DÖNEM : 21 YASAMA YILI : 1

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 8

 

42 nci Birleşim

30 . 7 . 1999 Cuma

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/321)

2. – Fransa’ya gidecek olan Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/322)

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve 20 arkadaşının, sermaye piyasası ve borsalarla ilgili olarak ortaya atılan iddiaların ve sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması ile Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Ek Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/492) (S. Sayısı : 75)

2. – Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı : 70)

3. – Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/340) (S. Sayısı : 25)

4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/333) (S. Sayısı : 65)

5. – Türkiye Cumhuriyeti ve Küba Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/358) (S. Sayısı : 61)

6. – Türkiye Cumhuriyeti ve Slovak Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/321) (S. Sayısı : 62)

7. – Türkiye Cumhuriyeti ve Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/323) (S. Sayısı : 63)

8. – Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasındaki Sosyal Güvenlik Anlaşması ile İlgili Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/322) (S. Sayısı : 44)

9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Karadeniz’de Deniz alanlarından Sorumlu Yetkili Makamların İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı : 105)

V. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in, FPGrubu adına konuşan Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri’nin şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’na pilot alımlarında uygulanan kıstaslara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/79)

2. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’nda işine son verilen paraşütçü ve pilotlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/80)

3. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, ziraî ilaçlama ve orman yangını ile mücadele uçağı üretim projesi çerçevesinde THK’nun batık bir şirketle anlaşma yapıp yapmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/81)

4. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Atilla Taçoy’un başkan olduğu tarihten itibaren THK’nın gelir ve harcamalarına ve bugünkü varlıklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/83)

5. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün THK uçakları ile ilgili raporlarına uyulup uyulmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/84)

6. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Atilla Taçoy’un başkan olduğu tarihten itibaren THK’na alınan personele ve bunlara yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/85)

7. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Atilla Taçoy’un THK’nun gelirlerini ve imkânlarını kişisel çıkarları için kullandığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/86)

8. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Efes Havaalanında kaz, ördek, tavuk ve at yetiştirildiği iddiasına ve bazı personele zam yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/87)

9. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’ca gerçekleştirilen uçuşlarda 1990 yılından bugüne kadar meydana gelen kazalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/90)

10. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’nun uçak üretimi konusunda bir İngiliz firmasıyla ilgili yerlerden görüş almadan anlaşma yapıp yapmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/91)

11. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Erdemir’in yeni genel müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/106)

12. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, bir gazetedeki emniyet mensuplarıyla ilgili haberlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/114)

13. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Devletimiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/121)

14. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Yüksek Emniyet Şûrası oluşturulacağı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/125)

15. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/153)

16. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden ve Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin yazılı cevabı (7/238)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te toplanarak dört oturum yaptı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının (1/487) (S. Sayısı : 87) görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine yapılan açık oylama sonucunda kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı;

Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve,

İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in tasarının 4 üncü maddesi üzerindeki konuşması sırasında şahıslarına sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar;

Tunceli Milletvekili Kamer Genç de, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Alınan karar gereğince, 30 Temmuz 1999 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 00.18’de son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Vedat Çınaroğlu Sebahattin Karakelle

Samsun Erzincan

Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 43

II. – GELEN KÂĞITLAR

30 . 7 . 1999 Cuma

Tasarılar

1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Bulgaristan Hükümeti Arasında Türkiye-İstanbul’daki Taşınmaz Mallara İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasasarısı (1/498) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

2. – Türkiye Cumhuriyeti ve Bosna ve Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/499) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

Teklifler

1. – Kocaeli Milletvekilleri Turhan İmamoğlu, Halil Çalık ve Ahmet Arkan’ın; Üç Yeni İlçe ve Gebze İlinin Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/241) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

2. – Kocaeli Milletvekilleri Turhan İmamoğlu, Halil Çalık ve Ahmet Arkan’ın; Kocaeli İline Bağlı Derince Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Önerisi (2/242) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.7.1999)

3. – Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın; Kavaklıdere Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/243) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

Raporlar

1. – İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kastamonu Milletvekili Murat Başesgioğlu ve 9 Arkadaşının, İzmir Milletvekili Işılay Saygın’ın, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480, 2/55, 2/89, 2/159) (S. Sayısı : 76) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

2. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Hava Ulaştırma Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/368) (S. Sayısı : 77) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

3. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Moğolistan Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/349) (S. Sayısı : 79) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

4. – Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/325) (S. Sayısı : 82) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

5. – Uluslararası Sergilere İlişkin Sözleşme ile Sözleşmeye Değişiklik Getiren Uluslararası Sergiler Bürosu Genel Kurul Kararına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/273) (S. Sayısı : 85) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

6. – Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Çevre komisyonları raporları (1/393) (S. Sayısı : 89) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

7. – Avrupa Meteoroloji Uyduları İşletme Teşkilâtı Dokunulmazlıklar ve Bağışıklıklar Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/285) (S. Sayısı : 90) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

8. – Motorlu Taşıtlar Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Dışişleri komisyonları raporları (1/277) (S. Sayısı : 91) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

9. – Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanuna Ek Milletlerarası Para Fonu Ana Sözleşmesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/363) (S. Sayısı : 92) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

10. – D-8 Uluslararası İcra Direktörlüğünün Türkiye’de Yararlanacağı Ayrıcalıklar, Bağışıklıklar ve Kolaylıklara Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/316) (S. Sayısı : 93) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

11. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/268) (S. Sayısı : 96) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

12. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/357) (S. Sayısı : 97) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

13. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/396) (S. Sayısı : 98) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

14. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/328) (S. Sayısı : 99) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

15. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/274) (S. Sayısı : 101) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

16. – Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/343) (S. Sayısı : 104) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

17. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve 282 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/187) (S. Sayısı : 109) (Dağıtma tarihi : 30.7.1999) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/327) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesine ve Balıkesir İlinde yapılacak yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/328) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

3. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Posta İşletmesi A.Ş. tarafından uygulanan gazete gönderim ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/329) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

4. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Balıkesir İli Merkez Halkapınar Köyü ile Şamlı Beldesi civarında çıkan yangında zarar gören çiftçilere yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/330) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

5. – Niğde Milletvekili Doğan Baran’ın, Bor Devlet Hastanesinin ek bina inşaatının ne zaman tamamlanacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/331) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

6. – Samsun Milletvekili Ahmet Demircan’ın, Samsun İli Vezirköprü İlçesinde yaşanan dolu afetinde zarar gören çiftçilere yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/332) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

7. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, TEAŞ Genel Müdürlüğü, Yatağan Termik Santrali Lojman inşaatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/333) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

8. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, çocuk mahkumlara ve çocuk cezaevlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/334) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

9. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İzmir Çeşme Limanından giriş yapan gurbetçilerden alındığı iddia edilen paraya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/335) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

10. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İzmir Çeşme Limanı gümrük hizmetlerinin iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) yazılı soru önergesi (7/336) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

11. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İzmir Çeşme Limanından giriş yapan araçlardan alınan vergiye ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/337) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

12. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Mersin’de kaybolan bir kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/338) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

13. – Bursa Milletvekili Kenan Sönmez’in, Umurbey’de bulunan Celal Bayar’ın anıt mezarının yeniden düzenlenmesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/339)(Başkanlığa geliş tarihi : 28.7.1999)

14. – Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin, soğan üretimine ve üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/340) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.7.1999)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve 20 arkadaşının, sermaye piyasası ve borsalarla ilgili olarak ortaya atılan iddiaların ve sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.7.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

30 Temmuz 1999 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bosna-Hersek’e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/321)

27 Temmuz 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 29 Temmuz 1999 tarihinde Bosna-Hersek'e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

2. – Fransa’ya gidecek olan Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/322)

27 Temmuz 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TÜRKSAT 2A Uydusunun ana gövdesinin montaj törenine katılmak üzere, 29 Temmuz 1999 tarihinde Fransa'ya gidecek olan Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Enis Öksüz'ün dönüşüne kadar; Ulaştırma Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Tunca Toskay'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan ve 20 arkadaşının, sermaye piyasası ve borsalarla ilgili olarak ortaya atılan iddiaların ve sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sermaye piyasalarının gelişmesi; borsaların gelişmeleri, derinleşmeleri ve büyümeleriyle doğru orantılıdır.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası büyük umutlarla, büyüyen ve gelişen Türk ekonomisinin en dinamik, en güvenilir kurumu olması amacı ve niyetiyle kurulmuş ve hızlı bir gelişim göstermiştir.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında hisse senetlerine yatırım yapan 500 000'i aşkın küçük ve orta ölçekli yatırımcının, dünya standartlarında şeffaf, güvenilir, düzgün işleyen ve denetlenen bir borsaya yatırım yapmaları, gerek bu tasarrufçuların korunmaları gerekse borsanın ve sermaye piyasalarının gelişimi açısından zorunludur.

Tasarrufçuların ve borsa yatırımcılarının her türlü insider-trading ve kötü niyetli manipülasyon ve spekülasyondan korunmaları da, devletin ve ilgili denetim organlarının yasal ve hayatî bir ödevidir.

Hatırlanacağı üzere;

1998 yılının ikinci yarısında 55 inci hükümet döneminde bugün yine iktidarda olan ANAP-DSP ortaklığı tarafından çıkarılan ve yine bugünkü 57 nci hükümet olan ANAP-DSP ortaklığı tarafından pişman olunarak değiştirilen hatalı, yanlış Vergi Kanunu ve piyasa ekonomisi kurallarına aykırı uygulamalar nedeniyle İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarihinin en büyük düşüşlerinden birini yaşamış ve 500 000'i aşkın borsa yatırımcısı buradaki tasarruflarının yüzde 50'sini yitirmişlerdi. Son bir yıldan beri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası dünyada en çok ve en keskin iniş çıkışları gösteren, en çok kaybettiren istikrarsız borsalar arasında ilk üç sıraya oturmuştur.

Henüz bu konuların sıkıntısı aşılamamışken ve ülkemizde yaşanan ekonomik krizin giderek derinleştiği bir esnada bu kez de ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay'ın 7.7.1999 günü saat 00.45'te intihar teşebbüsünde bulunması sonucunda, Türkiye ve Türk ekonomisi iç ve dış piyasalarda büyük bir şok yaşamış ve ülkemiz kredibilite kaybına uğratılmıştır.

Dünyada malî skandal olarak yorumlanan bu gelişmeler sırasında aynı gün Hazine Müsteşar Vekili Sayın Cüneyt Sel istifa etmiştir.

Ülkemizin ekonomik krize sokulduğu bir dönemde Hazine Müsteşarının istifasının ardından aynı gün Hazineden sorumlu Bakanın intihar girişimi, üzeri kolaylıkla örtbas edilebilecek veya unutturulabilecek türden bir gelişme değildir, olmamalıdır.

Konuyu, basit hasarlı sıradan bir trafik kazası boyutuna indirgemeye çalışmak, bu konuda kamu vicdanını tatmin edecek bir açıklama yapmamak ve suskun kalmak, bu konuda ortaya atılan birçok iddianın âdeta doğrulanması niteliğinde görülmektedir.

Sayın Bakan Hikmet Uluğbay'ı canına kıyacak noktaya hangi gelişmeler, baskılar, talepler veya tehditler getirmiştir?

Bu intihar ve istifalar zincirinde borsada üç gün içinde yaşandığı öne sürülen olağandışı gelişmelere sebep olan IMF'nin bilgi ve belgelerinin ANAP Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz'ın kuzeninin şirketi olan Global Menkul Kıymetler A.Ş.'ye sızdırılarak borsada manipülasyon yapıldığı iddiaları araştırılmış mıdır?

Bu tür bir araştırmayı yaptığı söylenen SPK'nın Başkanı Sayın Muhsin Mengitürk'ün, Global Menkul Kıymetlerde, geçmişte direkt ya da dolaylı iş veya ticarî bağlantısı olmuş mudur?

IMF'nin piyasaları ve borsaları son derece yakından ilgilendiren açıklamaları neden borsada seans sırasında yapılmıştır?

Enflasyon rakamları, reyting neticeleri dahi borsada seans bittikten sonra yapılırken, böyle önemli bir açıklama niçin seansın ortasında yapılmıştır?

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu veya Devlet Denetleme Kurulu ya da uygun görülecek bağımsız bir denetim kurulu niye bu vahim iddiaları incelemekle görevlendirilmemiştir?

Global Menkul Kıymetler A.Ş ile ilgili olarak daha önce SPK veya İMKB tarafından inceleme ve soruşturma yapılmış mıdır, denetim neticeleri ne olmuştur?

İşte yukarıda bir kısmı belirtilen sorulara cevap bulunabilmesi, Türk ekonomisi, Sermaye Piyasası ve borsanın, ahbap-çavuş ilişkileriyle, insider-trading iddiaları ile manipülasyonlarla yıpratılmasının önüne geçilebilmesi, bu konularda alınabilecek tedbirlerin tespiti, kusurlu veya kasıtlı olanların tespiti ve yüzbinlerce tasarruf sahibinin ve borsa yatırımcısının hakkının korunması amacıyla, Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1- Nevzat Ercan (Sakarya)

2- Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

3- Turhan Güven (İçel)

4- İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)

5- Nevfel Şahin (Çanakkale)

6- Mehmet Ali Yavuz (Konya)

7- Mustafa Eren (Karabük)

8- Mehmet Gözlükaya (Denizli)

9- Zeki Ertugay (Erzurum)

10- Yıldırım Ulupınar (İzmir)

11- Ali Rıza Gönül (Aydın)

12- Murat Akın (Aksaray)

13- Necmi Hoşver (Bolu)

14- Yener Yıldırım (Ordu)

15- Mehmet Said Değer (Şırnak)

16- Kamer Genç (Tunceli)

17- İbrahim Konukoğlu (Gaziantep)

18- Ayvaz Gökdemir (Erzurum)

19- Mehmet Yalçınkaya (Şanlıurfa)

20- Mustafa Kemal Aykurt (Denizli)

21- Mehmet Dönen (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması ile Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması ile Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/492) (S. Sayısı : 75) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı.

Buyurun Sayın Arı. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimizin bu cebrî çalışma süreci içerisinde, ben de, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması ile Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1991 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla, buna paralel olarak, Doğu Blokunun oluşturmuş olduğu silahlı bir organizasyon olan Varşova Paktı da dağılmıştır. İkinci Dünya Harbi sonrası başlayan bloklaşma ve soğuk savaş dönemi de sona ermiş ve yeni dünya düzeni arayışları içerisinde, ABD, NATO ve Batı Avrupa Birliği merkezli yeni oluşumlar, organizasyonlar ve konseptler geliştirilmeye başlanmıştır.

Elli yıldan beri NATO üyesi olan Türkiye, bu yeni gelişmeler içerisinde, NATO ve Barış İçin Ortaklık üyesi ülkeler tarafından, Avrupa Atlantik bölgesinde, barış, güvenlik ve istikrarın güçlendirilmesine yönelik girişimleri desteklemiştir. Bu çerçevede, Türkiye'nin, bizzat, proje olarak ileri sürdüğü Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün kurulması kabul görmüştür. Türkiye'nin yanı sıra, Arnavutluk, Bulgaristan, Yunanistan, İtalya, Makedonya ve Romanya'nın katılımcı, Slovenya ve ABD'nin de gözlemci olarak bu statüde katıldıkları bu oluşum, 26 Eylül 1998'de Üsküp'te, savunma bakanlarının imzalarıyla önemli bir sürece ulaşmıştır. Daha sonra, 16-20 Kasım 1998'de, İstanbul'da, 6 ncı Uzmanlar toplantısıyla, bu gücün yeri, komuta grubu ve katılımcı ülkelere ne tarzda tahsis edileceği esasa bağlanmıştır.

(1) 75 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün temel felsefesi, Avrupa Atlantik Ortaklık Konseyi ve Barış İçin Ortaklık (BİO) ruhuna uygun olarak, Güneydoğu Avrupa ve Balkan ülkeleri arasında daha iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmek, bölgesel güvenlik ve istikrara katkıda bulunmak ve katılımcı ülkelerin silahlı kuvvetleri arasında karşılıklı kullanabilirliği artırmaktır.

Bu anlaşma çerçevesinde, bugün, oluşturulmuş olan çokuluslu ortak bir tugay seviyesindeki silahlı güç, halen, Kosova'da konuşlanmış ve barışın tesisi için görev yapmaktadır. Türkiye de, anlaşma ve bunun ek protokolü çerçevesinde, kendisine tahsis edilen takviyeli bir mekanize tabur gücüyle bu ortak tugay gücünün içerisinde yer almış ve Kosova'da kendisine ayrılan bölgelerde, verilen görevleri, hem Kosovalıların ve hem de müttefik güçlerin takdir ve hayranlığını kazanarak, örnek bir birlik olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Birliğimizin bu onur veren davranışı milletimizi de gururlandırmış ve onun takdirine mazhar olmuştur.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, bu anlaşma ve onun öngördüğü Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücünün teşkilinde, Türkiye'nin, etkin rolü ve desteği olmuştur.

Değerli arkadaşlarımız, bizim, Türkiye olarak, böyle bir organizasyonun oluşturulmasında rol almamızın esas amacı, zannederim, bugün, Türkiye'nin güvenliğinde, âdeta, muharebe ileri karakolu durumundaki Balkanların güven ve istikrarının temini ve burada barışın devamı içindir; ama, bu çekirdek gücün, bizim amacımızın dışında kullanılacağı gibi bir maksadın anlaşmada yer alması, ülkemizin menfaatlarıyla bağdaşmamaktadır ve hatta, ileriye dönük olması muhtemel olaylar karşısında, ülkemiz ve milletimiz için hayatî önem arz etmektedir.

Anlaşmanın bizi endişeye sevk eden kısmı aynen şöyledir:

"Tugay büyüklüğünde olması öngörülen güç, katılımcı ülkelerin verecekleri karar doğrultusunda, herhangi bir coğrafî sınırlamaya tabi olmaksızın, yalnızca Güneydoğu Avrupa Bölgesinde değil, Birleşmiş Milletler veya AGİT mandası altında icra edilebilecek NATO ve Batı Avrupa Birliği öncülüğündeki çatışmanın önlenmesi veya diğer barışı destekleme harekâtları ile 'Gönüllüler Koalisyonu' türü operasyonlara katılabilecektir."

Burada görüldüğü gibi, maksat dışı bir kullanım tarzına dönüşüyor. Âdeta, Birleşmiş Milletlerin bir dünya jandarması rolüne dönüştürülüyor, maksat ve hedef saptırılıyor.

Dışpolitikada tek kıstas, Türk Milletinin çıkarlarıdır. Bu konudaki hareket tarzlarımız ve menfaatlarımızın neler olduğunu tayin etmemizde bize yol gösteren en önemli faktör de ülkemizin jeopolitik konumudur. Üzerinde bulunduğumuz coğrafyayı çok iyi analiz ederek, bunu, daima avantaja dönüştürecek ihtimalleri göz önünde bulundurmalıyız.

Bakın, bu konuda, Mustafa Kemal Atatürk, dışpolitikayı ne tarzda uygulamış; büyük komşusu olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğiyle çatışmama; ama, bununla birlikte, Ortaasya Türk devletleriyle ilişkileri geliştirme; yani, Sovyetleri, bir anlamda, Türkiye'yle iyi geçinmeye mecbur eden bir yaklaşımla, İran ve Afganistan'la işbirliği yapıyordu. İran ve Afganistan, Rusya'nın güneye inmesinin önünde iki engeldir. Bunun yanında, Balkan Paktı ve Sadabat Paktıyla da, hem ülke savunmasını ülke toprakları dışında başlatmayı ve de tarihsel olarak yakın ilişkilerimiz bulunan coğrafyada etkin olarak kalıcı bir barış ortamı sağlamayı ve hem de en önemlisi, emperyalist dış güçleri bu bölgelerden uzak tutmayı amaçlıyordu. Bununla birlikte, geniş anlamda, dünya dengelerini iyi analiz ederek, gerekli stratejik adımları atıyordu.

Türkiye, bugün, Balkan ve Sadabat Paktlarını yeniden gündeme getirmeli ve ilişkilerinde, Ortaasya Türk Cumhuriyetleri ile sınır komşularına öncelik vermeli; bununla birlikte, Rusya, Hindistan, Çin'le de ilişkilerini geliştirmelidir. Jeopolitik konumumuz, bunu, âdeta mecbur kılmaktadır.

Günümüzde Türkiye'nin maruz kaldığı dış tehditlere gelince; Slav-Ortodoks tehdit yayıyla çevrelendiğini ve bu Slav-Ortodoks güç birliğinin, bölgedeki birkısım komşularımızla da Türkiye karşıtı bir işbirliği yaptıklarını görüyoruz. Yunanistan-Suriye askerî işbirliği buna bir örnektir. Rusya, Sırbistan, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Suriye, İran ve Ermenistan; haritaya bakıldığında, her birinin, en azından, yıllardır PKK'ya verdikleri desteklerle, Türkiye'ye karşı niyet ve maksatları anlaşılmaktadır; bu ülkeler tarafından ülkemizin nasıl bir çember içine alındığı görülmektedir.

Türkiye, son yıllarda yürüttüğü aktif dışpolitikasıyla bu çemberi birkaç noktadan kırmayı başarmıştır. Azerbaycan ve Gürcistan'la geliştirdiği ilişkilerle Kafkasya'da elini güçlendiren Türkiye'nin, Moldovya ve Ukrayna'yla kurduğu ikili ilişkilerle Karadenizde, yine, Bulgaristan'la geliştirdiği iyi ilişkilerle de, özellikle Makedonya, Arnavutluk ve Balkanlarda etkin rolünü görüyoruz.

Dikkat edilirse, Makedonya'nın bağımsız bir devlet olmasına şiddetle karşı çıkan Yunanistan ve Sırbistan, aynı zamanda, Türkiye'nin Balkanlarda güçlü ve etkin olmasından da son derece rahatsızdır. Bilhassa, son yıllarda Türkiye-İsrail yakınlaşması, her ne kadar, Slav–Ortodoks çemberini Doğu Akdenizde kırmak ve veya Rusya destekli Yunanistan-İran-Suriye işbirliğini engellemek niyet ve maksadına yönelik olarak değerlendirilse de, diğer yönden, İsrail'in su politikaları ve millî stratejisi, yani, arz-i mevud gereği, Fırat, Dicle Havzasından Nil Havzasına kadar olan bölgeye egemen olma hedefinin bulunması da, bizim, daima göz önünde bulundurmamız gereken, hayatî önem arz eden, millî bir meselemiz olmalıdır.

Bu bağlamda, komşularımızın GAP bölgesi üzerinde çeşitli hesapları olabileceği ihtimali, daima, unutulmaması gereken bir konudur.

İsrail'in, GAP bölgesine yakın ilgisi ve bölgede, bir şekilde, vatandaşları aracılığıyla mülk edinmeye çalışması çok anlamlıdır. İsrail-Türkiye ilişkilerinde en sorunlu durum, İsrail'in, ABD'yle birlikte, Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletine destek vermesidir. Ayrıca, İsrail'in, PKK karşısındaki tutumu da hiçbir zaman net olmamıştır.

Görüldüğü gibi, Türkiye, Balkanlarda ve Kafkasya'da etkin bir dışpolitika izlerken, Ortadoğu'da ABD'nin belirlediği sınırların dışına çıkamıyor. İncirlik Üssü, bilhassa son bir yıldır, 55 ve 56 ncı hükümetlerin, sanki bir şey karşılığı bir ödün verilmiş ki, anlaşma dışı, ABD tarafından kullanılarak, Irak toprakları devamlı bombalanmaktadır. Bu durum da, millî egemenliği ve bu milletin onurunu rencide etmektedir ve Atatürk'ün "millî bağımsızlık benim karakterimdir" ilkesinin de çiğnenmesine neden oluyor.

Bütün bunlar gösteriyor ki, ülkemizin jeopolitik konumu, menfaat çatışmalarının ortasında kilit bir arazidir. İşte bu kilit arazi üzerinde, ülkemizin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, bağımsız olarak varlığını sürdürebilmesi için, millî menfaatlarımızın daima önplanda tutulduğu akıllı ve dengeli bir dışpolitika takip etmemiz, cumhuriyet hükümetlerinin vazgeçemeyeceği, devamlılık arz eden millî görevleridir.

NATO, içerisindeki yeni oluşumlar ve buna paralel, Kosova'ya müdahalesiyle bize şunu göstermiştir ki, NATO, elli yıllık tarihinde ilk defa, NATO üyesi olmayan bir ülkeye askerî müdahalede bulunuyor ve bu kararı, Birleşmiş Milletler teşkilatını atlayarak kendi organlarında alıyor; üstelik, NATO'nun yeni konsepti olan alandışı müdahale de, böylece, meşru hale gelmiş ve Birleşmiş Milletlerce de, âdeta, tescil edilmiş oluyor.

Bütün bu hızlı gelişmeler, birçok ihtimali ve şüpheyi de beraberinde getiriyor. Acaba, bundan sonra, artık, NATO, ABD'nin, çıkarlarını korumak için dünyanın her yerinde kullanabileceği bir organizasyona mı dönüşüyor?

Birkısım basına da aksettiği gibi, bazı çevrelerin, bu yeni konsepti daha şimdiden istismara yönelik yayınlarla, bu yeni yapılanmayla, tüm Avrasya ülkeleri belirsiz bir tehdit altına girmiş oluyor. Yarın, Kafkasya'da, Pasifik'te ve hatta Çin'de bu gücün kullanılamayacağını kimse garanti edemez. Uzak bir ihtimal gibi görünse de, 21 inci Yüzyıla girmekte olan dünyamızda, güç dengelerine dayanan yeniden yapılanma sürecinin çok hızlı gelişeceği emarelerden görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin geleceğiyle de yakından ilgisi olan Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması ve bunun Ek Protokolüne Türkiye'nin destek vermesi ve hatta, bizzat projeyi sunan bir ülke olması, bu anlaşmanın önemini bir kat daha artırmaktadır. Bu anlaşma, bundan böyle, ülkemizin etrafında eksik olmayacak sıcak çatışma bölgeleri nedeniyle, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini daima meşgul edecek ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, her an böyle bir görev için tahsis edeceği birlikleri 24 saat hazır durumda bulundurmasını zorunlu hale getirecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu anlaşmanın, ülkemize hayırlı olması dilek ve temennileriyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arı.

Tasarının tümü üzerinde başka söz istemi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

GÜNEYDOĞU AVRUPA ÇOKULUSLU BARIŞ GÜCÜ ANLAŞMASI İLE GÜNEYDOĞU AVRUPA ÇOKULUSLU BARIŞ GÜCÜ ANLAŞMASINA EK PROTOKOLÜN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 26 Eylül 1998 tarihinde Üsküp’te imzalanan “Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması” ile 12 Ocak 1999 tarihinde Atina’da imzalanan “Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Ek Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili söz istemi ?..Yok.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ B. SUAT ÇAĞLAYAN (İzmir) – Sayın Başkan, metin üzerinde bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN –Buyurun.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ B. SUAT ÇAĞLAYAN (İzmir) – Efendim, bu, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması ile Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı basılırken, burada, sehven "Millî Savunma Komisyonunun kabul ettiği gerekçe" denmiştir; doğrusu " Dışişleri Komisyonunun kabul ettiği metin" şeklinde olacaktır.

Düzeltilmesini arz ediyorum.

BAŞKAN – Evet, o hususu biz de düzeltecektik, bu vesileyle, o husus düzeltilmiş oldu diyoruz; Genel Kurula bilgi sunulmuş oluyor.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN– Madde üzerinde söz istemi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararına başvuracağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullanacağını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşması ile Güneydoğu Avrupa Çokuluslu Barış Gücü Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 214 sayın üye katılmış; 203 kabul, 9 ret, 2 mükerrer oy çıkmıştır.

Tasarı kabul edilmiş, kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

2. – Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı : 70) (1)

BAŞKAN – Komisyon?... Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Rıza Güneri; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA T. RIZA GÜNERİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının geneli üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

(1) 70 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir

Ülkelerin sanayileşerek kalkınmaları, hammadde ve maden kaynaklarının verimli bir şekilde harekete geçirilmesiyle yakından alakalıdır. Ülke ekonomilerinde madencilik sektörü, ülkelerin kaynak üreterek kalkınmasında lokomotif görev üstlenmektedir. Günümüzde gelişmişliğin göstergesi olarak görülen, gösterilen demir-çelik sektörünün gelişmesi olsun, enerji hammaddelerinin tamamı, maden sektörünün içerisindedir ve şu anda, ülkede, dünyada ne kadar önemli olduğu hepinizin malumlarıdır.

Ülkemiz, madencilik açısından mühim bir potansiyele sahiptir. Buna rağmen, yılların ihmali nedeniyle, sektörün ekonomimize katkısı, olması gerekenin çok altında kalmıştır. Madencilik sektörü, bugüne kadar desteklenmemiş ve menfi şartlar yok edilememiştir. Buna yanlış yönetim anlayışı da eklenince, üretim, verimlilik ve teknoloji açısından diğer ülkelerle rekabet edilebilecek seviyeye ulaşılamamıştır.

Ülkemizde gerek ham ve gerekse katmadeğerli üretim yoluyla direkt döviz girdisi sağlayacak en önemli sektörlerden birisi olan madencilik sektörü, maalesef, bir turizm, bir tekstil sektörü gibi lanse edilememiş, gerekli tanıtım ve yeterli teşvik sağlanamadığı için de, istenmeyerek de olsa, atıl vaziyete itilmiştir.

Diğer taraftan, genel ekonomik trend içinde cazip hale gelmiş olan hazine bonosu ve devlet tahvili gibi argümanlar da, sanayileşmeyi baltaladığı gibi, diğer iktisadî hareketleri baltaladığı gibi, madencilik sektörünü de etkilemiş, hatta son birkaç yıl içinde hemen hemen hiç yatırım yapılamamasıyla karşı karşıya kalınmıştır.

Değerli milletvekilleri, maden ihracatımız, 1997 yılında 597 milyon dolar iken, 1998'de yüzde 11 azalmış, 532 milyon dolara düşmüştür; bu da maden sektöründeki gerilemeyi göstermektedir, ki bu konuda ithalatımız 858 milyon dolardır, petrol ürünlerini saymadığımız takdirde bile maden ihracatımızın ithalatımızı karşılama oranı yüzde 70'ler civarındadır. Gelişmiş ülkelerde gayri safi millî hâsılanın yüzde 4 ilâ 14'ü arasında maden üretimlerinin katkı sağladığını görüyoruz; bizim ülkemizde bu oran yüzde 1,07 civarındadır ki, son derece düşük olduğu malumlarınızdır.

Ülkemizde 2 trilyon dolarlık maden rezervi olduğu bilinmektedir; ama, buna rağmen yıllık üretimimiz 2 milyar doların altına düşmüştür. Bu da, bu hususta gerekli hamlenin yapılmamasının sonucudur. Ülkemiz kalkınma yolunda hızla ilerlemelidir, Parlamentonun en aslî görevlerinden biri de budur; hükümetlerin en aslî görevlerinden biri budur ve bu konuya ağırlık verilmelidir. İşte, diğer ülkelerle kıyasladığımızda bunun açıkça ortaya çıktığını görüyoruz.

Ülkemizde, madencilikle ilgili bu kadar menfi bir tablo ortadayken, bugün görüşmekte olduğumuz Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarının üç yıl önceki 54 üncü hükümet döneminde hazırlandığını görüyoruz. Üç yıldır bu tasarının Meclis gündemine getirilmemiş olması -böyle sıkıntılı bir sektörde- son derece üzüntü vericidir. Yine de, bugün bu konunun gündeme getirilmesinden dolayı hükümete teşekkürlerimi arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madencilik sektörüne 54 üncü hükümet döneminde gereken önem verilmiştir; madencilikten sorumlu bir Devlet Bakanlığı ihdas edilmiştir ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bünyesindeki madenle ilgili bir kısım kurumlar bu Bakanlığın uhdesine verilmiştir.

Bugün, hükümetin bu konuya duyarsızlığının ispatı olarak birkaç söz söylemek istiyorum. Aslında, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, konuları ve kurumları itibariyle Türkiye'nin en büyük bakanlıklarından birisidir ve ben zannetmiyorum ki Sayın Bakanımız her gün maden konusuna eğilebilsin, ağırlık verebilsin; yani, siyasî irade, madenlere özel ağırlığını, özel ilgisini gösterebilsin. Bu, o hacim içerisinde mümkün değil. İşte, zaten 54 üncü hükümet bunu gördüğü için, ayrı bir bakanlık uhdesinde bunu birleştirmişti; bunun yanında, maden bakanlığı kurulmasıyla ilgili çalışmalar başlatmıştı. Bugün acı gerçek nedir; bu işin ehemmiyeti hiç fark edilmemiş ki, bir bakıyoruz, MTA bir başka devlet bakanlığına bağlı, Eti Holding bir başka devlet bakanlığına bağlı, diğer bir kısım maden kuruluşları Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı; aralarında bir koordinasyonun söz konusu olmadığını da, yaptığımız incelemelerde görüyoruz. Sadece, KİT'lerin zarar ettirilmesine devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, konunun anlaşılması açısından şunu ifade etmek istiyorum; burada komisyon raporu da okunmadı, şimdi sizler oy vereceksiniz; belki konunun ne olduğunu, detayını bilmiyorsunuz. Meclisin bu şekilde çalışmasını da, Sayın Başkanın nezdinde, bütün heyete şikâyet ediyorum. Şimdi sizler oy vereceksiniz. Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının metni sizlere dağıtıldı; ama, burada, gerekli açıklığın olmadığını da görüyoruz; sadece, bir madde eklenmesini duydunuz. Biraz sonra, grup başkanvekilleriniz ne istikamette oy verirlerse, heyetiniz de o istikamette oy verecek; bu, maalesef, Parlamentonun çalışma gerçeklerinden birisi. Ben, isterdim ki, burada, komisyon raporu okunsun ve Yüce Heyet, hiç olmazsa, bu konuda bilgi sahibi olsun ve ülkenin meselelerine daha çok sahip çıksın, bilerek sahip çıksın; ama, Parlamentomuz, maalesef, böyle çalışıyor.

Nedir bu: Uzun yıllardır, 1 315 000 hektarlık bir alanın "havzai fahmiyye" adı altında TTK bünyesinde, tek bir kuruma bağlı olarak işletildiğini görüyoruz. Bu Kurumun, bu sahanın tamamında işletme imkânı, çalıştırma imkânı olmadığı için, sahanın çoğunluğu atıl vaziyette; hem aramalar açısından atıl vaziyette hem işletme açısından atıl vaziyette. Onun için, 54 üncü hükümet döneminde, bu eksikliği, bu sıkıntıyı görmüştük ve -ki, bu saha dört ili kapsamakta; Zonguldak, Bartın, Karabük, Kastamonu; bütün bu illerin alanlarına girmekte- bu sahanın tek bir kurumun uhdesinden çıkarılarak, bütün madencilerimizin aramasına ve işletmesine açılması ihtiyacından dolayı bu kanun tasarısı hazırlanmıştı. 1 315 000 hektar olan toplam alanın 1 148 184 hektarı, şimdi, aramalara açılacak; Kurumda, sadece 166 816 hektarı bırakılacak. 688 tane yeni maden alanı bir taraftan aramalara, bir taraftan da işletmeye açılacak; hem de sadece kömür açısından değil, taşkömürü açısından değil, diğer madenlerin de burada aranması ve işletilmesi yönünde faaliyet yapılacak.

Değerli milletvekilleri, son derece önemli ve bizim de kabul oyu vereceğimiz bir kanun tasarısı; ancak, bilgileri tazelemek açısından, bazı konuları sizlere arz etmekte fayda görüyorum. Bölgenin en önemli kurumu TTK; 1997 yılı zararına bakıyoruz, 83 trilyonun üzerinde; derhal, TTK'ya, zararlarının önlenmesi açısından -en önemli kara deliklerimizden birisi- tedbir alınması lazım; tabiî binlerce çalışanımız var, onları da mağdur etmeden. Zonguldak İli, orada kömür bulunduktan sonra kurulmuş bir ilimiz. Kömür bulunmuş, sonra, kömürden dolayı il teşekkül etmiş. Oranın ahalisinin, oradaki vatandaşlarımızın iktisadî dünyaları tamamen kömür olmuş. Öyle ise, Zonguldak bölgesi insanlarımızın başka imkânlara kavuşturularak, zarara uğratılmadan, TTK'ya tedbir alınması gerekiyor.

Ücret konusunda yerüstünde çalışan, yeraltında çalışan işçilerle, personel arasında müthiş bir dengesizlik söz konusu, bunun dengeye getirilmesi gerekiyor, TTK'nın üzerindeki finans zararının ortadan kaldırılması gerekiyor. TTK zararlarının çok büyük bir kısmının finans zararı olduğu malumlarınızdır. Derhal bu bölgede bazı tedbirlerin alınması gerekiyor, bölgenin yollarıyla, hava taşımacılığıyla, ulaştırmasıyla, limanlarıyla, yeni kurulacak santrallarla mutlaka kurtarılması gerekmektedir. Bu kanun tasarısının görüşülmesi vesilesiyle de bölgeyle ilgili olduğu için bunları arz etmekte fayda gördüm.

Değerli milletvekilleri, tabiî madencilik konusuna girince, cumhuriyetin ilk yıllarında madenciliğe son derece önem verildiğini biliyoruz; MTA kurulmuş, Etibank kurulmuş. MTA aramalar yapılsın diye kurulmuş, Etibank da, bulunan madenler işletilsin diye kurulmuş ve aynı zamanda banka sektörüne de girilmiş ki, madenciler teşvik edilsin diye. Ancak, son yıllarda aynı önemin verilmediğini görüyoruz. Şu anda, bakınız, çok acı bir gerçek, MTA'nın bütçesinde ne görüyoruz, toplam 24 180 000 000 000 liralık bir bütçe, bunun sadece 3 trilyon lirası yatırıma gidiyor; gerisi personel ve cari harcamalar. Yüzde 14 civarında yatırım, bu yatırım miktarının da büyük kısmı inşaatlara, aramaya gitmiyor. Burada bir önemli gerçeği bilgilerinize arz etmek istiyorum.

1997 yılı bütçesini 54 üncü hükümet olarak hazırlarken, madenciliğe verdiğimiz önemin bir işareti olarak da, MTA'nın bütçesindeki normal artışlar yapıldıktan sonra, aramalar hemen artırılsın diye, o günün imkânlarıyla 1 trilyon liralık ek imkân sağladık.

Değerli milletvekilleri, bunun üzerine, MTA'nın bütün personeli büyük bir heyecana kapıldı, derhal araziye çıkılmak için törenler düzenlendi. Başta Genel Müdür olmak üzere, herkes araziye dağıldı, aramalara başladılar; biz de o törenlerde bulunduk.

Sonra ne görüyoruz; 54 üncü hükümetin yıkılmasından sonra, bu paranın tefrişata ve lüks VIP ciplerin alınmasında kullanıldığını görüyoruz. Bu para, aramalarda kullanılmadı, maalesef lüks yatırımlarda kullanıldı.

Madencilik sektörü, önemli sektör olmasının yanında, riskli bir sektördür, aramaları son derece masraflıdır. Özel sektörün önü, aramalarla -ki MTA bunun için kurulmuştur- açılmadığı takdirde, madenciliğimiz geri gitmeye mahkûmdur. Bu açıdan, bu hususu, değerli hükümetin dikkatlerine arz ediyorum ki, ülkemizin en önemli meselelerinden birisi olan bu konuya gerekli önem verilsin.

MTA'nın durumu böyle de Etibankın durumu farklı mı; hayır. Eti Holding olarak 55 inci ve 56 ncı hükümetler döneminde uygulama başlatıldığını görüyoruz. Holdingleşmeyle ne oldu; daha çok personel istihdamı sağlandı, pek çok yandaşa yeni makamlar bulundu, yeni makam araçları bulundu, yeni makam odaları bulundu, yeni pek çok yönetim kurulu üyeliği ihdas edildi, ki pek çok yandaş buradan istifade etsin diye.

Peki, bütün bu yeni personel, yeni masraflardan sonra, Etibankın üretimi arttı mı; döviz girdisi arttı mı; ihracatı arttı mı; hayır, tam tersine, müessese müessese ele aldığımızda da görüyoruz ki, denetimsizlikten dolayı Etibank zarara uğratılmıştır. Ayrıca, hakikaten, Etibankın yetişmiş önemli bir kadrosu vardır, bu kadronun üstüne deneyimsiz, tecrübesiz kişilerin getirilmesi, yandaş tayinler yapılması sonucunda, maalesef, Etibank, büyük bir zarara uğratılmıştır.

Yine, tabiî, Etibank deyince aklımıza hemen Beypazarı'ndaki soda üretimi, trona kaynağımız gelmektedir. 54 üncü hükümet döneminde, yine, bir 10 Kasım gününü, biz, trona tesislerinin temel atmasını yaparak geçirmiştik. Hiç unutmuyorum. 1996 yılının 10 Kasım günü, manasına yaraşır şekliyle, ülke kaynağının harekete geçirilmesi açısından, trona tesislerinin temel atma, ilk adım törenini yapmıştık. Üç yıl hedef koymuştuk; üç yıl sonra üretime başlanacak idi. O güne kadar, yabancı şirketler "ancak yüzde 100 olarak girersek, bu işletmeyi kurar ve çalıştırırız" diyorlar idi. Bizim bu kararlı tutumumuz sonrasında, yabancı şirketler, yüzde 50 hatta daha az oranlardaki ortaklıklara razı oldular.

Ancak, ne görüyoruz -ki, o günlerde, gece gündüz sondaj çalışmaları devam ediyordu; kış günüydü, kasım ayında temel attık; bendeniz, ocak ayında, elimde baklava tepsisiyle, orada, kar altında, tipi altında çalışan insanları teşvik edeyim; ülkemiz, bir an önce, bu maden kaynağına kavuşsun, 40 milyar dolarlık bir kaynağa kavuşsun diye, gece yarıları dahi, oraya gidip, teşvik etmiştim- 54 üncü hükümetten hemen sonra, bu çalışmaların tamamen durdurulduğunu, özel sektöre devredildiğini görüyoruz. Tabiî, özel sektöre devredilirken -özel sektöre devredilmesine karşı değiliz, zaten, bizim de hedefimiz oydu- gerekli takibat ve şartlar yerine getirilmediği için, bugün, atıl vaziyette beklemektedir.

Tekrar ediyorum, 40 milyar dolarlık bir kaynaktır; tekrar, hükümetin dikkatini çekiyorum ki, bu kaynağın süratle harekete geçirilmesi, ülke ekonomimiz açısından son derece önemlidir.

Etibankla ilgili bir kısım detay konular var; girmek istemiyorum. Bu kanun tasarısının getirilmiş olmasından dolayı, tekrar teşekkürlerimi arz ederken, madencilik sahasında, madencilerimizin beklediği başka kanunlar da var, bunların da süratle Meclisimizin gündemine getirilmesini arzu ettiğimi ifade ediyorum. Maden Kanununun, mutlaka, süratle değişmesi lazım. Jeotermal kanununun, mutlaka çıkması lazım. Tuzların, taş ocaklarının, jeotermal kaynakların, mutlaka, maden kapsamına alınması lazım. Bugün, tuz, Tekel İşletmesinin tekelindedir, özel sektörün de bu sahada işletmecilik yapabilmesinin sağlanması lazım. Asfaltitler kanunu bekleyen konudur, bunun üzerine gidilmesi lazım. Maden İşleri Genel Müdürlüğünün sorunlarının ele alınıp, yeniden yapılandırılması lazım. MTA'nın yeniden yapılandırılması lazım. Madencilik Fonuna yeni imkânların verilmesi lazım ve madenler konusunda teşviklerin de, mutlaka çıkarılması lazım.

Son olarak da, yine, bu kanun tasarısıyla ilgili birkaç bilgi vererek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. TTK uhdesinde kalması istenilen alanlar, koordinatlarıyla belirlenip, Bakanlar Kurulu kararıyla küçültülecek; bu kanunun çıkmasıyla koordinatları netleşecek. Süratle belirlenmesi lazım ki, kalan sahalar, yine süratle, 2 000 hektarı aşmayacak şekilde alanlara ayrılarak, özel sektörün hizmetine sunulabilsin.

Bu kanun gereği, 22 nci maddenin şartlarına göre ilan edilecek, bu kalan alanlar ve eğer yine -ilk hazırlanış şekli böyleydi tasarının- birden fazla sahaya müracaat olursa, derhal ihaleye gidilecek. Başka alanlarla ilgili uygulama tamamen böyle değil, ilk müracaat edenin elinde kalıyordu; ama, burası, çok yerinde arama yapılmış ve de kömür rezervleri, diğer maden kaynakları belirlenmiş bir saha olduğu için, kapanın elinde kalmasın düşüncesiyle, ilk müracaat edenin değil; eğer birden fazla, bu alanlara, bu sahalara müracaat varsa, ihale yoluyla verilmesi şeklinde düzenlenmişti tasarı, bu şekliyle geldi, bu da güzel bir gelişme.

TTK'nın uhdesinde kalan alanlarda yer alan kömür dışındaki diğer madenlerin de, bu kurumca işletilmesi veya rödövans yoluyla işletilmesine imkân tanıyacak şekilde, genel müdürlüğün statüsünde değişikliğe gidilmesi de gerekmektedir. Bunu da, hükümetimizden bekliyoruz.

Kanun tasarısı gündeme geldiği için tekrar hükümete teşekkür ediyorum. Bu kanun tasarısını destekleyeceğimizi grup adına ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güneri.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz edeceğiz.

Bu kanun tasarısının hükümet tarafından gündeme getirilmiş olmasından dolayı, Grubum ve şahsım adına şükranlarımı sunuyorum; çünkü, bu kanun tasarısı, Doğru Yol Partisi – Refah Partisi Koalisyonu zamanında Doğru Yol Partisi tarafından hazırlanmış ve iki senedir Meclis gündeminde beklemektedir. Geç de olsa, hükümet tarafından, bu kanun tasarısının Genel Kurula indirilmiş olması sevindiricidir.

Ereğli kömür havzası, ülkemizin, tek, koklaşabilir rezervlerine sahip olması açısından, ayrı bir önem taşımaktadır. Bölgenin, en önemli geçim kaynağı madencilik olmasına rağmen, bu bölge, birkaç mermer ocağı ve taşkömürü dışında madencilik faaliyetine yıllarca kapalı kalmıştır. Daha önce hazırlanmış olan bu havzanın, sınırları küçültülerek, büyük bir alanı madencilik hizmetine sunacak olan bu kanun tasarısı kanunlaştığı takdirde, yaklaşık 11 000 kilometrekarelik alan, madencilik faaliyetine açık hale getirilecektir.

Bölgenin, bütün madencilik potansiyelinin açığa çıkarılabilmesi için, Amasra ve Bartın yöreleri başta olmak üzere, aramalara hız ve önem verilecektir.

Bu bölge halkı, köylüsüyle, kentlisiyle kömür ocaklarında çalışmakta, çalışmayanlar da göç etmektedir. Köylerde, birkaç hanenin dışında, oturan kişi yoktur. Bu bölgede madenlerin işletmeye açılması, çok büyük bir sosyal problem olan işsizlik ve göçü önleyebileceği gibi, Türk madenciliğinin gayri safî millî hâsıladaki payını yükseltecek ve ihracat gelirlerini de etkileyecektir.

Madenciliğimizin istenen seviyeye çıkarılması, kalkınmamızdaki payının artırılması için, aramadan tüketime kadar, bir program dahilinde, yeni politika belirleme çalışmaları yapılmalıdır. Yapılacak bu çalışmayla, demir, taşkömürü, linyit, bakır, altın ve endüstriyel hammaddeler; hatta, mermer, trona, krom, bor olmak üzere, öncelikli madenler belirlenerek, süratle işletmeye geçirilmelidir.

Ülkelerin sanayileşerek kalkınmaları, hammadde ve maden kaynaklarının verimli bir şekilde harekete geçirilmesiyle yakından ilişkilidir. Güçlü devletlerin kalkınmasının temelinde, bu kaynakların işletilmesi yatmaktadır. Bunun için, ülkemizde maden varlıklarının en iyi şekilde değerlendirilerek ekonomiye kazandırılmasında zaruret vardır. Bugün, dünya bor rezervlerinin yüzde 65'ine sahip olan ülkemizin dünya pazarlarındaki payı yüzde 40'ların altına düşmüştür. Krom, trona, mermer, manyezit gibi önemli rezervlerimiz olmasına rağmen, maden ihracatımız, ithalatımızı karşılayamaz hale gelmiş, 1998 yılı itibariyle, ihracıtımız 532 milyon dolar, ithalatımız ise 858 milyon dolara yükselerek, ihracatımız yüzde 15 oranında gerilemiştir.

Madenciliğin gayri safî millî hâsıladaki payı 1,07'ye kadar gerilemiştir. Bu, 55 ve 56 ncı hükümetlerin madencilik ve bağlı üretim sanayiine gereken önemi vermediklerinin açık bir göstergesidir.

Gelişmiş ülkelerde madenciliğin gayri safî millî hâsıladaki payının, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 4,2 (285 milyar dolar), Federal Almanya'da yüzde 4 (85 milyar dolar) gibi rakamlarda olduğu nazara alındığında, Türkiye'de bu kadar zengin ve çeşitli yatakların işletilmesi konusunda, hükümetin çok daha önemli tedbirler alması gerekmektedir.

Son on yıldır madencilik faaliyetlerine kapalı, atıl bekleyen alanların bir program dahilinde ihale edilerek madencilik faaliyetine açık hale getirilmesi çalışmalarına hız verilmelidir. Bugün, Türkiye'de, 6 000'in üzerinde boş saha, yeniden, madencilik faaliyetine açılmayı beklemektedir. Bu sahaların faaliyete açılmasının, ekonomide, ihracatta, işsizliği önlemede sayılamayacak kadar katkıları olacaktır. Bu sahalar neden üretime açılmıyor? Neden atıl bekletiliyor? Hükümet, bu konularda neden politika üretmiyor? Neden tedbirleri şimdiden almıyor?

Getirilen bu tasarı, sadece Ereğli havzasıyla ilgilidir. Esasında, Hükümetin, aynı konudaki mevzuları, toptan, Meclise getirmesi gerekmektedir. Aynı konuları içeren yasaları peyderpey getirmekle, çocukların logo oynadığı gibi, bir gün kulak, bir gün ayak takar misalı, logoyu ne zaman tamamlayacağı belli olmamaktadır.

Yeraltı kaynaklarımız hakkında uygulanan yanlış politikalar Türkiye'ye çok pahalıya mal olmuştur. 1997 yılında, sanayi sektörünün ihtiyacı olan kalitede yeterli kömür üretimi yapılamadığından, Türkiye'nin kömür ithalatı 1 milyar doları aşmıştır. Sektörün ihtiyacı olan ve istediği kalitede kömür üretiminin yönlendirilmesinde mutlaka zaruret vardır. Üretimin özendirilmesi için gerekli teşvikler sağlanmalıdır. Bir zamanlar bu yatakları millîleştirip ocakta kömürlerin yanmasına sebebiyet verenlerin hiç mi günahı olmamıştır?! Bugünkü geldikleri nokta, elbette ki memnuniyet vericidir. İstediğimiz, bu konudaki yasal düzenlemelerin ve tedbirlerin süratle alınmasıdır. Üzülerek ifade ediyorum ki, önceki yıllara göre Madencilik Fonundan madencilere verilen kredi imkânı yüzde 60'lara kadar gerilemiştir. Maatteessüf, Fonun gelirleri madencilere aktarılacağı yerde, hazineye, bütçeye aktarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, madencilik, risk taşıyan bir sektör olmasına rağmen, enerji, taşıma, altyapı ve kredi desteği gibi hususlar gözardı edilmiştir. Tüm bu tedbirler, şu anda, yasal düzenleme ve hükümetin madencilik hakkında tespit edeceği politikalara bağlıdır. Sayın hükümetten, Türkiye'de bir madencilik politikası belirlemesini, işletilemeyen, atıl durumdaki tüm bu kaynakların üretime geçirilmesinin ülke için bir kaynak teşkil ettiğini hatırlatmak ve dikkatlerini çekmek istiyorum. Demir-çelik üretimindeki ihtiyaç çeşidine göre üretim yapılmasının mutlaka planlanması gerektiğine işaret etmek istiyorum. Üretimde yassı ürün açığı varken, uzun ürünlerdeki fazla üretim dengesizlik yaratmış, bunların koordinasyonunu önemli hale getirmiştir.

Bu kadar önemli bir konuyu bürokrasiyle yürütmenin zorluğuna işaret etmek istiyorum. Türkiye'de mutlaka bir Maden Bakanlığı kurulmalıdır. Bu kurulana kadar, koordinasyonu sağlayacak bir devlet bakanlığına bağlanmasında, kaynakların ekonomiye kazandırılması açısından, zaruret olduğu kanısındayım.

Hükümetin bu bölgede başlattığı ve üretime açacağı sahanın memleketimize, bölgemize hayırlı olmasını, diğer atıl kaynaklarımızın da üretime açılmasını diliyor, ciddî bir maden politikası tespitini hükümetten rica ediyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sezgin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın Mükerrem Levent; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

MHP GRUBU ADINA MÜKERREM LEVENT (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddeyle, Ereğli taşkömürü havzasının küçültülmesiyle serbest kalan alana 3213 sayılı Kanuna göre, ruhsat verme aşamasında, kargaşanın önlenmesi ve böyle bir uygulamayla rekabetin temin edilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenledir ki, bu kanunun 54 üncü hükümet zamanında görüşülmesi ve bu hükümet zamanında çıkarılması, bizler ve diğer milletvekili arkadaşlarımız için, hepimiz için gurur vericidir.

İnsanlar, ilkçağlardan itibaren madencilik faaliyetlerine ve madenlerden yararlanmaya başlamışlardır. Günümüzde gelişmişlik göstergesi olan demir-çelik, tarım ve enerji sektörlerinin devamlılığı madencilikle sağlanmaktadır. Bunların dışında, seramik, metalurji, cam, refrakter sanayileri ve inşaat sektörlerinin ve daha birçok sanayi dalının ana girdisi madenlerdir.

Türkiye'nin maden kaynakları bir kıtanınki kadar çeşitlidir ve çok yetersiz aramalara karşın, bor, mermer, toryum ve nadir toprak elementleri, trona, zeolit, feldispat, pomza, seleshit gibi madenlerde dünyanın en büyük rezervleri ülkemizde bulunmakta, bor mineralleri üretiminde birinci sırada, krom, manyezit, feldispat, kil, kömür, altın, gümüş ve bazı endüstriyel hammaddelerin üretimi ve rezerv varlığında dünyanın söz sahibi ülkeleri arasında yer almaktayız.

Türkiye'nin bugünkü verilerle 2 trilyon dolar düzeyinde yeraltı maden varlığına sahip olduğu tespiti yapılmıştır. Buna rağmen, sadece 500 milyon dolarlık bir yıllık ihracat yapılmakta olması düşündürücüdür. Bugün, bor, krom, mermer, sodyum, feldispat ve bazı endüstriyel mineraller ihraç edilebilmektedir. Görüldüğü gibi, sahip olunan potansiyel yanında maden üretimi son derece düşük kalmaktadır.

Madencilik, yatırımcı için riskli ve yatırılan sermayenin geri dönüş sürecinin uzun olduğu dikkate alındığında, diğer ülkelerde olduğu gibi devlet desteğine büyük ihtiyaç hissedilmektedir. Ancak, yıllardır madencilik sektörünün desteklenmesi bir yana, hükümet programlarında bir cümle dahi bulunmadığı gibi, millî bir madencilik politikasının olmaması nedeniyle çok defa gelişimi kösteklenmekte ve hatta, yok olmaya bile terk edilmektedir. Örneğin, kömür rezervlerimizin 8,5 milyar ton olmasına rağmen, her yıl yaklaşık 10 milyon ton kömür ithal edilmektedir. Demir-çelik entegre tesisleri, 10 milyon ton, demir cevheri ihtiyacının 4 milyon tonunu 150 milyon dolar ödeyerek ithal etmektedir. Ülkemiz bir krom ülkesi olarak bilinmesine ve dünya kromit üretiminin yüzde 10'unu gerçekleştirmesine rağmen, son yıllarda, bazı kuruluşlar, dolar ödeyerek krom ithal etmeye başlamışlardır. Ülkemizin kaynakları kullanılmadan kalkınmamız mümkün değildir.

Gelişmiş ülkelerde halen gayri safî millî hâsılada madenciliğin payı, ABD'de yüzde 4,2; Almanya'da yüzde 5; Kanada'da yüzde 7,5; Avustralya'da yüzde 8,7; Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinde yüzde 20 ile 25 arasında iken, Türkiyemizde, maalesef, bu oran 1,3'tür.

Ülkemizde birinci ve ikinci beş yıllık sanayi planlarında madencilik yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı 1940'lı yıllarda yüzde 4,4 düzeyine kadar yükselmiş iken, 1950'den sonra giderek azalmış ve planlı ekonomi dönemine geçişten sonra azalarak devam etmiş, 1997 yılında gayri safî millî hâsıla içindeki payı 1,3 düzeyine gerilemiştir. Bu duruma düşülmesinde, gerçek olmayan kaynaklara dayalı ve sektöre karşı önyargılı bir kalkınmanın, madenciliğin plan ve felsefesi olarak benimsenmesinin oynadığı rol inkâr edilemez.

Bugün, Türkiye, sanayi ülkeleri (OECD) düzeyinde kalkınmış olması durumunda, sadece 8 hammaddesinde bile -kömür, demir-çelik, elüminyum, çinko, bakır, kurşun, kükürt, soda- talebi karşılamak için 26 milyar dolar kaynak ayırmak zorunda kalacaktır. Diğer hammadde ve yarı mamuller de dahil edildiğinde bu rakamın 40 milyar dolar olacağı uzmanlar tarafından da teyit edilmiştir.

1980'li yıllardan itibaren kamu sektöründe madencilikle ilgili elle tutulur bir yatırım yapılmamıştır. Zaten yüzde 2 düzeyinde ve çok küçük olan özel sektör yatırımları cılız kalmıştır. Yabancı sermayece yapılması planlanan ve büyük ölçüde altın ve gümüş madeni yatırımları, gerçekleşmek yerine, diğer yatırımları önleyici bir noktaya getirilmiş ve bir propaganda malzemesi yapılabilmiştir.

Madencilik, ayrıca, Kurumlar Vergisi, stopaj, fon, devlet hakkı, Maden Fonu, mücavir fonundan oluşan yaklaşık yüzde 67'ye varan vergi yüküyle, bu riskli ortamda ölüme terk edilmiş ve diğer sanayi dallarına göre, en az yüzde 12 ekvergi yükü öder duruma getirilmiştir.

Kömür ithalatında her türlü gümrük ve fonlar kaldırılmış ve çevre kirliliği bahanesiyle kaliteli olsa bile yerli kömür yasaklanabilmiştir.

1997 yılında yayımlanan ÇED Yönetmeliği maden aramalarını ÖNÇED kapsamına alarak madencilik faaliyetlerini imkânsız hale getirmekle, Anayasamızın 168 inci maddesinin de çiğnendiği söylenmektedir.

Neden geri kalındı:

1- Politika ve strateji yok.

2- Arama yetersiz, sahalar aramaya kapalı.

3- Bürokratik sorunlar.

4- Yasal sorunlar; maden, çevre, tarım ve ormanla ilgili yasalar.

5- Sermaye ve finansman yetersizliği.

6- Teşvik tedbirlerinin yetersizliği.

Doğal kaynaklarla ilgili bugün alınamayan tedbirler nedeniyle, gelecekte, ülkemiz de, dünyada söz sahibi olduğu kaynakları da üretemeyecek, önemli bir hammadde ithalatçısı ülke konumuna düşecektir. Bunun önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması devletin her kurumunun görevi olmalıdır. Bu nedenle, öncelikle gündemde olan kömür, demir, çinko ve krom cevherleri olmak üzere, madencilikle ilgili ithalat politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Türkiye'nin maden potansiyeli ve madencilik sektörünün durumu, ancak, ülkenin ekonomik bağımsızlığını sağlayacak tek kaynak olan doğal kaynakların üretiminin günlük politikaların üzerine çıkarılmasını sağlayacak temel bir partilerüstü politikanın benimsenmesiyle düzeltilebilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkelerin kalkınması, sahip olunan doğal kaynakların harekete geçirilmesiyle yakından ilişkilidir. Madencilik sektörü de, ülkelerin sanayileşmesinde lokomotif görevini üstlenmektedir. Güçlü devletlerin kalkınmasının temelinde bu yatmakta olup, bunun bilincinde olan ülkeler kendi kaynaklarını kullanırken, hammadde eksikliklerini de diğer ülkelerden ithalat yoluyla karşılamaktadırlar.

Madencilik ve bağlı üretim sanayiine ayrı bir önem verilmeli, sektörün istenilen seviyeye çıkarılması, ülke ekonomisinin içindeki payının artırılması için, aramadan pazarlamaya kadar bir program dahilinde yeni politika belirlemek amacıyla çalışmalar yapılmalıdır. Çeşitlilik ve rezerv açısından oldukça zengin olan ülkemizde, madenciliğimizi, hammadde üretip satan bir kaynak olmaktan çıkarıp, bağlı üretim sanayiiyle birlikte, dünya pazalarında katmadeğeri ve rekabet gücü yüksek uç ürünlerde söz sahibi bir konuma getirmek, başlıca hedeflerimiz olmalıdır.

Ülkemizin özel sektör madenciliğinin, madencilik faaliyetleri içindeki payı düşüktür. Bunun en önemli nedenleri, özel sektörümüzün yeterli rezervlere sahip olmaması ve madenciliğin ilk yatırım masraflarının yüksek, yapılan yatırımın geri dönüş süresinin uzun olmasıdır. Madencilik faaliyetlerine yeni bir ivme kazandırılmalı ve sektörde, özel-kamu dengesi kurulmalıdır. Bu amaca ulaşmak için, madencilik sektörüyle ilgili olarak bazı tedbirlerin alınması gereklidir.

Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü uhdesinde bulunan ve madencilik faaliyetlerine kapalı, yaklaşık 13 000 kilometrekarelik havza-i fahmiyye olarak isimlendirilen alanın 11 000 metrekarelik bölümünün madencilik faaliyetlerine açık hale getirilmesi için hazırlanan tasarı kanunlaştığında, Zonguldak havzası, kömür madenciliği yanı sıra, diğer madencilik faaliyetlerine de açık hale getirilecektir.

Havza-i fahmiyye sınırlarının daraltılması konusundan önce, mevcut durumda yürürlükte olan havza sınırlarının, hudutlarının anahatlarıyla bilinmesinde yarar vardır. Havza sınırları, Alaplı'nın yaklaşık 10 kilometre batısında bulunan Karataş suyunun Karadenize ulaştığı noktadan başlar. Sınır, Devrek'in 12 kilometre güneyinden geçerek, Karabük merkezden, Kastamonu'nun Araç İlçe merkezi ve Kastamonu İl merkezinden Karadeniz kıyısındaki İnebolu'ya kadar uzanır.

Havza sınırlarının daraltılması sonucu, Armutçuk'ta, Kozlu-Hisarönü arasında kalan alanda ve Bartın merkez ile Kurucaşile arasında kalan alanda olmak üzere, 3 poligon oluşmakta, ayrıca Azdavay civarında yaklaşık 400 hektarlık bir alan kalmaktadır.

11.2.1984 tarih ve 18602 sayılı Resmî Gazetede işlevleri yayımlanan Türkiye Taşkömürü Kurumunun kuruluşundan sonraki yıllar itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin kamu iktisadî teşekküllerinde yeni yapılanma ve özelleştirme politikalarına paralel olarak, havza sınırları içerisinde kalan ve devlet eliyle yapılacak işletmeciliğin ekonomik olarak güç olduğu, küçük rezervli alanların rödevansla işletilmesi hedeflenmiştir.

Mevcut durumda, havza-i fahmiyye sınırları içerisinde, TTK'nın işletmeciliğini yapabileceği ve rödevansla yaptırabileceği taşkömürüyle birlikte, ekonomik olarak işletmeciliğin yapılamayacağı madenler mevcuttur. Havza-i fahmiyye sınırları içerisinde, bugüne kadar Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilen ruhsatlara göre tespit edilen madenler şunlardır: Alaplı'da dolomit, Bartın'da şiferton, dolomit, kuvars, kil, Çaycuma'da kuvarsit ve kuvars kumu, Devrek'te manganez, kuvarsit, Eflâni'de kuvarsit, mermer, Ereğli'de manganez, dolomit, kuvarsit, kuvars kumu, şiferton, Karabük'te kuvarsit, dolomit, bakır, Kurucaşile'de kuvarsit, kuvars kumu, dolomit, mermer, Zonguldak merkezde alüminyum, kuvarsit, kuvars kumu, kaolen, şiferton, perlit, Safranbolu'da demir ve kuvarsit, Ulus'ta dolomit, Yenice'de mermer mineralleridir.

Yukarıda belirtildiği üzere, havza sınırları içerisinde kalan alanda, 3213 sayılı Maden Kanununa göre maden ruhsatları verilmediğinden, bu madenlerin işletilmesi bugüne kadar mümkün olmamıştır.

Havza sınırlarının 3 poligon halinde yaklaşık 166 816 hektara küçültülmesi durumunda, dışında kalan 1 148 180 hektar alandaki madenler için, Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, 3213 sayılı Maden Kanununa göre maden ruhsatları verilebilecek, bu madenlerden ekonomik olanların işletmeciliği mümkün olabilecektir. Sonuçta da, yöre insanına yeni iş olanakları sağlanacaktır.

1865 yılından itibaren, devletçe işletilmekte olan Zonguldak yöresi taşkömürü havzasına, 1909 yılında "havza-i fahmiyye" adlı bir sınır belirlenmiştir. Bu sınır, Bakanlar Kurulu kararlarıyla zaman zaman değiştirilmiş, 24.8.1989 tarih ve 89/14248 sayılı Kararla da "taşkömürü havzası" olarak bugünkü şeklini almıştır.

Zonguldak ve Kastamonu İllerinde, 1 315 000 hektar gibi çok büyük bir alanı kapsayan (Trakya büyüklüğündeki) taşkömürü havzası Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğünün uhdesinde olup, Kurum, havzanın çok küçük bir bölümünde sadece taşkömürü üretmekte, statüsü gereği diğer madenlerin arama ve işletmesini yapamamaktadır. Havza üzerine 3213 sayılı Maden Kanunu hükümlerine göre maden ruhsatları da verilmediği için, bu alan uzun yıllardır madencilik faaliyetlerine kapalı kalmıştır.

Havzanın, kömür dışında, özellikle endüstriyel hammadde kaynağı açısından önemli bir potansiyele sahip olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan, bölgenin özel sektörce de aranması ve bulunan maden yataklarının işletilmesinin hem bölge hem de ülke ekonomisi açısından sayısız faydaları bulunacaktır.

Bu amaçla, taşkömürü havzası sınırlarının sadece taşkömürü rezerv alanlarıyla sınırlı olarak küçültülmesine ve küçültmeden arta kalan alana, 3213 sayılı Maden Kanununun esaslarına göre ruhsatlar verilmesine ihtiyaç duyulmuştur.

Muhtemel rezerv alanları dahil olmak üzere, bilinen taşkömürü rezerv alanlarının Ereğli-Kandilli, Zonguldak Merkez ve Amasra bölgeleri olarak, 166 816 hektara küçültülmesi planlanmıştır. Arta kalan 1 148 184 hektar alana da çok sayıda maden ruhsatı müracaatının olması beklenmektedir. Böyle bir ortamda ortaya çıkacak kargaşanın önlenmesi ve herkese fırsat eşitliği sağlayabilmesi amacıyla, serbest kalan alanın en fazla 2 000 hektarlık kısımlar halinde koordinatlandırılarak, 688 adet sahanın, ihale yoluyla hak sahiplerinin belirlenmesi düşünülmüştür.

Havza üzerine, 6309 sayılı Kanun döneminde maden ruhsatları verilmiştir. 3213 sayılı Kanun döneminde ise, mermer ruhsatları verilmiş, havza sınırlarının küçültüldüğü 19.6.1989 tarihi ile havza sınırlarının tekrar belirlendiği 24.8.1984 tarihi arasında da bazı maden ruhsatlarının verildiği tespit edilmiştir. Havza üzerinde, halen, kuvarsit, kuvars kumu, şiferton ve kil madenlerine verilmiş 7 adet işletme ve 4 adet önişletme ruhsatı yürürlükte bulunmaktadır.

Havzada atıl durumda bulunan madenlerin ülke ekonomisine kazandırılması için, Maden Kanununa yukarıda sözü edilen uygulamaya imkân sağlayacak bir ekmadde ilave edilmesine ve takiben, Bakanlar Kurulu kararıyla, taşkömürü havzasının yukarıda belirtildiği şekilde küçültülmesine kanunî açıdan zaruret bulunmaktadır.

Böylesine büyük bir alanın madenciliğin hizmetine sunulmasında aciliyet vardır. Bu tasarının kanunlaşması halinde, söz konusu alan kısa sürede madenciliğe açılacak ve buna bağlı olarak istihdam sağlanacaktır. Ayrıca, ihale gelirleriyle devlete ek bir katkı sağlayacağı şüphesizdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarının kanunlaşmasının ülkemiz açısından büyük yararı vardır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Levent'e.

Anavatan Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın İbrahim Yaşar Dedelek; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır Sayın Dedelek.

ANAP GRUBU ADINA İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun tasarısı hakkında Grubumun görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1865 yılından itibaren devletçe işletilmekte olan Zonguldak Bölgesi Taşkömürü Havzasına 1909 yılında "Havza-i Fahmiyye" adlı bir sınır belirlenmiştir. Bu sınır, Bakanlar Kurulu kararıyla zaman zaman değiştirilmiş, 24.8.1989 tarih ve 89/14248 sayılı Karar ile de, taşkömürü havzası olarak bugünkü şeklini almıştır.

Zonguldak ve Kastamonu İllerinde 13 150 kilometrekare gibi çok büyük bir alanı kapsayan -aşağı yukarı Trakya büyüklüğünde- taşkömürü havzası, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü uhdesinde olup, Kurum, havzanın çok küçük bir bölümünde sadece taşkömürü üretmekte, statüsü gereği diğer madenlerin arama ve işletmesini yapamamaktadır.

Havza üzerinde, 3213 sayılı Maden Kanunu hükümlerine göre maden ruhsatları verilemediği için, bu alan, uzun yıllardır madencilik faaliyetlerine kapalı kalmaktadır. Havzanın, kömür dışında, özellikle endüstriyel hammadde kaynağı açısından önemli bir potansiyele sahip olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan, bölgenin özel sektörce aranması ve bulunan maden yataklarının işletilmesi, hem bölge hem de ülke ekonomisi açısından sayısız faydaları bulunmaktadır.

Bu amaçla, taşkömürü havzası sınırlarının, sadece taşkömürü rezerv alanlarıyla sınırlı olarak küçültülmesine ve küçültmeden arta kalan alana, 3213 sayılı Maden Kanunu esaslarına göre ruhsat verilmesine ihtiyaç duyulmuştur.

Muhtemel rezerv alanları dahil olmak üzere, bilinen taşkömürü rezerv alanlarının, Ereğli-Kandilli, Zonguldak Merkez ve Amasra bölgeleri olarak 166 816 hektara küçültülmesi planlanmıştır. Arta kalan 1 148 184 hektar alana çok sayıda maden ruhsatı müracaatının olması beklenmektedir. Böyle bir ortamda ortaya çıkacak kargaşanın önlenmesi ve herkese fırsat eşitliği sağlanabilmesi amacıyla, serbest kalan alanın, en fazla 2 000 hektarlık kısımlar halinde koordinatlandırılarak, 688 adet sahanın, ihale yoluyla, hak sahiplerinin belirlenmesi düşünülmüştür.

Değerli milletvekilleri, bu amaca ulaşabilmek için, Maden Kanununa yukarıda sözü edilen uygulamaya imkân sağlayacak bir ek madde ilave edilmesi ve takiben bunun yasalaşması halinde, bu bölgeye yeni bir hayatiyet kazandıracağı gerçektir; ülke ekonomisine katkısı itibariyle, bölgedeki işsizliği azaltması nedeniyle fevkalade faydalıdır. Ayrıca, 54 üncü hükümet zamanında da bu yasa, tasarı halinde Meclise gelmişti. Biraz evvel dinlediğimiz siyasî parti sözcülerinin de buna destek verdikleri görülmektedir.

Ben bu tasarının yasalaşması halinde istihdamın fevkalade artacağına, girdi sağlanacağına inanıyorum ve Grubum adına hepinize en derin saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dedelek.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdulsamet Turgut.

Buyurun Sayın Turgut. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA ABDULSAMET TURGUT (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3213 sayılı Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Diyarbakır'da meydana gelen ve içmesuyundan zehirlendikleri belirtilen ve şu anda çeşitli hastanelerde tedavi gören hemşerilerime acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, madenlerimiz, ülkemizin en önemli doğal kaynaklarıdır. Türkiye, dünyada madencilikte ismi geçen 132 ülke arasında 28 inci sırada bulunmaktadır. Türkiye, petrol ve doğalgaz hariç yılda 390 milyon dolarlık maden ihraç etmekte, buna karşılık 522 milyon dolarlık maden ithal etmektedir. Madenciliğimizin gayri safî millî hâsıla içindeki payı 1989 yılında yüzde 2 iken, şimdi bu pay yüzde 1,3 düzeyine inmiştir.

Türkiye'de madencilik yatırımlarının, toplam yatırımlardaki payı da yüzde 1'in altındadır. Sık sık yeraltındaki zenginliklerimizden bahsetmekle beraber, bunları değerlendiremediğimiz görülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devletleştirme ve sonra tekrar sahaların iadesi başta olmak üzere, değişik zamanlarda, diğer bakanlıkların da kendi iştigal konularıyla ilgili olarak aldıkları kararlar, Çevre Kirliliği Yönetmeliği, orman izinleri ve benzeri konular ile bugünlerde yaşanan ekonomik kriz, son derece zor koşullarda yürütülen madencilik faaliyetlerini ciddî anlamda sekteye uğratmıştır.

Zaman zaman, çeşitli nedenlerle, özellikle çevre sorunları öne sürülerek, madencilik faaaliyetleri yerilmekte ve yeraltı kaynaklarımızın işletilmesi ulusal çıkarlarımıza aykırıymış gibi gösterilmek istenmektedir. Bu yanlış yönlendirmenin, çoğu kez, madencilik ve çevre bilimlerinden uzak, bilgisiz ve önyargılı kişiler tarafından kamuoyuna sunulduğunu da üzülerek görmekteyiz. Zaten, doğa ile iç içe olan madenci ve yerbilimcilerin, doğayı tahrip etmesi, insanlarımıza zarar verecek herhangi bir anlayışı sahiplenip kabullenmesi de beklenemez.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, madenlerin işletilmesi devletin hüküm ve tasarrufundadır. Bu tasarruf, 3213 sayılı Maden Kanunu gereğince, Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından ruhsat verilerek işletmecilere kullandırılmaktadır. Bu Kanun çerçevesinde, maden ruhsatları, ilk müracaat edene verilmektedir.

Maden arama faaliyeti, bilindiği gibi, çok pahalı ve zor bir iştir. Ayrıca, madencilik özel bilgi, sermaye ve denetim isteyen bir işkoludur. Gelişen teknolojik şartlar çerçevesinde, maden arama işlemleri için, geniş alanlarda ciddî arama faaliyetleri gerekmektedir.

Türkiye'de maden aramakla görevli ve bu amaçla kurulmuş bulunan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünün faaliyetleri, 1985 yılında çıkarılan 3213 sayılı Kanunla sınırlandırılmıştır. 1985 yılından bu yana ise, altın arama hariç, özel sektör, hiçbir maden arama işine girişmemiştir. 1954 yılında çıkarılan bir kanunla, maden ruhsatları, yeterlik belgesi aranmadan, her isteyene dağıtılmıştır.

Türkiye'de maden rezervi olarak bilinen sahaların yüzde 85'i kamu kuruluşlarının, yüzde 15'i ise özel ruhsat sahiplerinin elindedir. Türkiye'de 800 maden işletmesi bulunmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü kayıtlarına göre, taşocakçılığı hariç, 800 dolayındaki maden işletmesinde 85 bin dolayında işçi çalışmaktadır. Türkiye'de ön işletme ve işletme ruhsatlı maden sayısı ise 6 500'dür. Bundan çıkan sonuç ise, ön işletme ve işletme ruhsatı alınmasına rağmen, çok az sayıda madende işletmeye geçilebilmektedir.

Ülkemizde, yılda 56 milyon ton linyit, 4 milyon ton demir cevheri, 2 milyon ton krom, 1 milyon ton bor, 1 milyon ton magnezit ve 300 bin metreküp mermer üretilebilmektedir. Özellikle kömür üretimimiz, ihtiyacı karşılamadığı için, her yıl dışarıdan 5 milyon ton kömür ithal edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeraltı kaynakları açısından zengin olan ülkemizde, yeraltında bulunan enerji kaynaklarının ekonomiye kazandırılması büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte, yeraltı servetlerimizin aranması, bulunması ve işletilmesi gayretlerine, bazı bilgisiz, sorumsuz kişi ve kurumların zarar vermesi ve kamuoyunu yanıltması da önlenmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun koyucu, 3213 sayılı Kanunda, ruhsatlar için alan sınırlamasını kaldırmıştır. Ancak, hektar başına ödenecek harçlar yüksek tutularak, ruhsat talep eden şahsın gerçekten ihtiyacı olan alana yayılması hedeflenmiştir. Diğer taraftan, zaman içerisinde, bu harçlar günlük rayicin altında kaldığından, geniş alanlar art niyetli kişiler tarafından ruhsata bağlanarak, doğal kaynaklarımızın işletilmemesi ve atıl kalması gibi bir sorun ortaya çıkmış; böylece, kanunun, eşitlik ilkesine aykırı olarak uygulanmasına neden olunmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı, Maden Kanununa bir ek madde getirmektedir. Bilindiği gibi, Ereğli Taşkömürü Havzasının küçültülmesi sonucu, büyük bir alan serbest kalmıştır. Bu alana, Maden Kanununun 22 nci maddesine göre ruhsat verilmesi gerekmektedir. Tasarıya getirilen bu ek maddeyle, serbest kalan maden alanının, madencilik sektörünün hizmetine sunulması amaçlanmaktadır. 3213 sayılı Kanuna göre ruhsat verilecek olan bu alanların, tek şahıs veya şirket tarafından kapatılması ve orada bir tekel oluşmasının önlenmesi için, 2 000 hektarı geçmeyecek şekilde bölümlere ayrılarak ihale edilmesi yolunda bir düzenlemeye gidilmiştir.

Kısaca, önerilen değişiklikle, bu sahalara alan sınırlaması getirilerek, ruhsat sahipleri, gerçekten çalışmak istedikleri alana çekilecek ve geri kalan alanlarda başkalarına ruhsat verilerek, arama faaliyetlerine ivme kazandırılacaktır.

İnsanoğlunun, tarımla birlikte uğraşı alanlarından biri olan madenciliğin, ulusumuzun çıkarları ve kalkınması doğrultusunda geliştirilmesi ve ekonomimize kazandırılması kaçınılmazdır.

Bu vesileyle, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısını olumlu olarak değerlendirdiğimizi belirtir, Demokratik Sol Parti adına, hepinize saygılar sunarım. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Turgut.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan konuşacaklar.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 70 sıra sayılı Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarasıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla, Ereğli Taşkömürü Havzası küçültülüyor, daraltılıyor. Havzanın toplam alanı 1 milyon 315 bin hektar. Bu alan daraltılmak suretiyle, her biri de 2 000 hektardan az olmamak üzere, Maden Kanununun 22 nci maddesine göre, özel sektöre maden arama imkânı tanınmaktadır.

Maden aramalara açılacak alan miktarı 1 148 184 hektardır; yani, ortalama yüzde 90'ı özel sektöre açılmaktadır. Havza, Zonguldak ve Kastamonu İllerini içermektedir. TTK'ya bırakılan alan, 166 816 hektardır. Hisse adedi 688, en büyüğünün yüzölçümü de 2 000 hektar olacaktır.

Bu tasarıyla ne amaçlanmaktadır diye gerekçesine dikkatlice baktığımız zaman, üç temel amacı vardır:

1- Atıl vaziyette bulunan madenlerimizin araştırılması.

2- Bölgesel yatırımların artırılması.

3- İstihdam alanlarının çoğaltılması; yani, işsizliğe çözüm.

Türkiye taşkömürünün merkezi, aslında Zonguldak'tır, ilgili bakanlık da, bilindiği üzere, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığıdır. Yüksek Denetleme Kurulu raporundan aldığım son bilgiye göre, Taşkömür Kurumunun 1997 yılı zararı 83 530 787 860 bin Türk Lirasıdır. Bu da bize gösteriyor ki, Taşkömürü işletmelerinin mutlaka bir revize edilmesi, en azından, bu kanun tasarısında olduğu gibi, ek bir maddenin ilavesiyle, özel sektöre maden arama imkânı tanınmasıdır ve bu tasarı, bu açıdan da olumludur.

Şimdi, burada, prosedür nasıl işleyecek sorusu gündeme gelmektedir. 2 000 hektar olarak bölünen araziler, iki ay içerisinde yapılacak ihalelerle kiraya verilecektir, işletmeye açılacaktır. Bir hisse için birden fazla talep var ise, o arazi için de bir ihale yapılacaktır. Ben, burada, Sayın Bakanın ve hükümetin dikkatini çekmek istiyorum. Kanun tasarısıyla ilgili çalışma yaparken, konunun uzmanlarıyla yaptığım bir görüşmede, verdikleri bilgilerde, tasarıyla ilgili birtakım endişelerini dile getirdiler, o da şudur: Araziyi 2 000'lik parçalar halinde araştırmaya açtığımız zaman, eğer, burada bilimsel bir madencilik yapılmazsa; yani, kazma, kürek, kepçelerle bu alana girilirse, daha sonra, MTA'nın bu bölgede ciddî bir arama yapma imkânı da kaybolur. O bakımdan, bu 2 000'lik parçalar ihalelerle, sözleşmelerle verilirken, şartnamenin, mutlaka, bir ön araştırmayla, MTA tarafından veya yetkili bir kurum tarafından yapılmasının elzem olduğu; aksi halde, burada, maden arama yerine birçok çukurların açılacağı ve belki de çok zararlı bir noktaya geleceği endişesi, MTA uzmanları tarafından tarafıma iletilmiştir. O bakımdan, ben, burada Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum.

Hükümete bir önerimiz var: Tasarı böyle kabul edildiği zaman -inşallah, biz de olumlu oy vereceğiz- ihale şartnamesini hazırlarken, mutlaka, ön araştırma yapılmalıdır ve bu kiralama işi yapılırken de, devlet, kime, ne satıyor; alan vatandaş da, altından ne çıkaracak, bunu bilmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimi ifade ederken tetkik ettiğim iki rapor üzerinde durmak istiyorum: Bir tanesi "Madenciliğimizde Önemli Tespitler" başlığını taşıyor. Ülkemizde 44 çeşit maden bulunmaktadır. Âdeta, bir maden müzesi gibi... Rapordan çok net başlıklar aldım.

İkinci tespit: Maden potansiyelimizin parasal değeri 2,9 trilyon dolar olarak hesaplanmaktadır. Bu çok büyük bir kaynaktır. Bunun, mutlaka, özel sektör tarafından işletilmesi gerekmektedir. Maden arama işi çok riskli olup, özel sektör tarafından fazla yapılmamaktadır. Bu itibarla, özel sektöre, Maden Fonundaki kredilerin, mutlaka... Daha önceki hükümetler döneminde yüzde 50'den yüzde 35'e indirildiği halde, şimdi bazı kredi oranlarının yüzde 60'a çıkarıldığı ve maden arayıcılarının da yüzde 60'la kredi kullanmadıkları tespit edilmiştir.

Madenciliğimiz açısından, millî bir madencilik politikası oluşması bakımından çok önemli bir husus... Raporda aynen şöyle yazılı: "Şu anda yürürlükte olan 3213 sayılı Maden Kanunu çok fazla ayrıntıyla yüklü; sade, basit bir anlayışla düzeltilmeli." Yani, Maden Kanununda bir revizyon talebi var yetkililer tarafından.

Şu anda, madencilik sektöründeki diğer bir konu da şudur: Kamu payı yüzde 85, özel sektör payı ise yüzde 15. Buradaki özel sektör payı mutlaka artırılmalıdır; çünkü, demin de ifade ettim, madencilik, çok riskli bir iştir; aramayı devlet yapmalı, bulduğu madeni de özel sektöre işlettirmelidir, kamu yararı gözetmek kaydıyla.

Yine, bir araştırma raporundan birtakım özetler aktarmaya çalışacağım: Aslında, bu, hem ülkemizi hem de dünyayı yakından ilgilendirmektedir. "Maden ve Diğer Kaynaklarla İlgili Ülkelerarası Soğuksavaş Dönemi" başlığını taşıyan bu raporda, bir ülkenin doğal kaynaklarının kendi kullanımı, beş yöntemle engellenmektedir. Bunu niçin ifade etmeye çalışıyorum; hükümetimizin önünü açmak, bu raporların dikkate alınması düşüncesinden hareketledir.

1- Askerî güçle, bir fiilî işgalle... Örnek, Fransa, uzun yıllar, Cezayir'de uyguladığı politikalarla, madenlerini ele geçirmiştir.

2- İçpolitikada istikrarsızlık hazırlamak... Malezya, Endonezya, İran, Irak gibi ülkeler ve ülkemizi de içine alan rapordur.

3- Dolaylı yollardan, uluslararası yatırım ve finans kaynaklarını kısmak... Yani, bir ülkede madenciliği baltalamak için yapılan işlemler noktasında... Bu üçüncü madde, Türkiye'yi örnek göstermekte ve IMF'nin Türkiye'ye koyduğu şartları bu raporda öngörmektedir.

4- Sosyal ve etnik sorunları takip ederek bölgedeki üretim potansiyelini atıl hale getirmek... Burada da, Türkiye'den GAP Projesi, güneydoğu su kaynaklarımız öngörülmektedir.

5- Kanaatimce, bu bölümde, Türkiye'yi ve özellikle Enerji Bakanlığımızı çok yakından ilgilendiren, çok önemli bir konu da "teknolojinin Türkiye'ye ithalatında, çevre felaketleri ve doğayı tahrip edeceği kamuoyunda yaygın hale getirilir..." görüşüdür. Türkiye'ye gelecek nükleer santralların önünü kesme aşamasında bir kamuoyu oluşturulmasını öngörmektedir.

İfade etmeye çalıştığım bu beş şart, zannediyorum ki, Türkiye madenciliğinin önünü kesmektedir. En azından, bu şartlar içerisinden birkaç tanesi Türkiye'yi yakından ilgilendirmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bilindiği üzere, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımız, Türkiye'nin, en büyük yatırımcı ve hayatî önemi olan yatırımlar yapan bir bakanlığıdır. Bu bakanlığımızın bünyesine baktığımız zaman, madenler, akaryakıt, elektrik enerjisi ve buna bağlı olarak birçok KİT kuruluşu da Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bünyesindedir. İşte, Petrol Ofisi, TÜPRAŞ, BOTAŞ, TEAŞ, TEDAŞ vesaire. Dolayısıyla, madenciliği, bunlardan başlıbaşına ayırmak ve daha verimli bir hale getirmek gerektiğine inanıyorum.

Şu anda bilindiği gibi, Petrol Ofisi özelleştirme kapsamı içerisinde, TÜPRAŞ özelleştirme kapsamı içerisinde, TEAŞ ve TEDAŞ'ta da birtakım ihaleler süratle devam etmektedir. Bu itibarla, bakanlığın, daha belirgin ve ülke menfaatlarını gözetecek şekilde, fazla bürokrasiye ve mevzuata da boğmadan yeniden yapılanması gerektiği zaman, hiç olmazsa madenlerin ayrılması gereğine inanıyoruz.

Ben, konuşmamı, daha önce sık tartışılan bir konuya değinerek konuşmamı bitireceğim. Bir kere, her şeyden evvel, ülkemizde petrol fiyatları, Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonuyla serbest bırakılmıştır ve hükümet, maalesef, aldığı günlük kararlarla bu fonla oynamaktadır. Oynadığı zaman da, dünyada petrol fiyatları ucuzlasa bile, Türkiye'de zaman zaman yükselmektedir ve son yapılan zamlar da, bardağı taşıran damla olmuştur.

Sayın Bakanın, Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonuyla ilgili bir çalışma yapması ve bu günübirlik fiyat artışlarının önüne geçilmesi; eğer bir artış olacaksa, bunun adaletli ve ölçülü olması, bazı ihtiyaçlara kaynak temin etmek için de, bu fonun sık sık kullanılmaması gerekir.

BAŞKAN – Sayın Candan, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Hay hay efendim.

Netice itibariyle, konuşmamı tamamlarken, millî bir madencilik politikasının hazırlanması açısından, özellikle, bu tasarıya -hangi hükümet olursa olsun; 54 üncü, 55 inci, 56 ncı, 57 nci- kimin hizmeti geçtiyse, ben huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Bu havza çok büyük bir havzadır, bölünmesinde fayda vardır. Bu tasarıda getirilen ve yapılan bölünme doğrudur; ancak, bütün mesele, kanun çıkarmak değil, çıkarılan kanunları iyi takip etmek ve burada, arsa spekülasyonuna meydan verecek yanlış bir uygulamaya gitmemektir. Özel sektörün de çıkaracağı madenlerin, ülke ekonomisine, hem parasal açıdan hem çalışanlar açısından çok faydalı olacağı kanaatindeyim.

Tasarıyı hazırlayanları ve bugün gündeme getiren Hükümeti tebrik ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Candan.

Hükümet adına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cumhur Ersümer. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri önce saygıyla selamlıyorum.

Gruplar adına yapılan konuşmalar, şahıslar adına yapılan konuşmalar, gerçekten, hepimiz için memnuniyet verici. Her şeyden önce, konuşmacı arkadaşlarımıza ve gruplarımızın bu destekleyici görüşlerine teşekkür ediyorum.

Tabiî, madencilik sektörü, ülkemizin can damarı sektörlerinden biridir. Bu sektöre gereken önemin verilmediği, gerekli işlerin yapılmadığı noktasındaki iddialara da katılmak mümkün değil. Biz, Enerji Bakanlığı olarak, gerek 55 inci hükümet dönemimizde gerek bizden sonraki 56 ncı hükümet döneminde ve şu anda da, bu sektöre verdiğimiz önemin bir işareti olarak görüyoruz öncelikle bu kanunun görüşülmesini arzu etmiş olmamızdan ve biz, burada, hiçbir kıskançlık içerisinde de olmadık. 54 üncü hükümetin hazırlayıp sunduğu bu tasarıyı, şu anki hükümetin Başbakanı Sayın Ecevit imzalayarak Meclise gönderdi ve bu fikir birliği de, tasarının doğru olmasından kaynaklanıyor. Ancak, uygulanması noktasındaki endişeleri de, inşallah, uygulamayı gördükten sonra, arkadaşlar, buralarda teşekkür ederek dile getireceklerdir.

Bu iş, hassas bir iştir; gerçekten, büyük bir havzanın 2 000 hektarlık parçalara bölünmesi ve neticede, bu bölünmelerde yapılacak olan çalışmalar, sadece taşkömürü değil, bütün madenlerin aranılması imkânının yaratılması, dört ilimizde önemli bir ölçüde istihdam yaratacaktır.

Biz, TTK bünyesinde bu arama ve işletmeleri yapabilme imkânını ciddî bir şekilde araştırdık; ama, bu imkânı da bulamadık. Nedenlerini biliyorsunuz; kaynak sıkıntısı ve burada ortaya çıkarmak zorunda olduğumuz değerlerin, bu manada gecikmesinin ekonomimize getirdiği yükün çok daha fazla olmasının bilinci içinde bu yola girdik. Tabiî, 55 inci hükümet döneminde 7 000'den fazla arama ve ön işletme ruhsatı verdik; bu, oldukça önemli bir rakamdır ve özellikle -Maden Dairesi itibariyle konuşuyorum- burada yapılan işler, müracaatlar, müracaatçıların hakları, vatandaşın buradaki sızlanmaları, hemen hemen, ortadan kaldırılacak noktaya getirilmiştir.

Tabiî, şu fikir doğrudur: Madencilik sektörüyle ilgili bütün kuruluşların bir araya getirilmesi, daha sonra da, bu kuruluşların tek elden yönetilmesi. Ancak, şu anda ülkenin içinde bulunduğu şartlar itibariyle bakarsanız, gerçekten, Etibankın özelleştirilmesine yönelik bir fikir ve Etibankla ilgili genel müdürlüklerin ayrılması, MTA'nın fonksiyonlarının daha iyi elde edilebilmesi, daha kesin sonuçlar alabilmesinin sağlanması noktasında yapıcak olan çalışmaların, MTA'nın bu bünyesiyle sürdürülebilip sürdürülemeyeceği konusundaki endişeleri de, hep birlikte değerlendirmemiz lazım.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının genişliği, büyüklüğü noktasındaki değerlendirmelere, tabiî ki, ben de katılıyorum; ancak, bu işin bir yolu var; yani, işte, özelleştirme kapsamında olan yerleri de Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının bünyesine alacaksınız; işte, TÜPRAŞ'tır, Petrol Ofisidir... Daha önce ayrılmış bazı kuruluşlar var; mesela, TPAO'dan, işte BOTAŞ ayrılmış... Bir araya getirdikçe, bu büyüyen devin birbiriyle olan çatışması daha da artıyor. Ha, böl de yönet... Bölünerek ortaya çıkan yönetim de bunu içeriyor. Ama, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının -özellikle maden konuşuyoruz- madencilik sektörü konusundaki uygulamaları, özel sektörün, biraz daha bu sektöre katılımının sağlanması, uç ürünlere yönelik bir politikanın hazırlanması, rekabet edilebilir bir gücün elde edilmesi noktasındaki çalışmalarımızı da sürdürüyoruz.

Ben, konuşmalarıyla, bize, burada, katkıda bulunan arkadaşlara, tekrar teşekkür ediyorum. Bundan sonra yapacağımız uygulamaları da gayet bilimsel bir şekilde ve oradaki madenlerin hiçbirine zarar vermeden, bütün arama imkânlarını bir araya getirecek şekilde gerçekleştireceğimizi belirtiyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Başka söz istemi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 nci maddeyi okutuyorum:

MADEN KANUNUNA BİR EK MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 4.6.1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Ek Madde 1. – Ereğli Kömür Havzasının küçültülmesi sonucunda serbest kalan bölge, koordinatları Bakanlıkça belirlenen 2000 hektarı aşmayacak alanlar halinde, aramalara açılmak üzere ilan edilir.

Bu işlemler 22 nci madde hükmüne göre yapılır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidarıyla muhalefetiyle "evet" oyu vereceğimizi ve böyle bir kanun tasarısının getirilmesinin memnuniyetini ifade ettik. Bu kanun tasarısını hazırlayan -burada olan veya olmayan- 54 üncü hükümet ve bugünkü hükümet mensuplarına şükranlarımı ifade ediyorum. Hakikaten, ülke madenciliğine, ülke ekonomisine, yöre istihdamına, yöre ekonomisine büyük faydalar sağlayabilecek bir uygulamanın başlayacağı, bir kapının açılacağı tasarıyı, bugün burada görüşmekteyiz.

Benden önce, geneli üzerinde konuşan milletvekili arkadaşlarım, birçok konuyu dile getirdiler. Ben, rakamları tekrarlamak istemiyorum; ancak, bu bölgenin büyük bir bölümünde, sanayide kullanılan, demir çelikte kullanılan, 7 500 kalorilik, metalurjik kok elde edilebilir, ülkeler açısından stratejik mahiyet arz eden bir madenin, taşkömürünün bulunduğu sahadan bahsediyoruz. Ülkemizin taşkömürüne olan ihtiyacı, sanayi geliştikçe, tesisler büyüdükçe, her yıl gittikçe artmakta ve ülke ekonomisinden, ithalat yoluyla, büyük rakamlara ulaşan dövizler yurt dışına çıkmaktadır. Ülkemizde 1,5 milyar tona yakın taşkömürü rezervi bulunmasına rağmen, ülkemize yetecek olan taşkömürünü bu ocaklardan kendimiz çıkaramıyoruz ve dışarıdan, 1998 yılında yaklaşık 8 milyon ton, 1999 yılında da 10 milyon ton taşkömürü ithal ediyoruz; 1998 yılında 453 milyon dolarlık, 1999 yılında da -sonuçlanacağı üzere- 650-700 milyon dolarlık taşkömürü ithalatı yapmak mecburiyetinde kalıyoruz.

Bu 1 inci maddeyle, 1,5 milyar ton taşkömürü rezervi bulunan bölgenin sınırlarını tespit edip, taşkömürü bulunan bölgeyi TTK'da bırakıp, diğer madenlerin aranmasını serbest bırakmak, ülkemizin taşkömürü ihtiyacı açısından problemi tamamen çözmüyor.

Edindiğim bilgiye göre, taşkömürü bulunan bölgenin yüzde 90'ını TTK tespit etmiş durumda. Taşkömürü bulunan bölgeleri kendisinde bırakarak, silis, bakır, demir, alüminyum, boksit, silisyum ve kumların bulunduğu bölgeleri kendi dışında bırakarak, serbest bırakarak, 2 000 hektarı geçmemek üzere, özel girişimcilere ihaleye çıkarmayı planlıyor.

Bana göre, bu plan yeterli değil. Yapılması gereken şey: TTK'nın bugünkü mevcuduyla çıkarabildiği satılabilir kömür miktarı, aşağı yukarı, 2,5 milyon ton veya 3 milyon ton diyelim; şu anda, Türkiye'nin taşkömürü ihtiyacı ne kadar; 13 milyon ton; 10 milyon tona yakınını ithal ediyoruz; bu, gittikçe büyüyecek. Bir projeksiyon vermek istiyorum: Türkiye'nin taşkömürü ihtiyacı 2005 yılında 22-23 milyon tona çıkacak, 2010 yılında da 32 milyon tona çıkacak. Bu demektir ki, aşağı yukarı, şu anda, eğer, 8 milyon ton için 600-700 milyon dolar veriyorsak, on yıl sonra, bu, 4'e katlanacak ve sadece taşkömürü için 2,5 milyar dolarlık döviz ödememiz gerekecek.

Elimizde böyle bir maden sahası var; niye, yıllardan beri taşkömürü çıkaramayan, yatırım yapamayan, zarar eden TTK'nın elinde tutacağız tüm taşkömürü sahalarını!.. Öyleyse, diğer maden sahalarını aramaya açtığımız gibi, taşkömürü bulunan sahaları da...

Diyeceklerdir ki, işte, biz TTK'nın bünyesinde bulunan bu sahaları da, rödövans karşılığı, diğer müteahhit firmalara veya özel girişimcilere veriyoruz... Kendi mülkü olan, ruhsatı kendine ait bir arazide, bir bölgede çalışmak başkadır, mülkiyeti bir devlet kuruluşuna ait olan bir sahada, rödövans karşılığı, devlet kontrolünde, çıkardığı her tondan, devlete rödövans vermek başkadır. Özel sektör, rödövans karşılığıyla bağlanmış olur. Bu sahaları, küçük parçacıklar halinde, teknoloji neyi gerektiriyorsa, madencilik neyi gerektiriyorsa -yeraltındadır taşkömürü, açık ocak işletmesi şeklinde çalıştırılamıyor; çok derinlerde, denizin altında da var- gerekirse yabancı sermayeyi de buraya getirerek, bu kaynakları en rantabl bir şekilde kullanabilecek olursak, ülke ekonomisine büyük faydalar sağlayacağımıza inanıyorum.

Şimdi, mevcut 2,5 milyon tona yakın istihraç edilen bu kömürün, metalürjik koklaşabilen bölümünü satıyoruz. Satıyoruz; ama, 10 dolar geriye çekmek mecburiyetinde kaldık. Neden? Çünkü, dışarıdan fonsuz olarak gelen, çok ucuza çıkarılan, büyük maden rezervi olan Güney Afrika'dan Avusturalya'dan ithal etmek mecburiyetinde olduğumuz kömürlerin fiyatları çok düşük.

Ne yapıyoruz; belki, koklaşabilir ithal ettiğimiz kömür -mecburuz- üzerine eğer bir fon koyarsak, demir çelik sektörümüz rekabet edemez bir hale düşecek. Zaten, yuvarlak demir üretimi yapan Karabük ve İskenderun'daki demir çelik firmalarımız zor durumda. Ne yapalım; koklaşabilen kömürün dışında, yakmak için, teshin için, sanayi için dışarıdan ithal edilen linyit ve taşkömürleri, petrokokları yasaklayarak, oradan gelecek kömürlere bir fon koyarak, kendi kömürcülerimizi, kendi üretimimizi desteklemek mecburiyetindeyiz.

Mesela, Amasra, Karabük ve Zonguldak bölgesindeki koklaşamayan toz kömürlerimizi satamaz hale geldik. Bugün linyit yataklarımızı, linyit ocaklarımızı, devletin elindeki ve özel sektördeki linyit üretimimizi satamaz hale geldik. Haksız rekabet, fonsuz olarak giren ve Amerika'da yakılması ve bulundurulması yasaklanmış petrokokların çimento fabrikaları vasıtasıyla ithal edilerek getirilip yakılması ve piyasaya sunulması karşısında, özel sektör kömür madencileri perişan durumdadır; işyerlerini kapatmışlardır. Bu, haksız olarak yapılan ithalattan ve petrokokların ülkemize girişinden dolayı, devlet kuruluşlarından iki büyük kuruluş olan GLİ ve Soma İşletmemiz, üç yıl işçiyi hiç çalıştırmasa, mevcut olan üzerini açtığı kömürleri satabilmesi mümkün olmayan bir noktaya gelmiştir.

Bir konuya daha değinmek istiyorum; yani, taşkömürü çıkarsak ne olacak; linyiti çıkarsak ne olacak?!. Kendimiz satamıyoruz. O açıdan, kraldan daha kralcı olmak yerine, millî ekonomimizi, kendi millî maden politikamızı ortaya koyarak, kendi insanlarımızı, kendi müteşebbisimizi, kendi yeraltı kaynaklarımızı kullanmanın önünü açmak mecburiyetinde olduğumuzu ifade ediyorum.

Sonra, Madencilik Fonu -54 üncü hükümet döneminde- faiz oranları yüzde 45 veya yüzde 35'e düşürülmüştü; sonradan, tekrar, yüzde 50 ve yüzde 55'e yükseltildi. Halbuki, bu Fon, madenci ne kadar üretir ve satarsa, ürettiği karşılığında madenciden alınan bir paradır; madenciliği teşvik etmek ve desteklemek için. Yani, bir KOBİ kredisi gibi başka kaynaklardan desteklenmez, bir Eximbank gibi borç bulunarak yapılmaz.

Bu para nereden gelir? Bu para, zaten, madencinin kendisinden alınır; o zaman, madenciliği destekleyeceğiz. Bakın, aşağı yukarı 600 tane saha açılacak; demir var, boksit var, çinko var, alüminyum var, silis kumları var. İşte, bu madencileri destekleyebilmek için, bunu, en azından KOBİ'lere, en azından ihracatçıyı desteklediğimiz Eximbank kredilerinin faiz oranlarına, hatta, daha aşağıya indirmemiz lazım. Bunları başka yerlerden bulacağız. Bu Maden Fonu nereden geliyor; ürettikçe artacak, ürettikçe artacak; yani...

BAŞKAN – Sayın Derin, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

AHMET DERİN (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

...yok olmayacak, ürettikçe artacak bir fon oluşuyor, kendiliğinden oluşan bir fon. Bu Fonu, mademki madenciden alıyoruz, madenciye, tekrar, en düşük faizle; gönül ister ki, hiç faizsiz verilmesi; ama, bu mümkün değilse, en azından, en düşük faizle, KOBİ ve Eximbank kredilerine tanıdığımız faiz veya faizin altında bir uygulamayla bu problemi çözmemiz lazım.

Tekraren, iki bakanımızın da burada olması hasebiyle, şunu ifade etmek istiyorum: 54 üncü hükümette, bunun altyapısı için çok mücadele verdim. Maden borsası... Küçük madenciler vardır. Krom... Bir dağda, 2 tane kompresörle madenini çıkarır. Büyük madencinin oyuncağıdır; kendisi ihraç edemez. Bu açıdan, küçük madencileri korumak ve Türkiye madenciliğini belli bir noktaya getirebilmek, bir milletvekilinin ifade ettiği gibi, 3 trilyon dolar rezerve sahip olduğumuz bu madenleri değerlendirmek için yapılması gereken şeylerden bir tanesi maden borsasının kurulmasıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET DERİN (Devamla) – Maden borsasını kurarsak, küçük üretici, büyük sermayenin ve ihracatçının...

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Derin.

AHMET DERİN (Devamla) – Bağlıyorum bir cümleyle Sayın Başkan. Hiç olmazsa cümlemi bağlayayım, mikrofonu açmayın isterseniz.

BAŞKAN – Buyurun bağlayın.

AHMET DERİN (Devamla) – Küçük madencinin, büyük sermayenin karşısında korunabilmesi ve madeninin, gerektiği değerden satılabilmesi için, bir an önce madencilik borsasının kurulmasını teklif ediyorum.

Kanunun hayırlı olmasını Cenabı Hak'tan niyaz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, Sayın Rıza Güneri, Fazilet Partisi Grubu adına tasarının tümü üzerinde konuşurken, 54 üncü hükümetin sağladığı 1 trilyon liranın, tefrişata ve lüks VIP ciplerin alınmasında kullanıldığı yönünde bir açıklaması vardı. O konuya ve Eti Holdinge yandaş doldurulması konusundaki iddialarına açıklama getirmek üzere Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'e 3 dakikalık söz veriyorum.

Lütfen, bir sataşmaya neden olmayalım Sayın Bakanım. (ANAP sıralarından alkışlar)

V. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in, FPGrubu adına konuşan Konya Milletvekili Teoman Rıza Güneri’nin şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; evvela, söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, ben, Meclisin konsensüs içerisinde olduğu böyle bir kanunda, tekrar, yeni bir gerginliğe sebep olacak bir konuşmayı kesinlikle yapmam. Sadece, mensubu olmaktan gurur duyduğum, bütün icraatlarını her fırsatta savunduğum 55 inci hükümetle ilgili burada söylenilen bazı sözleri, eksik bilgiden ve verilen yanlış bilgilerden kaynaklandığını düşünerek düzeltme ihtiyacı hissettim. Tabiî, Parlamento, muhalefeti ve iktidarıyla bir bütündür, muhakkak ki, muhalefet yapacak milletvekillerinin de, bunu, kendilerine gelen bilgilere göre yapması lazım. Ben, 55 inci hükümette görevi devraldığım zaman, 54 üncü hükümette görev yapan değerli bakan arkadaşımıza, bu manada, her zaman istişare için müracaat ettim; kendisine gelen her konuda her bilgiyi doğrulattım. Onun için, sadece, sataşma konularına cevap vermek istiyorum ve zabıtlara geçsin diye özellikle söylüyorum; çünkü, bu zabıtlar, daha sonraki nesiller tarafından da devamlı okunacak ve bu Mecliste, aslında, en çok üzerinde durmamız gereken bir konudur. Yani, burada çıkıp konuştuğunuz zaman, bazı iddialar hep açıkta kalır ve gider.

Evvela, şunu, hemen buradan söylemek istiyorum ki, ben, 1997 yılının 1 Temmuzunda MTA'dan sorumlu bakan oldum. Bakanlığı bıraktığım döneme kadar, MTA'da, bırakın VIP cipinin bir tanesini, herhangi bir taşıt aracı alınmışsa, burada, milletimin ve Yüce Meclisin önünde söz veriyorum, derhal milletvekilliğini bırakır, istifa ederim. Şimdiye kadar, bu konuda, kesenkes çok kararlı ve verdiği her sözü yapan birisi olarak huzurlarınıza çıktım. Eğer, bu konuda gelen bilgi doğrulanırsa, benim bilgim dışında bile böyle bir araç, bir VIP cipi alınmışsa, buraya getirilir, alım tarihi, plakası derhal söylenir; ben, milletvekilliğini bırakma sözü veriyorum.

Şimdi, burada, tekrar MTA'yla da konuştum, sadece benim dönemimde değil, sayın bakanın da dönemi dahil olmak üzere, MTA'nın kuruluşundan bugüne kadar hiçbir dönemde, maden aramaları bütçesinden başka bir bütçeye bir tek kuruş bile aktarma yapılmamıştır. Burada, kurumları korumak ve muhafaza etmek zorundayız. Tekraren de sordum...

Demirbaş ödeneği konusu; sayın bakanın bana bıraktığı demirbaş ödeneği neyse, Devlet Malzeme Ofisinden o kadar demirbaş almışız; ama, başka taraftan aktarma yaparak değil. Bunu, sadece açıklamak istedim.

Yine, Eti Holdingteki bölünmeyle ilgili şöyle bir tabloyla karşılaştım: 7 tane müessese, Seydişehir'de alüminyum üreten fabrika, zarar ettiği için, Kırka'daki bor tesisleri işletme haline getirilerek, Kırka'daki bor tesislerine bağlanmıştır. Bu, sayın bakanın hatası değil; bu, sayın bakanın yaptığı bir şey de değildir. Zaten, burası, KİT'tir, yönetim kurulu vardır; geriden beri devam eden bir işlem. Düşündüm ki, ben, burayı iştigal mevzuuna göre 7'ye bölersem, iştigal mevzuuna göre ayırırsam denetimi daha kolay olur, hiçbir yeni personel almamak kayıt ve şartıyla; bölünmeden dolayı hiçbir yeni personel alınmadan, sadece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Sayın Başkan, takdir, zatıâlinizin; ama, benim bu açıkladıklarım, sadece bizi değil...

BAŞKAN – 1 dakika daha süre veriyorum.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Efendim, dakika olarak değil; ama, bunlar çok önemlidir, bunlar Meclisin haysiyetidir, yani, iktidar ile muhalefetin. Bunlar, sadece, zabıtlara doğru girsin; ben, yeni bir sataşma filan yapmıyorum, bir şey demiyorum. Ayrıca, teşekkür de edeceğim; çünkü, ben, arkadaşımı çok seviyorum, kendisinin her zaman bilgisine müracaat ettim, yine de ederim; ama, sadece yeni bilgiler varsa, onları buraya geçmek istiyorum. Ben, burada, kendimi de riske ettim, sizin de buna saygı duymanız lazım; yani, eğer, VIP cipi alınmışsa, bu, benim bakanlığımda hatadır....

BAŞKAN – Efendim, size 3 dakika, artı 1 dakika; toplam 4 dakika süre verdim.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Özür diliyorum...

Şimdi, holding yapmamızın sebebi de, iştigal mevzuuna göre ayırmak ve kâr etmeyenleri, Denetleme Kurulunun raporuna göre ayıklamaktır. İftiharla söylüyorum ki, bölmüş olduğumuz bütün kurumlar, bölündükten sonra kâr etmişlerdir -buna Kütahya'da, çalışmayan gümüş işletmesi bile dahil- ayrı işletmeler haline getirdiğimiz için. Ben, bununla da iftihar ediyorum. Tabiî, tenkit edilebilir...

Trona konusuna gelince; hakikaten, Sayın Bakanın da, değerli arkadaşımızın da konuşmalarında belirttikleri gibi, trona, geçmişten beri, çokuluslu şirketlerin, bizim madenlerimizi çıkarmamak, yeraltında kalmasını sağlamak için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Efendim, size ilave süreyi de verdim.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) –Anladım; ama, bu, yarın sizin de haysiyetinize gelebilir; burada, bir ricacı...

BAŞKAN – Efendim, siz, 3 dakikalık süre içerisinde genel konulara değil, özel konuya...

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) –Sayın Başkan, Genel Kurulun oyuna sunun.

BAŞKAN – İlave süreyi de verdim Sayın Bakan; tamam, teşekkür ediyoruz.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (Devamla) –Peki Sayın Başkan, ANAP Grubu adına, tekrar söz almak üzere ayrılıyorum huzurunuzdan.

Bakan olarak söz almamda bir mahzur yok değil mi; Bakan olarak arz ederim o zaman. (ANAP sıralarından alkışlar)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı : 70) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz; buyurun.

Süreniz 5 dakika efendim.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, şahsım adına hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, siyasî rejimleri ve gelişmişlik düzeyleri ne olursa olsun tüm dünya ülkeleri, maden varlıklarını ekonomiye katmak için özel çabalar sarf etmekte, çeşitli teşvikler uygulamakta ve önlemler almaktadır.

Dünyada, tüm gelişmiş ülkelerin önem verdiği madencilik ve entegre sanayiine ülkemizde gereken önemin verilmediğini belirtmek istiyorum. Madencilik sektörü sürekli ihmal edilmiş, hükümetler tarafından yeteri kadar desteklenmemiş ve madenciliğin önündeki olumsuz şartlar yok edilememiştir. Bu nedenle, madenciliğin gayri safî millî hâsıladaki payı her geçen gün azalmıştır. Madenciliğin gayri safî millî hâsıladaki payı 1940'lı yıllarda yüzde 44 düzeyinde iken, 1950'den sonra azalmaya başlamış, planlı ekonomi dönemine geçişten sonra azalma hızlanarak yüzde 1'lere kadar gerilemiştir.

Türkiye, dünyadaki madencilik sektöründe, gelişmiş 130 ülke arasında 28 inci sırada, üretilen madenlerin sayısı itibariyle ise, 10'uncu sırada yer almaktadır.

Maden ihracatımız yıllar itibariyle gerilemektedir. 1998 yılında 532 milyon dolar ihracatımıza karşılık ithalatımız 1998 yılında 858 milyon dolar olmuştur.

Ülkemiz, maden yatakları bakımından gerek çeşitlilik ve gerekse bor, mermer, trona, ponza, krom ve manyezit gibi bazı maden rezervleri açısından oldukça zengindir.

54 üncü hükümet döneminde madencilik sektörü yeniden ele alınmış, aramadan tüketime kadar bir program dahilinde yeni politikalar belirlenmiştir.

Sektörün en önemli konularından birisi sermaye yetersizliğidir. Sermaye yetersizliği nedeniyle gerekli yatırımlar yapılmamıştır. Riski çok yüksek olan sektöre sınırlı oranda Madencilik Fonundan kredi verilmektedir. Deminki arkadaşımın ifadesiyle, yüzde 35-45 oranındaki faiz oranları şu anda yüzde 50-60 dolaylarındadır. Madencilik sektörünün içinde bulunduğu krizden kurtulabilmesi için bu sektöre Hazine kaynaklarından ilave kaynak aktarılmalı ve faiz oranları derhal düşürülmelidir. Ayrıca, fonun tüzelkişilik kazanmasıyla ilgili kanun tasarısı da kanunlaşmalıdır.

Madenciliğin vergi yükü diğer sektörlere göre yüzde 12 daha fazladır. Bu yükün azaltılması yönünde hazırlanan kanun teklifinin kanunlaşması gerekmektedir.

Madencilik faaliyetlerinde tüketilen enerji ödemelerinde ülke genelinde uygulanan en düşük tarifenin uygulanması; yol, su gibi altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasında, madencinin gerekli katkıyı sağlaması şartıyla, kamu kuruluşlarının ilgi alanına giren konularda ekip ve tesislerden yararlandırılması sağlanmalıdır.

Sektörün, yukarıda belirtilen sorunlarının, tüm çalışmasını enerji sektörüne yoğunlaştırmış olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca, bu yapı ve çalışma tarzı devam ettiği sürece, çözülmesi mümkün değildir. Bakanlıkça, madencilik sektörünün ülkemiz ekonomisine istenen katkıyı sağlamasını temin etmek için yeni maden politikaları ve stratejileri oluşturulmalıdır.

Madencinin önündeki engeller giderildiği, gereken teşvikler sağlandığı takdirde, madencilik sektöründe üç dört yıl içinde 10-12 milyar dolar/yıl hâsılaya ulaşmak ve bunun yarısını ihraç etmek mümkündür.

BAŞKAN – Sayın Öksüz, size, ilave, 1 dakika süre veriyorum.

Buyurun.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – 1995 yılı itibariyle 2 milyar dolar civarında olan sektör hâsılası... Bunlar gerçekleştirilecek düzeyde değildir. Oysa, bu değerler Almanya'da 30 milyar dolar, Amerika Birleşik Devletlerinde ise 150 milyar dolar düzeyindedir. Beş yıllık kalkınma planında 2000 hedefi olan 4 milyar dolar sektör hâsılasının, 54 üncü hükümet döneminde 10 milyar dolara çıkarılması hedeflenmişti. 10 milyar dolarlık hedefe ulaşıldığı takdirde, ilave olarak 150 bin işçi doğrudan, 1,5 milyon işçi de dolaylı yoldan istihdam imkânı bulacaktı. Ayrıca, madenciliğin ekonomimize olan katkısı, yaklaşık 1 katrilyon civarında olacaktı.

Yatırımlarda, madenciliğe daha fazla kaynağın sağlanması gerekmektedir. Bunun için madenciliğe altyapı, enerji, taşıma ve yatırım teşviği sağlanması gerekir. Madenciliğe yatırımın cazip hale getirilebilmesi için, özel sektörde ciddî bazı ataklara geçilmesi lazımdır.

Madencilik sektörünün yüzde 80...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Teşekkür ediyor, hepinizi selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öksüz.

Madde üzerinde başka söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?.. Yok.

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, var .

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Rüştü Kâzım Yücelen; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan; inşallah müsamahanızı istismar etmiyoruz. Bir hakkın suiistimali gibi değil; ama, ben, tekraren belirtiyorum, konuşmamı 2 dakikada bitirecektim, yine, aynı şekilde bitirmeye gayret edeceğim.

Benim, burada, tabiî ki madde üzerinde de konuşmam lazım. Bu kanun tasarısı, Türk madenciliğinin geliştirilmesi için buraya getirilmiş bir kanun tasarısıdır. Tabiî, Anavatan Partisi Grubu adına, bu kanun tasarısını getirenlere, konuşanlara teşekkür ediyorum; ancak, Türk madenciliği geliştirilirken, mevcut gelişmelerin bir kere daha gözden geçirilmesi, şimdiye kadar nasıl yürüdüğünün de bilinmesi lazım.

Bu manada, burada, geçmişte bakanlığını yaptığım Eti Holdingin trona madeni konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Daha önceki değerli konuşmacıların da söylediği gibi, trona madeni, çokuluslu şirketlerin kesinlikle toprağın altında kalmasını istediği, kesinlikle çalıştırılmamasını istediği bir madenimizdir ve dünyada bu konuda da bir tek firmanın oyunculuğu söz konusudur; tek firma, burada, tekeldir.

Bizden önceki hükümet -54 üncü hükümet- bu firmanın oyununu bozmak üzere, burada kurduğu bir şantiyeyle trona madenciliğine başlamış ve sadece "mekanik sondaj" dediğimiz yüzey sondajını yapmış ve geçmişte açılmış olan, çokuluslu şirketlerin girmesine imkân sağlayan ihaleyi iptal etmemişti; yani bir taraftan iş devam ederken, bir taraftan, yine, çıkarılacak ihaleyle, bu, özel sektöre veya çokuluslu şirketlerin işletmesine açılacak durumda idi. Bakanlığım döneminde, bu çokuluslu şirketlerle açılmış olan ihale, tekrar davet edilerek gelmedikleri görüldüğü zaman iptal edilmiş ve tekrar özel sektöre ihaleye açılmıştır.

Şu andaki durumu da, cevher çıkarma aşamasında, galerilerin yapıldığı, cevhere ulaşma aşamasına gelmiş yeraltı galeri çalışmalarının yapıldığı bir durumdadır. Yine bu projeyle de iftihar ediyorum, bu proje de 55 inci hükümetin yaptığı en güzel projelerden birisidir. Tıpkı, biraz önce belirttiğim gibi, MTA'da arama maksatlı bütçeye hiçbir aktarma yapılmadığını söylediğim gibi ve yine, dönemimde, MTA'ya en derin kuyu sondaj dediğimiz sıcak su bile arayabilecek, 2 000 metrenin altında arama yapabilen bir sondaj makinesinin alındığını belirtmek istiyorum.

Yine bu vesileyle, yine bir maden olan tuz işletmesinin de, yine değerli konuşmacıların burada belirttiği gibi, özel sektörün bu sahada işletmecilik yapabilmesine olanak sağlanması konusunda bütün Meclisin desteğine ihtiyacımız var. Bunun için, hem deniz tuzlasının hem kaya tuzlasının bu şekilde işletilmesi lazım. Yine bu dönemde bana bağlı olan Tekel Genel Müdürlüğüyle istişare edilerek şu anda kaya tuzlalarından 12 tanesinin özel sektörce çalıştırılabilmesi için Bakanlar Kurulu kararı istihsali için karar Bakanlar Kuruluna gönderilmiş ve imzaya açılmıştır. 12 kaya tuzlası, Bakanlar Kurulu kararı tamamlandıktan sonra, özel sektörce işletilebilecektir. Yine deniz tuzlasının da aynı şekilde işletilmesi doğrudur. Bunun için de, İzmir Çamaltı Tuzlası, örnek pilot tuzla olarak seçilmiş ve yerli ve yabancı firmaların burada yapacakları ortaklık teklifleri ilana çıkmıştır. Burada, alınan tekliflere göre, yine, muhalefetiyle, iktidarıyla tüm siyasî partilerimizin fikri alınacak, bu konuda bakanlık yapan herkese de, istişare için fikri sorularak, en iyisi yapılmaya gayret edilecektir.

Ben, Yüce Meclise, müsamahası için çok teşekkür ediyorum ve vaktinizi aldığım için özür diliyorum.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (ANAP, DSP, MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Gruplar adına başka söz talebi var mı? Yok.

Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 .– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Ayıp oluyor...

BAŞKAN – Niye ayıp oluyor? Söz hakkını kullanıyor; ayıp diye bir şey yok.

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tabiî, "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" maddesinde söz almam, bazı arkadaşları birazcık sabırsızca bir hareketin içine itti.

BAŞKAN – Siz İçtüzükle doğan hakkınızı kullanıyorsunuz Sayın Derin; buyurun.

AHMET DERİN (Devamla) – Ben, normal bir hakkımı kullanıyorum; bir. İki: Emin olun, milyon dolarlarla ifade edilecek, ülke ekonomisine katkısı bulunacak bir yasayı görüşüyoruz burada.

Biz, zaten, muhalefet olarak -zaten, bu, 54 üncü hükümet döneminde, benim de içinde bulunduğum Refahyol döneminde, Refah Partisinin isteğiyle hazırlanmış bir yasaydı- buna oy vereceğiz. Tabiî, Bakanlar Kurulu ve özellikle de Enerji Bakanımız bu işi yürütecekler; ama, ben, böyle bir dağılım anında... Kendileri de ifade ettiler "çok dikkatli olmak lazım ve çok hassas bir konu" dediler.

Malum, Karadeniz, yeşillik açısından fevkalade yeşil, dünyanın cennet parçalarından bir tanesi. O bölge de öyle, madenlerin bulunduğu bölgeleri öyle. Maden Yasamız, hem demiri hem çinkoyu hem de kömürü çalıştırmaya müsait değil. Şimdi, bu uygulanırken, aceleye getirilmeden, özel girişimcilere verilecek. Bazı kişiler, MTA'daki veya Taşkömürü İşletmesindeki sondaj stamplarını ele geçirebilirse, çok büyük avantaj elde edebilirler, rekabet şansı ortadan kalkar. Öyleyse, uygulamaya geçmeden önce, MTA tarafından, bir alt çalışma yapılması lazım -MTA, Maden İşleri Genel Müdürlüğü, Bakanlık ve Taşkömürü Kurumundan oluşan bir komisyon kurulup- herkes, elindeki sondaj stamplarını bu komisyona verip, bu bölgenin neresinde ne var... Hatta, eğer sondaj yapılmamış bölgeler varsa, acilen MTA'ya bu görev verilerek, MTA sondaja buradan başlayarak, bu bölgede ne kadar, nerede maden var, bunu tespit etmesi gerekir.

"2 bin hektardan fazla olmamak üzere" diyoruz; yine, 3213 sayılı Maden Kanununa göre, mermer ruhsatları 250 hektardan daha fazla olamıyor. O zaman, 600 değil, belki 1 000 tane ruhsat sahası açılabilecek burada.

Bizim, yine 54 üncü hükümet zamanında, eski bakanımızın gayretleriyle kanun metni haline getirdiğimiz bir konu var, Maden Rezerv Belgesi diye; biz, buna "MRB" diyoruz. Devlet, MTA vasıtasıyla bu bölgenin sondajını yapıyor; hangi maden, ne kadar, kaç metre derinlikte, yeraltı mı yerüstü mü çalışacak bunları tespit ediyor ve tutuyor, o maden bölgesinin üzerine MRM (Maden Rezerv Belgesi) belgesini de ekliyor. Ekleyince, özel girişimci olarak veya özel girişimciler olarak -veya devlet kendisi- ben biliyorum ki, ihaleye çıkarılan bu maden sahası şu koordinatlar arasında, şu kadar milyon ton kömür var, demir var, çinko var. Bir kişi talip olmuş, 100 milyon lira değerine; zaten olmaz da... Eğer, maden rezerv belgesini hazırlayıp da bu sahaları ihaleye çıkaracak olursak; bizim Yaşar Okuyan Bakanımız "kaynak bulamıyoruz" diyor; işte, istediği kadar kaynak!.. En azından, aynen gayrimenkullerin değeri gibi, sadece bir arazi değerinin ötesinde, maden rezervinin değeri de bu arama ruhsatının üzerine işlendiği takdirde, hem devlet, maden rezervinin ülke ekonomisine ne kadar bir gelir getireceğini bilecek; hakikaten, ihaleye verirken, değerini bulup bulmadığını anlayacak hem de "kulağı delik" diyebileceğim bazı müteşebbilerin bazı yerlerden aldıkları gizli bilgiler herkese fâş olmuş olacak ve maden yoksa, hiç kimse teminatını yatırıp da bu bölgeye müracaat etmeyecek.

Çok güzel bir uygulama yapılabildiği takdirde, inşallah, ülke ekonomisine çok büyük faydalar sağlayacağını burada ifade etmek istiyorum.

Bir şey daha... Yörem, maden yöresi olduğu için, kömür yöresi olduğu için, bu hükümete teşekkür etmek istiyorum. 17.5.1999 tarihinde, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, Enerji Bakanımızın isteğiyle, ancak, yıllardan beri de bizim mücadelemizle... Şubat ayında, Başbakanlığa bir önerge vermişim; nisan ayında, 21 inci Dönem başladı, ithal kömür haksız rekabeti hakkında Meclis araştırması önergesi verdim; yine, bir ay önce, tekrar, Başbakanlığa bir soru önergesi verdim ve nihayet, kömür kriterleri, mahallî çevre kurullarının insafına bırakılmamak üzere 1 inci, 2 nci, 3 üncü derecede kirli illerde kullanılabilecek kömür kriterleri, bizzat, Başbakan tarafından genelge olarak yayımlandı.

Valilikler, bugüne kadar bu konularda hassas davranmıyordu; mahallî çevre il kurulları hassas davranmıyordu. Bitlis'te 3 000 kalorilik kömürü şart koşuyor; Diyarbakır'da 6 500 kalori. Bizim, 6 500 kalorilik yerli kömürümüz yok zaten. Tersine olsa, anlayacağım; ama, bilmediğinden mi veya art düşüncelerden dolayı mı yerli kömürlerimizin karşısında, ithal kömürlerine haksız bir rekabet ortamı oluşturacak mahallî çevre kurulu kararını alıyor üç kişi ve "Diyarbakır'a yerli kömür giremez" diyor? Böylelikle de, trilyonlarla ifade edilen, üzeri açılmış kendi kömür yataklarımız yanma noktasına gelmiştir. Bu konuda, tüm milletvekili arkadaşlarımın, valiliklerin, bu kriterler nezdinde, mahallî çevre il kurullarında karar almasında dikkatli davranmalarını, hassaten istirham ediyorum.

Kendi kömür ocağım yok, hayatımda hiç maden ocağım olmadı; ama, madenin, bu ülke ekonomisi için çok büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum. Bu konuda hassas olabilirsek, emin olun, her yıl, mevcut imkânlarımızla, ülke ekonomisine 1 milyar dolar katkı sağlayabileceğimize inanıyorum ve 100-150 bin insanımıza istihdam imkânı sağlanacağına inanıyorum. Görüyorum kendi bölgemde. Bugün de masamın başında bir faks vardı; Soma ve Ege Bölgesinde ne kadar madenci, taşıyıcılar kooperatifi, maden odaları, işçi sendikaları varsa, durumu ifade eden cümlelerle, tüm işletmelerin paydos ettiklerini, kömür çıkaramaz, satamaz hale geldiklerini, 5'er, 6'şar bin insanımızın çalıştığı GLİ'nin ve SLİ'nin, korkunç makine parkımızın olduğu bu işletmelerin, ücretsiz izin vermek mecburiyetinde kaldıkları bir noktaya geldiklerini ifade ediyorlar.

Bu konuda, her milletvekilimizin, kendi ilindeki valilikler ve mahallî çevre il kurullarında, Başbakanlığın mayıs ayında tespit ettiği; yani, yeni tespit ettiği bu kriterlere göre kömürün girişini mutlaka sağlamamız gerektiğine inanıyorum.

Bir konuyu daha ifade etmek istiyorum Sayın Bakanım. Malum olduğu üzere, yerli madenciler, maden satış ve bilançoları değeri üzerinden, Madencilik Fonuna yüzde 5, yüzde 5'de bilançolarındaki brüt satış değerleri üzerinden devlet hakkı öderler. Böylelikle, devlet bütçesine ve fona yüzde 10 bir katkı sağlarlar. Kazandıklarının vergisi, Katma Değer Vergisi, oradaki istihdamdan dolayı ülke ekonomisine sağladıkları hariç, ilaveten yüzde 10 bir katkı sağlarlar; ama, ithal kömür, petrokok... Hele bir petrokok faciası var ki, Amerika'da yakılması yasak. Gemiyi götürün, Amerika'da, bedavaya yüklesinler... Atacak yer bulamıyorlar.

Bu ülkede, çevreciler, nedense... Ben, çevreciliğe "sosyete eğlencesi" der hale geldim. Aslında, çok iyi bir çevreciyim, TEMA Vakfının üyesiyim; ama, ülkemizdeki çevrecilerden şüphe duymaya başladım. Greenpeace gönderiyor, diyor ki, Aliağa kaldırılmalı. Altında deniz motoru var. Aliağa kaldırılsa, denize motorla gidemeyecek; elektrikleri söndürüp, mumla yaşamamız lazım. Ekonominin, gelişmişliğin mutlaka bir faturası olur.

Brüksel'deyiz, Türk işçilerinden biri, bizi, kendi kaldığı yere götürdü, misafir etti. Bina "Işıklar Tuğlası" gibi kırmızı tuğlalardan yapılmış. Tuğlalar ve çatısındaki kiremitler simsiyah. "Nasıl oldu bu" diye sordum. Ortalıkta duman da yok, fabrika da görünmüyor, yemyeşil bir yer. Dedi ki: "Buranın hemen 200 metre arkasında bir demir-çelik fabrikası vardı." Demir-çelik fabrikası, binalarını bile simsiyah yapmış; ama, o ülke, bugün, artık, demir-çelik üretmiyor. Ne yapıyor; bilgisayar teknolojisini geliştirmiş; artık, daha uç teknolojilere uzanmış. Biz, demir-çeliği 1 000 dolardan satıyorsak, o, 150 000 dolara çıkarıp, elektronik...

BAŞKAN – Sayın Derin, 1 dakika ilave süre veriyorum.

AHMET DERİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

... sanayiine dönmüş. Artık, onun, demir-çelikle falan uğraşmasına gerek yok; o, gelişmişlik düzeyini 20 000 dolara çıkarmış. Bizim ülkemiz sıfır... 16 milyon işsizimiz var; 44 milyon, 850 dolarla geçinmek mecburiyetinde; ülke, 3 bin doları henüz yakalayamadı.

Biz, sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirirken, kraldan daha fazla kralcı olarak sanayie engel olmaya kalkarsak, bu madenlerin çıkmasına engel olmaya kalkarsak, gelişmişlik sıralamasında, hâlâ, Afrika ülkeleri mesabesinde bir düzeyde oluruz diye düşünüyorum.

Biz, çevremizi koruyalım, sürdürülebilir bir kalkınmayı ülkemizde gerçekleştirelim; ama, ülkede, sanayie, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı en güzel şekliyle, inşallah, tatbik edelim diye temennide bulunuyor, bu yasanın, tekrar, hayırlı olmasın diliyor; hepinize, en derin sevgi, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Öncelikle, Başbakanlık genelgesiyle ilgili bir hususu belirtmek istiyorum. Biz, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak, her yıl, bu genelgeyi yayımlıyoruz; ama, uygulamada birliğin sağlanabilmesi, denetimin daha iyi olması noktasında, bu yılki genelgemizi Sayın Başbakanlık kanalıyla yayımlattık. İnşallah, ümit ediyoruz, arzu ediyoruz -elimizden geldiği kadar da takip edeceğiz- bu genelgede murat ettiğimiz sonucu alırız diye düşünüyorum.

Tabiî, bu yasayla ilgili, 688 parsel doğacak. Bu 688 parsel için 688 müteşebbisimiz müracaat edecek. Bakanlar Kuruluna, bu işin ihalesiyle ilgili izin için gittiğimizde, Bakanlık olarak düşündüğümüz, mesela, bir kişinin birden fazla yer alamaması gibi bazı engeller; yani, daha çok insana burada çalışabilme imkânının yaraıltmasıydı. Neticede, buraya müracaat edecek olanlar da zaten özel sektörden çıkacaktır. Herkes, para vereceği yere iyice bir bakıyor, değerlendiriyor. TTK'ca yapılmış değerlendirmeler var. TTK, zaten, kendisi bakımından rantabl kömür bulunmadığı için bu yerlerin terk edilmesine muvafakat etmiş durumda. O nedenle de, şu anda, istihdam yaratma, imkân yaratma, ekonomiye imkân sağlama düşüncesiyle çıktığımız bu yolda, bütün bu sahalarda, Sayın Derin'in belirttiği tarzda, gerekli aramaları yapıp, ona göre fiyat tespit edip, yani, muhammen bedel tespit edip, bu muhammen bedel üzerinden ihaleye çıkmak gibi bir öneri olduğunu zannediyorum. Bunun sağlanmasındaki güçlüğü de mutlaka takdir edeceklerdir. O nedenle, belki bir kısmında, yani, gücümüzün yettiği belli oranda, daha önce elimizdeki verilere göre, tespit edilen rezervlere göre böyle bir imkân yaratmaya da çalışırız; doğrudur.

Tabiî, sayın konuşmacının çevre konusunda söylediklerine de aynen katılıyorum. Yani, bir Enerji Bakanı olarak, çevre uygulamaları nedeniyle bugüne kadar çektiğimiz sıkıntıyı da Yüce Meclisin takdirine sunmak istiyorum; ama, şunu herkes çok iyi bilmelidir ki, biz, ne çevre için enerjiden ne enerji için çevreden vazgeçecek değiliz. Ancak, Madencilik Yasamızın ve ÇED raporlarının düzenlenmesiyle ilgili yaşanılan sıkıntılar da, madenci bakımından, finanstan daha büyük güçlük yaratmaktadır. Önümüzdeki günlerde -inşallah, Meclis tatilinden sonraki dönemde- kapsamlı bir Madencilik Yasası değişikliğini, yine, biraz önce konuşmalarda belirtildiği gibi, jeotermal yasasıyla ilgili değişiklikleri getirip Yüce Meclisin takdirine sunacağımı, saygılarımla arz ediyorum.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Derin.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, yerimden, müsaade ederseniz -bir konu yanlış anlaşıldı herhalde- şöyle ifade etmek istiyorum: Taşkömürü İşletmesi (TTK) aşağı yukarı bütün bölgede sondajını yaptı; ne maden var biliyor; ama, bu veriler herkese açılmazsa, olabilir ki, bir kişi... Herkes bilmez bu sondaj stamplarını; ne kadar kömür var... Birkaç firma bu bilgileri edinirse, bir avantaj sağlar. Herkes bilmeli ki, 300 metre yerin altında 15 metre kömür var veya 1,5 metre kömür var veya şu kadar demir var, rezerv var; bunu herkes bilmeli. Herkes bilecek olursa -bu para, Madencilik Fonuna gelecek, Enerji Bakanlığına gelecek- ne kadar çok değer yaparsa, ne kadar çok rekabet şansı oluşursa, bu fonun, bu devletin o kadar geliri olacaktır diye düşünüyorum; bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Bakan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tabiî, yasa gereği, biz, bu konuyu Bakanlar Kuruluna arz edeceğiz. Şu sizin dediğiniz şekilde Bakanlar Kuruluna arz edeceğimi belirtmek istiyorum. İhaleye çıkarken, buradaki verilerin, TTK'ca tespit edilen verilerin değerlendirilmesi şeklinde Bakanlar Kuruluna götüreceğiz ve ona göre de iyi netice alırız diye düşünüyoruz; ancak, Madencilik Fonunun, Maliye Bakanlığının el atmasından kurtarılması konusunda da aynı desteğinizi bekliyorum.

Teşekkür ederim.

AHMET DERİN (Kütahya) – Getirirseniz yardımcı oluruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Madde üzerinde gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, müsaadenizle bir soru sorabilir miyim Sayın Bakana?

BAŞKAN – Buyurun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Bakanım, bildiğiniz üzere, ülkemizde, krom-nikel çelik üretimi sınırlı, hatta, belki de yok. Bu konuda bilginizi rica edeceğim; şu andaki üretim konusu nedir, ne vaziyettedir? Buna bağlı olarak, Bayburt'ta, Kop Dağı, malumunuz, krom madeni yönünden zengin bir dağımız. Burası, şu anda, özel sektöre ait bir maden şirketi tarafından işletilmektedir. Krom-nikel üretimine bağlı olarak, yani paslanmaz çelik üretimine bağlı olarak, buradaki madenin zenginleştirilerek satılması hususunda bir çalışmamız var mı? Şu andaki durum, maalesef, üzülerek söyleyeyim, dağdan çıkarılan maden, hiç işlenmeden, Trabzon Limanından yurt dışına ihraç ediliyor; işlenmiş vaziyette yeniden Türkiye'ye geliyor. Bu konuda herhangi bir çalışmamız var mı? Bilgi almak istemiştim.

Teşekkür ederim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdi, buradaki çalışmalar, "Birlik" adında bir özel şirket tarafından yürütülüyor ve üretim de Etibanka intikal ettiriliyormuş. Ben, aracılık edeceğim; bu konuda gerekli bilgileri alıp size intikal ettireceğim Sayın Pamukçu.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan., bir soru da ben bormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Derin.

AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkanım, delaletlerinizle, Sayın Bakanıma bir soru tevcih etmek istiyorum. Malum olduğu üzere, belli taşkömürü koklaşabiliyor. Aşağı yukarı, elimizdeki mevcut taşkömürünün yüzde 50'si diyebileceğim bir miktar koklaşabiliyor; ancak, belli bir bölümü koklaşamıyor. Mesela, Amasra bölgesindeki taşkömürü koklaşamıyor. MTA'nın laboratuvarlarında veya üniversitelerimizde şöyle bir çalışma yapılmış mıdır, var mıdır veya yapılacak mıdır: Koklaşabilen taşkömürü ile yüksek kalorili linyit belli oranlarda karıştırılarak kok elde edilebilir mi? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır? Eğer, bunu sağlayabilecek olursak, satamadığımız birçok linyiti, Soma ve Tunçbilek bölgesindeki birçok linyiti taşkömürüyle birleştirerek koklaşabilir bir hale getirirsek, ülkenin ekonomisine büyük fayda sağlayacağını ümit ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aslında, maddenin oylaması tamamlandı; fakat, ben, size bir olanak sağladım; ama, bunu lütfen suistimale gitmeyelim; süre geçti.

Buyurun Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkanım, bu tip çalışmaların hem MTA bünyesinde hem üniversitelerimizde yapıldığına dair bilgiler olduğunu biliyoruz. Bu çalışmanın sonuçlarıyla ilgili intikal edecek bilgileri size iletelim.

AHMET DERİN (Kütahya) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyoruz.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiş, kanunlaşmıştır; hayırlı olsun diyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

3. – Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri komisyonları raporları (1/340) (S. Sayısı : 25) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oya Akgönenç; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA OYA AKGÖNENÇ MUĞİSUDDİN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, burada, Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi ve bu maddenin mahiyeti hakkında konuşmak üzere bulunuyorum.

Efendim, uluslararası anlaşmalar, ülkelerin birbirleriyle yakınlaşmasını, aralarındaki ilişkilerin belli kurallar çerçevesinde geliştirilmesini sağlayan metotlar arasındadır. Özellikle, günümüzde, küreselleşmenin bu kadar hızlandığı ve ülkelerarası ilişkilerin bu derece geliştiği bir dönemde, ticarî antlaşmalar gittikçe artan bir önem kazanmaktadır. Gireceğimiz yeni yüzyılda, ülkelerin etki alanları ve önemleri, artık, yapacakları fetihlerden ziyade, geliştirecekleri ticarî, ekonomik ve kültürel alanlar ve çemberlerle belirlenecektir. Dolayısıyla, bizler, Türkiye Millet Meclisinde, yani milletin en önemli karar mekanizmasının işlediği bu Mecliste, olaylara çok daha geniş bir açıdan bakmak ve irdelemek zorundayız. Kısacası, gelişmeleri, sadece yapısal ve mekanik uygulamalar açısından değil, aynı zamanda devletin dışpolitika felsefesi ve oluşumları açısından da incelemek durumundayız.

Osmanlı Devletinin 700 üncü yılını kutladığımız bu sene, bu 700 yıllık güç, bazı yerlerde Osmanlı devleti olarak ve çok mütevazı bir deyimle anılıyorsa da, Osmanlı, siyasî, ekonomik ve kültürel kuruluşunun tam anlamıyla bir imparatorluk olduğu ve döneminin süper gücü sayıldığı bir gerçektir. Bu şekilde anılmasında fayda görmekteyim. Bir övünme olarak değil, bir hakikati, bir olguyu, tarih önünde layık olduğu şekilde tescil etmek için "Osmanlı İmparatorluğu" olarak hitap etmeye devam edeceğim.

Bugün, Ortadoğu ve Kuzey Afrika diye adlandırılan bölgelerin kısa bir süre öncesine kadar bu imparatorluğun parçası olduğu ve 1517 ile 1917 arasındaki dönemde Osmanlının buralarda egemen ve etken olduğu hatırlanmalıdır. Bugün, hukuk, kadastro, bürokrasi ve eğitime kadar pek çok alanda

(1) 25 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

hâlâ Osmanlı döneminin ve sisteminin etkileri mevcuttur. Bütün bunlar, bu bölgelerle olan tabiî ve tarihî bağlarımızın ne kadar derin olduğunu bir kere daha vurgulamaktadır.

Ortadoğu toprakları tam dörtyüz yıl Osmanlı İmparatorluğunun yönetiminde kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda kurulan Milletler Meclisi tarafından, bu topraklar, savaşın galibi olan İngiliz İmparatorluğunun mandasına bırakılmıştır. Yine, 1922'de Filistin topraklarının üçte ikisi üstünde Transjordan Arap Emirliği -yani, bugünkü ismiyle Ürdün Krallığı- kurulmasına izin verilmiştir. Diğer üçte bir topraklar üstünde de bir Yahudi devleti düşüncesi belirginleşmiş ve bölgeye, 1920 yılından itibaren Yahudi göçü hızlandırılmıştır. O zamandan itibaren de, Yahudiler ile Araplar arasında aralıksız çatışmalar başlamıştır. İkinci Dünya Savaşından sonra, dünya siyonist hareketinin büyük yardım ve desteğiyle, Yahudiler, bölgede kendi devletlerini kurmak üzere harekete geçmiş ve bunu, 1947'de, 181 nolu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla başarmıştır.

Türkiye,1947'de alınan bu 181 nolu karara, olayın bölgede yaratacağı kaçınılmaz kriz ve gerginlikler mülahazasıyla karşı çıkmıştır; ancak, İsrail Devleti kurulduktan ve Birleşmiş Milletlere üye olduktan sonra, Birleşmiş Milletler teşkilatının evrensel çerçevesi içinde, İsrail'le, 1949 yılının hemen hemen son günlerinde; yani, 29 Aralıkta, elçilik düzeyinde diplomatik ilişki başlatmıştır.

Bugün, bu bölgede, birçok grup, bağımsız siyasî birimler olarak birbirleriyle yeni ilişkiler içine girmiş bulunmaktadır. Dünya konjonktüründeki değişiklikler, buradaki siyasî, ekonomik ve askerî ilişkileri de etkilemiş ve etkilemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, daima, bu tarihî ve bölgesel bağları ve dengeleri göz önünde tutarak hareket etmiştir. Kararları, bölgesel realiteler ve millî çıkarlar doğrultusunda olmuştur. Bugün de, Türkiye'nin tutumu, böyle olmaya devam edecektir ve etmelidir de.

Bu tarihî çerçeve göz önünde tutulacak olursa, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölge devletlerine karşı, daima adilane ve doğru bir tutum sergilemiş bulunmaktadır. Mesela, Süveyş krizi sırasında Mısır topraklarının İsrail tarafından işgaline karşı diplomatik tepkimiz kesin olmuş ve bu sebeple, 1957'de diplomatik ilişkilerimizi, maslahatgüzar/elçi düzeyine indirmiş bulunmaktayız.

İsrail'in, Doğu Kudüs'ü ilhakından ve Kudüs Şehrini İsrail Devletinin ebedî başkenti ilan etmesinden sonra, bu olayı protesto etmek amacıyla ilişkilerimiz, maslahatgüzar/ikinci kâtip seviyesine indirilmiş ve Doğu Kudüs'teki Başkonsolosluğumuz kapatılmıştır. 1985 yılında, tedricen her iki tarafta da daha üst düzeyde yetkililer çalışmaya başlamışsa da, durum, 1991 Aralık ayının sonuna kadar alt seviyede kalmıştır.

Efendim, 1991'de Ortadoğu Barış Süreci başlamıştır. Ortadoğu'da önemli gelişmeler olması ve Türk-İsrail ilişkilerinin de hızla normalleşme sürecine girmesi, işte, bu döneme rastlamaktadır.

Yine, aynı adilane anlayışla, ilk defa, Filistin Kurtuluş Örgütüne, 1979'da Ankara'da temsil bürosu açması izni verilmiş; ondan sonra da, Kasım 1988'den itibaren, Filistin Devleti resmen tanınmıştır. 1991'de ise, diplomatik temsil düzeyimiz, Filistin ve İsrail'de eşzamanlı olarak, büyükelçilik düzeyine çıkarılmıştır. Burada, en çok vurgulamaya çalıştığım, Türkiye'nin, daima hakkaniyet prensiplerine sıkı sıkıya sadık kalmış olmasıdır. Bu durum, ilk Birleşmiş Milletler kararında öngörülen kuruluş şartlarının gerçekleşmesiyle vücut bulmuştur.

Yine, aynı anlaşmaya göre, Kudüs Şehri, ayrı bir varlık, yani, entite olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, durumu vurgulamak üzere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, özellikle Kudüs Şehrinde, 1992'de ayrı bir başkonsolosluk açmıştır ve bu ofis, doğrudan, Türkiye Cumhuriyet Dışişlerine bağlıdır. Bunun önemi çok büyüktür; yani, bu bir tanıma, o olayı kabullenme meselesi yahut da kabul etmeme meselesidir.

Burada, tüm bölgeye verilmek istenen net mesaj şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yapılan milletlerarası anlaşmalara sonuna kadar bağlı kalmaktadır ve onları, en doğru ve en orijinal durumlarıyla uygulamaya koyduğu da bizim kabul ettiğimiz esastır; yani, ilişkilerde, hukukun üstünlüğünün önemi ve kuvvet politikasıyla tek taraflı olarak siyasî durumların değiştirilmesinin kabul olunamayacağı prensibinin, Türkiye'de, ana kabulü gördüğüdür. Türkiye, bu prensiplere göre hareket etmelidir ve böyle hareket etmektedir.

Türkiye'nin Ortadoğu'yla olan ilişkileri çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bir genelleme yapılacak olursa, 1920 ile 1950 arasında, Türkiye ile bölge devletleri, daha çok kendi iç gelişmeleriyle meşgul olmuşlardır.

1950 sonrası, dünyanın soğuk savaş dönemine girmesiyle, genel olarak, bölgede saflaşmalar başlamıştır. Yine, bu dönemde, birkısım Arap devletleri, İran ile Türkiye ve Batı devletleri arasında, bölgesel paktlar, askerî ve kültürel işbirlikleri yapılmıştır.

Dünya konjonktüründeki değişmeler sonucunda, 1960'lardan sonra -vurguluyorum, 1960'lardan sonra- Türkiye ile Arap dünyası arasında genel bir yaklaşma olmuş ve bu, 1980'lere kadar devam etmiştir. 1980'lerden sonra, sadece Arap dünyasıyla değil, İsrail'le de gelişme olmuş, daha olumlu ve daha ılımlı bir ortama girilmiştir. Aynı yıllarda, İran, bölgede yalnızlığa itilmiştir.

1990'lar ise, Ortadoğu'ya çok önemli gelişmeler getirmiştir. Dünyada komünist sistem çökerken, bunun etkisiyle, Ortadoğu'da sırtını Sovyet bloka dayamış olan devletler, politik olarak zayıf duruma düşmeye başlamıştır.

Yine, 1990'lı yıllarda "Çöl Fırtınası" olarak bilinen birinci Körfez krizi, daha sonra da "Çöl Tilkisi Operasyonu" kod adıyla ikinci Körfez krizi yaşanmıştır. Bir taraftan savaşın etkileri hissedilirken, diğer taraftan, Amerika'nın liderliğinde Ortadoğu barış süreci başlatılmış, bölgede yeni dengeler, işbirliği oluşmaya başlamıştır. Bu aşamaların her birinde, Türkiye, son derece dengeli, adil ve gerçekçi politikalar izlemiştir.

Türkiye-İsrail ilişkileri, Ortadoğu barış sürecinin başlattığı önemli gelişmeler sonucunda, normalleşme sürecine girmiştir. Normalleşme süreciyle birlikte, Türkiye ile İsrail arasında, siyasî, ekonomik, teknolojik, bilimsel ve askerî ilişkiler, gelişme göstermiştir. Bu iki ülkenin devlet yapıları, siyasal sistemleri, askerî donanımları ve ekonomik yapıları birbirlerini tamamlayıcı bir durum arz etmeye başlamıştır. Her ikisinde de serbest piyasa ekonomisi hâkimdir.

Ülkeler arasındaki ilişkiler, benim görüşüme göre üç çerçeve içinde mütalaa edilebilir. Birincisi, direkt ilişkiler ve birbirlerine sağlayabilecekleri faydalar; ikincisi, bu ilişkinin bölge içindeki rolü ve üçüncüsü de, bu ilişkinin uluslararası arenadaki etki ve faydaları.

Bunların hepsi, devletin temel çıkarları doğrultusunda ve geleceğe yönelik planlar üzerindeki etkilerle hesap edilmelidir.

Bugün, Türkiye, yapmakta olduğu tüm anlaşmalarda, bu üç çemberi ve bunların etkilerini göz önünde tutmaya mecburdur. Bu bağlamda, Amerika Birleşik Devletlerinde belli bir etkiye sahip olan Yahudi lobisinin, yine, orada çok faal olan Rum ve Ermeni lobilerine karşı bir denge unsuru olarak düşünülmesi de, tabiatıyla, Türkiye'nin millî çıkarları arasında sayılabilir.

Bunun yanı sıra, Türkiye için hayatî önem taşıyan ve jeostratejik önemi asla inkâr edilemeyecek olan bir Kıbrıs meselesi vardır. Türkiye, sadece Ortadoğu dengelerini değil, aynı zamanda, Doğu Akdeniz dengelerini de düşünmek zorundadır. Avrupa'ya akan petrol yollarının tam bu bölge ve özellikle Kıbrıs üstünden geçmesi, Kıbrıs'ı, sadece güvenlik ve tarihî bağlar açısından değil, onun ötesindeki sorumluluklarla, ekonomik dengeler açısından da önemli bir hale getirmiş durumdadır. Dolayısıyla, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'de pek çok siyasî olay, âdeta birbiriyle iç içe geçmiş halkalar şeklinde etkiler yaratmaktadır.

Yunanistan, son zamanlarda, Arap ülkelerinde etkin bir lobi yürütmektedir. Kimi yerde Ortodoksluğu kullanarak, ortak bir din kardeşliğiyle, özellikle ticareti ellerinde tutan Hıristiyan Araplara yaklaşmakta veya sırf maddî çıkarları öne sürerek ekonomik kazançlar kapısından Yunanistan'ın Ortadoğu'da yararlı olacağını ikna etmeye çalışmaktadır. Hatta, olayları pekiştirmek için, ilişkilerin Büyük İskender İmparatorluğu zamanına kadar gittiğini ileri sürerek bir tarih beraberliği bile yaratmaya çalışmaktadır. Son aylarda, Yunanistan, Ermenistan ve İran'la ilişkilerini geliştirme çabalarını yoğunlaşmıştır. Böylece, hem Kafkaslar üzerinden Ortaasya'ya girmeyi hem de Balkanlar üzerinden boru hattı çekerek petrol kârlarından faydalanmayı hedeflemektedir. Bu ekonomik kazancın yanısıra, Güney Kıbrıs, Suriye, İran, Ermenistan ve Rusya şeklinde bir çemberi tamamlayarak, Türkiye'nin etrafında âdeta bir çevirme hareketine girişmiştir.

Tüm bu gayret ve girişimler karışısında, Türkiye, tabiî ki bigâne kalamaz ve mutlak surette karşıt girişimler geliştirmek durumundadır. Kendisi, her zaman bölge devletlerine karşı adil ve hakkaniyetle davrandıysa, en az bir o kadar da dengeli davranış sergilenmesini beklemek hakkıdır ve bu hakkını da talep etmek, yine, kendisinin hakkıdır.

O halde, dolayısıyla, özellikle Ortadoğu devletlerinin Kıbrıs konusunda sergileyecekleri tavır, Türkiye için önemli bir ölçüdür. Türkiye, ülke çıkarlarını korumak ve güvenliğini dengelemek için bütün bu faktörleri göz önünde tutmaya mecburdur.

Bölgenin ekonomik kalkınması açısından, Türkiye ile Ortadoğu ülkelerinin işbirliği yapması, ticaret ve iş hacimlerini genişletmeleri önemlidir. 1960'lardan sonra Türk firmaları Ortadoğu'ya açılmıştır, çeşitli Arap ülkelerinde başarılı projelere imza atmışlardır, karşılıklı yarar büyük olmuştur. Bu durum, son yıllarda biraz azalma göstermiştir; Türk firmaları daha çok Ortaasya'ya ve diğer yörelere kaymıştır. Buna rağmen, özellikle, önemine binaen, Ortadoğu'daki iş sahalarının tekrar canlandırılmasında ve işbirliğinin artırılmasında büyük mülahazalar görülmektedir. Esasen, İsrail'le yapılan anlaşmanın benzerleri Mısır'la ve diğer Kuzey Afrika ülkeleri, mesela Tunus ve Fas'la da yapılmaktadır ve buna başlanılmıştır.

Tüm bu mülahazalar sonucunda, İsrail'le yapılacak anlaşmanın fayda sağlayacağına inanmaktayız. İlişkilerin, eskiden olduğu gibi, dengeli ve adil olmasının önemini, bir defa daha vurgulamak istemekteyiz. Türkiye, Ortadoğu'ya mutlaka bir bütün olarak bakmalı ve dengeli bir şekilde yaklaşmalıdır.

Yine önemli bir mülahaza, İsrail Devletinin de, adil hareket etmesinin gerektiğidir; yani, anlaşmalara rağmen alınan Arap toprakları, topraklarından çıkarılan Filistinlilerin durumu, âdeta Güney Afrika modeli kullanılarak, Arap köy ve bölgelerinin birbirinden ayrılması, zaten kıt olan su kaynaklarının adil olmayan şekilde bölünmesi gibi davranışlar, İsrail tarafından kullanılması kabul olunmaz bir faktördür; bunu belirtmek, hatta, buna mani olmaya çalışmak da Türkiye'nin görevleri arasındadır.

Bölgeyi ve dengeleri çok iyi bilen bir devlet olarak Türkiye'nin, burada, gereken uyarıları ve hatta baskıları yapması gerekmektedir. Bölgenin büyük devleti olan Türkiye'den de bu beklenilmektedir.

Son bir husus, işin teknik yönüyle ilgilidir. Her ne kadar değiştirilecek madde, iş akışını kolaylaştırmak amacını gütmekte ise de, demokrasinin en önemli göstergelerinden biri olan Büyük Millet Meclisinin yetkilerinin mümkün olduğu kadar kısıtlanmaması prensibine, hepimizin, ama, hepimizin büyük titizlikle dikkat etmesi gerektiğine de kalpten inanmaktayım. Özellikle uluslararası ilişkilerdeki kararların Büyük Millet Meclisinde yapılması ve kontrol edilmesinin önemi çoktur. Bu husus, dengelerin korunması ve millî çıkarlarda bütün milletin temsilcilerinin söz sahibi olması açısından önemlidir.

Bütün bu düşüncelerimi size sunar, anlaşmanın, devletimize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akgönenç.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına söz istemi?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE İSRAİL DEVLETİ ARASINDA SERBEST TİCARET ALANI ANLAŞMASI VE İLGİLİ NOTALARIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUNA BİR MADDE EKLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 4.4.1997 tarihli ve 4239 sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanuna aşağıdaki 2 nci madde eklenmiş, Kanunun 2 nci ve 3 üncü maddeleri 3 ve 4 üncü maddeler olarak teselsül ettirilmiştir.

“MADDE 2. – Sözkonusu Anlaşmaya ekli cetvellerde değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına söz istemi?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına söz isteği?.. Yok.

Şahısları adına söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun görüşünü alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, vereceğimiz 5 dakikalık süre içerisinde oy pusulalarını Başkanlık Divanına göndermelerini rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakan var ise, hangi Bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini, ismini ve imzasını taşıyan oy pusulasını, yine aynı süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bundan sonra 6 tasarıyı daha açık oylama suretiyle oylayacağız; o nedenle, milletvekili arkadaşlarımızın, Genel Kuruldan veya kulislerden ayrılmamalarını özellikle rica ediyorum. Karar yetersayısı ve toplantı yetersayısına ulaşamadığımız takdirde, çalışmalarımızın sabaha kadar süreceğini bilmenizi isterim; aksi halde, bu işi bitiremeyiz. Bu hususu, grup başkanvekillerinin ve sayın milletvekillerinin dikkate almasını özellikle rica ediyorum. Çalışmalarımızın sonuç vermesi için, arkadaşlarımızın behemehal burada bulunması gerekir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Serbest Ticaret Alanı Anlaşması ve İlgili Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 223 üye katılmış; 210 kabul, 1 ret, 1 çekimser ve 11 mükerrer oy çıkmıştır.

Böylelikle, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun diyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlıyoruz.

4. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/333) (S.Sayısı : 65) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Rusya Federasyonu ile Türkiye arasında çifte verginin önlenmesiyle ilgili yasa tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, birbirini tamamlayan ekonomilere sahip bu iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler, Türkiye'nin diğer büyük ekonomik ortaklarıyla ilişkilerinden çok farklıdır. Türkiye için Rusya ekonomisinin farklılıklarını aşağıdaki şekilde sıralamamız mümkün:

Rusya, büyük pazarlardan, Türkiye'ye, coğrafî olarak en yakın olan pazardır.

(1) 65 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Rusya'da 16,2 milyon; yani, yüzde 11 civarında Türk asıllı insan yaşamaktadır. Rusya Federasyonu coğrafyasında bulunan 118 halktan 46'sı Türk ve Moğol kökenlidir.

Bu pazara giriş ve devletin yönlendirilmesi, bazı devletlerarası anlaşmalarla olmuştur; oysa, Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerde, bireylerin ve firmaların rolü daha belirleyici olmuştur.

Rusya ile ilişkiler, siyasî etkilere çok açıktır. Devletin ilişkilerdeki ağırlıklı rolü, bu etkiyi daha da artırmaktadır. Örneğin, petrol boru hatları, Çeçenistan olayı, Boğazlar rejimi gibi sorunlar, ikili ekonomik ilişkilerde zaman zaman duraklamalar yaratmıştır.

Siyasî ilişkilerin ekonomik ilişkilere yansımasına örnek olarak, Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Rusya Dumasında reddi; zaman zaman kara taşımacılığında ortaya çıkan kota engelleri; Türk menşeli malların, Moskova'ya yakın gümrükler yerine, Moskova dışında, 50-60 kilometre uzakta bir gümrükte işleme tabi tutulması sayılabilir.

Rus ekonomisinin geçiş döneminde bulunması ve hızla yapısal değişiklikler yaşaması da, ikili ekonomik ilişkilerin içeriğini etkilemektedir. Özellikle, Rusya'da özel sektörün güçlenmesi, yeni sektörlerin oluşması ve mevcut olan sektörlerin teknoloji ve üretim açılarından gelişmesi, dünyayla ekonomik ilişkileri etkilemektedir.

Rusya, Batı pazarlarında hassas kabul edilen birçok üründe Türkiye'ye pazar yaratmıştır. Bu ürünlerin bir kısmında, Rusya pazarına bağlı olarak üretim kapasitesi artırımına gidilmiştir. Ayrıca, bavul ticareti ve sınır ticareti çerçevesinde Rusya pazarında doğan imkânlar, Türkiye'nin küçük üreticilerini ilk defa ihracatçı konumuna getirmiştir; dış ticarette aracı firmaların önemini azaltmıştır.

Önemli bir başka farklılık da, ikili ekonomik ilişkilerin, her iki ülke için, şu aşamada asimetrik öneme sahip olmasıdır. Rusya, Türkiye'nin ekonomik ilişkilerinde çok önemli bir yer alırken, Türkiye ile iş hacmi büyük olmasına rağmen, Rusya için Türkiye o kadar öncelikli bir ortak değildir. Bavul ticareti hesaba katılmadığında, Türkiye, Rusya'nın ilk 10 ekonomik ortağı arasında yer alamamaktadır.

Rusya için iki istisna konu, Türkiye'yi çok önemli yapmaktadır; bunlar, doğalgaz ihracatı ve Boğazlardan dolayı, denizyolu nakliyatıdır. Ayrıca, Rusya için Türkiye, yakınında hızla büyüyen ve ürün ile hizmet ithalatı hızla artan bir ülke olarak çok önemli bir hedef pazar niteliği taşımaktadır. Enerji ürünlerinde ve silah, makine gibi ürünlerde, Türkiye, öncelikli potansiyel pazardır.

İlişkilerin bu dengesiz tabiatı, iki ülkeyi birbirine bağlayacak ve karşılıklı işbirliğine teşvik edecek mekanizmalara önem kazandırmaktadır.

1998 yılının yaz aylarında Rusya'da başlayan ekonomik krizin Rus ekonomisinde yarattığı küçülme, Türk-Rus ilişkiler hacmini de azaltmıştır. 1997 yılında ikili ilişkilerde yakalanan seviye önemli ölçüde gerilemiştir.

1923-1960 döneminde, Türkiye-Sovyetler Birliği ekonomik ilişkilerini özellikle incelemek lazım. Millî Mücadele döneminde başlayan ve İkinci Dünya Savaşına kadar süren Türk-Rus işbirliğinin siyasî ve askerî boyutunun aksine, ekonomik boyutu çok az bilinmektedir.

Sovyet Rusya, 1920'li yılların ikinci yarısında ekonomisinde yeni mülkiyet ilişkileri yerleştirmeye, tarımı canlandırmaya ve sanayileşmeye yönelirken, genç Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı'dan kalan borçları ödemeyi ve kendi kendine yeterli bir devlet olmayı amaçlamıştır.

11 Mart 1927 tarihli Ticaret ve Seyrisefain Anlaşmasıyla, Ankara, Sovyet ticaret temsilciliklerine bazı diplomatik imtiyazlar tanırken, Sovyet Rusya da, taraf ülkelerin üzerindeki transit ticaretin gümrüklerden muaf olmasını tanımış ve bu şekilde Türk tüccarları Batum Limanını kullanmaya başlamışlardır.

1932 Anlaşmasıyla Türkiye'de gerçekleşen 8 milyon dolarlık sanayi yatırımı 1934-1939 döneminde yapılan toplam yatırımın üçte 1'ini oluşturmuş ve bu krediyle kurulan Kayseri Dokuma Fabrikaları ve Nazilli Dokuma Fabrikaları sonucu, toplam 60 milyon metre pamuklu dokuma üretim kapasitesiyle, Türkiye, o zamanın Ortadoğu pazarındaki en önemli büyük tekstil kapasitesine ulaşmıştır. Ancak, 27 Mayıs 1960'ta Demokrat Parti iktidarının sona ermesiyle, ikili ekonomik ilişkilerdeki canlanma süreci kesintiye uğramış, böylece, Millî Mücadele yıllarında başlayan, zaman zaman alevlenen, ancak, çoğu dönemlerde çok mütevazı boyutlarda kalan Türk-Sovyet ekonomik ilişkilerinde, birinci işbirliği dönemi sona ermiştir.

16 Şubat 1961'de, Türkiye ve Rusya, aralarında yeni bir karşılıklı ticaret protokolü imzalamıştır. 1961'de, ayrıca, iki ülke arasında demiryolu nakliyatı ve 1962'de Çay Barajının inşaı anlaşmaları yapılarak, ikili ilişkilere hız kazandırılmıştır. 1962 yılının başlarında, Sovyet tarafının, Türkiye'ye, yüzde 1,5 faizli 500 milyon dolarlık kredi önerdiği açıklanırken, yine bu yılda iki ülke arasında bir ticaret anlaşması daha imzalanmıştır. 1962 yılında patlayan Küba bunalımı, Türkiye'yi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğiyle olan ilişkilerinde dikkatli olmaya zorlamıştır. Ancak, 1963 yılında başlayan Kıbrıs krizi, 1964 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanının Türk hükümetine yolladığı mektup sonrasında, Türk-Sovyet ilişkilerinde belirgin değişiklikler hissedilmeye başlanmıştır.

Türkiye, belirli alanlarda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğiyle ilişkilerin geliştirilmesi konusunda bir politika benimsemiş ve bunun neticesinde, Türk-Sovyet ekonomik ilişkilerinin gündemi, tekrar önemli işbirliği konularıyla dolmuştur. İkili ekonomik ilişkilerdeki ikinci büyük anlaşma olan 25 Mart 1967 tarihli Türk-Rus ekonomik işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayla, Sovyetler Birliği, Türkiye'de bazı önemli sanayi işletmelerinin kurulmasına yardımcı olmuş, İskenderun Demir-Çelik Fabrikası, 1 milyon ton çelik üretimi kapasitesiyle, Türkiye'de o dönemde mevcut benzeri fabrikaların toplam üretimini aşmıştır. Seydişehir Alüminyum Fabrikası ise, Türkiye'yi, Ortadoğu'nun en büyük alüminyum üreticisi yapmıştır. Yine, bu anlaşma çerçevesinde, Aliağa Petrol Rafinerisi kurulmuş, Bandırma'da sülfürikasit, Artvin'de kontrplak fabrikası açılmış, Oymapınar Hidroelektrik Santralı yapılmıştır.

Yukarıda bahsedilen tesislerle, Türkiye, birçok üründe ithalata bağlılığını sona erdirdiği gibi, ihracatını çeşitlendirme imkânını da elde etmiştir. Projelerin bir kısmının, o dönemde, Batı'nın, Türkiye'de kurmaya yanaşmadığı projeler niteliği taşıdığını da ısrarla belirtmek istiyorum. İlgili projelere ilişkin, Sovyet tarafı, Türkiye'ye yüzde 2,5 faizli ve onbeş sene vadeli, 200 milyon dolarlık bir kredi açarken, Türkiye de, bu kredileri, yüzde 60'ı geleneksel Türk tarım ürünleri olmak üzere, tamamen Türk ürünleriyle geri ödemeyi üstlenmiştir.

Bu dönemde, Türk-Rus ekonomik ilişkilerinde kazanılan hız, 1970'li yıllarda da devam etmiştir. Nisan 1972'de, Sovyet Başkanının Türkiye'ye yaptığı ziyaret sonrasında da, 288 milyon dolarlık bir krediyle, İskenderun Demir-Çelik Fabrikasının kapasitesinin 2 kat artırılması, üretimin 2 milyon tona çıkmasını sağlamış ve bu kredi paketi, 24 Aralık 1972 tarihli anlaşmayla hukukî temel bulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, size, okumaya gayret ettiğim, iletmeye gayret ettiğim bu ekonomik ilk işbirliklerinin önemi şu: Biz, yıllarca, Rusya'yla aramızdaki münasebetleri soğuk tutmuş bulunan bir ülkeyiz veya bize böyle tanıtılmış oluyor. Halbuki, bugün, ekonomik konularda yaptığımız incelemelere baktığımız zaman, Batı'nın bize vermediği teknolojileri, Batı'nın, bizim Avrupa pazarlarına açılmamızı önlemek için yapmış olduğu bu girişimlere karşı desteği, biz, Rusya'dan almış bulunuyoruz. Demek oluyor ki, Rusya'yla aramızda yapılan ekonomik ilişkilerin, ekonomik anlaşmaların önemi gerçekten fazladır, büyüktür.

Son dönemde, Rusya'nın Türkiye'yle yapmış olduğu bavul ticaretinin gerilemesinin arkasında da Avrupa Birliğinin ve IMF'nin yattığını, belgelerden öğrenmiş bulunuyoruz. Diyeceksiniz ki: "Bu belgeleri nereden buluyorsunuz?" Hepinizin bürolarına geldiğini zannettiğim ve çok değerli bulduğum TÜSİAD araştırmasında, bu, çok müşahhas bir şekilde ifade edilmiş, rakamlandırılmış ve kanıtlanmış bulunuyor. Gerçekten, TÜSİAD'ın araştırmasından dolayı, TÜSİAD'ı kutlamak isterim. Zira, Meclis arşivlerimizden, Dışişleri Bakanlığı arşivlerimizden, dışticaret arşivlerimizden ulaşamadığımız rakamları, TÜSİAD'ın arşivlerinden yakalamış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, bilhassa inşaat sektörüyle ilgili, müteahhitlikle ilgili olarak, Rusya'da, Türkiye için çok büyük bir pazar oluşmuş; ancak, biz, müteahhitlerimizin Rusya'daki vergiyle ilgili problemleri karşısında, yıllarca duyarsız kalmış bulunuyoruz. Bu düzenleme, gerçekten -iki kelimeyle ifade edilecek olursa- çok gerekli, ancak gecikmiş bir düzenleme. Dolayısıyla, bu düzenleme karşısında, Türkiye, ikili anlaşmalar meyanında yapmış bulunduğu anlaşmaları, şu anda 39'a ulaştırmış bulunuyor; bu 39 anlaşmanın tekrar gözden geçirilmek suretiyle, bu anlaşmaların Türkiye'ye getirdiği avantajlar ile Türkiye'den götürdüğü birtakım imkânları karşılıklı tadat etmek suretiyle, öncelik tanıyacağımız ülkelerle, aramızda, diğer anlaşmaları da gündeme getirmek mecburiyetindeyiz.

Birbirine en yakın olan, birbirleriyle pazar ilişkilerinin en güçlü olması gereken ülkelerden biri olan Rusya'yla, aramızda, bugüne kadar yapılmış olan ticarî anlaşmaların, ben, şahsen, bu bir hafta içinde yaptığım araştırmalardan dolayı, yetersiz olduğuna inanıyorum.

Bize çok büyük imkânlar sağlayabilecek konumda olan Rusya pazarından, Türkiye'nin gerekli payı ve hakkı alması dilek ve temennilerimle, anlaşmanın hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karapaşaoğlu.

Tasarının tümü üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE RUSYA FEDERASYONU HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1. – 15 Aralık 1997 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1 inci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2 nci maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen de giremedikleri takdirde, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum: 218 üye katılmış; 212 kabul, ret yok, çekimser yok, 6 mükerrer oy çıkmıştır. Bu suretle tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.

5 inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ve Küba Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

5. – Türkiye Cumhuriyeti ve Küba Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/358) (S. Sayısı : 61) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunmaması kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı.

Buyurun Sayın İncetahtacı.

(1) 61 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

FP GRUBU ADINA MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, uluslararası sözleşmelerle ilgili genel bir gündem yapıyoruz. Uluslararası sözleşmeler, umumiyetle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, üzerlerinde çok fazla konuşulmadan geçen kanun tasarıları olarak önümüze geliyor. Müsaade ederseniz, Küba'yla ilgili sözleşmeye geçmeden evvel, bu tür sözleşmelerin ne manaya geldiği konusunda, biraz bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, biz, mesela, Küba'yla bir anlaşmanın onayını yapıyoruz. Bu onay, karşılıklı olarak yatırımların teşviki ve korunmasını temin ediyor. Bu anlaşma olmadan, acaba, Küba'da iş yapmak mümkün değil mi veya Kübalıların Türkiye'de yatırım yapması mümkün değil mi? Hayır, mümkün. Hiçbir şekilde, bu tasarının onaylanması veya onaylanmaması, dışarıdaki ülkelerdeki insanların buraya gelip iş yapmalarına engel değil.

Peki, bunlar nedir? Değerli milletvekilleri, bunlara "bavul anlaşmaları" denilmektedir Dışişleri camiasında. Ne demek bavul anlaşması? Mesela, bir değerli bakanımız, bir dış seyahat yapıyor veya Sayın Başbakanımız bir dış seyahat yapıyor veya Sayın Cumhurbaşkanımız bir dış seyahat yapıyor. Tabiî, dış seyahat yapınca, gelmişken bazı anlaşmalar yapalım deniliyor, bu anlaşmalar yapılıyor; kültürde karşılıklı destek anlaşması, yatırımların teşviki, yatırımların korunması, karşılıklı ticarî gelişmeyi sağlayacak anlaşmalar yapılıyor. Bunlara, genel olarak "bavul anlaşmaları" deniliyor; yani, gidilmişken, bu anlaşmalar yapılsın diye yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, bakınız, size bir rakam vermek istiyorum: Türk Dışişleri Bakanlığının nezdinde, bu anlaşmalardan tam 6 000 tane var. Bunların, kimlerle yapıldığı, hangi şeyleri ihtiva ettiğini dahi kolay kolay bilmek filan mümkün değil; ancak, bilgisayarın başına oturacaksınız, özel çalışacaksınız, hangi ülkeyle ne anlaşmamız var, hangi anlaşma bize neyi getiriyor; onu, ancak, öyle bilebilirsiniz. Böyle bir durum; ancak, buna rağmen, elbette, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çıkarları Parlamentoyu ve bütün partileri, en önemli şekilde ilgilendirdiğinden, bizler, Dışişleri Komisyonunda, bütün partiler, olarak, ittifakla, bu anlaşmaların Genel Kurula inmesi için ortak hareket ediyoruz; ama, Genel Kuruldaki çalışmada da, sadece ve sadece, değerli milletvekilleri, gerekçesinin redaksiyonu üzerinde çalışma yapabiliyoruz. Yani, anlaşmanın metni üzerinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak herhangi bir müdahalemiz söz konusu değil; sadece gerekçelerde birtakım -redakte- düzenlemeler yaparak, bu anlaşmaların Genel Kurula inmesini sağlıyoruz.

İşte, şimdi, üzerinde konuştuğumuz Türkiye ile Küba arasında yatırımların karşılıklı teşviki anlaşması da, bu tür anlaşmalardan bir tanesi. Küba ile Türkiye arasında çok büyük mesafeler var; ancak, Küba, kendine has bir yönetim şekline sahip olan bir ülke.

Değerli milletvekilleri, bundan bir hafta evvel, Küba Büyükelçiliğinden, Küba Cumhuriyeti Başkanı Fidel Castro'nun, Avrupa Birliği, Karayibler, Latin Amerika Hükümetleri ve Devlet Başkanları Birinci Zirvesinde yaptığı konuşmanın metni geldi; sanıyorum size de gelmiştir. Bu metin, bana göre, çok önemli mesajları ihtiva etmektedir. Ben, tutanaklara geçsin diye ve Türkiye'nin, kendi ayakları üzerine basarak, kendi bağımsızlığını koruyarak diğer ülkelerle ticaret yapabilmesi konusunda bazı önemli mesajları ihtiva ettiği için, bu metnin çok kısa bir bölümünü arz etmeye gayret edeceğim. Fidel Castro, bakınız ne diyor: "Bazıları çok zayıf, bazıları çok güçlüyken, kimse evrensel bir egemenlik adına kendi egemenliğinden feragat etmek istemezken, biz de, kendi egemenliğimizi kutsal bir varlık olarak savunacağız. Aramızda bir üstünlük yarışı olamaz. Niçin Latin Amerika ve Karayib ülkeleri az gelişmişlerdir? Bu kimin suçu? Belki de Chapultepec çocuklarının, yüzyıllar boyunca prangalarıyla öldürülen kölelerin ya da bu yarımkürede imha edilen milyonlarca yerlinin bu sorulara verecek yanıtları vardır.

Bretton Woods'da tanınan ayrıcalıklar, dünya için dayanılmaz hale gelmiştir. Değeri fizikî altınla garanti altına alınan uluslararası para rezervinden sorumlu olan ülke, bunu, dolar-altın kurunu tek taraflı olarak belirleyerek kâğıt paraya dönüştürmüştür. Ondan beri, altın yerine onların parasını kullanmaktayız ve bu da, kapitalizmin tarihinde benzeri görülmemiş, sınırsız yatırım kapasitesi ve satın alma gücüne neden olmuştur. Uluslararası finansal sisteme bağlı kurumların lordu ve ustası olarak onlar, istediklerini yapmaktadır. Dünyayı kurtarmak ve yoksulluğu ortadan kaldırmak için, eski bir sistem için yeni finansal yapılanmadan ziyade -değerli milletvekilleri, altını çizerek arz etmeye çalışıyorum- eşitlikçi, demokratik ve güvenilir başka bir kurumsallaşmaya gidilmelidir."

İşte, Türkiye, önümüzdeki günlerde tahkim yasasını görüşecektir; önümüzdeki eylül ayında, IMF ile tekrar masaya oturacaktır.

Ben, bu vesileyle, bütün milletvekillerimizden, madem ki Küba ile anlaşma yapıyoruz, Küba Devlet Başkanının dünyadaki ekonomik yapıyla ilgili söylediği bu sözlere dikkat çekilmesinde fayda mülahaza ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İncetahtacı.

Tasarının tümü üzerinde başka söz istemi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE KÜBA CUMHURİYETİ ARASINDA YATIRIMLARIN

KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN ANLAŞMA VE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 22.12.1997 tarihinde Havana’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ve Küba Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma” ve eki Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın millevekilleri, oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için belirlenen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile, imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, belirlenen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ve Küba Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum: 222 üye katılmış, 214 kabul, ret yok, çekimser yok, 8 mükerrer oy çıkmıştır. Tasarı yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, elektronik tabelada 168 yazıyor.

BAŞKAN – Efendim, burada, gelen oy pusulaları var; vekâleten oy kullananlar var.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Efendim, istirham ediyorum; bundan sonraki oylamada, oy pusulaları üzerinden de bir yoklama yapın; oy pusulalarında adı gözükenler, altında imzası bulunanlar burada var mı, bakalım.

BAŞKAN – Bundan sonraki oylamada yapalım Sayın Ercan.

Sayın milletvekilleri, 6 ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Slovak Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlıyoruz.

6. – Türkiye Cumhuriyeti ile Slovak Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/321) (S. Sayısı : 62) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat.

Süreniz 20 dakika.

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 62 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Slovak Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanma-

(1) 62 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

sının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Kanunun gerekçesinde de belirtildiği üzere, 2 Nisan 1997 tarihinde Ankara'da, Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması imzalanmıştır. Anlaşmayla, kişilerin aynı gelir üzerinden iki devlette birden vergilendirilmesinin, çifte vergilendirmenin önlenmesi amaçlanmaktadır. Çifte vergilendirmenin akit devletlerde önlenmesiyle, Slovakyalı yatırımcılar için Türkiye'nin, Türk yatırımcılar için ise Slovakya'nın daha cazip hale geleceği tabiîdir.

Slovakya Cumhuriyeti, 40-48 kuzey enlemleri ile 19-30 doğu boylamları arasında yer alan bir Ortaavrupa ülkesidir. Ülke topraklarının 2/5'inden fazlasını ormanlar oluşturmakta olup, yalnızca 1/3'ü tarıma ayrılmıştır. Ülkede, dağlar, zengin maden yataklarına sahiptir. Rezerv yönünden zengin olan madenler, demir cevheri, bakır, magnezit, kurşut ve çinkodur.

İkinci Dünya Savaşından önce Çekoslovakya, Avrupa'nın en gelişmiş ülkelerinden biri olmasına rağmen, Slovakya tarafı göreli olarak fakir ve kırsal kalmıştır. Komünist rejim yönetiminde, Çekoslovakya bütünlüğünü merkezî planla pekiştirmiş ve Slovakya'da, Sovyetlerdeki ucuz hammadde ve enerji ithalatına dayanan bir sanayileşme süreci başlatılmıştır. 1989 yılına gelindiğinde, yaklaşık yarım asırlık planlı ekonomi sonunda Slovakya, Avrupa'nın fakir ülkelerinden biri haline gelmiştir.

Ekonomik yapısı: 1997 yılında, kişi başına geliri 3 450 dolardır. Tarımda çalışan nüfus, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 9,7'sini ve toplam katmadeğerin yüzde 6,3'ünü; sanayide çalışan nüfus, toplam nüfusun yaklaşık 1/3'ünden biraz fazlasını ve toplam katmadeğerin 1/3'ünü teşkil etmektedir.

Komünist rejimin yıkılmasından sonra, geçiş sürecinin başlamasıyla ve özellikle fiyatların serbest bırakılması akabinde tarım ürünlerindeki düşüş, toplam üretimdeki düşüşten daha büyük olmuştur. Yine de, tarım sektörü, kendini diğer alanlardan daha çabuk toplamış ve 1993'ten itibaren yeniden büyüme başlamıştır.

Planlı ekonomi döneminde, Slovakya'da, temel olarak ağır sanayie yatırım yapılmıştır. Günümüzde ise, sanayi üretiminin yüzde 70'i özel işletmelerde gerçekleştirilmektedir.

Slovakya ekonomisi, geçiş dönemi boyunca, özellikle, eskiden başlıca ticaret partneri olan COMECON pazarının ortadan kalkmasından önemli ölçüde zarar görmüştür.

Başlıca ekonomik göstergeler olarak, büyüme hızı yüzde 5,9, enflasyon yüzde 6,4, nüfusu 5,4 milyon, işsizlik oranı yüzde 11,6, ihracat 8 950 000 000 dolar, ithalat 10 475 000 000 dolar, toplam dış borcu 10,5 milyar dolardır.

Hizmet sektörünün önemli bir kısmı (bankacılık, telekomünikasyon) hâlâ devletin kontrolündedir.

Komünist rejim döneminde ihmal edilen turizm sektöründe büyüme potansiyeli mevcuttur; ancak, önemli yatırımlar gerekmektedir.

Kasım 1989'dan itibaren, Çekoslovakya'da, piyasa ekonomisine geçiş yönünde programlar uygulanmaya başlanmıştır. 1994 yılında, özel sektör, gayrî safi millî hâsılanın yüzde 58'ini oluştururken, aynı oran, 1995 yılında yüzde 65'e yükselmiştir. 1995 yılında, özel sektörün sanayi üretimindeki payı yüzde 64 iken, müteahhitlik faaliyetlerinde yüzde 80 oranında gerçekleşmiştir.

Slovakya, önemli miktarda yabancı direkt yatırım çekememiştir. Ayrıca, yerli bankalar, yeniden yapılanma sürecindeki işletmeleri finanse edecek güçte değillerdir. Dolayısıyla, yeniden yapılanma yatırımları, ancak kâr eden işletmelerde, işletmenin gelir kalemleri kullanılarak yapılabilmiştir. Sadece kâr eden büyük ölçekli işletmeler, uluslararası para piyasalarında yeniden yapılanma için kaynak temin edebilmiştir.

Slovakya ekonomisinde, Avrupa Birliğine ekonomik entegrasyon açısından önemli bir sorunla karşılaşılmayacağı; ancak, özellikle bankacılık sektörü, sermaye piyasalarının şeffaflaşması, yabancı sermaye girişinin kolaylaştırılması, özelleştirme gibi alanlarda bazı tedbirler alınması ve Avrupa Birliğiyle mevzuatın uyumlaştırılması için gerekli iç düzenlemelerin bir an önce yapılarak uyum yasalarının çıkarılması gerekmektedir.

Dünya Bankasınca kısa zaman önce yayımlanan "Slovak Cumhuriyeti Ekonomik Büyüme ve Avrupa Entegrasyonu Stratejisi" başlıklı raporda, Slovakya'nın bağımsızlığını kazandığı beş yıldan bu yana makro ekonomik alanda elde ettiği sonuçların fevkalade iyi bulunduğu, enflasyonun hızla aşağı çekildiği ve mevcut enflasyon oranının merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında en düşük rakamı teşkil ettiği belirtilmiştir.

Yine aynı raporda, merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında en yüksek gayri safî yurtiçi hâsıla oranının da Slovakya'ya ait olduğu, yatırım ve tasarrufların gayri safî yurtiçi hâsılaya oranının ise, keza, merkezî Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla en yüksek olduğu, bunun da sermaye birikimi ve ekonomik büyüme olanaklarını artırdığı, ancak, Slovakya'nın ekonomik büyümede bu müspet yönlerine karşı, dışticaret açığını dengeleme sorunuyla karşı karşıya olduğu da ilave edilmektedir.

Doğrudan yabancı yatırımlar:

Mevzuat elverişli olmasına rağmen, doğrudan yabancı yatırımlar hâlâ çok düşüktür -1996 yılında gayri safî millî hâsılanın sadece yüzde 0,8'i- bunun sebepleri arasında, yabancı yatırımcıların hükümetin reform taahhütlerine duydukları güvensizlik, çoğu yabancı yatırımcıların özelleştirme sürecinin dışında bırakılması ve siyasî belirsizlik, bellibaşlı olanlarıdır.

Yine, 1995 yılı sonu rakamlarına göre, Slovakya'ya yapılan yabancı yatırımların değeri 732,9 milyon dolara erişmiştir. 1997 sonu itibariyle ise bu rakam, 1 milyar dolara ulaşmıştır.

Yatırım olanakları:

Yabancı yatırım ve kalkınma için Slovak Ulusal Birliği, yabancı yatırımı teşvik etmek için bilgi sağlamakta ve yatırım olanaklarını yayınlamaktadır. Yabancı sermaye yatırımlarından önem verilen sektörlerin başlıcaları şunlardır:

a- Gaz ve petrol hatları ve depoları kurulması ve modernizasyonu,

b- Slovakya ve Avusturya arasında yüksek voltajlı enerji güç sistemlerinin kurulması,

c- Ulaşım ve telekomünikasyon altyapısı,

d- Turizm sektörünün gelişimi,

Sayılabilir.

Dış ekonomik bağlantılar ve politikalar:

Slovakya, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Organizasyonu başta olmak üzere, birçok uluslararası organizasyona üyedir.

Slovakya, Şubat 1995'ten beri Avrupa Birliğinin aday üyelerinden biridir. 27 Haziran 1995 tarihinde, Avrupa Birliğine tam üyelik için başvuruda bulunmuştur.

Slovakya, OECD'ye üyelik için gerekli kriterleri karşılamak amacıyla adımlar atmaktadır. Merkezî Avrupa Serbest Ticaret Anlaşmasının kurucu üyelerinden biridir. Slovakya, EFTA üyesi ülkelerle serbest ticaret anlaşması imzalamıştır.

Türkiye ile Slovakya Cumhuriyeti ticarî ve ekonomik ilişkileri:

Türkiye, Slovakya'yı resmen tanıyan ilk ülkelerden biri olup, 1994 Nisanında büyükelçilik açmıştır.

Türkiye-Slovakya dışticareti:

1994 yılında, Türkiye'nin ihracatı 12 milyon dolar, ithalatı 26 milyon 410 bin dolar; hacim 39 milyon 252 bin dolar.

Buradan da görülmektedir ki, 1995 yılında yaklaşık 60 milyon dolar olan ikili ticaret hacmi, 1996 yılında 40 milyon dolara inmiş, 1997'de tekrar 47 milyon dolara yükselmişse de, mevcut potansiyelin çok altındadır.

Slovakya'ya yönelik ihracatımızda, tekstil ve konfeksiyon ürünleri yanında, dizel motorlu toplutaşımaya mahsus araçlar ve ambülanslardan oluşan kara taşıtları önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, meyve ve sebze, gıda ürünleri, deri ürünleri, ayakkabı da ihraç edilen ürünler arasındadır.

Slovakya'da 35 civarında işadamımız bulunmakta olup, bunlar, daha ziyade konfeksiyon, hazır giyim eşyası, mamul deri ve inşaat malzemeleri alanında faaliyet gösteren firma sahipleridir.

Türkiye, 1997 itibariyle, Slovakya'da yatırım yapan ülkeler arasında 35 inci sırada yer almakta ve toplam 31 şirkette Türk sermayedarlarının iştiraki bulunmaktadır.

Serbest bölgelerimiz ile Slovakya Cumhuriyeti arasındaki ticaret hacmi, 1996 yılında 474 bin dolarken, 1997'nin ilk sekiz ayında ise 915 bin dolar olarak gerçekleşmiştir. Serbest bölgelerimizde faaliyet gösteren Slovak firması bulunmamaktadır.

Türkiye-Slovakya Serbest Ticaret Anlaşması:

Ülkemiz ile Çekoslovakya Federasyonu arasında serbest ticaret alanının kurulmasına yönelik ilk görüşmeler 1992 yılında başlamıştır; ancak, Çekoslovakya'nın bölünmesiyle kesintiye uğramıştır.

Türkiye ile Slovakya Cumhuriyeti arasında Serbest Ticaret Anlaşması müzakere süreci 18-20 Mart 1996 tarihinde başlamış ve 20 Ekim 1997 tarihinde Ankara'da imzalanmıştır. Slovakya Cumhuriyetiyle imzalanan anlaşma, bir taraftan, ülkemizin, bu ülke pazarındaki payını artırırken, diğer taraftan da Slovakya pazarında Avrupa Birliği ülkeleriyle eşit rekabet imkânı yaratacaktır.

Avrupa Birliğine entegrasyon hareketinin gittikçe hızlandığı Doğu Avrupa pazarına geniş bir ürün yelpazesiyle girebilmemiz için, Slovakya ile imzalanan serbest ticaret anlaşmasının bir an önce yürürlüğe girmesi büyük önem arz etmektedir. Slovakya ile Çek Cumhuriyeti arasında gümrük birliği olması nedeniyle, yürürlüğe girebilmesi için, bu anlaşmanın, Çek Cumhuriyeti tarafından da onaylanması gerekmektedir.

Konuya ithalat açısından bakıldığında, ülke kaynaklı hammadde ve yarı mamullerin ithalatında maliyetlerin düşmesiyle, yerli sanayimizin rekabet gücü artabilecektir. Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle, sanayi ürünlerinin yaklaşık yüzde 64'ünde gümrük vergileri hemen kalkacaktır.

Slovakya Cumhuriyetinin ithalat rejiminden kaynaklanan bazı ithalat kısıtlamaları hariç, tüm kısıtlamalar kalkmıştır.

Tekstil ve konfeksiyon ürünleri, diğer sanayi ürünleri gibi muamele görecektir. Tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde, Slovakya'ya karşı 15 Aralık 1995 tarihinde imzalanmış olan mutabakat zaptı çerçevesinde uygulanmakta olan miktar kısıtlamaları, bu anlaşma çerçevesinde, 1998 yılı başında kaldırılmıştır.

Demir-çelik ürünleri de anlaşmanın genel kapsamı içerisinde değerlendirilmiştir.

Slovakya ve Türkiye, sanayi ürünlerine uyguladıkları gümrük vergilerini, anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte sıfırlayacaklardır.

Slovakya, iç piyasasında neredeyse hiç gelişmemiş olan tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde yüksek bir koruma talep etmiştir; ancak, Slovakya'nın koruma oranlarının diğer merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerine göre daha düşük olup, bu ürünlere uygulanan gümrük vergilerinin aşamalı olarak indirilecek ve üç yıl sonunda sıfırlanacak olması göz önüne alındığında, tekstil ve konfeksiyon ürünlerimizin Slovakya pazarında kısa sürede yer edinebileceği ümit edilmektedir.

Ayrıca, Slovak tarafının, Türkiye açısından önem arz eden tekstil ve konfeksiyon ürünlerini hassas ürün olarak belirlemesi, Türkiye'ye, çok hassas olan otomotiv sanayi ürünlerimizi koruma imkânı sağlamıştır.

Üretim ve ihracat potansiyelimiz açısından, turunçgiller, zeytinyağı, bazı yaş meyve ve sebzelerde sınırsız vergi muafiyetinde, Türkiye bazı tavizler almıştır; fakat, buna karşılık, ülkemiz ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu için çok önemli olan bazı hayvansal ürünler ve canlı hayvan konusunda önemli tavizler vermiştir ki, eğer bu canlı hayvan ve et ithali, 54, 55 ve 56 ncı hükümetler döneminde olduğu gibi ertelenmez ise, Doğu ve Güneydoğu Anadolu için sonu olmayan bir yola girilmiş olur.

Et ithali konusunu da biraz açmak istiyorum:

Bu kürsüden ve Plan ve Bütçe Komisyonunda defalarca dile getirdiğim bu konu, Doğu Anadolu'nun, temel, olmazsa olmaz konusudur. 1990'lı yıllardan beri, münavebeli olarak müsaade edilen et ithaline, 1996 yılında, Refahyol İktidarında yasak getirildi. Sebep olarak da, ithal hayvanların Türkiye şartlarına intibak edemeyeceği, şap ve veba hastalıkları gösterildi. Avrupa Topluluğuyla karşılıklı ithal serbestisi meyanında yapılan anlaşmalar, biz gümrük birliğine girince hızlandı ve Hazinece yürütülen müzakereler neticesinde -Sayın Bakanın bize cevap verdiği gibi- 1997 yılında anlaşma imzalandı; fakat, 54, 55 ve 56 ncı hükümetler döneminde, iki yıldan fazla bir süredir, bu et ithali, çeşitli bahanelerle, bugüne kadar ertelendi.

Bu arada, İçişleri Bakanlığına, hem yazılı sorumuza hem de bu kürsüden devamlı sormamıza rağmen, cevap alamadığımız konu şudur: Refahyol Hükümetince et ithaline yasak getirilince, sınırlarımızdan, her gün 3 000 ilâ 4 000 civarında kaçak canlı hayvan girişi başladı. Bu hayvanlar, sınırlarımızdaki mal meydanlarından İç Anadolu'ya kadar getirilip, besiye alınıp, satılmaya başlanınca, Doğu Anadolu'da canlı hayvan yetiştiriciliği büyük darbe aldı. Nedense, ülkemizdeki her şahsın telefonlarını dinlemeye bu kadar meraklı İçişleri Bakanlığı, yıllarca, emrindeki bunca emniyet görevlisi ve jandarma birliklerine rağmen, bu kaçak işine niye mâni olamadığını, bir türlü, gelip de, bu kürsüden, bize ve halkımıza açıklamadı.

Bu kaçak işi devam ederken, bir de, bu hükümetçe, 1999 yılı ağustos ayından itibaren, et ithaline sınırlı olarak müsaade verilmesi gündeme geldi. İlk etapta, Avrupa Birliği ülkelerine 19 000 ton olarak belirtilen bu et ithalinin, bununla kalmayacağı, Meclisimizde bir kısmı onaylanan, bir kısmı ise onay bekleyen ikili anlaşmalarla;

Romanya'ya canlı hayvan ve et ithali olarak 7 500 ton,

Macaristan'a canlı hayvan ve et ithali olarak 4 500 ton,

Litvanya'ya canlı hayvan ve et ithali olarak 1 600 ton,

Slovakya'ya canlı hayvan ve et ithali olarak 400 ton,

Çekoslovakya'ya canlı hayvan ve et ithali olarak 650 ton,

Şeklinde uzayıp giden ikinci parti ithal et müsaadeleriyle, Doğu Anadolu'da, artık, 2 000 ve 2 500 metre rakımdaki kırsal alanlarda ekonomik olarak yaşam duracaktır. O zaman, o bölgeleri kim doldurur; terörle nasıl mücadele ederiz? İşte, bugün de yarın da, bu müsadeyi verenler, bunun hesabını halkımıza veremeyeceklerdir. Tekrar ediyorum: Bu hükümetten istenen, yeni bir şey değildir; 1996'dan beri Refahyol'un başlattığı, 55 ve 56 ncı hükümetlerin de başarılı bir şekilde yürüttükleri politikayı, bu hükümetin de yürütmesidir.

Bu konuda son sözümüz şudur: Sayın Bakanımız, içtenlikle "biz kaliteli et ithal edeceğiz" demektedirler; fakat, artık, bu hükümetçe, hukukumuz da, tahkim ile yabancılara emanet edilmektedir. Sizlerin, bu et ithalinde, bundan sonra artık ne kadar etkili olabileceğiniz, bir misalini vereceğimiz, gazetelere de intikal eden tahkim kararlarıyla açıklığa kavuşmaktadır.

Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupa Birliğine sattığı hormonlu etin kanserojen madde içerdiğinin anlaşılması üzerine, Avrupa Birliği ithalatı yasakladı. Amerika Birleşik Devletleri, Dünya Ticaret Örgütü tahkim heyetine gitti. Komisyon, Amerika Birleşik Devletlerini haklı buldu ve Avrupa Birliğine ekonomik ambargo uygulaması yönünde karar aldı. Uğranan zarar ile verilen ceza arasındaki oran 1'e 10 olunca, cezayı çok ağır bulan Avrupa Birliği, yıl sonuna kadar kanserojenli et ithalatını serbest bıraktı.

İşte, Avrupa Birliğinin dahi mâni olamadığı bu etlere, sizler nasıl mâni olacaksınız? Herkes dikkatle, merakla ve endişeyle sizleri hep takip edecektir. İnşallah, bu hükümet de, aklıselimle, doğunun hayat hakkına dikkat edip, bu uygulamaları makul bir süre askıya alır diye düşünmekteyiz.

Piyasaya ilişkin bilgiler:

Slovakya, 1990'lı yılların başında, eski doğu bloku ülkelerindeki değişim rüzgârlarından en çok etkilenen ülkelerin başında gelmiştir. 1994 yılından sonra büyüme hızı yaklaşık yüzde 6 civarında olmuştur. İşsizlik oranı ise yüzde 12-13 arasında değişmektedir.

Slovak ekonomisi, Batı ekonomileri ile arasında olan farkı kısa zamanda kapatmaya başlamıştır. Bunun da en önemli sebebini, işgücü eğitim seviyesinin yüksek oluşu ve insanların hırslı olmasıyla izah edebiliriz.

Slovakya'nın eski doğu bloku ülkeleri arasında büyüme hızı en yüksek ve enflasyon oranı en düşük ülkelerden biri olması, IMF ve Dünya Bankası yetkililerince olumlu karşılanmakta ve uluslararası finans çevrelerinin Slovak ekonomisine güvenleri giderek artmaktadır.

Slovakya'da özel sektörün toplandığı kuruluş, Ticaret ve Sanayi Odasıdır. Üyeliğin gönüllülük esasına dayandığı odanın 30 000 üyesi vardır. Ülkenin ihracatının yüzde 80'i, odaya kayıtlı 40 şirket tarafından yapılmaktadır.

Ülkede inşaat faaliyetleri sürekli devam etmektedir; ancak gerek sıhhî tesisat gerekse mermer, fayans gibi mallarda, piyasa, İtalyanların elindedir; bu sektörde Türk malı çok azdır.

Slovak piyasasında mevcudiyetimizi engelleyen unsurlar nelerdir derseniz, bu sebeplerin başında, ülkemiz işadamlarının daima büyük pazarlar ve büyük hedefler peşinde koşmaları da gösterilebilir. Nakliyeden kaynaklanan sorunlar da pazardaki mevcudiyetimizi büyük ölçüde engellemektedir. Türk Hava Yollarının direkt uçuşu olmadığından, tek alternatif karayoludur. Bu önemli sebepten, bilhassa yaş meyve ve sebzenin Kapıkule'den iki üç gün süren karayoluyla nakli sonucu bozulabilmesine sebep olmaktadır.

Yine, Slovak pazarında kalıcı olabilmek için en başta yapılacak şey, bir ticaret müşavirinin atanmasıdır.

Slovakya'da, depolama imkânları elverişli ve maliyetler ucuzdur. Bu nedenle, Orta Avrupa'da bir atlama taşı olarak kullanılabilir.

Slovakya'da, eğitimli ve diğer Avrupa ülkelerine göre daha ucuz işgücü bulmak mümkündür.

Halkın çok fazla para kazanma hırsı yoktur; buna karşılık, herkes, iyi giyinmeye özen göstermektedir. Ancak, tekstilde perakende butik tarzı mağazaların artması gerekmektedir.

1995 yılında çıkan bir kanunla, paketlerin üzerindeki tüm bilgilerin Slovakça olma zorunluluğu getirilmiştir. İhracatçılarımızın bu hususa dikkat etmeleri gerekmektedir. İş görüşmelerinin Slovakça olması ihtimali yüksektir. Gerçi, şirket yöneticileri çoğunlukla Almanca ve İngilizce konuşmaktadırlar; fakat, bu hususa dikkat edilmelidir.

Alışverişler nakit bazda yapılmaktadır. Kredi kartı kullanılması yeni yeni yayılmakta, dolayısıyla, bazı güçlüklerle karşılaşılmaktadır.

Tüketicinin yapısı ve davranışları:

Slovakya pazarı, birinci derecede fiyatın etkili olduğu bir pazardır. Gıda ürünleri için küçük gramajlar tercih edilmektedir. Toptan alışveriş yerine günlük alışveriş yapılmaktadır.

Ambalajlarda Slovakça yazılım zorunludur.

Bu konuda son olarak şunları söylemek isteriz: Toplam ihracatımız içindeki payı yüzde 0,07, toplam ithalatımız içindeki payı yüzde 0,12 olan Slovakya Cumhuriyetinin toplam ihracatı içindeki payımız yüzde 0,5, toplam ithalatı içindeki payımız yüzde 0,2'dir.

Slovakya ile ikili ilişkilerimizi geliştirmek, bu anlaşmayı onaylamak, doğru ve hayırlı bir karar olabilir; yalnız, et ithalindeki sakıncaları da gözardı etmememiz gerektiğini belirtir, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Polat.

Grupları adına başka söz istemi yok.

Sayın Polat, şahsınız adına da söz istemişsiniz...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Tamam, kullanmıyorum.

BAŞKAN – Kullanmıyorsunuz.

Sahışlar adına da söz istemi yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE SLOVAK CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 2 Nisan 1997 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Slovak Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, açık oylama elektronik cihazla yapılacağından, oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen giremeyen üyelerin, oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için belirlenen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Slovak Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye sayısı : 225

Kabul : 220

Mükerrer : 5

Tasarı, bu haliyle yasalaşmıştır; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşülmesine başlıyoruz.

7. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/323) (S. Sayısı : 63) (1)

BAŞKAN — Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

(1) 63 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Asırlarca aynı kaderi, aynı acıları, aynı mutlulukları paylaştığımız, bir ve beraber olduğumuz Kuveyt ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasında yapılan anlaşmaları, her zaman için, geç kalınmış bir adım olarak gördüğümü, burada, ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt arasındaki bu anlaşma, 1989'da hazırlanıp, daha sonra 1994'te değiştirilerek parafe edilmiş ve 6-7 Ekim 1997 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Kuveyt'i ziyareti sırasında imzalanmış ve ancak, aradan iki yıl geçtikten sonra bugün yasalaşma fırsatı bulabilmiştir. Şu an, bu yasa tasarısının müzakerelerini yapıyor olmanın sevincini yaşıyoruz; ümit ve temenni ediyorum ki, bu, hem Kuveyt hem ülkemiz için hayırlara vesile olacaktır.

Muhterem milletvekilleri, bildiğimiz gibi, Kuveyt, hem nüfus itibariyle hem yüzölçümü itibariyle küçük, fakat, jeopolitik konumu itibariyle fevkalade önemli bir ülke. Tarihe baktığımızda, Osmanlı'yla çok eski taallukatı olan bir ülke; fakat, diğer Arap ülkelerinden Kuveyt'i ayıran bir özellik var, bir istisna var; hiçbir zaman, bir Osmanlı vilayeti olan Basra'ya tam manasıyla bağlanmamıştır. Petrol devri öncesinde, çöl, engebesiz ve ihmal edilen bir bölge olarak bilinen Kuveyt, ancak Osmanlı'nın Balkan ve Rus savaşları başladıktan sonra ve petrol kaynaklarının gündeme gelmesinden sonra önem kazanmış; ne var ki, o zaman, Osmanlı'nın gerileme dönemlerine gelmiştir ve gereken önem ve ehemmiyet verilmemiştir. Hatta, Osmanlı idaresinin o bölgeyle ilgili zayıf alakasını ifade etmek için, Mahmut Şevket Paşa'ya izafe edilen bir ifade var: "Oradaki bir toprak parçası için İngiltere'yi üzecek değiliz ya" diyor. Yani, böylesine önemsenmemiş bir bölge. Oysa, daha sonra, dünyanın en zengin petrol ülkesi, yani birim/alan itibariyle, dünya petrol rezervleri itibariyle en zengin petrol ülkelerinden biri olmuş.

Kuveyt, 1980'lerden sonra başlatılan ihracat seferberliğiyle birlikte, Türkiye'nin dışticaretinde ve ekonomisinde önemli bir yer almıştır. Öyle ki, 1982'de yapılan ticaret, sanayi ve işbirliği anlaşmalarından sonra, bizim Kuveyt'le olan ticaretimiz, 2 milyon dolardan, iki yıl içerisinde 250 milyon dolara ulaşmıştır. Ne var ki, 20 nci Yüzyılın son çeyreğinde, Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle birlikte, bu bölgeye olan ihracatımız, yok denilecek seviyeye düşmüştür; 250 milyon dolara varan ihracatımız, 1991'de 9 milyon dolara inmiştir. 250 milyon doların büyük bir kısmını, bu ihracatın lokomotifini oluşturan sektör, canlı hayvan ve et ihracatı, oluşturur.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, güneydoğuda canlı hayvan varlığımızın azalmasıyla birlikte hem Körfez krizinden dolayı Irak transit yolunun kapanması hem de Suriye'nin canlı hayvan taşıyan kamyonlara geçit vermemesi nedeniyle, bizim Kuveyt ile ticaretimiz çok düşük bir düzeye inmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bireysel ve ekonomik özgürlüklerin önünü açan ve körfez ülkeleri arasında ilk yazılı anayasaya sahip olan Kuveyt, 1961'de bağımsızlığını kazanmış; fakat, Türkiye Cumhuriyeti, bu ülkeyi çok geç tanımıştır ve doğuya yönelik politikalarımız her zamanki gibi burada da kendini göstermiştir. Oysa, İsrail'i tanımada pek mahir davranmışız. Halbuki, Kuveyt'in bizim tarafımızdan acilen tanınmaya özellikle ihtiyacı vardı. Zira, Irak, Kuveyt'in Osmanlı zamanında Irak toprağı olduğunu iddia ediyordu; ancak, tam ve katıksız Batılı olabilmek için doğudaki bağları gevşetmeye inanan güdümlü, dayatmacı dışpolitikamızla; ancak, 1971'de Kuveyt'te büyükelçilik açabilme fırsatı bulmuşuzdur.

Kuveyt'e atanan ilk Türk Büyükelçisi, İsmail Berduk Olgaçay anılarını anlatırken bakınız neler söylüyor: "Kuveyt, o yıllarda, kendi topraklarında Türkiye'nin petrol aramasına müsaade etme eğilimindeydi; daha doğrusu, müsaade etme ihtimali belirmişti; fakat, Türk hükümeti nedense buna pek ilgi göstermedi. Benim kanaatim odur, tarihî bir olaydı bence bu. O sıralarda, Kuveyt'te Amerikan ve İngiliz şirketleri dışında, İspanyollar ve Japonlar bile bulunuyordu."

Evet, muhterem milletvekili arkadaşlarım, atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Yıl 1999; biz, hâlâ, Kuveyt ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasıyla uğraşıyoruz. 6 Ekim 1997'de imzalanan anlaşmayı da tam iki sene sonra kanunlaştırabiliyoruz. Burada, yeri gelmişken, uluslararası anlaşmalardan ülkemizin menfaatına olanlarının geciktirilmeden Meclisimizin onayından geçirilmesi konusunda bir çalışma yapılması gerektiğini de vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Kuveyt, coğrafî toprak itibariyle küçük, nüfusu az; fakat, jeopolitik konumu itibariyle fevkalade önemli bir ülke. Petrol rezervleri itibariyle daima dünya egemenlerinin dikkatini çekmiş ve gayri safî millî hâsılası 37 milyar dolara ulaşan bu ülkenin, bizimle son ticarî ilişkilerinde çok ciddî azalmalar var.

Dünyanın 6 ncı büyük petrol üreticisi olan Kuveyt, 2 Ağustos 1990 günü Irak tarafından işgal edildikten sonra, Birleşmiş Milletlerin Irak'ı Kuveyt'ten çıkarması ve Irak'a uygulanan ambargo, ülkemiz ekonomisine de çok büyük darbe vurmuştur. Uzmanların ifadesine göre, Körfez krizi ve Irak'a uygulanan ambargodan dolayı ülkemizin 50 milyar dolar zarara uğradığı hesap edilmiş; bu zararın taraflarca tazmin edilmesi için bazı girişimlerde bulunulmuştur.

Hatta, zamanın Hazine Müsteşarı Namık Kemal Kılıç, 30 Kasım 1990 tarihinde Londra Radyosuna verdiği demeçte ne diyor: "Kuveyt'in, Türkiye'nin zararlarını karşılamak üzere ayırdığı para 2 milyar dolardır. Bu paranın sadece 300 milyon doları elimize geçmiştir."

Şimdi, burada, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanına şunu sormak istiyorum: Kuveyt'in taahhüt ettiği 2 milyar dolardan şu ana kadar verilen 300 milyon dolar dışındaki miktarının durumu nedir? Acaba, bu kaynakla ilgili olarak bakanlığımızın herhangi bir girişimi, bir teşebbüsü var mıdır?

Şuna inanıyorum: Kuveyt Krizi ve Irak ambargosundan dolayı Türkiye'nin maruz kaldığı bu zararın önemli bir kısımını, bizim Güneydoğu halkımız çekmektedir. 1990 Körfez Krizine kadar, takriben 8 bin TIR ile o bölgede -Irak'a, Kuveyt'e ve Körfez ülkelerine- ticaret yapan, nakliyecilik yapan Güneydoğulu insan, Kuveyt'ten 2 milyar doların bir an önce tahsil edilmesini bekliyor. Ben de, hükümetin girişimde bulunup, bunu tahsil etmesini, Körfez krizinden ve ambargodan zarar gören Güneydoğunun aç, fakir ve yoksulluk içerisinde kıvranan halkına bir an önce ulaştırılmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, şu an müzakeresini yaptığımız, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması, inanıyorum ki, iki ülkenin halkları için hayırlara vesile olacaktır ve Kuveyt ile ilgili ticarî rakamların, bundan sonra, hükümetlerimizin ortaya koyacağı olumlu politikalarla, 1980 öncesindeki seviyeye ulaşacağını umuyor; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılarımı sunuyorum (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Tasarının tümü üzerinde başka söz isteği?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KUVEYT DEVLETİ ARASINDA GELİR VE SERVET ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASI VE EKİ PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1. – 6 Ekim 1997 tarihinde Kuveyt’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz isteği?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım: Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, açık oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını anılan süre içerisinde Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylamasının sonucunu açıklıyorum :

Katılan üye : 229

Kabul : 222

Çekimser : 1

Mükerrer : 6

Bu sonuca göre, tasarı, kabul edilip, yasalaşmıştır; hayırlı olsun. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna yaklaşıyoruz; ancak, alınan karar gereği, görüşmemiz gereken 2 tasarı var. Sanıyorum, bu 2 tasarının bitimine kadar; yani, gündemin 8 inci ve 9 uncu sırasında yer alan tasarıların bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin 8 inci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasındaki Sosyal Güvenlik Anlaşması ile İlgili Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşülmesine başlıyoruz.

8. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasındaki Sosyal Güvenlik Anlaşması ile İlgili Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri komisyonları raporları (1/322) (S. Sayısı: 44) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bu kanun tasarıları, bir manada rutin tasarılar. Daha önce müzakereleri yapılan sosyal güvenlik anlaşmalarının, onlarcası seneler önce yapılan anlaşmalar; fakat, tabiî, buraya geliyor ve burada bir oylama yapılıyor. Bu vesileyle de, konu etrafında bazı önemli noktalara işaret etme fırsatı doğuyor.

Nitekim, söz konusu anlaşma, birtakım çalışanların mağduriyetlerini önleme, hizmet sürelerinin birleştirilmesi ve böylece, bir başka ülkede yaptığı çalışmanın, tercih ettiği ülkede neticesini, meyvesini alma, aylık bağlama, eşitlik ilkeleri gibi hususlar getiriyor.

Yalnız, bunlar yapılırken uygulamalarında bazı noktalara dikkat etmek ve hata yapmamak gerekiyor; özellikle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti söz konusu olunca; çünkü, insanları ilgilendiriyor ve neticeleri de, yine, insanlara ait bazı hususları doğuruyor. Mesela, Almanya'da çalışmış, Hollanda'da çalışmış binlerce, onbinlerce Türk, bu anlaşmalar dolayısıyla oraları terk edip, Türkiye'de yerleşebiliyor ve ödemeleri burada alıyor.

Kıbrıs'la da aynı durum söz konusu olabilecek. Öyleyse, daha dikkatli olmak durumundayız; çünkü, zaten, Kıbrıs konusunda, geçmişte önemli hatalar yaptık. Neleri isteyeceğimizi, uzun vadeli, sürekli, istikrarlı politikaları esasen takip etmede güçlük çektik. İki toplum dedik, federasyon dedik, konfederasyon dedik ve daha başka şeyler... Bu arada, dostlarımızı da zor durumlara düşürdük.

(1) 44 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

En başta ismi hataydı; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti... İsim, başlangıçta hata. Kuzey deyince, güney... Güney Kore-Kuzey Kore, Güney Vietnam-Kuzey Vietnam, Batı Almanya -yani, Federal Almanya- Doğu Almanya bir bütünün parçalanması... O bütün birleşecek; elbette ki, parçalandığı yerle birleşecek. Bu, zaman zaman da bizim karşımıza çıkarılmış, söylenmiştir. Tabiî, diplomatik alanda, ayrıca, bunu, Yunanlılar istismar etmişlerdir.

Burada da, her sosyal güvenlik anlaşması, insana ait anlaşmalar, nüfus hareketlerine yol açar. Sayın Bakanım, acaba, bu anlaşma yapılırken bu düşünüldü mü; buradaki uzmanlar, bu konuda ne diyorlar? Çünkü, burada bir problemimiz var; nüfus nispeti 1'e 6; 120 000 Türk nüfusuna mukabil, 700 000'e varan bir Güney Kıbrıs...

Gelir farkları da önemli. Bu tip anlaşmaların sonucunda, biz, bu farklılıkları azaltır mıyız, yoksa, çoğaltıcı tesir yapabilecek mi?

Bu nokta üzerinde durmak lazım; çünkü, Kıbrıs üzerinde Avrupa Birliğinin politikası çok açıktır. Bu politika, bir nevi gizli yayılmacılıktır; yani, doğu Akdeniz'e doğru Avrupa Birliği hudutlarını genişletmek amacındadır. Doğuya doğru genişlemesi iki önemli bütüne çarpıyor. Yukarıda Rusya mânisi var; çok büyük buluyor ve bütün stratejik tespitte Rusya hep bir kenara kurulmuştur; onun biraz daha güneyinde Türkiye var. Türkiye'yi çok açık olarak dışarıda bırakmıyorlar; ama, son gelişmelerde -hepimiz şahit olduk- ana strateji, Türkiye'yi de dışarıda bırakmak; içeridekilerini de mümkün mertebe ufalamaktır; çünkü, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya gibi büyük Avrupa devletleri, Almanya'nın öncülüğünde, diğer Avrupa Birliği devletlerini ufaltabildiği ölçüde alacaklarını ufaltırlar. O yüzden, Estonya, Litvanya ve diğerleri... Kolaylıkla Çekoslovakya'yı ikiye ayırarak, Yugoslavya'yı ileri bir planlamaya koyarak... Bizim stratejimiz, haddizatında doğru tespit edildi son dönemde, bütünleşme... Fakat, bu bütünleşmeyi yaparken, Kıbrıs'ta takip edeceğimiz politika, Kıbrıs'la bütünleşme... Bütün anlaşmalarda, bu dengenin Türk Kıbrıs lehine gelişmesine bakmalıyız. Aksi halde, bu noktaya dikkat etmezsek, bir müddet sonra, Güney Kıbrıs'la bugünkü dengesizlik daha da artacaktır.

Öyleyse, kısa kesmek için arz ediyorum. Bu tip anlaşmalarda, özellikle insana ait anlaşmalarda şu üç noktaya,dikkat etmek lazım. Birincisi, nüfus dengesini hep lehimize götürecek şekilde... Yarın, orada emekli olup da gelip Mersin'e yerleşme, İstanbul'a yerleşme gibi bir durum olmamalı; hatta, orada Türk şirketlerinde çalışacak Türk'lerin, Türkiye'den giden Türk'lerin orada yerleşmelerini hedef almalıyız.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini -ki, ismi, maalesef böyle- ekonomik bakımdan en ileri derecede teşvik etmeliyiz. Bütün bu teşvik tedbirlerini almalıyız ve anavatana hiçbir zaman göç olmamalı, olacaksa, aksi istikamette olmalı ve bu hedefleri bütün anlaşmalarda, bundan sonra yapacağımız anlaşmalarda da gözetmemiz gerekiyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçıntaş.

Tasarının tümü üzerinde, gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ARASINDAKİ SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASI İLE İLGİLİ EK ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. — 8 Ocak 1998 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasındaki Sosyal Güvenlik Anlaşması ile İlgili Ek Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. — Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın, elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, açık oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen arkadaşlarımızın, oy pusulalarını, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa, hangi bakana vekaleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasındaki Sosyal Güvenlik Anlaşması ile İlgili Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açıkoylamasının sonucunu açıklıyorum:

Katılan üye : 238

Kabul : 232

Mükerrer : 6

Bu sonuca göre, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun diyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemin 9 uncu sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Karadeniz'deki Deniz Alanlarından Sorumlu Yetkili Makamların İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Karadeniz’deki Deniz Alanlarından Sorumlu Yetkili Makamların İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı : 105) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN KANSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Karadenizdeki Deniz Alanlarından Sorumlu Yetkili Makamların İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Patisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yakın komşumuz Gürcistan, Sovyetler Birliğinin dağılma süreci sonrasındaki bağımsızlığa geçiş döneminde, özellikle de 1990-1993 yılları arasında zor günler geçirmiştir. Türkiye, bu dönemde, Gürcistan'ın bağımsızlığını ilk tanıyan devletler arasında yer almış ve bu günleri aşmasına yardımcı olacak yapıcı politikalar uygulamıştır. Özellikle, 1995 yılında, yeni Gürcistan Anayasasının kabulü ve bu çerçevede yapılan parlamento ve devlet başkanlığı seçimlerinden sonra komşumuzda güzel bir istikrar ortamının kurulmaya başladığını memnuniyetle gözlemlemekteyiz.

Bu olumlu gelişmelere paralel olarak, iki devlet arasında, bugün itibariyle 80'in üzerinde anlaşma yapılmış ve uygulamaya konmuştur. Uluslararası politikada, böylesi kısa bir zaman içinde böylesi bir resmî yakınlaşma ve işbirliği gösteren iki ülkeye rastlamak oldukça zordur. Buradan da, her iki ülke devletlerinin, dostluk ve işbirliği konusunda ne denli istek ve arzulu oldukları anlaşılmaktadır. Bugün de, bu işbirliğini pekiştirici yönde bir anlaşmanın daha onaylanması üzerinde görüşmekteyiz.

Türkiye ve Gürcistan, ikili ilişkilerindeki bu hızlı gelişmenin yanı sıra, uluslararası arenada da aynı örgütsel yapılar içinde, barış, güvenik, demokrasi, serbest piyasa ekonomisi ve bölgesel işbirliğinin gelişmesi yönünde çaba harcamaktadırlar.

Bağımsızlığının ilanından sonra, Gürcistan, pek çok devlet tarafından kısa sürede tanınmış; ayrıca, Birleşmiş Milletler, AGİK, Avrupa Konseyi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Bağımsız Devletler Topluluğu, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlara tam üye olmuş, NATO'yla da barış için ortaklık anlaşması yapmıştır.

Şu an bir gerileme ve etkisizleşme süreci içinde bulunan Bağımsız Devletler Topluluğu hariç, tüm bu sayılan uluslararası örgütlerin içinde yer alan Türkiye, Gürcistan'la ilişkilerini daha da geliştirerek, özel olarak bu kuruluşlarda ve genelde de uluslararası arenada kendisini anlayan ve destek olan yakın bir komşu ve müttefik devlete daha kavuşabilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gürcistan'la sorun yaşadığı bölgelerdeki halklar ve yöneticilerini uzlaştırma konusunda Türkiye'ye önemli görevler düşmektedir. Bu çerçevede, geçen ay,

(1) 105 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

İstanbul'da, Birleşmiş Milletler arabuluculuğunda yapılan Gürcü-Abhaz görüşmelerine Türkiye'nin evsahipliği yapmasını ve Sayın Dışişleri Bakanının tarafları uzlaşmaya davet etmesini doğru ve gerekli; ama, geç atılmış bir adım olarak görüyoruz. Ekim 1998'de Yunanistan'ın Atina şehrinde Gürcü-Abhaz tarafların bir araya getirilmesinden sonra, bizim Dışişleri Bakanlığımızın uyanması ve sınırlarının hemen yanıbaşında yıllardır sürüp giden böylesine önemli bir sorunda, sorunun tarafları olan iki ülkeden biri ve iki halkla da soydaş ve akraba olan çok sayıda yurttaşa sahip bir ülke olarak Türkiye'nin, sürüp giden bu trajediyle ilgilenmeye başlamasında görülen ihmalkârlık ve gecikme hiç de hoş karşılanacak bir durum olmamakla birlikte, geç de olsa, bu hassas konuda Türkiye'nin inisiyatif almasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iki ülke arasındaki işbirliğinin bir başka boyutu da stratejik ortaklıktır. Avrasya ulaşım koridorunun önemli bir noktası olan Gürcistan, Türkiye'nin Kafkasya, Ortaasya ve Rusya ile yakın kara bağlantısını oluşturmaktadır. Ayrıca, petrol boru hattı projelerinin hepsinde Gürcistan, mutlak olarak, hesaba katılan bir konuma sahiptir. Türkiye'nin enerji politikalarında Gürcistan'ın, daha şimdiden, çok önemli bir yere ulaştığı ve bunun daha da artacağı ortaya çıkmaktadır. Gerek petrol politikalarında olsun gerekse bu ülkenin geniş hidroelektrik potansiyelinin değerlendirilmesi konusunda olsun, bu olanaklar, Türkiye'nin önündeki fırsatlar olarak kabul edilmeli ve Gürcistan'la ilişkilerimizi geliştirme sürecine ivme kazandıran etmenler olmalıdır.

Askerî güvenlik konusu da büyük ölçüde yukarıda anılan ve önümüzdeki yüzyıla damgasını vuracak çok boyutlu projelere koşut olarak belirmektedir. Bu çerçeve içinde, Türkiye'nin dışpolitika karar mekanizmaları içerisinde Gürcistan'ın öncelikli ve önemli devletlerden biri olarak görülmesi ve buna uygun olarak, ilişkilere, ciddiyet, çok boyutluluk ve derinlik kazandırılması, ilişkilerin, basmakalıp sloganların ve bürokratik mekanizmaların çok ötelerine taşınması zarureti vardır. Görüşmelerini yaptığımız bu anlaşmanın ilişkilere derinlik ve içerik katmada yararlı olacağını umuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 13 Mart 1998 tarihinde Tiflis'te imzalanan bu anlaşmayla, başlıca, vatandaşların ve malların güvenliğinin, terörizm dahil, her türlü saldırıdan korunması; silah, psikotropik, patlayıcı, radyoaktif ve zehirli maddeler ile uyuşturucuların; ulusal, sanatsal ve kültürel değeri olan maddelerin, kıymetli metal ve taşların yasadışı ticareti ve kaçakçılığıyla mücadele edilmesi; gümrük, maliye, sağlık, göç ve ekoloji konularında yasal yönetmeliklerin ihlâlinin önlenmesi; deniz alanlarının, insan hayatına ve denizdeki canlı kaynaklara zarar veren maddelerle kirletilmesinin önlenmesi konularında işbirliği yapma amaçlanmıştır.

Anlaşmanın her iki ülke için hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurula saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kansu.

Tasarının tümü üzerinde başka söz istemi ?..Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE GÜRCİSTAN HÜKÜMETİ ARASINDA KARADENİZ’DEKİ DENİZ ALANLARINDAN SORUMLU YETKİLİ MAKAMLARIN İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA

KANUN TASARISI

MADDE 1. – 13 Mart 1998 tarihinde Tiflis’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Karadeniz’deki Deniz Alanlarından Sorumlu Yetkili Makamların İşbirliğine Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili söz istemi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli konusunda Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen milletvekili arkadaşlarımızın teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Karadenizdeki Deniz Alanlarından Sorumlu Yetkili Makamların İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasının sonucunu ilan ediyorum:

Katılan üye : 232

Kabul : 223

Mükerrer : 9

Bu sonuca göre, tasarı yasalaşmıştır; her iki ülkeye de hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, gündemde görüşülecek başka konu kalmadığından, sözlü soruları ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 3 Ağustos 1999 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.18

VI. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’na pilot alımlarında uygulanan kıstaslara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/79)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 29.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. Türk Hava Kurumuna pilot alınırken hangi kıstaslar ölçü alınmaktadır?

2. Kurumda üst düzey yönetim birimlerinde görev yapanlardan kaç kişinin yakınları Türk Kuşunda pilot olarak görev yapmaktadır?

3. Bu durumda pilot olarak görev yapanlar var ise, işe nasıl alınmışlardır? Akrabalık bağlarının işe alınmalarda etkisi olduğu ifade edilebilir mi?

4. Türk Hava Kurumunun işe alım ve yönetim kurulu teşekkülünde kurumun kuruluş kanununa hangi ölçülerde riayet edilmektedir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175829

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/79-432/1693 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. ve 4. Türk Hava Kurumunda işe alımların, Kurumun Personel Yönetmeliği esaslarına ve Genel Yönetim Kurulu kararı ile yapıldığı,

2. Kurumda görev yapan (2) personelin pilot olarak görevli yakınlarının bulunduğu,

3. Bu kişilerin sınavla öğrenci pilot adayı olarak alındığı yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

2. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’nda işine son verilen paraşütçü ve pilotlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/80)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular : 

1. 1999 yılı Nisan ayı içerisinde THK’nda iş akitleri feshedilen paraşütçüler ve pilotlar kimlerdir? Bunlar, ne zamandan beri bu kurumda çalışmaktadır ve hangi ödülleri almışlardır?

2. İş akitleri feshedilen paraşütçülerin işten çıkarılmalarının gerekçesi nedir, bu kişiler, iş akitleri feshedilmeden önce herhangi bir ihtar veya ceza almışlar mıdır? İş Kanununun hangi maddesine dayanılarak işten çıkartılmışlardır?

3. İş akitleri feshedilen kişilere herhangi bir tazminat ödenmiş midir?

4. Paraşüt öğretmenliği dışında bir meslekleri olmayan bu kişilerin mağdur edilmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

5. THK’nda üst düzey yönetim birimlerinde (müdür, birim müdürü vs. olarak) çalışanların yakınları, hısım ve akrabalarından Türk Kuşu’nda pilot olarak görev yapanlar var mıdır? Var ise kimlerdir? Ayrıca da bunlar işe nasıl alınmışlardır?

6. Bugün THK’nda paraşüt öğretmeni ve pilotların;

a) Sayısı ne kadardır?

b) Bunların tahsil durumları, havacılık ve uçuş sahasındaki eğitim ve tecrübeleri nedir?

c) Ne zamandan beri bu kurumda çalışmaktadırlar?

7. THK pilotlarından Sayın Selami Altıokoğlu’nun tazminatını vererek işine son verildiği;

a) Doğru mudur?

b) Doğru ise, bu şahsın işine neden ve ne zaman son verilmiştir? Ayrıca bu şahsa ne kadar tazminat ödenmiştir?

c) Sayın Selami Altıokoğlu bilahare tekrar işe alınmış mıdır? Alınmış ise, hangi gerekçeyle alınmıştır? Ve de nerede hangi pozisyonla ve ne zaman işe başlatılmıştır?

d) Bu keyfi uygulamalar için THK’nun başta genel başkanı Sayın Atilla Taçoy ve yöneticileri hakkında bugüne kadar herhangi bir kanunî işlem yapılmış mıdır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175830

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/80-433/1694 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Nisan 1999’da 17 pilot ve paraşütçünün işten çıkarıldığı, çıkarılanlardan (3) ünün 1 inci Dünya Hava oyunlarında ödül aldığı,

2. İş akitleri feshedilen paraşütçüler ve pilotlar, vaki şikâyetler ve Türkkuşu Genel Müdürlüğünün talebi üzerine görevlendirilen (3 kişilik) Türk Hava Kurumu Müfettişlerince yapılan soruşturma ve inceleme raporlarına dayanılarak işten çıkarıldıkları,

Bunlardan (10) paraşütçünün iş akitlerinin İş Kanununun 13 üncü maddesine göre sona erdirildiği, (6) paraşütçünün hizmet sözleşmelerinin sona erdiği için yenilenmediği, (1) kişinin de zimmet suçu nedeniyle İş Kanununun 17 nci maddesine göre iş akdinin sona erdirildiği,

3. Hakedenlere yasal parasal hakları olan ihbar ve kıdem tazminatı ve diğer özlük haklarının ödendiği,

5. Kurumda görev yapan (2) personelin pilot olarak görevli yakınlarının bulunduğu,

6. Türk Hava Kurumunda 96 pilot ve 20 paraşüt öğretmeninin olduğu, bunların en az lise mezunu olduğu, hizmet yıllarına göre tecrübelerinin de değişerek arttığı, en eski pilotun göreve başlama tarihinin 1969, en yenisinin ise 1998 yılı olduğu,

7. Selami Altıoğlu 31.12.1989 tarihinde kendi isteği ile emekliye ayrıldığı ve yasal hakkı olan kıdem tazminatının ödendiği, kurumun ihtiyacı nedeniyle 1.1.1999 tarihinde süreli sözleşmeli olarak işe başlatıldığı yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

3. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, ziraî ilaçlama ve orman yangını ile mücadele uçağı üretim projesi çerçevesinde THK’nun batık bir şirketle anlaşma yapıp yapmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/81)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999 Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. Türk Hava Kurumunun 1997 yılında başlattığı ziraî ilaçlama ve orman yangını ile mücadele uçağı üretim projesi çerçevesinde üretilecek uçak tipi ile ilgili olarak adı duyulmamış, ticarî açıdan batık bir şirketle anlaşma yaptığı doğru mudur?

2. Sözkonusu şirketle ilgili olarak verilen olumsuz bir raporun THK’na sunulduğu bilinmektedir. Buna rağmen ve TAİ gibi millî ve uzman bir kuruluşumuz dururken neden böyle bir firma ile anlaşma yoluna gidilmiştir?

3. Bu proje halen devam etmekte midir?

4. Konuyla ilgili olarak Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne uçağın üretimi ile ilgili sertifika almak için müracaatta bulunulmuş mudur? Bu müracaat, eğer yapılmış ise, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün tavrı ne olmuştur?

5. Bu çerçevede THK 29 Ekim 1998 yılında Türkiye Cumhuriyetinin 75 inci kuruluş yıldönümü törenlerinde daha önceden prototip olarak üretilen bir uçağı İngiliz tescili ile ve bir İngiliz pilotun nezaretinde uçurduğu doğru mudur?

6. Sözkonusu proje ile ilgili olarak gelişmeler ne yöndedir? Çalışmalar halen sürmekte midir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175831

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/81-434/1695 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Yugoslavya’da üretim yapan sözkonusu uçak üretim şirketinin iflas etmediği, ülkedeki iç savaş yüzünden üretimine ara verdiği, şu an faaliyetlerini sürdürmekte olduğu,

2. Ziraî ilaçlama ve orman yangınlarında kulanılmak amacıyla imal ettirilmesi düşünülen uçağın yapımının basit bir teknoloji istediği, oysa önergede belirtilen kuruluşun (TAİ) daha ziyade Hava Harp Sanayii ile ilgili çalışmalar yaptığı, bu nedenle üretimin yurtdışındaki bir kuruluşa verildiği,

3. Projenin halen devam etmekte olduğu,

4. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne uçak üretimi ile ilgili başvuruda bulunulduğu ve uçabilirlik sertifikası alındığı, dolayısıyla Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün olumsuz bir tavrının sözkonusu olmadığı,

5. 29 Ekim 1998 tarihinde Türk Hava Kurumu envanterinde ve T.C. tescilli 2 adet NAC-6 (TC-ZBC ve TC-ZBD) uçağı ile Türk Hava Kurumu pilotlarının uçtuğu,

6. Sözkonusu proje ile ilgili çalışmaların halen devam ettiği yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

4. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Atilla Taçoy’un başkan olduğu tarihten itibaren THK’nın gelir ve harcamalarına ve bugünkü varlıklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/83)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. Sayın Atilla Taçoy THK’na başkan olduğu tarihte, kurumun ekonomik varlığı; malî (yurtiçi ve yurtdışı), nakdî, aynî ve haklar olarak ne kadardır?

2. Sayın Atilla Taçoy’un THK’na Genel Başkan olduğu tarihten günümüze kadar yıllar itibarıyla kurumun, gelirleri (cinsleri ve miktarları) ne kadardır?

3. Harcamaların toplamı (sarf yerleri ve miktarları) ne kadardır?

4. Bu kurumun bugünkü malî (yurtdışı ve yurtiçi), nakdî, aynî ve haklar olarak toplam ekonomik varlığı ne kadardır?

5. Sayın Atilla Taçoy THK’na başkan olduğunda kendisi, birinci ve ikinci derecedeki yakınlarının mal varlığı ne idi? Bugün ne kadardır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175833

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/83-436/1697 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Atilla Taçoy’un THK Genel Başkanlığı görevine başladığı tarihte THK’nun ekonomik varlığı 64 835 464 427 TL’dir. (1990 yılı sonu bilançosu) olduğu,

2. ve 3. Kurumun gelir ve giderlerini gösterir listeler ekte gönderilmiştir.

4. Kurumun 31.12.1998 tarihi itibariyle ekonomik varlığı 15 trilyon 413 milyar TL olduğu, yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

5. Atilla Taçoy’un mal bildirimlerini zamanında verdiği, Bakanlığıma bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü Dernekler Özel Denetleme Grubu tarafından 3.2.1998-1.4.1998 tarihleri arasında (1 Ocak 1995-31 Aralık 1997 tarihlerini içeren) yapılan denetleme neticesinden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

EK-1

 

Türk Hava Kurumunun Yıllara Göre Gelirleri

(000 000 TL)

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Fitre, zekât, kurban derisi 11, 438 41 872 109, 659 405, 620 486, 214 804, 838 1, 552, 570 4, 053, 681

İşletme gelirleri 9, 604 10, 853 16, 215 30, 622 92, 430 240, 545 379, 160 212, 913

Kira 4, 091 5, 999 12, 184 14, 693 47, 621 73, 372 166, 450 241, 069

İştirakler kâr payı+faiz 1, 704 3, 175 1, 585 33, 742 43, 031 28, 241 42, 967 166, 503

Bağış+Yrd. pulu+üye aidatı 1, 742 3, 870 6, 701 8, 828 43, 871 96, 661 314, 872 445, 330

Diğer gelirler 2, 746 2, 837 7, 803 14, 306 26, 337 60, 554 296, 256 596, 102

Hisse senedi ve g. menkul

satış gelirleri 0 12, 444 527 91 15, 818 123, 681 236, 504 3, 558, 412

TOPLAM 31, 325 81, 050 154, 674 507, 902 755, 322 1, 427, 892 3, 088, 779 9, 274, 010

EK-2

 

Türk Hava Kurumunun Yıllara Göre Giderleri

(000 000 TL)

1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998

Personel ve eğitim giderleri 20, 059 34, 306 62, 680 103, 757 253, 592 432, 066 752, 831 1, 309, 756

Ulusal ve uluslararası

temaslar 256 761 5, 975 12, 434 23, 466 175, 327 786, 195 53, 748

Paydaş kuruluş payları 0 0 3, 598 38, 196 129, 181 91, 741 59, 676 18, 680

Şube ödenekleri 4, 803 4, 519 11, 727 27, 873 58, 867 118, 713 243, 247 488, 715

Toplama giderleri 0 4, 490 15, 254 54, 490 104, 710 158, 390 288, 145 808, 324

İşletme idame giderleri 18, 056 11, 463 44, 529 73, 421 243, 048 213, 202 317, 083 3, 470, 070

Yatırımlar 0 414 731 0 256 0 355, 048 10, 334

Uçaklar, taşıtlar, demirbaşlar 0 0 0 0 0 256 603 13, 337 10, 904

Stoklar 0 0 0 0 0 547, 535 339, 549 426, 299

Banka kredileri+faiz 0 0 0 0 0 0 0 3, 012, 000

TOPLAM 43, 174 55, 953 144, 494 310, 171 813, 120 1, 993, 577 3, 155, 111 9, 608, 830

5. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün THK uçakları ile ilgili raporlarına uyulup uyulmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/84)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. Türk Hava Kurumu Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün uçakların uçabilirliğini test için verdiği raporlara ne derece riayet etmektedir?

2. Eğer, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün raporlarına gereği gibi riayet ediliyorsa Dromadır yangın söndürme ve ilaçlama uçakları ile ilgili adı geçen genel müdürlük nasıl bir rapor vermiştir ve THK bu durumda nasıl bir yol izlemiştir?

3. İkinci soruda adı geçen uçaklar, eğer uçuruluyorsa bunların durumları nedir? Kazayla sonuçlanan uçuş var mıdır?

4. Eğer var ise, kazadan sonra gerekli inceleme yapılmış mıdır? İlgili birimlere durum rapor edilmiş midir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175834

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/84-437/1698 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Türk Hava Kurumunun Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün verdiği raporlara aynen riayet ettiği,

2. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından 15 Haziran 1995 tarihinde Dromadır uçaklarıyla ilgili olarak yapılan denetlemede uygulanmamış olduğu görülen birkaç teknik bültenin temin edilerek uygulanmasının talep edildiği, bu teknik bültenlerin imalatçı firmadan alınarak uygulandığı ve faal olduğu,

3. Uçakların, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün uçabilirlik sertifikasına sahip olduğu, uçuş görevlerini sürdürdükleri, bu sertifikaların her yıl gerekli bakım ve kontrolleri yapılarak Ulaştırma Bakanlığınca yenilendiği, 1999 yılında kazayla sonuçlanan uçuşun olmadığı,

4. Her kazadan sonra gerekli incelemelerin yapıldığı ve düzenlenen raporların Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne gönderildiği, yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

6. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Atilla Taçoy’un başkan olduğu tarihten itibaren THK’na alınan personele ve bunlara yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/85)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. Sayın Atilla Taçoy’un Türk Hava Kurumuna Genel Başkan olduğu tarihten itibaren, kurumun bugüne kadar yıllara göre adedi görev alanlarına göre (idarî, teknik, pilot vs.) ne kadardır? Ayrıca, bu dönemde yıllara göre kurumdan emekli olan ve işine son verilen personel branşlarına göre ne kadardır?

2. 1990 yılından itibaren, bugüne kadar kuruma alınan personel sayısı ne kadardır? Hangi mevkiler için kimler alınmıştır? Ayrıca bunların tahsil durumları nedir?

3. Bu personele yıllara göre yapılan maaş ve diğer ödemeler ne kadardır?

4. THK’na yeni giren bir personel ve pilot toplam ne kadar maaş almaktadır? Maaşlardaki artışlar hangi kriterlere göre düzenlenmektedir?

5. THK’nun 1986-1991 yılları ile 1991-1999 yılları arasındaki havacılık faaliyetleri aynı kıstaslarla mukayese edildiğinde;

a) Kayda değer herhangi bir gelişme olmuş mudur?

b) Şayet olmamış ise, bunun sebepleri nelerdir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175825

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/85-448/1699 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. ve 3. 1990 yılından 9 Temmuz 1999 tarihine kadar mesleklere göre personel durumu ve maaş ödemeleri ekte sunulmuştur.

2. Türk Hava Kurumuna 1990 yılından bugüne kadar tamamı yüksek tahsil görmüş 583 kişinin alındığı, bu şahısların ihtiyaca göre ve boşaldıkça, teftiş kurulu başkanlığı, hukuk müşavirliği, Türkkuşu Genel Müdürlüğü ile müdürlükler ve müfettişlik kadrolarında istihdam edildiği,

4. Türk Hava Kurumuna yeni giren bir personelin aylık net maaşının (Haziran-1999 itibariyle) 99 159 430 TL olduğu, yeni giren bir pilotun net maaşının ise 168 264 979 TL olduğu, bu miktarların kurumun personel yönetmeliği, Genel Yönetim Kurulu kararı ve devletin asgarî ücret ayarlamasına göre değiştirildiği yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

EK - 1

Türk Hava Kurumu Genel Başkanlığının 1990 Yılından - 9 Temmuz 1999 Tarihine Kadar Mesleklere Göre Personel Durum Çizelgesi

Planör Ylk. Kan. Mod. Uçk. Balon Yamaçp. Teknik İdarî Personel Genel Ödenen

Yıllar Pilot Pilotu Pilotu Prşt. Öğret. Pilotu Pilotu Person. (THK Şb.Bşk. lıkları Dahil) Toplam Ücr. (Bin)

1990 50 26 4 23 16 – – 205 430 754 10 932 266

1991 51 26 5 23 16 211 436 768 19 946 179

1992 64 14 8 32 18 192 406 734 34 150 153

1993 60 27 6 37 18 2 202 366 716 46 586 000

1994 58 28 5 32 16 4 196 402 741 74 837 000

1995 60 29 5 31 12 180 547 864 168 776 000

1996 58 24 10 43 14 7 5 213 476 850 323 060 000

1997 65 23 12 33 14 7 9 179 559 901 725 004 821

1998 71 19 9 37 15 8 6 202 544 911 1 302 108 000

1999 64 15 5 20 15 7 5 137 513 781 1 036 288 000

1990-1999 Yılı Temmuz Ayı Arasında Emekli Olan ve İşine Son Verilen Personel

1990 yılı; 4 memur emekli olmuştur.

1991 yılı; emekli olan ve işine son verilen personel yoktur.

1992 yılı; 2 memur ve 2 müdürün işine son verilmiş, 3 memur emekli olmuş.

1993 yılı; emekli olan ve işine son verilen personel yoktur.

1994 yılı; 1 pilot ve 1 mühendisin işine son verilmiş, 5 memur emekli olmuştur.

1995 yılı; 3 memur, 1 müdür, 2 pilot ve 1 paraşütçünün işine son verilmiş, 4 memur emekli

1996 yılı; 1 pilot ve 2 paraşütçünün işine son verilmiş, 2 pilot emekli olmuştur.

1997 yılı; 3 pilot ve 2 memurun işine son verilmiş, 1 pilot emekli olmuştur.

1998 yılı; 9 pilotun işine son verilmiş, 4 pilot ve 10 memur emekli olmuştur.

1999 yılı; 3 pilot ve 16 paraşütçünün işine son verilmiş, 7 memur emekli olmuştur.

7. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Atilla Taçoy’un THK’nun gelirlerini ve imkânlarını kişisel çıkarları için kullandığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/86)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. THK Başkanı Sayın Taçoy ve mesai arkadaşları, eşleriyle birlikte 1997 yılında Cannes Film Festivaline masrafları THK’ndan karşılanarak katıldıkları,

a) Doğru mudur?

b) Doğru ise, bunun THK’na maliyeti ne kadardır?

2. Sayın Taçoy ve diğer yöneticilerin THK’nun topladığı zekât, fitre ve kurban derisi paralarıyla içkili balolar düzenledikleri, bu durumun vatandaşlarımızı çok huzursuz ettiği iddiaları kamuoyunda her geçen gün daha da artmaktadır.

a) Böyle içkili balolar tertip edildiği doğru mudur?

b) Doğru ise, bu uygulamaların THK’na 1990 yılından başlamak üzere yıllar itibarıyla maliyeti ne kadardır?

c) 1990 yılından başlamak üzere yıllar itibarıyla kurumun yurtiçinde ve dışında yapılan temsil harcamalar toplamı ne kadardır?

3. Sayın Taçoy’un kurumun uçaklarını makam uçağı olarak kullandığı;

a) Doğru mudur?

b) Doğru ise, yıllar itibarıyla bugüne kadar kuruma getirdiği maliyet ne kadardır?

4. Sayın Taçoy kurumdan maaş almakta mıdır? Alıyorsa, yıllar itibarıyla maaşı ne kadardır?

5. Sayın Taçoy ve diğer yöneticilerden kurum lojmanlarında oturanlar;

a) Var mıdır?

b) Var ise, kimlerdir ve yıllar itibarıyla ödedikleri kira bedeli ne kadardır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175826

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/86-439/1700 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Türk Hava Kurumu Genel Başkanı Atilla Taçoy ve mesai arkadaşlarının Cannes Film Festivaline gitmediği, 1997 Eylül ayında Türkiye’de yapılan 1 inci Dünya Hava Oyunlarını tanıtmak, dünya televizyonlarına yayın ve programları satmak amacıyla Televizyon Fuarına (3) kişilik bir uzman ekibi ile katıldığı, bu seyahatte eşlerinin yol ve diğer masraflarının kendilerince karşılandığı,

2. Türk Hava Kurumunun paraları ile balo düzenlenmediği, yurtiçinde ve yurtdışında temsil harcaması adı altında bir harcamanın olmadığı, görev seyahatlerine katılanlara harcırah yönetmeliğine göre harcırah ödendiği,

3. 4. 5. Türk Hava Kurumu Genel Başkanı Atilla Taçoy’un makam uçağının bulunmadığı, kurumdan maaş almadığı ve kuruma ait iki lojmanda genel başkan ve genel başkan yardımcısının oturduğu, lojmana “Kamu Konutları Yönetmeliği” esaslarına uygun olarak 10 800 000 TL kira ödemekte oldukları yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

8. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Efes Havaalanında kaz, ördek, tavuk ve at yetiştirildiği iddiasına ve bazı personele zam yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/87)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. Efes Havaalanında kaz, ördek, tavuk ve at yetiştirildiği;

a) Doğru mudur?

b) Doğru ise, bu durum THK’nun kuruluş amacıyla nasıl bağdaştırılmaktadır?

c) Böyle bir faaliyet kimin adına ve hangi amaçla, ne zamandan beri yapılmaktadır?

2. Kurumda Mayıs 1999’da sadece bazı personele zam yapıldığı;

a) Doğru mudur?

b) Doğru ise, bunlar kimlerdir? Kurumdaki pozisyonları nedir?

c) Bu kişilere ne kadar zam yapılmıştır ve hangi kriterler esas alınarak bu zam yapılmıştır?

d) Bu yapılan muameleyle “kanun önünde eşitlik” ilkesi, sizce zedelenmemiş midir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175827

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/87-440/1701 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Efes eğitim merkezinde sadece havacılık faaliyetlerinin yapıldığı, ticarî amaçlı hayvan üretimi gibi bir faaliyetin olmadığı,

2. Kurumun faaliyet alanlarından olan yangın söndürme ve ziraî ilaçlamanın riskli olduğu, bundan dolayı bu amaçla yapılan uçuşlarda görev alan pilotlara tatmin edici bir ücret verebilmek maksadıyla (12) pilotun uçuş tazminatlarında iyileştirme yapıldığı yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

9. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’ca gerçekleştirilen uçuşlarda 1990 yılından bugüne kadar meydana gelen kazalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/90)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

1. Türk Hava Kurumunun bünyesinde 1990 yılından bugüne kadar kaç uçuş kaza ile neticelenmiştir? Bu kazalar ne zaman ve nerede vuku bulmuştur?

2. Bu kazalarda kaç pilot şehit olmuş, kaç pilot yaralanmıştır? Bunlar kimlerdir? Meydana gelen bu kaza olaylarında dolar cinsinden ne kadar tazminat ödenmiştir?

3. Kazalarda en önemli etkenler nelerdir? Eğer pilotaj hatası mevcut ise, bunu neye bağlıyorsunuz?

4. Türk Hava Kurumu uçuş personeline yeterli derecede eğitim vermekte midir?

5. Yeterli eğitim veriliyorsa, kazalarda başka faktörlerin de rolü var mıdır?

6. Bu kazaların kuruma maddî kaybı bugün dolar cinsinden ne kadardır?

7. THK Sayın Taçoy’un genel başkan olduğu tarihten itibaren bugüne kadar;

a) Kaç iş mahkemesi vuku bulmuştur?

b) Ve kurum bu mahkemelerin kaçını hangi tarihlerde kazanmıştır?

c) Kaybedilen bu davalar karşısında kurum, ne kadar tazminat ödemek mecburiyetinde kalmıştır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175832

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/90-443/1704 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. 1990 yılından bugüne kadar 15 uçuşun kaza ile neticelendiği, bu kazaların (4)’ü orman yangınlarını söndürme, (2)’si tarımsal ilaçlama, (6)’sı uçuş eğitiminde, (1)’i tecrübe uçuşu kalkışında ve (2)’si görev dönüşü inişte meydana geldiği,

2. Bu kazalarda (7) pilot şehit olduğu ve (1) pilotun yaralandığı,

3. Kazaların meydana gelmesinde pilotaj hatalarının meteorolojik şartların ve teknik arazıların en önemli etkenleri olduğu, pilotaj hatalarının da yapılan uçuşların alçak irtifata ve yere çok yakın olmasından kaynaklandığı,

4. Türk Hava Kurumunca uçuş personeline yeterli derecede eğitim verildiği,

5. Meteorolojik şartlardan özellikle sis, pus, rüzgâr, türbülans oluşumu gibi faktörlerin kazaları artırıcı etki yaptığı,

6. Bu kazaların kuruma maddî kaybının yaklaşık 2 milyon dolar olduğu, uçakların sigortalı olmasından dolayı zararın sigorta şirketlerden tahsil edildiği,

7. İş kazası nedeniyle mahkeme nezdinde 4 kişi ile ilgili 7 dava açıldığı, bunlardan birini 1994 yılında kurum lehine sonuçlandığı, mahkeme kararı ile tazminat olarak 959 131 177 TL ödendiği yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

10. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, THK’nun uçak üretimi konusunda bir İngiliz firmasıyla ilgili yerlerden görüş almadan anlaşma yapıp yapmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/91)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla. 22.6.1999

Dr. Azmi Ateş İstanbul

Sorular :

Türk Hava Kurumunun uçak üretimi ile ilgili olarak bir İngiliz firmasıyla; başta uçak üretimi konusundaki yeterliliği ve tecrübesi dünya çapında kanıtlanmış olan, aynı zamanda Türk Hava Kurumunun ortağı olan millî kuruluşumuz TAİ’den, Hava Kuvvetleri Komutanlığından, Savunma Sanayii Müsteşarlığından ve TUSAŞ gibi sivil havacılık otoritelerinden hiçbir görüş alınmadan anlaşma yaptığı Emekli Tuğgeneral Sayın Orhan Toksoy’un iddiaları arasında yer almaktadır.

1. Bu iddia doğru mudur?

2. Doğru ise, neden böyle bir işleme tevessül edilmiştir?

3. Konuyla ilgili olarak THK başkanı ve mesai arkadaşları hakkında bugüne kadar ne gibi kanunî işlemler yapılmıştır.

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175828

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/91-444/1705 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1.2.3. Ziraî ilaçlama ve orman yangınlarında kullanılmak amacıyla imal ettirilmesi düşünülen uçağın yapımının basit bir teknoloji istediği, oysa önergede belirtilen kuruluşlar (TAİ ve TUSAŞ) daha ziyade Hava Harp Sanayii ile ilgili çalışmalar yaptığı, bu nedenle üretimin yurtdışındaki bir kuruluşa verildiği yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

11. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Erdemir’in yeni genel müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/106)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Edip Safder Gaydalı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

1. Erdemir’in yeni Genel Müdürü Tanju Argun hakkında Şişli Rotary Kulübü üyesi olduğu, siyasî bir rant anlayışıyla 20 bin dolar gibi yüksek bir maaşla istihdam edildiği ve sözleşmede ilgili lehine çok ağır maddelerin yer aldığı, bütün bunlara rağmen Tanju Argun’un kurumu geçen yıl 34 trilyon zarara uğrattığı iddiaları doğru mudur?

2. Medyada yer alan yukarıdaki iddialar ve daha başka suçlamalarla ilgili olarak Bakanlığınız herhangi bir soruşturma başlatmış mıdır? Bu konuda ne gibi işlemler yapılması düşünülmektedir?

3. Tanju Argun’un Koç Holding’le ilişkileri olduğu iddiaları araştırılmış mıdır? Erdemir’in Koç Holding’in düşük maliyetle ele geçirmek istediği bir kurum olduğu ve Tanju Argun’un bu konuda Koç Holding lehine çalışmalar yürüttüğü iddiaları araştırılmakta mıdır? Araştırıldıysa sonuç ne olmuştur?

4. Tanju Argun’un Erdemir’e usulsüz atamalar yaptığı, atadığı kişileri Lions Kulübü üyesi olanlardan seçtiği, yakın akrabası Kemal Özden’i Genel Müdür Yardımcılığına atadığı iddiaları araştırılmış mıdır? Doğruluk derecesi nedir?

5. Tanju Argun’un eski yönetim kurulu başkanı Yılmaz Argüden’le ortaklaşa ARGE isimli bir şirket kurdukları ve Erdemir’den çok miktarda ihale aldıkları iddiaları araştırılmış mıdır? Araştırma sonuçlarına göre ne gibi işlemler yapılmıştır veya başlatılmıştır?

T.C. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 29.7.1999 Sayı : B.02.1.ÖİB.0.10/3673

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 13.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/106-505/1909 sayılı yazınız.

İlgi (a)’da kayıtlı yazınız ile Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın Erdemir’in yeni genel müdürü hakkındaki bazı iddialara ilişkin yazılı soru önergesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince 15 gün içerisinde cevaplandırılması istenmektedir.

Sözkonusu önergede yer alan hususlarla ilgili olarak Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş. (şirket) kayıtları ve elde edilen bilgiler, soru önergesi sıralamasında olmak üzere aşağıda arz olunmaktadır.

1. a) Genel Müdür Tanju Argun’un Şişli veya herhangi bir Rotary Kulübü üyesi olduğuna dair şirket kayıtlarında bir bilgi bulunmamaktadır.

b) Genel Müdür Tanju Argun ile şirket arasında düzenlenmiş bulunan 2 Temmuz 1998 tarihli hizmet sözleşmesinde, net 2 600 000 000 TL aylık ücret ve (4) aylık ücret karşılığı ikramiye ödemesi yer almaktadır.

c) Sözleşmenin diğer hükümleri ise şirketin önceki genel müdürleriyle yapmış olduğu tip sözleşmelerle aynı hükümleri içermektedir.

d) Şirket bilançosunda da görüldüğü üzere; Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş. 1998 yılında 44 896 666 000 000 TL faaliyet kârı elde etmiştir. Şirketin 1992-1996 yılları arasında gerçekleştirdiği KAM-2 (Kapasite Artırma ve Modernizasyon) Projesi çerçevesinde, kapasite 2000 000 tondan 3 000 000 tona çıkarılmış olup bu büyük proje yurt dışından temin edilen uzun vadeli döviz kredileri ile finanse edilmiştir. Bu uzun vadeli kredilerin kur farkı, muhasebe kurallarına göre gider kaydedildiği için, 1998 yılında elde edilen 44.9 trilyon TL faaliyet kârı 32.7 trilyon TL net zarara döşmüştür.

2. Tanju Argun’un Koç Holdinge bir ilişkisi bulunduğuna dair şirket kayıtlarında bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.’da göreve başlamadan önce Vestel ve Netaş şirketlerinde görev yaptığı bilinmektedir. Koç Holding lehine olduğu kabul edilecek bir çalışma yürüttüğü müşahade edilmemiştir.

3. Şirkette yapılan atamalar Şirket Personel Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda yapılmaktadır. Lions Kulübü veya sair bir kulüp üyesi, ayırımı yapıldığına ve Malî İşler Genel Müdür Yardımcısı Kemal Özden ile Tanju Argun’un kan veya sıhri akrabalık ilişkisi bulunduğuna dair ortada müşahhas bir bilgi ve belge yoktur.

Şirkette Genel Müdür Yardımcıları Yönetim Kurulu kararı ile atanmakta olup Kemal Özden’de Şirket Yönetim Kurulunun 12 Mart 1999 tarih ve 7036 sayılı kararı ile Malî İşler Genel Müdür Yardımcılığı görevine atanmış bulunmaktadır.

4. Genel Müdür Tanju Argun ve Şirket Yönetim Kurulu eski başkanı Yılmaz Argüden’in AR-GE isimli bir şirketi ortaklaşa kurdukları ve bu şirketin Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.’den ihale aldıkları hususunda şirket kayıtlarında herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.

5. Şirket Genel Müdürü Tanju Argun medyada yer alan sözkonusu haberler üzerine, ilgililer aleyhinde Kdz. Ereğli 2 nci Asliye Hukuk Mahkemesinde bir tazminat davası ikâme etmiş bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Yüksel Yalova Devlet Bakanı

12. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, bir gazetedeki emniyet mensuplarıyla ilgili haberlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/114)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

1. Doğu Perinçek ve arkadaşlarının çıkardığı Aydınlık Gazetesinde emniyet mensupları ile ilgili çıkan haberler takip edilmekte midir?

2. Yazıların içeriğinde emniyet mensuplarının deşifre edilmesi, tahkir ve tahrik edilmesi hukukî midir? Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

3. Bu yazıları yazanlar ve ilgilileri hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Yapılmamış ise niçin yapılmamıştır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175824

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/114-515/1919 sayılı yazısı.

Konya MilletvekiliLütfi Yalman tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1.2. Bakanlığımca, Aydınlık Gazetesinde çıkan emniyet mensuplarıyla ilgli haberler konusunda gerekli değerlendirmeler yapılmaktadır.

Sözkonusu haberin veriliş tarzının “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılmacağına” dair Anayasanın 38 inci maddesine uygun olmayacağı düşünülmektedir.

3. Yapılacak değerlendirmeler sonucunda gerekirse bahsekonu haberin veriliş tarzıyla ilgili gerekli yasal girişimler yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

13. — Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, devletimiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/121)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.

Suat Pamukçu Bayburt

Sorular :

1. Bugüne kadar T.C. vatandaşlarından haksızlığa uğradığını veya hakkını alamadığını iddia ederek T.C. devleti ya da hükümetleri aleyhinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılan dava adedi kaçtır?

2. Bu davalardan kaçı aleyhte kaçı lehte sonuçlanmıştır?

3. Henüz karara bağlanamayan dava adedi ne kadardır?

4. Davaların konularına göre sınıflandırılması nasıldır?

5. Bugüne kadar aleyhte sonuçlanan davalar için ödenen ya da ödenmesi gereken para miktarı nedir?

T.C. Adalet Bakanlığı 27.7.1999 Bakan : 1026

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 7.7.1999 tarihli ve A.01.0. GNS. 0. 10.00.02-746 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/121-531 Esas No.’lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

T.C. Adalet Bakanlığı

Sayın Suat Pamukçu

Bayburt Milletvekili

sTBMM

Bakanlığımıza yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/121-531 Esas No.’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine toplam 1 606 başvuru yapılmıştır.

Bu başvurulardan 6 adedi dostane çözümle sonuçlanmış, başvuranlara 160 495 318 000 TL ödenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 4 başvuruda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlâl edilmediğine hükmetmiş, 44 başvuruda sözleşmenin ihlâl edildiğine ve başvuranlara tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Vatandaşlarımız tarafından yapılan başvurulardan henüz karara bağlanmayan 1 552 adettir.

Bu başvuruların;

– 455 adedi kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesine,

– 418 adedi köy yakma ve boşaltmaya,

– 350 adedi işkence ve gözaltı süresinin uzunluğuna,

– 134 adedi kayıp, faili meçhul ve yaşam hakkına,

– 75 adedi düşünce ve ifade özgürlüğüne,

– 94 adedi adil yargılamaya,

– 62 adedi Yüksek Askerî Şûra kararıyla Türk Silâhlı Kuvvetlerinden uzaklaştırılanlara,

– 13 adedi sendika hakkı ve parti kapatmaya,

– 2 adedi yürürlükte olmayan kanun maddesinin uygulanmasına,

– 3 adedi aile hayatı ve konut hakkına,

ilişkindir.

Dışişleri Bakanlığından alınan bilgiden, bugüne kadar ödenen tazminatın 107 426 815 000 TL, ödenecek olan toplam tazminat tutarının ise 876 415 Amerikan Doları, 1 202 753 Fransız Frangı ve 181 035 İngiliz Sterlini olduğu anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

14. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Yüksek Emniyet Şûrası oluşturulacağı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/125)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

1. Emniyette ortaya çıkan “Tele-Kulak” skandalı arkasından gazetelerde meydana gelen, emniyetteki gruplaşmalar doğru mudur?

2. Emniyet içinde var olduğu söylenen gruplaşma nasıl bir gruplaşmadır? Bu gruplaşma nereden kaynaklanmaktadır?

3. Emniyet içindeki gruplaşmaların ve çekişmelerin önüne geçmek için bir dizi tasfiye hareketine girişileceği iddiaları doğru mudur? Bu tasfiyelerden daha çok ne amaçlanmak istenmektedir?

4. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde (YEŞ) Yüksek Emniyet Şûrası oluşturulacağı doğru mudur?

5. YEŞ’in oluşturulması ile birlikte, YAŞ’da olduğu gibi emniyet mensuplarının meslekten ihraç edileceği doğru mudur?

6. (YEŞ) Yüksek Emniyet Şûrası uygulamalarıyla, emniyette hukuka aykırı işlemlerin yaygın hale gelebileceği ve bununda istismarlara yol açabileceği düşünülmekte midir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 29.7.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/175823

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.7.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/125-513/1917 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1.2.3. Kamuoyunda Tele-Kulak olarak adlandırılan konuyla ilgili olarak soruşturma yapmak için Mülkiye Müfettişi görevlendirilmiş olup, soruşturma sürmektedir. Soruşturma sonucuna göre gerekli değerlendirmeler yapılacaktır.

4.5.6. Emniyet teşkilâtı ile ilgili mevcut kanun, tüzük ve yönetmeliklerin günün ihtiyaçları karşısında yetersiz kaldığı bilinen bir gerçektir. Bu yetersizliği gidermek amacıyla başlatılan çalışmalar devam etmekte olup, oluşturulacak yasal düzenlemeler, demokrasi ve genel kabul görmüş insan hakları anlayışına kesinlikle aykırı olmayacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

15. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödeneklerinden Bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/153)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.6.1999

Zülfikar İzol Şanlıurfa

Sorular

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Şanlıurfa İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Adalet Bakanlığı 27.7.1999 Bakan : 1024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 7.7.1999 tarihli ve A.01.0.GNS. 0. 10.00.02-7/153-628/2144 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol tarafından Bakanlığımıza yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/153-628 Esas No.’lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

T.C. Adalet Bakanlığı

Sayın Zülfikar İzol Şanlıurfa Milletvekili TBMM

Bakanlığımıza yönettiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/153-628 Esas No.’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Bakanlığımız 1999 Malî Yılı Yatırım Bütçesi;

– Etüt proje işleri toplamı 40 milyar TL

– Cezaevi inşaatları 3 trilyon 185 milyar TL

– Adalet binası inşaatları 3 trilyon 500 milyar TL

– Adalet binası onarımları 1 trilyon TL

– Cezaevi onarımları 1 trilyon 230 milyar TL

– Adlî tıp kurumu bina onarımları 60 milyar TL

– Adlî Sicil Genel Müdürlüğü onarımları 10 milyar TL

– Cezaevine makina teçhizat alımları 150 milyar TL

– Adlî tıp kurumuna makina teçihizat alımı 150 milyar TL

– Adlî sicil makina teçhizat alımı 400 milyar TL

– Adlî teşkilâta makina teçhizat alımı 100 milyar TL

– Taşıt alımları 335 milyar TL

– Eğitim tesisi onarımı 15 milyar TL

– Eğitim tesisi makina teçhizat alımı 20 milyar TL

– Adlî tıp kurumu lojman onarımı 20 milyar TL

– Adliye binaları lojman onarımı 30 milyar TL

olmak üzere toplam 10 trilyon 245 milyar TL’dir.

Şanlıurfa İlimizde 1999 yılında herhangi bir yatırım olmadığı için ödenek ayrılmamış, ancak talep geldiği ve uygun görüldüğü takdirde önümüzdeki yıllarda değerlendirmeye alınabilecektir.

Adliye binalarımızın onarımları için ayrılan 1 000 000 000 000 TL ödenek ise gelen talepler doğrultusunda ve yine kısıtlı olanaklar çerçevesinde verilmiştir. Şanlıurfa İlimizden bir talep gelmediğinden onarımlar için herhangi bir ödenek ayrılmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı

16. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödeneklerinden ve Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin yazılı cevabı (7/238)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8.7.1999

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımları ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 28.7.1999 Sayı : B.02.0.013/08-1011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19 Temmuz 1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/238-880/2659 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Sn. Tevhit Karakaya’nın ilgi yazınız ekindeki yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 1999 Malî Yılı Yatırım Ödeneği 4 trilyon 320 milyardır. Anılan kurumun 1999 yılı yatırım programında Erzincan İlinde yatırımı bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Gemici Devlet Bakanı

 

BİRLEŞİM 42’NİN SONU