DÖNEM : 21 CİLT : 7 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

41 inci Birleşim

29 . 7 . 1999 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. —Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Adalet komisyonları raporları (1/487) (S. Sayısı :87)

IV.—SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.—Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. —İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.—Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

V.—SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Dicle Ilısu Barajı projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/77)

2. —İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, TEAŞ Genel Müdürlüğü Yatağan Termik Santrali lojman inşaatlarının yıkılmasına neden olan yetkililer hakkındaki işlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/99)

3. —Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, açık lise sınavında “Türk Dili 2” soruları yerine “Edebiyat Tarihi” soruları sorulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/127)

4.—Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, eğitime katkı payı adı altında toplanan paraya ve bu paradan Hatay İline aktarılan miktara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bastancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/135)

5. —Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/151)

6. —Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödeneklerinden bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/161)

7. —Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk’un;

— Gebze Kültür Kompleksi inşaatına,

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın;

—1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara,

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/204, 219)

8.—Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/231)

9.—Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in yazılı cevabı (7/237)

10.—Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun yazılı cevabı (7/240)

11.—Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun yazılı cevabı (7/243)

12.—Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/245)

I.—GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan İlindeki sınır ticaretine ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Tunca Toskay,

Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Manisa İli Sarıgöl İlçesinde meydana gelen orman yangınına ilişkin gündemdışı konuşmasına Orman Bakanı Nami Çağan,

Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Bakanlar Kurulunca sınırlı et ithaline müsaade edilmesinin Türk hayvancılığı, bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu hayvancılığı ve ekonomisi üzerinde yapacağı tahribata ilişkin gündemdışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp,

Cevap verdi.

Bosna-Hersek’e gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, TBMMBaşkanı Yıldırım Akbulut’un vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bakanlar kurulunca yenilenmesi uygun bulunan “Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesine Ek 9 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”, “Türkiye Cumhuriyeti ile Estonya Cumhuriyeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı” ile “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Alanlarında İşbirliği AnlaşmasınınOnaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarıların hükümete geri verildiği bildirildi.

Genel Kurulun 28.7.1999 Çarşamba günü 15.00 - 19.00, 20.00 -24.00, 29.7.1999 Perşembe ve 30.7.1999 Cuma günleri 14.00 -19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına, 28.7.1999 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine, 30.7.1999 Cuma günü de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 12 nci sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin 30.7.1999 Cuma günü saat 24.00’e kadar bitirilememesi halinde saat 24.00’ten sonra da çalışmalara devam edilerek bu tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin bitirilmesine;

27.7.1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 88 sıra sayılı kanun tasarı ve teklifinin gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1 inci sırasına, 87 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci sırasına 75 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü sırasına 48 saat geçmeden alınmasına; gündemin 31 inci sırasında bulunan 70 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 2 nci sırasında bulunan 25 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 29 uncu sırada bulunan 65 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 25 inci sırada bulunan 61 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 26 ncı sırasında bulunan 62 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 27 nci sırasında bulunan 63 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 17 nci sırasında bulunan 44 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına ve 28.7.1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte bastırılıp dağıtılan 105 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 11 inci sırasına alınmasına ilişkin DSP, MHP ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve TeklifleriyleKomisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasına alınan, Türk Ceza Kanunu ile Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/399, 2/181)(S. Sayısı :88) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

2 nci sırasına alınan, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının (1/487) (S. Sayısı :87) görüşmelerine başlanarak 3 üncü maddesine kadar kabul edildi; 3 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Alınan karar gereğince, 29 Temmuz 1999 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.55’te son verildi.

Ali Ilıksoy

Başkanvekili

Vedat Çınaroğlu Sebahattin Karakelle

Samsun Erzincan

Kâtip Üye Kâtip Üye

Mehmet Ay

Gaziantep

Kâtip Üye

 

II. — GELEN KÂĞITLAR

29.7.1999 PERŞEMBE No. : 42

Teklifler

1. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/236) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.7.1999)

2. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Kanunda ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/237) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.7.1999)

3. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Kanunda ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/238) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.7.1999)

4. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in; Kırıkkale İline Bağlı Çerikli Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/239) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.7.1999)

5. — Aksaray Milletvekili Murat Akın’ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/240) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.7.1999)

Raporlar

1.— Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hong Kong Özel İdari Bölgesi Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/341) (S. Sayısı : 78) (Dağıtma tarihi : 29.7.1999) (GÜNDEME)

2. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovakya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri komisyonları raporları (1/310) (S.Sayısı : 84) (Dağıtma tarihi : 29.7.1999) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. —Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa İlinin SSK Hastanesi, araç-gereç ve personel ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/112) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

2. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa 2. Organize Sanayi Bölgesi projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/113) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

3. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa İlinde yapımı tamamlanan hipodromun ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/114) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

4. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa Devlet Hastanesi için ayrılan ödeneğe ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/115) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

5. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa-Suruç-Bozova, Viranşehir, Ceylanpınar ovalarının sulanması için ayrılan ödeneğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından sözlü soru önergesi (6/116) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

6. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa-Akçakale karayolu için ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/117) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

7. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa İlinde yaşanan kuraklık nedeniyle çiftçilerin faiz borçlarının ertelenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/118) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

8. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa Türk Halk Müziği Korosuna ve Kültür Sarayı ihtiyacına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/119) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

9. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Şanlıurfa İlinde Merkez Bankası şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/120) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

10. — Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya’nın, Akçakale Gümrük Kapısına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/121) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

11. — Siirt Milletvekili Takiddin Yarayan’ın, Siirt Merkez Küçük Sanayi Sitesi inşaatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/122) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, kamu misafirhanelerinin turistik amaçlı gezilerde kullanıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/313) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

2. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan’a bağlı bazı ilçe yollarının 1999 yılı programına alınıp alınmadığına ve ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/314) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

3. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, İmam-Hatip Lisesi binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/315) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

4. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Kur’an Kurslarına ve öğrenci sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/316) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

5. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, İran’la yapılan doğalgaz anlaşmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/317) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

6. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, devlet karayolu ve otoban yapımı için açılan ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/318) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

7. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Keçiören Fatih Sultan Mehmet Hastanesinin ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/319) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.7.1999)

8. —Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu’nun, Çatalan Hidroelektrik Santralinin işletme hakkının özel bir şirkete devredilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/320) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

9. — Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, Adıyaman ve ilçelerinde kuraklık nedeniyle zarar gören buğday üreticilerinin borçlarının ertelenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/321) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

10. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, ithal kömüre uygulanan fona ve petrokokların ithalinin yasaklanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/322) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

11. — Kütahya Milletvekili Ahmet Derin’in, Kütahya Ticaret ve Sanayi odası bünyesinde “Teşebbüs Destekleme Merkezi” kurulması için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/323) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

12. — Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Erzin Devlet Hastanesi inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/324) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

13. — Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, İstanbul Ünivesitesi Rektörü hakkında maliye teftiş heyeti tarafından hazırlanan bir rapora ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/325) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

14. — Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, İran doğalgazıyla ilgili projeye ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/326) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.7.1999)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

29 Temmuz 1999 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1 inci sırada yer alan, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının müzakerelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. —Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Adalet komisyonları raporları (1/487) (S. Sayısı :87) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Dünkü birleşimde, tasarının 3 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı; şimdi, 3 üncü madde üzerinde görüşmelere devam edeceğiz.

Gruplar adına söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; saygıda kusur etmeksizin, Heyetinizi selamlıyorum.

Bu netameli tasarının, bir başka katmerli netameli 3 üncü maddesini görüşüyoruz. Lütfen, birer kere daha okudunuz, kerrat ile okudunuz. Gece rüyalarınıza girdi bunun getireceği neticeler; uyandınız, bir kere daha okudunuz; sonra...

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Rüyalarımıza girmedi...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Girdi efendim... Girmedi ama, yarın çocuklarınız, geleceğiniz, milletimiz, bunun acısıyla iç içe olduğu zaman rüyalarınıza girecek; eğer girmediyse, girecektir.

ORHAN BIÇAKÇIOĞLU (Trabzon) – Bırak rüyalarımızı...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – İzin veriniz... Peki, sizi rüyalarınızla baş başa bırakmak kolay...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, laf atmayın; lütfen...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Sizi, rüyalarınızla baş başa bırakmak, sizi hülyalarınızla baş başa bırakmak kolay. Levlel hülya lehelekel fukara... Eğer...

AKİF SERİN (İçel) – Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. (DSP sıralarından "Türkçe konuş" sesleri)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Türkçesini söyleyeyim efendim; şairler bilirler, Türkçesini söyleyeyim: "Eğer hayal kurmak olmasa, fakir ölürdü." Sizi, hayalinizle baş başa bırakayım; ama, şu maddeye lütfen bakın; keşke, bu çıkarılacak yasa, yalnız bu değerli üye arkadaşımızı ilgilendiriyor olsa, bir diyeceğim olmayacak. Gerçi, onun adına da acırım; ben, milletimin her ferdini seviyorum. Bu, milletin geleceğini düzenleyen bir tasarıdır.

Bakın, deniliyor ki, "bu kanunda öngörülen suçları işlediklerinden kuşku duyulanların -lütfen, dikkat buyurunuz- mesken, ikametgâh, işyeri veya kamuya açık yerlerdeki her türlü faaliyetleri..." Evlerinizi düşünün, odalarınızı düşünün, namazgâhlarınızı düşünün, istirahat ettiğiniz yerleri düşünün; her yer görüntülendirilebilecek.

Sayın milletvekilleri, hepimizin, mutlaka çok iltifat ettiğimiz, itibar ettiğimiz değerlerimiz vardır: Milliyetçilik, muhafazakârlık, dindarlık, liberallik, vatanperverlik, milletseverlik... Bunlara, hepimiz iltifat ederiz, seçimlerde bunları hepimiz kullanırız; ama, bazılarımız, bunlardan bazılarına çok ağırlık verirler.

Şimdi, herkes, hangi değere çok ağırlık verdiğini kendi biliyor; bunu, gözünün önüne alsın, soruma cevap arasın.

Değerli milletvekilleri, Müslüman bir Türk ailesinin yatak odasına büyük ağabeyin gözleme gözü girecek! Bunu, Müslüman Türk ailesine; bunu, varoşlarda yaşayan, gecekonduda, zaten bir odada beş kişiyle kalan aileye nasıl anlatacağız? Gecekonduların edebiyatını yapan insanlar "sizi, niye unuttu bu devlet; bakın, kendileri yatlarda, kendileri katlarda, kendileri köşklerde ve kâşânelerde, siz, beş insanla bir odaya tıkılmışsınız; niye böyle" demediler mi?

Şimdi, aynı odaya, aynı aileden insanların yanına kaç gözün daha gireceğinin hesabı yok; başka insanları da koyuyoruz. Milletvekilleri, yapmayın!.. Bakınız, bu tabirleri, kavramları kullanmak kolay; ama, millet bunu test ediyor. Müslüman Türk Milleti olarak, 65 milyon insan olarak, seçimlerde söylediğimiz şu sözlere, kavramlara ne kadar sadakat gösterebildik; millet bunun testini yapıyor. Hesabını bizden soracak, diyecek ki, "nasıl izin verdiniz? Şimdi, benim evimi kim gözlüyor bilmiyorum."

Sayın milletvekilleri, bakınız, siyasî şantaj için en elverişli madde bu maddedir. Tespit edilecek görüntülerin başkalarının aleyhine kullanılmayacağını nasıl tespit ederiz; nasıl garanti ederiz?

Bir başka şey söyleyeyim; lüften, dinleyiniz; yani, ben, laf olsun diye söylüyor değilim. 1954-1999 tam kırkbeş senedir kürsülerdeyim ben. Konuşmasını severim ve mazur görürseniz, benim bu beyanımı iddia saymazsanız, beceririm de konuşmasını...

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – ... ama, ne olursunuz; konuşmuş olmak için konuşmuyorum. Anayasanın 83 üncü maddesi size dokunulmazlık getiriyor. Şahıslarınıza değil, milletin hukukunu savunsun diye size dokunulmazlık getiriyor. Peki, sizin bu maddeyle dokunulmazlığınız kalıyor mu? Bu ifritin gözü, bu şeytanın gözü milletvekilinin evini gözlemeyecek mi? Onlar hakkında görüntüler almayacak mı? Peki, alacaksa, Anayasanın 83 üncü maddesinde bulunan dokunulmazlık; hatta, bırakın dokunulmazlığı, mutlak sorumsuzluk; bu, mutlak sorumsuzluk sınırını aşmış olmayacak mı? Bir polis memuru, garip, çok sevdiğim bir polis memuru gelip de "beyefendi, arabanızı yanlış yere park etmişsiniz; çekin" dediği zaman -hepinize teşmil etmiyorum; geçmişte gördük- kimi milletvekilleri, polisin yakasına yapışıp "dokunamazsın; ben, milletvekiliyim" dediğini hatırlayın. Dokunulmadık milletvekili kalmayacak, harimi ismetine müdahale edilmedik milletvekili kalmayacak. Yapmayın!..

Sayın Başkan, size ve değerli heyetinize teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hatiboğlu.

Şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Sayın İlyas Yılmazyıldız?.. Yok.

Madde üzerindeki...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Kamer Genç burada.

BAŞKAN –Sırası geçti efendim; ismi anons edildiği anda burada yoktu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buradayım efendim.

BAŞKAN – Bir diğer maddede zaten söz hakkınız var Sayın Genç.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Şimdi konuşsun efendim.

BAŞKAN – Dördüncü kişinin ismini anons ettim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim, sıranız geçti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne sırası geçti?

BAŞKAN – Genel Kurulda hazır olsaydınız efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İşte, buradayım Sayın Başkan, daha bitmedi...

BAŞKAN – Sayın Genç, burada olmadığınız...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir madde üzerinde iki kişinin kişisel konuşma hakkı var mı; var; bir kişi konuştu, bir de ben istiyorum.

BAŞKAN – İsminiz anons edildi...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Tamam, şimdi geldi, daha geçmeden geldi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman yoktum, şimdi buradayım.

BAŞKAN – Peki, buyurun.(DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmalardan bu kadar da rahatsız olmayın. Bu Meclis konuşmak için var burada.

BAŞKAN – Sayın Genç, İçtüzüğün de bir hükmü var.

KAMER GENÇ (Devamla) – İçtüzüğü sizden öğrenecek de değilim.

BAŞKAN – Eğer siz, milletvekili sıfatıyla konuşma hakkı...

KAMER GENÇ (Devamla) – Lütfen, İçtüzüğün ne dediğini de anlayın...

BAŞKAN – Bir dakika efendim.

Siz, konuşmak istiyorsanız Genel Kurulda hazır bulunun, ondan sonra konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, hazırım zaten, sonradan girdim içeriye...

BAŞKAN – Başkanlığı suçlama gibi bir hakkınız olmamalıdır.

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu Çıkar Amaçlı Suçlarla Mücadele Kanunu Tasarısı, hakikaten, Türkiye'ye yeni getirilen, Terörle Mücadele Kanunu gibi çok ağır sonuçlar doğurabilen, insan yaşamında Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarına çok büyük sıkıntılar getiren bir kanun tasarısı. Tabiî, bunu uzun uzadıya tartışmak, incelemek gerekli.

Ancak, bu kanun tasarısı, bu tasarıyı getirenlerce "çetelerle, çek senet mafyasıyla, eroin, afyon kaçakçılığıyla mücadele kanunu tasarısı" diye tanıtılınca, böyle bir ad altında getirilen bir kanun tasarısına karşı çıkmak kimsenin haddine değil, kimsenin de cesaret edebileceği bir konu değil. Çünkü, bu şekilde karşı çıktığınız zaman, karşınızdaki rakipler, hemen "yahu demek ki, bunlar, çek senet mafyasını; afyon, eroin kaçakçılığını savunan kişiler" diyecekler.

Bu kanun tasarısının tümü üzerinde yaptığım konuşmada dedim ki, bu tasarıyla getirilen iletişimin dinlenilmesi, gizli izleme, kayıtların denetlenmesi, gizli görevli kullanılması gibi konular zaten bizim bölgede uygulanıyor. Yani, orası olağanüstü hal bölgesi olduğu için, orada temel hak ve özgürlükler askıya alınmış; ne mesken dokunulmazlığı var, ne haberleşmenin gizliliği var. Onun da ötesinde, gıda ambargosu var; yani, kendi evinize, çoluk çocuğunuza yiyecek getiremiyorsunuz. Düşünebiliyor musunuz; ana karnındaki ceninin -anasının sağlıklı besin almaması nedeniyle- sağlıklı büyümesine, sağlıklı bir vücut gelişmesine engel olacak şartlarda yaşadığı bir bölgenin insanlarıyız.

Bu tasarıyla getirilen, gizli izleme; yani, tasarının 1 inci maddesinde suç unsuru olarak belirtilen suçlarla ilgisi olduğu kuşkusu duyulan kişiler gizli izlemeye alınıyor. Tabiî, bu kanunun düzenlemesinde biraz hata olduğu için, sanki bu gizli izleme yapılırken hiçbir işleme tabi değil... 8 inci madde buraya bir açıklık getirmiş, diyor ki "3, 4, 5, 6 ve 7 nci maddelerdeki hükümler de 2 nci maddedeki usullere bağlıdır." 2 nci madde nedir; bir kamu görevlisi -emniyetse, polisse, jandarmaysa- birisinin, 1 inci maddede yazılı suçları işlediği, işleyebileceği kuşkusu içindeyse, hiç daha bu işlemleri yapmadan; yani, adamı gizli izlemeye almadan, iletişimini dinlemeden, bu kuşku içindeyse mahkemeye başvuracak. Hangi mahkemeye başvuracak; o bölgenin bulunduğu sıkıyönetim mahkemesi hâkimliğine başvuracak ve oradan bunu izleme kararını alacak.

Dolayısıyla, böyle bir uygulamaya girmeden, kendiliğinden bu konuda bir izleme kararı verirse veya izlerse veya iletişimini dinlerse, bu tasarıya göre, bunu yapan kamu görevlileri için çok ağır cezalar getirilmiştir. Ben, bunu, biraz, bizim bölgedeki insanlar için bir güvence olarak görüyorum; çünkü, bundan önce bu kamu görevini yapan, özellikle güvenlik kuvvetleri veya birtakım keyfî işlemler yapan kişiler, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerine, mesken dokunulmazlığına, haberleşmenin gizliliği ilkelerine hiç riayet etmeden, her istedikleri keyfîliği yapıyorlardı ve yaptıkları zaman da bunu tespit etmek zordu. Zor olmasa bile, tespit edilince bunun herhangi bir cezası yoktu; ama, bu kanun, onlara, bunu yaptıkları zaman canına okuyacağı konusunda, ciddî bir ceza getiriyor. Ben, biraz bu tarafıyla, bu kanuna çok şiddetle karşı çıkmıyorum; ama, eğer benim bölgemde, hakikaten, olağanüstü hal, yani, geçmişte sıkıyönetim, bugün de olağanüstü hal olmasaydı, yine, ben, tabiî karşı çıkacaktım; ama, bu kanunun uygulaması çok önemli.

Eğer, bu kanun, yine Türkiye'deki büyük holdinglerin, büyük çevrelerin, güçlü ekiplerin emirlerine amade bir şekilde uygulanırsa, yine bu kanunla getirilen cezalar, fakir fukaranın başına yıkılır; ama, yine güçsüz olan kişiler hapishaneye gider; ama, yine, güçlü olanların arkasına devletin güvenlik, devletin kamu gücü de arkasına alınmak suretiyle, o insanlarımız mağdur edilebilir. Tabiî, bunu uygulamada göreceğiz; ama, biz, diliyoruz ve istiyoruz ki, artık, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde...

BAŞKAN – Sayın Genç, size 1 dakika ilave süre veriyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki efendim.

...kamu yetkisini kullanan herkesin, bu kamu yetkisini, Türk kanunlarındaki adalet ilkelerine uygun olarak kullanmasıdır. Zaten, art niyetli olunca, bir toplumda art niyetliler belirli bir yerlere gelince, elbette ki, art niyetlilerin elinde en mükemmel kanunları da verseniz, bunların önünü alamazsınız.

Ben, her vesileyle, tümü üzerinde yaptığım konuşmalarda da söyledim; tabiî, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, mafyadır, çetedir... Mafya babaları ile devletin kamu yetkisini elinde tutan, belirli makamdaki insanların da, artık, bunlarla dostluklarını kesmesi lazım; dostlukları kesmediği zaman, mesela, bir polis şefi, işte bir mafya babasının yanında devletin çok yetkili birisini gördüğü zaman, onun üzerine gitmeye cesaret gösteremez. Bir anonim şirketin yönetimini elinde tutmaya çalışan kişi, eğer, rakibini bu kanundaki yetkiyle önlemeye çalışırsa, önleyebilir.

Ben, müteakip maddelerde de söz aldım; şimdi, Sayın Başkandan süre istemeyeyim.

Saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde verilmiş üç önerge vardır; önce, geliş sırasına göre okutacağım; sonra, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

En son okunacak önerge, Anayasaya aykırılık önergesidir; en son önerge okunduktan sonra işleme alacağım; bunun bilinmesini isterim.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Hakkındaki Kanun Tasarısının 3 üncü maddesindeki "suç işlediklerinden kuşku duyulanların" ifadesinin, "suç işledikleri konusunda kuvvetli belirtiler bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yahya Akman

Şanlıurfa

BAŞKAN – Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla teklif ediyoruz.

Şeref Malkoç

Trabzon

Madde 3.- Bu kanunda öngörülen suçları izlediklerine açık delil bulunanların mesken, ikametgâh, işyeri veya kamuya açık yerlerdeki her türlü faaliyetleri, teknik araçlarla gözetlenebilir, ses ve görüntü kaydına alınabilir.

Dengir Mir Mehmet Fırat Mahmut Göksu

Adıyaman Adıyaman

Ramazan Toprak M. Zeki Çelik

Aksaray Ankara

Eyüp Sanay Rıza Ulucak

Ankara Ankara

Suat Pamukçu Hüsamettin Korkutata

Bayburt Bingöl

Zeki Ergezen Osman Aslan

Bitlis Diyarbakır

Sacit Günbey Fahrettin Kukaracı

Diyarbakır Erzurum

Mehmet Bedri İncetahtacı Ayşe Nazlı Ilıcak

Gaziantep İstanbul

İsmail Kahraman Mustafa Kamalak

İstanbul Kahramanmaraş

Hüseyin Arı Yaşar Canbay

Konya Malatya

Bülent Arınç Eyüp Fatsa

Manisa Ordu

Cevat Ayhan Musa Uzunkaya

Sakarya Samsun

Ahmet Nurettin Aydın Musa Demirci

Siirt Sıvas Temel Karamollaoğlu Yahya Akman

Sıvas Şanlıurfa

Mehmet Çiçek

Yozgat

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Hakkındaki Yasa Tasarısının 3 üncü maddesi, Anayasamızın 20 nci maddesine aykırı bulunmaktadır.

Kanunun Anayasaya aykırılık yönünden oylanmasını arz ve teklif ederiz.

Dengir Mir Mehmet Fırat Abdullah Veli Seyda

Adıyaman Şırnak

Osman Aslan Fahrettin Kukaracı

Diyarbakır Erzurum

Nurettin Aktaş Mehmet Özyol

Gaziantep Adıyaman

İsmail Alptekin

Bolu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okunan önerge Anayasaya aykırılık önergesidir, işleme alıyoruz.

Komisyon katılıyor mu önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmıyor.

Önerge sahipleri adına siz mi konuşacaksınız efendim?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Dengir Fırat; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; dünden beri, çok önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz; ancak, hayretime mucip olan bir konuyu burada belirtmeden geçemeyeceğim. Dünden beri, Meclisimiz, bu çok önemli yasa tasarısını görüşürken, bazı zamanlar, İktidar Partisi sıralarından alkışların yükseldiğini görmek beni üzüyor. Sanki, burada fanatik futbol maçı seyreder gibi, takımınızın bir gol atmış olmasından sevinç duyan fanatik taraftarlar gibi alkışlıyoruz; ancak, neyi oyladığımızı veya nelerin değiştirilmek istendiğini ve bunun gerekçelerini, maalesef, bilmeden alkışlıyoruz. (FP sıralarından alkışlar) Bilmediğimizi... (DSP sıralarından gürültüler) ... çünkü, gerekçeyi okumak ihtiyacı hissetmiyorsunuz beyler! Gerekçeyi okumak ihtiyacı hissetmiyorsunuz!..

BAŞKAN – Sayın Fırat, Genel Kurula hitap edin, gruplara yönelerek hitap etmeyiniz.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Şimdi, bir engelleme mevzubahis değil, bu yasanın çıkacağını biliyoruz. Biz, bazı şeylerin tescil edilmesini istiyoruz; kayıtlara geçerek tescil edilmesini istiyoruz; çünkü, yarın, belki siz; ama, yarın, belki çocuklarınız, bu yasaya muhatap olduğu zaman, soracakları suale nasıl cevap vereceğimizin bilinci içerisinde olmamız gerekir.

Bakın, dün oylanan ve kabul edilen 2 nci maddenin, verdiğimiz bazı değişiklik önergeleriyle değiştirilmesi talebinde bulunduk. Bunlardan birisi, dinlemenin sabit disklerde yapılması talebiydi. Bu, kafamızdan çıkan bir olay değildir; Amerika Birleşik Devletleri, Alman ve İtalyan Ceza Muhakemeleri Usulü Yasalarında bu derpiş edilmiştir; çünkü, bunlar delil olarak kullanılacaktır. Bugünkü teknik olanaklarla bantlar üzerine alınan seslerin nasıl değiştirilebileceğinin bilinci içerisinde olmanızı rica ediyoruz. Bu, teknik bir maddeydi; ama, reddedildi. Yarın, dinlenilmiş olan seslerin karşınıza nasıl geleceğinin kestirilebilmesi mümkün değildir ve bunun buraya konulmasında da hiçbir mahzur yoktu. 2 nci maddeye bilmeyerek "evet" denildi ve alkışlandı da!

Yine bir değişiklik önergesi vermiştik; yine nedenini izah edelim. Biz önergemizde diyoruz ki: "2 nci maddesinin yedinci paragrafından sonra gelmek üzere sekizinci paragraf olarak 'dinleme ve tespit neticesinde öngörülen suçların işlendiğine ilişkin şüphe ortadan kalktıktan sonra kullanılan ajan veya gizli şahitlerin hayatı tehlikeye girmiyorsa, hakkında dinleme ve tespit kararı alana, bu kararın alındığı, sonuçta zannın ortadan kalktığı hususu, en kısa sürede ilgili cumhuriyet savcısı tarafından yazıyla bildirilir..." Bu, Almanya'da aynı, Amerika'da aynı. Alman veya Amerikan vatandaşının, benim vatandaşımdan daha üstün ne gibi bir vasfa sahip olduğunu bilemiyorum. Siz, bir vatandaşı dinliyorsunuz, takip ediyorsunuz ve masum çıkıyor. Lütfedin de, ondan bir özür dilemeyi kıskanmayın. Bunu istemiştik, bunu da reddettiniz; o da hayırlı olsun.

Bir değişiklik daha talep etmiştik: "Hâkim kararında, kararın yöneltilmiş olduğu ilgilinin adını ve adresini, tedbirin neleri içerdiğini, kapsamını ve süresini belirtir" maddesi vardı. Bütün Avrupa ülkelerindeki ve Amerika'daki yasalarda, bu, kesin olarak derpiş edilmiştir. Siz, kimin, niçin, ne kadar süreyle, hangi telefon numarasını dinleyeceğinizi belirtmediğiniz zaman, sınırsız bir dinlemeye, sınırsız bir takibe olanak vermiş olursunuz. Peki, biliyor muyduk? Bunu da reddettik. Hayırlı ve uğurlu olsun.

Bir değişiklik önergesi daha verdik; dedik ki: "Çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele..... Hâkim kararında, kararın yöneltilmiş olduğu ilgilinin adresinin haricinde..."; "dinleme veya tespite veya kayıtların incelenmesine gerek olmadığı hususunda hâkim tarafından karar verilmesi halinde, savcı talimatıyla 24 saatlik süre içerisinde yapılan dinleme, tespit ve kayıt incelemesinden elde edilen sonuçlar, hiçbir şekilde delil olarak kullanılamaz." Bu da Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının amir hükümlerindendir.

Savcı, bir hâkim kararına götürüyor; ama, hâkim "hayır, dinleme gereğini duymuyorum" diyor, durduruyor kararı.

BAŞKAN – Sayın Fırat, size 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – 1 dakika yeterli benim için.

Ama, o yasada, dikkatinizden kaçan bir hüküm var: "Savcı emriyle dinlenilen 24 saatlik süre, her yerde, her zaman delil olarak kullanılır ve imha edilmeye tabi tutulmaz."

Peki, sizi üç ay dinlediler; ama, dinleme gayesi ayrıydı; suç örgütüyle ilgili olarak değil, siyasî bir nedenle dinlediler ve varmak istedikleri noktayı da buldular. O gün savcıya gittiler, dediler ki "biz, ahmet efendiden, kaçakçılık suçundan dolayı şüphe ediyoruz; dinleme emri istiyoruz." Savcı dinleme emrini verdi, 24 saatlik süre içerisinde de hâkime gitti. Hâkim, baktı "hayır, ahmet efendinin afyonla, eroinle işi yok; reddediyorum" dedi; ama, o siyasî amaçla elde edilen şey geçerli; o, bir gün karşınıza çıkacak. Biz bunları istemiştik; ama, bunu, muvaffakiyet olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Buna katılın, hep beraber alkışlayalım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Fırat.

Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla teklif ediyoruz.

Şeref Malkoç

(Trabzon)

ve arkadaşları

Madde 3. — Bu kanunda öngörülen suçları izlediklerine açık delil bulunanların mesken, ikametgâh, işyeri veya kamuya açık yerlerdeki her türlü faaliyetleri teknik araçlarla gözetlenebilir, ses ve görüntü kaydına alınabilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Hakkındaki Kanun Tasarısının 3 üncü maddesindeki "suç işlediklerinden kuşku duyulanların" ifadesinin "suç işledikleri konusunda kuvvetli belirtiler bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yahya Akman (Şanlıurfa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Kayıt ve verilerin incelenmesi

MADDE 4. – Bu Kanunda öngörülen suçların veya delillerinin ortaya çıkarılması için, suçların işleniş biçimlerine benzer tutum ve davranışlarda bulunan kişilere ilişkin yer, kuruluş, çevre ve kurumdaki, Devletin ulusal güvenliği bakımından gizli kalması zorunlu olanlar hariç her türlü resmî ve özel kayıtlarla bilgisayar verileri incelenebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Bedri İncetahtacı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anamuhalefet Partisi olarak, çıkarmakta olduğumuz yasanın, çeşitli yönleriyle ele alınmasına gayret ediyoruz; kamuoyumuzu ve değerli iktidar partilerimizin milletvekillerini aydınlatmaya gayret ediyoruz.

Her zaman söylediğim hususu belirterek sözlerime devam ediyorum; temenni ederdik ki, sizler de, bu kürsülerde konuşarak bizim yanlışlıklarımızı düzeltirsiniz. Yasanın, bir saat evvel veya bir saat sonra çıkmasının hiçbir ehemmiyeti yoktur. Bugün burada şu tutanakları tutan arkadaşlarımız, bizlerin, yarın, tarihe şahitlik yapmasına vesile olmaktadırlar. Dolayısıyla, burada söylenilen her sözün büyük anlamı ve ehemmiyeti vardır. Hepimiz, söylememiz gerektiği halde söylemediklerimizden, söylemememiz gerektiği halde de söylediklerimizden sorumlu olan insanlarız. Lütfen, bu kanunu, bu çerçeve içerisinde ele almaya gayret edelim.

Değerli milletvekilleri, bugün, aslında biz, 3 Kasım 1996'da bir trafik kazasıyla Türkiye'nin gündemine giren bir büyük meseleyi halletmenin gayreti içerisindeyiz; bu, mafya meselesidir; devletin içerisinde var olduğu iddia edilen yasadışı örgütlenmedir. Yine, devletin içerisinde var olduğu iddia edilen, uluslararası boyutlarla ilgisi olduğu varsayılan, bu konuda birtakım çalışmalarla ortaya çıkarılan ilişkilerden bahsetmekteyiz.

Sayın Bakanımız, hükümetimizin değerli üyeleri, bu büyük meseleyi halletmek için, uzun bir zamandan beri gayret içerisindedirler.

Değerli milletvekilleri, üzülerek şunu söylemek istiyorum ki, bugün ortaya koyduğumuz bu yasa ve 55, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde, bu konuyu halletmek için ortaya konulan performans, asla, mafya ilişkilerini aydınlatmaya ve bir zamanlar -burada milletvekili olan arkadaşlarımız var, onların da katıldığı- "sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemine katılanların arzularını gerçekleştirecek nitelikte değildir. Niçin değildir... Muhterem arkadaşlarım, mafya, devlet ile millet arasında meydana getirilen hukukî boşluklardan yararlanarak ortaya çıkan bir müessesedir. Eğer bir ülkede, o ülkenin polisi ve güvenlik güçleri ile o ülkenin halkı arasında bir güven bunalımı oluşmuşsa, o ülkenin insanları kendilerini potansiyel suçlu olarak hissediyorlarsa, samimî olarak söyleyeyim, siz onları istediğiniz kadar takip edin, istediğiniz kadar izleyin, bırakın -biraz evvel Yasin Beyin söylediği gibi- evlerine girmeyi, ceplerinin içerisine dinleme aleti koyun, mafyayı yenemezsiniz; çünkü, bu davranış, mafyanın daha güçlü bir şekilde neşvünema bulması için yoldan başka bir şey değildir.

Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Susurluk Araştırma Komisyonunun hazırladığı rapor vardı, 55 inci hükümet döneminde Başbakanlık Teftiş Kurulu adına Sayın Kutlu Savaş'ın hazırladığı rapor vardı. Bu meselelerin nasıl kökten halledileceği konusunda üç beş ayrıntı farklılık olmasına rağmen, genel manada bir büyük öneri ortaya konulmuştu; ama, maalesef, ne Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonunun ne de Sayın Kutlu Savaş'ın ortaya koyduğu raporun tavsiyeler bölümünde bulunan, bu meseleyi kökünden halledecek önerilere hiç kimse kulak asmadı.

Biz, demokrasiyle yönetilen bir ülkede yaşıyoruz. Demokrasiyle yönetilen ülkelerde, hükümetler, partilerin ve bilhassa başbakanların rengini alırlar. Batı ülkelerinde âdettir; bir ülkenin ne tür bir politika izleyeceğini bilmek için, o ülkeye başbakan olan insanın fikirleri öğrenilmeye çalışılır. Ben, bunu, kendime bir ilke edinmişimdir; aklım yettiği günden beri, kim başbakan olmuşsa onun fikirlerini öğrenir ve hükümetin, başbakanın fikirlerine uygun hareket edip etmeyeceğini kontrol ederim.

Muhterem milletvekilleri, üzülerek söylüyorum, 1960'lardan beri, Türkiye'de, gerek basın yoluyla gerek siyaset yoluyla, insan özgürlüğü, devletin kimliği ile milletin kimliği arasında paralellik kurmaktan başka, aykırı bir şey söylemeyen Sayın Başbakanın Başbakanlığı döneminde, yani, 56 ve 57 nci hükümetler döneminde, bu milleti daha özgür yapacak hiçbir yasa Genel Kurula getirilmedi. Hangi yasa gelmişse, üzülerek söylüyorum, milletin davranışlarını, milletin hareketlerini, milletin düşüncesini, milletin teşebbüs hürriyetini daha kısıtlayacak, daha kısıtlayacak yasalar geldi.

Demokratik Sol Partili değilim; ama, bu partiye oy veren seçmenler adına üzüldüm. Biz, temenni ederiz ki, Sayın Ecevit'in satırlarda ortaya koyduğu özgürlük, yasalara da yansısın, onun yürütme anlayışına da yansısın; fakat, bu olmadı. Bugün getirdiğimiz yasa, güya, mafyayla mücadele etmek için getirilmiş bir yasa; ama, demin yine söyledim, mafyayı ortadan kaldırmak için değil, daha çok, devlet ile milleti bir kez daha karşı karşıya getirmeye matuf bir yasa olarak karşımıza çıkıyor.

Bakınız, Alman hukukundan kaynaklanarak, oradan ilham alınarak hazırlanmış bu yasa tasarısının, konuştuğumuz bu maddesiyle ilgili, düzenlemeyle ilgili bir örnek vermek istiyorum. Alman hukukunda, bugünkü cari anlayışa göre, savcılık, herhangi bir evin, herhangi bir ikametgâhın dinlenmesine ve onun takip edilmesine izin veren bir karar almış olsa bile, güvenlik güçleri, ev sahibinden izin almaktadırlar. Ancak ev sahibinin izin vermesi halinde o ikametgâhın dinlenmesine karar verilmekte, o şekilde takibata geçilmektedir. Fakat, bugün çıkardığımız bu yasa, ilham aldığımız bu uygulamalardan çok uzak bir yerdedir ve demin de söylediğim gibi, âdeta, bir zaman sonra, Türkiye'de şantaja dayalı kasetler savaşının günlük hayatımızın bir parçası haline geleceği bir yasayı çıkarmaya gayret ediyoruz.

Ben, Anamuhalefet Partisinin bir üyesi olarak, değerli iktidar partilerinin milletvekillerinden, bu yasa çıkmadan evvel tekrar düşünmelerini rica ediyorum. Yarın çok geç olabilir. Milletin özgürlüğünü kısıtlayarak ülkeye hizmet edilemez. Aksine, milletin önüne özgürlük adına koyulmuş engelleri kaldırarak mafyayı yok edebiliriz değerli milletvekilleri. Bakınız, nasıl ki karanlıklar, aydınlık olan yerde barınamazsa, nasıl ki ilerici düşüncelerin olduğu yerde irtica barınamazsa, devlet ile milletin barıştığı, milletin kendini emniyet içinde hissettiği, kendini potansiyel suçlu hissetmediği ortamlarda, aynı şekilde, mafya da barınamaz.

Bu kanun tasarısının bir başka yönüne daha değinmek istiyorum. İnsanlara dinleme görevini veriyoruz; ancak, bu görevin sınırlarını iyi belirtmediğimiz zaman, bu tür gizli işleri üstlenen bazı güvenlik görevlileri, daha sonra, kendilerinde birtakım işleri yapma hakkını hissediyorlar ve bakıyorsunuz, filan zamanda filan kahramanlığı gösterdiği iddia edilen bir güvenlik görevlisi, filan zamanda filan operasyona katıldığı iddia edilen bir güvenlik görevlisi, hiç de devletin güvenliğiyle, milletin selametiyle alakası olmayan bir meselede mevcut olmuş ve kendi şahsî çıkarları için, dün devlet adına katıldığı bu operasyonu kullanarak birtakım imtiyazlar elde etmeye gayret etmektedir. Bu, çok tehlikeli bir anlayıştır. 1980 öncesi başlayan süreçle bugüne kadar bu tür işlere katılmış birçok insanı, bu Parlamento artık tanımaktadır; isimlerini de bilmekteyiz, isimleri ezberimizdedir. Sayın Bakanımızdan rica ediyoruz; eğer, bu kanun tasarısı yasalaşırsa, bu kanun çıkarsa, bu tür görevlerde vazife alacak güvenlik görevlilerimizin, bu yaptıkları görevin netiecesinde, buradan elde ettikleri güçle kendi şahsî çıkarları doğrultusunda hareket etmelerini önleyecek mekanizmaları da geliştirmek zorundayız. Elbette, bunun temelinde ahlak olacaktır; elbette, bunun temelinde bilinç olacaktır; elbette, bunun temelinde bilgi olacaktır ve elbette, bunun temelinde bir bürokratın görevinin nerede başlayıp nerede bittiğinin anlaşılması, izah edilmesi olacaktır.

Ben, tekrar, değerli milletvekillerimizden, bu yasa tasarısını gözden geçirmelerini rica ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İncetahtacı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Aslında, görüşmekte olduğumuz 4 üncü madde ile biraz evvel kabul buyurduğunuz 3 üncü maddeyi birlikte mütalaa etmek söz konusu olmalıydı; çünkü, 3 üncü maddenin son cümlesinde "ses ve görüntü kaydına alınabilir" denilmekte, sonra, bunların ne şekilde inceleneceğini ihtiva eden bu 4 üncü madde düzenlenmektedir. Bunlar birlikte düzenlenmiş olsaydı, çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, Türkiye, bir tezatlar ülkesi haline getirilmek üzere. Bir gün, insan hakları üzerinde namütenahi genişleme istidadında bir görüntü veren kanun tasarıları veya anayasa değişiklikleri, ama, bir gün sonra, insan haklarını fevkalade kısıtlayıcı ve insan haklarına da pek saygılı olmayan bir başka kanun tasarısı bu Meclisin gündemine geliyor, giriyor.

Dikkat edilirse, Türkiye'yi, biz, kanun devleti olmaktan öteye, hukuk devleti olmaya götürmenin gayreti içerisindeyiz. Hatta, hukuk devletinden de öteye, hukukun üstünlüğünü kabul edecek noktalara götürerek, devlet ile vatandaş arasındaki kırgınlığı, küskünlüğü ortadan kaldırarak, barışık hale getirmenin gayreti içerisindeyiz.

Bir gün böyle davranıyoruz; bir gün, tüm dünya, hatta, medenî ülkeler, çağdaş ülkeler böyle yapıyor diye, altında, ciddî bir devletin attığı imzaya sahip olması geleneği ve göreneği içerisinde diyoruz ki, bizim özel mahkemelerimizde askerî hâkim bulunması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kabul edilmiyor veya onun verdiği kararlar, bir karar hükmünde görülmüyor; bu nedenle, Anayasanın 143 üncü maddesini değiştirmeye çalışıyoruz; birlikte de değiştiriyoruz. Bu nedir? Bu, demokratik gelişmelerin, insan haklarına olan saygının ve insan haklarının gelişmesinin bir tezahürüdür. Bu, güzel. Peki, onbeş gün geçiyor, onbeş gün sonra önünüze bu kanun tasarısı geliyor değerli milletvekilleri; çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele...

Aslında, ben, bunu hazırlayanların iyi niyetinden şüphe etmiyorum; ama, getirdiği maddeleri okuduğum zaman ve her maddeyi bir kere daha, bir kere daha okuduğum zaman görüyorum ki, demokratik gelişme değil, tamamen, bir polis devleti, bir kanun devleti olmaya doğru, yani geriye doğru götürüyorsunuz. Bir ay evvelki tutumunuz ne, bugünkü tutumunuz ne? Biz, birlikte, çağdaş bir ülke olmak yolunda, azimle, irademizi mi kullanıyorsunuz; kullanıyoruz...

Anayasa değişikliği getiriyorsunuz... Niye? Çağdaşlık bunu gerektiriyor diye getiriyorsunuz; insan haklarına saygı, tam demokrat olma bunu istiyor diye getiriyorsunuz ve bir başka yerde de, bakıyorsunuz ki, tamamen aksi yönde, barışmayı bir tarafa bırakıp, mafyayla, kavga, mücadele ve onu ortadan kaldırma amacına matuf; fakat, aslında, hür ve demokrat bir ülkenin vatandaşı olma noktasına doğru gitmesini istediğimiz Türk vatandaşını birtakım kısıtlamalara tabi tutuyorsunuz.

Benim, tabiî, burada, söylemek istediğim başka şeyler var. Şimdi, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi için mangalda kül bırakmayanları hatırlarsınız; bunlar nerede? Hani insan haklarıyla hiç bağdaşmıyordu?! Hani insan hakları, burada esamisi dahi okunmayan bir olaydı?! Onunla sağcısı, solcusu, düşünürü, yazarı, medyası bir kavga vermedi mi?! Bu madde sakıncalıdır demediler mi; dediler. Peki, o Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi için bu kadar uğraş veren, bu kadar kavga veren kitle, toplumun bir kesiti, neredesiniz? Niye sesiniz çıkmıyor? Niye bir zaman sokaklara dökülüp bir yığın beyanda bulunan insanlar, o laflardan hiçbirini bugün terennüm etmiyorlar? Yani, bu getirilen tasarı onlar için güzel mi? Bir başka kanundaki bir maddeden ötürü günlerce, aylarca; hatta, başka kesimde, işte, lambalar söndü, lambalar yandı, şu oldu, bu oldu derken... Neydi bunlar; tam demokratikleşmenin gereği olan işlemlerdi. Bugünlerde bunların hiçbiri yok, hiçbiri yok. Yarın, bu kanun tasarısı -tasdikten çıktıktan sonra- yürürlüğe girdiğinde, açıkça şunu ifade ediyorum, ilk defa bağıracak olanlar herhalde biz olmayacağız; çünkü, geleceği görebiliyoruz. Bu tasarının neler getirdiğini, Anayasaya aykırılığını, hür ve demokrat olmanın kısıtlanma içinde olduğunu biz buradan görebiliyoruz; ben dilerim ki, herkes görebilsin.

Değerli arkadaşlarım, lügattan baktım -şüphe ve kuşku, bu kanun tasarısında çok geçiyor da- şüphe ne, kuşku ne... Lügat, kuşku için diyor ki, bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık. Bu kanun tasarısında kuşku üzerine işlem yapma var, bu kanun tasarısında şüphe üzerine işlem yapma var ve ne enteresandır ki, bu kuşkuyu kim duyuyor? Türk vatandaşı üzerinde bu kuşkuyu kim duyacak? Kim bunun yetkilisi, kim bunun görevlisi? Kime görev verildiği, burada, açıkça belli değil. Yani, ben kırk sene evvel savcılık mesleğine başlarken -müsaade ederseniz- başımdan geçen bir hatırayı anlatayım da, o kuşkunun ne olduğunu beraber tespit edelim. Ben, hâkim sınıfına geçmek istiyorum diye dilekçe verdim. O zamanki Ankara bu kadar büyük değildi, küçüktü. Benim iyi veya kötü adam olup olmadığım hususunu, Valilik Emniyet Müdürlüğüne, Emniyet Müdürlüğü Çankaya Emniyet Amirliğine, Çankaya Emniyet Amirliği Cebeci Karakoluna, Cebeci Karakol komiseri polise, polis memuru o zaman var olan mahalle bekçisi arkadaşımıza bu işi tevdi etmişti. Eğer, orada, o yetkili olan kişi -yani, görevi tam bilmemekten kaynaklandığını ifade etmeye çalışıyorum- benim için "bu, kuşkuludur" deseydi, ben, kırk sene cumhuriyet savcılığı hizmetinde bulunamazdım değerli arkadaşlarım.

İşte, kuşku ne, şüphe ne?.. Kim yapacak bunu, kim tespit edecek bunu?.. Yarın, birisi "ben, senden kuşkulandım" derse, bunun aksini nasıl ispat edeceksiniz?.. Bu bakımdan, çok dikkatle incelenmesi gereken maddeler bunlar. Öyle, bir çırpıda, biz falanla kavga ediyoruz, mücadele ediyoruz, oradan sileceğiz, edeceğiz diyerek çıkarılması gereken bir kanun değilmiş gibi görünüyor; anayasa hukuku bir tarafa.

Bir kere, ceza hukukunda bir genelleme var -halen, kuşku ve şüphe kelimelerinden hareket ediyorum- ne diyor: "Şüphe, sanığın lehine yorumlanır." Ceza hukukunda, şüphe sanığın lehine yorumlanır ilkesi, bütün dünyada, hukukun, ceza hukukunun var olduğunu kabul eden bütün devletlerde geçerli bir ilkedir, bir hukuk ilkesidir. Peki, biz burada ne yapıyoruz; şüpheyi, sanığın lehine, zanlının lehine yorumlamıyoruz, devletin lehine yorumluyoruz. İşte, işin çelişkisi, işin tezatı da burada.

Bu itibarla, kalkıp da bir hafta evvel fevkalade demokrat bir görüntü içinde, çağdaş bir ülkeye yakışır düzenlemeler yaparken, bir başka noktada, bunun aksini ihtiva eden bir kanunî düzenlemenin, Türkiye'ye yarar getirmediğini ifade etmek istiyorum.

Sonra, bunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Beyannamesine imza atan devlet olarak, ülke olarak, siz, dünyaya nasıl anlatacaksınız?.. Zaten, hakkımızda, yanlış, gerçekleri yansıtmayan birtakım düşünceleri havi bu insanlar; bunlara nasıl anlatacaksınız?..

Bir başka olayda, bakın, hükümet içinde -kendisini tanımıyorum; ama çok değer verdiğim, halen de Genel Kurulda oturan- bir değerli bakan arkadaşımızın, bugün gazetelerde bir beyanı var: "Önce insan hakkı dersi" diyor Sayın İrtemçelik. İyi bir Dışişleri mensubu olduğunu bildiğim değerli arkadaşım, insan haklarından sorumlu Bakan olarak "polise ve jandarmaya insan hakları dersi vereceğiz" diyor. Bu kanunu çıkararak mı vereceksiniz arkadaşlar?! Bu kanunu çıkararak veremezsiniz. Bakınız, hükümetin bir değerli bakanı, burada...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güven, size 1 dakika ilave süre veriyorum efendim

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Tabiî, bu mesele 1 dakikayla falan bitmez de, bundan sonraki maddede belki konuşurum Sayın Başkanım.

Bu kadar değerli bir bakan arkadaşımızın bu konuda gösterdiği hassasiyeti, bir başka kanun tasarısıyla göstermeniz mümkün olmuyor.

Bu bakımdan, daha sonra, inşallah, konuşmaya çalışacağım; ama, bir noktayı, sizlere, ıttılaınıza arz etmek istiyorum; seçim örgütü ne demek?! Burada, 1 inci maddede var ya... Yani, seçimlerde, yanınıza, sizi seven, partinize sempati duyan 8-10 arkadaşı alacaksınız, oy toplamak için gideceksiniz; birisi bu halinizden kuşku duyduğu için, sizden şüphelendiği için, hakkınızda işlem yapacak... Böyle şeylerle vakit geçirilmez. Bunlar, fevkalade tehlikeli şeylerdir.

Ben, şimdi, neden kuşku duyarım biliyor musunuz; şimdi, bu Parlamentonun çoğunluğu bu kanuna evet diyecek; işte, ben de onun için kuşkuluyum, ondan tereddütüm var, ondan şüphem var.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güven.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Güven'in, Sayın İncetahtacı'nın madde üzerinde grupları adına yaptıkları konuşmaları hepimiz hassasiyetle takip ettik. Gerçekten, bu kanun tasarısının neresinden tutsanız, elinizde kalıyor.

Bizim, hep ısrarla söylediğimiz şudur: Yarınlarımızı korumak ve kollamak, görevimiz bizim. Keşke, kendi şahıslarımız adına karar veriyor olsak, mesele, o kadar önemli değildir; insanlar, kendi bazı haklarından feragat edebilirler; biz, büyük milletimiz adına karar veriyoruz; yani, bizim, burada vereceğimiz kararla çıkacak kanunlar, bugün 65 milyon; ama, yarın inşallan 165 milyon nüfusumuza uygulanacak kanunlar olacaktır. Bu temennim yanlış anlaşılmasın. Bu temennimi, ben, yanlış ifade ettim; inşallah, 165 milyon oluncaya kadar ömrü devam etmez bu kanunun; etmez de!

Kanunlar, sosyal olaylarla birlikte yürürler, birlikte büyürler; insan hücreleri gibi, bazı insanlarda olduğu gibi çok erken yaşlanırlar, erken emri Hak vaki olur. Ben, zannediyorum ki, sosyal yapıyı, özellikle de hukukun üstünlüğü prensibini kale almayan böyle bir tasarının uzun ömürlü olması mümkün değildir. İleride şöyle bir şeyle karşılaşırsak şaşmayalım; yaşarsak göreceğiz; zannediyorum, bugünün iktidarını oluşturan kimi partiler, bu kanunu, insan hakları temel ilkesine, toplumun asıl ülküsüne uygun hale getirmek için, mutlaka, benden çok gayret sarf edeceklerdir; zaman bunu gösterecektir. Söylemeseler de, ben, şimdi, akıllarından geçen şu sözcüğü... Beni bağışlayın, kehanette bulunmuyorum; ama, tahmin ediyorum, herhalde diyorlar ki "kardeşim, haklısın, doğrusun; ama, ne yapalım..." Vardır ya bizim hukuk düzenlemelerimizde, hep böyledir; insan hakları muhteremdir, insan hakları muteberdir, insan şunu yapar, bunu yapar, şu engellenemez, şu engellenemez; ama... Ya da ancak... Biz, hep daralınca "ama"ya ve ancak"a sığınırız. Buna müspet, olumlu oy veren kimi milletvekilleri "doğrusun Hatiboğlu, haklısın, biz de sizin gibi düşünüyoruz; ama, körolası hanede evladü ayal var" diye düşünüyorlar; ama bu, sorumluluğu ortadan kaldırmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hatiboğlu.

Şahısları adına, Sayın Kamer Genç ve Sayın Ekrem Pakdemirli'nin söz istemi var. Öncelik, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'te.

Buyurun Sayın Genç. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı çok önemli bir tasarı olduğu için, temel hak ve özgürlüklere çok büyük boyutlarda sınırlama getirdiği için, bu tasarının her maddesinde konuşmak ve bazı gerçekleri dile getirmek, bizim için bir görev; yalnız, burada yapılan her konuşmanın, gerçek anlamda, bu yasanın uygulayıcılarına bir rehber olabilecek nitelikte olması lazım.

Biraz önce Sayın Fırat bir konuşma yaptı burada, dedi ki, yani, işte, bir kamu görevlisi gidecek, bir kişiyi dinleyecek, dinleyecek, bir ay veya şu kadar ay, delil elde edecek, ondan sonra savcıya gidecek, hâkime gidecek... Böyle bir usul yok. Kesinlikle, bu tasarıyla getirilen sistem şu: Hiçbir surette, kamu görevlisi, hâkimin kararı olmadan, Anayasamızdaki hükme göre, temel hak ve özgürlüklerin sınırlamasında, hâkim kararı alınmasının gecikmesinde sakınca varsa, kanunen yetkili kılınan merciin kararı olmadan -kanunla yetkili kılınan merci de savcıdır- savcının kararı alınmadan, hiçbir surette, kimsenin evi gözetlenemez, iletişimi dinlenemez, gizli ajan kullanılamaz. Yani, bunları burada açıkça söyleyelim. Yarın öbür gün, bu kanunu uygulayan kişiler derler ki, kardeşim, Mecliste bu konuşma yapılırken, birileri çıkmış böyle söylemiş; demek ki, biz, daha önceden de bunu yaparız... Bu, kesinlikle yasaktır, yapamaz; yaptığı zaman da bu kanuna göre suç işlemiş olur. Onu, bir defa, kamu görevlileri için özellikle söylüyorum.

Tasarının bu maddesi kamu görevlilerini koruyan bir maddedir; diyor ki: "Devletin ulusal güvenliği bakımından gizli kalması zorunlu olanlar hariç her türlü resmî ve özel kayıtlarla bilgisayar verileri incelenebilir." İşte, devletin ulusal güvenliği kavramının altına girdiğiniz zaman, bu maddeye göre, bu kanuna göre suç işleyen insanları, maalesef, bizim, çıkıp da, mesela bir polis şefinin, bir valinin veyahut da bir herhangi bir kamu görevlisinin, çıkıp da, usulsüz olarak yaptığı kayıtlar veyahut da dinlemeler, yaptığı tespitler, eğer, bunları inceleyelim derse ve bunlar da çıkar, "efendim, devletin ulusal güvenliğine aykırıdır" dediği zaman, işte, burada, akan sular duruyor ve maalesef, bu kanunu hatalı ve keyfî uygulayıcılara, bir nevi bir koruma zırhını getiriyor. Bence, bu ulusal güvenlik kavramını -komisyonda da tartıştık; ama, tabiî, uygulamada nasıl olacak, bilmiyorum- kaldırmak veyahut da bu kanunu hatalı olarak uygulayan kişilere suiistimal imkânını vermemek gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, dün, burada bir konuşma yaparken, Fazilet'in başı Sayın Erbakan olsaydı, işte, Doğru Yolun başında da Demirel olsaydı, siz, burada, böyle kolay kolay kanun çıkaramazdınız demiştim. Benden sonra söz alan Sayın Hatiboğlu "Demirel o partinin başında olsaydı, şöyle konuşurdunuz" dedi. Sayın Hatiboğlu ile ben beş altı sene başkanvekilliği yaptık; beni iyi tanırlar. Ben, hiçbir zaman, kendimin, ailemin şahsî menfaatlerını korumak için, ne Meclis Başkanlarıyla işbirliği yaptım... Daima doğruları söyledim; hatta, bu Meclisteki suiistimalleri ben ortaya koydum; ama, Sayın Hatiboğlu'nun da -özellikle belirtmek istiyorum- 18 Nisan seçimlerinin bozulması için, bu Meclisi yönetirken, İçtüzüğü hiçe sayarak yaptığı uygulamanın, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği büyük tahribatı, tarih, hiçbir zaman telafi edemez; çünkü, buralar hep kavga sahneleriyle doluydu. (MHP sıralarından alkışlar) Diliyorum ki, bu kavgalar bir daha bu Mecliste olmasın. Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok yüce bir devlettir. Bu Yüce Devletin Parlamentosunu, her kim, hangi makamda olursa olsun, hiçbir yerde, kimseden talimat alsa dahi, kendi keyfî yönetimiyle yönetemez ve bu Meclisin itibarını korumak zorundadır.

Bakın, şu Meclise büyük saygı duyuyorum, bundan dolayı da çok saygı duyuyorum; şurada devamlı çalışıyoruz; inşallah, hiçbir zaman kavga olmayacaktır. İşte, o sahneler, hep televizyonlara gelmek suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hem Türkiye'de hem dünya kamuoyundaki itibarı sarsılacaktır. Diliyorum ki, bundan sonra, her oturulan makam, bu memleketin itibarının artırılmasına, bu memleketin faydasına kullanılır.

Ben, elbette ki, bazı sertliklerim olabilir; ama, doğruları söylemeyi kendime hedef edinmişim. Zaten, burada doğruları söylemek için arkanızda bir ayıbınız olmayacak. Arkanıza bakacaksınız, ayıbınız olmayacak; ama...

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika daha ilave süre veriyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki efendim, 1 dakika daha konuşayım.

Bakıyorum, mesela, bazı arkadaşlarımız çıkıyor, burada, böyle, çok dürüst kesiliyor; ama, bir bakıyorsunuz; yani, arkasına baktığınız zaman çok şeyler görüyorsunuz. Bunları da, kimse bizi cahil, böyle, bir şeyden haberdar olmayan kişi kabul etmesin.

Sayın Ilıcak, işte, geçen gün burada diyor ki, ben buraya yemeye gelmedim; ama, Sayın Ilıcak, herhalde, Tercüman Gazetesinin başındayken, sahibiyken, devletin en büyük olanaklarından yararlananlardan birisiydiniz (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) ama, sayın oğlunuz, Amerika'nın şimdi en güzel kentinde acaba ne paralar yiyor; onları da tabiî merak ettim. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Kusura bakmayın, niye Türkiye'ye gelmiyor?.. Gelin de burada görüşelim.

Saygılar sunarım efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Söz hakkı talep ediyorum.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, izin verir misiniz efendim...

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, bendeniz, sekiz yıl...

Sayın Başkan, eğer, bu mikrofonu açarsanız, ben, pek kürsü meraklısı değilim, buradan da konuşabilirim.

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu için açalım efendim... Şahsınıza yönelik söz olduğu için; evet, buyurun.

IV.—SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.—Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, Sayın Genç, İçtüzüğü ihlalim isnadıyla bendenizi rencide etmiştir, İçtüzüğün ifadesiyle...

BAŞKAN – O nedenle söz veriyorum efendim.

Buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Tamam; teşekkür ediyorum.

Ben, bir şey söyleyecek değilim, Sayın Genç'tir... Sayın Genç'tir... Şimdi...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soy ismim Genç; ama, kendim çok kâmilim; tamam mı efendim!..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Yok efendim, ben bir şey demedim; kemâlinize bir diyeceğim yok benim.

Sayın Başkanım, çıkar amaçlı örgütlü suçlar konuşuluyor. Moda deyimle kel alakadır ki, Sayın Genç, gitti, orayla, 21 Martla bir ilişki kurmaya çalıştı. Bu, şuna benziyor: Hoca rahmetullaha demişler ki...

BAŞKAN – Efendim, orayı anlayamadım.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – 21 Marttaki Meclis yönetimiyle ilişki kurmaya çalıştı ve buna, moda deyimle "kel alaka" diyorum. Yani, ilgisi, alakası nedir merak ediyorum. Hoca rahmetullaha demişler ki: "Nedir mesleğin?" "Ben şair ve edibim" demiş. "Peki, var mı bir şiir; söyle." "Gayet tabiî" demiş: "Dam başında saksağan, vur beline kazmayı." Yani, şiirle ilgi...

Bir başka şey daha var: Sayın Genç, kamil olduğunu ifade etti; itirazım yoktur. Allah rahmet etsin, Sayın Yılmaz Hocaoğlu -rahmetle anıyorum- Sayın Genç'in usule uygun olmayan bir tavrından dolayı "Sayın Genç, mazurdur" demişti, tazminata mahkûm olmuştu; ben demiyorum...

Saygılar sunuyorum. ( FP sıralarından alkışlar, gülüşmeler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Kamer Genç'e, sataşmadan dolayı cevap verebilir miyim?

BAŞKAN – Neye cevap vereceksiniz efendim?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sataşma var efendim.

BAŞKAN – Neye sataşma var efendim, neye sataşma var?

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Efendim, Sayın Kamer Genç, şahsıma sataşmada bulundu...

BAŞKAN – Hayır efendim, sataşma yok.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Efendim, zabıtlara bakabilirsiniz, ismimden bizzat bahsederek, hem Tercüman Gazetesi...

BAŞKAN – Efendim, ben, zaptı getirtip inceleyeceğim, gerekirse söz vereceğim.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Hatiboğlu, "mazurdur" kelimesini bana başkası söylemiş dedi. Tabiî, ben de konuşurken, çok dikkat etmek zorundayım; kendilerinin partilerine de çok tazminat ödedim; ama, kendisi bana sataştı; yani "Demirel o partinin başkanı olsaydı, sen böyle konuşur muydun?" dedi.

Ben, hiç kimseden çekinmem; hep bileğimin hakkıyla her yere geldim. Ben, başkaları gibi, talimat alarak bu devletin temel kurumlarını yıpratacak davranışlarda, uygulamalarda bulunmadım. Bunu anlamak için de epeyi bir izan sahibi olmak lazım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Genç, sizin o yöndeki cesur adımlarınızı biliyoruz. Kaldı ki, tazminat konusunda da, epeyce, bu konularda, bu kürsülerde ne şekilde laf edileceğini bilen en iyi hatiplerden birisiniz; bunu kim bilmiyor ki!

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. —Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Adalet komisyonları raporları (1/487) (S. Sayısı :87) (Devam)

BAŞKAN—Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

4 üncü maddeyle ilgili 4 önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, sonra da aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele hakkında kanun tasarısının 4 üncü maddesine aşağıda yazılı fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Yasin Hatiboğlu

Çorum

"Yetkili ve görevli hâkim veya cumhuriyet savcısı tarafından verilmiş bir karar yokken, hangi amaçla olursa olsun, bu kanunun 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü maddelerinde ifade olunan dinleme, izleme, gözleme, tespit veya ihbar fiilini işleyenler -sonradan karar istihsal olunsa bile- bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis cezasına mahkûm edilirler. Mağdurların kişisel hak talepleri saklıdır."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, geriye kalan üç önergeden, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman ile Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat'a ait iki ayrı önerge, kelimesi kelimesi aynı mahiyette olduğu için, sadece birini okutacağım ve ona göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele hakkındaki kanun tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan "devletin ulusal güvenliği bakımından gizli kalması zorunlu olanlar hariç" cümlesinin maddeden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

Yahya Akman

Şanlıurfa

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesi Anayasamızın 138 ve sonraki maddelerine aykırıdır.

Bu nedenle, maddenin Anayasaya aykırılık yönünden görüşmeye açılmasını talep ederiz.

Dengir Fırat Ramazan Toprak

Adıyaman Aksaray

Zülfükar İzol Ali Güner

Şanlıurfa Iğdır

Mahfuz Güler Eyüp Fatsa

Bingöl Ordu

Musa Uzunkaya

Samsun

BAŞKAN – Bu okunan önerge, aynı zamanda, en aykırı önergedir.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

Önerge sahipleri adına, gerekçeniz mi okunsun, yoksa, konuşacak mısınız efendim?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz evvel, çok sevdiğim bir üstadım, çok sevdiğim bir cümleyi söyledi: "İnsanlar, vicdanlarıyla beraber akıllarını kullanmak zorundadırlar." Vicdanlarını, kendilerini affettirebilmek için, ileride, başvurdukları bir mabet olarak görmemeleri lazım; o, belki, şahsî affa girebilir.

Şimdi, şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının, sizin vicdanlarınızı -ister hukukçu olun ister olmayın; ama, Türkiye'de yaşayan 65 milyon insanın temsilcileri olarak ve Türkiye'de yaşayan, Türkiye'de doğmuş, Türkiye'de büyümüş ve halen o şartlar içerisinde yaşayan insanlar olarak- sizleri gece rahatsız ettiğinin farkındayım; çünkü, ben de sizden birisiyim ve bu yasa tasarısını aldığım günden itibaren uyku düzenim bozuldu, inanın ki, uyuyamıyorum ve her okuduğumda, uykum biraz daha kaçıyor; çünkü, Türkiye şartları içerisinde neler olabileceğini düşündüğüm zaman, aile sırrınızın, yatak odanızın, kızınızın, hatta en yakınınız ve en uzağınızın hiçbir şeyden masun olamayacağını düşünebilmek, insanı vicdanında rahatsız ediyor.

Biliyorum ki, parti disiplini nedeniyle konuşamıyorsunuz; ancak, fikirlerimizde ayrılık olduğu kanısında değilim, aynı şeyleri düşünüyoruz.

MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) – Sizde mi aynı şeyi düşünüyorsunuz?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Biz de aynı şeyi düşünüyoruz; çünkü, biz de insanız, biz de aynı şeyi düşünüyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

Sayın Fırat, siz de Genel Kurula hitap edin efendim.

Buyurun.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – O zaman laf atmasına mâni olun.

BAŞKAN – Efendim, söylüyorum, onları da uyarıyorum; siz buyurun.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – ...ama, tabiî, anlayamayan arkadaşlarımız olabilir, onların anlayış kabiliyetlerini benim sınırlama, onların kabiliyet ve anlayışını benim belirleme imkânım veya artırabilme imkânım, maalesef, yok; o kendi sorunlarıdır; ancak, şunu belirtmek isterim ki... (DSP sıralarından "hakaret ediyorsun" sesleri) Biraz sonra, siz, toplumun tümüne hakaret etmeye başlayacaksınız, kendi fikirlerinize hakaret etmeye başlayacaksınız; çünkü, biraz sonra, sizin önünüze...

BAŞKAN – Sayın Fırat, siz Genel Kurula hitap edin, kişilere hitap etmeyin.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – ...bu yasanın, devlet güvenlik mahkemesinde yargılanması konusu gelecek -daha evvel aksini iddia ediyordunuz- onu kabul edeceksiniz. Biraz sonra, Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesi, yani, fikir suçlusu dediğiniz insanların da bu yasa kapsamına alınması konusunda oy kullanacaksınız. Yani, fikir insanları dediğiniz ve fikirlerinden dolayı hapsedilmiş olan insanların, birer örgütlü suç unsuru olarak dinlenmesini, izlenmesini, bu yasa kapsamı içerisine alacaksınız.

Peki, size, yine, bir sual daha sorayım: Lütfen, Rekabet Kurulundan sorun, kaç tane tröst kararı alınmıştır. Yani, bunlardan birisi, bilebildiğim kadarıyla, duyduğum kadarıyla, otomobil üreticilerinin tröst kurması konusunda Rekabet Kurulunun almış olduğu bir karar vardır ve bunun da cezası Rekabet Kurulu Yasasında belirtilmiştir. Peki, bundan sonra, Rekabet Kurulu böyle bir sonuca vardığı zaman, durumu, acaba, çıkar amaçlı suç örgütü kurduklarından dolayı, savcılığa mı bildirecek? Peki, Koç'un, Sabancı'nın veya onun gibi birçok büyük müteşebbisin, büyük sermaye sahibinin tröst kurması nedeniyle 1 inci madde kapsamına giren şeylerinden dolayı, çıkar amaçlı suç örgütlerinden dolayı tutuklanabileceğini, izlenebileceğini hiç düşünebiliyor musunuz? Eğer cevap hayırsa, kimlerin izleneceğinin, kimlerin yargılanacağının da takdirini sizlere bırakıyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederiz Sayın Fırat.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele hakkında kanun tasarısının 4 üncü maddesine aşağıda yazılı fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Yasin Hatiboğlu

Çorum

"Yetkili ve görevli hâkim veya cumhuriyet savcısı tarafından verilmiş bir karar yokken, hangi amaçla olursa olsun bu kanunun 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü maddelerinde ifade olunan dinleme, izleme, gözleme, tespit veya ihbar fiilini işleyenler -sonradan karar istihsal olunsa bile- bir yıldan üç yıla kadar ağır hapis cezasına mahkûm edilirler. Mağdurların kişisel hak talepleri saklıdır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele hakkındaki kanun tasarısının 4 üncü maddesinde yer alan "devletin ulusal güvenliği bakımından gizli kalması zorunlu olanlar hariç" cümlesinin maddeden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

Yahya Akman

Şanlıurfa

BAŞKAN – Sayın Yahya Akman ve Sayın Dengir Fırat'ın müşterek önergeleri okundu.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorsanız, arayacağım. Benim gördüğüm kadarıyla, şu anda yok. İstiyor musunuz?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – İstiyoruz.

BAŞKAN – Ayağa kalkarsanız, istersiniz efendim. Karar yetersayısının aranılmasını istediğinizi belirtin bakalım önce.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Karar yetersayısının aranılmasını...

BAŞKAN – Ayağa kalkmanız gerekiyor Sayın Kapusuz!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz!

BAŞKAN – Ayağa kalkıp isteyeceksiniz, oturduğunuz yerden değil Sayın Kapusuz. Bunu da siz bilmelisiniz.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, bu söylediğiniz şey nerede yazıyor, söyler misiniz?

BAŞKAN – İçtüzükte var. Milletvekili ayağa kalkmadan söz isteyebilir mi Sayın Şener?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Nerede yazıyor?

BAŞKAN – Burada yazıyor efendim, İçtüzükte yazıyor.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Hangi maddede yazıyor?

BAŞKAN – Burada yazıyor Sayın Şener.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Hiçbir maddede öyle bir şey yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yazıyor efendim... Milletvekili ayağa kalkar, söz ister...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Kendi kendinize İçtüzük ihdas edemezsiniz.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Yok da, niye ayağa kalkıyorsunuz Sayın Şener?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – İsteyen kalkar, isteyen oturur. Oturarak konuşulmuyor mu mikrofonda?..

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, bir dakika...

Efendim, kusura bakmayın, oylamaya geçtiniz; ama, oylamayla alakalı... Daha önce alınmış bir prensip kararımız var; zabıtlara geçirildi ve Genel Kurulun bilgisine sunuldu: Karar yetersayısının aranılmasının istenilmesi halinde, cihazla oylamanın yapılması hususu var.

Ben, takdirinize sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kabul etmeyenler... Evet, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Gizli görevli kullanılması

MADDE 5. – Bu Kanunun kapsamına giren suçların soruşturulmasında, diğer tedbirlerin yeterli olmadığının anlaşılması halinde, kamu görevlileri gizli görevli olarak kullanılabilir.

Gizli görevli gerektiğinde örgüt içine de sızarak, gözetlemek, izlemek, örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve suçlarla ilgili diğer delil, iz, eser ve emareleri toplamakla yükümlüdür.

Gizli görevli, 1 inci maddede yazılı suçları işlediğinden şüphe edilen bir veya birden çok kişinin gözetlenmesi ile görevlendirildiğinde bu kişilerin evvelce suç işlemiş olması veya bu Kanunda öngörülen suçları işlemesi tehlikesinin varlığını gösteren somut belirtilerin bulunması veya suç işlemeyi meslek veya alışkanlık haline getirmiş olmaları gereklidir.

Gizli görevli, görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz. Gizli görevli görevini yerine getirirken suç işleyemez.

Gizli görevlinin kimliği saklı tutulur.

Bu maddenin uygulanması, gizli görevlinin kendisinin ve aile bireylerinin güvenlikleri yönünden benzeri bir göreve atanması için gerekli hususlar, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Heyetin değerli üyeleri; müzakereye konu tasarının 5 inci maddesiyle alakalı olarak, Fazilet Partisi Grubumuzun görüşlerini arz ve takdim maksadıyla huzurunuzdayım; bu vesileyle, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tabirimi mazur görünüz. Atasözü dediğimiz şey, zannediyorum, komprime şeyler; yani, kimbilir kaç bin çeşit ottan, kaynaktan yararlanılarak, bir gripin, bir komprime ilaç istihsal ediliyorsa, atasözleri de, zannediyorum, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce tecrübeden sonra elde ediliyor. Atalarımız demiş ki: "Deveye sormuşlar, boynun neden eğri..." Deve de, garip, böyle, ağlamaklı -o meşhurdur devenin gözyaşları, timsahın gözyaşlarına benzemez; orada hamiyet vardır, merhamet vardır, üzüntü vardır, haysiyet vardır- demiş ki: "Kardeşim, benim nerem doğru ki, boynumun eğriliğine takılıyorsunuz."

Şimdi, bu tasarının hangi maddesi doğru ki, biz, şu maddesi, diye başlayalım! Evvela ondan yoksunuz. Her tarafı Allah'a havale... Allahu âlem.

Şuradan başlayalım isterseniz. Değerli milletvekilleri, hiçbir hukuk devleti düzenlemesinde, insanlar, potansiyel suçlu telakki edilemez. Hiç kimse... Çünkü, bizim, Osmanlı'dan bu tarafa, yüreğimiz, canımız kadar sevdiğimiz Osmanlı ve cumhuriyetimizin her aşamasında, insanlar, doğuştan suçsuz telakki edilir; bu bizim felsefemizdir. İnsan, her doğan, temiz fıtratla doğar, sonra sahip çıkılmazsa yolunu şaşırabilir; bu bizim felsefemizdir; yani, suçluluk yoktur bizim felsefemizde. Başka bir ifadeyle, masumiyet karinesi esastır. Bunun için, mecellenin yerleşik hükümlerinden birisi de, beraatı zimmet asıldır; yani, suçsuzluk asıldır. Bu bizim felsefemizdir.

Ha, kilisenin de bu konuda görüşü var. Kilise diyor ki: "Her doğan suçlu doğar. Papaz efendi vaftiz ederse, onu günahından arındırırsa, işte, o zaman kurtulabilir." Doğuştan günahkârlık...

Orta çağ dönemindeki buna uygun hukuk mantığı da şudur: Cibilli mücrimlik; yani, doğuştan suçluluk; bu biz de yok; ama, şu tasarı, sanki, doğuştan suçluluğu esas alıyor, diyor ki, herkes suçludur. Büyük ağabeyinin...

MURAT AKIN (Aksaray) – Kilise...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Yani, kilise mantığı... Tabiî, bu tasarıyı hazırlayanları bundan tenzih ediyorum; öyle bir göndermem, öyle bir görüşüm elbette olamaz; çünkü, herkese saygı duyuyorum; ama, hepimizin, olan kusurlarını kardeşlik hissiyatı içerisinde birbirimize söylemek görevimiz zaten. Bunu söylemezsek, vebale gireriz. Sizdeki kusuru benim işaret etmem lazım, bendeki hatayı sizin işaret etmeniz lazım ki, doğruyu ve kusursuzluğu, bir insanda olması mümkün kusursuzluk neyse, o kadar kusursuzluğu bulalım; çabamız bunadır.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz... Yine meşhur bir sözdür: "Büyük ağabey bizi izliyor." Şimdi, burada, büyük ağabey, gizli görevli. Yapmayın!.. Görevli gizli, soruşturma gizli, izleme gizli, gözleme gizli, gözetleme gizli, her safha gizli... O zaman, insanın aklına, ister istemez -yine hükümetimizi tenzih ederek ifade ediyorum- şu geliyor: Acaba, burada da gizli bir niyet mi var? (FP sıralarından alkışlar)

Yani, gerçekten hepimizi dilhun eden suç örgütlerini cezalandırmanın, onları engellemenin, önlemenin ötesinde, başka bir niyet mi gizli diye, insan, ister istemez.. Biraz da şüphecidir ya insanlar...

CAHİT TEKELİOĞLU (İçel) – Aklınıza gelen varsa söyleyin...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Efendim, yine, çok güzel bir söz vardır: "Sual eden, sual olunandan arif gerek." Bunu, sizler çok iyi bilirsiniz; nereden geldiğini çok iyi bilirsiniz...

CAHİT TEKELİOĞLU (İçel) – Estağfurullah...

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Değerli kardeşlerim, benim endişem şu: Bu gizli görevlinin, bu Mike Hammer yöntemi... Geçen, bir vesileyle arz ve ifade etmiştim, belki... İnanın, bu maddeyi alıp, bu maddenin her satırıyla, gece yarılarına kadar istihfaf etmek, istihza etmek, istiskal etmek o kadar mümkün ki; ama, bunlara girmiyoruz.

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri, sayın arkadaşlarım; bu, "doğuştan suçluluk" korkusundan kurtulmamız lazım; bu konudaki korkuları korkutamazsak, korkuların esaretinden kurtulamayız. Bakınız, masumiyet karinesi esastır; Anayasa 38 inci madde; çok açık... Anayasanın kendi maddesi yetmiyorsa, Anayasadaki hüküm yetmiyorsa, ben, bu Muhterem Heyetinize, Anayasa Mahkemesinin bir kararından söz edeyim: Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 2 nci maddesi, sanıklara, kendisinin suçlu olmadığını ispat yükü getirdi diye, Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdi; bir madde iptal etti. Gerekçesi şu... Meseleye bakarken de -ben öz olarak alıyorum- önce insan hakları noktasından yaklaştı; bizim, oradan yaklaşmamız lazım. Biz, devletimizi severiz; sevmeye mecburuz. Devletsiz toplum olmaz; ama, devletimizin, benim temel insan hakkıma ne kadar saygı gösteriyorsa, benden o kadar saygı bekleme hakkı vardır. Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Bu meseleye iki açıdan bakarız; birinci öncelikli olan insan haklarıdır. İnsanın içinde yaşadığı ulusunun bireyi olması kadar, aynı zamanda, insanlığın da üyesi bulunması, çağımızda insan hak ve özgürlüklerini, yalnızca ulusal bir hukuk sorunu olmaktan çıkarmış ve ona evrensel bir anlam ve içerik kazandırmıştır. Bu bakımdan, Anayasanın Başlangıç ve 2 nci maddesi hükümleri gereği olarak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinde itiraz konusu kuralın değerlendirilmesini de gözden ırak tutmaya olanak yoktur."

Ceza yargılama hukukumuzun ilke olarak benimsediği masumluk karinesi, herkes suçsuzdur yaklaşımı... "Masumluk karinesi, sanık için vazgeçilmez bir haktır; bu hak, sanığın hükümlülük kararı verilinceye kadar suçsuz sayılmasını gerektirmektedir. Suçlu olduğu kesinleşinceye değin, sanığın suçsuz sayılmasını zorunlu kılan masumluk karinesi, keyfîliğe, sanıkları suçlu görme ve cezalandırma eğilimine ve bu tür davranışlar sonunda ortaya çıkan yoğun adlî hatalara karşı, bir tepki olarak, ilk kez 1789 tarihli İnsan ve Yurttaşlık Hakları Beyannamesinde yer almıştır." İnsan hakları açısından.

Bir de, temel hukuk devleti açısından da şu gerekçeyi koyuyor; diyor ki: "Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olan hukuk devleti, Anayasanın 2 nci maddesinde gösterilmiş ve öteki birçok maddelerdeki kurallarla da belirgin bir duruma getirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin kimi kararlarında da açıklandığı üzere, hukuk devleti demek, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasaya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – "Eyvah, bu baziçede bizler yine yandık/ Zira ki ziyan ortada, bilmem ne kazandık."

Değerli milletvekilleri, şu maddenin düzenlenmesine bir bakarsanız... "...alışkanlık, suçu meslek edinme..." Yapmayın... Allah rızası için... "Suça alışkanlık!.." Uyuşturucu alışkanlığını anladık; ama, bu suça alışkanlık... Yani, insanın tövbe istiğfar etmesi, insanın nadim olması pişman olması... Aynı kanunun başka bir maddesinde de pişmanlık getiriyorsunuz... Meslek edinmeyi esas alıyorsanız, pişmanlık olmaz; pişmanlığı var sayıyorsanız, meslek edinme olmaz. Bu kadar birbirine zıt hukukî düzenleme dünyada görülmemiştir. Meslek edinme!.. Yapmayın; bu doğru değildir.

Bak, bir kere daha arz ve izah ediyorum. Bu düzenleme hukuk düzeni getirmez...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – ...bu düzenleme topluma huzur getirmez ve Sayın Başkan da bana ilave süre vermez.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İlave süre verdim efendim, ikinci ilave süre vermez.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun.

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devletin, insanın, huzur ve refahını sağlaması, güvenini temin etmesi aslî görevidir. Devlet, gerçekten, kendi milletinin yücelmesi için, kalkınması için, huzur ortamını, güven ortamını, refah ortamını sağlamak durumundadır. Bunu sağlayabilmesi için, önce kendi milletine inanması ve güvenmesi gerekir. İnsanına güvenmeyen bir devlet anlayışı olamaz. Devlet, millet için vardır. Devletin olmadığı yerde millet, milletin olmadığı yerde devlet olmaz. O halde, devletin aslî görevi, önce kendi insanına öncelikle inanmak ve güvenmektir; onun huzurunu ve güvenini de ancak bu şekilde sağlayabilir. O halde, işin başlangıcında, temelde, kendi insanına güvenen ve inanan bir mekanizmayı, bir sistemi, hukukun üstünlüğünü, demokratik anlayışı kabul etmek, benimsemek ve bunu tüm kurum ve kuruluşlarda ve mevzuatında da yerleştirmesi gerekir. Bunu yerleştirmezsek, sıkıntı çekeriz, demokratik olamayız; demokratik ülkelerle aynı boyda mücadele etmemiz de mümkün olmaz. O halde, insan denilen o yüce varlığı koruyabilmek boynumuzun borcu olduğuna göre ve yaratılmışların en mütekâmili olan insana önce güvenmek gerektiğine göre, sistemi de, mevzuatı da ona göre hazırlamak lazım diye ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî ki, ulusal ve uluslararası birkısım şebekeler kurmak suretiyle, bu ülkede menfaat sağlama, çıkar sağlama gibi maksatlara yönelik suç örgütlerinin kurulduğunu biliyoruz, birkısım suçların işlendiğini de biliyoruz; bunlarla mutlaka mücadele edilmesi gerektiğini de her vesileyle ifade ediyoruz. Mafyalarla, çetelerle, hangi maksatlarla kurulursa kurulsun, hangi anlayış, hangi zihniyet, hangi düşünce, hangi fikrin sahibi olursa olsun, o insanların içerisinde bulundukları şebekeye karşı, devlet olarak, millet olarak, hepimizin mücadele etme mecburiyeti vardır; bu bizim görevimizdir, bu bizim sorumluluğumuzdur. Ancak, bütün bunların hepsini yaparken, işin başlangıcında, diyelim ki bin kişiyi, diyelim ki beşyüzbin kişiyi hedef alacak olan bir mevzuatı hazırlarken, altmışbeşmilyon insanı rahatsız edecek, onları, özellikle, potansiyel bir tehdit veya tehlike aracı olarak görecek bir uygulamanın içerisinde de, kesinlikle, olmamak lazım; çünkü, dünya, artık, demokrasilerde, insana inanan, güvenen, insanı yüce varlık olarak gören ve onun korunması ve kollanması gerektiğine inanan bir noktaya doğru gidiyor.

İşte, ben, bu anlayış içerisinde, güvensizlik noktasından hareketle, daha evvelden de ifade ettiğim gibi, devamlı olarak muhalefetin dile getirdiği konuların hepsine, daha işin başlangıcında tepki koymayın, bunu olumlu görün diyorum; çünkü, bizim söylediklerimiz, inanın, sadece bir muhalefet anlayışı içerisinde söylediklerimiz değildir. Bu söylediklerimizin hepsini, 65 milyon insanın, şu vatanda yaşayan herkesin özellikle dikkat etmesi ve ileride sıkıntı ve rahatsızlık çekebileceği anlayışından hareket etmek suretiyle ifade ediyoruz.

Ha, bunlarla mücadele etmek için, gerekli birkısım yeni organizasyonlara ihtiyaç var mıdır? Vardır. Yeni bir yasa düzenlemesine ihtiyaç var mıdır? Vardır. "Gizligörevli" diye ifade edilen birkısım gizligörevliler görevlendirilmekte midir? Görevlendirilmektedir. Dünyanın bütün ülkelerinde de bu yapılmaktadır arkadaşlar. Hatta, yeni birkısım mekanizasyonlar da getirilmektedir. Teknolojinin, suçluları ve suçu ortaya koymak için kullanıldığı ortam, artık ortaya çıkmıştır; onlar değerlendirilmektedir. Bunları yapmak şarttır; ama, her şeye rağmen, öncelikle ifade ediyorum, bir prensibi ortaya koyalım: İnsana inanmak ve güvenmek. Önce, anayasal bir hukuk devleti olduğumuzu hatırlayarak, prensip olarak, Avrupa ülkelerinin yaptığı gibi, hukuk düzenlemelerine de uygun olması lazım, insan haklarına saygılı olması lazım, hukukun evrensel normlarına paralel ve hukuk kurallarına aykırı olmayan düzenlemeleri taşıması lazım.

Eğer, şüphe üzerine insanları itham ederseniz, şüphe üzerine insanları takibe maruz bıraktırırsanız, dinlemeye doğru giderseniz, burada bir yanlışlık var demektir. Şüphe nedir; şüphe "ben sana baktım; gidiyordum, bana baktın; ters baktın, senden şüphe ettim, geliyorum..." Haydi bak bakalım, ne çıkacak içinden!..

Ha, denilebilir ki, daha sonraki bir maddede, başka şekilde telafisi mümkün olmadığı takdirde, o zaman hâkime müracaat etmek suretiyle dinlenebilir, takibe alınabilir. Bunu diyebilirsiniz; ama, maddenin matlabında, muhtevasında, ana maddesinde bu yok. Olmayınca, uygulamada öyle bir durumla karşı karşıya gelebiliriz ki, aynı suçu işlemiş olan bir insan, bazen doğrudan doğruya berat eder, bazen de çok rahat bir şekilde hüküm altına alınır, mahkûm edilebilir. Burada bir yanlışlık var. Onun için, bunu söylemek, bilhassa dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şunun da altını çizerek belirtmek istiyorum: Ben, uzun yıllar, Emniyette genel müdürlük yapmış bir insanım; Emniyet Teşkilatını hem seviyorum hem polise karşı güvenim de var -onu size söyleyeyim- ve sevdiğimi de, çok açık bir şekilde her yerde fade ediyorum, onlarla da gurur duyuyorum. Ben, onlardan, hiçbir suretle, ne korkarım ne güvensizlik duygusu içerisinde olurum, isterlerse beni de dinlerler derim; ama, mesele o değil. Mesele, çağdaş dünyada, çağdaş ülkelerle yarışır bir noktada, Türk Milletinin içerisinde bulunduğu ortam ve demokrasinin gerektirdiği -insan haklarına bağlı- İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde özellikle teminat altına alınmış olan birkısım hakların korunması meselesidir. Ona çok dikkat etmek lazım.

Tasarının, özellikle, niye bu kadar eleştiriye maruz kaldığını düşünebilirsiniz. Ben ne dedim? Bu tasarıya ihtiyaç var, bu maddelere ihtiyaç var, bir kısmına ihtiyaç var; ama, özellikle, hukuk diline ve hukuk tekniğine uygun olmayan birkısım muğlak ifadeler bizi sıkıntıya sokuyor. Onu uygulamacıyla konuştuğun zaman, bir rahatlıyorsun; diyorsun ki, tamam, burada bir noktaya doğru gidilecek; ama, ya benim uygulamada bulunan şu andaki arkadaşım, ister siyasî arkadaşım isterse onun altındaki bürokrat arkadaşım gidip bir başkası gelir de bir başka şekilde uygularsa, o zaman durum ne olacak? Burada bizim de tereddüdümüz var. Nasıl şüphe üzerine insanlar takip ediliyor, dinlenebiliyorsa, yasama organında çalışan, yasayla ilgili değerlendirme yapan kişiler olarak, milletvekili olarak, bizim de bazı şüphelerimiz ortaya çıkıyor. O bakımdan, karşılıklı bir şüphe... Bu karşılıklı şüphe, Türk Milletine, Türkiye Cumhuriyeti Devletine yarar vermez. O halde, devlet ile milletin, barışık olacak şekilde birbirine güven duygusu içerisinde olması, birbirine itimat etmesi ve o itimat üzerine, özellikle, yasa düzenlemelerinin yapılması şarttır.

Anayasaya uygunluğu açısından iddialar gelecektir; göreceksiniz, Anayasa Mahkemesine götürülecek. Anayasa Mahkemesine götürülmeden, burada, getirilen birkısım değişiklik önergelerini kabul etseniz ne olur?! Bu, o zaman, bu Meclisin kendi hakkına, hukukuna, sorumluluğuna ve görevine sahip çıkması olur. O bakımdan, burada, özellikle, birkısım son derece halisane niyetlerle getirilmiş olan tekliflere de dikkat edin. Bugün bir başkası dinlenir veyahut takip edilir, yarın bir başkası... Yarın size de dönülür.

Ben, size, çok açıklıkla bir şey söyleyeyim: Dinleme sistemini Emniyet Teşkilatına getiren bir kişiyim; ama, ben dinleniyormuşum. Olsun, dinleneyim dedim. Aldığımız zaman bile, bana "efendim, biz birbirimizi dinleriz" dediler; olsun... Bugün, artık, Türkiye'de delilden suçluya gitme anlayışını hâkim kılmak istiyorsanız, gelişen teknolojiyi bu teşkilatlara koymak, onu uygulamak, onu getirmek mecburiyetindesiniz. Ben, o tarihlerde, yine, parmak izi bilgisayarı getirmek istiyordum; fakat, gazeteler, sürmanşetten dediler ki: Emniyet Genel Müdürlüğü bütün milleti fişliyor. Hayır, hiç böyle bir şey yoktu. Neden yaptık onu? Parmak iziyle milyonlarca sanıktan, şüpheliden, doğrudan doğruya suçluya gidilecek, beş kişiye inecekti. Olay buydu; ama, itiraz ettiler, zamanın sayın bakanı "yahu, başımın belası mısın kardeşim; nedir, bunları çıkarıyorsun" dedi, biz de vazgeçtik, almadık; ama, bir gün gelecek, bu Emniyet Teşkilatı, gerçekten, başarılı operasyonlar yapıyor ve onunla birlikte artık birkısım ithamlar, işkence iddiaları, insan hakları ihlalleri iddialarına maruz kalmadan görevlerini yapacaktır; bu sistemi, benzeri sistemleri getirmek şartıyla.

BAŞKAN – Sayın Bedük, size 1 dakika ilave süre veriyorum; buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, benim, üzerinde durduğum şudur: Anayasada ifadesini bulan temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunmayacak şekilde tedbir ve düzenlemelerin alınması ve bunların sınırlarının özel olarak belirlenmesi gerekir. Tasarıdaki, Türk Ceza Kanununun, başka bir ifadeyle, ceza hukukunun temel prensiplerine uygun olması... Biraz evvel de ifade edildi; şüphe, sanığın lehinedir. Orada bir temel ilke var; burada ise, temel ilke, doğrudan doğruya o şüphe; sanık olarak görülüyor. Ya değilse, o zaman ne olacak? Zaten, o mafya veya çete denilen ahlaksızların yakalanması şart olduğuna göre, pek tabiî ki, onunla ilgili gerekli düzenlemeyi de yapmak durumundasınız.

İşte, değerli arkadaşlar, benim, bilhassa altını çizerek belirtmek istediğim husus şudur: Bu gibi düzenlemelere ihtiyaç var; ama, kanunun düzenleme tarzında, ilk maddesinden başlamak üzere, gerçekten, daha açık daha net ifadelerle ortaya çıkmanın yararına inanıyorum.

Bu duygularla, sizlere saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bedük.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, Grubumuz adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Murat Başesgioğlu.

Buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmeleri başından beri dikkatle izliyorum, benden evvel konuşan değerli hatip arkadaşlarımın altını çizdiği bir hassasiyet var. Yasama olarak bir düzenleme getirdiğimizde, vatandaşlarımızın hak ve özgürlükleri konusundaki hassasiyeti birlikte taşımamız, birlikte göstermemiz gerekiyor. Buna, gönülden katılıyoruz; ama, burada yapılan takdimlerde, sanki, bu yasa tasarısıyla 65 milyon vatandaşımızın gizli olarak dinleneceği, gizli olarak izleneceği gibi bir intiba verildi. Bunu açıklama maksadıyla söz aldım; konuyu, yapabildiğimce, anlatabildiğimce açıklamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının muhatabı, çıkar amaçlı suç örgütüdür; adına, ister mafya deyin, ister çete deyin, isterseniz organize suç örgütü deyin. Yani, bu tasarının muhatabı 65 milyon vatandaş değildir; bu tasarıda kastedilen muhatap, örgüttür. Çıkar amaçlı bir örgütün uluslararası tanımı, standardı da bellidir; öyle, iki kişinin, üç kişinin bir araya gelmesiyle şu yasa tasarısının tanımladığı bir suç örgütü söz konusu değildir. Dolayısıyla, bu takdim yanlıştır. Bu manada, sade vatandaşlarımızı tedirgin etmenin de yeri yoktur diye düşünüyorum.

Aslında, değerli konuşmacılar, 5 inci maddede şunu tenkit edebilirlerdi; hükümete veyahut da bize dönüp diyebilirlerdi ki: Ey hükümet veyahut bu tasarıyı hazırlayan arkadaşlar, bu gizligörevli kullanma konusu, dünyada terk edilen bir yöntemdir. Acımasız kuralların geçerli olduğu, en ufak hatasında insanların gözünü kırpmadan öldürüldüğü, vurulduğu, infaz edildiği bir düzene, siz, 150 milyon, 200 milyon lira maaş alan bir vatan evladını görevlendiriyorsunuz ve "bu örgütü çökert" diyorsunuz. Bu noktada, belki, tasarıya, bu 5 inci maddeye bir tenkit yöneltilebilirdi. Gerçekten, bu sistem, dünyada diğer ülkelerin terk ettiği bir sistemdir ve görevlendirdiğiniz personel açısından da büyük riskler taşıyan çok önemli bir görevdir; ama, kahraman güvenlik güçleri, polisimiz, jandarmamız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, kendisine bu noktada bir görev düştüğü takdirde, gözünü kırpmadan bu görevi yerine getirecektir. Buna inancımız sonsuzdur.

Bu madde içerisinde birçok güvence var. Örneğin "diğer tedbirlerin netice vermemesi halinde bu tedbire başvurulur" deniliyor. Yine, dediğim gibi, öyle muhatabı geniş olan bir kesimi kastetmiyor; sadece, muhatap itibariyle, bir örgütü, hukukdışı, illegal bir yapılanmayı hedef alan, muhatap alan bir düzenleme söz konusu.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, sizlerle paylaşmak istediğim nokta, bunun, vatandaşlarımızı bu yasanın çıkması dolayısıyla fazla tedirgin etmeden, onların özgürlüklerini, haklarını kısıtlamadan, aksine, onların huzur içerisinde yaşayabileceği bir topluma kavuşma özlemi içerisinde, gayreti içerisinde getirilen bir düzenleme olduğudur. İnşallah, uygulamada da savsaklamalar olmayacaktır, görev ihmalleri olmayacaktır; olursa ki, Emniyet Teşkilatı, güvenlik güçleri, kendi içerisinde bunları temizleyecek, bunları açığa çıkaracak kadar şeffaf bir yapıya sahiptir, hukuka ve yönetmeliğine, yasalarına bağlı bir teşkilattır. Bundan da endişe duyulmamasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına, Sayın Yasin Hatiboğlu, Sayın Kamer Genç, Sayın Ekrem Pakdemirli, Sayın Ramazan Toprak, Sayın Fethullah Erbaş.

İlk iki sıradaki arkadaşıma söz vereceğim; ancak, daha önce, Sayın Kamer Genç'in, konuşmaları sırasında Sayın Ilıcak'a, Ilıcak'ın bir beyanına dayanarak, buraya yemeye gelmediğini ifade etmiş sanıyorum. Sayın Genç'in de "Sayın oğlunuz Amerika'da şimdi, en güzel kentinde. Acaba ne paralar yiyor. Onları da, tabiî, merak ettim. Kusura bakmayın, niye Türkiye'ye gelmiyor; gelin de burada görüşelim" şeklinde bir isnadı var. Bu isnatları açıklamak üzere, 2 dakikalık söz veriyorum.

Buyurun Sayın Ilıcak. (FP sıralarından alkışlar)

IV.—SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.—İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Efendim, aslında, böyle bir kişiyi muhatap almaktan dolayı müteessirim.

BAŞKAN – Yalnız, Sayın Ilıcak, kimseye sataşmadan...

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Sayın Kamer Genç, med ve cezir gibidir, bir gelir bir gider. Onun için, onun kusuruna bakılmaz.

Kendisine şunu söylemek istiyorum: Eğer bir insan kendi onuruna düşkünse, başkasının onuruna da en az bu kadar ihtimam göstermek zorunda. Eğer bizim veremeyeceğimiz hesabımız olsaydı... Meşru yollardan benim oğlum yurt dışında. Getirin bakalım aleyhindeki bir mahkeme kararını, görelim.

Dolayısıyla, bir insanı potansiyel suçlu gibi görmeyi, gazetelerde çıkan yalan yanlış haberleri doğru kabul etmeyi, ben, Sayın Kamer Genç'e aslında yakıştırdım ve şunu söylemek istiyorum: Hakikaten müteessirim kendisini muhatap almaktan dolayı; çünkü "nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz, divanelerin hemdemi divane gerektir."

Eğer, Sayın Demirel, zaten, bu partinin başında olsaydı, o partinin dengesini bozacağı için, Sayın Kamer Genç'i bu partinin içine kabul dahi etmezdi.

Aynı zamanda, Tercüman Gazetesi için sözlerini de kendisine iade ediyorum. Bugün Tercüman Gazetesininin bu millete, bu ülkeye hizmetini burada bulunan Parlamentonun büyük çoğunluğu takdir etmektedir; ama, kendisi başka saflardan buraya katılmıştır. Aslında, kendisi o saflara yakışmamaktadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında, ben de, kendisini muhatap almaktan çok hoşnut değilim.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Almayın efendim o zaman.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, hayır_ Bir dakika_ Ben de sataşmadan söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, yalnız, yeni bir sataşmaya sebebiyet vermemek üzere, size 2 dakika süre veriyorum.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

3. —Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, aslında, burada, Fazilet Partisiyle muhalefet partisiyiz; ama, zaman zaman bizi de hedef alacak konuşmalar yapılınca, biz de kendimizi savunmak durumundayız.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Siz başlattınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Nazlı Ilıcak "yalan yanlış gazete haberleri" dedi. Yanlış mı yazılmış, bilmiyorum. Benim bildiğim kadarıyla, Akşam Gazetesinde, bir sürü televizyon, birtakım şeyler vaat edildi.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Hayır efendim, hepsi verildi; mahkemeye intikal etti.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim... Ben, zaten, sizi muhatap kabul etmiyorum. Aslında, siz onu yanlış...

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Hayır efendim, bakın, tekrar sataşıyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin parlamenteriyiz. Sizin haddiniz de değil beni muhatap kabul etmemeniz. Sonra, benim parti işime de karışamazsınız.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Bana suç isnat ediyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Siz Tercüman Gazetesindeyken, devletten ne kaynaklar sağladığınızı, ne imkânlar sağladığınızı, ne muafiyetler, ne krediler aldığınızı bilmeyen yok; sağır sultan da bildi. Sayın Demirel'in İLKSAN olayında para verdiği kim; onu bir söyler misiniz lütfen. (DSP sıralarından alkışlar)

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Tercüman bu imkânları sağlasaydı batmazdı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, dinlemesini öğrenin; bir hanımsınız, dinlemesini öğrenin.

Buraya çıkıp da, eğer başkalarına böyle pervasızca hakaret ederseniz, suçlu ilan ederseniz, biraz da kendinize dikkat edin diyorum, size bir tavsiyede bulunuyorum, bir ağabey nasihatinde bulunuyorum. (DSP sıralarından gülüşmeler, alkışlar) Gülünecek bir şey söylemedim. Yani, buraya gelip bazı şeyleri söylerken, sizin de hakkınızda söylenecek sözler var. Oğlunuz yurt dışında...

BAŞKAN – Sayın Genç...

KAMER GENÇ (Devamla) – Benim basına da saygım var. Basın "Türkiye'ye gelmiyor" diyor. Niye gelmiyor? Gelsin. Siz de milletvekilisiniz. Ben milletvekili olsam, oğlum bir suç işleyip de yurt dışına gitmişse, ben gider, kulağından tutar, alır getiririm; çünkü, parlamenter olarak böyle hesap vermek zorundayız. (DSP sıralarından alkışlar) Parlamenter olarak başkalarına hesap sorabilmemiz için, evvela aile efradımızı aklamamız lazım.

Ben Arapça marapça da bilmiyorum; benimle Türkçe konuşun. Ben köyden gelmiş, Türkçeyi sonradan öğrenmiş bir vatandaşım. Bana, böyle Arapça marapça laflar da söylemeyin; sizden rica ediyorum. Ben de, sizlerden, aslında o şeylerden çok fazla konuşmak...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, ben sonra konuşacağım.

Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşma olduğu gerekçesiyle söz talep ediyorum.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Kamer Genç, bir başka madde üzerinde konuşurken, hiç maddeyle ilgisi olmadığı halde, önce Sayın Yasin Hatiboğlu'na, arkasından Sayın Nazlı Ilıcak'a, isim zikrederek, yakışıksız şeyler söyledi. İçtüzüğün 69 uncu maddesi gereğince, sizden, isim de zikredildiği ve yanlış beyanlar kullanıldığı için, söz hakkı istedik; bir hayli gecikmeyle de olsa verdiniz. O sataşmaya buradan cevap verildi. Tekrar, aynı kişiye dönerek, ona da konuşma hakkının verilmesinin, İçtüzüğe ne kadar uygun olduğunu takdirlerinize sunarım; bir.

Sayın Kamer Genç'in konuşmasından, DSP Grubunun niye bu kadar lezzet aldığını merak ediyorum; bu da iki.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Arınç...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Affedersiniz...

Bu Mecliste, insanların kişilikleriyle, aileleriyle, geçmişte yaptıklarıyla, buraya çok şeyler dökülecek olursa, üzerinde en çok konuşulacak insan, belki Kamer Genç olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söyle, söyle canım; neyimi konuşacaksın, söyle!

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Ama, eğer, bu işi burada uzatmak ...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söyle hoca, söyle; ben de senin hakkında konuşurum!

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – ....istemiyorsanız... Sonra, her maddede konuşma alırız, bu işleri ortaya dökeriz; bundan da DSP Grubu çok memnun olmaz. Lütfen, bir Başkan olarak görevinizi tam yapınız ve yeni sataşmalara yol açmayınız.

BAŞKAN – Sayın Arınç... Sayın Arınç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Sayın Kamer Genç, bir dakika...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Arınç, benim geçmişimle ilgili ne biliyorsa, eğer, insansa, yiğitliği varsa, çıksın söylesin; yoksa, kendisini çok mahçup ederim. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Saygılı ol!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen saygılı ol!

BAŞKAN – Sayın Arınç...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Allah Allah!.. İnsan utanır biraz! Yazıklar olsun sana!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sana da yazıklar olsun!

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Tekrar para mı lazım; tazminat davası mı açmak istiyorsun?!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben kimseden tazminat istemiyorum. Siz açıyorsunuz benim hakkımda; hem de faiziyle tahsil ediyorsunuz. (FP sıralarından gürültüler)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Meclisten utan!

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Doğru Yol Partisi olarak...

BAŞKAN – Sayın Arınç, bakınız, siz grup başkanvekilisiniz. Sayın Arınç...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Herkesi güldürmek mi vazifesi Sayın Kamer Genç'in?!

BAŞKAN – Sayın Arınç, bakın...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Başkan, siz yaptınız; böyle bir usul var mı yani?!

BAŞKAN – Efendim, dinleyin bir dakika.

Sayın Arınç, konuşmalarındaki sataşma sırasında, Sayın Hatiboğlu'na anında söz hakkını tanıdım; ancak, Sayın Ilıcak'la ilgili konuda, tutanağı getirtip inceledim ve söz hakkını verdim. Bu, Başkanın takdirinde olan bir şeydir.

Demokratik Sol Parti Grubunun, Sayın Kamer Genç'in konuşmalarından haz alıp almaması beni ilgilendirmez; beni, Genel Kurulun tamamı ilgilendirir; bir.

İkincisi; ben, oturum içerisinde, istediğim sırada, sataşılan kişiye açıklama hakkını tanıdım. Bunda alınacak bir şey mi var?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Bundan alınmıyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Tekrar niye aynı kişiye söz verdiniz, onu soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Arınç, bir dakika...

Sayın Ilıcak, eğer burada yeni bir sataşmaya neden olacak ifadeleri kullanmasaydı, Sayın Genç'e söz hakkı vermezdim.

Teşekkür ediyorum.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Kendisi niye tekrar bize sataştı efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, biraz evvel, Sayın Ilıcak, konuşmalarını yaptığı sırada, partimize yönelik bir değerlendirme yaptı; izin verirseniz onu cevaplandırmak istiyorum.

Sayın Kamer Genç, şahsı adına almış olduğu söz hakkından sonra, kendisine yönelik bir değerlendirme yapmış olabilir. Ancak, Doğru Yol Partisi adına öyle bir değerlendirme yapmasını, doğrusunu isterseniz, kendisine yakıştıramadım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğru Yol Partisi, çizgisi belli bir partidir; Doğru Yol Partisi görüşü ve fikri itibariyle bellidir. Bu görüş ve bu fikre inanan herkese kapısını açmıştır. Dolayısıyla, iki arkadaş arasında yapılan bir sataşma veya karşılıklı sözden sonra, bunu tekrar gündeme getirmenin ve özellikle...

BAŞKAN – Yararı yoktur diyorsunuz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – ...Sayın Başkanın bu kadar tehevvüre kapılmasını, doğrusunu isterseniz, yadırgadım.

Teşekkür ederim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Lütfen, sahip olun arkadaşınıza efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

III.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1.— Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/487) (S. Sayısı: 87) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına, Sayın Yasin Hatipoğlu.

YASİN HATİPOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Sayın Toprak'a devrettim.

BAŞKAN – Sayın Toprak, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük Önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduktan sonra, Türk Devletine bir hedef göstermiştir. Bu hedef, muassır medeniyet düzeyine ulaşmak, yani, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaktır; ancak, bu düzeye ulaşmak için yapılması gereken çok şeyler vardır. Bir düzeye sözle ulaşılmaz. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmek için, çağdaş hukuk prensiplerinin öne çıkarılması gereklidir. Bu amaçla, çağdaş hukuk prensipleri uyarınca devletin güvenliğini sağlamaya yönelik tedbirler alınırken, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin özüne dokunulmaması gerekir. Yine, bunun devamı olarak, bireyin temel hak ve özgürlükleri korunurken, devletin zaafa uğratılmaması gerekir. Bu iki husus arasındaki dengeyi kurmak ise, öncelikle, üç büyük erkin bir tanesi olan yasama meclisi olarak bizlere aittir. Bunun ihdas edilme yeri, bu Yüce Meclistir.

Bu Yüce Mecliste, gerek iktidar ve gerekse muhalefet partileri olsun, kişisel tartışmaları öne çıkarmak suretiyle, ayrıntıları öne çıkarmak suretiyle, ayrıntılarda boğuluyoruz, esası kaybediyoruz. Esası, hiçbir zaman ayrıntıya feda etmemek gerektiğini düşünüyorum.

Bireyin temel hak ve özgürlüklerinin özüne dokunmak, hukukta, çok kısa ifade etmek gerekirse, bireyin doğuştan kazanmış olduğu temel hak ve özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlayan veya ortadan kaldıran tedbirler almaktır. Böyle bir düzenlemeye gidildiği takdirde, devletin niteliği, hukuk devleti, demokratik devlet, sosyal devlet ilkelerinden uzaklaşır; ortaya, totaliter bir devlet anlayışı çıkar.

Yine, devamı olarak, şayet, bireyin temel hak ve özgürlüklerine sınırsız bir genişlik tanımak suretiyle, azamî hoşgörüyü göstermek suretiyle, temel hak ve özgürlükleri özünden sapacak şekilde bir düzenlemeye gidecek olursak, bu kez, devlet zaafa uğrar, anarşi gündeme gelir. Biz, bunun acısını yıllarca yaşadık. Aynı acıyı yaşamamak için, bu Yüce Meclisin, bu konuda çok hassas olmasını gönülden arzu ediyoruz.

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadale Kanunu Tasarısının 5 inci maddesiyle ilgili olarak, sayın hükümet, Adalet Komisyonuna gönderdiği metinde, bir hususu atlamıştı.

Ondan önce, bir hususa kısaca temas etmek istiyorum. Bu tasarıda getirilen gizligörevli kavramının, iki değişik şekilde ortaya konulması gerekir; tasarının getirdiği tabir "gizligörevli" diğer bir tabirle "ajan." Bir de "ajan provokatör" olarak nitelediğimiz diğer bir gizli ajan söz konusudur. Bu ikisinin arasındaki ayırım dahi gözetilmeksizin, alelacele, bu kanun tasarısı, maalesef, komisyona getirilmiştir. Alt komisyonda bazı değerli arkadaşlarımızın, bu hususu, bu konudaki çekincelerini özellikle dile getirmek suretiyle bir cümle eklenmiştir; ancak, ben bu eklenen cümlenin de yeterli olduğu kanısında değilim.

Hükümetin gönderdiği tasarıda "gizligörevli, görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz" hükmü getirilmiştir. Gizligörevli, diğer tabirle ajan, işlenmekte olan bir suçla ilgili tespitlerini, bu konudaki hareketlerini, davranış tarzlarını, suç teşkil etmemek şartıyla meşruiyet kazanabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika ilave süre verdim; buyurun efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Şayet, gizligörevli, suçunu işlerken, yeni bir suçun işlenmesine önayak olmuş ise, iştirak etmiş ise, suçu tahrik etmiş ise, bu konuda ne gibi bir işleme tabi olacağı kesinlikle ortaya konulmuş değildir. Sadece "sorumlu tutulamaz" denilmek suretiyle, âdeta, burada, ajan provokatör olarak görev yapan insanlara bir yargı muafiyeti tanındığını görüyorum. Bu konuda, medyada, telekulak skandalıyla ilgili olarak ortaya atılan yorumlarda, bir başkomiserin ifadesinde belirttiği hususlar çok dikkat çekicidir. Ben, bu konunun suiistimale çok açık olduğu, bu tasarının alelacele getirildiği, gerçekten, hayatî ehemmiyeti haiz böyle bir düzenlemenin, çok eksik bir düzenleme olduğu kanısındayım.

Maalesef, söylenecek çok şey var; ancak, mikrofon kapanmadan konuşmamı bitirmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, bu yasayla, ekonomik amaçlı örgüt kurma nedeniyle Türkiye'de suç işleyen kişiler cezalandırılmakta; ama, ekonomik amaçlı örgüt kavramı tarif edilirken, çok müphem ve çok karışık; yani, tam, net bir örgüt biçimi dile getirilmemiş; getirilmeyince, tabiî, bu örgüt mensubu olduğu kuşkusu altında olan kişilerin evini gözetliyorsunuz, iletişimini dinliyorsunuz, hakkında gizli kamu görevlisi belirliyorsunuz ve bunu, yani, âdeta, Anayasayla verilen temel hak ve özgürlükleri askıya alıyorsunuz. Biliyorsunuz, Anayasamızın 14 üncü maddesinde ve 13 üncü maddesinde, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar demokratik hukuk devletinin ilkelerine aykırı olamaz ve demokratik hak ve özgürlüklerin özüne de dokunulamaz; ama, bu kanun... İşte, kişinin konut dokunulmazlığını kaldırıyorsunuz, haberleşme gizliliğini kaldırıyorsunuz; bir de bu maddeyle, gizli görevli, kamu görevlisi kullanıyorsunuz. Buradaki kamu görevlisi kavramı da çok müphem; yani, devletin aslî kadrosunda çalışan bir MİT mensubu mu veyahut da güvenlik görevlisi mensubu mu veyahut da mesela, Olağanüstü Hal Bölgesinde kullanılan... Mesela, bir Yeşil meselesi vardı; biliyorsunuz; bu Yeşil'i kamu görevlisi derseniz, alırsınız, böyle bir şey örgütünden, eskiden PKK içinde bulunmuş, birçok suç işlemiş insanı getirirsiniz, ondan sonra maaş ödersiniz; bunu da eğer kamu görevlisi içine şey ederseniz, bundan sonra da bunun kanalıyla da birtakım insanları şey etseniz, işte, bu madde, bu gibi haller, insanların hayatını yaşanmaz hale getirir bir ülkede.

Bu itibarla, bunlara da çok açıklık gelmesi lazım. Gerçi, bu maddede, biraz, gizli görevli kullanılması, diğer hallerde suç örgütünün üzerine gidilmesinin mümkün olmaması halinde mümkün olduğu; işte, suç işlemiş kişiler veya suç işleme kuşkusu altında olanlar hakkında böyle bir görevli tayin edilir deniliyor; ama, şimdi, Türkiye'de, geçmişte gördüğümüz çok örnekler var. İşte, maalesef suç örgütleriyle beraber hareket eden, afyon, eroin kaçakçılığı yapan bazı kamu görevlileri var. Bunlar yakalanamıyor, bunlar cezalandırılamıyor.

Ayrıca, Türkiye'de, Memurin Muhakematı Kanununun kamu görevlilerine getirdiği bazı avantajlar nedeniyle, bunların davaları yıllarca sürüyor, hatta zamanaşımına uğruyor. Böyle bir hukuk sistemi içerisinde bulunan bir yerde, eğer siyasî iktidar -tabiî ki, bu idare, siyasî iktidarın da emrinde- ve onun emrindeki kamu görevlilerine bu kadar çok yetki verilirse, o zaman, o ülkede, hakikaten temel hak ve özgürlükler askıya alınır ve o ülkede yaşamak çok zorlaşır.

Tabiî, burada, herhalde, bizim anladığımız kadarıyla, gizli kamu görevlisindeki amaç, devletin kadrosunda çalışan, en azından, suç işleme temayülü olmayan veyahut da kendisine verilen görevi kendi cebi için kullanmayacak derecedeki kişiler olması lazım. Bunlar suç işlediği zaman_ Tabiî, önce, komisyonda, bunun üzerinde durduk; suç işlerse sorumlu olmaz denildi; ama, o cümleyi çıkardık; suç işlerse sorumlu olur denildi. Mesela bir kamu görevlisi arkadaşımız dedi ki, bir vatandaşa, bir gizli görevliye para veriyoruz, eroin satın alacak, gidecek, bir yarım kilo eroini oradan alıp gelecek; bu suç olur dedi. Halbuki, komisyonda yapılan müzakerede, bunun suç işlemek amacıyla, yani ticarî, ekonomik çıkar sağlamak amacıyla suç işlemediği için, bu suç sayılmaz dedik.

Dolayısıyla, bu tartışmalardan sonra, gizli kamu görevlisi olarak kullanılan kişinin, gizli görevlinin hiçbir surette suç işlememesi lazım; çünkü, biliyorsunuz, Anayasamıza göre, kamu görevlisinin üstü tarafından verilen emir, genel olarak yerine getirilir; ama, verilen emir suç unsuru teşkil ediyorsa, görevli, hiçbir surette, bu emri yerine getiremez.

Yasa, tabiî ki, bize anlatıldığına göre, birçok Avrupa ülkesinde, Amerika'da bu yürürlüğe girmiş; ama, biz, gerek demokratik kültür bakımından gerekse belirli görevlerde bulunan insanlarımızın sorumluluk duygularının gelişme sınırlarının seviyesi itibariyle o raddelere gelmedik. Dileriz ki, bu kanunu uygulayıcı durumunda olan insanlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, herhalde, 1 dakika daha süre vereceksiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – ... bu kanunu, kendi siyasî amaçları için değil, gerçekten, devletin bekası için, devlete karşı suç işleyen, devletin temeline dinamit koyacak nitelikteki çetelerle, ekonomik çıkar sağlamak için örgüt oluşturan çetelerle mücadelenin bir aracı olarak kullanırlar.

Tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bunları çıkarırken, ülkenin menfaatlarını düşünüyor; ama, uygulayıcılarımız çok önemli. Bugün, bir arkadaşımız da bahsetti, bir bakanımız "güvenlik görevlilerimizi, polis ve askerimizi, insan hakları konusunda eğiteceğiz" dedi. İnşallah, bundan sonra, güvenlik görevlerinde çalıştırdığımız değerli arkadaşlarımızın eğitim seviyelerinin yükseltilmesi amacıyla, devletimizin imkânlarını kullanarak, bunlara, demokratik hak ve özgürlüklerin korunması konusunda çok sağlıklı eğitim verirsek, ulusal bilinç ve demokrasi bilinci bu arkadaşlarımıza aşılanırsa, bu kanunlar, uygulayıcılar elinde, hakikaten, kimseyi rahatsız etmez; ama, keyfî kullanılırsa, gerçekten, Türkiye, yaşanmaz bir hale gelir.

Bunları belirtmek istedim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde 1 önerge vardır; okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Hakkında Kanunu Tasarısının 5 inci maddesi Anayasanın 20 nci maddesine aykırıdır.

Maddenin Anayasaya aykırılık yönünden görüşmeye açılmasını talep ederiz.

Dengir Fırat Abdullah Veli Seyda

Adıyaman Şırnak

Ramazan Toprak Zülfükar İzol

Aksaray Şanlıurfa

Mahfuz Güler Ali Güner

Bingöl Iğdır

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Gerekçesini mi okutalım?

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasamızın özel hayatın gizliliğini düzenleyen 20 nci maddesini, yasanın 5 inci maddesi temelden ihlal etmektedir. Bu konunun öncelikle incelenmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Hak ve alacaklara ilişkin tedbirler

MADDE 6. — 13.11.1996 tarihli ve 4208 sayılı Kanun hükümleri saklı kalmak üzere; bu Kanunun 1 inci maddesinde yazılı suçları işlediğine dair kuvvetli şüpheler bulunan kişilerin bu Kanun kapsamındaki fiillerinden elde ettikleri hususunda kuvvetli şüphe bulunan her türlü menkul ve gayrimenkullerine soruşturma sırasında el konulmasına; bankalar ve banka dışı malî kurumlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler nezdindeki, kiralık kasa mevcutları da dahil olmak üzere hak ve alacakları üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen veya kısmen kaldırılmasına, bir tevdi mahalline yatırılmasına, hak ve alacaklar ile mal, kıymetli evrak, nakit ve sair değerlerin idaresi için diğer tedbirlerin alınmasına karar verilebilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen mal varlığının yurtiçinde ve yurtdışında araştırılması, incelenmesi, tespiti ve değerlerinin takdiri, ilgili Cumhuriyet Savcılığınca istendiğinde, Maliye Bakanlığı Malî Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından yerine getirilir.

Birinci fıkrada belirtilen mal varlığının meşruluğu anlaşıldığında el koyma tedbirine karar verilmez veya verilmiş olan karar kaldırılır.

Sanık mahkûm edildiğinde söz konusu mal varlığı Devlete intikal eder.

BAŞKAN – 6 ncı maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 87 sıra sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa görüşüldüğünden bu yana sürekli düşündüğüm, bana çağrışım yapan bir atasözünü, bir madde öncesinde, değerli hatibimiz ifade ettiler; deveye "boynun neden eğri" demişler "nerem doğru ki" diye cevap vermiş. Hakikaten, her maddesi, doğrudan doğruya, Anayasayı ve Türkiye'nin altına imza atmış bulunduğu insan haklarına ilişkin bütün uluslararası antlaşmaları ihlal eder mahiyetteki bir yasa tasarısını görüşüyoruz.

Burada görüşmekte olduğumuz 6 ncı madde, mal varlıklarına el konulmasıyla ilgili olarak kabul edilebilecek bir madde. Her şeyden önce, bu maddenin Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyoruz; şöyle ki: Anayasanın 38 inci maddesinde "genel müsadere cezası verilemez" şeklinde bir hüküm vardır. Bu "genel müsadere cezası verilemez"i âdeta bertaraf etmek için, bunu görmezden gelmek için, yasanın maddesinde açık bir şekilde zikredilmemiş olmasına rağmen, bu yasa çerçevesinde bir genel müsadere cezası getirilmiş olduğunu, yine gerekçeden anlıyoruz. Maddenin gerekçesini okuduğumuz zaman, Anayasanın esasında yasaklamış olduğu genel müsadere anlayışının, bu yasayla getirilmiş olduğunu anlıyoruz; şöyle ki: "Bu zorunlulukla birçok batı ülkelerinde 'genişletilmiş müsadere' sistemi ceza hukuku sahasına girmiş bulunmaktadır. Bu sisteme göre suç işlediğinden şüphe edilen kimsenin bütün mameleki, başka bir ifade ile tüm malvarlığına tedbir konulmakta, yalnız kaynağının meşruiyetini ispat ettiği mal ve eşyalar için bu yönde bir tedbire gidilmemekte" şeklinde bir açıklama var. Dolayısıyla, bütün hukuk otoritelerinin de ittifak ettiği üzere, bu genişletilmiş müsadere sistemiyle genel müsaderenin aynı anlama geldiğini düşünüyoruz ve bu anlamda, Anayasaya aykırı olduğunu düşünüyoruz.

Yine, bu yasa maddesiyle getirilmiş olan başka bir çarpıklık söz konusu; o da şu: El konulan malların meşru yollarla elde edilip edilmediği konusunda ispat yükü, sanığa yüklenmektedir. Halbuki, ceza muhakemesi sistemimizde -ceza kanunlarına ilişkin- ceza içeren bütün yasalarımızda, ispat yükünün sanığa yüklendiğine dair bir başka hükme rastlamıyoruz. Eğer, suçlu olduğunu kabul ediyorsanız, malın da bu suçun işlenmesi neticesi elde edildiği kanaatindeyseniz, bunun ispatı, o işi araştıran devlete düşer, cumhuriyet savcısına düşer, kolluk kuvvetlerine düşer. Diyeceksiniz ki, bu çarpıklık nereden geliyor? İki gündür yasa üzerinde tartışıyoruz. Belli ki, yasayı hazırlayan arkadaşların, bu konuda deneyimli olduğunu düşündükleri Amerika, İtalya, Almanya ve benzeri ülkelerdeki aynı mahiyetteki yasalardan esinlenerek veya bazen kimi maddeleri tıpatıp onlardan uyarlamak suretiyle getirdiklerini görüyoruz; ama, daha önceki maddede birçok arkadaşımın da itiraz ettiği üzere, olumlu anlamda insan hak ve özgürlüklerini daha çok güvence altına alır nitelikteki birçok cümlenin ve fıkranın yasanın içeriğinden çıkarıldığını görüyoruz.

Bu 6 ncı maddede ise, tıpatıp bir taklit yaptıklarını anlıyoruz; fakat, bu arada, bir hususun gözden kaçırıldığını görüyoruz; o da nedir: Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde, bilebildiğim kadarıyla, en büyük cezalar, vergi kaçakçılığına ilişkin cezalardır, mal beyan etmemeye ilişkin cezalardır. Türkiye'de ise, vergi mevzuatımız ve malî mevzuatımız, hepinizin bildiği gibi, henüz oturmamış, henüz yerleşmemiş. Geçtiğimiz yıl, kayıt ve belgelere önem veren, öyle olduğu kabul edilen bir vergi yasası kabul edilmiş; fakat, bugün, bunun sancıları yaşanıyor. Bununla ilgili, Türkiye'den para kaçırıldığına dair, Türkiye'den döviz kaçırıldığına dair itirazlar var. Bu ne anlama geliyor; bu, şu anlama geliyor: Demek ki, Türkiye'de, bir yerde -zannediyorum, Meclis tatile girmeden Meclis gündemine gelme ihtimali de var- devletimiz, kayıtdışı birtakım paraların ve malların dahi Türkiye'de dolaşmasına, ekonominin büyümesi adına müsaade edecek. Dolayısıyla, malî konularda Amerika ve Avrupa ülkeleriyle aynı şartları taşımıyoruz; fakat, ceza maddesi ihdas ederken, hele böyle bir ceza maddesi ihdas ederken, bakıyoruz ki, mantık, Amerika ve Almanya mantığı, İtalya mantığı. Deniliyor ki, meşruiyetin kaynağını ispat yükü, vatandaşa veriliyor.

Şimdi soruyorum sizlere: Ticaretle uğraşan veya uğraşmayan, evinde ziynet eşyası bulunduran, çeşitli vesilelerle çıkınında parası bulunan birçok insanımız olduğunu biliyoruz; bu insanlarımızın, bu paralarına, hasbelkader... Zaten, şüphe ve kuşku yasasından bahsediyoruz; bu yasanın adı, şüphe ve kuşku yasası. Zaten, bir kuşkuyla adamcağızı suçlu ilan ettik; suçlu ilan ettikten sonra, bunu izlemeye aldık, her türlü takibatı yaptık, evini izledik, telefonunu dinledik, her türlü şeyi yaptık; bir de, üstüne üstlük ne yapıyoruz; bütün mal varlığına el koyuyoruz ve el koyduktan sonra da, kendisine diyoruz ki, senin dedenden kalma şu altınların var, işte şu ziynet eşyaların var; getir bakalım bunun belgesini; bunun belgesini getirmediğin zaman, bu, senin meşru yoldan elde etmiş olduğun mallar sınıfında sayılmayacak ve daha da önemlisi, muhakeme yetkisini devlet güvenlik mahkemesine vermiş olduğumuz bir yasa çerçevesinde yargılanacak ve ağır cezaya çarptırılacaksın; bu da yetmeyecek, bu malların, devletin hazinesine irat olarak kaydedilecek. Bu gibi bir çarpıklık söz konusu değerli milletvekilleri. Yani, burada, muhakkak surette, ispat yükünün sanığa yüklenmemesi gerekir; ispat yükünün, bu kadar geniş izleme, takip ve dinleme yetkisi verdiğimiz devlet güçlerine yüklenmesi gerekir.

Bunu anlatırken şunu demek istemiyoruz: Daha önce de ceza kanunlarımızda suça konu malların müsadere edileceğine dair hükümler var. Bir mal, suç işlenmek suretiyle elde edilmişse, eşyanın kendisi bizatihi suç unsuru olma özelliğini taşıyorsa, elbette ki bunun müsadere edilmesi gerekir. Daha önemlisi, çete ve mafyaların meblağları bazen milyon dolarları bulan haksız kazançlarına muhakkak surette el konulması gerekir; ama, bizim buradaki asıl itirazımız, asıl endişe duyduğumuz konu, dünden beri anlatılan konularla bir bütünlük içerisinde düşünüldüğü zaman bir anlam ifade edecektir. O bütünlük nedir: Zaten şüpheyle ve kuşkuyla vatandaşa yaklaşıyorsun, üzerine varıyorsun, dinliyorsun, takip ediyorsun, en ufak bir şüpheyi, bir insanın dinlenmesine, izlenmesine vesile kılıyorsun... Bu dinleme ve izleme de, sadece kişinin şahsıyla ilgili bir konu değil; kendisi kiminle görüşmüşse, çocuğu kiminle görüşmüşse; ki, az çok sosyal çevreye sahip bir insanın toplumumuzda günde yüzlerce telefon görüşmesinin olduğunu, yüzlerce kişiyle görüştüğünü varsayar ve düşünürseniz, bunun ne kadar geniş anlamda insan topluluğunu kapsayacağını anlamak daha kolay olur zannediyorum.

Değerli milletvekilleri, bunun yanı sıra, yine bu mal varlıklarına el konulmakla beraber, şayet sanığın suçsuz olduğu anlaşılırsa, beraat ederse, bunun kendisine iade edileceği gibi bir fıkra hükmü var. Bakıldığı zaman, ilk etapta, hakikaten, beraat eden sanık mağdur edilmemiş gibi bir düşünceye sahip olabilirsiniz; ama, bunun bir ticarî şirket olduğunu, bunun ticaretle uğraşan veya toplum içerisinde itibar sahibi bir insan olduğunu düşünün ve bu insanın mal varlığına, takibat süresince -bu aylar da sürebilir yıllar da alabilir- yıllarca el koyduğunuz takdirde, zaten adamcağızın ticarî itibarı diye bir şey kalmaz.

BAŞKAN – 1 dakika ilave süre veriyorum.

YAHYA AKMAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanıp, icabı halinde tutuklandığında, bir müddet tutuklu da kaldıktan sonra, o insanın toplum içerisinde nasıl bir itibar zedelenmesine uğradığını, malî açıdan herhalde büyük ihtimalle bir daha belini doğrultamayacak derecede mağduriyet yaşadığını anlamamak için çok saf olmak gerekir. Bu durumdaki bir insan için, yasa tasarısında, maalesef, herhangi bir tedbir düşünülmemiş, herhangi bir zararın telafisi yönünde bir önlem düşünülmemiş. Sadece, -bizim anlayabildiğimiz kadarıyla- hukuk çerçevesinde, genel tazminat hükümleri çerçevesinde, belki, bir tazminat davası açma hakkına sahip olabilir; ama, unutmayalım ki, çok önemli bir suçla, çetecilikle ve mafyacılıkla suçladığımız bir insanın mağduriyeti, genel hükümler çerçevesinde telafi edilecek düzeyde değildir. O nedenle, muhakkak surette, mal varlığına el konulan şahsın, mallar iade edildikten sonra uğradığı maddî ve manevî zararın tazmini ve telafisi yönünde bir hükmün tesis edilmesi gerekirdi.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.

Doğru Yol Partisi Gurubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Sadri Yıldırım; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde iki gündür çalıştığımız kanun tasarısı, tüm insanlar için, insanların mal varlıkları için çok önemlidir ve çok hassas bir tasarıdır; kısacası, insanların temel hak ve özgürlükleri ve aynı zamanda mallarla ilgilidir. Esasen, bu tasarının tümü, insanların temel hak ve özgürlükleri bakımından çok önemlidir; ayrıca, mal, hak ve diğer alacakları bakımından da önemlidir.

Anayasamız, kişinin temel hak ve hürriyetlerine çok önem vermiş ve ayrıca, Anayasamızın 17 nci maddesinde de, kişinin maddî ve manevî varlığı da korunmuştur. Anayasamız, 12 nci maddesinden 40 ıncı maddesine kadar, yani 29 maddeyle, kişinin temel hak ve özgürlükleri ile tüm mal varlıklarını korumuştur.

Buna rağmen, görüşmekte olduğumuz 6 ncı maddeye bakarsak, birinci paragrafında "_şüpheler bulunan kişilerin bu Kanun kapsamındaki fiillerinden elde ettikleri hususunda kuvvetli şüphe bulunan her türlü menkul ve gayrimenkullerine soruşturma sırasında el konulmasına" denilmiştir. "El konulmasına" ifadesi, yanlıştır. Bilhassa bu hüküm, Anayasaya aykırıdır; neden; çünkü, bir kişi mahkûm olmadan, suçlu olmadan, mallarına el konulamaz, olsa olsa -Ceza Kanunumuzda ve Ceza Usul Kanununda vardır- tedbir denilebilir, tedbir konulması gerekir -ki, ayrıca, altında da, zaten "tedbir" kelimesini ilave etmiş- yalnız, bu kelime yanlıştır.

Madde devam ediyor: "Bankalar ve banka dışı malî kurumlar ile diğer gerçek ve tüzel kişiler nezdindeki, kiralık kasa mevcutları da dahil olmak üzere hak ve alacakları üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen veya kısmen kaldırılmasına, bir tevdi mahalline yatırılmasına, hak ve alacakları ile mal, kıymetli evrak, nakit ve sair değerlerin idaresi için diğer tedbirlerin alınmasına karar verilebilir" deniliyor. Bu da, yine, yukarıda belirttiğimiz gibi, sadece "tedbir" olabilir; çünkü, kişi, yargılanırken zanlıdır, şüphelidir, sanıktır; ama, mahkûm değildir, karar kesinleşmemiştir.

Devam ediyoruz: ikinci fıkrada "Yukarıdaki fıkrada belirtilen mal varlığının yurtiçinde ve yurtdışında araştırılması, incelenmesi, tespiti ve değerlerinin takdiri, ilgili Cumhuriyet Savcılığınca istendiğinde, Maliye Bakanlığı Malî Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı tarafından yerine getirilir" denilmiştir. Tabiî ki, hâkim kararı olmadıkça ve savcıların da tespiti olmadıkça, bu mümkün değildir.

Yine devam ediyoruz: "Şüpheli, birinci fıkrada belirtilen mal varlığının meşru kaynağını ispat ettiğinde el koyma tedbirine karar verilmez veya verilmiş olan karar kaldırılır" deniliyor. Zaten, şahıs içeridedir, tutukludur, mahkemesi devam etmektedir, bunu yapması mümkün değildir; kaldı ki, kendisini hem maddî bakımdan hem de manevî bakımdan oldukça mağdur edecektir; ancak, mallarına tedbir konulmakla, zaten hüküm altına alınmış demektir.

Yine devam ediyoruz: "Sanık mahkûm edildiğinde söz konusu mal varlığı Devlete intikal eder." Bu doğrudur; çünkü, sanık mahkûm olduktan sonra, Ceza Kanunuyla konulan tedbirler, Ceza Kanunumuzda da vardır, Ceza Usul Kanunumuzda da vardır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, 1 inci maddede öngörülen suçları işlediğine dair hakkında kuvvetli şüphe bulunan kişiler hakkında, suçla ilgisi olmayan mallarına tedbir konulabilmekte ve sonuçta, mahkûmiyet halinde, tüm mal varlığı müsadere olunmaktadır; ancak, yeterli delil aranmadan, sadece son derece sübjektif bir duygu olan şüpheyle, bir kişinin tüm mal varlığına tedbir konulması da yanlıştır. Ayrıca, böyle bir tedbir, çok büyük zararlara neden olabilir. Sonuçta, diyelim ki, beraat kararı verilmesi halinde de devletin büyük bir tazminat ödemesine neden olabilir.

Değerli milletvekilleri, mahkûmiyet halinde suçla ilgisi olmayan malların da müsadere edilmesi, Anayasanın "genel müsadere cezası konulamaz" hükmüne aykırıdır. Yani, tedbir konulurken dahi, suçla ilgisi olmayan mallara da tedbir konulmaması gerektiğini, Anayasamız, gayet geniş olarak, tafsilatlı olarak belirlemiştir. Öyleyse, mallara dahi tedbir konulurken dikkat edilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, mahkûmiyet halinde, suçla ilgisi olmayan mallar müsadere edilirse... Suçla ilgisi olmayan malların da "genişletilmiş müsadere" denilmek suretiyle kapsama alınması kabul edilmiştir; bu da yanlıştır.

Maddenin üçüncü fıkrasında ise, ispat yükü yine ters çevrilmiş; yani, sanığa ispat yükü getirilmiştir. Halbuki, bu dava, bir ceza davasıdır. Bir ceza davasında sanığa ispat yükü getirilmesi, haklarında kesin hükümle mahkûmiyet kararı olmadıkça kişilerin suçsuz sayılacağına ilişkin Anayasa hükmüne aykırı olur. Anayasa Mahkememiz, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ek 2 nci maddesini iptal etmiştir; iptal kararında da, zaten açıkça, gerekçeli olarak, sanığa ispat yükü getirilmesinin Anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. Değerli milletvekilleri, yani, karar verilinceye kadar sanık, suçsuz demektir. Öyleyse, suçsuz kişinin, işlenen suçla ilgisi olmayan mallarına tedbir dahi konulmaması gerekir kanaatindeyiz.

Bütün Heyetinize saygılarımı sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.

Şahısları adına, Sayın Yasin Hatiboğlu, Sayın Kamer Genç, Sayın Ekrem Pakdemirli, Sayın Nazlı Ilıcak ve Sayın Fethullah Erbaş söz istemişlerdir.

Sayın Yasin Hatiboğlu Başkanlığımıza gönderdiği müzekkereyle Sayın Nazlı Ilıcak'a söz hakkını devrettiğini bildirmiştir.

Şahsı adına, Sayın Nazlı Ilıcak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasa Tasarısının 6 ncı maddesi hakkında kişisel söz hakkımı kullanıyorum.

Bu yasa tasarısını toptan ele aldığımızda ve hükümetin uygulamalarına baktığımızda, âdeta yangından mal kaçırır gibi bir acele görüyoruz. Biz, bu memleket için en doğru, en faydalı adımları atmak yerine, özgürlükleri sınırlayan yasaları maalesef önplana çıkarıyoruz. Biz, esas itibariyle, Demokratik Sol Partinin öncülüğünü yaptığı bir hükümetten, basın özgürlüğünü sınırlayan, özel hayatın gizliliğine müdahale anlamını taşıyan, kuşku üzerine telefonların dinlendiği, hâkim kararı olmasa bile, dinlemeden elde edilen bulgulara hukukî bir nitelik tanıyan kanunlar yerine, demokrasi paketlerini bekliyorduk; o zaman bizler, daha büyük bir şevkle muhakkak ki çalışacaktık.

Aslında, daha ileriki maddelerde de göreceğiz, maalesef, Terörle Mücadele Yasasının 8 inci maddesi de bu kanun uygulamaları kapsamına alınmaktadır. 8 inci madde, düşünce özgürlüğüyle ilgili bir maddedir. Evet, ülke ve millet bütünlüğünü korumaya yönelmiştir; fakat, uygulamaları açısından basın özgürlüğünü kısıtlayan bir maddedir. Şimdi, kuşku üzerine basın mensuplarının da izlendiğini maalesef göreceğiz. Dün ben bu konuya temas ederken sözüm yarım kaldı; maalesef, basın hürriyetini kısıtlayan bu kadar önemli hükümler gelirken, medyamız başka hevesler, başka amaçlar peşinde dedim. Mesela, kimi ormandaki üniversitesinin akıbetini düşünüyor, kimi Etibanktaki hülleyi örtbas etmeye çalışıyor ve hepsi birden tahkim yasasının peşinde ve maalesef, aslında, yıldırma, sindirme metodunu kullanan çıkar amaçlı bir araç haline gelmiştir basın; fakat, biz, bunca ayıbına rağmen, basın hürriyetini korumaya devam edeceğiz, demokrasiyi korumaya devam edeceğiz ve bundan dolayı, esas itibariyle, fincancı katırlarını ürküttüğümüz için birtakım iftiralara, birtakım isnatlara muhatap oluyoruz. Ben, bunlara, rahmetli Menderes'in İnönü'ye bir grup toplantısında verdiği cevapla cevap vermek istiyorum. Rahmetli Menderes şöyle diyordu: "Yaşaması gereken fikirlerin kanlarla canlarla beslenmesi lüzumu üzerinde bütün dünya mütefekkirleri ittifak etmişlerdir. Hangi fikir yaşıyorsa, hayat bulmuşsa, onun benliğinde kendisi için can veren kimselerin ruhunu taşıyordur. Demokrasi ağacı, her türlü feragat ve fedakârlığı göze alacak yetişmiş insanların mevcudiyetiyle ancak meydana gelir. Biz, doğru bir yoldayız. Doğru olan yolu bulanlar, deve sürücülüğünden ve keçi ticaretinden kisra ve kayserlerin tahtına oturmuşlardır. Bu yolda önde yürüyenler, belki de bir sarhoş şoförün yapacağı bir kazaya kurban gidebilirler; fakat, bizi, bu yoldan hiçbir kuvvet çeviremez."

Ben de şunu ifade etmek istiyorum: Biz, hak bildiğimiz yolda, doğru bildiğimiz yolda ilerlemeye devam edeceğiz; bizi, sarhoş iftiralar, yolumuzdan çeviremez.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ilıcak.

Şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşmuyorum.

BAŞKAN – Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika Sayın Pakdemirli.

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; dünden beri bu kanun tasarısını tenkit eden, tasarı üzerinde fikir beyan eden arkadaşların konuşmalarından, sanki, bu kanun tasarısı geçtiği zaman, telefonlar dinlenecek; insanlar, gizli kameralarla görüntüye alınacak veya peşine hafiye takılacakmış gibi bir anlam çıkıyor. Halbuki durum öyle değil; şu anda, binlerce kişi, resmî, gayrîresmî kurumlar tarafından zaten dinleniyor. Şimdi, burada, gayrihukukî bir durum var; bunu kanunî hale getiriyoruz; yani, kanun yapıyoruz, kanuna uygun olsun diyoruz.

Bugün, bunu hukukî duruma sokamayacağız, belli; gelin, kanunî duruma sokalım, ondan sonra da, önümüzdeki aylarda, inşallah, hukuka uygun, Anayasamıza uygun hale getirelim; yani, eksikliklerini, hatalarını bulalım, görelim, ondan sonra düzeltelim. Burada, diyorum ki, şu anda müzakere ettiğimiz kanun tasarısında birçok eksiklikler var. Bazı arkadaşlarımız yerden göğe kadar haklı "bazı noktaları Anayasaya aykırı" diyorlar; ama, bir de şu gerçek var: Türkiye'de bir kaos yaşanıyor; Başbakanın telefonu dinleniyor, Cumhurbaşkanının telefonu dinleniyor, bakanların dinleniyor, eski, milletvekilleri veya bakanların ki dinleniyor, dinleniyor, dinleniyor... Bunu bir zapturapt altına almak lazım. Ben, bu yönüyle, kanunun ruhu hukukî olmamasına rağmen, Anayasaya, belki, aykırı olmasına rağmen, muhalefetten buna destek istiyorum; şunu bir çıkaralım, ondan sonra daha rafine, ince ayarlarını yapalım.

Saygılar sunuyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz; sağ olun.

Madde üzerinde dört önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasından sonra beşinci fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve talep ederiz.

Yasin Hatiboğlu Dengir Fırat

Çorum Adıyaman

Veysel Candan Lütfü Esengün

Konya Erzurum

Yahya Akman

Şanlıurfa

"El konan malların bu kanunda öngörülen suçlar vasıtasıyla elde edildiğinin ispatı devlete aittir"

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Lütfü Esengün

Van Erzurum

Latif Öztek Nezir Aydın

Elazığ Sakarya

Mehmet Özyol M. Zeki Çelik

Adıyaman Ankara

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okunacak olan son iki önerge anayasaya aykırılık önergeleridir. Ayrı ayrı okutacağım; ancak, ilk gelen önerge üzerinde işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesi Anayasanın 38 inci maddesine aykırıdır.

Gereğini arz ederiz.

Fethullah Erbaş Latif Öztek

Van Elazığ

Eyüp Sanay Ahmet Sünnetçioğlu

Ankara Bursa

Mahfuz Güler Faruk Çelik

Bingöl Bursa

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Hakkındaki Kanunun 6 ncı maddesi Anayasamızın 20 nci maddesine aykırıdır.

Konunun anayasaya aykırılık yönünden görüşmeye açılmasını rica ederim.

Yahya Akman Dengir Fırat

Şanlıurfa Adıyaman

Abdullah Veli Seyda Nurettin Aktaş

Şırnak Gaziantep

Ramazan Toprak Mehmet Bedri İncetahtacı

Aksaray Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon okunan anayasaya aykırılık önergesine katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet Anayasaya aykırılık önergesine katılmıyor.

Önerge üzerinde açıklamada bulunmak üzere, buyurun Sayın Dengir Fırat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine, tutanaklara, tarihe mal olması için ve vicdanımızla başbaşa kaldığımız zamanda bir hesaplaşma yapabilmemiz için bazı şeyleri yeniden söylemekte fayda görüyorum.

Gizli ajan kullanımı terörle başı belada olan, özellikle örgütlü suçlarla başı belada olan bütün ülkelerde derpiş edilmiştir. Bu konuda, herhangi bir aksi iddiada değilim. Ancak, bu gizli ajanın tespiti ve bu gizli ajanın kullanımı çok sıkı şartlara bağlanmıştır. Mesela, Alman ceza muhakemeleri usulü kanununda bu konu derpiş edilmiştir. Orada kesin olarak hâkim kararının gerektiği belirtildiği gibi, özel konuta girebilme konusu istisna tutulmuştur; hâkim kararı olsa dahi, konuta girebilmenin, ancak konut sahibinin rızasıyla mümkün olduğu açık ve kesin olarak yasada belirtilmiştir. Kaldı ki, aynı maddenin bir fıkrasında, gizli ajanın kimliğinin bazı hallerde gizli tutulacağı derpiş edilmiştir.

Peki, bu ajan tanık olarak dinlenmek durumunda ise -ki, büyük ihtimalle olayları ortaya çıkaran, olayların gelişimini bilen bu gizli ajan olduğuna göre, tanık olarak dinlenmesi gerekecektir- peki, bu şahsın, gizli ajanın kimliği saklı tutulduğu takdirde, son soruşturma safhasında, esasa müteallik bir konuda, vermiş olduğu bir ifadeyle sanığı nasıl mahkûm edeceğiz? Bunu yalnız ben söylemiyorum; bunu, biraz evvel Sayın Pakdemirli de belirtti; kanunu hukukîleştirebilmek için, yasa tasarısı için, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğünden 20.9.1995 tarihiyle görüş istenmiş ve bu görüş verilmiştir; bu resmî görüş içerisinde aynı konu derpiş edilmiştir. Deniliyor ki: Eğer gizli ajan saklı tutulacaksa ve tanık olarak dinlenme ihtiyacı doğmuş ise, bunun dinlenmemesi veya yalnız ifadesinin alınmış olmasıyla kifayet edilmesi, bir kere, hukukî olamaz ve savunmanın temel hükümlerine aykırıdır.

Bunun yanında, kısa olarak şunu belirtmek isterim ki, aslında, gizli ajan kullanımı polis teşkilatına suç tasnii mecburiyeti yüklemektedir. Bu, bence, Türk Ceza Kanunu için çok büyük bir ayıptır ve bunun hayata geçmiş olan şeylerini... Sayın Kaynak davasında hatırlarsınız, birçok kişi bunu hatırlayacaktır; ajan provokatör olarak kullanılan kişilerin, olayları nasıl sabote ettiklerini, olayları hangi mecralara soktuklarını da gözden uzak tutmamak icap eder kanısındayım.

Malların müsaderesi konusuna gelince... Malların müsaderesi, örgütlü suçlarla ilgili kanun düzenleyen diğer ülkelerde de derpiş edilmiştir; ancak, yine, bu konu, bir insanın mal ve mülkünün tamamını ortadan kaldırmaya yönelik olduğu için, yani, genel bir müsadere anlamında olduğu için, bunun, hüküm öncesi ve hüküm sonrası ne şekilde uygulanacağının da çok açık şekilde kanunda tasrih edilmesi gerekirken; bu ayırımın içerisine girilmeden, bir tedbir olarak müsadere ve tedbir sonrasında karar olarak da devlet malı olarak addedilmesinin yanlış olduğunu bilgilerinize arz eder, saygılarımı sunarım.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Fırat.

Komisyonun ve hükümetin katılmadığı, önerge sahibinin gerekçesini izah ettiği...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım.

...Anayasaya aykırılık önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Sayın milletvekilleri, birleşime, saat 17.00'de toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.45

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER: Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/487) (S.Sayısı: 87) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, ben, buradan, bir uygulamanın yanlış yapılmasının önüne geçmek niyetiyle, bir hususu arz etmek istiyorum.

20 nci Dönemde, bütün başkanların bir araya gelerek aldığı bir prensip kararı var; bu, okundu, zabıtlara geçti, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Oylama esnasında karar yetersayısının aranılması istenilmiş ise, bu, itiraz telakki edilecek ve oylaması elektronik cihazla yapılacak; bütün uygulamalar da böyle geldi. Süre zıyaı açısından, daha kısa sürelidir elektronik cihaz_ Lütfederseniz...

Uygulamada yanlışlık olmasın diye, ben, yardımcı olmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, teşekkür ediyorum.

O konuda, öyle bir prensip kararı var; ancak, karar yetersayısının aranması istenildiğinde, toplantı yetersayısına da ulaşılması gerektiği için -bizim bilgisayarlar öyle gerektiriyor- açık oylama şeklinde olsa, dediğiniz belki doğru, anında ulaşma imkânı var; ama, ben, onu inceledim, birbiriyle çelişen kara hükümler var orada, onun giderilmesinden sonra o yönteme başvuracağız; çünkü, aynı zamanda toplantı yetersayısının aranması da isteniliyor, o nedenle olmuyor. O da, İçtüzüğe aykırı.

Komisyon ve hükümet hazır.

Önceki oturumda, 6 ncı maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin önergenin oylamasında karar yetersayısı bulunamadığı için, şimdi, bu önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasından sonra beşinci fıkra olarak aşağıdaki hükmün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Dengir Fırat

(Adıyaman)

ve arkadaşları

"El konan malların bu kanunda öngörülen suçlar vasıtasıyla elde edildiğinin ispatı devlete aittir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş

(Van)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Tanığın ve görevlilerin korunması

MADDE 7. – Tanığın kimliğinin veya meskeninin veya ikâmetgâhının veya işyerinin bilinmesi, kendisi veya başkaları için ciddî bir tehlike ihtimalini ortaya çıkarırsa;

a) Tanık için her türlü tebligatın yapılacağı ayrı bir adres tespit edilebilir ve tanığın kimliği soruşturmanın her aşamasında gizli tutulabilir.

b) Tanığın verdiği bilgilerden hareketle diğer delillerin tespitinin mümkün olması halinde, kimliği soruşturmanın hiç bir aşamasında açıklanmaz.

Tanığın dinlenmek suretiyle kimliğinin açıklanması gerektiğinde, tanık hakkında 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesindeki hükümlerin uygulanmasına karar verilebilir.

Yukarıdaki fıkralarda yer alan hükümler, muhbirler ve bu Kanunun kapsamına giren suçlara ait istihbaratta veya soruşturulmasında görev alan kolluk amir ve memurları hakkında da uygulanır, kimlik bilgileri ile görevine ve özel hayatına ilişkin bilgiler hiçbir şekilde açıklanamaz.

Kimlik, görev ve özel hayata ilişkin bilgileri açıklayanlara veya açıklanmasına yardımcı olanlara bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası verilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Akman.

FP GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 87 sıra sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir önceki oturumda çok değerli bir eski bakanımız, iktidar partilerinden birine mensup değerli bir eski bakanımız, aslında, şu ana kadar yapmış olduğumuz ve bundan sonra da yapacağımız çalışmaların tamamının bir özetini söyledi ve bir itirafta da bulundu; bu açıklamalarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü, bundan önceki ve belki de -temenni etmiyoruz- bundan sonraki çalışmalarının yönü ve istikameti konusunda çok önemli bilgiler verdiğini düşünüyorum. Kendi adıma çok önemli bir hisse aldım, bir ders aldım bu konuşmadan. Özellikle, bu kanun tasarısı vesilesiyle tartışmakta olduğumuz hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları gibi, dünyada ve Türkiye'de var olmasını arzu ettiğimiz, gelişmiş dünyayla sürekli aramızda fark olduğu için eleştirilere uğradığımız değerlerin Türkiye'de tesisinin ne kadar zor olduğu konusunda çok önemli bir açıklama yaptı ve "tasarının ruhu Anayasaya aykırı olmasına rağmen biz bu tasarıyı kabul edelim" dedi. Genel Kurula ve bütün halkımıza soruyorum: Bu gibi bir cümlenin, hukuk devletinde nasıl bir yeri olabilir, nasıl bir mantığı olabilir, nasıl bir izahı olabilir? Anayasanın ruhuna açık bir şekilde aykırı olduğunu bile bile, kabul ede ede, bu tasarının kabul edilmesini, muhalefet partilerinden de, fazla muhalefet etmemelerini rica etmek suretiyle geçmesini bizden talep ediyor. Biz, muhalefet partileri olarak ve muhalefet partisi sözcüleri olarak, herhalde, ağzımızla kuş tutsak, çok fazla bir anlam ifade etmiyor, çok fazla bir şey anlatamıyoruz; halka da anlatamıyoruz, basın da ilgi duymuyor, medya da ilgi duymuyor; en önemlisi, Genel Kurulun, çok değerli, seçilmiş, halkın iradesini temsil eden milletvekilleri de dikkate almıyor; ama, iktidara mensup bir insanın, daha önce bakanlık yapmış, saygı duyduğumuz bir insanın bu şekil açıklamalarda bulunması, esasında, bizim bütün konuşmalarımızın, yaptığımız olumlu muhalefetin anlamsız olduğunu bize anlatıyor.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımızla beraber vermiş olduğumuz çok önemli önergeler var; vardı ve var olmaya devam edecek. Hakikaten, en azından, çalışabildiğimiz süre kadarıyla, tanıyabildiğimiz süre kadarıyla, bu kanun tasarısında mahzurlu olarak gördüğümüz ve bu mahzurları bertaraf etmeye yönelik olarak verdiğimiz çok önemli, çok değerli önergeler vardı; fakat, maalesef, bu işi ne kadar hızlı bitirirsek kârdır, şu Genel Kurul ne kadar az çalışırsa kârdır, kısa zamanda kanun çıkarırsak kârdır; nasıl olsa hükümet veya bildiğimiz veya bilmediğimiz bir irade böyle istemiş, bunu çıkarmak durumundayız gibi bir anlayışla, maalesef, bakıyoruz ki, İçtüzüğün bazı azizliklerinden, bazı açıklıklarından istifade edilmek suretiyle önergelerimiz dikkate alınmıyor; hükümet ve komisyon katılıyor, Genel Kurul katılmıyor gibi bir komik durumla karşı karşıya kalıyoruz. Esasında, verdiğimiz önergelerin tamamı, bu kanuna olumlu anlamda katkı yapmak için verilmiş önergelerdir.

Ben, Adalet Komisyonunda bulunan bir arkadaşınızım. Bu tasarı ilk geldiği zaman, çok kısa da olsa, bir iki defa okuma fırsatı bulmak suretiyle komisyona gittik ve bunun vahametini bir müddet anlattıktan sonra, birkısım arkadaşlarımızın da ikna olduğunu gördük. Alt komisyona havale edilmesini arzu ettik; zira, toplumun bütün katmanlarını, istisnasız herkesi ilgilendirebilecek bundan daha kapsamlı bir yasa, zannediyorum, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmedi.

O nedenle, bu tip bir yasa kabul edilirken, hiç olmazsa, sivil toplum örgütleriyle, hukukla ilgili çevrelerle ve bu işe ilgi duyacak herkesle bunların paylaşılması gerektiğini, bu işte, onların da katkılarının alınması gerektiğini düşündük. Özellikle, Sayın Bakanın ve iktidara mensup arkadaşların, medya vasıtasıyla bunu kamuoyuna duyurmalarını, açıkça katkılarını beklediklerini söylemelerini istedik.

Alt komisyona onbir günlük bir süre tanındı; bir baktık ki, zannediyorum üç gün içerisinde alt komisyon görevini tamamlamış, bir sonraki hafta da, komisyon üyeleri olarak biz bunu daha hazmetmeden, komisyona geldi ve aynı şekilde kabul edilerek Meclisin Genel Kuruluna geldi.

Bunun doğru bir şey olmadığını ifade etmek istiyorum değerli milletvekilleri. Bizim yaptığımız iş, Sayın Bakanımızın da anlattığı çerçevede şundan ibaret kalıyor şu anda: "Bari, hiç olmazsa muhalefet edelim, böyle bir kanuna oy vermemiş olalım; yarın, hem Allah'a karşı hem halkımıza karşı söyleyecek sözümüz olsun. Vallahi, biz bunu kabul etmemiştik, yasa tasarısı geldiği zaman biz muhalefet etmiştik" demekten öteye gidemiyor.

Kanunun her maddesinde, Anayasaya ve uluslararası anlaşmalara aykırılıklar var. Anayasa Mahkemesinin, zannediyorum, bu yasanın tamamını bozma ihtimali de çok yüksek.

Değerli milletvekilleri, bu genel değerlendirmeden sonra, 7 nci maddede, tanığın ve görevlinin korunmasına ilişkin hükümlere yer veriliyor. Tanık korunurken, burada, çok önemli bir ilkenin gözardı edildiğini görüyoruz; o da şu: Sanığa tanınmış olan savunma hakkı zedelenmiştir. Sanığa tanınmış olan savunma hakkı, Anayasada, yasalarda ve uluslararası bütün metinlerde yerini bulan, çok önemli bir haktır. Bu hak şu şekilde zedeleniyor: Tanık koruma altına alınmak suretiyle, kimliği ve kişiliği gizli tutulmak suretiyle, sanığın ve müdafiin, tanığa soru sorma hakkı engellenmiş oluyor. Aynı zamanda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, tanığın, aleyhine tanıklık yaptığı şahısla yakın olması nedeniyle tanıklıktan çekilme gibi bir hakkı var. Yine, düşman olması, herhangi bir şekilde bir çekişme ve rekabet içerisinde olması durumunda da, onun tanıklığının geçerli olmaması gibi bir durum söz konusu. Bu gibi bir yasada, bu tanıklık mevzuunun çok büyük bir önem arz ettiğini düşünüyorum. Sebebine gelince: Çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadeleden bahsediyoruz. Çok kuvvetle muhtemeldir ki, maddeten güçlü birkısım insanlar ve şirketler, karşısındaki şirketleri, aynı kulvarda yarışan şirketleri yok edebilmek için, bu yasadan istifade etme cihetine gideceklerdir ve acı da olsa, devletin birtakım görevlileriyle ilişkiler kurmak vasıtasıyla, resmî yoldan üzerine gidilmek suretiyle, onları yok etme cihetine gideceklerdir. Bu durumdaki şirketlerin yapacağı haksız rekabetin, haksızlığın önüne geçmek için, tasarıda herhangi bir tedbir düşünülmemiş ve muhtemeldir ki, bu tanıklar, bu şirketlerle bir şekilde ilişkide olan, onların elemanları veya adamları diye tabir edebileceğimiz insanlardan da oluşabilir. Bir şirketi yargılayacaksın, devlet güvenlik mahkemesi kapsamında çok önemli bir suçtan yargılayacaksın, karşı tarafa da "sen sanıksın, bu tanığı görme hakkın yok, buna soru sorma hakkın yok, bunun kimliğini dahi öğrenme hakkın yok" gibi bir mantıkla hareket edeceksin... Bu, 6 ve 7 nci maddeler, müştereken, birlikte düşünüldüğü zaman çıkarılabilecek bir mantıktır.

BAŞKAN – Sayın Akman, 1 dakika ilave süre veriyorum.

YAHYA AKMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesinde, tanığın korunmasına ilişkin bazı hükümler var; bunları bildiğiniz için tekrar etme ihtiyacı hissetmiyorum; tanığın yüzünün değiştirilmesi, estetik ameliyat yapılması vesaire gibi bazı önlemler düşünülmüş; bu önlemler, zannediyorum, yasanın bu maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülmüş. Yalnız, birinci fıkradaki o mahzuru ortadan kaldırmak için, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki korumalardan tanık yararlanır; fakat, hükme esas olan ifadeler verdiği zaman, tanık, muhakkak surette hâkim huzurunda, sanığın ve müdafiin huzurunda ifade vermek durumundadır ve onların, bunu tanıma hakkı olmalıdır.

Yine, burada bir çelişki daha, birden fazla tanık olduğu durumda, tanıkların ifadeleri arasındaki çelişkinin giderilmesi de, ancak, tanığın kimliğinin açık olması, tanınması ve hâkim huzurunda ifade vermesiyle telafi edilebilecektir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suçu ve suçluyu tespit etmek, onun kamuoyu vicdanında cezalandırılmasını temin etmek ve bu suretle, bir ülkedeki hukukun ihlalinin önlenmesini temin etmek devletin görevi. Suç ve suçluyu tespit ederek onun cezalandırılması devletin ana görevi. Devlet adına bunu gerçekleştirmek, şehir alanında emniyet teşkilatının, kırsal alanda da Jandarma Genel Komutanlığı personelinin görevi ve takip ve ilk soruşturmadan itibaren delillerin toplanması ve yargıya intikal ettirilmesi, bir noktada hem önleyici zabıta tedbiri bakımından hem de olayın vuku bulmasından sonra adlî görevin ifası bakımından fevkalade cansiparane bir şekilde çalıştıkları da hepimizin malumudur.

Ben, bu arada, gerek emniyet ve gerekse Jandarma Genel Komutanlığı personelinden, bu görev sırasında şehit olanlarını rahmetle ve minnetle anarken, şu anda görev yapanlarına da özellikle teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Değerli milletvekilleri, suçluyu tespit ederken, bir taratfan emniyet ve jandarma teşkilatlarını görevlendireceksiniz, onları araç ve gereç bakımından özellikle kuvvetlendireceksiniz, bir taraftan eğitim seviyelerini artıracaksınız, bir taraftan da bu kadar önemli görevleri takip eden bu kuruluşların ekonomik durumlarını düzelteceksiniz. Bunları düzeltmediğiniz, bunları desteklemediğiniz, bu yan hizmetleri vermediğiniz takdirde, bu kuruluşları, çok rahat bir şekilde başarılı bir noktaya götürmek mümkün değil. Mümkün olmadı mı? Oldu. Oldu ama, gerçekten, bu, doğrudan doğruya bu teşkilatlarda çalışmış olan personelin üstün görev anlayışının ortaya koyduğu tablodur. Bu itibarla, öncelikle bu noktayı vurgulamak istedim.

Suçluyu tespit ederken, gelişen teknolojinin bütün şartlarından, aracından, gerecinden, metotlarından yararlanmak lazım. Dünyanın bütün ülkelerinde bu tip suçlular var demiştim; ama, bu suçluları tespit ederken, gelişen şartlara paralel olarak metotlarını değiştiriyorlar, teknolojilerini yeniliyorlar ve eğitim seviyelerini de yükseltiyorlar. Biz de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, özellikle kendi ülkemizde huzur ve güven ortamı içerisinde yaşayabilmek için, suçluları tespit edip yakalayabilmek için ve ülkede hukuku ve yasaları hâkim kılabilmek için, mutlaka, biraz evvel bahsettiğim gibi, bu teşkilatlarla ilgili bir yenileme hareketi içerisinde olmamız lazım; mevzuat bakımından da değişiklik yapmak lazım. Toplanan delillerin fevkalade sağlam olması lazım; suç vuku bulduktan sonra toplanan delillerin, dosyanın ikmal edilerek, savcıya -tabiî, onun kontrolünde olmakla beraber- yargıya intikal ettirilmesinde de fevkalade duyarlı olmak lazım.

İşte, bu şekilde hazırlanan bir dosyayla ancak suçluyu tespit etmek mümkün olmakta ve suçun tüm unsurlarının tespit edilmesi suretiyle de cezanın verilmesine imkân sağlanmaktadır; ama, burada çok önemli bir konu var: Suçluyu tespit ederken, suçu tespit ederken, toplanan deliller fevkalade önemlidir. Eğer, toplanan delilleri, gelişen şartları, teknolojiyi kullanmak suretiyle, tam, dört dörtlük yapamazsanız, onu hazırlayamazsanız, yakaladığınız sanığın suçluluğunun tespitinde akim kalır, hedefinize ulaşmamış ve böylece, suç işleyen kişiyi de yakalayamamış olursunuz. Bu arada da, bu her iki güzide kuruluşu -eğer teknolojiyi vermezseniz, imkânları vermezseniz, metotları da getirmezseniz- o zaman, devamlı olarak, insan hakları ihlali iddialarıyla karşı karşıya bırakır, dolayısıyla, devleti de töhmet altına sokmuş olursunuz.

O sebeple, bu madde, bana göre, bu tasarının önemli maddelerinden bir tanesidir; tanık, şahit müessesesi, gerçekten, Türk hukuk sisteminde, Türk yargı sisteminde gerek yargı bakımından ve gerekse suçların önlenmesi bakımından, üzerinde önemle durulması gerekmesine rağmen, maalesef, işlememektedir. Bu şahitlik müessesesini, mutlaka, en üst seviyeye çıkarmak lazım ve böylece, suçun bütün unsurlarının tespiti ve suçlunun cezalandırılmasında imkân sağlama açısından fevkalade önemli bir hizmet yapmış oluruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir ülkeye gidiyorsunuz, ileri bir ülkeye, İngiltere'ye gidiyorsunuz, diyorsunuz ki: "Suçluyu tespit ederken hangi metodu uyguluyorsunuz?" Amerika'ya da gittim, İngiltere'ye de gittim, gerek Scotland-yard polisiyle gerek FBI'la yapmış olduğumuz çalışmalarda siz, suçluyu tespit ederken, delil toplamada ne gibi metotlar takip ediyorsunuz diye sordum, "yalan makinesi" dediler, yalan makinesi getirdiler; yetmedi, olması mümkün değil. Peki, başka metodunuz ne? diye sordum, "sorgu sistemi" dediler. Onu da getiriyorsunuz, eğitimde uyguluyorsunuz; ama, diyorlar ki: "Suçluyu tespitte, suçun unsurlarının yakalanmasında bize en fazla yardım eden, bizim kendi insanımızdır, vatandaşımızdır. Vatandaş, kendi önünde vuku bulan olayların faillerinin cezalandırılması için şahitlik yapmayı bir vatandaşlık görevi olarak telakki ediyor, yargıya ve güvenlik görevlilerine yardımcı oluyor." Bunu, hep söylüyorlar.

Bize geliyorsunuz, bizde gerçekten bu konuda fevkalade büyük bir eksiklik var. Biliyorsunuz, bir tekerlememiz var: "İşin yoksa şahit ol, paran çoksa kefil ol" diyoruz. Bu, bizim lügatımıza nereden girmişse, fevkalade yanlış bir şey.

Halbuki, bir insanın, kendi hakkını ve hukukunu koruyabilmesi için, bugün bir başkasına olan olayın yarın kendisine de aynı şekilde vuku bulabileceğini düşünmek suretiyle, önünde vuku bulan olaylarla ilgili olarak şahitlik yapmayı bir vatandaşlık, bir insanlık görevi olarak telakki etmesi lazım; ama, ne yazık ki "ispiyonlandırma" veya başka bir şekilde "bana ne canım" şeklindeki bir anlayış, maalesef, hem yargının tam anlamıyla gerçekleştirilmesini engellemekte hem önleyici zabıta tedbiri bakımından birkısım kuruluşların önü kapanmakta hem de suç işleyenlerin cezalandırılmamasına neden olmaktadır.

O halde, şahitlik müessesesini sevdirecek, şahitlik müessesesine gerçekten destek yapacak birkısım düzenlemeleri yapmak, bir noktada, bu ülkede hukukun üstünlüğünün temininde, demokrasiyi yaşatmakta ve suçluların tespit edilerek yakalanmasının ve cezalandırılmasının temininde fevkalade önemli olmaktadır.

O sebeple, bu maddeyle getirilen, tanık eğer gizlenmesini istiyorsa -netice itibariyle, o, sadece yargıcın ve savcının önünde bir yargılama olmayacak mı; olacak; verdiği beyanlar, ortaya koyduğu tablo veya unsurlar itibariyle o suçlunun cezalandırılmasını temin edecek birkısım unsurlar ortaya koymayacak mı, koyacak- eğer, kendisine yönelik, o şebekeyi -ki, mafya, çete diyoruz, bunların yakalanmasını temin etmeye çalışıyoruz- ele vermiş olan kişileri bir güven altına, güvenlik altına almazsanız, kimse kalkıp ifade de vermez, size delil de sunmaz; niye sunsun, başını belaya soksun!.. Öyledir; maalesef, bizim şu andaki anlayışımız bu.

Keşke, hiç kimse, korkmadan, o çete denilen, o mafya denilen grupları ortaya çıkaracak şekilde, çok rahat bir imkân ve ortam içerisinde, yargıca, savcıya veya güvenlik kuvvetlerine ifade vermek suretiyle, onların cezalandırılmalarını temin edebilseydi.

O halde, bu olamadığına göre, bu tasarıyla, eğer, isterse tanık, bu kadar büyük ve âli hizmetler yapmış, gerçekten, devletin demokratik hukuk devleti olma anlayışını gerçekleştirmiş, yargının görevini yapmasına imkân sağlamış olan bu insanların, meskeninin veya ikametgâhının veyahut da işyerinin bilinmesi, kendisi veya başkaları için, ailesi efradı için kendisi bakımından bir tehdit veya tehlike oluşturursa, kimliğinin gizlenmesi gerekir, bunu gizlemek gerekir. Eğer, bunu gizlemiyor da görevliler bunu açığa vuruyorsa, o zaman, açığa vuranların cezalandırılması da sağlanmalıdır. Bu suretle, tanıklık müessesesi, şahitlik müessesesi, artık, bizim, mutlak surette, şu sistemimize girmesi lazım. Bu girdiği takdirde, deliller daha objektif olacaktır, suçlular çok daha rahat yakalanmış olacaktır ve cezalar daha gerçekçi bir şekilde hedefini bulmuş olacaktır.

Tanık için her türlü tebligatın yapılacağı ayrı bir adres tespit edilebilir.

BAŞKAN – Sayın Bedük, size 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Tanığın kimliği, soruşturmanın her aşamasında gizli tutulmalıdır. Tanığın verdiği bilgilerden hareketle, diğer delillerin tespitinin mümkün olması halinde, kimliği soruşturmanın hiçbir aşamasında açıklanmamalıdır; buna dikkat etmek lazım. Yine, bu görevleri yapan, ister istihbarat ister soruşturma hizmetlerinde çalışan personelin, mutlak surette, aynı anlamda korunması lazım, ola ki, o personel korkar, ola ki, o personelin kendisine veya ailesine dönük -ki, geçmişte olmuştur, ailelerine dönük- birkısım şeyler yapmışlardır, onların da bu madde kapsamı içerisinde korunması mutlaka gereklidir. Bunlar bu şekilde düzenlenmiştir, o itibarla biz, bu maddenin, mutlak surette gerçekleşmesi, yasalaşması gerektiğine inanıyoruz, Doğru Yol Partisi olarak bu maddeye olumlu bakıyoruz.

Bu duygularla, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (DYP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Şahısları adına, Sayın Yasin Hatiboğlu, Sayın Kamer Genç, Sayın Ekrem Pardemirli ve Sayın Hüsamettin Korkutata söz almışlardır.

İlk söz Sayın Yasin Hatiboğlu'nun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Bana devretti.

BAŞKAN – Sayın Kamer Genç?..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim ben konuşmayacağım.

BAŞKAN – Sayın Ekrem Pakdemirli?.. Yok.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – O da bana devretti.

BAŞKAN – Sayın Hüsamettin Korkutata; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Efendim, yazılı bir beyan olmadığı sürece, öyledir.

Süreniz 5 dakikadır Sayın Korkutata.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye'nin, aşırı merkeziyetçi yapıdan kurtulup, yerinden yönetilir duruma gelebilmesi, şu anda, dost düşman herkesin şiarıdır; ama, son zamanlarda çıkarılan kanunlardan görüyoruz ki, daha çok merkeziyetçi yapıya doğru gitmekteyiz. Bu kanun tasarısı, her safhasıyla, millete, sanki güvensizlik duyulduğunu, güvenlik güçlerinin de sanki yetersiz olduğunu ifade etmekte; ancak, böyle bir şeyle yeterli duruma geleceğini anlatmaktadır.

Kamer Genç arkadaşımız, dün akşam bu kürsüden "biz bundan, bölge olarak, doğu ve güneydoğu olarak çok çektik, biraz da siz çekin" dedi; ama, ben buna katılmıyorum. Kamer Beyin de unuttuğu bir şey var; fakir düzde şaşırır, zengin dağdan aşırır; onlar yine aşırırlar, yine Tuncelili, Bingöllü altta kalır. Dolayısıyla, biz burada gerçekleri ortaya koymak istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir itirafçılık müessesesi var. Bu şahitlik müessesesi de -zaten, kanun tasarısında 20 nci maddeye isnat var- bunun aynısıdır ve uygulaması bölgede yapılmaktadır. Bunun araştırmasını yaptığımız zamanlarda, çok ciddî sıkıntılarını gördük. Ne acıdır ki, namuslu, şerefli güvenlik güçleri, bu konuyu, bize, bir feryat şeklinde defalarca intikal ettirdiler. Bir itirafçılık yasası var; ama, kimsenin yüzünü estetik ameliyat yaptıramıyoruz; ortada kalıyorlar. Bunlara, para veren yok, yediren yok, içiren yok. Bunları, polis lojmanlarında oturtuyoruz; doğrudur. Hatta, teyplerimizi kapattırmak suretiyle bu itirafları bize söyleyenler oldu ve bunların bir kısmı da basında yayımlandı.

Bu çeşitli sıkıntılar karşısında itirafçı ne yapıyor? İtirafçı olabilmek için, şahit, devlet güvenlik güçlerinden bu yetkileri, salahiyetleri alabilmek için veya bazı ulufeler alabilmek için neler olacak? O zaman, şerefli, dürüst insanları lekelemek ve arkasından da, hemen gidip rüşvet istemek veya onları çeşitli komplolarla sağmak için, yalan ve çeşitli şeyler söylüyor. Bunun yüzlerce de misali var.

Bu canlı misallerden biri, yine, üst düzey bir güvenlik görevlisinin anlattığına göre -ki, onu, biz soruşturduk, doğru olduğunu da tespit ettik; bazı sayın arkadaşlarımız da burada, o komisyonlarda bulundular- maalesef, hem gidip dilekçe veriyor hem de gidip o vatandaşa "bak, senin hakkında böyle böyle bir şikâyet var. Eğer, sen, şu kadar para vermezsen, arkadaş, bu dilekçeyi muameleye koyacaklar ve sen altı ay içeriden çıkamazsın, altı ay sonra da suçsuz olduğunu ispatla" diyor ve vatandaştan para alırken bize duyuruyor, bu, savcılığa intikal ettiriliyor, savcı çok şerefli bir insan ve derhal el koyuyor; fakat, başka bir güvenlik birimi, o güvenlik biriminin elinden o adamı, tam para verirken, çekip, alıp götürüyor ve dava savcılığa da intikal ettiriliyor ondan sonra. Hâlâ, ne oldu neticesi bilmiyorum.

Niye? Şimdi, biri, biriyle beraberdir de, ondan değerli arkadaşlar. Bu oyunlar ne birdir ne de ondur değerli arkadaşlar. Bu yüz değiştirme, kimlik değiştirme, adres değiştirme, vesair şeylerin hiçbiri bu vatandaşları kurtaramaz. Bir savcı var; savcı, açıktan seni suçluyor, hâkim seni açıktan suçluyor bir şeyler varsa; siz, güvenlik güçleriyle yalnız ve yalnız şahidi kaçırıyorsunuz. Bunun insaniyetle, bunun hakkaniyetle, adaletle ilişkisi yok. Bu, çok yanlış bir şey.

Sayın Başkanım, birçok yerde, yine canlı şahit olduk ki, adamın evine silah konuluyor, adamın evine eroin konuluyor...

BAŞKAN – Sayın Korkutata, 1 dakika ilave ediyorum; buyurun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – ..ve sonradan şikâyet ediliyor bu vatandaş veya o vatandaşa deniliyor ki "sende bir şey var; eğer sen, şöyle şöyle yapmazsan, ben şikâyet edeceğim." Açıkça tehdit etmek suretiyle de bazı şeyler elde ediliyor ve birçok komplo yapılıyor.

Bunların önüne nasıl geçilecek? Yani, Terör Kanununun 8 inci ve 20 nci maddeleri ve diğer ilgili maddeleri tatbik edilmektedir. Bunların aksaklıkları göz önüne alınarak, bu kanun tasarısı iyice irdelenmeliydi. Ben, İçişleri Komisyonunda, bunun yeterince irdelenmediği kanaatindeyim. Bu, olduğu gibi, bir yerden sızmış gelmiş buraya. Biz, on sene İçişleri Komisyonunda çalıştık; hakikaten, o komisyon, gerçek anlamda, bu Meclisin ve seçilmişlerin ürünü olan eserler ortaya koydu. Mahallî İdareler Kanunu Tasarısı bunlardan biridir; ama, maalesef, bugün, biz bunu görmemekteyiz. Çok büyük sakıncaları var. Başta, mal varlığından bu 7 nci maddeye kadar. Bunların giderilebilmesi için, benim teklifim, bu kanun tasarısının Komisyonca geri çekilmesi ve sivil toplum örgütleri ve uygulamalarıyla beraber gözden geçirilerek, yeniden Meclise sevk edilmesidir.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Madde üzerinde iki önerge vardır; okutacağımız son önerge en aykırı önerge olduğu için, okuttuktan sonra işleme başlayacağız.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulumuzda görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadale Kanunu Tasarısının 7 nci maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederim.

Dengir Fırat

Adıyaman

a) Tanık için her türlü tebligatın yapılacağı ayrı bir adres tespit edilebilir ve tanığın bu tanıklıktan dolayı kendisi ve başkaları için ciddî tehlike ihtimali var ise, 12.04.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesindeki tedbirler alınarak sanığın dinlenmesine karar verilebilir.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı yasa tasarısının 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere "Tanığın kendini koruması için, talebi halinde kendisine silah ve daimi koruma verilebilir" fıkrasının eklenmesini arz ve talep ederiz.

Fethullah Erbaş Mehmet Göksu

Van Adıyaman

Rıza Ulucak Ali Oğuz

Ankara İstanbul

Abdullah Veli Seyda Dengir Fırat

Şırnak Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyrum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulumuzda görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadale Kanun Tasarısının 7 nci maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederim.

Dengir Fırat

Adıyaman

a) Tanık için her türlü tebligatın yapılacağı ayrı bir adres tespit edilebilir ve tanığın bu tanıklıktan dolayı kendisi ve başkaları için ciddî tehlike ihtimali var ise12.4.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 20 nci maddesindeki tedbirler alınarak sanığın dinlenmesine karar verilebilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 7 nci madde kabul edilmiştir.

Mükeakip maddeyi okutuyorum:

İşlemlerin uygulanması

MADDE 8. — 3, 4, 5, 6 ve 7 nci maddelerde öngörülen tedbir ve işlemlere ait kararların alınmasında ve uygulanmasında 2 nci maddedeki usul ve esaslara uyulur.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Malkoç, süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 87 sıra sayılı tasarının 8 inci maddesi hakkında, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı görüşülürken, Mecliste pek alışık olmadığımız, belki de bu kürsüden söylenmemesi gereken bazı sözler, arkadaşlarımız tarafından sarf edildi. Arkadaşımızın birisi, bu kürsüye geldiğinde "aslında bu tasarı Anayasaya aykırı, insan haklarına da aykırı; ama, yıllardan beri benim bölgemde uygulanıyor. Madem benim bölgemde uygulanıyor, bütün Türkiye'de de uygulansın" dedi.

Yine, başka bir arkadaşımız "aslında bu tasarı Anayasanın ruhuna aykırı, bunu biz de biliyoruz; ama, bir defa, çıkaralım, uygulamadaki zararlarını görelim, ondan sonra düzeltiriz" dedi.

Aynı zamanda grup başkanvekili olan bir arkadaşımız "kamu alanı ile bireysel alan vardır; kamu alanı ile bireysel alan karşı karşıya geldiğinde, çatıştığında, bireysel alanın hükmü söz konusu olmaz. Kamu alanı, bireysel alanı örter" dedi.

Şimdi, eğer biz bu tasarıya bu mantıkla yaklaşırsak, söylenecek olan bir şey yok; ama, ortada Anayasa varsa, yine, Türkiye'nin Anayasasının 90 ıncı maddesine göre altına imza koyduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi varsa, bu tasarıyı düzeltmemiz gerekir arkadaşlar.

Konuşan bütün arkadaşlarımız, özellikle muhalefet partilerine mensup olanları söylüyorum_ Tabiî, iktidar partisine mensup olan arkadaşlarımız veya sözcüleri, bu kürsüye hiç çıkmıyorlar veya çok ender çıkıyorlar. Çıkmamalarını, ben, şöyle yorumluyorum, doğru mu yanlış mı takdirinize arz ediyorum: Aslında, biz de bu tasarıyı içimize sindiremiyoruz; ama, bir defa geldi, ne yapalım; çıkıp söyleyecek sözümüz yok "Kabul edenler... Etmeyenler" dendiğinde, hukuka aykırı olduğunu bile bile, elimizi kaldırıyoruz_ İnşallah böyle değildir.

FİKRET UZUNHASAN (Muğla) – Zaman kaybetmemek için...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, zaman kaybedip etmemek değil mesele. Türkiye'de, eğer, şartlar zorlanırsa, bütün Türkiye'yi olağanüstü hal rejimine sokacak olan bir tasarıyı tartışıyoruz burada. O açıdan, bunda, zaman kaybedip etmeme diye bir şey söz konusu olmaz.

Bir defa, Anayasanın birçok maddesine aykırıdır bu tasarı. Şöyle kısaca sayarsam, bu tasarı, Anayasanın 6, 9, 10, 13, 17, 19, 20, 21, 22, 28, 37, 38 ve 40 ıncı maddelerine aykıdır.

Bizim, muhalefet olarak verdiğimiz değişiklik teklifleri, gayet makul tekliflerdir; bu kanun tasarısını Anayasaya uygun hale getirmek, dünyadaki standartlara uygun hale getirmek için verilen tekliflerdir; ama, bunları, otomatik olarak reddederseniz veyahut da gerekçelerini bile okumaya gerek görmeden, Hükümet "kabul ediyoruz" Komisyon "kabul ediyoruz" derse, bu tasarı da böyle geçerse, öyle zannediyorum ki, çok insanın canı yanacak.

Tasarının en müphem, şüpheli ifadesi "suç işlediklerinden kuşku duyulan insanlar" ifadesidir.

Arkadaşlar, "kuşku" ne demek, hukuktaki yeri nedir? Bir kamu görevlisine, bir vatandaşın bakışı, kuşku olabilir mi veyahut da onun yürüyüşünü beğenmemesi kuşku olabilir mi veya kamu görevlisi kasaptan et almaya gittiğinde, kasap, ona etin iyi yerinden vermezse, bunlar da tartışırken, yanındaki arkadaş, siyasî meseleye işi getirirse, acaba bu "suç işlemeye yönelik kuşku" oluşturur mu? Böyle müphem bir tasarıdır bu. Bakın, yol yakın iken, şu tasarıyı Anayasaya uygun hale getirelim.

Değerli sözcülerimizden Yasin Hatiboğlu, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı, her çıktığında okuyor burada. Eğer, zaman kazanalım diye konuşmayan arkadaşlar böyle düşünüyorsa, ben onlara söylüyorum, bu tasarı böyle çıkarsa, Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Onun için, gelin, zaman kaybetmeyelim, bu tasarıyı daha düzgün hale getirelim arkadaşlar.

Öyle hükümler var ki burada, bir kooperatifte yolsuzluk olduğu iddiasıyla, yeni bir grup, kooperatif seçiminde yönetimi ele geçirmek için bir arkadaş grubu oluştursa, mevcut olan yönetim onları suçlasa, aralarında tartışsalar, seçime hile karıştırmaktan, çete kurmaktan yargılanabilirler arkadaşlar...

Şaştığımız bir husus var:. Özellikle, buraya çıkan arkadaşlar "niçin bu kadar kuşku duyuyorsunuz" diyorlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, çıkan arkadaşlarımızın çoğu söyledi, bu ülkede, Başbakanların telefonları dinleniyor, bakanların telefonları dinleniyor ve vatandaşların telefonları dinleniyor. Böyle bir ülkede, siyasî düşünceyle veya menfaat düşüncesiyle insanların birbirini ispiyonlamaları ve itham etmeleri gayet kolaydır; ama öyle bir hale gelir ki, toplumda ispiyoncular çoğalır ve neticede, bu tasarı, hepimize zarar verir. Bu tasarı, insanların birçoğunu ispiyoncu durumuna düşürür.

Muhterem milletvekili arkadaşlarım; teşbihte hata olmaz; devleti, bir insana; bireyi, ferdi de bir karıncaya benzetirsek, devletin, Anayasasıyla, kanunlarıyla, tüzüğüyle, yönetmeliğiyle, o, yerde giden karıncayı ezmemek için hangi kurallara dikkat etmesi gerekir, işte, Anayasada ve kanunlarda bunlar düzenlenir; ama, bu tasarıyla, insanın, nasıl, yürürken karıncayı ezmemesi için veya devletin, hukuk devleti olduğunda karıncayı ezmemesi için, fertleri ezmemesi için dikkat etmesi gerekiyorsa, bu tasarı, o dikkati, devletin elinden, hukuka engel olarak alıyor.

İktidara ben şaşıyorum; çünkü, buraya sevk ettiği tasarılara bir bakıyoruz... Aslında bu tasarı da, 55 inci hükümetin sevk ettiği bir tasarıdır. Özellikle Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşlara seslenmek istiyorum; gelin, Anavatan Partisinin ve DSP'nin günahına ortak olmayın. Bu tasarıyı beraber iyileştirelim ve gerçekten, mafyaya ve çıkar amaçlı suç örgütü oluşturanlara karşı düzgün bir tasarı çıkaralım diyorum.

Daha önce Vergi Kanunu geldi geçti buradan, altı ay olmadan, Cumhurbaşkanından bütün fertlere kadar herkes feryadı bastı, ihracatçı perişan oldu, sanayici zaten battı, iflas etti, memur mahvoldu.

Hele hele, PTT'deki, Telekom'daki vericilerin TRT'ye devrine ilişkin bir tasarı geçti buradan, evlere şenlik. Tıpkı, Deli Dumrul'un hikâyesinde olduğu gibi, geçenden bir akçe; geçmeyenden, döve döve iki akçe... PTT'deki vericileri TRT'ye devrediyoruz; ama, devrederken diyoruz ki; arkadaş, sen ister TRT'yi izle, ister izleme, senin her kullandığın 100 liralık elektrikten 7 lira alıp TRT'ye vereceğim; senin kullandığın her 100 liralık telefondan veya fakstan şu kadar alıp, TRT'ye vereceğim. İnanın, Deli Dumrul bugün de olsaydı, bu tasarıya o bile olumlu oy vermezdi.

Ardından, Kur'an kurslarıyla ilgili bir tasarı geçti. Sayın bakanlarımızdan birisi Batı Trakya'ya gitti, oradaki Türk çocuklarını gördü, onların yaz tatilinde aldığı kursları gördü, çok hoşuna gitmiş; ama, bir şey daha gördü, orada, 7 yaşındaki, 8 yaşındaki çocuklara Kur'an öğretiyorlardı; ama, buradan geçen bir kanunla iktidar bunu engelledi. (FP sıralarından alkışlar)

NAİL ÇELEBİ (Trabzon) – Öyle bir şey yok; bir dakika...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Ne yapmak istiyorsunuz değerli arkadaşlarım? Tahkimi getiriyorsunuz...

SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Sözü nereye getiriyorsun... Kaddafi'ye gittiniz.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Olayı saptırma... Tahrik etmeye çalışıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sözü olan...

BAŞKAN – Sayın Malkoç, Genel Kurula hitap edin lütfen.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Bu Meclisin İçtüzüğü vardır; sözü olan, oturduğu yerden değil, gelir bu kürsüye görüşlerini buradan söyler.

SEDAT ÇEViK (Ankara) – Kaddafi'ye mi gidelim!

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Şimdi, Tahkim Yasa Tasarısını getiriyorsunuz, Anayasa Komisyonundan geçti Tahkim Yasa Tasarısı. Dedik ki: Tahkim Yasa Tasarısının amacı...

BAŞKAN – Sayın Malkoç, size 1 dakika ilave süre veriyorum; ancak, lütfen, konuya gelelim, tasarıyla ilgili konuşalım.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, zamanı gösteren tabelaları, konuşanların arkasına koymuşlar, konuşmacılar için bir faydası olmuyor. İnşallah şu karşımıza da bir tabela konulur.

BAŞKAN – Ön kısımda var efendim; hafif yollu yazıyor orada.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Bir sene oldu, oraya bir tane saat koyduramadık.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, Tahkim Yasa Tasarısında da aynı yanlışı yapıyorsunuz. Biz diyoruz ki; gelin, şu Anayasaya aykırılıkları hep beraber düzeltelim ve milletin önüne çıkarken diyelim ki, en uygununu, en adil olanı ve toplum için en faydalı olanı birlikte yaptık. Bunu demeyecekseniz, sonradan çıkacak olan mahzurlara siz de katlanmak zorunda kalırsınız. Öyle zannediyorum ki -üç partiden oluşan bir koalisyon var; fakat, bu koalisyon, Allah bilir, ne kadar sürer- bu tasarı böyle kanunlaşırsa, en fazla, bugün iktidarda olan partilerden bir tanesine zarar verecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Malkoç.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, söz hakkımı Sayın Fırat'a devrettim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

Buyurun efendim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Büyük Millet Meclisinin açıldığından bugüne kadar önümüze gelmiş olan yasa tasarılarını inceleyecek olursak, bu hükümet zamanında düzenlenmiş olan ve Meclise sevk edilmiş olan, Anayasadaki değişiklik ve bu değişikliğe ek olarak getirilmiş olan DGM Yasasındaki değişikliğin haricindeki tüm değişiklikler, bundan evvelki hükümetler zamanında hazırlanmış ve kadük olmuş; ancak, bu hükümet tarafından yenilenerek, buraya getirilmiş olan tasarılardır. Ancak, bu tasarılar getirilirken, bir dikkatsizliğin eseri olarak, birbiriyle çelişen tasarıların gelmesinde bir mani olmadığı görülüyor.

Bugün görüşmekte olduğumuz tasarının 7 nci maddesi "tanığın ve görevlilerin korunması" adı altında, çok uzun bir madde olarak tanzim edilmiş.

Bugün, Adalet Komisyonunda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik yapan ve 10'a yakın maddesi olan bir tasarı geldi. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki, tanıkların korunması, tanıkların iaşesi ve ibatesi; yani, tanıklarla ilgili problemleri çözecek olan tüm maddeler derpiş edilmiş ve Adalet Komisyonunun önüne gelmiş. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki perşembe günü, Adalet Komisyonundan da geçerek, öbür haftaki gündeminizde yer alacak.

Böylesine bir lâyüselliğin, böylesine bir vurdumduymazlığın içerisinde olmanın gerekçelerini anlayabilmek mümkün değil. Uzun süredir, 7 nci maddeyi münakaşa ediyoruz; ama, şu anda Adalet Komisyonunda olan tasarı, bu konuyu, çok daha geniş bir şekilde, hakikaten usule uygun bir şekilde şarta bağlıyor.

Peki, o tasarıyı buradan geçirdiğiniz zaman, bu 7 nci madde ne olacak, hangisi uygulanacak? Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, hakikaten geliştirilmiş olan maddeler mi uygulanacak, yoksa çok aceleyle yazılmış ve birkaç tane devletin yetkili ve etkili organlarına giderek, çeşitli maddelerin eklenmesiyle meydana getirilmiş olan bu kanun mu uygulanacak? Bilmiyorum, bunun cevabını, sayın Hükümet ve sayın Komisyon katılarak... Herhalde, yine katılacaklardır; çünkü, münakaşanın önünü almak için, zamandan istifade edebilmek için bu yol kullanılıyor. Fakat, inanın ki, Fazilet Partisi olarak almış olduğumuz bir karar vardı. Bu tasarının antidemokratikliğini giderecek 10 değişiklik önergesi vermiştik. Bu değişiklik önergelerinin tamamı, bu tasarının demokratikleşmesi yönünden, bu tasarının daha etkin olması yönünden verilmiş olan önergelerdi ve bu 10 değişiklik önergesi, dün gece saat 12'ye kadar bitirilmiş olacaktı; ancak, daha evvelki konuşmamda söylediğim gibi, bir futbol maçında elde edilen neticenin, bir gol atmanın sevdası içerisinde, şu anda, boşu boşuna, belki, bu gecenin 12'sine kadar yeniden çalışma durumunda kalıyoruz ve hiçbirimizin tasvip etmediği, yarın hepimizin zarar göreceği bir tasarıyı da yasalaştırmış olacağız.

Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına, Sayın Kamer Genç.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; müzakeresini yapmakta olduğumuz yasa tasarısının 8 inci maddesi, işlemlerin uygulanmasına ilişkin bir maddedir. 3, 4, 5, 6 ve 7 nci maddelerde öngörülen tedbir ve işlemlere ait kararların 2 nci maddedeki usullere göre alınacağını belirtmektedir. 2 nci maddeye göre, bilindiği üzere, tespiti yapıldığı zaman, eğer, bu, çıkar amaçlı suç örgütünün bir mensubuysa, idarenin elemanı bundan bir kuşku duyuyorsa, evvela, kuşku üzerine hâkime gidecek, hâkim de, kuvvetli belirtiler varsa karar alacak, bu karar üzerine, gecikmesinde sakınca olması halinde de savcılık, 24 saat içinde karar verecek ve bu karar üzerine, gizli izleme, konutun izlenmesi, gizli görevli kullanma ve buna benzer, 6,7 ve 8 inci maddelerdeki tedbirler hâkim kararıyla alınacak.

Bu tasarının tümü üzerinde görüşürken dedim ki, yıllarca, 1978'den 1987'ye kadar, bizim bölgemizde sıkıyönetim vardı, 1987'den itibaren de olağanüstü hal var. Bu olağanüstü hal ve sıkıyönetimin bulunduğu dönemlerde, benim bölgemdeki insanların yaşantısını size biraz belirtmek istiyorum. Çünkü, hep bana taş atıyorlar; işte "Kamer Genç 'yıllardır bu maddeler bize uygulanıyor, biraz da öteki tarafta uygulansın' dedi" diyorlar. Bize uygulanıyor tabiî; yani, bizde mesken masuniyeti yok, bizde seyahat hürriyeti yok, bizde, insanlar, evine ekmek getiremiyor. Bu niye oldu; tabiî, ilimizde ve çevre illerde, çok büyük bir terör örgütü var, silahlı bir mücadele var.

Tabiî, bu safhada ve her vesileyle kendilerine söylüyoruz; yani, silah alıp da dağa çıkan insanlar, ne amaç peşindeler? Bir söylesinler, neyi amaçlıyorlar, kime hizmet ediyorlar? Bunlara ulaşarak veya ulaştığımız kişilere bunu söylüyoruz. Bırakılması lazım bu silahların. Bu silahlı mücadelenin, bölge halkına değil, başkalarına faydası var. Bu, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyümesini engelleyen birtakım dış güçlerin, bu memleketteki, devlet menfaatı yanında, kendi cebini düşünen birtakım insanların işine yarıyor diye her vesileyle söylüyoruz.

Tabiî, bölgede, bu terör örgütü büyük bir rant kaynağı haline geldi. Bugün, bakıyorsunuz, bir eşya 10 misli, 20 misli fiyatla satılıyor, silah kaçakçılığı had boyutta, gıda, yasaklama olduğu için çok büyük para ediyor; yani, bir çuval un, bir bakıyorsunuz, normal fiyatı 20 dolarsa, 100 dolara gidiyor. Bunlar, bölgede böyle bir kazanç unsuru haline geldi.

Tabiî, ben şuna da inanıyorum ki, eğer bu olayın üzerinde ciddî bir şekilde durulsa, bu terör de çok rahat önlenir; çünkü, rant sağlayan kişiler, bunun önlenmesini veya bitmesini istemiyorlar. Bizim demek istediğimiz bu; biz buraya her vesileyle geliyoruz, bu kürsüde söylüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir il düşünün ki, kendi ilçelerine gidip gelemiyorsunuz. Ben milletvekiliyim; işte, geçen dönem bakanlara rica ettim; dedim ki, yahu, şu Tunceli de, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, vatanın bir ilidir; lütfen, bir gidin buraya, bu insanların yaşadığı perişanlığı bir görün. Bakın, Ovacık İlçemizde köyler yakıldı -birçok ilçede yakıldı- 1994 yılından beri, tek gözlü barakada, çamur içinde yaşayan 150 aile var. Bu insanların geçim kaynağı yok. Arada sırada, Fak-Fuk Fonundan 1-2 milyon lira para yardımı yapılıyor ve bu insanlar geçimlerini böyle sağlıyor. Okullar kapalı, birçok aile çok büyük ekonomik sıkıntı içinde. Bunlar yetmiyormuş gibi, geliyor, zaman zaman, orada bir olay olunca, oradaki yetkili güvenlik görevlisi bir arkadaşımız -her yerde olmuyor tabiî- bir bakıyorsunuz, işte, orada bir öldürme olayı oluyor, vay siz mi buna müsaade ettiniz; insanların, evine ekmek getirmesine müsaade etmiyor, düşünebiliyor musunuz. Yani, bunlar gerçekler, değerli arkadaşlarım. İstiyoruz ki, bir an önce, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Parlamentosu olarak, bunlara bir çözüm yolu bulalım.

Şimdi, biz bunları söylediğimiz zaman, dışarıdaki insanlar, yahu, hakikaten, Türkiye'de böyle olaylar var mıdır diye inanmıyor, yani ben olsam ben de inanmam. Nasıl olacak? İşte, bakın, bu kanun gibi kanunlar gelecek, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde uygulanacak...

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika ilave süre veriyorum; buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – ... ve insanlar, başkalarına, temel hak ve özgürlüklerine getirilen bu sınırlamalardan duydukları rahatsızlık nedeniyle, Türkiye'nin demokratik sisteminde, herhalde demokrasinin standartları biraz artacak. Ben bunu söylemek istiyorum; yoksa, ben bu tasarıya karşıyım ve bu tasarıya karşı olduğumu da her vesileyle söylüyorum. Bu tasarı kanunlaştığında, yine fakir fukaranın canını yakacak; bankayı soyanların canını yakmayacak. Devletin bankasından 3-4 milyar götürene yok. Bir bakıyorsunuz, özel ihale mafyalarının canını yakmayacak; çünkü, bunların arkasında, bir bakıyorsunuz, başbakan var, bakan var veya çeşitli patronlar var. Kimin gücü yetecek bunların üzerine gitmeye?! Bu, gitse gitse, yine, fakir fukaranın canını yakacak. Yarın öbür gün, bir yerde, etkili bir kişi, mesela, bir şirket yönetimini diyelim, büyük bir grup, eğer, arkasında siyasî bir güç varsa, karşısındaki gücü ezmek için bu kanunu kullanacak. Biz, bu tür kanunlara her yönüyle karşıyız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – ...ama, inşallah, uygulaması iyi olur, demokratik olur; ondan sonra da bu art niyetli insanlara fayda sağlamaz.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

8 inci maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Yurtdışına çıkma yasağı

MADDE 9. – Bu Kanunun kapsamına giren suçlarda, şüpheli veya sanıkların yurt dışına çıkmalarının geçici olarak yasaklanmasına, hazırlık soruşturmasında hâkim, son soruşturma safhasında ise mahkemece karar verilebilir. Ancak, gecikmesinde sakınca varsa Cumhuriyet savcısı da şüphelilerin yurt dışına çıkmalarının geçici olarak yasaklanmasına karar verebilir. Bu karar derhal ve nihayet yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Hâkim kararını yirmidört saat içinde açıklar; aksi halde Cumhuriyet savcısının kararı kendiliğinden yürürlükten kalkar.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 87 sıra sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu madde metni, madde muhtevası, biraz önce okundu; yurt dışına çıkma yasağı getiren bir madde.

Sırasıyla, şahitleri, özellikle özel elemanlar kullanılmasını, müsadereyi, daha birçok maddeleri geçtik; nihayet, yurt dışına çıkma yasağının da, bu olayda bir tedbir olduğu anlaşıldı ve bu maddeyle bu gündeme getirildi.

Tabiî ki, bir suç örgütünün yakalanması hususu kolay iş değil. Birçok tedbir alırsınız; ama, bazı şeyler de noksan kalır. Onların da, böyle, bir özel kanunla getirilmesi zaruretini, komisyonlarda; bir tali komisyon olmasına rağmen, İçişleri Komisyonuna, Sayın Bakanımız Sadettin Tantan Bey özellikle getirdi ve bunun bir zaruret olduğunu ortaya koydu.

Değerli arkadaşlarım, kanunun geneli üzerinde olduğu gibi, şu ana kadar müzakere ettiğimiz bütün maddelerde, bunların bir zaruret neticesi olarak ortaya getirilmiş olduğu dile getirildi. Bazı arkadaşlarımız da, bunlar fevkalade tedbirlerdir, bunlardan fevkalade sıkıntılar doğacaktır, halkımız sıkıntı çekecektir diye şikâyetler etti. Bunların doğruluk tarafı vardır, isabetli tarafı vardır, isabetsiz tarafları da vardır; ama, gönül istiyor ki, mademki, şurada, günlerdir, saatlerdir, geceyarılarına kadar bu müzakereyi yapıyoruz; konuş, konuş, bastır rafa kaldır olacağına, hiç olmazsa bazı konularda, hiç olmazsa birkısım konularda bir mutabakat içerisinde anlaşmamız olsa "konsensüs" dediğimiz "mutabakat" dediğimiz hususlarda mutabakatla muhalefetin bazı görüşleri de dile getirilip kabul edilse ve bizi dinleyen vatandaşlarımız da "aman ne güzel; partilerimiz de Mecliste anlaşıyorlar; bu mutabakat çerçevesi içerisinde bu kanunun sivri tarafları bir parça, hiç olmazsa, yontuldu ve zararlı tarafları, muhalefet tarafından dile getirildi ve bu, hiç olmazsa tatlıya bağlandı" diyebilse.

Bunu her defasında dile getirip, rica ediyoruz; ama, bir türlü anlaşma olmuyor, ille dediğim dediktir oluyor ve çoğunluğun fikri hâkim olup geçiyor. Zamanında, bunu, Senatoda da gördük; iki dönem, üç dönemdir de burada görüyoruz ki, bir mutabakat imkânı olmuyor; ama, bu, men dakka dukka... Bugün bize, yarın da size... Bunun başka bir yolu yok mu diye düşünen de olmuyor. Grup başkanvekillerimiz görüşüyorlar, arkadaşlarımız görüşüyorlar. Bu görüşmelerde, sadece ve sadece, arkadaşlarımız "yahu, işte, biraz kolaylık getirin de şunları bir an evvel çıkaralım" diyorlar. Kim zorluyor sizi allahaşkına, arkanızdan kovalayan mı var? Ne olur, biraz mutabakat içerisinde şunu çıkarsak da, hem muhalefetin dediği olsa hem de memleketimizin hayrına güzel güzel fikirler ortaya konulmuş olsa.

Yasin Bey kardeşimizin, burada, hem şairane hem de gayet tatlı bir üslupla "allahaşkına, istirham ediyorum, rica ediyorum" diye, neredeyse yalvarma derecesinde ricaları olmasına -hatta "yalvarıyorum" dedi; ama, ben, bunu biraz da fazla gördüm; hiç de size yalvarmasına ihtiyaç yok- rağmen kabul etmediniz.

Değerli arkadaşlarım, bunun böyle devam etmesinden memleket bir hayır görmez. Bu, böyle devam edecek.

Bakın, önümüzdeki hafta 5 tane ağır kanun geliyor. Bu tahkim yasası var, hele gümrük kanunu var ki, 250 madde! Ne kadar zaman içerisinde çıkarırsınız, ben, onu bilmiyorum; ama "ille de yardımcı olun" diyorsunuz. Peki, burada, siz, şu kadarcık bir yardım etmediğiniz veya bir insafa gelmediğiniz halde, bizden, 250 maddeyi; sadece geneli üzerinde birkaç dakikalık konuşmayla çıkarma hususunda nasıl teklifte bulunuyorsunuz?! Ben, hayret ediyorum!.. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın temsilciniz ve grup başkanvekiliniz "bize yardımcı olun" diyorlar; ama, önce siz olun. İnsanın bir şey isteyebilmesi için, bir şeyler vermesi lazım değerli kardeşlerim. Yoksa, hep siz verin, hep bizim dediğimiz olsun; çünkü, biz iktidarız, hükümetiz, kalabalığız, çoğunluğumuz var; bunu, bir an evvel böyle halledelim... Bu, olmaz, bundan vazgeçin; çünkü, bir iyilik, devamlı, karşılıklı saygı ve fedakârlıkla olur. Bunun başka türlü olması mümkün değil.

Onun için, ben, madde üzerinde -çünkü, defaatle okundu, tekrar edildi, tekrar edildi- tekrar etmeyi uygun görmüyorum; maddeyi okuyayım, genel gerekçesinden bir şeyler söyleyeyim, madde gerekçelerinden söyleyeyim, bitsin gitsin; yok, böyle...

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ben rica ediyorum; hadi şu kanunda belki bu mutabakat hâsıl olmadı; ama, önümüzdeki 5 kanunun bir hafta içerisinde çıkarılmasıyla tatile girilmesinde zaruret var. Çoğunuzun ailesi, çoluk çocuğu gitti. Bizimkilerden giden yok öyle yerlere; ama, çoğunuzunki gitti. Çocuklar aldılar havlularını, mayolarını, babamız gelecek diye bekliyorlar sizi; mecburen gideceksiniz. Bir an evvel gidecekseniz, şu haftaları heder etmeyin. Bakın geceyarısına kadar, 24.00' e kadar çalışmak mecburiyetiniz var. Niye bizi de beraber sürüklüyorsunuz; ben, anlamıyorum. Bir günde dört beş saat uyumanız da mümkün olmuyor. Onun için, gelin, hiç olmazsa şu önümüzdeki hafta çalışmasını bu anlayış içinde halledelim diye düşünüyorum.

"Şüpheli veya sanıkların yurt dışına çıkmalarının geçici olarak yasaklanmasına, hazırlık soruşturmasında hâkim karar verir" doğru; hâkim karar verir. Hangi hâkim; yedek hâkim. Sonra, son tahkikatta mahkeme karar verir. Mahkemenin bu kararı yetişmezse veya acil bir durum olursa, savcı karar verir. Savcıların karar verme yetkisi var mı; yok. Şurada, Kıbrıs da dahi savcılar, avukatların yanında duruyorlar; biz de -bir marangoz hatası- çıkarmış hâkimin yanına oturtmuşuz. Ben diyorum ki, savcılar bu kararı verecekse -versin ziyanı yok da- hemen, süratle, tabiî hâkime götürülmesinde, hâkimin de 24 saat içerisinde gerekli kararı inceleyerek bunu kaldırmasında zaruret var. Eğer kaldırmazsa, tabiî, biliyorsunuz ki, her şeyden evvel, kısa bir zamanda "derhal" diyor kanun; derhalin arkasına da ilave etmiş "24 saat içerisinde keenlemyekün hale gelir savcının kararı" diye.

Değerli kardeşlerim, aziz arkadaşlarım; ben, yine, bu görüşümü ısrarla tekrar etmek mecburiyetindeyim. Gelin, önümüzdeki haftadan itibaren müzakere edeceğimiz 5 adet -hem de bir hayli kalabalık maddesi olan- kanunu bir mutabakat içerisinde, karşılıklı fedakârlıklarla geçirelim; biz neler isteyeceğiz, siz neler vereceksiniz, bunun müzakeresini yaptıktan sonra hem halkımızı, bizi dinleyenleri tatmin edecek bir neticeye varalım hem de saat 14.00'ten 24.00'e kadar yorulmanıza, meşakkat çekmenize, aynı şeylerin burada tekrar tekrar; bizim oğlan bina okur, okur okur bir daha okur kabilinden bir şey olmasın; istirham ediyorum ve bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, hürmetle selamlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğuz.

Grupları adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Yasin Hatiboğlu?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Vazgeçiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Kamer Genç?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Bir dakika efendim...

BAŞKAN – Hayır efendim, geçti.

Sayın Kamer Genç?..

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Başkanım, hep, tartışmalı hale getiriyorsunuz?

BAŞKAN – Efendim, bir dakika bekleyin, söz istemleri var. Sayın Hatiboğlu "hayır" dedi... Biz Genel Kuruldayız, Genel Kurulu da görüyoruz. Sayın Hatiboğlu "hayır" dedikten sonra, ben, Sayın Kamer Genç'in ismini anons ettim.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkanım, niçin kendinizi tartışmalı hale getiriyorsunuz!

BAŞKAN – Bir dakika bekleyin.

Sayın Ekrem Pakdemirli?..

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Sayın Malkoç, söz mü istiyorsunuz?

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Efendim, bakın, dün akşam da...

BAŞKAN – Sayın Malkoç, önce dinleyin... İçtüzüğe göre, ben, isimleri okuduktan sonra sizi almam; ama, söz istiyorsanız, buyurun, şimdi söz vereceğim; sırayı bekleyin yani...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Malkoç.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu yurt dışına çıkma yasağıyla ilgili 9 uncu maddede çok sıkıntı verecek tehlikeli şeyler var. Bakın, "Bu Kanunun kapsamına giren suçlarda, şüpheli veya sanıkların yurt dışına çıkmalarının geçici olarak yasaklanmasına" diye devam ediyor.

Ben, özellikle bir hukukçu olarak "şüphe" üzerinde tekrar durmak istiyorum ve iktidar partisinin içerisinde bulunan hukukçu arkadaşların dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şüphe, hukukta çok müphem bir kavramdır. Bu şüphenin içerisine her şey girer. Gelin, bu "şüphe" ifadesini daha somut hale getirelim "hakkında güçlü delil olan" diyelim, "güçlü emareler olan" diyelim; ama, şüphe olayının içerisine her şey girer.

İkinci olarak belirtmek istediğim husus şu: Savcıların, kendilerine uygun çalışma usulleri vardır, kanunları yorumlama usulleri vardır ve belli alışkanlıkları vardır. Aslında, bütün dünyada yargılama modellerinde, iddia makamı ile savunma makamı, hem fizikî konum olarak hem de hukukî olarak birbirinden pek ayrılmamıştır; ama, bizde, savcılar hep hâkimin yanında, yüksek yerde oturmaktadırlar. Zararı yok, otursunlar; ama, onların kendilerine uygun, yasaları bir yorumlama biçimi ve alışkanlıkları vardır. Çoğu zaman rastlamışızdır, savcının, ağır, yüksek ceza talep ettiği hallerde, on yıl, onbeş yıl talep ettiği zamanlar da bile, bazen, sanıklar, mahkûm olmak yerine beraat edebilmektedirler. Bunu, şunun için söylüyorum: Savcılara, görevleri gereği belli bir bakış açısı verilmesi normaldir; ama, siz, yurt dışına çıkma yasağını savcılara bir hak olarak tanırsanız, bundan, çok büyük sıkıntılar ve sakıncalar doğacaktır değerli kardeşlerim.

Muhterem milletvekili arkadaşlarım, tekrar ifade ediyorum, tasarının 9 uncu maddesini, bu "şüpheli" kavramını değiştirelim ve savcılara da bu yetkiyi vermeyelim diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Malkoç.

Madde üzerinde başka söz istemi?.. Yok.

Madde üzerinde önerge yoktur.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunacağım; ancak, karar yetersayısının aranılması istenildiğinden, karar yetersayısını arayacağım.

9 uncu maddeyi kabul edenler_ Kabul etmeyenler_

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Saat 18.25'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.17

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.25

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. —Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Adalet komisyonları raporları (1/487) (S. Sayısı :87) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Önceki oturumda, 9 uncu maddenin oylaması sırasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti; o sayıya ulaşılmadığı için, yeniden oylama yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

9 uncu maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde, kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Gizliliğin ihlali, yetkililerin sorumluluğu ve cezalandırılması

MADDE 10. – Bu Kanun gereğince yürütülen işlemler ve hazırlık soruşturması sırasında alınan kararlar gizlidir. Gizliliği ihlal edenler hakkında iki yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Bu Kanunun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasına göre imha edilmesi gereken verileri imha etmeyenler veya bu verileri açıklayanlar veya her ne suretle olursa olsun kullananlar hakkında da aynı cezaya hükmolunur.

Bu Kanunun uygulanması ile ilgili yetkilerin suistimal edilerek başka kanun hükümleri ihlal edilirse, o kanunlarda yazılı cezalar yarıdan bir katına kadar artırılır ve bu Kanunun 12 nci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Gruplar adına söz istemi?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Sevgi Esen konuşacaktır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Sevgi Esen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SEVGİ ESEN (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesinin Yüce Mecliste görüşülmesi nedeniyle huzurlarınızda söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Görüşülmekte olan tasarıyla, organize edilmiş ve "örgütsel suçluluk" olarak adlandırılan örgüt suçluluğu önlenmeye çalışılmakta, bir suçluluk türü getirilerek cezalandırılmakta ve bu cezalandırma sistemiyle de, suçu işleyen kişilerin caydırılması amaçlanmaktadır.

Çıkar sağlamaya yönelik suç örgütleri, kamunun barış ve sükûnunu ihlal etmeyi hedeflemiş, kamu otoritesini çok yakından meşgul eden ve devletleri, gerek maddî ceza hukuku ve gerekse usul hukuku bakımlarından, yeni ve istisnaî kurumlar oluşturup, uygulamaya geçmeye zorlayan hukuk ihlalleri olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu sebeplerle, bazı Batı ülkelerinde "organize örgütlü suçluluk" olarak da nitelenen örgüt suçluluğunu cezalandırmak ve örgüt üyelerini bu tür eylemlerden caydırmak üzere özel kanunlar meydana getirilmekte ve suçların tanımı genel ceza kuralları içerisinde yapılmaktadır. Usul hükümleri de, yine, genel ceza yargılaması usulü kanunlarının ilgili maddeleri içerisine yerleştirilmektedir.

Çağımızda örgütlü suçların oldukça büyük boyutlara ulaştığı ve bu örgütlerin, cebir, şiddet, zor kullanma, korkutma ve yıldırma metotlarını kullanarak kamu düzenini ağır biçimde ihlal ettikleri, her türlü şekillerle haksız menfaat elde edilmesi eylemlerini yoğun bir şekilde gerçekleştirdikleri görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, suç ve cezayı kavram olarak birbirinden ayırmak mümkün değildir. Esasen, suç kavramı, insanlığın tarihinden itibaren değişkenlik göstermiş ve toplumun ihtiyaçları ile de, bazen toplumun önünde bazen de başka tedbirlerin yeterli olmaması sonucunda oluşmuştur.

Görüşülmekte olan tasarı, dünyada, hukuk sistemlerinde mevcut tedbirlerin yetersiz kalması ve suçu önlemenin mümkün olmaması temel ilkesine oturmuştur. Her ne kadar, amaç, suçu önlemekse de, insan haklarına ve temel hukuk kurallarına riayet edilmesi, saygı gösterilmesi, suç ile cezanın paralellik arz etmesi, en önemlisi, kamu vicdanında ölçü oluşturması ve hukuk makamlarının bilgisi ve izni dahilinde tedbirler alınması, bir hukuk devletinden beklenen en az inceliktir.

Günümüzde, hukuk devletinin hedefi birey özgürlüğü olduğuna göre, bireyin özgürlüğünü koruma konusunda temel görevleri olan bir devletin, çok hassas bir teraziyle, kişi özgürlüğüne gölge düşürmemesi gerekir ve buna uygun düzenlemelerin yasal boyutunda, kamu menfaatı ölçüsünün tespitinde hata yapılmaması, bireyin anayasal temel haklarının korunması esastır.

Hukuka bağlı devlet rejimi ve suçta yasallık ilkesi zorunluluğundan hareketle; suçun neden ibaret olduğu, ayrıntılar, tahkikat ve yapılacak takibat, kamu otoritelerinin ve gizli görevlinin sorumluluk sınırının tam bir açıklıkla saptanması, olmazsa olmaz yasal düzenleme teknikleridir; ancak, bu tekniklerin, işbu tasarıda zemin bulduğunu söylemek mümkün değildir.

Gelişen teknolojiyle küçülen dünyanın standartları, olayları milletlerarası platforma çekmiş, bu nedenle de yasal düzenlemelerin uluslararası boyutlarda düşünülmesini gerekli kılmıştır.

Görüşülmekte olan tasarının ana saiki, çıkar sağlamak gibi çok geniş bir kapsam ve maksat taşımaktadır. Hedeflenen maksada ulaşmanın yolu da, suç işleme kastını bünyesinde taşıması ve suçun icra hareketleriyle birlikte hedefe ulaşmak üzere işbirliği yapılmasıdır. Ancak, kanun metnindeki "kişileri kendine tabi kılmaya zorlamak, seçimlerde oy elde etmek, kuvvetli şüphe, yıldırmak, korkutmak, sindirme gücünü kullanmak" gibi tabirlerin, bizi, ilerideki günlerde oldukça meşgul edeceğinden endişe duyduğumuzu ifade etmek isterim.

Bu kadar hassas dengeleri hedefleyen yasanın tatbikinde gizliliğin ihlal edilmesi, kişi güvenliğine ve hemen akabinde devletin güvenilirliğine indirilen en büyük darbedir. Kişinin güvenliği ile devletin güvenilirliği birbirini tamamlayan unsurlardır. Bu nedenle, gizliliğin ihlal edilmesi halinde, yetkililerin sorumluluğu ve bu sorumluluğun ciddiyeti, devlet ciddiyetiyle eşanlamlıdır. Unutmamak gerekir ki, hiçbir gerekçe, devletimizin ciddiyetinin yok edilmesi sonucunu doğuracak eylem ve işlemleri haklı gösteremez.

Değerli milletvekilleri, çıkar amaçlı suç örgütlerinin cezalandırılması ile gizliliği ihlal edenlerin cezalandırılması arasındaki o çok hassas dengeye dikkat edilmelidir. Suç ile ceza arasındaki paralelliğin, vazgeçilmez kamu düzeni olduğu asla unutulmamalıdır. Çözümler, her zaman, demokratik hukuk devleti temelinde aranmalıdır.

Bu düşüncelerle, birey özgürlüğünün ve gizliliğin ihlal edilmemesi ilkesinin her türlü değerin üzerinde olması dileklerimle, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Esen.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; müzakere konusu ettiğimiz kanun tasarısının 10 uncu maddesinin görüşülmesi münasebetiyle tekrar huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

Efendim, 10 uncu maddeye gelinceye kadar birçok tedbirin alınması zarureti gündeme geldi. Bunlardan birisi yurt dışına çıkma yasağıydı, onu 9 uncu maddede müzakere ettik. 10 uncu maddede ise, açık bir şekilde gizliliğin ihlali ve yetkililerin, sorumluların cezalandırılması gündeme gelmiş bulunuyor.

10 uncu maddenin ilk paragrafında "Bu kanun gereğince yürütülen işlemler ve hazırlık soruşturması sırasında alınan kararlar gizlidir" denilmektedir. Hepinizin malumudur ki, adliye dosyalarında hazırlık evrakı -ister hazırlık meyanında isterse son tahkikat ve ilk tahkikat meyanında- önem taşır ve hepsi ayrı bir özellik taşır. Hazırlık tahkikatının gizliliği... Sadece tahkikatın selameti yönünden, alınan raporlar müstesna, diğer hususlar hakikaten gizlidir ve bunlar hakkında bilgi almak da mümkün değildir. Ancak, hadiseyle ilgili bir rapor düzenlenmişse, onun bir dilekçeyle savcılıktan istenilmesi mümkündür; ama, onun dışında, hiçbir tahkikat evrakının dosyadan alınmasına imkân yoktur. Onu takip eden ilk tahkikat ise, malum, sorgu hâkiminin yaptığı tahkikattı; çok gerilerde kaldı. Artık, bugün, müstantiklik (sorgu hâkimliği) müessesesi de yoktur ve ilk tahkikat da yoktur. Savcıların hazırlık evrakıyla birlikte, evrakın sevk edilmesi veya bir iddianamenin düzenlenmesiyle son tahkikat açılmış oluyor ve son tahkikatta da artık dosya, gerek müdafi huzuruna gerekse tarafların incelemelerine arz edilmiş oluyor. Burada, gizliliğin ihlali münasebetiyle, buna riayet etmeyenler, iki yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyorlar.

Maddede, "Bu kanunun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasına göre imha edilmesi gereken verileri imha etmeyenler veya bu verileri açıklayanlar veya her ne surette olursa olsun kullananlar hakkında da aynı ceza uygulanır" hükmü getirilmiştir.

Yine maddede, "Bu kanunun uygulanması ile ilgili yetkilerin suiistimal edilerek başka kanun hükümleri ihlal edilirse, o kanunlarda yazılı cezalar yarıdan bir katına kadar artırılır ve bu Kanunun 12 nci maddesi hükümleri uygulanır" hükmü getirilmiştir.

Bunların hepsi, tahkikatın selameti bakımından ve bu tahkikatın hedefe ulaşması ve bunların gizliliğine riayet edilmesi ahvalinde de, bu, kurulmuş gizli örgütün, suç örgütünün, daha rahat yakalanabilmesi ve faaliyetlerinden haberdar edilebilmesi için alınmış tedbirler meyanındadır.

Özel şahitlerin ve özel görevlilerin kullanılması veya bunların faaliyetleri hakkında, yine, özel gizliliğe riayet edilmesi, bunların, verilen vazifelerini hassas bir şekilde ve gizli bir şekilde yürütebilmesi hususunda da can güvenliklerinin sağlanması, görevlerini bitirdikten sonra da, en hassas bir şekilde korunmalarının gündeme gelmesi ve korunmaları sırasında yurt dışına gönderilmesi, ikametgâhlarının değiştirilmesi, özellikle tanınmamaları için plastik ameliyatlar ve yüz değiştirilmesi muamelelerinin icrası da bu tedbirler meyanındadır. Bunların hepsi tahkikatın neticesi ve selameti bakımından alınması gereken tedbirlerdir.

Yüce huzurunuza bu konuları arz etmek için geldim. Bu vesileyle, hepinizi, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum efendim. (FP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğuz.

Gruplar adına başka söz isteği?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Yasin Hatiboğlu...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Konuşma hakkımı Sayın Toprak'a devrediyorum efendim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesinde "Bu Kanun gereğince yürütülen işlemler ve hazırlık soruşturması sırasında alınan kararlar gizlidir. Gizliliği ihlal edenler hakkında iki yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" gibi bir hüküm getirilmiş.

Daha önceki konuşmamda ifade ettiğim bir husus vardı; bu yasayla, gizli görevli olarak kullanılan kamu görevlisi, gizli görevli olduğu takdirde, yani, ajan olduğu takdirde, bununla ilgili işlemler kısmen karşılanıyor; ancak, bu kişi, ajan provokatör olduğu takdirde, yani, provokasyon yapan bir gizli görevli olduğu takdirde, bu konuda ne gibi bir işlem ortaya konulduğu bu tasarıda getirilmemiş, bu konu açık bırakılmış idi. Ben, bu konudaki çekincelerimi dile getirirken, süre bittiği için somut örnekleme yapamamış idim. Bu konuda, geçtiğimiz günlerde, telekulak skandalıyla ilgili olarak patlak veren hadiselerde, 19.7.1999 tarihli yüksek tirajlı bir gazetede geçen bir ibareyi, önemli birkaç cümleyi okumak istiyorum: "İstihbaratçı komiser, amirlerinin emirleriyle, bakanları, milletvekillerini, hâkimleri ve üst düzey bürokratları izleyip, dinlediklerini itiraf etti. Telekulak, şantaj yapmaya elverişli bilgilerle dolu tüm dosyaların kaçırıldığını ve emniyetteki delillerin yok edildiğini anlattı. Bilgisayarlar komple silindi. Günlerce evrak imha edildi. Tüm bilgisayarları formatladılar, her şeyi yok ettiler. Biz, görev, üst düzey yetkililere lazım, savcıya özel diye, tüm bakanları, milletvekillerini, hâkimleri, genel müdürleri, sayılamayacak kadar makam ve mevkii inceledik. Bunlar hakkında not da çıkardık; irtibatları, dostları, ilişkide oldukları çevreler ve benzeri her şey hakkında raporlar yazıp üstlerimize verdik. Bunlardan bir kısmı çok gizli, bir kısmı özel şantaja elverişli şeylerdi. Tuzak delil bile hazırladık. Yazdığımız raporlardan bazılarının istihbarat başkanlığına da gitmesi gerekirken, gitmediği ve arşive girmediğini öğrendik." Benzeri şeyler...

Tabiî, burada, biz, suçluyu takip etsin diye bir gizli görevliyi görevlendirirken, gizli görevliyi oldukça serbest bırakıyoruz. Peki, bu gizli görevlinin peşine de mi bir gizli görevli takmak gerekiyor; hayır. İşte, bizim, bu tasarı konusunda çekincelerimizi dile getirdiğimiz somut hususlar... Gerçekten, bu hükümler, uygulamada karşımıza ne kadar büyük sakıncalar çıkaracağı için, biz, bu çekinceler nedeniyle, yasa tasarısıyla ilgili çok somut eleştiriler getirdik. İktidar partilerince, çok az da olsa, tasarı üzerinde yapılan konuşmalarda, biz, maalesef, getirilen somut önerilerle ilgili olarak, somut bir cevap göremedik; bunun altını kalınca çiziyorum. İktidar partilerince tasarı hakkında getirilen bütün eleştiriler, maalesef, ortaya konulan sakıncalarla ilgili değil, sadece tasarının amacına yönelik.

Biz, inanıyoruz ki, bu Yüce Meclisin çatısı altında bulunan 550 milletvekili değil, 65 milyon Müslüman Türkün hiçbirisi, yasa tasarısıyla elde edilmesi umulan amacın ne olduğu konusunda bir sorgulama yapmıyor. Bu amacı kimse yadsımıyor...

BAŞKAN – Sayın Toprak, son 1 dakikanız kaldı.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Peki efendim.

Burada ortaya konulmak istenen hususlar, son derece somut bir şekilde ortaya konulan, son derece sakıncalı gördüğümüz hususlardır; getirilen öneriler de bu sakıncaları gidermeye yöneliktir; ancak, bu konuda, şu ana kadar somut bir mesafe alabilmiş değiliz. Gönül arzu ediyor ki, bütün bu çekinceler giderilsin ve gerçekten, amacından hepimizin emin olduğumuz; ancak, bunun uygulamada çok sıkıntılar yaratacağını düşündüğümüz bu tasarının, hep birlikte, hepimizin katılmıyla, oyçokluğuyla değil, oybirliğiyle kabul edilmesini temenni ederdik.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Toprak.

Şahsı adına Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Sayın Ekrem Pakdemirli?.. Yok.

10 uncu maddeyle ilgili başka söz istemi yok.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Yargılama usulü

MADDE 11. – Bu Kanunun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama görevi yetkili Devlet Güvenlik Mahkemesince yerine getirilir. O yerde Devlet Güvenlik Mahkemesinin birden fazla dairesi varsa, bu görev 1 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesine aittir.

Bu Kanunda geçen hâkim, yetkili Devlet Güvenlik Mahkemesi yedek üyesidir. Cumhuriyet Savcısı ise yetkili Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığıdır.

Bu Kanunda öngörülen suçların yargılanmasında, bu Kanun hükümleri ve 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – 11 inci maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Erdoğan Sezgin; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Sezgin.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı, baştan sona, hukuk tekniğine ve ceza tekniğine aykırı olarak hazırlanmış bir tasarıdır. Esasında, suç örgütleri, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesinde sıralanmıştır. Buradaki suç örgütlerinin içerisinde malî amaçlı suç örgütleri yoktur. Esasında, Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesine bir fıkra eklenmesiyle, bu mesele, baştan sona halledilebilirdi.

Tasarı o hale getirilmiş ki, Polis Vazife ve Selahiyet Kanununu tadil eden ve sonuna kadar onlara yetki veren, içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir.

Getirilen bu tasarı, ceza tekniğine tamamen aykırıdır. Şöyle ki: Yoruma muallak, aynen Medenî Kanun ve hukuk kanunlarında olduğu gibi "veya" ve "ile"yle doludur.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla -önümüzdeki günlerdeki uygulamasında- suiniyet düşünüldüğü zaman, iki holdingin birleşerek mallarının fiyatlarının tespit edilmesi dahi bu suç örgütü kapsamına sokulmuştur. Suç örgütleri, bilindiği gibi, cemiyetler masasına tescil edilen bir dernek değildir. İki veya daha fazla kişinin bir araya gelerek bu işi konuşmaları, bu suç örgütünün teşekkülü için kâfi görülmüştür.

Esasında, bu tasarı, Türk Ceza Kanununun bünyesini de tahrip etmiştir. İfade ettiğim gibi, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesine bir fıkra eklenmesiyle, bu iş baştan sona halledilebilirdi.

Değerli arkadaşlar, 11 inci maddeyle ilgili şunu ifade etmek istiyorum: Bu suçların, zaten, şu ana kadar yargılandığı mahkeme, devlet güvenlik mahkemeleridir. "Bu kanunda geçen hâkim, yetkili devlet güvenlik mahkemesi yedek üyesidir. Cumhuriyet savcısı ise, devlet güvenlik mahkemesi cumhuriyet başsavcılığıdır" denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, farz edin ki, bu tür bir suç Ordu'da işlendi. Ordu, devlet güvenlik mahkemesi olarak Ankara'ya bağlı. O halde, demek oluyor ki, Ordu polisi, Ordu cumhuriyet savcısından arama izni alamayacak. Mahallî savcı ve hâkimlerin yetkisini kaldıran bu tasarı, polise iyilik edeyim derken, bir yerde de elini ayağını bağlamaktadır.

Sonra, bu yasa tasarısında, malî suç örgütleriyle ilgili "ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini veya artmasını temin etmek..." deniliyor.

Şimdi, bu suçların, bu fiillerin, bu tasarıyla ne ilgisi var? Madem, burası milletin meclisi, açık olarak bir şey ifade ediyorum: Türkiye'de, bugün, büyük şehirlerdeki rantlar konuşuluyor. Hatta, bu işte polisin de ne aldığı, ne verdiği konuşuluyor. Eğer, bu tasarı yasalaşırsa, hakkında şüphe varsa, polis, senin yurt dışına çıkışını yasaklamışsa, bunu hangi hâkime kaldırtacaksın? Çünkü, yurt dışına çıkış yasağını koyan emniyettir, mahkeme değildir ve bu tasarıda, savcının nerede, hâkimin nerede, vatandaşın teminatının nerede olduğu belli değildir. Temenni ediyorum ki, bu yasayı uygulayacak olanlar güzel uygulasın. Ben, bu yasa tasarısı üzerinde çok şey söylemek istiyordum; ama, maatteessüf, bu kanun tasarısı, bu Yüce Meclisten, komisyondan geldiği gibi hızla geçiyor. Bunu, Yüce Meclisin çok iyi düşünmesi gerekiyordu.

Bu kanun tasarısı, tamamen ticaret âlemini kapsamaktadır. Bu kanun tasarısındaki müsadere hükümleri korkutucu ve ürkütücüdür. Bu kanun tasarısını üç beş kez okuduğumda, yıllarca ceza avukatlığı yapmış bir arkadaşınız olarak, şahsen, ben, ürktüm, ürktüm... Bu kanun tasarısı, bu Meclisin vebali olmamalıydı; ama, getirdiniz, oldu; hayırlı olsun; millete de devlete de hayırlı olsun. Bunun sıkıntılarını hepimizin çekeceğine kani olmanızı istiyorum. Polise güvenmediğimizi, devlete güvenmediğimizi ifade etmek istemiyorum; ama, sırf suç örgütünün tanımını yapmak için getirilmiş bu yasa tasarısına bu kadar yetki konulması, Polis Vazife ve Selahiyet Kanununa bu kadar maddenin ilave edilmiş olmasından ibarettir.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı, uygulamada çok arızalar çıkaracaktır; bundan herkes şikâyetçi olacaktır. Bu müsadere hükümleri çok korkutucu ve ürkütücüdür. İnanınız, geçmiş dönemde banka alım satımlarındaki varyasyonlar, komplikasyonlar, bu tasarı yasalaştıktan sonra olduğu zaman, tüm o holdinglerin mallarına emniyetçe el konulacaktır. Bu tedbirlerin hiçbir yerinde hâkim yoktur, teminat yoktur. Onun için, bu kanun tasarısı, Türkiye için bir şanssızlıktır diyorum.

Cezaların ertelenmesiyle ilgili, Türk Parlamentosunda, bazı suçlarda ayrıcalıklar getirilmektedir. Eğer, Ceza Kanunu, Yasama Meclisi, bir konuyu suç sayıyorsa, suç kapsamına alınmış ise, suçlular arasında ayırımın, hukukî, felsefî hiçbir faydası yoktur. Devletimiz, suçluların ıslahı için uğraşma yerine bu tür ilave cezalara gitmekte, Anayasanın öngördüğü eşitlik prensibine aykırı düzenlemeler yapmaktadır.

Bugün için bir suçu değişik telakki edebilirsiniz; ama, bu telakkiler, zaman ve zemin içinde kısa sürede değişmektedirler. Bugün, çok ağır gördüğünüz bir siyasî suçlu, beş sene sonra, kamuoyunda, maşeri vicdanda suçsuz olarak kabul edilebilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sezgin, 1 dakika süreniz kaldı efendim.

ERDOĞAN SEZGİN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Onun için, Türk Parlamentosunda, yasama organında çıkarılan bu tür yasalara dikkat edilmesi gerektiği kanaatiyle hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sezgin.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ramazan Toprak; buyurun.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, çalışma süresinin bitimine 5 dakika var...

BAŞKAN – Konuşmacının konuşmasının bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Toprak.

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi, şahsım ve Fazilet Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Biraz önceki konuşmamızda, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak ortaya konulan çekinceleri ve bu çekincelerin ne kadar haklı olduğunu, elbette, zaman gösterecektir. Bu tarz bir düzenlemenin burada kalıp kalmayacağı konusunda bizim ciddî endişelerimiz vardır ve bu endişeler sık sık dile getirilmiştir; ancak, ben, bu endişeleri, sadece bizim taşımadığımızı yakinen görüyorum, biliyorum. Sizlere, 17 Temmuz 1999 tarihli Hürriyet Gazetesinde verilmiş bir haberden bazı pasajlar aktarmak istiyorum:

"Telefon dinlenmesini denetim altına almak için, MİT'in inisiyatifiyle özel bir yasa tasarısı hazırlanıyor. MGK'da ele alınacak bu tasarıyla, MİT, Emniyet, Genelkurmay ve JİTEM'e dağılmış telefon dinleme faaliyeti, merkezî bir yapıya oturacak. Sonbaharda Millî Güvenlik Kurulunda gündeme gelmesi muhtemel görülen bu konudaki yasa taslağı 'Telekomünikasyon Hizmetlerinden İstihbarat Elde Edilmesine Dair Kanun Tasarısı' başlığını taşıyor." Mevcut uygulamada, az önce bahsi geçen kuruluşlardan herbiri kendi başına telefon dinleyebiliyor.

Değerli üyeler, bizim, bu tasarı üzerinde ortaya koyduğumuz çekinceler bir ana temel üzerine oturmaktaydı. Çağdaş bir devletin, çağdaş bir anlayışa sahip olması gerektiği konusunda hepimiz müttefikiz. Çağdaş hukuk devleti, daha doğrusu, içi doldurulmuş bir ifadeyle, hukuk devleti kavramıyla biz donanmak isterken, uygulamalarda, kanun devleti anlayışının yaygın olduğunu görüyoruz. Bu tarz, son derece yetersiz, hiçbir altyapısı oluşturulmamış tasarılar gündeme getirilmek suretiyle, bırakın kanun devletini, onun da daha aşağılarında diyebileceğim, polis devleti anlayışını hâkim kılmaya çalışıyoruz âdeta. Biz, görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısıyla, her türlü telekomünikasyon hizmetlerinden, kişilerin, bireylerin, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin -başta iletişim (haberleşme) özgürlüğünün- özüne dokunacak şekilde ve üstelik uzatmalarla birlikte dokuz ay gibi çok uzun bir süre askıya almak suretiyle, zaten, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmak suretiyle, âdeta yok saymak durumuna gelmişken; peki, bu, basında çıkan, sonbaharda gündeme gelmesi planlanan telekomünikasyon hizmetlerinden istihbarat elde edilmesiyle ilgili ve ulusal bilgi toplama merkezi tesisiyle ilgili bu hazırlıklardan ciddî endişeler duymaktayız. Gizli görevlilere -diğer bir tabirle ajanlara- bu yetki, zaten verilmekteydi. Demek ki, eğer, bu gazete haberi doğruysa, bununla da yetinilmemekte. Biz, işte, bunu ortaya koymaya çalışıyoruz.

Bu kanun tasarısıyla, bu kanun tasarısının kapsamında sayılan suçlarla, yine, bu kanun tasarısının 16 ncı maddesi uyarınca, birtakım başka suçlar da, yine, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanına dahil edilmek isteniyor. Bu tasarı bu şekilde kabul edilirse, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanları genişletiliyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, son yıllarda, hakkımızda verilen bütün kararlar, hemen hemen aleyhimize çıkmakta; biz, bu kararlardan sadece güncel olanlarını çok öne çıkarıp, o konudaki yasal düzenlemeleri, alelacele, hemen geçiriyoruz; ancak, gözardı ettiğimiz bir husus var: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince -bizim çok değerli yargıç ve savcılarımızca verilen kararlar âdeta yok sayılırcasına- ihdas edilen kararlarla ülkemiz mahkûm edilirken, bu kararların gerekçelerinde, sadece aktüel olan hadiseler değil, onun dışında, devlet güvenlik mahkemelerinin yapısına yönelik, çok ciddî ağır eleştiriler de getirilmekte.

Hemen burada ifade edeyim: Savunma hakkının kısıtlanmasıyla ilgili olarak, özellikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, devlet güvenlik mahkemelerine ciddî eleştiriler getirilmektedir. Tabiî, bir zamanlar demokratik sol düşüncede olan çok değerli milletvekili, hukukçu vatandaşlarımızın dile getirdikleri bir husus vardı; bu, birkaç yıldır pek dile getirilmiyor; ben, bu vesileyle dile getireyim: Yargı birliği denilen bir kavram vardı; bu kavramı, nedense, son yıllarda unuttuk. Aslında, bir hukuk devletinde, hukuk devleti kavramının temeli sayılabilecek yargı birliği denen bir anlayış vardır; biz, bu anlayışın kurumsallaşması düşüncesindeyiz. Bir zamanlar, bu düşünce, özellikle sol görüşe sahip çok değerli milletvekilleri tarafından, bu kürsülerde çok sıkça dile getirilirdi; ancak, ne hikmettir bilemiyoruz, son yıllarda, bu kavram unutulmuş gibi. Biz, yargı birliği kavramını daha da somutlaştırmak, bunu kurumsallaştırmak amacıyla, ülkemizde, istisnaî nitelikte mahkemeler ihdas etmek yerine, bu istisnaî mahkemeleri, düzenlemeleri, altyapısını oluşturmak suretiyle bu istisnaî mahkemeleri kaldırmak suretiyle çağdaş hukuk devleti kavramını yerleştirmiş olacağımızı zannediyorum; hepimiz biliyoruz, bu konuda müttefikiz, hemfikiriz, beraberiz. Ancak, nedense, hep ayrıntılarda boğuluyoruz, esasa bir türlü gelemiyoruz. Ben, burada, yine böyle bir sıkıntıyı çok derinden hissediyorum.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, kararlarını ağır derecede eleştirdiği ve bu suretle, ülkemizi, dünya nezdinde, çağdaş dünya devletleri nezdinde ağır eleştirilere ve çok yüklü miktarlarda tazminatlara mahkûm etmesine rağmen, biz, hâlâ bu konuda palyatif tedbirlerle gelen eleştirileri göğüslemeye çalışıyoruz. Bunun yetersiz olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu konuda yapılacak şey, görev alanlarının daraltılması gereken devlet güvenlik mahkemelerinin, istisnaî nitelikte, tabiî hâkim, olağan mahkeme ilkelerine aykırı, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme sayılmaması gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çekincelerini de göz önüne almak suretiyle, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanlarının genişletilmesi değil, daraltılması gerektiğini; bu amaçla, geçen dönemde Adalet Bakanlığının, 20.9.1998 tarihli görüşünde de ortaya koyduğu üzere, bu mahkemelerin görev alanlarının genişletilmek değil, daraltılmasını ve bu yasa kapsamındaki suçun ağır ceza mahkemeleri kapsamında olması gerektiğini düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Toprak.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereği, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam etmek için saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.05

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

III.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. — Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı ve İçişleri ve Adalet Komisyonları Raporları (1/487) (S.Sayısı: 87) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon?..Hazır.

Hükümet ?..Hazır.

Tasarının 11 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi ve Fazilet Partisi Grupları adına görüşler ifade edilmişti.

Gruplar adına başka söz istemi?..Yok.

Şahısları adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Mehmet Ali Şahin konuşacak efendim.

BAŞKAN –  İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Şahin, süreniz 5 dakikadır.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; görüşülmekte olan tasarının 11 inci maddesi üzerinde kişisel düşüncelerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

11 inci madde, bu yasa kapsamına giren suçlar hakkında, hangi mahkemenin yetkili olduğunu ve bu yargılama esnasında, hangi usul kanununun uygulanacağını düzenlemiştir. Bu da, devlet güvenlik mahkemeleridir ve devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili 2845 sayılı Yasa hükümlerinin, usul hükümlerinin uygulanacağıyla ilgilidir.

Bu madde, bana göre, üç bakımdan doğru değildir, yanlış düzenlenmiştir. Birincisi; bir defa, bu madde, şu tasarının genel gerekçesiyle çelişmektedir. Genel gerekçesinde, özetle -vaktim dar olduğu için okumak istemiyorum- çıkar amaçlı suç örgütlerinin veya bu şekilde davranışlarda bulunan suç işleyen insanların bu eyleminin, bir terör suçu olmadığı ifade edilmektedir. Aynı zamanda, yine genel gerekçede, kamu düzenini ihlal eden suç değildir anlamına gelen bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu değerlendirme yapıldıktan sonra, konuyu, devlet güvenlik mahkemesi kapsamı içerisine alamazsınız; çünkü -işte, elimde- devlet güvenlik mahkemesinin kuruluşuyla ilgili 2845 sayılı Yasa, hangi suçların bu mahkeme kapsamına gireceğini açıkça belirtmiştir. Gereede deniliyor ki, bu suç failleri terörist değildir ve aynı zamanda, kamu düzenini de ihlal edici suç kapsamına girmemektedir. Bu söylendikten sonra, bunu devlet güvenlik mahkemesi kapsamına alamazsınız; hem Anayasanın 143 üncü maddesine aykırı hareket etmiş olursunuz hem de devlet güvenlik mahkemesinin kuruluşuyla ilgili kanunun 1 inci maddesine aykırı hareket etmiş olursunuz.

Bunun dışında, ayrıca, bu suçları devlet güvenlik mahkemesi kapsamına almak, bana göre, siyaseten de yanlıştır. Niye yanlıştır; işte, genel gerekçede -vaktim olmadığı için okumak istemiyorum- deniliyor ki, efendim, Batı'da, Almanya'da, Amerika'da, bu tür suçlarla ilgili, işte, bu tür yasalarla mücadele ediliyor ve biz de, Batı'daki bu tatbikatı inceledik, bu tatbikatı, aynen, şimdi Türkiye'ye getiriyoruz; Batı'da örgütlü suçlarla böyle mücadele ediliyor, biz de bu şekilde mücadele edeceğiz. Ben, şimdi, tam bu noktada, hükümeti temsilen, kendine ayrılan yerde oturan Sayın Bakana ve bu tasarıya destek veren siyasî partinin ilgililerine sesleniyorum: Peki, Batı'da, Almanya'da, Amerika'da, bu tür suçlara devlet güvenlik mahkemeleri mi bakıyor? Madem, bunu aynen oradan aldınız; var mı orada devlet güvenlik mahkemeleri gibi bir mahkeme? Yok. Bizden başka, dünyada, devlet güvenlik mahkemeleri gibi, genel mahkemelerin dışında bir mahkeme bulunduran ülke kaldı mı? En son Fransa'ydı; ondokuz yıl önce, onlar da devlet güvenlik mahkemelerini kapattılar. Dolayısıyla, bu, genel gerekçenin, demin ifade ettiğim şekildeki düşünce yapısına da ters düşmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, bu tasarı, bu şekilde yasalaşırken, korkarım ki, devlet güvenlik mahkemelerinin, bu yasayı tatbik ederek vermiş olduğu birçok karar, yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne gidecektir ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yine, devlet güvenlik mahkemelerine, kendi sözleşmesinin 6 ncı maddesi gereği, soğuk bakmaktadır ve belki, önümüzdeki günlerde, devlet güvenlik mahkemesinin, asker üyenin çıkarılmış olmasına rağmen, verdiği kararlarla ilgili, yine, olumsuz bir davranış içerisinde olacaktır diye endişe ediyorum; çünkü, son vermiş olduğu kararlar böyle bir düşünceyi çağrıştırmaktadır. O bakımdan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde de Türkiye sıkıntıya girer diye endişe ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki, biz, geçtiğimiz haftalarda, devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili, Anayasanın 143 üncü maddesiyle ilgili burada bir değişiklik yaptık. Biz, tamamen kaldırılmasını arzu ediyorduk; ama, Yüce Kurul, sadece asker üyelerin çıkarılması şeklinde bir değişiklikle iktifa etti.

BAŞKAN – Sayın Şahin, 1 dakika ilave süre veriyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O tasarı görüşülürken de ifade edildiği gibi, tüm gruplar, aşağı yukarı, şu noktada birleştik: Devlet güvenlik mahkemeleri, olağanüstü dönemlerin mahkemeleridir; zamanı gelince, bir konsensüs sağlanınca Anayasada gerekli değişikliği yapar ve devlet güvenlik mahkemelerini kaldırırız dedik. Şimdi, böylesine bir durum ortadayken, böylesine önemli bir kanunun tatbikatı için yetkiyi devlet güvenlik mahkemelerine vermek de bana göre yanlıştır. O bakımdan, çözüm nedir; çözüm, genel mahkemelere vermektir.

Bu konuda bir değişiklik teklifimiz var. Eğer Yüce Kurul benimserse, böyle bir değişiklik yapabilirsek, çok daha doğru, Anayasaya uygun bir 11 inci madde düzenlemesi yapmış oluruz.

Sürem dolduğu için, söyleyeceğim şeyleri bir başka sefer söz alıp söylemek üzere, hepinize yeniden sevgiler, saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Şahısları adına Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Sayın Ekrem Pakdemirli?..

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele hakkında kanun tasarısının 11 inci maddesinde "yetkili mahkeme Devlet Güvenlik Mahkemesidir" ibaresinin çıkarılarak, bunun yerine "yetkili mahkeme ağır ceza mahkemesidir" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

Yahya Akman Dengir Mir Mehmet Fırat

Şanlıurfa Adıyaman

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum; en aykırı önerge aynı zamanda:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 11 inci maddesi, TC Anayasasının 143 üncü maddesine aykırıdır; tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 29.7.1999

Ramazan Toprak Zülfükar İzol

Aksaray Şanlıurfa

Ali Oğuz Mehmet Ali Şahin

İstanbul İstanbul

Dengir Fırat

Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçesini mi okutalım Sayın Toprak?

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Gerekçeyi ben ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 11 inci maddesiyle, bu kanun kapsamına dahil edilen suçların devlet güvenlik mahkemesinde görülmesi gerektiği yönünde bir hüküm ortaya konulmuştur. Biz, bunun, Anayasanın 143 üncü maddesine aykırı olduğunu düşünüyoruz. Anayasanın 143 üncü maddesinde, devlet güvenlik mahkemesinin görev alanı belirlenirken, aynen şu cümleler ifade edilmiştir: "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur."

Biz, Anayasanın bu maddesi uyarınca, devlet güvenlik mahkemelerinin bu suçlarla görevlendirilemeyeceği düşüncesindeyiz. Bu düşünceye sadece biz sahip değiliz; Adalet Bakanlığı Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğünün, 20.9.1995 tarihli, bu kanun tasarısıyla ilgili olarak görüşleri vardır. Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğünün bu yasa tasarısının 11 inci maddesiyle ilgili eleştirilerini aynen okuyorum: "Anayasanın 143 üncü maddesinde, devlet güvenlik mahkemelerinde hangi suçlara bakılacağı belirtilmiştir. Buna göre, devlet güvenlik mahkemeleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmak durumundadır. O halde, bu tasarıda belirtilen suçlara devlet güvenlik mahkemelerince bakılamaz." Bu, Adalet Bakanlığının 20.9.1995 tarihli görüşüdür.

Evet, biz, bu görüşe aynen katılıyoruz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, devlet güvenlik mahkemeleri, aslında, bir hukuk devletinde istisnaî nitelik arz eden savunma hakkını kısıtlayıcı hükümler, bunun dışında, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme niteliğinde olmaması ve şu an sürem kısa olduğu için ifade edemeyeceğim daha pek çok... Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin son yıllarda verdiği bütün kararlarda da, devlet güvenlik mahkemelerinin yapılanmasıyla ilgili, yargılama düzeniyle, sistemiyle ilgili, usulüyle ilgili çok ağır eleştiriler mevcuttur. Biz, bu eleştiriler nedeniyle, böyle bir iyileştirmeyi palyatif tedbirlerle değil, günübirlik tedbirlerle değil, gönül arzu eder ki, devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili köklü bir çözüm ortaya koymak suretiyle, tekrar tekrar önümüze getirilecek olan sıkıntılara girmeksizin, buna bir çözüm yolu bulunması düşüncesiyle bu eleştirileri getirmekteyiz.

Elbette, bu Anayasaya aykırılık, sadece, Anayasanın 143 üncü maddesine aykırılıkla da sınırlı kalmıyor. Bu, haberleşme özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, özel hayatın ve aile hayatının gizliliği gibi yaklaşık sekiz on maddeyle direkt bağlantılı olarak, Anayasaya aykırı bir düzenlemedir; ancak, maalesef, bu konular -evet, teknik demiyorum- çok siyasî mülahazalarla atlanıyor. İşin tekniği konusunda, zannediyorum, burada görevli, Yüce Meclis çatısı altında görevli 550 milletvekili hemfikir, teknik yapısının gerekliliği konusunda herkes hemfikir; ancak, maalesef, siyasî mülahazalarla işin teknik yönü gözardı edilmekte. Keza, bu tasarıyla öyle bir düzen, öyle bir sistem getiriliyor ki, gerçekten ne denetim mekanizması var, ne kontrol mekanizması var. Elbette, biz, bunu Anayasadan...

BAŞKAN - Sayın Toprak, ilave 1 dakika süre veriyorum; toparlayınız efendim.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu tasarıyla ilgili olarak Amerika'dan, İsviçre'den, Fransa'dan, Almanya'dan ve Avrupanın değişik ülkelerinden alıntılar yapmışız; ancak, bu tasarıda tedbirleri alırken gayet titiz davranmışız, buna yönelik olarak denetim ve kontrol mekanizmalarıyla ilgili hususlar söz konusu olduğunda, maalesef, bu konu hiç dile getirilmemiş. Bunlar, tarih önünde şahit olsun diye, bugün tutanaklara geçiriliyor. Bizim, bu denetim ve kontrol mekanizmasının yokluğuyla ilgili çekincelerimiz, maalesef, çok kısa süre sonra önümüze başka sorunlar şeklinde gelecektir.

Söylenecek çok şey var, sürem yetmiyor. Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Toprak.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Karar yetersayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – İsteyebilirsiniz, İçtüzükten doğan hakkınız; kimse engelleyemez.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunacağım; ancak, daha önce karar yetersayısı istendiğinden, oylamanın sonucunda karar yetersayısını da arayacağım.

Oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Sayın milletvekilleri, Anayasaya aykırılık önergesinin oylanması sırasında karar yetersayısı istendiği için ve bu hususu dikkate almak üzere işaret oylamasını elektronik cihazla yapacağız ve karar yetersayısını da arayacağım.

Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üye arkadaşımız olursa, oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını; ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine aynı süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele hakkında kanun tasarısının 11 inci maddesinde "yetkili mahkeme Devlet Güvenlik Mahkemesidir" ibaresinin çıkarılarak, bunun yerine "yetkili mahkeme ağır ceza mahkemesidir" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

Yahya Akman Dengir Mir Mehmet Fırat

Şanlıurfa Adıyaman

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aslında bu önergenin işleme konulmaması gerekir; çünkü, kanunun bütünlüğünü bozan bir önerge; ama, her şeye rağmen, arkadaşlarımız önergeyi vermişler, zahmet etmişler.

Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sizin dediğiniz...

BAŞKAN – Ben, hukukçu olarak, İçtüzüğe uygun bulmadığımı söylüyorum. Hükümet katılır, katılmaz; Komisyon katılır, katılmaz; o beni ilgilendirmez. Ben, İçtüzük gereği, görevimi yapıyorum.

11 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 11 inci madde kabul edilmiştir.

12 nci maddeyi okutuyorum:

Tedbire dönüştürme ve erteleme yasağı

MADDE 12. – Bu Kanunda öngörülen suçlardan dolayı verilen cezalara 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4 ve 6 ncı maddeleri uygulanmaz.

BAŞKAN – 12 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Erdoğan Sezgin, Samsun Milletvekili. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA ERDOĞAN SEZGİN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önceki konuşmamda, bu kanun tasarısının hiçbir yerinde savcı ve hâkimin olmadığını ifade etmiştim. O kadar ki, karar aşamasında dahi, bu kanun tasarısı, hâkimi ortadan kaldırmaktadır.

Cezaların İnfazı Hakkındaki 647 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası, fiilin işlendiği zaman 15 yaşını bitirmemiş küçüklerin mahkûm oldukları ağır hapis cezasını ertelemeye amirdir.

Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, örgütsel suçlarla mücadele edilmesinden yanayız; ancak, karar aşamasında dahi hâkimi devreden çıkaran... Bir suçlunun suçuna, istemeyerek de olsa, 15 yaşından küçük bir kızının iştirak ettiğini düşünün. Suçlu diyor ki: "Kızım, git şuradan bir torbayı al, gel." Torbada, suç cürmü para veya eşya var. Hasbelkader, 15 yaşından küçük bir çocuğun, bir kızın, bu suça iştirak etmiş olmasından dolayı, ceza sisteminde hâkime tanınan bu tür bir yetkinin kaldırılması, bu tasarının hiçbir yerinde savcı ve hâkimin olmadığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki istatistiklere göre, devlet güvenlik mahkemelerinin gördüğü davalarda sanıkların yüzde 40'ı beraat etmektedir. Bu ne manaya geliyor; bu, yapılan tahkikatların usulüne uygun yapılmadığını gösteriyor. Eğer, Türk yargı sisteminde reform yapılmış olsaydı, adlî polis devreye sokulmuş olsaydı, bu oranlar çok daha aşağılara çekilebilecekti. Bu tür nedameli suçlarda tahkikatların suhuletle yapıldığını kimse söyleyemez. Onun için -hiç olmazsa, burada dahi- olayın sureti cereyanına göre, duruma göre, hâkimin takdir yetkisini kaldıran bu hükn, usul, esas ve Anayasaya, daha ilerisi, vicdanlara aykırı olduğu kanaatindeyim.

Bu tasarının muhtelif maddeleri üzerinde o kadar söylenecek şey var ki; ama, maatteessüf, fırtına gibi geldi geçiyor. Memlekete hayırlı, uğurlu olmasını, uygulayıcıların vicdanlı olmalarını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sezgin.

Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hızla sonuca doğru gidiyoruz. İnşallah, halkımıza hayırlı, uğurlu bir kanun verme imkânına sahip oluruz. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, sosyal demokratların -diğer bir tabirle, demokratik solun- iyi bir armağanı olacağını düşünüyorum; çünkü, tarihlerine, herhalde, çok müspet geçmeyecektir.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Ortaklarının suçu yok mu?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Ancak, inanıyorum ki, dünya sosyal demokrat tarihinde, demokratik sol tarihinde de, herhalde çok iyi anılmayacaktır.

Yalnız, üçlü koalisyon içerisinde böylesine güzel bir dayanışmanın olması, inanın ki, bizleri memnun ediyor. Demokratik sol kanada, demokrasi ve insan haklarının yok edilmesi görevinin verilmesi; ama, öbür yandan da...

BAŞKAN – Sayın Fırat, gruplara hitaben değil, Genel Kurula hitaben konuşun; grupları itham edici, yaralayıcı beyanlardan kaçınınız.

Buyurun efendim.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sabahtan beri bizi itham ediyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, susunuz. Tamam efendim; ikaz ettim, gereğini söyledim.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Birilerine de başka bir görev düşecektir. Herhalde, onlara da insanların manevî değerlerinin tahdit altına sokulması görevi de birilerine verilecek ve başarıyla yürütülecektir. Bunun, o bakımdan, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Şimdi, 12 nci madde, bu kanunda öngörülen suçlardan dolayı verilen cezaların, 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddelerinin uygulanmayacağını âmirdir; ancak, elimdeki metinde şöyle deniliyor: "Bu hükmü özü itibariyle de isabetli sayılmaz. Zira, 647 sayılı Kanunun 4 ve 6 ncı maddeleri, cezaların bireyselleştirilmesinin temel kavramlarını öngörmektedir. Suçlu kişiliği itibariyle, bu kavramlardan yararlanması gerekenler olduğu gibi, yararlanmaması gerekenler de vardır; ancak, peşinen belli suçları işleyenlerin, bu kurumlardan yararlanamayacak kişiliğe sahip olduklarını kabul etmek, hiçbir şekilde savunulamaz. Bu konuyu yargıcın takdirine bırakmak daha isabetli bir çözüm olacaktır." Bu, Fazilet Partisi Grubunun düşüncesi değil; bu, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğünün, tasarı hakkındaki 20.9.1995 tarihli görüşüdür. Hükümet olarak, kendi Adalet Bakanlığının bürokratları tarafından, yasaya böylesine aykırı olarak addedilmiş olan bir maddenin, huzurlarınıza değiştirilmeden getirilmesini ve bunun oylanmasını, hem de kabul edilerek oylanmasını nasıl içinize sindireceksiniz, bilemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel bazı arkadaşlar, sabahtan beri belli bir grubu suçladığım iddiasında bulundular. Dikkat edilirse, ben, böyle bir iddianın içerisinde değilim, bir grubu suçlamanın içerisinde değilim; ancak, biz, 550 milletvekili olarak, burada, halkın temsilcileriyiz, halkın temel hak ve hürriyetlerini savunmak durumundayız; bu, hepimizin görevi.

21 inci Yüzyıla girerken, artık, 19 uncu Yüzyıldaki "devletin odak noktasında olduğu" düşüncesinin terk edildiği hepinizin malumlarıdır. Artık, odakta olan insandır; çünkü, devlet, zaten, dünyanın en güçlü, en organize sosyolojik yapısıdır. Devleti koruma babında, 21 inci Yüzyılda, ekonomik olarak, sosyal olarak, kültürel olarak zayıf olan ferdin korunması, demokrasinin en vazgeçilmez unsurlarından birisidir.

Beni üzen noktalardan birisi şudur ki: Batı âleminin bir üyesi olmak çabası içerisinde olan Türkiye, onların... Örgütlü suçlarla ilgili bir Alman yasası nedeniyle, Fransa'nın aynı suçlardan dolayı yargıladığı kişilerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurması nedeniyle, 4 defa mahkûm olmuşlar ve bu nedenle de, bu yasalarını 3 defa değiştirmek durumunda kalmışlar. Biz, şu anda, bu yasanın çok gerisinde olan bir yasayı kabul etmek üzereyiz. Zaten, şu anda, bir iç hukuk müessesesi olarak kabul etmiş olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne, yine, yüzlerce, binlerce davayı götürüp... Bu davalardan mahkûmiyet neticesinde ödenecek olan tazminatlar bence çok mühim değil; ama, demokratik dünya ülkeleri içerisinde, devletin mahkûmiyetinin, Türkiye Cumhuriyetinin mahkûmiyetinin ezikliğini taşımaya, artık, bir yerde "yeter" demenin ve "dur" demenin zamanı gelmiştir.

Bundan sonra gelecek olan maddede, daha evvel de söylediğim gibi, Terörle Mücadele Yasası da, bu yasanın kapsamı içerisine alınacaktır. Peki, fikir suçu diye savunan, fikir suçluluğunun Türkiye'nin bir ayıbı olduğunu savunan insanların, acaba, biraz sonra, düşünen insanların birer örgüt elemanı gibi takip edilmesini, dinlenmesini ve bu yasada, DGM içerisinde yeniden yargılanmasını nasıl içlerine sindireceklerinin de benim için bir merak konusu olduğunu şu anda belirtmekte fayda görüyorum.

İki gündür, hakikaten, bütün milletvekili arkadaşlarımız çok yoğun bir çaba gösterdiler ve hakikaten de yoruldular, artık takatlerinin sonuna geldiler; ama, inanıyorum ki, bugüne kadar gelmiş olan yasalar -ve halen Komisyonda bulunan yasalar- çoğu kez, bütün grupların, beş grubun anlaşmasıyla çok güzel şekle getirilerek, bu ülkenin insanlarının refah ve mutluluğunu sağlayacak şekilde değişikliklere uğramış ve hiç burada bu kadar zorluk çıkarılmadan kabul edilip geçilmiştir. Aynı düşünceyle, bu insanların mutluluğu için çalışma ortak noktasında buluşan insanlar olarak -hangi siyasî partiye mensup olursak olalım- çok önemli olan bu yasayı da aynı anlayış içerisinde ıslah ederek, faydalı olarak değiştirip kabul etseydik ve bunu dün halletmiş olup, bugün de diğer yasaları bitirmiş olsaydık daha iyi olmaz mıydı. Aksine, inanıyorum ki, bir süre sonra, DGM'de meydana getirilen değişiklikler aynen buraya getirilecektir. Çünkü, bu yasa kapsamında yargılanan insanlar, eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurduklarında davayı kesin kazanacakları gibi, belki, cumhuriyetimizin Anayasa Mahkemesinden iptal talebiyle, yasanın iptali neticesini doğuracak olan, Anayasaya böylesine aykırı, insan temel hak ve hürriyetlerini ortadan kaldıran bir yasayı...

BAŞKAN – Sayın Fırat, son 1 dakikanız.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun efendim.

...değiştirme zorunluluğunda kalmadan, kendi istek ve irademizle, daha uygun bir yasa yapabilseydik, bu, acaba, hepimize birer mutluluk kaynağı olmaz mıydı diye kendi kendime sormaktan da kendimi alıkoyamıyorum; ancak, tüm aksaklıklarına rağmen, yasanın memleketimize hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim.

Biraz sonra bir madde teklifi gelecek. Bu madde teklifi şunu içeriyor: Yapılan dinlemelerin, takiplerin tamamının, siyasî otorite olarak, belli şartlar içerisinde İçişleri Bakanlığına bildirilmesi gerekir diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fırat, 1 dakika ilave süre verdim; buyurun.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – İçişleri Bakanının da, milletin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisine, senede bir gün, bir defaya mahsus olmak üzere, Türkiye'de örgütlü suçlarla ilgili ve bu kanun kapsamına girmiş olan olaylarda kaç kişinin dinlendiği ve takip edildiği, kaçının mahkemeye sevk edildiği, kaçının masum olarak belirtildiği konusunda bilgi vermesi yönündeki madde teklifini kabul edeceğinizi ümit ediyor, hiç olmazsa, meydana gelmiş olan, meydana gelecek olan aksaklıkların, bir şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani sizlerin denetiminde olmasının gerekli olduğu kanısıyla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Fırat.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Yasin Hatiboğlu...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Esengün'e devrettim.

BAŞKAN – Tabiî, efendim; siz devrettikten sonra, biz kabul buyururuz.

Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün, buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, saygıdeğer arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarının 12 nci maddesi üzerinde kişisel söz aldım. Bu maddeye göre, bu kanun tasarısında öngörülen suçlardan dolayı verilen cezalar, 647 sayılı Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddelerine göre herhangi bir tedbire çevrilemeyecek ve ertelenemeyecek. Şimdi, bu madde üzerinde fazla söze kanaatimce hacet yok. Böyle bir tasarıya, böyle bir kanuna böyle bir madde pekâlâ yakışıyor!.. Baştan sona, Anayasaya aykırı olan, insan haklarına aykırı olan, temel ceza hukuku ve ceza usul hukuku prensiplerimize aykırı olan bir tasarıya, böylece, erteleme ve paraya çevirme veya diğer tedbirlere çevirme yasağını ihtiva eden bir maddeyi de, sağ olsunlar, bunu yapanlar düşünmüşler, eksik bırakmamışlar!..

Değerli milletvekilleri, bu madde, hâkimin takdirine müdahaledir. Bu madde, ceza adaletine aykırı bir maddedir. Malum olduğu üzere, 647 sayılı Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddelerindeki tedbirler veya erteleme kararları, tamamen hâkimin takdiri dahilindedir. Hâkim, gerekli görürse, yeterli gerekçe varsa, bu maddeleri uygular; yoksa, bundan istinkâf eder ve kararında da niye uygulamadığını belirtir; ama, biz şimdiden, hâkimin elini kolunu bağlıyoruz; 647 sayılı Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddelerinin uygulanmaması gibi, hukuk devletinde, demokratik devletlerde olmaması lazım gelen bir uygulamayı kanunla getiriyoruz.

Tabiî, dünden beri bu kanun tasarısı üzerinde çeşitli eleştiriler yapılıyor; keşke kulak verilse!.. Bakınız, dünden beri bu kürsüye, sadece muhalefet sözcüleri, muhalefet milletvekilleri geliyor. Şu iktidar gruplarının, iktidar partilerinin söyleyecek hiç mi sözü yok?! Şu kanunun her tarafı mükemmel; dört dörtlük bir kanun tasarısı mı?! Hiç mi tamiri mümkün olan veya tamiri icap eden bir yanı yok?! Hiçbir öneriniz, hiçbir söyleyecek sözünüz yok mu?!

Saygıdeğer arkadaşlar, bu kanunlar, bu tasarılar Meclisten böyle geçtiği için, ondan sonra feryat etmeye başlıyoruz; çünkü, tatbikatta aksaklıklar görülüyor, ortaya çıkıyor niye bu iş böyle yapılmadı diye. İşte bunun bir önemli örneği, geçen sene bu günlerde, hem de reform adı altında görüşülen vergi kanunu tasarısı. Açın okuyun, o zaman, yine, muhalefet gelmiş, bugünkü şikâyetleri dile getirmiş "yapmayın etmeyin, gelin, şu maddeyi şöyle düzenleyelim" demiş; ama, hükümetten ses çıkmamış, iktidar partilerinden keza hiç kimse söz alıp da aksini savunma ihtiyacını hissetmemişler ve sözde bir reform tasarısı yasalaşmış; fakat, bir yıl geçince, piyasalar perişan, ekonomi perişan; yapılan hata bir yıl sonra anlaşılmış; ama, olan millete olmuş, olan ülke ekonomisine olmuş.

Şimdi, bu kanunu gözü kapalı geçiriyorsunuz -özellikle iktidardaki arkadaşlarıma söylüyorum- muhalefetin söylediklerine kulaklarınızı tıkıyorsunuz, kalkıp savunmaktan da âcizsiniz, savunmuyorsunuz bu tasarıyı. Bir yerlerden gelmiş... Bu, daha önce, bu Meclise 20 nci Dönemde de gelmişti, irticayla mücadele paketi içerisinde gelmişti. O zamanın Başbakanı Sayın Yılmaz çeşitli sebeplerle bunu Genel Kurula indirmedi veya görüşülmesine vesile olmadı. Niye olmadı, bilemem; belki, o zamanki dışarıdan destekçisi CHP'nin destek vermemesinden dolayı veya başka sebeplerden dolayı. Biz de, o zaman, böyle tehlikeli bir yasa tasarısının Meclisten geçmemesini memnuniyetle karşıladık; ama, zaman geçti, şimdi 21 inci Dönem, hükümetin yapısı değişti, o zamanki hükümeti dışarıdan destekleyen, yeri geldiğinde mızıkçılık yapan, itiraz eden, hükümeti bazen de frenleyen CHP yerine bir başka ortak geldi; şimdi, ne fren var ne ikaz eden var ne de maalesef gözü gören var.

Gelin Türkiye'yi demokratikleştirelim diye şu kürsüden defalarca söyledik. Türkiye'nin bundan sonra bu tür kanunlara ihtiyacı yok. Şu getirdiğiniz kanunla, cezalandırdığınız suçların tamamının cezası, ya Ceza Kanununda ya Terörle Mücadele Kanununda ya da başka kanunlarda var.

BAŞKAN – Sayın Esengün, 1 dakika ilave süre veriyorum; buyurun.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bugüne kadar bu suçlar takipsiz kalmadı, cezasız kalmadı; ama, bu getirilen tasarı -bakın, bu sözümü unutmayın; sağ olursak inşallah beraber göreceğiz- memleketi büyük badirelere götürecektir; pişmanlık duyacaksınız, yaptığınız hatayı ülkede ağıra ödeyeceğiz, hep beraber ödeyeceğiz, hangi kesimden olursa olsun, solcusu sağcısı. Ama, bugün, nedense, bu tasarı yasalaşacak diye bir talimat gelmiş ve yasalaşacak. Vebali sizindir; biz, bu vebale ortak olmuyoruz. Biz, size, memleketseverliğimizden, vatanseverliğimizden dolayı ikaz görevimizi yapıyoruz. Anlarsanız, hepimiz birlikte kazanırız; anlamazsanız, hem milletin önünde hem ind-allahta bunun hesabını ağır ödersiniz. Bunun hesabını ödeyenlerden geçen dönemki sayın başbakanımız da karşımda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – O zaman yasalaşmayan bu tasarıyı, bugün, gelin yine yasalaştırmayın, komisyona geri çekin, çare bulun; yazık olmasın memlekete.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Esengün.

Şahısları adına, Sayın Kamer Genç?.. Yok.

Sayın Ekrem Pakdemirli?..

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Vazgeçiyorum efendim.

BAŞKAN – Madde üzerinde önerge yok.

12 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

Tutukluların muhafazası, cezaların infazı ve şartla salıverme

MADDE 13. – Bu Kanun kapsamına giren suçlardan tutuklananlar ile mahkûm olanlar hakkında Terörle Mücadele Kanununun 16 ve 17 nci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – 13 üncü madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika Sayın Hatiboğlu.

FP GRUBU ADINA YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; saygıyla selamlarımı sunuyorum, saygılarımı sunuyorum ve tereddütlerimi, kuşkularımı, korkularımı arz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, hukuk tekniği açısından üzerinde çok ciddî düşünmemiz lazım gelen bir düzenleme biçimidir bu. Bir reklamda bir ifade vardı -ben reklamın ön tarafını, ilave reklam olmasın diye ifade etmiyorum- diyordu ki, eğer "şu maldansa koy sepete." Bu, tıpkı ona benziyor.

Şimdi, bunun içerisinde Anayasa hükümlerini fiilen bertaraf eden hükümler var... Anayasanın tadil biçimi, nasıl değiştirilebileceği, hangi mevsuf niteliklerle, çoğunluklarla değiştirilebileceği yine Anayasanın amir hükmü olduğu için, belki Anayasada değişiklik yoluna gidilememiş; acaba, fiilî olarak bu kanunla değiştirme yoluna gidebilir miyiz diye düşünülmüş ve Anayasanın bazı hükümlerinin, fiilen yasada yazılı, ama, kullanımda hükümsüz hale getirilme çabasını esefle izliyoruz.

Olur mu böyle şey, diyeceksiniz. Bundan birkaç madde önce arz etmiştim ve demiştim ki, 83 üncü madde Anayasada duracak, mutlak sorumsuzluk orada yaşayacak ve bu mutlak sorumsuzluk, milletin hakkını hukukunu rahat koruyun diye size verilecek. Yani, şimdi, buğday parasını alamayan benim Çorum'daki çiftçim, caddelere dökülen memurum, işçim, emeklim kanunlarını beklerken, biz bunlarla meşgulüz!

Tenzih ediyorum Meclisimizi, hükümetimizi; dilim varmıyor abesle iştigal ettiğimizi söylemeye; onun için söylemiyorum; Parlamento, elbette böyle şeyle meşgul olmaz; ama, üzüntümü başka türlü de ifade edemiyorum. Benim Meclise olan saygım -Meclisin niyetine, kastına- sonsuzdur, bunu, arkadaşlarım, beni tanıyanlar bilirler.

Şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten, bu tasarı "koy sepete" yöntemiyle hazırlanmıştır. Bakınız, Türk Ceza Kanunundan hükümler var, CMUK'tan hükümler var, 3713'ten hükümler var_ Değerli milletvekilleri, eğer, hâlâ, buna da "koy sepete" yöntemiyle hazırlanmış demiyorsanız, benim söyleyecek sözüm yoktur.

Sayın Esengün "hükümetin yapısı değişti" dediler. Elbette, hükümetler, mezar taşı gibi baki, ebedî ve ebet müddet değildir; devlet, ebet müddettir. Elbette hükümetler değişir. Hükümetin yapısı değişti; ama, hükümetin kapısı değişmedi; o hükümetin kapısından girmeyen, bu hükümetin kapısından da girmemeliydi.

Şimdi, bu karman çormanlığa bakıyorum, düşünüyorum; acaba, nasıl oldu; yani, şimdi, kaçıncı madde; 12 nci maddede -şimdi, 13'ü konuşuyoruz; ama, 13 de bununla ilgili- bir düzenleme yapmışız "647 sayılı Kanunun 4 ve 6 ncı maddelerini uygulayamazsın" deniliyor.

Kardeşim, o, ayrı bir şeydir; hüküm kurmak ayrı şeydir, kurulmuş hükmü infaz etmek ayrı şeydir. İnfaz sistemindeki felsefe farklıdır, kovuşturma felsefesi farklıdır, cezalandırma felsefesi farklıdır; ama, bütün bu felsefeler, kendi içinde tutarlı ve uyumludur.

Şimdi, kalkmış, bir hüküm koymuşsunuz buraya, diyorsunuz ki "647 sayılı Kanunun 4 ve 6 ncı maddeleri uygulanmaz." Zaten, şu, çıkar amaçlı suç örgütlerine getirdiğiniz cezaların hiçbirisi hafif hapis değil ki, hepsi ağır hapis. Bu ağır hapis cezalarının hiçbirisi 647 sayılı Kanunun 4 ve 6 ncı maddeleriyle düzenlenmiş değil ki.

Burada benim karşı çıktığım şu: İnfaz sistemi farklı bir şeydir. Kanun yapıcı, 4 üncü maddeyi... Yani, hürriyeti bağlayıcı cezanın başka bir tedbirle karşılanması ihtimali belirirse, sanığı ya da mahkûmu böylece topluma kazandırma ihtimali gözükürse, başından sonuna kadar nâsıyei halini, duruşmadaki tavrını, suçun işleniş biçimini ve suçun işlenmesine zemin hazırlayan şartları, davayı gören heyeti hâkime tetkik etsin, kararı o versin; yani, hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine bir başka tedbiri getirecekse, mahkeme getirsin; şartla salıvermenin hesabını, davayı gören mahkeme kararlaştırsın. Biz kalkar da, yasama mercii olarak, şunu şartla salıverirsin, bunu veremezsin, bunu serbest bırakırsın, bunu bırakamazsın dersek, bu uygun olmaz, kuvvetler ayırımı prensibine ters gelir,buradan bile, Anayasaya ters düşmek söz konusudur.

Ayrıca, mahkemelerin bağımsız olmadığından şikâyet ediyoruz; yalnız biz değil, Anayasa Mahkemesi şikâyet ediyor, yüksek yargı mahkemesinin başkanları şikâyet ediyor. Biz çok arzu ediyoruz; mahkemelerimiz bağımsız olmalı diyoruz, hâkimler tarafsız olmalı diyoruz; ama, biraz da biz dikkat etmeliyiz buna. Şimdi, biz, kanunlarla hükmü kuran, onun maddî ve manevî vebalini omuzlamayı göze alan hâkim beye,"kardeşim, şunu şartla salıverdir, şunu da verdirmezsin" diyoruz. Bu, yanlış; bu, hukuk tekniği açısından da yanlış.

Başka bir şey daha var; bunların hep birbirinden ayrı ve kopuk gelişi, beni başka bir korkuya, bir endişeye, bir üzüntüye daha sürüyor. Acaba, bunların hepsi, ayrı kapılardan, ayrı ellerden, bazen iyi saatte olsunlar tarafından, bazen kaf dağının arkasından, birbiriyle temas kuramamış, birbiriyle görüşme imkânı, olanağı ve de olasılığı bulamamış insanlar tarafından mı getirildi, getirildi, atıldılar?! Yoksa, bu kadar kopuk olmaz, birbirinden habersiz olmaz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Dengir Fırat arkadaşımız "sonuna geldik" diyor; ama, ben bir maruzatımı arz edeyim ya da bir ümidimi, bir umudumu -vardır ya hani umut... Umut fakirin ekmeğidir, karnını onunla doyurur, ben de onunla doymak istiyorum- arz edeyim; çıkmadık canda umut vardır, ümit vardır; inşallah, sonunda tümünü oylarken -umuyorum, o zamana kadar daha zaman vardır- Allah çok şeyler halk eder o zamana kadar; ben ümitvarım.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) – Siyasette 2 saat çoktur.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Bunu düzeltmemizde zaruret vardır. Mesela, 13 üncü maddede, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 16 ncı ve 17 nci maddelerine atıf var. Orada da hürriyeti bağlayıcı cezaların yerine getiriliş biçimi düzenleniyor; biri zemin itibariyle, biri zaman itibariyle; yani, hücrede mi geçirecek, ne kadarını hücrede geçirecek, zaman itibariyle kırkta 10'unu mu yahut dörtte 3'ünü mü, hürriyeti bağlayıcı cezayı çekerek geçirecek, geçirmeyecek; bunlar tartışılıyor. Bunların hepsini bir yerde toplamak varken, kanun tekniğine böylesi uygunken, niye bunun dışına çıkarız, bunu anlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, bir hukukçu olarak arz ediyorum ki, gerçekten, bakın, lütfen deneyin, bana cevap vermek zorunda değilsiniz, böyle bir sorumluluğunuz yok; ama, lütfen, gidince evinize, şu 1 inci maddeyi okuyun, sabaha kadar okuyun, yarın bir daha okuyun, kerrat ile okuyun merrat ile okuyun; eğer, başıyla sonu arasında irtibat kurabilirseniz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, 1 dakika ilave süre veriyorum; buyurun.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Ben de tam elimi bu kadar açmıştım ki, bu, 2 dakikayı gösteriyor.

...kerrat ile; yani, tekrar ile demektir o.

Benim istirhamım şudur: Lütfen, okuyun 1 inci maddeyi; eğer, başıyla sonu arasında insicamı kaçırmadan, insicamı kurabiliyorsanız, benim söyleyecek bir şeyim yoktur. Kendinizi hâkimlerin yerine koyun; hâkim, hüküm verirken, bir maddenin efradını cami ağyarını mâni nitelikte onu özümsemesi lazım ki, rahat uygulayabilsin. Bu madde bu açıdan da hukuk tekniğine fevkalade aykırıdır. Ee, bunun da vebali vardır, benim de sorumluluğum vardır doğrusu.

Saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hatiboğlu.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Yasin Hatiboğlu...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, Sayın Esengün arkadaşımıza devrediyorum söz hakkımı.

BAŞKAN – Esengün'ün söz talebi yok burada efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Şimdi talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, daha önce talebi olanlar var ama, onlardan konuşacak yoksa vereceğim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Benim şu anda talebim var.

BAŞKAN – Efendim, buraya başvurusu gelmiş... Sayın Hatiboğlu eğer...

Kamer Genç burada mı?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Yok.

BAŞKAN – Sayın Ekrem Pakdemirli?...

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Sayın Ramazan Toprak?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Efendim, Ramazan Beyin varmış talebi, bendeniz ona devrediyorum.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – O da bana devrediyor...

BAŞKAN – İsterseniz Sayın Esengün'e verelim

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, yazılı talep olması şart değil.

BAŞKAN – Şimdi, diğer sözcülere sormadan size söz veremem.

Buyurun Sayın Esengün. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce endişelerimi arz etmiştim, o endişeleri arz etmeye devam edeceğim.

Bakın, geçen dönem bu tasarı elimize geldiğinde -samimî olarak arz ediyorum- bir hukukçu olarak, okuduğumda ürpermiştim. Hiçbir hukuk sisteminde, gizli tanık, tanığın hüviyetinin soruşturmanın her safhasında gizli olacağı, izleme veya -ne diyordu adına; öyle yeni tabirler geldi ki- gizli görevli kullanılması... Buna, "casus" denilseydi, belki daha anlaşılır bir hale getirilirdi. Buna benzer, hukukla bağdaşmayan, hukuk devleti olma niteliğimizle bağdaşmayan hükümler var.

Şimdi, malumunuz, genel bir prensip var; deliller, ahlakî yollardan elde edilirse, mahkemelerde itibar görür, mahkemelerde delil olarak kabul edilir. Şimdi, bu tasarıyla, anayasaya aykırı olarak, gayriahlakî yollardan elde edilen deliller meşrulaştırılmış olacak; Anayasaya aykırı yoldan, ahlakî olmayan yollardan delil elde edilecek; o delil de, mahkemede muteber delil olarak addedilecek ve onunla, kişiler aleyhinde hüküm kurulacak.

Değerli arkadaşlar, özel hayatın gizliliğine dair Anayasada 20 nci madde var. "Herkes..." Bakınız "herkes" diyor; suçlu, suçsuz ayırmıyor; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan hatta yabancı olan herkes "...özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Adlî soruşturma ve kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır." Bu tasarıyla, bu istisnalar alabildiğine genişletilmiş; insanın, ferdin özel hayatına ve özel hayatının gizliliğine dokunulmuş olacaktır.

Haberleşme hürriyetinde aynı hüküm var. "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır."

Anayasanın bu açık hükmü karşısında, bu tasarıyı nereye koyacağız? Bu, olmaz, bu yanlıştır; bu, hukuka, Anayasaya ve ahlaka aykırı bir uygulamanın Türkiye'de yasallaştırılmasından ibarettir.

Değerli arkadaşlar, Türk Ceza Kanununun 163 üncü maddesi, 1948 yılında, Yüce Mecliste görüşülürken -lütfen, arayın, bulun, bende suretleri mevcut, isteyen arkadaşlara verebilirim- devrin Başbakanı Şemsettin Günaltay, 163 üncü maddenin kesinlikle dindarlara, dinini yaşamak isteyen insanlara uygulanmayacağını, Meclis kürsüsünden defalarca ifade etmiş -zabıtlarda var- ama, sonradan ne gördük; 163 üncü madde, taa 1948'den 1991'e kadar, otuz-kırk yıl süreyle, bu memlekette inançlara yapılan baskının aracı oldu, dindar insanların cezalandırılmasının aracı oldu. Bugün, buna benzer bir hatayı, maalesef, birlikte işliyoruz.

Hâkim kararıyla olacak bu işler... Geçmiş yıllarda gördük; bir sigorta şirketinin yöneticileri, ortakları, gece vakti evlerinden götürüldü, evleri adi suçlular gibi arandı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının evi, keza arandı. Bunların da üzerinde bir hâkim imzası var. Bir hâkimin imzasını almak yanlışlığı düzeltmiyor maalesef; belki, hukuka, kanuna uygunluğu sağlıyor; ama, hakka, adalete ve hukuka uygunluğu sağlamıyor. Sadece kanuna uygun olmak kâfi değil, amme efkârını, kamuoyunu tatmin etmesi lazım, herkes tarafından kabul görmesi lazım ve aklıselime uygun olması lazım. Sizin getirdiğiniz bu tasarının, ne hukukla ne Anayasayla ne de aklıselimle irtibatı var.

Ben, biraz evvel konuşan Sayın Hatiboğlu'nun düşüncelerine, isteklerine katılıyorum. İnşallah, gecenin hangi saati olursa olsun, yarına sarkarsa yarın saat 14.00'te olsun, Cuma Namazından sonra olsun, şu tasarıyı "bir defa daha düşünelim, görüşelim" diye, lütfen geri çekin. Fazla değil, üzerinde bir gün düşünün, eğer doğru olduğuna, vatana, millete hayırlı olacağına kanaat getirirseniz, getirin, biz de destek olalım. Ben inanıyorum ki, bundan, iktidar mensubu milletvekili arkadaşlarımızın da birçoğu rahatsızdır; ama "ne edelim" diyorlar "ne edelim, böyle gelmiş böyle gidecek..." Biz de diyoruz ki, böyle gelmiş böyle gitmesin. Gelin birlikte yanlışlığa engel olalım, iktidar muhalefet ayırımını bir tarafa bırakalım, doğru neyse onda birleşelim.

BAŞKAN – Sayın Esengün, 1 dakika ilave süre veriyorum.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bitiriyorum...

Biraz evvel dediğim gibi, çıkacak bu kanundan kimseye hayır gelmeyecek, sonuçta, bu tasarıyı yasalaştırmaya vesile olan hükümet ve oy veren milletvekilleri büyük vebal altında kalacaklar. Sonuçta, Türkiye'nin ilerlemesine değil, insan haklarında demokratikleşmede mesafe almasına değil, Türkiye'nin geriye doğru gitmesine vesile olacak bir tasarıdır.

Ben bu ikazlarımı kardeşane yaptıktan sonra, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının milletimize hayırlı olmasını dileyemiyorum; çünkü, hayırlı olacağına şahsî kanaatim yok.

Hepinize hürmetler arz ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Esengün.

13 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 13 üncü madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

Pişmanlık

MADDE 14. – Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar hariç; bu Kanunun öngördüğü suçlarda,

a) Ferden örgütle ilgili bir suç işlememiş olup da, örgüt tarafından herhangi bir suç işlenmeden önce,

b) Hazırlık soruşturmasına başlandıktan sonra, ferden örgütle ilgili bir suç işlememiş olanlardan örgüt ve fiilleri ve mensupları hakkında bilgi vererek,

Örgütten çekilenler hakkında kovuşturma yapılmaz.

c) Suçların icrasından sonra soruşturmaya başlanmadan önce yetkili mercilere başvurup bilgi vererek suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunanların cezaları sekizde bire kadar,

Suçların icrasından sonra hazırlık soruşturması sırasında yetkili mercilere başvurup bilgi vererek suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunanların cezaları altıda bire kadar,

İndirilir.

d) Son tahkikat sırasında başvurup bilgi vererek suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunanların cezaları dörtte bire kadar indirilir.

e) Örgütün yöneticileri hariç olmak kaydıyla, hüküm kesinleştikten sonra başvurup bilgi vererek suçluların yakalanması hususunda yardımda bulunanların cezaları yarıya kadar indirilir.

BAŞKAN – 14 üncü madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel milletvekili ve Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Sayın Turhan Güven; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Güven, süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gündür Yüce Meclisin gündemi şüphe ve kuşku üzerine inşa edilen bir kanun tasarısıyla doldu. İki gündür ben huzurlarınızda bu tasarının Anayasaya aykırılığından başlarak, her maddesi üzerinde kendi hukuk bilgimin çerçevesinde yanlışları ifade etmeye çalıştım. Bakınız, sesim kısıldı; ama, şu ana kadar görüyorum ki, bu konuda gerekli hukukî yardımı sizlere iletmiş değiliz.

Değerli arkadaşlarım, bazı kanunlarda, bazı maddeler düzenlenirken zamanlı olarak düzenlenir.

Bakınız, çeşitli dönemlerde görev ifa eden hükümetler için, Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde pişmanlık yasaları çıkarılmıştır; ama, bunlar süreli çıkarılmıştır. Peki, şimdi, bir kanun tasarısı hazırlıyorsunuz, getiriyorsunuz, 14 üncü maddesine pişmanlık diye bir madde koyuyorsunuz_ Nerede bunun süresi? Yani, bu, dava zamanaşımına kadar mı devam edecek? Yani, vatandaş, canı sıkılacak, bir ihbarda bulunacak; ne zaman?.. Suç işlendikten sonra, dava zamanaşımı on yıl mı, dokuzuncu yıl; dava zaman aşımı onbeş yıl mı, ondördüncü yıl veya onbeşinci yılın son günlerinde mi gelip de diyecek ki, böyle bir şeyde ben pişmanlık duydum?

Değerli arkadaşlarım, bu, kanun yapma tekniğine uygun değil. Bakın, Terörle Mücadele Kanunuyla ilgili olarak bir pişmanlık yasası çıkarıldı; iki ay, üç ay teröristin getirip silahını teslim etmesi, pişmanlık duyduğunu ifade etmesi ve bunun süreye bağlanması gerekliydi.

Yine, bugünlerde, bu hükümet döneminde de bir pişmanlık yasası çıkarılacağı ifade ediliyor. Onda da bir süre var. İlânihaye mi devam edecek bu yani? Bu, yanlış... Bu, yanlış... Bu yanlıştan dönün. Bu yanlışı süreye bağlayarak dönün. Yoksa, bir gün, hiç ummadığınız bir zamanda kendinizin buna muhatap olduğunu görürsünüz, üzülürsünüz, yıpranırsınız, tedirgin olursunuz.

Hoş, bu tasarıdan ötürü tedirgin olmayan pek milletvekili de yok bu salonda. Dışarıdaki konuşmalarımızda, her partiye mensup çok değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısından duydukları tedirginliği ifade buyurdular; ama, içeri girdiğimiz zaman, bu ifade, bir sessizliğe ve parmağa aleyhte olarak dönüşüyor.

Gelin, şunu açıkça ifade edin, bu kanun tasarısı çok masumane bir görüntü içinde olsa dahi... Hazırlayanların hüsnüniyetinden hiç şüphem yok. Niye? Adı çok büyük: Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı. Doğru; bu memlekette bu mücadeleyi yapmak lazım; ama, bu kanunla değil.

Şimdi, çok değer verdiğiniz hukukçular var. Belki bizim kesimin değil; ama, sosyaldemokrat kesimin, Demokratik Sol kesimin çok değer verdiği hukukçu arkadaşlarımız var. Bakınız, Türkiye Barolar Birliği Başkanı olan Prof. Dr. Sayın Eralp Özgen, verdiği beyanlarda, bunun Anayasaya aykırılığından tutun da, hele 1 inci madde üzerinde çok ciddî birtakım söylemlerde bulunuyor, fikir serdediyor: "Muğlak bir tanımdır. Suç unsuru, yani, anasırı belli olmayan bir tanımdır" diyor. Nedir kuşku, nedir şüphe?.. "Ceza hükmünü taşıyan yasalarda suç unsurları yoruma az yer verecek şekilde ve herkesin anlayabileceği bir açıklıkla yazılmalıdır" diyor. Bu kanun tasarısı ise, hâkimi yoruma davet ediyor. Hâkim uygulayıcıdır. Ceza Kanunu uygulamasında, hâkim uygulama yapar. Siz, ceza hâkimine, ağır ceza mahkemesine veya biraz evvel kabul ettiğiniz maddelere göre -ki, o da yersizdir- devlet güvenlik mahkemelerine bu imkânı sağlarsanız... Yani, hâkime yük yüklüyorsunuz; yapmayın; bu, fevkalade yanlış bir uygulamadır. Kaldı ki, bir değerli arkadaşım ifade buyurdu... Ama, bir süre evvel, Anayasanın 143 üncü maddesini niye değiştirdik? Burada, 300'ün üstünde, 400'ün üstünde oy çıktı. Niye çıktı?.. Demek ki, çağdaş hukuku yakalayabilmek için -bazıları istiyor diye değil- Türkiye Cumhuriyeti Devleti çağdaş hukuku biliyor, yakalıyor diye değiştirdik ve onu değiştirirken, gerekçemizden biri de şu değil miydi: Anayasadaki tabiî hâkim ilkesine uygunluk sağlamak.

Bakınız, 1999 seçimleri öncesi, biz, sekiz kitap çıkardık; Doğru Yol Partisi olarak, hem programımızı açıkladık hem de bu kitapların birinde yargı reformunun neler olabileceğini tek tek tadat ettik. Bunlardan biri, tabiî hâkim ilkesi yanında yargı birliğidir. Benim değerli arkadaşım, sözcü "bunu son zamanlarda kimse söylemiyor" dediler de, onun için ifade etmeye çalışıyorum. "Yargının adlîsi, idarîsi, askerîsi, malîsi olmaz. Yargıda birlik sağlandığı zaman, zaten, devlet güvenlik mahkemeleri de kendiliğinden kaldırılmış olacaktır" dedik; bunları ifade ettik. Yani, şimdi, bütün uğraş, bütün gayret, tabiî hâkim ilkesine uygun hale getirmek için ise; yani, devlet güvenlik mahkemelerini kaldırma, o görevi de, tabiî hâkim ilkesine uygun olarak ağır ceza mahkemesine verme durumu var ise, burada, devlet güvenlik mahkemesine, siz, neden bir yük getiriyorsunuz? Kaldı ki, Anayasanın 143 üncü maddesi çok açık.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, dava zamanaşımından biraz evvel bahsettim. Hangi dava?.. 1999 seçimleri geçti; ama, bundan sonraki seçimleri gözönüne alınız, ne zaman yapılacağını millet takdir edecektir, şartlar getirecektir Türkiye'nin gündemine; örneğin, bir sene sonra. (MHP sıralarından "Beş sene sonra" sesleri) Beş falan demeyin canım, biz hep öyle başlamıştık. Şimdi, bir sene sonra seçimler Türkiye'nin gündemine geldi mi; geldi. 1 inci maddeyi okuyalım bakalım. Suç örgütünün tarifi hakkında 1 inci madde ne diyor: "Seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla zor ve tehdit uygulamak veya kişileri kendine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık ve gizli işbirliği yapmak." 2000 yılında oldu mu seçim... Adam yattı; 2005 yılı geçti, 2008 yılı geçti. Dava zamanaşamı 2010'da mı bitiyor?.. Geldi, dedi ki: "Şu seçimler var ya 2000 yılındaki seçimlerde, Ahmet Bey, Mehmet Bey, Turhan Bey geldiler, işte böyle bir şey kurdular, oy elde etmek için, hatta seçimleri de engellemek içindi; ama, ben katılmadım bunlara -çünkü, burada, pişmanlıkta, bunların hepsi var- bunlar şunu şunu şunu yaptı. Değerli arkadaşlar, böyle kanun tekniği olmaz, böyle kanun tekniği olmaz; böyle kanun yapamazsınız, bir gün gelir, önünüze çıkar.

Ben, size, iki gündür, ilerideki tehlikeleri, ilerideki muhtemel olayları anlatmaya çalışıyorum. Kanunlar açık olur, kanunlar objektif, umumî, gayri şahsî nitelikte olur. Bu tasarının şu pişmanlık maddesi var ya, bu madde, kanun yapma tekniğinden çok uzak, sübjektif, hususi, şahsî bir durum arz ediyor. Kişinin, hangi dönemde olursa olsun, kaç sene içerisinde olursa olsun, dava zamanaşımı içerisinde "ben pişman oldum" deyip gelmesini kılabilen, uygulama imkânı olan bir maddedir.

Benim, tereddütümü böyle ifade ettikten sonra, Komisyondan bir arzum, bir ricam var, hassaten rica ediyorum, tasarının şu pişmaklık maddesini, lütfen, Komisyon çeksin. Yani, bu tasarı bu gece bitmez de önümüzdeki hafta biterse, çetelerin hepsi birden bire yok mu olacak, var ise?! Suç işlemeye devam etmeyecekler mi? Bir hafta sonra çıkarsa ne olur; hiçbir şey olmaz; ama, düzgün kanun çıkarılırsa, çok şey olur değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN – Sayın Güven, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Sayın Başkanım, bu anlatımlar 1 dakikaya, 10 dakikaya falan sığacak gibi değil; çünkü, Türkiye'nin geleceği üzerinde konuşuyoruz. Tabiî, yine de teşekkür ediyorum.

Bakınız, reform diye getirdiniz, başka arkadaşlar beyan etti. Yanlışlıktan dönüyorsunuz. Getireceğinizi ifade ediyorsunuz önümüzdeki hafta, ne zaman belli değil de "önümüzdeki hafta" diyorsunuz. O zaman, bu tip kanunları getirin; yani, yanlış yapılanları getirin. Tabiî, bir kesimin, çıkan bu kanunda zaten günahı yok. Vergi Kanununda, zaten, MHP'li arkadaşlarımızın herhangi bir taksiri yok; ama, madem yanlış olduğu anlaşılmıştır, ondan dönmek bir fazilettir. Onun için, diyorum ki, bu tasarıdaki yanlışlıklardan dönün; dönün ki, şu şüphecilikten, şu varsayımlar üzerine kurulu kanun tasarısından, hem kendinizi hem Türkiye'yi hem milleti birlikte kurtaralım.

Hepinize saygılar sunuyor; teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.

Fazilet Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Ramazan Toprak; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 14 üncü maddesiyle getirilen pişmanlık hükümleri... Gecenin bu saatinde ifade etmek gerekirse, bir atasözü vardır, son pişmanlık fayda vermez. Evet, burada son pişmanlık fayda vermiyor; ancak, iş işten geçmeden önceki son pişmanlığın fayda vermesiyle ilgili hükümler içermektedir, buna ilişkin iyileştirmeler getirilmiştir.

Ancak, ben, burada bir tenakuza, bir çelişkiye temas etmek istiyorum. Bir önceki maddede, cezaların bireyselleştirilmesi kapsamında mütalaa edilen ve yargıca tanınan 647 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca paraya çevirme, 6 ncı maddesi uyarınca da ertelemeyle ilgili hükümler ortaya konulurken, bu kanun kapsamına giren suçlardan dolayı mahkûm olanlarla ilgili aleyhte düzenlemeler getirilmekte; ancak, pişmanlık nedeniyle cezası indirime tabi tutulan kişiler hakkında da, yine bir önceki madde uyarınca, 4 üncü ve 6 ncı maddeler uygulanmamakta. Yani, bir anlamda, pişmanlık, bu maddeye göre fayda ediyor, bir önceki maddeye göre bir esprisi olmuyor. Peş peşe gelen her iki madde arasında ciddî bir çelişki var. Elbette, muhalefet iki gündür bu konuda çok şeyler söylüyor; ancak, muhalefet sözüdür diye, gördüğümüz kadarıyla, fazla itibar edilmiyor.

Bu amaçla, ben, bu konunun uzmanı olan üç değişik çok değerli öğretim üyesi hocalarımızın bu konudaki bazı yorumlarını sizlere arz etmek istiyorum:

Ceza usul hukukçusu Prof. Dr. Feridun Yenisey'in 14.6.1999 tarihli Hürriyet Gazetesinde bu telekulak hadisesiyle ilgili bir yorumu var; çok kısa alıntı yapıyorum: "Sadece ağır suçlarda telefon dinleme yetkisi kabul edilebilir. İkinci şart, bu yasa uyarınca hâkimin süre belli ederek ve gerekçelerini göstererek bir karar vermesidir. Üçüncü şart ise, dinleme tedbiri sona erdikten sonra ilgili haklarını arayabilmesi için dinlemenin yapıldığına dair bilgi verilmesidir."

Şu hususun altını özellikle çiziyorum: Hâkim kararıyla yapılmış olsa bile, herhangi bir telefon dinleme olayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürüldüğü takdirde, başvuran kişi tazminata hak kazanacaktır.

Yine, bir diğer ceza usul hukukçusu Prof. Dr. Nurullah Kunter ile Prof. Dr. Feridun Yenisey'in müştereken "Ceza Muhakemesi Hukuku" isimli kitabından, yine bu çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele edilirken, mutlak surette, âdeta, olmazsa olmaz şartı sayılabilecek altyapı dediğimiz ve iki gündür de özellikle buna temas ettiğimiz altyapıyla ilgili bir yorumunu sizlere okumak istiyorum: "Çıkar amaçlı suç örgütleriyle başarılı bir şekilde mücadele edilebilmesi için adlî kolluğun yeniden yapılanması gereklidir. Kolluk içinde adlî kolluk kuruluşu yetki ve görevleriyle birlikte, açıkça yasal düzenlemeye kavuşturulduktan sonra, adlî kolluk içinde, yerel, bölgesel ve ülke çapında çıkar amaçlı örgütlü suç mücadelesinin yapılacağına ilişkin..." Ancak, daha önce de ifade ettik; bu yasa tasarısı örnek alınan ülkelerde, bunun tedbirleri getirilirken altyapısı oluşturulmaktadır. Nedir bu altyapı; gerek teknik donanım ve gerekse yetişmiş insangücüdür. Diğer bir tabirle, bizim çok değerli yargıçlarımız ve savcılarımız, uzun yıllar, adlî kolluk kuvvetini ne yapıp ne edip kurun diye feryat ederler. Ancak, bizim bu tasarıyı örnek aldığımız ülkelerde, bırakın genel adlî kolluk birimlerini, bu suçlarla mücadele için özel olarak teşekkül ettirilmiş özel kolluk kuvvetleri ihdas edilmiştir.

Tedbiri getirirsiniz, bu tedbirlerle temel hak ve özgürlüklerin, âdeta, özüne dokunursunuz. Özüne dokunmak -hukukçu arkadaşlarımız bilir- çok teknik bir tabirdir; bir temel hak ve özgürlüğün kullanılmasını, âdeta, askıya alan, ortadan kaldıran bir düzenlemeyle temel hak ve özgürlüğe dokunursanız, evet, Anayasayı ihlal etmiş olursunuz. Böyle bu tarz ağır ihmaller getiren böyle bir yasa tasarısıyla temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunuyorsunuz, buna ilişkin çok ağır tedbirler getiriyorsunuz; ancak, bu konuda ortaya denetim ve kontrol mekanizması diye getirilen bir düzenleme yok. Bunun mahzurları çok kısa sürede ortaya çıkacaktır. Bu konuda her ne kadar yanılmayı arzu ediyor isek de, ben öyle zannediyorum ki, bu çok fazla sürmeden, bu çekincelerimizin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkacaktır.

Ben, yine, değerli bir diğer cezacı akademisyenin, Profesör Doktor Çetin Özek'in, organize suçlarla ilgili bir yorumundan yine alıntı yapmak istiyorum. Bu pasajlar, aynen Çetin Özek Hocaya aittir:

"Ülkemizde de, sistemin, çeteler iktidarına teslim edildiğini kanıtlayan olguların ortaya dökülmesiyle, siyaset-para-mafya tarzı ortaklığıyla, mafya türü toplumsal yapının ve uygulamanın gerçekleştiği kesin olarak anlaşıldı. Mafya tarzı gizli işbirliği yıldırma, gizli işbirliği buyruğuna alma yöntemleriyle çetelerin sağladığı hukuka aykırı kazanca, siyasal sistemin üstlerinde yer alanların da paydaş olduğu şüphe olmaktan çıktı ve çeteler, gizli işbirliği yöntemiyle korundu, sorumluluktan kurtuldu. Bu olgular, toplumsal siyasal yapının, çeteler düzeniyle uyumlu olduğunu kanıtladı."

Elbette, biz, büyük Türk Devletini, bir avuç çetenin, ne yaparsa yapsın, asla ve asla yıkamayacağı, asla ve asla zedeleyemeceği inancındayız. Ancak, bunun için, gerçekten, ciddî kontrol mekanizmaları, denetim mekanizmaları getirmek suretiyle, hem gizli görevli olarak kullandığımız kamu görevlilerini kontrol altına almak hem de gizli görevlilerin takip ettiği suçlu kimselerle ilgili olarak bir hata yapılmasını önlemeliyiz. Bu işten, en büyük kazanç, hem devletin hem bireyin haklarının karşılıklı olarak korunmasıdır. Biz, bunu, özellikle ortaya koymaya çalışıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Toprak, son 1 dakikanız.

RAMAZAN TOPRAK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gönül arzu ederdi ki, bizim bu iki gündür ortaya koyduğumuz çekincelerle ilgili olarak, gerçekten, sağlıklı bir yaklaşım olsa ve bu konu, Yüce Meclisin gündeminde, gerçekten bir sonuca ulaştırılmış olsa ve amacından hiç kimsenin kuşku duymadığı; ancak, yetersizlikler nedeniyle ciddî sonuçlar, ciddî sakıncalar doğuracağından emin olduğumuz bu tasarının, bizler -biraz önceki konuşmamda ifade ettim- oy çokluğuyla değil, oybirliğiyle çıkmasını arzu ediyorduk; yine süre geçmiş değil.

Ben, Yüce Meclisin değerli üyelerine saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Toprak.

Grupları adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Yasin Hatiboğlu...

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Feragat ettim.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Ekrem Pakdemirli?.. Yok.

Sayın Ramazan Toprak?.. Yok.

Buyurun Sayın Erbaş. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının sonuna gelmiş bulunuyoruz; çok az bir maddemiz kaldı. Bu kanun tasarısını topluma sunduğumuz zaman, toplumda iki görüş vardı; bir kısmı diyor ki: "Bu, mafyayla mücadele kanunudur." Bir kısmı da diyor ki: "Bu, toplumumuzda ihbarcıları -muhbirleri- artırma kanunudur." Hangisi doğrudur bilmiyoruz; inşallah, tatbikatta bu ortaya çıkacak.

Kanun tasarısının 14 üncü maddesinde, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar hariç, bu kanun tasarısının öngördüğü suçlarda pişmanlık duyanların, kademeli olarak cezaları indirilmektedir. Şimdi "Ferden, örgütle ilgili bir suç işlememiş olup da örgüt tarafından herhangi bir suç işlenmeden önce ve hazırlık soruşturmasına başlandıktan sonra, ferden örgütle ilgili bir suç işlememiş olanlardan, örgüt ve fiilleri ve mensupları hakkında bilgi vererek, örgütten çekilenler hakkında kovuşturma yapılmaz" deniliyor.

Değerli arkadaşlar, bunun amacı, elbette ki, suç örgütlerini çökertmektir; ama, bazı insanlar vardır ki, sırf kendisi ceza yemesin diye, arkadaşlarını, hiç ilgisi olmayan masum vatandaşları da ihbar eder. Bizim bölgelerde var, bir ihbar furyası başladığı zaman, köyde bir silah vardır; ama, 30 kişiyi birden ihbar ederler; 30 kişi götürülür, birçok eziyet çekilir; millet, mecburen, gidip, dışarıdan silah bulup getirip jandarmaya vermek zorunda kalır; o zaman ancak kurtulurlar. Şimdi, eğer, böyle bir furya başlatılırsa -ki, bu tasarının birçok yerinde o görülüyor- toplumumuza yazık olacak.

İkincisi, pişmanlık yasası belli süreler için çıkarılır. Burada, bu maddeyle bu kanuna monte edilmesi, bana göre, hukuk tekniği açısından çok uzaktır ve mahzurludur. Suç işlendikten sonra, müruruzaman süresi dolmadan önce, canı sıkılıp, kalkıp gidip birilerini ihbar etmek suretiyle "ben pişman oldum" demek suretiyle, birçok kişinin başını yakmaya da vesile olur. O açıdan, toplumdaki ikinci kanaat daha ağır basıyor. Eğer, uygulama o şekilde devam ederse, bu kanunu, toplum, bir ihbar furyası, bir ispiyonlama kanunu, ispiyon kanunu olarak algılayabilir. Bu sefer ne olur; bu sefer şu olur arkadaşlar: Demirperde ülkelerinde, bir zamanlar, çocuklar babalarını, babalar karılarını ihbar eder duruma geldi ve herkes, gölgesinden korkar hale geldi. Şimdi, aynı şekilde bir uygulamaya girilirse, herkes birbirinden şüphe eder; herkesin birbirinden şüphe ettiği bir toplumda yaşamak çekilmez olur. Toplumumuza bunu reva görmeyelim. Bir daha bunu düşünelim. Bana kalırsa, hükümet, bu kanun tasarısını geri çeksin, daha uygun şartlarda getirsin.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erbaş.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili önerge yoktur.

14 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

Örgütlere yardım

MADDE 15. – Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümleri, bu Kanunun kapsamına giren suçlar hakkında da uygulanır.

BAŞKAN – 15 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Fırat...

Konuşacak mısınız efendim?

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Evet efendim; sizi kırmam.

BAŞKAN – Pek niyetli değil...

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım da, inanıyorum ki, çok yoruldu; isterdi ki, ben konuşmayayım; ama, bir görev verilmiş, konuşacağız.

Yasa tasarısı üzerinde sabaha kadar konuşsak bitmez; çok uzun, neredeyse pehlivan tefrikalarına benzedi bu iş; ancak, ne yaparsak yapalım, netice değişmeyecek; biraz evvel de söyledik; çünkü, bu, aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, birey olarak milletvekillerinin iradeleri sonucunda oluşan bir yasa tasarısı değil. Bu tasarı, çok evvelden hazırlanan ve hükümet protokolü imzalandığı zaman da bu protokolün içerisinde yer alan 40-50'ye yakın yasa tasarısından birisi; ama, tabiî, bu, 40-50 yasa tasarısının birden, Meclis Genel Kurulu boş kalmasın diye, incelemeye dahi tabi tutulmadan komisyonlara indirilmiş olması, birçok çelişkiyi de beraberinde getiriyor.

Biraz evvel arz etmiş olduğum üzere, özellikle, şahadet konusunda, şahitlik konusunda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda, Doğru Yol Partisi sayın sözcüsünün görüşlerini belirttiği sırada söyledikleri gibi, büyük bir boşluk vardı; ancak, bu boşluk, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yapılan değişiklikle -ki, tahminime göre, önümüzdeki haftadan sonra gündeme gelecektir- büyük bir boşluk doldurulmuş olacak.

Ancak, Türkiye'nin meselesi, benim kanıma göre, bu değil, Türkiye'nin meselesi, aslında çok eskimiş ve bugünkü hukuk sistemi içerisinde taleplere cevap veremeyecek olan tüm temel yasaların kökten değiştirilmesidir. 21 inci Dönem Meclisi tarafından tarihî bir görevle, bu yasalar, başta Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Türk Medenî Kanunu, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve buna mümasil olan diğer yasalar olmak üzere, tam bir revizyona tabi tutularak, bu topluma uyum sağlayacak şekilde gündeme getirilmiş olsaydı, inanıyorum ki, bu ihtilafların hiçbirisi olmayacak ve bu çelişkiler de ortaya çıkmayacaktı.

Ancak, üzülerek söyleyeyim ki, halen, Meclise verilmiş bulunan tasarılarda, Türk Ceza Kanununda, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hakkında yapılması gereken köklü değişiklikler, maalesef, gündeme gelmiyor ve geleceğini de zannetmiyorum. Çünkü, önümüze gelen, komisyona -Adalet Komisyonunda görev almış bir arkadaşınız olarak- sunulmuş olan 40'ın üstünde yasa tasarısını incelediğimiz zaman, inanın ki, dişin kovuğunu doldurmayacak sıradan yasa tasarılarının geldiğini görmek bizleri üzüyor. Gelen yasa tasarıları, kendi içerisinde büyük bir çelişkiyi gösterdiği gibi birbirleriyle de çelişki gösteriyor; çünkü, gönderilmiş olan bu yasa tasarıları, 53, 54 ve 55 inci hükümet zamanlarında hazırlanmış olan yasalar. Dün çıkarmış olduğumuz, para cezalarının artırılması ve güncelleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısı önümüze geldiği zaman, güncelliğini yitirmişti ve bir alt komisyonda, gelen tasarı güncelleştirildiği halde yine, tüm noksanlıkları kapsamadığı için, bütün gruplardan birer arkadaşımızın oluşturduğu alt komisyon, özel bir çalışma yaparak ve kendileri bir teklif getirerek, Hükümetin getirmiş olduğu yasa tasarısıyla teklifi birleştirerek güncel hale getirebilme imkânına sahip olabildi.

Aslında, bu çok sıcak günlerde, inanın ki, böyle, günlerce çalışmamızı gerektirecek olan bir yasa yok. Yasa çıkarmaya çalışıyoruz; hakikaten hepimiz büyük bir feragatla da çalışıyoruz. Kaldı ki, 21 inci Dönem Meclisimiz, yüzde 50'sinden fazlası yenilenmiş yeni bir Meclistir. Seçim akabinde hemen buraya geldik, kolları sıvadık; ağustos ayına giriyoruz, ağustosun belki 20'si belki 25'ine kadar aralıksız, insanüstü çaba göstermeye devam edeceğiz; ancak, yapmış olduğumuz çabaların neticesinde, keçiboynuzundan alınan şeker miktarında bir şeker çıkıyor, ortada bir şey yok.

Mesela, şu anda getirilmiş olan gümrük yasa tasarısı, üstünde bir anlaşma sağlanamadığı için indirilemiyor; ama, Sayın Bakan, bundan iki gün evvelki bir televizyon mülakatında, Avrupa'dan kendisini ziyaret eden Ortak Pazar gümrük temsilcisine, çok kısa sürede bu yasanın çıkarılacağı konusunda taahhütte bulunmuştu.

BAŞKAN – Sayın Fırat, 15 inci maddenin "Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümleri, bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında uygulanır" hükmüyle ilgili de birkaç cümle söylemenizi rica ediyorum. Konuya gelelim lütfen.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Sayın Başkanım, konuya geleceğim de, bir bıraksanız...

BAŞKAN – Bir türlü gelemediniz, toparlayamadınız; evet, çok dağıldı.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Esasa, biraz, ben, uzaktan dolaşarak geliyorum; o bakımdan, kusura bakmayın, bu benim tarzım.

BAŞKAN – Estağfurullah...

Buyurun Sayın Fırat.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Tarzımı da bana bağışlayın lütfen Sayın Başkanım. İnanın ki, yormuyorum, bir şeyler öğretmeye çalışıyorum. (Gürültüler)

EROL AL (İstanbul) – Konuya gel...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Efendim, birilerine karşı konuşacağım, milletvekili, hepsi milletvekili... Hangisine karşı konuşayım, onu söyleyin. Bu yana dönünce "Dönmeyin" diyorsunuz, bu yana dönünce "Dönmeyin" diyorsunuz...

BAŞKAN – Hayır efendim, ben, milletvekillerini ikaz ediyorum sizi ikaz etmiyorum; siz, buyurun, konuşun.

DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Değerli arkadaşlarım, aslında, ben, son sözlerimi daha evvel söylemiştim; hayırlı uğurlu olmasını da söylemiştim ve bu görüşmelerimizin de, bazı düşünce tarzları için, gerek Türkiye Cumhuriyeti siyasî düşünce tarihine gerekse dünya siyasî tarihine artık altın harflerle mi, nasıl yazılacağını da takdirlerinize bırakmıştım.

Ancak, şunu söylemek isterim ki, bu kanun tasarısının 1 inci maddesinden en son maddesine kadar, tümü, insan haklarına, demokrasiye ve evrensel hukuk fikrine ve hukuk felsefesinin temel ilkelerinin tümüne aykırıdır. Buna, üzerinde konuşmakta olduğum madde de dahildir, bundan evvelki maddeler için de aynı şekilde ifade edebilirim; bundan sonra görüşeceğimiz maddeler de aynı düşünce kapsamının içerisindedir.

Çok teşekkür ediyorum; sağ olun. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz Sayın Fırat.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Yasin Hatiboğlu.

Konuşmak istiyor musunuz Sayın Hatiboğlu?

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Yok efendim.

BAŞKAN – Sayın Ekrem Pakdemirli?..

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Madde üzerinde başka söz istemi?.. Yok.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 15 inci madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

Araştırma ve tedbire ilişkin hükümlerin uygulanacağı diğer haller

MADDE 16. – Bu Kanunun 2 ila 10 uncu maddeleri, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarla, 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ve Türk Ceza Kanununun 403, 404 ve 406 ncı maddelerinde yer alan suçlar teşekkül halinde işlendiğinde de uygulanır.

BAŞKAN – 16 ncı madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Bedri İncetahtacı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 16 ncı maddesine geldik; bu maddenin, hepimiz için önemli olan diğer maddelerden farklı bir kaç hususiyeti var, Fazilet Partisi olarak bu noktada kaygılarımızı dile getirmeye çalışacağım.

Maddeye baktığınız zaman, "Bu kanunun 2 ilâ 10 uncu maddeleri, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarla" diyerek devam ediyor ve bu maddedeki bütün sayılan, tadat edilen unsurlar, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının içine alınıyor.

Değerli milletvekilleri, hukukçu arkadaşlarımız gayet iyi biliyorlar, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesi, fikir suçlarını ihtiva ediyor. Fikir suçlarını da biz, bu maddeyle beraber, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun içine alıyoruz.

Bu, ne demektir? Bu, herhangi bir yazarın, herhangi bir gazetecinin veya çeşitli işlerle uğraşan bir aydının, fikir üretirken, kendisini rahat hissetmemesi demektir. Ben şahsen kendimi bu kaygı içerisinde hissediyorum. Bir gazeteci düşünelim, Türkiye'nin herhangi bir yerinde meydana gelmiş bir olayı aydınlatmak için, elbette, o bölgeye gidecek ve o bölgede yaşayan insanlarla röportaj yapacak, onlarla ilişki kuracak, kamuoyunun bilmediği bilgilere ulaşmaya gayret edecek. İşte, böyle bir durumda, böyle bir çalışma anında, bu insanın bu davranışını, biz, örgütlü suç kapsamı içerisine alabiliriz. Bunu ihtiva eden unsurlar bu maddede bulunmaktadır.

Bir yazar düşünün, herhangi bir kitap hazırlamaktadır. Bunun için, çeşitli şekillerde, çeşitli insanlarla konuşmakta, çeşitli kaynaklara ulaşmanın gayreti içerisinde olmaktadır. Bilimsel bir eserin ciddî manada hazırlanabilmesi için ne kadar büyük kaynaklara ulaşmak gerektiğini ilgili arkadaşlarımız bilirler. Böyle durumda olan bir insanın bu tür çabalarını da biz, yine aynı şekilde, suç örgütleriyle mücadele kapsamında değerlendiriyoruz.

Bakınız, muhterem milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin çok büyük bir kütüphanesi var. Belli zamanlarda bu kütüphaneye gidiyoruz ve o kütüphanedeki çok değerli hazinelerden faydalanıyoruz; o yazarları eserleriyle tanımaya çalışıyoruz.

Hep DSP'ye hitaben konuşmak zorunda kalıyoruz; çünkü, Başbakan sizin Başbakanınız, sizin partinizin Başbakanı...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sizin de Başbakanınız...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Bizim de Başbakanımız... Elbette hepimizin Başbakanı... Sizin partinize ait, o bakımdan söylüyorum.

Şimdi, Sayın Ecevit'in hazırlamış olduğu, yazmış olduğu birçok kitap var. Ben, geçen maddede konuşurken söyledim, bir lider başbakan olduğu zaman, onu tanımak için, onun yazdığı kitapları okuyorum. Sayın Ecevit'le ilgili kitapları da okudum. Samimî olarak söylüyorum, eğer, bugün, Sayın Ecevit başbakan olmasaydı, bu kitapları yazmış olsaydı, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısına göre bu kitapları yazamazdı.

EROL AL (İstanbul) – Niye?!

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Kendini suçlu hissederdi, kendini takibat altında hissederdi, kendini istediği kaynaklara ulaşma konusunda tereddütlü hissederdi. Bu, bir gerçektir muhterem arkadaşlarım. Ben, hiçbir şekilde, bu maddenin bu kanun tasarısında yer almasını, hele 8 inci maddenin buradan istisna edilmemesini mazur göremiyorum.

Şimdi, bir de, işin daha ilginç bir yanı var. Bu maddeyi takip ettiğimiz zaman, bakınız, karşımıza, Türk Ceza Kanununun 403, 404 ve 406 ncı maddeleri çıkıyor. Bu maddelerin ne olduğunu da hukukçu arkadaşlarımız bilir. Bunlar, uyuşturucu kaçakçılarıyla ilgili maddelerdir. Yani, şimdi, hukuk tekniği açısından, kanun tekniği açısından, fikir meselesini, düşünce meselesini, getirip uyuşturucu kaçakçılarıyla beraber aynı yere yazmak nasıl uygun olabilirdi; kimin aklına gelmiş böyle bir şey onu bilmiyorum. Keşke, bunu ayrı bir maddede değerlendirseydik de, biz de, uyuşturucu kaçakçılarıyla ilgili düzenlenen bu maddeyi diğer bütün maddelerden ayırıp, Fazilet Partisi olarak, gelip "evet, kanunu desteklemiyoruz; ama, bu maddede yaptığınız doğrudur" diyebilseydik; ama, öyle bir düzenleme yapılmış ki, fikir suçluları veya fikir manasında suça muhatap olması düşünülen insanlarla uyuşturucu ticareti yapanlar aynı kefeye konmuş. Bunu, ne sizin kabul etmeniz mümkün ne bizim kabul etmemiz mümkün. Bunu ayırmakta fayda vardı; bilmiyorum, neden böyle yapılmış.

Şimdi, değerli milletvekilleri; elbette, uyuşturucuyla ilgili çok büyük bir mücadele etmek zorundayız, hepimizin görevidir bu. Ancak, bu konuda bu düzenlemenin bunun için yeterli olduğu kanaatinde değilim. Bakın, bir hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum: Türkiye'deki narkotik polisi gerçekten başarılıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma komisyonlarında, Türkiye'deki narkotik polisinin, Avrupa'da yakalanan uyuşturucuya denk miktarda uyuşturucuyu bir yıl içerisinde Türkiye'de yakaladığına dair bilgilere sahibiz. Değerli narkotikçi polislerimizi buradan tebrik ediyoruz; ama, bizim bir bilgimiz daha var, bunu da sizinle paylaşmak istiyorum, ki, çoğunuz bunu bilirsiniz. Türkiye'nin bütçesine yakın miktarda uyuşturucu, yine, Türkiye'nin üzerinden Avrupa'ya gitmektedir. Bundan birkaç sene evvel, İran, Irak, güneydoğu hattından Avrupa'ya gitmekteydi. 1997, 1998 yıllarından sonra bu hat değişti, Gürcistan, Karadeniz üzerinden Avrupa'ya gitmekte. Bilmiyorum, acaba, bu tasarının müzakereleri sonunda Sayın Bakanımız, bu konuda bize bilgi verecek mi?

O zamanki bilgilerimize göre, 50-60 milyar dolarlık bir meblağ tutuyordu bu uyuşturucu ticareti. Şimdi sormak istiyorum: Acaba, bu maddeyle biz, devletlerarası mesabede bu büyük uyuşturucu ticareti yapanları izleyebilecek miyiz? Acaba, onları kontrol edebilecek miyiz? Onların, hangi güçle, bu kadar güçlü narkotik polisimiz olduğu halde, hangi imkânları kullanarak Türkiye'yi baştan başa katedip bu ticareti yapabildiklerini, bu izlemeyle ortaya koyabilecek miyiz? İşte bunun cevabını burada bulamıyoruz muhterem arkadaşlarım.

Dolayısıyla, gerek bu maddede düşünce suçlarıyla uyuşturucu ticaretinin aynı kefeye konması ve gerekse de bu maddenin, uluslararası mahiyeti olan uyuşturucu ticaretine bir çözüm getirmemesi açısından birçok eksiği olduğu kanaatindeyim.Temenni ederiz ki, hükümetimiz bu eksiklikleri giderici birtakım düzenlemeler yapar ve önümüzdeki günlerde, artık, ülkemizde özgürce fikirlerini ifade edebilen, hiçbir potansiyel tedirginlik hissetmeden özgürce yazabilen, özgürce konuşabilen, özgürce fikirlerini söyleyebilen insanların oluşturduğu bir ülke yapacak düzenlemeleri getirir ve yalnız birkaç kilo uyuşturucu değil, 40 milyar dolarlık uyuşturucu ticareti yapanların da ensesine yapışacak düzenlemeleri bu Meclise getirir.

Bunu temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın İyimaya.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkanım, Yüce Parlamentonun kıymetli üyeleri; sözlerimin başında hepinizi, Grubum ve şahsım adına selamlıyorum.

Uzunca süredir, Yüce Parlamento, özgürlükleri toplum halinde yaşamanın ve hukuk devleti olmanın tabiî gerekçeleri içerisinde olduğu temel fikriyle müzakeresini yapıyor. Yakından takip ediyorum, bilgileniyorum, tahlil ediyorum ve meseleyi fikrî temelleri, felsefî hudutları içerisinde kavramaya çalışıyorum. İtiraf edeyim ki, ne bu yasa tasarısı ne müzakereler, meselenin ait olduğu noktalarda, vuzuhla kabul edilebilir, maşerî vicdanı tatmin edebilir anlayışı ortaya koyamamıştır.

Bir Türk parlamenteri olarak, ceza hukuku uygulamasının yasalaştırılmasının ve biliminin ulaştığı seviyesine rağmen, bir meseleyi, gerekçede ikrar ve itiraf olunduğu gibi, ithal kanunla çözmek gibi bir alternatifin karşısındayız.

Arkadaşlar, 1908 yılında, Enver Paşa, yürütme organının ve o dönemin derin bürokrasisinin başında, şöyle sesleniyordu: Meselelelerin çözümü için kanunların kifayet etmediği şikâyetleri üzerine "yok kanun, yap kanun" diyordu. Bugün, demokratik cumhuriyet hükümetlerinde, zannediyorum "az kanun, artır kanun" çözümünün veya teklifinin, meselenin çaresi olduğu gibi yanlış kanaatin semerelerini hazırlıyor gibiyiz.

Değerli arkadaşlar, kanunları artırdığımız ölçüde, hukukun üstünlüğünden ve hukuk devletinden uzaklaşır; kanun devleti, güvenlik devletine doğru hızla yol alırız. Yüce Türk Parlamentosunun temel görevi, kanun kaoslarından memleketi kurtararak, reformla kanunları azaltmak ve gerçekten bir özgürlükler vatanını ortaya koyabilmektir.

Ceza hukukunun evrensel temel prensibi, kanunîliktir. Bu, lafzında kulağımıza ulaşan kolay bir kavram değil. Bir ceza düzenlemesinin kanunî olabilmesi için, ihdas ettiğiniz suçun tüm maddî unsurlarının, Türkçe'nin en ince sanatı kullanılarak, basit bir okuyucunun dahi hiç tereddüt etmediği, edemeyeceği bir kavram açıklığını ihdas etmeniz lazım.

1 inci madde, hem Türkçe hem kanunîlik ilkesi bakımından, hiçbir partimizin, hiçbir milletvekili arkadaşımızın övünemeyeceği ucube bir madde olarak ceza hukuku uygulamamıza giriyor. Merak ediyorum, seçim hukukuyla ilgili bir tecrimin, bir cezaî düzenlemenin, bizim tekniğimizde, başka bir kurumsal kanun yerine, acaba, seçim hukukunun cezayla ilgili bölümlerinde yer alması gerekmiyor muydu? Dinlemeyi, anayasal sınırlarına uygun veya aykırı olarak disipline ediyoruz. Bu kanun aşılarak, devlet içerisinde meydana gelen bu çeteleşme için -çünkü, kanuna uymayan kimseler de olabilir, iradî birleşme olabilir- bir kanun maddesi, bir ceza hükmü sevk etmek hatırınıza gelmemiş midir?!

Değerli arkadaşlar, parlamenter sistemde olsun, prezidansiyal sistemde olsun ve Meclis sistemlerinde olsun, bütün kuvvetleri, yürütme ve yasama kuvvetini belki bağdaştırabilirsiniz. Bugün, kuvvetler ayrılığı, parlamenter sistemde, muhalefet ve iktidar ayrılığı şeklinde ortaya çıkmıştır; ama, yargı kuvveti, yargı erki, bütün sistemlerde müstakil bir kuvvettir. Bugün, yargı sürecinin tabiî haklarından olan, yargı bağımsızlığının alanı, hududu içerisinde bulunan tecille ilgili, ertelemeyle ilgili bir düzenlemeyi, ertelemeyi bloke eden bir düzenlemeyi, hukuk devletinde, yasama organına, yasama organının uhdesine nasıl alabilirsiniz, hâkimin elinden nasıl alabilirsiniz?!.

Değerli arkadaşlar, şu madde tekniğinde, bakınız, müzakeresini yaptığımız madde tekniğindeki bir noksanlığa, hukuk tekniği bakımından, yasama sanatı bakımından işaret edeyim. Deniliyor ki: "Türk Ceza Kanununun 403, 404 ve 406 ncı maddelerinde yer alan suçlara da teşekkül halinde bu hükümler uygulanır."

Değerli Komisyon Başkanıma, yürütme organının mümessili Bakanına ve şu anda parmaklarıyla tasarının bu maddesini onaylayarak, Parlamentoyu, yasa yapımı organı olmaktan, yasaları imalat zihniyeti içerisinde Resmî Gazeteye göndermek gibi bir noktaya getiren bir faaliyet içinde bulunan arkadaşlarımıza soruyorum. Yarın, Ceza Kanunu reformu gelecek; 403 üncü maddede başka bir suç, 404 üncü maddede başka bir suç yer alacak, 406 ncı maddede başka bir suç yer alacak.

Arkadaşlar, ceza kanunlarında maddeleri nümerik değerde zikrederek suçlar ihdas edilemez, atıflar yapılamaz. O maddede yer alan suç ne ise, kategorisi ne ise, tipi ne ise o yazılarak atıflar yapılabilir ve o zaman da, tabiî, bu yasayla Ceza Ysasası arasındaki çelişkiyi yargının ayıklaması gibi bir görevi, bir problemi aktarıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Terörle Mücadele Yasasında düşünce suçlarının yer alması, Türk demokrasisinin, Türk özgürlük hukukunun ve Türk Parlamentosunun, açıkça itiraf edeyim ki, bir ayıbıdır; ama, şu kanunda, yine, kitapları, neredeyse cezaevlerine hapsedecek bir zihniyeti, devletin makbul cezası, maşerî vicdanın kabul edilebilir bir cezası olarak kabul etmek mümkün değildir.

Arkadaşlar, Parlamento, sadece müzakere organı, komisyonlardan gelen metinlerin olduğu gibi taknin edildiği ve tasdik edildiği bir organ değildir. Eleştirilerinin, belki on adedi haksızdır; ama, bir adedi haklı olsun. İçtüzük hukukumuzda, Parlamento hukukumuzda, komisyonun, bir maddeyi; hükümetin, bir tasarıyı geri çekmesi gibi bir erdemi, bir yükümlülüğü vardır. Muhalefeti, sadece konuşan muhalefet olarak kabul eder, eleştirilerine kulak tıkarsanız, sızlayan vicdanlarınızı oylarınızla harekete geçirmezseniz, toplumun temsili görevini gereği gibi yerine getirmiş olduğumuzu veya yerine getirmiş olduğunuzu farz edemezsiniz.

Yüce Milletin Yüce Parlamentosunu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İyimaya.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına, Sayın Yasin Hatiboğlu?..

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Feragat ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ekrem Pakdemirli?..

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Feragat ediyorum.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Hüsamettin Korkutata, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabiî, hakikaten, biz, burada, zaman almak için veya sırf konuşabilmek için söz almıyoruz. Gerçekten, bu konuda çok çeken insanlarımız var, çok mustarip olan insanlarımız var, onların hissiyatına tercüman olabilmek için mecburen konuşuyoruz.

Değerli arkadaşlar, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinden dolayı, bugün hapiste yatan yüzlerce, binlerce insan var. Bu insanların çoğu, gerçekten, devletine, milletine, bütün varlığıyla bağlı insanlardır ve bunların birçoğunu şahsen tanıyoruz. Bir itirafçı çıkmış, efendim, şu şöyledir, bu böyledir demiş. Bu kişi, hiç mahkemeye gitmeden sadece bir kere Bingöl'de ifadesi alınmış; ama, Diyarbakır'da mahkûm edilmiştir. Bazıları ya kaçmıştır veyahut da gidip yatmak mecburiyetinde kalmıştır, yüzlerce yatan insan var.

Dikkatinizi çekiyorum; Yaşar Kemal mahkûm edilmişti, Sayın Yılmaz Başbakan iken bu kürsüden dedi ki: "Eğer, böyle bir yanlışlık varsa, böyle bir fikir suçundan dolayı kendisi mahkûm edilmişse, o da benim arkadaşımdır, kendisinden özür diliyorum." Ben de yine bu kürsüden o gün demiştim ki: "Haklısınız, evet yanlıştır; ama, bu sebepten dolayı tutuklanan bütün insanlardan özür dilemek lazımdır." Niye? Çünkü, çoğu, haksızca, yanlışlıkla veya anlaşmazlıklar dolayısıyla hapiste yatmaktadır.

Bu sebepten dolayı, bu suçların bu kanun kapsamı içine alınması da, ikinci ve katmerli bir suç zinciri oluşturacaktır. Dolayısıyla bunun mutlaka buradan çıkarılması lazımdır; çünkü, biz, o zaman, bütün gruplar olarak, bu Mecliste DSP'siyle, CHP'siyle, ANAP'ıyla, bu kanunun 8 inci maddesinin değiştirilmesi konusunda konsensüs sağlamıştık; burada herkes şahittir. Ama, birdenbire kesildi, ne oldu; aman mı oldu, havar mı oldu bilemiyorum; ama, kesildi, ondan sonra da ses seda çıkmadı. Bu kanunun mutlaka değişmesi lazımdır.

Burada çok acayip bir şey görünüyor: Ateşli Silahlar Kanunu da bu kapsam içine alınıyor. Nedir o? Bizim memleketimizde, bugün, her insan, güvenlik güçleri tarafından, asker tarafından, polis tarafından teşvik edilmek suretiyle evine silah alıyor. Niye? Maalesef, güvenlik güçleri, birçok yere gününde yetişemiyor. PKK burayı bastığı zaman ne yapacak vatandaş, sopayla mı gidecek? Yok; silah almak mecburiyetindedir ve birçoğundan da güvenlik güçlerinin haberi vardır; ama, yakalandığı zaman, kimse sahip çıkmıyor. Bu ispatlı şekilde... Al şu silahları sen bulundur, kendini koru, ben sana yardım ederim... Fakat, yakalandığı zaman da kimse bir şey demiyor ayrı mesele.

Şimdi, nedir; bunlar, bambaşka... Yani, bıçak, silah taşıyan her insanın peşine bir ajan takacağız, evini dinleyeceğiz, banda alacağız; bilmem ne yapacağız... Bu, garip bir şey!..

Evet, bu bölgede, insanların çoğu, kendilerini korumak için bu silahı edinmek mecburiyetindedir ve ellerinde de vardır; bu doğrudur da. Biz, şimdi, bunlara bir dert, bir yük daha yüklüyoruz ki, bu, bana göre, gayet olumsuz ve çirkin bir şey.

Değerli arkadaşlar, uyuşturucu, bizim bölgemizde ayrı bir derttir. Bunu, defalarca söyledim. Uyuşturucuyu, gerçekten götürenler, daima kendilerini kurtarmaktadır, hiçbir zaman da yakalanmamaktadır; fakat, fakir fukara; kamyonuna yüklendiğinden hiç haberi olmayan insanlar veya başka sebeplerden dolayı, kenardan, köşeden, farkında olmadan bulaşan insanların; ayrıca, silah taşıyanlar ve üzerinde bıçakla yakalananların malına da, bu kanunla el konulmaktadır; yani, bütün gelirine el konulmaktadır; tasarruf hakkı alınmaktadır. Gerçi, bunların zaten mevduatları yoktur; ama, hiç olmazsa bir tarlası, bir sabanı, bir öküzü var; buna da el koyacaksanız bu sebeplerden dolayı, bilmem artık, sizin insafınıza kalmış; ama, bu işte insaf ve merhamet görünmüyor. Bu tasarı, baştan sona kadar insafsızlık ve merhametsizlik örneğidir. Gerçekten, samimi olarak söylüyorum; bunu, bir kez daha düşünmek lazımdır.

BAŞKAN – Sayın Korkutata, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

İçişleri Komisyonu, bunu alıp, sivil toplum örgütleriyle, bölge halkıyla, hatta, bir komisyon kurmak suretiyle, 8 inci madde bölgede nasıl işledi; şimdiye kadar neler yapıldı; itirafçılar ne yaptı; nasıl hareket etti; aksayan yerleri nedir; Ateşli Silahlar Kanunu, burada ne kadar işlemekte; güvenlik güçleri bunlara ne kadar müsaade etmekte; biz ne yapmalıyız diye, ciddî şekilde araştırdıktan sonra, burada, kanuna ciddî hükümler koyalım. Bunun altından, bilhassa, bizim bölge milletvekillerinin hiçbiri kalkamaz bölgesinde; hiçbiri, vatandaşa, hangi partiden olursa olsun, cevap veremez; çünkü, herkes bunu yaşıyor, biliyor.

Onun için, son olarak, bunu, Komisyona da, Hükümete de teklif ediyorum. Gerçekten, ülkemize katkı sağlayacak her şeyin, bölgesel olduğu zaman yanındayım. Bölgemden dolayı, kesinlikle, ne partimi ne bir başka şeyi tutmam söz konusu değil. Bölgemdeki insanlar çok sıkıntı çekti, daha da sıkıntı çekmemeleri için elimden geleni yapmaya çalışırım.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkutata.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 3 önerge vardır. Geliş sırasına göre okutup, aykırılık sırasına göre işleme alacağım; ancak, 2 önerge Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'a aittir. Bu önergelerden birisi, Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat'ın önergesiyle aynı olduğundan, sadece birini okutup, sonra da işleme başlayacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesinin "Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren (8 inci maddesi hariç) suçlarla" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yahya Akman

Şanlıurfa

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum. Aynı zamanda aykırı olan önergedir; okuttuktan sonra işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.

Yahya Akman

Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesinin "Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren (8 inci maddesi hariç) suçlarla" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yahya Akman

Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 16 ncı madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Saklı hükümler

MADDE 17. – Türk Ceza Kanununda ve diğer özel kanunlarda tanımlanmış olan örgütlü suçlar hakkındaki hükümler saklıdır.

BAŞKAN – 17 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi geceler diliyorum.

Görüştüğümüz tasarının, hemen hemen son maddelerine gelmiş bulunuyoruz. Şu ana kadar, görüşlerini ifade eden bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Önemli bir tasarı üzerinde görüşürken, müspet veya menfi görüşlerin belirtilmesi, ülkemiz ve halkımız için fevkalade önemlidir; bu konuda katkıda bulunanlara şükran borcumuz var.

17 nci madde üzerinde söylenecek çok fazla bir şey yok. Maddenin gerekçesine baktığımızda "Türk Ceza Kanunu ve ceza hükümleri ihtiva eden birtakım kanunlarda, suç örgütü kurmaya ve suç örgütlerine ilişkin birtakım maddeler vardır, bu maddelerde değişiklik yapılmadı, biz bunları muhafaza ediyoruz; ancak, sonra yürürlüğe giren kanunla, ilk kanunlar arasında bir ihtilaf meydana gelmemesi için bu hüküm getirilmiştir" deniliyor. Elhak, böyle bir düzenleme de lüzumludur ve yeterli bir maddedir.

Ben, bu madde üzerinde, hem birkaç cümleyle bu düşüncemi ifade etmek hem de görüşmesinin sonuna yaklaştığımız bir tasarı üzerinde, geçmiş dönemde Adalet Komisyonunda görev yapan bir arkadaşınız olarak, bu tasarıyı tartışmış ve epeyce bir muhalefet şerhi yazmış bir arkadaşınız olarak, birkaç noktayı daha dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Bu tasarının geçen dönemde de ismi değişti, tarifi değişti, suçun vasfı ve tarifleri içerisine yeni unsurlar eklendi anlaşılabilmesi bakımından, en son da bu dönemde, İçişleri Komisyonunda ve Adalet Komisyonunda son şeklini aldı.

Geçtiğimiz dönemde yaptığımız çalışmalarda da, tasarı üzerindeki endişelerimizi dile getirmiştik. Bu, Türkiye için, mafya tipi suç örgütleriyle mücadele etme amacıyla getirilen, ülkemiz için yeni bir tasarıydı, bu tasarının henüz bir uygulaması olmamıştı; ancak, hemen bakıldığında görülüyordu ki, Anayasanın pek çok hükümleri, temel hak ve özgürlükler noktasında fazlasıyla kısıtlanıyordu, bu tasarı kanunlaştığında, birtakım sorumsuz insanlar tarafından kötüye kullanılması mümkündü, bireysel hak ve özgürlükler de bundan yara alacaktı. Endişelerimizi ifade ettik. O zaman, İçişleri değil, Anayasa Komisyonu tali komisyondu. Anayasa Komisyonunun, Anayasaya aykırılık noktasından bu tasarıyı incelemesi talebinde bulunduk; ancak, reddedildi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, aceleyle ve önemli sayılan tasarılar içerisinde bunu görüşüyoruz, tatil içerisinde görüşüyoruz. Özellikle Fazilet Partisi Grubu, her madde üzerinde, kişisel olarak ve grup olarak konuşuyor, hemen hemen her madde üzerinde değişiklik önergesi veriyor, Anayasaya aykırılıklar da başta olmak üzere. Zaman zaman, DYP Grubundan da, endişelerini dile getiren arkadaşlarımız oluyor; ancak, itiraf ediyorum ki, bu tasarıyı önümüze getiren hükümet grubundan, yani, ne DSP Grubundan ne MHP Grubundan -zaman zaman sadece birkaç arkadaşımızı dinleyebildik- ne de ANAP Grubundan, olumlu veya olumsuz bir katkı olmuyor. Yani, Fazilet Grubunun söyledikleri şu açıdan yanlıştır, aslında tasarı bunu ihtiva etmektedir ve uygulanırsa şu açıdan yararlı olacaktır şeklinde, maalesef, hükümeti teşkil eden ortak partilerden, değerli sözcüleri dinleme imkânından mahrumuz.

Bunu şu açıdan söylüyorum: Bir çığlık var, bir feryat var. Özellikle hukukçu arkadaşlarımızı konuşturuyoruz; bir şeyler söylüyorlar, bir şeyler teklif ediyorlar, aman, ne olursunuz, böyle olursa daha iyi olacak diyorlar; ama, bu, makes bulmuyor, dikkate alınmıyor; hatta, bazen, müstehzi edalarla geçiştiriliyor. Ben, bunu, doğrusu, çok yanlış buluyorum. Burada bir tuluat oynamadığımıza göre, konuşulan sözler konusunda bir değerlendirme yapmak ve eğer, konuşulanlar doğruysa katkıda bulunmak, milletvekilleri olarak görevimizdir. Geçen dönemde de, bu dönemde de, şunlar olmasa daha iyi olur şeklindeki feryatlar bir noktada dikkate alınmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, prensip olarak herhalde şuna dikkat etmemiz lazım: Evrensel hukuk prensipleri içerisinde, bir kimse, suçsuz olduğunu ispatla mükellef değildir. Bir insana suç isnat edilirse, iddia eden, ispat eder. Aslolan, suçsuzluktur; Mecelledeki tarifiyle, beraatı zimmet asıldır. Bir insanın suçsuzluğu esas, suçluluğu istisnaîdir. Siz, ona "suç işledi" diyorsanız, o zaman, bunun karşılığında, elinizdeki imkânları kullanarak, hak ve özgürlüklere dokunmadan, hatta, onun bile farkında olmasına imkân vermeden delilleri toplamak zorundasınız ve bu konuda, eğer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasanın 2 nci maddesinde belirtildiği üzere bir hukuk devletiyse, o niteliklerin bir tanesi de hukuk devleti olmak ise, hukukun egemen olacağı, yapılan bütün işlerin hukuka uygun ve yine, denetimlerinin yargı içerisinde olacağı bir devleti anlamamız gerekiyor.

Halbuki, bu tasarının, hemen hemen, özünde şu vardır: Kimse hakkında "delil", "kuvvetli belirti", "emare" sözcüklerine bile lüzum duyulmadan, kuşku, o insanı takip etmek için yeterli sayılmıştır. Kuşku gibi sübjektif bir olguyu, bir insanı, bütün mal varlığıyla, telefonlarıyla, bütün özel hayatıyla dinlemeye yönelik bir eylemin, ne kadar hukukun içerisinde olacağını lütfen bir defa daha takdir edelim.

Evet, konuşmacı arkadaşlarımız, düşündüklerini ve hissiyatlarını, bazen, sizleri kıracak ölçüde, rencide edecek ölçüde ortaya koymuş olabilirler; ama, önemli olan, konuşulanın doğru olup olmadığıdır; eğer, doğruysa, hukuk herkese lazım olabilir bir gün; kendinizi de, hakkınızda kuşku duyulacak bir insan gibi görebilirsiniz. O zaman hukuka ve adalete sığınmak, hepimiz için, âdeta bir sığınılacak liman olursa, nerede bu hukuk diye bağırmaya hakkımız olsun. Herkes hakkında, filan feşmekân kişi "ben kuşku duydum" diyerek sizin bütün hayatınıza girme cüretini gösterecekse ve bunun da sonunda "kusura bakmayın" bile denilmeyecekse, ben, bu devletin içerisinde, devletin, vatandaşına güvenmesinin nerede olduğunu aramak zorunda kalırım.

Devlet, vatandaşına güvenmelidir. Devlet, vatandaşını suçlu gözüyle, potansiyel bir suçlu gözüyle görmemelidir. Bu yüzden, büyüklerimiz demişler ki "bir gemide yüz cani, bir masum bulunsa, masumun hatırı için gemi batırılmaz." Onun için, bütün evrensel ve tabiî hukuk prensiplerinde, bilesiniz ki, bu düstura uygun olarak masumiyet karinesi vardır.

Bir insan -Alllah korusun- anne katili bile olsa, yargılanıp hüküm giyinceye kadar tabiî hukukta masum sayılır. Bunun içindir ki, şüphe, sanığın lehindedir. Bunun içindir ki, insanların suçsuzluğu esastır. Yapılan bütün bu eylemleri ve işlemleri, bu tasarıyla getirilen bütün yenilikleri -ajan kullanmaktan tutunuz, dinlemeye kadar, vesaireye kadar- bir hukuk prensibi içerisinde bir yere koymamız gerekmektedir.

Denebilir ki, bu tasarının örneklerini biz Amerika'dan aldık, İtalya'dan aldık, Fransa'dan aldık. Evet, gerekçesinde de bunlar yazıyor. Türkiye, özellikle son yıllarda, mafya ve çete depremine uğradı. Masum vatandaş, bütün haklarının ve kazanımlarının, üç beş tane soysuz tarafından ele geçirilmiş olması karşısında fevkalade müteessirdir. Bu yüzden, temiz toplum ve temiz siyaset arayışları, Türkiye'de -belki de dünyada tabiî- giderek artmıştır. Toplumun temiz olduğunu söylemek mümkün. Siyaseti temizlemek gerekiyor. Bu tasarı, dışarıdaki mafya ve çete babalarıyla mücadele etmeyi hedefliyor da, devletin içerisine sızmış mafya, çete ve eşkıya başlarıyla nasıl mücadele edeceğini doğrusu göstermiyor. (FP sıralarından alkışlar) Oysa, son yıllarda, Çakıcıların vesairelerin -isim zikretmeye de gerek yok- telefon defterlerinde isimleri geçen pek çok insanın siyasetçi olduğunu biliyorsunuz. Adres defterlerinde isimleri bulunan kişilerin, pek çoğunun bürokrat olduğunu, işadamı olduğunu, devletin pek çok kademelerinde bugüne kadar, belki de şu anda bile görev yaptığını biliyorsunuz. O zaman, masum vatandaşı bir kenara koyarak, onun hakkında kuşku duymayı bile gereksiz görerek, önce, devlet, kendi içinde yapılanmış bu çetebaşlarıyla mücadele etmelidir. Bunun yolu da, elbette, Parlamentonun, Türkiye'de böylesine bir temiz siyasetin özelliklerini ve şartlarını aramasıyla mümkündür.

Sadece, bir küçük misal olsun diye söylüyorum. Belki de konuştuğumuz mevzuyla doğrudan irtibat kuramayabilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Arınç, size 1 dakika ilave süre veriyorum; buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakınız, bu Hükümetin programında, siyasî ahlak komisyonu kurulması yer almıştır ve bu konuda Parlamentodan teklifler Anayasa Komisyonuna gelmiştir ve ne gariptir ki, siyasî ahlak komisyonu kurulmasıyla ilgili, iktidar partilerine mensup milletvekillerinin teklifi, neredeyse oybirliğiyle komisyonda reddedilmiştir. Böyle bir şeyi Hükümet programına alan; ama, uygulayamayan bir hükümet, şimdi vatandaşa yönelmiş, maalesef, baskı ve tehditlerle, kuşkularla âdeta bir terör meydana getirmek istiyor.

Söyleyeceğim bazı şeyler daha var; Bakınız, dünya, bugün, hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokratik devlet olmaya yönelmiştir ve devlet, bir taraftan, bireysel hak ve özgürlükler karşısında biraz daha geri durumdadır. Aslolan, bireyin mutluluğu ve refahıdır; aslolan, bireylerin hak ve özgürlükleridir. Bunları kısıtlamaya yönelik bir kanunun, bir temel düzenlemenin insan karşısında yetersiz kalacağını düşünebiliriz.

Kanun tasarısına bir de bu açıdan bakmanız ricasıyla, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arınç.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar selamlıyorum.

Kanun tasarısının geneli ve felsefesi üzerindeki görüşlerimi bundan önceki maddede Yüce Heyete arz etmiştim. Unutulmamalıdır ki, şu anda Yüce Parlamentonun düzenlediği kanun tasarısı, herhangi bir özel hukuk alanı veya kamu hukukunun, idarenin yapılanması alanını değil, ceza hukuku alanını düzenliyor. Acaba bilgim mi yanlış, yoksa metin mi yanlış diye düşünüyorum. Bakınız, deniliyor ki: "Türk Ceza Kanununda ve diğer özel kanunlarda tanımlanmış olan örgütlü suçlar hakkındaki hükümler saklıdır."

Değerli arkadaşlar, ceza kanunlarında, önceki kanunlardaki hükümlerin saklılığı yoluyla veya biçiminde bir düzenlemeye gidilemez. Ceza Kanununda, atıflı yorumlara elverecek hukuk kuralları konamaz. Bu Parlamento, ceza hukukunun kabul görmüş çağdaş metinleri ve bilgilerini dinlememek veya kale almamak gibi bir lükse sahip ise onu bilemiyorum.

Bakınız, bununla ne yapıyoruz: Daha önce, Parlamentonun kabul ettiği metinleri, sanki bizim yenilememize muhtaçmış gibi, genel bir maddeyle, kümülatif olarak kabul ediyoruz. Ne için; efendim, bu kanun tasarısında aksine hükümler var da, o kanunu da ilga eder ise, bunu ortadan kaldıralım diye. Halbuki, en basit bilgidir; ceza hukukunda ne zımnî ilga vardır ne de atıfla herhangi bir kanunu ihya vardır.

Tabiî, somut olarak, bu tasarıyı, madde madde incelemiş değilim, açıkça itiraf edeyim. Peki, bu tasarıda bir suç var ve ceza hukukunda veya sonraki özel hükümlerde bu nevi bir suç tekrar düzenlendi; sevgili Komisyon Başkanıma ve bunu yürütecek yürütme organı mümessiline soruyorum:Bu kanunu mu uygulayacaksınız, öbür kanunu mu uygulayacaksınız? Bakınız, kanun konusunda gerekli olan, lazım gelen çalışmayı yapmazsanız, ileride özgürlükler için, toplum için tehlikeli olan tuzak düzenlemeleri de Parlamentonun hediyesi olarak, hukuk dünyasına, meriyyet dünyasına aktarırsınız.

Sevgili arkadaşlar, hukukun üstünlüğü, bir söylem değildir; büyük bir medeniyet projesidir. Eğer, Türk toplumunu modernleştireceksek, modernleşme projesidir. Eğer, Türk Devletini demokratikleştirecek isek, tam demokrasiyi özümser vaziyete getirecek isek, bir demokrasi ve demokratikleşme projesidir. Piramidin zirvesinde hukuk, onun altında birey, onun altında millet, onun altında devlet vardır; ama, bugün, Türkiye'de, sorun, hukukta; sorun, millette değil, fertte değil. Yasamanın, bu sorunların önceliğini ele alıp, bu genel bakış içerisinde, genel perspektif içerisinde düzenlemelere gitmesi lazımdır.

Ben şahsen, 17 nci maddeyi, hukukun üstünlüğü ve ceza hukukunun birikimi içerisinde zait bir madde olarak kabul ediyor; hukukun üstünlüğü ve ceza uygulaması adına, ileride tuzaklara vesile olabilecek bir yorum atfı olarak görüyorum.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve Divanı saygıyla selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.

Gruplar adına başka söz talebi?..

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Sayın İsmail Köse; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, bugün de, yalnız, Türk Milleti için değil, insanlık için çok önemli bir görev yapmaktadır. Silah kaçakçılığı ve uyuşturucu trafiğiyle tüm dünyadaki insanları zehirleyen, insanların canına kastetmek suretiyle ailelerin ocağını söndüren bir müessese olan mafyayla mücadeleyle ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Değerli muhalefet, gerçekten, 18 Nisandan sonra teşekkül eden 21 inci Dönemdeki Meclisimizde, çok olumlu, uyumlu, uzlaşmacı bir tavır sergilemiştir. Ben, şükranlarımı sunuyorum. Tabiî, muhalefet olacak, demokrasinin en önemli faktörü, karşılıklı tartışacağız; ama, ortaya bir gerçeği çıkaracağız. Yalnız, vatandaşlarımızın, milletimizin kafası bulandı, flulaştı; bunu, biraz netleştirmemiz lazım.

Hangi insan haklarına burada baskı olacaktır; hangi insanların hakkı korunacak ve kimler takip altına alınacaktır? Burada, çok değerli hukukçular konuştular, tasarının genel gerekçesini, madde gerekçelerini okuduğumuzda görürüz ki, hangi kasıtla suçu işlerse, o takibata uğrayacaktır; kim örgüt kurar, tehdit, yıldırma ve sindirmeyle insanlarımızın canına, malına kastederse, onun hakkında takibat yapılacaktır.

Biz, hangi insan haklarından, kimin hakkında bahsediyoruz, kimin hakkını savunacağız? Örgütlü suçlar, yıllardan bu yana, Türk Ceza Kanununun bahsetmiş olduğunuz 313 üncü maddesi olmasına rağmen, 404 üncü maddesi olmasına rağmen, önlenememiş. Niçin önlenememiş? Onbeş yıldan bu yana devam eden terör belasını defetmek için, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, o günkü hükümetler, lüzumlu görmüş, ne yapmış; olağanüstü hali getirmiş, Anayasada dayanağını bulan bir özel müessese getirmiş, ona dayalı olarak Terörle Mücadele Kanununu getirmiş; niçin?.. Türk Ceza Kanununda vardı... Neden; o Kanun olmasına rağmen, genel ceza hükümleri olmasına rağmen, usul hükümleri olmasına rağmen, özel bir kanun gelmiş ve ona dayalı olarak da sıkıyönetim kalktığı için, devlet güvenlik mahkemesi kurulmuş?

Şimdi, meseleyi özel açıdan aldığımızda, bu kanun tasarısının niçin getirildiğini çok daha iyi kavrar, çok daha iyi anlarız ve herhangi bir sade vatandaşımıza, vatanına bağlı, insanca yaşayan ve hiç kimsenin kazancında gözü olmayan, herhangi bir şekilde tehditle hayatını devam ettirmeyen vatandaşlara uygulanmayacak, hatta, telefonu dinlenilmeyecek, kimse de kapısına gitmeyecektir. Kime gidilecektir; işte, gidilecek olan suçlunun tarifi yapılmıştır; ya fuhuşla hayatını geçindiren, ahlaksızlık yoluyla örgüt kurmuş bir teşkilat veya yine, silah kaçakçılığı yapmak suretiyle bir teşkilat kurmuş veya uyuşturucu...

Değerli milletvekilleri, bu, bence, PKK'dan tehlikeli bir örgütlenmenin sonunu getirecek bir yasadır. Bunu, o açıdan değerlendirmemiz lazım. Hatta, mafya, bir yerde, PKK'nın finans kaynağı haline gelmiştir. PKK ile uyuşturucu ve silah kaçakçısı, bir yerde, bir menfaatta buluşmuşlardır ve çok büyük bir fatura koymuşlardır Türkiye'nin önüne; 100 milyar dolar ekonomik kaybımız ve bir tarafta da 30 000 insan kaybımız, 5 000 şehidimiz, askerimiz, polisimiz...

Şimdi, böyle bir faturaya destek veren, bununla irtibatlı olan bir örgütlenmeyi mevcut yasalarımız çözememişse, genel hükümler içerisinde bunu halledememişsek, dünya bunu nasıl halletmişse, oradan standartlarına o ölçüleri getiriyoruz ve diyoruz ki; üstün hukuk kuralları... Hukukun üstünlüğü demek, insan hakkının korunması demektir. Türk insanının hakkını koruyan bir kanun ise ve onun haklarını koruyorsa, işte, o, hukuk kurallarına uygun demektir.

Burada, daha önce ismi başka olarak getirilen Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısı, keşke, yirmi sene önce gelseydi, on sene önce gelseydi; insanlar öldürülmeseydi ve bankalar soyulmasaydı. Bahsediyorsunuz, gelip burada konuşuyorsunuz; hırsızlık, yolsuzluk, ahlaksızlık şekliyle burada birçok şey konuşuluyor. Eğer, bu kanun, on sene önce çıkmış olsaydı, şu anda birçok meseleyi Türkiye konuşmayacaktı ve eğer, bu kanun, daha önceki yıllarda çıkmış olsaydı, bugün, yurt dışına çıkmış olan insanlar, çıkamayacaklardı; çıksalar dahi geleceklerdi ve de daha o suçu işlemeden kulaklarından tutulup adlî makamlara teslim edileceklerdi.

Değerli milletvekilleri, kim bunu takip edecek; Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

Devletimizi, burada, terörist devlet olarak nitelendirenleri ben kınıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi insanına hiçbir zaman zulmetmemiştir, hiçbir zaman ona eza, cefa yapmamıştır; insan yapmış olabilir; bakın, devletin içindeki kişiler yapmış olabilir; ama, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, felsefesi itibariyle, Türk insanına zulüm yapacak bir devlet değildir. (MHP sıralarından alkışlar)

Yine, burada, bir değerli arkadaşımız "gayriahlakî yollardan elde edilen deliller meşrulaştırılacaktır" dedi; çok yanlış sözlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenlik kuvvetleri, meşru güvenlik kuvvetleri nasıl gayriahlakî delil toplayacaktır değerli arkadaşlarım? Biraz konuşmalarımıza dikkat etmemiz lazım. Müesseseleri yıpratırsak, müesseseleri tahrip edersek, yarın, telefonlarımızın dinlenilmesine vesile oluruz.

Biz, diyoruz ki; bu kanun tasarısını getiren 57 nci Türkiye Cumhuriyeti hükümetine teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar) Evet; Milliyetçi Hareket Partisi olarak şükranlarımızı sunuyoruz.

Mafyanın eli kolu kırılmalıdır; bence PKK'dan daha zararlıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Evet; bu ahlaksızlığı yapan vatan hainidir bence, bu hain, devlet güvenlik mahkemesinde -cezalar da hafif olmuştur, kanaatimi söylüyorum, Grubumun kanaatini söylüyorum- beş yıl değil, onbeş yıl cezalandırılmalıydı; (MHP sıralarından alkışlar) çünkü, Türkiye, onbeş seneden bu yana, yirmi seneden bu yana, mafyayı ve terörü konuşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ne vakıflarda devletin kulağı olacaktır ne derneklerde gözü olacaktır. Bu devlete, bu millete bağlı olan, Allah rızası için millete hizmete eden hiçbir müesseseye güvenlik kuvvetlerimiz gitmez; hiçbir müessesenin arkasında kuşku ile herhangi bir şüpheyle dolaşmaz.

Değerli milletvekilleri, kanunlarımız açık. Burada çıkardığımız kanunda, dinleme durumunda olan o devlet memurunu, beş on defa ağır cezalarla cezalandırıyorsunuz; başka yerlerdeki, ceza kanunundaki bir hükmü ihlal ediyorsa, onu da artırmak suretiyle çifte ceza veriyorsunuz.

Şimdi, hem ağır cezalar koyuyoruz hem çok sıkı bir tertibat almak suretiyle kanunun uygulanması yolunda dikkatli davranıyoruz. Komisyonlarda tartışılmış, Meclis Genel Kurulumuzda tartışılıyor; ancak, neden iktidar partisinin mensupları konuşmuyor...

Değerli milletvekilleri, söz zamanında söylenilmelidir ve iktidar daima, sükûtu altın, sözü gümüş şeklinde kullanmalıdır. Biz de, muhalefete saygımızdan dolayı, burada sizin düşüncelerinizi dinliyoruz; çünkü, kanun tasarısını getiren, bizim destek verdiğimiz, güvenoyu verdiğimiz hükümetimiz. Biz, zaten, o tasarıyı benimsemesek, o güveni duymazsak, o hükümeti güvenoyumuzla zaten getirmemiş olurduk.

BAŞKAN – Sayın Köse, son 1 dakika efendim.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Güvendiğimiz hükümetimiz -Allah razı olsun- miletimizi rahatlatacak, televizyonları başında, bu memleketin evladı olan; dağların başında, yine, ordusuna, devletine dua eden bu mübarek insanlara hiçbir zarar vermeyecek. Ancak, büyük şehirlerde veya yurtdışı bağlantılı olarak, bir yerde de PKK'yla bağlantı kurmak suretiyle, kanımızı emen, canımızı alan ve bankalarımızı soyan ahlaksız ve hırsızlarla mücadele etme durumunda olan bir kanun tasarısıdır.

Müspet oy kullanacağız; milletimize, memleketimize hayırlı ve uğurlu olsun.

Saygılar sunuyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Gruplar adına başka söz istemi yok.

Şahısları adına, Sayın Ekrem Pakdemirli.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, başka söz talebi yoksa, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pakdemirli.

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önce, 57 nci hükümete, böyle bir kanun tasarısını -1995 yılında hazırlanmaya başlanmış, daha sonra çeşitli istiharelerden geçtikten sonra- bugün getirdiğinden dolayı teşekkür ediyoruz.

Bu kanun tasarısının mafyayla mücadelesinde başarılı olmasını herkes istiyor. Öyle zannediyorum ki, muhalefet partileri de, mafyanın beli de kırılsın, eli de kırılsın, kalçası da kırılsın istiyor da, kurunun yanında yaş yanmasın diye bir gayret var; öyle sezinledim, yani, hiç kimse, bu kanun çıkmasın demedi; arkadaşlarımızın, baştan sona kadar değerli katkıları oldu.

Şimdi, bir gözlemimi ifade etmek istiyorum: 57 nci hükümetimiz, bürokraside hazırlatıp da getirdiği kanun tasarılarının bir harfine dahi dokunmak veya değiştirmek istemiyor. (FP sıralarından alkışlar) Bu da, tabiî, bir taktiktir, bir istektir belki; ama, şunu ifade etmek istiyorum: Bu Meclisi oluşturan üyelerin yüzde 60'ı, hem bürokraside hem de siyasette çalışmış arkadaşlardır; yani, Meclisimizde, bürokrasiyi de, siyaseti de iyi bilen arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımızın katkısı, kanun tasarılarını çok daha iyi bir noktaya getirir. Kanun tasarıları Mecliste, Genel Kurulda müzakere edilirken yapılan bazı tenkitlere ve değiştirilmesi hususundaki görüşlere karşı çıkmamak hatta bundan da fayda mülâhaza etmek lazım; çünkü, bürokraside hazırlanıp da gelen kanun tasarıları siyasî boyut içermediği için, sonradan mahzurlarını gördükçe değiştirmeye kalkıyoruz. Onun için, buradaki tenkitleri dikkate almakta fayda var. Aksi halde, korkarım ki, dışarıdan bizi gözetleyenler "Genel Kurul, bürokrasiden ne geliyorsa geçiriyor" anlamında, bizi bir nevi noter durumuna sokma tenkitinde de bulunabilirler. (FP sıralarından alkışlar) Onun için, müspet katkılarından dolayı, fikrî katkılarından dolayı konuşan bütün arkadaşlara teşekkür ediyoruz.

Mafyanın beli, eli, ayağı, gözü kırılıp çıkarılasıya kadar, bu geçiş döneminde, bazı mahzurlarıyla da olsa, bu kanuna "evet" demenizi diliyor, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Pakdemirli.

Şahsı adına, Çorum Milletvekili Sayın Yasin Hatiboğlu.

Buyurun Sayın Hatiboğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; söz almayacaktım; ama, Sayın İsmail Köse kardeşime huzurunuzda bir "hoşgeldiniz" demek istiyorum. Bizim gezegeni yeni teşrif etmişler. Türkiye'yi tanımıyor gibi! Türkiye'de devlet eliyle... "Devlet" dediğimiz bir manevî kişiliktir, hükmî şahsiyettir. "Devlet" dediğiniz zaman, ahmet gibi, mehmet gibi, mustafa gibi; yahut, su bardağı gibi, bir yerden alınıp bir yere konulmaz. Bu bir manevî kişiliktir; bunların eli, kolu, icra araçları insanlardır. "Devlet" denildiği zaman, dikkat ederseniz ki, mutlaka dikkatinizden kaçmamıştır "devleti ebet müddet" diye ebediyen var olması temennisiyle sözlerimizi ifade edegeldik.

Şu endişemizi hep taşıdık, yine taşıyoruz: Kanunu ne kadar mükemmel yaparsanız yapınız -bunu bir kere kabullenelim- mutlaka, vurguncu, soyguncu -beni bağışlayınız bu tabirden dolayı- üç kâğıtçı, aymaz... Bunlar, mutlaka bir kaçış yerlerini bulurlar. Siz, tarlanıza, ne kadar bakar; ektiğinizi besler, gözetir, büyütür, korursanız koruyunuz; köstebeklerin, su arklarını nasıl bozduğunu biliriz. Devlet, ne kadar dikkatli olursa olsun, kanunlar, ne kadar dört başı mamur olursa olsun, bu vurguncular, soyguncular mutlaka bir yol bulmaya çalışır. Onun için, biz, hep endişe izhar ederiz ki, aman, bunlara kaçak yolu bırakılmasın!..

Biz, polisimizi seviyoruz, Emniyet Teşkilatımızı seviyoruz. Bazılarının tesahubde bulunduğu gibi -dikkat buyurunuz- tesahubde bulunduğu gibi... Tesahubde bulunmak; sahip çıkmadığı halde, sahip çıkar görünmek; sahip çıkmak ayrı şeydir. (FP sıralarından alkışlar) Biz, sahip çıkıyoruz. Polislerimizi tanıyoruz, hiçbirinden kuşkumuz yoktur, hiçbirinden korkumuz yoktur.

Ben, arz ettim heyetinize, nezaket kurallarına sığınarak arz ettim ve bütün heyetinizi tenzih ederek, arz ettim ki, bu terör dediğiniz beliyye -yani bela- herkese bulaşsa, bana en sonra gelir. Onun için, benim, bundan, bir korkum yok. Benim korkum; adına yasama görevi yaptığımız şu egemenliğin, kayıtsız şartsız egemenliğin gerçek sahibi milletim içindir. Onun için, devletimi, adil devletimi seviyorum, sayıyorum, yasalara uyuyorum; ama, öyle yasalar yapmalıyız ki, her yurttaş "hah, işte yasa böyle olur kardeşim" demelidir. Gayet tabiî, çabamız bunadır. Yasa, herkesin rahatça, gönlünde hamail gibi taşıyabileceği düzenleme olmalıdır. Buna çaba sarf etmeliyiz. Söylediğimiz budur.

Değerli milletvekilleri, burada hiç kimse kendisini teröre karşı tek başına "He Man" saymasın, kahraman saymasın; hepimiz ona karşıyız. Hiç kimse, acaba "falan, terörden yana mıdır" diye bir vehme kapılmasın. Hiçbir üye, terörden yana olamaz; çünkü, terör kandır; çünkü, terör cinayettir; çünkü, terör vurgundur, soygundur, huzursuzluktur. Bundan yana kim olabilir? Sayın Pakdemirli'nin ifade buyurduğu gibi, bizim bütün endişemiz şu kuşkular, şu gizlilikler, gizlilik, giz... Giz... Giz... Gizem... Sır... Çıkın şu sırdan. Bizim söylediğimiz budur.

Değerli milletvekilleri, bana bu fırsatı verdiği için değerli dostum, kadim dostum Sayın Köse'ye teşekkür ediyorum. Hepimiz teröre karşıyız; hiç kimse bundan tereddüt etmesin, hele benden hiç tereddüt etmeyin.

Saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hatiboğlu.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan, İçtüzüğün 60 ıncı maddesine göre, Değerli Bakanımdan bir sualim olacak.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili olmak üzere...

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Maddeyle ilgili efendim; çünkü, tüm ilgili maddelere atıf yaptığı için, maddeyle ilgili.

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkanım, bu madde, biliyorsunuz, torba madde, atıf maddesi; onun için...

BAŞKAN – Sorunuzu, kısaca...

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Kısaca soruyorum.

Sayın Bakan, bu yasada, haberleşme ve iletişim özgürlüğünün bir istisnası veya tahdidi olarak gizli delil toplamayı tanzim ediyorsunuz; tasarı bu.

Sualim şu: Bu kurallara aykırı şekilde gizli delil toplayan ve kamuda bu yetkileri kullanan kişilerin anlaşmalı olarak oluşturdukları veya oluşturacakları veya oluşturulması muhtemel çeteler için bir özel madde taknin etmeyi düşünüyor musunuz? Açayım: X şirketi var; insider işlemlerini başka şirketler aleyhine, başka şirketlerin bilgilerini toplamak istiyor. Hariciye Bakanlığından bir memurla...

BAŞKAN – Sayın İyimaya, lütfen, yoruma girmeyin.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sualimi soruyorum, yoruma girmiyorum efendim, somutlaştırıyorum Sayın Başkanım. Ben burada yorum yapmıyorum efendim.

BAŞKAN – Neyi somutlaştırıyorsunuz Sayın İyimaya?

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Yorum yapmıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın İyimaya, burada yoruma girmeye gerek yok.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sevgili Başkanım, bakınız, bir sual soramayacak hal içerisinde değilim; örnek veriyorum ve millî irade...

BAŞKAN – Neyini örnek veriyorsunuz Sayın İyimaya; Sayın Bakanım sizin söylediğiniz soruyu anlamakta yoksun mu?!

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Benim, sualimi açma hakkım yok mu Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Sayın İyimaya, bakınız, size söz hakkınızı verdim; kısa, öz soru sormanız gerekir. Sizin, dakikalarca konuyu uzatmanızın bir anlamı var mı?

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sevgili Başkanım, kısa ve öz...

O şirkete gizli bilgiyi taşımak için, sözgelimi, üç devlet görevlisinin oluşturduğu bu örgüte karşı, yakın gelecekte, tasarılarınızla, özel bir ceza maddesi veya suç maddesi öngörmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa okunduğunda, telefon dinlemenin, hâkim kararıyla olduğunu göreceksiniz. Hâkim kararıyla telefon dinlenirken, nasıl örgüt olacağını ben anlayamıyorum. Gayri yasal hareketin cezalandırıldığını da görüyorsunuz bu maddeye baktığınızda.

Peki, bu disiplin getirilirken, örgütü nasıl tarif edeceksiniz? Çünkü, bu yasanın özünde, korkutma, sindirme ve yıldırma prensibi getirilmiş. Bugüne kadar kıyas esası üzerinde yapılan telefon dinlemelere bir disiplin getirilmiş. Telefon dinlemeler, sizin bildiğiniz manada, hâkim kararı dışında asla yapılamayacaktır, yapılması da mümkün değildir; hâkim kararı olmak mecburiyetindedir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yapılmaması gerekir.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Hiçbir görevli hâkim kararı olmaksızın bunu işleme sokamayacaktır. Bu tasarı... Bugüne kadar kıyas esası üzerine yapılageldiğinden dolayı, bugüne kadar suç işlenmiştir; ama, siz sayın milletvekilleri, bunun disiplin altına alınmasını öngören bu tasarıya, bizatihi, destek vermeniz gerekirken...

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Veriyoruz, kabul ediyoruz.

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Çünkü, bugüne kadar, suçların ortaya çıkarılmasında mücadele eden güvenlik güçleri, zaman zaman hataya düşmüşler ve suçlanmışlardır. Bu suçluluğun önüne geçilmesi için de bu yasa tasarısı son derece önemlidir. Burada, yasa tasarısı okunduğunda, suç işlemeye niyetli güvenlik güçlerinin cezalarının da artırıldığı görülmektedir.

Maddeyi görüyorsunuz Sayın Milletvekilim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Cevabımı alamadım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz Sayın İyimaya.

Maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 17 nci maddeden sonra gelmek üzere yeni madde ilavelerine ilişkin önergeler vardır.

Adıyaman Milletvekili Sayın Dengir Fırat ve Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman'ın birer önergesi vardır; ancak, her iki önerge de aynı mahiyette olduğu için aynı anlamı ifade ettiği için önergelerden birini okutup, görüşmeye açacağım.

Sayın milletvekilleri, yeni bir madde ihdasına dair önerge bulunduğu için, malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan; ancak, tasarı veya teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İçtüzüğün 87 nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.

Bu nedenle, önergeyi okutup, komisyona soracağım. Komisyon, önergeye salt çoğunlukla; yani, 13 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması halinde ise, önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulumuzda görüşülmekte olan Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Hakkındaki Kanun Tasarısının 17 nci maddesinden sonra ve yürürlük maddesinden önce 18 inci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesini teklif ederim.

Dengir Fırat

Adıyaman

"Madde 18.– İşbu kanuna göre dinleme, izleme ve takip yapılan şahıslarla ilgili bu görevleri ifa eden makamlar tarafından aylık raporlar halinde İçişleri Bakanına bu uygulamaya tabi tutulan olay ve şahıs adedi, hangi hâkim kararına dayandığı ve olay hakkındaki özet bilgi verilmek zorundadır.

İçişleri Bakanı, her yıl, 1 Ekim tarihinde açılan TBMM Genel Kuruluna en geç 20 gün içinde bu yasaya göre hakkında tedbir ittihaz edilen olay sayısı, kişi sayısı ile kaç olayın mahkemeye intikal ettiği, kaç olayın takipsizlikle sonuçlandığını arz eder.

Bildirim mükellefiyetini yerine getirmeyen veya yanlış bilgi veren kamu personeli hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilir."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon, önergeye, salt çoğunlukla katılmamış olduğundan, önergeyi işlemden kaldırıyorum.

18 inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 18. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 18 inci maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mustafa Kamalak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; konuşmama başlarken, hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Üzerinde konuşmak istediğim 18 inci madde, yürürlük maddesidir; bu kanun ne zaman yürürlüğe girecektir? Değerli arkadaşlarım, bu kanun hiçbir zaman yürürlüğe girmemelidir. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bir kişi veya kurumun büyüklüğü, eserinden belli olur. Mimar Sinan niçin büyüktür; eserleri mükemmel de onun için...

Değerli arkadaşlarım, her şeyden önce, bu tasarı, Meclisimizin şanına yakışmayacak derecede, maalesef, kanun tekniğinden uzaktır. İlk maddeye bakıyorum: "Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek için örgüt kuranlara, sadece bu nedenle üç yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası verilir."

Biliyorum, diyeceksiniz ki, şiddet vesaire; ama, öyleyse, o şiddeti, tehdidi vesaireyi yerine koymak lazım. Yani, burada bulunup da, siyasî parti kurup da devlet yönetimini ele geçirmek istemeyen bir siyasetçi var mı? Siyasî partilerin kuruluş amacı bu değil mi?

Değerli arkadaşlarım, bu misali, elimizdeki metnin kanun tekniğinden ne kadar uzak olduğunu belirtmek için arz ettim.

Değerli arkadaşlarım, geçenlerde, bu kürsüden, değerli bir milletvekilimiz şöyle sesleniyordu: "Biz, bu kanunu âdeta kucağımızda bulduk; tabiri caizse, babası biz değiliz" diyordu. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, nesebi gayri sahih olan dayatma kanunları kabul etmeye mecbur musunuz? (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakın, 11 inci maddede deniliyor ki "bu kanun kapsamına giren suçları yargılamakla görevli olan mahkeme, devlet güvenlik mahkemesidir." Devlet güvenlik mahkemesinin görev alanı, Anayasının 143 üncü maddesinde belirtilmiştir. Nedir onlar? Doğrudan doğruya devlete yönelen suçlar, milletin bütünlüğüne yönelen suçlar, ülkenin bütünlüğüne yönelen suçlar, devletin iç ve dış güvenliğine yönelen suçlardır.

Şimdi, elimizdeki gerekçeye bakıyoruz; hangi suçlarla mücadele için getirilmiş bu; deniliyor ki: "Çıkar sağlamaya yönelik suç örgütleri, icralarında, terörizm suçlarından ayrılmaktadır -aradaki kısımları atlıyorum- gerçekten, örgütlü suçlarda hedef, haksız menfaat ve çıkar elde etmektir." Peki, bu suçlar Anayasanın 143 üncü maddesinde belirtilen devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giriyor mu? Elbette, hayır.

Değerli arkadaşlarım, Osmanlı'nın son dönemi eleştirilirken, ülkede bir hafiye birliği oluşturulduğundan yakınılırdı. Biz, şimdi, resmen, kanunen, vatandaşların peşine hafiye takmış olmuyor muyuz; her bir vatandaş şüpheli durumuna düşmüyor mu?

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu şekilde elde edilecek olan deliller hukuka uygun deliller olmayacaktır; çünkü, devlet, bu tecrübeyi yıllarca önce yaşamıştır, yapmıştır. Osman Köksal hadisesi... Hatırlayınız; devlet, birkısım insanı yıllarca izlemiştir. Bunlardan ikisi, Cemal Madanoğlu ile Osman Köksal. Tam dört yıl izlenmişlerdir. Senato, elde edilen raporlara göre Osman Köksal Beyin dokunulmazlığını kaldırmış; ama, Anayasa Mahkemesi, hayır, böyle delil olmaz demiş; çünkü, devlet, bazı kimselerin peşine ajan takmak suretiyle olayı kışkırtmıştır. Ajanlar da, işin tabiatı icabı, kendilerini başarılı gösterebilmek için birtakım raporlar sunacaktır. Sonuç itibariyle, elde edilen deliller hukuka uygun olmadığı için "dokunulmazlığı kaldıran kararın iptaline" demiş Anayasa Mahkemesi.

Değerli arkadaşlarım, 1992 yılında, yine bu Meclisin iradesiyle kanunlaşan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun 254 üncü maddesine göre de, hukuka aykırı olarak elde edilen deliller hükme esas alınamaz.

Değerli milletvekilleri, Kıymetli Bakanım, Sayın Komisyon; tüm samimiyetimle söylüyorum; bu tasarının kanunlaşması hiçbirimize itibar kazandırmayacaktır. Sayın Bakanım, İçtüzüğün zatıâlinize verdiği yetkiye dayanarak, lütfen, çekin bu tasarıyı. Bir daha gözden geçirelim. Biz, terör örgütüyle mücadeleye karşı değiliz; ama, yaptığımız eser güzel olsun; ne olur.

Biliyorum, burada, bu kanunu geçirmek için sayısal çoğunluğunuz vardır, gücünüz vardır; ama, sayısal çoğunluğunuz, üstün gücünüz, ne olur, kötü kanun çıkmasına vesile olmasın. Bunu engelleyecek güçte değiliz; ama, düzgün kanun çıkarmak için üzerimize düşen görevi de yapmak mecburiyetindeyiz. Engellemeye zaten gücümüz yetmez; ama, sizin, mükemmel kanun çıkarmaya gücünüz yeter. İstediğimiz budur. Ne olur, yapacağımız kanun güzel olsun; ricamız budur. Yoksa, hiçbir milletvekili, hiçbir vatandaş terörle mücadele edilmesin demiyor, hiçbir arkadaşımız suçlularla mücadele edilmesin demiyor. Dediğimiz tek şey var, çıkaracağımız kanun, Meclisimizin mehabetine uygun olsun; dediğimiz budur.

Değerli arkadaşlarım, Anayasanın 15 inci, yine, Anayasanın 38 inci ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 nci maddesine göre, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar herkes masumdur. Şimdi, biz, bütün vatandaşları şüpheli durumuna düşürüyoruz, şüpheli durumuna!..

Değerli arkadaşlarım, 27 Mayıs darbesinden sonra, o günün yönetimi, 105 sayılı bir Kanun çıkarmıştı. 105 sayılı Kanun...

BAŞKAN – Sayın Kamalak, 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Dördüncü nesle kadar şüpheli sayılanlar, sürgün cezasına tabi tutuluyordu. Adı da "ceza" değildi. Ben, fakültede öğrenci iken, bunun hukuka aykırı olduğunu savundum, dedim ki, devlet, zan üzerine hareket edemez. Devletin görevi, vatandaşlarına itibar kazandırmaktır; onların gururunu zedelemek değildir.

"Bir an için, bazı kimseler, hadi suçlu ise, dördüncü neslin suçu ne, beşikteki yavrunun suçun ne" demiştim. O zaman -gayet iyi hatırlıyorum- bir arkadaşımız çıkmıştı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kamalak.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Şunu demiştim...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kamalak; 1 dakikalık ek süreyi de verdim efendim.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Bir cümle arz edeyim Sayın Başkan...

BAŞKAN – Hayır efendim, bende, iki kere uzatma yok.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz.

ANAP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yılmaz Karakoyunlu; buyurun.

Sürenin tamamını kullanmak gibi bir zorunluluk yok Sayın Karakoyunlu; siz bilirsiniz bu işleri...

ANAP GRUBU ADINA YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – İhtiyacım olursa ilave edeceksiniz herhalde Sayın Başkan...

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadale Kanunu Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün tartıştığımız bu kanun tasarısı, aşağı yukarı, hemen hemen her maddesinde, sanki hiçbir iyi amacı, memleketteki ciddî bir problemi çözmeye yönelik bir tavrı ve hedefi yokmuş gibi telakki edilerek, her vesileyle hırpalanmak ve örselenmek istenilen üslup içinde ele alındı. Aslında, bu, çok uzun zamandan beri, ülkemizde, yaşamakta olduğumuz sıkıntılı hadiselerin gerisinde ve içeriğinde önemli yer tuttuğunu bildiğimiz bir meseleyi kökünden çözmeye yönelik ve hadisenin omurgasından yakalayarak sonuçlandırmak şeklindeki bir teşebbüsün sonucudur ve bu, bir ilk adımdır. Bu kanundan sonra, zannederim hiç şüphe yok ki, başta Sayın İçişleri Bakanımız olmak üzere, İçişleri Bakanlığımız, Emniyet Genel Müdürlüğümüz ve diğer kolluk kuvvetlerimiz, bu kanunun amaçlandığı doğrultuda ve içerdiği hususlarda, herhangi bir haksızlığa veya yanlış uygulamaya meydan vermeyecek şekilde tatbik edilmesini sağlamaya yönelik olarak yeni düzenlemeler yapacaklar, özellikle, başta polis teşkilatımız olmak üzere, kolluk kuvvetlerimizin, bu kanunu, amacına uygun doğrultuda uygulama istikametinde, eğitime yönelik düzenlemeler getirecekler ve böylelikle, bu meseleyi, bir bütünlük içerisinde ele alarak, uzun zamandan beri, Türk kamuoyunu, Türk maşeri vicdanını yaralayan hadiselerin üzerine giden, kararlı, ciddî, dikkatli ve kalıcı sonuçlar sağlayan bir yönetim disiplini ve isabeti göstereceklerdir.

Sayın İçişleri Bakanımız, emniyet teşkilatında uzun yıllar başarılı mesai vermiş değerli bir devlet adamıdır; hatta, geleceğimizle ilgili olarak, bu son derece önemli kanunun uygulanmasında, emniyet mesleğinden gelmiş, o mesleğin detaylarında, inceliklerinde maharet kazanmış, haksızlığa tahammül etmeyen, meseleler karşısında hak tesliminin cesaretini pervasızca sergileyen nitelikleriyle de, önemli bir fırsatımız ve imkânımız olarak, bu kanunun uygulayıcısı şeklinde gelecektir.

Bu kanunu, hükümet tesahüp ettiğini söylüyor. Yasin Bey dostumuz da tekabbül etti; dolayısıyla, hiç olmazsa, şu ana kadarki konuşmada tesahup bizdedir diyor. Şu anda itirazı vaki olsa bile, bu kürsüdeki tekabbülü, bu kanunun uygulanmasında, muhalefetimizin de, yine amaçlar doğrultusundaki bekleyişlere iştirak ettiğinin bir ifadesi olarak yorumluyor ve teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı ne kadar iyi niyetle hazırlanmış olursa olsun, Yüce Meclise gelirken geçtiği her iki komisyonda da yeteri kadar ilgi gösterilmiş olmasına rağmen, dikkat ve özenle gözden kaçmış bazı hususları vardır; onları da ben dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Bizim Anayasamızın 3 üncü maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle, milletiyle bölünmez bir bütündür ve bunun da ibresi, simgesi Türk Dilidir. Nitekim, Anayasamızın 3 üncü maddesinde "devletin dili Türkçedir" denilmektedir; yazışması Türkçedir, kanunu Türkçedir, her şeyi Türkçedir. Bir şeyin "Türkçedir" olmasının Anayasada madde haline getirilmesi, dille ilgili duyarlılığın her kademede gösterilmesi gereğinin işaretidir.

BAŞKAN – Sayın Karakoyunlu, madde, yürürlükle ilgilidir efendim; yürürlük konusuna da değinirseniz sevineceğim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Efendim, yürürlük konusuna da temas edeceğim; yani, esas itibariyle yürürlüğüne temas edeceğim; çünkü, bu kanun tasarısının yürürlüğe girmesinde Türkçe fevkalade önemli bir etken olacaktır.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; 1 inci maddesinden son maddesine kadar bu kanun tasarısının Türkçesi, Anayasamızda tarif edilmiş "Dili Türkçedir" tanımına uygun nitelikte değildir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Hayır; beni alkışlamanız için değil, bu bahiste yardımcı olmanız için bunları söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeye gelinceye kadar, Meclisimizin çok kıymetli hukukçuları burada tartıştılar. Tabiî, onların bulunduğu yerde bir madde metnine, muğlak olup olmadığı noktasında bir işarette bulunmayı, hukukçu olmadığım için, bir türlü teeddüp içerisinde ele alıyorum; ama, beni bağışlayacağınızı da biliyorum.

Hukukta, manada sarahat hükümde isabetin aslî şartıdır. Bendeniz Mülkiye mezunuyum, bize Mülkiyede böyle öğretirlerdi. Elbette ki, hukukta, bunu, daha tafsil edilmiş şekilde anlatmışlardır. Eğer, manada sarahat yok ise, yani madde muğlak ise, hükümde isabet olmama ihtimali çok yüksektir. Dolayısıyla da, hükümde isabet arıyorsanız, maddede mana sarahatine riayet edilmesini isteyecekseniz ve bekleyeceksiniz.

Şimdi, şöyle değerlendirelim: Eğer, bir madde, yapısı itibariyle muğlak ise, içeriğinde net değildir. Eskiden, buna ya mana olgunlaşmamıştır ya ifade acizdir denirdi. Sabahki celsede, Sayın Yasin Bey dostumuz, yine, hukukun madde tasnifleriyle ilgili olarak, mutlak surette, ağyarını mani, efradını cami olmak noktasına işaret etti. 1 inci maddeyi 17 "veya" ile ayırıyoruz.

Değerli arkadaşlar, hukukta kurumlar birbirinin peşi sıra giderken, eğer, tek bir hükme bağlanacak ise, bütünleştirici manada "ve" , "ile" kelimelerini kullanır, ayrıştırıcı anlamda kullanmak istediğiniz zaman "veya" dersiniz. Yani "veya" matematikte bir entegral problemini çözerken, 17 parantez açmanızın eşdeğeridir. 317 kelimeden ve 4 cümleden teşekkül etmiş olan 1 inci maddede, 17 ayrıştırma, 17 ayrı suç tarifinin başlığını vermek anlamına geliyor. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, böyle bir hükme, fazlaca itibar etmek durumunda olmadığımı anlatayım; bir örnek olarak veriyorum: Değerli arkadaşlar, hukukta -yine, değerli hukukçu arkadaşlarımız bu meseleyi daha ayrıntılı tartışabilirlerdi; ama, maddelerin başka niteliklerine olan asabiyetlerinden ötürü buna işaret fırsatı bulamadılar; ben, Mülkiyede okuduğum hukuk malumatıyla arz edeyim- 4 kademelidir; birincisi, alamettir; ikincisi, emaredir; üçüncüsü, karinedir; dördüncüsü, muakaledir. Bunların hiçbirisi somut değildir; bunlar haldir, durumdur, telakkidir; sadece sabit olanı delildir; sadece delil toplanabilir; iz toplanmaz, iz sürülür. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Alamet, telakki edilir; emare, fark edilir.

Şimdi, maddeyi öyle yazmışlar ki, bendeniz, okurken anlamıyorum. Diyor ki: "Gizli görevli gerektiğinde, örgüt içine sızarak (MHP sıralarından gülüşmeler) gözetmek, izlemek, örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak -bakın, bunların tamamı somut fonksiyonlar- ve suçlarla ilgili iz ve emareleri toplamak." Bir hali toplama şansımız yoktur.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Ses duyulmuyor; mikrofona yakın durursanız...

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Efendim, bu, kısa boylular için yapılmış, uzun boylular için değil. Dengir Bey de kürsüye çıktığı zaman aynı durum onunla da söz konusu oldu. (Gülüşmeler)

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Olsun, yine de siz ayarlayın.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla)– Dolayısıyla, -Allah selamet versin- Kalemli, bunu bir senede bitirdi; ama, bugünki idare, ikibuçuk senedir şuraya bir saat asamadı. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu söyleyeceklerim çok önemli; çünkü, "uygulama maddesi" diye, Başkan, beni, burada, sürekli olarak ikaz içerisinde tutuyor. Karine, belli olmayan bir şeyden, belli olaya gidiştir. Emare, tersidir. Bunu, ben söylemiyorum; bunu, tarif olarak, böyle söylüyorlar.

Değerli arkadaşlar, karine, bilinen bir olaydan hareketle bilinmeyen bir olaya gidiştir. Emare, delil kıymeti olmayan, sadece ikrar ile kabul edilebilir nitelik kazanan, delil değerlendirmesini tamamlamaya yönelik haldir. Alamet, bir şeyin anlaşılmasına yol açacak görünürlüktür. Bunların hiçbirisi, dediğim gibi, toplanamaz, bunların hiçbirisi sürülemez.

Değerli arkadaşlar, memleketimizde, kanunumuzu tanzim edip hazırlayan değerli bürokrat arkadaşlarımız, Meclise gelirken, elbette ki, memleket için hayırlı bir hizmet yaptıklarının farkındadırlar, onurundadırlar, gururundadırlar; ama, buraya gelirken, hem Adalet Komisyonunda hem İçişleri Komisyonunda, bu kanun tasarısında kullanılan terimlerle ilgili isabetlerin tahkik edilmesi, gözden geçirilmesi ve değerlendirilerek buraya sunulması gerektiğine inanırım. Bu kanun tasarısını hazırlayan, Sayın Başbakanın imzasıyla, her yıl, bu memlekette, Mevzuat Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından bir hukuk lügatı yayımlanır ve bu hukuk lügatında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size 1 dakika ilave süre veriyorum.

Buyurun efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu hukuk lügatında, bu söylediğimiz kavramların, Türk hukuk uygulamasında, kodifikasyon değerinde ne anlamlara geldiği yazılır. Bu nedenle, o anlamlara uygun şekilde kullanılırsa, kanunların lengüistik yorumuna gitmek, maddelerin lengüistik yorumuna gitmek gibi, çok geniş kapsamlı ve tartışma davet edecek yollara da ihtiyaç kalmaz, tevessül edilmez.

A. MESUT YILMAZ (Rize) – Yılmaz Bey, öneri yapın...

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Bu kanunun, memleketimizde, uzun yıllardan beri büyük bir sıkıntıya sebebiyet veren bu çıkar amaçlı örgütlere önemli darbe vuracağına, ortadan kaldıracağına inanıyor, temennimi ifade ediyorum.

Ancak, bu kanunun, istenilen amaçta kullanılabilir bir hukuk belgesi haline getirilmesi için de, oylarınıza arz edilmek suretiyle elbette ki, Başkanlık Divanına redaksiyon hakkı vererek kabul edilmesini de takdirlerinize sunuyorum. Bu vesileyle, saygılar sunarım.

Hepinize hayırlı akşamlar dilerim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karakoyunlu.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Redaksiyon olmaz... Komisyon geri çeksin tasarıyı.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Redaksiyon olmaz...

BAŞKAN – Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ekrem Pakdemirli?.. Yok.

Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ayaydın; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, ben de şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Grup adına konuşma yeterli olmadı herhalde efendim.

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 87 sıra sayılı, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının yürürlük maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ancak, samimî bir itirafta bulunmak istiyorum. Bu sözü, 1 inci madde üzerinde almak istemiştim; fakat, bir madde üzerinde iki değerli üyeden başka konuşmacıya söz verilmediği için, 17 maddesi kabul edilen bu yasa tasarısının yürürlük maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, yürürlüğe girecek olan bu yasa tasarısının 1 inci maddesinde "...ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini veya artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak maksadıyla..." diye başlayan cümle, tamamen, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddelerini içermekte. Türkiye'de, gerek bölgesel bazda gerek ulusal bazda ve gerekse uluslararası bazda kartel, tröst, tekelleşmeyle ilgili tek özel kanun, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanundur.

Bu maddede, bir yorum hatasına sebebiyet vermemek üzere, zabıtlara geçmesi açısından şu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum. Gerçi, Sayın Bakanla konuşmamda, bu maddenin bu bölümüyle ilgili olan kısımda, benim düşündüğüm tarzda bir yorumlamanın yapılamayacağını söylemiş olmasına rağmen, zabıtlara geçmesini istediğim bir iki düşüncemi aktarmak istiyorum. Her ne kadar, Türkiye'de, tekel, kartel ve tröst konusunda, Rekabet Yasasına göre, Rekabet Kurulu yetkili ise, bu yasanın bu maddesinde bunun yer alması, Rekabet Kanunu kapsamındaki bir maddeyi içermektedir. Sayın Bakanın bana açıklamasında ve maddenin içerisinde de yer almaktadır; ancak, örgüt kurarak bu işlemleri yapması kastedilmekte; fakat, bu, yoruma çok müsait bir madde olduğu için, bunun, daha açık bir şekilde izah edilmesi gerekmektedir. Tersinden hareketle, diyelim ki, Rekabet Kanunu kapsamına giren bir tekelleşme ve bir tröstleşmenin var olduğunu tespit etme yetkisi, Türkiye'de, bir tek Rekabet Kuruluna aittir, ne cumhuriyet savcısı ne hâkim ne polis, tekel ve tröst konusunda karar verme yetkisine sahip değildir. 4054 sayılı Yasa, bu yetkiyi sadece Rekabet Kuruluna vermiştir. O zaman, Rekabet Kuruluna tröstle ilgili yapılan bir şikâyette, eğer, Rekabet Kurulu, soruşturma sonunda tröstleşmenin var olduğunu, fiyat kartelinin var olduğunu tespit eden bir karar verirse, o zaman, bu yasadan benim anladığım kadarıyla, Rekabet Kurulu, bir tekelleşmeyi, bir tröstleşmeyi var sayıyor; o zaman, cumhuriyet savcılığına suç duyurusu yapmak zorundadır, burada tekelleşme vardır, burada fiyat karteli vardır, burada tröst vardır diye.

Bu bakımdan, bunun yanlış olduğu; dolayısıyla, bu yorum hakkında, Sayın Bakan, zabıtlara geçmesi açısından bir açıklama yaparsa, son derece mutlu olurum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İstanbul Milletvekili, Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır Sayın Şahin.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; kanun tasarısının 18 inci maddesi üzerinde kişisel görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum.

Nedir 18 inci madde; bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer... Peki, girer de ne olur?.. İşte, bu sorulara cevap vereceğim.

Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girdiğinde, Anayasal denetimden geçmemiş olan bir kanun yürürlüğe girmiş olacaktır. Bu kanun tasarısı Anayasanın birçok maddesini yakinen ilgilendirmektedir. Bakın, ben, Anayasa Komisyonu üyesiyim. Böylesi önemli bir kanun tasarısının, mutlaka Anayasa Komisyonuna gönderilmesi ve orada bir anayasal denetimden geçmesi gerekirdi. Hangi açılardan? Kişi dokunulmazlığı açısından (Anayasa, madde: 17) kişi hürriyet ve güvenliği açısından (Anayasa, madde: 19), özel hayatın gizliliği açısından (Anayasa, madde: 20), konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti, yerleşme ve seyahat hürriyeti açısından Bütün bu açılardan anayasal denetimden geçmesi gerekirdi; geçmedi. O bakımdan, Anayasaya aykırı birçok hüküm içermektedir.

Bu kanun yürürlüğe girdiğinde, çok kötü bir dille yazılmış, kanun yapma tekniğine uygun olmayan bir kanun yürürlüğe girmiş olacaktır. Biraz önce konuşan Sayın Karakoyunlu'nun, tasarının diliyle ilgili değerlendirmelerine aynen katılıyorum. Kendisi buyurdular ki, sadece 1 inci maddesinde 17 kez "veya" kullanılmış. Sayın Karakoyunlu, 17 kez olsa, öpüp başınıza koyun; tam 27 kez "veya" kullanılmış.

Şimdi, bu kanun tasarısına isim arandı, 55 inci hükümet döneminde hatırlayacaksınız; önce, "örgütlü suçlarla mücadele kanunu tasarısı" denildi, sonra bundan vazgeçildi, "çıkar amaçlı örgütlü suçlarla mücadele kanunu tasarısı" denildi. Zannediyorum, hukuk fakültelerinde bu kanuna yeni bir isim takılacaktır; o da, herhalde "Veya Kanunu" olacaktır.

Şimdi, efendim, keyfî uygulamalara yol açacağı kuvvetle muhtemel bir kanun yürürlüğe girmiş olacaktır, bu kanun Resmî Gazetede yayımlandığında; çünkü, çok muğlak, müphem birtakım ifadeler yer almaktadır. Korkumuz, endişemiz şudur: Kurunun yanında yaş da yanacaktır; bundan endişe ediyoruz. Kuşku ve şüphe, sübjektif kavramlardır, şahıstan şahısa değişir. Bu nedenle, çok masum insanların bu kuşku ve şüphe sebebiyle mağdur edilmelerinden çekiniyoruz, korkuyoruz. Asıl bu sebepledir, bu tasarıya karşı oluşumuz; yoksa, mafyayla, çetelerle, kadın tüccarlarıyla en şiddetli şekilde mücadele edilmelidir. Bizim, hamdolsun, Fazilet Partisi olarak, üstümüzde, ne çetelerin ne mafyanın gölgesi olmadı, olmayacak Allah'ın izniyle! (FP sıralarından alkışlar)

Bu tasarıyla, kaş yapalım derken göz çıkarılmasından endişe etmekteyiz. Özel hayata darbe vurulacağından ciddî endişe duymaktayız. Evlere, işyerlerine alıcılar, gizli kameralar yerleştirileceğinden kuşku duymaktayız. Diyeceksiniz ki, efendim, birtakım suç örgütlerini yakalayabilmek, tespit edebilmek için buna gerek var; ama, bunun kamuoyunda biliniyor olması, aşağı yukarı toplumun her kesimini bir endişeye, bir korkuya, bir tereddüte itecektir.

Biraz önce Sayın İsmail Köse burada konuşurken, öbür salonda, Zekeriya Temizel vergi reformuyla ilgili kanun tasarısını savunurken -ki, Sayın Köse'de o tavırları, o edayıı hatırladım- tüm eleştirilere, hatta "bu, sosyalist bir tatbikattır, ancak sosyalist ülkelerde uygulanabilir; çünkü, bu ülkedeki parayı dışarıya kaçıracaksınız" şeklindeki eleştirilere gülüp geçmiş, "hayır, böyle bir şey olmayacak, bu kanun çıktığında Türkiye kurtulacaktır" demişti. Şimdi, bir yıl sonra, işte, o Türkiye'yi kurtaracak olan vergi reform tasarısının ne hale geldiğini cümle âlem görüyor. Şimdi, bundan vazgeçmek için nasıl bahaneler bulacağınızı araştırıyorsunuz. Korkarım, bir yıl sonra, İsmail Köse de, "keşke bunu çıkarmasaydık" der; bundan endişe ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, herkesin birbirinden korktuğu, şüphe ettiği, acaba ihbara mı uğrayacağım falan diye düşünebileceği bir sürecin başlaması endişesini taşıyoruz. Bu, ancak sosyalist ülkelerde olabilir. Şu tasarıyı okuyunca Lenin'in bir sözünü hatırladım. Lenin şöyle demişti: "Hiçbir komünistin özel hayatı olamaz."

Şimdi, arkadaşlarımı tenzih ediyorum, böyle bir şey söylemeleri mümkün değil, bu tasarıyı hazırlayanların kafalarından da böyle bir şey geçtiğini düşünemem; ama, şu tasarı, hal lisanıyla, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının özel hayatı yoktur mu demek istiyor acaba?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, süremi istiyorum.

BAŞKAN – 1 dakika ilave süre veriyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O bakımdan, değerli arkadaşlarım, daha henüz vakit var. Bakın, iktidar partilerinden arkadaşlarımız dahi, şu yasa tasarısının kanunlaşmasından çok ciddî endişe duyuyorlar. Buraya çıkanlar dahi çekingen bir edayla konuşmak zorunda kalıyorlar. Bıraksanız, bizden çok daha şiddetli bir muhalefet yapacaklar. Karşılarında liderleri var, konuşamıyorlar; ama, ben, onların içyüzünü biliyorum; özel konuşmalarımızda "biz, sizden daha şiddetli, bu işin mücadelesini yapardık, siz, daha zayıf kalıyorsunuz" diyen iktidar partilerine mensup arkadaşlarımızla karşılaştık.(FP sıralarından alkışlar)

O bakımdan, bir an önce çekin, şu işi düzeltelim.

Çok teşekkür ediyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı yasa tasarısının 18 inci maddesinin "bu kanun yayımından itibaren 5 yıl sonra yürürlüğe girer" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Latif Öztek

Van Elazığ

Zülfükar İzol Ömer Vehbi Hatipoğlu

Şanlıurfa Diyarbakır

A. Veli Seyda

Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 19. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu'na söz veriyorum. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının yürürlük maddesiyle ilgili olarak, Grubum adına konuşma yapmak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, gecenin bu saatinde, zaman dolduruyoruz ya da tasarıyı engelliyoruz gibi düşünülüyor olabilir; ama, öyle değil. (DSP ve MHP sıralarından "öyle, öyle" sesleri) Öyle değil.

Değerli milletvekilleri, ben ümidimi kaybetmemeye çalışıyorum. Seçimden önce, bu seçimde oluşacak Parlamentonun bir "kurucu meclis" gibi çalışarak, ülkede eksik, kör ve topal olan demokrasiyi onaracağını ve çağdaş demokrasi anlamında bir demokrasi tesis edeceğini, bu Parlamentonun tesis edeceğini düşünüyordum; hâlâ ümidimi kaybetmiş değilim. Ancak, bu kanun ve bundan evvel çıkardığımız kanunlar, bu gidişin hiç de böyle olmadığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, hükümet, bu kanun tasarısıyla ilgili konuşma yapmadı, yapmıyor. Ben, şimdi, size soruyorum: Gerçekten, bu kanunla ilgili bir fikriniz yok mu; niçin doğru olduğuna inandığınız bu kanunu burada savunmuyorsuz, millete ve bizlere anlatmıyorsunuz? Acelesiniz, anladık; ama, ne çıkarıyorsunuz; bunu, millete ve bize anlatmak zorundasınız.

Bir başka şey daha söylemek istiyorum, hükümet ve komisyonun tutumuyla ilgili. Parlamentonun ciddiyeti ve saygınlığı konusunda birçok şey söyleniyor; milletvekili arkadaşlarımız da, bu konuda endişelerini dile getiriyorlar; ama, hükümet ve komisyon, bir değişiklik önergesine "katılıyorum" dedikten sonra, grupları, bunun aleyhinde oy kullanıyorlar. Acaba, bu, Parlamentonun saygınlığını ne kadar koruyor?!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Demokrasi örneği!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Demokrasi örneği, değil mi?! Çocuklar gülüyor şimdi; ama, bu saatte oturan çocuk var mı bilemiyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, asıl, bu maddenin yürütülmesiyle ilgili, insan hakları konusunda ciddî problemlerin ortaya çıkacağını söylemek için söz almış bulunuyorum. Gerçekten, şimdi yaptığımız, çıkarmaya çalıştığımız bu kanunun uluslararası sözleşmeler çerçevesinde anlamı nedir; buna hiç baktınız mı? Herhalde biliyorsunuz, Anayasanın 90 ıncı maddesinde "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" deniliyor. İşte, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bu türden milletlerarası sözleşmelerdir. İş böyle ise -ki, böyledir- çıkarmakta olduğunuz bu yasaların, bu belgeler karşısındaki durumunu, insan hakları açısından durumunu irdelemek zorundayız. Bizim İçtüzüğümüzde, yasaların, insan haklarına uygunluğu incelenmiyor; özel kanunla kurulmuş olan İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun böyle bir görevi yoktur. Zaten bu komisyon var mı yok mu belli değil; üç ay geçti, daha, seçimden sonra ilk toplantısını yapmadı.

Şimdi, bu kanunun, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin suç isnadı, yakalanma, tutuklanma, gözaltı süreleri, aile hayatına saygı, özel hayatın gizliliği, basın özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü gibi hükümleri karşısında durumu nedir, bunu bir bilen var mı? Bir bilen varsa, çıksın burada anlatsın.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, devletimiz, uluslararası arenalarda sürekli şekilde insan hakları ihlalleriyle suçlanmaktadır ve bu konuda ciddî endişeler vardır. Nitekim, Parlamento yeni toplandığında bu endişelerden hareketle, devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili Anayasa değişikliği yaptınız. Peki, bu kanunla bizim karşımıza çıkacak itirazların neler olduğunu biliyor musunuz, bu konuda bir araştırma, bir inceleme yaptınız mı?

Şimdi, hükümet, bu yetkiyi nasıl yürütecek? Yani, bu kanun Bakanlar Kurulu tarafından yürütülüyor; doğru, ancak bunu nasıl yürütecek? Bunu yürütürken, insan haklarıyla ilgili ihlaller konusunda neler yapacak, hangi tedbirleri alacak?

Değerli milletvekilleri, kanunun 3 üncü maddesinde "bu kanunda öngörülen suçları işlediklerinden kuşku duyulanların mesken, ikametgâh, işyeri ve kamuya açık yerlerdeki her türlü faaliyetleri, teknik araçlarla gizli olarak gözetlenebilir, izlenebilir, ses ve görüntü kaydına alınabilir" diyor. Bu konuda bu kanunun bu maddesi işletilirken, yürütülürken yapılacak insan hakları ihlalleriyle ilgili hangi tedbirleri düşünüyor hükümet? Bunları burada anlatmalıydınız; ama maalesef bir acelelikle geçiyorsunuz, bu konularla ilgili hiçbir şey söylemediniz, söyleyemediniz.

Değerli milletvekilleri, hükümete sesleniyorum, bu yaptığınızın anlamını biliyor musunuz? Cumhuriyet tarihinde böyle bir kanun çıkarılmamıştır; inanın, Takriri Sükûn bundan daha demokratik bir kanundu. (FP sıralarından alkışlar)

Bir güneydoğulu milletvekiliyle konuştum, iktidar partisine mensup bir milletvekili, diyor ki: "Her taraf güneydoğu gibi olacak; olsun, nasıl oluyormuş öğrenin. Ben, bu kanuna, seve seve evet oyu vereceğim"

Değerli milletvekilleri, bu kanundan sonra, her taraf, uzun yıllardan beri güneydoğuda uygulanan olağanüstü hale geçecek.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Güneydoğu adam değil mi yani?!

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Siz, hukuk devletini tesis etmelisiniz. Eğer siz mafyayla mücadele etmek istiyorsanız, eğer siz örgütlü suçlarla mücadele etmek istiyorsanız, eğer siz terörle mücadele etmek istiyorsanız, ülkede, hukuk devletini tesis ediniz; siz, kâmil demokrasiyi tesis ediniz; siz, devleti küçültünüz. O zaman, burada, ne mafya kalır ne terör kalır ne terör örgütleri kalır.

Değerli milletvekilleri, daha evvel birçok şikâyetler oldu; mafya kol geziyor, devletin içinde mafyaya bulaşmalar var, devletin içinde örgütlenmeler var, çeteler var denildi. Bu konu, devlet tarafından hazırlanan, en üst düzeyde hazırlanan raporlarla da tescil edildi.

Değerli milletvekilleri, bunların kötü olduğunu söylüyorduk. Şimdi ise, bunların yapılmasına; yani, bu kötü işlerin yapılmasına yasal kılıf hazırlamış olduk bu kanunla. Artık, bundan sonra, kanunlu bir şekilde, yasal bir şekilde yapacağız, bu, hukuka aykırı olan işleri.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bekaroğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iki günden beri, fevkalade önemli bir kanun tasarısı üzerinde müzakere yapmaya, muhalefet olarak, görüşlerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna, değerli milletvekillerine sunma gayreti içerisinde olduk. İleri sürdüğümüz iddialar, bilgiler ve birikimler, gerçekten, bu kanunun çok iyi bir şekilde çıkması ve bu suretle de ihtiyacı karşılayabilecek yeterlikte olmasına yönelikti.

Hepimizin müştereken üzerinde durduğu husus, ulusal ve uluslararası boyutlara varan çıkar amaçlı suç örgütlerinin, artık, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın başına da bela açacak veya kendi ülkelerinde hukukun üstünlüğünü ortadan kaldıracak, çıkar maksatlı birkaç kişinin bir araya gelmesi suretiyle, yasaları hiçe saymak suretiyle, o ülkede yasa tanımaz bir anlayış içerisinde hayatiyetlerini devam ettirdikleri noktasındaydı. Haksız kazanç temin etmek üzere bir araya gelmiş ve aralarında işbölümü yapmış, hatta liderler bile teşekkül ettirmiş, sonra tetikçiler bulmuş, o tetikçiler marifetiyle de birkısım eylemler yapmış, çıkar temin etmiş ve böylece kanunları hiçe saymış ve o ülkede huzur ve güveni ortadan kaldırmış, can ve mal güvenliğini tehdit etmiş noktaya kadar gelmiş bir eylemler boyutunu hep birlikte, hem yaşadık hem yaşamaktayız hem de, sadece ülkemizde değil, dünyada da yaşandığını bilmekteyiz. Bütün ülkelerde de, bunlarla mücadele etmek için özel metotların, özel yetkilerin, özel yasaların çıkarıldığını ve bu şekilde mücadele verildiğini hep birlikte biliyoruz.

Gerçekten, mafyayla ve çetelerle amansız bir şekilde mücadele etmek lazımdır; çünkü, bunların, bu toplumun üzerine bir kene gibi yapışmış, âdeta, her ne suretle olursa olsun, gücünü, kendisinden veya yandaşlarından, hatta hiçbir surette insanlığın kabul etmeyeceği cebir ve şiddetten almak suretiyle birkısım uygulamaların içerisine girdiğini biliyoruz ve onun için de bunlarla mücadele edilmesinin şart olduğuna inanıyoruz. Devletin devletliğini göstermesi lazım. Devletin devletliğini gösterebilmesi için de pek tabiî ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerekli hassasiyeti göstermesi ve bu yasayı çıkarması lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Genel Kurul, bir müzakere ortamının yaşandığı, yaşatılması gerektiği yerdir. Bu itibarla, milletvekillerinin kendi görüşlerini, siyasî parti gruplarının da yine kendi görüşlerini bu kürsüde dile getirmeleri hem görevleridir hem de sorumluluklarıdır; ancak, iktidar partilerinin de, hükümetin de, özellikle, muhalefetten gelen birkısım bilgileri veya birkısım fikirleri ve birikimleri dikkate alması ve aldırması ve buna göre bir kısım yeniden düzenlemeler yapması görevi ve sorumluluğudur ve demokrasinin de gereğidir; ama, itiraf etmek mecburiyetindeyiz ki, birkısım tekliflerimiz dikkate alınmadı.

Değerli milletvekilleri, her şeye rağmen, yürütme maddesinde şunu ifade etmek istiyorum: Biraz evvel dile getirildi, maddelerin bir bölümünde yine izah ettik, dedik ki: "Bu yasa, muhteva itibariyle, ceza hukukunun temel prensipleriyle bağdaşmıyor; kodifikasyon bakımından yanlışlıkları var; terminoloji bakımından eksiklikleri var ve özellikle -biraz evvel, Sayın Yılmaz Karakoyunlu'nun fevkalade güzel bir şekilde ifade ettiği ve gerçekten, hayranlıkla takip ettiğimiz değerlendirmesinde belirttiği gibi- Türkçe, gerçekten güzel kullanılmamış. Eğer, bu müzakereler, burada, çok güzel bir şekilde yapılmış olsaydı, bu kanun, hakikaten çok önemli bir ihtiyaca cevap verebileceği için ve özellikle, mafya ve çeteyle mücadelede gerçekten önemli bir eksikliği gidereceği için, çok daha iyi bir şekilde uygulama imkânı yaratılmış olurdu; ama, ne yazık ki, bunu söyleyemiyoruz ve o sebepledir ki, sıkıntılarımız var.

Ülkemiz, hukukun üstünlüğünü her şeyin üzerinde tutması gereken bir ülke. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi, hukukun üstünlüğünü herşeyin üzerinde tutmak suretiyle, demokrasinin temel ilkelerini ve felsefesini, her kurum, kuruluş ve her konuda mutlak surette hâkim kılmak mecburiyetindedir.

O itibarla, çıkarılacak olan bu kanunun içerisine yerleştirilmiş olan, birkısım, Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerle bağdaşmayan veya bağdaşmasında tereddüt edilen konularda, uygulamada gerekli hassasiyetin gösterilmesi suretiyle, bu tereddütleri izale edecekleri inancını ve temennisini özellikle ifade etmek istiyorum. Eğer bunlar yerine getirilirse, ümit ediyorum ki, bunlar ortadan kaldırılmış olacak.

Bakın, Anayasaya uygun mudur, değil midir... Anayasaya aykırıdır şeklinde iddialar var. Ne yazık ki, komisyonda, birkısım milletvekili arkadaşlarımızın, Anayasaya uygun olmadığı şeklindeki itirazlarından sonra, komisyon, bunun değerlendirmesini yapmamış; hatta, bu konuda, Anayasaya uygun mudur, değil midir şeklinde bir ifadeyi de, kendi komisyon raporuna derç etmemiş. Bu, bir eksikliktir.

Aslında, İçtüzüğümüzün 38 inci maddesine göre, komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun teklif veya tasarılarının, öncelikle Anayasaya uygun olup olmadığı hususunu müzakere etmek ve onu tespit etmek durumundadırlar. Eğer bu konuda tereddütleri varsa, o zaman, 34 üncü maddedeki ifadesiyle, ilgili komisyonlara sevk etme gibi bir görevi ve sorumluluğu yerine getirmeleri gerekirdi. Ne yazık ki, burada, o da yok. Dolayısıyla, bu noktalar müphemiyet ifade ediyor.

Yine, özellikle, tasarının ilgili maddelerinde, mesela 12 nci maddesinde 647 sayılı Kanuna atıf yapılıyor, 4, 5 ve 6 ncı maddelerle ilgili açıklamalar yapılıyor, ona atıf yapılıyor.

Değerli milletvekilleri, diyelim ki 647 sayılı Kanun, diyelim ki Türk Ceza Kanunu 314 üncü maddesi veya 404 üncü maddesi veya diğer maddeleri değişti. O maddelerin yerine başka bir suç geldi. O zaman, siz, çıkaracak olduğunuz bu kanunla, acaba ne yapacaksınız? Diyelim ki, şu andaki, uyuşturucu madde kaçakçılığıydı; diyelim ki, şu anda mafya ve çeteyle ilgiliydi. Peki, o madde değişti; onun yerine, mesken masuniyetini ihlal geldi veya çirkin bir suç geldi veya bir başka olay geldi; o zaman, bu kanunla getirmiş olduğunuz maddeyi nasıl uygulayacaksınız?

O sebeple, gerçekten, bu kanunun yazılış tarzı, ifadeleri, beyanları, bağlantıları, ceza hukuku prensipleri ve ilkeleri bakımından eksiklikleri vardır; ancak, her şeye rağmen, hukukun üstünlüğüne inanmış olarak ve özellikle şüphe üzerine yapacağı birkısım uygulamalarda –bilhassa altını çizerek belirtmek istiyorum- Sayın Bakanın da söylediği gibi, savcının 24 saat için, hâkimlerin ise kararı olmadan dinleme veya takip gibi bir noktaya gitmemeleri hususunda dikkatli olacakları, Anayasaya uygun, yasalara uygun, temel hak ve hürriyetlere uygun hareket edecekleri inancını taşıyorum ve emniyet teşkilatına ve Jandarma Genel Komutanlığının personeline, bu bakımdan güveniyorum ve inşallah, bu şekilde olacağı inancını tekrar ifade ediyorum.

Bu yasa geçecek, öyle görünüyor; ama, gerçekten topal, biraz da sakat geçecek.

Bu duygularla, her şeye rağmen, bu yasanın, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını ve mafyaya da en güzel dersi vermesini temenni ediyorum.

Saygılar ve sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bedük.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ekrem Pakdemirli?.. Yok.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Pakdemirli belki salonu terk etti; ama, bana, şifahen, söz hakkını vermişti.

BAŞKAN – Efendim, şifahî beyanlara itibar etmiyoruz. Size değil, Başkanlığa bildirmesi gerekir.

Sayın Yılmaz Karakoyunlu?.. Yok.

Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Ben de talepte bulunmuştum; görülüyor mu efendim?

BAŞKAN – Mehmet Ali Şahin, Bülent Arınç, Fethullah Erbaş...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Tamam efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bir kanun tasarısı veya teklifinin "Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" şeklindeki yürütme maddesinde hiç söz almadım, böyle bir ihtiyaç da hissetmedim.

Şimdi niye söz aldım; bunu, bir iki cümleyle ifade etmek istiyorum. Bu kanun hükümlerini, bu Bakanlar Kurulu yürütmemelidir bana göre -çok rahatsız edici bir cümle kullandım, farkındayım- çünkü, bu tasarının son şekli, bu hükümetin bu tasarıyla ilgili son iradesini yansıtmıyor. Ne demek istiyorum... (MHP sıralarından "Allah Allah!.." sesleri) Bir saniye...

Bu tasarı, Meclise geldiğinde hükümetin iradesini yansıtıyordu, dün burada görüşülmeye başlandığında da yansıtıyordu; ama, çoğunlukla, muhalefet partili arkadaşlar değişiklik önergeleri verdiler, değil mi? Her madde üzerinde değişiklik önergeleri verildi ve hükümet adına, İçişleri Bakanı dedi ki: "Sayın Başkan, bu önergelere katılıyorum." Şimdi, tasarı yasalaşmak üzere. "Katılıyorum, katılıyorum" dedi, her madde, bu katılma sonucu, yeni bir iradeyle, yeni bir şekil almış oldu. (MHP sıralarından "Meclisin iradesi önemli" sesleri) Meclisin iradesi önemli de, hükümetin iradesinin de önemli olması lazım.

Şimdi, gelmiş olduğumuz şu noktada, bu hükümetin "benim irademi yansıtmayan bir kanun çıkmak üzeredir, bu kanun hükümlerini de ben yürüteceğim, o halde, bu kanunu geri çekmeliyim" deme dürüstlüğünü göstermesi lazım. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Tüm kamuoyu, İçişleri Bakanımız Sadettin Tantan'ı dürüst kimliğiyle tanır; bu dürüstlüğü göstermesini, bir milletvekili arkadaşı olarak, milletim adına, kendisinden istirham ediyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar) Eğer "ben onu mahsusçuktan söyledim, samimî değildim onu söylerken" diyorsa, bu hükümetin, değil bu kanunu yürütmeye, bu ülkeyi yönetmeye hakkı yoktur. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu Meclisi aldatmaya, gerçekte katılmadığı halde "katılıyorum" demek suretiyle bu Yüce Meclisi aldatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, Sayın Sadettin Tantan'dan, milletim adına, gerçekten, uzun yıllardır üzerinde taşıdığı dürüstlük ilkesine uygun bir davranış bekliyorum ve bu kanunu, "katılıyorum" demek suretiyle kendi iradesini yansıtmadığı için geri çekmeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Şahsı adına, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Değerli arkadaşlarım, sanıyorum, bu tasarının son maddesinde son konuşmayı yapıyorum. Yine de, üzerinde konuşacağımız birkaç cümle var.

Bir defa, bu tasarının görüşmeleri esnasında, pek çok arkadaşımız, devlet kavramından, ulusal güvenlikten, devletin menfaatlarından, devletin berraklığından, temizliğinden yeteri kadar bahsettiler. Elbette, her Türk vatandaşı, kendi devletini büyük görür ve bu devletiyle iftihar eder. Anayasamızın pek çok yerinde "devlet", "birey"den daha fazla geçer; ama, biliyoruz ki, "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" denilen ve hemen her yerde tekrarlanan bir cümlenin, bilim adamları, yanlış olduğunu ifade ediyorlar; çünkü, "devletin ülkesi ve milleti olmaz, milletin ülkesi ve devleti olur" diyorlar. Önemli olan, millettir; millet, devletini kurar, onu yaşatır ve onunla iftihar eder.

Artık, dünyadaki gelişmeler şu noktaya geldi: Eskiden "polis devleti" vardı, ilerledik, onun yerine "kanun devleti" oldu; biraz daha akıllandık "hukuk devleti" olduk; ama, orada iş bitmedi; hukuk devletinden sonraki norm da "hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik devlet" demektir.

Dünya, ideolojik devlet dönemini aştı, bir; kutsal devlet dönemini de aştı, iki. (FP sıralarından alkışlar) Çünkü, kutsallık, hukukî bir terim değildir, dinî bir terimdir ve biz de, Temmuz 1995 anayasa değişikliğinde, artık, kutsal devleti, başlangıç maddesinden çıkardık. Devlet, vatandaşının huzur ve refahı için bir organizasyondur; bir hizmet kuruluşudur. Londra'da bir İngilize sokakta "devlet nedir" diye sorsanız, önce şaşırır, sonra köprüyü gösterir, hastaneyi gösterir; onun dışında aklına hiçbir şey gelmez. Ama, ne garip ki, bu Genel Kurulda çok değerli milletvekillerimizin bazıları "devlet" denince heyecanlanıyorlar, aşırı duygusallığa kapılıyorlar ve olur olmadık sözler söylüyorlar. Acaba neden böyledir diye merak ettim; sonra sorunu çözdüm: "Devlet" denince bazı arkadaşlarımızın aklına Sayın Bahçeli geliyor. Değerli arkadaşlarım -Sayın Bahçeli'nin affına sığınırım- aklıma geldi, gecenin bu saatinde belki hoşunuza gider diye söyledim. Evet, hoşunuza gitmediyse...

MUSTAFA ZORLU (Isparta) – Evet, gitmedi.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İnşallah, benim söylediğim diğer konulara dikkat edersiniz.

Bir arkadaşımız öyle şeyler söyledi ki, Sayın Hatiboğlu belki kendince buna bir şey ilave etti. Ama, burası Türkiye'dir ve burada "derin devlet"ten bahsedilir; burada JİTEM'den bahsedilir; burada faili meçhul cinayetlerden bahsedilir; burada BÇG vardır; burada bilmem ne vardır. Bunlar, Türkiye'de devletin en önemli kurumlarına kadar sızmış; bir kısmı yasal görüntü içerisinde; bir kısmı ise yasalara tamamen aykırı faaliyet gösteren kuruluşlardır. Siz de bunları çok iyi bilirsiniz. Bunların var olduğunu bilmenize rağmen "kanun çıkarıyoruz, bunları önleyeceğiz" diyemezsiniz; çünkü, Türkiye'de kanun zaten var. Türkiye'de kanun olmadığı için mi emniyetin içerisinde emniyet amiri, emniyet müdürünü telekulakla dinliyor?! Türkiye'de kanun olmadığı için mi faili meçhul cinayetler oluyor?! Türkiye'de bunlar kanun karşısında korunmadığı için mi insanlar sıkıntı duyuyorlar?! Dost Sigortanın mensupları sabahın köründe gözaltına alındılar ve bir aydan daha fazla zindanda kaldılar; sonunda "kusura bakmayın" denildi, davalarından beraat ettiler. Yuva Vakfının yöneticileri de böyle, Vahdet Vakfının yöneticileri de böyle. Burası Türkiye beyler! Masum insanlar, sabah hanımlarıyla birlikte, kendilerine baskı yapılarak hangi kuruluşlarla irtibatlı oldukları kabul ettirilmeye çalışılıyorlar. Türkiye'de masum insanların feryatlarını duymadan, Meclis Genel Kurulunda kanun çıkarıyoruz diye böbürlenmeye kimsenin hakkı yok. (FP sıralarından alkışlar)

Bakın, ben, sadece üçbuçuk dört senelik milletvekiliyim. 1997 yılı ağustos ayında, birbuçuk ayda, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitimle ilgili yasayı çıkardık. Cansiparane gayretle çıkardınız; bir hükümet düşmüş, yenisi kurulmuştu. Aradan iki yıl geçti; iki yıl sonra bir iflas... Yine taşımalı eğitim devam ediyor, yine her sınıfta 50-60 kişi, yine boşa giden trilyonlar ve maalesef, sonucunda, bakınız, meslek liseleri tamamıyla budanmıştır. Bugün, gazete başlıklarına bakın, 1 milyon aile perişan, ÖSS sınav sonuçları sebebiyle; tercih yapamıyor, meslek lisesi mezunlarına gösterilen yer sadece iki yıllık yüksekokullar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ZORLU (Isparta) – Bu kadar yeter Başkan...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sizi üzdüğüm için özür diliyorum.

Herhalde 1 dakika vereceksiniz...

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çok sıkıldığınızın farkındayım; ama, sorumluluğunuz var; bundan "affedersiniz" diyerek vazgeçemezsiniz. Vergi reformu ekonomiyi perişan etti, esnaf sıkıntıda, stagflasyon var, yüksek faizler ve durgunluklar... Şimdi "affedersiniz" deyip değiştirmeye çalışıyorsunuz. Yarın tahkim için aynı şeyi söyleyeceksiniz; yarın bu kanun için de "keşke çıkarmasaydık" diyebilirsiniz; ama, bunun karşılığı "affedersiniz" kadar basit değildir. Binlerce masum insan eğer bu işten feryat edecekse, dünya ve ahrette elleri yakanızdadır; haberiniz olsun. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu sorumluluk içerisinde, Yüce Meclisin kararına saygı duyuyor, hepinizi hayırlı akşamlar dileğiyle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arınç.

Sayın milletvekilleri, sürenin sonuna geldik. Tasarının bitimine kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde üzerinde iki önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı tasarının 19 uncu maddesinin "Bu Kanunu İçişleri Bakanlığı yürütür" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yahya Akman Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa Şanlıurfa

Mehmet Batuk A.Veli Seyda

Kocaeli Şırnak

Mahfuz Güler

Bingöl

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge, aynı zamanda en aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı yasa tasarısının 19 uncu maddesinin "Bu Kanunu Adalet Bakanı uygular" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Niyazi Yanmaz Mehmet Batuk

Şanlıurfa Kocaeli

A.Veli Seyda Hüseyin Arı

Şırnak Konya

Musa Uzunkaya

Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın Başkan, maksadın ne olduğu bellidir; bu ciddî (!) önergelere katıldığımızı belirtmek istiyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükümet önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Doğrudur; katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 87 sıra sayılı tasarının 19 uncu maddesinin "Bu Kanunu İçişleri Bakanlığı yürütür" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yahya Akman

(Şanlıurfa)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI EMİN KARAA (Kütahya) – Buna da katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bir sorum olacaktı; müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Bu maddeyle mi ilgili Sayın Başkan?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Önergeyi oyladınız sanıyorum?..

BAŞKAN – Oyladım.

Efendim, önergeden önce soru sormanız gerekirdi.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, ben istedim burada; fakat, verilmedi. Ben devamlı buraya basıyorum. İsterseniz, elektronik cihaza bakabilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Bedük, orayı ikaz etmekle değil, Başkanlığa bildirmeniz gerekir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ben öyle bir nezaketsizliği düşünmedim.

BAŞKAN – Rica ederim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, biraz evvel, Sayın Aydın Ayaydın, çok güzel bir açıklama yaptı. Bu açıklama kartel ve tröstlerle ilgiliydi. Kartel ve tröstlere yönelik fiyat artırma veya yükseltmeyle ilgili Rekabet Kuruluna ait olan bir yetkinin, Rekabet Kanunuyla bağlanmış olan bir hükmün burada da tekrar gündeme gelmiş olması sebebiyle, Sayın İçişleri Bakanımız, böyle bir durumda, acaba, Rekabet Kuruluna ait olan yetki kanununu mu uygulayacaklar; yoksa, şu kanunla getirilmiş olan, güvenlik kuvvetlerine verilmiş olan yetki mi kullanılacak? Orada tereddütüm var; açıklarlarsa, memnun olurum.

BAŞKAN – Efendim, o madde geçti Sayın Bedük. Bu, yürütme maddesidir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, Bakanlar Kurulu...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Bakan yürütecek diye efendim...

BAŞKAN – Hayır efendim, o maddeyle ilgili, o madde görüşülürken o soruyu sorabilirdiniz. O madde geçmiştir. Sayın Ayaydın'la temas buyurun; o konuda size gerekli bilgileri versin. (DYP ve FP sıralarından gürültüler; DSP, MHP ve ANAP sıralarından gülüşmeler; ANAP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Olur mu Sayın Başkan?! Bakanlar Kurulu tarafından...

BAŞKAN – Efendim olmaz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, siz de hâkimsiniz ve hâkimlikten geldiniz. Burada, Sayın Ayaydın'ın konuşmasıyla, ikimizin bir araya gelmesiyle, meselenin çözümlenmesi mümkün değil; çünkü, yargıç karar verecek. Yargıç karar verdiği zaman, tutanaklara bakacak; tutanaklara baktığı zaman hangi kanunu uygulayacağı hususunun burada açıklığa kavuşturulması lazım.

BAŞKAN – Sayın Bedük...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bakanlar Kurulu tarafından yürütülecek olan böyle bir kanunun açıklanması ve burada arşive, tutanağa geçmesi şarttı. Onu takdirlerinize bırakıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bedük, bakınız, benim takdirlerime değil. O, o maddeyle ilgili görüşmelerin yapıldığı sırada sorulması gereken bir soruydu. Sayın Ayaydın'ın konuşması...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Olmaz Sayın Başkan; aklımıza geldi... Aydın Ayaydın'a söz verdiniz, maddeyle ilgili konuştu.

BAŞKAN – Bu, yürütme maddesidir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Dolayısıyla, Sayın Ayaydın, haklı bir talepte bulundu. Uygulamacı için şart. Ben, onun için söylüyorum. Uygulamadan geldim; siz de uygulamadan geldiniz.

BAŞKAN – Efendim, o sorunun zamanı geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, tasarının tümünün kesin olarak oylanmasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte söz isteyen Sayın Yasin Hatiboğlu'na söz vereceğim; 2 dakikalık bir süre içerisinde... (FP sıralarından gürültüler)

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Olmaz Sayın Başkan, 2 dakika içinde...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Hatiboğlu, çok özlü konuşan bir arkadaşımızdır; o konuda hiç tereddütünüz olmasın, 2 dakikada çok şeyi ifade eder.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yeni bir uygulama getiriyorsunuz; 2 dakika olmaz Sayın Başkan. Bunun kararları var; 2 dakika yok. Olur mu canım!

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, burada teamül yok mu, yeni bir teamül mü getiriyorsunuz? Beş senedir Parlamentoda benim gördüğüm 5 dakikadır.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Siz, çok şeyi ifade edersiniz efendim.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanın 2 dakika deyişine bakmayınız; hamiyete endaze olmaz; onun için, o, süreyi uzatır. (Gülüşmeler)

Bu saatte, ne söyleyeceğimi, ne anlatabileceğimi bilemiyorum. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler) İzin veriniz efendim, izin veriniz_ Bakın, mantıkta bir kural vardır; tecahülü arifane denir. Nasıl anlatacağımı iyi bildiğim halde, size saygımdan dolayı, nasıl anlatacağımı bilemiyorum deyişimi anlayışla karşılayın lütfen. (FP sıralarından gülüşmeler)

Sayın milletvekilleri, bu bilimsel gerçektir; insanların belli bir dinleme kapasitesi, belli bir dinleme, o dinlemeye dayanma gücü vardır. Onun için, üniversitelerde ders süreleri kısıtlıdır, sınırlıdır. İnsan beyni_ Allah böyle halk etmiş. Yani, o bilgisayarda bile RAM tabir edilen şeyler var. Farklıdır_ Şimdi, bu saatte_ Gecenin 24.00'ünü geçtik; yani, cuma gününe geldik.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Yarın oldu.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Evet, yarın oldu; umarım, yarınlar geç olmaz.

Değerli_

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) – Hadi, bir şiir oku.

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Evet, ille şiir okumam şart mı yani_ Evet_

Taş devrine rahmet okutup,

Milleti hepten soyacaklar,

Bir tek göze bin mil çekip_

BAŞKAN – Sayın Hatiboğlu, size 1 dakika ilave süre veriyorum; buyurun efendim. (MHP sıralarından "şiir güme gitti" sesleri; gülüşmeler)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – E, olmaz bu Sayın Başkan!..

Değerli milletvekilleri, milletvekilinin birinci görevi, yasa yapmaktır. Yasa yapmak demek, yürürlüğe girecek bir halde yasa yapmak demektir. Benim görevim de odur, bunun idrakindeyim. Peki, bunun için, müspet, olumlu oy vermem lazım. Bunu niye veremediğimi, neden vermeye hakkımın olmadığını ifade etmeye çalışıyorum. Bu yasa, içeriği itibariyle, takdim tarzı itibariyle, benim oy verebileceğim, olumlu oy verebileceğim bir yasa değildir. Sayın Karakoyunlu dostuma üzülerek ifade edeyim, keşke, redaksiyonla mümkün olsa da düzeltilebilseydi. Bu tasarı, meşhur Notre-Dame'ın Kamburundaki Quasimodo'ya benziyor. (FP sıralarından alkışlar) Yani, bunu redaksiyonla düzeltmek mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN HATİBOĞLU (Devamla) – Umuyorum, Allah bize fırsat verecek, bunu yeniden gözden geçirip, hep beraber yeniden yapacağız.

Oyumun rengi kırmızı, yani rettir.

Sürçü lisan ettiysem, affola.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, aleyhte olmak üzere, Sayın Fethullah Erbaş ve Sayın Mustafa Kamalak söz istemişlerdir; ancak, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, bunu verme imkânımız yoktur.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Lehte kimse yok mu?!

BAŞKAN – Tasarının tümünü oylarınıza sunacağım; ancak, bir açık oylama isteği vardır.

Açık oylama isteminde bulunan milletvekillerinin burada olduğunu tespit ettikten sonra, açık oylamanın şeklini oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının tümünün oylanmasının ad okunmak suretiyle açık oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada.

Temel Karamollaoğlu?.. Burada.

Hüseyin Arı?.. Burada.

T. Rıza Güneri?.. Burada.

Mehmet Çiçek?.. Burada.

Ali Oğuz?.. Burada.

Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Mustafa Niyazi Yanmaz?.. Burada.

Mahfuz Güler?.. Burada.

Fethullah Erbaş?.. Burada.

Mehmet Batuk?.. Burada.

Mustafa Kamalak?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Hüseyin Karagöz?.. Burada.

Azmi Ateş?.. Burada.

Cevat Ayhan?.. Burada.

Aslan Polat?.. Burada.

Eyüp Sanay?.. Burada.

Mehmet Bekaroğlu?.. Burada.

Turhan Alçelik?.. Burada.

BAŞKAN – Yeterli imza vardır.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama makinesiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 5 dakikalık süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakan var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine aynı süre içerisinde, Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum.

Oylama işlemi başlamıştır sayın milletvekilleri.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu Tasarısının tümünün yapılan açık oylamasının sonucunu açıklıyorum: 295 üye katılmış, 246 kabul, 48 ret ve 1 çekimser oy kullanılmıştır. Böylece, yasa tasarısı kanunlaşmıştır.

İyiniyetle hazırlanan bu tasarının, uygulayıcıları elinde iyiniyetle uygulanması temennisiyle, hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 30 Temmuz 1999 Cuma günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 00.18

 

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Dicle Ilısu Barajı Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/77)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini, arz ederim.

Abdullah Veli Seyda Şırnak

Sorular :

1. Dicle Ilısu Barajı 1999 yılı yatırım programına alınmış mıdır?

2. Projelendirme çalışmaları tamamlanmış mıdır?

3. İhalesi için gerekli kaynak temini ve ihale işlemi hangi aşamadadır?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 28. 7. 1999 Sayı : B . 15. O. APK. 0. 23 - 300 - 975

Konu : Yazılı Soru Önergesi/13242

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı’nın 29 Haziran 1999 tarih ve A. 01. 0. GNS. 0. 10. 00. 02. - 7/77 - 430/1691 sayılı yazısı.

Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’nın tarafıma tevcih ettiği 7/77 - 430 esas no. lu yazılı soru önergesine ait bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’nın Yazılı

Soru Önergesi ve Cevabı (7/77 - 430)

Soru 1. : Dicle Ilısu Barajı 1999 yılı yatırım programına alınmış mıdır?

Cevap 1. : Ilısu Barajı ve HES İnşaatı işi, 1996 yılında Yatırım Programına alınmış olup, ödenek yetersizliği nedeniyle takip eden yıllar programlarına ötelenerek Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün 1999 yılı Yatırım Programında yer almaktadır.

Soru 2. : Projelendirme çalışmaları tamamlanmış mıdır?

Cevap 2. : Ilısu Barajı ve HES İnşaatı işine ait projeler, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 1982 yılında yaptırılarak tasdik edilmiştir.

Soru 3. : İhalesi için gerekli kaynak temini ve ihale işlemi hangi aşamadadır?

Cevap 3. : Yapımı ile ilgili olarak ; Balfour Beatty Limited - Impegılo Spa - Kiska İnş. Taah. İşl. A.Ş. - Nurol İnş. ve Tic. A.Ş. - Tekfen İnş. ve Tes. A.Ş. - Skanska Int. Cıvıl Eng. A. B.- Sulzer Hydro Ltd. -ABB Power Generation Ltd. firma grubu ile DSİ Genel Müdürlüğü arasında ikili anlaşmalar çerçevesinde sözleşme görüşmeleri devam etmekte olup, yapımı ile ilgili kaynak da yapımını üstlenecek firma grubu tarafından getirilecek kredi ile sağlanacaktır.

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, TEAŞ Genel Müdürlüğü Yatağan Termik Santrali lojman inşaatlarının yıkılmasına neden olan yetkililer hakkındaki işlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/99)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

TEAŞ Genel Müdürlüğü, Yatağan Termik Santrali’nde 12 yıl önce yapımını başlattığı lojmanların 40 dairesinin, daha içine girilmeden yıkılmasına karar vermiştir. Yapılan incelemelerde 215 dairede demir ve çimentonun eksik kullanıldığı belirlenmiştir.

1. İnşaat esnasında gerekli denetim ve gözetimi yapmayan TEAŞ yetkilileri hakkında ne gibi bir soruşturma yapılacaktır?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 28. 7. 1999 Sayı : B . 15. O. APK. 0. 23 - 300 - 974

Konu : Yazılı Soru Önergesi/13241

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı’nın 1.7.1999 tarih ve A. 01. 0. GNS. 0. 10. 00. 02. - 7/99 - 487/01866 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın tarafıma tevcih etmiş olduğu 7/99 - 487 esas no. lu yazılı soru önergesine ait bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın Yazılı

Soru Önergesi ve Yanıtı. (7/99 - 487)

Soru : TEAŞ Genel Müdürlüğü, Yatağan Termik Santrali’nde 12 yıl önce yapımını başlattığı lojmanların 40 dairesinin, daha içine girilmeden yıkılmasına karar vermiştir. Yapılan incelemelerde 215 dairede demir ve çimentonun eksik kullanıldığı belirlenmiştir.

1. İnşaat esnasında gerekli denetim ve gözetimi yapmayan TEAŞ yetkilileri hakkında ne gibi bir soruşturma yapılacaktır?

Cevap : 29.11.1985 tarihli sözleşme ile yüklenici MUNA İnş. A.Ş. firmasının yüklenimine verilmiş bulunan Yatağan T.S. II. Kısım Sosyal Site İnşaatları; 27. Blok G tipi lojman, tip kreş, MKE tipi baraka, spor sahaları ve çocuk bahçeleri, yol ve otopark, yüzme havuzu, mescid, çevre ihata harici dağıtım, harici işler ısı merkezi ve pis su tasfiye tesislerini kapsamaktadır.

Anılan iş, yüklenici firmanın sözleşme yükümlülüklerini zamanında ve eksiksiz yerine getirememesi nedeniyle TEAŞ Yönetim Kurulunun 16.12.1988 tarih ve 37 - 822 sayılı kararı ile tasfiye edilmiştir. Tasfiye sonrasında yarım kalan işler TEAŞ Yönetim Kurulunun 5.6.1991 tarih ve 25 - 472 sayılı kararı ile yüklenici Hayati Cebeci firmasına ihale edilmiştir. Bu firma işe başladıktan sonra lojman bloklarında bir takım hatalı imalatların bulunduğunu belirterek, söz konusu blokların tahkikini talep etmiştir. TEAŞ Genel Müdürlüğü yetkili elemanlarınca mahallinde yapılan incelemeler sonucu söz konusu binaların 9 Eylül Üniversitesince yeniden incelenmesi kararlaştırılmış ve konu 2.12.1991 tarihli yazı ile Üniversiteye intikal ettirilmiştir.

Üniversitenin yapmış olduğu incelemeler sonucunda 27 Bloktan oluşan lojman binalarından 14, 15, 28, 29, 30, 31 no’lu lojman bloklarının yönetmeliklerde öngörülen güvenlikte olmadığı ve tehlike arz ettiği, takviye edilmesinin de teknik ve ekonomik açıdan uygun çözüm olmayacağı görüşünü belirtmişlerdir. Üniversitenin bu raporuna istinaden, sağlıklı bir kararın verilebilmesini teminen, konu ile ilgili başka bir kuruluş veya bir üniversiteye ikinci bir çalışma daha yaptırılması hususu, TEAŞ Hukuk Müşavirliğince incelenmiştir.

TEAŞ Hukuk Müşavirliğince konu Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesine aktarılmış, söz konusu tesbitlerin Mahkeme tarafından tayin edilecek Bilirkişilerce tespitinin yapılması talep edilmiştir. Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin seçmiş olduğu Orta Doğu Teknik Üniversitesi marifetiyle yapılmış olan tesbitlerde, 14, 15, 28, 29, 30, 31 no’lu bloklarda, yapı emniyetinin olmadığı, geri kalan 21 bloktan, gerekli takviyelerin yapılarak işin tamamlanabileceği belirtilmiştir.

Anılan ihale ile ilgili olarak TEAŞ Teftiş Kurulu Başkanlığının 14.12.1992 tarih ve 8/29 sayılı soruşturma raporu uyarınca, 12.3.1993 tarih, 1905 sayılı dava dilekçesi ile Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1993 /191 Esasında TEAŞ sorumlu elemanlarına ve ihaleyi alan Muna Turizm İnş. Taah. Tic. ve San. A.Ş.’ne karşı tazminat davası açılmış ve derdest olup, son duruşması 21.9.1999 tarihine atılıdır.

Ayrıca; sorumlular hakkında Yatağan Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde görevi ihmal ve kötüye kullanma nedeniyle ceza davası açılmış, anılan mahkemenin 17.2.1998 tarih, 93/111 E. ve 1998/6 K. sayılı kararıyla suçun zaman aşımına uğraması sebebiyle sorumlu kişilerin beraatlarına karar verilmiştir.

Üniversitelerce yıkılması belirlenen altı blok (48 daire) için TEAŞ Hukuk Müşavirliğinin görüşleri doğrultusunda gerekli yıkım işleri yürütülmektedir.

3. – Şanlıurfa Milletvekili Niyazi Yanmaz’ın, açık lise sınavında “Türk Dili 2” soruları yerine “Edebiyat Tarihi” soruları sorulduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/127)

Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından yazılı cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Mustafa Niyazi Yanmaz Şanlıurfa

1. 27.6.1999 tarihinde yapılan Açık Lise Sınavında “Türk Dili 2” ders soruları yerine “ Edebiyat Tarihi” soruları sorulduğu öğrencilerin itirazlarından anlaşılmaktadır. Bu yanlış yapılmış mıdır?

2. Yanlış yapılmış ise, öğrencilerin mağduriyetinin giderilmesi için bu dersten geçmiş sayılacaklar mı?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00 - 03/1923 28.7.1999

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02. - 740 - 7/127 - 555/01975 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mustafa Niyazi Yanmaz’ın “Açık Lise sınavında Türk Dili 2 soruları yerine Edebiyat Tarihi soruları sorulduğu iddiasına ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 27.6.1999 tarihinde yapılan Açık Öğretim Lisesi 2. Dönem Sınavında Türk Dili 2 dersinin soruları yerine teknik bir hata yüzünden Türk Dili ve Edebiyatı 2 dersinin sorularının sorulduğu tespit edilmiştir.

2. 1998 - 1999 öğretim yılının 2. döneminde Türk Dili 2 dersini seçen öğrenciler, bu dersin sorularından sınava tabi tutularak mağduriyetleri giderilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

4. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, eğitime katkı payı adı altında toplanan paraya ve bu paradan Hatay iline aktarılan miktara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’ nun yazılı cevabı (7/135)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevap vermesini delaletlerinize arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

S – 1. Bu güne kadar “Eğitime katkı payı adı altında toplanan para miktarı nedir?

S – 2. Toplanan bu para miktarından ne kadarını yatırıma dönüştürdünüz? Toplanan bu paradan kaç okul yapıldı? Kaç derslik yapıldı? Kaç okul çağın teknolojisine göre (Bilgisayar, Modern Laboratuvar v.s.) tefriş edildi?

S – 3. Eğitime katkı payı için toplanan paradan Hatay İline ne kadarını aktardınız? Aktarılan bu paradan Hatay İline kaç okul yapıldı? Kaç derslik yapıldı? Kaç okulda bilgisayar destekli eğitime geçildi? Taşımalı sistemde kaç öğrenci taşındı?

S – 4. 1999 - 2000 Öğretim Yılı için Hatay İline yapacağınız yatırım hedefleriniz nelerdir? Açıklar mısınız?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00 - 03/1925 28.7.1999

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02. - 740 - 7/135 - 587/02058 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer’in “ Eğitime katkı payı adı altında toplanan paraya ve bu paradan Hatay İl’ine aktarılan miktara ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 4306 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesi ile sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim giderlerinde kullanılmak üzere 1.9.1997 ile 31.12.2000 tarihleri arasında çeşitli işlem ve kâğıtlardan eğitime katkı payı alınması hükmü getirilmiştir.

Bu hüküm gereğince; 1997 yılında 52 647 trilyon lira, 1998 yılında 215 066 trilyon lira, 1999 yılında ilk beş ayda 93 396 trilyon lira olmak üzere 20 ayda toplam 362 473 trilyon lira gelir sağlanmıştır.

2. Eğitime katkı payı olarak toplanan gelirler Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesaplarına aktarılmakta, bu hesapta toplanan gelirler ve yapılan harcamalar her altı ayda bir Maliye ve Millî Eğitim Bakanlığı denetim elemanlarınca denetlenmektedir. Bugüne kadar yapılan üç denetimin sonuç raporları basına ve kamuoyunun bilgilerine sunulmuştur.

Eğitime katkı payından 1997 yılında, 3 585 trilyon lira taşımalı eğitime, 7 165 trilyon lira yapıma olmak üzere toplam 10 750 trilyon lira, 1998 yılında 249 991 milyon proje giderlerine, 1 477 trilyon lira ilköğretim okulları ders kitapları basımına, 18 660 trilyon lira taşımalı eğitime, 7 835 trilyon lira ilköğretim okullarının donatımına, 131 402 trilyon lira yapıma ve 14 135 trilyon lira arsa kamulaştırma giderlerine olmak üzere toplam 173 760 trilyon lira harcanmıştır.

1999 yılında ise 2.7.1999 tarihi itibariyle eğitime katkı payından 100 milyar lira proje giderlerine, 20 500 trilyon lira taşımalı eğitime, 4 trilyon lira ilköğretim okullarının donatımına, 95 trilyon lira yapım giderlerinde kullanılmak üzere toplam 119 600 trilyon lira ödeme emrine bağlanmıştır.

Mayıs ayı geliri olan 25 273 trilyon liranın Maliye Bakanlığınca bütçeye özel ödenek kaydı işlemleri devam etmektedir. 37 072 trilyon lira halen Hazine Müsteşarlığından Merkez Saymanlığı hesaplarına nakit olarak aktarılmamıştır.

Açıklandığı gibi toplanan katkı paylarından en büyük miktarı olan 233 567 trilyon lirası yapım için kullanılmıştır. Bu ödenek öncelikle ülke genelinde geçen yıllarda programa alınan sürüncemede kalmış ilköğretim okulları inşaatlarının ikmalinde, mevcut okulların ek derslik, kat ilâvesi, bakım ve onarımlarında, ayrıca merkezden ihale edilen 343 okulun yapım giderlerinde kullanılmıştır.

3. 4306 sayılı yasa ile elde edilen gelirlerden, 1998 yılında Hatay iline 1 350 000 000 000 lira ödenek tahsis edilmiştir. Bu ödenekle 57 ilköğretim okulunda 423 dersliğin yapımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca bu kaynaktan, 1998 yılı içerisinde planlanıp ihaleleri merkezden yapılan 1 384 057 200 000 lira götürü bedelli 4 ilköğretim okulunun 1999 – 2000 öğretim yılı başında hizmete verilecek şekilde inşaatları devam etmektedir.

1998 – 1999 öğretim yılında Hatay İlinde 9 646 ilköğretim okulu öğrencisi taşınmıştır.

4. Söz konusu kaynaktan, 1999 yılı için Valilik emrine ilköğretim okullarının yapım, bakım ve onarımı maksadıyla 1 500 000 000 000 lira ödenek tahsis edilmiştir. Valilikçe de 467 derslikli 53 ilköğretim okulunun yapımı planlanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

5. – Şanlıurfa Millletvekili Zülfükar İzol’un, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/151)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.6.1999

Zülfükar İzol Şanlıurfa

Sorular

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Şanlıurfa İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar - projeleri itibariyle ne kadardır?

3 Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma , Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.05.00 - 03/1926 28.7.1999

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02. - 7/151 - 626/2142 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol’un “1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin” yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. Bakanlığımızın 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneği 348 341 000 000 000 liradır.

2 - 3. Bakanlığımızın 1999 yılı yatırım programında yer alan söz konusu ildeki, 11 müstakil program proje numaralı yatırım için 310 010 000 000 lira ödenek tahsis edilmiştir. Bunların isimleri, bitiş tarihleri ve yılı ödeneklerini kapsayan liste ekte sunulmuştur.

Ayrıca, 4306 sayılı Kanunla sağlanan kaynaktan Şanlıurfa İline 1999 yılında; ilköğretim okullarının yapım, bakım ve onarımı maksadıyla 1 300 000 000 000 lira ödenek tahsis edilmiştir. Yine bu kaynaktan finanse edilmek üzere ihaleleri merkezden yapılan; İl merkezinde 2 679 285 500 000 lira proje bedelli 5, Bozova İlçesinde 334 834 500 000 lira proje bedelli 1, Birecik (Kural Köyü) İlçesinde 266 999 000 000 lira proje bedelli 1, Viranşehir İlçesinde 353 052 000 000 lira proje bedelli 1, Ceylanpınar (Kepez) İlçesinde 306 366 000 000 lira proje bedelli 1, Halfeti (Yeşilören) İlçesinde 305 334 000 000 lira proje bedelli 1, Akçakale (Kalyon) İlçesinde 248 000 000 000 lira proje bedelli 1, Harran (Hulu) İlçesinde 265 179 000 000 lira proje bedelli 1, Siverek İlçesinde 365 298 000 000 lira proje bedelli 1 ilköğretim okulu olmak üzere toplam 4 759 350 000 000 lira proje bedelli 13 ilköğretim okulunun da 1999 - 2000 öğretim yılı başında hizmete verilecek şekilde inşaatları devam etmektedir.

Diğer taraftan Şanlıurfa Valiliğince 222 sayılı Kanun çerçevesinde planlanıp programa alınan 19 ilköğretim okulunun 1999 yılı sonu itibariyle hizmete verilmesi hedeflenmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Metin Bostancıoğlu Millî Eğitim Bakanı

6. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/161)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.6.1999

Zülfükar İzol Şanlıurfa

Sorular

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Şanlıurfa İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı Araştırma , Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/ - 929/16785 29.7.1999

Konu :Şanlıurfa Milletvekili

Sayın Zülfükar İzol’un

Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 7.7.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02- 7/161 - 636/2152 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol’un 7/161 - 636 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükar İzol’un 7/161 - 636 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Şanlıurfa İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

Cevap

Ulaştırma Bakanlığı Merkez teşkilâtının Genel Bütçeye dahil 1999 yılı yatırım ödenekleri toplamı 31 Trilyon 395 Milyar TL. olup, Bağlı ve İlgili Kuruluşlarının yatırım ödenekleri ile birlikte toplam 399 Trilyon 535 Milyar TL. dir.

Bakanlığımız Merkez Teşkilâtı ile Bağlı ve ilgili Kuruluşlarınca, Şanlıurfa İline 1999 yılı için ayrılan yatırım ödenekleri şu şekildedir.

DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü (Genel Bütçe) : Nizip - Birecik - Şanlıurfa Demiryolu inşaatı projesi, proje bedeli 151,4 Trilyon TL. olup, 1999 yılı ödeneği 1 Milyar TL. dir.

T. Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlüğü : Komünikasyon Binaları, Telefon Santral ve Şebeke Yapımı, Uzak Mesafe Telekominikasyon Sistemleri il Özel Telekomünikasyon Sistemleri Projelerinin 1999 yılı ödenek toplamı 2 Trilyon 246,5 Milyar TL. olup, bu projelere her yıl ihtiyaçlar ölçüsünde ödenek ayrılmaktadır.

Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü : Bilgi İşlem Sistemleri, Posta Hizmetlerinin Mekanizasyonu ve Otomasyonu, İdame - Yenileme ile Makine ve Teçhizat Alımı projelerinin 1999 yılı ödenek toplamı 30 Milyar 378 Milyon TL. olup, bu projelere her yıl ihtiyaç ölçüsünde ödenek ayrılmaktadır.

TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü : Mevcut hatların işletilmesi aşamasında “ Tünel İnşa, Köprü ve Menfez Yenilemeleri” projesi kapsamındaki Karkamış - Nusaybin hattı 774 + 995 Km. arası köprünün bakım ve onarım projesinin 1999 yılı ödeneği 40 Milyar TL. olup, Yol Bakım ve Yenileme ile hat bakımları için yıl içinde doğabilecek ihtiyaçlar için ayrıca ödenek ayrılabilecektir.

DHMİ Genel Müdürlüğü : “GAP Uluslararası Havaalanı İnşaatı” projesinin proje bedeli 11 Trilyon 25 Milyar TL. olup, 1999 yılı ödeneği 5 Trilyon 600 Milyar TL. olup, projenin bitimi 2001 yılı olarak planlanmıştır.

Ayrıca Mevcut Havaalanının idame - tamamlama niteliğindeki ihtiyaçlarını karşılamak üzere de 1999 yılına 10 Milyar TL. daha ödenek ayrılmıştır.

7. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk’un;

- Gebze Kültür Kompleksi inşaatına,

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın;

- 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara,

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/204, 219)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Mehmet Batuk

Kocaeli

Bilindiği gibi Kocaeli İlimizin Gebze İlçesi yoğun göç alan ve nüfusu astronomik olarak artarak 500 binleri aşmış durumdadır. Bu bölgede yaşayan insanlarımızın kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere Gebze Belediyesi şehrin en güzel yerinde büyük bir arsayı “Gebze Kültür Kompleksi” yapılmak üzere bakanlığınıza tahsis etmiş ve bu arsa üzerine 1993 yılında sözkonusu inşaata rağmen kaba inşaatın bile tamamlanamadığını üzülerek tespit ettim.

1. Bakanlığınız bu kadar uzun zaman geçmiş olmasına rağmen bu inşaatın bitirilmemesini ne ile izah ediyor?

2. Son yıllarda bu yatırım için ayrılan ödenek azlığına bakıldığında söz konusu kompleksin gerekli görülüp görülmediği kuşkusunu doğurmuştur. Bakanlığınız bu kompleksin gerekli olduğuna inanıyor mu?

3. Bölge için hayati öneme haiz olan bu kompleksin bitirilmesi için hangi acil tedbirler alınacaktır.

4. 6 yıldan beri devam eden inşaatın 2000 yılının başında bitirilmesi ve 2000 yılında Gebzelilerin bu kompleksle birlikte bir kültür canlılığına kavuşması mümkün olabilecek midir?

5. “Gebze Kültür Kompleksi”nin bitirilme programı hakkında bilgi verir misiniz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8.7.1999

Tevhit Karakaya

Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Kültür Bakanlığı Araştırma , Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01 - 349 29.7.1999

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı KAN.KAR.MÜD.’nün 9.7.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.1023 sayılı yazısı.

Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Batuk’un “Gebze Kültür Kompleksi inşaatına ilişkin” 7/204 - 780 (Ek - 1), Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın “1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin” 7/219 - 862 (Ek - 2) esas no’lu yazılı soru önergelerinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay

Kültür Bakanı

Ek – 1

Cevap 1 : Gebze Kültür Merkezi Kompleksinin bitirilmemesinin nedeni bütçe ödeneklerinin yetersizliğindendir.

Cevap 2 : Gebze Kültür Merkezi Kompleksi Bakanlığımız için kuşkusuz çok gerekli görülmektedir.

Cevap 3 : Bakanlığımız Kültür Merkezi inşaatlarından fiziki durumu daha ileri seviyede bulunan ve bitirilmesi gereken 14 adet Kültür Merkezi vardır. Ödenek yetersizliği nedeniyle bunlardan sadece 1 veya 2 tanesinin tamamlanması mümkün olabilecektir. Ödeneklerin yeterli düzeye ulaşması halinde inşaat en kısa sürede bitirilecektir.

Cevap 4 - 5 : %50 seviyesinde olan bu inşaatın iç donanımları havalandırma, elektrik, ısıtma, sahne, ışık, ses düzeni, akustik vb. imalatları rasyonel yapım süreci 1 yılı aşmakta olduğundan adı geçen inşaata yeterli ödenek sağlandığı takdirde 2001 yılında bitirilmesi planlanmıştır.

Ek – 2

Cevap 1 : Bakanlığımızın 1999 Malî Yılı Bütçesinin yatırım ödeneği 11 286 000 000 TL. olup, ayrıca; Geliştirme ve Destekleme Fonundan da Kültür Merkezleri yapımı için de 6 300 000 000 TL. ödenek ayrılmıştır.

Cevap 2 : 1999 yılında Erzincan İli yatırım ödeneği 685 799 000 000 TL.’dir.

Cevap 3 : Ayrılan ödenekler çerçevesinde Bakanlığımızın mevcut yatırımlarının 2000 yılında tamamlanması planlanmıştır.

8. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/231)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8. 7. 1999

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C.

Dışişleri Bakanlığı

Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü

Sayı : SPGM/ 4848 - 340 27.7.1999

Konu : Yazılı Soru Önergesine Cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19 Temmuz 1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/231 - 873/02651 sayılı yazıları

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın, ilgide kayıtlı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Sorular :

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe Ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

Cevap :

Bakanlığımızın 1999 yılı Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri 500 000 000 000. - TL.’dır. Bunun %5’i, Bütçe Kanununun 5 inci Maddesi uyarınca iptal edildiğinden yatırım ödeneklerimizin toplamı 475 000 000 000. TL olmuştur.

Bakanlığımızın yatırım projeleri merkez kuruluşumuzun ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olduğundan, Ankara hariç hiçbir ilimizde, bu çerçevede Erzincan’da yatırım projemiz bulunmamaktadır.

9. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şuayip Üşenmez’in yazılı cevabı (7/237)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8. 7. 1999

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.014/3.02 - 00448 28.7.1999

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/237 -879/02658 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ile Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya tarafından cevaplandırılması istenilen soru önergesine ilişkin Bakanlığım görüşü aşağıda belirtilmiştir.

Bilindiği üzere; 571 Sayılı KHK ile kurulan Özürlüler İdaresi Başkanlığının kuruluş amacı, özürlülere yönelik hizmetlerin düzenli, etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesini temin etmek için; ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak, özürlüler ile ilgili ulusal politikaların oluşmasına yardımcı olmak, özürlülerin problemlerini tesbit etmek ve bunların çözüm yollarını araştırmaktır.

Yukarıda, kuruluş amacından da anlaşılacağı üzere, Bakanlığıma bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığının yatırımcı kurum olmayıp koodinatör bir kurum oluşu, ayrıca taşra teşkilâtının bulunmaması nedeniyle 1999 yılında Erzincan İline herhangi bir yatırım ödeneği ayrılmamıştır. Yine aynı çerçeve içerisinde sözkonusu İl de mevcut yatırım da bulunmamaktadır.

Öte yandan, sözkonusu soru önergesinin 1. Maddesinde sorulan 1999 Malî Yılı Bütçe Yatırım Ödenekleriyle ilgili hususlara ait bilgiler ve ayrıca Bakanlığımın bağlı kuruluşu Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne ilişkin bilgiler ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Şuayip Üşenmez Devlet Bakanı

Bilgi Notu

1999 Malî Yılı Bütçe Yatırım Ödenekleri

* Temel Araştırma Projeleri 8 000 000 000 TL.

* Uygulamalı Araştırma Projeleri 163 000 000 000 TL.

* Basılı Yayınlar Projeleri 23 000 000 000 TL.

* Görüntülü Yayınlar Projeleri 8 000 000 000 TL.

* Bilgisayar Alımları 42 000 000 000 TL.

TOPLAM 244 000 000 000 TL.

Soru 2 : 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla İlgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

Cevap 2 : 1 274 Milyon TL.

Soru 3 : Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

Cevap 3 :

Erzincan İli 1999 Yılı Programında Olan Tesis Kadastro Çalışmaları

Müdürlük İlçe Köy/Mah Yıl Başl.Tar. Ay Pars. Dönüm Mt. M.

Erzincan Çayırlı B. Yaylaköy 99 3 0 0 * K

Erzincan Refahiye Çamdibi 99 0 0 * K

Erzincan Tercan Ilısu 99 3 300 10000 KL. K

Erzincan Üzümlü Bulanık 99 30/5/99 3 450 900 FO. K

Erzincan Üzümlü Çamlıca 99 30/5/99 4 1000 2000 FO. K

Erzincan Üzümlü Pelitli 99 30/5/99 5 1350 2700 * K

Erzincan Merkez Kavakyolu 99 1/3/99 6 600 1040 KL. M (2859)

TOPLAM = 3700 16640

1999 yılı içerisinde Erzincan İli kapsamında programa alınan 7 adet köy yılı içerisinde bitirilecektir.

10. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun cevabı (7/240)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8.7.1999 Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan iline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı Sayı : B.02.0.011/00413 29. 7 .1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/240 -882/02661 sayılı yazı.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya tarafından verilen ve Bakanlığımızca cevaplandırılması istenen yazılı soru önergesi hakkındaki cevabımız ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu Devlet Bakanı

T.C. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanlığı 20. 7 .1999

Sayı : B.02.1.DNM.0.73.01/03681

Konu : Soru önergesi

Bakanlık Makamı

(Özel Kalem Müdürlüğüne)

ilgi : 20.7.1999 gün ve B.02.0.011 - 00349 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Sn. Tevhit Karakaya’nın soru önergesine ilişkin yazı incelenmiş olup, soru önergesinde sorulan Müsteşarlığımızın 1999 yılı yatırım ödeneği, 1 420 000 000 000 - TL.dır Müsteşarlığımız yatırımcı bir kuruluş olmadığından Erzincan İli sınırları içerisinde herhangi bir yatırımı bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Çiğdem Sav Müsteşar V.

Türk Standartları Enstitüsü

Sayı : B.02.2. TSE.013.00.00/15585 23. 7 .1999

T.C.

Devlet Bakanlığı

(Sn. Prof. Dr. Ramazan Mirzaoğlu)

İlgi : 20.7.1999 tarih ve B.02.0.011/00349 sayılı yazınız.

Enstitümüz 132 sayılı özel Kanunla kurulmuş olan bir Kamu Kurumu olup, genel bütçeden herhangi bir nam altında pay alması veya ödenek ayrılması sözkonusu değildir.

Ayrıca, Enstitümüzün 1999 yılı için Erzincan’a planlanmış bir yatırımı bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim. Saygılarımla

Türk Standartları Enstitüsü Başkanı Ahmet Cafoğlu

T.C.

Başbakanlık Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.DMİ.0.73.00.05/1

Konu : Soru önergesi

Devlet Bakanlığı Makamına

İlgi : 20.7.1999 tarih ve B.02.0.011/00349 sayılı yazınız.

İlgi yazınızda; Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği Erzincan İline 1999 yılı için yatırım yapılması planlanmamıştır. Genel Müdürlüğümüzün 1999 Malî Yılı Bütçe Yatırım Ödenekleri yazımız ekinde sunulmuştur.

Gereğini arz ederim.

Mehmet Cebeci Genel Müdür V.

D. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 1999 Malî Yılı Bütçe Yatırım Ödenekleri

(Milyon TL.)

Harcama Kalemleri : 1999 Malî Yılı :

100 Personel Giderleri 7 540 000

200 Yolluklar 50 300

300 Hizmet Alımları 291 115

400 Tüketim Malları ve

Malzeme Alımları 502 000

500 Demirbaş Alımları 5 900

600 Makina Teçhizat ve

Taşıt Alımları 625 000

Ulaştırma Sektörü 460 000

(Milyon TL.)

Harcama Kalemleri : 1999 Malî Yılı :

Tarım Sektörü 80 000

Turizm Sektörü 60 000

D. K. H. (Çevre) Sektörü 25 000

700 Yapı Tesis ve Büyük

Onarım Giderleri 936 000

Ulaştırma Sektörü 390 000

Tarım Sektörü 386 000

Turizm Sektörü 160 000

800 Diğer Ödemeler 685

900 Transferler 2 616 600

Toplam : 12 567 600

11. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu’nun yazılı cevabı (7/243)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın DevletBakanı Sayın Sadi Somuncuoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8.7.1999

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 28.7.1999 Sayı : B.02.0.008/00477

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.7.1999 tarih ve A.01.1.DİK.0047/2664 sayılı yazısı.

İlgi yazınıza istinaden Erzincan Milletvekili TevhitKarakaya’nın “1999 malî yılı bütçe yatırım ödenekleri ve Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin” yazılı soru önergesine verilen cevap aşağıya çıkarılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Sadi Somuncuoğlu Devlet Bakanı

Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün;

1. 1999 malî yılı bütçe yatırım ödenekleri toplam 28 192 812 446 000 TL.’dir.

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri toplamı 607 088 200 TL.’dir.

3. Erzincan Toplu Konut ve Kamu lojmanları kamulaştırılmasıyla ilgili yatırım projesi işlemleri tamamlanmıştır.

12. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın yazılı cevabı (7/245)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın DevletBakanı Sayın Yüksel Yalova tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8.7.1999

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 28.7.1999 Sayı : B.02.0.006/01-421

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19 Temmuz 1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/245-887/02666 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/245-887 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Yayın hizmeti yürüten Türkiye Radyo-Televizyon Kurulu Genel Müdürlüğü halen programların üretimi ve stüdyo çıkışında Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin sistemlerine iletimi ile yükümlüdür. Bu hizmetlerle ilgili yatırımlar Genel Müdürlük ve Bölge Müdürlüklerin bulunduğu illerle sınırlıdır. Bu nedenle Erzincan İline yönelik yatırım yoktur.

Ancak, 4397 sayılı Yasa ile 31.12.1999 tarihine kadar verici hizmetlerinin Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne devri öngörülmektedir. Söz konusu devir işlemini takiben hizmet alanına girecek olan Erzincan İline yatırım projeleri hazırlanabilecektir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Katma Bütçe Yatırım ödenekleri toplam olarak 6 036 000 000 000 (Altıtrilyonotuzaltımilyar ) TL.’dir.

Erzincan İline 1999 Malî Yılı Bütçesinden ayrılan toplam ödenek miktarı, 10 Temmuz 1999 gün ve 23751 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1999 Yılı Yatırım Programı çerçevesinde belirlenecektir.

Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların 2001 yılında tamamlanması planlanmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Yüksel Yalova Devlet Bakanı

BİRLEŞİM 41’İN SONU