DÖNEM : 21 CİLT : 7 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

38 inci Birleşim

23 . 7. 1999 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım’ın, esnafın içinde bulunduğu zorluklara ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli’nin, Afyon İlinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmasına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Mısır’a gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/301)

2. – Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, Adalet Komisyonuna gönderilen (1/445) esas numaralı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Komisyonlarına havale edilmesini isteme kararına ilişkin tezkeresi (3/302)

3. – Adalet Komisyonu Başkanlığının, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, Adalet Komisyonuna gönderilen (1/445) esas numaralı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Komisyonlarına havale edilmesini isteme yönündeki kararını uygun mütalaa ettiğine ilişkin tezkeresi (3/303)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 21 arkadaşının, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/48)

2. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve 23 arkadaşının, İstanbul TEM otoyolunun Çamlıca ve Mahmutbey gişelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/49)

3. – Ordu Milletvekili Yener Yıldırım ve 20 arkadaşının, İstanbul Üniversitesi ve YÖK Başkanının bazı uygulamaları üzerine öğretim üyelerinin istifa etmeleri konusundaki iddiaların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/429) (S. Sayısı: 52)

2. – Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malûlü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Millî Savunma komisyonları raporları (1/419, 1/438) (S. Sayısı: 60)

3. – Askerlik Kanunu ile Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi, Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma komisyonları raporları (1/437, 2/81, 1/452, 1/453) (S. Sayısı: 59)

4. – Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/435) (S. Sayısı: 54)

5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri komisyonları raporları (1/366) (S. Sayısı: 24)

V. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VI. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının gündemdeki yeri ve çalışma saatlerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Şırnak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin havaalanı ve demiryolu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/75)

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, spor ile ilgili kanun tasarısı taslaklarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün yazılı cevabı (7/123)

3. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Fransa’da yaşayan işçilerimizin kötü muameleye maruz kaldıkları ve sınır dışı edileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/134)

4. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay İli Kırıkhan Belediyesinin gelirlerine konan hacize ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın yazılı cevabı (7/136)

5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, iki porgram yapımcısının vergi kaçırarak haksız kazanç elde ettikleri iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın yazılı cevabı (7/141)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/158)

7. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in yazılı cevabı (7/236)

8. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevabı (7/242)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale’de meydana gelen tabiî afete,

Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan’ın, tabiî afetlere karşı alınması gereken tedbirlere,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın,

Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli’nin, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanununun aksadığı iddia edilen yönlerine ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk,

Cevap verdi.

Hikmet Uluğbay’ın istifasıyla boşalan Devlet Bakanlığına, Bursa Milletvekili Recep Önal’ın atandığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının:

Ekim-Kasım-Aralık 1998 ayları (5/1) (S. Sayısı: 56),

Ocak-Şubat-Mart 1999 ayları (5/2) (S. Sayısı: 57),

Nisan-Mayıs-Haziran 1999 ayları (5/3) (S. Sayısı: 58),

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığı hesaplarına ilişkin raporları ile;

Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener ve 34 arkadaşının, bazı gizli bilgi ve belgelerin bazı aracı kuruluşlara sızdırılarak borsada haksız kazanç sağlandığı iddialarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/45),

Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç ve 20 arkadaşının, Elazığ İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/46),

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 19 arkadaşının, ulusal kemik iliği bankası kurulması amacıyla Dr. Oktar Babuna tarafından başlatılan kampanya hakkındaki iddiaların araştırılması (10/47),

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurul’un bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemde yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 35 inci sırasında yeralan Osmanlı Devletinin kuruluşunun 700 üncü yıldönümü konusundaki (8/2) esas numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin Genel Kurulun 27.7.1999 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; genel görüşme açılması kabul edildiği takdirde, genel görüşmenin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına ve görüşmelerinin, Genel Kurulun 3.8.1999 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen 2 üyeliğe, Batman Milletvekili Faris Özdemir ve Diyarbakır Milletvekili Salih Sümer seçildiler.

Görüşmelerine devam edilen, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasından sonra (1/496, 2/177, 2/184, 2/185) (S. Sayısı: 51) kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/429) (S. Sayısı: 52) üzerinde bir süre görüşüldü.

Erzurum Milletvekili İsmail Köse, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın,

Konya Milletvekili Ömer İzgi, Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan’ın,

Konuşmalarında, partilerine,

Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener de, Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un, konuşmasında, grubuna,

Sataştığı iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 23 Temmuz 1999 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 21.59’da son verildi.

Nejat Arseven Başkanvekili Mehmet Ay Cahit Savaş Yazıcı Gaziantep İstanbul Kâtip Üye Kâtip Üye Hüseyin Çelik Van Kâtip Üye

No. : 38

II. – GELEN KÂĞITLAR

23 . 7 . 1999 CUMA

Raporlar

1. – Türkiye Cumhuriyeti ve Küba Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/358) (S.Sayısı: 61) (Dağıtma tarihi: 23.7.1999) (GÜNDEME)

2. – Türkiye Cumhuriyeti ile Slovak Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/321) (S.Sayısı: 62) (Dağıtma tarihi: 23.7.1999) (GÜNDEME)

3. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/323) (S.Sayısı: 63) (Dağıtma tarihi: 23.7.1999) (GÜNDEME)

4 . – Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/326) (S.Sayısı: 64) (Dağıtma tarihi: 23.7.1999) (GÜNDEME)

5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/333) (S.Sayısı: 65) (Dağıtma tarihi: 23.7.1999) (GÜNDEME)

6. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Malezya Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/342) (S.Sayısı: 66) (Dağıtma tarihi: 23.7.1999) (GÜNDEME)

7. – Maden Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/472) (S.Sayısı: 70) (Dağıtma tarihi: 23.6.1999) (GÜNDEME)

8. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/455) (S.Sayısı: 71) (Dağıtma tarihi: 23.7.1999) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van Kapıköy Sınır kapısının karayolu ulaşımına ve transit ticarete açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Keçeciler) sözlü soru önergesi (6/99) ( Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

2. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van Havaalanından Türk Cumhuriyetlerine ve Diyarbakır-Ankara arasında tarifeli uçak seferleri başlatılıp başlatılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/100) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

3. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van-Çilli ve Gelincik açık pazarlarının faaliyete geçirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Tunca Toskay) sözlü soru önergesi (6/101) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

4. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van-Akdamar Adasının çevre düzenlemesine ve Akdamar Kilisesinin restorasyonuna ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/102) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

5. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van-Organize Sanayi Bölgesi inşaatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/103) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

6. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Van İlinde kış ve su sporlarının geliştirilmesine ve MPİ Vangölü Anadolu Lisesi inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/104) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

7. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısının bazı öğretim görevlileri hakkındaki iddiaları konusunda suç duyurusunda bulunulup bulunulmadığına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/105) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

8. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, okul kantinlerinde satılan içeceklere ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/106) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

9. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Birinci Futbol Liginin adının Türkiye Telsim Ligi olarak değiştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) sözlü soru önergesi (6/107) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İzmir Konak Belediyesi’nin bazı uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/286) (Başkanlığa geliş tarihi:19.7.1999)

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ülkemiz aleyhine açılmış olan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/287) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.7.1999)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, KİT’lerin yönetim kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/288) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

4. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, yayın kuruluşlarının Basın İlan Kurumu’ndan ilan alabilmeleri için gerekli olan şartlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/289) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

5. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, bakanlığa bağlı kütüphanelerdeki kitaplara ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/290) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

6. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay-Hassa Dermek Göleti projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/291) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

7. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay ve çevresinde turizmin gelişmesi için yapılacak yatırımlara ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/292) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

8. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Güzelçay Beldesi TEM Otoyolu kamulaştırma bedellerinin ne zaman ödeneceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/293) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

9. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, İskenderun Liman İşletmesinin modernizasyonuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/294) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

10. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, İskenderun serbest bölge çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/295) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

11. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Antakya çevre yolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/296) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

12. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay küçük sanayi siteleri inşaatına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/297) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

13. – Tokat Milletvekili M. Ergun Dağcıoğlu’nun, Tokat ili Turhal, Pazar ve Artova ilçelerinde meydana gelen dolu afetinden zarar gören çiftçilere yapılacak yardımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/298) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

14. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, şahin kuşu yumurtalarının yurt dışına kaçırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/299) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.7.1999)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 21 arkadaşının, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/48) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

2. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve 23 arkadaşının, İstanbul TEM otoyolunun Çamlıca ve Mahmutbey gişelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/49) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.7.1999)

3. – Ordu Milletvekili Yener Yıldırım ve 20 arkadaşının, İstanbul Üniversitesi ve Y.Ö.K. Başkanının bazı uygulamaları üzerine öğretim üyelerinin istifa etmeleri konusundaki iddiaların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.7.1999)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergesi

1. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Orta Öğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme sınavına başörtülü öğrencilerin alınmadığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/68)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

23 Temmuz 1999 Cuma

BAŞKAN : Başkanvekili Nejat ARSEVEN

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin ÇELİK (Van), Cahit Savaş YAZICI (İstanbul)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, esnaf ve sorunları hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, gözle görülür şekilde boşluk olduğunu, biraz evvel, birleşimi açmanızdan önce ifade etmiştim size; fakat, siz, herhalde, bizim lafımızı muhalefet olduğumuz için ciddîye almıyorsunuz. Şu anda, salonda 50’den fazla milletvekili arkadaşımız yoktur, bu nedenle yoklama talep etmiştik; şimdi, zabıtlara geçmesi bakımından söylüyorum. Bu, ileride Başkanlığın tutum ve davranışı için birtakım işlemleri gündeme getirir diye arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Yıldırım.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Eskişehir Milletvekili Mehmet Sadri Yıldırım’ın, esnafın içinde bulunduğu zorluklara ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan evvel, Yüce Meclisi ve televizyonları başındaki vatandaşlarımı, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına selamlıyor ve saygılarımı sunuyorum.

Esnafın içinde bulunduğu zorlukları, hükümetin yanlış uygulamalarını dile getirmek için söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, kendi adına bir iş kurup, sermayesi, emeği kendisinin olan, istihdama katkı yapan, devletine vergisini ödeyen, çalıştırdığı işçilerin Sigortaya primlerini ödeyen esnafı yok ettiniz. Her gün, siftah etmeden dükkân kapatan, vergisini ödeyemeyen yüzlerce esnaf iflas edip işyeri kapatmakta, borçlarını ödeyemediğinden aile faciaları yaşanmaktadır. Esnafın tek güvencesi olan Halk Bankasından ödenen kredilerin faizlerini yüzde 80 ve yüzde 120’lerin üzerine çıkardınız. Esnaf aldığını satamıyor, sattığı malın yerine mal koyamıyor, borcunu ödeyemiyor. Esnafı, aldığınız kararlarla, çıkardığınız Vergi Kanunuyla yok ettiniz. Bu esnaftan ihtiyacını karşılayan memuru, işçiyi, çiftçiyi, emekli, dul ve yetimi de yok ettiniz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de ekonomik kriz vardır. Toplumun büyük bir çoğunluğu, memuru, işçisi, emeklisi sokakta; ama, halen hükümetin umurunda değil. Hükümetin memura ve işçiye verdiği yüzde 20’lik zamma her kesim isyan etmektedir.

Türkiye’de, ekonomik kriz nedeniyle kimse hükümetten memnun değildir. Çiftçi verilen tabanfiyatlara isyan etmekte; yine, peşin verileceği belirtilen mahsul bedelleri verilmemekte ve ofisler tam kapasiteyle çalışmamaktadır.

Hatta, hükümet çiftçiye para vermek için de, devlet bankası olan Ziraat Bankası ve Halk Bankası varken, ilçelerde ve beldelerde olmayan Vakıflar Bankasına ve Şekerbanka para dağıtma yetkisini vermesi çiftçinin durumunu daha da zorlaştırmıştır.

Mutfaktaki yangın her geçen gün daha da artmakta, piyasa ve hayat pahalılığı gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal almaktadır; yani, çiftçi perişan, işçi perişan, memur perişan, emekli, dul ve yetim perişan, sanayici perişan -çünkü her gün fabrikalar kapanmaktadır- esnaf perişandır, can çekişmektedir.

Değerli milletvekilleri, Parlamentoya, bizlere büyük görev düşmektedir. Sayın hükümet, halkın, esnafın, işçinin, memurun, sanayicinin sesine kulak vermeli, dert ve sıkıntılarını dinlemeli, muhalefet partilerinin konuşmalarını ve tavsiyelerini dikkate almalıdır. Kısacası, sıkıntıları biz tespit ediyoruz, hükümet de çare bulmak zorundadır.

Eskişehir’deki esnafın yüzde 80’i vergisini ödeyememiş, iflaslar ve hacizler gün geçtikçe artmakta, karşılıksız çekten 2 200 esnaf yargılanmaktadır.1999 Haziran ayı sonuna kadar Eskişehir’de 541 esnaf dükkân kapatmıştır, bu da, her gün en az üç esnafın dükkânını kapatması demektir.

Ankara’da ise, piyasa ve esnafın işleri tamamen durmuş; esnaf vergisini ve borcunu, çeklerini ödeyemiş; iflaslar ve hacizler artmış; Ankara’da, Ticaret Odasının tespitine göre 16 500 tüccar karşılıksız çekten ve mal bildiriminde bulunmamaktan kanunî takip altındadır.

Değerli milletvekilleri, esnafı kurtarmanın çarelerine bakalım: Vergi Kanunundaki yanlışlıklar düzeltilmeli, karşılıksız çek durumu düzeltilmeli, Peşin Vergi tamamen kaldırılmalı, malî milat ve nereden buldun kaldırılmalı ve ertelenmeli, faiz gelirleri kaynağında vergilendirilmeli, düşük faizli kredi verilmeli, enflasyon muhasebesi getirilmeli, ekonomik suça ekonomik ceza uygulanmalı, eğitim ve sağlık harcamaları gider yazılabilmeli, gelirin tanımı netleştirilmeli, vergi oranları düşürülmeli, Gelir Vergisi Kanununun 40 ncı maddesi hükmü kaldırılarak esnaf ve tüccarın kullandığı kredi faizinin tamamı gider yazılmalı, beyannameli mükelleflere bir matrah artırımı getirilip, mükellefin geçmişle bağlantısı kesilmeli; yani, geçmiş sıfırlanmalı, kaçakçılık cezasıyla gecikme zammı ve gecikme faizine af getirilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, sürenize bir dakika ilave ettim efendim.

Buyurun.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği, Türkiye genelinde mevcut 4 milyon esnaf ve sanatkâra, Halk Bankası aracılığıyla, finansman sağlayan tek kuruluştur; Türkiye genelinde esnafa hizmet eden 900 kooperatif ve 28 birlik olarak teşkilatlanmıştır.

Türkiye, pazar ekonomisi uygulamaktadır. Böylece, esnaf ve sanatkârın, günün ekonomik koşullarına ayak uydurabilmesi için, esnaf kredi limitleri artırılmalı ve yeterli finansman sağlanmalıdır. Esnafın aldığı krediler için, kullanılan anapara üzerinden değil, taksitler üzerinden, kullanıldığı süre üzerinden faiz alınmalıdır. 1998 yılı sonu itibariyle 4 milyon esnafa tahsis edilen kredi miktarı 220 trilyon liradır; 1 milyon esnafın kredi kullandığı hesap edilirse, 1 kişiye 220 milyon lira kredi düşer; bu miktar da çok azdır.

Değerli milletvekilleri, Eskişehir, her konuda olduğu gibi, vergi ödemede de birinci olmasına rağmen; maalesef, Maliyenin, defterdarlığın uzmanları sık sık esnafı kontrol etmekte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkanım, 1 dakika daha süre rica ediyorum.

BAŞKAN – Mümkün değil efendim, sadece teşekkür etmeniz için mikrofonu açıyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Devamla) – Eskişehir’in ilçelerinde de sıkıntı vardır.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak hükümete ve Meclise, vatandaşın lehine olacak her karara destek vereceğini bildirir, Yüce Meclisin değerli üyelerine, esnafımıza ve halkımıza Doğru Yol Partisi ve şahsım adına selam ve saygılarımı sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Gündemdışı ikinci söz, Afyon İlinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınması konusunda söz isteyen Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli’ye aittir.

Buyurun Sayın Kayayerli. (MHP sıralarından alkışlar)

2. – Afyon Milletvekili Müjdat Kayayerli’nin, Afyon İlinin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmasına ilişkin gündemdışı konuşması

MÜJDAT KAYAYERLİ (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1982 yılında kalkınmada öncelikli yöre kapsamından çıkarılan Afyon İlimizin tekrar kalkınmada öncelikli yöre kapsamına alınmasını ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Afyon’un Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki önemli yerini Mustafa Kemal Atatürk “Afyonkarahisar son büyük zaferin kilidi, esası oldu. Afyonkarahisar’ın tarihî savaşımızda unutulmaz parlak bir sayfası vardır” sözleriyle dile getirmiştir.

Afyon’un üzerinde bulunduğu coğrafî konum işletmeciler açısından “optimum kuruluş yeri” özelliği taşımasına rağmen, İlimiz sosyal, kültürel ve fizikî altyapı yetersizliği sebebiyle yıllarca sanayileşme sürecine girememiştir.

Ekonomik gelişmişlik sıralamasında Afyon, Ege Bölgesi illeri arasında 0.22 811 ile sondan birincidir. Afyon’un 1972’de kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmasıyla orta ölçekli işletme sayısında önemli bir artış olmuştur. Bu işletmeler de ilde iktisadî hayatı ve istihdamı geliştirici etkide bulunmuştur.

Ülke nüfusu içerisinde Afyon İlinin payı 1985’te yüzde 1.32 iken 2000 yılında bu oranın 1.29 olacağı hesaplanmaktadır. Diğer bir deyişle, Afyon İli dışına göçün devam edeceği görülmektedir.

1985-1990 arasında Türkiye’de yıllık nüfus artış hızı binde 67 iken Afyon’da binde 20’dir. Bu bağlamda, il dışına yıllık net göç oranı da binde eksi 47’dir. 1985 araştırmalarında Afyon 35 inci sırada, 1996 araştırmalarında ise 41 inci sıradadır.

Afyon’a verilen teşvik belgeli yatırımların Türkiye geneli ile yapılan karşılaştırmasında; Afyon’a verilen belge sayısı Türkiye genelinde verilen belge sayısının binde 7’si, toplam yatırım tutarının binde 4’ü ve yaratılması gereken istihdamın ise binde 6’sı civarındadır. Bu oranlardaki dramatik düşüklüğün başlıca sebebi, İlimizin yatırım teşvikleri açısından normal yöreler kapsamında yer almasıdır.

Afyon, teşvik belgeli yatırım tutarı yönünden; Eskişehir, Kütahya, Denizli ve Isparta gibi, çevre illerin gerisinde kalmıştır. Bunun sebebi ise, şehirleşme oranının Türkiye’de yüzde 59 iken, Afyon’da yüzde 41 civarında olmasıdır. Şehirleşme oranını etkileyen faktörlere bakıldığında ise çevre illerin, Afyon’a göre, oldukça ileri seviyelerde bulunduğu görülmektedir.

İlin gelişmişlik düzeyini gösteren bazı göstergelere baktığımızda da Afyon’un ihmal edilmişliği görülmektedir.

Devlet Planlama Teşkilatı verilerine göre, 1987 sabit fiyatlarıyla 1997 yılında, Türkiye genelindeki kişi başına gayri safî yurtiçi hâsıla 1 800 000 TL’dir. Afyon, gayri safî yurtiçi hâsıladan, Türkiye ortalamasının hemen hemen yarısı kadar pay almaktadır. 965 000 TL düzeyindeki bu pay, kalkınmada öncelikli yöre kapsamındaki Zonguldak, Samsun, Kastamonu ve Rize’nin bile oldukça altındadır.

1996 verilerine göre bakıldığında, ülke genelinde üretilen millî gelirin bölüşümünden aldığı payla, Afyon’un, 54 üncü sırada yer aldığı görülmektedir. Bu rakam, hem Türkiye ortalamasıyla hem de komşularıyla karşılaştırıldığında, ne kadar düşük olduğu yoruma ihtiyaç duymayacak kadar açıktır.

Afyon kamu yatırımlarının Türkiye genelinde illere göre dağılımına bakıldığında, 6,1 milyon TL ve 55 inci sırayla Türkiye ortalamasının altında bulunmaktadır.

Gayri safî yurtiçi hâsıladan alınan paydaki düşüklüğün, kamu yatırımlarındaki yetersizliğin ve şehirleşmedeki geri kalmışlığın bir sonucu olarak, Afyon, bir taraftan eğitim ve sağlık gibi temel, diğer taraftan bugün gelişmiş toplumlar için gündelik hayatın vazgeçilmez unsurları olan bazı çağdaş göstergeler açısından hem kalkınmada öncelikli yöreler hem de Türkiye standartlarının oldukça gerisinde kalmıştır.

Afyon’da yıllık bebek ölüm oranı Türkiye ortalamasının üzerinde; hastane yatak sayısı, doktor sayısı ve sağlıkla ilgili diğer göstergeler Türkiye ortalamasının oldukça altındadır.

Refah göstergelerine baktığımızda, 10 000 kişiye düşen özel otomobil sayısı Türkiye’de 472, Afyon’da 246’dır. Fert başına elektrik tüketim miktarı Türkiye’de 999 kilovatsaat, Afyon’da ise 575’tir.

BAŞKAN – Sayın Kayayerli, sizin de sürenize 1 dakika ilave ettim efendim; buyurun.

MÜJDAT KAYAYERLİ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afyon’un yıllardır süregelen bu geri kalmışlığını kısa sürede kapatmak mümkün değildir. Bu açığın behemehal kapanması için Afyon’da istihdamı ve hayat standardını artırıcı yatırımlar marifetiyle büyüme ve gelişme hızlandırılmalı, Türkiye standartlarında olması gereken seviyelere çekilmelidir. Türkiye genelinde üretilen millî gelirden daha fazla pay almak için üretime daha çok katılınmalıdır.

Afyon’daki üretim, istihdam ve gelir açığını, son yıllarda faiz ve maaş ödemesi haline gelen devlet bütçesiyle kapatmak mümkün değildir. Büyük altyapı projelerine bile reel olarak, yıldan yıla, daha az bir pay ayrılması gerçeği karşısında, devletimizden bölgede istihdam yaratacak yatırım yapmasını beklemiyoruz; ancak, özel sektör yatırımlarının bölgemize ilgisini çekebilmek için, il düzeyinde gelişmişlik göstergeleri açısından Afyon’dan daha iyi düzeyde bulunan iller ve Afyon arasındaki fırsat eşitliğini sağlamak adına ve bölgem adına, huzurlarınızda, Afyon’u Anadolu kaplanları arasında görmek istediğimizi talep ediyorum.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Kur’an kurslarıyla ilgili olarak söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu’na aittir.

Sayın Seydaoğlu?.. Yok.

Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Değerli milletvekilleri, sunuşların uzun olması dolayısıyla, Kâtip Üyenin Yüce Genel Kurula arzlarını oturarak yapması hususunu takdirlerinize arz ediyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Mısır’a gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut’un vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/301)

23 Temmuz 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mısır Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in davetlisi olarak, 26 Temmuz 1999 tarihinde Mısır’a resmî bir ziyarette bulunacağımdan, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut vekâlet edecektir.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırma önergeleri vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 21 arkadaşının, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/48)

Türkiye Büyük Mİllet Meclisi Başkanlığına

Tekstil ve konfeksiyon sektörü 2,5 milyon kişiye doğrudan, yaklaşık 10 milyon kişiye dolaylı sağladığı istihdam, işçi, maliye ve SSK’ya yatırdığı ücret, vergiler, prim ödemeleri, tükettiği enerjiye katkıları, yan sanayi ve pamuk gibi önemli hammaddesi bol ve ucuz işgücü avantajıyla ülkemizde kurulan ilk sektörlerden birisidir.

1995-1998 döneminde, teşvik gayesiyle verilen belgelerin yarısı tekstil yatırımlarında kullanılmıştır. Toplam teşvik belgelerinin, 1995 yılında yüzde 72’si; 1996 yılında yüzde 31’i; 1997 yılında ise yüzde 23’ü tekstil sektörünü tercih etmiştir. 1998 yılı başına kadar open-end iplik makinelerinde dünyadaki toplam rotor kapasitesinin yüzde 5’i ülkemizde kurulmuştur. Türkiye, 1996 yılında dünyadaki rotor alımlarının yarısını almıştır. Yine, ülkemiz 1996-1997 yıllarında, open-end iplik makinesi yatırımında dünyada birinci olmuştur.

Tekstil ve konfeksiyon sanayiinin gayri safî millî hâsıla içindeki payı yüzde 10, toplam sanayi üretim içindeki payı yüzde 39’dur. Başka bir ifadeyle, sanayimizin yarısını tekstil ve konfeksiyon oluşturmaktadır.

Dünyada ve ülkemizde open-end ipliğinde kapasite fazlası vardır. Bu nedenle, yeni open-end tesisleri kesinlikle kurulmamalıdır. Devlet, open-end iplikçiliğini teşvik edeceğine, halihazırdaki tesisleri ayakta tutmanın çarelerini bulmalıdır. Bu nedenle, krizin atlatılması için, firmalara destek olarak, uzun vadeli uygun krediler temin edilmelidir.

Sanayide kullanılan enerjinin her ay yükselmesi, sektörün önündeki diğer bir zorluktur. Sanayide kullanılan elektrik fiyatları yeniden düzenlenmelidir. İhracata yönelik üretim yapan firmalara yatırım indirimi dışında, üretim sırasında, enerji dahil diğer girdilerde de teşvik verilmelidir.

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar bugün başta tekstil ve diğer sektörleri batma noktasına getirmiş ve toplu işçi çıkarmalar gündeme gelmiştir. Ülkemiz için bu kadar önemli olan tekstil sanayiinin, iç ekonomik sorunlar nedeniyle yaşanan durgunluk ve bunun ülke ekonomisi üzerindeki olumsuz etkisinin artması, son yıllarda uygulanan yanlış politikalar ve hükümetin reel sektörle ilgilenmemesi, içinde bulunduğu darboğazı giderek daha daraltmakta ve tekstil sanayii bir krizin içine sürüklenmektedir.

Türkiye’nin son yıllardaki dinamizmini sağlayan tekstil sektörü ihracatın lokomotifidir.

Dünya pazarlarında, sektör yüzde 3-4’lerle döviz kredisi kullanabilirken, ülkemizde döviz kredileri en az yüzde 16-18 hatta yüzde 25’lere varan oranlardaki kredilerle dünya pazarında rekabet güçlerini yitirmişlerdir.

Bankaların, vadesi gelmemiş kredi borçlarını istemeye başlaması, üreticilerin aldığı yarayı derinleştirmiştir. Üretim kapasiteleri düşürülerek ve zorunlu izinler başlatılarak krizi aşmaya çalışmaktadırlar. Tekstil ihracatı yapan şirketlerin yüzde 30’u kapanmış, şirketler el değiştirmeye başlamıştır. Tahminî 150 000 işçi işten çıkarılmıştır.

Bu nedenlerle, tekstil ve konfeksiyon sektörünün sorunları ve son günlerde içine düştüğü krizin araştırılması amacıyla Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

1- Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

2- Nevzat Ercan (Sakarya)

3- Turhan Güven (İçel)

4- Sevgi Esen (Kayseri)

5- M. Necati Çetinkaya (Manisa)

6- Ali Naci Tuncer (Trabzon)

7- Ali Rıza Gönül (Aydın)

8- Kadir Bozkurt (Sinop)

9- Veysi Şahin (Mardin)

10- Zeki Ertugay (Erzurum)

11- Mehmet Dönen (Hatay)

12- Doğan Baran (Niğde)

13- Ahmet İyimaya (Amasya)

14- Erdoğan Sezgin (Samsun)

15- Rıza Akçalı (Manisa)

16- Hayri Kozakçıoğlu (İstanbul)

17- Murat Akın (Aksaray)

18- Mehmet Said Değer (Şırnak)

19- Takiddin Yarayan (Siirt)

20- Hakkı Töre (Hakkâri)

21- Bekir Aksoy (Çorum)

22- Mehmet Ali Yavuz (Konya)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

2. – İstanbul Milletvekili Aydın Ayaydın ve 23 arkadaşının, İstanbul TEM otoyolunun Çamlıca ve Mahmutbey gişelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/49)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul’un iki ayrı bölgesinde mevcut, Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı Çamlıca ve Mahmutbey gişeleri, bu bölgelerde yaşayan İstanbullulara büyük bir külfet oluşturmaktadır.

Avrupa yakasında Bahçeşehir, Esenkent; Asya yakasında Maltepe, Kartal, Pendik ve Tuzla sakinlerini kapsayan 1 milyon insanımız, bugün, işe gidiş gelişlerinde, TEM otoyolu üzerindeki bu gişelere ücret ödemek zorunda kalmaktadırlar. Aynı yolu kullanmış olmalarına rağmen, İstanbul’un diğer semtlerinde yaşayan insanlarımız ile bu bölgelerde yaşayan insanlarımız arasında haksız bir ekonomik dengesizlik oluşturmaktadır. Söz konusu gişelerin artık şehir içerisinde yer alması gerçeğiyle birlikte, yine, her gün, insanlarımız, bu gişe önlerinde, boş yere, saatlerce zaman tüketmektedir. Ayrıca, zamanı haksız yere elinden alınan insanların bu bekleme esnasında tükettikleri akaryakıt, büyük bir ekonomik israf kaynağı olmuştur.

Yaşanan bu ciddî sorunları araştırmak, tespit etmek ve alınacak tedbirleri ortaya koymak için Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1- Aydın Ayaydın (İstanbul)

2- Nihat Gökbulut (Kırıkkale)

3- Ali Doğan (Kahramanmaraş)

4- Bülent Akarcalı (İstanbul)

5- Cavit Kavak (İstanbul)

6- Şadan Tuzcu (İstanbul)

7- Hakkı Oğuz Aykut (Hatay)

8- Kenan Sönmez (Bursa)

9- Burhan Kara (Giresun)

10- Mehmet Ali İrtemçelik (İstanbul)

11- Mehmet Ali Bilici (Adana)

12- Ediz Hun (İstanbul)

13- Abdulbaki Erdoğmuş (Diyarbakır)

14- Hasan Özyer (Muğla)

15- Turhan Tayan (Bursa)

16- Musa Öztürk (Adana)

17- Yücel Seçkiner (Ankara)

18- Eyüp Aşık (Trabzon)

19- Işın Çelebi (İzmir)

20- Emre Kocaoğlu (İstanbul)

21- Cengiz Altınkaya (Aydın)

22- Ahat Andican (İstanbul)

23- Nurettin Dilek (Diyarbakır)

24- İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir)

Gerekçe:

Tüm Türkiye’de çalışan insanlarımızın çektiği ekonomik zorluklar hepimizin malumu olduğu gibi, İstanbul’da yaşayan insanlarımızın ayrıca ağır bir trafik sorunuyla karşı karşıya olduğu yine bilinen bir gerçektir. TEM otoyolu üzerinde olup artık İstanbul’un içerisinde yer alan; Avrupa yakasındaki Mahmutbey gişesi, Bahçeşehir ve Esenkent, Asya yakasındaki Çamlıca gişesiyse, Maltepe, Kartal, Pendik ve Tuzla’da oturan yaklaşık 1 milyon İstanbullu için artık dayanılmaz bir ıstırap kaynağı oluşturmaktadır.

Aynı yolu kullanmış olmalarına rağmen, örneğin, Bakırköy, Ataköy, Yeşilyurt’a gidenler turnikeye girmeden ücretsiz olarak TEM otoyolunu kullanmaktadırlar. Yine, aynı yolu kullanan Bahçeşehir, Esenkent, Beylikdüzü sakinleriyse, hem ücret ödemek durumunda kalmakta hem de işe gidiş gelişlerinde saatlerce turnike önlerinde kuyruk beklemektedirler.

Öte yandan, Asya tarafında Fenerbahçe, Suadiye, Kadıköy’e gidenler turnikeye girmeden, ücret ödemeden TEM otoyolunu kullanmakta; Kartal, Pendik, Maltepe, Tuzla istikametine gidenlerse, hem kuyrukta beklemekte hem de ücret ödemek durumunda kalmaktadırlar.

Bu semtlerde oturan İstanbullular, İstanbul’un diğer semtlerinde oturan insanlara göre günde 600 000 ile 800 000 Türk Lirası daha fazla yol ücreti ödemektedirler. Yani, aylık 18 milyon ile 24 milyon arasında değişen bir maliyete katlanmak durumunda kalmaktadırlar. Bu, aynı şehirde yaşayan insanlar arasında haksız bir gelir seviyesi oluşmasına sebep olmaktadır.

Sabah ve akşam saatlerinde işe gidiş ve dönüşlerinde gişe önlerinde kuyruklar oluşturan insanlarımızın tükettiği yakıt, yine, hem gelir seviyelerini olumsuz etkilemekte hem de millî ekonomiye zarar vermektedir. Milyarlarca Türk Liralık akaryakıt bu gişelerin varlığıyla boş yere tüketilmektedir.

Önümüzdeki yıllarda Bahçeşehir ve Esenkent projelerinin tamamlanmasıyla bu bölgede yaşayan insan sayısı katlanarak artacak ve dolayısıyla, sorun daha da büyüyecektir.

Görüldüğü üzere, sorun hem fizikî hem ekonomik hem de sosyaldir. Yani, bu insanlarımız günlük ulaşımdaki fizikî güçlüklerle yorgun düşmekte, ekonomik olarak zayıflamakta, ülke ekonomisi zarara uğramakta ve hem de sinirleri yıpranan İstanbulluların iş verimliliği azalmaktadır.

Bu sorun basının gündemine girer girmez bölgenin fevkalade büyük bir desteğine sahip olmuştur. İnsanlarımız acil çözüm beklemektedir. Çözüm, gişelerin kaldırılması veya daha dışarıya taşınması şeklinde olabilecektir.

İlgili bakanlığın bu sorunu kalıcı bir şekilde çözebilmesi için Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasının son derece uygun olacağı düşüncesindeyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

3. – Ordu Milletvekili Yener Yıldırım ve 20 arkadaşının, İstanbul Üniversitesi ve YÖK Başkanının bazı uygulamaları üzerine öğretim üyelerinin istifa etmeleri konusundaki iddiaların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/50)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul Üniversitesinde birbiri ardı sıra gelen, birbirinden seçkin üniversite fakültelerinin bölüm başkanları başta olmak üzere, diğer öğretim üyelerinin istifa etmesi, kamuoyunda endişe ve üzüntü yaratmıştır. “Hocaların infiali” gibi manşetlerle basında yer almıştır.

Rektör Kemal Alemdaroğlu merkezli YÖK uygulamaları ve İstanbul Üniversitesindeki dayatma türü yaklaşımlar kabul edilemez görülmektedir.

Fakülte akademi kurullarının görüşünü dahi almadan senatoda çıkarılan yönetmeliklerin, ilgili fakülte kurullarınca reddedilmesi, rektörün yönetim yetersizliğini gün ışığına çıkarmıştır.

Bu uygulamalara ses çıkarmayan, esasen ciddî tenkitlerin hedefi olan YÖK de, kamuoyundan gerekli eleştirileri almaya devam etmektedir.

Bu nedenle, İstanbul Üniversitesindeki istifalarla ayyuka çıkan uygulamaların, Kemal Alemdaroğlu’nun iş ve işlemlerinin ve YÖK Başkanı Kemal Gürüz hakkında basında çıkan iddialar ile YÖK’ün iş ve işlemlerinin, geniş olarak, Meclis araştırması yoluyla incelenmesini, Anayasanın 98 inci maddesi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 103 ve 104 üncü maddeleri uyarınca arz ederiz.

1- Yener Yıldırım (Ordu)

2- Nevzat Ercan (Sakarya)

3- Ayvaz Gökdemir (Erzurum)

4- Nihan İlgün (Tekirdağ)

5- Turhan Güven (İçel)

6- Mehmet Gözlükaya (Denizli)

7- Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

8- Meral Akşener (Kocaeli)

9- Rıza Akçalı (Manisa)

10- Mehmet Said Değer (Şırnak)

11- Mehmet Fevzi Şıhanlıoğlu (Şanlıurfa)

12- Doğan Baran (Niğde)

13- Sevgi Esen (Kayseri)

14- Ali Naci Tuncer (Trabzon)

15- Mehmet Dönen (Hatay)

16- Murat Akın (Aksaray)

17- Mehmet Sadri Yıldırım (Eskişehir)

18- Ahmet İyimaya (Amasya)

19- Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)

20- Mustafa Eren (Karabük)

21- Metin Kocabaş (Kahramanmaraş)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun, İçtüzüğün 34 üncü maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. – Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, Adalet Komisyonuna gönderilen (1/445) esas numaralı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Komisyonlarına havale edilmesini isteme kararına ilişkin tezkeresi (3/302)

19.7.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, çekin, içeriği itibariyle ticari hayatta araç olarak kullanılması, tasarının, ticari ve ekonomik koşulları yeniden düzenlenmesi nedeniyle, havalesi gereği Adalet Komisyonuna gönderilen (1/445) esas nolu tasarının, TBMM İçtüzüğünün 34/3 maddesi gereğince komisyonumuza havale edilmesi kararlaştırılmıştır. Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Oktay Vural İzmir Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Aynı konuda Adalet Komisyonunun da bir tezkeresi vardır; şimdi bu tezkereyi okutuyorum:

3. – Adalet Komisyonu Başkanlığının, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığının, Adalet Komisyonuna gönderilen (1/445) esas numaralı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Komisyonlarına havale edilmesini isteme yönündeki kararını uygun mütalaa ettiğine ilişkin tezkeresi (3/303)

23.7.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun (1/445) esas nolu Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, konusu itibariyle, İçtüzüğün 34/3 üncü maddesi gereğince kendi komisyonlarına havale edilmesi talebini içeren 19.7.1999 tarihli 20 sayılı yazısı, komisyonumuzun 22.7.1999 tarihli 5 inci birleşiminde okunarak oybirliğiyle uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Turhan Tayan Bursa Adalet Komisyonu Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İlgili her iki komisyon da aynı görüşte olduklarından, İçtüzüğün 34 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmüne göre, (1/445) esas numaralı kanun tasarısı, tali komisyon olarak, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna havale edilecektir.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/429) (S.Sayısı: 52) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Geçen birleşimde, tasarının tümü üzerinde, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmış, şahısları adına da bir üye konuşmuştu. Şimdi, tasarının tümü üzerindeki müzakerelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Söz sırası, şahsı adına söz talebinde bulunan, Rize Milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu’na aittir.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

MEHMET BEKAROĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 52 sıra sayılı, Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi açıklayacağım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin anlamı, sadece, çok partinin katıldığı serbest seçimlerin yapılması değildir. Evet, demokrasilerde, yönetimler, çok partinin katıldığı serbest seçimlerle gelir ve giderler; bu, demokrasinin vazgeçilmez şartıdır; ancak, çağdaş demokrasilerde, bunun yanında, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, sivil toplum gibi kavramlar önem kazanmıştır.

Ülkemizde, yasalardan, Anayasadan, uygulamalardan ve daha da önemlisi, anlayıştan kaynaklanan çok ciddî problemler var bu anlamda. Evet, ülkemizde, çok partinin katıldığı serbest seçimler yapılmaktadır; gerçi, zaman zaman, bu bile askıya alınmaktadır; ama, bu seçimler yapılmaktadır. Fakat, ülkemizde, çağdaş demokrasi anlamında, insan hakları, sivil toplum, hukuk, hukukun üstünlüğü, özgürlükler gibi çağdaş demokrasinin kavramlarını öne çıkaran bir demokrasiden söz etmek, gerçek anlamda bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Belki de bu anlamda, tırnak içinde söylüyorum, göstermelik bir demokrasiden söz edebiliriz.

Özellikle 1961 Anayasasıyla başlayan süreçte, daha sonra 1982 Anayasasıyla perçinleşen bir dönem yaşıyoruz. Bu dönemde, Türkiye’deki uygulanan sistem, çağdaş anlamda demokrasi olmaktan çok, pretoryen bir yapıya kavuşuyor, siyasetbilimcilerin deyişiyle, bir anlamda vesayet demokrasisine dönüşüyor. Milletin temsilcileri Meclise geliyorlar; ama, yine kendi elleriyle çıkarmış oldukları kanunlarla, yetkilerini, her gün sayıları artan birtakım kurum ve kurullara devretmektedirler.

Değerli milletvekilleri, bu yapıyı zorlayacak olan, bireyin oluşmasıdır, sivil toplumun oluşmasıdır; ama, maalesef, aksine, Türkiye’de bireyin oluşmaması, gelişmemesi, sivil toplumun gelişmemesi için her gün yeni tedbirler alınmaktadır. Bugün üzerinde konuştuğumuz vakıfların denetimiyle ilgili kanun tasarısı da bunlardan biridir.

Değerli milletvekilleri, bindiğimiz dalı kesmeyelim. Bu gidişle burada var olmamızın hiçbir anlamı kalmayacaktır. Tüm yetkiler -kurulan- yine bizim kurmuş olduğumuz kurum ve kuruluşlara devredilmiş olacaktır. Burada kelime oyunlarıyla uğraşmanın hiçbir anlamı yoktur. “Efendim ‘ile’ bağlacı ne anlama geliyor? ‘Kamuya yararlı’ kelimesiyle ilgili midir değil midir? Anayasa, vakıfların genelini mi diyor, yoksa sadece kamuya yararlı vakıflar mı diyor” gibi kelime oyunlarıyla uğraşmanın hiçbir anlamı yok.

Değerli arkadaşlar, bakınız, kendimize güldürmeyelim; burada niyet önemlidir. Niçin bu kanun tasarısı getirilmiştir, ne yapılmak isteniyor? Burada önemli olan budur, bu soruya cevap vermektir. Burada yapılmak istenen, sivil toplum kuruluşu olan vakıfların zapturapt altına alınmasıdır; çünkü, devlet, halen millete, bireylere, sivil topluma güvenmemektedir.

Değerli milletvekilleri, birey olma yoluna engeller konularak sivil toplumun gelişmesi mümkün değildir. Eğer, bu ülkede sivil toplum gelişmiyorsa orada demokrasiden söz etmek, demokrasinin gelişmesinden söz etmek de mümkün olmaz. Çağdaş demokrasilerin sağlıklılığının ölçüsü sivil toplumun kendisidir.

Değerli milletvekilleri, bilim adamlarınca ülkemizde yakın zamanda yapılmış olan araştırmalara göre -bunlardan biri de Stefanos Yerasimos’tur- Türkiye’de gerçek anlamda sivil toplum kuruluşları yoktur. Bunun birtakım geleneklerden, tarihten kaynaklanan sebepleri var, Türk modernleşmesinin geleneklerinden kaynaklanan sebepleri var; ama, Türkiye’de yatay anlamda örgütlenen, gerçek anlamda sivil toplum kuruluşları yoktur. Siz, buna, şimdi, yeni birtakım yasal engeller getirerek, sivil toplumu bütünüyle buduyorsunuz.

Türkiye’de zaten sivil toplum kuruluşları yoktur dedik; bizim sivil toplum kuruluşlarımız, gerçek demokrasilerde gördüğümüzün aksine, devletten ayrı bir söyleme sahip değildirler. Bu sivil toplum kuruluşlarının ne kendilerine güvenleri vardır ne de devlet onlara güvenmektedir. Dolayısıyla, toplum da onlara güvenmiyor; bizdeki sivil toplum kuruluşlarının bu anlamda bir meşruiyetleri de yoktur.

Türkiye’de, insanların, sorunlarını birleşerek çözmeleri alışkanlığı yoktur. Aksine, insanlar, sorunlarını hiyerarşik yapı içinde, daha yukarı makamlara devrederek çözme alışkanlığı edinmişlerdir. Bunun nedeni, Türk insanı, devlet ve hükümeti aynı kabul ediyor; hükümetin söylediklerini devlete mal ediyor, devleti de kutsal gördüğünden, söylemlerine asla karşı çıkacak bir söyleme sahip olamıyor. İlişkiler, yani, sorunların çözülmesi hep ast-üst şeklindedir; yani, hiyerarşik ve dikeydir. Derneklerin, vakıfların içinde sorunları çözmek için bir araya gelmek şöyle dursun, tam tersine, sorunlarını daha yukarıya doğru iletmek, siyasî bir güç elde etmek için bir yapılanma vardır. Yani, Türkiye’de dernekler ve vakıflar, gerçek anlamda sivil toplum kuruluşları değildirler. Bunların bir araya gelmeleri, bir araya gelip bir güç elde etmek, bu güçlerini siyasî arenada kullanmak ve isteklerini yukarıya kabul ettirmek şeklindedir.

Değerli arkadaşlarım, bu durum, Türk demokrasisinin gelişmesini engelleyen en önemli faktörlerden biridir; bizdeki dernekler ve vakıflar, başka ülkelerdekilerin tersine, politize olmuş kuruluşlardır; politika oluşturmak amacıyla kuruluyorlar. Niçin böyle oluyor; çünkü, Türkiye’de mal, zenginlik, güç, karar devletindir; karar devletten çıkıyor. Bu nedenle, amacına ulaşmak, amacını gerçekleştirmek, ancak iktidara uzanmakla, iktidarla bütünleşmekle mümkün oluyor. İşte, hiçbir zaman eksik olmayan; ama, son zamanlarda neredeyse paranoyaya dönüşen devleti ele geçirme de buradan kaynaklanıyor. Üzerinde tartıştığımız kanun tasarısı da bu korkudan ortaya çıkmıştır; çünkü, Türkiye’de, bu yapıdan kaynaklanan, bir devleti ele geçirme paranoyası, korkusu var ve bu korkudan kaynaklanan bir refleksle, sürekli şekilde bireyin gelişimi ve sivil toplumun gelişimini engellemek için yasal tedbirler ve diğer idarî tedbirler alınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hayır, doğru değil; çünkü, çivi çiviyi sökmez; Türkiye’de sorunlar “çivi çiviyi söker” sözüyle halledilmeye çalışılıyor; bu, doğru değildir. Çiviyi sökmek için başka aletler kullanmak lazım; örneğin, keser kullanmak lazım.

Türkiye’de insan haklarını, barışı, hukuk devletini, yeni yasaklarla, yeni kısıtlamalarla tesis edemezsiniz. Vakıflar zaten denetlenmektedir; vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, mahkemeler tarafından zaten denetlenmektedir; niçin Devlet Denetleme Kurulu kapsamı içine alınmaya çalışılıyor? Aslında, Devlet Denetleme Kurulu dediğimiz kuruluş da, çağdaş anlamda, demokrasilerle bağlaşan bir kuruluş değildir. Şimdi, biz, burada, bu kuruluşu ortadan kaldırmak yerine, bu kuruluşun kapsamını, yetki alanını genişleterek, sivil toplumu iyice budamaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, dün çıkardığımız kanunda, sanki, iktidar partililerle muhalefet partililer arasında bir inatlaşma vardı. Hayır, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; biz, inatlaşmak için buraya gelmiş değiliz. Bizim, milletimize vermiş olduğumuz sözler vardır. Bizim en büyük kaynağımız, dayanağımız millettir; milletin iradesini, milletin kendisini temsil ediyoruz. O halde, her gün milletin önüne yeni engellemeler, yeni kurallar, yeni yasaklar koyarak ne yapmak istiyoruz? Nereye gitmeye çalışıyoruz?

Değerli milletvekilleri, bir gün önce, özellikle dün, Mecliste yaşananları halkımız izledi. Acaba, bizlerle ilgili ne düşündüler? Dün akşam görüşmelerden sonra seçmenlerinizle görüşme imkânınız oldu mu, o görüntüye ne dediler ? Sanki, bir yarışma yapıyoruz. Hayır, bu doğru değil değerli milletvekilleri; yapmamız gereken, sivil toplumu, bireyi geliştirecek kanunları çıkarmaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de sivil anayasa hiçbir zaman yapılmamıştır; tüm anayasalar, askerî dönemlerde yapılmıştır. Şimdi, biz, yeni oluşan bir Parlamento olarak, hemen hemen toplumun her kesiminden gelen isteklere dikkat ederek, Anayasada sivil değişiklikler yapmamız gerekirken, bu Anayasanın kapsamını geliştirmek ya da bu Anayasanın emrettiği şekilde kanunlar yaparak, yeni kanunlar yaparak yeniden sivil toplum oluşmasını engellemekle nereye gitmek istediğimizi bilemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün, kanun tasarısı üzerinde konuşulurken, dışarıda, kulislerde arkadaşlarımla konuştum. Sürekli şekilde “aslında haklısınız, bu böyle olmamalıydı; ama, ne yapalım, şartlar böyle” diyorlar, “ama, ne yapalım, işte böyle isteniyor” diyorlar. Değerli arkadaşlarım, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; siz, milletin temsilcilerisiniz, biz, milletin temsilcileriyiz; burada, bir tek sözümüz var, o da milletedir, milleti dinlememiz gerekir.

BAŞKAN – Sayın Bekaroğlu, sürenize 1 dakika ilave ettim.

Buyurun efendim.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – O halde, şartlar nedir yani ya da kim böyle istiyor; lütfen, birisi gelsin bunu açıklasın, özellikle, iktidar parti grupları milletvekilleri gelsinler, açıklasınlar; kim, bizden bunları istiyor, lütfen, söyleyin. Millet istiyorsa, tamam, anladım, millet böyle istiyor diyelim, tartışalım; hayır, millet böyle istemiyor aslında; fakat, birileri böyle istiyor... Bu birileri kimdir; lütfen, gelsinler, burada açıklasınlar; millet bu açıklamayı bekliyor.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bekaroğlu.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Karar yetersayısı...

BAŞKAN – Oylamaya geçtim efendim.

Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum.

Buyurun.

DEVLET DENETLEME KURULU KURULMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. — 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi ilave edilmiştir.

“f) Vakıflarda,”

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç...

Buyurun Sayın Malkoç. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle ilgili Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Bu tasarı, İçtüzüğün 77 nci maddesinde belirtilen şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş bir tasarı değildir; çünkü, 55 inci hükümet döneminde sevk edilmiş; ancak, seçimler sebebiyle hükümsüz kalmıştır. Ardından, sadece Başbakan Sayın Bülent Ecevit’in imzasıyla sevk edilmiştir ve bu, Komisyonda tartışılmıştır. İçtüzüğün 77 nci maddesinde, hükümetle ilgili tasarıyı yenileme yetkisini İçtüzük, Bakanlar Kuruluna, yani hükümete tanımıştır; ancak, sadece Sayın Başbakanın imzasıyla gelen tasarı, Anayasa Komisyonunda müzakere edilmiş ve komisyon üyelerinin çoğunluğunun kararıyla Bakanlar Kuruluna iade edilmesine karar verilmiştir; fakat, ardından, belki de Meclis tarihinde ilk defa görülen bir uygulamayla, Sayın Meclis Başkanı, İçtüzüğü çiğneyerek tasarıyı komisyona göndermiştir. İçtüzüğün 43 üncü maddesinde bahsedilen tekriri müzakere için imza olmamıştır; Sayın Meclis Başkanının, bu noktada dikkatlerini çekmek istiyorum; eğer, İçtüzükle ilgili, böyle, hükümleri çiğneyecek uygulamalarına devam ederse, biz, Fazilet Partisi milletvekilleri olarak Sayın Başkanla ilgili tutumumuzu gözden geçireceğimizi ifade etmek istiyorum.

Böyle, sakat şekilde Genel Kurula inen bu tasarıyla ilgili, esas bakımından ifade etmek istediğim husus şudur: Değerli milletvekili arkadaşlarım, vakıflar, bizim tarihimizde önemli müesseselerdir; hatta, Türk tarihine, Türk medeniyetine vakıf medeniyeti demek bile mümkündür.

1926 yılına kadar, Osmanlı döneminde, 35 000 civarında vakıf vardı. 1926 yılında Medenî Kanunun kabulüyle birlikte, bu vakıfların birkısmı farklı bir uygulamaya tabi tutulmuştur ve Medenî Kanunun İsviçre’den alınan metniyle vakıf kurulma imkânları kısıtlandığı için, Medenî Kanunun değiştiği 1967 yılına kadar çok az sayıda vakıf kurulmuştur. Ancak, Türk Milletinin, milletimizin ruhuna uygun bir şekilde, geleneklerine, inancına uygun bir şekilde Medenî Kanunda yapılan değişiklikten sonra, vakıf sayısı bugünlerde 4 500 veya 5 000 civarına ulaşmıştır.

Bunu şunun için söylüyorum: Vakıflar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de toplumda önemli bir yer tutmaktadır. Ancak, 12 Eylülde derneklerin örgütlenmedeki fonksiyonunu çok görenler dernekleri hem Anayasayla hem de 2908 sayılı Dernekler Kanunuyla budayınca, toplum, örgütlenme imkânını vakıflarda bulmuştur. Fakat, ne gariptir ki, toplumun örgütlenmesini istemeyenler, toplumun örgütlenmesini, insanların bir araya gelmesini istemeyen bazı insanlar, bazı kurumlar veya bazı güçler, derneklere yaptıkları muameleyi vakıflara da tatbik etmek istemektedirler.

Şimdi, bu tasarıda, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun vakıfları da denetlemesi öngürülmektedir. Değerli arkadaşlar, Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunu incelediğimizde, Devlet Denetleme Kurulunun hangi kurumları denetleyeceği çok açıkça yazılıdır:

“a) Tüm kamu kuruluş ve kurumlarında,

b) Tüm kamu kuruluş ve kurumları tarafından...” diye devam ediyor ve en son (e) fıkrasında “kamuya yararlı derneklerde” denilmektedir. Eğer, Anayasanın 108 inci maddesine uygun hale getirelim diyorsanız, bu kanun tasarısıyla, mutlaka, kamu yararına uygun olan veya kamu vakıflarının denetlenmesi gerekir. Aksi takdirde, Devlet Denetleme Kuruluna böyle bir ağır yükü vermenin hiç de haklı yönü yoktur.

Şimdi, efendim, vakıfların denetlenmediği söylenmektedir. Benden önce konuşan değerli arkadaşlar burada ifade ettiler; vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenmektedir; hatta, her denetlenen vakıftan yüzde 5 denetleme payı alınmaktadır. Ayrıca, vakıflar eğer suç işlerse, zaten, Türkiye’nin her tarafında, her ilçesinde, her ilinde cumhuriyet başsavcıları ve onların yardımcıları vardır; bunlar yakalarına yapışırlar. Bu açıdan, getirilen tasarı son derece yanlış ve toplumda farklı yaralar açacak tasarıdır.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz, Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulu Susurluk’ta olan olayları denetlemeyecek; ama, Çemişkezek’in köylerine yol yapma vakfını denetleyecek... Bu, aklın, mantığın alacağı şey midir? (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi, düşünebiliyor musunuz, bir Sayın Bakanı intihara kadar getiren borsa yolsuzluğunu Devlet Denetleme Kurulu denetlemeyecek, Trabzon İlinin Arsin İlçesinin Yanbolu Deresine yol yapma, köy yolu yapma vakfını Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu denetleyecek.

HASAN METİN (İzmir) – Ne alakası var!

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Evet, alakası var. “Alakası yok” diyen arkadaşlar bu tasarıyı okumamış olan arkadaşlardır. Arkadaşlar, biliyorum, seçmenlerinizden çok gidip gelenler oluyor, o açıdan, bu metinleri yeterince okuyamıyorsunuz; ama, bu metin ne zaman yürürlüğe girer, sizin yakın arkadaşlarınızdan veya yakın vakıflarınızdan birinin başı sıkıntıya girer, o zaman ne alakası olduğunu anlarsınız.

Değerli arkadaşlarım, özellikle, hükümette olan arkadaşlarıma bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Şimdi, Genel Kurula getirdiğiniz tasarılara bakalım: Getirdiniz, Telekomun; yani, PTT’nin vericilerinin TRT’ye devri. Olabilir, normaldir; ama, siz, bununla beraber, yapılan her 100 liralık telefon görüşmesinden 5 lirasını alacaksınız, TRT’ye vereceksiniz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Görüştüğümüz konuyla ne alakası var?

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Geçtiğimiz günlerde PTT’nin vericilerinin TRT’ye devriyle ilgili kanun tasarısını buraya getirdiniz ve kanunlaştı; buna göre, her elektrik kullanan insandan -TRT’yi seyretsin seyretmesin- aldığınız 100 liranın 7 lirasını TRT’ye devrediyorsunuz.

ALİ GEBEŞ (Konya) – Sayın Malkoç, o tasarı aynen geçti.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Aynen geçti; ama, millete hesap veremiyorsunuz. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, bir sosyal güvenlik yasa tasarısı getirdiniz, işçiler sokakta, memurlar sokakta. Belki, IMF’nin tavsiyesi olabilir size, IMF’nin farklı telkinleri olabilir; ama, unutmayın ki, bu ülkenin gerçek sahibi millet var, onlara haksızlık yapmaya hakkınız yok. (FP sıralarından alkışlar, DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

Dün getirdiğiniz ve buradan geçen bir tasarı var; dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş; 12 yaşından aşağı olan çocuklara Kur’an eğitimi yasak... (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Daha evvel var mıydı?

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Tevrat okurlarsa serbest, İncil okurlarsa serbest, İngilizce öğrenirlerse serbest...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Siz, İncil mi okuyorsunuz?

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Ben bir şey söylemiyorum; ama, inşallah bunun hesabını millete verirsiniz diye düşünüyorum.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Millet size cezayı verdi zaten.

BAŞKAN – Hatibe müdahele etmeyin efendim.

EROL AL (İstanbul) – Ne olacak konuşacak da!..

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, önemli olan, oradan kürsüye laf atmak değil, gelip buradan konuşacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Malkoç, siz de, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

Sayın Karahan, lütfen hatibe müdahale etmeyin.

Buyurun Sayın Malkoç.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, eskiden benzine altı ayda bir zam yapıldığında kıyamet kopardı; şimdi, haftada dört defa zam yapılıyor; bilmiyorum, seçmenlerinizin huzuruna nasıl çıkıyorsunuz.

Trabzon’da, Rize’de çay paraları ödenmemiş; kontenjan adı altında çay üreticisi mağdur edilmiş, mahvedilmiş. Gelin, bunlara çözüm düşünün, biz de size yardımcı olalım.

BAŞKAN – Sayın Malkoç, sürenize 1 dakika ilave ediyorum.

Buyurun efendim.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Fındık mevsimi geliyor; Fiskobirlik’in depoları fındık dolu, bir önceki hükümetlerin beceriksizliği yüzünden. Fındık mevsimi geldi hâlâ fındık taban fiyatı konuşulmuyor; tıpkı, çay üreticisinin mağduriyeti gibi çay üreticisinin mağduriyeti gibi fındıkçıyı da mağdur edeceksiniz. Bırakın toplumu baskı altına almayı; gelin, bu milletin hayır duygularını kamçılayan şu vakıfları... Zaten Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, savcılar tarafından ve idare tarafından kontrol ediliyor. 4 800 vakfı, Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulunun denetlemesi mümkün değildir; çünkü, 1981 yılından -yasanın yürürlüğe girmesinden- bugüne kadar 169 denetleme yapılmıştır. Türkiye’de 4 800 vakıf olduğuna göre, bu kanun, ayakları havada kalacak, millete ve memlekete faydası olmayan bir kanun olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu açıdan, bunu hatırlatmak istiyorum ve eğer değişiklik yapılmazsa, bizim oyumuz ret olacaktır diyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç.

Madde üzerinde, grupları adına ikinci söz talebi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya’nın.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın İyimaya.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, Yüce Parlamentonun muhterem üyeleri; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geneli üzerindeki konuşmada, yasanın temel amacının Devlet Denetleme Kurulunun görev alanını, anayasal doğrultuda veya ona aykırı olarak -sonraki konuşmamda açığa çıkaracağım- genişletmek olduğunu ifade etmiştim. Bu genişletme, vakıf alanında da denetimi esas alan bir genişletmedir.

Değerli parlamenterler, modernleşme ve çağdaşlaşma idealine veya hedefine yönelik bir devletin ve toplumun vazgeçemeyeceği 3 mekanizma vardır: Bunlardan birincisi gönüllüleştirme; ikincisi özelleştirme; üçüncüsü de yerelleşmedir.

Bu üç sorunu aşamamış devletler, parlamentolar veya toplumlar küçük problemler içerisinde, gerilimler içerisinde sendromlarını, kaderlerini yaşamak zorundadırlar. Sosyal sorunları dokularına, doğalarına ve anlamlarına uygun olarak kavrayamayanlar sorunların daima uzağında, adına çözüm dedikleri alternatifler üretirler.

Değerli milletvekilleri, vakıf kurumu, İslam dininin evrene, Osmanlı - Selçuklu medeniyetinin diğer ülkelere kazandırdığı önemli kazanımlardan bir tanesidir. İstatistikî bilgiler 1527 - 1528 Osmanlı bütçesinin yüzde 12’sini vakıflardan karşılandığını göstermektedir. Selçuklu ve Osmanlı, önemli sosyal hizmetleri devletten çok vakıflara yaptırmış, bu yönüyle özelleştirmeyi ve bireyselliği başka ülkelere de tattırmış bir medeniyetin adıdır.

Dün, bir arkadaşımız Fatih Sultan Mehmet’in bir vakfiyesinden söz ettiler; bugün, aynı padişahın damadı Zağanos Paşanın, Amasya’yı 18 inci asrın Oxford’u, önemli üniversite kenti haline getiren Torumtay’ın ve Türk kültürünü, İslam kültürünü Medine’de yaşatan Şeyhülislam Arif Hikmet Beyin vakfiyelerinin incelenmesi ve parlamenterlerin değerlendirmesi zannediyorum az şey katmayacaktır.

Vakıflar Osmanlı’da da sorunlar yaşadılar. 1923 devrimiyle 1932 yılına kadar hiçbir vakıf kurulmadı. 1932-1950 yılları arasında 8 vakıf kurulabildi ve 1950 ile 1967 arasında 102 vakıf; ama, toplum, devrimdeki kopmayı evrime çevirerek, 1967’de, zannediyorum 907 sayılı Vakıflar Yasasıyla, bu gönüllüleştirme hareketine devletin resmî tasarrufuyla girdi.

Değerli arkadaşlar, vakıflar, sadece kurumlar manzumesi, sadece medeniyetin tarih malzemesi değildir; bugün, demokratik özgürleşmenin ve demokrasinin vazgeçilmez birer aracı ve mekanizmasıdır.

Bugün, gelişmiş ülkelerde üçüncü sektör dediğimiz ve ağırlığını vakıfların oluşturduğu bu yapılaşma, birey ile devlet arasındaki köprüyü oluşturuyor ve dikey yapı olan devletten gelen antidemokratik yapılanmaları, yasaları, kararları, tasarrufları yatay bir unsur olarak süzüyor ve milletle devletin kaynaşmasını sağlıyor.

Bugün, Hollanda’da 30 000, İsviçre’de 22 000, İngiltere’de 110 000, ABD’de 52 000, Almanya’da 100 000 bu tür sivil toplum örgütleri var. Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarından iki kişiden birisi, mutlaka bir kuruluşun üyesi. Bu oran, Fransa’da üçte bire varıyor.

Bakın, Sovyetler Birliği çöktü dedik, yeni devletler oluştu dedik ve derhal, gelişmiş ülkelerin üçüncü sektörleri, bu yeni oluşan ülkelere vakıflar yoluyla girdiler, kulağımızın dibinde, adımımızın ötesindeki bu ülkelerde, ekonomik, kültürel, sosyal üstünlükleri bu araçla sağlayabildiler.

Türkiye’de ne oluyor; Türkiye’de, karşılıklı iki şey oluyor. Birincisi, devlet, genellikle, periyodik olarak, sivil toplum yapılanmasına şüpheyle bakabiliyor. 1982 Anayasasındaki, siyasetle uğraşamaz, organik bağ kuramaz, destek veremez yollu, 1995 yılında Anayasadan ayıkladığımız yasaklamalar, işte bu paranoyanın bir yansıması idi.

Vakıflar denetlenmemeli mi; elbette ki, her kurum denetlenmelidir. Değerli arkadaşlar, denetim, basit bir toplama çıkarma işlemi değildir. Denetim, bilimsel anlamıyla, olanla olması lazım gelen olgu arasındaki farkı ortaya çıkarmaktır, ince bir iştir, sistemin en önemli işlevidir; fakat, demokrasi için, denetimin yanında, yapılanmaya bakış zihniyeti de çok daha önemlidir.

Bakınız, Türkiye’de sivil toplum yapılanmasında, sivil toplum örgütlerinin de tam bir demokratik bilinç içerisinde olduğunu söylememiz mümkün değildir. Ben, burada, A kuruluşunu itham etmek, B partisini küçük düşürmek veya bir zihniyeti ortaya koymanın dışında, kuru bir anlatım sevdasında veya iddiasında değilim. Sürece bakmamız lazım; sivil toplum örgütlerinin kendi fonksiyonlarının, toplumdaki yatay yapılanma olduğunu kavramaları lazım ve dikeyden gelen bazı aykırılıkları süzme gibi bir demokratik işlevlerinin bulunduklarının idraki içerisinde olmaları lazım. Bu direnç, bu süzgeç ve bu karşı koyma, Türk sivil toplumu geleneğinde yoktur. Bilakis, odakların veya devletin, aykırı irade izharlarının karşısında teslimiyet bilincini rahatlıkla görebiliyoruz.

Sürece bakalım: Yıl 1960, 27 Mayıs... Türk sendikalarının 10’lar Grubu, ihtilali alkışlıyor. Nuri Başer, şu anda devletin affettiği Adnan Menderes’e telgraf çekiyor; sendika bu Başer’i ihraç ediyor.

12 Mart... Demirel, o dönemin büyük emperyalisti; söylem odur ve 12 Mart olduktan sonra, Türkiye’yi emperyalizmin kucağına atan girişime ve sürece “hayır” denmiştir şeklinde, sivil toplum örgütlerinin tasvip hareketi var.

BAŞKAN – Sayın İyimaya, sürenize 1 dakika ilave ediyorum.

Buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

Şu anda, vakıfları görüşüyoruz -doğru veya yanlış- Anayasa Komisyonunda görüşülüyor, Genel Kurulda görüşülüyor. Vakıf kurumlarından hiçbir ses yok.

Değerli arkadaşlar, bu sessizlik, bu suskunluk, bu dirençsizlik, demokrasiyi, çoğulculuğu, farklılığı özümseyemediğimizi göstermektedir.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Madde hakkında, şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 52 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Bu tasarıyla, Devlet Denetleme Kurulunun, özel vakıfları da denetlemesine imkân getirilmektedir. Aslında, özel vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Maliye Bakanlığı tarafından denetlenmektedir. Bu, niye getirilmekte? Tabiî, geriye dönüp bakarsak, 1998’de “irtica paketi” diye basında haber konusu olan sekiz-on kanun arasında bu da vardır; yani, Devlet Denetleme Kurulu, özel vakıfları da denetleyecektir.

Özel vakıflarla ilgili rahatsızlık, bu kanun tasarısıyla başlamamıştır; özel vakıflarla ilgili rahatsızlık, Türkiye’de mevhum bir irtica tehdidine dönük olarak alınmak istenen tedbirlerle beraber, özel vakıfların da, çalışmalarının zorlaştırılması, baskı altına alınması ve gelirlerinin azaltılması istikametinde politikalarla ortaya çıkmıştır. 1998 yılında, temmuz ayının sıcak günlerinde, Mecliste müzakere ettiğimiz 100 küsur maddelik Vergi Kanununda da, özel vakıfların gelirini azaltıcı ve onların gelirlerinden vergi alıcı yeni müeyyideler getirilmiştir. Üçüncü sektör dediğimiz vakıf sektörü, bundan çok rahatsız olmuştur. Sayın Zekai Baloğlu, bizzat -bendenizi de bir vesileyle aramış- kanun çıkarken ve kanun çıktıktan sonra -Anayasa Mahkemesinde iptali mahiyetinde- birtakım taleplerde bulunmuştu.

Vakıf sektörünü baltalayan bir kanun, Vergi Kanunudur; 1998’in ağustos ayında çıkan Vergi Kanunudur. Ne getirmiştir: Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesi ve Kurumlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesiyle, vakıflara yapılan bağışları yasaklamıştır. Sadece kamu yararına olan; yani, Bakanlar Kurulu kararıyla kamu yararına olduğu tescil edilen vakıflara bu imkân verilmiştir; ama, Türk Medeni Kanununa göre kurulan vakıflardan bu imkân esirgenmiştir. Halbuki, 1985 yılında, rahmetli Özal’ın Başbakanlığı zamanında, üçüncü sektör olan, hayırlı hizmetler yapan vakıfların genişlemesi, güçlenmesi, eğitimde, sağlıkta, sosyal yardımda, her sahada güzel hizmetler yapması için, biraz evvel arz ettiğim Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında değişiklik yapılmış, bu vakıflara yapılacak olan -eğitim, sağlık ve çeşitli sosyal hizmetler maksadıyla kurulacak olan vakıflara yapılacak olan- yardımların vergi matrahından düşürülmesi imkânı getirilmişti.

İşte, 1998’de Anasol-D Hükümetinin getirdiği ve bugün de Türkiye’yi ekonomik (iktisadî) bakımdan çöküntüye götüren bu Vergi Kanunu bünyesinde, vakıf çalışmalarını baltalayan bu hükümler de getirilmiştir. Şimdi, bu kanunla da, vakıfları, Devlet Denetleme Kurulunun denetimine götürmektedirler.

Değerli arkadaşlar, vakıflarla ilgili sıkıntılar var. Geçenlerde, Trabzon, Rize bölgesine gittim. Orada, bir değerli müftü -emekli- vakıf kurmak için müracaat eder ve maalesef, vakıflarla ilgili, 21 Eylül 1997’de, Anasol-D Hükümeti zamanında çıkarılan bir tüzük sebebiyle vakıfların kuruluşu zorlaştırılmış ve vakıflarla ilgili, bakın “mahkeme, vakfın amacı ve kurucularıyla ilgili olarak, kamu düzeni, millî menfaatlar ve ülke güvenliği açısından, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün görüşünü almak, gerekirse, vakıf ilgililerini dinlemek suretiyle karar verir” deniliyor. Bu tüzükle getirilmiş bu hüküm. Şimdi, bir değerli müftü bir vakıf kuracak Rize’nin, Trabzon’un bir ilçesinde; tabiî, müracaat edilince, derhal valiliğe yazılıyor: “Bu nasıl bir insandır; ülke güvenliği bakımından...” Tabiî, mücerret kelimeler bunlar. Ne diyor...

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika ilave ediyorum efendim sürenize; buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Kamu düzeni, millî menfaatlar ve ülke güvenliği açısından, vakıf kuracak bu insanlar salih midir, uygun mudur diye soruluyor. Gelen cevap: Hayır; bu, irticaî faaliyetlerde bulunmuştur, vakıf kuramaz... Hüküm çıkıyor. Bu değerli müftü efendi müracaat ediyor mahkemeye; neymiş benim irticaî faaliyetim; mahkûmiyetim yok, tahkikat yok, bir şey yok; ben, şerefiyle otuzbeş yıl müftülük yapmış, emekli olmuş bir insanım... Efendim, il jandarma kumandanlığından bir rapor: İrticaî faaliyetlere karışmıştır... Jandarma kumandanını mahkemeye veriyor; kumandan da diyor ki, ne yapayım, karakol çavuşu bana böyle bir bilgi getirdi... Tabiî, müftü efendi sakallıdır, müftü efendinin ailesi muhafazakâr bir hayat içindedir, müftü efendi vakıf kuramaz...

İşte, Türkiye’de böyle meşum bir zihniyet var; giderek Türkiye’yi daraltan, Türkiye’yi yaşanmaz hale getiren bir zihniyet var. Biz, onun için buna karşıyız. Eğer, Devlet Denetleme Kurulu bir yeri denetleyecekse, bakın, ocak-haziran döneminde devletin gelirleri 7 katrilyon 500 trilyon, devletin vergi gelirleri 5 katrilyon 900 trilyon, faiz giderleri 5 katrilyon 400 trilyon; yani, vergi gelirlerinin yüzde 91’i faize gitmiş. Millet soyuluyor, devlet batıyor, ülke batıyor; varsın, bunları soruştursun da Cumhurbaşkanına rapor versin.

Teşekkür ederim, hürmetlerimi arz ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, hükümet adına söz talebi vardır.

Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, muhterem milletvekilleri; Yüce Heyetinizi en üstün saygılarımla selamlıyorum.

Esasen, Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, hükümet adına konuşma yapma arzusunda değildim. Dün akşam, değerli DYP ve Fazilet Partisi grup sözcülerinin konuşmalarını dinledikten sonra, bugün, arzuladığım amacı hiçbir şekilde terketmeme düşüncesinde ısrarlı olduğum için yine konuşmadım; ama, sanıyorum, bazı noktalar kamuoyuna yanlış aksettirilecek. Sadece onları düzeltmek maksadıyla söz aldım; Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum. Konunun teorik tartışmasını filan da yapacak değilim.

Değerli milletvekilleri, Sayın İyimaya’nın dünkü konuşmasında dayatma, irtica ve ilk defa duyduğum laikçilik... Laisizmi, laisiteyi duyduk; ama, laikçiliği nasıl tercüme etmek lazım, doğrusu anlayamadım. İdeolojik yaklaştığımız söylendi. İdeolojimizin de miyop bir gözlük olduğu söylendi. Parlamenter rejime uygunluk meselesinde, Anayasaya uygunluk meselesinde anlaşmazlığımız olduğu, kendilerine göre, ortaya çıkarıldı. Devlet Denetleme Kurulunda ise seçilmişlere güvensizlik meselesi dile getirildi.

Şimdi, önce, ben, Yüce Heyetinize, bu kanun tasarısı nasıl geldi, tasviplerinize nasıl sunuldu; onu iki dakikada özetlemek isterim. Biraz önce, Şeref Malkoç arkadaşım andı; PTT’ye ait vericilerin TRT’ye devri meselesini söyledi. O yasa tasarısı Yüce Heyetinize nasıl geldiyse, bu yasa tasarısı da aynı şekilde:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Önceki yasama döneminde hazırlanıp Başkanlığınıza sunulan ve İçtüzüğün 77 nci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan, ilişik listede adları belirtilen kanun tasarılarının yenilenmesi Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederim.

Bülent Ecevit Başbakan

İmzasıyla geldi. Doğrusu, İçtüzük bu kadar açıkken, Parlamento gelenekleri bu kadar açıkken, bugün bu yasa tasarısına muhalif, muvafık her partinin İktidarda pay sahipliği döneminde aynı usul cariyken, bunu tekrar gündeme getirmekte ne gibi yarar düşünülür, onu anlayabilmiş değilim.

Her şeyden önce, şu noktada mutabık kalmamız lazım: Anayasada, Devlet Denetleme Kurulunun düzenlenmesine karşı olmak başka şeydir; Anayasada, eğer Devlet Denetleme Kurulu düzenlenmişse, onun varlığını tartışmak ayrı şeydir. Ben her ikisini de tartışabilirim bireysel olarak. Diyebilirsiniz ki, Anayasada Devlet Denetleme Kurulu olmazsa olmaz mı? Tartışılabilir, olabilir; hiç uzak değilim o görüşlere; ama, bu Anayasa, Devlet Denetleme Kurulunu kurmuşsa, düzenlemişse, tanzim etmişse ve orada Devlet Denetleme Kurulunun nasıl harekete geçeceği, hangi konularda yetki sahibi olduğu sıralanmışsa ve burada “vakıflarda” kelimesi, ibaresi yer almışsa -bakın hemen sorayım- Anayasa, yasa karşısında bir üstün hukuk normudur fikrinde herhalde hiç itirazımız olmaz. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Burada da aynı cevabı görür. Anayasa, bir üstün hukuk normu ise, o üstün hukuk normunda “vakıflarda” ibaresi yer almışsa, ben, size çok açıkyüreklilikle söyleyeyim, Sayın Cumhurbaşkanı, Devlet Denetleme Kurulunu harekete geçirse, şu anda, yapabileceğiniz hiçbir şey yok; çünkü, üstün hukuk normudur, yetki kendilerine aittir. Devlet Denetleme Kurulunu, ister Çemişkezek ister Trabzon’un bir ilçesi ister başka bir kurumun denetlenmesiyle ilgili görevlendirebilir ve bu da hukukîdir; çünkü, üst norm bu yetkiyi sağlamıştır.

Ombudsman modeli olmaz mı, Başkanlık sistemi?.. Bana göre, Başkanlık rejimidir onun doğru ifadesi, terminolojideki yeri. Başkanlık rejiminde mi var, parlamenter rejimde mi var; o tartışmalar ayrı. Peki, o zaman, ombudsmanı söylerseniz, mesela, ben, size, 1977 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde tanzim edilmiş olan procuratura ile acaba bir düşünmek gerekmez mi diye sorarım.

Gerçek sebebin ne olduğu, dün hep soruldu ve benim, mesela, hiç aklımdan geçmeyen -ilgili Bakan benim, sorumlu Bakan benim- şu vakıflarla ilgili, tanzim sırasında hiç aklımdan geçmeyen ne kadar konu varsa, gerçek sebep olarak sunulmaya çalışıldı.

Bakınız, gerçek sebebin şu ya da bu şekilde topluma takdimi, takdim edenlerin sorumluluğundadır. Yani, bu, hangi paketin ürünüdür, hangi gözlük sunmuştur; onlar beni hiç ilgilendirmez. Ben, Anayasa Komisyonumuzda da -bu arada, Değerli Başkanımız Ertuğrul Yalçınbayır ve Anayasa Komisyonu değerli üyelerine teşekkür ediyorum- söyledim “‘bu yasa tasarısının adı irtica yasa tasarısıdır’ filan diyorsunuz, böyle bir şey yok” dedim. Bu yasa tasarısı, Devlet Denetleme Kurulundaki bir eksikliğin giderilmesiyle ilgilidir. Şimdi, benim düşünmediğim bir hususu siz düşünüyorsanız, onun sorumluluğu ya da onun akıbeti size aittir.

Değerli milletvekilleri, bugün, sizlere göre, gizli maksat, görünen sebep, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, ben onu bilemem; benim bildiğim başka bir şey var; Tevfik Fikret’in ünlü dizesi:

“Siz, bunları benim derdim mi zannedersiniz,

Benim derdim, dünya’nın dertleri.”

Şimdi, Fatih Sultan Mehmet’in -Mehmet Ali Şahin arkadaşım okudu- o iradesine, o vakfiyedeki iradeye bakın, o vakfiye iradesindeki soyluluğa bakın; yardım yaparken bile gizli olsun... Niye; yardım alan, aldığı bu yardım başkaları tarafından görülüp de incinmesin... Soyluluğuna bakın... Bakın; ama, bir şeye de bakın diyorum değerli milletvekilleri, hep beraber bakalım diyorum; bugün, Fatih Medresesinin haline bakalım hep beraber diyorum; bugün, Selimiyenin minaresindeki yırtılan kurşuna bakalım diyorum. Hepinize geliyor, gelecek; çünkü, siz, millî iradenin temsilcisisiniz. Size gelecekler... Benim açımdan hiçbir kategorik fark yok; bunu, bütün samimiyetimle temin ederim, hiçbir kategorik fark yok. Bu talepler size gelecek. Şimdi, ben, kurşun bulma derdindeyim.

Vakıf İpek Yolu Projesi... Selçukludan kalmış bize miras. Her biriyle ilgili, itimat ediniz, günde 1 dolara kiraya verelim tanzimini düşündük, alıcı bulamayacağız. Niye; her birine, asgarisinden 300 milyar, 500 milyar harcama yapmak lazım.

Zeyrek Camii, 1453’te o büyük sultan tarafından açılmış, kalmış... Demin “Zağanos” dendi, Balıkesir’de. Siirt’te camiyle ilgili, Nizamettin Sevgili arkadaşım, burada, bütçe konuşmasında söylediği zaman, gördüm, yaşadım hiçbir milletvekilimiz, kendisi dahil -affetsin beni- oraya 800 milyar paranın bu bütçe olanaklarıyla sunulabileceğine inanmadı. Ha, şimdi, ben onların derdindeyim; yani, bize üçyüz yıldan bu yana, beşyüz yıldan bu yana teslim edilmiş, bizim geçmişimiz olan, bizim kendimiz olan...

Ne güzel söyledi Ahmet İyimaya “İslam eseri” dedi. Ben her yerde söyledim; bizim, insanlığa takdimimizdir, eserimizdir bu vakıf müessesesi. Bugün, sosyal güvenliğin temelini, yüzlerce yıl öncesi bizim vakıflarımızdan bulursunuz; sosyal yardımlaşmanın temelini orada bulursunuz; sigortanın temelini, orada bulursunuz; ama, bu, işin, tarihçesidir; bu, işin, konferanslarda konuşulacak, uluslararası konferanslarda konuşulacak kısmıdır. Yüce Heyetiniz 48 milyar tensip buyurmuş Vakıflar Genel Müdürlüğüne bu yıl için; hiç itirazım yok, Allah bereket versin. Benim derdim yakınmak da değil; ama, iki ay içinde ben kurşunu bulamazsam, o Selimiyenin utancı sadece benim değil, sadece ona çözüm getiremeyen sayın milletvekillerinin de değil. Şimdi, benim, “gayrimenkul yatırım ortaklığı kuralım” deyişim ondan.

Ben, geçenlerde, vakıflardaki sorunlu yerlerin temsilcileriyle oturdum gönüllü vakıf anayasası yaptım. Bütün Türkiye’den geldiler -oy birliğiyle aldık biz bu kararları- katılım gösterdiler sağ olsunlar. Dedim ki:

1- Devlet malı deniz değil; yani, vakıf malı, deniz değil.

2- Vakıflar beddua müessesesi değil.

3- Mahkemeleri boykot ediyoruz; uzlaşma, helalleşme esası caridir.

Şimdi size bir rakam takdim edeceğim -herkes bir rakam veriyor- değerli milletvekilleri, yeni vakıf sayısı 30 Haziran itibariyle 4 452, vakıf taşınmazları sayısı 62 186, tarihî vakıf taşınmaz sayısı 9 300. İddia ediyorum, yeryüzünde hiçbir ulus yok ki, bu kadar, üstelik, önemli tarihî esere sahip olabilsin. Kıymetini ne kadar bilebiliyoruz ayrı.

Kiracı sayısı 21 500, dava sayısı 22 981, işgalli yer sayısı 16 676. Dağılımı: Türkiye genel toplamı temlikli yerler dahil 11 752. Bunun 4 300 tanesi hayrat ve İstanbul Okmeydanı’nda. 622’si Alibeyköy’de ve tapusuz oturuyorlar, öyle kalmış yıllarca.

İstanbul’da yeni tespit edilen yer, yaklaşık 8 000. Personel sayımız 2 120, avukat sayımız 88, müfettiş sayımız da 59...

Şimdi, bu kurumun fonksiyonel olduğu söylenebilir mi? Bu bütçe imkânlarıyla, değil 48 milyar, 48 trilyon verseniz biter mi; bitmez; çünkü, benim inancıma göre, devlet, vatandaşıyla inatlaşmaz; devlet, vatandaşına zulmetmez; devlet, vatandaşının katılımıyla ancak bu işlerin üstesinden gelir.

Peki, benim devlet adına görev yapan bir kamu görevlisi sıfatıyla, bu vakıflar içinde o gözlük, bu gözlük, miyop ya da mercek_ Tercih etme hakkım var mı, yetkim var mı; bana sorarsanız, hayır, yok. Benim bir tek görevim var; nerede, tarihten bana kalmış ne varsa, uluslararası arenaya -Fatih Medresesine, eğer döviz kapısı gözüyle bakamazsak biz, pırıl pırıl olmazsa orası, turist gelmezse- başka insanların ortak amaçlarına açamazsak, biz neyi konuşacağız, biz neyi tartışacağız? Biz, kendi aramızda tartıştığımızı sanırız.

Ben, şimdi, Selçuklunun İpekyolu Projesini söylüyorum, her birinizden de yardım istirham ediyorum. Bakın, aslında neyi konuşmamız gerekirdi; 15 Temmuz tarihli Resmî Gazetede yayımı yapıldı, her birinize de takdim ettim; ben, devir yasağını kaldırdım. Düşünün ki, otuz yıldır orada vakıf kiracısısınız, askerden gelen oğlunuz da sizinle birlikte ortak olsun arzusuyla karşı karşıyasınız; ama, hayır, mevzuat; hayır, tüzük; hayır, tebliğ; hayır, yasa_ Siz, şimdi, Erzincan’daki çarşıda, 110 milyon parayı nasıl vereceğini düşünen insanların yanında olmazsanız, Parlamento olarak ışık tutmazsanız_ İnsanların her biri boynunu büküyor. Peki, benim o insanlar arasında ayırım yapma yetkim var mı; ben cevaplayayım; yok, benim öyle bir yetkim yok_

Benim, bir dileğim var; hukukçu sıfatıyla, bizzat kendim çalıştım, bu vakıf kiraları meselesinde yeni bir tanzim tarzı getirdim. Uzlaşma, helalleşme, gönüllü vakıf anayasamızın 3 üncü maddesidir. Oturduk, Mısır Çarşısında öyle yaptık, Edirne’de öyle yaptık, Isparta’dan geldiler, öyle yaptık, başka yerlerde öyle yapacağız. Hangi partiden olduğuna bakmaksızın, o sorunları yaşayan insanları getiren milletvekillerimizle oturduk, hep konuştuk, hep toplumsal mutabakatı aradık ve helalleşe helalleşe, uzlaşa uzlaşa, üstelik, ekonomik durgunluğun olduğu bir dönemde, onların da rızalarını ala ala; yasal açıdan yüzde yüz hakkımız olmasına rağmen, eğer, geçmişte fazla para almışsak, onu telafi etmeyi de amaçlayarak, önümüzdeki günler için bir mutabakat sağladık. Şimdi, esas, 4 üncü maddesini arz edeceğim, bu gönüllü vakıf anayasasının: Dedim ki, her ilde, bir vakıf dostlar konseyi kuracağız.

1- Kiracılar temsilcisi

2- İdare temsilcisi

3- Esnaf ve sanatkârlar odası temsilcisi

4- Ticaret odaları temsilcisi

5- Sanayi odaları temsilcisi

6- Barolar temsilcisi

7- İl genel meclisi üyeleri temsilcisi

8- Benim aklımın ermediği, sizin önereceğiniz kişiler olsun; olsun ki, bu insanlar, o yöredeki vakıf mallarına ilişkin...

Hep “demokratikleşme” demiyor muyuz sayın milletvekilleri; her birimizin parti programlarında, her birinizin hükümet programlarında, son on yıldır, onbeş yıldır demokratikleşme yok mu. Peki, soruyorum size; ne bileyim, Ankara’nın Kızılay’ındaki bir binanın kira bedeliyle, Abidinpaşa’daki bir kira bedeli aynı olur mu; Ankara’yla, ne bileyim, Aydın’daki aynı olur mu; olmaz. Peki, kim bilecek olup olmadığını; Vakıflar Genel Müdürlüğündeki üç tane bürokrat değil, vakıflardan sorumlu olan, Ankara’nın göbeğinde oturacak Devlet Bakanı hiç değil. Peki, kim bilecek; esnafların temsilcilerinden, ticaret odalarının, sanayi odalarının, baroların temsilcilerinden oluşan insanlar olacak; onlar diyecekler ki, burası şu kadar yapar. Çünkü, bizim bir tarihî sorumluluğumuz var; Fatih Sultan Mehmet Hanın Vakfiye İradesinde, hepinizin dikkatini çektiğini gördüğüm bir husus var: Bugün aramızda olmayan, Hakk’ın rahmetine kavuşmuş bir insanın vakfiye iradesini ortadan kaldırmaya hiçbir Allah’ın kulunun hakkı yoktur diye düşünüyorum. İnsanlar, belli bir sosyal amaç için, belli bir kamu yararı düşünerek, Allah rızası düşüncesiyle, malını mülkünü, güvendiği insanlara teslim edip gitmişse, Hakk’ın rahmetine kavuşmuşsa, bizim namus borcumuz, o insanların bıraktığı malların, o amaçlar doğrultusunda kullanılmasına çalışılması hususunda yardımcı olmaktır.

Benim, Devlet Bakanı sıfatıyla, bu konuda sorumlu olduğum bir başka görevim var; devletin Anayasası yazmış. Devletin Anayasası bana neyi emretmişse, ben onu yapacağım. Onun ötesinde, şimdi, bu Devlet Denetleme Kurulu meselesinde samimî görüşümü söyleyeyim. Ben, her şeyden önce, hukukçu sıfatımla konuşacağım. Bugün, siz, Devlet Denetleme Kurulu eliyle, 4 000 olsun, 5 000 olsun, bu kadar vakfı denetlemek isteseniz, denetletebilir misiniz; imkânı var mı; fizik olarak imkânı var mı?!

MURAT AKIN (Aksaray) – Mümkün değil...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Niçin çıkarıyorsunuz?!.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Devamla) – İşte, gördünüz, 59 müfettişle, 88 avukatla, binlerce vakfı denetleyeceksiniz; 22 bin davaya gideceksiniz, bakacaksınız! Olur mu; olmaz. Ha, o zaman, bir tek şey lazım; kurum ile yani, devletle vatandaş arasında, uzlaşmaya dayalı, helalleşmeye dayalı toplumsal mutabakat... Ben, bu mutabakat için, arayış içerisindeyim. Önümüzdeki günlerde, vakıflarla ilgili yasa tasarısını, o düşünceyle yüksek takdirlerinize sunma arzusundayım. O konuda da, katılımınızı diliyorum, katkılarınızı diliyorum.

Bu amaçla, bu yasa tasarısının, o tarafa, bu tarafa çekilerek, vakıf kurumunun daha da zedelenmesine fırsat verilmemesini diliyorum.

Değerli Başkanıma da -sanırım biraz suiistimal ettim hoşgörüsünü- çok teşekkürler ediyorum, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Efendim, Değerli Bakanın, belki de, benim beyanımı yanlış anlamaya dayalı olarak, bana hiçbir şekilde izafe edilemeyecek bir değeryargısını, benim düşüncem olduğu yönünde bir kabulde bulundu ve beyanlarını da ona bina etti.

İçtüzüğün 69 uncu maddesinde, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan milletvekiline tanınan hak çerçevesinde, hoşgörü içerisinde kısaca cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Aslında, Sayın Bakan size pek sataşmada bulunmadı ama; sizin bu hakkı suiistimal etmeyeceğiniz düşüncesiyle size söz veriyorum.

Buyurun Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sataşma değil tabiî... Bana ait olmayan düşünceyi izafe etti... Sayın Bakan sataşmaz tabiî...

Sağ olun efendim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, Bakana tanıdığınız ilave süre, tam 9 dakika; bu toleransı, başka hatipler için de tanırsanız...

BAŞKAN – Sayın Ercan, Yüce Genel Kurul, çok ciddî bir kanun tasarısını görüşüyor.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Tabiî, yani...

BAŞKAN – Zannediyorum ki...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Ben onu fazla görmüyorum Sayın Başkan, yanlış anlaşılmasın.

BAŞKAN – ...sizin Grubunuz da bu kanun üzerinde çok hassasiyetle duruyor.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Bakan 15 dakika konuşsun; ama...

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz efendim. Müsaade eder misiniz...

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – ...bu toleransı...

BAŞKAN – Efendim, müsaade eder misiniz, ben sözümü tamamlayayım, size de konuşma imkânı vereceğim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Beni yanlış anlamayın.

BAŞKAN – Hayır, yanlış anlamıyorum.

Yüce Genel Kurulu aydınlatmak babında, Sayın Bakan, hiç konu dışına çıkmadan, sadece konuyla ilgili olmak üzere Yüce Heyeti aydınlatıcı bir konuşma yaptı; ben de, Başkanlık tasarrufumu kullanarak kendisine müsaade ettim.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Zaman zaman bu toleransı başka hatipler, sözcüler için de bekliyorum; zabıtlara geçsin istedim.

BAŞKAN – Eğer, bütün hatip arkadaşlarımız sadece konuyla ilgili konuşurlarsa, tabiî ki, herkese bu toleransı sağlarım.

Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın İyimaya.

V. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli milletvekilleri, dünkü beyanım, açıkça, konuşmamın genel yapısının, Anayasada tanzim olunan Devlet Denetleme Kurulu yapılanmasının sistem içerisinde hiçbir şekilde yeri olmamak gerektiği konusuna ilişkindi ve girişimde, bütün konuşmalarımda aşağı yukarı yaptığım gibi, soruna tek açıdan, tek yönlü değil, ilgilendirdiği bütün yönleriyle bakacağımı ifade etmiştim, orada örnek de vermiştim; yoksa, hükümete veya bir partiye izafede bulunarak değil. Örneğin, laikçilik, ideolojik bakış veya irtica paranoyasıyla bakış... Bu, bir bakış açısıydı, bakana veya yasaya veya şuraya buraya izafe edilen bir bakış açısı değil. Onu da kendilerine sual olarak tevcih ettim ve gazetelerdeki, manşetlerdeki haberlerin doğruluk derecesini sormuştum. Tabiî ki, uyum yasalarında Anayasa yargılanmalı, Anayasanın noksanlığı ortaya konulmalı. Bu kürsüde anayasal şikâyetlerimizi dile getirmeyeceğiz de nerede dile getireceğiz? Bakınız, Anayasanın 108 inci maddesinin, o dönemde, Orhan Aldıkaçtı’nın başkanlığında, müzakeresi sırasında, bizzat Orhan Aldıkaçtı, Meclise güven olmayacağını, Başbakana bağlı denetim mekanizmalarına güven olmayacağını ve Cumhurbaşkanına bağlı bir denetim mekanizmasının getirilmesi gerektiğini ifade ediyor ve “zorlanıyorum; çünkü, parlamenter sistemde değil” diyor; niye; 12 Eylül ürünü olarak kurumsal kanun önce getirildi, sonra da bu yasa. Aynen şöyle söylüyor...

BAŞKAN – Sayın İyimaya...

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

“Bu memlekette suiistimalleri göklere çıkmış bakanların dahi Yasama Meclisinden himaye gördüğünü biliyoruz; yaşadık, gördük ve bunun tedbirini alıyoruz.”

Bir sistem, başbakanına güvenmiyorsa; bir sistem, partilerine güvenmiyorsa; bir sistem, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna güvenmiyorsa, bunu ifade etmek, elbette ki milletin vekilinin aslî görevidir ve yanlış izafedir.

Teşekkür ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/429) (S.Sayısı: 52) (Devam)

BAŞKAN – Madde üzerinde ikinci söz talebi, şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’ın.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır Sayın Candan.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda değişiklik yapan tasarının maddesi hakkında kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, vakıf, bir kimsenin kendi rızasıyla servetinden bir bölümünü kamu hizmetine sunması demektir. Dolayısıyla, burada kamu yararı vardır, hasbilik vardır. Hal böyleyken, vakıflar üzerinde, 21 Eylül 1997’de yayımlanan bir genelgeyle, kurucular özel araştırmaya tabi tutulmuştur; kuruluş sermayesi artırılmıştır ve bu sermaye de her yıl değiştirilmiştir. Hesap özetleri, kâr ve zarar cetvelleri de yeminli müşavir tasdikine sunulmuş ve basın aracılığıyla da ilan mecburiyeti getirilmiştir. Daha sonra, Vergi Yasasında meydana getirilen değişikliklerle de, yapılan bağışlar vergiye tabi tutulmuştur.

Şimdi, bütün bu olaylarda, hükümet, getirdiği bu tasarıyla “dur bakalım, servetin bir bölümünü kamuya tahsis ettim; ancak, ben, bundan vergi alacağım -arkasından- kurduğunuz bu vakfı da denetleyeceğim; ama, nasıl denetleyeceğim; şu şu prosedürleri yerine getireceksin...” Yani, bu yapılanlar, Türkiye’de vakıf müessesesini; bir, zora sokmuştur; iki, kamuda tedirginlik meydana getirmiştir. Kaldı ki, bu vakıflar, normal statüde, önce, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından incelenmekte, denetlenmekte; malî açıdan da, Maliye tarafından denetlenmektedir.

Sayın Bakan biraz önce burada konuşurken, tespit edebildiğim üç ifade kullandılar. Bu tasarı, Devlet Denetlemedeki eksikliği gideriyor. Normal prosedürde geldi. Hangi amaçla geldiği beni ilgilendirmez. Zaten, her ne kadar bu kanun tasarısı çıksa bile, vakıf sayısına baktığımız zaman, bunları denetlemek mümkün değil. Bir kere, normal prosedürde geldiğini ifade etmek yanlış. Komisyonlarda birtakım tartışmalar oldu, usul yönünden sıkıntı var.

İkinci olarak, 28 Şubat sürecinden önce, bu tasarı üzerinde Millî Güvenlik Kurulunun hükümete tavsiyesi vardı, Sayın Bakanın bunu bilmemesi mümkün değildi.”Hangi amaçla geldiği beni ilgilendirmez” diyor.

Değerli arkadaşlar, nasıl Parlamento, Vergi Yasasında yaptığı yanlışlığı tashih etmek üzere kanun tasarısı hazırlıyorsa, Millî Güvenlik Kurulu da, vakıflar hakkında yanlış bir rapor üzerinde bir tavsiyede bulunuyorsa, Millî Güvenlik Kuruluna da bu tavsiye iade edilebilir; yani, onların da bu tavsiyede yanlış düşündükleri ortaya konulabilir.

Değerli arkadaşlar, Vakıflar Genel Müdürlüğünden şimdi aldığım bir rapor var. Sayın Bakan da “hiç denetleme şansımız yok” diye ifade ettiği halde, kurulan vakıfların toplamı 4 241, sosyal yardımlaşma vakıflarının toplamı -bunlar hariç- 927, çevre koruma vakıflarının toplamı 76. Bu listeye baktığımız zaman, vakıfların büyük bir bölümü eğitim amaçlı, sağlık amaçlı, sosyal yardım amaçlı çalışmaktadır. Dolayısıyla, bu tasarı kanunlaştıktan sonra ortaya ne çıkacaktır; vakıflar üzerinde birtakım tedirginlikler... Zaten, Maliyeye hesap vermektedir, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenmektedir. Şimdi, Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, uygulaması olmayan, vakıflarla ilgili bir tedirginlik kamuda sıkıntı meydana getirecektir, bu, muhakkak. Halbuki, kamu yararından istifade eden vakıflar; yani, vergi indiriminden istifade eden, vergi muafiyetine sahip vakıflar 400 civarındadır. Bu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunca yahut Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunca denetlenebilir.

Burada ifade etmeye çalıştığım ve üzerinde durduğum konu şudur: Bu tasarı, bu haliyle, vakıfların kuruluşlarını zorlaştırır ve bunun neticesinde de, hem sağlıkta hem de eğitimde yapılacak yatırımların önünü keser...

BAŞKAN – Sayın Candan, 1 dakika süre ilave ediyorum.

Buyurun efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Yani, bugün, birtakım özel okullar, birtakım vakıf üniversitelerinde -bu listede de ifade edildiği şekliyle- sıkıntı meydana getirir. O bakımdan, mademki egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir; eğer, bu Parlamentonun üzerinde de bir egemenlik iddiası olan kurum yoksa, Millî Güvenlik Kurulundan gelen maddeler de, görüşülen hususlar da tavsiye ise, geldiği yere iade edilebilir tekrar müzakere edilmek kaydıyla. Yani, bu tasarının bu haliyle geçmesi, özetle söylemek gerekirse, toplumda ve vakıflar üzerinde psikolojik etki meydana getirir ve hiçbir denetlemede de faydalı bir hususun ortaya konulması mümkün değildir. Bu konunun bir kere daha tezekkür edilerek, kanunlaştırılması noktasında ihsası rey etmenizi saygıyla arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma, İçtüzüğün 60 ıncı maddesindeki imkân içerisinde bir sual sormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkanım, delaletinizle, Değerli Bakandan sormak istiyorum; gerçekten, Türk kültür ve sanat hazinelerinden bir tanesi de, Osmanlı vakfiyelerinde uygulanan tezhib sanatı ve o tezhib sanatının çerçevelediği hattıyla beraber muhteva üstünlüğüdür.

Acaba, Değerli Bakanımız, Türk enformasyonunun uluslararasına taşınması bakımından, Vakıflar Genel Müdürlüğü -muhtemelen- kasalarında bulunan, Süleymaniye Kütüphanelerinde, önemli şehir kütüphanelerinde korunmakta olan vakfiyelerden seçilmiş bir cilt veya iki ciltlik bir özgün basımda bulunma düşüncesi var mı; öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, Sayın İyimaya’ya, teşekkür ediyorum hassasiyeti gereği. Sadece o konu değil; başka boyutlu çalışmalarımız da olacak. O konuda da, bütün milletvekili arkadaşlarımdan her zaman öneri; ama, öneri sonrasında da, birlikte oluşturduğumuz o projelerin hayata geçirilmesinde yardım diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde üzerinde verilmiş 4 adet önerge vardır. Önergeleri, önce, geliş sırasına göre okutacağım; sonra da aykırılıklarına göre işlemini yapacağım.

Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi önerilir. 16.7.1999

Saygılarımla.

Ahmet İyimaya Amasya

Madde 1. - 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“e- kamuya yararlı derneklerle vakıflarda”

BAŞKAN – Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 52 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

Mustafa Kamalak Şeref Malkoç İsmail Alptekin Kahramanmaraş Trabzon Bolu Hüsamettin Korkutata Mehmet Ali Şahin Mustafa Geçer Bingöl İstanbul Hatay Veysel Candan

Konya

Madde 1- 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi ilave edilmiştir.

f) “Vergi muafiyetli vakıflarda”

BAŞKAN – Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 52 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

Şeref Malkoç Mehmet Ali Şahin Mustafa Kamalak Trabzon İstanbul Kahramanmaraş

İsmail Alptekin Mustafa Geçer Veysel Candan Bolu Hatay Konya Ali Oğuz Hüsamettin Korkutata

İstanbul Bingöl

Madde 1- 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi ilave edilmiştir.

f) “Kamuya yararlı vakıflarda”

BAŞKAN – Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 52 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

Şeref Malkoç Mehmet Ali Şahin Mustafa Kamalak Trabzon İstanbul Kahramanmaraş İsmail Alptekin Hüsamettin Korkutata Veysel Candan Bolu Bingöl Konya Mustafa Geçer

Hatay

Madde 1- 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

e) “Kamuya yararlı derneklerle vakıflarda”

BAŞKAN – En aykırı iki önerge aynı mahiyette olduğundan, ikisinin işlemini birlikte yapacağım.

Sayın İyimaya’nın önergesi daha önce Başkanlığa verildiğinden onu okutacağım ve Sayın Malkoç ve arkadaşlarının önergesiyle birlikte işlemini yapacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi önerilir. 16.7.1999

Saygılarımla.

Ahmet İyimaya Amasya

Madde 1.– 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“e- Kamuya yararlı derneklerle vakıflarda.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmamıştır.

Sayın İyimaya, gerekçe mi okunsun?..

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Peki efendim.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Efendim, önergeler birleştirildiğinden, söz istiyorum; uygundur efendim.

BAŞKAN – Efendim, önergeleriniz birleştirildi. Aynı mahiyette olduğu için, iki önergeyi aynı anda işleme koyacağımı ifade ettim. Geliş sırası itibariyle Sayın İyimaya’nın önergesi sizin önergenizin önünde olduğu için, bu önergeyle ilgili gerekçe okunma veya konuşma tercihini de Sayın İyimaya’ya bıraktım.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, olmaz öyle şey!

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Efendim, lüzumsuz tartışma açmayalım; lütfen.

BAŞKAN – Peki; konuşmak mı istiyorsunuz efendim?

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Evet efendim.

BAŞKAN – Sayın Malkoç, konuşmanıza başlamadan önce, Sayın İyimaya’nın önergesinin gerekçesini okutturayım, sonra, siz de açıklamanızı yaparsınız.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerilen metin, esasen kendisi somut ve doğrudan uygulanabilen anayasa kuralını aynen yasaya yansıtmakta, anayasaya aykırılık tartışmalarını pratik ve ipotetik olarak önlemekte, çoğunlukçu çözüm yerine çoğulcu uzlaşıyı bünyesinde taşımaktadır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Malkoç. (FP sıralarından alkışlar)

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanın lüzumsuz bir tartışmaya yol açmaması sebebiyle söz verdiği için kendisine teşekkür ediyorum. Çünkü, çoğu zaman, önce hiç problem yokken problemi biz oluşturuyoruz, sonra da, nasıl çözeceğiz diye yoruyoruz kendimizi. Başkan bu yolu tercih etmemiştir; teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bizim teklifimizin amacı şudur: Anayasanın 108 inci maddesinde Devlet Denetleme Kurulu düzenlenirken “İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin” diye başlanılmış ve devam ederek, sonunda da “her türlü düzeydeki işçi, işveren kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerle vakıflarda” denilmektedir.

Şimdi, Devlet Denetleme Kurulu Hakkındaki Kanunun, görevi tarif eden 2 nci maddesinde ise;

“Devlet Denetleme Kurulunun görevi Cumhurbaşkanının isteği üzerine;

a) Tüm kamu kuruluş ve kurumlarında,

b) Tüm kamu kuruluş ve kurumları tarafından en az sermayelerinin yarısından çoğuna katılmak suretiyle oluşturulan her türlü kuruluşta,

c) Kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşlarında,

d) Her düzeydeki işçi ve işveren teşekküllerinde,

e) Kamuya yararlı derneklerde”

denilmektedir.

Biraz önce Sayın Bakanımız buradan ifade ettiler, Türkiye’de 4 800 vakıf vardır. Sayın Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulu, onsekiz yılda sadece 169 denetleme yapmıştır; dolayısıyla, Sayın Bakan burada ifade ettiler, tekrar ediyorum, 4 500 vakfı Devlet Denetleme Kurulunun denetlemesi mümkün değildir. Mantıken ulaşılması gereken şey; kamuya yararlı vakıfları denetlemesidir Devlet Denetleme Kurulunun. Yani, Devlet Denetleme Kurulunun, kamuyla irtibatlı olan, kamuya yararlı olan vakıfları denetlemesi gerekir; yoksa, biraz önce verdiğim misalde, Çemişkezek’i Kalkındırma Vakfının Devlet Denetleme Kuruluyla alakası olamaz; ama, eğer, bu tasarıyla kamu yararına kurulan vakıfları değil de -Sayın Bakanın ifade ettiği sözden hareket ediyorum; Devlet Denetleme Kurulunun 4 800 vakfı denetlemesi mümkün değildir- özellikle bu 4 500 vakıf arasından bazılarını seçip denetleyeceğiz diyorsanız, maksadınızı anlayalım; ama, yaptığınız şey Anayasaya aykırı olur. Bizim önergemiz, çıkacak olan kanunun Anayasaya uygun olmasını sağlamaktır. Kamu yararı olan derneklerde, kamunun ortaklığı olan kuruluşlarda, denetlemeyi, Devlet Denetleme Kurulunun yapması gayet normaldir, diğer vakıfları Vakıflar Genel Müdürlüğü denetliyor zaten. Sayın Bakanın ifade ettiği gibi, eğer, vakıfların elemanları yetersizse veya hukukî statüsü yetersizse, tasarıyı buraya getirirler, uygun görürsek destekleriz.

9 kişiden oluşan Devlet Denetleme Kurulu, onsekiz yılda 169 tane kurum denetlemiştir arkadaşlar. Siz, vakıflar arasında kamu yararı olan vakıfları ayırt etmeden, 4 500 vakfı da Devlet Denetleme Kurulu kapsamına sokarsanız, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kuruluna haksızlık yapmış olursunuz. Anayasada Devlet Denetleme Kurulunu tanımlarken “idarenin hukuka uygunluğunun” diye başlandığı için de, Anayasaya aykırı iş yapmış olursunuz.

Zaten, Sayın Bakanımız da, burada, gerçekten çok güzel açıklamalar yaptılar; ama, dikkat ettim, bu tasarıyı savunurken zorlandığı için, faydalı; ama, çok farklı konulara girdiler. O açıdan söylüyorum ki, eğer bu haliyle çıkacak olursa, Anayasaya aykırı olacak. Anayasaya aykırı bir kanun çıkarmayalım, lüzumsuz iş yapmayalım; zira, Anayasa Mahkemesinden döner bu.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, Devlet Denetleme Kurulunun vakıfları denetlemesiyle ilgili bir problem yok, kamu yararına olsun yeter.

BAŞKAN – Süreye ihtiyacınız var mı Sayın Malkoç.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Efendim, 1,5 dakika daha lütfen.

BAŞKAN – 1 dakika daha süre ilave ediyorum.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Arkadaşlar, bakın, öyle zannediyorum, önümüzdeki günlerde, yine, komisyonlardan geçip Genel Kurula gelecek. Vakıfların bütün faaliyetlerini engelleyecek olan önemli bir tasarı komisyona sevk edilmiştir. Bu tasarıda, vakıfların kuruluşu zorlaştırılıyor. Bütün istihbarat birimlerinden vakıf kuracak olan kişilerin durumu soruluyor; sanki devlet memuru alıyorsunuz veya istihbarata eleman alıyorsunuz gibi! Oysa, milletin malıyla ilgili değil bu vakıflar arkadaşlar. Bir insan kendi malını belli bir amaç için vakfedecek, devletle ilgili değil...

Ben, bu kürsüden demin de söyledim. Burada, dinleyen arkadaşlar, seçmenlerin yoğun talebinin baskısı altında olabilirler; ama, lütfen, bu tasarıları okuyup gelsinler. Tekrar ediyorum; çünkü, yarın, el kaldırırken, neye el kaldırdıklarını bilsinler.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Siz başkasıyla ilgilenmeyin...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Vakıfların kuruluşunu kısıtlıyorsunuz, sevk edilen tasarılarla ilgili kısıtlıyorsunuz; vakıflara, mülkî idarenin denetimini getiriyorsunuz, mülkî idarenin kapatmasını getiriyorsunuz; vakıflara, savcıların kapatma hakkını getiriyorsunuz...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Gelsin, ne olacak?!.

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Hukukçu olmayan arkadaşların “gelsin, ne olacak” demesi kolaydır. Dünyadaki vakıflar hukukuna aykırı hareket edeceksiniz; olacak olan budur. Öyle zannediyorum, bu sözü söyleyen arkadaş da bakanlık yapmıştır. Çok üzülüyorum; bakanlık yapmış olan bir arkadaşın, hukuku bu kadar umursamazlığa almasından dolayı üzülüyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sana öyle geliyor...

ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Bakanlık makamları ciddî makamdır. Orada görev yapan arkadaşların daha sorumlu konuşması ve davranması gerekir.

Son söz, yanlış yapmayalım; aksi takdirde, Anayasa Mahkemesinden döner, zaman kaybederiz.

Hepinize teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Malkoç.

Değerli milletvekilleri, birleştirerek işlem yapacağımı ifade ettiğim, Sayın İyimaya’nın ve Sayın Malkoç’un, hem gerekçesini okuttuğumuz hem de üzerinde açıklama yapılan önergeyi...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısının aranılması istenilmiş olduğundan, önergenin işaretle oylamasını elektronik cihazla yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım. Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekaleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekaleten oy kullanıldığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, önergenin oylamasını yapıyorsunuz, değil mi?

BAŞKAN – Efendim, karar yetersayısını arıyoruz ve tabiî, önergeyi oyluyoruz.

Efendim, oylamakta olduğumuz, Sayın İyimaya’nın ve Sayın Malkoç’un vermiş oldukları önergedir; Yüce Heyeti bilgilendirmek için bir kere daha ifade ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Müteakip önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 52 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

Şeref Malkoç (Trabzon) ve arkadaşları

Madde 1- 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi ilave edilmiştir.

“f) Kamuya yararlı vakıflarda,”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Malkoç, Komisyon ve Hükümet katılmadığına göre, gerekçeyi mi okutalım; yoksa, açıklamada mı bulunacaksınız?

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Önerge üzerinde, Sayın Mehmet Ali Şahin konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şahin.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sırf muhalefet yapmış olmak için söz almadık ve böyle bir önergeyi de bu amaçla vermedik.

Değerli arkadaşlarım, bir kanunun çıkış gerekçesi vardır. Bir kanunu yürürlüğe koyan iradenin, o kanunu hangi amaçla yürürlüğe koyduğunun gerekçesini iyi bilmek zorundayız.

Bakın, şu anda üzerinde çalıştığımız Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanun, 1981 yılında Konsey döneminde çıkarılmıştır. Elimde, Millî Güvenlik Konseyi Üyesi Org. Sedat Celasun imzalı Millî Güvenlik Konseyi Başkanlığına yazılmış bu kanun tekilifinin genel gerekçesi var; buradan birkaç cümle okumak istiyorum ve özellikle de Sayın Bakanımın dikkatine arz ediyorum:

“Kamu yönetimiyle ilgili kurum ve kuruluşların durumlarının değerlendirilmesi, aksaklıkların tespit edilmesi, verimli ve düzenli bir şekilde çalışmalarının sağlanması amacıyla etkili şekilde denetlenmeleri gereklidir. Bu kuruluşlar, kendi bünyelerinde oluşturdukları birimlerle hiyerarşik olarak idarî ve malî denetim yapmaktadırlar. Ayrıca, Sayıştay, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve bunun gibi adlarla bilinen kuruluşlar da, görev alanlarına giren konularda görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bütün bunlara rağmen, ülkemizde, yine de denetim konusunda aksaklıkar ve boşluklar görülmekte ve zaman zaman denetim yokluğundan söz edilmektedir.” Bakın, bu cümleyi, altını çizerek ifade ediyorum: “Kamu kurum ve kuruluşlarının kendi bünyelerinde oluşturdukları birimlerle yaptıkları denetim ise, iş hacmi, kaliteli eleman noksanlığı, siyasî ve hiyerarşik baskılar nedeniyle etkinlik gösterememektedir.”

Bu kanunun çıkarılmasının bir tek nedeni vardır, Cumhurbaşkanının talimatıyla kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili denetim yapmaktır.

Diyeceksiniz ki, neden dernekleri ve vakıfları, 1982 Anayasasında 108 inci maddenin içine aldılar. Dikkat ederseniz, orada “kamuya yararlı” ibaresi geçmektedir. Kamuya yararlı demek, bu derneklere ve bu vakıflara, devlet, vergi muafiyeti tanımak suretiyle bir yardımda bulunmaktadır. Bu yardımda bulunmakla, bunları dolaylı olarak idarenin içine almaktadır. O bakımdan, bunu, kanun koyucu (Konsey) o zaman, idare içerisinde saydığı için... Kanun, başta çıkarken, sadece “dernek” vardı; daha sonra, 1982 Anayasasında “vakıf” da ilave edilmiştir. Nitekim, 1982 Anayasasının 108 inci maddesinin genel gerekçesini okursanız, aynen, biraz önce okuduğum gerekçeyle paralel olduğunu göreceksiniz. O bakımdan, şimdi, siz, sadece “vakıflar” diye bunu çıkarır, “kamuya yararlı” ibaresini eklemezseniz, hem bu genel gerekçeye hem de Anayasanın 108 inci maddesine açıkça aykırı hareket etmiş olursunuz. Hem kanun koyucunun hem de anayasa koyucunun iradesi bu istikamette değildir. Hem derneklerin hem vakıfların Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenebilmesi için mutlaka kamuya yararlı, yani, vergi muafiyetine sahip dernek ve vakıflar olması gerekir. Siz, şimdi, bu tasarıyla, vergi muafiyetine sahip olmayan tüm vakıfları da Devlet Denetleme Kurulunun denetim alanı altına almak istiyorsunuz; bu, Anayasaya aykırıdır. Bunu böyle yapmayın, gelin, bunu Anayasaya uygun yapalım, bu önergemizi destekleyin ve biz de, en sonunda, tümüyle ilgili oylamada size destek verelim.

Anayasaya uymak, anayasaya paralel uyum değişikliklerini yapmak, herhalde, Parlamentonun görevidir. Biz, Anamuhalefet Partisi olarak, Anayasaya uygun çıksın diye gayret ediyoruz, siz de, çıkmasın diye çaba gösteriyorsunuz. Sizi, anayasal çizgiye davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 52 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

Madde 1- 1.4.1981 tarihli ve 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (f) bendi ilave edilmiştir.

“f) Vergi muafiyetli vakıflarda,”

BAŞKAN – Sayın Komisyon ?..

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa)– Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet ?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet katılmıyor.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN – Peki, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe :

Kamuya yararlı kabul edilen dernek ve vakıflar, bu özellikleriyle vergi muafiyeti kazandıklarından, Anayasanın 108 inci maddesine uygun olarak, ilgili maddenin bu şekilde düzenlenmesi daha uygundur.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya; buyurun.

Sayın İyimaya, süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiî, yürütme ve yürürlük maddeleri, kendi somutlarında müzekereye elverişli olmayan maddeler olarak öngörülür; ancak, meseleye anayasa hukuku noktasında yaklaşıldığında, yürütme ve yürürlük maddeleri, lokomotif maddelerdir, yükleriyle bağlantılıdır.

Onun için, bu bölümde, Değerli Başkanın, şu anda, yasama organının Anayasanın ilgili hükmünü yasaya indirgeme faaliyetindeki önerinin, Anayasaya aykırı olup olmadığını teknik bir gözle ortaya koymaya çalışacağım.

Bana göre, gerçekten yasa tasarısının bu şekliyle kabulü, Anayasaya aykırı bulunmaktadır. Anayasa tahlili ciddî bir tahlildir, teknik bir tahlildir, edebiyata ve demagojiye elvermeyen bir tahlildir. Bana göre, burada, yasama organının Anayasaya uygun, doğru bir sonuca ulaşabilmesi için, üç dört noktadan, üç dört anayasa noktasından meseleye bakması lazımdır.

Değerli milletvekilleri, birinci açı, cumhurbaşkanının görev alanı açısıdır. Gerçekten, bu, kurucu müzakerelerde dile getirilmiş ve Anayasa Komisyonu Başkanı, aynen şöyle diyor: “Devlet Başkanına, Sayın Uyguner’in de çok güzel belirttikleri gibi, 113 üncü maddede belirtilen -ki, şu anda 104 üncü madde- sayılan yetkilerini gereği gibi yerine getirmesini sağlamak amacıyla kurulan bir yardımcı kuvvet.” Anayasamızın 104 üncü maddesi, cumhurbaşkanına hangi görevleri yüklemiş ise, şu anda, denetim yetkisi de o görevlerle ilgili olmalı. 104 üncü maddedeki yetkilere baktığımız zaman, Cumhurbaşkanın, vakıfları, yani, kamu yararına olmayan vakıfları yönetim yetkisinin olmadığı ortaya çıkmaktadır.

İkinci kriter, Anayasının 108 inci maddesinde öngörülen denetim amacı kriteridir. Değerli milletvekilleri, gerçekten, temel göreviniz gereği, Anayasanın 108 inci maddesinin hemen, ilk başlarına baktığınız zaman göreceksiniz ki, idarenin hukuka uygunluğunun düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacı. Tamam, hukuka uygunluk denetimi yapılabilir; ama, Cumhurbaşkanı, özel bir vakfı, kamunun vergiyle, vesaireyle desteklemediği bir vakfı, verimlilik bakımından nasıl denetleyebilir? Anayasanın amacı bakımından da, alan, kapalı. Doğrusu, “kamusal alan - özel alan” ayırımıdır. Bu anayasal ölçütü göz ardı edersek, biz, özel özgürlük alanını, kamusal alana aktarmış oluruz. Orada da, gerçekten -yine kurucu müzakerelerde var- sırf sendikalar ile kamuya yararlı dernekleri ve vakıfları fiktif olarak kamu alanı içerisine almıştır. Bilhassa, dernekler ile vakıfların kamu alanı içerisine alınmasının tek sebebi, kamunun, vergi bağışıklığıyla bu alana bir destek vermesi ve desteğin gerçek amaca tahsis edilip edilmediği, yerinde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi noktasında düğümlenmektedir.

Anayasa koyucunun bize bıraktığı malzemeleri göz ardı ederek, hiçbir zaman için Anayasaya uygunluk veya aykırılık tartışmasını doğru bir karara bağlayamayız. Gerçekten, sorun, dönemin Anayasa Komisyonunun alt komisyonunda tartışılmış ve özel alanın da denetlenmesi gerektiği, alt komisyon raporunda dile getirilmiş; ama, üst komisyon, özel alanın denetlenemeyeceği gerekçesiyle -aksi takdirde ombudsmana gideriz diyorlar- kamusal alanın denetim kapsamına alındığı belirtilmiştir.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Su içme bari...

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Herhalde, siz, su içme özgürlüğünü de tahdit niyetindesiniz; teşekkür ediyorum!

Değerli arkadaşlar, yine, Anayasaya uygunluk, aykırılık tartışmasının doğru sonuçlandırılabilmesi için, muhteva analizine de girmek lazımdır, anlam içeriğine, semantik yapıya da girmek lazımdır. Burada tartışma şu: Ben, şahsen, bu tartışmanın doğruluk veya yanlışlık derecesini test etmek ve Anayasa Komisyonu raporuna muhalefet şerhi düşmek için gece saat 2’ye kadar çalıştım ve muhalefet şerhimde, zannediyorum, 7-8 ilmî ve normatif kaynağa atıf yaptım.

Birincisi, Anayasa Komisyonunca “ile” bağlacına yanlış anlam yüklenerek, vakıfların, kamuya yararlı olup olmadığı gözetilmeksizin mutlak vakıf anlamında olduğu, derneklerin ise anayasal kayıt içerisinde bulunduğu şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır. Oysa “ile” bağlacı, yanında bir sözcüğe bağlaçtır; o sözcük, yalın bir kelime olabilir veya sıfat tamlamalı bir kelime olabilir. “Kamuya yararlı dernekler ile vakıflarda” demek “kamuya yararlı dernekler ile kamuya yararlı vakıflarda” ibaresinin tekrarını önlemek için, ikinci “kamuya yararlı” ibaresini hasfeden, düşüren bir bağlama demektir.

Kamuya yararlı vakıflar var mı yok mu?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Yok.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Sayın Bakanın bu belirlemesi, benim atıflara bakacaksanız dört başı mamur bir hatadır; çünkü, açınız Türk Ceza Kanununun 483 üncü maddesini, kamuya yararlı vakıflar var. Kaldı ki, burada, terminoloji, kamunun vergi bağışıklığıyla desteği meselesidir; dernekler bağlamında da öyle, vakıflar bağlamında da öyle...

Sonra, anayasa koyucunun iradesi anlamlandırılırken, süreçlere de bakmak lazımdır. Biz, 1995 yılındaki anayasa değişiklikleriyle, örgütlenme özgürlüğünü, 1982 Anayasasındaki kayıtlamalardan uzaklaşarak daha özgürlükçü bir şekilde tanzim ettik ve anayasa koyucunun, demokratik dönemdeki, sivil dönemdeki tali anayasa koyucunun bu iradesinin de gözardı edilmemesi lazım.

Son olarak şunu ifade ediyorum: Benim Anayasaya bağlılık içerisindeki samimî inancım, bu türlü bir düzenlemenin Anayasaya aykırı olacağıdır. Kolaydır, Anayasanın somut metnini, bir fıkra bütünü olarak oraya aktarabiliriz.

Ben, bir de, Cumhurbaşkanımızın, kendi kurumuyla, kendisine bağlı kurumuyla ilgili bir düzenlemede -eğer aynı kanıda iseler- temenni ediyorum ki, Anayasadaki görevi gereği, anayasaya aykırılık noktasında kendisine tanınan yetkileri, gerek geri gönderme gerek Anayasa Mahkemesine bunu gönderme yoluyla kullanacağını umut ediyorum, saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Madde üzerinde, şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde konuşuyoruz.

Benden önce konuşan değerli hatip İyimaya, isabetle, bunun Anayasaya aykırı olduğunu ifade ettiler; benim de notumdaydı, tekrar etmeyeceğim. Hakikaten, 104 üncü maddeye bakıyorsunuz “Cumhurbaşkanı, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” deniliyor. Yine, yüretme alanına ilişkin olan görevler var; ama, özel vakıflar Cumhurbaşkanının denetleme sahası değildir.

Yine, 108 inci maddede de, Devlet Denetleme Kurulu ile ilgili olarak “kamuya yararlı derneklerle vakıflarda...” deniliyor. kamuya yararlı; yani, amme menfaatına hadim olan vakıflardır, Bakanlar Kurulu kararıyla tescil edilmiş olanlardır. Biz, şimdi, özel vakıflara da bunu teşmil ediyoruz.

Muhterem Bakana teşekkür ederiz, fevkalade güzel bilgi verdi. Kendisinin iyi niyetine de inanıyoruz. Kendisi “50 müfettiş, 50-60 avukatla biz bunun hakkından gelemiyoruz” dedi. O zaman, 7-8 Devlet Denetleme Kurulu bu binlerce vakfa nasıl uzanacak? Bunda bir makul gerekçe de göremiyorum.

Bakın, Devlet Denetleme Kurulu ile ilgili kanunun sonunda, 2 nci maddede, Devlet Denetleme Kurulu şunları, şunları, şunları denetler deniliyor. “Tüm kamu kuruluş ve kurumları, tüm kamu kuruluş ve kurumları tarafından sermayesine iştirak edilen yerler, kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşları, her düzeyde işçi ve işveren meslek teşekkülleri, kamuya yararlı dernekler.” deniliyor. Burada, ayrıca “Silahlı Kuvvetler ve yargı organları, Devlet Denetleme Kurulunun görev alanı dışındadır” deniliyor. Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetlerin Başkumandanı. Bir yeri ilave edeceksek, gelin, Silahlı Kuvvetleri ilave edelim, orayı denetlesin; doğrusu budur. Biz, gidip, Çemişkezek’teki falan vakfın denetimini Devlet Denetleme Kuruluna yüklüyoruz; bu, doğru değil.

Bizim endişemiz... Türkiye’de bir daralma var dedim. Bakın, önümde Batı Çalışma Grubunun bir yazısı var, size arz edeyim. Batı Çalışma Grubu bütün kendi kuruluşlarına tamim yapıyor ve bu tamimde “tüm dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi, işveren sendikaları ve konfederasyonları, yükseköğretim kurumları, yurtlar, üst düzey yöneticiler, vali, kaymakam, büyükşehir belediye başkanları, belediye başkanları ile diğer mülkî makamlarda bulunan görevliler, müdür, daire başkanları vesaire, il genel meclisi ve belediye meclis üyeleri, siyasî parti il ve ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri, yerel TV, radyo, gazete, dergi ve sair yayın organları, bunların hepsi hakkında rapor verceksiniz -bunların tandansını soruyor- aşırı sağ mı, aşırı sol mu, bölücü mü, PKK’lı mı, Nurcu mu, Nakşibendi mi -burada yazılanları okuyorum- vesaire; siyasî gruplarını da belirteceksiniz” deniliyor.

Sorum hükümete, Türkiye’yi kim yönetiyor; siz mi yönetiyorsunuz, başkaları mı yönetiyor?!

Onun için, bu kanun tasarısı, hükümetin yetkisine müdahaledir. Vakıflar Genel Müdürlüğünden sorumlu Bakan var, kuruluşu var; yetmiyorsa 50 müfettiş daha alır, denetler. Ne işi var Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulunun özel vakıflara gitmeye! Yani, Türkiye bir taraftan daraltılıyor, birileri tarafından çevriliyor. Onun için, buna karşı tavır koymamız gerekir.

İşte, bu gelen “irtica kanunu” dediklerinin hepsini buradan geri çevirmemiz lazım. Bunlar, hükümetin iradesiyle gelmiyor; millete rağmen, hükümete rağmen, birilerinin idaresiyle geliyor. Biz, milletin temsilcileriyiz; biz, bazılarının dayatmalarına, baskılarına burada zemin hazırlayacak olan bir üslup içinde olamayız. Biz, millet ne arzu ediyorsa onu yerine getirmeye mecburuz; seçmenin meselesi ne ise, onu buraya taşımaya mecburuz; seçmen neden şikâyetçiyse onu düzeltmeye mecburuz. Yani, bazılarının birtakım niyetlerine, burada, biz, alet olacak durumda değiliz. Biz, milletin vekiliyiz değerli arkadaşlar. Eğer, biz bu üslupla meselelere bakarsak, iktidar-muhalefet mühim değil; hepimiz bu sıralardan geçiyoruz, bu sıralardan geçiyoruz; iktidar olunca zannediyoruz ki, bunu bunu yaparsak iyi görünürüz. Hayır; kullanırlar, ondan sonra da çöpe atarlar.

Onun için, tavrımızı millete göre ayarlamamız lazım, millet iradesine göre ayarlamamız lazım, doğru olarak ayarlamamız lazım. Aslolan, Türkiye’yi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almış olan hükümetlerin yönetmesidir; aslolan, Meclisin idareyi denetlemesidir; bütün kurumların da, bütün devlet kurumlarının da usulü çerçevesinde güvenoyu almış olan hükümetlerle uyumlu çalışma mecburiyetidir. Bizim, Anayasada da yasalarda da bu düzeni getirmemiz lazım.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika ilave ediyorum.

Buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yoksa, hükümetin ve Meclisin sahasına giren işleri, tek tek, kopara kopara başka kurumlara verirler; ondan sonra Meclis zayıf kalır ve milletin iradesini temsil edecek güçlü Meclis olmayınca, millet, devletten de düzenden de soğur ve maalesef, bugün olduğu gibi, düzen, fevkalade kötü bir duruma gelir, düzen, memlekete layık olmayan bir noktaya gelir, tefessüh etmiş hale gelir; işte, Türkiye’nin bugünkü manzarası oluşur.

Onun için, gelin, bu tip kanunlara karşı çıkalım. İşte Bakanımız, ne istiyorsa verelim, getirsin tasarısını; ama, hükümetin sahasına, Meclisin sahasına başkalarını sokmayalım. 1960 ihtilali bunu yaptı, 1980 ihtilali bunu yaptı, Anayasalarla bunu yaptılar; millete gitmeyen, milletin onaylamadığı, tartışmadığı, ihtilal anayasalarıyla bunları yaptılar. Türkiye’nin bugün önündeki sıkıntı budur, oligarşik yapıdır, bürokratik yapıdır, siyasete ve millete kapalı olan yapılanmadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Sayın hatibin sorusu üzerine, hükümetin söz talebi vardır; buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım; Sayın Cevat Ayhan, konuşması sırasında, hükümetimi ilgilendiren, gerçekle alakası olmayan bazı kanaatlerini ya da vehimlerini dile getirdi.

57 nci cumhuriyet hükümetinin Başbakanının adı Bülent Ecevit’tir; 57 nci Cumhuriyet Hükümeti, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisinin ortak, kolektif iradesiyle kurulmuş bir hükümettir. Anayasal yetkileri çerçevesinde Türkiye’nin yönetimini üstlenmiştir. Yüce Parlamentonun güvenoyuyla işbaşına gelmiştir. İçerde ne konuşuyorsa dışarıda, aşağıda ne konuşuyorsa yukarıda aynı sözü söyleyebilecek bir kararlılıktadır. Başka hükümetlerle de karıştırılmaması gereken bir hükümettir.

Saygılar sunarım. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde ikinci söz, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’ın.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Vazgeçiyorsunuz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamaya geçtim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır, Sayın Başkan, oylamaya geçtiğinizi söylemediniz.

BAŞKAN – Maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. (MHP sıralarından alkışlar)

Müteakip maddeyi okutuyorum efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yapılan oylama usulüne uygun olmamıştır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Usulüne uygun olmuştur efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Bakanın da şekil olarak söylediği şeylerin öz olarak doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, oylamaya geçmeden bizi de görün. Laflarımız duyulmuyor. Tarafsız olun.

BAŞKAN – Müteakip maddeyi okutuyorum.

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, vakıf, hükmî şahsiyete sahip olmak üzere, bir mal topluluğunun belli bir maksada tahsis edilmesidir. Tahsis edilecek mal topluluğu, bir mamelek, bir mal varlığı olabileceği gibi, belli bir malın veya alacağın dahi vakfın konusunu teşkil etmesi mümkündür.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri; vakıfların denetlenmesi... Medenî Kanunumuza göre, vakfın mana ve mahiyeti göz önüne alınarak, değişik şekilde teftiş yapılmaktadır. Birincisi, mülhak vakıflar vardır; ki, bunlar, her biri ayrı tüzelkişiliğe sahip olup ve yine, her biri ayrı ayrı mütevelli heyetleri tarafından idare edilen vakıflardır. Diğer yandan, mazbut vakıflar vardır, bu mazbut vakıflar da bir tüzelkişiliğe sahip olup, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı olan vakıflardır. Gerek mülhak vakıflar gerek mazbut vakıflar, her ikisi de Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetim elemanları, yani müfettişleri tarafından denetlenmektedir.

Ayrıca, kamu yararına olan vakıfların ya da kamu yararı için, umuma hadim vakıf olmak için Maliye Bakanlığına müracaatları halinde, bunların mal varlığının kamu yararına ulaşacak miktarda olup olmadığı, Maliye Bakanlığı merkezî denetim elemanları tarafından denetlendiği gibi, yeminli malî müşavirler tarafından da ayrıca denetlenip, neticede düzenlenecek rapora göre, vakfın, kamu yararına vakıf olabilecek mal varlığını haiz olup olmadığının tespiti yönünde de ayrıca bir denetim vardır.

Diğer yandan, yine, vakıflar ve dernekler, mahallinde, vergi denetim elemanları tarafından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının müfettişleri tarafından denetlenmektedir. Dolayısıyla, bir vakfın, derneğin, sendikanın, konfederasyonun -bunlar toplu olarak değerlendirildiği zaman- en geç iki yıl içerisinde mutlaka bir kez denetlenmiş olması gerekmektedir.

Şimdi, vakıfların bu yönde denetiminin dışında, 4369 sayılı Kanunla değiştirilen Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde yapılan değişiklikle de, vakıfların gelirlerinin, üyelerinden almış oldukları aidatlar ve toplanan yardımlar dahil, bir gelir olarak kabul edilmek suretiyle vergilendirilmesi yoluna gidilmiştir. Görüldüğü üzere, devletin paraya o kadar ihtiyacı var ki, bütçesinde o kadar ihtiyacı var ki, gerek bir aile vakfı olsun gerek istihdam edilenlerle ilgili bir vakıf olsun gerekse bir hayır vakfı olsun, bunların toplamış olduğu yardımlardan vergi almak suretiyle bütçesindeki açığı kapatmayı hesaplamıştır. Bu da, devletin, bizlerin mahcubiyet duymamızı gerektiren bir husustur.

Şöyle baktığımız zaman; bu kadar sık denetimin yapıldığı vakıflarla ilgili ilave bir denetim müessesesi, ilave bir denetleme kurulu getirmek istememize rağmen... Bunun dışında, öyle acil çıkması gereken kanunlar var ki... Bugün gazetelerde de çıktı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT AKIN (Devamla) – ... bugün “hayat öpücüğü” olarak isimlendirdiğimiz, 4369 sayılı Kanunla getirilen geçici verginin kaldırılması ya da en azından altı ayda bir alınması şekliyle, 2000 yılından itibaren uygulanmak üzere, bir kanun değişikliği düşünülmektedir. Halbuki, ekonomiyi felç etmiş, iktisadî yapımızı felç etmiş bu 4369 sayılı Kanunun, bir an evvel değişikliğe uğraması lazım gelirken, ekonomi felç haldeyken, bu değişikliği yapmayıp da bir vakfın, bir derneğin yirmi yerden, otuz yerden denetlenmesine ilave bir denetim getirdiğimizde, acaba, vakıfların topladığı paraları bütçeye mi koyacağız; soruyorum size.

Biraz önce, grup sözcülerinin ifade ettiği gibi, bu, denetim değil; bu, vakıflarda dinî bir faaliyet var mı yok mu; yani, Denetleme Kuruluna bir nevi jandarmalık yaptırmaktan başka bir şey değil. Halbuki, denetim olayı, ihtisas isteyen bir konudur; denetim olayı, bilgi isteyen bir konudur; bu bilgiyi de bu ihtisas dalında eğitim yapmış, muavinlik dönemleri geçmiş vakıflar müfettişleri bilir; Maliyenin merkezdeki veya taşradaki, sadece vakıfların malî konularıyla ilgili denetim elemanları bilir; yine, sigorta yönünden, sigorta müfettişleri bilir. Soruyorum size, Devlet Denetleme Kurulu, bu vakıfların içerisinde, hiyerarşi olarak, nerede yer alıyor?

Yine, o kadar ekonomik sıkıntılarımız var ki... Kendi yöremle ilgili söylüyorum- kendi yöremde üç beş tane vakıf var; fazla değil; ama, kendi yöremin en büyük sıkıntısı, bugün, Aksaray’ın veya Türkiye’nin hububat ambarı olarak...

BAŞKAN – Sayın Akın, Aksaray’ı bırakalım da vakıflarla ilgili konuyu ifade edin lütfen. ( DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar) Yani, bir hakkın bu kadar da suiistimalini düşünemiyorum.

MURAT AKIN (Devamla) – Aksaray’da da vakıf var Sayın Başkanım. Aksaray’da vakıf yok mu...

BAŞKAN – O zaman, Aksaray’ın vakıflarından bahsedin.

MURAT AKIN (Devamla) – Aksaray’da, yine, buna benzer vakıflar mevcuttur; Türkiye’nin her yerinde vakıflar mevcuttur. Bu vakıfların, zaten, mal varlıkları denetlenmektedir. Vakıflar, dernekler, sendikalar iktisadî bir faaliyet gösterememektedirler; ancak, bunların iktisadî işletmeleri kurumlar vergisi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın; süreniz dolmuştur efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika...

BAŞKAN – Efendim, maddeyle ilgili konuşmadığınız için, o hakkınızı kullandıramayacağım.

Cok teşekkür ederim.

MURAT AKIN (Devamla) – Selamlayayım efendim...

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum; lütfen Genel Kurulu selamlayın.

MURAT AKIN (Devamla) – Şimdi, vakıfların...

BAŞKAN – Efendim, teşekkür edin ve Genel Kurula saygılarınızı sunun.

MURAT AKIN (Devamla) – Sayın Başkan, herkese veriyorsunuz... Vakıflarla ilgili konuşuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akın.

MURAT AKIN (Devamla) – Peki...

Saygılar sunuyorum; halinizi de protesto ediyorum; kendi kafanıza göre Başkanlık yapıyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çok önemli bir müesseseyle ilgili yasa tasarısı görüşülüyor ve bu müesseseye olan saygımızdan dolayı, Grubumuzun bu müesseseye olan saygısını zabıtlara geçirtmek bakımından, ben de, Grubum adına kanaatimizi arz edeceğim; bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vatana ihanet suçuyla 1821 yılında patrikhanenin orta kapısı önünde asılmış bulunan, İstanbul’daki Fener Patriği Gregorious tarafından Rus Çarı Aleksandr’a yazılan mektupta aynen şu ifadeler geçmektedir: “Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir; çünkü, Türkler, sabırlı, mukavemetli, mağrur ve izzeti nefisli insanlardır. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından ve kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden ve amirlerine itaat duygusundan ileri gelmektedir. Bu sebeple, Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevî bağları koparmak, dinî metanetlerini zaafa uğratmak gerekir. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türkleri zaferlere götüren asıl kudretlerinden sıyıracak ve onları maddî kuvvetlerle yenmek mümkün olacaktır. Osmanlı Devletini tasfiye için, mücerret olarak harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Türklere bir şey hissettirmeden bu tahribi yapmak mecburiyetindesiniz.”

Sultan Aziz devrinde, İstanbul Rus Elçisi olan General İgnatiyev, bu mektubu zikrettikten sonra şunu ilave ediyor: “Ben vazifedeyken, bu teşhisler isabetli olarak tecelli etmiştir.”

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplum ile devlet arasında bir güvensizlik buhranı doğmuştur. Bu buhranı ortadan kaldırmadığımız müddetçe, bu güven duygusunu sağlam temellere oturtmadığımız müddetçe, tasarıyı, kanunu, millete manen mal etmemiz mümkün değildir. Onun için, meseleyi çarpıtmadan, ne için çıkarılmıştır; burada, ister özel ister kamu yararına kurulsun; ister dernek olsun ister vakıf olsun... Türkiye Cumhuriyeti Devleti kimin devleti; tümden, 65 milyon bu Yüce Milletin devleti. Kurulan vakıf ve dernek eğer bu Yüce Milletin hizmetine... Ki, vakıf, Allah rızası için, kendi malını bu insanlara hizmet için vakfedilen bir müessese. Peki, az önce belirttiğim bu çerçeve içerisinde, ulûlemre itaat düşüncesinden hareketle, devletin koyduğu kaidelere itaat ederek bu müessesenin incelenmesine, denetlenmesine niçin karşı çıkıyoruz ve bu müesseseler incelendiğinden dolayı, niçin, burada, kurulan vakıfların incelenmesinden bir rahatsızlık duymak durumunda kalıyoruz?

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimizin mukaddesidir. Bu devletin koymuş olduğu kurallara hepimizin saygı duyması gerekir. Tabiî, muhalefet partileri, iktidar partileri, lehte, aleyhte konuşacaklardır; ama, müesseseyi tahrip edecek, ecdadımızın bize gerçekten emanet ettiği ve oradan tevarüs ettiğimiz çok önemli bir müesseseyi, bugün, dünya örnek almış, bu müesseseyi kullanırken, biz, binlerce yıldan bu yana kurulmuş, değil insanların, hayvanların dahi hakkını koruyan bu mukaddes, bu ulvî müesseseyi tahrip etmek suretiyle, dejenere etmek suretiyle, yine, maalesef, kavramı burada çarpıtmaya çalışıyoruz.

Şimdi, Sayın İyimaya’nın belirttiği gibi, olayın ister dikeyinden ister yatayından bakın; ister kamusal alan olsun ister özel alan olsun. Bakın, şu anda, asrın en önemli filozofu, kamusal alanla, özel alanla ilgili, en önemli, bu konudaki, hemen hemen söz sahibi olan Filozof Hobbs -bunu Sayın İyimaya bilir; o ki, kamu alanı, özel alandan bahsediyor- fert dediğimiz, birey dediğimiz özel alandaki hareket sahası, devletin sahasıyla, kamu sahasıyla çatıştığı anda, kamusal saha önemlidir diyor. Devletin alanındaki bu sahada birey hakkının kullanılması ve onun muhafazası mümkün değildir.

Şimdi, çağdaş devlet ve hepimizin örnek aldığı kurallara göre yönetim ilkelerini, şu anda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak kabul ettiğimize göre, bu çok önemli müessesemiz, kamusal alanda kullanılan, ama, özel kişiler tarafından kurulan bu müessese de, kesinlikle, insanlarımızın kurmuş olduğu ve çok önemli amaçla kurulan bu müessese, bırakın -Türkiye Cumhuriyeti Devletinden korkmayalım, çekinmeyelim- kendi devletimiz tarafından da kontrol edilsin, denetlensin.

Onun için, diyoruz ki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hiçbir şekilde bayrağına, toprağına, devletine düşman olmayan hiçbir müesseseye karşı herhangi bir kural uygulamamıştır, uygulamayacaktır (MHP sıralarından alkışlar) ve bugün görüşülmekte olan kanunun amacı da budur. Buradaki arkadaşlarımız izah ettiler; ben kıymetli vaktinizi almak istemiyorum.

Vakıflar Kanunu önce çıkmış, daha sonra Anayasa çıkmış ve Devlet Denetleme Kurulunun yetkileri dahiline sokulması gerekiyor; bir anayasal boşluk dolduruluyor. Bu anayasal boşluk doldurulurken, kendi maksatlarımızı anlatırken, belki siyaseten de muhalif düşüncelerimizi ortaya koyabiliriz; ama, müesseseyi tahrip etmeye, milletimizin saf, temiz vakıf müessesesini tahrip etmeye, onu dejenere etmeye ve insanlarımızın kafalarına soru işaretleri koymaya da kimsenin hakkı olmamalıdır diyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Madde üzerinde, şahsı adına, Sakarya Milletvekili...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Fazilet Partisi Grubu adına...

BAŞKAN – Zatıâliniz mi konuşacaksınız?

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – 3 üncü madde üzerinde, Grup adına efendim...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şahin.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi, yeniden, sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, Sayın Köse, Patrik Gregorious’un Rus Çarına yazmış olduğu bir mektuptan bahsettiler; o mektubu, bir zamanlar ben de okumuştum. Tabiî, dün, buradan, Kur’an kurslarıyla ilgili bir kanun tasarısı kanunlaşarak çıktıktan ve özellikle, çocuklarımızın 12 yaşından önce Kur’an eğitimi, 15 yaşından önce de hafızlık yapma imkânını ortadan kaldıran böyle bir yasa buradan çıktıktan sonra “Türkleri, maneviyatını zayıflatmadan yıkamazsınız” anlamını içeren böyle bir mektubun okunmuş olmasını, çok anlamlı bir tevafuk olarak değerlendiriyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biraz önce Sayın Köse “neden böyle bir tasarının kanunlaşmasına karşı çıkıyorsunuz, vakıfların incelenmesine niçin karşı çıkıyorsunuz” diye bir soru yönelttiler. Bir defa, biraz önceki konuşmalarımızda da ifade ettik; biz, vakıfların, Anayasanın 108 inci maddesine uygun olarak, Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesine karşı çıkmadık; Anayasaya uygun olarak denetlenmesi keyfiyetinin yasaya aynen yansıtılması noktasında ısrar ediyoruz. Bu şekilde çıkarırsanız, Anayasaya aykırı davranırsınız diyoruz.

3 üncü maddede “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür” deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, Anayasanın, Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili 108 inci maddesini bir kez daha kısaca gözden geçirelim; ne diyor: “Devlet Denetleme Kurulu -atlayarak okuyorum- Cumhurbaşkanlığına bağlıdır ve Cumhurbaşkanının isteği üzerine inceleme, araştırma ve denetleme yapar.” Cumhurbaşkanına bağlı. Cumhurbaşkanının isteği üzerine görev yapacak olan bir kurulun çalışmalarıyla ilgili kanunu, neden Bakanlar Kurulu yürütüyor? Evet, Sayın Bakan... Her şey Cumhurbaşkanına bağlı. Cumhurbaşkanının isteği üzerine çalışıyor ve böyle bir kanunun yürütümünü Bakanlar Kurulu yapacak... O bakımdan, bu maddenin, hükümetçe, tasarı sahiplerince yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini hatırlatıyorum ve söz almışken tekrar ediyorum, tasarının şu haliyle kanunlaşması halinde, bu kanun, Anayasaya aykırı olarak çıkmış olacaktır. Eğer bu kanun tasarısı bu şekilde yasalaşırsa, biz anamuhalefet partisi olarak, bunu, Anayasaya aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine götüreceğiz. Biz, kanun yapma çalışmalarında, hiç şüphesiz ki, anayasal çizgide hareket edilmesini, Anayasaya paralel kanunlaşmaların yapılmasını hep baştan beri söyledik ve şimdi de söylüyoruz -ki, anamuhalefet partisi olarak da görevimizin bu olduğuna inanıyoruz; çünkü, muhalefetsiz demokrasi olmaz- anamuhalefet partisi olarak, iktidar partisini bu noktada uyardık, uyarıyoruz ve uyarmaya devam edeceğiz. Bundan dönüş mümkündür; gerekirse, hükümet, bunu, bir tekriri müzakereyle yeniden görüşebilir. Bunu tekrar hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Sayın Başkan_

BAŞKAN – Hükümetin söz talebi mi var efendim?

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Değerli arkadaşlar, Değerli Konuşmacının yürütme maddesiyle ilgili konuda_ Sayın Cumhurbaşkanının yetkilerine bu kanun dokunmuyor, yine, Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili bütün yürütme, vazifelendirme Sayın Cumhurbaşkanına aittir. Kanun tekniği olarak yazılmıştır; ama, bir konunun özellikle vurgulanmasını istiyorum: Muhalefeti anlıyorum, değerli arkadaşlarımın muhalefetini de anlıyorum; ama, burada bu kadar muhalefet etmek, sanki şu andaki vakıfların denetimden kaçmak istediği şeklinde yorumlanabilir. Ben, inanıyorum ki, şu anda, Türkiye’de faaliyet gösteren hiçbir vakıf, hiçbir denetimden kaçmaz. Denetimden, şu veya bu şekilde_

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Kimse denetimden kaçsın demiyor Sayın Bakan; hep saptırma âdetiniz var... Anayasaya aykırı bir sistem getiriyorsunuz.

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – O zaman, arkadaşlarımın, konuşmalarında bu konuya dikkat etmelerini ve yeni kurulacak vakıflara da bu konuda bir caydırıcı konuşma yapmamalarını özenle rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Bakan, zaten vakıf kurmayı durdurdular.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – O zaman yasa hakkında konuşmayı yasaklayın!..

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; burada “bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür” diyoruz; ama, Devlet Denetleme Kurulu, Cumhurbaşkanlığına bağlıdır, Sayın Cumhurbaşkanının talimatlarıyla görev yapar. Usulen, buraya, tekniği bakımından, yazamayız; doğrusu neyse, o; kim yürütecekse, onu buraya yazmamız lazım, bu bir.

İkincisi, biraz önce konuşan Muhterem Devlet Bakanı arkadaşımız Yalova dediler ki: “Hükümet, iradesine sahiptir; biz, dışarıdan herhangi bir talimatla iş yapmıyoruz.” İnşallah, öyle olmasını da istiyoruz, doğrusu da odur; ben de onu temenni ettim. Muhalefet olarak da buna destek vermeye hazırız dedim; ama, 55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Yılmaz, seçimlerden sonra verdiği beyanatta “Türkiye bir deprem geçiriyor; 8 Richter ölçeğinde depremi teslim aldık, halen 5 ölçeğinde devam ediyor” dedi.

Biz, geçmişte de bu Parlamentoda arz ettik muhtelif vesilelerle, Genel Başkanımız, idarecilerimiz de ifade buyurdular; biz, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Meclisin hâkimiyet alanına, hükümetin Meclisten aldığı iradeyi kullanmasına karşı müdahalelerin bertaraf edilmesi için ne gerekirse yapmaya, iktidara her türlü desteği vermeye hazırız. Türkiye bu şartlarda yönetilmez. Bakın, biraz önce, size, Batı Çalışma Grubunun bir tamimini burada okudum: “Valileri, kaymakamları, parti başkanlarını, belediye başkanlarını, öğretim kurumlarını, bütün kamu kuruluşlarını bize rapor edeceksiniz” deniliyor. Böyle bir düzen olur mu, soruyorum; yani, o zaman vatandaş soruyor “Türkiye’yi kim yönetiyor” diyor. Bunların bertaraf edilmesi lazım, bunlarla ilgili ne türlü yasa düzenlemek gerekirse -Anayasası dahil- onları yapmak lazım. 350 çoğunluğunuz var, biz de sizin yanınızdayız; bunu söylüyoruz. Biz bunu söylediğimiz zaman, muhterem hükümet üyeleri ve hükümet alınmasınlar; biz, kendilerinin güçlü olmasını istiyoruz, Türkiye’nin yönetilebilir... (DSP sıralarından “sana gerek yok” sesi) Bana gerek yoksa, yönetin de görelim; yani, bak, sicilinizi tutuyoruz işte.

Dün, bir kanun çıkardınız burada... Elbette bana gerek yok; ama, sizin güçlü olmanız, millet için gereklidir. Dün, bir kanun çıkardınız; şimdi, 65 milyona kan ağlatıyorsunuz yaptığınız kanunla. Bunun cevaplarını dalga dalga alacaksınız milletten. Bir yerlerden baskıyla bunu çıkarıyorsunuz. Bu, 28 Şubatta gelen bir dalgadır. Siz bu dalganın altında ezilmeye mecbur değilsiniz. Biz bu dalgaya karşı dik durduk; ortağımızı içinden çökerttiler birtakım güç odakları. Ortağımızla beraber biz, dört yıl hükümet olmak üzere kararlıydık, hiçbir şeyden de yılmayız elhamdülillah; ama, içten çökerttiler, çoğunluğumuz kalmadı, yıkıldık. Siz de bu dalganın altında ezilmeyin; onu söylüyorum. Yine, biraz önce, değerli Grup Sözcüsü arkadaşımız İsmail Köse Beyefendi “vakıfların denetlenmesinden niye rahatsızlık duyuyorsunuz” dedi. Bunun için rahatsızlık duyuyoruz. Yani, birtakım çevreler, bu şirket mürtecidir, bu vakıf mürtecidir, bu dernek mürtecidir diye, özel müeyyideler uyguluyor, biraz önce arz ettim size. Otuzbeş yıl müftülük yapmış olan bir insan vakıf kuracak, bir jandarma onbaşısı, çavuşu “bu, irticaî faaliyette bulunur” deyince, vakıf kuramıyor. Yani, böyle bir Türkiye olmak istiyor musunuz?! Siz gidersiniz, yarın başkaları gelir. Biz, Türkiye’de, hukuk hâkim olsun, demokrasi hâkim olsun, Meclis iradesi hâkim olsun, Meclisten güvenoyu alan hükümetler güçlü olsun istiyoruz. Türkiye, yönetilebilir bir Türkiye olsun, bir hükümet olsun, hükümetin arkasında başka iradeler hükümet gibi davranmasın istiyoruz. Bu, hepimizin çıkarıdır. Elli yıldan beri demokrasi mücadelesi veren Türkiye, tekrar elli yıl geriye mi dönecek?! Bazı mihraklar, güç odakları bunu istiyor diye, buna cevaz vermeye, buna hizmet etmeye mecbur muyuz değerli arkadaşlar?! (FP sıralarından alkışlar)

Bu Parlamento, hepimizi öğütür gider. Ben, dokuz senedir buradayım; ama, görüyorum ki, hepimiz umutla geliyoruz, gayretle geliyoruz; ondan sonra, birtakım odaklardan gelen birtakım dayatmalar karşısında siniyoruz ve ondan sonra, eyvah, zaman geldi geçti diyoruz. Burada, sadece, öğütülüyoruz ve yıpratılıyoruz.

Gündeme hâkim olalım, memleketin meselelerine hâkim olalım. Türkiye, bu iktisadî krizin içerisinden, bu demokrasi krizi içerisinden, hukuk krizi içerisinden, insan hakları krizi içerisinden çıksın; güçlü Türkiye olsun; bölgesinde, dünyasında, saygı duyulan, iktisaden ve her bakımdan güçlü olsun, vakıflarımız da güçlü olsun...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan...

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Vakıfları konuş...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Elbette vakıfları konuşuyoruz; ama, vakıfları, kör topal haline getiren, vakıfların faaliyetleri üzerinde baskı yapan, imkânsız hale getiren bir anlayışı bertaraf edelim diyoruz.

Bunları ifade ettikten sonra, hepinizi hürmetle selamlıyorum; teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Madde üzerinde şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan?.. Yok.

Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

52 sıra sayılı tasarının 3 üncü maddesinin “Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Cevat Ayhan Aslan Polat Sabahattin Yıldız Sakarya Erzurum Muş Sacit Günbey Mehmet Bedri İncetahtacı Diyarbakır Gaziantep

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, söz konusu görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunun bir maddesiyle ilgili değişikliktir ve bu kanun tasarısının son maddesi, zaten, bu kanunu Bakanlar Kurulunun yürüteceğini amir hüküm taşımaktadır. Aslında, bütün bunlar karşısında, vermiş olduğunuz önergeyi işleme koymayabilirdim; ama, zabıtlara geçmesi ve burada, İçtüzüğün suiistimalinin, hatta bir hakkın suiistimalinin ne ölçülere geldiğini zabıtlara geçirmek için bu önergeyi işleme koyuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, yanlış söylüyorsunuz, aynı şeyi söylemiyoruz biz, Bakanlar Kurulu demiyoruz, Cumhurbaşkanı yürütsün diye değiştiriyoruz.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, aynı şeyi ifade ediyorum; mevcut kanun tasarısında da “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür” diyor; siz “Cumhurbaşkanı kanunu yürütür” diyorsunuz. Halbuki, Sayın Cumhurbaşkanı, zaten, Anayasamıza göre, aslında Bakanlar Kurulunun da tabiî başkanıdır.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Tabiî başkanı değil. Anayasayı anlamamışsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeye katılıyor mu komisyon efendim?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşacak mısınız efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; önce, Sayın Başkanın, önergeyle ilgili beyanlarına üzüldüğümü ifade edeyim. Ben, bir hakkı katiyen suiistimal etmem; hakkımız neyse onu da talep ederiz, onu da kullanırız.

Verdiğimiz önerge, yürütmenin Cumhurbaşkanı tarafından olması gerekir, zira bu kurum, Cumhurbaşkanına bağlıdır, usul olmuş diye “Bakanlar Kurulu yürütür” diyemeyiz; çünkü, bu kurumun yürütmede başı, Sayın Cumhurbaşkanıdır, bir.

İkincisi, bizim burada çıkıp meseleleri arz etmemizden arkadaşlarımız sıkılabilir. Milletvekilinin görevi de, burada oturup müzakere etmektir, maaşı bunun için alır, bunun içindir görevi ve burada bulunması gerekir. (DSP sıralarından “gelmeyenleri ne yapacağız” sesi) Gelmeyenlerin hesabını da millet sorar. Onun için, biz burada hakkımızı sonuna kadar kullanırız; bütün kanunlarda kullanırız, her kanunda kullanırız; önerge hakkımızı, konuşma hakkımızı kullanırız; siz de burada oturur, kanununuza sahip olursunuz, çoğunluğunuz varsa geçirirsiniz. Bizim hakkımızdır, sonuna kadar da kullanacağız; onu ifade edeyim.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Önergeyi oylarınıza...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısının aranılması istenmiş olduğundan, önergenin işaretle oylamasını elektronik cihazla yapacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce verilen ve önerge sahibinin de üzerinde açıklama yapmış olduğu önergeyi oyluyoruz ve karar yetersayısı arayacağım.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, biraz önceki açıklamanızdaki bir durumu düzeltmek lazım.

BAŞKAN – Efendim, oylama yapıyoruz; oylama bittikten sonra zatıâlinizi dinleyeyim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Efendim, zamandan tasarruf açısından bu arada söylemek istiyordum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Peki, oylamadan sonra...

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şener, sizi dinliyorum.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, oylamaya geçmeden önce “Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulunun başkanıdır” buyurdunuz. Bu ifade, Anayasaya göre doğru değildir. Anayasanın 104 üncü maddesinde, Cumhurbaşkanının devletin başı olduğu ifade edilmiş ve bu sıfatı sebebiyle de, gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık yapabileceği belirtilmiştir. Ancak, Bakanlar Kuruluyla ilgili maddeler, 109 ve 112 nci maddedir. 109 uncu maddede, açıkça “Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan kurulur” deniliyor; 112 nci maddede ise “Bakanlar Kurulunun başkanı Başbakandır” deniliyor. Dolayısıyla, Anayasanın 112 nci maddesi açıktır. Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanıdır; dolayısıyla, Cumlurbaşkanı, Bakanlar Kurulunun Başkanıdır.

Dolayısıyla “Bakanlar Kurulu yürütür denildiği zaman, bunun içerisinde Cumhurbaşkanı da vardır” şeklindeki yorum Anayasaya uygun değildir efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şener.

Karar yetersayımız vardır; önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Maddeyi kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, oyunun rengini belli etmek üzere, aleyhte olmak üzere, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, vazgeçiyorum efendim.

BAŞKAN – Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Tasarıyı kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan “tasarı kanunlaşmıştır” diyorsunuz; tasarı kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanının onayından çıktıktan sonra kanunlaşır.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleriyle Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Millî Savunma Komisyonları raporları üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

2. - Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malûlü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/419, 1/438) (S.Sayısı: 60) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Değerli milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına; Bursa Milletvekili Sayın Turhan Tayan.

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır Sayın Tayan.

ANAP GRUBU ADINA TURHAN TAYAN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleriyle Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarıyla iki hususa açıklık getirilmiştir. Biri, gazi kavramının yasal bir tarifinin yapılması; diğeri ise, derneklerin siyasî partilerden yardım kabul edebileceği ve yardım edebileceği hükmüne 2847 sayılı Yasaya tabi dernekler açısından istisna, daha doğrusu, bir yasağın getirilmesidir.

Gazilik mertebesinin, Türk Milletinin önem verdiği manevî değerler arasında olmasına rağmen mevzuatımızda yasal dayanağı, daha doğrusu, açık bir tanımı bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının hangi hallerde gazi unvanı alabileceklerinin belirlenmesi, vatan ve millet için hayatını feda etmeyi göze alarak görev yapan güvenlik personelimiz açısından fevkalade büyük bir önemi haiz bulunmaktadır.

Malul olarak hayatını idame ettirmek zorunda kalan bir şahsın hayata bağlanabilmesi için, maddî açıdan tatmininin yanı sıra, manevî açıdan da tatmini gerekmektedir.

Ülke olarak içinde bulunduğumuz bu kritik dönemde vatanın ve Türk Milletinin bölünmez bütünlüğü için mücadele ederken sakat kalan evlatlarımıza sadece malul sıfatını vermek, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk toplumunun geleneklerine uygun düşmemektedir.

Gazi, sözlük anlamı olarak, düşmanla savaşan kimse; muharip ise, savaşçı, savaşan demektir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından harbe fiilen katılanlara “muharip gazi”, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevi esnasında -keza, harpte veya devletin bekasını hedef alan terör örgütlerine karşı yurtiçi ve yurtdışı mücadelede her çeşit düşman veya terörist eylemler sebebiyle veya harp bölgesindeki harekât ve hizmetlerin sebep ve tesiriyle- yaralananlara da “malul gazi” sıfatının verilmesi ve bu tanımların yasal bir dayanağa kavuşturulması gerekmektedir.

Öte yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılanların, askerlik mesleğine ilişkin ortak anılarını yaşatmak, dayanışmalarını devam ettirmek, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kuracakları derneklere ilişkin esas ve usuller, 2908 sayılı Dernekler Kanunundan ayrı olarak, 1983 tarihli ve 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malûlü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekler; Hakkında Kanunla belirlenmiş bulunmaktadır. Anılan Kanunun 8 inci maddesi “Bu Kanunda özel hüküm bulunmayan hallerde Dernekler Kanunu ile Türk Medenî Kanununun dernekler hakkındaki hükümleri uygulanır” hükmünü haizdir.

8 Temmuz 1997 tarihinde yürürlüğe konulan 4279 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ile 2908 sayılı Dernekler Kanununun “Derneklere yapılacak yardımın şartları” başlıklı 61 inci maddesinin birinci fıkrasında değişikilik yapılarak “dernekler, siyasî partilerden, işçi veya işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan herhangi bir suretle maddî yardım kabul edemezler ve adı geçen kuruluşlara yardımda bulunamazlar” şeklindeki hüküm “dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları, çalışma konuları veya çalışma biçimleri arasında açıkça belirtilmek kaydıyla, siyasî partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım kabul edebilirler ve adı geçen kurumlara maddî yardımda bulunabilirler” şeklinde değiştirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, 1982 Anayasasının, günün şartları içerisinde, sivil toplum örgütleriyle ilgili getirmiş olduğu bazı yasaklar, bazı engeller vardı. Daha sonra, Türkiye’deki demokratikleşme süreci içerisinde, özellikle bu yasakların, bu engellerin kaldırılması alanında yıllar içerisinde büyük gayretler sarf edilmiş ve 1995 yılında Yüce Meclisimiz 1982 Anayasasının onbeş maddesinde değişiklik yapmıştır. Bu Anayasanın ilgili maddelerinde yapılan değişikler muvacehesinde uyum yasalarına gidilmiş ve derneklerle ilgili de, az önce bahsettiğim yasada, bir uyum yasası anlayışı içerisinde bir değişiklik yapılmış ve derneklerin siyasî partilerle, meslek kuruluşlarıyla, sendikalarla yakın ilişkilerine izin verilmiştir. İşte, bu cümleden olarak yapılan değişiklik, bugün görüşülmekte olan yeni bir değişikliği gerekli kılmıştır.

2908 sayılı Dernekler Kanunundan ayrı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılanların askerlik mesleğine ilişkin olarak anılarını yaşatmak, dayanışmalarını devam ettirmek, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak gayesiyle, 2847 sayılı Kanun çerçevesinde kurulan Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği, Türkiye Harp Malulü Gaziler; Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği ve Türkiye Muharip Gaziler Derneğinin kuruluş amaçlarına uygun olarak her türlü siyasî düşünce ve akımın etkisinden uzak kalınabilmesinin sağlanması gerekmektedir. Yapılan değişiklikle bu uyum sağlanmaktadır.

Bu derneklerin, özellikle siyasî partilerle ilişkiye girmesine mâni olunması doğru bir yaklaşımdır. Bu dernekler, askerî nitelikli ve millîdirler. Bu derneklere siyaset girmemelidir; en azından, siyasetin bu derneklere bulaşabilmesi imkânları mutlaka ortadan kaldırılmalıdır; çünkü, hepimiz biliyoruz ki, okula, camie ve kışlaya siyaset girmemelidir.

Bu amaçlarla hazırlanan tasarıyla, söz konusu derneklerin, siyasî partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım kabul edemeyecekleri şeklindeki hükmün kanuna ithal edilmesi ve malul ve muharip gazi tanımlarının yasal dayanağa kavuşturularak, özellikle, terörle mücadelede sakatlanan vatan evlatlarımızın, güvenlik görevlilerimizin moral motivasyonunun güçlendirilmesi öngörülmüştür.

Bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum; hükümete teşekkür ediyorum, bu tasarının komisyonda görüşülmesinde katkıda bulunan komisyon üyesi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; gazilerimize, bu güzel, onurlu, şerefli payeyi vermekte tereddüt etmeyecek olan Yüce Meclise teşekkür ediyorum.

Anavatan Partisi Grubu olarak bu tasarıyı desteklediğimizi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tayan.

Gruplar adına ikinci söz talebi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Turhan Tayan’ın.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Tayan konuştu efendim.

BAŞKAN – Turhan Güven efendim; düzeltiyorum. Özür dilerim.

Buyurun.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçi, ad olarak adaşımdır Sayın Tayan. Daha evvel de yıllarca beraber bulunduk. Bu suretle de, zaman zaman karıştırıldığımız olmuştur; basında da karıştırmalar oldu. O, Sayın Tayan’dır, ben Turhan Güven’im efendim. Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Aşağı yukarı bir aydan beri süren Millet Meclisi Genel Kurul çalışmalarında ısrarla bir hususu gündeme getirmeye çalışmış idim. Bu neydi; işi aceleye getirmeyin, işi aceleye getirirseniz ileride birtakım yanlışlıklara da maruz kalırsınız, işi aceleye getirirseniz ileride telafisi mümkün olmayan bazı hususlara da muhatap olursunuz dedik; hayırlı olan, millet için yararlı olan kanunlarda daima yanınızda olacağımızı, pozitif hukukun ve pozitif muhalefetin ne olduğunun bilinci içerisinde sizlere yardım etmeye çalışacağımızı da ifade ettik.

Şimdi, bir konu, tabiî, Meclisle, Genel Kurulla veya Meclis Başkanıyla veya yönetimde bulunan başkanların bazıları ile bizim aramızda bir ihtilaf konusu olarak süregelmektedir. Biz diyoruz ki, daha evvelki hükümetler zamanında hazırlanmış olan kanun tasarıları Meclise gönderilip kadük olmuşsa, o kanun tasarılarının, bu hükümet döneminde, Bakanlar Kurulunun tüm imzasıyla, yeni bakanların imzasıyla huzurunuza getirilmesi esası İçtüzükte gereklidir; ama, gerek Sayın Meclis Başkanı tarafından yazdığımız yazılara verilen cevaplarda gerek halen yönetimde bulunan Sayın Başkan -ki, dün ifade buyurdular- tarafından “hayır, buna gerek yoktur; bu bir benimseme, yenileme şeklindedir; yani, bir sene evvel verilen kanun, aynen, koalisyon ortakları içinde de haberi olmadan dahi tekrar huzura getirilebilir” denilmektedir.

Tabiî, bunun sıkıntı yarattığını birkaç kez ifade ettik. Bu sıkıntıyı da biz ifade etmedik; bizatihi, koalisyon ortaklarından birinin sayın genel başkanı, bazı kanun tasarılarından haberleri olmadığını, bu nedenle, kendilerine haber verilmesinin uygun olacağını ifade ettiler.

Şimdi, bakınız değerli arkadaşlarım, şu anda, biz, tek kanun tasarısı görüşüyoruz. Oysa, hükümetin benimseme yazısı, yani, İçtüzüğün 77 nci maddesine göre gönderilen yazı, iki ayrı kanun tasarısıdır. Biri “gazilik” unvanının bir tanımlamasının yapılmasına ilişkindir; diğeri de, eski muhariplerin ve gazilerin kurmuş oldukları derneklerin neler yapabileceklerine neler yapamayacaklarına ilişkindir. Bunlardan birincisi, Sayın Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemde, 8.1.1998 tarihinde gönderilmiştir; ikincisi ise, yine Sayın Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı döneminde, 27.7.1998 tarihinde Meclise gönderilmiştir. Yani, bugün, siz, bir kanun tasarısıyla muhatap oluyorsunuz. Halbuki, benimseme yazısına havi iki yazı, iki gönderim var; ama, değerli komisyonumuz, bu ne hikmetse, aynı şeyi kabul buyurmuşlar, birleştirmişler. İçtüzüğe göre, biliyorsunuz, komisyonların bu şekilde birleştirme yetkisi vardır; ama, bir unvan tanımıyla, bir derneğin kurulmasında veya görevleri arasındaki çalışma düzeni hakkında ne gibi irtibat bulmuşlar, onu anlamak mümkün değildir.

Aceleciliğin örneği olarak bir başka şey daha veriyorum değerli arkadaşlarım. Kanun yapma tekniğini bilmek ayrı bir olaydır. İşte, aceleyle işe girerseniz, kanunun, tasarının başlığından başlayan yanlışlıkla giderseniz. Şimdi, bakınız, Millî Savunma Komisyonunun kabul ettiği metinden okuyorum: “Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malûlü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine -doğru, mükerrer bir madde eklenmiştir- ve Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı.” Değişiklik nerede; hayır efendim, 61 inci maddeye bir fıkra eklenmiştir; o değişiklik falan değil. Mevcut kanun maddesi yerinde kalmış, altına bir fıkra ilave etmişsiniz.

Değerli arkadaşlarım, kanun yapma tekniğinde, bu böyle ifade edilmez. Onun için, komisyonlarımızdan da rica ediyorum; belki yeni gelmenin heyecanı içinde, çok iş çıkaralım derken... Kanun yapma tekniğine çok dikkat etmek lazım.

Ben, dün de ifade ettim; bugün de bir başka arkadaşımız ifade buyurdular. Şimdi, mesela, Sayın Başkan için sözüm. Yoklama talep ediyorsunuz İçtüzüğe göre; çünkü “başkan tereddüte düşerse” diyor. Tabiî, Başkanın sayı saymasıyla, bizim sayı saymamız arasında fark olabilir; ama, ben sayıyorum, salonda 63 değerli milletvekili var; demek ki, Sayın Başkan bunu 162-163 falan görüyor ki “çoğunluğumuz vardır” deyip birleşimi açabiliyor.

Şimdi, bu farklılıkları ortadan kaldıracak bir düzenleme, gerek İçtüzükte gerek bu kanun tasarılarını hazırlayan komisyonların çalışma düzeninde... Çünkü, bu işin mutfağı komisyonlardır. Genel Kurulun fazlaca katkısı olmaz; ama, bir kanun tasarısı veya teklifi, komisyonlarda enine boyuna tartışılır, orada yanlış yapılmamaya özen gösterilir ve buraya geldiği zaman da, ama muhalefette olun, ama iktidarda olun, işin gerçeğini, doğrusunu, güzelini yapmak için sadece yardımcı olunur. Olay budur. Bu bakımdan, bu yanlışlıklara komsiyonlarda dikkat edilirse, bu teknik çalışmalarda mütehassıs insanlar, uzman kişiler kullanılırsa, zannederim, bu yanlışlar yapılmaz.

Değerli arkadaşlarım, aslında, tasarı, bir boşluğu -birinci bölümü için söylüyorum- doldurmaya matuftur ve isabetlidir. Gerçi, benden evvel konuşan adaşım Değerli Tayan, daha evvelki hükümet döneminde gönderilen kanun tasarısının genel gerekçesini burada okuyarak ifade buyurdular; çünkü, gerek gazilik kavramı gerek gazinin sözcük anlamının ne hususa geldiği çok veciz biçimde kanun tasarısında ifade edilmiş, değerli arkadaşım da bunları burada tekrarladı, o nedenle ben tekrarlamak istemiyorum; ama, olay şu: Türkiye’de, gerçekten, bu kanun tasarısıyla vuzuha kavuşacak, müphemiyetten uzaklaşacak bir kavram ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki bu kavram kargaşasına bu kanun tasarısıyla -destekleme manasında söylüyorum- son verilecektir. Burada, gerek gazinin gerek muharip gazinin gerek malul gazinin bir tanımlaması yapılmıştır.

Onun dışında, tabiî, biliyorsunuz, asker kökenli kişilerin emekli olduklarında kurdukları derneklerin özelliği vardır. Her ne kadar, anayasa değişikliği bu konuda herhangi bir şey getirmemişse de, dernekler konusunda bazı yenilikler getirdiği için, bir fıkra eklenerek bu da açıklığa kavuşturulmuştur. Yani, bu hususta kurulan, muharip gazilerin kurduğu dernekler, emekli assubayların ve subayların kurduğu dernekler -ki, bunlar az sayıdadır- siyasî partilerden, işçi ve işveren sendikalarından yardım alamayacaklar ve bunlara da yardım yapamayacaklar.

Burada sağlanmak istenen amaç, doğrudur. Yani, her ne kadar sivil bir kurum gibi görünse dahi, asker kökenli arkadaşlarımızın emekli olmalarından veya daha sonraki bazı olaylardan ötürü maluliyet veya gazilik unvanını haiz olmalarından sonra kuracakları derneklerin, yine de, siyasete girmesinin pek arzu edilmediği anlaşılıyor. Belki, bir tartışma konusu yapılabilinir; ama, ne olursa olsun, huzurunuza bir düzenleme getirilmiştir.

Bu bakımdan, Doğru Yol Partisi olarak, biraz evvel ifade etmeye çalıştığım şekilde, pozitif muhalefetin ne olduğunu hem anlatmaya çalışacağız hem de göstermeye çalışacağız. Bu kanun tasarısı üzerinde olumlu oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turhan Güven’e çok teşekkür ederim efendim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Demircan.

Süreniz 20 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malûlü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesi ve Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Partim adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının 1 inci maddesi, mevzuatımızdaki önemli bir manevî boşluğu doldurmaktadır. Mevzuatımızda, bugüne kadar, maalesef “gazi” kavramının yasal bir tanımı bulunmamaktaydı. Anadolu, bir gaziler yurdudur, şehitlerin kanıyla sulanmış kutlu bir vatandır. Milletimiz, tarih boyunca gazisine, şehidine sahip çıkmış ve onlardan güç almış, bu iki değerli unvanı kendisine verilebilecek en yüce makam, elde edilebilecek en üst rütbe olarak görmüştür.

Balkan Savaşları, Birinci Cihan Harbi ve İstiklal Savaşından sonra yaşanan uzunca bir sulh dönemi, yeni nesillerce bu olayların tarihe ait olgular gibi algılanmasının nedeni olmuşsa da, Kore, özellikle 25 inci yılını idrak ettiğimiz Kıbrıs Barış Harekâtı ve son yıllarda millî bütünlüğümüze yönelik terör olayları, gazilik ve şehitlik kavramlarını yeniden gündeme getirmiştir.

Ülke sınırlarımızın korunması ve güvenliğin sağlanması için görev yaparken yaralanan, sakatlananlara, bugüne kadar Emekli Sandığı Kanununda sadece “malul” olarak ad verilmekteyken, bu tasarıyla, onur hakları yasayla da tanınmakta ve “malul gazi” unvanı verilmektedir. Böylece, ülkemizin sınırlarını ve güvenliğini koruma uğruna sağlığını, bedeninin uzuvlarını kaybeden insanlarımıza bir nebze olsun manevî borcumuzu ödediğimiz inancındayım.

Değerli milletvekilleri, şehidine, gazisine gereğince değer vermeyen toplumlar, bu vefasızlıklarının bedelini, gerektiği zaman canını seve seve verecek kahraman bulmakta zorlanarak öderler. Sevinilecek bir durumdur ki, bu aziz millet, tarih boyunca, ülke savunması için evladını askere davul-zurna eşliğinde törenlerle uğurlamaktadır. Milletimiz, çocuğunu sünnet ettirirken tören düzenler; düğününde tören düzenler; hacısını hacca törenle gönderir; damada, geline kına yakar, kurbanına kına yakar; aynı şekilde, askerini kınalar ve törenle uğurlar; şehidini omuzlarında taşır, ona “ölü” demez, ölü muamelesi yapmaz; Kur’an’da “onlara ölü demeyiniz” mesajını sloganlaştırır ve “şehitler ölmez” derken, bu mesajı, o yüce makamı haykırır; gazisine de aynı sevgi ve saygıyı gösterir; analar, oğlunu askere uğurlarken “haydi oğlum, haydi git; ya gazi ol ya şehit; sütüm sana helal olsun” diyerek yolcu eder.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla getirilen “muharip gazi” ve “malul gazi” tanımlamalarının bir boşluğu doldurduğu ve ülke savunması için en büyük fedakârlıkta bulunan insanlarımızı onurlandırdığı kanaatini paylaşıyoruz.

2 nci maddede, 2908 sayılı Dernekler Kanununda anayasa değişikliğine uyum sağlamak amacıyla yapılan değişiklik nedeniyle ortaya çıkan yeni duruma açıklık getirmek için yapılmak istenen değişiklik, emekli olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına birey olarak siyaset yasağı getirmemekte; bu adları kullanan, 2847 sayılı Yasayla kurulmuş bu derneklerin, tüzelkişilik olarak siyasetle ilişki kurmalarını engelleyecek olması anlaşılabilir bir durumdur; bu değişikliğe de katılıyoruz.

Yasanın, Fazilet Partisi olarak, ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz ve bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demircan.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum; buyurun.

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR, EMEKLİ ASTSUBAYLAR, HARP MALÛLÜ
GAZİLER, ŞEHİT DUL VE YETİMLERİ İLE MUHARİP GAZİLER DERNEKLERİ HAKKINDA KANUNA BİR MADDE EKLENMESİNE VE BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 16.6.1983 tarihli ve 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malûlü Gaziler, Şehit,Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna 1 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki mükerrer 1 inci madde eklenmiştir.

Tanımlar

MÜKERRER MADDE 1. – Bu Kanunda geçen;

Muharip Gazi : Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından harbe fiilen katılanları,

Malul Gazi : Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından; Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevi ile harpte veya Devletin bekâsını hedef alan terör örgütlerine karşı yurt içi ve yurt dışı mücadelede her çeşit düşman veya terörist silahlarının tesiriyle veya harp bölgesindeki harekât ve hizmetler sırasında, bu harekât ve hizmetlerin sebep ve tesiriyle yaralanarak tedavileri sonucunda sakatlığı rapor ile kesinleşenleri,

ifade eder.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Arı, süreniz 10 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 60 sıra sayılı, 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Şairin de, bu veciz sözlerle ifade ettiği gibi, biz millet olarak, vatanımız, bayrağımız ve sancağımız, milletimizin şeref ve namusu ile millî bağımsızlığımızı her şeyin üzerinde tutar, bunlar için “ya istiklal ya ölüm” diyerek, canımızı seve seve veririz. Bilhassa, bizim ordumuzun askeri kahraman Mehmetçik için söylenmiş bir söz vardır: “Savaşta en güçlü silah, eğitilmiş inançlı askerdir.” Bizim askerimiz Mehmetçik ve onlara emir komuta eden subay ve assubaylarımız, yukarıda belirttiğim ve mukaddes bildiğimiz varlıklar için savaştığında, onlar bilir ki, inancımıza göre, bu uğurda ölürse şehit, kalırsa gazi olurlar. Bu olay, Mehmetçik için en büyük onur meselesidir; çünkü, şehitlik mertebesi, inancımız gereği, peygamberlerden sonra erişilebilen en yüce mertebedir. Bu nedenledir ki, aziz milletimizin bağrından çıkan kahraman Mehmetçik, Türk Milletinin İslamla şereflendiği bin yıldan beri, bu inanç ve azimle vatanını savunmuş ve mukaddesatları için savaşmıştır. Bunun neticesidir ki, Türk harp tarihi, kahramanlık ve zaferlerle doludur.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta, Millî Savunma Komisyonu üyesi milletvekilleri olarak, halen GATA’da tedavi gören güneydoğuda terörle mücadelede yaralanmış 80’in üzerindeki subay, assubay, erbaş ve erlerimizden müteşekkil kahraman malul gazilerimizi ziyaret ettik; onlarla kısa da olsa sohbet ettik, düşünce ve duygularını dinledik. Bilhassa, çoğunluğu mayınlardan zarar görmüş, kimisi kol ve bacaklarını kaybetmiş, kimisi de tek veya çift gözünü bu vatan için feda etmiştir.

Bu Mehmetçiklerimize, GATA’da görev yapan, başta GATA komutanı olmak üzere, doktorları, hastabakıcı ve hemşirelerimiz, milletimizin şanına ve yüksek kültürüne yakışan bir şekilde, üstün bir çaba ve gayretle ilgi göstermekteler ve onlara, bunun yanında, moral hizmet desteğiyle aile şefkati göstermektedirler. Huzurunuzda, kahraman gazilerimize bu şefkat ve sevgiyi esirgemeden ve devamlılık arz eden bu hizmetlerini hiç yılmadan sürdüren, başta GATA komutanı olmak üzere, tüm doktor, hemşire, hastabakıcı ve diğer hizmet personeline şükranlarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, henüz çoğunluğu 22-24 yaşları arasında bulunan bu kahraman gazilerimiz, durumlarından hiç şikâyet etmediler; bilakis, durumun bilincindeler ve gururlular. Tek istekleri, aziz milletimizin ve devletimizin ilgi göstermesidir. Korktukları şey de, unutulmalarıdır; onun içindir ki, kahraman ordumuzun komuta kademesi de, bunun bilincinde olarak, Türkiye’nin tüm garnizonlarında, dinî bayramlarda veya özel günlerde şehit ve gazilerimizi ve onların ailelerini bir heyet olarak ziyaret ederek, onları asla unutmadıklarını göstermektedirler. Ayrıca, mahallî belediyeler ile kaymakam ve valilerimiz de, bu geleneği sürdürmektedirler. Bu geleneğin devamı, Müslüman Türk kültürünün yaşatılarak, aziz milletimizin birlik ve beraberliğini de pekiştiren çok yerinde bir uygulamadır.

Değerli arkadaşlarım, bunun yanında, bu kahraman gazilerimizin basit bir isteği de, onları toplum içerisinde onore edecek bir yasal düzenlemedir. İşte bugün, üzerinde görüşmekte olduğumuz o yasal düzenlemeyi de yapmak şerefi, siz değerli milletvekillerimize, yani Yüce Meclisimize kısmet olacaktır. O gazilerimiz, böylece, toplumda, bu yasayla tanımı yapılan muharip gazi ve malul gazi unvanına sahip, yasal dayanağı olan ve onları son derece onure ederek hayata bağlanmalarına vesile olacak bu imkâna kavuşmuş olacaklardır.

Ayrıca, gazilerimize aziz milletimizin yardımlarıyla gerçekleştirilen ve halen yapımı devam eden, Ankara’da 2000 yılı içerisinde tamamlanacak olan Tedavi Sonrası Rehabilitasyon Merkezi de kazandırılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, savaşta cephe gerisindeki şehit, gazi, hasta ve yaralılara sıhhî tahliye zinciri içerisinde bu tarz, müspet ve aksatılmadan, kesintisiz verilen hizmetlerin, cephede savaşmakta olan askerin morali üzerinde iki yönlü etkisi vardır. Cephe gerisindeki bu faaliyetlerin aksatılmadan en iyi bir tarzda yapılmasının, cephede savaşan askerin morali üzerinde müspet yönde ve çok büyük etkisi görülür. Bu hizmetleri ve ilgiyi duyan cephedeki askerin savaşma iradesi ve azmi daha da artar. Aksi bir uygulama ise, moral üzerinde menfi etki yaparak ve hatta harbin kaybedilmesine dahi sebep olabilir.

Değerli milletvekilleri, bu hayırlı kanun tasarısının, şimdiden, kahraman gazilerimize, Silahlı Kuvvetlerimize ve milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinize saygılar sunarım (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arı.

1 inci madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Bilecik Milletvekili Sayın Hüseyin Arabacı; buyurun efendim.(MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Arabacı, konuşma süreniz 10 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARABACI (Bilecik) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 16.6.1993 tarih ve 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; tarih sahnesine çıktığı günden bugüne Türk Milleti, hür ve bağımsız yaşama ülküsünden hiç taviz vermemiştir. Bu ülküsü uğrunda, Ortaasya’da Çin ordularına, Anadolu’da Haçlı ordularına ve yedi düvele karşı büyük savaşlar yapmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu ülküyü “ya istiklal ya ölüm” veciz sözüyle ifade etmiştir. Bu aziz milletin her bir ferdi, devletin bekası ve milletin istiklali için, tarihte olduğu gibi bugün de aynı şuur içinde gerekirse hayatını seve seve feda etmeye hazırdır ve de feda etmektedir.

Bu milletin evlatları, çocukluklarından yetişkinliklerine kadar, ana, baba ve dedelerinden hep gazilik ve şehitlik hatıraları dinleyerek büyümüşlerdir. Yüce dinimiz İslamiyette, gazilik ve şehitlik, Allah katında en büyük makam ve mükâfatlardan biri olarak bildirilmiştir. Öyle ki, Cenabı Allah Kur’an-ı Kerim’inde “şehitler için ölüler demeyiniz, onlar diridirler; ama, siz anlayamazsınız” diyerek, şehitlerin Allah katındaki imtiyazlarını en istisnaî ve çarpıcı şekilde ifade etmiştir. İşte, Türk Milleti, millî karakterinden kaynaklanan istiklal ve bağımsızlığına düşkünlüğünün yanı sıra, yüce dinimizin gazilik ve şehitlik için biçtiği payeye de muhatap olabilmek konusunda her zaman kararlı ve istekli olmuştur; bu, bizim millî karakterimiz ve ülkümüzdür.

Sayın Başkan, değerli üyeler; seferde devletin bekası ve milletin istiklali için canlarını seve seve feda eden şehitlerimizin dul ve yetimleri ile, gazilerimizin, emekli subaylarımızın ve assubaylarımızın, barış dönemlerinde devletimiz tarafından sahiplenilip, kendilerinin ve çocuklarının millî emanetler olarak kabul edilmesi, devletimizin kanatları altında, kendilerini huzur, emniyet ve güven içinde görmek istemeleri, en temel haklarıdır. Bu, aynı zamanda devletimizin de en temel görevlerindendir. Anayasamızın 61 inci maddesi “devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır hayat seviyesi sağlar” hükmüyle, devleti bu konuda görevlendirmiştir. Devletimiz de, bu gayeye matuf olmak üzere, bu kahraman insanlara karşı görevlerini yapmaya çalışmaktadır; emekli subaylar, harp malulü gaziler, şehit dul ve yetimleri ile, muharip gazilere, değişik yasalarla sosyal ve ekonomik haklar sağlamıştır, sağlamaya da devam etmektedir.

Devletimiz, kendisinin sunduğu bu hizmetlerin dışında, emekli subay, malul ve muharip gaziler ile şehit dul ve yetimlerinin dernekleşmesine imkân sağlayarak, kendi aralarında da yardımlaşma ve dayanışma imkânı sağlamak istemiştir; bu gayeyle, 16.6.1983 tarih ve 2847 sayılı Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile, Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanunu çıkarmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2847 sayılı Kanunun amacı, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılanların askerliğine ilişkin ortak anılarını yaşatmak, dayanışmalarını devam ettirmek, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak konusunda kurulacak derneklerin tabi olacakları usul ve esasları düzenlemektir. 11 esas ve 3 geçici maddeden oluşan 2847 sayılı Kanun üzerinde, bu tasarıyla, değişiklik ve yeni bir madde eklenmesi öngörülmektedir.

Gazi kavramı, Türk Milletinin önem verdiği manevî değerler arasında bulunmasına rağmen, mevzuatımızda yasal bir tanım bulunmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının hangi hallerde gazi unvanı alabileceklerinin belirlenmesi, vatan ve millet için hayatını feda etmeyi göze alarak görev yapan personelimiz açısından büyük öneme sahiptir. Malul olarak hayatını idame ettirmek zorunda kalan bir şahsın, hayata bağlanabilmesi için, maddî açıdan tatmini yanısıra, manevî açıdan da tatmini gerekmektedir. Ülke olarak içinde bulunduğumuz bu kritik dönemde vatanın ve Türk Milletinin bölünmez bütünlüğü için mücadele ederken sakat kalan evlatlarımıza, sadece malul sıfatını vermek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Türk toplumunun geleneklerine uygun düşmemektedir.

Gazinin sözlük anlamı, düşmanla savaşan kimse; muharip ise, savaşçı, savaşan demektir. Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından harbe fiilen katılanlara muharip gazi ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevi esnasında, keza harpte veya devletin bekasını hedef alan terör örgütlerine karşı yurtiçi ve yurtdısı mücadelede her çeşit düşman veya terörist silahlarının tesiriyle veya harp bölgesindeki harekât ve hizmetlerin sebep ve tesiriyle yaralanarak, tedavileri sonucu sakatlığı raporla kesinleşenlere de malul gazi sıfatının verilmesi ve bu tanımların yasal bir dayanağa kavuşturulması gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle hazırlanan bu tasarıyla, malul gazi ve muharip gazi kavramlarının yasal bir dayanağa kavuşturulması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarının getirdiği diğer bir değişiklik ise, 2847 sayılı Yasanın 6 ncı maddesiyle ilgilidir. 2847 sayılı Kanunla kurulması öngörülen derneklerin dışında, aynı amacı güden bu derneklerin isimleriyle veya bunların isimlerinin baş ve sonuna ekler yaparak veya asker, gazi, muharip, askerî okul adlarını veya benzeri isimler kullanarak dernek kurulmasını yasaklayan bu maddenin kapsamı bu tasarıyla genişletilmekte, kamu yararına çalışan dernekler statüsüne sahip bu derneklerin gelir ve giderlerine yeni bir düzenleme öngörülmektedir.

Bu düzenlemenin amacı da, bu derneklerin bir şekilde istismar edilmesinin önüne geçmektir. Bu nedenle de, bu derneklerin, siyasî partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım kabul etmemeleri ve adı geçen kurumlara maddî yardımda bulunmamaları şartını getirmektedir. Bu düzenlemeyle, adı geçen derneklerin, kuruluş esas ve amaçlarına yönelik çalışabilme imkânları geliştirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının Yüce Mecliste kanunlaşmasıyla, devletimizin bekası ve Türk Milletinin istiklali uğrunda hayatını, vücudunun bir parçasını ve çok çetin ve zor şartlar altında emeğini seve seve veren insanlarımız ve çocuklarının maddî ve manevî hayatlarında nispî bir iyileşme sağlanmış olacaktır.

Bu kahraman insanlara, devletimizin imkânları geliştikçe daha iyi hizmetlerin verilebilmesi dileklerimle birlikte, kanunlaşacak olan tasarının muhataplarına ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Grubum ve şahsım adına tekrar Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arabacı.

Madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Gönül Saray; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gazi kavramı, Türk Milletinin çok önem verdiği manevî değerler arasında olmasına rağmen, mevzuatımızda yasal bir tanımı bulunmamaktadır. Son dönemlerde, hepimizin bildiği terör odaklarına karşı vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için mücadele ederken sakat kalanlara yalnızca “malul” sıfatını vermek, toplumumuzun geleneklerine ve Demokratik Sol Parti kavramlarına ters düşen bir olgudur.

Türklerin binlerce yıllık tarihinde gazilik mertebesi, en yüce kavramlardan birisidir. Bu nedenle, Anadolu’nun fethine katılan Türkmen güçleri, Gaziyanı Rum (Anadolu gazileri) adıyla anıldılar. Anadolu Türkmen beylerinin çoğu, bu savaşlar nedeniyle, Mengücük Gazi, Danişmend Gazi, Gazi Umur Bey, Osman Gazi gibi sanlar kullandılar. Osmanlı Devletinin kuruluş aşaması geride kaldığında, gazi sanı verilmesi törenleştirildi ve bir ilkeye bağlandı. Ordu, savaştan yenik çıksa bile, padişah gazi sayılırdı ve savaşa katılsın katılmasın, padişahlara şeyhülislamın fetvasıyla gazi unvanı verilirdi. Bu unvan, son olarak II. Abdülhamit’e Osmanlı-Rus Savaşları nedeniyle verilmiştir.

Sakarya Savaşının kazanılmasından sonra, 1921’de, Büyük Millet Meclisinin kararıyla, Mustafa Kemal Paşa’ya “Gazi” unvanı verildi ve Atatürk, bunu, 1934 Soyadı Kanununa kadar, adının başına ekleyerek, Gazi Mustafa Kemal biçiminde kullandı.

Bu kanun tasarısıyla, bir harp durumunda, Türk Silahlı Kuvvetlerinden harbe fiilen katılanlara, yaralansın veya yaralanmasın “muharip gazi” sıfatı verilmektedir. Yine, Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını korumak ve güvenliğini sağlamak görevleri esnasında, terör örgütlerine karşı, yurtiçi ve dışı mücadelede ve harekât ile hizmetlerde yaralanarak, tedavileri sonucunda sakatlığı raporla kesinleşenlere de “malul gazi” sıfatı verilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının hangi hallerde “gazi” unvanı alabileceklerinin belirlenmesi, vatan ve millet için hayatını feda etmeyi göze alarak görev yapan personelin manevî değerleri açısından son derece önem taşımaktadır; kimi zaman eksi 40 kimi zaman artı 60 derecede, dağlarda, mayınlı yollarda, sıcak yuvalarından uzakta, yalnızca vatan sevgisiyle, her türlü koşul ve şartta, ülke bütünlüğü için görev yaparken yaralanan ve sakat kalan bu canlar, bizim evlatlarımızdır; yaptıklarının ise, maddî bir ölçümü bulunamaz.

Hayatına malul olarak devam etmek zorunda kalan bir insanın hayata bağlanabilmesi, yalnızca maddî değerlerle tatminini sağlamak olmayıp, manevî tatminini de sağlamak olmalıdır. Ülke olarak, içerisinde bulunduğumuz bu kritik dönemde, vatanı ve milleti için, bölünmez bütünlüğümüz için mücadele ederken sakat kalan evlatlarımıza, her ne yapılsa, ne unvan verilse azdır; toplumsal duygularımızı ve sevgimizi anlatmaya da yetmez.

Bu kanun tasarısı, muharip gazi ve malul gazilerimize resmî bir unvan verilmesini getirmekte; resmî yazışmalar ve Emekli Sandığı Kanununda “gazi” olarak anılmalarını sağlamaktadır. Yine bu kanun kapsamındaki, çok özel bir yasayla kurulmuş bulunan Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Derneklerinin Türk toplumunda çok özel bir yeri ve statüsü vardır ve bu nedenle, kuruluş amacına uygun olarak, her türlü siyasî düşünce ve akımdan uzak kalmaları gerekmektedir. 2908 sayılı Dernekler Kanunundan ayrı olarak 2847 sayılı Kanun çerçevesinde kurulan bu askerî dernekler, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılanların ortak anılarını yaşatmak, dayanışmalarını devam ettirmek, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla faaliyette bulunmaktadırlar. Yurt dışında Türkiye’yi askerî üniformayla temsil eden bu derneklerin, hassas konumları nedeniyle, siyasî görüşlerden korumaya yönelik olarak, siyasî partiler, işçi ve işveren kuruluşları ile meslekî kuruluşlardan yardım almamaları hususu getirilmiştir. Burada hemen akla gelecek soru, bu dernekler, yalnızca üyelik aidatlarıyla faaliyetlerine devam edemeyecekleri için, gerekli olacak ek maddî kaynağın ne yolla temin edildiğidir. Önemle vurgulamamız gereken husus, bu 4 derneğin, özel bir yasayla kurulduğu, tüzüklerinin olmadığı ve Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden pay aldıklarıdır.

Sivillerin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılan her kişinin dernek kurabileceği, istediği her türlü derneğe üye olabileceği tabiîdir ve bu şekilde faaliyet gösteren yüzlerce dernek vardır; ancak, askerî terimler ve askerî isimler kullanılarak dernek ve siyasî faaliyetlerde bulunma gibi bir çaba içerisinde olunamayacağından, getirilen bu husus, geleneklerimizin gücünden yola çıkılarak huzurlarınıza getirilmektedir.

On gün kadar önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu üyeleri olarak ziyaretlerine gittiğimiz, GATA Hastanesinde tedavi altında bulunan gazilerimize, bekledikleri yasaların komisyonlardan çok çabuk geçirilerek Genel Kurula getirilmesi konusunda elimizden gelen her türlü gayreti göstereceğimiz sözünü vermiştik. Sözlerimizden birisinin bugün Yüce Kurula sunuluşunun ve yerine getirildiğinin gururunu ve mutluluğunu yaşadığımızı özellikle belirtmek istiyorum.

Grubum Demokratik Sol Parti adına, canlarını hiçe sayarak, vatanın bölünmez bütünlüğü uğruna malul gazi unvanını bugünden itibaren resmen alacak olan bütün evlatlarımızın tüm sorunlarının ısrarlı takipçisi olacağımızı bir kez daha vurgulamak istiyorum. Kahraman evlatlarımıza, gazilik unvanları hayırlı olsun, uğurlu olsun, gururlu olsun.

Yüce Meclise, ilgi ve katkıları için, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına şükranlarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Saray.

Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, şu anda görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısıyla, gerçekten, bir boşluk gideriliyor. Giderilen boşluk da, muharip gazi, malul gazi sıfatlarının verilmesi. Yani, fiilen bugün zaten güneydoğuda büyük bir terör belasıyla çatışan bu vatandaşlarımıza layık oldukları gazi unvanının verilmesi, bunlara sadece malul denmemesi, bunları manevî yönden tatmin etmesine yönelik bir kanun tasarısı. Aynı zamanda, bunların, siyasî partilerden, sendikalardan, yani, siyasî görüşü olan kuruluşlardan yardım almaması dolayısıyla, bunların, o gazilik unvanına yakışan şekilde bağımsızlıklarını korumalarının, manevî değerlerini korumalarının da yerinde olduğu kanaatindeyim.

Sayın Başkanım, benim, bugün, esasında, buraya şu anda çıkmamdaki en önemli konu, bugünkü tarihle ilgili; bugün 23 Temmuz. Nedir 23 Temmuz; Atatürk’ün Erzurum Kongresini yaptığı gündür; yani, ne demektir; Türkiye’nin üzerinde kara bulutların dolandığı gün; Atatürk’ün, kurtuluş mücadelesine başlamak için, tüm Osmanlı topraklarından kalan topraklar içerisinde birinci şehir olarak Erzurum’u seçmesinin günüdür. Bunu, burada belirtmek isterim.

Bunu niçin söylüyorum; bu bir gerçektir. Türkiye toprakları üzerinde karabulutlar dolaştığı zaman, daima Erzurum akla gelmiştir; cumhuriyet kurulurken de akla gelmiştir, PKK teröristlerinin, Türkiye’de bütün şehirlerde dükkânları kapattırıp, gazeteleri kapattırdığı gün, Yavi katliamını yaptığı gün, en az 100 000’e yakın Erzurumlu sokağa dökülerek, tüm halk olarak, PKK’yı lanetlediği ve ilk toplu halk hareketi olarak yürüdüğü gün de, yine Erzurum’dan bu hareket başlamıştır.

Bunu niye söyledim; biz, Erzurum halkı olarak, devletimize her zaman lazım olan günlerde vazifemizi ve fedakârlığımızı göstermişizdir ve büyük cumhuriyetin kurucusu Atatürk de, yine, kurtuluş mücadelesine başlarken Erzurum’u seçmiş ve bunun bir devamı olarak, Erzurum’da bir üniversite yapılması vasiyetine uygun olarak da, Demokrat Parti döneminde, rahmetli Adnan Menderes, Erzurum Atatürk Üniversitesini kurmuştur; ama, ondan sonra, görüyoruz ki, Erzurum unutulmuştur. Yani, biz, size gelip de, sayın bakanlarımıza, Erzurum’a ekonomik olarak birtakım yardımlar yapın dediğimiz zaman, hemen hemen bütün bakanlarımız, bizi, burada tam kale almamışlar ve Erzurum, ekonomik yardımlara sıra geldiği zaman, oradan hakkını alamamıştır. Ben, bunu, burada hatırlatmak istiyorum. Sayın bakanlardan yardım istediğimiz zaman, sadece, bizi, savaş günlerinde, başlarının karardığı günlerde, seferberlik zamanlarında aramasınlar; ekonomik rantın dağıldığı günlerde de Erzurumluları hatırlasınlar diyorum.

Bu vesileyle, bilhassa Tarım Bakanından, Doğu Anadolu’nun bütün gelirine engel olacak et ithali konusunda yasağın devam etmesine çaba göstermesini diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Mükerrer 1 inci maddeyi, çerçeve 1 inci maddeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 16.6.1983 tarihli ve 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Bu Kanuna göre kurulan dernekler, siyasî partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan maddî yardım kabul edemezler ve adı geçen kurumlara maddî yardımda bulunamazlar.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, gündemimizin üçüncü sırasında bulunan, Askerlik Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi, Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

3. – Askerlik Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi, Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/437, 2/81, 1/452, 1/453) (S.Sayısı: 59) (1)

BAŞKAN – Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 59 sıra sayılı, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35 inci maddesinin (E) fıkrasına bir bent eklenmesine dair tasarı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir ülke, millî hedefleri yönünde millî güç unsurlarını harekete geçirerek, onları en üstün seviyede bulundurur ve amaçlarına ulaşmayı, böylelikle de bekasını sağlamayı gaye edinir. Millî güç unsurlarından birisi ve en önemlisi de, o ülkenin nüfus potansiyelidir. Bu potansiyelin de en aktif güç bölümü, 16-25 yaş grubunu oluşturan gençlik bölümüdür. Ülkemiz, genç kuşak itibariyle, dünyanın sayılı ve en önde gelen ülkelerinden birisidir. Bizce övünülecek ve iftihar vesilesi olan bu durumdan daha da önemlisi, bu aktif gücün, millî hedeflerimiz yönünde ve onların, millî kültürümüzün temel alınarak çağın gereklerine göre üstün bir şekilde eğitilmelerini sağlamaktır. Bunda, bugün, maalesef başarılı olduğumuzu söylemek mümkün değildir. Halen mevcut olan ve millî kültürden yoksun çarpık bir eğitim sistemiyle geldiğimiz seviye hepimizce malumdur. Her yıl birbuçuk milyondan fazla gencimizi üniversite kapılarına yığarak, bu aktif gücümüzü âdeta niteliksiz hale getirerek eritmekteyiz.

Atatürk’ün diğer temel ilkelerinde olduğu gibi, onun hayal ettiği ve cumhuriyeti emanet ettiği, vicdanı hür, fikri hür, sağlam bir beden ve kafa yapısındaki ideal millî gençliği bugün maalesef yetiştiremedik. Bunun sıkıntısını ve bedelini tüm ülke olarak ödemekteyiz. 2000’li yılların eşiğinde, Atatürk’ün hedef gösterdiği hiçbir temel ilkeyi ve ideali gerçekleştirememiş bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 58 ve 59 uncu maddelerinde yer alan amir hükümlerine göre “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden , uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır. Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.” Görüldüğü gibi, gençliğin korunması ve onların ne şekilde yönlendirilmesi hususunda, Anayasamız da, devleti görevlendirmiştir.

Bugün, günümüz dünyasında, spor öyle önem kazanmıştır ki, sporun birçok dalında olimpiyatlar, dünya ve Avrupa şampiyonluğu müsabakaları düzenlenmiş ve çok büyük organizasyonlara gidilmiştir. Ülkelerin tanıtımında, birbirleriyle olan sosyal, kültürel ve turizm alanlarındaki münasebetlerinde, spor önemli bir faktör halini almıştır.

Uluslararası müsabaka ve olimpiyatlarda başarı kazanarak ilk üç dereceye giren sporcularımızın şampiyonluk kürsüsüne çıkarak, bayrağımız göndere çektirmeleri ve İstiklal Marşımızı tüm dünyaya dinletmeleri, ulusça en büyük gurur kaynağımız olmakta ve aynı zamanda, millet olmanın da çok önemli bir faktörünü oluşturmaktadır.

Getirilen tasarıyla, sporcuların aktif spor hayatının devam ettiğinin belgelendirilmesi kaydıyla, olimpiyat oyunları, dünya ve Avrupa şampiyonalarında ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında bulunan sporcular; A-Büyükler Millî Takım kadrolarında yer alan sporcular; Türkiye Profesyonel 1 inci Futbol Liginde yer alan sporcular; en az iki ligi bulunan spor dallarında ise en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcular, Millî Savunma Bakanlığınca belilerlenecek esaslar çerçevesinde, bağlı bulundukları bakanlığın veya ilgili bakanlığı bulunmayan kamu personeli ile staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların ilgili kurum amirinin, üçüncü bentte yer alan sporcular için ilgili bakanlığın teklifi üzerine, 33 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar sevk tehiri işlemi yapılabilir.

Böylece, Anayasamızın, gençlerimizin kötü alışkanlıklardan korunması ve sporcuların korunması hakkında devlete verdiği amir hükümler çerçevesinde, gençlerimiz spora teşvik edilmekte; dolayısıyla, aktif güç olan gençliğimizin spora yönlendirilmesiyle, sağlıklı bir toplum yapısının da oluşturulması yönünde alınması gereken tedbirlerden biri de gerçekleştirilmiş olmaktadır.

Bu tasarının kanunlaştırılmasıyla birlikte, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 211 sayılı İç Hizmet Kanununun 40 ıncı maddesinde yer alan “Profesyonel futbolcular, hafta ve resmî tatil günleri ile izinli bulundukları zaman, sivil kulüplerde her çeşit müsabaka ve antrenmanlara katılırlar. Ayrıca, bu kulüplerin kurulmaları, faaliyet ve murakabeleri, Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanacak hususî talimat hükümlerine göre olur” tarzındaki üçüncü fıkrası da, yürürlükten kaldırılmış olacaktır. Böylece, uzun süreden beri, âdeta, disiplini sarsan ve diğer erler üzerinde moral bozucu bu çarpık uygulamaya da son verilerek, kulüplerle kıta ve karargâhlar arasındaki uzun ve zaman alıcı yazışmalara da son verilerek, Türk Silahlı Kuvvetleri de bu angaryadan kurtarılmış olacaktır.

Bu tasarının en iyi tarzda dizayn edilmesinde, bu yönde verdiği kanun teklifiyle büyük katkı sağlayan gençlik ve spordan sorumlu eski Bakanımız Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner’e huzurlarınızda teşekkür eder; kanunun, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve spor camiamıza hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arı.

Tasarı üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 59 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına ve Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 58 inci maddesi “Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.

Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” hükmünü içermektedir.

Anayasanın bu hükmüne istinaden çıkarılan 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde, Genel Müdürlüğün gençlikle ilgili görevleri sayılmıştır. Buna göre, vatandaşın ve okuldışı gençlerin fizik, moral güç ve yeteneklerini sağlayan beden eğitimi, oyun, jimnastik ve spor faaliyetlerini sevk ve idare etmek; gençliğin boş zamanının değerlendirilmesine ilişkin hizmetleri yürütmek, bilgi ve beceri kursları düzenlemek; gençlerin kötü alışkanlıklardan korunması için gerekli tedbirleri almak; ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bütün öğretim kurumlarının yurtiçi ve yurtdışı spor faaliyetlerini programlamak; beden eğitimi ve spor faaliyetlerinin esaslarını tespit etmek, yürütmek, bu faaliyetlere ait, araç, gereç ve benzeri ihtiyaçları sağlamak; okul dışı izcilik ve spor faaliyetleri ile gençlik faaliyetlerini programlamak, düzenlemek, yönetmek ve gelişmesini sağlamak; spor idarecisi, antrenör, monitör, spor elemanları ve hakemleri yetiştirmek, eğitmek, sayılarını artırmak, eğitim merkezleri kurmaktır. Bu görevler, yine, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün uhdesi altındadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; günümüzde, spor alanında yapılan faaliyetler ve bu faaliyetlerdeki başarılar ülkelerin tanıtımında son derece önemli roller üstlenmişlerdir. Bu anlamda, sporcularımızın, özellikle uluslararası müsabakalarda elde ettikleri başarılar, ülkemizin tanıtılmasında son derece önemlidir. Örnek olarak, dünya ve olimpiyat şampiyonu Naim Süleymanoğlu’nun başarısı dünyada 3 milyar insana Türkiye’nin ülkeler coğrafyasındaki yerini öğretmiştir. Sporcularımızın ayyıldızlı bayrağımızı göndere çektirmeleri, İstiklal Marşımızı okutmaları, tüm vatandaşlarımızın göğsünü kabartmakta; ayrıca, ülkelerin birbirleriyle kaynaşmasına da önemli katkılar sağlamaktadır.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de, performans sporuna büyük önem verilmekte, bütün branşlarda ülkemizi başarıyla temsil edecek sporculara gerek duyulmaktadır.

Spora başlama yaşı her branşa göre değişmektedir; ancak, sporcuların en verimli oldukları dönem 18-35 yaş arasıdır. Bu yaş dönemi, aynı zamanda askerlik yükümlülüğünün yerine getirilmesi gereken bir döneme rastlamaktadır. Sporcularımız, en verimli oldukları dönemde zorunlu olarak askere alındıklarından, sporcunun kulübüyle arasında kopukluklara sebep olmakta; dolayısıyla, performans düşüklüğüne de yol açmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 43 üncü maddesine, 725 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesiyle eklenen fıkra hükmü, sporcuların hafta ve resmî tatil günleri ile izinli bulundukları süre zarfında müsabakalara ve antrenmanlara katılmalarına cevaz vermekte ise de, bu madde hükmü sadece profesyonel sporcuları kapsamaktadır. Halbuki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde 37 branşta spor yapılmaktadır. 43 üncü maddenin, ilgili fıkrasının genişletilmesiyle, her branşta başarılı olan sporcularımızın verimliliği korunmuş olacaktır. Bu genişletmeyle, olimpiyat oyunları, dünya ve Avrupa şampiyonalarında ilk üç dereceye giren sporcular veya bu derecelere giren takımların kadrolarında yer alan sporcuların da askerliklerinin belirli bir yaşa kadar tehir edilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür. Sporcuların en verimli çağlarında, yüksek kondisyon seviyesinde oldukları dönemde spordan uzaklaşmaları önlenmiş olacak, formda ve kulüplerin kadrolarında yer almaları sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu düzenlemelerin gerekli olduğunu ve desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Bu sayede, sporcularımızın sevk ve tehir işlemleri ve gençlerimizin askerdeki sağlık problemlerinin daha iyi kontrol altına alınacağına inanmaktayız. Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına üçüncü söz, Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner’indir.

Buyurun Sayın Seçkiner. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile benim aynı mahiyette vermiş olduğumu kanun teklifi hakkında, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızın 58 inci maddesinde “Devlet, istiklal ve cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayacak tedbirleri alır.

Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” denilmektedir.

Yine Anayasamızın 59 uncu maddesinde de “Devlet , her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.

Devlet başarılı sporcuyu korur” denilmektedir.

Anayasamızın bu amir hükümlerine istinaden çıkarılan 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde, Genel Müdürlüğe, gençlik ve sporla ilgili birçok görevler verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türk sporcularının uluslararası müsabakalarda başarı elde etmeleri, bayrağımızı göndere çektirmeleri, ülkemizin tanıtımına büyük bir katkı sağladığı tartışılmaz bir gerçektir.

Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de performans sporuna önem verilmekte ve ülkemizi her branşta başarıyla temsil edecek elit sporculara ihtiyaç olduğu bir gerçektir.

Spora başlama yaşı branşına göre değişmekle birlikte, sporcuların en verimli oldukları dönem 18-35 yaş arasıdır. Bu dönem birçok sporcunun askerlik yükümlülüğünü yerine getirdiği döneme rastlamakta ve sporcuların verimli oldukları bir devrede zorunlu olarak askere alınmaları sporcularda performans düşüklüğüne yol açmaktadır. Bu, yalnız, çifte standart değildir, Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili 1111, 211 ve 1076 sayılı Kanunlar o kadar güzel düzenlenmiştir ki, lise mezunu öğrenciye “ üç sene üniversiteye girme hakkı veriyorum, üç senede üniversiteye giremezsen askere geleceksin” denilmektedir. Üniversitede okuyan öğrenciye 29, üniversitede doktora yapanlara 31, doktorayı bitirdikten sonra yurt dışında daha büyük başarı elde etmek isteyenlere 36, yurt dışında çalışanlara da 38 yaşına kadar hak tanıyor; yani, bu, sporcular için tanınmış ikinci bir hak değildir.

Bu ihtiyaçtan hareketle, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmetleri Kanununun 43 üncü maddesinde, yalnız profesyonel sporculara tanınan hafta ve resmî tatil günleri ile izinli bulundukları zaman sivil kulüplerde her çeşit müsabaka ve antrenmanlara katılma hakkını içeren hüküm genişletilerek, futbol dışında bulunan 37 federasyona ait amatör sporcuların da aktif spor hayatlarını aşağıda belirtilen şartlarda devam ettirdiklerini belgelendirdikleri takdirde... Şimdiye kadar profesyonel sporcularımıza hafta sonu tatillerinde izin hakkı olarak veriliyordu; fakat, bu da birçok suiistimallere sebep oluyordu. Deniliyor ki “bir erin, 18 aylık askerlik döneminde 40 gün izin hakkı vardır.” Bugün bir dönemde, 18 ayda, iki dönem futbol oynar futbolcu; yani, 34 haftadan 68 haftada 2’şer gün izin verse 136 gün eder. Ki, bu onları aşıyordu, komutanlarla çeşitli çelişkiler oluyordu. Gazetede okuyorsunuz o “Futbolcuya izin verilmedi...” Haklı komutan... Diyor ki, o “Senin izin hakkın doldu.” Kimisi istismar ediyordu. Bu kanunla beraber, bu hak da kalkıyor. Profesyonel sporcularda 33 yaşına... Ama bunu getirirken hiçbir zaman istismar edilmeyecek... Her yıl, takımının, mesela profesyonel ligde -onun yönetmeliği hazırlanıyor- en az 10 maç oynamış olması; her yıl, kulüp başkanının federasyon başkanına müracaatı, federasyon başkanının genel müdüre, genel müdürün Sayın Bakana müracaatıyla alınacak onayla Millî Savunma Bakanlığından izin alınması... Yani, bugün ben futbolcuyum 33 yaşına kadar “aldım bunu, cebime koydum” yok; her yıl işlemi yenilemek şartıyla bu geliyor.

Bunun dışında:

1- Amatör sporcularımız için olimpiyat oyunları, dünya ve Avrupa şampiyonalarında ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcular.

2– Büyükler millî takımında yer alan sporcular.

3– Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Liginde yer alan takımların kadrolarında bulunan sporcular.

4– En az iki ligi bulunan spor dallarında ise, en üst ligde yer alan takımların, uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcular.

Bu teklif kanunlaştığı takdirde, askerlikleri 33 yaşına kadar tecil edilecektir.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası platformlarda sporcularımızın alacakları büyük başarılarda Yüce Meclisimizin çok büyük katkıları olacaktır; şimdiden sizlere teşekkürü bir borç biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 2 nci maddesiyle, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun yürürlükteki 61 inci maddesinde öngörülen uygulamaya göre, silah altına alınan erbaş ve erlerin, 18 ay süreli muvazzaf askerlik döneminde, katılış muayenesiyle birlikte, ilk altı ayda 7, kalan oniki ayda ise 4 olmak üzere, toplam 11 defa genel sağlık muayenesinden geçirilmeleri gerekmekteydi. Bir yıl içerisinde silah altına alınan yükümlülerinin sayısının 400 bin olduğu dikkate alınırsa, 11 defada 4 400 000 askerin muayeneden geçmesi lazım. Özellikle pratisyen tabip mevcudunun kadroya oranının yüzde 30 olduğu Kara Kuvvetleri Komutanlığında, bu muayeneler, büyük bir problem teşkil etmektedir. Tasarı ile öngörülen düzenleme çerçevesinde, 18 aylık askerlik döneminde yapılacak periyodik muayenenin, 11’den 5’e düşürülmesiyle, yapılacak muayenelerin, daha sağlıklı olacağı ve bu şekilde psikolojik problemleri olan erbaş ve erlerin problemleri kolaylıkla ortaya çıkacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 3 üncü maddesiyle de, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrası, askerlik yükümlülüklerini yerine getirmekte olan profesyonel sporcuların, sivil kulüplerdeki antrenman ve müsabakalara katılmalarına imkân tanımakta, bu uygulama, madde kapsamındaki sporcuların askerlik hizmetlerinin yerine getirilmesinde çeşitli sorunlara ve askerliğin temelini teşkil eden disiplinin önemli ölçüde zedelenmesine de yol açmaktaydı.

Tasarının 1 inci maddesinde yapılan düzenlemeler çerçevesinde, söz konusu sporcuların, askerliklerinin, 33 yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar ertelenmesi imkânı sağlandığı da dikkate alınarak, yarattığı sorunlar ve disiplin sistemini ortadan kaldırması amacıyla, 211 sayılı Kanunun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılıyor; fakat, şu anda takımlarında oynayan sporcular askerlikleri bitinceye kadar bu haktan istifade edeceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 4 üncü maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Kanununa geçici madde eklenmiştir. 1111 sayılı Askerlik Kanununun ek 1 inci maddesi gereğince, dövizli askerlik hizmeti yapma hakkına sahip olup da, 38 yaş sonuna kadar çeşitli nedenlerle bu haktan yararlanmayan önemli sayıda vatandaşımız mevcuttur. Bunların sayısının şu anda 15 bin olduğu tahmin edilmektedir. Bu vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde çeşitli hak ve menfaatlara sahiptir. Askerlik görevi için Türkiye’ye geldiklerinde, statülerine göre, 18, 16 veya 8 aylık askerlik yapacaklar. Buna, yurt dışında çalıştığı hiçbir müessese izin vermemekte... Bu kanun teklifini, ben, 1994’te verdim -tasarı olarak çıkmıştı- 1 yıl geçerliydi ve yurt dışında çalışan birçok işçilerimiz, kardeşlerimiz bundan istifade ettiler. Bunda da Askerlik Kanununda öngörülen geçici maddeyle yabancı ülkelerde işçi, işveren sıfatıyla çalışan veya bir meslek ya da sanatı icra eden, en az üç yıl süreyle fiilen çalışmalarına rağmen çeşitli nedenlerle 38 yaş sonuna kadar dövizli askerlik için başvurmayanlar, kanunun ek 1 inci maddesindeki diğer şartları taşımaları kaydıyla, bir defaya mahsus olmak üzere, normal statüdeki yükümlülere göre daha fazla bir bedel ödemek (15 bin mark vermek) şartıyla, bir aylık askerlik yapacaklardır.

Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 40 yaşını tamamlamış olanlar, iki yıl içinde başvurup 20 bin Alman Markı veya karşılığı yabancı ülke parasını başvuru sırasında defaten ödemeleri halinde, haklarında adlî takibat yapılmadan ve temel askerlik eğitimine tabi tutulmadan askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacaklardır.

Hakikaten, yurt dışında, o cefakeş işçilerimiz eskiden üç ay izin alıp askerliğe geliyorlardı; şimdi, bir aylık izinle, -sırf Türk vatandaşlığından çıkmayayım, bağrağımı, vatanımı seviyorum diye hepsi geliyorlar- gelemeyenler için bir hak tanınıyor ve bu bir aylık askerlik dönemi Burdur’da yapılıyor biliyorsunuz. Bu bir ay temel eğitim yapılmasa ne olur; yapılmasının bütün sebebi, yurt dışından, İsveç, Norveç, Danimarka, Avusturya, Almanya, Amerika’dan gelen Türklerin birbirlerine kaynaşmaları, birbirlerine oradaki durumlarını anlatmaları bakımından bir birlik, beraberlik doğuyor.

Anavatan Partisi Grubu olarak tasarıya müspet oy vereceğimizi bildirir, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçkiner.

Doğru Yol Partisi Grubu adına İçel Milletvekili Sayın Turhan Güven; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Yine, bugün, olumlu bir kanun tasarısıyla karşı karşıya geliyoruz. Yalnız, biraz evvelki konuşmamda huzurlarınızda serdettiğim fikirleri bir kere daha serdetmekte yarar görüyorum. Burada üç ayrı kanun tasarısı ve bir de kanun teklifi birleştirilmiştir. Yani, İçtüzüğün 35 inci maddesini komisyon kullanmış görünüyor; ancak, mevcut komisyon zabıtlarına baktım, elimize geçen metne baktım, Sayın Seçkiner’in çok isabetli olarak önceden vermiş olduğu kanun teklifinin bu defa yenilenmesi var mı yok mu; bunun içinde gözüme çarpmadı; yani, geçen dönemden kalan kanun teklifi kadük olmuştur. Komisyon bunu nasıl ele aldı, inceledi?!. Aslında çok isabetli, bir şey demiyorum, kanun teklifi, bir boşluğu doldurmaya matuf; Türk sporunda, özellikle profesyonel ligde olsun, diğerlerinde olsun, bir boşluğu doldurmaya matuf; ama, o, geçen dönemde, 20 nci Dönemde verilmiş bir kanun teklifi; komisyonun bunu incelemeye hakkı yok. O zaman, Sayın Seçkiner’e bir haber verilirdi, bu kanun teklifini İçtüzük 77’ye göre yenilerlerdi ve bunu görüşme imkânı olurdu. Bu görüşme, hukuken, İçtüzük hükümlerine göre mümkün değildir; ama, isabetli olduğunu da ifade etmekte yarar görüyorum.

Şimdi, bakınız, hep şunu söylüyorum: Acelecilik yapıyorsunuz, bu acelecilik, size, yanlışı beraberinde getiriyor. Kanun yapma tekniğini gözardı ettiğiniz zaman, Anayasa ve İçtüzük hükümlerini gözardı ettiğiniz zaman, bir yerde duvara toslarız. Bu, ileride, telafisi mümkün olmayan birtakım hususları gündeminize getirir diyorum. Ben, ikaz etme görevini yerine getiriyorum; siz yine yapmaya devam edin; ama, bir gün, göreceksiniz ki, keser döner sap döner, hesap da döner.

Değerli arkadaşlarım, bunlardan sonra şunu söyleyeyim: Doğrudur, kanun tasarıları birleştirilmiş, teklif de görüşülmüştür; ama, ne olursa olsun, Türk hayatında, gerçekten, sporla meşgul olan insanlara birtakım imkânlar sağlanması bakımından fevkalade isabetli bir düzenleme yapılmıştır. Yani, Türk Bayrağını göndere çektiren, millî şuurun gelişmesinde büyük katkıları olan bu genç arkadaşlarımıza bizim de birtakım imkânlar sağlamamız söz konusu olmalıdır, bu imkân sağlanmıştır. Bu bakımdan, maddeler üzerinde de zaten ayrıca görüş bildirmeyeceğimiz için açıkça ifade ediyorum; burada, tümü üzerindeki görüşmelerde maddelere de biraz değinirsem kusura bakmayın.

Yani, olimpiyat oyunları, dünya ve Avrupa şampiyonalarında ilk üç dereceye giren sprocular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporculara, A-Büyükler Millî Takım kadrolarında yer alan sporculara ve en az iki ligi bulunan spor dallarında ise en üst ligde yer alan takımların uluslararası kurallarının öngördüğü sayıdaki sporculara -ki, bu, yeni ilavedir- yeni imkânların tanınmasını olumlu bir gelişme olarak görüyoruz.

Bu arada, tabiî, İç Hizmet Kanununun 61 inci maddesi değiştiriliyor; sporla hiç ilgisi olmayan başka bir olay, tamamen sağlıkla ilgili; yani, askerlik görevini ifa edecek olan vatan evlatlarının, bu memleket çocuklarının muayeneleriyle ilgili bir olay. Yan yana gelmesi belki hiç mümkün olmayan bir şey, hani, spor, sağlık, tamam. Tabiî, spor yapanın sağlıklı vücudu olur falan deniliyor da, belki o bakımından biraz hoşgörüyle karşılamak mümkün, hani “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” misali... Tabiî, burada, gerçekten bu kadar çok sayıdaki vatan evladını muayene etmede bir güçlük olduğu anlaşılıyor, bunların süreleri uzatılıyor; buna da bir diyeceğimiz yok; tabiî, altını ayrıca çizdiğimiz şekilde.

İç Hizmet Kanununun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırılması da doğrudur; yani, bugün, profesyonel ligde sporcu olarak görev yapan kişilerin -gerek basketbol gerek voleybol gerek futbolda- kendi takımlarını bulmak için izin verilmesi keyfiyetidir bu, onun askerlik dönemi bitinceye kadar devam etmesi sağlanmıştır ve ayrıca, yukarıdaki hususlar yeniden gündeme getirilmiştir; bu da doğru, buna da bir şey demiyorum. Fakat, dövizli askerlik nereden geldi? Şimdi, spor, tamam; askere alınan kişilerin, gençlerin sağlıklı olmalarını temin için üç ayda bir, altı ayda bir muayeneleri tamam. Peki, bu dövizli askerlik nereden çıktı? Bambaşka bir konu. Evet, doğru, Askerlik Kanununda bir değişiklik yapmayı düşünüyorsunuz; ama, bu geçici maddenin hangi maksada matuf olarak bu kanun tasarısında gelip yerini aldığını ben anlamakta zorluk çekiyorum; anlayan varsa, gelsin, burada anlatsın. Hem diyeceksiniz ki, millî görevdir hem diyeceksiniz ki, mutlaka askerlik görevini herkes ifa edecektir; hatta, yayımlar yapılacak bu konuda, falan bizi iyi temsil ediyor; ama, kaçtığına göre, bak, böyle olur, böyle olur; arkadan da, dövizle askerlik hizmetini yapmak üzere bugüne kadar başvurmayanlara, 38 yaşını doldurdukları halde başvurmayanlara birtakım imkânlar sağlayacaksınız... Yani, öyle anlaşılıyor ki, yine, acaba dövize mi ihtiyacımız var gibi bir şeyi de düşünmek mümkün mü?!. Değil, değil de, mümkün mü?!. Ola ki, hani...

EROL AL (İstanbul) – Fazla mal göz çıkarmaz...

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Açıkça fikirlerimizi söylediğimiz zaman, açık sesle düşünelim de, neye inhisar ettiğini, neye uygulandığını bilelim diye söylüyorum.

Bir başka konu daha arkadaşlarım; bunlar, millî menfaatları gerektiren olaylardır; bunlar, Türk milliyetçiliğinin, Türk millî menfaatlarının gerektirdiği şekildeki düzenlemelerdir. O yüzden, hiçbir partinin veya hiçbir grubun tekelinde değildir; o yüzden “biz geldik; bak, biz, bunu yaptık” gibi söylemlerin bu Genel Kurulda ifade edilmesini kınamak durumunda kalıyorum ve üzülüyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Yok öyle bir şey...

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Bunlar, yapılması gerekli, zarurî olan şeylerse -biraz evvelki kanun tasarısı için söylüyorum, gazilik unvanı verilmesiyle ilgili- yani, siz mi geldiniz de, bizatihi gazi olan kişiye gaziliği verdiniz; o kendi, bu unvanı almıştı zaten. Biz, unvan standardını tayin ediyoruz. Bu bakımdan, hiçbir grubun veya hiçbir partinin tekelinde olmadığını ifade etmek istiyorum.

Diğer bir madde de, İç Hizmet Kanunundan yararlanmaya çalışan futbolcuların -biraz evvel ifade etmeye çalıştım- terhislerine kadar yürürlükten kaldırılan o hükmün yürürlükte kalmasını temin eden bir geçici maddedir.

Bu bakımdan, isabetli bir düzenlemedir; noksanları vardır; ama, çıkmasında yarar gördüğümüzü, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, ifade ediyorum. Yani, pozitif muhalefetin ne olduğunu her gün anlatmaya çalışacağız ve inşallah, hep birlikte de anlayacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, son söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Oğuz Aygün’ün.

Buyurun Sayın Aygün. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA OĞUZ AYGÜN (Ankara) – Efendim, Askerlik Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına ve Askerlik Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Sol Partinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunurken, önce Yüce Meclisin Sayın Başkanını, sonra da muhterem milletvekilleri, sizleri, sevgi ve saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)

Bu kanun tasarısı üzerinde, çok değerli siyasî parti grupları adına konuşmalar yapıldı; hepsi birbirinden değerliydi ve zannediyorum ki, burada oturup, bu konuşmaları dinleyip de bu tasarının neden geldiğini, neden böyle bir kanun tasarısını getirmeye hükümetin gerek gördüğünü anlamayan kalmamıştır. Özellikle, eski spordan sorumlu Bakan olarak görev yapan Ankara Milletvekili değerli arkadaşımız Sayın Yücel Seçkiner, bu teklifiyle de, bu potanın içine girdi ve komisyonda bu harmanlandı.

Değerli Doğru Yol Partisinin sözcüsü Sayın Turhan Güven Beyefendinin -saygı duyduğum bir zattır ve iyi de bir münekkittir- burada yaptığı tenkidi haklı buluyorum; yalnız, vicdanına, insafına sığınarak diyorum ki, bırak da dumanı doğru çıksın. Eğer, bunun temelinde şöyle yapılmış, kadük olmuş filan dersek yanlış olur; bazı ulvi kanunları çıkarırken bunları da görmeyiverin.

Ama, bu güzel ve kabul ettiğim tenkidinizden sonra ikinci kısım hakkındaki tenkidinizi kabul etmek ve aynı şeyi söylemek mümkün değil. Neden mümkün değil; bu hükümette -tabiî, hakkım değildir, haddim de değildir bütün gruplar adına konuşmak; ama, kendi Grubum adına arzı ifade eder, düşüncelerimi söylerken, hükümeti teşkil eden diğer iki siyasî partinin de toleransına sığınarak söylüyorum- efendim, bunu biz getirdik, biz yaptık diye, burada, bunu iddia edecek hiçbir arkadaşımız, hiçbir hükümet üyesi yoktur. Bu, hükümeti anlamamış ve bu gruplara gerekli saygıyı layık olduğu şekilde gösterememiş olmanın delilidir; bunu da zatıdevletlerine yakıştırmam.

Şimdi, muhterem milletvekilleri, bu mukaddemeden sonra, bir nutuk edasıyla, sizlere ,söylenmiş olan şeyleri tekrarlamak istemiyorum; ama, birkaç şeyin altını çizerek arzı ifade edeceğim. Bunlardan bir tanesi, sporcular için çıkarılan bu kanunla -çıkarılan diyorum, daha henüz oylarınız belli olmadı; ama, ben, buna oy vermeyecek Türkiye Parlamentosunun bir üyesini tasavvur edemiyorum. Bu sporcuların hakkı olduğunda herkes müttefik. Teker teker maddeleri söylemeyeceğim; çünkü, bu maddeler arkadaşlarımız tarafından veciz bir şekilde ifade edildi- sporculara hak ettikleri bir imkânı -mükâfatı değil, yanlış anlaşılmasın- veriyorsunuz. Profesyonel sporculara tanınmış olan bir hakkı, bununla modifiye ederek, bütün sporculara -37 dalda spor yapan sporcuların da buna hakkı vardır- veriyorsunuz. İnşallah, bu sayede, spor sahalarında, beynelmilel bütün müsabakalarda, Türkiye Cumhuriyetinin şanlı bayrağını yabancı memleketlerde dalgalandırmak nasip olur ve onun şerefi de bu Meclisin olur.

Muhterem arkadaşlarım, aziz milletvekilleri; ikinci kısım hakkında, yani, bu kanun tasarısının ikinci kısmı hakkında, dövizle askerlik konusunda söyleyeceklerim var. Evvela, herkesin kabul etmesi lazım; askerlik, son derece şerefli ve Türk delikanlısının gururu olan bir vatanî görevdir.

Sayın Şener, dinlemezseniz, sonra, benim sözlerimi yanlış anlarsınız. Belki, size de atıf yapacağım; onun için, peşin peşin söyleyeyim... Lütfediniz... Ben, zatıâlinizi, hep dinliyorum burada, büyük bir dikkatle.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Bazen yanınızdakiyle konuşuyorsunuz.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) – Ee, tenkit ediyoruz “bak, bunu dinle, bak ne dedi” diyoruz, onları anlatıyoruz.

Şimdi, muhterem milletvekilleri, askerlik, Anadolu delikanlısının şerefli bir görevidir; o ailenin de, son derece dikkat ve hassasiyetle takip ettiği bir mürüvvetidir. Birçok mürüvvetler vardır; sünnet bir mürüvvettir, evlilik bir mürüvvettir; ama, askerlik, hiç kimsenin kaçamayacağı, gurur duyduğu en büyük mürüvvettir.

Şimdi, dövizle askerliği bugüne kadar tatbik ederken, bugün de, buna, ek birtakım maddeleri getirirken, bir şeyi, vicdanî görevimizi yapmaya mecburuz. Anadolu’da, yeni nişanlısını, genç karısını, işini, çiftini çubuğunu, tarlasını terk ederek, belki maişetini riske ederek, Anadolu delikanlısı gider ve Anadolu’nun dağında taşında bu askerlik görevini yapar. Şimdi, bu şekilde askerliğini yapanın yanı başında, sanki, dövizle askerlik, bu delikanlılara, âdeta, haksızlık yapılmış gibi bir intiba yaratıyor. Bu gerçeği reddedemeyiz; ama, madalyonun bir de öbür tarafı var. Bugün getirilmiş olan bu tasarı, sıradan bir dövizle askerlik tasarısı değildir. Bu tasarı, Avrupa’nın muhtelif yerlerinde; ama ekonomik sebeplerle, ama ailevî sebeplerle yurdundan uzak kalmış ve görevini ifa edememiş; ama, içi vatan aşkıyla yanıp tutuşan; ama, her gün bunun ıstırabını duyan ve gönlünde, askerlik gibi mukaddes bir görevi yapamamanın heyecanını duyan insanlar için getirilmiş bir formüldür.

Büyük de bir birikim vardır. Sonra, bunun sonunu nasıl alacaksınız? Bugün 15 000, yarın 25 000; bu böyle gidiyor; ama, bunu bir yerde durdurmak ve kesmek lazımdır. İnanınız -belki birçoklarınız biliyorsunuz- bir heyecan fırtınası şeklinde, bütün arkadaşlarım telefonla aranıyorlar ve bu kanunun çıkmasına gönül bağlayan insanlar ricacı oluyorlar. Bu, azımsanmayacak kadar mühim bir meseledir.

Askerlik -tekrar söylüyorum- yapmamış olan insan, toplumda yarım insan olarak görülür; hatta -cüretimi bağışlayın- askerliğini yapmamışa adam olarak bakılmaz Anadolu’da.

Şimdi, kendi ihtiyarının dışında, yurt dışında bulunup da bu askerlik görevini yapamamış, ne toplum gözünde ne Allah indinde düştüğü kötü durumdan kurtulmak için başka bir formülü olmayan değerli öbür evlatlarımız için bir formül getiriyoruz.

Bugün iftiharla söylüyorum, bütün siyasî parti grupları -ufak tefek, Muhterem Turhan Beyefendinin yaptığı azizlik hariç; o da zarif bir jesttir, kendilerine teşekkür ederim- renk kattılar, hareket verdiler. Şimdi, bunu hep beraber destekledik, hep beraber ortaya getirdik. Bu kanun tasarısına, eğer lütfederseniz -onun için arz ve rica ettim değerli arkadaşımın dinlemesini- hep beraber, istisnasız oy verelim.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Zaten vereceğiz.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) – Buradan, ilk defa, böyle bir kanun, ittifakla çıksın; hepinizin katkısıyla...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – İttifakla çok kanun çıktı buradan. Siz yanlış anlıyorsunuz.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) – Olabilir efendim, ben bu kanun tasarısından bahsediyorum.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Bu kanun da çıkar.

OĞUZ AYGÜN (Devamla) – Tabiî, her düşünceye saygı duyduğum gibi size de saygı duyarım.

Muhterem milletvekilleri, sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum. Bu kanun tasarısının tekniği hakkında ve bu kanun tasarısının ihtiva ettikleri hakkında arkadaşlarımız konuştu; yalnız, bir hususu -kaçırdıysam söyleyen arkadaşımdan özür diliyorum- burada ifade etmek istiyorum: Biliyorsunuz, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu vardır. Bu kanunun 20 ve 25 inci maddelerine istinaden Türk vatandaşlığından çıkarılmış olanlar vardır; bunlar da bu kanundan istifade etme imkânına sahiptirler, tıpkı, dövizle askerlik için getirdiğimiz bu imkândan onlar da faydalanacaklardır. Yani, 21 Haziran 1927 tarih ve 1111 sayılı Kanunun 35 inci maddesinde yapılan değişiklikle, 38 yaşını doldurmuş olanların 15 000 DM, 40 yaşını doldurmuş olanların da 20 000 DM ile bu işi halletmeleri formülü ile askerliğini yapmamış ve vatandaşlıktan çıkarılmış olan insanlara da bir imkân getirmektedir.

İnanınız, şimdi, takip ediyorum, tahmin ediyorum, bugün Avrupa’da, bu Parlamentonun çıkaracağı kanunu bekleyenler vardır. Bu, bir miktar farklı olarak görülebilir; ama, fark, bu kadar da kusur işlemiş olmanın cezası olsun; normal dövize nazaran biraz farklıdır. Bu kanunun, bu gençlerimize hayırlı olmasını, ancak, emsal teşkil ederek, ileride, tekrar, böyle bir kanunun çıkmasına imkân verecek yanlışların yapılmamasını kendilerine rica ederek, duyurarak, ikaz ederek yüksek huzurlarınızdan ayrılırken, mensubu olmakla müftehir olduğum Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi sevgi ve saygılarla selamlıyorum efendim. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aygün.

Tümü üzerinde, şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner...

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkanım, bir yanlış anlaşılma oldu, Turhan Beyle...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, ben bu kanun teklifine ve tasarısına, birleştirilmiş haliyle, Doğru Yol Partisinin aleyhte olacağına dair bir tek cümle sarf etmedim; sadece, teknik birtakım yanlışlıkları ortaya koydum ve buna rağmen, millî birtakım meselelerde pozitif muhalefetin ne olduğunu göstermek için de, mevcut arkadaşlarımla, biz, oybirliğiyle olumlu oy vereceğimizi ifade ettim. Bu bakımdan, bir yanlış anlaşılmayı tavzihen düzeltiyorum...

BAŞKAN – Yanlış anlama, zannediyorum, düzeldi efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – İkincisi: Biraz evvel -bir konuyu da, Sayın Seçkiner söylemeden ben söyleyeyim- basılı metinde Sayın Seçkiner’in kanun teklifinin tarihi yoktur; bu bir yanlışlıktır, zühuldur dedim; buna dikkat edilmesini, yani, kadük olup olmadığını bilmediğimizi ifade etmeye çalıştım. Sayın Seçkiner biraz evvel, dediler ki: “Bu tarihte verdim, bu dönemde verdim.” Onu da, tavzihen düzeltiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Seçkiner.

YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Basılı metinde tarih yoktur; doğrudur. Ben, teklifimi, 15 Haziran günü Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdim; Sayın Komisyon Başkanımızın da gündeme almasıyla, 15 Temmuz günü görüşüldü; kadük olan bir şey değildir, yenilenmiştir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçkiner.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

ASKERLİK KANUNU İLE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA VE ASKERLİK KANUNUNA İKİ GEÇİCİ MADDE

EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35 inci maddesinin 27.6.1984 tarihli ve 3031 sayılı Kanun ile değişik (E) fıkrasına 3 numaralı bent eklenmiş, bu bendi takip eden paragraf aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

3. – Sporcuların aktif spor hayatının aşağıda belirtilen şartlarda devam ettiğinin belgelendirilmesi kaydıyla;

a) Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında ilk üç dereceye giren sporcular ile bu dereceleri alan takımların kadrolarında yer alan sporcular,

b) A – Büyükler Millî takım kadrolarında yer alan sporcular,

c) Türkiye Profesyonel 1 inci Futbol Liginde yer alan takımların kadrolarında bulunan sporcular,

d) En az iki ligi bulunan spor dallarında ise en üst ligde yer alan takımların uluslararası kuralların öngördüğü sayıdaki sporcular,

Millî Savunma Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde, yukarıda belirtilen kamu personeli hakkında bağlı oldukları bakanlığın; Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi herhangi bir bakanlığa bağlı veya ilgili bakanlığı bulunmayan kurum personeli ile staj, yüksek lisans, ihtisas veya doktora yapanların ilgili kurum amirinin; üçüncü bentte yer alan sporcular için ilgili bakanlığın teklifi üzerine sevk tehiri işlemi yapılabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum :

MADDE 2. – 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 61. – Erbaş ve erlerin kıta ve askerî kurumlara katılış ve ayrılışlarında genel sağlık muayeneleri yapılır. Bu muayeneler ilk altı aylık devrede üç ayda bir, bundan sonraki devrede altı ayda bir olmak üzere tekrarlanır. Muayenelerin neticeleri sağlık fişlerine kaydedilir. Komutan ve amirler bu muayene neticelerine göre personelin sağlık durumunu takip ve kontrol ederler.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz bitmek üzeredir.

Çalışma süremizin, gündemin 4 üncü sırasındaki kanun tasarısının görüşülmesinin sonuna kadar uzatılmasını tasviplerinize arz ediyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum; buyurun.

MADDE 4. – 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 34. – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 38 yaşını doldurdukları halde, dövizle askerlik hizmeti yapmak üzere başvurmayanlar ile başvurdukları halde döviz ödemelerini veya temel eğitimlerini süresi içinde yapmadıkları için dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkartılanlar ek 1 inci maddedeki şartları taşımaları halinde, iki yıl içinde durumlarını ispata yarayan belgelerle birlikte konsoloslukları aracılığı ile askerlik şubelerine başvurmaları ve 15 000 Alman Markı veya karşılığı yabancı ülke parasını başvuru sırasında defaten ödemeleri ve temel askerlik eğitimini yapmaları halinde askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılırlar.

Yukarıdaki fıkra kapsamında bulunanlardan, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte 40 yaşını tamamlamış olanlar, 20 000 Alman Markı veya karşılığı yabancı ülke parasını başvuru sırasında defaten ödemeleri halinde, haklarında adlî takibat yapılmaz ve bunlar temel askerlik eğitimine tabi tutulmadan askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılırlar.

403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 20 ve 25 inci maddeleri uyarınca yetkili makam kararı ile Türk vatandaşlığını kaybetmiş olanlardan; bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki yıl içinde vatandaşlığa alınmak üzere yetkili mercilere başvuranlar, yeniden Türk vatandaşlığına alınma tarihini müteakip bir yıl içinde müracaat ettikleri takdirde bu madde hükümlerinden yararlanırlar.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yoktur.

Maddeyi oylarınıza...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Var efendim, var...

BAŞKAN – Şahsınız adına mı efendim?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Şahsım adına.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 59 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu madde, 1111 sayılı Askerlik Kanununa, geçici 34 üncü maddeyi ilave etmektedir. Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın paralı askerlik yapmalarıyla ilgili -halk arasındaki tabirle- yani, askerlik hizmetini tam yapmayıp, bir ay eğitim yapıp, buna karşılık da 10 000 Alman Markı ödemeleri şeklindeki düzenlemeye, şu veya bu sebeple, herhangi bir sebeple zamanında icabet edemeyenlerle ilgili bir geçici maddedir.

Bir değerli hatip, konuşmasında, bir daha, askerlik mükellefiyetini yerine getiremeyenlere, böyle geçici maddeyle yeni haklar vermeyelim şeklinde temennide bulundu; ancak, benim hatırladığım, geçmiş dönemde Millî Savunma Komisyonundan da benzeri geçici maddeler geçti ve mükellefiyetini yerine getiremeyenlere özel, böyle kanunî düzenlemelerle bir imkân tanındı.

Şimdi, burada söylemek istediğim, 38 ilâ 40 yaşında olanları, biz, 15 000 Alman Markı ödemek ve bir ay da askerlik yapmak şartıyla, mükellefiyetini yerine getirmiş sayıyoruz. 40 yaşını tamamlamış olanlara da 20 000 Alman Markı ödemek şartıyla, bir aylık askerlik mükellefiyetini de yerine getirmeden askerliğini yapmış sayıyoruz.

Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmişti ve orada da bir nebze görüşmüştük, bunun üzerinde durmuştuk. Buradaki noktainazarım şudur: Yurt dışında çalışan insanlarımızı sadece Almanya’da görmeyelim. Almanya’da çalışanlar, 2 000, 3 000, 3 500 mark civarında ücret alırlar; vasıflı işçi ise, 4 000 marka kadar ücret alır. Ancak, Almanya dışında, Rusya’da, Ortadoğu’daki muhtelif ülkelerde düşük ücretle çalışan insanlar var; ayda 200 milyon, 300 milyon lirayla çalışan; yani, 1 000 mark civarında ücretle çalışan insanlar var. Bu insanlar, burada, zaten fakir, işsiz ve genellikle de inşaat işçisi; orada, değişik hizmet sektörlerinde ağır işlerde çalışan insanlar. Bunların, bu parayı ödemelerinde zorluklar var.

Bu kanunî düzenleme, ilk defa, bizim mevzuatımıza Avrupa’daki işçilerle ilgili olarak geldi. Tabiî, Avrupa’da ücret seviyesi yüksek; Fransa’da, Almanya’da, Avusturya’da, sanayileşmiş ülkelerde ücret seviyesi yüksek. Giden işçiler, vasıflı da vasıfsız da olsa, belli bir ücret seviyesinde orada istihdam ediliyorlar; fakat, Türkiye’nin işgücüyle, müteahhitlik gücüyle yeni yeni açıldığı ülkelerdeyse bu ücretler düşüktür.

Değerlendirmem odur ki, bu gecikmelerin sebebi, 10 000 Alman Markını ödemedeki güçlüktür. Düşük ücretle çalışan bir inşaat işçisi, 10 000 Alman Markı iki yılda, üç yılda ancak biriktirir. Bunlar, genellikle fakir insanlar; köyünde, kasabasında, ailesi, çoluk çocuğu, kardeşleri, babası kalan insanlar ve onlara da biraz para gönderme durumundadır.

Tabiî, burada, bu maddede bunu düzeltme imkânı olur mu, bilmiyorum. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonunda da teklif etmiştim; bu ücreti düşürelim, dışarıya daha çok işçi gitmesini kolaylaştıralım. Giden işçiler askerlik için iki sene, geldiği zaman, şu kadar süre için oradaki işini kaybediyor, bir daha da gidemiyor ve bu yüzden de gelmiyor, askerliğini yapmıyor; yani, üzülerek, vatandaşlıktan ayrılma durumunda olanlar dahi oluyor.

Bir de, tabiî, şunu da ifade edeyim: Avrupa’da -giden gelen arkadaşlarımız bilirler- sanayileşmiş ülkelerde dahi, bizim işçilerimiz yüksek nispette işsizlik ücreti almaktadırlar. Bunlar, 1 000-1 500 mark almakta. 1 000 mark civarında almaktadır; bununla, hem kendini geçindirecek, hem de buraya 10 000 mark ödeyecek; bu, ağır gelmektedir.

Kanun tasarısı geçmeden, üzerinde düşünülebilir mi diye bunları hatırlatayım dedim. Kanunun hayırlı olmasını diler, hepinizi hürmetle selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.– 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 35. – Halen silah altında olan ve bu Kanun ile yürürlükten kaldırılan İç Hizmet Kanununun 43 üncü maddesinin üçüncü fıkrasından yararlanan sporculara, terhislerine kadar yürürlükten kaldırılan bu maddenin uygulanmasına devam edilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bir madde ilavesiyle ilgili önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 59 sıra sayılı kanun tasarısına çerçeve 5 inci maddeden sonra gelmek üzere, aşağıdaki çerçeve 6 ncı maddenin eklenmesine ve bundan sonra gelen madde numaralarının da teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fikret Uzunhasan Murat Başesgioğlu Abdüllatif Şener Muğla Kastamonu Sıvas Ömer İzgi Hayati Korkmaz Konya Bursa

MADDE 6- 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 36- A Millî Takımların kadrolarında bulunmuş olan sporcuların bakaya veya yoklama kaçağı durumuna düşmüş olanlardan, 35 inci maddenin (E) fıkrasının (3) numaralı bendinde belirtilen şartları taşıyan sporcular, bir defaya mahsus olmak üzere 35 inci maddenin (E) fıkrasının (3) numaralı bendi hükümlerinden aynen yararlandırılırlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) – Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi, bu ilaveden sonra 7 nci madde olarak okutuyorum:

MADDE 7.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 8.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, tümünü oylamadan önce, bir yazım yanlışlığı var; müsaadenizle, onu düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI SADIK KIRBAŞ (Çanakkale) – 1 inci maddede “3031 sayılı Kanunu ile değişik” deniliyor “kanun ile değişik” olması lazım.

BAŞKAN – Bu, zaten düzeltilmiştir metinde efendim.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir ve böylece, tasarı kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olsun. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyoları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

4. - Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/435) (S.Sayısı: 54) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Komisyon Raporunun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Fahrettin Kukaracı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA FAHRETTİN KUKARACI (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ile Polis Vazife ve Selahiyet Kanununa Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 66 ncı maddesi, subay, assubay ve askerî memurların muayene ve tedavileriyle ilgili hükümler ihtiva etmektedir. Söz konusu kanun, bunların askerî tabip ve mütehassıslar tarafından kıta, kurum, hastane ve meskenlerinde ücretsiz muayene ve tedavi edileceklerini; bunların sağlık karnesine sahip aile fertlerinin de tedavi için gerekli muayene ve reçete muhteviyatının kendilerine ücretsiz verileceğini amir bulunmaktadır.

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 66 ncı maddesinin, değiştirilmesi istenilen (a) fıkrasının üçüncü paragrafı, her türlü protez, gözlük, sunî âzâ, korse ve sair malzemeler ile bir uzvunu ve duyusunu tamamen veya kısmen kaybedenlerin rehabilitasyonu ile bu uzuv ve duyularla ilgili ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü cihaz ve sistemlerin, aynen veya bedelinin ödenmesi suretiyle karşılanacağını hükme bağlamaktadır.

Muhterem milletvekilleri, bilindiği üzere onbeş yıldan beri devam etmekte olan terör, yüzlerce, binlerce memleket evladının şehit olmasına ve sakat kalmasına sebep olmuştur. Her birey, terörün neden olduğu maddî ve manevî kayıplarımızı nefsinde hissetmiş, onun menfi tesirinden müteessir olmuştur.

Terör belasının bizden daha fazla canını yaktığı bir başka ülke tasavvur etmek herhalde mümkün değildir. Bu mücadele, ülkenin 100 milyar dolarıyla 30 000 insanını yok etmiştir. Buna rağmen, nerede, ne zaman patlayacağı belli olmayan bir mayına elini, ayağını, gözünü, kulağını kurban eden Mehmetçik, terörün belini de kırmıştır.

Komisyon olarak, GATA’ya yapmış olduğumuz ziyaret esnasında son derece duygulu anlar yaşadık. Terörün, ülke insanına ne kadar büyük acılara, ne büyük yıkımlara neden olduğunu daha iyi gördük. Orada iki gözünü, iki ayağını, kolunu, bacağını kaybetmiş kahramanlar, fidan gibi delikanlılar gördük, hepsi hayat doluydu, her biri ülke meselelerini biliyor ve bizimle tartışmak istiyordu. Uzuvlarından birisini veya birkaçını tamamen veya kısmen kaybetmiş olan bu insanların, yaşamlarını asgarî bağımlılıkla idame ettirebilmeleri için gerekli olan cihaz ve sistemlerin, devletimiz tarafından temin edilmesi milletimiz için bir borçtur.

Görme yeteneğinin kaybına inhisar ettirilen hükümet tasarısı, komisyonumuz tarafından, tüm uzuv ve duyu kayıplarını ve bunların tedavisini kapsayacak hale getirilmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonu ise, çok haklı olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri personeli için yapılan bu değişikliği, benzeri görev yapan ve aynı tehlikelere muhatap olan emniyet görevlilerine de teşmil etmiştir.

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununa bir ek madde konarak, görevli emniyet personellerinden, görev icrası sırasında veya icrasından dolayı bir uzvunu veya duyusunu kaybedenlerin rehabilitasyonu ile bu kayıplardan doğan ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü cihaz ve sistemlerin devlet tarafından karşılanması hükme bağlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda bir ciddî eksiklik olduğu kanaatindeyim. 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 66 ncı maddesi, subay, assubay ve askerî memurları kapsadığına göre, yapılan değişiklik de, sadece bu personele inhisar etmektedir.

Bir haksızlık yapmamak gerektiği düşüncesiyle, aynı durumda olan emniyet mensupları da kapsam içine alınmış, onlar da, devletimizin adalet ve kadirşinaslığından istifade ettirilmiştir; ancak, terörle mücadele esnasında birtakım uzuvlarını kaybeden malul, gazi, er ve erbaşlarımızın durumu ne olacaktır? Gerçi, Terörle Mücadele Kanununa eklenen bir ek maddede ilave edilmiş hususlar vardır; ancak, bize göre, yeterli değildir. Onların da, rehabilitasyona, gelişmiş ve yeterli cihaz ve sistemlere ihtiyacı vardır; bunlar da aynen karşılanmalıdır. Adalet ve hakkaniyet bunu gerektirir.

Sadece malullük aylığı vermekle, sakatları, topluma uyum sağlayacak hale getiremeyeceğimiz bir gerçektir. Sosyal güvenlik söylemlerinin yoğunlukla yer aldığı şu günlerde, Anayasamızın sosyal devlet niteliğine uygun olarak, toplumda uzuv ve duyusunu kısmen veya tamamen kaybedenlerin de rehabilitasyonu ile ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü cihaz ve sistemlerle desteklenmesi için gereken hukukî, ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınması temennisiyle, kanunun hayırlı olmasını diler, hepinizi Grubum ve şahsım adına selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum sayın milletvekilim.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE POLİS VAZİFE VE SELAHİYET KANUNUNA EK MADDE

EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. — 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 66 ncı maddesinin (a) fıkrasının üçüncü paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Her türlü tedavi halinde ihtiyaç görülecek gözlük, işitme cihazı, protez, sunî aza, korse ve sair malzemeler ile görevli personelden, görevin icrası sırasında veya görevin icrasından dolayı bir uzvunu veya duyusunu tamamen veya kısmen kaybedenlerin rehabilitasyonu ile bu uzuv ve duyularla ilgili ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü cihaz ve sistemler, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından aynen temin edilir veya bedelleri, anılan bakanlık ya da komutanlık bütçelerinden ödenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. — 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 10. — Görevli personelden görevin icrası sırasında veya görevin icrasından dolayı bir uzvunu veya duyusunu tamamen veya kısmen kaybedenlerin, rehabelitasyonu ile bu kayıplardan doğan ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü cihaz ve sistemleri, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından aynen temin edilir veya bedelleri, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinden ödenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. — Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

DEVLET BAKANI ABDULHALUK MEHMET ÇAY (Çorum) – Sayın Başkan, Fazilet Partisi temsilcisi değerli arkadaşımızın ifadesinde bir yere açıklık getirmemiz lazım: Er ve erbaşlar, Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesi kapsamında, her türlü sağlık yardımından yararlanmaktadır.

Bu hususu arz etmek istedim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir Danışma Kurulu önerisi vardır; okutuyorum:

VI. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının gündemdeki yeri ve çalışma saatlerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu önerisi

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 6 ncı sırasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 24 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 5 inci sırasına alınarak, görüşmelerinin bugünkü Birleşimde yapılmasının ve görüşmelerin bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasının, Genel Kurulun oyuna sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Fikret Uzunhasan Ömer İzgi

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

Abdüllatif Şener Beyhan Aslan

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Turhan Güven

DYP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini Yüce Heyetin oylarına sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları Raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/366) (S.Sayısı: 24) (1)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Komisyon Raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE MISIR ARAP CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA KÜLTÜR MERKEZLERİ KURULMASI VE BU MERKEZLERİN FAALİYETİ HAKKINDA PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1. — 27 Ekim 1998 tarihinde Kahire’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokol’ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Gruplar adına söz talebi?.. Yok.

Şahıslar adına söz talebi?..

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başeğmez.

MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kültür merkezleri olayı gerçekten önemli. Kültür enstitüleri var pek çok ülkenin, Almanların, Fransızların, dünyanın her ülkesinde; kendi kültürlerini yaymak, o ülkeleri tanımak üzere kurulmuş merkezler.

Gönül ister ki, Türkiye de, gelişmiş bütün ülkelerde kültür merkezleri kursun, bu ülkelerle kültürel anlaşmalar yapsın. Zamanla, Türkiye’de, Anadolu’nun içlerinde olup bitenleri, bu kültür merkezleri vasıtasıyla, yabancılar, bizden çok daha iyi biliyor. Kültür merkezlerinde çalışan uzmanlar, ta güneydoğuda, doğuda, İç Anadolu’da parti ilçe başkanlarıyla bile görüşmeler yapıyorlar, ciddî raporlar hazırlanıyor. Geçenlerde, böyle bir kültür merkezinin hazırlamış olduğu çalışmaları izlemek üzere bir panele katılmıştık. Ülkü Ocakları Derneği hakkında, Fazilet Partisi hakkında, Türkiye’deki kadınların durumu hakkında, Fransız, İngiliz, Alman uzmanlar, doktorlar ciddî araştırmalar yapmışlar, binlerce insanla görüşmüşler ve bunların çoğunu da Ortak Pazar finanse ediyor, Türkiye’yi tanımak ve bu vesileyle kendi kültürlerini de Türkiye’de tanıtmak amacıyla.

Şimdi, biz de Mısır’la böyle bir anlaşmaya girmişiz. Gerçekten güzel bir şey; fakat, burada bir çelişkiyi ifade etmek istiyorum: Ülkelerin kültürleri, en kaliteli şekilde, en yoğun şekilde, o ülkelerin meşhur, maruf, köklü üniversitelerinde orta yere çıkar; çünkü, orada tarihî bir geçmişi vardır, yetişkin profesörler vardır.

Burada, şu cümleyi ifade etmek üzere huzurunuza çıkmış bulunuyorum: Mısır Hükümeti burada bir kültür merkezi açacak kendi kültürünü tanıtmak için; biz, Kahire’de açacağız kendi kültürümüzü tanıtmak için. Keşke, bu yakınlaşma sağlanmışken, şu çelişkiyi de aradan kaldırsak diyorum: Biliyorsunuz, köklü, yüz yıllık bir üniversite var Kahire’de, El Ezher Üniversitesi. Durup dururken, son zamanlarda, nedense, muadeleti yok edildi. Oradan mezun olanlar, Türkiye’de, kendi branşlarına göre, öğretmenlik ya da başka mesleklere sahip oluyordu. Madem Mısır’dan mezun oldun, El Ezher’den mezun oldun, öyleyse, o yörelerde, o törelerde bizim işimiz yok, yanlış etkiler gelir buraya diye, durup dururken, ideolojik sebeplerle, bu insanların diplomaları sayılmadı. Keşke, bu yakınlaşmayı da sağlasak, bu çelişkiyi de gidersek. Üniversite, üniversitedir; dünyanın her yerinde ilim, ilimdir.

Faydalı olur diye düşünüyor, saygılar sunuyorum. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başeğmez.

Madde üzerinde başka söz talebi?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim Muhterem Başkan.

Bir haftadır süren ağır müzakerelerden arkadaşlarımız da yoruldular, biliyorum. Ben uzatmayacağım. Zaman zaman belki birbirimizi üzüyoruz; ama, şahsî işimizden değil, milletimiz ve memleket içindir. Birbirimizi ikaz etmeye çalışıyoruz, bunu böyle anlamanızı diliyorum.

Burada söylemek istediğim husus şudur: Bir kültür anlaşması yapılıyor Mısır’la; tabiî, memnuniyet verici bir husus. Bizim kültürümüzün oralarda tanınması, onların bizde tanınması, bütün dünya ülkeleri için mühimdir. Rahmetli Mehmet Akif, Mısır’da bulunduğu zamanda, Kahire Üniversitesinde Türk edebiyatı dersleri okutmuştu profesör olarak.

Biraz önce konuşan Mukadder Beyin ifade ettiği hususlar çok mühimdir. Bugün, Malezya’da okuyan, dünya seviyesinde kaliteli üniversitelerde okuyan, birçok yerlerdeki üniversitelerde okuyan değerli evlatlarımızın diplomaları sayılmıyor. Daha önceki müzakereler sırasında kısmen arz etmeye çalıştım. Türkiye’de, daralan gönüller ve daralan kafalar var; maalesef, var. YÖK Başkanına bunu söylediğiniz zaman, bir üniversitede dinî ilimler varsa, ilahiyat fakültesi varsa -ki, oralar Müslüman ülkelerdir- şeriat varsa -yani, şeriat, İslam demektir; her ne kadar kızan olsa da ben doğruyu söyleyeyim- o üniversitenin mühendislik fakültesinden de mezun olsa, muadeleti kabul etmiyorlar.

Değerli üyelerimizin çocukları var Malezya’da. Elektronik mühendisi olacak, iktisat tahsil ediyor; İngiltere’de kabul ediliyor, Türkiye’de kabul edilmiyor. Bunu kaldırmamız lazım. Bunu, bu Meclis bir gün kaldırır, inanıyorum; ama, YÖK’deki bu despotizme son vermek lazım; onu söylemek için söz aldım; bir.

İkincisi; geriye doğru dönüp baktığınız zaman, kültürümüz demek, lisan demektir; kültürümüz demek, harf demektir. Burada, 19 uncu Dönemde, yine, Kültür Bakanlığıyla ilgili bir kanun tasarısının müzakeresinde -değerli eski milletvekili Ercan Karakaş Bey o zaman Kültür Bakanıydı Cumhuriyet Halk Partisinden; DYP-CHP koalisyonu vardı- bir vesileyle dedik ki; eğer, kültürümüzün, geçmiş kültürümüzün gelecek nesillere aktarılması isteniyorsa... Rahmetli Yahya Kemal’in bir sözü vardır: “Sen harabî ve harabatîsin” denildiği zaman... -Yahya Kemal’in özelliği, tarihimize ait güzel şiirleri, bize, yeni nesillere sevdirmesidir. Akıncısıyla, Üsküdarıyla, bütün tarihî mefahirimizi bize ulaştırmasıdır- böyle itham edildiği zaman “ben, kökü mazide olan atiyim” diye güzel bir şey... Yani, bizim kökümüzü, mazimizi atiye taşımanın yolu, kültür kanallarını açmaktır. Bunun da yolu -o zaman Ercan Karakaş Bey “tamam, kabul ediyorum, getirelim” demişti- Osmanlıcayı lise seviyesinde eğitim kurumlarında seçmeli ders olarak okutmaktır.

Yine, Mümtaz Turhan Hocayı burada bir vesileyle anıyorum. Zannediyorum 1985-1986’da Milliyet’te bir yazısında “dünyada, gençleri, dedesinin mezartaşını okuyamayan tek ülke Türkiye’dir” demişti. Bunu da bu vesileyle hatırlayalım dedim.

Yorgun çalışmalar için ben de teşekkür ediyorum.

Sizi üzdüysek, onun için de özür diliyorum, helalliğinizi talep ediyorum; beraber çalışacağız. Hepinize mutlu hafta sonu tatilleri bekliyorum; hürmetle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

MEHMET KOCABATMAZ (Denizli) – Söz gümüşse sükût altın Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Yerinde de konuşmak, hakkı söylemek vazifemiz.

EROL AL (İstanbul) – Ural-Altay değildir; Oğuzcadır, Oğuzca... Oğuzcadan Osmanlıcaya gelmiştir, Osmanlıcadan Türkçeye; değişik değil ki...

BAŞKAN – Lütfen...

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümünü oylamaya geçmeden önce, Komisyon Başkanının söz talebi var.

Buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI KÂMRAN İNAN (Van) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımızın 26 Temmuz Pazartesi günü Mısır’a yapacağı resmî ziyaretten önce, Yüce Meclisin bu tasarıya öncelik vererek oylamış bulunmasını memnuniyet ve saygıyla karşıladığımızı arz etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanının şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın, elektronik oylama makinesiyle yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullanıldığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama işlemi bitmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 194 sayın üye katılmış ve 194 kabul oyuyla tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bütün bir hafta boyunca, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, gündüz ve gece yapmış olduğumuz çalışmalara katkı veren bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve bütün milletvekili arkadaşlarımı, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Osmanlı Devletinin kuruluşunun 700 üncü Yıldönümü konusundaki genel görüşme önergesinin görüşmelerini yapmak ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 27 Temmuz 1999 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.45

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Şırnak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin havaalanı ve demiryolu ihtiyacına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/75)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı, Sayın Enis Öksüz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini, arz ederim.

Abdullah Veli Seyda Şırnak

Sorular :

1. Şırnak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Türkiye ve Dünya ekonomisi ile bütünleşme açısından mevcut Havaalanı ve Demiryolu eksiklikleri nelerdir? Bu eksikliklerin giderilebilmesi yolunda öngörülen çalışmalar veya hazırlıklar nelerdir?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 20.7.1999 Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/867-16118

Konu : Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’nın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 29.6.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/75-428/1689 sayılı yazısı.

ŞırnakMilletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’nın 7/75-428 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’nın 7/75-428 Sayılı
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Soru :

Şırnak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Türkiye ve Dünya ekonomisi ile bütünleşme açısından mevcut Havaalanı ve Demiryolu eksiklikleri nelerdir? Bu eksikliklerin giderilebilmesi yolunda öngörülen çalışmalar veya hazırlıklar nelerdir?

Cevap :

Şırnak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde hava, deniz ve demiryolu ulaşımı yönünden yapılan ve planlanan yatırım ve faaliyetler aşağıdadır.

Demiryolu : Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve GAP Bölgesinin İskenderun ve Mersin Limanları ile işletme altındaki mevcut demiryolu şebekesine bağlanarak hizmet vermesi amacıyla planlanan yaklaşık 530 km. uzunluğundaki “Çobanbey-Nizip-Birecik-Ş. Urfa-Mardin-Nusaybin-Cizre-Irak Hududu Demiryolu Hattı”nın uygulama projeleri 1992 yılında tamamlanmıştır. Bu hattın 137 km.lik ilk etabını oluşturan Nizip-Birecik-Şanlıurfa hattının inşaat işleri 1999 yılı yatırım programında 151,3 trilyon TL. proje bedeli ve 950 milyon TL. yıl ödeneği ile yer almaktadır. Kredi temin edilmesi halinde inşaat işlerine başlanabilecektir.

Şanlıurfa-Akçakale Demiryolu hattı fizibilite etüdü işi 2000 yılı Yatırım Programına teklif edilecektir.

Hava Meydanları : Güneydoğu Anadolu Bölgesinde; Şanlıurfa (GAP) Bölgesel Havaalanı, Diyarbakır Havaalanı “Apron Genişletmesi ve Yeni Terminal Binası” Bingöl Havaalanı “Altyapı Uçuş Üniteleri”, Gaziantep Havaalanı Tevsii, SiirtHavaalanı “Pist Uzatımı” inşaat çalışmaları sürdürülmektedir.

Mardin Havaalanı inşaatı tamamlanmış olup, önümüzdeki günlerde hizmete açılacaktır.

Halen hizmete açık olan Batman Askerî Havaalanında “Sivil Uçuş Üniteleri” inşaatı ile Hakkâri (Yüksekova) Havaalanı inşaatının 1999 yılı içerisinde ihale edilebilmeleri için gerekli çalışmalara devam edilmektedir.

Ayrıca, “Şırnak Havaalanı İnşaatı” işi 1999 yılı Yatırım Programında ödeneği topluca verilen “Stol Havaalanları İnşaatı” projesi kapsamında 1 milyon TL. iz bedelle yer almaktadır. Sözkonusu Havaalanı inşaatına 1999 yılı içerisinde ödenek tahsis edilebilmesi amacıyla valilikçe hazırlanan fizibilite ve ÇED Etüdleri DPT Müsteşarlığına gönderilmiştir.

2. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, spor ile ilgili kanun tasarısı taslaklarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün yazılı cevabı (7/123)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Devlet Bakanı tarafından aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arzederim. 26.6.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bütçesinin görüşüldüğü 25.6.1999 gün ve 22 nci Birleşiminde Müdürlüğün bağlı olduğu DevletBakanı tarafından cevaplandırılması istemiyle sorduğum “55 inci hükümet tarafından 10 adet kanun tasarısı taslaklarından, özellikle, “Spor Kulüpleri Kanun Tasarısı”, “Devlet Sporcusu Kanun Tasarısı”, “Futbol Antrenörleri Birliği Kanun Tasarısı” taslaklarını, BakanlarKuruluna arzetmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmalarınız hangi aşamadadır” sorusuna Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü aynı birleşimde “55 inci Hükümet döneminde bu tür kanun tasarılarının hazırlandığı fikri doğru değildir” diyerek sözlü olarak soruyu cevaplandırmıştır.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır 55 inci Hükümet Döneminde Devlet Bakanı Sayın Yücel Seçkiner tarafından cevaplandırılması istemiyle 7/4713-12012 sayılı önergesiyle “Göreve başladığınız tarihten bu yana görevinize katkı bakımından Bakanlar Kuruluna sevk ettiğimiz kanun taslaklarının adedi nedir? Bunlardan kaçı kanun tasarısına dönüşmüştür? Hangi taslaklar Bakanlar Kurulu gündeminde beklemektedir” şeklinde yazılı soru sormuştur.

Soru önergesi Bakan Yücel Seçkiner imzası ile 16.6.1998 gün ve 00 389 sayılı yazıyla cevaplandırmıştır. Cevaba göre “55 inci Hükümet olarak göreve başladığımız günden itibaren 10 adet Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmıştır. Bu tasarı taslaklardan kaç adedi Bakanlar Kuruluna sevk edilmiş olup geri kalanlar halen ilgili Bakanlık ve kuruluşlar ile spor kamuoyunun görüşlerine sunulmuştur. Yasa Tasarı Taslaklarının listesi ekte sunulmuştur.”

Cevap Ekinde Kanun, Tasarılar ve Yönetmelikler başlığı altında 10 adet Kanun Tasarıları sıralanmıştır.

Kanun Tasarıları arasında Ertuğrul Yalçınbayır’ın 25.6.1999 günlü sorusuna konu olan “Spor Kulüpleri Kanun Tasarısı”, “Devlet Sporcusu Kanun Tasarısı”, “Futbol Antrenörleri Birliği Kanun Tasarısı” ve diğer Kanun Tasarıları bulunmaktadır.

Bu durum karşısında :

1. Bakan Sayın Yücel Seçkiner veya Bakan Sayın Fikret Ünlü’den hangisinin cevabı doğrudur?

2. Bakanlık kaynağına hakim değil midir?

3. Bakanlığın Türkiye Büyük Millet MeclisiBaşkanlığına 16.6.1999 gün ve 00389 sayılı yazı ile gönderdiği cevaba konu işler hakkında bugüne kadar ne gibi çalışma yapılmıştır?

T.C. Devlet Bakanlığı 22.7.1999 Sayı : B.02.0.0.16/01343

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 7 Temmuz 1999 tarih ve KAN.KAR.MD : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/123-537/1944 sayılı yazısı.

İlgi yazınız ekinde alınan Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’a ait 26.6.1999 tarihli yazılı soru önergesinin cevabı ektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Fikret Ünlü Devlet Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın 26.6.1999 Tarih ve
7/123-537 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bütçesinin görüşüldüğü 25.6.1999 gün ve 22 nci Birleşimde Müdürlüğün bağlı olduğu Devlet Bakanı tarafından cevaplandırılması istemiyle sorduğum “55 inci Hükümet tarafından 10 adet Kanun Tasarısı”, “Devlet Sporcusu Kanun Tasarısı”, “Futbol Antrenörleri Birliği Kanun Tasarısı” taslaklarını, Bakanlar Kuruluna arzetmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmalarınız hangi aşamadadır? sorusuna Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü aynı birleşimde “55 inci Hükümet döneminde bu tür kanun tasarılarının hazırlandığı fikri doğru değildir” diyerek sözlü olarak soruyu cevaplandırmıştır.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır 55 inci Hükümet Döneminde Devlet Bakanı Sayın Yücel Seçkiner tarafından cevaplandırılması istemiyle 7/4713-12012 sayılı önergesiyle “Göreve başladığınız tarihten bu yana görevinize katkı bakımından Bakanlar Kuruluna sevk ettiğimiz kanun taslaklarının adedi nedir? Hangi taslaklar Bakanlar Kurulu gündeminde beklemektedir” şeklinde yazılı soru sormuştur.

Soru önergesi Bakan Yücel Seçkiner imzası ile 16.6.1998 gün ve 00 389 sayılı yazıyla cevaplandırmıştır. Cevaba göre “55 inci Hükümet olarak göreve başladığımız günden itibaren 10 adet Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanmıştır. Bu tasarı taslaklarından kaç adedi Bakanlar Kuruluna sevk edilmiş olup geri kalanlar halen ilgili Bakanlık ve kuruluşlar ile spor kamuoyunun görüşlerine sunulmuştur. Yasa tasarı taslaklarının listesi ekte sunulmuştur.”

Cevap ekinde kanun, tasarılar ve yönetmelikler başlığı altında 10 adet kanun tasarısı sıralanmıştır.

Kanun Tasarıları arasında Ertuğurul Yalçınbayır’ın 25.6.1999 günlü sorusuna konu olan “Spor Kulüpleri Kanun Tasarısı”, “Devlet Sporcusu Kanun Tasarısı”, “Futbol Antrenörleri Birliği Kanun Tasarısı” ve diğer Kanun Tasarıları bulunmaktadır.

Bu durum karşısında :

1. Bakan Sayın Yücel Seçkiner veya Bakan Sayın Fikret Ünlü’den hangisinin cevabı doğrudur?

2. Bakanlık kaynağına hakim değil midir?

3. Bakanlığın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 16.6.1999 gün ve 00389 sayılı yazı ile gönderdiği cevaba konu işler hakkında bugüne kadar ne gibi çalışma yapılmıştır?

Cevaplar :

Türkiye Büyük MilletMeclisinin 25.6.1999 tarihinde yapılan 22 nci Birleşiminde Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın sorusuna verdiğim cevapta belirttiğim üzere; 55 inci Hükümet döneminde, yazılı soru önergesinde yer alan hiçbir Kanun Tasarısı Taslağı, Hükümet Tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmemiştir.

Bakanlığımız kendi kaynaklarına hakim bulunmaktadır.

Bakanlığımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 16.6.1999 gün ve 00389 sayılı yazı ile gönderdiği yazıda belirttiği Kanun Tasarısı Taslakları hakkında aşağıda belirtilen çalışmalarını sürdürmektedir.

1. Spor Kulüpleri Kanun Tasarısı Taslağı :

Daha önce çalışmaları başlatılan Spor Kulüpleri Kanun Tasarısı Taslağı; Spor Şûrası Ön Hazırlık Komisyonunda ele alınmış, hazırlanan rapor 30 Haziran-2 Temmuz 1999 tarihlerinde yapılan Spor Şûrası 1999’un gündeminde görüşülmüştür. Şûra Genel Kurulunda ortaya atılan görüşler doğrultusunda hazırlanan metin üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

2. Devlet Sporcusu Kanun Tasarısı Taslağı :

54 üncü Hükümet döneminde, Devlet Bakanlığınca hazırlanan Devlet Sporcusu Kanun Tasarısı Taslağı, ilgili Bakanlıkların görüşüne sunulmuş ve bir kısım Bakanlıklardan olumlu, bir kısım Bakanlıklardan olumsuz görüş bildirilmiştir.

Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 30.6.1999 tarih ve 103-73/2801 sayılı yazısı ile Kanun Tasarısı Taslağı Bakanlığımıza gönderilerek Hükmet görüşüne esas teşkil edecek görüşün Bakanlığımız koordinatörlüğünde tespit edilmesi istenmiştir.

Bakanlığımızca Hükümet görüşünün tespiti için ilgili Bakanlık temsilcileriyle 20.7.1999 tarihlerinde bir toplantı yapılmıştır.

3. Futbol Antrenörleri Birliği Kanun Tasarısı Taslağı :

Türkiye Futbol Antrenörleri Birliği ve Odaları Kurulması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı, Antrenörler Birliği tarafından hazırlanmış, 55 inci Hükümet döneminde Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir. Taslak, eksikliklerin tamamlanması için tekrar Bakanlığa iade edilmiştir. Taslak üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

4. 3418 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı :

3418 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı Taslağıyla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

5. Olimpiyat, Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında Birinci olan Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı :

Dünya ve Olimpiyat Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Cumhurbaşkanlığı Onur Madalyası Verilmesi ile Maaş Bağlanması ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara Maaş Bağlanması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı; Maliye Bakanlığının koodinatörlüğünde Hükümet görüşüne esas olacak görüşün tespit edilmesi amacıyla Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 30.6.1999 tarih ve 103-68/2799 sayılı yazısı ekinde Bakanlığımıza gönderilmiştir.

Taslak üzerinde 20.7.1999 tarihinde, Maliye Bakanlığının koordinatörlüğünde bir toplantı yapılmıştır.

6. 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci Maddesine Bir Bent Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı :

Kanun Tasarısı Taslağı üzerinde Bakanlığımız koordinatörlüğünde ilgili Bakanlık temsilcileriyle bir toplantı yapılmıştır.

7. Maliye Bakanlığınca Hazırlanan Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı :

Sponsorlukla ilgili olarak 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci Maddesinin (f) Fıkrasının Değiştirilmesine, Mezkûr Kanuna Bir Madde Eklenmesine, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine ve 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 141 inci Maddesine Ek Hüküm Getirilmesine Dair Kanun Tasarısı hazırlanmıştır.

30 Haziran-2 Temmuz 1999 tarihlerinde yapılan Spor Şûrası 1999’da Sporun Finansman Sorunları ve Sponsorluk Yasa Tasarısı, Şûranın dört gündem maddesinden birisi olarak görüşülmüştür. Sponsorluk Yasa Tasarısı Taslağı üzerindeki çalışmalar sürdürülmektedir.

8. Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun 2 nci Maddesine Bir Bent Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı :

Bakanlığımızca hazırlanan Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 7.11.1996 tarih ve 4207 sayılı Kanunun 3 üncü Maddesine Bir Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı Taslağı, 11.6.1998 tarih ve B.02.0.005/00669 sayılı yazı ekinde Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar GenelMüdürlüğüne gönderilerek Taslağın Bakanlar Kurulu toplantısına sunulması talep edilmiş, Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 15.6.1998 tarih ve 101-1366/3232 sayılı yazısı ile taslak, Bakanlığımıza iade edilerek ilgili Bakanlıklarla mutabakat sağlandıktan sonra teklifte bulunulması istenmiştir.

Konu ile ilgili olarak Bakanlığımız koordinatörlüğünde, ilgili Bakanlıklara gerekli duyurular yapılarak 27.8.1998 tarihinde toplantı yapılmıştır. Toplantıda mutabakat sağlanamamış olup, durum 17.9.1998 tarih ve H-03/3023 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yazısı ile Bakanlığa bildirilmiştir.

9. Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı :

Atatürk’ün “Doğumunun 100 üncü Yılının Kutlanması” ve Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkında Kanun ile Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslakları 9.6.1997 tarihli Bakanlık yazısı ile ilgili Bakanlıklara gönderilmiş ve konu hakkında görüş istenmiştir.

Aynı konuda Kültür Bakanlığınca da Kanun Tasarısı Taslağı hazırlanması nedeniyle, Kültür Bakanlığına olumlu görüş bildirilmiştir. Bakanlığımızca hazırlanan Tasarı Taslağı çalışması ise durdurulmuştur.

10. TSK İç Hizmet Kanununun 43 üncü Maddesinin 3 üncü Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı Taslağı :

57 nci Hükümet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sevkedilen Kanun Tasarısı, Millî Savunma Komisyonu tarafından, aynı konuda Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner tarafından verilen Kanun Teklifi ile birleştirilerek kabul edilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Fikret Ünlü DevletBakanı

3. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Fransa’da yaşayan işçilerimizin kötü muameleye maruz kaldıkları ve sınır dışı edileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/134)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Fransa’da yaşayan vatandaşlarımızın sorunları ile ilgili olarak aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

1. Paris, Lyon, Marsilya, Strasbourg’da yaşan 5000 işçimizin herhangi bir sabıkası bulunmamasına rağmen kötü muameleye maruz kaldıkları ve hudut dışı edileceklerinden bilginiz var mıdır? Hudut dışı edilme sebepleri nelerdir?

2. Vatandaşlarımıza uygulanan kötü muamelenin ve sınır dışı uygulamalarının son bulması yönünde bakanlık olarak herhangi bir girişimde bulundunuz mu?

3. Fransa’da yaşayan işçi vatandaşlarımızın oturma sürelerinin uzatılması yönünde bugüne kadar Dışişleri Bakanlığının bir çalışması var mıdır? Varsa bu çalışmalar nelerdir?

T.C. Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 22.7.1999 Sayı : SPGM/468-328

Konu : Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün yazılı soru önergesine cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 7 Temmuz 1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/134-578/02020 sayılı yazıları.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün, ilgide kayıtlı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Saygılarımla arzederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Soru 1 : Paris, Lyon, Marsilya, Strazburg’da yaşayan 5 000 işçimizin herhangi bir sabıkası bulunmamasına rağmen kötü muameleye maruz kaldıkları ve hudut dışı edileceklerinden bilginiz var mıdır? Hudut dışı edilme sebepleri nelerdir?

Cevap 1 : Herhangi bir sabıkası bulunmamasına rağmen kötü muameleye maruz kalan ve gerekçesiz sınırdışı edilen vatandaşlarımız hakkında Bakanlığımıza ve Fransa’daki temsilciliklerimize herhangi bir şikayet veya bilgi intikal etmemiştir.

1998 yılında yapılan bir çalışmada, Fransa’da yaşayan vatandaş sayısının 274 747 olduğu, 1997 yılında yaklaşık 2.059 vatandaşımızın aile birleşmesi yoluyla Fransa’ya yerleştiği, aynı yıl Fransa’da 7.013 Türk çocuğunun doğduğu, 302 vatandaşımızın vefat ettiği, 63 vatandaşımızın kesin dönüş yaptığı ve bu trendin 1998 yılında da devam ettiği gözönüne alındığında, Fransa’da yasal olarak ikâmet eden vatandaşlarımızdan 5 000 kişinin kötü muameleye uğrayıp hudut dışı edilmelerinin sözkonusu olmayacağı takdir edilecektir.

Öte yandan, Fransız Hükümeti 24 Haziran 1997 tarihinde bir genelge yayınlayarak, ülkedeki kaçak yabancılardan belirli koşulları haiz olanların Fransa’daki ikâmetlerini yasallaştırma sürecisi başlatmış ve 31 Ekim 1997 tarihine kadar başvuru süresi tanımıştır.

Bu süreç içerisinde, Fransa’ya yasal olmayan yollarla gelen ve kaçak statüde bulunan yaklaşak 20 000 vatandaşımızdan 8 000’i durumlarının yasallaşması için başvurmuş, bunlardan 3 000’inin başvurusu kabul edilmiştir. Başvuruları reddedilen 5 000 vatandaşımız ile hiç başvuruda bulunmayarak Fransa’da kaçak durumda kalmaya devam eden vatandaşlarımız için, Fransız polisinin mutad kimlik kontrollerinde yakalanmaları halinde, gözaltına alınıp sınırdışı edilme riski bulunmaktadır.

Soru 2 : Vatandaşlarımıza uygulanan kötü muamelenin ve sınırdışı uygulamalarının son bulması yönünde Bakanlık olarak herhangi bir girişimde bulundunuz mu?

Cevap 2 : Bu duruma düşen ve sevkedildikleri mahkemelerce haklarında sınırdışı kararı verilen ve geçerli bir pasaportu bulunmayan vatandaşlarımız hakkında seyahat belgesi düzenlenmesi amacıyla Fransız makamları Başkonsolosluklarımıza başvurmaktadırlar.

Bu aşamada, Fransa’da değişik yerel kuruluşların farklı muameleler yaptıkları ve değişik kararlar alabildikleri Başkonsolosluklarımızca bilindiği cihetle, seyahat belgesi düzenlenmeden önce sınırdışı edilmek istenen vatandaşlarımız hakkında tüm bilgiler incelenmekte, verilen karara itiraz haklarını sonuna kadar kullanmış olmalarına ve mahkemece kesin ret kararı verilmiş bulunulmasına dikkat edilmekte, ancak bu durumda olan vatandaşlarımıza seyahat belgesi düzenlenmektedir.

Bu şekilde hareket edilerek, itiraz süresi henüz dolmadan sınırdışı edilmek istenen ve normalde yasaların gerektirdiği koşulları dolduran birçok vatandaşımızın sınırdışı edilmeleri önlenmiş ve hatta bunlardan bazılarını itirazlarının kabul edilerek Fransa’da ikâmet izni almaları sağlanmıştır.

Fransız makamlarınca özellikle vatandaşlarımıza yönelik ayrımcı bir tutumla karşılaşılmamakta olup, sözü edilen uygulama sadece Türk vatandaşlarını değil, Fransa’da yasalara aykırı olarak bulunan tüm yabancı ülke vatandaşlarını kapsamaktadır.

Ayrıca, çeşitli vesilelerle görüşülen üst düzey Fransız yetkililer, Türk toplumunun yasalara son derece saygılı davrandığını ve diğer yabancılarla (Kuzey Afrika kökenliler) mukayese edildiğinde bu toplumun suç oranının yok denecek kadar düşük olduğunu ifade etmektedirler.

Soru 3 : Fransa’da yaşayan işçi vatandaşlarımızın oturma sürelerinin uzatılması yönünde bugüne kadar Dışişleri Bakanlığının bir çalışması var mıdır? Varsa bu çalışmalar nelerdir?

Cevap 3 : Vatandaşlarımızın ikâmet izinlerinin uzatılması hususunda Fransız mevzuatı bazı Avrupa Birliği ülkelerinin ilerisinde bulunmaktadır. Fransa’da üç yıl süreyle yasal olarak bulunan yabancılara, ülke sınırları içinde her yerde, her türlü mesleği icra etme olanağı veren, 10 yıl geçerli ikâmet kartı verilmektedir. Bu kartlar, sürelerinin bitiminde herhangi bir suç veya yasadışı unsur bulunmadığı takdirde, ilgili valiliklerce düzenli olarak uzatılmaktadır.

Bu konularda ayrıntılı somut bilgiler iletildiği takdirde gereği yapılacaktır.

4. — Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay İli Kırıkhan Belediyesinin gelirlerine konan hacize ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın yazılı cevabı (7/136)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruları Maliye Bakanı Sayın Sümer Oral’ın yazılı olarak cevaplandırmasını saygılarımla arz ederim.

Mustafa Geçer Hatay

Hatay İli Kırıkhan İlçesi Belediyesine 19.4.1999 tarihinde göreve başlayan yeni yönetim belediyeyi 1 861 840 438 684 TL. borçla devralmıştır.

Mahallî gelir kaynak yerlerinin yeterli olmayışı mevcut belediye gelirlerine ise çeşitli kamu, kurum ve kuruluşlarınca (Vergi Dairesi, SSK, İller Bankası v.s.) haciz konulması 179 işçi 76 memur toplam 255 personele maaş ve ücret ile işçilerin toplu sözleşme farkları ve ikramiyeleri olarak 540 896 288 000.- TL. olan borcunu ödeyemez hale gelmiştir.

S-1 Belediye personelimizin ve aile efradının toplum içerisinde borçlarından ve hacizlerinden dolayı daha fazla mağdur edilmeden insanca yaşayabilmesi için 7 Mayıs 1994 tarih ve 21927 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2380 Sayılı Kanuna 3986 Sayılı Kanun ile eklenen ek 4 üncü Madde hükümlerine göre ilgili kurumların Mart 1999 tarihi itibariyle kestiği istihkakların adı geçen belediyeye aktarılması sağlanamaz mı?

S-2 Mayıs 1999 tarihinden itibaren 3986 sayılı yasa hükümlerince bundan sonraki istihkaklarımızdan % 50 sinin borçlara karşılık tutulması % 50 sinin belediyeye gönderilmesi sağlanamaz mı?

S-3 Hatay İlimizin bu şirin ilçesi yöre halkı daha fazla mağdur edilmeden acil ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yasal çerçeve içerisinde herhangi bir malî kaynak sağlanamaz mı?

T.C. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü 23.7.1999 Sayı : B.07.0.GEL.0.82/8211-81-031739

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar Kararlar Müdürlüğü’nün 7.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/136-588/02059 sayılı yazısı.

Tarafımdan cevaplandırılmak üzere Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer tarafından ilgi yazı eki 7/136-588 sayılı yazılı soru önergesinde belirtilen hususlarla ilgili Bakanlığımız cevabı aşağıda açıklanmıştır.

Sözkonusu soru önergesinde belirtilen, Kırıkhan İlçe Belediyesi ve bağlı kuruluşlarının 13.7.1999 tarihi itibariyle toplam 695 196 502 000 lira vergi borcu bulunmaktadır.

Adıgeçen belediyenin İller Bankası nezdinde mart 1999 ila Temmuz 1999 aylarında 437 431 194 000 lira alacağı tahakkuk etmiş, bu süre içerisinde İller Bankasına 168 291 162 980 lira, vergi dairesine de 9 705 946 680 lira kesinti yapılmış, kalan 259 434 084 340 lira ise belediyeye gönderilmiştir.

Bilindiği üzere, 3986 sayılı Kanunun 16 ve 18 inci maddeleri ile 6183 sayılı Kanunun 70 inci maddesinin 1 numaralı bendi ve 277 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yapılan değişikliklerle belediyelerden aranılan amme alacakları için bu idarelerin bütün hak ve alacakları ile mallarına haciz imkânı getirilmiş, bu hükümler uyarınca belediyelerin vergi borçları, belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinde dağıtılan paylar da dahil olmak üzere mal, hak ve alacaklardan cebren tahsili imkânı tanınmıştır.

Ayrıca, 2380 sayılı Kanunun Ek 4 üncü maddesinin Bakanlığımıza tanıdığı yetkiye istinaden İller Bankası tarafından belediyelere gönderilecek payların tamamının yerine belediyelere İller Bankasınca dağıtılan payların % 50’sinin vergi ve diğer borçlarına karşılık kesilmesi, kalan % 50’sinin ise belediyelerin personel ücret ödemeleri ve zorunlu cari harcamalarını karşılamak üzere belediyelere aktarılması yolunda düzenleme yapılmıştır.

Dolayısıyla, yukarıda belirtilen madde hükmüne dayanılarak sürdürülen uygulama sözkonusu soru önergesinin 2 numaralı bendinde önerilen hususla aynı doğrultudadır. Belediyenin borçlarına karşılık istihkaklarının % 50’sini aşmayacak şekilde kesinti yapılmakta ve istihkaklarının % 50’si de belediyeye gönderilmektedir.

Diğer taraftan, önergenin 1 numaralı bendinde belirtilen Mart 1999 tarihi itibariyle kesilen istihkakların adı geçen belediyeye aktarılması ise kanunen mümkün bulunmamaktadır.

Bununla birlikte kamu hizmeti gören bu idarelerin yapılan hacizler sonucu zor durumda kalmamaları için talepte bulunmaları halinde borçlarını 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi uyarınca cari oranda faiz uygulanmak koşuluyla taksitler halinde ödemelerine imkân tanınmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sümer Oral Maliye Bakanı

5. —Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, iki program yapımcısının vergi kaçırarak haksız kazanç elde ettikleri iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın yazılı cevabı (7/141)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sümer Oral tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 29.6.1999 Zeki Ünal Karaman

26 Haziran 1999 tarihli basında öğrendiğimiz kadarıyla Siyaset Meydanı program yapımcısı Ali Kırca ile Arena Programı yapımcısı Uğur Dündar vergi kaçırarak haksız kazanç elde ettikleri ve yapılan denetlemeler sonucunda vergi cezalarının bulunduğu iddia edilmektedir.

Sorularım şunlardır :

1.Bu iddialar doğru mudur?

2. Doğruysa vergi cezalarının miktarı ne kadardır?

T.C. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü 23.7.1999 Sayı : B.07.0.GEL.0.82/8211-80-031740

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar Kararlar Müdürlüğü’nün 7.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-753 sayılı yazısı.

Tarafımdan cevaplandırılmak üzere Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal tarafından ilgi yazı eki 7/141-612 sayılı yazılı soru önergesinde belirtilen hususlarla ilgili Bakanlığımız cevabı aşağıda açıklanmıştır.

Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 5 inci maddesinin 1, 2, 3, 4 üncü bentlerinde yazılı kimselerin görevleri dolayısıyla, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine müteallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa edemeyecekleri ve kendilerinin veya 3 üncü şahısların nef’ine kullanamayacakları hüküm altına alınmıştır.

Bu hükme göre, sözkonusu soru önergesinde belirtilen hususlar vergi mahremiyeti kapsamına girdiğinden bilgi verilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, Bakanlığımızca gerekli görülen hallerde kişi veya kurumlar hakkında incelemeler yapılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Sümer Oral Maliye Bakanı

6. — Şanlıurfa Milletvekili Zülfükâr İzol’un, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden bakanlığa ve Şanlıurfa İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/158)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.6.1999 Zülfükâr izol Şanlıurfa

Sorular

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Şanlıurfa İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü 22.7.1999 Sayı : SPGM/469-327

Konu : Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükâr İzol’un yazılı soru önergesine cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 7 Temmuz 1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/158-633/2149 sayılı yazıları.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfükâr İzol’un, ilgide kayıtlı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmaktadır.

Saygılarımla arzederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Sorular

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Şanlıurfa İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Şanlıurfa’daki yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

Cevap

Bakanlığımızın 1999 Malî Yılı Bütçe Yatırım ödenekleri 500 000 000 000.-TL’dır. Bunun % 5’i, Bütçe Kanununun 5 inci Maddesi uyarınca iptal edildiğinden yatırım ödeneklerimizin toplamı 475 000 000 000.-TL olmuştur.

Bakanlığımızın yatırım projeleri merkez kuruluşumuzun ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik olduğundan, Ankara hariç hiç bir ilimizde, bu çerçevede Şanlıurfa’da yatırım projemiz bulunmamaktadır.

7. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinin Erzincan İline ayrılan miktarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik’in yazılı cevabı (7/236)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın DevletBakanı Sayın M. Ali İrtemçelik tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8.7.1999 Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 22.7.1999 Sayı : B.02.1.BYE-0-65-02/486-4672

Konu : Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğinin 19.7.1999 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/236-878/02656 sayılı yazıları.

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın Başkanlığınıza verdiği yazılı soru önergesi ile ilgili olarak, Bakanlığımıza bağlı Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün 1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödenekleri, toplam 160 000 000 000.-TL’dir.

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Erzincan’da taşra teşkilâtı bulunmadığından, anılan il’e ilişkin yatırım projemiz yoktur.

Bununla birlikte, enformasyon hizmetleri kapsamında medya mensuplarının meslekî eğitimine yönelik olarak, Erzincan’da, 9-10 Eylül 1999 tarihlerinde, çevre illerinden de (Ağrı, Ardahan, Erzurum, Iğdır, Kahramanmaraş, Kars ve Sıvas) yaklaşık 160 medya mensubunun katılımıyla Yerel Medya Eğitim Seminerlerinin dördüncüsünün düzenlenmesi planlanmıştır. Bu seminerlerde karşılıklı bilgilenmenin ve etkileşimin yanısıra, toplantının yapıldığı ilin ve çevresinin tanıtımına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır.

Saygılarımla arz ederim.

Mehmet Ali İrtemçelik Devlet Bakanı

8. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, 1999 malî yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevabı (7/242)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kâzım Yücelen tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 8.7.1999 Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1999 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1999 yılında Erzincan iline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar projeleri itibariyle ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı (Sn. Rüştü Kâzım Yücelen) 22.7.1999 Sayı : B.02.0.009/392

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.7.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/242-884/0266 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Sn. Tevhit Karakaya’nın “1999 Malî Yılı bütçe yatırım ödeneklerinden Erzincan İline ayrılan miktara ilişkin” yazılı soru önergesi ile ilgili cevaplar İçtüzüğün 99 uncu maddesine istinaden ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Rüştü Kâzım Yücelen DevletBakanı

T.C. Devlet Bakanlığı (Sn. Rüştü Kâzım Yücelen) 22.7.1999 Sayı : B.02.0.009/392

Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın 8.7.1999 Tarih ve
7/742-884 Sayılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar

Cevap 1. Bakanlığım ilgili kuruluşlarından Çay-Kur Genel Müdürlüğünün 1999 yılı bütçesindeki yatırım ödeneği 2 281 milyar TL.’dir. Tekel Genel Müdürlüğünün ise 1999 yılı yatırım ödeneği 31 210 Milyar TL’dir.

Cevap 2. Çay-Kur Genel Müdürlüğünün Erzincan İlinde yatırımı bulunmamaktadır. Tekel Genel Müdürlüğünün ise yatırım programı maden sektörü (99B050030) proje numaralı İdame Yenileme Projesi kapsamında, Erzincan İli Kömür Tuzlasına 4 Milyar TL. bedelle (1) adet motopomp alınması programlanmıştır.

Cevap 3. Yıl sonuna kadar tamamlanacaktır.

BİRLEŞİM 38 İN SONU