DÖNEM : 21 CİLT : 5 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

28 nci Birleşim

1 . 7. 1999 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner’in, zeytinsineği haşeresiyle mücadele konusuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

2. – Tokat Milletvekili Ali Şevki Erek’in, Tokat İlinin Pazar, Turhal ve Artova İlçelerinde meydana gelen dolu afetine ve verdiği zarara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

3. – İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı’nın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Macaristan’a gidecek olan Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/345)

2. – Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/346)

3. – Kuzey Kıbırıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’a, dönüşüne kadar, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/347)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve 21 arkadaşının, üniversite giriş sınavının ülke gerçeklerine uygun olup olmadığının ve soru kitapçıklarının çalınması olayı ile Meteksan Firmasına yapılan ödeme arasındaki bağlantıların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/24)

2. – İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 24 arkadaşının, Ege kıyılarındaki balık çiftliklerinin neden olduğu zararların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/25)

3. – Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 23 arkadaşının, ilköğretim okullarının içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/26)

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile çalışma süresine ilişkin DSP, MHP VE ANAP Gruplarının müşterek önerisi

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Radyo veTelevizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo – Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/376) (S.Sayısı : 10)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in, Giresun Organize Sanayi Bölgesi için ödenek verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/31)

2. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, yük ve yolcu taşımacılığında kullanılan araçlarda takograf cihazı bulundurma zorunluluğuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/46)

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

İzmir Milletvekili B.Suat Çağlayan, doku grubu bankası ve kemik iliği nakline,

İzmir Milletvekili Suha Tanık, 21 - 25 Haziran 1999 tarihlerinde yapılan Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi Olağan Genel Kurul toplantısına,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Ankara Milletvekili Oya Akgönenç Muğisuddin’in, Türkiye’nin Ortaasya Türk Cumhuriyetleri ve Keşmir politikaları konusundaki gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay cevap verdi.

Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in,

Burkina Faso’ya gidecek olanDevlet Bakanı Mehmet Keçeciler’e, Devlet Bakanı Yüksel Yalova’nın,

Vekâlet etmelerinin ve

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirilmesinin,

Uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile;

Avusturya Temsilciler Meclisi Başkanı Neil Andrew’in, beraberinde bir Parlamento heyetiyle birlikte ülkemizi ziyaret için davet edildiklerine ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Azmi Ateş ve 43 arkadaşının, THK yönetimi hakkındaki iddiaları araştırmak (10/19),

Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu ve 21 arkadaşının, erozyonun nedenlerinin (10/20),

Sıvas Milletvekili Musa Demirci ve 35 arkadaşının, hayvancılık sektörünün sorunlarının (10/21)

Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 19 arkadaşının, tarım sektörünün sorunlarının (10/22)

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunlarının (10/23),

Araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi,

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacakları ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

İçişleri Komisyonunda açık bulunan ve DYP Grubuna düşen 1 üyelik için aday gösterilen Çorum Milletvekili Bekir Aksoy seçildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in (6/1),

3 üncü sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in (6/3),

Esas numaralı sözlü sorularına Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay,

2 nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın (6/2) esas numaralı sözlü sorusuna da Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu,

Cevap verdiler.

4 üncü sırasında bulunan (6/4) ve

5 inci sırasında bulunan (6/5),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

1 Temmuz 1999 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 16.19’da son verildi.

Ali ILIKSOY

Başkanvekili

Tevhit KARAKAYA Mehmet AY

Erzincan Gaziantep

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

No. : 22

II. – GELEN KÂĞITLAR

1 . 7 . 1999 PERŞEMBE

Teklifler

1.- Antalya Milletvekili Mehmet Zeki Okudan ve 8 Arkadaşının; Antalya İlinde Üç İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/93) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.6.1999)

2. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu’nun; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Bazı Değişiklikler Yapan Kanun Teklifi (2/94) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

3. – İzmir Milletvekili Rıfat Serdaroğlu’nun; 132 Sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/95) (Adalet ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

4. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları ve 8 Arkadaşının; Esenyurt Adında Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/96) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

5. – Konya Milletvekili Hüseyin Arı ve 8 Arkadaşının; Konya Ereğli’nin İl Olması Hakkında Kanun Teklifi (2/97) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

6. – Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 15 Arkadaşının; Erzurum İline Bağlı Akşar Adlı Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/98) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

7. – Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 15 Arkadaşının; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/99) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

8. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/100) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

9. – Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan’ın; Kahramanmaraş İl Merkezinde Büyükşehir Belediyesi Dumlupınar, Aslanbey, Dulkadiroğlu Adıyla Üç Belediye Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/101) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

10. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/102) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

11. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/103) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

12. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün; Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/104) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.6.1999)

13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 3 Arkadaşının; 28.3.1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/105) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.1999)

14. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 Arkadaşının; 4325 Sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/106) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.1999)

15. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 20 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/107) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.1999)

16. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 29 Arkadaşının; Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun Teklifi (2/108) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.1999)

17. – Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/109) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.1999)

18. – Balıkesir Milletvekili Mustafa Güven Karahan’ın; 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/110) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.6.1999)

19. – Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün; Bir İl Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/111) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

Tezkereler

1. – Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/245) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

2. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/246) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

3. – İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/247) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

4. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/248) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

5. – Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/249) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

6. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/250) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

7. – Adana Milletvekilleri Recai Yıldırım ve Ali Halaman’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/251) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

8. – Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/252) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

9. – Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/253) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

10. – Diyarbakır Milletvekili Salih Sümer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/254) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

Rapor

1. – Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo-Televizyon Kurulu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/376) (S. Sayısı: 10) (Dağıtma tarihi : 1.7.1999) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, sözleşmeli personelin kadroya alınmasına ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi (6/29) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

2. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Balıkesir İline bağlı köy yollarından kaçının asfaltlandığına ve asfaltlanmayan yollara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/30) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

3. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Balıkesir Atatürk Stadyumunun gece aydınlatma sistemi ihtiyacına ve Balıkesir İline güreş okulu açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/31) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

4. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Balıkesir SSK Hastanesinin Bölge Hastanesine dönüştürülmesi ve bazı ilçelerdeki bağlı SSK dispanserlerinin iyileştirilmesiyle ilgili bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/32) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

5. – Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar’ın, şehir merkezleri içinde kalan cezaevlerine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/33) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar’ın, Şanlıurfa il merkezi küçük sanayi sitesi inşaatına ve bazı ilçelere organize sanayi bölgesi yapımı için ödenek ayrılıp ayrılmadığına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/34) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

7. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun Gelemen Tarım İşletmesi Müdürlüğü tarafından yürütülen hizmetlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/35) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

8. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Salihli- Turgutlu karayolunun yapımı için ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/36) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

9. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Manisa İli Muradiye Beldesini İzmir’in Menemen İlçesine bağlayan karayolunu genişletme çalışmaları için ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/37) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

10. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Manisa İlinin merkezinde bulunan Kuşlubahçe hemzemin geçidinin yaya yolu yapımının ne zaman bitirileceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/38) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

11. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, Salihli-Gölmarmara-Akhisar’ı birbirine bağlayacak karayolunun yapımı için ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/39) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

12. – Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, İzmir-Manisa Karayolu için 1999 yılında ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/39) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, Şanlıurfa’daki doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/126) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz’ın, açık lise sınavında “ Türk Dili 2” soruları yerine “ Edebiyat Tarihi” soruları sorulduğu iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/127) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

3. – Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, özel hava şirketlerinin meydan iniş ücretine yapılan zamma ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/128) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

4. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, lisans-üstü eğitim için yurt dışına gönderilenlere ve ÖSS soru kitapçığının çalınmasıyla ilgili olarak yapılan işlemlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/129) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

5. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, doktorların istihdam koşullarına ve sağlık hizmetlerinden KDV alınması yönünde bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/130) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

6. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Balıkesir-Ankara arasına yeni expres seferi konulup konulmayacağına ve Bandırma-Bursa Demiryolu Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/131) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

7. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarına ve zeytinyağı borsası kurulup kurulmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/132) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

8. – Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu’nun, ülke genelinde bir ürün yetiştirme planlaması yapılıp yapılmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/133) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

9. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Fransa’da yaşayan işçilerimizin kötü muameleye maruz kaldıkları ve sınır dışı edileceği iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/134) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.6.1999)

10. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, eğitime katkı payı adı altında toplanan paraya ve bu paradan Hatay İline aktarılan miktara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/135) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

11. – Hatay Milletvekili Mustafa Geçer’in, Hatay İli Kırıkhan Belediyesinin gelirlerine konan hacize ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/136) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

12. – Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, ÖSS’de ilköğretim okulu öğretmenlerinden birinin sınava giren bir öğrencinin zorla başını açtırdığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/137) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

13. – Kocaeli Milletvekili Mehmet Batuk’un, bir gazetede “İşte Gerçek Rapor” başlığı altında yayımlanan habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/138) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

14. – Edirne Milletvekili Ahmet Ertürk’ün, Meriç Nehri boyunca arazisi olan çiftçi ve balıkçıların bazı sorunlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/139) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

15. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Bakanlık tarafından yayımlanacak eserlerde aranan kriterlere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/140) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.6.1999)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve 21 arkadaşının, üniversite giriş sınavının ülke gerçeklerine uygun olup olmadığının ve soru kitapçıklarının çalınması olayı ile Meteksan firmasına yapılan ödeme arasındaki bağlantıların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/24)

2. – İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 24 arkadaşının, Ege kıyılarındaki balık çiftliklerinin neden olduğu zararların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/25) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.1999)

3. – Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 23 arkadaşının, ilköğretim okullarının içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/26) (Başkanlığa geliş tarihi : 21.6.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

1 Temmuz 1999 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Mehmet AY (Gaziantep), Tevhit KARAKAYA (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28 inci Birleşimini açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik cihaza giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını teknik personel aracılığıyla, Başkanlığımıza, 5 dakikalık süre içerisinde göndermelerini önemle rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı söz süresi 5 dakikadır. Arkadaşlarımızın buna itibar etmelerini özellikle rica ediyorum.

Gündemdışı ilk söz, zeytinsineği ile mücadele konusunda söz isteyen, Balıkesir Milletvekili Sayın Agâh Oktay Güner’e attir.

Buyurun Sayın Güner. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Balıkesir Milletvekili Agâh Oktay Güner’in, zeytinsineği haşeresiyle mücadele konusuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’nin ihracat metaı olarak Türk ihracatında çok önemli bir yer tutan zeytinyağının, mutfaklarımızda, içpiyasa tüketiminde de ne kadar ağırlıklı bir yeri olduğunu bilmektesiniz. Balıkesirimizin körfez bölgesi, bu çok kıymetli ürünün yüzde 95’ini sağlamaktadır.

2000’li yıllara giderken, daha kaliteli üretime geçebilmemiz için, bu konuda almamız icap eden çok önemli tedbirler var. Dünya piyasalarında İtalya’nın ve İspanya’nın ağır rekabeti karşısında zeytinyağı üreticisini yalnız bırakamayız. Bu sebeple, bu konuyu huzurunuza getirme imkânını bana veren Sayın Başkana özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçen yıl çok ciddî bir şekilde zeytine musallat olan, zeytin ağaçlarını tahrip eden zeytinsineği ile mücadele yapıldı, 25 milyon adet zeytin ağacı, havadan, uçaklarla ilaçlandı. Balıkesir İlimizde 10 350 000 civarında zeytin ağacı var ve bu büyük zenginlik, şu anda, bu sinek haşeresinin tehdidi altındadır. En az yüzde 25 oranında mahsule zarar verecek bu haşereyle çok ciddî bir mücadele başlatılmasını Sayın Hükümetten ve Sayın Tarım Bakanımızdan özellikle rica ediyorum.

Zeytinyağı üreticisi, şu anda kırgındır. Tariş, geçen yıl 380 000 lira fiyat tespit etti ve hükümet, çok yerinde, şükrana layık bir kararla, prim sistemi getirdi; ama, serbest piyasada zeytinyağı 800 000 liraya fırlayınca, çiftçi, hükümete, bürokrasiye kırgın bir psikolojiye girdi. Bu kırgınlığın bu yıl olmaması için, Sayın Hükümetin, Sanayi Bakanlığı ilgililerinin, Tariş yetkili kurullarının çok ciddî araştırma yaparak, bu güzel insanların elinden tutmasını bekliyoruz. Niçin bekliyoruz; bu fedakâr çiftçiler, aynen hububat üreticileri gibi, Yaradanın takdirine terk ettikleri emeklerinin bedelini bizden beklemektedirler.

Şu gerçeği görmeliyiz: Çiftçinin harcaması devamlı bir biçimde artmakta, ağır enflasyon şartları, onun harcadığıyla sattığı arasındaki farkı aleyhine büyütmektedir. Türkiye, üretici çiftçisine, harcadığıyla kazandığı arasında denge kuramayıp, refah payı veremediği müddetçe, bu ülkenin, bu sağlam ve fedakâr evlatlarına yapması gereken vazifeyi yapmamış olur.

Sayın Bakanımızdan beklediğimiz, devletin her türlü kaynak yetersizliğini aşarak, devletin gücünü kullanarak, mevcut stoklardaki ilaçları harekete geçirerek, hızla uçak kiralama kararını verip, havadan mücadeleyi başlatmasıdır.

Ayrıca, Balıkesir’de haziran ve ekim sonu, ne yazık ki, yangın mevsimidir. Allah, hainlerin şerrinden ve tabiî afetlerden orman varlığımızı korusun. Yangın gözetlemede 800 işçinin çalıştırılması da elzemdir; bu ise, 1,5 trilyon lira civarında bir bütçeyi gerekli kılmaktadır. Bu 800 işçi beş ay çalışıyor ve en büyük zenginliklerimizden birisi olan orman varlığını koruyor.

Değerli arkadaşlarım, tarım kesimini, zeytin üreticisini, zeytinyağı fiyatını, orman varlığını korumayı hep bir arada görmek zorundayız; çünkü, zeytinsineği haşeresi, diğer haşerelerle birlikte bütün bitki örtüsü için ağır bir tehlike, ağır bir tehdit teşkil ediyor.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin bütçe kaynaklarını biliyoruz, maddî sıkıntılarımızı da biliyoruz; ama, özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum, devletin kaynakları sınırsızdır, devletin gücü sınırsızdır. Hükümetler, şikâyet yeri değil; hükümetler, çare üretme, çözüm bulma yeridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size 1 dakika eksüre veriyorum Sayın Güner.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Hükümetimizin büyük bir dirayetle ve ehliyetle, bu haşereyle mücadele etmesini ve diğer bütün zararlılarla mücadele edecek ciddî bir mücadele programını gündeme getirmesini bekliyorum.

Zeytinyağı üreticisinin, hükümet programında belirtilen ölçüler içerisinde sahipsiz kalmayacağına; hükümetin, tutarlı, emeği, masrafı, fadakârlığı karşılayan bir tabanfiyat politikasıyla bu güzel insanların emeğini değerlendireceğine inanıyor; Sayın Başkanı ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güner.

Hükümet adına, buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Agâh Oktay Güner’in, bu önemli konudaki konuşması ve açıklamaları için teşekkür ediyorum.

Zeytinsineği, bütün Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi, ülkemiz zeytinlerinin de en önemli zararlılarındandır. İlaçlama yapılmadığı takdirde, Sayın Güner’in de belirttiği gibi, özellikle yemeklik zeytinyağı üretiminde yüksek asitli yağ elde edilmesine sebep olmakta ve yağ kalitesi önemli ölçüde düşmektedir.

Ülkemizde zeytin sahaları, biliyorsunuz ki, Kahramanmaraş’tan başlayıp batıya kadar uzanmaktadır. Bitki hastalık ve zararlılarıyla devlet mücadelesi yıllar içerisinde terk edilmiş ve özellikle, 1998 yılında -altını çizerek belirtiyorum- sadece, süne, kımıl ve çekirgeyle mücadele yapılmıştır. Bunun yanı sıra, Çanakkale ve Balıkesir bölgesinde, arkadaşlarımızın ısrarıyla, kısıtlı alanda zeytin sineği mücadelesi yapılmıştır. Belirttiğim yılda, özellikle özelleştirme ağırlıklı bir siyasetin izlendiği ve bu dönemde de hükümetlerin, çiftçinin yapabileceği bütün mücadelelerden elini çekmiş olmasına rağmen, teknik kontrol ve aynî yardımlarla üreticimize hizmet verilmeye devam edilmektedir.

Zeytinciliğin merkezi sayılan Bursa ve Balıkesir ele alındığında, Bursa çiftçisi, 6 milyon ağaçla, mücadeleyi kendisi yapmaktadır. Buna karşılık, Balıkesir ve Çanakkale bölgesinin zengin zeytin üreticileri, iki yıldır, birlik kuruluşuna karşı çıkarak, kendilerinin yapması gerekli olan mücadeleyi, ısrarlı bir şekilde, devlet mücadelesi şeklinde, devlet tarafından yapılması konusunda Bakanlığımızı zorlamaktadırlar.

Ekim 1998’de, Bakanlık, enstitü ve il müdürlüklerinden yetkililerin katılımıyla yapılan değerlendirme ve program toplantılarında, 1999 yılında yapılacak zeytinsineği mücadelesinin, yönetimli çiftçi müdahalesi şeklinde uygulanması kararlaştırılmıştır. Zeytin hastalık ve zararlılarıyla, doğal çevreye en az zarar verecek şekilde ve tekniğine uygun olarak etkin, ekonomik bir mücadelenin yapılmasını sağlamak için, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 28 Şubat 1995 tarihinde, 4086 sayılı Kanunla değişik 17 nci maddesine istinaden çıkarılan Zeytin Hastalık ve Zararlılarıyla Mücadele Birliklerinin Kuruluş ve Çalışma Esaslarına Dair Yönetmelik çerçevesinde yürütülmektedir. Bu yönetmelik ise, 31 Mart 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik, tekrar ediyorum, 31 Mart 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve burada, zeytin hastalık ve zararlılarıyla mücadele birliklerinin kurulması ve zararlılarla mücadelenin, yönetimli çiftçi mücadelesi şeklinde olması kararlaştırılmıştır.

Bu birliklerin en kısa zamanda kurulması için, Ege, Marmara ve Akdeniz Bölgelerindeki il müdürlüklerimizin önderliğinde, mahallî idarelerin de katılımıyla, kendi gözetimimizde birlik çalışmalarına hız verilmeye çalışılmış; ancak, özellikle Balıkesir ve Çanakkale yöresinde birlik kurma çalışmaları yavaşlattırılmaktadır. Mücadeleyi yönlendirecek maddî destek ve teknik hizmetlerin aktarımı, birliklerin yeni kurulduğu bu dönemde de yine Bakanlığımızca esirgenmeyecek ve birliklerin başarılı olması özendirilerek teşvik edilecektir.

Ülkemiz ekonomisinin bugünkü kısıtlı imkânları gözönüne alındığında, zeytinsineği mücadelesinin, devlet mücadelesi şeklinde yapılması maddî bir yük getirecektir; ayrıca, devlet mücadelesi yapılmayan bölgelerdeki üreticiler açısından da Çanakkale ve Balıkesir İllerine yönelik özel bir uygulama şeklinde algılanacaktır. Bu nedenle, üreticiler, sorunlarının sorumluluğunu belirli bir ölçüde devletten beklemeden üstlenmeli ve benzeri bazı zararların devletten kaşılanmasının yarattığı anlayışı, artık yavaş yavaş sona erdirmelidirler.

Diğer taraftan, bu mücadelenin devletçe yapılması konusunda mücadeleyi uygulayan uçak ve ilaç firmalarının, geçtiğimiz yıllarda, bazı kişiler ve siyasîler tarafından etkilendirildiğinin, uçak kiralamada zorluk çıkarıldığının da altını çizmet istiyorum. 1998 yılında, Balıkesir, Çanakkale, İzmir ve Manisa İllerinde, yine de 19 105 000 ağaçta, 400 milyar lira harcanarak, zeytinsineği mücadelesi yapılmıştır.

Özetlediğim şekilde, 1999 yılı bitki koruma programı ve uygulama prensiplerinde programlandığı üzere, bundan sonraki yıllarda, yönetimli çiftçi mücadelesi şeklinde bu mücadele sürdürülecektir. Benim dileğim, özellikle yöredeki insanlarımızın, çiftçilerimizin bu yönde teşkilatlandırılması ve bu yönde hazırlıklarını bir an önce bitirmeleridir.

Bu değerlendirmeler ışığı altında, yine de, 1999 yılında zeytinsineği mücadelesi, devlet yardım mücadelesi olarak yapılmaya kalkışıldığı takdirde, 500 milyar liralık bir ödeneğe ihtiyaç vardır. Asıl sıkıntı da, uçak kiralamak ve uçakların bu alanlardaki ilaçlamayı yapabilmeleridir. Bu konuda, yöre siyasetçileri gerekli desteği verdiğinde ve 500 milyar liralık ödenek de buraya ayrıldığı takdirde, ilaçlamaya başlanacaktır.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; bilgilerinize arz ediyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakanım.

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Sayın Başkanım, müsaade buyurursanız bir kısa açıklama arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Değerli Bakanımızın açıklamalarını büyük bir üzüntüyle dinledim. Sadece Balıkesir’in körfez bölgesinde 13,5 milyon zeytin ağacı var. Sayın Bakan, elindeki dokümanlardan bu rakamları daha iyi tespit edebilir. Sayın Bakanın, Bursa’da 6 milyon ağacın, üreticilerin kendi imkânlarıyla ilaçlandığı, Balıkesir ve Çanakkale’deki ağaçların devlet kaynağıyla ilaçlandığı yolundaki beyanlarını, hükümet açısından çok elem verici buluyorum ve üzüntüyle karşılıyorum.

Tarım Bakanlığı, uçak kiralayamayacak kadar aciz mi ki, yöre milletvekilleri olarak uçak kiralayalım? Zaten, şu anda, böcekler, orayı işgal etmiş. Sayın Bakan, birlik kurup, uçak kiralatıp, oraya gidinceye kadar, zeytin mahsulü toprak olur. Meseleyi, lütfen, tekrar incelesinler.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ediyoruz.

Hükümet, gündemdışı konuşmaya yanıt vermiştir.

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz.

Gündemdışı ikinci söz, Tokat’ın Pazar, Turhal ve Artova İlçelerinde, 20 Haziran 1999 Pazar günü meydana gelen ağır dolu afetinde mağdur olan çiftçiler hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Ali Şevki Erek’e aittir.

Sayın Erek Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

2. – Tokat Milletvekili Ali Şevki Erek’in, Tokat İlinin Pazar, Turhal ve Artova İlçelerinde meydana gelen dolu afetine ve verdiği zarara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in cevabı

ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

20 Haziranı 21 Hazirana bağlayan gece, Tokat İlimizin Pazar, Turhal ve Artova İlçelerinde ve en büyük zararı gören 21 köyümüzü geçkin yerleşim yerinde büyük bir dolu afeti vuku bulmuştur. Yüce Meclise ve Değerli Bakanımıza öyle arz edeyim ki, bu afet, bu 21 köyümüzdeki bütün mahsulü hâk ile yeksan eylemiştir. Özellikle Pazar İlçemize bağlı Üzümören ve Dereköy Kasabalarımız başta olmak üzere, Bağlarbaşı, Ballıca, Çiftlik, Çayköy, Ovayurt, Ovacık, Ocaklı, Tepeçaylı, Dereçaylı ve Tatar Köyleri; Turhal İlçemize bağlı Şatroba, Tatlıcak, Kayaören, Kamalı, Kazancı ve Erikli Tekke Köyleri; Artova İlçemize bağlı Aşağıgüçlü, Yukarıgüçlü ve Taçpınar Köylerinde mahsul namına hiçbir şey kalmamıştır.

Değerli Bakanımız, olaydan sonra afet bölgesini gezdi, orada, şüphesiz, afetin vüsatini ve dehşetini bizzat kendileri gördüler. Hemen ilave edeyim ki, düşen dolunun çapı 5 ilâ 7 santimetre; yani, aşağı yukarı, bir cam su bardağı ve bir tabla büyüklüğünde; ne cam bıraktı ne çerçeve bıraktı ne tavan bıraktı ne su kaynağı bıraktı ne yağmurlama tesisi bıraktı ne karpuz, kavun ürününü ne domates ürününü ne fasulyeyi ne pancarı ne buğdayı ne sebzeyi ne de meyveyi bıraktı...

Yapılan tespit raporlarına bakıyoruz ki, asgarî zarar nispeti yüzde 60. Yüzde 60 zarar da, iras edilen zararın en az kısmı, genelde zarar nispeti yüzde 100 mesabesinde.

Böyle bir afetin zararının derhal giderilmesinin mazereti olamaz. Böyle bir afetin zararının giderilmesi için, bugün, bizzat en yetkili ağızlardan tekrarlanan şudur: “Bu bütçe, tıkanık bir bütçedir; bu bütçeyle, köylüye yapılacak hiçbir şey yoktur.” Sadece tarımsal destekler için 3 katrilyon liranın lazım olduğu bir ortamda, 300 trilyon lirayla iktifa etmek zorunda bırakılan ve bütçe müzakerelerinde, Sayın Bakanımızın da büyük bir samimiyetle ifade ettiği gibi, “bizler, eğer Tarım Kredi Kooperatifleri vasıtasıyla faizsiz kredi verebileceksek, 10 Nisan tarihli Afet Kararnamesine ilave, sevk edilen bir kararnamenin uygulama kabiliyeti bulmasını istiyorsak, en azından 30 trilyon liraya ihtiyacımız var” deniliyor ise, bunun bulunamama ihtimalini düşünmek bile istemiyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şüphesiz, bu afet, Sakarya yöresinde ve Kocaeli yöresinde de oldu; şu anda, yurdumuzda çok önemli bir kuraklık afeti de hükmünü yürütmekte. Bu paralarla, bu bütçelerle eğer, olağanüstü bir takip fikri olmazsa; zaten olağanüstü mağdur olan, zaten canından bezmiş olan, zaten ürün taban fiyatlarıyla beli kırılmış olan; zaten aldığı pancar fiyatıyla, gecikmesiyle, kotasıyla, enflasyonun altında kalan buğday fiyatıyla, 1997’de sattığı domatesi, 1998’de aynı fiyata satmasıyla ezilmiş bulunan ve zaten gübre sübvansiyonu -bizim dönemimizde gelen yüzde 50’lerin altında- eğer, yüzde 17’lerde seyrediyorsa, eğer, mazot fiyatı, sadece 1999’un Haziranında yüzde 19 nispetinde bir zam görmüşse... Kürsüye çıktıktan sonra eğer bir zam görecekse onu söylemem mümkün değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size 1 dakika ilave süre veriyorum Sayın Erek; buyurun.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – ... biçare köylümüz, bir ayda böyle bir mağduriyete düşmüşse, gayri safî millî hâsıladan yüzde 12-13 bir pay alabiliyorsa, nüfusumuzun yüzde 46’sını teşkil ediyorsa, böyle bir ikinci afetten dolayı eli böğründe bırakılamaz.

Benim, hükümetimizden ve Değerli Bakanımızdan istirhamlarım var. Sevk edildiği söylenen ek kararname bir an evvel çıkarılmalıdır. Yüzde 40’ın üstü ve yüzde 40’ın altı zarar hesaplaması kenara itilmelidir. 5254 sayılı Kanunun, 2090 sayılı Kanunun hükümlerinin dışında, tam ziraî mamelekinin veyahut sadece ektiği ürünün zarar görüp görmediği yolundaki bir ayırıma kesinlikle gidilmemelidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erek.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – ...Sosyal Yardımlaşma Fonu devreye sokulmalı, benim köylüm eli böğründe bırakılmamalıdır.

Yüce Heyete ve Sayın Başkanımıza sevgi ve saygılarımla, bu önemli konuyu arz ediyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Hükümet yanıt verecek mi efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Evet efendim.

BAŞKAN – Süreniz 20 dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer uygun görürseniz, bir önceki cevabımdaki bir cümleyi tekrar etmek istiyorum efendim: Balıkesir, Çanakkale, İzmir ve Manisa İllerinde bizzat ilaçladığımız ağaç sayısı 19 105 000’tir ve Bursa zeytin üreticisi ise, bu yıl, kendi imkânlarıyla, bizimle de teknik işbirliği yaparak 6 milyon ağacı ilaçlamıştır. Ancak, ben şu tarihi tekrar arz ediyorum, zeytin hastalık ve zararlılarıyla mücadele birliklerinin kuruluş ve çalışmalarının esaslarını düzenleyen yönetmelik 31 Mart 1996 tarihinde yayımlanmıştır ve bu yönetmelikte, hastalıklarla mücadelenin, oluşturulacak yönetimli çiftçi mücadelesi şeklinde yapılmasına karar verilmiştir. Ancak, yine de, hükümet olarak, muhakkak surette, yetiştiricilerimizin ürünlerindeki zararlılarla mücadele, Bakanlığımızın girişimleriyle alınan ödenekler doğrultusunda yapılacaktır.

Diğer taraftan, hiçbir milletvekilimizden, uçak kiralama konusunda yardım istemiyorum.

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Tariş’in kaynağını kullanın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Tariş’in kaynağı bana bağlı değil efendim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Balıkesir) – Hükümet üyesisiniz...

BAŞKAN – Sayın Güner, hatibe müdahale etmeyelim. Lütfen...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Ancak, Balıkesir ve Çanakkale yöresindeki zeytinsineğiyle mücadeleyi, biz, Bakanlığımızın elinde mevcut olan imkânlar ölçüsünde yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Sizden ne devraldıysak, o imkânlarla çalışıyoruz. Aldığımız bütçe de, sizden devraldığımız bütçe. (MHP ve FP sıralarından alkışlar) Bu bütçe çıkalı iki gün oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tokat İlimizde ve ülkemizin pek çok yöresinde -Allahü Teâlâ bir daha göstermesin- afetler yaşadık. Tokat İlindeki afet, gündönümünde oldu; 20 Haziranın 21 Hazirana bağlandığı gece oldu. Ben, afetten hemen sonra Tokat’a gittim, zarar gören tüm ilçeleri, köyleri gezdim; hatta masamda, oradan topladığım, zarar gören sebzeler var. İnsan bizzat gidip görmeyince, inanın, inanamıyor; kavakların yaprakları sıyrılmış, aşağı inmiş; sulama boruları, üzerinden traktör geçiriyorsunuz, kırılmıyor; ama, bu afetten dolayı paramparça olmuş; onları bile topladım, getirdim. Düşen her bir dolunun 500-600 gram ağırlığında olduğu söyleniyor. Arabaları gördüm; sanki, usta, eline bir çekiç almış, bakır kazanı dövmüş şekilde arabalar hasar görmüş. Çatılardaki kiremitler parçalanmış. Ben, bizzat oraları gezdim, kasete aldım, resimledim ve bunları da Bakanlar Kuruluna bizzat arz edeceğim, göstereceğim. Zarar gören tarlalar, bahçeler ve bir de, yanında, dolu belirli bir yerden geçtiği için, zarar görmeyen normal yerlerle mukayesesini yapacağım. Çok büyük bir afet; bütün hemşerilerimize, vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz.

Tabiî, bu afeti Sakarya’da da yaşadık, Akdeniz’de, bazı bölgelerde de sel afeti yaşadık. Bizim yaptığımız hasar tespitleri sonucunda, Pazar İlçesinin 12 köyünde 38 140 dekar ekili alan yüzde 80 ile yüzde 100 arasında hasarlı. Turhal İlçesinin 7 köyünde, Artova İlçesinin 3 köyünde meyve, sebze, hububat ve endüstri alanlarında tahminî 7 trilyon lira tutarında bir zarar var. Yanımda Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru Beyle beraber bizzat buraları gezdik. Söz konusu toplam 22 köyde 2 000 çiftçi ailesini doğrudan ilgilendiren, o yörede yaşayan vatandaşlarımızı da dolayısıyla ilgilendiren çok büyük hasarlar var. Sayın Valiyle görüştüm; acil olarak oraya para çıkarıldı, evlerin kırılan kiremitleri, pencereleri şu anda tamir edildi. Her zaman üreticilerimizin yanında yer alan Bakanlığımız, tabiî afetlerden zarar gören çiftçilerin borçlarının ertelenmesi hakkında, 10 Nisan 1999 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan kararname doğrultusunda hareket edecektir. Buna göre çalışmalarımızı tamamladık, hasar tespitleri belirlendi ve komisyon kararları Bakanlığımızda bitirildi. 2090 sayılı Kanuna göre çıkarılan bu belirttiğim kararnameyle ekiliş ve ürünlerin yüzde 40’ının üzerinde zarar gören çiftçilerin, sadece tohumluk borçlarının ertelenmesi sağlanmışken, biz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında hazırladığımız ve Bakanlar Kuruluna sevk ettiğimiz kararnamede bir değişikliğe giderek, ziraî kredi borçlarının da, bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenmesi imkânlarını araştırıyoruz ve bunu getirmeye çalışıyoruz. Yine, 2090 sayılı Kanuna göre çıkarılan aynı kararname kapsamında, çiftçilerin tüm tarımsal varlığı, yüzde 40 ve üzerinde zarar görmüş ise, borçlarının tamamının ertelenmesi de imkân dahiline getirilmiştir.

Diğer taraftan, 5254 sayılı Kanuna göre, ekili iş ve ürünlerinin yüzde 40’ının üzerinde zarar gören çiftçilere tohumluk yardımı yapılmasıyla ilgili kararname de Başbakanlığa sevk edilmiştir. Bu yıl kuraklıktan zarar gören, bu afetlerden zarar gören çiftçilerin tohumluk ihtiyacının 210 000 ton civarında olduğunu hesap ediyoruz, buna göre de 30 trilyonluk bir kaynağa ihtiyaç var.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, ülkemiz tarım sektöründe tarım ürünlerinin sigortalanması yeterince yerleşmemiştir. Bugün, tabiî, elimizdeki bu mevcut problemleri, âfatı çözdükten sonra da, Bakanlık olarak kalıcı bazı tedbirlere gitmemizde sonsuz yarar vardır. Bunun için, bugün, biz, sadece belirli zararları sigorta kapsamına almışız ve alınmakta; bu zararların içerisinde dolu da yer almakta. Benim o gördüğüm yerde, mesela, bir çiftçi, ürününü sigorta ettirdiği için, çok fazla zararı yok; yani, zararını sigortadan alacak. Ancak, üreticilerimize sigorta bilincini yerleştirme konusunda bütün millet olarak gayret göstermemizde yarar vardır diye düşünüyorum. Ülkemizin sık sık maruz kaldığı tabiî afetlerin üreticilerimize verdiği zararı temelden çözmek için, dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, Bakanlığımız da tarım sigortası kanunu tasarısı hazırlayıp bir an önce Yüce Meclise intikal ettirecektir, bu konudaki çalışmalar tamamlanmak üzeredir. Bu tasarıyla, üreticilerimizin tarım sigortası kapsamına alınması ve üreticilerimizi buna alıştırabilmek için de, ilk aşamada gerekli olan sigorta poliçe bedelinin büyük bir oranının devletçe sübvanse edilmesinde yarar olduğu düşüncesindeyim. 57 nci kümet programında yer alan tarım sigortası kanunu tasarısı yasalaştırıldığında, üreticilerimizin, bundan sonra da, inşallah, karşılaşmayacağımız bu afete karşı sorunları temelden çözüm altına alınmış olur diye düşünüyorum.

Sayın Erek’e de, bu konuyu burada gündeme getirdiği için ve Yüce Meclisin bilgisine sunup, bana da cevap verme fırsatı sağladığı için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyoruz.

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Ben de, bir Tokat Milletvekili olarak...

BAŞKAN – Lütfen efendim... Hayır... Bir dakika...

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Ben de bir Tokat Milletvekili olarak -hazır Sayın Bakan konuşmasını devam ettirirken- afet bölgesine, afet anında müdahale eden bir milletvekiliyim ve zararımızın 7,2 trilyon olduğunun oradaki uzmanlar tarafından belirlendiğini biliyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan açıkladı.

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Bakan şeref verdiler, Tokat’ı teşrif ettiler; çözüm getirme doğrultusunda da hakikaten bir hareket ediyorlar; ancak, afakî olarak değil de, şu anda 7,2 trilyon liradan ötürü, bu büyük zarardan ötürü süratli bir kaynak aktarımı gerçekleştirebilmiş midir? Bunun süratli bir şekilde hayata geçirilmesini rica ediyoruz. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN – Soru olarak sorabilirsiniz.

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Tarım sigortası, gelecekte bir çözümdür...

BAŞKAN – Sayın milletvekili; lütfen...

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Şu anda Başbakanlıkta bir fon oluşturulması gerektiği kanaatimi...

BAŞKAN – Sayın milletvekili!.. Sayın milletvekili!..

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – ...Bakana arz ediyorum efendim... (DSP ve MHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İçtüğümüzde, böyle, herkesin ağzına geldiğini burada söyleme imkânı yoktur.

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Biraz evvel Sayın Bakan çıktı...

BAŞKAN – Bir dakika...

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – ...Balıkesir ile ilgili enikonu sohbet etti burada!..

BAŞKAN – Sayın milletvekili.. Sayın milletvekili.. Sayın milletvekili, size söylüyorum!.. O milletvekilimiz gündemdışı söz aldı; gündemdışı söz talebine verilen yanıtın karşılığını vermek istedi. Sizin böyle bir talebiniz yok. Soru olarak sorabilirsiniz.

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Sayın Bakandan rica ettim. Zaten, başka bir şey yapmıyorum ki...

BAŞKAN – Tamam... Lütfen...

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Teşekkür ediyoruz; şeref verdiniz, Tokat’a geldiniz.

BAŞKAN – Siz, önce, Genel Kurulda oturma ve konuşma adabına alışın sayın milletvekili! (DSP, MHP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Efendim, Agâh Oktay Beyden öğrendim; biraz önce o konuştu burada!..

BAŞKAN – Sayın milletvekili, son kez ikaz ediyorum! İçtüzük hükümlerini uygulatmayınız! (FP sıralarından gürültüler)

M. ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) – Büyüklerimizi örnek alıyoruz.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Oğuz.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – “Ağzına gelen” lafı ayıp oldu...

BAŞKAN – Konuşma adabını düzeltmesini istiyoruz.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Olmaz... Milletvekili, ağzına geleni konuşmaz.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Arkadaşımızın, usule aykırı olarak, söz istemeden, izin almadan, yerinden müdahalesi yanlış olmuştur; özür diliyorum. (DSP, MHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, Kabotaj Bayramı konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz Sayın Cahit Savaş Yazıcı’ya aittir; bu konuda, İstanbul Milletvekili Sayın Şamil Ayrım da söz istedi; ancak, daha önce Sayın Yazıcı’ya söz verdiğimiz için, o arkadaşımıza söz verme imkânımız olmadı.

Sayın Yazıcı, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

3. – İstanbul Milletvekili Cahit Savaş Yazıcı’nın, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramına ilişkin gündemdışı konuşması

CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı dolayısıyla, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Fransızca bir kelime olan kabotajın anlamı, bir devletin, kendi limanları arasında deniz ticaretinin kendi yurttaşlarının ve kendi bayrağını taşıyan gemilerinin tekelinde bulunmasıdır.

Türkiye Cumhuriyetinin ekonomik temellerinin atıldığı İzmir İktisat Kongresinde köklü bir geleneği ve büyük bir geçmişi olan Türk denizciliği ekonomideki vazgeçilmez yerini yeniden almış, gücünü yitiren Osmanlı İmparatorluğunun kapitülasyonlarla yabancılara terk ettiği deniz varlığına yeniden sahip olmuştur. Kongre çalışmaları sırasında hazırlanan ve 1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu, bu nedenle, bir anlamda, Kurtuluş Savaşının denizlerdeki zaferidir. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle, Avrupa ülkelerinin deniz ticaretindeki hâkimiyeti ortadan kalkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin coğrafî konumu, Türk ekonomisinin dışa açılma ve dünya ekonomisiyle bütünleşme trendi, dışticaretimizin yapısı ve gelişme potansiyeli gibi hususlar dikkate alındığında, denizcilik sektörümüz, ülkemizin ihmal edilmemesi gereken önemli sektörlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Denizle ilgili tüm konuların bir makamda toplanması ve sektörün kamuyla ilişkileri açısından büyük önem taşıyan Denizcilik Bakanlığının acilen kurulması şarttır.

Denizcilik sektörümüz, bir süreden beri, gerek uluslararası ticarette yaşanan kriz ve gerekse bunun ülkemiz ticaretine yansıyan etkileri nedeniyle finansman sıkıntısı içerisindedir; ancak, yeterli finansman ve teşvik, maalesef sağlanamamıştır.

Türk deniz ticaret filosunun geliştirilmesi ve rekabet gücünün artırılması maksadıyla, Türk uluslararası gemi sicili oluşturulmalı ve gerekli yasal düzenlemeler en kısa sürede yapılmalıdır. Türk denizciliğinin, diğer ülkelerle rekabet edebilmesi, ülkemizde bu uygulamanın başlatılmasına bağlıdır.

Gemi inşaat sanayiinin güçlendirilmesiyle, bir yandan bu sektörü canlandırırken, bir yandan da, gemi dışsatım olanakları artırılarak döviz girdisi sağlanabilir. Buna bir örnek vermek istiyorum: Bugün, dünyada, imala hazır, yaklaşık 100 milyon tonluk tanker siparişi, yük gemisi siparişi vardır. Bu 100 milyon tonluk gemi siparişinin yalnızca 400 bini Türkiye’de yapılmaktadır; yani, sadece binde 4’tür. Pazarın büyüklüğü göz önüne alındığında, gemiciliğe ne kadar önem verilmesi gerektiği görülebilir; ama, biz ne yapıyoruz; biz, 1989’dan beri daha bir tane şehir hatları vapuru bile yapmadık. Tersanelerimiz boş duruyor, tersanelerimiz çalışmıyor. Niye çalışmıyor, söyleyeyim mi; iki tanesi, Galata Köprüsü açılmadığı için çalışmıyor. Haliç Tersanesi ile Camialtı Tersanesi, Galata Köprüsünün açılmamasından dolayı, bir yıldır, bir gemiyi bakıma alamıyor, bir tane gemi denize indiremiyor.

Ben, gemi inşaat mühendisiyim; 1985 yılında öğrenciyken, deniz otobüsü diye İstanbul’da yeni bir sisteme geçildi. Deniz otobüsünün tanesi, yaklaşık 8-10 milyon mark arasında değişmektedir. F-16’ları yapan bir ülkenin mühendisi bunu çok rahat yapabilecekken, o dönemin belediye başkanı, tanesine 8-10 milyon mark vererek, ilk etapta 6 tane, şu ana kadar da 24 tane deniz otobüsünü Norveç’e yaptırdı. Bugün, Norveç’teki işçilik, mühendislik, bizimkinin 3 katı. Biz bunları yapamayacak bir ülke miyiz! Ama, onbeş yıldır, hâlâ, aynen devam ediyor. Bunun için Gemi Mühendisleri Odası da savaş verdi, bütün mühendis arkadaşlar, hocalar da savaş verdi; ama, nafile. Bugüne kadar 250 milyon mark buraya gitti. Oysaki, İstanbul’un trafiğini çözecek olan, şehir hatları vapurlarıdır. Bir şehir hatları vapurunun, yaklaşık yüzde 25 daha ucuz olduğu düşünülürse ve 3 kat kapasiteli hacmi olduğu düşünülürse; biraz daha hızlandırılarak, teknolojisi ilerletilerek çok büyük bir yol alınabilir, hem maliyet düşer hem toplutaşıma daha büyük kapasiteye ulaşır hem yolculuk daha ucuz rakamlara gelir.

Sektörde denizcilik özelleştirmeye teslimdir. Birçok kurum, Özelleştirme İdaresine bağlıdır. Bu nedenle, 1993 yılından beri sektöre sıfır yatırım yapılmıştır ve istihdam gelişmemektedir.

Yine enteresan bir rakam vereceğim size. Dünyada, nakliyenin, taşımacılığın ortalama yüzde 95’i denizcilikle yapılmaktadır. Türkiye’de, bu, yüzde 90 karayoluyladır. İnsanların neden bu kadar çok trafik kazalarında can verdiklerini anlayabilirsiniz; yüzde 95 denizyolu bir tarafta, yüzde 90 karayolu bir tarafta.

Bugüne kadar 1 600 kilometre otoyol yapıldı Türkiye’de. 1 600 kilometre otoyol için 14 milyar dolar para harcandı. 14 milyar dolar demek, kilometresi 8,8 milyon dolar demektir. Bir otoyol diyoruz; ama, 1 kilometresi 8,8 milyon dolardır. Buna karşılık demiryolunun maliyeti 2 milyon dolar, denizyolunun maliyeti ise sıfırdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

CAHİT SAVAŞ YAZICI (Devamla) – Teşekkür ederim.

8 300 kilometre kıyı şeridi olan bir ülkenin, denizyollarından çok daha fazla yararlanması lazım. 2 kilometre yol parasıyla, yani, 18 milyon dolara, 1 100 konteynerlik bir gemi yapılabiliyor. Bunun anlamı, 1 100 kamyonluk yükü, 2 kilometrelik yol parasına yıllarca taşıyabiliyorsunuz. Bir ara, Karadeniz otoyolu yapılması düşünüldü, 500 kilometre; o zamanlar, o parayla, 250 tankerlik bir filo çok rahat kurulabiliyordu.

Bizim, denizciliğe çok büyük önem vermemiz gerekiyor. Size, kötü bir örnek daha: Şu anda, içinde bulundukları krizden dolayı taşımacılarımız tankerlerini satmak zorunda kaldılar. Ülkemizin tankeri yok. Tanker olmadığı için Yunan gemileri bizim petrollerimizi taşıyorlar. Yarın öbür gün, Kıbrıs’ta veya Yunanistan’da bir sıcak gelişme olduğunda ülkemize petrol getirecek tanker bulamayacağız.

Sayın Başkan, söyleyeceğim birkaç nokta daha vardı; çünkü, denizcilik çok daha geniş; ama, ben sözlerimi tamamlıyor, 1 Temmuz Denizcilik Bayramını kutluyor ve Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yazıcı.

Gündemdışı konuşmaya hükümet adına yanıt verecek sayın bakan var mı? Yok.

Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, üç adet Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ve üç adet araştırma önergesi vardır.

Okunması uzun bir süreyi kapsayacağı için, Sayın Kâtip Üyenin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci tezkereyi okutuyorum :

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Macaristan’a gidecek olan Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/345)

29 Haziran 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

30 Haziran 1999 tarihinde Macaristan’a gidecek olan Devlet Bakanı Edip Safder Gaydalı’nın dönüşüne kadar, Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. – Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/346)

29 Haziran 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karadeniz Pan-Avrupa Ulaştırma Alanı Mutabakat Muhtırasını imzalamak üzere, 30 Haziran 1999 tarihinde Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Enis Öksüz’ün dönüşüne kadar, Ulaştırma Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Tunca Toskay’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum :

3. – Kuzey Kıbırıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’a, dönüşüne kadar, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/347)

29 Haziran 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere 30 Haziran 1999 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın dönüşüne kadar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırma önergeleri vardır; birinci önergeyi okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve 21 arkadaşının, üniversite giriş sınavının ülke gerçeklerine uygun olup olmadığının ve soru kitapçıklarının çalınması olayı ile Meteksan Firmasına yapılan ödeme arasındaki bağlantıların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/24)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

20 Mayıs 1999 Pazar günü yapılması gerekirken, soru kitapçıklarının çalındığı iddiası ile ertelenerek 6 Haziran 1999 günü yapılan üniversite giriş sınav sisteminin, ülke gerçeklerine uygun olup olmadığının araştırılarak, alınması gerekli tedbirlerin neler olduğunun ortaya çıkarılması ve ayrıca soru kitapçıklarının çalınması ve sınavın ertelenmesi ile soru kitapçıklarının ikinci defa bastırılıp, Meteksan isimli firmaya 8 trilyon TL’sı ödenmesi arasındaki bağlantının araştırılarak, varsa sorumlularının tespiti amacıyla bir Meclis araştırması yapılmasında zaruret vardır.

Bu nedenle, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

2- Ramazan Toprak (Aksaray)

3- Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

4- Lütfü Esengün (Erzurum)

5- Sabahattin Yıldız (Muş)

6- Eyüp Sanay (Ankara)

7- Latif Öztek (Elazığ)

8- Maliki Ejder Arvas (Van)

9- Ali Sezal (Kahramanmaraş)

10- Ali Güner (Iğdır)

11- Ali Oğuz (İstanbul)

12- Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

13- Nurettin Aktaş (Gaziantep)

14- Azmi Ateş (İstanbul)

15- Mustafa Geçer (Hatay)

16- Osman Aslan (Diyarbakır)

17- Fethullah Erbaş (Van)

18- Faruk Çelik (Bursa)

19- Mehmet Batuk (Kocaeli)

20- Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

21- Yaşar Canbay (Malatya)

22- Mustafa Baş (İstanbul)

Gerekçe :

Eğitim, bireyin olduğu kadar, bir milletin ve devletin de geleceğinin teminatıdır.

Yükseköğretim, ülkemizdeki eğitim kademelerinin en üst noktasıdır.

Bir ülkenin kalkınmışlığının ölçüsü, yüksekokul mezunlarının sayısıyla doğru orantılıdır. Buna rağmen, yüksek tahsil yapmak isteyen her gencimize yükseköğrenim yapma imkânı sağlayamamaktayız. Bu imkândan yararlanmak isteyen gençlerimizin ancak yüzde 20’si bir yüksekokula girme şansına sahip olabilmektedir.

Ülkemizde zaman içinde farklı üniversite seçme sınavları uygulanmıştır. 1981 yılına kadar üniversite sınavları bir aşamalı yapılmaktaydı, bu tarihten sonra iki aşamalı sisteme geçildi. Hatta, onbir yıllık emeğin 3 saatte ölçülemeyeceği gerekçesiyle, YÖK, 1997 yılındaki raporunda, 3 aşamalı sınavı öngörmüştü; ancak, bu yıl, tekrar, eski sisteme dönüldü.

Bu yıl uygulamaya konulan yeni sistem, kamuoyu ve eğitim camiası ile öğrenci ve veliler arasında çokça tartışılmış ve halen de tartışılmaktadır. Bu konuda ciddî bir huzursuzluk söz konusudur.

Bu tartışmalar, sistemin, bilgiyi ölçmediği, özellikle ortaöğretim başarı puanı OÖBP’nin, ÖYS’nin yerine geçmesinin bazı istismarcılara ve subjektif davranışlara çanak tuttuğu ve tutacağı, diğer yandan adayların diploma notlarının yanı sıra, mezun oldukları okulun ÖSS ortalamasının da dikkate alınmasının haksızlıklara neden olacağı noktalarında toplanmaktadır.

Ayrıca, meslek lisesi mezunlarının, alan puanı nedeniyle fakülte tercihlerinin sınırlandırıldığı, üniversiteye girişlerinin âdeta şansa bırakıldığı gerçeği de, yeni sistemin, çok eleştirilen bir diğer yönünü oluşturmaktadır.

Yeni sistemin, bütün bu olumsuzluklarının yanı sıra, üniversite adayları ve velileri bu yıl çok farklı bir şoku daha yaşadılar; çünkü, iki soru kitapçığının çalındığı gerekçesiyle 20 Mayıs 1999 Pazar günü yapılacak öğrenci seçme sınavı iptal edilmişti. 1,5 milyon öğrenci, aileleriyle birlikte tam bir hayal kırıklığına uğradılar. Ayrıca, tespitlere göre, 50 trilyon lira zarar meydana gelmişti. Ertelenen sınav, 6 Haziran 1999 Pazar günü bu olayın gölgesinde yapıldı.

Sınav kitapçıklarına bile sahip olamayan, başta YÖK ve onun Başkanı Kemal Gürüz ve ÖSYM Başkanı Fethi Toker, soruların çalınması olayını, “adi bir polisiye vaka” olarak geçiştirme cihetine gittiler. Şu ana kadar soru kitapçıklarını kimin çaldığı ortaya çıkarılmamış, âdeta, unutulmaya terk edilmişken, YÖK Personel Dairesi eski Başkanı Doç. Dr. Mustafa Gül’ün açıklamaları, tüm gözlerin yeniden soru kitapçıklarının çalınmasına ve sınavların ertelenmesine çevirmiştir.

Sayın Doç. Dr. Gül şöyle demektedir: “Soruların çalındığı gerekçesiyle bir ay ertelenen, milyonlarca üniversite adayı genç ve ailesinin mağduriyetine trilyonlarca lira masrafa neden olan olay, aslında, bir skandaldır. ÖSYM ile YÖK eski Başkanı, Bilkent Üniversitesi sahibi İhsan Doğramacı’nın sahibi olduğu Meteksan Firmasının anlaşması iki aşamalı sınava göredir. Tek aşamalı sınavda ödenecek para yarı yarıya düşeceği için ‘soru kitapçığı çalındı’ denilmiştir. Bir aşama için Meteksan’a soru kitapçıklarının basılması karşılığı 8 trilyon ödeniyor.”

Bu iddialar çok düşündürücüdür ve o kadar da vahimdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu olayın üzerine gitmeli ve şu soruları aydınlatarak, alınması gereken tedbirleri ortaya koymalıdır:

1- “Sorular çalındı” senaryosuyla, bir firmaya 8 trilyonun pompalandığı iddiası doğru mudur? Bunun sorumluları kimlerdir? Soru kitapçıklarının çalınması olayının içyüzü nedir? Failleri kimlerdir? YÖK ve ÖSYM yöneticilerinin bu olayda sorumlulukları var mıdır?

2- Sık sık sınav sistemi değişikliği, ülkemizi ve özellikle çocuklarımızı nasıl etkilemektedir? Ortaöğretim başarı puanı, okul ÖSS ortalama puanı ve alan uygulamaları hukuka uygun mudur? Çocuklarımız arasında eşitsizlik meydana getirmekte midir? Sonuç olumsuzsa, bunda YÖK’ün ve yöneticilerinin sorumluluğu nedir? Bu alanda alınması gereken tedbirler nelerdir?

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerine alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. – İzmir Milletvekili Atilla Mutman ve 24 arkadaşının, Ege kıyılarındaki balık çiftliklerinin neden olduğu zararların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/25)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özellikle turizme açık Ege kıyılarımızda plansız, programsız, ruhsatlı, ruhsatsız sayıları hızla artan balık çiftlikleri kurulmaktadır. Gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, bu durumun ülke turizmine sekte vurması olasıdır.

Bu konunun nedenleri ve çözümleriyle ilgili gerekli önlemlerin alınması için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

1 – Atilla Mutman (İzmir)

2 – Erdoğan Toprak (İstanbul)

3 – Salih Dayıoğlu (İzmir)

4 – Abdulsamet Turgut (Diyarbakır)

5 – Güler Aslan (İzmir)

6 – Rahmi Sezgin (İzmir)

7 – Mehmet Çümen (İzmir)

8 – Burhan Bıçakçıoğlu (İzmir)

9 – Kemal Vatan (İzmir)

10 – Saffet Başaran (İzmir)

11 – Hasan Erçelebi (Denizli)

12 – Mehmet Özcan (İzmir)

13 – Mehmet Kocabatmaz (Denizli)

14 – Fahrettin Gülener (Bursa)

15 – Hasan Macit (Burdur)

16 – Numan Gültekin (Balıkesir)

17 – Akif Serin (İçel)

18 – B. Suat Çağlayan (İzmir)

19 – Yekta Açıkgöz (Samsun)

20 – Hüseyin Mert (İstanbul)

21 – Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

22 – Emin Karaa (Kütahya)

23 – Hasan Gülay (Manisa)

24 – Ahmet Güzel (İstanbul)

25 – Perihan Yılmaz Doğan (İstanbul)

Son yıllarda, özellikle Ege kıyılarında çok sayıda ve büyük kısmı ruhsatsız olan balık çiftlikleri kurulmaktadır. Binlerce yıllık tarihin yarattığı doğa harikası bu koylar, çoğunlukla izinsiz balık çiftliklerine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Unutulmamalıdır ki, doğal, tarihî ve kültürel değerlerimizin korunması, turizm politikamızın ana hedeflerinden biridir.

Turizm Bakanlığı, doğal bir kaynak olarak gördüğü kıyıların korunması ve akılcı kullanımı için yasal ve idarî düzenlemeleri gerekli görmektedir.

Maalesef, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, kirlenme ve bilgisizce avlanma gibi sebeplerle balık nesli gün geçtikçe azalmaktadır.

Kültür balıkçılığının önem kazanmasıyla, kıyılarımızda balık çiftlikleri hızla kontrolsüz artış göstermiştir.

Turizme zarar vermeme kaydıyla, balık üretiminin artırılmasına ülke olarak çok ihtiyacımız vardır. Ancak, turizm potansiyeli Akdeniz ülkeleri, turizme açık yerlerde balık çiftliklerine izin vermemektedir. Bilinmelidir ki, bilinçli turist, balık çiftliklerine yakın yerlerde denize girmeyi tercih etmez.

Yosunlaşmanın ve deniz kirlenmesinin varlığı, zamanla, ekolojik dengeyi bozacaktır. Ayrıca, balık çiftliklerinin sınırını çizen varil ve şamandıralarla koy kapatılarak, yat ve teknelerin ve turistlerin girmeleri engellenecektir. Balık çiftliklerinin çalışanlarının kaldığı barakaların kıyılarımızın görüntüsünü bozması söz konusudur. Bunlardan daha önemlisi “balık çiftlikleri” adı altında kıyıların yağmalanmasının sonunun gelmeyeceğidir.

Yat turizmini teşvik için yeni marinalar açılırken, aynı koylarda balık çiftliği açmaya izni vermek belirgin bir çelişkidir.

Bu önemli konuda, Turizm Bakanlığının görev ve sorumluluğu ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görev ve sorumluluğunun sınırını çizmek zorunludur. Bu iki bakanlığın arasında, bu konuda ciddî bir koordinasyon olduğu söylenemez. Bu yaşanan boşluktan, bazı valilerimiz, çiftlikleri belli merkezlerde toplama gibi girişimlerde bulunmaktadırlar.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığından, kültür balıkçılığının yapıldığı koylardan alınmış su numunelerinde kirlenme fazla bir ölçüde görünmesine rağmen, hızla çoğalma, kirlenme oranını artırabilecektir.

Yukarıda izah ettiğim aksaklıklar ve yanlış gelişmeler göz önüne alınarak, plansız, programsız, ruhsatlı ve ruhsatsız, sayıları hızla artan balık çiftliklerinin turizmimize sekte vurması olasıdır.

Bu sebeple, konunun enine boyuna tartışılması, gerekli önlemlerin alınması, gerekirse yasal ve idarî boyutta, bakanlıkların görev ve sorumluluklarının tekrar gözden geçirilmesi, sorunun çözümünü getirecek objektif yöntemlerin belirlenmesi ve doğal, tarihî ve kültürel değerlerimizin korunması çerçevesinde, ülkemizin uzun vade çıkarlarını göz önüne alarak bir Meclis araştırması gereklidir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3. – Konya Milletvekili Remzi Çetin ve 23 arkadaşının, ilköğretim okullarının içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/26)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlköğretim okullarındaki çok ciddî boyutta sorunların varlığı, geleceğimizin teminatı olan 06-15 yaş grubundaki çocuklarımızın temel eğitim esnasında yaşadığı olumsuzluklar, ülkemizin temel meselelerinden en önemlisini teşkil etmektedir.

Yaklaşık 10 milyon öğrenciyle, her ailenin bu öğretim kademesinde çocuğu olduğu varsayılırsa, 70 milyon insanımızı doğrudan ilgilendiren ilköğretim konusunda olumsuz durumların çözümüne katkıda bulunmak, kamuoyunun bilgi edinmesini sağlamak, kurumun yıpranmasını önlemek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü maddesi uyarınca bir Meclis araştırması açılması talebimizdir.

Saygılarımızla.

1– Remzi Çetin (Konya)

2– Oya Akgönenç Muğisuddin (Ankara)

3– Suat Pamukçu (Bayburt)

4– Lütfi Yalman (Konya)

5– Nevzat Yalçıntaş (İstanbul)

6– Hüseyin Kansu (İstanbul)

7– Eyüp Fatsa (Ordu)

8– İsmail Kahraman (İstanbul)

9– Mehmet Bekaroğlu (Rize)

10– Ali Sezal (Kahramanmaraş)

11– Osman Aslan (Diyarbakır)

12– Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

13– Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

14– İsmail Özgün (Balıkesir)

15– Sait Açba (Afyon)

16– Mehmet Özyol (Adıyaman)

17– Sabahattin Yıldız (Muş)

18– Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

19– Faruk Çelik (Bursa)

20– Musa Demirci (Sıvas)

21– Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

22– Osman Pepe (Kocaeli)

23– Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

24– Hüseyin Karagöz (Çankırı)

Gerekçe:

Ülkemizde Millî Eğitim denince akla, her zaman problem gelmiştir. Ancak, son iki yıldır özellikle bu kurumla alakalı problemlerin boyutu, tamiri mümkün olmayan ve kurumu yıpratacak hale gelmiştir.

Bütün bir ülkeyi ve bu ülkede yaşayan her ferdi direkt ve dolaylı ilgilendiren sorunları, politik amaç gütmeden, üçüncü bin yılı, problemsiz, vasıflı, karakterli, geleceği kucaklayabilecek bilgi, kültür, görgü ve ahlakı gelişmiş fertlerle karşılamak zorundayız. Bunun için de aşağıda sıralanan sorunların tespiti ve çözümü gerekmektedir.

1– Öğrenci durumları:

Sınıftaki aşırı yığılma verimli ders ortamını sağlayamamakta, öğrenci disiplinsizlikleri sıkça görülmektedir. Disiplinsizlik, madde bağımlılığına, öğrencileri kavgacı bir yapıya sokmakta, disiplinsizlik ve sapkın davranışlar ilköğretim okullarına kadar inmektedir. Yazılı ve görsel basında bunun örneklerini, sokak çocukları ve tinerci çocuklar olarak görmekteyiz.

2– Bina, derslik, araç-gereç durumları:

Derslik sayıları ile öğrencilerin bedenî gelişimi, el becerileri ile kültürel gelişimini sağlayacak mekânlar olan laboratuvar, spor salonu, işlik, kantin, kütüphane, yok denecek kadar azdır.

Bina ve derslik ihalelerinde siyasî yandaşların kayırıldığı, ihalelerde ciddî usulsüzlüklerin yapıldığı iddiaları vardır.

Taşımalı sistem gibi son derece tehlike arz eden bir uygulamayla yorucu, bıktırıcı bir formül geliştirilmeye çalışılmış; fakat, başarısızlıkla devam etmektedir.

3- Öğretmen durumları:

Keyfî ve siyasî atamalardan dolayı dengeli öğretmen dağılımı yapılamadığından, kimi okullarda yığılmalar olmakta, kimilerinde ise dersler boş geçmektedir.

Öğretmenlik çalışma şartları ve imkânlarının yetersizliği sebebiyle, ilk atama müracaatlarına fazla rağmet olmamaktadır. 1998-1999 öğretim yılında açılan 18 410 kadroya sadece 4 688 başvuru yapılmıştır.

Kılık-kıyafet başta olmak üzere, politik yaklaşımlarla öğretmenler ya görevden alınmakta ya da öğretim yılı ortasında sürgün edilmektedirler. Öğretmenler sürgün edilme korkusu içerisinde görev yapmaktadırlar. Kılık-kıyafet, davranış ve düşüncesinden dolayı, temel insan hak ve özgürlüklerine uymayan baskı ve davranışlara maruz kalmaktadırlar. Mesleği bırakanların sayısı oldukça yüksektir.

Her yıl, emekliliği gelen öğretmenlerin yüzde 90’ı emeklilik dilekçelerini vermektedirler. Ekonomik nedenlerden dolayı öğretmenler ikinci bir iş yapma zorunluluğunda bırakılmışlardır. Bir öğretmen maaşı, ortalama 420 dolardır.

Kişisel gelişimlerini geliştirmek için harcama yapamadığı için formasyon eksiklikleri vardır. Öğretmenlerin sadece yüzde 34’ü gazete okumaktadırlar. Yüzde 75’inin sağlık problemleri vardır.

4- Eğitimde fırsat eşitliği:

Mahrumiyet bölgeleri olarak belirlenen yerleşim birimlerinde ve kırsal kesimde, maddî yetersizlik, stajyer öğretmenlik gibi sebeplerle eğitim ve öğretim seviyesi oldukça düşüktür.

5- Müfredat programları:

Bahsedilen problemlerin yanı sıra, çağa ayak uyduramayan müfredat programları, öğretim kalitesini sürekli düşürmektedir. Maddî imkânlara sahip olan veliler, bu olumsuzluğu, özel dersaneler, kurslar gibi eğitim imkânlarıyla telafi etmektedirler.

Yüce Meclisin takdirlerine sunarız.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önce okutup işleme koyacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile çalışma süresine ilişkin DSP, MHP; ve ANAP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 1 Temmuz 1999 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Ali Günay Ömer İzgi Murat Başesgioğlu

DSP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Öneri :

1 Temmuz 1999 tarihli (bugünkü) gelen kağıtlarda yayımlanan ve aynı gün bastırılıp dağıtılan 10 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündeme alınarak, görüşmelerine 1 Temmuz 1999 Perşembe günü (bugün) başlanılması ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerinin aleyhinde, Fazilet Partisi Grubu Başkanvekili, Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Söz istiyorum.

ALİ GÜNAY (Hatay) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Arınç, süreniz 10 dakika efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, iktidarı oluşturan siyasî parti grupları tarafından Genel Kurulumuza bir öneri getirilmiştir. Bu öneriyle, Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı görüşülmek isteniyor. Bununla ilgili Anayasa ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları da bugün, sabah dağıtılmıştır. 48 saat geçmeden; yani, bu süreyi beklemeksizin görüşülmesi konusunda bir öneri getirdi arkadaşlarımız. Bu önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün görüşülmesi istenilen kanun tasarısı, evveliyatı itibariyle, 1989 yılında çıkarılan 3517 sayılı radyo ve relevizyon verici istasyonlarının PTT’ye devriyle ilgili Kanunla bağlantılıdır. Bu kanun, Anayasa Mahkemesi tarafından 1990 yılında iptal edilmişti. Anayasanın 153 üncü maddesi gereğince, iptal edilen kanun yerine yeni bir yasal düzenleme yapılması gerekirken, aradan dokuz yıl geçmiş olmasına rağmen, böyle bir yasal düzenleme yapılmadı. Bu konu, dün, komisyonlarda ele alındı; fakat, çok büyük bir süratle, anlaşılmaz bir acelecilik ve telaşla bu iş bitirildi.

Dikkatlerinizi çekmek için söylüyorum; bu tasarıda, Anayasa ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu talî komisyon, Plan ve Bütçe Komisyonu da asıl komisyondu. Anayasa Komisyonunda görülmesini takiben, oyçokluğuyla, iktidar grupları, daha komisyon raporu dahi yazılmadan, bir saatlik bir mühlet vererek, muhalefet şerhinin yazılmasını muhalif üyelerden istediler. Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonundan daha büyük bir süratle geçti. Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğinde, saat 16.00’ları gösteriyordu. Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin de, diğer komisyon görüşleri hakkında çok fazla bir bilgisi yoktu. İstedikleri bilgiler de, henüz, resmî merciler tarafından ellerine ulaştırılamamıştı; ama, yine, oyçokluğuyla bunların görüşülmesi benimsendi; zannediyorum sabaha karşı basıldı ve sabah 10.00 civarında da, milletvekili arkadaşlarımızın odalarına, bu komisyon raporları dağıtıldı.

Sizlerin, saat 12.00’den sonra odalarınıza geldiğini tahmin ettiğim için, bu komisyon raporları da -belki de ulaşmamış olabilir- hiç incelemeye tabi tutulmadan, aradan dokuz yıl geçmiş, belki de, bugün, konusu itibariyle fevkalade önemli hale gelmiş bir mesele, bir gün dahi bekletilmeden, Genel Kurul gündemine sokulmak isteniyor. Buna, Danışma Kurulunda karşı çıktık.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Meclisimizin, tatili de bir kenara bırakarak, halkımızın beklediği konularda, bir an evvel, ciddî çalışmalar yapması ve gündeminde biriken çok önemli olayları değerlendirerek kanunlaştırması bizim de amacımızdır. Zaten, bir ay içerisinde, Meclisimizde yapılan çalışmalarda, Anamuhalefet Partisi olarak, bu konuda, yapıcı tutumumuzu da samimiyetle ortaya koyduğumuza inanıyorum; hatta, Danışma Kurulu toplantılarında, iktidarla birlikte, gelen taleplere de müspet oy kullandık; ama, bugün, yapılmak istenen ve önünüze getirilen öneri, bir defa, nezaket kurullarıyla bile bağdaşmamaktadır. Birbirimizle iyi ilişkiler içerisinde olmalıyız.

Bütçe görüşmelerinden yeni çıktık; bazen, sabaha karşı saat 4’lere kadar, Meclisimiz, bütçe konusunda çalıştı. Onun arkasından, dün, kısa bir süre çalıştık. Bugün dahi, belki, gündemdışı konuşmalarla bu çalışmaların bitirilmesi ve bütçe yorgunluğu sebebiyle de önümüzdeki hafta çalışmalarımıza daha dinç başlanması gerekirken, neredeyse 10 maddeye yakın ve üzerinde mutlaka çalışılması gereken bir kanun tasarısını, yangından mal kaçırırcasına önümüze getirdiler.

Eğer, oyumuz var, biz, sizinle nezaketen bu masaya oturuyoruz, imzalasanız da olur imzalamasanız da olur düşüncesi varsa; bu, yanlıştır; bu, uzlaşma ve diyalog anlayışına da tamamen ters bir tutumdur. Biz, bugüne kadar, bunu, böyle düşünmedik.

Bugün, Genel Kurulumuzda, arkadaşlarımız -şüphesiz, gruplar çıkacaklar, konuşacaklar- konu hakkında yeterli bilgi edinerek, konuyu, enine boyuna, belki de görevlilerden alacakları birinci el malumatlarla Yüce Meclisin önünde değerlendirecek iken, şimdi, belki, alelusul, bu konu üzerinde, bir mutabakata veya bir karara varmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, şu söylenebiliyor: “Efendim, bu, öncelik ve ivedilikle, zaten, ta zamanında indirilmişti; ama, bugüne kadar ele alınamadı. Bu konu hakkında, herhalde, sayın milletvekillerinin bilgisi vardır.”

Aradan dokuz yıl geçmiş, bu Meclis iki defa seçim görmüş, o tarihten bu tarihe, belki, Meclisin yüzde 70’i yenilenmiş. Yüzlerce kanun tasarı ve teklifi varken, bunun geleceğini nereden bilebiliriz ve bunun üzerinde, nasıl, bir özel çalışma yapabiliriz?.. Eğer, maksat buysa, üzüm yemekse, öncelik ve ivedilikle görüşülmesi için Genel Kurula sevk edilmiş ve fakat kadük olmuş, bir maddelik, iki maddelik, üç maddelik tasarı ve teklifler var; bugün, bunlardan birisi niçin getirilmiyor; böylesine bir istical gösteriliyor; anlamak, doğrusu, mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, komisyonlarda bile yeterince incelenmemiştir. Hatta, Anayasa Komisyonu raporuna muhalefet şerhi veren Doğru Yol Partili sayın üyelerimizin, muhalefet şerhinde, bundan, gerçekten şikâyet ettiklerini görüyoruz: “Bize 1 saat mühlet verildi; ama, bu 1 saat içinde komisyon raporu bile gelmemişti...”

Bu Meclisin, geçtiğimiz dönem son günlerini hatırlayınız. Meclis soruşturma komisyonlarından bazıları çalışmalarını bitirmişlerdi; ama, o komisyonlarda, komisyon başkanları, karara muhalif kalan sayın üyelerden, birkaç ay bile, görüşlerini almak zahmetine katlanmamışlardı. Hatta, Sayın Meclis Başkanı, birkaç defa, Genel Kurula, bunu, şikâyet etmişti. Hatırladığım kadarıyla, Sayın Mesut Yılmaz hakkındaki Soruşturma Komisyonu raporu ile yine, şu anda hatırlayamıyorum, bir başka soruşturma komisyonu raporu, başkanlarının, özellikle, savsaklaması neticesinde, Genel Kurulun bilgilerine sunulmamıştı.

Şimdi, böylesine gerçeklerle ve birkaç maddelik, ama, toplum barışı açısından fevkalade önemli tasarıları görüşmekte hiç acelesi olmayanlar, radyo ve televizyon vericilerinin TRT’ye tekrar devredilmesi konusunda niye bu kadar acele edip, halk tabiriyle, âdeta iki ayağı bir pabuca sokar gibi bir çaba gösteriyorla; bunu bilgilerinize sunuyorum.

Oylamaya geldiği zaman, belki, bu, kabul edilecektir; ama, bu, bir kötü başlangıç olmasın. Muhalefeti yok farz ederek, muhalefetin konuşma imkânlarını kısıtlayarak, muhalefet adına, komisyonlarda ve Genel Kurulda bilgiler sunacak arkadaşlarımızın, yeterli çalışmaları yapmadan, Genel Kuruldan bu kadar acelecilikle kanun geçirilmeye kalkışılmasını, kötü bir başlangıç olarak ve sadece, belki de bugüne has, böyle bir başlangıç olarak kabul ediyorum.

Elbette, bu getirilen öneriye karşıyız; bunun çok acil ve gerekli olmadığına inanıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda anayasa değişikliği ve kanun değişikliği konusunda nasıl iktidara ve Genel Kurula, Meclisimize yardımcı olmuşsak, bundan sonra, diğer konularda da aynı hassasiyeti göstereceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın; ama, üç komisyonu bir kenara atarak, Genel Kurulun önüne alelacele getirilmiş olan bu tasarı üzerinde bugün görüşülme yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Grubumun görüşü olarak aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arınç.

Lehinde olmak üzere, DSP Grup Başkanvekili, Hatay Milletvekili Sayın Ali Günay. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

Buyurun.

ALİ GÜNAY (Hatay) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, Yüce Meclisimiz, çalışmalarını, Anayasa ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümlerine göre yürütmektedir. İktidar grupları tarafından huzurunuza getirilmiş olan önerinin, İçtüzük hükümlerine bir aykırılığı olmadığı gibi, muhalefet partilerini sıkıntıya sokma amacı da yoktur.

21 inci Dönemin başlamasından bu yana yaptığımız yasama çalışmalarında, muhalefet partileri olumlu bir tavır sergilemişlerdir ve bugüne kadar, çalışmaları, bir uyum içinde yürütmüş bulunuyoruz. Bu tavırlarından dolayı, ben, muhalefet partilerine teşekkürü bir borç biliyorum.

Doğrusunu isterseniz, biz, Danışma Kurulunu toplantıya çağırdığımızda, bu önerinin bir Danışma Kurulu önerisi olarak geleceğini umut ediyorduk. Nedenini soracak olursanız; Danışma Kurulunda muhalefet partilerine mensup değerli grup başkanvekillerimizin ileri sürdükleri iki itirazları oldu. İtirazlarından biri “yangından mal mı kaçırıyorsunuz, aceleniz ne?” şeklindeydi. Hayır, biz, yangından mal kaçırmıyoruz, acelemiz de yok; ancak, zamanı değerlendirme ve çalışma isteğimiz var. Nedenini soracaksanız; bildiğiniz gibi, bugün, 1 Temmuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 5 inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Temmuzda tatile girer. Biz, çalışmak istediğimizden, oybirliğiyle hareket ederek, Meclisi tatile sokmadık ve çalışmaya devam kararını birlikte aldık. Şu halde, çalışmamız, gayet tabiî karşılanmalı.

Değerli muhalefet temsilcilerinden bir grup başkanvekilimizin ileri sürdüğü ikinci bir husus var, dedi ki: “Bu yasa tasarısı, şimdiki hükümet üyeleri tarafından imzalanmamış ve bu şekilde gelmiş. “

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, İçtüzüğün 77 nci maddesine göre de, bir yasama döneminde sonuçlandırılamayan yasa tasarıları ve teklifleri hükümsüz sayılır; ancak, yeni, yasama döneminde, gerek hükümet gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, bu tasarıları veya teklifleri yenileyebilir ve önümüze getirilmek istenilen ve görüşülmesi sağlanmak istenilen yasa tasarısı da, 20 nci Yasama Döneminde Meclisin huzuruna getirilmiş –getirildiği tarih de 1997 yılı– ancak, geçtiğimiz dönemde, bu, görüşülememiş ve hükümsüz kalmış.

Bütün yasa tasarılarında uygulanan sistem aynıdır; hükümet, görüşülmesini uygun bulduğu yasa tasarılarını yenilediğini Meclise bildirir. Bunda da böyle bir bildirim var. Yani, bu yasa tasarısı, yeni bir tasarı değil; bildiğiniz, geçen dönemde milletvekili olan arkadaşlarımızın aşina olduğu bir yasa tasarısıdır. Kaldı ki, bu tasarı, Bayındırlık ve Anayasa Komisyonları olmak üzere, iki talî komisyonda ve aslî komisyon olarak da Plan ve Bütçe Komisyonda; yani, üç komisyonda görüşülmüştür.

Şimdi, söylenen husus şudur: “Komisyondan gelmesinden ve dağıtılmasından itibaren 48 saat beklenilmesi lazımdır.” Evet, değerli arkadaşlar, İçtüzüğün 52 nci maddesine göre, 48 saat geçmeden görüşülmemesi lazım; ancak, Genel Kurulca aksine karar verilmedikçe görüşülmemesi lazım. Biz, burada aksine bir karar alırsak, görüşülmemesi için hiçbir neden yok.

Ayrıca, bu yasa tasarısının görüşülmesiyle, 1 Temmuzda tatile çıkmamaya uygun bir davranış sergilemiş olacağız. Bu yasa tasarısının bugün görüşülmemesi durumunda, önümüzdeki çarşamba gününe kalacak, çarşamba günü yine görüşülecektir. Bugün ile çarşamba günü arasında ne fark var; şu fark var: Bildiğiniz gibi, gündemdışı üç konuşma yapıldı, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları yapıldı ve geldiğimiz bu saatte de, eğer bu yasa tasarısının görüşülmesine karar vermezsek, bu önerinin kabulü lehinde oy kullanmazsak, birleşim kapatılacaktır.

Bildiğiniz gibi, Genel Kurulumuzun 15.6.1999 tarihli 15 inci birleşiminde alınan karar gereğince, perşembe günleri, yasa tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ayrılmıştır. Bugün de günlerden perşembe. Eğer, biz, şimdi, bu yasa tasarısının görüşülmesi yönünde oy kullanmazsak, çarşamba gününe kadar tasarı ve tekliflerin görüşülmesine ara vermiş olacağız, bu birleşimi kapatmış olacağız ve bir hiç uğruna, hiçbir çalışma yapmadan, çarşamba gününe kadar luzumsuz yere bekleyeceğiz. Biz, bu tasarının, ülke yararları açısından da faydalı olduğuna inanıyoruz ve bu tasarının hiçbir kuruluşa zararı yoktur.

Bildiğiniz gibi, bugünlerde, ülkemizin birçok yöresinde televizyon izlenemiyor. Televizyonların izlenemediği bu bölgelerimizde, vatandaşlarımız, komşu ülkelerin ve zararlı yayın yapan bazı televizyon kurumlarının, kuruluşlarının yayınlarını takip ediyor ve bu da ülkemize zarar veriyor. Bu, geçen dönemden kalan bir yasa tasarısıdır; görüşülmesinde ülke yararları vardır.

Bu nedenlerle, bu yasa tasarısıyla ilgili önerinin lehinde oy kullanacağınızı umut ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Günay.

Önerinin aleyhinde olmak üzere, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili ve İçel Milletvekili, Sayın Turhan Güven. (Alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kanun tasarısının, mutlaka, kanunlaşması olayı başkadır, bu kanunlaşma süreci içerisinde yapılan çalışmalar başka şeylerdir. Bu iki olayı, birbirinden, usul ve esas yönünden, ayrı ayrı incelemek, irdelemek gerekir. Son zamanlarda, daha doğrusu şu bir iki aydır, kanun tasarılarında bir yöntem geliştirilmeye başlandı -bizim endişemiz de buradan ortaya çıkıyor- ferî olan olaylar aslî olay haline, aslî, normal hale getirilmeye başlandı.

Bakınız, Meclis, kendi çalışmasını Anayasa ve İçtüzüğe göre mi götürüyor...İçtüzükte asıl olan madde nedir; milletvekillerinin, bir kanun tasarı veya teklifini ellerine aldıktan sonra, rahatlıkla inceleyebilmelerini, bu konu üzerinde araştırma yapmalarını temin zımnında, en az 48 saat geçmeden bir görüşme yapılmaması olayıdır; ama, son zamanlarda, asıl olan 48 saat hükmünü bırakıyoruz, bir günde üç komisyondan geçirmek suretiyle, bir kanun tasarısını görüştürmeye çalışıyoruz. Kanun tasarısının aslına karşı değiliz, gerekliliğine inanıyoruz; ancak, yaptığınız yolun, yöntemin yanlışlığını, aceleciliği anlamakta zorluk çektiğimizi ifade ediyoruz. Hatta, geçen gün söyledim; acelecilik, bir bakanın adını yanlış yazmaya kadar da götürdü.

İşte, bugün, size bir başka olay: Çok sevdiğim, çok değerli iki grup başkanvekilim var karşımda; birisi Sayın İzgi’dir, birisi, bizim, sevgili arkadaşımız... (MHP sıralarından “İsmail Köse” sesleri)

Şimdi, imzalara bakınız... Buradaki imza kime ait, isim kime ait!.. Yani, acele olarak yapılan bir şey. Sayın Ömer İzgi’nin ismi açıldığı halde, imza başka bir arkadaşımıza aittir. Bunlara ne gerek var?! Bakın, acelecilikten, siz dahi okumuyorsunuz. Bu sabah dağıtıldı bu. Milletvekillerinin çoğuna soruyorum; elinize geçti mi? (DSP ve MHP sıralarından “geçti” sesleri)

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Geçmedi.

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Geçti... Okudunuz mu? (DSP ve MHP sıralarından “okuduk” sesleri) Ne getiriyor?

Şimdi, arkadaşım Sayın İzgi, zaten, Danışma Kurulunda bunu söyledi; efendim, siz, zaten bunu biliyorsunuz, bu, çok önceden geldi dedi. Doğru, bu çok önceden geldi, biz, belki bilebiliriz de, sizler yenisiniz; siz, nereden eskisini biliyorsunuz?!

Bakın, yeni bir metin geliyor önünüze. Yapmayın, iki üç saat içerisinde bir kanun tasarısını inceleme imkânının var olduğunu kabul etmek yanlışlıktır. Çok önemli bir kanun da önünüze gelebilir; ama, incelemeden çıkarırsanız; ondan sonra, kısa bir süre sonra, siz, bunu değiştirme eğilimi içerisinde, isteği içerisinde olursunuz. Biz, bunu önlemeye çalışıyoruz.

Diyoruz ki, bırakın, yaz tatili yapmaktan da vazgeçtik, oybirliğiyle vazgeçtik; ama, siz, hükümet olarak, evvela, önemli olanları bir tespit edin; yani, ehemmi mühimme tercih etme olayından, ne yapmak istiyorsunuz, hangi kanun tasarılarını çıkarmak istiyorsunuz, hangileri sizin için öncelikli olmalıdır; onları bir düzenleyin, toptan getirin; böyle, her gün de bu Danışma Kurulunu toplantıya çağırmayın.

O zaman göreceksiniz ki, iktidarıyla muhalefetiyle uyumlu çalışmaya herkes riayet edecektir. Bizim karşı olduğumuz, kanun tasarısı değildir. Hoş, kanun tasarısının da -ileride göreceksiniz- TRT’ye ne getirip ne götürdüğü de tartışmalıdır. Acaba yararına mı -maddeler görüşülürken ayrı ayrı izah etmeye çalışacağız- yoksa, zararına mı bazı hükümleri ihtiva etmektedir; onlar ayrı olaylardır.

Değerli arkadaşlarım, bir başka olay daha var; dikkatinize sunuyorum; biraz evvel Sayın DSP Grup Başkanvekili, benim değerli arkadaşım şunu ifade buyurdular: “77 nci madde...” 77 nci maddeyi okuyorsunuz da, niye 78 inci maddeyi okumuyorsunuz? Benimseme ile yenileme farklı şeylerdir.

Bakınız değerli arkadaşlarım, geçen dönemde bir kanun tasarısı, bir kanun teklifi görüşülemediyse kadük olur. “Başbakanın imzasıyla, ben bunu yeniliyorum” demek durumunda değilsiniz; bunu, yeniden dirilteceksiniz, ihya edeceksiniz. Yeniden yazılmıyor... Kanun tasarısının başlığına bakınız, 77 nci maddeye göre yenileme isteminde bulunuluyor. Bu hükümet üyeleri, geçen defaki hükümet üyeleriyle aynı kişiler mi; aynı kişiler değil. Hükümet, Başbakandan başlayarak değişmiştir; o zaman, bu kanun tasarısının altında, bütün değerli bakanlarımızın imzasının olması lazımdır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğru...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Bakanlar bilmiyor bunu...

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Bu, yenileme değil. Bir milletvekili de bunu yaptığı zaman “ben falanı yeniliyorum” diye mi veriyor; hayır; alıyor “bu benim kanun teklifimdir” diye veriyor. 77 nci madde budur. Halbuki, benimseme, bir sonraki maddede, doğrudan doğruya gündeme getirilmiştir. Nedir o: Hükümet istifa etmişse, düşürülmüşse, yeni gelen hükümet “eski kanun tasarı ve tekliflerini benimsiyorum, bunların görüşülmesini arzu ediyorum” dediği zaman görüşülür. Hükümet, en azından, bundan sonra getireceği kanun tasarılarında bu yolu tutarsa iyi olur; çünkü, hükümetin, geçen defaki üyeleri ve oluşumuyla, bu defaki üyeleri ve oluşumu farklıdır diye düşünüyoruz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Hükümsüz oldu bu, hükümsüz...

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kurulda görüşmeler yapılırken, bir arkadaşımız “gündemde bir şey yok, bu nedenle bu kanun tasarısı getirildi” dediler. Gündemi doldurmak söz konusu olmamalıdır. Önemli gördüğünüz, bu milletin yararına gördüğünüz kanun tasarılarını getirmek bizce çok daha önem arz eder. Bu bakımdan, illâ da “çok kanun çıkaracağız, gündeme çok kanun tasarısı koyalım” demenin millete ne yararı vardır, onu araştırmak lazım. Çok kanun çıkarmakla bir noktaya varılmaz. Bu millet için önemli olan, bu millet için gerekli olan kanunlar çıkardığınız zaman, bu memlekete yararlı çalışma yapmış olursunuz. O nedenle, değerli arkadaşlarım, tatilden vazgeçtik; ama, İçtüzüğü zorlamayın, İçtüzüğü zorlamayın. Bırakınız, her şey, İçtüzüğün kendi hükümleri içinde cereyan etsin; çünkü -daha önceden çok gördüğüm için söylüyorum- böyle çalışma kararları aldık, aldık, aldık...Biz, yine, muhalefet olarak hayır dedik, bakın, yanlış yapıyorsunuz dedik; akşam toplantıda baktık ki, çoğunluk yok, kararı alan hükümet ortaklarının çoğunluğu burada bulunmuyordu. Bu bakımdan, çalışmayı düzenli, istikrarlı ve uyumlu yapmak istiyorsanız, muhalefetiyle iktidarıyla, gelin, bir uyum içinde, neyi çıkaracağımıza karar verelim. O zaman göreceksiniz ki, bu Meclis çalışmaları çok daha tatlı olur, çok daha düzenli olur, çok daha verimli olur; önemli olan da, zaten, bizce budur.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.

Konya Milletvekili ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Sayın Ömer İzgi; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ÖMER İZGİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, görüşmeye konu olan yasa hakkında söz almak istemiyorduk; ama, burada, biraz önce, Doğru Yol Partisinin sayın temsilcisinin, konuşurken bizatihi ismimden bahsetmiş olması, beni bu konuşmaya mecbur etti. Böyle bir konuşma için huzurunuza gelmiş olup, sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

Bir kere, açıklığa kavuşturmamız gereken husus, bu yasanın ne zaman Meclis gündemine getirilmek istenmiş olduğudur. Bu yasa, şimdiki ortaklık hükümetlerinin hazırlamış oldukları ve Meclis gündeminde acele işlerden olarak görüşülmesini arzuladıkları bir yasa değil. Elbette ki arzuladılar; ama, ondan çok daha önce, bu yasa, Meclis gündeminde görüşülmesi için, daha önceki hükümetler tarafından zorunlu görülmüş olan bir yasadır. Nitekim, 1996 yılında biraz sonra görüşeceğimiz yasa hazırlanmış; acele işlerden olarak, gündemin ön sırasına alınmak istenerek huzurunuza getirilmek istenmişti.

Doğru Yol Partisinin sayın temsilcisi, Danışma Kurulunda yaptığımız konuşmalardan da bahsettiler. Gerçi, keşke o konuları burada tekrar tartışma haline getirmemiş olsalardı. O mecburiyet, şimdi, benim, tekrar, orada yapmış olduğumuz konuşmaları aktarmama vesile oluyor. Orada konuşulanlar orada kalacak; ama, orada konuşulanlara ait açıklamalar varsa, zorunlu olan hususlar varsa, bilgilendirmek bakımından belki burada sizlerin huzuruna getirilebilirdi. Doğru Yol Partisinin sayın temsilcisine, orada, biz, sadece “bu yasa, bugün Meclisin gündeminde başka yasalar olmadığı için getirilen bir konu” demedik; bir grup başkanvekilimiz bunu dedi; arkasından bendeniz de hemen ekledim: Aynı zamanda daha evvelki hükümetler tarafından da görüşülmesinde ivedilik var denen bir yasaydı; bu iki gerekçeyle getirdik dedim. Bir tarafını söylemezseniz, bir tarafını eksik bırakırsanız, arkadaşlarımızın aydınlanmasını sağlayamayız.

Evvela ilkelerde anlaşalım. Radyo ve televizyon verici tesislerinin Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne devredilmesi gerekir mi gerekmez mi? Bunda hemfikiriz. Neden hemfikiriz; Doğru Yol Partisinin sayın temsilcisi de, Danışma Kurulunda, daha önce, bunların görüşülmesi konusunda hemfikir oldukları bir görüş birliği içerisinde olduklarını söylediler. Öyleyse, bunun bir an evvel çözümlenmesi gerekir mi gerekmez mi sorusunun cevabına geliyor sıra. Elbette ki, bir an önce bu sorun çözümlenmelidir; çünkü, hepimiz biliyoruz ki, ülkemizin bir bölgesinde, TRT Kurumu, yayınlarını arzu edilen biçimde halkımıza aktaramıyor. O bölgelerde, Türkiye’de yayın yapması yasak olan bir kanal, TRT kanalından daha da işlevini, aktivitesini o bölgenin halkına anlatabilir durumda. Öyleyse, bu yasanın acil olarak da çıkması gerekmektedir.

Peki, acil olarak çıkacak olan bu yasayla, o bölgedeki insanlarımıza istediğimiz, arzu ettiğimiz yayınları götürebilmek için ne gerekir; günün teknolojik gelişmelerini kendi bünyesinde uygulamasıyla mümkün olur. Bunun için ne gerekir; kaynak aktarımı gerekir.

Şimdi, bir önceki hükümetler zamanında hazırlanmış olup, bizim önümüze konulmuş olan yasadan bahsetmek isterim. Kaynak aktarımı konusunda, dün, Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştirilmeden önceki yasada yüzde 12’lik bir ek yük öngörülmüştü; ama, Plan ve Bütçe Komisyonundaki üyelerimiz, halkımızın içinde bulunduğu sıkıntıyı düşünerek, bunu, yüzde 3,5’a indirmişler; ama, yine de “eğer, TRT Kurumundan beklediğimizi, biz, orada bu kaynakla başaramayacak olursak, Bakanlar Kurulu onu başarabilecek şekilde artırımda bulunabilsin” demişler; o artırıma da nihayet bir kayıt getirmişler “yüzde 100’ün dışına da çıkılmasın” demişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, Meclisimizin gündeminde daha önce defalarca görüşülmüş, özellikle grup başkanvekillerimiz tarafından, hem Fazilet Partisi Grup Başkanvekili hem de Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili tarafından malum olan bir yasadır. Bunun hazırlığının zaman isteğiyle karşı karşıya olduğu görüşü, şahsen, beni, tatmin etmemektedir; ama, asıl çelişki şuradadır: 1 Temmuz 1999 günü, biz, tatile girecektik; o tatili erteledik. Öyleyse, bu günümüzü niye boş geçirelim? Tatili niye erteledik? Onu ertelememizin amacı neydi? Bugünü boş geçireceksek, değerli milletvekili arkadaşlarımızın bölgelerinde parti faaliyetlerini yapmalarını niye önledik? İşte, böylesi acil yasaların bir an önce görüşülüp çözüme bağlanması için istedik. Bugün boştu, yasa acildi, arkadaşlarımızın malumu âlileriydi. O halde, bugünkü boş günümüzü bu acil yasayı çıkarmakla geçirmeliydik ve Meclis faaliyetimizin, bilhassa, tatile girmeme sebebine uygun hareket etmeliydik. Bu itibarla, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, çok yerinde getirilmiş olan, ivedi görüşülecek bu yasa tasarısının bilhassa bugün çıkarılması taraftarıyız; ona olumlu oy vereceğiz.

Biraz önce yapılan görüşmelerde, bir de, arkadaşlarımızın burada çoğunluğu sağlayamadığından da söz edildi; yanlış anlamadıysam, Meclisteki görüşmeleri tam takip etmediğimize değinildi.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sizden değil, eski meclisten bahsettim.

ÖMER İZGİ (Devamla) – Bugüne kadar karar yetersayısının aranılması yönünde pek çok önerge verildi ve bu önergelerin sonuçları alındı; görüldü ki, Meclisimiz çalışıyor, karar yetersayısı her zaman vardır; birinde olmasaydı, belki, bu alandaki söylenmiş söze kulak vermemiz gerekebilecekti. Sözümü fazla uzatmak istemiyorum...

Değerli milletvekilleri, bir husus da, Sayın Doğru Yol Partisi temsilcisi, Danışma Kurulunun toplanmasını isteyen yazıda Sayın İsmail Köse’nin ismi bulunmasına rağmen, bugün Danışma Kuruluna, benim, Ömer İzgi’nin katılmış olmasını, olaya çok ivedilikle baktığımıza yorumladılar; hiç alakası, ilgisi olmayan bir husus. Eğer, bugün, bir değerli arkadaşımız acilen hastaneye götürülmemiş olsaydı, Ömer İzgi değil, onu hastaneye götüren İsmail Köse Bey katılmış olacaktı. İsmail Köse Bey, bir hastamızı acilen hastaneye götürmüşse, ben Grup Başkanvekili olarak Danışma Kuruluna katılmamalı mıydım; elbetti ki, o görevin yerine getirilmesi gerekirdi. Bir grup başkanvekili olarak da biz katıldık ve görevimizi yerine getirdik.

Beni dinlediğiniz için, hepinize çok teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İzgi.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, sayın konuşmacı, benim sözlerimi, evvela, yanlış anlamışlardır; müsaade ederseniz açıklayayım efendim.

BAŞKAN – Yerinizden buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, benim arzım şudur Yüce Genel Kurula. Ben diyorum ki, işi aceleye getiriyorsunuz. Ben, rahatsızlık falan filan değil... Tabiî, acil şifalar diliyorum kim rahatsızlanmışsa; ama, bakınız, burada MHP Grup Başkanvekili olarak; yani, onaya sunulan şu önerge; önerge bu, önerge; öyle fazla başka bir şey değil. Bu önergede Sayın Ömer İzgi’nin adı yazılmış, üstünde de hastaneye gittiği ifade edilen Sayın Köse’nin imzası var. Yani, diyorum ki, bakın, aceleye geliyor bunlar; en azından, süre bakımından okuma imkânına siz bile sahip değilsiniz, ben bunu söylüyorum. Yani, bunu incelemeye sizin dahi vaktiniz yok manasında ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz Sayın Güven.

Sayın milletvekilleri, önerinin lehinde ve aleyhindeki konuşmacıları dinlediniz. Öneriyi yeniden okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneri :

1 Temmuz 1999 tarihli (bugünkü) gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı gün bastırılıp dağıtılan 10 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden gündeme alınarak, görüşmelerine 1 Temmuz 1999 Perşembe günü (bugün) başlanılması ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi dinlediniz; öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Öneri kabul edilmiştir. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

1. – Radyo veTelevizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo – Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Anayasa ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/376) (S.Sayısı : 10) (1)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler_ Etmeyenler_ Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyenler -şu ana kadar bize intikal eden- ANAP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Cavit Kavak; Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş.

(1) – 10 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

ANAP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Cavit Kavak; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; hepinizi, Anavatan Partisi Grubu adına, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; 55 inci hükümet döneminde, TRT Kurumunun Bakanlığımla ilgilendirildiğini hatırlayacaksınız. Devlet bakanı olarak, TRT’yi yakından tanıma ve değerlendirme imkânı bulduğum bu süreç içerisinde, bu kurumun, dışarıdan bakıldığı zaman çoğunlukla önyargıyla yaklaşılan ve hiç de hak etmediği eleştirilere maruz kalan; oysa, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olmasında ve Atatürk ilke ve inkılaplarının yaşatılmasında ne kadar önemli bir görevi ve rolü olduğunu yakından gözlemledim. Diğer taraftan, TRT’nin en önemli sorunlarından birinin “mum dibine ışık vermez” misali, kendini yeteri kadar tanıtamaması ve anlatamaması olduğu kanısına da vardım.

Yüce Ulusumuzun, Kurtuluş Savaşının hemen ardından başlattığı çağdaş bir devlet kurma ve onu çağdaş kurumlarla donatma girişimlerinden biri olarak, cumhuriyetimizin 4 üncü yılında, 1927’de radyo yayıncılığı konusunda çalışmalara başlanmıştır. Atatürk’ün şaşmaz öngörüşüyle, ulusal yararları yanında uluslararası ölçekte geleceğin önemli etki ve rekabet alanlarından birini oluşturacak radyo yayıncılığı konusu önemle ele alınmış, 1927 yılında İstanbul Radyosunun yayına başlamasının ardından, 1937 yılında yapımına başlanıp, bir yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlanıp hizmete sokulan ve hâlâ faal olan Ankara Radyosuyla yayıncılıkta çok önemli bir adım atmıştır. Yayıncılığımızın uzun tarihinde en dikkat çeken husus; radyolarımızın ve daha sonra kurulan TRT Kurumunun konusunda sürekli bir okul görevi görmesidir.

Değerli üyeler, çeşitli konularda görev yapan teknik personel, spiker, programcı, Türk halk müziği, Türk sanat müziği, çoksesli müzik dallarında eğiticiler, ses ve saz sanatçıları, radyo tiyatrosu, çocuk yayınları, eğitim kültür yayınları, spor, haber dallarında görev yapan diğer elemanlar hep radyo çatısı altında eğitilmişlerdi.

1964 yılında kurulan TRT, bu bilgi ve deneyim birikimini devralmış, eğiticilik görevi gelişerek sürmüştür. 1968 yılında televizyon yayınlarının başlamasıyla, televizyon yayıncılığı gibi çok dinamik ve kapsamlı bir konuda, eğitim çalışmalarının boyutları da değişmiştir. Daha sonra, özel radyo-televizyon yayınlarına olanak sağlanmasıyla, Batı ülkelerinde yaşanmakta olan özel yayıncılık ve kamu yayıncılığı değerlendirmesi Türk kamuoyunun gündemine girmiştir. Başlangıçta, özel radyo-televizyon kanallarının yayın yaşamına girmesiyle çok olumlu bir ortam oluşmuş; kanal çokluğunun her beğeniye, ihtiyaca cevap vereceği, çok kanalın çoksesliliğe olanak sağlayarak, demokratik gelişmeye katkıda bulunacağı düşünülmüştür; ancak, dünyada da örnekleri görüldüğü gibi, özel radyo ve televizyon kuruluşları, ticarî amaçlarının bir gereği olarak, toplumun eğitsel düzeyine katkıda bulunmaktan çok, düşük maliyetli, eğlendirici, oyalayıcı özellikli programlarla, dinleyici-izleyici çoğunluğuna ulaşmak ve bu yolla reklam gelirlerini artırma eğilimini göstermektedirler.

Diğer yandan, haber ve yorumlarla ilgili yayınlar, genellikle ticarî amaca ters düşmeyecek biçimde hazırlanmakta, bu da, haberde tarafsızlık ilkesini zedeleyebilmektedir. Kitle sporlarıyla ilgili yayınlar da, özel radyo-televizyonların ana konularını oluşturmaktadır. Bu gerçekler, tek kamu hizmeti yayın kurumu olan TRT’nin önemini daha artırmıştır.

Anayasamızın 133 üncü maddesinde temel nitelikleri belirtilen TRT Kurumu, yayınlarında 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda yer alan ilke ve esasları sürekli gözetmek ve Anayasanın sözüne ve ruhuna bağlı olmak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, millî egemenliği, cumhuriyeti, kamu düzenini, genel asayişi, kamu yararını korumak ve kollamak, Atatürk ilke ve inkılaplarını kökleştirmek, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasını öngören millî hedeflere ulaşmayı gerçekleştirmek, devletin millî güvenlik siyasetinin, millî ve ekonomik menfaatlarının gereklerine uymak gibi son derece önemli bir görevi yürütmek yanında, Türk millî eğitiminin temel görüş, amaç ve ilkelerine uygun, kolayca anlaşılır, temiz, doğru, güzel bir Türkçe ile toplumun her kesiminin ihtiyaçlarına cevap verecek, çok çeşitli, her eğitim düzeyine uygun yayınlar yapmakla yükümlüdür.

Haberlerin toplanma, seçilme ve yayınlanmasında tarafsızlık, doğruluk ilkelerine, çağdaş teknik ve metotları sürekli göz önünde bulundurmak, böylece, kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesine katkıda bulunmak temel esasları oluşturmaktadır.

TRT Kurumu, bugün yurt düzeyinde yayın yapan 3 ulusal, bölge düzeyinde yayın yapan 9 ve turizmin yoğun olduğu yörelerde yayın yapan 1 radyo aracılığıyla sürekli yayın yapmaktadır. Radyoların her biri farklı ihtiyaçların karşılanması amacına yönelik olarak yayın konuları bakımından değişik konularda yoğunlaşmışlardır.

Çoğunluğu, her gün 24 saat yayın yapan radyoların, ortalama nüfus ve alan kapsamı yüzde 95, yüzde 97 ve yüzde 98’lere ulaşmaktadır. Ayrıca, yayın alanı Kanada’dan Avustralya’ya kadar uzanan bir yayın ağı “Türkiye’nin Sesi Radyosu” adıyla, yurt dışına Türkçe ve 24 yabancı dilden sürekli yayın yapmaktadır.

Yurtdışı yayınlarının amacı, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye ve Türk kültürüyle bağlarını sağlamak, eğitim ve kültür düzeylerini yükseltmek, dil, din, gelenek, görenek, birlik ve beraberliklerini güçlendirmek, sorunlarıyla ilgilenmek, bilgilendirmek ve onlara moral vermektir.

Değerli üyeler, 24 yabancı dilden yapılan yayınlarla, başta, bağımsızlığını kazanmış Türk asıllı devlet halklarıyla yakınlaşmak, kültürel, siyasal, ekonomik bağları güçlendirmek ve diğer ülke dinleyicilerine de kültürümüzü, çeşitli konulara ilişkin görüşlerimizi iletmek, insanımızı, yurdumuzu tanıtmak, turizmi desteklemek, çeşitli ülke insanlarıyla her alanda olumlu ilişkiler kurmaktır.

Radyo yayıncılığı konusunda TRT, dünya düzeyinde edindiği bu önemli göreve paralel olarak, yurt içine yayın yapan 5, yurt dışına yayın yapan 2 kanal olmak üzere, toplam 7 televizyon kanalıyla, Türkiye televizyon yayıncılığımızda önemli bir yere sahiptir.

TRT-1, TRT-2, TRT-3, TRT-4 adlarıyla yayın yapan televizyon kanallarımız, tematik bir düzenleme içinde her biri güncel olaylar, kültür sanat, gençlik-spor, Türkiye Büyük Millet Meclisi yayınları, eğitim konularında ağırlıklı olarak yurt düzeyinde her yaş eğitim, meslek grubundan izleyiciye çok çeşitli konularda yayın yapmaktadır.

Ayrıca, TRT-GAP adıyla yayın yapan televizyon kanalı, Güneydoğu Anadolu Projesinin hedeflerine uygun olarak, yöre özelliklerine uygun bölgesel yayınlarını sürdürmektedir.

TRT’nin yurt dışına yönelik 2 televizyon kanalı bulunmaktadır. TRT- Avrasya adıyla yayın yapan kanalımız, günde 16 saat süreyle ve Orta- Asya’daki Türk asıllı devletlere yönelik yayın yapmaktadır. Geniş bir alanı kapsayan yayınların dili, Türkiye’nin Türkçesidir. Türkiye ile diğer Türk asıllı devletlerin dil ve düşünce birliğine katkıda bulunmak, Türk asıllı halkların dayanışma, birlik, beraberlik duygularını artırmak, kültürel, ticarî ilişkilerin geliştirilmesine yardımcı olmak ve Türkiye’nin ve Türk cumhuriyetlerinin çok yönlü tanıtımını sağlamak bu kanalın başlıca amacıdır.

TRT-INT adını taşıyan ve yurt dışına yönelik yayın yapan bu televizyon kanalının amacı, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın anayurtlarıyla ilişkilerini sürekli kılmak, birlik duygularını pekiştirmek, kültürel gereksinimlerine cevap vermek, sorunlarına çözüm yollarını araştırmaktır.

Asya ve Avrupa’dan sonra, TRT-INT yayınları, Temmuz 1999 içerisinde, yani bu ay Avustralya Kıtasına ulaştırılacaktır.

TRT’nin, özelliklerine değindiğimiz, çok yaygın ve çok amaçlı radyo televizyon yayınları, dünya ölçeğinde ele alındığında, en gelişmiş birkaç uluslararası yayın kuruluşundan biri olduğu görülecektir.

TRT, kamu yayıncılığı yapmasının verdiği sorumlulukla, yurt içinde ve dışındaki yurttaşlarımıza ulaşmak için mümkün olan her türlü yayın ortamını kullanmaya çalışmaktadır. Bunun bir örneği olarak çağdaş iletişim ortamı olan internet üzerinde TRT web sitesi hizmete sokulmuştur. 1999 yılı başında başlayan çalışmalar sonucu, 18 Nisan 1999 seçimlerinde, TRT, internet sitesinin devreye girmesi ve seçim sonuçlarının tüm dünyaya ulaştırılmasıyla örnek olarak gösterilebilecek bir hedefi de gerçekleştirmiştir. TRT web sitesine ilişkin çalışmalar devam etmektedir.

Yayınların yurdumuzun ve izleyicinin tamamına ulaştığı yurt dışındaki boyutları ve daha da önemli olarak kamu hizmeti yayıncılığının gereklerine uygunluğu göz önüne alındığında, yalnız ulusal yayın kuruluşları bakımından değil, uluslararası düzeyde de erişilmesi güç bir konumda olduğu görülecektir.

TRT, bu ölçekteki çalışmalarını 6500 personeliyle gerçekleştirmektedir. Dünyaca ünlü, kamu yayıncılığını en iyi uygulayan İngiliz BBC kurumu ile TRT’yi farklı açılardan karşılaştırmamız, TRT Kurumunun durumunu belirlemek için yararlı olacaktır. Radyo -televizyon yayıncılığının öncüsü sayılan ve örnek olarak gösterilen BBC yılda 14 bin saat televizyon yayını yaparken, TRT 40 bin saat yayın yapmaktadır. BBC gelirleri toplam 2,4 milyar dolara, yani, TRT gelirlerinin yaklaşık 14 katına eşittir. BBC’de 25 bin, yani, TRT’nin 4 katına yakın personel çalışmaktadır. BBC’nin sadece yurtdışına yönelik kısa dalga radyo yayınları için her yıl genel bütçeden aldığı yaklaşık 200 milyon ABD Doları bile, TRT’nin tüm bütçesinden daha fazladır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; gelin, şimdi, biraz önce çizmiş olduğum resmi mantıklı bir şekilde değerlendirelim. Bir tarafta nitelikli 4 misli personel, yaklaşık 14 misli malî kaynak, buna karşılık, ancak yarısı kadar yapılan yayın var. Diğer tarafta da, düşük ve şikâyet ettiğimiz izlenme oranları. TRT’ye ne verdik ki, ne istiyoruz?! Gelin, TRT’ye daha çok destek verelim ve daha çok hizmet ve kalite isteyelim.

Bir başka husus, TRT’yi özel radyo ve televizyon kuruluşlarıyla karşılaştırırken, yalnızca izlenme oranları ve paylarını kıstas olarak alma hatasıdır. TRT, 35 yıllık yayın geçmişinde, izlenme oranları ve paylarıyla değerlendirilemeyecek, sosyal anlamda, ülkemizin insanlarında, geçmişte hakkını veremediğimiz birçok davranış biçimi ve sosyal değişimi gerçekleştirmiştir.

Hangimiz, yıllar önce TRT tarafından başlatılan serferberlikle ülkemizdeki okuryazar oranındaki patlamayı unutabilir.

Ülkemiz toplumu için yara halini almış olan başlık parası, kan davası, akraba evliliği gibi geleneklerin sorun olmaktan çıkmasına, diğer taraftan, ana ve çocuk sağlığı, aşı kampanyası, orman yangınlarına karşı önlemler, 35 yıl önce de, şimdi de trafik, erozyon, şiddet gibi birçok sorunun üzerine, reyting kaygısı olmaksızın, kaç özel yayın kuruluşu TRT gibi eğilebilmekte ve yayın yapabilmektedir.

Lütfen söyler misiniz; TRT olmasaydı, bugün, Türk halk müziği ve Türk sanat müziğimiz, kültürümüz yozlaştırılmadan bu kadar iyi korunabilir miydi?

Hangi özel yayın kuruluşu “Kuruluş: Osmancık”, “Kurtuluş” ya da “Cumhuriyet” gibi parayla ölçülemeyecek, geçmişimizi bugüne getiren ve çocuklarımıza öğreten ve geleceğe taşıyan projelerin altına girebilir?

Gelin, bugüne bakalım... Hangimiz, cumhuriyet treni ülkemizi adım adım dolaşırken gurur duymuyor?

İşte cumhuriyetimizin 75 inci yılı, işte Osmanlı’nın 700 üncü yılı. Örnekler, saymakla bitmeyecek kadar çok.

Şimdi, birçoğunuz, tabiî ki, TRT, bunları yapmakla yükümlü diye düşünüyorsunuzdur; tamamen katılıyorum. TRT, bunları ve daha fazlasını yapmakla yükümlüdür; çünkü, TRT, bu ülkenin tek, ama tek kamu yayın kurumudur. Biz, Anavatan Partisi olarak diyoruz ki, TRT’ye daha çok destek olalım ve daha çok hizmet isteyelim. Biz inanıyoruz ki, TRT, daha fazla ve çok daha kaliteli hizmet üretmeye ve Türk insanına yaraşır yayın yapmaya layık ve bir o kadar da istekli bir kurumdur. Bizlere düşen, bunun ortamını hazırlamaktır.

Yasaların kendisine verdiği görevleri olanakları içinde yerine getirmeye çalışan TRT, son yıllarda, şartların zorlanmasıyla sayıları artan radyo ve televizyon kanalları nedeniyle çeşitli konularda zorluklar yaşamaktadır. Bunların başında malî sorunlar ve vericiler konusu gelmektedir. TRT verici tesisleri, 3517 sayılı Yasayla, Şubat 1989’da PTT’ye devredilmiştir. Bu yasa, Anayasa Mahkemesinin 18 Mayıs 1990 tarihli ve 1990/8 sayılı kararıyla iptal edilmiş; iptal kararına yönelik olarak henüz yasal bir düzenleme getirilememiştir. Bu hukukî boşluk nedeniyle, kurumun hedefleri doğrultusunda ortaya çıkan yeni verici tesisi talepleri ya hiç gerçekleşmemekte ya da kısmen gerçekleşmektedir.

TRT yayınları, iki kanallı 1989 yılından bu yana kat kat artmış olup, çok sayıda kanalla halkımıza sunulmaktadır; ancak, milyarlara ve trilyonlara mal olan bu yayınlar, verici istasyonlarının gelişiminin yetersiz olması nedeniyle, halka, yeterli kalite ve düzeyde ulaşamamaktadır. Oysa, kamu yayıncılığının vazgeçilmez koşulu, yayınların tüm vatandaşlara ulaştırılmasıdır.

Bir taraftan yeni kanalları halka ulaştırmak için yeni verici tesislerinin kurulması ve yaygınlaştırılması, diğer taraftan da var olan tesislerin işletme ve bakımının kaliteli şekilde yayılması gerekirken, özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde TRT yayınlarının halkımıza ulaşmasında önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Var olan verici istasyonlarının bir bölümü ömrünü tamamlamış olup, bir bölümünde de, yedek parça ve bakım sorunu görülmektedir.

Bu nedenle, vericilerin TRT’ye devrinin ardından, TRT tarafından, yeni ve yüksek meblağda önemli yatırımların yapılmasının gerektiği açık bir gerçektir.

Kurumun TV yayınlarının kapsama ve izlenme alanları, başta sınır yörelerimiz olmak üzere, süratle daraltılmaktadır. Aynı sorun, radyo yayınları için de geçerlidir. Bu sorunun nedeni, yukarıda sayılan işletme, bakım ve idame hizmetlerindeki sıkıntılarla açıklanabilir.

Vericilerin PTT’ye devri sonucunda ortaya çıkan önemli sorunlardan biri de, devredilen verici personelidir.

BAŞKAN – Sayın Kavak, size, 2 dakika eksüre veriyorum.

MEHMET CAVİT KAVAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

TRT verici personelinin PTT’ye devriSnin ardından devir yasasının iptaliyle, bu personel tarafından idarî mahkemelerde açılan davalar kurum aleyhine sonuçlanmıştır. 1989 yılından bu yana, verici personeli mağdur durumda kalmıştır. PTT’ye devredilen personel tarafından idare mahkemelerinden alınan devir işleminin iptali kararlarının yasa çıkmadan uygulanması imkânsızdır.

Ancak, personelden ayrı düşünülemeyecek olan radyo ve televizyon verici tesislerinin TRT’ye iadesinin kamu hizmetini aksatacağı da açıktır. Bu nedenle, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısının kanunlaşmasıyla bu hukukî boşluk sona erdirilecek ve verici personelinin mağduriyeti, kısmen de olsa giderilecektir.

Yayıncılık alanında gelişen yeni teknolojilerin ülkemize gelişi, bugüne kadar öncü ve lider rolü üstlenen kamu yayın kurumu TRT tarafından gerçekleştirilmiştir. Yeni teknoloji, yeni yatırımlar demektir. TRT, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının karşısında, sanki, bir ringte, ayakları bağlı ve birçok rakibe karşı dövüşmek zorunda kalan bir boksör görünümü vermektedir. Vericilerin TRT’nin elinde olmaması da, bu boksörün kollarının olmaması ve gözlerinin görmemesi gibi değerlendirilebilir. TRT’nin, kamu yayıncılığını bir kenara bırakarak, özel radyo ve televizyonlarla rekabet içerisine girmesinin doğru olmayacağı da açıktır; ancak, unutulmamalıdır ki, yayıncılığın ülkemizdeki tek okulu olan TRT Kurumu, medyada, lider olarak, ticarî yayın kurumlarına örnek de teşkil etmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sonuç olarak, yurt ve dünya düzeyinde çok önemli görevlere ve konuma sahip bulunan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun, bu düzeyini koruması, gelişmelere uyum sağlaması ve gelişmesi için gerekli şartların yaratılmasına acilen ihtiyaç vardır.

Sözlerimi burada bitiriyor, saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kavak.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Yalçıntaş. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

Buyurun.

FP GRUBU ADINA NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, ilk bakışta çok normal bir işi yapıyor; yani, malı ilk sahibine iade ediyor. Bütün bu vericiler ve diğer tesisler, TRT’ye ait idi; şimdi, on sene önce yapılan bir tasarruf geri döndürülüyor. Fakat, burada, dikkat edilmesi lazım gelen bazı hususlar ve bu kürsüde hep beraber hatırlamamız gereken meseleler de ortaya çıktı. Bunları, yine, hep beraber tashih etmek, yanlışlıkları düzeltmek durumundayız.

Bu tasarı dolayısıyla daha önce bu Mecliste yaptığımız çalışmalarda, herhalde, tashih edeceğimiz hususların başında, biraz evvel bu kürsüde ifade edilen, acelecilik geliyor. Niçin bu konuya dönüyorum: Şu Yüce Heyetimizin ilk ve temel görevi, kanun koymak, kanun vaz etmek; Anayasa da, bunu 87 inci maddesiyle tanzim etmiş. Kanunları koyarken, vaz ederken, gereken özeni göstermek durumundayız; gereken vakti ayıracağız, mesaimizi ve zamanımızı vereceğiz. Aksi halde, alelacele yapılan kanunlar, bir gün dönecektir; yanlış hesapların döndüğü gibi, bu kanunun döndüğü gibi... 1989 yılında bu kanun çıkarılırken -yani, devredilirken- tahmin ediyorum -bu salon olmasa bile, başka bir salonda- aynı argümanlar kullanılmış olabilir; yani, denilmiştir ki: “İşte, İçtüzük böyle söylüyor, vaktimiz yok, boş geçmesin...” Sonuç: Bir sene sonra iptal; sekiz dokuz sene sonra da yeniden bir kanunun yapılması.

Tabiatıyla, burada aynı durumun hâsıl olduğunu, ıstırap çekerek -kelime mübalağa değil- dün gördüm. Anayasa Komisyonuna bir milletvekili olarak gittim, dinlemek istedim ve oturdum, dinledim. Anayasa Komisyonu, Anayasa açısından bakacak... Önce, Sayın Başkan “efendim, şu saate kadar, öğleden sonra yetiştirmemiz lazım” dedi. Sıkıştırılmış... Arkasından, bazı milletvekilleri komisyonda söz aldılar; diyorlar ki: “Efendim, bu kanunu, orijinal kanunu iptal eden Anayasa Mahkemesi kararını bilmiyoruz, okuyamadık.” Bir kişi, iki kişi değil... Oradan birisi daha atılıyor: “Ben de okuyamadım...” Bilmiyorlar... Kanun yapılıyor; okumamışlar, vakitleri yok; bir şey var... Makul bir teklif geliyor; deniliyor ki: “Efendim, bir ara verin de, şunu okuyalım ve mütalaa edelim; neden böyle olmuş... Çünkü, aynı hatayı tekrar etme ihtimali var. Öyle bir şey çıkarırız ki, bu, yine hatalı olur.” Oradan değerli bir başka milletvekilimiz, bir süre istiyor “bir saatte okuruz” diyor. Olmuyor, Başkan “ben size okuyayım” diyor; yani, Anayasa Mahkemesi, orijinal devir kanununu neden reddetmiş... Açıyor, tam okuyacağı sırada, başka bir milletvekili itiraz ediyor “siz, bunun özet kısmını okuyacaksınız; tümünü bilmek lazım” diyor. Netice; okunmuyor, mütalaa edilmiyor ve anlaşılıyor ki, milletvekillerinin sayın komisyon üyelerinin büyük bir ekseriyeti, kanun neden iptal edilmiş ve bu kanun niçin geliyor, bilmiyorlar. Sonra, araya sempatik Bakanımız giriyor; tatlı dilli, ikna edici, kucaklayıcı bir konuşma yapıyor ve alelacele geçmesini, prensipte sağlıyor. Şimdi, Sayın Yalova’nın bu özelliğiyle, tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonuna gidiyor.

Şimdi, devlet hayatında, acele edilecek, hiç şüphesiz, bekletilmemesi gereken işler vardır. İşte, Kosova’ya gönderilecek birlik. Keşke bu aceleciliği, sürati orada gösterseydik! (FP sıralarından alkışlar) Bölge verilmiyor. Türkiye, tarihî, dinî ve kültürel -Sayın Başbakanımız burada belirtti; bütün dediklerine iştirak ediyoruz- bağlarla bağlı. Orada Türk bayrakları sallanıyor; Türk birliği gelecek... Hayır, Alman birliği geliyor; o Mehmetçik cevap veremiyor. Bölge yok. Bari, NATO birlikleriyle beraber girsin; o da olmuyor. Ondan sonra, işte, bir hafta... O da olmuyor. Belki, bugün gidecek... Acelecilik göstermek gerekiyorsa, orada göstermek gerekirdi. Biz yine iftihar edeceğiz; yine, oradaki bayrağımız ve Mehmetçiğimizle iftihar edeceğiz; televizyonlardan göstereceğiz; röportajlar yapılacak, herkes sevinecek; ama, atı alan Üsküdar’ı geçmiş; bütün görevler, bütün fonksiyonlar verilmiştir.

Tatlı dilli ve mukni Sayın Bakanımız, keşke Dışişleri Bakanı olsaydı, keşke Savunma Bakanı olsaydı da, şu işi biraz tatlılıkla halletseydi. (FP sıralarından alkışlar) Dağıtımlar yanlış olmuş. Dolayısıyla, acele gösterilecek yerde, lâgar; bırak...Mehmetçik bekliyor, halk bekliyor, oradaki akrabalarımız ve soydaşlarımız bekliyor; bir şey yok...Ve biz burada, muhtemelen -biraz sonra arz edeceğim- yine Anayasa Mahkemesine gidebilecek bir şeyi, aman beklemeyelim, aman yapmayalım, çıkaralım... Dokuz sene bekleyen bir tasarının daha iyi görüşülebilmesi için dokuz saat bile beklenilmesi istenmiyor. Bu aceleciliğin, sevk edilen 87 kanun tasarısında da olacağını zannediyorum, olduğunu zannediyorum. Değerli Başbakanımızın imzasını görünce -tek imza- kendi kendime sordum: Acaba, 56 ncı hükümet devam mı ediyor?! (FP sıralarından alkışlar) “Hayır, 57 nci hükümet var” dediler. (FP sıralarından alkışlar) Yani, anlaşılıyor ki, hükümetin üyeleri dahi pek tetkik etmemişler.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – İmzaları yok.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) – “İmzaları yok” diyor bir arkadaşımız; keşke olsaydı!..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Atamadılar; belki, bulamadılar...

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) – İkinci tashih etmemiz lazım gelen husus şu: Milletvekili fonksiyonlarımızın tam idraki ve ifasında hata yapmayalım. Biz, her birimiz, buraya, seçmenlerimize bazı şeyler söyleyerek geldik. Bu fonksiyonun idrakini ben şöyle görüyorum: İktidar partilerine mensup değerli üyeler, hükümetin getirdiği her tasarıya evet, muhalefetin her teklifine ret; muhalefet de -bizler- hükümetin her dediğine ret, hayır demekle bu fonksiyonumuzu yerine getiremeyiz. Bizim burada vazifemiz, hükümeti veyahut da muhalefeti üstün kılmak değil, hakikati, gerçeği, doğruyu üstün kılmaktır. (FP sıralarından alkışlar) Bunu yapmazsak, nereden, kime şikâyet edeceğiz ki? Efendim, parti disiplini var, bize ses çıkarttırmıyor... Lider sultası var... Boyun eğilirse, sırt müsait hale getirilirse, buna binen olur; ama, çok şükür, bunun aksi ve güzel örnekleri de var bu Mecliste. O örnekleri çoğaltmamız lazım. Fazilet Partisinin Anayasa değişikliğinde gösterdiği örnek; hiç tereddüt etmeden, ülkeyi bir referandumun yanlışlığına sürüklemeden, ceplerimize attık, beyazları koyduk ve çıktı çok şükür... Veyahut geçen gün bütçe müzakerelerinde Sayın İsmail Köse Beyefendinin Grubu adına gösterdiği örnek hareket. Efendim, benim hükümetim böyle getirmiş, bu tasarı böyle çıksın, geciktirmeyeyim... Hayır; önergesini verdi ve bu taşıt meselesinde, bana göre büyük bir yanlışlığı önledi, doğru bir iş yaptı. Daha da güzeli, diğer partilerden ona destek geldi. Bence, bu üslubu benimsemeliyiz. Bir müddet sonra burada ya varız ya yokuz, üç sene dört sene; ama, arkaya baktığımız zaman, liderine boyun eğmiş, disiplin kurulu var diye veyahut da parti disiplinine şey etmiş, doğruyu aramayan, mensup olduğu partinin iktidar veya muhalefet olmasına göre durum alan milletvekilleri olmamalıyız. Kaldı ki, o kompozisyon da değişir. Türkiye’de hükümetlerin kaç yıllık ömrü oluyor?!. Çok basit; son onbeş senede gelen hükümet sayılarını 15’e bölelim, rakamı çok rahatlıkla bulabiliriz. Öyleyse, bu alışkanlıkları daha baştan, lütfen, edinmememizde yarar var.

Kanuna baktığımız zaman, yine, dikkat etmemiz gereken bazı özellikler var. Bir kere, ne dersek diyelim, bu kanun bir zam kanunudur ve bu zam da, şeffaf olmayan bir tarzda, vatandaşın pek farkına varamayacağı bir şekilde vazedilmiştir, konulmuştur. TRT’nin üzerine büyük yükler yüklenecek; bütün o tesisler, belki senelerin ihmaliyle, büyük onarımları gerektiren, yenilenmesi gereken halde, TRT’ye devredilecek. Elbette ki, bir maddî kaynak aktarımı şart. Yolunu bulmuşuz; Plan ve Bütçe Komisyonunda “3,5” demişiz. İlk bakışta “sabit bir rakam; eskiden de öyleydi, mesele yok gibi” derken, altında “Bakanlar Kurulu, isterse, bunu yüzde 100 artırabilir...” Yüzde 7’ye... Vergi koyacak; yeni bir şey... Burada ilk ortaya çıkacak olay, bu elektrik fiyatlarının artması; sadece, televizyon, radyo kullanan vatandaşa değil, bütün vatandaşlara, bütün tüketicilere gelip yüklenecek; arkasından, sanayicilere yüklenecek; özellikle de, zaten can çekişen orta ve küçük sanayinin durumu, bir kere daha zorlaşacak.

Efendim, bu kullanılmaz... Hayır, bunun kullanılacağı açıkça görülüyor; çünkü, dokümanları edindik, o dokümanlarda rakamlar var, dolarlar var ve trilyonlar var; belli ki, bu “3,5” salahiyeti kullanılacaktır, yeni bir zam gelecektir elektrik fiyatlarına; çok açık gözüküyor.

İkincisi, anayasal bir problem çıkabilir. O da şu: 3,5; bunu, yüzde 100 artırabilir. Yani, özerk olan bir kurumu, Bakanlar Kurulu kararlarına bağımlı hale getiriyoruz. O olan özerk kurum... Sayın Genel Müdürümüz, yöneticiler ve diğerleri, hükümetin gözüne bakacaklar; artırsa...Artırmak için, birtakım şeyler olacak.

Aa!..Okuyoruz; eksiltebilir de, hem eksiltir hem artırır... Özerk bir kurumun hayatî olan fonksiyonlarını -Anayasa Mahkemesine gidebilir- özerk bir kurumun bu niteliğini zedeleyici bir keyfîlik ortaya çıkabilir.

Üçüncü getirdiği nokta; çok sayıda personeli, zaten istihdamda bunalmış olan bu müessesemizin sırtına yükleyeceğiz. Elimizdeki dokümanlar 6 500 kişinin çalıştığını gösteriyor; 1 800 kişi daha, işte, size, 8 300 kişi çalışacak; 8 300 kişiye maaş, 8 300 kişiye 6 ikramiye vesaire... Zaten, onların, işin altında, dibinde yatan noktaya giremiyoruz; vakit yok. Zaten, bu devir probleminin altında bir de bu yatıyor; çünkü, hem Anayasa Mahkemesinin iptal kararına baktığımızda hem de gerçeğe baktığımızda, mağdur duruma düştüğünü düşünen personel, eski müessesesine dönerek bugünkü avantajlardan yararlanmak istiyor. Bu da, normal bir talep olabilir; ama, hantal bir müessese meydana getireceğiz.

Bu sektörün, hasbelkader, senelerdir içindeyim; özel televizyon kuruluşlarının içerisinde rol aldım. Böyle bir hizmeti, bunun dörtte 1’i personelle götürmek, etkili, verimli götürmek mümkün; ama, kolay mı?.. Devlete aldığınızı, maaşa bağladığınızı, evleri, mektepleri yerleşmiş insanları, aileleri söküp atmak “ben rasyonel olacağım, ben verimli olacağım; sen de ne yaparsan yap” demek mümkün olamıyor. Gelen genel müdürler bu durumu biliyorlar. Peki, biz yeni bir yük yüklüyoruz ve kanunda da bunu kolaylaştırıcı mekanizmaları getirmiyoruz, niçin getirmiyoruz; kanun adı zaten hükümetler tarafından hazırlanmıyor, bürokratlar tarafından... Sizler de, bizler de bürokratlık yaptık. Sosyolojik anlamda bürokrat, tutucudur ve yasakçıdır; öyle, atılım yapacak, yeni mekanizmalar getirecek...Onu siyasetçi yapacak. Siyasetçiye de vakit yok; siyasete, teemmül, münakaşa ve şey yok; çıksın... Sonunda yeni yeni problemler... Kaldı ki, dijital sistem dünyada yayılmaya başladı; bunun teknolojisini biliyoruz. Dolayısıyla, daha az insanla daha çok verim alabilecekken, biz, bu millî müessesemize, tek devlet müessesemizin sırtına yeni bir şey daha koyuyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; son olarak, yayınlar hakkında da birkaç söz söylemek isterim. TRT’nin işareti, ibresi, seviyeyi ve kaliteyi gösteriyor. Özel televizyonların durumlarını biliyoruz. Çoğumuzun, oralarda, şu veya bu vesileyle ilişkileri olmuştur. TRT, başlangıçta bir bocalama dönemi dışında, yani, özel televizyona benzeme dışında, kendi fonksiyonunu anladı ve bugün, hepimiz, tebriklerimizi ve takdirlerimizi söylememiz gerekir ki, kaliteli, seviyeli bir yayın yapıyor.

Biraz evvel, Sayın Bakanımız burada belirtti; Türkçenin temiz bir şekilde kullanılması, Türk musikisi, halk musikisi, belgeseller, haber bültenlerinin düzenlenmesi; halkımızın, kendi inancı konusunda en doğruyu öğrenebilmesi için diyanet saatinin ihdası ve diğerleri... Daha fazla bir şey söylemeyeyim; muhalif partiye mensup bir kimse çıktı, TRT’yi övmekle bitiriyor dersiniz; ama, bir noktayı da söylemekten kendimi alıkoyamıyorum.

Bütün bunların yanında, ülkede zengin, hareketli, gelişmiş bir fikir atmosferinin doğması, böylece, ibda edici -getirici- yeniliklerin getirilebilmesi için TRT’nin rolünün tam yerine getirildiğini söylemek benim için zordur. Yani, açıkoturumlar, fikir ve siyaset adamlarının tarafsızık, yansızlık, evrensel değerler içerisinde düşüncelerini milyonlara aktarması...Burada bir tıkanıklık, bir kısırlık, bir katılık var. Düşünce programları ya yok ya da bu tip programlar, zaafı meydana getiren, koyan bir tarzda ortaya çıkıyor. İşte, objektif ve çok yanlı, çoksesli olması lazım gelen programlar bir koro görüntüsü veriyor; bir konuşmacı bitiriyor, öbür konuşmacı aynı şeyi başka bir şekilde...Yani, hem kanunun içinde olan hem de yayın prensipleri dünyaca kabul edilmiş olan diğer fikirlere yer yok. Peki, olursa ne oluyor -çünkü, bu, ideolojik katılıktır; ideoloji, bazı insanlarımızın beyinlerine musallat olmuş bir aydın hastalığı halinde, TRT’nin bazı kesimlerinde görülüyor- olanı söyleyeyim: Biraz serbesti, biraz değişiklik...Bu hafta içerisinde, bir programda -bu programın içerisinde Kültür eski Bakanımız Prof. Talat Halman Beyefendi de var. Yeni bir program. Sayın Genel Müdürümüz araştırıp, seyredebilir. Vakti olanlara da tavsiye ederim; Türkiye’nin az çok bir fikir kesitini veriyor -Talât Halman Bey, bu katı ideolojiye biraz yumuşaklık getirmek için, dedi ki: “Efendim, hep geriye çakılıp kalmayalım; bugünü ve yarını görelim; demokrasi var, insan hakları var ve dünyadan kopmayalım.” Hani, bir tabir vardır; anasından emdiği süt burnundan getirilir diye, getirilen o koro -hani, onlar da fikirlerini söyleyeceklerdi; ben, o fikri ve o davranışı tenkit ediyorum; millî bir televizyonda bu olmaz; koro getiremezsiniz- derhal karşı çıktı ve netice, şununla formüle ediliyor; lütfen, satır be satır takip etsinler: “1946’dan sonra yapılan her şey yanlıştır.” Böyle mi bütünleşir bir toplum!.. Biz, eskisiyle yenisiyle bütünleşmek, eskisinin ve yenisinin faziletlerini ve eksik noktalarını, birbirimize girmeden, çatışma yapmadan kabul etmek mecburiyetindeyiz. Hür düşünce zemininde bir toplum bütünleşir. Hangi çağda yaşıyoruz, nereye gidiyoruz?..Demokrasi denince, bir tehlike; insan hakları denince, başka bir korkunç tehlike; dışarıya açılalım, Batı bizim mahvımızı istiyor... Bu düşünce tarzı, Türkiye’nin güneyindeki bazı rejimlere yakışır, olabilir -Baas Partisi böyle- Güney Amerika’daki rejimlere yakışır... Biz, bu kadar zayıf bir toplum muyuz, bu kadar mı çürüğüz; devletimiz, cumhuriyetimiz bu kadar mı “püf” demekle yıkılacak?..Böyle şey yok! (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yalçıntaş, size 2 dakika eksüre veriyorum.

NEVZAT YALÇINTAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dolayısıyla, bir örnek olarak verdim.

TRT Değerli Genel Müdürümüzün ve yöneticilerinin dikkatini çekiyorum. Bu tip bir düşünce tarzıyla, yeni dünyaya değil, günümüze bile açılmamız mümkün değildir. Büyük haksızlıklar yapıyoruz; sadece bugüne değil, düne de yapıyoruz. O dünü böyle tefsir ediyoruz, dünü böyle katı tefsir ediyoruz, dünü böyle kapalı tefsir ediyoruz; o da yanıyor. Şüphesiz ki, TRT çok değerli bir millî kuruluşumuz ve ona sahip çıkmalıyız; hepimiz, bütün siyasî partiler, bütün görüşler. Onun şu veya bu görüşün şu veya bu siyasî partinin şu veya bu iktidarın bağımlısı, onlara muhtaç halde olacağı, ne davranışlar ne de mekanizmalar, getirmeyelim. Orası, gerçek anlamda özerk olduğu müddetçe, hizmeti artacaktır, medenî ve ileri bir toplumun meydana getirilmesinde asıl rolünü oynayacaktır. Bunun için teselli, yine, Sayın Yalova’nın sözleriyle bitirmek istiyorum.; buyuruyorlar ki “daha fazla özerk olmalıdır.” Sayın Bakan, elbette katılıyoruz; ama, lütfen, bu kanunların daha özenle çıkmasına, daha demokratik bir TRT’nin işlemesine siz de gayret gösteriniz; göstereceğinizden de eminim efendim.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz Sayın Yalçıntaş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Ali Serdengeçti; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Serdengeçti, süreniz 20 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ALİ SERDENGEÇTİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım; Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, iletişim, bugün dünyada, çok karmaşık, çok zor, ancak çok da etkili bir iştir ve de bütünlük arz etmektedir. Bir mesajın iletilmesi, hazırlık aşamasından hedef kitleye ulaşasıya kadar, komplike bir çalışma gerektirir. Siz, dünyanın en doğru mesajını ya da en güzel programını yapsanız da, antene çıkaramıyorsanız, hiçbir önemi kalmaz. Mesaj, alıcıya ulaştığı sürece etkilidir. Bugün, yayını hazırlayan, TRT Kurumu, hedef kitleye ulaşmasını sağlayan ise, Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketidir; görülüyor ki, eşi ve benzeri olmayan bir uygulamadır. Hepimizin bildiği gibi, 1989 yılında, çeşitli tartışmalar neticesinde, bu yanlış yapılmıştır. Ancak, zararın neresinden dönülürse kârdır esprisiyle, bu yanlışın ivedilikle giderilmesi gerekmekte olduğundan, verici istasyonlarının TRT’ye devredilmesini sağlayan bu yasa tasarısı, yeni dönemde, ilk sıralarda gündeme gelmiş bulunmaktadır.

Bu devir işlemi neler getirecektir; bunu görmek için, önce, götürdüklerine bakmak gerekmektedir:

Vericilerin PTT’ye devredilmesinden önce ülke nüfusunun yüzde 95’ine ulaşan TRT yayınları, bugün, 3984 sayılı RTÜK Yasasında belirtilen ve ulusal televizyon olma şartı olan yüzde 70’lik nüfusu kapsama sınırının altına düşmüştür; çünkü, özelleştirme kapsamına alınan Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi, bu kapsam dışında görülen vericiler için kayda değer bir yatırım yapamamıştır. Bu durumda, zaten eski teknolojiye sahip vericilerin birçoğu atıl durumda kalmış, yerine, gelişen teknolojiye cevap verecek uygulamalar hızlı şekilde gerçekleştirilememiştir. Bunun çarpıcı örneğini de başkentimizde görmek mümkündür. Atatürk’ün 1938 yılında kurduğu ve faaliyete başlattığı, Türkiye’nin ilk vericilerinden Etimesgut Verici İstasyonu, önemsiz bir yedek parça yüzünden, 8 Nisan 1999 tarihinden itibaren suskunluğa terk edilmiştir. Yine aynı şekilde, Emirler Kısa Dalga Verici İstasyonuna konulan 5 vericiden 4’ü yayın yapamaz durumundadır. Çakırlar Verici İstasyonu da, yine aynı sebeplerle, en düşük kapasiteyle çalışmaktadır. Başkentimizin vericilerinin durumu bu ise, diğer kentlerimizdeki vericilerin durumunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum.

İnsanımız, Doğu, Güneydoğu ve Batı Anadolu’da, komşu ülkelerin, şuurlu, güçlü ve etkili yayınlarıyla karşı karşıyadır. Üniter devlet olma ve cumhuriyetimizin temel niteliklerini koruma açısından son derece tehlikeli olan bu duruma ilgisiz kalmak, bize göre, gafletten de öte bir davranış olur. Bu bölgelerde, TRT’nin hazırlayacağı, millî birlik ve beraberliğimizi vurgulayan programlar ve güçlü verici ağıyla, yabancı yayınların bölgeyi etkilemesinin de önüne geçilmesi büyük bir önem arz etmektedir.

Bu dış tehditlerin yanı sıra iç olumsuzluklar da son derece tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. PTT’ye devirle zaten küskün olan verici personeli, değişik kesimler tarafından baskı altına alınmaya çalışılmıştır; ancak, 3984 sayılı RTÜK Yasası gereği, ulusal bazda frekans tahsisi dört ay içinde yapılması gerekirken, beş yıldır yapılamamıştır; bu anlamda, verici istasyonları üzerinde büyük bir keyfiyet, karmaşa ve keşmekeş doğmuştur, bu durum, TRT yayınlarının bir çok yerde hedef kitleye ulaşmamasına neden olmuştur.

Aynı zamanda, verici istasyonlarının güvenliği tartışılır durumdadır; bu da, bölücü ve yıkıcı faaliyetlerde bulunanların, bu vericileri kullanarak korsan yayın yapmalarına imkân vermiştir.

Sonuç olarak, verici istasyonlarının bir an önce TRT’ye devri, sözünü ettiğimiz ve edemediğimiz birçok olumsuzluğu ortadan kaldıracaktır. Bu kayıpların kazanca dönmesi bile, bu yasa için başlıbaşına bir gerekçedir.

Şu anda TRT’de 6 400 civarında personel çalışmaktadır; vericilerin TRT’ye intikaliyle bu sayı yaklaşık 8 000’e ulaşacaktır.

Millî kurumlarımızdan biri olan ve ülkemizin aynası özelliğini taşıyan TRT Kurumu, vericilerinin elinde bulunmaması sebebiyle olumsuz bir yayıncılık sergilemektedir. Kurumun, 2954 sayılı Yasasında ve yayın ilkelerinde belirtilen hususları gözardı etmeden, tarafsız, objektif, devletimizin yanında, milletimizin millî ve manevî değerlerini öne çıkaran bir yayın ve yönetim anlayışına ivedilikle kavuşmasını da arzulamaktayız.

Bu yasanın hayata geçirilmesi, TRT yayınlarının kapsama alanı çerçevesinde daha net ve sağlıklı olarak izlenme imkânını verecektir. TRT’nin de, yüce milletimizin ve Meclisimizin kendine sağladığı imkânları, doğru, verimli ve sorumlu bir anlayışla değerlendireceğine inanıyor ve Grubumuz adına bu devir kanununu destekleyeceğimizi beyan ediyorum.

Yüce Meclise ve vatandaşlarımıza, Grubum adına saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdengeçti.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır Sayın Tezmen.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Radyo ve televizyon vericilerinin TRT Kurumuna devredilmesine ilişkin olarak değerlendirme yapacağım ve Grubumuzun görüşlerini dile getireceğim.

Şimdi, bu radyo ve televizyon vericilerinin 1989 yılında TRT Kurumundan alınıp PTT’ye devredilmesi ve arkasından, bir yıl sonra, Anayasa Mahkemesine dava açılması ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla personel devrinin iptal edilmesi sonucu, bu devir işleminin bir kanunla yeniden düzenlenmesi ihtiyaç haline gelmişti ve öteden beri de, bu konu, Meclise gelmeden bürokratik kademelerde çok defa çalışılmış, ancak, bir noktaya getirilememişti. Bildiğim kadarıyla, en son 1997 yılında bir kanun tasarısı hazırlanıp sevk edildimiş, Yüce Meclisin komisyonlarında bu tasarı üzerinde ciddî çalışmalar yapılmış, ancak seçim dolayısıyla kadük olmuştu ve şimdi bu kanun tasarısı, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve diğer komisyonlarda, geçtiğimiz günlerde ciddî biçimde yeniden ele alındı ve olgunlaştırıldı.

Aslında, radyo ve televizyon vericileri, bilgi çağında olan yeni dünyada, gerçekten, çok önemli bir fonksiyonu ifa ediyorlar. Haber alma özgürlüğünün teminatı olabilmesi açısından, kişilerin bilgi çağının nimetlerinden yararlanabilmesi için, çok çeşitli seçenekleri olması ve bu seçeneklerin içinde en iyi bilgiye, en iyi habere ulaşabilme imkânının sağlanması lazımdır.

O açıdan, Türkiye gibi bir ülkede, kamu televizyonculuğu ve kamu radyo yayıncılığının yanında, özel yayıncılığı da teşvik etmek lazım, güçlendirmek lazım. Aslında, kamu yayıncılığının, tamamen tarafsız bir anlayış içinde ele alınması lazım. Ancak, üzülerek görüyoruz ki, bazı yayınlarda, tek hükümet yanlısı ve bazen, bazı programlarda, belli görüşte olan kişilere devamlı surette yer veriliyor ve o kişiler kendi perspektiflerinden yorum yapıyorlar. Aslında, bu, bir yönlendirme olayıdır. TRT’nin bu fonksiyonunu ifa ederken bu tür yanlışlara girmemesi de önem arz etmektedir.

Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konu ciddî biçimde ele alındı. Tabiî, bu vericiler TRT’ye devredilirken, 1999’un fiyatlarıyla aşağı yukarı 15 trilyonluk, hatta bir hesaba göre 20 trilyonluk bir yük de TRT’nin üzerine yüklenmiş gözüküyor. Gerçekten de, bir fonksiyonu devrettiğiniz zaman, onun olanaklarını da devretmek durumundasınız. TRT’nin kendi başına bu yükün altından kalkmasını beklemek, gerçekten zor gözüküyor. Ancak, TRT’nin durumuna bir göz atmak lazım. TRT, gerçekten, kendi sınırlı imkânlarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor; ancak, acaba, TRT olanakların ötesine mi geçmiş diye bir düşünmek mecburiyetindeyiz.

BBC’nin üç kanaldan 35 bin saat yayın yaptığı bir ortamda, TRT’nin yedi kanaldan 44 bin saat yayın yapması ve bu kadar büyük bir yükü taşımak durumunda kalması, gerçekten, üzerinde önemle durulması gereken bir konu. Yedi kanaldan 44 bin saat yayın yapıyorsunuz. Belki şu denecektir; devletin yüklediği görevler vardır; doğrudur. TRT, GAP yayını yapmak durumundadır; TRT, international (INT) yayın yapmak durumundadır; o da bir fonksiyondur, daha da yaygınlaştırılması gereken bir fonksiyondur; bütün kıtaları kapsaması lazım. Bu konuda çalışmalar olduğunu, komisyon toplantısında Sayın Bakan ve TRT yetkilileri dile getirdiler; o da sevindirici bir unsur.

Ancak, devlet, bir görevi yüklerken, bunun da karşılığını ödemek durumundadır. Bizim hukuk sistemimizde, bizim bütçe sisteminde bunun mekanizması da vardır. Eğer Meclis TV’si kuruyorsanız, bunun giderlerinin, bunun yükünün Meclis bütçesinden karşılanması lazım. International yayın yapılıyorsa, bunun karşılığının da, ya Tanıtma Fonundan ya da Dışişleri Bakanlığı bütçesinden sağlanması lazım. Bunları karşılamayalım, ne yapalım; biz, enerjiye bir vergi koyalım, bu enerji vergisini yüzde 100 artırma yetkisi alalım -doğrudur- ve bunu, TRT yayınını izlemeyle hiç alakası olmayan insanlara ödetelim. Bu, aslında, hem mantığa aykırı hem de hukuk sistemimize aykırı. Çünkü, şu anda mevcut olan yapıya göre, TRT, enerji üzerinden yüzde 3,5 pay alıyor. Düşünün ki, tarlasını sulayan çiftçi, ark ocağı çalıştıran sanayici, dokuma sanayiini çalıştırmak için makinelerini fire up eden, çalıştıran sanayici, TRT’ye pay veriyor ve bu payı, hizmetle hiç alakası olmayan kişiler ödüyor. Halbuki, bu bir anlamda vergidir, bunun adı enerji vergisidir. Mademki enerji vergisi koymuşuz, bunun genel bütçeye alınıp, genel bütçeden de, TRT’ye yüklenen yüklerin karşılığının ödenmesi lazım.

Aslında, hukuk sistemimiz bu sisteme uyumludur. Böyle olması gerekirken, her kuruma bir tür vergi koyma yetkisi alarak bunu koyarsanız, sistemi gözden kaçırırsınız. Gerçekten, Türkiye’nin üstlendiği vergi yükünün hesaplanmasından tutun, her alanda yanlış sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz.

TRT’ye 15-20 trilyon lira arasında yeni bir yük yüklenecektir; doğrudur. Bu yeni yük için, Plan ve Bütçe Komisyonunda uzun uzun tartışmalar yapıldı; bu yeni yük nasıl karşılanacak?.. Bunun karşılanma sistemi var; Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 30 uncu maddesinde açıkça bir hüküm konulmuş; deniliyor ki “TRT’nin giderleriyle gelirleri arasında bir fark olması durumunda, bu, genel bütçeye konulacak ödeneklerle karşılanır.” Yeni yapacağımız düzenlemeyle, önümüze gelen kanun tasarısıyla, TRT gelirlerinden, TRT’nin reklam gelirlerinden ödenmekte olan yüzde 30 pay kaldırılmıştır; TRT açısından bu da bir imkândır.

Ayrıca, acaba TRT’nin, 6 500 elemana ihtiyacı var mı; artı, yeni devralınacak 1 800 kişiye ihtiyacı var mı; kanal sayısını tekrar gözden geçirmesi gerekir mi; gelir artırıcı yeni faaliyetlere girmesi gerekir mi? Bunları da uzun uzun tartışmak lazım ve TRT’nin yeni bir yaklaşım içerisine girmesi lazım.

Yoksa, sıkıntı içinde, her gün birbiri ardına tesislerin kapandığı bir ekonomi içinde, rekabet etme çabası içindeki ihracatın gerilediği bir ekonomi içinde, zaten pahalı olan ve rekabeti olumsuz yönde etkileyen enerji fiyatının üzerine ilave yüzde 3,5 zammı getirdiğiniz takdirde, yüzde 1-2 marjlarla çalışıp ihracat yapmaya çalışan, onu da yapamayan sanayiciye diyorsunuz ki “bırak, çekil bu piyasadan.” Bunun kabul edilmesi mümkün değildi. Gerçekten de, komisyonda uzun uzun tartışıldı ve gerek iktidar ve gerekse muhalefet grupları, bir noktada uzlaşma imkânına kavuşabildiler. Artışlar, gerçekten de makul bir seviyeye getirildi; hükümet tasarısında yüzde 7 olarak öngörülen bir artış, yüzde 3,5 seviyesine çekildi ve Bakanlar Kuruluna da artırma yetkisi verildi.

Aslında, doğrusu, bu yüzde 3,5’in de kaldırılmasıdır. Bunun, enerji fiyatıyla ya da başka bir şekilde, devletin koyacağı başka tür vergilerle karşılanarak, TRT’ye bir gider karşılığı olarak ödenmesi gerekir. Çünkü, siz, bu tür vergilerle, kaynak dağılımını bozuyorsunuz; ama, alıştığımız, denge fiyatı olarak oluşmuş bir enerji fiyatı var, artık onu bu aşamada indirmeyelim diye düşünüldü; gerçekten de, yüzde 3,5 olarak, büyük anlayış içinde kabul edildi; bu da önemli bir unsur.

Gerçekten, bu anlayışı gösterdiği için, bütün gruplara teşekkür ediyorum; çünkü, sanayimiz gerçekten sıkıntı içinde. Bugün, Türkiye’nin en büyük iplik tesislerinden birisi olan Bursa’daki BİSAŞ’ın, 1 400 işçisini sokağa bırakarak kapandığını duyuyoruz. Bu noktada, enerjiye, daha bugün, 1 temmuzdan geçerli olmak üzere yüzde 5’lik bir zam geldi. Ayakta kalmakta zorlanan sanayiciye yeni yükler yüklememek bizim için çok önem arz ediyor; çünkü, sanayie yeni yükler gelmesi, çiftçiye verilen enerjinin fiyatının artırılması demek, daha çok işsizlik demek, ekonominin daha da kötüye gitmesi demek. Onun için, iyi bir anlayış örneği sergilenmiştir.

Ayrıca, komisyonda, bu yasa tasarısı üzerinde, teknik bakımdan çok ciddî çalışmalar yapılmış, muhasebe tekniği açısından ve hukukî açıdan boşluklar doldurulmuştur. Gerçekten de bu yaklaşım sonucunda, tasarı, çok olgun bir hale gelmiştir.

Bu tasarının yasalaşmasının, TRT Kurumunun etkin bir fonksiyon görmesi yanında ve anayasal zorunluluğu yerine getirmenin ötesinde, Telekomun özelleştirileceğinin de dikkate alınarak mutlaka sağlanması gerekiyordu; gerçekten de biz bunun özünü destekliyoruz. Gerçekten de, tasarının bir an önce yasalaşması ve öteden beri, dokuz senedir gündemde kalan bu sorunun kapanması lazım.

Ayrıca, Türk Telekomun, 1999 ya da 2000 yıllarında özelleştirileceği dikkate alındığında, bu vericilerin, mutlaka, TRT’in elinde ya da başka bir kurumda olması lazım; bunların Telekomda kalması, Telekomun satış değerini aşağı çekici bir özellik arz etmektedir; çünkü, bu işletmeleri, bu vericileri Türk Telekom kurmuş, işletiyor; ama, karşılığında bir gelir yok Türk Telekom açısından; tamamen, bir gider niteliğinde. Ayrıca, yarın, yabancıların ortak olacağı ve 2005 yılında da Telekom tekelinin kalkacağını dikkate aldığımızda, bunun, Türk Telekomun elinde kalmaya devam etmesi, her bakımdan sakıncalıydı; bu da önemli bir aşama olmuştur. Bir de, bu vericilerle ilgili olarak, aslında, bunların Telekoma -daha doğrusu önce PTT’ye- devredilmesi, önemli atılımlara vesile olmuştur.

Aslında, benden önceki konuşmacı, pek ciddî bir yatırım yapılmadığından bahsetti. Ben, biraz ilgim de olduğu için, bir iki rakam vermek istiyorum: TRT’den devralınan 109 FM vericisi varken, şu anda devredilecek 356 tane FM vericisi var. 861 televizyon vericisi devralmış PTT, Türk Telekom, buna karşın 5 168 devredecek. 21 genlik modülasyonlu radyo varken, 25 radyo devredilecek. Türk Telekom, bugünkü fiyatlarla, 129 trilyon liralık yatırım yapmış bu alana ve 129 trilyon liralık bir değeri, aslında TRT Kurumuna devrediyor ve rkiye’de gerçekten coğrafî sıkıntılar nedeniyle birkaç bölgeyi hariç bırakırsanız, çok önemli bir kaplama alanı sağlanmış durumda, hemen hemen Türkiye’nin her yerinde TRT yayınları yüzde 90’ın üzerinde izlenme olanağına kavuşmuş durumda; bunu da inkâr etmemek gerekiyor, gerçekten TRT’ye iyi bir miras devrediliyor.

Şimdi, TRT bu vericilerin yanında bir de borçtan kurtuluyor. Bu yaptığınız yasada ya da önümüzdeki yasayla, Türk Telekom ile TRT arasında yayınların kullanılması, yayın yapılmasına ilişkin olarak hesaplanan birtakım alacak ve borç ilişkileri vardı, bu borçlar siliniyor, aslında TRT’nin borcu siliniyor. Telekomun yaptığı hesaplamalara göre, 18 trilyon liralık bir borçtan da TRT kurtulmuş oluyor. Tabiî, TRT’de belki muhasebe kaydı olarak aynısı olmayabilir; ama Telekomun benzer kuruluşlara verdiği hizmet karşılığında alması gereken ücreti dikkate aldığınızda, TRT’nin 18 trilyon lira olarak ödemesi gereken bu borçtan da kurtulması söz konusu. Dolayısıyla, TRT’ye bu yasayla aslında sadece bir sıkıntı devredilmiyor, TRT’ye birtakım olanaklar da devrediliyor. TRT kurumunun tabiî ki desteklenmesi, himaye edilmesi lazım.

Bu yasaya göre, radyo ve televizyon vericilerinin devir işleminin 31.12.1999 tarihine kadar sonuçlandırılması gerekiyor. Bu arada, TRT Kurumumuz da doğru dürüst bir hesap çıkarır, ekkaynak ihtiyaçlarını dile getirirse, 2000 yılının bütçesini o dönemde görüşmeye başlayacak olan Yüce Meclis de bu olanağı TRT’ye sağlayacaktır; ben, bunu böyle düşünüyorum ve Plan ve Bütçe Komisyonundaki eğilim de o yönde olmuştur.

Gerçekten de, bu yasa tasarısı, hem hukukî bir boşluğu ortadan kaldırıyor hem teknik olarak olması gereken bir yapıyı oluşturuyor hem de personelin sıkıntılarını da ortadan kaldırıyor.

Ben, bu yasanın ülkemize hayırlı uğurlu olmasını dilerken, hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Biz de size teşekkür ediyoruz Sayın Tezmen.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Bülent Ersin Gök; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Gök.

DSP GRUBU ADINA BÜLENT ERSİN GÖK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, Demokratik Sol Parti Grubu adına, sizleri en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekileri, Türkiye ve Radyo Televizyon Kurumunun ülkemize çok önemli ve büyük görevleri vardır; fakat, radyo ve televizyon vericilerinin kuruma devriyle birlikte, zaten yükü ağır olan TRT, daha büyük yükler altında ezilmeden bu önemli görevlerini yapmalı ve aksatmamalıdır.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun özerk olduğu herkesçe malumdur, görsel yayıncılığıyla temelde en önemli görevi, dünyadaki önemli gelişmeleri, haberleri ve ülkemizdeki önemli olayları kitlelere ulaşarak bilgilendirmek ve vereceği eğitim amaçlı programlarla tarafsızlık ilkesi çerçevesinde yayınlar yapmaktır.

Değerli milletvekilleri, Telekomun özelleştirilmesi sırasında, bir kamusal değeri olan verici istasyonlarının TRT’ye devredilmesiyle, 1 850 kişilik bir kadronun maliyeti yanı sıra, bu tesislerin bakımını idame ettirebilmek ve bu tesislerin geliştirilmesi için bazı harcamalar yapmak zorunda kalacaktır.

Bu nedenle, TRT’nin, vericileri devralırken, bu vericiler için tahsis edilmiş enerjiden elde edilen kaynağın, TRT’ye devredilmesi gerekmektedir.

Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bir kamu değeri ve önemi olan verici istasyonlarının, özerk çalışan bir kamu kurumuna devredilmesini desteklerken, bunlara gereken harcamaların kaynağı olan ve 1986 yılından beri işlerlik kazanan enerji gelirlerini, TRT’nin bünyesini güçlendirmesi ve ulusal çıkarlar açısından, katlanılması gereken özveridir diye düşünüyoruz.

Özel televizyonlar, sermaye kesimi tarafından desteklenmekte ve reklam gelirlerinden yüzde 98 pay almaktadır. Türkiye’nin dört sathına yayılan kaliteli yayınları olmasına rağmen, en doğru ve en ciddî haberleri TRT vermesine rağmen, sermaye kesimi, reklam cirosunun yüzde 2’sini TRT’ye aktarmaktadır. Oysa, TRT, özel televizyoncuların yaptığı ticarî yayıncılığın dışında, kamu yayıncılığı olarak, bir taraftan ulusal çıkarlarımızı önplana alırken, bir taraftan da kamuoyuna, abartılmamış bir yaklaşımla bilgi aktarımı sağlayan bir haber politikası izlemektedir.

TRT, bu yönleriyle, ülkemizin dışında ülkemizin aleyhine yapılan yayınları karşılayacak yayınlarda, ekonomik yetersizlikler nedeniyle sıkıntılar yaşamaktadır.

Değerli milletvekilleri, asıl amacı, laik Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkeleriyle yayın yapmak olan, Atatürk ilke ve inkılaplarını, yapacağı eğitim programları ve tarafsızlık ilkesiyle halkına ulaştırmak olan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, bugün bizlere, her zaman olduğundan daha farklı ve acil bir şekilde lazımdır. Bazı değerli milletvekillerimiz, tasarının neden bu kadar acil getirildiği konusunda görüş bildirmişlerdir.

Doğu ve güneydoğu illerinde etkili yayın yapamamakta olan TRT, kitlelere gerçekleri, doğruları ve bugünlerde yozlaştırılmaya çalışılan Atatürk ilke ve inkılaplarını, toplumun her kesitindeki bireylere yeterince anlatamamakta ve bu konuda katkıda bulunamamaktadır. Dolayısıyla, bu açığı fırsat bilen ve iyi değerlendiren bölücü, gerici hareketler, demokratik ve laik cumhuriyeti değiştirmek ve yıkmak için, yurt dışından ve yurt içinden, illegal kuruluşlardan yaptıkları yayınlarla, ülkemizi, vatanımızı bölmeye çalışmakta; özellikle gençlerimizi ve eğitim eksikliği içerisinde olan toplumumuzu etkilemeye çalışmaktadırlar.

Güçlü bir Türkiye Radyo Televizyonu, tarafsızlık ilkesi içerisinde, görsel yayınlarıyla toplumumuzu eğitmeli, ülkemizin sorunlarıyla, mevcut olan gücüyle ilgili bilgileri, çağdaş biçimde kitlelere ulaştırmalıdır. Bunu nasıl yapacaktır ve nasıl başaracaktır; işte önemli mesele buradadır. Bunu da ekonomik gücü, yapacağı yeni yatırımlar ve yeni verici istasyonlarıyla gerçekleştirecektir. Kültürel programlarının, eğitim amaçlı programlarının, müzik ve eğlence programlarının çokluğu, reyting kaygısı olmadan yayın yapmasına bağlıdır.

Değerli milletvekilleri, malumunuz, özellikle, son günlerde, laiklikle, tarikatla ve dinsel tartışmalarla, kışkırtmalarla ülkemizin huzuru bozulmak istenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri yıpratılmak istenilmekte; dine ve inançlara karşı gösterilmek istenilmektedir. Amaç, laik, demokratik cumhuriyetimizi yıkmaktır. İşte, şimdi, ulusal etkinliği, güçlü yayıncılığıyla TRT, bize her zamankinden daha fazla lazım olan bir kurumdur.

Haberciliği yanlış yorumlayan, kötü amaçlı yayın organları, boşluktan istifade ederek, çalışmaktadır. Bizler de inançlara, manevî değerlere saygılı bir şekilde, bu kesimlerin karşısında olacağız.

Özel radyo ve televizyonlar denetlenmelidir.

Bizler, öylesine kararlıyız ki, bölücü örgütler, dini siyasal amaç olarak kullananlar, devleti ele geçirme fırsatını asla bulamayacaklardır. Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda yaşayacak ve ilerleyecektir. (DSP sıralarından alkışlar) Bölücülük de inanç sömürücülüğü de bu ülkede yapılamaz ve yapılamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bizler, TRT kurumundan, ilkeli, onurlu, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, gerçek ve bağımsız haber yapan bir yayın kurumu olmasını istiyoruz. Yıllardır, Türk Telekom’a olan borçlarıyla yayın yapan ve ödeme alışkanlığını kaybeden, üstelik bölücülük propagandası yapan, irtica yayınları yapan yayın kuruluşlarından, ödemelerini yapmaları sağlanmalıdır.

Sürekli yayınlarıyla, ülkemizin en ücra köşelerinde halkımız bilinçlendirilmelidir.

Eğitim yayınlarıyla ülke ekonomisine katkıda bulunmalıdır.

Avustralya’ya ulaşan yayınları, Türk devletlerinde ülkemizi tanıtan programları; hatta, Kuzey Afrika ülkelerine dahi ulaşan programları olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bir önemli konuya daha değinmek istiyorum. Telefon sorunundan, özellikle cep telefonlarından bahsetmek istiyorum. Türk Telekom’dan özel kuruluşlara geçen hatlar, yoğun abonelik alımlarıyla sıkıntılı görüşmelere sebep olmakta; özellikle yoğun iş saatlerinde görüşmeler yapılamamaktadır. Telefon satışı için özellikle kampanyalar düzenlenmekte, alım için her türlü cazip reklam ve promosyon yapılmaktadır. Dolayısıyla, ihtiyaç olsun olmasın, çocuklar dahi ellerinde cep telefonu bulundurmaktadır.

Bu firmaların, acaba Türk Telekom’la, aboneye ilişkin sayısal bir anlaşması yok mudur? Bu firmalar, özendirici olmakta, telefonları cazip koşullarla satmakta; fakat, konuşma ücretlerinde son derece katı ve acımasız davranmaktadır. Meydanı boş buldukça bu davranışlarından vazgeçmeyeceklerdir. Bu firmalar sıkı şekilde denetlenmeli veya başka firmalara da bu olanaklar sağlanmalıdır. Rekabet ortamıyla konuşma maliyetimizin düşürülmesi gerekmektedir.

Sözlerimi bağlarken, radyo verici tesislerinin TRT Kurumuna geçmesinin kurumu yayıncılık olarak güçlendireceğini; fakat, ekonomik olarak bir yük getireceğini biliyor ve bizlerin TRT Kurumunun yanında olması gerektiğini bilerek, hayırlı olmasını diliyor; Demokratik Sol Parti Grubu adına, sizleri en derin saygılarımla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Gruplar adına konuşmalar sona ermiştir.

Şahsı adına söz isteminde bulunan Sayın Zeki Sezer, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

M. ZEKİ SEZER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1989’da, radyo ve televizyon vericileri ile vericilerin personelinin PTT’ye devriyle ilgili kanuna dair Anayasa Mahkemesinin iptal kararına gerekçe olarak gösterilen Anayasanın 133 üncü maddesi daha sonra değiştirilmiş; ancak, Anayasanın bu maddesi, yeni şekliyle, TRT’nın özerk ve yayınlarının tarafsız olduğunu güvenceye almıştır. Maddenin bu haliyle de vericilerin Telekom’da kalması Anayasaya aykırıdır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, PTT’ye devredilmiş olan tesisler ve personel açısından bir yasal boşluk vardır. Yıllardır yaşanan gelişmeler, Türk Telekom ile vericilerin personeli arasında da sorunlara neden olmuş; bu nedenle, verim kaybı ortaya çıkmış, performans düşüşü yaşanmıştır ve zamanla, personelle birlikte birçok verici, devredışı kalmış, ulusal ekonomiye yarar değil zarar verir hale gelmiştir.

Ayrıca, Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu siyasal ve sosyal konjonktür gereği, TRT’nin, GAP, INT ve Avrasya kanallarının hitap ettiği kitle ve yörelere sağlıklı yayınlar yapması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yasal boşluğun ortadan kaldırılması, vericilerin personelinin mağduriyetinin giderilmesi ve sağlıklı bir yayıncılık sağlanabilmesi için, vericilerin, özerk bir kurum olan TRT’ye süratle devri bir zorunluluktur.

Bu duygularla, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sezer.

Hükümetin söz istemi var mı?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Müsaade ederseniz, var; Sayın Başkanım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

Süreniz 20 dakikadır efendim.

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkanım, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarı hakkında görüşlerimi değil teşekkürlerimi sunmak üzere yüksek huzurunuza gelmiş bulunuyorum; hepinizi, en üstün saygılarımla selamlıyorum.

Türk parlamento tarihinde, sanıyorum ayrı bir örnek oluştu; hükümetimizin, Yüce Meclisin takdirine, tasvibine sunduğu bu kanun tasarısının görüşmeleri sırasında, yasama organına esasen demokratik parlamenter rejimlerde olması gereken yer verildiğinde bakış açısıyla yaklaşıldığında, o yasa tasarılarının nasıl zenginleşebileceği kanıtlandı. O nedenle, başta, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli Başkanı Sayın Metin Şahin’e, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine, Anayasa Komisyonumuzun değerli Başkanı Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’a ve Anayasa Komisyonumuzun değerli üyelerine, Bayındırlık, Ulaştırma, Turizm Komisyonumuzun değerli Başkanı Sayın Mustafa Gül’e ve aynı Komisyonun değerli üyelerine, ayrı ayrı, teşekkürün ötesinde, minnetlerimi sunuyorum.

Bu üç komisyon görüşmelerinde, gerçekten, bir kurumla ilgili hayatî bir hususta, nasıl birden fazla boyuttan yaklaşılabileceğinin de örneğini gördük. O nedenle, bütün emek veren milletvekili arkadaşlarımın, gerçekten, o, yapıcı, o, TRT Kurumunu sahiplenici yaklaşımları, hepimiz için, özellikle Bakanlığımız için ayrı bir şevk unsuru oldu. Hiç komplekssiz, bir hususu söyleyeyim; bugün, Genel Kurula geldikten sonra gruplar adına görüşlerini ifade etmek üzere söz alan tüm grup sözcülerinin de görüşlerine katıldığımı ifade etmek istiyorum. Elbette, eleştiriler olacak; o eleştirilerin haksız olduğunu düşünmek, eleştiriyi yönelten insanlara büyük haksızlık olur diye düşünüyorum. Değerli Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş Hocamın, daha özerk olması konusunda bugün burada dile getirdiği -benim görüşümü paylaştığını belirterek dile getirdiği husus, esasen, sadece bugün, bir parti sözcüsü olarak dile getirdiği- bir husus değil, yıllar önce görev yaptığı dönemde -belki bugün topluma pek yansıtamadığımız- dile getirilmiş bir görüştür. Geçenlerde, rahmetli Adnan Öztrak’ı anma gününde, orada söyledim muhterem hocam; bir otobiyografi çalışması yapılmış. Orada üzüldüğümü de ifade ettim, dedim ki, nerede Nevzat Yalçıntaş ile ilgili, nerede Şaban Karataş ile ilgili, nerede İsmail Cem ile ilgili, nerede Tunca Toskay ile ilgili doktora tezleri. Bu ülkede, düşününüz ki, basın yayın yüksekokulları var, iletişim fakülteleri var, gazetecilik, halka ilişkiler okulları var. Şimdi, o ülkenin en büyük kamu hizmeti yayıncılık yükümlüsü kurumunda yöneticilik yapmış, uzun yıllar da siyasî baskı altında görev yapmış, siyasetçinin “mademki ben yetkiliyim, o zaman her şeyi ben yaparım” kültürünü daha bir yoğun yaşadığı dönemlerde, o siyasî baskı altında, Anayasada yazılı o kavramları savunmak için görev yapmış -burada söyleyelim- hatta hayatî risk alarak, sağlığını riske ederek görev yapmış insanlarla ilgili, bir ülkenin bu saydığım okulları, bu ülkenin bu saydığım kurumları mecburdur bir seminer ödevi yapmaya, mecburdur bir doktora tezi yapmaya diye düşündüğümü orada ifade etmiştim. O gün, heyetin huzurunda, TRT Kurumunun değerli Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdüründen bir ricam olmuştu. Dedim ki, biz, kendi kurumumuza hizmet verenlere karşı vefa borcumuzu ödemezsek, başkalarının bize sahip çıkmasını, bize vefa göstermesini bekleme hakkına sahip olamayız. Önümüzdeki günlerde bu yeni zihniyetle huzurlara geleceğiz.

Biliyorsunuz, bu vericilerin devriyle ilgili kanun tasarısı, 55 inci hükümet döneminde, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz imzasıyla geldi. O dönem olamadı. Şundan olamadı, bundan olamadı; hiç üstünde hayıflanacak ya da birilerini suçlayacak durumda değiliz. 56 ncı hükümet döneminde Başbakan Sayın Bülent Ecevit imzasıyla geldi. Şöyle söyleyelim: Demek ki, bunun onurundan pay almak hepimize nasip olacakmış. O gün, bugünmüş. Böylece, Anayasa Mahkemesinin vaktiyle haklı olarak iptal ettiği, bu iptalden kaynaklanan hukukî bir boşluğun uzun yıllar sürmesinin getirdiği birtakım sıkıntılar da bugün sona erecek.

Ben, konuya, bugüne kadar emek veren tüm ilgili devlet bakanlarına da şükranlarımı arz ederek yaklaşıyorum. Sayın Yücel Yener yönetiminde -hocamın da işaret buyurduğu gibi- ilk kez bu sene TRT kurumu kâra geçebildi; yıllardan bu yana hep zararda idi. Personelin daha verimli çalışmasıyla ilgili, komisyonlarda verilen işaretlerinizi hep emir sayıyoruz; ama, bana itimat ediniz ki, hep TRT Kurumuna yüklenildiği için, değişik çevreler yüklendiği için, zaman zaman yanlış intibalar olduğu için, o kurum da, bir parça, hep müdafaa altında kalmanın getirdiği bir eziklikle yaşıyordu.

Hayır; şimdi, bizim, hiç öyle ezilme duygusunu yaşama mecburiyetimiz yok. Şundan ötürü yok; artık, ben biliyorum ki, TRT Kurumundaki genel müdüründen yönetim kurulu üyelerine kadar, memleketin en ücra köşesinde çalışan memuruna kadar herkes biliyor ki, hiçbir dönemde, hiçbir bakana nasip olmayacak kadar, hiçbir genel müdüre, hiçbir TRT mensubuna nasip olmayacak kadar bu kurumun arkasında bir Yüce Parlamento desteği var -bunu, az önce kendi ifadelerinizle teyit buyurdunuz- ve hükümet desteği var.

Bizim, şimdi görevimiz, bu güvene her zaman layık olmaya çalışmak ve o noktada, Anayasanın, yasaların TRT Kurumuna verdiği bu görevler çerçevesinde, hükümetimizin bana verdiği emanet çerçevesinde ona layık olabilmeye çalışmaktır.

Emeklerinize, iyi niyetlerinize, katkılarınıza, eleştirilerinize yürekten teşekkürlerimi sunuyorum; hepinize en üstün saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şahsı adına, Sayın Masum Türker; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisine, özellikle, öteden beri Türkiye Büyük Millet Meclisinin şahsına yöneltilen eleştirilere de önemli bir yanıttır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Dönem milletvekilleri ve özellikle güvenoyu almış, bütçesini yine değerli katkılarınızla bu Meclisten geçirmiş olan 57 nci hükümetin Başbakanı Sayın Bülent Ecevit’in, 55 inci hükümette beraber olduğu, iktidar olduğu gruplarla hazırladığı ve 20 nci Dönemde komisyonlarda tartışılmış olan bir tasarının ve yine, o dönemde olmamasına rağmen, büyük bir özveri gösteren yeni ortak, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin de desteğiyle tekrar ele alınmış olması, 21 inci Dönemin nasıl bir yaklaşım içinde olacağını bizlere göstermektedir.

Bu tasarının çok kısa zamanda, üç komisyonda tartışıldıktan sonra, son şeklini almasında, kuşkusuz iktidar grubunu oluşturan üç partinin dışında, Fazilet Partisinin ve Doğru Yol Partisinin komisyonlardaki üyelerinin büyük katkısı olmuştur; özellikle bu tasarının maddelerine son şeklin -bugün görüşülmekte olan maddeler- verildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda çok değerli iki muhalefet partisinin temsilcilerinin verdikleri katkı büyüktür ve kendilerine de şükran borçluyuz.

Burada belki akla bir soru gelebilir; bu tasarılar bu Meclisten neden çabuk geçiyor? 20 nci Dönemde bu tasarılar üzerinde tartışılırken o kadar çok yazılıp çizildi, o kadar çok Meclis televizyonundan yayın yapıldı ki, kamuoyu ve ben -milletvekili olmadığım halde- sanki bu tasarı gerçekleşmiş gibi bir hisse de kapılmıştık.

Özellikle, tartıştığımız vericilerin Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuna devriyle ilgili Sayın Bakan bugün konuşurken gözümün önünden bir şerit geçti; TRT’nin genel müdüru olarak 500 gün çalışan Sayın İsmail Cem’in hatıra kitabında, kendisinden önce yapılan altyapı yatırımları... Yani, bugün devrini konuştuğumuz tesislerin devriyle ilgili atılan adımlardan daha sonra çeşitli tartışmalar da halef selef olarak yerilerini alan ve yine bu Mecliste milletvekili olan, biraz evvel konuşan değerli hocamız sosyal politika uzmanı ve bu konuyu bihakkın bilen Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın ve yine, şu anda Bakan olan Prof. Dr. Tunca Toskay’ın yaptıkları. Yalnız bunlar mı; hayır, iktidar olarak muhalefete de hakkını teslim etmeliyiz. Telekomun bugüne kadar oluşmasında uzun dönem Ulaştırma Bakanlığı müsteşarı, bir zamanlar geçici olarak -seçim dönemi- bakan ve Telekomun da yönetiminde bulunmuş Sayın Oğuz Tezmen’e de teşekkür borçluyuz; çünkü, bu kişiler sayesinde meselenin bilinmeyen taraflarını da öğrendik.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ilgili olarak belki bazı tartışmalar yapılmaktadır. Bugün kabul ettiğimiz tasarıda, aslında mevcut durumdan farklı bir durum söz konusu değildir. Vatandaşa yeni bir vergi, yeni bir külfet getirilmemektedir; devlet bütçesine de bir külfet getirilmemektedir. Ancak, 129 trilyon bedelli olduğu söylenilen bu tesislerin, özellikle 1989 yılında yapılan devirden sonra vergi kanunlarında ve Belediye Gelirleri Vergisinde getirilen değişiklikle PTT kurumuna sağlanan imkânlarla gerçekleştirildiğini de unutmayalım. Oysa bugün bu vericilerin sahibi, bir kamu kimliğinde olan PTT değil, yakında özelleştirilmesi söz konusu olan Telekomdur. İşte bugün burada kabul edeceğimiz bu tasarıyla aslında ekonomik değerlerin ve ayrıntıların ötesinde, ulusal değerlerimizin yarınını garanti altına almaktayız. Neden ulusal değerlerimizin yarınını garanti altına alıyoruz; çünkü, verici olarak özellikle yalnız yayın yapmak değil, dışarıdan gelecek korsan yayınlara karşı da önlem alabilecek bu tesisler, özerk bir devlet kurumu olmakla bu yasama organı tarafından görevlendirilmiş Radyo ve Televizyon Kurumuna verilmektedir. Radyo ve Televizyon Kurumuna verilirken özellikle bir hususu da dile getirmek istiyorum; yaptığımız matematik hesaplara göre, belki ilk yılı rahat geçirecektir; ama, önümüzdeki yıllarda büyük zarara uğrayacaktır.

Sözlerime son verirken, bu tasarının, özellikle görüşülmesinde, bir milletvekili olarak bu onura sahip olduğum için mutluluğumu, sizlere saygılarımla sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türker.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, affedersiniz, yeri midir bilmiyorum, takdirlerinize sunuyorum. Komisyonumuzca Meclis Başkanlığına sunulan metnin, baskı sırasında ufak tefek hataları var, kelime hataları var. Arzu ederseniz, uygun görürseniz, ben, onları size sunmak istiyorum; böylece, düzeltme yapılabilir; redaksiyon anlamında. Bilmem söyleyebilir miyim, yoksa, Meclis Başkanlığına verebilirsek_ Baskı hatası, o kadar açık ki_

BAŞKAN – Maddelerin görüşülmesi sırasında konuşuruz onları.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Redaksiyon yetkisi verebiliriz.

BAŞKAN – Redaksiyon yetkisi alırız.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Hayhay, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

Tasarının 1 inci maddesini okutuyorum:

RADYO VE TELEVİZYON VERİCİ TESİSLERİNİN TÜRKİYE RADYO-TELEVİZYON KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE DEVREDİLMESİ VE BAZI KANUNLARDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1.- 3517 sayılı Radyo ve Televizyon Verici İstasyonlarının Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi Genel Müdürlüğü Tarafından Kurulması ve İşletilmesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Anayasa Mahkemesinin 18.5.1990 tarih ve E.1989/9, K.1990/8 sayılı kararıyla iptal edilmiş bulunan hükümleri uyarınca, T.C. Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi Genel Müdürlüğüne devredilen bütün radyo ve televizyon verici ve aktarıcı istasyonları, program linkleri, TV yayınlarının uydudan alınmasında kullanılan sistemler (uydu uplinkleri ile Türksat ve diğer uydu sistemlerine ait transponderler ve karasal program linkleri hariç), bunlara ait taşınır ve taşınmaz mallar, her türlü teçhizat, yedekler, enerji nakil hatları, antenler, mefruşat, araç ve gereçler, yeni kurulacak tesisler için edinilmiş bulunan her türlü taşınır ve taşınmaz mallar ile Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin devir tarihinden sonra radyo ve televizyon için edindiği istasyonlar, münhasıran bu istasyonlar ile ilgili hizmetlere ait televizyon ve radyo yayınlarının uydudan alınmasında kullanılan sistemler, program linkleri, enerji nakil hatları, antenler, yeni kurulacak tesisler için edinilmiş veya 23.6.1999 tarihine kadar siparişi verilerek taahhüde bağlanmış bulunanlar da dahil olmak üzere her türlü taşınır ve taşınmaz mallar 31.12.1999 tarihine kadar, net aktif değeri (Katma Değer Vergisi dahil) Hazine tarafından karşılanmak üzere Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna devredilir. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna devredilecek kamu konutlarındaki Türk Telekomünikasyon A.Ş. personelinin ve Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketine ait kamu konutlarındaki radyo ve televizyon hizmetlerinde görevli veya bu hizmetlerle ilgili personelin bu konutlarda oturma süreleri ve şartları Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi ile Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun birlikte yapacakları bir protokolle belirlenir.

Bu Kanuna göre yapılacak devir işleminden sonra Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü ve Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından müştereken kullanıma devam edilecek tesislerin kullanımı ve işletilmesi esasları 31.12.1999 tarihine kadar Türk Telekomünikasyon A.Ş. ile Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü arasında yapılacak bir protokolle belirlenir.

Devredilen istasyonlar için Telsiz Genel Müdürlüğünce Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketine verilmiş olan frekans tahsis ve tescilleri Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna intikal eder.

Türkiye Radyo-Televizyon Kurumundan Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi Genel Müdürlüğüne bir protokol ile devredilen personel de dahil olmak üzere 23.6.1999 tarihi itibariyle devir konusu hizmetlerde ekli listede yer alan kadro ve pozisyonlarda görevli olanlar (askerlik hizmetini yapmakta olanlar dahil) kadro ve pozisyonları ile birlikte Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna devredilir. Koruma ve güvenlik görevlisi pozisyonlarında görev yapmakta olanlar 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre istihdam edilmeye devam olunur.

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz tasarının 1 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Konuşmama bir tespitle başlamak istiyorum. Biliyorsunuz bir atatösümüz var “acele işe şeytan karışır” derler. Bunu Yasama Organımıza uyarlayacak olursak herhalde şöyle demek daha doğrudur: Acele işe yargı karışır. Bunu şunun için söylüyorum: Bundan on yıl önce, 1989 yılında 3517 sayılı bir Kanun çıkarılarak, radyo-televizyon verici istasyonları PTT’ye devredilmişti. Ben, o tarihte Parlamentoda değildim; ancak, tahmin ediyorum ki, o zamanki siyasî iktidar da, Parlamentodaki sayısal çoğunluğuna dayanarak, böyle bir tasarının -1989 yılındaki o tasarının- Parlamentoda geniş şekilde müzakeresini beklemeden veya yle bir ortamı sağlamadan bu kanunu çıkarmıştı. Sonra, ne olmuştu; Anayasa Mahkemesi, hatırlandığı gibi, bu kanunu iptal etmişti.

Bugün saat 15.00 itibariyle odama böyle bir tasarı metni gelmedi. Diğer milletvekili arkadaşlarımızın odasına geldiğini de tahmin etmiyorum. Bu kanun tasarısıyla ilgili sıra sayısını ve komisiyon raporlarını, Genel Kurula geldiğimde görevli arkadaşlardan aldım, tam 36 sayfa. Bunu, hemen bir çırpıda incelemek de mümkün değil.

Ben, Anayasa Komisyonu üyesiyim. Bu tasarı Anayasa Komisyonunda dün görüşüldü. Tasarı metni, bir akşam önce elimize geldiği için, birazcık inceleme imkânı bulduk. Bu konu, gerçekten Anayasa Komisyonunda, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda tartışıldı ve iyi de oldu; çünkü, hükümetin getirmiş olduğu tasarıda, halka ilave birtakım yükler getiriliyordu, burada, özellikle muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın katkılarıyla bu külfet önemli ölçüde ortadan kaldırıldı. Demek ki, konuyu bilerek tartışırsak, mükemmel bir yasa yapma noktasında her birimizin katkıları oluyor. Bu tasarı metni, keşke, en azından bir akşam önce arkadaşlarımızın eline geçseydi veya bir gün sonra veya önümüzdeki hafta Mecliste görüşülüyor olsaydı, sadece demin ismini saydığım üç komisyonun üyeleri değil, şu Parlamentoda bulunan tüm arkadaşlarımızın, bu yasanın mükemmel çıkması noktasında katkıları olacaktı; ama, bu olmadı; demin de ifade ettiğim gibi, 3517 sayılı Kanunun iptaliyle ortaya çıkan bir boşluğu doldurmak için bu tasarı önümüze geldi.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun çıktığında, hemen bir ay içerisinde, radyo-televizyon verici tesislerinin, istasyonlarının, araç-gereçlerinin, teçhizatlarının ve personelinin PTT’ye devredileceğini görüyoruz; ama, o dönemin anamuhalefet partisi Sosyaldemokrat Halkçı Parti Anayasa Mahkemesine gidiyor ve Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının sonuç bölümünde -hüküm bölümünde- Türkiye Büyük Millet Meclisine önemli görev yüklediğini görüyoruz.

Bir tanesi şu; hüküm kısmında Yüksek Mahkeme diyor ki: Bu iptal önemli bir hukuksal boşluk meydana getirmektedir ve bu boşluk kamu yararını olumsuz yönde etkileyecek bir boşluktur.

Yine hüküm kısmında, yürürlük tarihini Resmî Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren başlatmıyor, altı ay sonra başlatıyor ki, yasama organı bu boşluğu doldursun diye; ama, maalesef, bu boşluk doldurulamamış. O sırada Anavatan Partisi tek başına iktidarda, bir yıl daha tek başına iktidarda kaldı, hatta bir yılı aşkın süre; bu boşluk doldurulamadı.

İşin garip tarafı, 3517 sayılı Kanunu Anayasa Mahkemesine götürerek iptal ettiren o dönemin anamuhalefet partisi Sosyaldemokrat Halkçı Parti, daha sonra, Doğru Yol Partisiyle iktidar oldu ve dörtbuçuk yıl iktidarda kaldı, o dönemde kendileri de böyle bir değişiklik yapma cihetine gitmediler. Bir türkü var hani “karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” diye, bizim böyle genel bir havamız var herhalde. Tam dokuz yıl böyle bir boşluk kaldı. Böyle bir boşluk kalınca birtakım sorunlar tabiî ki ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi personel açısından; bu devirden hemen sonra, ilk elde, TRT’den PTT’ye devredilmiş olan 18 personel, yargıya, idare mahkemesine başvurdu, yürütmenin durdurulması kararını aldı, bunu getirdi TRT’ye. Bu uygulandı; ama, daha sonra, arkadan diğer personel de aynı şekilde kararlar aldı; ama, TRT, bunları uygulamamaya başladı; dedi ki: “Evet, ben, bunları uygularım, geri alırım; ama, PTT’ye devretmiş olduğumuz bu verici istasyonlarının da tarafımıza devri halinde bunu yapabilirim.” Tabiî, PTT de, ortada bir yasal düzenleme olmadığı için bunu yapmadı; şu ana kadar personelle ilgili sıkıntı yaşandı, hâlâ da yaşanmaya devam ediyor. Hatta, özlük hakları açısından bu personel büyük sıkıntılarla da karşılaştı. Tabiî, vaktim dar olduğu için bunlara girmek istemiyorum.

Hizmet açısından da sorunlar yaşandı değerli arkadaşlarım. Doğrusu, PTT Genel Müdürlüğü, bu devirden hemen sonra, gerçekten hızlı bir atağa geçti, ülke genelinde yayınların iyi izlenebilmesi için yatırımlara hız verdi; ama, tabiî, iptalden sonra bir tereddüt meydana geldi, yatırımlar azaldı, hatta, tamamen durma noktasına geldi. Bu, daha çok GAP bölgesini etkiledi. GAP bölgesini etkiledi; çünkü, tabiat, biliyorsunuz, boşluğu kabul etmez. Orada, TRT’nin yayınlarının sağlıklı şekilde izlenememesi sebebiyle, bu boşluğu, bölücü yayın yapan birtakım yayın organları doldurma cihetine gittiler. Nitekim, 1994 yılından sonra Millî Güvenlik Kurulunun gündemine bu hususun gelmiş olduğunu görüyoruz. Zaman zaman Millî Güvenlik Kurulu bunu gündemine aldı ve hükümetlere “bu boşluğu doldurun, terörle mücadele noktasında birtakım problemlerle karşılaşıyoruz” dedi.

Şimdi, geldiğimiz şu noktada yapılması gereken nedir değerli arkadaşlarım; biraz önce Grubumuz adına Sayın Nevzat Yalçıntaş Hocamız da ifade ettiler; yapılması gereken, bu hukuksal boşluğu doldurmaktır. Hiç şüphesiz ki, biz, Anamuhalefet partisi olarak, Fazilet Partisi olarak her konuda yapıcıyız. Bu konuda bir boşluk var, bu boşluğun doldurulması noktasında da -dün Anayasa Komisyonunda da ifade etmiştik- üzerimize düşeni yaparız; ancak, tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen şeklinde birtakım değişiklikler yapıldığını görüyoruz. Sayın Komisyon Başkanımız da burada; mesela, diyorsunuz ki: “Yeni kurulacak tesisler için edinilmiş veya 23.6.1999 tarihine kadar siparişi verilerek taahhüde bağlanmış bulunanlar da dahil olmak üzere her türlü taşınır ve taşınmaz mallar bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren üç ay içerisinde Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuna bedelsiz olarak devredilir.” Neden 23.6.1999 tarihi? Mesela bugün 1 Temmuz 1999... Bu 23.6.1999 tarihinin özel bir önemi mi var; ben bunu öğrenmek için soruyorum; özel bir önemi mi var?

Ayrıca, kanun yapma tekniği açısından da Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen metin oldukça uzun ve burada bir de yürürlük tarihi itibariyle 31.12.1999 denmiş; ama, genellikle, kanun yapma tekniğinde Resmî Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren şu kadar süre içerisinde devredilir denir. Henüz daha bu tasarının ne zaman kanunlaşacağı, ne zaman yürürlüğe gireceği belli değilken bir tarih öngörmenin kanun yapma tekniği açısından da doğru olmadığını ayrıca vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıdan önceki kanun, 3517 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinde, Anayasanın 133 üncü maddesi radyo, televizyon yayıncılığında tekeli öngörüyordu; ama, hatırlayacaksınız, 1993 yılında, Anayasanın 133 üncü maddesinde bir değişiklik yapılarak devlet tekeli kaldırıldı. Acaba bu kaldırma şimdi yapacağımız düzenlemeye nasıl etki yapar; tabiî, bunu da incelediğimizde, Anayasa Mahkemesinin tarafsızlık ilkesine aykırı sayarak iptal ettiğini göz önünde bulundurursak, aynı ilke 1993 yılındaki değişiklikte de olduğu için, anayasal açıdan da ciddî bir problem oluşturmadığını ayrıca görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimi tamamlamak istiyorum; hemen şunu da söyleyeyim: Anayasa Mahkemesi bunu iptal ederken “PTT bir siyasî organa, yani Ulaştırma Bakanlığına bağlıdır. Ulaştırma Bakanı da genellikle bir siyasî partiden olur. O bakımdan, bu konuda tarafsızlık zedelenir” demiş; ama, şunu memnuniyetle belirtelim ki, PTT, yani, şimdiki ismiyle Türk Telekom, bu endişeleri haklı çıkaracak, tarafsızlığını ihlal edecek bir eylemde de bulunmamıştır.

BAŞKAN – Sayın Şahin, 1 dakika ilave süre veriyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tamam efendim; tamamlıyorum.

Ancak, Devlet Bakanımız hazır buradayken, kendisine bir tespitimi arz etmek istiyorum. Son zamanlarda, bazı ulusal yayın yapan televizyonlarda sık sık parazitler görüyoruz; hatta, zaman zaman, bu yayınların kesildiğini görüyoruz; hatta -reklam olmasın diye isim vermiyorum- bir haber spikeri, haberler esnasında “biz, bu yayın kesmelerin kimler tarafından yapıldığını biliyoruz, üstüne gideceğiz” deme ihtiyacını hissetmiştir. Ben, bu bilgiyi Sayın Bakanıma arz ediyorum; üstünde durmasını ve sorumluların ortaya çıkarılmasını da ayrıca talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, TRT kurumu, hiç şühpesiz ki, yayınlarında tarafsız olacaktır; ancak, tarafsızlığı, yayın politikaları noktasında, kamuoyunda ciddî endişeler vardır. Bu konuyu da, TRT Genel Müdürümüz burada, değerli yöneticileriyle birlikte kendilerinin bilgilerine arz ediyorum.

Bu hukukî boşluğun doldurulması noktasında, anamuhalefet partisi olarak destek vereceğimizi arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

1 inci madde üzerinde başka söz istemi?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Var Sayın Başkan.

GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Güneş Taner, grup adına mı, şahsınız adına mı?..

GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Grup adına efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Taner.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Grup Başkanvekilleri yok mu Sayın Başkan?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Müracaatı var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN –Sayın Taner, konuşma süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (FP sıralarından “acele işe şeytan karışır” sesi)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de “acele işe şeytan karışır” sözünü beğenirim; bundan bahsetmek istiyorum. Doğru, acele işe şeytan karışıyor da, bu işe dokuz senedir şeytan meytan karışmamış; biz, bu işi, dokuz sene, kendi kendimize, kimlerin karıştığı belli olmayan bir şekilde bir yerden bir yere getirmişiz. Bakın ne olmuş; 1989 yılında, o günkü tekel içerisinde, özel televizyonların ve radyo istasyonların kurulmasına imkân verilebilmek niyetiyle bu girişime başlanılmış; arkasından, SHP, Anayasa Mahkemesine gitmiş... Bugün SHP yok. O zaman PTT varmış; bugün PTT yok. O zaman Anayasanın 133 üncü maddesi varmış; o madde de kalkmış, değişmiş, o da yok.

Tabiî, değerli arkadaşımız “geçen süre içerisinde çeşitli hükümetler geldi, uzun süre kaldılar, hiçbir şey yapmadılar” dediler, acaba, Refahyol Hükümetinin de uzunca bir süre Türkiye’de icraat yaptıklarını...

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, Sayın Bakan grup adına konuşamaz, şahsı adına konuşur; çünkü, grup başkanvekillerinin talebi yoktur.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

GÜNEŞ TANER (Devamla) – Mensubu bulunmakla iftahar ettiğim Anavatan Partisi Grubu adına konuşamayacağım ifade edilmiştir, o zaman, bir milletvekili olarak, müsaade ederseniz, konuşmama devam edeyim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Olmaz ki!..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, İçtüzüğe aykırı.

KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan, süre ne kadar?

BAŞKAN – Süre 5 dakika efendim.

GÜNEŞ TANER (Devamla) – Bu gibi uyarıların, tabiî, Başkanlıktan gelmesini de tercih ederdim.

Şimdi, bu, neticede, dönmüş, dolaşmış, 55 inci hükümetin icraatına nasip olmuş, süre yetmemiş, 57 nci hükümet buraya getirmiş; hayırlı bir işi yapıyoruz. Şimdi, ben, burada, işin detayına girmek istemiyorum. Bu işin doğru olduğunu hepimiz biliyoruz, bir an evvel yapılması gerektiğini hepimiz istiyoruz. Bu, dünyadaki küresel teknolojiyi uygulama açısından doğrudur, TRT’nin de rekabet etme imkânlarını, belki, bir nebze sağlayacaktır, ileride TRT’nin bu yüklerinden kurtulabilmesi için -belki kısmen özelleşmesi gündeme gelebilir- bu imkânları da sağlayacaktır. TRT, bu işleri yapabilmek için, şu anda yapılmayan yatırım yapma imkânlarını arayacaktır ve yapmaya mecbur kalacaktır; çünkü, bugün, devretme üzerinde konuştuğumuz elektronik ekipmanın -ki, burada, uydu uplinklerini çıkardığınız zaman- yeni dijital teknoloji içerisinde önümüzdeki üç dört sene sonra, devrettiğimiz bu teknolojinin büyük çapta ağırlığı kalmayacaktır; çünkü, bunun yerine gelecek olan yenisini birileri yapmadığı takdirde, Türkiye’de, istediğimiz nitelikte, nicelikte yayını zaten yapar durumda olamayacağız, hele, kalkıp, böyle 44 000 saat yayın yapacaksınız, bunu bütün dünyaya yapacaksınız, mümkün olmayacaktır.

Şimdi, bütün bunların içerisinde katıldığım en önemli mesele, Türkiye’de, kültürümüzün devamı için, özel sektör televizyonlarının yaptıkları katkıların boş kaldığı noktada, bu görevi TRT’nin üstlenmesi, ki, dünyada buna iki tane misal vardır; bir tanesi, Kıta Avrupasında yapılan, diğeri Amerika’da yapılan uygulamadır. Orada, kendileri bilfiil yapmazlar; ama, bu gibi programlar yapıldığı takdirde, onlara maddî katkılarda, grantlarda bulunabilirler.

BAŞKAN – Son 1 dakikanız efendim.

GÜNEŞ TANER (Devamla) – Türkiye’de, zaman içerisinde, o gün yönetimde olanlar karar vereceklerdir hangi yolu seçeceklerine; ama, her ne açıdan olursa olsun, bugüne kadar hizmet etmiş olan TRT’nin daha iyi bir biçimde hizmet etmesine olanak vereceğinden, bugünkü karmaşanın ve kargaşanın ortadan kalkmasına fayda getireceğinden, Türk Telekomun üzerinden bu yük alındığı için, yarın özelleştirilmesi ortaya çıktığında oraya bir imkân sağlayacağından ve biçimi açısından da, TRT kendi linklerine, kendi yayın araçlarına sahip olduğu zaman dört başı mamur bir yayın kuruluşu haline geleceği açısından da düşünürseniz, her bakımdan olumlu bir meseledir. Burada, bütün mesele, kaynak olarak TRT’nin eskiden üzerinde olan, daha sonra Türk Telekoma devredilen yükün tekrar TRT’ye verilmesinden doğan yükün nasıl karşılanacağı ise, tahmin ediyorum önümüzdeki dönem içerisinde TRT’nin yeniden şekillenerek, TRT’nin kaynaklarının nasıl artırılacağı formüle edilerek çözülecektir.

Yüce Meclise saygılar sunarken, tasarının hayırlı olmasını diliyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Doğru Yol Partisi Grubu adına diyeceğim; ama, Doğru Yol Partisi Grubu adına değil, şahsı adına, Sayın Güven...

TURHAN GÜVEN (İçel) - Evet, İçtüzük biraz ihlal edildi.

BAŞKAN – 5 dakikada çok şey ifade edeceğine inanıyorum ve şahsı adına söz veriyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Oldu Sayın Başkanım; hay hay efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette, ben, biraz evvelki konuşmamda, İçtüzük hükümlerinin feri unsurları aslî hale gelirse, işte birtakım çıkmazların içinde olacağımızı ifade etmeye çalışmıştım. Bir güzel örneği de biraz evvel gördük; bendeniz, grup adına konuşma yerine, şahsım adına konuşma durumunda kaldım.

Tabiî, burada önemli olan olay şudur: Anayasa Mahkemesinin 1989 yılında vermiş olduğu bir karar vardır; isabetli bir karardır. Belki, o gün çıkarılan kanun o günün şartlarına göre düzenlenmiş olabilir; fakat, Türkiye’de TRT (Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu) varken, bunun yaptığı yayınlar içinde bazı unsurları başka bir mercie teslim etme ve onunla beraber götürmenin yanlışlığı ortaya çıkmıştır.

Doğrudur; çok uzun bir süredir, verilen altı aylık süreye rağmen -ki, 26.1.1991 tarihinde yürürlüğe girmesine karar verilmişti- bu altı aylık sürede, o günden bugüne, çok uzunca bir zaman içinde gerçekleştirilememiş; ama, zaruret olduğu, özellikle millî menfaatlar açısından zaruret olduğu hususu her gün vurgulanmasına rağmen, bugün huzurlarınıza gelmiştir.

Acele gelmiştir, kanun yapma tekniğine uygun olarak gelmemiştir; onu da ifade edeyim; çünkü, kanun yapma tekniğinin birtakım özellikleri vardır değerli arkadaşlarım. Bakınız “ben böyle yaptım, oldu” diyemezsiniz; yani, cümledeki düşüklük falan filanı bir tarafa bırakınız, onlar düzeltilir; ama, bir kanun yapılırken, “bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısı” olmaz, hangi kanunun nesinde değişiklik yapıldığını ifade etmek lazım. Bu, kanun yapma tekniği içindedir. Yani, siz, aşağıda beyan ediyorsunuz “2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 9 uncu maddesini düzenliyorum” diyorsunuz, yukarıda “bazı kanunlar” diye geçiyorsunuz; daha sonra sıkılıyorsunuz “falan kanun” diyorsunuz, kanunun adını sayarak geçiyorsunuz. Bütün bunlar noksanlıktır. İşte, bu, belki, aceleden kaynaklanıyor. Onun için, benim tavsiyem şudur ki, bir kanun yapılırken, özellikle komisyonlardan da geçerken, bütün arkadaşlarımızın bu hususa titizlik göstermesi şarttır. Yoksa, ileride, bir kişi “acaba, şu kanunda hangi kanunun hangi maddeleri değiştirilmiş” diye aramaya kalkarsa, meri kanunların fihristine baktığınız zaman, neyin nerede değiştiğini bulmanız ve görmeniz mümkün olmayacaktır.

TRT, bir ekoldür; beğenseniz de böyledir beğenmeseniz de böyledir; Türkiye’de yayıncılık hayatında çok önemli, çok ciddî yeri vardır ve memnuniyetle görüyorum ki, belki, bu dönem içinde, ilk defa, kâra geçtiği değil de, gelirlerinde artma olduğu; yani, gelir artışı olduğu hususu vurgulanmıştır; bir ticarethane değil tabiî... Yani “kâra geçti” demek, biraz yanlış oluyor; gelirlerinde, giderlerinden daha fazlalık olduğu hususu tespit edilmiştir bütün reklam azlığına rağmen. Tabiî, Türkiye’de, özel televizyonların paparazi yayınları karşısında bu ciddî yayıncılığın devam etmesi; ama, devam ederken de birtakım yenileşmelerin gündeme gelmesi söz konusu olmalıdır diye düşünüyoruz.

Şimdi, elbette, hükümetler, Türkiye Radyo veTelevizyon Kurumuna her zaman el atma temayülü içindedirler; isterler ki, hep kendilerine ait haberleri versinler; zaman zaman da, bu, böyle oluyor. Aslında, özerk, tarafsız, ilkeli bir davranış içinde, muhalefetiyle iktidarıyla, herkese aynı derecede söz hakkı verilmesinin, yayın hakkı verilmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz; hatta, bir noktada, bir kişinin özel televizyonu niteliğinde görüntü vermemesi en büyük arzumuzdur.

Değerli arkadaşlarım, elbette, kendi politikanızı, belki öne çıkarmak arzusu içinde olabilirsiniz; ama, TRT üzerinde hassasiyetle duralım; onları, siyasetin getirdiği birtakım baskılardan arındırmak zamanı çoktan gelmiş, geçmiştir. Yapılması lazım gelen şey, hak ve nasafet ölçüleri içinde, bizim de beyanlarımızın, zaman zaman değil, bir zaman dilimi içinde aynı derecede yayımlanmasını temin etmek olmalıdır diye düşünüyoruz.

Bu ilkeli davranışlar içinde, elbette Anayasa Mahkemesinin getirdiği zaruretin ortaya çıkardığı bu düzenleme millet için hayırlı olacaktır, memleket için hayırlı olacaktır; çünkü, ileriki maddelerde belki tekrar söz alma ihtiyacı içinde olursak, huzurlarınıza geleceğiz tabiî; o zaman grup adına gelme imkânımız hâsıl olacaktır belki.

Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı çerçevesinde düzenlenmiş olan bu hükmün, bu kanun tasarısının, millete, ülkemize ve özellikle TRT’de çalışanlara hayırlar getirmesini diliyorum, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Madde üzerinde önerge bulunmamaktadır.

Bu nedenle, 1 inci maddeyi, eki, kadro ve pozisyonları gösteren listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının 2 nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2.- 11.11.1983 tarihli ve 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 9 uncu maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen (a) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenmiştir.

“a) Radyo ve Televizyon yayınları yapmak ve bu amaçla radyo ve televizyon verici istasyonları, program iletim sistemleri ve stüdyo tesisleri kurmak, geliştirmek, radyo ve televizyon yayınları alanında ek gelir temin edecek düzenlemeler yapmak.”

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu...

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan tasarının 2 nci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum.

Özellikle, bu maddeyle, 2954 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükmü yeniden düzenlenmekte; TRT Kurumuna, tekrar, radyo verici istasyonları ile -şehirlerarası radyolinkler hariç- program iletim sistemleri kurma görev ve yetkisi verilmekte ve verici tesislerinin çok yönlü kullanılabilmesi suretiyle Kuruma bir gelir kaynağı temin edilmesi yönünde birtakım öneriler getirilmektedir.

Ben, maddeyi, tekrar aynen okumak istemiyorum; ancak, maddenin sonundaki bir ifadeyi tekrar gündeme getirmek istiyorum: “...radyo ve televizyon yayınları alanında ekgelir temin edecek düzenlemeler yapmak” diyor. Değerli arkadaşlar, burada “düzenlemeler yapmak” ifadesi yerine, herhalde “faaliyetlerde bulunmak” denilseydi biraz daha oturur gibi geliyor; çünkü, düzenleme yapmak, yasa içerisinde düzenleme yapmak yetkisi Kuruma ait olmamalı, değildir de zaten. Öyle zannediyorum ki, telaşla, aceleyle yapılmış bu düzenlemede, bazı kelimelerin yerli yerine oturmamış olduğunu görüyoruz. Öyle zannediyorum, Sayın Başkanımız, eğer bir redaksiyon yetkisi verirlerse, bu ifadenin yerine oturtulması gerekir kanaatini taşıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, ayrıca, TRT gelirleri, TRT Kanununun 30 uncu maddesinde düzenlemelerle gündeme getirilmiş, birtakım düzenlemeler bu maddede yapılmış.Dolayısıyla, buradaki ifadenin “faaliyet” olmasında yarar var.

Ben, ayrıca şunu gündeme getirmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda bize verilen bilgilere göre, aslında, TRT Kurumunun ihtiyacı olan maddî gelirler, bu Enerji Fonu üzerinde, yeterinden daha fazla olmak suretiyle konulmuş. Bakın, elimizdeki tabloyu incelediğimiz zaman, Kurumun, 1999 yılı revize edilmiş, konsolide edilmiş harcamaları, giderleri toplamı yaklaşık 80 trilyon civarında diye hesap edilmiş. Kurumun gelirleri faslına bakıldığı zaman, enerji hâsılatı payı 44 trilyon lira olarak hesaplanmış; ama, biraz önce -gerçi Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız buradaydı- bize verdiği bilgilerden sonra edindiğimiz malumat şu: Her yıl, yüzde 11 ile 13 arasında enerji üretimimiz de artmaktadır. Tüketimimiz ise, bunun daha üstünde artmaktadır. Dolayısıyla, enerji hâsılatından gelecek olan gelir, kendilerinin yapacağı harcamalardan daha fazla oranda artma eğilimi göstermektedir; yani, bir iki sene sonra, birkaç sene sonra, bu gelir, belki de yüzde 100’e katlanacak ve Kurumun bütün gelirlerinin çok üstünde olma istidadı gösterecek.

Bunun dışında, her ay, biliyorsunuz, enerji fiyatlarına belli oranda zam gelmekte; bu zammın getirdiği bir gelir temin edilmiş olacak; o da, bir hesaba göre, takriben yüzde 10-12 civarında olacak; 4-5 trilyon civarında bir ekgelir oluyor. Bir de, tabiî, enflasyon içinde yaşayan bir ülke olduğumuz için, fiyatların enflasyonla orantılı olarak da artması bahis konusudur. Bu, tabiî, kabaca bir hesaptır; ama, yaklaşık, yüzde 15 ilâ 20 civarında bir ekgelir de o getirecektir. Yapılan bir hesaba göre -Plan ve Bütçe Komisyonunda da bu tartışıldı- enerji hâsılatından, yaklaşık 69-70 trilyon liralık bir gelir bahis konusu. Dolayısıyla, burada, aslında, Kurumun yeni düzenlemeler yapmasına gerek yok. Kurumun, kendisini iyileştirme, rekabet ortamına girebilme gibi birtakım iyileştirmelere ihtiyacı var. Dolayısıyla, bu yasa tasarısının bu sözünün ve bir de -ileriki maddelerde tekrar gündeme getirilebilir- bu yüzde 3,5 oranının yüzde 100 artırılması konusunun gündemden çıkarılması gerekiyor kanaatini taşıyorum. Zira, bu yüzde 3,5’lik oran, istatistiklere baktığımız zaman, yüzde 45 oranında sanayiye yansıyor, yüzde 52-53 oranında da konutlara yansıyor. Bu konuda, bu düzenlemeyi getirmek yararlı olur diye düşünüyorum ve saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Oğuz Tezmen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bu 2 nci madde, aslında, komisyonda, ciddî olarak, uzun boylu tartışılmamıştır, tartışacak çok fazla yönü de yok. Ancak, biraz önceki konuşmalarımızda dile getirdiğimiz bir konu vardı; TRT’nin, vericileri devralmakla yeni yükler altına girdiğini söyledik, dile getirdik. Onun için, devletin imkânlarının da zorlanabileceğini, önümüzdeki yıl bütçesinden yeni kaynaklar temin edebileceğimizi dile getirdik. Ancak, TRT’nin de, tabiî, diğer devlet kuruluşlarının yaptığı gibi, sırtını devlete dayayıp, sadece devletten finanse etme olanaklarını düşünmemesi lazım.

2 nci maddeyle getirilen, radyo, televizyon alanında gelir getirici faaliyetlerde bulunma yetkisini iyi değerlendirdiği takdirde, TRT Kurumu, kendisine ek imkânlar yarattığı gibi, yeni açılışlara da olanak sağlayabilir. Ne yapılabilir; belki, güzel programların bantlarını, hazırlanan birtakım dizilerin bantlarını satmak, stüdyoları ortak kullanmak, kiraya vermek ya da yayıncılık alanında birtakım faaliyetlerde bulunmak... Piyasa ekonomisine daha oriyente edilebilecek bir şekilde kendisini yeniden yapılandırabilirse, daha aktif hale gelirse -birtakım faaliyetleri olduğunu biliyorum; ancak- bu faaliyetleri daha motive edebilirlerse, bu alanda da çok ciddî bir gelir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Bunu TRT yönetiminin iyi değerlendirmesi durumunda, kendilerine yeni olanaklar çıkacaktır. Bu olanakları iyi değerlendirerek, kendi bütçe imkânlarını genişleteceklerdir. O açıdan, benim, bu alandaki tavsiyem, TRT Kurumunun, daha dinamik bir yapı içinde, bu potansiyeli değerlendirmesidir. Bunun yararlı olacağını düşünüyorum.

Hepinize teşekkür ederim; sağ olun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tezmen.

Madde üzerinde başka söz istemi?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2 nci maddeyi oylarınıza sunacağım...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, affedersiniz.

Arkadaşlarımızın üzerinde durduğu redaksiyon konusunda, eğer, Genel Kurulca takdir edilirse, biz de Komisyon olarak buna katılıyoruz. Burada “düzenlemeler yapmak” dedikten sonra “ve faaliyette bulunmak” ibaresini ekleyelim.

BAŞKAN – Redaksiyon yetkisiyle birlikte 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 59 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kurumun verici ve stüdyolar ile program iletim sistemleri gibi yayın ile ilgili bina ve tesislerinin güvenliği ve korunması İçişleri Bakanlığının sorumluluğu altındadır. Ancak, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu gerektiğinde 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun çerçevesinde özel güvenlik teşkilatı oluşturabilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına söz isteminde bulunan Sayın Faruk Demir?.. Yok.

Sayın Masum Türker?..

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- 4.12.1984 tarihli ve 3093 sayılı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 4 üncü maddesinin (c) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“c) Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. ile bu kuruluşların dışında kanunla elektrik üretimi ve iletimi tesisleri kurmaya ve işletmeye, dağıtım ve ticaretini yapmaya yetkili kılınan diğer kurum, kuruluş ve işletmeler nihai tüketiciye satılan enerjiden elde edilen gayri safi satış hasılatının (Katma Değer Vergisi hariç, tüm fon, vergi ve paylar dahil) % 3,5 oranı tutarındaki payı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna intikal ettirirler.”

“d) (a) ve (c) bentlerinde belirtilen oranları yüzde yüzüne (% 100) kadar artırmaya veya eksiltmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – DYP Grubu adına Sayın Sağlam konuşacak.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Sağlam.

Süreniz 10 dakikadır efendim; buyurun.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle ilgili, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, Hükümetten geldiği şekliyle, sanayiin elektrik ücretlerini yüzde 7’ye kadar artırma durumundaydı ve ilave olarak, yüzde 200’e kadar, Bakanlar Kurulunun artırma yetkisini içeriyordu. Şimdi, gerçekten, gerek Anayasa Komisyonunda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda, arkadaşlarımızın çok iyi bir işbirliği ve uzlaşmasıyla, madde, bu hale getirildi. Bunun için, bu tip uzlaşmaların, Yüce Meclisimizde sık sık olmasını temenni ediyorum ve yanlış olan şeyden dönülmesi faziletinin gösterilmesi konusunda da Anayasa Komisyonundaki ve özellikle de, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızı kutluyorum. Çünkü, Türkiye sanayiine özellikle, elektrik fiyatları konusunda şöyle bir göz attığınız zaman, aşağı yukarı son iki üç yılda dünyanın en pahalı elektrik ücreti tahsil eden 7 nci ülkesinden, dünyanın -1996’da- kendi sanayiine en pahalı elektrik satan 4 üncü ülkesi haline gelmiş. Şimdi, bir rekabet ortamında ve ülkenin, özellikle, ihracata dönük sektörlerinde, bunun, sanayimiz üzerinde ne kadar olumsuz etki yarattığı bir gerçek. Dolayısıyla, yüzde 3,5 bile, bugün için büyük bir külfet iken, bunu yüzde 100 artırarak, yüzde 7’ye çıkarma teklifi, gerçekten, yanlış bir uygulama olacak, sanayimizi olumsuz yönde etkileyecekti.

Bakınız, özellikle, Şubat 1999’da çıkarılan bir kararnameyle, belirli bölgelerimizdeki illerimize, elektrik ücreti bakımından, sanayimize bazı kolaylıklar getirildi, bence olumlu bir kararnamedir.

Ancak, bir örnek vermek istiyorum. Mesele, Adıyaman İlimizin Gölbaşı İlçesinde bir sanayicinin ödediği elektrik, hemen onun 20 kilometre uzağındaki Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesindeki sanayicimizinkine oranla yüzde 100 farklı olmaktadır. Biz, bu avantajımızı, belirli illerimize de yaymak istediğimiz zaman, en azından, il bazında kişi başına düşen gelir itibariyle bir düzeltme yapılacağı sırada, maalesef, kanun tasarısı kadük olmuştur ve belirli illerimizin bu kadar birbirine yakın bölgeleri arasında, elektrik ücreti ödemede yüzde 100’e yakın bir fark yaratılmıştır. Bu da, yine, rekabeti olumsuz yönde etkileyen bir davranıştır.

Şimdi, bence, burada, 3,5 olan eski oranında tutulmak suretiyle çok olumlu bir gelişme sağlanmıştır; ama, şu yüzde 100 artırma ve eksiltme konusundaki Bakanlar Kuruluna verilen yetki, temenni ediyoruz ki, artırma yönünde, hele, yüzde 100 artırma yönünde, özellikle, günümüzde olduğu gibi, ekonominin daralma sürecine girdiği zamanlarda hiç işletilmesin. Ben, sırf, bu olumlu gelişmenin, sanayimiz üzerinde yaratacağı olumlu etkiden dolayı Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımıza teşekkür etmek ve bir de Hükümetimizin, özellikle bu dönemde, artırma yönünde bir karar almaması temennisini bildirmek için huzurunuza çıktım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sağlam.

Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Derin, süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için huzurlarınızdayım; hepinizi, tekraren saygıyla selamlıyorum.

4 üncü maddede “4.12.1984 tarih ve 3093 sayılı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 4 üncü maddesinin (c) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir” deniliyor.

Gelirleri kapsayan 4 üncü madddenin (c) bendi “Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. ile bu kuruluşların dışında kanunla elektrik üretimi ve iletimi tesisleri kurmaya ve işletmeye, dağıtım ve ticaretini yapmaya yetkili kılınan diğer kurum, kuruluş ve işletmeler nihai tüketiciye satılan enerjiden elde edilen gayri safi satış hâsılatının (Katma Değer Vergisi hariç, tüm fon, vergi ve paylar dahil) yüzde 3,5 oranı tutarındaki payı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna intikal ettirirler” şeklinde değiştirilmiş.

Daha önce nasıldı bu; daha önce, aktif enerji üzerinden yüzde 3,5 idi. Aktif enerji üzerinden yüzde 3,5 ile gayri safî satış hâsılatının, Katma Değer Vergisi hariç, tüm fon, vergi ve paylar dahiliyle muazzam bir artış sağlanmış oluyor böylelikle. Sanayide, otoprodüktör şekliyle çalışıp da, kendi enerjisini üretenlere bir haksız rekabet oluşturuyor. Satarsa, yüzde 3,5’ini ödeyecek, satmayıp da kendisi kullanıyorsa, bu yüzde 3,5’i ödemeyecek. Şimdi, yüzde 3,5 derken, biz, büyük bir rakam veriyoruz aslında.

(d) bendinde değişiklik yaptığımızda “(a) ve (c) bentlerinde belirtilen oranları yüzde yüzüne (%100) kadar artırmaya ve eksiltmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir” diyoruz.

(a) bendinde ne var; yani, 1984 çıkan 3093 sayılı Yasanın (a) bendinde, “video, televizyon ve radyolardan yüzde 12, radyo ve televizyon üreticilerinden ve müzik seti ve benzerlerinden yüzde 10” deniliyor. Eğer, yüzde 100 bir artış sağladığımız takdirde de, video, televizyon ve radyo yüzde 12, yüzde 100 artış verirsek yüzde 24’ü buluyor. Eğer yüzde 100 artışı, yüzde 7 olarak getirilen bu kanun tasarısında, komisyonlarda değiştirilen yüzde 3,5 Bakanlar Kurulu tarafından yüzde 100 artırılıp da yüzde 7’ye getirildiğinde, aşağı yukarı 200 trilyona yakın bir kaynak, otomatikman TRT’ye intikal ettirilmiş oluyor.

TRT bize bir doküman verdi, “işte, biz, bu tesisleri aldığımızda, bunları yenilememiz lazım, izlenir hale getirmemiz lazım, yatırımlar yapmamız lazım, beş yıl ile on yıl arasında, aşağı yukarı 145 trilyonluk bir yatırım yapmamız lazım” diyor. Hem beş ile on yıl arasında 145 trilyonluk bir yatırım yapmamız lazım diyoruz hem de bir yılda, aşağı yukarı, böyle bir kuruluşa, tutuyoruz, muazzam bir kaynağı aktarıyoruz.

Bu, aslında, bana göre, bir karadelik haline gelmiş olan, 8-9 000 personelle çalışan, altyapısı korkunç boyutlarda olan bir kuruluşun, kendisi, üretim ve gelirini sağlayamayarak, reklam pastasından gerekli payı alamamakla ve muazzam şekilde -belki birçok teknik kadroyu başka özel kanallara geçmesin diye tutabilmek için- verdiği, bu ücretlerle bir karadelik haline gelmiş olan bu kuruluşun... Biz, bir vergi yüklemekle, vergi salarak, televizyon izlemeyen kişilere bile, sanayiye bile rekabet şansını yitirme durumunda olan ve perişan durumda olan sanayicimize bile ek bir yük getirmiş oluyoruz. Bu, yüzde 7 idi; ama, biz bunu yüzde 3,5’e düşürdük...

EROL AL (İstanbul) – Zaten var.

AHMET DERİN (Devamla) – Ümit ediyoruz ki, Bakanlar Kurulu bunu yüzde 7’ye çıkarmasın, yüzde 100 artış sağlamasın.

Bir konuyu daha burada ifade etmek istiyorum: TRT, bizim millî bir kuruluşumuz mutlaka; ama, bugüne kadarki yayınlarını millî bulup bulmama konusunda tereddütlerim var. Ben, şahsen, birçok programı millî bulamıyorum. Zaten, millî olması için özerk hale getirilmiş. Kamu, bu kadar destekliyor, bu kadar personeli doyuruyor; millî olduğu için bu kadar yatırım yapmış, korkunç tesisler yapmış. Ancak, bu kanunu acilen getirmemize gerekçe bulmak isterken “izlenemiyor” gerekçesini ortaya atmamız, bana göre, Telekoma haksızlık oluyor; çünkü, 1989’da PTT (Telekom) teslim aldığında, izlenme oranları; radyolarda, Radyo-2’de yüzde 4, Radyo-3’de yüzde 63, Radyo-4’te yüzde 63; TV’lerde, TV-1’de yüzde 75, TV-2’de yüzde 48 civarında ve elindeki verici de 900 küsur civarındaydı. Telekom (PTT), hiçbir bedel almama kaydü şartıyla bu yükü çekmiş ve bunu, aşağı yukarı 5 500 vericiye çıkarmış ve bu süre zarfında, 16.6.1990 tarihi itibariyle de, Radyo-1’de yüzde 98, Radyo-2’de yüzde 98, Radyo-3’de yüzde 98; TRT-1’de yüzde 98, TRT-2’de yüzde 98, TRT-3’te yüzde 96, TRT-4’te yüzde 92 ve TRT-INT’de yüzde 12.

Biz, niye suçluyoruz Telekomu? Telekom, aslında, görevini yerine getirmiş. Pekâlâ, niye izlenmiyor bu; kaliteli programlar yapamıyor da onun için.

EROL AL (İstanbul) – Kim diyor izlenmiyor diye?!

AHMET DERİN (Devamla) – Millî programlar yapamıyor da onun için. Türkî cumhuriyetlerde izlenmiyorsa, bunun suçu, programı yapanlarda.

Şimdi, kaliteli bir yayıncılık yapamadığını hepimiz kabul ediyoruz. TRT’de 9 bine yakın personel var, stüdyoları var, altyapısı fevkalade, hiçbir özel kuruluşta böyle bir altyapı yok, dışarıya parayla program yaptırıyor. Halbuki, bu kadar yetenekli elemanları değerlendirip, kendisi program yapıp, satmak ve özel televizyon kuruluşlarına bu imkânları sağlamak yerine... Bir özel televizyon, 250, 300 ya da 500 veya onda 1’i, yirmide 1’i mesabesindeki personelle reytinglerde rekor kırıyor, reklam pastasından korkunç paylar alıyor; TRT-1, TRT-2, TRT-3, yedi kanalı ele geçirmiş bir televizyonumuz bizim, millî olan televizyonumuz, eğer pastadan pay alamıyorsa, bunda Telekomu, vericiyi, falan filanı suçlamaya gerek yok.

Bana göre, TRT yeniden yapılandırılmalıdır; bize göre yapılandırılmalıdır. Daha kaliteli bir program... Bakın, BBC devlet televizyonu, sadece iki kanalı var; ama, bütün dünya izliyor bu televizyonu. Bizim TRT’mizde altı yedi kanal var, altı yedi kanaldan kendi insanımıza bile izlettiremiyoruz. İzlettiremiyoruz, reklam pastasından gereken payı alamıyoruz; bunun için zor durumda ve karadelik haline gelmiş bu kuruluşu kurtarmak için biz ne yapıyoruz; birçok fon veriyoruz.

Tabiî ki, 1989’da PTT’ye devredilirken ne kadar haklı gerekçeler varsa, iyiniyetle yapılmış ise, bugün de, özelleşecek olan Telekomdan alınıp, ayrılmasında da yarar var. Ancak, şöyle de düşünmek lazım: Aldık, ayırdık Telekomdan, özelleşiyor diye; pekala, bunu TRT’ye mi verelim, yoksa değişik alternatifler mi düşünelim? Burada, TRT’ye devir, bana göre, teknolojik açıdan sakıncalı; çünkü, artık, bu yayıncılık o kadar gelişti ki, bir kanal, bir vericiden dört yayın imkânı sağladı bugün, İngiltere, Belçika, birçok Avrupa ülkesi; yarın belki sekize çıkacak. TRT özerk diyoruz, millî diyoruz. Özel televizyonlara hak vermişiz; özerk hale getirmişiz; ama, bir kanaldan dört, belki, ileride teknoloji geliştikçe sekiz yayın yapabilecek bu cihazları tutuyoruz tekel durumundaki TRT’ye veriyoruz. Bir şirket kuralım, Ulaştırma Bakanlığının bünyesinde kalsın. Siyasî bir güç olması lazım...

BAŞKAN – Sayın Derin, 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen toparlayın.

AHMET DERİN (Devamla) – Tamam, Sayın Başkan, bitiriyorum.

O zaman, RTÜK olabilir; bakın, özerk bir kuruluş. RTÜK’e verilebilir. Ulaştırma Bakanlığının bünyesinde, Türksat da dahil olmak üzere verilecek bir yeni oluşumla, bir şirketle, ileride bu vericilerden çok büyük paralar elde edebilecek bir sisteme de sahip olabiliriz. Böylece, haksız rekabet ortadan kalkar, özel sektörün daha yaygın bir hale gelmesi sağlanır ve bu kanallardan değişik kuruluşlarımız da -16 ulusal ve 250’ye yakın da mahallî ve bölgesel özel yayın kuruluşlarımız var- istifade eder, bedeli mukabilinde istifade eder; özerk bir kuruluş halinde kalırsa, bunları da fevkalade değerlendirir diye düşünüyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Derin.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına söz isteyen Sayın Türker?..

MASUM TÜRKER (İstanbul) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Sayın Faruk Demir?..

FARUK DEMİR (Ardahan) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Vazgeçtiniz.

Konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 4 üncü maddesinin (d) bendinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Altan Karapaşaoğlu Mahmut Göksu Lütfi Yalman

Bursa Adıyaman Konya

Mehmet Ali Şahin Ali Oğuz Süleyman Arif Emre

İstanbul İstanbul İstanbul

Rıza Ulucak

Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Önerge sahiplerinden biri mi konuşacak, gerekçeyi mi okutayım?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, süreniz 5 dakika.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu önergeyi biraz önce belirttiğimiz gelirler istikametinde, gelir artırıcı, sanayiin ve tüketicinin üzerine gelir artıcı bir unsur taşıdığı için verdik. Daha evvel belirtmiştim ve demiştim ki, bu yılki gelirleri, yalnız enerji payından 69 trilyon liraya ulaşacak. Bunun dışında, biz, bu maddeyle, bir defaya mahsus olan gelirleri de artırma imkânı getiriyoruz. Mesela, televizyon alırken ödenen bandrol ücretlerinin artırılması imkânını getiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakınız, hizmetin sayısı, adedi değil de, kalitesi artabiliyor. Ancak, burada, sayısal bir artış bahis konusu; yani, toplum geliştikçe, zenginleştikçe, refaha erdikçe televizyon sayısı artacak, video sayısı artacak, enerji kullanımı artacak.

Dolayısıyla, toplumun “acaba enerji fiyatlarına yüzde 100 artış gelir mi, enerji paylarına bir artış gelir mi, bandrol ücretlerine bir artış gelir mi” endişesinden uzak durması, bu endişe içerisinde olmaması açısından; bu konunun Parlamentonun gündemine getirilmiş olmak suretiyle, tutanaklara geçirilmiş olmak suretiyle, Bakanlar Kurulumuzun böyle bir yola tevessül etmemesi istikametinde bir kaydı gerçekleştirmek amacıyla bu önergeyi verdik.

Bakanlar Kurulumuzun, artırıcı istikamette değil, eksiltici istikamette yetkilerini kullanması gerektiği düşüncesiyle, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun değişik 5 inci maddesinin (c) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“c) Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. ile bu kuruluşların dışında kanunla elektrik üretimi ve iletimi tesisleri kurmaya ve işletmeye, dağıtım ve ticaretini yapmaya yetkili kılınan diğer kurum, kuruluş ve işletmelerce, bu Kanunun 4 üncü maddesinin (c) bendine göre hesaplanacak pay, en geç tahsilatı takip eden ayın 25’inde Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun göstereceği banka hesabına ödenir ve tahakkuk cetvelleri aynı süre içinde Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna gönderilir.

Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. ile bu kuruluşların dışında kanunla elektrik üretim ve iletimi tesisleri kurmaya ve işletmeye, dağıtım ve ticaretini yapmaya yetkili kılınan diğer kurum, kuruluş ve işletmelerin üçer aylık dönem bilançoları kesinleştiğinde, o dönemin ödemeleri ile bilançoya göre ortaya çıkacak farklar müteakip ayın sonuna kadar taraflarca mutabakatı yapılarak tasfiye edilir.

Ödemelerin geciktirilmesi halinde, her geçen ay ve kesri için, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. ile diğer kurum, kuruluş ve işletmelere 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda öngörülen gecikme zammı oranında gecikme faizi uygulanır. Kurum alacağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerince takip ve tahsil olunur.”

“d) Diğer gelirlerin takip ve tahsilat şekli kurumca tespit edilir.”

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 5 inci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; tekraren, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum olduğu üzere, Vergi Kanunundaki değişikliklerle de uyum sağlayabilmek için bu madde getirilmiş. Bu madde, Plan ve Bütçe Komisyonuna “tahakkuk cetvelleri ve tahakkuk edenler üzerinden tahakkuku takip eden ayın 25’inde ödenmesi” şekliyle gelmişti, orada, bunun mümkün olmadığı tahakkuku yapılan daha tahsil edilmemiş sayılır, tahsil etmediği parayı buraya intikal ettirmesi mümkün olmayacağı şekliyle “tahakkuk”, “tahsilat” şekline dönüştürülmüştü.

Burada, yine (c) bendinin son cümlesi olarak “tahakkuk cetvelleri aynı süre içinde Türkiye Radyo- Televizyon Kurumuna gönderilir” ibaresinin aslında, “tahsilat cetvelleri” diye düzeltilmesi gereğini ifade etmek istiyorum.

Malum olduğu üzere, tabiî ki, bizden önce, Anayasa Komisyonunda teklif edilmiş “kurum, kurumu İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre takip etmemeli” diye, ben de aynı şeye katılıyorum. Aslında iki kurum birbirini, belki alamam endişesiyle, böyle bir gerekçeye istinaden bir hüküm konmuş; ancak “gecikme faizi uygulanır. Kurum alacağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerince takip ve tahsil olunur.” tabiri, bana göre iki devlet kuruluşu arasında güvensizlik ifade eder gerekçesiyle, bu hükmün de çıkarılmasında yine fayda mülahaza ediyorum.

Önceki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, hakikaten büyük bir kadroyla şişirilmiş, bir ay çift, bir ay tek maaş alan bir kurumun, birçok şeyi üretmesi gerekir ve bununla kendisini finanse etmesi gerekir. Yeniden yapılanma noktasında bunlar göz önüne alınarak, imkânlar göz önüne alınarak, bu personele ödenen ücretler göz önüne alınarak, üreten bir kuruluş haline getirilmeli diye düşünüyorum.

Bakın, 350-400 milyon insanın, aynı lisanı konuştuğu birçok kardeş ülke var. Bunların elinde bu imkânlar yok. TRT, bu stüdyolarda -izlenmesi ayrı şey- çok güzel programlar yaparak, bunları, oranın millî kuruluşlarına göndererek, kendisi bir kültür yapısı oluşturabilir, kültür birliği sağlayabilir diye düşünüyorum.

Bir konuyu, tekraren burada vurgulamak istiyorum: Bir kere, özerk bir kuruluşun bünyesinde toplanmasında -TRT’nin dışında- teknolojik açıdan, ileride zaruret olacağı düşüncesini taşıyorum.

Bizim, Fazilet Partisi Grubu olarak, gerek Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda gerek Anayasa Komisyonunda ve gerekse Plan ve Bütçe Komisyonundaki itirazımız, bu yasa tasarısının çok acele olarak, incelenmeden getirilmiş olmasınadır. Çok değişiklikler yapıldı bu yasa tasarısı üzerinde; getirilmiş olan birkaç madde çıkarıldı; yüzde 7 geldi, yüzde 3,5’e düşürüldü; “tahakkuk” diye geldi -incelenmeden, düşünülmeden, alelacele hazırlanarak getirilmiş- bu, “tahsilat” şekline dönüştürüldü.

Eğer, hakikaten bir mühlet verilseydi, bir süre verilseydi, gruplarla, böyle millî bir kuruluşun ve stratejik ehemmiyet arz eden şu vericilerin, daha güzel bir şekilde, hem ekonomimize hem bugünkü teknolojiye hem de gelecek teknolojiye uygun bir statüye kavuşturulması sağlanabilirdi diye düşünüyorum; ancak, bu şekliyle Parlamentoya getirildi, yarın öyle bir noktaya gelecek ki... Endişelerimiz vardır; bir endişemi de burada ifade etmek istiyorum; aynı, Bankalar Yasası, nasıl siyasî sahadan uzaklaştırıldı ve bürokrasiye teslim edildiyse, tekrar, bu vericilerin, teknoloji ilerledikçe diğer yayın kuruluşlarıyla birlikte kullanılacak bu vericilerin, stratejik ehemmiyet arz eden bu kuruluşların, tekraren TRT’nin bünyesinde, o kuruluşlarla bir ortaklık çerçevesine doğru dönüşümü, çok yanlı, içinden çıkılamaz bir noktaya getirilebilir diye endişelerim vardır; bu, çok rahat yapılabilir. Burası, TRT’nin bünyesinde, TRT’nin içinde bulunduğu şirketlere verilebilir. Bunun için, sekiz yıldır çalışan bir yayıncının -ismini vermek istemiyorum, zaten birçoğunuz biliyorsunuz- olduğunu biliyorum. “Şu vericiler alınsın, TRT’nin de içinde bulunduğu -yedi sekiz tane şirketten oluşan- bir şirket kurulsun; o zaman, buradan istediğimize yayın yaptırırız, istemediğimize yaptırmayız” düşüncesindeki bir oluşumun endişesini taşıdığım ve böyle bir endişemin zabıtlara geçmesini arzuladığım için ifade ettim. İnşallah, korktuğumuz başımıza gelmez diye düşünüyorum. Millî kuruluş, millî olarak, yayınlarını da millîleştirerek devam eder diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Derin.

Grupları adına başka söz istemi?..

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – DYP Grubu adına Sayın İyimaya konuşacaklar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet İyimaya; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, yasama tekniği ve yasama verimi bakımından ne kadar övgülü sözler söylersek söyleyelim, çok düşük düzeyde bir performans ve kalite sergiliyoruz.

Tasarıyı hazırlayan düşünceyi ve zorunlulukları ayrıntılı bir biçimde inceledim. Sırf bu maddedeki çelişkileri -hukuk sistemi ve tekniği bakımından- önünüze sergileyerek, haklılığıma bir kanıt yaratmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bakınız, düzenmeleyi, somutun ihtiyacından sistemin terazisine oturtamazsanız, hukukta tutarlılığı ve hukukî düzenlemelerde bütünlüğü yakalamanız mümkün değil.

Mesela, en basit şekilde; bu tasarıda, tasarının bu maddesinde ne yapıyoruz; bir defa, Radyo Televizyon Kurumunun gelirlerine uygulanacak faiz bakımından, gelirleri ikiye ayırıyoruz: Bir; amme alacaklarının tahsili usulü hakkında öngörülen faizin kendilerine uygulandığı gelirler; yani, elektrik hâsılasından, gayri safî hâsıladan elde edilecek gelirlerin zamanında ödenmemesi ve temerrüdün doğması sebebiyle uygulanacak faiz oranı; tamam... Diğer alacaklarında, genel hükümler... Arkadaşlar, mantığı var mı? Bir kamu kurumunun gelirlerine, iki tür faiz uygulamanın hukuk devletinin inandırıcılığı kriteri bakımından bir mantığı var mı? (ANAP sıralarından “var, var” sesleri)

Yine, zannediyorum, sözlerimin...

Değerli arkadaşlar, yine başka bir örnek veriyorum.: Elektrik hâsılasından kaynaklanacak gelirlerde, icra iflas usulüne göre takibi öngörüyorsunuz, İcra İflas Kanununa göre takibi öngörüyorsunuz. Bunun dışında kalan alacaklar yönünden, kuruma, yasa tasarısında, türü belirtilmeksizin takibin usulünü belirleme özgürlüğünü veriyorsunuz. Hangi usule göre; “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre takip ederim” der “genel takibe göre tahsile giderim” der veya buna göre özel yetki olduğu için, herhangi bir başka takip usulünü kendisine verirsiniz. Bunlar, tutarlı yasamanın tutarlı metinleri değil değerli arkadaşlar.

Aslında, meseleye, çok ivedi, çok acele, büyük boşluk var zihniyeti içerisinde değil; bir hukuk inşa etmek, hukuk sistemiyle tutarlı bir metin düzenlemek gayreti içerisinde olunsaydı, şu bir maddenin bile, hukuk mikroskobu içerisindeki çelişkilerini rahat rahat bertaraf edebilirdik.

Ben, Değerli Parlamentoda, bu yasa tasarısı tartışmaları sırasında, bilhassa anayasal iktisat açısından meselenin ele alınmasını isterdim.

Ben, Değerli Parlamentoda, 1993 yılında, kurucu iktidarın benimsediği televizyon özgürlüğünün, eğilim çoğulculuğu ve mesaj çoğulculuğu kavramı içerisinde, Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun özgürleştirilmesi ve rekabet eden diğer özel televizyonlar karşısında, vergi muafiyetleriyle, imtiyazlı bir televizyon konumuna oturtulmasının, çağdaş gelişim bakımından nasıl geride kalmayı ifade ettiğinin ve bu sorunun tartışılmasını arzu ederdim.

Hemen sonra gelecek bir maddede, bu konudaki incelemeleri, Gelir Vergisi Usulü Kanununda tarif edilen vergi elemanlarına tevdi ediyorsunuz. Hukuk tekniğinde, temel kanunlarla ilgili bir değişiklik yapıldığı zaman, burada bir hüküm koymayı değil, Gelir Vergisi Usulü Kanununun mahsus maddesine bir bent ekleme yoluyla bir değişikliğin yapılmasının daha isabetli olabileceğinin tartışılmasını temenni eder ve beklerdim.

Bakınız arkadaşlar, bugün hiç dile getirilmedi, Parlamento hassasiyeti bakımından dile getirilmedi; bu sorun, bu yasa tasarısı hangi zaruret içerisinde getirilmiştir? Gerekçeye baktığınız zaman, Anayasa Mahkemesinin iptalinden doğan boşluğun giderilmesi ve kararlarının uyarlanması zarureti... Oysa, Anayasa Mahkemesinin kararından sonra Anayasa değişti ve Anayasa Mahkemesinin kararının bağlayıcılığı ortadan kalktı.

Bütün bunları detaylı görüşmek, Parlamento üyelerinin ayrı ayrı görüşlerinin oluşması için yardımcı bilgileri muhalefet şerhine derc etmek gibi bir gayrete ve mesaimize rağmen, Anayasa Komisyonunda, raporun yazılması için zorunlu olan süreden daha kısa bir muhalefet şerhi süresi verilmiş ve bu imkân, Komisyonun elinden alınmıştır.

Arkadaşlar, çok övgüler düzebiliriz, yapıcı muhalefet, kurucu iktidar diyebiliriz; ama, işi, hukuk tekniği içerisinde, bilimin gözlüğü içerisinde değerlendirmezsek, yedi yıl sonra, on yıl sonra yanlışımızın farkına varmış oluruz; ama, biz de mükemmel yasama övgüleri içerisinde, yasama verimi düşüklüğümüzü, miras olarak gelecek parlamentolara devrederiz.

Bu hassasiyetin esirgenmemesi dileği ve umuduyla, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İyimaya.

Gruplar adına başka söz istemi yok.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 10 sıra sayılı, radyo televizyon vericilerinin TRT’ye devriyle ilgili kanun tasarısı üzerinde şahsen söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyla, 1989 yılında rahmetli Özal’ın fevkalade isabetli bir şekilde, radyo televizyon tekelini de, TRT tekelini de kırma niyetiyle ve teknik olarak da çok isabetli bir şekilde PTT’ye devrettiği vericileri, tekrar, TRT’ye iade ediyoruz.

1993’te, bildiğiniz gibi, Anayasa değişti ve TRT tekeli de kaldırıldı, yayıncılık özel teşebbüse açıldı. Bu, birkaç bakımdan yanlış bir iştir; daha önceki konuşmalarda temas eden arkadaşlarımız da olmuş olabilir. Neden yanlıştır derseniz; Telekom, zaten, iletişim hizmetleri yapmaktadır; antenleriyle, binalarıyla, elektrik teçhizatıyla, jeneratörleriyle, her şeyiyle bu hizmeti yapmakta ve bu sahada uzman bir kuruluştur. TRT, iletim tekniğinde, yayın tekniğinde uzman bir kuruluş değildir; program yapar, kendi yayınlarını da yayımlar; ama, bu hatların inşaında, işletilmesinde uzman olan kuruluşun PTT olduğunu, Rahmetli Özal -kendisi de elektrik mühendisiydi, bu konuları iyi bilirdi- isabetle karar vermiş ve oraya devretmiş. Ben, bu tasarı vesilesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulundaki -RTÜK’teki- arkadaşlarla da görüştüm, PTT’deki arkadaşlarla görüştüm. Bunun olması gereken yer, yine de Telekomdur. Telekom özelleşiyorsa, o bünyede veya başka şekilde; ama, TRT’nin dışında bunu yürütmektir; doğrusu budur. TRT’nin gelire ihtiyacı varsa, bunu bütçeden başka şekilde vermek gerekir.

Burada bir yanlış yapıyoruz. Bugün, gelişmiş ülkelerde, dijital sistemlerle 1 kanaldan aynı anda 4 televizyonun görüntüsü nakledilebiliyor; yarın, bu, 7, 8, 10 olacaktır. Bunun manası; eğer bu, yayın yapmayan bir kuruluşun elinde olursa -Telekom gibi, PTT gibi, neyse- özel televizyonlarına da kendi kanallarını kiralar ve hizmeti yayar, ekonomik bir şekilde kullanılır; ama, rakip olan TRT’nin, bunu, diğer kanallara tahsis etmesini düşünmemek lazım. Burada yanlış yapıyoruz; bir.

İkincisi, elektrik bedelleri üzerinde yüzde 3,5 ve yüzde 7’ye kadar artırma yetkisini Bakanlar Kuruluna veriyoruz; bu yanlıştır. Geçenlerde, Türkiye İhracatçılar Meclisinin Ankara’da toplantısı oldu. TİM Başkanı Okan Oğuz’un beyanı vardı “1998’de yüzde 2 olan kur-enflasyon farkı ihracatımızı baltaladı. Onun için “aman; reel kur uygulayın ve hiçbir zaman düşük kur kıymetli Türk parası politikası uygulamayın” dedi. Biz, şimdi, enerjinin sırtına yüzde 7 maliyet getiriyoruz. Enerji üretiminden 200 trilyon lirayı alıp TRT’ye veriyoruz. Düşünün ki, bugün, demir çelik sanayii 2-3 milyar dolar ihracat yapar. Bunun yüzde 50’ye yakını enerjidir, arkocaklarıdır; 7 milyon, 8 milyon ton ark ocaklarıyla hurdadan üretim var. Türkiye’de, dengelere baktığınız zaman. Bunların maliyeti üzerine en azından, yüzde 3-4 ekmaliyet getireceksiniz. Dünya pazarlarında, bugün, yüzde 1 maliyet farklarıyla pazar kaybedilmekte, pazar elde edilmektedir. Fevkalade haşin bir ticarî rekabet var. Dünya ticaret hacminin daralmış olması da, bunun üzerinde durulması gereken bir husustur.

Burada yanlış yapıyoruz; yani, birkaç sene sonra tekrar döneceğiz, yanlış yaptık, bunu alalım TRT’den, TRT’ye bütçeden para verelim, bir başka şekilde bunları işletelim noktasına geleceğiz. Aynı zamanda, haksız rekabete sebep oluyoruz. Anayasa Mahkemesinin iptal mantığını, kararı okuduğunuz zaman... 1990’da, o zaman, TRT tek, monopol bir yayın kuruluşu, tekeldir, kamu adına yayın yapıyor, özel sektör yok. Elbette, o zaman öyle düşünecekti; ama, Anayasa Mahkemesinin bu kararının, bu yorumunun mesnedi bugün kalmamıştır; çünkü, arz ettim, 1993 yılında Anayasa değişti ve yayın hayatı özel sektöre açıldı. Bu bakımlardan, bunu, fevkalade mahzurlu görmekteyim.

Ayrıca, takdirinize arz ediyorum; BBC, 2 kanalla 24 saat world ve prime olarak bütün dünyaya yayın yapıyor; biz, 7 kanalla yayın yapıyoruz; düşürelim 2 kanala, sayıyı azaltalım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika ilave süre veriyorum.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

TRT’de ekonomi sağlayalım, tasarruf sağlayalım. TRT, çiftlik gibi yönetilen bir kurum, büyük bir KİT, 6 500 personeli olan bir KİT; özel televizyonların birkaç yüz kişiyle yaptığı hizmeti 6 500 kişiyle yapıyor ve ona, şimdi, 2 000’e yakın, 1 800 kişilik daha personel getiriyoruz. Tabiî, giderek şişecektir bu kadrolar, 10 000’i de geçecektir önümüzdeki dönemde. Türkiye’nin de 70 sente değil, ama, 70 kuruşa muhtaç olduğu bir zamandayız. Kimse, birtakım hayalî hesaplar yapmasın; toplanan vergilerin yüzde 70-75’i faize gidiyor, ekonomi batmış, iş hayatı batmış, fabrikalar kapanıyor, ihracat durmuş, iç piyasa daralmış, yatırım yok, hizmetlere para yok.

Şimdi, biz, 200 trilyon lirayı alacağız elektrik üretiminden, götürüp TRT’ye vereceğiz; haydi bakalım, 7 kanalı 8 kanal yapın, biraz daha cümbüşlü şu yayınları yapın diye! 2 kanalla bunu çözmek mümkündür. İşte, size arz ettiğim BBC misalidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tabiî, kanunu geçirmekte kararlı olduğunuz için, sözlerim faydasız; ama, zabıtlara geçsin diye söylüyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

Gruplar ve şahıslar adına konuşmalar sonuçlanmıştır.

Komisyonun söz istemi var; buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, görüşmemizin başında, baskı nedeniyle ortaya çıkmış bazı redaksiyon ihtiyaçları olduğunu ifade etmiştim. Eğer izin verirseniz, bu maddede yine redaksiyon ihtiyacı var; onu sunmak ve redakte edilmiş metni okumak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Bu, 5 inci maddenin ilk satırıyla ilgili; redakte edilmiş yeni şekliyle okumak istiyorum.

“Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanunun 5 inci maddesinin değişik (c) bendi ile (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Evet; teşekkür ediyoruz.

Maddeyi, redaksiyon yetkisiyle birlikte, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak, bandrole tabi cihazları, satın alan, devralan, toptan veya perakende satışını yapan firmalar ile bu cihazları kullananların kontrol ve denetimleri kurumun görevlendireceği denetim elemanlarınca yapılır ve tespit edilen bandrolsüz her bir cihaz için Kurumca bu Kanunun 6 ncı maddesindeki hükümler uygulanır. İmalatçı, ithalatçı ve ihracatçıların, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. ile bu kuruluşların dışında kanunla elektrik üretimi ile iletimi tesisleri kurmaya ve işletmeye, dağıtım ve ticaretini yapmaya yetkili kılınan diğer kurum, kuruluş ve işletmelerin denetimleri, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun talebi üzerine 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 135 inci maddesinde belirtilen inceleme yetkililer tarafından yapılır ve sonuçları Kuruma bildirilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; bu madde, bandrol uygulamasıyla ve elektrik üreten, satan kuruluşların dışında kanunla elektrik üretimi yapan diğer özel kuruluşların, TRT paylarını ödeyip ödemediğine dair denetimle ilgilidir.

Bandrol uygulamasıyla ilgili olan kanuna müsaade ederseniz bakalım; burada ne görüyoruz: “6 ncı maddedeki ceza uygulanır” diyor. 3093 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine baktığımız zaman -redaksiyon yönünden komisyon başkanının da dikkatine arz ediyorum- o maddenin başına “4.12.1984 tarih ve 3093 sayılı” ibaresini koymak lazım. Genellikle bizim kanun yazma tekniğinde hangi kanunun hangi maddesi değişiyorsa, o maddede zikredilir ki, onu kullanan ve uygulayanlar o noktaya ulaşabilsinler diye.

Burada “6 ncı maddedeki hükümler uygulanır” denilmektedir; yani, 3093 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi... 3093 sayılı Kanun, Türkiye Radyo Televizyon Gelirleri Kanunudur. Yine, madde metninde matlabında “Kurumu” lafı var; Kanunun başında “kurumu” lafı yok, onu da oradan çizip çıkarmak lazım. O, bir hatadır, onu da düzeltmek lazım. Bu iki şeyi hatırlattıktan sonra, 6 ncı maddeye bakıyorum; 6 ncı madde, ceza hükümlerini düzenliyor; bakın ne diyor “Bu Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen cihazların bandrolsuz veya etiketsiz satışını yapan imalatçı veya ithalatçıdan bandrolsuz veya etiketsiz sattığı her cihaz için cihazın satış bedeli kadar para cezası Kurum tarafından tahakkuk ve tahsil edilir.” Yani, 150 milyon liraya televizyon sattıysa, bir hata ettiyse, kastî olmasa dahi, bandrol muamelesini yapmadıysa, 3 televizyonsa 450 milyon lira ceza alacaksınız. Ben, sattığı cihazın bedeli kadar cezanın, ağır olduğun söylemek istiyorum; yani, bu, biraz düşünülmeden konulmuş bir cezadır. Madde üzerinde konuşulurken, düzeltilebilir mi diye hatırlatıyorum.

İkincisi “bu cihazları bandrolsuz ve etiketsiz satın alan, devralan veya kullananlardan -satın alan, devralan veya kullananlardan_ Doğrudan satın almamış, devralmış, birinden emanet almış, şöyle olmuş böyle olmuş; yani, kendisine herhangi bir şekilde intikal etmiş- bandrolsuz veya etiketsiz her bir cihaz için cihazın rayiç değerinin yarısı kadar_” Yani 150 milyonluk televizyonun değerinin yarısı kadarını, 75 milyon lirayı, o şahıstan, aileden ceza olarak alacaksınız; bu da ağır bir cezadır. Bunların üzerinde durulmasında fayda var.

Şimdi, burada, denetimi biraz daha güçlendiren bir müeyyide getiriyoruz. 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre, denetim mekanizmasını devreye sokuyoruz TRT’yle ilgili; TRT’nin kendini de denetleme imkânları var. Yani, burada, ceberut bir şekilde aileleri, bu ağır cezalara muhatap etmemek gerekir. Bu cezaların üzerinde bir daha durulması lazım diye, arz edeyim dedim.

Teşekkür ederim. (FP sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Biz teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına, ikinci söz talebi, Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu’nun.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Vazgeçmiş.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.- 29.5.1986 tarihli 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 4 üncü maddesinin (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“f) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hâsılatından aktarılacak % 15’lik miktardan,”

BAŞKAN – 7 nci madde üzerinde, gruplar adına söz isteyen...

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – FP Grubu adına, Ahmet Derin konuşacaktır Sayın Başkan.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – DYP Grubu adına, Saffet Arıkan Bedük konuşacak.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Ahmet Derin; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek için tekrar huzurlarınızdayım; hepinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.

7 nci maddeye “bazı kanunlar” diye bir başlık atılmış ve tenkit edilmişti ya; işte, o kanunlardan bir tanesi 29.5.1986 tarih ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu. Vericilerin TRT’ye devri kanununda... Tabiî, ilgili olan kanunlardan bir tanesi de, daha önce Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun 4 üncü maddesinin (e) bendinde “TRT reklam gelirlerinden ayrılacak yüzde 30’luk miktardan” diyor. Yani, TRT’nin reklam gelirlerinden yüzde 30’u, 1986 yılında 3294 sayılı Kanunla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununa aktarılır. Şimdi, TRT’ye gelir elde etmek için, bu kanundan bunu çıkarıyoruz RTÜK’e sormadan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna sormadan -gerçi, dün, Plan ve tçe Komisyonuna, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan sorumlu Devlet Bakanımız geldiler- ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun gelirlerinde, TRT’nin reklam gelirlerinin yüzde 30’u kadarlık bir azalma meydana geliyor. İşte, bunu telafi edebilmek için, aslında, tasarının komisyonlara gelen şeklinde olmayan; fakat, alt komisyonda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna ve bu fonu idare eden bakana ayıp olmasın diye bir kaynak bulalım demişler. RTÜK’ü hiç bilgilendirmeden, RTÜK’e hiç sorulmadan, Devlet Planlamaya sorulmadan ve görüşü alınmadan; RTÜK’ün özel televizyonların reklam gelirlerinden aldığı gelirin yüzde 15’i -Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğinde yüzde 10’du, 5 ilave edildi, yüzde 15 oldu- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna aktarıldı.

İşte, şüphelerimiz var deyişimizin sebepleri bu. Niye bu kadar acele?!. Böyle, yangından mal kaçırırcasına... Şimdi, burada, komisyona geliş şekli ile çıkış şekli, birbiriyle hiç alakası olmayan bir kanun oluştu; ne TRT’yi memnun etti ne RTÜK memnun oldu ne Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu memnun oldu ne de muhalefet partileri memnun oldu. Sanki, ülkenin başka hiçbir problemi kalmamış! Turizm kaynağı 600 otelimiz satılma noktasında, esnaf bitmiş, ihracatımız durmuş, son krizde -bir yıl içerisinde- 600 000 işçi çıkarılmış -senede 500 000 genç nüfus da istihdama katılıyorsa bir yıl içerisinde- aşağı yukarı 1 100 000 bin insan iş beklerken, biz, tutuyoruz, dokuz yıldır beklediğimizi dokuz saatte çıkarma telaşına kapılıyoruz. İşte, böyle olunca ne oluyor; ne RTÜK’ten bir görüş alabiliyoruz, ne RTÜK’ten yetkili çağırıp, sizin gelirlerinizde böyle bir düşme var, verilebilir mi, verilemez mi diye görüş almadan, getirip, bir kanunla başka kanunlara maddeler monte ediyoruz. Ne Planlamaya sorulmuş, ne RTÜK’e sorulmuş...

Öyle korkunç bir miktar ki bu, ülkemizde, elektrik tüketiminde, senede yüzde 11 ile 13 arasında bir artış var. Bu kuruluşun gelirlerinde her yıl bir artış meydana gelecek ve bugün 100 trilyon, 150 trilyon, 200 trilyon gelir elde edilecekse, yedi sene sonra yüzde 100’e varan bir gelir elde edilecek.

Bu kuruluş yatırım yapacak... kanallardan birkaçını özelleştirsin, yap-işlet-devret modeliyle kanallardan bir iki tanesini versin, özelleştirmeye çıkarsın, onlar bu yatırımları gerçekleştirsinler. Biz, bu yükleri, sanayicimizin, tüccarımızın üzerine ayrıca yüklemeyelim, yeni bir vergi sistemi oluşturmayalım; eğer, açığı varsa, o kuruluş, anayasal bir görev yüklendiğinden dolayı, Hazine bunu karşılasın.

Şunu ifade ederek sözlerimi bitirmek istiyorum: Sayısal dijital yayıncılıkta; bir kanaldan; yani, bir vericiden, bugünkü teknolojiyle dört ayrı yayın yapılabileceği düşünüldüğünde, bu vericilerin, artık, tek bir yayıncı kuruluşun malı olması söz konusu olmayacağı görülmektedir. Bu açıdan, birkaç yıl sonra, tekrar, başka bir kanunla, başka bir statüyle, bu konunun, tekrar Meclisin gündemine geleceğini bugünden görür gibi oluyor ve tasarının, ülkemiz için hayırlar getirmesi temennisinde bulunuyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Derin.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük.

Buyurun Sayın Bedük.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 7 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, bugün, ülkemiz için fevkalade önemli olan ve Türkiye genelinde yayın politikasını, millî yayın politikası esasları çerçevesinde gerçekleştirecek olan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun, hem muhtevasını genişletmek, alanını genişletmek hem de ona belli bir oranda malî imkânlar sağlama açısından, güzel bir kanun tasarısı üzerinde müzakere yapıyoruz.

Türkiye genelinde, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun, frekans bakımından ve yayın alanı bakımından yüzde 98’lere kadar varan bir alana hitap ettiğini, sanıyorum, hepimiz biliyoruz; ama, geriye kalan yüzde 2, yüzde 3 nispetindeki alanda ise bir boşluk olduğunu da, yine, hepimiz biliyoruz. Bu alan, Türkiye için, millî politikalarımız için, güvenlik için fevkalade önemlidir. Bu itibarla, TRT’nin daha da geniş bir alana hitap edebilmesi, imkân ve kabiliyetlerinin artırılması, teknik bakımından, personel bakımından, yetki bakımından ve malî imkânlar bakımından özellikle güçlendirilmesinin, gerçekten, ülke için önemli olduğunu, hepimiz, bu tasarıyla ilgili varmış olduğumuz konsensüsten de ortaya koymuş oluyoruz.

Televizyon verici istasyonlarının, özellikle çok uzun bir zamandan beri tesis kuramamaları ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinden sonra, uzun bir süre boyunca ilgili kanunun çıkarılmaması, gerçekten, çok büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmıştır; bugün de bu eksikliğin giderilmesi temin edilmiş oluyor.

Anayasamızın niteliğinde demokratik, sosyal devlet anlayışı var. Demokrasinin en önemli unsurlarından biri ve günün ve çağın şartlarına en uygun olanı da televizyonlardır. Dolayısıyla, televizyonların niteliği kadar, vatandaşın özgürce bilgi edinme hakkını verebilecek şekilde bir yayın politikasını uygulaması da fevkalade önemlidir. Yayınların tarafsızlığını, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayınlanmasını engelleyecek, zorlaştıracak, ne bir malî ne bir hukukî ne de siyasî hiçbir şartı ortaya koymamak, bir engeli ortaya koymamak lazım.

Bu itibarla, bu tasarıda getirilen birkısım maddelerin, mesela, 5 inci maddede getirilen, Bakanlar Kuruluna azaltıcı veya artırıcı mahiyette bir imkân verilmesini, doğrusunu isterseniz, TRT’nin özerkliği açısından doğru da bulmuyoruz; çünkü, o zaman, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Müdürü, devamlı olarak hükümetle irtibat kuracak. Bugün bir başka iktidar olabilir, yarın bir başkası da olur; ama, her şeye rağmen, bu konuda, bizce, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunu, bu kadar bağlayıcı birkısım yetkileri Bakanlar Kuruluna vermenin doğru olmadığı anlayışını taşıyoruz.

Anayasanın 133 üncü maddesinde, özerklik ve tarafsızlığı zedeleyici hiçbir engelin konulmaması da çok açık ve net olarak ortada bulunmasına rağmen, bunun konulmasını, doğrusunu isterseniz, içimize sindiremedik; ama, kabul etmiş bulunuyoruz.

4 üncü maddede -özellikle şu hususu da belirtmek istiyorum, izninizle- sanayicilerimize yük getiren; yüzde 7’lere kadar... Hükümet tasarısında olup da daha sonra Plan ve Bütçe Komisyonunda yüzde 3,5’e, yani eski haline döndürülmesini, Türk demokrasisi açısından, Parlamentomuzun işleyişi açısından, iktidar ve muhalefet partilerinin konsensüsü açısından çok önemli bir gelişme, bir nokta olarak görüyor ve gerçekten, Plan ve Bütçe Komisyonundaki bütün arkadaşlarımıza, Başkan dahil olmak üzere ve bu konuda konsensüse varmış olan bütün arkadaşlarımıza, siyasal partilere, özellikle, teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. Çünkü, Türk ekonomisi, yanlış politikalar sonucunda SOS vermeye başlamış ve sanayicisi, KOBİ’si, esnafı, sanatkârı kepenk indirmeye başlamış, memuru, işçisi, emeklisi büyük bir sıkıntı içerisinde. Elektriği kullanan, en fazla, ortadirek ve özellikle sanayicimizin, küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin maliyet unsurlarını yükseltecek bir anlayış içerisine girmeden, onun maliyet unsurlarını düşürecek bir noktaya gidecek şekilde bir tedbir almak gerekirken, böyle bir teklifi, doğrusunu isterseniz, hiç de doğru bulmamıştık ve o konuda da çalışmalarımızı sürdürüyorduk; ancak, bu noktaya gelmiş olmasını iyi buluyoruz. Dünya genelinde, biz, sanayicinin kullandığı elektrik bakımından, özellikle pahalılık oranını hesaba kattığımızda, dördüncü sıradayız; onu biliyor musunuz?

Dolayısıyla, biz, özellikle, bu yüzde 3,5’lik oranın bile gelecekte kaldırılması, Bakanlar Kuruluna böyle bir yetkinin verilmemesi konusunda inşallah, gelecekte bir çalışma yapıp; ama, TRT Genel Müdürlüğünün ihtiyaçlarını bir başka fasıldan, mesela TRT–INT veya TRT Avrasya’nın tanıtma fonundan veya benzeri başka fonlardan destek yapmak suretiyle giderebilecek bir gayretin içerisinde olmamız gerektiğini belirtiyorum ve böylece, sanayicimizin üzerindeki yükü azaltırsak, sanıyorum, en güzel hizmeti bu şekilde gerçekleştirmiş oluruz.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, gerçekten, bu ülkede, bütün fakir fukaraya en fazla hizmet eden, mülkî idare amirleri dahil olmak üzere, devletin en üst kademelerindekilere, ihtiyacı bulunan vatandaşlara, ister ilaç bakımından, ister sosyal ihtiyaçlarının, gıda ihtiyaçlarının karşılanması bakımından fevkalade büyük hizmeti olan vakıflardır, kuruluşlardır. Bu vakıflar, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan günümüze kadar ve cumhuriyet döneminde de dahil olmak üzere, Türk kültürünün ortaya koymuş olduğu en güzel örgütlerdir, teşkilatlanmalardır. Bu teşkilatlar sayesinde ve en sonunda. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı olarak da, gerçekten, benim valiliğim sırasında istifade ettiğim çok önemli bir kuruluştur. Eskiden, bir fakir geldiği zaman, ihtiyacı olduğu zaman; açım, sefilim, ihtiyacım var; çocuğuma ilaç alacağım, para bulamıyorum; memleketime gideceğim, para bulamıyorum; ameliyat olacağım, para bulamıyorum dediği zaman; inanın, bir zengin arkadaşı arayarak, acaba, bir fakire yardım edebilir misiniz diye, kendilerinden âdeta ricada bulunmak mecburiyetinde kalıyorduk; ama, ne zaman ki, mülkî idare amirleriyle bağlantılı olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı kuruldu ve böyle bir imkân verildi; bu suretle, devlet, devletliğini bildi; devlet, fakir fukarının yanında oldu; devlet, gerçekten, vatandaşıyla bütünleşti ve sosyal devlet anlayışını ortaya koydu. O sebepledir ki, vakfın, TRT’nin reklam gelirlerinden yüzde 30 olan payının kaldırılması teklifini, doğrusunu isterseniz, son derece garipsemiş, böylesine önemli bir kuruluşun, devlet için fevkalade önemli bir kuruluşun, fakir fukaraya hizmet edecek olan böyle bir kuruluşun gelir payının indirilmesine yönelik bir teklifi çok tepkiyle karşılamıştık; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu teklifin de aynı şekilde değerlendirilerek, hiç olmazsa, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun gelir kaynaklarının yüzde 15’ine, özellikle, tekabül edecek şekildeki kısmının Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına devri hususundaki teklifin kabul edilmesini, yine memnuniyetle karşılıyoruz ve teşekkür ediyoruz; çünkü, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna, sadece TRT’den değil, diğer televizyonlardan da gelir geldiğini hesaba kattığımızda, öyle zannediyoruz ve -bize intikal eden bilgiler çerçevesinde söylüyorum- öyle inanıyoruz ki, bugün, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına TRT reklam gelirlerinden aktarılan paradan çok daha fazlası aktarılmış olacak ve böylece, ihtiyaç sahiplerine de verilmesi temin edilmiş olacaktır.

Biz, bu anlayış içerisinde, özellikle, bu kanunumuzun memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, tekrar, hepinizi, sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bedük.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, süreyi başlatın; beyefendi en arka sırada oturuyor... Hiç değilse önde otursa...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Evet, en arka sırada da oturma hakkım var; siz, iktidarsınız, bekleyeceksiniz.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; bu, radyo ve televizyon vericilerinin TRT’ye devriyle ilgili 10 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Bu madde, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 4 üncü maddesinin (f) bendini iptal etmektedir. Bu kanun, 29.5.1986 tarihinde çıkmış; rahmetli Özal’ın zamanında. Bakın, amaç maddesini size okuyayım:

“Amaç:

Madde 1- Bu kanunun amacı; fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde, her ne suretle olursa olsun, Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek -yani, muhacirlere, göçmenlere, Bosna göçmenlerine, Kuzey Irak göçmenlerine, Bulgaristan göçmenlerine aklınıza ne gelirse- sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.”

Kapsamını da burada almış.

“Kapsam:

Madde 2- Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan, kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmayan ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir almayan vatandaşlar ile geçici olarak küçük bir yardım ve eğitim ve öğretim imkânı sağlanması halinde topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma getirilecek kişiler bu kanunun kapsamı içindedir...” diye devam ediyor.

Şimdi, biz, burada ne yapıyoruz; TRT’nin geliri azmış, yetmiyormuş, 7 kanal azmış, 1 kanal daha yapsın, biraz daha yayın yapsın diye fakir fukaranın parasını alıyoruz, TRT’ye veriyoruz. Yüzde 30’dur burada; bakarsanız... 4 üncü maddenin (f) fıkrasını okuyorum: “TRT reklam gelirlerinden aktarılacak yüzde 30’luk miktardan...” Yani, bu madde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun gelirleri tarif ediliyor. TRT reklamlarından da yüzde 30 geliri var. Biz, diğer televizyon reklamlarından da pay koyalım da, bu fakir fukara fonu güçlensin; gelir dengesizliği var, fukaralık var, işsizlik var, yaygın olan bu sosyal sefaleti hiç olmazsa biraz iyileştirilem diye bu tedbiri getirmek gerekirken, TRT’ye biraz daha para verelim diye, fakir fukaranın sofrasından bir dilim daha ekmek alıyoruz. İşte, bu kanunların ciddî müzakeresi bunun için gereklidir değerli arkadaşlar.

Ne yapıyoruz... Bakın, bir fotoğrafı size göstereyim; bunu, rahmetli Özal çıkarmış. Ben, çıkardığı zaman, bir başka partinin yöneticisiydim, çok dua ettim kendisine, Allah razı olsun dedim ve o zaman, o kanunu çıkaran, uygulayan bütün arkadaşları, Anavatan Partisinin idarecilerini tebrik ettim; ama, bu Anavatan Partisi hangi hatta girdi, Allah aşkına, söyleyin!

1998’de vergi kanunlarını çıkardılar. Rahmetli Özal’ın, Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi Kanununda -hayır faaliyetlerini destekleyici mahiyette- Gelirde 89 uncu, Kurumlarda 14 üncü maddedeki hayır faaliyetlerini engelleyen maddeyi getirip, 1998’de çıkarılan o kanuna koyduk; bir. Şimdi, ikincisi, bunu yapıyoruz. Tabiî, biraz evvel arz ettim, yine, çok isabetli olarak TRT’den alınıp da Telekoma, PTT’ye verilen hatları da iade ediyoruz. Şimdi, bu Anavatan Partisine soruyorum: Arkadaşlar, sizin vazifeniz, Özal’ın mirasını tasfiye etmek midir? Hangi yola gidiyorsunuz? (FP sıralarından alkışlar) Bakın, fevkalade yanlış bir iş yapıyorsunuz; siz, burada, fakir fukaranın ahını alırsınız. Hepinize söylüyorum. Bakın, Değerli eski Valimiz söyledi, hakikaten, kaymakamların, valilerin -içinizde idareci arkadaşlar bilirler- bir topluiğne alıp, bir kalem alıp fukaraya hediye etme imkânı yoktu. İşte, bu kanun bunu getirdi, illerde, ilçelerde, valiler, kaymakamlar, müftüler, emniyet müdürleri, millî eğitim müdürleri vasıtasıyla -bunların komisyonları var- fevkalade hayırlı şekilde, bu fon kullanılıyor. Fakir bir köylü, 10 koyun alması için para veriliyor; fakir bir köylü, sera yapması için yardım ediliyor. Bu fon, fevkalade iyi kullanılıyor. Biz, 1996, 1997’de, 54 üncü hükümette, bu fonda biriken, aşağı yukarı 70 trilyona yakın parayı, doğrudan doğruya, birebir fakirlere dağıttık, ihtiyaç sahiplerine dağıttık ve onları üretici hale getirmek, onların o sosyal sefaletlerini iyileştirmek için kullandık.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika ilave süre veriyorum.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Maalesef -hükümet ismi vermeyeyim; ama- çoğu zaman, bu fonda biriken paralar, bütçenin açıkları için, hükümetin başka açıkları için, başka yerler için kullanılıyor. İftiharla söylüyorum, 54 üncü hükümette, biz, burada biriken, o zamanki parayla 70 trilyon lirayı, aynen, birebir fakirlere gönderdik, verdik ve Sayın Başbakan, o zaman, TRT’den ve televizyonlardan anons etti “ben, açım, açıktayım diyen derhal kaymakamlara müracaat etsin” denildi; bunu da uyguladık. Bu şeref hepinize aittir, bütün hükümetlere aittir. Gelin, bu fukaranın kaynağını kurutmayalım, onun ahını almalayım. Önergem de var, bunu buradan çıkaralım değerli arkadaşlar.

Takdiri size bırakıyorum.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

10 sıra sayılı tasarının 7 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

Ahmet Derin Ali Oğuz Cevat Ayhan

Kütahya İstanbul Sakarya

Fethullah Erbaş Mehmet Çiçek

Van Yozgat

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Ayhan, şimdi, bu fonun desteklenmesi gerektiğini ifade ettiler. Önergeyle ise, bu fona ayrılan, getirilen kaynağı geri almak istiyorlar. Onun için, katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Söz istiyorum...

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına, Sayın Ayhan; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, maddeyi okuyalım: “29.5.1986 tarihli 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 4 üncü maddesinin (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

f) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hâsılatından aktarılacak yüzde 15’lik miktardan,”

Ben ne diyorum önergemde; bu 7 nci maddenin iptal edilmesini söylüyorum. Yoksa, 3294’teki 4 üncü maddenin (f) bendinin iptalini söylemiyorum ki... Yani, bunu anlamamak mümkün mü! Nasıl yanlış anlar komisyon bunu!.. Biz, bu tasarıdaki 7 nci madde iptal edildiği zaman, 3294’teki 4 üncü maddenin (f) bendi yüzde 30 olarak yerinde kalacak ve fakir fukara, TRT’nin reklam gelirlerinden bunu almaya devam edecek. Ha, siz derseniz ki, ağalık gösterirsiniz “özel televizyonlardan da bunu verelim” diye, 10 dakika ara verirsiniz, önergeyi değiştiririz “özel televizyonlar da buna girer” diye, bu fıkrayı değiştiririz “TRT ve özel televizyonlardan” deriz; o zaman, fukaranın da duasını alırsınız. Komisyon Başkanı yanlış beyanda bulunuyor.

Ben, kendisini dikkate davet eder ve bu önergenin desteklenmesini hepinizin tasviplerine arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

Komisyonun ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, biraz önce, 5 inci maddede yaptığımız redaksiyonun bir benzerine burada da ihtiyaç duyuluyor. Müsaade ederseniz, o redaksiyonu gerektiren bölümü okumak istiyorum:

“Madde 7.- 29.5.1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Evet, maddeyi, bu düzeltilmiş haliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarı metnine yeni madde eklenmesine dair bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 10 sıra sayılı kanun tasarısına, 8 inci madde olarak aşağıdaki maddenin eklenmesini ve müteakip madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

Aydın Ayaydın Mehmet Hanifi Tiryaki Mehmet Altan Karapaşaoğlu

İstanbul Gaziantep Bursa

Oğuz Tezmen Masum Türker

Bursa İstanbul

Madde 8.- 6.12.1989 tarihli ve 394 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Gelirleri Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon, salt çoğunlukla katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, önergede de görüldüğü gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunda üyesi bulunan bütün gruplarımızdan arkadaşlarımızın mutabakatıyla, bir zaruret olarak ortaya çıkmış bir hükümdür. Komisyon üyesi arkadaşlarımız Genel Kuruldaki yerlerinde bulunuyorlar ve işaretle, burada bulunduklarını belirtiyorlar; o nedenle, katılıyoruz.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Komisyonun çoğunluğu var mı Sayın Başkan?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Evet; onu söylüyordum zaten.

BAŞKAN – Salt çoğunluk vardır Sayın Ayhan.

Hükümet katılıyor mu önergeye?

DEVLET BAKANI YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümetin...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, komisyon üyelerinin komisyon sırasında oturması lazım; usulen, bu, böyledir. Zatıâliniz, bu şekilde, kimin komisyon üyesi olup kimin olmadığını bilemezsiniz.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bütün partilerin müşterek verdikleri bir önerge...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Partilerin müşterek önerge vermiş olması, İçtüzük bakımından usule aykırı ise, kabul edilemez; arz ederim.

BAŞKAN – Biraz önceki üyelerin, yeniden ellerini kaldırmasını istiyorum. (MHP sıralarından “Sayın Ayhan da üye, el kaldırsın” sesleri)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Ben el kaldırmıyorum... Katılmıyorum...

BAŞKAN – Salonda değilseniz, itiraz hakkınız olmaz.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Olması gerekir. Komisyon üyelerinin orada değil, komisyon sırasında oturması gerekir.

BAŞKAN – Komisyonun salt çoğunluğu yoktur. (DSP ve MHP sıralarından “Var” sesleri)

Biraz önce vardı...

Komisyon üyeleri komisyon sırasına gelsin arkadaşlar.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – “Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri” diye söyler misiniz Sayın Başkan, dışarıda dinleyenler var.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, kuliste, komisyon üyesi arkadaşlarımızdan bilgisi olmayan arkadaşlar olabilir.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, siz, komisyon üyesi misiniz?

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Ben salonu terk ediyorum Sayın Başkan. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar [!])

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, komisyonun salt çoğunluğu yoktur; önerge işleme alınmamıştır. (DSP sıralarından gürültüler)

ALİ GÜNAY (Hatay) – Sayın Başkan, bir arkadaşımız daha geldi.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Ara verin Sayın Başkan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – 10 dakika ara istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim, niye ara vereceğim...

(Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan’ın Genel Kurul salonuna girdi)

Sayın Cevat Ayhan salonda bulunduğu için, komisyonun, şu anda çoğunluğu vardır, çoğunluğa ulaşılmıştır. (Alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, usulsüzlük yapıyorsunuz!

BAŞKAN – Efendim, girmeyeceksiniz... Girerseniz, çoğunluk oluşuyor.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, usulsüzlük yapıyorsunuz. Bu kanun iptal olur sonra; ben, size söylüyorum.

BAŞKAN – Siz, salonda mısınız, değil misizin efendim; onu söyleyin bana.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Komisyon üyelerinin komisyon sırasında olması lazım ve siz “çoğunluk yoktur” dediniz “önerge, işleme alınmamıştır” dediniz; tekrar dönüp, bu işlemi yapamazsınız. Usul hatası yapıyorsunuz; dikkatinize arz ederim. Kesinleşmiştir; dönüp, tekrar sayamazsınız. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ayhan’ı zorlayamayız.

Sayın Ayhan komisyon sıralarına intikal etmediği için ve kendisini salonda varsaymadığı için, komisyonun çoğunluğu oluşmuyor arkadaşlar; o nedenle, önerge işleme alınmamıştır.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunda öngörülen devir, bir protokolle 31.12.1999 tarihine kadar yapılır. Bu Kanunda öngörülen bütün geçiş, devir, temlik ve intikal işlemleri ile bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenecek protokol ve kâğıtlar her türlü vergi, resim, harç, ücret ve fonlardan istisnadır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Cevat Ayhan...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Sayın Ayhan’ın da söz istemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2.- Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü ile Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi arasında 12.1.1989 tarih ve 3517 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarih ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında 3517 sayılı Kanunun uygulanmasından doğan mevcut borç ve alacaklar karşılıklı olarak silinmiştir.

Türk Telekomünikasyon A.Ş. silinen alacak miktarını gider olarak yazar, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu ise silinen aynı miktardaki borçları Hazinenin payı olarak Kurum sermayesine ekler.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Oğuz Tezmen; buyurun.

DYP GRUBU ADINA OĞUZ TEZMEN (Bursa) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bu saatte aslında zamanınızı almak istemezdim. Bu konuda bir uyarı yapmak için söz aldım.

Tabiî, burada silinmesi gereken rakam yaklaşık 18 trilyon lira. Ancak, bildiğim kadarıyla, Türk Telekom, bu uydunun kullanılması, vericilerin kullanılması ve telekomünikasyon hatlarının kullanılması dolayısıyla, tek taraflı olarak bu 18 trilyonu hesaplamış durumda; ancak, buna karşı, TRT’nin kendisini borçlandırdığını sanmıyorum. Biz, burada siliyoruz ve büyük hesap hataları olabilir. Bu nedenle, TRT Kurumu ile Türk Telekomun bir araya gelip, derhal bir protokolle borç-alacak rakamı üzerinde mutabakat sağlaması ve o mutabakattan sonra silinme işleminin gerçekleşmesi lazım; çünkü, sermayeye eklenmesi söz konusu. Bir tarafta gider yazılacak, diğer tarafta ise, TRT Kurumunun sermayesine eklenecek silinecek rakam.

Burada bir vergileme olmaması için sermayesine eklenmesi öngörüldü ki, doğrudur, TRT Kurumunu korumak amacıyla bu hüküm getirilmiştir. O nedenle, derhal bir protokol yapıp, bu rakamlar üzerinde mutabakata vardıktan sonra bu silinme işleminin gerçekleşmesi doğru olur; aksi takdirde, farklı hesaplar olursa bitmez tükenmez tartışmalar devam eder. Bunun için, bir uyarıda bulunmak amacıyla söz aldım.

Hepinize teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tezmen.

Başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Cevat Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Söz istemiyorsunuz.

Başka söz istemi?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3.- Birinci maddede devredilecekleri belirtilen istasyon, tesis ve hizmetlerle ilgili olarak Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi tarafından yapılmış sözleşmeler, kredi anlaşmaları, devam eden yatırım projeleri, leh ve aleyhe açılmış ve açılacak olan davalar ve icra takipleri bütün hak, borç, alacak ve yetkileri ile birlikte Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna geçer.

Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne devredilecek maddi duran varlıkların amortismanlar ve yeniden değerleme artış fonundan karşılanamayan bölümü Hazinece Türk Telekomünikasyon A.Ş.’ye ödenir.

Ayrıca, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünce bedelsiz olarak devir alınan aktif değerler aynı bedel üzerinden Hazine’nin payı olarak Kurum sermayesine eklenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Cevat Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, redaksiyonla ilgili arzım var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Komisyon.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Geçici 3 üncü maddenin en son paragrafında “Ayrıca, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünce” denildikten sonra “bedelsiz olarak” diye bir ifade var. Bu, fazladan yer almış görünüyor; bunun çıkarılması uygun olur.

BAŞKAN – Evet.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi, bu düzeltilmiş haliyle, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Madde 8.- Bu kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi?.. Yok.

Şahısları adına söz istemi?.. Yok.

Önerge yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Madde 9.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına söz istemi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmak üzeredir; oyunun rengini belli etmek, aleyhinde olmak üzere, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; kanun tasarısının üzerinde, aleyhte oyumu belirtmek üzere söz almış bulunuyorum...

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tamamı açıkoya tabidir; o nedenle, arkadaşlarımızın, Genel Kuruldan ayrılmamalarını önemle rica ediyorum.

Buyurun Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet; tasarının aleyhinde oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

Yanlış bir kanun yaptık, yanlış bir kanun tedvin ediyoruz. Niye yanlış; bir; asıl işletmeci kuruluş olarak Telekomda olması gereken bir hizmeti, yayın kuruluşu olan TRT’ye veriyoruz; bunu, TRT’nin işletmesi ileride sıkıntılar doğuracaktır.

İki: Özel yayın kurumları ile TRT arasında haksız rekabete sebep oluyoruz. Bu, ileride, Türkiye’de ve uluslararası kurumlarda tenkit ve dava konusu olacaktır; çünkü, tekel konumundan çıkarılmış, rekabete açılmış olan bir yayın hizmetleri sahasıdır.

Üç: Bu kanunla, sanayinin, hizmet sektörünün, üretimin ve ihracatın temel girdisi olan elektrik satımından, tüketiminden TRT’ye pay veriyoruz ve maliyetleri artırıyoruz, Türkiye sanayi ve hizmet sektörünün üretim ve ihracat kabiliyetini geriletiyoruz.

Dört: TRT’ye bu şekilde özel destek vererek, yine, özel kanallarla arada haksız rekabete sebep oluyoruz.

Beş: Kanunlaşmak üzere olan bu tasarıyla, fakir fukaranın hakkını alıyoruz ve TRT’ye veriyoruz. TRT’nin reklam gelirlerinden Fakir Fukara Fonuna gidecek olan yüzde 30 fonu, yüzde 15’e düşürüyoruz.

Bu sebeple, bu kanuna karşı olduğumu belirtmek istedim.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama süresi sona ermiştir.

Şu anda, yapılan açık oylamada toplantı yetersayısına ulaşılamadığı için... (DSP sıralarından “karar yetersayısı” sesleri)

Toplantı yetersayısına ulaşılamadığı için, bu tasarının açık oylamasını gelecek birleşimde tekrar yapmak ve gündemde bulunan konuları sırasıyla görüşmek için, 6 Temmuz 1999 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 20.47

 

 

 

 

VII. —SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in, Giresun Organize Sanayi Bölgesi için ödenek verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/31)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımınSanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arzederim.

Saygılarımla.

3.6.1999 Dr. Turhan Alçelik Giresun

Giresun Organize Sanayi Bölgesi altyapı inşaatının programdaki bitim tarihi olan 31.12.1999 tarihine kadar bitirilebilmesi için gerekli olan (Elektrik proje ve imalat ödemeleri hariç) 500 milyar TL ödeneğin temin edilmesi gerekmektedir. Bu ödeneğin temin edilememesi halinde müteahhit firmaya süre uzatımı verilmesi sözkonusu olacak ve Organize Sanayi Bölgemiz inşaatı sürümcemede kalacaktır. Sözkonusu inşaatın zamanında bitirilebilmesi için gerekli ödeneğin acilen aktarılması gerekmektedir.

Soru 1. Organize Sanayi Bölgemizin acil ihtiyacı olan 500 milyar TL’lik ödeneği aktarmayı düşünüyor musunuz?

Soru 2. Bu 500 milyar TL’lik ödenek ne zaman aktarılabilecektir?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 28.6.1999 Sayı : B.14.0.BHİ.01-156

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 15.6.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/31-210/1082 sayılı yazınız.

Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in, “Giresun Organize Sanayi Bölgesi için ödenek verilip verilmeyeceğine” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/31) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in
Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

Cevap :

– Yatırım Programında “70 hektar” karakteristiği ile, inşaatı devam eden projeler arasında yeralan Giresun Organize Sanayi Bölgesi için, 1999 yılı Yatırım Programı çıkmadığından geçici bütçe ödeneği olarak 42 milyar TL ayrılmış ve bu ödeneğin tamamı ödenmiştir.

– İş programına göre 1999 yılında yapılması gereken imalatlar tamamlanmıştır.

– Ödenek yetersizliğinden 2 ve 3 no.lu hakedişlerden toplam 145 milyar TL ödenememektedir.

– Projeye, 1999 yılı için Bakanlığımıza tahsis edilecek ödenekten, imkânlar içerisinde mümkün olan ödenek tahsis edilecektir.

2. — Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, yük ve yolcu taşımacılığında kullanılan araçlarda takograf cihazı bulundurma zorunluluğuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/46)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bölgemizin iklimi ve coğrafî yapısı insanlarımız ve özellikle de esnafımızı ekonomik açıdan büyük ölçüde yıpratmaktadır.

İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 10 Şubat 1999 tarih ve B.05.1.EGM.0.85.03.02 2384/64025/50-99 sayılı yazıları ile 1984 ve daha aşağı modeldeki yük ve yolcu taşımacılığı yapan araçların “takograf cihazı” takmalarının zorunlu hale getirilmesi esnafımızın içerisinde önemli bir yeri olan, köyden-şehire, şehirden-köye yakıt parasına pazarcı götürüp getiren, zaman zaman borç alarak kendini dolandırmaya çalışan şoför esnafımızı büyük sıkıntıya sokmaktadır.

“Takograf cihazı”nın araçlarda bulundurulmasının asıl sebebi aracın hızını ölçmektir. Yeni araçlar “takograf cihazı” ile birlikte imal edildiği halde, eski araçlar zaten belli bir hız miktarını aşamadığından “takograf cihazı”na ihtiyaç duyulmamaktadır.

Bu uygulamayla zaten sıkıntı içerisinde bulunan, uzun zamandan beri aracının üzerine yük koyamayan mezkur araçlarla şehirlerarası çalışması da mümkün olmayan şoför esnafımız kendilerinin fuzuli yere masrafa sokulduğunu bizlere beyan etmektedir.

Şoför esnafımızın haklı şikâyetlerini dikkate alarak aşağıdaki sorularımın İçişleri Sayın Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırmaları hususunu delâletlerinize arz ederim.

Suat Pamukçu Bayburt

Sorular :

1. 1984 Model ve daha aşağısı araçların üretiminde “takograf cihazı” bulunmadığı halde bu cihazları takdırma mecburiyetinin getirilmesinin sebebi nedir?

2. “Takograf cihazı” maliyetinin zor şartlar altında çalışan şoför esnafına yüklediği maliyetini hafifletmesi için düşünülen bir tedbir var mıdır?

3. Esnafımzın bu haklı şikâyetlerini duyduktan sonra eski araçlara “takograf cihazı” takma mecburiyetini kaldırmayı düşünüyor musunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 30.6.1999 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.153059

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 15.6.1999 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/2-46/264/1236 sayılı yazısı.

Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. 2918 sayılı Karayolları Kanununun 31/b maddesinde, takograf cihazının bulundurulması ve kullanılmasının zorunlu olduğu hüküm altına alınmıştır.

Kanunun uygulanmasına yardımcı olmak amacıyla hazırlanan yönetmelikte ise; ülkemiz şartları dikkate alınarak uluslararası alanda taşımacılıkta kullanılan araçlar, 1984 ve yukarı modeldeki yaşlı araçlar ile şehiriçi banliyo yük ve yolcu taşımacılığı yapan araçlar uygulamadan muaf tutulmuşlardır.

Takograf üreticisi firmalar yönetmelikteki bu istisnalar hakkında, yürütmenin durdurulması ve iptali istemi ile dava açmışlardır. Danıştay 8 inci Dairesi; 3.12.1998 tarih ve 98/4596 no.lu ilamı ile değişik yönetmelikle getirilen istisnaların Karayolları Kanunu hükmüne (md.31) aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulması kararı vermiştir.

Danıştay’ın vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararı sonrasında, bakanlığım işlem tesisi amacıyla, 10.2.1999 tarih ve 00021 no.lu genelgeyi yayımlayarak mahkeme kararı doğrultusunda hareket edilmesini istemiştir.

2. 3 üncü takograf uygulamasına ilişkin sorunun çözümü kanun değişikliğini gerektirmektedir. Karayolları Trafik Kanununda değişiklik yapılması için gerekli çalışmalarımız halen sürdürülmekte olup, sorunun çözümü bu değişiklik ile mümkün olabilecektir.

Bilgilerinize arzederim.

Saadettin Tantan İçişleri Bakanı

 

 

 

 

TUTANAĞIN SONU