DÖNEM : 21 CİLT : 4 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

24 üncü Birleşim

27 . 6 . 1999 Pazar

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili (2), sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/239)

2. – 86 ncı Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 189 sayılı Tavsiye Kararı ile “Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler” başlıklı ILO bildirgesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/240)

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2, 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S. Sayıları: 3, 4, 8, 9)

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – İçişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Emniyet Genel Müdürlüğü

1. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

b) Jandarma Genel Komutanlığı

1. – Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Jandarma Genel Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

c) Sahil Güvenlik Komutanlığı

1. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. – Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1. – Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Bayındırlık ve İskân 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

1. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

F) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

G) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

H) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

3. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın partisinin ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak üç oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturum

Macaristan’a gidecek olan Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’na, Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S. Sayıları: 3, 4, 8, 9) görüşmelerine devam olunarak;

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı,

Adalet Bakanlığı,

Yargıtay Başkanlığı,

Çevre Bakanlığı,

Millî Savunma Bakanlığı,

Orman Bakanlığı,

Orman Genel Müdürlüğü,

1999 malî yılı bütçeleri ile 1997 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

Nejat Arseven Başkanvekili Burhan Orhan Cahit Savaş Yazıcı Bursa İstanbul Kâtip Üye Kâtip Üye

Üçüncü Oturum

1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S. Sayıları : 3, 4, 8, 9,) görüşmelerine devam olunarak;

Dışişleri Bakanlığı,

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

1999 malî yılı bütçeleri ile 1997 malî yılı kesinhesapları kabul edildi.

27 Haziran 1999 Pazar günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşime 00.25’te son verildi.

Ali Ilıksoy Başkanvekili Hüseyin Çelik Mehmet Ay Van Gaziantep Kâtip Üye Kâtip Üye

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 10.00

27 Haziran 1999 Pazar

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev bölümüne dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili (2), sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/239)

17.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu başkan, başkanvekilleri (2), sözcü ve kâtip seçimi için 17.6.1999 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmış ve kullanılan 19 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda ad ve soyadı belirtilen üyeler karşılarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili (2), sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Mehmet Mail Büyükerman İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan: Dr. Sema Pişkinsüt Aydın (18) oy Başkanvekili: Sebgetullah Seydaoğlu Diyarbakır (19) oy Başkanvekili: Metin Ergun Muğla (18) oy Sözcü: Bahri Zengin İstanbul (18) oy Kâtip: Faruk Demir Ardahan (17) oy

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kâtip üyenin istifası nedeniyle, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının kâtip seçimine dair bir ek tezkeresi daha vardır; okutuyorum:

 

26.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu kâtip seçimi için 26.6.1999 Cumartesi günü saat 13.00'te toplanmış ve kullanılan 16 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda ad ve soyadı belirtilen üye karşısında gösterilen oyu alarak kâtip seçilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Dr. Sema Tutar Pişkinsüt Aydın Komisyon Başkanı

Kâtip: Mustafa Eren Karabük (16) oy

BAŞKAN– Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün dört tur görüşme yapacağız.

Dokuzuncu tur görüşmelerine başlıyoruz.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

l.- 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S.Sayısı: 3, 4, 8, 9) (1)

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – İçişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Emniyet Genel Müdürlüğü

1. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Emniyet Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

b) Jandarma Genel Komutanlığı

1. – Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Jandarma Genel Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

c) Sahil Güvenlik Komutanlığı

1. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sahil Güvenlik Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1. – Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1. – Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Dokuzuncu turda, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, soru sormak isteyen milletvekillerinin kısa, gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürmeksizin, kişilik ve özel yaşama ilişkin konuları içermeyecek şekilde hazırlayacakları sorularını, gruplar adına yapılacak konuşmalar bitinceye kadar yazılı olarak Başkanlık Divanına göndermeleri gerekmektedir. Gruplar adına yapılacak konuşmalar tamamlandıktan sonra gönderilecek sorular kabul edilmeyecektir.

Dokuzuncu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Grupları adına: Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Tokat Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Balak, Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz; Anavatan Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Cengiz Altınkaya, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar, Ordu Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Konyalı, Antalya Milletvekili Sayın Mustafa Vural; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız.

Şahısları adına: Lehte, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; aleyhte, Çankırı Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik'e aittir.

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz?

FARUK ÇELİK (Bursa) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; şahsım ve Fazilet Partisi Grubu adına Yüce Meclise ve aziz vatandaşlarıma saygılarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı, ülkenin huzur ve güvenini, emniyet ve asayişini sağlamak ve kamu düzenini korumakla görevli en önemli bakanlıklarımızdan biridir. İnsan bünyesinde yaşam için nasıl vazgeçilemeyecek organlar var ise, devlet yönetiminde de İçişleri Bakanlığı bu mesabededir. Takriben dörtyüz yıllık geleneği olan bu Bakanlığımıza bağlı çok önemli genel müdürlükler, genel komutanlıklar vardır ve Bakanlığımız, hizmetlerini bu birimlerle yürütmektedir.

Bakanlık mensupları arasında istisnalar çıksa da, kanaatimiz odur ki, tamamına yakınının milletimize hizmetten başka amaçları yoktur; bu vesileyle, huzur ve güven ortamının tesisi için hayatlarını kaybeden güvenlik mensuplarına Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip bir ülkedir; herkesin gözü bu topraklarda... Tarih boyunca işimiz zordu, bugün de işimiz zor, yarın da işimiz zor olacaktır; çünkü, güzel bir ülkeye sahibiz ve kıtalararası köprü olan bir ülke sahibiyiz.

Bildiğiniz gibi, uzun süredir terör belasıyla mücadele eden güvenlik güçlerimiz, önemli başarılar elde etmişlerdir. Hele, teröristbaşının ele geçirilmesiyle, güneydoğuda sosyal ve ekonomik açıdan bozulan dengelerin kurulması için önemli bir fırsat elde edilmiştir. Hükümet, bir daha güvenlik güçlerine ihtiyaç duyulmayacak şekilde, bu bataklığı kurutacak tedbirleri almalıdır.

Bildiğiniz gibi, 56 ncı hükümetin Başbakanı Sayın Ecevit döneminde, güneydoğu için, Türkiye'nin bir günde ödediği faiz tutarı olan yaklaşık 40 trilyon lira ayrılmıştı ve bu 40 trilyon lira da üç yıl içerisinde güneydoğudaki durumun düzeltilmesi için kullanılacaktı; ama, geliniz görünüz ki, bu para gitmediği gibi, eğer, bundan sonra da, güneydoğu hadiselerinde, güneydoğunun rehabilitesi konusunda 57 nci hükümet de böyle bir yol izleyecekse, bu yolun çıkış yolu olmadığını ifade etmek istiyorum; daha ciddî, daha köklü tedbirler alınması gerektiğini burada belirtiyorum.

Güneydoğu meselesinin bundan sonra da güvenlik güçlerinin sırtından götürülmesi doğru değildir; bölgede gerekli altyapı hazırlanmalı, normalleşmeye bir an önce dönülmelidir.

Değerli milletvekilleri, sosyal devlet, sorunlarını her gün aza indirgeyen, her gün sorunlarını çözen devlettir. Ülkemizin yönetim yapısına baktığımız zaman, maalesef, aşırı merkeziyetçi bir yapı içerisinde olduğunu müşahede etmekteyiz, görmekteyiz ve bu aşırı merkeziyetçi yapı neticesinde de, ülkemiz, pek çok tehlikeli sonuçlarla karşı karşıya kalmıştır. Merkeziyetçi anlayış, bir taraftan havaleciliği, diğer taraftan bedavacılığı, diğer taraftan ihaleciliği, son olarak da karşımıza çeteciliği beraberinde getirmiştir. Ayrıca, inisiyatifin merkezde olması sonucu, âdeta bir kurtarıcı kültürü oluşmuş; dolayısıyla, merkez, kurtarıcı rolünü üstlenmiş, aşırı yük altındaki siyaset, siyasetçi, bürokrat ve bürokrasi, âdeta sürmenaj olmuştur.

Devletin küçültülmemesi, hizmetlerin mahalline bırakılmaması, kaynak israfına sebep olmaktadır. Problemlerin çözülmemesi, fertleri de, müesseseleri de psikolojik yorgunluğa, yılgınlığa, bezginliğe ve ümitsizliğe sevk etmektedir; bu da, İçişleri Bakanlığının yükünü artırmaktadır.

Bakınız, toplumumuzda intiharların artması, boşanma davalarının artması, trafik kazalarındaki korkunç tablo, uyuşturucu kullananların sayısının artmasının yanında, yaş ortalamasının düşmesi, hırsızlık, gasp ve cinnet olaylarına baktığımızda ise her yıl artarak devam ettiğini görmekteyiz. Birkaç rakam vermek istiyorum:

Bakınız, boşanma davalarında son üç yıl, 1996, 1997 ve 1998 yıllarında 329 292; takriben 330 000 dava açılmıştır; bu, aile yapımızın hangi noktada olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir. Trafik kazalarına baktığımızda ise, 1968-1977 yılları arasındaki dokuz yıl içerisinde 48 bin ölü, yine 1985-1994 yılları arasında ise 72 000 ölüm vakası gerçekleşmiştir, meydana gelmiştir. İntiharlara baktığımızda ise, yine çok acı bir tabloyla karşı karşıyayız; 1997-1998 yılları arasında 10 464 kişi intihar etmiştir, hayatına kıymıştır, hayatına son vermiştir.

21 inci Yüzyıla girerken bu tablolar hepimizi düşündürmeli. Bu tabloların durup dururken meydana gelmediğini düşünmemiz gerekiyor. Aziz milletimiz de, bizi, bu Yüce Parlamentoya gönderirken, bu tablolara, bu yanlış gidişata dur dememiz için göndermiştir; çözüm mercii burasıdır ve bu olumsuz gelişmeler, devlet anlayışımızda yeni bir yapılanmanın gerekliliğini ortaya koymaktadır. İnşallah, 21 inci Dönem parlamenterleri olarak, yerinden yönetim, yerel yönetimler reformunu gerçekleştiririz ve çağdaş yönetim anlayışıyla, inşallah, Türkiye'yi iç içe getirmiş oluruz; Türkiye'yi, bu sıkıntılardan, elbirliğiyle, birlikte kurtarırız.

Değerli milletvekilleri, güvenlik güçlerimizin, bir yandan kanun hâkimiyetini tesis ederken, öte yandan temel hak ve özgürlükleri de özenle korumak gibi görevleri vardır. Gösteri ve yürüyüş, düşünce ve düşünceyi ifade, haberleşme hürriyeti, hatta, özel hayatın gizliliği gibi haklar neredeyse ihlal edilmekte ve kullandırılmamaktadır. Bazı şüpheli şahıslar bahane edilerek, işte, Cumhurbaşkanının dinlenildiği, Başbakanın dinlenildiği, milletvekillerinin, Genelkurmay Başkanlığının, gazete yöneticilerinin ve gazetecilerin dinlenildiğini gazetelerde manşet manşet takip ediyoruz, okuyoruz. Biz, tabiî, buradan Sayın Bakanımıza ve Bakanlığımıza soruyoruz: Kim bunlar; kimin adına kimi dinliyorlar? Bu sorunun mutlaka cevabı alınmalıdır. Vatandaşın güvenliğinin teminine görevli memur, vatandaşın özgürlüklerini tehdit eden bir unsur haline gelmemelidir; gelmişse, problem, sanıldığı kadar da küçük bir problem değildir. Problemlerin boyutu çok daha üst düzeylerde, çok daha büyüktür diye ifade etmek istiyorum.

Bunların kim olduğu mutlaka ortaya çıkmalıdır. Bu telekulak hadiseleriyle ne yapılmak isteniliyor, Türkiye nereye sürüklenmek isteniliyor; özellikle, Sayın Bakanımız kurumun içinden geldiği için, inşallah bu karanlık noktaları ortaya çıkaracak ve toplumun bu konuda rahatlamasına vesile olacaklardır.

Değerli milletvekilleri, bir hususu daha belirtmek istiyorum: Bir toplumda eğer hukukî müeyyideler artıyorsa, o toplumda ahlakî özellikler geriliyor demektir. Hukukî müeyyideler, aslında, insanların özgürlüklerini sınırlayan birer temel taşlardır. Hukukî müeyyidelerle toplumsal huzuru temin etmek mümkün değildir; aslolan, ahlakî müeyyideleri önplana çıkarıp, toplumsal huzuru sağlamamız gerekiyor. Eğer, biz, huzur ve barış ortamı istiyor isek, İçişleri Bakanlığının yükünü hafifletmek istiyor isek, hukukî mevzuata boğulmayan, ahlakî değerleri önplana çıkaran bir sisteme geçmeliyiz; bu, hem Bakanlığımızın iç eğitimi açısından son derece önemlidir hem de ülkemizin genel eğitim sistemi açısından son derece önemlidir. Aksi takdirde, telekulak, en yetkililer tarafından gerçekleştiriliyorsa, o olayı gerçekleştiren en yetkilinin üzerine bir başka yetkiliyi de koyamayacağınıza göre, hukukî müeyyideler bir yerde tıkanıp kalıyor ve ahlakî müeyyidelerin önemi de burada ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımızın içerisinde son günlerde yapılan bir değişiklikle, kaymakam adaylarının stajının en önemli bir bölümü ve dört ayı aşan bir bölümü, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğince gerçekleştirilmektedir. Oysa, Bakanlığın, Eğitim Dairesi Başkanlığı ve eğitim tesisleri vardır; kaymakam adaylarının neye ihtiyaç duyduklarının en iyi bu birim tarafından bilinip yürütülmesi gerekir. Son günlerde, vali yardımcılarına da iki grup halinde, anılan sekreterlikçe oriyentasyon kursları düzenlendiği dikkate alınırsa "hizmetiçi eğitim konusunda, Eğitim Daire Başkanlığının yetersiz mi kaldığı" sorusu aklımıza gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, 1 dakika süre veriyorum.

Buyurun efendim.

FARUK ÇELİK (Devamla) – Sayın Bakandan rica ediyorum, bu birimi, görevini yapacak güce kavuştursunlar diyorum.

Değerli milletvekilleri, bir önemli konuya daha temas etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, bu vatan için şehit olanların, bizleri istikbali için, ülkenin istikbali için şehit olanların dul ve yetimlerine, gazilere, yeteri kadar sahip çıkmadığımız da ortadadır. Şehitlerin yaptıklarına bizim karşılık vermemiz mümkün değildir; ama, hiç olmazsa, onların yakınlarına, onurlu bir şekilde bu toplumun içerisinde yaşamalarına olanak sağlayalım diyorum ve netice olarak, onaltı yıldır devam eden terörle mücadele ve olağanüstü halin, yöre vatandaşları üzerindeki psikolojik etkileri, kapatılan siyasî partiler, nereden düğmeye basıldığı belli olmayan son günlerdeki Fethullah Hoca Efendi ile ilgili ithamlar, değerlendirmeler, insan haklarını hiçe sayan bazı uygulamalar, hukukun siyasallaşması görüntüsü, geniş halk kitlelerimizin devletimize olan güvenini sarsmaktadır. Bundan dolayı, şu hususları, Sayın Başkanımızın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Arkadaşınızın süresini kullanmak isterseniz, buyurun efendim.

FARUK ÇELİK (Devamla) – 1 dakikasını kullanıyorum efendim.

Milleti hiçe sayarak, devlet yönetimi olmaz aziz kardeşlerim; olur; olmaz diye bir şey yok; olur da, bunun adı demokrasi olmaz.

Bildiğiniz gibi, bugünlerde, geniş halk kitleleri "irtica" diye bir tehlikeden bahsedilerek rahatsız ediliyor. İrticadan İslamiyeti anlayacaksak, yazık; çünkü, İslamiyet, hepimizin de ifade ettiği gibi, aydınlıktır. İrticadan İslamiyeti kastetmiyorsak, böyle bir tehlikenin olmadığını ifade etmek istiyorum; çünkü, biz de halkın içerisindeyiz. İnanç değerlerimiz, dolayısıyla millî değerlerimiz, devletimizin hiçbir kurumuyla çatışmaz; vatandaşımıza güvenmeliyiz diyorum ve bu konuda, her kesime, hepimize, bütün bakanlıklara, İçişleri Bakanlığımıza da önemli görevler düştüğünü ifade ediyorum.

Son olarak da, olumsuzların en aza indirgendiği, güçlü, huzurlu, mutlu ve umutlu 21 inci Yüzyıl Türkiyesi temennisiyle, İçişleri Bakanlığı bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Fazilet Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Tokat Milletvekili Sayın Bekir Sobacı.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Sobacı, süreniz 9 dakikadır.

FP GRUBU ADINA BEKİR SOBACI (Tokat) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce, geçen hafta pazar günü, Tokat'ta meydana gelen çok yoğun bir dolu afetinde zarar gören hemşerilerime geçmiş olsun diyorum. Ülke ekonomisine ve Tokat ekonomisine 7-8 trilyon kadar katkı sağlayacak tarımsal üretimi yok eden bu afetle ilgili olarak, ilgili bakanlık, hükümet ve kuruluşlarımızın dikkatini çekiyorum; teşekkürler ediyorum.

Ulaştırma, ekonominin temelidir ve ulaştırmanın ana öğeleri, karayolu, demiryolu, deniz ulaşımı, hava ulaşımı ve de çağımızın en hızlı gelişen sektörü olan iletişim ve haberleşmedir.

Türkiye açısından ulaştırma sektörüne, uluslararası boyutu, ulusal boyutu ve ülkemizin jeostratejik önemi bakımından ikisinin kesiştiği kombine taşımacılık açısından üç boyutlu bakmak mümkündür.

Türkiye, jeostratejik açıdan önemlidir diyoruz yıllardır. Allah bize bu ülkeyi bahşetmiş; ama, gelişen keşifler, yatırımlar ve teknoloji, jeostratejik konumdan ülkeleri hızla uzaklaştırmaktadır; bir Süveyş Kanalının yatırımı, Cebelitarık'ın önemini azalttığı gibi...

İşte bu açıdan baktığımız zaman, işin lafla geçiştirilecek zamanı yoktur ve maalesef, uluslararası ulaştırma politikaları açısından Türkiye geç kalmıştır özellikle transit taşımada.

21 inci Yüzyılın ilk çeyreğine gelindiğinde, dünya gayri safî millî hâsılasının, üretiminin yüzde 67'si Asya'da yapılacaktır. İşte Türkiye, Asya'da oluşacak -Çin ortada, Ortaasya cumhuriyetleri ortada- bu büyük üretimin taşınmasında, intikalinde nasıl bir pay alacaktır; uzun vadeli projeksiyonları nedir; yatırım planlamaları nedir? Maalesef, bu noktada, Türkiye, transit taşımacılıkta, 1980'li yıllarda elde ettiği gelirden hızla kayıplar yaşamaktadır. Bu noktada, güzergâh değişiklikleri Türkiye'yi vurmuştur.

İran onbeş yılda -devrimden sonra- Güney İran'daki Benderabbas Limanından, kuzeydoğudaki Meşhed'e ve Türk cumhuriyetlerine, zor coğrafî şartlarda, 1 500 kilometre demiryolu yaptı; ama, biz, elliyedi yılda 1 300 kilometre demiryolu yapabildik. Bugün, Dubai gibi önemli ticaret merkezlerine, Ortaasya transit taşımacılığını İran çekmiştir.

Şimdi, İran yayılmacılığını önlemenin yolu laf değildir; yatırımdır. (FP sıralarından alkışlar) İşte bu noktada, düşmanlıklardan ziyade, Batının bize yaptığı gibi, çoğu kere, dostluk anlaşmalarıyla ülkelerin önüne geçilir; bu, bir diplomasi ayağıdır. Burada dikkatlerinizi çekiyorum; işte bu noktada da, Türkiye, maalesef, gerekeni yerine getirmemiştir.

Yine, 1980'li yıllarda, ülkemize çok büyük döviz kazandığımız, Karadeniz limanlarımızı canlı tutan, karayollarını TIR'larla dolduran transit Avrupa-Asya taşımacılığı da sona ermiştir, TIR'ların sayısı azalmıştır; niye; İran, Köstence, Batı Karadeniz ve Gürcistan Soçi limanlarını kullanarak, oradan da Bakü'de kendi Hazar kıyılarında Bender Anzali'yle, doğuda da Bender Türkmen Limanını kullanarak, bu transit taşımacılığı kendi ülkesine kaydırmıştır. İşte Türkiye, bu transit taşımacılığa karşı yatırım yapmak zorundadır, Kars-Tiflis yeterli değildir.

15-17 Aralık 1997'de İstanbulda yapılan İkinci Demiryolu Kongresinde, maalesef, Türkiye transit demiryolu yatırımları konusunda hiçbir önermede bulunulmamıştır, yeni ara hatlar önerilmiştir.

Cumhurbaşkanımıza da bir vesileyle ifade etmiştim; bu noktada Türkiye'nin yapacağı, doğudan batıya en kısa güzergâhta bir transit demiryolu yatırımıdır arkadaşlar. Bunun da güzergâhı, şu anda TTEK Projesi olarak bilinen Bakü-Tiran E-80 karayoludur. Buna paralel yapılacak bir demiryolu, Erzincan'dan, Kelkit Vadisinden Niksar-Erbaa-Taşova-Merzifon-Osmancık-Tosya-Gerede'den Arifiye'ye bağlanacak olan en kısa güzergâh olan demiryolu transit taşımacılığı, aynı zamanda, Zonguldak-Filyos yöresinde düşündüğümüz sanayi havzasını ve bu paralel yola dikey inen Samsun-Sıvas demiryolu ve Zonguldak-Çerkeş demiryoluyla da ülkemiz çok büyük bir hareketlilik kazanacaktır. Sayın Bakanımız ve ilgili kuruluşların bu projeye dikkatlerini arz ediyorum.

Bu yatırımlar hangi bütçe imkânlarıyla yapılacak dersek; dün burada iki bakanımız konuştu -53 üncü ve 55 inci hükümetlerin ekonomi kaptanlarıydılar- hep şikâyet ettiler; ama, şikâyet ettikleri konularda yaraları kendileri derinleştirdi. Şikâyet etmeye hakları yok. O noktada, çok manidar bir anekdotu da Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum:

Refahyol döneminde Avrupa'daki işçilerimizin biriktirdiği paralardan yüzde 10 faizle 1,5 milyar dolar para geldi. Bugün, bankalar, dolar bazında yüzde 30 faiz veriyor ve bu konjonktürde Refahyol döneminin Ziraat Bankası yöneticileri, bu 1,5 milyar doları niye getirdin diye devlet güvenlik mahkemesinde yargılanmaktadır. Hangi zalim el, gizli güç bu yargılamayı sağlamaktadır?!

Şimdi, bu noktada, yine, Sayın Bakanımızın, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşmaları gerçekten müspet ifadeler içeriyor. İnşallah, bundan sonra yapılacak ihalelerde, Türkiye'deki güçlü lobilerin ve tezgâhtarların oyununa gelmez. Ben, özellikle güveniyorum ve itimadımız tamdır.

Türkiye'de, önce, reel ekonomiyi ve üreteni sevmek lazım. Bunu becerebilirsek, şu anda birer dünya şirketi olma noktasında olması gereken TÜLOMSAŞ, TÜVASAŞ, TÜDEMSAŞ gibi kuruluşlar, bugün büyükşehirlerin raylı sistemlerini kurabilirdi, damgasını vurabilirdi; bize de milyarlarca dolar döviz getirebilirdi; ama, bugün, hâlâ, Türkiye, demiryolu rayı ithal eden bir ülkedir. Türkiye'deki demir-çelik sektörünün teknoloji birikiminin, demiryolu rayı üretiminin üstesinden gelebileceğine inanıyorum ve zararın neresinden dönülürse kârdır diye düşünüyorum.

Yine, ülkemizde, Arifiye-Sincan hızlı demiryolu projesi var; Sayın Bakanımızın tutanaklardan gördüğüm ifadelerinde "bu proje, şu anda revize ediliyor, yeni bir projeyle hazırlanıyor..." Şimdi, Türkiye'de yatırımların uzun sürdüğünü zaten biliyoruz; acaba, bir yığınak hatası mı vardı bu projenin, yirmibeş yıl önce projelendirilirken?!. Milyonlarca doları şu anda çöpe atmakla karşı karşıya kaldık! Teknolojik gelişmeler, bu proje hazırlanırken, fizibilitesi göz önüne alınmamalı mıydı; onun için, bu noktada da, Bakanımızdan, inşallah, doyurucu bilgiler istiyoruz.

Yine, bu projenin devamı olan İstanbul demiryolu Boğaz tüpgeçişi... Çok önemli bir projedir; ama, Türkiye'de, maalesef, Sarıyer ve Beykoz ormanlarının arazilerini yağmalayan ve peşkeş çektirmek isteyen lobi, üçüncü köprüde ısrar ediyor. Yapılan objektif değerlendirmeler, Türkiye'de köprülerin İstanbul trafiğine çare olmadığını göstermiştir. Birinci köprü kurulduktan sonra, 1972-1974 arasında Boğazdan geçiş yapan araç sayısı yüzde 170 artmış, insan sayısı sadece yüzde 4 artmış; biri aritmetik dizi, biri geometrik dizi... İkinci köprü açıldıktan sonra araç sayısı yüzde 1180 artmış, insan sayısı sadece yüzde 170 artmış. Köprü çare değil; bunu bütün bağımsız kuruluşlar ortaya koymuştur. Onun için, Boğaz geçişi, sadece bir demiryolu transit geçişi değil, toplutaşıma raylı sistemini de içermelidir ve burada Sayın Bakanımızdan bir istirhamım var; malumuâlileri, kendi ifadeleri "Halkalı-Gebze demiryolunu metro şekline çevireceğiz" diyor; güzel bir fikir; ama, şu anda İstanbul'daki Gebze-Halkalı demiryolu malumuâliniz ki, hep, sahil kesiminden gitmektedir. Avrupa yakasında hızlı tramvay ve metro yatırımları bir noktada trafiği rahatlatmıştır; ama, Asya yakasında E-5 güzergâhının güneyi şu anda zaten imara meşbudur, doymuştur; ama, kuzey kesimi, özellikle, Gebze hattına doğru çok yoğun bir nüfus kesafeti arz etmektedir ve Gebze kuzeyindeki organize sanayi bölgeleri, orada çok büyük bir nüfus yoğunluğunu da karşımıza çıkaracaktır. Şimdi, Sayın Bakanımdan istirhamım şudur: İstanbul Büyükşehir Belediyesi birkaç yıl önce, E-5 güzergâhı üzerinde, orta refüjde raylı sistem taşımacılığıyla ilgili bir proje hazırladı; ama, siyasî amaçlarla tasdik edilmedi. Şimdi, düşündüğünüz bu sistemle Boğaz tüp geçişiyle beraber eğer, bu projeyi tevhidini ve telifini sağlarsak, hem o nüfus kesafetinin olduğu bölgeye yakın bir taşımacılığı elde etmiş hem de verimliliğin artmış olacağını düşünüyorum.

Vakit yetmediği için, Hava Yollarına kısaca bir bakmak istiyorum. Türk Hava Yollarının ve özel sektörün yaptığı yatırımlarla filoda koltuk sayısı artmıştır, sevindiricidir; ama, karşımızda, Türk Hava Yollarındaki uçak alımlarındaki şaibe, Kurtköy Havaalanı, ulaştırma sektöründe bir leke olarak karşımızda durmaktadır.

Şimdi, bu noktada, Türk Hava Yolları, geçen yıllarda Avrupa'daki kendi işadamlarımızın acentelerini zarara soktu. Ben biliyorum ki, çok insan, tutuklanmamak için oradan kaçtı, geldi. Teşvik primi veriyordu. Türk Hava Yolları; o acenteleri uyarmadığı için Alman maliyecilerle başını derde sokmuştur ve yazık oldu. Onun için, yöneticilerin daha dikkatli olmasını arzu ediyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sobacı, 1 dakika süre veriyorum; buyurun.

BEKİR SOBACI (Devamla) –  3 dakika mümkün mü efendim?

Çorlu Havalanı Rus charter uçaklarına açılması olumludur; ancak, bu yetmez. İtalya, şu anda havaalanları, otelleriyle, 1 milyon metrekarelik Rus pazarı inşa etti. Biz, kaçırdığımız Rus pazarını... Çorlu Havaalanının etrafının bir serbest bölge gibi-ki, Çerkezköy, Çorlu bir tekstil ve deri bölgesidir- olmasını sağlarsak kaçan pazarı yeniden elde etmiş oluruz diye düşünüyorum.

Şimdi, bu noktada kısa keseceğim. Bizim devletimiz büyük bir devlettir; Türkiye, on sene içerisinde dünya devleti olur; Osmanlı yıkıntı döneminde, Hicaz demiryolu gibi bir ağır projeyi gerçekleştirmiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının düyunu umumiyesini omuzladı; ama, onun bıraktığı çekirdek coğrafya olarak bizler, onun bıraktığı tarihî mirası da omuzlamakla müşterisi olmak, onun ısrarcısı olmak zorundayız. Dün Mostar'da köprüyü uçuran Sırp, seksen doksan sene önce Hicaz demiryollarını uçuran Lawrance, bizi oralardan bu eserleri yok ederek kovmak istemiştir; ama, heyhat!.. Şimdi ülkemde Lawrance yok; ama, on asırdır bu ülkenin oluşturduğu barış köprülerini uçuran Levantenler, Sabbatayistler ve yerli Lawranceler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sobacı.

BEKİR SOBACI (Devamla) – Bir fetret dönemini yaşıyoruz. Nasıl ki, millî mücadele bir fetret dönemiydi, Nene Hatunlarla, Şahin Beylerle, Sütçü İmamlarla, Gazi Mustafa Kemal'le bu fetret dönemi aşıldı, bu fetret dönemi de aşılacak ve hepimiz huzura, rahata kavuşacağız.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sobacı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz, Tokat Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Balak'a ait. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Balak, Partinizden iki arkadaşımız söz almış; süreyi eşit mi paylaşacaksınız?

HASAN HÜSEYİN BALAK (Tokat) – Sayın Başkan, eşit kullanıyoruz.

BAŞKAN – Eşit kullanıyorsunuz.

Peki, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN BALAK (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve ona bağlı kuruluşlar hakkında, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

3046 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla, içgüvenlik kuruluşları, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü, yurdun içgüvenlik ve asayişini, kamu düzeni ve genel ahlakı, Anayasada yazılı hak ve hürriyetleri korumak, sınır, kıyı, karasularımızın muhafaza ve emniyetini sağlamak, karayolları trafik düzenini sağlamak ve denetlemek, suç işlenmesini önlemek, suçluları takip etmek ve yakalamak, her türlü kaçakçılığı men ve takip etmekle görevlendirilmiştir.

Aynı kanunun 29 uncu maddesin göre, içgüvenlik kuruluşları, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığıdır.

Günümüzde, Emniyet Genel Müdürlüğü 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunuyla, Jandarma Genel Komutanlığı 2803 sayılı Jandarma Görev ve Yetkileri Kanunuyla, Sahil Güvenlik Komutanlığı da 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunuyla görevini sürdürmektedir.

Jandarma ve Sahil Güvenlik teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yer alması sebebiyle, ben, burada, bilhassa Emniyet teşkilatıyla ilgili görüşlerimi açıklayacağım. Zira, polis, nüfus kesafetinin ağırlıklı olduğu şehir merkezlerinde görev yapmaktadır. 1997 yılında yapılan nüfus sayımı göz önüne alınacak olursa, kentsel kesimde; yani, polis sorumluluk bölgesinde yaşayan insan sayısının 41 milyon 257 bin kişiye ulaştığı ve polisin, Türkiye nüfusunun yüzde 65'ine hizmet götürdüğü görülmektedir.

Avrupa standartlarına göre her 250 kişiye bir polis düşmesi lazım gelirken, ülkemizde 418 kişiye bir polis düşmektedir. Demek ki, ülkemizin yüzde 65'ine hizmet götüren Emniyet teşkilatı, bu hizmetini, 1937 yılında çıkarılan Emniyet Teşkilat Kanununa bağlı olarak ifa etmektedir. Bu durum ise, hizmetin aksamasına sebebiyet vermektedir. Hızla gelişen polis teşkilatının bu kanunla yürütülmesi mümkün görülmemektedir. Her ne kadar, 3201 sayılı Kanunda bugüne kadar bazı değişiklikler yapılmışsa da, hızla gelişen ve büyüyen Emniyet teşkilatına uyum sağlayamamıştır. Bu sebeple, 3201 sayılı Kanunun, günümüzün gelişen ve değişen şartlarına göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Yukarıda belirtildiği gibi Emniyet teşkilatı, İçişleri Bakanlığı bağlı kuruluşları içerisinde, altmışiki yıldır aynı kanunla yönetilmeye çalışılan yegâne teşkilattır. Nitekim, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması projesi ve kamu kesiminde ücret adaletinin sağlanması (adalet ve güvenlik hizmetleri) açıklama bölümünde; "güvenlik hizmeti veren kuruluşların yeniden yapılandırılması için master planı hazırlanması ve 1999 yılı sonuna kadar, İçişleri Bakanlığının 3152 sayılı, Emniyet Genel Müdürlüğünün 3201 sayılı, Jandarma Genel Komutanlığının 2692 sayılı teşkilat kanunları, bu kuruluşların, bugünün ve geleceğin ortaya koyacağı her ortamda başarılı olmalarını sağlayacak bir yapıya kavuşturulacaktır" denilmesine rağmen, böyle bir çalışmanın olmadığı, teessürle müşahede edilmiştir.

Ülkemizin içerisinde bulunduğu coğrafî konumu, stratejik ve jeopolitik konumu, ülkemizin hızla kalkınma gayreti, dışgüçler tarafından gıptayla karşılanmasına rağmen, yine, bu güçler tarafından engellenmek istenmektedir. İnsanlarımızı ve ülkemizi bölmeye yönelik faaliyetlerinde, yerli işbirlikçilerini de yanlarına alarak ülkemiz üzerindeki kötü emellerini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu sebeple, ülkemiz, yıllardır, iç ve dışkaynaklı terör olaylarına sahne olmaktadır. Güçlendirilmiş, güçlü bir polis teşkilatı, bu sorunu halledecek güçte olacaktır.

Ülkemizde terör olayları ne zaman gündeme gelse, Avrupa "insan hakları" kavramıyla karşımıza çıkmakta ve içgüvenlikten sorumlu kuruluşlar, işkence, kötü muamele, zorla göç gibi konularla suçlanmaktadır.

Hızla artan nüfusumuz, diğer yandan, çeşitlenen suçlar ve yeni suç teknikleri ve insan kaynakları sorunları karşısında, polisimizin suç ve suçlularla hukuk kuralları içerisinde mücadele edebilmesi için, teknik açıdan kendini yenilemesi ve suçlunun kullandığı teknolojiden daha üstün bir teknolojiye sahip olması gerekmektedir.

Meydana gelen bir suçun aydınlatılmasına, sanıklarının tespitine yarayan her türlü ispat vasıtası olarak tarif edilen delilin, hukuka uygun yollardan elde edilmesi için, gelişmiş ülkeler polisi tarafından kullanılan teknolojinin Emniyet teşkilatı tarafından da kullanılması, insan hakları kapsamında zikredilen tüm iddiaları çürütecektir.

Emniyet teşkilatının ihtiyacı olan, araç-gereç, bina, personel ve elinde bulunan projeleri gerçekleştirmesi için paraya ihtiyacı vardır. Güvenlik hizmetleri pahalı hizmetlerdir.

Emniyet teşkilatının devlet bütçesinden aldığı payın, yıllar itibariyle yapılan bütçe incelemelerine göre, yüzde 3 olduğu hayretle müşahede edilmiştir. Halbuki, genel bütçeden ayırılan bu payın yüzde 10'lar seviyesine yükseltilmesi lazım gelmektedir.

İçişlerine bağlı içgüvenlik kuruluşlarından sadece Emniyet teşkilatı 657 sayılı Kanuna tabiîdir; diğer kuruluşlar ise, kendi özel kanunlarına tabidir. 19.2.1980 tarihinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen ek geçici 54 üncü maddesiyle Emniyet teşkilatı personel kanunu çıkarılmasına imkân sağlanmıştır; ancak, aradan ondokuz yıl geçmesine rağmen, bu çalışma gerçekleşememiştir. Bir an önce çıkarılması gereken Emniyet teşkilatı personel yasası, Emniyet teşkilatı mensuplarımızın tüm özlük haklarının, daha verimli, etkin ve hızlı bir şekilde yasal çerçevede düzenlenmesine imkân sağlayacaktır.

Emniyet teşkilatı mensuplarına, aylık, ekgösterge, kıdem ve taban- aylığı, fazla mesai ücreti, emniyet hizmetleri makam tazminatı ile iş riski ve iş güçlüğü teminindeki güçlük zammı ve tayın bedeli ödenmektedir. Emniyet teşkilatı mensuplarına verilen maaş bordroları incelendiğinde, aylık ödeme ve ekgöstergelerinin çok düşük olduğu görülmektedir.

Aylık tazminat ve zamların tespitinde, hizmetin özelliği, sürekliliği ve hayatî riski göz önüne alınarak, polisin lehine bir durum yaratılması lazım gelirken, aksine değerlendirme yapılarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundaki diğer meslek sınıfları, ücret yönünden polisin önüne geçmiştir. Polis memurlarına yüzde 77 ile yüzde 93 oranı arasında emniyet hizmetleri tazminatı ödenirken, öğretmenlere yüzde 85 ilâ yüzde 100 oranında eğitim hizmetleri tazminatı ödenmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, kamu kesimininde ücret adaletinin sağlanması amacıyla, adalet ve güvenlik hizmetleri zikredilmiş olup, uygulamada, sadece adaletle ilgili kuruluşlara imkân sağlandığı görülmüştür.

Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Personeli Ekgösterge Cetveline bakıldığında, daire başkanının ekgöstergesinin 7 000, müdürün ekgöstergesinin 4 800 ilâ 6 400 arasında, müdür yardımcılarının 5 500, yükseköğrenim gören rehber, kalemkâr, kalfanın 5 500, 2 nci derece kalfanın 4 800, aşçıbaşı, şef garson, başbahçıvan, başbekçi (2 nci derece) için ekgöstergenin 3 900, şef, amir için 5 500 ekgöstergedir. Bu personelin hayatî riskinin, bir polis memurunun hayatî riski ve çalışma saatleriyle karşılaştırılıp kıyaslanması asla mümkün değildir. Emniyet örgütünde çalışan yüksek tahsilli bir polis memurunun ekgöstergesi, hâlâ 800'dür.

Diğer yandan, ekgöstergelerin düşük olması, polis emeklilerinin maaşını da olumsuz yönde etkilemektedir. Emekliye ayrılan bir polis, çalışırken aldığı maaşın yarısını almaktadır.

Mevcut sisteme göre, Emniyet teşkilatında üst düzey yönetici durumunda olan emniyet amiri ve yukarı rütbelerdeki ihtiyaç fazlası yığılmalar, büyük olumsuzluklar yaratmaktadır. Bu olumsuzlukların giderilmesi için yasal düzenlemeler gerekmektedir. Aksi halde, bu boşluk, siyasal baskılarlarla doldurdulmaya çalışılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Balak, 1 dakika eksüre veriyorum, buyurun efendim.

HASAN HÜSEYİN BALAK (Devamla) – Halen, emniyet müdürü unvanını haiz 3 000'den fazla personel bulunmasına rağmen, aktif hizmetleri ihtiva eden makam sayısı 500 civarındadır. Üst rütbelerde yığılma olmasına mukabil, alt rütbelerde sayısal azalmaların görüldüğü dikkati çekmektedir. Bu hususun da, en kısa zamanda, yasal düzenlemeyle, halli cihetine gidilmesi gerekmektedir.

Polisin çalışma saatleri düzene sokulmamıştır. Büro hizmetleri haricindeki bütün personele 24 saat görev verilmekte veya 12 saat çalıştırılmakta, 12 saat ise istirahat ettirilmektedir. Yani, diğer devlet memurlarına göre, haftada 24 saat fazla çalışmaktadırlar. Çoğu zaman, fevkalade hallerde, hafta tatillerinin kesilmesi gelenek halini almıştır. Bayram yok, hafta tatili yok, gece yok, gündüz yok, kelle koltukta mütemadiyen çalış... Maddî durumu bozuk olduğu için, yıllık izninde seyahat edemez. Çoluk ve çocuğunun kıyafetinin bozukluğundan dolayı, arada bir de olsa polisevlerine gidemez, mahcubiyet duyar, sürekli olan görevi esnasında çoluk çocuğunun rızkını düşünerek, bir simitle nefsini köreltir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Balak, süreniz dolmuş bulunuyor. Arkadaşanızın süresinden kullanmak isterseniz...

HASAN HÜSEYİN BALAK (Devamla) – Sayın Başkanım, 1 dakika rica edeyim.

BAŞKAN – Hayhay; buyurun efendim.

HASAN HÜSEYİN BALAK (Devamla) – Hastalanan eş ve çocuklarını görev sebebiyle doktora götürmekte güçlük çeker. Baba sevgisine muhtaç olan çocukları, babalarını, ya uyurken yatakta ya işe giderken kapıda görür. Huzurlu bir aile ortamı yoktur. Evde, mütemadiyen koca yolu bekleyen bir hanım, baba ve şefkat bekleyen çocuklar. İşte, şimdiye kadarki hükümetlerin polise verdiği değer!..

Bunca olumsuzluğa rağmen, polisimiz, vicdanında tecelli eden vatan ve millet aşkıyla hareket edip, hamiyetleri icabı sessizce görevlerine devam etmektedir.

Bu teşkilatın bütün sorunlarına, Milliyetçi Hareket Partisi olarak vâkıfız. Tek başımıza iktidar olduğumuzda, bu sorunlara mutlaka çözüm getireceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütçenin, devletimiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Balak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, ikinci söz, Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz'ün. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Enöz.

Süreniz 9 dakika.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ulaşım ve haberleşme, insanoğlunun var olduğu andan itibaren, yemek, içmek gibi doğal ve vazgeçilmez, zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. İnsanlar, toplum halinde yaşamaya başladıkları andan itibaren, birbirleriyle haberleşme ihtiyacını duymuşlar, sosyal ilişkiler yanında, mal ve hizmetlerin talep edilen yerlere ulaştırılması için en uygun yolları ve vasıtaları aramışlardır.

Teknolojik gelişmeler, ulaştırma ve haberleşme sistemlerini de etkilemiş, toplumlararası siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkiler büyük ölçüde gelişme göstermiştir.

2000'li yıllara hazırlandığımız şu günlerde, ulaştırma sistemi, tüm dünyayla birlikte, bizim için de son derece önemlidir. Ülkemiz kaynaklarının etkin ve verimli şekilde kullanılması, bölgelerimiz arasındaki gelişmişlik farkının en aza indirilmesi, ekonomik bütünleşmenin sağlanması, ülke bütünlüğünün korunması için ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin en iyi şekilde verilmesi gerekmektedir.

Ülkemizin ekonomik kalkınmasında, ulaştırma ve haberleşmenin rolü çok büyüktür. Ulaştırma sektörü, tarım, sanayi, turizm, ithalat ve ihracat gibi diğer sektörlerin altyapısını da oluşturmaktadır. İyi bir ulaştırma sistemi bulunmayan bir ülkenin, kalkınmış bir ülke olarak vasıflandırılması da mümkün değildir.

Ulaştırma Bakanlığımız, millî gelirden kendisine tahsis edilen sınırlı bütçe imkânlarıyla, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini en iyi şekilde vermenin gayreti içinde olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Hizmet bakanlıklarımızdan olan Ulaştırma Bakanlığına, 1999 yılı için genel bütçeden ayrılan toplam 49 trilyon 745 milyar lira ödeneğe baktığımızda, bunun, 10 trilyon 225 milyar lirasının cari giderlere, 31 trilyon 935 lirasının yatırım giderlerine, 5 trilyon 363 milyar lirasının da transfer giderlerine ayrıldığını görmekteyiz. Yani, Bakanlık, bütçesinin yüzde 68 gibi büyük bir bölümünü, kamulaştırma ve yatırıma kanalize etmiştir. Ancak, Ulaştırma Bakanlığına 1999 yılı için öngörülen bu ödeneği yeterli bulmak da mümkün değildir.

Bir önceki yıla, yani 1998 yılına bakıldığında, mukayese edildiğinde, yüzde 58'lik bir artış yapılmıştır; ancak, zaten yetersiz olan bütçenin bu artışı da ihtiyacı karşılayamamaktadır.

İmkânlar zorlanarak, bu, hizmet ve yatırımcı bakanlığımıza, özellikle demiryolu sektörü olmak üzere, genel bütçeden daha fazla ödenek ayrılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz kalkınmasının sağlanabilmesi için, deniz ve demiryolu ulaşımına ağırlık verilmelidir. Ülkemizde, hızlı elektrifikasyon temin edilmiş trenyolu ağı geliştirilmelidir. İç alanlarda yolcu ve yük nakliyatının, karayolu yerine demiryoluna kaydırılması şarttır. Bu, hem ekonomik olacak hem de karayolu politikalarının faturalarının azaltılmasına da katkı sağlayacaktır.

Ülkemizde demiryolları ihmal edilmiştir. Bu ihmal sonucu, karayoluna dayalı olarak yürütülen yanlış ve çarpık ulaşım politikaları nedeniyle meydana gelen trafik kazalarında, her yıl, yaklaşık 10 000'e yakın vatandaşımız ölmekte, 100 000'den fazla insanımız da yaralanmaktadır. Yılda, 1,5-2 katrilyon lira tutarında da maddî kayıplarımız olmaktadır. Bugün, ülkemizde, yolcu ve yük taşımalarının yüzde 90 gibi büyük bir bölümü karayoluyla gerçekleştirilmektedir. Ulaşımın karayolları ağırlıklı olması nedeniyle, enerji savurganlığımız her geçen gün biraz daha artmakta, akaryakıt tüketimi fazlalaştıkça, petrol yönünden dışa bağımlılığımız da gün geçtikçe artarak, petrol tekellerine daha çok döviz öder hale gelmekteyiz. Demiryolu, karayoluna göre çok daha güvenlidir, daha az enerji tüketilmektedir. Demiryolu yapım maliyeti, karayolu yapımından da daha ucuzdur. Çok daha az toprak kaybı meydana gelmekte, daha uzun ömürlü ve ekonomik olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün yeniden yapılanması konusundaki çalışmaların, bir an evvel, gerçekleştirilmesini de arzu etmekteyiz. Öte yandan, mevcut demiryolu altyapısının rehabilitasyonu da tamamlanmalıdır. Ülkemiz ekonomisine sağlayacağı katkıların yanı sıra, siyasî özellikleri de bulunan, 93 kilometrelik kısmı ülkemiz sınırları içerisinde, 32 kilometrelik kısmı ise Gürcistan sınırları içerisinde kalan toplam 125 kilometre uzunluğundaki, Türkiye'yi Kafkasya üzerinden Ortaasya'ya, oradan da Çin'e bağlayacak olan Türkiye - Gürcistan yeni demiryolu projesinin; ayrıca, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine demiryoluyla bağlayacak olan demiryolu boğaz tüp geçişi ve demiryolu banliyö hatlarının metroya dönüştürülmesi projesiyle, iki yaka birleştirilecektir. Büyük önem arz eden bu projelerin daha fazla sürüncemede bırakılmamasını ve derhal hayata geçirilmesini de arzu etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hava ulaşımındaki çok önemli gelişmeleri görmemek mümkün değildir. Ancak, bunlar, tabiî ki yeterli de değildir. Dışhatlarda başarıyla çalışan Türk Hava Yolları ile bazı özel havayolu şirketlerimiz mevcut; ama içhatlardaki gelişmeler arzu edilen seviyede de değildir. İçhatlarda sivil hava ulaşımına açık havaalanı bulunan illerimize Türk Hava Yollarının yanı sıra özel hava yolu şirketlerinin de tarifeli uçak seferleri koymalarını arzu ediyoruz. Bu konuda Ulaştırma Bakanlığımızın gerekli yardım ve destekleri yapacağına da inancımız tamdır.

Özellikle turizm ve ihracat potansiyeli yüksek bölgelerimizdeki havaalanları yatırımlarına öncelik verilerek, mevcut havaalanlarımızın hizmet kapasitelerinin ve şartlarının yükseltilmesine yönelik çalışmaları da memnuniyetle karşılamaktayız. Ayrıca, diğer illerde kurulması düşünülen havaalanları için gerekli yatırımların bir an önce hayata geçirilmesini de bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeye sahip olmamıza rağmen, deniz ulaşımı ve nakliyatı için altyapımız bütünüyle yetersizdir. Bunun için, limanların geliştirilmesi, denizyollarının canlanması, limanlar ile demiryolları bağlarının artırılması şarttır. İç bölgelerin en kısa yollarla limanlara bağlanması ve limanların altyapı imkânlarının geliştirilmesiyle bu alanda bir devrim yaşanabilir. Ülkemiz etrafının denizlerle çevrili olması nedeniyle, limanlarımız da çok önem taşımaktadır. Bir taraftan mevcut limanların kapasiteleri artırılırken, yeni limanların yapılması da zorunlu görülmektedir.

Ulaştırma Bakanlığımızın sınırlı bütçe imkânlarıyla bu yatırımları tamamlamak, elbette ki zordur. Yeni hizmete verilen Antalya Dışhatlar Terminal Binasında olduğu gibi, özellikle, turizm bakımından, yat limanı yapılmasında da yap-işlet-devret modelini destekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz, 1 dakika süre veriyorum; buyurun efendim.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, elektronik haberleşme sistemlerinin, günümüz insanının hayatının hemen her safhasına girmiş olduğunu ve hatta, bu hayatın vazgeçilmez bir unsuru olduğunu iddia etmek mümkündür. Hatta, daha da ileri giderek, gelecekte, ülkelerin ekonomilerini birinci derecede haberleşmenin etkileyeceğini söylemek de mümkündür. Günümüzde, iletişim sektörünün etkisiyle, dünyamız her gün biraz daha küçülmektedir. Yeni dünyanın bir ucunda olan bitenleri anında izlemek imkânlarına da sahibiz.

Ülkemiz, haberleşme alanında, özellikle son yıllarda büyük mesafeler katetmiştir. Dünyanın birçok ülkesiyle ya da gelişmiş birçok ülkeyle birlikte en son haberleşme teknolojisi ülkemize getirilmiş, insanlarımızın hizmetine sunulmuştur. Bu konu, elbette, üzerinde önemle durulacak bir konudur ve sevinilecek de bir konudur; ancak, burada bizleri üzen, maalesef, son teknoloji bu sistemlerin büyük çoğunluğunun, serbest rekabetin verdiği rehavet içerisinde, yurt dışından, çok büyük miktarlarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – ... dövizler ödenmek suretiyle ithal edilmiş olmasıdır.

Ulaştırma Bakanlığımızın bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Enöz, teşekkür ediyoruz efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına, ilk söz, Aydın Milletvekili Sayın Cengiz Altınkaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Altınkaya. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşları olan; Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 1999 yılı bütçeleri üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi, en içten saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığımız, devletimizi devlet yapan kavramların konuşulduğu, görüşüldüğü, bu program ve siyasetin hazırlandığı, yürütüldüğü önemli bir birimimizdir ve çok geniş bir alana ve kitlelere hizmet vermektedir. Yine, yurdumuzun içgüvenliği ve asayişin sağlanması, kamu düzeninin korunması gibi, devlet ve toplum hayatımız bakımından önemli görevler yürütmektedir.

Coğrafî konumumuz ve bölgedeki özelliğimiz nedeniyle, Emniyet Genel Müdürlüğümüz, Jandarma Genel Komutanlığımız ve Sahil Güvenlik Komutanlığımız, huzurun sağlanması ve ülke bütünlüğümüz açısından hayatî görevleri de üstlenmiş bulunmaktadır.

Ülkemizin bütünlüğü ve güvenliğinin sağlanması esnasında, yapmış oldukları mücadelede şehit düşen emniyet mensuplarımıza, askerlerimize ve vatandaşlarımıza, bu vesileyle, Allah'tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Şehit yakınlarımıza ve gazilerimize, devletimizin bugüne kadar sahiplendiği düzeyin daha da ileriye gitmesi, elbette ki hepimizin beklentisidir, arzusudur ve şehit yakınlarımız için, gazilerimiz için, devletimiz ne yapsa -Anavatan Partililer olarak düşüncemiz- azdır. Güvenlik güçlerimizi, gerek Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerimizde gerekse yurdumuzun diğer yerlerinde canlarını hiçe sayarak sürdürdükleri bu görevlerden ötürü kutluyor ve onları saygıyla selamlıyorum.

Emniyet Genel Müdürlüğümüzün, yasalardan kaynaklanan, adlî, idarî, siyasî ve trafikle ilgili görevleri vardır. İdarî görevleri; asayiş, amme ve şahıs emniyeti ile mesken masuniyetini korumak, halkın can ve malını muhafaza etmektir. Siyasî görevlerine baktığımızda; anayasal rejimimizi korumak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmek ve bütünlüğünü bozmak isteyen her türlü bölücü ve bölgeci mihraklara karşı tedbirler almak olduğunu görmekteyiz. Ayrıca, trafikle ilgili görevlerine baktığımızda ise, duran ve akan trafiği düzenlemek ve yönetmek gibi çok ciddî görevleri de üstlenmişlerdir.

rüldüğü gibi, tüm bu görevler, toplumun her kesimiyle ilgili görevler olup, çalışma şartları açısından, 24 saat, gece gündüz, yaz kış demeden çalışmayı gerektirmektedir.

Bu görevleri yerine getirmekle yükümlü olan Bakanlığımızın ve bağlı kuruluşlarımızın 1999 yılı bütçe tekliflerine baktığımızda ise, toplam 1 katrilyon 135 trilyon lira civarında bir ödenek tahsis edildiğini görmekteyiz. Bu ödeneklerle, büyük çapta, personel giderleri karşılanmaktadır. Örneğin, Emniyet Genel Müdürlüğü, 1999 yılında, 580 trilyon lira kullanacaktır. Bu miktarın 480 trilyon lirası personel ödemelerine, ancak 36 trilyon lira kadarı da yatırımlara ayrılabilmektedir. Elbette ki, gönül isterdi ki, bu önemli kuruluşlarımızın yatırım ödenekleri çok daha yüksek düzeylerde yapılabilsin; ancak, inanıyoruz ki, bütçenin elverdiği imkânlar ölçüsünde, kendilerine tahsis edilen bu ödeneklerle, bu kuruluşlarımız, görevlerini en iyi şekilde yürüteceklerdir.

Bu kuruluşlarımızın daha dinamik bir yapıya kavuşturulması, elbette ki, beklentimizdir ve kaçınılmazdır. Hizmet gecikmeleri, malzeme ve zaman kayıpları mutlaka önlenmeli ve bu çerçevede, bugüne kadar alınmış olan tedbirlere ilave olarak da Emniyet teşkilatının ciddî boyutlu ekipman ve teçhizatla donatılması gerekmektedir. Bu amaçla, teşkilatın güçlendirimesi için hazırlanan plan dahilinde, helikopter, zırhlı araç, deniz botu, haberleşme otomasyon, kriminal laboratuvarlar, teknik bürolar, trafik, kaçakçılık, asayiş ve istihbarat projeleri gerçekleştirilerek, hizmetlerin yüksek teknolojiyle yürütülmesine de bir an önce geçilmelidir diye düşünüyoruz.

Hizmetlerin oluşturulması, geliştirilmesi, yeni merkezlerin oluşturulması, suç işleyen ve suça yönelen çocuklara ilişkin özel önlemlerin alınmasıyla ilgili çalışmaların yapılması ve insan hakları konusunda eğitimlerin tamamlanması da, elbette ki önümüzdeki dönemin hizmetleri olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 57 nci hükümetimiz, 21 inci Yüzyıla girerken, demokrasimizin eksikliklerini gidermeyi, insan haklarını geliştirmeyi, düşünce ve özgürlüğün önündeki engelleri kaldırmayı, organize suç örgütleriyle, çetelerle ve yolsuzluklarla mücadeleyi her türlü yasal imkân ve vasıtalardan yararlanarak sürdürmeyi öncelikli görevleri arasında saymış ve bu hususlar hükümet programında yer almıştır.

Bu amaçla, güvenlik güçlerinin sorumlulukları gözden geçirilerek, etkin, tarafsız, insan haklarına saygılı güvenlik hizmeti verilmesi için yasal düzenlemelere de başlanılmaktadır.

Halkımızın ve kentlerimizin terör ve suç örgütlerinden ve her türlü yasadışı eylemlerden korunmasına özen gösterilmekte ve bu hususlarda gerekli tedbirler alınmaktadır. Bölücü akımlara ve her türlü teröre karşı, devlet güvenlik güçlerinin özverili ve başarılı mücadelesi, kesin sonuç alınıncaya kadar kararlılıkla sürdürülecektir. Bu çerçevede, 55 inci hükümet döneminde alınan kararlardan ve atılan adımlardan taviz verilmeden mücadelenin sürdürülmesi esas alınmalıdır.

Güvenlik güçlerinin harekât yeteneğini ve etkinliğini artırıcı yatırımlara öncelik verilmeli ve bu yatırımlar aksatılmadan gerçekleştirilmelidir. Yine 55 inci hükümetin başlattığı yatırım projeleri de aksatılmadan sonuçlandırılmalıdır.

Diğer yandan, Mahallî İdareler Yasasında, günün ihtiyaçlarına cevap verecek; hatta, çağın ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir düzenleme yapılması artık zaruret haline gelmiştir ve bütün toplumda, artık, bu konuda herkes hemfikirdir; çünkü, Türkiye'de, yönetim sorunları ve sıkıntıları duvara dayanmıştır. Bütün siyasî parti sözcülerimizin, bu konudaki duyarlı davranışları, ifadeleri ve yaklaşımları memnuniyet vericidir. İnşallah, bakanlık düzeyinde hazırlanmış olan ve geçmiş hükümetler zamanında da çeşitli uzlaşma hükümleri ilave edilerek 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiş olan; ama, seçim nedeniyle kadük olan mahallî idareler reformu, bu dönem, hep birlikte yapacağımız çalışmalarla kanunlaşsın ve ülkemizin yönetim sorunları, en az onbeş yirmi yıl ülkenin önünü açacak şekilde bertaraf edilsin; yerel yönetimler, çağdaş, daha etkili, daha iyi kaynak kullanan, bölge önceliklerini yerinde tespit eden, daha demokrat, daha katılımcı, daha şeffaf ve yerinden denetlenebilir bir şekle kavuşsun. Buna, Türkiye'nin önemle ihtiyacı var; çünkü, bugün ortaya çıkmış olan birçok sıkıntının, hatta dava konusu edilmiş olan problemlerin, daha doğmadan yerinde çözülecek olması, ülkemizde, hem toplum huzurunu hem de kamu kaynaklarının verimli kullanılmasını sağlayacaktır ve bu konuda atılacak her adım, herhalde, Allah katında büyük bir sevap olarak da kayda geçecektir.

Değerli milletvekilleri, bilgi ve teknolojinin ülke sınırlarını aştığı bu küreselleşme döneminde, ülkemizde de, emniyet hizmetlerine özel bir önem verilmesini Sayın Bakanımızdan bekliyoruz. İçişleri Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarına, 1999 yılı çerçevesinde, üstün başarılar diliyoruz.

Sözlerimi bitirmeden önce, yine, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün önemli hizmetlerinden birisi olan trafik konusunda, kısaca bir iki hatırlatmada bulunmak istiyorum. Yapılan istatistikler ve elde edilen donelere göre, son yıllarda, trafik kazalarında, ölümlü kaza oranında bir azalmayı nispeten görmekteyiz. Özellikle, şehiriçi kazalarında, 1994 yılını endeks kabul ettiğimiz takdirde, örneğin, 1998 yılında, şehiriçinde, ölümlü kazalarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altınkaya, 1 dakika süre veriyorum; buyurun efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

... ölüm endeksi 1998 yılında 66'ya kadar düşmüştür. Özellikle şehir içine tekrar döndüğümüz zaman -1994 yılını 100 kabul edersek- önceki yıllarda 108 olan, 106 olan, 1993'te 115 olan endeks, bakınız, 1998'de 66'ya kadar düşürülebilmiştir. Bu konuda, tabiî, bu sonucu elde eden, tedbirleri alan, uygulayan, şehiriçi hem altyapı hem de trafik denetleme olaylarını yürütenleri tebrik etmek istiyorum. Türkiye'de trafik kazalarında kayıp sayımız, 7 000'lerden, 7 500'lerden -ki, bu rakam 1986'nın rakamı- 1998'de 4 852'ye kadar düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altınkaya, arkadaşınızın 1 dakikasını verebilirim; buyurun efendim.

CENGİZ ALTINKAYA (Devamla) – Bütün bu hizmetleri, insanımızın huzuru için, daha sağlıklı ve uzun ömürlü yaşaması için yaptığımıza göre, trafik konusunda ele alınacak her türlü projeyi, her türlü iyileştirmeyi sonuna kadar destekleyeceğimizi bir kere daha ifade ediyorum.

Sözlerime son verirken, 1999 yılı bütçemizin, ülkemize, milletimize, İçişleri Bakanlığımıza ve bağlı kuruluşlarımıza hayırlı uğurlu olması temennisiyle saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altınkaya.

Anavatan Partisi Grubu adına ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan'ın.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA CENGİZ AYDOĞAN (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli dinleyenler; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sözlerime başlarken, sizleri şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bütçesini görüşmekte olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı, çok geniş bir alana ve kitlelere hizmet veren, şu anda 12 genel müdürlüğü ve 200 bine yakın çalışanı bünyesinde barındıran büyük bir kuruluştur; ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin teknik, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlara, kamu yararına ve millî güvenlik amaçlarına uygun olarak yürütülmesi ve geliştirilmesi için görevlendirilmiştir.

21 inci Yüzyıl bilgi çağı olacaktır. Bilgiye en hızlı ulaşan ve en iyi değerlendiren, en güçlü olacaktır. Bu çerçevede, tüm ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeler, süratli, güvenli ve yeterli ulaştırma ve haberleşme hizmetleriyle gerçekleşebilecektir.

Ulaştırma ve haberleşme sektörünün gelişiminde cumhuriyetin kuruluşundan beri etkin faaliyet gösteren Bakanlık, önemli yatırımlar gerçekleştirmiştir. Son dönemde gündeme getirilen projeler, ülkemiz ulaştırma sektörü açısından büyük önem arz etmektedir. Avrupa Birliğiyle entegrasyon açısından ulaştırma politikalarında uyum sağlanmasının yanı sıra, bağımsız Türk devletleriyle gelişen ekonomik ve uluslararası ilişkilerin gerektirdiği ulaştırma altyapısındaki eksikliklerin bir an önce giderilmesi ve ülke yararları doğrultusunda ve ülke olanakları ölçüsünde yeni ulaşım hatlarının vakit kaybedilmeden tesisi gereklidir.

Coğrafî konumu itibariyle Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Uzakdoğu ulaşım yollarının kesiştiği bir bölgede bulunan ülkemizde, taşıma türlerinin hemen hemen hepsi ayrı ayrı önem arz etmektedir. Bu nedenle, demiryollarımızın modernizasyonu ve yeterli duruma getirilmesi başta olmak üzere, tüm havayolu, karayolu, denizyolu sistemlerinin geliştirilmesine, büyük projelerin bir an önce tamamlanmasına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, İstanbul Boğazı tüp geçiş projesinin hayata geçirilecek olması, Alanya-Antalya demiryolu hattının yap-işlet-devret metoduyla yapılabilmesi için YPK'dan izin alınması, Ankara-İstanbul hızlı demiryolu projesine ağırlık verilmiş olmasını öğrenmek sevindiricidir.

Bakanlığımız, hayata geçireceği bu projelerle Asya ve Avrupa'yı demiryoluyla birbirine bağlayacak, İstanbul'un trafik sorununa kalıcı bir çözüm getirecek, mevcut yükü azaltacak, trafik kazalarını ve hava kirliliğini azaltıp, daha kısa sürede, daha çok yolcu taşınmasını sağlayacaktır.

Türkiye'deki demiryolu sistemlerinin en kısa zamanda daha çağdaş ve verimli hale getirilmesi amacıyla, Bakanlığın gündeminde bulunan projeler ve demiryolu hatlarının tamamlanması için gerekli olan finansmanın sağlanması, en büyük dileğimizdir. Demiryolu taşımacılığının ülke genelinde yaygınlaşmasıyla enerji, döviz, zaman tasarrufu sağlanacak; gürültü ve hava kirliliğinde de azalma meydana gelecektir.

Bakanlık, işletmecilik standartları bakımından yeterli düzeyde olmayan demiryollarını yeniden yapılandırmalıdır. Türkiye'de demiryolunun ulaştırma sektörü içindeki pazar payı, özellikle son kırk yıl içinde giderek azalmış, yurtiçi yük taşımalarında yüzde 7'ye, yolcu taşımalarında ise yüzde 4'e düşmüştür. Buna karşın, karayolunun taşıma payı aynı oranda yükselmiştir. Oysa, gerekli olan, karayolu ile demiryolunun birbirlerini dengeli ve mantıklı bir çerçevede tamamlamalarının planlanması ve bunun sağlanmasıdır.

Demiryolu sektöründe Trabzon-Sarp, Çanakkale-Biga-Bandırma, Karadeniz Ereğlisi-Adapazarı, Çankırı-Çorum, Isparta-Antalya-Alanya, Kars-Tiflis, Van Gölü kuzey geçişi, Bandırma-Bursa-Ayazma-İnönü demiryolu etüt ve projelerinin tamamlanması ve bu projelerin inşaatlarına başlanılması önem arz etmektedir.

1999 yılında 27 adet projeyle sürdürülecek demiryolu çalışmalarının da, mevcut olan ve yeni planlananlarla düşünülen hedef, 2 000 kilometrelik yeni hattın yapılmasıyla toplam 12 508 kilometrelik ulusal ağa sahip olarak, Ortaasya ve Ortadoğu ile irtibat kurarak, başta Karadeniz, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere, bütün Anadolu'ya ekonomik canlılık kazandırmak olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin dışa açılan kapıları durumunda olan hava meydanlarımız, özellikle turizm hareketleri açısından büyük önem arz etmektedir. Ulaştırma Bakanlığının son yıllarda gerçekleştirdiği havaalanı projeleri, ülkemizin bu sektördeki büyük bir eksikliğini gidermiştir. Diğer taraftan, Ulaştırma Bakanlığının, her ile bir stol havaalanı yapımı ile, askerî havaalanlarından sivil havacılık alanlarında yararlanılmasına yönelik yürüttüğü faaliyetleri olumlu buluyor ve destekliyoruz.

Bu çerçevede, Gazipaşa, Kaş Havaalanı gibi havaalanlarının da bir an önce tamamlanarak hizmete verilmesi için, Bakanlığımızdan gerekli ödeneğin tahsisini talep etmekteyiz.

Mevcut ,yılda 40 milyon yoluculuk kapasitenin, hedeflenen yılda 80 milyon yolcuya bir an önce ulaşabilmesi için, yap-işlet-devret metotlarından yararlanılmasında fayda vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üç tarafı denizlerle çevrili ve 8 300 kilometre uzunluğunda kıyı şeridine sahip bulunan ülkemiz, denizin sunduğu avantajlardan en iyi şekilde faydalanmalıdır. Bu amaçla, Ulaştırma Bakanlığı, Karadeniz Bölgesinde Filyos Limanı, Marmara Bölgesinde Tekirdağ Limanı, Ege Bölgesinde Kuzey Ege Limanı, Akdeniz Bölgesinde de Mersin Konteyner Limanı ile İskenderun Limanı tevsi projelerini başlatmış bulunmaktadır. Bu projelerin gerçekleşmesiyle, hizmet vermekte olduğu uluslararası ticaret ve içticarette en ucuz taşımacılık olan deniz ulaştırması sektörünün gelişmesine imkân sağlanmış olacaktır.

Ulaştırma Bakanlığının ilgili kuruluşu olan Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünce, Samsun, Haydarpaşa, Derince, İzmir, Mersin ve İskenderun Limanlarında mevcut kapasiteyi artırıcı ve iyileştirici yatırımlara devam edilmelidir. Bu limanlarımızdan özellikle İstanbul bölgesine hizmet veren Haydarpaşa ve Derince Limanları, her türlü ekipman ve teçhizat yönünden takviye edilmelidir.

Mevcut 50 milyon ton/yıllık kapasitenin, hedeflendiği gibi, 2015 yılına kadar özel sektör imkânlarıyla birlikte 400 milyon ton/yıla ulaşabilmesi, denizciliğimizin gelişmesi ve uluslararası alanda rekabet edilebilir bir düzeye gelebilmesi için her türlü tedbir alınmalıdır.

Ulaştırma Bakanlığınca başlatılan ve genel bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilmesi -Alanya ve Gazipaşa yat limanlarında da olduğu gibi- uzun yıllar alacak olan yat limanlarını bir an önce hizmete vermek amacıyla, yap-işlet-devret modelinin bu sektörde de hızla uygulamaya konulması gereklidir.

Yat turizminin, ülkemizle, gerek istihdam gerekse döviz girdisi sağlaması imkânları göz önünde bulundurularak bu sektördeki projeler hızlandırılmalı, 10 500 yatlık kapasite hedeflendiği gibi 25 000 yat kapasitesine ulaştırılmalıdır. Ayrıca, uygun durumda bulunan balıkçı barınaklarının yat limanı ve yat yanaşma yerlerine dönüştürülmesine yönelik projeler tespit edilerek, bu yöndeki çalışmalar hızlandırılmalıdır.

Yine, Ulaştırma Bakanlığınca yapımları gerçekleştirilen balıkçı barınaklarıyla ilgili projelerin, ülkemiz balıkçılığı açısından ve kıyı kesiminde yaşayan halka ve balıkçılara hizmet vermesi bakımından bir an önce tamamlanarak, sürüncemede bırakılmadan, ekonomiye kazandırılması önem arz etmektedir. Balıkçı barınağı inşaatlarının, Alanya balıkçı barınağı inşaatında da olduğu gibi, uzun yıllar sürdüğü hepimizin malumudur. Balıkçı barınakları için yeterli ödeneğin ayrılması ve projelerin bir an önce bitirilerek halkın hizmetine sunulması gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve teknolojiden tam olarak yararlanabilmek için, ulaştırma ve haberleşme yatırımlarına çok özel bir önem verilmesi gereklidir. Ulaştırma Bakanlığının da bu sorumluluk ve bilinç içerisinde görevlerini yürüteceğini ümit ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

CENGİZ AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Bilgi toplumunu oluşturabilmek amacıyla, üretilen bilginin yaygın kullanımına imkân veren bir enformasyon altyapısının kurulabilmesi için bilgi ağı planlamasına bir an önce başlanmalıdır. Bu ağın, küresel bilgi ağlarıyla bütünleşmesi için gerekli kriterlere uyum sağlanmalı ve yasal altyapı ivedilikle hazırlanmalıdır.

Globalleşen dünyamızda yeni teknolojiler hızla yayılmakta ve ülkemiz insanı da, bu hizmetlerin geciktirilmeden sunulmasını beklemektedir. Ulaştırma Bakanlığının bünyesinde hizmet veren Haberleşme Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması ve sektörde düzenleyici bir kurum haline getirilmesi oldukça gecikmiştir. Bu Genel Müdürlük, çağın gereklerine uygun olarak bir an önce yapılandırılmalı ve haberleşme sektöründeki yerini almalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilgi ve teknolojinin ülke sınırlarını aştığı bu kültürel, siyasal ve ekonomik küreselleşme döneminde, ülkemizde de, ulaştırma ve haberleşme yatırımlarına özel bir önem verileceğini umuyor; ulaştırma camiasının, başta Sayın Bakanı olmak üzere, tüm çalışanlarına başarılar diliyorum.

Sözlerime son verirken, Ulaştırma Bakanlığının 1999 yılı bütçesinin ülkemize ve Bakanlığımıza hayırlı olması dileğiyle hepinize, tekrar, şahsım ve Grubum adına saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, ilk söz, Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar'a aittir.

Sayın Yazar, Grubunuzdan üç sözcü var, 20 dakikalık süreyi nasıl paylaşacaksınız efendim?

M. CİHAN YAZAR (Manisa) – 7'şer dakika olarak paylaşacağız .

BAŞKAN – Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA M. CİHAN YAZAR (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz İçişleri Bakanlığının terör, uyuşturucu ve mahallî idarelerle ilgili konuları üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İçişleri Bakanlığı, yurdun içgüvenliğinin ve asayişinin sağlanması, kamu düzeninin korunması, genel yönetimle ilgili verimli çalışan bir taşra yönetim mekanizmasının tesis edilmesi, mahallî idarelerimiz açısından yön verici düzenlemelerin yapılması, kaçakçılığın men ve takibi ile devlet ve toplum hayatımız bakımından önem arz eden hizmetleri yerine getirmekle görevli bir bakanlıktır. Bakanlığın teşkilatı ve bu teşkilatın her kademesindeki mensupları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, demokratik, laik ve sosyal devlet anlayışına, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık, temel hak ve özgürlüklere saygı ilkelerini esas alarak, etkin ve tarafsız bir hizmet yarışı içinde bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, devletimiz, tam onbeş yıldır terör konusunda amansız bir mücadele vermektedir. Güvenlik güçlerimiz, vatanın bölünmez bütünlüğü, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlüklerine saygı esasına dayalı demokrasi ilkelerine bağlı kalarak, amansız bir mücadeleyi sürdürmektedir. Bu anlayış ve inanç sonucu, terör, biçimi ve teröre sağlanan destek ne olursa olsun, sonuçta devletin sarsılmaz gücü karşısında yok olacaktır.

Devletimiz, doğu ve güneydoğu bölgelerimizde terör belasını yok edebilmek için bütün gücünü kullanmaktadır. Örgüt, büyük sıkıntılar içerisindedir; bu yüzden, eylemlerini batı illerimize ve Karadeniz Bölgesine sıçratma gayreti içerisine girmiştir.

Her geçen gün deneyim kazanan, modern silah ve teçhizatlarla donatılan güvenlik güçlerimiz, gerektiğinde sınırötesi harekâtları gerçekleştirerek, teröristleri adım adım izlemektedir. Ne yazık ki, terör örgütü, konuyu uluslararası platforma taşımakta, eylemlerini insan hakları savunuculuğu ve hak mücadelesi olarak göstermeye çalışarak, asıl amacı olan, devletimizi bölme gayesini perdelemektedir.

Bu arada, terör örgütlerini karşılarına almamak düşüncesiyle terörist eylemlere gözyuman dost ve komşu devletlerin, bu tutumlarını şiddetle kınıyoruz.

Bütün olumsuzluklar karşısında dahi, güvenlik güçlerimiz, kararlı ve başarılı mücadelesiyle örgütü çökertmiş ve can çekişme noktasına getirmiştir. Terör örgütünün başı yakalanmış ve bağımsız Türk adaletine teslim edilmiştir.

Terörle mücadelede başarıda, güvenlik güçlerimizin yanı sıra, hükümetimizin çok önem verdiği ekonomik, sosyal ve eğitim amaçlı çalışmaların da büyük bir önem taşıyacağı inancındayız. İşsizliğin azaltılması, yöre halkının yaşam düzeyinin yükseltilmesi için alınan 193 sayılı teşvik tedbirlerinin, eğitimde başlatılan büyük hamlenin, bu mücadelede bizi başarıya götüreceğine olan inancımız tamdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik güçlerimizin sürdürdükleri bu mücadelenin, elbette bir bedeli vardır. Bu bedel, maddî kaynaklardan da öteye, verilen şehitlerimiz ve yaralılarımızdır. 1998 yılı ocak ayından günümüze kadar yurt düzeyinde meydana gelen toplam 4 448 terör nitelikli olayda, subay, assubay, polis, erbaş, er ve geçici köy korucusu olmak üzere, 495 şehit verdik; yaralı sayımız ise 1 316'dır. Aynı dönem içerisinde, 201 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 742 vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu dönem içerisinde, 2 019 terörist ölü, 164 terörist yaralı, 21 800 militan ve sempatizan da sağ olarak ele geçirilmiştir. Kalplerimizde yaşattığımız şehitlerimize, terörist saldırılarda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubunun uyuşturucuyla ilgili görüşlerine gelince: "Altın Hilal" bölgesinden, yani, Pakistan ve Afganistan'dan Avrupa'ya, Türkiye, İran ve Bağımsız Devletler Topluluğu üzerinden taşınan uyuşturucunun, ancak çok küçük bir kısmı yakalanabilmektedir. Ülkemizde uyuşturucu trafiğini tahrik eden en önemli faktörlerden biri terördür; çünkü, terör, parasal ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü uyuşturucu ticaretinden elde etmektedir. Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Programı tarafından yayımlanan rapora göre, uyuşturucu ticaretinde dönen para 500 milyar dolardır. Bu miktar, dünya toplam ticaretinin yüzde 8'ini oluşturmaktadır; bu da, terör odakları için çok büyük bir cazibe taşımaktadır.

Uyuşturucu ticareti ve uyuşturucu kullanımında hızlı bir artış olduğu da bilinen bir gerçektir. Son yıllarda, kokain üretiminde 2, eroin üretiminde 3 kat artış olduğu belirlenmektedir. Dünya genelinde, 13 milyon eroin bağımlısı, 8 milyon da kokain bağımlısı olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, terör örgütünün işini son derece kolaylaştırmaktadır. Kahraman güvenlik güçlerimiz, PKK'nın ana beslenme damarlarından olan uyuşturucu madde kaçakçılığı bağlantılarını çökertmekte üstün bir başarı sağlamaktadır. 1998 yılı ocak ayından itibaren, ülke düzeyinde toplam 2 700 olayda, 6 336 kilogram esrar, 4 570 kilogram eroin, 754 kilogram bazmorfin, 145 kilogram afyon sakızı, 604 kilogram kokain, 18 bin kilogram asitanhidrit ele geçirilmiş ve faili durumunda bulunan toplam 6 912 sanık adlî mercilere sevk edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mahallî idarelerle ilgili olarak Demokratik Sol Partinin görüşlerine gelince. Anayasamızda, mahallî idareler il, belediye veya köy halkının mahallî hizmetlerini gören kamu tüzelkişileri olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte mahallî hizmetler, ağırlıklı olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yazar, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

M. CİHAN YAZAR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...merkezî idare tarafından yürütülmektedir. İdare sistemimizin iki unsuru olan merkezî idare ile mahallî idareler arasındaki hizmetin niteliğine ve ülke gerçeklerine uygun bir görev bölüşümü sağlamak; etki, yetki, teşkilat ve malî imkânlara kavuşturmak suretiyle idare sistemimizi sağlıklı bir yapıya dönüştürmek ve sonuçta toplumsal mutluluğu sağlamak mümkün olacaktır.

Demokratik Sol Parti, 21 inci Yüzyıla güçlü, özerk, demokratik, katılımcı bir mahallî idare reformuyla girmeye hazırlanmaktadır. 55 inci cumhuriyet hükümeti tarafından merkezî idare ile mahallî idareler arasında görev bölüşümü ve hizmet ilişkilerinin esaslarının düzenlenmesi ve çeşitli konularda mahallî idarelerle ilgili değişiklikler yapılması hakkında kanun tasarısı hazırlanmıştır. Tasarının kanunlaşmasıyla ülkemizde gerçek bir idarî reform ve yapısal dönüşüm yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclise partim ve şahsım adına teşekkür edip saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yazar teşekkür ediyor, ayrıca geçmiş olsun diyoruz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci söz, Ordu Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Konyalı'ya aittir.

Buyurun Sayın Konyalı. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 7 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ KONYALI (Ordu) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimizi ifade etmek için huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizi izleyen değerli yurttaşlarımızı en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Yurdun bütünlüğü ve ulusun birliği için aziz canlarını feda eden şehitlerimizi rahmetle anıyorum; gazilerimize de, geçmiş olsun dileklerimle birlikte, bundan sonraki yaşamlarında da sağlık ve mutluluklar diliyorum ve 57 inci hükümete de şükranlarımı sunuyorum, programında şehit ve gazilerimizin konut edinme sorunlarına çözüm getirme aşamasına girdiği için.

Değerli milletvekilleri; bugün İçişleri Bakanlığının bütçesini görüşürken, İçişleri Bakanlığı bütçesinde yüzde 59, bağlı kuruluşlar olarak Bakanlık Teşkilat Yasasında yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde yüzde 71, Jandarma Genel Komutanlığı bütçesinde yüzde 79 ve yine, Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesinde de yüzde 79'luk bir artış olduğunu; reel artışın da yüzde 9, yüzde 21, yüzde 29 olduğunu görüyoruz. Tabiatıyla, bu en mükemmeli değil, cumhuriyet hükümetinin verdiği en mükemmel ödenek değil; ama, şu kıt kaynakla içinde, ekonominin içinde bulunduğu darboğazlara karşın, bu durumda verilen en iyidir diye düşünüyorum; hayırlı olsun.

Değerli milletvekilleri, Yüce Mecliste İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken her zaman güvenlik güçleri ağırlık kazanır; özellikle de polis burada masaya yatırılır eksisiyle artısıyla. Neden bu böyledir; oysa, yasanın verdiği yetki nedeniyle -ki İçişleri Bakanlığının da en büyük özelliği bu- bir tür, mülkî idare amirleri vasıtasıyla diğer bakanlıkların taşra teşkilatı üzerinde denetimi, yönetimi ve değerlendirmeleri var.

Ayrıca, yine mülkî idare amirlerimizin, yani, vali ve kaymakamlarımızın, genel güvenlik, kamu güvenliği, kamu esenliği, tasarrufa müteallik hizmetleri, artı, sahil ve kıyı güvenliği gibi, güvenlik açısından da sorunlarının en önemlisini, en değerlisini yerine getirmek durumundadırlar. O halde, izninizle, polis ile mülkî idare amirlerini, burada birlikte değerlendirelim diye düşünüyorum.

Konuşmamın başında, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi üzerinde görüşürken de ifade ettiğim gibi, Jandarma Genel Komutanlığının ve Sahil Güvenlik Komutanlığının, bildiğiniz gibi, eğitimi, öğretimi Genelkurmayca sağlanıyor; ama, yüzelli yılı aşan bir süredir, jandarma teşkilatımızın, polis teşkilatının olmadığı kırsal kesimde ve henüz yeni kurulan ilçelerde kamu güvenliğini ve esenliğini sağladığı, Sahil Güvenlik Komutanlığının da, sahil kesiminde, eskiden jandarmanın olan görevleri, kıyı kesiminden karasularına kadar her türlü zabıta görevlerini ve kurtarma işlemlerini yaptığı malumlarınız.

Polis teşkilatımızın, son derece ağır, son derece meşakkatli bu görevlerinin yanı sıra, aldığı ücretin çok düşük olduğu ve kadro eksikliği nedeniyle üç vardiyayı iki vardiyaya sığdırmak suretiyle yorgun, bitkin düştüğü, son hizmet yaptığım iki yerde de, yüzde 25 - 30 eksik kadroyla çalıştığı tarafımızdan gözlemlenmiştir.

Polisin bu kadar eleştirilme nedenlerinden biri veya bu kadar Meclis gündeminde olmasının nedenlerinden biri ve birincisi, kanımca, bireyin içgüdüsünde olan güvenlik, toplumun öncelikli görevlerinden olan güvenlikten kaynaklanması, artı, 1970'li yıllardan sonra ülkemizin içerisinde bulunduğu terör ve anarşiden ve 1984'lerden sonra da, ülkenin ayrı bir bölgesi ve ayrı bir etnik grubu gözetilerek yurdun birliği, bütünlüğünün girdiği tehlike.

Polisin, başka doğal görevleri de çok önemli, terör ve anarşi dışındaki olağan görevleri de çok daha karmaşık; çünkü, demokratik bir ülkede, anayasanın öngördüğü temel hak ve özgürlüklerin söz konusu olduğu bir ülkede, polisin görevi kıldan ince, kılıçtan keskindir. Çünkü, polis, hem can ve mal güvenliğini sağlayacak hem suçluyu takip edecek hem terör ve anarşiyi önleyecek; ama, hem de insan haklarını zedelemeyecek. Polis, hem ruhsatsız yerleri men edecek hem kaçakçılığın men ve takibini yapacak, ama, hem serbest ticaret özgürlüğünü engellemeyecek; hem lâik cumhuriyeti koruyacak, ama, din ve vicdan özgürlüğünü zedelemeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Konyalı, 1 dakika süre veriyorum; buyurun efendim.

HASAN FEHMİ KONYALI (Devamla) – O halde, polisin, bugün, bu üstün görevlerini ifade ederken ve büyük bir feragatla ifa ederken, eğitim düzeyinin yüksek olması, çıtayı yukarıya kaldırmamız gerektiğini, ideal olanın da askerî liseler gibi dört yıllık polis kolejlerinin yaygın hale getirilmesi olduğunu ifade ediyor; eğitim süreci içerisinde, polise temel hak ve özgürlükler ve demokrasi kültürünün aşılanmasını, ama, seçiminin de, özellikle polis amirlerinin seçiminin de mülkî idare amirleri valilerle birlikte, artık siyasetten arındırılmasını, ister adına konsey deyin, ister şûra deyin, ama, mutlaka tarafsız bir komisyonca adayların tespitini, ama, tasarrufun yine hükümete bırakılmasını ve bu görevlilere, gerek mülkî idare amirlerine gerek polis teşkilatımıza, devlet ve hükümet mümessilliği ve 24 saat, yaz kış demeden, gece gündüz demeden çalışan bu feragatlı görevlilere kendi görevleriyle mütenasip ücret ödenmesini, ama, bunun, hiç değilse önümüzdeki yıllar içinde değerlendirilmesini diliyorum ve İçişleri Bakanlığının böyle üç beş dakikada görüşülmeyeceğini takdirlerinize bırakarak, Yüce Meclise en derin saygıylarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Konyalı.

Demokratik Sol Parti Grubu adına son söz, Antalya Milletvekili Sayın Mustafa Vural'ın.

Buyurun Sayın Vural. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 6 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MUSTAFA VURAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 1999 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin yepyeni bir ulaştırma politikasına gereksinmesi vardır. Tercihlerini bugüne kadar karayolu üzerine yapan Türkiye, değişen ve gelişen dünya konjonktüründe bu tercihini yeniden gözden geçirmek, çağdaş uygulamalara uygun politikalar geliştirmek zorundadır. Bu politikaların da demiryolu ve denizyolu ağırlıklı olması ,çağımızın bir gerçeğidir.

Gerçi "1983-1993 Ulaştırma Anaplanı" adı altında, ülkemize özgü koşullar bağlamında ulusal bir plan yapılmıştır. Ne var ki, bu plan, gerçekleşme şansına kavuşamamıştır. Eğer anaplan uygulanabilseydi, bugüne kadar döviz karşılığı satın alınan milyonlarca metreküp petrol tasarrufu sağlanacak, trafik kazalarında binlerce kişinin ölümü, onbinlerce kişinin de yaralanması önlenmiş olacaktı. Bu olumsuzlukların ve tıkanıklıkların ülkemize maliyeti ise, milyarlarca Amerikan Doları olmuştur. Bu ürkütücü tablo, Türkiye'nin acilen yeni bir ulaştırma master planı hazırlamasını zorunlu kılmaktadır.

Gerek hükümet protokolü ve programında gerekse Ulaştırma Bakanı Sayın Öksüz'ün Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş metninde, 57 nci hükümetin demiryolu taşımacılığı ile kıyı şeridinde denizyolu taşımacılığına verdikleri önem sevindiricidir.

Daha çağdaş daha güvenli ve daha ucuz taşımacılık için, yolcu ve yük taşımacılığının yüzde 90'ının yapıldığı karayollarımız üzerindeki yükün azaltılarak demiryollarına kaydırılması ve demiryollarının taşıma payının artırılması için de altyapı yatırımlarına hız verilmesi gerekmektedir. Özellikle, kıyı bölgelerimizde deniz taşımacılığına, yat turizminin geliştirilmesi için de yat limanları yapımına özel önem verilmelidir.

Hava ulaşımı yaygınlaştırılmalı, sivil havacılık sektörünün içine düştüğü sıkıntılardan bir an evvel kurtarılması sağlanmalıdır.

Ayrıca, kent içi ulaşımında da -özellikle büyük kentlerimizde- raylı sisteme dayanan toplutaşıma sistemlerinin geliştirilmesi gerekir. İstanbul'a önerilen "zemin altından Boğaz geçişi projesi"ni de, Demokratik Sol Parti olarak doğru buluyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu vesileyle, gecikmiş bir teşekkürümü de yerine getirmek istiyorum. Seçilmeden önceki görevim nedeniyle birçok yabancı havayolu şirketiyle seyahat etme fırsatı buldum. Kişisel inancım odur ki, Türk Hava Yollarının seyahat ettiğim bu şirketlerden aşağı kalır yeri yoktur; özellikle de, uçaklarının yeniliği ve personelinin içtenliğiyle de çoğundan üstündür. Eksikliklerini de bilerek, Türk Hava Yollarının bugünkü duruma gelmesinde emeği geçen herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Seçim çevrem Antalya'daki yatırımlarla ilgili görüşlerimi de aktarıp, iletişim konusuna değinmek istiyorum. Ulaştırma Bakanlığı çalışma programında, Antalya-Alanya arasında planlanan 121 kilometre uzunluğundaki demiryolu ihalesinin 1 Temmuz 1999 tarihinde yapılacak olmasından, Antalya Havalimanı uçak ve yolcu trafiğini rahatlatmak için planlanan Gazipaşa Havaalanının bir an evvel tamamlanmasına gösterilen çabadan ve stol tipi havaalanı olarak planlanan Kaş Havaalanı proje ve ihale çalışmalarının hızlandırılmasından duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iletişimde teknolojik gelişmenin hızı, baş döndürüyor; yaşadığımız şu günlerde de, baş ağrıtıyor. Türkiye, gerek teknoloji ve gerekse hizmet itibariyle, bu gelişimin gerisinde kalmamalıdır; zira, toplumumuz, şehirde olsun kırsal alanda olsun, çağdaş teknolojinin özelliklerini ve zorunluluklarını artık algılamıştır. Hem seçim kampanyası döneminde hem de seçimlerden sonra yurttaşlarımızın şikâyetleri, özellikle kırsal alanda, kapasitesi yetersiz, teknolojisi geri telefon santrallerinin yarattığı sorunlara ilişkindir.

2000 yılında üçüncü haberleşme uydusunu da uzaya atacak olan Türkiye, yerdeki iletişim sorunlarını çözecek teknolojik yatırımları kısa sürede tamamlamalıdır. Ülkemiz, hem kablolu TV hem de internet altyapısı konusunda önemli yatırımlar yapmıştır ve yapmaktadır; ancak, nedendir bilinmez, hizmeti sunmada yavaş kalındığı da yaşanan bir gerçektir. Sokak başlarına kadar getirilebilen dağıtım kutularından abonelere ulaşılmakta yetersiz kalınması, hizmet karşılığı elde edilecek kazançlardan, ülke bütçesini yoksun bırakmaktadır.

İletişim sistem ve hizmetlerinin gelişmesine katkıda bulunacak her yaklaşım desteklenmelidir. Kamu kaynaklarının sınırlı ve yetersiz olduğu dikkate alınarak, ulusal güvenliğimizi de göz önünde tutarak, özel sektör ve yabancı sermaye, yatırımlara katılmaya çağrılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemin ekonomik güçlüklerini biliyorum; bu güçlüklerin üstesinden kısa sürede geleceğine de inanıyorum. Ben, ülkemin geleceğine umutla bakıyorum.

Tüm içtenliğimle, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin ulusumuza ve Bakanlığımıza hayırlı olmasını diler, Grubum ve şahsım adına hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ediyorum ve özellikle zamanı iyi kullandığınız için, ayrıca teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz, Doğru Yol Partisinin.

Doğru Yol Partisinde ilk söz, Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik'te.

Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Çelik, zamanı eşit mi kullanacaksınız?

KEMAL ÇELİK (Antalya) – Evet efendim.

BAŞKAN – Süreniz 10 dakika, buyurun.

DYP GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının bütçesi üzerinde görüş ve düşüncelerimi açıklamak üzere, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi, en samimî duygularımla selamlıyorum.

Hepinizin çok iyi bildiği gibi, İçişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyetinin en temel bakanlıklarından biridir. İçişleri Bakanlığı menupları, çok iyi bir şekilde, Bakanlıkça hazırlanan çok önemli bir eğitimden geçtikten sonra görev alırlar. İçişleri Bakanlığı denilince, genellikle, sadece, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı olarak bilinir; ama, İçişleri Bakanlığının başka görevleri, ülke için çok önemli başka birimleri de vardır. Merkezî idarenin, taşra teşkilatının temsilcisi olan, devletin ve hükümetin temsilcisi olan vali ve kaymakamlarımız da, İçişleri Bakanlığına bağlı teşkilatların başındaki mensuplarımızdır. Yine, mahallî idareler teşkilatı da İçişleri Bakanlığına bağlıdır.

Bu kadar önemli görev ve fonksiyonu ifa eden İçişleri Bakanlığının bütçesi, ne kadar artırılırsa artırılsın, maalesef, son derece düşüktür. İçişleri Bakanlığının bu hakkını hepimiz teslim edelim, bu görev ve fonksiyonlarını teslim edelim. Şu da görülüyor ki, Türkiye'de en çok eleştirilen bakanlık da İçişleri Bakanlığıdır. Tabiî ki, çalışan bakanlık eleştirilecektir; biraz sonra biz de eleştireceğiz.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, ülkemiz, onbeş yıldan bu yana, dünyanın en kanlı terör örgütünün saldırısına maruz; 30 bin civarında polisimiz, askerimiz ve vatandaşımız PKK tarafından katledilmiş, şehit olmuşlardır; ama, şu da bir gerçek ki, Türkiye Cumhuriyeti, onbeş yıldan bu yana, terörle mücadelede her zaman kararlı bir şekilde çalışmıştır; cumhuriyet hükümetlerinin hepsi, terörle mücadelede son derece başarılı adımlar atmışlardır. Ülkenin birlik ve beraberliğinin ve üniter yapısının bozulmaması için, İçişleri Bakanlığı mensupları, askeri, polisi, üzerine düşeni en iyi şekilde yerine getirmiştir. Özellikle 1993'ten sonra, modern teknik ve cihazlarla, o günkü hükümetimizin sağladığı imkânlarla, terörle mücadelede çok önemli mesafeler alınmıştır. Hatırlayacaksınız o günleri; okullar kapalı, saat 15.30'dan sonra dışarıya çıkılamaz, maalesef, gazeteler dağıtılamaz haldeyken, devlet, kararlı bir şekilde, güvenlik güçlerine sağladığı destekle bu mücadelenin üstesinden gelmiş ve o gün başlatılan, o tarihlerde kararlı bir şekilde başlatılan mücadele sonucu, bugün, terör örgütünün başı, İmralı'da hesap verir hale gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, teröristle mücadeleyi çok başarılı yürüttük; ama, teröristle mücadele yapılırken, terörle mücadeleyi de hiçbir zaman gözardı etmememiz gerekiyor; yani, teröre maruz kalan o bölgenin ekonomik ve sosyal konuları üzerinde durmamız, vatandaşlarımızın, özellikle gençlerimizin terör örgütüne meylini önleyici ekonomik ve sosyal tedbirleri almamız gerekiyor, oradaki işsizliği gidermeye yönelik tedbirleri özellikle almamız gerekiyor.

Burada görülen bir şey var; her cumhuriyet hükümeti, o bölgeye büyük imkânlar sarf etmiştir; ama, görülen sıkıntı şu: Bölgeye verilen krediler, sağlanan imkânlar, maalesef, merkeziyetçi yapımız nedeniyle, o bölgede kalmıyor, başka yerlere kayabiliyor. Doğuya gittiğiniz zaman görürsünüz ki, her yerde yarım kalmış tesisler vardır. Her dönemde, yarım kalmış tesisler için paketler açılır; ama, o paketlerden de hiçbir şey çıkmaz.

Şimdi, yapılması gereken şu: Bizim, orada, devletimizin temsilcisi olan valiler var. Valilere güvenelim; kredilerde, yatırımlarda, merkeziyetçiliği bırakalım ve bu yatırımların bitirilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması yetkilerini, doğrudan doğruya valilere verelim. Bu konu son derece önemli. Artık ihaleler merkezden yapılırken, o ihalelerin, oraya harcanan paraların yerinde kalmadığını görüyoruz. Bu nedenle, devletin ve hükümetin temsilcisi olan valilere öncelikle güvenelim.

Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelede bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri de şudur: Haklı mücadelemizi dünyaya anlatamıyoruz. Maalesef, dünya, bugün, Türkiye'yle ilgili insan hakları, işkence ithamlarında bulunuyor; polisimiz, askerimiz, hak etmediği ithamların altında kalıyor; ama, biz, dünyaya haklılığımızı ilan edemiyoruz. İşte, bu İmralı'daki karardan sonra, şu şekilde karar verirseniz Avrupa Birliğine giremezsiniz, şu şekilde karar verirseniz Avrupa Konseyinden çıkarsınız gibi şeyler oluyor. Bu nedir; bu, biz kendimizi dışarıda iyi anlatamıyoruz, onun için...

Geçenlerde de söyledim; maalesef, özellikle 55 ve 56 ncı hükümetlerimiz, Avrupa'yla ilişkilerini kopardılar "Avrupa defterini kapattık" dediler; bugün, haklı mücadelemizi bile, maalesef, anlatamaz hale geldik. Onun için, dışarıya haklılığımızı anlatalım, daha çok çalışalım.

Bakınız, bir gazetemizde Avrupa'daki patronların başı, önemli bir şahıs diyor ki: "Türkiye bazı haklar sağlamalıdır o bölgede." Birisi soruyor: "Acaba, PKK terör örgütü Türkiye'de kaç insanın, kaç askerin, polisin canını aldı, biliyor musunuz?" "Hayır, onların, öyle, bir kişiyi öldürdüklerini, askeri öldürdüklerini bilmiyorum" diyor. Yani, bütün hükümetlerle temas halinde olan bu kişinin, etkili bir kişinin bile, maalesef, bundan haberi yok. Bu konuyu son derece iyi anlatmamız gerekiyor.

Kuzey Irak konusu da terörle mücadelede çok önemlidir. Geçenlerde anlattım. Kuzey Irak' konusunda, maalesef, Türkiye, 1996'daki Barzani ve Talabani'yi Ankara'da buluşturma sürecini, Ankara sürecini çok iyi değerlendirememiş ve Washington'da, Kuzey Irak'la ilgili federe devletin temelleri atılır olmuştur. Bu, bizim, terörle mücadelemiz açısından büyük bir zafiyetin yanında, Türkiye'nin geleceği açısından da son derece tehlikeli bir durumdur.

Değerli arkadaşlarım, polis, jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığı, gerçekten, görevlerini gayet güzel yaptılar. Jandarmamız, kırsal kesimde her zaman başarılı oldu; gayet disiplinli bir şekilde görevini yürütüyor. Sahil Güvenlik Komutanlığımız, sahillerimizin güvenliği açısından da, hiçbir probleme meydan vermeyecek şekilde başarılı sonuçlar alıyor. Ancak, özellikle son günlerde, polisimizi yıpratıcı beyanlar çok fazla. Bunlara, tabiî ki, İçişleri Bakanlığı gerekli cevabı verecek.; ama, şurada... Geçenlerde bir televizyon programında, bana "Sayın İçişleri Bakanı, Emniyet kahvehaneye dönmüş dedi; siz ne diyorsunuz" diye sordular. Tabiî, ben buna son derece üzüldüm; böyle bir beyanın olabileceğini düşünemiyorum, ben duymadım, ama, söylenmişse yanlış söylenmiş dedim. İnşallah söylenmemiştir. Bana göre talihsiz bir beyandır. Bunu ifade etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, son günlerde bir telekulak olayı var. Bu konu, müfettişler tarafından soruşturuluyor. Mülkiye müfettişlerinin en doğruyu bulacağını biliyorum. Yargıya intikal etti, o konu yargıda da çözülecek; ama, şunu hatırlatmak istiyorum: 11 kişiyi Sayın Bakanımız görevinden aldı, görevden uzaklaştırdı. Bana göre, zamanında alınmıştır, doğru bir karardır; ama, şunu da hatırlatmak istiyorum sayın milletvekillerimize: Bu 11 kişi, 55 inci hükümet döneminde alınmıştır ve bu dönemde de görevlerine son verilmiştir. Bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bakanlığımızın yapacağı da şudur: Bu dinleme olayını daha iyi araştırmalı ve kamuoyuna aydınlatmalıdır. Kamuoyunda şu var: Polis herkesi dinliyor. Vatandaşlar bize de "beni de dinliyorlar mı" diye soruyor; ama, polis herkesi dinlemez, polis suçluları dinler ve mahkeme kararıyla dinler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

KEMAL ÇELİK (Devamla) – Münferit bazı hatalar, yanlışlar olmuş olabilir, yanlışlıkla izlenmeler olmuş olabilir; ama, bu konuda, bana göre, polisi yıpratmadan... Çünkü, şu var; bazıları da diyor ki: "İşte, bu, münferit olaydır." Evet, münferit olay olduğu için bunu söyleyeceğiz; yani, Emniyet Teşkilatında, her zaman polis dinleyici değildir; amirlerimiz de, gayet iyi biliyorum ki, bu konuda, astlarına hiçbir zaman emir falan da vermezler. Yani, Türk Milleti, bu konuda, aslında, müsterih olmalıdır; münferit olaylarda üzerine gidilmiştir, bundan sonra da gidilecektir.

Bu konuda, maalesef, Türkiye'de şu var: Enformasyon hukuku Türkiye'de gelişmemiştir. Emniyet Genel Müdürlüğümüz, özellikle üniversitelerle işbirliği yaparak, Türkiye'de enformasyon hukukunu geliştirmeli ve yeni bir hukukî düzenlemeye gidilmelidir. Yani, biliyorsunuz, bilgisayar suçları var, dinleme olayları daha çok teknik olmuş, teknolojik suçlar var; bu konularda, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü üzerine düşen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, mutakabatınız varsa, arkadaşınızın süresini kullanabilirsiniz.

KEMAL ÇELİK (Devamla) – 1 dakika, müsaade ederseniz...

BAŞKAN – 1 dakika...

Buyurun efendim.

KEMAL ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, zaman kısa; ama, bazı önerilerimi burada belirtmek istiyorum:

Organize suçlarla mücadele yasası bir an önce bitirilmelidir; çok önemli bir konudur.

Bir de, şehit askerlerin tıpkı yaşıyormuş gibi terfi ettirilerek, ailelerinin maaş almalarına ilişkin bir tasarının Meclise sunulduğunu duyduk. Şehit polis ailelerinin de bu imkândan faydalanması yönünde bir düzenleme yapılması çok önemli. Şehit aileleri bize bunu ilettiler.

Değerli arkadaşlarım, polislerin maaşları son derece düşük; polislerimiz İstanbul'a gitmek istemiyor. Polislerin maaşı, tabiî, bu arada, diğer tüm güvenlik birimlerimizin maaşı, bana göre, son derece önemlidir.

Bir de, polisler, branşlaşma ve uzmanlaşmayı esas alan bir eğitimden geçirilmeli ve o eğitimden çıktıktan sonra polisin branşı ve uzmanlık alanı belirlenmelidir.

Kimlik bildirme kanunu son derece önemli. Artık, bilgisayar teknolojisine geldiğimiz şu günlerde, nüfus hareketlerini izleyebilecek, Hakkâri'den buraya hareket eden, otelde kalan bir kişinin, hangi otelde kaldığını bilebilecek şekilde bir iletişim ağı, bir an önce kurulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, sözümü daha fazla uzatmak istemiyorum; arkadaşımın zamanı az kaldı.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Gruplar adına son söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

DYP GRUBU ADINA İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 1999 malî yılı bütçesi üzerinde, DYP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclise saygılarımı sunarım.

Ulaştırma Bakanlığı, çok geniş bir kitleye hizmet eden, şu anda, bağlı ve ilgili kuruluşlar dahil 12 genel müdürlüğü ve 210 000 civarında çalışanı bünyesinde barındıran, ülkemizin, haberleşme ve ulaştırma hizmetlerini yerine getiren büyük bir teşkilattır. Bu Bakanlığın genel bütçeden 1999 malî yılı için almış olduğu ödeneğe baktığımızda, 57 nci hükümetin bu Bakanlığa 1999 malî yılı bütçesinden ayırmış olduğu ödenek miktarı, 49 trilyon 745 milyar liradır. Bunun yatırımlar için ayrılan bölümü, 31 trilyon 935 milyar Türk Lirasıdır.

Biz, DYP olarak, bu bakanlığımız vasıtasıyla, bir çok projeyi daha önce hayata geçirdik; birçoğunu da bitirmemize rağmen, açılışları bize nasip olmamıştır; ancak, açılışlarının yapılması da, Doğru Yol Partisi olarak, bize mutluluk vermektedir.

Ulaştırma Bakanlığımıza, 1999 malî yılı bütçesinden tahsis edilen ödeneğin ne kadar küçük ve yetersiz olduğunu görmek açısından bir kıyaslama yapmak gerekirse, ülkemizin ödemiş olduğu birbuçuk günlük dışborç faizine tekabül etmektedir; yani, ülkemizin ödediği birbuçuk günlük dışborç faizi, az önce bahsettiğim 12 genel müdürlüğü bünyesinde barındıran Ulaştırma Bakanlığının bütçesi oluşturmaktadır. Gerek ulaştırma gerekse haberleşme yönünden bu kadar önemli olan bakanlığımıza genel bütçeden ayrılan ödeneklerle hizmetlerin ne derece sağlıklı yürütüleceğinin kuşkusunu taşımaktayım.

Bilindiği gibi, çağımızda, tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik faaliyetler, süratli, güvenli ve yeterli ulaştırma ve haberleşme sektörüyle mümkün olabilmektedir. Küreselleşme olgusu içinde, serbest piyasa ekonomisini tercih etmiş olan ülkemizin, uluslararası ilişkiler ve diğer sektörlerin menfaatları ve uyumları açısından makro seviyede dengeli bir ulaştırma politikası üretmesi, buna paralel olarak yatırımlarını dinamik bir yapı içerisinde programlayıp realize etmesi ve bu husustaki zamanlamaya itina göstermesi zorunluluğu vardır.

Ulaştırma sektörünün alt sektörlerini oluşturan, karayolu, havayolu, denizyolu ve demiryolu sistemleri birbirinden bağımsız olarak düşünülemez. Ülkemizin tüm demiryolları, tüm ulaştırma limanları, yat limanları, balıkçı barınakları ve hava meydanları inşaatlarını gerçekleştirmek üzere görevli olan bir genel müdürlüğün 197 projesi için 31 trilyon 710 milyar TL ödenek ayrılmış bulunmaktadır. Ayrılan bu ödeneklerle, ortalama her proje için 161 milyar Türk Lirası ödenek ayrılmış olmaktadır ki, bununla, hiçbir ulaştırma altyapısının kısa zamanda ve hatta, orta vadede yapımı mümkün değildir.

Günümüzde en küçük bir havaalanının bile yaklaşık 25 trilyon Türk Lirasına mal olduğu düşünülürse, bu ödeneklerle, 1 havaalanının 155 yılda; yaklaşık olarak 2,5 trilyon Türk Lirasına mal olan balıkçı barınağının 15-16 yıl gibi bir zamanda bitirilmesi mümkün olabilecektir.

Buradan çok açık bir şekilde görüleceği gibi, ülkemizin ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin yürütülmesiyle görevli ve sorumlu bulunan bir bakanlığın hizmet yapısının ne derece zor ve hatta, imkânsız olduğu ortadadır.

Demiryollarımız, dünyanın en geri kalmış demiryolu şebekesine sahip olup, yolcu taşımacılığında yüzde 4'lük ve yük taşımacılığında da yüzde 5'lik bir paya sahiptir. Bu nedenle, zararın her yıl katlanarak devam etmesi kaçınılmaz bir neticedir. Bu durumdan bir an önce kurtarılabilmesi için, özellikle iki metropolü birbirine bağlayacak olan Ankara-İstanbul hızlı demiryolu, bir an önce ele alınarak gerçekleştirilmelidir. Kısa vadade bu yapılmazsa, mevcut Ankara-İstanbul demiryolu, en kısa zamanda rehabilite edilmelidir.

Diğer taraftan, iki kıtayı birbirine, gerçek anlamda birbirine bağlayacak olan boğaz tüpgeçidinin bir an önce hayata geçirilmesi çok büyük önem taşımaktadır.

Ülkemizin, Gürcistan üzerinden Ortaasya Türk cumhuriyetlerine bağlanmasını sağlayacak Kars-Tiflis demiryolu projesinin, mümkün olan en kısa zamanda ele alınarak ihalesi yapılmalı; böylece, demiryollarımız dinamik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün malî yapısı düzeltilerek, sürekli zarar eden, yükümlülüklerini karşılayamayan, gelir yaratamayan, faiz ve kur farklarının altında ezilen, faaliyet dışı giderlerdeki artışı önlenemeyen büyük işletmecilik sıkıntılarını ortadan kaldırmak için yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır.

Demiryollarımızın, rehabilitasyon programı dahilinde elektrifikasyon ve sinyalizasyon tesisleri yenilenmeli, anahat yük lokomotifleri ihalesi sonuçlandırılmalıdır.

Bölgemiz için hayatî öneme sahip Bandırma-Bursa-Osmaneli demiryolu hattının etüt projesi artık bu yıl tamamlanmalıdır. Balıkesir İlindeki Savaştepe-Soğucak arası 27 kilometrelik yol yenilenmesi için 2 trilyonluk bir ödenek gerekmektedir; bu tamamlanmalıdır. Özellikle, Bandırma-İzmir arasındaki demiryolunun mutlaka iyileştirilmesi lazım. İstanbul'dan Bandırma'ya kadar 1 saat 45 dakikada hızlı feribotla geliyorsunuz; ama, Bandırma'dan İzmir' 6 saatte zor varıyorsunuz.

Bunun dışında, karayollarımızın hali içler acısıdır. Trafik kazalarında büyük can ve mal kayıpları ortaya çıkmaktadır. Bu tablonun değiştirilmesi, ancak karayollarının yükünün hafifletilmesiyle mümkündür. Yük ve insan taşımacılığında en güvenli ve en ucuz yol olan demiryolu taşımacılığını geliştirmemiz gerekir. Tüm dünyanın benimsediği en güvenli ve en ucuz taşımacılık olan demiryolu taşımacılığı hayata geçirilmeli, mevcut demiryollarının iyileştirilmesinin yanı sıra yeni demiryolları yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; limanlarımıza gelince: Ülkemizde kamu limanlarının mevcut kapasitesi 40-50 milyon ton/yıl civarında olup, buna, kamu iskeleleri, özel sektör liman ve iskeleleri ve akaryakıt tahliyesi de eklendiğinde yaklaşık 200 milyon ton/yıl civarında bir kapasiteye ulaşmaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili ve yaklaşık 8 300 kilometrelik bir kıyı şeridi olan ülkemizin, bu kadar düşük kapasiteli limanlarla Avrupa ülkeleriyle rekabet etmesi mümkün değildir.

Limanlarımızda, 2015 yılına kadar 200 milyon ton/yıl ilave kapasite artırımıyla 400 milyon ton/yıla ulaşılması planlanmıştır. Halen en önemli limanlarımızı işletmekte olan Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünce, Samsun, Haydarpaşa, Derince, İzmir, Mersin ve İskenderun Limanlarında, mevcut kapasiteyi artırıcı ve iyileştirici ekipman ve tesisat yatırımları gerçekleştirilmelidir.

Bandırma Limanı, ülkemizin dördüncü büyük limanıdır. Çevresinde büyük sanayi kuruluşları bulunmaktadır. Yakın bir zamanda, Balıkesir ve Gönen deri oranize sanayi bölgeleri de hizmete girecektir. Bursa-Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi de bu limanden istifade etmektedir. Limanın konteyner altyapısı bittiği halde, bu limana tahsis edilen grenler, Derince ve Samsun Limanlarına kaydırıldığı için, konteyner yüklemesi yapılamamaktadır. Bir an önce, bu grenlerin temin edilerek, Bandırma Limanının da konteyner yüklenebilir hale getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Erdek feribot İskelesi ve çekek yeri inşaatı da kısa zamanda tamamlanmalıdır. Bu limanın, özellikle, İzmir'e doğru bağlantısını sağlayan Susurluk ve Bandırma, Karacabey ve Bursa'ya doğru bağlantılarını sağlayan karayollarının, acilen iyileştirilmesi lazımdır; deve sırtı gibi son derece kötü, bozuktur, standardının yükseltilmesi lazımdır.

Yine, Çanakkale köprüsü yapıldığı takdirde, Körfez Havaalanının ve Balıkesir Havaalanının istifade edeceği Ayvacık-Akçay-Edremit-Havran-Körfez yolunun da bir an önce tamanlanması gerekmektedir.

Yük ve yolcu taşımacılığında teknolojik imkânları kullanarak, hızlı ve güvenilir bir deniz taşımacılığı sağlayabiliriz. Özellikle, yolcu taşımacılığında yakın mesafelerde kullanılan deniz otobüsleri, uzun mesafeli taşımacılıkta da kullanılabilir.

Ülkemiz Akdeniz'deki yat limanı kapasitesinde, İtalya, Fransa ve Yugoslavya gibi ülkelerin gerisinde, ancak, beşinci sırada bulunmaktadır. Yat turizm sektörünün üçüncü sıraya yükselebilmesi için, kapasitenin 25-30 bin yata çıkarılması halinde, yat limanlarındaki turizm gelirimiz en az 4 misli artarak, 2 milyar dolardan 8 milyar dolara çıkacaktır. Bu meyanda, Marmara yat limanının da bir an önce yapılmasını talep etmekteyiz.

Denizin sunduğu avantajlar en iyi şekilde kullanmalı ve teknolojik gelişmelere paralel olarak, limanlarımızı da geliştirmeliyiz. Turizm altyapısını oluşturan yat limanları, yap-işlet-devret modeliyle geliştirilmelidir.

Binlerce köylü ve balıkçı vatandaşlarımıza hizmet veren balıkçı barınaklarının, bir an önce bitirilmesinde zaruret görülmektedir. Bu çerçevede, Bandırma, Erdek, Şahinburgaz ve Avşa-Türkeli Köyü, Avşa-Yiğitler Köyü, Marmara Adası Çınarlı Köyü balıkçı barınakları inşaatları bir an evvel bitirilmelidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, 1 dakika süre veriyorum; buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Havameydanlarımıza gelince; son yıllarda havameydanlarımızın yapımında gözle görülür bir ilerleme sağlanmıştır. Bunun en büyük dilimi, DYP'nin iktidarda olduğu zamanlarda başlattığı "her ile bir havaalanı" projesi sayesindedir.

Burada geçmişi hatırlatmadan geçemeyeceğim. Geçtiğimiz yasama döneminde, İstanbul Kurtköy Havaalanı ihalesi için hazırlanmış olan protokol hükümleri dikkate alınmadan ihalenin NATO ENF Dairesi tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak suretiyle görevini kötüyü kullandığı iddiasıyla Başbakan Mesut Yılmaz hakkında 9/18 esas nolu Meclis Soruşturması Komisyonu kurulmuş ve bu komisyonda da oy çoğunluğuyla, görevini kötüye kullanmaktan suçlu bulunmuştur. Bu tür usulsüzlüklerden kaçınılmalıdır. Ülke kaynakları çarçur edilmemelidir.

Bunun dışında, son yıllarda telekomünikasyon yatırımlarına tahsis edilen ödenekler azalmıştır. Örneğin, telefon santral kapasitesi için Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında 2000 yılı sonu değeri 24 milyon hat, fiberoptik kablo uzunluğu 110 bin kilometre olmasına karşılık, mobil telefon sayısı 1,5 milyondan 2,5 milyona çıkmış, bugün için bu değerler, 19 milyon hat ve 53 bin kilometredir; yani, planın yarı yarıya gerisindedir. Bunun telafisi için yatırımlar hızlandırılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Maalesef grup adına süreniz tamamlanmış oluyor.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Bu duygularla, bütçenin haylırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Böylece, gruplar adına konuşma süresi tamamlanmış bulunuyor.

Alınan karar gereğince, şu andan itibaren gönderilecek sorular, işleme konulmayacaktır.

Şimdi, Hükümet söz talep etmiştir; Hükümetin toplam konuşma süresi 20 dakikadır; önce, İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan konuşacaklardır.

Buyurun efendim. (Alkışlar)

Sayın Bakanımız, konuşma süreniz 10 dakikadır

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Bakanlık mensupları adına hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sayın konuşmacılarımızın ve milletvekillerimizin sözlü ve yazılı sorularına, yazılı cevap verilecektir; bilgilerinize sunuyorum. Ancak, Bakanlık olarak, milletvekillerimizden, seçilmiş oldukları bölgelerinde resmî veya gayriresmî suçlularla irtibatlı ve halkın süratle gündeminden uzaklaşması gereken hususların da bildirilmesini talep etmekteyiz. (Alkışlar)

Malumları olduğu veçhile, dünyamızda ekonomik, siyasî ve teknolojik gücün beraberinde getirdiği sınır tanımaz özellikler ve bu özelliklerin neticesinde, ülkelerin egemenlik haklarının ihlali ve bu üç unsurun altında ezilmiş unsurların beraberinde getirdikleri hususlara bakıldığında, bozulmuş idarenin ve bu idarenin düzeltilmesi için halkın beklentileri ve halkın, bunun çözülmesi için aktif konuma gelmesi hususundaki çalışmalar...

Bütün bunların ışığı içerisinde, Bakanlığımızın üstlenmiş olduğu görev düzenine bakıldığında, yıllardan beri gelen ve hiçbir ıslahat hareketi şeklinde düzenlemesi yapılmayan, sadece şeklî olarak, o günkü koşullar altında düzenlemeye gidilen ve bugünlere gelindiğinde, bozulmuş idarenin ve bu idarenin düzeltilmemesi hususunda mücrimlerle işbirliği yapan gizli ve tehlikeli fikirli siyasetçiler, suçlularla ilişkili avukatlar, doktorlar ve diğer mensuplar, siyasî ve malî ceza sistemiyle ceza sistemimiz, onun yarattığı adlî yargı ve nihayet, adi ve aptalca etkilere karşı son derece süratle etki altında kalan halkımız...

Bütün bunların ışığı altında, bugüne kadar kendilerine yasal olarak verilmiş yetkileri adaletli bir şekilde uygulamaya çalışan vali, kaymakam ve güvenlik güçlerimiz ve onların, çok az maaş alarak, hayatlarını âdeta ölüme terk edercesine çalışmaları neticesinde halkın beklentileri...

Bütün bu unsurların içerisine bakıldığında, güvenlik güçleri içerisinde birkaç kişinin yapmış olduğu hatalardan dolayı bütün teşkilatın üzerine doğru yönlenen halkın nefreti ve o nefreti ortadan kaldırmak için, o günkü siyasetçi ve bürokratların, bütün bu pisliği kökten kurtarmak için halkın reaksiyonundan dolayı ıslahata gidememesi.

Biz göreve gelir gelmez, Bakanlığımızı süratle denetime aldık. Bunu yapmamızın nedeni, halkın, kendisinden hizmet beklediği görevlilerden, adaletli şekilde görev yapılmasını sağlamak için hukukî ve teknik bütün aksaklıkların ortaya çıkarılması ve günümüz dünyasında bu konuda yetişmiş olan uzman insanların önüne soruların konulması ve bütün hukukî ve teknik eksikliklerin giderilmesiyle ilgili düzenlemeler süratle yasalaştırılarak, gelişen dünyada nitelikli insan yetiştirilmesi için süratle eğitimin planlanması.

Görüleceği gibi, 57 nci hükümet programına, polis teşkilatının eğitim düzeyinin yükseltilmesi için madde de konulmuştur. Şerefli güvenlik güçlerinin içerisinde, kendi vücutlarıyla hareket eden hainler vardır, bunların, süratle bu teşkilatlardan uzaklaştırılmasının artık zamanı gelmiştir. (ANAP, DSP, MHP ve FP sıralarından alkışlar) Bu konuda, önümüzdeki günlerde, gerek eğitim alanında ve gerekse bütün yasal düzenlemeler içerisinde Yüce Meclisinize her hususta yasa tasarıları gelecektir ve bu yasal boşluklar doldurulduğunda, inanıyorum ki, güvenlik güçleri ve onun ışığında vali ve kaymakamlarımız, halkımıza hizmet eden bir yapıda olacaklar ve halkın beklentileri de o düzeydedir. Bizim görevimiz de, sizlerin desteğiyle halkımıza en iyi şekilde hizmet vermektir. Bu hizmetin amacı, kanun hakimiyetinin mutlak suretle uygulanması, bunun uygulanabilmesi için nitelikli insan yetiştirilmesi ve bütün bunların ışığında da sizlerin, seçilmiş olduğunuz bölgelerinizde bütün aksaklıkların ortadan kaldırılması için Bakanlığa destek verilmesi...

Eğer, münferiden, sadece güvenlik güçlerinin veya kamu görevlilerinin şeklî davranışlarından dolayı kişisel çıkar uğrunda hareket tarzı yapılacak olursa, halkımızın beklentilerine cevap verme şansı son derece az olur. Onun için, dileğimiz odur ki, Bakanlığımızın, sadece kendi bakanlığımın değil bütün bakanlıkların önünü açan bir yapıda olduğu hususu dikkate alındığında, yapacağı hizmetler, süratle ekonominin düzeltilmesine, halkın güvenliğinin sağlanması neticesinde halkımızın güvenli ortam içerisinde çalışmaya yönlendirilmesine ve ekonomik gücünün artırılmasına yönelik olacaktır ve İçişleri Bakanlığının görevi son derece önemlidir.

Bunu bildiğimizden dolayı, sizlerin, bu konuda bize desteğinizin sonuna kadar tam olmasını, güveninizin eksiksiz olmasını diliyor ve görevde her türlü aksaklık olduğu zaman, aksaklıkları bire bir söyleminizi ve bunun da, bizim tarafımızdan süratle yerine getirileceğini bilmenizi istiyorum.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi, söz sırası, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz'ün.

Buyurun efendim. (Alkışlar)

Süreniz 13 dakikadır Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ulaştırma Bakanlığının 1999 malî yılı bütçesinin görüşülmesi vesilesiyle, sözlerime başlamadan önce, şahsım ve Bakanlığım adına Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Zamanın kısalığı dolayısıyla bir özetleme yapmak durumundayım; çünkü, sorular, daha uzun hazırlamış olduğum konuşmamın önemli bir bölümünü meşgul ettiğinden, müsaade ederseniz, süremi bu şekilde değerlendirmek istiyorum.

Yüce Meclisimizin gerek grupları ve gerekse şahısları adına konuşan değerli üyelerinin çalışmalarımıza yön verecek olan teklif, tenkit ve temennilerine şimdiden teşekkür ediyorum.

Malumları olduğu üzere, yaşadığımız yüzyılda, tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik faaliyetler, süratli, güvenli ve yeterli ulaşım ve haberleşme sistemleriyle mümkün olabilmektedir. Ulaştırma ve haberleşme hizmetlerini çağımızın standartlarına uygun bir şekilde, gereği gibi yerine getirebilmek ve aynı zamanda, ekonomik gelişmemize yardımcı olacak şekilde planlamak ve işletmek özel bir önem arz etmektedir. Bu bakımdan, çağdaş ve ekonomik nitelikli ulaştırma ve haberleşme sistemlerini tüm yurt sathına yayma arzusu ve kararı içerisindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, 1999 malî yılı bütçesi ve yatırım programının hazırlıklarında, uygulamada önemli aşama kaydederek, kısa sürede tamamlanıp, ekonomiye katkı sağlayacak projelere öncelik vermiştir. Ulaştırma Bakanlığının 1999 malî yılı bütçe teklif toplamı 49 trilyon 745 milyar Türk Lirası olup, bunun 10 trilyon 225 milyar Türk Lirası carî giderlere, 31 trilyon 935 milyar Türk Lirası yatırım giderlerine, 5 trilyon 363 milyar Türk Lirası da transfer giderlerine ayrılmıştır.

1999 malî yılında bakanlık merkezî için ayrılmış bulunan toplam 31 trilyon 935 milyar Türk Lirası yatırım ödeneğinin sektörler itibariyle dağılımı şu şekildedir: Demiryolları altyapı inşaatlarına 8 trilyon Türk Lirası, ulaştırma, liman altyapı inşaatlarına 7 trilyon 80 milyar Türk Lirası, havameydanları inşaatı ve donanımına 6 trilyon 490 milyar Türk Lirası, turizm sektöründe yer alan yat limanlarına 3 trilyon 940 milyar Türk Lirası, tarım sektöründe yer alan balıkçı barınaklarına 6 trilyon 200 milyar Türk Lirası ödenek ayrılmıştır.

Diğer taraftan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanlığımız yatırımlarında kullanılmak amacıyla, Maliye Bakanlığı bütçesine 1 trilyon 500 milyar Türk Lirası eködenek verilmiştir. Bakanlığımız yatırım kamulaştırmaları için de, toplam 2 trilyon 222 milyar Türk Lirası ödenek ayrılmış bulunmaktadır.

Ayrıca, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması için 160 milyar Türk Lirası, Haberleşme Genel Müdürlüğümüzce gerçekleştirilecek olan sektördeki düzenlemelere ait muhtelif etütlerle bilgisayar sistemleri kurulması için toplam 30 milyar Türk Lirası ve Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğümüzün ihtiyacı olan bilgisayar sistemi kurulması için de 30 milyar Türk Lirası ödenek ayrılmış bulunmaktadır.

1999 yılı Bakanlık bütçemizin taransfer harcama kalemleri içinde yer alan 5 trilyon Türk Lirası da, Demiryollarımızın yol, bakım ve onarım giderlerini karşılamak üzere teklif edilmiştir.

1999 yılı için Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın toplam yatırımları ise, 399 trilyon 535 milyar Türk Lirası olarak planlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayollarımızdaki taşıt sayısının artması, karayolu taşıma sektörünü önemli ölçüde etkilemiş bulunmaktadır. Bu artış, karayolu sektörümüzde bazı düzenlemeler yapmayı zorunlu hale getirmiştir. Halen yürürlükte olan ulusal ve uluslararası yolcu ve eşya taşımacılığını düzenleyen yönetmeliklerin yetersiz kalması nedeniyle daha geniş kapsamlı ve sektörün bütününü düzenlemek amacıyla hazırlanmış olan karayolu taşıma kanunu tasarısı taslağına, kamu kurum ve kuruluşlar ile meslekî teşekküllerin görüşleri alınarak son şekli verilmiş olup, en kısa sürede Başbakanlığa sunulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taşıma sistemleri içerisinde en güvenli ve en ucuz taşımacılık olan demiryolu taşımacılığını ülkemizde de hayata geçirme azmi ve kararlılığı içerisindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik sektörünün yönlendirilmesi Bakanlığımızın uhdesinde olmamakla birlikte, Bakanlığımız bu sektörde, liman, iskele, yat limanı ve balıkçı barınaklarının yapımıyla ilgili hizmet vermekte olup, 1999 yılında toplam 17 trilyon 220 milyar Türk Lirası ödenekle, denizcilik sektöründe 151 proje üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.

Bugün için ülkemizde iç ve dışticarete hizmet veren 21 adet kamu limanı bulunmaktadır. Bunların yıllık kapasitesi 50 milyon ton/yıl civarındadır. Bu kapasite, özel sektör liman ve iskeleleri ile, akaryakıt da dikkate alındığında, toplam kapasite 200 milyon ton/yıla ulaşmaktadır. Bakanlığımız, 2015 yılına kadar 200 milyon ton/yıl kapasite ilavesiyle ülke genelinde liman kapasitemizin 400 milyon ton/yıla çıkarılmasını hedeflemiş bulunmaktadır. Zonguldak'taki Filyos Limanı ve Derince Konteyner Terminali işlerinin, yap -işlet- devret modeliyle ihaleleri yapılmış olup, Tekirdağ Limanı, İzmir-Çandarlı Limanı, Mersin Konteyner Limanı ve İskenderun Konteyner Terminali inşaatlarının, yap -işlet- devret modeliyle ihaleleri önümüzdeki aylarda yapılacaktır.

1999 yılında, ulaştırma limanı altyapı inşaatlarına 30 proje için öngörülen ödenek 7 trilyon 80 milyar lira olup, Ordu-Fatsa İskelesinin uzatılması, Çanakkale Liman inşaatı, Balıkesir-Erdek Feribot İskelesi inşaatı, Mersin Limanı konteyner rıhtım uzatılması, Sinop Vapur İskelesi uzatılması, Trabzon-Yomra sahil tahkimatı ve Samsun Limanı-Eğitim Fakültesi arası sahil tahkimatı inşaatlarının bitirilmesi hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halen yapımları devam eden 17 adet yat limanımız ile ihalesi yapılacak olan 8 adet yat limanımızla birlikte toplam 25 adet yat limanımızın yapımı genel bütçe imkânlarıyla gerçekleştirilecektir.

İnşaatları devam eden yat limanlarımızın tamamı 2000 yılına kadar kademeli olarak bitirilip, yaklaşık 14 500 yatlık ilave bir kapasite daha elde edilerek, 10 500 olan yat bağlama kapasitemiz 25 000'e ulaşacaktır. Böylece, Akdeniz ülkeleri arasındaki halen yüzde 5 olan yat bağlama kapasitemiz yüzde 12'ye yükselecek ve yıllık 2 milyar dolar olan yat turizmi gelirimiz ise 8 milyar dolara ulaşacaktır.

Balıkçı barınaklarımızın yer aldığı tarım sektöründe ise, 1999 yılında 7 trilyon 200 milyar Türk Lirası ödenekle 96 proje üzerinde çalışmalara devam edilecektir.

Telefon hizmetinin kırsal alana götürülmesini teminen 9 190 adet kırsal alan yerleşim yerine telefon santralı tesis edilmiş, böylece çevrelerindeki yerleşim yerleriyle birlikte 40 108 kırsal alan yerleşim yerinde evlere kadar telefon hizmeti verilir duruma gelmiştir.

Kırsal kesimde, coğrafî şartların elverişsizliği sebebiyle kablolu şebekeyle ulaşılamayan yerlere hizmet götürmek amacıyla, 150 bin abone kapasiteli kablosuz telefon sistemi ihale edilmiş olup, sistemin kurulmasına başlanılmıştır.

Ülkemiz, uydusu olan sayılı ülkeler arasında olup, halen uzayda çalışır durumda TÜRKSAT 1-B ve TÜRKSAT 1-C isimli 2 uydumuz bulunmaktadır. Yeni nesil uydu serisinden olan TÜRKSAT 2-A uydusunun üretimi sürmekte olup, söz konusu uydunun, 2000 yılının ilk çeyreğinde, yörüngesine oturtularak, hizmet vermeye başlaması öngörülmektedir.

Telekomünikasyon alanında, 1999 yılında 1 milyon 100 bin hatlık telefon santralı ilavesiyle, telefon santral kapasitesi 19 milyon 660 bin hatta çıkarılacaktır. Buna bağlı olarak, abone sayısının 18 milyon 60 bine ulaşmasıyla, yıl sonunda telefon abone yoğunluğunun yüzde 28'e ulaşması planlanmış bulunmaktadır.

Türk Telekomu özelleştirme çalışmalarına ilaveten, özelleştirme sürecinde, Türk Telekom Anonim Şirketinin değerini düşürmemek kaydıyla, diğer katmadeğerle telekomünikasyon hizmetlerine de lisans verilmesi çalışmaları sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bağlı ve ilgili kuruluşlarla Ulaştırma Bakanlığı camiası, ulaştırma ve haberleşme alanında, büyük milletimizin layık olduğu ve çağın gerektirdiği bütün hizmetleri verebilme arzusu ve gayreti içerisindedir.

Genel olarak, bakanlık bağlı ve ilgili kuruluşlarımız açısından durum şu şekilde özetlenebilir: İnsangücü ve kalite sıkıntımız yoktur denilebilir. Proje stoklarımız yeterli olup, ek yapma ve gözden geçirme çalışmalarımıza zamanında ulaşabilmekteyiz, zamanında bunu ele alabilmekteyiz. Ulaştırma Bakanlığı olarak bizim eksiğimiz, kaynak yetersizliğidir. Zaten, sayılan proje ve maliyetler ile, ayrılabilen kaynaklar dikkate alındığında, mesele kendiliğinden açıkça ortaya çıkabilmektedir.

Kaynak ile hizmet birbirine bağlı olarak yürütülebilmektedir; ancak, zaman, emek, verimlilik ve kaliteli hizmet anlayışımız, kararlı bir şekilde devam ettirilecektir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakanımız.

Sayın milletvekillerimiz, şimdi, şahısları için söz isteyen değerli milletvekillerimize sıra geldi.

Lehinde konuşmak üzere, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa'yı davet ediyorum.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya, teknoloji çağını yaşıyor. Sosyal ve iktisadî kalkınma, yüzyıllar boyu ulaşımın ve iletişimin yoğun olduğu bölgelerde kendini göstermiştir. Ulaştırma deyince aklımıza ilk gelen, ulaşım araçlarındaki güvenilirlik, hız, konfor ve maliyet gibi unsurlardır. Hızlı, güvenilir ve ucuz bir ulaşım sistemi, Türkiye'nin kalkınmasında, olmazsa olmaz bir şarttır.

Bugün, karayollarımızı ele aldığımızda, ulaşımın çok da güvenilir olmadığını görüyoruz; gerek yol kalitesi, otoyolların eksikliği ve gerekse bireysel ve teknik hatalardan kaynaklanan millî gelir kaybı, çok ciddî boyutlara ulaşmıştır. Karayolu taşımacılığının, Türkiye'de, riski yüksek taşımacılık olduğu bilinmesine rağmen, yıllardır aynı hatalar tekrarlanarak, yanlış projelere, zamanı gelmemiş yatırımlara milyar dolarlar, âdeta heba edilmiştir. Yatırımlar yapılmadan önce, mutlaka, ülkemizin ihtiyacı olan öncelikler tespit edilerek öncelik sırasına konulması, zaten yetersiz olan Bakanlık bütçesinin reel yatırımlara kaydırılması uygun olacaktır. Örneğin, yat limanı yapımına ayrılan yaklaşık 4 trilyon paranın bir kısmının da Karadeniz sahillerindeki balıkçı barınaklarına ayrılması gerekmez miydi? Bakanlık bütçesi, böylesine riskli yatırımlara değil, bilakis, ticaret merkezlerimize, finans ve mal piyasalarının bulunduğu yerlere, üniversite kentlerine, sağlık merkezlerine, sanayi ve liman kentlerine en ucuz ve en hızlı zamanda konforlu bir ulaşımı sağlayabilecek raylı sistemlerin kuruluşuna tahsis edilmelidir. Bir memleketin gelişmişlik seviyesinin en önemli göstergelerinden birisi ulaşım ve iletişim hizmetlerinin gelişmişliğiyle ölçülür. Bu hizmetlerin gelişmişlik ölçüleri de şöyle sıralanabilir; hız, güvenlik, ekonomiklik, konfor.

Gelişmiş memleketlerde plan ve projeler bu temel vazgeçilmezlere göre planlanır. Memleketimizde maalesef, siyasî kaygılar yatırımların yönünü ve miktarını belirlemektedir. Bu temel bir sorundur. Gönül isterdi ki, şimdi, memleketimizi batıdan doğuya, kuzeyden güneye kuşatan hızlı demiryolu projelerini tartışalım, bu mümkün olamıyor; bu imkânsız değil; ancak, kalkınma için öncelikli olan enerji ve ulaşıma ayrılan payın, hükümet bütçesinde ciddî bir ağırlık taşıması gerekmektedir. 1999 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesine bakıldığında yaklaşık 50 trilyon Türk Lirasıdır. Bu, 1998 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin yüzde 58 fazlasıdır. Halbuki, 1999 yılı genel bütçe artış oranı 1998 yılına oranla yüzde 84'tür. Bu oran, Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin geçen yıla göre reel olarak yüzde 24 küçüldüğünü göstermektedir.

Bu şartlarda, hayatî önem taşıyan demiryolları, denizyolları ve havayolları projelerine büyük kaynaklar aktarmak mümkün olmamaktadır. Samsun'dan Sarp sınır kapısına kadar sahil karayolunu rahatlatacak bir demiryolu projesinin acilen hükümetlerimizin gündemine alınması gerekmektedir. Bu demiryolu, şartlar mümkün olduğu ölçüde Türkî cumhuriyetlerine kadar uzanmalıdır.

Günümüzde en hızlı ulaşım havayoluyla sağlanmaktadır. Ancak, bu ulaşım şekli çok ekonomik değildir. Hız olarak havayoluna alternatif en yakın ulaşım demiryolu ulaşımıdır. Demiryollarının cumhuriyet tarihimizdeki yatırım serüvenlerine bakar isek, bu konuya gerekli ehemmiyetin gösterilmediğini rahatlıkla anlayabiliriz. 1940 yılından önce, ortalama, yılda 200 kilometre demiryolu yapılırken, 1950-1960 yılları arasında, bu, yıllık 30 kilometreye kadar düşmüştür. 1925 yılında 3 957 kilometre olan ray uzunluğu 1940'da 7 380 kilometreye ulaşmış, bu yıllardan sonra âdeta duraklamış ve 1997 yılında, bu uzunluk, ancak 8 607 kilometreye ulaşabilmiştir.

Bu duraklamaya, karayolundaki yatırımlara hız verilmesi yol açmıştır. Halbuki, gelişmiş ülkelere bakıldığında görülecektir ki, demiryolu yatırımlarına büyük ağırlık verilmektedir. Hatta, bu ülkelerde, şehiriçi ulaşımı bile, hızlı raylı sistemler devreye sokularak sağlanmaktadır.

Ulaştırma Bakanlığı bütçesinden, yaklaşık 4 trilyon TL'nin turizm sektöründe sadece yat limanına tahsis edilmesi, kesinlikle rasyonel bir politika olmayacaktır. Bugün, yat turizmi çerçevesinde Türkiye'ye gelen turistlerin belli bir gelir düzeyinin üzerinde olduğu ve kendi yatlarıyla geldikleri ve tüm ihtiyaçlarını yatlarındaki stoklardan karşıladıkları bilinmektedir. Hatta, öyle ki, Türkiye'ye ayak basmadan geri dönmektedirler.

Bu çerçevede, Türkiye'de acil ulaşım ihtiyaçları varken, bugün için daha az önem arz eden bir sektöre ciddî bir pay ayırmak, yine, rasyonel bir tercih olmayacaktır.

Yat turizmine yönelik limanlara ayrılan payın yarısı, Karadeniz'in hırçın dalgalarıyla boğuşmak zorunda kalan balıkçılarımızın barınaklarına harcanmış olsaydı, bölgemize önemli bir ekonomik canlılık kazandıran balıkçılık sektörü rahat bir nefes almış olacaktı.

Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin, tabiî asfalt kabul edilen deniz ulaşımından azamî ölçüde faydalanamaması üzücü ve üzücü olduğu kadar da düşündürücüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu söylenenleri yapmak için, aslında, büyük paralara ihtiyaç yoktur; üzülerek belirteyim ki, Türkiye'nin birbuçuk günde ödediği faiz miktarı kadar bir payın, 70 milyon nüfusa ulaşmış, gelişmekte olan bir büyük ülkenin Ulaştırma Bakanlığına ayrılmış olması, büyük bir talihsizliktir. Tabiîdir ki, bu bütçeyle ülkemizin ihtiyaç duyduğu ulaştırma hizmetlerini sağlayabilmek mümkün olmayacaktır.

Burada, şunu da belirtmekte fayda görüyorum: Bütün imkânsızlıklara rağmen, bütçeden Ulaştırma Bakanlığına ayrılan pay, ülkemizin ulaştırma alanındaki öncelikleri tespit edilerek adaletli bir şekilde bütçe uygulamasına gidilmiş olsa, yine de bazı projeleri gerçekleştirmek mümkün olabilir; ancak, pratik uygulamalar, üzülerek belirteyim ki, bu şekilde olmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye'de yük taşımacılığının yüzde 90'a ulaşan kısmının karayollarıyla yapılıyor olması, çok ciddî bir maddî kayba yol açmaktadır. Bu durumun ortadan kaldırılmasının temel şartı, öncelikle demiryollarına gerekli ağırlığın verilmesi, belli merkezler arasında hızlı tren projelerinin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Konya, Kayseri gibi, büyük merkezlerde şehiriçi ulaşımı için hafif raylı sistemlere gerekli destek verilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, Türk Hava Yollarının bir an önce özelleştirilmesi ve kapasitesinin artırılması zorunludur.

Türkiye'de şu anda gerekli disiplinin sağlanamadığı sivil havacılığın disiplin altına alınarak, gelişmesi önündeki engellerin kaldırılması ve bu konuyla ilgili mevzuatın bir an önce icraya konulması için gerekli çalışmaların başlatılması zorunludur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan iletişiminde büyük bir aşama olan telsiz cep telefonu kullanımı bir felç haline gelmiştir. Aradığımız telefonlardan, hepimizin tanıdık olduğu "ulaşılamaz" mesajlarından başka bir ses gelmemektedir. İletişimimizi sağlayan iki özel şirketin, bu konuyla ilgili teknolojiyi sağlıklı olarak kullanmalarının, Ulaştırma Bakanlığımız tarafından sağlanması gerekmektedir. Özellikle büyük şehirlerimiz başta olmaz üzere kablolu TV yayınlarının gerçekleştirilmesi, kalitesinin artırılması ve yaygınlaştırılması, haberleşme ve bilgi ağının gelişmesi açısından faydalı olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fatsa, 1 dakika eksüre veriyorum.

EYÜP FATSA (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, 1999 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin milletimize ve memleketimize hayırlı olmasını diler; Sayın Bakanımıza, ülkemiz adına yapacağı hayırlı ve faydalı hizmetlerde başarılar diler; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.

İçişleri ve Ulaştırma Bakanlıkları bütçeleri üzerindeki son söz, Çankırı Milletvekili Sayın Hüseyin Karagöz'ün.

Sayın Karagöz, aleyhte konuşacaklardır. (FP sıraladından alkışar)

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

HÜSEYİN KARAGÖZ (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve bizleri izlemekte olan sevgili vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, yaşadığımız yüzyılda, bütün ekonomik, sosyal, kültürel ve turistik faaliyetler, süratli, güvenli, yeterli ulaştırma ve haberleşme sistemleriyle mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla, ulaştırma ve haberleşme hizmetleri, tüm ülke ekonomisini ve kalkınmasını etkileyecek mahiyettedir. Bu noktadan hareketle, koalisyon protokolü, hükümet programı ve Bakanlığın bütçesi incelendiğinde, bu çok önemli ülke meselesine gerekli ehemmiyetin verilmediğini, maalesef, üzülerek görmekteyiz.

Tabiî, biz, bunları konuşurken -yine üzülerek ifade edeyim ki- bugün, Ankara'ya 130 kilometre mesafede, seçim bölgem Çankırı'da, bazı köylerimize ulaşmak bile bir meseledir. Takriben 40-50 köyümüzün suyu olmadığı için -af buyurun- hayvan sırtında su taşınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlığın 1999 yılı bütçesi yuvarlak 50 trilyon TL.dir. 1998 yılı bütçesine göre, arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, yüzde 58 artış yapılmıştır. Bu 50 trilyon liralık bütçenin, yine ifade edildiği gibi, Türkiye'nin iki günlük faiz ödemesinden daha az bir rakamı ifade etmesi, bu hükümetin genel politikalarının, maalesef, Ulaştırma Bakanlığının bütçesine de yansıdığını göstermektedir.

Diğer yandan, hâlâ bir ulaştırma master planı belirlenmemiş, hangi ulaşım sistemine, ne zaman, ne ölçüde öncelik verileceği bilinmemektedir.

Son yıllarda, gelişmiş ülkelerin ulaşım sistemlerine bakıldığında, hepsinde, karayollarına oranla demiryollarının geliştirilmesine önem verildiği açık olarak görülmektedir. Ülkemizin içerisinde bulunduğu Avrupa kıtasında, ayrıca yüksek hızlı demiryolları da yaygınlaşmaktadır.

Avrupa'da, yüksek hızlı demiryollarının yaygınlaştırılması planlarının arkasında, başlıca sebepler olarak, karayolu ve özellikle havayolu taşımacılığında giderek artan tıkanmaların Avrupa'nın ulaştırma sistemini tehdit etmesi, demiryollarının çevre ve enerji sorunlarına karşı en uygun bir ulaştırma türü olması, ulaştırma sistemlerinin Avrupa düzeyinde entegrasyonu gösterilmektedir. Başta, Fransa, Almanya ve İspanya olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinde hızlı demiryolu projeleri planlanmış ve çoğu da gerçekleştirilmiştir. Avrupa'da durum bu iken, Avrupalılaşmayı hedef alan ülkemizde demiryollarının durumu nedir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde son elli yıldan beri sürdürülen yanlış ve plansız ulaştırma politikaları nedeniyle, demiryollarına gereken önemi vermek şöyle dursun, tabiri caizse, âdeta üvey evlat muamelesi yapılmıştır. Osmanlıdan devralınan en gelişmiş ulaştırma altyapısına demiryolları sahip olduğu halde, İkinci Dünya Savaşı başladıktan sonra, 1940 ve onu izleyen yıllarda demiryolu yapım çalışmaları çok yavaşlamıştır. 1950'lerden sonra ise demiryollarımız, karayollarının rekabeti karşısında güçsüz ve desteksiz bırakılmıştır. 1950 - 1998 yılları arasında karayollarımızın uzunluğu yüzde 80 artarken, demiryollarımızın uzunluğu sadece yüzde 11 artmıştır. Osmanlı'dan devralınan toplam 4 559 kilometre hat uzunluğu, bugün toplam 10 508 kilometredir; yani, mevcut demiryollarının yarıya yakını cumhuriyetin ilanından önce yapılmıştır. 1923 - 1950 yılları arasında, yılda, ortalama 172 kilometre demiryolu yapılırken, 1950'den sonra -demiryolu yapımı neredeyse durduğu gibi, rehabilitasyon faaliyetlerine dahi kaynak ayrılamamış ve- yılda ortalama 27,5 kilometre yol yapılabilmiştir. 1920 - 1950 arası, Türkiye'nin imkânları ve teknolojisi ile günümüz Türkiye'sinin imkânları ve demiryolu inşası konusundaki teknolojik gelişmeler dikkate alındığında, demiryolları konusunda, yarım asırdır, neredeyse çivi çakılmadığı görülmektedir.

Ulaştırma sektörü içerisindeki yatırım payı ise, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planından itibaren, karayolları için yüzde 70, demiryolları için ise yüzde 15 civarında olmuştur. Dolayısıyla, 1950'li yıllarda, genel ulaştırma sistemleri içerisinde, yolcuda yüzde 42, yükte yüzde 78 olan demiryolu taşıma payı, 1998 yılında yolcuda yüzde 4'e, yükte ise yüzde 7'ye düşmüştür. Karayollarının payı ise, yolcu taşımacılığında yüzde 95, yük taşımacılığında ise yüzde 93 civarındadır. Bazı Avrupa ülkelerine bakıldığında, demiryoluyla yolcu taşıma payı, İtalya'da yüzde 24, Portekiz'de yüzde 30, Hollanda'da ise yüzde 45'tir. Yük taşıma payı ise, Fransa'da yüzde 28, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 38, Çekoslovakya, Macaristan ve Romanya'da ise yüzde 55 ile 80 arasında değişmektedir.

Görüldüğü gibi, ülkemizde, yolcu ve yük taşımacılığında karayolu tek sektör durumuna gelmiştir. Netice ise, tam manasıyla vahimdir. Hızla artan nüfusumuz, hızlı şehirleşme eğilimi, taşıt sayısının hızlı artması ve giderek artan iç ve dış turizm hareketleri sonucu yetersiz kalan karayolu kapasitesine, mevcut karayolunun yüzde 70'inin standartların altında kalmasına, yapılan taşımacılığın dağınık ve düzensiz oluşunu da eklersek, meydana gelen karayolu trafik kazalarında, yılda, büyükçe bir ilçe nüfusunun kaybedilmesine, büyük bir ilimiz nüfusu kadar vatandaşımızın da yaralanmasına kadar varan bir sonuçla karşılaşmaktayız. Bu gerçeklere karşı duyarsız kalmamız mümkün değildir. Türkiye, savaşa girmeden, yılda 6-7 000 vatandaşını trafik kazalarında kaybetmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü üzere, Türkiye'nin her sektörde yapması gerektiği gibi, ulaştırma sektöründe de acilen bir devlet politikası belirlemesi ve bu politikayı süratle realize etmesi, küreselleşme olgusu içindeki dünyamızda coğrafî konumu, siyasî ve ekonomik etkinliği açısından son derece önem taşımaktadır.

Yine, bu politika çerçevesinde hazırlanacak master planlarda yatırımlar planlanmalı ve gerekli finansman kaynakları da bu planlarda mutlaka belirlenmelidir.

Bugün için, elektrik enerjisinden istifadeyle ulaşım yapabilen tek sistem demiryolu sistemidir. Dolayısıyla, Türkiye gibi petrolde dışa bağımlı bir ülkenin, tamamen petrole dayalı ulaşım sistemi üzerinde ısrarcı olmasını anlamak mümkün değildir. Demiryolu sektöründe yapılan en büyük yanlışlık, 1970'li yıllarda dizelizasyona geçilmsesi olmuştur. Oysa, buharlı çekimden doğrudan elektrikli çekime geçiş şansına sahip olan Türkiye, elektrifikasyona harcayacağı kaynağın birkaç mislini, dizelizasyonun özelliği nedeniyle akaryakıt, yedek parça, tamir-bakım giderleriyle, eğitim ve atölye giderleri olarak harcamıştır. Bundan dolayı, Türkiye, ivedi olarak elektrikli tren işletmeciliğine geçme durumundadır.

Diğer taraftan, etüt ve proje çalışmaları tamamlanan demiryollarının yeterli finansmanı temin edilerek, demiryolu ağına ilave edilmelidir. Maalesef, İstanbul-Ankara demiryolunu kısaltacak ve ulaşım süresini düşürecek olan yeni güzergâh çalışmaları bundan yirmibeş yıl önce başlamasına rağmen, hâlâ oyalanmaktadır; Ayaş tüneli çalışmaları neredeyse askıya alınmıştır.

Etüt proje çalışmaları devam etmekte olan Çankırı-Çorum-Amasya demiryolunun, Divriği'den Karabük'e yapılan cevher transit taşımacılığının ithalat ve ihracata katkıları olacaktır. Samsun Limanının mevcut Irmak-Ankara hattına bağlanması amacıyla yapılacak bu yolun uzunluğu 239 kilometredir. Sayın Bakanın bu yolun bir an önce tamamlanarak işletmeye alınması konusunda gereğini yapacağı ümidini taşıyorum.

Bu arada, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün davet usulüyle Uşak, Gazipaşa, Muş terminal binaları ile diğer emanet usulü verilen ihaleleri ve Atatürk Havalimanı üçüncü pist ihalesini incelemeye almasını, bazı yanlışları ve ileride sizi ve bizi üzecek durumları önlemesi açısından bilgilerine arz ediyorum.

Herşeye rağmen, Bakanlık bütçesinin ülkemiz adına hayırlı ve verimli çalışmalara vesile olmasını diler, Yüce Heyetinizi ve sevgili vatandaşlarımızı saygıyla selamlarım. Sayın Bakana ve bütün ulaştırma camiasına başarılı çalışmalar dilerim (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karagöz.

Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine ve daha sonra da cetvellerin oylanmasına geçeceğiz. Ancak, 16 ncı Birleşimde alınan karar uyarınca saat 13.00'te birleşime ara vermemiz gerekiyor. Uygun görürseniz, dokuzuncu tur görüşmeleri bitinceye kadar görüşmelere devam edelim.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başkanlık Divanımıza, 45 adet soru intikal etmiştir, 1 soru geri alınmıştır. Soruların okunması ve cevap verilmesi için, yine, 16 ncı Birleşimde alınan kararla 20 dakikalık süre ayrılmıştır; bu süreye, müsaadenizle, hassasiyetle uyacağım ve soru sahibinin sorusunun okutulması için Genel Kurulda mevcudiyetini arayacağım.

İlk soru, Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak'a aittir.

Sayın Parlak?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi programı gereğince, 27.6.1999 günü, dokuzuncu turda ele alınacak bulunan İçişleri Bakanlığının bütçesinin görüşülmesi sırasında, aşağıdaki sorularımın Sayın Bakana sorulmasını takdirlerinize arz ederim.

Evliya Parlak Hakkâri

1. – 1978 yılından beri yirmibir yıldır normal bir idare görmeyen Hakkâri İli gibi halen olağanüstü hal uygulaması sürdürülen illerimizde, gelecekte normal idareye geçişi sağlayacak bir hükümet planlaması veya düşüncesi var mıdır? Bu amaçla alınması gerekli tedbirler düşünülmekte midir?

2. – Hakkâri'den Elazığ'a kadar karayollarında sık aralıklarla yapılan ve yolcuları bıktıran aramaların belli noktalarda elektronik cihazlarla yapılarak, kolaylık sağlayıcı bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

2 nci soru, yine Sayın Evliya Parlak'a ait.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi programı gereğince, 27.6.1999 günü, dokuzuncu turda ele alınacak bulunan Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında, aşağıdaki sorumun ilgili Bakana sorulmasını takdirlerinize arz ederim.

Evliya Parlak Hakkâri

Soru: Yıllardır yapımı planlanan, fakat henüz arazi kamulaştırması bile tamamlanamayan Hakkâri İli Yüksekova İlçesi havaalanının yapımı, bu yıl ihale edilerek başlatılabilecek midir?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, yazılı olarak mı cevap vereceksiniz efendim?

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Hayır, şimdi cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Hakkâri Yüksekova Havaalanı, yatırım programımızda 98-E-030240 proje numarasıyla yer almaktadır. 1999 yılı yatırım programına kamulaştırma için 1 trilyon Türk Lirası ödenek konulmuştur. Bütçe kanunu çıkar çıkmaz, kamulaştırma işine derhal başlanacaktır.

Diğer taraftan da, ÇED etüdü devam etmekte olup, Yüksekova Havaalanı bu yıl içerisinde ihale edilebilecektir. Bu havaalanını yapmakta kararlı ve ısrarlı olduğumuzu beyan ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

3 üncü soru, Erzurum Milletvekili Sayın Lütfü Esengün'e ait.

Sayın Esengün?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın İçişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Lütfü Esengün Erzurum

Soru: Son günlerde, emniyette bazı görevliler tarafından, devletin en üst yetkililerinin -Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Bakanlıklar ve benzeri- telefonlarının dinlendiğine dair iddialar ortaya atılmış ve olay soruşturma konusu olmuştur.

Bu telefonları kimler dinlemiştir?

Dinlenen telefonlar devlete ait olduğuna göre, bu dinlemeler kimin adına, kimin hesabına ve kimin çıkarına yapılmıştır?

Telefon dinleme sonucu elde edilen bilgiler kimlere, nerelere aktarılmıştır?

BAŞKAN – Sayın Bakan...

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

Sayın milletvekilleri, sorular bir hayli uzun; otururak okunmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, isterseniz, bütün sorular okunsun; ondan sonra, ilgili bakan, bu sorulara yazılı veya sözlü cevap versin.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Olmaz öyle...

BAŞKAN – Efendim, devam ediyoruz.

4 üncü soru, Sayın Esengün'e ait.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başakanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Lütfü Esengün Erzurum

Soru: İstanbul Milletvekilimiz Sayın Merve Kavakçı'nın Türk vatandaşlığından çıkarılması işlemine esas teşkil eden belgenin mahiyeti nedir? Geçerli, onaylı, yasal şekilde elde edilmiş bir belge midir? Nereden, nasıl temin edilmiştir? Bakanlığınıza nereden intikal etmiştir?

BAŞKAN – Sayın Bakan...

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

5 inci soru, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa'ya ait.

Sayın Fatsa?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle aşağıdaki soruların Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından cevaplandırılmasını istiyorum.

Arz ederim.

Eyüp Fatsa Ordu

1- Yeni bir yüzyılın eşiğinde telekomünikasyon çağında Ordu İlimizin onlarca köyünde telefon hizmeti bulunmamaktadır. Mevcutların kapasitesini artırarak telefonu olmayan merkezlere telefon ulaştırmayı düşünüyor musunuz?

2- Son yıllarda Karadeniz Bölgesinde ve özellikle Ordu İlimizde meydana gelen terör olaylarıyla mücadelede kullanılmak üzere kırsal bölgelere kurulacağı ifade edilen telsiz telefon santralları ne zaman devreye girecektir?

3- Sahil yolu trafiğini büyük ölçüde rahatlatacağı aşikâr olan Samsun-Sarp demiryolu yapımıyla ilgili projeniz var mıdır?

4- Orduluların yıllardır özlemi haline gelen Or-Gi havalimanını hangi tarihte bitireceksiniz?

5- Karadeniz sahil boyunca, özellikle Bolaman-Gülyalı arasında, kaç tane balıkçı barınağı yapmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan...

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Kısaca cevaplandırmak istiyorum müsaade ederseniz.

Telsiz telefon sistemi ihale edilmiş ve peyderpey ithal edilmektedir. Ordu İlimize de bu sistem tahsis edilmiştir; ancak, sistemin çalışabilmesi için transmisyon altyapısına ihtiyaç vardır. Şu an, altyapı çalışması yapılmaktadır. Sistemin montajının eylül ekim aylarında yapılması planlanmıştır.

Ordu İlimize telekomünikasyon alanında özel önem verilmektedir. Gerek şehiriçi gerek kırsal alanda mevcut santrallara ilave yapılmakta ve ayrıca, yeni kapasite yaratılmaktadır. 1999 yılında 6 merkezde 2 627 hat devreye alınmış, ayrıca 33 merkezde 10 600 hat devreye alınmak üzeredir.

Demiryoluyla ilgili konu; Karadenizdeki mevcut Trabzon, Rize ve Hopa Limanlarının demiryoluyla Sarp Sınırkapısına bağlanması amacıyla planlar mevcuttur. Hattın fizibilite etüdü yapılmış ve hat fizibl çıkmıştır. 2 trilyon 462 milyar Türk Lirası proje maaliyeti vardır ve inşaat maliyeti 388 trilyon Türk Lirasıdır. Ödenek yetersizliğinden ihale edilememiştir. Konu, DPT'ye iletilecektir ve buradan gelen duruma göre programa alınması düşünülmektedir.

Havalimanıyla ilgili konu; 25,3 trilyon proje bedeliyle dış kredili olarak gerçekleştirilmesi için, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, Bakanlığımız, DLH İnşaat Genel Müdürlüğü yatırım programına almıştır. Ancak, söz konusu projenin, dış kredili olarak ihalesi için Hazine Müsteşarlığınca uygun görüş beklenmektedir. Bu projenin durumu dikkatle değerlendirilecek; varsa, herhangi bir yanlışlığa meydan verilmeyecektir.

Balıkçı barınakları: Karadeniz sahillerinde halen 42 adet balıkçı barınağı mevcuttur. 1 695 kilometre olan Karadeniz sahil şeridinde her 40 kilometreye ortalama bir balıkçı barınağı düşmektedir. Türkiye ortalaması ise, 61 kilometredir. Elbette ki, bunlar yeterli değildir. Halen yapımı devam eden 53 adet balıkçı barınağının bitirilmesiyle, 10 bin olan balıkçı teknesi kapasitemiz 15 bin adede yükselecektir.

Türkiye'deki 137 balıkçı barınağının 42'si halen, Karadeniz Bölgesinde bulunmaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

6 ncı soru, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa'ya ait.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle, aşağıdaki soruların İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan tarafından cevaplandırılmasını istiyorum.

Arz ederim.

Eyüp Fatsa Ordu

1- Genel olarak Karadeniz Bölgemizde özel olarak da Ordu İlimizde meydana gelen terör olaylarının önlenmesiyle ilgili olarak ek tedbirler almayı düşünüyor musunuz; hangi tedbirleri alacaksınız?

2- Ordu İlinde terörle mücadele kapsamında gönüllü koruculuk uygulamasına geçecek misiniz?

3- Ordu İlimizde PKK terörüne kurban giden kaç şehidimiz vardır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

7 nci soru, Malatya Milletvekili Sayın Yaşar Canbay'a aittir.

Sayın Canbay?.. Burada.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Ulaştırma Bakanına aşağıdaki suallerimi sormak istiyorum.

Saygılarımla arz ederim.

Yaşar Canbay Malatya

1- Malatya Vagon Onarım Fabrikası yıllardır çürümeye terk edilmiştir. Bu dev tesisin ekonomimize kazandırılması için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

2- Malatya Erhaç Askerî Havaalanı şehir merkezine 30 kilometre uzaklıktadır. Hem askerî havaalanı olması hem de çok uzak olması sebebiyle bir sivil havaalanına ihtiyaç vardır. Bakanlığınızın bu konuda bir çalışması var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Arz ediyorum efendim.

Bu konu, dikkatle değerlendirilmiştir. Vagon üreten ve tamir eden 2 fabrikamız mevcuttur; Adapazarı Vagon Fabrikası, Sıvas Vagon Fabrikası. Malatya'da yeni bir vagon fabrikasının yapılması, atıl bir kapasite meydana getirmektedir. Malatya Valiliği, bu alanın özel idareye verilmesini talep etmiştir; talebi değerlendirilmektedir. Valilik, özel sektörle işbirliği yapmak istemektedir ve biz de, bu konudaki çalışmalarımızı bitirmek üzereyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

8 inci soru, İstanbul Milletvekili Sayın Ziya Aktaş'a aittir.

Sayın Aktaş?.. Burada.

Okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında, aşağıdaki sorumun ilgili Sayın Bakan tarafından cevaplandırılması için gereğini saygılarımla dilerim.

Ziya Aktaş İstanbul

Soru: Bir süredir üzerinde çalışılan MERNİS Projesi;

a) Ne zaman işletime açılacaktır?

b) Vatandaş kimlik numarası ne zaman uygulanacaktır?

c) Nüfus cüzdanı ne zaman yenilenecektir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap verilecektir efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

9 uncu soru, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'e aittir.

Sayın Levent?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın İçişleri Bakanımızdan aşağıdaki soruları cevaplandırmasını tensiplerinize arz ederim.

Soru 1- Niğde Polis Okulunun eylül ayında açılması için çalışmalar devam ediyor mu?

Soru 2- Niğde Ulukışla Çiftehan'da yapılan polisevinin özel idareye devrinin yapılmasıyla ilgili bir çalışma var mıdır?

Mükerrem Levent Niğde

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

10 uncu soru, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal'a aittir.

Sayın Ünal?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın İçişleri Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Şükrü Ünal Osmaniye

Bilindiği gibi, emniyet mensuplarımız, büyük güçlükler ve zor şartlar içerisinde hizmet vermektedirler.

Polislerimizi sosyal ve ekonomik yönden rahatlatacak düşünce ve programlarınız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Bu konuda ıslah çalışmasını başlattığımı az önce arz etmiştim; çalışmalar devam etmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Sayın Başkan, müsaade buyurursanız, bir şeyi arz etmek istiyorum.

Efendim, 10 uncu sorudayız, daha 35 soru var; zaman yetmez. Bana kalırsa, arkadaşlarım da takdir buyurursa, soruların okunarak, yazılı cevap verilmesini istiyorum Bakanlardan; yoksa, çıkmayan arkadaşların hakkı burada mağdur olmaktadır.

BAŞKAN – Efendim, süre dolduğu zaman, bu hususu arz edeceğim kendilerine.

Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bundan önceki uygulamamızda, her partiye bir soru sorma konusunda bir adalet vardı.

Sayın Başkan, ben, yıllarca Başkanvekilliği yaptım...

BAŞKAN – Sayın Başkan, zatıâlinizin uygulaması zatıâlinizin dönemine aittir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim...

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz; devam edelim, zamanımızı israf etmeyin. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orası keyfî kürsü değil herhalde...

BAŞKAN – 11 inci soru, Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan'a aittir.

Sayın Osman Aslan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki yazılı sorularıma Sayın İçişleri Bakanlığımızın cevap vermesini saygılarımla arz ederim.

Osman Aslan Diyarbakır

Sorular:

1- Yıllardır Mahallî İdareler Yasası değişti değişecek, bugüne kadar bir netice alınamadı. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir? Bu yasanın bir an evvel çıkması için çalışmanız olacak mı?

2- Merkezî yönetimle, mahallî idareler yönetiminde merkezden yönetime devam mı, yerinden yönetime yetki verilip merkeziyetçilikten vazgeçilecek mi? Düşüncelerinizi belirtmenizi saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

12 nci soru, Osmaniye Milletvekili Sayın Şükrü Ünal'a aittir.

Sayın Şükrü Ünal?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın İçişleri Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Şükrü Ünal Osmaniye

İskenderun ile Osmaniye arasında Amanos Dağlarında yöre halkının yararlandığı yaylalar vardır. Halen bu bölgede süren terör faaliyetleri nedeniyle halkımız yaylalarına çıkamamaktadır.

Bu konuda ne gibi önlem almaktasınız ve yöre halkı bu yaz sezonunda yaylalarına rahat bir şekilde çıkabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

Diğer soru, İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk'e aittir.

Sayın Öztürk?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Bakanımızın cevaplamasını istediğim sorumu arz ederim.

Saygılarımla.

Bozkurt Yaşar Öztürk İstanbul

Güzel İstanbulumuzda amaçdışı çalışan, aslında kumar kulübü olarak kullanılan dernekler mahallelere kadar açılıyor. Bu konuda ne gibi tedbirler alındı veya alınıyor?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

14 üncü soru, Afyon Milletvekili Sayın Müjdat Kayayerli'ye aittir.

Sayın Müjdat Kayayerli?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan'ın aşağıdaki sorular hakkında bilgi vermesini arz ederim.

Müjdat Kayayerli Afyon

1- Kocatepe Üniversitesi Meslek Yüksekokulu öğrencisi Osman Nedim Tokman bilinmeyen şahıslarca üç gün önce Afyon'da kaçırılmıştı. Bu gencimiz hakkında bugüne kadar ne yapıldı; bulunmamışsa neden bulunamamıştır?

2- Afyon İlimiz, Antalya-İzmir-Kütahya ve Konya arasında yoğun trafik akışının bulunduğu bir kavşakta yer almaktadır. İstatistiklere bakıldığında en fazla trafik kazası bu bölgede olmaktadır. Trafik kazalarının olmaması için bu bölgede hangi tedbirleri düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Birinci soru hakkında, çalışmalar devam etmektedir; ikinci soruya yazılı cevap verilecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

15 inci soru Elazığ Milletvekili Sayın Mustafa Gül'e ait.

Sayın Mustafa Gül?.. Yok.

Soruyu işlemden kaldırıyorum.

16 ncı soru Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan'a ait.

Sayın Osman Aslan?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, aşağıda yazılı soruma Sayın İçişleri Bakanımız tarafından cevap verilmesini arz ederim.

Osman Aslan Diyarbakır

Soru:

Olağanüstü hal bölgesinde istihdam edilen kadrolu ve geçici köy korucularının özlük haklarıyla ilgili bir sosyal güvence düzenlemesine gidilecek mi?

Sağlık ve tedavi yönünde sıkıntıları telafi edebilmek için bir çalışma var mı; yoksa, bu konudaki hizmetleriniz ve düşünceleriniz ne olacak?

Cevap verilmesini saygılarımla arz ederim

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

İÇİŞLERİ BAKANI SADETTİN TANTAN (İstanbul) – Bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

17 nci soru İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk'e ait.

Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ulaştırma Bakanımıza sorulması için gereğini arz ederim.

Bozkurt Yaşar Öztürk İstanbul

İstanbul-Ankara arası yolcu taşımacılığı yapan trenlerimizde restoranlar meyhane gibi çalışmaktadır. Yolcular ihtiyaçları konularında rahatsız olmaktadır. Sayın Bakanım, bu konuda neler düşünüyorlar; çözüm bekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Sayın Başkan, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sayın Bakan yazılı cevap verecekler.

18 inci soru, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Edip Özbaş'a ait.

Sayın Özbaş?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda sunduğum sorunun Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz tarafından cevaplandırılmasına delalet buyurulmasını arz ederim.

Edip Özbaş Kahramanmaraş

Soru: Türk Hava Yollarınca haftada üç gün olarak gerçekleştirilen Kahramanmaraş-Ankara-İstanbul seferlerinin artırılması düşünülüyor mu?

Bir sanayi ve ticaret merkezi haline gelen Kahramanmaraş'ın günbegün artan yolcu ihtiyaçları da dikkate alınarak cevaplandırılmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Bu sorunun sadece uçuş kısmı bizimle ilgili, o konudaki müracaatlar değerlendiriliyor. Müsaade ederseniz, bu konuda arkadaşlarımızdan çok fazla soru geldiği için konuyu biraz açmak istiyorum.

BAŞKAN – Hayhay efendim.

Müsaade ederseniz, bir şey eklemek istiyorum. Oylama ve müdahaleler sebebiyle 20 dakikamız dolmuş olmasına rağmen 2 dakikalık süre ekliyorum efendim.

Buyurun Sayın Bakan

ULAŞTIRMA BAKANI ENİS ÖKSÜZ (İçel) – Türk Hava Yolları Özelleştirme İdaresine bağlıdır, bizim bir müdahalemiz olmamaktadır; ancak, hizmetin gereği, Türk Hava Yolları Ulaştırma Bakanlığına bağlanmalıdır diye düşünüyoruz. Görüşlerimizi iletmekten başka burada yapabileceğimiz, belki, Yüce Meclisimizin dikkatine sunulması gereken, hükümet programıyla ilgili ve görüşlerimizle ilgili konuyu arz ediyorum.

Türk Hava Yollarının özelleştirilmesinin Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyoruz; çünkü, hava ulaştırması özel ihtisas gerektirmektedir ve yoğun işleri dolayısıyla Özelleştirme İdaresinin mevcut yapısı çok sağlıklı ve hızlı neticelendirmeye mâni gözükmektedir. Bu bakımdan, müsaade ederseniz, böyle bir uygulamanın kamuoyunu da çok yakından ilgilendirmesi bakımından hükümet programındaki bir maddeyi hatırlatmak istiyorum.

"Özelleştirme konusunda uzun süredir yürütülen programlara karşın, istenilen doyurucu sonucun alınamaması bu konuda yeni bir strateji belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.

Hükümetimiz, özelleştirmenin, kamuoyuna güven veren şeffaf ve kamu yararını gözeten bir biçimde hızla yapılmasını sağlayacaktır. Özelleştirme uygulamalarında iş güvencesine de özen gösterilerek sermayenin tabana yayılması amacıyla, halka hizmet yönünden, önem verilecektir.

Stratejiler belirlenirken, özelleştirmenin sağlıklı kurallara bağlanarak hızlandırılmasına, özelleştirmenin önündeki önemli engellerden biri olan uluslararası tahkim konusuna temel ulusal çıkarlarımıza ters düşmeyen bir çözüm getirilmesine, özelleştirmede şeffaflık ve güvenceye özen gösterilecektir.

Özelleştirilmeleri zamana bağlı olan veya özelleştirmedışı kalan kamu iktisadî teşebbüsleri, kaynak tüketen durumdan çıkaralırak, kaynak üretir ve kalkınmaya hız katar duruma getirilecektir. Siyasal etkiden arındırılarak katılımcı yönetime kavuşturulacaktır" denilmektedir.

Burada özelleştirmede vönemli olan havayoluyla ilgili bir konuyu müsaadenizle arz ediyorum: Özelleştirme İdaresinin, özelleştireceği kurumların yönetimine direkt müdahale etmiş olması, yani aynı idare, ihtisası olmadığı bir kurumu, hem yönetiyor hem denetliyor hem de özelleştirmeye çalışıyor. Böyle bir uygulamanın sonu ise, tabiî ki, gecikmelerin önemli sebebi oluyor. Bu konuda, maruzatlarımızı, Yüce Meclisimizin dikkatlerine arz etmiş bulunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, soru ve cevap için ayrılan süre tamamlanmış bulunuyor; ancak, sorular bize intikal ettiğinde, fotokopileri çekilmek suretiyle, sayın bakanlara sunulmuştur. Bu sorulara yazılı cevap verilmesini Sayın Bakanların takdirlerine arz ediyorum.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, soru soran arkadaşlarımızın isimlerini zikrederseniz çok iyi olur.

BAŞKAN – Süratle okuyayım efendim.

Müsaade ederseniz "Sayın" kelimesinin hepsine ait olduğunu ve milletvekili seçildiği illeri de geçerek okuyorum: Sayın Ali Arabacı, Ali Güner, Mehmet Elkatmış Ahmet Karavar, Ali Gebeş...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, milletvekillerimizin il adını zikretmek suretiyle okumanızda fayda var; çünkü, zaten, Tüzüğümüz gereği uygulama da böyle. İzniniz olursa, bu uygulamayı gerçekleştirirseniz iyi olur efendim; çünkü, uygulama sırasında, birkısım partilere mensup olan milletvekilleri, haklı olarak, önceden müracaat ettiler ve o sual hakkını da aldılar, birkısım partilere mensup olan bazı arkadaşlarımız hiç almadı.

BAŞKAN – Hay hay... Hay hay...

İlleriyle beraber okuyorum efendim.

Bursa Milletvekili Sayın Ali Arabacı, Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ahmet Karavar, Konya Milletvekili Sayın Ali Gebeş, İstanbul Milletvekili Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Sayın Hasan Basri Üstünbaş, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım, Edirne Milletvekili Sayın Şadan Şimşek, yine Sayın Şimşek'in bir sorusu daha var, Hakkâri Milletvekili Sayın Hakkı Töre, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı, İçel Milletvekili Sayın Akif Serin, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım, Malatya Milletvekili Sayın Basri Coşkun, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan, Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun, Osmaniye Milletvekili Sayın Birol Büyüköztürk, Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan, Ankara Milletvekili Sayın M. Zeki Çelik, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım, Ordu Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Konyalı, İçel Milletvekili Sayın Hidayet Kılınç, İçel Milletvekili Sayın Cahit Tekelioğlu, Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım. İçişleri Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 81 959 450 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Mahallî İdareler Hizmetleri 16 929 200 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri 16 228 100 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Sivil Savunma ve Seferberlik Hizmetleri 3 130 250 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 15 350 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 374 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 133 971 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– İçişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– İçişleri Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

İçişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 56 572 912 609 000

- Toplam Harcama : 55 682 583 808 000

- İptal Edilen Ödenek : 1 711 290 789 000

- Ödenek Dışı Harcama : 820 961 988 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 377 050 980 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesi ile 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Emniyet Genel Müdürlüğü

1.– Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 159 503 300 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Güvenliği Sağlama ve Düzenleme Hizmetleri 412 575 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 3 352 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 3 970 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 579 400 800 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Emniyet Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Emniyet Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamları okutuyorum:

Emniyet Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 235 520 742 580 000

- Toplam Harcama : 227 034 135 241 000

- İptal Edilen Ödenek : 9 607 083 038 000

- Ödenek Dışı Harcama : 1 732 762 284 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 612 286 585 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 4 945 168 429 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Jandarma Genel Komutanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

b ) Jandarma Genel Komutanlığı

1.– Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 55 303 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Güvenlik Hizmetleri 350 349 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 405 653 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Jandarma Genel Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Jandarma Genel Komutanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Jandarma Genel Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 139 378 609 945 000

- Toplam Harcama : 129 293 333 415 000

- İptal Edilen Ödenek : 10 510 025 118 000

- Ödenek Dışı Harcama : 469 613 728 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 44 865 140 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 7 817 573 792 000

BAŞKAN– Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, Jandarma Genel Komutanlığı 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiş bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

c ) Sahil Güvenlik Komutanlığı

1.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 235 650 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Sahil Güvenlik Hizmetleri 14 691 900 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 15 927 550 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Sahil Güvenlik Komutanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölüm toplamlarını okutuyorum:

Sahil Güvenlik Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 4 535 270 726 000

- Toplam Harcama : 3 954 502 924 000

- İptal Edilen Ödenek : 580 866 435 000

- Ödenek Dışı Harcama : 98 633 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 365 800 907 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığının 1997 malî yılı kesinhesabı bölümleri itibariyle kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.– Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 7 507 350 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Ulaştırma Politikasının Düzenlenmesi 1 179 523 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Ulaştırma İnşaatı İşleri 33 204 127 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 5 363 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 2 491 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 49 745 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesi bölümleri itibariyle kabul edilmiştir.

2.– Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Ulaştırma Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 23 514 798 583 000

- Toplam Harcama : 21 693 933 408 000

- İptal Edilen Ödenek : 1 794 032 856 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Gel.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 26 832 319 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 92 928 726 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, Ulaştırma Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Telsiz Genel Müdürlüğünün 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Telsiz Genel Müdürlüğü

1.– Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 496 390 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Telsiz ve Monitör Hizmetleri 1 048 610 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 52 600 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 1 597 600 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Katma bütçe olması hasebiyle, (B) cetveli de var.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü A ç ı k l a m a L i r a

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 1 097 600 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 500 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 1 597 600 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telsiz Genel Müdürlüğünün 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Telsiz Genel Müdürlüğünün 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamlarını okutuyorum:

Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 701 750 000 000

- Toplam Harcama : 513 407 442 000

- İptal edilen Ödenek : 142 068 494 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 46 274 064 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 750 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin kesinhesap bölümünü okutuyorum:

B – C E T V E L İ

L i r a

- Tahmin : 479 500 000 000

- Tahsilat : 1 313 757 020 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçeleri ile 1997 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Bütçelerin, öncelikle kurumlarına, sonra da milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, dokuzuncu tur görüşmelerinin tamamlandığını arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, öğleden önceki çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam etmek için, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati:13.33

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir), Vedat ÇINAROĞLU (Samsun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 24 üncü Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Onuncu tur görüşmelere başlıyoruz.

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. — 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S.Sayıları: 3, 4, 8, 9) (Devam)

C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1. —Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. —Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

D) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. —Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü

1. —Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

1. —Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Onuncu turda, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, soru sormak isteyen milletvekillerinin, kısa, gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürmeksizin, kişilik ve özel yaşama ilişkin konulara dokunmayacak şekilde hazırlayacakları sorularını, gruplar adına yapılacak konuşmalar bitinceye kadar, yazılı olarak Başkanlık Divanına göndermeleri gerekmektedir. Gruplar adına yapılacak konuşmalar tamamlandıktan sonra gönderilecek sorular kabul edilmeyecektir.

Onuncu turda, grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yusuf Kırkpınar, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent; Anavatan Partisi Gurubu adına, Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Güneş; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın A. Sancar Sayın, Konya Milletvekili Sayın M. Emrehan Halıcı, İstanbul Milletvekili Sayın Ziya Aktaş; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Nevfel Şahin, Konya Milletvekili Sayın Mehmet Ali Yavuz; Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Konya Milletvekili Sayın Teoman Rıza Güneri.

Şahısları adına: Lehte, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven ve Isparta Milletvekili Sayın Mustafa Zorlu; aleyhte, Ankara Milletvekili Sayın M. Zeki Çelik.

Grupları adına konuşmaya, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Yusuf Kırkpınar'la başlıyoruz.

Buyurun Sayın Kırkpınar. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 7 dakika.

MHP GRUBU ADINA YUSUF KIRKPINAR (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin kalkınabilmesi için çözüme kavuşturulması gereken en önemli hususların başında ulaşım sorunları yer almaktadır. Ulaşım ağı, ülkenin kan dolaşımını sağlayan damarlar, enerji ise üretimin ana unsurudur. Ulaşım sistemi, karayolu, denizyolu, demiryolu ve havayoluyla birlikte entegre bir sistemdir. Ulaşım sistemiyle ilgili planlama yapmak ve bu planları geliştirmek, plan ve program olarak, ülke kaynakları göz önünde bulundurularak kısa sürede ülke ihtiyaçlarına cevap veren ulaşım sistemini kurmamız gerekiyor.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, ulaşım sisteminin en önemli bir kesitini oluşturan karayolu ulaşımının yapım, bakım, işletmesinden ve trafik güvenliğinin sağlanmasından sorumludur.

Günümüzün güncel konularından biri de, önemli sorunları olan karayolu ulaşımıdır. Dünyada ve Türkiye'de karayolu taşımacılığının ulaştırma sektörü içindeki payı giderek, artan bir eğilim göstermektedir. Bunun en temel nedeni karayolu taşımacılığının kapıdan kapıya yapılmasıdır. Yük taşımacılığının yüzde 93'ü, yolcu taşımacılığının ise yüzde 95'i karayoluyla yapılmaktadır.

Bugün için, 62 000 kilometrelik devlet ve il yolu 1 726 kilometrelik otoyol ağına sahip bulunan ülkemizde, günün şartlarına elverişli yol ağı, yeterli seviyede olmadığı gibi, gelişen ülkemizdeki sosyal ve ekonomik gelişmelere cevap verebilecek durumda bulunmamaktadır.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığımıza karayolu ağının geliştirilmesinde ve mevcut yol ağının iyileştirilmesinde önemli görevler düşmektedir. Kapasite yönünden, satıh yönünden, turizm yönünden bazı yörelerimizde var olan stabilize, toprak ve geçit vermeyen yolların ıslahı yönünden önemli çalışmaların yapılması zorunlu olmaktadır ve olmalıdır.

1999 yılı bütçesi incelendiğinde, özellikle, karayolları bütçesine bakıldığında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına ayrılan bu ödenek ve imkânlarla, bu işlerin nasıl yapılacağı merak konusudur. Yaptığım incelemede, millî bütçeden, geçmiş yıllarda yüzde 13, yüzde 10 pay alan karayollarının payının 1992 yılında yüzde 2,7'ye, 1995 yılında yüzde 2,1'e, 1996 yılında ise yüzde 1,6'ya ve 1998 yılında da, maalesef, yüzde 1,5'e düştüğünü, hayretle, öğrendim. 1999 yılı bütçesinin daha da azaldığı, 1998 yılına göre, yatırım ödeneklerinin de yüzde 60 gerilediğini tespit ettim.

Ulaşım sistemi ve bunun önemli bir parçası olan karayolu ulaşımı ülkemizin kan damarıdır. Bunları en iyi şekilde yapmamız ve işletmemiz gerekmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın'ın takdim ve isteklerini dikkatle izledim. 12 metre genişliğindeki satıh kaplamalı bir yolun kilometre maliyetinin 120-130 milyar liraya, asfalt, beton yolun 1 kilometresinin 250 milyar liraya, bölünmüş yolun ise 1 kilometresinin, en az 400 milyar liraya mal olduğu göz önüne alındığında, karayolu ulaşımı yapım, bakım, onarım ve işletmesi ile trafik güvenliğinden sorumlu olan Karayollarına, 153 trilyon ödenek ayrılması gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Sayın Bakanın istekleri değerlendirilmeli, Karayollarına yeterli ödenek ayrılmalıdır.

Ülkemizi her yöresinde yolla ilgili sorunlar vardır. Yetersiz ödenekler nedeniyle, başlanılan işler on yıldan önce bitirilememektedir.

Turizm, ticaret yönünden ülkemizin önemli bir yöresi olan Ege Bölgesi ve İzmir'de dahi, önemli yol sorunları vardır. İzmir-Manisa bölünmüş yolu, Menemen-Manisa yolu, Torbalı-Bayındır yolu, Aliağa-Ayvalık yolu, Otoyol Kavşağı-Seferihisar arası yollarına gereken hız verilmeli, en kısa sürede bitirilmelidir.

Mevcut yollarda da önemli sorunlar vardır. Artık, çizilmemiş yol, işaretleri eksik yol olmamalıdır. Trafik kazalarının inanılmaz seviyelere çıktığı ülkemizde, yol güvenliği de istenilen seviyeye çıkarılmalıdır.

Ülkemizin karayolu ulaşımını planlarken, komşu ülkelerle olan bağlantıları da planlı bir şekilde ele almak ve o ülkelerle olan ilişkileri geliştirmek gereklidir

(E) yolları ağı çalışmaları :

Ülkemizde (E) yolları olarak bilinen Avrupa uluslarası yol ağı, üyesi bulunduğumuz Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonunca, ülkeleri birbirine bağlayan karayollarının geliştirilmesini teşvik amacıyla kullanıma konmuş bir sistemdir.

Kuzey-Güney Avrupa Otoyolu (TEM) Projesi:

Kısa adı "TEM" olarak bilinen, Kuzey-Güney Avrupa Otoyolu Projesi, 1977 yılında Helsinki Nihai Belgesi Kararları doğrultusunda 10 Avrupa ülkesinin katılımıyla, ECE (Avrupa Ekonomik Komisyonu) ve UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) desteğinde başlatılmış ve halen devam etmekte olan uluslararası bölgesel bir projedir. TEM Projesinin Türkiye ulusal koordinatörlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

TEM Projesi çalışmaları kapsamında, projelendirme, yapım, bakım ve işletme standartlarında ortak ve uyumlu uygulamalar hedeflenmektedir.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİP) Projesi:

Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova ve Ukrayna'nın üyesi olduğu bu projenin karayolu ulaşım konusundaki en önemli hususu, ilk aşamada üye ülkelerin ana akslarından oluşan yol ağının belirlenmesi ve belirli standartlara ulaştırılmasıdır.

Bu proje kapsamında sürdürülen Karadeniz ring koridorunun belirlenmesi çalışmalarına ilaveten Pan Avrupa koridorlarıyla entegrasyonu konusunda da çalışmalar mevcuttur.

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO):

Başlangıçta, Türkiye, İran ve Pakistan arasında ekonomik, sosyal, teknik ve ticarî alanlarda işbirliği amacıyla kurulmuştur. 28-29 Kasım 1992'de İslâmabad'da yapılan Bakanlar Konseyi toplantısında, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Afganistan ve daha sonra da Tacikistan'ın katılımıyla, ECO'nun üye sayısı 10'a yükselmiştir. Ayrıca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de gözlemci olarak katılmaktadır.

Yeni katılımlarla birlikte, bölgesel işbirliğinde rolü ve önemi artan ECO çerçevesinde, kesintisiz bir karayolu ulaşımı için ilave güzergâhlara ihtiyaç duyulmuş olup, bu konuda çalışmalar sürdürülmektedir.

Asya Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komisyonu:

1974 yılında, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ECOSOC) tarafından kurulan Birleşmiş Milletler, Asya ve Uzakdoğu Ekonomik Komisyonunun (ECAFE) ismi, aynı yıl, Birleşmiş Milletler Asya Pasifik Ekonomik Sosyal Komisyonu olarak değiştirilmiştir.

ESCAP'ın görev alanı, Asya'da, İra'dan Pasifik'teki Cook Adalarına kadar uzanan bir bölgeyi kapsamaktadır. Mevcut, 50'ye aşkın üyesinden 5'i bölgeden değildir. Bunlar da, Fransa, Hollanda, Rusya Federasyonu, İngiltere ve Amerika'dır.

Türkiye-Ortaasya'yı Avrupa'ya bağlayacak koridor çalışmaları sürdürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kırkpınar, 1 dakika süre veriyorum.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkanım, 2 dakika da diğer arkadaşımızın süresinden lütfen.

BAŞKAN – Peki efendim.

Buyurun Sayın Kırkpınar.

YUSUF KIRKPINAR (Devamla) – Batı-Doğu Koridoru Projesi:

Arnavutluk'ın Durres Limanını Üsküp üzerinden Sofya'ya bağlayacak bir otoyol projesi, ilk defa, Arnavutluk, Makedonya ve Bulgaristan arasında ele alınmıştır. Bu dönemde, söz konusu projenin tamamen dışında olan Türkiye, bilahara, yolun siyasî ve ekonomik önemini göz önünde tutarak, projeye ilgi göstermiştir.

Ülkemiz'in Kapıkule-Sofya-Üsküp-Tiran-Durres güzergâhı ile Adriyatik sahiline, oradan da Durres-Venedik feri hattıyla Avrupa'ya bağlacak olan Batı-Doğu Koridoru Projesiyle ilgili olarak, 22 Ekim 1995 tarihinde, New York'ta cumhurbaşkanları düzeyinde bir deklarasyon imzalanarak, proje hayata geçirilmiştir.

Finansman sorunuyla bağlantılı olarak, söz konusu koridor üzerindeki kopuk noktaların ve hemen rehabilitasyona gereksinim gösteren kısımların projelendirilmesi önemlidir. Bu doğrultudaki çabanın, karayolları nispeten daha kötü olan Arnavutluk ve Makedonya'ya yönlendirilmesi yararlı olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Kalkınma Ajansı tarafından maddî olarak desteklenmektedir.

Bu çalışmalara temel oluşturan mutabakat zaptı üye ülkelerce incelenmekte olup, önümüzdeki günlerde imzalanması öngörülmektedir.

Bunları uzun uzun konuşmanın, zamanım açısından zor olduğunu biliyorum ve sizlere başlıklar halinde sunmaya çalışacağım.

Türkmenistan karayolu master planı, Kırgızistan karayolu master planı, çok önemli konulardır; ama, zaman darlığından dolayı başka bir konuya geçiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz duble yolu süratle bitirilmelidir. Ankara-Erzurum istikametinde duble yol projelendirilmeli ve bu yol kısa zamanda hayata geçirilmelidir. Türk cumhuriyetleri ve Kafkaslar, Karadeniz yolu ve Doğu Anadolu istikametindeki yollarla bağlanmalıdır. Kars-Tiflis demiryolu bir an önce ihale edilmelidir. Yük taşımacılığı demiryolu ve denizyoluna kaydırılmalıdır; trafik kazalarını önleyecek en önemli hususlardan biri budur.

Afet İşleri Genel Müdürlüğüne gerekli fonksiyon yeniden kazandırılmalıdır. Otuz yıldan bu yana birkısım depremzedelere konut yaptırılamamış, heyelan ve diğer tabiî afetler dolayısıyla yapılması gereken konutlar henüz tamamlanmamıştır.

Belediyelere yardımcı olan teknik işlerle ilgili genel müdürlük ile İller Bankası yeniden günün şartlarına göre düzenlenmelidir. İller Bankası, diğer bankalardan faizle para alıp, üzerine yüksek miktarda faiz uygulayarak belediyelerimizi çok büyük sıkıntılara sokmaktadır. Önemli bir reform çalışması yapılmalıdır ve İhale Kanunu, bir an önce değiştirilmelidir. Sayın Bakanımızı kutluyorum, bu konuda çalışma başlattığı için, kendilerine teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, DSP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kırkpınar.

İkinci söz, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven'in. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, kalan süremizin 7 dakikasını Sayın Nidai Seven kullanacak.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Seven, süreniz 7 dakika; buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz ederken, Yüce Meclisi ve televizyonları başında bizleri izleyen herkesi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, enerji ve tabiî kaynaklar, ekonomik ve sosyal yaşamımızın temel girdileri arasında yerini almış ve sanayileşme sürecinde olan ülkemizde Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının önemi son derece artmıştır.

Enerji sıkıntısını gidermek için, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdürlüğü, yurt içinde yaptığı yoğun arama ve üretim çalışmalarının yanı sıra, 1992 yılından beri de yurt dışında gerekli çalışmaları yapmaktadır.

Aynı zamanda, stratejik bir geçiş ülkesi olan Türkiye, Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasya bölgesindeki enerji kaynakları açısından potansiyel ve büyük bir enerji pazarı olmaya da adaydır. Bu nedenle, petrol ve doğalgaz ithalatında kaynak çeşitliliği, arz güvenliği ve arz sürekliliğinin sağlanabilmesi açısından geniş kapsamlı enerji projelerinin geliştirilmesi, ülkemiz için çok büyük önem taşımaktadır.

Türkiye, coğrafî konumun da vermiş olduğu avantajla, Hazar bölgesinde üretilen petrolün, düşük fiyatla ve emniyetli bir şekilde taşınmasını sağlayacak olan Bakü-Ceyhan Hampetrol Boru Hattı Projesini -diğer adıyla mega proje- geliştirmiştir.

Bakü-Ceyhan Hampetrol Boru Hattı Projesi, Güney Kafkasya ve Orta Asya'yı, Türkiye ve Akdenize bağlaması planlanan Doğu-Batı taşıma koridorunun en önemli basamağıdır. Söz konusu proje, Türk boğazlarındaki aşırı trafik yükünden kaynaklanan geçiş risklerinin en aza indirilmesi açısından da açık ve önemli bir avantaj arz etmektedir.

Geliştirilen projelerle, Rus, Türkmen, İran ve Irak gazlarının, öncelikle ve hızla artan gaz telebimizin karşılanmasına yönelik olarak taşınması, daha sonra da Avrupa'ya nakledilmesi planlanmaktadır.

Rusya Federasyonuyla doğalgaz alımına ilişkin bir diğer boruhattı projesi de yürütülmektedir. "Blue Stream" dediğimiz bu proje kapsamında inşa edilmesi planlanan hat, Rusya topraklarından başlayarak Karadeniz'i geçecek ve daha sonra, Samsun'da Türk topraklarına giriş yapacaktır. Projenin son aşamasında hat Ankara'ya uzatılacak ve mevcut doğalgaz sistemine de bağlanmış olacaktır.

Diğer taraftan, BOTAŞ'ın yürüttüğü Doğu Anadolu Doğalgaz Ana İletişim Hatta Projesine kaynak teşkil edecek iki proje daha bulunmaktadır. Bunlar; İran ve Türkmen gazlarının alımına yöneliktir. Doğubeyazıt'tan ülkemize giriş yapılması planlanan İran gaz sevkiyatı da bu projelerin içerisindedir.

Türkiye ile birlikte hızla büyüyen Avrupa doğalgaz açığının da kapatılmasında önemli bir rol üstlenmesi bakımından, Türkmen gazının alımına yönelik projeyle, boru hattının, Hazar Denizini geçerek, Azerbaycan, Gürcistan üzerinden Türkiye'ye ve buradan da Avrupa'ya ulaşması planlanmaktadır.

Büyük bir hızla artan Türkiye doğalgaz talebinin en kısa sürede karşılanabilmesi amacıyla yürütülen Irak-Türkiye Doğalgaz Projesi ile sınırımıza oldukça yakın Irak doğalgaz rezervlerinin, kurulacak bir uluslararası konsorsiyum aracılığıya taşınması da planlanmaktadır.

Doğu ve güneyindeki komşularımızın, dünyanın en büyük kaynaklarına sahip olması, Türkiye'nin, büyük bir enerji köprüsü ve pazarı olarak, bu enerjinin en büyük kullanıcısı ve ileticisi olmak gibi bir önemi de arz ettiği herkes tarafından bilinmektedir.

Bununla beraber, Türk cumhuriyetlerindeki büyük enerji rezervlerinin Batı'daki pazarlara ulaştırılmasında tarihî bir misyon yüklenmektedir Türkiye. Toprağın altındaki enerji, Türkiye üzerinden Batı'ya ulaşacak ve böylece, bölgeye ekonomik ve siyasî anlamda büyük bir canlılık getirmiş olacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 1999 yılında Türkiye'de geliştirdiği en büyük proje, Güneydoğu Anadolu Projesidir. Bu projeyle, Türkiye'nin hayat bulduğu herkes tarafından bilinmektedir.

Kısaca bunu belirttikten sonra, ülkemizde üretilen enerji ve tüketilen enerji arasında, Türkiye'de, bugün, yüzde 20'lik bir kayıp bulunmaktadır. 1997 senesinde yapılan tespitlere göre, TEDAŞ'ta 75 milyon kilovat/saat toplam enerji alındıktan sonra, satılan enerji 59 milyon kilovat/saat olmuş ve bu kayıp, 1997 senesinde 16 milyon kilovat/saate ulaşmıştır. Bu, büyük bir kayıptır; üretim yapmak kadar onu en iyi şekilde değerlendirmek de ekonomik faydadır. Bu kayıpları engelleyecek yatırımlar mutalaka yapılmalıdır.

Gelecek yıllarda yapılması planlanan enerji amaçlı 336 adet baraj vardır. Bunlar siyasî öncelik sırasına göre değil, gerekli öncelik sırasına göre ve kalkınma planlarındaki hedeflere uygunluk sırasına göre yapılmalıdır. Bu ise, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gibi yatırımcı kuruluşların, siyasî otoritelerin etkisinden kurtarılarak, işi dağıtan değil, işi ikontrol eden bir yapıya kavuşturmakla mümkündür.

Ülke genelinde yapılması düşünülen baraj sayısı 700 civarındadır. Mevcut su potansiyelimizi kullanmak için yapmamız gereken çok şey var; ama, MHP'nin görüşü olarak, en azından şunları mutlaka yapmalıyız:

Yeraltı ve yerüstü sularının kullanımı beraber ele alınmalı ve her havza için su potansiyeli varlığı ve kullanımı düzenli olarak kontrol edilmelidir.

Yap işlet modelleri mutlaka desteklenmelidir.

Yüzde 20 olan elektrik kaybı mutlaka azaltılmalıdır.

Elektrik ve tarım amaçlı, mümkün olan her baraj ve yapı özelleştirilmeli ve onu kullananlara devredilmelidir.

Enerji ve sulama suyu ihtiyacını karşılayacak barajlar acilen yapılmalı ve mutlaka çalıştırılmalıdır.

Halen su potensiyelimizin yüzde 40'ını kullanabiliyoruz, kalan yüzde 60'ı için her türlü yatırım ve girişim yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Sayın Seven, 1 dakika veriyorum.

NİDAİ SEVEN (Devamla) – 2 dakika efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Devamla) – Her bölgenin su kaynaklarının yönetiminde yerel yönetimler birinci derecede söz sahibi olmalıdır.Bununla birlikte ben, bölgemizle ilgili bazı konulara değinmek istiyorum:

Sayın Bakanım, sekiz yıldan beri, Erzurum Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğüne hiçbir eleman alınmadığı gibi, makine parkına da yeni makine girmemiş olup, birçoğu hizmetdışı kalmıştır. Gelişen iletişim ağından dolayı, Ağrı Devlet Su İşleri Müdürlüğünün, doğrudan Genel Müdürlükle irtibatlandırılması noktasında ilgilerinizi bekliyoruz.

Yine, Sayın Bakanım, 1998 yılında Ağrı heyetiyle birlikte sizleri ziyaret ettik. Doğalgaz çevirim santralının Ağrı'da kurulması konusundaki bizlere verdiğiniz ümitleri güncelleştirmenizi sizden talep ediyoruz.

1994 yılından beri, ihaleye verilen; fakat, ödenek yetersizliği nedeniyle inşaatı duran Ağrı-Yazıcı Barajı konusundaki değerlendirmenizi sizden arz ediyoruz.

Doğubeyazıt, Diyadin ve Taşlıçay İlçelerimizi sulayacak Yukarı Murat Barajının, eleman sıkıntısından dolayı henüz kati projesinin yapılmadığı; Tutak İlçemizde bulunan Nadirşeyh ve Karahalit Barajlarına, otuz senedir gündemde olduğu halde, eleman sıkıntısı neden gösterilerek başlanılmadığı; yarım kalan Eleşkirt Projesinin henüz tamamlanmadığı; Patnos-II merhale Projesi olan Şekerova Barajının, kesin projelerinin hazır olmasına rağmen, henüz yatırım programına alınmadığını belirtir, bu konularda Sayın Bakanımızın ilgililere gerekli talimatı vermesi için sıcak alakalarını bekler, bütçemizin milletimize hayırlı olmasını diler, Yüce Heyetinizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlarım. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seven.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'e ait.

Buyurun Sayın Levent. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 3 dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MÜKERREM LEVENT (Niğde) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kürsüsünde, günümüze kadar pek az zaman ayırılabilen Türk madenciliğiyle ilgili bazı gerçekleri size sunmak istiyorum.

Güçlü bir ülke olabilmenin en temel şartlarından biri, yerli kaynaklara dayalı entegre sanayie sahip olmaktır. Sanayinin lokomotifi olan madencilik, kendine has özellikleri olan, arama dönemi uzun ve gerek ülke içerisindeki istikrarsızlıklardan ve gerekse dünyadaki fiyat dalgalanmalarından anında etkilenen riskli bir sektördür.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, madencilik sektörünün, arama, üretim ve hukuk boyutu ele alınmış, 1930'lu yıllarda ardı ardına çıkarılan kanunlarla, MTA ve Etibank kurulmuştur. Bu yıllarda toplam sabit sermaye yatırımlarında madenciliğin payı, toplam yatırımların yüzde 40'ına ulaşmaktadır; ancak, ilerleyen yıllarda bu anlayışın devam etmediğini belirtmek isterim.

Dünyada gelişmiş ülkelere baktığımızda, kalkınmanın temelinde, maden ve diğer doğal kaynakların rasyonel olarak değerlendirilmediğinin yattığını görürüz.

Hammadde kaynaklarına sahip olan ülkeler, her zaman avantaj sağlamaktadır. Günümüzde, gelişmiş ülkelerin, yeraltı zenginlikleri oldukça azalmıştır. Ülkemizdeki madenleri hem her yönüyle tespit etmek hem de gelecekle ilgili programları zaman kaybetmeden planlamak zorundayız.

Ülkemizde, bugün, gelişmiş ülkelerin tükettiği hammaddenin 1/4’ü oranında hammadde tüketilmektedir. Ülkemizin yeraltı zenginlikleri, birkaç madenin dışında, çok fazla değildir. Dünya ölçeğinde rezervlerimiz, bor mineralleridir. Borda, 2 milyar ton rezervle, dünya rezervlerinin yüzde 60'ına sahibiz. Ayrıca, doğal soda 200 milyon tonla önemli bir kaynağımızdır. Bunların dışındaki diğer madenlerin rezervlerinin, çok fazla olmadığı bir gerçektir.

Bu nedenle, kaynaklarımızı her yönüyle iyi planlamalıyız. Kısa, orta ve uzun vadeli politikalar oluşturulmazsa, gelecekte, ülkemiz, hammadde darboğazıyla karşı karşıya kalabilir. Madenciliğimiz, aramadan üretime devlet politikası olarak ele alınmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, madencilik sektörü, ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Hukukî problemler çözülememiştir. 1954 yılında çıkarılan 6309 sayılı Kanun, otuz yıl eleştirilmiş ve 1985 yılında yürürlükten kaldırılarak, yerini 3210 sayılı Kanun almıştır.

Bugüne kadar, bu kanunun aksayan birçok yönünün olduğunu da belirtebilirim. Bu kanunun, bu Parlamentoda ele alınarak, mutlaka düzeltilmesi gereklidir.

Yaklaşık, yüz yıl önce yürürlüğe konulan Taş Ocakları Nizamnamesi, günümüz ihtiyaçlarına yanıt verememektedir. Bu Nizamname, her yönüyle incelenmeli, milyarlarca ton üretimi, katrilyonlara varan ekonomik boyutu olan taşocağı üretimleri, mutlaka, disipline edilmelidir.

Ayrıca, gerek Orman Kanunu ve Yönetmeliğinin gerekse Çevre Kanunu ve Çevre Etki ve Değerlendirme Yönetmeliğinin birçok maddeleri, madenciliği, yapılamaz hale getirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Levent, 1 dakika süre veriyorum; buyurun efendim.

MÜKERREM LEVENT (Devamla) – Madenciliğimizi olumsuz yönde etkileyen maddeler yeniden gözden geçirilmeli, madencilik sektörünü finans yönünden desteklemek amacıyla kurulan Maden Fonu ve Maden İşleri Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası mutlaka çıkarılmalı ve ülke düzeyinde örgütlenmesi sağlanmalıdır. Madenciliğin hukukî problemleri, mutlaka, çözümlenmelidir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin kömür madenciliği, yanlış politikalar sonucu, ciddî sıkıntılar yaşamaktadır. 80'li yılların başında, başta büyük şehirlerde başlayan hava kirliliğinin nedeni, ülkemizin kömürleri olarak görülmüş ve kömür ithaline başlanmıştır. Hava kirliliği birçok faktöre bağlıdır; tek nedeni kömür değildir. Bilinçsiz ithalat sonucu, özel sektör kömürcülerimiz batma noktasına gelmiştir ve Türkiye'de linyit, taşkömürü rezervi 9,5 milyon ton olmasına rağmen, her yıl, yaklaşık 500 milyon dolar ödeyerek kömür ithal etmek zorunda kalınmıştır. Türkiye'nin kömür politikası ele alınmalı, ülkemizin kaynaklarını olumsuz yönde etkileyen politikalar tekrar incelenmelidir.

Türkiye'nin yeraltı kaynakları yeterince aranmamıştır. Ülkenin yeraltı potansiyelini her yönüyle saptamak amacıyla, 1935 yılında kurulan MTA, çeşitli nedenlerle, faaliyete geçememektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, Grubunuzun söz süresi bitmiş oluyor.

MÜKERREM LEVENT (Devamla) – Teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Levent'e teşekkür ediyoruz efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına ilk söz, Rize Milletvekili Sayın Ahmet Kabil'in. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kabil.

Süreyi eşit mi paylaşacaksınız efendim?

AHMET KABİL (Rize) – Eşit paylaşacağız.

BAŞKAN – Süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini Yüce Meclise sunmak için söz almış bulunuyorum; hepinizi ve dinleyen herkesi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, konuşmama geçmeden önce, bu kürsüden, bir hususa kısaca değinmek istiyorum: İki gün önce, Türkiye'deki huzur ortamını bozmak, halkı, vatanımızın, canımızın, malımızın bekçisi, şerefli kurumlarımıza karşı tahrik etmek maksadıyla, şeref ve haysiyetten yoksun, dengesiz, dinsiz ve densiz bazı kişilerin, yüce dinimizi, Yüce Peygamberimizi ve Kutsal Kitabımız Kur'an-ı Kerimi kirli emellerine alet etmek istediklerini esefle gördüm. Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu bu günlerde, bu hain tahriki ve çirkin senaryoyu şiddetle, nefretle kınıyor, bu sahtekârlığı yapanlar için bu kürsüden millet adına suç duyurusunda bulunuyorum.

Sayın Başbakan, bu densizliği yapana haddini bildirmenizi bekliyoruz. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Tarih boyunca, yüce milletimiz, kutsal değerlerimizin istismar edilmesine, saygısızlık edilmesine müsaade etmemiş, bundan sonra da müsaade etmeyecektir. Şunu herkesin bilmesini istiyorum. Bu yüce millet, dini, diyaneti ve laik cumhuriyetinin hiçbirinden taviz vermeden kıyamete kadar yaşayacaktır.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, isminden de anlaşılacağı gibi, Türkiye'nin imarıyla, yatırım ve ihaleleriyle ilgili bir ihtisas bakanlığıdır. Ancak, bu bütçe imkânlarıyla değil yatırım yapmak, devam eden ve bitirilmesi gereken işleri nasıl, kaç yılda bitiririz diye arayış içerisindedir.

Niçin bu ortam doğdu, buraya nasıl geldik:

55 inci hükümet döneminde, bütün dünyayı sarsan ekonomik kriz ve diğer bütün olumsuz şartlara rağmen, ekonomik dengeler iyileştirildi, enflasyon yüzde 91'den yüzde 50'lere indirildi, devletin kurumları arasında bozulmuş olan dengeler tekrar sağlandı, terörle mücadelede başarılı olundu. Hain teröristbaşı ondört yıl saklandığı Suriye'deki ininden çıkarıldı ve daha sonra yakalanması sağlandı. Türkiye'de, devlet bütçesinden bir kuruş vermeden, yap-işlet modeliyle onsekiz ayda, yetmişbeş yılda üretilen enerjiden çok enerji üretildi. Barajlar, santrallar, otoyollar ihale edildi; ancak, bu başarıdan rahatsız olan bazı partiler uydurma, asılsız bahanelerle azınlık hükümetini düşürüp, zamansız ve gereksiz bir erken seçim ve istikrarsız bir ortam yarattılar. Bu ortamda ekonomi kontrolden çıktı ve bütün dengeler altüst oldu. Yani, kısacası, siyasî çıkar uğruna Türkiye'nin önü kesildi. Bu durumdan siyasî çıkar sağlayan da olmadı.

Şimdi, bu ekonomik koşullarda, bu bütçe imkânlarıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ne yapabilir, bilmiyorum. Tek çare, yap-işlet-devret modeli diye düşünüyorum.

Bu tablonun ve istikrarsızlığın vebali, tamamen siyasî hesaplarla 55 inci hükümeti düşüren partilerindir. 57 nci hükümetimizin, bu dengeleri, tekrar, eski haline getireceğine inanıyorum.

Planlı ve başarılı çalışmalar yapan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı personelini kutluyorum.

İhaleli işlerin zamanında bitirilmesi için, ihale yasalarında, bilhassa 2886 sayılı Yasanın günün şartlarına uydurulması gerektiğine inanıyorum.

Müteahhitlik karnelerinin rasgele, meslekten olmayan kişilere devrine mani olacak düzenlemelerin de yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, kurulduğundan bu yana, günün şartlarına göre, yollarımızın fizikî ve geometrik standartlarını yükseltme gayretinde olmuştur. 1950'lerde 47 000 kilometre yolun 1 624 kilometresi asfaltken, bugün, 1999 yılında, 63 000 kilometre yolun 56 000 kilometresi asfalt kaplamadır, yenileme çalışmaları devam etmektedir.

Bugün 1 726 kilometre otoyol hizmete girmiş, 1 118 kilometre yol inşaatı devam etmektedir. Otoyollar, ANAP iktidarının eseridir. Ayrıca, 1984'lere kadar otoyol nedir bilinmezken, şehirlerarası 1 kilometre dahi otoyol yok iken, Anavatan iktidarları, otoyol kavramını Türkiye'ye getirmiştir. 1986'larda otoyol yapımına şiddetle karşı çıkan, otoyollar lükstür, israftır diyen partiler, bugün, yapılmış otoyollara sahip çıkma gayretindeler.

Genel bütçeden, Karayolları Genel Müdürlüğüne ayrılan paylara bakıyoruz; 1955-1960 yıllarında yüzde 11, 1970-1975 yıllarında yüzde 7, 1992 yılında yüzde 2,7 ve 1998 yılında yüzde 1,6'ya düşmüştür.

Yatırım programına bakıyorum; 1998 yılında, yatırım harcamaları 161 trilyon; 1999 yılında, enflasyona rağmen yatırım ödeneği 154 trilyon; Ocak 1999'dan bugüne kadar, altı ayda harcanan 102 trilyon; kalan 52 trilyonla bu koca Karayolları ne yapacak bilmem; zorunlu giderler, akaryakıt, bitüm ve işletme masrafları düşerse, geride para kalmayacağı kanaatindeyim.

Bunlarla, geride kalan parayla, geçen yıldan kalan borçlarını mı ödeyecek, iş mi yapacak; bunun takdirini Yüce Meclise bırakıyorum.

Önceki yıllarda Akaryakıt Tüketim Vergisinden Karayollarına yüzde 30'luk bir pay ayrılırdı; 1995 yılında bu kaldırıldı. Bu gelirin tekrar konulması gerektiğine inanıyorum.

Ayrıca, dış krediyle yapılan projelerin, Karayolları Genel Müdürlüğü yatırım tavanı dışında tutulması zorunludur. Aksi halde, Karayollarının, bundan sonra hiçbir yeni yatırım yapma imkânı yoktur. Halbuki, bizim daha çok yol yapmamız gerekiyor. Türkiye'de kilometrekareye 400 metre yol düşerken, kalkınmış ülkelerde, örneğin, Fransa, Almanya, İngiltere, Japonya gibi ülkelerde kilometrekareye 1,5 ile 2,5 kilometre yol düşmektedir. Halil Rıfat Paşa'nın "gidemediğin yer senin değildir" sözü, yolun önemini gayet iyi belirtmektedir.

Yol ağının standardı ve büyüklüğü, ülkenin kalkınmışlığının bir göstergesidir.

Üzerinde önemle durmamız gereken bir başka husus da şudur: Karayollarında, DSİ'de, Köy Hizmetlerinde çalışan teknik personel maddî yönden perişan durumdadır. Bazı meslek gruplarında iyileştirme yapılmıştır. Trilyonlarca liralık yatırımın denetimini, mesuliyetini verdiğimiz teknik personelin durumunda da iyileştirme yapmak durumundayız. 1970 yılına kadar teknik personel için 10195 sayılı Yasa vardı, o kaldırıldı. Elimdeki bordrolara göre, 1'in 4'ündeki bir bölge müdürünün aldığı aylık 310 milyon lira, aynı yerde çalışan bir bekçinin ücreti ise -ikramiyesiyle birlikte- 407 milyon liradır. Yine, 1'in 4'ündeki bir mühendisin aldığı aylık 206 milyon lira, aynı yerde çalışan bir düz işçinin aldığı ücret ise 242 milyon liradır. "İşçiye verilmesin, fazla veriliyor" demiyorum; ancak, teknik personel de mağdur edilmesin diyorum.

Sayın milletvekilleri, Karadeniz Bölgesi, 1990'dan sonra beş yıl, hatta bugüne kadar, Türkiye'de en az yatırım alan, en çok göç veren bölge olma unvanını muhafaza etmektedir. Nisan 1995 Devlet Planlama Teşkilatı raporlarına göre -1994 fiyatlarıyla- Türkiye'de kişi başına 16 milyon liralık yatırım yapılırken, Karadeniz Bölgesinde kişi başına 3,4 milyon lira, Rize'de ise 1 milyon lira bile değil, 990 000 liralık yatırım yapılmıştır.

Yine aynı raporlara göre, kırsal yerleşim yerlerinde asfalt karayolu oranı Türkiye ortalaması yüzde 22,50 iken, Karadeniz Bölgesinde bu oran yüzde 11,80'dir; en son bölge durumundadır.

İşte, bu bölgede yıllarca ihmal edilen ve 55 inci hükümet döneminde, her türlü engellemeye rağmen, yabancı krediyle ihale edilen Karadeniz sahil yolu, kredi sorunu nedeniyle, durma noktasına gelmiştir. 57 nci hükümetimizin, bu problemi çözeceğine inanıyorum. Geçmişte, yolun ihalesine karşı çıkanlar, şimdi de bazı medya kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, kamuoyunda güzergâh sorunu çıkarmak istiyorlar. Bu da asılsız, mesnetsiz bir iddiadır.

Sayın milletvekilleri, ben, mühendis, eski bir Karayolcu ve iyi bir çevreci olduğumu iddia ediyorum. Mevcut güzergâh, doğaya zarar veren değil, doğayı, çevreyi koruyan güzergâhtır. İstenilen yeni güzergâh, içeriden geçirilecek; Karadenizin dik yamaçlarında 35 metrelik bir yolu geçirmek için oluşacak dik şevlerle 120-130 metrelik bir arazi şeridi tahrip edilecek. Bu dik arazide yapılacak hafriyatlar, denize doğru, -en az 200 metre araziyi de tahrip ederse- 300 metrelik yemyeşil bir arazi şeridi tahrip edilecektir. üstelik, bu arazi şeridinde olan meskenler de kalkacak. Bu mudur doğayı korumak?! Halbuki, şimdi geçen güzergâhta, mevcut istimlak koridoruna çok az bir ilaveyle, yapılmış hafriyattan, sanat yapılarından, tünelden, köprüden, bütün altyapıdan istifade edilerek, yolun maliyetinin beşte 1 maliyetle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabil, 1 dakika daha veriyorum efendim.

Buyurun.

AHMET KABİL (Devamla) – ... deniz kenarında bir nevi genişletme yapılarak güzergâh geçirilmektedir. İşte, esas çevreci, bu güzergâhı tespit edip, bu projelendirmeyi yapan, benim meslektaş mühendislerimdir, kendilerini kutluyorum.

Yine, bu güzergâhı istismar edip, yola pürüz çıkarmak isteyen, sözde yazarlar, kin ve husumet dolu siyasî bazı kişilerin sözcülüğünü yapmaktadır; bunları da kınıyorum.

Bu vesileyle, Bayındırık Bakanlığı bütçesinin memleketimize, milletimize ve ilgili bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyor hepinize, tekrar, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabil.

İkinci söz, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Güneş'e ait.

Buyurun Sayın Güneş. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET GÜNEŞ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü faaliyetleri, 1999 yılı bütçesi ve programı ile yatırımları hakkındaki görüşlerimi aktarmak üzere, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen değerli seyircilerimizi saygıyla selamlarım.

Geleneksel olarak bir tarım ülkesi kabul edilen ülkemizin 78 milyon hektar olan yüzölçümünün yaklaşık üçte 1’ini teşkil eden 28 milyon hektarlık kısmı ekilebilir araziyi oluşturmakta olup, bunun da 26 milyon hektarlık kısmı sulanabilir arazi olarak tasnif edilmektedir; ancak, yapılan etütler sonucunda ve günümüz koşullarında, ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı 8,5 milyon hektar olarak belirlenmiş, bunun sadece 2,5 milyon hektarlık kısmı sulamaya açılmıştır.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce, bugüne kadar 195 baraj ve 317 gölet tamamlanarak hizmete açılmıştır. Halen inşaatı sürdürülmekte olan sulama tesislerinin hizmet edeceği alanların toplamı 630 000 hektardır.

Bunlardan tarım sektöründe, Bilecik, Konya, Hatay, Antalya, Burdur, Isparta ve Adana'da 3 adet olmak üzere toplam 9 proje; enerji sektöründe ise Adana, Seyhan, Çatalan projesiyle, hizmetler sektöründe, içme, kullanma ve endüstri suyu amaçlı Antalya içmesuyu projesi 1998 yılında tamamlanmıştır. Ayrıca, Çamgazi, Beyköy, Özlüce, Batman, Sıddıklı, Bakacak ve Yayladağ barajlarında, 1998 yılı içerisinde su tutulmuştur.

Enerji amaçlı olarak, halen Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce inşaatları sürdürülen 25 hidroelektrik santralından, Kralkızı hidroelektrik santralı ticarî amaçla üretime başlamıştır.

Dicle, Batman, Beyköyü, Yenice, Özlüce, Çamlıgöze ve Kuzgun hidroelektrik barajlarının, 1999 yılında, enerji üretimi için işletmeye alınmaları planlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1998 yılında içme, kullanma ve endüstri suyu amaçlı ikmal edilen tesislerden, İzmir'e 128, İçel'e 48 olmak üzere toplam 176 milyon metreküp içmesuyu temin edilmiştir.

Yerüstü suyuyla sulanmakta olan alanların 1 500 000 hektarlık kısmı, sulama birlikleri ile diğer kurum ve örgütlere, yeraltı sulamalarının 336 000 hektarlık kısmı ise yeraltı sulama kooperatiflerine devredilmiştir. Söz konusu yeraltı sulama kooperatiflerinin kurulmasıyla, bu bölgelerde yeni bir istihdam kaynağı sağlanmıştır.

DSİ'nin, 1999 yılı yatırım programında yer alan, 247 adet sulama ve taşkın koruma, 54 adet enerji, 25 adet içme - kullanma suyu, 1 adet ekolojik korumadan oluşan 327 adet büyük su işleri projesinden; 1 adet tarım, 5 adet enerji, 3 adet hizmetler sektöründe olmak üzere, 9 adedi 1999 yılında kullanılacaktır.

Sayın milletvekilleri, hükümetlerarası ikili görüşmeler çerçevesinde, dış kredili olarak yapımı ele alınan hidroelektrik projesinden, 26 adet baraj ve hidroelektrik santralının toplam kurulu gücü 6 600 megavat, yıllık ortalama üretimi ise 22 milyar kilovat/saattır. Dış kredilerle finanse edilen projelerden Muratlı, Borçka ve Deriner Barajları yapım sözleşmeleri Sayıştay Başkanlığınca tescil edilerek işe başlanmıştır. Yusufeli ve Ilısu projeleri için yapılmakta olan görüşmeler de ileri aşamaya gelmiştir.

1999 yılında, Eskişehir - Yenice, Ankara - Akyar, Bilecik - Kızıldamlar, Samsun - Derinöz, Sinop - Erfelek, Antalya - Çayboğazı, Gaziantep - Karkamış, Gümüşhane - Kürtün barajlarında su tutulması planlanmıştır.

1999 yılında içme - kullanma ve endüstri suyu temin amaçlı inşaatı devam eden tesislerin tamamlanmasıyla Ankara'ya 49, İstanbul'a 48 ve Gaziantep İline 47 olmak üzere toplam 144 milyon metreküp su temin edilecektir.

Bu arada, 55 inci hükümet döneminde temeli atılan ve dış krediyle finanse edilen Şanlıurfa İçmesuyu Arıtma Tesisi ve Pompa İstasyonları Projesinin de en kısa sürede tamamlanması, arzumuz ve temennimizdir.

Sayın milletvekilleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1999 yılı bütçesi, Bütçe ve Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğünden finanse edilmektedir.

DSİ'nin 1999 yılı için 2,5 katrilyon TL ihtiyaç talebine karşılık, 1999 yılında, 23,65 katrilyon TL olan devlet konsolide bütçesinin ancak yüzde 2,1'ine tekabül eden 497 trilyon TL'si yatırımlara ayrılabilmiştir. Tahsis bütçenin ihtiyaç bütçeye oranı geçmiş yıllarda yüzde 30 ilâ 40 iken, bu oran, 1999 bütçe döneminde yüzde 25 olmuştur. Tarım sektöründe ise, yatırım tahsis bütçesi, ihtiyaç bütçenin ancak yüzde 12'si kadar tahakkuk etmiştir.

Millî bütçeden tarım yatırım projeleri için ayrılan pay, gelecekte bu oranda tahsis edilmeye devam ettiğinde, Devlet Su İşleri programındaki işlerin tamamlanması için, en iyimser hesaplamalarla otuz yıl gibi bir zaman gerekeceği gibi, başlangıçta yapılan tesisler proje ömrünün önemli bir kısmını harcamış olacaktır. DSİ 1999 bütçesinin, Türkiye'nin bu önemli olan kurumundan beklediğimiz hizmetler ölçeğinde oldukça yetersiz kaldığı çok aşikârdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan araştırmalar, sulu tarımda her 50 dönüm ziraî alanın işletmesinde -yani, 5 hektar içerisinde- 5 kişilik bir aileye istihdam ve iş olanağı sağlanabileceğini göstermektedir. Bu araştırma sonucuna göre, tarım işkolunda ekonomik olarak sulanabilir ziraî alanların yeterli sulama tesisleriyle donatılarak sulu tarıma açılmasıyla, ülkemizde işsizlik oranının önemli ölçüde azaltılabileceği aşikârdır.

Türkiye geneli değerlendirmesi çok zaman alacağından, mukayese amacıyla, tarım sektörünün ve bu sektöre yapılacak yatırımın faydalarını izah etmek üzere, kendi bölgemdeki -yani, GAP bölgesindeki- durumdan bahsetmek istiyorum:

Sanayileşme çabası içerisinde olan Türkiye'de tarımın gayri safî millî hâsıla içindeki payı düşmekte ise de, Güneydoğu Anadolu'da durum oldukça farklıdır. Bu bölgenin kalkınması için tarım ve tarıma dayalı endüstri en büyük itici güçtür.

Güneydoğu Anadolu’da sulu tarım işletmeleri söz konusu olduğunda, yılda iki, hatta, bazı yörelerde üç ürün almaya müsait ziraî alanların toplamı yaklaşık olarak 2 milyon hektar civarındadır. Planlamaları ve bazılarının projeleri tamamlanmış sulama tesislerinin projelerinden Şanlıurfa-Harran Ovasında 165 000, Mardin-Ceylanpınar Ovalarında 310 000, Bozova'da 50 000, Siverek-Hilvan Ovasında 160 000, Suruç-Yaylak Ovasında 115 000 hektar olmak üzere, yalnız Şanlıurfa ve civarında toplam 800 000 hektar alanın sulu tarıma açılmasıyla Şanlıurfa havalisinde 800 000 nüfus, tüm Güneydoğuda ise yaklaşık 2 milyon nüfus iş bulmuş olacaktır.

Bu durum, bölgeden büyük ölçüde göçü önleyeceği gibi, yörenin işsizlik sorununun çözümüne de önemli katkılar sağlayacaktır. Böylece, bölge halkının geçim standardı yükselirken, eğitim, sağlık, kültür, sanayi gibi sosyal ve ekonomik altyapının gelişmesi kolaylaşacak, Güneydoğu Anadolu Projelerinin hedeflerinden büyük bir kısmı tahakkuk etmiş olacaktır.

2000 yılı bütçesinin hazırlanmasında, tarım projeleri yatırımlarının, diğer yatırım projeleri yanında ön sıralarda yer alması gerektiğine inanıyoruz.

Yüzde 70'i tamamlanan, gerek enerji gerek tarım ve gerekse hizmet sektöründeki tesislerin ekonomiye kazandırılması ve yatırım kapitalinin geriye dönüşü için gerekli bitirme ödeneklerinin tamamının tahsisi konusunda gerekli hassasiyetin hükümet tarafından gösterileceğine de inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu konuda örnek olarak açıklamak istediğim bir bölüm vardır: 100 milyar lirayla 1999 yılında biteceği tespit edilen bir yatırım, 30 milyar lira gibi komik bir rakam konulduğunda, 2000 yılında 70 milyar lira gibi bir ödeneğin ihtiyacı hâsıl olmaktadır. 2000 yılında -katsayının 1.60 olduğunu varsayarsak- tekrar, o yatırımın maliyeti 112 milyar TL'ye yükselmiş olacaktır; yani, bu demektir ki, eğer bir inşaat, hastane olsun, yol olsun, sulama olsun, 50 milyarla, 100 milyarla veyahut da 150 milyarla bitiriliyorsa, bu azıcık ödeneklerle, bu sene Devlet Su İşlerine tahakkuk ettirilmiş olan 497 trilyonluk bir ödenekle bu işlerin bitirileceğine ben pek inanmıyorum...

BAŞKAN – Sayın Güneş, 1 dakika daha süre veriyorum, buyurun.

MEHMET GÜNEŞ (Devamla) – Ancak, 2000 yılında, bu kadarlık olan ödenekler, bitmeye yüz tutmuş olan projelerimize yatırılsın ve bunlar ömürlerini bitirmeden tekrar geri dönüş yapılsın. Buna, biz, sulamayı da ele alabiliriz, bir hastaneyi de ele alabiliriz, bir okulu da ele alabiliriz. Bütün inşaat sektöründe ve bütün yapım sektörlerinde, maalesef -bugünkü koşullarda, bizim ülkemizin üzerine nasıl bir faiz katmeri gittikçe çığ gibi büyüyorsa- bitmeyen işler de aynı şekli almıştır.

Bu vesileyle, bütçemizin Türkiye Cumhuriyetine hayırlı uğurlu olmasını diler, Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım, teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güneş.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk konuşma, Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Sancar Sayın'a aittir. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Sayın.

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim?

AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) – Evet, 10'ar dakika.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DSP GRUBU ADINA AHMET SANCAR SAYIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 1999 yılı bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini aktarmak amacıyla söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi ve tüm yurttaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Yeryüzünde insanlığın oluşumuyla birlikte, ekonomik gelişmelere paralel olarak, yerleşim alanlarının fizikî yapısının da değiştiğini görmekteyiz. 20 nci Yüzyılın bir kentleşme çağı olması, bu yüzyıl içerisinde sanayileşmede yaşanan hızlı gelişmelerin bir uzantısıdır. Ülkemizde de cumhuriyetle birlikte başlayan sanayileşme çabaları, başlangıçta yüzde 90'lara varan kırsal nüfusun, bugün yüzde 42'lere kadar gerilemesine; buna karşın, kentlerimizin hızla büyümesine yol açmıştır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, bu hızlı değişimin yarattığı talepleri büyük fedakârlıklarla karşılamaya çalışmakta ve yatırımlarıyla ülke kalkınmasında önemli yer tutmaktadır.

Bakanlığın 1999 yılı bütçesinin, Karayolları Genel Müdürlüğü, İller Bankası bütçeleri ve bütçe dışı kaynakların da eklenmesiyle 959 trilyon lira dolayında gerçekleşmesi beklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz, ülke kalkınmasına yönelik yatırımların arzulanan hedefler ölçüsünde gerçekleşmesi, bütçenin büyüklüğüyle doğru orantılıdır; ancak, bütçenin verimli ve doğurgan yatırımlara yönlendirilmesi de bir o kadar önemlidir. Ülkemizin bugün geldiği noktada, hızlı kentleşmenin bölgelerarası gerek fizikî gerek ekonomik gelişmişliğin farklılaşmasına yol açtığını, yatırımların ülke genelinde dengesiz ve adaletsiz bir biçimde dağıldığını görmekteyiz.

Ülkemizde yıllık nüfus artışı yüzde 2 olmasına rağmen, kentleşme hızı yüzde 6 dolayındadır; yani, yüzde 4 dolayında göçe bağlı kentleşme söz konusudur. Ayrıca, büyük aileden çekirdek aileye dönüşüm, konut gereksinimini daha da artırmaktadır. 2000'li yılların başında, nüfusumuzun yüzde 75'i kadarının kentlerde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Bu ise, 5 milyon konut ve daha fazla altyapı üretimi anlamına gelmektedir.

Özellikle büyük kentlerimizin çevresinde, geçmişte kazma kürekle yapılan gecekondular, artık ileri teknoloji kullanılarak, arazi mafyasınca gasp edilmiş hazine ve belediye arazileri üzerinde yapılan çokkatlı kaçak yapılara dönüşmüştür. Kaçak yapılaşmaya ve gecekondulaşmaya siyasî çıkarlar açısından yaklaşılarak, son kırk yılda 11 kez gecekondu affı çıkarılması, gecekondulaşmayı ve kaçak yapılaşmayı teşvik etmiş ve bir araziyi gasp ederek yerleşmenin meşru olduğu gibi tehlikeli bir geleneğin kökleşmesine yol açmıştır. Bugün, Türkiye'de anakentlerdeki nüfusun beşte 3'ü gecekondularda yaşamakta ve bu oran gün geçtikçe artmaktadır.

Ükemizdeki göç hareketleri, genellikle sanayileşme hızının çok üzerinde seyretmektedir. Bu durum, köylerdeki gizli işsizliğin kentlere taşınması olarak nitelenebilecek sosyal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan birçok araştırma, ülkemizin büyük kentlerindeki nüfus yığılmasının sahte ve sağlıksız bir kentleşme olduğunu ortaya koymuştur. Her geçen gün artan gecekondu sorununa, 775 sayılı Gecekondu Yasasıyla çözüm getirilmeye çalışılmaktadır. Bir yandan imar-iskân uygulamalarıyla mevcut gecekondulaşmış alanlar kent bütünlüğüne kazandırılmaya çalışılırken, göç sonucu oluşan yeni taleplerin arsa üretiminin yetersiz kalması sonucu karşılanamaması bu sorunun kronik hale gelmesini sağlamaktadır. Özellikle büyük kentlerin göç sonucu gerçekleşen büyümesi, yılda 100 000 -150 000 artan nüfusun iskân edilmesi ve kentsel altyapının üretilmesi anlamına gelmektedir.

Göç sonucu oluşan sağlıksız kentleşmenin çözümünün, göçün nedenlerini ortadan kaldırmak, bölgelerarası dengesizliği gidermek olduğu açıktır. Bu nedenle, mevcut İmar Kanununun sadece kentlerin fizikî planlamasını ele alan yaklaşımlarından uzaklaşarak, bölgesel planlamaya ağırlık veren yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu yaklaşım içerisinde, bölgelerin fizikî planlamasının yanında, ekonomik kalkınma planlarının da yer alması; yani, fizikî gelişme ile ekonomik gelişmenin birlikte ele alınması gereklidir.

Demokratik Sol Parti olarak uzun yıllardan beri savunduğumuz köy-kent programının, özellikle yoğun göç baskısı altında bulunan kentlerimizin bugünü değerlendirildiğinde ne kadar doğru bir çözüm önerisi olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Köy-kent projeleri, az gelişmiş bölgelerimizde, bir yandan yaşam kalitesini yükseltirken, diğer yandan da, bu bölgelerimizin ekonomik gelişmelerini sağlayarak bölgelerarası dengesizliği giderecek ve göç sonucu bunalan kentlerimizi bu baskıdan kurtarabilecektir.

Seçim bölgem olan Antalya İli, ülkemizin turizm başkenti ve bir dünya kenti olarak kabul edilmektedir. Ancak, biraz önce değindiğim göçe dayalı sağlıksız gelişim, Antalya'nın geleceğini olumsuz yönde etkilemektedir. Turizm, 1 kilometrelik bir sahil şeridine hapsolmuş, iç bölgelere yayılamamıştır. Tarımın turizm lehine ihmal edilmesi kent ekonomisini olumsuz yönde etkilemiş, ülkemizin iç bölgelerine olan demiryolu taşımacılığının geliştirilememesi, Antalya Limanının kapasitesinin altında kullanılmasına ve organize sanayi bölgesinin yeterince gelişememesine neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin topraklarının yüzde 92'si deprem kuşağında yer almakta ve nüfusumuzun yüzde 95'i bu bölgelerde yaşamaktadır. Her deprem felaketinden sonra yaşanan acılar kısa bir süre sonra unutulmakta, etkin ve kalıcı önlemler alınamamaktadır. Son yedi yıl içerisinde yaşanan afetler değerlendirildiğinde, 1992 Erzincan, 1995 Dinar, 1998 Adana depremlerinde yaklaşık 800 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, binlerce insanımız yaralanmış, 35 000’in üzerinde yapı hasar görmüştür. Ayrıca, Ege ve Batı Karadeniz Bölgelerindeki sel felaketleriyle birlikte bütün bu felaketlerin ülke ekonomisine faturası çok ağır olmuştur. Sadece bu yıl için 62 trilyon 500 milyar Türk Lirası ödeneğe ihtiyaç vardır. Kaynak sıkıntısı nedeniyle, otoyollar, enerji üretim projeleri gibi makro projelerin tamamlanamadığı dikkate alınırsa, ekonomik kayıpların ölçüsü daha iyi anlaşılabilir.

Türkiye'de doğal afet zararlarının azaltılmasına yönelik politikalar yerine, afet sonrası yara sarma politikalarına öncelik ve önem verilmiştir. 1997 yılında (10/58) esas numaralı araştırma komisyonunun tespitleri, doğal afetler karşısındaki durumumuzu ortaya koymaktadır. Hızlı nüfus artışı ve göçler, denetimsiz kentleşme ve sanayileşme, yoğun kaçak yapılaşma, her kademede bilgi ve eğitim eksikliği, yapı sigortası, yetkin mühendislik, denetim kuruluşları gibi yöntemlerle yerleşme ve yapı denetimlerinin gerçekleştirilememesi, doğal afetlerin risk boyutunu artırmaktadır.

1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı İmar Kanunu da, yapıların denetlenmesine ilişkin zayıf hükümler içermekte ve etkin bir denetim sağlama konusunda yetersiz kalmaktadır. Konuyla ilgili olarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığının hazırlatmış olduğu yeni imar kanunu taslağı ile yapı denetim ve sigorta kanunu taslaklarının ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

Buyurun.

AHMET SANCAR SAYIN (Devamla) – ... meslek odaları ve diğer ilgili kuruluşların da önerileri doğrultusunda irdelenerek kanunlaşması ve bu önemli boşlukların doldurulması gerektiğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ülke kalkınmasına yönelik büyük yatırımları gerçekleştiren Bakanlığımıza bağlı çalışan teknik personelin ekonomik durumu oldukça düşündürücüdür. Ayda 130-300 milyon lira gibi bir ücret karşılığında büyük sorumluluklar üstlenen personelimizin ekonomik durumunun iyileştirilmesi, verimliliği artıracak, uzun yıllarda yetişen değerli kadroların kurumdan kopmalarının önüne geçilebilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındınlık ve İskân Bakanlığının 1999 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler; sevgi ve saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ahmet Sancar Sayın'a teşekkür ediyorum.

İkinci söz, Konya Milletvekili Sayın Emrehan Halıcı'nın.

Buyurun Sayın Halıcı. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 7 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MEHMET EMREHAN HALICI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1999 yılı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Partim ve şahsım adına, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Kalkınmış ve gelişmiş bir ülke olmanın temel göstergelerinden biri de, o ülkede üretilen ve tüketilen enerji miktarıdır. Ekonomik gelişmemizi güvence altına alabilmemiz, sürekli ve güvenli enerji sağlayabilmemize bağlıdır. 1998 yılında enerji tüketimimiz 74 milyon ton petrol eşdeğeri, enerji üretimimiz ise 29 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Üretim ve tüketim arasındaki bu açığın yanı sıra, fert başına enerji tüketimimiz, 1998 yılında 1 168 kilogram olmuştur. 1 680 kilogram olan dünya ortalamasının altındaki bu rakam, maalesef, OECD ortalamalarının dörtte 1'ine karşılık gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, enerji ve doğal kaynaklarla ilgili ulusal politikamızı belirleyecek temel politikalara kısaca değinmek istiyorum. Ülkemizde, toplam ve fert başına enerji tüketimi, kalkınmaya paralel olarak artırılmalıdır. Enerji tüketimindeki bu artış sağlanırken, kayıplar ve israf azaltılmalı, ayrıca, daha az enerjiyle daha fazla hâsıla sağlamaya dönük teknolojiler kullanılmalıdır. Enerjinin etkin kullanımı olarak açıklanabilecek bu hedef, refah düzeyinden ödün vermeden, daha az maliyetle, daha fazla hâsıla sağlamaya dönük, kalite ve performansın düşürülmediği, bir mal veya bir hizmet üretmek için gerekli olan enerji miktarının azaltılmasına dayanmaktadır.

Enerji üretimindeki ve enerji tüketimindeki artışlarla birlikte, çevre kirliliği, çok daha ciddî bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Aramadan üretime kadar, enerji sektörünün faaliyetlerinin tüm aşamalarında çevre faktörü göz önüne alınmalı ve “çevre, enerji, ekonomi” üçlüsünün optimizasyonunu sağlayacak çevre dostu teknolojiler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Güneş, rüzgâr, jeotermal enerjiler gibi, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı artırılmalı ve ülkemizin bu alandaki teknoloji yeteneği yükseltilmelidir.

Enerji ve doğal kaynaklarla ilgili sektörümüzün özelleştirilmesi için, dünya koşulları ve ulusal çıkarlarımız dikkate alınarak, düzenleyici, kolaylaştırıcı ve serbest rekabet ortamını sağlayacak bir yapı oluşturulmalıdır.

Yatırım projelerine özel sektörün ilgi duyması hedeflenmeli ve devlet, özel sektörün yeterli olamayacağı alanlara yatırım yapmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bahsetmeye çalıştığım bu temel politikalar dışında, aşağıdaki konuları da, yine kısaca dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Genel enerji üretim ve tüketiminde elektrik enerjisinin oranı, iletim ve kullanım kolaylığı ve ayrıca, temiz enerji olması nedeniyle giderek artmaktadır. Yıllık elektrik enerjisi talebimizin yaklaşık yüzde 10 artıyor olması, her yıl 5 milyar dolarlık bir yatırım yapılmasını gerektirmektedir.

Hükümetimizin, finansman ihtiyacıyla KİT'lerin yeniden yapılandırılması ve sektörün özelleştirilmesiyle ilgili olarak düzenlemeleri gündeme getirmesi, son derece sevindiricidir.

Yerli elektrik üretimi olanaklarımızın talebi karşılayamaması nedeniyle, kömür ve su kaynaklarımızın değerlendirilmesi, yeni kaynaklar geliştirilmesi, özellikle nükleer santralların yapımını zorunlu hale getirmektedir. Kamuoyunu nükleer enerji ve nükleer santral konusunda bilinçlendirme çalışmaları artarak devam etmelidir.

Enerji ihtiyacımız, büyük oranda, ithal petrol ve doğalgazla karşılanmaktadır. Dışa bağımlılığımızın azaltılması amacıyla, yerli kaynakların kullanımını sağlayacak ve artıracak projeler üretilmelidir. Petrol ve gaz sektörünü daha sağlıklı bir yapıya kavuşturacak olan petrol kanunu bir an önce çıkarılmalıdır.

Dünya hampetrol ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 76'sının yer aldığı Ortadoğu, Kafkas, Hazar ve Rusya Federasyonu bölgelerinin merkezinde olan ülkemiz, bu coğrafi avantajı çok iyi kullanabilmeli, hem kendi ihtiyacını karşılayabilmeli hem de Avrupa'nın ve Batı'nın bir enerji köprüsü haline gelebilmelidir.

Sulamayla ilgili projelere önem verilmelidir. Güneydoğu Anadolu Projesinin 2010 yılında bitirilmesi hedefi için gerekli adımlar atılmalı, Konya Ovası Projesi kapsamında Göksu Çayından Konya Ovasına su taşıyacak olan Mavi Tünel Projesi bir an önce yaşama geçirilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ekonomimizi büyütmek, yaşam standartlarımızı geliştirmek ve ülkemizin rekabet gücünü artırabilmek için gerekli olan enerjiyi temin etmek üzere, ulusal enerji politikamızı bir an önce belirlemek zorundayız ve bu politikada da, daha az finansmanla, en az çevresel ve en az sosyal maliyeti göz önünde bulundurmalıyız.

Bu düşüncelerle, 1999 bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, Partim ve şahsım adına, hepinize, en içten sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halıcı.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, son söz, İstanbul Milletvekili Sayın Ziya Aktaş'ın. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Aktaş, konuşma süreniz 7 dakikadır.

Buyurun.

DSP GRUBU ADINA A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının 1999 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, bazı ekgörüş ve düşüncelerimizi sizinle paylaşmak istiyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclise saygılar sunarım.

Ülkemizde, kalkınmaya paralel olarak, enerji ve madenlere olan talep hızla artmaktadır. Bu talepler, kamu ve özel sektörümüz yanında, gerektiğinde yabancı sermayenin de katılımıyla karşılanmalıdır. Bunun, ekonomik, zamanında, yakıt güvencesi bakımından ülke ve kaynak çeşitlendirmesi de göz önünde tutularak, dürüst, şeffaf ve rekabete açık bir şekilde yapılması önemlidir. Bunu yaparken, ulusal ilkelerimize ve ulusal çıkarlarımıza ters düşmeyecek çözümler üretilmesi ve çalışanlarımızın haklarının gözetilmesi gerekir; çünkü, ülkemiz çıkarının ve halkımız yararının her şeyin önünde ve üstünde tutulması, bizim için, Demokratik Sol Parti için, çok büyük bir önem ve öncelik taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Uluslararası Enerji Ajansı ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı -kısaca, bildiğiniz gibi OECD- adlı iki uluslararası kuruluş var. Türkiye, her ikisine de üye. Bu iki kuruluş, 1998 yılında, yani geçen yıl "dünyadaki enerji görüntüsü" diye çevirebileceğimiz bir kitap yayımladılar, bir rapor verdiler. Bu raporda yer alan bilgilerin bence en önemli yanı, 1970-1995 yılları , yani yirmibeş yıllık dönemdeki verileri alarak, bir sonraki yirmibeş yıl, yani 1995 ve 2020 yılları arasındaki yıllar için enerji alanında kestirimler yapabilmek. Buna göre, 2020 yılına kadar dünyadaki enerji üretiminde en çok kullanılan ve kullanılacak yakıtların ilk üç sırası şöyle verilmiş: Kömür, gaz ve nükleer yakıt.

Türkiye'nin, gelecek yirmi yıl için, diğer boru hatları yanında, özellikle iki boru hattı; biri, Hazar geçişli Türkmenistan-Türkiye doğalgaz boru hattı, diğeri de Bakû-Ceyhan hampetrol boru hattı, hem Türkiye hem de tüm dünya için büyük bir önem taşımaktadır.

Türkiye, nasıl, GAP adlı bir rüya projeyi gerçekleştirme yolunda önemli adımlar atarak, sadece enerji değil, sulama ve taşkın önleme işlevleriyle halkımıza iş ve aş yaratabilecek önemli bir görev üstlenmişse, kanımca, önümüzdeki yeni bir rüya proje de, bu iki boru hattının oluşturduğu projedir. Bu yeni projeyle, tarihî ipek yolu, adını değiştirerek “enerji yolu“ olarak yeniden canlanacak, böylece, Ortaasya ve Kafkaslardaki tarih ve kültür birliğimiz olan kardeş ülkelerin, Avrupa'ya ve tüm dünyaya Anadolu'dan açılmaları mümkün olacaktır. Bu ise, o ülkelerdeki kardeşlerimiz kadar bizim insanımıza da iş ve aş yaratacaktır. Bu projelerde son aylarda hızlanan gelişmelerin aynı hızla devamı için, sadece hükümetimizin değil, bütün partilerimizin de ellerinden gelen çabayı göstereceklerine ve katkıda bulunacaklarına inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, az önce de söylediğim gibi, gelecek yirmi yılın kömür ve gazdan sonra en çok kullanılan üçüncü enerji kaynağı nükleer yakıt olacaktır. Türkiye, 1970'li ve 1980'li yıllarda iki kez açıp iptal ettiği ihalelerden sonra, üçüncü ihalesini 1997 yılında açmıştır. Bu ihalenin 1999 yılı; yani, bu yıl sonuna kadar tamamlanması, ülkemizin yararına olacaktır. Konunun önemi sadece enerji üretimi değildir; 2000'li yılllarla beraber, insanlığın geleceği bilgi çağında, teknoloji de büyük önem kazanmakta, şimdiden bilgi ve teknoloji çoğu kez beraberce kullanılmaktadır. Bilgi teknolojisi, gen teknolojisi, biyoteknoloji gibi teknolojiler yanında, nükleer teknoloji de ülkemizin geleceği için çok önemli ve yararlıdır. Bu alanda da insanımızın bilgi ve beceri kazanabilmesine, Akkuyu'da kurulacak nükleer santral çok önemli katkılarda bulunacaktır. Bu amaçla, TEAŞ, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve TÜBİTAK arasında işbirliği sağlayıp geliştirecek bir ortak araştırma, geliştirme biriminin kurulması, çok yararlı olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin doğal kaynaklarını yeterince değerlendirmeden kalkınmamızı tam olarak sağlayamayız. Ülkemizin dünya madenciliği içerisinde önemli sayılabilecek bir yeri olmasına karşın, örneğin sadece geçen yıl, 1998 yılında, bu alanda, yani madencilik alanında, ithalatta ödediğimiz dövizin miktarı, ihracattan elde ettiğimiz dövizden daha fazladır. Türkiye olarak bunu kabul edemeyiz, bunu sürdüremeyiz. Küreselleşme sürecinde madenciliğimiz ve ülkemiz çıkarlarının gözetilmesi, en temel görevler arasında olmalıdır. Madencilik sektörünün gelişmesi ve güçlenmesi için, hükümetin, gerekli çalışmaları en kısa zamanda başlatacağına inanıyoruz; zira, kaybedilen sadece döviz değil, madencilik sektörümüzdür, maden işçilerimizin işidir ve aşıdır. Bu nedenle, konu, son derece ivedi önlemler alınmasını gerekli kılmaktadır.

Kısaca değinmek istediğim son konu da atamalardır. Atamalarda liyakatin aranması çok önemli bir genel ilkedir. Ancak, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bünyesindeki atamalarda, liyakat yanında, kurum bilgisi, konu bilgisi ve uzmanlığı aranması ve atamaların her türlü politik ve kişisel çıkar hesaplarından uzakta yapılması, pek çok bakanlıktan daha büyük önem taşımaktadır. Bu bakanlık bünyesindeki tüm atamalarda ve terfilerde bu ilkeye titizlikle uyulmasını istiyor ve bekliyoruz.

Bu görüş ve düşüncelerle, 1999 yılı bütçesinin ülkemize ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığımıza hayırlı olmasını diler, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aktaş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, ilk söz, Çanakkale Milletvekili Sayın Nevfel Şahin'e aittir.

Buyurun Sayın Şahin. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşacaksınız efendim?

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Evet efendim.

BAŞKAN – Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına ve şahsım adına düşüncelerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Türkiyemizin en eski bakanlıklarından biridir. Gerçekten de, Büyük Atatürk'ün gösterdiği gibi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmamız konusunda, Bayındırlık Bakanlığı, Türkiyemizin altyapı ve üstyapı yatırımlarını yapmış ve büyük hizmetleri geçmiş bir bakanlıktır. Ben, burada, huzurunuzda, başta Bakan olmak üzere, bütün Bayındırlık Bakanlığı mensuplarına, ülkemizi imar ve inşa ettikleri için sonsuz teşekkürlerimi arz ediyorum.

Bayındırlık Bakanlığı yatırımcı bir bakanlıktır, Türkiye'nin yatırımlarını yapmaktadır. O bakımdan, Türkiye bütçesine de özetle bakmak istiyorum. 1999 bütçesi, 55 inci hükümet tarafından 1998'in kasım ayında hazırlanmış, bilahara, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş ve Meclise inmeden, geçici bütçeyle Türkiye'yi idare etmişiz. Kasım ayında hazırlanan bütçede hiçbir değişiklik yapmadan, sadece, cari harcamalara ve faiz ödemelerine 3 katrilyon ilave edilerek, bugün, huzurumuza gelmiştir.

27,3 katrilyon olan bütçenin yüzde 60'a yakını faiz ve transfer ödemelerine, yüzde 25'i ücretlilere, yüzde 9'u sosyal güvenlik kuruluşlarına, yüzde 5'i, yani sadece 1,4 katrilyonu yatırımlara ayrılmıştır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda, yatırımcı bakanlıklar için, başta Bayındırlık Bakanlığı olmak üzere, ilave ödenekler istenilmiş; ama, yatırımlara sadece 1 trilyon lira ilave edilmiş ve böylelikle, geçen yıl, yani 1998 yılında yatırımlara 1 katrilyon lira ayrılmıştı, 400 trilyon lira da özelleştirmeden verilecekti; ama, özelleştirmeden 1 lira gelmedi; bu yıl da, aşağı yukarı aynı ödenekle, yani 1,4 katrilyon lirayla bütçe huzurumuzda...

Sayın milletvekilleri, 55 inci ve 56 ncı hükümetler hangi iddialarla iktidara geldiler; Türkiye'nin bozulan makro ekonomik dengelerini düzeltecekler, Türkiye'nin yatırımlarını artıracaklar, özel sektörün önünü açacaklar, Türkiye'de enflasyonu düşürecekler, içborcu azaltacaklar, refahı yükseltecekler diye iktidara geldiler; ama, baktığımızda, tamamen tersi oldu. Bugün, 1999 bütçesine baktığımızda, gerçekten de, milletimizde heyecan yok, Meclisimizde heyecan yok, hükümetimizde heyecan yok. 18 Nisan seçimleri yapıldı, Türkiye'de yeni bir hükümet kuruldu; Türkiye'nin heyecanı yok. Niçin yok; işte, bu bütçe, Türkiye'ye heyecan vermemektedir. (DYP sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin içborçları 4 katrilyon liradan 16 katrilyon liraya çıktı. Türkiye, her ay 1 katrilyon lira faiz ödemek mecburiyetinde. Eğer, tatil ve bayram günlerini çıkarırsak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, her gün 50 trilyon lira faiz ödemek mecburiyetinde ve bugün geldiğimiz durum açık seçik ortada; bu bütçede çiftçilere bir şey yok, bu bütçede esnafa bir şey yok, bu bütçede memura bir şey yok, bu bütçede sanayiciye, üretim yapan insanlara bir şey yok. Kime bir şey var; Türkiye'de, sadece ranttan gelir elde eden 500 000 kişiye bir umut var; her gün 50 trilyon lira faiz... (DYP sıralarından alkışlar)

1991 yılında konsolide bütçeden yatırımlara ayrılan para yüzde 14,37; 1992 yılında yüzde 14,50; 1994 krizinde yüzde 8,5; 1997'de yüzde 8; 1998'de yüzde 6,4; 1999'da, üzülerek söylüyorum ki, yüzde 5.

Yine, huzurunuzda, bazı kurumların yatırım ödeneklerine bakmak istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin yatırım ödeneği 6,4 trilyon lira; Cumhurbaşkanlığının yatırım ödeneği 18 trilyon lira; İçişleri Bakanlığının yatırım ödeneği 8,5 trilyon lira; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yatırım bütçesi 2,5 trilyon lira. Bu 2,5 trilyon lirayla gençlere ne yapacağız, hangi ilçelere kapalı spor salonları, spor alanları yapacağız? Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yatırım ödeneği 17 trilyon lira. Küçük sanayi siteleri, organize sanayi siteleri... Çanakkale'de devam eden iki organize sanayi ve küçük sanayi sitesine bu para yetmiyor... Yine, Kültür Bakanlığının yatırım bütçesi 11,2 trilyon lira. Hangi kültür sitelerini yapacağız? Hükümetin, kültüre, gençliğe, öğrencilere verdiği değer ortada! Çanakkale 18 Mart Üniversitesinin yatırım ödeneği 1,5 trilyon lira. YÖK ve 80 üniversitenin yatırım ödeneği 145 trilyon lira. Her üniversiteye, ortalama, 1,5 trilyon lira, yatırım için para ayrılmış. Yeni kurulan üniversitelerimiz var, gençlerimiz eğitim bekliyor; ama, inşaatlar, yatırımlar tamamen durmuş; millet umutsuz. Peki, özel sektör yatırım yapıyor mu; özel sektör de yatırım yapmıyor. Niçin; çünkü, yüzde 60 reel faiz olan bir ülkede kim üretim yapar? Kaynakları, özel sektörden de devlet aldığı için, özel sektör de yatırım yapamamaktadır.

Buradan şunu açık açık söylemek istiyorum. Bu hükümetin bütçesinde, programında bir ufuk yok, insanlara bir ufuk vermemekte, ülke için bir ufuk yok. Nerede İstanbul Boğaz geçişi, nerede Çanakkale Boğaz köprüsü, nerede eğitim siteleri, nerede bölge ihtisas hastaneleri, nerede sağlık merkezleri ve nerede -Milliyetçi Hareket Partisinden bir arkadaşımız söyledi- Ortaasya otoyolu? Bunların hiçbirisi yok, olması da mümkün değil.

Şimdi, ben, buradan, Milliyetçi Hareket Partili sayın milletvekillerine seslenmek istiyorum. Siz, 57 nci hükümette yeni ortaksınız. Bütçeler, hükümetlerin, ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal politikalarını ve icraatlarını gösterir. Mademki 55 inci hükümetin, 56 ncı hükümetin hazırladığı projeyi kabul edecektiniz, o zaman bu Meclise niye geldiniz?! Sizin bütçe konusunda bir öneriniz yok mu? Üzülerek söylüyorum ki, 55 inci, 56 ncı hükümetlerin hazırladığı bütçeyi burada kabul ettiniz ve Bayındırlık ve İskân Bakanınızın, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Karayolları Genel Müdürlüğüne 243 trilyon lira ilave ödenek istemesine rağmen 1 lira alamadınız. Bir şey daha söyleyeyim: Karayolları Genel Müdürlüğüne ayrılan ödenek 153 trilyon lira. 62 000 kilometre karayolumuz var; 1 700 kilometre otoyol, 30 000 kilometre devlet ve il yolu var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin, 1 dakika daha süre veriyorum.

Buyurun efendim.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) – Şimdi, verilen ödenek 153 trilyon lira; ilk altı ayda harcanan ödenek 150 trilyon lira; bundan sonra kalan ödenek 3 trilyon lira; yani, Sergen'i transfer etmek için harcanacak para kadar bir meblağ. Bununla, Türkiye'nin 62 000 kilometre karayolunu, hem yeni yol yapacaksınız hem de bozulan, yama üstüne yama yapılan yolları yapacaksınız.

Bakın, gerçekten de, devlet ve il yollarında büyük sıkıntı var. İki yıldır Karayollarının bütçesine para konulmuyor ve bugün yama üstüne yama yapılan yolların yarın altyapıları bozulacak, su alacak; o zaman, şimdi gerekli olan 247 trilyon lira ödenek yerine, 1,5 katrilyona yakın ödenek ihtiyacını almak durumunda kalacaksınız.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sen falcı mısın yahu!..

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) – Karayollarına...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Arkadaşınızın süresini kullanacaksanız, mutabakatınız varsa, devam edin efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz efendim...

Şimdi, burada bir hakkın suiistimali oynanmaktadır. Bakınız, bir grup üç konuşmacı ortaya koyuyor; 7'şer dakika verdiniz, 21 dakika; 1 dakika oradan gitti; 1'er dakika ilave ettiniz, 24 dakika... Bir grup 24 dakikayı kullanırken, iki konuşmacısı veya tek konuşmacısı olan gruba 1'er dakika vermek, biraz haksızlık oluyor efendim. Müsaade ederseniz, 2'şer dakikaya çıkarırsanız, daha iyi olur.

VEYSEL CANDAN (Konya) – 2'şer dakikaya çıkardığınız zaman, adalet olur.

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) – Sizin arkadaşlarınız nerede? Siz de üç kişi konuşun.

BAŞKAN – 1 dakika süre veriyorum efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – 2'şer dakika verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hak suiistimal edilmemiştir efendim; hesap tamamdır.

NEVFEL ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekten de, Karayollarına ayrılan ödenekler fevkalade azdır. Kuruluşunda yüzde 15; 1993, 1994 yıllarında yüzde 5; bugün ayrılan ödenek ise yüzde 1,2. Eğer, bu, gerçekten de Karayollarının derdine çare bulacaksa, o zaman, bizim burada konuşmalarımız boşuna olur. Burada, 1999 yılı bütçesi görüşülüyor. Karayolları ödeneklerini huzurlarınıza getirmek istiyorum: 3 trilyon lira ödenek kalmış ve Bütçe Komisyonunda da bu ödenek artırılmamış. Gerçekten de karayollarımızın durumu perişandır, otoyollarımızın durumu perişandır.

Ben, 1999 yılı bütçesinin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, Karayolları Genel Müdürlüğüne hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Doğru Yol Partisi Grubu adına son konuşma, Konya Milletvekili Sayın Mehmet Ali Yavuz'un.

Buyurun Sayın Yavuz. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerji ve tabiî kaynaklarla ilgili hedef ve politikaların, ülkenin güvenliği ve refahı, ulusal ekonominin gelişmesi ve güçlenmesi doğrultusunda tespitine yardımcı olan ve enerji ve tabiî kaynakların bu hedef ve politikalara uygun olarak araştırılmasını, geliştirilmesini, üretilmesini ve tüketilmesini sağlayan, Enerji Bakanlığıdır. Bu amaçla kurulan Bakanlık, DSİ, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, EİEİ gibi bağlı kuruluşları, TEAŞ, TEDAŞ, Türkiye Taşkömürü İşletmesi, TKİ, Demir Çelik İşletmeleri, TPAO, BOTAŞ gibi de önemli ilgili kuruluşları da bünyesinde barındırmaktadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; hızla gelişen dünyamızda, ülkemizi bu hıza eriştirmek için, kalkınma planının öngördüğü enerji ve tabiî kaynaklarımızın araştırılması, geliştirilmesi, üretilmesi, Enerji Bakanlığının ana görevidir. Hızla artan enerji ve tabiî kaynak talebinin, ekonomik olarak, zamanında, yeterli, güvenilir ve çevre şartları dikkate alınarak karşılanması gerekmektedir.

Hükümetlerin stratejisi, ülkemizin elektrik enerjisi talebinin orta ve uzun vadede, güvenilir bir şekilde karşılanabilmesi için, yapımı devam eden projelerin zamanında tamamlanması, planlanan projelerin de, geciktirilmeden ele alınması gerekmektedir.

Sayın Başkan, Genel Kurulun değerli üyeleri; DSİ Genel Müdürlüğü, ülkemizin önemli projelerini gerçekleştirmiş bir kuruluştur. 1929 yılında Sular İdaresi, 1939 yılında Su Reisliği, 1953 yılında da 6200 sayılı Kanunla kurulmuştur. Üç büyük iş alanıyla uğraşmaktadır: Büyük su işleri, küçük su işleri ve büyük illerin içme suyu projeleridir.

Büyük su işleri içerisinde, bugüne kadar 193 baraj ve sulama şebekeleri bitirilmiştir; halen de 105 barajın inşaı devam etmektedir. 47 barajın projesi hazır, ihaleleri beklemekte; yine, 47 barajın da projeleri hazırlanmaktadır.

1999 yılı yatırım programına baktığımızda, yatırıma verilen 460 trilyon TL'dir. 142 trilyonu fondan ayrılmıştır; DSİ bütçesinden 324 trilyon ödenek ayrılmıştır. Talep edilen de 2,2 katrilyon TL'dir. Bu parayla bu barajlar bitecek mi?!

Hükümeti oluşturan 3 parti de vatandaşa birçok hizmet sözü verdi. Hangi parayla bunları gerçekleştireceksiniz?! Ayrıca, 55 inci hükümet döneminde 20'ye yakın baraj ihale edildi. Bundan mutluluk duymamak mümkün değil; ancak, her birinin, trilyonlarla ifade edilen proje tutarları var. Ayrılan ödenekler ise, her birine, 50 ile 250 milyar TL arasındadır.

Bu bütçeyle DSİ hangi işi bitirecek?! Bütün baraj şantiyelerinde işler durmuş durumdadır. Binlerce işçi çalışıyordu; firmalar, işçilerini çıkarmak ve işleri askıya almak zorunda kaldı. Sizden, duran şantiyelere yeniden hayat vermenizi, ödeneklerin artırılmasını bekliyoruz. Ayrıca, bu ihale edilen barajların büyük bölümü davet usulüyle ihale edildi. İhalelerinizde açıklık, şeffaflık olmalıdır. Firmalar, ihalelerde yarıştırılmalıdır; kayırma olmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baraj yatırımlarının yanında, tarım sektörüne hayat verecek sulama şebekeleri de zamanında bitirilmelidir. Büyük su işleri kapsamında yer alan GAP Projesi, ülkemizin en komplike projesidir; bu proje, enerji, sulama projelerinin yanında, ekonomik, kültürel ve toprak reformu ile bölgesel kalkınma projesidir; dev barajları, Urfa tünelleri ve sulama şebekeleriyle bölgeye hayat vermiştir. Türkiye'nin en büyük bir gelişme projesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekillleri; büyük su işleri kapsamında, GAP'tan sonra ülkemizin en büyük projelerinden birisi de Konya Ovası sulama projeleridir. Konya Ovasını sulama fikri, Osmanlı devrinde gündeme gelmiş ve Almanlar, 200 kilometrelik kanal ve sulama şebekeleri yaparak, Beyşehir Gölünün sularını Konya Ovasına akıtmışlardır. Yapılan birçok baraj ve gölet, ovanın sulama ihtiyacını karşılayamamış, bunun üzerine, Göksu havzasından Konya Ovasına su akıtılması çalışmalarına başlanılmıştır. Bu nedenle, 17 kilometrelik Göksu Mavi Tüneliyle, Konya Ovasına 450 milyon metreküp suyun akıtılması için, Bağbaşı ve Göksu Mavi Tüneli HES, 1994 yılı programına alınmıştır. Dördüncü kez ihalesi iptal edilen bu büyük projenin bir an önce ihale edilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Anadolu'nun 11 ilini kapsayan KOP Projesi bağlamında, yeterli su kaynağı araştırma çalışmalarına başlanılmalıdır. Orta Anadolu'nun, Ankara, Konya, Afyon, Eskişehir, Kırıkkale, Kırşehir, Aksaray, Karaman, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Yozgat, Tokat, Çorum ve Sıvas İllerinin çorak topraklarını sulayacak suya ihtiyaç vardır. Bu su da, Kızılırmak aracılığıyla, yapılacak baraj ve tünellerle, Fırat Nehrinden getirilmelidir. Yapılacak barajlar ve Hirfanlı'yla, Orta Anadolu'nun 11 iline bu su dağıtılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüzey suyu olmayan, imkânı olmayan, yetersiz sulama suyu olan bölgelerde sondaj çalışmalarına devam edilmelidir.

Yeraltı sulamaları, sulama kooperatifleri marifetiyle çok gelişmiştir; kurak topraklar yeşermekte, çiftçinin hayat seviyesi yükselmektedir. Bu nedenle, sulama kooperatifçiliği geliştirilmeli, bunların elektrifikasyonu, pompa alımları zamanında yapılmalı, kuyular atıl durumda bekletilmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSİ, enerji barajları yapıyor, TEAŞ'a devrediyor. TRT ve diğer kuruluşlar TEAŞ'tan pay alıyorlar. Özellikle belirtmek istiyorum ki, TEK'in elektrik satışlarından yüzde 5-10 gibi, baraj yapımlarına kaynak aktarılmalıdır; bu, elzemdir. Bunun için, gerekli kanun tasarısı Meclisin gündemine getirilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşlerinin yatırım ödenekleri azdır. Kamulaştırma, gölet, küçük su işleri, baraj ve sulama projelerinin ödenekleri yetersizdir. Nakit ödemeler zamanında yapılmalıdır. DSİ firmalarının, ödenek yetersizliğinden şantiyeleri kapalıdır. Geçici bütçe, en çok, büyük işleri üstlenen firmaları vurmuştur.

Genel Müdürlüğümüz, özellikle, son on senedir yeni teknik personel almamıştır. Büyük projelerin sahibi olan DSİ, kontrolörlük yaptıracak mühendis bulamamaktadır. Kati projelerini firmalara vermektedir; kati projeleri, DSİ'nin kendisinin yapması gerekmektedir. Vakit geçirilmeden, DSİ'nin, ihtiyaç duyulan dallarda mühendis alımına gitmesinin elzem olduğuna inanıyorum. Ayrıca, teknik elemanların maaşları da mutlaka iyileştirilmelidir. Sulama birliklerine önem verilmelidir. Geçici işçiler oniki ay çalışır hale getirilmeli ve geçici işçilere kadro tahsis edilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSİ'nin öncülüğünde, Manavgat'tan yavru vatan Kıbrıs'a balonla su taşınmasını sevinçle karşılamıştık; ancak, Norveç firmasına, denenmeden, verilen bu ihalenin, yani, balonla su taşımanın başarısızlığa uğradığını, balonun patladığını, taşımanın durduğunu, üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. DSİ, bu başarısızlığı mutlaka gidermelidir; devletin, ihaleden dolayı zararı giderilmelidir; su taşıma işlemine, yeniden başlanılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, suya dayalı ve termik enerji santralları yapımı devam etmektedir; ancak, bu yapılan santrallar ihtiyaca kâfi gelmeyecektir. Bir türlü yapım safhasına geçemeyen nükleer enerji santrallarının ülkemizde kurulması kaçınılmazdır. Çevreciler, nükleer santrala karşı çıkıyorlar; ancak, enerji açığını gidermenin tek çaresi de nükleer santrallardır. Ülkemizde, uluslararası yüksek teknoloji, sağlıklı çevre ve halkın güvenliğini önplanda tutan santrallar, acilen kurulmalıdır. TEAŞ yatırımında bulunan 1 000 megavatlık nükleer enerji santralı kurulması amaçlanmış; Silifke-Akkuyu'daki tesislerin bir an önce ihale edilmesi gereklidir. Özellikle, çevreye büyük önem veren Avrupa ülkelerinden Fransa'da, Paris'e 40-50 kilometre mesafede nükleer santrallar vardır. Ülkemizin geleceği için, mutlaka bu santralların yapımına başlanmalıdır.

TEDAŞ’ın uyguladığı, tarımsal amaçlı yerüstü suyu bulunmayan yörelerde, çiftçimizin, yeraltı suyundan istifade ederek kalkınmasını sağlayacak yeşil hat projelerine özel önem verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yavuz, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Sayın Başkan, herkese 2 dakika eksüre verdiniz, bana 1 dakika veriyorsunuz.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığının, 55 nci hükümet döneminde, RTÜK Kanununa rağmen, özellikle vermiş olduğu enerji ihaleleriyle ilgili birkaç hususa da değinmek istiyorum. RTÜK Kuruluş Kanununda, yüzde 10'dan fazla hissesi bulunan medya kuruluşlarının devlet ihalelerine giremeyeceklerine dair açık hüküm bulunmasına rağmen, bu ihaleler yapılmış ve tasdik edilmiştir.

Sayın Bakan diyecek ki, bu ihaleler 54 üncü hükümet zamanında yapıldı. İhalelerin, ihale ilanı, müracaatların kabulü, incelenmesi ve nihayet ihalenin tasdiki gibi bir süreçten geçtiği herkes tarafından bilinmektedir. İhalelerin ilanının ve müracaatların alınmasının 54 üncü hükümet zamanında olduğu doğrudur. 155 firma müracaat etmiştir; ancak, yapılan müracaatların hukuka uygunluğu, yeterliliklerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi fevkalade önemlidir. Bu safhada iken, 54 üncü hükümet görevden ayrılmış ve 55 inci hükümet kurulmuştur. 55 inci hükümet zamanında, yanlış değerlendirmeler sonucu, kartel medyasına ve yandaş şirketlere ihaleler verilmiştir; işte yanlış buradadır. (DYP sıralarından alkışlar) Şartnamede olmayan hususlar değerlendirme konusu yapılarak, medya iştiraklerinin ihale kazanmasına imkân sağlanmıştır. A grubu 7 firma tespiti yapılmış; bunlardan 5'i medya grubu, 2'si de medyanın şartname vermediği; yani, dosya vermediği firmalardır; ancak, Danıştay Dava Daireleri Kuruluna götürülmüş bu konu. Bu safhada şirket ortaklarının ortaklık payları düşürülmüş, başkalarına devredilmiş, dava dairelerinde görüşülmeye başlanmadan ortaklık payları göstermelik olarak kanuna uygun hale getirilerek, onanması sağlanmıştır. Burada yargı yanıltılmıştır; çünkü, ortaklar aynıdır, paylar göstermelik dağıtılmış ve ihalelerin alınması imkânı sağlanmıştır. Bu iddialar ciddî iddialardır, üzerine gidilecektir ve gidilmelidir.

Özelleştirme programında bulunan santral ve dağıtım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – 2 dakika eksüre vermiştim...

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yavuz.

Fazilet Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan.

Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Candan, süreyi eşit mi kullanacaksınız?

VEYSEL CANDAN (Konya) – Arkadaşımız yetişebilirse kullanacak, yoksa ben kullanacağım.

BAŞKAN – Peki efendim.

Buyurun.

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Fazilet Partisi Grubu adına, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; muhterem heyetinize saygılarımı arz ediyorum.

Ben, gündemde olması hasebiyle önemli bir konunun altını çizmek istiyorum. Millî Güvenlik Kurulunda görüşüleceği iddiasıyla, dinimize, Allah'a ve Peygamberimize ve diğer semavi dinlere hakaret eden paçavra bir rapor yayımlandı ve bundan dört gün sonra, Genelkurmay, Millî Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından "böyle bir rapor görüşülmedi" açıklaması geldi. Bu raporu hazırlayanları ve yayımlayanları kınarken, yalanlamayı da gecikmeli bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Acaba, Millî Güvenlik Kurulunda görüşülen irtica raporları, hep böyle, olmayanı tehdit gibi mi göstermektedir?! Onun için mi irtica yasaları dayatılmaktadır?! Millî Güvenlik Kurulunun asker ve sivil üyelerini bir kere daha uyarıyorum: Gelen raporların birkaç kaynaktan araştırılması gerekmektedir.

Ülkemiz üzerinde bir oyun oynanmaktadır. Devletin, milletiyle bölünmez bütünlüğü ve üniter yapısı ile toplumsal barışı bozacak uygulamalardan kaçınmak gerekmektedir. Bu hususta da, Türkiye Büyük Millet Meclisine büyük görev düşmektedir.

DSP milletvekilinin, dünkü konuşmasında, Kur'an tercümelerini tarif ederken "kara kitap" kelimesini kullanmasını da esefle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. İslamda da, böyle bir tarif ve kelimenin olmadığını açıklamak istiyorum. Bu konuda, özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının neden suskun olduğunu, devletin müsaade ettiği kadar dinî konularda konuşması gibi bir hastalığa yakalandığını da ifade etmek istiyorum.

Acaba, dinimize, inancımıza hakaret edilen bu raporları hazırlayanlar hakkında, her konuda hassas olan Sayın Savcı Nuh Mete Yüksel'in ne yapacağını da merakla beklemekteyim.

Değerli arkadaşlar, bugün, 1999 bütçesini görüşüyoruz; tarihî seyir içerisinde bütçelere baktığım zaman, 1920'den bugüne kadar 16 defa geçici bütçe uygulaması yapılmıştır. Bu bütçelerden altı aylık sürenin aşıldığı iki dönem vardır; bunlardan bir tanesi Kurtuluş Savaşı, bir diğeri de bu yılki uygulamadır. Düşünebiliyor musunuz; aradan yetmiş yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra, tekrar 1920'li yıllardaki ekonomik krize doğru gidiyoruz.

Şimdi, elimdeki rapora bir bakalım, 1999 yılı bütçesine: Giderler 23,6 katrilyon lira, gelirler 18,1 katrilyon lira, bütçe açığı 5,5 katrilyon lira, faiz ödemesi 8,9 katrilyon lira. Şimdi, altı ay içerisinde; yani, yılbaşında alınan kararlar ile revize edilen bugünkü rakamlara baktığımız zaman, bütçede giderler 27,2 katrilyon lira, aradaki fark, altı ayda 3,6 katrilyon liradır; gelirlere baktığımız zaman 17,9 katrilyon lira; yani, 200 trilyon lira azalma vardır. Bütçe açığına baktığımız zaman 5,5 katrilyon lira, 9,3 katrilyon liraya çıkmıştır. Faiz ödemeleri de 8,9 katrilyon liradan 10,3 katrilyon liraya çıkmıştır. Şimdi, bu rakamları özetlediğimiz zaman: Giderler artmış, gelirler azalmış, bütçe açığı çoğalmış, faiz ödemesi de artmıştır. 54 üncü hükümet döneminde "denk bütçe" telaffuz edildiği zaman hafife alanlar, alay edenlerin işteki manzara ve tablosu ortadadır. Bu tabloyla, Bayındırlık Bakanlığının da, Enerji Bakanlığının da yatırım yapması tamamen hayaldir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu tabloyu bu hale kim getirdi; ben orayı merak ediyorum. Yine, ilk defa, cumhuriyet tarihinde yolsuzluktan dolayı gensoruyla düşürülen bir hükümet, yine aynen hükümet etmektedir; yanına yeni bir parti almak suretiyle. Bu da cumhuriyet tarihimizin enteresan, trajikomik manzaralarından bir tanesidir.

Değerli arkadaşlar, partilerimiz farklı olmasına rağmen bazen aynı düşünebiliyoruz. Basına intikal eden bir haber var: DSP içerisinde 14 milletvekili arkadaşımız, bu krizin neden meydana geldiğini Sayın Ecevit'e takdim etmişler ve aynen diyorlar ki...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Kendi adına konuş, bizim Grubumuzun adına konuşma.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – "DSP'li Temizel'in övdüğü vergi reformunu yerden yere vurdular." (DSP sıralarından gürültüler)

Biraz daha kibar ol bakalım, oturduğun yerden konuşma, otur, dinle şimdi.

"Nereden buldun anlayışıyla, vergi denetimi ve malî milat, ekonomiyi kilitlemiştir." Bunu DSP milletvekilleri söylüyorlar, raporda... (DSP sıralarından "yalan, yalan!.." sesi)

Okumadıysan oku, ondan sonra konuş. Çok geç kalmış bir açıklama. Senin oradan bağırmana gerek yok, rakamlar konuşuyor zaten, ne anlatıyorsun sen...

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, geçen hafta, 16 Haziran 1999 tarihinde... Bakın, size enteresan bir tablo okuyacağım: "Hazine, 1 katrilyon 89 trilyon liralık içborç geri ödemesi için yüksek faize teslim oldu." Yani, Hazinenin 1 katrilyon borcu var, bunu nasıl ödüyor, bakın: "Hazine, dün düzenlediği iki ayrı ihalede toplam 1 katrilyon 81 trilyon lira borçlandı. Faiz, bono ihalesinde yüzde 111, tahvil ihalesinde de yüzde 108 oldu."

Şimdi, bunu kim yapıyorsa, suçlu odur işte.

Değerli arkadaşlar, zaman zaman bakanlarımız da enteresan şecaat arz etmektedirler. Yine, bu hükümetin devlet bakanı bakın ne diyor:" Hükümete göre, memur, enflasyonu yüzde 4 geçti”. İlk altı ayda enflasyon yüzde 26 oldu, biz de yüzde 30 verdik, dolayısıyla memura yüzde 4 daha fazla verdik. Onun için, memurlara fazla bir şey vermemiz mümkün değil diyor.

Onun için, memurlar sokaklara döküldü, boyuna protesto ediyorlar. Ayrıca, memurlar, heyet halinde Cumhurbaşkanına gidiyorlar, oradan bolca nasihat alıyorlar.

Ben hep şunu merak ediyorum; acaba bu bütçe görüşmeleri tamamlandığı zaman Maliye Bakanımız da resepsiyon verip, ağırlama yapacak mı? Yani, böyle 10 katrilyon faizi var, 10 katrilyon açığı var...Bu bütçeyi bitirdik, görüşmeler tamamlandı, çok yorulduk diye, artık, ağırlama giderleriyle birkaç milyar, 10-20 milyar harcayıp bir kutlama yapacak mı?

Değerli arkadaşlar, çok enteresan, maalesef, ben, kişisel kanaatimi de ilave ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi aşağı yukarı hemen hemen by-pass edilmiş durumda. Burada, bütçe müzakereleri filan... Mevzuatı yerine getirmekten başka hiçbir şey yapılmıyor. İki sayfalık raporu eline alan arkadaşımız, eğer, hükümet yanlısı bir milletvekiliyse lehte, muhalefet milletvekiliyse, açıkta yakaladığı bir iki husus varsa, getirip, onu ortaya koyuyor. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bütçe görüşmelerinde, gelen tasarı ve tekliflerin virgülüne bile dokunma şansına ne hükümet sahip ne de milletvekilleri sahip.

Şimdi, çok enteresandır; sanki, Türkiye Büyük Millet Meclisi ret-kabul makinesi gibi, by-pass edilmiş. Doğrusunu söylemek istersek, içime sindiremiyorum böyle bir Meclisi; böyle demokrasi, böyle cumhuriyet, böyle halkın iradesi... Doğrusu, merak ediyorum; bu şekilde dayatma birtakım rakamlarla, dayatma birtakım tasarılarla nereye kadar gideceğiz?!

Eskiden, hep içeride dayatma, şimdi IMF dayatıyor. Bakın, IMF, hükümet yetkililerine 4 şart koymuş, çok orijinal şartlar. Gazetede "buyruk" deniliyor da, ben "şart" diyorum. Bir: "Memur maaşlarına yüzde 10'dan fazla zam vermeyeceksiniz." Bu, bir talimattır. İki: "Tarımsal destekleme fiyatlarında IMF'nin belirleyeceği oranı geçmeyeceksiniz." O da aynen uygulanmıştır. Üç:"İçborç faizlerinde yüzde 15'ten aşağıya düşmeyeceksiniz -yıllık- ve bunları ödeyeceksiniz." Dört: "Tahkim yasasını kabul edeceksiniz." İşte, hükümetin aldığı talimat, yaptığı iş bu.

Değerli Bayındırlık Bakanımızın faaliyet raporunu dikkatle okudum; çok enteresan tespitler var. Bakınız, güzel bir tespit yapmış, diyor ki: "Bu bizim Bayındırlık Bakanlığının balans ayarı bozulmuş." Basında çıkanı söylüyorum. Diyor ki: "1999 yılında ihale açmayacağız; yapılan birkaç ihale varsa, onları tamamlayacağız. Onun dışında, Dünya Bankası kredisiyle yapılan birkaç işi de tamamlayacağız. Ayrıca 248,5 trilyon lira kaynağa ihtiyacım var." Benim incelememe göre, verilen rakam da 8,5 trilyon; yani, bu rakamla bir şey yapmak da mümkün değil.

Şimdi, ben, esas bir konuya gelmek istiyorum: Biz, geçen dönemde, Karadeniz sahil yoluyla İlgili, Sayın Bakanın halef selef olduğu Yaşar Topçu'yla, bu kürsüde, ciddî bir tartışmaya girmiştik ve maalesef, biz orada demiştik ki: Bu ihaleleri orada 5 ayrı firmaya bölmüş ve böldüğü firmalar da dışkredi bulup getireceklerdi; ancak, maalesef, bu krediler getirilemediği gibi, Sayın yeni Bakanın da, aynen ifadesi bu: "1999'da Karadeniz sahil yolu için 170 milyon dolar krediye ihtiyaç vardır, bu da bulunamamıştır, sebebi de, libor+20 döviz bazında faiz" Bu, Banker Kastelli’nin rakamlarından daha kötü, kaldırım tefecilerinin işi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, 1 dakika eksüre veriyorum; ikinci hatibin geldiğini de hatırlatırım efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Tamam efendim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığımıza beş kurum bağlı; Yapı İşleri, Afet, Teknik, Karayolları ve İller Bankası Genel Müdürlükleri. Bakanlığın raporunda, aynen alıyorum, bu rakam aynen kabul edilirse, devam eden projeler duracaktır demiştim, bir iki proje hariç. Ayrıca, Bakanlığın, şu anda parası olmadığı için, hakedişe bağlanmayan 20 trilyon da paraya ihtiyacı var.

Aslında, benim bu konuşmalarım Sayın Bakanın lehinedir, endişe etmesin. Yani, yarın birisi çıkıp da, niye bir iş yapmadın derse, işte rapor meydanda. Yani, bu parayla bu iş yapılmaz, niye; paranın gittiği yer de meydanda, kızmaya da lüzum yok. Madem, memleketini seven insanlar varsa, teklif ediyorum, bir yıl, aldıkları 11 katrilyon liralık anaparadan değil, faizinden vazgeçsin bu vatansever 20 holding; o zaman, memleketi bir düzlüğe çıkaralım. Hep memurdan istemeyin. (FP sıralarından alkışlar) Yani, hep memurdan, işçiden istemeyin, bir kere de bunlardan isteyin bakalım gücünüz yetiyorsa.

Şimdi efendim bakın, 1999 yılında otoyollar için 10 trilyon lira ödenek ayrılmış, altı aylık da 3 trilyon harcanmış, 7 trilyona ihtiyaç var. İsteyen arkadaşlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sürem bitti mi efendim?

BAŞKAN – Sayın Candan, ikinci hatibin süresini kullanacaksanız, devam edin, yoksa süreniz tamamlandı efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – İkinci hatibin süresinden 2 dakika kullanmak istiyorum efendim.

Değerli arkadaşlar, şimdi bakınız, Bakanlığın hedefleri, ilkeleri ve politikaları -Sayın Bakanın gayet güzel tespitleri var- ulaştırma anaplanının güncelleştirilmesi, karayolunda kuzey-güney koridorunun genişletilmesi, trafiğin yoğun olduğu yerlerde beton asfalt yapılması, güvenli trafik akışı ve sair tedbirler alınması...

Şimdi, kendisine âcizane tavsiyelerimi ifade edip, konuşmamı bağlıyorum: Bir kere, yapılan ihalelerin hakedişlerini yeniden gözden geçirin Sayın Bakan; sizden önce yapılan bütün ihaleleri bir kere daha gözden geçirin, hakedişlerini, yeniden bir kere daha ele alın.

İhaleler şeffaf olmalıdır. Mecbur kalmadıkça, davet usulünü tercih etmeyin, 2886'nın dışına fazlaca çıkmayın. Devletin menfaatı azamî ölçüde gözetilmelidir. Yatırımlar aciliyet sırasına göre yapılmalıdır. Yatırımlarda, ihaleye giren firmaların, partinizle, yakınınızla ilgili olup olmadığına azamî dikkat edin. Sizden önce bu Bakanlığı yapan Sayın Bakan, önümüzdeki günlerde komisyondan gelen raporla birlikte Yüce Divana gidecektir.

Efendim, vaktimi aştım, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Gruplar adına son konuşma, Konya Milletvekili Sayın Teoman Rıza Güneri'nin.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA T. RIZA GÜNERİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubumun görüşlerini arz edeceğim; Grubum ve şahsım adına, Değerli Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Çalışmalarımızın ve bütçenin, ülkemiz için, milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, bünyesinde en çok kuruluşu ve konuyu barındıran bakanlıklarımızdan birisidir.

Enerji konusunda 55 inci ve 57 nci hükümette aynı Bakanımızın görev alması, aynı politikanın devam edeceğinin bir işaretidir. Bunun bir başka işareti de, Sayın Bakanın, Komisyondaki konuşmalarında, Bakanlığın bütün icraatını değil de sadece bu son iki hükümetin icraatını açıklamaları da bir delildir.

Şimdi, burada, önemli bir gerçeğe temas etmek istiyorum. 55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Yılmaz'ın beyanlarına bakıldığında, enerjiye büyük önem verdikleri gibi bir izlenim doğmaktadır; ancak, Sayın Yılmaz'ın, gerçekte enerjiye bakışının ne olduğu konusunda şüphelerimiz vardır. Sayın Yılmaz, 75 yılda yapılan yatırımlara eşdeğer yatırımlar yaptıklarını iddia etmektedirler. İşin perde arkasına bakıldığında, durum çok farklıdır. Hükümetleri döneminde, 2010 yılına kadar yapılması gereken ihalelerin neredeyse hepsinin yapıldığını görüyoruz. Önce, müteahhitlere paylaştırılsın, sonra mevzuat düzenlenir gibi bir aceleci yaklaşımı görmekteyiz.

57 nci hükümetin kuruluşu esnasında izlediğimiz görüntüler de, bu yöndeki şüphelerimizi artırmıştır. ANAP, herşeyden fazla, Enerji Bakanlığının üzerinde durmuştur. Hatta, ANAP'tan sızan haberlere göre, Sayın Cumhur Ersümer'in Başbakan Yardımcısı olacağı kamuoyunda beklenmekteyken, Başbakan Yardımcılığından, Sayın Yılmaz'ın, enerji ihalelerinin hangi müteahhitlere verileceğinin daha önemli görüldüğünün bir ispatı olarak sanki, Sayın Cumhur Ersümer'in, yine Enerji Bakanlığına getirilmiş olması, kamuoyunda böyle izlenmiş, bu izlenim meydana gelmiştir.

Sayın Yılmaz'ın enerjiye eğilmesinde iki önemli sebep görüyoruz: Birincisi; 55 inci hükümet son derece başarısız olmuş ve ihaleye fesat karıştırmaktan düşürülmüştür. Bu gerçeklerin halkın dikkatlerinden uzaklaştırılması için, birkısım parlak görüntülü icraatın olması istenmiştir ve yarım, bitirilmemiş tesislerin kurdelesi kesilmiş, mevzuatı hazır olmayan tesislerin temelleri atılmıştır. İkincisi ise, henüz mevzuatı hazır olmayan ihaleler yapılarak, yandaş müteahhitlere parsellenmiştir. Bu, öyle boyutlara ulaşmıştır ki, biraz önce de ifade ettiğim gibi, neredeyse 2010 yılına kadar yapılacak ihalelerin tamamı yapılmıştır ve bunlara dayalı olarak da Sayın Yılmaz, yetmişbeş yıla eşdeğer enerji yatırımı yapıldığını, yaptıklarını iddia edegelmiştir. İşte, konuşmamın bu bölümünde süratle bunun üzerinde durmak istiyorum.

Sayın Yılmaz göreve geldiğinde kurulu gücümüz 21 952 megavat iken, şimdi, 23 350 olmuş; aradaki fark önemsenecek boyutta değil ve Türkiye'nin ihtiyaçlarının gerisinde. Bunların büyük kısmında da, yine, sanayicilerin kendileri için kurdukları otoprodüktör sistemler var. Gündemdeki, toplam 5,5 milyar dolarlık, 5 200 megavat gücündeki, yap-işlet modeliyle, Ankara'da, Adapazarı'nda, Gebze'de, İzmir'de ve İskenderun'da kurulacak santralların bütün önhazırlıkları 54 üncü hükümet döneminde yapılmış olup, o dönemde değerlendirme çalışmaları dahi tamamlanmıştır. 55 inci hükümet ise, bir yıl geciktirdikten sonra, ancak, 1998 yılının sonlarına doğru ihaleyi onaylayabilmiştir. Şimdi bırakın, beyanatlarla, iddialarla halkın gözünü boyamayı da, şu enerji darboğazındaki ülkenin, her şeyi hazır bu 5 önemli yatırımının bir yıl geciktirilmesinin hesabını verin diyoruz.

Yap-işlet-devret projelerine de bir göz attığımızda, hiçbir büyük projenin başlatılamamış olduğunu görüyoruz ve Marmara Bölgesinde işletmeye açılan iki adet 2X487 megavat gücündeki santralın tamamlanmadan işletmeye açıldığını da biliyoruz; henüz deneme üretimindedir ve bu santralların temeli 53 üncü hükümet zamanında atılmış, yapımına ise, 54 üncü hükümet döneminde başlanmıştır.

Enerji Bakanlığında dört yıldan fazla zamandır bekleyen, incelemesi devam eden onlarca proje vardır; inceleme konusunda gerekli, yeterli adımlar atılmamakta ve sonuçlandırılmamaktadır.

Hükümetin öncelik vermesi gereken konu, uluslararası tahkimle ilgili çözümü acilen gündemine almasıdır; ama, neredeyse hepimizde şu izlenim vardır: Hükümet, bunu geciktirmekte ve önce ihaleleri vereyim, tahkim arkadan gelsin düşüncesiyle hareket etmektedir.

Sayın Genel Başkanımız Recai Kutan, geçtiğimiz seçimlerden önce tahkimle ilgili gelecek düzenlemelere destek vereceklerini kamuoyuna ilan etmişlerdi.

Şimdi, şov amaçlı yapıldığına inandığım santrallara, yapılan icraatlara değinmek istiyorum. Yap-işlet-devret modeli bir santral olan Boyabat Barajının temelini, Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber atmışlar ve de hükümetten düştükten sonra bu temel atılmıştır. Yine, Konya-Ilgın Termik Santralının temeli de hükümet düştükten sonra atılan temellerden biridir. Aradan aylar geçmiştir. Şimdi gidip baktığımızda, bu temellerin atıldığı yerde şantiye binasını dahi görmek mümkün değildir. Hatta, ÇED raporları dahi olmayan bu tesislere çevreyle ilgili müesseseler işlem yapmaya gittiklerinde, kurulu bir şantiye binası dahi göremediklerinden, işlemi nereye yapacaklarına dair şaşırıp kalmışlardır.

Yine, giderayak açılışı yapılan Çayırhan Termik Santralının 3 ve 4 üncü ünitesi hâlâ devreye girmemiştir. Çayırhan da, henüz yapım devam ederken açılış töreni yapılan tesislerden biridir.

Afşin Elbistan-B Termik Santralının ihalesi, şartnamesi, tekliflerin toplanması ve değerlendirilmesi 54 üncü hükümet, döneminde yapılmıştı. 55 inci hükümet, bunun temelini de yine geciktirerek atmıştır.

Nükleer enerjiye derhal geçilmelidir. 54 üncü hükümet döneminde ihale yapılmıştır, her türlü teklifler toplanmıştır; değerlendirilmesinin yapılması, işte, şu geçtiğimiz iki yıldır geciktirilmektedir, ihmal edilmektedir.

55 inci hükümetin kuruluşunda verilen medya desteğinin bedeli olarak 5 medya kuruluşuna A grubu şebekelerin dağıtım hakları devredilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu üzerinde de kısaca durmak istiyorum. Sayın Bakan yaptıkları konuşmalarda, genelde, bu ihalenin 54 üncü hükümet zamanında yapıldığını ifade etmektedirler; ancak, gerçek şudur ki, 54 üncü hükümet zamanında başlatılan bu ihalenin sonuçlandırılması 55 inci hükümet zamanında yapılmıştır. Ben buradan bir gerçeği sizlere ifade ediyorum ki, eğer, ihalenin sonucunu, 54 üncü hükümet, bu hükümetin yaptığı gibi yapsaydı, yıkılmazdı. (FP sıralarından alkışlar) 54 üncü hükümetin görevden uzaklaştırılma sürecindeki en önemli konulardan biri, işte bu ihaledir, işte bu devirdir. 55 inci hükümetin kuruluşunun hemen bir ay sonrasında bu ihalenin böyle gerçekleşmiş olması, bunun açık bir delilidir.

Değerli milletvekilleri, gerçekleri, şöyle tekrar göz önüne alırsak, 7 A grubu ihaleden -bu beş medya kuruluşu girmiştir- 5’ini de, bu 5 medya kuruluşu kazanmıştır. Diğer 2 A grubu ihaleye de girselerdi, onları da bu kuruluşların kazanacaklarına dair şüphelerimiz vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEOMAN RIZA GÜNERİ (Devamla) – Sayın Başkanım, 1 dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Güneri, 1 dakika veriyorum efendim.

TEOMAN RIZA GÜNERİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

Bursa Doğalgaz Santralının açılışını da, yine, Sayın Yılmaz, giderayak yapmıştır. Bu santralın temeli, 54 üncü hükümetin Başbakanı Erbakan tarafından atılmıştır; ancak, bunun yakacağı doğalgaz hâlâ temin edilememiştir.

Hamitabat gibi, birkısım çalışmakta olan santralların gazları buraya aktarıldığından, şu anda, birkısım diğer santrallar, eksik kapasiteyle çalıştırılmaya devam etmektedir.

Buradan doğalgaz konusuna kısaca geçersek, doğalgaz konusunda da, hükümet, gerekli adımları atmamıştır. İki hattımız vardır ve Rusya'dan gelen hattın 14,5 milyar tona çıkmasıyla ilgili takvim işlememektedir.

Marmara Ereğlisi Enerji Terminalinin kapasite artırımı, yine, 54 üncü hükümet zamanında yapılmıştır. Yumurtalık ve Aliağa ile ilgili planlanan tesislerin kurulmasına henüz başlanmamıştır.

Değerli milletvekilleri, Devlet Su İşleri yatırımlarında, yine, yeterli ödenek yoktur.

Mavi Tünel yatırımı, Orta Anadolu için son derece önemli bir yatırımdır. Bununla ilgili ihaleler de, maalesef, dört defa iptal edilmiş, sonuçlandırılamamıştır.

Maden konusu da son derece önemlidir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEOMAN RIZA GÜNERİ (Devamla) – ... ama, vaktim yetmediği için değinemiyorum.

Yüksek Heyetinizi saygıyla selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.(FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güneri.

Sayın milletvekilleri, böylece, 10 uncu turda, gruplar adına yapılacak konuşmalar tamamlanmıştır.

Şu andan itibaren soru sorma imkânı kalmamıştır.

Hükümet söz talep etmiştir.

Önce, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın; buyurun efendim. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz 10 dakika.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde söz alarak görüşlerini ifade eden arkadaşlarımızı büyük bir dikkatle izledik. Kendileri, bize yol gösterici, ufkumuzu açıcı güzel konulara temas etmişlerdir. Değerli katkılarından dolayı, bütün milletvekili arkadaşlarıma, huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Değerli arkadaşlar, 57 nci cumhuriyet hükümetinde Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak görev aldığım günden bugüne kadar, önyargısız, kimseyi hedef almadan, mevcut şartları en iyi şekilde olgunlaştırarak, geleceğe dönük bir yatırımı nasıl hızlandırabilirim arayışı içerisinde oldum. Onun için, bu yaklaşımımızla, mümkün olduğu kadar, ayakları yere basan, gerçekçi sözler ve hedefler belirlemeye de gayret ettim. Bu anlayışla göreve başlayan bir bakanın, elbette, yapması gereken en öncelikli iş, uhdesine aldığı bakanlığın mevcut durumunu en iyi şekilde analiz etmektir. Bunu da, gerçekçi bir şekilde yapabildiğimizi zannediyorum. Özellikle, kamuoyuna yansıyan ve burada, biraz önce söz alıp konuşan çok değerli milletvekili arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının balansı bozulmuştur sözü, doğrudur, bana aittir ve tarafımdan, seçilerek, özenle düşünülerek kullanılmış bir cümledir.

Değerli arkadaşlar, bunu söylerken, geriye dönük bir eleştiri konusu yapmadan, sadece mevcut durumu tespit etmek amacıyla bu sözlerimi kullandığımı burada ifade etmek isterim; ama, sözlerime dayanak olan fikirlerimi de, müsaadenizle, burada biraz açmak istiyorum. Söz alan konuşmacı arkadaşlarımın özellikle rakamlarla ifade ettiği Bayındırlık ve İskân Bakanlığının genel bütçeden aldığı payın bütçeye olan oranının -en son itibariyle- 1998 yılında yüzde 1,5'lara düştüğünü ,hemen hemen bütün arkadaşlarım ifade ettiler; doğrudur. Bu, cumhuriyet tarihi boyunca bütçe içerisinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığının en alt limite indiği bir orandır. Tabiî, bunun bir seyir defteri de vardır; ama ben, burada, bu seyir defteri üzerinde burada durmak istemiyorum.

1998 yılı, tarihinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, bütçeden aldığı pay oranı itibariyle en alt limite indiği ve yine, tarihinde en çok ihalenin yapılarak yatırımın başlatıldığı bir dönem olmuştur. Yani, ters orantı burada kurulmuştur. Bir yandan parasal imkânların en az orana indiği bir dönem, diğer yandan da en çok yatırımın yapılarak, hatta, ihale rekoru kırılarak, en fazla yatırımın yapıldığı bir dönem olması itibariyle de, bugün, içinde bulunduğumuz 1999 yılında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının balansı bozulmuştur. Niye bozulmuştur; bir yandan malî kaynaklar, imkânlar küçülmüştür, diğer taraftan da ihalesi yapılmış birçok otoyol, parasal olarak pastadaki limitten her otoyola düşen dilimi küçültmüş, hatta -tabiri caizse- bu dilim bir lokma haline gelmiştir ve bugün, Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bağlı Karayolları Genel Müdürlüğünün bu yıl içerisindeki sıkıntısının kaynağı da buradan oluşmuştur; ama, bunlar bizim gözümüzü korkutmamaktadır. Bunları, hiçbir zaman, bir mazeret olsun diye gündeme getirmedik. Bütün bu konuları topyekûn omuzlayarak çözme kararlılığı ve azmimizi de, burada, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın önünde ifade etmek isterim.

Şimdi, 1999 yılında, içinde bulunduğumuz ikinci yarıda, mümkün olduğunca yeni ihale açmayacağımıza dair sözümüzün arkasında bu tespitimiz yatmaktadır. Yani, o da, bilerek, bilinçli olarak, tespit edilerek söylenmiş bir sözdür; rasgele kullanılmış bir söz değildir. Sadece ve sadece, kredi anlaşmaları yapılmış, uygulama projeleri bitmiş işlerin ihalesini yapacağız. Bunun dışında, mümkün oldukça da, bu dönem içerisinde yeni ihale yapmamaya özen göstereceğiz.

Bunu böyle yapmak zorundayız; çünkü, işin ayarını tutturmak ve önümüzdeki dönemde işleri hızlandırıp, öncelikli işler olarak belirlediklerimizi bir an önce hayata geçirerek ekonomiye kazandırmak bakımından da, bunda bir zaruret olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, önümüzdeki 2000 yılı içerisinde de, mümkün olduğu kadar, öncelikleri belirlenmiş, hakikaten yapımına büyük ihtiyaç olan yolları ihale yaparak, sayıyı yine mümkün olduğu kadar en az limitte tutarak, daha evvel ihalesi yapılmış yolları hızlandırıp, bunları ekonomiye ve halkımızın istifadesine kazandırmayı daha uygun bulduğumu burada ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, uhdemize aldığımız Bayındırlık ve İskân Bakanlığının, bugüne kadar olan seyir defteri içerisinde, çeşitli dönemler itibariyle, tartışılır, üzerinde çokça münakaşa edilir, Meclis gensorularına varıncaya kadar muhatap olduğum bir bakanlık olduğunun bilincindeyiz. Tabiî ki, kendi yapılanması içerisinde oldukça deneyimli bürokratları da ihtiva eden Bakanlığımın kamuoyunda yaratılmış olan bu imajından kurtulabilmesini sağlamak, Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak, gündemimizdeki önemli konulardan bir tanesidir.

Bununla ilgili olarak da, ben, şahsen, Bayındırlık ve İskân Bakanı olarak, yine, önyargısız, hiç kimseyi suçlama yoluna gitmeden, hiç kimseyi karşımıza almadan; ama, Türkiye'nin gerçeklerini dikkate alarak, Bakanlığımızla ilgili yaratılmış olan bu olumsuz imajı silecek birtakım faaliyetleri de yapmayı düşünmekteyiz. Bunu, bir paket program olarak hazırlamanın da uygun olduğu kanaatindeyim. Onun için, müteahhitlik karnesi alımından başlayıp, ihale sisteminin yeniden organize edileceği, özellikle ihalenin yapımından sonraki aşama içerisinde bunun denetim mekanizmalarının özel müşavirlik firmalarına devredileceği bir paket program üzerinde bundan sonraki dönem içerisinde yoğun bir çalışma başlatacağımızı, burada, siz değerli milletvekillerimin önünde açıklamayı da bir zaruret olarak görüyorum. Bu çalışmayı yapacağımız sırada, bütün arkadaşlarımızın görüşlerinden istifade etmeye önem vereceğimizi, konuyu sivil toplum örgütleri önünde tartışmaya açacağımızı, herkesin değerli katkılarından istifade etmeye gayret göstereceğimizi de, burada, ayrıca belirtmek isterim; çünkü, bunun hassas bir konu olması ve herkesi ilgilendirmesi dolayısıyla, bu konunun tartışıla tartışıla, müzakere edile edile olgunlaştırılarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesinde de fayda vardır.

Değerli arkadaşlar, takdir edersiniz ki, burada görüşmekte olduğumuz bakanlık bütçelerimiz, özel, hızlandırılmış bir programla görüşülüyor. Belki de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde -geriye dönüp incelemedim ama- böyle ikişer ikişer bütçe görüşmelerine ilk defa tanık olunuyor. Şimdi, böyle bir yapı içerisinde, değerli milletvekillerimizin söz alarak konuştukları konular hakkında, ben, çok fazla şey söylemek istemiyorum; ama, sabırlı olmalarını, titizlikle çalışacağımızı ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığına da zamanı geldiğinde mührümüzü vuracağımızı, burada, herkesin huzurunda ifade etmek isterim. (MHP sıralarından alkışlar) Yoksa, söylenen sözleri, bugünü kurtarmak amacıyla, içi boş olarak söylerseniz, yarın mahcup olursunuz. Bekleyip sabretmek, ileriye dönük nelerin yapılabileceği noktasındaki gayretleri izledikten sonra konuşmak, bugün, yeni açılmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu güzel atmosferi içerisinde daha güzel, daha olgun bir davranış olur diye düşünüyorum; çünkü, her Meclis, yeni bir umuttur, yeni bir soluktur. 21 inci Yüzyıla altı ay kala oluşmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, içerisinde bulunduğumuz dönem itibariyle, inanıyorum ki, yeni umutların, ileriye doğru, halkımızı olumlu yönde etkileyecek bir şekilde filizlenmesi, hepimizin ortak dileğidir. O bakımdan, çatısı altında olduğumuz bu Meclisin, her türlü fikrin rahatlıkla söylenebildiği, tartışılabildiği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ama, bütün bu tartışmalar neticesinde birbirimizi anlamaya özen göstermemiz gerektiğini de burada belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, arkadaşlarımız, tarafımızdan cevaplandırılmak üzere, bize 100'ün üzerinde soru sordular. Takdir edersiniz ki, bu süre içerisinde, burada, bunların hepsine cevap vermemiz mümkün değil; ama, ben, önemli gördüğüm bir iki soruyu cevaplandırarak, sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle, Bilecik Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Arabacı, Ege, Akdeniz ve Orta Anadou Bölgelerini birbirine bağlayan Bozüyük-Bilecik-Adapazarı yoluyla ilgili ne yapıldığını sormuşlar.

Değerli arkadaşlar, bu yol, hakikaten, trafik yükü itibariyle, şu anda, Türkiye'nin en ağır yükünü taşıyan ve yapılmasında büyük aciliyet olan yollardan bir tanesidir; bizim de önceliklerimiz arasındadır; hatta, birinci derecede öncelik verdiğimiz konular arasındadır ve bu Bozüyük-Bilecik-Adapazarı yolunun 85 kilometrelik Bozüyük-Mekece arası, Japon OECF kredisiyle, bölünmüş yol olarak inşa edilecektir. Allah nasip ederse, önümüzdeki ay kredi anlaşmasını yaparak bu yolu hayata geçirmek yakın bir zamanda mümkün olacaktır.

Ayrıca, yine, önem verdiğimiz yollardan biri olarak, Antalya-Alanya yolunu söyleyebilirim. Bu da, Bakanlık olarak önem verdiğimiz yollardan bir tanesidir. Milyonlarca insanın, özellike yaz aylarında, gidip geldiği ve dünyaya açılan bir penceremiz olması bakımından da önem verdiğimiz bir yoldur. Bu yolun Antalya-Serik arası tamamlanmıştır; 15-43 kilometreler arası yüzde 66 oranında, 43-109 kilometreler arası yüzde 24 oranında, 109-141 kilometreleri arası ise yüzde 16 oranında tamamlanmıştır. Bugüne kadar, yaklaşık 17,5 trilyon lira harcanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, sorular sırasında cevap verme imkânınız olacak. Lütfen...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Hükümet adına ikinci söz, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer'e ait.

Buyurun Sayın Bakan. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle sizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, gruplar adına yapılan konuşmalarda, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven'e, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'e, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Güneş'e, Konya Milletvekili Sayın Emrehan Halıcı'ya, İstanbul Milletvekili Sayın Ziya Aktaş'a, Konya Milletvekili Sayın Mehmet Ali Yavuz'a ve Konya Milletvekili Sayın Teoman Rıza Güneri'ye, Enerji Bakanlığı bütçesiyle ilgili yapmış oldukları konuşmalar ve katkıları için teşekkür ediyorum. Yine, aynı şekilde, 100'ü aşkın soru sorarak da katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarımıza da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Tabiî, bizden önce, Ulaştırma Bakanlığı bütçesini burada izleme imkânımız oldu, birlikte Bayındırlık Bakanlığı bütçesini izledik, Enerji Bakanlığı bütçesiyle ilgili değerlendirmelerde bulunduk.

Netice itibariyle, burada, bütün Meclisimizin üzerinde hemfikir olduğu bir konu var. Bütün bu bakanlıklar, Türkiye'nin yatırımcı bakanlıkları ve bu bakanlıkların yapması gereken yatırımlar, bu bakanlıkların talep ettikleri ödeneklerle şu anda bütçeleştirmeye çalıştığımız imkânlar arasındaki farka baktığınız zaman, gerçekten, hepimizi bir üzüntü kaplıyor.

Tabiî, diyeceksiniz ki, siz hükümetsiniz, burada, gelip çareyi söylemek zorundasınız; ama, burada, bu çare de iyi kötü söylendi. Ben de, şimdi, biraz olsun değinmek isteyeceğim.

Bakıyoruz, DSİ'ye 1 katrilyon 285 trilyon lira istemişiz; devam eden işlerimizi yapmak, yeni işlerimize imkân tanımak için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bize bu imkânı versin demişiz. Bize gelen, bize verilmeye çalışılan, neredeyse bunun onda 1'ine yakın bir rakam; yüzde 12'sini alabilmişiz. Ben bunu niye söylüyorum; şunu belirtmek için ifade ediyorum: Türkiye cumhuriyetinin, sahip olduğu imkânlarla, bir başka ifadeyle, kendi imkânlarıyla, kendi bütçesiyle bu yatırımları yapması mümkün değil. Aynı şeyi Ulaştırma Bakanlığı, aynı şeyi Bayındırlık ve İskân Bakanlığı için de söyleyecek durumdayız. Ne yapmışız: Her üç bakanlık da, bu manada, yap - işlet - devret projelerini devreye sokmuş; biz bir uygulama yapmışız, yap - işlet modelini devreye sokmuşuz, işletme hakkı devirleri, tamamı kredili, ikili anlaşmalarla, anahtar teslimi projelerle bu projelerimizi, bu imkânlarımızı sektöre sokma çabamızı sürdürmüşüz; ama, ne yaparsak yapalım... Biraz önce Sayın Güner'in de belirttiği gibi, birçok projemizi ihaleye çıkarmışız, firmasını belirlemişiz, yer teslimini yapmışız, Hazineden onayını almışız, Devlet Planlama Teşkilatından onayını almışız, gelmişiz, finansmanda takılmışız; şimdi onun peşindeyiz. Bunu, bu Meclisin sağlayacağına da inanıyoruz.

Bu projelerin, özellikle yabancı özel sektör kaynaklarının, yani uluslararası finans imkânlarının Türkiye'ye getirilebilmesi noktasında da -memnuniyetimi ifade etmek için söylüyorum. Sayın Recai Kutan'ın da beyanları var bu manada- 57 nci hükümetin fikir birliği içerisinde olduğu, öncelikli yasaların içerisine aldığı uluslararası tahkimin sağlanması noktasındaki anayasa değişikliği var. Sanırım, bu Meclis, ilk fırsatta bu anayasa değişikliğini sağlayacak ve uluslararası tahkimin uygulanması imânını yaratacağız ve işte, bu, duran dediğimiz ve yeteri kadar kaynak tahsis edemediğimiz projelerimize de bu imkânı sağlayacağız diye düşünüyoruz. İşte, bu suretle, çeşitli seviyelerde bulunan bu işlerin hepsi yürümeye başlayacaktır.

Tabiî, sadece Anayasadaki bu hükmün değiştirilmesiyle -Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bakımından söylüyorum- enerji sektörünün bütün işlerini bitirmiş olamayız. Biz, Meclisimizin huzuruna tekrar tekrar geleceğiz; Petrol Yasasını değiştirmek için geleceğiz, Maden Yasamızı değiştirmek için geleceğiz, elektrik piyasası kanununu sizlerin tasvibine sunmak için geleceğiz, jeotermal kanununu değiştirmek üzere, jeotermal kaynaklarımızın sektöre alınabilmesindeki imkânı artırmak üzere, yine, Yüce Meclisimizin huzuruna geleceğiz; ama, benim gördüğüm şudur: Birtakım suçlamalar, birtakım iddialar oluyor; ama, neticede, burada yapılan konuşmaların bütününde, enerji meselesinin millîliği, enerji meselesinin aciliyeti, önemi konusunda bütün gruplarımızın fikir birliği içinde olduğunu tespit etmek de, bizim için, ayrıca bir memnuniyet kaynağı oldu.

Tabiî, özellikle enerji projeleriyle ilgili, enerji kaynaklarıyla ilgili değinilen hususlara hızlıca geçmek istiyorum. Gerçekten, Türkiye'nin bir Avrasya enerji koridoru olması noktasında, Hazar bölgesi petrollerinin Anadolu üzerinden Akdenize taşınması noktasında, Bakü-Tiflis-Ceyhan projesinin bir an önce gerçekleşmesi için, 54 de, 55 de, 56 da, 57 nci hükümetlerimiz de önemli işlevler yerine getirmişlerdir; ama, şimdi bir final gerçekleşecek. Azerbaycan, Gürcistan ve IOC'den müteşekkil heyetle iki gün önce yaptığımız görüşme sonucunda, yine, Meclisimizin Plan ve Bütçe Komisyonunun tasvipleriyle bütçe kanunu tasarısına eklenen, garanti verme imkânı yaratan maddeyle birlikte, inşallah, bütçemizin kanunlaşması halinde, o da bir kanun haline gelecektir. Biz, temmuz ayının 10'una kadar, bir yandan hükümetlerarası anlaşmayı, bir yandan evsahibi ülke anlaşmasını, bir yandan anahtar teslimi anlaşmasını, diğer yandan garanti anlaşmasını imzalama imkânına kavuşacağız. Bundan sonra ne olacaktır; bu bir finaldir, bu bir son raunttur; bundan sonra, çıkacağız, finans imkânlarını hep birlikte araştıracağız.

Yine, Hazar geçişli Türkmen doğalgazının Türkiye'ye getirilmesiyle ilgili gerekli alım-satım anlaşması da imzalanmıştır. Şu anda konsorsiyum kurulmuştur; temmuzun 7'sinde, Türkmenistan'da, konsorsiyum ile yapım şirketi arasında bir antlaşmanın imzalanmasıyla ilgili çalışma başlatılacaktır.

Tabiî, Türkiye'nin doğalgaz imkânlarının çoğaltılması, alternatiflerin artırılması yönünde, Karadeniz'den geçerek gelecek Blue Stream adını verdiğimiz 16 milyar metreküplük doğalgaz alımı imkânını da sağlama noktasında gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Batı hattından almakta olduğumuz 6 milyar metreküp gazın 14 milyara çıkarılmasıyla ilgili anlaşma da tarafımızdan imzalanmıştır. Geçtiğimiz yıl 600 milyon metreküplük bir artırım sağladık. Bu yıl, inşallah, daha da artırma imkânına sahibiz. Yurt içinde gerekli yatırımlarımızı yaptık. Loop hatlarımızı, ölçüm istasyonlarımızı bitirdik. Yani, hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın ki, açılışını yaptığımız Bursa Doğalgaz Santralı gazsız kalmayacaktır. Bunu söylemek için bilhassa bunu da belirttim.

Tabiî, ihalelere değinildi. Gerçekten, Devlet Su İşlerinde, ihaleleri, şu andaki cari sisteme göre hem gazete ilanıyla hem davet usulüyle gerçekleştirdik. Benden önceki bütün hükümetler de, zaten, aynı yöntemleri kullandılar. Sayın Bayındırlık Bakanımızla konuşuyoruz. Eğer bir imkân bulabilirsek... Üzerinde, fikir jimnastiği bazında, proje bazında çalışmalar var. Yapılacak olan ihalelerin, sizlerin de belirttiği gibi, daha şeffaf olması noktasında, hiç kimsede en ufak bir rahatsızlık yaratmaması noktasında gerekli değişiklikleri de mutlaka sağlayacağız.

Tabiî, üzerinde en çok konuşulan ve hepinizin de, herhalde, yine, merakla beklediği bir husus, bu dağıtım ihaleleri. Bunu Meclis -birkaç oldu- tartışıyor, ben de -birkaç oldu- burada dile getiriyorum; ama, her söylediğimin peşinden, tabiî, başka bir şey söyleniyor. Ben, burada çıkıp diyorum ki, firmaların ihaleye müracaatları bizden önceki hükümet döneminde olmuştur; bu firmaların ihaleye girmesi imkânı tanınanları tespit de bizden önceki hükümet döneminde olmuştur diyorum. Şimdi, diyorlar ki: "Yine, Enerji Bakanı gelecek; ne diyecek; işte, efendim, bu iş bizden önce yapıldı." İyi de, şimdi, şurada bir olur var; 24.4.1997 tarihli. Burada diyor ki: "14.4.1997 tarihi itibariyle çalışmalarını tamamlamış olup, oluşturulacak olan değerlendirme komisyonuna devredilecek evraklara ilişkin tutanak ekte sunulmaktadır." Bunlar ne çalışmalarıdır; teklif açma ve yeterlik komisyonu çalışmalarıdır. Şimdi, teklifleri alıyorsunuz, medya mensuplarının girmesine bir itiraz etmiyorsunuz. 3984 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinde deniliyor ki: "Medya kuruluşunda yüzde 10'dan fazla hissesi olanlar ihaleye alınmaz." Niye aldınız bunları yani?! Değil mi?.. (ANAP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) – Hayır, Sayın Bakan, sonuçlanmamış.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Bir dakika...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Her zaman böyle yapıyorsun sen; adama imkân da tanımıyorsun...

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Alınıp alınmama kararı yoktur.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Var, var. Biraz önce sözcünüz ifade etti; dedi ki: "155 firma girmiştir, 7 tanesi alınmamıştır." Alınmama kararını da siz veriyorsunuz.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Hayır, değil.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – O 7 tane firmanın alınmamasına karar veriyorsunuz da, bu 143 firmayı niye alıyorsunuz?

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Onlar şartnamedeki yetersizlikler.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Konuyu saptırıyorsunuz.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Hayır, hayır, ben hiçbir şeyi saptırmıyorum.

Peki, bu firmaları alıyorsunuz, bu firmaların tekliflerinin değerlendirmesiyle ilgili komisyonu kuruyorsunuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakika süre veriyorum efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Saptırıyorsunuz...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Değerlendirme yapıyorlar.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Evet.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Niye aldınız teklifleri değerlendirme komisyonuna?

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Bakan, saptırıyorsunuz... Bu imza senin imzan...

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Netice ne, netice... Neticeye bak.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Bir kişinin imzası değil... Saptırıyorsunuz... İmza senin imzan...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Hayır, hayır... Bir dakika gel, gel...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Hayır değil... Senin imzan var...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Ben geleyim, göstereyim. Bu imza kimin imzası? Benim imzam mı bu?

VEYSEL CANDAN (Konya) – Senin imzan var altında.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Konuları saptıran sizsiniz. Ben hiçbir şeyi saptırmıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) – Saptırıyorsunuz...

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Neticeye bak, neticeye...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Yine iddia ediyorsunuz; işte, 1,2 milyar dolara bu ihaleler peşkeş çekildi. İşletme hakkı devir bedellerini kim tespit etti? İmza kimin? Sayın Candan, özellikle size soruyorum; ben mi tespit ettim? (ANAP ve MHP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Öğrenmek istiyoruz Sayın Bakan, imza kimin?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Onlar biliyorlar.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Hayır, senin imzan var altında.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Hayır, Recai Kutan'ındır, açık söylüyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Soruşturmayla yapacağız, yine gelince yapacağız.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu kısacık zamanda, tabiî, bu tartışmaları yapmamız söz konusu değil; ama, bir hususu daha belirtmek istiyorum. 55 inci hükümet döneminde Türkiye'nin yetmiş yılda sahip olduğu kurulu güce mümasil bir güç, enerji sektörüne imkân sağlanmıştır. 23 000 megavat gücün, 30 milyar dolarlık gücün bu sektöre sağlanması gerçekleştirilmiştir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen tamamlayınız.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – ... ve 55 inci hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ı da siz kötüleyebilirsiniz; ama, tarih teşekkürle yâd edecektir; bunu da burada açıklıkla belirtmek istiyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, gösterdiğiniz müsamahaya teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum; sağ olun. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakana teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri...

IV. —SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. —Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan ismimi vererek bir açıklama yaptı; ona cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma iddiasında mı bulunuyorsunuz?

VEYSEL CANDAN (Konya) – Evet... Evet...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Tutanaklara bakın...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Yerinden...

BAŞKAN – Efendim, yerinden mikrofon ayarlaması 2 dakikamızı alıyor.

Lütfen, 2 dakika içerisinde izah ediniz; vaktimiz çok değerli.

Buyurun efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, ihale, 90'lı yılların sonunda 5 firmaya zaten ANAP döneminde verilmiştir; hem bilâbedel, hiçbir ücret alınmadan verilmiştir. Aradan beş yıl geçmiştir; 54 üncü hükümet döneminde müsteşar olan arkadaşımız şu anda ortadadır; canlı, daha iki gün önce görüştüm. Aldığım bütün bilgilere göre -yani, Yüksek Denetlemenin raporlarından söylüyorum- ihaleye açılarak, iş 5 firmaya verilmiştir.

Sayın Bakanın burada ifade ettiği müracaatlara gelince; 113, 143 müracaat yapılmıştır; ancak, o müracaatları kabul etmeme diye bir konu yoktur. Siz ne yapacaksınız; o müracaatları tasnif edeceksiniz. Kaldı ki, incelemenin bütün aşamasında işlemi durdurmak, bakanın yetkisindedir. Rekabet Kurulu 4 tane şart koymuştur. Sayın Bakan Rekabet Kurulunu devre dışı bırakmıştır. Şu anda da, sözleşmenin içerisine konulacak maddeler konulmamıştır.

Değerli arkadaşlar, ben Türkiye haritasını çıkardım; bakın, Trakya yöresi Aydın Doğan grubuna, Karadeniz Bölgesi Aydın Doğan grubuna, Ege Bölgesi İhlas grubuna, Akdeniz Bölgesi Star grubuna... ANAP'ı niye Star grubu defaatle methetmektedir; trilyonlarca borcu var...

Bakın, ben ismen söylüyorum; bütün hepsi elimde, belge var ve bunları ben ezbere konuşmuyorum; yirmi yıldır Türkiye Elektrik Kurumunu inceleyen denetleme kurulu ara raporları var elimde. Soruşturma önergesiyle Meclise, huzurunuza geleceğiz ve belgeleri tek tek açıklayacağım.

BAŞKAN – Sayın Candan, tamamlayınız efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Müsaade eder misiniz; tamamlıyorum efendim.

Şimdi, bu konuyu aşabilmek için, bunları, tek tek, belge belge buraya getireceğiz.

Değerli arkadaşlar, cumhuriyetten bu tarafa 65 milyar dolarlık enerji yatırımımız var; bunun 5 milyar doları katkı olarak yapılmıştır. Bir tek maddesini ifade edeyim sözleşmenin: "Bütün yatırımları enerji fiyatlarının içine ilave etmek suretiyle günlük enerji fiyatları değiştirilecektir." Böyle bir uygulama dünyanın neresinde görülmüştür; dünyanın neresinde?!.

Bizim, şu veya bu firmaya verildi manasında itirazımız olmaz ve Sayın Bakanın yaptığı zamanlama, geciktirmeyle, bütün firmalar, naylon şirketlerle, bu televizyon kuruluşları hisselerini yüzde 10'un altına indirmişlerdir; hileli, naylon şirketlerle... Tıpkı, İnterbankın içini boşaltanlar gibi, bunlar da, bu televizyon kuruluşlarındaki hisselerini yüzde 20'den 8'e, 9'a indirmişlerdir.

BAŞKAN – Sayın Candan, tamamlayınız efendim...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Bakan bunlara zaman tanımıştır.

Bunu, önümüzdeki günlerde bir soruşturma önergesiyle geleceğiz ve belgelerle konuşacağız.

Saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, sorular sırasında; lütfen...

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Tamam da, sorular sırasında...

BAŞKAN – Karşılıklı konuşma usulümüz yok Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Yeni yeni suçlamalar dile getirdiler; müsaade edin de, ben de bir şeyler söyleyeyim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hayır efendim; böyle bir usulümüz yok.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, sataştı...

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sataşma var...

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkanım, sataşmaya cevap verirken yeni bir hususu dile getirdi.

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Açıkça isim verdi.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakana, yerinden, 2 dakika...

Maksat, konu açıklık kazansın.

Lütfen, kısa olsun...

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Yerinden... Yerinden Sayın Bakan...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Kürsüden... Kürsüden...

BAŞKAN – Kürsüye giderken gelirken zaman kaybediyoruz.

Buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli üyeler; şimdi tabiî, burada bu işleri dilediğiniz gibi saptırma imkânına sahipsiniz. Sayın Candan'ın yaptığı da o. Çok yanlış bilgilendiriliyor, bu yanlış bilgilerle de Meclisin aklını bulandırıyor.

Bakın, şimdi ben, burada size bir şey okuyacağım; diyor ki Sayın Candan "yaptıkları yatırımlar tarifeye yansıtılacaktır."

VEYSEL CANDAN (Konya) – Evet, tabiî...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – 5 inci maddeyi okuyorum: "Görev bölgelerinde yapılacak tesis yatırımları finansmanının şirketçe, yatırım geri ödemesinin ise tarife yoluyla karşılanması..." Bu, Bakanlık makamına yazılan bir yazının onayı.

Yine, devam ediyorum: " 25 bölgenin otuz yıllık işletme hakkı devir bedeli olarak 2,625 milyar ABD Doları sabit bedel tespiti yapılmış; ayrıca, her yöre bölgesi için ayrı ayrı bedeller belirlenerek, söz konusu bedellerin, fiilî devir tarihi itibariyle yüzde 50'sinin peşin, kalan miktarının da iki yılda eşit taksitle alınması..." Bu da, işletme hakkı devir bedelinin tespitine dair; tarih, 9 Ocak 1997. Sayın Candan, alttaki imzayı da siz çok iyi biliyorsunuz; Genel Başkanınız Sayın Recai Kutan'ın imzası.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Ne var orada?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Şimdi dile getirdiniz, dediniz ki "şirketlerin yaptıkları yatırımlar tarifeyle vatandaşa dönecektir." Bunu belirleyen sizsiniz, bunun kararını veren sizsiniz; şimdi dönüp, uyguladım diye, beni niye suçluyorsunuz! (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Yaptığınız bütün kötülükleri başkasına yüklemeye alışmışsınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yanlışsa düzeltelim.

Türkiye'yi büyük bir borç yükü altına sokuyorsunuz; yani, gidecek bir müteahhit, bir yatırım yapacak, gelecek, parasını cebimizden alacak. Rica ediyorum efendim...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde de arz etmiştim; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hükümeti denetim usulleri, Anayasamızda ve İçtüzüğümüzde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bütçe kanunu, yıllık bir kanundur ve konuşmalarımızı, yalnız bir yıllık icraatla ilgili olarak sınırlarsak, zannediyorum, bütün yıllar boyunca yapmamız gereken müzakereleri çok kısa zamana sığdırmama gibi bir rahatlığa ulaşmış oluruz.

Hepinize teşekkür ediyorum.

III. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. — 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S.Sayıları: 3, 4, 8, 9) (Devam)

C) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. —İçişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —İçişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Emniyet Genel Müdürlüğü (Devam)

1. —Emniyet Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Emniyet Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

b) Jandarma Genel Komutanlığı (Devam)

1. —Jandarma Genel Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Jandarma Genel Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

c) Sahil Güvenlik Komutanlığı (Devam)

1. —Sahil Güvenlik Komutanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Sahil Güvenlik Komutanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

B) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1. —Ulaştırma Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Ulaştırma Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Telsiz Genel Müdürlüğü (Devam)

1. —Telsiz Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. —Telsiz Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Görüşmelere, şahısları adına söz isteyen değerli milletvekilerimize söz vererek devam ediyoruz.

Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde lehteki görüşlerimi arz ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizler yeni seçildik, bu Meclise yeni geldik; bazı ağabeylerimizden örnek almamız gerekirken, maalesef görüyoruz, birileri kalkıp şov yapıyor, birileri kalkıp polemik yapıyor. Bu memlekete iş yapmak için, hizmet yapmak için, herkesi, taşın altına elini sokmaya davet ediyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Türkiye'de yanlış politikalar sonucu ekonomiyi batıranlar, 18 Nisanda gereken dersi almışlardır. "Biz bu yanlışı niçin yaptık" diye oturup bunun hesabının istişaresini yapsınlar.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Onu, ortaklarınıza söyleyin.

NİDAİ SEVEN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, biz buraya, zaman kaybetmek için gelmedik; biz, önce memleketimiz dedik, sonra partimiz dedik; dolayısıyla, bizlere sataşsanız da, bizlere ne derseniz deyin, biz yine de, önce memleketimiz diyeceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı noktasında, bazı görüşlerimi arz etmek istiyorum. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, hepinizin malumu olduğu üzere, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü ve İller Bankasının bünyesinde olduğu bir bakanlıktır.

Bakanlık için 89 trilyon ödenek ayrılmıştır, Karayolları içinse 329 trilyon ödenek ayrıldığı bellidir. Bu bütçe, Bakanlık açısından değerlendirildiğinde 1998 yılına göre yüzde 46,9, Karayolları açısından değerlendirdiğiniz zaman da yüzde 54,1'lik bir artış kaydetmiştir. Tabiî, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Türkiye'de büyük işlere imza attığı için, bunun yeterli olması mümkün değildir; ancak, düşünülmesi gereken çok önemli bir konu vardır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre devlet memuru statüsünde çalışan insanlara trilyonlarca liralık projeleri getirip teslim ediyorsunuz; fakat, bu insanlar, almış oldukları ücretlerle başbaşa bırakıldığında -dürüst insanları tenzih ederek bunu belirtmek istiyorum- bazıları, vicdan ile cüzdan arasında muhasebe yapmak zorunda kalmaktadır. İşte, devletin üzerinde durması gereken en önemli olay, bize göre bu noktadır.

Karayolları Genel Müdürlüğü yatırım programında yer alıp da ödenmesi gereken toplam borç tutarı, devlet yolları tezyit bedelleri ile otoyol bedelleri noktasında 58 trilyon görünmektedir. Bu borcun, Bayındırlık ve İskân Bakanlığını kamuoyunda sıkıntıya soktuğu, gerçek bir olaydır.

Yine, Karayolları Genel Müdürlüğünün, 1998 yılı yatırım programında 139 adet münferit, 64 adet global proje olmak üzere, toplam 203 adet projede imzası bulunmaktadır. Devlet ve il yolları projelerinin proje tutarı, değerlendirildiğinde, aslında 2,7 katrilyon olmaktadır. Belirtilen bütçenin bu şartlarla verilmesi, bu hizmetlerin ancak on onbeş yıl içerisinde yapılabileceğini göstermektedir; ancak, bir yol ihalesinin yapılması ve yolun bitirilip teslim edilmesi de, hepinizin malumu olduğu üzere, dört beş yıl içerisinde tamamlanmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bazı tespitler getirerek, karayollarıyla ilgili Bakanlığımıza önerilerde bulunmak istiyoruz.

Otoyolların millî bütçeden ayrılan kaynakları çok yetersiz olması sebebiyle, bakım ve işletmelerinin özelleştirme gündemine getirilmesi tarafımızca müşahede edilmektedir

Yine, Sayın Bakanımız, 24 Haziran 1999 Perşembe günü yaptığı basın toplantısında, boğaz köprüleri ve yoğun trafiği haiz otoyol girişlerine otomatik geçiş sistemiyle ilgili uygulamayı 30 Ağustosta başlatacağını, Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü öncelikle gündeme getireceğini söylemiş; bu hususun daha sonraki uygulamalarda detaylandırılacağı da belirtildiğinden dolayı, tarafımızca bu da memnuniyetle müşahede edilmiştir.

Yine Karayollarıyla ilgili tespit ve öneri olarak yeni oluşan ekonomik merkezleri birbirine bağlayan ulaşım ağının kurularak, karayolu ağında eksikliği görülen kuzey güney koridorları bir an önce geliştirilmelidir.

Trafiğin gerektirdiği güzergâhlarda yüksek standartlı yollar mutlaka yapılmalıdır. Ağır taşıt trafiği 1 000 aracı geçen yolların asfalt beton kaplamalı olarak inşa edilmesine acilen önem verilmelidir. İhaleli yol yapım işlerinde kalitenin artırılması amacıyla özel sektör ve üniversitelerden müşavirlik ve kontrolörlük hizmetlerinin mutlaka alınması gerekmektedir.

İhale Kanununun yeniden elden geçirilmesi kaçınılmaz bir olaydır.

Stratejik bakımdan önem arz eden Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine ait yolların yapım ve asfaltlanması önem arz etmektedir. Bu bölgelerde yolların daha konforlu olması ve güvenli trafik akışının sağlanması için 2000 yılı yatırım programında bunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bakım, trafik ve kar mücadelesi hizmetlerinin daha etkin yürütülmesi büyük önem arz etmektedir. Şartların çok namüsait olduğu bu dönemde bu bütçeyle tabiî ki bazı şeylerin yapılamayacağını bilmekle beraber, Türk ekonomisini düze çıkarmak da bizim görevimizdir.

Yerel yönetimlerin çeşitli kredi, kefalet, teminat mektubu taleplerini karşılayan, sigorta hizmeti veren ve Bakanlık bünyesinde bulunan İller Bankasının sıkıntıları da büyüktür. Bu sıkıntılar nedeniyle, bazı belediyelerimizin ikrazlarının kesilmesi sebebiyle, zaman zaman, belediye başkanları ile İller Bankası arasında tatsızlıklar oluyor; bunların da giderilmesi gerekmektedir.

İşte, yıllardır, zaman zaman Türkiye'nin gündeminde yer alan usulsüz ihale söylentileri, birkısım siyasîler ile çıkar çevrelerinin Türkiyemizin gündeminde yer almasına sebep olmuş, kimi bürokrat cezaevine, kimileri Yüce Divanı sevk edilmiş ve neticede bundan, Türk Milleti ve Türkiyemiz zarar görmüştür.

Ödenek çok önemli olmakla birlikte, zamandan tasarruf, maliyette kalite ve israf noktalarında verilen kararlarda, iyi niyet çerçevesi içerisinde gerekli kontrol ve denetim mekanizmalarının iyi çalıştırılıp çalıştırılmadığı önem arz etmektedir. İşte bu açıdan bakıldığında, her türlü yolsuzluğa son verecek, Türkiye'nin imajına ve inşasına damga vuracak bir bakanlık özlemini tabiî ki hepimiz taşımaktayız; bu özlemimizi de Sayın Bakanımızın gidereceği noktasında inancımız tamdır; özellikle insansız ihale yönünde attığı adımı takdirle karşılayıp, bu çabası için kendisine tam destek verdiğimizi de belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – 1 dakikanız daha var.

NİDAİ SEVEN (Devamla) – Biraz da seçim bölgemle ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum.

Ülkemizin İslam cumhuriyetleri ve Türk cumhuriyetleriyle bağlantısını sağlayan Erzurum il sınırından başlayarak, Eleşkirt, Ağrı, Taşlıçay ve Diyadin İlçesi yol ayrımına kadar giden yolun bakım ve onarımı yıllardır yapılmamaktadır.

Ağrı-Doğubayazıt yolunun Diyadin İlçesi içinden geçmesi için, seneler önce ihalesi yapılıp, büyük köprüler, menfezler yapılmış, yüzde 20 mertebesinde sanat yapıları ve toprak işleri tamamlanmış; fakat, devletin trilyonlarca parası harcandığı halde, bazı çıkar çevrelerinin engellemeleri sonucunda bu yolun yapımı iptal edilmiştir. Sayın Bakanımın, bu noktada, bu yolun yapımı üzerinde tekrar durmasını, kendilerinden arz ediyorum; çünkü, Diyadin halkı, yedi kilometre ötede otobüsten indikten sonra, ticarî taksilerle ilçeye gitmek zorunda kalmakta ve halk, bu noktada büyük bir perişanlık çekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seven, 1dakika ek süre veriyorum efendim.

NİDAÎ SEVEN (Devamla) – Doğubayazıt–Suluçem Yolu, yıllardır gündemde olduğu halde -1993, 1994, 1995, 1996 ve 1998 yıllarında programa alındığı halde- gerçekleşmemiş, 1999 yılı programına da alınmıştır. Sayın Bakanımızın ilgilerini bekliyoruz.

Yine Diyadin, biliyorsunuz kaplıcalar diyarıdır ve jeotermalin yapıldığı, şu anda karbondioksit fabrikasının faaliyete geçmesi için temellerin atıldığı bir turizm bölgesidir; ancak, 7 kilometrelik yolu bozuktur. Bu konuda da Sayın Bakanımızın ilgilerini bekliyoruz.

Ağrı-Cumaçay-Kağızman Yolu ve Humak, Hamur-Tutak-Patnos karayolu konusunda da Sayın Bakanın ilgilerini bekliyoruz.

14.6.1999 tarihinde Doğubayazıt'ta meydana gelen sel felaketi dolayısıyla 671 işyeri ve konutun hasar tespitlerinin aciliyetle yapılması gerekmektedir. Sayın Bakanımıza, bu konuyla ilgili olarak 5 milyar lira gönderdiği için, huzurunuzda teşekkür eder; bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını Cenabı Allah'tan dilerim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seven.

Görüşmekte olduğumuz her iki bakanlık bütçesiyle ilgili olarak son sözü alan Ankara Milletvekili Sayın Zeki Çelik, aleyhte konuşacaklar.

Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Çelik süreniz 10 dakikadır.

M. ZEKİ ÇELİK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1999 yılı Bayındırlık Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, bu çalışmaların hayırlara vesile olmasını Cenabı Haktan niyaz ediyorum.

Bayındırlık, medeniyet demektir. Bir ülkeye girdiğinizde, hemen, oradaki binalardan, yollardan, sanat eserlerinden, o ülkenin kalkınmış bir ülke olup olmadığını anlamak mümkün oluyor. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı deyince, önplana çıkan, devlet yapılarıdır; karayolları, İller Bankası, diğer bakanlıklara yapılan hizmetler, imar, afet ve diğer hizmetler de önemlidir; ancak, bu önemli hizmetlerle mütenasip bir bütçesi maalesef yoktur.

Bakınız, bütçe ödenekleri yönünden 1998 ve 1999 yılları karşılaştırıldığında, artış oranının yüzde 47 ve bu konuya Karayolları Genel Müdürlüğü açısından bakıldığında, bütçede artış oranının yüzde 54 olduğunu görmekteyiz ki, bu artışların yeterli olduğu söylenemez.

Sağ olsun, Bakanımız açıkyüreklilikle ifade ettiler ve dediler ki: "Bayındırlık ve İskân Bakanlığının balansı bozulmuştur." Doğrudur, ihalelerine fesat karıştırılan, yolsuzluklara sahne olan ve 55 inci hükümetin de düşmesine sebep olan bakanlıklardan birisi olan bu Bakanlığın da ayarı bozulmuştur. Bakanımızın "Dünya Bankası kredisiyle yürütülen birkaç proje dışında devam eden projeler tümüyle duracaktır. Bu durumun ülkemizin ekonomik, toplumsal ve siyasal yapısıyla güvenlik ve istihdam politikaları üzerinde doğuracağı olumsuzluklar gözardı edilemeyecek boyutta olacaktır" sözlerini önemsiyorum ve bu tespitine de teşekkür ediyorum.

Ulaşım politikası, sadece karayolları olarak değil, makro ulaşım planı çerçevesinde, limanlarla, demiryollarıyla, havaalanlarıyla entegre bir şekilde ele alınmalı ve ana üretim merkezleri arasında, tarım, sanayi ve turizm de dikkate alınarak, dengeli ulaşım politikaları hızla hayata geçirilmelidir.

Ülkemizde ulaşım yatırımlarının yüzde 80'i karayollarına ayrılmakta, ulaşımın yüzde 20'si ise deniz, hava ve demiryollarıyla yapılmaktadır. Karayollarına önem veriyoruz diye, demiryolu ve denizyolu taşımacılığı ihmal edilmiş. Avrupa Birliği ülkelerinde taşımacılık demiryoluna aktarılırken, bizim, karayollarında ısrar etmemiz yanlıştır.

Trafik canavarı can almaya doymuyor. Maalesef, her gün yirmibeş otuz insanımızı kaybediyoruz ve katliama benzeyen kazalar yaşanıyor. Eğitim yetersizliği, sürücü hataları, büyük bölümü niteliksiz yollar, yanlışlar; sonuç, can ve mal kaybı.

Ulaşımda yetki kargaşasına son verilmeli, İçişleri, Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanlıkları arasında ciddî bir koordinasyon sağlanmalı ve ulaşımla uğraşan bütün kuruluşlar bir çatı altında toplanmalıdır.

Türkiye'de lokomotif sektör, inşaat sektörüdür. Bu sektör, amelesinden mühendisine, nakliyecisinden fabrikatörüne, satıcısından pazarlamacısına kadar çok geniş toplum kesimlerini ilgilendirmektedir. Tabiî ki, bu kadar ehemmiyetli bir alana hitap eden bu sektörün canlandırılması gerekiyor. Bırakın canlanmayı, bakın, hep geri sayıyoruz.

1960 yılında karayollarına ayrılan pay yüzde 13 iken, nüfusumuz 27 milyon, millî gelir 10 milyar dolar, karayolları da o zaman 61 000 kilometre. Bugün ayrılan pay ise, maalesef yüzde 1,5'e düşmüş, nüfusumuz 65 milyon olmuş, yani 2,5 misli artmış; ama, millî gelir 200 milyar dolar olmuş, yani 20 kat artmış, buna rağmen, karayolları hâlâ 61 000 kilometrede ve standartlar maalesef bu işlere yetmiyor.

Enflasyonun yüzde 100 olduğu bu yıllarda, kaynakları siz yüzde 1,5'e düşürdüğünüzde, bu kuruluşların halini düşününüz; ama, yine maalesef söylüyorum ki, 21 inci Yüzyıla girerken, hâlâ 5 600 kilometre stabilize, 1 200 kilometre toprak yolumuz olduğu ifade ediliyor; bu ifade edilenler, köy yolu değil, il yolu veya devlet yoludur.

Bakınız, 1999 bütçe uygulamalarında mayıs sonu itibariyle beş aylık dönemde -yuvarlak rakam olarak ifade ediyorum- giderler 10 katrilyon, gelirler 6 katrilyon; yani, beş ayda 4 katrilyon açık olduğu söyleniyor. Bunun 2,5 katrilyonunu personel gideri, 4,5 katrilyonunu borç faizi olarak ayırıyorsunuz, yatırımlara ayrılan ise sadece 294 trilyon liradır. 1999 yılı bütçesi içerisindeki rakamlara baktığınızda, 10 katrilyonun üzerinde; o da, bütçe böyle gerçekleşirse, faize ödenecektir. Yani, Maliye Bakanının da ifade ettiği gibi, günde 30 trilyon faize para ödeniyor. Bu ne demektir; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı için ayrılan 90 trilyon liralık ödenek 3 günlük; Karayolları için ayrılan 330 trilyon ödenek ise 11 günlük faiz parasıdır. Vahameti görüşlerinize sunuyorum.

Önemli bir nokta, müteahhitlerin ve ticaret erbabının, yaptıkları iş karşılığında paralarını zamanında alamadıklarını biliyoruz. Devlet bu parayı ödemediği zaman herhangi bir müeyyidesi yok; ama, kendi alacağını tahsil etmediği zaman hemen gecikme cezası uygulamaktadır. Burada bir adaletsizlik söz konusudur. Bunun önlenmesi için ya devlet borcuna karşılık gecikme cezası ödemeli veya bunların alacaklarından vergi, SSK, muhtasar, elektrik ve buna benzer borçların mahsubu yapılmalı; böylece, kısmen de olsa mağduriyetleri önlenmelidir.

Müteahhitlik sicilleri ciddî tutulmalı, her önüne gelenin müteahhit olması önlenmeli, ciddî bir şekilde de takibi sağlanmalıdır. Devlet İhale Kanunu değiştirilerek, herkese açık, rekabet ortamında şeffaf, süratli bir ihale sistemi getirilmeli, işlerin zamanında bitirilmesi için tedbir alınmalıdır. Bilhassa, enflasyonun yüzde 100 olduğu, müteahhit kârının da yüzde 25 olduğu ortamda yüksek tenzilatla iş yapmanın mucize olduğunu ifade etmek yerinde olur. O halde, ciddî iş yapan müteahhitlere ve teknik elemanlara ihtiyaç vardır. Bilhassa, planı, programı, projesi, keşfi ve ödeneğiyle ciddî bir mahal listesi hazırlanarak götürü bedel esası ile anahtar teslimi olarak ihale yapılması yoluna gidilmeli; özel müşavirlik ve danışmanlık firmaları bu çalışmalarda görev almalıdır. Aksi halde, işler sürüncemede kalmakta, uzun yıllar sürmekte ve bitmeden eskimekte, fonksiyonunu da yerine getirememektedir. Tasarruf düşüncesiyle hareket edildiğinde de, yarım kalan hizmetler sonraki yıllarda daha büyük maliyetlere sebep olmaktadır. Burada, bütün bunlar, bilgili ve ehil teknik elemanlarca sağlanabilir.

Ben de bir mühendisim; İller Bankasında -yapı işlerinde- çalıştım, bayındırlık müdürlüğü yaptım. Teknik elemanlar, aldıkları eğitimin ve yüklendikleri sorumluluğun karşılığını alamamakta; ayrıca, maalesef, haysiyet ve itibarlarıyla itham edilme riski altında görev yapmaktadırlar. Bayındırlık Bakanlığında 657'ye tabi çalışan 1 inci derecenin dördüncü kademesindeki bir mühendis -mimar 193 milyon lira, şube müdürü 196 milyon lira, DSİ'deki bir şube müdürü 211 milyon lira, Köy Hizmetlerindeki şube müdürü 219 milyon lira maaş almaktadır; ama, 1475 sayılı Kanuna tabi -ikramiye, mesai ve diğer şeyleri dahil- bir teknisyen 348 milyon lira, şoför 359 milyon lira, sekreter 410 milyon lira, Köy Hizmetlerinde çalışan mevsimlik işçi ise 230 milyon lira almaktadır. Bu dengesizliğin giderilmesi gerekmektedir.

Belediyelerin devlete olan borçlarına çare bulmak için bir af getirilmelidir. Bilhassa Fazilet Partili belediyelerin, tarafgir tutumla ödenekleri kesilmekte ve hizmetleri aksatılmaktadır; bundan vazgeçilmesini talep ediyoruz.

Ben bir Ankara milletvekili olarak şu hususları da belirtmek istiyorum : Bilhassa, büyük trafik yükü olan Ankara-Şereflikoçhisar yolunun bölünmüş yol haline getirilmesi, Evren İlçemizin karayolları ağına dahil edilmesi, Ankara-Polatlı-Sivrihisar yolunun eksikliklerinin tamamlanması, Polatlı-Haymana yolunun standart yol haline getirilmesi -belki Ulaştırma Bakanlığını ilgilendiren bir konu ama- Ankara-İstanbul arasını 4 saate indirecek ve yirmibeş yıldır yapımı süren Ayaş Tüneli ve demiryolu yapımının sağlanması, Ankara/Temelli ve Ankara/Karapürçek gecekondu önleme bölgelerinin en kısa zamanda hayata geçirilmesi faydalı olacaktır.

BAŞKAN – Sayın Çelik, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

M. ZEKİ ÇELİK (Devamla) – Kaynak nerede diye soracaksanız; bakınız, 1996 yılında faiz giderlerimiz yüzde 38; 1997'de, bu, yüzde 28'e düşmüş, 1998'de tekrar yüzde 40'a yükselmiş; yüzde 10-12 puan arasında bir fark var, işte, buradan, size, 3,5 katrilyon liralık bir kaynak. Ayrıca, akılcı şehir planlarıyla, kamu arazilerinin, şehir rantlarının satış yoluyla vatandaşa açılması, buradan ele geçecek gelirlerle ve kaynaklarla hizmetin götürülmesi gerekmektedir; ama, netice itibariyle bütün bunları yapacak olan, insandır. Eğer, siz, insanı mükemmel yetiştiremezseniz, o takdirde, başarılı olunamayacağı da muhakkaktır.

Şunu iyi bilmeliyiz ki; 75 yıllık cumhuriyet döneminde ortaya çıkan en büyük sorun, devlet ile millet arasında yaşanan ve giderek hız kazanan güven bunalımıdır; millet devlete, devlet millete güvenmemektedir. Güven bunalımının doğurduğu belirsizlik, ekonomiyle birlikte sosyal yapıyı da altüst etmektedir. Millet ve devlet elele vererek bir Anadolu rüyası için mücadele vermedi, tam tersine, devlet, milletle, ekonomiden politikaya, kılık kıyafetten müziğe kadar her alanda değişik yoğunluklarda mücadele verdi.

Bütçeniz hayırlı olsun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, onuncu tur görüşmelerimiz tamamlanmıştır.

Şimdi, sorular kısmına geçiyoruz.

Soru-cevap işlemleri, Genel Kurulun 16 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, 20 dakika içerisinde tamamlanacaktır.

Soru sahiplerinin Genel Kurul salonunda bulunup bulunmadıklarını, sorularının okunması için, arayacağım.

Başkanlık Divanımıza 126 adet soru intikal etmiştir.

İlk soru, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış'a aittir; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle, aşağıdaki sorularımın Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

27.6.1999

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Sorular :

Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı döneminde Bakanlığınızca yapılan hemen hemen tüm ihalelere fesat karıştırıldığı, yolsuzluklar yapıldığı, birkısım müteahhitlere ihalenin paylaştırıldığı iddiaları kamuoyuna yansıtıldığı gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan soruşturma komisyonlarınca da tespit edilmiştir. Bu, usulsüz, şaibeli ihaleler hakkında Bakanlığınız ne düşünmektedir? Usulsüzlüklere ve şaibelere rağmen, bu ihaleler aynen devam edecek mi?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Yine Sayın Elkatmış'a ait olan 2 nci soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle aşağıdaki sorularımın Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

27.6.1999

Mehmet Elkatmış

Nevşehir

Sorular :

1. İstanbul'u, Ankara ve Adana'ya bağlayacak olan otobanın Şereflikoçhisar-Nevşehir-Niğde-Ulukışla arası otoban inşaatı ne zaman başlayacak?

2. Bu yolun geçeceği güzergâhlar neresidir? İstimlak işlemleri hangi safhadadır?

3. Bu yolun güzergâhında herhangi bir değişiklik oldu mu?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplayacağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Efendim, sorular uzun sürecek; kâtibin oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü soru, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz'e ait.

Sayın Öksüz buradalar mı efendim?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Buradayım efendim.

BAŞKAN – Soruyu okutuyorum:

27.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına aşağıdaki sualleri sormak istiyorum.

Arz ederim.

Özkan Öksüz

Konya

1. Konya Ovası Sulama Projelerinin; yani, KOP'un en önemli halkası olan, 1996 yılından beri ihaleye çıkarılan Göksu Mavi Tünel ihalesi ne zaman ihaleye çıkarılacaktır?

2. Bu proje için ödenek ayrılmış mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; bu, bize, oldukça sık yöneltilen bir soru, hemen kısaca söyleyeyim. Bu yıl, tamamı kredili olarak ihale edeceğiz.

İhaleyi niye iptal ettik; onu da söylemek istiyorum. Benim geçtiğim bakanlık dönemimde ihaleye çıktığımız bir konuydu, tamamı kredili olarak ihaleye çıktık. Biliyorsunuz, bu ihaleli sözleşmelerde iki zarf veriyor müracaat edenler, iştirak edenler; biri, temin ettikleri krediyle ilgili, diğeri yapacakları iskontoyla ilgili. Tabiî, Hazine de, birçok krediyi uygun kredi olarak değerlendirmiyor.

Biz, Hazine ile görüştük o dönemde; dedik ki: "Biz, size kredi zarflarını gönderelim; içlerinde uygun olmayanları ayırın, uygun olmayan kredilerin iskonto zarflarını da hiç açmayalım." Ancak, Hazineden "bizim uygulamamız bu şekilde değildir; siz bütün zarfları açın, bize uygun gördüğünüzü gönderin" dediler. Biz de öyle yaptık; açtık, kredi ve iskonto bakımından uygun gördüğümüzü Hazineye gönderdik. Hazine döndü bize dedi ki: "Bu kredi uygun değildir." İlgilisine uygun kredi bulması konusunda bir iki defa mehil vermemize rağmen, netice almamız mümkün olmadı; ihale iptal edildi. Şimdi yine aynı şekilde kredili ihaleye çıkacağız. 30 milyarlık bir iz bedel koyduk; ama, bu sefer, önce bu krediyi değerlendirsinler de bize yine yine iş yaptırmasınlar diye, Hazineden daha da ısrarlı olacağız.

Teşekkür ediyorum; sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

4 üncü soru, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'e ait.

Sayın Levent?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Bayındırlık Bakanımıza, aşağıdaki sorumun cevaplandırılması için tensiplerinize arz ederim.

Mükerrem Levent

Niğde

1. Pozantı-Ankara otobanının, dışkredi sağlanmadığı için işe başlanmadığı belirlenmiştir. Bu firmalar için ne gibi denetimler düşünüyorsunuz?

2. Kayseri-Çamardı-Pozantı için, devlet karayoluna alma işi ne zaman gerçekleşecektir?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Yine, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'in başka bir sorusu var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Enerji Bakanından, aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.

Mükerrem Levent

Niğde

1. Devlet madencilik sektöründe maliyetler çok yüksek ve verim çok düşüktür. Acilen madenlerimizin özelleştirilmesi gerekmektedir. Özelleştirmenin hızlandırılması için çalışmalarınız var mıdır?

2. Karadeniz Bakır İşletmeleri özelleştirme kapsamında; yedi senedir devam eden bu kuruluşa, şu anda Eti Holding bünyesinde bulunan Küre İşletmesinin bakır tesislerinin bir an önce devredilerek, bu ihtisas kuruluşunun özelleşmesi hızlanabilir. Ne düşünüyorsunuz?

3. Enerji santralları özelleşirken ve yurt dışından kömür ithalinin Türkiye'de, hem yolsuzluklara neden olduğu ve yurt içindeki özel kömür işletmelerini zor duruma soktuğu, aynı zamanda çevre kirliliğini daha da artırdığı düşünülürse, siz ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkanım, Bakanlar Kurulu oluşurken madenler konusunda bir görev değişikliği de oldu; o nedenle, soru sahibi arkadaşımıza yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

6 ncı soru, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa'ya ait.

Sayın Eyüp Fatsa?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle aşağıdaki soruların Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın tarafından cevaplandırılmasını istiyorum.

Arz ederim.

Eyüp Fatsa

Ordu

1. Ekim 1997'de karayolları ağına alınan Fatsa-Kumru-Niksar ve Fatsa-Korgan-Niksar yollarının son durumu nedir? Yaz mevsiminde ihaleye çıkmayı düşünüyor musunuz?

2. Karadeniz bölgemizin kötü talihini yenecek Samsun-Sarp bölünmüş yol projesinin, Ünye-Fatsa-Ordu şehir geçişleri dışında herhangi bir çalışma yoktur. Özellikle, Perşembe-Bolaman geçişi için acil çözümleriniz var mıdır? Bu yol kapsamında kamulaştırılan arazilerin bedel artırımı ile ödemeleri ne durumdadır?

3. Son elli yıldır ilk defa 54 üncü hükümet tarafından ihalesi yapılan ve çalışmalarına başlanılan Fatsa-Çatalpınar-Aybastı yolunun son durumu nedir?

4. İller Bankasından belediyelere tahsis edilen payların son yıllardaki ciddî düşüşünü durdurup belediyeleri rahatlatacak ödemeleri ne zaman başlatıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplayacağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

7 nci soru, Eskişehir Milletvekili Sayın Mehmet Sadri Yıldırım'a ait.

Sayın Mehmet Sadri Yıldırım?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Bayındırlık Bakanımızdan cevaplandırılmasını istiyorum.

Saygılarımla.

Mehmet Sadri Yıldırım

Eskişehir

1. Evvelce tasarı halinde olduğunu zannettiğim Eskişehir-Bilecik-Adapazarı karayolunun çiftyol olması hususunda proje çalışmalarınız nelerdir?

2. Yapımı devam eden Sivrihisar Dörtyol Köprüsünün, kaza olmaması bakımından yapımını hızlandırmayı düşünüyor musunuz?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Konuşmamda cevaplamıştım Sayın Başkan.

MEHMET SADRİ YILDIRIM (Eskişehir) – Efendim, birinci hususu cevapladı Sayın Bakan; ikinci husus, köprü hâlâ inşaat halindedir; denize gidecek olan vatandaşlar...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Ankara-Sivrihisar'a kadar olan bölünmüş yolu, öncelikli yol kapsamına bu sene aldık. Bu yıl sonunda o yolu tamamen bitirmeyi planlıyoruz. Sivrihisar'da yapılacak olan kavşakla ilgili olarak da gerekli ödeneği ayırdık. Onun da bu yıl sonunda bitirilmesini söyledim; ama, teknik olarak pek mümkün gözükmüyor; onu da hızlandırarak, en kısa zamanda ulaşıma kazandırmayı düşünüyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer soru, gene Sayın Yıldırım'a ait.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız tarafından cevaplandırılmasını takdirlerinize sunuyorum.

Saygılarımla.

Mehmet Sadri Yıldırım

Eskişehir

Soru: Evvelce çalışması başlatılan ve tasarı halinde olduğunu tahmin ettiğim Sivrihisar dört yolundan dönülerek, Ahiler Köyünü takiben Çeltik, Yunak ve Akşehir'e ulaşacak olan yolun, devlet karayoluna alınıp alınmaması hususundaki çalışmanız ne durumdadır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplayacağım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

9 uncu soru, Trabzon Milletvekili Sayın Şeref Malkoç'a ait.

Sayın Malkoç?.. Buradalar.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanına soruları sormak istiyorum.

Arz ederim.

Sorularım :

1. Trabzon şehir geçişini sağlayan, yıllardan beri bitirilemeyen Tanjant (Yavuz-Fatih) bulvarını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?

Geçmişteki uygulamalardan farklı bir uygulama yapacak mısınız?

2. Trabzon'un geleceğini etkileyecek olan güney çevre yolu hangi aşamadadır? Yolun yapımına başlanması için hazırlık yapılıyor mu? Yapılıyorsa, ne kadar zamanda bitireceksiniz?

Şeref Malkoç

Trabzon

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplayacağım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

10 uncu soru, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'e ait.

Sayın Genç?.. Buradalar.

Okutuyorum:

Sayın Başkanlığa

Aşağıdaki sorumun, aracılığınızla, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sorulmasını saygılarımla arz ederim.

Kamer Genç

Tunceli

Soru: Tunceli ve Bingöl illerimizdeki TEDAŞ'ın özelleştirilmesi hususundaki işlemlerin sonuçlanmak üzere olduğu gözlenmektedir. Çok dağlık bir arazi yapısı ve yoğun bir terör yatağı halindeki bu illerde özelleştirme yapıldığı takdirde, buralarda özel teşebbüsçe hiçbir yatırım ve hizmet götürülemeyeceği ve bölgenin karanlığa gömüleceği kuşkusuzdur.

Güvenlik birimlerinin de yerinde görmediği söylenilen bu özelleştirmeden vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu özelleştirme işlemleri için, biraz önce de belirttildiği gibi, şu anda, Rekabet Kurulundan bir karar bekliyoruz.

Rekabet Kurulu, bize, 4 maddeden oluşan bir kararla talimat vermişti. Bizim yaptığımız sözleşmelerde, 4 maddenin 2'si yer alıyordu. Diğer 2 madde, bizim yaptığımız sözleşmelerde hukuken ve fiilen yer alması mümkün olmayan maddelerdi. Hiç, böyle, iddia edildiği gibi, şu veya bu manada değiştirmeye yönelik değil, hukuken ve fiilen uygulanması mümkün olmadığı için, biz, Rekabet Kuruluna bildirdik. Sanırım, önümüzdeki hafta başı veya hafta içinde, Rekabet Kurulu bir karar verecek; vereceği bu karara göre, biz, bu devir işlemlerini başlatacağız.

Onun dışında, Danıştaydan geçerek tasdik edilen 14 bölgenin içerisinde, Tunceli de var il olarak. Tabiî, Tunceli'deki duruma baktığımız zaman, kayıp, kaçak oranı, yüzde 35,67'de; yani, biz, Tunceli'ye gönderdiğimiz 100 kilovat/saat elektriğin, 35 kilovat/saatini kaybediyoruz.

Tabiî, burada, siz, olaya, özel sektörün faaliyet yapıp yapamayacağı noktasında bakıyorsunuz; ama, özel sektörün bize vermiş olduğu taahhütlerde, bu kayıp, kaçak oranının, normal uluslararası oranlara düşürüleceği taahhüdü var ve düşüremedikleri her oran kadar, yani, her kilovat/saat bedeli olarak da, bize, cezaî şart ödeyecekler.

Bu nedenle, karar, Rekabet Kurulundan bize intikal ettikten sonra işlemlere devam edeceğiz; onu arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

11 inci soru, İzmir Milletvekili Sayın Burhan Bıçakçıoğlu'na aittir.

Sayın Bıçakçıoğlu?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Koray Aydın tarafından cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 27.6.1999

Saygılarımla.

Burhan Bıçakçıoğlu

İzmir

Sorular:

1. Ülkemizin üçüncü büyük ili olan İzmir'in şehiriçi araç trafiğini rahatlatacak olan İzmir Çevre Yolu Projesinin bitirilmesi için istimlak değerleri dahil daha ne kadar ödeneğe ihtiyaç vardır?

Bütçeden, bu ödeneğin 1999 yılı için ne kadarı ayrılmıştır?

2. Adnan Menderes Havaalanı-Menderes-Gümüldür yolunun ne zaman bitirilmesi düşünülmektedir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

12 nci soru, Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek'e ait.

Sayın Öztek?.. Buradalar.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ankara

Sayın Başkan, aşağıdaki suallerimin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.

Latif Öztek

Elazığ

1. Elazığ İlimizde, uzun yıllardan beri yapımı devam eden Kuzova pompaj sulaması birincisi kısım inşaatına, 1999 yılı bütçesinde kaç lira ödenek ayrılmıştır? Ayrılan bu parayla projenin birinci kısmı tamamlanabilecek midir?

2. Tamamlandığında 29 144 hektar araziyi sulayacak ve Elazığ İlinin ekonomisine büyük katkılar sağlayacak olan bu projenin ikinci ve üçüncü kademelerinin hızlandırılması için dış kredi bulmayı düşünüyor musunuz? Bu yönde çalışmalarınız var mıdır? Varsa, lütfen açıklar mısınız?

3. Dedeyolu Göleti ve Sulama Projesi için, 1999 yılında, kaç lira ödenek ayrılmıştır? Ayrılan bu parayla, proje, planlanan zamanda tamamlanabilecek midir?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Kısaca cevaplandırmak istiyorum Sayın Başkanım.

Elazığ-Kuzova pompaj sulaması birinci kısım inşaatına 1999 yılı bütçesinden 630 milyar Türk Lirası ayrılmış olup, inşaat, bütçe imkânları nispetinde, önümüzdeki yıllarda tamamlanabilecektir.

Halen, birinci kısım inşaatı devam eden Kuzova Pompaj Sulaması Projesinin, bütçe imkânlarıyla yürütülmesi dışında bir dış kredi imkânı, şimdilik mevcut gözükmemektedir.

Dedeyolu Göleti ve Sulama Projesine, 1999 yılında, 100 milyar ödenek ayrılmış olup, proje, bütçe imkânları dahilinde, önümüzdeki yıllarda ancak tamamlanabilecektir.

Arz ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer soru, Malatya Milletvekili Sayın Yaşar Canbay'a ait.

Sayın Canbay?.. Buradalar.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanına, aşağıdaki suallerimi sormak istiyorum.

Saygılarımla arz ederim.

Yaşar Canbay

Malatya

1. Malatya-Battalgazi ilçe karayolu genişletmesi ne zaman yapılacaktır?

2. Malatya İli arıtma tesisi ne zaman yapılacaktır?

3. Malatya-Adıyaman karayolunun kalan 34 kilometresi ne zaman yapılacaktır.

4. Malatya kuzey çevre yolu etüt ve projesi ne zaman yapılacaktır?

5. Çok tehlikeli virajların bulunduğu Malatya-Pütürge ilçe karayolu ile ilgili, bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

6. Malatya İlini çevre illere bağlayan Malatya-Sıvas karayolu, Malatya-Kayseri karayolu, Malatya-Kahramanmaraş karayolu son derece dar ve standartları düşüktür. Bu yolların standartlara uygun hale gelebilmesi için bakanlığınızın bir programı var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevaplayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

14 üncü soru, Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu'ya ait.

Sayın Pamukçu?.. Buradalar.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, aşağıdaki sorularımın, delaletinizle, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Sayın Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Suat Pamukçu

Bayburt

1. Bayburt Demirözü Barajı ne zaman bitirilecektir? Proje ile ilgili istimlak bedelleri ne zaman ödenecektir? 1999 yılı ödeneği ne kadardır?

2. BOT modeli ile yapılması planlanan Laleli Barajı ve hidroelektrik santralına ne zaman başlanacaktır? Proje hangi aşamadadır?

3. Demirözü Barajı nedeniyle bozulan Bayburt-Demirözü yolu ne zaman asfaltlanacaktır? Yol güzergâhının değiştirilen kesimleri için istimlak bedeli ödenecek midir?

BAŞKAN – Sayın Bakanlarımız...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Kısaca cevaplandırmak istiyorum Sayın Başkanım.

Demirözü Barajı inşaatı halen devam etmekte, kamulaştırma ödeneği de son derece yetersiz; ancak bir eködenek imkânımız olursa, burada da kullanmayı düşünüyoruz. 1999 yılında 1 trilyon ödenek ayırabildik Demirözü Barajımıza.

Laleli Barajıyla da ilgili, doğrudur, Laleli Barajı BOT programındaydı, teklifler alındı; ancak, gelen teklifler, normal ortalama fiyatın çok çok üstünde, pahalı tekliflerdi. O nedenle, benim geçen bakanlık dönemimde Kanada ile imzalamış olduğum ikili anlaşmayla, tamamı kredili, anahtar teslim baraj yapımı içine alındı. Şu anda Kanadalı firmayla görüşmeler eylül ayı başında başlayacak ve tamamı kredili, anahtar teslim proje olarak yapımına başlayacağız.

Demirözü Barajı inşaatı dolayısıyla bozulan Bayburt-Demirözü yoluyla ilgili inşaat halen devam ediyor; bittiği zaman da, Karayolları Genel Müdürlüğüyle protokol yaparak asfaltlamasını da yaptıracağız.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanımız, kendisiyle ilgili soruya cevap verecekler mi?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Pamukçu'nun diğer sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, aşağıdaki sorularımın delaletinizle Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Suat Pamukçu

Bayburt

1. Bayburt Merkez Üzengili afet konutları ne zaman bitirilecektir? 1999 yılı ödeneği ne kadardır? Yaylapınar afet konutları için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2. Bayburt Masat (Yıldırım) Köyünde afete maruz vatandaşlarımız için 1999 yılında konut yapımı için ödenek ayrılmış mıdır? Ayrılmış ise ne kadardır?

3. Bayburt-İspir ve Bayburt-Dağbaşı-Araklı karayolları için 1999 yılı bütçesinde ne kadar ödenek ayrılmıştır?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI KORAY AYDIN (Ankara) – Yazılı olarak cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

16 ncı soru, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz'a ait.

Sayın Yanmaz burada mı? Burada.

Soruyu okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aracılığınızla Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza aşağıdaki soruyu açıklamaları için sormak istiyorum.

Arz ederim.

Mustafa Niyazi Yanmaz

Şanlıurfa

Soru: GAP Projesi, cumhuriyetimizin en temel projelerindendir. Atatürk Barajının hemen yanıbaşında bulunan Yaslıca, Suruç ve Baziki ovaları suya hasrettir. Millî ekonomimize büyük faydalar sağlayacak bu proje ne durumdadır?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkanım, GAP bölgesindeki sulama projelerimizin hayatiyete geçirilmesi noktasında, bütçe imkânları dışında, ülkelerle, ikili anlaşmalar yaptığımız karma ekonomik kurul toplantıları sonucunda belirlenen kararlara göre, tamamını kredili yapma çabası içindeyiz. Yaylak sulaması da, yine aynı kapsam içinde, İsrail ile yapılmış olan anlaşmaya göre, ikili protokole göre ihale edilecektir.

Suruç Ovası sulamasıyla ilgili proje çalışmalarımız devam ediyor; ancak, GAP bölgesinde daha ziyade tercih ettiğimiz ve hızla hayatiyete geçirme imkânına kavuşacağımız bu iki anlaşmalar kapsamında, Suruç Ovalarını da bu şekilde ihale etmeyi düşünürüz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sorular için ayrılmış olan 20 dakikalık süre tamamlanmış bulunuyor.

146 sorunun 16'sını okuyabildik; ancak, bu soruların tamamı Sayın Bakanlara takdim edilmiştir. Bu sorulara yazılı olarak cevap verme kendi takdirlerindedir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) —Sayın Başkan...

BAŞKAN—Buyurun efendim.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, benim sorum Sayın Bakanlara değil, zatıâlinize: Genel Kurul açılmadan 15 dakika önce Genel Kurul salonuna girdim; başlama anında sorularımı gönderdim. Soruları daha önce mi alıyorsunuz; hangi zamanda alındığını öğrenmek istiyorum. (DSP ve MHP sıralarından "İşte, adil düzen bu" sesleri, alkışlar)

MEHMET GÜNEŞ (Şanlıurfa)— Hep aynı kişilerin soruları...

KADİR GÖRMEZ (Kütahya) – Başkan, şu soruların hiçbirisine veriliş sırasına göre, cevap verilmedi. Saat, tam 14.00'te verdim Başkan!..

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul)— Sıralama neye göre yapılıyor; onu öğrenebilir miyiz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, benim bildiğim kadarıyla, sorular sekreterya tarafından alınıyor ve gruplar konuşmaya başlayınca, onlar aldıkları tarihi ve saati, dakikayı üzerine yazıyorlar. Ben, zannediyorum, Sayın Bakanlara verilen soru kâğıtlarında da bunlar görülecektir; bunları ben görmüyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

ALİ KESKİN (Denizli) – O zaman, sekreterya hata yapıyor!..

KADİR GÖRMEZ (Kütahya) – MHP Grubundan 30 tane soru çıktı; bir teki denk gelmedi!.. ( MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BİROL BÜYÜKÖZTÜRK (Osmaniye) – Sekreterya, biraz önce Mustafa Beyin kâğıdını aldı oraya... Niye aldınız peki; bir tur sonra almanız lazımdı; niye kabul ettiniz?!..

Sekreterya değişsin Başkan!

KADİR GÖRMEZ (Kütahya) – Sekreterya tarafsız değil Başkan!..

BOZKURT YAŞAR ÖZTÜRK (İstanbul) – Bu ne biçim sıralama!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri; süremiz doldu efendim. Arzu ederseniz, soru sahiplerinin ismini okutabiliriz.

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Ne gerek var!..

BAŞKAN –  Soru sahiplerinin isimlerinin okunmasını isteyenler lütfen işaret etsinler... Okunmasını arzu etmeyenler işaret etsinler... Çoğunlukla okunması kabul edilmiştir.

Okutuyorum :

Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz, Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Niyazi Yanmaz, Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Rize Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Hakkâri Milletvekili Evliya Parlak, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan, Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu, Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu, Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu, Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan, Antalya Milletvekili Cengiz Aydoğan, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç, Mardin Milletvekili Veysi Şahin, Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz, Bursa Milletvekili Ali Arabacı, Rize Milletvekili Ahmet Kabil, Rize Milletvekili Ahmet Kabil, İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk, İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan, Bursa Milletvekili Orhan Ocak, Samsun Milletvekili Yekta Açıkgöz, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Güneş, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Güneş, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, Samsun Milletvekili Şenel Kapıcı, Gaziantep Milletvekili Mustafa Rüştü Taşar, İstanbul Milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk, İçel Milletvekili Yalçın Kaya, İçel Milletvekili Yalçın Kaya, Bilecik Milletvekili Hüseyin Arabacı, Bilecik Milletvekili Hüseyin Arabacı, Mardin Milletvekili Veysi Şahin, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Güneş, Osmaniye Milletvekili Şükrü Ünal, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya, Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen, Aydın Milletvekili Bekir Ongun, Aydın Milletvekili Bekir Ongun, Aydın Milletvekili Bekir Ongun, Kütahya Milletvekili Kadir Görmez, Balıkesir Milletvekili Aydın Gökmen, Kütahya Milletvekili Kadir Görmez, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, İçel Milletvekili Hidayet Kılınç, Edirne Milletvekili Mustafa İlimen, Edirne Milletvekili Mustafa İlimen, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş, Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç, Trabzon Milletvekili Şeref Malkoç, Kayseri Milletvekili Hasan Basri Üstünbaş Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu, İzmir Milletvekili Rahmi Sezgin, Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın, İzmir Milletvekili Mehmet Çümen, Hatay Milletvekili Namık Kemal Atahan, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, İstanbul Milletvekili Erol Al, İstanbul Milletvekili Ahmet Güzel, Osmaniye Milletvekili Birol Büyüköztürk, Muğla Milletvekili Metin Ergun, Muğla Milletvekili Metin Ergun, İstanbul Milletvekili Mehmet Pak, Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt, Çanakkale Milletvekili Sıtkı Turan, Adana Milletvekili Ali Halaman, Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş, Kahramanmaraş Milletvekili Edip Özbaş, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan, İzmir Milletvekili Mehmet Özcan, İçel Milletvekili Hidayet Kılınç, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya, İstanbul Milletvekili Yücel Erdener, Muş Milletvekili Zeki Eker, Bursa Milletvekili Ali Arabacı, Muğla Milletvekili Tunay Dikmen, Samsun Milletvekili Şenel Kapıcı, Samsun Milletvekili Şenel Kapıcı, Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas, Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas, Artvin Milletvekili Ergün Bayrak, Yalova Milletvekili Hasan Suna, İzmir Milletvekili Salih Dayıoğlu, Iğdır Milletvekili Ali Güner, Muğla Milletvekili Tunay Dikmen, Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, Hatay Milletvekili Mehmet Şandır, Ağrı Milletvekili Nidai Seven, Ankara Milletvekili Aydın Tümen, Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu, Van Milletvekili Fethullah Erbaş, Van Milletvekili Fethullah Erbaş, Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar, Gaziantep Milletvekili Ali Özdemir, Nevşehir Milletvekili Mükremin Taşkın, Iğdır Milletvekili Abbas Bozyel, Muğla Milletvekili Nazif Topaloğlu, Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar, Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Karavar, Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, Adıyaman Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla 10 uncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

C)BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI

1. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 31 120 400 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Devlet Yapı İşleri 19 378 450 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

113 Doğal Afetlerin Zararlarını Önleme ve Giderme Hizmetleri 1 509 800 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

114 Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü 1 806 350 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 35 290 006 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 434 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

GENEL TOPLAM 89 539 006 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

Lira

— Genel Ödenek Toplamı : 82 912 671 316 000

— Toplam Harcama : 77 205 801 454 000

— İptal Edilen Ödenek : 5 460 897 875 000

— Ödenek Dışı Harcama : 891 794 000

— 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 246 863 781 000

— 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 120 804 367 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Karayolları Genel Müdürlüğünün 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Karayolları Genel Müdürlüğü

1. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 126 614 530 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Karayolları Planlama, Proje ve Keşif Hizmetleri 5 321 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

112 Karayolu Yatırım Hizmetleri 136 809 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

113 Bakım ve İşletme Hizmetleri 46 954 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 2 140 605 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri ile Gerçekleştirilen Hizmetler 11 970 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 329 809 135 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 2 426 100 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 327 383 035 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 329 809 135 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

— Genel Ödenek Toplamı : 201 669 101 515 000

— Toplam Harcama : 190 854 058 722 000

— İptal edilen Ödenek : 9 060 198 039 000

— 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 1 754 844 754 000

— 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 294 179 402 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

L i r a

— Tahmin : 124 556 874 000 000

— Tahsilat : 173 811 192 021 000

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

D ) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 186 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Maden ve Enerji Kaynaklarının İşletilmesi 6 079 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 16 090 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 250 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 23 605 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

— Genel Ödenek Toplamı : 19 803 351 000 000

— Toplam Harcama : 19 583 651 681 000

— İptal Edilen Ödenek : 219 699 319 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 295 965 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 Petrol Faaliyetleri ve Akaryakıt Politikası 282 035 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 58 330 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 636 330 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 7 300 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 629 030 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 636 330 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

— Genel Ödenek Toplamı : 1 302 325 333 000

— Toplam Harcama : 1 292 033 466 000

— İptal edilen Ödenek : 10 291 867 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum :

B – C E T V E L İ

L i r a

— Tahmin : 1 308 055 000 000

— Tahsilat : 1 069 975 152 000

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 1997 Malî Yılı Kesinhesabı bölümleri itibariyle kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum :

b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

1. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu Açıklama Lira

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 148 778 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

103 Makine İkmal Hizmetleri 17 883 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

111 İşletme ve Onarım Hizmetleri 3 566 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

112 Büyük Su İşleri 278 392 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

113 Küçük Su işleri 31 567 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

114 Yardımcı Tesis Yapımı Hizmetleri 1 814 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 2 910 550 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 12 006 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 496 916 550 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum :

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü Açıklama Lira

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 6 470 000 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 490 446 550 000 000

BAŞKAN—Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kabul edilmiştir.

TOPLAM 496 916 550 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2. – Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Şimdi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamları okutuyorum:

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

— Genel Ödenek Toplamı : 265 040 922 302 000

— Toplam Harcama : 260 271 413 155 000

— İptal edilen Ödenek : 3 716 759 192 000

— Ödenek Dışı Harcama : 2 471 519 000

— 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 1 055 221 474 000

— 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 144 262 840 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

L i r a

— Tahmin : 176 751 290 000 000

— Tahsilat : 242 097 547 909 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 1999 malî yılı bütçeleri ile 1997 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; öncelikle kurumlarına, sonra ülkemiz ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, böylece, onuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, onbirinci tur görüşmelerdeki Sayın Bakanların, hükümetin, yerini alabilmesi için, toplantıya saat 18.00'e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.52

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Vedat ÇINAROĞLU (Samsun), Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 24 üncü Birleşimin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, onuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Onbirinci tur görüşmelere başlıyoruz.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S.Sayıları : 3, 4, 8, 9) (Devam)

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

F) SAĞLIK BAKANLIĞI

1. – Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Onbirinci turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Gruplar adına konuşmalara başlamadan evvel, sayın milletvekillerimizin soru sorma konusundaki tereddütlerini hep beraber çözmek istiyoruz.

Bildiğiniz gibi, gruplar adına konuşmalar tamamlandıktan sonra soru sorma imkânı kalmayacaktır; ancak, daha konuşmalar başlamadan, Başkanlığa, önümüzdeki bütçelerle ilgili olarak, 100’ün üzerinde soru gelmiştir. Bu soruların bir sıraya konması mümkün olmamıştır; çünkü, bazı sayın milletvekilleri, sorularını kavaslar aracılığıyla ulaştırmışlar ve değişik ellerden ulaşan sorular arasında önceliği, sıralamayı yapmak, Başkanlık Divanınca mümkün olmamıştır. Bu sebeple, Başkanlık Divanı olarak, iki yol öneriyoruz; ya soruları gruplara veririz -grup başkanvekillerimiz burada- sözlü olarak cevaplandırılmasına önem verdikleri soruları seçerler, adedi 3’ü, 4’ü geçmemek kaydıyla bize verirler; biz, onlara öncelik tanırız ve diğerleri sayın bakanlara gene verilir; onlar, yazılı olarak, bakanlarımızın takdiriyle cevaplandırılır veyahut kura çekeriz.

BEKİR ONGUN (Aydın) – Aynı, biraz önce yaptığınız sıralama gibi yapılsın.

BAŞKAN – Şimdi, sıralama yapma şansımız yok. Bir adalet içerisinde olsun istiyoruz.

Başka teklif var mı efendim?..

Buyurun.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkanım, bu sorular konusunda, bazı arkadaşlarımız birkaç soru sormak suretiyle diğer arkadaşlarımızın şansını azaltıyorlar. Dolayısıyla, tercih ettikleri sorunun biri baki kalmak şartıyla, diğer soruların silinmesi gerekir diye düşünüyorum.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Yazılı cevap verilsin.

BAŞKAN – Efendim, bir 20 dakikalık sürede soruların cevaplandırılması için karar alınmıştır. Bu karar değiştirilmediği müddetçe, buna uymak zorundayız; ama, diyorsanız ki, bu soruların tamamından vazgeçelim...

A. TURAN BİLGE (Konya) – Hayır, onu demek istemedim.

BAŞKAN – Zatıâlinizin sorusunu anladım; ancak gene de seçim sıkıntımız var. Bir adaletsizlik olsun istemiyoruz.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Gruplara iade edin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gruplara iade edip, grupların seçimi söz konusu olabilir veyahut da kura çekebiliriz. Bizim aklımıza üçüncü bir şey gelmiyor. Zatıâlinizin buyurduğu husus, bu çözümler içerisinde dahi uygulanabilir. Bize zaman kazandırır. Teşekkür ederim; ama, önce, bir çözümden hangisini veya bir başka çözüm tercih ediyorsanız, onu bilmeye ihtiyacımız var.

Buyurun efendim.

YÜCEL ERDENER (İstanbul) – Efendim, grupların konuşma sıralamaları var; burada konuşurken, o sıralamalar dikkate alınarak bu yapılabilir.

BAŞKAN – O sıralamalar dikkate alınarak yapılabilir. Bu da güzel bir öneri; ama, gene de grupların soruları seçmeleri kaydıyla olur bu.

Buyurun efendim.

AHMET ÇAKAR (İstanbul) – Sayın Başkan, ya kura usulü uygulayalım veyahut her partinin birer talebini, teklifini sıraya koyarak okutalım, soralım; yani, her partiden birer teklif. Mesela, bir partinin üyesi 5 soru sormuş, 10 soru sormuş, önce de o verdiği için, diğerleri arkaya düşmüş... Bu dengesizliği o meydana getiriyor. Ya her partiden birer tane sırayla alalım -yine buradaki aritmetiğe göre olabilir veya farklı olabilir- veyahut kura usulü yapalım. İkisinden biri; adaletlisi bu.

BAŞKAN – Her partiden alınacak soruyu biz seçmeyelim, parti grubu seçsin diyoruz.

AHMET ÇAKAR (İstanbul) – Olabilir...

BAŞKAN – Efendim, ben öneriyi şöyle anlıyorum: 3’le, 5’le sınırlamayalım, her parti, kendi sorusunu sıraya koysun, 15 tanesi sıraya konulsun. Birinden başlayarak, partiler arasında da sırasıyla hepsine söz verelim; hanımefendinin buyurdukları gibi, gruplar adına, soru sırasına göre söz verelim, 20 dakika nerede tamamlandıysa, orada bitmiş olsun.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Efendim, buradaki sual sorma hakkı, doğrudan doğruya milletvekilinin şahsına aittir, gruplara ait değildir; eğer, böyle bir durum meydana gelirse, grubun suali gibi bir vaziyete karar vermiş oluruz. O ayırımı siz yapabilirsiniz, partiler olarak siz ayırabilirsiniz ve kurayı siz çekebilirsiniz. Sual sorma, milletvekillerinin şahsına aittir efendim. Kurayı sizin çekmeniz, hem teamülidir hem daha uygundur bence.

Arz ederim.

BAŞKAN – Esas itibariyle haklısınız efendim; yani, bu sorular gruplarca sorulmuyor. Biz, şu anda, İçtüzüğümüzün çözmediği bir problemi çözmeye çalışıyoruz ve soruları okuturken de, yine, grubun sorusu olarak değil, şahsın sorusu olarak okutacağız.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Ben, kanaatimi arz ettim efendim.

BAŞKAN – Efendim, grupların sıralaması dışında, bir de kura önerisi var.

Başka öneri var mı?

HASAN METİN (İzmir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

HASAN METİN (İzmir) – Sayın Başkan, soruların tümünü bakanlara verelim, kendileri uygun gördüklerini, zaman oranında... (FP sıralarından gürültüler) Efendim, yazılı olarak, daha sonra her milletvekiline yanıt vermek koşuluyla... Önemli gördükleri ve şu anda Genel Kurula ve kamuoyuna mesaj verecek içerikteki soruları sözlü; gerisini, milletvekillerine yazılı olarak yanıtlasınlar efendim.

BAŞKAN – Bu da başka bir öneridir.

Böylece, öneri üç oldu.

BEKİR ONGUN (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BEKİR ONGUN (Aydın) – Sayın Başkan, herkes birer soru sorsun; arasından, 20 dakikayı dolduracak şekilde kura çekelim. Yalnız, herkes, kaç soru soracaksa, hepsini tek bir kâğıda yazsın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Efendim, üç öneri var.

Başka öneri yoksa; aykırılık sırasına göre oylatacağım.

Başka öneri var mı?

EROL AL (İstanbul) – Var, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

EROL AL (İstanbul) – Efendim, bütçe görüşmelerinde vakit çok kısıtlı; 20 dakikada kimin ne seçeceği burada tartışma yaratır. En iyisi, hepsine yazılı cevap verilsin.

BAŞKAN – Efendim, üçüncü öneri odur. Yalnız, Sayın Bakanlara seçme imkânı veriliyor. Tabiî, burada, Sayın Bakanların seçme hususu doğru olur mu, olmaz mı bilemiyorum; takdirinize bırakıyorum.

Şimdi, dört öneri oldu efendim.

KADİR GÖRMEZ (Kütahya) – Sayın Başkan, eğer mümkünse kura sistemiyle yapalım bu işi; bir. İkincisi, kaç tane bakanlık varsa, her bakana sorulan sorular tasnif edilerek, ayrı ayrı torbalarda olsun.

BAŞKAN – O tasnifi zaten yapacağız efendim.

KADİR GÖRMEZ (Kütahya) – Yani, şu anda, mesela Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bütçeleri oylanıyor; Sağlık Bakanlığına sorulan sorular ayrı bir torbaya, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına sorulan sorular ayrı bir torbaya konulmak suretiyle, onların içinden eşit miktarda kura çekilsin.

BAŞKAN – Bu, kuranın kabul edilmesi halinde, usul ile ilgili bir keyfiyet olacaktır.

Şimdi, en aykırı öneriden başlıyorum.

En aykırı öneri, sorulara hiç cevap verilmesin, hepsi, yazılı olarak cevap verilmek kaydıyla Sayın Bakanlara verilsin şeklinde.

Bunu uygun görenler lütfen işaret etsinler: Kabul edenler...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Oylamaya geçtikten sonra usul hakkında konuşulmaz efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylama yapıldıktan sonra...

BAŞKAN – ...Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Şimdi, usul hakkında, buyurun efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, Başkanlık Divanının görev ve yetkisinde olan bu husus, ayrıca, Danışma Kurulunda karar altına alınmıştır. Danışma Kurulu, beş grup başkanvekilinin yaptığı toplantı neticesinde, Mecliste bütçe görüşmeleriyle ilgili soru sorma ve cevap verme süresini 20 dakika olarak belirlenmiştir. Belirlenen bu hususu tekrar oylamak, usule aykırı olduğu gibi, İçtüzüğe de aykırıdır; açık söylüyorum. Bu görev ve yetki Başkanlık Divanınındır. Soruların cevaplandırılma şeklini, siz, Başkanlık Divanı olarak tayin edip, bu konuyu, milletvekillerine, ilgili bakana anlatma ve bu konuda, burayı yöneten Başkan olarak buradaki kararınızı verip uygulama konumundasınız. Dolayısıyla, özetliyorum, bu, Başkanlık Divanının görevindedir ve ilgili bakanlar, soruları 20 dakikada cevaplamak mecburiyetindedir; Danışma Kurulu kararı altına alınmıştır, değiştirmek de mümkün değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cevap veriyorum; Danışma Kurulu buraya görüş bildirir, kararı Genel Kurul aldı; siz, Genel Kurulsunuz efendim. Biz de Başkanlık Divanı olarak sizin görüşünüze başvurmaya karar verdiğimiz için ben huzurunuzdayım.

En aykırı öneri reddedildi. (DSP sıralarından “Kabul edildi” sesleri) Evet, affedersiniz.

Şimdi, diğer önerilere geçiyorum; önerilerden bir başkası...

YÜCEL ERDENER (İstanbul) – Kabul edildi, bitti.

BAŞKAN – Hayır efendim, reddedildi.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Sorulara yazılı olarak cevap verilmesi kabul edildi.

BAŞKAN – Yazılı olarak cevap verilmesi reddedildi.

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Kabul edildi...

BAŞKAN – Hayır, efendim, kabul edilmedi; beraber saydık, reddedildi.

Sayın milletvekilleri, bütçe müzakeresi yapıyoruz. Bu, aslında, çok kaybettiğimiz, yazık bir zamandır; ama, içiniz rahat etsin diye ben gayret sarf ediyorum. (DSP sıralarından “tam saydınız mı” sesi)

Biz, buradan daha rahat görüyoruz efendim. Zatıâliniz başkan olarak geldiğinizde sayarsınız.

Şimdi, ikinci öneriyi bir daha tekrarlar mısınız, ne demiştiniz efendim?

HASAN METİN (İzmir) – Soruları bakanlara verelim. Zamanı en ekonomik şekilde kullanmak için, bakanlar, kendileri -zaten bir soruya yanıt vermiş olmak için yanıt verilmez- bugün için olanakları ölçüsünde, olabilirlik ölçüsünde, zamanla özdeş olarak soruların içerisinden seçsin; gerisini arkadaşlarımıza yazılı yanıtlasın efendim.

BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız sıralamanın takdirini sayın bakanlara bırakmak istiyor.

Bu, aykırı bir öneridir; onu da oylarınıza sunmak istiyorum: Kabul edenler lütfen işaret etsin... Kabul etmeyenler... Öneri reddedilmiştir.

Efendim, şimdi, geriye, grupların seçmesi veya kura seçimi kalıyor.

CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, usul hakkında...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

CAHİT SAVAŞ YAZICI (İstanbul) – Grupların olması çok zor; çünkü, biz, oraya sadece milletvekili adını ve şehrini yazıyoruz. Dolayısıyla, orada gruplara ayrılması, hepimiz yeni milletvekili olduğumuz için imkânsız. Gruplara ayıramıyoruz.

BEKİR ONGUN (Aydın) – Sayın Başkan, benim teklifim vardı. Herkesin bir soru vermesi ve sorular arasında kura çekilmesi.

BAŞKAN – Efendim, şimdi kura çekimini oylarınıza sunacağım. Kura çekiminde bazı şartlar var. Bir, her üyenin tek sorusunun cevaplandırılması; iki, bakanlıklar itibariyle kuraların ayrı ayrı çekilmesi. Zannediyorum iki bakanlık bütçesi görüşüyoruz. Binaenaleyh, kuralar da aynı şekilde çekilmek kaydıyla kura sıralaması sonuçlarını, bir, bir bakanlıktan; bir, diğer bakanlıktan olmak üzere gündeme getireceğim. 20 dakikanın bittiği yerde sorular da bitecek; tabiî, yazılı cevaplandırmak sayın bakanların takdirine ait olmak üzere.

Önergelerin, kura usulüyle, öncelik sıralamasının tespitini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu durumda, gruplar adına konuşmalar yapılıncaya kadar yeniden soru vermek mümkün olacaktır; ancak, her sorunun yalnız birinci maddesi, soruyla ilgili tek konu dikkate alınacak, bakanlıklar itibariyle tasnif edilecek ve gruplar adına konuşmalar tamamlanıncaya kadar, sorular, kurası çekilmiş olarak huzurunuza getirilecektir.

Teşekkür ederim.

YALÇIN KAYA (İçel) – Sayın Başkan, verdiğimiz sorular geçerli değil mi?

BAŞKAN – Geçerli tabiî, geçerli; ancak, prensip kararımız devam ediyor; gruplar adına konuşmalar bitinceye kadar sorular verilebilecek.

Sayın milletvekilleri, grupları ve şahısları adına söz talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına; Anavatan Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Evren Bulut, Afyon Milletvekili Sayın Halil İbrahim Özsoy; Demokratik Sol Parti Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Yücel Erdener, Uşak Milletvekili Sayın Mehmet Yaşar Ünal; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu; Fazilet Partisi Grubu adına, Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek, Adana Milletvekili Sayın Ali Gören; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzincan Milletvekili Sayın Mihrali Aksu, Kayseri Milletvekili Sayın Hasan Basri Üstünbaş.

Şahısları adına; lehte, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz, Erzincan Milletvekili Sayın Mihrali Aksu, Bursa Milletvekili Sayın Faruk Çelik, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Muzaffer Çakmaklı; aleyhinde, Van Milletvekili Sayın Maliki Ejder Arvas.

Şimdi, gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.

Anavatan Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Evren Bulut; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Eşit olarak mı konuşacaksınız?

EVREN BULUT (Edirne) – Evet...

BAŞKAN – Süreniz 10 dakika efendim.

ANAP GRUBU ADINA EVREN BULUT (Edirne) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, değerli milletvekillerimizi ve Sayın Başkanımızı saygıyla selamlıyorum.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye’de nüfusun yüzde 45’ini ilgilendiren, açık bir şemsiye altında, Kars’tan Edirne’ye kadar her konuda tarım yapan insanlarımızı ilgilendiren önemli bir bakanlıktır; fakat, sekizinci defa, bu Bakanlık bütçesinde konuşmama rağmen, hükümetlerimizin -49 uncudan 57 nci hükümete kadar- istikrarsızlığından dolayı, gelen iyiniyetli bakanlarımız, hükümetlerimiz olmasına rağmen, Tarım Bakanlığını, bir türlü, dünyadaki değişime, Avrupa gümrük birliğine girmemize rağmen, GATT’a anlaşmalarımızı imzalamamıza rağmen... 1995’te de gümrük birliğine girerken, Türk tarımının beş sene zarfında -yani altı ay sonra- o şartlara uymamız için taahhütlerde bulunduk.

Birinci tenkidim, bu Bakanlık, Türkiye’deki bütün tarım kesiminin hastalığından tutun, hayvancılığından tutun, tohumculuğundan tutun ki, Türkiye’de ziraat mühendislerimizin, veterinerlerimizin gerekli ihtiyaçlarını bu bütçeyle karşılayamayız. Yine bu bütçenin çok az olduğunu ve Türk tarımına hizmet edemeyeceğini söylemeden geçemiyoruz.

Şimdi, beni sevindiren bir tek nokta, 51, 52, 53 üncü hükümetlerde hazırlamış olduğum Tarım Sigortası Kanunudur. Bugün yine, -üç ilimizde- Bartın, Sakarya ve Kocaeli’nde sel vardır; ama, Türkiye’nin meteoroloji istatistiklerine baktığımız zaman, cumhuriyetten bu yana, dünya kurulduğundan bu yana en az 50 ilimizde bu felaket olmaktadır. Türk çiftçisi bir senelik mahsulünü, harman zamanı kaybetmektedir, kuraklıktan kaybetmektedir, hastalıktan kaybetmektedir. Hükümetler çıkar “yaralar sarılacaktır” der; ama, mevcut kanuna göre, biliyorsunuz, yüzde 40’ın üzerindeki zararlar ödenmemektedir; böyle bir kaynak yoktur. Basit bir misal vereyim, geçen sene bu zamanda, Türkiye’nin çok büyük ilinde afat oldu; o günkü hükümetimiz, yalnız, Edirne’de 6 300 çiftçimizin zararlarını karşıladı; hatta, 1 400 ton çeltik tohumunun parasını, Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkmasına rağmen, imkânsızlıktan ödeyemedik; bu, bakanların veya hükümetin kusuru değil.

Ben, Anavatan Partisinin, seçim beyannamesine konulan tarım sigortası, prim sistemi ve kadastroyu, 57 nci hükümetimizin, hükümet programına almasından dolayı, Türk çiftçisi adına, inşallah, hayatiyete geçirmeleri bakımından da teşekkür ediyorum.

Biz, Avrupa gümrük birliğini imzaladık. Bugün şikâyet ettiğimiz 55 inci hükümetten bu yana, Türkiye, büyük miktarda tarım ürünleri istilasına uğramıştır. Bunların giriş şekilleri, gayri kanunidir; ama, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Koruma Kontrol Genel Müdürlüğünde iş bitmemektedir, Dış Ticaret ve Hazineden sorumlu Devlet Bakanlıklarımız, Ticaret Bakanlığımızla üçlü bir organizeden dolayı. Türkiye’de tarımın, hem ekonomik yönden hem de bu girdilerden dolayı, bu yılın sonunda sıkıntıları olacaktır.

Türkiye’de, 2,5 milyon ton ayçiçeği işleyebilecek yağ fabrikaları, yalnız Türkiye’nin un ihtiyacını karşılayacak, Konya’daki un fabrikaları -ki, yalnız, Konya, bugün, Türkiye’nin un ihtiyacını karşılayacak bir kapasiteye sahiptir- yem fabrikaları, çeltik fabrikaları, bunların hepsi 12 nci ayda kapılarını kapayacaktır.

Sanki, stratejik olarak, üç beş senedir, bizim tarım kesimimizin yok olması için, önemli bir politika izleniyor; bakın, devlet desteklemelerinden vazgeçtik...

Tarım satış kooperatifleri_ Türkiye’de 16 tane birlik var ve 7 sene, seçimle, Trakya Birliğin yönetim kurulu üyeliğini yaptık, başkanlığını yaptık.

Türkiye’de, temel gıda maddeleri açığı var; biri yağ açığıdır, biri pirinç açığıdır, biri şeker açığıdır ki, onu biraz sonra izah edeceğim, şeker üretme mecburiyetimiz vardır.

Tütünde desteklememiz vardır. Bugün, biz desteklemelerden vazgeçtik, bir hububatı, bir tütünü, bir de pancarı destekliyoruz.

Bakın, bugün, 1 milyon 400 bin ton şeker var; bu Şeker Şirketinin, Pankobirlik’in günahı mıdır? Neden; çünkü, dünyadaki 220 dolarlık şeker, Türkiye’de 750 dolardır. Adamın, öyle, eroin, esrar kaçırmasına gerek yok. Bu, 1 milyon 400 bin ton şekerin kalması; işte bu, rantçıların Türkiye’ye şeker sokmasındandır. Sen, pancarcıyı da cezalandıracaksın, kota uygulayacaksın, ekim sınırlarını daraltacaksın... Türkiye’nin, şeker politikasını, ihtiyacına göre belirlemesi lazımdır. Bunu, Şeker Fabrikaları ve çiftçiler, Samsun’un Ladik dağlarında tohumu üretip, Bolu Dağlarında tohum haline getirip, 500 kantarla ürünü fabrikalara teslim etmektedir; ama dünyada, şekerkamışıyla rekabet etmemiz mümkün değildir; çünkü, bildiğiniz gibi, şekerkamışını bir sene ekiyorsunuz, yedi sene biçiyorsunuz. Biz, bunu kendi tüketimimiz kadar planlamalıyız ve bu ithalatı mutlaka önlemeliyiz.

Diğer tarım ürünleri; 285 000 ton fındık, 250 000 ton ayçiçeği... Bu kadar zengin devlet miyiz?! Bakanlıklarımız, parasızlıktan... Çiftçimize açıkladığımız buğday fiyatlarının iyi olduğunu söylememiz mümkün değildir; dünyada ise 127 dolar ilâ 160 dolardır. Nüfusu 300 milyon olan Avrupa Topluluğu -yüzde 3 ilâ yüzde 7 olan- çiftçisine 50 milyar dolar destek veriyor. Sizin bununla mücadele etmeniz mümkün değildir.

Devlet destekleme ürünlerine ödediğimiz paranın 2 milyar doları geçtiğini söyleyemezsiniz. Bugün, çiftçi, ürününün parasını almak için bir sene bekleyecek... Halbuki, mazota, ilaca, gübreye on ayda yüzde 100 zam yapılmıştır. Geçen seneki buğday fiyatları için, o günkü hükümete, 55 inci hükümete teşekkür ediyorum; 430 trilyon parayı anında ödemiş ve 8 milyon ton buğday almıştır.

Türkiye, buğday ekmekten vazgeçemez, stratejik bir maldır. Bugün, kişi başına 200 kilogram buğday tüketildiğini kabul edersek, 12 milyon ton ekmeklik buğday, 2 milyon ton tohumluk, 2 milyon ton da yem sanayii için buğdaya ihtiyacımız vardır; bir de, Silahlı Kuvvetlerimizin, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına vazettiği gibi, ekonomik ve harp hali için gereken buğday stokumuz 18 milyon tondur; bu sene üretilen buğday da 18 milyon tondur. Hazine Müsteşarlığından ve Dış Ticaret Müsteşarlığından sorumlu devlet bakanlarımızı uyarıyorum; 30 Haziranda yeni numaralar üretti bu rant sahipleri. Bunlar, ihraç karşılığı, tarım ürünü ithal ediyorlar. Nedir bu ihraç karşılığı; vergisi yok, fonu yok, 30 bin liraya buğday getireceksin, ben bunu un yapıp, makarna yapıp, irmik yapıp satacağım diye taahhüt edeceksin, iç piyasada bunu satacaksın... Eskiden TIR’larla geçiriyorlardı; işte 10 ton ihraç edeceğine 2 tane TIR kalıbına uydurulurdu; şimdi, yalnız, kâğıtlar gidip geliyor! Bunu, 30 Haziranda, mutlaka, bu hükümetin durdurması lazımdır. Namuslu sanayiciler bunlarla baş edememektedir.

Türkiye, gümrükleriyle, Ticaret Bakanlığıyla, Tarım Bakanlığıyla ve işte, anlattığım, hazineden sorumlu devlet bakanları bir araya gelmedikçe... Biz, 5 grubun Tarım Komisyonu üyesiyiz ve 25 kişiyiz. İşte, DSP’den 6 milletvekili arkadaşım var ve başkanı Konyalı, başkanvekili MHP’den, ben de sözcüsüyüm. Bu 25 insan yalnız kanun mu yapacak orada; bize danışmıyor musunuz? Ben, bir buğday üreticisi olarak buğday fiyatlarını, ayçiçek fiyatlarını, çeltik fiyatlarını gazeteden mi öğreneceğim? İşte, benim burada bulunmamın anlamı budur zaten; yoksa, bu iş bize... Bizim sanatımız değil siyaset o zavallı insanların hiçbir koruması olmayan... Bugün köye elektrik getirmişsin, su getirmişsin, medeniyeti getirmişsin bunların parasını ödüyor, çocuklarını sekiz yıllık eğitimde okutuyor; peki, çiftçinin senede bir kere mahsul alan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, konuşsun, konuşsun; çiftçilerin derdini anlatıyor.

EVREN BULUT (Devamla) – Tabiî, ben şunu söylüyorum: 550 milletvekilinde, Kars’tan Edirne’ye kadar herkesin oyu vardır. Tarım için bir genel görüşme açmamız lazımdır. Tarım iflas etmiştir, çeltikçisi de, yağ fabrikatörü de, tavukçusu da; ama, bu, bir dış baskıyla ve yanlış uygulatmalarla yapılmıştır. (DYP sıralarından alkışlar)

Ben, geçmiş dönemdeki tarım bakanlarına ve Enerji Bakanımıza teşekkür ediyorum, ilk defa tarım şûrası yapıldı. Biz, bugün Konya’da, Edirne’de, Ege’de bu tarımsal sulama işini yapmasaydık, bugün mazotla sulu tarım yapılamazdı. Bundan sonraki bakanlarımızın ve hükümetimizin biz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EVREN BULUT (Devamla) – 1 dakika daha süre rica edebilir miyim Sayın Başkanım.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Devam etsin Sayın Başkan.

EVREN BULUT (Devamla) – ...burada gelecek kanunlarda çiftçinin lehine olan öncelikli kanunları çıkaracağız. Bugün, Tarım Bakanlığının 54 ziraî araştırma kurumunun ve 38 devlet üretme çiftliğinin bir iş yaptığı yok. Ne üretmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut, arkadaşınızla mutabakatınız varsa devam edebilirsiniz.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, yol aldı, devam etsin!

EVREN BULUT (Devamla) – Biz, kul ile Allah arasında, toprak insanının yanında olacağız; bunu size beyan ediyor, şahsım ve Grubum adına hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Anavatan Partisi Grubu Adına ikinci söz, Afyon Milletvekili Sayın Halil İbrahim Özsoy’un.

Buyurun Sayın Özsoy. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı 1999 bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı 1999 bütçesi 663 trilyon 123 milyar 501 milyon lirayla bağlanmıştır. Bunun yüzde 81’i personel giderleri, yüzde 7’si yatırımlar, yüzde 7’si transfer harcamaları, yüzde 5’i de cari harcamalar olarak şekillenecektir. Genel bütçedeki oranı yüzde 2,8; gayri safî millî hâsıla içindeki oranı yüzde 4’tür. Bu yüzde 2,8’lik oran ve yüzde 4’lük oran bazı çevrelerce eleştirilecektir. Hemen hemen her bütçe görüşmelerinde bu oran ele alınır “niye daha fazla para ayrılmadı” şeklinde eleştirilir. Aslında, 1999 bütçesi, 1998 bütçesine göre yüzde 69,9 daha fazladır.

Gönül ister ki, daha fazla para ayrılsın; ancak, artık gelişmiş ülkelerde, bu konu, genel bütçedeki orana göre değil, gayri safî millî hâsıladaki orana göre değil, gayri safî millî hâsıla ile kişi başına harcanan sağlık giderlerinin paralel yahut da diskordans olup olmayışına göre değerlendirilmektedir. Gayri safî millî hâsıla eğrisi ile kişi başına harcanan sağlık giderleri, 1995 yılına kadar diskordans teşkil ediyordu, 1995’ten sonra, artık paralelizm teşkil etmeye başlamıştır ki, memnuniyet vericidir. Bunun manası şudur: Halkımız bilinçlenmiştir, sağlığına sahip çıkmaktadır, daha fazla para harcayabilmektedir.

Ayrıca, 2,8 veya 4’lük eleştirilere katılmak mümkün değildir; çünkü, genel bütçede sağlık sektörüne ayrılan para, sadece Sağlık Bakanlığı bütçesiyle de sınırlı değildir; Millî Savunma Bakanlığı, tıp fakültesini bünyesinde bulunduran üniversiteler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, belediyeler, vakıflar, dernekler, tüm kurum ve kuruluşların sağlık giderleri de sağlık sektörüne ayrılan para olarak değerlendirilmelidir.

Ayrıca, bugüne kadar yapılan istatistikler göstermiştir ki, bütçe sınırlı da olsa, doğru, zamanlaması iyi yapılan ve hedefleri doğru seçilen konularda bütçenin büyüklüğü, küçüklüğü pek önem taşımamaktadır. Şunu ifade edeyim: Ben, yeni bakanımızdan ve hükümetten, bu ayrılan bütçenin, doğru, yerinde ve zamanlaması uygun olarak kullanılacağı inancını taşımaktayım.

Değerli milletvekilleri, 18 Nisan seçimlerine katılan tüm siyasî partilerin seçim bildirgeleri ve meydanlarda yaptıkları konuşmalar incelendiğinde görülüyor ki, hemen hemen her parti, ekonomi ve terörden sonra sağlığa büyük yer vermiştir; bu, çok sevindirici bir olaydır. Dolayısıyla, bu bildirgeleri incelediğinizde, yalnız şunu özellikle vurgulamak gerekir ki, karanlıkta el feneriyle yürüyen insan manzaraları ortaya çıkmaktadır; yani, sistemi sorgulamaktadırlar; sistemin tıkanan, çürüyen, işlemeyen, afonksiyon olan kısımları tespit edilmiş, onu iyileştirmek veya yerine koyabilmek için bazı alternatifler ifade edilmiştir. Bunların, ilerisi için, sağlığın geleceği için teminat olarak kabul edilmesi lazımdır.

Aslında, sağlık sistemimiz 1989’lu yıllardan itibaren sorgulanmaya başlanmıştır; hele 1991-1997 yılları arasında sağlık reformu çalışmaları gündemden hiç düşmemiştir; âdeta, halkımız beklenti içine sokulmuştur, reform kanunu çıkacak, Türkiye’deki tüm sağlık sorunları bir anda halledilecek zannedilmiştir, o imaj verilmiştir; fakat, gerek medyada gerek basında gerek sivil toplum örgütleriyle yapılan toplantılarda ve diğer çalışmalarda, artık, sağlık reformu bir türkü olarak söylenmiş, 1997 yılına kadar da bu türkü notaya geçirilip bir yasa tasarısı olarak Meclise sunulamamıştır.

Hükümete geldiğimizde, 30 Haziran 1997’de, bu çalışmaları önümüzde bulduk. Bu çalışmalara katkıda bulunan gelmiş geçmiş tüm bakanlara huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Biz de, tabiî ki, reform çalışmalarını başlatmak mecburiyetindeydik ve bu reform çalışmalarına başlamadan evvel, Türkiye’nin bir sağlık envanterini bilmemiz gerekiyordu. Bir envanter çıkardık ki, devasa bir kuruluş.

Bakınız, birkaç rakam vereyim: 1961 yılında kabul edilen ve 1963’te Muş’un Varto İlçesinde hayata geçirilmeye başlanılan sağlık hizmetlerini sosyalleştirme; yani, 224 sayılı Kanun gereği, o günden bugüne, ülkemizin her ilinde, ilçesinde, köyünde, beldesinde, dağında, taşında 5 274 sağlık ocağı, buna bağlı olarak 11 800 sağlık evi, 261 ana çocuk sağlığı merkezi, bir o kadar verem savaş dispanseri, sıtma savaş dispanseri, halk sağlığı vesaire gibi tüm kuruluşlar... Ayrıca, 1998’e kadar sayısı 698 olan -bugün 727’dir- adı devlet hastanesi veya eğitim hastanesi olsun çeşitli büyüklükte hastaneler yer alıyor ve bunlarda büyük bir özveriyle 213 bin sağlık personeli çalışıyor. İşte, bunlarla beraber, sağlık reformunu gerçekleştirip, Türkiye’nin sağlık sorunlarını halletmek mecburiyetindeydik; fakat, üzülerek ifade edeyim ki, -eskiyi eleştirmek için söylemiyorum; onların da kendilerine göre gerekçeleri olacaktır- bu sağlık ocaklarının pek çoğu çalışamaz haldeydi.

Sağlık ocakları, Türkiye’de, sadece aşı günleri hatırlanan birer kurum ve kuruluş halinde, afonksiyonel hale getirilmişti. Ebe sayısındaki yüksek yetersizlikten dolayı, sağlıkevlerinin çoğu kapalıydı. Hastanelerin birkısmı ise yatak işgal oranı dolayısıyla düşük kapasiteyle çalışıyordu. Bunlara bir motivasyon vermek gerekirdi. Onun için, ilk altı ayda, 55 inci hükümet olarak “sağlıkta öncelikler” diye bir program tespit ettik ve bu programı hayata geçirmeye çalıştık. Bu programların birincisi de sağlık ocaklarının yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesiydi. İlk fırsatta da 1 478 sağlık ocağını, personel, fizikî mekân, teknoloji ve diğer ihtiyaçları karşılanmak suretiyle çalışır hale getirdik. Ayrıca, karayolu üzerinde bulunan sağlık ocaklarından sadece sağlık ocağı fonksiyonu görmesin, ilkyardım istasyonu olarak da görev yapsın diye onları, ilkyardım istasyonu olarak görevlendirdik ve dizayn ettik.

Bunlarla beraber, bir taraftan, sadece karayolu üzerinde bulunan sağlık ocaklarını ilkyardım istasyonu olarak değil, karayolu üzerinde bulunan il ve ilçe hastanelerinin acillerini yeniden dizayn ettik ve Türkiye’de acil mefhumunu yerleştirmeye çalıştık; en önemli başarımız da budur. Ankara-İstanbul-Edirne, Ankara-Samsun-Rize, Ankara-Kayseri-Malatya-Elazığ, Ankara-Konya-Adana, Ankara-Afyon-İzmir, Ankara-Afyon-Antalya yolu üzerinde olan tüm il ve ilçe devlet hastanelerinin özellikle mutfak, çamaşırhane, morg ve acil servisleriyle, yoğun bakımlarını yeniden elden geçirdik, yeniden yapılandırdık.

Bunları niye yaptık özellikle veya niye yapmak istedik; reform tasarısını çıkaracaktık. Bir binanın temeli sağlam olmalıydı, halk beklenti içindeydi. Bu reformun hayata geçirilmesinde mutlaka başarı sağlamak mecburiyetindeydik, hatta mahkûmduk. Dolayısıyla, altyapıyı güçlenlendirmek mecburiyetindeydik, altyapıyı ayağa kaldırmak mecburiyetindeydik.

Bunun yanı sıra, Türkiye’de en çok eksikliği hissedilen kanser erken teşhis merkezlerinin bütün yurda...

BAŞKAN – Sayın Özsoy, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Devamla) – Çok haklısınız Sayın Başkan, sağlık konusu 10 dakikaya, 10’larca dakikaya sığacak bir şey değil. Daha konuşmamın, maalesef, başındaydım. O yüzden, ben, Yüce Heyetinizden özür diliyorum. Yeni Bakanımıza başarılar diliyorum. İnşallah, bu bütçeyle pek çok şeyin hakkından geleceğine inanıyorum. Anavatan Partisi olarak, her yapılan iyi işte, doğru işte daima yanlarında, destekçisi olacağımızı ifade ediyor, Anavatan Partisi hükümetleri zamanında başlanılan işlerin bitirilmesi konusunda takipçisi olacağımızı ifade ediyor, Yüce Heyetinize ve Türk Milletine, Sağlık Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özsoy.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Yücel Erdener’in; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz efendim?

YÜCEL ERDENER (İstanbul) – Eşit kullanacağız.

BAŞKAN – Peki.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA YÜCEL ERDENER (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; zamanı layıkıyla değerlendirmek için, konuşma metnini okumak mecburiyetindeyim; affınıza sığınıyorum.

Görüşülmekte olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 1999 malî yılı bütçe tasarısıyla ilgili Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyor; Grubum ve şahsım adına hepinize saygılarımı sunuyorum. Ayrıca, Türkiye tarımına gönül veren ve dünya devletleriyle aynı finalde olma çabasını gösteren her kesimi de gönülden alkışlıyorum.

Bu bütçe tasarısında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ana görevleri tek tek sıralanmış; yapılması gerekenler, ödenekler çerçevesinde dile getirilmeye çalışılmıştır. Görüldüğü gibi, genel amacın da, üretimin artırılması olduğudur. Gel gör ki, üretim, istenilen düzeyde artmamış; çoğu yıl, domatesin tarlada çürüdüğüne, bir tarım ülkesi olan ülkemizin buğday ithal eden ülke olmasına tanık olmak, beni ve benim gibi düşünen tarımcıları üzmüştür.

2000’li yıllara girerken, kamu kurum ve kuruluşlarındaki yapı değişikliklerinin sonuçları, bizleri yeni bir düzenlemenin yapılmasına zorlamaktadır. Yeni düzenlemelerdeki amaç; birim alandan sağlanan geliri en yüksek düzeye çıkarmaktır. Bu gelir artışındaki verimin artışı ise, tarım tekniğinin düzeyi, üretimde kullanılan girdilerin miktarı ve kalitesi, tarımsal yapının yeniden düzenlenmesi ile toprak ve su kaynaklarının etkin biçimde kullanılmasına bağlıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ekonomik gelişme, tarım sektörünün gelişmesine bağlıdır. Tarımsal kalkınmayı kolaylaştırmak, her şeyden önce, yeterli bir altyapı, iyi bir fiyat politikası, üreticilere sağlanacak olan birtakım kolaylıklar ve örgütlenmelerle olacaktır. Bunu sağlamış olan Batı’nın sanayileşmiş ülkeleri, tarım sektörüne yatırdıkları değerlerin kat kat karşılığını alarak sanayi toplumuna dönüşmüşlerdir. Yurdumuzda tarım kesiminin genel nüfus içindeki oranı yüzde 41, istihdamda yüzde 46, millî hâsılada yüzde 15, ihracattaki payı ise yüzde 18’dir. Nüfusumuz, her yıl, yüzde 1,6 oranında artmaktadır. Bu nüfusun beslenme gereksinimini ise, tarım sektöründen sağlamaktayız.

Tüm dünya ülkeleri kendi tarım sektörlerini koruyup kollarken ve her türlü desteklemeyi yaparken, Türkiye’yi yönetenler, tarımı, vahşi kapitalizmin acımasız koşullarına teslim etmişlerdir. Sektöre yönelik sabit sermaye yatırımları hiç gelişmemiş, aksine, küçülmüştür. Gerek kamu gerekse özel sabit sermaye yatırımları hızlı bir şekilde gerilemektedir; tarım sektörü, o oranda yoksullaşmıştır. Tarım sektörünün gelişmesi, tarımda çağdaş yöntemleri kullanarak etkin bir üretim planlaması gerçekleşmesiyle olur. Üretim planlamasıyla, köylülerin ve çiftçilerin iç ve dışpazar koşullarındaki beklentilerine göre hangi ürün türlerine yöneleceklerini zamanında bilmeleri, ekim ve dikimde kayıp içinde olmalarını önleyecektir.

Bu amaçla, her ürünün tabanfiyatı ekim mevsiminden önce açıklanacaktır. Ayrıca, gerek özel kuruluşların gerek kamu kuruluşlarının hastalıklara dayanıklı, verimi yüksek, ülkemiz toprak yapısına uyumlu tohumları geliştirmek için yapacakları araştırmalar desteklenecektir. Bu konuda, teknoloji ithalatında devlet destek olacaktır. Ürün bedelleri gecikmesi ise önlenecektir. Olumsuz doğa koşulları nedeniyle zarara uğrayan çiftçiler için tarım sigortası kurulması ise, gündemdedir.

İktidarımızla, yoksulluk, köylünün yazgısı olmaktan çıkacaktır. Son yıllarda, iktidarların görmezlikten geldiği bu gerçeğe, hükümetimiz gereken önemi verecek ve ekonomik gelişmede tarımı lider sektörler arasına alacak ve kalkınmayı köylüden başlatacaktır. Böylece, köylü, boğaz tokluğuna çalışmaktan kurtulacak, tasarruf yapabilir hale gelecektir.

İşte, çiftçilerimizin modern teknikleri etkin bir biçimde uygulayabilmeleri, kendilerine bu bilgileri taşıyacak yeterli sayıda tarım teknisyeniyle olanaklıdır. Ayrıca, hükümetimiz, yörelerinde çalışmak isteyen, boş gezen ziraat mühendislerine de böylece iş olanağı sağlayacaktır.

Hükümetimiz, hayvancılığı yeniden geliştirerek, damızlık, yapay tohumlama, besi kredilemesi ve benzeri birçok programı uygulamaya koymanın yanında, ülkemizin 1/3’ünü kaplayan otlaklar hakkında çıkan yasaların uygulanması, yeterli yapıya ulaştırılması, korunması ve hakça kullanılması için yasal düzenlemeler de getirecektir. Bu düzenlemeler, hayvancılığın gelişmesine yardım etmenin ötesinde, kırsal alanlardaki toprak erozyonunu da durduracaktır. Tarımsal üretimden sorumlu olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, çiftçi ve birliklerin desteklenmesinde devredışı kalmış, bu yetki, başka bakanlıkların bünyesine verilmiştir. Elbette böyle bir yapılanma için hiçbir yere varılamayacaktır, Türk tarımına yön verilemeyecektir. Tarıma büyük destek veren bu kuruluşların, yanlış politika sonucu işlevsiz hale getirilmesine mani olunarak, sektördeki çarpık yapılaşma, tarımın lehine derhal düzeltilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarımda altyapıyı kurulduğu yıllardan itibaren başarılı bir şekilde yürüten, toprak ve su kaynaklarımızı geliştiren Toprak Su Teşkilâtı, Köy Hizmetlerine dönüştürülmüştür. Toprak, su hizmetlerinin daha etkin yürütülmesini sağlamak için, halen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yürütülen, içinden geldiğim, onurlu geçmişinden kıvanç duyduğum, ülke yararına pek çok iyi hizmetler vermiş olan bu kurumun; yani, Toprak Su Genel Müdürlüğünün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesine aktarılarak, yeniden, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi ve kuruluştaki eski fonksiyonel haline dönüştürülmesi örgütlenmesinde, Türk tarımının yanlış uygulamalarının düzeltilmesi için ilk adım olacaktır; çünkü, Tarım Bakanlığımızın içi boşaltılmış, ilgisi olan kurumlar ilgisiz olduğu başka bakanlıklar bünyesine alınmıştır.

1995-1996 yıllarında, şeker, buğday ve et üretimi Türk Halkına yetecek miktarda üretilemediğinden, bu ürünler yurt dışından satın alınarak ülke gereksinimi karşılanmış, kendi çiftçilerimizden esirgenen destekleme, Avrupa’nın çiftçilerine, hükümetlerimizin eliyle sunulmuştur. Et Balık ve Süt Endüstrisi gibi kurumlar özelleştirilerek, bu kurumlara bağlı üreticiler yalnız bırakılmıştır.

Bu tür çiftçilerimize hükümetimiz sahip çıkmalı ve mağduriyetlerini gidermelidir.

Türkiye Ziraî Donatım Kurumu gibi kamu kuruluşları ise özerkleştirilerek, ülke üreticilerine desteği sürdürülmelidir.

Kooperatif ve birliklere gerekli ödenekler zamanında aktarılarak, hasat zamanı üreticilerin alınteri karşılığını almaları sağlanmalı, böylece, daha çok üretmeleri teşvik edilmelidir.

Üretimi fazla olan ürünler için yurtdışı pazar olanakları araştırılmalı ve sağlanmalıdır.

Kuruluşu olup da fonksiyonel olmayan pek çok kamu birimleri fonksiyonel hale getirilmelidir.

Mutlak surette ürün planlaması yapılmalı, üretilen ürünler değerinden satılabilmelidir.

Toprak Mahsulleri Ofisi hasat zamanı yeterli ödenekle desteklenmeli, üretici serbest piyasa koşullarına terk edilmemelidir.

Devlet üretme çiftliklerinin adı “TİGEM” olarak değiştirilerek, üretim dışına itilmiştir. Arazi ve eleman sayısıyla büyük bir potansiyeli olan bu kuruluşlar mutlaka özerkleştirilmeli, yeniden üretim yapar hale dönüştürülmeli ve üzerlerinden siyasî tercih kaldırılmalıdır. Geçmiş yıllarda çiftçinin tohum ve damızlık hayvan gereksinimini karşılayan bu kuruluşlar, eskiden olduğu gibi, yeniden, üretken, fonksiyonel hale getirilmelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarımın problemleriyle uğraşan bakanlığımız, yıllardan beri, ziraat mühendisi, ziraat teknisyenleri, veteriner hekimleri ve teknisyenlerinin istihdamını sağlayamamaktadır. Hissedilen bu eksiklik, meslek gruplarının lehinde mutlaka giderilmelidir.

Ülkemiz tarım üretiminde bugün kendi yeterliliğinin sürdürülmesinde katkısı olan tüm Türk üreticilerini, tüm meslektaşlarımı saygıyla anıyorum. Araştırma ve ıslah çalışmalarıyla yeni çeşitler geliştiren, çağdaş teknikleri geçerli kılarak uygulamaya koyan, 10 milyonluk bir Türkiye’ye yetmezken, 65 milyona, pek çok ürün açısından yetebilen, sanayie kaynak aktarabilen, ihracatımızın bugün bile omurgasını oluşturan bu sektöre çabalarıyla damga vuran ziraat mühendislerimize, veteriner hekimlerimize, tarım ve veteriner teknisyenlerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdener, 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

YÜCEL ERDENER (Devamla) – ...cefakâr ve vefakâr tarım üreticilerimize, grubum ve şahsım adına teşekkürlerimi sunar, bütçemizin halkımıza hayırlı olması dileğiyle, Sayın Bakanı ve bakanlık mensuplarını tarımın ve tarımcının alınteriyle sulanmış çalışmalarının ak ve aydınlık geçmişinden ders alarak aydınlık geleceğe taşımasındaki çabalarından dolayı kutlarım.

Cefakâr ve vefakâr üreticimizin önünde saygıyla eğiliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdener.

Demokratik Sol Parti Grubu adına ikinci konuşma, Uşak Milletvekili Sayın Mehmet Yaşar Ünal’ın.

Buyurun Sayın Ünal. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

DSP GRUBU ADINA MEHMET YAŞAR ÜNAL (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ile Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 1999 yılı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz aldım; Grubum adına, sizleri ve bu konuya ilgi duyarak bütçe görüşmelerini izleyen tüm yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Anayasamızın 56 ncı maddesi, devlete, halkımıza en iyi sağlık hizmetinin verilmesi konusunda önemli temel görevler vermiştir. İnsanların sağlıklı yaşama hakkı ise vazgeçilmez haklarından biridir. Ülkemizde bu görevi de büyük ölçüde Sağlık Bakanlığı yerine getirmeye çalışmaktadır.

Sağlık sorunlarımızın başında, bütün yurttaşlarımızı sağlık sigortası kapsamı içine alamamış olmamız gelmektedir; fakat, burada, memnuniyetle şunu söylemek istiyorum ki, geçen dönem -20 nci Dönem- Parlamentoda, 4 Kasım 1998 günü, tarımda kendi nam ve hesabına çalışan çiftçilerimizin Bağ-Kur sağlık sigortası kapsamına alınmalarına ilişkin yasa çıkarılabilmiştir; bu, yapılmış olan çok önemli bir görevdir; bunu, hem geçmişte bunu gerçekleştirenlere teşekkür etmek için hem de yeni gelen milletvekillerimize moral olsun diye söylüyorum ve bu konuda Demokratik Sol Partinin bir dönem neler yaptığına da kısaca değinmek istiyorum.

Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız Güven Karahan’ın, gündemin, o zaman 272 nci sırasında bulunan bu teklifinin burada öne alınması için, 3 Kasım 1998 tarihinde, DSP Grubu önerisi getirilmiş; fakat, reddedilmiştir. Fakat, biz, hiç moralimizi bozmadık; diğer milletvekilleri ve grupları da ikna ederek aynı konuyu tekrar getirdik; 4 Kasım 1998 tarihinde bunun yasalaşmasını sağladık. Tabiî, oy veren diğer partilerin milletvekillerine de burada teşekkür ediyoruz.

Birkaç saatlik bir görüşmenin sonunda, Meclisimizin yaptığı bu verimli çalışma sonunda, 10 milyonu aşkın çiftçi yurttaşımızın kendisi eşi, çocukları ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler de sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Bunlar, 8 aylık bir prim yatırdıktan sonra, bu eylül ayında sağlık karnelerine kavuşacaklardır. 

Bu konunun, hâlâ, Türkiye genelinde tam olarak bilinmediğini gördüm; o nedenle, aslında, Çalışma Bakanlığı bütçesinde konuşulacak bir konu gibi gelmekle birlikte, ben, bunu burada zikretmeyi faydalı gördüm.

Demokratik Sol Parti olarak, bu konuda, 15 Aralık 1996 tarihinde, 1997 yılı bütçesinin görüşmelerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına konuştuğumda, birinci paragrafta bu konuya girmiştim ve özellikle, Bağ-Kur’da prim yatırdıkları halde sağlık sigortaları olmamasından dolayı tarım kesimindekilerin mağdur olduklarını; bunun, anayasal bir eşitsizlik olduğunu dile getirmiştim. Tabiî, 1997 yılında da, gene, milletvekillerinin Meclis içinde yapabileceği çalışmalardan birisi olan sözlü soru önergesiyle konuyu gündeme getirdim. O zamanki Çalışma Bakanı buna cevap verdi, “biz de konuyla ilgili çalışıyoruz” dedi; fakat, bir netice çıkmadı. 55 inci hükümette, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Profesör Nami Çağan, bunu, sosyal güvenlik reformu kapsamına almıştı; fakat, o zamanki konjonktür içerisinde, erken seçim kararı alınması ve bir de gensoru verilmesi üzerine tehlikeye girdiğini gördüğümüzde, az önce bahsettiğim gibi, ilgili kanun teklifini öne çekerek yasalaştırdık. Bu, halkımıza hayırlı olsun.

Sağlık sigortası olmayan diğer yurttaşlarımız ise, sağlık giderlerini ya bizzat karşılıyorlar yahut da -hiçbir imkânı olmayanlar ise- yeşil kart uygulamasından yararlanıyorlar. Bunun yerine, daha sağlam bir kurum getirilmelidir.

Ben, inanıyorum ki, 21 inci Dönem Parlamentosu, geri kalan yurttaşlarımızın hepsine, sağlık sigortası güvencesi hakkını getirecek olan yasayı, burada, oybirliğiyle çıkaracaktır.

Bu arada, sağlık konusunda uzun zamandır sözü edilen reform tasarılarında çok önemli gelişmeler olmamıştır; fakat, öngörülen sistemlerde, sağlık ve emeklilik sigorta işlemlerinin birbirinden ayırılmasında, rekabet sisteminin getirilmesinde büyük yararlar olduğunu düşünüyorum.

Geçen yıl, yani 1998 yılında, Sağlık Bakanlığı yatırımlarında; 29 hastane, 133 sağlıkocağı, 164 sağlıkevi ve bunların yanında, 2 verem savaş dispanseri ve 1 tropikal hastalıklar hastanesinin bitirilerek hizmete girmiş olması, memnuniyet vericidir.

Sağlıkocaklarındaki teknolojik donanımın güçlendirilmesi ve koruyucu hekimlik alanındaki çalışmalara ağırlık verilmesi... Bundan az önce, Sağlık eski Bakanımız bahsettiler, ben de bahsetmekte yarar görüyorum. Aslında, biz, burada “bütçenin kaynakları yetersizdir, konuşma sürelerimiz yetersizdir” diye devamlı yakınıyoruz haklı olarak; ama, yapılmış bazı güzel işleri söylemekte de yarar var. Bunlardan birisi de Hepatit-B aşısının, 1998 yılından itibaren millî aşı kapsamına alınmış olmasıdır.

Ayrıca, 55 inci hükümette, 112 acil yardım merkezlerinin kuruluşuna da, o zamanki Bakanımız Sayın Halil İbrahim Özsoy önem vermişlerdir; kendilerine teşekkür ediyoruz.

Sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesine yönelik olarak yapılması planlanan değişikliklerde, Türk Tabipler Birliğinin ve üniversitelerin görüşleri alınmalı; konu, kamuoyuna bırakılmalı, tartışılmalı ve ondan sonra, herkesin mutabık olduğu şekilde çıkarılmalıdır.

Sağlıktaki uygulama hedefleri :

Hastalarımıza, bugün, hekim ve hastane seçebilme hakları verilmeli, kurumundan sevk kâğıdını alan hastalarımızın, istedikleri kuruma, SSK’ya, devlet hastanesine ya da üniversiteye gidebilmeleri imkânı verilmelidir. Bu, bazıları için geçerli. Bazıları ise bu konuda zorluk çekmektedir. Oysa, bunu, herkese eşit hale getirmekte yarar var.

Değerli arkadaşlar, sağlıktaki şikâyetlerden de bahsetmek lazım. Nedir bunlar... Bugünkü haliyle hastanelere işi düşen bir vatandaşımız, oradaki çeşitli zorluk ve formalitelerle karşılaşmakta ve yetersiz mekân, hizmet ve donanımdan dolayı kuyrukta beklemenin verdiği sıkıntıyla gereksiz beklemelerden bunalmakta, bu sıkıntıların sebebini tam düşünememekte, bütçemizde, bu konuyla ilgili ayrılan paranın ancak yüzde 2,8’lerde kaldığını bilememekte; fakat, bunların sorumlusu olarak, bu bozukluğun sebebi olarak, orada kendisine hizmet vermek isteyen, doktor, hekim, ebe, hemşireyi görmekte ve karşılıklı, hoş olmayan olaylar olmaktadır. Böylece, vatandaşımız ile sağlık personeli arasında olması gereken karşılıklı güven zedelenmekte ve çeşitli tartışmalarla hem çalışanların morali bozulmakta hem de hastanelerimize az hasta olarak giden hastalarımız, daha da hasta olarak çıkmaktadır. Her zaman böyle olmasa da, bazen olmaktadır. Bütün bunları çözmek zorundayız.

Tabiî, burada önemli bir gerçek; sağlık personelinin daha iyi koşullarda çalışmasının sağlanmasını, ücretlerinin hak ettikleri düzeye getirilmesini de bekliyoruz. Önce, sağlık çalışanlarının sorunlarını çözelim ki, onlar da bizim beklediğimiz, halkımızın beklediği sağlık sorunlarını en iyi şekilde çözmeye yardımcı olsunlar.

Bazı, çok pratik olan, çabuk netice verebilecek olan, ekonomik bir gider gerektirmeyen yeni uygulamalar yapılabilir. Ben, daha önce de önermiştim; tekrar öneriyorum; devlet ve SSK hastanelerinde, sağlık kurulu raporları kaldırılarak, sadece ilgili hekimin vereceği raporla, oradaki beklemeler ve zaman kayıpları önlenebilir; çünkü, heyete girecek olan bir hasta, 6 ayrı polikliniğe hem kaydolmak için sıraya girmekte hem de muayene için. Haftanın iki günü de, ayrıca, heyet için ayrılmakta. Dolayısıyla, hekimlerimizin hastaların tedavisi için ayıracakları zaman, bu gereksiz formalitelere gitmektedir. Bu, düzeltilebilir.

Eskiden sürücü belgelerinde de heyet raporu isteniyordu; oysa, kaldırıldı; şimdi, tek hekimle olabiliyor. Diğerleri de olsun ve hekimlerimize güvenelim, onlara gerekli şartları sağlayalım. Bunu pratik olarak yapamazsak...

TUS’ta da aynı şekilde sınava girip ihtisas bekleyen pratisyenler kardeşlerimiz var. Onların da ihtisaslarında belli bir kolaylık getirmemiz gerekiyor. Devlet hastanelerinde, doğuda ilçe hastanelerinde, ihtisasının en azından bir süresini yapabileceğini söylememiz gerekiyor. Geri kalanını da eğitim veren hastanelerde tamamlayarak uzman olabilirler. Bu da bu yığılmayı giderir.

Ülkemizde hasta sayısına bakıldığı zaman, onlara yardımcı olan sağlık personeli sayısında yetersizlik var. Sağlık Bakanlığının 35 000 kişilik kadrosu buradan döndü. Okulunu bitirmiş olan vatandaşlar, bizden, ne zaman işe başlayacaklarını soruyorlar. O kadro yasasının çıkması gerekiyor.

Ayrıca, bir şey daha hatırlatacağım. Bizim oradan aldığımız bilgiye göre, artık, hemşirelik ve sağlık memurluğu için de merkezî sistem sınava girmeleri gerekiyormuş; Sağlık Bakanlığımızdan böyle bir bilgi aldık. İlgili olanları bu konuda uyarmak istiyorum; devlet memurluğu giriş sınavına başvursunlar.

Ayrıca, hekimlerimizin özlük hakları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre değil, alacakları başka usullere göre belirlenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünal, 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

MEHMET YAŞAR ÜNAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bir pratisyen hekim, en azından çoğu müdüre denk, bir uzman hekimse bir daire başkanına denk ücret alabilmelidir. Böyle bir ücret sistemine gidilmesi daha gerçekçi olacaktır.

Bazı meslek gruplarına, askerlerimize, polis ve hâkimlerimize yıpranma payı verilmektedir; hekimlerin yaptığı görev onlardan daha az önemli değildir; onlara da mutlaka yıpranma payı verilmesi gerekmektedir.

Döner sermaye sistemi mutlaka korunmalı, geliştirilmeli ve çok çalışan ile az çalışanın farkı da maaşta fark etmelidir. Ayda 6-7 nöbet tutan ile hiç tutmayanın maaşı eşit olmamalıdır.

Her zaman, Sağlık Bakanlığı bütçesinde, Hudut ve Sahiller ikinci plana atılmakta. Buraya da gerekli önemi vermeliyiz diyorum.

Başta Bakanımız olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarına başarılar diliyorum ve Sağlık Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, ilk söz, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay’ın.

Buyurun Sayın Ertugay. (DYP sıralarından alkışlar)

Sürenizi eşit olarak mı paylaşıyorsunuz efendim?

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Evet.

BAŞKAN – Süreniz 10 dakika.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 1999 yılı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, eğer, bir ülkede, nüfusun yüzde 40’ının, iktisaden faal nüfusun yaklaşık yarısının istihdam edildiği veya istihdam ediliyor görüldüğü bir sektörün millî gelirden aldığı pay sadece yüzde 12 düzeyinde seyrediyorsa ve bu oran her geçen gün düşüyorsa, böyle bir sektör, sadece problemlerle boğuşuyor, can çekişiyor ve içinde bulunduğu ekonomiye de tam bir engel teşkil ediyor demektir. Artık, günümüzde hiçbir ülke gösterilemez ki, tarım kesimindeki nüfusu yüzde 10’un, hatta yüzde 5’lerin üzerinde olsun ve millî gelirden aldığı pay da, diğer sektörlere göre bu kadar düşük olsun. İşte, ülkemizin ve tabiî, tarımımızın da temel problemlerinden birisi burada yatmaktadır. Bu problem, ancak ciddî bir devlet politikasıyla çözülebilir.

Bu verdiğim rakamların bir kısmı son istatistiklerden alınmakla birlikte, doğrusu, bu ülkede verilen tarım istatistiklerine ben de fazla güvenemiyorum; çünkü, bugüne kadar, işletme bazında ve tarımda ciddî bir sayım yapılamamış ve ciddî bir tarım envanteri çıkarılamamıştır; ancak, genel kanaat vermesi bakımından, muhtelif arkadaşlarım gibi, ben de bu rakamları kullanıyorum.

Bu kürsüden çeşitli defalar ifade etmeye çalıştığım gibi, özellikle 1980 sonrasında yaşanan ve bütün dengeleri ortadan kaldıran, sektörün üretim dinamiğini körleten; yatırımı, üretimi ve fizikî büyümeyi dışlayıp her şeyi ticaret sayan sorumsuz politikaların tarımı getirdiği bugünkü nokta, üzülerek belirtmek gerekir ki, son derece ağırdır, hatta vahimdir. Şayet, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde tarımı ciddî manada yapılandıramazsak, bu keşmekeşe bir son veremezsek, milletimizin millî ve insanî olarak en sağlam damarını teşkil eden köylümüzün, çiftçimizin hayat standardını yükseltip, ekonomiye kazandıramazsak, korkarım ki, gelişmiş ülkeler kervanından tamamen koparız ve 2000’li yıllara sadece çiftçimizi değil, Türkiye’yi de boynu bükük sokarız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir yeniden yapılanmayı, elbette ki, tek başına Tarım Bakanlığından beklemiyoruz; zira, bugünkü haliyle Tarım Bakanlığının içi boşaltılmıştır. Bunu iki sebebe bağlayabiliriz : Birincisi, sadece tarımla ilgili alınacak bütün tedbirlerin, ortaya konulacak bütün senaryoların tek başına bir anlamı olamayacağıdır. Zira, tarımımızın meselelerini, ülke ekonomisi ve toplumumuzun sorunlarından soyutlayarak, ayrı ve bağımsız düşünmek mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, tarımın ciddî sorunlarının olduğu doğrudur; ancak, bu sorunların tamamı kendisinden kaynaklanmamaktadır. O halde, tarımın sorunları sadece tarım politikalarıyla çözülemez.

Diğer bir husus, bu ülkede tarım politikaları tek bir elden yürütülmemektedir, yürütülememektedir. Yani, tarımın patronu Tarım Bakanlığı değildir; bu gidişle, olacağı da yoktur. Bu, bir objektif tespittir; asla, abartma yapmıyorum. Zira, yanlışlık önce bakanlığın isminden başlamaktadır. Bakanlığın ismi, Tarım ve Köyişleri’dir; ama, Köy Hizmetlerinden sorumlu ayrı bir bakanlık vardır. Bu ülkede fındıkla, pamukla, ayçiçeğiyle, pancarla ayrı bir bakanlık, tütünle ayrı bir bakanlık, fiyat ve destekleme politikalarıyla ayrı bir bakanlık, kuruluş; güya, çiftçi organizasyonu olan, aslında, çiftçilerle hiçbir ilgisi kalmamış olan birliklerden, ayrı bir bakanlık sorumludur. İşte, böyle bir ülkede tarımın sorumlusu, tarımın patronu Tarım Bakanlığı olabilir mi veya bir başka ifadeyle, tarımdaki geriliğin, keşmekeşin hesabını tek başına Tarım Bakanlığından ve tarımcılardan sormak haksızlık olmaz mı?!

O halde, bu ülkede tarımın bütün problemlerinin masaya yatırıldığı, teşkilâtlanma dahil, gerçek bir yeniden yapılanmaya, bir başka ifadeyle, gerçek bir tarım reformuna ihtiyaç vardır. Bu tedbiri almadığımız, bu politikaları oluşturamadığımız takdirde, bugünkü durumda olduğu gibi, devlet, daha, çok görev zararlarını öder ve çiftçinin alınteri, daha çok çalınmaya devam eder...

Sayın milletvekilleri, cumhuriyetten günümüze kadar, Türk tarımında, elbette ki önemli ilerlemeler de kaydedilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında 10 milyon nüfusa bakamayan Türkiye, bugün, 65 milyonu doyurabilmekte, özellikle bazı sektörlerde de önemli bir ihracat potansiyeline sahip olmakta ve ulaşmaktadır. Bu vesileyle, bugünü kadar Türk tarımına hizmet etmiş olan insanları şükranla, ebediyete intikal etmiş olanları da rahmetle anıyorum.

Ülkemiz tarımının çok önemli bir sorunu, hiç şüphesiz ki, ürün fiyatları ve destekleme politikalarıdır. Bugün, önceki yıllarla mukayese edildiği zaman, tarımsal ürün fiyatlarının girdi maliyetlerini karşılama oranı günbegün düşmekte ve ürün maliyetleri dünya fiyatlarının üzerinde gerçekleşmektedir.

Hal böyle iken, 57 nci hükümetin gerek protokolünde gerekse hükümet programında, tarımsal desteklemelerde, ürün maliyetleri, dünya fiyatları ve enflasyonun baz olarak alınacağı ifade edilmiştir. Bu üç parometrenin ortak paydası yoktur. Maliyetleri dikkate alıyorsanız, dünya fiyatlarıyla rekabet şansınız olmayacaktır; dünya fiyatlarını dikkate alıyorsanız, üreticiyi enflasyon canavarına yem edeceksiniz demektir.

Burada, yeri gelmişken ifade etmek istiyorum; bu yıl, tarımsal desteklemeler için finansman ihtiyacı yaklaşık 3 katrilyon civarındadır; ancak, bütçede görünen, desteklemeler için ayrılmış olan rakam, 300 trilyon civarında bir kaynaktır ve bu da, geçtiğimiz yılın görev zararları için ayrılmış ve kullanılması öngörülmüştür.

Bu bakımdan, bugünkü hükümete sormak istiyorum: Desteklemeler yapılacak mı, devam edecek misiniz, yoksa, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi çiftçiye borçlanmaya devam mı edeceksiniz?

Sayın milletvekilleri, 1999 yılı, başta kuraklık olmak üzere, yaşanan kötü hava şartlarından dolayı, üretici için zaten çok zor bir yıl olmuştur. Derhal tedbir alınması gerekirken, açıklanan hububat fiyatları üreticinin mağduriyetini bir misli artırmış ve bu çilekeş camiayı perişan etmiştir.

Ekmeklik Anadolu kırmızı sert buğday için açıklanan 80 000 liralık fiyat, bir önceki yıl için öngörülen fiyattan sadece yüzde 50,9’luk bir bir artış öngörmektedir. Halbuki, daha önceki yıllarla mukayese edildiği zaman, bunun, reel olarak çok ciddî manada geri bir rakam olduğu ortadadır. Enflasyonun, hele, girdi fiyatlarındaki artışların dikkate alınmasıyla ürün fiyatlarında reel olarak gerilemenin, çiftçinin bugünkü olumsuz hayat şartlarını daha da geriye götüreceği gayet açık olarak görülmektedir.

Makarnalık buğdayda durum çok daha vahimdir. Anadolu durum buğdayında, bu yıl 92 000 liralık fiyat, sadece, geçtiğimiz yıla göre yüzde 28,6’lık bir artıştır. Bu fiyatlar, dünya fiyatlarının çok üzerindedir denilebilir; nitekim, hükümet böyle demektedir; doğrudur; elbette ki, dünya fiyatlarının üzerinde olmalıdır. Siz, eğer, enflasyonu yüzde 3’ler düzeyinde, tarımsal altyapı sorunlarını halletmiş, üretim girdileri ve birim maliyetleri çok düşük, verimliliği çok yüksek Avrupa Birliği ve Amerika gibi ülkelerin fiyatlarını dünya fiyatları diye esas alıp fiyat belirlemeye kalkarsanız, bir başka ifadeyle, üretim maliyetleri çok yüksek Türk çiftçisini bunlarla rekabete sokmaya kalkarsanız, bunun anlamı, Türkiye’de tarımla uğraşanlar bu işi derhal terk etsinler demektir. Tarımın, Avrupa düzeyine çıkarılmadan, maliyetler düşürülmeden böyle bir rekabete sokulması, Türk tarımı adına intihar olur.

Sayın milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisi, üreticiyi kollayan, tüccara ezdirmeyen, bunun için fiyat regülasyonu yapan bir kuruluştur; öyle olması gerekir. Halbuki, geçtiğimiz Anasol-D ve sonrası hükümetler döneminde, âdeta çiftçiyle rekabet eder hale getirilmiştir. Yeni hükümetten dileğimiz, bu kuruluşu, derhal gerçek fonksiyonuna kavuşturması, üreticiyle rekabet eder halden çıkarması ve üreticinin parasını peşin ödemesidir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bütçesine baktığımız zaman; 137,4 trilyonluk bir toplam bütçe içerisinde, cari harcamaların çok büyük ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Bu bütçeyi tartışmayı gerekli görmüyorum; çünkü, geçtiğimiz yıl, önceki yıl bütçeleriyle mukayese edildiği zaman, reel olarak gerçek bir gerilemenin olduğu, hepiniz tarafından gayet iyi bilinmektedir.

Tarımdaki problemler üretim ve gelişmedeki yetersizliklerle sınırlı kalmamış, tüketiciyi koruma ve piyasa düzenlemeleri bahanesiyle gerçekleştirilen ithalatlarla da çok daha ağırlaşmıştır. Çeşitli nedenlerle, bugüne kadar, peynirden süttozuna, kemiksiz etten tavuk etine kadar gerçekleştirilen ithalatlar yüzünden, hayvancılığımız darboğaza sürüklenmiştir. Geçtiğimiz yıl, et ithalatı -daha önce et ithalatı yasaklanmış olmasına rağmen- kaçak et girişinin önlenememesi, zaten krizde olan bu sektörü, büyük problemleri fiyat ve pazarlama olan bu sektörü, hayvancılığımızı çok olumsuz etkilemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ülkemizdeki tarım kesimi çok zordadır; ancak, doğal yapısı itibariyle, ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı ve hayvancılığa mahkûm olan Doğu Anadolu çiftçisi çok daha zor durumdadır. Bunun için, bu bölgeye has olmak üzere, özel uygulamalar ve tedbirler almak zorundasınız. Bu nedenle, özelleştirmeye karşı olmamakla birlikte, bölgemizde, özellikle seçim bölgem olan Erzurum’da bulunan Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmesinin daha da geciktirilerek, fiyat ve pazarlama konusunda çiftçinin yardımında olmasının esirgenmemesini ve yeni hükümetimizin buna dikkat etmesini özellikle belirtmek istiyorum.

Bir hususu Yüce Meclisin dikkatlerine arz etmek istiyorum. Geçtiğimiz dönemde bu Parlamentonun yaptığı en iyi işlerden biri, en iyi çalışmalardan biri, Mera Kanununun çıkarılmasıdır. Ülkemizin kırk yıldır gündeminde bulunan ve dört beş dönemdir komisyonlarda kadük olan yasa tasarısı, bütün partilerin uzlaşmasıyla, Komisyon Başkanı olduğum dönemde, büyük bir uzlaşmayla Tarım Komisyonundan çıkarılmış ve Yüce Mecliste de bütün partilerin ittifakıyla, bir saatlik bir süre içerisinde çıkarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Yarım dakika Sayın Başkan...

BAŞKAN – Arkadaşınızın süresinden 1 dakika veriyorum efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Bu kanunun uygulanmasında çeşitli zorluklar vardır. Yeni hükümetten ve yeni Bakandan dileğim, hayvancılığımız için en önemli problem olan kaba yem probleminin çözümünde ve tarımın düzenlenmesinde reform niteliğinde sayılabilen bu kanunun uygulanmasının, bir an evvel, yönetmeliklerle gerçekleştirilmesi ve çıkan zorlukların, yasadan çıkıyorsa yasada, yönetmeliklerden çıkıyorsa orada değişiklik yapmak suretiyle, bu kanunun derhal yürürlüğe konulması ve aksaklıklarının giderilmesidir.

Bu bütçenin, ülkemize ve Türk tarımına hayırlı olmasını diliyor, Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, ikinci konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın İbrahim Konukoğlu; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA İBRAHİM KONUKOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, insan haklarından en önemlilerinden biri, sağlıklı yaşama hakkıdır. Bunun için gereken, sağlıklı çevre, sağlıklı konut, yeterli ve dengeli beslenme ve en önemlisi de, ihtiyaç duyulduğunda kolayca ulaşılabilecek kaliteli bir sağlık hizmetidir.

Türk insanı da, dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, kaliteli sağlık hizmetine layıktır. Gelin görün ki, ülkemizde, sağlık hizmetlerinden, hizmet alan hasta da memnun değildir, hizmeti veren de. Hasta, saatlerce sıra beklediği, yeterli ilgi ve şefkati bulamadığı, bazı tetkik ve tedaviler için haftalar, hatta aylar sonrasına gün verildiği için şikâyetçidir. Hizmeti veren doktor, ebe, hemşire, sağlık personeli, özlük haklarının çözülmemiş olmasından, imkânsızlık ve sıkıntı içinde çalıştırılmasından, 24 saat nöbet tutup karşılığını alamamasından şikâyetçidir.

Yıllardır düzeltilemeyen sağlık hizmetlerindeki sorunların çözülmesi ve halkımızın hakkı olan kaliteli ve ulaşabileceği sağlık hizmetlerine kavuşturulması, hükümetlerin görevidir.

Sağlık hizmetlerinin finansmanı değerlendirilirken kullanılabilecek en önemli göstergelerden biri, genel bütçe içindeki Sağlık Bakanlığı bütçesinin payının oranıdır. Bu oran, uzun bir dönemdir yüzde 3 civarındadır. Türkiye’de, Sağlık Bakanlığının genel bütçeden aldığı pay, cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde yüzde 5-6’yı geçmemiştir. 1999 yılı için bu pay, yüzde 2,8’tir. Dönersermaye ve diğer resmî gelirlerle yüzde 4’e çıkacağı ifade edilmektedir. Oysa, Dünya Sağlık Örgütünün, Türkiye gibi ülkeler için önerdiği alt sınır yüzde 10’dur. Türkiye, dünyada, kendi gelir grubuna giren ülkeler arasında, Sağlık Bakanlığına en düşük kaynak ayıran iki ülkeden birisidir. Bu grupta, bu pay, sadece Meksika için yüzde 3, diğer 12 ülke için yüzde 5 ile 21 arasındadır.

Türkiye’nin, yüzde 2,8’lik bütçe payıyla sağlık sektöründeki sorunları çözmesi imkânsız görünmektedir; ki, bu bütçenin yüzde 81’i personel gideri olup, ancak yüzde 7’si yatırıma ayrılmıştır.

Türkiye’de, sağlık harcaması içindeki koruyucu sağlık hizmetlerinin payı da çok düşük olup, yıllar içinde daha da düşmüştür. 1992’de bu pay yüzde 2,2 iken, 1996’da binde 9’a kadar düşmüştür. Türkiye’de bulaşıcı hastalıkların, aşıyla korunabilen hastalıkların sıklığı ve nüfus artış hızının yüksekliği gözönüne alınırsa, bu oranın ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.

Türkiye’de onbin kişiye düşen hasta yatak sayısı 25,7 iken, dünyada bu oran onbinde 36’dır. Bu rakam, Yunanistan’da 51, İngiltere’de 63, Fransa’da 93, Amerika’da 53’tür. Türkiye’de, onbin kişiye düşen hasta yatağı sayısı bakımından da bölgeler arasında önemli farklılıklar vardır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu oran 10’un altında iken, Ege ve Marmara Bölgesinde 25’in üzerindedir. Türkiye’de, sağlıkocağı, sağlıkevi ve sağlık sektöründeki insan gücü dağılımı da dengesiz olup, kimse doğu ve güneydoğuya gitmek istememektedir.

Ülkemizdeki yeşil kartlı sayısının, 1999 yılında 7,5 milyon olacağı ifade edilmektedir. Bu insanlarımız için bütçeden ayrılan para 45 trilyon liradır. Bu, kişi başına 6 milyon lira demektir. Ülkemizde bir kutu antibiyotiğin bu fiyatlarda olduğu düşünülürse, sıkıntı daha iyi anlaşılır.

Toplumsal sağlık düzeyini ölçmekteki en önemli göstergelerden biri, çocuk ölüm hızı ve bebek ölüm hızıdır. Avrupa ülkeleri içinde çocuk ve bebekleri en çok ölen ülke Türkiye’dir, maalesef, Türkiye’dir. Türkiye’de çocuk ölüm hızı binde 47’dir. Yani, her yıl, 5 yaşından küçük her bin çocuktan 47’si ölmektedir. Aynı hız, Avrupa ülkelerinde binde 5 ile 10 arasındadır. Komşu ülkelerimizde de -eğer, Irak dışarıda tutulursa- bizden daha düşüktür, sadece Irak’ta binde 122’dir.

Sayın milletvekilleri, sağlık yönetimi çok merkeziyetçi ve çok başlıdır. Mevcut sağlık kuruluşları verimsiz olarak kullanılmaktadır. Yatak işgal oranı çok düşüktür. Bazı sağlık kuruluşlarında hekim olmasına rağmen, oda veya personel olmadığı için, polikliniklerde hekimlerin çok azı çalışmakta ve hastalar saatlerce sıra beklemektedir. Bazı sağlık kuruluşlarında personel ve oda olmasına rağmen, hekim olmadığı için poliklinik yapılamamaktadır.

Bazı hastanelerde tıbbî cihaz yok, kullanan var; bazısında kullanan olmasına rağmen, tıbbî cihaz yoktur. Yani, kuruluşlar arasında koordinasyon yoktur.

Bazı hastanelerde, bir doktor günde 100-150 hastaya bakmak zorunda kalırken, bazı hastanelerde ve sağlık kuruluşlarında doktorlar boş oturmaktadır. Sağlık personelinin dağılımı da sağlık kuruluşları gibi dengesizdir.

Aynı amaçla kullanılan cıhazlar çok çeşitli marka ve tipte olduğu için, bakımı, kontrolü ve onarımı zordur; verimli kullanılamamaktadır. Bazı hastanelerde basit cıhazlar olmadığından, hastalar başka hastaneye, hatta başka şehirlere sevk edilmektedir.

Koruyucu sağlık hizmetleri yetersizdir; buna ayrılan kaynak da yetersizdir. Özellikle, aşıyla önlenebilen, sık görülen ve tedavisi masraflı olan hastalıklarda aşıyla koruma sağlanmaladır.

Birinci derecede sağlık kurumları olan sağlık ocaklarına güven ve talep yoktur. Bu yüzden hastanelerdeki yığılmalar artmaktadır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizdeki sağlık sorunlarının artık masaya yatırılması gerekmektedir. Bu sorunlar kangren haline gelmiştir. 1980’li yıllardan beri sağlık reformu yasa tasarısı hep gündemde olmasına, genel sağlık sigortasından söz edilmesine rağmen, bir türlü gerçekleştirilememiştir. Gelin, bu sorunu 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çözsün, beraber çözelim.

Bunun için, Türk Halkı tamamen sosyal sağlık güvencesi kapsamına alınmalıdır, koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmelidir, hizmeti satın alanla sunan ayrılmalıdır, sağlık hizmetlerinde çalışan personelin dengeli dağılımı sağlanmalıdır, sağlık hizmetleri kaliteli ve ulaşılabilir olmalıdır.

Türkiye’de nüfusun yaklaşık üçte 2’si SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve özel sigorta gibi sağlık güvencesine sahiptir. Türkiye’de yaşayan 21,4 milyon kişinin hiçbir sağlık güvencesi yoktur; bu grubun büyük bir kısmını, gelir düzeyi düşük olan vatandaşlarımız oluşturmaktadır. Sosyal sağlık güvencesi olmayan bu 21,4 milyon vatandaşımız sigortalanmalı ve sağlık sigorta kartına kavuşturulmalıdır. Bunlardan gücü olanlardan prim alınmalı, gücü olmayanların primi devlet tarafından karşılanmalıdır. Böylece, herkesin sağlık güvencesine ve bir sağlık kartına sahip olması sağlanacaktır.

Verilen hizmetin sübvanse edilmesi yerine, gücü olmayanlar finanse edilmelidir. Herkesin sağlık güvencesine kavuşmasından sonra, isteyen vatandaşımız istediği kuruluşta tedavi olmalı, hekimini ve tedavi olmak istediği yeri kendisi seçmelidir. Böylece, sağlık kuruluşları arasında rekabet artacak, kalite yükselecek ve hizmet ucuzlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Konukoğlu, 1 dakika süre veriyorum; buyurun efendim.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) – Hastalar birinci basamak sağlık hizmetleri için hastanelere akın etmekte, hastanelerde yığılma olmaktadır. Batılı ülkelerde olduğu gibi, birinci basamak sağlık hizmetleri aile hekimleri tarafından yapılmalıdır. Herkesin bir aile hekimi olmalı ve kişiler aile hekimini kendileri seçebilmelidir; gerekli gördüğünde değiştirebilmelidir. Böylece, rekabet ve kalite ortamı artacaktır.

Aile hekimleri, acil hastalar dışında, hastalarını kendileri tedavi edecek, iyi tanıdığı hastayı, gerektiğinde hastaneye gönderecek ve anında tedavi olmasını sağlayacaktır.

Kamu hastanelerinin rekabet ortamında daha iyi hizmet vermesinin yolu, özerkleştirilerek hatta özelleştirilerek sağlık işletmelerine dönüştürülmesidir. Böylece, bu hastanenin gelirleri giderlerini karşılar, rekabet edebilir, kendi personelini istihdam edebilir; bu hastaneler arasında rekabet sağlanır. Bunun sonucu olarak da, Sağlık Bakanlığı, denetim ve sağlıkla ilgili politikaları, koruyucu sağlık hizmetlerini belirler; Sağlık Bakanlığı, hastaneleri sübvanse etmek için ödediği paradan daha azıyla, yoksul vatandaşın sağlık sigortasını karşılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – 1 dakika daha verin Sayın Başkan; 9 dakika konuştu zaten.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika daha lütfederseniz yeter efendim.

BAŞKAN - Estağfurullah, 1 dakika veriyorum efendim; buyurun.

İBRAHİM KONUKOĞLU (Devamla) – Özerk hale gelen, özelleştirilen hastaneler, hastaya daha iyi, daha kaliteli hizmet vermek için yarışırlar. Hastayı memnun ettikleri oranda, sigorta şirketlerinden aldıkları gelir artar.

Sayın milletvekilleri, son olarak, ülkemizdeki ilaç firmalarına değinmek istiyorum. Bazı ilaç firmaları, özellikle yabancı firmalar, aynı ilacı, aynı formülde, ismini değiştirerek SSK hastanelerine beşte 1, altıda 1 fiyatına satmaktadırlar; ya verilen ilaç kalitesizdir veya vatandaşımız kazıklanmaktadır.

Yine, yabancı ilaç firmaları, özellikle doktorlara promosyon yaparak; televizyon, müzik seti, buzdolabı ve dış ülkelere seyahat gibi promosyonlarla onları rahatsız etmekte, yerli ilaç sanayiine zarar vermektedirler. Bunu da Sağlık Bakanımızın bilgisine arz ediyorum.

Halkımızın sağlığı için yapılacak mantıklı ve verimli çalışmaların yanında, Hükümetin destekçisi olacağız.

1999 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinin halkımıza, ülkemize hayırlı olmasını diliyor; saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Konukoğlu.

Fazilet Partisi Grubu adına ilk konuşma, Elazığ Milletvekili Sayın Latif Öztek’in. (FP sıralarından alkışlar)

Eşit olarak 10’ar dakika mı konuşacaksınız efendim?

LATİF ÖZTEK (Elazığ) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Elazığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın kıymetli temsilcileri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 1999 malî yılı bütçesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; grubum adına, Yüce Heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izlemekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan faaliyetlerinin asıl amacı, insanı daha mutlu, daha huzurlu ve daha müreffeh bir yaşam düzeyine kavuşturmaktır. İnsanın, gıda, giyinme ve barınma diye üç temel ihtiyacı vardır. Bu üç temel ihtiyaç içerisinde de gıdanın ayrı bir yeri vardır. Günümüze gelinceye kadar pek çok bilimsel gelişmeyi gerçekleştiren insanoğlu; uçağı icat edip havada uçmayı, denizaltını icat edip suyun derinliklerinde yüzmeyi, uzay aracını icat edip aya gitmeyi başardı; ama, yemeden, gıda almadan yaşamayı bir türlü başaramadı.

İnsanoğlu, gıda ihtiyacını tarımdan karşılamaktadır. Biz de, şu anda insanoğlunun gıda ihtiyacını karşılayan Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bütçesi üzerinde, 10 dakikalık bir süre içerisinde, görüşlerimizi açıklamaya çalışıyoruz. Gıdayı ilgilendirmesi bakımından diyoruz; gıda da, dünyada yaşayan tüm insanları; yani 6 milyar insanın tamamını ilgilendiren bir sektör olması bakımından çok önemli bir sektördür. Ülkemizde de sadece bu sektörde çalışan ve nüfusumuzun yüzde 35’ini oluşturan 22 milyon insanı değil, 65 milyon insanın tamamını ilgilendiren bir sektördür. Bu sektöre 1999 yılı bütçesi revize rakamlarına göre ayrılan para 137,4 trilyon liradır; bütçenin tamamı da revize edilen şekliyle 27,3 katrilyon liradır; yani, bütçenin, bu yıl, binde 5’i Tarım Bakanlığına ayrılmıştır.

Tarım Bakanlığına ayrılan bütçe, yıllar itibariyle azalmaktadır; 1991 yılında yüzde 2 iken, 1995 yılında binde 9,9’a, bu yıl da, 1999 yılında da, binde 5’e düşmüştür; yani, Tarım Bakanlığının genel bütçe içerisindeki payı yıllar itibariyle azalmıştır.

Bütçenin tamamı içerisinde, bir artış incelenecek olursa, yüzde 63’lük bir artışın söz konusu olduğu görülmektedir; ancak, bunun büyük kısmı personel harcamalarına gitmekte, yatırımlara ise, yüzde 20 gibi düşük bir düzeyde artış yapılmaktadır. Yatırımlara ayrılan payın az olması, bu yıl için, Türk köylüsüne, Türk Milletine gidecek hizmetin az olması demektir.

Tarım Bakanlığı, tüm halkımıza hitap ettiğine göre, biz, Tarım Bakanlığının bütçesinin daha da artmış olmasını beklerdik; ama, maalesef, biraz önce de rakamlarla verdiğim gibi, yıllar itibariyle bir azalma olmuştur.

Değerli milletvekilleri, hep söylenir; Türkiye, bir tarım ülkesidir. Evet, ülkemizde tarımla uğraşanların sayısının fazla olduğu doğrudur. Türkiye’de tarımla uğraşanların sayısının fazla olmasına rağmen, üretim düşüktür. On oniki yıl öncesine kadar, Türkiye, dünyanın kendine yeterli yedi sekiz ülkesinden biri olarak biliniyordu; ancak, bugün, bunu söyleyemiyoruz; çünkü, son yıllarda, bitkisel yağ, peynir, tereyağı, et gibi temel gıda maddelerini ithal etmek durumunda kaldık.

On oniki yıl öncesine kadar, gıda üretiminde kendine yeterli olan, hatta ihracat yapabilen Türkiye, bu duruma nasıl düşmüştür veya nasıl düşürülmüştür.

Bize göre, bu sorunun cevabını aramak ve çözümünü bulmak gerekir. Bunun sebebi yöneticilerimizdir. Yoksa, Türkiye’nin kaynakları yerindedir, tarım potansiyeli yüksektir, eğitilmiş, genç ve dinamik bir nüfusu vardır; ama, gerek yetişmiş insangücü ve gerekse tabiî kaynakları gereği gibi değerlendirilememektedir.

Henüz birinci ayını doldurmuş DSP, ANAP ve MHP koalisyon hükümetini ve onun Tarım Bakanını, kendinden önceki hükümetlerin uygulamaları sonucu ortaya çıkan olumsuzluklardan sorumlu tutmak insafsızlık olur; ama, unutmamak gerekir ki, 57 nci hükümetin kuruluşunda önemli rol üstlenen Anavatan Partisinin tek başına yönetimde bulunduğu dönemde, 1985, 1986 yıllarından itibaren başlatılan ve daha sonraki yıllarda sürdürülen yanlış politikalardan dolayı Türk tarımı bu duruma düşürülmüştür. O yıllarda Türkiye’nin sanayi ürünleri ihracatı artmaya başlayınca, tarım sektörü ihmal edilmeye başlandı ve taban fiyatları düşük tutuldu, sübvansiyonlar kaldırıldı. Gıda maddelerinin fiyatlarındaki yükselmeyi önlemek için de -sonucu hiç hesap edilmeden- dışalımlar yapıldı. Böylece, Türk çiftçisine, Türk köylüsüne verilmeyen paralar, yabancı ülkelerin köylüsüne verilmiş oldu.

1990’lı yıllarda hata anlaşıldı; ama, 54 üncü hükümet göreve gelinceye kadar da bu konuda fazla bir ilerleme sağlanamadı. 54 üncü hükümet bu konuda etkin önlemler alarak, tarımdaki kötü gidişi durdurmuş ve gerek bitkisel üretimde gerekse hayvansal üretimde gelişme sürecini başlatmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi destekli 55 inci Anasol-D ve Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Demokrat Türkiye Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi destekli 56 ncı Demokratik Sol Parti azınlık hükümetlerince, 54 üncü hükümetin başlattığı bu olumlu politikalardan sapmalar olmaya başlamıştır. Diliyorum, konusunda uzman olan Sayın Bakan, 54 üncü hükümetin başarılı tarım politikalarını geliştirerek devam ettirir ve 57 nci hükümet üyelerine ülke gerçeklerini açıklayarak, onları, Türk çiftçisinin mağduriyetine sebep olan uygulamalardan vazgeçirir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, bütün ekonomik faaliyetlerde amaç, verilen emeğe ve yapılan masrafa karşılık en yüksek kârı sağlamaktır. Tarımda bunu sağlamanın iki yolu vardır. Birincisi, üretime iştirak eden girdi fiyatlarını düşük tutmak; yani, Avrupa ülkelerinin bugün uygulamış oldukları gibi, girdi desteği, girdi sübvansiyonu sağlamak; ikincisi de, ürünlere yüksek taban fiyatı vermektir.

Halen, ülkemizde güçlü üretici birlikleri ve yetiştirici birliklerinin kuruluşunun tamamlanmadığı da dikkate alınırsa, her iki hususun da çiftçinin kontrolü dışında gerçekleştiği anlaşılır. Gelişmiş ülkeler, çiftçinin ihtiyaç duyduğu girdilerin fiyatını sübvanse ettikleri gibi, ürünlerin pazarlanmasında da sübvansiyon uygulamaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri de, Avrupa Birliği ülkeleri de tarım sektörünü sübvanse etmektedir; bu yüzden, üretimlerinde bir kararlılık vardır; üretimlerinde yıldan yıla fazla bir değişme olmaz.

55 ve 56 ncı hükümetler, bu gerçekleri, maalesef, dikkate almamışlardır. “Dünya fiyatları düşük ne yapalım, devletin imkânları bu kadar” ya da “enflasyonu istediğimiz orana indirmek için fiyatları düşük tutuyoruz” gibi gerekçeler ileri sürülerek, taban fiyatlar düşük tutulmuştur; ama, unutmayalım, belli çevrelere trilyonlar bulunabilmiştir; sadece üç bankanın zararını karşılamak için, hazineden 1 katrilyon lira ödenmiştir.

57 nci hükümetin aynı hatalı politikayı izlememesini arzu ederdik; ama, hububat fiyatlarının belirlenmesinde 55 ve 56 ncı hükümetlerin düşük taban fiyat uygulaması, 57 nci hükümet döneminde de sürdürülmüştür.

Örneğin, 54 üncü hükümetin 1997 yılında belirlediği hububat taban fiyatlarındaki artış, bir önceki yıla göre, yüzde 78 enflasyon şartlarında, yüzde 83,3’tür; yani, enflasyon oranının 5 puan üzerinde bir fiyat verilmiştir. 1998 yılında 55 inci hükümet, yüzde 90 enflasyon şartlarında, yüzde 60,6 artış sağlamıştır; yani, üreticiye, enflasyonun 30 puan altında fiyat verilmiştir. 57 nci hükümet ise, yüzde 65 enflasyon şartlarında, hububat fiyatlarında yüzde 51 artış yapmıştır; yani, bu hükümet de üreticiye, enflasyonun 14 puan altında fiyat vermiştir.

Aslında, çiftçinin üretimde kullandığı girdilerdeki fiyat artışları çok yüksektir. Bir iki örnek vermek istiyorum. Motorin -Ankara itibariyle veriyorum- 28.8.1998’de 117 500 Türk Lirası iken, 17.6.1999 itibariyle, 230 300 Türk Lirasıdır; yani, fiyattaki artış yüzde 96’dır. Gübre fiyatlarında artış, çeşitlere göre değişmek üzere, yüzde 80’ler civarındadır. Ziraî ilaçlardaki artış ise, yüzde 100’lerin çok üzerindedir. Bu yüzden, taban fiyatları yüksek tutulmalıydı diyoruz.

Değerli milletvekilleri, devletçe belirlenen taban fiyatlar, müdahale fiyatlarıdır. Taban fiyatların düşük tutulması, piyasada fiyatların düşük teşekkül etmesine sebep olmaktadır; bu durum da, çiftçinin mağdur olması demektir.

Tarım Bakanlığını doğrudan ilgilendirmiyor; ancak, yeri gelmişken belirtmek istiyorum. 56 ncı hükümet, yaş çay yaprağı fiyatlarında yüzde 44’lük bir artış sağlamıştır; bu da düşüktür. Dileğimiz, şekerpancarı, ayçiçeği, pamuk, fındık ve diğer tarım ürünlerini yetiştiren çiftçilerimizin mağdur edilmemesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztek, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

LATİF ÖZTEK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 1997’de çıkarılan bir kararnameyle gübrede desteklemeler maktu rakamlara dönüştürüldü. İlk çıkarıldığı sene fiyatın yüzde 50’sini oluştururken, bu sene itibariyle yüzde 25’e düşmüştür, önümüzdeki yıllarda bu değer daha da düşecektir.

Aynı uygulama, süt teşvik primi için de geçerlidir. Süt teşvik primi, daha önceden litre başına 3 000 Türk Lirasıydı, bu değer 5 000 Türk Lirasına çıkarılmıştır; ancak, teşvik primi 3 000 Türk Lirası olduğu zaman süt fiyatları 15 000 liraydı; bugün, 100 000 liradır. Eğer oransal olarak düşünecek olursak, daha önceden fiyatın yüzde 20’si teşvik primiyle karşılanırken, bugün, bu değer yüzde 5’e düşmüştür.

Kredi faizleri yüksektir. Önceden 20 puan, 30 puan yükseltildi, daha sonra 5 puan düşürüldü. Bu oranların, kredi faiz oranlarının çok daha aşağıda olması gerekirdi.

Değerli milletvekilleri, tarımda üretimin artırılabilmesi için, uzun süreli ve millî politikaların uygulanması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztek, mutabakatınız varsa, devam edin.

LATİF ÖZTEK (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki efendim. 1 dakika daha eksüre veriyorum.

LATİF ÖZTEK (Devamla) – Hükümetlere göre değişen politikalar, üretimi olumsuz yönde etkiler. Süreklilik arz eden politikalar ise, üretimin artmasına sebep olur.

Dileğimiz, Sayın Bakanımızın, uzun süreli millî tarım politikalarını, en azından başlatmasıdır. Belki bütün sorunlar bir anda çözülemez; ama, millî politikalar başlatılırsa, kısa vadede bir bölümü, uzun vadede ise tamamı çözülebilir.

Hayvancılıkta uygulanan politikalar da başlangıçtan itibaren doğruydu; ancak, geçtiğimiz kasım ayından itibaren Türkiye’ye kaçak hayvan girişi, üreticilerimizi sıkıntıya sokmuştur; bunun, bir an önce önlenmesi gerekir.

Doğu Anadolu Bölgesinde, besi hayvancılığının en fazla gelişmiş olduğu illerden olan Elazığ İlindeki Et ve Balık Kurumu işletmesi özelleştirildi. Şu anda, besicilerimizin elinde, besinin sonuna gelmiş çok sayıda hayvan bulunmaktadır. Bir süre önce, diğer illerimizden gelen besicilerimizle birlikte, Sayın Bakanımızı ve Başbakanımızı ziyaret ederek, sorunlarını anlatan Elazığlı besicilerimiz, halen faaliyette bulunan Et ve Balık Kurumuna bağlı işletmelerde kendilerine kontenjan tanınmasını istemektedirler.

Sayın Bakanımıza, yetiştiricilerimizin bu arzusunu iletiyor, bütçemizin, tüm milletimize, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çalışanlarına hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztek.

Sayın milletvekilleri, 16 ncı Birleşimde aldığımız karar uyarınca, saat 20.00’de görüşmelere ara vermemiz gerekiyor; ancak, bu aradan sonra, Başkanlık Divanının tamamının değişmesi de, yine alınan kararlar arasında.

Soru sıralamasının doğru yapılabilmesi için, Başkanlık Divanının bu meseleyi halletmesinden sonra ara verilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Eğer, sizler de öyle düşünüyorsanız, kura çekimi tamamlanıp soru listesi kesinlik kazanıncaya kadar görüşmelere devam etmenin uygun olacağını ve 1 saat yerine daha kısa bir ara vermenin de uygun olacağını düşünüyoruz Başkanlık Divanı olarak.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, teşekkür ederim.

Fazilet Partisi Grubu adına, ikinci söz, Adana Milletvekili Sayın Ali Gören’e aittir.

Buyurun Sayın Gören. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ALİ GÖREN (Adana) – Muhterem Başkan, Sayın Bakanlarım ve değerli milletvekillerimiz; değerlendirmekte olduğumuz 1999 yılı bütçe kanunu tasarısının, milletimize ve memleketimize hayırlar getirmesini diliyor, aziz milletime, en derin hürmet ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Muhterem milletvekilleri, Yüce Milletimiz, mütevazı imkânlarıyla, bizleri ödüllendirerek buraya gönderirken, kendilerine yaşanılacak bir ülke hazırlama ve bunun gereklerini ortaya koyma görevini omuzlarımıza yüklemiştir. Dolayısıyla, bu husustaki sorumluluğumuzun hepimiz tarafından yeterince hatırlandığına inanıyor, ancak, Birleşmiş Milletlerin 1998’de, insanî kalkınmışlık ve refah düzeyi açısından, dünya ülkeleri arasında 69 uncu sırada olduğumuzu vurgulamasının, hepimizi derin derin düşündürmesi gerektiğine inanıyorum. Uluslararası anlaşmalarla ve Anayasamızla güvence altına alınmış olan ferdin sağlık hakkının Türkiye’de yeterince dikkate alınmadığının üzüntüsü ve endişesi içerisindeyim.

Muhterem Bakanım ve değerli arkadaşlarım; ülkemizde bulunan mevcut imkânları değerlendirmeye alırsak, sosyal güvenlik sistemlerinin bir iflasın eşiğinde olduğunu, insanımıza hizmet etmekte aciz kaldığını ve yetersiz duruma düştüğünü görüyoruz. Ülkemiz insanlarının bir kısmı 657 sayılı Kanun veya Emekli Sandığı nedeniyle güvence altında, bir kısmı Bağ-Kur güvencesi altında, bir kısmı SSK güvencesi altında. Bu üç sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunan 41 milyon insanımız, nüfusun yüzde 65’ini teşkil et etmektedir; ancak, nüfusun önemli bir kısmını, yüzde 35’ini teşkil eden 21 milyon 400 bin civarında insanımız ise sosyal güvenlikten mahrum kalmaktadır. Ancak, sosyal güvenlik çatısı altında olduğunu bildiğimiz vatandaşlarımızın bir kısmı, eline aldığı sosyal güvenlik belgesiyle fakülte kapılarına geldiğinde, kendisi, o fakültenin kapısından, fakülte hastanesinden içeri girememektedir. Askerliği aynı sorumluluk altında yapan, bu ülkeye aynı vergiyi ödeyen vatandaşların bir kısmı, bu ülkenin mütevazı imkânlarıyla yapılan bazı hastanelere, maalesef, alınmamaktadır ve bunun ıstırabını müteaddit defalar gördüğümü, burada, Muhterem Bakanıma ve Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum ve bunun ıstırabını yürekten duymuş bir sağlık akademisyeni olarak, bugün bir siyasetçi olarak, bu ıstırabı halen yüreğimde duymaya devam ediyorum.

Hastaneler konusu ise, ülkemizde, gerçekten, bir keşmekeşliğin ve bir savrukluğun ifadesini arz etmektedir. Muhterem Bakanımızın da ifade ettiği gibi, ülkemizdeki hastanelerin ancak yüzde 54 doluluk oranıyla çalışması, bu konudaki ataletin ve atıl kapasitenin ne boyutlara ulaştığını göstermektedir. Bu, bize, köylerimizde halkımızın çok iyi bildiği bir misali hatırlatmaktadır. Hastane yap, hastane işleri yürümemektedir; personel al, personel işleri yürümemekte. Acemi değirmencinin, beceriksiz değirmencinin un dolu değirmende, çaydan akan suyla “un kat, su kat; un kat, su kat” diyerek, beceriksizliğinin sonucu olarak, ortaya bir hamur yapamayıp, oradaki insanların ve kendisinin karnını doyuramadığı misaliyle açıklanacak bir acıklı tabloyu ortaya koymaktadır.

Personel açısından ise, ülkemizde kabaca 213 000 olarak tarif edilen doktor ve sağlık personelinin bu kadar büyük rakama ulaşmış olmasına rağmen, hastanelerimizdeki olumsuz ve dengesiz dağılım personel açısından da ortadadır. Doktorlarımızın yüzde 65’i, maalesef, üç büyük şehirde toplanmıştır; ülkenin geniş bir kesimi doktor yokluğu, geniş bir kesimi -yine, orantısız ve dengesiz olarak- personel yokluğuyla karşı karşıya bulunmaktadır ve ülkemiz genelinde sağlık sistemi -Muhterem Bakanımızın, kadim dostum, değerli arkadaşım, muhterem profesörümüzün değerli katkılarını bekler mahiyette- ellerini açmış, bu hükümetten önemli hizmetleri beklemektedir.

Muhterem Bakanım, bu hususta, daha önce Sağlık Bakanlığında danışmanlık da yapmış bir kardeşin olarak, partimizin de, hükümete, olumlu hareketlerinde, olumlu tavırlarında, yardımcı olma prensibinden de hareketle sonuna kadar yanınızda olduğunu ve katkılarımızı esirgemeyeceğimizi, getireceğiniz her olumlu kanunun destekçisi olacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Çünkü, sağlık politikası, sağlık hakkı istismar edilemeyecek, siyasete kurban edilemeyecek kadar önemli. Pediatriden geriatriye kadar konusu genişlemiş olan, çocuklarımızdan, hatta anne karnındaki çocuktan ölüm döşeğine kadar, geriatri safhasına girmiş insanlarımıza kadar çok titiz ve dikkatli bir şekilde bakım ve ihtimama muhtaç durumda olduklarını göz önüne alarak bunları söylüyorum.

Yapılması gerekenleri çok kısa ifade etmek için müsaadelerinizle şu şekilde sıralıyorum:

Birincisi; her zaman söylediğimiz gibi, devletin ve bu arada Bakanlığımızın mümkün olduğu oranda küçültülmesi, daha dikkatli ve kontrol mahiyetinde çalışmasına imkânların hazırlanması ve sağlık yöneticiliğinden, daha doğrusu hastane işletmeciliğinden kurtulması, ülke genelinde bir kontrol ve teftiş görevini üstlenmesi ve kaliteyi sağlamaya yönelmesini gerekli görüyoruz.

Sağlık sigortalarının tüm nüfusu kaplayıcı, sürekli ve kaliteli bir şekilde sürdürülmesinin imkânlarının hazırlanmasının, sosyal güvenlik sistemlerinin emeklilik tarafıyla sağlık tarafının ayrılmasına ve ülke genelinde bu sağlık sisteminin, vatandaşın devlet güvencesinde eşit ve dengeli bir şekilde dağıtılmasına yol açılmasına imkân verilmesinin, sen sigortalısın, sen Bağ-Kurlusun, sen memursun, emeklisin gibi ayırımlara, vatandaş arasında derin sıkıntılara yol açan bu ayırıma en kısa zamanda son verilmesinin zaruretine yürekten inanıyorum.

Bu önemli görevleri üstlenmemiz gerektiğine inanırken, bu arada, bir noktayı da vurgulamak istiyorum : Ülkemizde, bugün, bu sistemleri çalıştırmak için sistem mühendisliği yapılması gerekirken, maalesef, her gün gündemimizi önemli konularımızın dışında işgal eden toplum mühendisliğine yönelinmiş (FP sıralarından alkışlar) daha doğrusu, gündem mühendisliğiyle vaktimizin meşgul edildiği, imkânlarımızın israf edildiğini görmenin de derin üzüntüsü içerisindeyim. Muhterem hükümeti ve milletvekillerimizi bu hususta uyarmak istiyorum.

Personel dağılımındaki dengesizliğin de yüce hükümetimiz tarafından ve Yüce Meclisimizin de yardımıyla sağlıklı bir şekilde düzenlenmesini istiyorum.

Ülkemizde, aslında, mevcut olarak kabul ettiğimiz doktor azlığı, bir de bu bahsettiğim dengesizlikler göz önüne alındığında tamamen keşmekeşe dönmüş, içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Medenî ülkelerde 200-300 kişiye bir doktor düşerken, ülkemizde global olarak 900 kişiye bir doktor düşmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gören, 1 dakika veriyorum; buyurun efendim.

ALİ GÖREN (Devamla) – Bunun da bahsettiğimiz nedenlerle yetersiz ve dengesiz olduğunu görüyoruz.

Pediatri ve geriatri konularının, tüm bu kapsamın içine giren konuları ciddî bir şekilde, pediatrik ve geriatrik klinik nütrisyonun da göz önüne alınarak, dengeli bir şekilde icra edilmesinin, organ transplantasyonu konusunun, yoğun bakım ve yanık konularının, acil servis kavramının ülkemizde yeterince dikkate alınarak, dengeli bir şekilde ülke geneline dağılmasının, bölge hastaneleri kurularak, büyük şehirlerdeki yığılmanın önlenmesinin, ilaç israfının bu kapsam içerisinde önlenmesinin gerektiğine inanıyorum.

Sağlık personelinin, özellikle doktor arkadaşlarımızın maaşlarının yetersizliğinin dikkate alınmasını, TUS kontenjanlarının artırılmasını, intörn doktorlara maaş bağlanmasını yüce hükümetten diliyor, Adana’da tarım işçilerimizin ve Toroslardaki fakir köylülerimizin bu sağlık kapsamına girme konusundaki heyecanlarını derinden hissediyor ve Yüce Heyetinize en derin saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gören.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz, Erzincan Milletvekili Sayın Mihrali Aksu’nun.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreyi eşit mi kullanacaksınız Sayın Aksu?

MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Evet efendim.

BAŞKAN – Süreniz 10 dakika.

MHP GRUBU ADINA MİHRALİ AKSU (Erzincan) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, dünyamız, yetersiz ve sağlıksız beslenmenin sonucu olarak, 5 yaşın altında yılda 15 milyon çocuğunu kaybetmesinin dramını yaşamaktadır. Bu durum, bize, gireceğimiz 21 inci Asırda da gıda maddelerinin stratejik ehemmiyetlerini muhafaza edeceği gerçeğini göstermektedir.

Durum böyle olunca, Türkiye, toprak, iklim ve su gibi tabii kaynaklarının zengin oluşu sebebiyle tarımda iddialı olmak, kendine yeterli temel üretimleri yapmak ve gelişkin tarımsal sanayileri teşekkül ettirmek mecburiyetinde olan bir ülkedir. Bu yapıyı gerçekleştirebilmek için, bugüne kadar uygulanan yanlış politikaların sonucu, bir türlü müspet adım atamamıştır. Bugün, Türkiye’de, Tarım Bakanlığının hitap ettiği yapıyı bir tahlil edecek olursak, uygulanan popülist, kararsız ve istikrarsız politikanın sonucu olarak zayıf düşürülen çiftçimiz, bütçeden yeterli payı alamayan tarım kesimi, uygulanan yanlış desteklemelerin sonucu olarak, sadece bize özgü olan bir köylülük modeli oluşturmuştur. Bu köylülük modelini üretken çiftçiliğe dönüştürmediğimiz müddetçe, az önce işaret ettiğimiz sanayileri oluşturmak mümkün olmayacaktır diye düşünüyorum. Bu yapıdan çıkabilmenin işaretlerini, Sayın Bakanımızın Plan ve Bütçe Komisyonunda yapmış olduğu sunuşta görmenin mutluluğunu da ifade etmek istiyorum. Sayın Bakanın, desteklemelere temel olacak çiftçi kayıt sistemlerini, yine risk ve belirsizliğin büyük olduğu tarım kesiminde ürün sigorta sistemini getirme anlayışını önplana çıkarmasını, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde de yer alan bu hususların Tarım Bakanlığı bütçesine yansımış olmasını, müspet bir adım olarak görüyoruz. Yıllardan beri gündemimizde olan, ama, bir türlü müspet adım atılarak gerçekleştirilemeyen üretici birliklerinin oluşturulmasını da, bunların sonucu olarak gerekli gördüğümüzü ifade etmek istiyorum; çünkü, hitap ettiğimiz sosyal kesim, bugüne kadar siyasî anlamda etkinliğini ortaya koyamamış, o köylülük kültüründen bir türlü çıkamamış, üretken bir yapı kazanamamış; ama, üretici birlikleriyle bu canlı yapıyı kazanacağına inanıyor, bu anlamda, bu kesimin millî gelirden gelecekte bu organizasyonlarla hak ettiği payı alacağına da inancımızın tam olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bügün, Türkiye’de, sadece, Tarım Bakanlığının hitap ettiği kesim böyle bir hantal yapıda da, Tarım Bakanlığı gerçekten dinamik bir yapıda mı; bu noktayı da biraz irdelemek istiyorum.

Tarım Bakanlığı_ Tarım Bakanlığı diyorum, bilerek söylüyorum bunu; çünkü, köy işlerinin Köy Hizmetlerine devredildiği Toprak Su Genel Müdürlüğü, az önce DSP Grup sözcüsünün de ifade ettiği, gerçekten bizim de paylaştığımız Tarım Bakanlığını dublikasyonlardan kurtarma noktasında önemli bir adım olacağına da inandığımız Toprak Su Genel Müdürlüğü yeniden Tarım Bakanlığı bünyesine alınırsa, o zaman Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak ifade etmemizin de doğru olacağı bir anlayışı paylaştığımızı, Yüce Heyetinizin huzurunda ifade etmek istiyorum.

Bugün, Toprak Su teşkilâtı Tarım Bakanlığının bünyesinden koparılmış, o fonksiyonlar Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün bünyesine verilmiş; ama, yıllardan beri, bu noktada, o teşkilât da müspet bir adım atamamıştır. Bunu da üzülerek ifade etmek istiyorum.

Şimdi, hitap ettiğimiz kesimde işletme büyüklükleri optimum seviyede olmayan, bugün yüzde 85’i 100 dekarın altında olan böyle bir işletmecilik anlayışıyla, Türkiye’de, tarımda aktif bir yapı sergilemek mümkün değildir. Tarım reformunun gayesi de, toplulaştırma suretiyle optimum işletme büyüklüğünü sağlamaktır. Bu noktada olumlu çalışmalar yaptığını, gururla ifade etmek mümkün; ama, Toprak Su Genel Müdürlüğünün ifa ettiği etütleri yapmak, toprak-su-gübre ilişkisi noktasında çok fazla çalışma yaptığını söylemek ise, hayalperestlik olur diye düşünüyorum; ama, Toprak Su Genel Müdürlüğünün Tarım Bakanlığı bünyesine girmesiyle, bu iki yapının, beraberce, çok daha fonksiyonel bir görev ifa edeceğini de huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Zaten, Tarım Bakanlığı, yıllardan beri, içi boşaltılmak suretiyle fonksiyonsuz kılınmış; ama, önümüzdeki yıl özelleştirilmesi gündeme gelen Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün.. Öyle bir konumda Toprak Su Genel Müdürlüğünü yeniden Tarım Bakanlığı bünyesine adapte etme anlayışının olumlu olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun, şartların değil, aklın, ilmin, irfanın gereği olduğuna inanıyorum. Bunun da, mutlaka gerçekleşmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Geçmiş dönemde, Mera Kanunu, gerçekten, Bakanlığımızın, Bakanlık mensuplarının arzu ettiği bir kanundu. Bunu gerçekleştirenlere huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Mera Yönetmeliğinin çıkmış olması da sevindirici bir olaydır. Bu anlamda, gündeme gelen Türkiye Hayvancılığı Geliştirme Projesi kapsamında da bir iki şey söylemek istiyorum.

1926 yılında çıkarılan Islahı Hayvanat Kanununun mutlaka gözden geçirilerek, hayvan ıslah kanunu olarak, günün şartlarına göre düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum. Yine, Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda da değişiklikler yapılmasının, bu hayvancılık projesinin sıhhatli yürümesi açısından önemli olduğuna işaret etmek istiyorum. Bu anlamda, hayvan sağlığı zabıtasının oluşturulması fikrini de olumlu gördüğümü ifade etmek istiyorum. Salgın hastalıklar fonunun oluşturulması fikri de, bize göre olumlu bir adımdır diye, bunu da, bir defa, Yüce Heyetinize ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, işte, Tarım Bakanlığının, hitap ettiği ve kendi bünyesinde yapacağı, günümüzün şartlarına uygun bu düzenlemelerle, ancak diğer sosyal kesimler içerisindeki hak ettiği yeri alabileceğine inanıyorum. Bu anlamda, Sayın Bakanımızın üniversiteden gelmiş olmasını, ilmin, irfanın, teknoloji üretmenin gelecek çağın önemli faktörleri olması açısından Bakanlığımız bünyesindeki araştırma kuruluşlarına, kısa da olsa, değinmek istiyorum.

Araştırma geliştirme olmadan, 21 inci Asırda diğer ülkelerle yarışmak mümkün olmayacaktır; ama, Bakanlığımız bünyesindeki araştırma kuruluşlarımızın durumu, zannedildiği gibi de iyi değildir. Bugün, gelişmiş ülkelerde araştırma geliştirmeye ayrılan pay yüzde 3-4 düzeyinde bulunurken, gayri safî millî hâsıladan ayrılan pay...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aksu, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun efendim.

MİHRALİ AKSU (Devamla) – ...yüzde 3-4 seviyesinde bulunurken, bugün, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu payın binde 3’lerde, binde 4’lerde olduğunu görmekteyiz. Bakanlığımızın önünde bulunan ciddî sıkıntıları çözmesi açısından araştırma geliştirmenin öneminin büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu anlamda, Sayın Bakanımızın bu kuruluşlara, araştırma geliştirme birimlerine gerekli önemi vereceğine inanıyor; bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Mihrali Aksu’ya teşekkür ediyorum.

Gruplar adına son söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Hasan Basri Üstünbaş’a attir.

Konuşma süreniz 10 dakikadır efendim; buyurun.

MHP GRUBU ADINA HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerini sunmak için söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına, sizlere ve Yüce Milletimize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasanın 56 ncı maddesi şunları söylemektedir : “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp, hizmet vermesini düzenler.

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortasını kurulabilir.”

Devletin bu yükümlülüklerini, yetersiz kadro ve bütçeyle, Sağlık Bakanlığı yerine getirebilmek için çaba sarf etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bütün dünyada sağlık alanındaki hizmetlerin yeterli sayılabilmesi için kabul görmüş ortak ilkeler vardır. Bu ilkeler, bir ülkedeki sağlık hizmetlerinin yeterli ve etkili olabilmesi için gerekli minimal şartlardır. Bu ortak ilkeler şunlardır:

1- Sağlık hizmeti o ülkedeki nüfusun tamamını kapsamalıdır.

2- Sağlık hizmeti, insanların ihtiyaçları oranında düzenli ve sürekli olmalıdır.

3- Sağlık hizmeti sunumunda çeşitlilik olmalıdır.

4- Sağlık hizmetleri veren ve bu hizmeti finanse eden kurumlar birbirinden ayrı olmalıdır.

5- Sağlık hizmetlerinin finansmanında devlet kontrol ve garantörlüğü olmalıdır.

6- Sağlık hizmetleri sunumunda hizmet ve kalite rekabeti ortamı sağlanmalıdır.

7- Sağlık hizmeti alanların temsilcileri yönetimde söz sahibi olmalıdır.

8- Sağlık hizmetleri bilim ve teknolojideki gelişmelere ayak uydurabilmelidir.

Günümüzdeki modern sağlık hizmeti anlayışına göre, bu hizmetlerde, birinci plan da, insanların hastalanmamalarını sağlamak gelir. Bu nedenle, bütün gelişmiş ülkelerde, koruyucu sağlık hizmetlerine önem ve öncelik verilmektedir.

Sağlık hizmetlerinin kapsam ve kalitesini etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır; başlıcaları şunlardır:

1- Ekonomik durum. Ekonomik durum kötüleştikçe sağlık da bozulmaktadır.

2- Sosyal güvenlik sistemi. Sosyal güvenlik sistemleri oturmadığı müddetçe sağlık sistemi de bozulmaktadır.

3- Halkın ve sağlık personelinin eğitim ve bilinç düzeyi. Halkın ve sağlık personelinin eğitim ve bilinç düzeyi yükseldikçe sağlık düzeyi de yükselmektedir.

Sağlık alanında Türkiye’de mevcut durum ve sorunlar:

Genel bütçeden sağlık için ayrılan pay yetersizdir. Ayrılan bu payın büyük bir kısmı, 1999 bütçesinde yüzde 81’i personel giderlerine gitmektedir, yatırımlara çok az pay kalmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde sağlık hizmeti alanlar, hizmeti verenler ve bu hizmeti finanse edenler memnun değildir.

Türkiye’de sağlık alanındaki sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Sağlık personeline ait sorunlar.

2- Tedavi edici sağlık hizmetlerine ait sorunlar.

3- İlk ve acil yardım hizmetlerindeki sorunlar.

4- Koruyucu sağlık hizmetlerindeki sorunlar.

5- Sağlık eğitimi sorunları.

6- Sağlık yönetimi ve mevzuatına ait sorunlar.

Sağlık personeline ait sorunları, kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:

Sayısal yetersizlik, kalite düşüklüğü ve dağılımdaki adaletsizlik. Ülkemizdeki bir hekime ve diğer sağlık personeline düşen nüfus, Avrupa Birliği ülkelerindeki ortalamadan çok fazladır.

Sağlık personelinin büyük bir kısmı, üç büyük ilimizde toplanmıştır.

Sağlık personeli kalitesi, eğitimdeki yetersizliğe bağlı olarak yıldan yıla düşmektedir. Yeterli fizikî imkân, öğretim üyesi, altyapı yokluğu, eğitimi etkilemektedir.

Sağlık personeli moralsiz ve motivasyonsuzdur. Sağlık personelinin motivasyonunu artıracak en önemli olay ücretlerdir; Türkiye’de yapılan araştırmalar bunu göstermektedir. Sağlık personelinin ücretleri, yıldan yıla reel olarak gerilemektedir. Kamu kurumları arasında da ücret farklılıkları bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığı personeli de daha az ücret almaktadır. Sağlık Bakanlığı personeli için özel personel kanunu yoktur.

Tedavi edici sağlık hizmetleriyle ilgili sorunlar:

Birinci kademe sağlık hizmetlerindeki yetersizlik nedeniyle hastalar, hastanelerde uzun kuyruklar oluşturmakta ve bu yığılım yeterli sağlık hizmeti verilmesini engellemektedir. Küçük il ve ilçelerdeki hekim ve sağlık personeli, tıbbî cihaz yetersizliği nedeniyle, yığılmalar daha çok büyük şehirlerimizde olmaktadır.

Ülkemizde on bin nüfusa düşen yatak sayısı çok azdır. Yatak sayısının azlığı yanında, mevcut yataklar da tam kapasiteyle kullanılmamaktadır.

Sağlık hizmeti veren kuruluşlar arasında koordinasyon ve işbirliği yoktur. Kalite açısından da çok büyük farklılıklar vardır.

Hastane kapılarındaki yığılmalar, işgücü kayıplarına sebep olmaktadır.

Sağlık kuruluşlarının yapımında, ihtiyaçlar, nüfus hareketleri ve verimlilik çalışmaları yapılamamaktadır. Hastane mimarisi kavramı bulunmamaktadır.

Sağlık hizmetlerinde ve bu hizmetlerde kullanılan tıbbî cihazlarda standardizasyon yoktur. Hastaneler arasında aksak rekabet vardır.

Hastanelerimizdeki yöneticilerin çoğu profesyonel sağlık yöneticileri değildir.

Toplumumuzun yaklaşık yüzde 40’ı sağlık açısından sosyal güvenceye sahip değildir. Getirilen yeşilkart uygulamaları bu açığı kapatamamıştır. Yeşilkart uygulamalarında da hatalı uygulamalar vardır.

Ülkemizde yaşlı nüfus artmaktadır. Artan yaşlı nüfusun ihtiyaçlarına cevap verecek geriatri klinikleri veya hastaneleri, yok denilecek düzeydedir.

Yanık tedavi merkezleri çok azdır.

İş ve işçi sağlığı merkezleri, hastaneleri azdır.

İç ve dış turizmin gelişmesi, mevsimlik içgöçler, toplumsal olaylar ve tabiî afetler gibi durumlarda sabit sağlık tesisleri ihtiyaca cevap verememektedir. Bu ihtiyaçlara cevap verecek mobil sağlık sistemleri, ülkemizde kurulamamıştır. İlk ve acil yardım hizmetleri sorunları, hâlâ, ülkemizde devam etmektedir; bunlarla ilgili etkili çalışma yapılamamaktadır.

Koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili sorunlar, ülkemizde, çok önemlidir. Koruyucu sağlık hizmetlerine Sağlık Bakanlığı bütçesinden ayrılan pay çok düşüktür. Koruyucu sağlık hizmetleri sorunlarından en önemlisi ana-çocuk sağlığıdır. Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 60’ını ana ve çocuklar oluşturmaktadır. Anne ve çocuk sağlığı düzeyinin göstergesi, anne ve bebek ölüm hızlarıdır. Bu hızlar, Batılı ülkelerdekinden çok fazladır. Anne ölüm hızı yüzbinde 54; bebek ölüm hızı binde 38,3; toplam doğurganlık hızı ise 2,45; doğumda anne ölüm oranı da yüzbinde 110 civarındadır ki, bu oranlar, gelişmiş olan ülkelerdekinden çok fazladır.

Bulaşıcı hastalıklarla ilgili etkili çalışma yapılamamaktadır. Ülkemizde ağız ve diş sağlığıyla ilgili, koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili etkili çalışmalar yapılmamaktadır ve eleman eksikliği vardır.

Çevre sağlığıyla ilgili -ki koruyucu sağlık hizmetleriyle direkt ilgisi vardır- etkili çalışma yapılamamaktadır; çünkü, burada çevre kontrolünün ve denetiminin hangi kuruma ait olduğu karmaşası halen devam etmektedir. Yerel yönetimler, Sağlık Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve bazı KİT’ler arasında, bu konuda koordinasyon eksikliği vardır.

Yerleşim alanlarında, kanalizasyon, sağlıklı içmesuyu ve bu gibi tesisler yetersizdir. Ülkemizde koruyucu hekimlikle ilgili, alkol, sigara ve uyuşturucu kullanma alışkanlığıyla ilgili mücadeleler yeterli şekilde yapılamamaktadır.

Okul sağlığıyla ilgili herhangi bir çalışma hâlâ yoktur. İş ve işçi sağlığıyla ilgili çalışmalar yetersizdir. Sağlık eğitimiyle ilgili sorunlar halen devam etmektedir. Öğrenci sayısının fazlalığı, öğretim üyesi azlığı, fiziksel kapasite yetersizliği, mezunların ihtiyaca cevap verebilecek nitelikte yetişmesine engel olmaktadır.

Ülkemizde, sağlık yönetimi mevzuatına ait sorunlar da çözüme ulaşamamıştır. Ülkemizde sağlık hukuku kavramı gelişmemiştir. Ülkemizde, yerel yönetimlerin sağlıkla ilgili çalışmaları, yeterli ve sistemli değildir. Aile hekimliği tam anlamıyla oturtulamamıştır. Ülkemizde sağlık turizmi için çok güçlü bir potansiyel olmasına rağmen, bu potansiyel, bugün, hemen hemen hiç kullanılamamaktadır.

Ülkemizde millî ilaç sanayii gelişmemiştir. İlaç hammaddesi konusunda dışa bağımlılık, hâlâ devam etmektedir. Sağlık sistemimizde maliyet çalışmaları, malî analizler ve muhasebe sistemleri yetersizdir. Maliyetlere dayalı fiyatlandırma yapılamamaktadır.

Bu sorunların çözümleri için neler yapılması lazım; Milliyetçi Hareket Partisinin hazırlamış olduğu sağlık reformuyla ilgili kısa bilgi vermek istiyorum. Bu sistemde genel esaslar şunlar:

1- Sağlıklı yaşamak her Türk vatandaşının vazgeçilmez hakkıdır.

2- Sağlık hizmetinden her Türk vatandaşı istisnasız faydalanmalıdır.

3- Devletin sağlıktaki aslî görevleri:

a) Koruyucu sağlık hizmetleri.

b) Acil ve ilk yardım hizmetleri ve eğitim olmalıdır.

Devlet, tedavi edici sağlık hizmetlerinden elini çekmelidir. Zamanla, tedavi edici sağlık hizmetleri özerkleştirilmeli ve daha sonra da özelleştirilmelidir. İyi bir sağlık sistemi için, vatandaşlar, azamî fedakârlıkta bulunmalıdır. Yani, bu sağlık sisteminin yürüyebilmesi için vatandaşlarımızın da katkısının bulunması gereklidir. Bu katkı bugünlerde yapılmaktadır zaten.

Bu sağlık sisteminin işleyiş ve teşkilât yapısı :

Bu sistemde her vatandaşa bir sağlık kartı çıkarılacaktır. Vatandaşlarımız kurulacak sağlık sandığına üye olacak ve belli oranda prim ödeyeceklerdir.

Aile hekimliği sistemine geçilecektir. Aile hekimleri birinci kademe sağlık hizmeti verecekler. Aile hekimlerinin bakabileceği azamî nüfus kanunla tespit edilecek; aile hekimlerine, sağlık sandığınca, bölgelere göre değişebilecek, kişi başı sabit bir ücret verilecektir.

Yeni sağlık sistemine geçiş için aşağıdaki kanunların çıkarılması gereklidir.

1- Sağlık sandığı kanunu.

2- Sağlık Bakanlığı teşkilât kanunu.

3- Aile hekimliği ve diş hekimliği kanunu.

4- Toplum sağlığı kanunu.

5- Tıp doktorları ve diş hekimleri görev ve eğitim kanunu.

6- Sağlık personel kanunu.

7- Hastane ve sağlık personelinin haklarını sağlık hukuku çevresinde koruyacak kanunlar.

8- Sağlık kurumlarını özerkleştirme ve özelleştirme kanunu.

Bu hazırlanan sistemde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Üstünbaş, 1 dakika eksüre veriyorum.

HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, 2 dakika süre içerisinde bitirebilirim efendim.

BAŞKAN – Peki, buyurun efendim.

HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum efendim.

Tedavi edici sağlık hizmetleri, bu sistemde nasıl işleyecek: Askerî ve sivil eğitim hastaneleri ile üniversite hastaneleri dışındaki tüm hastaneler zaman içerisinde özelleştirilecektir. İlk kademede özerkleştirme yapılacaktır. Özelleştirmede hastanelerin mülkiyeti değil, işletme hakları devredilecektir. Yirmi yirmibeş yıl gibi uzun bir süre sonra mülkiyeti de devredilecektir. Özelleştirme işlemi gerçekleştirilene kadar, özelleştirilmeyen hastaneler ve eğitim hastaneleri özerk olarak hizmet verebileceklerdir. Bu hastanelerde yedi kişilik yönetim kurulu oluşturulacaktır.

Eğitim hastaneleri, uzun vadede, sağlık akademilerine dönüştürülecektir.

Uzmanlık sınavları, üniversite ve bakanlık eğitim hastaneleri için, merkezî yapılacaktır.

Sağlık eğitim sistemiyle ilgili, bu sistemde öngördüğümüz değişiklikler şunlardır:

Sağlık meslek liseleri sağlık liseleri haline getirilecek; klasik liselerdeki eğitimlerin yanında, sağlıkla ilgili eğitimlerini de alacaklardır. Bu lise mezunları aşağıda sayacağım yüksek okul ve fakültelere girebileceklerdir.

Sağlık hizmetleri meslek yüksek okulu, sağlık hizmetleri fakülteleri, sağlık eğitim fakülteleri, tıp fakülteleri, diş hekimliği fakülteleri ve eczacılık fakülteleri.

Sağlık lisesi mezunlarına bu fakültelere girişte ekpuan ya da kontenjan gibi avantajlar sağlanacaktır.

Tıp fakültelerinin, diş hekimliği fakültelerinin, eczacılıkla ilgili fakültelerin bütün fizik imkânları, teçhizatları ve öğretim üyeleri, muhakkak ki, en kısa zamanda yeterli hale getirilecektir.

Tıp fakültelerindeki intörnlük eğitimi iki yıla çıkarılacak; intörnlüğün son yılı, acil yardım, bakım ve aile hekimliğine hazırlık yılı olarak değerlendirilecektir.

Tıp fakültesinden mezun olanlar, genel bir imtihandan geçirildikten sonra hekimlik diplomalarını alacaklardır.

Tıpta uzmanlık sınavında, adayın tıp fakültesindeki başarılarıyla becerilerini de değerlendirecek değişiklikler yapılacaktır.

Sağlık Bakanlığının en önemli görevinin koruyucu sağlık hizmetleri olduğunu söylemiştim. Burada çok önemli bir noktaya da parmak basmak istiyorum: Koruyucu sağlık hizmetlerinin verilebilmesi için, halkın sağlık eğitiminin çok iyi bir şekilde yapılması lazım. Bu sistemde en ucuz ve en etkili sağlık hizmetinin koruyucu sağlık hizmeti olduğuna inanılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 2 dakika tamam oldu efendim.

HASAN BASRİ ÜSTÜNBAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstünbaş.

Sayın Milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış oldu. Böylece, soru sormak isteyen sayın milletvekilleri için verilen süre de tamamlanmış oldu ve şimdi, biz, biraz evvel aldığımız karar gereğince, kura çekebilecek duruma gelmiş olduk.

Müsaade ederseniz, görüşmeler devam ederken, kâtip üyelerimiz, iki liste halinde tespit ettiğimiz, Sağlık Bakanlığımız ve Tarım Bakanlığımız için ayrı ayrı tespit ettiğimiz ve tasnif ettiğimiz soruların kuralarını bir başka liste halinde çekeceklerdir. Kura torbası içerisine, bunlar, numaralar halinde yerleştirilmiştir.

Görüşmelere devam ediyoruz.

Hükümetin söz talebi vardır.

Önce, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp konuşacaklar.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, konuşma süreniz 10 dakikadır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 1999 yılı bütçesiyle ilgili olarak konuşan grupların sözcülerine teşekkür ediyorum.

Tüm konuşmacılar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sorumluluklarını ve olması gerekeni vurguladılar. Sözcülerin, genelde, birleştiği husus şu: Tarım ve Köyişleri Bakanlığının içinin boşaltıldığı, yetkisinin elinden alındığı, iş yapamaz bir duruma getirildiğidir. Özellikle Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Evren Bulut’un şu cümlelerine dikkat çekmek istiyorum. Sayın Bulut, Parlamentoda uzun dönemdir bulunduğunu ve sekizinci kez bütçe görüşmelerinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bütçesiyle ilgili konuştuğunu; ancak, tarımın da iflas ettiğini belirttiler. Bunu, televizyonları başında bizi izlemekte olan vatandaşlarımın da, sayın milletvekilleri, sizlerin de dikkatine arz etmek istiyorum. Tarımın iflas ettiğinin buradan söylenmesi, dikkat çekicidir.

Yine, Sayın Evren Bulut, genel bütçe imkânlarıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkisinde olması gereken -ki, pek çoğu yetkisinde değil- görevlerini yerine getiremeyeceğini belirttiler ve özellikle, tarım ürünleri sigortasının bir an önce çıkarılmasını vurguladılar. Bizim, Bakanlık olarak üzerinde çalışacağımız ve kısa zamanda Yüce Meclise sevk edeceğimiz kanun tasarılarının başında, tarım ürünleri sigorta yasa tasarısı gelmektedir. Özellikle, burada, çiftçinin ödeyeceği primlerin belirli bir kısmının devletçe karşılanmasının sağlanması konusundaki çalışmalarımızı ve bu şekildeki kanun tasarısını huzurlarınıza getireceğiz.

Yine, Sayın Evren Bulut, ihraç edilmek kaydıyla çeşitli tahıl ürünlerinin ülkemize sokulduğundan bahsettiler; ancak, bu konudaki aksaklıkları da dile getirdiler. Ben, kendilerine teşekkür ediyorum.

DSP Grubu adına konuşan Sayın Yücel Erdener, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ve bu Bakanlığın görevleri içerisinde olması gerekli hususların pek çoğunun, yine, Bakanlığın içi boşaltılarak, diğer bakanlıklar arasında dağıtıldığını, böylelikle, yetkilerin ve sorumlulukların muhatabının bilinmediğini ima ettiler. Eğer, bir meselenin birkaç sorumlusu varsa, o zaman, bu sahipsiz demektir, çatalkazık yere batmaz.

Özellikle, yine, toprak, su, bitki ve bitki beslemeyle ilgili konular Tarım ve Köyişleri Bakanlığının uhdesinde değil. Bu nedenle, ben, Bakanlığımda çalışan ziraat mühendislerine “pamuk tarlasının yanından geçerken, tütün tarlasının yanından geçerken, ayçiçeği tarlasının yanından geçerken, pancar tarlasının yanından geçerken, fındık tarlasının yanından geçerken aman dikkat ediniz, kendi sorumluluğunuzda, yetkinizde olmayan bir işe müdahale etmiş olursunuz ve o zaman sıkıntıda kalırsınız, oradan geçerken sırtınızı dönün” diyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Tüm grup sözcüleri, tarımda kalıcı politikaların oluşturulmadığı, millî politikaların belirlenmediği konusuna dikkat çektiler. Muhakkak surette, tarımda, kalıcı, millî bir politikanın oluşturulması gereklidir. Burada 3 soruyu kendimize sorma mecburiyetindeyiz:

1- Kendimize yeteri kadar mı üreteceğiz; yani, dengede mi üreteceğiz; ürettiğimiz gıdalarda, ürettiğimiz çeşitli sanayinin hammaddesi olan ürünlerde, dengede mi üreteceğiz?

2- İthalatçı bir ülke mi olacağız? Bunu, makro ekonomik seviyede kararlaştıralım. Yani, bizim artık kendimize üretmemize gerek yok, ithal edelim bunları.

3- İhracatçı mı olacağız? Ürettiklerimizle 65 milyonun ihtiyacını karşılayacağız ve belirli bir kısmını da ihraç edeceğiz.

İşte, bu 3 soruya karar vermemiz gerekiyor. Hangisi olacağımızı makro ekonomik seviyede belirlemek şarttır.

HASAN METİN (İzmir) – Biz ikinci soruyu yaşıyoruz Bakanım; ithalatçıyız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Bundan üç yıl önce, kürsüye çıkanlar, çeşitli sempozyumlarda, bilimsel toplantılarda, Devlet Planlama Teşkilâtının ihtisas komisyonlarında, TÜBİTAK’ın toplantılarında “kendi kendimize yeterli yedi ülkeden biriyiz” derlerdi ve öyle de gururlanırdık ve derdik; maalesef, bugün, hiç kimsenin ağzından “kendi kendimize yeterli yedi ülkeden biriyiz” sözünü işitemiyoruz.

Bazı grup sözcüleri ise, tabiî, televizyonları başında seyreden çiftçilerimize de, gruplarının gereği, bulundukları, oturdukları bölümler gereği, bazı şeyleri değiştirerek söyleme durumundalar; ben, onları da kabul ediyorum. Özellikle Doğru Yol Partisinden grup sözcülüğü yapan arkadaşımızın, geçen dönemde Tarım ve Köşişleri Komisyonu Başkanlığı yaptığını, bu kalıcı politikaların oluşturulması için bir adım atmaları gerektiğini de ben kendilerine sormak istiyorum; acaba, bir adım attılar mı, yoksa atmadılar mı? Sayın Zeki Ertugay bizzat kendileri diyorlar; Tarım Bakanlığının içi boşaltılmış... Niçin boşalttırdınız?.. Bunu sormak, Milliyetçi Hareket Partisinin ve şu andaki koalisyonun hakkı değil midir acaba? (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Ama, bu sorumu duyacak durumda da değil; çünkü, şu anda salonda bulunmuyor.

Erzurum Et ve Balık Kurumunun özelleştirilmesinin geciktirilmesi... Et ve Balık Kurumuyla ilgili, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak söz söyleyecek bir durumda değiliz. Süt Endüstrisi Kurumuyla ilgili olarak da bir söz söyleyecek durumda değiliz. Onun için, o soruların muhatabı, sizin iktidarınız zamanında özelleştirme kapsamına aldığınız ve şu anda özelleştirmeden sorumlu olan bakanlardır. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Tarım Bakanlığı, Köyişleri Bakanlığı... Köyişleriyle bizim bir ilişkimiz hemen hemen yok gibi; bütçesi çok düşük... Ben, bunların yıllara göre oranını vermek istemiyorum; ancak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 1999 yılı bütçesinden aldığı oran yüzde 0,54’tür.

LATİF ÖZTEK (Elazığ) – 0,50’dir...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Yüzde 0,51 mi?..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Yarımın altı..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Yarımın altı... Yüzde 0,54... Yüzde 0,51....

Toplam 139 trilyon olan bu bütçenin de 119 trilyonu personel harcamaları. Burada hangi bütçeyi konuşuyoruz; neyi konuşuyoruz; olmayan bütçeyi konuşmanın bir gereği yok ki!.. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Onun için, ancak, biz, hiçbir zaman kara tablo çizmeyiz “kara tablo devraldık” demeyiz, psikolojik hiçbir bıkkınlıkla karşı karşıya olmayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Biz, her zaman şunu söylüyoruz: Mevcut problemleri çözmek için geldik. Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına geldiğim günden beri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığındaki arkadaşlarıma şunu söylüyorum: Bu statükoyu bırakacağız, yeni kaynaklar bulacağız. İşte bu yeni kaynakları bulurken, yeni kaynaklarımızı da yaratırken, özellikle, yakında Yüce Meclisin dikkatine sunacağımız, komisyonlara sunacağımız döner sermaye kanunuyla ilgilidir. Bugün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının döner sermayesine ayrılan bütçe ödeneği 50 milyar. Yaptığımız faaliyet nedir; yok gibi... Muhakkak suretle bunun 500 milyara çıkarılması gerekli.

İkincisi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının şu anda bir kuruluş kanunu yoktur. Kuruluş kanunu olmayan Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı geçici, 411 sayılı Kararnameyle idare ediliyor; kanunu yok şu anda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının; bunu geçmiş dönemdeki arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakika daha eksüre veriyorum, lütfen toparlayınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Diğer bir kanun, hayvan ıslahı kanunu; diğer bir kanun, hayvan sağlığı ve zabıtası kanunu. Bunlar kadük olmuş kanunlardır; yakında komisyonlara ve Meclise sunulacaktır. Üzerinde hızla çalıştığımız kanunlar ise, tarım birliklerinin kurulması kanunudur; hani, üretici birlikleri diyor ya arkadaşlarımız, bunlar, tarım birliklerinin oluşturulması, kurulması kanunudur. İkincisi, tarım ürünleri sigortası kanunu; biraz önce bahsettim.

Tokat’ta, gündönümünde, 20-21 Haziran günü oluşan afet sonucu -ki, her bir buz parçası 500 gram, gece oradaydım- yaralanmış, parçalanmış domatesleri, sulama borularını çantamda buraya getirdim. Tarım sigortasının bir an önce çıkarılması gerekli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, toparlayınız efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Devamla) – Son cümlemi söyleyeceğim Sayın Başkanım.

Üçüncüsü, tarım arazilerinin parçalanmasını önleyecek, Medenî Kanunla ilgili değişiklikler. Adalet Bakanlığı bu kanunu hazırlayacaktır, biz de gerekli desteği vereceğiz. En önemli kanunlardan birisi de, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının engellenmesiyle ilgili kanundur; toprak yasası olarak isimlendirdiğimiz kanun.

Sayın milletvekilleri, sanayi çağından bilgi çağına giriyoruz, sanayi toplumundan bilgi toplumuna ulaşıyoruz; ancak, şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, Yaradan, bizim rızkımızı toprakta yaratmıştır. Bilimde ve teknolojide ne kadar ilerlersek ilerleyelim, yapay olarak buğday yapma, et yapma, süt yapma imkânımız yoktur. Bu toprak işlenecektir. Toprak işlenecek ki, gıdalarımızı üretelim. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu nedenle arkadaşlarım, bunu dikkatlerinize arz ediyorum. Sayın Başkanım, gösterdiğiniz tolerans için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

EVREN BULUT (Edirne) – Sayın Başkan, ben Sayın Bakanıma, iflasla ilgili -bir tek kendi bakanlığını ilgilendirmiyor ama- bugün, 16 tane çiftçi birlikleri -tarım satış kooperatifleri- vardır. Ege’nin, üzüm, incir ve zeytinyağı üreticilerinin kurduğu Tariş, cumhuriyet tarihinde ilk defa, Ziraat Bankası tarafından icraya verilmiştir; onu kastetmek istedim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakanımız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Doğrudur; icraya verilmiştir. Yalnız, tarihini de belirlememiz gerekir, ne zaman icraya verilmiştir, nasıl olmuştur.

Teşekkür ediyorum, çok teşekkür ediyorum, sağ olun; katkılarınız için minnettarım sizlere. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükümet adına ikinci söz, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş’un.

Buyurun Sayın Bakan. (MHP sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sağlık Bakanlığının 1999 yılı bütçesini sunmak üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Grupları adına konuşma yapan sözcülerin ve Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlığımın bütçesiyle ilgili tüm siyasî partilerin müşterek desteğini almış olmaktan dolayı kendimi mutlu hissediyorum; bu vesileyle de, siyasî partilerimizin, sağlık meselesinde, Sağlık Bakanlığıyla ilgili problemlerde ittifak ettiği kanaatine varmış bulunuyorum.

Ancak, bugün, Anavatan Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Halil İbrahim Özsoy’un “bu bütçeye ayrılan para yeterlidir” şeklindeki açıklamasını -ülkemin ekonomik şartlarının ne olduğunu biliyorum ama- bunu, maalesef, bahtsız bir açıklama olarak görüyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – “Yeterlidir” demedi Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) – 663 trilyonluk bütçenin yüzde 7’sini yatırıma ayırmış bulunuyoruz. Bu, yaklaşık 42 trilyon liraya tekabül ediyor. Bugün, Bakanlığımın, 10 trilyon lira müteahhit borcu vardır; yine, 23 trilyon lira, hastanelere, yeşilkart dolayısıyla açığımız vardır; 33 trilyon lirası da bu şekilde devre dışına çıkan Bakanlığım, maalesef, hiçbir yeni yatırım yapabilecek imkâna sahip değildir. Daha önce, her köşede temelleri atılmış sağlık ocakları yarımdır, sağlık evleri yarımdır ve hastaneler yarımdır; bunlardan yüzde 90’ı tamamlanmış olan hastaneleri yapmak ve tamamlamak üzere Bakanlığın bütçesini tahsis edeceğimi ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla, desteklendiği ifade edilen şeyin rakamlarla da desteklenmesi gereğine inanıyorum, personel sayısıyla da desteklenmesi gereğine inanıyorum. Evet, Sağlık Bakanlığı, 213 000 personelle görev yapıyor. Bu 213 000 personel, sağlık evinde, sağlık ocağında, köyde, mezrada, beldede, bütün Türkiye’ye yayılmış olarak hizmet yapıyor.

Sayın milletvekilleri, birçoğunuzun talepleri var; ilinize bağlı sağlık ocaklarında, sağlık memuru, ebe, hemşire bulunmadığını ifade ediyorsunuz; ben de kabul ediyorum bunu; doğrudur. Şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, bizden önceki hükümetler tarafından sunulmuş 35 000 yardımcı sağlık personeli talebi vardır. Yine, 55 000 civarında, iş talebiyle bekleyen sağlık meslek lisesi mezunları vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bakanı kendi seçim bölgesinde gezerken, içtiği sulardan tifo olmuştur. Köylerimizin su depoları sağlıklı değildir; o depoları klorlayacak sağlık elemanımız yoktur. (MHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Koruyucu sağlık hizmetleri çerçevesinde, Bakanlığım, özellikle 2000 yılına kadar, tüm yurt sathında, çocuk felci, yeni doğan tetanosu ve kızamık hastalığının ortadan kaldırılmasını hedeflemiştir.

Bugüne kadar, özellikle son yıllarda yapılan sağlık ocaklarının birçoğu, maalesef, popülist nedenlerle, çeşitli yörelere ve köylere dağıtılmıştır. Türkiye’de, son yıllarda olan nüfus göçü neticesinde, rantabl olmayan çok küçük nüfus birikimlerinin bulunduğu yörelere sağlık ocağı yapılmasıyla, sadece medyaya konu olan binalarımız, bakımsız binalarımız ve yatırımlarımız vardır. Bugün, oralara, ebe, sağlık memuru ve hemşire veremiyoruz.

Bundan önceki dönemde maalesef, yine siyasal kayırımlar sonucu belde konumundaki birçok yerin ebe ve hemşiresi, illerde ve ilçelerde oturmaktadır.

1999 yılı ocak ayında alınan bir kararla, üçüncü bölge olarak adlandırılan 26 ilimize, doktor, ebe, hemşire gönderebilmek için öncelikli atamalar yapılmakta, bu şekilde hekim açığı dengeli olarak karşılanmaya çalışılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, son günlerde tartışmasını yaptığımız lösemide olduğu gibi, ülkemizde, sağlıkla ilgili politikalarda, bir öncelikler sırası yapılmamıştır. Bu ülkede, her yıl, 50 bin kişi kalp hastalığından ölmektedir. Dolayısıyla, bu ülkenin bir önceliklerinin yapılması lazım. Trafik kazalarından ölümler ve yaralanmalar had safhadadır. O nedenle, Bakanlığım, özellikle trafik kazalarının yoğun olduğu, kara noktalar olarak adlandırılan bölgelerde acil yardım ve trafik hastanelerinin açılmasını hedeflemektedir ve 1999 yılında sadece yatırım programında 5 tane acil yardım ve trafik hastanesi planlanmaktadır.

Tabiî afetlerde ve olağanüstü durumlarda, organize bir sağlık sisteminin yapılandırılması ve sunulması için hazırlık çalışmaları sürdürülmektedir.

Bu arada, Kırklareli İlimizde konuşlandırılmış olan 7 700 misafir insanımıza, Sağlık Bakanlığımız, üst düzeyde verdiği hastane ve poliklinik hizmetleriyle, Türkiye Cumhuriyetinin devlet olma çizgisini yakaladığı güzel bir kamp oluşturmuştur ve siz değerli milletvekillerinin, o kampı ve oradaki insanların yaşadığı sağlık ve hayat standartlarını görmesini özellikle arzu ederim.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde sıtma eradike edilmeye çalışılıyor; ancak, tüberküloz, son zamanlarda, beslenme problemleriyle birlikte yine aktive olmuş bir hastalık halindedir; bu nedenle, tüberküloz kontrol programımızı yeniden düzenlemiş durumdayız.

Anne ve çocuk sağlığı düzeyinin göstergesi olan anne ve bebek ölümü hızlarında iyileşmeler sağlanmış; anne ölüm hızı yüzbinde 54, bebek ölüm hızı binde 38,3, toplam doğurganlık hızı ise yüzde 2,45’e ulaşmıştır.

Ana sağlığını olumsuz yönde etkileyen istenmeyen gebeliklerin önlenmesi amacıyla, aile planlaması hizmetlerine özen gösterilmekte, çalışmalarımızda hizmetten yararlanmayan gruplara öncelik verilmektedir.

Bu arada, Japonya uluslararası işbirliği kuruluşu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Devamla) – ... JICA ve TİKA’nın yardımıyla, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan gelen katılımcılara eğitim verilmektedir.

Kanserin erken teşhisiyle ilgili, 1999 yılında, 15 yeni merkez hizmete katılacak; böylece, kanser teşhis merkezlerimizin sayısı 37’ye çıkarılacaktır.

Ülkemizde diyalize ihtiyaç duyan 12 000 hastamız vardır ve bunların yüzde 51’i, Bakanlığımıza bağlı 292 diyaliz merkezinde tedavi görmektedir.

Alkol ve madde bağımlılığıyla ilgili, AMATEM’lerimizin sayısı artırılmaktadır.

Yine, ülkemizde yaşlıların bakımı için 2 geriatri hastanesi kuruluş hazırlığımız vardır.

Termal tedavi merkezlerinin kurulmasına öncelik verilecektir.

Diş ve dişeti hastalıkları, ülkemizde önemli yer alan hastalıklardır. Bu amaçla, 3 tane diş hastanemiz vardır ve yeni merkezler açılmaktadır.

Bu hizmetleri burada saymaya devam edebiliriz; ama, elimizdeki bütçeyle, biz bunları yapacağız.

Bu vesileyle, 57 nci hükümet programındaki temel politikamız ve temel ilkelerimiz doğrultusunda önümüzdeki dönem planlarımızı, 1999 yılında Bakanlığımın ilk beş ayında yapılacak çalışmalarımızı sizlere özet olarak sunmaya çalıştım.

Bizden önce, halkımıza en iyi sağlık hizmetini vermeye çalışmış tüm hükümetlere ve sağlık personeline huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Bu düşünce ve duygularla, 1999 Malî Yılı Bütçesinin yüce milletimize ve devletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi en derin sagılarımla selamlıyorum. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BEYHAN ASLAN (Denizli ) – Bir yanlış anlamayı düzeltmek istiyorum. Sayın Bakan ifadelerinde, eski bakanımızın bir ifadesini yanlış şekilde yorumladı. Zabıtların tetkikinden de anlaşılacaktır, bir yanlış anlama var. Sayın eski bakanımız aynen şunu söyledi: “Sağlık alanındaki bütçeler, sadece Sağlık Bakanlığının bütçesi değildir; Sosyal Sigortalar Kurumunun, üniversitelerin ve Millî Eğitim Bakanlığının da sağlık alanında yatırım yaptığı bütçeler vardır; ama, Sağlık Bakanımızın da bu mevcut bütçeyle çok iyi işler yapacağına inanıyorum.” Bu şekilde beyanda bulundu. Yoksa “Sağlık Bakanlığının bütçesi yeterlidir” şeklinde bir beyanı yoktur. Zabıtların tetkikinden anlaşılacaktır.

ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Umarız ki, kasta makrun değildir

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Biz, bunun kasıtla olduğuna inanmıyoruz; yanlış anlamadan kaynaklandığını düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’ın Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Tarım Bakanımız konuşması sırasında, Doğru Yol Partisi Grubuna ve sözcüsüne yönelik bir sataşmada bulunmuştur. Müsaade ederseniz, 2 dakika içerisinde cevap vermek istiyorum.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisiyle ilgili değildi, konuşan milletvekiliyle ilgiliydi; Sayın Bedük yanlış anlamış. Zabıtların incelenmesinden görülecektir; kişi olarak bahsedildi.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Arkadaşımız milletvekili olarak değil, Grup sözcüsü olarak konuştu.

BAŞKAN – Grup adına konuşmuştu, Grup Başkanvekiline söz veriyorum.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, Tarım Bakanı yok burada, Tarım ve Köyişleri Bakanı var; Bakanlığın adını doğru öğrensinler.

BAŞKAN – Süreniz 2 dakikadır efendim; buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Sayın Bakanımızın konuşmalarını dikkatle takip ettim. Sayın Bakanımız, buraya gelirken bana bir sataşmada bulundu; o da biliyor ki, ben, 32 yıl devlette çalışmış olan, devlet teşkilâtını çok iyi bilen bir kişiyim; öyle, herkese o sataşmada bulunulmaması lazım; özellikle hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye nüfusunun yüzde 46’sının tarımla meşgul olduğunu biliyoruz ve bizim, Tarım Komisyonu Başkanlığını eskiden Prof. Zeki Ertugay’ın yaptığını da hepimiz biliyoruz.

Sayın Zeki Ertugay’ın ve Doğru Yol Partisinin üzerinde durduğu konu şudur: Türkiye nüfusunun yüzde 46’sı tarımla meşgul olduğuna göre, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının işlevini, görev alanını ve yetkisini genişletmek lazımdır, daraltmak değil ve içi boşaltılmış olan bir Tarım Bakanlığının, köylünün ve çiftçinin meselelerine çözüm bulamama gibi bir sıkıntıyla karşı karşıya olduğunu ifade ediyoruz; bu, doğrudur. İçi boşaltılmış diyoruz; içi, bundan evvelki, yani 20 nci Dönem milletvekillerinin bulunduğu komisyon zamanında değil, 1984’lü yıllarda bakanlıkların yeniden düzenlenmesi sırasında, birkısım kuruluşlar, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, değişik bakanlıklara intikal ettirilmiştir. Dolayısıyla, o intikal eden şekliyle, Tarım Bakanının, her kesime, yani tarımın her kesimine hitap edebilecek şekilde bir güce sahip olmadığını ifade etmiştir. Eğer, Doğru Yol Partisinin bu konudaki durumu dikkatle takip edilmiş olsaydı, buğday borsalarının kurulması dahil, tarım destekleme politikaları dahil...

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Ziraat Bankasının kredi faizleri düşük olmasına rağmen -daha sonra artırıldığı da dikkate alınırsa- Doğru Yol Partisinin veya sözcüsünün söylediği nokta şudur : Çiftçinin yanında olmak, köylünün yanında olmak, onun meselelerine çözüm bulmak, bir kısmını Tarım Bakanlığı ve bir kısmını Köyişleri Bakanlığı bünyesinde tutmak değil, hepsini burada toplamak suretiyle bu vatandaşa, yani köylüye ve çiftçiye daha fazla hizmet edilebileceği anlayışını ortaya koymuştur. Sanıyorum, bu yanlış anlama sebebiyle, Tarım ve Köyişleri Sayın Bakanımız, yanlış bir değerlendirme yapmıştır.

Bu anlayışla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve teşekkür ediyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Sayın Sağlık Bakanı, konuşmasıyla ilgili bir açıklamada bulunmak istiyor.

Oturduğunuz yerden, çok kısa lütfen...

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Efendim, OECD ülkelerinde, gayri safî millî hâsıladan sağlığa ayrılan pay yüzde 8’ler civarındayken, diğer kurumlarımızla birlikte bizim ayırdığımız pay yüzde 4’lerden düşüktür.

Bunu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

l. – 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S.Sayıları: 3, 4, 8, 9) (Devam)

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü (Devam)

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

F) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1. – Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü (Devam)

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çekilen kura sonucu elde edilen iki ayrı listeyi teker teker okutuyorum:

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Efendim, şahıslar konuşmadı.

BAŞKAN – Toplantının süresini, listeler tamamlanıncaya kadar diye uzatmıştık; listeler tamamlandı, toplantıya, listeler okunduktan sonra ara vereceğim.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkanım, afedersiniz, arayı şimdi süre olarak belirtirseniz isabet olur; çünkü, sizden sonraki değerli başkanımızın hemen göreve başlama ihtimali vardır ve gruplar da, münavebeli olarak dışarıda ihtiyaçlarını karşılayacaklardır.

BAŞKAN – Listelerden sonra arz edeceğim efendim.

Teşekkür ederim.

Önce, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı soru sıra listesini kuradan çıktığı şekliyle okutuyorum:

Buyurun efendim.

1. Mehmet Güneş (Şanlıurfa)

2. Bozkurt Yaşar Öztürk (İstanbul)

3. Orhan Ocak (Bursa)

4. Hasan Metin (İzmir)

5. Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)

6. Ali Özdemir (Gaziantep)

7. Eyüp Doğanlar (Niğde)

8. Mücahit Himoğlu (Erzurum)

9. Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

10. Gönül Saray Alphan (Amasya)

11. Eyüp Doğanlar (Niğde)

12. Vahit Kayırıcı (Çorum)

13. Burhan Bıçakçıoğlu (İzmir)

14. Mustafa Gül (Elazığ)

15. Şenel Kapıcı (Samsun)

16. Maliki Ejder Arvas (Van)

17. Tunay Dikmen (Muğla)

18. Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana)

19. Hasan Macit (Burdur)

20. Hasan Erçelebi (Denizli)

21. Mustafa Enöz (Manisa)

22. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

23. Mehmet Şandır (Hatay)

24. Nazif Topaloğlu (Muğla)

25. Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman)

26. Yalçın Kaya (İçel)

27. Perihan Yılmaz Doğan (İstanbul)

28. Eyüp Fatsa (Ordu)

29. Ali Güner (Iğdır)

30. Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

31. Mükremin Taşkın (Nevşehir)

32. Birol Büyüköztürk (Osmaniye)

33. Metin Ergun (Muğla)

34. İbrahim Konukoğlu (Gaziantep)

35. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

36. Fethullah Erbaş (Van)

37. Cemal Enginyurt (Ordu)

38. Mahfuz Güler (Bingöl)

39. Bekir Ongun (Aydın)

40. Mükerrem Levent (Niğde)

41. Mehmet Sadri Yıldırım (Eskişehir)

42. Mustafa Rüştü Taşar (Gaziantep)

43. Hasan Basri Üstünbaş (Kayseri)

BAŞKAN – Şimdi, Sağlık Bakanlığıyla ilgili soruların, kuradan çıktığı şekliyle listesini okutuyorum:

Sağlık Bakanlığı:

1. Ahmet Çakar (İstanbul)

2. Mehmet Şandır (Hatay)

3. Yaşar Canbay (Malatya)

4. Abdullah Veli Seyda (Şırnak)

5. Yahya Akman (Şanlıurfa)

6. Cengiz Aydoğan (Antalya)

7. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

8. Aydın Gökmen (Balıkesir)

9. Mükerrem Levent (Niğde)

10. Hakkı Töre (Hakkâri)

11. Gönül Saray Alphan (Amasya)

12. Hüseyin Çelik (Van)

13. Mahfuz Güler (Bingöl)

14. Ali Ahmet Ertürk (Edirne)

15. Metin Ergun (Muğla)

16. Ertuğrul Yalçınbayır (Bursa)

17. İbrahim Konukoğlu (Gaziantep)

18. Veysi Şahin (Mardin)

19. Cahit Savaş Yazıcı (İstanbul)

20. Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

21. Maliki Ejder Arvas (Van)

22. Hidayet Kılınç (İçel)

23. Nesrin Ünal (Antalya)

24. Hasan Basri Üstünbaş (Kayseri)

25. B.Suat Çağlayan (İzmir)

26. Musa Uzunkaya (Samsun)

27. Mükremin Taşkın (Nevşehir)

28. Yalçın Kaya (İçel)

29. İbrahim Konukoğlu (Gaziantep)

30. Kamer Genç (Tunceli)

31. Mehmet Metanet Çulhaoğlu (Adana)

32. Fethullah Erbaş (Van)

33. Tahsin Boray Baycık (Zonguldak)

34. Dengir Mir Mehmet Fırat (Adıyaman)

35. Mehmet Şandır (Hatay)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, listeler bu şekilde tespit edilmiştir.

Bizden sonraki Divana hatırlatma olmak üzere, aldığımız kararı özetliyorum: Soru sırası, her bakanlık için ayrı ayrı tespit edilmiştir ve biraz evvel arz edildi. Her sayın milletvekilinin ancak bir sorusu işleme konulacaktır. 20 dakika doluncaya kadar, iki bakanlık listesinden sorular münavebeyle sorulacaktır; bir Sağlık Bakanlığından, bir Tarım Bakanlığından. Kalan sorular sayın bakanlara takdim edilecek ve onların yazılı cevap vermeleri, takdirlerinde olacaktır.

Bu prensipler çerçevesinde, görüşmelerin kaldığı yerden devam edebilmesi için, birleşime saat 21.30’a kadar ara veriyor; hepinize en iyi dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Kapanma Saati : 21.06

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.30

BAŞKAN : Başkanvekili Murat SÖKMENOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Şadan ŞİMŞEK (Edirne), Tevhit KARAKAYA (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Bütçe ve kesinhesap kanunu tasarılarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S. Sayıları : 3, 4, 8, 9) (Devam)

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü (Devam)

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

F) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1. – Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü (Devam)

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Önceki oturumda, onbirinci tur görüşmelerde, hükümet adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, şahısları adına, lehte, Konya Milletvekili Sayın Özkan Öksüz'ü kürsüye davet ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Öksüz.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, biraz önceki oturumda, Tarım Bakanlığı bütçesiyle ilgili konuşmamdan sonra, Sayın Bakanın yaptığı konuşmada ismim geçti. Şahsî sataşma olduğu gerekçesiyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz şahısların konuşmasından sonra vereyim.

Buyurun Sayın Öksüz.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 yılı bütçesi üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunmaktayım; Yüce Meclise ve bizi izlemekte olan yüce milletimize sevgi ve saygılarımı sunarım.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Türkiye ekonomisi daha çok tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Halkımızın büyük bir kesimi geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. 1997 yılında, Türkiye'de fert başına millî gelir ortalama 3 110 dolardır, kırsal kesimde ise 1 304 dolardır. Bu gösteriyor ki, Türkiye'deki kırsal kesimde yaşayanlar millî gelirden daha az pay almaktadırlar.

Ancak, bir gecede devletin trilyonlarını birkısım rant çevrelerine aktaranlar, birkısım basın organlarına trilyonlarca teşvik verenler, maalesef, bu milletin efendisi olan çiftçilerimize gereken desteği vermemişlerdir. 1998 yılında verilen teşvik belgelerinin sektörel dağılımına bakıldığında, bu durum apaçık görülmektedir. Hizmet sektörüne 1 katrilyon 678 trilyon, enerji sektörüne 200 trilyon 319 milyar, imalat sektörüne 1 katrilyon 960 trilyon lira teşvik verenler, tarım sektörüne, maalesef, 85 trilyon 299 milyarlık teşvik belgesi vermişlerdir.

Devletçe, tarım kesimine uygulanan tarımsal kredi faizleri, enflasyonun üzerindedir. Diğer sektörlerde, enflasyonun altında kredi imkânları sağlanırken, çiftçiler, yüksek faiz yükü altında ezilmektedir. Bitkisel üretimin geliştirilmesinde en önemli faktörlerden biri de sulanabilir arazilerin sulamaya açılmasıdır. Bu konuda, üreticiye, altyapı hazırlayarak destek olunmalı ve bu amaçla kurulan sulama birlikleri desteklenmelidir.

Konyamızda 175 000 çiftçi ailesi geçimini topraktan sağlamaktadır. Tarımda, insanların kontrol edemediği kuraklık, sel, zararlı hastalıklar ve diğer şartlar etkili olmaktadır. Konya'da 1 milyon 350 bin hektar alanda hububat tarımı yapılmaktadır. Bunun, ancak, 260 000 hektarlık bülümü sulanmaktadır. Bu demektir ki, ancak yüzde 20'si sulanmaktadır. Bu nedenle, süratle Konya Ovası projesi hayata geçirilmelidir. Nüfusunun yüzde 45'i tarımla uğraşan Konyamızda bu sene kuraklık nedeniyle rekoltenin yüzde 60 azalacağı; yani ,1 milyon 200 bin ton olan rekoltenin 500 000 ton civarına düşeceği sanılmaktadır.

Toprak Mahsulleri Ofisi, büyük merkezler dışındaki ajansları hâlâ açmamıştır Kulumuzda, Cihanbeylimizde ve Konyamızın birçok yöresinde ajanslar açılmamıştır ve alımlar yapılmamaktadır. Bu da çiftçimizin mağdur olmasına sebep olmaktadır. Bugün bir tek yerden alım yapıldığında iki üç gün kuyrukta bekleyen çiftçilerimiz olmakta, kamyon fiyatları, eğer 20 milyon liraysa, bu 60 milyon liraya kadar yükselebilmektedir. Bundan dolayı kamyoncular kuyruğa girmemekte ve üretici naçar olarak elindeki hububatı tüccara daha az fiyattan satmak mecburiyetinde kalmaktadır. Buradan, Sayın Bakanımızdan bununla ilgilenmesini hassaten istirham ediyorum.

Anasol-M hükümeti tarafından buğday fiyatlarına yüzde 51 zam yapılmıştır. Bu zamlar hükümet tarafından ve onların yandaşı olan birkısım medya tarafından, çok yüksek ve dünya fiyatlarının üzerinde bir fiyat olarak topluma sunulmaya çalışılmaktadır. Halbuki, gerçek hiç de öyle değildir. 1998 yılında mazotun 113 - 117 000 lira olduğu, şu anda mazotun 230 000 lira olduğunu hesapladığımızda, motorine ne kadar fazla zam olduğu gözler önüne serilmiş olur. Haziran ayına kadar motorin yüzde 64,3 zam görmüştür arkadaşlar; yalnız ve yalnız haziran ayında, yüzde 18,3 zam görmüştür.

Aynı şekilde, diğer girdilere baktığımızda, DAP gübresinin tonu geçen sene 49 milyon TL iken, şu anda 83 milyon TL'dir arkadaşlar. Bu da, yüzde 70'e varan bir artıştır.

Yine, Konyamızı örnek verdiğimizde, Konya yöresinde, tarla sürümü, 1998 yılında dekar başına 400 000 TL iken, 1999 yılında 800 000 TL'ye ulaşmıştır.

Yine, geçen sene, biçer hasadı 450 000 TL iken, şu anda 900 000 TL'ye ulaşmıştır arkadaşlar.

İlaçtaki zamlar da aynı orandadır.

Daha önceleri, bir litre mazotla bir kilogram buğday satın alınabilirken, şu anda, üç kilogram buğdayla bir litre mazot alınabilmektedir. İşte, Türkiye'nin hali budur arkadaşlar.

Resmî enflasyonun yüzde 66, gerçek enflasyonun ise yüzde 100'lerin üzerinde olduğu ülkemizde, tarımsal girdi fiyatları yüzde 100'ün üzerinde artarken, çiftçiye verilen yüzde 50'lik artışı çok görenler bu ülkenin gerçeklerini bilmiyorlar ya da bilmek istemiyorlar. Bu fiyatlar, zaten zor durumda olan Türk çiftçisini daha da güç duruma düşürmüş bulunmaktadır. Geçen seneki fiyatlar da, zaten, düşük olarak tespit edilmişti.

Bir şeye daha dikkatinizi çekiyorum, demin, Sayın Evren Bey de bu konuya temas etmişti: Türkiye'deki buğday fiyatları dünya fiyatlarının üzerinde olduğu için, bazı açıkgöz ithalatçılar, dışarıdan ucuza buğdayı ithal edip -bazı gazetelerin yazdığına göre- ofislerimize, bunu daha yüksek fiyatlarla satarak rant elde etmektedirler. İhraç etmek kaydıyla ofislerimizden alınan buğdaylar, iç piyasaya sürülerek yine rant elde edilmektedir. Bunların derhal önünün alınmasını, Sayın Bakanımızdan istirham ediyorum.

Buğday fiyatlarının geç ilan edilmesi, üreticimizi zarara uğratmıştır. Buğday fiyatları daha birkaç gün önce ilan edilmiştir. Halbuki, Çukurova bölgesinin, Ege Bölgesinin hasadı bitmiştir ve buradaki çiftçilerimiz elindeki buğdayı daha düşük fiyatlarla tüccara vermek mecburiyetinde kalmıştır.

BAŞKAN – Sayın Öksüz, sürenizin bitmesine 1 dakika var.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Esnaf ve sanatkâr odaları ile sanayi ve ticaret odaları üyeleri Halk Bankasından kredi almakta; yani, buradan finansman temin etmektedirler. Bu finansmandan dolayı, Halk Bankasının yönetiminde esnaf ve sanatkârlar odası ile sanayi ve ticaret odalarının temsilcileri bulunmaktadır. Bizim Ziraat Odalarının, yine Sayın Bakanımızdan istirhamı, ziraatçılara kredi ve finansman sağlayan Ziraat Bankasında da Ziraat Odalarından bir temsilcinin bulunmasıdır.

İkinci bir konuyu daha dile getirmek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – 1 dakika daha rica ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Kendi ekinini kendi biçerdöveriyle hasat eden, kendi tarlasını kendi traktörüyle süren sayın çiftçilerimiz deftere tabi tutulmuşlardır. Bu uygulamaya da son verilmesini istirham ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu durumları göz önünde bulundurarak, Bakanlığımızın bütçesinin, milletimize ve hepimize hayırlı ve uğurlu olmasını Cenabı Haktan diler, hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öksüz.

Söz sırası , aleyhte, Sayın Ejder Arvas'ın. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MALİKİ EJDER ARVAS (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, radyo ve televizyonlarının başında bizi izleyen aziz milletimiz; bugün, Tarım Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, tarıma göz atacak olursak, dünya ülkeleri, sanayiye öncelik verdikleri gibi, tarıma da sanayi kadar öncelik vermişlerdir. Dünyanın birçok ülkesinde sanayi olmadığı gibi, tarımı olmayan ülke de yoktur.

Bakınız, bugün, ülkemizde tarımla uğraşan nüfus oranımız yüzde 40 ilâ 45'tir. Bunu, Avrupa'yla, Amerika'yla mukayese edersek, bugün, Avrupa ile Amerika'nın tarım sektörüyle uğraşan nüfus oranı yüzde 3 ile yüzde 5'tir; bunun ortalaması yüzde 4’tür.

Bugün, dünyada sanayide gelişmiş ülkelerin 7 tanesi kendi nüfusuna yeterli tarım ürünü üretmektedir; bunlardan 4 tanesi ihracat yapmaktadır. Bakınız, bugün, Amerika Birleşik Devletleri, 350 milyon nüfusu yüzde 4 ile geçindirdiği gibi, ayrıca, 60 milyar dolarıklık da ihracat yapmaktadır, Fransa 22 milyar dolarlık ihracat yapmaktadır. Hollanda 32 milyar dolarlık ihracat yapmaktadır, Ne enteresan bir durum ki, bakın, Hollanda, Türkiye'nin ondokuzda 1'i; ama, yalnız tarım ürünlerinde, Türkiye'nin tüm ihracatından fazla ihracat yapmaktadır. Bu ne demektir?!.

Değerli milletvekilleri, dünyanın ender ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Tarım sektöründe olsun hayvancılık sektöründe olsun, en verimli ülkelerden biriydik. Bakınız, 1960 ilâ 1970'lerde gayri safî millî hâsılaya tarım sektörünün katkısı yüzde 50'dir; ama, bugün, yüzde 13'lerde seyrediyor. Bu ne demek; bu, Türkiye'de tarım bitme safhasına gelmiş demektir.

1980'li yıllarda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ekonomik tedbirleri aldığında, o günden sonra, çarklar tamamen ters dönmeye başlamıştır. Hele hele hayvancılık tamamen tarım sektörünün gözetiminden, yetkisinden çıkmış, ne yönde gittikleri belli olmayan 10-15 kuruluşa terk edilmiştir.

Bakın, dünyanın hiçbir ülkesinde ithalatçıya tanınmayan kolaylık, bugün, Türkiye'de tanınıyor. Ne oldu; bir zamanlar komşumuz İran'a -gençlik yıllarımızda, iyi hatırlarım- bizden 10’larca sürü hayvan geçerdi; bugün, maalesef, İran'dan Türkiye'ye hayvan geçmektedir.

Değerli milletvekilleri, biz, hele hele hayvancılık sektörünü, tamamen kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden bazı çıkar çevrelerine terk edersek, kusura bakmayalım, Somali'nin başına gelen yakında Türkiye'nin de başına gelir. Bugüne kadar, bu ihmalkârlık, geçmiş hükümetlerin yanlış politikaları, Türkiye hayvancılık sektörüne zarar vermiş, genelde hayvancılık sektörünü yok hükmüne kadar getirmiştir.

Bakın, 1985 öncesinde, Vanımızda 2 milyon adet sığır varken, 1998 yılı hayvansal durumuna baktığımızda, bu sayı 159 000'lere kadar düşmüştür; yani, buradan görülüyor ki, hayvancılık sektörü bitme safhasındadır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanından özellikle istirhamım: Geçmişteki Tarım Bakanlarının birkısmı... Yalnız, özellikle, 54 üncü hükümet dönemindeki Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımıza teşekkür etmeden geçemeyeceğim; Sayın Bakanımızın, tarım sektörüne ve hayvancılık sektörüne destek olmasıyla, biraz nefes almıştır tarım sektörü ve hayvancılık sektörü.

Bundan yirmi yıl öncesine kadar, ilim Van'da, Toprak Mahsulleri Ofisi bir gram buğday almıyordu; ama, 54 üncü hükümet döneminde alınan tedbirler doğrultusunda, hasat döneminde gittim, 3 kilometre kadar uzayan kuyrukları gördüm. İşte, bu da içimizi açıyor.

Değerli milletvekilleri, eğer tarım sektörüne önem verirsek, bugün dünya tarım sektörünün seviyesini biz de yakalamış oluruz. Bakınız, Türkiye genelinde tarım ürünleri ürütemimiz yüzde 35'tir; dünya ortalamasına bakıyorsunuz yüzde 70'lerde seyrediyor. Türkiye, bugünlere layık değil.

Sayın Başbakan Bülent Ecevit, Diyarbakır'daki bir konuşmasında "bugünden sonra, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde silahlar yerine fabrikalar ötecek" diyor. Ben diyorum ki, fabrikaların ötmesini bir tarafa bırakalım, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde geçimini tarımdan ve hayvancılıktan, özellikle de hayvancılıktan temin eden insanların köylerine dönüşünü sağlayalım. O masum insanların, Türkiye'de 10 milyonlara varan işsizlerin...

Öyle tahmin ediyorum ki, bugün, işsizliğin, istihdamın çaresi, özellikle hayvancılıktadır. Eğer hayvancılığa destek verirsek, eğer hayvancılığa sübvanse, bütçe haricinde bir devlet desteği verirsek, işsizliği de büyük ölçüde önlemiş oluruz.

Değerli milletvekilleri, buradan şunu söylemek istiyorum: Sayın Başbakan bu fabrikalardan vazgeçsin, bu mağdur insanların bir an önce köye dönmelerini temin etsin; o, malını, servetini, toprağını kaybetmiş insanları tekrar köylerine gönderelim. Bugün, 4 tane sığır besleyen insan, büyük bir nüfusun geçim kaynağı demektir; 2 sığır, 1 000 dolar demektir.

1980 öncesinde 90 milyon hayvanı olan Türkiye'de, bugün, hayvan sayısı 55 milyona düşmüştür. Nüfusunun 1,5 kat artmasına rağmen, hayvancılık sektörüne bakıyorsunuz, hemen hemen, neredeyse yarının altına düşmüştür.

Bakınız, hayvancılık sektörüne önem verirsek, tarım ürünlerine önem verirsek, bugün, ithal edeceğimiz hormonlu etin önünü keseriz. Bugün, tarım sektörünün ve besicinin onbinlerce damı boştur. Eğer biz bu besicinin sorunlarına el atarsak, burada kendi ürünümüzü kendimiz yetiştirirsek, hayvancılık sektörüyle veya tarım sektörüyle uğraşan insanlara hem bir iş sahası açmış oluruz...

BAŞKAN – Sayın Arvas, toparlar mısınız; son 1 dakikaya girdiniz.

MALİKİ EJDER ARVAS (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu konuyu bir an önce, zaman kaybetmeden... Atalarımız "zararın neresinden dönerseniz kârdır" demiş. Sayın Tarım Bakanımızdan özellikle istirham ediyorum buradan, geçmiş Tarım Bakanlarının, 54 üncü hükümet Tarım Bakanının uygulamasının aynısını uygularsa biz buna da razıyız. (FP sıralarından alkışlar) Onun için biraz gayretlerini bekliyoruz.

Bu vesileyle, Tarım Bakanlığı bütçesinin tüm insanlığa, ülkemize, tarım camiasına hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arvas.

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp’in ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Sayın Ertugay, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, yerinizden, çok kısa lütfen.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan , uygun görürseniz kürsüyü kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, 69 uncu maddeye göre söz veriyorum; haber gönderdim.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim.

Biraz önceki oturumda acil bir telefon almam nedeniyle bulunamadığım için, Sayın Bakanın, ismimi kullanarak sataşmasına, müsaadenizle, bu oturumda cevap vermek istiyorum.

Yüce Genel Kurulda hepinizin dinlediği gibi ve tutanaklarda da açıkça görüleceği gibi, ben, konuşmamda, genel bir Türkiye fotoğrafı, Türkiye tarımının fotoğrafını ortaya koydum; ciddî tespitleri, makro politikaları ortaya koydum ve bunların üzerinde, bu Yüce Meclisin bütün partilerinin mutabık olduğunu zannediyorum. Bu konuda ne Sayın Bakanı şahsını ne de Parlamentonun yeni grubu olan Milliyetçi Hareket Partisini suçlayan bir şey oldu; zaten, suçlamak abes olurdu; çünkü, yeni hükümet, daha bir aylık hükümet.

Benim anlayamadığım, hayret ettiğim şey şudur: Benim konuşmalarım ile Sayın Bakanın konuşmaları, tespitler bakımından çok büyük bir paralellik arz ediyordu. Türkiye'de Tarım Bakanlığının tarımın patronu olmadığını ifade ettim ve ayrıca, konuşmamın bir yerinde de, bütün bu şartlar altında, bu kadar çokbaşlılık, bu kadar keşmekeşlik altında, Türkiye tarımındaki geriliğin sorumluluğunu tek başına Tarım Bakanlığına yüklemek haksızlık olmaz mı dedim. Ben, Sayın Bakanın memnuniyet duyması gerekirken, gösterdiği alınganlığı doğrusu anlayabilmiş değilim.

İkinci bir husus olarak da şunu arz etmek istiyorum: Komisyonlar, yasama organının bir parçasıdır; komisyonlar, icra makamı değildir. Geçtiğimiz dönemde, 54 üncü hükümet, 53 üncü hükümet zamanında Tarım Komisyonu çok başarılı çalışmalar yapmıştır. Şahsen, bana da nasip olmuştur o Komisyonun başkanlığını yapmak ve Türkiye'de kırk yıldan beri çıkarılamayan Mera Kanunu, yine, bütün grupların fedakârlığıyla çıkarılmış ve Türk tarımına armağan edilmiştir. Bundan sonra da, bunun uygulamasındaki başarıyı Sayın Bakandan bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S.Sayıları : 3, 4, 8, 9) (Devam)

E) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 Malî yılı Kesinhesabı

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü (Devam)

1. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

F) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1. – Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü (Devam)

1. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sorulara geçmeden evvel bir hususu arz etmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerin grup başkanvekilleriyle yaptığımız istişareye göre, yeni bir karışıklığı, yeni bir vakit kaybını önlemek için, onikinci turla ilgili soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin soru önergelerini, onikinci tur başladıktan sonra, gruplar adına yapılacak konuşmalar tamamlanıncaya kadar, Başkanlık Divanımızın sol tarafında yer alan Kâtip Üye arkadaşımıza bizzat vermelerini rica ediyorum. Çok teşekkür ederim.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Soru ve cevap işlemleri, Genel Kurulun 16.6.1999 tarihli 16 ncı Birleşiminde alınan karar uyarınca, 20 dakikayla sınırlandırılmıştır.

Başkanlık Divanımıza intikal eden sorular, Üçüncü Oturumda tasnif edilerek sıraya konulmuş, kuraya tabi tutulmuş ve sıraları kurayla belirlenmiştir. Şimdi, soruları bu sıraya göre işleme koyacağım.

Sayın milletvekilleri, soruları işleme koymak için soru sahiplerini arayacağım.

İlk soru, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mehmet Güneş'a aittir.

Sayın Güneş?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım ve Köyişleri Bakanımıza yöneltilmek üzere aşağıdaki soru önergemin okutulmasını arz ederim.

Şanlıurfa'da toprak ve tarım reformu kapsamında daha önceki hükümetler döneminde hazırlanmış tapu işlemlerinin bir kısmı dağıtılmıştır.

Geri kalanların hak sahiplerine ne zaman verileceği hususunda bilgilendirilmemi arz ederim.

Mehmet Güneş Şanlıurfa

BAŞKAN – Sayın Bakan, şimdi mi cevap vereceksiniz yazılı mı cevap vereceksiniz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, şimdi cevap vereceğim.

934 kişinin tapuları hazır, en kısa sürede dağıtılacak. Bu kapsamda 235 kişinin hukukî sorunları var; bir ay içerisinde buna da çözümler getirilecektir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Ahmet Çakar salonda mı efendim? Yok.

Sayın Mehmet Şandır?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Sağlık Bakanına aşağıdaki sorunun sorulmasına müsaadelerinizi arz ederim.

Mehmet Şandır Hatay

Hastalıklarla mücadelede koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine binaen, bu konuda, Bakanlığınız, yeni bir anlayış, yeni bir yapılanma, kısaca, bir seferberlik düşünüyor mu?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ederim.

Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bozkurt Yaşar Öztürk burada mı efendim?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanımızın cevaplaması için aşağıdaki sorumu soruyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Bozkurt Yaşar Öztürk İstanbul

Tıp fakültesi mezunu pratisyen hekimlerin TUS'u ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Sınav soru ve cevapları açıklanmamaktadır. Bu da dedikodulara sebep olmaktadır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Başka şekilde çözümlenebilir mi?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakanım?..

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kontrolü yapılamayan sınavların şaibe taşıyacağını ben de düşünüyorum. Soru bankalarını zenginleştirecek enerjik bir tavır göstermiyorlar. Son olarak da, taşerona söz geçiremiyoruz; o görevi, biz onlara vermiştik. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yaşar Canbay?.. Burada.

Sorunuzu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Sağlık Bakanına aşağıdaki suallerimi sormak istiyorum.

Saygılarımla arz ederim.

Yaşar Canbay Malatya

1- Malatya Devlet Hastanemizde yeterli tıbbî cihaz ve alet bulunmamaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi için Bakanlığınızca nasıl bir çalışma yapılmaktadır?

2- Malatya İli Pütürge ve Hekimhan İlçelerindeki devlet hastanelerinde uzman hekim ve yeterli hekim bulunmamaktadır. Bu ihtiyacın karşılanması için Bakanlığınız nasıl bir çalışma yapmaktadır?

BAŞKAN – Sayın Bakan...

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

BAŞKAN – Bursa Milletvekili Sayın Orhan Ocak burada mı efendim? Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bütçesi görüşülmekte olan Tarım ve Köyişleri Bakanımıza, aracılığınızla aşağıdaki sorumun sorulmasını saygılarımla arz ederim.

Orhan Ocak Bursa

Değişik ülkelerden ithal edilen damızlık hayvanlar, getirildikleri bölgelerin iklim ve mikroflorasına alışkın olup ülkemiz iklim ve mikroflorasına karşı immunolojik açıdan yetersiz olmaları nedeniyle, yüzde 70 oranında telef olduğunu mesleğim gereği bilmekteyim ve canlı hayvan ithalatının doğru olmadığı kanısındayım.

Bu konuda, Bakanlığımızın bir araştırması olup olmadığını ve bu dönemde ithalatın yapılıp yapılmayacağı konusundaki görüşlerinizi belirtmenizi saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, cevabı yazılı mı veriyorsunuz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Hayır; sözlü cevap vereceğim.

Soru, Türkiye hayvancılığının en önemli sorunlarından birisi. Hayvan ithal ederken muhakkak surette adaptasyon araştırmaları yapılıp, bu araştırmalar sonucunda ithal edilmesi gerekli. Geçmiş dönemlerde, Sayın Ocak'ın da belirttiği gibi, bazı hatalar yapılmış olabilir. Bundan sonra ithal olmayacak; eğer, olma durumu olursa, muhakkak surette araştırması yapılacaktır.

Ağustos 1996'da başlatılan hayvan ithalatını engelleyen uygulamalara, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı olarak devam edeceğiz.

Bilgilerinize arz ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Şırnak Milletvekili Sayın Veli Seyda, burada mı efendim? Yok.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman, burada mı efendim? Yok.

Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan, burada mı efendim? Buradalar.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, Sayın Sağlık Bakanımıza iletilmesini saygılarımla arz ederim.

Cengiz Aydoğan Antalya

Soru :

Sayın Bakanım, yapımı yılan hikâyesine dönen Manavgat Devlet Hastanesi ne zaman hizmete açılacaktır, bir tarih verebilir misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Manavgat Devlet Hastanesi inşaatı yüzde 100 olarak tamamlanmıştır. Önümüzdeki hafta müteahhit alacakları gönderilecek, hastane teslim alınacak ve hizmete girecektir. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İzmir Milletvekili Sayın Hasan Metin, buradalar mı efendim? Yok.

Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın, burada mı efendim? Buradalar.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi esnasında aşağıdaki sorumun ilgili Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Ahmet Nurettin Aydın Siirt

Soru:

1998 yılında buğday taban fiyatlarımız dolar bazında, dünya buğday fiyatlarının üzerinde olduğundan, embriyo kararması hastalığına sahip hastalıklı buğdayları yurtdışından ucuz fiyata ithal ederek Toprak Mahsulleri Ofisine satan birkısım fırsatçılar, büyük rantlar kazanarak devleti zararı uğratmışlardı. Bu yıl da aynı yöntemle devleti zarara sokan bu fırsatçı ithalatçılara karşı bir önlem alınacak mıdır?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Yazılı cevap vereceğim; ancak, 20 tane firma inceleme ve soruşturmaya tabi tutulmuştur geçtiğimiz dönemle ilgili olarak 3 firma hakkında kanunî işlem yapılmış, birinin teminatı yakılmıştır. Bunlar, yalnız direkt embriyo kararması hastalığıyla ilgili değildir.

Açıklayıcı cevabı da, Başkanlık Makamına arz edeceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın.

Sayın Elkatmış?.. Burada.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle aşağıdaki sorularımın Sayın Sağlık Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

Mehmet Elkatmış Nevşehir

Sorular:

1- 1991 yılı başında temeli atılan Nevşehir Devlet Hastanesi inşaatının takriben yüzde 50'si yapılmıştır. İnşaatın tamamlanabilmesi için bütçeden ayrılan ödenekle, bu inşaatın bitirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, bu inşaatın acilen bitirilmesi için neler düşünmektesiniz; hastane inşaatı ne zaman bitecektir?

2- Nevşehir'deki sağlık ocakları ve merkezlerinde doktor, sağlık memuru, hemşire ve ebe açıkları pek çoktur. Birçokları, bu eksikliklerden dolayı kapalı ve hizmet veremez durumdadır. Bu açıklar ne zaman kapatılacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ederim.

Nevşehir Devlet Hastanesinin yüzde 65'i tamamlanmıştır. 1 trilyon 430 milyar ödeneğe ihtiyacı vardır; gerekli destek verilerek, 2001 yılında bitirilmesi planlanmaktadır.

Personele gelindiğinde, 41 uzman hekim, 134 pratisyen hekim, 10 diş tabibi, 2 eczacı, 187 hemşire ve 217 ebe çalışmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Özdemir'indir.

Sayın Özdemir?.. Burada.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumu, Tarım ve Köyişleri Bakanımızın cevaplamasını saygılarımla arz ederim.

Ali Özdemir Gaziantep

Bilindiği üzere, 1998-1999 üretim yılında yurdumuzun çeşitli bölgelerinde, özellikle sulama imkânı olmayan tarım alanlarında, ziraat odalarımızın hazırlamış olduğu raporlarda da belirtildiği gibi, yağış yetersizliğinden kuraklık söz konusudur.

İşte, yurdumuzun Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki illerimizden Gaziantepimizin güneyinde bulunan Barak Ovasındaki 300 bin dekar arazide ekili bulunan kırmızı mercimek, buğday ve arpa üretiminde yüzde 70'lere varan ürün kaybı meydana gelmiştir. Hatta, bu ürünlerden kırmızı mercimek ekili alanlarda hasat alınamadığından, tarlaların sürüldüğü görülmüştür.

Bu sebeple, çiftçilerimizin, Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarını ödeyemedikleri gibi, geçmiş girdilerini ve geçimlerini de karşılayamadıkları görülmüştür. Bu borçlardan dolayı, çiftçilerimiz haciz işlemleriyle karşı karşıya kalmıştır.

Sayın Bakanım, çiftçilerimizi mağdur etmeyecek bir şekilde, borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi ve yeni ekim için de tohumluk ve gübre temini konusunda ne gibi çalışma ve düşünceleriniz vardır?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Sayın Başkan, yurdumuzun pek çok yerinde, kuraklıktan zarar gören çiftçilerimiz var. Tarım il müdürlüğü yetkilileri, bu hasar tespitlerini yapmakta ve Bakanlığımıza göndermektedirler. Özellikle, Gaziantep'te, Güneydoğu Anadolu'da, yüzde 40'ların üzerinde, aşırı bir ürün kaybı söz konusudur. Tüm tarım il müdürlüklerimizden gelen raporlar birleştirilerek, geçen hafta, hükümetimize, Bakanlığımızdan iki kararname sevk edilmiştir; birisi, kuraklıktan zarar gören çiftçilerin tohum ihtiyaçlarının karşılanması ki, bunun toplam miktarı 210 bin ton kadar buğday tohumudur, parasal değeri de 30 trilyonluk bir değerdir; bu paranın kaynağı bulunmaya çalışılmaktadır.

Çiftçilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi ve ilaç, gübre gibi borçların ertelenmesi konusuyla da ilgili olarak, geçen hafta hükümete kararname sevk edilmiştir; ancak, şunu özellikle belirtmek istiyorum ki; Ziraat Bankası ayrı bir kurumdur ve bir devlet bakanlığımıza bağlıdır; ama, onların bürokratlarıyla Tarım ve Köyişleri Bakanının yetkilileri çalışmakta, bir çözüm getirilmeye gayret edilmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası, Balıkesir Milletvekili Sayın Aydın Gökmen'in.

Sayın Gökmen?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

rkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumu, Sayın Sağlık Bakanının cevaplamasını istiyorum.

Saygılarımla arz ederim.

Aydın Gökmen

Balıkesir

Şu anda yapımı bitmiş birçok sağlık ocağı ve sağlık evi bulunmaktadır. Bunlara doktor, ebe, hemşire verilecek mi? Ne zaman?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindeki 35 000 yardımcı sağlık personeli talebimiz karşılandığı zaman efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, itiraz ediyorum; biraz önce, ben, Tarım ve Köyişleri Bakanlığıyla ilgili soru önergemi vermiştim, 9 uncu sıradaydı. İkincisini de, Sağlık Bakanlığı için vermiştim, o da 19 uncu sıradaydı. Şu ana kadar soru sayısı neredeyse 20'yi geçti; ama, sıra...

BAŞKAN – Hayır efendim. Alınan karara göre, bir Sağlık Bakanlığından bir Tarım Bakanlığından... Onun için, sıranız gelmedi.

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, böyle olmuş olsa dahi, şu anda 20'yi geçtiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, önümüzde liste var, listeye göre okutuyorum.

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sorum 9 uncu sıradaydı.

BAŞKAN – Şu anda, 7 nci sıradayız, Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından cevaplandırılmak üzere, Niğde Milletvekilinin sorusu var. Sağlık Bakanlığında da 8 inciyi cevapladık Sayın milletvekilim, 9'a gelmedik ki daha.

Soru sırası, Niğde Milletvekili Sayın Eyüp Doğanlar'ın.

Sayın Doğanlar?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlığınız aracılığıyla, Sayın Tarım Bakanımızdan aşağıdaki sorumun sorulması için gereğini arz ederim.

Niğde'de elmacılığın bodur elmacılığa dönüştürülmesi için somut bir projemiz var mıdır? Bir İtalyan firması 2 milyon metrekare bodur elmacılık yaptı, üçüncü yılda ürün aldı; üreticilerimiz beklenti içindedir.

Saygılarımla.

Eyüp Doğanlar

Niğde

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Teşekkür ederim.

TİGEM Genel Müdürlüğümüz kapsamında ve onlara bağlı olarak, özellikle üretme istasyonlarımızda ve araştırma enstitülerimizde bodur elma fidanları yetiştirilmekte ve bunlar üreticiye pazarlanmaktadır. Uygun çeşitlere ve adaptasyon çalışmalarına ağırlık verilmektedir. Bitkisel üretimi geliştirme projesi kapsamında, il müdürlüklerimiz çiftçi eğitimlerini de sürdürmektedir. Sadece Niğde İlimiz için değil, tüm ülke genelinde bu çalışmalara Bakanlığımız hız verecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası, Niğde Milletvekili Sayın Mükerrem Levent'in.

Sayın Mükerrem Levent?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Sağlık Bakanımıza, aşağıdaki sorumun cevaplandırılması için tensiplerinizi arz ederim.

Soru 1: Hastanelerde, doktorlar, ameliyatlar için, hasta sahiplerinden açıktan para alıp, yine devlet masrafıyla ameliyatı gerçekleştirmektedirler; dolayısıyla, muayenehane açmaya gerek bile duymuyorlar. Hastanelerde yolsuzluk diz boyu hale gelmiştir. Bu gibi yolsuzluklar ile ilgili ne düşünüyorsunuz, gerekli önlemleri alacak mısınız?

Mükerrem Levent Niğde

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Benim, hekimlerle ilgili böyle bir duyumum yok. Bu konuda ihbarlar geldiği takdirde, Bakanlığımın müfettişleri devamlı hareket halinde, şu anda Türkiye'de genel teftiş yapıyorlar ve böylesine ifadeleri taşıyan ithamlar olduğu takdirde gereği yapılıyor. Bir genelleme yapılamaz bu konuda. Bu failleri varsa gereği yapılır efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası, Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Himoğlu'nda.

Sayın Himoğlu?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım ve Köyişleri Bakanının cevaplaması maksadıyla aşağıdaki sorularımın cevaplandırılmasını arz ederim.

Mücahit Himoğlu Erzurum

Ekonomik sıkıntıların boyutları gözönüne alınarak, Tarım Kredi Kooperatiflerine ortak olan çiftçilerin Ziraat Bankasına olan borçlarını yeni bir kredilendirme yoluyla ödenmesi için çalışmanız var mı? Faizlerin taksitlendirilmesiyle ilgili düşünceniz nedir?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – Deminki bir soruyla ilgili olarak da belirtmiştim. Bu konuda hazırladığımız kararname Başbakanlığa arz edilmiştir. Ayrıntılı cevap Başkanlığınıza sunulacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sorma sırası, Hakkâri Milletvekili Sayın Hakkı Töre'de.

Sayın Töre?.. Yok.

Soru sorma sırası, Amasya Milletvekili Sayın Gönül Saray'da.

Sayın Saray burada mı? Burada.

Soruyu okutuyorum:

Sağlık Bakanımızca sözlü olarak yanıtlanması dileğiyle aşağıdaki sorumu bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Gönül Saray Alphan Amasya

1. 1991'de inşaatına başlanan 300 yataklı Amasya Devlet Hastanesi, Taşova Devlet Hastanesi, Hacıköy Devlet Hastanesi inşaatları, ödenek yokluğu nedeniyle sekiz yıldır tamamlanamamıştır, inşaatlar çürümektedir, teknoloji eskimiştir. 1999 yılı itibariyle bu konudaki yaptırımlarınız ne olacaktır?

SAĞLIK BAKANI OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Her ne kadar sözlü olarak yanıt istenilmişse de, sayın soru sahibinin affına sığınarak soruya yazılı cevap vermeyi tercih ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, söz sırası -son sözdür bu, süremiz bitti- Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zülfikar İzol'un.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Zülfikar İzol Şanlıurfa

Soru 1. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kuraklıktan dolayı yüzde 50-60 civarında hasar tespit edilmiş, bu hasar tespiti için Bakanlar Kurulunda ne gibi önlemler alındı, çiftçiye ne gibi katkı sağlanacaktır?

Soru 2. Çiftçilerin, Ziraat Bankasına, takipteki ve takipte olmayan borçlarının ertelenmesi konusunda bir çalışma var mıdır; varsa hangi aşamada dır; yoksa, neden; geç kalınmamış mıdır?

BAŞKAN – Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI HÜSNÜ YUSUF GÖKALP (Sıvas) – 10 Nisan 1999 tarihinde yayımlanan kararname çerçevesinde işlem yapılmak üzere, Bakanlığımız tarafından hazırlanan yeni kararname Bakanlar Kuruluna sevk edilmiştir. Faizsiz tohum kredisi verilecektir, ancak 30 trilyon lira kaynak bulunduğu takdirde.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, süremiz dolmuştur; geri kalan sualler Sayın Bakanlara takdim edilmiştir, yazılı olarak cevap verip vermemeleri de kendi takdirlerindedir.

Teşekkür ederim.

Şimdi, sırasıyla, onbirinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

E ) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 119 800 800 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Tarımın Geliştirilmesi, Korunması, Araştırılması, Desteklenmesi ve

Koordinasyonu Hizmetleri 15 234 200 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 1 978 003 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 450 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 137 463 003 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 57 230 481 147 000

- Toplam Harcama : 54 565 484 931 000

- İptal Edilen Ödenek : 3 055 530 371 000

- Ödenek Dışı Harcama : 418 673 483 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 28 139 328 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

la Devreden : 4 083 020 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesi ile 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü

1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 541 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Tarım Reformu Uygulamaları 2 058 500 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 599 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 3 199 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü A ç ı k l a m a L i r a

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 55 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler , Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 3 144 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 3 199 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 1 261 528 370 000

- Toplam Harcama : 1 176 649 617 000

- İptal Edilen Ödenek : 86 665 628 000

- Ödenek Dışı Harcama : 1 786 875 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

L i r a

- Tahmin : 979 000 000 000

- Tahsilat : 1 164 778 783 000

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesi ile 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Sağlık Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

F ) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.– Sağlık Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 95 551 929 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Temel Sağlık Hizmetleri ve Sosyalleştirme 235 633 274 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 Tedavi Hizmetleri 274 057 297 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 48 590 001 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 9 291 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 663 123 501 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Sağlık Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sağlık Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 259 238 964 815 000

- Toplam Harcama : 255 950 072 970 000

- İptal Edilen Ödenek : 8 478 836 204 000

- Ödenek Dışı Harcama : 6 679 936 865 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 1 489 992 506 000

- 1050 S.K.83 üncü Mad.ve

Dış Proje Kredilerinden Ertesi

Yıla Devreden : 646 557 094 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesi ile 1997 malî yılı kesinhesabı kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

a) Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

1.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 352 200 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Uluslararası İlişkilerden Doğan Bulaşıcı

Hastalıklardan korunma 997 800 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 36 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 1 386 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Gelir

Türü A ç ı k l a m a L i r a

1 Vergi Gelirleri 1 000 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 Vergi Dışı Normal Gelirler 201 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 Özel Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 185 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 1 386 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 1 941 725 000 000

- Toplam Harcama : 1 001 558 125 000

- İptal edilen Ödenek : 78 351 648 000

- 1050 S.K.55 inci Mad.ve Özel

Kanunlar Ger.Ertesi Yıla

Devreden Ödenek : 861 815 227 000

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

L i r a

- Tahmin : 439 475 000 000

- Tahsilat : 4 451 205 590 000

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1999 malî yılı bütçeleri ile 1997 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, onbirinci tur görüşmeler tamamlanmıştır. (Alkışlar)

Onikinci tur görüşmelerine başlıyoruz.

G) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

H) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Onikinci turda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, onikinci turla ilgili soru sormak isteyen sayın milletvekillerinin, soru önergelerini, gruplar adına yapılacak konuşmalar tamamlanıncaya kadar, Başkanlık Divanımızın sol tarafında yer alan kâtip üye arkadaşımıza bizzat vermelerini rica ediyorum.

Onikinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Demokratik Sol Parti Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Suat Çağlayan, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Akgün; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Yener Yıldırım, Giresun Milletvekili Sayın Rasim Zaimoğlu; FP Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı; MHP Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Ali Işıklar, Ankara Milletvekili Sayın Sedat Çevik; Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu, İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas.

Şahısları adına: Lehinde, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; aleyhinde, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer söz almışlardır.

Gruplar adına ilk söz, Demokratik Sol Partinindir.

İzmir Milletvekili Sayın Suat Çağlayan; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA B. SUAT ÇAĞLAYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi üzerinde Demokratik Sol Parti Meclis Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzunuzdayım; hepinize saygılar sunuyorum.

Huzurlu bir çalışma yaşamına sahip olup etkin ve yaygın bir sosyal güvenlik hizmeti elde edebilen toplumlar, çağdaş olmanın temel öğelerine ulaşmış sayılırlar. Çalışan, çalışmayan ya da çalışamayan yurttaşlarımızın sosyal güvenceye kavuşturulması ve bu amaçla verilen hizmetlerin sorunsuz ve etkin olarak sürdürülmesi için, ulusal ve uluslararası çalışma örgütleri ile Bakanlık arasında bugüne dek yoğun çalışmalar yürütülmüştür. Bu bağlamda, uluslararası çalışma örgütüyle imzalanmış olan 38 sözleşmenin 7'sinin çok önemli olan temel haklara ait olması mutluluk vericidir. Demokratik Sol Parti olarak, çalışanlarımıza çağdaş anlamda çalışma yaşamı ve sosyal güvenlik sağlamayı amaçlayan bu sözleşmelerin uygulanmasını, en az imzalanmaları kadar önemli bulmaktayız.

İki önemli yasa tasarısı; işsizlik sigortası yasa tasarısı ile kamu görevlileri sendikaları yasa tasarılarının hükümetin öncelikli konuları arasında olması sevindiricidir. İşsizlik sigortası, sosyal güvenliğin kilometre taşlarından biri sayılmaktadır. OECD ülkeleri arasında işsizlik sigortası olmayan tek ülke biziz. Bu büyük eksikliğin giderilmesi için, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, hükümete her türlü desteği vermeye hazırız.

Yine, Anayasada yapılmış olan düzenlemelerle netliğe kavuşmuş olan kamu görevlileri sendikal hakları yasa tasarısı, 55 inci hükümet döneminde yoğun çalışmalarla hazırlanmıştır. Bu tasarının beklentilere tümüyle yanıt verebilir düzeyde olmadığını biliyoruz; ancak, hükümetimizin her alanda sağlamak için gayret gösterdiği uzlaşmayı bu alana da yansıtacağı ve tarafları bir araya getirerek en uygun çözümü bulacağı inancındayız.

Gerçek ücret ile kesilen prim ilişkisinin düzenlenmesi, prim tahsilatının sağlanması, kaçak işçiliğin önlenmesi ve naylon sigorta denilen aldatmacaya engel olunması için daha etkin önlemlerin alınması gerekmektedir. İstihdam yaratan özel sektöre yatırım için teşvik olanağı sağlanması çok önemli sonuçlar verecektir. Bunun yanı sıra, işsizliğin önlenmesi için pasif uygulamayı temel alan İş ve İşçi Bulma Kurumu anlayışı yerine, dinamik ve çağdaş bir yapılanmanın getirilmesi gereklidir. Bu amaçla, yaygın işbaşı eğitimi düzenleyen ya da iş kurmaya destek ve yardım sağlayan birimlerin iş yaşamına daha aktif katılımlarının sağlanması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Sol Partinin sosyal güvenlik politikamızdan hiç kuşkusuz en büyük beklentisi, hiç kimsenin sosyal güvenlik şemsiyesi dışında bırakılmamasıdır; fakat, en az bunun kadar önemli olan bir şey de, sağlanan sosyal güvenliğin etkin ve doyurucu olmasıdır. Bugün sağlanan kadarıyla bile sosyal güvenliğin kamu maliyesi üzerindeki yükünün boyutları bilgileriniz içindedir. 1998 yılında sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarının kapatılması için bütçeden ayrılan ödeneğin 1,4 katrilyon olduğunu biliyoruz. Bu finansman sıkıntısını yaratan nedenlerin, erken emeklilik, prim karşılığı olmaksızın "sosyal yardım zammı" adı altında ödeme yapılması ve oluşan fonların uygun olmayan kullanımı olduğu da bilinmektedir.

Bu noktada bir konunun altını çizmek istiyorum: Bir sosyal devlette, hangi kaynaktan gelirse gelsin, sosyal güvenlik için yapılan harcamaya bir yük, bir açık kapama gözüyle bakılmaması gerekir; ancak bu felsefeyle hükümetimizin sosyal güvenlik sorunlarının çözümünde daha etkili olacağı inancındayız.

Erken emeklilik sorunu, üzerinde bir an önce uzlaşma sağlanarak çözümlenmesi gereken bir sorundur; ancak, unutulmamalıdır ki, erken emeklilik sorununun çözülmesi, tek başına, Maliye üzerindeki sosyal güvenlik yükünü yeterince azaltmayacaktır. Kalıcı ve etkin çözüm için, sosyal güvenliğin tüm boyutlarıyla ele alınması, Demokratik Sol Parti Meclis Grubunun ana beklentileri arasındadır.

Sayın milletvekilleri, Sosyal Sigortalar, 32 milyon yurttaşımıza sağlık hizmeti vermektedir. Bu, ülke nüfusunun yarısından fazla bir rakamdır. Bu kurum, gerek fizik yapı yetersizliği gerek personel eksikliği ve gerekse merkezî yönetimin doğasından kaynaklanan nedenlerle yeterince hizmet veremez durumdadır.

1980 yılından bugüne kadar, Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık kuruluşlarında personel artışı yüzde 43, yatak artışı yüzde 59 olmuş; buna karşılık, polikliniklere giden insan sayısında 3-4 katı bir artış olmuş; yani, yüzde 174 düzeylerine varmıştır.

Bu rakamlar bile, verilen hizmetin ne denli sıkışık olduğunu göstermektedir. Hele bir de kaçak işçilik sorunu halledilir ve alınacak önlemlerle sigortalı sayısında beklenen artış sağlanırsa, Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık hizmetleri daha da çıkmaza girebilecektir. Bu nedenlerle, bakanlığın, hiç vakit kaybetmeden ciddî önlemler alması gerekmektedir.

Sosyal Sigortalar Kurumu hastaneleri, diğer kamu sağlık kuruluşlarına oranla çok daha az personelle çalışmaktadır. Bu açığı kapatmak için, büyük özveriyle çalışan doktor, hemşire ve diğer sağlık ve sağlıkdışı personel, hak ettiklerini alamamaktadırlar.

Sayın Bakanın, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerini değerlendirirken bu büyük özveriyi dikkate almasını ve o hastanelerde, neyin, ne koşullarda, nasıl yapıldığını iyice araştırmasını diliyoruz. Biliyoruz ki, en kolay yapılabilen suçlama, sağlık hizmeti verenlere yapılabilen suçlamadır. Sosyal Sigortalar Kurumu çalışanını da suçlamadan önce, onun koşullarını çok iyi anlamak gerektiği inancındayız.

Yine, Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde sözleşmeli doktorların koşullarının düzeltilmesi yönünde Sayın Bakanın çalışmalar yapacağı inancındayız.

SSK hastanelerinin özerkliğinin sağlanması ve merkezî yönetimin karışmasının en aza indirilmesi, verilen hizmetin, hem niteliğini hem de niceliğini artıracaktır. Aslında özlenen şey; sağlık hizmeti veren tüm kamu kurumlarının bu hizmeti ortak olarak ve aynı standartlarda vermesinin sağlanmasıdır. Bunun ilk adımı 56 ncı hükümet tarafından atılmış ve bazı illerde, sınırlı da olsa, sağlık ocakları ve bazı devlet hastaneleri SSK'lıların hizmetine açılmıştır.

Demokratik Sol Parti Grubu olarak, başlatılan bu olumlu uygulamanın genişletilerek ve yaygınlaştırılarak sürdürülmesini istemekteyiz.

Yurt dışında çalışan işçilerimizin hak ve çıkarlarının korunması için yapılmış olan anlaşmalara ek olarak yeni anlaşmaların yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, tarımda kendi hesabına çalışan yurttaşlarımızın, yani, çiftçilerimizin sağlık sigortası kapsamına alınması için gerekli yasayı çıkaran 55 inci hükümete, çiftçilerimiz adına şükranlarımızı sunarız. Ancak, çok önemli olan bu yasayı çiftçilerimize iyi anlatamadığımız gerçeği de ortadadır. Her türlü iletişim aracı kullanılarak bu sağlık sigortasının çiftçilerimize anlatılması, onların, Bağ-Kur kapsamına girmelerinin ve primlerini ödemelerinin sağlanması gerekir.

Tarımda kendi hesabına çalışanların tamamının sağlık sigortası kapsamına girmesi durumunda, Bağ-Kur, yaklaşık 10 milyon kişiye sağlık hizmeti vermek durumunda kalacaktır. Bu yükü taşıyacak altyapının şimdiden hazırlanması zorunluluğu vardır. Zira, yakın bir gelecekte, Bağ-Kur'un, sağlık kuruluşlarından hizmet satın almakta bugünkünden çok daha fazla sıkıntıya gireceği inancındayız.

Değerli milletvekilleri, işyeri hekimliğine yeni düzenlemeler getirilmesi ve gerek çalışanların sağlığı ve gerekse işyeri ortamının güvenliği açısından işyeri hekiminin geniş yetkilerle donatılması çok önemli bir konudur. Yasal çalışmaları yapılarak, sadece 50 ve üzerindeki işçi çalıştıran işyerleri değil, daha az işçi çalıştıran birkaç işyeri bir araya gelerek veya birçok işyerinden oluşan bölgeler oluşturarak, işyeri hekimi çalıştırmak için yasal çalışmalar yapılmalıdır.

Yetkilendirilmiş veya yaygınlaştırılmış işyeri hekimi uygulaması, hem işçilerimize genel bir sağlık güvencesi getirecek hem de hastanelere yığılmayı azaltacak ve hem de hastanelere gidiş gelişlerde işgücü kaybının azalmasını sağlayacaktır.

Bunun yanı sıra, bu uygulama, çok önemli olan kaçak işçi çalıştırma gibi yasal olmayan uygulamalara da engel olabilecektir.

Çocuk işçiler konusu, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Küçük yaşlardan itibaren çalışmaya zorlanan çocuklarımız, hem bedensel ve hem de ruhsal yıkıntıya uğramaktadır.

BAŞKAN – Sayın Çağlayan, konuşma...

B. SUAT ÇAĞLAYAN (Devamla) – İzliyorum efendim.

Çocuk işçi çalıştırmak, hem imzaladığımız uluslararası sözleşmelere göre hem de çocuk sağlığı açısından bir tür çocuk istismarıdır ve bu, bir suçtur. Bu konuya, bakanlığımızca, gereken önemin verileceği inancındayız.

Değerli milletvekilleri, çalışma barışının var olması ve etkili ve yaygın bir sosyal güvenliğin sağlanması, tüm ulusumuzun en önemli beklentisidir. Demokratik Sol Parti olarak, bu özlemin uzun sürmemesi dileğindeyiz. Bu duygularla, bütçe uygulamasının başarılı olmasını diler, hepinize saygılar sunarız. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çağlayan.

B. SUAT ÇAĞLAYAN (İzmir) – Efendim, affedersiniz... Yine, aynı dert... Bu ışık işi hallolsaydı, ben, biraz daha fazla zaman kullanabilirdim. Daha doğrusu saati göremediğimiz için...

BAŞKAN – Sayın Başkanımız söz verdi, onu yaptıracaklar.

Söz sırası, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Akgün'de. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Akgün, süreniz 10 dakika.

DSP GRUBU ADINA HASAN AKGÜN (Giresun) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi, şahsım ve DSP Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Sizlere, çok sınırlı bir zaman dilimi içinde, turizm sektöründe yaşanan sorunlardan ve sorunlara ilişkin DSP Grubunun çözüm önerilerinden söz edip, 2000'li yıllarda, ülkemizi, dünyanın en büyük turizm merkezlerinden biri durumuna getirebilecek proje önerilerimizi anlatacağım.

Değerli arkadaşlarım, turizm sektörü kritik bir yıl yaşıyor. Geçen yıl ülkemize gelen turist sayısı 9,7 milyon kişi ve turizm gelirimiz 8,3 milyar dolarken, bu yıl turizm gelirimizde 2-2,5 milyar dolar bir düşüş beklentisi vardır. Bunun temel nedenlerine bakacak olursak, şunlardır: Geçmişten bugüne ülkemizde tutarlı bir turizm politikasının bulunmaması; ülkemizin yeterli düzeyde tanıtılamaması; turizmde, ürün, hizmet ve hedef müşteri çeşitliliğinin sağlanamaması; global ekonomik kriz; terörün yarattığı olumsuz etkiler; rakip ülkelerin ve ülkemize karşı olan ülkelerin antipropagandaları; reel dolar faizlerinin yüksek oluşu; sektörel organizasyondaki kopukluk; yatırımcıların tanıtım ve pazarlama etkinliklerindeki fiyat kırmaya dayalı bilinçsiz tutumları; eğitim ve altyapı eksikliğinin bulunması etkili olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu olumsuzlukları aşmak, turizm gelirlerimizi yeni bin yıla girerken en az 20 milyar dolara çıkarmak için alınması gereken ivedi önlemleri aşağıda bilgilerinize sunacağım.

Ülkemizin turizm politikası daha verimli bir biçime kavuşturulmalı ve süreklilik arz etmelidir; yani, turizm oniki ay boyunca hareketli kılınmalı, yeni turizm politikası bunun üzerine kurulmalıdır; 660 000'i aşan yatak kapasitesi bu yaklaşımla değerlendirilmelidir. Turizm politikamız, tek bir ürün tanıtımı biçiminde, ülke tanıtımı ekseninde oluşturulmalıdır. Güneş, deniz, doğa, tarih ve bunun gibi klişeleşmiş tanıtım sözcükleri yerine, her ülkeye ve o ülkedeki değişik satın alma gücüne sahip potansiyel hedef turist kitlesine uygun söylemler geliştirilmeli ve çözümler üretilmelidir.

Ülkemiz, hem turizm hem de dışpolitika ve ekonomik ilişkiler bakımından etkili bir tanıtım ve lobi faaliyeti yürütmelidir. Bu tanıtım faaliyetleri, değişik ülkelerle olan ilişkilerimizi olumlu yönde etkileyebileceği gibi, ülkemize karşı bazı odaklar tarafından yürütülen olumsuz girişimleri de sonuçsuz kılacaktır. Turizm ataşelerini büyükelçilik ve konsolosluklardaki bürolarından çıkarıp, tanıtım yapan, lobi hizmeti sunan, âdeta potansiyel turisti arayan ve Türkiye'ye yönlendiren faal bir konuma getirilmelidir. Öncelikle, İsveç, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Avusturya, Rusya ve Japonya'da kitle iletişim araçları ve lobi etkinliklerini kapsayan yoğun bir tanıtım faaliyetine hemen başlamak gerekir.

Tanıtımın ucuz olmadığını hepimiz biliyoruz; bu nedenle, Turizm Bakanlığına aktarılan ek 15 trilyonluk ödenekten tanıtım bütçesine büyük ağırlık verilmelidir. Tanıtım, pazarlama ve satış politikalarında eşgüdüm sağlanmalıdır. Yeni turizm politikaları geliştirmeden önce, uzman personelin, turizmle ilgili kişi, kurum ve kuruluşların görüşleri alınmalıdır. Devlet ve ilgili sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşan bir kriz masası ve tanıtım konseyi oluşturulmalıdır. Bu takdirde, tanıtım performansı yükselir, tanıtımın etkinliği artar.

Ülkemizin turizmdeki pazarlama ve satış anlayışı, deniz, güneş, doğa anlayışı üzerinde geliştirilmiştir ve ucuzluğa dayalıdır. Öncelikle bu anlayışı değiştirmemiz gerekir. Farklı sosyoekonomik grupların ihtiyaçlarına cevap verebilecek yeni tatil hizmetleri ve alternatif tatil anlayışlarını geliştirmeliyiz. Örneğin, kongre turizmi, inanç turizmi, üçüncü kuşak (yaşlılar) turizmi, sağlık turizmi, golf turizmi, gençlik turizmi gibi çeşitlilik yaratılmalıdır.

Bu doğrultuda, hem dış hem de içturizme yönelik olarak Karadenizde Giresun, doğuda Van, Marmara'da Çanakkale ve Akdeniz'de Mersin İlleri, turizmde birinci derecede öncelikli iller kapsamına alınmalıdır.

Çok güzel bir mozaik olan "dinlerin beşiği Anadolu" temasından hareketle, Antakya, Tarsus, Selçuk-Efes, Adıyaman-Nemrut, Edirne Sinagogu, Kars-Ani harabeleri, İstanbul'da Hırkai Şerif ve Hırkai Saadet, Şanlıurfa'da Hz.İbrahim ve Trabzon'da Sümela gibi dinsel mekânlar için özel projeler hazırlanmalı ve bu projelere, yerli ve yabancı sponsorlar bulunup katalog çalışmaları yapılmalı ve bu turizm değerleri dünyaya tanıtılmalıdır.

Yaşanan global ekonomik kriz, başta Rus pazarı olmak üzere, bazı pazarlarda ülkemize gelen turist sayısını azaltmıştır. Buna karşılık, özellikle dünyada gelişen ve potansiyeli yüksek olan bu yeni pazarlara önem verilmelidir.

Terörün yarattığı olumsuz etkileri tanıtımla aşmalı, ülkemize gelecek misafirlere, sağlık, sigorta, can güvenliği ve bu gibi konularda yeni güvenceler sağlamalıyız.

Turizmde, ekonomide ve politikada rekabet içinde olduğumuz ülkelere de etkili tanıtım ve organizasyon faaliyetleri yürütülmeli; durumu lehimize çevirmeliyiz.

Yeni kurulacak tesislerin, yapılacak yeni yatırımların ucuz olmasından çok, paralı turiste hizmet verebilecek şekilde yönlendirilmeli ve bu tarz yatırımları teşvik etmeli, ucuz finansman temini için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Turizm, Kültür, Orman, Ulaştırma, Dışişleri ve İçişleri Bakanlıklarının temsilciliklerinden oluşan bir "turizm istişare kurulu" oluşturulmalı; bu kurul, ülkemizin 2000'li yıllarda izleyeceği turizm politikalarıyla ilgili bir master plan hazırlamalıdır.

Turizmde ucuzluk olgusunu ortadan kaldıracak ilginç ve yaratıcı projelere, proje finansmanı ve yatırım finansmanı konularında destek sağlamalıyız. Yeni bir yasa tasarısı hazırlayarak, turizm işletmelerinin yıllık cirolarının yüzde 1'inin, Bakanlık bünyesinde oluşturulacak turizm tanıtma fonuna aktarılmasını sağlamalıyız. Yaklaşık 35 milyar doları bulan turizm yatırımlarımızı etkili ve verimli değerlendirmek için popülist politikalar yerine devlet-özel sektör işbirliğiyle yapıcı, kalıcı politikalar üretmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, az önce sözünü ettiğim projelerin 57 nci hükümet programında yer alması sevindiricidir. Önümüzdeki beş yılda ülkemiz turizmi, rakiplerine göre büyük bir ivme kazanacaktır. Bu takdirde, turizm gelirlerinin 18-20 milyar dolara çıkacağını ümit ediyor; bu bütçenin ülkemize yararlı olmasını diliyor; hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Yener Yıldırım'da. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yıldırım.

DYP GRUBU ADINA YENER YILDIRIM (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 1999 Malî Yılı Bütçe Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi sunacağım; hapinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan işsizlik, yaşlılık ve diğer her türlü risklere karşı güvenlik içinde olması şeklinde tanımlanan sosyal güvenlik hizmeti, devlete bir görev olarak verilmiştir; vatandaşlar için anayasal bir haktır.

Bu nedenle, her dönemde, vatandaşlarımızın sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarını giderecek biçimde yaşamlarının güvence altına alınması esastır. Çalışma hayatında, çalışanların, öncelikle ekonomik ve sosyal haklarının korunması ve gelişmesi yolunda ciddî adımlar atılmalıdır. Uluslararası metinler çerçevesinde gerçekleştirilen anayasa değişikliklerine uyum yasaları çıkartılarak tamamlanmalıdır.

Kamu çalışanlarının sendikal haklarını düzenleyen, 54 üncü Refahyol hükümeti sırasında hazırlanan ve Meclise gönderilen ve Mecliste görüşülmeye başlanmışken, 55 inci Anasol-D hükümeti tarafından, dönemin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz tarafından geri çekilen kamu sendikaları yasasının acilen çıkartılması şarttır. İlk defa bir hükümet, kamu çalışanlarına enflasyonun altında zam verme yolunda karar alabilmiştir. Koalisyonu oluşturan partiler, kamu çalışanlarına, memura, işçiye, emekliye enflasyon altında zam vererek, bunları sefalete mahkûm etme şampiyonu olma yolunda, yarışa geçmişlerdir.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Biz değiliz; bize doğru bakma.

YENER YILDIRIM (Devamla) – Kamu çalışanları yollara düşmüş, her gün hükümeti insafa, verdiği sözleri yerine getirmeye çağırmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; emekli perişandır; esnaf, kepenk kapatmamak için varını yoğunu bitirmiştir; sanayici küçülmekten, daralmaktan bitmek üzeredir; tüccar bitmiştir...

AHMET ÇAKAR (İstanbul) – Sizden miras kaldı.

YENER YILDIRIM (Devamla)– Hükümet ise, hâlâ görüşme deplasmanlarıyla oyalanmakta, kamu çalışanlarına, memura, emekliye bütçe imkânlarını zorlayarak zam vereceği vaadiyle, çalışanların, emeklilerin açlığını, sefaletini, enflasyon altında can çekişini görmemektedir. (DYP sıralarından alkışlar) Acilen, kamu çalışanları sendikası yasası çıkartılarak, anayasa değişiklikleri doğrultusunda çalışma yaşamı düzeltilmelidir. Çalışanların, emeklilerin maaşı, aylık zammı konusu, sendika temsilcileriyle toplugörüşme yapılarak belirlenmelidir. Böylece, hukuka uygunluk sağlanacağı gibi, bütçe imkânlarının neyi getirdiği, çalışanlara ne oranda zam yapılacağı ve çalışma hayatıyla ilgili sorunlar uzlaşmayla çözülecektir.

Emekli, işçi ve memur aylıkları erime sürecine girmişken, memur emeklisi, işçi emeklisi ve Bağ-Kur emeklisine, Refahyol Hükümeti sırasında, 1996 ve 1997 döneminde yapılan zamlarla, 1990 yılından sonra, ilk defa, reel olarak artış sağlanmıştır. 55 ve 56 ncı Anasol ve 57 nci Anasol-M Hükümeti döneminde bu iyileşme baltalanmış ve 1998-1999 yıllarında, tekrar reel olarak azalma başlamış ve erime süreci hızlandırılmıştır. (DSP sıralarından "yapma ya" sesleri)

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız efendim.

YENER YILDIRIM (Devamla) – Bu ülkeye hizmet etmiş, yıllarını vermiş emeklilerin insanca yaşamak hakkı değil mi?

Bunu, bu maaş artışını sağlamak şarttır. Seçim meydanlarındaki vaatlerinizi hatırlayınız.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

YENER YILDIRIM (Devamla) – Onları unuttuğunuz ortada. Hiç olmazsa, reel kayıplarını önleyecek, enflasyon altında ezdirmeyecek artışı getirmek zorundasınız. Çalışanların ve emeklilerin, 1997 yılından beri maaş ve aylıklarındaki reel eğilmeyi gideren enflasyon oranında artış sağlamak ve böylece, öyle veya bu şekilde tırtıkladığınız emek paralarını hak sahiplerine iade etme durumundasınız. Aksi halde, ne çalışanları sokaktan alabilirsiniz ne de emeklilerin sokağa dökülmesini önleyebilirsiniz. Çalışma barışını bozmaya devam ettiğiniz gibi, sosyal yaşamı kaosa götürürsünüz. IMF'ye şirin gözükmek uğruna, geçersiz gerekçeler ileri sürerek, çalışanları, işçi, memur ve emeklinin sabrını iyice taşırmayın.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülke nüfusunun yüzde 85'i, dolayısıyla tamamı sosyal güvenlik sistemiyle yakından ilgilidir. Nüfusun yaklaşık yarısı da, Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamında bulunmaktadır. Sosyal güvenlik sistemi, sosyal güvenlik hizmetleri ve sosyal sigorta bölümlerinden oluşmaktadır. Sosyal sigorta hizmeti ise, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK ile özel sigorta sandıkları tarafından verilmektedir. Öyle olmasına rağmen, sosyal güvenlik reformu yaptık, yapıyoruz diye günlerdir gündem oluşturanlar, ortaya sadece SSK ağırlıklı düzenlemeleri ve sosyal güvenlik açıklarının bir çok nedenleri olmasına rağmen, sadece emeklilik yaşını getirerek yasa değişikliği sunarak, adeta dağ fare doğurdu dedirtircesine hayal kırıklığına uğrattılar. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

IMF'ye şirin görünmek için emeklilik yaşının yükseltilmesi, sorunları çözmez. Bu açıdan, ortaya konulan sosyal güvenlik reformu çok sığ olup, emeklilik yaşını yükseltmekten ibarettir.

54 üncü Refahyol hükümetinin hazırladığı sosyal güvenlik kurumlarındaki değişiklikle 55-56 yaş düzenlemesine, mezarda emeklilik diye muhalefet eden ve şimdi iktidarda bulunanlar, emeklilik yaşını 62'ye çıkararak, mezarda değil ahrette emekliliği getirmektedirler. (DYP ve FP sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar [!])

Bu düzenlemeler, sivil demokratik kuruluşlar ile sosyal kesimler ve toplumun tüm katmanları tarafından şiddetle karşı konulacak ve ahrette emekliliğe engel olunacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çalışanlarımız neden emekli olmak istiyorlar; daha çalışmaya başlar başlamaz, neden gün saymaya koyuluyorlar; emekliliklerini iple çekiyorlar, üstelik emeklilikte sefalet ücreti almalarına rağmen, bunun için uğraşıyorlar. Evet, çalışanların iş güvencesi yok, iş sigortası yok, toplugörüşme hakkı olan sendikası yok, eşit işe verilen insanca ücret yok. Ne var; zor ve ağır şartlar altında çalışma var. Bu ve benzeri nedenlerle erken emekli olup, ikinci iş bulup, iş güvencesine, işsizlik sigortasına kavuşma imkânını buluyorlar.

Öncelikle, erken emekli olmayı zorlayan nedenler yok edilmeli, geç emekli olmanın sosyoekonomik düzenlemeleri yapılmalıdır. İkinci demokrasi paketinde, Doğru Yol Partisi raporlarında, sosyal güvenlik reformunun nasıl demokratik, insanca ve uzlaşmacı bir şekilde yapılacağı ve insanlara, dayatmadan, yasayla zorlamadan, ileri yaşta emekliliğin yaygınlaşacağı açıklanmıştır. İktidarımızda, bu sosyal güvenlik reformunu halkımızla tanıştıracağız.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, son 1 dakikanızı kullanıyorsunuz.

YENER YILDIRIM (Devamla) – Üstelik, ülkemiz bir bütündür; sistemleri iç içedir. Sosyal güvenlik reformunun başarısı için topyekûn bir reform paketi gereklidir. Bunu da, ancak, ikinci demokrasi projesiyle Doğru Yol Partisi gerçekleştirecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Tüm sistem reforma tabi tutulacaktır.

Emeklilik yaşında, erken emekli olma sebepleri yok edilmeden yapılacak, uzlaşı da taşımayan bir düzenleme, reform olmayacağı gibi, demokratik de olmaz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çalışanların emeklilik yaşını düzenlerken, geçiş sürecini adil ve hakça yapmak zorundasınız. 20-25 yıl sonra emekli olmak için plan yapmış kamu çalışanlarını, aniden "60-65 yaşında emekli olacaksın" diyerek mağdur etmemelisiniz; adaletli ve herkese eşit yansıyan bir geçiş süreci ve düzenlemesi getirmelisiniz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; işsizliğin hükümetiniz sırasında ne oranda arttığı ortadadır. Her geçen gün inen kepenk, işsizler ordusunu hızla artırmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, bir dakika süre veriyorum.

YENER YILDIRIM (Devamla) – Yurt dışında çalışanların borçlanması suretiyle emeklilik haklarının düzenlenmesi, ihmal edilmemelidir.

İşsizlik sigortası, iş güvencesi ve kıdem tazminatı fonu mutlaka düzenlenmeli ve sosyal güvenlik reformu yeniden hazırlanmalıdır.

SSK'daki hastane kuyrukları, eczane önündeki işkence sona erdirilmelidir.

Emekli aylıklarının alınmasında yaşanan kuyruklar ve zulüm bitirilmelidir.

Çalışanlara ve emeklilere insanca yaşama şartları sağlanmalı ve ücretleri, enflasyonun altında kesinlikle bırakılmamalıdır.

Saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Şimdi, söz sırası, Giresun Milletvekili Sayın Rasim Zaimoğlu'nun.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin, kalkınmadaki en önemli lokomotif sektörlerinden biri olan turizm sektörünün darboğaza girdiği şu günlerde, 1999 bütçesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle hepinize, en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Avrupa'da en çok turizm geliri elde eden 20 ülke arasında, 30 milyar dolar gelir ve yüzde 13,8 Pazar payıyla İtalya birinci sırada , Fransa ikinci sırada ve İspanya üçüncü sıradayken, Türkiye'nin, 8 milyar dolar gelir ve yüzde 3,2 pazar payıyla ancak dokuzuncu sırada yer aldığını vurgulamak istiyorum. Bu durum, Türk turizminin hak etmediği bir yerde olduğunun en açık göstergesidir ve yine, bizi, hiç mi hiç tatmin etmemektedir.

Yine, Türkiye'nin dünya turizm hacmindeki payı yüzde 1,6'dır; dünya turizm gelirinden aldığı pay ise yüzde 1,8'dir. Bu verdiğim rakamlar, henüz turizmdeki daralmanın başlamadığı döneme aittir. Oysaki, günümüz itibariyle bu oranlar, Türk turizmi aleyhine daha da geriye gitmiştir.

Sayın milletvekilleri, kalkınmakta olan bir ülke olarak, turizm sektörü, ülkemiz için gerek döviz girdisi açısından gerekse doğrudan ve dolaylı olarak istihdama yaptığı katkı açısından vazgeçilemeyecek bir konumdadır. Bu yüksek potansiyel ve sektörün kalkınmaya yönelik lokomotif olma durumu en az yirmibeş yıl daha devam edecektir. Öyle ki, turizm gelirlerinin ihracat gelirleri arasındaki payı yüzde 30,8, gayri safî millî hâsıla içindeki payı ise, yüzde 4,1'dir.

Potansiyelinin çok altında değerlendirilmesine rağmen, turizm, genç nüfuslu Türkiye'de, önemli oranda istihdam yaratmaktadır; üstelik birçok sektörü de, dolaylı olarak canlandırmaktadır.

Ülkemiz açısından bu kadar önemli bir sektörün şu anda içinde bulunduğu durum, ülkemizin hak ettiği bir seviyede değildir. Soruyorum, bu duruma seyirci kalan hükümetlere, özellikle de 55 inci ve 56 ncı hükümetlere; bu ihmal neden olmuştur? Neden, Türkiye, turizmde hak ettiği payı alamamıştır? Neden, Fransa, İtalya, İspanya, turizm gelirleriyle Türkiye'yi dörde, beşe katlamıştır? Yoksa, kişi başına düşen millî gelire doğrudan katkısı olan turizm sektörünü, hükümetler gözden mi çıkarmıştır? Eğer, turizme gereken önem veriliyor ise, turizmin gelişebilmesi için vazgeçilmez unsur olan tanıtıma, dolar bazında, neden her geçen yıl biraz daha az pay ayrılmıştır? Neden, ayrılan tanıtım payları tam ve akılcı kullanılmamıştır? Tanıtıma ayrılan payları rakamlarla söylemek gerekirse, 1994'de 26 milyon dolar iken, kademeli olarak düşen bu rakamlar, 1998'de 12 milyon dolara düşmüştür.

Türk turizminin son iki yıldır girdiği darboğazın çok önemli etken sebeplerinden birisi de, geçmiş hükümetlerin, piyasada enflasyonu düşürmek uğruna uyguladıkları yanlış ekonomik politikalardır ve bu sayede reel faiz yüzde 40'lara yükselmiştir. Bu durum, sadece turizmi değil, diğer sektörleri de doğrudan etkilemiştir. Yükselen kredi maliyetlerinin sektörleri zora sokması kaçınılmazdır. Çünkü, dışa açık ve uluslararası rekabete yönelik faaliyetlerde bulunan sektörler, içpiyasa ve dışpiyasa dengesini kurmakta zorlanmaktadırlar. Bir hükümetin hangi sektöre önem verdiği, yapılan sübvansiyonlardan bellidir, kamu yatırımlarının yönetiminden belli olmaktadır. 1995 Türkiyesinde, toplam kamu yatırımları içerisindeki turizm sektörünün payı yüzde 1,3 iken, 1998'de Anasol-D hükümetinin lütfettiği pay yüzde 0,55'e düşmüştür. Yani, turizme yapılan kamu yatırımları -1995 baz alındığında- neredeyse yüzde 1,3 oranında gerilemiştir.

Şimdi soruyorum; bu politika, turizm sektörünü gözden çıkarmak değil de nedir?! Bugün, tedbirsizlik yüzünden, 1998 yılı beklentileri gerçekleştirilemediği gibi, 1999 sezonu da tümden gözden çıkarılmıştır. Şimdiye kadar, tatil yörelerindeki konaklama tesislerinin yüzde 70'i açılamamıştır. Uçak seferlerinde yüzde 51 oranında azalma görülmüştür. Bu durumu sadece teröre dayandırmak, ya hükümetlerin safdilliğidir ya da hedef saptırmaktan başka bir şey değildir.

Seçim ekonomisi uygulayıp, oy getirmeyecek turizmi ihmal etmek, "seçmene selam, oya devam" politikası neticesi, maalesef, Türk turizmi bu hale gelmiştir.

Yine, bizzat kamu sektörünün, tekelci olma özelliğiyle, özellikle Akdeniz Bölgesinde, yüksek fiyat artışlarını gündeme getirerek, sektörün taşımacılık alanındaki rekabet gücünü azaltması, ayrı bir yanlış politikadır. Yunanistan ve İspanya, rekabet gücünü artırmak maksadıyla, yüzde 15 oranındaki KDV'lerini yüzde 8'e çekmişler; ayrıca, Yunanistan, devalüasyon yaparak, pazar payında avantajlı hale gelmiştir. Türk Hükümeti ise önlem almayıp, Türk turizminin batmasına âdeta seyirci kalmıştır. Dönemin Başbakanı "Avrupa Birliği defterini kapattık" gibi söylemlerin yanında, Türk turizminin vazgeçemeyeceği Almanya ile ilişkileri gerginleştirmiştir ve hiç gerek olmaksızın önemli bir pazar kaybına sebep olunmuştur. Sonuç ise ortadadır; 300’e yakın otel, el değiştirmek üzere beklemektedir.

Turizm tesislerinin günümüz itibariyle yüzde 70'i açılamamıştır. Yoğun rezervasyon iptalleri görülmektedir. Turizm sektöründeki yetişmiş, kalifiye elemanlar ise, şu anda işsizdir.

Avrupalıya, beş yıldızlı otellerimiz, 250 dolara pazarlanmaktadır; hem de gidiş-dönüş yol parası ve yeme-içme parası dahil, bir hafta kalmak müddetiyle. Şu anda, bu seneki kaybın 2,5 milyar dolar olacağı açıktır. IMF kapısında dileniyoruz; ama, 2,5 milyar doları turizmde heba ediyoruz. Türkiye, önemli bir pazar kaybına uğramaktadır. Eğer, tedbir alınmaz ve etkin politikalar uygulanmaz ise, şimdiye kadar yapılagelen tüm yatırımlar boşa çıkacaktır.

Türk turizm sektörü, bugünkü dinamiklerine, dört beş yıl sonra ancak kavuşabilecektir. Onbeş yılda yapılan 30 milyar dolarlık yatırıma yazık olacak; Türk tur operatörlerinin pazar paylarını kaybetmelerine, Türk turizminin rakiplerinin güdümüne girmesine ve tesislerin yabancı yatırımcılara peşkeş çekilmesine sebep olacaktır.

Şimdi, soruyorum, bu vahim durumun, bu vahim neticenin, 55 ve 56 ncı hükümetlerin yanlış politikalarından dolayı olduğu açık değil midir?

Sayın milletvekilleri, Türk turizmi, “Almanlar gelmez ise Çinliler gelir” zihniyetiyle sorunlarına çözüm bulamaz.

Türk hükümetinin yanlış turizm politikalarından bir diğeri ise, verilen teşviklerde arz ve talep dengesinin gözden ırak tutulmasıdır. Dünya turizm potansiyelinin geleceği dikkate alınarak yapılan teşviklerde, yatırımların yanında, pazarlama, tanıtım ve döviz girdisi sağlayabilecek öğelerin, teşvik politikasıyla desteklenmesi gerekmektedir. Bunlardan daha önemlisi, akılcı, becerikli yönetimler, akılcı tanıtımlardır.

Türkiye'nin riskli ülkeler arasına alınması, ayrı bir komedi. Türkiye'nin riskli ülke ilân edilmesi, deyim yerindeyse, Türk turizm politikasına bomba gibi düşmüştür. 55 ve 56 ncı hükümetlerin, Türkiye ile ilgili Avrupa'da oluşan olumsuz politikalara kayıtsız kalması, basiretsizlik göstermesi, riskli ülke ilan edilmemize sebebiyet vermiştir. Oysaki, başta Turizm Bakanları olmak üzere...

BAŞKAN – Sayın Zaimoğlu, son 1 dakikalık sürenizi kullanıyorsunuz; toparlar mısınız efendim.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – ... hükümet başkanları, Dışişleri Bakanları ve diplomatlar, yönetim hatası yapmayıp, bu duruma sıcak ilişkilerle engel olabilirlerdi.

Şimdi, 55 ve 56 ncı hükümetin bakanlarına soruyorum; şayet, ilgili devletlerin hükümet üyeleriyle sıcak ilişkiler olsaydı, bunlar olabilir miydi?

Şimdi, önerilerime geçiyorum:

Uygulanan bu politikaların süratle gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Yine, turizm teşvik politikası ve yatırımların yanında ,pazarlama ve tanıtım, ayrı bir öneme çıkarılmalıdır.

Bakın, bir projeden bahsetmek istiyorum; kendi gündeme koyduğum bir proje bu, "Her Türkten bir turist" projesi. Sayın Bakan bununla çok ilgilenmişti. Bu proje, şahsım tarafından daha önce hazırlanmış bir projedir. Yurt dışındaki Türklerin, çeşitli devletlerdeki işçi kardeşlerimizin, talebelerin, işadamlarımızın ve turist olarak giden vatandaşlarımızın bilinç altına şu fikri aşılayabilirsek, çok basit ve sıfır kaynakla aşılayabilirsek, Türkiye'ye 10 milyon ilave turist getirme şansına sahip olabiliriz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, bu çok önemli bir konudur, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zaimoğlu; toparlayın lütfen.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Bakın, 12 milyona yakın insanımız, şu anda yurtdışında, devamlı temas halindedir. Basit bir yöntemle - ben, Sayın TRT Genel Müdürümüze teşekkür ediyorum, bu konuda bize yardımcı olacaklar - bunu, bütün Türk vatandaşlarına açıklayacağız. Sayın Bakanım da bu konuda çok ilgili olduğunu söylemişlerdir; kendisine de teşekkür ediyorum. Bu konuda kendisine yardımcı olmaya hem Parti olarak hem şahıs olarak hazırım; bunu, ayrıca özel olarak bir değerlendirmenizi rica ediyorum.

Ayrıca, müsaade ederseniz, yine, burada, Karadeniz'in alternatif olarak değerlendirilmesini ben önemsiyorum ve diyorum ki, Türk turizminin sıkıntılarından birisi de yurdumuzun turizm potansiyelinin yaygınlaştırılmamasıdır. Halbuki, turizm sezonunun uzatılması, turizm faaliyetlerinin dengeli bir şekilde tüm bölgelere yayılması gerekmektedir. Hatta, Karadeniz Bölgesine bir teşvik unsuru verilmesini ve Giresun'un pilot bölge olarak tercih edilmesini; tanıtımının da bizzat Giresunlular tarafından yapılacağını, burada, müjdelemek istiyorum. Bu konudaki düşüncenizi açıklarsanız, çok memnun olurum Sayın Bakanım. Biz, Antalya gibi olmak istiyoruz, Karadeniz'in Antalya'sı olmak istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, çok önemli bir konu...

BAŞKAN – Sayın Zaimoğlu, 1 dakika verdim... Gecenin bu saati oldu...

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Bir saniye... Şunları bir tamamlayayım...

Osmanlı İmparatorluğunun 700 üncü kuruluş yıldönümü gibi önemli bir kültür olayı vardır. Bunun çok iyi değerlendirilmesi lazım, bu fırsatı kaçırmamalıyız.

Ayrıca, üç büyük dinin öğeleri olan, kutsal saydıkları mekânlar, güzel Anadolumuzda fazlasıyla mevcuttur.

Yine, bu yıldan, 2000 yılının turizm yılı ilan edilmesi ve Türkiye'nin kültürünün, Anadolu turizminin tanıtılması çok önemlidir.

Türkiye'nin imajı doğru sergilenmeli, yine, terör ve PKK konusu, dünya kamuoyuna yalın ve doğru anlatılmalıdır.

Yine, turizmi kazanmak, geleceği kazanmaktır diyorum.

Yeni Bakanımıza her zaman yardımcı olacağımızı bir defa daha vurguluyorum ve Sayın Turizm Bakanına, sektörün sorunlarına gösterdiği ilgiden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.

Turizm Bakanlığı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Zaimoğlu, teşekkür ederim.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Bingöl Milletvekili Sayın Mahfuz Güler'in.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 1999 malî yılı bütçesi dolayısıyla, Fazilet Partisi Grubu olarak, Partimiz görüşünü Yüce Meclise sunmak için huzurunuzda bulunuyorum. Televizyonları başında bizleri izleyen tüm halkımıza ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma saygılarımı sunuyorum.

Çalışma hayatı konusu, ülkemiz kalkınmasında ve sanayileşmesinde önemli bir faktördür.

Hükümet programında vaatlerle doldurulan ve çare olarak kamuoyuna lanse edilen koalisyon hükümetinin, geçmiş dönem içinde yaşanan olayları, sendikal çevrelerce, işçinin ve işverenin huzursuzluğunu, burada, Yüce Mecliste bir kere daha dile getirmenin zorunluluğunu duyuyoruz.

Yüksek enflasyon karşısında, ücretliler, alım gücünü kaybetmektedir. Çalışan kesim, gün geçtikçe daha da fakirleşmektedir.

Türkiye'de, derli toplu, bütün kesimleri kapsayacak bir ücret politikası bulunmamaktadır. Memur sendikaları konusunda verilen bunca vaade rağmen, ortada gözle görülür hiçbir şeyin olmaması, çalışanların son yıllarda, görülmedik şekilde, hak aramak için sokaklara dökülmelerine neden olmuştur.

Memur ve işçimiz, her geçen gün fakirleşmekte, yoksullaşmaktadır. Bugün, devlet memurları, zekât alacak sınıfına girmişlerdir. Ücret ödeme, terfi, verimlilik, kendini yenileme gibi kavramlar yerine, kargaşa, nemelazımcılık, vurdumduymazlık hâkim olmuştur.

Sosyal güvenlikten iş güvencesine kadar, demokratik hakların kullanılmasından insanca yaşama hakkına kadar, nüfusumuzun yüzde 3'ünü teşkil eden memurlarla devlet ve halk arasındaki, zaman zaman, zıtlaşmayı ve hatta kavgaları görerek, 2000'li yılların Türkiyesini nelerin beklediğini, en basit meselelerle nasıl kendi ayağına kördüğüm attığına şahit olmaktayız.

Ülkemizde memurun tarifi yeniden yapılmalıdır. Çağdaş normlar dikkate alınarak, devletin aslî ve sürekli işleri yeniden tespit edilmelidir. Kamu çalışanlarının ekonomik, sosyal ve meslekî meselelerinin çözümünde, kendi örgütleri aracılığıyla, uluslararası normlar ve standartlar ile ülke şartları dikkate alınarak haklarını korumaları sağlanmalıdır.

Ülkemizde, işsizlik, görülmemiş boyuta ulaşmıştır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde genç nüfusumuzun tamamına yakını işsizdir. Bu işsizlik ve yoksulluk, devlete çok pahalıya mal olmaktadır. Devletin, her türlü istihdam hizmetini yaygın biçimde sunan, işsizlikle mücadele edebilen bir kimliğe kavuşması için, işkur yasa tasarısını bir an önce çıkarmalıdır.

İş hayatının düzenli, verimli ve huzurlu olması, işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden önlemlerin alınmasına bağlıdır. Bu nedenle, yıllardır söylenen, ancak, bir türlü gerçekleştirilemeyen İşçi Sağlığı Dairesi Başkanlığının, genel müdürlük olarak organize edilmesi için hazırlanan yasa tasarısı kanunlaştırılmalıdır.

Diğer taraftan, son yıllarda görülen, sanayide yeniden yapılanma ve rasyonalizasyon süreci sonucu, niteliksiz işgücüne olan ihtiyaç azalırken, nitelikli işgücüne olan talep giderek artmaktadır. Bu nedenle, işsizlikle mücadele kapsamında, vatandaşlarımızın meslekî eğitime ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu yönde mevcut projeler gerçekleştirilmelidir.

Yurt dışında, yaklaşık 3 milyon vatandaşımız bulunmaktadır. Sosyal güvenlik sözleşmeleriyle yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın, çalıştıkları ülkelerde ve o ülke vatandaşlarıyla eşit olarak, sosyal güvenik haklarından, ülkemize dönüşleri halinde de faydalanmaları temin edilmelidir. Bu nedenle, yurtdışı müteahhitlik sektörü içinde, işçilerimizin çalıştığı, özellikle Türkî cumhuriyetlerle yeni sosyal güvenlik sözleşmeleri yapılması yanında, Avrupa ülkelerinde bulunan vatandaşlarımızın işgücü piyasasına girişi ve istihdamının olumsuz yönde etkilenmemesi için, yakından takip edilmesi gerekmektedir.

Sosyal güvenlik, ülkede yaşayanlar arasında hiçbir ayırım yapılmaksızın, toplumun bütün fertlerinin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda, kişilerin bugünlerini ve yarınlarını güven altına almayı kendisine hedef tayin eden sistemler bütünüdür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemimize bakış açımızı ve çözüm önerilerimizi, Anayasamızın belirlediği çerçeveye oturtmak durumundayız. Bu ilke, sosyal hukuk devleti yaklaşımıdır.

Devlet bütçesi üzerinde önemli bir malî yük oluşturan sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları, sosyal güvenlik reformlarının zamanında yapılamaması nedeniyle, katlanarak artış göstermektedir. 1999 yılının ilk üç ayı için Hazineden sosyal güvenlik kuruluşlarına ödenen 701 trilyon lira ekkaynak aktarımı giderek artış göstermiştir. Nitekim, bu rakam, ilk dört ayda 911 trilyon liraya yükselmiştir.Sayın Bakanın gazetelere yansıyan demecine göre, sadece SSK'nın açığı, bu yıl, 1 katrilyon lirayı bulacaktır.

Bütün bunlara rağmen, devlet desteğiyle devamlı artış göstermesine karşın, sigortalı ile emekli, dul ve yetimler, sosyal güvenlik kuruluşlarından istediği hizmet ve aylığı alamamaktadır. Emeklilerimiz, açlık sınırında sefilleri oynamakta, semt pazarlarında çöplüklerden yiyecek toplamaktadırlar.

Bu Ecevit zihniyeti ne zaman işbaşına gelirse, Türkiye, maalesef, yokluklar ve kıtlıklar ülkesi olmaktadır. (DSP sıralarından gürültüler, FP sıralarından alkışlar) Bir şematik yapılanma içerisinde... (DSP sıralarından gürültüler) 70'li yıllarda da gördü Türkiye, şimdi de gördü... (DSP sıralarından gürültüler)

Dinlemesini öğrenin önce, dinlemesini!..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Sen de konuşmasını öğren, hitap etmesini öğren!..

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın efendim.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) – Kuyrukları unuttunuz mu!..

ŞENEL KAPICI (Samsun) – Cümlelerini değiştir!..

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin; lütfen efendim.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) – Temel nokta, Sosyal Sigortalar Kurumunun gerçek sosyal güvenlik kuruluşu haline dönüştürülmesidir.

SSK Genel Müdürlüğü toptan organizasyona tabi tutulmalı, Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü ve Sigorta İşleri Genel Müdürlüğü birbirlerinden ayrılmalıdır. Yaklaşık 30 000 yatak kapasitesi, 525 sağlık tesisi, 1 genel müdür yardımcısı, 1 daire başkanı ve 5 şube müdürüyle idare edilemez. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir sistem yoktur. 32 milyon insana sağlık hizmeti veren bir kurumun, genel müdürlük değil; aslında, başlıbaşına bir bakanlık olması gerekmektedir.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Siz yapsaydınız hükümetken.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) – Bize bıraksaydınız yapacaktık. Kanun tasarısı geldi, yapılmadı.

Biz, Fazilet Partisi olarak, bugün, ülke yararına, millî menfaatlarımıza uygun her türlü yasal düzenlemeye destek vermeye hazırız; ancak, şunun da bilinmesini istiyoruz : Yüce Meclise getirdiğiniz yasal düzenlemelerde, ilgili tarafların mutlaka görüşü alınmalı ve mutabakat sağlanmalıdır. İşçimizin, memurumuzun ve tüm çalışanlar ile emeklilerimizin insanca yaşama şartlarına kavuşmaları için, her türlü katkıyı ve her türlü desteği vermeye hazırız.

Bugün, SSK hastaneleri, şifa kapısı olmaktan çıkmış, âdeta birer dert kapısı olmuştur. Hekim açığı nedeniyle, bugün, kimi polikliniklerde 1 uzman hekim 100 hastaya, hatta 120 hastaya bakmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Güler, son 1 dakikalık sürenizi kullanıyorsunuz.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) – Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde, 1998 yılında 48 milyona yakın insana poliklinik hizmeti verilmiş, 1 milyonun üstünde hasta yatarak tedavi görmüş ve 340 000 kişi ameliyat edilmiştir. Bu sayı, üniversiteler ve sağlık bakanlığı hastaneleriyle yatak ve sağlık elemanı açısından karşılaştırıldığında, aradaki farkın bir uçurum olduğu görülecektir.

Yapılan araştırmalarda, Sosyal Sigortalar Kurumunun, yalnız özel sektör prim alacaklarıyla, onüç yıllık sağlık tesisi yatırımını, iki yıllık Sosyal Sigortalar Kurumu ilaç masrafını ve onbir yıllık tıbbî malzeme masrafını karşılayabileceği gibi enteresan bir sonuç ortaya konulmuştur.

Sosyal güvenlik, kuramsal olarak nimet - külfet dengesine dayanan dengeler bütünüdür. Bu nedenle, sosyal sigorta programları içerisinde, prim gelirleri ile sigorta hakları arasındaki uyumun sağlanması, zorunluluk ifade eder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHFUZ GÜLER (Devamla) – 1 dakika daha lütfen, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim, toparlayınız lütfen.

MAHFUZ GÜLER (Devamla) – Finans dengesi bozulan sistemin açıklarının, reform çatısı altında, devlet katkısı şeklinde, yasal düzenlemeyle kapatılması mümkün değildir; çünkü, sosyal sigorta açıkları bir sistem dengesizliği olup, mutlak şekilde giderilmesi ve alınacak yasal ve idarî tedbirlerle doğan açığın kapatılması ve dengenin oluşturulması gereklidir. Sosyal güvenlik sistemimiz, geniş bir inceleme ve geleceğe yönelik ciddî ve radikal tedbirleri içeren yasal düzenlemeyle çözüme kavuşacak nitelik göstermektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 1999 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güler.

Söz sırası, Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'nın.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına, Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkelerin jeopolitik konumları, yani, onların dünya üzerindeki coğrafyaları, millî hedeflerini tayin ve tespit için en önemli faktördür. Bizim ülkemiz, üç kıtayı birleştiren, dünya ticaret yolları üzerinde bulunan ve ayrıca, dünya petrol ve doğalgaz rezervinin yüzde 60'ının yer aldığı Ortadoğu ve Kafkasların hemen bitişiğinde, üç tarafı denizlerle çevrili ve bütün bunlara ilave olarak da, dört mevsimin bir arada yaşandığı, Anadolu medeniyetlerinin tarihî ve kültürel zenginlikleri ile doğa güzelliklerinin iç içe bulunduğu, birçok avantajları olan kilit bir arazi üzerinde bulunmaktadır.

Bu kadar avantajları olan bir coğrafyayı elde bulundurmak ve bu avantajları lehimize kullanabilmek maksadıyla, ülkeyi yönetenlerin, çok dengeli ve akıllı bir politikayla, millî hedeflerimizi çok iyi tespit etmesi zorunludur.

Bilhassa, bugün, Batı Avrupa ve ABD'nin ihtiyacı olan petrol rezervlerinin bu bölgede bulunması, bölgeyi, yıllardan beri, âdeta menfaatların çatışma alanı durumuna sokmuştur. Otuz yıldan beri devam eden Ortadoğu krizi, Arap-İsrail harbi, sekiz yıl süren İran-Irak harbi, 1991'deki birinci Körfez harbi, bunlara birer misaldir.

Buna paralel olarak, Avrupa ile olan ilişkilerimiz, NATO üyesi olmamız, ticarî, sosyal ve kültürel münasebetlerimiz...

Son yıllarda Balkanlarda başgösteren etnik çatışmalar, hassas dengeler üzerinde bulunan bu bölgeyi, sıcak çatışmaların cerayan ettiği tüm Avrupa'yı, ABD'yi ve ülkemizi direkt olarak etki alanı içerisine sokmuştur; yani, bölgemiz, doğusu ve batısında her an sıcak çatışmaların da devam ettiği bir sorunlar yumağıdır.

Bütün bunlar gösteriyor ki, bu zor coğrafyada tutunarak varlığımızı sürdürebilmemiz, ancak ve ancak güçlü olmamıza bağlıdır. Güçlü devlet olabilmenin şartı da, güçlü ve bağımsız bir ekonomiyle mümkündür. Bunu başaran, ekonomisi güçlü ülkeler var; bunlar, hepimizin malumları olan ABD, Batı Avrupa ülkeleri, Japonya ve Kanada gibi zengin ülkelerdir. Bu ülkelerin kalkınmalarının altındaki tek gerçek şudur: Bunların idarî sistemlerinin, demokrasinin evrensel kurallarının tam olarak uygulandığı demokratik sistemler olduğunu görmekteyiz. Demek ki, zengin, güçlü ülke olmanın ve aynı zamanda o toplumdaki insanların hür, mutlu ve refah seviyelerinin yüksek olmasının tek şartının tam demokrasi olduğu gerçeği kesindir. Zaten, böyle bir ülke, her yönüyle yaşanabilir, cazip bir ülkedir.

Değerli arkadaşlar, gelelim bizim ülkemize. Son üçbuçuk yılda dört hükümet değişikliği; bu ne demek; bu kadar kısa bir sürede dört turizm bakanı ve dört müsteşar değişmiş demektir. Bildiğiniz gibi, bilhassa 55 inci hükümetten itibaren, hükümetler, artık, Çankaya'da kurulur hale gelmiş; halbuki, demokrasilerde, hükümetler, millî irade zemini olan Parlamentoda kurulur ve Parlamentoda devrilir. (FP sıralarından alkışlar) Yine, bu hükümetler halka dayanır ve halka hesap verirler. Halka dayanmayan, halka hesap vermeyen demokrasiler, özürlü demokrasilerdir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin bu genel durumunu gözardı ettiğimiz takdirde, her yıl inişli çıkışlı, zikzaklar çizen turizm politikamızı da, doğru tespit edemediğimiz gibi, turizm yatırımcılarımızın da krizlerine sağlam çözümler getiremeyiz. Turizm politikasını genel politikanın dışında tutamayız.

Başlangıçta da belirttiğim gibi, ülkemiz coğrafyasının avantajlarından biri de, tüm Anadolu'nun baştan aşağı, tarihin derinliklerinden gelen, Anadolu medeniyetlerinin yer aldığı, çeşitli kültürlerin kaynaştığı bir açıkhava müzesi görünümde olmasıdır.

Ülkemizde turizm sektörü, bilhassa son onbeş yılda büyük bir kapasite patlaması yapmıştır. Bilhassa, Rahmetli Özal'ın dışa açılma politikalarıyla birlikte, ülkemizin bu zengin kültürünün ve doğa güzelliklerinin tanıtımına önem verilmiş, aynı zamanda, teşvik kredileriyle de yatırımlar hızlandırılmış; devletin altyapıda destek olmasıyla da kapasitede bir hayli ilerleme kaydedilmiştir; buna paralel olarak da turist sayısında ve döviz girdisinde artışlar olmuştur. Tabiî, sekiz yıllık uzun ömürlü bir hükümetin iktidar olmasının bunda büyük rolü vardır.

Turizm sektörü, günümüzde, ekonomik, kültürel, sosyal ve çevreyle olan direkt ilgisi nedeniyle çok boyutlu bir sektördür. Bilhassa, döviz girdisi ile 25 yaşın altındaki genç kuşağa geniş bir iş imkânı sağlaması; ayrıca, kendisiyle birlikte 32 alt ve yan sektörü de üretime yöneltmesi, bu sektörün ekonomimize çok yönlü katkılarını ve önemini belirtmektedir.

Böyle, 2000 yılına 10 katrilyon açıkla girilen bir bütçeyle, neredeyse sıfır yatırımla, çok tabiîdir ki turizmin pazarlanması gibi çok büyük önem arz eden tanıtıma devede kulak misali pay ayrılması da, bu sektörün hayat damarlarını kesmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu önemli sektörde faaliyet gösteren, yatırım yapan kuruluşlar ile Türkiye Seyahat Acenteleri Birliğinin, yani TÜRSAB'ın 1999 raporlarına göre, bu yıl turizm açısından afet yılı olarak ilan edilmiştir. Aslında 1999 yılının turizm açısından bu kötü olmasının zemini, zaten, 1998'de hazırlanmıştı. Turist olarak seyahat eden bir kimse, her şeyden önce, seçtiği bir ülkede huzur ve güven ortamı arar; daha sonra da, pazarlaması yapılan doğa güzellikleri ile o ülkenin kültür zenginliklerine en rahat bir ortamda ve trafik kazası riski en az olan ulaşım imkânlarıyla ulaşmak ister.

Ülkenin turizmini her yıl böyle istikrarsızlığa iten ve yatırımcıyı da ümitsizliğe iten temel nedenleri dış ve iç etkenler olarak değerlendirebiliriz. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın, menfaat çatışmalarının yoğun olarak cereyan ettiği bir bölge olması, bu nedenle doğumuzda ve batımızda devam eden sıcak çatışmalar, Kuzey Irak, Ortadoğu, Bosna-Hersek ve Kosova bölgelerindeki çatışmalar, bu sektörü menfi yönde etkileyen dış etkenlerdir; ayrıca, yakın komşularımızla olan ilişkilerin dışpolitika çerçevesi içerisindeki durumu da dış etkendir.

İç etkenlere gelince; ülkemizin içerisinde bulunduğu ve demokrasi açısından iyi olmayan istikrarsız ortam, halkın üzerindeki antidemokratik uygulamalar nedeniyle barış, huzur ve güven ortamının bozulması; ayrıca, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması, düşüncelerinden dolayı başta gazeteciler, yazarlar olmak üzere, bir dünya şehri olan İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın halen hapiste olması...(DSP sıralarından alkışlar [!]) Tabiî, bütün bu olaylar, bizim turizm potansiyelimiz olan başta Avrupa olmak üzere, tüm dünyanın gözleri önünde sergilenmekte ve aleyhimizde lobilere malzeme olmaktadır. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arı, son 1 dakikalık sürenizi kullanıyorsunuz.

HÜSEYİN ARI (Devamla) – Bilhassa rant, ekonomisi üzerine kurulan hükümetlerini, ülke hazinesini iç ve dışborç faizlerine bağımlı hale getirmeleri ekonomik çöküntüye neden olmuştur. Ortadirek dediğimiz başta memur, işçi, köylü, küçük esnaf, emekli, dul ve yetimler yüksek enflasyon altında ezilmişler ve bu durum içturizmin de sıfırlanmasına yol açmıştır.

Sorarım sizlere, kendi halkının barış, huzur, güven, refah ve mutluluğunu sağlayamayan bir ülkeye, bu koşullar altında turist gelir mi? Bütün bu olumsuzluklara ilaveten, yıllardır güneydoğumuzda süregelen PKK olayını da hem iç hem de dış etkenler olarak değerlendirebiliriz. Suriye'nin ve Batı'nın beslemesi olan terörist başı Abdullah Öcalan'ın da yakalanması ve şu anda yargılanma durumunda oluşu, bu yılın turizm potansiyelinin düşmesindeki önemli faktörlerden biridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN ARI (Devamla) – Sayın Başkanım, 1 dakika rica edeyim.

BAŞKAN – Buyurun efendim; toparlayın lütfen...

HÜSEYİN ARI (Devamla) – Bakın, bir Japon bayan ne diyor Türkiye (hakkında) Bayan gazeteci Yasaka, Japon turistlere karşı en büyük zorluğu, Japonların görmek istediği Türkiye ile Türklerin göstermek istediği Türkiye'yi anlatmakta çektiğini söylüyor ve devamla, Türkiye'nin ne bir Avrupa ne bir Ortadoğu ve ne de bir Arap ülkesi olmadığını, Türkiye'yi Türkiye yapanın da bu olmadığını söylüyor. “Türkiye, kendine ait orijinal şeyleri kenara koyuyor, hatta yok ediyor, Avrupalı olmak adına özdeğerlerinden uzaklaşıyor. Türkler kendilerine ait şeylerle gurur duymalıdırlar" diyor.

Değerli arkadaşlarım, bir yabancı bizi ikaz ediyor ve samimiyetle diyor ki: "Millî kültürünüze sahip çıkın, taklitçilik sizi yok ediyor."

Ülkemizin tüm bu koşullardan kurtarılmasının tek yolu, demokrasinin evrensel kurallarına uygun, demokratik sistemi yeniden tesis ederek devleti bu hantal yapısından kurtarmaktır diyorum ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arı.

Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili Sayın Ali Işıklar’da; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA ALİ IŞIKLAR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma Bakanlığının bütçesi üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi, saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu konuşmamda kamu çalışanlarının sendikal hakları üzerinde konuşacağım.

Değerli milletvekilleri, kamu çalışanlarının sendikal haklarını ortaya koyabilmek için, kamu çalışanlarının konumunu iyice tanımlamak gerektiğine inanıyorum. Türkiye'de kamu çalışanları, devlet yapısı içerisinde çok önemli bir yer arz etmekte, devletin olmazsa olmazlarını teşkil etmektedir. Ancak, kamu çalışanlarının bu görev ve fonksiyonları herkes tarafından bilinmesine rağmen, maalesef, onlara, istenilen güven ve anlayış verilememektedir. Bugün, kamu çalışanlarının fonksiyonunun şu Yüce Meclisimizde bütçe görüşmeleri sırasında daha iyi anlaşılacağını sanıyorum. Sayın Bakanımız burada oturmaktalar. Bakanımız, tek olarak siyasî, kendinden sonra, müsteşardan, müstahdemine kadar kamu çalışanıdır.

Siz değerli milletvekilleri, ülke meselelerini konuşmakta, bunların çözülmesini istemekte, çözülmediği için de şikâyetçi olabilmektesiniz. Kamu çalışanlarını, bugün ülke meselesini eğitiminden sağlığına, tarımından ormanına, ekonomisinden teknolojisine, çalışmasından iş güvenliğine ve dış güvenliğine velhasılıkelâm, ülke meselesinin tümünün hem çözüm mercii hem de icracısı olan bu kesimi, maalesef, yıllardan beri hükümetlerin gözardı ettiğini, tüm kesimlere tanıdığı hakların bu ülke meselelerini çözmekle görevli olan bu kesimden esirgendiğini görüyoruz.

Bugün, hepimiz hastadan bahsediyor; ama, doktordan bahsetmiyoruz. Hasta ortada; ama, doktor, hastadan daha hasta. Bu görülmüyor, bu anlayışla yaklaşılmıyor ve yıllardan beri elini ayağını bağladığımız, ağzını bantladığımız bu kesim, susturulmak suretiyle ekonomik, sosyal, siyasal ve konuşabilme özgürlüğünden yoksun hale getirilmiş. Bugün, ülke meseleleri de kangren haline gelmiştir. Eğer, iyi teşhis yapar, iyi tedavi yaparsak, ülke meselelerinin daha kolay ve daha iyi çözüleceğini göreceğiz. Bugün, diyoruz ki, hastanın iyi olması isteniyorsa, doktoru iyi edelim; işte, o zaman ülke meselelerini çözmek daha kolaylaşacaktır.

Bugün bu kesimin ne hale getirildiğini görmek için, kısaca, birkaç misal vermek istiyorum. Bugün, bu kesimin çocuğu için öngördüğümüz ücret, üç öğün ve bir ay için 498 000 lira, bir aylık kira parası 200 000 lirayla 600 000 lira arasında, aile yardımı olarak 5 milyon, yolluksa 2 milyonla 3,5 milyon lira arasında. Yine, burada çalışan insanların yüzde 60'ı 120 milyon lira civarında ücret almakta; üniversite mezunları, 120 milyon lira civarında ücret alabilmekte.

Bu itibarla, ekonomik açıdan zor duruma getirilen bu kesim, sosyal açıdan da, çok çok zor duruma getirilmekte. Her hükümet değişikliğinde, müsteşarından müstahdemine kadar, sürgün korkuları, görevden alınma korkuları yaşanmakta, politize edilen üst kesimi çıkarırsak, diğer insanlarımız, sahipsiz ve garip kaldığından, her dönemde darbe yiyebilmektedir. Böyle bir psikolojik yapıda olan bu kesim, görevini yapamamaktadır. Bir taraftan ekonomik darbe, diğer taraftan sosyal darbe alan bu kesim, gerçek görevini yerine getirememektedir.

Diğer taraftan, bugün, her kesime siyasal hak tanınırken, sadece, ülke meselesinin tümünü bilen bu kesime siyasal hak tanınmamaktadır. Bugün, Yüce Meclis, elbette ki bu ülkenin kaymağıdır, kaymağı olmak durumundadır, ülke meselesini bilen insanlardan oluşmaktadır; ama, ülkenin okumuş aydınının yüzde 70'ini teşkil eden bu kesime, siyaset hakkı verilmemekte; tüm kesimlere verilirken, buradakilere verilmemektedir; sadece seçime bir ay kala sunulan bu hak, beş yıl çalışanlarla yarışamadığı için, bu haktan mahrum kalmaktadır. Diğer taraftan da, yine, bu kesim, üzülerek ifade ediyorum, bugün, eğitimci, ülke meselesi içerisindeki eğitim meselesini en iyi bilen, ekonomisini, teknolojisini, tarımını, bu kesim konuşamamakta; ama, bununla iştigal etmeyen, bilmeyen her kesime konuşabilme hakkı verilmektedir.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) – Burası hür; herkes istediğini konuşur.

ALİ IŞIKLAR (Devamla) – Anayasayla tanınan bu hak, maalesef, bazı yasalarla, bunların elinden alınmaktadır.

İşte, bunun içindir ki, ülkemiz, bu saydığım sebeplerden dolayı, gerekenleri yapamayan kamu çalışanlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. İşte, bunun içindir ki, mutlak surette, bu hak, hükümetler tarafından tanınabilmeliydi; ama, tanınmadığı için, bugün, tüm kesimlere tanınan - Avrupa'da ve Türkiye'de de örneklerini gördüğümüz gibi - bu haklarını elde edebilmesi için,bu kesim, mutlaka sendikal hakka kavuşturulmalıdır.

Bugün, ülkemizde, işçilerimiz 1946 yılında sendikal hakkı elde edip, 1963 yılında toplusözleşmeli grevli sendika hakkına ulaşmıştır; ama, ülke okumuş aydınının yüzde 70'ini teşkil eden kamu çalışanları, için 1999 yılına geldiğimizde hâlâ sendika hakkı verilmeli mi verilmemeli mi tartışması yapılır hale gelmiştir. Ben, geçmiş hükümetlerimizin, yapılmazsa bu hükümetin ve Meclisin ayıbı olacağını düşünüyorum ve mutlak surette bu ayıbın kaldırılması gerektiğine inanıyorum. Geçen defa 24 maddesi görüşülmüş; ancak, politik mülahazalarla yarım bırakılarak çıkarılmayan bu kanun mutlaka çıkarılmalıdır. Sayın Bakanımızdan ricamız, Parlamentoda siyasî partilerarası uzlaşma sağlanarak, Anayasa değişikliği yapılarak toplusözleşmeli grevli sendika hakkının bu kesime verilmesi. (Alkışlar) Eğer, bu sağlanamıyorsa, acilen Meclise bir yasa getirilerek, (Anayasayanın 53 üncü maddesinde), 1995 yılında yapılmış olan değişiklik gereği, bu kesime mutlaka toplugörüşmeli sendika yasasının acilen sunulması ve getirilmesi; böylece, yıllarca verilmeyen bu hakkın, elde edemedikleri bu hakkı kendi sendikalarıyla alabilmeli, alarak da bu millete daha iyi hizmet edebilmelidirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika daha veriyorum; toparlarsanız...

ALİ IŞIKLAR (Devamla) – Sendikanın önemini ifade etmek açısından, bugünkü Milliyet Gazetesinde bir köşe yazarımızın verdiği rakamları vermek istiyorum:

Memur olarak; bölge müdürü 316 milyon, il müdürü 239 milyon, mühendis 205 milyon, teknisyen 119 milyon, memur 103 milyon, hizmetli 87 milyon almakta -işçilerimiz almışlar, daha iyisini, daha güzelini alsınlar, ona saygı duyuyorum; ama, bunu, birinin alıp birinin almamasına, bir sendikal hakkın kullanımına misal vermek için söylüyorum- işçi olarak; kadrolu şoför 355 milyon, geçici şoför 280 milyon; kadrolu yağcı 316 milyon, geçici yağcı 277 milyon; düz işçi 307 milyon, geçici düz işçi 243 milyon; kadrolu bekçi 345 milyon, geçici bekçi 260 milyon, kadrolu temizlik işçisi 323 milyon, geçici temizlik işçisi 247 milyon almakta. Sendikası olanlar, sendikal haklarını kullanarak kendi hayat düzeylerini karşılayabilme imkânına sahip olmuştur; ama, üniversite mezunu insan 120 milyon alabilmektedir. Bunun içindir ki, bu kesim de, kendi hak ve menfaatlarını sağlayabilmesi için, mutlak surette sendikal hakka kavuşmalıdır diyor; Yüce Heyetinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Sedat Çevik'te.

Buyurun Sayın Çevik. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SEDAT ÇEVİK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının 1999 malî yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Turizm, para kazanmak ve yerleşmek niyeti olmaksızın, tatil, dinlenmek, spor, ziyaret, tahsil, inceleme ve araştırma yapmak, tedavi edilmek, eğlenmek gibi maksatlarla; kültür, sanat hareketleri ve dinî inançlar nedeniyle toplu veya tek başına yapılan seyahatlerdir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, turizm, yalnız deniz, kum, güneş ve eğlence; yani, kıyı turizmi değildir; ülkemizde turizm, yıllarca, hemen ve kolay gelir getirdiği için, bu manada anlaşılmış ve turizm politikaları da bu esas üzerine oturtulmuştur. Halbuki, turizmin, devamlı turist çekebilmesi ve ekonomi için daimi bir gelir kaynağı yaratabilmesi, aynı zamanda tüm yıla yayılarak, istihdamın geliştirilip sağlanabilmesi için çeşitlendirilmesi gerekmektedir. Bugün, artık, turist, sadece deniz, kum, güneş için gelmemektedir. Bu görüşümüze, 1994, 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarına ait bütçe görüşmeleri sırasında konuşan sayın bakanlar ve değerli milletvekilleri de katılmışlar ve turizmin mutlaka çeşitlendirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu görüşler doğrultusunda turizmi, kültür turizmi, yayla turizmi, termal tedavi turizmi, sağlık turizmi, kongre turizmi, av turizmi, ticaret ve sanayi fuarları turizmi, inanç turizmi ve benzeri gibi çeşitlendirmeliyiz, farklı alanlara da yaymalıyız. Yukarıda belirttiğim gibi, önceki bütçe görüşmelerinde de bu çeşitlendirmelerin yapılması ve turizmin tüm yıla ve yurda yayılması "her mevsim, on iki ay tüm Türkiye" sloganıyla ifade edildiği ve uygulamanın yapılacağı söylendiği halde, bu konuda kayda değer bir ilerleme, maalesef görülememiştir. Halbuki, Turizm Bakanlığının teşkilat ve görevleri hakkında çıkarılan kararnamede Bakanlığın görevleri, turizmi millî ekonominin verimli bir sektörü haline getirmek için, yurdun turizme elverişli bütün imkânlarını değerlendirmek, geliştirmek ve pazarlamak, turizm konularıyla ilgili kurum ve kuruluşları yönlendirmek, teşvik etmek ve işbirliğinde bulunmak, Türkiye'nin turistik varlıklarını her alanda tanıtıcı dokümantasyonu hazırlamak ve hazırlatmak, her türlü imkân ve araçlardan faydalanarak, turizmle ilgili tanıtma hizmetlerini içeride ve dışarıda yürütmek olduğu halde, bu görevler dar bir alanda anlaşılmış, diğer turizm çeşitlerine yeterince önem verilmemiş, bunlarla ilgili gerekli plan ve projeler yapılamadığı gibi, yeterli kaynaklar da ayrılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece tutanaklarda kalan turizmin çeşitlendirilmesi konusu acilen hayata geçirilmelidir. Başta başkent Ankaramız olmak üzere, bir dünya ticaret merkezi haline gelen İstanbul ve İzmir gibi illerimiz neden bir kongre ve fuar turizm merkezleri olmasın. Bu alanda dünyada, örneğin, İtalya'da Milano, Almanya'da Frankfurt gibi birçok şehir vardır.

Ayrıca, kongre ve fuar turizmi, bu kapsamda ülkemize gelen gelir düzeyi yüksek, eğitimli işadamı ve profesyonel yönetici olan turistlerin entelektüel konumları dolayısıyla medyada yer alan Türkiye'yi tanıtıcı yayınları nedeniyle ayrı bir öneme de sahip bulunmaktadır. Ülkemiz, hiçbir masrafa girmeden yurt dışında tanıtım yapma şansını da yakalamaktadır.

Jeotermal kaplıca yönünden çok zengin tabiî kaynaklara sahip olan ülkemizde, neden termal kaplıca tedavi turizmi geliştirilmesin; Almanya ve Fransa gibi örnekler var. Başkente 70 kilometre mesafede bulunan Kızılcahamam, Haymana ve Ayaş İlçelerimiz neden sağlık ve kaplıca tedavi merkezleri haline dönüşmesin. Özellikle, Haymana İlçemizde bulunan jeotermal şifalı suların yüzde 60'ının boş yere akıp gittiğini biliyor muyuz.

Ayrıca, kıyı turizmimizin de çok sıkıntılı olduğu bu dönemde, otellerimiz yüzde 20-25 doluluk oranlarıyla hizmet verirken, az sayıda olan ve yeterince tanıtımı yapılmadığı için yalnızca iç turizme hitap eden jeotermal kaplıca tedavisi yapılan otellerimizde doluluk oranı yılın her zamanı yüzde 100'dür.

Ülkemiz, doğal güzellikler, tarihsel ve arkeolojik değerler açısından oldukça zengin olup, sosyal, kültürel, tarihsel ve dinsel yapıları konusunda da turizm çeşitlendirilmesine tabi tutulmalıdır.

Ayrıca, kış turizmi, yayla turizmi, üç tarafı denizlerle ve binlerce doğal irili ufaklı koylarla çevrili olan ülkemiz, neden yat turizminin merkezi olmasın.

Bakanlığımızın -buranın altını çiziyorum- turizmi millî ekonominin verimli bir sektörü haline getirmek için, yurdun turizme elverişli bütün imkânlarını, değerlendirmek, geliştirmek ve pazarlamak aslî görevi olduğuna göre, ülkemizin her yanında, oniki aya yayılmış ve turizmin her çeşidine yönelik politikalar ve projeler üreterek acilen uygulamaya geçirmelidir. Bu uygulamalarda Turizm Bakanlığımız, Çevre Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlıkları ve yerel yönetimlerle koordineli bir şekilde çalışmalıdır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; kıyı turizmi çerçevesinde gelen dış turistler elbette ki çok önemlidir; gerçekten, ekonomimize azımsanamayacak bir derecede döviz girdisi sağlayarak itici güç görevi görmektedirler; ülkemizin ve milletimizin dünyada tanıtılmasında çok etkin bir rol üstlenmektedirler; ancak, unutulmaması gereken çok mühim bir nokta daha vardır : Bu toprakları vatan yapmak için canlarını seve seve feda etmiş şehitlerin torunu olan bu ülkenin gerçek sahiplerinin de tatil yapma ve diğer turizm faaliyetlerinden yararlanma hakları en ekonomik bir biçimde değerlendirilmeli, bu yolda etkin çözümler üretilmelidir. Bilinmelidir ki, iç turizm olmadan dış turizm de olamaz. Turizm, aynı zamanda ülkelerin ve milletlerin millî kültür ve değerleri ile sosyal yaşantılarının tanıtılmasına karşılıklı olarak aracılık eder ve katkı sağlar. Bu nedenle, turistik tesis ve alanlarda yapılacak olan her türlü etkinlik ve faaliyetlerin millî kültürümüz ile, örf, âdet ve geleneklerimizi yansıtması gerekir. Halbuki, “animasyon gösterileri” adı altında düzenlenen Türk gecelerinde bile bu duruma riayet edilmediğine, maalesef, şahit olmaktayız. Bu nedenle, özellikle bu tür faaliyetlere bir çeki düzen verilmeli; işletmecilerimiz, milletimizin doğru tanıtımı yönünde teşvik edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, turistler, kendi ülkelerine döndüklerinde, ülkemizin fahrî kültür ve tanıtım elçileri olarak da görev yaparlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm sektörümüzü dünyadaki hak ettiği yere getirmek istiyorsak, çevre bilincini de mutlaka geliştirmeliyiz. Çevre bilinci yönünden belli bir yere gelmiş yabancı turistlerin, temiz bir tesis, tarih ve denizin yanında doğal güzelliklerimizi de görmek ve temiz bir çevrede, rahat tatil ortamı bulmayı arzu ettiklerini de gözardı etmemeliyiz.

Bakanlığımızca, 8 Nisan 1993 tarihli genelgeyle "turizmde çevreye duyarlık" kampanyası başlatılmıştır. Bu genelgenin dayanağı ise, günümüzün en önemli sorunu ve turizmin en önemli kaynağı olan çevrenin korunması bilincine katkıda bulunmak, çevreye duyarlığı teşvik ederek özendirmektir. Bu kampanyayla turizm işletmelerinin konuya katkıları ve çevre bilincinin geniş bir kitleye yaygınlaştırılması amaçlanmıştır. Gerek kendi sınırları içinde gerekse yakın ve uzak çevresinde doğanın korunmasına duyarlık gösteren turizm tesisleri de özendirilmişlerdir. Ancak, bugüne kadar geçen süreler içerisinde, turizm tesislerimizin, yalnız kendi sınırları içindeki çevreye duyarlı olduklarını da üzülerek müşahede etmekteyiz. Sürdürülebilir turizm alanındaki kalkınma, sağlıklı çevre politikalarına ihtiyaç duyar. Turizmin vazgeçilmez, olmazsa olmaz şartlarından biri de, çevrenin, geçmiş kuşaklardan devraldığımız biçimde bizden sonra gelecek kuşaklara devredilmesiyle ilgili korunma çalışmalarıdır. Bu nedenle, Bakanlığımız, özellikle, çöp ve kirliliği etkileyen kullanım atıklarının iyi değerlendirilmesi açısından, altyapı yatırımlarına da önem vermelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yılın başında terörist başının yakalanmasından ve bazı nedenlerden dolayı ülkemiz üzerinde yapılan menfî propagandalar başta olmak üzere ve diğer faktörlerden dolayı bozulan imajımız, kıyı turizmimizi olumsuz yönde etkilemiştir. Zamanında etkili tanıtım ve önleyici önlemler alınmadığından dolayı sektörün krize girmesiyle, gelecek döviz girdilerinde de, bugün itibariyle, 2-2,5 milyar dolar bir kaybımız olup, bu rakam yıl sonuna kadar daha ileri boyutlara varacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEDAT ÇEVİK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Demin, sürenize 1 dakika ilave etmiştim; toparlayın lütfen.

Buyurun.

SEDAT ÇEVİK (Devamla) – Tamam; teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önceki yıllara ait bütçe görüşmelerinde de ifade edildiği gibi, turizm tesisleri ve gelirleri yönünden ülkemizin 2000'li yıllarda ilk on ülke arasına girmesinin hedeflenmesi görüşüne canı yürekten katılıyorum. Bir hizmet sektörü ve bacasız sanayi olan turizmin, çeşitlendirilerek, tüm ülkemizde 12 ay faaliyet göstermesi konusuna tekrar dikkat çekerek, 1999 malî yılı bütçemizin ülke ve Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çevik.

Şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Emre Kocaoğlu'nun.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 1999 bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Çalışma Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan'ı, bakan olduğu ilk günlerde kazanılan bir uluslararası başarıdan ötürü kutlamak istiyorum. Bilindiği gibi, geçtiğimiz haziran ayında, Birleşmiş Milletlere bağlı saygın bir uzmanlık ajansı olan Uluslararası Çalışma Teşkilatının, yani ILO'nun, yıllık konferansı yapılmıştı. çalışma hayatımızdaki sorunların bir türlü çözülemeyişi sebebiyle, onbir yıldan beri her ILO konferansında sorgulanan, eleştirilen, hatta kınanan Türkiye, ilk defa, bu yılki konferansın aplikasyon komitesinde tartışılmamıştır; yani, sorgulanmamıştır ve hırpalanmamıştır.

Çalışma hayatımızın kronik sorunları hâlâ çözülmediği halde, bu yıl Türkiye'ye gösterilen bu esnekliğin sebebi, hiç kuşkusuz, Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığındaki 55 inci hükümetle başlayan, 56 ncı hükümetle devam eden ve şimdi de 57 nci hükümetle doruğa ulaşan uluslararası güvendir. Bir başka deyişle, 55 inci, 56 ncı ve 57 nci hükümetlere ülkemizde duyulan güvenin uluslararası platformlara yansımasıdır. Bu güzel sonuçtan ötürü, Çalışma Bakanımızı ve tabiî, 57 nci hükümeti saygıyla kutluyorum. Şimdi, sıra, bu güvenin gereklerini yerine getirmeye; yani, birikmiş sorunları çözmeye gelmiştir.

Sayın Çalışma Bakanımızın daha ilk günden başlayarak sergilediği vukuflu ve kararlı tutumu, çalışma hayatımızın yıllanmış sorunlarının artık çözüleceği umudunu vermektedir.

Değerli arkadaşlarım, çalışma hayatı, dışarıdan dikenli görünen; ama, işin içine girince sanıldığı kadar dikenli olmadığı anlaşılan bir dünyadır. Divan şiirimizin ünlü bir beytini tanzir etmeme izin verirseniz "Çalışma hayatı mukassi görünür taşradan amma/ Bir başka ferah, başka letafet var içinde" diyebiliriz.

Çalışma hayatının sorunları vardır; ama, bu sorunların çözümü de vardır. Eğer, yasalar ve ilişkiler iyi düzenlenirse, çalışma hayatında barış kuraldır, ihtilaf ise istisnadır.

Çalışma hayatının üç tarafı olan işçi de, işveren de, devlet de, aslında, barış ister. Bu barışa varılması için yapılması gereken şey, devletin, diğer iki taraf olan işçilere ve işverenlere adil yaklaşması ve taraf tutmamasıdır. Bunun için de, devletin, işçi ve işveren sendikalarıyla yakın, adil ve tarafsız bir diyalog içinde bulunması gerekir.

Ülkemizde sosyal barışın en büyük teminatı, işçi ve işveren sendikalarımızın barışçı ve uzlaşmacı geleneğidir. Bu sayede, çalışma hayatında büyük yangınlar çıkmadan, ihtilaflar oyunun kuralları içinde çözülmekte ve sosyal barış, her şeye rağmen devam etmektedir. Eğer, işçi ve işveren sendikalarımızın bu barışçı ve uzlaşmacı geleneği olmasaydı, şimdi, ülkemizde, ne sosyal barış olurdu, hatta, belki, ne de demokrasi olurdu. Yani, eğer, bugün, demokrasimizin kalbi olan bu Yüce Mecliste ülke sorunlarını görüşebiliyorsak, yani, demokrasi yaşıyorsa ve bu demokrasinin kalbi sağlıklı işliyorsa, bunu, biraz da işçi ve işveren sendikalarımızın barışçı ve uzlaşmacı geleneğine borçluyuz; yoksa, Türkiye gibi, kişi başına geliri, hâlâ, daha 3 000 küsur dolar civarında seyreden, üstelik bu düşük gelirin bile son derece gayri adil dağıldığı, işsizliği yüzde 20'ler civarında tahmin edilen, adaleti ve sosyal adaleti tartışılan bir ülkede, demokrasi kolay kolay yaşayamazdı. Nitekim, bizim gibi yoksulluk ve işsizlik duvarını henüz aşamamış başka ülkelerde çalışma hayatı bir yangın yeriyse, sosyal barış yoksa, demokrasi bir türlü kurulamıyorsa, bunun sebebi, o ülkelerde, bizimkiler gibi sorumlu işçi ve işveren sendikalarının bulunmayışıdır. Bu vesileyle, bir yandan kendi kesimlerinin meşru hak ve çıkarlarını korurken, bir yandan da demokrasiyi ve barışı kollayan, basiretli işçi ve işveren sendikalarımıza şükranlarımı sunuyorum; ama, şükran borçlu olduğumuz işçi ve işveren sendikalarına karşı siyasetin aynı sağduyulu ve basiretli davranışı gösterememiş olmasından ötürü de üzüntülüyüm.

Ülkemizde, işçi sendikaları da, işveren sendikaları da siyasetin ilgisizliğinden ve duyarsızlığından şikâyetçidirler. İşçi ve işveren çıkarları ilk bakışta birbirine zıt gibi görünse de, aslında, ortak oldukları pek çok husus vardır. Eğer sosyal barışımızın devam etmesini ve demokrasimizin sağlıklı gelişmesini istiyorsak, çalışma hayatının sorunlarına karşı daha fazla ilgi ve duyarlık göstermeliyiz.

İşçi sendikalarının, örgütlenme, işsizlik, iş güvencesi, iş güvenliği, işsizlik sigortası, kayıtdışı istihdam - yani, kaçak işçilik - yüksek vergiler vesaire gibi konularda haklı şikâyetleri vardır. İşveren sendikalarının da, yüksek üretim maliyetleri, yüksek vergiler, katı çalışma kuralları, verimsizlik, sendikasız işyerlerinin doğurduğu haksız rekabet şartları, finansman ve kredi sıkıntıları gibi şikâyetleri de aynı derecede haklıdır. Çalışma hayatına profesyonel bir gözle bakılınca, iki zıt tarafın bu haklı şikâyetlerinin aslında örtüştüğü görülür; yani, son tahlilde, tarafların şikâyetleri arasında, sanıldığı gibi büyük bir ayrılık ve ihtilaf yoktur. Siyasete düşen, şimdiki ilgisizliği bırakıp bu ortak noktaları görmek ve haklı şikâyetleri adalet ölçüleri içerisinde halletmektir.

Anavatan Partisinin seçim bildirgesinde çalışma hayatına büyük önem verilmiş ve sorunların çözümü için somut yollar gösterilmiştir. Mesela, sendikal örgütlenmenin kolaylaştırılacağı, işsizlik sigortasının çıkarılacağı, iş güvencesinin işyerini rahatsız etmeyecek şekilde ve makul ölçülerde sağlanacağı, ekonominin gelişmesine paralel şekilde ücretlerin yükseltileceği ve mesela "asgarî ücret" gibi küçültücü bir kavramın yerine "yeterli ücret" gibi çok daha çağdaş ve insanî bir kavramın ikame edileceği belirtilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, işçi ücretlerinin yükselmesi ekonomik kalkınmaya ters değildir; tam tersine, ekonomi güçlendikçe işçi çıkarları daha iyi gelişir ve işçi ücretleri artar. Nitekim, resmî istatistiklere göre, son yirmi yılın reel anlamda en yüksek ücret düzeyi, Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakan olduğu 1991 yılına rastlamaktadır.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Yok canım sen de...

EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Resmî istatistikler, gayri resmî istatistikler 1991 yılını göstermektedir.

Bu durum, Mesut Yılmaz'ın ve Anavatan Partisinin temsil ettiği liberal ekonomiye - yani, piyasa ekonomisine - uygundur; çünkü, Anavatan Partisinin 1983'te başlattığı liberal ekonomi atılımı sayesinde ekonomi güçlenmiştir ve 1991 yılında işçilere en yüksek ücreti verebilecek hale gelmiştir; ancak, ne yazık ki, 1991'den sonra gelen bazı hükümetler liberal ekonomiden saptıkları için, ekonomi yine eskisi gibi kaotik krizlere duçar olmuştur ve neticeten, herkes gibi işçiler de bundan zarar görmüştür.

Şimdi, 57 nci hükümetimizin de, Anavatan Partisinin ülkeye getirdiği liberal ekonomiye sahip çıktığını görüyoruz. Bu şekilde ekonomi tekrar büyüme rayına oturtulabilirse, Anavatan İktidarında daha önce gördüğümüz gelişme yine tekrarlanır; yani, hem ekonomi büyür hem ülke güçlenir ve hem de işçi ücretleri artar. 57 nci hükümete, bu isabetli yolda başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma hayatında haklı şikâyetlerin en yoğun olduğu alanlardan biri de sosyal güvenliktir. Sosyal güvenlik, gelirin yeniden dağıtımını sağlayan, böylece sosyal adaletin sağlanmasında önemli rol oynayan araçlardan biridir; ama, bugün, sosyal güvenlik sistemimiz, güven değil, güvensizlik veren; sosyal adaleti sağlayan değil, bozan bir dinamit halindedir. Bağ-Kur emeklisi 57 milyon, SSK emeklisi 70 milyon lirayla geçinmek gibi bir mucizeyi gerçekleştirmek zorunda. 32 milyon insanımıza hizmet veren, daha doğrusu, veremeyen SSK'dan, ne hastalar ne sağlık personeli ne emekliler ne de bütçesini bu uğurda kurban veren devlet memnun; yani, herkesi mutlu etmesi gereken sosyal güvenliği, herkesi mutsuz eden bir sorunlar yumağı haline getirmişiz.

Sosyal güvenlik, artık, sadece hasta değildir, ölüm döşeğindedir. Değerli arkadaşlarım, artık, gün, bu hastayı ölüm döşeğine kimin düşürdüğünü tartışma günü değildir, ona tekrar can verme günüdür. Bu mucizeyi gerçekleştirmek üzere hulusu kalple yola çıkan Çalışma Bakanımızı ve hükümetimizi, bu cesaretlerinden ötürü kutluyor, kendilerine bu zor işte başarılar diliyorum.

Açıklanan rakamlara göre, sosyal güvenlik kuruluşlarının açığı, bu yıl, 2,5 katrilyon lira civarında; yani, yaklaşık 5,5 milyar dolar. Sistem bu şekilde giderse, açık, 2025 yılında 25 milyar dolara ulaşacak; yani, millete yükü bu rakama ulaşacak. Şimdi önerilen tedbirler alınsa bile, 2025 yılında 25 milyar dolarlık açık, sadece yarıya, 12 milyar dolara inecek, yine devam edecek; ama, şüphesiz ki, zararın neresinden dönülse kârdır ve işe, bir an önce başlanmalıdır.

Sosyal güvenlik, ülkemizde milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiriyor. Bu sebeple, mutlaka çalışma hayatının temeli olan üçlü diyaloğa, kurallarına riayet edilmelidir. Bu bakımdan, yapılan hazırlıkların Sosyal ve Ekonomik Konseyde sosyal tarafların tartışmasına açılacağı haberini memnuniyetle ve takdirle karşılıyoruz.

Ayrıca, her ülkenin şartları da birbirinden farklıdır; dolayısıyla, yapılacak düzenlemelerde, çalışanlarımızın ihtiyaçlarıyla birlikte, ülkemizin ve ekonomimizin şartları da dikkate alınmalıdır. Sayın Bakanımızın ve hükümetimizin bu hassasiyetleri değerlendirdiğini görüyoruz.

Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonunda açıkladığına göre, SSK'nın sağlık tesisleri 22 000 eksik kadroyla hizmet veriyor. Bu durum, mevcut personelin büyük fedakârlıkla görev yaptığını göstermektedir.

1998 yılında, SSK sağlık tesislerinde 50 milyona yakın poliklinik muayenesi yapılmıştır, 1 milyondan fazla hasta yatarak tedavi edilmiştir. Bütün bunlar, sağlık personelinin, gerçekten, özveriyle ve sıkıntı içinde çalıştığını gösteriyor.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bu nedenle, kurumun kadro eksikliğini gidermek hepimizin boynunun borcudur. Bu amaçla yapılan hazırlıkların, gerekli kanunun çıkarılması suretiyle desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – SSK hastanelerinde bir çeşit özerkliğe gidilerek, denetimin yaygınlaştırılarak reorganize ve rehabilite edileceğini görüyoruz. Bu bakımdan da memnunuz; ama, tabiî, bunlardan da, acil şekilde ve öncelikle, emeklilik yaşının halledilmesi şarttır.

Hiç şüphesiz, çalışanlar, ölünceye kadar çalışıp mezarda emekli olmayı kabul edemezler. Bu yoldaki talepler; haklıdır; ama, yine, hiç şüphesiz, insanlar, genç ve verimli yaşlarda emekli olmayı da talep edemezler. Bu iki ucun, adil ve optimum bir orta noktası mutlaka bulunacaktır. Sayın Bakanın, hükümetin ve Yüce Meclisin bu konudaki kararlı tavrı umut vericidir. Bu kararlı tavır devam ederse, hem SSK kurtarılır hem de çalışanlara adil emeklilik sağlanır.

SSK'dan şikâyetçi olanlar, yani, işçiler, emekliler, işverenler, sağlık personeli, kamu yönetimi, basın, yani, bütün millet, bütün herkes, bu haklı şikâyetleri giderecek doğru ilaçları da kabul etmeye hazır olmalıdır. Hastalığın şu acil aşamasında, ilacın, acı mı tatlı mı olması değil, yararlı olması önemlidir. Gereken radikal tedbirleri almazsak ve şimdiki rehavetle devam edersek veya şu ana kadarki rehavetle devam edersek, yarın, elde şikâyet edilecek bir SSK dahi kalmayacaktır.

Sosyal güvenlik sorununun bugün vardığı kavşakta yalnızca iki yol var; akılsız popülizm veya akıllı cesaret. Birinci yol, yani, akılsız popülizm, SSK'yı bugünkü felakete getiren kolaycı, ama, yanlış yoldur.

BAŞKAN – Toparlar mısınız efendim.

EMRE KOCAOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Bu yolda devam edersek, SSK'yı yattığı yerden kaldırırız; ama, sadece ebediyen gömmek için.

İkinci yol, yani, akıllı cesaret ise, batmış gemiyi tekrar yüzdürecektir, ölmüş sanılan hastayı tekrar diriltecektir, işçilerimizi ve emeklilerimizi hak ettikleri sosyal güvenliğe kavuşturacaktır; yani, bir mucizeyi gerçekleştirecektir.

Ben inanıyorum ki, iktidarıyla, muhalefetiyle, Yüce Meclisimiz, ikinci yolu, yani, akıllı cesareti tercih edecektir.

Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kocaoğlu.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Sayın Başkan, bir şey iletebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Şimdi, sayın sözcünün konuşmasına teşekkür ederiz de, metnin özüne bağlı kalmadı. Onun şiir olarak sunduğu "Meyhane mukassi görünür taşradan amma..." olacaktı şairin şahsına duyduğum saygı nedeniyle... (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

EMRE KOCAOĞLU (İstanbul) – Divan edebiyatımızda “tanzir etmek” denilen bir söz sanatı vardır; "Rephrase" denilir yabancı dilde. Tanzir edeceğimi söyleyerek arz etmiştim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, size de teşekkür ederim efendim.

Şimdi söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Nesrin Nas Hanım.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA NESRİN NAS (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak huzurlarınızda bulunuyorum; Anavatan Partisi Grubu adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, doğasıyla, tarihî zenginlikleriyle, açık hava müzesi özelliğiyle ve yüksek standartlı turistik tesisleri ve hizmet altyapısıyla dünya turizminin parlayan yıldızıdır. Ancak, tüm bu avantajlarına rağmen, turizm cenneti Türkiye, bu yılı turistsiz geçirmektedir. Ne yazık ki, Batı standartlarının çok üzerinde olan otelleri ve o güzelim sahilleri bomboştur; çünkü, Türkiye'nin, imaj, daha doğrusu, kendini ifade etme sorunu vardır. Terör, demokrasi ve insan hakları konusunda kendini anlatmadaki yetersizliği, turizmi lokomotif sektör olarak seçen ve bu alana milyarlarca dolar yatırım yapan ülkemizin, turizmde beklenen verimi alamaması sonucunu doğurmuştur. Sonuç ise, bomboş sahiller, boş kalan oteller ile tesisler ve en küçük işletmeden en büyük işletmeye kadar iflasla yüz yüze gelen bir sektörün varlığıdır.

Durumun vahametini daha iyi anlamak için, sektördeki yatırımların boyutuna bakmakta yarar var. Bakınız, Türkiye'de, hemen hemen Hilton Oteli büyüklüğünde 300'den fazla otel ve tatil köyü inşaa edilmiştir. Bunların her birinin maliyeti, ortalama 30 milyon dolar civarındadır ve her biri, 500 ilâ 800 kişiye doğrudan iş imkânı yaratmaktadır. Bu otellerde kalanlar, her gün, çarşaf, havlu eskitmekte; yumurta, peynir, et, meyve, sebze ve temizlik malzemeleri tüketmektedirler. Doğal olarak, harcadıkları para, sadece otelde çalışan 500 kişiye iş ve aş sağlamamakta, çarşafı üreten tekstil sektörüne, peyniri üreten tarım sektörüne, otel mobilyasını ve temizlik malzemesini üreten sanayii sektörüne iş ve aş imkânı yaratmaktadır. Kısaca, turizm sektörü, toplam olarak, 32 sektörü ve 29 000 mal ve hizmet kalemini doğrudan etkilemektedir ve doğrudan ve dolaylı, 2,5 milyon kişiye iş imkânı yaratmaktadır. Diğer bir deyişle, turizm, ekonomik durgunluğun ve işsizliğin pençesinde kıvranan ülkemiz için, asla ve asla ihmal edilemeyecek bir sektördür.

Evet, turizm, yapısı itibariyle, son derece dinamik bir sektördür. Öyle ki, dünya genelindeki ekonomik durgunluğa rağmen, dünya turizm sektörü, 1999 yılındaki konjonktürel nedenlere bağlı olarak yavaşlama göstermişse de, büyümesini sürekli olarak devam ettirmiştir. Türkiye de, dünya turizminin en önemli ülkelerinden birisidir. Dünya Turizm Örgütünün raporlarına göre, turist ağırlayan 40 ülke arasında, Türkiye, 19 uncu sırada yer almaktadır. Dünya ticaret hacmindeki payımız, bindelerle ifade edilirken, dünya turizmindeki payımız yüzde 3'tür. Bu bile, turizmi, öncelikle önem vermemiz gereken sektörler arasında ilk sıralara sokmaktadır.

Türkiye, eğer imaj sorununu aşabilirse, 2000 yılında 673 milyon kişiye, 2010 yılında 1 milyar kişiye, 2020 yılında 1,6 milyar kişiye ulaşacak olan dünya turizm talebinden ve 2 trilyon dolara ulaşacak olan dünya turizm pastasından daha büyük pay alma imkânını kavuşabilir. Kuşkusuz, bu pastayı büyütmek, öncelikle, turizmin, uluslararası rekabet ve verimlilik şartlarına tabi özel bir girişim faaliyeti olduğunu kavramak ve sektörün, dünyayla rekabet edebilme yeteneğini geliştirmekle mümkündür; yani, Türkiye, kendi sığ sularından çıkıp, okyanuslara açılmak zorundadır.

Turizm sektöründe, tanıtımın payının büyük olduğu bir gerçektir ve tanıtım, ülkenin genel imajını düzeltmeyi de içine alan, kapsamlı ve sürekli bir model olmak zorundadır. Dolayısıyla, Türkiye, terör, insan hakları ve demokrasi konusundaki haklı tezlerini etkili bir şekilde dünyaya anlatırken, öte yandan, bu alanlardaki eksikliklerini bir an önce gidermelidir; çünkü, bunun maliyeti çok yüksektir. Bu maliyet, diğer ülkeler daha eski, daha kötü tesislerini daha pahalı satarken, sizin dünya standartlarının üzerindeki tesislerinizi ve hizmetinizi - yani, turizminizi - çok ucuza satmanız demektir ve bugün de olan budur.

Kuşkusuz, tanıtım bütçelerinin yetersizliği de bir başka sorundur. Türkiye, Akdeniz çanağındaki rakipleriyle karşılaştırıldığında, tanıtıma en az bütçeyi ayıran ülkedir. Örneğin, Fas, turizm gelirinin binde 20,4'ünü, hiçbir imaj sorunu olmayan İspanya binde 3,1'ini ayırırken, Türkiye'nin ayırdığı pay sadece binde 1,5'dur. Turizmi lokomotif sektör olarak seçen Türkiye'nin, tanıtım bütçesiyle de bunu kanıtlaması gerekmektedir.

Vurgulamak istediğim bir başka husus da, turizmin, çevresiyle, ulaşım kolaylıklarıyla, belediye hizmetleriyle ve diğer tüm altyapı hizmetleriyle bir bütün olduğu ve bütünlük içinde pazarlanabildiğidir. Bu nedenle, Türkiye'nin altyapı açığını bir an önce kapatması ve turizmin yoğun olduğu yerleşim birimlerinde altyapı hizmetlerini daha sağlıklı yürütülmesini teminen, Turizm Bakanlığı ve sektörün temsil edileceği altyapı hizmet birliklerinin oluşturulmasını sağlamak amacıyla 1580 sayılı Belediye Yasasındaki gerekli değişikliklerin bir an önce yapılmasıdır.

Ayrıca, Akdeniz, Ege turizmi altyapısı ve kıyı yönetimi projesi uygulamaları da hızlandırılmalı; Turizm Bakanlığıyla belediyelerin koordinasyonu bir an önce sağlanmalıdır.

Kuşkusuz, tanıtım, sadece devletin ya da Turizm Bakanlığının işi değildir; özel sektörün, özel sektör inisiyatifinin mutlaka devreye sokulması gerekir; çünkü, tanıtım bir bütündür ve ortak bir eylem planını zorunlu kılar. Bu nedenle, sektörün, seyahat acentesiyle, yatırımcısıyla ve tur operatörüyle, tanıtım hamlesinin bir parçası olması gereklidir.

Turizm gelirlerinden doğrudan ve dolaylı olarak pay alan tüm ilgililerin, aldıkları pay oranında turizm tanıtımına katkıda bulunmaları sağlanmalıdır. Bu amaçla, seyahat acentelerinin, ulaştırma sektörünün, turizm işletmelerinin, ticaret odalarının ve yerel yönetimlerin katkılarıyla, Turizm Bakanlığına bağlı bir turizm tanıtma bordu ve fonu kurulmalıdır.İlaveten, krizlere karşı, sektörün esnekliğini artırmak, yatırımların uluslararası standartlara uygunluğunu sağlamak, finans sorunlarını çözmek, yatırımları teşvik etmek amacıyla sektöre yönelik bir özel ihtisas bankası kurulması da zorunlu görülmektedir.

Bu eylem planında hükümete düşen ise, Türkiye'nin imajını düzeltecek önlemleri bir an önce almak, Türkiye'ye, çağdaş, demokratik bir hukuk devleti kimliğini en kısa zamanda kazandırmaktır.

Turizm Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nas.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim; ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce, Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutacağım.

Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasasının 19 uncu maddesinin 5/b ve 6/b bentleri gereğince, hükümetlerin, uluslararası çalışma konferansında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.

Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. – 86 ncı Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 189 sayılı Tavsiye Kararı ile “Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler” başlıklı ILO bildirgesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/240)

16.11.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 5.11.1998 tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00.8010/5675-028853 sayılı yazısı.

2-18 Haziran 1998 tarihlerinde Cenevre'de yapılan 86 ncı Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen "Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde (KOBİ) İstihdam Yaratılmasının Teşviki İçin Genel Şartlar" hakkındaki 189 sayılı Tavsiye Kararı ve "Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler" başlıklı "ILO Bildirgesi" ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulması hakkındaki ilgi yazı ile ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

Mesut Yılmaz Başbakan

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1999 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S.Sayıları : 3,4,8,9) (Devam)

G) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

H) TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. – Turizm Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakan. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz, 10 dakikadır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımız 1999 malî yılı bütçe tasarısı üzerinde, hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, burada görüşlerini açıklayan çok değerli milletvekili arkadaşlarımıza teşekkürlerimi arz etmek istiyorum. Burada yapılan konuşmalar, Bakanlığımız için aydınlatıcı ve yol gösterici olacaktır. Değerli arkadaşlarımın konuşmaları ve eleştirileri, büyük ölçüde, hazırlamakta olduğumuz sosyal güvenlik reform tasarısı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bundan önce, yine, değerli arkadaşlarımızın, birkaç konuşmalarında değindikleri hususları kısaca cevaplamak istiyorum.

Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Emre Kocaoğlu'nun, ILO sözleşmelerinden bahisle ortaya koyduğu görüşlere aynen iştirak ettiğimizi ve ILO sözleşmelerine uyum sağlayacak hukukî düzenlemeleri ve uygulama planlarını mutlaka hayata geçireceğimizi, bilgi olarak arz etmek istiyorum.

İzmir Milletvekili arkadaşımız Sayın Suat Çağlayan'ın, yurt dışındaki vatandaşlarımızın haklarını teminen ikili anlaşmalar yapılması yolundaki temennilerine katılıyoruz. Bir ufak bilgi arz etmek istiyorum bu konuda: Şu anda 11 ülkeyle işgücü anlaşması ve 17 ülkeyle de sosyal güvenlik anlaşması imzalanmıştır; bazı ülkelerle işgücü istisna akdi anlaşması, bazı ülkelerle de sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanması yolundaki çalışmalarımız da devam etmektedir.

Ankara Milletvekili Sayın Ali Işıklar'ın kamu çalışanları sendika yasasıyla ilgili ortaya koyduğu görüşlerinden de istifade edeceğiz. Esasen 55 inci hükümet döneminde Parlamentoya getirilen ve 23 maddesi görüşüldükten sonra geri çekilmek durumunda kalan ve şimdi 57 nci cumhuriyet hükümetimiz tarafından da doğrudan doğruya Meclis Genel Kuruluna sevk edilmiş bulunan Kamu Çalışanları Sendika Yasa Tasarısını, öncelikli olarak önümüzdeki günlerde gündemimize alacağız ve huzurunuza getirip, bu yasa tasarısı konusunda fikirlerimizi de sizlere arz etme imkânı bulacağız.

Ordu Milletvekili Sayın Yener Yıldırım'ın konuşmasındaki bir iki hususa kısaca cevap vermek istiyorum. Tabiî, çok değerli muhalefet partisine mensup olan Sayın Yıldırım'ın görüşlerini, bir muhalefet partisi edası içerisinde, muhalefet partisi milletvekili sıfatıyla ifade ettiğinin de farkındayım; ama, iki şey hatırlatmak istiyorum ve bir polemiğe girmek niyetinde de değilim; ama memur maaşları konusunda 57 nci cumhuriyet hükümetini, bu maaşlar daha açıklanmadan eleştiri yağmuruna tutan değerli arkadaşım, herhalde, kamu çalışanlarına sıfır zam önerisinin hangi hükümet döneminde, hangi sayın başbakan tarafından ortaya konulduğunu zannediyorum ki unutmuşa benziyor. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sosyal güvenlik sistemiyle ilgili eleştiri getiren değerli arkadaşımız; bu sistemin, 1965, 1969, 1976 ve en sonunda 1992 yılında bozulması noktasındaki popülist yaklaşımları, acaba hangi parti bu Genel Kurula getirip kanunlaştırmış ve bugünkü sosyal güvenlik sistemimizin işin içinden çıkılmaz hale getirilmesine katkı sağlamıştır? Sanıyorum ki, icap ederse, bunu da bizim sorma hakkımız vardır.

Sayın Mahfuz Güler'in, sosyal güvenlik reformunun zamanında yapılamaması eleştrisine aynen iştirak ediyorum; çünkü, bugün, çok gecikilmiş bir noktada olduğumuz da doğrudur. Ancak, yine, çok değerli arkadaşımızın, Sayın Ecevit ne zaman iktidara gelirse, kuyruk olur; işte, emekliler, pazar yerlerinde artan sebzeleri topluyorlar, tarzındaki yaklaşımını biraz yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Refahyol döneminde, emekliler, süpermarketlerden alışveriş yapıyorlardı da, acaba şimdi mi çarşı pazarına düştüler?!... (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Burada, sanıyorum ki, biraz, insaf ölçüleri içinde değerlendirmemiz lazım.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Demagoji yapıyorsun...

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Polemik yapma...

BEKİR SOBACI (Tokat) – Esnaf iyi biliyor... Esnaf iyi anladı sizi...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bugün...

BEKİR SOBACI (Tokat) – Türkiye Yalova’dan ibaret değil.

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayın.

Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Sayın Başkanım, ben, Genel Kurula hitap etmeye çalışıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, polemiği hepimiz yaparız, geçmişi eleştiririz, birbirimizi de eleştiririz; bunlar doğal; ama, bakın, çok samimiyetle bir şeyi gecenin bu saatinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bazı konular vardır ki, bunların polemiğinin hiçbirimize yararı yok, birbirimizi suçlamamızın da bir yararı yok; çünkü, gelinen nokta da, hepimizi ilgilendiren, 65 milyonu, Türkiyemizi ilgilendiren bir konu var. Bunların başında, şu anda, yüreklerinize su serpme niyetinde olmak istediğim bir anda; maalesef, sosyal güvenlik meselesiyle ilgili karanlık bir tabloyu tekrar bilgilerinize arz edeceğim.

Bugün, sistem, öylesine işin içinden çıkılmaz hale getirilmiş ki, fazla değil, dört sene sonra, beş sene sonra emeklisine maaşını ödeyemeyecek noktaya getirilmiştir. Bugünkü görüştüğümüz bütçede, sosyal güvenlik sistemindeki açıktan dolayı, 2,2 katrilyon lirayı devletin açıktan ödemesi söz konusudur. Biz biliyoruz ki, yıl sonunda bu 2,5 katrilyonu aşacak. Peki, nereden bulacaksınız bu parayı; ortalama yüzde 100 faizli Hazinenin içborçlanma tahvillerini satarak. Ne demektir bu; 1999 Aralık sonunda 5 katrilyon, sadece, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığınızın açığına ödeyeceğiniz para. Peki, burada, şu bütçenin içerisinde, Türkiye'nin bütün her tarafında, yollarıyla, köyleriyle, ilçeleriyle, illeriyle yapacağı toplam yatırımın tutarı ne; 1,4 katrilyon. Yani, Türkiye'nin her tarafına getireceğimiz hizmetlere ödeyeceğimiz 1,4 katrilyonun yaklaşık 3 mislini sadece sosyal güvenlik sistemimizin açıklarına ödemeye mahkûm olan bir Türkiye'deyiz ve bu rakamlar çığ gibi büyüyor. Peki, nasıl ödeyeceksiniz bu 5 katrilyonu, acaba 2000 yılının ocak ayında ödeme imkânınız var mı; hayır. Ne yapacaksınız; yine içborçlanma tahvili satmak suretiyle karşılayacaksınız. Ne getirecektir bu; 5 katrilyon daha. Peki, 2000 yılının açığı ne olacak; 10 katrilyonu da oradan yazın. 2,2 katrilyondan hareket ediyoruz, ikinci yılın sonunda 20 katrilyon dolayında bir bedeli milletçe, devletçe ödeyecek olduğumuz bir açıktan söz ediyoruz. Bunun geçmişteki günahı şu partinin, bu partinin; bunları aşmamız lazım. Şu anda o eleştirileri birbirimize yapma hakkımız yok. Kim haklı, kim haksız; onu tarihe havale edelim. Geçmişle hesaplaşmanın bir faydası yok; biz, şimdiyi, şu anı ve geleceği düşünmek zorundayız.

Elimizi vicdanımıza koyduğumuzda, 57 nci cumhuriyet hükümeti olarak hazırlık çalışmasını tamamlama aşamasına geldiğimiz sosyal güvenlik reformuna, ben ümit ediyorum, ben arzu ediyorum ve ummak istiyorum ki, Parlamentomuzun tamamı noktasındaki bir çoğunlukla sahip çıkılacaktır; çünkü, inanın, sizlerin huzurunuzda samimî olarak ifade ediyorum, eğer bu reform tasarısı çıkmazsa, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin emeklilik sistemi tamamıyla sona ermiş demektir. Biz bugün diyoruz ki, emeklilerin maaşı azdır; doğrudur; 50 milyon lirayla Bağ-Kur emeklisinin, 70-80 milyon lirayla SSK emeklisinin geçinebilme mucizesi yaratma çabası verdiği, tarihî bir gerçektir. Bu ıstırabı hepimiz yaşıyoruz; ama, gelin görün ki, fazla değil, 2005 yılında içborçlanmayla dahi karşılayamayacak boyutlara gelecek açık yüzünden, Türkiye'de, emeklilerimize maaşlarını veremeyecek noktaya geliyoruz. Bu, hepimizin, üzerinde çok ciddî durması lazım gelen önemli bir gelişmedir. İşte bunun için, bu kan kaybına bir an önce el koyacak ciddî reform tasarılarına ihtiyaç vardır.

Şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, 57 nci hükümetimizin programı çerçevesinde böyle bir programı hazırladık, böyle bir reformu hazırladık ve bunu, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etme hazırlığı içerisindeyiz.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, demin konuşan arkadaşlarımız haklı olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Sayın Başkan, 1 dakika daha verirseniz...

BAŞKAN – Sayın Bakan, herhalde, daha ILO'yla ilgili açıklamanız da var; değil mi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Evet, ILO'yu da açıklamak için...

BAŞKAN – O zaman 2 dakika eksüre vereyim efendim, ILO'yu da açıklayın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sosyal sigortalar hastanelerinden haklı olarak şikâyetler dile getirildi. Evet, o Sosyal Sigortalar Kurumu hastanesine gecenin 2'sinde giden zaten 80 yaşına gelmiş bir hastanın, yoksul, fakir fukara insanların oradaki çığlıkları karşısında suskun kalmanın bir vicdansızlık olduğunu söylüyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar) Hepimizin kaderidir bu, hepimizin ıstırabıdır. Ama, Sosyal Sigortalar Kurumunda -geçen günkü konuşmada da değinmiştim- 20 yıl içerisinde, sadece İstanbul'da SSK'yla muhatap olan nüfus sayısındaki yüzde 71'lik artışa karşılık, yatakla ilgili olarak, yataklı tedavi konusunda yapabildiğiniz yatırımınızın toplamı ancak yüzde 2 olmuş.

SSK'yı bırakmışız, sosyal güvenlik kurumlarını kaderleriyle başbaşa bırakmışız. Bunları kaderleriyle başbaşa bırakınca, aslında, SSK'ya muhatap olan 32 milyon vatandaşımızı da kaderlerine mahkûm etmişiz. İşte bunu değiştirmek, buna acil olarak önlemler getirmek bizim görevimizdir.

Biz, şikâyet makamı değiliz; biz yapacağız. Kiminle yapacağız; Parlamentoyla, muhalefetiyle iktidarıyla hepimiz yapacağız; çünkü, bu, hepimizin meselesi; bu, Türkiyemizin meselesi. Bu inancı hepinizin paylaştığını biliyorum ve önünüze getireceğimiz yasa tasarısına da, muhalefetiyle iktidarıyla, Parlamentodaki bütün değerli milletvekillerimizin sahip çıkacağına olan inancımı buradan ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin okunan Başbakanlık tezkeresi uyarınca, ILO'yla ilgili konuyu sizlerin bilgilerine arz etmek istiyorum:

Ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütü Anayasasının 19 uncu maddesi hükümleri gereğince, Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında, Bakanlığımızın, Yüce Meclisimize bilgi sunması gerekmektedir.

Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun 2-18 Haziran 1998 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan 86 ncı Genel Konferansında, bir tavsiye kararı ile “Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler" başlıklı ILO bildirgesi kabul edilmiştir. Konferansça kabul edilen 189 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerde İstahdam Yaratılmasının Teşviki İçin Genel Şartlar Hakkındaki Tavsiye Kararı, küçük ve orta ölçekli işletmelerde istihdam yaratılmasının teşviki için genel şartları düzenlemektedir.

189 sayılı tavsiye kararı gereği, üye ülkeler, KOBİ'leri kendi sosyal ve ekonomik şartlarına uygun şekilde tanımlamayı, bu konuda kendi ulusal koşulları ve uygulamalarıyla bağdaşan önlemler almayı taahhüt etmişlerdir. Bu çerçevede, üye ülkeler, KOBİ'lerin büyümesine ve gelişmesine yardımcı olacak politik ve hukukî çerçevenin iç mevzuatlarında oluşturulmasını, etkin ve rekabet edilebilir politikaların uygulanmasını sağlayacak tedbirleri alacaklardır.

Söz konusu tavsiye kararında, ayrıca, KOBİ'lerin büyümesini, iş yaratma potansiyellerini ve rekabet güçlerini kuvvetlendirmek için altyapı hizmetlerine de ihtiyaç olduğu kaydedilerek, bu konuda işçi ve işveren örgütlerinin oynadığı role değinildikten sonra, yapılacak uluslararası işbirliğinin önemine işaret edilmektedir.

Diğer taraftan, konferansça kabul edilen Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler ILO Bildirgesi, Uluslararası Çalışma Örgütünün çalışanların temel hak ve özgürlükleri konusunda 7 temel sözleşmeyle, 29, 87, 89, 100, 105, 111 ve 138 sayılı sözleşmelerin garanti altına aldığı hak ve ilkelere bütün üye ülkelerin bu sözleşmeleri onaylayıp onaylamadıklarına bakılmaksızın saygı göstereceklerini teyit etmektedir. Sözleşmelerde yer alan hak ve ilkeler, bildirgenin kabulüyle, küresel bir sosyal platforma taşınmış bulunmaktadır.

Bildirge "Başlangıç” ve “Faaliyetler" olmak üzere iki bölümden oluşmakta, ekinde ise, bildirgedeki standartların üye ülkelerde uygulanmalarını izleyecek bir mekanizmanın usül ve esaslarını düzenleyen metin yer almaktadır. ILO'nun varlık nedeni ile güvenilirliğini ve saygınlığını sürdürebilmesi açısından önem arz eden söz konusu bildirgenin, üye devletlere, hukukî bir yaptırım gücü olmamakla birlikte, siyasal ve ahlakî bağlayıcılığı bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Yeter Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Devamla) – Yasal olarak okumam gereken bir metin var; onu okuyup, konuşmamı bitireceğim.

Bilindiği üzere, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO, istihdam, temel çalışma hakları ve çalışma şartlarını iyileştirmeyi amaç edinmiş üçlü yapıda faaliyet gösteren bir ulusalararası kuruluştur.

ILO tarafından kabul edilen ve yukarıda ana hatlarıyla değinilen mevzuata paralellik sağlanması, ulusal mevzuatımızda bu yönde yapılacak düzenlemelerle mümkün olacaktır.

Genel Kurulun bilgisine arz ederim.

Beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

IV. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan’ın partisinin ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendilerine atfetmesi nedeniyle konuşması

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bedük, bir söz talebiniz var; ne hakkında konuşacaksınız?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, İçtüzüğümüzün 60 ıncı maddesine göre, bir açıklama getirme ihtiyacını duyuyorum.

BAŞKAN – Yerinizden, çok kısa olarak; buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın, yapmış olduğu açıklamalar sırasında "sıfır zam hangi hükümet zamanında yapıldı?" şeklinde bir sorusu oldu. Eğer, sıfır zamma neden olan iktisadî bozukluğu, ekonomik gerilemeyi, enflasyonun yüzde 150'lere vardığını, büyüme oranının eksi 6 olduğunu, bu sıfır zammı veren hükümetten önceki hükümetlerin ortaya koyduğu tablonun gerekçesini de ifade etmiş olsaydı, daha gerçekçi bir yaklaşımla meseleyi ortaya koyma imkânını sağlamış olurdu.

Şimdi, sıfır zammın veriliş sebebi, enflasyondu, büyüme hızıydı. Daha sonra, enflasyonun düzelmesiyle birlikte, bir sene sonra, kamu görevlilerine enflasyonun üzerinde zam verildi ve bu surette düzeltildi.

Sosyal güvenlikle ilgili konuda, Doğru Yol Partisi olarak biz, sosyal güvenlik konusunda getirilecek olan her türlü -reform anlayışı içerisindeki- tasarıları destekleyeceğimizi de ifade etmiştik. Eğer hatırlarlarsa, Anayol zamanında ve daha sonraki görüşmelerde kamuoyuna yapılan açıklamalarda, sosyal güvenliğin, gerçekten, bugün içerisinde bulunduğu şartları itibariyle reforma ihtiyacı olduğunu, bu zararın mutlak surette telafi edilmesi gerektiğini ve getirilecek olan kanun tasarılarına da her zaman destek vereceğimizi ifade etmiştik.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim efendim.

III. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMiSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – 1999 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/1; 1/2; 1/3, 3/122; 1/4, 3/123) (S. Sayıları : 3, 4, 8, 9) (Devam)

G) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

H) TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1. – Turizm Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

2. – Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Şimdi, Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'ya söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakanım. (ANAP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımın 1999 yılı bütçesi üzerinde, hükümet adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin en başında, Bakanlığımın bütçesi üzerinde grupları adına düşüncelerini ifade eden arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Çok büyük bir ekseriyetiyle -diyebilirim ki, yüzde 95 ekseriyetiyle- düşüncelerine katılıyorum; ancak, düşüncelerine katılmakla beraber, bir hususun altını çizmek istiyorum: Bundan önceki yıllarda Bakanlığımın bütçesi üzerinde yapılan müzakerelerde ifade edilen görüşlere, değişik partilere mensup milletvekillerince belirtilen görüşlere baktığınızda, hemen hemen aynı şeyleri rahatlıkla orada da görürsünüz; yani, Türkiye'de turizmde ne yapılması gerektiğine ilişkin, Parlamentoda aşağı yukarı bir konsensüs vardır. Parlamentoda bir konsensüs vardır ama, her ne hikmetse, icraata yansıtabilmek bugüne kadar bize nasip olmamıştır.

Burada arkadaşlarım ifade ettiler; 1980'li yıllarda, özellikle bir yatırım hamlesi olarak öne çıkan, göze çarpan Türkiye'nin turizm hareketi, daha sonra, pazarlama ve turizm kültürünün yaygınlaştırılması, turizmin çeşitlendirilmesi noktasında yeni bir anlayışla desteklenemediği için, maalesef, daha çok, pazardan gelen taleplerin yoğunlaştığı odaklarda, yoğunlaştığı noktalarda devam eden bir turizm hareketi olagelmiştir.

Bugün yaşamakta olduğumuz kriz, bir bakıma, bu çeşitlenmeyi, bu yenilenmeyi gerçekleştirememiş olmamızın bir bedelidir. Hiç şüphesiz, yaşadığımız krizin, turizmin, sözünü etmeye çalıştığım yapısal sorunlarından bağımsız, ağırlıklı bir niteliği vardır; yani, 1999 sezonu içinde yaşadığımız kriz, ağırlıklı olarak, turizmin yapısal sorunlarından kaynaklanmamaktadır. Bu, özellikle şubat ayı ortasında ortaya çıkan bir konjonktürel faktörle başlayan, ağırlığını hissettiren bir krizdir; ama, şunu unutmamak lazımdır ki, bu konjonktür, Türkiye için beklenen bir konjonktürdü- ama 1999'un şubatı ama haziranı, ama 2000 yılının ama 1998 yılının- bu, beklediğimiz bir konjonktürdü. Bu konjonktürün turizmimiz üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri öngörmek ve buna dönük tedbirleri almamız icap ederdi.

Buna dönük tedbirlerin alınamamış olduğunu söylemek durumundayım; ancak, şunu da ifade etmek durumundayım ki, bu konjonktür, sadece ve sadece Turizm Bakanlığına, belki, turizm sektöründe kendisini en ağırlıklı olarak hissettiren bir sorun getirmekle beraber, Türkiye'nin topyekûn yaşamakta olduğu sorundan bağımsız bir konjonktür, bağımsız bir sorun değildir.

Türkiye'nin temel bir iletişim problemi vardır; uluslararası toplumla iletişimde, Türkiye'nin, kendini ifade etme noktasında bir sorunu vardır. Bizi yanlış anlıyorlar, bizi doğru anlamıyorlar, biz aslında böyle değiliz, hatta biraz da kötü niyetlidirler diyerek, sorunumuza çözüm bulamayacağımız açıktır. Yaklaşık bir yirmibeş otuz senedir, belki bundan da daha uzun bir zamandan bu yana Türkiye, uluslararası alanda yaşadığı her türlü sorunda aşağı yukarı, geleneksel olarak bu reaksiyonu ortaya koymaktadır; ama, bu reaksiyonun, artık neredeyse geleneksel olarak yaşadığımız sorunlara bir çözüm getirmediği de aşikârdır. İşte turizmde yaşadığımız sorun, artık, iletişim sorunumuzun rakamsal karşılıklarını ifade etmektedir. Yani, Türkiye'nin kendi imajını orta yerde bırakmasından kaynaklanan bir sorun, kendi imajına sahip çıkmamasının, kendi tezlerinin arkasında doğru iletişim tekniklerini kullanarak, doğru propaganda tekniklerini, doğru tanıtma tekniklerini kullanarak kendi mesajlarının arkasında sağlam bir şekilde duramamasının bedeli, 1999 yılında turizm sektörü için 2,5 milyar Amerikan Dolarıdır. Dürüstçe söylemek gerekirse, bu, iyimser bir rakamdır.

Değerli arkadaşlarım, ekonomiden sorumlu, Hazineden sorumlu Bakan arkadaşlarımızın, Türkiye'nin uluslararası kredi itibarını sağlama ve bu vesileyle Türkiye'ye kredi kazandırma, Türkiye'nin yatırımları için kredi kazandırma noktasındaki girişimlerinin rakamsal olarak hedeflerini hatırlarsanız, 2,5 milyar doların, 3 milyar doların, 4 milyar doların ne kadar önemli rakamlar olduğunu açıkça görebilirsiniz; ama, bundan daha önemli bir şey var; Türkiye, potansiyeli itibariyle, İtalya ya da Fransa'yla rahatlıkla boy ölçüşebilecek turizm potansiyeline sahip bir ülkedir. Bu ülkelerin gelirleri 30 milyar dolarlar civarındadır, asgarî olarak 30 milyar dolar civarındadır. Şunu rahatlıkla iddia etmek mümkündür ki, Türkiye'nin turizm potansiyeli 30 milyar doların altında değildir.

Türkiye, turizm konusunda benimsemesi gereken politikaları, uygulaması gereken politikaları uygulamayışının, bu tavrı bir devlet tavrı haline getirmeyişinin, sürekli, istikrarlı, kararlı bir devlet tavrı haline getiremeyişinin bedelini, naçizane benim düşüncelerime göre, en az 20 milyar dolar/yıl olarak ödemektedir.

20 milyar dolar/yıl demek, Türkiye'nin sosyal sorunlarının çözülmesi bakımından hangi anlamlara gelir; bunu, hiç şüphesiz, bütün arkadaşlarım takdir edebilirler; Türkiye'nin ekonomik sorunlarının süratle çözümlenebilmesi bakımından hangi anlamlara gelir; hiç şüphesiz, bunu, arkadaşlarım takdir edebilirler.

Turizm, hiç unutulmamalıdır ki, Türkiye'nin, rekabet üstünlüğüne en çok sahip olduğu sektördür. Başka hiçbir sektörde, Türkiye, turizm sektöründe sahip olduğu rekabet üstünlüklerine sahip değildir. Önümüzdeki yirmi yıl için, önümüzdeki otuz yıl için, hiç tartışmasız bir şekilde bu böyledir; ama, Türkiye'nin bu sektöre gösterdiği ilgi, maalesef, bu rekabet üstünlüğüyle mütenasip bir ilgi değildir.

Turizm Bakanlığının toplam bütçesi, biraz sonra arkadaşlarımız tarafından size takdim edilecek ve yüksek tensiplerinizle inşallah yasalaşacak, o rakamlara dikkatinizi çekmek istiyorum. O rakamlar, Avrupa'nın herhangi bir kentinin, turizmden büyük getirilere sahip kentlerinin şehir tanıtma komitelerinin harcadığı rakamların altındadır. Bırakınız turizm boardlarının, turizm bakanlıklarının resmî olarak harcadığı parayı, bir Barcelona şehrinin, bir Paris şehrinin, bir Milano şehrinin, şehrin tanıtılması ve şehrin turistik potansiyelinin rakamlara dönüştürülebilmesi, gelire dönüştürülebilmesi bakımından yatırdığı bütçelerin, harcadığı bütçelerin çok altındadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bakanım, toparlar mısınız...

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) – Türkiye, ne koyarsa ne alabileceğinin hesabını, esasında, bu sektörde çok kolay, çok rahatça yapabilecek durumdadır. Bu, öyle çok zor bir denklem değildir ve özellikle tanıtmaya ilişkin yatırımların, harcamaların yapılmamasının maliyeti çok açıktır.

Dolayısıyla, Türkiye'nin turizme bakışında radikal bir dönüşüme, değişime ihtiyaç vardır. Türkiye, turizme, nasıl olsa sektör bir şeyleri bir yerlere getirdi, götürüyor, işte bu da bize yeter, anlayışını terk etmek ve turizme öncelikli ve yoğunluklu bir bakış ortaya koymak zorundadır. Ne demir çelik endüstrisi ne tekstil endüstrisi ne otomobil endüstrisi, Türkiye'nin rekabet üstünlüğüne sahip olduğu endüstriler değildir maalesef; ama, önümüzdeki yirmi yıl içinde, önümüzdeki elli yıl içinde, önümüzdeki belki de yüz yıl içinde, teknolojideki, siyasî ve ekonomik konjonktürdeki hiçbir değişiklik, Türkiye'nin doğal, kültürel çevresinden kaynaklanan turizmdeki üstünlüğünü ortadan kaldırabilir nitelikte değildir; çünkü, ikinci bir Göcek koyu yapmak mümkün değildir, ikinci bir Kapadokya yapmak mümkün değildir...

BAŞKAN – Sayın Bakan, 2 dakika süre verdim, toparlar mısınız.

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) – Tamamlıyorum.

...ikinci bir Nemrut yapmak mümkün değildir. Dolayısıyla bu konuşmamda hedeflediğim şeyi bir tek cümleyle özetlemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri; turizm meselesi, sıradan bir mesele olarak görülmemeli; turizm meselesi, sokaktaki insanımızın iş meselesidir; turizm meselesi, insanlarımızın gelirlerini, sofralarındaki lokmalarını doğrudan doğruya ilgilendiren bir meseledir ve 1999 yılı içerisinde yaşadığımız bu kriz, yarattığı etkilerle, sektörün önemini çok açık seçik ortaya koymuştur.

Önümüzdeki döneminin; tüm sektörlerin, tüm kesimlerin, tüm siyasî partilerin, tüm sivil toplum örgütlerinin, turizm için yeni bir seferberlikte, bir işbirliği, bir elbirliği yapacakları dönem olması icap etmektedir; ülkemizin, insanlarımızın çıkarları ve geleceği için.

İlginiz için çok teşekkür ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahısları adına, lehinde, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Niyazi Yanmaz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi üzerinde şahsım adına, lehte söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 1960'lı yıllardan beri, birtakım politik kaygılarla yapılan yasal ve idarî düzenlemeler sebebiyle, sosyal güvenlik sisteminin problemleri giderek büyümüştür. Sosyal güvenlikle ilgili yasalar sık sık değiştirilmiş, yapılan düzenlemeler ileriye dönük olmamakla birlikte, verimlilik ve etkinliğin artırılması da dikkate alınmamıştır. Bir anlamda, her düzenleme, pansuman tedbir olmaktan öteye gidememiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de sosyal güvenlik sistemi, bir bakıma iflas etmiştir. Köklü hiçbir değişiklik yapılamayan bu kurumun, yıllar geçtikçe, sorunları ağırlaşmıştır; bilhassa 1992'den itibaren, bütün birimlerinin sorunları endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Zaman zaman, prim affı, isteğe bağlı sigortalılık, sosyal yardım zammı uygulaması gibi, siyasî erkin tasarrufu, sosyal güvenlik kurumunun dengesini altüst etmiştir. Günü kurtarma politikaları, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı gibi çok önemli müesseselerin yükünü, bugün, altından çıkılmaz hale getirmiştir. Çıkacak olan sosyal güvenlik reformunu büyük bir ümit ve merakla bekliyor, inşallah dağ fare doğurmaz diyoruz.

Sosyal güvenlik kurumlarının önemli ayaklarından biri olan SSK, daha çok yıpratılmıştır. Hükümetlerin, SSK'nın kaynaklarını amacının dışında kullanmaları, bugün, kurumu bu hale getirmiştir.

Hep konuşulan, ama hiçbir zaman yaraya neşter vurulmayan SSK hastanelerinin durumu vahimdir. SSK hastanelerinin önündeki kuyruklar, çığlıklar, bağırmalar, 21 inci Yüzyıla gireceğimiz şu günlerde, medenî bir ülkeye yakışmıyor. Bu manzaraları, Anadolu’nun herhangi bir köşesindeki SSK hastanelerinde değil, hemen burada, Ankara-Dışkapı Hastanesinde hepimiz görebiliyoruz.

Hastanelerde, tıbbî araç gereç ve personel yetersizliğinin bir an evvel giderilmesi gerekir; buralarda insan hayatı söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, tahmin edildiği kadarıyla, SSK'nın 1999 yılı itibariyle açığı 1,2 katrilyon lira, Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK'nın yıl sonu itibariyle toplam açığı 2,5 katrilyon lira civarında olacaktır. Bunun, yüksek faizli iç borçlanma tahviliyle Hazineye maliyeti 5 katrilyon liradır. Hakikaten rakamlar çok korkunç boyuttadır. SSK'nın yükü çok ağırdır. Hazinenin iç borçlanma ve tahvil satma yerine, SSK'nın bildiğiniz pek çok taşınmaz malını satmak suretiyle bu yük hafifletilemez mi?

Ülkemizde, işçi ile işveren arasındaki ihtilaflar giderek artmaktadır; ancak, iş mahkemeleri sayı ve kalite olarak, son derece yetersizdir.

Değerli milletvekilleri, bir diğer sosyal yara, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının durumudur. Bağ-Kur, yeteri derecede işlevini yerine getiremiyor. Bütün yetersizliklerine rağmen, pek çok insanımızın faydalandığı bir kurumdur. Sayın Bakan da, geçenlerde, Bağ-Kur emeklisinin 37 milyon lirayla geçinmesinin mucize olduğunu söylemiştir; ancak, bunu mucize olmaktan çıkarmak için ne gibi bir çalışma yapacaklarını da, doğrusu merak ediyoruz.

Öte yandan, Emekli Sandığı, bugün hantallaşmıştır; bu kurumun, vatandaşlarımıza, zamanında ve iyi bir hizmet verebilmesi için, yeniden bir işlerlik kazandırılması gerekir.

Türkiye'nin acil sorunlarından biri de, hiç şüphesiz işsizliktir. İş ve İşçi Bulma Kurumu işlevini yitirmiştir. Kamu sektörü, işçiyi aldıktan sonra İş ve İşçi Bulma Kurumuna gönderiyor, aynı şekilde, özel sektör de işçiyi alıyor "git, bana, İş ve İşçi Bulma Kurumundan kâğıt getir" diyor.

Değerli milletvekilleri, Allahaşkına, soruyorum size: Bu, İş ve İşçi Bulma Kurumu ne yapar? Türkiye'de, çalışabilir nüfusun yüzde 20'si işsizdir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de işsiz sayısı 13 milyon sınırında, Türkiye'de, açlık sınırında olan insan sayısı da 20 milyondur ve de bu, genelde genç, dinamik nüfustur. Bu, ülke ekonomisi için bir israftır.

Değerli milletvekilleri, bakın, bugünlerde Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunun 700 üncü Yıldönümünü kutluyoruz. Ecdadımızla iftihar ediyoruz; dört kıtaya, yedi iklime bizi taşıdılar; onlarla iftihar ediyoruz, onları hayırla yad ediyoruz, rahmetle yad ediyoruz. Biz de onu istiyoruz ki, bizim neslimiz de, bizim torunlarımız da bizi hayırla yad edebilsinler, bizimle iftihar edebilsinler.

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda bulundum, burada da sayın bakanlarımız konuştular; hepsi dert yanıyorlar, Türkiye'nin halihazırdaki durumundan, ekonomik krizden dert yanıyorlar. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız konuştu "ben bütçede 10 istedim, 1 verdiler" dedi; Bayındırlık ve İskân Bakanımız "Bayındırlık ve İskân Bakanlığında balans ayarı yapmak lazım" dedi. Türkiye'de bir balans ayarı yapıldı; ama, ayarı kaçtı.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanlarımız doğru söylüyor, samimiyetlerine inanıyorum, ihlaslarına inanıyorum; ama, Türkiye'de mesele, sadece cep ve cüzdan meselesi değildir; Türkiye'de, kafaların demokratikleşmesi lazım, gönüllerin hoşgörüyle, uzlaşıyla görmesi lazım. Değerli milletvekilleri 65 milyonluk Türkiye, bugün, büyük bir kriz içerisindedir; madem biz o düsturla hareket ediyoruz "yaradılanı hoşgör Yaradan'dan ötürü" öyleyse arkadaşlar, bu Parlamentonun, bu krizden çıkabilmesi için, muhalefetiyle, iktidarıyla, bütün milletiyle, hepimizin taşın altına elimizi koyup, ülkeyi, çağdaş ülkeler seviyesine taşımamız lazım. Ama, sevgili iktidar bu siyasî taassupla hareket ederse, ben inanıyorum ki, biraz önce Sayın Bakanımızın burayı ağlama duvarına çevirdiği gibi, bundan sonraki hükümetlerin sayın bakanları da gelip, burada aynı şeyi söyleyeceklerdir. Türkiye'nin halihazırdaki durumunda, 55 inci ve 56 ncı hükümetlerin liderlerinin, Sayın Mesut Yılmaz'ın, Sayın Bülent Ecevit'in damgası vardır; bunu kabul etmek durumundayız.

Değerli arkadaşlar, eğer biz bu badireleri atlatmak istiyorsak, birlik beraberliği muhafaza etmeli, birlik beraberlik içerisinde, kardeşlik duygusu içerisinde, Türkiye'yi ileri seviyelere çıkarmamız lazımdır. Bakın, madem biz bu imparatorluğun torunlarıyız, nesliyiz, ahfadıyız...

İSMAİL AYDINLI (İstanbul) – Biz cumhuriyetin evladıyız, imparatorluğu geç; burası Türkiye Cumhuriyetinin Meclisi.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sen değilsin!..

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri...

BEKİR SOBACI (Tokat) – Sen anlamazsın!.. Sen gökten zembille mi indin?!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlayalım.

BEKİR SOBACI (Tokat) – Seni zembille mi indirdiler gökten?!

BAŞKAN – Sayın Sobacı, lütfen...

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, daha yirmi otuz yıl önce esamesi okunmayan bir Singapur, bir Tayvan, bir Tayland, bir Hong Kong, bilim ve teknolojiye sarıldığı için...

BAŞKAN – Sayın Yanmaz, son 1 dakikalık sürenizi kullanıyorsunuz; toparlar mısınız efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – ...bugün, ülkesinde kişi başına düşen millî gelir 20-30 bin dolar düzeyinde; oysa, bizde bu 3 bin dolar düzeyinde; Kocaeli'de 7 000, Hakkâri'de 700 dolar düzeyinde.

MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Bu kafayla olmaz zaten, bu kafayla olmaz. (DSP sıralarından gürültüler)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Sizin kafalarla olmaz... (FP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Netice olarak şunu ifade etmek istiyorum...

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) – Sayın Başkan, lehte söz aldı sayın hatip; lütfen, görevini hatırlatır mısınız.

BAŞKAN – Üzerinde konuşuyor efendim.

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Netice olarak diyoruz ki, Anayasamızda ifadesini bulmuş sosyal ve hukuk devleti ilkesinin ruhuna uygun olarak, devletimiz, kuşatan değil, kucaklayan devlet olmalı; kimse yalnız, kimse sahipsiz kalmamalı; asgarî ücret, yoksulluğu meşrulaştırma aracı olmamalı; gelir dağılımında adaletli davranılmalı, böylece, ahlakî değerlerin yozlaşmasına mahal verilmemeli; çalışma hayatının sorunları, toplumsal uzlaşma anlayışı içinde çözümlenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yanmaz, lütfen toparlar mısınız...

MUSTAFA NİYAZİ YANMAZ (Devamla) – Sosyal barış, gelişme ve kalkınmanın teminatı olmalı.

Sözlerime son verirken, 1999 yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin milletimize hayırlar getirmesini diler, Sayın Başkan ve Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yanmaz.

Şimdi, söz sırası Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Geçer'in; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GEÇER (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla ilgili kısmı için şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1982 Anayasamızda, Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu zikredilmiş, hatta, bu maddenin değiştirilmesinin ve değiştirilmesinin teklif edilmesinin de yasak olduğu belirtilmiştir. Bu vesileyle, pozitif hukukumuzda sosyal devlet anlayışının tamamen yerleştiği ve buna ilave olarak 82 Anayasamızın değişik maddelerinde çalışma hayatının ve sosyal hayatın düzenlendiği görülmektedir. Buna ilave olarak, Türkiye Cumhuriyetinin, uluslararası antlaşmaları, taraf olarak, 38 civarında ILO sözleşmesini de imzalamış olduğunu biliyoruz. Böylece, çalışma hayatının düzenlenmesi, sosyal hayatın düzenlenmesi, demokratik ve sosyal bir devlet olan ülkemizde kaçınılmaz görünmektedir. Ancak, bununla beraber, bugüne kadar, pozitif hukukumuzda yer alan bu düzenlemelerin gerçek hayata ne derecede yansıtıldığının da burada izah edilmesi gerekir. Gerçekten, Anayasamızda yer alan sosyal hukuk devletinin, çalışma hayatını ve sosyal hayatı düzenleyen maddeleri ve bunlara dayalı olarak çıkarılmış sosyal hayatı düzenleyen kanunlarımızın Türkiye'de yürürlükte olabilmesi ve bunların ne kadar hayata geçirildiğinin önemi çok büyüktür. Çalışma hayatının düzenlenmesinde sosyal bir devlet olarak devlete görev yüklenirken, burada, devlet adına, sosyal devlet görevini yerine getirmek için gelmiş hükümetlerin de elbette görevleri vardır.

Bunun yanı sıra, sosyal hukuk devletinin, devlete yüklediği bir görev yanında, vatandaşlara da çalışma hayatında ve sosyal hayatta bir hak tanıdığı da malumdur. Bu vesileyle, 57 nci cumhuriyet hükümetinin programında yer alan sosyal devlet ilkesi doğrultusundaki düzenlemelerden bazıları şöyledir... Bu düzenlemelerin veya programda yer alan planların diğer hükümetler zamanında da yer aldığını görmekteyiz; ancak, bunların hayata geçirilebilmeleri bugüne kadar mümkün olmamıştır. Gerçekten, çalışma hayatımızı ve sosyal hayatı düzenleme adına olan emekli yaşı ve en az çalışma sürelerinin belirlenmesiyle ilgili yasaların çıkarılması, kamuoyu görevlilerinin sendikal haklarının düzenlenmesi, işsizlik sigortasının çıkarılması ve uygulanması önem taşımaktadır; ancak, burada gördüğümüz emeklilik yaşının, en az çalışma süresinin belirlenmesi, diğer ülkelerde ve gelişmiş Batılı ülkelerde görülen en az emeklilik yaş hadleriyle aynı görülmemelidir. Zira, bugün, Batı ülkelerinde 60, 65 ve daha yukarı yaşlarda en az emeklilik yaşı belirlenmiş olmasına rağmen, Türkiye'de bulunan şu andaki 55 ve 60 civarındaki -ancak çalışma süreleri de dikkate alınarak- emekliliğe hak kazanma sürelerinin 43 yaşına kadar indiği görülmektedir. Bunun için, emeklilik yaş sınırlarının da Türkiye şartlara ve sosyal şartlara uygun, makul seviyelere çıkarılması da, elbette ki, önemli bir durumdur. Bununla ilgili, 54 üncü Hükümet zamanında, çalışanları temsil eden işçi sendika konfederasyonlarıyla da bir mutabakata varılarak çıkarılan yaş sınırları 50 ve 55 olarak belirtilmiştir; ancak, şu anda, sayın hükümetin üzerinde durmakta olduğu 60 ile 65 yaş arası alternatiflerin Türkiye'nin şartlarına uygun olmadığı görüşündeyim. Zira, Batılı gelişmiş ülkelerde 65 yaş gibi bir asgarî emeklilik yaşı belirlenmişse, oradaki şartların, sosyal, ekonomik ve çalışma şartlarının da ancak Türkiye'ye taşınmasıyla böyle bir yaş sınırının belirlenmesi mümkün olabilir.

Türkiye'de ortalama yaşın 60 dolaylarında olduğu dikkate alınırsa, bugün, gelişmiş Batı ülkelerinde, gerek Almanya'da gerek İngiltere ve Belçika'da yaş ortalamalarının 75-80 dolayında olduğu dikkate alındığında, 65 yaşa çıkarılacak asgarî emeklilik yaşının, Türkiye'nin sosyal ve hayatî şartlarıyla, ekonomik şartlarıyla bağdaşmayan bir yaş sınırı olduğu açıktır. Zira, Batı'daki normları, Batı'daki uygulamaları Türkiye'ye taşımak için, bunların altyapısını oluşturan ekonomik, sosyal ve hukukî şartların da Türkiye'ye taşınması gerekir.

Bugün, Almanya'da ve Belçika'da uygulanan 60'ın üzerindeki emeklilik yaş sınırlarının Türkiye'ye getirilmesi çabaları, sosyal güvenlik kurumlarımızın çöküşünü kurtarmayacak, belki de daha ileri tarihlere bu soruların birikerek aktarılmasına neden olacaktır. Zira, Batılı ülkelerde belirlenmiş yaş hadlerinin Türkiye'ye taşınması için, demin zikrettiğim gibi, elbette oradaki hayat şartlarının, yaşama şartlarının, sosyal ve kültürel şartların ve altyapıların Türkiye'de oluşturulması gerekir.

Bugün, Türkiye'de kapitalizmin vahşi dönemlerinde dahi sefalet ücretinin de altında ödenen bir asgarî ücret yapısının veya Türkiye'de memurlara veya dargelirlilere ödenen ücretlerin, bugün yaşam seviyelerini kurtaramayacak sefalet ücretinin de altında olması karşısında, emeklilik yaşının 60 veya 65'e yakın belirlenmesi de, Türkiye şartlarıyla uyuşmayan bir belirlemedir. Zira, bugün, Almanya'da 65 yaş sınırında emeklilik yaş sınırı belirlenmişse, oradaki sosyal ve çalışma şartlarının Türkiye'de olmadığını görerek o yaş sınırının Türkiye'ye taşınması da mümkün değildir. Bugün, Almanya'daki hayat şartları, hayat standartları, çalışma koşulları Türkiye'de var mıdır? Önce bunların Türkiye'ye taşınması gerekir. Böyle bir gerekçenin haklılık kazanabilmesi için, önce, bu şartların Türkiye'ye taşınması gerekir. Almanya'da, bugün, bir çalışan ücretlinin 3 000 veye 5 000 mark arasında ücret almasını Türkiye'ye taşıyabiliyor muyuz? O zaman emeklilik yaşını da 65'e çıkarabiliriz.

Bugün, Batı'da bir aylığıyla bir işçinin belki Türkiye'de bir ay tatil yapabilmesi mümkünken, acaba Türkiye'deki bir işçimizin bir yıllık ücretiyle bir Batı ülkesinde tatil yapması mümkün müdür? Bu sosyal ve çalışma şartlarını da Türkiye'ye taşıdığımız zaman ancak, böyle bir yaş sınırına Türkiye'nin de kazandırılması veya yasal düzenlemelerin yapılması mümkün olur.

Bugün, Batılı ülkelerde yaşama şartlarının çok yüksek olduğu, standartların çok yüksek olduğu malumdur. Bunların Türkiye'ye taşınabilmesi ancak yapılacak kanun düzenlemelerinin hayatiyet kazanması açısından önemlidir. Bunları kısa vadede Türkiye'ye taşıyamayacağımıza göre, bugün, yaş hadlerinde getirilecek asgarî emeklilik yaş sınırları, Türkiye'deki çöküş halinde olan sosyal güvenlik müesseselerinin kurtuluşuna bir vesile değil; ancak, 1999 yılında öngörülen 2,5 katrilyonluk bir bütçe katkısıyla ayakta tutulabilecek bu sosyal güvenlik teşkilatlarının ve kurumlarının ayakta tutulmak kaygısından kaynaklanan ve işçilerin, gerçekten, Avrupa standartlarında bir hayat şartını ve çalışma koşullarını kazanmasına yönelik bir şey değildir.

BAŞKAN – Sayın Geçer, son 1 dakikalık sürenizi kullanıyorsunuz; toparlayın...

MUSTAFA GEÇER (Devamla) – Bunun yanı sıra, işsizlik sigortasının uygulanmasıyla ilgili proje, elbette Türkiye'de önem kazanan bir projedir. Sosyal devlet ilkesi içerisinde işsizlik sigortasının da Türkiye'de başlatılması gerekmektedir; ancak, son zamanlarda, istihdam artırıcı yatırımların yapılmayışı ve işsizler ordusuna her yıl 500 000'e yakın yeni işsizlerin katılması, resmî rakamlara göre 10 milyonu bulmuş işsizler ordusunun, yıl geçtikçe, zaman geçtikçe artması karşısında işsizlik sigortasının da ne derece uygulanabileceği şüphe götürür bir durumdur. Bunun yanı sıra, ülkenin sosyal devlet olma ilkesi karşısında yatırımların artırılması yönünde teşviklerin yapılması yanında, bugün bütçelerin oluşturulmasında borçlanmaya gidilmesi ve bütçelerin çok büyük bir kısmının içborç faizlerine aktarılması karşısında sosyal güvenlik kuruluşlarına 1,4 katrilyonluk bütçe katkısının...

BAŞKAN – Toparlayınız efendim.

MUSTAFA GEÇER (Devamla) – ... 1998 yılında uygulanması, borç faizlerine karşı ödenen 10,5 katrilyon dolayındaki bir rakam karşısında küçük kalmaktadır. Burada, ülkemizde, yatırım alanlarının teşviki yanında, sadece borç toplayarak bütçe dengelerinin sağlanması şeklinde bir malî politik anlayış çok yanlıştır. Şayet, Türkiye'de borç vermenin çok iyi bir yatırım olduğu teşvik edilirse, bugün tasarruf sahiplerinin istihdam artırıcı üretime yönelik yatırımlar yapması mümkün değildir; bunun neticesi olarak da, ülkemizde işsizliğin önlenmesi mümkün olmayacaktır.

Bu vesileyle, Yüce Kurulunuzu selamlıyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geçer.

Sayın milletvekilleri, 12 nci turdaki görüşmeler de tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

Bilindiği gibi, soru ve cevap işlemleri, Genel Kurulun 16.6.1999 tarihli 16 ncı Birleşiminde alınan karar uyarınca 20 dakika ile sınırlandırılmıştır. Bu turda verilmiş olan 47 adet soru vardır. Sorular, Divanda görevli kâtip arkadaşımız tarafından, yöneltildikleri sayın bakanlara göre tasnif edilerek, veriliş sırasına göre numaralandırılmıştır. Soruları işleme koymak için soru sahiplerini arayacağım:

İlk soru, Hakkâri Milletvekili Sayın Evliya Parlak'a aittir.

Sayın Parlak?... Buradalar.

Sorusunu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının görüşülmesi programı gereğince, 12 nci turda (27.06.1999) ele alınacak bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında aşağıdaki sorumun ilgili bakana sorulmasını arz ederim.

Evliya Parlak

Hakkâri

Soru: Hakkâri İlinde birkaç yıl önce SSK hastanesi inşa etmek amacıyla arsa kamulaştırması yapılmıştır. Yetersiz bir tek devlet hastanesi bulunan bu ilimizde, bu arsa üzerinde SSK hastanesinin inşa edilmesi için bir plan veya proje var mıdır; gelecek yıl için planlanması mümkün müdür?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Hakkâri SSK Hastanesi, yatırım programındadır. Bu ödenek imkânlarına göre de ihalesi gerçekleştirilecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Antalya Milletvekili Sayın Nesrin Ünal'ın sorusu.

Sayın Ünal?.. Burada.

Okutuyorum efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'dan sözlü olarak cevap isteğimi arz ediyorum.

Antalya'da turizm sektörü artık durmuş vaziyettedir. Sadece, ismini şu anda açıklayamadığım bir tur tarafından, 5 bin işçi işten çıkarılmıştır. Takdir edersiniz ki, bu sektördeki kan kaybı, doğrudan ekonomik olarak ele alınmamalıdır; aynı zamanda, olayın sosyal boyutu da vardır. Antalya, sürekli göç alan bir şehir; göçün çoğu da Güneydoğu Anadolu Bölgemizden olmaktadır ve turizm sektöründe çalışanların çoğu da, bu göç eden vatandaşlarımızdır. Bir yandan terörü durdurmak için uğraş verirken, diğer yandan Bakanlığınızın ilgili sahasındaki sektörden işten çıkarmaların yaşanması, sosyal boyutu daha da önemli kılmaktadır.

Sorular :

1- Turizm yatırımlarına uzun vadeli krediler ve Avrupa kredi standartlarında kredi vermeyi planlıyor musunuz?

2- Yenilenmesi gereken tesislere düşük faizli yenileme kredileri sağlamayı düşünüyor musunuz?

Küçük tesislerin KOBİ statüsüne geçirilmesine yardımcı olacak mısınız?

Saygılarımla.

Nesrin Ünal

Antalya

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Çok teşekkür ediyorum.

Bilindiği gibi, Bakanlığımızın doğrudan kredilendirebilme imkânları yok denebilecek gibidir, mevzuatı gereği de bu böyledir; ancak, Bakanlığımızın koordinasyonunda, Halk Bankasından yenileme kredileri daha çok küçük ölçekli işletmelere sağlanmaktadır; ancak, sayın milletvekilimizin sorduğu soru, belki, bu dönem için alınmış tedbirleri içermektedir. Bu dönem içerisinde, Eximbank yoluyla sağlanmış 14 trilyon liralık bir kaynak, sektör kuruluşlarına kredi olarak bir yıl vadeyle verilecektir. Yine, Vakıfbankın bir kredilendirme girişimi söz konusudur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası, Gümüşhane Milletvekili Sayın Bedri Yaşar'da.

Sayın Bedri Yaşar burada mı efendim? Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını rica ediyorum.

Soru 1- SSK hastaneleri önünde oluşan kuyruklar konusunda ne düşünüyorsunuz?

Soru 2- Genel sağlık sigortası konusunun son durumu nedir? Böyle bir çalışma var mı?

Bedri Yaşar

Gümüşhane

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Efendim, SSK hastaneleri önünde oluşan kuyruklarla ilgili olarak, kısa vadeli, orta vadeli ve uzun vadeli bir program hazırladık. Kısa vadeli olanlarla, özellikle, İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Bursa, Adana gibi büyük illerimizde poliklinik hizmetlerinden kaynaklanan, poliklinik hizmetleri sırasındaki uzun kuyrukları asgarî yüzde 50 oranında azaltmayı hedefleyen ve altı ay gibi kısa bir dönemde bunu gerçekleştirebileceğimiz bir programı devreye sokacağız; orta ve uzun vadeli yatırımlarla ilgili olanları, zannediyorum ki, önümüzdeki günlerde, imkân dahilinde programımıza alacağız.

Genel sağlık sigortası konusunda; zaten, bu, sosyal güvenlik reform tasarımızın ikinci merhaledeki süreci içerisinde yer alıyor. İkinci olarak, yani, önümüzdeki yıldan itibaren başlayacak bir çalışmayı düzenleyecek yasayı, önümüzdeki günlerde Parlamentomuza getireceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gümüşhane Milletvekili Sayın Bedri Yaşar'ın, Turizm Bakanımıza bir suali vardır.

Soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını rica ediyorum.

Bedri Yaşar

Gümüşhane

1- Turizm alanı ilan edilen Zigana Dağıyla ilgili bir projeniz var mı? Varsa ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2- Gümüşhane sınırlarında bulunan turizm amaçlı mağaralarla ilgili ödenek ayrılmış mıdır? Ayrılmışsa, ne kadar ayrılmıştır?

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Çok teşekkür ediyorum.

Gümüşhane içinde yer alan Zigana, kış ve yayla turizmi olarak değerlendirilmiş ve fiziksel planlaması yapılarak onanmıştır. Kış merkezleri geliştirme programı çerçevesinde bu yıl ödenek ayrılamamış; ancak, valilikçe yapılacak bir çalışmayla öncelik programı yapılarak önümüzdeki yıl içerisinde programa alınması sağlanacaktır.

Gümüşhane-Torul-Karaca Mağarasına 1993 yılından beri her yıl düzenli olarak ödenek gönderilmektedir, en son 1998 yılında gönderilen ödenek 10 milyar Türk Lirasıdır, 1999 yılı içerisinde de ödenek gönderilmesine gayret edilecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası, Eskişehir Milletvekili Sayın Sabri Yıldırım'ın.

Sayın Sabri Yıldırım?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda soracağım soruları Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan'ın cevaplamasını istiyorum.

Saygılarımla.

Mehmet Sadri Yıldırım

Eskişehir

1- İşçi emeklilerinin insanca yaşayabilmesi için intibak yasası hakkında ne düşünüyorsunuz?

2- Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur sosyal hizmetlerini birleştirerek; tek sosyal hizmetlerde birleştirmeyi düşünüyor musunuz?

3- Sosyal Sigortalar Kurumunu şu andaki sıkıntılı durumundan kurtarmak için proje ve düşünceleriniz nedir?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – İşçi emeklileri emekli oldukları tarihlere göre değişik miktarlarda aylık almaktadır. Bu farklılıkların giderilmesi için bir intibak yasasının çıkarılması gerektiğine Bakanlık olarak inanıyoruz. Bu düzenleme, ayrıca önemli bir kaynak bulmayı da gerektirmektedir. Sosyal güvenlik reformu çalışmalarından sonra Bakanlığımızca ele alınabilecektir.

SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur kurumlarında norm ve standart birliğine gidilecek, bu kurumlar tek bir organizasyon altında toplanacak ve ayrıca, sosyal hizmetler, ayrı bir birim olarak, prime muhatap olmayan bütün hizmetleri kapsayacak şekilde, sosyal hizmetler ve yardım kurumu diye ayrı bir organizasyona tabi tutulacaktır.

Üçüncü sorunun cevabı: Sadece SSK'da değil, sosyal güvenlik sistemimizin tümünde ciddî reformları öngören kanun tasarılarını da önümüzdeki günlerde Yüce Meclise sunmaya çalışacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlu'nda.

Sayın Mehmet Metanet Çulhaoğlu?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanı tarafından cevaplandırılmak üzere gereğini arz ederim.

Mehmet Metanet Çulhaoğlu

Adana

Adana İli Karataş İlçesi ile Mersin İlinin Tarsus İlçesi arasındaki sahil bandı, turizm teşvikli bölge kabul edildi mi? Edildi ise, bugüne kadar yatırım için başvuru oldu mu? Olmadı ise, Turizm Bakanlığı olarak bu bölgeyi canlandırmak için ne gibi çalışma yapılmaktadır?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – İçel İlinde Tarsus kıyı kesimi turizm merkezi ilan edilmiş ve bu kesimin, valilikle de işbirliği içerisinde, 1/25 000 ve 1/5 000 ölçekli nâzım planları ile uygulama imar planları ihale edilmiştir; nâzım planlar sonuçlanmak üzeredir. 10 000 yatak kapasiteli bir turizm alanı planlanmaktadır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca onanmasını müteakip olarak uygulama safhasına geçilerek arazi tahsisleri yapılabilecek; buna paralel olarak, altyapı yatırımları, özel sektör ve kamu işbirliği çerçevesinde yaptırılacak ve gelişme disiplinli bir şekilde takip edilecektir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Soru sırası Adana Milletvekili Ali Halaman'da.

Sayın Ali Halaman?.. Buradalar.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumu Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın cevaplamasını arz ederim.

Ali Halaman

Adana

Adana İlinde Sosyal Sigortalar Hastanesinin ve Bağ-Kur İl Müdürlüğünün yoğunluğundan dolayı hizmet veremez hale geldiği, kamu vicdanında, malum; büyük ilçelerindeki, örnek, Kozan gibi yerlerlerdeki dispanserlerini hastane, Bağ-Kur bürosunu da ilçe müdürlüğü haline getirmek mümkün değil mi?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Sigortalı nüfusun yoğun olduğu önemli illerimizden Adana'da da yeni yatırımlar gerekliliği açık bir durumdur. Adana Yüreğir 200 yataklı hastane, merkezdeki 400 yataklı hastane, Ceyhan 100 yataklı hastane, doğumevi ve çocuk hastaneleri, ek poliklinlik inşaatı, Kurttepe, Seyhan ve organize sanayi bölgesindeki dispanserlerin inşaatı yatırım programındadır. Kozan İlçesinde hastane inşaatı, 2000 yılında yatırım programına alınması için çalışmalar sürdürülecek ve değerlendirme yapılacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkan,

Aracılığınızla aşağıdaki sorumun Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu tarafından cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.

Soru: Yabancı turist gelmemesi yüzünden Muğla İlindeki turistik tesisler yüzde 80 oranında boştur. Bölgedeki esnafımız iflas etme noktasına gelmiştir. Bundan tarım sektörü de etkilenmiştir. Bölge halkının mağduriyetini giderici çalışmalarınız var mıdır?

Metin Ergun Muğla

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Teşekkür ederim.

Doluluk oranları, belki yüzde 80'ler düzeyinde istisnaî olarak bazı tesislerde bulunabilir; ama, bölge olarak bizim elimizdeki istatistikler yüzde 35 oranında, geçen yıla göre bir daralmanın var olduğunu göstermektedir. Ancak bu, hiç şüphesiz ciddî bir daralmadır. Bugün - Bodrum'da, Milas'ta, Fethiye çevresinde bazı incelemelerde bulundum - haziran ayının ortalarından itibaren, temmuza doğru bir artış, bir ivme başlamıştır. Okul tatilinden sonra da kısmen daha önemli bir canlanma görülecektir diye bekliyoruz; ancak, yılın ikinci yarısı için planladığımız tanıtma kampanyalarının sonuç vereceğini umuyoruz. İnşallah, önümüzdeki altı aylık dönem, geride bıraktığımız altı aylık dönemden daha verimli, bereketli bir dönem olacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Nevşehir Milletvekili Sayın Mükremin Taşkın?.. Burada.

Soruyu okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Mükremin Taşkın

Nevşehir

Soru: Nevşehir İli Kozaklı İlçesinde SSK tarafından rehabilitasyon ve fizik tedavi merkezi olarak yapılan 250 yataklı bina şimdiye kadar hizmete açılamamıştır. Uzun yıllar atıl vaziyette kendi haline terkedilen bu millî servet ne zaman hizmete açılacaktır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Yazılı olarak cevaplayacağım efendim.

BAŞKAN – Antalya Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Turizm Bakanımıza iletilmesini saygıyla arz ederim.

Cengiz Aydoğan

Antalya

Sayın Bakanım, Alanya doğusu ve Alanya batısına yapılması programlanan atıksu arıtma tesislerinin yapımına hangi tarihte başlanabilir?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Teşekkür ediyorum.

Avsallar Atıksu Arıtma Tesisi, Kalkınma Bankası aracılığıyla 17.6.1999 tarihinde ihale edilmiştir; yer teslimi yapıldıktan hemen sonra müteahhit firmanın işi yapma süreci başlayacaktır.

Ayrıca, Oba Kanalizasyon Kolektör Hattı ve Arıtma Tesisi ihalesi ödenek durumuna göre hazırlanmaktadır. Önümüzdeki günler içerisinde bunun da sonuçlanmasını bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Konya Milletvekili Sayın Ali Gebeş?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Başkanım, aracılığınızla Çalışma Bakanımıza aşağıdaki sorumu sormak istiyorum.

Ali Gebeş

Konya

Soru 1– Organize sanayi bölgelerinde, ruhsat aşamasında, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü hükümlerine uygun kontroller yapılamıyor mu? Açıklamanızı istiyorum.

Soru 2– Sanayide sigortasız işçi çalıştırılmaktadır. Bu konuda çalışmalarınız nelerdir, açıklar mısınız?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Efendim, kurma izni ve işletme belgesi alan işyeri sayısı 1998 yılı itibariyle 37; 1999 yılının beş ayı itibariyle10'dur.

İşletme belgesi verilen işyeri sayısı geçen yıl itibariyle 1 241, bu yılın ilk beş ayı itibariyle 326'dır. Mehil verilen işyeri sayısı geçen yıl 8 272, bu yıl da 3 019'dur.

Ruhsat aşamasında iki hukukî yaptırım vardır; bir kurma izni, bir de işletme belgesi; 1998 istatistiklerine göre, iş müfettişlerinin tespiti bakımından teftiş edilen işyeri sayısı 1 490, tespit edilen sigortasız işçi sayısı da 3 415'tir.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Çanakkale Milletvekili Sayın Sıtkı Turan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm Bakanlığı bütçesi vesilesiyle aşağıdaki sorumun ilgili bakana sorulması hususunu arz ederim.

Sıtkı Turan

Çanakkale

Soru:

Türk turizmi içinde Çanakkale-Ayvacık Behramkale'deki tarihî kalıntıların çok önemli bir yeri vardır?

Assos adıyla bilinen bu bölgeye gelen turist sayısı, her geçen yıl azalmaktadır. Çünkü, turistin gelebileceği yol yoktur.

Bir tedbir düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – Çok teşekkür ediyorum.

Maalesef Bakanlığımızın bütçe ödenekleri içerisinde yol gibi birtakım yatırımlara ayrılabilir nispette ödenekler bulunmamaktadır. Ancak, Bakanlığımız, bütçe olanakları içerisinde birtakım tamir, bakım harcamaları yapabilmektedir; fakat, önümüzdeki dönem içerisinde ödeneklerimizin elverdiği ölçüler içerisinde değerlendirilmeye çalışılacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Bolu Milletvekili Sayın Ersoy Özcan?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının aşağıdaki sorulara cevap vermesini saygılarımla arz ederim.

Ersoy Özcan

Bolu

1998 yılında bütün araç ve gereçleri alınarak, hizmete açılan 125 yataklı Düzce SSK Hastanesi yeterli personel verilmediğinden sadece poliklinik hizmeti yapmaktadır. Ne zaman yeterli personel verilecektir?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Efendim, Sosyal Sigortalar Kurumunun, Sağlık Bakanlığı normlarına göre kadrosu 66 000 olması gerekirken, hizmet, maalesef, 41 000 dolaylarındaki elemanla karşılanmaktadır . Sosyal Sigortalar Kurumunun kadro kanunu yakında Yüce Meclise sunulacaktır; değerli desteklerinizle kanunlaştığı takdirde, hem Düzce hem diğer illerdeki, ilçelerdeki personel ihtiyaçlarını giderme imkânı söz konusu olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Edirne Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu tarafından cevaplandırılması hususunu arz ederim.

A. Ahmet Ertürk

Edirne

Soru: 1- ilimiz Enez İlçesi yasak bölge içinde bulunduğundan turizm açısından gelişememektedir. Şirin bir turizm ilçesine turist girişinin yasak olmasına bir anlam verilememektedir. Bakanlığımızca 2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu hükümlerinin yumuşatılması konusunda girişimleriniz var mıdır?

2- Osmanlı İmparatorluğu'na 92 yıl başkentlik yapmış tarih ve kültür şehri Edirne İlimize inanç turizmi kapsamında 1999 yılı için ne kadar ödenek ayrılmıştır?

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

TURİZM BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) – İnanç turizmi kapsamında maalesef bir ödenek ayrılamamıştır.

Sorunuzun birinci kısmına yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ahmet Karavar?.. Burada.

Soruyu okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan tarafından aracılığınızla sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ahmet Karavar

Şanlıurfa

Soru: Şanlıurfa İlinde 1997-1998 yılı yatırım programında yer alan SSK GAP Bölge Hastanesinin ihalesinin bir an önce yapılması amacıyla önümüzdeki dönem için bir planlamanız var mıdır?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Şanlıurfa'da 400 yataklı GAP Hastanesi 1997 yılında yatırım programına alınmış, arsa temin edilmediği için ihalesi yapılamamıştır. Şanlıurfa Belediye Başkanlığının prim borçlarına karşılık teklif edilen arsa konusu SSK teknik elemanlarınca incelemeye alınmıştır; uygun görülmesi halinde ihale işlemlerine başlanacaktır.

Bilgilerinize sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru cevaplama süremiz 20 dakikaydı; bu süre dolmuştur.

Bu süre zarfında sadece 15 suale cevap verilmiştir. Sayın bakanlar diğer suallere yazılı olarak cevap vereceklerdir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, soru sorma hakkı, geçmişte, teammüllere göre, muhalefete mensup olan milletvekillerince kullanılan bir denetleme vasıtası idi. Bugün, zatıâlinizin de takdir edeceği üzere, iktidar partisi milletvekilleri, bakanlarına, denetleme maksadıyla soru soruyor... Bu, çok farklı bir uygulama; takdirlerinize sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim, malumuâliniz, ülkeyi 21 inci Yüzyıla hazırlayacak bu 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi teamülün dışında oluyor. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Bedük, bu, bir yarış.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Muhalefetsiz bir demokrasi olmaz, muhalefetsiz bir parlamento çalışmaz. (DSP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hayır efendim... Özür dilerim... Sayın üyelerin sualleri...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, soru sorabileceğimiz platform sadece böyle bir platform mudur?.. Yoksa, arkadaşlarımız soru sormasın manasında söylemiyorum; ama, muhalefet olarak, bizim soru soracağımız, öğrenebileceğimiz konuların yeri burası. O sebeple, tabiî, iktidar partisine mensup arkadaşlar da soru sorabilirler; ama, ben, takdirinize bırakıyorum.

BAŞKAN – Efendim, siz de takdir edersiniz ki, sual, bütün üyelerin hakkı. Biraz evvel arz ettiğim gibi, ülkeyi 21 inci Yüzyıla hazırlayacak bu Türkiye Büyük Millet Meclisi; arkadaşlarımız, aynı sizin gibi, aynı şevkle denetimi yapıyorlar.

Şimdi, sırasıyla, onikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri...

BEKİR SOBACI (Tokat) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, bir sayın üyemiz tarafından karar yetersayısı aranılması istendiği için oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullanıldığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla, imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yetersayısı vardır; bölümlere geçilmesi kabul edilmiştir. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, Genel Kurulun muhalefet sayısını öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – 162 kabul, 9 ret efendim.

Bölümleri okutuyorum :

G) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 1 916 650 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hizmetleri 7 367 150 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

112 Yakın ve Orta Doğu Çalışma Eğitim Merkezi

Müdürlüğü Hizmetleri 248 700 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

113 İstihdam Hizmetleri 6 800 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 443 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

999 Dış Proje Kredileri 1 500 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 18 275 500 000 000

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 8 765 952 500 000

- Toplam Harcama : 6 378 934 904 000

- İptal Edilen Ödenek : 2 388 137 217 000

- Ödenek Dışı Harcama : 1 119 621 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

H ) TURİZM BAKANLIĞI

1. – Turizm Bakanlığı 1999 Malî Yılı Bütçesi

A – C E T V E L İ

Program

Kodu A ç ı k l a m a L i r a

101 Genel Yönetim ve Destek Hizmetleri 3 378 110 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

111 Ülke Turizminin Geliştirilmesi ve

Tanıtılması Hizmetleri 17 171 890 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

900 Hizmet Programlarına Dağıtılamayan Transferler 598 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

T O P L A M 21 148 000 000 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1999 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

2.– Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

BAŞKAN – Turizm Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamı okutuyorum:

Turizm Bakanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı

A – C E T V E L İ

L i r a

- Genel Ödenek Toplamı : 9 076 835 500 000

- Toplam Harcama : 7 818 992 714 000

- İptal Edilen Ödenek : 1 284 363 065 000

- Ödenek Dışı Harcama : 26 520 279 000

BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Turizm Bakanlığı 1997 malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı 1999 malî yılı bütçeleri ile 1997 malî yılı kesinhesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, onikinci tur görüşmeler ve bugünün programı tamamlanmıştır.Programda yer alan kuruluşların bütçe ve kesinhesaplarını görüşmek için, 28 Haziran 1999 Pazartesi günü, yani, bugün, saat 10.00'da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 01.56

 

TUTANAĞIN SONU