Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 1 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

16 ncı Birleşim

16 . 6 . 1999 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — YOKLAMA

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Başkanvekili Mehmet Vecdi Gönül’ün, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle konuşması

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Türkiye’nin enerji problemlerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

2. — Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, KOBİ kredilerine ve KOBİ’lerin son günlerde içinde bulunduğu duruma ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı

3. — Ağrı Milletvekili Nidai Seven’in, Doğu Anadolu ve teröre ilişkin gündemdışı konuşması

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü Parlamenterler Asamblesi, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu, Parlamentolararası Birlik, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenterler Asamblesi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak için siyasî parti gruplarınca aday gösterilen asıl ve yedek üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/203)

2. —Adalet, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Dilekçe; Dışişleri; İçişleri; Kamu İktisadî Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Millî Savunma; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Geçici Başkanlıklarının; Komisyonların başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yaptıklarına ilişkin tezkereleri (3/215, 208, 214, 212, 206, 205, 213, 207, 204, 209, 211)

3. — Bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/216)

4. — İstanbul Milletvekili Aydın Menderes’e ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/217)

5. — Manisa Milletvekili Cihan Yazar’a, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/218)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. —Konya Milletvekili Veysel Candan ve 22 arkadaşının, Bağ-Kur’un içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4)

2. — Konya Milletvekili Veysel Candan ve 23 arkadaşının, DDY’nın zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5)

3. — Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli ve 20 arkadaşının, amatör sporun sorunlarının araştırılarak aksaklıkların tespit edilmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6)

V. — ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. — 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının gündemdeki yeri; görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. —Bankalar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/5) (S. Sayısı :1)

VII. —SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Mustafakemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/9)

2. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, TBMM eski Başkanı Hikmet Çetin döneminde işe alınan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un yazılı cevabı (7/17)

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Başkanvekili Ali Ilıksoy, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun genel ekonomik durumu ve sınır ticaretine ilişkin gündemdışı konuşmasına, DevletBakanı Tunca Toskay,

Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetçioğlu’nun, orman köylülerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Orman Bakanı Nami Çağan,

Cevap verdiler.

Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan, Amasya Tamiminin Türk siyasî tarihindeki rolüne ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun,

İsveç’e gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici’ye, DevletBakanı ve Başbakan Yardımcısı HasanHüsamettin Özkan’ın,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Yozgat Milletvekili İlyas Arslan ve 20 arkadaşının, Yozgat İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının,

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 23 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının,

Konya Milletvekili Veysel Candan ve 21 arkadaşının, THY’nin zarar etmesinin nedenlerinin,

Araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/1, 10/2, 10/3) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulun, 15 Haziran 1999 Salı günü 15.00 - 19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında; 16 Haziran 1999 Çarşamba, 17 Haziran 1999 Perşembe, 18 Haziran 1999 Cuma, 19 Haziran 1999 Cumartesi günleri 14.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışmasına; 19 Haziran 1999 Cumartesi günü saat 23.00’e kadar gündemde bulunan kanun tasarı ve tekliflerinin bitmemesi halinde, saat 23.00’ten sonra da çalışmalara devam edilmesine ve bitimine kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun toplantı günlerinden Salı gününün denetim konularına (Anayasanın süreye bağladığı konular hariç) Çarşamba ve Perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılmasına; Salı ve Çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesine; 15 Haziran 1999 Salı ve 16 Haziran 1999 Çarşamba günleri denetim konularının görüşülmemesine; sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılmasına; 15 Haziran 1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 2 sıra sayılı Anayasa değişikliği konusundaki kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündemin 1 inci sırasına alınarak, görüşmelerine 15 Haziran 1999 Salı günkü (bugünkü) birleşimde başlanmasına ve birinci görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Adalet,

Millî Savunma,

İçişleri,

Dışişleri,

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor,

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm,

Çevre,

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler,

Tarım, Orman ve Köyişleri

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme,

Dilekçe,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri,

İnsan Haklarını İnceleme,

Komisyonları üyeliklerine, gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler;

Başkanlıkça, komisyonların, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmak üzere, toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/9) (S. Sayısı :2) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az 48 saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.

Alınan karar gereğince, 16 Haziran 1999 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.55’te son verildi.

Ali Ilıksoy Başkanvekili

Burhan Orhan Sebahattin Karakelle Bursa Erzincan Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

No. : 10

II. — GELEN KÂĞITLAR

16 . 6 . 1999 ÇARŞAMBA

Yazılı Soru Önergesi

1. — İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun vergi kanunlarını ilgilendiren bazı konuların yeniden düzenlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/62) (Başkanlığa geliş tarihi :14.6.1999)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. —Konya Milletvekili Veysel Candan ve 22 arkadaşının, BAĞ-KUR’un içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1999)

2. — Konya Milletvekili Veysel Candan ve 23 arkadaşının, DDY’nın zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1999)

3. —Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli ve 20 arkadaşının, amatör sporun sorunlarının araştırılarak aksaklıkların tespit edilmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1999)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

16 Haziran 1999 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 ncı Birleşimini en iyi dileklerimle açıyor, saygılar sunuyorum.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakikalık süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen sayın üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. —Başkanvekili Mehmet Vecdi Gönül’ün, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ilk defa Başkanvekili sıfatıyla çıktığım bu birleşimde, müsaadelerinizle, birkaç kelimeyle de olsa, hissiyatımı ifade etmek istiyorum.

Takdir edersiniz ki, bir parlamentonun görüşmelerini yönetmek, fevkalade önemli ve şerefli bir görevdir. Özellikle, bu Parlamento, millî mevcudiyetimizi borçlu olduğumuz gazi bir Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi ise, onun Başkanvekilliğini yapmak, her faniye nasip olmayacak bir mazhariyet olarak telakki edilmek lazım gelir. Bu münasebetle, Türkiye Büyük Millet Meclisini, milletin siyasî iradesinin tecelligâhı olarak kuran ve oradan aldığı güçle, cumhuriyeti ve daha sonra da demokrasi hedeflerini gerçekleştiren, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve aziz arkadaşları ile daha sonra hizmet etmiş bütün vatanseverleri, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, kırk yıla yaklaşan kamu hizmetimi taçlandıran bu göreve beni sizler getirdiniz. Bu teveccüh ve itimadınızdan dolayı, sizlere en kalbî teşekkürlerimi arz ederim. Bu kutsal görevin gereklerini ifa amacıyla bana vereceğiniz destek, en büyük güven kaynağım olacaktır.

Bugün, ülkemiz ve milletimiz, devasa meselelerle karşı karşıyadır. Halkımızın bize verdiği temsil yetkisini, onun bu meselelerini çözmede en yetkin, etkin ve verimli bir şekilde kullanma ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını azamî seviyeye yükseltme hususlarında, bütün üyelerimiz arasında en küçük bir görüş farklılığı olmadığına inancım tamdır. Allah yardımcımız olsun.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Türkiye’nin enerji problemleri hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Sayın Nazlı Ilıcak’a aittir.

Buyurun Sayın Ilıcak. (FP sıralarından alkışlar)

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — İstanbul Milletvekili Ayşe Nazlı Ilıcak’ın, Türkiye’nin enerji problemlerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, basın kökenli bir milletvekili olmama rağmen, enerji konusunda konuşmak istiyorum ve bunun sebebini şu şekilde açıklıyorum: Devletle menfaat ilişkisi içerisinde bulunan bir basın, hür değildir ve o basında çalışan gazeteciler de, maalesef, hükümetin, iktidarın uydusu haline gelmiştir. O yüzden, bir basın mensubu olarak, gazete patronlarının, devletle bir ihale ilişkisi, bir iş ilişkisi içerisinde olmaması gerektiğine inanıyorum. Zaten, bu yüzden de, Radyo ve Televizyon Kanunu, televizyonlarda yüzde 10 hissenin üzerinde bir hisseye sahip olan patronların devlet ihalesine girmesini sınırlamıştır. Buna göre, esas itibariyle, bu sınırı, belki gazete sahiplerine de teşmil etmek gerekirken, maalesef, geçtiğimiz dönemde, Anasol-D Hükümetinin, bu sınırı kaldırmaya ve bu ihaleyi imkân dahiline getirmeye yönelik çalışmalarını gördük. Yüce Meclisin direnmesi sayesinde, bu ihale yasağı, Radyo ve Televizyon Kanununda devam etmektedir; fakat, şu anda tespit ettiğimize göre, Enerji Bakanlığı, maalesef, birtakım santralları medya kuruluşlarına devretmek üzeredir.

Şimdi, bir yanda Tes-İş’i görüyoruz, Enerji Yapı Yol’u görüyoruz, Elektrik Mühendisleri Odasını görüyoruz; yani, halkı, milleti temsil eden sivil örgütleri, sivil kuruluşları görüyoruz, bir yanda medya oligarşisini görüyoruz. Burada, hepimizin, tercihimizi -mademki milletin temsilcisiyiz- milletten yana, Tes-İş’ten yana, Enerji Yapı Yol’dan yana, Elektrik Mühendisleri Odasından yana koymamız gerekir.

Kaldı ki, burada bir ihtilaf var. Danıştay 10. Dairesi, ihaleyi kazanan şirketlerin yüzde 10 hisseyi aştığı yolunda karar vermiştir. Evet, Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu bu yürütmeyi durdurma kararını kaldırmıştır; ama, sadece bir oy farkla kaldırmıştır ve zihinlerde çok sayıda soru işareti vardır.

İkinci ve yine çok önemli nokta, Rekabet Kurulunun şartları Danıştaydan gizlenmiştir. Bakın, burada Sayın Aydın Ayaydın oturuyor ve onun döneminde, Rekabet Kurulu çok önemli dört şart vermiş ve bu dört şart dahilinde ancak bu sözleşmelerin Danıştay tarafından onaylanacağını bildirmiştir ve Rekabet Kurulu Kanununa göre, devir işlemlerinin hukukî geçerlilik kazanması için, bu Kurulun onayı gerekmektedir.

İki şart neden gizlenmiştir?.. Bu şartlardan bir tanesi, 1 megavattan fazla elektrik tüketen şirketler, arzu ettikleri takdirde, bir başka bölgeden elektrik satın alabilmelidirler. Rekabeti sağlamak için birinci şart bu.

İkinci şart: Bir bölgede tek fiyat olmaması gerekir; üst fiyat ve alt fiyat belirlenmesi lazım ki, herkes tercihini kullansın ve rekabet işleyebilsin.

Maalesef, bu iki şart Danıştaya gönderilmemiş ve Danıştayın onayladığı sözleşmede bu iki şart yer almamıştır; dolayısıyla, gayrihukukî bir durum vardır. Neden bu iki şart Danıştaya gönderilmemiştir; çünkü, şartnamenin esasında tek bölge için tek bir şirkete imtiyaz tanınmakta ve bir tek fiyat tespit edilmektedir. Eğer, bu şartlar sözleşmeye konulsa, bu defa, sözleşme şartnameye aykırı olacak. Öyleyse, bunu hukukî açıdan çözmeden, niçin, alelacele, âdeta yangından mal kaçırırcasına bu devir sözleşmeleri imzalanmaktadır...

Şimdi, esas, bizim hayretimizi mucip bir başka konu daha var. İlk değerlendirme Refahyol döneminde yapıldı; dolayısıyla, bu medya kuruluşlarına bu elektrik ihaleleri Refahyol döneminde verildi ve Sayın Recai Kutan döneminde bu sözleşmeler aktedildi gibi bir iddia, geçtiğimiz haftalarda yer aldı. Oysa, sadece ilk değerlendirmeler Refahyol döneminde tamamlandı ve bu ilk değerlendirme ile son değerlendirme arasında çok önemli farklar vardı. Ben, sadece Avrupa yakasından bir örnek vermek istiyorum: Avrupa yakasında elektrik dağıtımında Doğan Holding ile onun rakibi Park Holding arasında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ilıcak, size 1 dakika eksüre veriyorum.

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Tamam efendim.

Bu iki şirket arasında 270 milyon dolar fark vardı. Daha sonraki değerlendirme Anasol-D zamanında yapıldı ve 270 milyon dolarlık fark, kayıp-kaçak oranlarıyla ancak telafi edildi; fakat, çok önemli sözler verildi kayıp-kaçak oranlarında. Mesela, şu anda yüzde 30 oranında kayıp-kaçak var; Doğan Holding “ben, ilk ele alır almaz, bu kayıp-kaçak oranını yüzte 19’a düşüreceğim” dedi. Bu, önümüzdeki yıllarda, Enerji Bakanlığı ile holdingler arasında, kayıp-kaçak oranları konusunda bazı pazarlıklar olacağını gösteriyor. Nitekim, Enerji Bakanlığının hemen Anavatan Partisine verilmesi ve bu holding tarafından teşekküre mazhar bulunan bir Enerji Bakanının da işbaşına gelmesi, bu pazarlıkların habercisidir. Ben, hep, bu konuda, Tuncay Mataracı’yı aklıma getiriyorum. O dönemlerde diyorduk ki, Tuncay Mataracı, katiyen Bakan olamaz, birçok söylenti var bu konuda. Fakat, getirdiler ve Tuncay Mataracı’yı o dönemde bakan yaptılar. Ben, tenzih ediyorum, benzetmek de istemiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Affedersiniz, 1 dakika tamamlandı...

AYŞE NAZLI ILICAK (Devamla) – Tamam efendim.

Son olarak şunu söylüyorum: Maalesef, gazete patronlarının menfaatları, basın hürriyetlerinin sınırını çizmektedir. O yüzden, biz, kendi tavrımızı, medya oligarşisinden yana değil, halkın isteklerinden yana koyalım.

Çok teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ilıcak.

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın konuşmacının konuşmasında benim de adıma yer verildi. Konuya açıklık getirmek üzere İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Gündemdışı sözler tamamlandıktan sonra...

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Ama, konuyla ilgili... Sayın konuşmacının konuşmasında yer alan, benim şahsımla ilgili; ismimi de... (FP sıralarından “Size sataşmadı” sesleri)

Hayır; sataşma açısından değil, konuya açıklık getirmek için...

BAŞKAN – O zaman, oturduğunuz yerden efendim; buyurun.

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Müsaade ederseniz, kürsüden konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, zatıâlinize sataşılmadı...

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Hayır, ben konuya açıklık getirmek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Ama, değerli fikirlerinizden istifade etmek isteriz... Lütfen, oturduğunuz yerden, 1 dakika içerisinde efendim...

Buyurun.

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ilıcak’ın konuşmasında, enerji santrallarının ve enerji dağıtım şirketlerinin devir işlemlerinde, Danıştayın incelemesinde, 4054 sayılı Rekabet Yasasının öngördüğü işlemlerin eksik yapıldığı; bu nedenle, Enerji Bakanlığının bu devirleri yapamayacağı yolundaki iddiası, sanıyorum, yanlış bir değerlendirmeden kaynaklanmaktadır. 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun birleşme ve devirlerle ilgili maddesinde, Rekabet Kurulu konuyu incelemiştir ve Rekabet Kurulu, bu sözleşmelerde yer alan maddelerden üç veya dört noktada Rekabet Yasasına aykırı hükümler yer aldığını tespit etmiştir.

Bunlardan birincisi, fiyat aralığının olmaması; yani, tek fiyat uygulanması, Rekabet Yasası açısından sakınca teşkil etmektedir.

İkincisi, eşit durumdaki alıcılara eşit şartların uygulanması maddesi yer almamıştır.

Üçüncüsü de, bir bölgede enerji dağıtım ihalesini alan firmanın, enerji dışındaki işkolunda başka işleri olabileceği gerekçesiyle, rakiplerine kötü şartlar uygulanmaması ve onlara farklı muamele yapılmaması konusunda; böyle bir durumla karşılaşılması halinde, o şirketten değil, Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilindeki bir başka enerji dağıtım şirketinden de mukavele yapabilmelerine imkân sağlayacak üç ana maddeyi belirtmiştir ve Rekabet Kurulu, bu şartları Enerji Bakanlığına göndermiş ve mutlaka, devir sözleşmelerinde bu maddelerin yer almasını önermiştir.

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız efendim.

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Danıştaydaki incelemede bunlar esas alınmaz. Danıştay imtiyaz sözleşmesini inceler. Rekabet Kurulunun tespit ettiği bu şartlar, mutlaka, devir sözleşmelerinde yer alacaktır. Bu bakımdan, devir sözleşmesi yapıldığında, Enerji Bakanlığı bunu dikkate alacağına dair Rekabet Kuruluna da yazı yazmıştır.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Evet, biz de onu söylüyoruz... Danıştayın onayladığı sözleşmenin içerisinde yok şartlarınız...

AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Danıştayla ilgisi yok. Danıştay imtiyaz sözleşmesini inceler.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Ama, uymuyor...

BAŞKAN – Sayın üyeler, gündemdışı ikinci söz, KOBİ kredileri hakkında söz isteyen...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, gündemdışı konuşmayla ilgili söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayhay, buyurun efendim.

Sayın Cumhur Ersümer, Sayın Ilıcak’ın temas ettiği konulara hükümet adına cevap verecek.

Buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan ve kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanıma da görev süresi içinde başarılar diliyorum.

Tabiî, biz, bu kürsüden, geçtiğimiz günlerde, Konya Milletvekilimiz Sayın Veysel Candan tarafından belirtilen sözleri nasıl üzüntüyle karşıladıysak, yine, aynı şekilde, Sayın Ilıcak tarafından belirtilen sözleri de aynı üzüntüyle karşılıyoruz; ama, biz, burada, herhangi bir kötü niyet aramıyoruz. Halen, aynı iyi niyetimizi muhafaza ederek konuşma çabası içinde olacağız. Biz, burada, bir yanlış bilgilendirme olduğu kanaatindeyiz.

Tabiî, esasında, burada bulunan bütün siyasî parti üyelerinin, medya kuruluşlarının bu ihaleye alınmasıyla ilgili söz hakkı olur da, Fazilet Partisi temsilcilerinin bu konuda hiç söz hakkı olmaması lazım.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Niye?!.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Tabiî, niye... Şimdi, anlatacağım size niye olduğunu. İşte, yanlış bilgilendirme var; onu anlatmaya çalışıyorum.

Şimdi, biraz geriye dönmemiz lazım. 1991 yılında, 5 dağıtım şirketine, 5 ayrı bölgenin dağıtım işinin verilmesi planlanıyor, kararname çıkarılıyor; ancak, Refahyol Hükümeti kurulduğunda, bu 1991 tarihindeki kararname, önce iptal ediliyor; deniliyor ki, beş ayrı bölgede, bu iş, bu şekilde yapılmasın. Arkasından bir kararname çıkarılıyor; deniliyor ki, bu iş, 29 ayrı bölgede yapılsın. Şimdi, ilk kararname 13.11.1996 tarihinde; altında, Başbakan olarak Sayın Erbakan’ın imzası var; ikinci kararname 14.11.1996 tarihinde; yine, altında, Sayın Erbakan’ın imzası var. Tabiî, bu 29 bölgeyle ilgili ihaleye çıkılıyor. Resmî Gazetede ihale ilanı çıkıyor. Tabiî, bilemiyorum, şu anda, Fazilet Partisi “bizim, Refah Partisiyle alakamız yok” diyor mu demiyor mu; yani “orada yapılan işleri biz inkâr ediyoruz” diyor mu demiyor mu; onun bir cevabını almak istiyorum... (FP sıralarından gürültüler)

ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Bakana demagoji yapmak yakışmaz!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Hayır, ben, demagoji yapmıyorum. Bir dakika... Ben, demagoji yapmıyorum. Siyasî hayatımda hiçbir konuşmamda da demagoji yapmadım. Ben, burada yapılan demagojilere cevap verme çabası içindeyim! (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar, FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayalım.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Eğer “bizim, Refah Partisiyle alakamız yok” diyorsanız, ben, onu kabul ediyorum; ama, Gazeteye verilen bu ilanın altındaki imza da, şu andaki Genel Başkanınız Sayın Kutan’a ait; onu da mı inkâr edeceksiniz?! (ANAP sıralarından alkışlar)

İlanlar veriliyor, teklifler alınıyor; alınan bu teklifleri içeren zarfların açılmasına...

YAKUP BUDAK (Adana) – İlan ile ihale bağlamak aynı şey mi?!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Sayın milletvekilim, bir dakika... Müsaade et, konuşayım. Bu işten rahatsız olmayın; sırasıyla gidiyorum.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Zarfların açılmasına ve müracaat eden firmaların müracaatlarının değerlendirilmesine geçiliyor.

Yine, bu değerlendirme komisyonunun kurulmasına dair olurun altında Sayın Kutan’ın imzası var. Bu komisyon çalışıyor ve “7 firmayı eledik; bu 7 firmaya görev vermiyoruz; bunların müracaatını uygun görmedik” diyor; geriye kalan 143 firmanın müracaatına dair karar veriliyor; yine Sayın Kutan’ın imzası var. Bu 143 firmanın içinde de, Sayın Ilıcak’ın belirttiği medya kuruluşları var.

Şimdi, bir yandan, medya kuruluşlarının bu ihaleye girebileceğini kabul edeceksiniz... 3984 sayılı Kanunu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kurucu bir üyesi olarak birbuçuk yıl değerlendirdim, uyguladım. 29 uncu maddede “radyo ve televizyon kuruluşlarında yüzde 10’dan fazla hissesi olanlar devlet ihalelerine iştirak edemez” denilmektedir. Bu hisseler fazla ise, o zaman niye bunu görmediniz, niye bu kuruluşları iştirak ettirdiniz?! Sonra, dönüp de, şimdi, bana “niye bu kuruluşları değerlendirmeye tabi tuttunuz” diyorsunuz... Bunu bir izah edin.

Bakın, belli kişiler, belli şekillerde, belli senaryoları kuruyorlar ve bu senaryoları da uygulama çabası içine giriyorlar.

Ben, bir şey daha yaptım. Ben, göreve geldiğimde, medya kuruluşları dahil, bu ihaleye müracaat edenlerin teklifleri değerlendirmeye alınmış; değerlendirme kurulları, yine, benden önceki Sayın Bakanın imzasıyla oluşturulmuştu. Ben, bu değerlendirme kurullarında görev yapanlardan bir tek kişiyi değiştirmedim. Efendim, benden önceki hükümet döneminde atanmıştır, benden önceki Sayın Bakanın tercihidir noktasına gelmedim, hiçbirini değiştirmedim, bütün değerlendirmeleri bu kurullar yaptı.

Şimdi, bu kurulların değerlendirmesi sonucunda kurulan üst kurul ve varılan sonuç... Tabiî, bununla ilgili de her şey söyleniyor. Sırasıyla gidersek; hemen arkadan, işte, RTÜK... RTÜK’ten bir yazı aldık, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak; dediler ki, basındaki iddialara göre, sizin ihale verdiğiniz kuruluşların ortaklık yapılarını bize gönderin. Ertesi gün teker teker gönderdik. RTÜK, bir değerlendirme yaptı ve bizim yaptığımız tespite göre, burada, yüzde 10’u aşan bir hisse söz konusu değildir dedi.

Arkadan, konu, Danıştaya intikal etti. Danıştay, bize, aynı şekilde bir yazı yazdı; dedi ki, şu ihaledeki değerlendirmede tespit edilen kuruluşların ortaklık yapılarını gönderin. Biz Danıştaya aracılık yaptık, Danıştaydan gelen yazıyı müstenidat tutup tekrar konuyu RTÜK’e gönderdik, RTÜK’ten gelen cevabı da Danıştaya gönderdik. Tabiî, bu arada davalar yürüyor. Yani, Türkiye’de hukuka ya inanacaksınız ya inanmayacaksınız. Yani, Türkiye’ye, siz, bir sosyal hukuk devleti diyorsunuz... Hukuk devleti demek, yasaların, yönetmeliklerin ve talimatların bir araya geldiği bir manzumedir. Siz, bunun, birazına karşı birazının yanında olamazsınız. Yani, Danıştayın bir kararı doğrudur bir kararı yanlıştır değerlendirmesinin, eğer, size sağlayacağı siyasî bir fayda varsa, o da sizin takdirinizdedir; tabiî, bunu, milletimiz de takdir edecektir.

Neticede, Danıştay 10. Dairede bu konular tartışıldı; orada, bir yürütmeyi durdurma kararı verildi. Müteakiben Dava Daireleri Genel Kuruluna gitti konu; Dava Daireleri Genel Kurulu konuyu inceledi, yürütmenin durdurma kararının yersiz olduğuna dair bir karar verdi. Yürütmenin durdurulması üzerine de, ilgili 1. Daire, işte, bu bahse konu dört medya kuruluşunun ihaleye katılmasının yasaya aykırı olmadığına dair karar verdi.

Şimdi, tabiî, bu karar, sizin, biraz önce belirttiğiniz ve Danıştayda, çeşitli dairelerde, çeşitli davaları yürüyen sendikalar tarafından da temyiz edilir, değerlendirilir, bir başka dairede başka davalar açılabilir. Ben, burada, neticeleri dile getirmek zorundayım.

Bakın, Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun -ki, burada, 18 yargıcımızın olumlu kararıyla teşekkül eden- kararında şöyle bir değerlendirme yapılıyor:

“Bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda yüzde 10’dan fazla paya sahip olan gerçek veya tüzelkişinin, herhangi bir şirketin sermayesine, yönetiminde etkinlik sağlayacak ölçüde cüzi bir oranda yatırım yapmış bulunmasının, bu şirketin devletten taahhüt işini almasına engel oluşturacağını kabule, hukuken olanak bulunmamaktadır.

Yasa koyucunun öngördüğü dolaylı ilişkiden söz edilebilmesi için, gerçek veya özel kişinin, devletten taahhüt işini alan şirketin, yönetim, denetim veya sermayesi bakımından kontrol altında bulunması gerekir. Aksine bir yorum, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 29 uncu maddesinin onuncu fıkrasının sözüne ve amacına uygun değildir.”

Bu, bir yargı kararı; beğeniriz veya beğenmeyiz; ama, ben, bir yönetici olarak, sorumluluk mevkiinde bulunan bir insan olarak, şimdiye kadar, bütün yargı kararlarını, bakanlık dönemimde uyguladım, bundan sonra da uygulayacağıma, hem Yüce Milletimin hem Yüce Meclisin önünde de söz veriyorum. Benim görevim bu.

Eğer, siz, burada, çıkıp da, Danıştayın vermiş olduğu bir kararın hilafına benim bir uygulama yaptığımdan bahsedebiliyorsanız, bugün, ben, bu bakanlığı da bırakırım. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, devam edelim... Bir diğer konu, Rekabet Kurulu... Sayın Ayaydın belirttiler; yani, biz, birtakım hususları Danıştayın bilgisinden saklamışız... Velevki sakladığımızı düşünün; ama, Danıştay yazı yazıyor “basında bazı şeyler çıktı, bana gönderin RTÜK’teki hisselerine dair bilgileri” diyor, RTÜK’le ilgili konuda. Ama, bu konuda bize bir yazı yazmasına da gerek kalmadı; çünkü, biz, Danıştaydan daha önce geçmiş olan 10 dağıtım şirketiyle ilgili dosyaları, teker teker, revizyona tabi tutulması amacıyla, Danıştaya gönderdik. Danıştayın bize verdiği cevapta -bunların hepsi bu dosyada. Bu dosyayı, istediğiniz zaman, Sayın Ilıcak’a ve arzu eden arkadaşların bilgisine arz edebilirim- bu hususların, aynen Sayın Ayaydın’ın belirttiği gibi, imtiyaz sözleşmesinde yer alabilmesi için, tarafların bir mutabakatının gerektiği, bu mutabakat olmadan bu manada bir revizyonun da söz konusu olamayacağı ifade edildi ve yine, biz, Rekabet Kurulu ile görüşmelerimizi sürdürüyoruz.

Peki, Sayın Ilıcak, diyelim ki, biz, Danıştaydan gizledik, dağıtımda gizledik; santrallarda da mı gizledik?! Rekabet Kurulunun santrallarla ilgili iki değişiklik talebi oldu. Biz, bunları Danıştaya arz ettik ve Danıştayın bilgi ve denetiminden geçtikten sonra, bunların sözleşmelerde yer almasına izin verildi.

Şimdi, dört ana noktadır. Sayın Ayaydın üç diye belirttiler; ama, dört ana noktadır. Bu dört ana noktanın, devirlerle ilgili ve diğer iki hususu, zaten, bizim yapmış olduğumuz sözleşmelerde mevcut. Mevcut olmayan iki husus; yani, 1 megavatlık güç kullanan bir firmanın diğer dağıtım bölgesinden elektrik alabilmesine yönelik farklılık; bir de, fiyat aralığının meydana getirilmesine yönelik kararlarıyla ilgili de halen görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bu konuda yasal bir düzenlemenin olması zorunludur. Eğer, Rekabet Kurulumuz, bize, bu manada bir cevap verirse, bu yasal düzenlemenin yapılması için de, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı olarak, üzerimize ne düşerse yerine getirme çabası içinde olacağımızı da burada belirtmek istiyorum.

Şimdi, tabiî, siyaseten çok şey söyleniyor; ama, insanları yaralayıcı laflar da söyleniyor. Ben, bu konuşmamın içeriğinde çok titizlik gösterdim, hassas davrandım. Bir kişinin ya da bir partinin yaralanmasına sebebiyet verdiysem de özür diliyorum. Ancak, Sayın Ilıcak’ın yapmış olduğu bir benzetme, benden çok, daha önce bakanlık yapmış Sayın İşgüzar’ı yaralamıştır diye düşünüyorum. Çünkü, bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Ben siyaseti, başladığım günden itibaren, sadece hizmet anlayışıyla ve sizler gibi hizmet için yapan biriyim; ama, başından beri bir inancım var: Siyasetçinin idamlık gömleği ile bayramlık gömleği yan yanadır ve bunu da hiçbir zaman unutmadan çalışıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar) Meclisin bu konuda gösterdiği hassasiyete de teşekkür ediyorum.

Tabiî, şunu da belirtmek istiyorum: Bizim bu konuda yaptığımız çalışmalar, işte böylesine, belli basın kuruluşularında özellikle tartışılıyor; her gün bir veya iki gazetede manşet çıkıyor. Eğer, arzu eden arkadaşlarımız olursa, bu manada, bilgilendirmek için de gerekli çabayı harcayacağımı belirtmek istiyorum.

Söyleyecek daha çok şeyimiz var; fakat, Meclisi daha fazla meşgul etmek istemiyorum; ama, kısaca şunu belirlemek istiyorum: Eğer, bu işlemleri, bu özelleştirmeleri Türkiye becerebilirse, biz bunları gerçekleştirebilirsek, daha önce Danıştaydan geçen 10 dağıtım kuruluşu, artı, medyayla ilgili 4 dağıtım kuruluşu dahil olmak üzere, 14 dağıtım kuruluşundan, şu anda devirlerini gerçekleştirebildiğimizde, 820 milyon dolar bir devir bedeli alacağız. Yine, 6 santralla ilgili, gerçekleştirebilirsek, 800 küsur milyon dolar devir ücreti alacağız. Yani, şu anda bu devir işlemlerinin gerçekleştirilmesi halinde, Türkiye’nin 1 milyar 600 milyon dolarlık bir kaynağa sahip olma ihtimali var.

Yine, bu özelleştirmeler niye yapılıyor diye sorarsanız, santrallardaki özelleştirmelerde bize teklif veren firmaların, bir yıl içinde gerekli yatırımları, rehabilitasyonları yapmaları sonucunda sektöre sağlayacakları toplam enerji 5 milyar kilovat/saatlik bir enerjidir. Yani, şu anda, biz Enerji Bakanlığı olarak, Türkiye olarak, hemen hemen 5 milyar kilovat/saate yakın bir enerjiyi Bulgaristan’dan, Gürcistan’dan ve İran’dan satın alıyoruz.

Bir başka önemli husus -Sayın Ilıcak da burada belirttiler- Türkiye’de kayıp kaçak oranlarının her geçen gün artmasıdır. Uluslararası kriterlerde yüzde 8, yüzde 10 mertebesinde olan kayıp kaçak oranları bugün Türkiye’de yüzde 20’lerin üzerine çıkmıştır.

Yine, açıkça ifade ediyorum; verilen taahhütler, dağıtım şirketlerinin bize verdiği taahhütler, yapılacak rehabilitasyon yatırımlarının dışında, beş yıl içinde, hemen hemen aynı kurulu gücümüze mümasil bir gücün eklenmesini sağlayabilecek, kayıp kaçak oranlarında yüzde 50’ye yakın bir düşüş sağlanacaktır.

Tabiî, bu özelleştirmeler esnasında -bizden önce düzenlenen şartnameleri de dikkate alarak konuşuyorum- daha önce özelleştirmede yapılan hatalardan, Aktaş’ta yapılan hatalardan ders alınarak hareket edilmiştir. Burada, kayıp kaçak oranları belli bir taahhüdü içermektedir. Eğer, taahhüt eden firma, taahhüt ettiği kayıp kaçak oranı kadar bir düşüşü sağlayamazsa, aradaki enerji bedelini nakten ödemek durumunda kalmaktadır.

Tabiî, bütün bunları bir tablo içinde görürseniz, Türkiye’nin enerji sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıyı görmezlikten gelemezsiniz. Türkiye’nin, her yıl yüzde 10 artan bir enerji açlığı vardır. Bir başka türlü ifade edersek, Türkiye, her yıl, kurulu gücüne yüzde 10 miktarında bir gücü eklemek zorundadır; bunun için de, nereden baksanız, 4-5 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır; ama, Türkiye’nin, bugün, enerji sektörüne bu imkânları seferber edebilmesinin mümkün olmadığını hep birlikte biliyoruz.

Biz, geçtiğimiz yıllarda, yap-işlet (BO) ile ilgili, bu Meclisten, fikir birliği içinde, güçbirliği içinde bir yasa çıkardık. İşte, o yasaya istinaden yaptığımız ihaleler sonuçlandı, sözleşmelerini imzaladık, Hazineden vizelerini aldık, finanslarını sağlamak üzereyiz. İnşallah, gelecek günlerde, hep birlikte gidip temelini atacağız. Türkiye’nin kurulu gücünün dörtte 1’ine eşit, 5 200 megavatlık bir gücün, Türkiye enerji sektörüne girebilmesini hep birlikte sağlayacağız.

Ben, enerji sektörünün, gerçekten, ülkenin millî bir sektörü olduğu, enerji meselelerinin bir millî mesele olduğu yaklaşımı içinde davranmamız gerektiğini belirtmek istiyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılarımla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Cumhur Ersümer’e teşekkür ediyorum.

AYŞE NAZLI ILICAK (İstanbul) – Söz alabilir miyim acaba?

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Sayın Bülent Arınç, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz istemiştir.

Sayın Arınç, neden söz istediğinizi izah eder misiniz?

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, milletvekilimiz Sayın Ilıcak’ın gündemdışı konuşmasına Sayın Bakan cevap verdiler. Bu cevapları içerisinde, partimizi ve konuşma yapan arkadaşımızı rencide edici bazı ifadeler de kullandılar. Aynı zamanda, şu anda Genel Başkanımız olan Sayın Recai Kutan’ın Enerji Bakanlığı döneminde, bu yapılan hazırlıkların bizzat planlayıcısı olduğunu ifade ettiler. Bunların doğru olanları var; ancak, biz, bu cevapların içerisinde bizi ilzam edecek noktalar olduğunu da görüyoruz.

Çok kısa bir cevap vermek için arz etmiştim; takdirlerinize sunuyorum.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, ben, rencide etmek amacıyla herhangi bir söz sarf etmiş değilim. Konuşmamın içeriğinde de, bu manada anlaşılabilecek hususlarla ilgili de, hem Genel Kuruldan hem de ilgili parti ve sözcülerinden de özür dilediğimi belirttim. Rencide edecek manada sözüm hangisiyse söylesinler, gerekli cevabı veririm buradan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim... Tatmin oldunuz mu, yoksa?..

BEYHAN ASLAN (Denizli) – Maksat hâsıl oldu.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Efendim, ben, iki cümleyle arz edeceğim eğer müsaade buyurursanız.

BAŞKAN – O zaman, lütfen, rencide kısmını bir kenara bırakıp, yalnız, teknik bilgi arz edin.

Buyurun efendim.

Size, 3 dakika süre veriyorum.

ABDULLAH TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, yerinden herhalde...

BAŞKAN – Hemen, gelmişken buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Efendim, eşitlik bozulacaksa yerimden konuşayım.

BAŞKAN – Hayhay efendim, yerinizden buyurun; madem rahatsızlık hissedildi.

Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, İçtüzüğümüze göre, Meclis Genel Kuruluna duyurulmasında zaruret görülen ve acil olan konularda, milletvekilleri, kısa bir süre, gündemdışı konuşabilirler; buna, ilgili bakan da cevap verebilir.

Bugün, milletvekilimiz Sayın Ilıcak’ın yaptığı konuşma, Türk kamuoyunu yakından ilgilendiren ve çok önemli rakamlar olması itibariyle de gerçekten üzerinde hassasiyet gösterilmesi gereken enerji dağıtım ihaleleri veya devir sözleşmeleridir. Bu konuda ortaya konulan iddialar, mutlaka, doğru da olabilir, yanlış bilgilendirmeden kaynaklanmış da olabilir; ancak, Sayın Bakanın sözlerinin başındaki tavır ve davranışları bizi gerçekten üzmüştü, daha sonra bu konuşmasını, hepimize memnuniyet verecek düzeye getirdi. Bundan sonraki görüşmelerin de bu ölçüler içerisinde olmasını elbette arzu ediyoruz.

Ben, Sayın Genel Başkanımın bu oturumda bulunmasını ve konuyla ilgili olarak, belki, bu madde kapsamı içinde bilgi vermesini arzu ederdim. Ancak, konuşulanlar içerisinde şu konu önemlidir: Evet, o Refahyol hükümeti denen dönemde; yani Haziran 1996 ile Temmuz 1997 arasındaki 11 aylık süre içerisindeki Enerji Bakanlığı döneminde bu konuyla ilgili bir hazırlık yapılmıştır. Bu konuda Sayın Bakanın söyledikleri de tarihler itibariyle doğrudur. Ancak, önemli olan, zannediyorum, biz hükümetten ayrıldıktan sonra bu ihalelerin belirli maksatlarla, sübjektif düşüncelerle veya çıkar kaygılarıyla birtakım medya patronlarına peşkeş çekilip çekilmeyeceği konusudur. Bu konuda da çok şeyler söylendi ve Basın Kanununda, RTÜK Kanununda, medya patronlarının kendi yasal sınırları içerisinde devletle iş yapamayacakları, ihalelere giremeyecekleri de söylendi. Ancak, şu ana kadar geçirdiğimiz üç yıla yakın zaman içerisinde bu patronların büyük bir iştihayla bu konuyu takip ettiklerini ve hükümetler nezdinde de tesirli olmak için çaba gösterdiklerini biliyoruz. Konuyla ilgili olarak daha geniş toplantılar yapılabilir.

Ben, o dönemde, şüphesiz, Refah Partisinde siyaset yapan bir insan olarak söylüyorum; bugün biz Fazilet Partisindeyiz, medya patronlarına bu ihalelerin peşkeş çekilmesi noktasında hiçbir katkımız olmamış ve düşüncemiz olmamıştır. Sayın Bakanın da özellikle bu çerçeve içerisinde kendi görevini yapma çabası içinde olduğunu biliyoruz.

Bu konuda, takdir ettiniz, bir açıklama arz ettim.

Hepinize teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı ikinci söz, KOBİ kredileri hakkında söz isteyen, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (DYP sıralarından alkışlar)

2. — Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, KOBİ kredilerine ve KOBİ’lerin son günlerde içinde bulunduğu duruma ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkan, Yüce Parlamentomuzun değerli mensupları, bizi dinleyen çok değerli seyirciler; konuşmama başlamadan önce, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

KOBİ kredileriyle ve küçük ve orta boy işletmelerimizin son durumuyla ilgili Yüce Parlamentonun dikkatine maruz birkaç ifadem olacak.

Hiç şüphesiz ki, KOBİ’ler, küçük ve orta ölçekli işletmeler, Türkiyemizin omurgası, Türkiyemizin hayat damarı; ama, son iki yıldan beri, KOBİ’lerimiz, küçük ve orta ölçekli işletmelerimiz, bu noktada, hak ettikleri krediyi, hak ettikleri teşviki, maalesef, görememektedirler. Bugün, belki son otuz yılın, esnafıyla, tüccarıyla, sanayicisiyle, Türkiye’de en ciddî krizinin yaşandığını, esnafın kepenk kapattığını, siftahsız dükkân kapattığını, hatta iflasın eşiğine geldiğini ve çoğu yerde de iflas edildiğini, istihdamda daralmaların olduğunu bizzat yaşıyor, görüyoruz.

Türkiye’deki KOBİ’lerin önemi de, buna atfen, gözlendiğinde, KOBİ’lerimiz, bugün Türkiye’de verilen kredilerin ancak yüzde 3’ünden yararlanabiliyor. Bu, Türkiye açısından, gelişmekte olan bir ülke açısından son derece düşündürücü, son derece ciddî ele alınması gereken bir konudur, altını çizmek istiyorum ve 57 nci hükümetin de, bu noktada, hassasiyetini ortaya koyması noktasında karar alacağını da düşünmek istiyorum. Amerika’ya baktığınız zaman, Japonya’ya baktığınız zaman, İngiltere’ye baktığınız zaman, görülen tablo, normal verilen kredi tutarları yüzde 3’lerde değil Türkiye gibi, orada yüzde 50’lerde; Amerika’da yüzde 47’lerde, Japonya’da yüzde 50’lerde; ama, Türkiye’de yüzde 3’lerde. Biz, eğer, iç dinamiklerimiz saydığımız, normal işletme oranının yüzde 99’unu temsil eden küçük ve orta boy işletmelerimizi, bu noktada beslemezsek, desteklemezsek, ülkemizin, yarın öbür gün Avrupa Birliğine gidişatına nasıl yön vereceğiz?! Hele hele, son iki yıldan beri KOBİ’lerle ilgili gelişmelerde her geçen gün daha da negatif gelişmeler söz konusuysa, daha olumsuz gelişmeler söz konusuysa, böyle bir tablo ortadaysa, nasıl, Türkiye’yi, Avrupa Birliğine taşıyacağız veya rekabeti, kaliteyi iyi bir noktaya taşıma şansımız olacak?!

Bakın, örnekleriyle, rakamlarıyla serd etmeye çalıştığım birkaç ifademi arz etmek istiyorum. Bizim dönemimizde, Doğruyol hükümeti döneminde, hükümete ortak olduğumuz dönemde, bizim tek hedefimiz, sermayeyi tabana yaymaktı; küçük işletmelere yaymaktı; orta işletmelere yaymaktı; fakat, gün geldi ki, 55 inci hükümet döneminde, maalesef, sermaye, Türkiye’de mevcut bulunan üç beş tane elit holdinge peşkeş çekildi. Bakın, tekrar altını çiziyorum: Peşkeş çekildi. (DYP sıralarından alkışlar) Küçük işletmeler, orta işletmeler, maalesef, gözardı edildi ve o zamanlar, 1997 yılında, 54 üncü hükümet döneminde göreve başladığımızda, 2 500’e yakın KOBİ’ye teşvik verilirken, 1998 yılında, bu olay, 1 000’e yakın nispette teşvikle sınırlı kaldı. O zamanlar, 1997 yılında, teşviklere verilen para 55 trilyon lira iken, 1998 yılında, bu verilen kredi tutarı yaklaşık olarak 15 trilyon lira nispetinde. Bu şunu gösteriyor ki, son dönemlerde, 55 inci hükümet ve 56 ncı hükümet, bu noktada, maalesef, KOBİ’lerimize destek vermemiştir.

KOBİ’lerimiz, ihracatımızın, hemen hemen yüzde 80’ini gerçekleştiriyor. Küçük boy işletmelerimiz, ihracatımızın yüzde 50’sini gerçekleştiriyor; orta boy işletmelerimiz de yüzde 30 ihracata dayalı, Türkiye ekonomisine katkıda bulunuyor. Bunun önemi çok ciddî manada kavranıp, 57 nci hükümetimizin, bu konuda, mutlaka ve mutlaka, yeniden düzenlemeler yaparak, küçük ve orta boy işletmelerimize ciddî manada sahip çıkma zorunluluğu vardır. Bugün, maalesef, üzülerek görüyoruz ki, KOBİ’lerin dağıtımında da, maalesef, haksızlık var; İstanbul KOBİ’lerden yüzde 40 yararlanıyor, Bursa yüzde 40 yararlanıyor; ama, doğu ve güneydoğu illeri, gelişmekte olan, kalkınmakta olan illerimiz, bu nispetten, çok az bir şekilde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz tamamlandı; 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

SAFFET KAYA (Devamla) – ...yüzde 3 nispetinde ancak yararlanabiliyorlar.

Kaldı ki, bu uygulamada, çok ciddî manada bir ters orantı var. Benim bölgemi, doğu ve güneydoğumu bu noktada öncelikli değerlendirmemiz gerekirken, gelişmekte olan illerimizi, kalkınmada öncelikli bölgelerimizi bu noktada daha öncelikli tutmamız gerekirken, batıdaki -buna karşı olduğumuz için söylemiyorum- gelişmiş illerimize, doğudaki, güneydoğudaki illerimize kıyasla daha da çok öncelik veriyoruz; bunun yanlışlığının da altını çizmek istiyorum.

Ekonomiden sorumlu değerli bakanımızı ben çok iyi tanıyorum, çalışmalarını takdir ettiğimi de burada, huzurunuzda ifade ediyorum; ancak, küçük ve orta ölçekli işletmelerin bugünkü perişan noktaya gelmesinin sebebi, geçmiş dönemde yanlış politikaların uygulanması, yanlış politikaların hayatiyete geçirilmesi olmuştur. Yine, 55 inci hükümet için, geçmişle ilgili yaşadığımız çok acı bir gerçek vardır ki, 55 inci hükümet, cumhuriyet tarihinde, bugüne kadar, ihaleye fesat karıştırıldığı noktasında düşürülmüş bir hükümettir ve ben buradan şunu çıkarıyorum ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, süreniz bitti efendim.

SAFFET KAYA (Devamla) – ...demek ki, o zaman, üç beş tane -büyük sermayeye karşı olduğumuz için değil; ama- holdinge, küçük işletmenin, orta işletmenin hakkı peşkeş çekilmiştir; böyle düşünüyorum. Bunun düzeltileceğini umuyorum. 57 nci hükümetin, bu konuda, ciddî manada -palyatif değil- gerçekten geçerli, ülke menfaatlarını gerçekten her şeyin önünde tutabilecek bir yaklaşımı ortaya koyacağına inanıyorum.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Saffet Kaya.

Hükümet adına, Sayın Nami Çağan; buyurun efendim.

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya’nın, KOBİ kredileriyle ilgili olarak yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere karşınızdayım; sizleri saygıyla selamlarım.

Türkiye Halk Bankası, kurulduğu 1938 yılından bugüne kadar geçen sürede, başta esnaf, sanatkâr ve KOBİ’ler olmak üzere, sanayicilere, işadamlarına ve girişimcilere tüm bankacılık hizmetlerini etkin bir şekilde sunmuş ve sektörün en önde gelen bankalarından birisi durumuna gelmiştir. Temel kredi politikasını öncelikle hedef kitlesinin kredilendirilmesi ve kredi kullandırma koşullarının iyileştirilmesi üzerine kuran Halk Bankası, politika araçlarını etkin, düşük faizli ve yaygın kredi kullandırma biçiminde belirlemiştir.

Bankanın esnaf ve sanatkârlara kullandırmış olduğu kredilerin gelişimine bakıldığında, 1997 yılında 150 trilyon lira olan esnaf kredilerinin, 1998 sonunda 220 trilyon liraya, Haziran 1999 tarihinde de 282 trilyon liraya yükseldiği ve bu kredilerden 1 milyon esnafımızın yararlandığı görülmektedir. Banka tarafından kullandırılan bütün KOBİ kredilerinde de son yıllarda önemli ölçüde artışlar meydana gelmiştir. 1997 yılında 150 trilyon lira olan KOBİ kredileri, 1998 yılı sonu itibariyle 285 trilyon liraya, Haziran 1999 itibariyle de 336 trilyon liraya yükselmiştir. Bu kredilerden yararlanan KOBİ sayısı da 100 000’e ulaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, Bankanın mevcut kredilerinin yanı sıra, Ekim 1996 tarihinde, Türkiye’de ilk defa, KOBİ’lerin teşviki amacıyla, kapsamlı ve sürekli KOBİ teşvik fonu kredileri uygulamasına geçilmiştir. KOBİ’lere büyük önem veren Hükümetlerimiz tarafından, kredinin kullandırılma koşulları zaman içinde daha da iyileştirilmiştir. Bu amaçla kredinin limitleri artırılmış, vadeleri uzatılmış ve genel politikaya uygun olarak faiz oranları düşürülmüştür.

Mart 1999 tarihinde çıkarılan -ve aralarında Sayın Kaya’nın seçildiği Ardahan İlinin de bulunduğu- son kararnameyle, öncelikle doğu ve güneydoğuda KOBİ yatırımlarını teşvik etmek, üretim ve istihdam artışını sağlamak amaçlanmıştır. Bu çerçevede, KOBİ Teşvik Fonu kredisinin limitleri 75 milyar liraya yükseltilmiş, acil destek kavramı geliştirilerek, ülkemizin gelişmekte olan yöreleri bu kapsam içine alınmıştır. Acil destek kapsamındaki il sayısı 33’e çıkarılarak, bu yörelerdeki KOBİ’lerin daha az özsermayeyle çalışabilmeleri için de, yatırımcılardan istenen özkaynak katkı oranı yüzde 30’dan yüzde 10’a çekilmiştir. KOBİ’lerin kullanacakları işletme kredilerinin vadesi bir yıldan iki yıla, yatırım kredilerinin vadesi de üç yıldan dört yıla uzatılmıştır.

KOBİ’lere verdiğimiz önemin en büyük göstergelerinden biri de, bütçede KOBİ’lere kullandırılmak amacıyla aktarılması programa alınan 100 trilyon liralık kaynaktır. Böylece, kaynak bekleyen KOBİ’lerimize daha çabuk kaynak aktarma olanağı sağlamış olacağız.

Değerli milletvekilleri, KOBİ Teşvik Fonu kredileri kapsamında bugüne kadar toplam 3 987 firmaya 63,2 trilyon lira tutarında kredi kullandırılmış ve 39 415 kişiye ekistihdam sağlanmış. Bu kredinin 26,4 trilyon lirasını acil destek kapsamındaki illerde faaliyet gösteren 1 385 firma kullanarak, buralarda 14 917 kişiye ekistihdam yaratılmıştır.

Ardahan İline, Halk Bankası aracılığıyla, Haziran 1999 tarihi itibariyle esnaf ve sanatkârlarımıza 604 milyar lira, KOBİ’lerimize 169 milyar lira ve diğer ticaret erbabının da içinde yer aldığı vatandaşlarımıza 127 milyar lira olmak üzere, toplam 901 milyar lira kredi kullandırılmıştır.

Sonuç olarak, Türkiye Halk Bankası, etkin, güvenilir ve topluma saygılı bankacılık anlayışı içinde, toplumun her kesiminden yatırımcıların ve girişimcilerin rekabet edebilecek yapıya kavuşturulmaları amacına yönelik çalışmalara, bugün destek olduğu gibi, gelecekte de kaynakları, olanakları çerçevesinde destek olmaya devam edecektir.

Sayın Kaya’nın, 57 nci hükümetin bu konuya ilişkin olarak duyarlılığından hiç kuşku duymasına gerek yoktur. Bu sorunları dile getirdiği için, kendilerine teşekkür ediyorum.

Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Orman Bakanımız Sayın Prof. Dr. Nami Çağan’a teşekkür ediyoruz efendim.

Gündemdışı üçüncü söz, Doğu Anadolu ve terör konusunda söz isteyen, Ağrı Milletvekili Sayın Nidai Seven’e aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Seven.

3. — Ağrı Milletvekili Nidai Seven’in, Doğu Anadolu ve teröre ilişkin gündemdışı konuşması

NİDAİ SEVEN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli üyeler, televizyonunun başında bizleri izleyen herkese saygılarımı sunuyorum.

Malumlarınız olduğu üzere, İmralı’da terörist başı Abdullah Öcalan’ın yargılanması sebebiyle yapmış olduğu itiraflarda, dış güçlerin, başka devletlerin, Türkiye hakkında ne düşündükleri, ne yaptıkları hepsi açık ve ortadadır. Ancak, bu çerçevede düşündüğünüz zaman, yıllardır yanlış teşhisler sonucu, Türkiye’de, herkes kimlik meselesini tartışmaya açmış, bu konuyu değerlendirmeye tabi tutmuş, hakları ve hadleri olmadığı halde, bu konuyu gündeme getirerek bu memleketin gündemine sokmaya çalışmıştır.

Bu memlekette, Doğu Anadolu’daki insanımızın hakikaten geri kalmışlık problemi vardır, gerçekten vardır; ama, bu senaryoyu çizenler, bu memlekette bir hukuk meselesi mi, bir demokrasi eksikliği mi, bir bölgelerarası farklılık mı, yoksa bir kimlik meselesi mi noktasında bir teşhis ve tedavi koymadan olaylara bakmışlar, Doğu Anadolu’nun insanını, bir hasta kabul edersek bölgeyi, hemen ameliyat masasına yatırmışlar, miğdesinde kramp mı var, kalbinde damar tıkanıklığı mı var veyahut herhangi bir yerindeki şikâyeti nedir bakılmaksızın direkt ameliyat masasına yatırmışlardır. Bunu yapanlar kimler; bunu yapanlar, Doğu Anadolu’da bulunmamış, o insanların içerisinde yaşamamış, İstanbul boğazında viskisini yudumlamış, purosunu ağzına almış, piposunu takmış, denize nazır villasında oturmuş, ben yarın medyada meşhur olmak için ne yapmalıyım düşüncesiyle ortaya çıkmış ve üç konu bulmuştur: Bu konulardan birisi, Türk-Kürt meselesi; bir tanesi, Alevî-Sünnî meselesi; bir tanesi de, laik-antilaik meselesi olarak ortaya konulmuştur; çünkü, ilim adına bir şey yapmadıkları için bunları kendilerine sermaye edinmişler ve bu konuların arkasına sığınmışlardır. Ne yapmışlardır bu insanlar; terör örgütü silahla insanları vurmuş, bunlar da, insanların beynine mengeneyle lafları sıkıştırarak Kürt kimliğini siyasî malzeme olarak kullanmışlar, Kürtleri damataşı olarak görmüşler, Kürtleri oy deposu olarak görmüşler ve Kürtler adına karar vermişlerdir. Bu insanlar, Kürtleri lokantaya götürmüşler, yemeği ısmarlamışlar; ama, faturayı da onlara ödetmişlerdir.

İşte, bugün, bölgenin çocuğu olarak, bu memleketin insanlarının bir çınar ağacı olduğunu, bu çınar ağacının kökünün toprağın altında, aynı gövdeye sahip olduğunu düşünmekteyiz. Tabiî ki, çınar ağacının dalları olacaktır; ama, birileri kalkmış baltayı eline alıyor ve diyor ki: “Ben bu güzelim ağacın dallarından birini koparmayı düşünüyorum.” Kardeşim, sen, eğer, bu güzelim ağacın dallarından birini koparırsan, önce o dalı, sonra ağacı kurutursun; ama, eğer, bu memlekette Türküyle Kürdüyle bin senedir beraber yaşayan insanların geleceğini, mutluluğunu düşünüyorsan, o halde gel, bu ağacın altına su ver, o dalları büyüt, hep beraber altında piknik yapalım.

Bu memleketin üzerinde gerek iç mihraklar ve gerekse dış mihraklar oyun oynamasınlar; çünkü, bu memleketi bir gemiye benzettiğimiz zaman, bu geminin herhangi bir yerinden su alması, bu geminin batması demektir; gemi batınca, o ağzında piposu olanlar da, purosu olanlar da batacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seven, 1 dakika daha süre veriyorum; buyurun efendim.

NİDAİ SEVEN (Devamla) – Bu memleketin sıkıntıları vardır, Doğu Anadolu’da, hükümetlerin yanlış politikaları olmuştur; ama, merkezden çevreye yatırım politikalarından kaynaklanan bir olay vardır. Çevreden merkeze yatırım politikaları yapılırsa, yeni bir idarî reform, yeni bir vergi reformu, yeni bir eğitim reformu, yeni bir tarım ve toprak reformu yapılırsa, bu memleketin insanlarına gereken her türlü hizmet götürülürse, o insanlar, bu memleketin kendilerini kucakladığını görecek ve şer odaklarının kucağına itilmeyeceklerdir; çünkü, bu memleketin insanı, bir bardaktaki su misali, Türküyle Kürdüyle, hidrojenle oksijen gibidir; bunu kimse ayıramaz ve bu memleketi kimse parçalayamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Nidai Seven’e teşekkür ediyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Güneydoğunun hangi sorununu söyledi, ben anlamadım?!

BAŞKAN – Efendim, böylece gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü Parlamenter Asamblesi, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu, Parlamentolararası Birlik, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi üyelikleriyle ilgili bir tezkeresi vardır; tezkereyi ve ekli üye listesini okutacağım. Bilgileriniz bakımından arz ediyorum: Bu listeler, gruplar tarafından tespit edilmiş olup, oylarınıza başvurulmayacaktır.

Okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü Parlamenterler Asamblesi, Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu, Parlamentolararası Birlik, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı Parlamenterler Asamblesi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak için siyasî parti gruplarınca aday gösterilen asıl ve yedek üyelere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/203)

16 Haziran 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci maddesine göre, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü Parlamenter Asamblesi (KAA/NATOPA), Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (Türkiye-AB KPK), Parlamentolararası Birlik (PAB), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde (KEİPA) Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasî parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen üyelerin isimleri, aynı Kanunun 12 nci maddesi uyarınca, Başkanlık Divanında yapılan görüşmeyi müteakiben, Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Yıldırım Akbulut

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türk Grubu

Asıl

Tayyibe Gülek DSP (Adana)

Doç. Dr. Mehmet Telek MHP (Afyon)

Doç. Dr. Oya Akgönenç FP (Ankara)

Uluç Gürkan DSP (Ankara)

Doç. Dr. Hüseyin Kalkan MHP (Balıkesir)

Atilla Mutman DSP (İzmir)

Suha Tanık ANAP (İzmir)

Prof.Dr. Mehmet Sağlam DYP (Kahramanmaraş)

Doç. Dr. Abdullah Gül FP (Kayseri)

Faruk Bal MHP (Konya)

Cevdet Akçalı DYP (Kütahya)

Şükrü Yürür ANAP (Ordu)

Yedek

Prof. Dr. Ali Gören FP (Adana)

Prof Dr. Abdülkadir Akcan MHP (Afyon)

H. Tayfun İçli DSP (Ankara)

Kenan Sönmez ANAP (Bursa)

Rasim Zaimoğlu DYP (Giresun)

Rıdvan Budak DSP (İstanbul)

Yılmaz Karakoyunlu ANAP (İstanbul)

Hayri Diri DSP (İzmir)

Cevat Ayhan FP (Sakarya)

Muzaffer Çakmaklı MHP (Şanlıurfa)

Prof. Dr. Mehmet Said Değer DYP (Şırnak)

Orhan Bıçakçıoğlu MHP (Trabzon)

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (KAA/NATO) Türk Grubu

Asıl

Şevkat Çetin MHP (Ankara)

Ali Rahmi Beyreli DSP (Bursa)

Prof. Dr. Zeki Ertugay DYP (Erzurum)

Süleyman Servet Sazak MHP (Eskişehir)

Şamil Ayrım ANAP (İstanbul)

Mehmet Tahir Köse DSP (İstanbul)

Oktay Vural MHP (İzmir)

Doğan Güreş DYP (Kilis)

Oğuzhan Asiltürk FP (Malatya)

Temel Karamollaoğlu FP (Sıvas)

Dr. Bayram Fırat Dayanıklı DSP (Tekirdağ)

Kâmran İnan ANAP (Van)

Yedek

Prof. Dr. Eyüp Sanay FP (Ankara)

Aydın Tümen DSP (Ankara)

Cengiz Altınkaya ANAP (Aydın)

Alaattin Sever Aydın FP (Batman)

Doç. Ersoy Özcan MHP (Bolu)

Salih Sümer DYP (Diyarbakır)

Mehmet Şandır MHP (Hatay)

Sühan Özkan ANAP (İstanbul)

Dr. Erol Karan DSP (Karabük)

Doç. İsmail Karakuyu DYP (Kütahya)

Basri Coşkun MHP (Malatya)

Prof. Dr. M. Cengiz Güleç DSP (Sıvas)

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Türk Grubu

Asıl

Cemil Çiçek FP (Ankara)

Kemal Çelik DYP (Antalya)

Hayati Korkmaz DSP (Bursa)

Ahmet Tan DSP (İstanbul)

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş FP (İstanbul)

Prof. Dr. Mehmet Kaya MHP (Kahramanmaraş)

Lutfullah Kayalar ANAP (Yozgat)

İsmail Hakkı Cerrahoğlu MHP (Zonguldak)

Yedek

Dr. Ali Tekin DSP (Adana)

Mehmet Zeki Okutan FP (Antalya)

Suat Pamukçu FP (Bayburt)

Teoman Özalp DYP (Bursa)

Rahmi Sezgin DSP (İzmir)

Ali Serdengeçti MHP (Manisa)

Ahmet Aydın MHP (Samsun)

Enis Sülün ANAP (Tekirdağ)

Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (TR-AB KPK) Eşbaşkanlığı

Mahmut Nedim Bilgiç DYP (Adıyaman)

Dr. Yaşar Eryılmaz ANAP (Ağrı)

Doç. Dr. Kürşat Eser MHP (Aksaray)

Mehmet Arslan MHP (Ankara)

Ali Işıklar MHP (Ankara)

Prof. Dr. Mehmet Kocabatmaz DSP (Denizli)

Prof. Dr. Sacit Günbey FP (Diyarbakır)

Ayfer Yılmaz DYP (İçel)

Bülent Akarcalı ANAP (İstanbul)

Prof. Dr. Remzi Çetin FP (Konya)

Mehmet Emrehan Halıcı DSP (Konya)

İsmail Bozdağ DSP (Manisa)

Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu

İlyas Yılmazyıldız DYP (Balıkesir)

Turhan Alçelik FP (Giresun)

Abbas Bozyel MHP (Iğdır)

Prof. Dr. A. Ziya Aktaş DSP (İstanbul)

Zafer Güler DSP (İstanbul)

Prof. Dr. İrfan Gündüz FP (İstanbul)

Mehmet Cavit Kavak ANAP (İstanbul)

Orhan Bıçakçıoğlu MHP (Trabzon)

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Türk Grubu

Adnan Uçaş MHP (Amasya)

Lütfü Esengün FP (Erzurum)

Mehmet Gül MHP (İstanbul)

Salih Kapusuz FP (Kayseri)

Cemal Özbilen ANAP (Kırklareli)

M. Necati Çetinkaya DYP (Manisa)

İhsan Çabuk DSP (Ordu)

Ahmet Kabil ANAP (Rize)

Şenel Kapıcı DSP (Samsun)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bazı komisyon başkanlıklarının, komisyonların başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimlerine ilişkin 10 adet tezkere vardır, okutuyorum :

2. — Adalet, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Dilekçe; Dışişleri; İçişleri; Kamu İktisadî Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Millî Savunma; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Geçici Başkanlıklarının; Komisyonların başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yaptıklarına ilişkin tezkereleri (3/215, 208, 214, 212, 206, 205, 213, 207, 204, 209, 211)

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmak üzere 16.6.1999 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmış, toplantıya 17 üye katılmış ve kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucunda aşağıda adı ve soyadı ile seçim çevresi belirtilen üyeler, listede gösterilen oyları alarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Rıza Ulucak Ankara Millî Savunma Komisyonu Geçici Başkanı

Adı ve Soyadı Seçim Çevresi Aldığı Oy

Başkan : Sadık Kırbaş (Çanakkale) 15

Başkanvekili : Hayrettin Özdemir (Ankara) 17

Sözcü : Şadan Tuzcu (İstanbul) 9

Kâtip : M.Kemal Tuğmaner (Mardin) 17

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçişleri Komisyonu, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmış ve kullanılan 18 adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları yazılı üyeler, karşılarında gösterilen oyu alarak, İçtüzüğün 24 üncü maddesi uyarınca başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Saygıyla arz olunur.

Ali Oğuz İstanbul Komisyon Geçici Başkanı

Başkan : Faruk Bal (Konya) 18 oy

Başkanvekili : Musa Öztürk (Adana) 18 oy

Sözcü : Hasan Fehmi Konyalı (Ordu) 18 oy

Kâtip : Hasan Hüseyin Balak (Tokat) 17 oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için, 16.6.1999 Salı günü saat 11.00’de toplanmış ve kullanılan 18 adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adı ve soyadı belirtilen üyeler karşılarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Kâmran İnan Van Dışişleri Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan : Kâmran İnan (Van) 18 oy

Başkanvekili : Suat Çağlayan (İzmir) 18 oy

Sözcü : Mehmet Kaya (Kahramanmaraş) 15 oy

Kâtip : Mehmet Ali Bilici (Adana) 18 oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16. 6.1999 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmış ve kullanılan 20 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adı ve soyadı belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Ahmet Kabil Rize Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan : Abdurrahman Küçük (Ankara) 20 oy

Başkanvekili : Halil Çalık (Kocaeli) 13 oy

Sözcü : Ahmet Kabil (Rize) 18 oy

Kâtip : Bekir Ongun (Aydın) 15 oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmak üzere 16.6.1999 Çarşamba günü saat 12.00’de toplanmış, toplantıya (17) üye katılmış ve kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucunda aşağıda adı ve soyadı ile seçim çevresi belitilen üyeler, aşağıda hizalarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Mehmet Fuat Fırat İstanbul Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Geçici Başkanı

Adı Soyadı Seçim Çevresi Aldığı Oy

Başkan : Mustafa Gül (Elazığ) 17 oy

Başkanvekili : Sefa Koçak (Ordu) 17 oy

Sözcü : Bülent Ersin Gök (İstanbul) 16 oy

Kâtip : Yusuf Kırkpınar (İzmir) 16 oy

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 12.00’de toplanmış ve kullanılan 17 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adları yazılı üyeler, karşılarında gösterilen oyu alarak, İçtüzüğün 24 üncü maddesi uyarınca başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Geçici Başkanı Ertuğrul Kumcuoğlu Aydın

Başkan : Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) 17 oy

Başkanvekili : Hasan Basri Üstünbaş (Kayseri) 17 oy

Sözcü : Emre Kocaoğlu (İstanbul) 17 oy

Kâtip : Sabahat Vardar (Bilecik) 17 oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 11.00’de 19 üyeyle toplanmış ve yapılan seçim sonucunda, aşağıda adı, soyadı ve seçim bölgeleri gösterilen üyeler, hizalarında belirtilen oylarla başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtipliğe seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Geçici Komisyon Başkanı Mecit Piruzbeyoğlu Hakkâri

Başkan : A. Turan Bilge (Konya) 13 oy

Başkanvekili : Hasan Kaya (Konya) 13 oy

Sözcü : Evren Bulut (Edirne) 13 oy

Kâtip : Numan Gültekin (Balıkesir) 13 oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 12.00’de 21 üyeyle toplanmış ve yapılan seçim sonucunda aşağıda adı, soyadı ve seçim bölgeleri gösterilen üyeler, hizalarında belirtilen oylarla başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtipliğe seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Ahmet Arkan Kocaeli Geçici Komisyon Başkanı

Başkan : Oktay Vural (İzmir) 21 Oy

Başkanvekili : Miraç Akdoğan (Malatya) 21 Oy

Sözcü : Fahrettin Gülener (Bursa) 21 Oy

Kâtip : Cumali Durmuş (Kocaeli) 21 Oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmış ve kullanılan 10 adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adı ve soyadı belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Mehmet Halit Dağlı Adana Dilekçe Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan : Salih Erbeyin (Denizli) 10 oy

Başkanvekili : Hasan Akgün (Giresun) 10 oy

Sözcü : Ersin Taranoğlu (Sakarya) 10 oy

Kâtip : Cemal Enginyurt (Ordu) 10 oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu; Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmış, toplantıya 30 üye katılmış ve kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucu, aşağıda ad ve soyadı ile seçim çevreleri belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Ergün Bayrak Artvin Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan : Birkan Erdal (Ankara) 22 oy

Başkanvekili : Nidai Seven (Ağrı) 22 oy

Sözcü : Erdoğan Toprak (İstanbul) 22 oy

Kâtip : Erkan Kemaloğlu (Muş) 21 oy

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunduğumuz bu 10 tezkereye ilaveten, şimdi, Adalet Komisyonu ve Çevre Komisyonunun tezkereleri de gelmiştir; onları da ıttılalarınıza sunuyoruz efendim.

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmış, kullanılan 20 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda ad ve soyadı belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Kamer Genç Tunceli Adalet Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan : Emin Karaa (Kütahya) 16 oy

Başkanvekili : Turhan Tayan (Bursa) 16 oy

Sözcü : Mehmet Nacar (Kilis) 16 oy

Kâtip : Mustafa İlimen (Edirne) 16 oy

16.6.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Komisyonu Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip seçimi için 16.6.1999 Çarşamba günü saat 12.00’de toplanmış, kullanılan 15 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda ad ve soyadı belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Ediz Hun İstanbul Çevre Komisyonu Geçici Başkanı

Başkan : Ediz Hun (İstanbul) 15 oy

Başkanvekili : Esvet Özdoğu (Ankara) 14 oy

Sözcü : Sedat Çevik (Ankara) 15 oy

Kâtip : Sefer Ekşi (Kocaeli) 14 oy

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri vardır; 3 adet olan bu önergeleri sırasıyla okutuyorum :

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Konya Milletvekili Veysel Candan ve 22 arkadaşının, Bağ-Kur’un içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bağ-Kurun içinde bulunduğu darboğazdan kurtulması için alınacak tedbirler, yeni kaynakların tespiti, prim alacaklarının tahsili yönünde izlenecek yol, Bağ-Kurlu üyelerin daha sağlıklı muayene ve tedavileri, ilaç bedellerinin ödenmesindeki sıkıntılar, reçetelerde yazılan ilaçların tüketimindeki israf, bunları önleyici tedbirlerin alınması gibi konuların incelenip araştırılması ve komisyonlarda bekleyen yasa teklifine güncel konuların ilavesi amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. Veysel Candan (Konya)

2. Ahmet Derin (Kütahya)

3. Tevhit Karakaya (Erzincan)

4. Osman Pepe (Kocaeli)

5. Musa Demirci (Sıvas)

6. İsmail Kahraman (İstanbul)

7. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

8. Özkan Öksüz (Konya)

9. Bekir Sobacı (Tokat)

10. Maliki Ejder Arvas (Van)

11. Abdülkadir Aksu (İstanbul)

12. Ali Oğuz (İstanbul)

13. Lütfü Esengün (Erzurum)

14. Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

15. Celal Esin (Ağrı)

16. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

17. İsmail Alptekin (Bolu)

18. Turhan Alçelik (Giresun)

19. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

20. Aslan Polat (Erzurum)

21. İsmail Özgün (Balıkesir)

22. Hüseyin Arı (Konya)

23. Yaşar Canbay (Malatya)

Gerekçe :

1. Bağ-Kur her gün emeklilerin ücretini öderken malî sıkıntı içinde olduğu, özellikle Türkiye Halk Bankası ve Türkiye Vakıflar Bankasından kredi alarak yüklü miktarda faiz ödediği,

2. Kurumun, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığına yaptığı kaynak aktarımı talepleri zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle sıkıntıya düştüğü,

3. Emeklileri için sağlık sigortası bünyesinde ilaç bedellerini eczanalere ödeyemediği, bunun sonucu olarak vatandaşın muayene ve tedavi giderlerinin karşılanmadığı, Bağ-Kurluların birçok hastaneden geri çevrildiği,

4. Bağ-Kur sigortalılarının eczanelerden aldıkları ilaçlarda israf olduğu, bunun için Kuruma çok fazla yük geldiği,

5. Yasal düzenlemelerin çok geciktiği, prim tahsilatında sıkıntılar olduğu,

6. Bağ-Kura yeni bir kimlik, yeni tahsilat sistemi ve gelir kaynaklarının artırımına gidilmesi,

7. Ayrıca, komisyonlarda bekleyen Bağ-Kur yasa tekliflerinde araştırma komisyonu raporunun ilave ve yardımcı olacağı kanaatindeyiz.

Daha sağlıklı bir Bağ-Kur çatısı oluşması açısından araştırma komisyonu kurulması ayrıca önem taşımaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

İkinci araştırma önergesini okutuyorum :

2. — Konya Milletvekili Veysel Candan ve 23 arkadaşının, DDY’nın zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yollarına bağlı müesseseler sürekli zarar etmekte, mevcut atölyeler tam kapasite çalışmamakta, imkân olmasına rağmen birçok yedek parça ve lokomotif yurt dışından ithal edilmektedir.

Tüm bu konuların ele alınarak, zarar eden DDY’nin nasıl kâra geçirileceği konusunda Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. Veysel Candan (Konya)

2. Ahmet Derin (Kütahya)

3. Tevhit Karakaya (Erzincan)

4. Osman Pepe (Kocaeli)

5. Musa Demirci (Sıvas)

6. İsmail Kahraman (İstanbul)

7. Ali Sezal (Kahramanmaraş)

8. Özkan Öksüz (Konya)

9. Bekir Sobacı (Tokat)

10. Maliki Ejder Arvas (Van)

11. Abdülkadir Aksu (İstanbul)

12. Ali Oğuz (İstanbul)

13. Lütfü Esengün (Erzurum)

14. Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

15. Celal Esin (Ağrı)

16. Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

17. İsmail Alptekin (Bolu)

18. Fethullah Erbaş (Van)

19. Turhan Alçelik (Giresun)

20. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

21. İsmail Özgün (Balıkesir)

22. Aslan Polat (Erzurum)

23. Hüseyin Arı (Konya)

24. Yaşar Canbay (Malatya)

Gerekçe:

1. TCDDY ve kendine bağlı olarak çalışan üç müessese devamlı zarar etmekte ve ekonomiye yük olmaktadır.

2. Yapılan araştırmalar ve yayınlanan bilimsel raporlar, önümüzdeki kısa zamanda DDY hizmetlerinin durma noktasına geleceği yönündedir.

3. DDY kuruluşunda zarardan korunma için çaba gösterilmediği, personelin devamlı şişirildiği, personel ataması durdurulmasından sonra sağlam insanlara sakat raporu alınıp sakat kadrosuna aktarılarak hiçbir iş verilmediği,

4. Âtıl bekleyen lokomotiflerin bulunduğu, hurda malzemeye sahip olunmadığı, korumasızlıktan zaman içinde kaybolduğu,

5. Garanti süresi içerisinde tamir için Almanya’ya gönderilen pompaların hâlâ getirilmediği, 5 yıl geçmesi dolayısıyla garanti süresi dolduğu ve arıza dolayısıyla bekleyen lokomotiflerin sefer yapamadığı,

6. Bazı imalatların işçiliği dışarıya verildiği halde, DDY atölyelerinde işçilerin boş oturduğu, şirket yöneticileri arasındaki uyuşmazlıktan üretimin durduğu,

7. Mevcut tesislerdeki işçilere ücret ödenmesine rağmen, verimli çalıştırılmadığı için, dışarıdan vagon ithal edildiği,

8. Akaryakıt alımları vakıf aracılığıyla yapıldığı için, Genel Müdürlükçe yoktan milyarlarca lira fazla ödeme yapıldığı ve müessesenin zarara sokulduğu,

Benzeri daha birçok konunun incelenerek, kusur, ihmal, yolsuzluk, varsa ortaya çıkarılması amacıyla araştırma komisyonunun kurulması büyük önem taşımaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Son önergeyi okutuyorum:

3. — Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli ve 20 arkadaşının, amatör sporun sorunlarının araştırılarak aksaklıkların tespit edilmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Spor, insanlara sağlıklı bir yaşam olanağı sunmanın yanı sıra, toplumların kültürel gelişmelerine de büyük oranda katkısı olan bir aktivitedir. Sporun toplumsal kalkınma, birlik ve beraberlik ile sosyal yaşamın düzenli oluşuna yaptığı olumlu etkiler, artık sporun içindeki ve dışındaki herkesçe kabul edilmektedir.

Spor, gazete ve dergiler gibi yazılı basında, radyo ve televizyon gibi etkili kitle iletişim araçlarında hayli geniş zaman ve yer bulduğundan, önemli bir tanıtım olayı haline de gelmiştir. Salt tanınmak, adını duyurmak ve çevre genişletmek için spor alanlarına gelen insan sayısı artmakta, spor kuruluşları ve ülkeler spora daha büyük yatırımlar yapmaktadırlar.

Spor yoluyla ilişkilerini geliştiren ülkelerin birçok sorunlarını spor adamları ve sporcular yoluyla çözdükleri ya da sorunların çözümünde belli mesafeler aldıkları görülmektedir; çünkü, spor, anlayışlılık ve demokratik kurallara uygun iletişim ortamı hazırlayabilmektedir.

Spor kültürüne sahip insanların oluşturduğu toplumlarda içbarışın, sosyal dayanışmanın, toplumsal kalkınmanın gerçekleşmesi daha kolay olmaktadır. Gelişmiş Batı ülkeleri, bu olguyu kanıtlayan en önemli örneği oluşturmaktadırlar.

Her konuda, her sektörde örgütlenmiş ve demokrasiyi benimsemiş toplumların huzur içinde yaşamaları önemli ölçüde gerçekleşebilmektedir. Böylesi bir sonuca ulaşmada spor hareketlerinin tartışılmaz bir yeri vardır.

Ancak, ne var ki, spor bilinci ülkemizde yeteri kadar yerleşmemiştir. Bunun sonucu olarak, geniş halk kesimimiz, spor yapan değil, seyreden bir toplum haline gelmiştir. Hatta, belli birkaç branşın dışındaki spor dallarında yeterince spor seyircimiz bile yoktur.

Türkiye nüfusunun yüzde 50’ye varan kısmı 25 yaşın altındaki gençlerden oluşmaktadır. Bu gençlerin lisanslı aktif spor yapan kesimi, nüfusa göre yüzde 0,9’dur. Gümrük birliğine girdiğimiz ve gelecekte tam üye olmaya çalıştığımız AB ülkeleriyle kendimizi karşılaştırdığımızda, yüzde 17, yüzde 20 genç nüfusa sahip Batı ülkelerinde lisanslı sporcu sayısı nüfusa göre yüzde 20-27 arasında değişmektedir. Bu da, bu yolda atmamız gereken adımların oldukça fazla olduğunu göstermektedir.

Genellikle, gelişmiş batı ülkelerinde amatör sporculuğun ileri seviyelere ulaştığını görmekte olmamıza rağmen, ekonomisi ve sosyal yaşam standardı bizden daha kötü seviyede olan bazı ülkelerin de amatör spor alanında bizden çok daha iyi seviyelerde olduğunu görmek, bizi, düşünmeye, araştırmaya, bu konudaki yaklaşımlarımızı gözden geçirmeye sevk etmelidir.

Ülkemizde sınırlı sayıda insanın uğraş verdiği spor aktivitelerinde, sporcu, antrenör ve hakemlerimizin, spor tesislerimizin durumu hiç de iç açıcı değildir. Özellikle, amatör spor aktivitelerinin devlet tarafından yeterince desteklenmediği açıktır. Devlet tarafından yeterince desteklenmeyen, kendi içinde gerçek bir demokrasiyi oluşturmasına izin verilmeyen bir spor yönetiminin, sporumuzu arzu edilen seviyelere ulaştırması beklenemez.

Sporun temeli olan amatör spor kültürünün gelişmesi, sporcu ve kulüp sayısımızın artırılabilmesi için, bu araştırmayla, öncelikle mevcut sorunların ve durumun tespit edilip, çözüm yollarının ortaya konulmasında ve bir an önce kararlılıkla uygulanmasında, ülkemizin spor alanındaki başarılarının artışıyla sağlanacak uluslararası düzeyde tanıtımın yanı sıra toplumsal gelişmemiz açısından da büyük yarar olacaktır.

Anayasamızın 98 inci maddesi ile TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, ülkemizdeki amatör spor sisteminin yapısının incelenerek, aksaklıkların tespiti ve yeni yaklaşımların ve çözüm yollarının ortaya konulabilmesini sağlamak üzere bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

1. Ali Rahmi Beyreli (Bursa)

2. Hayati Korkmaz (Bursa)

3. Ali Arabacı (Bursa)

4. Orhan Ocak (Bursa)

5. Fahrettin Gülener (Bursa)

6. Recep Önal (Bursa)

7. Emin Karaa (Kütahya)

8. Ahmet Arkan (Kocaeli)

9. Erdoğan Toprak (İstanbul)

10. Necati Albay (Eskişehir)

11. Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)

12. Bayram Fırat Dayanıklı (Tekirdağ)

13. İbrahim Yavuz Bildik (Adana)

14. Osman Kılıç (İstanbul)

15. Fikret Uzunhasan (Muğla)

16. Ali Günay (Hatay)

17. Tamer Kanber (Balıkesir)

18. M. Hadi Dilekçi (Kastamonu)

19. Mustafa İlimen (Edirne)

20. Ali Ahmet Ertürk (Edirne)

21. M. Cihan Yazar (Manisa)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmasına dair Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (DEVAM)

3. — Bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/216)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin, hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları, Başkanlık Divanının 14.6.1999 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

“Batman Milletvekili Faris Özdemir; hastalığı nedeniyle, 30.4.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün”

BAŞKAN – Sayın Özdemir’in izin konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

“İstanbul Milletvekili Aydın Menderes; hastalığı nedeniyle, 7.6.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 60 gün”

BAŞKAN – Sayın Menderes’in iznini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

“Manisa Milletvekili Cihan Yazar; hastalığı nedeniyle, 13.5.1999 tarihinden geçerli olmak üzere 102 gün”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum. Biraz gelsinler arkadaşlar.

BAŞKAN – Sayın Genç, ısrarlı mısınız efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Israrlıyım; karar yetersayısının aranılmasını istiyorum efendim.

BAŞKAN – Daha evvel alınan Başkanlık kararı gereğince, karar yetersayısının aranılması talep edildiğinde, elektronik cihazla oylama yapılıyor. Oylamayı, hemen 5 dakika içinde, vakit kaybetmeden yapalım.

Oylama süresi başlamıştır efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama sonuçlanmıştır.

Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar’ın, hastalığı sebebiyle 102 gün izinli sayılmasını 234 üyemiz kabul etmişlerdir; karar yetersayımız vardır.

Sayın milletvekilleri, sunuşlarımıza devam ediyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, iki sayın milletvekilimize ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin tezkereleri vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

İlk tezkereyi okutuyorum :

4. — İstanbul Milletvekili Aydın Menderes’e ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/217)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki ay izin alan İstanbul Milletvekili Aydın Menderes’e, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 14.6.1999 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

5. — Manisa Milletvekili Cihan Yazar’a, ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/218)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız olarak iki aydan fazla izin alan Manisa Milletvekili Cihan Yazar’a, İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 14.6.1999 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Başkanlık tezkeresini dinledik.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce, okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım.

Önerileri okutuyorum :

V. — ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. — 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının gündemdeki yeri; görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:6 Tarih : 16.6.1999

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili Ali Günay Ömer İzgi

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili Bülent Arınç Murat Başesgioğlu

DYP Grubu Başkanvekili

Saffet Arıkan Bedük

Öneriler:

1. 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin

“Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1 inci, 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 24.6.1999 Perşembe günü saat 10.00’da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 10.00’dan 13.00’e, 14.00’ten 20.00’ye ve 21.00’den günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması ve görüşmelerin 6 günde tamamlanması önerilmiştir.

2. Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakika ile sınırlandırılması önerilmiştir.

3. Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 14 turda tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.

4. İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 20’şer dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakika olması; kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

5. Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz ve yazılı olarak Başkanlığa verilmesi ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması önerilmiştir.

6. Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükümete 45’er dakika süre ile söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10’ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneriler:

1. 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 1 inci, 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü sıralarında yer alması; bütçe görüşmelerine 24.6.1999 Perşembe günü saat 10.00’da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 10.00’dan 13.00’e, 14.00’ten 20.00’ye ve 21.00’den günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması ve görüşmelerin 6 günde tamamlanması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3. Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 14 turda tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4. İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 20’şer dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakika olması; kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5.Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz ve yazılı olarak Başkanlığa verilmesi ve her tur için soru cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6. Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükümete 45’er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10’ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, Danışma Kurulu önerilerinin tamamı kabul edilmiş oldu; hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz kaydını yazma işlemi nasıl oluyorsa onu da açıklayın; her zaman açıklanıyordu.

BAŞKAN – Efendim, kanun tasarı ve tekliflerine geçmeden evvel, bütçe müzakereleriyle ilgili bir hususu açıklamak istiyorum: Danışma Kurulu önerileri kabul edilmiştir; bütçe müzakereleriyle ilgili kişisel söz kayıtlarına ilişkin Başkanlık duyurusu gelecek birleşimde Genel Kurulun bilgisine sunulacaktır; arz ederim.

Şimdi, alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın ilk sırasında, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporu yer almaktadır.

Teklifin birinci görüşmesi 15 Haziran 1999 Çarşamba günü saat 23.55’te bitmiştir. İçtüzüğümüzün 93 üncü maddesinde, Anayasanın değiştirilmesine dair teklifin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden 48 saat geçmeden başlanamayacağı hükmü yer almaktadır. Bu nedenle, teklifin ikinci görüşmesine başlayamıyoruz.

VI. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

1. — Bankalar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/5) (S. Sayısı :1) (1)

BAŞKAN – Bankalar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım : Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerindeki müzakerelere başlıyoruz.

Tasarının tümü üzerinde ilk sözü, Fazilet Fartisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Coşkun istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ali Coşkun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA ALİ COŞKUN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına Bankalar Kanunu Tasarısı hakkındaki görüşlerimizi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu çalışmaların hayırlara vesile olmasını diliyorum.

1980 yılından başlayarak dışa açılan ekonomimizin altyapısının oluşmasında önemli bir yeri bulunan malî sektörün lokomotifi durumundaki bankacılık kesiminde hızlı gelişmeler olmuşsa da, başta mevzuat olmak üzere, özkaynak yapısı ve diğer aktiflerdeki gelişmeler açısından güven verici, sağlam bir yapıya kavuşamamıştır.

Bankaların, temelde iki önemli fonksiyonu mevcuttur; birincisi, bankalara tevdi edilen tasarrufların korunması; ikincisi ise, toplanan kaynakların etkin ve verimli bir şekilde, ekonominin ihtiyaçları yönünde, en uygun şekilde kullanılmasıdır.

Hal böyleyken, son yıllarda, devlet, hazine açıklarını kapatmak için, tasarrufları bankalar aracılığıyla emerek, âdeta tefeciliği teşvik etmiş, bunun sonucu, malî piyasalar ile reel sektör arasında olması gereken dengeler bozularak, ekonomi, yüksek faiz, düşük kur ve sıcak paranın baskısı altında rant ekonomisine dönüşmüştür.

Güven ve itibar sağlayan müesseseler olması gereken bankalar üzerinde, etkin bir denetleme düzeni de kurulamamıştır.

Kanun tasarısının genel gerekçe bölümünde de belirtildiği gibi, son yıllarda, uluslararası finans kurumlarında ve özellikle Avrupa Birliği, OECD gibi uluslararası kuruluşlar nezdinde, bankaların faaliyet ve denetimlerine ilişkin uygulamaların bağımsız, özerk kurumlar tarafından yürütülmesi, banka sahipliğinin ve yönetiminin kontrol altında tutulması ve bankaların denetim ve gözetimlerinin daha etkin, geniş boyutlu, derinlemesine bir şekilde yapılması esasları benimsenmiş ve bu suretle bankaların disiplin altına alınması amaç edinilmiştir.

Bu çerçevede, bankacılık sektörünün düzenlenmesi hususunda, mevcut hukukî zafiyetin giderilmesi bir zorunluluk arz etmektedir. Bankaların etkin bir şekilde gözetim ve denetiminin ana şartlarından birinin, denetim otoritesinin bağımsız karar alma yetkisine sahip bir statüde bulunması olduğu bilinmektedir.

Ülkemizde de, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve buna ilişkin yıllık programlarda, denetim ve gözetim sisteminin etkinliğinin artırılması ve bu amaçla bağımsız karar mekanizmalarına kavuşturulması öngörülmüş bulunmaktadır.

Bu nedenlerle, bankaları disiplin altına alması beklenen ve temenni edilen bu tasarının, kanunlaşmasına, maddeler bazında vereceğimiz bazı önerge ve daha mükemmeli arama yönünde belirteceğimiz görüşlerimizle, Fazilet Partisi olarak destek vereceğimizi belirtmek istiyorum; ancak, kanunun çıkması önemli olmakla birlikte, takdir edersiniz ki, daha önemli bir hususun, ekonomiden sorumlu bakan ve bağlı birimlerin uygulama anlayışı olduğunu da, altını çizerek belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izninizle, Bankalar Kanunu Tasarısı hakkındaki görüşlerimize esas teşkil eden yanlış uygulamaların ekonomimizi ne hale getirdiğine özet olarak değinmek istiyorum.

Ekonomimizin durgunluk içinde, yüksek enflasyon baskısından kurtulmamış olması, ihracat ve ithalattaki sürekli düşüş, vergi gelirlerindeki dikkat çekici gerileme ve giderek büyüyen bütçe açığı yanı sıra, yatırımlarda durgunluk ve üretimdeki hızlı düşüş sonucu çığ gibi artan işsizlik, ekonomimizin darboğazlara doğru hızla sürüklendiğinin belirtileridir ve ekonomik dengelerin bozulduğu ortaya çıkmıştır. Burada halkımızı ilgilendiren en önemli husus ise, işsizlik, pahalılık ve gelir dağılımındaki yozlaşmadır.

İşsizlik, aktif nüfusun yüzde 20’sini bulmuş, üniversiteli gençlerimizin, diplomalı gençlerimizin her üçünden birisi boşta gezmektedir. Bir taraftan işsizler ordusundan istihdama katılım, diğer taraftan Türkiye’nin geleceğinde her yıl 1 milyon kişiye iş ve aş bulma mecburiyetiyle karşı karşıyayız.

Pahalılık ise, hükümetin bir yıl önceki aylık fiyat değişimi dışında, halkı psikolojik baskı altında tutmak için, yüzde 50 olarak ilan edilen enflasyonun gerçek enflasyon olmadığını, halkın zarurî ihtiyaçlarını karşılamadaki enflasyon oranının yüzde 100’leri geçtiğini arz etmek istiyorum.

Gelir dağılımı ise, hem coğrafî bölgeler arasında hem iller arasında hem de kesimler arasında fevkalade yozlaşmış durumdadır. Nüfusun yüzde 20’si, gelir dağılımından yüzde 54,7 pay alırken, en alttaki fakir tabaka yüzde 4,5 pay alabilmektedir. Yanlış politikalar, müdahaleci uygulamalar ve yolsuzluklar sonucu, arzulanan serbest piyasa modeli içinde, ekonomi kendi dinamiklerini oluşturamamaktadır. Bugünkü bunalım, ısrarla uygulanan ekonomik durgunluk politikası, dayatmacı vergi yasalarının olumsuz etkisi ve ehliyetsiz yönetimlerin sonucudur. Kısa zamanda, ekonomik tedbirler, siyasî tercihlerin önünde değerlendirilerek, yapısal değişiklikler yapılmadığı takdirde, üzülerek belirteyim ki, 1999’un ikinci yarısında sosyal bunalıma doğru sürüklenme eğilimi var; yani, özet olarak, ülkeyi zor günler beklemektedir.

Ekonomik hayatımıza, son yıllarda güvensizlik, istikrarsızlık ve yolsuzluk hâkim olmuştur. Sunî gündemlerle gerilim doğurularak, âdeta, ekonominin düzelmesi, faizlerin düşmesi önlenmeye çalışılmaktadır. Hükümet, Hazine açıklarını kapatabilmek için, biraz önce de arz ettiğim gibi, yüksek faizle borçlanmakta ve bu borçlar, yatırım ve üretime gitmediği için, ekonomi, yüksek faiz ve döviz sarmalından kurtulamamaktadır.

Halen, komisyonumuzda görüşülen bütçeye bir göz atacak olursak, giderler içinde personel giderlerinin yüzde 25,6; yatırım harcamalarının yüzde 6; faiz harcamlarının ise yüzde 37,6 olduğunu; sosyal güvenliğe yüzde 8,7 transfer yapıldığını ve diğerlerine yüzde 12 olarak ayrıldığını görmekteyiz. Bu durum karşısında, ekonominin üzerine karabulut gibi çökmüş olan ödemelerin, faiz başta olmak üzere, transfer harcamaları olduğunu görmekteyiz. Zira, programa göre öngörülen ortalama faiz, tutturulamamaktadır. Yüzde 150’ye kadar çıkmış, son olarak yüzde 104’ler seviyesine inmiş bulunan hazine bonoları faizi, eğer ortalama yüzde 120 gibi gerçekleştirilebilirse, yıllık faiz ödemelerinin, bütçede görüldüğü gibi değil, 12 katrilyon liraya ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bunun anlamı, ayda 1 katrilyon lira, gündoğumu -günbatımında 34 - 35 trilyon lira faiz ödenmesi gerektiğidir.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık olarak bütçenin yüzde 50’sini toplanan vergiler, vergilerin de yüzde 85’ini faizler oluşturmaktadır. Sonuçta, bütçe açığı, yine hedeflenen rakamları geçecek ve belki de 9-10 katrilyonu bulacaktır. Bu halde, faizler ve dolayısıyla enflasyon, hızlı bir tırmanışa geçecektir. 1999 yılı ilk çeyreğinde, gelirlerde yüzde 44,5; giderlerde yüzde 81 artış meydana gelmiş olması ve bütçe açığının yüzde 163 gibi bir oranda büyümesi, bu olumsuz gelişmeler endişelerimizi doğrulamaktadır.

Görülüyor ki, devlet, borç ve israf batağı içinde olup, Türkiye’nin geleceği, maalesef ipotek altına sokulmuştur. Kaldı ki, faizlerdeki tehlike, dışborçtan çok içborçların kısa vadeli ve yüksek faizli olmasından kaynaklanmaktadır. Dışborçlar 104 milyar dolar, içborçlar 39 milyar dolardır. Ayrca, iki kamu bankasının görev zararları da buna ilave edildiği zaman, toplam borçların 160 milyar doları geçtiği görülmektedir. İçborçlar dışborçların yaklaşık ikibuçukta 1’i olmasına rağmen, ödenen faizlerin 10 katı olduğu dikkati çekmektedir. Eğer, dışborç bulunamazsa önümüzdeki günlerde -çünkü, Türkiye, dışpolitikada yalnızlığa itilmiştir ve uluslararası finans kurumları, kredi musluklarını Türkiye’ye kapatmış durumdadır- hükümet, iç borçlanmaya yönelecek ve işte o halde büyük felaket karşımıza çıkacaktır.

Sonuç olarak, bu hükümetin omurgasını, üzülerek belirtelim ki, ekonomiyi bunalıma sürükleyen 55 inci ve 56 ncı hükümetlerde yer almış ve sırayla liderlerinin başbakanlık yaptığı Anavatan Partisi ile DSP oluşturmaktadır. 57 nci hükümet ise, tespitlerden ibaret olan hükümet programında çözüm arz etmemiştir. Bunu, dün ülkemize gelen IMF heyeti adına Türkiye temsilcisi de açıklamıştır “biz ekonomik bakımdan destek olmak istiyoruz; ancak, hükümet güven vermemektedir” demiştir; çünkü, hükümet programının güven vermediğini ortaya koymuştur.

55 inci hükümet, özelleştirmede banka ihalesine fesat karıştırmak ve yolsuzluklara alet olmak iddiasıyla düşürülmüştür, bu sebeple de şaibe altındadır. 56 ncı hükümet ise -Sayın Mesut Yılmaz’ın da birkaç gün önce ifade ettiği gibi- ekonomik bakımdan hiçbir ciddî adım atmamıştır; bunu kendi ortağı söylemektedir.

Enflasyon başta olmak üzere, ekonomideki bozukluklar sonuçtur; sebep, kötü yönetim ve kaynakların yetersizliğidir. Mevcut kaynaklar ise, halk tabiriyle çarçur edilmiş, israf edilmiştir.

Bugüne gelince, hâlâ taban fiyatları ilan edilememiştir. Ziraatçıya ürün bedeli zamanında ödenememektedir; çünkü, kaynak yoktur. Memura, işçiye, emekliye, yüzde 10 ilâ 20 gibi gülünç zamlardan bahsedilmektedir. Memur sokağa dökülmüştür; zira, kaynak yoktur.

Eximbank ihracata yeterince kaynak ayıramamaktadır. Sermayede ayrımcılık devam etmektedir ve bu ayrımcılık teşviklere de yansımıştır. KOBİ’lere destek verilememektedir; zira, kaynak yoktur. Esnaf, tüccar, sanayici, yüksek faiz altında iflasa sürüklenmektedir. Bankalar, kredileri geri çağırmaktadır ve protestolar yüzde 140’ı bulmaktadır -ki, bu, enflasyon rakamının çok üzerindedir- bu da piyasanın ne kadar sıkıntı içinde olduğunu ortaya koyan bir durumdur. Ziraatçı, tüccar, sanayici, icra kapılarında sürünmektedir. Düne kadar hükümetleri, moral yönünden, çaresizlik içinde destekleyen kuruluşlar bile isyan halindedir. Bu, gazetelere yansımıştır.

Peki, bunlara kaynak yok da, emme basma tulumba gibi, halkın imkânlarını emen rantiye kesimiyle ilgili, bu hükümetler, şimdiye kadar ne tedbirler aldı? Bankaların içi boşaltılıp, tasarruf mevduat fonundan milyarlarca dolar -dolar karşılığı Türk Lirası tabiî- batan bankalara fon aktarılırken bu hükümetler nerelerdeydi? Tüyü bitmemiş yetim hakkının vebalini nasıl ödeyeceksiniz! Yazık değil mi bu millete! Kişisel dürüstlüğüne saygı duyduğumuz Sayın Ecevit, bu yolsuzluklar karşısında, maalesef, sesini çıkarmamıştır.

Bu hükümetler, Türkiye’yi, uluslararası platformlarda dinlenen ülke olmaktan çıkarıp, üzülerek belirtiyorum ki, dilenen bir ülke durumuna sokmuşlardır.

Sekiz yıllık zorunlu kesintisiz eğitimle millî eğitimi mahvettiniz Sayın Bakanım.

Piyasayla inatlaşarak dayatmacı bir zihniyetle çıkardığınız Vergi Yasasıyla zorunlu olarak ekonomiyi mahvettiniz.

Şimdi, Sayın Ecevit, hükümet programını okurken “muhalefetle, iktidarla, bütün sivil toplum örgütleriyle uzlaşı içinde olacağız” diyorlar. Bu iyiniyetle Plan ve Bütçe Komisyonumuz çalışmaya başladı. Sayın Başkanımızın demokratik davranışları ve dirayetli yönetimiyle bu çalışmalar giderken alt komisyon kuruldu; ama, Sayın Bakan, Hükümet kanadı olarak, bazı maddeleri, gecenin geç saatlerinde geri çekerek, ertesi gün, Plan ve Bütçe Komisyonuna -aynen vergilerde olduğu gibi, aynen millî eğitimle ilgili yasada olduğu gibi- dayatmacı zihniyetle, emrivakiyle getirmişlerdir.

Şimdi, bu tasarı tartışılırken şunu arz etmek istiyorum. İlgili bölümlerde de arkadaşlar önergelerini açıklarken bunu derinlemesine ortaya koyacaklardır. Bu kurul oluşurken yapılan yanlışlık şudur: 57 nci hükümetin omurgasını oluşturan Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti bakanları şu anda da görev başındadır. Bu bankalar bu hale gelirken, ekonomi batarken görev alan bakanlar, bu kabinede bu kurulu oluşturacaklardır. Biz, güvenmiyoruz. Eğer, bu kurul böyle teşekkül ederse, uluslararası finans kurumlarının da ve yurtiçindeki ekonomik birimlerin de bu kurula olan güveni sarsılacaktır; çünkü, bu kurulun, daha önce de arz ettiğim gibi, bağımsız, özerk bir kurul olması gerekmektedir. Bu kurulun oluşturulmasında, maalesef, Sayın Bakan da aynı meslek dalından geldiği için, meslek taassubu içinde hareket edilmiştir. Sadece Hazine ve Merkez Bankasından oluşacak üyelerle kurulmak istenmiştir; ama, komisyon üyelerinin, hem iktidar kanadındaki arkadaşların hem de muhalefet kanadındaki arkadaşların, özellikle Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşların da diretmesiyle Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Sermaye Piyasası Kurulunun da aday gösterilmesi kabul edilmiştir.

Bizim teklifimiz; ekonomide esas bankalarla muhatap olan kesimlerin -ki, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve yeminli malî müşavirlerin de- aday göstermesi yolundadır.

İkinci önerimiz, bu kurul için, kesimler tarafından 3’er aday gösterilerek, hükümetin 2’ye düşürmesi ve Büyük Millet Meclisinin 1’e düşürerek son atamayı, son seçimi yapmasıdır. Böylece, güven duygusu belirecek ve bu kurul, ekonomide fevkalade sorumluluk taşıyan bu kurul , hem bağımsız hem de özerk bir yapıya kavuşacaktır.

Bu temennilerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum ve yasanın hayırlara vesile olmasını diliyorum. (FP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ali Coşkun’a teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına, Sayın Hayrettin Özdemir söz talep etmişlerdir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HAYRETTİN ÖZDEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, görüşülmekte olan Bankalar Kanunu Tasarısı hakkında düşüncelerimizi ifade edeceğim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bankalar, genel olarak, halktan kaynak temin eden ve temin edilen bu kaynakları, kendileri veya kaynak sahipleri adına kullanan kuruluşlardır. Bu özellikleri bakımından yapılan düzenlemelerde iki temel amaç gözetilmiştir. Bunlardan birincisi, bankalara yatırılan tasarrufların korunması, diğeri ise, toplanan kaynakların etkin bir şekilde ekonominin ihtiyaçlarına uygun olarak kullanılmasını sağlamaktır. Ayrıca, birer güven ve itibar kurumu olan bankaların, likidite, emniyet ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde çalışmalarının temini de, bu düzenlemenin amaçlarından birisidir.

Öte yandan, globalleşen dünyada bankacılık sisteminin uluslararası piyasalarla bütünleşmesi ve birlikte işlemlere girmesi kaçınılmaz bir husustur. Bu bakımdan, bankacılık mevzuatımızın uluslararası standartlara uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; açıklamaya çalıştığım bu ihtiyaçları gidermek amacıyla hazırlanan tasarıyla getirilen yenilikleri şöyle özetleyebiliriz: Denetim ve gözetim sisteminin daha etkin bir şekilde kullanılabilmesini teminen, bankaların kuruluşu, mevduat kabulü gibi izinleri verme yetkisine, kanunun uygulanmasına ilişkin temel ilkeleri belirleme işlevlerine ve siyasî otoriteden bağımsız karar alma yetkisine sahip özerk bir statüde bankacılık düzenleme ve denetleme kurulu kurulmaktadır. Banka sahipliği ve yönetiminin denetim altına alınması ve piyasaya girişte yeterli ve sağlıklı özkaynak aranması suretiyle malî piyasalarda güven ve itibarın tesisi amaçlanmaktadır. Denetimin etkinliği, caydırıcı ve zamanında uygulanabilen yaptırımların varlığına bağlıdır; ayrıca, ekonomik suça, ekonomik ceza verilmesi esastır. Bu yaklaşımdan hareketle idarî para cezası uygulanmasına ilişkin düzenleme getirilmekte, adlî cezaların ise, izinsiz faaliyette bulunmak ve kanun denetiminin etkinliğinin azaltılmasına yol açan eylemler başta olmak üzere, önemli ve istisnaî hallerde uygulanması öngörülmektedir.

Yapılan bu değişiklikleri biraz açacak olursak, tasarının 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılan düzenlemeyle tasfiyeye tabi tutulan bankerler, bankalar, sigorta şirketleri ve para ve sermaye piyasalarında faaliyet gösteren diğer kurumlarda yüzde 10 ve daha fazla bir oranda pay sahibi olan gerçek ve tüzelkişilerin kurucu ortak olmaları engellenmiştir. Ayrıca, karapara aklama suçundan hüküm giymiş olanlar da tasarıya göre yine bankalarda kurucu ortak olamayacaklardır. Bu düzenleme yerinde ve faydalı görülmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 9 uncu maddesinin 1-a fıkrasına, murahhas üyelerin de genel müdürde aranan şartları taşıması zorunluluğu eklenerek, bankacılık bilgi ve tecrübesi olmayan kişilerin murahhas üye olarak bankanın yönetiminde yer alması önlenmiştir. Aynı maddenin değişik fıkralarında, yetki ve görevleri itibariyle genel müdür yardımcısına eş veya daha üst konumlarda görev yapan diğer yöneticiler başka unvanlarla istihdam edilseler dahi, bu kanunun uygulamasında genel müdür yardımcısı sayılmıştır. Bu suretle, bankanın ödeme güçlüğüne düşmesine sebep olan bu tür yetkililerin de şahsî sorumluluklarına gidilmesi imkânı getirilmiştir. Öte yandan, banka üst düzey yöneticilerinin denetim mercileri tarafından izlenebilmesini teminen, bankaların, genel müdürlüğe ve yardımcılıklarına atayacakları kişiler ile bu görevlerden herhangi bir nedenle ayrılanların Kurula bildirilmesi mecburiyeti getirilmiştir.

Yine, bu maddede yapılan düzenlemeyle, farklı alanlarda yükseköğrenim görmüş, ancak, uzmanlık alanları itibariyle belirli bölümlerden sorumlu olmasında yarar görülen kişilerin, bankalarca genel müdür yardımcısı olarak istihdam edilmeleri imkânı getirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bankaların özsermayelerinin güçlenmesi, şube sayısının özsermayeye göre gereğinden fazla artırılmasının önüne geçilmesi ve disiplinin sağlanması amacıyla, tasarının 9 uncu maddesinin 6/a fıkrasında, merkez şube dışındaki her şube için, şube başına ilave sermaye şartı getirilmiştir.

Tasarının 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına “katılma belgesi” ibaresi eklenmek suretiyle, bu belge karşılığı toplanan paralar mevduat sayılmış ve yasaklanmıştır ki, böylece birkısım organizasyonların kanunsuz olarak para toplamalarının önüne geçilmektedir. Bu düzenleme, ülkemizin yeni bir bankerlik ve saadet zinciri felaketi yaşamasına engel olacaktır.

Kanun tasarısında, bankaların, özsermayelerinin kaç katına kadar kredi verebileceği belirtilmemekle birlikte, tasarının 11 inci maddesinde, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette vereceği ödünçler, varlıkların vadeli satışından doğan alacaklar da, kanun uygulamasında kredi sayılmak suretiyle, bankaların genel kredi sınırlarına dahil edilmesi sağlanmıştır. Böylece, riskin yoğunlaşmasının önüne geçilmiş ve günün şartlarına, uluslararası standartlara uygun bir düzenleme yapılmıştır.

Ayrıca, bu madde uygulamasında, istisna tutulacak kredi işlemleri günün şartlarına göre yeniden düzenlenmiştir. 3182 sayılı Bankalar Kanununun 47 nci ve 48 inci maddelerinde yer alan iştirakler ve sermaye azaltıcı işlem yasağı hükümleri birleştirilerek, 12 nci madde altında toplanmıştır. İştirak sınırlarının aşılmasına imkân veren mevcut 47 nci maddenin “iştirak olunan ortaklığın sermayesinin yüzde 10’undan az olan iştirak tutarları, yukarıda belirtilen limitlerin hesabında dikkate alınmaz” hükmüne tasarıda yer verilmemiştir. Bunun yanı sıra, bankaların yurt dışında iştirak edinmeleri, yurtdışına aktaracakları kaynakların izlenmesini teminen, kurulun iznine tabi tutulmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ilişkin önceki kanunda bulunan hükümler büyük ölçüde korunmuş; ancak, fonun etkinliğinin korunması bakımından, fon kaynaklarını artırıcı hükümler ilave edilmiştir. Bu cümleden olarak, kuruluş izni verilen bankaların kurucularının asgarî sermayesinin yüzde 10’u tutarında, fona, sisteme giriş payı yatırmaları mecburiyeti getirilmiştir. Ayrıca, fon mevcudunun ihtiyacı karşılamaması durumunda, ileride doğacak prim borçlarına mahsuben, bankalardan avans alabileceklerdir. Bankaların mağduriyetini önlemek için de, bu avanslara faiz uygulanma esası benimsenmiştir.

Yine, tasarının 15 inci maddesinin 6/a fıkrasında, sigortaya tabi olacak tasarruf mevduatının kapsamı ve tutarlarının Bakanlar Kurulu kararıyla belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Bu konuyla ilgili Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamaya paralel olarak, mevduatın tamamının tasarruf mevduatı sigortası kapsamına alınmaması, güvencenin tedricen azaltılarak, küçük tasarrufların korunmasını sağlayacak bir miktarda düzenleme yapılması imkânımız bulunmaktadır. Bugünkü uygulamada, Avrupa Birliğinde, azamî mevduat sigorta miktarı 20 bin Euro, yaklaşık 8,5 milyar liradır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uygulamada karşılaşılan sorunlar dikkate alınarak, şahsî sorumluluk yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, kurul, yaptıkları işlemler nedeniyle mevduat kabul, bankacılık işlemleri yapma yetkisinin kaldırılmasına neden oldukları tespit edilen banka yönetim kurulu üyeleri ile genel müdür ve genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden mensuplarının şahsî iflaslarını istemeye yetkili kılınmıştır. Ortakların sorumlulukları ise, bankanın yönetim ve denetim hâkimiyeti ve menfaat temini şartlarına bağlanmak suretiyle, sağladıkları menfaatlarla sınırlandırılmış; ayrıca, ortaklık hakları sınırlandırılan veya hisseleri fona devrolunan ortakların da bankanın iflası aranmaksızın şahsî iflaslarının istenmesine imkân sağlanmıştır.

Tasarının 20 nci maddesinin dördüncü fıkrası, bankaların kimliklerini ve vergi kimlik numaralarını belgelemeyen müşterileri adına mevduat, kredi ve yatırım hesabı açmaları, sözleşme düzenlemeleri, havale ve kambiyo hizmetleri ile diğer bankacılık ve malî hizmetleri vermelerini yasaklamaktadır. Bu hüküm, karaparanın aklanmasına ve kayıtdışı ekonomik hareketlere engel olmak için getirilmiş olup, yerinde görülmektedir.

Bankaların ve diğer malî kuruluşların denetim ve gözetim görevinin yerine getirilmesinde etkinliği sağlamak ve denetimin sağlıklı çalışmasını artırmak amacıyla, kurula gerekçesini belirtmek şartıyla, maddelerde izah edilen hususlarda idarî para cezası uygulama yetkisi tanınmıştır. Keyfî uygulamaların engellenmesi için söz konusu idarî para cezalarının gerekçeli olmasının yanı sıra, bu tür cezaların uygulanmasından önce ilgili kuruluş ve kişilerin savunmalarının alınması benimsenmiştir.

3182 sayılı Kanunun 84 üncü maddesinde kaydedilen asılsız yayın ve haber yayma fiiline ilişkin cezalar ağırlaştırılarak aynen alınmış, ilave olarak internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçlarıyla işlenilen suçlar da madde hükmüne dahil edilmiştir. Ayrıca, yine, madde hükmüne, isimleri belirtilmese dahi, bankaların güvenilirliği konusunda kamuoyunda tereddüte yol açarak, bankaların malî bünyelerinin olumsuz etkilenmesine neden olabilecek nitelikte asılsız haberleri madde hükmünde belirtilen yayın araçlarıyla, yayınlara da para cezası verilmesi dahil edilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bankalar Kanunu Tasarısında kıyı bankacılığına ilişkin düzenleme bulunmamaktadır. Sadece 7 nci maddenin beşinci fıkrasında “Türkiye’de münhasıran kıyı bankacılığı faaliyetinde bulunmak üzere banka kurulmasına veya yurt dışında kurulu bankalarca şube açılmasına ilişkin hususlar, faaliyet esas ve alanları, hesap ve kayıt düzeni ile denetim usulleri ve faaliyetlerinin geçici veya sürekli durdurulması Kurul kararıyla belirlenir” hükmü bulunmaktadır. Esasen, kıyı bankacılığı yapmak üzere kurulan bankalara millî mevzuatı uygulama imkânı yoktur. Çağdaş bankacılık uygulamasında da, millî bankalar ile kıyı bankaları arasında işlemlerde serbestiyet vardır; ancak, bu işlemlerin, karaparanın aklanmasına, fiktif olarak döviz hareketlerine ve kur riskinin gizlenmesine sebep olduğu anlaşıldığı takdirde çok ağır yaptırımlar uygulanmakta, bankanın kambiyo yetkisinin iptal edilmesine kadar varan cezalar verilmektedir.

Türkiye’de millî bankaların offshore bankalarıyla ilişkileri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Hazine Müsteşarlığı tebliğleriyle düzenlenmektedir. Bu tebliğlerde yeterli düzenleme bulunduğu halde, müeyyideler uygulanmadığı için denetimler sonuçsuz kalmaktadır.

Yine, 7 nci maddenin beşinci fıkrasında “münhasıran kıyı bankacılığı faaliyetinde bulunan bankalar hakkında bu fıkra haricinde bu Kanunun diğer maddeleri ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun 40 ıncı maddesi uygulanmaz. Ancak, kıyı bankacılığı dışında, serbest bölgelerdeki bankacılık faaliyetleri hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır” hükmü bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sonuç olarak şunu belirtmek isteriz ki: Bu kanun tasarısında tenkit edilecek, eksik bulunacak taraflar bulunabilir; ancak, Türk malî sektörünün çağdaş ve Avrupa Birliği normlarına uygun bir mevzuata kavuşması gerekmektedir; bu tasarı bunun bir başlangıcıdır ve bu yönüyle, genel hatlarıyla olumlu mütalaa edilmektedir. Bu tasarı, sadece bankaları içine almamakta, sektörün diğer unsurlarını kapsamaktadır.

Son yıllarda, uluslararası malî piyasalarda hızlı gelişmeler yaşanmış ve yeni finansal araçlar ortaya çıkmıştır; ülkemize de yansıyan bu gelişmelere paralel olarak yeni düzenlemeler yapmak ve etkin denetim sağlamak gerekmektedir. Bu yüzden, bankacılık düzenleme ve denetleme kurumunun görev ve yetkileri artırılmak suretiyle bütün malî sektörü kapsayacak şekilde genişletilmesi mümkündür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu nedenlerle Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tasarının lehinde oy kullanacağımızı bildirir, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Sayın Hayrettin Özdemir’e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka konuşma talebi var mı acaba?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Aydın Ayaydın konuşacaklar efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Ayaydın.

ANAP GRUBU ADINA AYDIN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanunu Tasarısının tümü üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum; sözlerimin başında sizleri ve televizyon ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı şahsım ve partim adına, saygılarımla selamlıyorum.

Ekonomik büyüme, dünyadaki tüm ülkelerin iktisat politikaları içinde ilk sırada yer alır; çünkü, büyüme sayesinde refah artırılabilir, büyüme sayesinde yeni iş imkânları yaratılabilir, ticaret hacmi büyütülebilir, yeni iş imkânları iş demektir. Büyümenin sağlanabilmesi için, mevcut üretim kapasitesinin etkin ve verimli kullanılması kadar yeni yatırımların yapılması da önemlidir. Eğer sürekli bir büyüme ve nüfus artışının üzerinde bir büyüme arzu ediliyorsa, mevcut yatırımlara her yıl yeni yatırımların yapılması gerekmektedir.

Yatırımların finansmanı için kaynak gereklidir. Bu kaynaklar, ülkenin kendi iç tasarrufları ile yurt dışından sağlanan tasarruflardır. İstikrar içinde bir büyümenin sağlanmasında en önemli kaynak yurtiçi tasarruflardır. Uzun vadeli ve ekonomik olma özelliklerine dikkat edilmek şartıyla dış kaynaklar da büyümenin finansmanında kullanılmalıdır.

Ekonomide yatırımlar için, iş hayatının sürmesi için gerekli kaynaklar ile bu kaynakları kullanmak isteyenlerin karşılaştığı yer malî sistemdir. Diğer bir deyişle, malî sistem, tasarruflar ile bu tasarrufları kullanmak isteyenlerin buluştuğu pazardır, piyasadır. Malî sistem, hem kısa vadeli kaynak arz ve talebinin karşılaştığı hem de uzun vadeli kaynak arz ve talebinin karşılaştığı bir yerdir. Bu açıdan bakıldığında, malî sistemi sermaye piyasaları ve para piyasaları olarak iki gruba ayırmak mümkündür. Yerli ve yabancı para cinsinden tasarruflar ile yerleşik kişiler ve kurumlar ile yerleşik olmayan kişi ve kurumlar bu piyasalarda faaliyet göstermektedirler. Malî sistemde kaynakların toplanması ve dağıtımı aracı kurumlar vasıtasıyla yapılır. Bu kurumlar, bankalar, menkul kıymet aracı kuruluşları, sigorta şirketleri, leasing şirketleri, factoring şirketleri, döviz büfeleri ve özel finans kurumlarıdır. Bunlardan bankalar, hem para piyasalarında hem de sermaye piyasasında faaliyet göstermektedir.

Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de bankalar, malî sistemin en önemli kurumlarıdır ve malî sistemde çok yüksek bir paya sahiptirler. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türk bankacılık sisteminin büyüklüğü çok sınırlı bir düzeydedir; gerçekten aktif büyüklüğünün millî gelire oranı yüzde 70 düzeyindedir; oysa, bu oran gelişmiş ülkelerde yüzde 200 civarındadır. Bu da göstermektedir ki, Türk bankacılık sistemi büyümek durumundadır.

Geniş bir zaman aralığında baktığımızda, Türkiye’de malî sistemin ve bankacılık sisteminin mutlak olarak büyümekte olduğu, kurumsallaşma yönünde önemli adımların atıldığı ve uluslararası standartlara büyük oranda yaklaşıldığı görülmektedir.

Gerçekten 1980’li yıllarda Türkiye ekonomisinde yaşanan yapısal değişim, bankacılık sistemini çok olumlu yönde etkilemiştir. Malî sistem büyümüş, malî araçlar çeşitlenmiştir. Sermaye piyasası gelişmiş, hisse senedi piyasası kurumsallaşmıştır. Bankalar Kanunu, uluslararası nitelikleri de dikkate almak üzere, 1985 yılında önemli ölçüde revize edilmiştir. Yabancı bankaların sayısı hızla artmış, bankaların sermaye yapıları güçlendirilmiştir. Para piyasasında kurumsal yapılanmalar sağlanmış, bankaların gözetim ve denetim sistemi yeniden yapılandırılmıştır.

Türk bankacılık sistemindeki bu değişikliklere uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmeler de çok olumlu katkılar yapmıştır. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere sermaye hareketleri, teknolojik gelişmeler, ulaştırma alanındaki yatırımlar, dünya malî sistemiyle ulusal malî sistemleri birbirine kaynaştırmıştır. Türkiye 1987 yılından sonra uluslararası sermaye hareketlerinden önemli ölçüde yararlanmıştır.

Öte yandan, tüm bu olumlu gelişmelerin yanında, makro ekonomik dengesizlikler nedeniyle olumsuz gelişmeler de meydana gelmiştir. Yüksek düzeyli kamu kesimi açıkları ve bu açıkların neden olduğu enflasyonist baskı, ödemeler dengesinde dışticaret dengesi ve cari dengede büyüyen açıklar nedeniyle döviz kurları üzerindeki baskı, bekleyişleri olumsuz yönde etkilemiş, ekonomik performans kötüleşmiştir. Büyüme istikrarsız bir trent sergilemiş, tasarrufların sayısı yabancı para cinsinden tutulmuş, vade yapısı çok kısalmıştır. Hem faiz hem kur hem de vade riski artmıştır. Ekonomide bir daralma, bir genişleme aktif kalitesinin kötüleşmesine neden olmuştur. Malî sistemdeki büyüme durmuş, tabiî ki tüm bu gelişmelere ek olarak siyasî alanda yaşanan belirsizlikler ve sık sık değişen hükümetler gerekli yasal düzenlemelerin ve yapısal düzenlemelerin yapılmasını engellemiştir. Özellikle geçen yıl uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmeler, tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bu yapısal düzenlemelerin önemini artırmıştır. Kuşkusuz bu düzenlemelerden en önemlisi malî sistem ve bankacılıkla ilgili düzenlemelerdir. Müsaade ederseniz, şimdi, Bankalar Yasasıyla ilgili olarak yapılan çalışmalar hakkında Yüce Meclisimize bilgi sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunda aralıksız, yoğun bir çalışmanın sonucunda Genel Kurula gelmiş bulunan bu tasarı, esas itibariyle, Sayın Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığında kurulan 55 inci hükümet döneminde Meclise sunulmuş ve o tarihte yine Plan ve Bütçe Komisyonunda ayrıntılı bir şekilde incelenerek Genel Kurula sunulmuştur. Ancak, erken genel seçimler nedeniyle kadük hale gelmiş bulunan tasarının bazı değişikliklere tabi tutulmuş şeklinden ibarettir. Bu nedenle, 55 inci hükümete ve dönemin Plan ve Bütçe Komisyonunun başkan ve üyelerine katkılarından dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere, öncelikle yeni bir bankalar kanununa neden ihtiyaç duyulduğuna dair tespit ve görüşlerimi sunmak istiyorum. Bilindiği üzere bankalar, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarını korumak, piyasalarda güven ve istikrarı sağlamak, bu suretle toplanan mevduatın, ülke kalkınmasını da dikkate alarak, etkin bir kredi sistemi çerçevesinde kullanılmasını sağlamak amacını güder. Bu itibarla da bu fonları toplayan, kullanan ve değerlendirenlerin, piyasa ekonomisi kurallarına uygun bir şekilde yasal bir çerçeveye bağlanması gerekmektedir. Dolayısıyla, bu alanda uygulanacak tüm kuralların mutlaka kanunlarla düzenlenmesi gerekmektedir.

Ülkemizde halen uygulanmakta olan 3182 sayılı Bankalar Kanununun birçok maddesi, 3991 sayılı yetki yasasına dayandırılarak çıkarılmış bulunan 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yeniden düzenlenmiş; ancak, bu kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması sebebiyle Bankalar Kanunundaki birçok hüküm, âdeta, yasal dayanaktan yoksun kalmıştır.

Özellikle bankaların malî bünyelerinin güçlendirilmesi ve gerekli tüm önlemlerin alınması konusunda ilgili bakana görev ve yetkiler veren 3182 sayılı Bankalar Kanununun 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle değiştirilmiş 64 üncü maddesinin 11 Haziran 1999 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kalkmış bulunması nedeniyle, bu alanda doğmuş bulunan hukukî boşluğun süratle doldurulması ihtiyacı hâsıl olmuştur. Bu nedenle, kanunun tek bir kanunla yasal dayanağa kavuşturulması hedef alınmıştır.

Bunun yanında, bankaların, kuruluşlarına, yönetimlerine, çalışmalarına, birleşme, devir ve tasfiyelerine ilişkin esasların, uluslararası standartları da dikkate alarak, günün ihtiyaçlarına uygun yeni hükümlerle desteklenmesi ve yönlendirilmesi de temel hedefler arasında yer almıştır.

Bu düzenlemenin, çok önem verdiğimiz ve Türk kamuoyunu da yakından ilgilendiren diğer bir yönü de, bankalarda toplanan tasarrufların amaçlar dışında, mevcut kanunî boşluklardan da yararlanılarak, bazen de siyasî müdahale ve baskılar sonucu kötüye kullanımını önlemek, bağımsız ve etkin bir şekilde faaliyetlerinin izlenmesini, denetlenmesini ve gecikmeden, zamanında önlem alınmasını sağlamak üzere, malî ve idarî özerkliği haiz, bağımsız bankacılık düzenleme ve denetleme kurulu oluşturulmuş bulunmasıdır. Bundan böyle, bankaların kuruluş, sahip değiştirme, tasfiye, denetlenme, gerekli önlemleri alma ve hatta yönetimine el koyma işlemleri ve benzeri diğer yaptırımlar, Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankasınca değil, tamamen bağımsız olan bu kurul tarafından yerine getirilecektir.

Bu yeni kanun tasarısı ile:

1. Kamu bankalarına disiplin getirilmesi ve kredilendirmelerde 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden kaynaklanan kamusal görev ve yetkiler dışında tüm ayrıcalıklar kaldırılmıştır.

2. Bankaların kuruluşunda aranan şartlar, ağırlaştırmanın yanında, daha önce konkordato ilan eden veya müflis olanların, tasfiyeye tabi kuruluşlarda yüzde 10’dan fazla hissesi olanların, ağır mahkûmiyeti bulunanların ve malî güç ve itibara sahip olmayanların banka kurucusu olmaları önlenmektedir.

3. Bankalar, bu yeni düzenlemeyle etkin bir iç denetim sistemi oluşturacaklardır. Risk tanımı ve risk sınırları uluslararası standartlara kavuşturulacaktır. Bankaların güven, risk, denetim etkinliği ve getiri prensibine göre çalışmaları esası getirilmektedir.

4. Bankaların açacağı kredilere, özkaynağa dayalı belli oranlarda sınırlamalar getirilmekte, grup kredileri kontrol altına alınmakta ve dolaylı kredi ilişkisi kapsamı genişletilmektedir.

5. Malî bünyesi zayıflayan bankaların yönetimi, kurul tarafından görevinden alınıp yeni üyeler atanacak ve rehabilitasyonuna çalışılacaktır. Bu aşamada konjonktürden kaynaklanan bir malî bünye bozukluğu varsa, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan desteklenebilecektir. Bu aşamada da malî bünyesi düzelmeyen bankalar ile banka kaynaklarının ortakları tarafından istismar edilmesi halinde, bu durumu tespit edilen ortakların ortaklık haklarının sınırlandırılmasına ve gerekli şartların mevcudiyeti halinde hisselerinin Fona devredilmesine imkân sağlanmaktadır.

6. Bankaların yönetim kurulu, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imzaları bankayı ilzam eden memurlarının kanuna aykırı karar ve işlemleriyle bankanın iflasına neden olduklarının tespiti halinde, bunların şahsî sorumluluklarına gidilebilecektir.

7. Bankaların iştirak edinmelerine yeni düzenlemeler getirilmektedir. Halen Merkez Bankası bünyesinde bulunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, ayrı bir tüzelkişilik olarak oluşturulan kurulun bünyesine alınmakta ve gerektiğinde Fonun borçlanmasına imkân vermektedir.

8. Bankaların yöneticilerine ve ortaklarına uygulanacak idarî ve adlî cezaların kapsamı genişletilmektedir.

9. Bankaların güvenini sarsacak, şöhretine ya da servetine zarar verebilecek asılsız haber çıkaranlara ve bu haberleri basın, medya aracılığıyla yayanlara verilecek para ve hapis cezaları yeniden düzenlenmiştir. Bu konu basında yanlış algılanmakta. Zaten, meri mevzuatımızda, şu andaki 3182 sayılı Bankalar Yasasında da bu hüküm vardı. Bu hüküm devam ediyor. Burada, hiçbir zaman, basının, bankaların içinin boşaltılmasında veyahut da bankacılık sektöründeki bir usulsüzlükte haber yasağı getirmiyor, sadece, asılsız haber yayanlar için bu hüküm uygulanmaktadır.

10. Tasarıya eklenen bir geçici maddeyle 1994 yılında faaliyetlerine son verilen ve tasfiye halindeki müflis TYT Bank, Marmarabank ve İmpexbank mudilerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından, o tarihteki; yani, 1994 yılındaki faaliyetlerine son verildiği tarihteki 1 milyar Türk Lirası karşılığı dövizin -bugünkü kur üzerinden takriben 32 trilyon Türk Lirası- ödenmesi öngörülmektedir. 10 000’i aşkın bankazede vatandaşımızın yıllardır çözülemeyen bu sorunları ve mağduriyetleri de, bu yasa tasarısıyla giderilmektedir.

Sözlerime burada son verirken, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Anavatan Partisi Grubu adına selamlıyor, yasamızın ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ayaydın’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz, Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşacak olan Bursa Milletvekili Sayın Recep Önal’da.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA RECEP ÖNAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Bankalar Kanunu Tasarısı hakkında Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sizlere sunmak amacıyla söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstikrar içerisinde ve sürekli büyümenin en önemli koşullarından biri, ekonomik faaliyetin finansmanının sağlam kaynaklara dayandırılmasıdır. Kuşkusuz, bir ekonomideki en sağlam kaynak, yurtiçi tasarruflardır. Bu tasarrufların kullanıcılara aktarılması da malî piyasalar ve bu piyasalarda yer alan kurumlar tarafından yapılır. Bu açıdan, malî kurumların en önemli işlevi, topladıkları fonları en düşük aktarma maliyetiyle kullanıcılara sunmaktır.

Malî kurumlar, bu işlevi yerine getirirken, tasarruf sahiplerine güven vermek zorundadır. Malî kurumların basit gibi görünen bu fon aktarma işlemi, aslında, çok önemli olan ve birbirlerini tamamlayan güvenin sağlanması, risklerin etkin yönetilmesi ve ekonomik bir getirinin sağlanması unsurlarını içermektedir. Bu nedenle, malî kurumların, bu arada bankaların faaliyetleri, çok geniş bir kesimi ilgilendirmektedir. Geleceğin güvencesi için para biriktiren tasarrufçu, yatırım projeleri ya da işletme finansmanı için kaynağı yetmeyen çiftçi, küçük esnaf, sanatkâr, tüccar ve sanayici ve özellikle de halkın refah ve mutluluğu için çaba gösteren kamu otoritesi, bankacılıkla yakından ilgilidir.

Bankalar, halkın küçük tasarruflarını toplayıp bütünleştirerek, bunları, ekonomik boyutu olan fonlar haline getirmekte ve yatırımcılara kullandırmaktadır.

Halkımızın dişinden tırnağından artırdığı birikimlerinin korunması, üretilen finansal kaynakların ülkemiz yararına kullanılması ve Türk finans piyasalarının uluslararası finans piyasalarıyla entegrasyonunun sağlanması için gerekli önlemlerin alınması, daha açık bir anlatımla, her şeyden önce, güvenli bir yasal ortamın yaratılması gerekmektedir.

Halkın yaşam düzeyinin yükseltilmesi, refah ve mutluluğunun artırılması, ülke kaynaklarının harekete geçirilmesine ve ekonomik gereklere uygun kullanılmasına bağlıdır. İhtiyaçlar sonsuz, ancak kaynaklar kısıtlı olduğundan, ülkede üretilen kaynaklar dışında yeni kaynaklara gereksinim duyulmaktadır. Malî piyasalar, bileşik kaplar gibidir; arz, talep ve fiyat mekanizması, ülkeler ve sektörler arasında önemli boyutlarda fon akınlarına yol açmaktadır.

Bankalar, kendi kaynaklarının çok üzerinde, başkalarının kaynaklarını toplayan, harekete geçiren, yönlendiren, kullandıran ve bu nedenle kaynakların etkinliğini ve verimliliğini sağlayan kuruluşlardır. Bankalara kaynak sağlayanlar, birikimlerinin güven içinde saklanmasını, istedikleri anda geri verilmesini ve belirli bir getiri sağlamasını istemektedirler. Bankalar da bu kaynağı sürekli kılabilmek için, kendilerine emanet edilen fonları, anapara ve getirileriyle birlikte geri alabilecekleri biçimde kullandırmaya özen göstermek zorundadırlar. İşte, bankacılığın temeli olan mevduat güvencesi ve risk yoğunlaşmasının önlenmesi ilkeleri, daha öz bir anlatımla fon yönetimi bu gereksinmeden doğmaktadır.

Güvenilir bir fon yönetimi, sadece yurtiçi fon sağlayıcıları için değil, ellerinde önemli boyutlarda yatırılabilir fon bulanan yabancı finans kurumları için de aranan ilk koşuldur. Güvenilir fon yönetimi için gerekli koşullar, bankacılık ve malî piyasalar için aranacak ilke ve kurallar, çağdaş ülkelerde, önce meslekî etik kurallar olarak gelişmiş, yerleşmiş ve daha sonra yasal düzenlemelere konu olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınmamızı hızlı ve sürekli kılabilmemiz için gerekli kaynağı, yeterli, sürekli ve düşük maliyetlerle bulabilmemiz için, hem yurtiçi tasarruflarımıza hem de yurt dışındaki finans çevrelerine güven veren bir finansal iklim yaratmak durumundayız. Fonlar, kendilerini, kendi evlerinde hissetmelidir. Çağdaş ülkelerde hangi yasal ve etik kurallar uygulanıyorsa, Türk vatandaşı da aynı koruma çemberinden yararlanmalı, birikimleri ve yatırımlarını geleceğine güvenle bakabilecek şekilde yapabilmelidir.

Globalleşen ve giderek küçülen dünyamızda, iletişim teknolojisindeki gelişme sonucu, fon akınları için ülke sınırları ortadan kalkmış, malî sektör-reel sektör etkileşimi giderek önemli bir boyut kazanmıştır. Ülkemizin gereksinmesi olan finansman kaynaklarının yeterli düzeyde ve düşük maliyetle sağlanabilmesi için, Türk finans piyasalarının, uluslararası finans piyasalarıyla entegrasyonunu engelleyen ya da güçleştiren yapısal sorunların süratle giderilmesi gerekmektedir.

Türk bankacılık sistemi, 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasından sonra dış rekabete en açık sektör haline gelmiştir. Dışa açılma, bankalarımızın hizmet kalitesini yükseltmiş, uluslararası rekabet ve etkileşimin gerektirdiği teknoloji yatırımları ve yetişmiş insangücü sisteme önemli bir dinamizm getirmiştir.

Türk bankacılığı, bugün, uluslararası nitelikte hizmet vermekte, bilanço büyüklükleri ve temel bankacılık kriterleri açısından ise, sistemin, gelişmeye ve iyileşmeye gereksinimi bulunmaktadır.

Son yıllarda gözlenen büyümeye rağmen bilanço hacmi yine de küçüktür. Bilançolardaki büyüme, malî sistemin büyümesiyle doğru orantılıdır. Dolayısıyla, malî sistemin büyümesi istikrarlı bir büyümeyle sağlanabilir ve bankacılık sisteminin malî yapısı, ancak etkin bir gözetim ve denetim sistemiyle, gelişmelere hızla ayak uydurulmasına olanak veren düzenlemelerle güçlendirilebilir.

Bir yandan halkın tasarruflarının korunması ve tümü kamusal nitelikte olan banka kaynaklarının düşük maliyetlerle gerçek üreticinin, yatırımcının ve dışsatımcının hizmetine sunulması, verimli bir biçimde ülke ekonomisi yararına kullanılmasının gerçekleştirilmesi, öte yandan fon akımları için, ülke sınırları kalkan dünyamızda, yaygınlaşan deregülasyon eğilimleri sonucu, malî piyasalarda kamunun etkin gözetim ve yaptırım gücü yüksek, etkili denetim sorumluluğu büyük bir önem kazanmaktadır. Nitekim, Avrupa Birliği ve OECD gibi kuruluşlarda, son yıllarda, bankaların denetim ve gözetimlerinin, daha etkin, geniş boyutlu ve işlevsel bir biçimde yapılması ve bu yolla bankaların disiplin altına alınması görüşleri önplana çıkmıştır. Bu doğrultuda yapılacak uygulamaların, bankaların faaliyet ve denetimlerinin bağımsız kurumlar tarafından yürütülmesi ve banka sahipliğinin ve yönetiminin kontrol altında tutulması yönünde olması amaçlanmıştır.

Bankacılık sistemi, bir bakıma, ülke ekonomisinin aynası gibidir. Yerli ve yabancı tasarruf sahipleriyle bu tasarrufları kullananların durumlarını, beklentilerini, davranışlarını, ekonominin gücünü ve zayıflıklarını yansıtır. Bu nedenle, ekonomik faaliyetin en önemli kurumlarından birisi olan bankaların faaliyetlerinin denetlenmesi ve bankaların disiplin altına alınmaları büyük önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti bu gerçeğin bilincinde olarak seçim bildirgesinde, ekonomiyi düzenleme ve güçlendirme programı içinde finans piyasaları reformuna yer vermiştir. Bu programın ilk ayağı olan bankacılık reformunun gerçekleştirilmesi, 57 nci hükümetin programında da, öncelikle ve ivedilikle çıkarılacak yasalar arasında yer almaktadır.

Hükümetimizin, konunun aciliyetini göz önünde bulundurarak hemen Parlamentomuza sunduğu ve Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek kabul edilen Bankalar Kanunu Tasarısı huzurlarınıza getirilmiş bulunmaktadır. Tasarının neden bu kadar önemli ve öncelikli olduğunu anlayabilmek için, ülkemizde, bankacılıkla ilgili bazı temel verileri belirtmemiz gerekmektedir.

Türkiye’de, 1998 yılı itibariyle, 54’ü yerli 21’i yabancı olmak üzere 75 banka faaliyet göstermektedir; yine, 1998 yılı itibariyle, 7 370 banka şubesi bulunmaktadır. Banka sisteminde 166 492 kişi çalışmaktadır ve bu çalışan insanların büyük çoğunluğu, nitelikli, hatta yurtdışı eğitimi almış, gerçek profesyonel bankacılardır. Sistemde ilk beş banka, toplam kredilerin yüzde 40’ını, toplam mevduatın yüzde 49’unu elinde bulundurmaktadır. İlk on bankamız, sistemde, kredilerin yüzde 66’sını, mevduatın yüzde 72’sini bünyesinde tutmaktadır. Bankalarımızın toplam aktifleri 116 milyar dolar civarındadır. Bu, ulusal gelirimizle kıyaslandığında -aslında kıyaslama belki doğru değil; çünkü, biri akım, biri stoktur- ulusal millî gelirimizle, Türkiye’deki banka sistemini iki defa satın alabiliriz. Yani, Türkiye’deki banka sisteminin aktif toplamları, ulusal millî gelirimizin yarısına yakın tutardadır. Demek ki, bu büyüklükler için bir kanun tasarısı önünüzde bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurdumuzda ilk Bankalar Kanunu, 1933 yılında, Mevduatı Koruma Kanunu adı altında çıkmıştır. Bu kanun, 3 yıl yürürlükte kalmış ve 1936 yılında yeni Bankalar Kanunu yapılmıştır. Bu, 22 yıl süreyle uygulanmış ve 1958 yılında yeni bir Bankalar Kanunu çıkarılmıştır. Bu, o günün şartlarında oldukça modern koşullar taşıyan bir Bankalar Kanunudur. Bununla, banka denetimi ve düzeninde yeni ve çağdaş hükümler getirilmiştir. Daha sonra, 1979 yılından itibaren çeşitli KHK’lerle Bankalar Kanununda değişiklikler yapılmış ve en son 3182 sayılı Kanunla, bu KHK’ler kanunlaştırılmıştır. Daha sonra çıkarılan yetki kanunu -arkadaşlarımız da söyledi- Anayasa Mahkemesince iptal edilince, elimizdeki kanun hükmünde kararnamenin geçersizliği iddia edilebilir hale gelmiştir.

Bankacılığın denetimi ve düzenlenmesi alanında, bir yandan hukuksal açıdan yeni mevzuat gereği, öte yandan 1980’li yıllardan başlayarak uluslararası alanda malî piyasalarda ve özellikle bankacılık alanında meydana gelen hızlı gelişmelere uyum zorunluluğu, günün gelişmelerine cevap verebilecek yeni bir Bankalar Kanunu Kasarısı hazırlanmasını gerektirmiştir.

55 inci hükümet döneminde hazırlanan tasarı, Bakanlar Kurulunca 16.11.1998 tarihinde Millet Meclisine sunulmuş, Plan ve Bütçe Komisyonu hükümet tasarısı üzerinde ayrıntılı bir inceleme yapmış ve oluşturulan komisyon raporu Genel Kurul gündemine gelmiş; ancak, seçimler nedeniyle, bu tasarı görüşülememiştir. Önünüzdeki tasarı oldukça şanslı bir tasarıdır; çünkü, 6 ay arayla Plan ve Bütçe Komisyonumuzun iki kez süzgecinden geçmiştir. Zamanla eksikleri yine de ortaya çıkabilir. Yüce Meclisimiz, yeni gelişmelere ve uygulama sonuçlarına göre, bunları her zaman düzeltme ve tamamlama olanağına sahiptir.

Tasarı, esas olarak, bazı önemli; ancak, büyük boyutlu olmayan değişiklikler dışında, 20 nci Dönem Plan ve Bütçe Komisyonunda kararlaştırılan metinlere dayanmaktadır.

Tasarı, bankacılığın çağdaş gelişmelere uygun ilke ve kurallar çerçevesinde düzenlenmesi ve denetlenmesini amaçlamaktadır.

Burada denetleme geniş bir kavram olarak algılanmalıdır. Tıpkı insan yaşamında olduğu gibi, tüzelkişi olan bankaların da, kuruluşlarından sona ermelerine kadar, yaşamlarının her aşamasında doğru ve güvenli işleyişin sağlanması için, kamu yararı amacıyla, bankaların denetlenmesi ve gereken durumlarda etkili önlemlerin alınması öngörülmektedir.

Tasarıyla getirilen yeniliklerden birisi, bankaların güçlü bir özkaynak yapısıyla kurulması -20 trilyon lira olarak öngörülmüş- ve fiyat hareketlerine göre bu rakamın artırılmasıdır, bu gündeme gelmiştir. Kurucularının malî gücü yeterli ve güvenilir kişilerden oluşması koşulu aranmaktadır. Bankaların kuruluş koşulları, mevcut düzenlemeye göre oldukça güçlendirilmiştir. Bankanın kurucusu tüzelkişi ise, bu tüzelkişilik sahiplerinin; yani, kurucu ya da ortaklarının da gerçek kişi kurucularda aranan koşulları taşıması aranmaktadır ve böylece, kötüniyetli kişilerce kanun hükümlerinin kullanılmasının önüne geçilmek istenmektedir.

Banka yöneticilerinin nitelikleri, öğrenim ve deneyimleri yönünden açık kurallara bağlanmaktadır. Bankaların örgüt ve organlarına yeni düzen getirilmekte, şube açmaları ve yatırımları, malî güçleriyle ilişkilendirilmektedir.

Hizmette kaliteyi gözardı ederek, hizmetin verimlilik ve etkinliğini daraltan sınırsız mevduat güvencesi, sürdürülebilir bir uygulama değildir. Bu nedenle, görüşülmekte olan tasarıda, halkın bankalara emanet ettiği tasarrufların korunması amacıyla, mevduat sigortası uygulaması sürdürülmekte, sigorta sınırını aşan mevduat, bankanın tasfiyesi durumunda imtiyazlı alacaklar arasında yer almaktadır. Böylece, tasarruf mevduatı için uygulanmakta olan sınırsız devlet güvencesi, sigorta sistemi içinde sağlıklı ve kalıcı bir yapıya kavuşturulmaktadır.

Bankacılıkta, bankanın sağlığını gözeterek, mevduatın dolaylı olarak korunmasını sağlayan en önemli ilke, risk yoğunlaşmasının önlenmesidir. Bu nedenle, yeni tasarıda, banka kaynaklarının kullanımında uygulanmakta olan sınırlama ve kısıtlamalar genişletilmekte ve somutlaştırılmaktadır. Tasarıda yer alan genel kredi sınırları, büyük kredi tanımı, ortaklara ve iştiraklere kredi kısıtlamaları, iştirak ve taşınmazlara yatırım, dolaylı kredi ve dolaylı iştiraklerle ilgili ayrıntılı sınırlamalar ve kısıtlamalar, emtia ticareti yasağı gibi düzenlemeler, yeni hükümlerin tümü, bankanın sağlıklı çalışması ve banka kaynaklarının, dolayısıyla, halkın ya da kamunun tasarruflarının korunmasına yönelik çağdaş bankacılıkta gerekli ve geçerli hükümlerdir.

Tasarıda, bankaların izleme ve denetleme sonuçlarına, uyarıcı, önleyici ve caydırıcı niteliği yüksek, kişisel sorumluluğu ve idarî para cezalarını da kapsayan önemli yaptırımlar getirilmektedir. Malî yapısında bozulması saptanan bankalar için, sorunun kaynağına göre, kademe kademe uygulanacak idarî ve ekonomik önlemler açık ve ayrıntılı bir biçimde düzenlenmektedir. Bunlar arasında, bankayı zarara uğratan yetkili personel ve ortaklarla ilgili yaptırımlar, bankadaki likidite sıkışıklığının giderilmesine, bankaya taze kaynak konulmasına ilişkin esaslar, bankanın gelir ve gider dengesindeki bozulmanın giderilmesine ilişkin hükümler sayılabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bankaların güvenli bir biçimde çalışarak, ülkemiz ekonomisine yararlı olacak şekilde hizmet üretmelerini sağlamaya yönelik bu temel düzenlemeler dışında, tasarının getirdiği en önemli yenilik, bankacılık alanındaki düzenleme ve denetleme yetki ve sorumluluğunun, merkezî idare dışında oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip, bağımsız bir kamu organına devredilmesidir. Bununla, globalleşen dünyamızda çağdaş gelişmelere koşut bir banka denetim ve düzenleme sistemi oluşturulmakta, bir uzmanlık faaliyeti olan bankacılığın, toplumda saygınlığı olan, deneyimli bankacılık uzmanlarından oluşan özerk bir kurum tarafından denetlenmesi ve düzenlenmesi öngörülerek, siyasal etkilerden arındırılması amaçlanmaktadır.

Günümüz bankacılığı her gün baş döndürücü bir hızla gelişmekte, yeni finansman teknikleri ortaya çıkmakta, iletişim teknolojisindeki gelişmelerin sunduğu yeni olanaklar, bu sektördeki hız ve akışkanlığı artırmaktadır. Bu gelişme içinde klasik denetleme yöntem ve usulleri yetersiz kalmakta, bilgi işlem altyapısına dayalı erken uyarı ve gözetim sistemlerine acil gereksinim duyulmaktadır. Çok çabuk demode olan bu sistemlerin kurulması ve işletilmesinin, merkezî idarenin kısıtlı bütçe olanakları ve dar harcama kalıpları içinde hızla kurulması ve yeterli nitelikli personelle işletilmesinde sorunlar çıkabilmektedir. Hizmet üreten bankacılık ve bu kesimin denetlenmesi, nitelikli insan kaynağının temini, hizmetiçi eğitimini ve yetişmiş elemanların hizmette sürekliliğinin sağlanmasını gerektirmektedir.

Bu sorunların, özel hukuk kuralları içinde işleyen, yeni bir kamu yapılanması içinde çözümü, teknolojideki ve çağdaş bankacılıktaki gelişmelere daha hızlı ayak uydurulması, daha tutarlı ve gerçekçi bir yaklaşım olarak görülmektedir.

Oluşturulması öngörülen Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu ile, banka ve diğer finans kurumlarının faaliyet, gözetim ve denetlenmelerine ilişkin uygulamaların politik etkilerden arındırılabileceği düşünülmektedir; ancak, devletin bu fonksiyonunu üstlenecek bağımsız kurumun yönetimine getirilecek uzman kişilerin seçiminde, aday gösterecek kurumlara, meslekî, kurumsal ve siyasal kontenjanlar tanınması söz konusu olmamalıdır. Bu kurumların, adaylarını belirlerken, meslek taassubuna değil; ahlakî değerlere, gerçek birikim ve deneyime dayanan bankacılık uzmanlığına ve liyakata özel önem verecekleri düşünülmektedir.

Yeni sistemin en etkin bir biçimde kurularak, erken uyarı mekanizmaları işletilerek, yaptırımlardan kaçınılmayarak, halkımızın vicdanını sızlatan ve ülkemizin uluslararası piyasalarda saygınlığına gölge düşüren sorunlara, çağdaş ilkeler çerçevesinde, köklü ve kalıcı çözümler getirilebileceği düşünülmektedir.

Bankacılık sistemimizin uluslararası piyasalarla bütünleştirilmesi açısından, çok önemli olduğu ve bankalara ilişkin düzenlemelerin Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmesinin bir zorunluluk olduğu düşünüldüğünden, görüşmekte olduğumuz Bankalar Kanunu Tasarısının bir an önce Meclisimizden geçirilerek yasalaşmasının gereği, daha açık olarak ortaya çıkmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ve ekonomimizin acil ihtiyacı nedeniyle, 57 nci cumhuriyet hükümetinin programında yer alan ve kısa sürede Genel Kurulumuzun gündemine getirilmesi başarısı gösterilen tasarıyı olumlu bulduğumuzu belirtiyor, şahsım ve Grubum adına Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Recep Önal’ı dinledik; kendisine teşekkür ediyorum.

Son grup konuşmacımız, Doğru Yol Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Bankalar Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Tasarı hakkında bilgilerimi ve düşüncelerimi söylemeden önce, hepinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten de -benden önceki konuşmacıları dinledim- kamuoyundaki genel havaya baktığımız zaman, geçikmiş, aylardır kamuoyunun gündemini işgal eden Bankalar Yasasının, nihayet Meclis gündemine getirilmiş olmasından memnuniyet duyduğumuzu ifade ederek söze başlamak istiyorum. Buna, iki temel sebeple memnuniyet duyduğumuzu söylüyoruz. Bir tanesi, gerçekten, Türkiye’de Bankalar Yasası konusunda bir hukukî boşluk vardır. Bu boşluk, 1994 yılında, dönemin iktidarının çıkardığı kanun hükmünde kararnamenin, Anavatan Partisi tarafından, Anayasa Mahkemesine götürülüp iptalinden kaynaklanmıştır. Yerine, üst üste gelen seçimler ve siyasal istikrarsızlık nedeniyle bir türlü yenisi konulamayan; Anayasa Mahkemesince de üst üste iptallere neden olan bu kanundaki hukukî boşluğu mutlaka gidermek gerekirdi. Bu, iç ve dış piyasalarda da Türkiye’nin düzenleme yapması gereken konulardan bir tanesi olarak hep gündemdeydi.

Bu anlamda, bir hukukî boşluğun giderilmesi anlamında, Bankalar Kanunu da, temel bir yasa olarak, elbette çıkarılmalıydı; bana göre geçikilmiştir de; çünkü, biz, 54 üncü hükümetteyken, 42 maddelik bir yasa tasarısını hazırlayıp sevk etmiştik; ama, malumunuz, 54 üncü Refahyol Hükümetinin istifasından sonra gelen hükümet o yasa tasarısını geri çekti, onyedi ay süreyle; yani Türkbank skandalı çıkana kadar ve bu konuda gensoru verilene kadar da, bir daha, Meclise bankalar yasa tasarısını getirmedi. Bu onyedi aylık geçikmenin sonucunda gelen yasa tasarısı da, erken seçim ortamı nedeniyle toplanamayan Meclisten geçemedi. Biz, o dönemde de Doğru Yol Partisi Grubu olarak yapıcı katkı ve eleştirilerimizle o tasarıya destek vermeye gayret ettik.

Bizim, Doğru Yol Partisi Grubu olarak ikinci memnuniyetimiz daha farklı. Adeta son günlerde hatta son aylarda kamuoyunun bir mucize yasa beklentisine sokulduğunu şaşırarak gördük. Öyle bir aşırı beklenti yaratıldı ki piyasalarda, sanki, Bankalar Yasası çıktığı takdirde, Türkiye’de bankacılık sektörünün dağ gibi meseleleri bir anda çözülecek; sanki, yetersiz sermaye yapıları düzelecek; sanki, birkaç senede sekiz katına çıkan batık kredilerin meselesi çözülecek; sanki, risk yoğunluğu nedeniyle âdeta suni tenefüs yapan bankaların önü açılacak ve sanki, durgunluk nedeniyle, küçülme nedeniyle, kriz nedeniyle can çekişen piyasalara ilave kredi gelecek. Asla! Keşke böyle olsaydı, keşke böyle olsaydı da bu Bankalar Kanunu çıkarken hep beraber bunlara da merhem olsaydı.

Değerli arkadaşlarım, bilerek veya bilmeyerek, Hükümet ve üst düzey ekonomi bürokrasisi, Bankalar Kanununu hayatî bir kanun gibi göstermek, bu temel yasayı, bu hukuki boşluğu gidermesi gereken bu yasayı, her derde deva, mucize bir yasa gibi göstererek, âdeta hem ekonomik gündemi tıkamış hem de kamuoyunun gündemini aylarca meşgul etmişlerdir. (DYP sıralarından alkışlar)

Keşke bu Bankalar Yasası çıksa da, o dedikleri beklentiler de gerçekleşseydi; ama, maalesef, gerçekler böyle değildir. Yani, daha dün, Türk Hazinesi 1 katrilyon liranın üzerinde yaptığı borçlanmaya yüzde 109, yüzde 110 faiz öderken; yani, dünyada en yüksek reel faizi ödeyen Hazine durumundayken, Bankalar Kanunu, kamu açıklarını, bütçe açıklarını azaltabilir mi? 4 katrilyonu bulduğu bugünden belli olan ve yıl sonu itibariyle hepimizi korkutan, 10 katrilyona çıkma olasılığı bulunan bu kamu harcamalarıyla şişirilmiş bütçe açığına Bankalar Kanunu deva olabilir mi?

Bastırılmış kur politikasıyla TEFE ve TÜFE arasında yapılan makyajlı enflasyonlarla, Türkiye’nin, beş yıldan beri ilk kez reel bazda, dolar bazında gerileyen ihracat, acaba, bu Bankalar Kanunu çıkarsa düzelir mi ve yıllardır yüzde 7-8 oranında büyütmeye alıştığımız güzelim ülkemiz ekonomisinin, bu yıl yüzde 2’lere, 1’lere düşen büyüme hızının tekrar büyümesine olanak sağlayabilir mi; asla, değerli arkadaşlarım... Keşke sağlasa da, Bankalar Kanunu çıkarken, o anlamda sevinçli olsak; ama, tek tesellimiz, bu kanunun, temel bir hukukî düzenleme olarak, bir hukukî boşluğun giderilmesi anlamında bir an önce çıkarılmasıdır.

Görülecektir ki, piyasalar da görecektir ki, hükümet ve ekonomi bürokrasisi de görecektir ki, bu kanunun çıktığının ertesi günü, Türk bankacılık sisteminde hiçbir şey değişmeyecektir. Türkiye’de, mevcut kanun son derece yetersiz, eksik, çalmaya çırpmaya, hırsızlığa izin veriyor da, problemler bundan doğuyor filan değil. Bu, bir hukukî boşluktur; Anayasa Mahkemesi, kanun hükmünde kararnameyi iptal ettiği için yenisi çıkarılmalıdır. Denilebilir ki, 1995’ten beri niye çıkarılmadı; az önce arz ettiğim istikrarsızlık vardı; ama, biz, buna rağmen, 42 maddelik çok daha geniş bir kanunu hazırlayıp sevk etmiştik, olmadı. 55 inci hükümet 17 ay boyunca yenisini sevk etmedi. Ne zaman ki, Türkbank rezaleti çıktı, bir telaşla ve İnterbank batmadan önce, işi kurullara havale etmeye kalktı.

Değerli milletvekilleri, bu kanunda, temel birçok eksiklik var. Baş olarak, ilk olarak söylememiz gereken hadise, artık, dünyada -az önce bazı sayın konuşmacılar da değindiler- malî piyasalar ve sermaye piyasaları arasındaki kalın çizgiler iyice daralmıştır. Bugün, çok çeşitli finansal enstrümanlar ve kurumlar ülkemizde de yoğun biçimde faaliyettedir; yani, işte leasing, factoring, sigorta şirketleri, özel finans kurumları gibi birçok finansal kurum, hâlâ, Hazine tarafından kontrolle yönlendirilmektedir.

Dünyada, çağdaş özerk kurumlara doğru bir eğilim olduğu doğrudur; yani, bir çağdaş özerk kurum olsun ve bu kurum, gerçekten bu sistemi kontrol etsin, murakabe etsin; ama, bunu yaparken, bankaları ayırıp, sermaye piyasasını ayırıp, leasingi, factoringi, sigorta şirketini, özel finans kurumlarını başka yere ayırıp, bir otorite boşluğu, bir otorite karmaşası yaratmanın hiçbir anlamı yoktur. Bu kanunun adı, mutlaka, malî piyasalar kanunu olmalıydı, son birkaç yıldaki gelişmeler de dikkate alınarak.

Özel finans kurumlarıyla ilgili düzenlemeler nerededir, leasing, factoring şirketleri ne olacaktır? Bugün her bankanın sigorta şirketi vardır. Bunlar birbirine organik bağlarla, işlem ve risk bağlarıyla bağlıdırlar, sahipleri hepsinin aynıdır. Niçin, bir malî piyasalar kanunu adı altında, böyle bir regulatory bady, bağımsız bir otorite oluşturulması düşünülmedi; niçin bunlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmelerde dikkate alınmadı, gerçekten merak ediyorum ve korkuyorum ki, aynı Vergi Yasasındaki gibi, iki ayağımızı bir pabuca sokarak, aylarca, yıllarca getirmediğimiz bu kanunu, apar topar, hatalı ve inatlaşarak geçireceğiz ve maalesef, bir sene sonra “biz hata yaptık, aynı Vergi Yasasında olduğu gibi, piyasaları perişan ettik, piyasalarla inatlaştık, biz yanlış yaptık, gelin değiştirelim” diyeceğiz. İnşallah bunu demeyiz. Genel Kurul, burada, sağlıklı, sağduyulu, bu temel yasa konusunda yapacağımız olumlu, yapıcı katkı ve eleştirileri dikkate alır ve bu konu, aynı, Vergi Yasasında olduğu gibi, piyasalarla ve bankalarla inatlaşmaya dönmeden daha sağlıklı bir raya girer diye umuyorum.

Değerli milletvekilleri, bizim, Doğru Yol Partisi olarak, risk temerküzüne yönelik ciddî bir önlem almayan bu tasarıya ve diğer malî kurumları kapsamayan bu tasarıya temelde bir itirazımız var. Bu itiraz ise, “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu” adı altında getirilen yeni uygulamaya ilişkin. Doğrudur, dünyada Belçika’dan İngiltere’ye kadar -ki, orada da tartışmalar sürüyor- çağdaş özerk kurumlar vardır. Yani, bankacılık ve piyasaları denetleyen, regüle eden, düzenleyen otoriteler vardır; ama, bunları Türkiye’ye aynen ithal ettiğiniz zaman, son derece başarılı olduklarını veya işlevsel olduklarını, maalesef söyleyemiyoruz.

Türkiye’de deniliyor ki: “Efendim, siyaset ve siyasetçiler kötüdür, siyasî irade her zaman takdirini yanlış kullanmaktadır; o nedenle, gelin, bürokratlardan oluşan kurullar oluşturalım ve Türkiye’nin bütün temel meselelerini kurullara havale edelim” Bizim, Doğru Yol Partisi olarak yaklaşımımız, Türkiye’nin, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmasından yola çıkarak, demokratik bir cumhuriyetin mensupları olarak, bürokratik bir cumhuriyet yaratmamaktır. Burada, bu prensibin altını özellikle çiziyorum.

Sistematik bir çabayla, Türkiye’de, siyaseti ve siyasetçiyi karalayan, elbette onların münferit yanlış ve hatalarını genelleyen ve siyaset ve Parlamentonun bir şey yapamayacağı, bunların birbirine benzediği ve bunların elinden bütün yetkilerin alınarak memurlara, kurullara ve kamuya hesap vermeye yetkili olmayan birtakım müesseselere devredilmesini, doğrusu, biz, Doğru Yol Partililer olarak içimize sindiremiyoruz, kabullenemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de benzer kurumlar vardır; Sermaye Piyasası Kurulu bunlardan biridir. RTÜK, Rekabet Kurulu, TRT, özerk, bağımsız olduğu iddia edilen kurumlarımız arasındadır.

Şimdi, burada, samimiyetle hepinize soruyorum: Ülkemizde gerçekten, Batılı, çağdaş anlamda, özerk, bağımsız -idarî ve malî bağımsızlığa sahip- kurum var mı veya adı böyle olmakla beraber, bu işlevi -fonksiyonu- hakkıyla yerine getiren kurum var mı? Buraya atananlar, hakikaten layık, ehil insanlar mıdır?

Bakınız, bir örnek vereyim: Sermaye Piyasası Kurulunda bahsedeceğim size. Sermaye Piyasası Kurulu da aynı, bu kurulun benzeri bir kurul. Başkanı, saygıdeğer bir insan; kişiliğine hiçbir sözümüz yok; ama, akışkanların dinamiği konusunda doktora yapmış bir makina mühendisidir. Sermaye piyasası gibi, uluslararası ihtisas isteyen bir alanda yaptığımız atamalarda, bu kurulda, Adalet Bakanlığı temsilcisinin hukukçu olmadığını söylememe, bilmem, gerek var mı?

Özerklik anlayışı içinde, TRT’nin özerkliği, bağımsızlığıyla BBC’nin özerkliği, bağımsızlığını, kafanızda şöyle bir karşılaştırdığınız zaman, gerçekten, Türkiye’de özerk ve bağımsız kurullar çalışıyor mu; tam ve eksiksiz demokrasi, bütün varlığıyla, şeffaflığıyla ve bütün kurumlarıyla işleyebiliyor mu ülkemizde? Keşke, işlese de özerk ve bağımsız kurullar da olsa. Ayrıca, bu özerk ve bağımsız kurulların bir sakıncası da kamuya hesap verme hadisesidir. Acountbility denilen, yani, Batı’da “kamuya hesap verme” anlamında kullandığımız hesap verme olgusu yoktur.

Bakınız, Türkiye’nin en büyük kamu bankalarından Emlak Bankasının menkul değerler şirketi Emlak Menkul Değerler Şirketi, geçtiğimiz aylarda, çok büyük yolsuzluklara ve usulsüzlüklere bahis olarak, 10 trilyona yakın bir zararla battı ve kapatıldı. Ne SPK’nın varlığı ve görünüşteki özerkliği buna yetti ne de bu Meclise, bunun niye battığı, bu milletin, devletin yaklaşık 10 trilyonunun nereye gittiği, sorumluları hakkında ne yapıldığı konusunda kimse bilgi vermedi. Vermeyenleri de suçlamamak lazım. Çıkan yasada, özerk diye sunduğumuz, şeklen özerk olan bu bürokratik kurulların, Türkiye’de, fonksiyonel olarak işlevlerini gördüklerini söylemek, gerçekten abartılı ve aşırı iyimser bir davranış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 3182 sayılı Kanun 12-13 kez değiştirildi Türkiye’de. Gerçekten de hukukî boşluk vardı; ancak, Türkiye’nin meseleleri arasına baktığımız zaman, bu tasarıyı, sanki bütün bankacılığın meselelerini çözüyormuş gibi, sektörün meselelerini çözüyormuş gibi söylemek ve göstermek, en azından, kamuoyunu yanlış bilgilendirmek olur diye düşünüyorum. Yani, bu, bir siyasî ve sihirli bir formül değil; çünkü, kamu finansman açıkları devam ediyor, tüketici enflasyonu, son yirmi yılın ortalaması olan yüzde 60’ın altında değil. İşsizlik, son yılların en büyük boyutlarında. Az önce arz ettim, ihracat, son beş yılın en kötü performansını sergiliyor. Büyüyen Türkiye, küçülen Türkiye olmuş, daralmış. Otomotivden elektronik eşyaya, konuttan turizme kadar büyük kayıplar ve durgunluklar var. Resesyon içerisinde bir enflasyonu yaşamaya, Türkiye mahkûm edilmiş. İki yıldır uygulanan makroekonomik politikalar sonucunda, Türkiye, IMF’le bir yakın izleme anlaşması yaptığını iddia etmesine rağmen, bir kuruş ilave kredi alamamış.

Bugün, krizde olduğu söylenen Malezya’nın, Güney Kore’nin yeniden yüzde 4’lük, 5’lik büyüme hızlarına doğru gittiklerini, Malezya’nın, IMF yardımı olmadan daha yeni 1 milyar dolar kredi aldığını, herhalde ekonomiyi izleyen arkadaşlarımız çok yakından biliyorlardır.

Olayları, dışarıdan krizlere bağlamak, işin kolaycılığına kaçmaktır. Güneydoğu Asya krizi, 1997 Temmuz ayında çıkmıştır değerli milletvekilleri. 1997 Temmuzundan bugüne iki yılı aşkın süre geçmiştir. O ülkeler çoktan büyümelerini başlattılar, çoktan düzenlemelerini yaptılar, çoktan krizden çıktılar.

Kaldı ki, Güneydoğu Asya ülkeleriyle Türkiye’nin ticarî bağı, mevcut ticaret hacmi içerisinde yüzde 2-3 gibi, son derece ihmal edilmiş rakamlardadır. Elbette dış krizlerin, Rusya krizinin, bavul ticaretinin de, Türk ekonomisinde yaşanan bu olumsuzluklara, Türk bankacılık sistemindeki sıkıntılara mutlaka katkısı vardır, bunu tamamen inkâr etmek de doğru değildir; ama, Türkiye’de yaşananlar, yanlış makroekonomik politikaların, iki yıldan beri ısrarla sürdürülen politikaların sonucudur.

Bir ülke düşününüz ki, üç banka, aynı hükümet döneminde ve 2,5 milyar dolarlık bir riskle batmıştır. Bugün, İnterbank’ın, Bank Ekspres’in ve Türkbank’ın 2,5 milyar dolarlık bir riski omuzladığını ve bu riske yönelik olarak, bu Meclisin, mutlaka bir şeyler yapması gerektiğini, tekrar, bu kanun vesilesiyle huzurlarınıza getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bankacılık sisteminde, elbette çok duyarlı olmamız lazım. Sistemin, tüm sektörleri etkisi altına alması nedeniyle “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” şeklinde özetlenen o geniş iktisat ilkesinin, bu sektörde, bu kadar kolay uygulanmasına olanak yoktur. O bakımdan, Bankacılık Kanununu, bir ceza kanunu haline dönüştürmeden, bir reaksiyon kanunu haline dönüştürmeden, bankacılık hapisanesi veya hastanesi haline dönüştürmeden bankaların önünü açmak, büyüyen Türkiye’nin önünü açmak gerekmektedir.

Türkiye’de, az sermayesi olan, zayıf sermayeli bir sürü, küçük, gecekondu banka yaratmaktan vazgeçmeliyiz. Bu kanun tasarısını getirmekle övünen hükümet ortaklarının, 55 inci hükümet döneminde, 6 gruba yeni ve bedava banka lisansı verme hadisesi, Türkiye’de zaten sayıları fazla olan, küçük, düşük sermayeli gecekondu bankacılığının artmasına sebebiyet vermiştir. Niçin bu 6 bankaya ilave izin verildi ve Türkiye’de, bir senede, altı ayda verilmeyen izin kadar izin verildi? Türk bankacılık sektörünün sorunu bu muydu? (DYP sıralarından alkışlar)

Bekleyen raporların, murakıp raporlarının her biri değerlendirilmeli. Bugün, battığı söylenen bankalarla ilgili olarak, murakıp raporları, alınması gereken önlemler, hem Merkez Bankası tarafından hem bankalar yeminli murakıpları tarafından Hazineye gelmektedir. Türkiye’de yaşanan hadise “bankalar denetlenmiyor” veya “siyasilerin hepsi de birbirinin aynısıdır, o yüzden bu problemler yaşanıyor” biçiminde özetlenirse, gerçekten haksızlık edilmiş olur. Olay böyle değildir; işini yapan siyasetçi vardır, yapmayan siyasetçi vardır; işinde kararlılığı olan hükümetler vardır, olmayan hükümetler vardır; uyguladıkları makroekonomik politikalarla ülkede ihracatı düşüren, büyümeyi küçülten, durgunluğa sebep olan, krize sebebiyet veren, Vergi Kanunuyla piyasalarla inatlaşan hükümetler vardır; bunların yanlış olduğunu bilen hükümetler, iktidarlar ve partiler vardır... Sapla samanı birbirine karıştırmamak, sorumlulukları genellememek lazımdır. Bugün Bankalar Kanununda yaşadığımız hadise de maalesef, budur değerli arkadaşlarım.

Türk bankacılığında, bu kanun -az önce saydığım genel ekonomik meseleler dışında- biraz sonra sayacağım sorunlardan hangi birine çözüm getirecektir? Türk bankacılık sisteminde vadeler giderek kısalıyor. İstikrara, kredibiliteye ve güvene piyasalar aç. O nedenle, kısalan vadelerle karşı karşıyayız.

Türk Hazinesi, geçen hafta, belki de son derece seyrek olarak başına gelen bir hadiseyle karşılaştı; 100 trilyonluk, TÜFE+X dediğimiz, ondört aylık bir tahvil ihalesi açtı ve maalesef, 100 trilyon isteyen Hazine “ben size enflasyon üzerinde 23 puan da risk primi vereceğim” dediği halde, ihaleye 2 trilyonluk teklif geldi. Hazine, ilk kez, yüzde 23 risk primini alıcılara kabul ettiremedi. Bu son derece düşündürücüdür. Bugün, içborç stokunun 16 katrilyona dayandığını hepimiz dehşetle görüyoruz. Bu kadar kolaycı, bu kadar uzun vadeli yüksek faizle borçlanmanın bedelini, bütün milletçe hepimiz ödeyeceğiz.

Benim hükümete tavsiyem, Bankalar Kanununa kitlenip kalmasınlar. Bankalar Kanununun temel bir yasa olduğunu, bir hukukî boşluk olduğunu; ama, Bankalar Kanunu çıktıktan sonra, Türkiye’de bankacılığın, bana göre hiçbir meselesinin çözülmeyeceğini bilmenizi isterim. Bugün neyse sorunları, yarın da o olacaktır; sadece birkaç ceza maddesi ağırlaştırılmıştır; sadece, az önce arz ettiğim, Meclisi, siyaseti her şeyin dışında bırakan ve âdeta bazı devlet kurumlarına, bazı bakanlıklara kontenjan ayırma kurumu haline gelen bir acayip kurul oluşmuştur. Buna da, karşılığında “efendim, Batı’da da örnekleri var” denmektedir. Batı’da BBC var, bizde de TRT var; özerklik ve bağımsızlığı böyle koyabiliyorsak hiç mesele yok; gerçek çağdaş, özerk bir kuruma kimse bir şey diyemez; ama, değerli arkadaşlarım, bu konuda mutlaka duyarlı olmamız lazım.

Kaynak maliyetleri artan bankaların kaynak sorunları çözülecek mi? Munzam karşılık, disponibilite, banka sigorta muameleleri vergilerinde hiçbir iyileştirme olmayan bankalara, bir de geçen gün off shore rezervlerine munzam karşılık koydunuz, yine hata yaptığınızı anladınız, on gün sonra geri aldınız. Bankalararası işlemlere vergi koydunuz, hata yaptığınızı anladınız, geri aldınız. Vergi konusunda, peşin vergide şimdi aynı şeyleri söylüyorsunuz; ama, Türk ekonomisi yapboz tahtasına dönüştürülemez, Türk ekonomisinin büyümeye ihtiyacı var. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Kamu açıkları nedeniyle, bugün 4 katrilyon olan ve yıl sonunda 8 ilâ 10 katrilyona çıkmasından endişe ettiğimiz bütçe açıkları nedeniyle, kamunun fon ihtiyacı devam etmektedir. Crowding out etkisi dediğimiz, yani, kamunun özel sektör fonlarına el koyduğu hadiseyi Türkiye çözmelidir; Türkiye bunu çözemediği takdirde, Bankalar Kanununun ne faydası olur.

Özkaynak yetersizliği meselesini mevcut bankalarda nasıl çözeceksiniz? 6 tane bankaya ardı ardına niçin izin verdi bu ekonomi bürokrasisi; bunu sormak istiyorum. Banka mevduat garantisini kötüye kullananlar hakkında ne yaptınız; şube açma yasağı konulanlara niçin yeniden şube açma izinleri verdiniz; tefeci gibi mevduat toplayanlara niye izin veriyorsunuz? Özel finans kurumlarındaki hadiseyi nasıl derleyip toplayacaksınız? Özel finans kurumları için de Bankalar Kanununun 64 üncü maddesine benzer bir şekilde uygulamanız var mıdır? Niye bu kanuna yönelik bir düzenlemeyi buna getirmediniz? Değerli arkadaşlar, Türkiye’de, böyle hukuk boşluğuyla kanun çıkarsa, korkumuz, Vergi Yasası, gibi aynı sıkıntıyı bir yıl sonra daha çekeceğimizdir.

Grup risklerine ne yaptınız; risk temerküzü ve yoğunlaşması karşısında, birkaç teferruat dışında ciddî neyi getirdiniz bu kanunda; yok, risk temerküzü!..

Kamu bankalarının görev zararlarını ne yapacaksınız? Bunlar karşılık ayırdıkları zaman, karşılık ayıran bankaların piyasaya verecekleri kredilerin azalacağını hepimiz biliyoruz.

Kamu bankalarının görev zararları hakkında ne koydunuz bu kanuna; niye bir geçici madde koyarak, en azından görev zararlarını bugünden itibaren sıfırlamadınız?

Bankalarla ilgili bir reyting hadisesini, Batı örneklerinde -madem Batı’dan örnek almayı, kopya almayı çok seviyoruz- reyting dediğimiz bağımsız reytingi, bağımsız auditingin yanına niçin koymuyoruz?

Değerli arkadaşlarım, işte, bugün görüşeceğimiz Bankalar Kanunu, maalesef, bu soruların birçoğuna ya cevap vermemekte veya verse bile son derece düşük kalmakta ve Türk bankacılığının sorunları yerinde saymaktadır.

Özkaynak sorunu mu; evet. Batık krediler sorunu mu; evet. Keyfî banka izinleri dağıtılması mı; evet. Siyasetin ve siyasetçinin dışlanması mı; evet. Çağdaş özerk kurum yapalım; ama, mutlaka, siyasî otoriteyle onun ince ayarını yapalım. Bizler, milletten yetki alarak Yüce Meclise geliyoruz. Hükümetler, Yüce Meclisten güvenoyu alarak Türkiye’nin politikalarını belirliyorlar. Malî politikaları kurullara bırak, medya politikasını başka kurula bırak, bilmem ne politikasını başka kurula bırak dediğiniz zaman, Türkiye’de sorunlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Söylemez, 20 dakikalık süreniz tamamlandı; 2 dakika daha süre veriyorum efendim.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Tabiî, daha, maddeler üzerine geçtiğimizde de konuşuruz; ama, benim diyeceğim, kamuya, millete, Millet Meclisine hesap vermeyen bir özerk kurum olamaz, siyaseti ve siyasetçiyi dışlayan bir özerk kurum olamaz ve bu kurumların Türkiye’deki örnekleri son derece kötüdür. Bankacılıkla hiçbir alakası olmayan kişi ve kurumları, sadece kontenjan gibi bu kurullara koymak; âdeta, bir kontenjan yaratan ve işin ehli olmayan insanları, sadece o bakanlığı temsil etsin, sadece meslek şovenizmi olsun diye buraya koymaktan ibarettir. Gelin, fırsat buradayken bu temel yasayı düzeltelim. Bu yasanın sabahtan akşama hiçbir siyasî partiye faydası yok; ama, orta vadede, uzun vadede tüm ekonomiye, tüm bankacılık sektörüne faydası var.

Beni nezaketle dinlemek lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ediyor; hepinizi, şahsım ve DYP Grubu adına, bir kez daha selamlıyorum efendim.

Sağolun. (DYP, MHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ufuk Söylemez ile, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış bulunuyor.

Şimdi, tasarının yine, tümü üzerinde şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin adlarını okuyorum: Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli

Söz alma sırasına göre, Sayın Kamer Genç’i kürsüye davet ediyorum.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, çok ciddî sorunlarla baş başa olan bir ülke; enflasyon almış başını gidiyor, işsizlik had safhada, insanlarımız aç, çıplak... Hükümetimiz bu ortam içinde kuruldu; ama, kuruldu da, programı ne; ne tedbirler alıyorsunuz? Epey de zaman geçti, bu zaman geçiyor...

Bakın, kamuoyunda büyük bir destek buldunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük bir destek buldunuz. Günler o kadar çabuk geçiyor ki, eğer, kafanızda, yahu, işte, birkaç ay oturalım; birkaç ay sonra da armudun sapı, üzümün çöpü deyip de bu koalisyonu bozarsanız...

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu memleket bizim; yani, herkesin çok ciddiyetle bu işin üzerinde durması lazım ve hükümet, bugünden, gerekli tedbirleri, programı açıklamalıdır. İnsanlar, sizin zannettiğinizden de daha pahalılıkla, hayat sıkıntısıyla, geçim sıkıntısıyla, büyük güçlüklerle cayır cayır yanıyor. Bunları, halkın içine çıkanlar çok iyi hissediyorlar. Halkın karşısına çıkın. Her gün onlarca telefon alıyoruz; diyorlar ki “sayın milletvekilim, çocuğum aç, hastayım, tedavi edemiyorum, ilaç bulamıyorum.” Bunları derken...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Vah vah!..

KAMER GENÇ (Devamla) – Vah vah tabiî!.. Sizin halkla ilişkiniz yok ki! Siz, ancak burada gelirsiniz... Yalnız, hükümet etmek, gelip de hükümet sıralarında uyumakla bu memleket yönetilmez arkadaşlar. Bunu da hepinize özellikle söylemek istiyorum.

Şimdi, bu memleket niye böyle geldi? Arkadaşlar, şimdi, geçen gün, Mesut Yılmaz Grupta konuşuyor; diyor ki “memura yüzde 10 bile zam veremem.” Bu memleketi kim bu hale getirdi? Türkbankta ihaleyi pazarlık ederken, devleti 1 milyar dolar kim zarara soktu? İnterbanktan, efendim 1,5 milyar, hatta bazılarına göre 2 milyar doları, kim, hangi sermaye kurumlarına devletin kaynaklarını aktardı? Efendim, Petrol Ofisi ihalelerinde, özelleştirmede, devletin milyarlarca dolarlarını kim caydı? Kim yandaşlarına, vatandaşın canından, tırnağından artırdığı vergileri getirip de yandaş bankalara, şirketlere, holdinglere aktarıyor?

Arkadaşlar, biraz önce, Sayın Ufuk Söylemez, gerçekten, her yönüyle konuyu otoriter bir bilgiçlik görünümü içinde olayları çok güzel anlattı!.. (Gülüşmeler) Hayır; otoriter bir bilgiyle anlattı diyorum.

Tabiî, benim bu konulara değinmem gereksiz; ama, bakın, bir Emlak Menkul Değerlerde, kendisi “9 trilyon” dedi; hayır, 24 trilyon batırılmış; 24 trilyon!.. Bazı siyasîlerin yakınlarının piyasalarda çok düşük parayla topladıkları senetleri, hisse senetlerini, borsa işlemlerini getirip Menkul Değerlere 10 katı, 20 katı fiyatlarla, siyasî nüfuzlar kullanılmak suretiyle satılarak, Emlak Menkul Değerler 24 trilyon lira zarara sokulmuş. Şimdi, bu vatandaş niye vergi versin o zaman size? Eğer, o vatandaşın verdiği vergileri, eğer, birtakım siyasîler kendi yandaşlarına getirip hortumlatırlarsa, hem de hortumlatan insanlara da otuz kırk koruma polisi verirlerse bu vatandaş niye vergi versin.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bizim devletimizdir. Bu devlet, böyle, kuru milliyetçilikle, kuru bilmem şunlarla olmaz... Burada bu millete hizmet etmek zorundayız.

Bankalar Kanunundan bir medet umuyorlar. Bankalar Kanunu, zaten yürürlükte olan kanunlar; mevduata gerekli güvenceyi sağlaması bakımından tasarrufa garanti veriyor, yüzde 100 tasarruf sigortası var. Dünyanın hangi ülkesinde bankalar böyle başıbozuk bırakılmış; bankaları batıran insanlar, bazı en muteber insanlar olarak belli yerlere geliyorlar arkadaşlar; yok böyle bir şey; ama, bizim, yürürlükte olan Bankalar Kanununda her türlü teminat var; ama, önemli olan bunların uygulayıcıları.

Şimdi bir bankalar düzenleme ve denetleme kurulu getirilmiş, yeni bir kurum.

Değerli milletvekilleri, böyle olur mu? Bu, zaten siyasî iktidarın emrindeki bir kurum. İşte bilmem Hazineden şu, Maliyeden, bilmem şuralardan şu kişiler gelecek icraî nitelikte kararlar alacak. Bu kararlar alınırken bunun sorumluluğunu kim yerine getirecek? Sorumluluk hükümetin. Hükümet, eğer bunları... İşte belli tabiî bazı şeyler var. Ben, bu Meclisin çatısı altında bazı kanun tasarıları müzakere edilirken bakıyorum ki, bazı sermaye gruplarının burada temsilcileri oluyor ve hep o grupların menfaatları doğrultusunda kanunlar çıkıyor. Bu düzenleme ve denetleme kurulu da onun bir benzeri.

Piyasadaki birtakım holdingler; böyle bir kanun çıkarırsak, ondan sonra biz, hem hükümetle çok ahenkli çalışırız hem de istediğimiz gibi banka kredilerini cebimize doldururuz derler; yani, bu böyle. Kimse Amerikayı yeniden keşfetmiyor. Dünyada uygulamaları var. Bazı memleketlerde olabilir; ama, bazı memleketlerde siyasîlerin sorumluluğu da var; siyasetçi birgün başarısızlığa ulaştığı zaman yerini terk etmesini biliyorlar bunlar; yani, adam gidiyor, seçime giriyor, seçimde bir başarısızlığa uğradığı zaman yerini terk ediyor; ama, bizde suiistimaller had safhaya çıkmış, insanlar hâlâ direniyorlar.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir ülkede, böyle bir yapıda, biz, memleketin... Şimdi bakın ben her şeyi gayet iyi biliyorum, bunu bir yere... Ben, genel konuşuyorum ve böyle bir şey de, bu memleketin temel düzenini, temel ekonomik konularda... Özellikle bankalar, ekonominin değil lokomotifi, aşağı yukarı vagonlarının yüzde 60’ı, yüzde 70’ini teşkil edecek yapıya sahip olan bir sektör. Bu sektörü düzenlerken -işte, biraz önce Sayın Ufuk Söylemez çok ayrıntılı olarak bu konuları dile getirdi- bizde, maalesef, parlamenterlikte bu şeyi kırmamız lazım; parti disiplini_ İşte, partiden gelen hususların baskısı altında kalarak, gerçekleri bir yana iterek, burada oy veriyoruz. Bence, bizim de, artık, bundan sıyrılmamız lazım; çünkü, bu memleket bizim.

Bir düzenleme yapıyoruz; işte, vergi düzenlemesini yaptık, taksicilere fatura kesme zorunluluğunu getirmişiz. Adam diyor ki “ya kardeşim, ben şimdi trafikte durup nasıl fatura keseyim. Ondan sonra, onun işlemleri için şoförler cemiyetine gidiyorum; bir defa, bir günüm gidiyor, orada benden birsürü para alıyorlar. Devlet, benden bir götürü vergi alsın” diyor. Nitekim, öyleydi de_ Yani, bazı şeylerde, böyle çok cafcaflı sözlerle çıkıyoruz, kamuoyunun önünde söylüyoruz; ama, maalesef, bunların uygulamasını bilmediğimiz için, hayatı tanımadığımız, hayatın gerçeklerini tanımadığımız için, memlekette sorun yaratacak bir durum getiriyoruz.

Şimdi, burada, bu kanun tasarısında, bankaların ekonomik yapılarıyla ilgili asılsız haber yazan basın mensupları hakkında veya bu yönde haber uyduranlar hakkında ceza getiriliyor. Zaten, sistem, hep, çalandan yana çalışıyor; sistem, hep, holdinglerden yana çalışıyor. Maalesef, biz, burada bazı şeyleri söylediğimiz zaman hemen koşup da mahkemelere tazminat davasını açıyorlar. O zaman, Parlamentoda ve basında, hakikaten haksız olarak bankaların içini boşaltan, haksız krediler alan kişilerin durumunu kim ortaya çıkaracak? Geçmiş kanunda var_ Varsa hatadır, kaldıralım bunu. Eğer hatalı haber yazıyorsa, zaten, gidip de buna tazminat açılabilir; çeşitli yollarla bunun önüne geçilebilir.

Değerli milletvekilleri, aslında, bu bankalar denetleme ve düzenleme kurulunun bu sisteme girmesi, bana göre hatadır. Türk bankacılığının çıkmaza sokulması, Türk bankacılığının belirli birtakım kişiler lehine, belirli etkin güç odakları lehine çalıştırılması konusunda atılan bir adımdır; bence, bunu kaldırmak gerekir. Ayrıca, burada, tabiî, idarî para cezaları getiriliyor. Bu para cezalarına -ilgili maddesinde de konuşacağız- karşı dava açılacak mı, açılmayacak mı; açılacaksa, idarî yargıya mı, adlî yargıya mı açılacak; o konular üzerinde ciddiyetle durulması gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce, tabiî, açlıktan, sefaletten bahsederken, sizlerden rica ediyorum; bakın, ben, kendi seçim bölgem olan Tunceli’den dün geldim; inanınız, insanlar aç. Bakın, Ovacık İlçemizde, 1994’te, köyleri yakılarak, gelip, Ovacık’ın içinde -bunu defalarca söylüyorum; eğer bu hükümet anlamıyorsa, binlerce defa çıkacağım bu kürsüye, söyleyeceğim- tek gözlü barakalarda ve çamur içerisinde 1994’ten beri yaşayan 120 aile var. Eğer, bu devlet o insanlara bir konut yapmıyorsa, bu hükümet yapmıyorsa, bunların yüzkarası bir olaydır. Ben, bunu, defalarca söyleyeceğim, bunlar, buraya, bu hizmeti getirinceye kadar.

Ayrıca, bakın, köye dönüş projesi için birtakım masraflar yapmak lazım. İnsanlar köylerini bırakmışlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 10 dakikalık süreniz doldu; 1 dakika daha eksüre veriyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, 2 dakika verseniz, daha iyi olur.

Şimdi, ben, her vesileyle, bu kürsüye çıktığım zaman, kendi seçim bölgemin meselelerini dile getirmek istiyorum. Bu, benim kişisel konuşmam olduğu için de, bu benim hakkım; ama, sizlerden rica ediyorum, ben de bir milletvekili arkadaşınızım, lütfen, bir gelin, şu Tunceli’ye bir gidelim. Burada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir vilayeti var mıdır, yok mudur?! Gelin, ben, sizin masraflarınızı karşılayayım, otobüs tutayım, götüreyim. Bu insanlar nasıl şartlar içinde yaşıyorlar. Dün de burada konuşurken, PKK hareketiyle, PKK’lılar, bizim Tunceli’deki bütün köy okullarını yaktılar ve maalesef, halk o kadar zor durumda ki, şimdi, orada dağlık araziye sahip olması dolayısıyla, insanlar, evlerini terk ettiler, hayvanlarını terk ettiler, arazilerini terk ettiler; dünyanın en kötü şartları içerisinde yaşayan bir durumdalar, ama, maalesef, bu konuları, defalarca, bu kürsülerde ve televizyon kanallarında dile getirmeme rağmen, devleti yöneten hükümetler, sağır sultanlar gibi, bizim dilimizi, dediklerimizi duymuyorlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – ...ama ne yapıyorlar; tabiî, yönetim kurullarına kendi akrabalarını getiriyorlar. Bir bakıyorsunuz, Türk Hava Yolları, ayda bir zam yapıyor. Dışarıya gidip bir uçak kiralıyorsunuz; özel hava şirketleri 200 bin dolara kiralıyor...

BAŞKAN – Sayın Genç, süreyi aşmış bulunuyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, kaç dakika eksüre verdiniz?

BAŞKAN – Süre aştı; 11 dakika konuştunuz efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – 1 dakika daha eksüre verin efendim. Gruplar adına yapılan konuşmalarda 2 dakika eksüre verdiniz.

BAŞKAN – Onlar, 20 dakikada 2 dakika eksüre aldılar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır...

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ – Maddelerde de konuşacağım...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki. Maddeler üzerinde de söz almıştım zaten.

Teşekkür ediyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde, şahısları adına...

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim, Hükümet söz istedi.

Buyurun Sayın Devlet Bakanımız.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ekonomik gelişmesine çok önemli katkıda bulunacak bir yasa tasarısını görüşmeye başlamış bulunuyoruz. Sözlerime başlarken, ülkemize ait bazı gerçeklerin altını çizmekte fayda görmekteyim.

Geçmiş yıllarda, Türkiye’nin nüfus büyümesindeki hızından kaynaklanan nedenlerle, her yıl, 15 yaş ilâ 25 yaş arasında 1,2 milyon gencimiz, çalışan nüfusa katılmakta. Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve hükümetlerin çözmesi gereken sorunlardan bir tanesi, ilköğretimden, üniversiteyi bitiren 1,2 milyon gence iş bulabilmektir.

Bu bağlamda, bir hususun altını çizmek isterim ki; Federal Almanya, Fransa ve İngiltere’de her yıl iş yaşamına giren benzeri kategorideki gençlerin sayısı 1 milyondur, hatta biraz altındadır. Bu iki karşılaştırma bize, bizi televizyonlarının başında izleyen ailelerden gençlere değin çözmemiz gereken sorunlar konusunda önemli mesajlar vermektedir.

İşte, en az 1 milyon 200 bin gence, her yıl, tarımdan hizmetler sektörüne değin iş yaratmanın yanında, bir yandan da, mevcut işsizlerimizin sayısını azaltma yükümlülüğümüz var. Bunu nasıl yapacağız; bunu yaparken, öncelikle kendi ulusal ekonomimizde yarattığımız değerleri akıllıca kullanacağız, akıllıca kullandığımızı ve Türkiye’nin yatırım yapılır, borç verilebilir, başkasının kaynaklarını kullanabilir bir ülke olduğunu kanıtlamak durumundayız ve bu bağlamda da önceliğimiz, kendi vatandaşımızın alınteri ve göznuru olarak biriktirdiği tasarrufların bankalar sistemi içinde güvenli bir ortamda korunduğunu sergileyerek, bankaların sektöre girişine izin vermekten tasfiye edilip kapanmasına değin geçecek kuralları çok net, somut olarak ortaya koyup uygulamak durumundayız.

Bugüne değin birtakım bankalar batmıştır, batırılmıştır ve bunlardan büyük çoğunluğuna, maalesef, hukukî sistemden kaynaklanan ve diğer nedenlerle yaptırım uygulanamamıştır. Ben polemik yapmak istemediğim için, ne banka ismi ne de buna yol açanların isimleri konusunda herhangi bir şey söylemek istemiyorum. Bu nedenle, yasalarımızın iki boyutu çok önemlidir; bir, caydırıcılık vasfı. Yaptırımları ve izin verme mekanizmasından itibaren oluşturduğu disiplindir ve bu disiplinin tarafsız, yansız uygulanabilme esasıdır ve konulan parasal veya adlî cezaların da insanları herhangi bir suça teşvik etmeyecek nitelikte olması lazımdır. İşte bu bakımdan, bu önlemleri alan bir yasa tasarısı önünüzdedir. Hem vatandaşlarımızın tasarruflarını güvence altına alan hem de bünyesine aldığı uluslararası normlarla, dünyaya, ülkemiz bankacılığı konusunda güven veren bir tasarı. İşte bu, 21 inci Dönemin -belki de en önemli katkıları yapacağına inandığım 21 inci Dönemin- göreve başlayıp, yasa görüşmesinden sonra yaşama geçireceği ikinci önemli yasa olacaktır, bunun onuru da 21 inci Dönem Meclisine ait olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bankacılık sistemi, bir ekonominin kan dolaşım sistemidir. Eğer, bu kan dolaşım sisteminde arızaları bünyede bırakırsak -damar tıkanıklığı gibi- bazı sektörleri veya ekonomiyi zamansız ciddî hastalıklara sevk edebilir.

Diğer taraftan, bankacılık sistemi, tek kelimeyle özetlenebilir, güven sistemidir. Niçin güven sistemi; çünkü, bankaların kuruluşuna verdiğimiz izinlerle, birtakım gerçek veya tüzelkişilere, halkın parasını toplayabilme imtiyazını veriyoruz. Yani, başkalarının, halkın parasını toplayacak, akıllıca, doğru ve dürüst olarak kullanacak ve parasını yatıranların parasını kazaya uğratmadan, istedikleri vakit kendilerine iade edebilecek; işte bu, her boyutuyla disiplin isteyen ve somut, net, istismara açık olmayan kurallar isteyen bir mekanizmadır.

Bugün, hepimiz, konuşmalarımızda zaman zaman diğer gelişmiş ülkelerden bahsederken, onların sahip olduğu güzelliklere insanlarımızın da sahip olmasını istiyoruz. O zaman, bizler de, bu ülkede kurumları oluştururken, kurumsallaşmayı sağlarken reyting değerleri yüksek, aynı zamanda yaptırımları sağlıklı konulmuş ve zamanında uygulayan mekanizmaları kazandırmamız lazım. Oraya gelebilmek, onların ödediği bedelleri, bizlerin tekrar ödemeden gerçekleştirebilmesiyle mümkün.

Bu tasarıya niçin gerek duyuldu? Birincisi, Bankalar Yasasında yapılan düzenlemelerin temelini oluşturan yetki kanununun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ve münferit davalarla Bankalar Kanununun bazı maddelerinin ve fıkralarının Anayasa Mahkemesi tarafından, adlî yargı önüne geldiği zaman, esasa girmeksizin, yetki veren kanun iptal edildiğinden, onların iptal edilmesinin yarattığı hukukî sıkıntılara son vermek için. Diğer bir boyut da, bankacılık, diğer alanlardan çok daha hızlı gelişebilmektedir. Çünkü, ekonomideki gelişmeleri en yakından izleyen, en son teknolojileri günü gününe kullanan bir sektör. Teknolojinin kullanımıyla beraber, suçlar da teknolojiyle beraber değişim göstermekte, o nedenle de, bunlara ilişkin normların ve kuralların oluşturulması için dünyanın önde gelen, bankacılıkta önde gelen ülkeleri ve Avrupa Topluluğu kendi standartlarını belirlemiştir. Aynı şekilde BIC ve Basel’de, ilgili kurumların bir araya gelmesiyle, yeni normlar sisteme kazandırılmıştır. Eğer biz, biraz evvel söylediğim 1 milyon 200 bin gencimize iş bulmak için 3 000 dolar civarındaki gelirimizle bu yatırımları yapamıyorsak reel sektörde veya diğer alanlarda, başta da altını çizdiğim gibi, başkalarının parasını akıllıca kullanabilmek için onları ülkemize getirmemiz gerekiyor. O nedenle de, bizim bankacılık sistemimizin en az Almanya kadar, en az Japonya kadar, en az İsviçre kadar güvenilir, kurallara bağlı olduğunu, onların uyguladığı kuralları uygulayan bir mekanizma olduğunu sergilememiz gerekir. İşte bu tasarı da, bu normları sisteme kazandıracak ilkeleri koymuştur, yetkileri vermiştir ve bütün bu yetkilerin de, bağımsız bir kurul ve kurum tarafından yaşama geçirilmesini istemiştir. İşte bütün bunlar, sisteme kazandırılan ve sistemde caydırıcılığı sağlayan unsurlar.

Tasarıyla, banka sistemimizin hukukî altyapısını zafiyetten kurtarmak, istikrarlı bir hukukî altyapı sağlanmak yoluna gidilmektedir. Banka sistemimizin uluslararası standartlara uygun olarak denetlenmesini sağlayacak sisteme duyulan güveni -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- içeride ve dışarıda pekiştirecek bir mekanizmadır. Aynı zamanda, bankacılık sistemimiz bu normlara sahip olduğu vakit, uluslararası rekabete de daha güçlü olarak hazırlanmış olacaktır.

Aynı çerçevede, bankaların kuruluşu, en az kuruluş kadar önemli el değiştirmeleri konusunda teşkilat ve organlar, yönetim, kaynak kullanımı, denetim usulleri, devir, birleşme ve tasfiyeye ilişkin hususları uluslararası standartlara getirmeyi hedeflemektedir. Denetim organizasyonu idarî ve malî özerkliğe kavuşturularak, uluslararası standartları güçlü ve etkin bir denetim mekanizması sağlanmaktadır. Ayrıca, sisteme ilave olarak getirilen “ekonomik suça ekonomik ceza” yaklaşımıyla idarî para cezası sistemi getirilerek ve adlî suç ve cezaları da etkinleştirmek suretiyle caydırıcılığı arttırmak. Önemli olan, suç işleyene ceza vermek değil; önemli olan, suç işlemeyi düşünmemeyi bile sağlayabilmektir. O nedenle, caydırıcılık mekanizmanın en önemli taraflarından birisidir.

Bankaların sisteme girişlerini ve mevcut bankaların el değiştirmesini, uygulamada karşılaşılan aksaklıklar da nazarı itibara alınmak suretiyle yeni ve sağlam esaslara bağlayarak, sektörde güven ve istikrar sağlanmaktadır. Banka sahipleri ve üst yöneticilerine, bankaları, dolayısıyla bankalardaki tasarrufları istismar etmeleri halinde şahsî sorumluluk getirilmekte ve buna hukukî imkân hazırlanmaktadır.

Şimdi, bütün bunları gerçekleştirebilmek için de kurum ve kurulun işlevi bu sektöre ilk defa girecek bankanın girişinde kimler banka kurabilmeli... Bu, gerçek ve tüzelkişilerin nitelikleri sayılmakta. Biraz evvel söylediğim gibi, bu alanda hiçbir ticaret alanında olmayan bir imtiyaz kullanılmakta, halkın güveniyle parasını yatırabilme ve onları kullanabilme imtiyazı verilmektedir. Dolayısıyla, sektöre girişten, sektördeki faaliyetlerinin denetiminden, sektörden çıkışlarına değin her alan etkin bir şekilde düzenlenmektedir ve bu bağlamda denetleme raporlarının incelenip, zamanında gereken dozajda, doğru tedaviyi yapmak suretiyle sistemde kalmayı güvence altına almak... Yoksa “zamanında değerlendirmenizi yapmadınız, zamanı geldi; efendim, ben bunu iflas ettiriyorum...” Değil; nezleyse nezle tedavisi, gripse grip tedavisi, zatürreese zatürree tedavisi... Sistemi yara almadan olabildiğince yönetmek; ama, bu yara alma mekanizmasında rol alanları da müeyyidesiz bırakmamak. İşte, güvenin arkasındaki temel unsurlardan bir tanesi budur: Yapanın, yanında kâr kalmaması. Böylece, bütün bu yetkileri kullanacak bir kurul oluşturuyoruz, sistemimize bir kurum kazandırıyoruz. Kazandırılan bu kurumun kurumsallaşması, insan unsuruna bağlıdır. O nedenle de, kurulu oluştururken, Türkiye’nin, kendi alanında en iyi 7 insanını görevlendirme yükümlülüğümüz de başlıyor.

Zaman zaman, tasarıdaki 7 kurul üyesinin seçilmesi için belirlenmiş kuruluşların ismi, âdeta, bu kuruluşlara birer kontenjan verilmiş olarak algılanıyor. Eğer bunu böyle düşünmeye başlarsak, hatanın en büyüğünü bugünden işlemeye başlarız ve bu kurulun işi -biraz evvel söylediğim gibi- özel bir ihtisas isteyen iştir. Türk ekonomisi bir bankanın kuruluşunu daha kaldırabilir mi; buna sağlıklı karar verecek; mevcutları sağlıklı denetleyecek ve bir noktada, o kuruluşlar hakkında nihaî kararı verme noktasında rol oynayacak. Bu, hayatınızı emanet ettiğiniz doktorun kalitesinde kalitelilik isteyen bir iştir; insanların, bankacılık ve bu alanlarda yetişmiş olmalarını gerektirir. Bunun arkasında da Hazinenin olmasının nedeni, yıllardır bu sektörde, Hazinenin bünyesindeki Bankacılık Genel Müdürlüğü ile bankalar yeminli murakıplarının kültürüyle oluşmuş bir birikimi var. Aynı şekilde, Maliye Bakanlığımızın bu konuda oluşmuş bir kültürü var. Bunlara ek olarak, Bankalar Birliği, sektörün bünyesini, nabzını tutan bir kuruluşumuz; onların temsilci göndermesi gerekiyor. Planlama ve Sermaye Piyasası da, bu kuruluşa ilave katkıda bulunabilmek için, 20 nci Dönemde, komisyonda isimlendirilmiştir. Yoksa, aslında, hükümet tasarısı olarak, Bakanın tespit ettiği bir listeden 7 kişinin Bakanlar Kurulunca seçilmesi şeklindeydi ki, bu, Fransız modelini anımsatır. O nedenle, bu kuruluşun, kendine öz ve Türkiye’de hiçbir kurumumuzda olmayan özelliği nedeniyle, profesyonelliğin dışındaki meslek alanlarının temsil edildiği bir kuruluş değil, yaptığı işlevin gereğine uygun bir yapılanmanın gereğidir.

Bu bağlamda açıklamak istediğim diğer bir husus da şu: Bu kuruluş, yaşama geçtiği andan itibaren, Türkiye’de bir yasal boşluğu doldurduğu kadar, getirdiği kavramlarla, toplumumuza ve kurumlarımıza kazandırdığı değerleriyle, Türk bankacılığını da Türkiye’de çok sağlıklı bir zemine oturtacaktır.

Şimdi, bazı sözcülerin işledikleri konular üzerinde durmak istiyorum.

Bankalar kanunu, hiçbir zaman, mucize yasa olarak tanımlanmadı; sektörün ve Türk ekonomisinin istediği temel kurumlardan bir tanesi olarak oluşturuldu.

Diğer taraftan, aynı şekilde, güven ortamının sağlanması, sistemde, kaynak girişini sağlamak suretiyle -biraz evvel değindiğimiz- faizlerin düşürülmesinden diğer unsurlara kadar rol oynayacaktır. Yalnız, bu bankacılık kanunun bu kadar gecikmesi de eleştirildi.

Değerli arkadaşlar, dünyada kriz yokken, 1994’te ülkemizde bir kriz yaşanmıştır. Bu krizde, 3 banka, maalesef, batmıştır. Mevduat sigortası zamanında güncelleştirilmediği için sınırsız güvence verilme yoluna gidilmiştir. Eğer, mevduat sigortası zamanında düzenlenebilmiş olsaydı, bu sorunlar yaşanmazdı.

Yine, bir sözcü, Sayın Söylemez, bir kamu bankamıza ithafen, onların bir menkul değerler şirketine ilişkin ne yapıldığını sordu. Açılan krediler dolayısıyla suç duyurusu yapıldı ve Türk Ceza Kanununa göre, görevi kötüye kullanmadan dolayı, sorumluları hakkında yasal takibata geçildi. Aynı şekilde, Sermaye Piyasası Kurulu da, faaliyetlerini durdurdu, yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu.

1997 yılından bugüne kadar, hükümetler, 3 yabancı bankaya Türkiye’de faaliyet gösterme izni verirken, 10 yatırım bankası izni vermiştir. Yatırım bankaları mevduat kabul etmezler. Türkiye’nin gereksinim duyduğu yatırım bankacılığına izin verilir. Yalnız, bütün bunlar eleştirilirken, bir de, zaman zaman bankaların el değiştirmesinde verilen izinler konusundaki uygulamaları da hatırlamak gerekir.

Kamu bankalarına gelince: Kamu bankalarının zararları için ne yapılacak?.. Değerli arkadaşlarım, bugün, Ziraat Bankasının sorunu olarak iletilen konu, 1993 hükümetleri zamanında 4 trilyon lirayla başlayan kütlü pamuk destekleme politikasının ürünüdür. Şimdi, Türkiye’deki kamu bankalarındaki sorunu ve diğer konulardaki sorunu çözerken, önümüze gelen tasarıları sağlıklı değerlendirmemiz gerekir. Eğer, bu değerlendirmelerde bir hesaplaşma içine gireceksek, zannediyorum, her dönemde, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını önplana çıkarmaktan ziyade, günü kurtarmak için alınan tedbirlerin ve davranış biçimlerinin de büyük sorumluluğu vardır.

Ayrıca, bu alanlarda, siyasî partilerin, eleştiri getirirken, kendi dönemlerinde sisteme ne yara verdiklerini, ne katkıda bulunduklarını da çok iyi değerlendirmeleri gerekir; zira, Türkiye’de, artık, hafızai beşer nisyan ile malul değildir. Bu mikrofonlar kamuoyuna açıldığından beri, vatandaşlarımızın, bütün hükümetlerin icraatlarını öğrenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi sayesinde, yapılan hatalarda kimin, ne kadar pay sahibi olduğunu da milletimiz çok iyi bilmektedir. (DSP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanımız, 2 dakika daha eksüre veriyorum; buyurun.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – O nedenle, vatandaşımıza, bu kürsüye çıktığımız vakit, kendi yaptıklarımız da dahil olmak üzere, her zaman doğruları söyleyebilme moral yükümlülüğündeyiz. Kendi dönemimizde yaptıklarımızı savunamıyorsak, daha sonraki dönemlerde eleştiri yaparken, çok düşünerek adım atmamız gerekir. Türkiye’de, belirli ekonomik sorunlar bugün yaşanıyorsa; biraz evvel söylediğiniz bütçe açıkları ve devlet borçlarının büyümesinin temelinde, vergi kanunlarında kim, ne tarihte, ne yaptı; sosyal güvenlik sistemini kim, ne tarihte, ne yaptı; bunları hatırlamadan ve bunların niçin yapılıp da bugüne gelindiğinin hesabını vermeden, bugünün faturasını bugünün hükümetine kesmek, en azından vicdanlara sığan bir davranış değildir. (DSP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – İki senedir ne yaptınız?..

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Bütün bunlarda, dikkat ederseniz, ne hükümet ismi söylüyorum ne şahıs ismi söylüyorum; çünkü, bu kürsüleri, polemik ve 20 dakikada kamuoyunu etkileme alanı olarak kullanmaktan vazgeçmediğimiz sürece, bu Mecliste sağlıklı yasa yapma gücüne ve imkânına kavuşamayız. Lütfen, hepimiz, 550 kişi olarak, bu mikrofonu ve bu ekranları, kişisel propagandamız için, gerçekleri saptırarak kullanacağımız bir arena olarak görmeyelim.

Bu anlayışla, Bankalar Kanununun çıkması için 21 inci Dönem Meclisinin vereceği desteğe, peşinen, vatandaşlarımız adına teşekkür ederek; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Devlet Bakanımız Sayın Hikmet Uluğbay’a teşekkür ediyoruz.

Şahısları adına son konuşmayı, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan yapacaklardır.

Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 1 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bu kanun tasarısı, 20 nci Dönemde de komisyondan geçirilerek Genel Kurula getirilmişti; ancak, o dönemde kanunlaştırılmadığı için, şimdi, tekrar komisyondan geçirilerek burada müzakereye açıldı.

Değerli arkadaşlar, meri kanun, 1985 yılında çıkarılmış 3182 sayılı Kanundur. Kanun hükmünde kararnamelerle zaman içinde değişiklikler yapılmış, 100 daimî ve 18 de geçici olmak üzere 118 maddelik bu kanun, bu yeni tasarıda, 27 daimî ve 3 de geçici madde olmak üzere 30 maddelik bir kanun tasarısı haline getirilmiştir.

Hazine ve Bakanlar Kuruluna ve Hazineden sorumlu Bakana ait olan yetkiler, bu kanun tasarısıyla, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna devredilmektedir.

Tasarının muhtevası hakkında arkadaşlarımız uzun uzun bilgi verdiler. Tabiî, ben, o detaylara tekrar girmeyeceğim. Malumunuz olduğu üzere, bankalar, mevduat toplar, para toplar, ihtiyacı olanlara dağıtır, iş hayatına dağıtır. İş hayatında sermaye ihtiyacı olanlar da, ya ortaklıkla ya da kredilerle bankalardan bunu karşılarlar.

Bu tasarı neden geldi; kısaca ifade edeyim. Türk Ticaret Bankası krize düştü. İlgili Devlet Bakanı, 3182 sayılı Kanuna göre, bunun 64 üncü ve 65 inci maddelerine göre, bu bankayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devretti. Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik, Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı, hisse senetlerinin fona devri sebebiyle idare mahkemesinde iptal davası açtı. Mahkeme, Anayasa Mahkemesine tetkik için başvurdu ve Anayasa Mahkemesi de, bu 3182 sayılı Kanunun 64/2 nci fıkrasını ve 65 inci maddelerini, 11 Haziran 1999’da yürürlüğe girecek şekilde iptal etti. Daha önce, 3991 sayılı Yetki Kanununa göre çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle, Bankalar Kanununun bu 64 üncü ve 65 inci maddelerinde tadilat yapılmıştı. Bu 3991 sayılı Yetki Kanunu, Anayasa Mahkemesi tarafından 1994/68 esas numarayla iptal edilince, tabiî, Yetki Kanununa istinaden çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle getirilen 64 ve 65 inci maddelerdeki değişiklikler de mahkeme tarafından iptal edildi ve bu kanun tasarısının hazırlanması zaruret oldu.

Burada, tabiî, bankalar hakkında, müsaadenizle biraz bilgi vereceğim. Merak ettim, baktım; Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunun raporu var; en son çıkan, 1998 yılı için, bankaların net kârları, 1997 yılında 2 milyar 600 milyon dolardan, 1998’de 3 milyar 700 milyon dolara çıkmış. 1 katrilyon 165 trilyon lira kârları var. 1998’de kârları, 1997’ye göre, Türk Lirası üzerinden yüzde 122 artmış, dolar üzerinden de yüzde 42 artmış. Yani, dolara göre kârları, 1997’ye göre daha da artmış bulunmaktadır. 1994 krizinden sonra, bankaların, durumu toparladıkları görülmektedir.

Özkaynakları azalmış. 1997’de 8 milyar 600 milyon olan özkaynakları, 1998’de 6 milyar 800 milyon dolara düşmüş.

Kârlarına baktığımız zaman, kâr/özkaynağa baktığımız zaman, 1997’de bankaların özkaynak üzerinden kârlılığı -dolar olarak alıyoruz- yüzde 30. 1998’de de yüzde 54. Görülüyor ki, bankacılık sektörü çok kârlı. Zaten, Türk parası üzerinden de, 1997’ye göre 1998’de yüzde 122 kâr ettiklerine göre, bu, buradan da görülüyor. Banka kurmaya hücum bunun içindir. Bütün sanayi ve iş hayatı, 1997’nin ikinci yarısından itibaren çökerken 1998’de görülüyor ki, bankalar, altın çağını yaşamaktadırlar.

Tabiî, bankacılıkta bir başka yol daha var; banka kur, yüksek faizle mevduat topla, döviz üzerinden yüzde 30-40’la devlete borç ver, daha sonra da içini boşalt, Merkez Bankasına devret... Ee, bu da bir başka türlü, milletin, soyulmasıdır.

1991’den beri bu Meclisteyim. 1992 yılında bir konuyu çok tartıştık. O zaman, bir Devlet Bakanının, başında bulunduğu bir devlet bankasına 300 milyar seviyesinde (350 milyar) borçları vardı. Mertebe itibariyle söylüyorum. Kendi bankası, kendine bağlı bankayla uzlaşmaya gitti, anlaşmaya gitti, borçlarını küçülttü. Bankaların bu düzeni var; alamayacakları alacakları küçültürler, bir alım programına, ödeme programına bağlarlar. Bu, tabiî, ahlak dışı bir işti. Çok tartıştık; ama, önleyemedik burada.

Şimdi, yine, aynı zatın, bir özel banka kurup, bunun da içini boşalttığını görüyoruz. Geçenlerde, bu, Mecliste tartışıldı. Bu kanun tasarısının da zaten acele çıkma ihtiyacı, bu tip bankalar vasıtasıyla soygundan geliyor. Yani, bankaları, bir, devlet, hükümet vasıtasıyla soyuyorlar, bir de içini boşaltarak soyuyorlar. Tabiî, holding patronları, yüksek siyasîler, yüksek bürokratlar ve siyasîlerin bunda işbirliği var. Bu Meclisin, bir araştırma komisyonu kurup, bu işleri enine boyuna tahkik etmesi lazım. Bütün partiler, inanıyorum ki, böyle bir komisyonda samimî olarak işbirliği yaparlar.

Değerli arkadaşlar, tabiî, Türkiye bir iktisadî kriz içerisinde. Bu iktisadî kriz, Türkiye’nin her tarafını sarmış vaziyette. Bankacılık, bir taraftan, bu çöküntüyü sağlıyor. 1997 sonbaharında, Güneydoğu Asya krizi çıktığı zaman, o zaman, komisyonda, Değerli Devlet Bakanıyla görüşmemizde “bu kriz Türkiye’ye gelir mi gelmez mi” diye sorduğumuzda “yok, bize, 30-40 milyar dolar kredi gelecek, koyacak yer bulamayacağız bu paraları” diye ifade etmişti; güven vermek istemişti; ama, böyle olmadığını, bilakis, milyarlarca, milyarlarca doların -1997 sonunda, 1998 içinde- Türkiye’den kaçtığını ve piyasaların da bir çöküntüye girdiğini görüyoruz. Bankalar da, bunda, mühim faktör olmuştur. Hatırlayın şöyle 1997’nin ikinci yarısını, 1998’i bütünüyle hatırlayın; iş hayatı, tekstil, otomotiv, bütün sektörler feryat ediyorlar. Bankalar kredileri kesiyorlar, kredi vermiyorlar ve verdikleri kredileri de vadesinden önce tahsil için müşterilerini zorluyorlar. Bu, tabiî, iş hayatını felakete götüren faktörlerden biri olmuştur.

İş hayatı hep feryat etti, “batıyoruz” dedi, “batıyoruz” dedi; kimse inanmadı ve şimdi, battılar. Bakın, dün akşam, TRT 1’de bir program vardı; geç vakit. Bursa’da -zannederim tekstil ağırlıklı- 2 400 işyerinin kapandığı ifade ediliyordu. Bir önceki gün, Gaziantep’te 3 000 tekstil atölyesinin kapandığı ifade edildi. Dalga, dalga, bütün Türkiye’yi sarıyor bu. Bir büyük bankanın Genel Müdürünün -İş Bankası; ismini de söyleyeyim- bundan bir süre önce beyanı vardı “yüzde 30-40, döviz üzerinden, dolar üzerinden net faizle, bu sistemi, biz, taşıyamayız” diye; ama, iki yıldır bu feryat ortada, maalesef, bir çare bulunmadı.

Değerli Devlet Bakanımız, biraz önce “bunu, biz yapmadık, bizden öncekiler de yaptı” diyor; ama, siz, iki yıldan beri hükümetsiniz... Yani, şimdi, bunu yapan 57 nci hükümet değil ki... Doğru. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

ALİ COŞKUN (İstanbul) – İnkâr etmek vicdanlara sığmaz.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Siz, 56 ncı hükümette de varsınız, 55 inci hükümette de varsınız yani. Onun için, hükümet değişmedi; Anasol-D, oldu Anasol-M. Allah, MHP’li kardeşlerimize kolaylık versin; bu krizin içinde, geldiler, kendilerini buldular. Onlar da umut etmedikleri bir tabloyla karşılaştıkları için, müteessirler; biliyorum.

Değerli arkadaşlar, millet soyuluyor; iş hayatında, sanayici, esnaf, çiftçi soyuluyor; batıyor, soyuluyor. Peki, bu faizleri bu kadar kim yükseltiyor; hükümet, devlet. Yüzde 120, yüzde 150 faizle piyasadan para toplayacaksınız... İçborç stokları... Bakın, işte rakamlar... 1998 sonunda 11 katrilyon 600 trilyon liraydı; Kasım 1998’de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – 2 dakika müsaade ederseniz, hemen toparlayacağım Muhterem Başkan.

Dün de arz ettim, tekrar ediyorum; kürsüde, zamanı gösteren bir alete ihtiyacımız var. Daha önceki kürsüde vardı bu. Takdir buyurursunuz ki, dönüp panoya bakmamız, pratikte mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, bakın, içborç stoku, 1998 sonunda 11,6 katrilyonken, bugün, haziran ayı itibariyle aşağı yukarı 16,5 katrilyona geldi; mayıs sonu itibariyle 15 küsur katrilyondu. Hazinenin rakamları elimizde var. Tabiî, bu içborç stokunu, içinde bulunduğum hükümette, biz, Haziran 1997’de 29 milyar dolar olarak devretmişiz Anasol-D’ye; Anasol-D, bunu, 1998 sonunda 38 milyar dolara çıkarmış ve DSP Hükümeti de 40 milyar dolara çıkarmış. Şimdi, 40 milyar içborç devamlı artıyor. Yani, burada, hükümetler arasındaki farkı da bu tablodan görmek lazım.

Değerli arkadaşlar, faiz ödemelerine bakıyorum; içinde bulunduğum hükümette, bir yılda14 milyar dolar faiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bunun devamı var; maddeler görüşülürken, madde üzerinde söz alır, bunu tamamlarız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Daha çok görüşeceğiz efendim.

Sayın milletvekilleri, böylece, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

BANKALAR KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1. – 1. Bu Kanunun amacı, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, malî piyasalarda güven ve istikrarı ve ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere bankaların kuruluş, yönetim, çalışma, devir, birleşme, tasfiye ve denetlenmelerine ilişkin esasları düzenlemektir.

2. Türkiye’de kurulmuş ve kurulacak bankalar ile yurtdışında kurulmuş ve kurulacak bankaların Türkiye’deki şubeleri bu Kanun hükümlerine tâbidir. Özel kanunlarla kurulmuş olan bankalar hakkında da kanunlarında yer alan hükümler dışında bu Kanun hükümleri tatbik olunur. Bu Kanunda açıklık olmayan hallerde genel hükümler uygulanır.

BAŞKAN – Okunan 1 inci madde üzerinde söz vereceğim.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Afyon Milletvekili Sayın Sait Açba’nındır.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bankalar Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde görüşlerimi ifade ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk bankacılık sektörü, bir taraftan para politikasını etkileme, diğer taraftan gelir ve servet dağılımını etkileme, sektörlerarası kaynak dağılımını değiştirme ve tasarrufları koruma ve etkin bir şekilde ekonomiye enjekte etme gibi temel fonksiyonlara sahiptir; ama, Türk bankacılık sektörünün, içinde bulunduğu yapısal sorunlar nedeniyle, bu temel fonksiyonlarını icra edebilmekten yoksun olduğunu da bu arada, açıkça ifade etmemiz gerekir.

Türk bankacılık sisteminin olumsuzlukları; birincisi, enflasyona dayalı kârlılığın esas olmasıdır; ikincisi, holding bankacılığının hâkim bir faktör olmasıdır; üçüncüsü, önemli ölçüde kamu sektörünün finansmanına dayanmasıdır; dördüncüsü, ihtisaslaşmadan oldukça uzak olmasıdır. Sonuçta, sektörde aksak rekabet koşullarının hâkim olmamasıdır.

Türk bankacılık sektörü, biraz önceki konuşmacıların da ifade ettiği gibi, gerçekten, kârlı çalışan bir sektördür; ama, bu kârlılık, verimlilikten değil, tamamıyla kamu kesiminin finansman ihtiyacına dayanmaktadır. Elde edilen kârlara bakıldığında, bu sektörde yer alan bankaların kârlarının yüzde 55’inin faaliyetdışı kâr olduğunu düşünecek olursak, gerçekten, verimlilik esasına değil, tamamıyla enflasyona ve kamu sektörünün finansman ihtiyaçlarına dayalı bir kârlılığın esas olduğunu görmemiz mümkündür.

Sektör, rekabet imkânlarından tamamıyla uzaktır; enflasyona dayalı çalışmaktadır. Yüksek kârlar, dinamizmin sonucu ortaya çıkan kârlar değildir, devletin borç krizi sonrası ortaya çıkan kârlardır. Dolayısıyla, küçük ölçekli bankaların da sistem içerisinde oldukça büyük sayılara ulaşması, sektörün dinamizmini, gerçekten, derinden etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkar.

Devletin içborçlanma eğilimini veya içborçlanmada kullandığı faiz oranlarını ortaya koyacak olursak ve toptan eşya fiyat endeksleriyle aralarındaki marja baktığımızda, gerçekten, bu açının oldukça geniş olduğunu görürüz. Örneğin, Eylül 1998’de, toptan eşya fiyat endeksleri (TEFE) yüzde 65 iken, içborçlanma faizinin yüzde 149 civarında olduğunu görüyoruz. Diğer borçlanma eğilimlerine bakılınca, aynı tablonun sürekli devam ettiği aşikârdır. Dolayısıyla, sektör, Türkiye’de, reel sektöre, mal ve hizmet sektörüne kaynak aktarma fonksiyonunu çoktan yitirmiş bulunmaktadır.

Tüm bankacılık sektörü, gerçek anlamda bir bankacılık yapmamaktadır. Kamu kesimindeki kriz, bir bakıma, bankacılık sektörünün dinamizmini ortadan kaldırmıştır. Kullandırdıkları krediler itibariyle, kredilerin, toplam menkul kıymetlere yatırdıkları kaynak miktarı karşılaştırıldığında, durum, apaçık ortaya çıkmaktadır. Kullanılan kredilerin, sektörde, menkul kıymetler yatırımları ile toplam yatırımları karşılaştırdığımızda, yüzde 65’lik bir oran vardır ki, böyle bir oran çerçevesinde, sektörün sıhhatli bir şekilde çalışması imkânsızdır.

Küçük ölçekli bankalar, sektör içinde mantar gibi çoğalmıştır. Çünkü, küçük ölçekli bankalar, tamamıyla, devletten beslenme, kamu kesimi kâğıtlarından beslenme hedefine yönelik olarak kurulmaktadırlar. 1987-1997 döneminde, hemen hemen 13 banka kurulduğunu ve önemli ölçüde, bankaların çoğunun küçük ölçekli bankalar olduğunu açıkça görmek mümkündür. Dolayısıyla, sistem içinde, banka talepleri noktasında, oldukça yoğun talepler vardır. Tabiî, bu taleplerin karşılanmadığı bir ortamda da, banka kurmak, ticarî banka kurmak açısından bazı hileli yollara da başvurulmaktadır. Kalkınma bankası kolay kurulduğundan, önce, kalkınma bankası kurulmakta ve daha sonra, ticarî bankaya çevirme yönünde eğilimlerin de oldukça yoğun olduğunu görüyoruz.

Sistemin sıhhate kavuşturulması açısından, banka taleplerinin denetim altına alınması, gerçekten, özkaynak miktarlarını da dikkate almak suretiyle, sıhhatli bir zeminde banka kuruluşlarına izin verilmesi gerekmektedir. Sistem içine bakıldığında, gerçekten, sektörde birbirini takip eden iflaslar vardır. Bu iflaslar, ulaştığı rakamlar itibariyle, hemen hemen 3 milyar dolar civarındadır ve bunun, gerçekten, Türk malî sistemi açısından, gerçek bir hastalık belirtisi olduğunu da ifade etmek gerekir.

Bankaların sürekli olarak içinin boşaltılması eğilimlerinin ortaya çıktığı, sistem içinde malumdur. Ancak, bankaların içi boşaltılırken, sistemin denetim mekanizmalarının da, maalesef, çalışmadığını, açık bir biçimde görmekteyiz.

Sistem iki şekilde boşaltılmaktadır. Türkiye’de, siyasal kirlenme dolayısıyla ve holding bankacılığı çerçevesinde, siyasetçi, mafya ve bürokrat üçgeni içinde, bir bakıma, bankaların boşaltılması yönünden iki yolun izlendiğini görüyoruz: Bir taraftan hayalî şirketler kurmak suretiyle, hayalî şirketlere kaynakların aktarıldığını, diğer taraftan da holdinglere bağlı şirketlere geri dönmeyen kredilerin verildiğini ve bu şekilde bankaların içinin boşaltıldığını; ama, hükümette olanların, maalesef, buna seyirci kaldıklarını görüyoruz.

Şimdi, Bankalar Yasasıyla ilgili farklı bir denetim mekanizması getiriyoruz; ama, bu denetim mekanizması işlese bile, şayet geçmişte olduğu gibi, siyasal iktidarlar, bankaların içlerinin boşaltılması konusunda yine seyirci kaldıkları takdirde benzer sonuçlar da rahatlıkla ortaya çıkabilecektir.

Sektörün, güvenilirliğini kazanması açısından önemli bir faktör de, mevduata verilen yüzde yüz devlet güvencesinin yeniden gözden geçirilmesidir. Dünyanın hiçbir ülkesinde mevduata yüzde yüz devlet güvencesi verilmemektedir. Devlet, yüksek faizle kumar oynadıkları açık olan mevduat sahiplerine yüzde yüz hiçbir yerde güvence vermemektedir. Kumarbaza kaybetmeme güvencesi verilir mi hiç?! Rant ekonomisi böyle akılsızca desteklenir mi? Devlet, mal satan tüccara yüzde yüz kazanma güvencesi veriyor mu? Sistemin en büyük sıkıntısının, bir bakıma, 1994 yılında kriz ortamında gelen yüzde yüz devlet güvencesinin, maalesef, daha sonraki yıllarda gözden geçirilmemesi olduğu açıktır. Bunun gözden geçirilmemesi nedeniyle çeşitli bankalar, bir taraftan aktifleri noktasında, diğer taraftan pasifleri noktasında duyarsız kalmışlardır; sonuçta, malî durumlarını hiç dikkate almaksızın, piyasadan, yüzde yüz devlet güvencesi nasıl olsa var, batarsak nasıl olsa devlet karşılayacak diye, yüksek faizlerle para toplamışlardır; bu paranın toplanmasından dolayı ekonomideki plasman maliyetleri, kredi maliyetleri de yükselmiş, sanayi sektörü ve ekonomideki pek çok sektör -bu eğilim sonucunda- oldukça etkilenmiştir. Diğer taraftan donuk aktiflerin de sistem içinde, gerek özel kesimde, özel bankalar bünyesinde gerekse kamu bankaları bünyesinde, oldukça yoğunlaşmış olduğunu görüyoruz.

Türk bankacılık sektöründeki en önemli kriz noktalarından birisi, holding bankacılığının, gerçekten, sisteme -sistemin işlemesi açısından- gerekli olumlu etkilerde bulunmamasıdır. Sisteme bakıldığında, sayısal olarak aşağı yukarı 38 civarında holding bankası vardır; ama, holding bankalarının avantajları dolayısıyla, bir taraftan firmalarına verdiği krediler, teminat mektupları gibi talepler hemen karşılandığı için, ayrıca kredi ve teminat mektubu gibi, kaynak kullanma maliyetleri de oldukça düşük olduğu için, rahatlıkla, diğer sektördeki, diğer firmalar karşısında aksak rekabet ortamı ortaya çıkarabilmektedirler.

Tabiî, Bankalar Birliği, bir bakıma, holding bankalarının ortaya çıkarmış olduğu haksız rekabeti sınırlayıcı birtakım tedbirler alıyorsa da, holding bankaları, bunu, offshore bankacılık kanalıyla ve diğer birtakım yollarla etkisiz hale getirmektedirler.

Tasarıya baktığımızda, maalesef, tasarı, holding bankacılığının sektöre vermiş olduğu olumsuz etkileri ortadan kaldırmak yönünde birtakım düzenlemeleri içermemektedir. Halbuki, holding bankalarına yönelik olarak, bir taraftan, konsolide bütçe zorunluluğunun getirilmesi gibi yeni yasal düzenlemelere de sistem içinde ihtiyaç vardır.

Kamu bankalarına bakıldığında, kamu bankalarının, gerçekten, sistem içinde can çekişen, bir bakıma donuk aktifleri oldukça yüksek olan bankalar olduğunu da açıkça görmekteyiz. Kamu bankalarının, gerçekten, sistem içinde, bir taraftan bazılarının yeniden yapılandırılmasına, bazılarının da acilen özelleştirilmesine ihtiyaç vardır; çünkü, kamu bankaları sistem içinde önemli yere sahiptir. Kamu bankaları, sektördeki aktiflerin ve kredilerin yüzde 35’ine, mevduatların da yüzde 40’ına hükmetmektedir.

Kamu bankaları üzerinde siyasîler her zaman için etken olduklarından, sürekli siyasî müdahaleler söz konusu olduğundan, bu bankalarda donuk aktiflerin çoğalması gibi bir sonuç ortaya çıkmış, görev zararları konusunda da, gerçekten, olumsuz bir sonuç ortaya çıkmıştır. Gerçekten, Türkiye’deki mevcut bankacılık sektöründe reform yapılacaksa, malî sektörde reform yapılacaksa, bu şekilde, bazı yasal boşlukları gidermeye yönelik değil de, malî sektörün tamamının kamu ve özel bankaları da dikkate almak suretiyle masaya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Açba, 1 dakika daha süre veriyorum efendim.

SAİT AÇBA (Devamla) – Her ikisini, kamu ve özel sektörü de masaya yatırmak suretiyle, gerçek bir malî sektörün yapılmasına ihtiyaç vardır.

Hepsinden önce, bu malî sektörü besleyen ve bir bakıma bankacılık sektörünü besleyen; ama, yanlış olarak besleyen, kamu kesimindeki borçlanma gereğinin boyutlarının çekilmesine ihtiyaç vardır. Bugün, hepinizin de bildiği gibi, devlet bütçesi -kamu bütçesi- tamamiyla faize kilitlenmiş olan bir bütçedir. Dolayısıyla, hükümetin, acilen, bu konuda, fikir üretmesi gerekmektedir; bu konuda, politakalar üretmesi gerekmektedir.

Ben, Bankalar Yasasının hayırlı olmasını temenni ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Açba.

1 inci madde hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz talebi Sayın Ufuk Söylemez’in.

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok saygıdeğer üyeleri; Bankalar Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

Az önce geneli üzerinde yaptığımız konuşmada da değindiğim üzere, bankaların, mevduat toplayan, kısa vadeli kaynakları toplayan, bunları orta ve uzun vadeye dönüştüren bir güven kurumu oldukları hususunda herkeste bir görüş birliği var. Zaten, öğreti de bu doğrultuda; ama, Türkiye’de mevduat toplayan, kaynak toplayan ve bunları bir şekilde, güven esasına dayalı olmakla beraber, başka yöntemlerle satan birçok kurum var. Biz dedik ki... Daha önce de malî kurumlar tasarısı adı altında Hazinede böyle bir çalışma yapıldı, biliyoruz, bunun içinde biz de bulunduk zamanında; ancak factoring şirketleri, leasing kuruluşları, sigorta şirketleri, tüketici firmaları ve özel finans kurumları da belli ölçüde bu tanıma girerler; hem güven unsuruna girerler hem kaynak toplamaya girerler hem de bankalarla organik bağları vardır. Bir örnek vermek gerekirse, bugün factoring şirketlerinin içinde 35 - 40 tanesi bankalara aittir, yine finansal kiralama, leasing şirketleri için de 100 firmanın 40’a yakını, bilebildiğimiz kadarıyla, yine bankacılık sistemine aittir. Özel finans kurumları 6 tane gözüküyor, bunların da kâr ve zarara katkı payları var; yani bunlar da bir anlamda fon topluyorlar, fonları kullandırıyorlar.

Şimdi, bu yasa tasarısında siz özerk bir kurum yaratacağım diyeceksiniz, bankaları ayrı bir özerk kuruma vereceksiniz. Sermaye piyasasını ayrı bir özerk kuruma vereceksiniz, diğerleriyle organik bağlı ve hem hukukî hem illiyet rabıtası bulunan diğer kurumları da başka kuruma; yani Hazinede bırakacaksınız. Böyle bir kavram kargaşasının hem arz ettiğim gibi çağdaş, özerk bir kurumun oluşmasına imkân sağlamayacağı hem risklerin takibi, sahipliğin takibi ve bu konudaki gelişmelere zamanında müdahale edilmesi bakımından da hem çokbaşlılığın hem de çok otoritenin çıkmasına sebep olacağı konusundaki Doğru Yol Partisi Grubu olarak endişemizi ve rezervimizi arz etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, az önce hazineden sorumlu Sayın Bakanımızın konuşmalarını ilgiyle dinledik. Öncelikle Emlak Menkul Değerler Şirketiyle ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını söylediler, teşekkür ederiz. Ancak, biz burada Bankalar Kanunu vesilesiyle, benim sorum üzerine buna cevap alabildik.

Sayın Bakan, bizim dediğimiz hadise şudur: Biz, size Emlak Menkul’le ilgili gereğini yapmadınız demedik, biz şunu dedik: Accountability denilen; yani bu tür kurumların, bu türk özerk kurumların kamuya hesap vermelerini sağlayan... O da nedir; özerk kurum nereye hesap verir; buraya verir, Meclise verir; bu kanunda, bunu sağlamanız gerekir. Hiç olmazsa Bankalar Kanununda gelin bunu yapın. SPK’nın gelip, bu konuda bize bilgi verdiği mevcut mudur? Bu konuda Meclisin haberi var mıydı? Bu konuyu ben sormasam, Sayın Bakan buraya getirecek miydi veya bilgi verecek miydi en azından? Bizim dediğimiz, gelin Bankalar Kanununda ortak kurumun kamuya karşı sorumluluğu konusunda, ortak bir önergeyle adım atın ve bu sorumluluğu kamuya karşı bu kurum yapsın. Bizim dediğimiz budur.

İkincisi, Sayın Bakan, tabiî, belki de bir savunma psikolojisi içinde “işte bugünkü ekonomik kötü gidişin, ekonomik krizin sorumlusu biz değiliz, 1994’te de kriz vardı, işte bundan dolayı da başka hükümetler sorumluydu...” Doğrudur; ama, 1994’teki hükümetin hesabı, hem Mecliste hem kamuoyunda hem seçim sandığında görüldü. Şimdi, gelmişiz 1999’a, iki yıldan beri, sizin de içinde bulunduğunuz çok değerli hükümetler, bu ülkede büyük bir kriz yaşatıyorlar bize; büyük bir işsizlik var, küçük ve orta boylu işletmeler perişan halde, ihracat gerilemiş, Türkiye’nin büyüme hızı yüzde 2’lere düşmüş. Biz, bunu soruyoruz. Devraldığınızdan da kötü bir noktaya götürmeye hakkınız yoktur, eğer, sizin devraldığınız veriler kötü bile olsa, Sayın Bakan, sizin ve içinde bulunduğunuz son iki yıldaki hükümetlerin, Türk ekonomisini, örneğin, daha iyi durumda aldığınız ihracatı, her yıl yüzde 15 büyüyen ihracatı eksiye dönüştürme hakkınız yoktur veya yüzde 7-8 büyüyen bir Türkiye’yi, büyümede OECD birincisi olan Türkiye’yi yüzde 2’lere düşürme hakkınız yoktur. Bizim dediğimiz budur.

Başka... “Yatırım bankaları yatırım yaparlar, mevduat toplamazlar...”

Değerli arkadaşlarımız, Türkiye, birkaç yüz milyon dolar kredi bulabilmek için yurtdışında geziyor. Kredibilite istikrar arıyor, IMF’in Türkiye masası şefi anlamlı bir laf söylediği zaman, borsası inip çıkıyor, oradan bir para gelir, bir istikrar olur, bir yeşil ışık yakılır diye. Yatırım bankaları, Türkiye’nin bu fon sıkıntısında, Türk Hazinesinin kısa vadeli borçlanmakta dahi sıkıntı çektiği dönemlerde, 6 tane yatırım bankasına izin verilmesinin -Sayın Bakan, bu izinde sizin imzanız yok biliyoruz; ama, geçmiş hükümete vefanızdan dolayı savunmanızı da anlayışla karşılarız ama- bunun bir fizibilitesi var mıdır? Türkiye’de 6 tane bankaya birden, geçen sene, yatırım izni verilmesinin, Türkiye’de, fonlar açısından, yatırım bankacılığı açısından fizibilitesi, rantabilitesi var mıdır? Bunu, size ve vicdanınıza bırakıyorum.

Başka... “Kamu bankalarıyla ilgili görev zararlarının sorumlusu biz değiliz” dedi; elbette, doğrudur. Sayın Bakan, bu zararların sorumlusu tabiî ki şahsen siz değilsiniz. Kamu bankaları, gerçekten de, görev zararları dolayısıyla, yıllardan beri biriken ciddî bir sorunla karşı karşıyalar. Zaten, bundan siz sorumlusunuz demedim ben. Bu kanunda, görev zararları nedeniyle, bu bankalar karşılık ayırmak zorundadırlar, hiç olmazsa bunu sıfırlayın dedim, gelin bunu yapalım dedim. Zannederim, o konuda iyi anlaşılamadık.

Bir kez daha söylüyorum, görev zararlarından elbette siz sorumlu değilsiniz. Görev zararlarının artmasından elbette sorumlusunuz; ama mesele, görev zararları kimin suçudur değil; görev zararlarına bu yasada karşılık ayrılması gerekiyor. Bu bankalar karşılık ayırdıkları zaman kredi veremez hale gelirler. Bizim dediğimiz budur, bir kez daha altını çizmek isteriz.

Yine “bu tasarı yasalaşırsa, bankacılıkta caydırıcı olur” denildi. Doğrudur; cezalar vardı, biraz daha ağırlaşıyor; ama, ben, meselenin yasakla, cezayla düzeleceği kanaatinde değilim. Türk bankacılığının meselelerinden biri özkaynak yetersizliğidir; bu tasarı buna çözüm getirmiyor. Özkaynaklardan sonra, batık krediler nedeniyle, tahsilat ve takibatın, adalet sistemindeki sıkıntı nedeniyle, icra iflas yasalarında reformsuzluk nedeniyle gecikmesidir. Başka; uygulanan ekonomik politikalardan, makro politikalardan etkilenen bu sektörün meseleleri var ve rekabetten, kendi ahlakî etiğine kadar bir sürü sorunu var. Yani “bu kanunla cezaları artırdık, caydırıcı olur” demek, bence fazla iyimserlik olur. Eğer öyle olsaydı, Japonya’da da, Amerika’da da hiç banka batmazdı. Biliyorsunuz, son krizde Japonya’da da birkaç tane banka ardı ardına battı.

Ben tekrar ediyorum; özerk kurul konusunda hassas olalım. Türkiye’de hiçbir kurumun, maalesef, çağdaş anlamda özerk olamadığını bilelim. Siyaseti dışlayan ve siyasetçiyi yok sayan anlayıştan vazgeçelim. Gelin, bunlar arasına bir ince ayar koyalım ve Türkiye’yi bürokratik bir cumhuriyete, bürokratik kurullarla idare edilen bir yapıya dönüştürmeyelim.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Söylemez’e teşekkür ediyoruz efendim.

1 inci madde üzerinde gruplar adına başka söz talebi var mı efendim? Olmadığı anlaşılıyor.

Şahısları adına söz talebinde bulunanları okuyorum: Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç?.. Olmadığı anlaşılıyor.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Bankalar Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, şahsen söz almış bulunuyorum.

Madde, amaç ve kapsamı düzenlemekte ve bu kanunla, bankaların denetiminin nasıl yapılacağı ifade edilmekte ve 1inci fıkrasında “Bu Kanunun amacı, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlarını korumak, malî piyasalarda güven ve istikrarı ve ekonomik kalkınmanın gereklerini de dikkate alarak kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere bankaların kuruluş, yönetim, çalışma, devir, birleşme, tasfiye ve denetlenmelerine ilişkin esasları düzenlemektedir.” denilmektedir.

2 nci fıkrasında da Türkiye’de kurulmuş ve kurulacak bankalar ile yurtdışında kurulmuş ve kurulacak bankaların Türkiye’de şube açmalarının düzenleneceği ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, Bankalar Kanununu düzenleyerek, biz, bu işin içinden çıkabileceğimize inansak... İnanmak istiyoruz; ama, Türkiye’de, bugün, sıkıntı, Bankalar Kanunu değil, Türkiye’de, bugün, sıkıntı, kanunları uygulayan idarelerin zihniyetidir ve Türkiye’yi yöneten insanların zayıflığıdır, yetersizliğidir.

Bakın, 55 inci hükümet kurulurken, Türkiye’yi enkaz içinde devraldık, iktisaden, şu şu kötü şartları devraldık dendi. Biraz önceki konuşmamda, ifade ettim ki, 55 inci ve 56 ncı hükümetlerin Türkiye’ye getirdiği şartlar çok daha kötüdür. Nitekim, rakamlarla ifade ettim; içborç stoklarını söyledim ve bugün geldiğimiz noktada, Maliyenin kamu hesaplarıyla ilgili açıklamalarına baktığımız zaman, konsolide bütçe gelir ve giderlerine baktığımız zaman, 1999 Ocak-Mayıs döneminde, gelirler 6 katrilyon 142 trilyon lira, harcamalar 10 katrilyon 155 trilyon lira; açık 4 katrilyon lira. Halbuki, kasım ayında, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, 1999 bütçesi konuşulurken, o zaman ifade edilen, 1999 yılı için açık 5,5 katrilyon liraydı, hedef. Ne oldu da -aradan altı ay geçmedi- daha beş ayda 4 katrilyon lira açık oldu; yani, bunun üzerine gitmek lazım, bunu görmek lazım. Ne oldu, nasıl yönetildi Türkiye? Ne patladı, ne bozuldu, bir felaket mi geldi beş ayda, altı ayda, yapılan bütçe tahmini, daha beşinci ayda 4 katrilyon lira açık veriyor?

Bir de, burada, şu rakamları dikkatinize arz etmek istiyorum. Bakın, içborç, içfaiz ödemeleri, mayıs sonu itibariyle 3 katrilyon 985 trilyon lira; dolara çevirirseniz 9 milyar 719 milyon dolar. İçborç stoku ne; 40 milyar dolar. Bugün gelinen nokta itibariyle, mayıs sonu da aynı rakam.

Peki, 40 milyar dolara, biz, 9 milyar 719 milyon dolar faiz ödemişiz, beş ayda. Ne ödemişiz; yüzde 24; yani, beş ayda içborca ödediğimiz faiz yüzde 24’tür. Beş aylık faizdir bu, onu arz etmek istiyorum.

Dışborç faizi ne; beş ayda, ocak-mayıs döneminde 313 trilyon lira; dolarak çevirirseniz 763 milyon dolar. Dışborç stoku ne; 103 milyar dolar; böldüğünüz zaman yüzde 1’den de az. Demek ki, iç borçlanma Türkiye için bir felaket. Peki, dışborç nereden bulacağız; dışborç da bulamıyoruz.

Onun için, Türkiye’nin önündeki bu sıkıntıyı aşmak -evet, yeni hükümete Allah kolaylık versin- fevkalade zor bir meseledir.

Faiz ödemelerine merak ettim, baktım. Bizim hükümette olduğumuz dönemde, 54 üncü hükümette, bir yılda ödediğimiz faiz, içborç faizi 14 milyar dolar. Bizden önceki bir yılda ödenen de -yani, 1 Temmuz 1995’ten, 1 Temmuz 1996’ya kadarki dönemde ödenen. Mukayese için, geri döndüm, ona da baktım- 14 milyar dolar.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 1 dakika daha süre veriyorum efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim, bitiriyorum.

Bizden sonra gelen hükümetin bir yılda ödediği -aynı dönemde, yani 1997 yılı 1 Temmuzundan, 1998 yılı 1 Temmuzuna kadar- 19 milyar dolar ve Anasol - D hükümetinin, birbuçuk yıllık döneminde ödediği faiz 28 milyar dolardır. DSP hükümetinin, ocak - nisan döneminde, dört ayda ödediği faiz 9 milyar dolar; yani, bu, çığ gibi büyüyor. Bunun altından nasıl kalkacaksak... Kısa zamanda Meclisin bir komisyon teşkil edip, bunun üzerine gitmesi, bunu araştırması, bu sistemi nasıl toparlayacağız, ne getireceğiz, ne götüreceğiz...

Tabiî, bugünkü sıkıntının içerisinde, kabul etmek lazım, 1998’de çıkarılan Vergi Kanunu da var; bunu da, müteakip maddelerde, imkân ölçüsünde arz edeceğim. Mecliste, Genel Kurulda üzerinde çok durduk, bu felaketi söyledik; ama, dinletemedik. Şimdi, aynı kanunu çıkaran hükümet ortakları, alelacele bunu değiştirme ihtiyacıyla karşı karşıya.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, teşekkür ediyoruz efendim.

1 inci madde üzerinde, şahsı adına söz talebinde bulunan Sayın Aslan Polat?.. Yok.

Şahsı adına, son olarak söz talebinde bulunan Sayın Ekrem Pakdemirli?.. Yok.

Böylece, 1 inci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmış oluyor.

Madde üzerinde herhangi bir değişiklik önergesi yoktur.

Binaenaleyh, 1 inci maddeyle ilgili görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz.

1 inci maddeyi, Komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde, Komisyondan geldiği şekliyle kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar uyarınca, saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

Kapanma Saati : 18.53

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Mehmet Vecdi GÖNÜL

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 16 ncı Birleşimin İkinci Oturumunu açıyor; en iyi dileklerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Bankalar Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Bankalar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu(1/5) (S.Sayısı : 1) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet hazır.

Birinci Oturumda, tasarının 1 inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi 2 nci maddesini okutuyorum:

Buyurun efendim.

Tanımlar

MADDE 2. – Bu Kanunun uygulanmasında;

İlgili Bakan; Başbakan veya görevlendireceği Devlet Bakanını,

Kurum ; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunu,

Kurul ; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu,

Başkan; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanını,

Merkez Bankası ; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketini,

Fon ; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu,

Banka; Bu Kanuna göre banka adı altında Türkiye’de kurulan kuruluşlar ile yurtdışında kurulu bankaların Türkiye’deki şubelerini,

Şube ; Bankaların elektronik işlem cihazlarından ibaret birimleri hariç, şube, ajans ve mevduat kabulü veya diğer bankacılık işlemleriyle uğraşan sabit ya da seyyar büroları gibi her türlü yerel teşkilatlarını,

Ödenmiş sermaye; Bankaların üç aylık hesap özetlerindeki fiilen ve her türlü muvazaadan arî olarak ödenmiş veya Türkiye’ye ayrılmış ve ödenmiş sermayelerinden, bilançoda görülen zararın yedek akçelerle karşılanamayan kısmı düşüldükten sonra kalan tutarı,

Yedek akçeler; Bankaların 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve ilgili kanunlar ile anasözleşmelerine göre ayırdıkları ve üç aylık hesap özetlerinde görülen yedek akçelerinden varsa bilanço zararının düşülmesinden sonra elde edilen tutarı,

Özkaynak; Bankaların ödenmiş veya Türkiye’ye ayrılmış sermayeleri ve yedek akçeleri ile Kurulca belirlenecek diğer sermaye benzeri kaynaklar toplamını,

ifade eder.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önce gruplara söz veriyoruz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısı hakkında, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Sabahki oturumda, gündemdışı söz alan arkadaşımıza cevap veren Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı, ismimi de zikrederek bir konuyu ifade ettiler; onu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Konuşmalarında -tutanakları da aldım- üzüntülerini ifade etmişler; aslında, yer yer, kibar üslup kullanmakla birlikte, daha değişik şeyler de söylemişler. Biz, Fazilet Partisi Grubu olarak, bu söylenenlere hep alıştık. Aslında "üzüntü" çok kibar geldi. Hatırlarsınız, vergi yasa tasarısı görüşülürken de, biz, bu tasarı bu memleketin ihtiyaçlarına cevap vermez, yanlış yapıyorsunuz dediğimiz zaman, hükümetin bir kanadından "bu vergi yasasına karşı gelenler vatan haini" diye söylemişlerdi; ama, gelin, görün, bugün geldiğimiz noktada, vergi tasarısına aynı hükümet tarafından değişiklik önergeleri getirilmektedir. Yani, bir noktada, bizim daha önce gördüğümüze hükümet yeni geldi.

Şimdi, Hazineden sorumlu Değerli Devlet Bakanımız da, bir atasözünü "hafızai beşer nisyan ile malul değildir" şeklinde tahrif ettiler. Halbuki, bu cümle şöyleydi: Hafızai beşer -yani, insan aklı- zaman zaman unutabilir. Cümle buydu. Ben, kendisine aynı şeylerle ilgili soracağım. Şimdi Hazineden sorumlu Devlet Bakanıdır. Başındaki müsteşar emekli ediliyor; emeklilikten bir hafta sonra suç duyurusunda bulunuluyor. Interbank'ın devlete zararı 1 katrilyon. Biz, o zaman da aynı şeyleri söylemiştik, "KİT Komisyonunda devlet bankalarıyla, özel bankalarla ilgili birtakım tasarruflar yapılırken, gelin, bir araştırma önergesiyle buna sağlıklı bilgiler ortaya koyalım" demiştik; ama, Sayın Bakanın, burada, hep kendi yaptıklarının doğru olduğunu, hiç muhalefete zaman ve zemin tanımadığını görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, ben, burada, Sayın Bakana, tabiî, sormak istiyorum. Bu suç duyurusunda gecikme var mıdır, suçlu kimdir? Bu bankanın içini boşaltanlar bir günde, bir ayda boşaltmadılar, iki yıl devam ettiler. Siz iki yılda da hükümetteydiniz. Bu konunun takibi ne durumdadır? Sadece "biz, bunu yargıya intikal ettirdik" demek kâfi midir?

İşte, buradan şuraya gelmek istiyorum: Bankalar Yasa Tasarısı da, bu sektörün hiçbir çözümünü ortadan kaldırmayacaktır, birtakım sıkıntıları da beraberinde getirecektir. Bankalar Yasa Tasarısına baktığımız zaman, mevcut tasarıya ilaveten bir denetleme, düzenleme kurulu adı altında 7 kişilik bir heyet getirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, okuma imkânı bulamayan arkadaşlarım için, çok özet halinde bu tasarıyı sizlere takdim etmek istiyorum.

Tasarının "amaç" bölümünde, bankaların önemi vurgulanmakta. Topladıkları mevduatı kendi veya kaynak sahibi adına kullanmakta olduklarından, bu itibarla, bu tasarrufların sağlıklı korunması; buna hiç kimse itiraz edemez. Arkasından, bu tasarrufların ekonomik ihtiyaçlara göre yönlendirilmesi; bu da doğrudur. Malî sektörde doğabilecek olumsuzlukları önleyelim diyor; bu da doğrudur. Ayrıca, 3182 sayılı Bankalar Kanunu günün şartlarına göre değiştirilmelidir; bu da doğrudur. Son bölümde de, mevcut hukuk zafiyetinden, yani, zamanlama itibariyle eski kanunların güncelliğini yitirdiğinden bahsetmektedir. Bunların hepsi doğrudur; ancak, kanun kendi içerisinde çelişkilerle doludur.

Bakın, şimdi, bunu yapmak için gerekçe olarak ne gösteriliyor? Batı'da olduğu gibi, bakanlık veya merkez bankalarına verilen denetim, özerk kuruluşlara devredilmek amacıyla tasarı getiriliyor. Yani, diyor ki; Bankaları denetlemek gerekirse, bu, özerk bir kuruma verilmelidir. İşte, ben, burada, teklif getiriyorum. Bu getireceğiniz 7 kişilik denetleme kurulunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmelidir; daha tarafsız, daha sağlıklı bir denetim olabilsin.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, bu tasarının içerisinde 3 tane temel madde esastır kanaatimce.

1- İfade ettiğim gibi, düzenleme ve denetleme kurulu oluşturmak.

2- Banka sahipliği, özkaynak aranması, güven ve itibar... Yani, bir yerde, güvenini yitirmiş kişilere banka kurdurmama gibi birtakım şartlar getiriliyor.

3- Denetim etkinliği; ekonomik suça ekonomik ceza, adlî cezalar vesaire.

Özetlemek gerekirse, aslında, bu tasarı, mevcuda, bir denetleme kurulu, bir de cezalar getirmektedir; başka hiçbir olay yoktur.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de devlet bankalarıyla özel bankaların soygun sistemlerinde farklılık var; yani, devlet bankaları ayrı bir sistemle, bilimsel yöntemle soyuluyor, özel bankalar ayrı bir yöntemle soyuluyor. Ben, şimdi, size, çok kısa, bir soygunun hikâyesinden bahsedeceğim.

Bir işadamının Ziraat Bankasına borcu vardır; o günkü -dört yıl önceki- tarihle 20 trilyon. Hükümetler değişir, aynı şahıs, Ziraat Bankasından sorumlu devlet bakanı olur. İlk iş, kendi borcunu yirmi yıl vadeyle erteletir. Şimdi, aynı şahıs, devlete Interbankta 600 trilyon borç takar ve şimdi aynı şahıs, köşkte ağırlanıyor.

Değerli arkadaşlar, merak ediyorum şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız beni ne zaman köşke davet edecek; ama, bankam da yok, uçağım da yok, kredim de yok. Bunu niye söyledim... Aslında, biz, tabiî, bazı kurumları tenkit etme hakkına sahip değiliz; her ne kadar milletvekili de olsak... Kazara asker içinde birisi bir yolsuzluk yapsa, söyleyemezsiniz; çünkü, askere karşı politika geliştirmiş olursunuz, birileri öyle söyler. Köşke karşı bir şey söylerseniz, Cumhurbaşkanlığı hiç yanlış yapmaz; ama, bugün, basında çok enteresan bir cümle vardı -ümit ederim ki, Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuşmamı dikkatle takip eder- bakın, ne diyor burada: "Sistem zaten çok yaralıdır. Haksız bir muamele varsa, haksızdır derim ben. Bu meseleye öyle baktım. Yani, burada yenilen, içilen, kaybolan, halkın aleyhine olan bir şey varsa, bence açıklamaları lazım." Sayın Cumhurbaşkanımıza ifade ediyorum ve açıklıyorum: 600 trilyon borç... Çok enteresandır; bugün, yine basında... Aynı şahsın bütün mal varlığına haciz konuyor ve ne oluyor biliyor musunuz; haciz memurları gittiği zaman, hepsinin leasingle kiralandığı, hiç malının olmadığı ortaya çıkıyor. Aynı tarihte -dünkü tarih- Bursa'da, bir esnafın mal beyanı bulunmadığı için 50 milyon borçtan tutuklandığı, basında haber olarak yazılıyor.

Şimdi, bunu, devletin başı, yukarıda, birilerine sahip çıkıyor anlamında söylemiyorum. Kanun tasarısının ruhuna aykırıdır. Bakın, bir banka kuracak kişi, banka batırmaktan sanık olmayacak diyor; yeni kurulacak bir bankada... Peki, banka kurmaya izni olmayan -sanık sıfatıyla- birisi, nasıl oluyor da Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlanabiliyor; hayret etmemek mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, tabiî, ben, burada kimseyi hedef almıyorum. Bu parada bütün milletin hakkı var. Bakın, hükümet boyuna uğraşıyor; 10 mu verelim, 15 mi verelim; 10 verirsek bütçeye kaç trilyon yük getirir, IMF'ciler kızar mı kızmaz mı; hep bunun hesabı yapılıyor. Memur ne istiyor; yüzde 80, yüzde 70. Yine bu hükümet insaflı. Daha önce, Anasol-D hükümeti, sıfır farktan bahsediyordu "vermeyeceğim" diyordu.

O bakımdan, ben burada şunu ifade ediyorum: Eğer bu kürsüde bir şey söylüyorsak, millet adına söylüyoruz. O bakımdan da, her şeyin altından bir mana çıkarmanın mana ve mantığı yok. Sözlerimiz odun gibi bile olsa, dosdoğruyu konuşmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, birtakım rakamlar vermek istiyorum. Bakınız, 1998'de, tüm kredilere göre batık oranı yüzde 2,4; 1999'a geldiğimiz zaman, tüm kredilere göre batık oranı yüzde 9,5. Peki, bunu kim yaptı; iki yıldır bu hükümeti kim yönetiyor? Gel, burada cevap ver. Bu kredilerin batağa gittiğini komisyonda müteaddit defalar söyledik, devlet soyuluyor dedik.

Değerli arkadaşlar, bakınız, enteresan bir hikâye daha anlatacağım. Bir devlet bankasının Avrupa şubesinin birinden, bir işadamı -hem Köşke yakın hem siyasetçiye yakın hem Başbakana yakın; isimler bende mahfuz, hepsini verebilirim- yabancı kredi aldım diyerek devleti kandırıyor; Ziraat Bankasının Frankfurt Şubesinden aldığı parayı, yabancı kredi gibi gösteriyor. Devlet, orada, döviz bazında yüzde 6 faizle para topluyor, işadamına yüzde 2 faizle veriyor; devlet zararı yüzde 2. Geliyor; para içeri girdiği zaman, dışkredi olduğu için birtakım vergiden muafiyet; devlet zararı, 10'da orada var, yüzde 12. O aldığı parayı TL'ye çeviriyor, hazineye yüzde 122 faizle yatırıyor. 1 milyon dolar geliyor, 1 400 000 dolar götürülüyor. Bu hükümet değil, daha güçlüsü gelse bunun altından kalkamaz. Bu soygunu durdurun; ikaz ediyoruz, durdurun; bu, böyle gitmez. (FP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, süreniz tamam. 2 dakika eksüre veriyorum efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Başkan, kişisel olarak da söz istedim; onu da burada kullanmak istiyorum, 5 dakikamı...

Değerli arkadaşlar, şimdi, bakınız, bankalarda mevduat, bir haftada 708 trilyon artıyor; bir haftada, bankadaki mevduatın artan miktarı... 20 katrilyon 895 trilyon lira, şu anda yatan mevduat, faiz. Oranları kaç; yüzde 122. Sayın Bakan, şimdi, burada, gelmiş, anlatıyor: "Enflasyonu tek rakama indireceğiz." Hükümet programınızda da var.

Değerli arkadaşlar, gülünç olmayın. Bu hafta içerisinde devlet, yüzde 118'le, yüzde 114'le borçlandı. Yani, siz, bu şartlarda, bunu indiriyoruz diyemezsiniz; milleti nasıl ikna edeceksiniz?! Vatandaş, cebinden harcadığı parayı bilmektedir.

Değerli arkadaşlar, şu anda, 10 tane banka zor durumda. Bunun için, 20 milyar dolara ihtiyaç var; Tasarruf Fonunda da 1,2 milyar dolar var. Mevcut stokları söylüyorum. Bu şartlarda, Bankalar Yasasını bu haliye götürmek mümkün değil. Kaldı ki, değerli arkadaşlar, sorun, sadece yasalarda değil; hükümetlerin uyguladığı para politikalarından kaynaklanmaktadır bu olay. Siz, bu mevzuatı olduğu gibi değiştirin; kaldı ki, değişen hiçbir şey yok. Bana öyle geliyor ki -vicdanımın sesine göre söylüyorum- burada yapılan değişiklik, batık bankaları kurtarma operasyonudur. Burada, hiçbir maddede, geçmişle ilgili bir şey yok. Peki, size şunu soruyorum: Neden, hâlâ, yüzde 100 devlet teminatı var? Bakan, biraz sonra çıkar, cevap verir: "Eğer böyle yapmazsak panik olur." Peki, bunu kademeli indirelim. Dünyaya bakıyoruz; Amerika'da böyle değil, İngiltere'de böyle değil. Amerika'da, 100 bin dolardan fazla bir banka mevduat teminatı yoktur. Siz, her şeyde Avrupa'yı örnek alıyorsunuz; alın bankacılıkta da öyle.

Değerli arkadaşlar, şimdi, devletin yaptığı şu; özet olarak söylüyorum: Bankalara parayı toplatıyor, o toplanan paralar hazineye yatırılıyor; daha uyanık işadamları, tarım kredisi adı altında aldıkları trilyonları, tekrar götürüyor, sanayi kredisi veya tahvile yatırıyorlar. Böylece, devleti soymuş oluyorlar. (FP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) – 5 dakikalık kişisel söz hakkımı kullanacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Zatıâlinizin, bu madde üzerinde kişisel söz hakkı yok efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Yok mu?..

BAŞKAN – Daha ileriki maddelerde, müsaade ederseniz, devam edelim. Daha, 27 maddelik bir kanun tasarısıdır, konuşma fırsatımız olacak.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Candan.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Kaldığımız yerden devam etmek üzere, saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 2 nci madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aksaray Milletvekili Sayın Murat Akın konuşacaklardır. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan ve değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bankalar kanunu tasarısının 2 nci maddesiyle alakalı söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başkan ve değerli üyeler; bir ülke ekonomisi, temel olarak iki kesimden oluşur; reel kesim ve malî kesim. Reel kesimin -veya sektörün- malî kesimden başlıca farkı, üretimin bu kesim tarafından yapılmasıdır. Malî kesim ise, üretim kesimine finansman kaynağı sağlamakla bir nevi mükellef durumundadır. Malî sektör, reel kesimi finanse etmek görevini yeterince yerine getiremezse, üretim faaliyetlerinde aksamalar meydana gelir. Ülkemizde, son zamanlarda, reel ekonomide yaşanan durgunluğun bir nedeni de budur.

Malî kesim, parasal ve parasal olmayan malî aracı kuruluşlar şeklinde ikiye ayrılır. İşte, çıkarılmak istenen Bankalar Kanunu Tasarısının son yapılan değişikle sadece bankaları içerir şekilde düzenlenmesi, bu kesimde bir kopukluğa neden olacaktır.

Parasal malî aracı kuruluşlar, başlıca, Hazine ve Merkez Bankası gibi parasal yetkili kuruluşların regülatörleri, denetimi ve gözetimi altındaki bankacılık sektörü ve finansal kuruluşlardan oluşur. Parasal olmayan malî aracılar ise, sosyal güvenlik kuruluşları, sigorta şirketleri, kooperatifler ve sermaye piyasalarından oluşmaktadır. İşte, bu kanun tasarısı ilk şekliyle gelmiş olsaydı, ekonomiye, iktisadî kalkınmaya ve ekonomik istikrar tedbirlerine fevkalade faydalı olacak şekilde, kül halinde bir tasarıydı. Ne yazık ki, bu tasarı buraya getirilmeden önce, bu şekilde, sadece bankacılık kurumunun denetlenmesi ve düzenlenmesi şekliyle kısıt bir şekilde tutulmuştur.

Yaklaşık bir yıldır beklemekte olan Bankalar Yasa Tasarısı, seçim sonrasının en önemli tasarılarından biri olmuş ve bugünden itibaren de görüşülmeye başlanılmıştır.

Bilindiği üzere, bankacılıkla ilgili düzenlemeler bütün dünyada üç temel noktayı içerir. Bunla,r sektöre giriş koşulları, sektörden çıkış koşulları ve uygulama esaslarıdır. Yeni yasa tasarısında bunlar eskiye göre daha ayrıntılı tanımlanmakla birlikte; ayrıca, başka yenilik olarak, bütün sektörün bağlı olacağı bir bankacılık düzenleme ve denetleme kurulu oluşturulmuştur. Bu kurulun da tanımı, 2 nci maddede etraflı bir şekilde tarif edilmektedir. Teknik konularda genel bir uzlaşma zemini oluşturulmuşken, bu geniş yetkili kurulun nasıl ve kimlerden oluşacağı konusunda, siyasî çevrelerde geçmişte bir mutabakata varılamadığından dolayı, bu tasarının da bugüne kadar burada görüşülmesi gecikmiştir.

Yasanın -biraz önce de ifade ettiğim üzere- ilk taslağında "malî piyasalar kurulu" adı altında yer alan ve bankalar, sigorta ve diğer şirketlerle, diğer malî kuruluşlarla ilgili düzenlemeyi sağlayan kurul ve sonraki taslaklarda, sadece bankacılık özelliğine indirilmek suretiyle beklenen, belki de fayda umulan hususa varılması oldukça güç olacaktır. Aslında, bütün dünyadaki genel eğilim, para otoritelerinin denetleyici ve düzenleyici birimlerden ayrılmasıdır. Bu şekilde, para otoritelerinin daha esnek hareket edebilmeleri sağlanmakta; böylelikle, ekonomik istikrarın sağlanmasında para politikası araçları daha etkili olabilmektedir. Ancak, sadece para politikası, ekonomik istikrar tedbirlerini almakta ve sağlamakta yeterli değildir; aynı zamanda, maliye politikası ve maliye politikasının araçlarından olan vergi politikasının da, mutlaka, toplu bir şekilde değerlendirilmesi elzemdir.

Ülkemizde, malî sektörün düzenlenmesi, denetimi, gözetimi, işlevleri, Hazine, Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu arasında dağıtılmıştır. Hazine ve Merkez Bankasının bankacılıkla ilgili bazı görev ve yetkilerinin ayrı bir kuruma devredilmesi, bu kuruluşların kendi alanlarında belki daha etkin çalışmasını sağlayabilecektir; ancak, bankalar düzenleme ve denetleme kurulunun sadece kurulun uhdesinde kalması ve siyasîlerin etkilerinden uzak tutulması şekliyle gerekçesinde de tarif edilmesi, bence yanlış bir kavramdır; çünkü, siyasîlerin vereceği kararların, mutlak surette kurulların vereceği kararları da içine alacak şekilde daha geniş ve tüm ülkenin, insanlığın menfaatına daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Gerekçede, siyasî etkilerden uzak şeklinde tarif edilmesi, bu kurulun bağlı olduğu sayın bakanın da siyasî bir kişi olması nedeniyle, kendisinin kurulun gerilerinde tarif edilmesi doğru bir ifade şekli değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, bankaların en önemli fonksiyonlarından biri, fon temin etmek; yani, kısa vadeli temin etmiş olduğu fonları, kişilere, işletmelere, müesseselere orta ve uzun vadeli tesis etmek suretiyle bir işletmenin sermayesine katkı sağlamak, istihdam oluşturmak, daha fazla işçi ve üretimin yapılmasını sağlamaktır.

Yalnız, son zamanlarda, bankacılıkta, bilhassa bu aslî fonksiyonlarından ziyade ticarî şekle dönüşmesi -yani, yatırım bankacılığından ticarî şekle dönüşmesi- vadesi gelmemiş kredilerin tahsili yoluna gidilmesi suretiyle yüzde 250'lere varan temerrüt faizlerinin talep edilmesi, üretim sektöründe -yani, reel sektörde- büyük iflaslara neden olmuştur.

Bu tasarıda, yine ileride, geçmişteki olan nakıslıkları izale edici pek önemli ve müeyyidesi olan maddelere yer verilmemiş; her şeyin kurulun yetkisine bırakılması, her şeyi kurulun yerine getirmesi, grubumuzca, doğru bir ifade ve düzenleme şekli olarak kabul görmemektedir. Bu sebeple, bilhassa kurulun, hangi hususlarda daha serbest hareket etmesinin veya süresinde yerine getirmediği kararlardan dolayı nasıl bir müeyyideyle karşı karşıya kalacağının mutlak surette düzenlenmesi gerekir.

Dünyadaki uygulamalarda, özellikle son yıllarda artan finansal krizlerden sonra, malî kesimin ayrı bir kurulla düzenlenme ve denetiminin yapılması giderek yaygınlaşmıştır. Almanya, Belçika, Fransa, İsviçre, İskandinav ülkeleri ve Kanada'da malî sistemin denetimi ayrı bir kurul ve komisyon tarafından yapılmakla beraber, siyasî iradenin de mutlak surette denetimi altındadır.

Aslında, Türkiye'de, sadece bankacılık sektörünü değil, özel finans kurumlarını, leasing, factoring şirketlerini ve sigortacılığı kapsayacak geniş bir malî reform uygulanmasına ihtiyaç vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, süreniz tamamlandı; 2 dakika daha veriyorum efendim.

MURAT AKIN (Devamla) – Örneğin, özel finans kurumlarıyla ilgili yasal düzenlemeler çok yetersizdir. Biraz önce de ifade ettiğimiz üzere, tasarının ilk halinde bu kuruluşların bankaya dönüştürülmeleri ya da tasfiye edilmeleri konusunda bir düzenleme vardı; ama, daha sonra tasarıdan çıkarıldı. Faizsiz bankacılık yapan bu kuruluşların, çeşitli nedenlerle malî sisteme girmeyen atıl fonların sisteme çekilmesinde önemli bir rolü var.

Nitekim, Citibank gibi Batı bankaları kendi bünyelerinde İslamî bankacılık departmanları kurarken, bunların bankaya dönüştürülmeleri ya da tasfiyeleri pek mantıklı olmayacaktır. Bu kuruluşlar, risk sermayesi tarzındaki reel ekonomik finansman ürün çeşitliliği yaratmaktadır. Bunların bazıları, gerekli düzenlemelerle bankacılık sistemine adapte edilebilirler.

Ülkemizde, şu anda sayıları 6olan özel finans kurumlarıyla ilgili yasal bir boşluk vardır. Bunun için, bu kuruluşlarla ilgili düzenlemelerin yasa tasarısında yer alması gerekir.

İlk tasarıda yer alan malî kurul önerisi, malî sistemi daha geniş bir şekilde ele aldığından, ülkemizde malî kesim arasındaki koordinasyonun sağlanması açısından daha yararlı olabilirdi ve dünyadaki son gelişmeler de bu tasarının önceki şekline uygun ve paralel şekildeydi.

Bu nedenle, bu safhada, tasarıda bazı değişiklikler yapılması, bilhassa ülkemizdeki ekonomik istikrarın sağlanmasında, istikrarsızlığın giderilmesinde büyük katkı sağlayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akın'a.

Gruplar adına başka talep?.. Olmadığı anlaşıldı.

Şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerini arz ediyorum: Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili; Sayın Ekrem Pakdemirli, Manisa Milletvekili; Sayın Veysel Candan, Konya Milletvekili.

Sırasıyla, Sayın Kamer Genç; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Genç, süreniz 5 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tümü üzerinde yaptığım konuşmada, tabiî, genel politikalarla ilgili, doğru düşündüğüm konularda genel bir bilgi arz ettim; fakat, tabiî, bu genel bilgiyi arz ederken bazıları başka yerlere çektiler. Şimdi, ben, o konuşmamda şunu söyledim: Yani, Türkiye'de bu "Bankalar Denetleme ve Düzenleme Kurulu" diye bir kurulu getiriyoruz ve bunları da siyasîlerin emrine veriyoruz dedim; ama, maalesef, siyasiler, Türkiye'de, özellikle iktidarın başı olanlar, çok sağlıklı bir imtihan vermediler. Vermemelerinin de... İşte, bankalardaki uygulamaları anlattım. Mesela, Türkbank'ta bir ihale yapıldı. Sabahlara kadar, işte, Başbakanla pazarlıklar yapıldı. Pazarlığı yapan kişinin aracılık ettiği kişi... Türkbank da, aslında, 600 milyon dolara satılacaktı; 600 milyon dolara satılmadı, ne yapıldı; daha doğrusu, birine verildi. O, pazarlığı 600 milyon dolara bağlayan kişi, bir televizyon kanalını satın aldı. Yani rüşvet olarak aldı tabiî aldı tabiî bu aracılıktan dolayı; sonra, o bankayı satın almadı, kendisinin sahip olduğu bankayı kurtarmak için devlet kendisine 200 milyon dolar -o bankaya- verdi, Bankekspres'e biliyorsunuz. Türkbank'ın da içi boşaltıldığı için, 500 milyon dolar da devlet kesesinden oraya aktarıldı. Ondan sonra, o aracı olan, komisyoncu olan kişinin kardeşi de, değerli ANAP'lı arkadaşlarımızın Samsun'daki listesinde milletvekili adayı oldu. Ben diyorum ki, siyasetin... Aslında, bu gibi olaylar başka bir ülkede uygulansa, orada siyasetçinin esamisi okunmaz; ama, Türkiye'de, tabiî, bir basın kurumu var... Ben, işte dün burada bir konuşma yaptım; ben basına sansür istemişim!.. Basına sansür istemeyecek tek kişi benim. Ben istiyorum ki, Türkiye'de her şey basında açık seçik; ama, yalnız kendi patronlarının menfaatı ve onların doğrultusu içinde yazılmasın diyorum. Bankacılık konusunda da böyle.

Bu maddede "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu" diye bir kurul getiriliyor; ama, bu kurulu da yetkin bürokratlara veriyorlar. Şimdi, bürokratlar... İçimizde bürokrat arkadaşlarımız da var; özür dilerim, tabiî, bürokratlara büyük saygımız var. Tabiî, Türkiye'de çeşitli iktidar mücadelesi var; bürokratların, Türkiye iktidarına hâkim olma mücadelesi var; siyasîler... Zaten, bu memlekette en mahzun insanlar siyasîlerdir. Herkes, vur siyasetçinin başına, vur abalıya derken, siyasetçiye vuruyor; ama, siyasetçinin arkasında bir güç yok ki; basın ona vuruyor bürokrasi... Mesela, kamuoyunda bir kanı var: Siyasetçiler yalan söylüyorlar...

Değerli milletvekilleri, bakın, yirmi seneye yakındır siyasetin içindeyim; inanınız ki, en şeffaf, en dürüst insanlar -istisnalar olabilir- siyasetçidir. Gidiyorsunuz bir bürokrata, diyorsunuz ki, arkadaşım... -Siyasetçi olduğumuz için vatandaş bize geliyor" benim şu işimi yap..." Gidiyorsunuz bir bürokrata "bu vatandaşın şöyle bir işi var, yap" diyorsunuz; "hayhay, yaparım sayın milletvekilim " diyor; 20 defa gidiyorsunuz "yaparım" diyor; ama, 21 inci defa "efendim, olmaz" diyor. Peki, burada, siyasetçi yalancı değil ki... Yani, burada, bir bürokratın, yani bürokrasiden gelen kişilerin bir şeyi var; ille iktidarı ben şey edeceğim.

Şimdi, bu bankalar düzenleme ve denetleme kurulunun... Benim burada bir önergem var; burada, 3 tane kavramın çıkması konusunda verdiğim bir önerge var. 3 üncü maddenin de çıkmasını istiyorum.

Arkadaşlar, bürokrat, yani, şimdi, çok değerli dostlarımız bürokratlar var da, onlarla ilgili de çok fazla bir tanımlama da yapmak istemiyorum; ama, yani, bürokrasiye de çok fazla yetki vermemek lazım; verirseniz, o zaman, işte daima başarısızlığa uğrayacaksınız. Eğer, siyasî kişi, siyasî sorumluluğu alacaksa, bütün bu sorumluluğu siyasînin üzerine yüklemek lazım. Dolayısıyla, siyasî, siyaset adamı, karar verecek ve sonucuna da katlanacak. Ben, geneli üzerinde yaptığım konuşmada dedim ki, eğer siyasîler başarısızlığa uğruyorsa, bu siyasîler bunun sonucuna da katlanmalıdır; ama, bazı insanlar, maalesef, bunu yine, hep olduğu gibi getirdiler bizim Sayın Genel Başkana yüklediler. Evvela, Türkiye'deki Cumhurbaşkanı kaç defa gitmiş; 7 defa siyasetten gitmiş gelmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, süreniz doldu; 1 dakika daha eksüre veriyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, bizim bu değil ki... Ben, genelden bahsediyorum; yoksa ki, bana göre, Türkiye'de bu kurallar, başta, eğer siyasette daha başta oyun oynayanlar, siyasette söz sahibi olanlar, eğer hakikaten siyaset ahlakının gerektirdiği kurallar çerçevesinde Türkiye'de siyaset yapsalardı, elbette ki bugünlere gelmezdik ve Türkiye daha çok ileride olurdu. İşte, 1974-1975 yılında, biliyorsunuz, bir Kıbrıs olayı oldu; o sırada bir erken seçim yapıldı; ama, o erken seçim gereği yapılmadı, bir millî cephe hükümeti kuruldu. Keşke, orada bir erken seçim yapılsaydı, ne 1980 ihtilali yapılırdı ne de Türkiye'de rejim inkıtaa uğrardı. Bunları çok iyi düşünmek lazım.

Tabiî, bunları, Türkiye'nin meselelerini, benim bildiğim gerçekleri size 5 dakikalık süre içinde intikal ettirmem mümkün değil; ama, buraya çıkıyoruz, kısa bir zaman dilimi içinde sorunları kesik kesik size aktarıyoruz; bunu da, tabiî, insanlar başka şekilde anlıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, burada, uzun bir dönem içerisinde birbirimizi anlayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim; başka bir zaman konuşuruz. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kamer Genç'e teşekkür ediyorum efendim.

İkinci konuşma sırası, Manisa Milletvekili Sayın Ekrem Pakdemirli'de.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; vaktinizi, bazı endişelerimi paylaşmak için alıyorum; sözlerime, hepinize saygı sunarak başlamak istiyorum.

Fevkalade hacimsel, getirdiği müesseseler ile ifade ettiği şu kalın metin orantılı değil; yani, aslında çok az bir şeyler değiştiriyoruz; ama, fevkalade uzun ve mufassal yazmışız. Mesela, bu 2 nci madde, sadece ve sadece malumu ilan kabilindendir; yani, oldukça uzun "bunlar bilinen şeyler; ama, bunları bir daha yazıyoruz" deniliyor. Şimdi, burada, metinlerde de çok bent ve fıkra var, böyle, malumu ilan kabilinden ve bilinen, mevcut sistemde de olan.

Bir defa, bizim, Hazine Müsteşarlığında bir Bankacılık Genel Müdürlüğümüz var. Bunu, nedense, daha bağımsız hale getirmek istiyoruz. Yani, bir kurul oluşturacağız, kurula arkadaşlarımızı seçeceğiz ve onlar daha bağımsız olacaklar. İyi; her genel müdürlüğü, her müsteşarlığı bağımsız yaparsak, bilmiyorum yani, ülkeyi de nasıl yöneteceğiz! Ben hiçbir mahzurunu görmemiştim bu genel müdürlüğün. Yine, kurul da, sonunda bir bakan vasıtasıyla Başbakana bağlı. Şu anda da, Müsteşarlık, zaten, bakan vasıtasıyla Başbakana bağlı.

Benim endişem iki adet; bunları eğer Sayın Bakan sonra belli bir aralıkta ifade edebilirse, memnun olacağız. Bu getirilen sistemle, korkarım ki, nasıl, vergi kanununda bir duraklamaya sebep olduk... Belki orta vadede, vergi kanunu fevkalade güzel çalışacak; ama, şurası bir gerçek ki, bu yılın sıkıntısı ve önümüzdeki yılın sıkıntısı da, büyük çapta bundan neşet etti. Şimdi, korkarım, bu kanundan da bir duraklama olabilir.

Bizim bankalarımız, şu anda, bildiğim kadarıyla, 1998 Aralığı sonu itibariyle 74 taneydi ve özkaynakları da sınırlı; yani, 2 katrilyon civarında özkaynakları var. Getirdiğimiz oranlarla ve getirdiğimiz kredi tanımıyla 70-80 milyon dolarlık bir projeyi bir banka finanse edebilecek; daha büyük projeleri bir bankanın finanse etmesi mümkün değil; başka bankalar bulunacak, konsorsiyumlar meydana getirilecek, hukukî düzenlemeler yapılacak ve ondan sonra ancak böyle bir proje... Halbuki, Türkiye'nin büyük projelere yönelmesi lazım; Türkiye'nin ufkunda artık böyle, 1 milyon dolarlık, 5 milyon dolarlık projelerin yanında -onlar da KOBİ'ler olarak isteniyor, arzu ediliyor ve hakikaten, demokrasinin de temeli o ama- bazı büyük projelere de, ihracata dönük büyük yatırım projelerine de gitmesi lazım. O projelerin önünü kesiyoruz. Artı, bu tip yatırımların da, şu anda, burada ifade edilen rasyolara indirilmesi de fevkalade zor görülüyor.

Yeri geldiğinde tekrar bu endişelerimi ifade etmeye çalışacağım; ama, iki soruya cevap bekliyoruz Sayın Bakandan; nasıl bir şey düşünülmüş, bundan sonrası nasıl olacak? Mesela, şimdi, Bosna-Hersek'te olsun, Kosova'da olsun, Sovyetler Birliğinde olsun, bazı Arap ülkelerinde olsun, birçok büyük projeler var, müteahhitlik projeleri; hiçbir zaman, şu sistemle getirdiğimiz rasyolarla, 500 milyon dolarlık bir projeyi finanse edemeyecek birbanka. Nasıl finanse; sadece teminat mektubu; yani, kredi vermesi söz konusu değil zaten, teminat mektubunu bile veremeyecek. Ben böyle hesap ettim. Başka bir hesap tarzı varsa, arkadaşlarımız da bir şey düşünmüşlerse, burada açıklarlarsa, çok memnun olacağız.

Yani, büyük projelere yönelme, büyük iş yapma meselesinde büyük bir sıkıntımız olacak. Neden; çünkü, şu anda çalışan sistemde, offshore'dan temin edilen, başka kaynaklardan temin edilen krediler, bütün kredi tarifinin içinde değildi. Bir banka geliyordu "30 milyon doları ben sana Türkiye'den veriyorum; ama, 70 milyon doları da offshore'umdan veriyorum" diyebiliyordu, şimdi bunu diyemeyecek; oranlar da böyle olduğu için...

Böyle bir endişemiz var. Bir; mevcutları sıkıntıya sokabilir miyiz? Artı; bundan sonraki büyük projelerde, gerek müteahhitlik olsun, gerekse bilhassa ihracata dönük yatırımlarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Pakdemirli, 1 dakika daha veriyorum efendim.

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) – Yani, eğer, Sayın Bakan, arkadaşlarına danışarak, bu iki sorumuzla ilgili neler düşünüldüğünü burada ifade ederlerse, memnun oluruz.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

Böylece, 2 nci madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına yaptığımız görüşmeler tamamlanmış oluyor.

Maddeyle ilgili verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankalar Kanunu Tasarısının 2 nci maddesindeki "kurum", "kurul" ve "başkan" tanımlarının tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Kamer Genç

Tunceli

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştır.

Sayın Genç, önergenizin gerekçesini mi okutalım, yoksa konuşmak mı istersiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben kendim izah edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki; 5 dakikayı geçmemek üzere, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Siz kürsüye geldikten sonra başlatıyorum süreyi Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tabiî... Tabiî... Yalnız, daha beceremediniz süreleri kullanmayı da biraz...

Sayın milletvekilleri, tabiî, arkadaşlarımızın büyük bir kesimi daha yeni geldi; onlara, bir muhalefet yapma örneği gösterme konusunda bir öncelik yaptım. (Alkışlar) Bundan sonra bu kadar fazla da ısrarcı olmayacağım; ama, yani, bu Parlamentonun çalışması konusunda, yeni gelen değerli arkadaşlarımıza belirli bazı kurallarda öncelik yaptım; herhalde, bunu çok tepkiyle karşılamazsınız.

Şimdi, bu önerge, aslında, 3 üncü maddenin tasarı metninden çıkarılıp çıkarılmaması konusuyla yakın ilişki içinde. Şimdi, 3 üncü maddede "Düzenleme ve Denetleme Kurulu" diye bir kurul getirilmiş. Bu 2 nci maddede, bu 3 üncü maddede getirilen düzenleme ve denetleme kuruluyla ilgili tanımlar yapılmış. Eğer, bu maddeden bu tanımları çıkaramazsak... Gerçi İçtüzükte kanunun tümünün müzakeresinden sonra, eğer daha önce bir aykırılık varsa, onlar tekriri müzakere yoluyla ele alınabilir; ama, ben, yine de ihtiyatı daha baştan kaçırmamak için bu önergeyi verdim.

Şimdi, aslında, bu düzenleme ve denetleme kurulunun, bu bankacılık sisteminde sağlıklı bir kurul olacağına inanmadığım için bu önergeyi verdim; ama, tabiî, asıl işin özü 3 üncü maddededir. Bunları çıkardığımız zaman, 3 üncü madde de çıkmış olur.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten bu bankacılık sistemi çok önemli bir sistem ve Türkiye ekonomisinin, daha doğrusu... İşte, biraz önce açıklandı: Devlet bankası yüzde 35, bankacılık sisteminin yüzde 35'i -ben, bu konuda bir inceleme yapmadım; ama, bir arkadaşımız burada açıkladı- ötekisi de gerisini kaplayan bir güce sahip.

Aslında, tabiî, devlet bankası, Türkiye'de, maalesef, hep büyük sermaye gruplarının yanında çalışıyor. Mesela, bakın, özelleştirme yapılıyor, çok önemli bir kurum özelleştiriliyor. Şimdi, devletin tepesindeki birtakım insanlar diyorlar ki: "Ben, sana yabancı sermaye getireceğim." "Peki" diyor, gidiyor, Türkiye'de devlet bankasından bir teminat mektubu alıyor -Sayın Ekrem Pakdemirli açıkladı; ama, olay o kadar şey değil- geliyor, Türkiye'nin bir resmî bankasından, devlet bankasından bir teminat mektubu alıyor, getiriyor yabancı bankaya veriyor, yabancı bankadan 300 milyon, 500 milyon dolarlık kredi alıyor; ondan sonra, mesela, özelleştirmede büyük bir fabrikayı alıyor; ondan sonra, o yabancı bankaya, aldığı o krediyi ödemiyor, devlet bankası buna teminat verdiği için, yine devlet o parayı ödüyor. Yani, öyle özelleştirme de, yine, senin benim cebimdeki parayla özelleşiyor. Kime; Ahmet'in, Mehmet'in cebine gidiyor.

Türkiye, gerçekten horca yönetiliyor, hoyratça yönetiliyor, devletin parası hoyratça kullanılıyor. Eğer bugüne kadar bazı iktidarlar zamanında bu devletin parası çalınmasaydı, bazı holdinglere aktarılmasaydı, işte, bu memleket bu duruma gelmezdi, işçi de bugün maaşını rahatlıkla alırdı, memur da alırdı, o muhtaç ve aç insanlar da bugün o kadar aç ve muhtaç olmazdı, evsiz insanlar da olmazdı; ama, değerli milletvekilleri, bakın, bunlar çok önemli şeyler, bunların üzerine gidelim. Bazı insanlar geliyor, burada -biraz önce dedim- bazı holdinglerin temsilcileri oluyor, en kritik kanunlarda, getiriyorlar, kendi holdinglerinin ilerideki işlemlerini, durumlarını garanti edecek önergeler veriyorlar; ondan sonra Meclisin de fonksiyonu kalmıyor, memleketin de kalmıyor, gelen vergiler de birtakım insanların cebine gidiyor. Bizim çığlığımız, bizim acımız, bizim ıstırabımız, bizim bağırtımız bu.

Bizim istediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan yüce halkımızın hepsi huzur içinde olsun... (DYP ve MHP sıralarından alkışlar) ...hepsi, bu devletin, millî gelirinden istediği boyutta gelir alabilecek, refah seviyesinde yaşayacak... Maalesef, Türkiye'de... Yani, gerçekten büyük kaynaklarımız var; ama, bunlar belirli çevrelerin ceplerine aktarılıyor ve biz de, politikacılar olarak uyutuluyoruz.

İşte, bunları önlemek için diyorum. Bu düzenleme ve denetleme kurulunu çıkaralım bundan; yine sorumluluk siyasî iktidarlarda olsun ve ondan sonra da, yarın öbür gün...

İşte, bugün, mesela YÖK'ten şikâyetçisiniz. İşte, bu da YÖK gibi bir şey olacak; bu da, YÖK gibi, bilmem TRT gibi bir şey olacak; ondan sonra, siyasî iktidarlar... Yani, bakın, bir Hazine Müsteşarı, yani, buranın veya Merkez Bankasından birisi bu kurulun üyesi olacak. İyi; ama, şimdi, bu kurulun üyesi bu adam, beş sene sonra veya altı sene sonra yeniden memuriyet yapacak. Şimdi, bu, siyasî iktidarın istekleri karşısında direnebilecek mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, 1 dakika veriyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki efendim.

Sayın Başkan, siz de çok cimrisiniz; yani, aslında, biz de o kürsülerde oturduk.

Sayın milletvekilleri, tabiî, bunlar çok önemli sorunlar. Benim bu önergemi kabul ederseniz, 3 üncü maddeyi de tasarı metninden çıkarmış olacaksınız. Bizim istediğimiz, diyoruz ki -biraz öncede söyledim- bankalar, ekonominin yalnız lokomotifi değil, ekonominin vagonlarının da yüzde 80'idir. Bunları da düzenlerken, özellikle devlet bankalarında düzenlemeler yapılırken, burayı çok hassas düzenleyelim ve bunların sorumluluğunu bürokratlara verip de, bürokratların da ipini politikacıların eline vermeyelim. Eğer politikacı madem ki sorumluluk sahibiyse, o sorumluluğu kendisi alsın.

Yani, bankacılık denetleme kurulu, dünyanın kaç ülkesinde var ve nasıl uygulanıyor?! Benim önergemin anlamı budur, bunu belirtmek istiyorum. Önergemi kabul edeceğinize inanıyorum, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyle ilgili açıklamayı dinledik.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2 nci maddeyi, komisyondan geldiği şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; teşekkür ederim.

3 üncü maddenin müzakeresine geçiyoruz.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

“Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu

MADDE 3. – 1. Bu Kanun ve ilgili diğer mevzuatın, Kanunda gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler de yapmak suretiyle uygulanmasını sağlamak, uygulamayı denetlemek ve sonuçlandırmak, tasarrufların güvence altına alınmasını temin etmek ve Kanunla verilen diğer görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak üzere kamu tüzelkişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu" kurulmuştur. Kurum, tasarruf sahiplerinin haklarını ve bankaların düzenli ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü işlem ve uygulamaları önlemek, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli karar ve tedbirleri almak ve uygulamakla yükümlü ve yetkilidir. Kurumun merkezi Ankara'dadır. Kurum gerekli gördüğü yerlerde teşkilat kurabilir.

2. İlgili Bakan, Fon dahil olmak üzere Kurumun yıllık hesapları ile harcamalarına ilişkin işlemlerini Sayıştay denetçisi, Başbakanlık müfettişi ve maliye müfettişinden oluşan bir komisyona denetletir; denetleme sonuçlarıyla ilgili gerekli tedbirleri alır. Denetim sonuçları ile bunlara ilişkin işlemleri ve alınan tedbirleri gösterir bir rapor, Kurumun yıllık faaliyet raporu ile birlikte ilgili Bakan tarafından Bakanlar Kuruluna sunulur.

3. Kurumun karar organı, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere yedi üyeden oluşan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruludur. Kurul Başkanı, Kurumun da başkanıdır. Üyelerin hukuk, iktisat, malîye, bankacılık, işletmecilik, kamu yönetimi ve dengi dallarda veya bu dallarla ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim yapmış olmaları gerekir. Üyeler Hazine Müsteşarlığınca önerilecek dört aday arasından iki, Malîye Bakanlığı, Merkez Bankası, Türkiye Bankalar Birliği, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından önerilecek ikişer aday arasından birer kişi olmak üzere Bakanlar Kurulunca atanır. Bakanlar Kurulu, atanan adaylardan birini başkan olarak görevlendirir. Başkanın teklifi ve Kurulun onayı ile üyelerden biri ikinci başkan olarak seçilir. Kurul üyeliğine önerilecek kişilerden;

a) Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası ve Türkiye Bankalar Birliği tarafından önerilecek adayların tamamı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından önerilecek adayların yarısının bankacılık veya finans alanında fiilen 12 yıl çalışmış ve üst düzey yöneticilik yapmış olanlardan,

b) Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından önerilecek diğer adayların ise bankacılık veya ticaret hukuku alanında temayüz etmiş, bankacı, hukukçu veya bu alanda akademik unvanı haiz ve bu alanlarda 12 yıl çalışmış bulunanlardan,

c) Maliye Bakanlığınca önerilecek adayların, maliye alanında en az 12 yıl üst düzey yönetici veya denetim elemanı olarak görev yapmış olanlardan,

teklif edilmesi gerekir.

4. a) Kurul Başkan ve üyelerinin görev süresi altı yıldır. Süreleri biten üyeler yeniden seçilebilirler. Başkanlık ve üyelikler, görev süreleri dolmadan herhangi bir sebeple boşaldığı takdirde, boşalan yerlere yukarıda belirtilen esaslar dahilinde iki ay içinde seçim ve atama yapılır. Bu şekilde atananlar, yerine atandıkları kişinin süresini tamamlar. Üyelerin hastalık, kaza ve sair nedenlerle geçici iş göremezliğe uğraması ve bu durumun Kurulun karar almasını tehlikeye düşürmesi halinde, bunların yerine mesleki kıdemi en yüksek olandan başlamak üzere kıdem sırasına göre Kurum Başkan Yardımcıları vekâlet eder. Geçici iş göremezlik halinin üç aydan fazla sürmesi halinde, bu durumda olan üyelerin üyelikleri düşer ve bunların yerlerine yedi gün içinde atama yapılır.

b) Kurul Başkan ve üyelerinin görev süreleri dolmadan görevlerine son verilemez. Ancak atanmaları için gerekli şartları kaybettikleri veya durumlarının (5) numaralı fıkraya aykırı düştüğü tespit edilen, görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlardan dolayı haklarında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşen Kurul Başkan ve üyeleri süreleri dolmadan Başbakanın onayı ile görevden alınırlar. Bu durumda en geç iki ay içinde üye ataması yapılır. Bu durumun Kurulun karar almasını tehlikeye düşürmesi halinde, bu süre zarfında, bu üyelerin yerine mesleki kıdemi en yüksek olanından başlamak üzere kıdem sırasına göre Kurum Başkan Yardımcıları üyelik görevini görür.

c) Bu fıkra hükmüne istinaden Kurul üyelerine vekâlet eden ya da görev yapan Başkan Yardımcılarının malî ve özlük haklarında bir değişiklik olmaz.

5. Kurul üyeleri, özel bir kanuna dayanmadıkça resmî veya özel hiçbir görev alamaz, ticaretle uğraşamaz, serbest meslek faaliyetinde bulunamaz, ücret karşılığı konferans ve ders veremez, sınav ve benzeri görev alamaz, her türlü ortaklıklarda pay sahibi olamazlar. Dernek, vakıf, kooperatif ve benzeri yerlerde yöneticilik yapamazlar. Kurul üyeleri görevden ayrılmalarını takip eden 3 yıl süreyle bu Kanun kapsamına giren kuruluşlarda üst düzey görevli olarak çalıştırılamazlar.

6. Kurul üyeleri, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu huzurunda görevlerinin devamı süresince görevlerini tam bir dikkat ve dürüstlük ile yürüteceklerine, kanun hükümlerine aykırı hareket etmeyeceklerine ve ettirmeyeceklerine dair yemin ederler. Yemin için yapılan başvuru Yargıtayca acele işlerden sayılır. Kurul üyeleri, yemin etmedikçe göreve başlayamazlar.

7. Kurul, Başkan veya bulunmadığı hallerde İkinci Başkanının başkanlığında en az beş üyenin hazır bulunması ile toplanır. Kurul kararları en az dört üyenin aynı yöndeki oyuyla alınır. Kurul kararları kesindir. Başkan ve üyeler 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 245 inci maddesinin üçüncü bendinde yazılı derecelerde akrabalığı bulunan kimselerle ilgili konulardaki müzakerelere iştirak edemez ve oylamaya katılamazlar. Kurumun genel yönetim ve temsili ile Kurulca alınan kararların yürütülmesi Başkana aittir. Başkanın izin, hastalık, yurtiçi ve yurtdışı görevlendirme, görevden uzaklaştırma ve görevde bulunmadığı diğer hallerde İkinci Başkan Başkana vekâlet eder.

8. Kurul üyeleri ile Kurumun her türlü personeli, çalışmaları ve denetlemeleri sırasında ilgililere ve üçüncü kişilere ait öğrendikleri sırları bu konuda kanunen yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklayamazlar ve kendi yararlarına kullanamazlar. Bu yükümlülük görevden ayrılmalarından sonra da devam eder. Kurumun para, evrak ve her çeşit malları Devlet malı hükmündedir. Kurul üyeleri ve Kurum personeli, görevleri esnasında veya görevleri nedeniyle işledikleri ve kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından Devlet memuru sayılırlar. Buna ilişkin soruşturmalar genel hükümlere göre yapılır. Kurul Başkanı, üyeleri ve başkan yardımcıları hakkında soruşturma yapılabilmesi için ilgili Bakanın izni gerekir.

9. Kurum, görevleri ile ilgili konularda bakanlıklardan, ilgili resmî ve özel kuruluşlar ile kişilerden gizli dahi olsa her türlü belge ve bilgiyi isteyebilir. Bunlar sözkonusu isteğe cevap vermek ve Kurumun görevlilerine gereken kolaylığı göstermekle yükümlüdürler. Kurum, talepleri halinde veya gerektiğinde Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile Merkez Bankasına para, kredi ve bankacılık politikalarının yürütülmesi ile ilgili konularda mütalâa ve bilgi verir.

10. Yabancı ülke kanunlarına göre denetime yetkili mercilerin, kendi ülkelerindeki malî piyasalarda faaliyet gösteren kuruluşların Türkiye’deki bu Kanuna tâbi şube veya ortaklıklarında denetim yapma ve bilgi isteme taleplerinin yerine getirilmesi Kurulun iznine tâbidir. Bu mercilerce istenen bilgiler, açıklanmaması kaydıyla Kurum tarafından verilebilir. Kurul yabancı ülkelerin denetime yetkili mercileri ile yapacağı anlaşmalar çerçevesinde bankacılıkla ilgili her türlü işbirliği ve bilgi alışverişinde bulunabilir.

11. Kurum, Kurul kararıyla bu Kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmelikler ve tebliğler çıkarmaya yetkilidir. Kurul ve Kurum, yetkilerini, düzenleyici işlemler tesis ederek ve özel nitelikli kararlar alarak kullanır. Düzenleyici işlem niteliğindeki yönetmelik ve tebliğler, Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulur. Özel nitelikli kararlardan gerekli görülenler, Kurumun haftalık bülteni ile ilgili kişi ve kuruluşlara duyurulur.”

BAŞKAN – 3 üncü madde üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Gruplar adına söz alan sayın milletvekillerini sırayla kürsüye davet edeceğim.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan görüşlerini bildireceklerdir.

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; 1 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu madde, bankacılık düzenleme ve denetleme kurulunu düzenleyen uzun bir maddedir. Maddede, bu kurulun görevleri, bakanın kurulla münasebeti, kurul organının teşekkül tarzı ve diğer hususlar düzenlenmektedir.

Bu maddede tabiî, dikkati çeken husus, bizim, komisyonda da üzerinde ısrarla durduğumuz, değiştirilmesini istediğimiz husus, bu kurulun teşekkülünde diğer kurumlara da temsil imkânı verilmesi. Bunların içinde Odalar Birliği de, Esnaf Odaları Konfederasyonu, diğer birtakım meslek odaları; yani, sektörle ilgili olan odalar vardı. Bunları biz, komisyonda kabul ettiremedik.

Tabiî, bu kurulda, yine, dikkati çeken husus, bağımsız bir kurul olması. Bakın, burada, 11 inci bentte "kurul ve kurum, yetkilerini, düzenleyici işlemler tesis ederek ve özel nitelikli kararlar alarak kullanır. Düzenleyici işlem niteliğindeki yönetmelik ve tebliğler Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulur" denilmektedir. Kurulun tabiî, görevlerini herhangi diğer özerk kurullarla mukayese etmek mümkün değil. Mesela bir Rekabet Kurulu var. Doğrudur, dosyalar üzerinde inceleme yapar, ceza verir, vermez. Fakat, bu kurul böyle bir kurul değil. Bu kurulun bir tebliği, bankalarla ilgili birçok meseleyi düzene de sokar, kargaşaya da sokar. Bankanın sigorta fonuna devriyle ilgili kararlar alabilir. Yani, sorumluluğu fevkalade yüksek bir kurul, özerk bir kurum teşkil ediyoruz. Bu kurul üyeleri de altı yıl için seçiliyorlar ve altı yıl süreyle bu kurul üyelerini değiştiremiyorsunuz. Üçüncü bende bakarsanız bu hüküm var.

Altı yıl çok uzun bir süredir. Türkiye'de özerk kurullar, maalesef, yerine oturmamıştır; sorumluluklarını siyasî iradeye uygun bir istikamette de kullanmamaktadırlar.

Bir misal vereyim: YÖK var, Yüksek Öğretim Kurulu. YÖK'ün uygulamaları bütün siyasî partileri ve idareleri zaman zaman çok rahatsız etmiştir. Bir Muhterem Başbakan, kendi Başbakanım zamanında "ben, YÖK'ün uygulamalarına katılmıyorum, yetkim olsa bunu değiştiririm" demiştir. Yani, millet seçecek, Meclis güvenoyu verecek, hükümet olacak; ama, Yüksek Öğretim Kurulundaki uygulamalar, hükümet başkanının iradesine, hükümetin iradesine ters istikamette gelişecek. Bu tip kurumlar, demokrasinin yerleşmediği, hukukun yerleşmediği, temel hak ve hürriyetlerin hem kullananlar hem de kullandıranlar, denetleyenler yönünden belirli ölçülerin teşekkül etmediği geçiş dönemi toplumlarında -ki Türkiye geçiş dönemindedir, demokrasinin daha yerleşmediği bir topluluktur- bu tip özerk kurumlar haddini aşar ve sıkıntılara sebep olur. Altı yıl süreyle de seçiyorsunuz, ne yapacaksınız; yani, seçim olmuş, yeni bir parti iktidara gelmiş, bu kurumla temel politikalarda uyum gösteremezse nasıl değiştireceksiniz bu kurumu? Yedi kişi ayrı bir hükümdarlık gibi istediği kararı verecek; ne yapacaksınız ben, size söyleyeyim; o zaman, hemen kurumla ilgili kanunun bu maddesini değiştireceksiniz ya da kurumun üye sayısını azaltıp, çoğaltacaksınız, o kanun tasarısının, teklifinin kuyruğuna da, bir geçici maddeyle "bu kanun çıkar çıkmaz kurul üyeleri değişir, yeniden seçim yapılır" diyeceksiniz ve sizin hükümetinizin temel tercihi ve politikalarına uygun bir kurulu tekrar getireceksiniz. Ben, Komisyonda da defaatle ifade ettim, geçen 20 nci dönemde de biz bunu uzun uzun konuştuk; siyasî iradenin burada kendi kendisini bağlamaması lazım. Ekonominin sorumlusu olan siyasî iradedir, iktisadî hayatın sorumlusu olan siyasî iradedir; yani, kötü giderse faturayı siz ödersiniz; seçimle ödersiniz, Yüce Divanla ödersiniz, bir başka şekilde ödersiniz. İyi giderse de, onun mahsulünü siz toplarsınız seçmen nezdinde ve takdirler de sizinle beraber olur.

Yani, özerk kurumları düzenlerken dikkatle bakmak lazım. Evet, Türkiye'de siyasetten şikâyet çok, doğrudur; ama, siyasetten şikâyet ederek, siyaseti kötü sayarak bir yere gitmek mümkün mü? Benim, zaman zaman topluluklara söylediğim şudur: Türkiye'yi yöneteceksiniz. Kim yönetecek; sizin seçtiğiniz -milletin seçtiği- insanlar yönetecek. Başka bir yerden insanlar gelip, Türkiye'yi yönetmeyecek, bu toplum kendi kendisini yönetecek. Eksiğiyle gediğiyle siyaset yine en salim yoldur; siyaseti ve siyasetçiyi güçlendirmek, Türkiye'nin meselelerini halletmek bakımından en doğru yoldur. Çünkü, vatandaş siyasetçiyi her an tenkit eder, her an değiştirme imkânına sahiptir, seçimle değiştirme imkânına sahiptir, denetleme imkânına sahiptir. Bunun üzerinde ısrarla durmakta fayda var.

Bu madde de, bu kanun tasarısının kalbidir. Bakın, daha önce, değerli eski bakan arkadaşımız Pakdemirli ifade ettiler, kendileri Hazine Müsteşarlığı da yaptı, geçmiş hükümetlerde bu meselelerle ilgili sorumluluklar taşıyan bir arkadaşımızdır. Bir genel müdürlük var, Hazine Müsteşarlığı var; biz şimdi bunların yerine, getiriyoruz, özerk bir kurum kuruyoruz; yani, bir başka dukalık kuruyoruz diye endişemiz var.

Bu, benim partimle, şahsımla ilgili bir mesele değil; bütün partilerin ve bütün hükümetlerin meselesidir; yani, siyasî gücü, erki elinde bulunduran iktidarların tasarruf edemeyecekleri yerler, ancak, adalet mekanizmalarıdır, hâkimlerin kararlarıdır; çünkü, adliye ayrı bir konudur, sahası ayrıdır, Anayasada ayrıdır; ama, icrayla ilgili, ekonomiyle ilgili, iktisadî durumla ilgili, bankalarla ilgili, sermaye piyasasıyla ilgili sahalarda, bunu, bu şekilde, hükümetin siyasî iradesinin dışına çıkarmayı fevkalade yanlış bulurum. Birtakım yanlışlar oluyor; efendim, işte, iyi yönetilmiyor; bankalar şöyle satılıyor, böyle alınıyor; batarken göz yumuluyor, siyasetçi göz yumuyor... Haa, bunun çaresi var. Bunun çaresi, yine, siyasî mekanizmaların içindedir. Meclisin komisyonları çalışır. Soruşturma komisyonu kurulur, araştırma komisyonu kurulur, suçlu kimse -bürokrat mıdır, bakan mıdır- getirilir, onun hesabı ondan sorulur; onun mekanizmaları var; ama, bu mekanizmalar çalışmıyor diye, siyasette yozlaşma var diye, biz, bütün kurumları siyasetin dışına çıkarırsak, bu ıstırabı yarın duyarız, tekrar bunları düzeltme ihtiyacında oluruz.

Bürokraside çalışan çok değerli insanlar var; ama, bunlar da insandır nihayet; bunların da, çeşitli temasları var. Biz, burada, geçen dönemlerde, özelleştirmeyle ilgili kanunu müzakere ediyoruz; bakıyoruz, Özelleştirme Kurumunun başındaki zat, altı ay sonra gitmiş, falan holdingde koordinatördür. Yani, bu insanların, bu bulundukları görevlerde, bu özerk dediğiniz kurumlarda çalışırken, birtakım başka münasebetleri bu kurumların kararlarına taşımayacaklarından nasıl emin olacaksınız? Böyle bir şey hissettiğiniz anda da, bu kuruma müdahale şansınız sınırlıdır. Özerk bir kurumda emirle verdiremezsiniz; yani, teşekkül etmiş, altı yıl için seçilmiştir; değiştiremeyeceğiniz bir makamdır, yerdir. Ne yapacaksınız, nasıl müdahale edeceksiniz? Tabiî, bürokrasideki temiz insanlar yanında, bürokraside fevkalade yanlış münasebetler içinde olan insanlar da var. Bunların da hakkından gelmenin yolu, yine, bu Meclis bünyesindeki komisyonları müessir bir şekilde, verimli bir şekilde çalıştırıp, üzerine gitmektir; yani, bugün, Türkiye'de siyaset erozyona uğradıysa, Meclise güven azaldıysa, siyasetçiye güven azaldıysa bunun sebebi Meclis ve bizleriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, 2 dakika ek süre veriyorum.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, bitiriyorum.

Bizde bir ifade var "şerefi mekân bilmekin" diyor; yani bir makamın şerefi, saygınlığı, itibarı o makamda bulunan insanlara bağlıdır, kurumlar da aynı şekildedir. Eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeme hâkim olursa, meselelere hâkim olursa, biliniz ki, bir numaralı teveccüh görecek olan, saygı görecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İstiklal Harbini yapan bir Meclistir ve fevkalade milletin hizmetinde bulunmuş, gücü olan bir Meclistir, ama, bu gücü, Meclisin, Genel Kurulu ve komisyonlarıyla ortaya koyması lazım.

Kanun tasarısının geneli üzerinde konuşurken de ifade ettik, bugün içine düştüğümüz iktisadî sıkıntıların sebebi bu meselelerin zamanında Meclis tarafından ele alınmamasıdır. Şimdi, bakın, burada 1999 mayıs ayı sonu itibariyle konsolide bütçenin gelirleri, giderleri var. Faiz ödemeleri yüzde 70; ama, 1970'li yıllara bakıyorsunuz yüzde 2, yüzde 3; 1980'li yılların başında gelirlerin yüzde 8'i, yüzde 10'u faize gidiyor. 1990'lı yıllarda yüzde 20'ye, yüzde 30'a gelmiş, şimdi yüzde 70'e gelmiş, yüzde 76 nisan ayında, önümüzdeki aylar daha da kötü olacak muhtemelen. Yani, Meclisin bunlara hâkim olması lazım, Meclisin komisyonlarının verimli çalışması lazım. Yani, biz bu tasarıyla bankacılık meselesini çözeceğiz diyorsak... Trafik yasasıyla da trafiği çözeceğiz dedik, çok uzun emek verdik, çıkardık; ama trafik meselesi çözülmedi. Tabiî idarenin, idarecilerin sorumluluğu, kabiliyeti, meseleye yaklaşımı ve Meclisin de denetlemesi çok mühim diyorum.

Teşekkür ediyorum, hürmetlerimi arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Kemal Kabataş; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA KEMAL KABATAŞ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu adına, tasarının 3 üncü maddesine ilişkin görüşlerimi, değerlendirmelerimi sunmak istiyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şu anda tartışmakta olduğumuz Bankalar Kanunu Tasarısı, belki de, 21 inci Dönem içinde, tartışacağımız, yasalaştıracağımız en kritik tasarılardan, en hayatî derecede önemi haiz tasarılardan biri; çünkü, bu tasarıyla çok temel, çok özel, çok radikal bir değişimi, bir sistemi gündeme getiriyor ve Türk malî sistemi, Türk bankacılık sektörüyle ilgili çok radikal bir değişimi yasalaştırıyoruz.

Bu vesileyle, üzerinde durmak istediğim ve takdirlerinize sunmak istediğim bazı noktalar var. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu, Bankalar Kanunu Tasarısıyla iki önemli değişiklik yapılıyor; birincisi, öteden beri yürürlükte olan yasanın bazı hükümleri revize ediliyor, bazı müeyyideler güçlendiriliyor, Sayın Bakanın ifadesiyle, sistem bir anlamda caydırıcı olmak açısından duyarlı hale getiriliyor. İkinci çok önemli bir konu ise, bankacılık sisteminin, bankacılık sektörünün denetlenmesi ve denetlenme sonuçlarının uygulanmasıyla ilgili çok temel bir organizasyonel değişime gidiliyor ve Türk malî yönetiminde, çok özel bir kurum yaratılıyor; süper yetkili, süper güçlü, süper sorumlu bir kurul yaratılıyor ve bu kurul, bağımsız olma, özerk olma, siyasetten arındırılmış karar verme yaklaşımıyla oluşturuluyor.

Sayın milletvekilleri, burada, bu kurulun oluşumuyla ilgili teknik birkaç hususa değinip, işin esasına girmek istiyorum. Yapılan hadise şudur: Bugün bankacılık sistemi, Hazine Müsteşarlığı bünyesinde yer alan Bankacılık Genel Müdürlüğü ve Bankalar Yeminli Murakıplarıyla, Merkez Bankası bünyesinde yer alan Bankacılık Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Birisi, bankalar nezdinde, doğrudan, direkt denetim yapmakta; diğeri ise, gözetim sistemi içerisinde fonksiyon icra etmektedir. Bu iki birim, bu iki büyük kurumdan ayrıştırılarak yeni oluşturulan kurul bünyesinde bir araya getiriliyor; yeni bir kurum oluşturuluyor; bu kurum içinde yeni bir karar organı oluşturuluyor. Bu karar organı, 7 kişiden teşekkül eden, süper yetkili bir organ oluyor. Dolayısıyla bugün Hazine bünyesinde, Hazineden sorumlu bakanın ve Merkez Bankası ve Merkez Bankasından sorumlu bakanın yürüttüğü görevleri, yetkileri ve sorumlulukları, yeni oluşturulacak bu süper kurul üstleniyor. Ama, bu kurul, tümüyle bir bürokratik kurul, siyasetten arındırılmış veya arındırıldığı ifade edilen bir kurul.

Tabiî, burada dikkat edilmesi gereken başka bir nokta var. Bu kurul, Türkiye'nin en büyük fonunun harcama sorumluluğunu ve yükümlülüğünü de üstleniyor. Bu fon, aslında, hergün izlediğimiz Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu. Bu fonun bünyesinde milyar dolarlar birikecek ve bu milyar dolarlar, oluşturulan 7 kişilik bürokratik heyet tarafından tasarruf edilecektir.

Bu kurul, bankalarla ilgili, kuruluşundan, yönetiminden, çalışma esaslarından ve tasfiyesinden başlayarak, bütün kararları alacak. Şüphesiz, bu kararların çok önemli olanı, bankacılık sisteminde rehabilitasyonla ilgili olanlarıdır. Banka kurulması, bankaların denetlenmesi meselesi, kendi içerisinde rutin bir olaydır; ama, bankacılık sektörünün rehabilitasyonu olayı, çok özel yetkiler kullanılmasını gerektiren bir olaydır. Bu kapsamda; yani, rehabilitasyon gerektiren anlarda, bankalara müdahalenin bedeli, onlarca trilyonun fondan ödenmesi, yüzlerce trilyonluk faturaların üstlenilmesi anlamına gelir. Bizim endişemiz odur ki, böylesine bir bürokratik yapı içerisinde, böyle bir kurul, bu kararları alırken de sorun olabilir, almaması halinde de sorun olabilir. Almaması halinde, sistemin yönetiminde ciddî zafiyetler doğar; alması halinde ise, ortada, yüzlerce trilyonluk tasarruf yapmış ve çok geniş ölçüde takdir hakkı kullanmış, 7 kişilik bir grubun kararları ciddî tartışma yaratabilir.

Sistem üzerinde ciddî bir eleştiri ve uygulama üzerinde ciddî tereddütler yaratılması riski, bugün, bu tasarıyla gündeme gelmekte ve bu açıdan da sistemin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir hususu daha dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bugün, bankacılık sektöründe önemli sorunlar var; önemli bir rehabilitasyon ihtiyacı var. Bu kurulun; yani, bir anlamda devşirme 7 yetkili insandan oluşacak ve siyaset içerisinde oluşturulacak olan bu kurulun, bu önemli kararları alması, bu faturaları üstlenebilmesi yönünde ciddî tereddütler olduğu görüşündeyim; çünkü, böylesine önemli kararlar, böylesine büyük tutarlara ilişkin tasarruflar, Türkiye'nin en büyük fonunun yönetimiyle ilgili tasarruflar, siyasetin koruması olmadan, siyasetin desteği olmadan, kolayca üstlenilebilecek cinsten değildir. Korkarım ki, bu konularda karar alınması yönünden ciddî zafiyetlerle karşı karşıya kalma riskini taşıyor olmayalım.

Değerli milletvekilleri, tabiî, bu konuda, başka bir tereddütü daha ifade etmek istiyorum. Bu kurulun her birisi birer KİT olan ve bugünkü bankacılık sektörünün yüzde 35'ini temsil eden, yüzde 35'lik paya sahip olan kamu bankaları üzerindeki yetkisi ne olacaktır? Kamu bankalarının kapatılması, kamu bankalarının yüzlerce trilyonluk cezayla cezalandırılması yönünde, bu süper yetkili kurul, karar alıp uygulayabilecek midir? Buralarda ciddî tereddütler vardır.

Mutlaka bu kararların alınması yönünde bir görüş oluşursa -ki, oluşacağı anlaşılıyor- bence, bu, bankacılık sistemindeki rehabilitasyon operasyonu, bu kurulun kurulmasından önce, kurulun çalışmaya başlamasından önce yapılmalı ve kurul, göreve başladığı andan itibaren, daha az sorunlu, karar alma yönünden tereddüt yaratmayacak düzenli bir yapıyla karşı karşıya kalmalıdır; çünkü, bu radikal kararların, siyasetin koruması, siyasetin gücü, siyasetin farklı statüsü olmadan alınabileceğine inanmıyorum; çünkü, Türk malî yönetiminde, Türk idarî yapısında böylesine oluşmuş, böylesine oluşturulmuş, birbirini tanımaz, kültürel etik farklılıkları olan insanların, böylesine şahsî sorumluluk gerektiren kararları almakta ciddî tereddütleri olacağı kanaatindeyim. Bu, fevkalade önemli bir konu.

Benzer kurullardaki olaylar çok farklı. Özerk olarak oluşturduğumuz Rekabet Kurulunda dosyayı görüşüyoruz. Takdir hakkımız yok, bir tek dosyaya imza atıyoruz; ama, burada, yerine göre, sorunlu bir banka için, 50 trilyonluk fonu aktarma yükümlülüğünü, bu 7 kişiye yüklemek durumunda kalabiliriz. Bu 7 bürokrat insan, farklı kültürlerden gelecek 7 bürokrat insan, Türk idarî sistemi içerisinde bu kararları alabilir mi, bu sorumlulukları taşıyabilir mi? Siyasetten arındırma bir argüman. Bu, uluslararası sistemde benimsenmiş bir model; ama, bizim yapımız bununla uyumlu mu, değil mi; bunu kendi kendimize sormak zorundayız. Türk malî sistemi, Türk bankacılık sistemi, Türk yönetim yapısı, Türk denetim yapısı, böylesine süper bir kurulun, dünyada var olduğunu bildiğimiz emsaller içerisinde çalışmasına imkân verir mi, vermez mi? Bu anlamda, önemli bir riske imza attığımızın, tekrar altını çizmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, tabiî, bu konuyla ilgili olarak, Bankalar Kanununda yapacağımız değişiklikleri, biraz önyargılardan arındırarak, biraz sağlıklı düşünerek ve mutlaka cezalandırma, müeyyide uygulama anlayışından arındırılmış bir yapıda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kabataş, 2 dakika daha süre veriyorum.

KEMAL KABATAŞ (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

...Türkiye'deki ekonomik sorunlar içerisinde, kamu ve özel sektör içerisinde çok özel yeri olan bankaları değerlendirirken, biraz daha munis, biraz daha realiteye uygun "ben devletim, ben keserim, ben müeyyide uygularım" anlayışından uzakta ele almak ihtiyacıyla karşı karşıyayız.

Bankacılık sektöründe sorunu olan sadece Türkiye değil; dünyanın pek çok ülkesinde, bankaların ve bankacılık sisteminin ekonomiden kaynaklanan sorunları vardır. Bu sorunlara, rehabilitasyon anlayışından uzak yaklaşırsak, korkarım ki, çok fazla zaman geçmeden, bu konularda yeni düzenlemeler yapmak, yeni kararlar almak zorunda kalırız.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kabataş.

3 üncü maddenin görüşmelerine, ANAP Grubu adına Sayın Yılmaz Karakoyunlu ile devam ediyoruz.

Buyurun Sayın Karakoyunlu.

Süreniz 10 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi salonunun bu haliyle faaliyete başladığı gün, ilk defa kürsüye çıktığımda söylemiştim; konuşmacıların zamanı tasarruf edebilmeleri açısından şuraya bir saat konulmasında isabet vardır diye. Her vesileyle de, çıktığımda, bu kürsüde bunu söylüyorum. (DYP sıralarından alkışlar) Bu defa da tekrar etmek ihtiyacındayım; çünkü, şuradan hiçbir şey görmemiz mümkün değil. Ayrıca, zamanın ne olduğunu bilmek bakımından, geriye dönüp sık sık bakmak gibi bir zarureti de ortadan kaldırmış olursunuz. Başkanlık Divanı olarak lütfedip bu meseleyle ilgilenirseniz memnun oluruz.

BAŞKAN – Sayın Karakoyunlu, affedersiniz; göstergede saat var efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili olarak Anavatan Partisi adına görüşlerimizi arz etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3 üncü maddeyle ilgili olarak benden evvel konuşan Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi sözcülerinin konuşmalarını bir arada mütalaa ettiğiniz zaman ve karşılıklı olarak değerlendirmeye aldığınız zaman, iki ayrı görüşün gündeme getirildiğini hemen fark edeceksiniz. Bu fark edilmesi mümkün olan noktayı, eğer sizlere dağıtılmış bulunan Bütçe Komisyonu raporunun 16 ncı, 17 nci, 18 inci sayfalarına bakarak değerlendirirseniz, işaret edilmiş hususları çok daha net bir şekilde kavrama imkânınız olacak.

Bütçe Komisyonu raporuna, gerek Fazilet Partisini Bütçe Komisyonunda temsil eden arkadaşlarımız gerekse Bütçe Komisyonunda Doğru Yol Partisini temsil eden arkadaşlarımız topluca muhalefet şerhleri koymuş durumdalar. Komisyondaki Fazilet Partisi mensubu arkadaşlarımızın itiraz şerhleri ile Doğru Yol Partisine mensup arkadaşlarımızın muhalefet şerhleri birbirlerinden çok farklı nitelikte. Muhalefeti daha geniş kapsamlı bir tabir olarak değerlendirmek durumunda olduğumuzdan, her ne kadar itiraz şerhi diye kaydedilmiş olsa bile, muhalefet şerhi diye kabul ediyoruz. Dolayısıyla da birbirleriyle kıyas edilebilir nitelikleri çok daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Fazilet Partisi adına, 3 üncü maddeyle ilgili olarak grup görüşünü beyan eden Cevat Ayhan arkadaşımızın söyledikleri ile burada yer alan itiraz şerhinin muhteviyatı birbiriyle çelişir. Önemli olan, kimseye herhangi bir şekilde sataşmak, çelişmek, vesairelerine işaret edip polemikte bulunmak değil; ama, sistemin bütünlüğüne varacağımız noktadaki izleyeceğimiz yolun hangi kavramlara dayandığını tespit etmektir. Sayın Ayhan meselenin siyasal bir nitelik kazanması gerektiğini ve siyasetçi kararına talik edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Oysa, burada mümkün olduğu kadar işi siyasetçiden çıkarıyoruz; Odalar Birliği, TÜRMOB, bankalar adına bir kişi, esnaf, sanatkârlar, kooperatifler gibi sivil toplum örgütlerini de bu kadar hassas bir konuda karar almayla yetkili kılma noktasına getiriyoruz.

ALİ COŞKUN (İstanbul) – Konfederasyonlar yok.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Ticaret odaları, borsalar birliği var, TÜRMOB var, Rekabet Kurulundan bir kişi var, bankalar adına bir kişi var. Bu şekilde sivil toplum örgütlerine teşmil ediyoruz.

Sayın Kemal Kabataş'ın ise, burada, hem alt komisyonla ilgili olarak ortaya koymuş olduğu muhalefet şerhinde hem de aynı şerhi tamamen tırnak içerisinde metni olarak benimseyip kabul eden Doğru Yol Partisi muhalefet şerhinde ise, meselenin mümkün olduğu kadar siyasallaştırılması ve bir bakan şahsında temessül eden otoriteyle ele alınması isteniyor.

Değerli arkadaşlar, bir kurum kurmak ve bu kurumun içerisinde bir kurul teşkil ederek karar ve icra ilişkisini, bu kadar hassas bir konuda nihaî otorite haline getirme uygulaması, Türkiye' de ilk değil; Türk banka sisteminde de tek örnek değil. Biraz evvel, Sayın Kabataş da konuşurken dünyada benzer uygulamalar olduğunu ve sistemin mükemmelliyetinden söz etti. Anladığım kadarıyla, sistemin bizatihi tarifindeki mükemmelliyet ile insan unsuruna dayandırdığı farklılık arasındaki önemli noktayı, farkı tefrik edersek, meseleye atfettiğimiz ciddiyet daha iyi ortaya çıkacak.

Bir, kurum, sistem içerisindeki kurumsallaştırma için ihtiyacımız olduğunda ve nitekim, örneği, daha evvelce Refahyol Hükümeti zamanında Rekabet Kurumu şeklinde de gündeme gelmiş idi. Bir kurumun içerisinde kurum faaliyetlerinin ne olması lazım geldiğine ilişkin karar alma kurulunu teşkil etme örneği de, yine 3 üncü maddede derpiş ettiğimiz kurum-kurul ilişkisinde özgün değil, tek değil, ilk değil. Rekabet Kurulunda da aynı mekanizmaları işletiyoruz. Dolayısıyla, mevcut sistemin içerisinde böyle bir sistemle düzenlenmesi ve yönetimin, önce düzenleme olarak bu kurula verilmesi ve daha sonra bu kurulun içerisindeki kararların isabetle uygulanıp uygulanmadığının takip edilmesi, denetlenmesi de çok önemli. Nitekim, itiraz, muhalefet şerhlerinde de söz konusu edilen nokta, bu başlık altında toplanıyor. Demek ki, kurulumun üç temel fonksiyonu var; birincisi, düzenleme hakkını haiz; ikincisi, gözetim yetkisiyle donatılmış; üçüncüsü, denetlemeden sorumlu olması.

Böyle bir sistem, Türkiye'de, 3 üncü maddede derpiş edilmiş olan esaslara göre baktığınız zaman, fevkalade etkin bir bankacılık hizmetiyle ilgili faaliyetlerde bulunacak; ancak, 3 üncü maddeyle ilgili olarak düzenlemenin olumlu oluşuna işaret etmenin yanı sıra, eleştirilebilecek yanları da var. Dolayısıyla, o eleştirilebilecek hususları da huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Düzenlemenin değeri ne; yani, kanun mu düzenleyecek, tüzük mü düzenleyecek, yönetmelik mi düzenleyecek? Hukukî yapısını söyleyebilir misiniz? Hukuk normundaki değeri ne?

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Gayet tabiî söylüyorum; diyorum ki, bugüne kadar Hazineye ait olan bankacılık sistemiyle ilgili ne yapılması lazım geliyor ise, o söylediğiniz hususların tamamı, geçici maddelerde derpiş edilmiş esaslara göre, bundan böyle Düzenleme ve Denetleme Kurulunun yetkileri içerisinde olacak.

Dolayısıyla, arkadaşlar, evvela, 3 üncü madde, madde tedvin tekniği yönünden son derece uzun yapılmış. Bunu düzeltme açısından bazı önerilerde de bulunacağım.

İki, Türkçesi itibariyle tartışılabilir. 21 inci Dönemde böyle karmaşık bir Türkçeyle bir madde düzenlemesinin, ileride bazı iltibasa mahal verebileceği endişesini taşıyoruz ve bununla ilgili olarak da bir değişiklik önergesi vermiş durumdayız.

Bir başka hususu da söylemek istiyorum. 3 üncü maddenin içerisinde finans terminolojisinde tam bir netleşme yok; zaman zaman finans, zaman zaman maliye, zaman zaman maliye piyasaları gibi uzmanlık alanları tarifleri var. Böyle birbirinden farklı tarif alanları içerisinde eğer tayin edilecek kişilerin görev sahalarını belirleyecek olursak, karşılaşılması muhtemel zorlukları önceden gidermiş olabiliriz. Bunu da bertaraf etmeye yönelik bir düzenleme, yeniden bir değişiklik önergesi var; o konuda da olumlu davranış gösterir desteklerseniz, isabetli bir kanun düzenlemiş oluruz.

Değerli arkadaşlar, son 2 dakikada da, daha evvelce bununla ilgili olarak temas edilmiş hususlara cevap arz etmek ihtiyacını hissediyorum. Bunlardan birincisi şudur: Eğer böyle bir komisyon sadece denetim esasına dayalı olarak iş görecektir varsayımıyla bu maddeye ilişkin eleştirileri getirecek olursanız, bankacılık gibi fevkalade önemli ve hassas bir sektörü bütün unsurlarıyla yönetecek, denetleyecek, düzenleyecek, gözetecek kurumda, insan unsurundan kaynaklanan cesaretleri ve disiplinleri ve ehliyetleri de tehlikeye sokmuş olabilirsiniz.

Süremin dolmakta olduğunu görüyorum...

Bu kürsüde, zaman zaman, takip edilen bir meseleye ilişkin olarak görüş beyan edilirken garip bir alışkanlığımız var. İşimize gelen bir meselede, bir cımbızla bir cümleyi seçiyoruz ve kendimizi o cümlenin etrafında, sanki o cümleyle her şey ifade edilmiş gibi, hemen, mal bulmuş magribî misali üzerine yürüyoruz. Oysa, insanlar, siyasî meselelerde ve fevkalade önem taşıyan malî meselelerin açıklamasında önce bir tahlil yapar, sonra da bir hükme varır. Eğer bir tahlil cümlesini alır ve onu bir hüküm cümlesiymiş gibi takdim ederseniz, işinize geldiği ilk örnekte çok isabetli bir noktaya temas ettiğiniz tesellisini duyabilirsiniz; ama, aynı mekanizma yarın öbürgün sizin için uygulandığında, müthiş bir feveranla karşı çıkabilirsiniz. Böyle bir durumu yaratmadan, işin gerçeğini ve doğruluğunu tespit etmekte fayda var.

Sayın Mesut Yılmaz, dünkü grup toplantısında, bir tahlil cümlesi olarak söylemişti; onu bir hüküm cümlesiymiş gibi alıp, gelip burada, onun üzerine eleştiri kurmanın isabetsiz olduğunu ifade ediyorum. Sayın Mesut Yılmaz, Anavatan Partisinin dün akdedilen grup toplantısında, yüzde 10 zam hikâyesini memurlara, sadece bir tahlil cümlesi olarak söylemiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karakoyunlu, 2 dakika daha veriyorum efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

...başından sonuna doğru geçerken, üzerinden geçilmesi gerekli olan bir nokta diye işaret etmiş ve hüküm cümlesinde de, bunun yetersiz olduğunu, enflasyon karşısında memurun ezdirilmemesi gerektiğini hükme bağlamış idi.Dolayısıyla, işin gerçeğini bu vesileyle ifade ediyorum; beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Bankalar Kanununun 3 üncü maddesinin mevcut düzenlenmiş şekliyle işe en yarar tarzda ele alınmış olduğunu ifade ediyorum, bundan sonra bir iki tane değişiklik önergesi var, o konuda desteklerinizi istirham ediyorum -böylece daha sağlıklı bir düzenleme yapmış olacağız- hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karakoyunlu.

Grupları adına başka söz talebi var mı efendim? Olmadığı anlaşıldı.

Şahıslara geçiyoruz. Söz isteme sırasına göre davet ediyorum.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç; buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz sıramı Ali Naci Tuncer Beye veriyorum. Ben, önergede konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Ali Naci Tuncer; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

ALİ NACİ TUNCER (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer parlamenter arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz Bankalar Kanununun bence en önemli maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Malum, Bankalar Kanunu birkaç kere çıkarıldı, Anayasa Mahkemesinin iptali nedeniyle bir hukukî boşluk meydana geldi. Aşağı yukarı aynı hükümleri ihtiva eden bir kanun tasarısı önümüze geldi; ama, 3 üncü maddede yeni bir kurum doğdu; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu.

Saygıdeğer arkadaşlarım, son zamanlarda özerk müesseseler diye müesseseler türettik. Bu ihtiyaca neden geldik; her özerk kurumun arkasına biz siyasîlerin sızmasını önlemek için... Açık gerekçesinde olmasa da gizli gerekçesinde bu var.

Saygıdeğer arkadaşlarım, devlet idaresinde en mükemmel rejimin demokrasi olduğu, dünyada çoğunlukla kabul edildi. Demokrasinin vazgeçilmez unsuru parlamento ve onun da unsurları biz parlamenterleriz. Biz, buraya gelmiş insanlar, milletin vekili olarak geldik ve hepsi kendi iş sahasında temayüz etmiş, kıymetli insanlar. Biz, bu çatı altına geldiğimizde, ne oluyor da bozulmuş kabul ediyoruz kendimizi de, biz, oraya sızmayalım diye zırhlar yapıyoruz?!. (DYP sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer arkadaşlar, Anayasamız, devlet idaresini üç rükne bağlamıştır; yasama, yargı ve yürütme. Yürütmenin başında biz politikacılar olacağız. Biz, kendi yetkilerimizi kısıtlıyoruz. Devlet nizamının iyi işlememesi nedeniyle, yasama olan ana görevimizin dışında, maalesef, seçmenlerimiz için bazı kapıları zorlama durumunda kalabiliyoruz. Bu, devlet idaresinin iyi çalışmamasındandır; ama, ben inanıyorum ki, her parlamenter, kanuna saygılı, götürdüğü bir işi, mevzuata uygun olduğu nispette ister. Devlet yapısının iyi çalışmaması nedeniyle meydana gelen aksamaları, hiçbir zaman, biz politikacıların günahı olarak görmemek lazım.

Sevgili arkadaşlarım, bir özerk müessese kuruldu. Hükmî şahsiyeti haiz olacak, idarî ve malî özerkliği olacak; zaten, malî özerkliği olmadan idarî özerklikten de bahsedemeyiz. Şimdi, bu kurum, acaba malî özerkliği haiz mi? Üçüncü madde de, ilgili bakan -2 nci maddeye göre ya Sayın Başbakan veya görevlendirdiği sayın devlet bakanı olacak- Fon dahil olmak üzere, Kurumun yıllık hesaplarıyla harcamaya ilişkin işlemlerini Sayıştay denetçisi, Başbakanlık müfettişi ve maliye müfettişlerinden oluşan bir komisyona denetletiyor ve onun hazırlayacağı rapora göre de her türlü tedbiri alabiliyor.

Sevgili arkadaşlarım, bu ara rejimlerin getirdiği, Türkiye'de, bir denetim sistemi başladı; Devlet Denetleme Kurulu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş Kurulu... Nedir bu kurullar?! Biz, bürokratımıza mı inanmıyoruz, birbirimize mi inanmıyoruz. Osmanlılardan beri gelen bir Sayıştay, devlet adına hesapları kontrol eder; bir de, her kurumun teftiş kurulu vardır. Bunun dışında, şimdi, yeni bir kurul daha oluşturuyoruz; 3 müfettişten meydana gelecek, rapor tanzim edecek ve bakan, bunun gereğini yerine getirecek. Hani, malî özerklik?!. Eğer, biz politikacılar kötü insanlarsak, onun başına gelecek bakan da, ben, siz, birimiz olacağız., eğer biz kötüysek, orada da bunu suiistimal edebiliriz. 3 tane müfettişe vereceğimiz bir talimatla, bu kurulun malî özerkliğini sona erdirebiliriz.

Sevgili arkadaşlarım, kurullar kurulurken, üyelerinin genel vasıfları tarif edilir; oraya seçilecek insanların genel vasıfları belirtilir, ona göre tespit yapılır. Buraya gelen hiçbir üye, bir kurumun temsilcisi değildir. Gelen üye Maliyenin temsilcisi değil ki onun şartını ayrı belirtelim, DPT'nin temsilcisi değil ki, kurulun üyesi. Onun için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) – Ne kadar eksüre veriyorsunuz Sayın Başkanım?

BAŞKAN – 1 dakika eksüre verdim.

ALİ NACİ TUNCER (Devamla) – Sağ olun.

Buraya seçilecek üyelerin genel vasıflarını belirtip, ona göre seçim yapmamız lazım. O kurumların temsilcisiyseler ona göre belirtmemiz lazım, ki, kanun tedvininden, sanki oranın temsilcisiymiş gibi anlam çıkıyor "ileride görevlerine dönecekler" deniliyor. Altı senelik bir müddet veriyoruz. Belki, altı senenin başında özerk olarak hareket edebilir. Görevinin bitmesine bir ay, iki ay kala görevine dönecek bir bürokrat nasıl bağımsız hareket edecek sevgili arkadaşlarım?! Gerçekçi olmamız lazım. Bir iş yapalım derken, bu müesseseyi daha çok tahrip etmeyelim. Eğer, özerk müessese olarak kuracaksak, şartlarını ona göre belirleyelim. Bence, buna lüzum yok. Kırkbir sene bürokraside çalışmış bir arkadaşınız olarak ifade ediyorum, özerk müesseseler, daima, hizmetin önünü tıkamıştır. Devlet, eğer siyasetçisine güvenmezse, siyasetçi bürokratına güvenmezse devlet işlemez. Biz, ilk önce kendimize itimat edeceğiz.

Bu maddenin değişiklik önergelerine göre yeniden düzenlenmesini takdirlerinize arz ediyorum; saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuncer.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay'a söz veriyorum.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyeler; her şeyden evvel, hepimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak, demokrasinin buraya gönderdiği insanlar olarak, demokrasinin tarifinde anlaşmamız lazım. Demokrasi, kurallar rejimi ve kurumlar rejimi.

Şimdi, nasıl, ülkemizde, demokrasi, kurallar ve kurumlar çerçevesinde işliyorsa, bu yasa tasarısıyla önümüze gelen kurum da, kurul da, aynı şekilde, demokrasinin bünyesinde bulunması gereken yapılanmalardan bir tanesidir. Onun niçin öyle olduğunu izah etmeden önce şöyle söyleyeyim: En az bizim kadar demokrasiye sahip Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre, İngiltere, Japonya gibi ülkelerde bu kurul ve kurumlar var. Demek ki, demokrasi deneyimi, bizden fazla...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, bu, düzenleme kurulu gibi mi var?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Evet...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, oralarda bürokratlar, Türkiye'deki kadar çabuk, sık değiştirilmiyor. Verdiğiniz örnekle Türkiye aynı değil.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – İzin verirseniz geleceğim. O da bir kültür meselesi.

Demokrasiyi yaşayarak demokrasi kültürümüzü zenginleştirdiğimiz kadar, o kültürün içerisinde de diğer alt kültürleri zenginleştireceğiz; bu bir süreç. Bu süreçten geçerken de, kendimizi, toplumumuzu ve sistemimizi, bazı çağdaş araçlardan yoksun bırakmamamız gerekiyor.

İşte, bu anlayışla, o ülkeler, engin demokrasi deneyimleri sonucunda, yine, parlamentolarının, siyasetçilerinin yetki alanları dışında, bankacılık sektörünün gözetim, denetim ve yönetimine ilişkin yetkileri böyle özel kurullara devretmiştir. Demokrasi, zaten bir anlamda da gerektiği yerde yetkilerden vazgeçebilme, yetkileri paylaşabilme; çünkü, demokrasiye geliş, bir kişinin yönetiminden o yönetim yetkisinin milletle paylaşılmasına dönüştürecek. O nedenle, demokrasinin bu tür kurumlarını Türkiye'de geliştirmek, demokrasiyi geliştirmenin de bir yolu.

Şimdi, bu kurum ve kurul kavramında bazı şeyleri yerine oturtmamız gerekiyor. Elbette, bu kurumun bünyesine Hazineden iki idarî birim geçmektedir; birisi denetleme, birisi de bankacılık; Merkez Bankasından da fon ve bankacılık birimi. Bunlar bürokratik altyapı olarak kurumun teknisyen kadrosudur; yalnız, kurumu yönetme, kurumun politikasını oluşturma bu bürokratların içinden değil, 7 tane seçilecek insan karar organıdır. Onları da seçip oraya gönderirken, başlangıçta geneli üzerinde görüşlerimi açıklarken bir şeyin altını çizdim, bu kurumun çağdaş bir kurum olarak halkımızın tasarruflarına sahip çıkabilmesi için, bu alandaki en iyi 7 insanımızı bulup çıkarmak yükümlülüğümüz var demiştim. O da işte bir kültürün ürünü; demokrasimizin güçlenmesini sağlayacak. 7 insanı bulup buraya getireceğiz ve buradaki kurumların da birer insanı seçecek veya bünyelerinden çıkartacak kurumlar olarak tanımlanmadığını, her seçimde bir seçme yönteminin olduğunu, o seçme yöntemi için bu mekanizmanın getirildiğini söylemiştim. Bu bağlamda, hükümet tasarısına bakarsanız, en başlangıçta gelen, ilgili bakan seçip Bakanlar Kurulunun önüne getiriyordu; bu, Fransız sistemi. Bakana güvenmişler, ona seçtirmişler ve sorumluluğu da o üstleniyor. Bu unsurlar gerek 20 nci Dönem gerekse 21 inci Dönem Plan ve Bütçe Komisyonunda enine boyuna tartışıldı, bakanın seçmesi yerine çeşitli kurumların göstereceği adaylar arasından Bakanlar Kurulunun seçmesi tarzına geldi. Bu da bir yöntem. O mu daha iyidir bu mu daha iyidir, isterseniz üç gün tartışabiliriz; ama, o tartışma bizi bir yere götürmez.

Diğer taraftan, bu kuruluşun özerk olup güç kazanabilmesi için -dediğim gibi- insan unsuru önemli, her şeyde olduğu gibi; o nedenle de, hepimizin o insan unsuruna gereken önemi vermesi gerekiyor.

Diğer taraftan, bu yasadan bankacılık sistemimiz ne kadar yararlanacak, ne kadar fayda gelecek denildi ve Trafik Yasasından örnek verildi. Trafik Yasasını mükemmel çıkarırsınız; direksiyonun gerisindeki insanlarınıza belirli anlayışı veremiyorsanız ve o eğitimi veremiyorsanız, elbette o trafik kazaları olmaya devam eder. İşte, bankacılıkta, başkasının parasını tasarruf edebilme yetkisinin olduğu yerde, onun denetimi, izninin verilişinde, belirli kültür zenginliğine gelmiş insanlarımızı burada görevlendirmekten geçer.

Malî özerklik konusuna gelince, dikkat ederseniz buradaki düzenleme, kurumun hesapları ile fondan yapılan harcamalarla sınırlıdır, kararların denetimi değildir. Kararların alınmasında kurum özerk; ama, kararlarının sonucunda kendisine emanet edilmiş kaynakları nasıl kullanıyor, onun denetimidir. Eğer orada bir hata varsa, düzenlenecek rapora göre de gerekli karar alınacaktır.

O üç kuruluşun isminin zikredilmesi de, başlangıçta "bakana bırakalım, bakan denetlesin" dedik; fakat, arkadaşlarımız "hayır, bakan değil, bakan istediğini seçmesin, en azından ülkemizdeki en üst düzeydeki denetim kurumlarından oluşan bir heyet marifetiyle incelensin" dediler; saygı duyduk, kabul ettik.

Bütün bu hususları bilgilerinize sunmakta fayda gördüm; çünkü, bu madde üzerinde verilecek önergelerde bu kavramlardan uzak hareket edersek, aslında çok iyi çalışabilecek bir kurumu, kuruluş anından itibaren işlemez noktaya getirip, sorunları o andan itibaren başlatabiliriz. O konuda uyarıcı olarak bilgilendirmeyi görev bildim.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına söz isteyen değerli milletvekillerimiz Sayın Cevat Ayhan ve Sayın Altan Karapaşaoğlu idi.

Son sözü vereceğim.

Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan ...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5 dakikalık süre içerisinde 3 üncü maddenin, özellikle üçüncü fıkrasının özelliklerini veya işlevlerini anlatmak mümkün değil; ama, size, yapılmak istenileni çok kısa yoldan anlatayım.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, 55 inci hükümet, bankalardaki, Hazine Müsteşarlığındaki çok büyük yolsuzluklardan, mafya-banka ilişkilerinden dolayı düşürülmüş bulunuyor. Tabiî, bu düşürülme hadisesi hükümete çok büyük bir yara verdi. Bunun düzenlenmesi gerekiyor. Bu da nasıl düzenlendi, bir örnekle söyleyeyim. Tabiri caizse, efendim, burada, aile içinde yaramazlık yapan bir çocuk var, rahatsızlık veriyor. Denildi ki "evladım, sen gel, şu odaya gir, üstünü kilitleyelim, orada ne halin varsa gör."

Bu tasarı, aslında, bir değişiklik getirmiyor; getirdiği değişiklik, yalnızca yönetimiyle ilgili. Bankalarda bir hadise vuku bulduğu zaman "ne yapalım, kurul böyle yaptı" denilecek ve kurulun üzerine gidilecek, ilgili bakanlık veya hükümet veya diğer organlar üzerine gidilmeyecek. Özet olarak hadise budur.

Değerli arkadaşlar, yukarıda zikretmiştik, 9 kişiden oluşsun, içerisine sivil toplum örgütü niteliğindeki kuruluşlardan da temsilciler girsin diye. Zira, bu kurulun üç özelliğinin olması lazımdı; birisi para yönetimiyle ilgili, diğeri bu paranın denetimiyle ilgili, bir diğeri de para piyasalarındaki hareketi denetlemekle veya yönlendirmekle ilgiliydi. Dolayısıyla, 9 kişilik bir liste yapıldı. Toplam 9 kişi olmak üzere, süper, bilgili, kabiliyetli, toplumda temayüz etmiş uzman bulundurmak gerekiyor dedik. Böylece, amacımız, oligarşik, bürokratik bir ekonomik güç odağı oluşturmak yerine, özellikle ekonomik ve sivil toplum teşekküllerinin katılımıyla oluşturulacak olan bu kurul, ayrıca para konusunda bir akreditasyon konseyi gibi çalışacak. Nasıl olacak; bankaların iç ve dış piyasalardan taze para bulmak, ekonomimize canlılık kazandırmak konusundaki faaliyetlerine de katkıda bulunacak.

Ayrıca, bu kurulun, kamuoyuna ve uluslararası finans çevrelerine, iş âlemine güven vermesi ve bağımsız olduğunu da kanıtlaması gerekiyor. Dolayısıyla, oluşturulacak kurulun özerkliği yanında, tayin ve tespit kriterleri de önem arz ediyor. Böyle önemli konseyin son görevlendirme merciinin de, siyasî mülahazalardan uzak olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olması gerekiyor. Aksi takdirde, ihaleye yolsuzluk karıştırdığı gerekçesiyle düşürülen bir hükümetin iki kanadının devamı niteliğinde olan 57 nci hükümetin bu icraatı, 55 inci hükümet kanatlarının bir icraatı olarak algılanacaktır.

Yukarıda belirtilen kesimler, üç kat olarak, nitelikleri yasada belirlenmiş adayları kurum dışından olmak üzere teklif etmelidirler. Bu üç kat oranındaki elemanlar Bakanlar Kurulunda iki kata düşürülmeli -yani sayıları 2'ye düşürülmeli- sayıları iki kata düşürülen bu temsilciler de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1'e yani aslî üyeye indirilmelidir; seçilmesinin milletimiz adına yapıldığı mesajı topluma verilmelidir. Bağımsız ve özerk bir kurum olduğu ifadesi olacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimini asla gündemden çıkarmamak gerekiyor. Bu seçim Türk Milleti adına olacak, topluma güven verecek, özerk ve millet adına icraat yapan ve millete karşı sorumlu bir kurum oluşacaktır. Dış dünyaya da bankalarımız ve paramız hakkında bir güven verecektir.

Ancak, karşılaştığımız manzara üzücüdür. Yine, hükümetin denetiminde devasa bir KİT oluşturulmaktadır. Bir vücudun hayat güvencesi olan kan konumundaki para, halkımızdan toplanarak devasa bir oluşum eliyle devlet bütçesi üzerinde faiz, para kasırgası, fırtınası oluşturacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, 1 dakika daha veriyorum size efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Tabiî, bundan hep beraber üzüntü duyacağız. Sayın Bakanımız, burada, daha önceki konuşmalarında, diğer kurumların yasada evsafı belirtilen özelliklerde eleman bulmakta zorlanacaklarını ifade ettiler zannediyorum; ancak, böyle bir şey olamaz, mümkün değil; zira, kamu kesiminde yetişmiş, en mükemmel elemanlar özel sektördedir. Kaldı ki, geçtiğimiz dönemde yaşadık, devletimizin elinde süper elemanlar var; ama, gelin görün ki, yine de, o bankaların içini boşaltabilen çok mahir, cambaz özelliğinde elemanlar var serbest piyasada. Dolayısıyla "eleman bulunmaz" konusundaki ifadeleri kabul etmek mümkün değildir. Toplumun sivil kesimlerine güvenilmesi gerekmektedir. Ben, bu konuda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, yarım dakikada bitiriyorum... Yarım dakikada bitiriyorum...

BAŞKAN – Efendim, prensibi bozmayalım.

Tamamlayın efendim, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 1 dakika vermediniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Verdim efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Efendim, ben bir konuda, bu Parlamentoda geçen dönem olmayan, geçtiğimiz dönem Hükümetin düşürülmesi konusunda bilgi sahibi bulunmayan milletvekili arkadaşlarıma sadece hatırlatma görevimi yapıyorum.

Bu yasa, doğrudan doğruya kendilerini korumak amacıyla bir başka tarafa yönlendirilmiş bir yasadır. Dikkatlerinizi buraya toplamak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, teşekkür ediyoruz efendim.

Görüşmekte olduğumuz 3 üncü maddeyle ilgili konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili verilmiş 5 adet önerge bulunmaktadır. Önce geliş sırasına göre bu önergeleri okutacağım; sonra, aykırılık noktasından teker teker okutup işleme koyacağım.

Şimdi önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan bankalar kanunu tasarısının 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

Kamer Genç Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan bankalar kanunu tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesindeki "Bakanlar Kuruluna sunulur" ibaresi yerine "Bakalar Kuruluna iletilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Altan Karapaşaoğlu Faruk Çelik Fethullah Erbaş Bursa Bursa Van

Ali Coşkun Mehmet Fuat Fırat İstanbul İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankalar Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Özgün Mehmet Altan Karapaşaoğlu Fethullah Erbaş Balıkesir Bursa Van

Ahmet Sünnetçioğlu Mehmet Fuat Fırat Ali Coşkun Bursa İstanbul İstanbul

Faruk Çelik Bursa

"3. Kurumun karar organı, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere dokuz üyeden oluşan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruludur. Kurul Başkanı, Kurumun da başkanıdır. Üyelerin, hukuk, iktisat, malîye, bankacılık, işletmecilik, kamu yönetimi ve dengi dallarla ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim yapmış olmaları gerekir. Üyeler, aşağıda isimleri belirtilen kurumlar tarafından üçer kişi olmak üzere Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığına bildirilir. Devlet Bakanlığı bu listeyi Bakanlar Kuruluna sunar. Bakanlar Kurulu, kendisine sunulan her kuruma ait üç kişiden ikisini tespit ederek Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. Türkiye Büyük Millet Meclisi de, bunlardan bir kişi seçmek suretiyle kurum karar organını seçer. Karar organına üye verecek kuruluşlar: Hazine Müsteşarlığından bir kişi, Maliye Bakanlığından bir kişi, Sermaye Piyasası Kurulundan bir kişi, Devlet Planlama Teşkilatından bir kişi, Rekabet Kurulundan bir kişi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden bir kişi, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonundan bir kişi, Türkiye Yeminli Malî Müşavirler Odası Birliğinden bir kişi, Bankalar Birliğinden bir kişidir. Bu Kurul, ilk toplantısında, bir başkan, bir de başkan yardımcısı seçer. Önerilecek adayların, bankacılık, finans, ticaret hukuku, maliye ve denetim konularında fiilen 12 yıl çalışmış ve üst düzey yöneticilik yapmış olmaları gerekir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankalar Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin 3 numaralı fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

"Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından önerilecek diğer adayların fiilen 12 yıl çalışmış, bankacılık ve ticaret hukuku alanında temayüz etmiş bankacı, hukukçu ve akademisyen arasından..."

Fikret Uzunhasan İsmail Köse Zeki Çakan Muğla Erzurum Bartın

Ali Günay Ömer İzgi Hatay Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü madde beşinci fıkrasının, son satırda, son cümledeki "üst düzey" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

Cevat Ayhan Rıza Ulucak Lütfü Esengün Sakarya Ankara Erzurum

Ali Güner Faruk Çelik Iğdır Bursa

BAŞKAN – Önergeleri bilgilerinize sunduk.

Şimdi, önergeleri işleme koymak için en aykırısından başlayarak tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

Kamer Genç

Tunceli

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmamıştır.

Sayın Genç, teşrif mi edersiniz?..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, katılmaları için açıklamam lazım.

BAŞKAN – Hay hay, buyurun efendim; 5 dakikalık süreniz var. (DYP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemi izah etmek üzere karşınızda bulunuyorum; saygılar sunarım.

Biraz önce, Sayın Bakan burada konuştu "Türkiye, kurumlar ve kurallar ülkesidir" dedi. Keşke öyle olsa. "Fransa'da var" dediler. Bakın, Fransa'da, Danıştay üyelerini Cumhurbaşkanı seçer; ama, nasıl seçer; Danıştay Genel Kurulu, üye seçmek için toplanır, 3 aday belirler ve Cumhurbaşkanı, bu 3 aday arasından birinci sırada yer alan kişiyi seçer. Hiçbir zaman, Danıştay tarihinde ve Cumhurbaşkanının uygulamalarında, hiçbir Cumhurbaşkanı, Danıştay Genel Kurulunun birinci sırada seçtiği bir kişiyi atlayarak ikinci kişiyi seçmemiştir.

Türkiye'ye gelelim. Türkiye'de, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerini de Cumhurbaşkanı seçer. Danıştay ve Yargıtay kontenjanından seçilen üyeler vardır. Danıştay Kurulunda veya Yargıtay Genel Kurulunda bir üye 150 oy alır, bir üye 50 oy olur; ama, bizim Cumhurbaşkanımız gider, 50 oy alanı seçer. (DYP sıralarından alkışlar)

Sevgili milletvekilleri, işte, Türkiye'de, kurumlar ve kurallar yetişse ve insanlar demokrat kültürünü alsa, yurtseverlik duygusu gelişse, insanlarda sorumluluk duygusu gelişse ve insanlar, hakikaten, toplumun karşısında bir sorumluluk duysa, halkın karşısına çıktığı zaman, o halk kendisine birtakım tenkitleri getirdiği zaman bunları duysa, amenna; ben de size saygı duyarım; ama, Türkiye, maalesef, daha, bu kültüre erişmedi. Taa devletin tepesinde yetişmedi, başbakan seviyesinde yetişmedi, bakanlar kurulu seviyesinde yetişmedi.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Neler söylüyorsun sen?!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu nedenledir ki, biz, demokratik ülkelerde var olan demokrasi kurumlarını alamıyoruz.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sen nasıl konuşuyorsun?!

KAMER GENÇ (Devamla) – İbrahim, sen sus... Seni yeniden bakan atayacağız; sen sus!..

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri, öyle acayip bir denetleme ve düzenleme kurulunu getiriyoruz ki, ne diyor; bu, hem düzenleme yapacak ve hem de kararları kesin olacak. Sevgili milletvekilleri, böyle bir yapı olmaz.

Düzenleme yetkisi... Bakın, Anayasanın 125 inci maddesine göre, her türlü idarî eylem ve işlemlere karşı yargı yolu açıktır. Bir kurum oluşturuyoruz. Kimlerden; bürokratlardan, idareden... Yani, bırakın idarenin eylem ve işlemlerine karşı, Meclisin çıkardığı kanunlarda Anayasa açık; yani, Anayasaya başvurma meselesi açık.

Bakın sayın milletvekilleri, gerçekten, ülkenin başına çok büyük belalar açabilecek,Türkiye'de ekonomiyi çıkmaza sokacak -özellikle etkili holdingleri- Türkiye'de fakir fukaranın tırnağından, yiyeceğinden biriktirdiği tasarrufları hunharca harcayabilecek bir kurum oluşturabilir; çünkü, bu kurumun bir özerkliği yok; yani, bir bakan önerecek, Bakanlar Kurulu atayacak. Şu Bakanlar Kurulu, Sayın Bakan, siz derseniz ki: Fırsat bizde, bir önerelim, bu bankaları altı sene istediğimiz gibi kullanalım. Bu olmaz; Türkiye'nin ekonomisini çıkmaza sokacaksınız. Bu Kurulun Türkiye'de işlemesi mümkün değil. Türkiye'de, maalesef, insanlar, özerkliği kazandıkları zaman, hele idarede kazandıkları zaman, Türkiye yönetimini çıkmaza götürüyorlar. İşte görüyoruz, Türkiye'de bir basın patronluğu var, basın birinci organ olmuş Türkiye'de; birinci organ olmuş... Yani, daha doğrusu, birinci güç olmuş, karşısında duramıyorsunuz. İşte, enerji ihalelerini alıyorlar. Yarın enerji ihalelerini aldıkları zaman ne olacak; Türkiye'de enerji hizmetini vermeyecek, ondan sonra devlet bütçesi büyüklüğünde para tahsil edecekler, hizmet de vermeyecekler. Kim bunlara karşı; arkasında televizyon var, gazete var... Buyurun bakalım, hangi hükümet buna karşı savaşacak?

Onun için, bakın, mümkün olduğu kadar, Parlamento olarak, yasama organı olarak, rejimi sıkıntıya sokabilecek derecede yeni yeni kurumlar oluşturmayalım ve bu kurumlara yetkiler vermeyelim.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Niye söz aldığını unutma Kamer.

KAMER GENÇ (Devamla) – Düzenleme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir; biz, siyasetçiler olarak, kendi yetkilerimizi, idareye, mümkün olduğu kadar devretmeyelim. Yani, bunları gördük birtakım yerlerde.

Benim dediğim budur. Bu Düzenleme ve Denetleme Kurulu, hele bankacılık gibi, ekonomi gibi; yani, çok hassas bir konuda, ufak bir hassasiyetle... İşte, borsa, biliyorsunuz, yükseliyor; bir bakıyorsunuz, bir bakan beyanat veriyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, size 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – ...diyor ki "ben, hükümetteki desteğimi çekiyorum" veya bir parti lideri "ben, hükümetteki desteğimi çekiyorum" veya falan hükümet böyle diyor. Bir bakıyorsunuz, borsa o gün birden bire bir düşüş kaydediyor; arkasından bir bakıyorsunuz, ters bir beyanat, büyük bir yükseliş kazanıyor; yani, Türkiye bu... Bu gerçekleri kabul ettiğimize göre ve bu gerçekleri gördüğümüze göre, bizim istediğimiz şu: Sizler iktidardasınız, çoğunluk sizde; ama, değerli milletvekilleri, şuna inanmanızı istiyoruz ki, biz, burada, bu memleketin rejimini çıkmaza sokmayacak derecede, ülkenin geleceğini aydınlığa kavuşturacak yönde, ülkenin önünü açacak nitelikte yasalar yapalım. Bizim görevimiz, size doğruları söylemek. Ben, Danıştayda 18 sene hâkimlik, savcılık yaptım; ben, bürokratların, idarenin ne kadar keyfîlikler düşündüğünü, zaman zaman siyasî iktidarların ne kadar emrine girdiğini ve bu nedenle, ülkenin ne kadar çıkmaza girdiğini gördüm. Ben, bunları söylemek istiyorum.

Bir defa, bir kurum, hem düzenleme yapacak hem de kararları kesin olacak; böyle bir hukuk sistemi yok.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın hatip, konuşmasında ismimi zikrederek sataşmada bulundu. Her ne kadar, bana, zabıtlara bakıp da söz vereceğinizi söyleyeceğiniz tahmin etmeme rağmen, işi ciddiye alıp almadığımı, konuşmalarının ciddiye alınıp alınmadığını sizin takdirlerinize bırakıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben "seni bakan atayacağız" dedim. Ne var yani!.. Beni bakan olarak atasınlar memnun olurum.

BAŞKAN – Efendim, oturduğunuz yerden, arzu ediyorsanız, buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hakaret yok, sataşma yok Sayın Başkan.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Kötü bir şey demedi ki efendim... "Seni bakan yapacağız" demek güzel bir şey yani!..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı söz verecekseniz, sözümü geri alıyorum, bakan yapmıyorum!.. (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Efendim, sözünü geri almış bulunuyorlar. Daha 4 önergemiz var; vakit de geç oldu. Uygun görür müsünüz efendim?

İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Pişman olduktan sonra, bu seferlik olur!.. (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim; zaman kazandırdınız bize, sağ olun.

Sayın Genç'in biraz evvel okuttuğum önergesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının, aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa) ve arkadaşları

"3. Kurumun karar organı, biri başkan, biri ikinci başkan olmak üzere dokuz üyeden oluşan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruludur. Kurul Başkanı, Kurumun da başkanıdır. Üyelerin, hukuk, iktisat, maliye, bankacılık, işletmecilik, kamu yönetimi ve dengi dallarla ilgili mühendislik alanlarında en az lisans düzeyinde öğrenim yapmış olmaları gerekir. Üyeler, aşağıda isimleri belirtilen kurumlar tarafından üçer kişi olmak üzere, Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığına bildirilir. Devlet Bakanlığı, bu listeyi Bakanlar Kuruluna sunar. Bakanlar Kurulu, kendisine sunulan bu kuruma ait üç kişiden ikisini tespit ederek Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. Türkiye Büyük Millet Meclisi de, bunlardan bir kişi seçmek suretiyle kurum karar organını seçer. Karar organına üye verecek kuruluşlar:

Hazine Müsteşarlığından bir kişi, Maliye Bakanlığından bir kişi, Sermaye Piyasası Kurulundan bir kişi, Devlet Planlama Teşkilatından bir kişi, Rekabet Kurulundan bir kişi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden bir kişi, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonundan bir kişi, Türkiye Yeminli Malî Müşavirler Odası Birliğinden bir kişi, Bankalar Birliğinden bir kişi. Bu Kurul, ilk toplantısında bir başkan bir de başkan yardımcısı seçer. Önerilecek adayların; bankacılık, finans, ticaret hukuku, maliye ve denetim konularında fiilen 12 yıl çalışmış ve üst düzey yöneticilik yapmış olmaları gerekir."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet önergeye katılmamışlardır.

Sayın Altan Karapaşaoğlu, gerekçeyi mi okuyalım?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Özgün konuşacaklar efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü paragrafıyla ilgili olarak vermiş bulunduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Bankalar Kanunu Tasarısında, gerçekten endişe duyduğumuz, tereddüt ettiğimiz konular vardır. Bu konulardan bir tanesi de, bu 3 üncü maddeyle düzenlenmekte olan denetleme konusudur; yani, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla ilgilidir.

Değerli arkadaşlar, 20 nci Dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, vergi kanunlarını konuşurken, bu kürsüden, -20 nci Dönemde bulunan arkadaşlar hatırlayacaklardır- "bu vergi kanunları yürümez; önümüzdeki dönemde, önümüzdeki yılda göreceğiz ki, bu kanun tökezleyecek ve piyasalar allak bullak olacak. Dolayısıyla, esnaf ve sanatkârımız başta olmak üzere, gerçekten büyük sıkıntılarla karşılaşabiliriz" diye, defaatle bu kürsüden ifade etmiştim. Nitekim, o düzenlemeler içerisinde bulunan, bugün şikâyetçi olduğumuz, işte, malî milat konusu, geçici vergi konusu, hapis cezaları başta olmak üzere, korkutucu, ürkütücü, piyasaları sindirici tedbirlerin, maalesef, bugün, esnafımızı, piyasamızı, sanatkârımızı ne duruma getirdiğini hepimiz görüyoruz, bu kanunu ille de çıkaracağız diyenler de, bugün, ne yazık ki, "yanlışlık yapmışız" deme noktasına gelmiş bulunuyor. Şimdi, aynı hissiyatı bu kanunda da taşıdığımı ifade etmek istiyorum; bu önergeyi de, esasen, onun için vermiş bulunmaktayız.

Sayın Pakdemirli Hocamız, burada konuşurken, endişe ettiğini, bazı konularda çekince içerisinde olduğunu ifade ettiler; ben de, o endişelere iştirak ediyorum. Acaba, çıkaracağımız bu kanun, piyasaları, bankaları, malî piyasaları endişeye sevk edecek mi; acaba, piyasalar üzerinde olumsuz etkileri olacak mı diye endişe taşıyorum ve bunun da olabileceğine büyük ihtimal veriyorum. Onun için, biz, bu önergeyi düzenledik. Burada diyoruz ki: Tasarıda 7 kişi olarak belirtilen kurulu, 9 kişiye çıkaralım. Buna, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden 1 kişi, TÜRMOB'dan; yani, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Malî Müşavirler Odalarından 1 kişi, Rekabet Kurulundan 1 kişi, Bankalar Birliğinden 1 kişi olmak üzere, bunu 9'a çıkaralım ve bu kurul üyelerini, Türkiye Büyük Millet Meclisinde nihaî olarak oylayalım. Burada, nihaî sözü, Türkiye Büyük Millet Meclisi söylesin istiyoruz. Eğer, tasarıda olduğu gibi, Bakanlar Kurulu, Başbakan bu konuda nihai kararı verecekse, o zaman, bu kanun tasarısında ifade edilen "özerk bir kurul oluşturuyoruz" sözü havada kalır; bu, özerk bir kuruluş olmaktan çok uzağa düşer. Benden önce konuşan sözcüler de ifade ettiler; burada bir bürokratik oluşum söz konusu oluyor. Siyasî irade âdeta dışlanıyor; Vergi Kanununu size örnek olarak gösterdim; orada da bürokrasiye, bürokratlara büyük yetkiler veriliyordu; burada da aynı şey söz konusu olacak. Dolayısıyla, eğer, tasarı, bu şekliyle buradan çıkarsa fevkadale büyük bir hata yapılmış olacak.

Onun için, değerli kardeşlerim, bizim bu önergemiz, tasarının, daha özerk hale gelmesi, daha demokratik hale gelmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin burada söz sahibi olmasının sağlanmasını içeriyor.

O bakımdan, ben, önergemize, Yüce Heyetinizin, Muhterem Heyetinizin destek olacağı inancımı ifade ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Sayın Altan Kaparaşaoğlu ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesindeki "Bakanlar Kuruluna sunulur" ibaresi yerine "Bakanlar Kuruluna iletilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa) ve arkadaşları

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, bu önerge, bir önceki önerge kabul edilebilir gerekçesiyle verildiği için geri çekiyoruz, gereği kalmadı efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Dördüncü önergeyi ıttılaınıza sunuyorum, buyurun efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin 3 numaralı fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.

"Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından önerilecek diğer adayların ise fiilen 12 yıl çalışmış, bankacılık ve ticaret hukuku alanında temayüz etmiş bankacı, hukukçu ve akademisyenler arasından"

Fikret Uzunhasan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bu ifade yeniden bir yazılma şeklidir. Çoğunluğumuz burada değil; ancak, olumlu bakıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

İzin verirseniz, bu vesileyle bir hususu da redaksiyon olarak bilginize sunmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Önergeye katılıyoruz. Ayrıca, yedinci fıkranın sondan ikinci satırında yer alan "görevden uzaklaştırma" sözcüğü yazılım hatası olarak yazılmıştır "görevden alınma" olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Hangi alandaki?.. Yani "fiilen çalışmak" tan neyi kastediyorsunuz? Yani, bankacılık alanında mı fiilen çalışmış, yoksa herhangi bir işte fiilen çalışıp, bankacılık alanına bir ay bile girse, bu yetiyor mu,? Bu, çok önemli bir şey...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, bir hamal da atanacak mı, yönetecek mi, onu söyleyin!..

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Şöyle: Bankacılık alanında, hukuk alanında ve akademisyenlikte fiilen çalışmış...

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Bu anlamda fiilen çalışmış demek istiyorsunuz.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Tabiatıyla, evet efendim.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Teşekkür ederim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır; açık değil...

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Yani, muradımız odur.

BAŞKAN – Okuttuğum önergeye, Komisyon, çoğunluğu olmadığı için katılmamakla beraber, müspet görüş mütalaa ediyor.

Hükümet katılıyor.

Önergeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge bu şekliyle kabul edilmiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1 sıra sayılı Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin beşinci fıkrasının son satırında son cümledeki "üst düzey" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ederim.

Cevat Ayhan (Sakarya) ve arkadaşları.

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, izah edecek misiniz efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 3 üncü maddede vermiş olduğumuz bu önergeden murat şudur: Burada "kurul üyeleri, görevden ayrılmalarını takip eden 3 yıl süreyle, bu kanun kapsamına giren kuruluşlarda üst düzey görevli olarak çalıştırılamazlar." denilmektedir. "Üst düzey görevli" den kasıt nedir? Genel müdür müdür, başkan mıdır, şube müdürü müdür? Burada bir tarif yok.

Tabiî, bunun buraya koyuluşunun sebebi de, bu kurumlarda çalışırken kurul üyesi olarak, bazı bankaları, finans kurumlarını himaye edici, içten bilgi verici i-nside trading dediğimiz- birtakım özel, kanunun tecviz etmeyeceği münasebetlere girmiş olabilir. Bunları biz yakalayamayız, tespit edemeyiz. Sonra da istifa eder, gider orada çalışır. Buna mani olmak için getirilmiş bir hüküm. Ama "üst düzey" lafzını, ibaresini buradan çıkarırsak, bu kurumlarda görev alamaz. Yani, mühim olan, bu kişilerin orada... Müşavir olarak, danışman olarak gider, yine aynı şeyi yapar orada. Bunun buradan çıkarılmasında fayda var. Üst düzeyin tarifi yok çünkü başka yerde. Ya buna bir tarif getireceksiniz veya bu kurumlarda çalışamaz diyeceksiniz. Bunu arz ettim.

İkincisi, benim konuşmamla ilgili, bu maddede Sayın Karakoyunlu "muhalefet şerhinizde bu yok" dediler. Doğrudur; muhalef şerhini arkadaşlar hazırladı, ben de imzaladım. Ona da katılıyorum. Tabiî, biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda 15 kişiyiz muhalefet olarak, 30 kişi iktidar mensubudur. Bu kuruma lüzum olmadığını, siyasetin dışına çıkarılmasına gerek olmadığını orada ifade ettim, oradaki zabıtlarda da vardır. Onu ifade edeyim; ama, muhalefet şerhine koyulmamış. Bir zühuldur onu ifade edeyim.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Böylece, verilen önergelerin görüşmeleri tamamlanmış oldu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oylayın da oy verelim.

BAŞKAN – Sayın Komisyon bir düzeltmede bulunuyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evvela önergeyi oylayın.

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, redaksiyon olanağı varsa, bir konuyu açıklayabilir miyiz?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, 3 üncü maddenin 7 nci fıkrasının dördüncü satırında "üçüncü bendinde" deniliyor; bunu "üç numaralı bendinde" diye düzeltebilir miyiz?.. Arkadaşlarımız, yazılım olarak bunun daha doğru olacağını işaret ediyorlar.

Yine, aynı fıkranın en son satırında "uzaklaştırma" ifadesi var, bunun da "alınma" şeklinde düzeltilmesi daha uygun olacaktır.

BAŞKAN – Hükümet bunlara katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, izniniz olursa, İçtüzüğün 60 ıncı maddesi gereğince, hükümete iki sorum var. Bunun için söz istemiştim; bekliyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin 7 nci fıkrasında "Kurul, Başkan veya bulunmadığı hallerde İkinci Başkanın başkanlığında, en az beş üyenin hazır bulunmasıyla toplanır" arkasından da "kurul kararları, en az dört üyenin aynı yöndeki oyuyla alınır" deniliyor.

Sayın Başkan, burada kurul başkanının oyu hiçbir surette dikkate alınmıyor. Acaba, burada kastedilen şu mudur; "en az beş üyenin katıldığı ve başkanın başkanlığında yapılan toplantıda, en az dört üyenin aynı yöndeki oyuyla alınır." Eğer "üye" derseniz, kurul başkanının oyuna hiç itibar etmiyorsunuz, ister versin ister vermesin anlamı çıkıyor. Yani, burada "üye" kelimesi biraz fazla gibi geldi bana, "üye" kelimesinin çıkması lazım. "dört üyenin aynı yöndeki oyuyla" denilirse, ister başkan olsun ister üye olsun, hepsinin oyu aynı istikamette olduğu takdirde dikkate alınmak durumunda kalınacaktır.

İkinci sorum; 8 inci fıkranın üçüncü cümlesinde "kurumun para, evrak ve her çeşit malları devlet malı hükmündedir" deniliyor. Artık, bu kelimeler Türk hukuk sisteminden çıkarılmakta, yerine "taşınır, taşınmaz mallar" gibi kelimeler konulmaktadır. Çünkü "evrak" derseniz, kıymetli evrak var, başka evrak var; onlar da giriyor. Dolayısıyla "taşınır ve taşınmaz mallar ile emtia" vesaire gibi ifadeler kullanmak daha uygun olmaz mı? Burada kastedilen nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, izniniz olursa, değerli üyenin sorularına ikinci sorudan başlamak suretiyle yanıt vereyim.

Buradaki ifadeler Ceza Kanunumuzdaki hükümlerle paralel olduğu için, kurul üyeleriyle ilgili olarak irtibatlandırma da orayla olacağı için, devlet malının tanımı itibariyle, aynı tanımlamadan hareket edilerek, Ceza Kanununuyla terminoloji birliğini sağlama amaçlanmıştır.

Birinci sorunuza ilişkin olarak da şunu söyleyeyim: Kurulun başkanının, her şeyden evvel, başkan olmadan önce, bir üye sıfatı vardır. Üye olduğu için zaten başkandır. O nedenle, burada, dört üye denilince, başkanın üyelik sıfatı da olduğu için, başkanla beraber veya ayrı olabilir o önemli değil ve ayrıca, biliyorsunuz, başkanın bulunmadığı hallerde de ikinci başkan toplantılara riyaset ettiği için, üyelik sıfatı hepsinin ortak birleştireni olduğu için o terminoloji seçilmiştir.

Teşekkürler efendim.

BAŞKAN – Sayın Bedük?..

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Efendim, üye ve başkan farklı; çünkü, başkanın başkanlığında dört üyeden bahsediyor ve arkasından da, sadece, dört üyenin reyine, oyuna itibar ediliyor. Bu itibarla, başkan, sadece, bunun dışında mütalaa edilmiş oluyor. Ben, sadece kodifikasyon bakımından bir yanlış anlama olmasın uygulama açısından diye söyledim; ama, Sayın Bakan "başkan da onun içerisinde mütalaa olunuyor" şeklinde bir açıklama ifade ettiler; bu, tutanağa da geçti.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Zabıtlara geçmiş olmakla konu açıklanmış oldu.

Teşekkür ederim efendim, teşekkür ederim Sayın Bakan.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, biraz önce, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız, redaksiyon yoluyla, bana göre esaslı sayılabilecek değişiklik istedi; hükümet de katıldı. O değişikleri redaksiyon yoluyla yapamayız; ancak, bir önergeyle yapabiliriz. O nedenle, dikkate alınmamasını istirham ediyorum. Söylediği işler, yani, redaksiyon yoluyla yapılabilecek işler ancak imla hatalarıdır. İmla hatalarını düzeltebilirsiniz; ama, şu kelimenin yerine şunu koyalım şeklinde bir değişiklik, ancak, bir değişiklik önergesi yoluyla yapılabilir, öze aittir. O bakımdan, Başkanlıkça dikkate alınmamasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka soru var mı efendim? Eğer, soru soracak sayın milletvekilimiz varsa, önceden tespit edelim, sonra söz vereyim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Evet, tespit ediyoruz; başka var mı efendim? Yok.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, burada ifade edilen husus "başkanın, izin, hastalık, yurtiçi, yurdışı görevlendirme ve görevden uzaklaştırma" yerine "alınma" sözcüğünün önerilmesinin nedeni şudur: Kanunun diğer taraflarına da bakıldığı vakit görüleceği üzere, gerektiğinde belirli bir suç ihbarı olursa Başbakanın talebi üzerine toplantılara katılma gibi yetkileri başkanın ve üyelerin olmayabiliyor; bu, uzaklaştırma değil, o yetkisini kullanmamadır. Görevden alma, bir soruşturma sonucunda, yargı kararına da intikal etmek suretiyle eğer görevinden alınıyorsa, o gibi durumları alıyor; uzaklaştırma ise idarî bir tasarruftur.

Dikkat ederseniz, zaten, bir önceki maddede de, daha doğrusu 4/b'de de "Başbakanın onayı ile görevden alınırlar" diyor. Dolayısıyla, yasa içerisindeki deyim paralelliğini sağlayıp, hem uygulamada, hem de yorumlarda yanlışlığa yol açmamak için, buradaki uzaklaştırma sözcüğü ile 4/b'deki görevden alınma aynı anlamı taşır. O nedenle, kanunun bütünlüğü bakımından yapılan bir redaksiyondur. Yoksa, kanunda mevcut olmayan bir kavramın yerine yeni bir kavram koyma değildir.

Teşekkürler efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana, cevaplandırmak üzere şunu sormak istiyorum. Az önce "üst düzey" kelimesinin çıkarılmasıyla ilgili değişiklik önergesi reddedildi. Şimdi, biliyorsunuz, bu çok önemli bir kurul, çok da önemli sırları var. Bir danışman adı altında veya herhangi bir memur sıfatı altında herhangi bir bankaya alındığında, buradaki sırlar ve orada daha önce çalışmış olması hasebiyle bu çevreyi etkileme imkânları dikkate alındığında, doğacak zararlar acaba bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, vergi yasasında olduğu gibi "biz hata yapmışız, tekrar düzeltelim" diyerek, bir özürle geçiştirilecek mi; yoksa, açıklığa kavuşturulması açısından üst düzeyden ne kastediliyor? Son derece muğlak bir ifade "hiçbir şekilde bankacılıkla ilgili bir kuruluşta çalışamazlar" şeklinde olmasının daha uygun olduğu kanaatindeyim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilimizin sorusundaki sırla ilgili boyut, 8 inci fıkrada şu şekildedir, okuyorum: "Kurul üyeleri ile Kurumun her türlü personeli, çalışmaları ve denetlemeleri sırasında ilgililere ve üçüncü kişilere ait öğrendikleri sırları bu konuda kanunen yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklayamazlar ve kendi yararlarına kullanamazlar. Bu yükümlülük görevden ayrılmalarından sonra da devam eder. " Burada bir süre sınırı yoktur, yaşamları boyunca, o sırları, burada tanımlandığı şekilde kullanma hakları yoktur ve cezaî yaptırıma konudur.

Teşekkürler.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tatmin olmadınız mı efendim?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Olmadım efendim; müsaade eder misiniz?..

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmaya girmeyin...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Hayır hayır... "Üst düzey yönetici olarak atanamazlar" derken, üst düzeyle ne kastediliyor; bu da açık değil.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Üst düzeyden tanım, bankaların karar organlarında, imzalarıyla kurumları yükümlülük altına sokabilecek görevlilerdir.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Bakanım, şube müdürleri de yükümlülük altına giriyor.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Şube müdürü de dahil midir Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – O noktada... Bir dakika, onun altında...

MURAT AKIN (Aksaray) – İkinci şube müdürüne de imza yetkisi hakkı verebiliyor.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – ...sevk ve idareyle ilgili ve imzalarıyla o kuruluşları yükümlülük altına sokabilen görevliler kastediliyor efendim.

MURAT AKIN (Aksaray – Sayın Başkan, bu maddenin yeniden düzenlenmesi iyi olur.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bakan bir unvan zikretmek istemiyor, benim anladığım.

DEVLET BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Evet...

BAŞKAN – Fonksiyon zikretmek istiyor.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Bakanımız bu maddenin içinden çıkamadı.

BAŞKAN – Bu haliyle komisyonumuz kabul ettiğine göre, müzakereleri bu şekliyle tamamlamış olduk.

MURAT AKIN (Aksaray) – Sayın Başkan, çok mühim bir madde, yeniden düzenlenmesi lazım.

BAŞKAN – Efendim, reddolursa, reddederseniz, yeniden düzenlenir.

3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge ve komisyonca ifade edilen ve hükümetin de katıldığı düzeltmeler doğrultusunda; yani, 7 nci fıkranın dördüncü satırında geçen "üçüncü bendinde" ibaresinin "üç numaralı bendinde" ve sonradan bir önceki satırda geçen "uzaklaştırma" ibaresinin "alınma" şeklinde düzeltilmiş haliyle oylarınıza sunacağım; ancak, oylamanın şekliyle ilgili bir önerge vardır.

Şimdi, bu önergeyi okutup oylarınıza sunacağım...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bu önerge oya sunulmaz, sadece isimler okunur, önerge sahiplerinin burada olup olmadıkları tespit edilir.

BAŞKAN – Tamam efendim, önce okutacağım, sonra önerge sahiplerinin burada olup olmadıklarını tespit edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Bankalar Kanunu tasarısının 3 üncü maddesinin açık oylamaya tabi tutulmasını arz ederiz.

Saffet Arıkan Bedük?.. Buradalar.

Nevzat Ercan?.. Buradalar.

Celal Adan?.. Buradalar.

Turhan Güven?.. Buradalar.

Kamer Genç?.. Buradalar.

İbrahim Konukoğlu?.. Buradalar.

Murat Akın?.. Buradalar.

Mehmet Sadri Yıldırım?.. Buradalar.

Ufuk Söylemez?.. Buradalar.

Ali Naci Tuncer?.. Buradalar.

Salih Çelen?.. Buradalar.

Fetullah Gültepe?.. Buradalar.

Necati Yöndar?.. Buradalar.

Kemal Çelik?.. Buradalar.

Nurettin Atik?.. Buradalar.

Burhan İsen?.. Buradalar.

Yener Yıldırım?.. Buradalar.

Hakkı Töre?.. Buradalar.

İlyas Yılmazyıldız?.. Buradalar.

Böylece, 20 milletvekilinin teklif ettiği önergeyi bilgilerinize sundum ve 20 milletvekilimizin de burada olduğunu tespit etmiş olduk.

Şimdi, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılması hususunu oylarınıza sunmak istiyorum: Elektronik düğmelere basılmak suretiyle oylamayı kabul edenler, lütfen işaret etsinler. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylamanın, süre bakımından, daha evvel, 5 dakika olması kararlaştırılmıştı. Şimdi, biraz evvel yapılan oylama gereği, açık oylama, elektronik cihazla yapılacaktır ve alınan karar gereği, oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin, teknik personelden yardım istemelerini; bu yardıma rağmen, sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak Sayın Bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde, Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Sizlerden istirham ediyorum; çalışma süremizin tamamlanmasına 10 dakika var. Açık oylamanın neticesinin alınması, bu 10 dakikayı geçebilir; uygun görürseniz, oylamanın neticesinin alınmasına kadar çalışma süresini uzatalım.

Çalışma süresinin uzatılması hususunu uygun görenler, lütfen işaret etsinler... Uygun görmeyenler... Uygun görülmüştür.

5 dakikalık süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Bankalar Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin açık oylaması sonuçlarını arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı: 330

Kabul: 260

Ret: 70

Böylece, 3 üncü madde kabul edilmiş oldu; hayırlı olsun.

Çalışma süremiz dolmuştur.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 17 Haziran 1999 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Kapanma Saati : 23.02

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Mustafakemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun yazılı cevabı (7/9)

13.5.1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Bursa-Mustafakemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi projesi ile ilgili olarak :

1. Projenin 1998 sonu itibarıyla fiziki ve nakdî gerçekleşme oranı nedir?

2. 1999 yılında yapılan iş ve harcama tutarı ne kadardır?

3. Proje ne zaman bitirilecektir?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 14.6.1999 Sayı : B14.0.BHİ.01-146

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 31.5.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/9-0095/00496 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Ertuğurul Yalçınbayır’ın, “Bursa-Mustafa Kemal Paşa Organize Sanayi Bölgesi Projesine” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/9) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Ahmet Kenan Tanrıkulu Sanayi ve Ticaret Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın

Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız

Cevap 1 :

1998 yılı sonu itibariyle fiziki gerçekleşme :

- AG- OG Elektrik Şebekesi : % 89,

- Altyapı (yol ve kaplamalar, içmesuyu, pissu, yağmursuyu) inşaatı : % 73’dür.

Cevap 2 :

- 1999 yılı bütçesinde iç kaynaklardan 150 Milyar TL ödenek ayrılması öngörülmüş, ancak bütçenin çıkmaması sebebiyle geçici bütçe ödeneği 6 Milyar TL olarak belirlenmiştir.

- Proje için Avrupa Konseyi Sosyal Kalkınma Fonundan 1993 yılında sağlanan 2 700 000 ABD $’lık krediden, Hazine Müsteşarlığınca parça parça serbest bırakılan toplam 949 146 ABD $ karşılığı 87 776 Milyon TL’si 31.12.1998 tarihine kadar kullandırılmıştır. Kalan 1 750 854 ABD $ ise, adı geçen Müsteşarlıkça serbest bırakılmamıştır.

- Ödenek yetersizliğinden, 534,1 Milyar TL’lik 1998 yılına ait hakediş ödenememektedir.

Cevap 3 :

- 1999 Yılında yeterli ödeneğin temin edilmesi ve dış kredinin serbest bırakılması durumunda, projenin 1999 yılı sonunda bitirilmesi planlanmaktadır.

2. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, TBMM eski Başkanı Hikmet Çetin döneminde işe alınan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Yıldırım Akbulut’un yazılı cevabı (7/17)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM Başkanı Sayın Yıldırım Akbulut tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. 21.5.1999 Musa Uzunkaya Samsun

Soru 1. Sayın Hikmet Çetin’in Başkanlığı döneminde Meclise geçici veya kalıcı işçi veya memur alınmış mıdır?

Soru 2. Alınmışsa isim,unvan ve alınma gerekçeleri nelerdir?

Soru 3. Sayın Hikmet Çetin’in Meclis Başkanlığı döneminde veya ona vekalet eden Başkan Yardımcılarından herhangi birinin döneminde (Basında intişar ettiği kadarıyla Sayın Uluç Gürkan’ın vekaleti döneminde) Meclis TV’ye 10 adet eleman alındığı doğru mudur? Doğruysa hangi gerekçe ve nedenle alınmıştır? Alınanlar açıktan mı, kurumlar arası nakil suretiyle mi alınmıştır? Alınanların isim ve unvanları nelerdir?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 16.6.1999 KAN.KAR.MD. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/17-128/00707

Sayın Musa Uzunkaya

Samsun Milletvekili

İlgi : 21.5.1999 tarihli yazılı soru önergeniz.

TBMM eski Başkanı Hikmet Çetin döneminde işe alınan personele ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap (1, 2)- Sayın Hikmet Çetin’in, TBMM Başkanı olarak görev yaptığı 16.10.1997 - 2.5.1999 tarihleri arasında (Merkez veMilli Saraylar);

a. Kadrolu (657 S.K. tabi) : 17

b. Geçici Görevli (2919 S.K. 12/3. Md. tabi) : 30

c. Sözleşmeli (657 S.K. 4/B Md. tabi) : 22

d. Sözleşmeli (2919 S.K. EK 1/2. Md. tabi) : 3

e. 2547 Sayılı YÖK Kanununun 38. Md. tabi : 1

f. Mevsimlik İşçi : 42

Olmak üzere toplam 115 eleman göreve alınmıştır. Bu personele ait isim listeleri EK’te sunulmuştur.

Cevap 3- TBMM TV’nin eleman ihtiyacının karşılanması amacıyla, TBMM TV Yayın Danışma Kurulu Başkanı ve TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan Başkanlığındaki sınav komisyonunca yapılan mülakat sınavı sonucunda deneyim ve referansları yeterli görülen (7) elemanın, 23.4.1998 tarih ve 3485 sayılı Başkanlık Makamı (Sn. Hikmet Çetin) onayı ile göreve alınmaları uygun görülmüştür.

Aşağıda isimleri ve unvanları belirtilen bu elemanlar, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre SSK mevzuatına tabi sözleşmeli olarak göreve alınmışlardır.

1. Nadire Ela Peker Muhabir

2. Deniz Başaran Muhabir

3. Filiz Türer Muhabir

4. Nida Yılmaz Muhabir

5. Hasan Demir Kameraman

6. Murat Musluoğlu Kameraman

7. Arzu Özdemir Alt Yazı Operatörü

16.10.1997 Tarihinden İtibaren Göreve Başlayanlar

KADROLU

Sicil Göreve

S.N. No. Adı ve Soyadı Unvanı Başl. Tarihi Açıklama

1 4423 Bülent Kutluca Doktor 20.11.1997

2 5248 Gökçen Duru Müşavir 1.4.1998

3 5249 Ayhan Kurttekin Mühendis 17.4.1998

Sicil Göreve

S.N. No. Adı ve Soyadı Unvanı Başl. Tarihi Açıklama

4 5250 Şaziye Banu İlktan Mühendis 29.4.1998

5 5251 İsmail Hakkı Celayir Daire Başkanı 18.5.1998

(Milli Saraylar)

6 5252 Mehmet Kın Genel Sek. Yrd. 14.7.1998

7 5253 Feridun Vasfi Ulusoy Baştabip 24.7.1998

8 5254 Yaşar Selamet Sancak Mühendis 14.10.1998

9 5255 Tevfik Ergün Teknik D. Bşk. 8.2.1999

10 5256 Hatice Engür Uzman 26.3.1999

11 5257 Barbaros Uysal Başkan Müş. 14.4.1999

12 5258 Ayşe Feray Türközer Memur 16.4.1999

13 3100 Şükran Çakır Uzman 19.4.1999

14 5260 Arife Denizhan Çetin Memur 19.4.1999

15 5261 İnci İstemi Memur 19.4.1999

16 5259 Ece Akıncı Memur 19.4.1999

17 1392 Rauf Bozkurt Gen. Sek. Yrd. 22.4.1999

16.10.1997 Tarihinden İtibaren Göreve Başlayanlar

SÖZLEŞMELİ

Atandığı Göreve

S.N. Adı ve Soyadı Unvanı Yer Başl. Tarihi Açıklama

1 Mehmet Burak Kocabaş Makina Mühendisi Merkez 27.2.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

2 Tolun Pulak Elektronik Mühendisi Merkez 27.2.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

3 Yalçın Ay Bilgisayar Mühendisi Merkez 27.2.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

4 Aykut Daşçı Bilgisayar Teknisyeni Merkez 27.2.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

5 Hüseyin Tekin Mühendis (Elekt.) Merkez 27.2.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

6 Filiz Kuşkaya Bilgisayar Teknisyeni Merkez 2.3.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

7 Yakup Bayraktar Elektronik Teknisyeni Merkez 3.3.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

8 Mustafa Necati Zengin Elektronik Teknisyeni Merkez 3.3.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

9 Özkan Önder Bilgisayar Teknisyeni Merkez 5.3.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

10 Tamer Mumcu Elektronik Teknisyeni Merkez 16.3.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

Atandığı Göreve

S.N. Adı ve Soyadı Unvanı Yer Başl. Tarihi Açıklama

11 Reyhan Bülend Kırmacı CHP Grubu Merkez 25.3.1998 2919 S.K.Ek 1/2. Md.

Ekonomi Danışmanı

12 Ahmet Mumcu Danışman Merkez 20.4.1998 2919 S.K.Ek 1/2. Md.

13 Nadire Ela Peker Muhabir Merkez 29.4.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

14 Deniz Başaran Muhabir Merkez 29.4.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

15 Filiz Türer Muhabir Merkez 29.4.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

16 Hasan Demir Kameraman Merkez 29.4.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

17 Murat Musluoğlu Kameraman Merkez 29.4.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

18 Nida Yılmaz Muhabir Merkez 29.4.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

19 İsmail Erseven Elektronik Teknisyeni Merkez 30.4.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

20 Arzu Özdemir Altyazı Operatörü Merkez 24.6.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

21 Mehmet Metiner FP Grubu Merkez 29.6.1998 2919 S.K. Ek 1/2 Md.

Basın Danışmanı

22 Cem Şimşek Bilgisayar Teknisyeni Merkez 21.10.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

23 Mustafa Cihan Karacan Bilgisayar Teknisyeni Merkez 22.10.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

24 İhsan Güneş Bilgisayar Teknisyeni Merkez 26.10.1998 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

25 Kağan Faruk Şenses Elektronik Teknisyeni Merkez 18.2.1999 657 S. Kanunun 4/B. Md.

Tabi Sözleşmeli

26 Güngör Tuncer Danışman M. Saraylar 4.3.1999 2547 S.K. 38. Md.

 

16.10.1997 Tarihinden İtibaren Göreve Başlayanlar

GEÇİCİ GÖREVLİ

Atandığı Göreve

S. N. Adı ve Soyadı Unvanı Yer Başl. Tarihi Açıklama

1 Pınar Cengiz 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 16.10.1997

Geçici Görevli

2 Birsen Torun 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 17.10.1997

Geçici Görevli

3 Mine Akgünel 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 21.10.1997

Geçici Görevli Kurumuna iade

Atandığı Göreve

S. N. Adı ve Soyadı Unvanı Yer Başl. Tarihi Açıklama

4 Hatice Engür 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 31.10.1997

Geçici Görevli Kadroya Geçirildi

5 Muhsin Alnıaçık 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 5.12.1997 Geçici Görevli

6 Mehmet Naci Öner 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 12.1.1998 Geçici Görevli

7 Muhsin Çifteler 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 13.1.1998

Geçici Görevli Emekliye Ayrıldı

8 Filiz Dinçmen 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 19.1.1998

Geçici Görevli Başkan Başmüşaviri

9 Bahattin Senemoğlu 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 21.7.1998

Geçici Görevli Görevlendirme Sonu

10 Haluk Biryol 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 21.7.1998

Geçici Görevli Görevlendirme Sonu

11 Ahmet Türkyılmaz 2919 S.K. 12/3 Md. Tabi Merkez

Geçici Görevli 23.7.1998

12 Mesut Erdoğan 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 11.8.1998

Geçici Görevli Kurumuna iade(Askerl.)

13 Uğur Kenan İpek 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 7.9.1998

Geçici Görevli Dış İliş. Prot. Müdürü

14 Didem Çetinel 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 21.9.1998

Geçici Görevli

15 Serdar Sezgin 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 27.10.1998

Geçici Görevli Doktor (Ürolog)

16 Nazir Özsöz 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 5.11.1998

Geçici Görevli

17 Şehnaz Arabacı 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi M. Saraylar 11.11.1998

Geçici Görevli

18 Nazender Süzer 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 16.11.1998

Geçici Görevli

19 Mustafa Bilge 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 14.1.1999

Geçici Görevli

20 Makbule Karaca 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 23.2.1999

Geçici Görevli

21 Seçkin Sabuncu 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 1.3.1999

Geçici Görevli

22 Alper Savar 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 5.3.1999

Geçici Görevli

23 Hülya Çerezci 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 18.3.1999

Geçici Görevli

24 Gülçin Özyazıcı 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi M. Saraylar 22.3.1999

Geçici Görevli

25 Banu Gürel 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 22.4.1999

Geçici Görevli

Atandığı Göreve

S. N. Adı ve Soyadı Unvanı Yer Başl. Tarihi Açıklama

26 Funda Özdil 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 27.4.1999

Geçici Görevli

27 Server Giritlioğlu 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 27.4.1999

Geçici Görevli

28 Feza Altuncan 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 30.4.1999

Geçici Görevli

29 Aziziye Halisçelik 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 10.5.1999

Geçici Görevli

30 Banu Esen 2919 S.K. 12/3.Md.Tabi Merkez 12.5.1999

Geçici Görevli

16.10.1997 Tarihinden İtibaren Göreve Başlayanlar

MEVSİMLİK İŞÇİ

Atandığı Göreve

S. N. Adı ve Soyadı Unvanı Yer Başl. Tarihi Açıklama

1 Fatih Güner Mevsimlik İşçi - Vasıfsız M. Saraylar 16.10.1997

2 Serpil Çelik Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 17.10.1997

3 Bayram Ali Gürsoy Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 20.10.1997

4 Koray Tombul Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 20.10.1997

5 Mehmet Kurşunat Mevsimlik İşçi - Vasıfsız M. Saraylar 23.10.1997

6 Ayşe Fazlıoğlu Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 17.11.1997

7 Ferhan Tekinmirza Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 19.11.1997

8 Mesut Derebaş Mevsimlik İşçi - Vasıfsız M. Saraylar 24.11.1997

9 Cemil Yılmaz Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 16.2.1998

10 Mesut Yurt Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 16.2.1998

11 Mustafa Volga Aslan Mevsimlik İşçi - Vasıfsız M. Saraylar 16.2.1998

12 Mehmet Erdem Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 27.8.1998

13 Mustafa Şahin Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 27.8.1998

14 Sadi Yılmaz Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 27.8.1998

15 Tufan Sarıçiçek Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 27.8.1998

16 Zafer Özen Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 8.9.1998

17 Kasım Demirden Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 9.9.1998

18 Cavit Ogün Delibaş Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 10.9.1998

19 Asur Hüseyin Bayram Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 10.9.1998

20 Tamay Korkmaz Mevsimlik İşçi - Vasıflı M. Saraylar 1.12.1998

21 Nadire Kılınç Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 13.1.1999

22 Hacer Yaşar Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 14.1.1999

23 Gülcan Demirbilek Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 15.1.1999

24 Dilek Akarsu Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 15.1.1999

25 Betül Şaşmaz Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 15.4.1999

Atandığı Göreve

S. N. Adı ve Soyadı Unvanı Yer Başl. Tarihi Açıklama

26 Deniz Çelik Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 15.4.1999

27 Mehmet Korkmaz Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 16.4.1999

28 Melike Oral Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 19.4.1999

29 Aysun Tuna Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 20.4.1999

30 Eda Karacan Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 20.4.1999

31 Hakan Berktaş Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 20.4.1999

32 Akın Kumaş Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 21.4.1999

33 Mine Çınar Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 22.4.1999

34 Hülya Ceylan Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 22.4.1999

35 Erol Altıntaş Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 27.4.1999

36 Tuncay Şen Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 27.4.1999

37 Nurdan Delikan Mevsimlik İşçi - Vasıflı Merkez 28.4.1999

38 Yurtal Gültekin Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 30.4.1999

39 Selami Tolga Yaşat Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 30.4.1999

40 Pelin Kumbasar Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 5.5.1999

41 Bekir Turanoğlu Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 7.5.1999

42 Birol Demir Yürek Mevsimlik İşçi - Vasıfsız Merkez 7.5.1999

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.