Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 21 CİLT : 1 YASAMA YILI : 1

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

15 inci Birleşim

15 . 6 . 1999 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Başkanvekili Ali Ilıksoy’un, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle konuşması

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun genel ekonomik durumu ve sınır ticaretine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı

2. – Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan’ın, Amasya Tamiminin Türk siyasî tarihindeki rolüne ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetcioğlu’nun, orman köylülerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı

C) TEZKERELER ve ÖNERGELER

1. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumharbaşkanlığı tezkeresi (3/1209)

2. – İsveç gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici’ye, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/130)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Yozgat Milletvekili İlyas Arslan ve 20 arkadaşının, Yozgat İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1)

2. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 23 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2)

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan ve 21 arkadaşının, THY’nin zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

IV. – ÖNERİLER

A) DAŞINMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Adalet; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Dışişleri; Dilekçe; İçişleri; İnsan Haklarını İnceleme; Kamu İktisadî Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Millî Savunma; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonlarına üye seçimi

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve 342 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/9) (S. Sayısı : 2)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun bazı maddelerinin uygulanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın yazılı cevabı (7/16)

2. – Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün’ün, vatandaşlıktan çıkarılma işlemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/21)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun uygulanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/7)

4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Yenişehir Havaalanı Projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/10)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu’nun, haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan,

İstanbul Milletvekili Masum Türker’in, serbest muhasebecilik, malî müşavirlik ve yeminli malî müşavirlik mesleği ve sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler,

Erzurum Milletvekili Mücahit Himoğlu’nun, Erzurum İlinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına da Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp,

Cevap verdi.

Almanya’ya gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ile,

Anayasa Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

15 Haziran 1999 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 16.04’te son verildi.

Murat Sökmenoğlu

Başkanvekili

Melda Bayer Mehmet Elkatmış Ankara Nevşehir Kâtip Üye Kâtip Üye

 

No : 7

II. – GELEN KAĞITLAR

11.6.1999 Cuma

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının hukuka aykırı şekilde delil topladığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/45) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.6.1999)

2. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, yük ve yolcu taşımacılığında kullanılan araçlarda takograf cihazı bulundurma zorunluluğuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/46) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.6.1999)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinin ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/47) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.6.1999)

4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Çevre Kirliliğini Önleme Fonu’ndan Bursa’daki bazı köylere yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/48) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.6.1999)

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa İli Keles İlçesine bağlı bazı köylerdeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/49) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.6.1999)

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’nın dağlık bölgelerinde bulunan ilçelerdeki yoksullukla mücadelede alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/50) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.6.1999)

7. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Mudanya Esnaf ve Sanatkarlar Odası üyelerinin İmralı’daki dava nedeniyle uğradıkları zararların karşılanması için alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/51) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.6.1999)

8. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı’nın futbolda çetelerin olduğu iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Fikret Ünlü) yazılı soru önergesi (7/52) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.6.1999)

 

 

No : 8

14.6.1999 Pazartesi

Rapor

1. – Bankalar Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/5) (S. Sayısı : 1) (Dağıtma Tarihi : 12.6.1999) (GÜNDEME)

 

Dönem : 21

No : 9

15.6.1999 Salı

Rapor

1. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve 342 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/9) (S. Sayısı : 2) (Dağıtma Tarihi : 15.6.1999) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın üniversite sınav soru kitapçığının çalınması nedeniyle yürütülen soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1999)

2. – Bursa Milletvekili Faruk Çelik’in, Bursa İlindeki SSK’na tabi sigortalıların sağlık hizmetlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/3) (Başkanlığa geliş tarihi :11.6.1999)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye aleyhine dava açmış olanların hayali kişiler olup olmadıklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/53) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1999)

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, terörden zarar gören kişi ve kurumlar tarafından teröre destek veren ülkeler aleyhine dava açılıp açılamayacağına ilişkin Dişişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/54) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1999)

3. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, buğday taban fiyatının ne zaman açıklanacağına ve süne zararlısı ile yapılacak mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/55) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1999)

4. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, hayvancılık sektöründe yaşanan bazı sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/56) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1999)

5. – Ankara Milletvekili Hayrettin Özdemir’in, Gazi Üniversitesinde meydana gelen iki ayrı olayla ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/57) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1999)

6. – Erzurum Milletvekili Fahrettin Kukaracı’nın, Erzurum İline bağlı köylerin yol ve su sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/58) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.6.1999)

7. – Adıyaman Milletvekili Mahmut Göksu’nun, Adıyaman’daki tütün üreticilerinin alacaklarına ve tütün taban fiyatının altında alım yapılmasının nedenine ilişkin Devlet Bakanından ( Rüştü Kazım Yücelen) yazılı soru önergesi (7/59) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1999)

8. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un, tarım ürünleri taban fiyatına ve çiftçilerin Ziraat Bankasına olan borçlarının ertelenmesi çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/60) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.6.1999)

9. – İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, TSE Başkanının ve Genel Sekreterinin yakınlarını mal varlıklarına ilişkin Devlet Bakanından (Ramazan Mirzaoğlu) yazılı soru önergesi (7/61) (Başkanlığa geliş tarihi : 7/61) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1999)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. – Yozgat Milletvekili İlyas Arslan ve 20 arkadaşının, Yozgat İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1999)

2. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 23 arkadaşının, esnaf ve sanatkarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2) (Başkanlığa geliş tarihi : 12.5.1999)

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan ve 21 arkadaşının, THY’nın zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasının 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1999)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

15 Haziran 1999 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15 inci Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakikalık süre veriyorum. Sayın milletvekillerinin, oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, teknik personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz; ancak, yoklamadan sonra gelen milletvekili arkadaşlarımızın, yoklama pusulalarını Başkanlığımıza ulaştırmalarını rica ediyorum.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Başkanvekili Ali Ilıksoy’un, Başkanvekilliği görevine başlaması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, öncelikle, 21 inci Yasama Döneminin, sizlere, ülkemize, ulusumuza ve insanlığa hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, öyle inanıyorum ki, 21 inci Yasama Dönemi, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacaktır. Bu süreçte, Yüce Meclisimiz, âdeta, bir kurucu meclis gibi çalışacak ve inanıyorum ki, Türkiye'yi, 21 inci yüzyıla, Atatürk'ün özlediği, çağdaş, demokratik, laik ülkeler düzeyine taşıyacak kararları hep birlikte alacağız ve bu kararların sonucunda, ülkemizde sevgi, hoşgörü ve uzlaşmanın egemen olmasını diliyorum. Bunu hep birlikte başarmamamız için hiçbir sebep yoktur.

Buna olan inancımla, hepinize sevgi ve saygılar sunuyor; çalışmalarınızda başarılar diliyorum. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun genel ekonomik durumu ve sınır ticareti hakkında söz isteyen Van Milletvekili Sayın Hüseyin Çelik'e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (DYP sıralarından alkışlar)

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun genel ekonomik durumu ve sınır ticaretine ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Tunca Toskay’ın cevabı

HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yazılı metinden okuyarak konuşma yapmak gibi bir alışkanlığım olmadığı halde, süremin çok kısıtlı olması sebebiyle, önümdeki metni okuyarak sizlere hitap edeceğim.

Ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yıllardan beri devam eden bir terör olayı vardır. Binlerce insanımızın hayatına mal olan, yörenin tarım ve hayvancılık potansiyelini bitirme noktasına getiren, sefalet ve işsizliğin had safhaya çıkmasına yol açan bu olay, ülkemizin 100 küsur milyar dolarını da heba etmiştir.

Bu miktar, doğrudan teröre karşı mücadelede harcanan miktardır. Dolayısıyla, ülke ekonomisine verilen zarar, söz konusu miktarın birkaç katıdır. Gelişen olaylar göstermiştir ki, doğu ve güneydoğuda cereyan eden terör bitmeden, Türkiye'nin içeride ve dışarıda, hem ekonomik hem de siyasal olarak rahat etmesi mümkün değildir.

Yine, Türkiye'de bütün siyasî partilerin dile getirdikleri bir gerçek vardır. O da, meselenin polisiye ve askerî boyutu yanında, ekonomik, sosyolojik, psikolojik, kültürel ve dinî boyutlarının olduğudur.

Teröre karşı kısa ve uzun vadede verilmesi gereken mücadelenin kısa vadedeki rutin bölümü; yani, askerî ve polisiye kısmı, ilgili birimlerce yerine getirilmektedir; ama, diğer boyutlar oldumolası ihmal edilmiştir ve hâlâ da edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; unutulmamalıdır ki, yangının verdiği zarar ve yangın söndürmenin maliyeti, her zaman, yangını önlemek için alınan tedbirlerin maliyetinden çok, ama çok daha fazladır. Yıllardan beri olağanüstü hâl ilan edilen bölgede, hemen hemen olağan hiçbir şey kalmamıştır. Taşlar büyük çapta yerinden oynamış, yaylalar terk edilmiş, küçümsenmeyecek miktarda köy ve mezra terk edilmiş veya boşaltılmıştır. İl merkezleri ise, alınan göçten dolayı âdeta mega köyler haline gelmiştir.

56 ncı hükümet, doğu ve güneydoğunun kalkınması için seçimler öncesinde 40,5 trilyonluk bir paket açmış; ama, görünen o ki, DSP azınlık Hükümetinin açtığı bu paket de, daha önce açılan paketler gibi ya büyük çapta yerini bulamamış veya derde deva olamamıştır.

Son bir yıl içinde, malum üç özel bankanın batmasıyla devletin karşılamak zorunda olduğu zararın 2,5 milyar dolar, yani, 1 küsur katrilyon Türk Lirası olduğu göz önünde bulundurulursa, doğu ve güneydoğu için açılan paketin ne kadar cüssesiz olduğu ortaya çıkar. Aslında, ülkemizin kaynakları hem doğuyu hem batıyı ihya etmeye kâfidir; yeter ki, bu soygun ve vurgun düzenine son verilsin; yeter ki, devletin hazinesindeki kara delikler kapatılsın. Şayet bu paralar heba olmasaydı, doğu ve güneydoğu için, Sayın Ecevit'inkine benzer 28,5 ekonomik paket açılabilirdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hal bölgesi ve mücavir alanlardaki vilayetlerimizde ekonomik şartlar, sosyal patlamalara yol açacak kadar kötüleşmiştir; hayvancılık ve tarım ciddî darbe yemiştir. Zaten, oldumolası bölgede sanayi olmamıştır, hâlâ da yoktur. Güvensizlik, enerji yetmezliği, yatırım maliyetlerinin yüksek olması, kredi faiz oranlarının, resmî enflasyon oranının neredeyse 2,5 katı olması gibi sebebler, özel sektörün de bölgede yatırım yapmasına engel olmaktadır. Yatırımcı devlet kuruluşları, artık, işveren olma konumundan çıkmıştır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, sınır ticaretine de çok ciddî tahditler konmuştur. Özellikle, Van üzerinden yapılan motorin ithalatı, halk tabiriyle mazot ithalatı, başta Van Vilayeti olmak üzere bölgenin ekonomik hayatına nispî bir hareketlilik getirmişken, Sayın Mesut Yılmaz başkanlığındaki 55 inci hükümet döneminde, büyük petrol şirketlerinin baskısı sonucu sözkonusu ithalatın bitme noktasına getirilmesi, ardından İran'dan gelen yaş sebze ve meyveye çok ciddî sınırlamalar getirilmesi, yörenin ekonomisini son derece olumsuz yönde etkilemiştir.

Peki, bütün bu olumsuz şartlarda yöre insanı neyle geçinecektir?.. Bu yıl yaşanan kuraklık çiftçinin de belini bükmüştür. Kuraklık yaşanan yörelerdeki çiftçilerin Ziraat Bankasına olan borçları mutlaka ertelenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, 1 dakika ilave süre veriyorum, lütfen uyalım.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, başta da belirttiğimiz gibi, ülkemizin bu kanayan bölgesindeki rahatsızlıklar giderilmedikçe, bir bütün olarak rahat etmemiz mümkün değildir. Türk ekonomisinin bugün içerisinde bulunduğu kötü durumda bu meselenin çok büyük payı vardır. Beraberinde, dinmek bilmeyen gözyaşı, korku, gelecek endişesi ve kaos getiren doğu ve güneydoğu meselesi, sayın hükümet tarafından çok daha fazla ciddiye alınmalıdır. Umarız ki, hükümetin iki büyük ortağının, bütün olağanüstü hal bölgesi ve mücavir vilayetlerde sadece 9 milletvekiliyle temsil ediliyor olması, bu konuda gevşekliğe yol açmaz.

Ülkemizde rahat para kazanan bir grup mutlu azınlık, stres atmak için tavernalarda porselen tabak kırarken, öte yandan insanlar çöplüklerden yiyecek toplamaktadır. Beş yıldızlı otellerdeki merasimlerde dolarların, markların saçıldığı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, teşekkür ediyorum.

Bundan sonraki bütün uygulamalarımda, arkadaşlarıma ilave süre verme konusunda aynı hassasiyeti göstereceğimi Genel Kurula da bildiriyorum. Süre uzatımında hassas olacağım. Bütün arkadaşlara aynı hassasiyeti göstereceğimi de bilmenizi isterim. O nedenle, süre uzatmıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hükümet adına, gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan var mı?

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Toskay. (MHP, DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Hükümet adına yanıt verme süresi 20 dakikadır.

DEVLET BAKANI TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşımızın sınır ticaretiyle ilgili sözleriyle sınırlı kalmak kaydıyla, bazı düşüncelerimi Yüce Heyetinize arz etmek için söz almış bulunuyorum.

Malumları olduğu üzere, 23 Aralık 1998 tarihinde çıkarılmış olan bir Bakanlar Kurulu kararıyla, sınır ticareti tekrar düzenlenmiş bulunuyor.

Sınır ticareti kapsamında, birçok vergiden muaf olarak giren mallar sebebiyle, 1998 yılında hazinenin gelir kaybı, yalnız motorinle ilgili olarak 288 milyon dolar ve Van İlinden, İran'dan giren motorinin miktarı, 1998 yılında, sınırdaki illerin ihtiyacının çok üzerinde olmak kaydıyla, 931 bin tona ulaşmış bulunmaktadır.

Mutat depo ve sınır ticareti kapsamında Türkiye'ye giren motorinin miktarı öyle bir noktaya ulaşmış ki, bugün, TÜPRAŞ, bazı rafinelerinde, bu gelen motorin sebebiyle kapasitesini kullanamama tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır.

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı meseleye el koymuş, hükümetin de girişimiyle bir komisyon kurularak, sınır ticaretinin bugün vardığı nokta tekrar değerlendirme kapsamına alınarak, sınır ticaretine konu olan illerle ilgili olarak, özellikle illerin motorin ihtiyacı tekrar tespit edilmiş bulunmaktadır. Ancak, uygulama şunu gösteriyor ki, her il için tespit edilmiş olan ve sınır ticareti kapsamında ithalatı yapılan motorin kontenjanları önemli ölçüde aşılmaktadır ve bu, biraz evvel arz ettiğim gibi, devletin çok önemli bir vergi kaybına sebebiyet vermekte, bu konuyla görevli olan TÜPRAŞ'ın rafineri kapasitesini kullanamaması sonucunu doğurmakta ve ayrıca, ülke içinde çift fiyatlı bir petrol ürünleri pazarı doğmuş bulunmaktadır.

Ben, çok ayrıntıya girmek istemiyorum. Bu, çok ciddî boyutlara varmış olan, zaman zaman canlı hayvan ithalatını kapsayan, tarım ürünlerinin tam hasat mevsimine rastlayan ithalatla tarım sektörünü sıkıntıya sokan uygulama konusunda Hükümetimiz ciddî bir önlem alma girişiminde bulunmuştur. Pazar günü yapılan bir toplantıda, İçişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı gibi, konuyla ilgili olan kurumların ve bakanlıkların temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon, sınır ticaretini bütün yönleriyle ele alıp değerlendirecektir. Bu komisyon, bugün, ilk toplantısını yapmıştır. Zannediyorum ki, Meclis çalışmalarımızın sonunda, bu toplantının tutanaklarını, konuyla ilgili bütün bakan arkadaşlarımız alacaklar, değerlendirecekler ve gerekli girişimde bulunacaklardır.

Bu konudaki arzımı bitirirken şunu ifade etmek istiyorum: Sınır ticaretinin amacına uygun olarak yapılması konusunda hükümetin hiçbir tereddütü yoktur. 1998 yılı 23 Aralığında çıkmış olan kararnamenin koyduğu ölçüler istikametinde, sınır ticareti tabiî ki devam edecektir; ancak, belirlenmiş olan limitlerin dışına çıkan veya vazediliş amacını aşan bir uygulamaya da hükümetin izin vermesi söz konusu olmayacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Toskay'a teşekkür ediyoruz.

Gündemdışı ikinci söz, Amasya Tamimi ve Türk siyasî tarihindeki rolü hakkında söz isteyen, Amasya Milletvekili Sayın Gönül Saray'a aittir.

Buyurun Sayın Saray. (DSP sıralarından alkışlar)

2. – Amasya Milletvekili Gönül Saray Alphan’ın, Amasya Tamiminin Türk siyasî tarihindeki rolüne ilişkin gündemdışı konuşması

GÖNÜL SARAY ALPHAN (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilen, Amasya'nın ilk kadın milletvekili olarak, hepinizi, şahsım ve tüm Amasyalılar adına sevgi ve dostlukla selamlıyorum.

Gündemdışı söz istemim, cumhuriyete geçişimizde giriş kapısını oluşturan; ancak, kamuoyunca yeterince bilinmeyen, Kurtuluş Savaşımızın ilk yazılı kararının alındığı Amasya Tamimi konusunda siz değerli milletvekillerimizi ve televizyonları başında bizleri izleyen Türk Halkını bilgilendirmek amacını taşımaktadır.

Bu yıl, Mustafa Kemal Paşanın kaleme aldığı ve "kutsal ittifak" diye isimlendirilen Amasya Tamiminin 80 inci yıldönümü olup, Atatürk'ün Amasya'ya geldiği 12 Haziran ve Tamimin dünyaya duyurulduğu 22 Haziran arasında çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.

1919'da, Mondros Mütarekesi, başımızda bir kılıç gibi sallanmakta olup, Anadolu, Yunan, İtalyan, Fransız ve İngiliz işgali altındadır. Bu günlerde, hem padişah hem Osmanlı iradesi bitmiştir ve bu buhranlı günlerde, Anadolu, İstanbul'un önüne geçmiştir. Tablo çok açık ve nettir: Anadolu'yu parçalamak. Bunu sezen Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak, kendisine, Anadolu'da, halkla bütünleşebileceği, güvenilir bir yer aramaya başlar. 12 Haziranda, Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendinin davetiyle, Amasya'ya, coşkulu bir karşılamayla girer ve yakın dava arkadaşları, Hamidiye kahramanı Hüseyin Rauf ve Ali Fuat Paşa ile 18 Haziran 1919'da Amasya'da buluşurlar.

Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendinin, Amasya girişinde karşıladığı Mustafa Kemal Paşaya "bütün Amasya emrinizdedir; gazanız mübarek olsun. Çanakkale'den sonra şimdi de vatanı ikinci defa kurtarmaya ant ettiniz. Her anı endişeler içindeki kurtuluşu nasip kılacak himmete giriştiniz. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Himmetiniz payidar olsun" sözleriyle verdiği destek ve moralle, millî mücadele hareketinin ilk yazılı tamimle dünyaya ilanına neden olmuştur.

Mustafa Kemal, Amasyalılara yaptığı konuşmada "padişah ve hükümet itilaf devletlerinin elinde esir bir vaziyettedir; memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü vaziyete çare bulmak için, sizlerle işbirliği yapmaya geldim. Hep beraber, aziz vatanımızı ve istikbalimizi kurtarmak için çalışmalıyız" demiştir. "Amasyalılar, buna hep beraber yemin edelim" diyerek, Anadolu insanının millî hâkimiyet ve millî istiklale dayanan millî mücadelesini başlatmıştır.

Bizzat kendisinin kaleme aldığı Amasya Tamimiyle "milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" diyerek, Anadolu'da kalma, sinei millete dönme kararını almıştır.

Değerli arkadaşlarım, Mustafa Kemal Paşanın bu sözleri ve Amasya Tamimi, Yüce Meclisimizdeki, Sayın Başkanımızın arkasındaki panoda yer alan "hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" prensibinin; yani, cumhuriyetimizin dayanağını ve özünü oluşturmaktadır.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna uzanan yolun ilk yazılı kilometre taşı Amasya Tamimiyle başlamıştır. Millî mücadelenin ilk kıvılcımlarının ateşlendiği bir belde olma özelliğini taşıyan Amasya, Mustafa Kemal Paşayı çıktığı yolda yalnız bırakmamış; bütün belde halkıyla birlikte, bu kahraman ümit yolcularının yanında yer almıştır.

Amasya Tamimi, yıkılan koskoca bir hayalin yeniden şekillenmesinin onurunu taşımaktadır. Yedibinbeşyüz yıllık tarihinde Amasyalıların, yıkılan devletlerin yerine yenisini kurma alışkanlıklarının devamı, bugün, ilelebet payidar kalacak olan Türkiye Cumhuriyetidir.

Atatürk'ün Amasya'ya gelişinin ve Amasya Tamiminin 80 inci yılını kutlar, ilginize, tüm Amasyalılar adına teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Biz de, süreye uyduğunuz için size teşekkür ediyoruz.

Hükümet adına, gündemdışı konuşmaya yanıt verecek Sayın Bakan var mı? Yok.

Gündemdışı üçüncü söz, orman köylülerinin Orman Kanununun 34 üncü maddesinin uygulanmasından doğan mağduriyetleri hakkında, Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Sünnetçioğlu. (FP sıralarından alkışlar)

3. – Bursa Milletvekili Ahmet Sünnetcioğlu’nun, orman köylülerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı Nami Çağan’ın cevabı

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman köylülerinin yıllardır var olan sorunlarına son yıllarda bir yenisinin eklenmesini gündeme getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi en kalbî duygularla selamlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Döneminin hayırlara vesile olmasını dilerim. Ayrıca, bu konuşma fırsatını bana veren Sayın Başkanımıza teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.

Bugün, ülkemizde, 18 732 orman köyünde 9 milyon insan yaşamaktadır. Orman köylüleri olarak baktığımızda, belki de toplumumuzun en yoksul sınıfını oluşturan bu kesim, son on sene içerisinde, 15 milyon nüfustan 9 milyon nüfusa düşmüştür. Orman köylülerimiz, millî gelirden en az payı alan kesimi oluşturmakta olup, kırsal kesimden kent merkezlerine çok yoğun bir nüfus akımı vardır. Bu göç olayı, şehirlerimizin zaten var olan problemlerini (konut, ulaşım, işsizlik gibi) önemli ölçüde artırmaktadır. Ormanların işletilmesinde, orman içi ve bitişiğindeki köylerin bu faaliyetlere aktif olarak katılımını sağlayacak tedbirlere azamî önemi vermek gerekmektedir. Bu yerlerde yaşamak zorunda olan insanlarla orman arasında, karşılıklı menfaata dayalı bir ilişki kurulmalıdır ve bunun sürekliliği sağlanmalıdır. Orman köylüsü, ormancılık faaliyetinden nemalandığı sürece, orman koruma, kendiliğinden olacaktır. Bu konuda, Sayın Başbakanımızın, hükümet programı görüşmelerindeki sözleri, bizleri umutlandırmıştır.

Son yıllarda Orman Genel Müdürlüğünün içine düştüğü ekonomik darboğaz, dünyadaki gelişmeler ve yapılan ithalat gereği, orman köylüsünün sürütme, kesme, depoya getirme gibi işçilik karşılığı ücretleri düşük tutulmaktadır. Âdeta "ormanın sahibi devlet, orman köylüsü ırgat" anlayışıyla tespit edilen bu ücretler, haklı mı haksız mı, konuşulamamaktadır.

Ayrıca, 6831 sayılı Orman Kanununun 34 üncü maddesi, orman kooperatiflerine, ürettikleri kerestelik, soymalık, kesme kaplamalık tomruk ve sanayî odunlarının yüzde 25'ini maliyet bedeliyle alma hakkı vermişken, son dört beş yıldır, maliyet bedellerinin piyasa fiyatlarının üstünde seyrettiği görülmektedir. Orman Genel Müdürlüğü döner sermayeyle çalıştığı için, personel maaşları gibi cari giderlerinin yanında, yangınla mücadele ekipleri için yapılan masraflar, piyasadan kiralanan helikopter ve uçak giderleri, maliyeti artırmaktadır; yani, yangınla mücadele maliyetlere eklenmiştir.

Elimde, seçim bölgem Bursa-İnegöl-Çayyaka Köyü Kooperatifinden aldığım bilgiler var. Üçüncü sınıf normal boy kayın tomruğu 26 400 000 Türk Lirası muhammen bedelle ihaleye çıkarılmış ve 33 900 000 Türk Lirasına alıcı bulmuştur; ama, aynı tomruk, orman kooperatifine 49 500 000 Türk Lirası olarak teklif edilmiştir. Yani, piyasaya, yaklaşık 15 milyon Türk Lirası daha düşük bedelle ihale edilmektedir veya orman köylüsü, aynı tomruğu 15 milyon Türk Lirası artı fiyatla almaktadır. Bu, ülkemizdeki bütün orman kooperatiflerinin sorunudur.

Ayrıca, yirmibeş yıl önce Orman Kanununa eklenen ek 3 üncü maddeyle, Or-Köy Genel Müdürlüğü emrindeki Orman Köylüleri Kalkındırma Fonuna her yıl bütçeden binde 1 ödenek ayrılması gerekmesine rağmen, 1973 yılından beri, bu işlememiştir. Genel bütçeden bu binde 1'lik pay, nüfusun sekizde 1'i olan 9 milyon orman köylüsünden esirgenmemelidir.

Halkla en çok davalı kurum durumunda olan orman teşkilatına yeni anlayışlar getirerek, dava sayısı azaltılarak, orman köylüsüyle hasım değil, hısım bir teşkilat oluşturulması için, Sayın Başbakanımızın hükümet programıyla ilgili görüşmelerdeki sözlerine güveniyoruz; bunlar aynen şöyledir, hükümet programı görüşmelerinden okuyorum: "Türkiye'de, nüfusun büyük bir kesimi köylü olduğu halde, en yoksul kesimi köylüdür; köylülerin en yoksul kesimi de orman köylüleridir; onun için, özellikle orman köylülerinin durumunu yapısal değişikliklerle düzeltmek zorundayız. Bunun için bizim düşündüğümüz çözüm, orman köylülerinin kuracakları kooperatiflerin, birliklerin, ormanların işletilmesine etkili biçimde katılmaları ve bunun nemasından faydalanmalarıdır. Orman sanayii ürünlerinin de bu şekilde -işçilerin ve köylülerin katılımıyla- işler hale, çalışır hale getirilmesi gerektiğine inanıyoruz."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sünnetçioğlu, 1 dakikalık ilave süre veriyorum.

AHMET SÜNNETÇİOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Türkiye'deki orman köylülerimiz, bu sözlerin, inşallah, takipçileridir. Yalnız, bu konuyu hazırlamak için yapmış olduğum çalışmada, 1997, 1998, 1999 yıllarında Plan ve Bütçe Komisyonunda Orman Bakanlığı bütçesi görüşülürken, bütün sözcülerin, hemen hemen bütün bunların aynısını söylediğini, bu dertleri tespit ettiğini gördüm; ama, en azından son üç yıldır bu problemlerin devam ettiğine inanıyorum; inşallah, bu dönemde, bu sorunların çözüleceğine inanıyorum.

Bu düşüncelerle, hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sünnetçioğlu.

Hükümet adına, gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Orman Bakanı Sayın Çağan, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

ORMAN BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Sünnetçioğlu'na, orman köylülerinin çeşitli sorunlarını dile getirdiği için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Sünnetçioğlu, orman köylülerinin pek çok sorunlarına değindi ve bunlar içerisinden de birine vurgu yapmak istedi; ama, zamanı da çok yeterli olmadı; istediği vurguyu yapamadı. Ormanla ilgili davaların azaltılması; yani, devletle vatandaş arasındaki davaların azaltılması, döner sermayenin içinde bulunduğu zor durumdan kurtarılması, yangınla mücadelenin bütçe kaynaklarıyla yapılması, Or-Köy Fonuna işlerlik kazandırılması gibi sorunlara değindi; ama, asıl vurgu yapmak istediği sorun, Orman Yasasının 34 üncü maddesinden kaynaklanan sorun.

Orman Yasasının 34 üncü maddesi uyarınca; orman kooperatiflerine ve köylülere birkısım haklar verilmiştir. Bu hakların bir kısmında ortaya hiç sorun çıkmamaktadır; ama, bazı haklar bakımından önemli sorunlar ortaya çıkmıştır; Sayın Sünnetçioğlu da bu soruna değindi. Sorun, 34 üncü maddenin üçüncü fıkrasından kaynaklanıyor. Uygulamada sıkıntı yaratan nokta, orman kooperatiflerine maliyet bedeli üzerinden satışı yapılan yüzde 25 oranındaki ürün haklarıdır. Söz konusu hüküm uyarınca günün koşullarına göre orman köylüleri ve kooperatifleri ürettikleri kerestelik ve kaplamalık tomruklar ile sanayi odunlarını maliyet bedelinden almak zorundadırlar, piyasa fiyatına göre alamıyorlar. Maliyet bedelleri de piyasa fiyatlarının çok üzerinde kalmaktadır. Orman İdaresi, yasa uyarınca maliyet bedelini uygulamaktadır. Eski doğu bloku ülkelerinden ucuz ithalat yapıldığı biliniyor. Orman Genel Müdürlüğünün tekel konumu artık bu nedenle de sona ermiş durumdadır. İhtisas gümrüklerinin de bulunmaması nedeniyle, ülkenin kuzeyindeki ve Marmara Bölgesindeki gümrük kapılarından ithal orman ürünleri kolayca girmektedir. Bu ürünlerin fiyatları, Orman Genel Müdürlüğü maliyet fiyatlarının çok altında bulunuyor. Orman Genel Müdürlüğünün piyasaya açık artırmalı satışla arz ettiği ürünlerin açık artırmalı satış fiyatları ise, maliyet fiyatlarının yüzde 30 ilâ 35 altında oluşmaktadır.

Orman kooperatifleri, yasa uyarınca, hak ettikleri ürünleri maliyet bedelinden almak zorunda kaldıkları ve bu fiyatların piyasa fiyatlarının üzerinde olması nedeniyle son derece mağdur durumdadır; bu mağduriyet, sayın konuşmacının da belirttiği gibi, iki üç yıldır artarak devam etmektedir. Maliyet bedellerinin hesaplanmasında, Devlet Orman İşletmesi Döner Sermaye Yönetmeliği gereğince, Orman Genel Müdürlüğünün bu ürünlere yapmış olduğu üretim masrafları, tarife bedeli ve Genel Müdürlüğün döner sermayeden yapmış olduğu her türlü giderler esas alınmaktadır.

Orman ürünlerine uygulanmakta olan Gümrük Vergisi ve eş etkili yükümlülüklerin kaldırılmasıyla orman ürünlerinin ithalatı kolaylaşmış durumdadır; oysa, özellikle bütün Avrupa ülkeleri bu tür ithalata yapay engeller çıkarıyor; ihtisas gümrükleri bu şekilde bir engelleme aracı olarak kullanılabilir ya da eş etkili yükümlülük uygulamasına, aslında, gidilebilir.

Devam etmekte olan bugünkü uygulamada, orman kooperatiflerine, 6831 sayılı Yasanın 34 üncü maddesine göre, hak ettikleri kerestelik tomruk ve sanayi odunları, yüzde 20'si peşin, 8-10 ay faizsiz vadeli olarak satılmaktadır; ancak, bu uygulama da sorunu çözmekten uzaktır. Orman köylülerinin ve orman kooperatiflerinin bu mağduriyetlerini ortadan kaldırmak için, 34 üncü maddede günün koşullarına uygun değişiklik yapılması gerekiyor; Orman Bakanlığımız bu konuda değişiklik teklifini hazırlamıştır; bu değişiklik, 21 inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleştirilirse, bu önemli sorunu hep birlikte çözmüş oluruz. Ben, Bakanlığın hazırladığı değişiklik metnini -tabiî, bu metin bağlayıcı değil, diğer yapıcı önerilere de açık bir metindir- aynen okuyorum: "Orman köylülerinin hane adedinin en az yüzde 51'i tarafından kurulan orman köylülerini kalkındırma kooperatiflerinin, birim fiyat usulüyle kesip satış istif yerlerine taşıdıkları kerestelik soyma ve kesme kaplamalık tomrukların ve sanayi odunlarının ayrı ayrı yüzde 25'ine kadarı, istedikleri takdirde, satış istif yerlerinden son bir aylık açık artırmalı satış ortalaması fiyatıyla yılı içinde satılır. Ancak, son bir aylık açık artırmalı satış ortalaması maliyet bedelinin üstündeyse, maliyet bedeli üzerinden yılı içinde satılır." Bu şekildeki bir değişiklik, sorunu, önemli ölçüde çözecek niteliktedir.

Bunun dışında, tabiî, bu yasa değişikliği komisyonlara geldiğinde, bütün değerli üyelerimizin yapıcı katkılarını da bekleyeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Orman Bakanı Sayın Nami Çağan'a teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar sona ermiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutup bilgilerinize sunacağım.

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/129)

10 Haziran 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 11 Haziran 1999 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü S. Gürel'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu 'nun vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum.

2. – İsveç’e gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici’ye, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/130)

11 Haziran 1999

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

16 ncı Avrupa Aile İşlerinden Sorumlu Bakanlar Konferansına katılmak üzere, 14 Haziran 1999 tarihinde İsveç'e gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici'nin dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı H. Hüsamettin Özkan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırma önergeleri vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Yozgat Milletvekili İlyas Arslan ve 20 arkadaşının, Yozgat İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yozgat İlimizin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarıyla özellikle Yozgat'ın kamu yatırımları ve özel sektörü teşvik edici tedbirler ile kamu hizmetleri yönünden ihmal edilmesinin ortaya çıkardığı sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- İlyas Arslan (Yozgat)

2- Kemal Albayrak (Kırıkkale)

3- Cemil Çiçek (Ankara)

4- Mehmet Çiçek (Yozgat)

5- Süleyman Arif Emre (İstanbul)

6- Maliki Ejder Arvas (Van)

7- Abdülkadir Aksu (İstanbul)

8- Yakup Budak (Adana)

9- Mahfuz Güler (Bingöl)

10- Eyüp Fatsa (Ordu)

11- Turhan Alçelik (Giresun)

12- Lütfü Esengün (Erzurum)

13- Aslan Polat (Erzurum)

14- Ömer Vehbi Hatipoğlu (Diyarbakır)

15- Fahrettin Kukaracı (Erzurum)

16- Osman Pepe (Kocaeli)

17- Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

18-Mustafa Baş (İstanbul)

19- Bekir Sobacı (Tokat)

20- Lütfi Yalman (Konya)

21- Nurettin Aktaş (Gaziantep)

Gerekçe:

Yozgat, coğrafî konumuyla ülkemizin tam ortasında yer almaktadır. Tarihimizde önemli bir yere sahip olan ilimiz, genç cumhuriyetimizle büyüyen ve gelişen sanayi merkezleri olarak bilinen Ankara, Kırıkkale, Çorum, Sıvas ve Kayseri İllerimizle çevrilidir. İlimizin yıllar itibariyle nüfusuna baktığımızda sürekli göç veren bir konuma sahiptir. Nüfusumuzdaki küçük artışlar ise doğumlardan kaynaklanmaktadır. İl nüfusumuzun yüzde 75'i köylerde ve henüz alt ve üst yapısını tamamlayamamış küçük ilçelerimizde yaşamaktadır.

Cumhuriyet tarihimizde Yozgatımıza, orta büyüklükte bira fabrikası ile son yıllarda yapılan şeker fabrikasının dışında hiçbir devlet yatırımı yapılmamıştır.

İlimizin tarihî ve coğrafî konumu ilimize ayrı bir cazibe ve önem katmaktadır. İl halkının geçim kaynaklarının ticarî olmayan tarım ve hayvancılığa dayalı olması nedeniyle, gerek iş bulabilmek gerekse eğitim ve öğretim için, Yozgat dışına hızlı göç olmuştur. Ankara'da ve İstanbul'da büyük çoğunluğu olmak üzere, tüm Türkiye'de ve Avrupa'da yerleşen nüfusumuzun 2,5 milyon olduğu tahmin edilmektedir.

Her türlü altyapısı hazır olan müstakil Yozgat üniversitesinin kurulmuş olmaması, sanayiiyle, tarımıyla ve hayvancılığıyla, tamamen yetersiz olan geçim kaynaklarıyla, Yozgatlıyı, ister istemez okumak mecburiyetine sevk etmiştir. Yozgat dışına gitmek zorunda kalan öğrencilerimizin okul ve barınma masrafları da ailelerine ayrı bir altından kalkılmaz bir yük getirmiştir.

Taşımacılıkta önemli bir yere sahip olan havayolu ağı kapsamına birçok ilçeler bile alınırken, Yozgatımız, alan yeri bile hazır olan havaalanına kavuşturulamamıştır.

Demiryollarımız, Sıvas ve doğu illerimize Yozgat üzerinden daha kısa sürede ulaşma imkânına sahipken, Kayseri üzeri dolaştırılmış, bugün bile Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü bu hatasını anlayarak ilimizi bu demiryolu ağına dahil etmemiştir.

Akarsuları bakımından zengin olan ilimizde ihtiyaç duyulan baraj sulama göletleri ve sulama kanallarına gerekli önem verilmemiş ve konu üzerine yeterince eğilinmemiştir.

Doğu ve güneydoğu illerimizin birçoğundan daha geri kalmış olan ilimiz, son yıllarda birinci derecede kalkınmada öncelikli iller arasına alınmış, olağanüstü hal kapsamındaki yatırımların teşvik edilmesiyle ilgili kanunun uygulama alanına sokulmuştur.

Ekonomik ve sosyal nedenler, birçok problemi olan Yozgatımızın gelişip büyümesine engel olmakta, mevcut nüfusun da büyük kentlere umut yolculuğuna çıkmasına sebep olmaktadır.

Bütün vatandaşlarımızın en temel hakkı olan sağlık, eğtim konularında da ilimiz ihmal edilmiştir.

Fert başına gayri safî yurtiçi hâsıla miktarı 1 500 ABD Dolarından az olan ilimiz sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi de 0,5'ten düşük olan iller arasında yer almaktadır.

Yozgat'ın, içinde bulunduğu sorunlardan bir an önce kurtulması için, sorunlar ve çözümlerinin yerinde tespitiyle ilgili bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasının Yozgatımız, bölgemiz ve Türkiye için faydalı olacağı kanaatindeyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum.

2. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 23 arkadaşının, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Esnaf ve sanatkârların desteklenmesinde, gelişmelerinin sağlanması ve sorunlarının çözümünde gerekli yasal düzenlemelerin tespitiyle, araştırılarak ortaya konması için, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1- İsmail Özgün (Balıkesir)

2- Faruk Çelik (Bursa)

3- Ahmet Sünnetçioğlu (Bursa)

4- Ahmet Derin (Kütahya)

5- İlyas Arslan (Yozgat)

6- Tevhit Karakaya (Erzincan)

7- Osman Pepe (Kocaeli)

8- M. Ergün Dağcıoğlu (Tokat)

9- Ali Güner (Iğdır)

10- Bekir Sobacı (Tokat)

11- Yakup Budak (Adana)

12- Mehmet Çiçek (Yozgat)

13- Veysel Candan (Konya)

14- Özkan Öksüz (Konya)

15- Suat Pamukçu (Bayburt)

16- Yaşar Canbay (Malatya)

17- Latif Öztek (Elazığ)

18- Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

19- Mustafa Niyazi Yanmaz (Şanlıurfa)

20- Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

21- Mehmet Batuk (Kocaeli)

22- Mahfuz Güler (Bingöl)

23- Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

24- Musa Demirci (Sıvas)

Gerekçe:

Ülkemizde esnaf ve sanatkâr ile küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, hem sayı hem istihdam hem de üretimdeki payları bakımından önemli bir yere sahiptir. Ekonomik yapı içinde, rakamsal olarak önemli bir potansiyeli teşkil eden esnaf ve sanatkârlar, kırsal alandan büyük şehirlerimize, imalat sektöründen hizmet sektörüne uzanan geniş bir yelpazede varlığını sürdürmekte ve topluma fedekârca hizmet etmektedirler. Karakteristik vasıfları itibariyle, ülkemizin her sıkıntılı anında, bu kesim, fedakârca ve olumlu davranışlarıyla her zaman örnek olmuşlardır.

Bugün, ülkemiz, enflasyondan teröre, sağlıktan istihdama kadar pek çok sorunla karşı karşıyadır. Bütün bu sorunların aşılmasında orta sınıfı oluşturan esnaf ve sanatkârların önemli bir rol oynayacakları gerçeği unutulmamalıdır. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, vasıfları itibariyle, teknolojiye süratle ayak uydurabilmekte, devlete yük olmadan istihdam sağlayabilmekte, içinde bulundukları toplumun örf ve âdetlerinin teminatı olmakta, çevrelerinin sosyal yapısının güvencesi halinde varlıklarını sürdürebilmektedirler.

Sağladıkları istihdam, katmadeğer, toplumun ihtiyaçlarının karşılanması hizmetlerinin sürdürülmesinde toplumun gelenek ve göreneklerinin temsilinde küçük ve orta ölçekli işletmelerin mensupları toplumun belkemiğini oluşturmaktadır.

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin, toplam işletmeler içindeki payı yaklaşık yüzde 98'dir; yani, Türkiye'de kurulu her 1 000 işletmeden 980'i KOBİ sınıfına girmektedir.

Söz konusu işletmeler, Türkiye'deki toplam istihdamın yaklaşık yarısını (yüzde 45), üretimin üçte 1'ini (yüzde 26), ihracatın da yüzde 8'ini karşılamaktadır.

Ne var ki, bugüne kadar bu denli öneme sahip esnaf ve sanatkâr kesimine devlet olarak, hükümetler olarak yeterli ilginin gösterilerek, bu kesimin sorunları dikkate alınarak gerekli desteğin sağlandığını söylemek mümkün değildir. Oysa, Anayasamızın 173 üncü maddesi "devlet esnaf ve sanatkârları koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır" demektedir. Böylece, bugün, sayıları 4 milyonu bulan, aileleriyle birlikte 20 milyona varan esnaf ve sanatkârlar kesimi mensuplarının iktidarın ilgisine ihtiyaçları vardır.

Bugüne kadar bu kesimin kredi ihtiyaçlarının karşılanmasında, işyerlerine olan ihtiyacın karşılanmasında, vergiyle ilgili sorunlarının çözülmesinde gerekli tedbirlerin yeterli bir şekilde alınmadığını görüyoruz. Böylece, bu denli güçlü esnaf ve sanatkâr potansiyelinden ülke ekonomisine ve sosyal yapısına gerekli katkı sağlanamamaktadır. Bütün bu sebeple, Anayasamızın 173 üncü maddesindeki amir hüküm çerçevesinde, esnaf ve sanatkârlarımızın ekonomik alanda, sosyal alanda, istihdam sağlamada, çırak, kalfa ve ustalarımızın eğitilerek vasıflı insangücünün çoğaltılarak bu boşlukların doldurulmasında gerekli tedbirlerin araştırılarak tespit etmek, bu kesimin anayasal hakkı olan koruyucu ve destekleyici tedbirlerin neler olabileceğini Yüce Meclisimizce kapsamlı bir araştırmaya tabi tutulmasında millî menfaatlar açısından büyük faydalar görmekteyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Diğer önergeyi okutuyorum.

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan ve 21 arkadaşının, THY’nın zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk Hava Yollarının 1994, 1995, 1996 yılları KİT Komisyonu raporları incelendiğinde, gerek THY gerekse bağlı kuruluşlarında hükümet değişikliklerine göre yönetim kurulu değişikliklerinden dolayı kötü yönetildiği ve bu yüzden devamlı zarar ettiği, uçak kiralama ve satın almalarda, diğer malzeme tedariki ve yer hizmetlerine varıncaya kadar birçok konuda araştırılması gereken mevzuat dışı satın alma ve harcamalar mevcuttur. Zarar da her geçen gün büyüyerek artmaktadır. Detayı gerekçede ifade edildiği üzere, Türk Hava Yollarının sağlam bir idarî ve malî yapıya kavuşması ve gerekli tedbirlerin alınması, ihmal ve yolsuzluğu görülen ilgililer hakkında gerekli işlemlerin yapılması ve hükümetin alacağı tedbirlere yardımcı olmak amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 üncü maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1- Veysel Candan (Konya)

2- Ali Oğuz (İstanbul)

3- Ahmet Derin (Kütahya)

4- Tevhit Karakaya (Erzincan)

5- Osman Pepe (Kocaeli)

6- Musa Demirci (Sıvas)

7- İsmail Kahraman (İstanbul)

8- Ali Sezal (Kahramanmaraş)

9- Zülfikar İzol (Şanlıurfa)

10- Özkan Öksüz (Konya)

11- Bekir Sobacı (Tokat)

12- Maliki Ejder Arvas (Van)

13- Abdülkadir Aksu (İstanbul)

14- Celal Esin (Ağrı)

15- Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

16- Fethullah Erbaş (Van)

17- İsmail Alptekin (Bolu)

18- Turhan Alçelik (Giresun)

19- Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

20- İsmail Özgün (Balıkesir)

21- Aslan Polat (Erzurum)

22- Hüseyin Arı (Konya)

Gerekçe:

Türk Hava Yollarına zaman içerisinde alınan ve kiralanan uçaklar konusunda Boeing Firması lehine diğer firmalar aleyhine (Airbus, Wc Donnel Douglas, MDD) davranılması sebebiyle kurum zarara uğratılmıştır.

1990'lı yıllarda Boeing firmasının B-737/400 tipi yolcu uçaklarından, tanınmış birçok uluslararası havayolu şirketi 144 adet siparişini iptal etmesine rağmen, Türk Hava Yolları ayda 433 000 dolar ücretle 30 adet uçak kiralamıştır. Aynı dönemde, özel havayolları B-737/400 uçaklarından 35 yolcu daha fazla alan Airbus 320 uçaklarına ayda 240 000 dolar ücretle kiralamıştır. Bu durumda, kurum (193 000 x 30 x 12 = 69 480 000 dolar/yıl) zarara uğratılmıştır.

49 adet yolcu uçağı alım projesi kapsamında, teknik değerlendirmelerde Airbus tipi uçaklarının üstünlüklerine rağmen, Boeing firmasının B-737/800 tipi uçağının seçilmesiyle kurum zarara uğratılmıştır.

Yine 49 adet yolcu uçağı alımında imza aşamasında yüzde 52 olan offset miktarı yüzde 15,3'e indirilmiş, Türk Hava Yolları da bunu kabul etmiştir. (384 milyon dolar) Halbuki, Airbus Firması yüzde 58 offset'i kabul etmişti.

Kiralanan Boeing 737 uçakları, Airbus 320 uçaklarına göre yüzde 20-28 daha fazla yakıt yakmakta, ayrıca diğer işletme giderleri de aynı oranda fazladır. Alınan bu uçaklardan bir tanesi, teknik arıza sebebiyle Adana'da düşmüştür. Boeing firmasının seçiminde şaibe ve usulsüzlükler mevcuttur.

THY'nin işletmede kiralık sistemini seçmesi yanlış bir uygulama olup, dünya havacılık tarihinde on yıllık uçak kiralaması olmamıştır. Böyle bir kiralama, THY'yi Boeing firmasına bağımlı hale getirmiştir.

Yapılan kira sözleşmelerinde "alındığı gibi iadesi" yer almaktadır. Bunun anlamı, kiralama sonrası iade edilecek uçaklar sıfır saatle bakımı yapılıp iade edilecek demektir. Şayet bu yapılmazsa, Hakem Kuruluna müracaat edilerek 15 000 dolar fazla ödeme yapılacaktır. Böyle bir sözleşmeyle Türk Hava Yolları büyük bir zarara uğramaktadır.

Türk Hava Yolları sağlıklı yönetilmediği için, iç ve dış hatlarda doluluk oranı yüzde 50-60 arasında olup, hem iç hem de dış hatlarda olmak üzere devamlı zarar ettirilmektedir.

1995, 1996, 1997 yıllarına ait bilançoların gerçeği yansıtmadığı, batık alacakların arttığı, uçak kiralama ve satın almalarda rüşvet iddiaları, malzeme ve parça alımlarının sağlıklı denetlenmediği, kurum içinde hazırlanan yönetmelikle rekabetsiz alım yapıldığı, alımlarda Yönetim Kurulunun devre dışı bırakıldığı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında tespit edilmiştir.

THY'de menfi bu gelişmeler devam ederken, 30.3.1998 tarihinde Swissair ile Özelleştirme İdaresinin bilgisi dışında "Kapsamlı Ortaklık İşbirliği" anlaşması yapılmış, döviz bazında da ortaklıkla ilgili birtakım ödemeler yapılmıştır. Ortaklık grubu içerisinde Swissair'den başka, Avusturya, Belçika (Sabena), TAB Portekiz, AOM Fransız Hava Yolları bulunmaktadır. Bu firmaların büyük bir bölümünde de Swissair'in hissesi bulunmaktadır. Bu firmalardan bazılarının ekonomik kriz sebebiyle iflası istenmiştir.

Yukarıda belirtilen sebepler nedeniyle, Türk Hava Yollarının mutlaka bir komisyon tarafından detaylı incelenmesi, kurumun geleceği açısından zarurîdir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

IV. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 5 Tarihi : 15.6.1999

Danışma Kurulunun 15.6.1999 Salı günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Yıldırım Akbulut Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

DSP Grubu Başkanvekili MHP Grubu Başkanvekili

Ali Günay Ömer İzgi

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Bülent Arınç Murat Başesgioğlu

DYP Grubu Başkanvekili

Saffet Arıkan Bedük

Öneriler :

1- Genel Kurulun, 15 Haziran 1999 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında; 16 Haziran 1999 Çarşamba, 17 Haziran 1999 Perşembe, 18 Haziran 1999 Cuma, 19 Haziran 1999 Cumartesi günleri 14.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması, 19 Haziran 1999 Cumartesi günü saat 23.00'e kadar gündemde bulunan kanun tasarı ve tekliflerinin bitmemesi halinde, saat 23.00'ten sonra da çalışmalara devam edilmesi ve bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

2- Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına (Anayasanın süreye bağladığı konular hariç) çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi, 15 Haziran 1999 Salı ve 16 Haziran 1999 Çarşamba günleri denetim konularının görüşülmemesi, sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılması önerilmiştir.

3- 15 Haziran 1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 2 sıra sayılı anayasa değişikliği konusundaki kanun teklifinin 48 saat geçmeden gündemin 1 inci sırasına alınarak, görüşmelerine 15 Haziran 1999 Salı günkü (bugünkü) birleşimde başlanması ve birinci görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, öneriyi oylamadan önce söz istiyorum.

BAŞKAN – Lehte mi, aleyhte mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Lehte.

BAŞKAN – Lehte olmak üzere, Sayın Kamer Genç'e söz veriyorum.

Sayın Genç, süreniz 10 dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Daha önce de bu kürsüde konuştuğum için, bu Meclisin faydalı çalışması konusundaki temennilerimi o zaman dile getirmiştim.

Değerli milletvekilleri, bu Meclisin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve bu halkın barış içinde yaşamasını sağlayacak tedbirleri bugünden alması lazımdır. Türkiye'de, maalesef, bazı basın kurumları, âdeta, her gün siyasî linç yapmaktadırlar.

Ben, geçen gün Tunceli Kültür Derneğinin bir yemeğinde konuşma yaptım; maalesef, konuşmam saptırıldı. Güya ben Abdullah Öcalan'ın asılmamasını söylemişim ve bu defalarca televizyonlarda yayınlandı. Ben bu hafta sonunda Tunceli'ye gitmiştim, maalesef, orada, vatanın bütünlüğü için canını veren güvenlik kuvvetleri mensubu değerli kardeşlerimiz, âdeta, sanki ben kendilerine ihanet etmişim gibi bir davranış içine girdiler.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu Meclis, bu memlekette terörü teşvik eden, suiistimalleri teşvik eden, bu memlekette insanları birbiriyle kavgaya sürükleyen bazı basın kurumları hakkında tedbir almak zorundadır; yoksa, yarın, sokakta insanlar birbirini linç eder. Bakın, ben size söyleyeyim: Birinci görevimiz, her şeyden önce bu Basın Kanununu çıkarmak zorundayız. Bakın, Abdullah Öcalan denilen kişi, bugün, 30 bin insanın katili olarak yargılanıyor. Aslında, Abdullah Öcalan'ın bu memlekette yaptığı bundan ibaret değil ki. Ben kendi ilimi söyleyeyim: 100 000 insandan fazlasını göç ettirdi, bütün köy okullarımızı yaktı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, en azından, katrilyonlarca lira fakirliğe sürüklendi ve benim hakkımda da, kendi örgütü, ölüm kararı aldı. Şimdi, bize bu kadar kötülüğü olan bir örgüt hakkında, o örgütün mensupları hakkında, benim, bu uğurda canını veren insanları tutmayıp da o insanı tutmam mümkün mü değerli milletvekilleri?! Ama, bazı çevreler, bizim yaptığımız konuşmalardan, maalesef, huzursuz olmaktalar; istiyorlar ki, birtakım yerleri tahrik etsinler, sokakta insanlar bize saldırsınlar.

Değerli milletvekilleri, biz milletvekiliyiz ve bu halk bizi seçmiş. Biz, buraya gelip de, yani, ille... Eğer, bir yerde yangın varsa, yangını söndüreceğiz; sel gelirse, gerekirse, selin önüne geçeceğiz. Biz, hepimiz, burada, bir askerî kışla disiplini içerisinde, yat borusuyla yatan kalk borusuyla kalkan milletvekilleri değiliz ki. Elbette ki, milletvekili, burada, kendi inançlarını, vicdanî duygularını, ülke için bildiği menfaatları söyleyecektir; ama, biz burada söylediğimiz zaman, maalesef, bazı kurumlar çıkıyor, televizyonlarda defalarca bunları söylüyor. Devlet güvenlik mahkemelerinin sivilleştirilmesinden önce, diğer acil kanunlardan önce bunları çıkarmamız lazım; yoksa, bu basın kurumları eğer bu kadar sorumsuzca hareket ederlerse, yarın, Alevî-Sünnî ayırımı diye, Türk-Kürt ayırımı diye, bilmem şu bu ayırımı diye insanlarımızı birbirlerine vurdururlar. Bakın, ben, bugünden, özellikle bu tehlikeyi görüyorum. Yani, bizim ağzımızdan çıkmayan lafı, söyledi diye, çıkıyorlar, defalarca söylüyorlar.

Değerli arkadaşlar, eğer, bu basın kurumları -tabiî, hepsini kastetmiyorum, bazıları- ben böyle bir laf söylemişsem, en azından, açar, söyler; der ki: "Sayın Kamer Bey, sen böyle bir laf söylemişsin; söyledin mi söylemedin mi?" Olabilir; insan bir konuşma yaparken, heyecanlı bir anında, ağzından bir kelime de kaçabilir arkadaşlar. Yani, önemli olan, insanın gerçek niyetidir. Ondan sonra da, defalarca bunu yayınla, defalarca yayınla... Ondan sonra, sokakta, insanlar sana saldırsın. Bu olmaz sayın milletvekilleri. Ben, bunu, bana yapılan bir hata olarak değil, burada, çok ciddî bir tehlike olarak görüyorum. Bu tehlikeyi, Yüce Meclisin, bugünden fark etmesi ve basının da, özellikle memleketin barışını tehlikeye sokacak konularda böyle tahrik yapmaması, insanları birbirine düşman duruma getirmemesi, insanları fikirlerini söyledi diye toplumda hedef noktası haline getirmemesi gerektiğine inanıyorum.

Sonra, biz, değerli milletvekilleri, bazı yüksek tepelere, yüksek mercilerin yaptıkları keyfîlikler dolayısıyla, bazı fikirlerimizi de söyleyeceğiz; yani söylemeyelim mi?!. Çıkıyor, gazetenin biri yazıyor: "A şirketinin 4 trilyon liralık alacağını falanca adam takip ediyor." Söylemeyelim mi bunları yani?!. Söylediğimiz zaman da, bunların arkasındaki basın kurumları çıkıp da, ya, işte, bu bunu böyle söyledi diye biz hedef... Yani, değerli milletvekilleri, hakikaten, kaç gündür vicdanen çok rahatsızım. Tabiî, ben, artık, birçok basın kurumunu, televizyonu seyretmiyorum; çünkü, bir defa, seyrettiğim zaman, tiksinti duyuyorum; yani, en azından... Hani, bir yemeği, istemeyerek, tiksine tiksine yiyiyorsunuz ya... Ama, ben de, bazı yayın organlarında yapılan haber yayınlarını seyretmek de istemiyorum bu tiksintimden, duygularımdan dolayı. Ama, biz seyretmiyoruz, başka vatandaşlar seyrediyor; bir bakıyorsunuz, kamuoyunda, sizin aleyhinize, aklınızdan geçmeyen, izanınızdan geçmeyen, vicdanınızdan geçmeyen birtakım tepkilerle karşı karşıya kalıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu memleket bizimdir. Bu memlekette, bu millet, kardeşçe yaşamak zorundadır. Birilerinin hatası vardır diye hataları da affetmesini bilen bir millettir. Biz, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, memleketin geleceğini... Bu memlekette barışı, huzuru ve dürüstlüğü, devlet yönetiminde de dürüstlük ilkelerini sağlayacak düzenlemeler yapmak durumundayız.

Tabiî, herhalde, bugüne kadar, arkadaşlar, bütün grupların oybirliğiyle aldığı Danışma Kurulu raporu üzerinde hiç müzakere açılmıyordu. Ben alınca, belki, arkadaşlarımız şey etti; ama, hakikaten, ben gündemdışı söz istedim; arkadaşımız başkasına da vermiş; ama, bunda fazla da susmak istemiyorum. Sonra dedim, gidip bir basın toplantısı yapayım; tutarlar, yine yanlış verirler. Tabiî, Yüce Milletimiz, şu anda, benim ağzımdan...

BAŞKAN – Sayın Genç, biraz da gündemle ilgili konuşursanız seviniriz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, ben gündeme... Sayın Başkan, bakın, gündem bu. Benim söylediklerimi anlamazsanız, benim gündeme bağlı konuşup konuşmadığımı... Ben, gündeme getirdiğiniz kanunların birincisi bu olsun diyorum; yani, basında yalan haber yapan, memlekette savaşı tahrik eden, memlekette huzursuzluğu tahrik eden bazı basın kurumlarını, bu yaptıklarından dolayı cezalandıracak, evvela Basın Kanununda bir düzeltme yapalım. Benim dediğim bu Sayın Başkan. (MHP, FP ve ANAP sıralarından alkışlar[!]) Onun için, önce bunları ele alalım diyorum; memleketin temel sorunu budur. Öteki sorunlar önemli değil. Onları, zaten, biz çözümleyeceğiz. Hatta, Meclis, yine mesaisini yapsın ve bunu da birinci öncelikli problem olarak alalım.

Ben, bunu vurgulamak için söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Süreye uyduğunuz için teşekkür ederiz Sayın Genç.

Başka söz istemi olmadığına göre, Danışma Kurulu önerilerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

1- Genel Kurulun; 15 Haziran 1999 Salı günü 15.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında; 16 Haziran 1999 Çarşamba, 17 Haziran 1999 Perşembe, 18 Haziran 1999 Cuma, 19 Haziran 1999 Cumartesi günleri 14.00-19.00, 20.00-23.00 saatleri arasında çalışması; 19 Haziran 1999 Cumartesi günü saat 23.00'e kadar gündemde bulunan kanun tasarı ve tekliflerinin bitmemesi halinde, saat 23.00'ten sonra da çalışmalara devam edilmesi ve bitimine kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına (Anayasanın süreye bağladığı konular hariç) çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi, 15 Haziran 1999 Salı ve 16 Haziran 1999 Çarşamba günleri denetim konularının görüşülmemesi, sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer öneriyi okutuyorum:

3- 15 Haziran 1999 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılan 2 sıra sayılı anayasa değişikliği konusundaki kanun teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin 1 inci sırasına alınarak görüşmelerine 15 Haziran 1999 Salı günkü -bugünkü- birleşimde başlanması ve birinci görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – Adalet; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Dışişleri; İçişleri; İnsan Haklarını İnceleme; Kamu İktisadî Teşebbüsleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Millî Savunma; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonlarına üye seçimi

BAŞKAN – Bu kısımda Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarına üye seçimi yapacağız.

Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına üye seçimini geçen birleşimlerde yapmıştık. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu dışındaki tüm komisyonlara siyasî parti gruplarınca aday gösterme işlemi tamamlanmıştır. Bu iki komisyona ise, sadece Doğru Yol Partisi Grubu adaylarını bildirmemiştir.

Şimdi, komisyonlara üyelikleri için siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesini, İçtüzüğün 21 inci maddesine göre ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

Adalet Komisyonu üyelikleri aday listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Ali Arabacı Bursa

Mustafa İlimen Edirne

İsmail Aydınlı İstanbul

Nazire Karakuş İstanbul

Emin Karaa Kütahya

Yekta Açıkgöz Samsun

MHP (6)

Adnan Fatin Özdemir Adana

Aydın Gökmen Balıkesir

Süleyman Turan Çirkin Hatay

Edip Özbaş Kahramanmaraş

Mehmet Nacar Kilis

İsmail Çevik Nevşehir

FP (5)

Dengir Mir Mehmet Fırat Adıyaman

Ramazan Toprak Aksaray

Yasin Hatiboğlu Çorum

A.Nazlı Ilıcak İstanbul

Yahya Akman Şanlıurfa

ANAP (4)

Turhan Tayan Bursa

Beyhan Aslan Denizli

Cemal Özbilen Kırklareli

Yaşar Topçu Sinop

DYP (4)

Mustafa Kemal Aykurt Denizli

Mehmet Sadri Yıldırım Eskişehir

Sevgi Esen Kayseri

Kamer Genç Tunceli

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Millî Savunma Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Gönül Saray Alphan Amasya

Oğuz Aygün Ankara

Sadık Kırbaş Çanakkale

Hasan Gülay Manisa

Mustafa Kemal Tuğmaner Mardin

Ömer Üstünkol Zonguldak

MHP (6)

Mehmet Metanet Çulhaoğlu Adana

Hayrettin Özdemir Ankara

Hüseyin Arabacı Bilecik

Vahit Kayırıcı Çorum

Namık Hakan Durhan Malatya

Mustafa Enöz Manisa

FP (5)

Rıza Ulucak Ankara

Fahrettin Kukaracı Erzurum

Mukadder Başeğmez İstanbul

Hüseyin Arı Konya

Ahmet Demircan Samsun

ANAP (4)

Turhan Tayan Bursa

Şadan Tuzcu İstanbul

Ekrem Pakdemirli Manisa

Veysel Atasoy Zonguldak

DYP (4)

Bekir Aksoy Çorum

Yıldırım Ulupınar İzmir

Mehmet Said Değer Şırnak

Fethullah Gültepe Van

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum :

İçişleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Tamer Kanber Balıkesir

Erol Al İstanbul

Hüseyin Mert İstanbul

M.Cihan Yazar Manisa

Zeki Eker Muş

Hasan Fehmi Konyalı Ordu

MHP (6)

Hasari Güler Adıyaman

Mustafa Zorlu Isparta

Yalçın Kaya İçel

Mehmet Pak İstanbul

Faruk Bal Konya

Hasan Hüseyin Balak Tokat

FP (5)

Faruk Çelik Bursa

Osman Aslan Diyarbakır

Ömer Vehbi Hatipoğlu Diyarbakır

Abdülkadir Aksu İstanbul

Ali Oğuz İstanbul

ANAP (4)

Musa Öztürk Adana

Halil İbrahim Özsoy Afyon

Mehmet Çakar Samsun

Enis Sülün Tekirdağ

DYP (4)

Kemal Çelik Antalya

Necmi Hoşver Bolu

Fetullah Gültepe Van

Ömer Barutçu Zonguldak

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Dışişleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Ali Tekin Adana

Hasan Erçelebi Denizli

Mahmut Erdir Eskişehir

B. Suat Çağlayan İzmir

Rahmi Sezgin İzmir

M. Cengiz Güleç Sıvas

MHP (6)

Müjdat Kayayerli Afyon

Nesrin Ünal Antalya

Mustafa Yaman Giresun

Mehmet Kaya Kahramanmaraş

Basri Coşkun Malatya

Birol Büyüköztürk Osmaniye

FP (5)

Seyyit Haşim Haşimi Diyarbakır

Mehmet Bedri İncetahtacı Gaziantep

Azmi Ateş İstanbul

Hüseyin Kansu İstanbul

Osman Yumakoğulları İstanbul

ANAP (4)

Mehmet Ali Bilici Adana

Agâh Oktay Güner Balıkesir

Suha Tanık İzmir

Kâmran İnan Van

DYP(4)

Teoman Özalp Bursa

Ayfer Yılmaz İçel

Cevdet Akçalı Kütahya

Mehmet Necati Çetinkaya Manisa

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP(6)

Ayşe Gürocak Ankara

Bahri Sipahi İstanbul

Perihan Yılmaz İstanbul

Güler Aslan İzmir

Saffet Başaran İzmir

Halil Çalık Kocaeli

MHP (6)

Abdurrahman Küçük Ankara

Bekir Ongun Aydın

İbrahim Halil Oral Bitlis

İrfan Keleş Çankırı

Bozkurt Yaşar Öztürk İstanbul

Seydi Karakuş Kütahya

FP (5)

Mahmut Göksu Adıyaman

Akif Gülle Amasya

Avni Doğan Kahramanmaraş

Musa Uzunkaya Samsun

Mehmet Çiçek Yozgat

ANAP (4)

Abdülbaki Erdoğmuş Diyarbakır

Ahat Andican İstanbul

Ömer Ertaş Mardin

Ahmet Kabil Rize

DYP (4)

Mahmut Nedim Bilgiç Adıyaman

Ayvaz Gökdemir Erzurum

İbrahim Yazıcı Muğla

Takiddin Yarayan Siirt

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Ahmet Sancar Sayın Antalya

Mustafa Vural Antalya

Mustafa Düz İstanbul

Bülent Ersin Gök İstanbul

Mehmet Çümen İzmir

M. Turhan İmamoğlu Kocaeli

MHP (6)

Mustafa Gül Elazığ

Bedri Yaşar Gümüşhane

Yusuf Kırkpınar İzmir

Osman Fevzi Zihnioğlu Sakarya

Mehmet Ceylan Sıvas

Ahmet Erol Ersoy Yozgat

FP (5)

Metin Kalkan Hatay

Mehmet Fuat Fırat İstanbul

Ali Sezal Kahramanmaraş

Kemal Albayrak Kırıkkale

Zülfükar İzol Şanlıurfa

ANAP (4)

Cengiz Aydoğan Antalya

Hasan Özyer Muğla

Sefer Koçak Ordu

Nizamettin Sevgili Siirt

DYP (4)

Musa Konyar Ağrı

Yahya Çevik Bitlis

Mustafa Örs Burdur

Nevfel Şahin Çanakkale

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Çevre Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Esvet Özdoğu Ankara

M. Güven Karahan Balıkesir

Nural Karagöz Kırklareli

Nazif Topaloğlu Muğla

Mehmet Yaşar Ünal Uşak

Hasan Suna Yalova

MHP (6)

Sedat Çevik Ankara

Cahit Tekelioğlu İçel

Esat Öz İstanbul

Hasan Çalış Karaman

Mustafa Sait Gönen Konya

Mükremin Taşkın Nevşehir

FP (5)

Ahmet Sünnetçioğlu Bursa

Nurettin Aktaş Gaziantep

Lütfi Doğan Gümüşhane

Teoman Rıza Güneri Konya

İlyas Arslan Yozgat

ANAP (4)

Hakkı Oğuz Aykut Hatay

Ediz Hun İstanbul

Sefer Ekşi Kocaeli

Hasan Özyer Muğla

DYP (4)

Burhan İsen Batman

Hakkı Töre Hakkâri

Metin Kocabaş Kahramanmaraş

Yener Yıldırım Ordu

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu

Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Ertuğrul Kumcuoğlu Aydın

Sebahat Vardar Bilecik

Mustafa Karslıoğlu Bolu

Ali Ahmet Ertürk Edirne

Erol Karan Karabük

Ahmet Zamantılı Tekirdağ

MHP (6)

Ersoy Özcan Bolu

Sıtkı Turan Çanakkale

Melek Denli Karaca Çorum

Hasan Basri Üstünbaş Kayseri

Reşat Doğru Tokat

Mesut Türker Yozgat

FP (5)

Yakup Budak Adana

Mahfuz Güler Bingöl

Mehmet Batuk Kocaeli

Ali Güner Iğdır

Mustafa Niyazi Yanmaz Şanlıurfa

ANAP (4)

Nurettin Dilek Diyarbakır

Hakkı Oğuz Aykut Hatay

Emre Kocaoğlu İstanbul

Ali Kemal Başaran Trabzon

DYP (4)

Burhan İsen Batman

İbrahim Konukoğlu Gaziantep

Doğan Baran Niğde

Mehmet Sait Değer Şırnak

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu

Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

İsmet Vursavuş Adana

Numan Gültekin Balıkesir

Necati Albay Eskişehir

Yücel Erdener İstanbul

Abdullah Turan Bilge Konya

Tunay Dikmen Muğla

MHP (6)

Ali Halaman Adana

Mihrali Aksu Erzincan

Ali Özdemir Gaziantep

Ali Güngör İçel

Mehmet Serdaroğlu Kastamonu

Hasan Kaya Konya

FP (5)

Mehmet Özyol Adıyaman

Latif Öztek Elazığ

Yaşar Canbay Malatya

Abdullah Veli Seyda Şırnak

Maliki Ejder Arvas Van

ANAP(4)

Nurettin Dilek Diyarbakır

Evren Bulut Edirne

Mecit Piruzbeyoğlu Hakkâri

Mehmet Güneş Şanlıurfa

DYP(4)

Mehmet Baysarı Antalya

Mehmet Selim Ensarioğlu Diyarbakır

Zeki Ertugay Erzurum

Mehmet Sadri Yıldırım Eskişehir

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Sanayî, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP(6)

Halit Dikmen Aydın

Fahrettin Gülener Bursa

Abdülsamet Turgut Diyarbakır

Akif Serin İçel

Ahmet Arkan Kocaeli

Eyüp Doğanlar Niğde

MHP(6)

Orhan Şen Bursa

Oktay Vural İzmir

Nevzat Taner Kahramanmaraş

Cumali Durmuş Kocaeli

Ali Serdengeçti Manisa

Mükerrem Levent Niğde

FP(5)

Hüseyin Karagöz Çankırı

Mustafa Geçer Hatay

Özkan Öksüz Konya

Şükrü Ünal Osmaniye

Ahmet Nurettin Aydın Siirt

ANAP(4)

Mahmut Bozkurt Adıyaman

Cengiz Altınkaya Aydın

Kenan Sönmez Bursa

Miraç Akdoğan Malatya

DYP(4)

Ali Rıza Gönül Aydın

İlhan Aytekin Balıkesir

İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

Nurettin Atik Diyarbakır

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi:

(13)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP(3)

Burhan Bıçakçıoğlu İzmir

Çetin Bilgir Kars

Fikret Tecer Kırşehir

MHP (3)

Nazif Okumuş İstanbul

Arslan Aydar Kars

Hamdi Baktır Kayseri

FP (3)

Hüsamettin Korkutata Bingöl

Nezir Aydın Sakarya

M.Ergün Dağcıoğlu Tokat

ANAP (2)

Mahmut Bozkurt Adıyman

Ataullah Hamidi Batman

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okuyorum:

Dilekçe Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(13)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (3)

Hasan Akgün Giresun

Fadlı Ağaoğlu İstanbul

Kemal Vatan İzmir

MHP (3)

Salih Erbeyin Denizli

Hidayet Kılınç İçel

Cemal Enginyurt Ordu

FP (3)

Celal Esin Ağrı

Ahmet Karavar Şanlıurfa

Fethullah Erbaş Van

ANAP (2)

Şükrü Yürür Ordu

Ersin Taranoğlu Sakarya

DYP (2)

Mehmet Halit Dağlı Adana

Sedat Edip Bucak Şanlıurfa

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu Üyelikleri Aday listesi

(35)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (9)

İbrahim Yavuz Bildik Adana

Arif Sezer Adana

Ergün Bayrak Artvin

Ahmet Güzel İstanbul

Sulhiye Serbest İstanbul

Erdoğan Toprak İstanbul

Salih Dayıoğlu İzmir

M.Hadi Dilekçi Kastamonu

Tahsin Boray Baycık Zonguldak

MHP (8)

Nidai Seven Ağrı

Cezmi Polat Erzurum

Osman Gazi Aksoy Isparta

Mustafa Haykır Kırşehir

Kadir Görmez Kütahya

Nail Çelebi Trabzon

Armağan Yılmaz Uşak

Ayhan Çevik Van

FP (7)

M.Zeki Çelik Ankara

İsmail Özgün Balıkesir

Ahmet Cemil Tunç Elazığ

Veysel Candan Konya

Lütfi Yalman Konya

Sabahattin Yıldız Muş

Bekir Sobacı Tokat

ANAP (6)

Birkan Erdal Ankara

Kenan Sönmez Bursa

İbrahim Yaşar Dedelek Eskişehir

Şamil Ayrım İstanbul

Erkan Kemaloğlu Muş

M. Salih Yıldırım Şırnak

DYP (5)

Murat Akın Aksaray

Necati Yöndar Bingöl

Rasim Zaimoğlu Giresun

Mehmet Yalçınkaya Şanlıurfa

Ali Naci Tuncer Trabzon

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Diğer listeyi okutuyorum:

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(25)

Adı ve Soyadı Seçim Bölgesi

DSP (6)

Faruk Demir Ardahan

Sema Pişkinsüt Aydın

Hasan Macit Burdur

Orhan Ocak Bursa

Mehmet Mail Büyükerman Eskişehir

Süleyman Yağız İstanbul

MHP (6)

Osman Müderrisoğlu Antalya

Ali Keskin Denizli

Mehmet Nuri Tarhan Hatay

Kemal Köse Kocaeli

Hüseyin Akgül Manisa

Metin Ergun Muğla

FP (5)

Mustafa Baş İstanbul

Bahri Zengin İstanbul

Eyüp Fatsa Ordu

Mehmet Bekaroğlu Rize

Musa Demirci Sıvas

ANAP (4)

Yaşar Eryılmaz Ağrı

Sebgatullah Seydaoğlu Diyarbakır

Bülent Akarcalı İstanbul

Cavit Kavak İstanbul

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, komisyonların toplanarak, İçtüzüğün 24 üncü maddesine göre, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmeleri gerekmektedir.

Bu nedenle, Adalet; Millî Savunma; İçişleri; Dışişleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Tarım, Orman ve Köyişleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme; Dilekçe; Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarının 16 Haziran 1999 Çarşamba günü saat 11.00'de, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları ise, 16 Haziran 1999 Çarşamba günü saat 12.00'de kendi salonlarında toplanacaklardır. Komisyonların toplantı gün ve saatleri, ayrıca ilan tahtalarına da asılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını görüşmeyeceğiz.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve 342 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/9) (S. Sayısı : 2) (1)

(1) -2 S. Sayılı Basmayazı tutanaağa eklidir.

BAŞKAN – Alınan karar gereğince Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz ile 342 milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun birinci görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet hazır.

Sayın milletvekilleri, komisyon raporu daha önce bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım? Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen var mı: Şu ana kadar gruplar adına herhangi bir söz talebi olmamıştır.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Arınç.

Buyurun Sayın Arınç. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün göreve yeni başlayan Değerli Meclis Başkanvekilimize ve Divan Heyetindeki arkadaşlarımıza, yasama dönemimizde hayırlı çalışmalar ve başarılar diliyor, kendilerini kutluyorum.

Aynı zamanda, bugün, yeni dönemimizde yasama çalışmalarına başladığımız ilk gündür. Yine, aynı temennilerle, bu yasama döneminin de, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, insanımız, ülkemiz, aziz milletimiz için hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak'tan diliyorum.

Bugün Danışma Kurulumuzda 5 siyasî partinin müştereken, uzlaşarak aldığı kararlar, biraz evvel Sayın Genel Kurulun onaylarına mazhar olmuştu; bunu, sevindirici bir olay olarak görüyorum; çünkü, temel konularda, hem Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bugün gittikçe yıpranan ve örselenen itibarını hem milletvekillerimizin saygınlığını hem de ülkemizin ve aziz halkımızın, bizden, öncelikle çıkarılsını arzu ettiği yasal değişiklikler konusunda beklentilerine cevap verme noktasında hızlı bir çalışma dönemine başlıyoruz ve temel konularda öncelik kabul ediyoruz.

Ben, siyasî partilerimiz arasında milletimizin beklentilerine uygun olarak gerçekleşen bu uzlaşmanın da bütün yasama dönemi boyunca devam etmesini ve bundan milletimiz için hayırlı sonuçlar çıkmasını temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün önümüze getirilen teklifle, devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluşunu kapsayan Anayasanın 143 üncü maddesinin değiştirilmesi isteniyor.

Buradaki değişikliğin bir tek temel nedeni var; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin -ki, yargı yetkisini kabul etmişiz, uluslararası sözleşmelere uymak da bir vecibedir; Anayasanın 90 ıncı maddesinde bu konuda bağlayıcı hükümler de vardır- devlet güvenlik mahkemeleri konusunda takriben birbuçuk yıl önce aldığı bir karar, bugün zorunlu sebeplerle bir anayasa değişikliğine yol açacak görünüyor.

Şüphesiz, bu konu önemlidir; o kadar önemlidir ki, şu anda yargılaması yapılan teröristbaşı Abdullah Öcalan hakkında verilecek kararın sürekli tartışılır olması, Türkiye'nin içeride ve dışarıda yargı yönünden ve devlet olma niteliği yönünden itibarının tartışılır ve yıpratılır olması, hepimizi derinden endişeye sevk etmektedir.

Böylece, hükümet bu konuda duyarlı davranmıştır; yargılama başlar başlamaz, bu konuyla ilgili, şimdilik, anayasa değişikliği teklifini getirmiştir ve bu kabul edildiği takdirde, bunun arkasından da, devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluş ve yargılama usullerini gösteren 2845 sayılı Kanunda da bu değişikliğe uygun bir tasarıyı getirecektir.

Şüphesiz, anayasa değişikliğinin, devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili olarak bugün önümüze gelmiş olması, bazı arkadaşlarımız tarafından -belki çoğumuz buna katılıyoruz- zamanlama açısından yanlış görülebilir "niçin dün değil de bugün" diye ve bu konuda bu itirazlar haklı da olabilir; çünkü, devlet güvenlik mahkemeleri, 1982 Anayasasında yer almıştır. Hatta o kadar önemli görülmüştür ki, Anayasanın 142 nci maddesinde özetle "mahkemeler kanunla kurulur" denilmiş olmasına rağmen, devlet güvenlik mahkemelerine bir ayrıcalık tanınmış ve devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluşu anayasayla olmuştur.

Böylesine önemli görülen ve 1971 muhtırasından sonra ortaya çıkan terörist eylemlerle ilgili olarak hızlı yargılama yapmak, özel görevlerle donatılmak ve özelllikte cumhuriyetin temel niteliklerine, devletin bölünmezliğine karşı işlenen suçları yargılamak için kurulmuş bulunan bu devlet güvenlik mahkemeleri, 1975'te kaldırılmış, 1982 Anayasasıyla da bir anayasal kuruluş olarak tekrar getirilmiştir.

Bugün, onaltı senelik bir uygulamayla karşı karşıyayız. Sanıyorum, devlet güvenlik mahkemelerinde 7 bin civarında dosya var. Bunu, yargı reformu içerisinde mi düşünürsünüz; yoksa, Türkiye'nin henüz terör meselesini çözememiş olmasıyla mı düşünürsünüz; yoksa -biraz sonra değineceğim gibi- artık, devlet güvenlik mahkemelerinin Anayasanın 143 üncü maddesinde gösterilen hedeflerin de dışında görev sahasını iyice genişleterek hemen her konuya bakar hale gelmesiyle mi ilgilendirirsiniz; bu, Yüce Meclisimizin düşüneceği bir konudur.

Bugünkü tatbikatlardan ve uygulamalardan da görüyoruz ki, maalesef, resmî, kanunlara göre kurulmuş bir vakıf hakkında bile, yine, DGM, kendi görevi içerisinde bazı suçlar dolayısıyla takibat yapabiliyor; gözaltına alınmalar, sorgulamalar; sonunda da belki aylar sonra bir beraat kararı karşımıza çıkıyor. Bir sigorta şirketi kuruluyor; bu Sigorta şirketinin yöneticileri hakkında da bazen -biraz evvel Sayın Kamer Genç'in de ifade ettiği gibi- medyanın birkaç tanesinde ileriye sürülen bazı iddialar sebebiyle, o sigorta şirketinin yöneticileri, sabaha karşı, uykularından alınarak, gözaltına götürülüyor; kanun gereğince de hiçbir avukatıyla görüştürülmeden, kendi özel usulleri içerisinde yargılamaya sokulabiliyor; mağduriyetler, arkasından belki de beraatlar... Bunun gibi, siyasetçilere; bunun gibi, gazetecilere; bunun gibi, fikir adamlarına, belediye başkanlarına, bazen 312'den, bazen 313'ten, bazen 314'ten, bazen de başka maddelerden "gelin bakalım buraya, ne yaptınız, nasıl konuştunuz, ben sizin hakkınızda karar vereceğim" denilebiliyor. Bütün bunlar, Türkiye'de, gerçekten, toplum barışını içinden yıkan, toplum içerisinde infiallere yol açan olumsuz hadiseler olarak görünüyor.

Devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili, bundan birbuçuk yıl evvel verilen kararın -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan kararları kastediyorum- bugün, ona uygun olarak değiştirilmesi... Zamanlama belki yanlıştır; ama, doğru, her zaman doğrudur.

Hadiseye bu açıdan baktığımızda -biz, siyasî görüşümüz itibariyle, DGM'lerin kendisine karşı olduğumuzu ifade ediyoruz- bugünkü değişiklik konusunda da, Türkiye'de demokratikleşme adına bir şeyler yapılabilecekse, bunu, o demokratikleşmenin içerisinde bir yere koymak istiyoruz. Görüşlerimi özellikle bu açıdan sizlere takdim etmeye çalışacağım.

Zamanlama daha önce olabilirdi. Tayyip Erdoğan, bir büyükşehir belediye başkanıydı; mahkûm oldu. O zaman da DGM'ler tartışıldı, o zaman da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları vardı; ama, kişiye özel düşünceler maalesef daha baskın olduğu için, bu konuda bir iyileştirme, komisyonlardan Genel Kurula intikal etmesine rağmen, hepinizin bildiği sebeplerle -tekrar aynı konuya gelmeyeceğim- bir yıldan bu yana, bu Genel Kurulda maalesef kanunlaşamadı.

Yine başka gazeteciler, yine başka belediye başkanları, yaptıkları konuşmalar sebebiyle, fikir ve düşünce hürriyetinin kapsamı içerisinde kalmalarına rağmen, eyleme dönüşmeyen bu düşüncelerinden dolayı, DGM'ler tarafından yargılandılar; maalesef, mahkûm da olanlar oldu. Keşke o zaman, siyasî ve ideolojik düşüncelerimizi bir kenara bırakarak, biz artık uluslararası hukuk normlarının içerisinde yer alması gereken bir ülkeyiz; Anayasamızın 90 ıncı maddesine göre, altına imza koyduğumuz uluslararası sözleşmelerden, Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylananlar, iç hukuk normu haline gelebiliyorlar ve hatta, Anayasaya aykırılıkları düşünülemeyeceğine göre, iç hukuk normlarının da üzerinde kabul ediliyorlarsa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi -ki, 1954'ten beri Türkiye'de yürürlüktedir- onun adil ve bağımsız mahkemelerdeki yargılama esası, düşünce ve ifade hürriyetleri, dernek, sendika ve parti kurmayla ilgili özgürlükler konusunda da altına imza attığımız bütün sözleşmelere uymamız gerekir... Hep "keşke, keşke, keşke" diyoruz; ama, bir noktada sıkıştığımız zaman, hadi bakalım uzlaşalım, gelin bu konuyu değiştirelim diye düşünüyoruz.

Geç kalınmış olmasına rağmen ve zamanlama konusunda da belki farklı düşünebileceğimize rağmen, biz, bu konuda, hükümetin iyi niyetli çabalarına destek olmayı düşünüyoruz. Ancak, Sayın Adalet Bakanı -burada, kendilerine bir konuyu tekrar arz etmek istiyorum- bu konuyla ilgili çalışmaları, öncelikle anayasa değişikliği, arkasından da 2845 sayılı Yasada öngörülen değişiklikler konusunda, sanıyorum, bütün siyasî parti gruplarına veya -3 parti iktidarda olduğuna göre- muhalefet gruplarına gelerek, genel başkanlardan, bu çalışmalar konusunda destek istedi. Biz meseleye önem verdik, başkanlık divanında, grubumuzda konuştuk; DGM'lerin kendisine karşı olan bir siyasî parti olarak, kısmen iyileştirme veya sivilleştirme adına getirilen bu tekliflere ne diyeceğimizi kendi aramızda konuştuk.

Sayın Adalet Bakanını da daha sonra ziyaret ederek, bu konudaki görüşlerimizi şöylece belirledik: Türkiye'de onaltı yıldan bu yana bulunan DGM'lerin, artık bugünden itibaren, bize göre -ki, seçim beyannamemizde bu yer almaktadır- tamamen kaldırılması gerekir şu veya bu sebeplerle. İkincisi, siz böyle bir kısmî değişiklik getiriyorsunuz; bunu sadece, Meclis gündeminin de boş olduğuna, uzlaşma konusunda da hemen hemen bütün partiler arasında bir mutabakat olabileceğine göre, biraz daha genişletemez miyiz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin -hemen hemen 1987'de bireysel başvuru hakkını, daha sonra da yargı yetkisini kabul etmişiz- kararlarında sadece askerî hâkim ve savcıların burada görev yapıyor olması, sözleşmenin 6 ncı maddesindeki bağımsız ve adil yargılama hakkına gölge düşürmekle kalmıyor; DGM'ler, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu açısından da ayrıcalıklara sahip; bir. Bir ikincisi de, cumhuriyetin temel nitelikleri söz konusu olmadığı halde bile, pek çok suça bu mahkemeler bakar hale geldi. İfade hürriyetleri, düşünce hürriyetleri de DGM'ler tarafından... 1980 ihtilalinden sonra yapılan Anayasa içerisinde ve bu Anayasa da temel hak ve özgürlükleri büyük ölçüde kısıtlamış olması sebebiyle, DGM'ler, bu özgürlüklere karşı birer kurum haline geldi. Geliniz, bu değişikliğin içerisine şu noktaları da koyalım, diye kendilerine takdim ettik. Sağ olsunlar, lütfettiler, bu önerilerimizi aldılar, değerlendireceklerini ifade ettiler.

Anayasa Komisyonunda yapılan görüşmeler sırasında arkadaşlarımız, DGM'lerin ileride kalkabileceği düşüncesinden hareketle, bir iyi niyetli çaba olarak, Anayasanın 143 üncü maddesinde "DGM'ler kurulur" ibaresinin, "kurulabilir" şekline dönüştürülmesini veya bu anlama gelebilecek iki farklı değişiklik önergesini de verdiler; ancak bu, kabul görmedi. Ayrıca -önümüzdeki haftalarda belki gelecek- 2845 sayılı Kanunda, DGM'lerin bakmakla görevli olduğu suç çeşitlerinden dört tanesinin çıkarılması konusunda da önerilerimizi Sayın Bakana takdim etmiştik.

Değerli arkadaşlarım, bunların elbette çok önemli olduğuna ve Türkiye'de yüksek yargı makamlarının başındaki önemli kişilerin de, özellikle, düşünce ve ifade hürriyetlerini sınırlayan, kısıtlamalar getiren yasaların öncelikle değiştirilmesi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinden de bir hamle beklediklerine göre, şu yeni yasama döneminin ilk günlerinde böyle bir yargı reformunu, hukuk reformunu, bireye önem veren hukukun üstünlüğü anlayışını ülkemizde gerçekleştirmek, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına elbette fevkalade önemli olabilirdi; bunun fırsatı geçmemiştir. Bu düşüncelerimizin değerli milletvekili arkadaşlarım tarafından da düşünüleceğine ve takdir edileceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu onaltı senelik tatbikat içerisinde DGM'lerle ilgili olarak özellikle yargı içinde tartışılan şu konuları dikkatinize arz etmek istiyorum:

DGM'ler, olağan bir yargı organı değildir. Genel yargı organları -biraz evvel ifade etmiştim- kanunla kuruluyorlar; ama, DGM'ler, Anayasanın bir maddesiyle kurulmuştur.

Özel nitelikli mahkemeler olması sebebiyle, yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde tartışılan "tabiî hâkim" ve "olağan mahkeme" ilkelerine de aykırı görülmektedir.

Üçüncü olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme niteliğinde değildir.

Dördüncü olarak, hâkimlik teminatları yoktur. Hâkimlerin atanma, yer değiştirme ve özlük haklarının yürütme organının elinde olması sebebiyle, hâkimlik taminatının varlığından bahsedilemez denilmektedir.

Beşinci olarak, savunma hakkını kısıtlayıcı ve adil bir karar verilmesini engeleyici hükümler bulunmaktadır; özellikle, yargılama ve usul hükümleri içerisinde.

Değerli milletvekilleri, devlet güvenlik mahkemelerinin bu kararları dolayısıyla gündeme gelen bir konuyu tekrar arz etmek istiyorum. Bu DGM'lerde bir değişiklik yapılacağı konusunda ilk konuşmalar başladığı zaman, bazı siyasî parti temsilcilerinin, meseleyi belki de şovenizm açısından gördüklerine, belki de duygusal davrandıklarına şahit olduk. Şunu söylüyorlardı: "Yani, siz, askerî hâkimlerin adaletinden güven duymuyor musunuz? Ne lüzum var bunu değiştirmeye."

Burada belki de önemle ifade etmek istiyorum; bu değişiklik konusu, asker hâkim ve savcılarımızın, ne kişiliklerine yönelmiştir ne de onların hukuk bilgilerinin eksik olduğu noktasına yönelmiştir. Kesinlikle tenzih ederek söylüyorum ki, yirmibeş yıllık bir avukat arkadaşınız olarak, askerî mahkemelerde, sıkıyönetim mahkemelerinde, devlet güvenlik mahkemelerinde dava takip ederken, askerî hâkim ve savcıların fevkalade titiz, hukuk açısından duyarlı tavırlarına, davranışlarına ve kararlarına rastlamışızdır; bu konuda söylenecek hiçbir şey yoktur. Mesele şudur bu mahkemelerde: Atanmaları, sicil yönetmelikleri vesaireleri üniformalı kişilere bağlı olan hâkimler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, sözleşme hükümlerine uygun olarak bağımsız bir adil yargının içerisinde mütalaa edilmemektedir; çünkü, Avrupa'nın, uluslararası normlar içerisinde bağımsız ve adil yargılamadan anladığı şeyin kıstasları, hepimizin evrensel normlar olarak kabul edeceği konulardır.

İkincisi, yine Abdullah Öcalan'ın yargılanması sebebiyle, bunun, onun hakkında idam kararı verilmesini engelleyici veya bu kararın daha sonra idam cezalarının kaldırılması sebebiyle işleyemez hale geleceği veya askerî hâkimler bulunursa, Abdullah Öcalan hakkında daha çabuk karar verilebileceği, sivil hâkimlerin böyle bir aceleciliği olmayacağı şeklinde, yine sübjektif düşünceler, yine duygusal düşünceler ifade edilmektedir.

Hâkimler heyetinin sivil veya askerlerden müteşekkil olmasının veya bu yapacağımız değişikliğin, yarın, yargılamanın sonuçlarına etkili hale geleceğini, biz şahsen düşünmüyoruz. Dolayısıyla, bu konuda, Meclisimizin, çok açık ifadelerle, bu yapılacak değişikliğin Abdullah Öcalan hakkındaki yargılamaya münhasır olmadığını ifade etmesi gerekir; yoksa, bu, siyasî istismara müsaittir. Bu konuda birkısım partiler - ki, şu anda, çok şükür, onlar yoktur- yarın seçim meydanlarına gidip, bunu istismar etme noktasında yanlış ve yakışıksız davranışlarda bulunabilirler. Biz, bu konuyu hukuk açısından ele alıyoruz, hukuk açısından önemli ve acil olduğuna inanıyoruz ve bu konuyu sadece bir madde değişikliğiyle geçiştirmek yerine, Türkiye'nin muhtaç olduğu demokratikleşme paketi içerisinde bu konunun, önümüzdeki ufkumuzu açacak gelişmeler için çok iyi bir örnek olmasını da temenni ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, insan hakları ihlalleri ve demokratikleşme konusunda Avrupa'nın yayımladığı raporlar, Amerika'nın yayımlayacağı raporlar, Türkiye'yi, karnesinde zayıflar bulunan bir ülke gibi gösteriyor ve maalesef, bu konuda, yabancı unsurlar bizi tenkit ettiği zaman veya karnemizdeki notumuzu kırdığı zaman da üzülüyoruz; ama, hazır yeri gelmişken, bu konuda kendimize de bakmak, bu konuda eksiklerimizi süratle tamamlamak ve hemen hemen hepimizin şikâyet konusu olan "Avrupa istediği için bunu yapıyoruz; oysa, insanımız layık olduğu için bunu yapmalıydık" şeklindeki serzenişlere artık bir daha tesadüf etmemek gerekiyor. O yüzden, demokratikleşme, insan hakları, temel hak ve özgürlükler konusu, Türkiye'nin öncelikli konusudur. O zaman, kendimize dönüp, şuna bakalım: Şu anda Türkiye, Basın Konseyinin raporlarından da görüldüğü gibi, gazeteci hapsetmekte dünyanın birinci ülkesi haline gelmiştir.

BAŞKAN – Sayın Arınç, size 2 dakika ilave süre veriyorum.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine, bugün, Türkiye'nin hemen hemen bütün medyasının ve kamuoyunun gündeminde telekulak faciası vardır ve maalesef, hukukun en ucunda olan kişiler, yasaya ve ahlaka aykırı olarak elde edilmiş, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 254 üncü maddesinde de delil olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiş bir kasedi delil olarak kullanabilmektedir. İnanç ve düşünce özgürlüğü konusunda binlerce can yanmaktadır ve şu andaki rakamlar itibariyle, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 2 bine yakın davada davalı olarak bulunan bir ülkedir.

Değerli arkadaşlarım, bu genel çerçeve içerisinde, maddeler üzerinde de arkadaşlarımız görüşlerini ifade edecekler. Ben, Sayın Genel Kurulumuzdan ve arkadaşlarımızdan şunu istirham ediyorum: Getirilen bu teklif, devlet güvenlik mahkemelerinin sadece askerî hâkim ve savcılarıyla ilgili çok özel bir konu olmasının ötesinde, DGM'ler üzerindeki bütün tartışmaları kesebilecek bir çabayı genişleterek sürdürmemiz ve tam da gündemin içerisinde bulunduğumuza göre, bu konuda, bütün siyasî partilerle bir uzlaşma içerisinde olmamız, bana göre bir büyük ihtiyaç olarak görünüyor.

Fazilet Partisi Grubu adına, hukuka, insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere, bireysel haklara uygun olarak getirilen her türlü düzenlemeye, bütün görüşümüzle, mevcudiyetimizle olumlu olarak katılacağımızı ifade ediyorum. Yapılan çalışmaların tekrar hayırlı olması temennisiyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arınç'a teşekkür ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Ömer İzgi; buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÖMER İZGİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde bulunan Anayasanın 143 üncü maddesinin değiştirilmesi konusunda söz aldım; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sorun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemes ile Türkiye arasındadır. Bu sorunun açıklıkla ortaya konulabilmesi için, öncelikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin işlevi, etkinlik derecesi nedir diye bir soru sorulup, cevabının bulunmasında büyük yarar var. Gerçi, bu cevabı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kendisi bulmuş ve vermiştir. Nitekim, 7 Aralık 1976 tarihinde, Heindizeyd ve Birleşik Krallıklar arasında devam eden bir mahkemeleşmeden ötürü verilen kararda, bu mahkemenin özelliğinin, devletlerin yurttaşlarına olan sorumluluklarının güvencesi olan bir organ olduğu ortaya konulmuştur. Tabiî, devletlerin yurttaşlarına olan sorumluluklarının, yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde bir güvence olduğuna göre, denetim yetkilerini de taşıdığını ayrıca vurgulamıştır. Tabiî, bu denetim yetkisinin sınırı da bu kararda derc edilmiş ve alınan karar gereğinden olarak, yalnız ulusal mevzuatların denetlenmesinde kalınmamış, o ulusal mevzuatlara uygun olarak verilmiş olan her tür yargı kararlarının da denetimi bu mahkemece üstlenilmiştir. Daha da önemlisi, bu kararda, İnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında dokunulmaz olarak gösterilen insan haklarına, ülkenin bölünmezliği gibi kutsal sayılan durumlarda dokunulabilecekse, bunun da sınırları belirtilmiş; bunun sınırsız bir dokunma olmayacağına, sınırlarının da Avrupa değerleriyle eşdeğer olacağına işaret edilmiştir.

Ayrıca, bu mahkeme kararlarının niteliği üzerinde de bir karar ortaya konulmuş -Anayasamızın 153 üncü maddesinin son fıkrasında olduğu gibi- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkacak her kararın, ancak kendilerinin dokunabileceği bir karar olduğu ve başka hiçbir ulusal milletin dokunamayacağı karar olacağı da belirtilmiştir.

Olayımız, devlet güvenlik mahkemelerinde askerî yargıçların bulunmasının İnsan Hakları Mahkemesi tarafından sakıncalı görülüp, sözleşmenin 6/1 inci maddesinin ihlaline yol açtığıdır. Oysa, bunun böyle olacağı, daha, 1 Ocak 1982 günlü, Piersac ve Belçika ülkesi arasında devam eden bir mahkemeleşme nedeniyle aynı mahkemenin verdiği kararda belirtilmişti. O kararda, yargıçların atanma biçimlerine işaret edilmiş, sicil durumlarına değinilmiş; yargılananlar bakımından eğer herhangi bir kuşkuya yer bırakacak böylesi durumlar mevcut ise, o zaman, verilecek karar nasıl olursa olsun, sözleşmenin 6/1 inci madddesinin ihlali sonucunu doğuracağı karar altına alınmıştı.

Konumuzla ilgili olarak, ilk mahkeme kararı, Türk Hükümeti ile Nasup Mitap ve Abdullah Oğuzhan Müftüoğlu davası olarak görülebilir. Gerçi, o davalarda dava konusu, devlet güvenlik mahkemeleri değildi, sıkıyönetim mahkemeleriydi; ama, o sıkıyönetim mahkemelerinde görevli olan askerî yargıçların atamalarına, sicil durumlarına atıfta bulunularak, o durumları itibariyle, karar nasıl olursa olsun, yargılanan bakımından bağımsız bir mahkeme olarak görülemeyeceğine işaret edilmiş ve yine sözleşmenin 6 ncı maddesinin ihlalinin söz konusu olduğu vurgulanmıştı. Bu kararın tarihi de 8 Aralık 1994'tür.

Türkiye aleyhine verilmiş son mahkeme kararları, 9.6.1998 günlü İbarahim İncal ve 28.10.1998 günlü Cengiz Çıraklar davalarındadır. Her iki davada da, devlet güvenlik mahkemelerindeki askerî yargıçların atama ve sicil durumlarına dokunulmuş, onlar neden gösterilerek, yargılanan için, bağımsız bir mahkemede yargılandığı sonucunun çıkmayacağı, karar altına alınmıştır.

Türkiye aleyhine sonuçlanan, Nasup Mitap ve Abdullah Müftüoğlu, Sadi Mansur, Nabi Yağcı ve Nihat Sargın, Türkiye Birleşik Komünist Partisinin kapatılması aleyhindeki başvuru, Sosyalist Partinin kapatılması kararı hakkındaki Doğu Perinçek ve İlhan Kırıt'ın başvuruları, Hüseyin Akdıvar-Kelekçi Köyü nedeniyle- Zeki Aksoy, İbrahim İncal ve Cengiz Çıraklar hakkındaki komisyon ve mahkeme kararlarının tamamı İnsan Hakları Mahkemesinden çıkmış, çok daha önceki tarihleri kapsayan Avrupa ülkelerindeki mahkemeleşmelerdeki kararlar dayanak yapılarak çıkarılmış olanlardır. Örneğin, Sadi Mansur, Oğuzhan Müftüoğlu, Nabi Yağcı, Nihat Sargın ve Sosyalist Partinin kapatılmasıyla ilgili davalardaki karar ve komisyonlar kararlarının dayanakları 27.6.1968 tarihli New Mestil Avusturya davalarındaki gerekçeler olmuştur. Askerî yargıç bakımından ise, sözleşmenin 6/1 inci maddesinin ihlali nedeni olarak, 1 Ocak 1982 tarihli, Piersac ve Belçika devleti arasındaki uyuşmazlık üzerine verilen karar gösterilmiştir. Hiçbir karar bizim için ilk olmamıştır. Belki, devlet güvenlik mahkemeleri o ülkelerde bulunmadığı için ilk gibi gözükebilir; ama, yargıç güvencesi esas alındığı için ilk karar olmaktan uzaktır.

Biz bir teröristi yargılıyoruz, verilecek karar idam olduğunda işin boyutunun değişeceğinin -şimdi üzerinde durmak istemediğim- değişik nitelikli tavsiye kararlarıyla karşılaşacağımızın kaygısını şimdiden taşıyorum. İşte böylesi gelişmeleri bekleyen günümüzde, o gelişmelere dayanak hazırlarcasına, DGM'lerdeki askerî yargıcın yerine sivilinin getirilmemesini sağlamak, o kararlar için dayanak, zemin hazırlamak olmaz mı? Verilecek tazminat önemli değil; önemli olan, İnsan Hakları Mahkemesinden, yargılamaya gölge düşürecek bir kararın çıkacak oluşudur. Bu da, o mahkemenin eski kararları göz önüne alındığında, tartışmasız kesindir.

İdama karşı olmak başka şey, adil bir yargılama olmadığı ithamı altında kalmak çok daha başka şeydir. Biraz önce değinmiştim, bırakalım bizim dışımızdaki yıllar öncesine varan kararları, ilk kez, bizimle ilgili olan 1994 yılındaki karardan bu yana hemen önlem alacağımız yerde, bugünlere kadar taşıdığımız itham altında kalmayı bugün de sürdürürsek, kaybetme dışında herhangi bir kazancımız olabilir mi? Kazancımız hiç olmaz ama, şimdiden çıkacağı belli olan İnsan Hakları Mahkemesi kararının sonucuyla, sözleşmenin 6 ncı maddesini ihlal etmiş bir ülke durumuna düşeceğiz. O zaman, şüpheli, şaibeli bir yargılama anlayışı gündeme konu olarak gelmiş olacaktır. Böyle bir yargılamaya olanak vermek, bölücüler için bulunmaz bir ortamın yaratılmasıdır. Bu payeyi bölücülere de, bölücü başına da vermeyeceğiz. Bugünden tezi yok, suçu sabit olan bölücü başı için verilecek kararı, düşecek her türlü gölgeden arındırmalıyız. Bölücü başının tarahî geleceğine ve bölücülere, İnsan Hakları Mahkemesince, sözleşmenin 6/1 fıkrasıyla esasen ihlal edilerek verilmiş bir karar var sığınağını onlara teslim etmemeliyiz.

Bu düşüncelerimizi ortaya koyarken, asıl üzerinde durduğumuz bir konu da yalnız mahkemenin kuruluş biçimi değil, devlet güvenlik mahkemelerinde askerî yargıç yerine sivil yargıç getirilmesinin yararı yanında, çıkacak başka maddeler de vardır. 264 üncü maddenin, o mahkemelerin görevi içinde bulunmasının ne gereği var? 313 üncü maddenin ne gereği var? 314 üncü maddenin ne gereği var? 403 üncü maddenin, o mahkemeler görevleri arasında kalmasının ne gereği var? 6136 sayılı Ateşli Silahlar Yasasının o mahkemeler kapsamında olmasının ne gereği var? Bunların da çıkarılması gerekir ve tıpkı askerî yargıçların yerine sivil yargıçların gelebilmesi gibi yararlı düzeltimler olacaktır. 367 olumlu oydan yoksun olan iktidar, bunu, ancak muhalefetimizin katkılarıyla sağlayabilecektir. Onun için, böylesi önemli bir olayın gerçekleştirilmesindeki en büyük pay, kuşkusuz, iktidardan önce muhalefetin olacaktır. Böyle bir payeyi elde etmede kararlılığı muhalefetin tümüyle göstereceğine yürekten inanıyordum; şimdi de gördüm ki, değerli muhalefet sözcümüzün belirttiklerine göre, değişiklik önerisine olumlu bakmaktadırlar; demek ki, baştan sona, yürekten inancım doğru çıktı, şimdi onun mutluluğunu yaşıyorum.

Değerli milletvekilleri, Yüce Meclisimizi teşkil eden tüm partiler gibi Milliyetçi Hareket Partisi de, ileriye dönük olarak bakan bir partidir. Öyleyse, bugüne bakarak, devlet güvenlik mahkemelerindeki bu değişikliği önleme yerine, onun derhal kaldırılması ülkemiz açısından son derece yararlı görülmüştür. Bu yarar nedeniyledir ki, bu değişikliğe olumlu oy vereceğiz.

Sözlerime son verirken, Yüce Meclisimizi tekrar selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ömer İzgi'ye teşekkür ediyoruz.

Doğru Yol Partisi adına, Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya.

Buyurun Sayın İyimaya. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, Yüce Meclisi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

21 inci Dönem Parlamentosu çalışmalarının milletimiz ve insanımız için başarılı ve hayırlı geçmesini Allah'tan diliyorum. 21 inci Asrın eşiğinde, anayasalı devletten, anayasal devlete geçişi sağlayacak yapıcı ve dinamik iradenin oluşmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bu dönem Parlamentosu, yasama faaliyetini bir anayasa değişikliğiyle başlatıyor. Yaygın ve sözleşmeye uygun olmayan adıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir kararını yerine getirme kapsamında Anayasamızı değiştiriyoruz. Devlet güvenlik mahkemelerinde yer alan askerî üye yapısını kaldırmayla sınırlı bir operasyon içindeyiz. Yaptığımız iş doğru mu, noksansız mı, zamanında mı? Bu soruları, kurucu iktidar olarak, siyasî partiler olarak, her bir milletvekili olarak, millet huzurunda, tarihe not düşecek haklılıkta ve netlikte cevaplandırmak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, sorunu, anayasa tefekkürü seviyesinde ele alabilmek için, devlet güvenlik mahkemelerinin sisteme giriş sürecini ve zihniyetler haritasını ortaya koymak gerekir. Devlet güvenlik mahkemeleri modeli, faşist İtalya'da 1926 yılında ortaya çıkmıştır; daha sonra, De Gaulle döneminde Fransız sistemine resepsiyon yoluyla aktarılmıştır. Bu modelin ortaya çıkış döneminde, her iki ülke, kriz yoğunluğunda iç ve dış sorunlarla boğuşuyordu. Model, başkaca herhangi bir demokratik ülkede benimsenmiş değildir.

Devlet güvenlik mahkemeleri, sistemimize, 12 Mart ara rejimi sırasında girmiştir. Uzlaşma erozyonunun dibe vurduğu ve gerilim ilişkisinin doruğa tırmandığı bir süreçte, o zamanki Isparta Milletvekili, Değerli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ve arkadaşları ile Zonguldak Milletvekili Değerli Başbakanımız Bülent Ecevit ve arkadaşlarının ortak teklifiyle Anayasamıza giren devlet güvenlik mahkemelerinin halen yaşadığı yegâne ve tek ülke Türkiye'dir.

İnsanın ve toplumun huzur, güvenlik ve mutluluğu için var olan devleti koruyacak mekanik önlemlerin alınması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasamızın 2 nci maddesinde yazılı niteliklere ve iç ve dış güvenliğe yönelecek suçların yargılanmasının etkili ve demokratik aracı, genel yargıda görevlendirilebilecek mahkemeler olmalıydı. Devlet güvenlik mahkemesine kurucu dönemde vücut veren gerekçelerin gerçeği yansıtmadığı, ihtiyacın, başka ve demokratik yollarla giderilebileceği taa baştan belli olduğu gibi, zaman içerisinde de teyiden açığa çıkmıştır. Devletin güvenliğine yönelme kastı gözetildiğinde, sistemimizde öngörülen suçların neredeyse dörtte üçünün görev alanına girdiği bir mahkemeye, ihtisas mahkemesi demek mümkün değildir.

Davaların genel mahkemelere oranla daha hızlı bitirilmesi amacı da, pratikte gerçekleşmemiştir. Örneğin, kuruluşu izleyen ilk üç yılda, TCK'nın 141 inci maddesi hükmüne dayalı olarak açılan 82 adet kamu davasının ancak 18'i karara bağlanabilmiştir. Bu mahkemelerin işleyiş sürati öbür mahkemelerin daha ötesinde değildir. Küçük istatistikî farklar, genel adlî yapıya müdahaleye asla gerekçe oluşturmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, devlet güvenlik mahkemeleri, ararejim iradesinin öngördüğü çözümlerin normal dönemlerde de sürmesini sağlayacak bir çıkış garantisi ve anayasal garantidir. 1968 ve sonrası dönemlerde oluşan toplum ve düzen suçlarına yönelik olarak yargının etkin biçimde işleyememesi sorunu, hukuk sistemi ve görevlendirilmiş genel yargı içinde çözülebilecekken, kısa elden ve gücün arzusu doğrultusunda dizayn edilmiştir. Hükümetin belirlediği bir katı kadar hâkimler içinden atama zarureti, o dönemin mutemet hâkim arayışının bir ürünüydü. O dönemin; eski, 1973... Antidemokratik dönemin Anayasa yoluyla yargıya müdahalesini o hükmü yürürlükte tutmak yoluyla yaşatacak siyasal anlayışlar, elbette ki, demokrasiyle bağdaşamaz.

Bir an için demokratik hukuk devleti standartlarına uygun kuruluşlar olsalar dahi, devlet güvenlik mahkemelerinin yeri, anayasa değil, yasalardır. İtalya'da öyleydi, Fransa'da öyleydi... Anayasada mutlaka bir alt mahkeme yer alacaksa, bu, devlet güvenlik mahkemesi değil, bir insan hakları mahkemesi olabilir; çünkü, anayasa da, devlet de, insan için ve onun hakları için vardır. İnsan dinamizminden önce kendini keşfetmeye çalışan ve korumaya alan devlet, insana ancak vehimle bakabilir. İnsan devlet için değil devlet insan içindir diyorsak, varacağımız sonuç bu olmalıdır.

Devlet güvenlik mahkemelerinin hâkimleri, öbür hâkimlerin gerisinde kalmayacak değerli hukukçular olabilir; evet, öyledir... Bu mahkemeler çok değerli hizmetler vermiş olabilirler; evet, öyledir... Ancak, demokratik hukuk sisteminin standartları ve yargı birliği ilkeleri bakımından devlet güvenlik mahkemeleri modeli değerli arkadaşlarım, bir yüktür; üzerimizden atmamız gerekir. Bugün, biz, göremezsek, görsek bile gerçekleştiremezsek dahi, belki de yakın gelecekte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir başka kararını uyarlama yoluyla Anayasamızı bir kez daha değiştirmek zorunda kalacağız. Bu utandırıcı ve arlandırıcı akıbet, kaderimiz olmamalıdır.

Devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluş ve uygulama dönemindeki tavırlar, müzakereler ve metinler, anayasa mimarimizin bir perişan veçhesi olarak zihniyet haritamıza bulunmaz örnek teşkil etmektedir. 1973 yılı kuruluş dönemi teklif sahibi muhterem liderlerimizin, 12 Marttan önce bir türlü sağlayamadıkları zoraki uzlaşmanın arka planını nesillere anlatacak hatıralarını yazmaları, elbette ki, bir millet ve vatan borcudur. Ararejim şartlarına rağmen, dönemin Büyük Millet Meclisinin devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili anayasa değişikliğinin birinci müzakeresinde ret çoğunluğuna ulaşması, demokrasi bakımından sevindirici bir direncin özçekirdeğimizde var olduğunu göstermektedir. O tarihte, Anayasa Komisyonu raporunda askerî üyenin varlığını yargı bağımsızlığına aykırı gören muhalefet şerhi, çoğunluğun kulaklarını tıkadığı anayasal vizyonun ender rastlanır örneklerindendir.

Yine, 1982 dönemi Danışma Meclisinde Anayasa Komisyonunda değerli asker üye oylanırken -statü olarak- kişilik hakları sebebiyle isimlerini zikretmekten kaçındığım değerli bilim adamlarının ve bir muhterem emekli yargıtay üyesinin "evet" ve fakat, bir değerli generalin ise "hayır" oyu kullandığını yorum yapmadan birlikte hatırlayalım.

Değerli arkadaşlar, bu tavır kesitleri, kurucu iktidarın aktör ve mühendislerinin temel hedeflerinin demokrasi vatanı için zorunlu, kapsayıcı bir anayasa yapmaktan çok, siparişleri karşılama olduğunu göstermektedir; "kurucu babalar" terimi yaygındır. Hiçbir zaman, ne kurucu anayasamız ne kurucu babamız -Atatürk dışında- olamadı. Anayasayı yapmak zor, değiştirmek daha zordur. Kolay yapılanların, ısmarlananların değiştirilmesi, aynen bugün olduğu gibi kolaydır.

Şu günlerde sık sık söyleniyor. Bu Meclis, kurucu meclis gibi çalışacak deniliyor. Siyasetin söyleminde edebiyatçılara taş çıkartacak örnekler veriyoruz; ama, işin uygulama planında yokuz. O noktada, siyasetin Bizans geleneği, uzlaşma zeminini dinamitliyor.

Değerli arkadaşlar, Doğru Yol Partisi olarak, milletin vekili olarak, Yüce Meclisimize, partilerimize, siyasîlerimize sesleniyorum. Geliniz, gerçek kurucu iktidar olalım. Ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ne ararejimlere gerek kalmadan, dört başı mamur bir mükemmel anayasa yapalım, düzenin temel omurgası olan çoğulcu uzlaşıya dayalı bir toplumsal sözleşme aktedelim.

Tam demokrasiye giden yolun çağlayanı elbette ki anayasadır; ancak, sipariş veya dayatılan değil, milletin seçtiği temsilcilerinin, yani, milletin anayasası. Bu millete, geliniz, bu büyük hazzı ve gerçek bir dönüşümü tattıralım. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, partilerarası uzlaşma komisyonunun oluşturulması için derhal inisiyatif sergilemeli ve bu komisyon behemehal kurulmalıdır. Bugün parmaklar yasama iktidarı için yetebilir. Buna güvenilmemelidir. Uzlaşmanın çimlendiği, çözümlerin oluşturulacağı mekân, o mekândır. Görüşülmekte olan anayasa değişikliğinin, bir uyum komisyonundan geçmemesini, bu güzel geleneğin ihmali ve ihlali olarak görüyorum. Tekerrürünü ve parmaklara sığınmayı ise, yasama demokramizin geleceği adına kaygıyla karşılıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklif, özü bakımından, diğer arkadaşlarımızın, sözcülerin ifade ettiği gibi doğru; fakat, içerik bakımından noksan ve yetersiz, süreç olarak da yanlış zamanda verilmiş bir tekliftir.

Doğru Yol Partisi, diğer arkadaşlarımıza katılarak ve ortak anlayış içerisinde ve Partimizin temel gereği olarak, sorunun, asker-sivil ikilemine indirgenmesine şiddetle karşıdır; terör mücadelesinde ve millî savunmada destanlar yazmış bir kurumun değerli mensubunun veya mensubiyetinin tartışılmasını doğru bulmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin seslendirdiği gerekçe, hukuk ve siyaset çevremizin yabancı olduğu gerekçe değildir. Yargı organının ve yargıcın, yürütme organından bağımsızlığı, yalnızca hukukun üstünlüğünün değil, demokrasinin de kaçınılmaz bir gereğidir. Kişiliği, ehliyeti ve kabiliyeti ne kadar güçlü olursa olsun, özlük hakları ve statüsü, yürütme organının veya askerî bürokrasinin elinde olan hâkim, vicdanının bağımsızı olan hâkim olamaz. Bağımsızlık görüntüsü, en az bağımsızlık kadar önemlidir. Kalite bakımından, asker-sivil yargı ayırımının farklılık gösterdiğini asla söyleyemeyiz. Bu nokta, millî bir kıvancımızdır.

Değişikliğin güncelleştirildiği zamanın, yani, şu günün, yanlış bir zaman olduğunu düşünüyoruz. Görülmekte olan dava ve yargılama süreciyle ilgili bir beyanda bulunmamayı, hem anayasa ahlakının hem de yargı bağımsızlığının tabiî bir icabı sayıyorum. Türk Milletine onlarca yıl acı çektiren sosyal felaketin sanığı veya onu yargılayan mahkeme hakkında, etkileyen, yön gösteren, eleştiren bir söylem, demokratik parlamentonun meşru yasakları içerisindedir.

Yapacağımız değişikliğin, yansımaları ülke sınırlarını aşacak olan davaya etkisi nedir; bunu düşünmeye mecburuz. Bu sualin değişmez ve kesin cevabını kimse veremez; verilecek her cevap, davaya bakacak mahkemelerin, sırasıyla, devlet güvenlik mahkemesinin, Yargıtayın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin gereğince Anayasa Mahkemesinin adına konuşmak olur. Böyle bir söz hakkı ise, ne iktidarlarda ne partilerde ve ne de Mecliste yoktur. Kuru bir uyarlama sevdasıyla, tabiî mecrasında yürüyen bir davayı, belirsiz etkinin kurbanı kılmaya hakkımız var mıdır? Yarın, karşımıza, tabiî hâkim sorunu, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla çıkarsa, bu sendrom içerisinde hangi tavrı sergileyeceğiz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı üzerinden bunca zaman geçmiştir. O süre zarfında, bu zorunluluk niçin yerine getirilmemiştir?

Doğru Yol Partisi olarak, ikinci demokrasi projemizde bir seneyi aşkındır haykırıyoruz; yargı birliğini getirelim, özel mahkemelere, olağandışı karma mahkemelere son verelim diye; ama, kimse ses vermedi, yasama organları, dinamikler, üzerine düşeni yapmadı ve susmayı tercih etti. Şimdi, soruyorum: O günlerde neredeydiniz? Toplum mühendislerinin içsiyaset tanzimi faaliyetlerine verilen destek için israf ettiğiniz sürenin, şimdi, hangi millî ayıpları açığa çıkardığının farkında mıyız? Kamuoyu tedirgin, şehit aileleri heyecanlı bekleyiş içinde, anayasa değişikliği, ardından uyum kanunu, geçecek sürede davanın durması riski... Teklif sahipleri, imzacı parti liderlerimiz veya sözcüler, bu kürsüden, değişikliğin yol açacağı bu riskleri nasıl önleyeceklerini açıklasınlar. (DYP sıralarından alkışlar) Yarın, görülmekte olan davanın diğer boyutlarında veya benzeri sorunlarda belirecek Avrupa taleplerinin egemenlik haklarımıza yönelecek olası tehlikelerine karşı, tavırlarını açıklasınlar. Açıklamalar tatminkâr olursa, biz de, diğer partiler gibi, hukukî bir zaruret der, bağrımıza taş basar ve nokta değişikliğe "evet" diyebiliriz. Değişikliğin şu zamanda yapılmasındaki tazminat yükü dışında kalan yarar ile yapılmamasındaki zararın tartılması gerekir. Bizim terazimiz, davayı etkileyecek yasama tutumundan kaçınılmasını gösteriyor. Takdir, elbette ki, parmakları ve vicdanları özgür milletvekillerimizindir, Yüce Parlamentomuzundur.

Müzakere konusu Anayasa maddesi mutlaka değişecek ise, bu değişikliğin, hâkim üye ile uyarlama kararıyla sınırlı olmaması gerekir. Gelecekte yapmak zorunda kalacağımızı şu anda yapmakta olduğumuz girişimle sağlayabilecek isek, bunun formülü var ise, bundan kaçmayalım, kaçınmayalım. İhtiyaç ve zaruret de o noktadadır. Tam değişiklikten kaçmak ile demokrasiyi söylemde kutsayarak dolanmak arasında bir fark görmüyorum. Türkiye, devlet güvenlik mahkemelerini, bir gün, mutlaka, sistemden çıkaracaktır. Görülmekte olan davanın tahminî bitiş süresi gözetilerek, yürürlüğü buna göre düzenleyerek devlet güvenlik mahkemelerini sistemden çıkaracak anayasa değişikliğini, şu anda dahi gerçekleştirmeyi mümkün görüyorum. Hukuk ve sistem, bu imkânı bize bahşediyor; demokrasi, böyle bir değişikliği zorunlu görüyor. O halde, noksan ne; değerli arkadaşlarım, noksan, siyasî irade noksanlığı, konjonktürü dönüştürecek onurlu ve cesur siyaset yokluğudur. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Anayasaları, krizlerin acı meyveleri, ararejimlerin etkili dikenleri ve katıldığımız dış sistemlerin öğretmenlik bilgileri odağına kilitleyen sebep de, bu siyasal körlüğümüz ve zavallılığımız değil midir!..

Çok değerli arkadaşlarım, partilerin yükü ağır, hepimizin yükü ağır; aslolan, yükün ağırlığı değil, bunun idrakinde olmaktır. Bu dönemde, daha fazla çalışmak ve riskleri göğüslemek zorundayız. Büyük milleti 21 inci Asra taşıması mukadder olan Yüce Meclisimizin, onun şerefini de hak etmesi gerekir. Bunun yegâne yolu, parmaklarımıza necip milletimizin değerlerini, aklı ve bilimi yüklemektir. Parmaklarımız ne güçten ne çıkardan ve fakat, yalnızca haklardan, özgürlüklerden kuvvet almalıdır.

Bu anlayış içerisinde, Yüce Parlamentonun kurucu kararının milletimize, insanımıza ve sistemimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Milletimizi ve Meclisimizi Partim ve şahsım adına hürmetle selamlıyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İyimaya'ya teşekkür ediyoruz.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Edip Özgenç... (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA EDİP ÖZGENÇ (İçel) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Miletvekili Sayın Mesut Yılmaz ve 342 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde Partim adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, çokpartili rejimlerde ekonomik ve sosyal konularda partilerin değişik politikalarının, seçmenlerin değişik tercihlerinin bulunması doğaldır; ama, bunların içinde, öyle, bazı temel konular vardır ki, o temel konularda ulusun tümünün veya tümüne yakın çoğunluğunun, sağcılık-solculuk ayırımını aşarak, uzlaşıp birleşmesi gerekir. Bir halkın güçlü bir ulus olabilmesinin temel koşulu, o halkın çoğunluğunun temel nitelikteki bu konular üzerinde uzlaşmasıdır ve bu, önem arz etmektedir.

Günümüz Türkiyesinde, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda toplumun ihtiyaç hissettiği temel ulusal uzlaşık konuları, toplumu birbirine bağlayarak, demokratik rejimi tüm kurumlarıyla eksiksiz ve kesintisiz yaşatma imkânı sağlayacaktır. Bu açıdan, ülkemize çağdaş, demokratik, müreffeh ve onurlu bir geleceği sağlamak için demokrasinin evrensel boyutlarına, ölçütlerine uymak, kendi ülkemizi çağdaş hukuk kurumlarıyla donatmak zorundayız. Bunu yapamadığımız zaman, yöneltilecek eleştirilere kızmaya ve bunları önyargılı olarak nitelemeye hakkımız olmadığını bilmek zorundayız.

Hukukumuzu, demokrasimizi çağdaş kurumlarla donatmak, insan hakları alanındaki eksiklerimizi gidermek konusunda yapılacak önemli girişimler olduğunu herkes biliyor, söylüyor; ama, bunlar, bugüne kadar nedense yaşama geçirilemiyor.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, bir an için Apo davasına baktığımızda göreceğiz ki, ne denli bir haklı karar çıkarsa çıksın, bu davanın sonucunda Öcalan tarafı Strasbourg'a gittiği takdirde, davayı kazanması büyük bir ihtimal dahilindedir; çünkü, kararı verecek olan devlet güvenlik mahkemesinin bir yıl önce vermiş olduğu bir karar gereğince, davayı, Türkiye aleyhine kazanabilecektir. Üstelik, bu karar, yargı sürecinde sanığın savunma haklarına uyulup uyulmadığına, adil bir yargılama yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, salt devlet güvenlik mahkemelerinin yapısı dolayısıyla oluşacaktır. Türkiye, hukuk boşlukları, sistemin eskimiş olması, devlet güvenlik mahkemelerinin yapısı ve hukuk sistemiyle, uygulamadaki insan haklarına saygı eksiklikleri yüzünden, Strasbourg'da sürekli mahkûm oluyor. Bu alanda yaptığımız tespitlere göre, düzeltme ve değişiklik yapılmadığı takdirde verilecek para cezasının 45 bin franktan, sayı yükseldiği takdirde, 4 trilyon liraya kadar yükselebileceği ifade edilmektedir. Salt devlet güvenlik mahkemelerinin yapısı yüzünden 4 trilyon lira mahkûmiyet...

İşin para cezası yönünden önce, daha önemlisi, Türkiye'nin imajı ve insanlık ailesi içindeki yeridir. Evet, devlet güvenlik mahkemeleri konusunda bugün adım atılıyor; ama, insaf edilerek söylemek gerekirse, tek eksiğimiz bu değil; demokrasi ve insan hakları konusunda birçok eksiğimiz yok mu... Bırakın Avrupa'nın tepkisini, insanlık ailesi içindeki yerimizi, biz, insanlarımıza ikinci sınıf bir demokrasi sunmaktan kendi kendimize rahatsız olmuyor muyuz... Bu konuda, birçok örnek sunmak mümkün. Türkiye'deki demokrasi, bugünkü haliyle, bugünkü hukuksal eksiklikleriyle, bugünkü insan hakları ayıplarıyla süremez, böyle gidemeyiz. Artık, bunları görmek zorundayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu düşünceyle, Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıldönümünde konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı, Türkiye'nin, insan hakları alanında evrensel normlara uyum sağlamak için, Anayasa ve yasalarda gerekli değişiklikleri yaparak, bu yasalardaki düşünceyi açıklama özgürlüğüyle bağdaşmayan yasa kurallarının değiştirilmesi gerektiğini ifade etmiş, özgürlükler önündeki engelleri aşma sorununu Anayasa Mahkemesi kararlarıyla çözme olanağının kalmadığına ve birçok yasa için Anayasaya uygunluk denetiminin yapılamadığına dikkat çekmiştir.

Bugün, insanlığa karşı işlenen suçlar ve uluslararası ceza hukukunun, çağımızın tartışma gündemine girdiği bir gerçektir. Genelde, temel hak ve özgürlükler olarak belirtilen insan hakları kavramı, ulusal hukukların sınırını aşmış, içeriğini, insan haklarını oluşturan çok taraflı uluslararası anlaşmalarla ulusal bir sorun olmaktan çıkmış, uygar toplumların olmazsa olmaz koşulu durumuna gelmiştir.

Evet, Türkiye'nin, medenî âlem içindeki yerini alabilmesinin bir şartı da, hukukunu çağdaş demokrasiler düzeyine çıkarmış olmasıdır. Uygarlık düzeyinin bir göstergesi olarak kabul edilen ve uluslararası alanda büyük gelişme gösteren insan hakları hukuk verileri hukukumuza yansıtılarak, uluslararası sözleşmeler karşısında, Anayasa ve yasa kuralları gözden geçirilerek, sözleşmelerde öngörülen, altına imza koyduğumuz birçok sözleşmenin bu imkânlarına uygun evrensel standartlara kazandırılması gerektiğini hissetmiş bulunuyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, devlet güvenlik mahkemelerinin yapısını değiştirmek ulusal yükümlülüklerimizin bir gereğidir. Aslında, askerî yargıç ve savcıların adilliğinden ve tarafsızlığından kuşku duymak büyük haksızlıktır. Her vesileyle, asker kökenli savcılarımız, yargıçlarımız kıvanç verici başarılar göstermişlerdir. Demokrasimizin kesintiye uğradığı sıkıyönetim dönemlerinde bile, askerî hâkim ve savcılar, tam bir tarafsızlık içinde şerefle, onurla hareket etmiş ve karar vermişlerdir; ama, altında imzamız bulunan sözleşmelere uymak zorundayız, bunlardan bir tanesi de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. Eğer, bunu daha çok geciktirirsek, çok haklı olduğumuz birçok davada, kasıtlı çevreler tarafından haksız gibi gösterilebiliriz.

Türkiye, bebek katili Öcalan davasında çok başarılı bir sınav vermektedir, bu sınavdaki başarıya gölge düşürülmemelidir. Mudanya-Gemlik-İmralı üçgeninde sağlanan eksiksiz düzen ve Türk mahkemesinin dünyaya örnek olacak tutumu devletimiz için bir kıvanç kaynağıdır.

Terörist Öcalan'ın mahkemedeki açıklamaları, Türkiye'nin yıllardır nasıl bir uluslararası komployla karşı karşıya olduğunu gözler önüne sermiştir. Öcalan davası, her zaman olduğu gibi, Türkiye'nin kıvancıdır. Bu dava, aynı zamanda, bize, insan hakları, uygarlık ve demokrasi dersi vermeye kalkışan bazı ülkelerin utancı durumundadır. Terörist Abdullah Öcalan'ı yargılamaktan kaçınmış olanların, şimdi, Türk adaletine gölge düşürmeye hakları yoktur. Nitekim, İmralı'ya gelen İtalyan gazeteciler, istismar edecekleri bir konu bulamayınca Türkiye'yi terk etme zorunluluğunu duymuşlaradır. Türkiye'nin geleceğini düşünenler, devlet güvenlik mahkemelerinin sivilleştirilmesine bu açıdan destek vermelidir.

Avrupa'nın İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamakla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul etmiş bulunuyoruz. Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hâkiminin bağımsızlığı için ölçütler koymuştur; kim tayin ediyor, sicil amiri kim, disiplin işlerini kim yapıyor... "Bu sebeple, siviller, askerî hâkimlerce yargılanmamalıdır" deniliyor.

Bu değişiklik zarurîdir sevgili arkadaşlarım ve bu konuyu, Apo davasına bağlayarak kimse duygu sömürüsünde bulunmamalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonunda, bu konuda Türkiye aleyhine 53 dava var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ise 26 dava bulunuyor. Devlet güvenlik mahkemeleri sivilleşmez ise, Türkiye, bu yüzden, en azından 79 mahkûmiyet alacak. Apo'nun eylemlerindeki vahşet ve barbarlık da, verilecek cezayı hak etmiş olması da gözden kaçacak, Apo adaletsiz yargılandı görüşü dünyada kabul görecek. Malum olduğu üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iki yıl önce "İncal Davası" sebebiyle, devlet güvenlik mahkemelerinde askerî hâkim bulunmasını adil yargı ilkesine aykırı bularak Türkiye'yi mahkûm etmişti. Devlet Güvenlik Mahkemeleri sivilleştirilmez ise, Türkiye, sürekli mahkûm olacaktır. Bu çalışmalar, Apo'nun yakalanmasından çok önce başlamıştır. Mesele, Apo davası değildir.

Türkiye'de, sekiz ilde, 18 adet devlet güvenlik mahkemesinde 2 000'den fazla dava var. Askerî hâkim nedeniyle bunların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmesine izin vermemeliyiz. Batı dünyasının kullanacağı tek unsur, devlet güvenlik mahkemesinde askerî üye bulundurulmasıdır. Avrupa'nın, askerî üyenin hukuk yeterliliğine değil, sadece asker oluşuna dayanılarak İmralı davasını karalayacağı ve uluslararası bir soruna dönüştüreceği çok açık. Bu o kadar bellidir ki, varsayalım ki, askerî üye, mahkeme kararında Öcalan lehine muhalif kalsa bile, Batı dünyası, yine de "mahkemenizde askerî üye var; dolayısıyla olmaz" diyecektir. Durum bu kadar açıkken, Ankara'nın zaten çok geciktiği devlet güvenlik mahkemelerinin sivilleştirilmesi sorununu çözmemesi, denizi geçip derede boğulması anlamına gelecektir. Hukukî sonuç değişse de değişmese de, Türkiye, Batı'nın elindeki bu kozu alabilmelidir.

Devlet güvenlik mahkemelerinin sivilleştirilmesine yönelik anayasa değişikliği önerisi ve girişimini sırf muhalefet olsun diye engellemek büyük bir sorumsuzluk örneği olur. Devletimizin, bugüne kadar örnek bir yargılamayı sınav halinde veren İmralı'ya toz kondurmaması gerektiğini düşünüyorum.

Muhterem milletvekilleri, Batı, bu davanın hukuk açısından esasıyla ilgili görünmüyor; eğilim, Öcalan'ın da yapmaya çalıştığı gibi, davanın esasını siyasallaştırmak yönündedir. Aslında, davanın siyasî yönü vardır; ama, bu yön Öcalan konuştukça belirginleşen, uluslararası hukuka aykırı biçimde PKK'nın arkasında duran devletlere, Türk düşmanlarına ve Türkiye'nin olabildiğince Mustafa Kemal Atatürk'ün "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkelerine bağlı kalarak yapmış olduğu eğilimlere karşı, maalesef, birtakım devletler bunu körüklemektedir. Bu devletler, PKK'nın arkasında durarak bunları körüklemektedir; yoksa, olay bizim iç siyasetimizle ilgili değildir.

Birkısım çevreler "devlet güvenlik mahkemesinde yapılan yargılamaların yeniden yapılması söz konusu olabilir" şeklinde iddialarda bulunmakta iseler de, askerî hâkim yerine sivil hâkimin gelmesi sanığın lehine bir düzenleme şeklinde mütalaa edileceği için, lehte olan bir düzenlemenin, verilecek kararların sıhhatine de halel getirmeyeceğini düşünüyoruz.

Sevgili arkadaşlar, iktidarda olsun muhalefette olsun bu Meclisin tüm üyelerinin sağduyuyla hareket edeceklerine inanıyorum. Nitekim, benden evvel konuşma yapan saygıdeğer milletvekillerinin o kadar olumlu, o kadar modern düşünceleri ve ilerici fikirleri, bize bu konuda bir umut aşılamıştır. Hiçbir şekilde fire vermeden ve halkoylamasına gitmeden, doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi oylarıyla anayasa değişikliğinin yapılması için saygıdeğer muhalefet milletvekillerinin oylarına ihtiyacımız olduğunu da düşünüyorum. Özellikle, Fazilet Partisinin Anayasa Komisyonunda izlediğimiz koşulları varsa da, bu konuda anlayış göstereceklerine inanıyorum. Koşullarda istenen değişiklikler sonradan da görüşülebilir; önemli olan Türkiye'nin şu anda imza attığı uluslararası standartlardaki yargı sürecini gerçekleştirecek değişikliği bir an önce yapmasıdır. Aslında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı bize iletildiği zaman hazırlanmış olan yasa tasarıları bugün görüşülüyor. Bu görüşmeler daha önce yapılacaktı; fakat, Türkiye Büyük Millet Meclisi 9 aydır bu konuda hiçbir çalışma yapamamış, bir tek kanun çıkaramamıştır. Bu çalışmaların bugün yapılmasının esas nedeni budur.

Bu yasanın çıkması sağduyunun ve yurtseverliğin gereğidir. Bütün bunlar Avrupa istiyor diye değil, sadece Öcalan için bir değişiklik olarak da yorumlanmamalıdır. Genelkurmay Başkanımız dahi, geçen ay ortalarında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hukukçulara ihtiyacı olduğunu, devlet güvenlik mahkemelerindeki askerî üyeleri çekmek istediklerini ifade etmiştir. Ancak, bu yasalar, seçim ortamında çıkartılamadı. Bu yasa ve bu hadise içpolitika kıskançlıklarının dışında tutulmalıdır. Bu görüntü de bu Yüce Mecliste icra edilmektedir. Ayrıca, Avrupa kompleksi olarak değil, sağduyu neredesin sorusuna cevap aranmaktadır. Kamu vicdanının aradığı, gecikmeyen adalettir sevgili arkadaşlar. Şehit ailelerinin duyduğu üzüntüler Türkiye'nin nabzıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi değerli üyelerinin bu hususu fazlasıyla hissederek, hiçbir kompleks duymadan, imza attığımız uluslararası anlaşmaların gereğini yerine getireceğine inancımız sonsuzdur; rehberimiz akıldır.

Bunu, Batı istiyor diye değil, Türk insanına layık olduğu için yaptığımızı da göğsümüzü gere gere söylüyoruz. Hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız; çünkü, artık, bütün dünyanın karşısında, terörü bir cam kafes içerisinde kontrol altına almayı becerebilmiş büyük bir ulus var, büyük bir Türkiye Cumhuriyeti var, büyük bir Türkiye Büyük Millet Meclisi var. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, bu açıdan, bu değişiklik taslağının yasalaşması için tüm Türkiye Büyük Millet Meclisinin olumlu oy vereceği inancı içerisinde hepinize saygılar sunuyorum; beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için hepinize teker teker teşekkür ediyorum; sağolun. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Edip Özgenç'e teşekkür ediyoruz

Anavatan Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Cavit Kavak; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; DSP Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Ecevit, MHP Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Sayın Devlet Bahçeli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz ve 342 milletvekilinin, Anayasamızın 143 üncü maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifinin tümü üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de son çeyrek yüzyılda yeni suç ve suçluluk kavramları ortaya çıkmış, bu suç ve suçluların kovuşturulması ve yargılanması için yeni usuller aranması ve bulunması zorunlu hale gelmiştir. Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirlenen cumhuriyet aleyhine işlenen, devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli devlet güvenlik mahkemelerinin kurulması öngörülmüştür.

1961 Anayasamıza, 1973'te yapılan değişikliklerle giren devlet güvenlik mahkemelerinin, Anayasaya aykırılığı biçim yönünden kabul edilerek bu mahkemelerin varlıklarına son verilmiş, yeniden 1982 Anayasasında 143 üncü maddede yer almış ve kuruluşundan itibaren bugüne kadar Anayasal ve yasal mahkemeler olarak çok yararlı çalışmalarda bulunmuş, adalet tevzi etmişlerdir.

Kişilerin, doğru ve güvenli, yani adil yargılanma hakkı Anayasa ve kanunlarla güvence altına alınan temel haklardan biri ve en önemlisidir. Anayasamızın 36 ncı maddesinin birinci fıkrasında "herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir " hükmü yer almaktadır.

Yine, Anayasamızın 37 nci maddesinde yer alan, kişilerin kanunî hâkim güvencesine sahip olduklarına ilişkin hüküm, mahkemelerin bağımsızlığını, hâkimlik ve savcılık teminatını düzenlemektedir.

Yaptığımız düzenlemeyle -143 üncü maddede- bir başkan, iki asıl ve bir yedek üye, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar arasından; bir cumhuriyet başsavcısı, cumhuriyet savcıları arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, özel kanunda gösterilen usule göre, dört yıl için atanırlar.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 90 ıncı maddesinin son fıkrasında "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir " denilmektedir.

Anayasa hükümlerini değiştirici nitelikte olan ve ülkemizde 18 Mayıs 1954'te onaylanmak suretiyle taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesi "her şahıs, kendisine karşı ileri sürülen bir suçlamanın esası hakkında karar verecek kanunî, bağımsız ve tarafsız mahkeme tarafından, davasının makul süre içinde, hakkaniyete uygun ve alenî surette dinlenmesini istemek hakkına sahiptir " hükmünü içermektedir.

Devletin üç temel organından biri olan yargının görevi, doğru ve güvenli, yani, adil yargılama yapmaktır. Bunun için, yargının, çağdaş ve demokratik toplumlarda var olan kurum ve kurallara göre biçimlendirilip, işin doğasına uygun çalışması gerekir.

Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin diğer uluslararası sözleşmelerden en önemli farklılığı, bireyin, uluslararası hukuk alanında hak sahibi olduğunun kabul edilmesidir. Yapılan başvurular sonunda, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, daha sonra da Avrupa İnsan Hakları Divanı, görev alan askerî üyelerin atama makamlarının ve sicil amirlerinin asker kişilerden oluşması, özellikle komutanlarıyla aralarındaki sorumluluk ilişkileri sebebiyle, devlet güvenlik mahkemelerinin bağımsız ve tarafsız mahkeme kapsamına girmediği sonucuna varmıştır. Komisyonun 25.2.1997 ve Divanın 9.6.1998 tarihli kararlarında, bu husus, çok açık ve net bir biçimde vurgulanmaktadır.

Kararlarda, yargılanan kişinin kuşku ve endişe duymasına neden olacak biçimde, yargılama makamının, organik ya da işlevsel alanda taraflı ya da bağımlı olduğu düşüncesine yol açabilecek görüntülerin bulunması halinde dahi, tarafsızlığın ihlal edildiği sonucuna varılmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, askerî üyenin yer aldığı devlet güvenlik mahkemelerince yargılanan bireylerin başvuruları üzerine, bu mahkemelerin, objektif olarak bağımsız ve tarafsız olamayacakları sonucuna varıp, devletimizi tazminat ödemekle yükümlendirmektedirler. Verilen kararları, yargılanan sözleşmeci devletler yerine getirmek zorundadır. Türkiye, tercihini Avrupa'ya yönelik kullanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini onaylayan ve AB'ye girmek için başvuran, çağdaş, demokratik hukuk devleti olan Türkiye, yargısını da demokratik ve çağdaş toplumlarda var olan kurum ve kurallara göre biçimlendirmelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunların çözümünün gerektirdiği cesaret ve kararlılığı gösterdikleri için, teklif sahiplerini yürekten kutluyorum. 21 inci Yüzyıl, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye için de sadece bir takvim değişikliğinden ibaret değildir. Dünyada birçok ülke, 21 inci Yüzyıl vizyonu için yoğun bir hazırlık içindedir. Türkiye, 21 inci Yüzyılda lider ülke olmayı hedefliyorsa, Batı ülkeleriyle ilişkilerimizi eşit geliştirmeli, siyasî ve sosyal sorunların aşılması için özgürlükler alanında örnek ülkeler arasında yer almalıdır. Türkiye, bazı yasal reformları hızla gerçekleştirmek zorundadır. Türkiye, bu reformları yapmazsa, bu yasaları çıkarmazsa, kendisine başka nedenlerden ötürü husumet besleyen ülkelere koz vermiş olur. Türkiye, kendine güvenmeli ve bu konudaki kamburlarından kurtulmalıdır.

Değişikliklik, önemli genişlik ve düzeyde olmasa bile, belirli bir değişikliktir; daha demokratik bir anayasaya emeklemedir. Bu değişiklik gereklidir; ama, elbette, yeterli değildir.

Anavatan Partisi Grubu olarak, DGM'lere yönelik anayasa değişiklik teklifini, bu nedenle, doğru ve yerinde görmekteyiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Cavik Kavak'a teşekkür ediyoruz.

Gruplar adına konuşmalar sona ermiştir.

Şahısları adına Sayın Lütfü Esengün; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Esengün, konuşma süreniz 10 dakikadır.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasa değişikliği teklifi üzerinde kişisel düşüncelerimi ve görüşlerimi arz etmeye çalışacağım.

Bugün görüşmekte olduğumuz anayasa değişikliği, 1982 yılından beri -yani, Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten beri- gündeme getirilen veya kabul edilen dördüncü değişiklik. 1987'de bir değişiklik yapılmış. Takip eden yıllarda, 1993'te, özel televizyonlara müsaade eden 133 üncü madde değişikliği yapılmıştı, daha kapsamlı bir değişiklik, 1995 yılında yapıldı. Ancak, böyle zaruret hâsıl olduğunda Anayasa maddelerini birer birer tamir etmek, onarmak, değiştirmek, zannediyorum çare değil.

Bakınız, geçtiğimiz dönemlerde, 19 uncu, 20 nci Dönemlerde, bu Anayasanın bünyemize uymadığı, behemehal değiştirilmesi gerektiği, sivil, daha demokratik, insan haklarına daha saygılı bir anayasa yapılması gereği, burada, tüm siyasî partiler tarafından dile getirildi. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapıldı. 95 senesinde yapılan o kapsamlı çalışmada, bütün siyasî partiler -grubu olsun, olmasın- tekliflerini verdiler, birkısım maddelerde de uzlaşma sağlandı.

Şimdi, 21 inci Dönem Parlamentosu olarak, önümüzde tarihî bir fırsat var. Daha önce de çeşitli siyasîler tarafından dile getirildi; şu önümüzdeki dönemi, 21 inci Dönemi, bir kurucu meclis havası içerisinde kullanma fırsatını yakalamış bulunmaktayız kanaatimce.

1982 Anayasası, 1961 Anayasası gibi, bir önceki döneme tepki anayasası olarak yapıldı. 27 Mayıs öncesi uygulamalara tepki olarak 1961 Anayasası getirilmişti. Daha özgürlükçü, Türkiye'yi daha çağdaş bir seviyeye taşıyacak iddiasıyla getirilen Anayasa, gerçekten, belki çağdaş, modern bir Anayasa idi; ama, 1971 muhtırasında önemli değişikliklere uğradı; 80 ihtilalinden sonra da, bu Anayasa berbat bir anayasaymış diye çöpe atıldı; onun yerine 82 Anayasası yapıldı. Aradan onyedi yıla yakın bir zaman geçti; şu anda, bu Anayasanın, gerçekten Türkiye'nin şartlarına uyan, çağdaş, demokratik bir anayasa olduğunu, maalesef kimse savunamıyor.

Onun için, gelin, birlikte, partilerarası bir komisyonda Anayasayı baştan sona ele alalım; hatta, yepyeni bir anayasayı sıfırdan başlayarak yapalım. Ülkemizin şartları, gelişen dünya, evrensel hukuk ve geçirdiğimiz tecrübeler, müdahaleler, darbeler, Meclis üzerindeki dayatmalar, baskılar; bütün bunlar, bize, bir bakıma, ders olsun, ibret olsun; ama, hep el ele verelim. Düşüncelerimiz, görüşlerimiz ayrı olabilir, ayrı siyasî partilerde olmamız gayet tabiîdir; ama, ben inanıyorum, ülkemizin, milletimizin geleceği için, yararı için, uzlaşacağımız birçok konuda asgarî müşterekler vardır. Şu 82 Anayasasından çok daha güzel, çok daha çağdaş, çok daha modern bir anayasayı, biz, Meclis olarak yapabiliriz inancındayım.

49 uncu hükümetin programında, merak edip bakarsanız -Sayın Demirel 91'de Başbakan olmuştu- "12 Eylül kalıntısı mevzuat ayıklanacaktır" diye hâlâ hatırımızda olan bir cümle vardı. 12 Eylül ürünü mevzuat ayıklanacak... Tabiî ki, en başta Anayasa var. Yine, 12 Eylül döneminde çıkarılan, fevkalade önemi haiz, ama ara dönemde çıkarılmış, olağanüstü dönemde, darbe döneminde çıkarılmış çeşitli yasalar var, yönetmelikler var. Değişen Türkiye'yi, yıllar boyu, o günün şartlarına göre çıkarılmış yasalarla yönetmek ve ileriye taşımak, ileriye götürmek fevkalade zordur. Bu zorlukları, bugün birlikte yaşıyoruz.

Sayın Demirel'in o hükümet programında söyleyip de gerçekleştiremediği konuları -ben, tekrar ediyorum- inşallah, bu dönemde birlikte gerçekleştirebiliriz.

Bu Anayasa üzerinde uzun uzadıya durmaya gerek yok. Burada, bir bakıma, hürriyetler, istisna; yasaklar, asıl hale getirilmiş. Temel hak ve ödevlerde, kişinin hak ve ödevlerinde, o konularda, gerçekten, fevkalade güzel düzenleme var; ama, öyle istisnalar, öyle tahditler var ki, sonuçta, o hürriyetten geriye hemen hemen hiçbir şey kalmıyor. İstisnalar, asılları geride bırakmış durumda.

Tamamen, kökten, yepyeni bir anayasa yapamasak dahi -inşallah, yaparız diyorum- şu Anayasanın, temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamamasına dair 14 üncü maddesini, din ve vicdan hürriyetiyle ilgili 24 üncü maddesini, 125 inci maddesinde yer alan, Cumhurbaşkanın tek başına yapacağı işlemlerin ve Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimi dışında tutulacağına dair kuralı behemehal değiştirmeliyiz; bu hukuk devletine yakışan bir kural değil. Cumhurbaşkanı da olsa, Yüksek Askerî Şûra da olsa verdiği kararların, muhakkak yargı denetimine tabi olması, hukuk devleti olmanın tabiî bir neticesidir, gereğidir diyorum. Ayrıca, 90 ıncı maddede uluslararası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu ve Anayasaya aykırılığının iddia edilemeyeceğine dair hüküm var; onu, düzeltmek mecburiyetindeyiz.

Netice itibariyle, bu Anayasayı, sivilleştirmek, demokratikleştirmek mecburiyeti vardır kanaatindeyim.

Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; şimdi ise, 143 üncü maddeyi değiştiriyoruz. 143 üncü maddenin değişikliğiyle DGM'lerin yapısı değiştirilecek. Onyedi seneden beri aklınız neredeydi diye sorarlar; ama, bugün yapılıyor, yine de olumlu bir gelişme olarak kabul ediyorum. Keşke, bu işi çok daha önce düşünebilseydik; keşke, o eli kanlı teröristin yargılanmasının, bir bakıma da Batı'nın baskısıyla bizi getirdiği bu noktada bulunmasaydık. Bunu, çok daha önce düşünebilir, yabilirdik; ama, maalesef, işte bugünün şartları böyle bir tek maddeyi değiştirmek gibi bir noktaya bizi getirdi. Bakınız, bu değişikliği yapacağız; ama, yarın, bundan önce DGM'lerden verilen kararların ne derece adil olduğu veya hukukî olduğu konusuda bir tartışmanın da beraberinde geleceği endişesini taşıyorum. Eğer adil değilse bugünkü yapı, bugüne kadar verilen kararları nereye koyacağız; adil ise, bugün niye yapıyoruz bunu?.. İşte bu, içinde bulunduğumuz açmazların bir başka tarafı.

Netice olarak ve ben kişisel kanaat olarak şunu arz ediyorum muhterem arkadaşlar: Hür, demokratik ülkelerde, özellikle Türkiye'de, hukuk devleti olduğunu iddia ettiğimiz Türkiye'de, devlet güvenlik mahkemeleri adı altında bir mahkeme olmamalıdır. Sivil yargı yeterlidir, ille de olsun deniliyorsa, devlet güvenlik mahkemeleri, sadece olağanüstü hal ilan edilen yerlerde, o zamana ve o bölgeye mahsus olarak veya sıkıyönetim ilan edilen yerlerde veya savaş halinde sıkıyönetimin ilan edildiği yerlerde ve sıkıyönetimin süresine tabiî olarak görev yapmak üzere oluşturulmalıdır. Normal düzende, devlet güvenlik mahkemelerine yer olmamalıdır. Bizim hukuk sistemimiz, adalet sistemimiz, devlet güvenlik mahkemelerinin görevini fevkalade yapacak şekildedir. Nitekim, bu cumhuriyet ta 1923'ten 1982-1983'lere kadar da DGM olmadan ayakta durmasını bilebilmiştir. Türkiye'nin DGM'lere (devlet güvenlik mahkemelerine) ihtiyacı yoktur.

Saygıdeğer arkadaşlar, Anayasayı değiştirmekle de iş bitmiyor; peşinden, süratle uyum yasalarının gelmesi lazım. 1995'te yapılan anayasa değişikliğiyle ilgili uyum yasalarının birçoğu çıkarıldı, 19 tane uyum yasası çıkardık; ama, bir tane uyum yasası, maalesef, hâlâ çıkarılamıyor, tamamen siyasî maksatlarla -siyasî partilerle ilgili anayasa hükmü değişmiş olmasına rağmen- Siyasî Partiler Kanununda gereken değişiklik hâlâ yapılmamış durumdadır. Hükümete sesleniyorum, şu Meclisin yoğun çalışma temposu içerisinde, önemle ve öncelikle ele alacağımız kanunlardan bir tanesi, hepimizi ilgilendiren, bütün siyasî partileri ilgilendiren ve anayasaya uygunluğu sağlamak yönünden de üzerimizde bir mecburiyet olan, Siyasî Partiler Kanununun, uyum yasası adı altında yeniden düzenlenmesidir.

BAŞKAN – Sayın Esengün, süreniz sona ermek üzere; 1 dakika ilave süre veriyorum. Lütfen, riayet edelim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bir düşüncemi daha dile getirip sözlerime son vereceğim. Tabiî ki, yasa yapmakla da her şey bitmiyor; en güzel anayasayı, en modern, en demokratik anayasayı da yapsak, sonuçta, bu anayasalar insanlar tarafından, bizler tarafından uygulanıyor. Bakınız, bugünkü Anayasamızın 22 nci maddesinde -açıkça okuyorum- ne diyor: "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.

Kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. " Bu, Anayasa hükmü. Hiç kimsenin haberleşme hürriyetinin gizliliğine dokunulamaması lazım. Anayasaya da bunu yazmışız; ama, günlerden beri bir rezaleti birlikte izliyoruz ve ülkenin Yargıtay Başsavcısı da, küçük çocuğun "sokakta buldum" dediğine benzer şekilde "birisi bana getirdi verdi bu bandı" diye, nereden, nasıl, hangi ahlaksız yollarla temin edildiği bilinmeyen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Son cümle Sayın Başkan...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Hayır, Sayın Esengün, süre veremiyorum.

Teşekkür ediyorum.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – ...bir bandı, Anayasa Mahkemesine delil olarak götürme cesaretini gösterebiliyor. Biz, sadece Anayasayı değil, kendimizi de değiştirmek zorundayız.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sürenin bitmesine bir iki dakika kala ikaz edin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Biz, yaptık o ikazı.

Şahısları adına, iki arkadaşımız daha var: Sayın Cevat Ayhan ve Sayın Ekrem Pakdemirli. Ancak, daha önce, Hükümetin söz istemi var.

Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, 1982 yılından bu yana yapılan dördüncü değişikliği gerçekleştirmek üzere görüşme yapıyoruz. Gerçekten, 1982 Anayasası, şimdiye kadar üç kez değişikliğe uğramış; şimdi, dördüncüsüyle ilgili bir teklif üzerinde görüşüyoruz.

Bu değişiklik, daha önce konuşan değerli arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, özellikle, Türkiye'nin 1954 yılından beri içhukukunun bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereğince, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen bazı kararlar nedeniyle, hukukumuzda gerekli düzeltmeleri yapma gereksinmesinden doğmuştur.

Benden önce konuşan değerli parti sözcüleri ve şahsı adına konuşan arkadaşlarımız, çok değerli, dikkat çekici görüşler ortaya koymuşlardır ve bir bakıma da, benim şimdi yapacağım açıklamaları kolaylaştırmışlardır. Bu arada, arkadaşlarımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu kararların sadece Türkiye'yle ilgili olmadığını ve sadece, en çok bilinen, devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili son iki kararla da ilgili olmadığını; benzeri görüşlerin, daha önce, gerek başka ülkelerle ilgili olarak gerek Türkiye'yle ilgili olarak verilmiş kararlarda ifade edildiğini söylediler; ama, doğrudan doğruya devlet güvenlik mahkemelerinin yapısı, bunların tarafsızlık ve bağımsızlığıyla ilgili değerlendirme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İncal ve Çıraklar kararlarında açıkladığı düşüncelerle ifade edilmiştir.

Devlet güvenlik mahkemeleri, Türkiye'de, bilindiği gibi, 1961 Anayasasında, 1973 yılında yapılan bir değişiklikle hukukumuza girmiştir. O zamanki biçimiyle devlet güvenlik mahkemeleri, bir başkan ve dört üyeden oluşmaktaydı -yedek üyeleri bir yana bırakıyorum- ve bu başkan ve üyeler, Bakanlar Kurulunca gösterilecek bir kat aday arasından seçilecekti. Adayların üçü, başkan ve iki üye sivil hâkimler arasından, geri kalan iki üye ise askerî hâkimler arasından seçilecekti. Bu mahkemelere seçilen üyelerin görev süresi üç yıl olacaktı.

Devlet güvenlik mahkemeleri, 1973 yılında uygulamaya konulmuş; ama, 1975 yılında, Anayasa Mahkemesinin verdiği ve biçim yönünden iptal sonucunu doğuran bir kararla, 1976 yılından itibaren ortadan kalkmıştır. Devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluşunda, başlangıçtaki gerekçe, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu yeni suçlar dolayısıyla, özellikle o dönemde yaygın biçimde görülen anarşik olaylar, terör olayları dolayısıyla, bunlara, süratle adaletin etkinliğini sağlayacak, cezaların etkinliğini sağlayacak bir yargılama getirecek olan yeni bir yargı organına gereksinme duyulduğu biçimindeydi. 1976'dan sonra, Devlet Güvenlik Mahkemeleri konusunda yeni bir uzlaşma sağlanamamıştır; ama, 1982 Anayasası yapılırken bu gereksinme belirgin bir biçimde yeniden duyulmuş ve 1982 Anayasasının 143 üncü maddesi bu amaçla düzenlenmiştir. 1961 Anayasasının 136 ncı maddesine eklenmiş olan düzenlemeden farklı olarak, artık, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, sadece bir başkan ve iki üyeden oluşacaktı, üyelerden biri askerî hâkim olacaktı. Yine, 1961 Anayasasında yapılan değişiklikte olduğu gibi, bu hâkimler, birinci sınıfa ayrılmış olan hâkimler arasından seçilecekti; ama, bu kez Bakanlar Kurulu devreden çıkarılmış bulunmaktadır, Bakanlar Kurulunun aday önermesi söz konusu değildir. O nedenle, bu mahkemelerin kuruluşundaki siyasî etki iddiası bu düzeltmeyle ortadan kalkmıştır. Üyelerin görev süresi de dört yıla çıkarılmıştır.

Bu şekliyle, 1983 yılından itibaren, devlet güvenlik mahkemeleri, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen, cumhuriyet aleyhine işlenen suçlarla doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakacak bir mahkeme olarak kurulmuştur.

Bu mahkemelerin görev alanının çok geniş olduğunu bazı arkadaşlarımız söyledi. Aslında, devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanı, gerçekten, 1983 yılında çıkarılan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda, başlangıçta çok geniş tutulmuştu. Daha sonra, sırasıyla, 1985'te, 1992'de ve 1996'da yapılan değişikliklerle bu mahkemelerin görev alanı bir hayli daraltılmış bulunmaktadır; ama, yine de, Anayasanın 143 üncü maddesinde tanımlanan çerçeve içerisinde, belirli konulara bakmakla görevli bir uzmanlık mahkemesidir. O nedenle, bu mahkemenin görev alanına giren suçların, ceza hukukumuzun dörtte 3'ünü oluşturduğu yönündeki görüş açıklamasını paylaşma olanağını görmüyorum; bu, bir abartmadan ibarettir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu mahkemede bulduğu noksanlık nedir, bu mahkemeye yönelttiği eleştiri nedir? Her şeyden önce şunu söylemek isterim ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devlet güvenlik mahkemelerinin Anayasaya uygun olarak kurulduğunu ve Türkiye'nin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli bir mahkeme olduğunu, bu mahkemenin kurulup kurulmamasının tartışma dışı olduğunu İncal kararında belirtmiştir.

Mahkemenin aradığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine göre, herkesin, kanunla kurulmuş, tarafsız, bağımsız bir mahkeme önünde adil ve alenî biçimde, makul bir süre içinde yargılanma hakkına aykırı olup olmadığıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu çeşitli açılardan değerlendirmekte ve askerî hâkimlerin, aslında sivil meslektaşları gibi aynı eğitimden geçtiklerini, aynı anayasal güvencelerden yararlandıklarını kabul etmekle birlikte, onların, askerî disipline tabi olmaları ve orduda üstlerinden emir almaları nedeniyle tarafsız, bağımsız sayılamayacakları, dolayısıyla da bu mahkeme tarafından verilen kararın adil olamayacağı konusundaki şüphelere hak verir nitelikte olduğunu ifade etmiştir.

Türkiye, şimdiye kadar yayınlanan iki kararda mahkûm olmuştur. Bir değerli arkadaşımızın daha önce sözünü ettiği Mitap ve Müftüoğlu kararı, aslında, sıkıyönetim askerî mahkemesiyle ilgilidir. O kararda, sıkıyönetim askerî mahkemesinin yasallığı, tarafsızlığı, bağımsızlığı konusunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin bu mahkemenin yetkisini kabul ettiği tarih olan 22 Ocak 1990'dan önceki olayla ilgisi bulunması nedeniyle yapmamıştır, bunları tartışmamıştır; ama, belki, değerli arkadaşımızın söylediği gibi, orada ilk işaretler verilmiştir. Bu, sadece Türkiye bakımından söz konusu değildir. O bakımdan, Türkiye'ye özel bir işlem yapılmış değildir, bu konuda Batı'nın bir dayatması söz konusu değildir, Türkiye, Batı böyle istediği için bu değişikliği yapmaya yönelmiş değildir; ama, Türkiye, kendi iradesiyle tercihini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kabul etmek, Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun ve Mahkemesinin yetkisini bağlayıcı olarak kabul etmek suretiyle ortaya koymuştur. Şimdi bunun gereğini yapmak durumundayız.

Biz, bu sistem içerisinde, uluslararası hukukun çağdaş normlarını Türkiye'de de uygulamak istiyoruz. Yapılmak istenen değişiklik, mütevazı da olsa, Anayasanın sadece bir maddesinin değiştirilmesiyle de ilgili olsa, hukukumuzun evrensel standartları kucaklaması ve demokratikleşme yönünde ilerleme açısından önemli bir adımdır. O bakımdan, bu değişikliğin önemini küçümsememek gerekir.

Zamanlama konusunda bazı eleştiriler yöneltilmiştir. Aslında, bu kararlar, İncal ve Çıraklar kararları geçen yıl verilmiştir. İncal kararı 9 Haziran 1998, Çıraklar kararı ise 28 Ekim 1998 tarihinde verilmiştir. Bu kararların yayınlanması, ilk karar açısından söyleyecek olursak, sonbaharı bulmuştur; ama, 20 nci Yasama Döneminin son yılı, bildiğiniz gibi, denetim konularının ağırlıkta olduğu bir dönem olarak geçmiştir ve hemen hemen hiçbir yasa çalışması yapılamamıştır. İşte, yasa yapma şimdi söz konusudur ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün 21 inci Yasama Döneminin ilk yasa çalışmasını yapmaktadır.

Ayrıca, daha önce niçin yapılmadığını soranlar, kendilerine şunu sormak durumundadırlar: Acaba kendileri bunu daha önce niye yapmadılar? Çünkü, kendileri de iktidarda bulundular; hele, böyle onyedi yıldan beri aklımız neredeydi diyen arkadaşlarımız bunu öncelikle sormak durumundadırlar veya iki yıldan beri, ikinci demokrasi paketinde bu konuya yer verdiklerini söyleyenler, kendileri iktidarda bulunduğu zaman niçin bu konuya hiç el atmadılar; bu sorunun cevabını vermek durumundadırlar.

Biz, İncal ve Çıraklar kararının gereğini yerine getirme çalışmalarını, aslında, daha önce 55 inci hükümet zamanında başlatmıştık. Biraz önce işaret ettiğim koşullar nedeniyle bu çalışmalar sonuç vermedi, anayasa değişikliği gerçekleştirilemedi; ama, daha fazla gecikmenin hiçbir anlamı yok.

Bu konudaki ilk hazırlıklar başladığı zaman, şu anda İmralı Adasında yargılanmakta olan sanık da henüz yakalanmış değildi. Dolayısıyla, bu çalışmaların, bu değişiklik gereğinin, o sanıkla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır, böyle bir ilgi kurulmaması gerekir. Çünkü, Türkiye'de 8 ilimizde, şu anda, 18 devlet güvenlik mahkemesi çalışmaktadır ve bunların önündeki dava sayısı şu anda 7022'dir. Bu davaların çoğunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yollama yapılarak, mahkemelerin tarafsız ve bağımsız olmadığı iddiası öne sürülmüştür. Yine bu iddialara dayalı olarak, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu önünde 53 başvuru, mahkeme önünde ise 26 dava bulunmaktadır; bunları ne zaman yapacağız? Gecikme oldu diye, daha fazla gecikmenin mantığını anlamak olanağı yoktur. Türkiye bunu yapmak zorundadır. Bundan, İmralı Adasında yargılanmakta olan sanık da yararlanacak diye böyle bir düzeltmeyi yapmamak, böyle bir düzeltmeyi daha fazla geciktirmek bu düzenlemenin, anayasa değişikliğinin, bir sanığın gölgesi altında kalması sonucunu doğurur; işte, kişiye özel işlem asıl o zaman ortaya çıkar. Arz ettiğim nedenlerle yapılması zorunlu olan bir düzeltmeyi, sırf şu anda yargılanmakta olan bir sanık, davanın seyri içinde, sonunda askerî hâkim yerine sivil hâkimin katılacağı bir mahkeme tarafından yargılanacak diye yapmamanın mantığını anlamak olanağı yoktur.

Ayrıca, söz alan birçok arkadaşımız daha ileri düzenlemeler önerdiler; devlet güvenlik mahkemelerinin tamamıyla kaldırılmasını, bunun yerine insan hakları mahkemesi kurulması gerektiğini söylediler. Bu düşüncelere saygımız var. Devlet güvenlik mahkemeleri konusunda her partinin, herkesin farklı düşünceleri olabilir; ama, bu mahkemelerde eleştiri konusu olan bir durumu düzeltecek bir teklifi onaylamamayı, sırf bu mahkemeler tamamıyla ortadan kaldırılmıyor diye öne sürmek anlaşılır bir şey değildir. Eğer, gerçekten, devlet güvenlik mahkemelerinin statüsünün değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorsanız, o yolda atılacak olan bir adımı birlikte gerçekleştirmeye katkıda bulunmak durumundasınız. Biz, bunu, bütün arkadaşlarımızdan, bütün siyasî partilerimizden içtenlikle bekliyoruz.

Şüphesiz, her şey bir günde gerçekleşmez. Size biraz önce açıklamaya çalıştığım gibi, devlet güvenlik mahkemeleri de hukukumuzda bir evrim geçirmiştir, bu evrim devam etmektedir. Türkiye, halen içinde bulunduğu koşullar itibariyle, devlet güvenlik mahkemelerini tamamıyla kaldırabilecek durumda değildir. Türkiye, onbeş yıldan beri, ayrılıkçı, bölücü bir hareketle mücadele etmektedir. Türkiye, bu dönemde, özellikle ayrılıkçı, bölücü suçların yoğun biçimde işlendiği bir dönemi geçirmiştir. Türkiye, örgütlü suçlarla, çetelerle, mafyalarla mücadele etmektedir. O nedenle, bu konuda, uzman bir mahkemenin görev başında olması gereklidir. Şimdi, bu mahkemenin eleştiri konusu olan bir yönü de düzeltildiğine göre, bu mahkemeler, aslında, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanununda da ifade edildiği gibi, ağır ceza mahkemelerinin, belki, nitelikli bir türü olacaktır. Bu nitelik, onun, konusu itibariyle ve başkan ve üyelerinin ve cumhuriyet başsavcısının birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılardan oluşması itibariyledir. Böylece, belirli konularda uzmanlaşmış olan hâkimler ve savcılar bu davalarla ilgilenecektir.

O nedenle, bu, ileriye doğru bir adımdır ve şüphesiz, gelişme, burada bitmeyecektir. Gerek bu konuda gerek genel olarak yargı sistemimizde gerek hukukumuzda ileriye doğru adımlar atmak durumundayız. Anayasa değişiklikleri de bununla bitmiyor; 1982 Anayasasının daha demokratik bir anayasa haline getirilmesi, daha özgürlükçü bir anayasa haline getirilmesi yolundaki çabaları hep birlikte sürdüreceğiz. Eğer, bu konularda mutabıksak, burada mutabıksak, şimdi, küçük de olsa, bu adımı birlikte atalım; çünkü, sonuç itibariyle, bu, hepimizin özlediği hedef doğrultusunda önemli bir adım olacaktır. Bunu, partilerimiz arasında olabildiğince geniş bir uzlaşmayla gerçekleştirmeliyiz ve bu uzlaşma için, bir halk oylamasına gerek bırakmayacak bir çoğunluğu dilemekteyiz. Bu anayasa değişikliği gerçekleştikten sonra da, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Askerî Hâkimler Kanununda gerekli değişiklikler, en kısa zamanda, yine, Yüce Meclisimize sunulacaktır.

Ben, 21 inci Yasama Döneminin, Türkiye'yi 21 inci Yüzyıla taşıyacak önemli değişikliklerin, büyük atılımların küçük bir başlangıcı olarak, bugünkü anayasa değişikliğini hepinizin desteklemesi dileğiyle saygılar sunuyorum. (DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet Bakanımız Sayın Hikmet Sami Türk'e teşekkür ediyoruz.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Ayhan, süreniz 10 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, süre için teşekkür ederim; ancak, daha önceki kürsü düzeninde, burada, süreyi gösteren bir saat vardı. Biz, oradan süremizi görüp kendimizi ayarlıyorduk. Şimdi, geriye bakıp görmemiz mümkün değil; lütfederseniz, buraya, uygun bir cihaz tekrar konulursa, hatipler, sıkıntıya düşmeden, Başkanlığı da zorlamadan konuşmalarını tamamlarlar; bunu arz edeyim dedim.

Şimdi, müsaade ederseniz, konuşmama başlayacağım.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 2 sıra sayılı, Anayasada değişiklik yapılmasını isteyen bir kanun teklifi üzerinde müzakerelerde bulunuyoruz; şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Bu teklifle, Anayasanın 143 üncü maddesi değiştirilmekte; yani devlet güvenlik mahkemelerinin teşekkülüyle ilgili yapı değiştirilmekte ve askerî hâkimler mahkemelerden çıkarılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bizim, şahsen bendenizin de kanaati, bu değişiklik yapılırken, devlet güvenlik mahkemelerinin tamamen kaldırılmasıdır. Bu ihtiyaç nereden doğdu derseniz; bakın, devlet güvenlik mahkemelerinin amme vicdanında yer bulmayan, tepki toplayan fevkalade rahatsız edici uygulamaları var. Bir sayın başsavcı, Türkiye'nin her yerinden geceyarısı işadamlarını toplar, hiç sebepsiz, bir hafta, üç gün, beş gün hapseder, tevkif eder, ondan sonra da serbest bırakır; bir büyükşehir belediye başkanını geceyarısı evinden alır, hapseder, sonra serbest bırakır ve daha birçok uygulamalar... Yani, devlet güvenlik mahkemeleri, bölücülüğü önleyen memleketin bütünlüğünü sağlayıcı istikamette kullanılmak yerine, buna ilaveten, amme vicdanını rahatsız eden birçok konuda kullanılmaktadır. Onun için, devlet güvenlik mahkemeleri kaldırılmalı, bunun yerine ihtisas mahkemeleri konulmalıdır. Zaten, Fransa'nın dışında da, benim bildiğim, gelişmiş demokratik ülkelerde devlet güvenlik mahkemesi diye bir mahkeme de yoktur.

Biz, ayrıca, bu anayasa değişikliği yapılırken, Anayasada, demokratikleşmeyi önleyen birçok değişikliklerin de yapılmasını istiyoruz. Nitekim, Anayasa Mahkemesi Başkanı, 26 Nisan 1999 tarihinde bu mahkemenin kuruluş yıldönümü münasebetiyle yapmış olduğu konuşmada bakın ne buyuruyorlar: "Türkiye, insan hakları alanında evrensel normlara uyum sağlamak için, Anayasa ve yasalarda gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır." Bazı misaller sayıyorlar: "Örneğin, 2908 sayılı Dernekler Kanunu, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu, 5680 sayılı Basın Kanunu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu düşünceyi açıklama özgürlüğüne aykırı kurallar içermektedir, bunların değiştirilmesi lazım." Muhterem Anayasa Mahkemesi Başkanı yine devamla: "Öte yandan, bu yasalarda öngörülen kimi suçların öğeleri, kesin ve belirgin olmayan, kişiye ve zamana göre değişen göreceli kavramlarla belirtildiğinde, suç olan ile olmayan eylem saptanamamaktadır; böylece, bu tür suçlar, ayrıca, Anayasanın 38 inci maddesindeki suçların yasallığı ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır; ancak, bu yasaların büyük bölümünün de 1982 Anayasasının 15 inci maddesiyle koruma altına alındığı için, bunlarla ilgili Anayasa Mahkemesi nezdinde de dava açılamamaktadır, Anayasaya uygunluk denetimi yapılamamaktadır. Bu nedenle, özgürlükler önünde yasal engelleri aşma çabasında olan Anayasa Mahkemesi kararlarıyla sorunun çözülmesi olanağı bulunmamaktadır."

Muhterem Başkan yine ifade ediyorlar: "Eylem çağrısı yapılmayan, eyleme yönelmemiş soyut düşünce açıklamaları suç sayılmamalıdır; soyut bir düşünce açıklamasıyla yasaya aykırı eylemlere çağrı niteliğindeki her türlü düşünce açıklamalarını birbirinden ayırmak gerekir."

İşte, Anayasa Mahkemesi Başkanının da talebi bu ve ilk defa ortaya çıkmış bir talep de değil; bu, yıllardan beri demokratikleşme istikametinde tartışılır, görüşülür; ama, bir türlü ciddî adım atılamaz.

Bakınız, Muhterem Adalet Bakanı biraz evvel bu kürsüdeydi; kendisine, cumartesi günü Plan ve Bütçe Komisyonunda "demokratikleşmeyle ilgili tasarıları ne zaman getireceksiniz" dedik; bize, Meclise sevk edilecek tasarıların listesini verdi ve o listede bunlar yoktu. Türk Ceza Kanununda, Terörle Mücadele Kanununda, daha önce 55 inci hükümet zamanında getirmiş oldukları ve bunun çıkarılmaması sebebiyle kendisinin de müteessir olduğunu, bu kürsüden ifade ettiklerini hatırlattık "ne düşünüyorsunuz" dedik; söyledikleri "önce laiklik, sonra demokratikleşme..." Yani, bu millet, hep, devamlı laiklik sopası altında mı bulunacak; nedir bu laikliğin ölçüsü; kime, ne baskı yapacaksınız?!. (FP sıralarından alkışlar)

Onun için, bu tasarıların getirilmesi lazım. Anayasanın bu istikamette değişiklik yapılması gereken hükümlerinin de, bu tadil tasarısına konulması lazım. Sayın Bülent Ecevit Başbakan, 55 inci hükümetin de Başbakan Yardımcısı olarak, hükümet ortağı olarak getirdikleri tasarıyı, 56 ncı hükümet zamanında Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesiyle ilgili değişiklikleri tekrar getirmeyi düşünmediklerini ifade ettiler. Siz, nasıl hükümetsiniz, soruyorum; yani, millet ihtiyacı için getiriyorsunuz, birileri kulağınızı çekiyor, derhal geri çekiyorsunuz; böyle hükümet olur mu! (FP sıralarından alkışlar)

Millet, baskıdan yılmış, bıkmış "yeter artık" diyor, duymuyorsunuz. İşte Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi ve diğerleriyle ilgili yaptığınız uygulama; getirdiniz, geri çektiniz.

Anayasa Mahkemesi Başkanı haykırıyor, duymuyorsunuz. Avrupa söylüyor, başüstüne diyorsunuz, hemen değişiklik teklifini veriyorsunuz ve çıkarma mücadelesine giriyorsunuz. Siz nerenin hükümetisiniz, soruyorum size; Türkiye'nin, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu alan hükümet misiniz; yoksa, Avrupa'nın talimatıyla hareket eden bir hükümet misiniz?! Onun için, biz, bu teklife karşıyız. Türkiye'nin önünü açmak gerekir. Türkiye'nin ihtiyacı, demokratikleşmenin bir an önce sağlanıp milletin önünün açılmasıdır.

İşte, muhterem Anayasa Mahkemesinin on onbeş kanunda zikrettikleri bu değişikliklerin derhal yapılacağı bir teklifin getirilmesi lazım. 350 milletvekiliyle çoğunluğunuz var, sayısal bakımdan da bir sıkıntınız yok. Getirin, şahsen Cevat Ayhan olarak ben ve Fazilet Grubu olarak desteklemeye hazırız. Bunları yapmadığınız sürece Türkiye'nin önünü açamazsınız. Türkiye'de demokrasiyi, sivil kurumları güçlendirecek olan kanunları, Anayasa değişikliğini yapmadan da Türkiye'nin inkişafı ve gelişmesi mümkün değil. Krizden krize yuvarlanan bir ülkede hiçbir meseleyi çözmek mümkün olmaz.

Üzülerek ifade ediyorum, milletin beklediği diğer değişiklikleri milletten esirgiyorsunuz; ama, şimdi bir terörbaşının muhakemesi sebebiyle acele getirdiğiniz bu değişikliği, belli yerlerden gelen talimatlarla yapmaya kalkıyorsunuz. Tarih bunu da not edecek, sizin demokrasi sicilinizi de ona göre verecektir.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, anayasa değişikliğine dair teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin, maddelerine geçilmesi hususunda gizli oylama yapacağız. Teklifin maddelerine geçilebilmesi için, Anayasanın 175 ve İçtüzüğün 94 üncü maddeleri uyarınca, oylamaya katılanların salt çoğunluğunun kabul oyu gerekmektedir; ancak, alınan karar uyarınca, saat 19.00'da ara vermemiz gerekiyor. Yapacağımız işlem 1 saati aşkın bir süreyi kapsayacağından, saat 20.00'de oylamayla başlamak üzere, oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.41

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati :20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Ali ILIKSOY

KÂTİP ÜYELER : Burhan ORHAN (Bursa), Sebahattin KARAKELLE (Erzincan)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 15 inci Birleşimin İkinci Oturumunu açıyorum.

Anayasa değişikliği teklifinin görüşülmesine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI.– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

1. – Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz ve 342 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/9) (S. Sayısı : 2) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde. Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesi konusunda gizli oylarınıza başvuracağım.

Anayasa ve İçtüzüğün istediği gizliliğin bütün icaplarını yerine getirmek için, gizli oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon sıralarında yer alan Kâtip Üye, adı okunan milletvekiline, biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere üç yuvarlak pul ile bir mühürlü zarf verecek, pul ve zarf verilen milletvekili, ad defterinde işaretlenecektir.

Bildiğiniz üzere, bu pullardan beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.

Oyunu kullanacak sayın üye, Kâtip Üyeden üç yuvarlak pul ile bir mühürlü zarfı aldıktan ve adını ad defterine işaretlettirdikten sonra, oy hücresine girecek, oy olarak kullanacağı pulu, hücrede zarfın içerisine koyarak, zarfı yapıştıracak, diğer iki pulu ise, hücre içerisinde bulanan ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahara, hücreden çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı, Başkanlık kürsüsünün önünde bulunan oy kutusuna atacaktır.

Oylamada, adı okunmayan milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.

Mazereti bulunan ve Başkanlığımıza talepleri ulaşan arkadaşlarımızı, öncelikle oy kullanması için davet ediyoruz: İstanbul Milletvekili Murat Sökmenoğlu, Yalova Milletvekili Yaşar Okuyan, İstanbul Milletvekili Nesrin Nas, Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş, İzmir Milletvekili Şükrü Sina Gürel.

Maddelerde de gizli oylama yapılacağı hususunu, arkadaşlarımızın bilmesini isterim.

Teklifin maddelerine geçilmesi hususundaki gizli oylamaya, Adana İlinden, ad okumak suretiyle başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

Mehmet Özyol...

BAŞKAN – Devlet Bakanımız Sayın Fikret Ünlü'ye vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Şükrü Sina Gürel oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Akif Serin...

BAŞKAN – Kültür Bakanı İstemihan Talay'a vekâleten, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi.)

Suha Tanık...

BAŞKAN – Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'na vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Tunca Toskay oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Kâmran İnan...

BAŞKAN – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Yaşar Okuyan'a vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Mesut Türker...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez'e -yurt dışında bulunduğundan- vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Sadi Somuncuoğlu oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi.)

İsmail Hakkı Cerrahoğlu...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici'ye vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi.)

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu'na vekâleten, Çevre Bakanı Sayın Fevzi Aytekin oy kullanacaktır.

Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu'na vekâleten, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş oy kullanacaktır.

Genel Kurulda hazır bulunup da oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oylama işlemi sona ermiştir.

Oy kutusu kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 466

Kabul: 375

Ret: 67

Çekimser: 20

Boş: 4

(DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Bu sonuca göre, Anayasanın 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ 143 ÜNCÜ MADDESİNİN

DEĞİŞTİRİLMESİNE DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. – 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesinin, birinci fıkrasına “Ancak, sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır.” cümlesi eklenmiş, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, üç ve dördüncü fıkraları birleştirilerek bir fıkra olarak yeniden düzenlenmiş ve son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

“Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı bulunur.

Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile Cumhuriyet başsavcısı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve Cumhuriyet savcıları arasından; Cumhuriyet savcıları ise, diğer Cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca özel kanununda gösterilen usule göre dört yıl için atanırlar; süresi bitenler yeniden atanabilirler.”

BAŞKAN – 1 inci madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; Anayasamızın 143 üncü maddesini değiştiren kanun teklifinin 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Biraz önce teklif okundu. Teklif ne getiriyor; teklif, devlet güvenlik mahkemelerinin yapısal durumunda değişiklik öngörüyor. Peki, böyle bir değişiklik, yani, asker üyelerin, hâkimlerinin ve savcılarının devlet güvenlik mahkemeleri dışında tutulması ve yerlerine sivil hâkim ve savcıların getirilmesi, ülkemiz için doğru bir karar mıdır, doğru bir adım mıdır, bu gerekli midir?

Değerli arkadaşlarım, böyle bir değişikliği, demokratikleşme hedefleri itibariyle geriye doğru değil, ileriye doğru atılmış bir adım olarak kabul ediyoruz; ancak, bunu, anamuhalefet partisi olarak, yeterli görmemiz mümkün değildir. Böyle bir teklif, âdeta günü kurtarmak için, bir noktada yasak savma kabilinden getirilmiş bir teklif gibi geliyor bize. Peki, ne yapılmalıdır, yapılması gereken nedir? Bu soruya cevap vermeden önce, bir tespitimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Askerî hâkim ve savcılarımıza haksızlık yapılıyormuş gibi bir izlenim vermekten de kaçınmamızın gerekliliğine inanıyorum. Sanki onlar hukukdışı, adaletdışı birtakım davranışlar içerisindeymişler de, o sebeple bu mahkemelerin dışına çıkarılıyorlarmış gibi bir intiba verilmemesi noktasında hassas olmamız gerektiğini düşünüyorum. Ne teklif sahiplerinin ne bizim ne Parlamentonun, hiç şüphesiz ki, böyle bir düşüncesi olamaz. Ben, inanıyorum ki, askerî hâkim ve savcılarımız, en az sivil hâkim ve savcılar kadar hukuka bağlı olan insanlardır; ama, taş yerinde ağırdır. Askerî hâkimler mutlaka askerî mahkemelerde görev yapmalıdır, sivil hâkimler de sivil mahkemelerde görev yapmalıdır ve sivil kişilerin yargılamalarına sivil hâkimler, askerî kişilerin yargılamalarına da askerî hâkimler bakmalıdırlar. Ancak, sırası gelmişken ifade etmeden geçemeyeceğim. Bizim ülkemizde, askerî kişilerin davalarına hep asker hâkimler baktığı halde, maalesef, zaman zaman, sivil kişilerin davalarına da askerî mahkemelerde bakılmaktadır. Demek ki, Parlamento olarak yapacağımız o kadar çok şey var ki, sadece Anayasanın 142 nci maddesi üzerinde değil, hemen akabindeki 145 inci maddesinin ikinci fıkrası üzerinde de çalışmamız gerekiyor.

Şimdi, zamanı tasarruflu kullanmak durumundayım. Ne yapılması gerekir; bu teklifi yeterli bulmuyorsunuz, o halde ne yapmamız gerekir diye bir soru sormuştum değerli arkadaşlarım, ona cevap vermeye çalışacağım.

Şimdi -elinizde var, dağıtıldı- bu teklifin gerekçesi ne diyor, bu teklif niçin Parlamentoya getirildi; gerekçe şu iki cümleden ibaret, özü itibariyle: "Gerek ulusal gerekse uluslararası hukukta kaydedilen gelişmeler ve değişmeler karşısında, bu gelişme ve değişmelere koşut olarak devlet güvenlik mahkemelerinin yapısal oluşumunu yeniden düzenlemek amacıyla Anayasanın 143 üncü maddesinde değişiklik öngören bu teklif verilmiştir."

Değerli arkadaşlarım, acaba, ulusal hukukumuzda ne gibi değişimler ve gelişmeler oldu, uluslararası hukukta ne gibi değişimler ve gelişmeler oldu. Yasal olarak, Anayasa ve diğer yasalarda, 16 yıl içerisinde -yani, 1983'ten beri- önemli sayabileceğimiz bir değişiklik olmadı; ancak, özellikle devlet güvenlik mahkemeleri, hukuk çevrelerinde ve kamuoyunda çokça tartışıldı. Ülkemizin yetiştirdiği ender ceza hukukçularından biri -ki, bir özel üniversitemizin de şu anda dekanlığını yapıyor- Profesör Doktor Uğur Alacakaptan, iki hafta önce bir gazetede yayımlanan bir röportajında şöyle diyor: "DGM'ler kurulurken, böyle bir mahkemenin gerekçesi olmadığını söyledim. Bir kere, devlet güvenlik mahkemelerindeki 'devlet güvenliği' lafı yanlış. Devletin güvenliği vardır. Devlet güvenliği ne demek; tercümesini doğru yapmak lazım. Devlet güvenliği denilince, bu mahkemeler başka tür mahkemeler, onun hâkimleri de etten kemikten değilmiş gibi bir kanı oluşuyor. Fransa'da da var deniliyor. Fransa'da, Cezayir meselesi yüzünden vardı, sonra kaldırıldı. Bu gibi davalara, artık, Paris Ağır Ceza Mahkemesi bakıyor. Bu tür mahkemelerin demokratik bir mazisi de yok. Bunları kuranlar, faşizm döneminde İtalya idi. Onlar bile bu mahkemeleri fazla işletmediler. Sonra Fransa'ya geçti, oradan da bize intikal etti. Biz, hâkimlerimize güvenmiyor muyuz? Hâkimlerimize güvenmek için, ille de onlara, onların görev yapacağı mahkemelere özel bir isim mi vermek gerekir? Pekala bir ağır ceza mahkemesi, bir bölgedeki bu tür suçlara bakacak bir mahkeme haline getirilebilir. Sanki, devlet güvenlik mahkemelerinin statüsü öbürlerinden yüksekmiş gibi anlam verilmesi, adlîye camiası ve adalet duygusu için sıkıntılar yaratır. Devlet güvenlik mahkemeleri, yani DGM'ler, bir an evvel davaları bitirecek gibi gerekçeler ileri sürülerek kuruldu; bunun da olmadığı görüldü. İşler, orada da kolay kolay bitmiyor. Davaların uzun sürmesinin gerekçeleri bütün mahkemeler için geçerli. O halde, devlet güvenlik mahkemeleri, yani DGM'ler, Anayasayı da değiştirerek kaldırılmalı; onun yerine, ağır ceza mahkemeleri görevlendirilmelidir." Bunu, ülkemizin yetiştirdiği önemli hukukçulardan biri, Profesör Sayın Alacakaptan iki hafta önce söyledi. Demek ki, ülkemizde, bu alandaki gelişmeler hangi noktaya getirmiş...

Uluslararası hukuka bakacak olursak, uluslararası hukukta, yani Batı'da, özellikle demokrasiyi, tamamiyle, büyük ölçüde yerleştirmiş olan ülkelerde, zaten bu konu gündemde değil. Oralarda, zaten, devlet güvenlik mahkemesi gibi bir mahkeme de yok. O halde, şu kanun teklifinin gerekçesini baz olarak alacak olursak, bu gerekçe, ancak devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasının gerekçesi olabilir; şu gerekçeler, ancak kaldırmak için kullanılabilir; ama, değerli arkadaşlarım, tabiî, bu gerekçeye bu teklifi hazırlayan arkadaşlarımız bunu yazmadılar, bunun bir dava sebebiyle geldiğini biliyoruz. Keşke, böyle bir teklif, İmralı davası sebebiyle değil de, düşüncesini açıkladığı için, düşüncesini yazdığı için DGM'lerde yargılanan, kimi cezaevinde bulunan, kimi de cezaevine girmeyi bekleyen yazarlarımız, gazetecilerimiz, düşünürlerimiz ve siyasîlerimiz için getirilebilseydik; keşke, onlar için bunları çıkarabilseydik diye de insan hayıflanmadan geçemiyor.

Değerli arkadaşlarım -süreme bakıyorum, çok azalmış- şimdi, devlet güvenlik mahkemelerinin, geldiğimiz şu noktada, ben -arkadaşlarım da ifade ettiler- kaldırılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Nitekim -sürem azaldığı için özet halinde geçeceğim- 1983 Anayasasının 143 üncü maddesinin gerekçesine, yani, devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluş gerekçesine baktığımızda, orada 3 tane gerekçe görüyoruz:

1- Devletin varlığı ve devamlılığıyla ilgili suçların varlığı,

2- Bu suç failleri için hızlı karar verme zarureti,

3- En isabetli kararı verebilmek için, uzman hâkim ve savcıların bu mahkemelerde istihdamı zarureti.

Şimdi, hiç şüphesiz, devlete karşı, her ülkede ve her zaman, suç işleyenler olacaktır. Geldiğimiz şu noktada, biz, Fazilet Partisi olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kendisini korumak için özel mahkemelere ihtiyaç hissetmeyecek kadar güçlü olduğuna inanıyoruz ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kıyamete kadar da yaşayacağına inanıyoruz. O nedenle, özel mahkemelere gerek olmadığını düşünüyoruz, devletin kendi varlığını korumak için, geldiğimiz şu noktada; bu bir.

İki; bu suç faillerinin, böyle suç işleyenler varsa, cezalandırılmaları için çabuk karar verilmesi gerekir.

Dün, Anayasa Komisyonunda da görüştük. Bakın, ağır ceza mahkemelerinde, 1998 yılı itibariyle bakılan dosya adedi ve de bir yılda verilen karar dosya oranlarına bakacak olursak...

BAŞKAN – Sayın Şahin, size, 1 dakika ilave süre veriyorum.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – 2 dakika lütfetseniz Sayın Başkanım...

BAŞKAN – 1 dakika...

MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Peki, o zaman, tamamlayalım.

Bakın, DGM'ler ile ağır ceza mahkemeleri arasında, sürat bakımından hiç fark kalmamış; birinde oran yüzde 47, diğerinde yüzde 48. Demek ki, gerekçe, artık ortadan kalkmıştır. Kaldı ki, hâkimler özel yetiştirilmiş... Hayır, hiçbir hâkimimiz, savcımız özel yetiştirilmiyor. O bakımdan, gerekçe de ortadan kalkmıştır; tamamamen kaldırılmalıdır diye düşünüyoruz. Eğer, bu kabul edilmeyecek olursa, önergelerimiz var; iki tane kelime değişikliği... İleride, bu devlet güvenlik mahkemelerini kaldırabilmek için, şimdiden işi kolaylaştıralım. Kanunla, Meclisin iradesiyle, bunu değiştirebilecek şekilde nasıl bir çözüm bulabiliriz diye düşündük; önergelerimiz var, gelecek. Eğer, bunu, bu Meclis yapabilirse, ileride, sıkışmadan, şimdi yaptığımız gibi, işte, nasıl 367'yi bulacağız diye bir mücadelenin içerisine girmeden bunları değiştirebileceğimize inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesinin değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa, 143 üncü maddesinde -yani, değiştirilmesi istenen maddede- devletin ülke ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, hür demokratik düzeni, nitelikleri Anayasada belirtilen cumhuriyetin aleyhine, yurt içinde ve dışında, doğrudan veya dolayısıyla işlenen suçlarla görevlendirdiği devlet güvenlik mahkemelerini kurmuş; huzurunuzdaki teklif ise, Avrupa İnsan Hakları Divanının daha önce bu mahkemelerin yapısıyla ilgili, özellikle, kuruluşlarıyla değil de, doğrudan doğruya oradaki bir askeri hâkimin özlük haklarının idarî kademelerde de düzenlenmesi fikrine karşı çıkmış; bunun için de, bu madde, özellikle askeri hâkimin devlet güvenlik mahkemesinde görev almaması yolunda bir değişiklik huzurunuza gelmiştir.

Şimdi, gönül ister ki, Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak, ihtisas mahkemeleri kurabilir, bütün dünyada ihtisas mahkemeleri vardır; fakat, mümkün olduğu kadar, hukuk devletlerinde, özel mahkemeler, olağanüstü şartların, sıkıyönetim, savaş hali gibi şartların mahkemeleri olmalı, normal hukuk devletinde, tabiî, kanunî hâkimler ve genel mahkemeler görev yapmalıdır. Şimdi, bir düşünce ve özellikle 1973'te kurulmadan sonra, Anayasa Mahkemesi iptal ettikten sonra, 1982 Anayasasında, devlet güvenlik mahkemelerinin de uzmanlık mahkemeleri, ihtisas mahkemeleri olduklarına dair sözler var; ama, bunların, bir çocuk mahkemesi gibi, bir ticaret mahkemesi gibi ihtisas mahkemeleri olduklarını, gerçekten, uluslararası, evrensel düzeyde hukuka kabul ettirmek de kolay değil.

İşte, nitekim, kuruldukları günden bu yana, gerçekten, ülkenin bütünlüğü ve iç ve dış tehlikelere karşı saygıdeğer bir biçimde görev yapan devlet güvenlik mahkemelerimizin, sadece bir askerî hâkim üyenin özlük haklarından dolayı, aldıkları kararların Avrupa İnsan Hakları Divanında tartışılmış olması, aslında, bizim devlet güvenlik mahkemelerimizin daha önce yapmış oldukları görevlerde adil, bağımsız karar vermediklerinin bir kanıtı olamaz. Bu mahkemeler, diğer mahkemelerimizin hâkimleri gibi, aynı formasyonla yetişmiş yargıçların görev yaptığı mahkemelerdir. Yani, askerî mahkemelerimizin kararlarının, gerçekten, bağımsız yargıyla bağdaşmadığını yahut devlet güvenlik mahkemelerimizde bir askerî yargıcın bulunmasının, bunların kararlarının uluslararası düzeyde kabul edilecek bir bağımsız mahkeme kararı olmadığını iddia etmek mümkün değildir; ama, uluslararası düzeyde kabul ettiğimiz anlaşmalarla, en azından, bu mahkemelerin, mademki, bir üyesinin, şöyle veya böyle, özlük haklarıyla ilgili bir düşünce ortaya konmuştur, bir rezerv konmuştur; teklif, bunu düzeltmeye yöneliktir.

Ayrıca, şunu da belirtmek lazım ki: Devlet güvenlik mahkemelerinin, hepinizin bildiği gibi, kararları yüce Yargıtayca gözden geçirilmektedir, denetlenmektedir, icap ederse değiştirilmektedir veya onaylanmaktadır. Dolayısıyla, son karar, tamamen bağımsız yargıçların bir mahkemesi olan Yüce Yargıtay tarafından verilmektedir; ama, buna rağmen, belki, bu teklifin, zamanlama yönünden arkadaşlarımızın tereddütleri olduğu noktaları vardır, bir; ikincisi de, belki "Türkiye, artık, devlet güvenlik mahkemeleri gibi özel mahkemelere ihtiyaç duymayacak demokratik düzeye gelmiştir" düşüncesi vardır ve bu düşüceye de katılmamak mümkün değil.

Şimdi, biz, Doğru Yol Partisi olarak, daha evvel "ikinci demokrasi programı" dediğimiz programla da, "yargı reformu" başlığı altında "tam demokrasi" derken, gerçekten, hâkim teminatını, yargı bağımsızlığını esas almak üzere, yargının siyasî etkilerden kurtulması yönünde değişiklikler yapılmasını, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun daha bağımsız hale getirilmesini -eskiden olduğu gibi- savunuyoruz.

Bu cümleden olarak, elbette ki, genel mahkemelerin ve tam teminatı olan yargıçların, bağımsız yargı organının, siyasallaşmaktan kurtulmuş, siyasî etkilerden kurtulmuş, vatandaşın ihtiyaçlarına cevap verecek, süratli bir yargı sisteminin bir reformla gerçekleştirilmesi ihtiyacının da bilincindeyiz, bu ihtiyacı duyuyoruz; daha süratli bir yargı, daha bağımsız bir yargı teşkilatı ve tam yargıç bağımsızlığı yahut teminatı içerisinde bir yargı sistemi.

Şimdi, elbette ki, devlet olarak bizim demokrasimizin, artık, medenî dünyanın demokrasilerinden eksiği kalmamalıdır; yargı sistemimizin de, bizi hiç kimsenin eleştiremeyeceği düzeye getirilmesi zaruridir; ama, şimdi, zaman o zamandır ki, bugüne kadar devlet güvenlik mahkemesi yargıçlarımızın liyakatla ve tam anlamıyla bağımsız kararlar vererek bu memlekete hizmet ettikleri de bir gerçektir. Bunlara, milletimizin ve devletimizin bütünlüğü için şükran borçluyuz. Kendilerini, şöyle veya böyle, içhukukta şimdiye kadar almış oldukları kararlardan dolayı da herhangi bir eleştiriye tabi tutmuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kurduğu mahkemelerdir: Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, işte, 143 üncü maddesinde belirlediği şekilde kurulmuş mahkemelerdir ve o şekilde bağımsız karar vermişlerdir bugüne kadar ve ülkeye hizmet etmişlerdir. (DYP sıralarından alkışlar)

Bir kere daha belirtiyorum; yetişme tarzları, formasyonları itibariyle de, başka mahkemelerimizde görev yapan yargıçlarımızdan, askerî yargıçlarımızın bir eksik tarafı yoktur; aynı formasyonu almışlardır ve aynı tecrübeyle, bilgiyle, beceriyle, bugüne kadar ülkelerine hizmet etmişlerdir.

Yalnız, bugün önümüzde, Türkiye'yi daha önce birkaç davada mahkûm etmiş İnsan Hakları Divanının kararları var. Bu kararlar muvacehesinde, devlet güvenlik mahkemelerinin ne kuruluşuna ne işleyişine ne de verdikleri kararlara ilişkin bir eleştiri var; ama, oradaki askerî yargıcın, belki, atamasıyla ilgili, özlük haklarıyla ilgili düzenlemeyi, bu Divan, uluslararası normlara uygun bulmamış. Şimdi biz, onlar uygun bulmadı diye bunu değiştirmiyoruz; ama, Türkiye Cumhuriyetinin, bir devlet olarak, insan hakları konusunda daha evvelki uluslararası taahhütlerini yerine getirmesi ve daha saygın bir hukuk sistemi ve yargı kararlarına sahip olmasını istediğimiz için bunu yapıyoruz ve bu yöndeki teklif huzurumuza gelmiş durumda. Eksikleri olabilir, eleştireceğimiz noktalar olabilir; ama, asıl olan, önümüzdeki davalarda, daha evvelki davalarda olduğu gibi devlet güvenlik mahkemesi kararlarından dolayı ülkemizin eleştirilmemesi, tazminata mahkûm olma gibi sıkıntılara girmemesidir; ama, tekrar ediyorum ki, Türkiye Cumhuriyetinin artık bugünkü düzeyinde, tam demokrasi ve hukuk devletinin daha da gerçekleşmesi uğruna atılacak her adım, memleketimizin lehine olacaktır. Bu anlamda düşündüğünüz zaman, hiç olmazsa, devlet güvenlik mahkemesinde bazı kararlarla ortaya çıkmış bir olayın üzerine gitmekte memleketin yararı olduğuna inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bunun için de, bugüne kadar devlet güvenlik mahkemesi kararlarının yanlış olduğundan dolayı değil, devlet güvenlik mahkemesinde hizmet veren askerî yargıçlarımızın diğer yargıçlarımızdan daha az bağımsız veya daha az taraflı kararlar verdikleri için değil; ama, ülkemizin, en azından, uluslararası taahhütlerini yerine getirmede ülkemize, devletimize ve milletimize yarar getireceğine inanılan bir değişikliğin, hukuk devletine bir adım daha yaklaşma, tam demokrasiye yaklaşma yolundaki her adımın ülkeye yarar getireceği düşüncesindeyiz.

Bu düşüncelerle, bu değişikliğin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP, DSP, MHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sağlam.

Gruplar adına başka söz istemi yok.

Şahısları adına, Sayın Cevat Ayhan ve Sayın Ekrem Pakdemirli'nin söz istemleri var.

Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Sayın Ekrem Pakdemirli, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

EKREM PAKDEMİRLİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 21 inci Dönemin Birinci Yasama Yılının hepimize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunarak sözlerime başlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, DGM 1973 yılında kurulmuş; ama, 1975 yılında, DGM'ye vücut veren kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesiyle de son bulmuştur; yani, o DGM kuruluşu Anayasaya aykırıydı.

Mevcut kanunla kurulmuş olan devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasanın ruhuna ve lafzına aykırıdır. Bu aykırılığı iddia edemiyoruz; çünkü, geçici 15 inci maddeye göre, Millî Güvenlik Konseyi zamanında çıkarılmış olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddia edilemiyor.

Şimdi, bir hukuk normunun tartışılması var. Batı'nın bir parçası olmaya karar vermiş Türkiye, Batı'nın ortaya koymuş olduğu normlara da uyacaktır ve uymayı da taahhüt etmiştir.

Şimdi bakın, bu kanunun -Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş Kanununun- Anayasamızın ruhuna aykırı olduğunu söyledim; bu aykırılık durumuna, geçici 15 inci maddenin itiraz etmeyi mümkün kılmadığını da söyledim.

Ülkemizin Anayasası var; ama, ülkemizin Anayasası var demek yerine, hukukun üstünlüğüne inanan anayasal bir devletimiz var demeliyiz. Şu anda, devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasaya uygun kurulu bir sistem; ama, kabul ettiğimiz hukuk normlarına da uygun değil.

Sevindirici bir husus: Anayasanın 143 üncü maddesi değiştirilerek, amiyane tabirle, DGM'nin sivilleştirilmesinde bir uzlaşma sağlanmıştır; son oylamada bunu gördük.

Avrupa Konseyinin yıllık olağan raporunda, DGM'lerle ilgili bizi rencide edecek ifadeler çokça var. Bakın, bu rapordan bazı cümleleri size aktarayım:

"DGM'ler, genelde, alenen siyasî nitelik taşıyan suçlarla uğraşırlar." Yine bir başka cümle: "Bu mahkemelerin doğaları gereği, sanıklara adil bir yargılama sunmadıklarına inanmak için sebepler vardır." Mesela, cümlelerden biri: "Bu mahkemelerde, geleneksel soruşturma yöntemleri yerine, sanıktan itiraf almaya aşırı ölçüde başvurulmaktadır." Bir başka cümle: "Savcının ve sanık avukatının eşit olmayan statüleri, sanığın ve avukatının söylediklerinin hâkim tarafından özetlenmesi." Bir başka cümle: "Yargılama öncesi uzun müddet gözaltında tutulmaları. Hâkim tarafından net bir gerekçe sunulmadan, yargılama süresi boyunca tutuklu kalmaları." Bir başka cümle de, şu anda tartıştığımız madde; yani, mahkemenin yapısında bir askerî hâkim vardır ve askerî hiyerarşiden dolayı da, bunun sağlıklı bir yargılama süreci içinde olamayacağı şeklinde.

Görüldüğü gibi, Avrupa Konseyinin itirazı, sadece, askerî hâkimin varlığına değildir. Burada, Sayın İzgi ve diğer konuşmacılar da gayet güzel ifade ettiler; yani, biz bunu değiştiriyoruz diye işimiz bitmiş değil, diğer normları da yerine getirmemiz lazım.

Yargı bağımsızlığı çerçevesinde, yargı sürecindeki insan hakları ihlalinin hükümet tarafından önlenmesi mümkün olamamaktadır; bu, Türkiye'nin gerçeğidir. Delil olmadan, açık adı ve adresi belli olmayan bir muhbirin ihbarıyla, yüzlerce kişi, teröristlere layık görülebilecek bir tutum içinde, terörle mücadele şubesine getirilerek, yedi gün gözaltında tutulabilmektedir.

Ağustos 1993 tarihinde, Hakkâri'nin Çukurca İlçesinde 470 kişi gözaltına aldırılmış, on gün gözaltında tutulduktan sonra, ancak biri mahkemeye çıkarılabilmiştir; onu da mahkeme serbest bırakmıştır. Savcının bu derece yanılgı içinde olmasını doğal kabul etmek mümkün değildir. Bu gibi yüzkızartıcı hallerde, Bakanın savcıya "sen ne yaptın" demesi mümkün değil. Avrupa Komisyonunun diplomatik lisanla ifade ettiği "geleneksel soruşturma yöntemleri yerine, sanıktan itiraf almaya aşırı ölçüde başvurulduğu" cümlesinin tercümesi, işkence yapılarak alınan ifade, şeklindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Pakdemirli, 1 dakika eksüre veriyorum.

EKREM PAKDEMİRLİ (Devamla) – Özetlersem:

Tenkitler, sadece, DGM'de askerî hâkim bulunmasıyla ilgili değildir. DGM Kuruluş Kanununun 5 inci ve 14 üncü maddesini değiştirerek onları bir ihtisas mahkemesi haline getirmek, bizim insanımıza ve üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliğinin koyduğu asgarî normları karşılamamıza imkân verecektir. Daha önce verdiğimiz uluslararası taahhütlerimizi yerine getirme ve önümüzdeki problemleri aşma yönünden bu DGM Kanununu değiştirmemizde büyük yarar vardır. Şu anda zımnî bir mutabakat vardır; Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesi, DGM'den giden davaları görmemektedir. Bu demek değildir ki, bir iki sene de geçse, o davalar orada duracaktır. Bugün çıkarmazsak, çıkarmayacağımızı anlasalar, o mahkemelerin hepsi devreye girer ve Türkiye, altından kalkamayacağı tazminatları ödemeye mahkûm olur.

Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pakdemirli.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz alan arkadaşlarıma teşekkür ederim. Değinilen bazı noktalara açıklık getirmek için söz almış bulunuyorum.

Daha önce konuşan bir arkadaşımız, yapılacak olan düzenelemelerin, devlet güvenlik mahkemesinde halen görülmekte olan davalarda bir durma riskini meydana getireceğini, bunun özellikle İmralı'daki dava bakımından söz konusu olduğunu söyledi. Bu kaygıya gerek yok; çünkü, hukukumuzda böyle bir durumu karşılayacak yeterli düzenlemler vardır. Örneğin, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 381 inci maddesinde, bir celsede bitmeyecek olan davalar bakımından, hâkimlerden birinin hukukî veya fiilî nedenlerle ayrılması söz konusu ise, onun yerine görev yapacak bir yedek hâkimin başlangıçtan itibaren bulundurulacağı öngörülmüştür. Biliyorsunuz, İmralı'daki davada bunun gereği yerine getirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, devlet güvenlik mahkemeleri, zaten, doğrudan doğruya Anayasada ifade edildiği gibi, yedek hâkimleri bulunan mahkemelerdir ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanununun 7 ve 8 inci maddeleri ile 25 inci maddesi, bu durumlarda, hâkim değişmesi durumunda nasıl işlem yapılacağını, yedeklerin nasıl göreve başlayacağını düzenlemiş bulunmaktadır. O nedenle, bu teklifin kabulü durumunda, mahkemelerde herhangi bir duraklama, durma riski söz konusu değildir; bu mahkemeler, daha sonra size sunacağımız Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Askerî Hâkimler Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin tasarıda da görüleceği üzere, kaldıkları yerden devam edeceklerdir.

Burada bir arkadaşımız "devlet güvenlik mahkemeleri" terimindeki "devlet" sözcüğünün, âdeta, o mahkemelere, diğer mahkemelere oranla bir üstünlük verdiği biçimindeki bir yorumu, değerli bir bilim adamımıza dayanarak ifade etti. Aslında bu yoruma da katılma olanağı yok; çünkü, burada anlam açık. Anayasanın 143 üncü maddesinin birinci fıkrasında da ifade edildiği gibi, bu mahkemeler, doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğiyle ilgili suçlara bakan mahkemelerdir; yani, bunları, isterseniz "devletin güvenliğiyle ilgili mahkemeler" olarak da adlandırabilirsiniz; ama, kısa bir isim tamlamasıyla, bu mahkemeler, görevleri belirtilmek üzere "devlet güvenlik mahkemesi" olarak adlandırılmış bulunmaktadır.

Daha önce de ifade edildiği gibi, bu davanın, halen İmralı'da görülmekte olan davayla doğrudan doğruya bir ilgisi yok; ama, o dava dahil olmak üzere, halen Türkiye'de görülmekte olan 7 022 davayla ilgisi vardır; bu davaların hepsi bakımından aynı durum söz konusudur. Zaten, Avrupa'ya taşınmış olan davalar veya o davalarla ilgili başvurular da bunu açıkça göstermektedir. İleride bu bizim önümüze gelecektir; o nedenle, bu düzeltmeyi yapmak durumundayız; ama, İmralı'daki dava bakımından şöyle bir sonuç ortaya çıkacaktır: Daha şimdiden İmralı'daki davanın Avrupa'ya taşınacağı bellidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İmralı davasındaki sanığın yurt dışındaki avukatları tarafından yapılan bir başvuru üzerine aldığı ihtiyatî tedbir kararıyla, Türkiye'de bu davaya bakan mahkemenin, Avrupa insan Hakları Mahkemesinin daha önce almış olduğu kararlar ışığında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesine uygun, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme sayılıp sayılmayacağını sormuştur. Dolayısıyla, sonunda bu konu, İmralı'daki dava bakımından önümüze çıkacaktır. O nedenle, bizim mahkemelerimizin adil olacağından hiç şüphemiz olmayan kararları ve bu arada İmralı'daki dava bakımından yine adil olacağından hiç şüphemiz olmayan karar bakımından, sadece bu mahkemenin bir üyesi askerî hâkimdir diye, kararın tarafsız ve bağımsız olmayan bir mahkeme tarafından verildiği biçimindeki bir yoruma yol açmamalıyız, buna hakkımız yoktur; Türk adaletine gölge düşürmeye hakkımız yoktur. O nedenle, bu değişikliğin yapılma zamanı gelmiştir, bunu daha fazla geciktirmenin anlamı yoktur.

Ayrıca, burada özellikle Sayın Sağlam'a teşekkür etmek istiyorum. Bu mahkemelerde görev yapan askerî yargıçlarımıza, bütün diğer yargıçlarımız gibi teşekkür borçluyuz; onlar da görevlerini, en az, sivil meslektaşları kadar bağımsız, tarafsız ve adil olarak yerine getirmişlerdir; ama sadece statüleri itibariyle yapılan bir değerlendirme sonucunda, sivilleri de yargılayacak olan bir mahkemede askerî hâkim bulunmasının, o mahkemenin adil karar vermesine bir engel teşkil edeceği yolundaki şüphelere haklılık vereceği biçiminde bir değerlendirmeye neden olmuştur; o nedenle, hukukumuzu, daha önce attığımız imza gereği, uluslararası normlara uygun duruma getirmek için bu değişikliği yapmak durumundayız.

Bir arkadaşımız, bu mahkemelerin kuruluşunda amaçlanan süratle karar verme bakımından ağır ceza mahkemeleriyle aralarında bir fark bulunmadığını söyledi. Şimdi, 1997 yılı istatistiklerinde, gelen davalara oranla çıkan davaların oranı, devlet güvenlik mahkemelerinde yüzde 53 -yuvarlak rakamla söylüyorum, küsur olarak söylemiyorum- ağır ceza mahkemelerinde yüzde 49; yüzde 4 fark var. 1998 yılında ise, bu, devlet güvenlik mahkemelerinde yüzde 49'un üstünde, yüzde 50'ye yakın, ağır ceza mahkemelerinde ise yüzde 48.

Yalnız, burada çok önemli bir noktayı dikkatinize sunmak isterim; devlet güvenlik mahkemeleri, örgütlü suçlara bakan mahkemelerdir, esas itibariyle, çok sanıklı suçlara bakan mahkemelerdir, bireysel suçlarla ilgili olan mahkemeler değildir. O nedenle, bu duruma rağmen, devlet güvenlik mahkemelerinin, devraldıkları işlere göre devrettikleri işler arasındaki oran, ağır ceza mahkemelerine göre daha iyi bir durumdadır. Bu bakımdan da, devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluş amaçlarına uygun olarak çalıştıkları söylenebilir.

Öte yandan, şunu da unutmamak gerekir; devlet güvenlik mahkemelerinin konuları olan suçlar bakımından, bu mahkemeler ve onların yargıçları, cumhuriyet savcıları, özel korumadan yararlanan insanlardır; bunu da unutmamak gerekir. Bu korumayı da sağlamak durumundayız. Hele, bugün yapılan değişiklikten sonra, artık bu mahkemeler, teklifin tümü üzerindeki konuşmamda da söylediğim gibi, ağır ceza mahkemelerinin özel bir türü, nitelikli bir türü durumuna gelmektedirler; çünkü, hâkimlerin tamamı sivil hâkimlerdir ve onlar da, bazı usulî hükümlerdeki farklılıklar dışında, görevlerini aynı biçimde yapacaklardır.

O bakımdan, hukukumuzda bir önemli adımı burada birlikte atmak için, biraz sonra, 1 inci madde hakkında oylarımızı vereceğiz. Bu değişiklik, biraz gecikmiş olmakla birlikte, bilinen nedenlerle, araya giren seçimler nedeniyle biraz gecikmiş olmakla birlikte, artık daha fazla geciktirilmeden yapılması gereken bir değişikliktir. Yüce Meclisin, bu değişiklik yönünde oy kullanması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

1 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili üç değişiklik önergesi verilmiştir; bu önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Şahin Mustafa Baş Fethullah Erbaş

İstanbul İstanbul Van

Faruk Çelik Ahmet Derin Ali Oğuz

Bursa Kütahya İstanbul

Mustafa Kamalak

Kahramanmaraş

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi

Madde 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "görevli devlet güvenlik mahkemeleri kurulur" ibaresi "görevli olmak üzere devlet güvenlik mahkemeleri kurulabilir" olarak değiştirilmiş ve birinci fıkraya "ancak sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır" cümlesi eklenmiş; ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; üç ve dördüncü fıkraları birleştirilerek bir fıkra olarak yeniden düzenlenmiş ve son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Bu maddenin birinci fıkrasına göre kurulabilecek "devlet güvenlik mahkemesinde bir başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar cumhuriyet savcısı bulunur.

Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve cumhuriyet savcıları arasından; cumhuriyet savcıları ise diğer cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca özel kanununda gösterilen usule göre dört yıl için atanırlar; süresi bitenler yeniden atanabilirler."

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Şahin Mustafa Baş Fethullah Erbaş

İstanbul İstanbul Van

Faruk Çelik Ahmet Derin Ali Oğuz

Bursa Kütahya İstanbul

Mustafa Kamalak

Kahramanmaraş

Madde 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "devlet güvenlik mahkemeleri kurulur" ibaresi "devlet güvenlik mahkemeleri kanunla kurulur" şeklinde değiştirilmiş ve birinci fıkraya "ancak sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır" cümlesi eklenmiş; ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; üç ve dördüncü fıkraları birleştirilerek bir fıkra olarak yeniden düzenlenmiş ve son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

"Devlet güvenlik mahkemesinde bir başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar cumhuriyet savcısı bulunur.

Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve cumhuriyet savcıları arasından; cumhuriyet savcıları ise, diğer cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca dört yıl için atanırlar; süresi bitenler yineden atanabilirler."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okutacağımız üçüncü önerge en aykırı önergedir, okutulup işleme konulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Şahin Mustafa Baş Fethullah Erbaş

İstanbul İstanbul Van

Faruk Çelik Ahmet Derin Ali Oğuz

Bursa Kütahya İstanbul

Mustafa Kamalak

Kahramanmaraş

Madde 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Evet, Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahibi Sayın Mehmet Ali Şahin, gerekçeniz mi okunsun, yoksa konuşacak mısınız?

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Mustafa Kamalak konuşacak efendim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Mustafa Kamalak, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; verdiğimiz önergeyle, devlet güvenlik mahkemelerinin bütünüyle kaldırılmasını talep etmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, şu an önümüze bir teklif gelmiş durumdadır. Bu teklifin geliş sebebi, hepimizin malumudur. Altında imzamız bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı düştüğü için, Avrupa İnsan Hakları Divanı, devlet güvenlik mahkemelerinin vermiş olduğu kararları adil yargılama hakkına aykırı bulduğu için, hükümet, bu arada ülkemiz, devletimiz sıkıntıya düşmüş ve bu teklifi huzurumuza getirmiş durumdadır.

Değerli arkadaşlarım, devlet güvenlik mahkemelerinden askerî hâkimleri çekmiş olmak, Türkiye'nin önündeki problemi ortadan kaldırmayacaktır; yarın yine, bu problemin olduğu gibi devam ettiğini fark edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bize dün diyordu ki, hatta bugün de diyor ki: "Sivil mahkemede, genel mahkemede üniformalı hâkim olur mu?" Bir cümleyle bunu soruyordu bize. İçimizde "olur" diyenimiz var mı; hayır. Olmaz dedik; neticede bu sebeple geldi bu buraya. Yarın diyecek ki; emin olun bundan, yarın diyecek ki: "Bir ülkede bir kanun içerisinde bir madde, hem yürürlükte hem de mülga sayılabilir mi?" İçinizde "evet" diyen var mı? Yani, bir madde, hem mülga hem yürürlükte; bu mümkün mü?! Bu şekilde, yani genel kanunlara göre, genel mahkemelere göre mülga sayılan hükümler çerçevesinde yargıda bulunan mahkemenin vereceği kararı, sizler, değerli arkadaşlarım, adil yargılama hakkına uygun buluyor musunuz; hayır. Avrupa İnsan Hakları Divanı da bulmaz.

Ne demek bu: Bakın, 1992 yılında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzda önemli değişiklik yapmak suretiyle ülkemizde yargılama reformunu getiren kanunun 31 inci maddesi ne diyor: "Madde 31- Bu Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20 ve 22 nci madde hükümleri devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaz. Bunlar hakkında 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu değişiklikten önce yürürlükte olan -yani, şu an mülga bulunan- hükümleri uygulanır." Yarın, bu hükümlere göre verilmiş olan devlet güvenlik mahkemesi kararları, Avrupa İnsan Hakları Divanına vardığı zaman geri dönmeyecek midir; döner değerli arkadaşlarım.

Bu sebeple ve birçok sebepten dolayı, biz, devlet güvenlik mahkemelerinin bütünüyle kaldırılmasını istiyoruz. Ferden görüştüğüm her bir arkadaşım "evet, haklısın, gerçekten bu mahkemelerin bütünüyle kaldırılması lazım; ancak, şu an için şartlar müsait değil, konjonktür elverişli değil" diyorlar. Değerli arkadaşlarım, şu an şartlar müsait değilse, konjonktür elvermiyorsa ne zaman elverişli hale gelecektir; devlet güvenlik mahkemeleri şu an kaldırılmayacaksa ne zaman kaldırılacaktır. Bu Yüce Meclis, değerli Heyetiniz, Anayasayı baştan sona kadar yeniden yazma yetkisine, gücüne sahip değil midir? (FP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum Sayın Kamalak; buyurun.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım,

1- Devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluş gerekçeleri bugün ortadan kalkmıştır; bu sebepten dolayı, devlet güvenlik mahkemesi kaldırılmalıdır.

2- Devlet güvenlik mahkemeleri genel mahkeme değil, olağan dönemlerde varlığını sürdüren olağanüstü bir özel mahkemedir.

3- Devlet güvenlik mahkemeleri tabiî mahkemeler değildir. Tabiî hâkim ilkesine aykırı kuruluşlardır.

4- Devlet güvenlik mahkemeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde öngörülen adil yargılama prensiplerine aykırı olan kuruluşlardır.

5 - Yargı birliği ilkesine aykırı kuruluşlardır.

6- Bunlara ihtiyaç kalmamıştır. Zaten, statüleri ağır ceza mahkemesi niteliğindedir.

7- Anayasamızın ruhuna aykırı mahkemelerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kamalak.

MUSTAFA KAMALAK (Devamla) – Ben de teşekkür ederim. (FP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükümet önergeye katılmamıştır.

Gerekçeyi dinlediniz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Arkadaşlarının Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi

Madde 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "görevli devlet güvenlik mahkemeleri kurulur" ibaresi "görevli olmak üzere, devlet güvenlik mahkemeleri kurulabilir" olarak değiştirilmiş ve birinci fıkraya "ancak sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır" cümlesi eklenmiş; ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; üç ve dördüncü fıkraları birleştirilerek bir fıkra olarak yeniden düzenlenmiş ve son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Bu maddenin birinci fıkrasına göre, kurulabilecek "devlet güvenlik mahkemesinde bir başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar cumhuriyet savcısı bulunur.

Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve cumhuriyet savcıları arasından; cumhuriyet savcıları ise diğer cumhuriyet savcıları arasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca özel kanunda gösterilen usule göre dört yıl için atanırlar; süresi bitenler yeniden atanabilirler."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Önerge sahipleri adına Sayın Ali Oğuz konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Sayın Ali Oğuz görüşlerini ifade edecek. Buyurun Sayın Oğuz. (FP sıralarından alkışlar)

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; müzakere konusu kanun teklifinin 1 inci maddesine karşı verilmiş bir önerge münasebetiyle huzurlarınızdayım. Bu münasebetle, Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum efendim.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, şu müzakere ettiğimiz kanun teklifi, eskisine nazaran bir hayli mesafe almış bir teklif mahiyetindedir. Tabiî, aza sormuşlar, nereye gidiyorsun" demişler "çoğun yanına" demiş. Tabiî, yavaş yavaş, bir noktaya doğru beraber gideceğiz, bir kardeşler topluluğu içerisinde de, kavgasız, dövüşsüz, münakaşasız, çekişmesiz; ancak bu mesafe böyle katedilir.

Devlet güvenlik mahkemesinin kanunsuz, hatta uygunsuz... Bütün ilim alemi, özellikle Avrupa Strasbourg Mahkemesi, onun arkasından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve ilmî mahfiller, bu kuruluşun anormal bir kuruluş olduğunu, antidemokratik olduğunu ve bize yakışmadığını uzun uzun ifade ettiler. Bunun neticesi olarak, tazminat davaları geldi üzerimize.

Sayın Bakan ve ilgililer, bu kürsüden, açıkça ifade ettiler, dediler ki: "Israra devam ederseniz, bu tazminat davası öyle büyüyecek ki, Türkiye Cumhuriyetinin bütçesi dahi yetişmeyecek; onun için, bundan vazgeçin, yanlış yapıyoruz." Ama, komisyonda görüşülüp buraya getirilen neticeye bakıyoruz ki, dağ bir fare doğurdu; çok küçük bir değişiklik; ama, yarın, bıraktığımız yanlışlıklar ve pürüzler, karşımıza yeniden dikilecek; çünkü, tabiî hâkim değil. Anayasada öngörülen "her vatandaş, tabiî hâkim huzurunda yargılanır." Tabiî mahkeme de değil; mahkemelerin tabiî olması esası vardır.

Eğer, askerî mahkemede yargılanıyorsa -ihtilali müteakip kurulan askerî mahkemeler gördük; savcıları askerî savcı, hâkimleri askerî hâkim- bunların kararlarına alıştık; çünkü, on senede bir, Türkiye'de ihtilaller oldu ve birçok insan yargılandı, asıldı, kesildi, büyük, ağır cezalar gördü. Bunları hürmetle karşıladık; çünkü, o askerî mahkemelerin kararlarını, bir askerî mahkeme kararı olarak karşıladık; ama, dünyanın hiçbir yerinde, değerli kardeşlerim, bir askerî mahkemenin yarısının sivil, yarısının asker olduğu hiç görülmemiştir; ama, bir sivil mahkemenin yarısının asker, yarısının sivil olduğunu gördük. Bunu, dünyaya da alıştıramadık, kendimiz de alışmadık. Onun için, biz diyoruz ki, ne yapıp yapıp, bunları, normal, tabiî mecrasında görülen mahkemeler haline getirmek mecburiyetimiz vardır; aksi halde, sıkıntılarımızın devam edeceği gerçektir.

Arkadaşlarımız önergeler getirdiler ve bunu tamamen kaldırıp, bu pürüzden kurtulalım dediler; çok yerinde ve haklı bir talepti; ama, reddettiniz. Ben diyorum ki, ne olursa olsun, sabırla, bunun müzakeresi devam etmeli. Geçen dönemlerde, uyum komisyonlarımız çalıştı. Yapılan değişiklik muvacehesinde, diğer kanunların Anayasaya uydurulması konusunda 19 kanun değiştirildi; ama, Siyasî Partiler Kanununu değiştirmeye gücümüz yetmedi, zaman da yetmedi. Ama, şimdi diyorum ki, bu uyum komisyonları çalışır da, netice itibariyle daha da mesafe katedersek, daha iyi neticeler alacağımızı ümit ediyorum.

Bazen, ben, bu Meclisin mehabetine uygun olmayan fıkra ve sözler de söylüyorum, beni bağışlayın. Aklıma böyle bir fıkra geldi: Kızın birisine sormuşlar "yavrum, kocan çok çirkin" demişler, o da "merhamet edin, babamın evinde o da yoktu" demiş. Biz de, bayağı bir mesafe katettik; bundan sonra, daha iyi istikametlerde, daha iyi neticelere varacağımızı ümit ediyorum ve bu önergeyi kabul ederek, buna bir başlangıç yapmanızı istirham ediyorum ve bu vesileyle, Yüce Heyetinizi hürmetle selamlıyorum efendim. (FP, DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğuz.

Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmamıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Üçüncü ve son önergeyi okutuyorum:

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Arkadaşlarının Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 1.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "devlet güvenlik mahkemeleri kurulur" ibaresi "devlet güvenlik mahkemeleri kanunla kurulur" şeklinde değiştirilmiş ve birinci fıkraya "Ancak, sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır" cümlesi eklenmiş, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, üç ve dördüncü fıkraları birleştirilerek bir fıkra olarak yeniden düzenlenmiş ve son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

"Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar cumhuriyet savcısı bulunur.

Başkan, iki asıl ve bir yedek üye ile cumhuriyet başsavcısı, birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve cumhuriyet savcıları arasından; cumhuriyet savcıları ise diğer cumhuriyet savcıları arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca dört yıl için atanırlar; süresi bitenler yeniden atanabilirler."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI ERTUĞRUL YALÇINBAYIR (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahibi Sayın Mehmet Ali Şahin; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu değişiklik önergemizle neyi amaçlıyoruz; teklife bir tek kelime ilave edilmesini istiyoruz "kanunla" kelimesini... Bunda büyük zaruret var. Şu bakımdan var: Anayasamızın 142 nci maddesi mahkemelerin nasıl kurulacağıyla ilgili genel bir düzenleme içermektedir. Aynen şöyledir: " Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir." Bu, genel prensiptir; ancak, devlet güvenlik mahkemeleri, kanunla kurulan bir mahkeme değildir, Anayasayla kurulmuş olan bir mahkemedir. Dolayısıyla, arka arkaya gelen iki madde arasında bir çelişki vardır, bir uyumsuzluk vardır. Nitekim, 143 üncü maddenin altıncı fıkrası "devlet güvenlik mahkemelerinin işleyişi, görev ve yetkileri... kanunda gösterilir" diyor; yani, kuruluşunu kanunla düşünmemiş. Bu, genel bir çelişkidir, bunu mutlaka düzeltmemiz gerekir. Birinci sebebimiz, böyle bir değişiklik önergesinin birinci sebebi budur ve 1961 Anayasasının 136 ncı maddesiyle devlet güvenlik mahkemeleri ülkemize gelmiştir. 136 ncı maddesini dikkatlice incelediğimizde son fıkrasında, devlet güvenlik mahkemelerinin, biraz önce okuduğum genel prensibe uygun olarak, kanunla kurulacağı düzenlenmiştir. Demek ki, 1961 Anayasası, 1982 Anayasasından daha demokratik bir anayasadır; buradan bu çıkıyor. Şimdi, bunu düzeltelim işte, tam fırsat. "Kanunla" kelimesini koymak bu çelişkiyi ortadan kaldıracaktır ve bize başka bir avantaj daha getirecektir. O nedir; ileride, devlet güvenlik mahkemelerini tamamen kaldırma noktasında bir ittifak meydana geldiğinde, bir uyum meydana geldiğinde, bir konsensüs oluştuğunda, kaldırma noktasında şu Parlamentoya büyük bir imkân sağlayacaktır. Anayasa değişikliğini yapmadan, devlet güvenlik mahkemeleri kuruluş kanununu ortadan kaldırarak, devlet güvenlik mahkemelerini kaldırmak mümkün hale gelecektir.

Bir misal vermek istiyorum: Anayasamızın 28 inci maddesinde "Basın hürriyeti" başlıklı bir düzenleme vardır, şöyle der: "Kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dilde yayım yapılamaz." Bu maddeye göre, 1983 yılında bir kanun çıkmıştır, 2932 sayılı Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun. Anavatan Partili arkadaşlarımız gayet iyi hatırlayacaklardır, rahmetli Özal bir yurtdışı seyahatine çıkarken, havaalanında şöyle bir açıklama yaptılar: "Bundan sonra dil yasağını kaldırıyoruz." Bu kanunu kaldırdılar, 2932 sayılı Kanunu. Eğer, Anayasanın 28 inci maddesinde "kanunla" kelimesi olmasaydı, Terörle Mücadele Kanununun 23 üncü maddesiyle, 1991 yılında bu kanunu ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktı. "Kanunla" kelimesi iktidara ve Parlamentoya böyle bir imkân tanıdı.

Şimdi, bu önergeyle diyoruz ki, ileride devlet güvenlik mahkemelerini kaldırma noktasında bir ittifak zuhur ettiğinde, gelin, uğraşmayalım, "kanunla" kelimesini koyalım -tıpkı, demin verdiğim misalde olduğu gibi- bunu kolaylıkla Parlamentodan geçirelim. Bu amaçla verilmiş olan bir önergedir.

Bizim bütün bu önerilerimizin bir tek amacı vardır: Ülkemizde demokrasinin sınırlarını daha da genişletelim, ülkemiz, çağdaş hukukun gerisinde kalmasın, insan haklarını dar kalıplardan kurtaralım ve tamamen sivil bir toplum haline gelelim. Bütün bu amaçlarla bu önergeleri verdik, çabamız budur.

Takdirlerinize arz ediyor, teşekkür ediyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mehmet Ali Şahin'e.

Komisyon ve Hükümetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddenin gizli oylamasına geçiyoruz.

Gizli oylamaya, Adana İlinden, ad okumak suretiyle başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

Ali Uzunırmak...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Yüksel Yalova, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan'a vekâleten de oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Bekir Aksoy...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay, Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'e vekâleten de oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Akif Serin...

BAŞKAN – Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay'a vekâleten, Orman Bakanımız Sayın Nami Çağan oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Zeki Ünal...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Fikret Ünlü'ye vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Şükrü Sina Gürel oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Kemal Albayrak...

BAŞKAN – Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş'a vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

İsmail Cem...

BAŞKAN – Millî Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu'na vekâleten, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Kadir Bozkurt...

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu'na vekâleten, Çevre Bakanı Sayın Fevzi Aytekin oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Mesut Türker...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez'e vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Sadi Somuncuoğlu oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

İsmail Hakkı Cerrahoğlu...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici'ye vekâleten, Devlet Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi sona ermiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1 inci maddenin oy ayırımı devam ederken, 2 nci maddenin sonucunun etkilenmesi söz konusu olmadığı için, 2 nci maddenin görüşmelerine başlıyoruz.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoylamasına sunulması halinde tümüyle oylanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ali Şahin söz istemiştir.

Buyurun Sayın Şahin.

MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şahin vazgeçmiş ve gruplar adına başka söz istemi yok.

Şahsı adına, Sayın Cevat Ayhan söz isteminde bulundu.

Sayın Cevat Ayhan?.. Yok.

Başka söz isteminde bulunan olmadığı için, maddeyi gizli oylamaya sunacağım.

2 nci maddenin gizli oylamasına Adana İlinden başlıyoruz.

(Oyların toplanmasına başlandı)

Kürşat Eser...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Sadi Somuncuoğlu, Devlet Bakanı Sayın Şuayip Üşenmez'e vekâleten oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi.)

Hikmet Uluğbay...

BAŞKAN - Devlet Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay, Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici'ye vekâleten oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Vahit Kayırıcı...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Abdulhaluk Mehmet Çay, Ulaştırma Bakanı Sayın Enis Öksüz'e vekâleten de oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Akif Serin...

BAŞKAN – Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay'a vekâleten, Orman Bakanı Sayın Nami Çağan oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Kemal Albayrak...

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Ramazan Mirzaoğlu, Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş'un yerine vekâleten oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Osman Fevzi Zihnioğlu...

BAŞKAN – Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu'na vekâleten oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Takiddin Yarayan...

BAŞKAN – Çevre Bakanı Sayın Fevzi Aytekin, Millî Eğitim Bakanı Sayın Metin Bostancıoğlu'na vekâleten oy kullanacaktır.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

Ömer Üstünkol...

BAŞKAN – Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu'na vekâleten, Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın oy kullanacaktır.

Devlet Bakanı Fikret Ünlü'ye vekâleten, Dışişleri Bakanı İsmail Cem oy kullanacaktır.

Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'e vekâleten, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hasan Hüsamettin Özkan oy kullanacaktır.

Genel Kurulda hazır bulunup da oyunu kullanmayan milletvekili arkadaşımız var mı? Yok.

Oylama işlemi sona ermiştir.

Oy kutusu kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasamızın 143 üncü maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifinin 1 inci maddesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 454

Kabul : 358

Ret : 81

Çekimser : 12

Boş : 2

Geçersiz : 1

(Oyların ayırımına devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasanın 143 üncü maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifinin 2 nci maddesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 437

Kabul : 359

Ret : 68

Çekimser : 7

Boş : 2

Geçersiz : 1

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 143 üncü maddesinin değiştirilmesine dair kanun teklifinin birinci görüşmeleri tamamlanmıştır. İkinci görüşmeye en az 48 saat geçtikten sonra başlanabilecektir.

Sayın milletvekilleri, gündemde bulunan kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek üzere, 16 Haziran 1999 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.55

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursu Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun bazı maddelerinin uygulanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Sümer Oral’ın yazılı cevabı (7/16)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınması, belge düzeninin yerleştirilmesi ve vergilemede gerçek kazancın ele alınmasını sağlama amacıyla 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 46, 47 ve 48 inci maddelerinde yasal düzenlemeler ve bunların uygulaması ile ilgili aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmasını arzederim. 20.5.1999

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

“Basit Usulde ticarî kazancın tespiti”, “Basit Usule tabi olmanın genel şartları” ve “Basit Usule tabi olmanın özel şartları” yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerle ilgili olarak:

1. Basit usulde vergilendirilen mükelleflerin bağlı oldukları Meslek Odalarının bünyelerinde vergi ve muhasebe büroları oluşturma görevi, Meslek Odalarınca ne ölçüde yerine getirilmiştir?

2. Bu bürolarda yeterli sayı ve nitelikte eleman çalıştırılmakta mıdır? Kanunun koyduğu mecburiyete uymayan odalar hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır?

3. Vergi ve Muhasebe Büroları adaptasyonu sağlayacak 30 Haziran 1999 tarihine kadar geçecek sürede mükellefleri yeterince eğitip yönlendirebilecekler midir? Geçiş süresinde verimli çalışma olmadığı iddiasıyla sürenin 31.12.1999 tarihine kadar uzatılması taleplerine ne diyorsunuz?

4. Türkiye’de milyonun üzerinde esnaf ve sanatkârı doğrudan ve tüm toplumu dolaylı ilgilendiren Gelir Vergisi Kanununun 46, 47 ve 48 inci maddelerindeki değişikliklere ve uygulamaya Meslek Odaları ve büroları ile vergi mükellefleri hazır mıdır?

T.C. Maliye Bakanlığı 15.6.1999 Gelirler Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.GEL.0.44/4425-180/024040

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 31.5.1999 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/16-124/00678 sayılı yazıları.

Tarafımdan cevaplandırılmak üzere, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından ilgi yazı eki 7/16-124 sayılı yazılı soru önergesinde belirtilen hususlarla ilgili Bakanlığımız cevabı aşağıda açıklanmıştır.

Bilindiği üzere, Türk Vergi Sisteminde 4369 sayılı Kanunla köklü değişiklikler yapılmıştır. Yapılan önemli değişikliklerden biri de “Basit Usulde Vergilendirme” esasına geçilmesidir. Buna göre; kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınması, belge düzeninin yerleştirilmesi ve vergilendirmede gerçek kazancın esas alınmasının sağlanması amacıyla ticarî kazancın götürü usulde tespiti uygulaması kaldırılmıştır. Bu usul yerine belirli şartları taşayan mükelleflerin ticarî kazançlarının basit usulde tespit edilmesi esası getirilmiştir.

1. Gelir Vergisi Kanununun 46 ncı maddesinin 3 üncü fıkrasında, “Basit usulde vergilendirilen mükellefler, faaliyetlerine ilişkin mal alış ve giderleri ile hasılatlarını gösteren belgeleri ayrı ayrı dosyalarda saklamak zorundadırlar. Bu belgelerin kayıtları mükelleflerin bağlı bulundukları meslek odalarının oluşturdukları bürolarda tutulur.” hükmü yer almaktadır.

Konu ile ilgili düzenlemeler 6.12.1998 tarih ve 23545 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 215 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde ve 21.12.1998 tarih ve 48838 sayılı genel yazımızda yapılmıştır.

Yapılan düzenlemelere göre, mükelleflerin meslek odaları bünyesinde kurulan bürolarda kayıtlarını tutturmaları zorunlu olmayıp isteğe bağlıdır. Başka bir ifade ile isteyen mükelleflerin kayıtlarını kendileri tutmaları mümkün bulunmaktadır.

Buna karşılık, mükellefler tercihlerini kayıtlarının meslek odalarında tutturulması yönünde de kullanabilirler.

2. Gelir Vergisi Kanununun 4369 sayılı Kanunla değişik 46 ncı maddesine göre, basit usule tabi mükelleflerin kayıtlarının tutulacağı bürolarda 3568 sayılı Kanun gereğince yetki almış yeterli sayıda meslek mensubunun çalıştırılması zorunludur. Ancak bu uygulamanın bürolarda ücretli meslek mensubu çalıştırılmasının mümkün olmadığı durumlarda büroya bağlı olmayan meslek mensuplarının gözetiminde de yürütülmesine imkân sağlanmıştır. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu ile yapılan şifahi görüşmelerden, Türkiye genelinde basit usule tabi mükelleflerin kayıtlarını tutan büroların tamamına yakın bölümünde meslek mensubunun bulunduğu veya işlemlerin bunların gözetiminde yürütüldüğü anlaşılmıştır.

3. Basit usulde vergilendirilen mükelleflerin yeni düzenlemeye intibak edebilmeleri ve gerekli hazırlıkları yapabilmeleri için 1.1.1999 tarihinde 30.6.1999 tarihine kadar belge vermedikleri günlük hasılatları için gün sonunda tek bir fatura düzenleyebilecekleri 215 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile uygun görülmüştür.

Belirlenen geçiş döneminin uzatılması hususunda Bakanlığımıza yapılan muhtelif müracaatlar değerlendirilmektedir.

4. Yapılan düzenleme ile götürü usulden basit usule geçen mükelleflere hiç bir ilave vergi yükü getirilmemiş ve 1999, 2000 ve 2001 yıllarında vergilendirilecek kazançlarına üst sınır konulmuştur. Buna göre, mükellefler alış-satış ve hasılat tutarları ile elde ettikleri safi kazançlar üzerinden vergilendirileceklerdir. Ancak, beyan edilecek safi kazanç götürü safi kazancın altında ise vergilendirmede daha düşük tutarda olan beyan edilen safi kazanç esas alınacaktır. Bu hükümlerin amacı yapılan düzenlemelere tedrici geçici sağlamaktır.

Basit usulde vergilendirilen 760 951 kayıtlı mükelleften çok büyük bir bölümü ilk üç aylık vergilendirme dönemine ait Katma Değer Vergisi Beyannamesini kanunî süresinde vermiştir.

Sümer Oral Maliye Bakanı

2. – Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün’ün, vatandaşlıktan çıkarılma işlemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/21)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorunun İçişleri Bakanı Sayın Cahit Bayar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygı ile arz ve talep ederim.

Lütfü Esengün Erzurum

Soru :

İstanbul Milletvekili Sayın Merve Kavakçı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. Bu konudaki işlemler süratle başlatılıp sonuçlandırılmıştır.

Binlerce vatandaşımız vatandaşlıktan çıkmak için sıra beklerken ve bürokratik engeller aşılamazken Sayın M. Kavakçı’nın vatandaşlıktan apar topar çıkarılması düşündürücüdür.

Bu durum karşısında;

1. Halen Türk vatandaşlığından çıkmak üzere kaç kişi başvurmuştur. Kaç Türk vatandaşı vatandaşlıktan çıkmak için sıra beklemektedir?

2. Türk vatandaşlığından çıkma işlemleri ortalama kaç ay veya yılda sonuçlandırılmaktadır?

3. Sayın Merve Kavakçı’nın vatandaşlıktan çıkarılmasına esas teşkil eden belgenin mahiyeti nedir, nereden temin edilmiştir, hukukî geçerliği nedir?

4. Sayın İçişleri Bakanı Anayasanın 114 üncü maddesi gereğince atanmış ve tarafsız olması gereken bir kişidir. Bu işlemlerin hukuka aykırı olarak alelacele tanzimi ve Sayın Bakan tarafından da imzalanması tarafsızlıkla ne derece bağdaşmaktadır. Seçimle değil atama ile gelinen bu bakanlık makamında böyle yanlış ve haksız işlemlere tevessül etmek nasıl açıklanabilir?

T.C. İçişleri Bakanlığı 14.6.1999 Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü Sayı : B050NÜV0080003.226/8557

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 1.6.1999 günlü ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/21-140/780 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün tarafından TBMM Başkanlığına sunulan tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesi incelendi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 66 ncı maddesinin “Vatandaşlık, Kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak Kanunda belirtilen hallerde kaybedilir” hükmü ile Türk vatandaşlığının kazanılmasını ve kaybedilmesini hem kanunî teminata bağlamış ve hem de yargı denetimine açık tutmuştur.

Türk Vatandaşlığı Hukukunda temel kaynak olan 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 25/a maddesi “izin almaksızın kendi istekleriyle yabancı bir devlet vatandaşlığının kazanılmasını” “vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylem” olarak kabul ve bu eylem nedeniyle Türk vatandaşlığını “kaybettirme” yaptırımı öngörmektedir.

Merve Safa Kavakçı’nın; izin almaksızın ABD vatandaşlığı kendi isteğiyle kazandığının tespiti üzerine adıgeçenin Türk vatandaşlığı Bakanlar Kurulu Kararı ile kaybettirilmiştir.

Türk vatandaşlığından çıkma izni; bulundukları ülke vatandaşlığına geçmek isteyen vatandaşlarımıza 403 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu Kararı ile verilen izindir. 1998 yılında 97 416, 1999 yılı 10 Haziran tarihine kadar 20 954 kişiye çıkma izni verilmiştir, 9 300 dosya işlemde olup, başvurular en geç üç ay içerisinde sonuçlandırılmaktadır.

Arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun uygulanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın yazılı cevabı (7/7)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu uygulaması ile ilgili olarak aşağıdaki soruların İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

12.5.1999 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

1. 403 sayılı yasanın Türk Vatandaşlığının Kaybı’nı düzenleyen ikinci bölümü içinde yer alan:

a) Son beş yıl içinde ve yıllara göre, evlenme suretiyle kaç Türk kadını Türk Vatandaşlığını kaybetmiştir?

b) Son beş yıl içinde ve yıllara göre, Bakanlar Kurulu izni suretiyle kaç kişi Türk Vatandaşlığını kaybetmiştir?

2. 403 sayılı Yasa ile düzenlenen vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemler sebebiyle:

a) Son beş yıl içinde ve yıllara göre, kaç kişi hakkında Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığını kaybetme kararı verilmiştir?

b) Son beş yıl içinde ve yıllara göre, kaç kişi hakkında Bakanlar Kurulunca vatandaşlaktan çıkarılma kararı verilmiştir?

c) Vatandaşlığı kaybetme veya vatandaşlıktan çıkarılma kararlarının dayanağı olan “Vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemler” genellikle nelerdir?

3. Son beş yılda ve yıllara göre, seçme hakkı nedeniyle Türk Vatandaşlığını kaybedenlerin sayısı ne kadardır?

4. FP İstanbul Milletvekili Merve Safa Kavakçı, FP Ankara Milletvekili Oya Akgönenç, DSP Adana Milletvekili Tayyibe Gülek, DSP İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş, MHP Eskişehir Milletvekili Süleyman Sazak’ın ve başkaca milletvekillerinin Türk vatandaşlıklarının yanısıra bir başka ülke vatandaşı da oldukları iddiası basın yayın organlarında yer almaktadır. 21 inci Dönemde veya bundan önceki dönemlerde TBMM’de ve Yerel Yönetim Birimlerinde Türk Vatandaşlığından çıkmadan Türk Vatandaşlığı ile birlikte başka ülke vatandaşlığına da sahip olmak suretiyle seçilenler var mıdır? Bunlar kimlerdir?

5. 403 sayılı yasanın 22/3 maddesinde “Başka bir Devlet Vatandaşlığını kazanmak isteyen kişiye de Bakanlar Kurulunca tespit edilen esaslara uygun olarak İçişleri Bakanlığınca izin belgesi verilebilir” denilmektedir. Bu düzenleme ile kişiye sahip olduğu vatandaşlık yanında yabancı bir vatandaşlığın da kazanılmasına izin verilmektedir.

Maddede yazılı “... Bakanlar Kurulunca tespit edilen esaslar” nelerdir? Bu esaslara ne zaman konulmuştur, değişiklik tarihleriyle belirtir misiniz?

6. Türk vatandaşlarından kaç kişi çifte veya çok vatandaşlığa sahiptir? Bunlardan kaçı Türkiye’de kaçı yabancı ülkede seçilmişler arasındadır? Anılan kişilerin isim listeleri var mıdır?

7. Yüksek Seçim Kurulunca bugüne kadar kaç kişi hakkında “Türk Vatandaşı olma” nedeniyle seçilme yeterliğine sahip olmadığından seçilmişliğinin iptaline veya başvurusunun reddine karar verilmiştir? Bunların isimleri nelerdir?

T.C. İçişleri Bakanlığı 14.6.1999 Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü Sayı : B050NÜV0080003.226/8558

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 31.5.1999 günlü ve A.01.GNS.0.10.00.02-177 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Türk Vatandaşlık Kanununda “vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemler” ana başlığı altında 25 ve 26 ncı maddelerinde; belirli bazı durumlarda bulunan kişilerin, kendi istek ve başvurularına gerek olmaksızın Türk vatandaşlığından yoksun bırakabileceklerini belirtmektedir. Kanunun 25 inci maddesi “kaybettirme” ve 26 ncı maddesi de “çıkarma” başlığını taşımaktadır.

Vatandaşlığın kişinin iradesine bağlı olmaksızın kaybı, genellikle ilgilinin “vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemleri”nden kaynaklanmaktadır. Nitekim, Türk Vatandaşlık Kanununda bu eylemlere ilişkin yaptırım ya bir “kaybettirme” ya da “çıkarma” kararına dayandırılmıştır.

İzin almaksızın Türk vatandaşlığına ek olarak kendi isteği ile başka ülke vatandaşlığını kazandığı tespit edilenler hakkında 403 sayılı Kanunun 25/a maddesi uyarınca BakanlarKurulunca “Türk vatandaşlığı kaybettirme” kararı alınmaktadır.

Türk Vatandaşlığı Kanununda “kaybettirme” nedenleri esas itibariyle birkaç ana grupta toplanmıştır. Bunlar “izin almaksızın isteyerek yabancı devlet vatandaşlığını kazanmak” (md. 25/a) Türk devletinin çıkarlarına aykırı biçimde “yabancı bir devletin hizmetinde bulunmak” (md. 25/b, c) askerlik görevinin yerine getirilmemesi (md. 25/ç, d, e) vatana bağlılığın kanıtlanamaması (md. 25/f, h) Türk devletinin güvenliğini bozacak eylemlere girişmek (md. 25/g)’dir.

403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, yabancıyla evlenen Türk kadınının yurttaşlığı üzerinde bu evliliğin bir etkisinin olmamasını, kadının Türk vatandaşlığını muhafaza etmesini ilke olarak benimsemiştir. Evlendiği yabancı erkeğin ulusal yasası gereğince, evlenme nedeniyle kendiliğinden kocasının uyrukluğunu kazanan ve Türk yurttaşlığından ayrılma girişiminde bulunmayan kadının çift uyruklu olması karşısında Türk Vatandaşlığı Kanunu açısından yapılabilecek bir işlem bulunmamaktadır.

403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 22/3 maddesi; Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 32/2 maddesinde belirtilen usul ve esaslara uygun şekilde izin alan vatandaşlarımıza Türk vatandaşlığı yanında başka ülke vatandaşlığına sahip olabilme imkânını tanımıştır.

Türk vatandaşlığının kaybına ilişkin işlemlere ait istatistiki bilgiler ekte sunulmuştur.

Arz ederim.

Sadettin Tantan İçişleri Bakanı

Türk vatandaşlığını kaybetme işlemleri:

Son beş yıl içinde Bakanlar Kurulu Kararı ile izin alarak Türk vatandaşlığından çıkan kişiler (403 STVK 20md)

1994 22 861

1995 33 051

1196 43 583

1997 51 183

1998 97 416

1999 20 954 (30.5.1999 tarihine kadar)

Bakanlar Kurulu Kararı ile Türk vatandaşlığını kaybettirilenler (403 STVK md25)

1994 1 170

1995 1 805

1196 1 334

1997 604

1998 1 087

1999 1 537 (30.Mayısa kadar)

Son beş yıl içinde 403 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi uyarınca çıkarma kararı alınmamıştır.

Son beş yılda seçme hakkını kullanarak Türk vatandaşlığını kaybeden vatandaşımız yoktur.

4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Yenişehir Havaalanı Projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün yazılı cevabı (7/10)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Ulaştırma Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün projeleri arasında yer alan Bursa-Yenişehir Havaalanı inşaatı ile ilgili olarak:

1. Projenin 1998 yılı itibariyel fizikî ve nakdi gerçekleşme durumu nedir?

2. Projeye 1999 yılında ne harcanmıştır?

3. Proje 1999 sonunda bitirilecek midir?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 11.6.1999 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-642-13576

Konu : Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 31.5.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/10-0096/00497 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/10-96 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Enis Öksüz Ulaştırma Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/10-96 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Sorular :

Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün projeleri arasında yer alan Bursa-Yenişehir Havaalanı inşaatı ile ilgili olarak:

1. Projenin 1998 yılı itibariyel fizikî ve nakdi gerçekleşme durumu nedir?

2. Projeye 1999 yılında ne harcanmıştır?

3. Proje 1999 sonunda bitirilecek midir?

Cevaplar :

Bursa-Yenişehir Hava Alanı İnşaatı İşinin;

1. 1998 yılı sonu itibariyle nakdi gerçekleşmesi % 64, fizikî gerçekleşmesi % 78’dir.

2. 1999 yıl Mayıs sonu fiili harcaması 2 113 846 897 000 TL.’dir.

3. Yatırımın tamamının 2000 yılında hizmete verilmesi planlanmış olmakla birlikte, tamamlanan tesislerle hava alanının Eylül 1999’da sivil hava ulaşımına açılmasını teminen çalışmalar hızla sürdürülmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.