DÖNEM : 20 CİLT : 70 YASAMA
YILI : 4 T. B. M. M. TUTANAK
DERGİSİ 53 üncü
Birleşim 11. 2. 1999 Perşembe İ Ç İ N D E
K İ L E R I . —
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II . — BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ III . —
GELEN KÂĞITLAR IV.
—BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. — Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenterler Asamblesi Türk Grubunda, Kuzey Atlantik Asamblesi Türk Grubunda
ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığında boş bulunan ve
Demokratik Sol Parti Grubunca belirlenen üyeliklere ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1905) B) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. — TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın,
20 nci Dönem çalışmalarının sona ermesi dolayısıyla konuşması V. —GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI A)
GÖRÜŞMELER 1. —İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19
arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili
Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı,
İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Tahsin
Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile HatayMilletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının,
özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını
araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150,
166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 743) VI . —
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER 1. — Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker’in, milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle, Anayasanın 84 üncü
maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düşmesinin oylaması. VII. —
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. —Karaman Milletvekili Zeki
Ünal’ın, Karaman’a doğalgaz boru hattı verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Ziya Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6654) 2. — Konya Milletvekili Lütfi
Yalman’ın, Şûra Salonunda sergilenen bir tiyatro oyununa ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/6660) 3. — Erzincan Milletvekili Mustafa
Kul’un, Kredi ve Yurtlar Kurumu Muğla Erkek Öğrenci yurduna ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/6683) 4. — Konya Milletvekili Lütfi
Yalman’ın, üretim ve pazar kapasitesinin arttırılmasına yönelik önlemlere
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Metin Şahin’in yazılı cevabı
(7/6700) 5. — Konya Milletvekili Hasan
Hüseyin Öz’ün, RTÜK tarafından iptal edilen yerel televizyonların frekans
ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün yazılı
cevabı (7/6706) 6. —Bartın Milletvekili Cafer
Tufan Yazıcıoğlu’nun, MKEK’nca kamu personeline tabanca ve av tüfeği satışının
taksitle yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Metin Şahin’in yazılı cevabı (7/6714) I. — GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te
açılarak üç oturum yaptı. Burdur Milletvekili Yusuf
Ekinci’nin, pancar ekim alanlarının daraltılmasına ilişkin gündemdışı
konuşmasına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Metin Şahin cevap verdi. Adıyaman Milletvekili Ahmet Doğan,
Adıyaman İlinin sorunlarına, Erzurum Milletvekili İsmail Köse
de Erzurum ve çevresindeki 17 ilin kalkınma sorunlarına, İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar. Ürdün’e gidecek olan Dışişleri
Bakanı İsmail Cem’e, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun
görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Konya Milletvekili Veysel Candan
ve 20 arkadaşının, THY’nin zarar etmesinin nedenlerinin araştırılarak, alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/310) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemde
yerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşmenin, sırasında yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 289 uncu sırasında
bulunan 783 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 6 ncı sırasına alınmasına; Genel Kurulun 10.2.1999 Çarşamba
günü 15.00 - 21.00 saatleri arasında çalışmasına; 11.2.1999 Perşembe günü
çalışmalarına saat 15.00’te başlayarak, gündemin 7 nci sırasına kadar olan
işlerin bitimine kadar çalışmalarına devam etmesine; TBMM’nin, 18 Nisan 1999 Pazar günü
yapılması kararlaştırılan milletvekili genel seçiminin kesin sonuçlarının, 2839
sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 37 nci ve TBMMİçtüzüğünün 3 üncü maddesine
göre, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye radyo ve televizyonlarından ilânını takip
eden 5 inci gün saat 15.00’te toplanmak üzere, 16.2.1999 Salı gününden itibaren
tatile girmesine; İlişkin ANAP Grup Başkanvekili
Metin Öney ile DSP Grup Başkanvekili Ali Günay’ın müşterek grup önerileri kabul
edildi. Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında
kurulan (9/18), Bayındırlık ve İskân eski Bakanı
Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/19), Esas numaralı Meclis Soruşturması
komisyonları raporlarının, yapılan uyarılara rağmen Başkanlığa sunulmadığına;
bu durumun, Anayasanın 100 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile TBMMİçtüzüğünün
110 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olduğuna ve TBMM İçtüzüğünün 72 nci
maddesi uyarınca görüşme açılarak, Başkanlıkça izlenecek yöntemin saptanmasına
ilişkin TBMM Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Bugüne kadar görev bölümü yapmamış
bulunan : (9/33) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun, 11 Şubat 1999 Perşembe günü saat 11.00’de, (9/39) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun, 11 Şubat 1999 Perşembe günü saat 12.00’de, (9/40, 41) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun, 11 Şubat 1999 Perşembe günü saat 14.00’te, Ana Bina birinci bodrum kat Genel
Evrak karşısındaki 475 numaralı Meclis Soruşturması Komisyonları Toplantı
Salonunda; (9/34) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun, 11 Şubat 1999 Perşembe günü saat 14.00’te, (9/42) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun, 11 Şubat 1999 Perşembe günü saat 11.00’te, (9/43) esas numaralı Meclis
Soruşturması Komisyonunun 11 Şubat 1999 Perşembe günü saat 12.00’de. Halkla İlişkiler Binası B-Blok Alt
Zemin 6 ncı Banko karşısındaki Meclis Soruşturması Komisyonları Toplantı
Salonunda, Toplanarak, başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yapmaları için Başkanlıkça duyuruda bulunuldu. Özelleştirme uygulamalarıyla
ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak, alınması gereken
tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker’in, milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle, Anayasanın 84 üncü
maddesi gereğince, TBMMüyeliğinin düşmesine ilişkin elektronik cihazla yapılan
oylamalar sonucunda karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, özelleştirme
uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak,
alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan Meclis araştırması
komisyonu raporunu görüşmek; Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in
Milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle, TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin
oylamayı yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11
Şubat 1999 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.40’ta son
verildi. Hasan KORKMAZCAN Başkanvekili Ahmet
DERİN Kadir
BOZKURT Kütahya Sinop Kâtip Üye Kâtip Üye II . — BU
BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ TBMM GenelKurulu saat 15.00’te
açılarak dört oturum yaptı. Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamlesi Türk Grubunda, Kuzey Atlantik Asamlesi Türk Grubunda ve
Türkiye-ABKarma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığında boş bulunan ve Demokratik
Sol Parti Grubunca belirlenen milletvekilliklerine ilişkin TBMM Başkanlığı
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmında bulunan, Özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve
yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek
amacıyla kurulan (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) (S. Sayısı : 743) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmesi yapıldı. Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker’in milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle Anayasanın 84 üncü maddesi
gereğince TBMM üyeliğinin düşmesine ilişin elektronik cihazla yapılan oylamalar
sonucunda karar yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından; Alınan karar gereğince, 18 Nisan
1999 Pazar günü yapılması kararlaştırılan milletvekili genel seçiminin kesin
sonuçlarının Milletvekili Seçimi Kanununun 37 nci ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 3 üncü maddelerine göre, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye
radyo ve televizyonlarından ilanını takip eden beşinci günü saat 15.00’te
toplanmak üzere, birleşime 19.13’te son verildi. Hasan KORKMAZCAN Başkanvekili Ahmet
DERİN Kadir
BOZKURT Kütahya Sinop Kâtip Üye Kâtip Üye Hüseyin
YILDIZ Ali
GÜNAYDIN Mardin Konya Kâtip Üye Kâtip Üye No.
: 66 III. — GELEN KAĞITLAR 11.2.1999 PERŞEMBE Tasarılar 1. — Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti İle Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/874) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa Geliş
Tarihi : 9.2.1999) 2. — Türkiye Cumhuriyeti
İle Makedonya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/875) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) Sözlü Soru Önergeleri 1. — Samsun Milletvekili
Musa Uzunkaya’nın, Türkiye’nin yıllık domuz yağı tüketimine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1258) (Başkanlığa geliş tarihi :
9.2.1999) 2. — Ankara Milletvekili
Ömer Faruk Ekinci’nin, dışardan lise bitirme diplomaları iptal edilen kişilerin
durumuna ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1259)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) Yazılı Soru Önergeleri 1. — Denizli Milletvekili
Hilmi Develi’nin, temeli atılan SSK sağlık tesislerine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6808) (Başkanlığa geliş
tarihi : 5.2.1999) 2. —
Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Denizli’deki elektrik enerjisi
kayıplarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6809) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.1999) 3. — Karaman Milletvekili
Zeki Ünal’ın, malî krize giren bir bankanın tasarruf mevduat sigorta fonuna
devredilmesi nedeniyle Devletin zarara uğradığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6810) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.1999) 4. — Karaman Milletvekili
Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Burunoba Köyü pancar üreticilerinin kantar
ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6811)
(Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.1999) 5. — Konya Milletvekili
Hasan Hüseyin Öz’ün, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanının bir camide siyasî
toplantı düzenlediği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6812) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.2.1999) 6. — Kahramanmaraş
Milletvekili Esat Bütün’ün, Türkî Cumhuriyetlere kargo seferi yapılıp
yapılmayacağına ve A.B.D. bilet fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6813) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.2.1999) 7. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, Boğaziçi Tokmak Burnu’nda ruhsatsız olarak yapıldığı iddia
edilen bir inşaata ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6814) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.2.1999) 8. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, İstanbul Valisinin Boğaziçi İmar Kanunuyla ilgili bazı
yetkilerini genelgeyle Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna devrettiği iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6815) (Başkanlığa geliş
tarihi : 8.2.1999) 9. — Erzurum Milletvekili
Aslan Polat’ın, emlak alım satım vergilerinin 1999 yılı artış oranına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6816) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.2.1999) 10. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, Bakanlık desteğiyle yayımlanan broşürde yer alan bir şiire
ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/6817) (Başkanlığa geliş
tarihi : 8.2.1999) 11. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, TESK Başkanı hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6818) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.2.1999) 12. — Erzurum Milletvekili
Aslan Polat’ın, Erzurum-Palandöken-Konaklı bölgesinde yapımı durdurulan
otellere ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6819) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.2.1999) 13. — Hatay Milletvekili
Süleyman Metin Kalkan’ın, Serinyol Huzurevi ve Çocuk Yuvasında meydana gelen
bazı olaylara ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi
(7/6820) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.2.1999) 14. — Hatay Milletvekili
Süleyman Metin Kalkan’ın, Bursa Valisi hakkında bir soruşturma olup olmadığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6821) (Başkanlığa geliş
tarihi : 8.2.1999) 15. — Hatay Milletvekili
Süleyman Metin Kalkan’ın, bir işadamının ülkenin geleceğine yönelik ileri
sürdüğü ve basında yer alan iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6822) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.2.1999) 16. — Hatay Milletvekili
Süleyman Metin Kalkan’ın, dış hatlar “gidiş” terminallerinde görevli polis
memurlarının rüşvet aldıkları iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6823) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.2.1999) 17. — Hatay Milletvekili
Süleyman Metin Kalkan’ın, TESK Başkanı hakkında ileri sürülen bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6824) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.2.1999) 18. — İstanbul
Milletvekili Ercan Karakaş’ın, ağırlıklandırılmış ortaöğretim başarı puanı
uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6825)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) 19. — İstanbul
Milletvekili Ercan Karakaş’ın, azınlık vakıflarının mülk edinmeleri ile ilgili
mevzuata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6826) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.2.1999) 20. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, İran’da bölücü
terör örgütü üyeleri için bir sağlık merkezi kurulduğu iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6827) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) 21. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, İran’a düzenlenen hava saldırılarında İncirlik Üssü’nün amaç
dışı kullanıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6828)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) 22. — Mardin Milletvekili
Hüseyin Yıldız’ın, kamuoyunda irtica genelgesi adıyla bilinen belgeye ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6829) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) 23. — Hatay Milletvekili
Mehmet Sılay’ın, evrim teorisinin ders kitaplarından çıkarılıp
çıkarılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6830)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) 24. —
Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, MİT Müsteşarının bazı köşe yazarlarına özel
bilgiler verdiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6831)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) 25. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, “İrtica ve Seçimleri Takip Genelgesine” aykırı hareket
edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6832) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.2.1999) 26. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, ekonomik kriz nedeniyle işten çıkarılan işçilere ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6833) (Başkanlığa
geliş tarihi : 9.2.1999) 27. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, Yalçın Küçük’ün Ana.P. Genel Başkanı hakkında basında yer alan
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6834) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.2.1999) 28. — Konya Milletvekili
Lütfi Yalman’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde denetim amacıyla bir
subay görevlendirildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6835) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) 29. — Bursa Milletvekili
Ertuğrul Yalçınbayır’ın, TBMM’nce onaylanan veya TBMM’nin bilgisine sunulan
milletlerarası andlaşmalara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6836) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.2.1999) BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 15.00 11 Şubat 1999 Perşembe BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN KÂTİP ÜYELER : Ahmet DERİN (Kütahya), Kadir BOZKURT
(Sinop) BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 53 üncü Birleşimini açıyorum. Görüşmelere başlıyoruz. Bugün, programımızın yüklü
olması sebebiyle, gündemdışı söz isteminde bulunan arkadaşlarımın istemlerini
karşılama imkânı bulamadım. Görüşmelere, doğrudan
doğruya "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmından başlayacağız;
ancak, şu anda, Meclis Başkanlığının bir sunuşu Başkanlığımıza intikal etmiş
bulunuyor; bunu okutacağım ve bilgilerinize sunacağım. Buyurun. IV. —BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER VE ÖNERGELER 1. — Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamlesi
Türk Grubunda, Kuzey Atlantik Asamlesi Türk Grubunda ve Türkiye-ABKarma
Parlamento Komisyonu Eşbaşkanlığında boş bulunan ve Demokratik Sol Parti
Grubunca belirlenen üyeliklere ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1905) 11.2.1999 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2 nci
maddesinin (a) fıkrası uyarınca, boş bulunan üyelikler için Demokratik Sol
Parti Grup Başkanlığınca, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi
Türk Grubuna Ordu Milletvekili İhsan Çabuk, Kuzey Atlantik Asamblesi Türk
Grubuna Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli, Parlamentolararası Birlik Türk
Grubuna Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonu Eşbaşkanlığına Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan'ın üyelikleri hususu
Genel Kurulun bilgisine sunulur. Hikmet
Çetin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Şimdi, gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz. V. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE A) GÖRÜŞMELER 1. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13
arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19 arkadaşı, Konya
Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve
23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı, İzmir Milletvekili
Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık ve 22
arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının, özelleştirme
uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması
gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) Esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 743) (1) BAŞKAN – Genel Kurulun
10.11.1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 1 inci
sırasında yer alan özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk
iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş
bulunan (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonunun 743 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz. Komisyon?.. Komisyon yerini almadığı
için görüşme... (10/19, 29, 40, 88, 98,
127, 150, 166) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET UYANIK
(Çankırı) – Komisyon burada... MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI
(Gaziantep) – Sayın Başkan, işte, alıyor yerini... BAŞKAN – Siz, Komisyon
Başkanı mısınız efendim? (10/19, 29, 40, 88, 98,
127, 150, 166) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI AHMET UYANIK
(Çankırı) – Evet efendim. BAŞKAN – Hükümet?.. Hükümetin yerini almasını
rica ediyorum. Hükümet temsil edilmediği takdirde de -17.11.1998 tarihli 19
uncu Birleşimde de hükümet temsil edilmediği için- görüşmelere devam etme
imkânı vardır; onun için, Hükümetten bir arkadaşımızın yerini alması daha uygun
olacaktır. ÖNDER SAV (Ankara) –
Almayın isterseniz [!] BAŞKAN – Efendim, özel
gündemin daima önceliği vardır. Bugüne kadar komisyon temsil edilmediği için bu
görüşme ertelenmiş; tekrar erteleme imkânımız yok. Görüşmeler tamamlandıktan
sonra "Oylaması Yapılacak İşler" bölümü var ve ondan sonra, sıra,
kanun tasarı ve tekliflerinin müzakeresine gelecek. İçtüzüğümüze göre, Meclis
araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge
sahiplerine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî
parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye; ayrıca, istemleri
halinde komisyona ve hükümete de söz verilecektir. Bu suretle, Meclis
araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır. Konuşma süreleri,
komisyon, hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri
ve şahıslar için 10'ar dakikadır. Komisyon raporu, 743 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Şimdi, rapor üzerinde söz
alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak;
Konya Milletvekili Veysel Candan, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık. Grupları adına; Doğru Yol
Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Ergun Özdemir, Demokratik Sol Parti
Grubu adına Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık, Fazilet Partisi Grubu
adına İçel Milletvekili Saffet Benli. Şahısları adına; Zonguldak
Milletvekili Mümtaz Soysal, Van Milletvekili Mahmut Yılbaş. OYA ARASLI (İçel) – Sayın
Başkan, CHP Grubu adına, Sayın Birgen Keleş konuşacak. BAŞKAN – Başkanlığa bir
yazı göndermenizi rica edeceğim; vaktimiz var efendim. Şimdi, ilk sözü, önerge
sahibi olarak Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a veriyorum. Sayın Candan, süreniz 10
dakika; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) VEYSEL CANDAN (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; KİT Komisyonunda görüşmeler
devam ederken, özelleştirmeyle ilgili olan uygulamadaki bazı aksaklıkları
gündeme getirmek amacıyla, Petlas'ı örnek alarak, bir araştırma önergesi
vermiştim. Aradan üç yıl geçtikten sonra, özelleştirmede bugün geldiğimiz nokta
bizim haklı olduğumuzu ortaya çıkarmış ve çeşitli partilere mensup milletvekili
arkadaşlarımızın verdiği 4 önergeyle, bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon
raporundaki çarpıcı örnekleri "özelleştirmenin neresindeyiz,
özelleştirmede karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri" gibi hususları
ifade etmeye çalışacağım. 4046 sayılı Özelleştirme
Kanunu, 1984 yılında, verimliliği sağlamak, kamu giderlerini azaltmak, rekabete
dayalı piyasa ekonomisi oluşturmak, KİT'lerin finans yükünü azaltmak, atıl
tasarrufları ekonomiye kazandırmak ve böylece, elde edilen kaynakları altyapıda
harcamak üzere hazırlanmıştır. Özelleştirmenin,
ülkemizdeki tarihçesine baktığımız zaman, onbeş yıla yakın bir geçmişi vardır;
ancak, maalesef, yasal altyapıya kavuşturulamamıştır. Özelleştirmeyle ilgili
4046 sayılı Yasanın revize edilmesi gerekmektedir. Dikkat edilmesi gereken en
önemli husus, ülkede yabancı nüfuzuna yol açılmamasıdır. Dış ülkelerdeki
özelleştirmeye baktığımız zaman, Fransa'da yüzde 20, Belçika'da yüzde 20-25,
İngiltere'de yüzde 10'la sınırlı olduğunu görmekteyiz. Özelleştirmede, bugüne
kadar 166 kuruluş özelleştirme kapsamına alınmıştır; 15'i, daha sonra
çıkarılmıştır. Özelleştirmede takip
edilen prosedüre göre, özelleştirilecek kurum, malî ve idarî yönden
incelenmektedir; statüsü anonim şirket haline getirilmektedir; İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasına arz veya kısmî blok satış şartıyla arz edilmektedir. Özelleştirmede,
danışmanlık hizmetleri satın alınmaktadır; genellikle yabancı firmalar
kullanılmaktadır. Bununla ilgili, bugüne kadar alınan kredi miktarı 100 milyon
dolardır; yüzde 60'ı da danışman firmalara ödenmiştir. Türkiye'de özelleştirme
neden başarılı olmamıştır sorusunun cevabına baktığımız zaman görmekteyiz ki,
mevzuat çiğnenmiştir, usulsüzlük ve yolsuzluk yapılmıştır, altyapı tam
hazırlanamamıştır. Özelleştirmede birkaç kötü
örnek vermek gerekirse: ÇİTOSAN özelleştirilmiş; çimento sektörü, ülke çapında
iki tekele teslim edilmiştir. 1989'da yapılan bu özelleştirmede -halka arz
edilecek şartıyla verildiği halde- bugüne kadar, Özelleştirme İdaresi, halka
arzı bu şirket bünyesinde gerçekleştirememiştir. Maalesef, bu da bir medya
kuruluşunun patronudur ve bugün, hükümeti destekleyen bu medya kuruluşuyla bu
kişinin yakın ilgisi olduğu kamuoyunda bilinmektedir. Yine, KÜMAŞ AŞ değer
tespiti açıklanmamıştır. Danışman firmanın bulduğu değerler 12 milyon dolar
aşağıya indirilmiştir. Madenlerin işletme hakkı değerlendirmeye alınmamak
suretiyle kötü bir örnek verilmiştir. Yine, HAVAŞ ihalesinde,
yüzde 60'ı Yazeks firmasına satılmıştır; hükümete yakınlığıyla bilinen kişiler
devreye girmişlerdir; 10 milyon 780 bin dolarlık taksitler, icrayla ancak
tahsil edilebilmiştir. Yine, Türk Ticaret
Bankasının, mafya-çete-siyaset üçgeninde, 600 milyon dolara satıldığı iddia
edilmiştir; hükümet devrilmiştir; ancak, Başbakan, şu anda, bir partinin genel
başkanıdır; bir diğeri, Korkmaz Yiğit tutuklanmıştır ve bir bakan da görevi
iade etmek zorunda kalmıştır. Yine, Petrol Ofisi
ihalesinde, 1 milyar 160 milyon dolarla ihaleyi alan firma yerine üçüncü
sıradaki firmaya verilmiş ve sonuçta, ihale iptal edilmiştir. Ayrıca, Et ve Balık
Kurumu, Süt Endüstrisi ve Erdemir de yargıya intikal etmiş özelleştirmeler
arasındadır. Özetle söylemek gerekirse:
Özelleştirme, son günlerde, mafya, hükümet ve siyasetçi ilişkisi üçgeninde,
çarpık bir yapıya doğru hızla gitmektedir. Özelleştirme idealinden beklenenler;
istihdam artırılacak, gelir dağılımı bozukluğu giderilecek, sermaye tabana
yayılacak, serbest piyasa gelişecek, üretim artacak, yeni teknoloji gelişecek,
rekabet ve kalite artacak, devlet ekonomiden çekilecekti. Şu ana kadar,
maalesef, bunların hiçbiri olmamıştır. Özelleştirmede 123 kuruluş
satılmıştır. 106'sı tamamen satılmıştır; ancak, 17'sinde hâlâ kamu hissesi
vardır. Bugüne kadar, özelleştirmeden, toplam 3,5 milyar dolar gelir elde
edilmiştir; bunun yanında da, 3,9 milyar dolar harcama yapılmıştır; bunun 76
trilyon lirası, kuruluşlara sermaye olarak verilmiştir. Özelleştirmede,
gelirlerin yüzde 50'si Hazineye aktarılmıştır. Halbuki, 4046 sayılı
Özelleştirme Yasasının 10 uncu maddesine göre, Hazineye ve diğer fonlara
özelleştirmeden para aktarmak mümkün değildir. Yasayı aşmak için, Özelleştirme
İdaresi dışarıdan kredi almak suretiyle borçlandırılmıştır. Böylece,
Özelleştirme İdaresinin bizatihi kendisi, çalışanının çokluğuyla, kredi
kullanımıyla ve de beceriksizliğiyle ayrıca bir KİT kuruluşu haline gelmiş,
Özelleştirme İdaresinin de özelleştirilme gerçeği ortaya çıkmıştır. Türkiye'de özelleştirmede
karşılaşılan önemli sorunlara baktığımız zaman görmekteyiz ki, yasal düzenleme
eksikliği vardır; mülkiyet devrine ağırlık verilmesi, yönetim devri dönemine
geçmek lazımdır; özelleştirme yapan hükümetlere güvensizlik vardır; stratejik
kurumlara gereği gibi hassasiyet yoktur; kartelleşmeye dikkat edilmemektedir;
özelleştirmeyle elde edilen gelirler Hazine açığında kullanılmaktadır;
çalışanlarla ilgili ciddî bir çözüm yoktur; özelleştirmede taraf olan esnaf
devredışı bırakılmıştır; satışlar, genelde, küçük esnaf yerine, büyük şirket ve
holdinglere yapılmıştır. Özelleştirmede çözüm
önerilerimizi şöylece toplamak mümkündür: Özelleştirme, belirli bir destek
programıyla birlikte yapılmalıdır; özelleştirme sonrası verimlilik esas
alınmalıdır; altyapısı hazır olmayan müesseseler özelleştirilmemelidir; esnaf
ve sanatkârlar dikkate alınmalıdır; ayrıca, özelleştirilecek kurumları bizatihi
kurumların kendisi özelleştirmeli ve tek tek ele alınmalıdır; ayrıca, doğru
satış stratejileri tespit edilmelidir. Sonuç olarak; özelleştirme
önündeki engel, siyasî irade eksikliğidir; özelleştirmede, bazı çalışanlar
tarafından baskı yapılmaktadır -bu haklıdır, değerlendirilmelidir-
özelleştirme, gelir getirmek amacıyla yapılmamalıdır; çalışanlar mağdur
edilmemelidir, üretim şartı konmalıdır ve mutlaka üretim devam etmelidir;
yolsuzluk ve usulsüzlüğe meydan verilmemelidir. Ayrıca, 4046 sayılı
Özelleştirme Yasası ve Rekabet Kurulu Kanununda değişiklik yapılmalıdır. Petrol Ofisle ilgili
Rekabet Kurulunun verdiği kararın tamamen siyasî olduğu anlaşılmaktadır. Bugün,
Rekabet Kurulu Başkanı bir partiden milletvekili adayı olmuştur ve bu adaylığı
karşılığı da bir rapor hazırlanmıştır. Netice itibariyle,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, DPT ve Hazine arasında uyum sağlanmalıdır.
Yani, bütün bunlara baktığımız zaman, özelleştirme yeniden masaya
yatırılmalıdır. Ben, özelleştirmeyle
ilgili iki konuyu ifade etmek istiyorum. Bir tanesi, önümüzde bekleyen GSM 1800
cep telefonları; yani, Türk Telekomun, bir noktada, özelleştirilmesidir. Burada
çok dikkatli davranılmalıdır. Daha önce, GSM 900'lerde büyük devlet kaybı söz
konusuydu. Burada da, büyük bir holdingin, Türkiye'de söz sahibi büyük bir
holdingin, ısrarla, GSM 1800'lerde talebi vardır. Bunu, gayet tüccarca, iyi
değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Ayrıca, TEAŞ ve TEDAŞ'ta,
enerji santralları özelleştirilmesinde şu anda devir sözleşmesi aşamasına
gelinmiştir ve burada -Sayın Başbakanımıza da rapor halinde ifade ettim- enerji
tarifelerinin yapılmasında makul temettü ve diğer gelirlerle ilgili iki madde
var ki -şu anda 2,4 milyar dolar, enerjiden beklenen özelleştirme- aslında, bu
iki maddeyle, devletin 3 milyar dolar zararı söz konusudur. BAŞKAN – Sayın Candan, 1
dakika süreniz kaldı. VEYSEL CANDAN (Devamla) –
Bitiriyorum. Dolayısıyla,
yukarıdan aşağı verdiğimiz, gerek ulaştırmada gerek enerjide gerek diğer sanayi
kuruluşlarında yapılan özelleştirme, âdeta, özelleştirme değil, özel işler
cümlesine girmiş bulunmaktadır. Bu itibarla, şimdi, biraz
sonra görüşülecek olan bankalar yasası da, belki de... Devlet bankalarının
süratle özelleştirilmesi lazım geldiği kanaatindeyim. Özellikle, Halk
Bankasının KOBİ'lere, Emlak Bankasının inşaat kooperatiflerine, Ziraat
Bankasının çiftçilere özelleştirilerek, devleti kaynak olmaktan çıkarmak lazım
gelir diye düşünüyorum. Aslında, dört milletvekili
arkadaşımızın ayrı ayrı verdikleri bu araştırma önergesi, bundan sonra
kurulacak hükümetin özelleştirmede takip edeceği yol hakkında ciddî ipuçları
vermektedir. Ümit ediyoruz ki, yeni gelecek hükümet, süratle, bu rapordan
istifade ederek, Türkiye'de özelleştirme sefaletinin, rezaletinin, yolsuzluğun
ve hırsızlığın önüne geçecektir diye düşünüyorum. Ayrıca, tekrar ifade
ediyorum, TEAŞ özelleştirmesinde, şu anda, Bakanlar Kurulu, Danıştay kararları
çıkmış bulunmaktadır; ancak, Başbakanın,
yetki devri, devirlerin yapılmasını durdurma yetkisi vardır, mevzuat
bunu amirdir; Danıştayda altı üye bu oylamaya katılmamıştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) VEYSEL CANDAN (Devamla) –
Bunun yeniden incelenerek karara bağlanmasının faydalı olacağı kanaatindeyim. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önerge sahibi
olarak konuşan Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a teşekkür ediyorum. Şimdi, Sayın Tahsin Boray
Baycık'ın söz istemi var. Sayın Baycık, aynı zamanda grup adına da söz
talebinde bulunmuş. Hangi konuşmayı tercih
ediyorsunuz efendim? TAHSİN BORAY BAYCIK
(Zonguldak) – Şahsım adına, önerge sahibi olarak konuşacağım. BAŞKAN– Önerge sahibi
olarak konuşacaksınız. Buyurun Sayın Baycık. Konuşma süreniz 10
dakikadır. TAHSİN BORAY BAYCIK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki özelleştirme
kapsamında bulunan ve özelleştirilen kurumlarla ilgili yolsuzlukları araştırma
konusunda verilen önergelerden birinin sahibi olarak, komisyonda yapılan çalışmaları
çok takdirle karşılıyorum ve bu çalışmalara katkıda bulunan milletvekillerimize
ve bürokratlarımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Benim, şahsım olarak,
özelleştirme konusunda, Ereğli Demir-Çelik fabrikalarının özelleştirilmesiyle
ilgili bir araştırma önergem vardı; bu konu üzerinde size bilgi aktarmak
istiyorum. Henüz daha
özelleştirilemeyen Erdemir, yassı mamul üreten tek kuruluştur, özel yasayla
kurulmuş bir anonim şirkettir ve özerk bir yapısı vardır; ancak, özelleştirme
kapsamına alınmasının ardından özerkliğini kaybetmiş, kuruluşta siyasî
iktidarın baskıları hissedilmeye başlanmıştır. Daha önce hisselerinin blok
olarak satılmasıyla iki defa ihaleye çıkarılan Erdemir'in satılması için açılan
ikinci ihale, Zonguldak Milletvekilleri olarak Sayın Mümtaz Soysal, Sayın Hasan
Gemici ve benim açtığımız dava sonucu iptal edilmiştir. Eski Genel Müdür Işık
Eyüboğlu, özelleştirmeden yana olduğunu beyan etmesine rağmen, Erdemir'in
devletin sırtında bir yük olmadığını; aksine, vergisini verdiğini, Türkiye
ekonomisine katkıda bulunduğunu, zarar etmediğini ve stratejik bir kuruluş
olduğunu, bölgede istihdam unsuru olduğunu beyan ederek "özelleştirme
mutlaka yapılacaksa, en son Erdemir özelleştirilmelidir" demiştir. Üretim kapasitesi 3 milyon
ton/yıl olan Erdemir, Karadeniz'in en büyük limanı, kok fabrikası, oksijen
fabrikası, yüksek fırın, çelikhane, sıcak ve soğuk haddehaneleriyle, cüruf
değerlendirme tesislerinden oluşan dev bir kuruluştur. Türkiye pazarının yüzde
60'ına sahip ve sanayie hammadde sağlama gibi temel görevi yürüten, ülkemizin
tek yassı ürün üreticisidir. Muhasebe sisteminin değişmesine ve Asya krizine
karşın Türkiye'nin kârlı şirketlerinden de biridir. Erdemir'in yeni Genel
Müdürü Sayın Tanju Argun ile yaptığım görüşmede ise, Erdemir'in artık dünya
piyasalarına girmesi gerektiğini, bu nedenle özelleştirilecek olan İsdemir'e
talip olduklarını, eğer bu başarılırsa İsdemir'i yassı mamul üretimine geçireceklerini
ifade etmişlerdir. Bu konuda, komisyon
çalışmaları esnasında, Özelleştirme İdaresi Başkan Yardımcısı Sayın Nazime
Gürkan da, İsdemir'in yassı mamul üretimine geçilerek Erdemir'e satılmasının
uygun olacağını, KAM-3'e harcanacak meblağın, üçte 1'iyle İsdemir'in yassı
mamul üretimine geçebileceğini ifade etmişlerdir. Sayın Genel Müdür, diğer
bir alternatif olarak da, Bulgaristan'da özelleştirilen bir fabrikaya teklif
verdiklerini, bu fabrikaya sahip olabilirlerse, fabrikaya ait müşteri tabanına
da sahip olacaklarını ve 2 milyon ton/yıl üretim artışı elde edecekleri gibi,
Avrupa'ya entegre olmalarının söz konusu olduğunu ifade ederek, şu anda, bu iki
işlemle KAM-3'e harcanacak meblağın yarı fiyatına Erdemir'in kapasitesinin
yükseleceğini ifade etmişlerdir. Sayın milletvekilleri,
Erdemir'in kamunun elinde bulunan yüzde 51,66 oranındaki hissesinden,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı uhdesinde bulunan yüzde 20 hissenin İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasına satılacağını öğrenmiş bulunuyorum. Hepimiz biliyoruz ki,
Erdemir, Türkiye için stratejik bir kuruluştur. Bu nedenle, devletin, mutlaka,
kuruluşta söz sahibi olacak kadar hisseye sahip olması gerekmektedir. İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasında satılacak olan bu yüzde 20'lik hissenin öncelikle
Erdemir çalışanlarına, daha sonra yöre halkına satılması, geriye kalan
hisselerin ise, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında ve uluslararası borsalarda
satılması uygun olacaktır. Bilhassa, Erdemir çalışanlarına ödeme kolaylığı
getirilmelidir. Erdemir, artık, demir -
çelik sektöründe, dünya çapındaki fabrikalarla rekabet edebilmelidir. Bu
nedenle, Erdemir, siyasî iktidarın güdümünden çıkarılmalı ve tam özerk bir
yapıya kavuşturulmalıdır. Partizanca uygulamalara son verilip, adama göre iş
değil, işe uygun adam prensibi hayata geçirilmeli ve insanın üretici gücü en
verimli biçimde değerlendirilmelidir. Erdemir Yönetim Kurulu da, demir - çelik
sektörünü bilen, ağırlıklı olarak Erdemir'in kendi bünyesinden yetişmiş,
deneyimli ve birikimli elemanlardan oluşturulmalıdır. Benim, kendi önergemle
ilgili belirteceğim hususlar bunlardır. Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önerge sahibi
olarak söz alan Zonguldak Milletvekili Sayın Tahsin Boray Baycık'a teşekkür
ediyorum. Gruplar adına ilk söz,
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Ergun Özdemir'in. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) – Arkadaşımız henüz gelmedi; konuşmasını bilahara yapmak üzere, diğer
gruba geçebilirsiniz Sayın Başkan. BAŞKAN – Demokratik Sol
Parti Grubu adına, Sayın Tahsin Boray Baycık?.. TAHSİN BORAY BAYCIK
(Zonguldak) – Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Fazilet Partisi
Grubu adına, Sayın Saffet Benli; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20
dakikadır. FP GRUBU ADINA SAFFET
BENLİ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili
Halit Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19
arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili
Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı,
İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Tahsin
Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının,
özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını
araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas
numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde Fazilet Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
Komisyon, çalışmalarına 19.11.1997 tarihinde başladı ve dört ay sürdü;
24.3.1998 tarihinde raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sundu.
17 kez toplandı. Komisyon, Özelleştirme İdaresi Başkan ve yetkilileri,
uzmanları, Kamu İşletmeciliği Geliştirme Merkezi, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği, Hak-İş, Türk-İş, DİSK, Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği
temsilcilerinin bilgisine başvurdu. Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin en büyük sorunlarından bir tanesi, özelleştirme ve uygulamalarıdır.
Özelleştirmenin amaç ve ilkeleri nedir; devlet iktisadî işletmelerini satıp
kurtulmak mı? Satılan işletmelerden ne beklenmektedir? Bugüne kadar ne kadar
gelir elde edildi, ne kadar harcama yapıldı; ne kadar kuruluş özelleşti, daha
ne kadar var; umulan fayda temin edilmiş midir? Bugüne kadar yapılan
uygulamalardan ve görülen aksaklıklardan alınacak dersler nelerdir; bundan
sonra ne yapılmalıdır; çetelerin ve mafyanın etkisi nedir? Özelleştirme, bir
kaynak sağlama aracı olmuş mudur; özelleştirme, karapara aklama yeri midir? Değerli milletvekilleri,
"Özelleştirmenin temel amacı, nihaî olarak ekonomide verimlilik sağlamak
ve kamu giderlerini azaltmaktır. Özelleştirmeyle rekabete dayalı piyasa
ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması,
sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların ekonomiye
kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı yatırımlarına
kanalize edilebilmesi amaçlanmaktadır" denilmektedir. Değerli milletvekilleri,
1985 yılından itibaren 166 kuruluş özelleştirme kapsamına alınmış, bu
kuruluşların -çeşitli nedenlerle- daha sonra 15 adedi özelleştirme kapsamından
çıkarılmıştır. 1989 yılından itibaren, tamamı kamuya ait veya kamu iştiraki
olan kuruluşlardaki kamu paylarının özelleştirilmesi çerçevesinde, 1997 yılı
sonuna kadar 123 kuruluşun hisse senedi veya varlık satış/devir işlemi
yapılmış, bu kuruluşlardan 106'sı tamamen özelleştirilmiştir; kalan çok önemli
45 kuruluş özelleştirme yolundadır. 1997 yılı itibariyle
özelleştirme gelirleri 4 milyar 824 milyon dolar, harcamaları 4 milyar 470
milyon dolar olmuştur; bunun sadece Hazineye aktarılan kısmı 1 milyar 375
milyon dolardır; 3 milyar 105 milyon dolarlık kısmı özelleştirme harcamalarında
kullanılmıştır. Türkiye'de özelleştirme,
istihdamı artıracaktı, gelir dağılımını düzenleyecekti, çalışanlar işini
kaybetmeyecekti, serbest rekabeti geliştirecekti, üretimi artıracaktı; çağdaş
teknoloji gelecekti ve gelişecekti, kalite artacaktı, verim yükselecekti,
demokratikleşme artacaktı, devlet gelir elde edecekti, sermaye tabana
yayılacaktı, ucuz mal ve hizmet sunulacaktı, ihracat artacaktı. Arzu edilen
özelleştirmenin getirisi bunlar olacaktı. Geldiğimiz noktada,
yapılan özelleştirme uygulamalarını sorgulayacak olursak, maalesef, yukarıda
sayılanların hiçbirisinin tam olarak gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Ayrıca, karşılaşılan
sorunlar; Özelleştirme İdaresinin hukukî altyapısının olmayışı, kamuoyunun
yeteri kadar bilgilendirilememesi, teşvik sistemindeki eksiklikler, şeffaflık
tanımındaki karışıklıklar, özelleştirmede fiyat ve ödeme koşulları, istihdam ve
eğitime yönelik şartlar, planlamada var olan, fakat yapılmayan yatırımcı türü,
muhtemel ortaklık yapısı, çalışanın ortak olması, kamu deneticilerinin
denetleyebilmesidir. Değerli milletvekilleri,
özelleştirme uygulamasını yerine getiren bir kurum olan Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının sorunları: a) Ülkemizde sermaye
birikiminin yetersiz olması, küçük kuruluşlar dışındaki özelleştirme
uygulamalarına katılımı etkilemesi, b) Enflasyonist bir
ortamda yatırım yapmanın cazibesi olmaması, c) Özelleştirme dışında
her yeni yatırıma çeşitli teşvikler verilirken, özelleştirme uygulamalarına
hiçbir teşvikin verilmemesi, d) Siyasî istikrarsızlık, e) Özelleştirme
uygulamalarından doğrudan etkilenecek çalışanlar, sendikalar, bu kuruluşlarla
menfaat ilişkisi içinde bulunanlar tarafından oluşturulan özelleştirme karşıtı
baskılar, f) Özelleştirme
uygulamalarıyla doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkide bulunan kuruluşlarda
yeterli desteğin verilmemesi, g) Siyasetçilerin yöresel
bazda gelen eleştirilerden etkilenmesi, h) KİT teknolojilerinin
eski ve yetersiz olmasının, satış tutarlarının düşüklüğüne yol açması ve bunun
da oraya devlet tarafından aktarılan veya aktarılacak tutarların gözardı
edilerek yalnızca satış tutarının düşüklüğü nedeniyle haksız eleştirilerle karşılaşılması, ı) Bu haksız eleştirilerin
özelleştirme karşıtı menfaat grupları tarafından medyanın yanlış
yönlendirmesiyle kamuoyuna yansıtılması. Özelleştirmeden beklenen
hedeflerin aksine; a) Özelleştirmenin sadece
gelir sağlamak amacıyla yapılmasının yanlış olduğu, b) Özelleştirme sonucunda,
özelleştirilen alanların hiçbirinde üretimin artmamış aksine azalmış, çimento
gibi alanlarda bölgesel tekeller doğmuş olduğu, c) İşçilerin çoğunlukla
mağdur olduğu, d) Özelleştirilen yerlerin
tamamına yakınında sendikasızlaşma yaşandığı, e) Özelleştirme
İdaresinin, satış sözleşmelerine üç yıl üretim şartı koymasına karşın, üretim
oranını belirtmediği üretim yapmamanın cezası olarak sözleşmenin feshini
getirmiş olduğu, f) KÜMAŞ gibi özelleştirme
uygulamalarında yargıya intikal eden usulsüzlük ve yolsuzlukların yaşandığı, g) Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının çalışanlarının da yeteri kadar deneyiminin oluşmadığı
görülmüştür. İlgili komisyon raporunda,
özelleştirme kapsamına ve programına alınan kuruluşların özelleştirilmesinin
çok gecikmesi durumunun kuruluşlarda olumsuz etkiler yarattığı; özelleştirme
kapsamı ve programına alınan kuruluş için idarî, teknik, malî ve ticarî yönden
alınabilecek tüm önlemlerin askıya alındığı; kuruluşların işletmecilik
özelliğini kaybettiği görülmüştür. Yatırımların yapılmaması,
teknolojik olarak işletmenin geri kalması, işçilerin ve yöre halkının
motivasyonunu kaybetmesi gibi olumsuz etkenlerden kurtulmak için, özelleştirme
kapsamındaki kuruluşların bu statüde kalmaya devam etmelerinin doğru olup olmadığının
incelenmesi ve 1999'u müteakip yıllar içinde özelleştirilmeyecek kuruluşların
bu kapsamdan çıkarılması; özelleştirilecek tüm kuruluşların satış anına kadar
bağlı bulunduğu müessesenin bünyesinde kalarak özelleştirmeye hazırlanmasının,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ihale aşamasında devredilmesinin ve
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının işlevinin özelleştirme işlemiyle sınırlı
tutulmasının daha yararlı olduğu; özelleştirilecek kuruluşların değer tespit ve
ihale komisyonlarında o kuruluşun en yetkililerinin de bulundurulmasının daha
yararlı olacağı ve bu uzman personelin, danışman firmalardan daha işlevsel
olacağı kanaatine varılmıştır. Bu konuda yasadan kaynaklanan bazı engellerin
uygulamada aşılmasının da mümkün olduğu düşünülmüştür. Özelleştirme kapsamına
alınacak kuruluşlar hakkında karar verilmeden önce, belirli kriterlerin
oluşturulması ve çok ciddî bir çalışmanın yapılmasına ihtiyaç olduğu tespit
edilmiştir. Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca özelleştirme uygulamalarının sonuçlarını izlemek üzere kurulan
Özelleştirme Sonrası Takip Grup Başkanlığının daha işlevsel hale getirilmesi;
özelleştirme uygulamaları hakkındaki iddiaları ve spekülasyon, arsa rantı ve
benzeri gibi amaçlarla özelleştirmeye talip olunmasını önlemek için, satış
sözleşmelerine para cezası yerine, doğrudan sözleşmenin feshi gibi yaptırımlar
konulması zorunludur; arsalar ile tesislerin ayrılarak satılması daha doğru
olacaktır. Özelleştirme
uygulamalarında yöre halkına ve çalışanlara öncelik verilmesi doğru bir
uygulama olacaktır. Rekabet Kurulu Başkanlığı
ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı arasında özelleştirilmelerden doğacak
sorunların çözümlenebilmesi için, her iki kuruluşun kanunlarında gerekli
değişiklikler yapılmalıdır. Özelleştirme kapsamına
alınan kuruluşlarda yıllık yatırımların ve yeni teknoloji takibinin yapılması
hususlarında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve
Hazine Müsteşarlığı arasında uyumsuzluk görülmekte olup, bu sebeple kuruluşlar
uzun süre özelleştirme kapsamında kalmaktadır. Kuruluşlar, çeşitli nedenlerle
yatırım ve yeni teknoloji yapma özelliklerini kaybetmektedir. Bu kurumlar
arasındaki uyumsuzlukların giderilmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. Tespit
edilen bu hususlara ilaveten aşağıdaki belirteceğim hususlara da dikkatlerinizi
çekmek istiyorum. Değerli milletvekilleri,
özelleştirme kapsamına alınan kuruluşların yönetimi Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına geçiyor. Oradaki uzmanlar yönetim kurulu üyesi oluyor; ücret
almasalar bile, yönetimde büyük boşluklar doğuyor; kuruluş, uzaktan kumanda
edilir hale geliyor. Özelleştirme kapsamına alınıp, yıllar geçmesine rağmen
özelleştirilemeyen kuruluşlar sahipsiz kalıyor; teknolojinin çok hızlı gelişip
değiştiği günümüzde, kuruluş, rekabet şansını tamamen kaybediyor, batışa terk
ediliyor, ki, 1987'den bu yana özelleştirilmeyi bekleyen, sipariş alamayan
birçok kuruluş vardır. Özelleştirme, bir ideoloji
değil, bir vasıtadır. Bazı iktidar ve partiler, bu işi sanki bir ideoloji
haline getirmiştir; ille satılmalıdır... Bu mantık yanlıştır. Özelleştirme, bir
icra memuru veya müflis tüccar mantığıyla yapılmamalıdır. Her kuruluşun özelleştirme
yöntemleri farklı olmalıdır. Bazı kuruluşların tüm mülkiyeti satılabilir;
ancak, bazı kuruluşların da sadece yönetiminin ve işletmeciliğinin
özelleştirilmesi gerekebilir. Ayrıca, bazı kuruluşlar da blok satış
yapılabildiği gibi, bazıları da hisseler şekliyle özelleştirilmelidir. Yine
bazı stratejik kuruluşlar vardır ki, devletin bu yükü her hal ve şartta
taşıması gerekir. Bazı kuruluşlarda ise, altın hisse bırakılarak bir bölümünün
özelleştirilmesi gerekebilir. Özelleştirmeden gelen veya
elde edilen paralar, yeni istihdam sağlayıcı, yeni üretim sağlayacak
yatırımlara, teşviklere değil de, kamu borçlarına yatırılırsa, çok kısa bir
sürede, Meksika ve Brezilya örneklerinde olduğu gibi, ekonomik krizlere duçar
olabiliriz. Özelleştirme sonucunu, beş
on yıl takip edilmesi gerekir. Yapılacak özelleştirmede
kamu desteği alınmalı, çalışanların güvencesi sağlanmalı ve müşteri hedefi
olarak yöre halkı ve çalışanlarına öncelik verilmelidir. Bazı özelleştirmelerdeki
şaibeler, meydana çıkan gizli pazarlık ve pazarlamalar, özelleştirmeye bakışı
etkilemiştir. Bu bakışı haklı kılan örnekler oldukça çoktur. Fiyat ve şartları ihale
öncesi silahlı çeteler ile komisyoncu çeteler eliyle tespit edilen bir satışa
özelleştirme demek mümkün olmadığı gibi, özelleştirmeye yapılan en büyük
kötülük ve siyasete vurulmuş en büyük kara lekedir. Hele bu durum, 55 inci hükümet
döneminde her ihalede ayyuka çıkmıştır; şaibesiz tek bir satış ve ihale mevcut
değildir; çünkü, şaibeler Meclisçe de tespit edilmiş, her ihale ve satış hakkında
bu hükümet soruşturma ve gensoruya muhatap olmuştur. O açıdan, onsekiz aydır
yapılan tüm satışlar ve ihaleler iptal edilmelidir. Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı bügün en büyük KİT olmuştur; önce bu kuruluş yeniden
yapılandırılmalıdır, özelleştirilmelidir. 1998 bütçesinde 1
katrilyon yatırım planlanmıştı. Bu meblağın büyük bir bölümünün özelleştirme
gelirlerinden aktarılması öngörülürken, hiç aktarılmadığı görülmektedir. Bu da,
özelleştirme mantığına ters bir özellik arz etmektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu Komisyon raporunun yetkililer ve gelecek hükümetler
tarafından gözardı edilmeden dikkate alınması ve bundan sonraki özelleştirme
uygulamalarında derc edilen hususlara dikkat edilmesini diler; raporun
hazırlanmasında katkısı bulunan milletvekili arkadaşlarıma, kamu ve özel
kuruluşlara teşekkür eder; hepinize saygılarımı sunarım. (FP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Fazilet Partisi
Grubu adına konuşan İçel Milletvekili Sayın Saffet Benli'ye teşekkür ediyorum. Şimdi söz sırası, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş'te. Buyurun Sayın Keleş. (CHP
sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz 20
dakikadır. CHP GRUBU ADINA BİRGEN
KELEŞ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın milletvekilleri,
özelleştirme konusunda kurulmuş olan komisyonun raporu hakkında Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. Aslında Komisyon, Temmuz
1997'de kuruldu. Sanırım, Meclis hemen tatile girdiği içindir ki, Komisyonla
ilgili sürenin başlaması Kasım 1997'de oldu. Bu durumda, üç aylık sürenin
bitmesi ve bütün diğer komisyonlarda olduğu gibi bir aylık eksüre alınmasını da
hesaplarsak, komisyon raporunun Nisan 1998'de teslim edilmesi gerekirdi. Teslim
tarihi, üçbuçuk ay gecikerek olmuştur. Ondan sonra, Meclisin gündemine gelmesi
de sorun olmuş, uzun süre almıştır. Meclisin gündemine geldikten sonra da
Komisyon Başkanımız uzun süre yerine oturmamış ve üç üçbuçuk ay gecikmeyle
nihayet bugün rapor huzurunuza gelmiştir. Doğrusu ben umudumu kesmiştim. Rapor,
bir anlamda özelleştirmeyi aklama raporu olduğu halde, bu tartışmanın
geciktirilmesine bir anlam veremiyordum; ama, sürekli olarak da tartışmadan
kaçınıldığı için, bu dönemde raporun tartışılmayabileceğini düşünüyordum. Sayın milletvekilleri,
rapor 8 önergeyi kapsamaktadır; önergeler de, sadece uygulamaları değil,
özelleştirme ilke ve politikalarını da içermektedir. Raporun sonunda
"yargıya intikal etmiş olanlar dışında, özelleştirmeyle ilgili yolsuzluk
ve usulsüzlük bulgusuna rastlanmamıştır" denilmektedir. Rapora yazmış
olduğum muhalefet şerhinde, raporun yanlı, önyargılı ve gerçekleri yansıtmayan
bir rapor olduğunu ileri sürmüştüm; bilgi, veri ve değerlendirmelerin,
doğruları yansıtmayan bazı yorumlarla birlikte sunulduğunu ifade etmiştim.
Normal olarak muhalefet şerhleri imzaların hemen arkasında yer aldığı halde, bu
raporda Cumhuriyet Halk Partisi adına vermiş olduğum muhalefet şerhi, araya 29
sayfa tablo girdikten sonra verilmiştir. Böylece, bilerek veyahut da
bilmeyerek, muhalefet şerhi "acaba
itiraz eden parti var mı" diye bakmak isteyenlerin akıllarına gelmeyecek
bir yere itilmiş, belki de böylece, bu konuda bütün siyasî partilerin aynı
görüşleri paylaştıkları izlenimi verilmek istenmiştir. Tabiî, bu durumu
kınıyorum. Özelleştirmeyle ilgili
yolsuzluk ve usulsüzlük söylentilerinin ayyuka çıktığı, özelleştirme
uygulamalarının birbiri ardına iptal edildiği bir dönemde hazırlanan raporun,
özelleştirmeyi aklama raporu haline dönüşmesini ise, takdirlerinize sunuyorum. Rapor, büyük ölçüde
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır; başkanlığın verdiği
bilgi, veri ve değerlendirmelere dayanmaktadır. Bir araştırma raporunun,
araştırmaya konu olan uygulamaları yapan kuruluşun bakış açısıyla, onun bilgi,
veri ve değerlendirmeleri alt alta sıralanarak hazırlanması, bence doğru bir
yaklaşım değildir. Görünürde başka kuruluşların görüşlerine de yer verilmiştir;
ama, raporda bunlar öyle ifadelerle yer almıştır ki, rapora baktığınız zaman,
konuşmacının bakış açısını, ana fikrini çıkarmak mümkün olmadığı gibi,
Komisyonda yapılan konuşmaları tanımak da fevkalade güçtür. Raporda, Komisyon
üyelerinin üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları konuların bile tam
olarak yer aldığını söylemek mümkün değildir. Örneğin, özelleştirmeyle ilgili
iptal kararlarının uygulanması konusunda, Komisyon üyeleri arasında bir görüş
birliği olduğu halde, bu, rapora tam olarak yansımamıştır. Yine, Komisyonda bulunan
üyelerin, katılanların, geniş kamu arazilerinin özelleştirilen kuruluşlarla
birlikte satılmaması gerektiğini, bunların özelleştirme kapsamı dışına
çıkarılmasının doğru olacağını, belediye ihtiyaçları için veya eğitim ve sağlık
tesislerinin yapımında kullanılabileceğini söyledikleri bir gerçektir ve
belgelerde vardır; ama, bu da raporda, sadece, arazilerle tesislerin
birbirlerinden ayrılarak satılmasının bir yöntem olarak düşünülebileceği
söylenilerek geçiştirilmiştir. Komisyona katılan
arkadaşlarımızın ve diğer kuruluşlardan gelen temsilcilerin üzerinde görüş birliğine
vardıkları bir diğer konu da, özelleştirme kararı alındıktan sonra,
kuruluşların Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bağlanmasının çok yanlış
sonuçlar doğurduğu noktasıydı. Özelleştirme kararıyla kuruluşların Özelleştirme
İdaresine bağlanması, bunları iş göremez hale getiriyor, büyük bir belirsizlik
yaratıyor ve bu belirsizlik, kuruluşların çöküşünü hazırlıyor; bir anlamda,
özelleştirme kararı alınan kuruluşlar, âdeta, devlet eliyle çökertiliyor
denilmişti. Özelleştirilen kuruluşların uğraş alanıyla ilgili olmayan, bu
konularda bilgi birikimi olmayan Özelleştirme İdaresi mensupları, kuruluşların
yatırımlarını, personel politikasını ve borçlanmalarını planlıyorlar, bu konuda
kararlar veriyorlar; dolayısıyla, yanlış kararlar alabiliyorlar; kuruluşlar, yatırım
yapamaz, teknoloji yenileyemez hale getiriliyor denilmişti. Bunlar da raporda
yer almamaktadır; ama, buna karşılık, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının, başka
kuruluşlar ve politikalarla ilgili görüşleri ve suçlamaları raporda yer
almaktadır. Komisyonda çalışan
arkadaşların sordukları sorulara çok doğru ve net yanıtlar aldıklarını da
söylemek mümkün değildir değerli arkadaşlarım; çünkü, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı, kendi verilerini ve değerlendirmelerini savunma anlayışıyla hareket
etmiştir. Örneğin, özelleştirilen kuruluşların üretimlerinin, yatırımlarının
azaldığı, bu kuruluşlarda istihdamın azaldığı bir gerçektir; ama, bunlara,
sadece "üretim artmamış, azalmıştır" denilmekle değinilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, eğer bir tesiste üretim 2 500 tondan 50 tona iniyorsa,
burada, üretimin azalması değil, üretimin durması veya sembolik miktarlara
inmesi söz konusudur. Yine, eğer bir tesiste yüzlerce işçi hemen kapının önüne
konuluyorsa ve devlet bunların kıdem tazminatını üstleniyorsa veya bunları diğer
devlet tesislerine kaydırıyorsa, tesisin yeni sahipleri yeni elemanlar
alıyorsa, o zaman, bu durumu da "istihdam yüzde 57 azalmıştır" diye
açıklamak mümkün değildir; çünkü, açıktır ki, işgücünün bütün yükü devletin
üzerinde kalmaktadır ve diğer tesislerdeki personel politikası tamamıyla
sarsıntı geçirmektedir ve o kuruluşların verimliliği, etkinliği olumsuz yönde
etkilenmektedir. Bunların gerçekçi olarak yansıtılması gerekir. Çok sayıda bu
tür çarpıtmaları ve gerçeklerden uzak değerlendirmeleri saymak mümkündür; ama,
şimdi bunları yapmayacağım ve sadece bazı noktalara dikkatinizi çekmekle
yetineceğim. Sayın milletvekilleri,
Türkiye'de ve dünyada özelleştirme, bütçeye ekgelir sağlamak için
yapılmamalıdır; ama, ne yazık ki, başlangıçta ileri sürülen argümanlar farklı
olsa da, Türkiye'deki özelleştirme, sonunda bu noktaya gelmiştir. Dikkat
ederseniz, her yıl, bütçe sırasında, özelleştirmeden ne kadar gelir beklendiği
belirtilmekte ve ondan sonra da o gelir düzeyine ulaşmak için kârlı
kuruluşların yatırımları gündeme getirilmektedir. Örneğin, son zamanlarda
gündemde olan kuruluşlardan bir tanesi PETKİM'dir. PETKİM, fevkalade rantabl
çalışan, kârlı, canlı, dinamik bir kuruluştur ve özelleştirilmesini savunanlar,
bu noktaları kabul etmektedirler; ama, bu alanda üretim fazlasına ihtiyaç
olduğunu ileri sürerek, özelleştirilmesini gündeme getirmektedirler. Oysa,
yapılacak olan şey, bu tür kuruluşları özelleştirme kapsamından çıkarmak, özel
sektörün ve yabancıların mevcut tesisleri satın almak için ayırabilecekleri kaynakları
üretimi artırmak için yeni tesisler kurmak üzere kullanmaktır. Mevcut
tesislerin satın alınmasında kaynakların kullanılması ve özelleştirme
kararıyla, mevcut tesislerin etkili bir şekilde çalışır halden çıkarılmaları,
yatırım yapamaz, teknolojilerini yenileyemez halde tutulmaları, Türkiye gibi
üretimini artırması gereken, yeni yatırımlar yapması gereken bir ülkede akılcı
bir yaklaşım değildir; ama, ne yazık ki, Türkiye'de -santrallarda ve POAŞ'da
olduğu gibi- bu bir gerçektir. Yine, dikkatinizi çekmek
istediğim diğer bir nokta, Türkiye'de, özelleştirme sırasında yerli-yabancı
ayırımı yapılmamasıdır. Sayın milletvekilleri, oysa, dünyada, özellikle
gelişmiş ülkelerde, özelleştirme sırasında, kuruluşu kamu mülkiyetinden
çıkarmamak için özel bir gayret sarf edilmekte, yönetimi kamuda kalacak şekilde
özelleştirilecek kısmı belirlenmekte ve bunun içerisinde de, yabancılara
satılabilecek oran saptanmaktadır. Oysa, Türkiye'de, yerli-yabancı ayırımı
gözetmeden yönetimi ve tüm mülkiyeti şirketlere devretmek, âdeta bir meziyet
sayılmaktadır. Kamu hizmeti yapan kuruluşlarda, stratejik önemi olan
kuruluşlarda, temel sanayilerde, bu yaklaşım, ileride Türkiye açısından
sorunlar yaratabilir. Nitekim, OECD ülkelerinde,
kısa bir süre önce "Çok Taraflı Yatırım Anlaşması" diye, uluslararası
bir anlaşma müzakere edildi ve bu anlaşmanın onaylanarak yürürlüğe girmesi,
Fransa'nın hadise çıkarması ve itiraz etmesi sonucunda yarım kaldı. Türkiye'de
"MAI" diye bilinen Çok Taraflı Yatırım Anlaşması, aslında, yabancı
sermayenin bulunduğu ülkelerde, hükümetleri kıskıvrak bağlayan, ülke yararına
koşul ileri sürmelerini engelleyen bir anlaşma idi. Öyle ki, yürürlüğe
girdikten sonra, hükümetlerin, belli oranda yerli girdi veyahut da belli oranda
yerli işçi kullanmak gibi koşullar ileri sürme hakları bile ellerinden
alınmaktadır. Dolayısıyla da, bu tür anlaşmaların olabildiği bir ortamda,
küreselleşmenin, üretim ve istihdam açısından gelişmekte olan ülkelerde olumsuz
sonuçlar yarattığı bir dönemde, zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki
farkın daha da açıldığı bir devirde, bu gelişmeleri dikkate almadan,
yerli-yabancı farkı gözetmeden özelleştirme yapılması Türkiye'yi çok güç
durumlarda bırakabilir; çünkü, hem yeni yatırımlarda koşul ileri süremezsiniz
hem de mevcut tesisleri, stratejik kuruluşları ele geçiren yabancılar, mevcut
bir krizden yararlanarak veyahut da yeni bir sunî kriz yaratarak, Türkiye gibi
bir ülkede belli ödünler talep edebilirler ve hiç düşünülmeyecek ödünleri
hükümetlere zorla kabul ettirme çabası içerisine girebilirler. Sayın milletvekilleri,
özelleştirmeyle ilgili son uygulamalar göstermektedir ki, Türkiye'de hangi
hükümet işbaşına gelirse gelsin, bundan sonra hükümetler ve siyasî partiler,
özelleştirmeyle ilgili politikalarını ciddî olarak gözden geçirmek durumundadırlar.
Bugün gazetelerin sayfalarını süsleyen Aktaş'la ilgili yolsuzlukları dikkate
almasak bile, özelleştirmenin üretim, yatırım, istihdam üzerindeki olumsuz
etkilerini, gelir dağılımındaki çarpıklığa olan katkısını bir kenara bıraksak
bile, yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının her geçen gün artması ve bunlara
yenilerinin eklenmesi, yargı kararlarıyla özelleştirme uygulamalarının birbiri
ardından iptal edilmesi ve çete, mafya, bürokrat, siyasetçi bağlantılarının
özelleştirme nedeniyle gündeme gelmesi, bu konu üzerinde çok düşünmemizi
gerektirmektedir. Özelleştirme konusunu ciddî olarak gözden geçirmeli ve
ileriye dönük olan politikalarımızı değiştirmeliyiz diye düşünüyorum.
Özelleştirmenin bir amaç olarak benimsenmesi, ne pahasına olursa olsun özelleştirme
anlayışıyla hareket edilmesi ve özelleştirmenin rant ve haksız kazanç sağlayan
bir mekanizmaya dönüşmesi mutlaka önlenmelidir. Değerli milletvekilleri,
kaldı ki, demokratik kitle örgütleri,
uygulamalar sonucunda görüşlerinde değişiklikler yapmışlardır. Sendikalar ve
meslek odaları, özelleştirme konusunda bugün farklı bir noktadadırlar;
özelleştirmede çok duyarlı davranılmasını talep etmekte; kamu hizmeti gören tesislerin, stratejik önemi ve değeri olan
kuruluşların, ulusal ekonomimiz ve bağımsızlığımız açısından sembol haline
gelmiş olan kamu kuruluşlarının ve kâr eden KİT'lerin özelleştirilmemesi
gerektiği noktasında birleşmekte "kıyılar ve ormanlar devlet hüküm ve
tasarrufu altında olmalıdır" demekte; özelleştirmenin endüstriyel
demokrasinin önünde bir engel olduğunu ileri sürmekte ve özelleştirmenin
spekülatif kazançlara yol açtığını, haksız kazanç imkânı sağladığını, üretimi,
yatırımı, istihdamı azalttığını ve bunun da üretici, tüketici ve toplum
ekonomisi açısından doğru olmadığını ileri sürmektedirler. Yine meslek odaları,
özelleştirmeyle, sermayenin tabana yayılmadığını, özelleştirmeyle, serbest
piyasa mekanizmasına işlerlik de kazandırılmadığını, etkinlik ve verimliliğin
artmadığını; tam tersine, işsizliğin arttığını, yatırımların azaldığını
belirtmektedirler ve bunun, her vesileyle altını çizmektedirler. Bu durumda, hükümetlere
büyük görevler düştüğünü düşünüyorum. Hükümetler, demokratik kitle
örgütlerinden gelen, meslek odalarından gelen bu tür seslere duyarsız
kalmamalıdırlar. Bunların gereğinin yapılması ve özelleştirmeyle ilgili
görüşlerin tekrar revize edilmesi, uygulamalardan sağlıklı sonuçlar çıkarılması
ve bundan ders alınarak, yolsuzluğa, talana imkân vermeyen bir noktaya
gelinmesi hem çoğulcu ve katılımcı demokrasinin bir gereğidir hem de ekonominin
ortaya getirdiği bir zorunluluktur. BAŞKAN – Sayın Keleş,
konuşma sürenizin bitimine 1 dakika kaldı. Buyurun efendim. BİRGEN KELEŞ (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bu konulara çok duyarlı yaklaşıyoruz. Bir amaç olarak, hedef
olarak benimsenmesini, ne pahasına olursa olsun özelleştirme anlayışıyla
hareket edilmesini, tarihin en büyük yağmasına yol açılmasını kınıyoruz ve
temel tesislerin, stratejik sanayilerin, kıyıların, ormanların, geniş kamu
arazilerinin özelleştirme kapsamından çıkarılmasını, üretimi durdurulan
kuruluşlarda tesislerin geri alınmasını, talana son verilmesini ve
özelleştirmeyle ilgili yargı kararlarına uyulmasını talep ediyoruz. Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşan İzmir Milletvekili Sayın Birgen Keleş'e teşekkür
ediyorum. ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR
BAKANI A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakan. ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR
BAKANI A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli konuşmacının,
konuşmasında yer verdiği "Aktaş", bildiğiniz gibi, İstanbul'da
elektrik dağıtımı yapmakta olan bir şirkettir. Bu şirketle benim aramda, soyadı
benzerliği dışında bir ilişki yoktur. ÖNDER SAV (Ankara) – Öyle
bir şey söylenmedi. ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR
BAKANI A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Çok ince olduğunu bildiğim için sayın
konuşmacının, herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebep olmaması için böyle bir
açıklama yapmayı yararlı gördüm. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan. Aktaş, zaten, bir
tüzelkişiliğin adı; zatıâliniz ise, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bir üyesi
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygın bir üyesisiniz. O karışma
herhangi bir zihinde, esasen, meydana gelmez. Sayın milletvekilleri,
gruplar adına ilk söz Doğru Yol Partisi Grubu adına istenilmişti; ama, sözcü
arkadaşımız o sırada Genel Kurul salonunda bulunmadığı için, şimdi, ben, son
konuşmacı olarak kendisini kürsüye davet ediyorum. Doğru Yol Partisi Grubu
adına, Giresun Milletvekili Sayın Ergun Özdemir; buyurun. (Doğru Yol Partisi
sıralarından alkışlar) Sayın Özdemir, konuşma
süreniz 20 dakikadır. DYP GRUBU ADINA ERGUN
ÖZDEMİR (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk
iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla
kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
Yüce Heyetinizin tespit etmiş olduğu araştırma komisyonu üyeleri çalışmalarını
tamamlamış -hatta aylarca önce tamamlamış- raporunu hazırlamıştır. Komisyonca
hazırlanan ve bizlere dağıtılan bu rapor incelendiğinde görülüyor ki, komisyon
üyesi arkadaşlarımız vakit ve imkânların elverdiği ölçüde özelleşen
kurumlardaki aksaklıkları tespit etmiş ve mevcut durumu değerlendirmişler ve
yine, özelleştirme kapsamında bulunan kuruluşlarla ilgili gerekli incelemeleri
yapmışlardır. Bu incelemeleri yaparken de, Özelleştirme İdaresi Başkanlığının,
demokratik kitle örgütlerinin, meslek kuruluşlarının ve çeşitli devlet
kuruluşlarının da fikirlerini aldıkları, raporda açıkça görülmektedir. Burayı
tekrar vurgulamak istiyorum: Bu incelemeleri yaparken de, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının, demokratik kitle örgütlerinin, meslek kuruluşlarının ve çeşitli
devlet kuruluşlarının da fikirlerini almışlar, raporlarına derc etmişlerdir. Yani,
bir sözcü arkadaşımın dediği gibi, alel usul hazırlanmış bir komisyon raporu
değildir. Yoğun bir çaba ve büyük bir emeğin neticesinde hazırlandığına
inandığım bu raporun sonuç bölümünde; özelleştirme uygulamasını yerine getiren
bir kurum olan Özelleştirme İdaresi Başkanlığının sorunlarını 9 madde halinde
tespit ettikleri görülmektedir. Yine, özelleştirmeyi
savunmakla birlikte, uygulamalara karşı çıkan, özelleştirmeden etkilenen ya da
özelleştirmeye tamamen karşı olan kesimlerin görüşlerini de 6 madde halinde
raporlarına derc etmişlerdir. Tüm bu tespitlerin neticesinde de, değerli
komisyon, belirli sonuçlara ulaşmış ve bu sonuçları da maddeler halinde
belirleyerek Yüce Heyetinize arz etmişlerdir. Değerli milletvekilleri,
araştırma komisyonunun 9 madde halinde tespit ettiği sonuçların 1 inci
maddesini, müsaade ederseniz, aynen okumak istiyorum: "Komisyonumuz, halen
yargıya intikal etmiş bulunan kurum, kuruluş ve kişilere isnat edilen suçlamalar
dışında, genel bir kanaat olarak, herhangi bir yolsuzluk ve usulsüzlük
bulgusuna rastlamamıştır." Değerli arkadaşlarım,
yalnız, dikkatinizi çekerim, zannediyorum bir yanlış anlaşılma var; yine bir
değerli konuşmacı arkadaşım dönemleri karıştırdı. Araştırma komisyonunun
araştırdığı dönemler DYP-SHP ve DYP-CHP dönemleridir; eğer, Sayın Konuşmacı
Anasol-D dönemini kastediyorsa, o ayrı bir araştırma konusudur; o da, muhakkak
ki araştırılmalıdır ve bir gün, onun da araştırılacağına inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, bu
çok önemli tespitten sonra, komisyon, özelleştirme kapsamına ve programına
alınan kuruluşların özelleştirilmesinin çok gecikmesi durumunun bu kuruluşlarda
olumsuz etki yarattığını tespit etmiştir. Yine, komisyonumuz, ayrıca,
özelleştirilecek tüm kuruluşların satış anına kadar bağlı bulunduğu müessesenin
bünyesinde kalarak özelleştirilmeye hazırlanmasının ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına ihale aşamasında devredilmesinin ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının işlevinin özelleştirme işlemiyle sınırlı tutulmasının daha
yararlı olacağını vurgulamıştır. Yine, komisyonumuz,
özelleştirilecek kuruluşların değer tespit ve ihale komisyonlarında o kuruluş
yetkililerinin de bulundurulmasının daha yararlı olacağı ve bu uzman
personelin, danışman firmalardan daha işlevsel olacağı kanaatine de varmıştır.
Yine, komisyonumuz, özelleştirme kapsamına alınacak kuruluşlar hakkında karar
verilmeden önce belirli kriterlerin oluşturulması ve ciddî bir çalışmanın
yapılmasına ihtiyaç duyulduğu sonucuna da varmıştır. Değerli arkadaşlarım,
yine, komisyonumuz, özelleştirme uygulamalarında yöre halkına ve çalışanlara
öncelik verilmesinin doğru bir uygulama olduğu kanaatini de ayrıca raporuna
derc etmiştir. Yine, komisyonumuz, Rekabet Kurulu Başkanlığı ile Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı arasında özelleştirmelerden doğacak sorunların çözümlenebilmesi
için her iki kuruluşun kanunlarında gerekli değişikliğin yapılması sonucuna
varmış ve bu durumu da, ayrıca, raporlarında Yüce Meclise arz etmişlerdir. Araştırma komisyonumuzun
yapmış olduğu tüm bu tespit ve tavsiyelere aynen iştirak ediyoruz. Yalnız,
ülkemizde, özelleştirme çalışmalarına 1984 yılından itibaren başlanmış olmasına
ve aradan onbeş yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, maalesef ve maalesef, bu
konuda, pek fazla bir mesafe alabilmiş de değiliz. Günümüz dünyasında çoğulcu
demokrasiyle idare edilen ve serbest pazar ekonomisi uygulayan ülkelerden
devletin ekonomiye en fazla müdahale ettiği ülke Fransa'dır. Fransa'da devletin
ekonomiye müdahalesi yüzde 14 civarındadır. Uzun müddet sosyal demokrasi ve
demokratik solla idare edilen İsveç'te bu rakam yüzde 25, Norveç'te yüzde 20
civarındadır. Değerli arkadaşlarım, ülkemizde ise, halen, devletin ekonomiye
müdahalesi yüzde 65 civarındadır. Şimdi, bu tablo karşısında -Küba'yı
saymazsanız- öyle zannediyorum ki, Türkiye, dünyada kalan tek sosyalist
ülkedir. Meclisin şu son
günlerinde, özelleştirelim mi özelleştirmeyelim mi, niçin özelleştirelim
tartışmasından ziyade, onbeş senedir neden geç kaldık meselesini
tartışmalıydık. Rusya bile yüzde 90 özelleştirmeye muvaffak olmuş. Dün,
Sovyetler Birliğinden ayrılan ülkeler, bizi, fersah fersah geçmiş, biz, hâlâ,
özelleştirmeden yana değiliz, özelleştirilenleri geri alalım diyoruz. Örnek
alınan İngiltere bile, demirini, çeliğini, kömürünü özelleştirmiş, adına,
serbest pazar ekonomisi dememiş de, sosyal piyasa ekonomisi demiş; ama, piyasa
ekonomisi demiş. Biz, neyin tartışmasını yapıyoruz?!. Değerli arkadaşlarım,
devletin ekonomiye yüzde 65 müdahale ettiği bu tablo karşısında, öncelikle
sanayileşmeyi nasıl sağlayacağız; mal ve hizmetlerin miktar ve çeşitliliğini
nasıl artıracağız ve en mühimi de, rekabeti ortaya koymazsak, kaliteyi nasıl
artıracağız? Kaliteyi ortaya koymazsak -gümrük birliğine girdik diyoruz-
Batıyla nasıl rekabet edeceğiz, malımızı nasıl satacağız? Her şeyi devletin
eline teslim ederseniz, nasıl ihracat yapacağız? KİT'ler bağımsızlığımızın
sembolü de, özel sektör bağımsızlığımızın sembolü değil mi? (DYP sıralarından
alkışlar) Özel sektör de bağımsızlığımızın sembolü... Türk bayrağı
bağımsızlığımızın sembolü. Meseleyi, sadece KİT'ler bazında alarak
"KİT'ler bağımsızlığımızın sembolüdür" demek çok yanlıştır
kanaatindeyim; KİT'ler bağımsızlığımızın sembolü olduğu gibi, özel sektör de
bağımsızlığımızın sembolüdür. Değerli arkadaşlarım,
bakınız "kaliteyi artırmazsak, rekabeti sağlamazsak, gümrük birliğine
nasıl gireceğiz" dedim. Şu anda üzerimizde giydiğimiz elbiseden gömleğe,
ayakkabıya, kravata, gözlüğe varana kadar, devlet imal etmektedir. Devlet, demirle,
çimentoyla uğraşmakta; devlet, ferforje işçiliği (demir işçiliği) yapmaktadır;
hatta, devlet, fındık, fıstık ticaretiyle uğraşmaktadır. Bakınız, devlet, tüm
bu üretimleri -ayrıca, kendisi bu üretimle uğraştığı için- kendi kesesinden
sübvanse etmektedir. Ben, kendi bölgemin, 8,5
milyon nüfusu ilgilendiren fındık meselesine özellikle değinmek istiyorum.
Serbest piyasada fındığın kilosu 750 bin lira. Fiskobirlik 750 bin liraya
alıyor; 1,5 milyon liraya mal ediyor; ama, bir sanayie yarı mamul hale
getiriyor, un, kıyma füre yapıyor. Yarı mamul hale getirirken üzerine yüzde 11
koysa -en rantabl işletmede yüzde 11,6'dır- bunu 1 670 000-1 680 000 liraya mal
ediyor; üzerine yüzde 2 kâr koysa, 1 750 000'e satması lazım... Hayır; 1 400
000'e satıyor. Peki, zarar ne oluyor; devlet karşılıyor. Kim arıyor, kim
soruyor ki?!. Bu takdirde, özel sektör Türkiye'de niye entegre tesis kursun?
Nitekim de, kurmuyor. Son yıllara kadar, Türkiye'nin ihracat kaynağı, birinci
ihraç kalemi fındıktı; halen, fındıktan 1 milyar dolar ihraç gelirimiz var;
ama, fındığın halen yüzde 76'sını ham; yani, natürel olarak, işlenmemiş şekilde
ihraç ediyoruz; yüzde 24'ünü işlenmiş olarak ihraç ediyoruz. Niye entegre
tesisi kurulmuyor? Niye kursunlar ki; devlet 1 800 000'e satacağını, 1 400
000'e, 1 300 000'e satarsa, özel sektör, devlet rekabeti karşısında nasıl
dayanacak; çocuklarına neyi devredecek; sanayii nasıl yaşatacak; rekabeti nasıl
getirecek; kaliteyi nasıl getirecek; mümkün değil... Sadece fındıkta mı böyle;
fıstıkta da böyle, diğer tüm üretimlerde de böyle. Kaldı ki, ülkemiz, dünya
fındık üretiminin yüzde 70'ini sağlıyor. Kentalinin; yani 100 kilosunun entegre
maliyeti ülkemizde 30-35 dolar, Avrupa'da ise 100 dolar; yine de yüzde 76'sını
natürel olarak ihraç ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu
nedenle, acilen, fındık sanayii özelleştirilmelidir, serbest rekabete ve
kaliteye açılmalıdır; Avrupa ile gümrük birliği ile dış dünyayla rekabet
edebilmek için özel sektöre açmak mecburiyetindesiniz. Kaldı ki, fabrikalar
kurulmayınca, kapanınca, özel sektör bu meseleye el atmayınca, katmadeğer de
bizde kalmıyor; yüzde 24'ünü işlenmiş olarak ihraç ediyoruz, yüzde 76'sı
dışarıda işleniyor, işçilik de onlarda kalıyor. Bugün, tek geçim kaynağı fındık
olan Ordu, Giresun ve Trabzon'da entegre tesisleri açsanız, sadece benim ilimde
30 tane açar, 30 000 kişiye iş bulursunuz; ama, önce devleti bu işten
çekeceksiniz, devleti sübvanse etmekten çekeceksiniz. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biraz önce, kaldı ki, özelleştirme çalışmalarına 1984 yılından
itibaren başlanmıştır dedim. Bakınız, 1985 yılında Devlet Planlama Teşkilatı
özelleştirme master planı hazırlıyor ve bu master planın hazırlanması için de
uluslararası bir ihale açıyor. Neticede Devlet Planlama Teşkilatı bu görevi,
Morgan Guaranty Trust Company, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Sınai Yatırım ve
Kredi Bankası, Yatırım Finansman AŞ ve Price Waterhouse Anonim Şirketlerine
veriyor. Bu grup da, özelleştirme master planını hazırlayarak, 1986 yılının
mayıs ve haziran aylarında -dikkatinizi çekerim, 1986 yılında, Türkiye'nin
bütün meselelerini sektör bazında inceleyerek- 8 cilt halinde DPT'ye veriyor.
Bir cildi benim yanımda. Bakınız değerli
arkadaşlarım, 1986 yılında hazırlanan bu master planda, özelleştirmenin
amaçlarını önem sırasına göre 14 madde halinde topluyorlar: "1. Pazar güçlerinin
ekonomiyi canlandırmasını sağlamak. 2. Üretkenliği ve
verimliliği artırmak. 3. Mal ve hizmetlerin
kalitesini, miktarını ve çeşidini artırmak. 4. Hisse sahipliğini
yaygınlaştırmak. 5. Sermaye piyasasının
gelişmesini hızlandırmak. 6. KİT'lere Hazine
desteğini en aza indirmek. 7. KİT'ler tarafından
uygulanan tekelci fiyatlandırmayı ve dolaylı vergileri azaltmak. 8. Hükümet
yöneticilerinin, politika ve düzenleyici konular üzerinde serbestçe çalışmasını
temin etmek. 9. Modern teknoloji ve
yönetim tekniklerini Türkiye'ye çekmek. 10. Çalışanlara hisse
verilmesiyle, işgücü üretkenliğini artırmak. 11. Endüstrideki kamu ve
özel mülkiyet dengesini değiştirmek. 12. Yabancı yatırımlar
sayesinde, uluslararası ekonomik-politik bağları güçlendirmek. 13. Mevcut sermaye
yatırımlarının getirilerini artırmak. 14. Devlete gelir
sağlamak." Değerli arkadaşlarım, bu
master planda bu neticeye varıldıktan sonra, özellikle iki nokta vurgulanıyor:
Özelleştirme programının en önemli amacı, endüstriyel verimliliği artırmak ve
gerçek ekonomide büyümeyi sağlamaktır; ikinci en önemli amacı ise, sermaye
piyasasının geliştirilmesidir. Yine, hazırlanan bu master
planda, özelleştirmenin, sadece amaçları izah edilmekle kalınmıyor, aynı
zamanda, yine, özelleştirmeyle ilgili olarak, yabancı ülkelerdeki özelleştirme
uygulamaları, özelleştirme metotları, özelleştirmeyle ilgili hukukî konular,
sosyal konular, muhasebe konuları, özel aksiyon konuları ve hatta, satışı
önerilen KİT'ler üzerinde ayrı ayrı sektör bazında incelemeler yapılarak, bu
konularda da hedefler gösteriliyor. Bununla da kalınmıyor, Devlet Planlama
Teşkilatımızın "1984 ile 1998 Yılları Arasında Türkiye'de Özelleştirme
Uygulamaları" adı altında yaptığı araştırmalar da, ayrıca, yayımlanıyor.
Devlet Planlama Teşkilatımız da, 1984 ile 1998 yılları arasındaki bütün
özelleştirmeleri, ayrıca, sektör sektör inceleyerek yayımlıyor. Şimdi ise, özelleştirmeyle
ilgili olarak komisyon üyesi arkadaşlarım büyük bir çaba ve emek sarf ederek,
bugün görüşmekte olduğumuz değerli raporlarını ortaya koyuyorlar. Bu iki önemli
çabadan, emekten, gayretten sonra, değerli komisyon üyeleri, büyük bir çabayla,
büyük bir gayretle özelleştirmeyle ilgili yeni bir araştırmayı da, Yüce
Meclisin, değerli arkadaşlarım sizlerin huzurlarına getiriyorlar. BAŞKAN – Sayın
Özdemir, konuşma sürenizin bitimine 2 dakika kaldı. ERGUN ÖZDEMİR (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli milletvekilleri,
hükümetlerin, baştan beri saymaya çalıştığım tüm bu araştırmalarını da göz
önüne alarak, devletin ekonomiye olan müdahalesini, kısa bir müddet içerisinde
yüzde 10'lara indireceği temennisi ve inancı içerisindeyim. Yalnız, sözlerimi
bağlamadan önce, araştırma komisyonunun hazırladığı raporun 102 nci sayfasına
da dikkatinizi çekmek istiyorum. Burada, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu
Başkanlığınca gönderilen yazının bir bölümünü aynen okuyorum: "Medya ve
basından kamuoyuna, bazı KİT'lerin özelleştirilmesinde usulsüzlükler yapıldığı,
bazı kesimlerin menfaatlarının gözetildiği şeklinde yayınlar yapılmaktadır. Bu
da, kamuoyunun, özelleştirme konusunda, hükümete olan güveninin azalmasına
neden olmaktadır." Bir taraftan, okuduğum bu
cümleler; diğer taraftan, basın ve televizyonlarımızda bu konudaki yayınlara
baktığımızda, TESK Başkanlığına hak vermemek mümkün değil. Bakıyorsunuz, bir
bankanın özelleştirme ihalesi nedeniyle, birileri ekranlara çıkıyor, banka
karşılığı olarak kendisinden rüşvet istendiğini iddia edebiliyor ve bu rüşvetin
peşin olarak istendiğini iddia edebiliyor "efendim rüşvet olarak bir
televizyon kanalı verebildim" diyebiliyor. Efendim, iddiası dahi
korkunç. İddiası dahi korkunç olan bu söylentilerle, değil özelleştirme yapmak,
ülkeyi bir yere götürmek de mümkün değildir. Değerli arkadaşlarım, bu
nedenle, ülkemizin tüm meselelerinde olduğu gibi, özelleştirme konusunda da
muvaffak olabilmek için, bundan sonra gelecek olan sayın başbakanların,
bakanların ve hükümetlerin bu iddialara muhatap olmamaları için, azamî dikkat,
gayret ve itinayı göstereceklerine inanıyorum. Bu duygu ve düşünceler
içerisinde, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Doğru Yol Partisi
Grubu adına konuşan Giresun Milletvekili Sayın Ergun Özdemir'e teşekkür
ediyorum. Sayın milletvekilleri,
gruplar adına konuşmalar böylece tamamlanmıştır. Şimdi, kişisel konuşmalara
geçiyoruz. İlk sırada, Zonguldak
Milletvekili Sayın Mümtaz Soysal, buyurun. MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; galiba, sözlerime başlamadan önce Sayın Başkanı kutlamam lazım.
Gerçi, âdetten değildir, zeminden, yukarısı kutlanmaz; ama, yine de, dört aydır
bekleyen bir konuyu gündeme getirebildiği için -kimlerin himmetiyle olduğunu
belki tahmin edebilirsiniz- bir kutlamaya hak kazanmıştır. Bu konuda dört ay
önce hazırladığım konuşma notlarının kâğıdı bile sarardı. 1996'nın şubat ayında
verilmiş bir önerge üzerine, biraz önce Sayın Birgen Keleş'in de açıkladığı
gibi, geç kurulan ve geç çalışmaya başlayan bir komisyonun geçen temmuzda
dikkatlerimize sunduğu bir rapor söz konusu ve onu tartışmaktayız. Aslında,
medyada, bu kadar gecikmiş konu, genellikle, gazetelerin çöp kutusu dedikleri
yere atılır; ama, bu konu, güncelliğini olanca şiddetiyle olanca dehşetiyle ve
olanca kirliliğiyle muhafaza etmektedir. Onun için, yine de üzerinde durmakta
yarar var. Sayın Başkan, beni, bu
bakımdan hem sevindiren hem de üzen bir nokta var. Bu rapor bile -ki, Sayın
Birgen Keleş "bir aklama raporudur" dedi- bir aklama raporu bile,
benim ve benimle birlikte bazı arkadaşlarımın bu konuda verdiğimiz mücadelenin ne
kadar haklı olduğunu açıkça gösteriyor. Sanmıyorum ki, hiçbir kimse, böyle bir
başarıya benim üzüldüğüm kadar üzülmüş olmasın. Çünkü, bu konularda haklı
çıkmak, 1991'den beri bu Meclisin kürsüsünden savunduğum bir davada bütün bu
süre boyunca haklı çıkmak, aslında, belki insanı sevindirmesi gereken bir
durumdur; ama, beni üzüyor. Çünkü, bu kadar yıl boyunca Türkiye'nin hukuku
yıpranmıştır, Türkiye'nin paraları israf edilmiştir, Türkiye'nin varlıkları
peşkeş çekilmeye çalışılmıştır. Bereket, başarılı olamadı. Bazı
arkadaşlarımızın "büyük başarısızlık" diye "niçin
bitiremedik" diye "niçin tamamlayamadık" diye buraya
getirdikleri konu, bu başarısızlığı dolayısıyla bizim sahip çıkmamız gereken
bir başarıdır. Çok şükür ki, elimizde hâlâ kamu varlığı kaldı ve bizim
amacımız, o kamu varlığını düzeltmek, daha verimli hale getirmek, muhafaza
etmek ve bu ülkenin kalkınmasında kullanabilmektir. Biz kolayına kaçıyoruz;
hâlâ, o kolaya kaçış sürüyor "satalım da kurtulalım" diyoruz. Oysa,
ödevimiz, bize oy vermiş olan seçmenlerin bize verdikleri ödev bunları
düzeltmek, çalıştırmaktır. Şimdi, haklı çıktığım
noktalar, gerçekten, üzücü noktalardır; bu rapor bile, Anayasa Mahkemesinden
dönen yasaları sıralıyor; Anayasa Mahkemesinden dönen kararnameleri,
Danıştaydan dönen kararları sıralıyor; bu rapor bile, bunlara uyulmadığını
söylüyor. Özelleştirme konusu -öbür yanları, ekonomik, sosyal yanları bir
tarafa- Türkiye'de hukukun yıpranmasında rol oynamıştır ve hukukun bu alanda
yıpranması, öbür alanlarda da yıpranmasına yol açmıştır. Siz özelleştirmedir,
malî konudur, ekonomik konudur diye Anayasa Mahkemesinin ya da idare
mahkemelerinin kararlarına boşverirseniz, ondan sonra öbür mahkemelerin
kararlarına da insanlar boşvermeye çalışırlar, başlarlar ve ondan sonra ihkakı
hak modası başlar, insanlar birbirlerini öldürmeye başlarlar. Bu, birinci
nokta. Yine, raporun 33 üncü
sayfasından 43 üncü sayfasına kadar olan kısımları, bazı konularda ne kadar
haklı olduğumuzu göstermiştir. Çimento konusunda o kadar yanlış bir
özelleştirme politikası izlenmiştir ki, bırakın fiyatların falan düşmesini,
bundan yer yer bölgesel fiyat tekelleri oluşmuştur ve biraz önce konuşan
arkadaşıma biraz gönderme yaparak şunu söyleyeyim: Bugün, Türkiye'nin en güzel,
en verimli çimento fabrikaları bir Fransız kamu şirketinin, bir Fransız
KİT'inin elindedir; Fransız KİT'i (Ciments Français) gelmiş Türkiye'de, sizin,
benim ve babalarımızın çabalarıyla kurulmuş olan fabrikaları işletmektedir. Kim
demiş oralarda, devlet sektörü azalmış da, bilmem, kamunun ekonomideki payı
azalmış diye; hayır, tam tersine, onlar kendi çıkarlarına ustaca kullanmayı
biliyorlar. Ben, burada, örneklere girmeyeceğim. KÜMAŞ'ın nasıl bir yolsuzluk
-bu rapor, ona da dokunuyor- hikâyesi olduğunu, bir KİT'in kasalarının
boşaltılıp, alıcı durumda olan Esbanka nasıl aktarıldığını -mahkemede olduğu
için uzun boylu anlatmayacağım- Petlasta, birinci özelleştirme girişimi için
verilen fiyatın altında, yarısı kadar fiyata nasıl bir satış yapıldığını, bunun
bile nasıl 7 taksite bağlandığını falan da uzun boylu anlatmayacağım ve asıl,
bu raporun da, yine, o bakımdan, arkadaşlarımın, bütün bu aklama çabalarına
rağmen doğruları ortaya koyuşları açısından tebrike şayan olduklarını belirtmek
isterim. Bu raporda bile, artık, bunlar iade edilsin, Süt Endüstrisi Kurumu
gibi, Et ve Balık Kurumu gibi, Türkiye'de hayvancılığı öldürmüş olan Doğu
Anadolu'nun, Kuzeydoğu Anadolu'nun meralarını boşaltmış olan satışlar için
bundan vazgeçelim, verelim artık, yine, tekrar Et-Balık'a, SEK'e denilmekte;
fabrikaların açılmasını, yeniden kamu kuruluşu olarak açılmasını öneren bu
satırlar bakımından tebrik etmek gerekir. Zannediyoruz ki,
oralardaki oy kaymaları, sadece, insanların din duyguları ya da etnik duyguları
dolayısıyla oluyor. Bütün bu yanlış kararların yarattığı sefalet, işsizlik,
yalnız oralarda değil, Türkiye'nin büyük kentlerinin çevrelerinde, varoşlarda
oy kaymalarına yol açıyor. Kızıyoruz, şundan dolayı, bundan dolayı diyoruz;
ama, temelinde bu politikalar yatıyor ve bu politikaların tepkilerini toplayanlar
da, gayet haklı olarak bundan yararlanıyorlar. Kimsenin onlara kızmaya hakkı
yok. Sayın Başkan, konu
güncelleştiği için, bu vesileyle, bazı şeyleri, hiç olmazsa -bu rapor çok eski
olaylara dokunuyor- bugüne ilişkin bazı noktaları dikkatinize getirmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın Soysal,
konuşma sürenizin bitimine 2 dakika kaldı.
2 dakika içinde toparlamaya çalışırsanız, memnun olurum. Buyurun efendim. MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) –
Hay hay Sayın Başkanım. 2 dakika içinde
toparlanacak kadar az rezalet yok; baştan aşağıya rezalet. Benim, kısaca, 2
dakikaya sığacak bir biçimde, olanca açıklığıyla söylemek istediğim şey şudur:
Özelleştirme şöyle yapılsın, böyle yapılsın, bu kısmına karşıyız falan demenin
de artık zamanı geçmiştir; özelleştirme durmalıdır, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı lağvedilmelidir. Kapsamda gözüken kuruluşlar, asıl sahiplerine,
onları yönetmekte olan sahiplerine, dolayısıyla millete iade edilmelidir ve
bizim de aklımızı başımıza toplayıp, bunları düzeltecek, kamunun elinde tutacak
çareleri bulmamız gerekir. Benim, 2 dakikaya
sığdırabildiğim özet sonuç budur Sayın Başkan. Çok teşekkür ediyorum.
(CHP ve FP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Kişisel söz
hakkını kullanan Zonguldak Milletvekili Sayın Mümtaz Soysal'a teşekkür
ediyorum. Şimdi son konuşmacı, Van
Milletvekili Sayın Mahmut Yılbaş. Sayın Yılbaş, konuşma
süreniz 10 dakikadır. Buyurun. MAHMUT YILBAŞ (Van) –
Sayın Başkan, şahsınızda, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu
Meclisin yapmış olduğu araştırma neticesinde düzenlenmiş olan raporu vesile
ederek, özelleştirme konusunda şahsî düşüncelerimi ifade etmeye ve bunu da 10
dakikaya sığdırmaya çalışacağım. Hocam kusura bakma, şu
anda 5-2 yenik durumdayız; öyle ki, o 2 gol de, kişiler tarafından atılmaya
çalışılıyor, özelleştirme taraftarı olanlara karşı; ama, öyle zannediyorum ki,
Türkiye'de, halkın refahı, halkın huzuru dikkate alınmak suretiyle, zaman
içerisinde, özelleştirmeyle ilgili daha değişik düşünceler kamuoyunda daha
sıkça gündeme getirilecektir. Ben, kısaca, bu konuyla ilgili düşüncelerimi üç
başlık altında toplamak istiyorum: Birincisi, ekonomik model
olarak özelleştirme ne? Değerli milletvekilleri,
dünyada, her tarafta, ekonomik rahatsızlıklarla ilgili meseleler gündeme
geldiğinde, özelleştirme, bir zamanlar, gripin gibi, her türlü ekonomik
hastalığa karşı -sadece Türkiye'de değil- tedavi metodu olarak orta yere
konuluyor ve "siz, eğer, özelleştirmeyi yaparsanız, bundan sonra ne nezle
olursunuz ne de grip olursunuz, hiçbir rahatsızlığa uğramazsınız"
deniliyor. Tabiî, bazen, zaman zaman da talihsizlikler oluyor, Asya gripleri
çıkıyor, arkasından Rusya salgınları çıkıyor ve bu, ta Arjantinlere kadar
gidiyor. Bu nasıl oluyor, onu da bilemiyoruz... Demek ki, özelleştirme, her
türlü ekonomik hastalığa, derde deva değilmiş. Değerli arkadaşlarım,
yine, son yıllarda, özelleştirmeyle beraber eşanlamlı olan kelimeler
-Türkiye'de ve dünyada- bir mihraktan, bütün dünyaya basılmaya çalışılıyor.
Nedir o; küreselleşme, globalleşme; özelleştirmeyle hemen hemen eşanlamlı
veyahut da zaman zaman birbirlerinin araçlarıyla ilgili olarak kullanılıyor.
Bunların altyapılarına baktığınızda, dünyada bir yerden, millî devletlerin,
ulusal devletlerin dibine kibritsuyu dökmek için büyük gayretler olduğunu
görüyorsunuz. Bunun için de, yine, sanki semavî bir inançmış gibi, özelleştirme
misyonerlerinin dünyada yaygın hale getirildiğini görüyoruz. Bu, Türkiye'de de var;
siyasetçiler arasında hem de bol miktarda var; sadece siyasetçilerde değil,
siyasî kurumlarda da var. Bugün, burada, sadece birkaç partinin grup sözcüsü
lütfedip kürsüye kadar geldiler, raporu şeklî olarak, işte, şurasında şu var, burasında
bu var, sonra, sonuç bölümünde de şunlar şunlar var, arkadaşlara
çalışmalarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz deyip, ayrıldılar, gittiler.
Diğerleri de, hiç önemsemediler, buraya sözcülerini çıkarıp, özelleştirme
konusunda partilerinin görüşlerini aksettirme hususunda tenezzülde bile
bulunmadılar. Değerli arkadaşlarım,
yıllardır, bu ülkede, siyaset yapıp, görüş farklılıklarından dolayı ülke
insanını karşı kamplara bölenler oldu. Bu ülkede "toprak işleyenin, su
kullananan" diyen insanların peşinden yıllardır milyonlarca insan gitti;
ama, bugün, bakıyorsunuz ki, aynı kişilerin, özelleştirmede, bunu zamanında
öngörmüş olanlardan daha önde koştuklarını görüyoruz ve maalesef, büyük bir
talihsizlik olarak bunun altını çizmek mecburiyetinde kalıyoruz. Değerli arkadaşlarım, en
büyük sıkıntılardan biri de, özelleştirme meselesinin her zeminde tartışılması
meselesi. Bunu, yıllarca, Mümtaz Hocamız, elinden, dilinden geldiği kadar,
kamuoyunda, arkadaşlarıyla beraber savunmaya kalktı. Ancak, özelleştirme konusunda
farklı bir düşünce ortaya çıkarmaya kalktığınızda, bu misyonerler, bu semavî
inanç sahipleri, her yerden üzerinize çullanmaktalar "dinazor"
demekteler "ekonomi dinazorları", "çağdan haberleri yok",
"ekonomiyle alakalı hiçbir bilgileri, çağdaş düşünceleri yok" diyerek
insanın üzerine saldırmaktalar; ama, bugün, geldikleri noktalarda batağın
içerisine, bu düşünce sahiplerinin, batmış olduğunu görüyorsunuz. Görüyorsunuz
ki, özelleştirmeyi yaparken, artık, düşüncelerle değil, silah zoruyla
özelleştirme yapıyorlar. Artık, bakıyorsunuz ki, özelleştirmeyi kamu kurum ve
kuruluşlarında değil, otellerin özel lobilerinde yapıyorlar. Değerli arkadaşlarım,
özelleştirme meselesi, bir ülkenin sadece ekonomik hayatıyla alakalı bir mesele
değildir; üretimdir, sermaye piyasasının oluşturulmasıdır ve dünyada rekabettir
deyip, bunu, bu dar zemine oturtamazsınız. Özelleştirme, bir ülkenin
geleceğiyle ilgili bütün sosyal hayatı içine alan bir meseledir. Bugün içinde
bulunulan sosyal ve ekonomik problemlerin derinlemesinde bu tür zihniyetlerin
türevleri yatmaktadır. Değerli arkadaşlarım,
ülke, bir borç batağındadır ve bu borç batağının sebebi olarak da "kara
leke", "kara delik" denilerek KİT'ler gösterilmektedir; ama,
işin ayrıntılarına inildiğinde, incelemeye başlanıldığında, kara lekelerin,
kara deliklerin başka şeyler olduğu, bu KİT borçlarının birer nokta halinde
kaldığı görülmekte; fakat, bunlar, maalesef, ifade edilmek istenilmemektedir. Evet, KİT'lerin,
ekonomiyle alakalı olarak sıkıntıları olmuştur; ama, hiç kimse siyasî parti
olarak orta yere çıkıp, bunları kendi içerisinde daha verimli hale nasıl
getirebiliriz, nasıl daha fazla rekabete açabiliriz ve üretimlerini nasıl daha
fazla artırabiliriz gibi düşünce üretme konusunda zahmete girmemiştir. Bir
rahatsızlığa yakalanmış gibi, hummaya tutulmuş gibi, satalım da satalım!.. Neyi
sattınız ve sattıklarınızla neler yaptınız?!. Değerli arkadaşlarım,
Demokrat Türkiye Partisi olarak burada açıklıkla kamuoyuna sunuyoruz ve diyoruz
ki: Demokrat Türkiye Partisi, iktidar ortağı veya iktidar olduğunda, özellikle,
doğu ve güneydoğuda ve kalkınmada öncelikli yörelerde özelleştirme mutlaka sona
erdirilecektir; bu birincisi. İkincisi; hayvancılığımızın
bu denli sıkıntıya düşmesinde önemli rolü olan, özellikle doğu ve güneydoğuda
elden çıkarılmış olan Süt Kurumunun ve Et ve Balık Kurumunun kısa zamanda
tekrar devlete kazandırılıp, Türk hayvancılığının inkişafı ve geliştirilmesi
için lokomotif haline dönüştürülmesi sağlanacaktır. Bugün, Doğu Anadolu'da,
özelleştirilmiş olan Et ve Balık Kurumu, maalesef, bunların daha çağdaş, daha
verimli, daha üretken hale gelmesi için alınmış veya özelleştirilmiş
değildir.Değerli arkadaşlarım, bunlar, arsaları için -Ankara'nın
merkezindekinin arsası için özelleştirilmesi gibi, Van'dakinin arsası için
özelleştirilmesi, Kars'ta ve Erzurum'dakilerin arsaları için özelleştirilmesi
gibi- özelleştirilmektedir. Süre beklenmektedir; süre bittiğinde, Et ve Balık Kurumunun
bu arazilerinde, arsalarında gökdelenler yükselecektir. Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. OYA ARASLI (İçel) – Sayın
Yılbaş, SEKA özelleştirilirken, o karar alınırken neredeydiniz? BAŞKAN – Rapor üzerinde
son kişisel konuşmayı yapan Van Milletvekili Sayın Mahmut Yılbaş'a teşekkür
ediyorum. MAHMUT YILBAŞ (Van) –
Sayın Başkanım, bir sataşma var mı yok mu? BAŞKAN – Yok efendim. O
konuşmalar kürsüden yapılmadıkça Meclisi ilgilendirmiyor; dışarıda
tartışabilirsiniz. MAHMUT YILBAŞ (Van) –
Muhatabım hanımefendi olduğu için, cevaplandırmayı da istemiyorum. BAŞKAN – Tabiî... Bu
konuyu dışarıda görüşebilirsiniz. Şu ana kadar, Başkanlığa,
Komisyon ve Hükümetin bir söz istemi gelmedi. Özelleştirme
uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak,
alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla, Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/19, 29, 40,
88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır. Sayın milletvekilleri,
şimdi, gündemin "Oylaması Yapılacak İşler" kısmına geçiyoruz. VI. — OYLAMASI YAPILACAK İŞLER 1. — Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in,
milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle, Anayasanın 84 üncü maddesi
gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düşmesinin oylaması, BAŞKAN – Bu bölümde,
Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker'in milletvekilliğinden istifa etmesi
nedeniyle, Anayasanın 84 üncü, İçtüzüğün 135 ve 136 ncı maddeleri gereğince
üyeliğinin düşmesinin oylamasını yapacağız. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli)
– Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – İstifanın geçerli
olduğu, Başkanlık Divanınca tespit edilmiştir. İstifa önergesini dünkü
birleşimde okutup oylarınıza sunmuş; ancak, karar yetersayısını bulamamıştık. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) – Dünkü gibi devam ediyor mu? BAŞKAN – Hayır, dünkü gibi
devam etmiyor. Şimdi, siz, oylamaya geçerken, yeniden, karar yetersayısının
aranılmasını istiyorsunuz. Oylama sırasında, bu isteminiz dikkate alınacaktır. Anayasanın 84 üncü,
İçtüzüğün 135 ve 136 ncı maddeleri gereğince, Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker'in üyeliğinin düşmesi için, Anayasanın 96 ncı ve İçtüzüğün 146 ncı
maddeleri uyarınca, toplantıya katılanların salt çoğunluğunun kabul oyu
gerekmektedir; yani, verilecek kabul oyları, milletvekilliğinin düşmesi
anlamındadır; ret oyları, düşmenin reddedildiği anlamındadır. MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli)
– Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz. BAŞKAN – Oylama, karar
yetersayının aranılması istenildiği için elektronik sistemle yapılacaktır. Değerli arkadaşlarım,
şimdi, önergeyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Ankara Gördüğüm lüzum üzerine
milletvekilliğinden istifa ediyorum. Gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 14.1.1999 Bahattin
Şeker Bilecik MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli)
– Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Tamam efendim,
üçüncü defa söylüyorsunuz, dikkate alacağım. (DSP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı) YALÇIN GÜRTAN (Samsun) –
Sayın Başkan, açık oylama istiyoruz. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) – Oylamaya geçtik efendim. BAŞKAN – Daha geçmedim. Sayıyorum efendim... SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) – Sayın Başkan, oylamaya geçtiğinizi söylediniz, onun için... ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) –
Hayır hayır, geçmedi daha. BAŞKAN – Efendim, cihazı
henüz hazırlamadım. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) – Ama "oylamaya geçiyorum" dediniz, "cihazla
yapacağınızı" söylediniz. BAŞKAN – Cihazı
hazırlamadım. SAFFET ARIKAN BEDÜK
(Ankara) – Sayın Başkan, tutanaklar burada... "Oylamaya geçiyorum"
dediniz "cihazla" dediniz "cihazla oylamaya geçiyorum"
dediniz... Geçiyorum dedikten sonra dönüş yapamazsınız. BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım,
esasen, tartışmaya gerek yok, arkadaşlar beni uyarıyorlar, açık oylamayla
ilgili talebin yazılı olarak buraya intikal etmesi lazım oylamadan önce. YALÇIN GÜRTAN (Samsun) –
Var efendim. BAŞKAN –Şu anda öyle bir
önerge intikal etmediği için, işarî oy hazırlığını yapacağız. Şimdi, işaretle oylamayı,
karar yetersayısı istenildiği için, elektronik sistemle yapıyoruz. Bildiğiniz gibi, oylamanın
süresi 5 dakikadır. Oylama hazırlıkları cihaz
olarak tamamlandı; düğmeye basıyorum değerli arkadaşlarım; oylarınızı
kullanmaya başlayabilirsiniz. (Elektronik cihazla
oylamaya başlandı) BAŞKAN – Sayın bakanlardan
bazıları yazılı olarak, vekâlet ettikleri bakan adına oy gönderiyorlar.
İşaretle oylamada bu mümkündür, Genel Kurul salonunda hazır bulunmayan bakanlar
adına vekâletle oy verilebilir. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI METİN
BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkanım, 12 bakan var burada, çift kabul ederseniz, tamamı vekâletle temsil
edilmiş olur. BAŞKAN – Bakanların kendi
oylarını sistemden takip etmek durumundayız, vekâleten kullanacakları oyları da
yazılı olarak gönderirlerse, herhangi bir tartışmaya mahal kalmaz. (Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yapılan oylama sonucunda karar yetersayısı bulunamamıştır.
Birleşime bir süre ara vereceğim; ne kadar ara vermemi gruplarımız uygun
bulurlar, önce bir fikir alayım. ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – 15
dakika efendim. BAŞKAN – O zaman, 17.15'te
tekrar toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.56 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 17.15 BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN KÂTİP ÜYELER : Hüseyin YILDIZ (Mardin), Kadir BOZKURT
(Sinop) BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 53 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Birinci Oturumda, Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker'in milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle
milletvekilliğinin düşüp düşmediğini tespit amacıyla yapılan oylamada karar
yetersayısı bulunamamıştı. V. — OYLAMASI YAPILACAK İŞLER (Devam) 1. — Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, milletvekilliğinden
istifa etmesi nedeniyle, Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeliğinin düşmesinin oylaması, (Devam) BAŞKAN – Şimdi, oylamayı
yeniden yapacağız ve karar yetersayısını arayacağız. Oylamanın süresi 5
dakikadır. Kabul oyları,
milletvekilliğinin düşmesi doğrultusunda oy kullanıldığı anlamına gelir; ret
oyları, düşmenin reddedildiği anlamına gelir. Süresi içerisinde
elektronik sisteme katılamayan arkadaşlarımızın, yazılı olarak oylarını
Başkanlığa göndermelerini rica ediyorum; vekâleten oy kullanacak Sayın Bakanlar
Kurulu üyelerinin de, hangi bakan için vekâleten oy kullandıklarını belirten
bir yazıyı Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yetersayısı, bu oylamada da bulunamamıştır. Saat 18.00'de tekrar
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.22 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati
:18.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN KÂTİP ÜYELER
: Hüseyin YILDIZ (Mardin), Ali GÜNAYDIN (Konya) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Bundan önceki oturumda, Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker'in milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle,
Anayasanın 84 üncü, İçtüzüğün 135 ve 136 ncı maddeleri gereğince üyeliğinin
düşmesinin oylamasını yapmıştık; oylamada karar yetersayısı bulunamamıştı. VI. —OYLAMASI YAPILACAK İŞLER (Devam) 1. — Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle,
Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin
düşmesinin oylaması (Devam) BAŞKAN – Şimdi, oylamayı
tekrarlayacağız, karar yetersayısını tekrar arayacağız. Oylama süresi 5 dakikadır. Süresi
içinde elektronik sisteme giremeyen arkadaşlarım teknik servisten yardım
isteyebilirler; yazılı olarak oylarını kullanabilirler. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu
oylama sırasında da karar yetersayısı bulunamamıştır. Şimdi, birleşime kısa bir süre ara
versem, toplantı yetersayısını bulmakta yine güçlük olacak. Gruplarla da,
aralarında görüşmeleri için, isterseniz, saat 20.00 civarına bırakayım, o
arada... TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın
Başkan, Başkanlık Divanının bir kararı var; lütfen uygulayın. BAŞKAN – Efendim, henüz o aşamaya
gelmiş değiliz. TURHAN GÜVEN (İçel) – Geldik
efendim... Geldik... BAŞKAN – O aşamaya gelmeden önce,
Meclisi çalıştırmak bakımından yapabileceğimiz bir husus varsa, grupların
görüşmelerine de fırsat vermek için, ara verme süresini uzun tutmak istiyorum. ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan,
niçin ara veriyorsunuz?!. TURHAN GÜVEN (İçel) – Kapatmanız
lazım Sayın Başkan. Birleşimi kapatın lütfen. BAŞKAN – Grupların tavsiyesine
göre bir karar alacağım; bekliyorum efendim... Görüşün... ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın
Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın Sav. ÖNDER SAV (Ankara) – Dün alınan
karar, birleşim 15.00'te başlar ve gündemin 7 nci sırasına kadar olan işlerin
görüşülmesinin bitimine kadar sürer şeklindeydi; yani, bir ara verme söz konusu
değil. Zatıâliniz, bugün, üçüncü kez karar yetersayısını aradınız ve karar
yetersayısı bulunamadı. Bundan önceki başkanvekillerinin uygulamalarında üç kez
karar yetersayısı bulunamayınca birleşimi kapatmak söz konusuydu. Şimdi, o
aşamaya gelmek istiyorum; kapatalım veya kapatmayalım anlamında bir şey
söylemiyorum; ama, yanlış bir uygulama olmaması için anımsatıyorum. BAŞKAN – Efenim, ben de, zaten o
aşamaya gelmeden önce bir çözüm bulunabilecek mi onu arama bakımından, oturuma
ara vermenin süresi konusunda takdir başkanlara bırakılmıştır; ama, ben bunu
gruplarla da paylaşarak çözümlemek istiyorum. Şimdi, eğer uzlaşabileceğiniz bir
süre varsa, saat 19.00'dan önce de toplanabiliriz ya da -daha sonra- saat
20.00'de de toplanmayı düşünebiliriz diyorum. ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın
Başkan... BAŞKAN – Buyurun Sayın Güney. ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Lütfen,
saat 19.00'a kadar ara verin. Zaten, çalışmak isteyen ve anayasa değişikliğini
görüşmek isteyen gruplar var, arkadaşlarımız var; o saate kadar
taparlanılabilir diye düşünüyorum. Saat 19.00 bizim için uygundur. BAŞKAN – Saat 19.00'da tekrar
toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati : 18.12 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma Saati
: 19.00 BAŞKAN :
Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN KÂTİP ÜYELER
: Hüseyin YILDIZ (Mardin), Ali GÜNAYDIN (Konya) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. Sayın milletvekilleri, bundan
önceki oturumda, Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker'in milletvekilliğinden
istifa etmesi nedeniyle, Anayasanın 84 üncü, İçtüzüğün 135 ve 136 ncı maddeleri
gereğince, üyeliğinin düşmesi oylamasını yapmıştık; bu oylamada karar
yetersayısı bulunamadığı için, birleşime son defa ara vermiştim. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden
devam ediyoruz. VI. —
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER (Devam) 1. — Bilecik
Milletvekili Bahattin Şeker’in, milletvekilliğinden istifa etmesi nedeniyle,
Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin
düşmesinin oylaması, (Devam) BAŞKAN – Oylamayı tekrarlarken,
karar yetersayısını arayacağım. Oylama süresi 5 dakikadır. Oylama işlemine başlıyoruz. (Elektronik cihazla oylama
yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
yapılan bu oylama sonucunda da karar yetersayısı bulunamamıştır. IV. —
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) ÇEŞİTLİ
İŞLER 1. — TBMM
Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın, 20 nci Dönem çalışmalarının sona ermesi
dolayısıyla konuşması BAŞKAN – 20 nci Dönemin son
birleşiminin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Yerimizi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 21 inci Dönem üyelerine bırakacağımız süreç, şu anda başlamış
bulunmaktadır. 21 inci Dönemin, Türkiye'yi, 21 inci Yüzyılın başlangıcında,
uluslararası yarışta daha ileriye götüreceğine inanıyorum. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yeni üyelerine ülkemizin sorumluluğunu devretmeye hazırlanırken,
hepimiz, huzur ve güven duygularıyla doluyuz. Dönemin şartları gereği, bazı
alanlarda eksik bıraktığımız önemli çalışmalar bulunmaktadır. Bununla beraber,
1920'den beri sönmeden tüten millî irade ocağını, milletimiz için ayakta
tutmayı başardık. Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü, tüm dünyaya, bir kere daha kanıtladık. Demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin ebedîliğini gelecek kuşaklara
taşıyacak bilinci, üstün bir sorumlulukla yaşattık. Kurucusu ve ilk Başkanı Büyük
Atatürk'ün milletimiz için belirlediği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma
doğrultusunda tarihî adımlar attık. 19 uncu Dönemdeki katılımcı
demokrasiyi geliştirici doğrultudaki anayasa değişikliklerinin hayata
geçebilmesi için devraldığımız sorumluluğu, uyum kanunlarını çıkararak yerine
getirdik. Toplumumuzun daha huzurlu, daha
güvenli ve daha umutlu bir döneme geçebilmesinin şartlarını hazırlama yolunda
önemli adımlar attık. Bütün bu çabalarda, bizlerle
birlikte bu kutsal çatı altında görev yapan arkadaşlarımızdan ebediyete
geçenleri rahmetle anıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarına katkı sağlayan tüm personelimize ve yasama çalışmalarını
kamuoyuna duyuran basın ve medya mensuplarına, siyasî partilerimizin ve parti
gruplarımızın yöneticilerine, Başkanlık Divanı üyesi arkadaşlarıma, hepiniz
adına teşekkür ediyorum. Sizlere, hem 18 Nisandaki
seçimlerde hem de 18 Nisan sonrası çalışmalarınızda başarılar ve esenlikler
diliyorum. Başkanlık Divanı adına, sizlerle
birlikte yürüttüğümüz çalışmalardaki eksikliklerimiz ve kaçınamadığımız
yanlışlıklar için hoşgörünüze sığınıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Alınan karar gereğince, 18 Nisan
1999 Pazar günü yapılması kararlaştırılan milletvekili genel seçiminin kesin
sonuçlarının, Milletvekili Seçimi Kanununun 37 nci ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 3 üncü maddelerine göre, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye
radyo ve televizyonlarından ilanını takip eden beşinci gün saat 15.00'te
toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. (Alkışlar) Kapanma
Saati: 19.13 VII. —
SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI 1. —Karaman
Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman’a doğalgaz boru hattı verilip
verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Ziya
Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6654) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 17.12.1998 Zeki Ünal Karaman Kayseri-Konya-Seydişehir doğalgaz
boru hattından, bir sanayi şehri olan Karaman’a da hat verilecek midir?
Verilecekse bu ne zaman gerçekleşecektir? T.C. Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 10.2.1999 Sayı
: B.15.O.APK.0.23-300-147.2081 Konu : Yazılı soru
önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMMBaşkanlığı
Genel Sekreterliğinin 28 Aralık 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02- 16675 sayılı yazısı. Karaman Milletvekili Sayın
Zeki Ünal’ın Bakanlığıma tevcih etmiş olduğu 7/6654-16565 esas No.lu yazılı
soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir. Bilgilerinize arz ederim. Prof.
Dr. A. Ziya Aktaş Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Karaman Milletvekili Sayın
Zeki Ünal’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/6654-16565 esas No.lu) Soru : Kayseri-Konya-Seydişehir
doğalgaz boru hattından, bir sanayi şehri olan Karaman’a hat verilecek midir?
Verilecekse bu ne zaman gerçekleşecektir? Cevap : Karaman İli, BOTAŞ Genel
Müdürlüğü tarafından beş bölüm halinde inşa edilmesi planlanan Doğu Anadolu
Doğalgaz Ana İletim Hattı’nın Kayseri-Konya-Seydişehir bölümünde yer
almaktadır. Sözkonusu bölümün yapım ihalesi sonuçlanmış olup, hattın 2000’li
yıllarda tamamlanması öngörülmektedir. Doğu Anadolu Doğalgaz Ana İletim Hattı
ile bu hat güzergâhındaki kentlerde de doğalgaz kullanımının sağlanması
düşünülmektedir. Ayrıca, BOTAŞ’ca doğalgaz
alım miktarının artırılması ve kaynaklarının çeşitlendirilmesi politikaları
doğrultusunda doğalgaz ve LNG satıcısı konumundaki ülkeler ile görüşmeler
sürdürülmektedir. Doğu Anadolu Doğalgaz Ana
İletim Hattı inşaasının planlanan zamanda tamamlanması için çalışmalar yoğun
olarak sürdürülmekte olup, yeterli miktarda gaz arzının temini, devreye giriş
yıllarına göre yeni ve ilave yatırımların tamamlanması ve özellikle kentlerde
kış-yaz dönemi çekiş farklılıklarının dengelenebilmesi için gerekli olan
yeraltı gaz depolama tesislerinin inşa edilmesine paralel olarak, Karaman İline
doğalgaz arzı mümkün olabilecektir. 2. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, Şûra Salonunda
sergilenen bir tiyatro oyununa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Metin
Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/6660) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması için gereğini arz ederim. Lütfi
Yalman Konya 1. Dormen Tiyatrosu
tarafından 6 Kasım’dan itibaren Popcorn adıyla, iki bölüm halinde sergilenen
oyunun afişlerinde, sakıncalı olduğu için (müstehcen) 16 yaşından küçüklerin
izlemesi yasak sayılan bir uyarının olduğu oyunun, adı “millî” olan ve daha çok
zikredilen yaş kuşağının eğitimini üstlenen Millî Eğitim Bakanlığının Şûra
Salonunda, üstelik amacına aykırı olduğu halde sergileme imkânı tanıdığınız,
medya organlarına yansıdığı biçimiyle, doğru mudur? 2. 16 yaşından küçüklere
izlenmesi yasaklanan bir tiyatroya Millî Eğitim Bakanlığı Şûra Salonunu tahsis
etmenize imkân tanıyan yasal dayanağınız var mıdır? Bu dayanağınız hangi yasal
dayanaktır? 16 yaşında küçükler için yasak çerçevesine alınan bir afişi hangi
gerekçelerle M.E.B. Şûra Salonuna astırdınız? 3. Onaltı yaşından
küçüklerin, müstehcen olduğu için izlenmesi yasak sayılan böyle bir tiyatronun
desteklenmesinin “Millî Eğitim Politikanızla” ilgisi var mıdır? T.C. Millî
Eğitim Bakanlığı Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 8.2.1999 Sayı
: B.08.0.APK.0.03.05.00-03/322 Konu : Soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının
28.12.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-16676-7/6660-16579/38158 sayılı
yazısı. Konya Milletvekili Sayın
Lütfi Yalman’ın “Şûra Salonunda sergilenen bir tiyatro oyununa ilişkin” yazılı
soru önergesi incelenmiştir. Bakanlığımıza ait Şûra
Salonu, kurum ve kuruluşlarca yapılan çeşitli toplantılar, dernek, vakıf ve
benzeri kuruluşların etkinliklerine ücret karşılığı belirli sürelerle tahsis
edilmektedir. 1. Dormen Tiyatrosu Ankara
turnesi için Şûra Salonunu kiralamış, genel hükümler çerçevesinde kullanmıştır. 2. Tahsis ve kiralama
işlemi ile tahsis yönergesinin uygulaması Bakanlığımız İdarî ve Malî İşler
Dairesi Başkanlığınca yapılmaktadır. 3. Şûra Salonu Dormen
Tiyatrosundan önce 15-21 Mart 1997’de Beşiktaş Kültür Merkezi’nin gösterisi
kapsamında Cem Yılmaz’a, 28-29 Kasım 1997’de Virgül Tiyatrosuna, 9 Ocak-8 Şubat
1998 tarihinde ise Yılmaz Erdoğan’a ücret karşılığında tahsis edilmiştir. Ankara
Sanat Festivali de her yıl Şûra Salonunda yapılmaktadır. Bilgilerinize arz ederim. Metin
Bostancıoğlu Millî
Eğitim Bakanı 3. — Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, Kredi ve
Yurtlar Kurumu Muğla Erkek Öğrenci yurduna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Metin Bostancıoğlu’nun yazılı cevabı (7/6683) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Millî Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz
ederim. Mustafa
Kul Erzincan Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı Kredi ve Yurtlar Kurumu Muğla Erkek Öğrenci Yurdunda, öğrenciler son
derece sağlıksız koşullarda barınmaktadırlar. Musluklardan akan suyun çamurlu
olması, temizlik ve içme amaçlı kullanılması durumunda son derece tehlikeli
sonuçlar doğurabilecektir. Yatak sayısı ve çalışma odalarının da yetersiz
olduğu yurtta öğrencilerin şikâyetleri dikkate alınmamaktadır. 1. Yurt idaresinin bütçesi
bu sorunlara çözüm bulmak için yeterli değil midir? 2. Yurdun sorunlarına dair
yurt idaresinden size herhangi bir talep gelmiş midir? 3. Yurdun su sorununun
çözümü için herhangi bir girişimde bulunulmuş mudur? 4. Yurtta salgın
hastalıklara karşı herhangi bir önlem alınmış mıdır? 5. Bu sorunlar yaşanırken
yurt idaresinin yurdun çervesine duvar ördürdüğü, ellerindeki bütçeyi bu işlere
kullandığı doğru mudur? T.C. Millî
Eğitim Bakanlığı Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 8.2.1999 Sayı
: B.08.0.APK.0.03.05.00-03/321 Konu : Soru önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMM Başkanlığının
4.1.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-16726-7/6683-16628/38295 sayılı yazısı. Erzincan Milletvekili
Sayın Mustafa Kul’un “Muğla Erkek Öğrenci Yurduna ilişkin” yazılı soru önergesi
incelenmiştir. Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu GenelMüdürlüğüne bağlı olarak hizmet veren Muğla Erkek Öğrenci
Yurdu, şehir merkezine 6-7 km. uzaklıkta, Kötekli Köyündeki Muğla Üniversitesi
kampus alanı içerisindedir. Muğla Üniversitesi’nin
öğrenci sayısında zaman içindeki artış yurda olan talebi de artırmaktadır.
1998-1999 öğretim yılında 638 öğrenci yurta barınmak için başvurmuş, Kasım 1998
itibariyle tamamı yerleştirilmiştir. 1. Öğrencilere daha uygun
barınma ortamı sağlamak amacıyla mevcut yurt binasının bulunduğu alana 1000
kişilik yurt yapımı ihale edilmiş olup, en kısa sürede inşaata başlanacaktır. 2. Yurtlar, GenelMüdürlük
yetkilileri, Kurum Müfettişleri ve bağlı oldukları bölge müdürlüklerince
denetlenmekte, karşılaşılan sorunların imkânlar dahilinde giderilmesine
çalışılmaktadır. 3. Muğla Erkek Öğrenci
Yurdu’nun içme suyu, şehir merkezinden uzak olması nedeniyle Kötekli Köyündeki
su kuyularından sağlanmaktadır. Muğla Üniversitesi, Üniversite tarafından
işletilen kız yurdu, özel bir hastane ile bölgede bulunan turistik tesisler de
aynı suyu kullanmaktadır. Muğla Belediye
Başkanlığına, yurdun suyunun Belediye tarafından karşılanması için teklifte
bulunulmuş, ancak mümkün olmayacağı bildirilmiştir. 4. Su kuyularının bakımı,
onarımı, ilaçlanması ve tahlili ilgili köy muhtarlığınca yapılmaktadır. Yurt
yönetimince de zaman zaman yurt blok ve eklentilerinden su numuneleri alınarak
tahlil yaptırılmakta, temiz ve sağlıklı olduğu neticesi alınmaktadır. 1990
yılından beri hizmet veren yurtta şimdiye kadar sudan dolayı sağlık sorunu
olmamıştır. 5. Yurtlarda ihata duvarı
öğrencilerin güvenliğinin sağlanması açısından gerekmektedir. Sözkonusu yurt
hizmete girdiğinden beri ihata duvarının açık olan bölümü yaptırılarak, yurda
giriş ve çıkışlar kontrol altına alınmış, kim olduğu bilinmeyen kişilerin yurt
alanına girerek çıkarabileceği muhtemel olaylar önlenmiş, öğrencilere rahat ve
huzurlu bir barınma ortamı sağlanmıştır. Bilgilerinize arz ederim. Metin
Bostancıoğlu Millî
Eğitim Bakanı 4. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, üretim ve pazar
kapasitesinin artırılmasına yönelik önlemlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Metin Şahin’in yazılı cevabı (7/6700) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 23.12.1998 Lütfi
Yalman Konya 1. 1 Temmuz 1997 - 23
Aralık 1998 tarihleri arasında kaç şirket kapanmış, kaç esnaf ve sanayici
işyerini kapatmıştır? 2. 1 Temmuz 1997 ile 23
Aralık 1998 tarihleri arasında kaç işçi işten çıkarıldı? İşsiz kalan insanların
yeniden iş bulmasını sağlayıcı nitelikte tedbirler alınmış mıdır? Bu tedbirler
nelerdir? 3. Üretimin ve Pazar
kapasitesinin artırılmasına dönük önlemleriniz var mıdır? Bu önlemleriniz
nelerdir? T.C. Sanayi
ve TicaretBakanlığı Basın
ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 10.2.1999 Sayı
: B.14.BHİ.01-51 Konu : Yazılı soru
önergesi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi : 5.1.1999 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02.-7/6700-16646/38344 sayılı yazınız. Konya Milletvekili Lütfi
Yalman’ın, tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/6700) esas nulu yazılı
soru önergesinde 1 inci ve 3 üncü sorulara ilişkin cevabımız ekte takdim
edilmiştir. Sözkonusu önergede 2 nci
soru ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının faaliyet alanına girmekte
olup, Bakanlığımla bir ilgisi bulunmamaktadır. Bilgilerinizi ve gereğini
arz ederim. Metin
Şahin Sanayi
ve Ticaret Bakanı Konya Milletvekili Lütfi
Yalman’ın Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız Cevap 1. Temmuz 1997-23
Aralık 1998 tarihleri arasında 814 adet Anonim Şirket, 1697 adet Limited şirket
olmak üzere toplam 2511 adet şirket kapanmıştır. Cevap 3. Bilindiği üzere,
ülkemizde doğrudan devlet müdahalesinden uzak bir uygulama olan serbest piyasa
ekonomisi uygulanmaktadır. Ancak, üretimin ve Pazar kapasitesinin artırılmasına
yönelik gelişmeler ve sorunlar Bakanlığım Kuruluş kanunu ile verilen yetkiler
çerçevesinde izlenmektedir. Sanayicilerimizin ve iş adamlarımızın herhangi bir
engelle karşılaşmamalarını temin amacıyla, Bakanlığımın yetki alanına giren
konularda her türlü destek ve kolaylık sağlanmaktadır. Bu çalışmaların daha
verimli ve etkin olması amacıyla TSEile yapılan protokol çerçevesinde ISO 9000
Kalite Güvencesi Sistem Belgesi alınmıştır. Bu sayede, Bürokratik engellerin
asgariye indirilmesi ve hizmette kalitenin sağlanması gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Bakanlığıma bağlı
“Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı”
(KOSGEB) aracılığıyla, gerek üretimin ve gerekse Pazar kapasitesinin
artırılmasına yönelik gerekli önlemler alınmıştır. Bu önlemler; – Danışmanlık hizmetleri – Laboratuvar destekli
belgelendirme hizmetleri – ISO 9000 Belgesi alacak
firmaları yatırıma yönlendirme, yurtdışı ihtisas fuarına destek. – Tezgâhların % 50’si
KOSGEBtarafından karşılanarak ortak kullanım atölyeleri kurmak. – Bilgilendirme programı – Doğu Anadolu ve G.D.
Anadolu Bölgesine yönelik özgün projeler hazırlamak ve uygulamak. Ayrıca Bakanlığım Sanayi
Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, yerine getirdiği görevlerin birçoğu
ülkemizde sanayinin geliştirilmesine, bunun sonucu olarak da sanayi üretiminin
ve sanayi ürünlerin iç Pazar paylarının artırılmasına yöneliktir. Bu görevler ve
gerçekleştiriliş amaçları aşağıda belirtilmiştir. 1. Sanayi Potansiyeli ve
Yatırım Alanları Araştırmaları İllerimizin mevcut yeraltı
ve yerüstü kaynaklarını tespit ederek bu potansiyele dayalı olarak illerde
gerçekleştirilebilecek sanayi yatırımlarının tespitine yönelik bu araştırmalar
ile yatırımcılarımıza, hangi ilde hangi yatırımları gerçekleştirebilecekleri
konusunda ışık tutulmaktadır. Bu araştırmalar, başta
araştırma yapılan illerdeki kamu kurum ve kuruluşları ile sanayi ve ticaret
odalarına, Başbakanlık, DPT, Kalkınma Bankası, Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlıkları ile üyelerine duyurulmak üzere, Ankara, İstanbul, İzmir,
Kocaeli vb. gibi geliştirilmiş illerin sanayi ve ticaret odalarına
gönderilmektedir. 2. Yarım Kalmış Yatırımlar
ve Darboğazda bulunan işletmeler araştırması İllerimizde herhangi bir
konuda fizikî yatırıma başladığı halde değişik sebeple yarım kalmış yatırımlar
ile işletme aşamasında darboğazı bulunan işletmeler tespit edilerek,
rehabilitasyonla üretime geçirilebilecek yatırımlar ortaya çıkarılmaya
çalışılmaktadır. Bu yatırımların Kalkınma Bankası vb. gibi kuruluşların kredi
desteği ile üretime geçebilmeleri için gerekli alt yapı oluşturulmaktadır. Dar boğazda olan
işletmelerin daboğazda oldukları sorunların giderilmesi için yapılması gereken idarî,
teknik ve malî desteklerin sağlanmasına yönelik tedbirler alınmaktadır. 3. Sektör Araştırmaları Sektörlerin bugünkü
durumlarını sorun ve darboğazlarını ortaya koymak ve sorun ve darboğazların
giderilmesi için alınması gereken tedbirlerin tespitine yönelik bu araştırmalar
ile sektörel sorun ve darboğazların çözümü için politikalar oluşturulmaya çalışılmaktadır. 4. Fizibilite Etütleri Bakanlığımca, çok ortaklı
şirketler ile Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Faaliyette bulunacak
diğer şirketlerin fizibilite etütleri ücretsiz olarak hazırlanarak, fizibilite
hazırlama için ödeyecekleri ücreti yatırma kanalize etmeleri sağlanmaktadır. 5. Sanayi Profilleri Birer fizibilite özeti
niteliğinde olan sanayi profilleri ile, profil konusu yatırım hakkında
yatırımcıya kısa teknik ekonomik ve malî bilgiler verilerek, yatırımlar
tanıtılmakta ve yatırımcı bilgilendirmeye çalışılmaktadır. 6. Üniversite-Sanayi ve
Teknoloji Geliştirme Merkezine Mevzuat Çalışmaları Sanayimizin sağlıklı
gelişmesini temin etmek amacıyla üniversitelerimizin bilim potansiyelinden
faydalanılmasını ve üniversite sanayi işbirliğinin sağlanmasına yönelik
kanundaki sorunları giderecek düzenlemeler gerçekleştirilmiş, ülkemizin
teknoloji üreten ülkeler arasında yer almasını sağlayacak teknoloji geliştirme
bölgeleri kanun tasarısı ise sonuçlanma aşamasına getirilmiştir. 7. Teknoloji Destekleri Yeni teknoloji geliştiren
firmalara maddî imkân sağlamak amacıyla teşvikler sağlanmaya çalışılmaktadır.
Bu amaçla TUSAŞ’a 19 kişilik yolcu uçağı ve zirai mücadele projelerini
geliştirmesi için maddî destek sağlanmaktadır. 5. — Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, RTÜK
tarafından iptal edilen yerel televizyonların frekans ihalelerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün yazılı cevabı (7/6706) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın,
delaletinizle Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. HasanHüseyin
Öz Konya Sorular : 1. Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, geçen yıl yapılan yerel televizyonların frekans ihalesini iptal
etmiştir. Bu çerçevede : a) Kanunlar çerçevesinde
yapılan, itiraz süresi geçmiş ve RTÜK tarafından resmî yazıyla tescillenmiş
yerel televizyonların frekans ihaleleri, şimdi hangi gerekçeyle iptal
edilmiştir. b) Bu iptal kararı,
kazanılmış bir hakkın gaspı değil midir? c) Bu karar, hangi hukukî
dayanaktan haraket edilerek alınmıştır? d) RTÜK yasası
çerçevesinde kurulan televizyonlardan şimdi ihaleye girebilmeleri için
“güvenlik soruşturması” istenmektedir. Hem 3984 sayılı yasa, hem de basın
kanunu kapsamında kuruluş ve işleyişi denetim altında tutulan televizyonlarda,
şimdi ek olarak hangi sebepten dolayı “güvenlik soruşturması” istenmektedir? Bu
güvenlik soruşturması, hangi merci tarafından ve hangi kriterler gözönünde
bulundurularak yapılacaktır? 2. RTÜK, kablolu yayın
lisansı olan bazı TVkanallarının lisansını 31 Aralık 1998 tarihi itibariyle
neden iptal etmektedir? Mesele Türk Telekom’daki kablolu kapasite yetersizliğinden
kaynaklandığı halde, niçin televizyonlar cezalandırılmaktadır? 3. Tüm bu gelişmeler,
basının en önemli teminatı olan ve anayasada da ifadesini bulan “basın
özgürlüğü” ilkesini tehlike altına sokmaz mı? T.C. Devlet
Bakanlığı 9.2.1999 Sayı
: B.02.0.006/00005 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi : Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının 8.1.1999 gün ve B.02.0.KKG.0.12/06-907-16/117
sayılı yazısı. Konya Milletvekili Hasan
Hüseyin Öz’ün Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması
tensip edilen 7/6706-16653 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevap ekte
gönderilmektedir. Bilgilerinize arz ederim. Fikret
Ünlü Devlet
Bakanı T.C. Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu Başhukuk
Müşavirliği 26.1.1999 Sayı
: A.01.1.RTÜ.0.01.02.99/85/599 Sayın Fikret Ünlü Devlet Bakanı İlgi : T.C. Devlet
Bakanlığının 11.1.1998 tarihli ve B.02.0.017.800/(08)32 sayılı yazısı. İlgi yazı ekinde Üst
Kurulumuza gönderilen ve Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün Başbakanımıza
tevcih ettiği ve tarafınızdan cevaplandırılmasının tensip edildiği belirtilen
yazılı soru önergesine ilişkin değerlendirmemiz şöyledir; 1. a) 3984 sayılı Kanunun
40 ıncı maddesinde kanal ve frekans tahsisi şartları ile ihale usullerinin Üst
Kurul tarafından hazırlanacak Yönetmelik ile düzenleneceği hükmü yer
almaktadır. Ancak bugüne kadar, Kanunun amir hükmü gereğince sadece kanal ve
frekans tahsisine inhisar eden bir Yönetmelik yapılmamıştır. Bu boşluğu ortadan
kaldırmak ve kamu malı niteliğinde olan kanal ve frekansların kullanımındaki
kargaşayı ve hiçbir bedel ödenmeden kullanımını önlemek maksadıyla ulusal,
bölgesel ve yerel radyo ve televizyon kuruluşlarına yayın lisansı ve izni
vermeye yönelik usul ve esasları düzenleyen yeni bir yönetmelik hazırlanması
amacıyla yapılan çalışmalar nihayet tamamlanmış olup; Yönetmelik Resmî Gazetede
yayımlanmak üzere 29 Aralık 1998 tarihinde Başbakanlığa sunulmuştur. Buna göre; 10.3.1995 tarih
ve 22223 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girenRadyo ve Televizyon
Yayın İzni ve Lisans Yönetmeliği, başlığı da dahil olmak üzere kapsamlı
hükümlerle değiştirilmiş ve yeni hükümler eklenmiştir. Yukarıda da açıklandığı
gibi, Yönetmeliğin yürürlüğe girmesini müteakip kanal ve frekans tahsisi için
ihaleler yapılacak ve yayın lisansı ve yayın izni işlemleri süratle
tamamlanacaktır. b-c) Özel radyo ve
televizyon kuruluşlarına frekans tahsis işlemlerinde devletin Anayasamızda
belirtilen vazgeçilmez niteliklerine ve bu konuda uyulması zorunlu hükümlerine
aykırı yayın yapan kuruluşlara karşı gerekli önlemlerin alınması ve kanal ve
frekans tahsisi şartları ile bunlara ilişkin ihale usulleri ile ilgili yeni
düzenlemeler getirilmesi 3984 sayılı Kanunun amir hükmüne ve amacına uygun
olup, yayın kuruluşları açısından bir hak kaybı ya da diğerleri lehine yeni bir
hakkın doğumu da sözkonusu değildir. Kaldı ki; yapılan
ihalelerin o tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve şartnamede öngörülen süreler
içinde onanmamış olması ve 1 yılı aşkın süre içinde yayın kuruluşları ile
karşılıklı olarak ihale sözleşmesinin imzalanmamış olması sebebiyle bu durumun
zımni bir iptal süresi sayılması ve ayrıca yeni hazırlanan Yönetmeliğe göre
ihaleye katılacak kuruluşlar için öngörülen şartların değişik olduğu gözönüne
alınarak idarenin aynı konu ile ilgili yaptığı düzenlemelerde istikrarın ve
insicamın sağlanması öngörülmüştür. d) Yazılı Soru Önergesinde
sözü edilen “güvenlik soruşturması” adı altında bir tanım, hazırlanan
Yönetmelikte yer almamıştır. Kastedilen, yayın kuruluşlarının ortaklarıyla
Yönetim Kurulu Başkanı ve Üyeleri hakkında Başbakanlıktan alınacak olan ve
ulusal güvenlik açısından sakınca bulunmadığını gösterir belge” ise bunun
istenmesi radyo ve televizyon yayıncılığının gücü ve özelliği gereği Anayasal
zorunluluktur. Şöyle ki; Başbakanlık ile varılan
mutabakat çerçevesinde, RTÜK’ün istihbarat kuruluşlarına talimat verme yetkisi
olmadığından, bu belgenin Başbakanlıktan alınması öngörülmüştür. 1982 Anayasası ile 3984
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Anayasa ve
İdare Hukuku açısından incelendiğinde; T.C. 1982 Anayasasının
“Başlangıç”ı ve 1,2 ve 3.” Maddeleri bütün kurumları ve kişileri bağlar. T.C. Devletinin Ülkesinde,
hiçbir örgüt, hiçbir kişi; millî güvenlik, toplum bütünlüğü, kamu düzeni
kavramlarının özünü, esasını oluşturan, Anayasa’nın sözü edilen maddelerini
asla ihlal edemez. Hiçbir siyasî, iktisadî, hukukî, toplumsal kültürel faaliyet,
ne ad altında olursa olsun bu hükümlerin etkinliğini azaltıcı bir biçimde
sürdürülemez. Bunun açık kanıtı, Anayasanın 14 üncü maddesidir.Bu ilke
“Anayasanın hiç bir hükmünün, Anayasada yeralan hak ve hürriyetleri yok etmeye
yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamayacağı”
hükmüdür. Anayasanın 1, 2 ve 3 üncü
maddeleri Türk Hukuk Düzeni’nin temel normlarıdır. Bu temeli çökertmeye matuf
idarî faaliyetler, hangi kurum, kuruluş veya organ tarafından yapılırsa
yapılsın daha “bastırma tedbirlerine” gidilmeden önce “önleme tedbirleri” almak,
bu konuda idareyi oluşturan tüm kurum ve kuruluşlara emirler vermek gerekli
uyarıları yapmak; emir veya uyarıların yerine getirilip getirilmediğini izlemek
“Hükümetin” aslî ve zorunlu görevidir. Radyo ve Televizyon
Üstkurulu tarafından, sözü edilen mevzuat hazırlanırken şirketlere,
değerlendirmede teknik ve ekonomik kıstasların yanında “ulusal güvenlik
gereklerinin” de gözönünde bulundurulacağının işin başında bildirilmesi
amaçlanmıştır. 2. 30 Aralık 1998 tarih ve
98/47 No.lu Üstkurul toplantısında alınan 9 sayılı kararla; a) Muhtelif tarihlerde kablolu
yayın ortamında yayın yapmak üzere yayın lisansı almış olan yayın
kuruluşlarından “Radyo ve Televizyon Üstkurulu Kablolu Yayın Lisans ve İzin
Yönetmeliği”nin 24 üncü maddesi gereğince yayın lisansının veriliş tarihinden
itibaren altı ay geçmiş olmasına rağmen 31.12.1998 tarihine kadar Türk
Telekomünikasyon A.Ş. ile sözleşme akdedememiş olan yayın kuruluşlarının,
Üstkurulumuza müracaat ile lisans aldıkları tarihlere ilişkin sıra hakları
saklı kalmak kaydıyla 9 Aralık 1998 tarih ve 98/44-3 sayılı kararımız gereğince
sözkonusu lisanslarının iptal edilmesine, b) Türk Telekomünikasyon
A.Ş. ile en geç 31.12.1998 tarihi itibariyle sözleşme yapmış olanlar varsa
bunların teknik denetim raporlarının olumlu olması halinde yayın izinlerinin
verilmesine, bu tarihten sonra sözleşme yapacak yayın kuruluşlarına da (a) bendi
gereğince düzenlenecek sicil sıra numarasına göre ve gerekli şartları
taşımaları halinde yayın izni verilmesine, c) Kurulumuzdan yayın
lisansı almış olmakla birlikte halen Türk Telekomünikasyon A.Ş. ile sözleşme
yapamamış olan yayın kuruluşlarından sıra ve haklarından tümüyle vazgeçmek
isteyen kuruluşlara yatırmış oldukları paralarının tamamının, sırada kalmak
isteyenlere de talepleri üzerine 500 000 000.- TL’nin bloke edilerek bakiye 4
500 000 000.- TL’nin iade edilmesine, d) (a), (b) ve (c)
bentlerindeki hususları gerçekleştirmek ve ilerideki uygulamaları
kolaylaştırmak amacıyla “Radyo ve Televizyon Üstkurulu Kablolu YayınLisans ve
İzin Yönetmeliği”nde gerekli değişiklik ve düzenlemelerin yapılmasına karar
verilmiştir. Kararda da değinildiği
gibi “Radyo ve Televizyon Üstkurulu Kablolu Yayın Lisans ve İzin
Yönetmeliği”nin 24 üncü maddesinde “Kablolu Yayın Lisansı verildiği tarihten
itibaren 6 ay içerisinde kablo işletmecisiyle yayın iletimi sözleşmesi
akdetmeyen ve/veya yayın izni alma şartlarını yerine getirmeyen...” kuruluşlara
verilen kablo yayın lisanslarının iptal edileceği hükmü öngörülmüş olup,
yapılan işlem yönetmelik hükmü gereğinin yerine getirilmesidir. 3. Bütün bu açıklamalara
ilave olarak kanal ve frekans bandı tahsisi ile yayın izni ve lisansı vermek ve
bütün bunları iptal etmek yetkisi Üstkurul’a aittir. Yapılanlar “basın
hürriyeti” kavramı ile ilgili bir olay değildir. “Kamu yararı ve hizmet
gerekleri” çerçevesinde düzenleme yapılmıştır. Sonuç olarak; burada
yapılan yayın engellemesi veya yayına sansür getirilmesi değildir. Bir frekans
tahsisidir. Bu da bir idarî işlemdir. İdare tahsisi işleminde kamuya ait bir
hakkı veya bir imtiyazı, belirli şartlar çerçevesinde özel bir şahsa vermekte
olup; kamu düzenini koruyacak Anayasal tedbirleri almakla yükümlüdür. Bilgilerinize arz ederim. Kutlu
Savaş Radyo
ve Televizyon Üstkurulu Başkanı 6. — Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun,
MKEK’nca kamu personeline tabanca ve av tüfeği satışının taksitle yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Metin Şahin’in
yazılı cevabı (7/6714) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Sanayi
ve Ticaret Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ve talep ederim. Cafer
Tufan Yazıcıoğlu Bartın Soru : Makine ve Kimya
Endüstrisi Kurumunca üretilen Kırıkkale tabancalar ile av çiftelerinin kamu
sektöründe çalışan personele taksitle satışı yapılmakta mıdır? Yapılmakta ise
silahlanmayı teşvik eden ve de özellikle bu silahın alınıp devir edilmesi yoluyla
kamu personeli dışında silahlanma yaratan bu uygulamadan dönülmesi düşünülüyor
mu? T.C. Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı Basın
ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 10.2.1999 Sayı
: B.14.0.BHİ.01-52 Konu : Yazılı soru
önergesi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi : TBMMBaşkanlığının
6.1.1999 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6714-16683/38420 sayılı yazısı. Bartın Milletvekili Cafer
Tufan Yazıcıoğlu’nun “MKEK’nca kamu personeline tabanca ve av tüfeği satışının
taksitle yapılıp yapılmayacağına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını
istediği (7/6714) esas no.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte
takdim edilmiştir. Bilgilerinizi ve gereğini
arz ederim. Metin
Şahin Sanayi
ve Ticaret Bakanı Bartın Milletvekili Cafer
Tufan Yazıcıoğlu’nun Yazılı Sorularına İlişkin Cevaplarımız M.K.E. Genel Müdürlüğünce
üretilmekte olan Kırıkkale marka tabanca ve av çiftesi Emniyet Genel Müdürlüğü
ve diğer yetkili makamlardan silah satın alma belgesi temin etmiş olan kamu
sektörü personeline kredili olarak satılabilmektedir. Daha önceki yıllarda da
av tüfeklerinin taksitle piyasaya satışları yapılmıştır. Bu uygulamanın amacı
herhangi bir şekilde silahlanmayı teşvik olmayıp silah satın alma yetkisine
sahip bulunan kamu personeline ödeme kolaylığı sağlamakla sınırlıdır. Kırıkkale tipi tabanca ve
av çifteleri M.K.E. Genel Müdürlüğü satış ünitelerinde sıra beklemeden
pazarlanmakta olduğundan, rant temini amacıyla devredilmeleri de bahis konusu
olmamaktadır. Ayrıca M.K.E. Genel
Müdürlüğünde şu anda kredili satış kapsamına dahil edilmeden sıra beklemeksizin
pazarlanmakta olan çeşitli tip ithal malı tabanca ve av tüfekleri, Karadeniz
Silah Projesi çerçevesinde üretilen tabancalar, sarsılmaz imalatı tabancalar ve
zor alım silahların satış miktarları ile karşılaştırıldığında, kamu
görevlilerine taksitle satılmakta olan Kırıkkale tipi tabanca ve av
tüfeklerinin çok küçük bir miktar oluşturduğu görülecektir. BİRLEŞİM 53’ÜN SONU |
|