Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 68 YASAMA YILI : 4

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

37 nci Birleşim

24 . 12 . 1998 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Kubilay’ın Menemen’de şehit edilişinin 68 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

2. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, GAP’ın ülke ekonomisine etkileri ve bu projenin devamı için önümüzdeki bütçelere gerekli ödeneklerin konulmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Salih Yıldırım’ın cevabı

3. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, antepfıstığında kanserojen madde bulunduğu spekülasyonlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için Muğla Milletvekili E. Yalım Erez’in görevlendirildiği ve yeni bakanların atanmaları yapıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu listesinin gönderileceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1853)

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan kanun tasarı ve tekliflerinden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1854)

3. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan kanun tasarı ve tekliflerinden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin tezkeresinin işlemden kaldırıldığına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1855)

4. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan kanun tasarı ve tekliflerinden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1856)

5. – (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının; Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1857)

6. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, (9/29) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/400)

7. – Afyon Milletvekili Yaman Törüner’in, (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/401)

8. – Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.1998 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1858)

III. – ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun 29.12.1998 salı günkü birleşiminin saat 13.00’te başlamasına ve bu birleşimde sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Danışma Kurulu önerisi

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19 arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı, İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 743)

V. – SEÇİMLER

A)KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – (9/33) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi

2. – (9/34) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, üniversitelere başörtüsü ile gidilmemesi için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6555)

2. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, terör örgütü hakkındaki mahkeme kararlarına ve iadesiyle ilgili olarak Suriye’den talepte bulunup bulunmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6566)

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale-Delice-Halitli Köyünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6570)

4. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, İstanbul’da öğretmenler gününde bazı öğretmenlerin güvenlik görevlilerince dövüldüğü iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6580)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Elektronik cihazla yapılan yoklama sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 24 Aralık 1998 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.22’de son verildi.

Uluç Gürkan Başkanvekili

Ünal Yaşar Haluk Yıldız Gaziantep Kastamonu Kâtip Üye Kâtip Üye

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

24 Aralık 1998 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Haluk YILDIZ (Kastamonu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37 nci Birleşimini açıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Kubilay’ın Menemen’de şehit edilişinin 68 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, Kubilay’ın Menemen’de şehit edilişinin 68 inci yıldönümü nedeniyle, Tekirdağ Milletvekili Sayın Fevzi Aytekin’in.

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

FEVZİ AYTEKİN (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet tarihimizde “Menemen Olayı” olarak bilinen olayda şehit düşen Kubilay’ın ölümünün 68 inci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Mustafa Fehmi Kubilay, 1906 yılında doğmuş, Bursa Öğretmen Okulunu bitirmiş, bir cumhuriyet öğretmenidir; askerlik görevini yedeksubay olarak Menemen’de yapmaktadır ve 24 yaşındadır; tarih 23 Aralık 1930; kendisini mehdî olarak tanıtan Derviş Mehmet ile arkadaşları, Menemen’in 72 bin kişilik halife ordusuyla kuşatıldığını söyleyerek, halkın yeşil bayrak altında toplanmaları gerektiğini duyurmuşlar ve “şeriat isteriz” diyerek sokaklarda topluca harekete geçmişlerdir.

Gösterilerin kısa zamanda tam bir irtica hareketine dönüşmesi üzerine, Menemen’de yedeksubaylığını yapan Mustafa Fehmi Kubilay, olayı bastırmak için, bir manga askerle, başkaldıranları durdurmaya çalışmıştır; ancak, gözü dönmüş caniler “din elden gidiyor” çığlıklarıyla ilkin kendisini yaralamış, daha sonra da camiin musalla taşına yatırarak başını kesmişlerdir; bu sırada kendilerine engel olmak isteyen 2 mahalle bekçisini de maalesef öldürmüşlerdir. Gözlerini kin ve nefret bürümüş yobazlar, bununla da yetinmeyerek, Kubilay’ın gövdesinden ayrılmış başını yeşil bayrağın ucuna bağlayarak Menemen sokaklarında gezdirmişlerdir. Daha on yıl önce Yunan işgali altında inleyen Menemen’de böyle bir olayın yaşanması, ilginçtir ve ibret vericidir.

Menemen olayı, genç cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait İsyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayıdır. Yetmişbeş yıllık cumhuriyetimizin çeşitli dönemlerinde bu tür faaliyetler görülmüştür. Halkımızın dinî duygularının istismarıyla zaman zaman palazlanan irticaî faaliyetlere müsamaha edildiği ya da görmezlikten gelindiği takdirde neler olabileceği ortadadır.

Millî varlığımızı tahrip ederek birlik ve beraberliğimizi zayıflatmayı hedef alan içten ve dıştan gelecek her türlü tehdide karşı halkımızın ve tüm anayasal kurumlarımızın uyanık olması ve bu tür faaliyetlere karşı koyması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetini, Atatürk ilke ve inkılaplarını korumak için hayatlarını feda eden, başta Kubilay olmak üzere, bütün şehitlerimizi şükranla anıyor, aziz ruhları önünde saygıyla eğiliyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aytekin.

Gündemdışı söz üzerinde, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay konuşacak.

Buyurun Sayın Uluğbay. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kubilay’ın şehit edilişinin yıldönümünde konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisimize bir gündemdışı konuşmayla getirip, Yüce Meclisimizin Kubilay’ın ruhunu şad etmesine fırsat yarattığı için, değerli arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugün Van’da bir askerî aracımıza yapılan canlı bir bomba saldırısı nedeniyle hayatlarını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerken, ailelerine de güç ve sabır diliyorum.

Kubilay, Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği gençlerden birisi idi, Atatürk ilke ve inkılaplarına aklı ve gönlüyle bağlı bir öğretmendi ve yedeksubay olarak askerliğini yapıyordu; cumhuriyetin kuruluşunu izleyen yıllarda, cumhuriyetin ulusumuza getirdiği güzelliklere karşı çıkan birkısım insanın cumhuriyete kasteden davranışlarına karşı, cumhuriyete, cumhuriyet kuşağından biri olarak sahip çıkmıştır ve bu uğurda şehit olmuştur; ruhu şad olsun. Ancak, Kubilay şehit olurken elinde taşıdığı aydınlık meşalesi yere düşmeden, yüzbinlerle milyonlarla cumhuriyet genci, bu meşaleyi kapmış ve yurdun dört bir tarafına, milyonlarla Kubilay olarak, her meslekten görev yapmak üzere yayılmıştır.

İşte cumhuriyetimiz, yetmişbeş yıldır, kurulduğundan bu yana, her geçen gün daha çağdaş, dünyada kendisini her boyutuyla kabul ettiren, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı gençleriyle, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak yücelegelmiştir. Türkiye Cumhuriyetimizin öğretmenleri ve diğer gençleri, Kubilay’ı daima yaşamlarında örnek almışlar ve bundan sonra da örnek alarak, cumhuriyetimizin sonsuzluğa akıp giden yaşamında, Büyük Atatürk’ün bizlere miras bıraktığı çağdaş uygarlığı belirleyen ülkelerden birisi konumuna taşıyacaklardır. Her gencimiz, cumhuriyetin yücelmesi için yaptığı çalışmalarıyla, Kubilay’ın ruhunu şad etmekte ve cumhuriyet kuşağı olduğunu kanıtlamaktadır.

Sözlerimi tamamlarken, tekrar, Aziz Kubilay’ın ruhu şad olsun diyorum; hizmetleri, genç kuşaklar tarafından, her geçen gün çok daha iyiye ve güzele götürülecek şekilde sürdürülmektedir.

Saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

2. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, GAP’ın ülke ekonomisine etkileri ve bu projenin devamı için önümüzdeki bütçelere gerekli ödeneklerin konulmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Salih Yıldırım’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, Güneydoğu Anadolu Projesi konusunda, Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse’nin.

Buyurun Sayın Köse. (FP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkanım, bu imkânı verdiğiniz için size de teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu Projesi, GAP dediğimiz millî projemiz, tüm milletimizin gurur kaynağıdır ve yirmibeş yıldan bu yana, ülkemizin çeşitli ekonomik sıkıntılarına rağmen, Güneydoğu Anadolu Bölgemizin kalkınması, Türkiyemizin enerji ihtiyacını karşılaması ve yine, Güneydoğu Anadolu Projesinin hayata geçirilmesi sonucunda oradan elde edilen ürünler vasıtasıyla, millî ekonomimize katkıda bulunması bakımından çok önemli yatırımlar yapılmıştır. Bugüne kadar yapılan yatırımlar için devletimizin çeşitli müesseselerinden verilen rakamlar muhteliftir; bunların 50 milyar dolar ilâ 60 milyar dolar olduğu ifadesi de var, 40 milyar dolar civarında bir harcamanın yapıldığı da ifade edilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabiî, projenin en önemli boyutu, yalnız tarımsal kalkınmayı sağlamak, enerji elde etmek değil, bunların yanında, oradaki insanlarımızın sosyal ve kültürel yönden kalkınmasını da sağlamaktır. Gerçekten GAP, dünyada üne sahip bir projedir; insan boyutu ağırlık kazanmış bir projedir.

Geçtiğimiz ay içerisinde, Güneydoğu Anadolu Bölgemizin bir parçası olan Şanlıurfa’ya yapmış olduğumuz bir seyahat esnasında, Akçakale’den Bozova’ya kadar, insanlarımızın, yani Şanlıurfa İlimiz sınırları içerisinde yaşayan ve bu millî projeden imkân sağlayan vatandaşlarımızın o heyecanını gördüm, devletine olan bağlılığını gördüm; ay yıldızlı bayrağın altında yaşamaktan gurur duyduklarını gerçekten ifade etmişlerdir. Tabiî, her noktada yaşayan insanımıza, devletimiz, imkânlarını götürecektir ve götürmek mecburiyetindedir.

Dolayısıyla, özellikle bu bölgede yaşayan insanlarımız, tarımsal yönüyle çok önemli bir katkı elde etmişlerdir; ancak, elde ettikleri bu imkânlar henüz paraya dönüştürülememiştir; özellikle pamuk üretimi yapan Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki vatandaşımız, ürün bedellerini istediği miktarda alamamış, zamanında da alamamıştır.

Tabiî, GAP, sosyal ve ekonomik bir proje olmasının yanında, aynı zamanda, Fırat ve Dicle Nehirlerimizin üzerinde birçok barajın yapılması suretiyle de enerji elde edilmesini sağlamıştır ve bugün Türkiyemizde tüm insanlarımızın istifade ettiği elektrik enerjisi, bu barajların yapılması sonucunda enterkonekte sistemiyle çok miktarda elde edilmiştir.

Diğer taraftan, sulama kanalları, sulama şebekeleri yapılmaktadır; ancak, sulama şebekeleri, daha henüz, istediğimiz noktaya gelmemiştir. Şu anda -yine bize verilen rakamlarda- enerji yatırımlarının yüzde 55’e yakını gerçekleşmiştir, yüzde 20’ye yakın kısmının projesi hazırlanmış ve şu anda programları da devam etmektedir, yüzde 25’lik kısmının projesi ise, şu anda yatırımlara devam edilmesi konusunda emir ya da para beklemektedir.

Tarım sektöründe, özellikle sulama kesiminde, 1,5 milyon dönüme yakın bir arazinin sulandığı ifade edilmektedir; ancak bu, çok cüzî bir miktardır. Bütün insanlarımızın ümitle bakmış olduğu Güneydoğu Anadolu Projesinin, yani 3 Çukurova’nın ortaya çıkmasını gerektiren bu imkânın ortaya çıkması için, muhakkak surette sulamanın devreye sokulması gerekmektedir; bu çok ağır yürümektedir. Şu anda daha çok Şanlıurfa İlimiz sınırları içerisindeki şebekeler devreye sokulmuştur; Mardin-Ceylanpınar kesimindeki şebekenin yapımı devam etmektedir; ancak, Batman, Nizip, Adıyaman kesimlerinde ve Gaziantep taraflarındaki sulama şebekelerinde çok büyük noksanlıklar vardır.

Ayrıca, yine Şanlıurfa İlimizin Bozova İlçesinde yapılması gereken ve Baziki ismiyle anılan bir proje vardır. Bu ilçemiz ve beldelerimizdeki vatandaşlarımız, barajın çok yakınında olmalarına rağmen, maalesef, bu projenin bugüne kadar hayata geçirilememesi sonucunda, barajı seyretmenin dışında, henüz, barajın sularından istifade etme imkânından mahrum kalmışlardır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ayrıca, diğer...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Bitireceğim efendim.

BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen toparlayalım.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Yalnız enerji, sulama ya da ekonomik yönüyle, tarımsal yönüyle devam eden bir proje olmasının dışında, çeşitli amaçlarla da yürütülen entegre bir proje GAP; çeşitli tarım ürünlerinin ortaya çıkarılması konusunda ürün çeşitliliğinin değerlendirilmesi yapılmakta; ayrıca, sosyal ve kültürel projeler uygulanmakta ve diğer bakanlıklarımızla birlikte, şu anda, devlet bakanlığımızın da burada uyguladığı çok önemli bir proje kapsamında olduğu görülmektedir.

Şimdi, dünyamız çok enteresan bir olay yaşamaktadır. Türkiyemiz, son on yıldan bu yana, büyük ekonomik, siyasal sıkıntıların içerisinde olmasına, maalesef istikrarını henüz temin edememesine rağmen, GAP Projesine olan millî hasletimiz, tüm siyasî partilerimizin ve siyasî iktidarlarımızın aynı noktada birleşen heyecanları nedeniyle, bu projeden herhangi bir şey eksik edilmemiştir. Ancak, ekonomik istikrarın olmaması ve bütçelerimizin, istediğimiz manada, diğer projeler gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Bu projenin hayata geçirilmesi için, hükümetlerce, önümüzdeki bütçelere gerekli kaynakların konulmasını arzu ediyoruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Gündemdışı konuşma üzerinde, Devlet Bakanı Sayın Salih Yıldırım; buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse’nin, sadece güneydoğunun değil, sadece Tükiye’nin değil, tüm dünyanın gururla takip ettiği, Türk Ulusunun onuru ve güzelliği olan Güneydoğu Anadolu Projesiyle alakalı konuşmalarını yanıtlamak üzere huzurunuzdayım; bana bu fırsatı verdiği için kendisine teşekkür etmek istiyorum.

Güneydoğu Anadolu Projesi, sadece ulusun değil, tüm dünyanın gıptayla izlediği bir projedir dedim; çünkü, dünyadaki en büyük on projeden biri ve dünyanın yedi harikasından biridir.

Güneydoğu Anadolu Projesi, sadece güneydoğunun değil, Türkiye’nin kaderini değiştirmeye aday bir proje ve bunun da gerçekleşmemesi için hiçbir neden yoktur; gerçekleşmesiyle alakalı konulardaki tespitlerimizi kısa süreye sıkıştırarak aktarmaya çalışacağım:

Güneydoğu Anadolu Projesi, başlangıçta, sadece toprak ve su kaynaklarının değerlendirilmesine yönelik bir proje olarak düşünülmüştü; ama, 1989 yılında, entegre bir bölgesel kalkınma planına dönüştürülmesinden sonra, sosyal boyutu ağırlıklı, sürdürülebilir bir insanî kalkınma projesine dönüştü ve de en önemlisi, odağında insan olan bir mükemmel projeye dönüştü.

Bu projenin temel büyüklüklerine işaret etmek istiyorum: Bu proje, tek başına, 3 milyon 800 bin insana iş olanağı demektir ve ülkede 9,5-10 milyon işsizin olduğu bir ortamda bunun ne anlama geldiğinin takdirini sizlere bırakıyorum.

Güneydoğu Anadolu Projesinin bir diğer önemli temel büyüklüğü, 1,7 milyon hektar arazinin sulanması demek; bu, 4,5 Çukurova demek ve sadece tarımsal ürün artışında 26 milyon ton demek ve bir diğer temel büyüklüğe işaret etmek istiyorum: Enerjinin tüm dünyanın gündeminde önemli bir sorun olarak yerini aldığı bir ortamda 27 milyar kilovat/saat enerji demek. Bu, Türkiye’de üretilen enerjinin toplam olarak yüzde 20’sine, hidrolik enerjinin ise yüzde 50’sine tekabül etmesi demek.

İşte, bu kadar mükemmelliği olan bu projenin proje bedeli de 32 milyar dolar; bugünkü para olarak, Türk Lirası olarak karşılığı, 9 katrilyon 133 trilyon lira ve bugüne kadar harcanan para 2 katrilyon 600 trilyon lira ve harcanması gerekli olan para da 6 katrilyon 536 trilyon lira. Bugüne kadarki ekonomik politikalarla bu projenin gerçekleşmesi, maalesef, istenilen hızda olmadı; o bakımdan, projede önemli ölçüde hedeflerden sapmalar meydana geldi. Bunun temel nedenlerinden biri, geçmişteki kamu maliyesinde yaşanan sıkıntılar ve bir diğer önemli sorun da, hesapta olmayan insan hareketleri ve yoğun şehirleşmeler.

İşte bütün bunlar, bu projede önemli sorunlar, sıkıntılar ortaya çıkardı ve bu projenin bugünkü konumunu size aktarmam gerekirse, bugüne kadarki finans politikalarını ölçüt kabul ederseniz, tarım sektöründeki rötarın 90 yıl olabileceğini söylemek mümkündür; enerji sektöründeki rötarın ise, 6 ile 16 yıl arasında değişeceğini söylemek mümkündür; konut sektöründeki rötar için rakam vermek istemiyorum; çünkü, bunlar, çok düşündürücü ve ürkütücüdür.

Bu kadar mükemmelliği olan bu proje neden bu denli atıl, neden bu denli rötarl; iki nedeni var: İdarî yapılanmadaki kusur, finans kaynaklarının sağlıklı ve yeterli olmayışı. Bu projenin gerçekleşebilmesi için, yılda 1,8 milyar dolara gereksinim var. Bugünkü ölçütlere göre, bunun sağlanabilmesi için, 881 trilyon liranın, 1999 bütçesinde bu projeye ayrılması gerekiyor; 2000 yılında ayrılması gereken para ise 890 trilyon lira. Bugüne kadarki gelişmeler gösteriyor ki, bu proje için tahsis edilebilecek maksimum miktar ise 225 trilyon lira. Son üç yıllık ödentileri ölçüt olarak kabul ederseniz, tarım sektöründeki rötar 37 yıl, enerji sektöründeki rötar ise takriben 16 yıl civarında olacaktır; bunun eğitim sektörüne yansıması ise 25 yıldır.

Bu kadar mükemmellikleri olan bu projenin atıl kalmaması için yapılması gerekli olanların tespit edildiğini, buna uygun çözümler üretildiğini ve bunun da Genel Kurulun gündemine sokulduğunu arz etmek istiyorum.

Her şeyden önce, bu proje için sağlam finans kaynakları gereklidir. Bugün kamu maliyesinin içinde bulunduğu durum, yılda 1,8 milyar doları bu projeye tahsis etmeye yeterli değildir, dış kaynak enstrümanını mutlaka kullanması gerekmektedir. Bugüne kadar, Türkiye’nin su politikası nedeniyle, uluslararası finans kuruluşları ve dış ülkeler, GAP’ın ekonomik sektörlerine yatırımlarda pek istekli olmadılar. Ancak, şunu memnuniyetle ifade etmek isterim ki, 55 inci Hükümetin görev almasından bu yana, dünyanın, Türkiye’nin su politikasına ve GAP yatırımlarına bakış açısı değişmiştir. Bugün, uluslararası finans kuruluşları ve dış ülkeler, GAP’ın ekonomik yatırımlarında sıraya girebilmek için birbirleriyle yarışır haldedir; Dünya Bankası, Eximbank, Avrupa Bankası, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı, ülkeler arasında da Amerika, İngiltere, İtalya, Japonya, İsrail ve Avusturya başta olmak üzere, GAP’ın ekonomik yatırımlarında önemli uğraşlar vermek üzeredirler.

GAP’ın ekonomik sektörlerinde -değerli Köse değindiler- iki önemli boyut var; bunlardan birisi enerji, diğeri ise tarım sektörüdür. Enerji sektöründe katedilen mesafe her türlü memnuniyetin ötesindedir; bu sektörde fizikî gerçekleşme yüzde 56’dır; yüzde 17 proje inşaat aşamasındadır, yüzde 19 ihale aşamasındadır, yüzde 8 de henüz işleme tabi tutulmamış proje içeriyor. Tarım sektöründe ise, söyleyeceğimiz rakamlar bu kadar yüz güldürücü değil. Tarım sektöründeki fizikî gerçekleşme sadece yüzde 10,9 düzeyindedir, nakdî gerçekleşme de buna yakındır; tarım sektöründe inşaat aşamasında yüzde 10,1 gerçekleşme var, yüzde 25 oranında proje aşamasında gerçekleşme var ve maalesef yüzde 55 oranında da henüz işleme tabi tutulmamış olan gerçekleşme var. Tarım sektörünün gerçekleşmesi için ihtiyaç duyulan para 3 katrilyon 344 trilyon liradır. Bu kaynağın 12 yılda tamamlanabilmesi, aksiyon planına uygun hale getirilebilmesi için, GAP İdaresi olarak her türlü hazırlığı yaptık, bu konuda içfinans kaynaklarını devreye sokacak her türlü çözümü üretmeye çalıştık; ancak, dışfinans kaynakları olmadan bunun yürüyebileceğini düşünmek mümkün değil.

Bu açıdan, Genel Kurula bu vesileyle seslendirmek istediğim çok önemli bir konu var: Bu mükemmel projenin kısa süre içerisinde realize olmasını, sadece güneydoğunun değil, Türkiye’nin kaderini değiştirmek istiyorsanız, GAP’ın finans politikasını ve idarî politikasını değiştirmemize yardımcı olu; bu konuda, bugüne kadar 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle idare edilen bu mükemmel, devasa projeyi bir kanuna kavuşturalım. Kanun tasarısı hazır; eğer Genel Kurulun tasvibini alırsak, sorunların önemli bir kısmını aşma noktasına geleceğiz.

Diğer önemli sorunsa, sürekli, kalıcı, akıcı olan bir finans kaynağı gereklidir. İçfinans kaynaklarının, sadece genel bütçeden ayrılan tahsislerle yeterli olması mümkün değildir; GAP fonunun oluşturulması gerekmektedir. Eğer, geçmişte GAP için yapılan yatırımlara bakıp, başarıları tetkik ederseniz, GAP için yapılanların en iyi olduğu süreç, GAP fonunun devrede olduğu süreçtir. Ne yazık ki 1992’den sonra, fonların bütçeleşmesi aşamasında, GAP fonu da ortadan kaldırılmıştır.

Bizim bu konuda tasarımlarımız var; süratle GAP fonunun kurulması gerekmektedir; GAP’ın, enerji getirilerinden pay alması gerekmektedir; GAP’ın, sulama sektöründen pay alması gerekmektedir. 1985 yılında çıkarılan bir Bakanlar Kurulu kararıyla, sulamada dekar başına 485 Türk Lirası ücret alınmaktadır; bu gülünçtür; bu sembolik rakamın süratle değiştirilmesi gerekmektedir. Eğer 1 dekarın 0,85 dolara sulanması planlanırsa, GAP için çok önemli bir finans kaynağı yaratılmış olacaktır. Nasıl ki Hazine alıyorsa, TRT alıyorsa, GAP’ın da enerji getirilerinden mutlaka pay alması gerekmektedir. Bunları birlikte değerlendirdiğimiz takdirde, Güneydoğu Anadolu Projesiyle, özellikle tarım ve sulama sektöründeki açığın giderilmesi konusunda önemli bir mesafe katedilecektir.

Bir noktanın altını çizmek istiyorum; bugün dış dünya, özellikle ekonomik sektörlerde yatırım için çok fazla istekli görünmemektedir. Eğer biz içfinans kaynaklarımızı daha ziyade ekonomik sektörlere kanalize edersek, dışfinans kaynaklarını sosyal sektörlere kanalize ederek, açığın önemli bir kısmını kapatmamız mümkün olacaktır.

Bugün, sosyal sektörlerde, özellikle altyapıda, konut sektöründe ve sağlık sektöründe önemli sorun ve sıkıntılarımız vardır; ancak, bunların aşılmasının kolay olacağını, bu projenin büyüklüğüne ve ulusa yakışır şekilde mesafe katedeceğini ve hedefine ulaşması konusundaki içtenlikli uğraşlarımızı da aktarmak istiyorum.

Biz, 1993-1997 yılları arasında uygulanmak üzere 5 yıllık bir aksiyon planı hazırladık. 1993-1997 yıllarını kapsayan bu aksiyon planında yaptırılması düşünülen uğraşların önemli bir kısmı, geçmişte olduğu gibi maalesef yine akim kaldı. 3,3 katrilyon lira tahsis yapılması düşünülüyordu, sadece 700 trilyon lira tahsis yapıldı ve yüzde 31’e tekabül etti. Bu 5 yıllık aksiyon planında, sadece enerji sektöründe 6 yıl, tarım sektöründe 25 yıl, millî eğitimde 16 yıllık rötar meydana geldi. İşte bu sorunların oluşmaması için, biz, 2010 yılında bu projenin bitmesini amaçlayacak yeni bir aksiyon planı hazırladık, bu konudaki finans politikasını yeni baştan şekillendirdik, idareyi yeni baştan yapılandıracak her türlü tedbiri aldık. Siyasî irade bu konunun arkasında olduğu takdirde, Genel Kurul bu konuyu tasvip ettiği takdirde, ümit ediyorum, bu projenin büyüklüğüne, güzelliğine yakışır sonuçlar almak mümkün olacaktır.

Bana bu fırsatı veren değerli Köse’ye teşekkür ediyorum. Güneydoğu Anadolu Projesinin, en kısa süre içerisinde, ihtiyaçları olan, gerekleri olan idarî ve finans yapısına kavuşacağını ümit etmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

3. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, antepfıstığında kanserojen madde bulunduğu spekülasyonlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü ve son söz, antepfıstığıyla ilgili spekülasyonlar konusunda, Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı’nın.

Buyurun Sayın İncetahtacı. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Güneydoğu Anadolu’da önemli bir geçim kaynağı olan Gaziantep fıstığının son dönemde uğramış olduğu bir sıkıntıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Söz verdiği için, Sayın Başkana teşekkürlerimi arz ediyorum.

Şimdi, Gaziantep fıstığı veya genel anlamıyla antepfıstığı, hepimizin bildiği gibi, ihracatımızı da destekleyen ve bölge insanının geçimine en büyük kaynağı teşkil eden bir ürünümüzdür; ancak, son günlerde, 1977 yılında Avrupa Birliği ülkelerinde ithalatı yasaklanan İran fıstığı gibi bir muameleye tabi tutulmaktadır. Buna sebep de, İran fıstığında bulunan aflotoksin isimli bir kanserojen maddenin, aynı şekilde, antepfıstığında bulunduğu iddiasından kaynaklanmaktadır.

Peki, bu nasıl meydana gelmektedir? Değerli milletvekilleri, İran’dan kaçak yollarla veya asla bir sınır ticareti hudutları içerisinde kalmayan, âdeta bir ithalat seviyesinde, büyük oranlarda İran fıstığı ithal edilmekte ve bu İran fıstığı, ithal edildikten sonra da tekrar ihraç edilmektedir. İşte bu ihraçtan sonra, İran fıstığı “İran antepfıstığı” adını almaktadır. Gerek Avrupa’da gerek Uzakdoğu’da, bu şekilde ithal edilip tekrar ihraç edilen İran fıstığına “İran antepfıstığı” denilmektedir ve elbette, kimyevî tahlilleri yapıldığı zaman, Türkiye’den ihraç edilen bu fıstığın içerisinde aflotoksin maddesine rastlanılmaktadır.

Şimdi bu durumda yapılması gereken şey, süratle, önce, antepfıstığı ile İran fıstığının birbirinden tefrik edilmesi için gerekli girişimlerde bulunulmasıdır. Dışticaret Müsteşarlığı Tokyo Ticaret Müşavirliğimiz, 27.11.1998 tarihinde bu durumu tespit etmiş ve ilgililere duyurmuştur. Aradan yaklaşık bir aya yakın zaman geçtiği halde, henüz bu konuda herhangi bir işlem yapılmamıştır. Bu, Gaziantep fıstık ihracatına çok büyük bir engel teşkil etmektedir.

Ülkemiz, ekonomik açıdan sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. Sıkıntılı dönemden çıkmak için, elbette finansa ihtiyacımız var; ama, çağdaş devlet, bu tür problemlerini çözebilmek için gerekli tedbirleri de zamanında almayı başaran devlettir. İşte bir problemle karşı karşıyayız ve bu problem, bir aydan beri güneydoğudaki şehirlerimizin gündemini teşkil etmektedir, işgal etmektedir; ama, üzülerek görüyorum ki, bu konuda atılması gereken birkaç adım dahi henüz atılabilmiş değildir. Halbuki, bu adımların atılabilmesi, üreticinin ve ihracatçının önündeki ciddî bir engelin ortadan kaldırılması demektir. Bunun için finansa ihtiyaç yoktur, bunun için ciddî birtakım çalışmalara da ihtiyaç yoktur, sadece biraz ihtimama, birtakım öneme ihtiyacımız vardır.

Ben, değerli bakanlarımızın bu konuya eğileceklerini biliyorum, genel olarak bu konuyu değerlendiriyorum. Bana şunu söyleyebilirsiniz. Bu genel değerlendirme içerisinde fıstık ayrıntı olarak kalıyor derseniz, o zaman şöyle cevap vermek durumunda kalırım ki, medeniyet de ayrıntıda gizlidir. Eğer, biz, fıstık meselesinde üzerimize düşen görevi yapamazsak, diğer ciddî meselelerde de üzerimize düşen görevi yapamayız.

Benim ricam şudur. İran fıstığının, Türkiye’ye girişinin kontrol altına alınması gerekmektedir. Yani, eğer bu yasaksa, lütfen yasağın gereği yerine getirilsin. Sınır ticaretiyle getirilmesine izin verilmişse de, bunun makul bir sınırı vardır, makul bir kemiyeti vardır, bu kemiyetin dışına çıkılmasına da müsaade edilmesin ve elbette İran antepfıstığı diye bir fıstığın olmadığını, İran fıstığının ayrı, antepfıstığının da ayrı fıstık olduğunu dışarıdaki ticarî ataşeliklerimiz tarafından herkese duyurulmasını temin edelim. Sanıyorum, bu işi yaptığımız zaman, bugün ihracatçımızın önünde bulunan ciddî bir engeli aşmış olacağız. Bunun sağlanabileceği umuduyla hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İncetahtacı.

Gündemdışı söz üzerinde, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten fıstık konusu önemli bir konu.(FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Antepfıstığı, daha önce değerli milletvekili arkadaşımın ifade ettiği gibi, Japonya’da, “İran antepfıstığı” tabir edilerek ve İran fıstığında bulunan aflotoksin dolayısıyla, aynı muameleye tabi tutulup ihracı engellenmek istenmektedir.

Bu konuda, Gaziantep’teki ilgili kuruluşlarımız, Gaziantep milletvekillerine yazdıkları mektuptan bize de gönderdiler, böyle bir sıkıntı olduğunu belirttiler.

Biz, Tarım Bakanlığı olarak, bu konuda, ilgili kuruluşların ve ülkelerin uyarılması açısından, antepfıstığı ile İran fıstığının kesinlikle birbirine benzemediğini, hatta, ne tat bakımından ne kalori bakımından ne nefaset bakımından ne şekil bakımından birbirine benzediğini ifade ettik. İran fıstığı daha şişmandır, daha tatlımsı bir tadı vardır; fakat, antepfıstığı, en verimli, en güzel, en vitaminli ürünlerden bir tanesidir, bunun ikisinin birbirine karıştırılmaması gerektiğini ifade ettik ve bu durumda, ayrıca, İran fıstığının, kaçak yollardan veya sınır ticareti yoluyla Gaziantep’e girerek, Gaziantep’ten tekrar ihraç edilmek suretiyle “antepfıstığı” damgasını yemesine mani olmak için de, Gümrük Müsteşarlığı başta olmak üzere, Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı gibi kuruluşlarımıza, kaçak girdiği duyumunu aldığımız bu İran fıstığının, hastalıklı fıstığın ülkemize girmesine mani olacak tedbirlerin alınmasını daha önceki tarihlerde yazılı olarak bildirdik ve sınır ticaretinde de, hastalıklı olan bu fıstıkların, sınır ticareti yoluyla yurda getirilmemesi için gerekli girişimlerin başlatılmasını söyledik.

Zannediyorum, bu durum, ilgili kuruluşların, ilgili yerlere bu mesajları iletmesiyle birlikte sona erecek ve antepfıstığının önündeki “İran” tabiri, Tokyo’da kaldırılmış olacaktır.

Ben, değerli milletvekili arkadaşıma, bu konuyu bir kez daha gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için Muğla Milletvekili E. Yalım Erez’in görevlendirildiği ve yeni bakanların atanmaları yapıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu listesinin gönderileceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1853) 23 Aralık 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 25 Kasım 1998 tarihli ve Kan. Kar: 39-08-2-98-769 sayılı yazımız.

İlgi yazıyla istifası bildirilmiş olan Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 109 uncu maddesi uyarınca, Muğla Milletvekili Sayın Yalım Erez’i görevlendirdim.

Seçilecek bakanların atanmaları yapıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu listesinin ayrıca gönderileceğini bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, İçtüzüğün 78 inci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

2. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan kanun tasarı ve tekliflerinden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1854)

22.12.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 78 inci maddesinde “Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi halinde, yeni Bakanlar Kurulu güvenoyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir; ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazı ile Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur” hükmü yer almıştır.

Belirtilen hüküm uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyon çalışmalarının devamını teminen, ekli listede adları yazılı kanun tasarılarının komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederim.

Mesut Yılmaz Başbakan

Liste

S. No: Tasarının adı : Son durumu

1. EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Genel Kurulda

Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun (1/778)

Bulunduğuna Dair Kanuna Bir Madde

Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı.

2. Hayvan Islahı Kanunu Tasarısı Plan ve Büt.Kom (Tali), Tar. Orm ve Köyiş. (Esas)

(1/508)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

3. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan kanun tasarı ve tekliflerinden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin tezkeresinin işlemden kaldırıldığına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1855)

22.12.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 16.12.1998 tarihli ve B.02.0.KKG/196-342/7251 sayılı yazımız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarında görüşülmesine devam olunması istenen kanun tasarılarına ilişkin ilgi yazımızın işlemden kaldırılması hususunda gereğini arz ederim.

Mesut Yılmaz

Başbakan

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

4. – Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan kanun tasarı ve tekliflerinden hangilerinin görüşüleceğine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1856)

24.12.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 78 inci maddesinde “Bakanlar Kurulunun herhangi bir sebeple çekilmesi halinde yeni Bakanlar Kurulu güvenoyu alıncaya kadar, Anayasa ve İçtüzük değişiklikleri hariç, kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülmesi ertelenir. Ancak, Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazı ile Başkanlığa bildirdiği kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine devam olunur” hükmü yer almıştır.

Belirtilen hüküm uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyon çalışmalarının devamını teminen, ekli listede adı yazılı kanun tasarısının Genel Kurulda görüşülmesine devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.

Gereğini arz ederim.

Mesut Yılmaz

Başbakan

Liste:

S. No : Tasarının adı : Son durumu :

1. Kamu Görevlileri Sendikaları Genel Kurulda

Kanunu Tasarısı (1/702)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Genel Kurul gündeminde bulunan ve Başbakanlık tezkeresinde görüşülmesine devam edilmesi istenilen kanun tasarısı gündemdeki sırasına göre görüşülecektir.

Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 Aralık ayında gerçekleştirilen personel sınavında usulsüzlük yapılmasına yol açtığı iddiasıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Necati Çelik hakkında kurulan (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

5. – (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının; Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1857)

23.12.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için 23.12.1998 Çarşamba günü saat 14.30’da toplanmış, kullanılan (8) adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adı, soyadı ve seçim çevresi belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Ergun Özdemir

Giresun Komisyon Geçici Başkanı

Başkan Yusuf Bahadır (Trabzon) 8

Başkanvekili Mehmet Elkatmış (Nevşehir) 8

Sözcü Mustafa Karslıoğlu (Bolu) 8

Kâtip M. Salih Katırcıoğlu (Niğde) 8

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyonlardan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

6. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, (9/29) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/400)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/29) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonundan ayrılmak istiyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Mehmet Sevigen

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

7. – Afyon Milletvekili Yaman Törüner’in, (9/31) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/401)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçilmiş bulunduğum (9/31) sayılı Soruşturma Komisyonundan mazeretim nedeni ile istifa ediyorum.

Gereğine müsaadelerinizi arz ederim.

Yaman Törüner

Afyon

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

III. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – Genel Kurulun 29.12.1998 salı günkü birleşiminin saat 13.00’te başlamasına ve bu birleşimde sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 150 24.12.1998

Genel Kurulun 29.12.1998 Salı günkü birleşiminin saat 13.00’te başlamasının ve bu birleşimde sözlü sorular ile denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Salih Kapusuz Ülkü Güney

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Metin Bostancıoğlu

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

CHP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.1998 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:

II. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

8. – Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.1998 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1858)

22.12.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak’ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla Hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31 Aralık 1998 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

Mesut Yılmaz

Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara, Hükümete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri, gruplar ve Hükümet için 20’şer dakika, şahıslar için 10’ar dakikadır.

Görüşmelerin sonunda da tezkereyi oylarınıza sunacağım.

Hükümet adına Sayın Seçkiner açıklama yapmak istiyorlar.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, şahsım ve Hükümetim adına saygıyla selamlıyorum. Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması konusunda, Hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.

Kuzeyden Keşif Harekâtı hususunda, Yüce Meclisimizce yapılacak değerlendirmeye katkıda bulunmak amacıyla, önce, konunun geçmişini kısaca hatırlatmakta yarar görüyorum.

1991 yılının şubat ayında sona eren Körfez savaşının ardından Irak genelinde meydana gelen karışıklıklar sonucunda, 1991 yılı nisan ayı başlarında, Kuzey Irak’tan ülkemize doğru kitlesel bir göç hareketi başlamış ve farklı etnik gruplardan yaklaşık 500 bin Irak vatandaşının sınırlarımıza yığılması, ivedi çözüm gerektiren çok yönlü sorunlar yaratmıştır. Göçün yarattığı ciddî güçlükler ve ortaya çıkan acıklı manzaralar, hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.

Zamanın hükümetinin girişimleri neticesinde çıkarılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı kararıyla başlatılan uluslararası işbirliği sonucunda, göç etmek mecburiyetinde kalan bu kitlenin Irak’a dönmesi sağlanmış; akabinde, yeni göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi ve Kuzey Irak’ta yaşayan halk için yürütülen insanî faaliyetlerin devamını sağlayacak koşulların muhafazası amacıyla, bilindiği üzere, Huzur Harekâtı yürürlüğe konulmuştu. Huzur Harekâtının 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdirilmesini takiben, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan uçuş düzenlemelerinin, Yüce Meclisimizin aldığı 25 Aralık 1996 tarih ve 477 sayılı karar uyarınca, 1 Ocak 1997 tarihi itibariyle başlatıldığı malumlarıdır. Bilahara, Yüce Meclisimizin 26 Haziran 1997 tarih ve 506 sayılı, 25 Aralık 1997 tarih ve 528 sayılı, son olarak da 30 Haziran 1998 tarih ve 556 sayılı kararlarıyla, harekâtın görev süresi altışar ay için üç kez uzatılmıştır. Bu çerçevede, harekâtın süresi, 31 Aralık 1998 tarihi itibariyle sona ermektedir.

Yüce Meclisimizin 477 sayılı kararında açık olarak ifade edildiği üzere, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak adlandırılan bu düzenleme, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak’ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri hava unsurları ile İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtıdır. Kuzeyden Keşif Harekâtı çerçevesindeki uçuşlar, tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede “Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve İlkeler Belgesi” adını verdiğimiz ve harekâta ilişkin teknik düzenlemeleri içeren bir kurallar belgesi yürürlüğe konulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; harekâtın ülkemiz açısından önde gelen yararı, ülkemizin sosyal ve ekonomik düzenini ve sınır güvenliğini tehdit eden yeni bir göç hareketini önlemiş olmasıdır. Bölgedeki mevcut koşullarda henüz bu tehdidin ortadan kalktığını gösteren bir emare bulunmamaktadır. Özellikle, geçtiğimiz yıl eylül-ekim aylarında başlayarak 1998 Şubatına kadar süren ve kasım ayında bir yenisine şahit olduğumuz, Irak ile Birleşmiş Milletler arasında kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda yaşanan krizler ve bunun sonucunda, Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere’nin ahiren Irak’a karşı gerçekleştirdikleri askerî harekât, bölgedeki şartların ne derece hassas ve değişken olduğunu, keza, her an istikrarsızlık unsurlarının yeniden gündeme gelebileceğini açıkça göstermiş, Hükümetimizi, gerekli tedbirleri almaya zorlamıştır.

Irak’taki gerginlik ve belirsizliklerin devam ettiği mevcut ortamda, harekâtın devamı, dışpolitikamızın dengeleri açısından da önem taşımaktadır. Harekât, ülkemize, Irak konusunda ve bölgede, olumlu, yapıcı ve etkin bir rol oynama imkânı vermektedir. Keza, harekât, ülkemiz açısından önemli bazı konularda yararlı olmuştur.

Uzun yıllar kapalı kalan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 986 sayılı kararı çerçevesinde yeniden faaliyete geçmiştir. Dolayısıyla, boru hattının çürüyerek zarar görmesi önlenmiş, 1997 yılında sadece petrol nakliye ücreti olarak 224 milyon dolar gelir sağlanmış, Türkiye’nin Irak’a gıda ve ihtiyaç maddesi ihracatı imkânı artmış, bugüne kadar Petrol Karşılığı Gıda Programı çerçevesinde 200 milyon dolara yakın ihracat yapılmış ve böylece, Türkiye’nin Körfez savaşından bu yana uğradığı büyük zararların gelecekte artarak sürmesinin önlenmesi yolunda bir adım atılmıştır. Bu kararın hazırlanması, kabul edilmesi ve uygulanır hale gelmesinde Türkiye önemli rol oynamıştır. Harekâtın devam etmesi, petrol boru hattının güvenli bir şekilde kesintisiz işletilmesine yönelik menfaatların izlenmesini kolaylaştırmıştır.

Kuzey Irak ile ilgili olarak ülkemiz açısından sorun yaratan diğer bir husus, PKK terör örgütünün bu bölgede yuvalanmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, bu konuda da hayli mesafe kaydettiğimizi memnuniyetle vurgulamak isterim.

Harekâta katılan ülkeler, PKK’nın, eli kanlı bir terör örgütü olduğu hususunda bizimle aynı görüşü paylaşmaktadırlar. Nitekim, Amerika Birleşik Devletlerinin Antiterörizm ve Müessir Ölüm Cezası Kanunu hükümleri uyarınca işlem yapılacak olan 30 adet terör örgütü arasında PKK da zikredilmiştir. Ayrıca, PKK terör örgütü konusunda bugün gelinen noktada, harekâta katılan ülkelerin uluslararası arenada ülkemizden yana tavır aldıkları ve bu yönde hareket ettikleri açıkça gözlenmektedir.

Özellikle, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin terörist başı Öcalan’ın iadesi konusundaki taleplerini desteklemiş ve PKK’nın siyasî bir örgüt olarak tanınması eğilimdeki bazı Avrupa ülkelerine özel misyonla temsilciler göndererek, PKK’nın bir terör örgütü olduğu hakkında âdeta bir kampanya yürütmüştür.

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Irak’ın toprak bütünlüğünün muhafazası konusunda atfettiğimiz önem ve hassasiyet hepinizin malumlarıdır. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması Kuzeyden Keşif Harekâtına katılan ülkeler nezdindeki tutumumuzun temelini teşkil etmiştir Türkiye’nin bu konudaki hassasiyeti şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya konulmuştur. Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olduğu ilkelerin başında da, Irak’ın siyasî birlik ve toprak bütünlüğünün korunmasının yer aldığını burada önemle vurgulamak istiyorum.

Türkiye, Irak’ın ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarını tümüyle uygulayarak bir an önce uluslararası camiaya, kardeş Irak Halkının da normal yaşam koşullarına dönmesini arzu etmektedir. Bölgemizde oluşacak barış, sükûn ve istikrardan herkesten çok Türk ve Irak Halkları yarar sağlayacaktır.

Irak ile ilgili olarak belirtilmesinde yarar bulunan bir diğer husus da Irak’ın kuzeyindeki gruplar arasında çıkacak çatışmaların terörle mücadele çabalarımızı güçlendirmekten başka bir fayda sağlamayacak olmasıdır. Bu nedenle, bölgedeki grupların uzlaşma içinde olmalarına ve bu hedefi sağlamaya yönelik Ankara sürecine önem atfediyoruz. Bu çerçevede, eylül ayında, KDP ile KYB’nin Washington’da Amerika Birleşik Devletlerinin gözetiminde imzaladıkları bildiri, Ankara sürecine olası yansımaları, Kuzey Irak’taki yönetimin geçici niteliğine etkileri ve PKK ile mücadele açısından geniş bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Belge, PKK ile mücadele konusunda olumlu unsurlar içermekle beraber, Kuzey Irak’ta kurulması düşünülen oluşumun kalıcı olması riskini taşıyan unsurlar nedeniyle gerek Amerika Birleşik Devletleri gerek KDP ve KYB’nin nezdinde gerekli girişimler yapılmıştır. Bunların sonucunda, 10 Kasım 1998 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere ile birlikte, söz konusu bildirinin Ankara sürecini hiçbir şekilde dışlamadığını ifade eden, Kuzey Irak’taki düzenlemelerin geçici mahiyette olduğunu vurgulayan, Irak’ın geleceğinin Irak Halkının tümü tarafından kararlaştırılacağına dikkat çeken ve Türkiye’nin terörle mücadele kapsamında alacağı tedbirlere saygı gösterileceğini vurgulayan bir ortak açıklama yapılmıştır.

Türkiye, Kuzey Irak’taki varlığını devam ettirmeye çalışan PKK terör örgütünü bölgeden temizlemek amacıyla, gerektiğinde, bölgeye yönelik süre ve kapsam bakımından sınırlı askerî harekâtlar düzenlemektedir. Bu harekâtların Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması siyasetimizle uyumlu bir şekilde ve gerek bölge halkının gerekse devam eden insanî yardım faaliyetini olumsuz etkilememesi için gereken bütün önlemler alınmaktadır. Uluslararası kamuoyunun terör örgütüne karşı giriştiğimiz bu harekâtları daha iyi anlamasında Kuzeyden Keşif Harekâtı önemli rol oynamaktadır. Sınırımıza mücavir bölgeleri fiilî kontrolü altında bulunduran KDP’nin PKK’ya karşı aktif mücadele içerisinde bulunması ve bu harekâtlar sırasında Silahlı Kuvvetlerimizle işbirliği yapması, PKK’nın Kuzey Irak’ta yaşayan halk için de bir tehdit haline geldiğini açıkça göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını bütünüyle uygulayarak uluslararası camiaya geri dönmesi en halisane arzumuzdur. Türkiye, bu amaçla, elinden gelen çabayı sarf etmeye devam edecektir; ancak, son olarak Birleşmiş Milletler Özel Komisyonunun Irak’ın kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda yürüttüğü denetlemelerin kesilmesi nedeniyle ortaya çıkan gerginlik ve bunun sonucunda Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin Irak’a karşı ahiren gerçekleştirdiği harekât, Birleşmiş Milletlerin Irak’a yönelik yaptırımlar rejiminin görünebilir gelecekte süreceğine işaret etmektedir.

Sonuç olarak, Kuzey Irak’ta görmeyi arzuladığımız barış ve istikrar henüz tam manasıyla sağlanamadığından mevcut düzenlemenin devamında fayda mülahaza edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması yolunda yetki verilmesini talep eden tezkerenin kabulünü Yüce Meclisimizin takdirlerine arz ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Grupları adına görüşmelere geçiyoruz.

İlk söz talebi, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Sabri Tekir’in.

Buyurun Sayın Tekir. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA SABRİ TEKİR (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı kararıyla hükümete vermiş olduğu yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece, keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı yapabilecek olan Kuzeyden Keşif Harekâtı diye bilinen, kısa adıyla Keşif Güç veya ingilizcesiyle Operation North on Watch diye bilinen gücün görev süresinin uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım; tekrar hepinize saygılarımı sunuyorum.

Muhterem arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17.1.1991 tarihli ve 126 sayılı kararına dayanılarak başlatılan Provide Comfort veya Huzur Harekâtı, bir başka ifadeyle Çekiç Güç diye bilinen gücün 31 Aralık 1996 tarihi itibariyle sona erdiği bilinmektedir. O tarihten itibaren de altı aylık süreler halinde, yeni teşkil edilmiş olan Kuzeyden Keşif Harekâtı diye bilinen gücün, görev süresinin uzatılması cihetine gidilmektedir. Yüce Meclisin şu anda da müzakere ettiği konu böyle bir görev uzatma işleminden ibarettir.

Kuzeyden Keşif Harekâtı nedir; burada görüşülmekte olan konuyla ilgili Yüce Meclisin bilgilendirilmesinde fayda mülahaza ettiğim birkaç konu vardır.

Kuzeyden Keşif Harekâtı, Irak’ta, 36 ncı paralelin üzerindeki ve kuzeyine tekabül eden kısmında, özellikle uçuşa kapalı bölgeyi kontrol etmek üzere, Birleşmiş Milletlerin kararlarını uygulamak amacıyla kurulmuş bir güçtür. Kuzeyden Keşif Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Türkiye’den oluşmuş güçlerin bir yerde koalisyonu şeklinde ifade edilebilecek bir harekâttır. Aslında, onun bir de güneye tekabül eden kısmı vardır. Güneyden Keşif Harekâtı diye bilinen “Operation South on Watch” diye nitelendirilen bir başka harekâttır bu; ancak, orada, bu çokuluslu gücü teşkil eden birimler farklılık arz eder. Güneydeki birlik, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa ve Suudî Arabistan güçlerinden oluşmaktadır. Güneydeki birliğin tersine, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye ve İngiltere güçleri, güneydekine ters olarak değişik bir oluşum içerisinde bulunmuşlardır.

Kuzeyden Keşif Harekâtı, 45 uçaktan ve takriben de 1 400 askerî personelden oluşmaktadır; ancak, burada dikkat çeken husus şudur: 1 400 kişilik askerî personelin 1 200-1 300’e yakın kısmı Amerika Birleşik Devletlerinin askerî personelinden, 200’e tekabül eden kısmı İngiltere’den ve sadece 100 personele yakın kısmı ise Türkiye’den oluşmaktadır. Dolayısıyla, bu 1 300’e yakın Amerika Birleşik Devletleri askerî personelinden oluşan gücün karakteristik özelliği, bir yerde, Amerika Birleşik Devletlerinin hâkimiyetinde bir güç olmasıdır. Ancak, burada işaret etmek istediğim bir başka husus da şudur: Keşif Güç’ün özellikle görev alanı tespit edilirken, son derece dikkatli bir şekilde hareket edilmiştir. Zaten, Fransa’nın da bu güce, yani Kuzeyden Keşif Harekâtı gücüne girmeme gerekçelerinden biri de, Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasında iki taraflı bir mutabakat sonucu tespit edilen görev alanlarıdır. Kuzeyden Keşif Harekâtının tabi olduğu esaslar ve görevleri, temelde şu noktalarda özetlenebilir:

Görev alanı, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere arasında, ilgili Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması gayesiyle yapılacak hava harekâtı, keşif ve -şartlar gerektirdiğinde- önleme uçuşlarıyla sınırlı olacaktır.

Koalisyon ortakları, Irak’ın bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, egemenliği ve birliğine mutlaka saygı göstereceklerdir.

Türkiye toprakları ve hava sahası, Irak’a karşı taarruzî bir harekât için kullanılmayacaktır. Tabiî, Çekiç Güç’ün işleyiş tarzından ders alınmak suretiyle böyle bir düzenlemeye gidilmesi son derece isabetli olmuştur.

Uçaklardaki silahlar, Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanmasına yönelik ve meşru müdafaanın gerektirdiğiyle sınırlı olacak, tüm silah ve çeşitleri Türk Hükümetinin onayına tabi olacaktır.

Hava harekâtı üçüncü ülkelere yönlendirilmeyecektir. Tabiî, bu da, yine, Çekiç Güç’ün faaliyetleri içerisinde zamanla karşılaşılmış olan birtakım problemlerin ortadan kaldırılmasına yönelik getirilmiş bir esastır.

Harekât, eşkomutanların komutası altında olacak; eşkomutanlar kararları ortak alıp, ortak emir vereceklerdir. Bu da, daha önceki dönemde, Türk komutanlarına rağmen serbest hareket etme imkânına sahip olan Çekiç Güç’ün, Kuzeyden Keşif Harekâtı olarak yeniden esasları tespit edilirken, bir yerde, o günkü tenkit edilen hususların düzeltilmesine yönelik bir düzenleme olmuştur.

Harekât, Türkiye’ye kesinlikle malî ve ekonomik yük getirmeyecektir ve Türkiye, harekâtın kapsamı ve süresini saptama hakkına sahip olacaktır. Bu çerçeve içerisinde, Keşif Güç veya Kuzeyden Keşif Harekâtı diye nitelendirilen güç faaliyette bulunacaktır.

Ancak, son zamanlarda cereyan eden, özellikle Bağdat’a yönelik saldırılar çerçevesinde, yine bu güce ilişkin olmak üzere temas edilmesi gereken birkaç noktayı, burada, huzurunuzda takdim etmek istiyorum.

Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, geçtiğimiz günlerde Bağdat’a yönelik operasyonlar düzenlemişlerdir. Bu operasyonlar niçin gerçekleştirilmiştir? Operasyonun gerekçeleri nelerdir? Birleşmiş Milletlerin kararları çerçevesinde mi yapılmıştır bu operasyon? Zamanlaması uygun mudur? Birleşmiş Milletlerin bu harekâta muvafakati var mıdır?

Basından takip edebildiğimiz kadarıyla, bu operasyonun haklı gerekçelere dayandığını söylemek, böyle bir kanıya varmak gerçekten güçtür. Saldırının, sadece kimyasal silahlar ve füzelerin saklandığı iddia edilen Saddam’ın saraylarına yapılacağı ilan edilmişti. Buna rağmen, halkın en önemli ihtiyaç maddesi olan içmesuyu kaynakları depoları ve buğday siloları bombalanmıştır. Sivil halktan çok sayıda ölü ve yaralının bulunduğu da bilinmektedir. “Bu tür saldırılarda sivil halktan ölümlerin olması kaçınılmaz ve tabiîdir” açıklaması da ayrıca düşündürücüdür. Hastaneler ve öğrenci yurtlarının isabet aldığı da gelen haberler arasındadır.

Bunun dışında, Basra’daki petrol rafinerileri hedef olarak kabul edilmiş ve bombalanmıştır. Bu rafinerilerin bombalanması, Türkiye açısından önemli zararlara neden olabilecek niteliktedir. Petrol taşıyan Türk tankerleri, bunun sonucunda atıl hale gelecekler, ekonomik kriz yaşayan ülkemiz için, özellikle güneydoğu halkı açısından son derece önemli sonuçlar doğurabilecektir.

Bu saldırının ve daha önce gerçekleştirilen saldırıların amacının Saddam’ı devirmek olduğu açıklanmıştı; ancak, yapılan son açıklamalarda, Irak’ta uzun vadeli bir stratejinin izlendiği, Saddam’ın düşürülmeyeceği ifade edilmiştir, ki, bu durum, dünya kamuoyunun bildiği gerekçelerin, amaçların dışında, başka amaçların bulunduğuna ilişkin tereddütlerin doğmasına neden olmuştur.

Saldırının amacı, kitle imhasına yönelik kimyevî silahların yok edilmesi ise, o takdirde, bu daha da tehlikelidir; çünkü, isabet alması halinde, bu kimyevî silahlar ve kimyevî maddeler çevreye yayılacak, kullanılmaları halinde ortaya çıkacak zarardan çok daha fazlasına neden olabilecektir. Ayrıca, kimyevî kitle imha silahlarının yok edilmesi amaçlanmış ise, bunca zamandır Birleşmiş Milletler denetçilerinin yerlerini tespit edemedikleri bu silahları vurmak için füzeler nasıl yönlendirilebilmişlerdir?

Aslında esas amaç, herkesin bildiği gibi, birinci harekât sırasında elkonulan petrol kaynakları üzerinde kontrol ve egemenliğin pekiştirilmesine yöneliktir.

Yine basına intikal eden haberler ve yapılan değerlendirmelere göre, harekâtın bir başka önemli amacı, Irak’ın üçe bölünmesini sağlamaktır ve plan, İngiltere’nin isteği doğrultusunda yürürlüğe konulmuştur. Saldırıların, Irak’ta, merkezî otoritenin yıpratılmasına, etnik ve mezhebe dayalı yapılanmaya uygun yeni bir rejim oluşturmaya yönelik olduğu iddia edilmektedir.

Üzülerek ifade etmek gerekir ki, bu saldırı, Birleşmiş Milletler kararlarına dayanılarak da yapılmış değildir. Nitekim, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, bunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin Birleşmiş Milletlerden bağımsız bir körfez politikası takip ettiğini, Washington’un bu konuda Birleşmiş Milletleri by-pass ettiğini açıkça vurgulamıştır.

Böyle bir beyan, Birleşmiş Milletlerin güvenilirliğinin, aldığı kararların uygulanabilirliğinin tartışılır hale geldiğinin de bir beyanı olarak kabul edilebilir. En azından, Birleşmiş Milletlerin, Amerika Birleşik Devletleri yanlısı, onun istekleri istikametinde kararlar alıp uygulamak istediği zaman etkin, Amerika’nın çıkarlarına ters düştüğü konularda ise ya etkin olmayan veya by-pass edilebilecek uluslararası bir organizasyon olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Nitekim, eğer haberler doğru ise, Birleşmiş Milletler Özel Komisyon Başkanı Richard Butler, hazırladığı raporu, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine teslim etmeden iki gün önce, İsrail gezisi sırasında Clınton’a takdim etmiştir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bu operasyona ilişkin bir karara da varamamıştır. Rusya, Irak’a yönelik saldırıların durdurulması, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin uyarılması isteklerini içeren bir müracaatta da bulunmuştur. Tartışmaların, Birleşmiş Milletlerde bölünmeye varacak şiddette cereyan ettiği de yine basında yer alan haberlerden öğrenilmektedir. Richard Butler’ın hazırladığı raporun asılsız bilgilerle dolu olduğunu Moskova ve Pekin de kabul etmektedir.

Bu saldırı, zamanlama bakımından da dünya kamuoyunu tatmin edici nitelikte görülmemiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde Başkanla ilgili görüşülmekte olan bir davayla ilgili gelişmelere paralellik arz eden bir operasyon olmuştur bu saldırı. Bu kanaatin yerleşmesini güçlendiren bir diğer olay da, daha önceki müdahalenin yine bu davaya ilişkin tartışmaların yoğunluk kazandığı günlere denk getirilmiş olmasıdır. Bu durum Amerikan dış politikasının kişisel amaçlarla özdeşleştirildiği görüntüsünü vermektedir. Kaldı ki, asılsız gerekçelerle ramazan ayında ve sahur vaktinde yürütülen bu saldırıların tasvip edilmesi asla mümkün değildir. Razaman ayında yapılan bu saldırılarla Irak’taki Müslümanların iftar ve sahur sofralarına kan ve ateş yağdırılmıştır. Böylece, Saddam yerine masum Irak Halkı cezalandırılmak istenmiştir.

Biz, Türkiye olarak çevremizde kan ve barut kokusu değil, tersine, barış ve huzur ortamının bulunmasını istiyoruz. Bu, hem Türkiye ve hem de bölge ülkeleri için gereklidir. Kuzeyden Keşif Harekâtına mensup güçlerin bu tür harekâta katılması, bunun Birleşmiş Milletlerin kararlarına rağmen yapılması tasvip edilebilecek değildir. Ümit ediyorum ki “Kuzeyden Keşif Harekâtı” diye nitelendirilen güç, bu noktada hassasiyet gösterecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tekir.

Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Necmettin Dede; buyurun.

DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılması konusunda Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; konuşmalarıma başlamadan önce İstiklal Savaşında hayatını kaybedenleri rahmetle anıyor, Ramazanınızı tebrik ediyor, kısa bir müddet sonra gireceğimiz 1999 yılının ülkemize ve tüm Müslüman âlemine, insanlık âlemine hayırlı olmasını dileyerek, saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kuzeyden Keşif Harekâtı meselesi, yeni bir isimle beşinci kez Genel Kurulumuzda görüşülmektedir. Daha önceki isimleriyle “Huzur Harekâtı”, “Çekiç Güç” tabiriyle 10’a yakın görüşme yapılmış olup, her 6 ayda bir uzatılmak üzere -15 inci kez- sekiz yıldan beri Türk kamuoyunun gündemine gelmekte ve Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul etmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 Nisan 1991 tarih ve 688 sayılı Kararıyla başlatılan uluslararası işbirliği sonucunda, göç etmek mecburiyetinde kalan bu kitlenin Irak’a dönmesi sağlanmış, yeni göç hareketlerine yol açabilecek olayların engellenmesi ve Kuzey Irak’ta yaşayan halk için yürütülen insanî faaliyetlerin devamını sağlayacak koşulların muhafazası amacıyla Huzur Harekâtı yürürlüğe konulmuştur.

Yüce Meclisimizin 477 sayılı Kararında açıkça belirtildiği gibi “Kuzeyden Keşif Harekâtı” olarak adlandırılan bu düzenleme, ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak’ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen gösterilerek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımlarıyla, sadece, keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtıdır. Kuzeyden Keşif Harekâtı çerçevesindeki uçuşlar, tarafımızdan belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede “Kuzeyden Keşif Harekâtı Kurallar ve İlkeler Belgesi” adını verdiğimiz ve harekâta ilişkin teknik düzenlemeleri içeren bir kurallar belgesi yürürlüğe konulmuştur. Kuzeyden Keşif Harekâtı hususunda Yüce Meclisimizin yapacağı değerlendirmeye katkıda bulunmak üzere, konunun geçimişini kısa da olsa açmakta yarar görmekteyim.

Körfez Savaşının 1991 yılında sona ermesinden sonra Irak’ın güneyinde ve kuzeyinde büyük karışıklıklar meydana gelmiştir ve bu karışıklıklardan kurtulmak maksadıyla orada yaşayan insanlar ülkemize doğru göçe başlamıştır. Bu göç, 500-600 bin nüfusa erecek kitleleri bünyesinde barındırmıştır. Bunların sınırlarımıza kadar gelmesi ve o ülkelerdeki insanların acınacak hallerinin bulunması, Türk Milletinin bir geleneği olan, sıcak kucak açma ve onları bağrına basma konumuyla gündeme gelmiştir. Bu insanlara kucağımızı açmışız, onları bağrımıza basarak üstün insanlık hassasiyetimizi ve kendi benliğimizde olan varlığımızın bu hassasiyetini, bir kez daha, dünyaya ve onlara ispatlamışızdır.

Biz, göç eden bu insanlara Muş’ta, Diyarbakır’da, Mardin’de, Silopi’de toplu göç bölgeleri oluşturmuş, bir yıla yakın bir zaman zarfında bunların iaşe ve ibatelerini temin ederek ülkemizin menfaatları doğrultusunda değil, insanlığın icap ettirdiği şekilde gerekli hizmetleri yapmışızdır.

Ayrıca, geçtiğimiz yıl ortalarında 1998 Şubatına kadar, Irak ve Birleşmiş Milletler arasındaki kitle imha silahlarının bertaraf edilmesi konusunda yaşanan kriz, bölgedeki şartların ne derece hassas ve değişken olduğunu, keza, her an istikrarsızlık unsurlarının yeniden önplana çıkabileceğini açıkça göstermiş, Hükümetimizi fevkalade tedbirler almaya zorlamıştır.

Değerli milletvekilleri, bu hava harekâtının ülkemiz açısından önde gelen yararı, ülkemizin sosyal ve ekonomik düzenini ve sınır güvenliğini tehdit eden yeni bir göç hareketini önlemiş olmasıdır.

Biz, oradaki Kürt vatandaşlarımızla, tarih boyunca bir arada yaşamış ve birlikte ülkenin müdafaası, istiklaline kavuşması için cepheden cepheye koşmuşuzdur; aynı dinden olan insanlarımız bir arada yaşıyor ve hepsi bir bütündür. Kürdü ve Türkü, orada tarih boyunca bir bütün oluşturmuş ve o bütünlük boyunca, bir Çanakkale Zaferinin kazanılmasındaki birliği, beraberliği tecessüs ettirmiştir. En büyük sır, zaten bu bütünlüktür. Öyleyse, bu bütünlüğü birbirinden ayırmak -Sayın Bakanımızın dediği- et ile tırnağı birbirinden ayırmaya benzer. O sebeple, o millî bütünlüğü bozmak, zedelemek, Türkiye’nin dengelerini bozmak kadar, son derece tehlikelidir.

Onun için, bizim, doğudaki insanımızla -hangi vilayetlerimizde var ise, Bitlis’te, Muş’ta, Diyarbakır’da ne ise- batıdaki insan topluluklarımızın yaşaması ve bağlılığı aynı şekilde mütalaa edilmelidir. İnsanların birbirinden farkı yoktur. Bu sebepledir ki, biz, Doğru Yol Partisi olarak, insanların insan olarak kutsiyetine, kutsallığına inanmışızdır; biz, bu kanaati taşımaktayız. Onları, Allah’ın yarattığı en üstün mahlûklar olarak görürüz ve onlara, o şekilde değer veririz; fark yoktur, hepsi birinci sınıf vatandaştır; ama, birliğimize kasteden unsurlar vardır. Birincisi haricîdir ve dahilde de her zaman devamlı olarak taraftar bulmuştur. Birliğimize kasteden dahilî ve haricî tehlikeler ve bu unsurlara karşı korunmamızın ve ona karşı mücadelede başarılı olmamızın yegâne yolu yekvücut olmaktır. Millî birlik ve bütünlüğümüzü bozmadan, el ele, gönül birliğiyle, millî meselelerde, bütün siyasî parti farklılığımızı gözetmeksizin, âdeta bir olarak bu beraberliği taşımamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, iftar saatimiz yaklaşmaktadır. Bu vesileyle, bu konunun bize birkaç konuda fayda sağladığını daha önce mütalaa etmiştik. Bu konu, teknik bir konudur, uluslararası bir konudur. Bu, Türkiye’nin dışında olan bir mevzudur; fakat, benim değinmeden geçemeyeceğim bir konu, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kuruluyor; buna gerekli hassasiyet gösterilmemiştir; bu, bizi ilgilendiren bir konudur.

Değerli milletvekilleri, bu konunun, doğuda teessüs eden bir devlet kurulduğu zaman, doğuyla bütünleştiği zaman ülkeye çok felaket getirecek bir konuma gireceğini şu anda idrak etmemek mümkün değildir. O halde, biz bu şartları gözden geçirirken, Kuzey Harekâtının sadece uluslararası bir sorun olduğunu, teknik bir sorun olduğunu ve bununla ülkemizde herhangi bir zararın vücut bulmadığını izah ettik. Hükümet temsilcisi Sayın Bakanımız da, yalnız, bu harekâtlardan dolayı sınır ticaretimizde olan birtakım alışverişlerde zarara uğratıldığımızı; ama, bunun yanında, petrol hattının çürümekten kurtarılarak ekonomik yoldan gelir sağladığımızı, bunları daha önce burada izah etmişti.

Endişemiz şudur: Bizim, Kürt olarak, Türkiye Cumhuriyeti hudutları dışında bir teessüsün kurulması ve benim doğuda bulunan insanlarımın buna ortak edilerek, devlet yanlısı olmama zaaflarının uyandırılması konusudur. Bu bakımdan, bizim, Hükümete tavsiyemiz, doğunun bir an önce kalkınmasına yardım edilmesidir. Eğer, bölgede yatırımlar artırılırsa ve doğudaki, doğulu dediğimiz, Kürt dediğimiz kardeşlerimizin barındıkları yerlerde sosyal imkânlar tesis edilirse, dışarıyla bunların ilişiği kesilmiş olur ve inanıyorum ki, bunların da, hiçbir zaman, ülkesinin bütünlüğünden -gerek insanî yönden gerekse inancımız yönünden, kanımız yönünden- ayrılmaları mümkün değildir. Bu bakımdan, zamanınızı fazla almak istemiyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu harekâtın oluşu bakımından, daha önce arz ettiğimiz gibi, aynı çizgide olduğumuzu ve bu konuda müspet oy vereceğimizi arz ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dede.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Topuz; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlayarak, Başbakanlık tezkeresi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ve değerlendirmelerini sizlere sunacağım.

Değerli arkadaşlar, bu konu, sekiz yıldan beri, ortalama altı ayda bir tartıştığımız bir konu. Son iki yıldan beri harekâtın adı değiştirilerek, yapısı biraz değiştirilerek, Kuzeyden Keşif Harekâtı adına büründürülerek gündemimize gelmiştir. Bilindiği gibi, bu, esas itibariyle, Çekiç Güç diye bilinen harekâtın ta kendisidir.

Bir kere, konunun teknik tarafı, siyasal boyutları ve bu çerçevede meydana gelen gelişmeler, bu çerçeveyle ilişkilendirilebilecek Ortadoğu’daki gelişmeler, Körfez Harekâtı, bütün bunların hepsi, bütün ayrıntılarıyla, bugün, 16 ncı kez konuşuluyor. O nedenle, konunun bu tarafı üzerinde söz söylemenin hiçbir anlamı kalmamıştır diye düşünüyorum; çünkü, değişen bir şey yok. O zaman, bizim davranışlarımızla ilgili, siyasî partiler olarak, milletvekilleri olarak, sorumlular olarak bu konuya yaklaşırken izlediğimiz yol ve yöntemle ve ortaya koyduğumuz iddialarla ilgili olarak ne derece yapıcı olmuşuz, ne kadar yaratıcı olmuşuz, ne kadar içtenlikli ve samimi olmuşuz, onlara bakmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bir kere, ben, konuyla ilgili olarak üç temel nokta tespit ediyorum. Taa başından beri tartışma konularından bir tanesi, bu harekâtın, bu düzenlemenin Anayasamıza uygun olup olmaması konusudur. Anayasaya aykırılık iddiası hâlâ vardır ve çok ciddîdir.

İkinci temel konu, geçici bir uygulama olarak başlamış olan bu harekât, bu düzenleme sekiz yılını tamamladı, artık, bu, tabiî, normal, doğal bir olay haline dönüştü ve dönüşüyor konusudur.

Üçüncü önemli nokta ise, bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmasıyla ilgili hiçbir gereğin kalmamış olmasıdır; çünkü, bu Meclis, 16 kez yapılan bu tartışmaların hiçbirinde, konuya, Meclis olarak yön verme imkânını bulamamıştır. Hükümetlerin önümüze getirdiği tezkereler buradan onaylanmış, gitmiştir. Hükümetlere de, böyle bir tezkerenin buraya gelmesi konusunda birtakım dış telkinlerin ve baskıların olduğu yolundaki iddialar da, zaman zaman, bütün siyasî parti liderleri tarafından gündeme getirilmiştir. Yani, konunun önemli noktalarından bir tanesi, tartışmaları burada boşuna yapıyoruz.

Bazen, burada yapılan konuşmalarda iddia sahibi olan sözcüler çıkıyorlar, o iddia sahipleri iktidar oluyorlar, kendi iddialarını rafa kaldırıyorlar.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Âdettendir...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Şimdi, böyle bir olayı tartışıyoruz. Bu konuyu tam anlayabilmek için, son iki yıla iyi bakmamız lazım, son iki yılı iyi görmemiz lazım.

Bakınız, bundan tam iki yıl önce -yarın, iki yıl tamamlanacak- bir sayın parti sözcüsü, bu kürsüden şunları söylemişti: “Biraz önce okunan Başbakanlık tezkeresiyle, 31 Aralıktan itibaren Huzur Harekâtı düzenlemesinin sona erdirileceği belirtilmiştir. Biraz önce Sayın Bakanın burada kullandığı ifadeyle de, Çekiç Güç artık sona erecektir; onun yerine, yeni bir güç, yeni bir düzenleme oluşacaktır. Türkiye’de, Irak sorunuyla ilgili olarak konuşlandırılan Amerikan, İngiliz ve Fransız askerî güçleri, Huzur Harekâtı bağlamında Türkiye’ye konuşlanma iznini almışlardı. Şimdi, Huzur Harekâtı sona eriyor; o halde, o askerî güçler -Fransa dışındakiler- yani, Amerika’nın Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması kapsamından fazla olarak, onun ötesine geçerek konuşlandıracağı askerler, İngiltere’nin konuşlandıracağı askerler, hava güçleri, hangi Büyük Millet Meclisi kararına dayanıyor, hangi Anayasa kararına dayanıyor” diye bir soru yöneltti Türkiye Büyük Millet Meclisine... Ve o sayın sözcü devam etti: “Anayasanın 92 nci maddesine göre, resmî törenler dışında bir askerî gücün yurt dışına gönderilmesi veya Türkiye’de konuşlandırabilmesi için, Büyük Millet Meclisinden onay alınmak gerekirdi. O onay alınmamıştır; dolayısıyla, şimdi görüşmeye başladığımız Hükümet karar tasarısı Anayasaya aykırıdır; Anayasa açısından, hukuk açısından sakattır ve eksiktir.”

Bu sözleri söyleyen, Demokratik Sol Partinin Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit’tir. Söylediği bu sözlerin büyük bir bölümüne, şahsen benim ve Grubumuzun, o tarihte de, bu tarihte de hak verdiğimiz bir gerçektir; ama, aradan iki sene geçmiştir ve bu iki senenin birbuçuk senesinde, Sayın Ecevit, ikinci Başbakan olarak, Başbakan Yardımcısı olarak görev yapmıştır, yapmaktadır. Bu iddiasının doğru mu olduğu veya o zaman yanlış mı söylendiği konusunda, bugün, bu Meclise bir açıklama yapılmasını istiyorum. Bu Anayasaya aykırılık doğru idiyse, iki yıl önceki uygulama ilk getirildiği sırada bu ifade doğru idiyse, Sayın Başbakan Yardımcımız iki yıl içinde bunu düzeltmek için bir çaba sarf etti mi? Hayır; o iddia o zaman yanlıştı, bunun yanlış olduğunu anladım; demek, o zaman, Anayasaya aykırılık iddiasını hataen söylemişim, kanaatine varmışsa, lütfen, gelsin, burada, bunu açıklasın; biz de doğruyu, gerçeği öğrenelim; birinci söyleyeceğim bu.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, sizi iftara geciktirmek istemiyorum; ancak, sevap işlemek, bazen gecikerek yemek yemekle ve gecikerek iftarla da mümkündür; sevabı öyle de kazanabilirsiniz diye düşünüyorum; söyleyeceklerimi sürem içinde tamamlamak istiyorum.

Şimdi, Sayın Ecevit, o tarihte söylediği bu sözlerine devam ederek şunları da söylüyordu. O tarihte işbaşında bulunan Hükümet Refahyol Hükümetiydi ve Çekiç Güç’ten Keşif Güç’e dönüşme operasyonu Refahyol Hükümeti tarafından yapılıyordu ve Sayın Ecevit, bizim gibi -biz de aynı düşünceyi paylaşıyorduk- bu düzenlemeye, bu değişikliğe karşı düşüncelerini ortaya koyuyordu ve şunu ifade ediyordu, diyordu ki: “Çokuluslu Güç’ün Türkiye’den hemen gitmesini istemiyoruz; ama, bu Çokuluslu Güç’le ilgili düzenlemenin, Türkiye’nin ortaya koyacağı bir plan ve proje çerçevesinde Türkiye’nin yararlarını gözeten hale getirilmesini istiyoruz.” Bununla ilgili olarak da, devletin hiçbir hazırlığının olmadığını; ama, Demokratik Sol Partinin bu konuda bir hazırlığının olduğunu ifade ediyordu ve bu hazırlığın “Bölgesel Güvenlik Planı” adı altındaki bu planın açıklanmış olduğunu, Başbakanlar tarafından -daha önceki Başbakan Sayın Yılmaz tarafından da- ilgili devletlerin ilgilileri, yetkilileri tarafından da uygun karşılandığını ifade etmişti; ama, bu planı dikkate alan bir politika izleme noktasındayken, Anayol Hükümetinin istifa etmiş olduğunu, Sayın Yılmaz’ın istifa etmiş olduğunu, dolayısıyla, o işlem yapılacakken yapılamaz hale geldiğini, ondan sonra gelen Refahyol Hükümetinin ise, bu görüşü, bu öneriyi, bu planı rafa kaldırdığını söylemişti.

Sayın Ecevit’in iki yıl önce bu söylediklerine ilave olarak, birbuçuk yıl önce, yani, Refahyol Hükümeti gitmeye hazırlanırken, 55 inci Hükümetin kurulmasının gündeme geldiği günlerde de Sayın Şükrü Sina Gürel, bu kürsüden kısaca şunları söylüyordu: -son cümlesini okuyorum- “Demokratik Sol Parti Grubu olarak Kuzey Irak’la ilgili bir Çokuluslu Güç’ü onaylamamız söz konusu olamaz. Siyasal sorumluluğu üstleneceğimiz, paylaşacağımız bir dönemin hemen başlangıcında, Demokratik Sol Parti olarak bizim, şimdiye kadar ayrıntılı olarak bilgilerinize sunmuş bulunduğumuz kapsayıcı bir anlayışın bütün adımlarını atmaya başlayacağımızı bilmenizi isteriz.” Konuşmanın üst bölümünde o güvenlik planıyla ilgili açıklamalar yapıyor, sözlerini de böyle bağlıyordu.

Şimdi, tabiî, ben soruyorum: 55 inci Hükümet, devletin yapmayıp Demokratik Sol Partinin yaptığı iddia edilen bölgesel güvenlik planıyla ilgili olarak gündeminde bir tartışma açmış mıdır? O planı yürürlüğe koymak için bir öneri bu Hükümetin gündemine gelmiş midir? Gelmemişse neden gelmemiştir? Gelip de uygulamaya konulmamışsa hangi gerekçelerle konulmamıştır? Bütün bunların da bu toplantıda açıklığa kavuşturulması lazım ki, bizim de doğru olduğuna inandığımız bu düşüncelerin neden uygulamaya konulmadığının gerekçelerini biz de öğrenelim.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunları niçin söylüyorum; bütün bunları şunun için söylüyorum: Bu Meclis kürsüsü kutsal bir kürsüdür. Burada söylenilen her sözün bir gün gelip hatırlatılacağını herkes bilerek konuşmalıdır.

Vatandaşlar bizi izliyor ve siyasetçiye güven sarsılıyor. Neden; söylediğini yapmıyor, dediğini takip etmiyor; çeşitli suçlamalara maruz kalıyoruz. Hiç olmazsa, bu kadar kritik konularda bu yanlışlığı yapmayalım; çünkü, bu konularla ilgili politikaların, hep bize dayatıldığı ve bu dayatma karşısında bir birliktelik sağlayarak karşı durma ve kendi görüşlerimizi, bu politikalara katma imkânını bulamadığımız için de, burada yapılan konuşmalar, seçmene selam konuşması olmaktan öteye gitmiyor. Herkes, duygularını söylüyor “yapacağım” diye düşünmüyor; yapmak durumuyla karşılaşacağı zaman “ne söylerim” diye, öyle bir endişe taşımadan, bol keseden, ne yapacağını burada söylüyor. Artık, buna bir son verelim. Herkes için, her konu için söylüyorum; kimseyi aşağılamak in söylemiyorum. Bu örneği, bugün bu konuyu tartıştığımız için verdim; başka örnekleri de, başka konuları tartışırken verebilirim.

Sayın milletvekilleri, bir iki cümleyle de güneydoğuya değinmek istiyorum. Bizim, Ortadoğu’daki gelişmeleri, Körfez Harekâtıyla ilgili gelişmeleri, güneydoğumuzdaki, bizi rahatsızlığa sevk eden gelişmeleri dikkatle, belli bir perspektif içinde, belli bir çerçevede değerlendirirken, zaman zaman, bazı siyaset adamları “canım, önce kendimize düşen görevi yaptık mı ki, başkalarıyla ilgili olan önerilerimizi veya onlarla olan mücadelelerimizi gündeme getirelim” diyebilir. Örneğin, güneydoğuyla ilgili olarak, oradaki terör dehşetini ortadan kaldırmak için, orada yaşayan yurttaşlarımızın, Türkiye’nin tümüyle kucaklaşarak, aynı ekonomik düzeye yükseltilmesine ilişkin politikalarla ilgili özel birtakım çalışmalar yapmamız gerektiği, her vesileyle söylenmiştir.

Kuzeyden Keşif Harekâtı tartışmalarında da bu konuya çok önem veren politikacılar çıkmıştır. Doğrudur, biz de katılıyoruz buna; ama, bunları söyledikten sonra, bunların gereğini yapmazsak, o zaman, millete hesap vermekte zorluk çekeriz. Bakınız, bu Hükümet, geldiğinden bu yana, özellikle bu konularda, çok iddialı birtakım çıkışlar yapmıştır; ama, hâlâ, ortadaki durum, manzara, dehşet vericidir. Bilindiği gibi, çeşitli nedenlerle, 3 428 köy boşaltılmış durumdadır. Neden boşaltıldığı tartışmasını yapmak istemiyorum; bu olaylar nedeniyle göç etmek zorunda kaldılar. 70 bin hane, dörtyüz bini aşkın insan, hâlâ, gerçek iskânlarına kavuşabilmeleri için bekleyiş içindeler.

Bu bölgemizde, ilköğretim okullarının çok büyük -iki bini aşkın- bir bölümünün hâlâ kapalı olduğu bilgileri var bizde. Sağlık tesislerinin yüzde 90’ı çalışmıyor; meralar kullanılmıyor, mera hayvancılığı perişan olmuş; işsizlik devam ediyor. Türkiye’nin en geri kalmış on ilinin dokuz tanesi bu bölgede. Yatırımları teşvik bakımından, Meclisten bu dönemde çıkarılan bir yasa dışında, ciddî, dişe dokunur, ekonomik ve sosyal planlamayı gösteren, projeyi gösteren hiçbir girişim yok.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Yok canım sende!.. Doğru değil...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Doğruları, siz, çıkar söylersiniz, eğer biliyorsanız.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Yapılan fabrikaları görmüyor musunuz?.. Alınan teşvikleri görmüyor musunuz?..

ALİ TOPUZ (Devamla) – Yaa!.. Yaa!..

BAŞKAN – Sayın Erdir, rica ediyorum...

ALİ TOPUZ (Devamla) – O fabrikaların önünde bir resim çektirin getirin de bir konuşalım, görelim onları...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Gösteririz...

BAŞKAN – Sayın Erdir...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Her dönemde, elbette ki bazı şeyler yapılacaktır. Eğer, siz, şu ana kadar yapılmış olanları, bu devletin yapabilecekleri ancak bunlardır diye kabul ediyorsanız, bu ölçüyü kendinize uygun görüyorsanız, mesele yok; ben, buna itiraz etmem.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Ölçü daima geniş... Yalnız, saptırıyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Erdir, rica ediyorum...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Bölgesel Güvenlik Planı bir tarafa bırakılmış, rafa atılmış; Güneydoğu Anadolu’ya özellikle götürülmesi gereken, götürüleceği iddia edilen yatırımlarla ilgili, dişe dokunur önemli bir gelişme yok. Bütün bu çerçevede durumu konuşuyoruz. Üstelik, kısa bir süre önce, Körfezde yeni bir sıcak harekât oluşmuş; bu harekâtı...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Kendileri bir çivi çakmadılar...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Kimin çivi çaktığını, kimin çivi çakmadığını ben buradan söylerim Sayın Bostancıoğlu. Sizin bütün toplamınız benim kadar çivi çakmışsa, o zaman söyleyeceğiniz her şeyi kabul ederim ben.

BAŞKAN – Sayın Topuz, lütfen, Genel Kurula hitap edelim.

ALİ TOPUZ (Devamla) – Sizin, beni alkışlarla teşvik ettiğiniz günleri hatırlarım; onun için “çivi çakmadınız” demeyin. Bu memlekete çivi çakma bakımından, siz benimle yarışamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Gerçekdışı konuşuyorsunuz... 1991, 1992, 1993, 1994 yılları...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Gidin Doğu Anadolu’yu gezin, Güneydoğu Anadolu’yu dolaşın, oradaki bütün sivil ve askerî yöneticilerle konuşun; hâlâ, benim o bölgede yaptığım köy yolları üzerinden gidip geliyorsunuz. Unutmayın bunu...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Çiviler duruyor!..

ALİ TOPUZ (Devamla) – Unutmayın bunu...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Öğretmeni ben mi öldürdüm?..

ALİ TOPUZ (Devamla) – Sevgili dostum, size hiç böyle bir şey söyler miyim ben?.. Ben size bunu söyler miyim?..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – “Okulları kapalı, sağlık ocakları kapalı” diyorsunuz...

BAŞKAN – Sayın Erdir...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Efendim, kapatıldı; siz kapattınız demiyorum...

BAŞKAN – Sayın Topuz, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

ALİ TOPUZ (Devamla) – Açmayı başaramadık diyorum; siz başaramadınız, sizden öncekiler başaramadı; başaralım bunu diyoruz.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – “Biz de başaramadık” deyin ama...

ALİ TOPUZ (Devamla) – Biz iktidara geleceğiz; başaramazsak, başaramadık diyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Topuz, lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.

ALİ TOPUZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Kuzeyden Keşif Harekâtını bizimle beraber oluşturan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, güneyden bir bombardımanı birlikte yapmışlardır bizim dışımızda; yani, bizim bu konudaki ortaklarımız, bizimle kuzeyden bir keşif görevi yapıyorlar; fakat, güneyden de, kendileri, istediği gibi bir bombardımanı yapma hakkını kendinde buluyor. Haklı haksız, sebeplerini ortaya koymuyorum.

Öyle anlaşılıyor ki, Kuzeyden Keşif Harekâtı, güneyden bombardıman yapmayı kolaylaştırmaya dönük bir amaç da taşıyor. Zaten, adı Kuzeyden Keşif; Türkiye’yle ilgili olsa, Türkiye’nin güneyindeki keşif harekâtı derdik. Türkiye’nin güneyindeki keşif harekâtına, biz, Kuzeyden Keşif Harekâtı diyorsak, bu, Irak’la ilgili, yani bizim dışımızda oluşturulmuş bir planın bir parçası.

Değerli arkadaşlarım, şimdi şunu öğrenmek istiyorum: Kuzey Irak’ta bir müstakil Kürt devleti kurulması yolunda emeller olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun, son aşama olarak düşünüldüğünü, ondan önceki aşamalarda, Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerin, bizim zorlamamızla, Türkiye’nin zorlamasıyla, yoğunluğu Güney Irak’ta olan Türkmenlerin, işte, Irak yönetimi içinde özerkliğe kavuşması gibi projelerden başlayarak, Irak’ın içinde muhalefeti örgütlemeden ve Irak yönetimini, darbe yaparak, içten bir isyan hareketiyle değiştirmeye kadar çeşitli stratejiler uygulanıyor. Hatta, Amerika Birleşik Devletleri, bu stratejileri beslemek için, değerlendirmek için, desteklemek için bütçesinden kaynak bile ayırdığını ifade edebiliyor. Şimdi böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Ben soruyorum Hükümetimize: Özellikle, Amerika Birleşik Devletlerinin bütçesinden de kaynak ayrılarak, Kuzey Irak’ta muhalefeti güçlendirmeye ve içeride bir çatışma yaratmaya dönük bu eğilimler, bu strateji doğru mudur, yoksa gazete haberi midir? Doğru ise, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak, rejimini beğenmesek de, başında bulunan adamı, her türlü suçlamaya hakkımız olsa bile, devletin içinde, onun içişlerine müdahale anlamını taşıyan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topuz, lütfen, toparlayın.

ALİ TOPUZ (Devamla) – ... bu durum karşısında tavrımız nedir?

Bir başka şey daha sormak istiyorum: Son Irak bombardımanı olayı sırasında, Türkiye Cumhuriyetini haberdar etmek için, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı, neden, Sayın Cem’i arayıp, ona bilgi vermedi de, Sayın Cumhurbaşkanına bilgi verebildi? Bu diplomatik nezaketsizlik karşısında Hükümetimizin bir tepkisi oldu mu?

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

Şahsı adına, Sayın Recep Kırış; buyurun efendim.

RECEP KIRIŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, Büyük Birlik Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, şu anda Kuzeyden Keşif Harekâtı adıyla anılan, daha önce 1991 yılından itibaren, işte, Çekiç Güç diye gelen, Huzur Harekâtı diye anılan harekâtın, bir altı ay daha devamı konusunda görüşmeler yapıyoruz. Arkadaşlarımız belirttiler; bu Mecliste, bu konu defalarca tartışıldı; birçok yönü üzerinde duruldu. Ben de, şu an, önemli gördüğüm bazı hususları sizlere arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu harekâtı değerlendirirken, şu an Körfez’de ve bölgede meydana gelen son durumu ve bu son durum karşısında yaptığımız düzenlemelerin ne işe yaradığını gözden geçirmek durumundayız.

Dışilişkilerimize baktığımız zaman, Türkiye, uzun zaman içerisinde, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı müttefikleri için -aslında ta Kore’den başlayarak gelirsek- her konuda kendi üzerine düşen fedakârlıkları sonuna kadar, hem de çoğu kere “bu bana ne kazandırıyor”gibi bir hesap içerisine de girmeden yapmış; ama, Türkiye’nin yapmış olduğu bu fedakârlıkların kadri, kıymeti, müttefiklerimiz tarafından yeterince bilinmemiş, yeterince anlaşılamamıştır. Bunu, burada, altını çizerek ifade etmek istiyorum.

Bakınız, yakın zamanda, Kuzey Irak’taki Barzani ve Talabani, Amerika’da gene bir araya getirildi. Bu görüşmelere, Türkiye, bizzat davet bile edilmedi, sonradan muttali oldu ve sonradan Türkiye, kendi bilgisi ve iradesi dışında, Kuzey Irak’ta herhangi bir yeni oluşuma izin vermeyeceğini deklare etmek ve bunu bir kere daha teyit etmek için, bir bakıma, yeni birtakım girişimlerde bulunmak durumunda kaldı. Eğer, Kuzey Irak’a ilişkin, Amerika’nın da içinde bulunduğu bir düzenleme söz konusu olacak idiyse, herhalde, bunu, evvela başında, mutlaka Türkiye’nin bulunması lazım gelirdi.

Bildiğiniz gibi, daha geçenlerde, Irak’ın, gene Amerika ve İngiltere tarafından bombalanması hadisesi gündeme geldi. Bu bombalama olayıyla ilgili olarak, bütün dünya basınında yansıyan bilgiler gösteriyor ki, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, birçok ülke cumhurbaşkanını bizzat arayarak, onlara bilgi veriyor; ama, Türkiye’yi -son anda o da- Sayın Cumhurbaşkanını, Amerika Dışişleri Bakanı Madeleine Albright arayarak, lütfen bilgilendirmiş oluyor. Bunlar, belki, basit şeyler gibi gözükebilir; ama, bunları önemli gördüğümüzü, bunları millet olarak ve devlet olarak önemli saydığımızı ifade etmek için belirtiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, şunu bir kere daha söylüyorum: 1991’den bu yana bu düzenleme var, bir Körfez Harekâtı yaşandı. Körfez Harekâtından bu yana, sadece petrol boru hattının kapatılmış olması sebebiyle Türkiye’nin uğradığı zararlar, daha önceki toplantılarda hep ifade edildi. Bugün, nereden bakarsak bakalım, bunların yansımalarıyla değil, net rakamlar itibariyle, bu rakamların 25-30 milyar dolardan aşağı olmadığı ifade ediliyor. Bu zararlarımızın bir şekilde, elbette ki, telafi edilmesi, tazmin edilmesiyle ilgili bir mekanizmanın oluşturulması lazımdı; esasen, bu yönde bazı şeyler de söylendi; ama, maalesef, şu ana kadar hiçbir şey yapılmadı.

Şimdi, yine, Amerika’nın Irak’a yapmış olduğu son müdahale neticesinde, bizim, sadece petrol nakliyatından dolayı uğradığımız zarar, günde yaklaşık 200 milyar lira dolayındadır.

Kuzey Irak’ta yeni bir yapılanma var mıdır, yok mudur; asıl amaç nedir, Saddam’ın gitmesi midir; yoksa, başka maksatlar var mıdır; o, işin, yine başka bir yanı; ama, bir de bizim uğradığımız fiilî zararlar var... Biz, elbette ki, ittifaklarımıza fevkalade önem veriyoruz; ama, Türkiye, ittifaklarına fevkalade sadakat gösteriyor diye, Türkiye’nin uğradığı bunca zararları bir kenara bırakarak, bunlardan asla söz etmeyerek, bunları kendi haline bırakmak, herhalde asla doğru olamaz.

Değerli arkadaşlar, bu arada, tabiî, Amerika’nın, son girişmiş olduğu harekâtın hukukî gerekçeleri itibariyle de savunulacak bir yanı olmadığını dürüst olarak ifade etmemiz gerekiyor; çünkü, Amerika, bir taraftan Irak’ı, Birleşmiş Milletler kararlarına uymadığı için eleştiriyor -hakikaten, o konuda birtakım sorunları olabilir; sekiz yıldır bu konuda denetimler devam ediyor- ama, diğer taraftan, kendisi ve İngiltere, Irak’a müdahale ederken de, Birleşmiş Milletler açıklama yapıyor “Amerika ve İngiltere bizi by pas ediyor” diyor. Yani, bizzat kendileri de, Birleşmiş Milletler kararlarını zaten hesaba almıyorlar, dikkate almıyorlar, onun onayına gerek görmüyorlar. Dolayısıyla, biz, eğer, burada gerçeği olduğu gibi ifade etmek zorundaysak, bunları bir şekilde belirtmek durumundayız.

Bu arada, Irak’a fırlatılan füzelerin üzerine “bunlar Ramazan hediyesidir” filan gibi bazı ifadelerin yazılmış olması, her ne kadar, daha sonra, Pentagon tarafından bu konuda bir açıklama yapıldı ve Amerikan Savunma Bakanlığı adına tüm Müslümanlardan özür dilendiyse de, bunu, fevkalade yakışıksız, fevkalade çirkin bakıyorum. Dünyada, dinler arasında daha çok hoşgörüye, daha çok diyaloğa ihtiyaç duyulan bir dönemde, dünya barışı bakımından, bunların çok önemli olduğu bir dönemde, bunun, son derece zararlı olduğunu, yanlış olduğunu, yine, bunun, çok daha tutarlı ve çok daha ciddî, çok daha kuvvetli bir şekilde izale edilmesi, telafi edilmesi ve bir bakıma, izlerinin yok edilmesi için, dünya Müslümanlarının gönül kırgınlığının giderilmesi noktasında Amerika’ya görev düştüğünü, burada bu vesileyle hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, son olarak şunları söylemek istiyorum: PKK, bildiğiniz gibi, şu anda, yeni bir sürece girmiş oluyor. Her ne kadar, PKK’nın elebaşı, İtalya’da, bugüne kadar bir misafir muamelesi gördü ve bir siyasî lider gibi takdim edilmeye çalışıldıysa da, Batı, bunda muvaffak olamayacaktır ve PKK’nın, bir terör örgütü olduğu bellidir; cinayetleri, vahşeti ortadadır. Biz, bu konuyla ilgili olarak, bir kere daha şunları ifade etmek istiyoruz: Bilhassa, PKK’nın bölgedeki faaliyetleri devam etmektedir. Bugün, yine, Van’da, son derece iğrenç bir saldırı meydana gelmiştir -bir intihar saldırısı meydana geldi- O saldırıyı, bir kere daha, burada, huzurlarınızda lanetliyorum. PKK’nın bu faaliyetleri devam edecek. Bir defa, Suriye, bugüne kadar yapmış olduğu hataları devam ettirmemeli ve Adana Mutabakatında vermiş olduğu sözlere uymalıdır.

Saddam yönetimi, doğrudan veya dolaylı bir şekilde PKK’ya asla destek olmamalı, bu konuda dürüst davranmalıdır.

Talabani, Türkiye’ye gelince ayrı, Irak’a varınca ayrı konuşmaktan vazgeçmelidir ve Türkiye’ye karşı dürüst olmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Kırış, son dakikanız...

RECEP KIRIŞ (Devamla) – İran, bu konuda dürüst olmalı ve Türkiye’nin gözünden hiçbir şeyin kaçmadığını bilmelidir.

Bizim için önemli olan, laflar, sözler değildir, icraattır. Biz, dürüst komşuluk istiyoruz. Türkiye, bugüne kadar, gerçekten, komşularıyla ilişkilerinin dürüst olarak gitmesinden yana olmuştur. Nihayet, başta Amerika olmak üzere, bütün müttefiklerimize, Kuzey Irak’la ilgili olarak, bizim fevkalade hassas olduğumuz Türkmen kardeşlerimizin durumunu bir kere daha hatırlatıyor ve oradaki her türlü oluşumda, Türkmen kardeşlerimizin durumunun özellikle gözetilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Türkiye’yi dışlayarak ve Türkiye’nin iradesi dışında hiçbir oluşuma, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak demiyorum, Türk Milleti olarak da izin vermeyeceğimizi, bir kere daha ifade ediyorum.

Bu vesileyle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kırış.

Şahsı adına, Sayın Hüseyin Kansu; buyurun.

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.1998 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin uzatılmasının görüşülmesinde, Irak’a yapılan saldırıyı görmemezlikten gelemeyiz. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, 687 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı hükmünün sözde yerine getirilmesi için, Irak’ı bombaladıklarını ifade ediyorlar.

Ayrıca, kitle imha silahlarından Irak arındırıldığı takdirde, Irak’a uygulanan ambargonun kalkabileceği ifade edilmektedir. Birleşmiş Milletler adına, Irak’ı yedi senedir heyetler kontrol ediyor. Kitle imha silahları denetleme heyetine üye veren ülkeler ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya’dır. Niçin, adı geçen bu ülkelerden başka diğer ülkelerden denetleme heyetine üye kabul edilmiyor? Silahları denetleme heyetleri, her defasında, incelemelerini tamamladıktan sonra, roparlarını, önce ABD’ye, daha sonra da Birleşmiş Milletlere veriyorlar.

Irak’a uygulanan baskı ve ambargoyu sürdürebilmek için, tabiî, raporlar daima olumsuz olarak hazırlanmaktadır. ABD ve İngiltere, Birleşmiş Milletlerin iznini almaya gerek dahi görmeden Irak’ı birlikte vurmuşlardır. “Çöl Tilkisi Harekâtı” olarak tanımlanan, ABD’nin, İngiltere ile birlikte Irak’a gerçekleştirdikleri son saldırılar dört gün sürmüş, 70 saat devam etmiştir. Bu harekâtla, ilk tespitlere göre, 70 kişi hayatını kaybetmiş, bugünkü ajansların verdiği bilgilere göre de, ölü ve yaralı toplamı 1 200’e ulaşmıştır. Bu operasyonda, 500 tomahawk füze atılmış, 500 sorti yapılmış, 250 hava saldırısı gerçekleşmiş, 93 hedef vurulmuş. Kitle imha silahı üreten 30 merkezin vurulduğu iddia edilmektedir. Vurulan bu yerlerden birisinin hastane, birisinin de okul olduğunu Iraklı yetkililer belirtmektedirler.

27 hava savunma merkezi vurulmuş, 20 komuta kontrol merkezi vurulmuş. Bağımsız bir ülkenin tabiî ki, hava savunma merkezleri olacaktır. ABD ve İngiltere’nin birlikte Irak’a gerçekleştirdikleri bu harekât karşısında Hükümetimiz niçin sessiz kalmıştır? Bağdat’ı ziyaret eden Sayın Ecevit nerede, Irak’ta sivil halkın vurulmasına seyirci olan Ecevit nerededir?

54 üncü Cumhuriyet Hükümeti döneminde ABD, Irak’ı vurmak istemişti; ancak, güvence verilmediği için, o dönemde ABD, Irak’ı vuramamıştır. Kanaatim odur ki, 55 inci Hükümet güvence vermeseydi, ABD ve İngiltere, Irak’ı vuramayacaktı.

Irak’a sekiz yıldır uygulanan ambargo sebebiyle, çoğunluğu bebek ve çocuklardan oluşan 1 milyon 200 bin sivil hayatını kaybetmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; asırlarca insanlığa kültür merkezliği yapmış ve 400 yıl ortak bir tarihin mirasını paylaştığımız Bağdat’a yönelik yapılan, içinde her türlü hile ve desisesini de barındıran Çöl Tilkisi Harekâtını, heyecanla karşılanmasına hazırlandığımız Ramazan arifesinde yaşadık. Savaş, hepimiz için reel olmaktan çıkmış, sanal bir düzlemde gerçekleşmekteydi. Bağdat’a düşen ve birden bir ışık hüzmesine dönüşen bombaları seyrettik. Bombalar, sanal bir savaşı hatırlatabilir; ama, bölgede önemli değişikliklere yol açacağı kesindir. Bundan da, jeopolitiği, jeostratejiği itibariyle en çok etkilenecek olan ülke Türkiye’dir.

Çöl Tilkisi Harekâtı, adı üzerinde, hile ve kurnazlığın üzerine kurulmuştur. Bu harekât, Irak için oluşmuş olan uluslararası ortak tavrı parçalamıştır. ABD-İngiltere ekseninde gelişen müdahale karşısında, iki alternatif eksen çıkarmıştır. Bunlardan birincisi Fransa ve Almanya ekseni, diğeri de Rusya, Çin ve İslam dünyası eksenidir.

Bölgedeki bu gelişme, dünyada farklı kutuplaşmalara neden olurken, Türk dışpolitikasının, bölgeyle ilgili belirlediği bir politika bulunmamaktadır. Takdir edersiniz ki, dışpolitika hazırlığı, içpolitikayla yapılabilir. Ne hazindir ki, ülkemizin, gerek Ortadoğu gerek Balkanlar ve gerekse Kafkasya için, önceden tasarlanmış bir dışpolitikasının olmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Etki-tepki ekseninde dışpolitik tavır oluşturulamaz. Ülkemizin böylesi bir lükse ihtiyacı yoktur.

ABD, Irak’a yaptığı saldırıları 4 temel üzerine oturtmaktadır:

1– Başkanın aşk skandallarıyla ilgilenen kamuoyunun dikkatini başka yöne çekerek, azil sürecini etkilemek,

2– Üzerinde uzun süredir çalıştığı, yeni stratejik konsepti oturtmak. Yeni stratejik konsept, Ortadoğu’yu ilgilendirdiği kadar, Balkanlar ve Kafkasya’yı da ilgilendirmektedir.

3– Küresel krizle başlayan petrol fiyatlarının, tekrar kontrol altına alınarak, ABD’nin istediği bir değere yükseltilmesi. Kriz öncesinde petrolün varili 9,60 dolarken, şimdi, harekâtla birlikte 12 dolara çıkmıştır.

4– Bölgede yaşlanan liderlerin değişmesi sürecini hızlandırmak.

Çöl Tilkisi Harekâtı, Batı’da parçalanma sürecini artırmış ve iki eksen ortaya çıkarmıştır:

1– ABD ve İngiltere,

2– Fransa ve Almanya.

Ortadoğu dengeleri, bu iki eksende yeni değişikliklere neden olacaktır. Bu değişikliklerin etkisi, Irak’ta, Suriye’de, İsrail’de ve Filistin’de hissedilecektir. Bu ülkelerde olacak değişiklikler ülkemizi etkileyecektir. Artık, Sevr korkusunu bir kenara bırakarak, yeni stratejik çerçeve içerisinde, ülkemizi, bölgesel bir güç haline getirmenin zamanı gelmiştir diyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kansu.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresini yeniden okutup, oylayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Körfez Savaşı sonrasında alınan Irak ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının hedeflerine ve ruhuna uygun olarak ve Irak’ın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesine özen göstererek, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere hava unsurlarının katılımıyla, Türkiye tarafından belirlenen ilke ve kurallara bağlı olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Aralık 1996 tarihli ve 477 sayılı Kararıyla Hükümete verdiği yetki çerçevesinde yürürlüğe konulan ve sadece keşif ve gerektiğinde önleme uçuşlarıyla sınırlı bir hava harekâtı olan Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31 Aralık 1998 tarihinden itibaren altı ay süre ile uzatılmasına; 477 sayılı Kararda belirtilen hususlarda bütün kararları almaya Bakanlar Kurulunun yetkili kılınması için Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz ederim.

Mesut Yılmaz

Başbakan

BAŞKAN - Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Şimdi, Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19 arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı, İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 743)

BAŞKAN - Genel Kurulun 10.11.1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 1 inci sırasında yer alan özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 743 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlayacağız.

Komisyon?..Yok.

Görüşme ertelenmiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda, (9/33) ve (9/34) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonlarına üye seçimini yapacağız.

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1. – (9/33) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN – Meclis soruşturmasını yürütecek komisyonların üyeleri, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, siyasî partilerin güçleri oranında verecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterdikleri adaylar arasından, adçekme suretiyle tespit edilecektir.

Bu soruşturma komisyonlarında Fazilet Partisi ve Anavatan Partisi 4’er, Doğru Yol Partisi 3, Demokratik Sol Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi 2’şer üyelikle temsil edilecektir.

Şimdi, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 55 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde açılması kabul edilen (9/33) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimine başlıyoruz.

Siyasî partilerin kendilerine düşen üyelikler için 3 katı olarak gösterdikleri adayların adlarını okutuyorum:

Aday Listesi (45)

Adı Soyadı Seçim Çevresi

FP (12)

Yakup Budak Adana

Ahmet Doğan Adıyaman

Celal Esin Ağrı

Murtaza Özkanlı Aksaray

Ömer Faruk Ekinci Ankara

Muhammet Polat Aydın

Suat Pamukçu Bayburt

Abdulilah Fırat Erzurum

Osman Pepe Kocaeli

Teoman Rıza Güneri Konya

Metin Perli Kütahya

Sabahattin Yıldız Muş

ANAP (12)

Nejat Arseven Ankara

İrfan Köksalan Ankara

Yusuf Ekinci Burdur

Mustafa Balcılar Eskişehir

Şamil Ayrım Iğdır

Bülent Akarcalı İstanbul

Halit Dumankaya İstanbul

Yusuf Namoğlu İstanbul

Şadan Tuzcu İstanbul

Esat Bütün Kahramanmaraş

Cemal Özbilen Kırklareli

Yaşar Okuyan Yalova

DYP (9)

Nevzat Köse Aksaray

Ahmet İyimaya Amasya

Ali Rıza Gönül Aydın

Ahmet Uyanık Çankırı

M. Kemal Aykurt Denizli

Ergun Özdemir Giresun

Meral Akşener İstanbul

Kadir Bozkurt Sinop

Ömer Barutçu Zonguldak

DSP(6)

İbrahim Yavuz Bildik Adana

Kâzım Üstünel Burdur

Abdülbaki Gökçel İçel

Hadi Dilekçi Kastamonu

Çetin Bilgir Kars

Ayhan Gürel Samsun

CHP(6)

Ahmet Küçük Çanakkale

Mustafa Kul Erzincan

Algan Hacaloğlu İstanbul

Ali Topuz İstanbul

Veli Aksoy İzmir

Bekir Yurdagül Kocaeli

BAŞKAN – Siyasî Partilerin gösterdikleri adayların adları beş ayrı torbaya konulmuştur, her torbadan üçte 1 isim çekeceğiz.

Adçekmeye, Fazilet Partisince gösterilen adaylardan başlıyoruz.

FP(4)

Sabahattin Yıldız Muş

Osman Pepe Kocaeli

Celal Esin Ağrı

Metin Perli Kütahya

ANAP(4)

Nejat Arseven Ankara

Şadan Tuzcu İstanbul

Bülent Akarcalı İstanbul

Yusuf Namoğlu İstanbul

DYP(3)

Ahmet İyimaya Amasya

Nevzat Köse Aksaray

Kemal Aykurt Denizli

DSP(2)

İbrahim Yavuz Bildik Adana

Kâzım Üstüner Burdur

CHP (2)

Algan Hacaloğlu İstanbul

Ali Topuz İstanbul

(9/33) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun üye seçimi tamamlanmıştır.

Bu komisyona seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 29.12.1998 Salı günü saat 13.30’da Ana Bina Genel Evrak karşısı Meclis Araştırması ve Soruşturması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.

2. – (9/34) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN – Şimdi, Konya Milletvekili Hüseyin Arı ve 56 arkadaşının, Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğünce 1996 yılında özürlülerin memurluğa alınması için açılan sınavda mevzuata aykırı ve usulsüz işlemler yapılmasına göz yumarak görevini ihmal ettiği ve kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 230 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Mustafa Kul hakkında, Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde açılması kabul edilen (9/34) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonuna üye seçimine başlıyoruz.

Siyasî partilerin kendilerine düşen üyelikler için 3 kat olarak gösterdikleri adayların adlarını okutuyorum:

Aday Listesi:

(45)

Adı Soyadı Seçim Çevresi

FP (12)

Zülfikar Gazi Çorum

Sacit Günbey Diyarbakır

Ömer Naimi Barım Elazığ

Ahmet Cemil Tunç Elazığ

Naci Terzi Erzincan

Süleyman Metin Kalkan Hatay

Mustafa Köylü Isparta

Ali Oğuz İstanbul

Mustafa Kemal Ateş Kilis

Latif Öztek Samsun

Ahmet Feyzi İnceöz Tokat

Bekir Sobacı Tokat

ANAP (12)

Mustafa Küpeli Adana

Hüsnü Sıvalıoğlu Balıkesir

Mahmut Sönmez Bingöl

Emin Kul İstanbul

Selahattin Beyribey Kars

İbrahim Yılmaz Kayseri

Recep Mızrak Kırıkkale

Ömer Ertaş Mardin

Avni Kabaoğlu Rize

Ahmet Kabil Rize

Adem Yıldız Samsun

Nizamettin Sevgili Siirt

DYP (9)

Saffet Kaya Ardahan

İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

Faris Özdemir Batman

Fevzi Arıcı İçel

Metin Işık İstanbul

İsmail Kalkandelen Kocaeli

Mustafa Dedeoğlu Muğla

Ergun Özkan Niğde

Hasan Karakaya Uşak

DSP (6)

Tamer Kanber Balıkesir

Cafer Tufan Yazıcıoğlu Bartın

Ziya Aktaş İstanbul

Necdet Tekin Kırklareli

Hasan Gülay Manisa

Ayhan Gürel Samsun

CHP(6)

İsmet Atalay Ardahan

Yusuf Öztop Antalya

Fuat Çay Hatay

Ahmet Güryüz Ketenci İstanbul

Ali Şahin Kahramanmaraş

Şahin Ulusoy Tokat

BAŞKAN – Siyasî partilerin gösterdikleri adayların adları beş ayrı torbaya konulmuştur. Her torbadan üçte 1 isim çekeceğiz.

Adçekmeye, Fazilet Partisince gösterilen adaylardan başlıyoruz.

Adı Soyadı Seçim Çevresi

FP (4)

Sacit Günbey Diyarbakır

Mustafa Kemal Ateş Kilis

Ahmet Feyzi İnceöz Tokat

Ömer Naimi Barım Elazığ

ANAP (4)

Mustafa Küpeli Adana

Yusuf Selahattin Beyribey Kars

Adem Yıldız Samsun

Avni Kabaoğlu Rize

DYP (3)

Mustafa Dedeoğlu Muğla

İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

Metin Işık İstanbul

DSP (2)

Ayhan Gürel Samsun

Tamer Kanber Balıkesir

CHP (2)

İsmet Atalay Ardahan

Yusuf Öztop Antalya

(9/34) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun üye seçimi tamamlanmıştır.

Bu Komisyona seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 29.12.1998 Salı günü saat 14.00’te Halkla İlişkiler Binası B Blok Alt Zemin 6 ncı Banko karşısında Meclis Soruşturması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi yapmalarını rica ediyorum.

Başbakanlık örtülü ödeneğini 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 77 nci maddesine aykırı bir şekilde harcamak suretiyle Hazineyi zarara uğratarak, görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Tansu Çiller ve Maliye eski Bakanı İsmet Attila haklarında kurulan (9/27) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamıştır.

Bu Komisyona seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 29.12.1998 Salı günü saat 14.30’da Ana Bina Genel Evrak karşısı Meclis Araştırması ve Soruşturması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonların toplantı yer ve saatleri ayrıca ilan tahtalarına da asılmıştır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçmek durumundayız; ancak, Başkanlığa ulaşan grupların mutabakatı uyarınca, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili Meclis araştırması komisyonunun 743 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeyi yapmak ve alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 29 Aralık 1998 Salı günü saat 13.00’te toplanmak üzere, Birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.11

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, üniversitelere başörtüsü ile gidilmemesi için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6555)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Kutlu Aktaş tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Hüseyin Yıldız Mardin

Sorular :

1. Bakanlığınızca, üniversiteye başörtüsü ile girmekte ısrar eden öğrencilerin, daha okula gelmeden ve barındıkları yerlerde tespit edilerek, usulle belirtilen ölçüler içerisinde öğrencilerin ikna ve ikaz yöntemi ile okula başörtülü gelmemeleri konusunda çalışma yapılmasıyla ilgili bir genelge yayınlanarak bu genelgenin bütün il valiliklerine, OHAL Bölge Valiliğine, Jandarma Genel Komutanlığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderildiği; Başbakanlık ve MGK Genel Sekreterliğine de bilgi verildiği yolunda basına intikal eden haberlerin gerçeklik payı nedir?

2. Üniversitelere nasıl bir kıyafetle girileceğini belirlemek, bu konuda önlemler alıp yasaklar geliştirmek Bakanlığınızın görevi midir?

3. Bu genelgenin il valilikleri dışında, Jandarma Genel Komutanlığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilmesindeki amaç nedir?

4. Genelge metninde bulunan “Üniversiteye başörtüsü ile girmekte ısrar eden öğrencilerin, barındıkları yerlerde tespit edilerek, usulle belirtilen ölçüler içerisinde, öğrencilerin ikna ve ikaz yöntemi ile okula başörtülü gelmemeleri...” ifadeleri arasında geçen, “usulle belirtilen ölçüler” nedir, bununla ne anlatılmak istenmektedir?

5. Genelgede geçen ikna ve ikaz yöntemleri sonuç vermezse öğrenciler Emniyet ve jandarma güçleriyle mi karşı karşıya gelecekler? Veya bu ikna ve ikaz yöntemini bizzat emniyet ve jandarma mı uygulayacak?

6. Eğer genelgeyle ilgili haber doğruysa, Hukuk Devleti ilkeleri, temel hak ve özgürlükler, inanç ve düşünce özgürlüğü, Anayasamız ve diğer mevzuatımız açısından genelgeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu genelgenin hukuka aykırılık yönünü hiç düşündünüz mü?

T.C. İçişleri Bakanlığı 23.12.1998 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/307492

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 30.11.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/6555-16179/37226 sayılı yazısı.

Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. Üniversitelerin açılması dolayısıyla Bakanlığımız 11.9.1998 tarih ve 168 sayılı genelgesiyle üniversitelerimizde huzursuzluk yaratacak, kamu güvenliğini ve kamu esenliğini olumsuz yönde etkileyecek bir takım provokasyonların olabileceğinin gözönünde bulundurularak, gerekli önlemlerin alınabilmesi için genelge yayınlanmıştır.

Ancak, önergede belirtilen şekilde bir tedbir öngörülmemiş olup, radikal unsurların “Üniversiteyi kazanarak kaydını yaptırmak üzere büyük şehirlere gelen öğrencileri otogar veya garlarda karşılayarak, yatacak yer, yiyecek içecek temini ve kayıta yardımcı olma vaatleri ile bu gençleri kandırdıkları ve kendi örgütlerine katma gayreti içinde bulundukları” yönünde bilgiler intikal ettiğinden, ilgili makamlar bilgilendirilmiştir.

2. 4. 5. 6. Genelge metni ve içeriğinde önergede belirtildiği şekilde hüküm ve ibare bulunmamakta olup, üniversitelerde nasıl bir kıyafetin giyileceği YÖK ve üniversitelerin kendi takdirlerindedir.

3. Genelgenin önergede belirtilen yerlere gönderilmesi idarenin normal işlevidir.

Bilgilerinize arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

2. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, terör örgütü hakkındaki mahkeme kararlarına ve iadesiyle ilgili olarak Suriye’den talepte bulunup bulunmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6566)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

19.11.1998 Ersönmez Yarbay Ankara

Sorular :

– 18 Mart 1983 tarih ve 17991 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında suçluların geri verilmesi ve ceza işlerinde karşılıklı adlî yardım sözleşmesine göre PKK’nın lideri Abdullah Öcalan Suriye’den resmî olarak geri istenmiş midir? Geri istenmişse hangi tarihlerde ve hangi sayı ve numaralı evraklarla istenmiştir? Sözleşmenin 2 nci maddesine göre; geri vermeyi gerektiren fiiller, bir yıl süre ile hürriyeti bağlayıcı bir cezayı veya daha ağır bir cezayı gerektiren durumlar ile en az 6 ay süreli hürriyeti bağlayıcı bir mahkûmiyet kararı olarak öngörülmüştür.

– Abdullah Öcalan hangi Cumhuriyet savcılıklarınca aranmaktadır? Abdullah Öcalan bu sözleşmeden önce ve sonra hangi Cumhuriyet savcılıklarınca hakkında soruşturma açılmıştır. Bu sözleşme 15 yıldır yürürlükte olduğuna göre; kaç defa Suriye’den soruşturma sebebiyle hangi tarihlerde geri istenilmiştir?

– Abdullah Öcalan hangi mahkemelerce ne kadar cezaya çarptırılmıştır. Hakkında kaç mahkûmiyet kararı vardır? Bu kararlara istinaden sözleşmeye binaen mahkûm Suriye’den ne zaman geri istenilmiştir?

– Abdullah Öcalan hakkında soruşturma açılması veya mahkûmiyet kararı ile istenilmişse Suriye hangi tarihte ve sözleşmenin hangi maddesine binaen geri vermeyi reddetmiştir?

– Abdullah Öcalan sözleşmeye istinaden bugüne kadar Suriye’den resmen geri istenilmişse Türk makamlarınca Suriye’deki adresi ve yeri bilindiği halde bu sözleşme neden işletilmemiştir?

– Bu sözleşmeye istinaden Suriye soruşturma veya mahkûmiyet sebebiyle kaç suçluyu Türkiye’ye iade etmiştir? Sözleşmeye istinaden Türkiye; soruşturma veya mahkûmiyet sebebiyle kaç suçluyu Suriye’ye iade etmiştir?

T.C. Adalet Bakanlığı 22.12.1998 Bakan : 2256

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a)Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 2.12.1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6566-16188/37235 sayılı yazınız.

b)Başbakanlığın Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ifadeli, 7.12.1998 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-892-1/7037 sayılı yazısı.

İlgi (a) yazınız ekinde Başbakanlığa gönderilen, Başbakanlığın ilgi (b) yazısı ile Bakanlığıma intikal ettirilen, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay tarafından sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca cevaplandırılması tensip olunan 7/6566-16188 Esas No.lu yazılı soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

Sayın Ersönmez Yarbay

Ankara Milletvekili /TBMM

Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca cevaplandırılması tensip olunan 7/6566-16188Esas No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesinde adı geçen kişinin, Şanlıurfa 2 nci Ağır Ceza Mahkemesinin 1987/108 esas sayısında kayıtlı olup, halen yargılanmakta olduğu bu davaya konu suçlarla ilgili olarak, Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında yürürlükte bulunan ve 18.3.1983 gün ve 17991 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adlî Yardım Sözleşmesi” hükümleri uyarınca, ülkemize iadesinin sağlanması için hazırlanan iade evrakı ve Arapça tercümeleri, adı geçen ülke yetkili makamlarına iletilmek üzere 5.11.1985 Gün, CIGM-4.1.102.1981/17-67323 sayılı yazımız ekinde Dışişleri Bakanlığına sunulmuş, ancak bu talebimize bir cevap alınamamıştır.

Söz konusu kişi hakkında; Şanlıurfa 2 nci Ağır Ceza Mahkemesinin 1987/108 esasına kayıtlı kamu davası, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1993/539 sayılı hazırlık soruşturması, Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 1987/7761 sayılı hazırlık soruşturması, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1988/739 sayılı hazırlık soruşturması, Erzurum Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1988/176 sayılı hazırlık soruşturması, Ankara (1) Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1998/71 esasına kayıtlı kamu davası, mevcut olup, adı geçen kişi bunlara konu olan suçlarından gıyabî tutuklu bulunmakta, hakkında henüz verilmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamaktadır.

Ülkemiz ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında yürürlükte bulunan Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adlî Yardım Sözleşmesi çerçevesinde, 14.6.1990 ve 24.12.1994 yıllarında iki kişinin Suriye’den Türkiye’ye iadesi sağlanmış, Türkiye’den Suriye’ye iade edilen olmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Kırıkkale-Delice-Halitli Köyünün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı cevabı (7/6570)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

23.11.1998 Kemal Albayrak Kırıkkale

1. Delice İlçesi Halitli Köyü içmesuyu problemi ne zaman çözülecektir?

2. Delice İlçesi Halitli Köyü içi yolu asfaltlanması ve arazi yollarının düzeltilmesi düşünülüyor mu?

3. Delice İlçesi Halitli Köyü mezarlığının etrafının çevrilmesi düşünülüyor mu?

4. Delice İlçesi Halitli Köyü ihtiyacı olan tarımsal arazinin sulanması ile ilgili bir çalışma yapılmakta mıdır?

T.C. Devlet Bakanlığı 22.12.1998 Sayı :B.02.0.014/031.3059

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 22.12.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6570-16218/37319 sayılı yazınız.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’a ait yazılı soru önergesindeki konu Bakanlığıma bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce incelenmiştir.

Kırıkkale-Delice-Halitli Köyünün içme suyu 1985 ve 1990 yıllarında açılan iki adet sondaj kuyusundan temin edilmektedir. Su yetersiz olduğundan 1996 yılında il Müdürlüğümüz imkânları ile drenaj çalışması yapılmış ve 474 metre Q50/63,Q80/90 boru yardımı yapılmıştır.

Suyun yetersiz olması nedeniyle hidrojeolojik etüdü yapılarak 1999 yılı sondaj programında değerlendirilecektir.

Delice-Halitli-Tekke köy yolu asfalt kaplama işi 1999 yılı programının özel idare bölümünde aciliyet ve öncelik durumuna göre değerlendirilecektir.

Arazi yolları hizmet alanımız dışında kaldığından herhangi bir işlem yapılamamıştır.

Halitli Köyü tarım arazilerine sulama suyu temini projesi 1994 yılından itibaren yatırım programlarında yer almakta olup halen yapımı devam etmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

4. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, İstanbul’da öğretmenler gününde bazı öğretmenlerin güvenlik görevlilerince dövüldüğü iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6580)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Ercan Karakaş İstanbul

1. 24 Kasım Öğretmenler Gününde İstanbul’da öğretmenlerin, herkesin gözü önünde acımasızca coplanmasından, dövülmesinden haberdar mısınız?

2. Görevi başta can güvenliği olmak üzere güveni sağlamak ve vatandaşa hizmet etmek olan güvenlik güçlerinin her fırsatta vatandaşlara meydan dayağı atmasını hukuk devleti anlayışıyla nasıl bağdaştırıyorsunuz?

3. Öğretmenlerin coplanması ve dövülmesiyle ilgili olarak şu ana kadar bir soruşturma açıldı mı?

4. Bir kısım güvenlik güçlerinin kendilerini hukukun ve vatandaşın üstünde gören tutum ve davranışlarına son vermeleri için ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

5. Aynı şekilde güvenlik güçlerinin vatandaşa yansız ve sevecen davranması için neler yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 23.12.1998 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/307493

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMMBaşkanlığının 2.12.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/6580-16300/37408 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1. 24.11.1998 günü “Devlet büyüklerine hakaret etmek” suçundan hakkında (18) ay hapis cezası verilen KESK’e bağlı Eğitim-Sen üyesi İlknur Birol’un Adliye’ye teslimi sırasında, Eğitim-Sen 1 ve 2 nolu şube yönetici ve üyelerinden oluşan yaklaşık (100) kişilik bir grupca İstanbul İli Kadıköy İlçesi Adliye binası önünde ve içinde basın açıklaması yapılmak istenilmesi üzerine, sözkonusu topluluğa eylemin kanunsuz olduğu uyarısı yapılmış ancak, topluluk yapılan uyarılara uymayarak alkışlar ile protesto ve sloganla eylemi sürdürmüştür.

Bilahara topluluk dağıtılmış, yönlendirici ve ele başı konumunda bulunan (6) kişi yakalanarak gözaltına alındıktan sonra doktor raporları alınarak, soruşturma evrakı ikmalen Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

2. 4. Demokratik tepkileri göstermek amacıyla yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşü koşulları 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda açıkça gösterilmiştir. Bu koşullara uymadan yapılacak olan her türlü toplantı ve gösteri yasadışıdır.

3. 24 Kasım 1998 tarihinde İstanbul’da öğretmenlerin darp edilmesi iddiasıyla ilgili olarak polis müfettişi görevlendirilmiştir.

5. Güvenlik güçlerine hizmetiçi eğitimler sürekli olarak yaptırılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.