Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 66 YASAMA YILI : 4

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

25 inci Birleşim

26. 11 . 1998 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. –YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’da kurulmakta olan İvedik Organize Sanayi Bölgesinde karşılaşılan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, Adana’nın Ceyhan İlçesinde meydana gelen depremde zarar gören vatandaşların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun zeytin üreticilerinin sofralık zeytine uygulanmakta olan katma değer vergisinden kaynaklanan sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bakanlar Kurulunun istifasının kabulüne; yeni Bakanlar Kurulu teşkil olununcaya kadar, Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1813)

2. – Kuzey Kıbrıs Tük Cumhuriyetine gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’a, dönüşüne kadar, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1814)

3. – Devlet Bakanı Güneş Taner’den boşalan Devlet Bakanlığına yeni bir atama yapılıncaya kadar Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1815)

4. – Romanya Millet Meclisi ile Senato Başkanlarının TBMM Başkanı Hikmet Çetin’in Romanya’ya davetlerine Başkanvekili Uluç Gürkan’ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1816)

V. – SEÇİMLER

A) BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Başkanlık Divanında açık bulunan kâtip üyeliğe seçim

B) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Türkiye Büyük Milet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

2. – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

3. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19 arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı, İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis araştırması komisyonu raporu (S. Sayısı : 743)

2. – Şırnak Milletvekili Bayar Ökten ve 57 arkadaşının, güvenlik güçlerince hakkında düzenlenen operasyonları Alaattin Çakıcı’ya haber vermek suretiyle kaçmasını sağladıkları ve Hükümetin çeteler ve mafya ile mücadelede izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 296 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/40)

3. – Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan ve 71 arkadaşının, yasa dışı örgütlerle ve mensuplarıyla birlikte hareket ettikleri, örgüt mensuplarının işledikleri suçların ortaya çıkarılmasını engelledikleri ve suçluları himaye ettikleri, Devlet ihalelerinde çetelerle işbirliği yaptıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230, 240, 296 ve 314 üncü maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan
A. Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/41)

4. – Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 arkadaşının, Telsim ve Türkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle Devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/42)

5. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 57 arkadaşının, Türk Ticaret Bankasının satışı ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk iddiaları konusunda gerekli tedbirleri almayarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/43)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Adana bölgesinde çalışan personele tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/6214)

2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Eskişehir-İnönü İstasyon Trafosuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/6228)

3. – Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun, Sıvas DSİ Bölge Müdürlüğünde bazı araçların başka illerde görevlendirildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/6341)

4. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Mardin İli’nin köy yollarına ve içme suyu şebekesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6355)

5. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6373)

6. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin yazılı cevabı (7/6377)

7. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Iğdır’da sulu tarımın geliştirilmesine yönelik projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/6402)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Güneş Taner haklarında, DYP Grup Başkanvekilleri Mehmet Gözlükaya, Saffet Arıkan Bedük ve Turhan Güven'in, FP Grup Başkanvekilleri Lütfü Esengün, Salih Kapusuz ve Abdüllatif Şener'in, CHP Grup Başkanvekilleri Önder Sav, Oya Araslı ve Nihat Matkap'ın verdikleri gerekçeli güvensizlik önergelerinin (11/19, 11/20, 11/21) hukukî sonuçlarının farklılık göstermesi nedeniyle ayrı ayrı yapılan açık oylamaları sonucunda;

Devlet Bakanı İstanbul Milletvekili Güneş Taner'in bakanlıktan düşürüldüğü ve görevinin sona erdirildiği,

Başbakan Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz başkanlığındaki Bakanlar Kurulunun düşürüldüğü,

Açıklandı.

Başbakan A. Mesut Yılmaz, çalışmaları sırasında kendilerine destek veren ve denetim görevini yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine bir teşekkür konuşması yaptı.

(10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı: 743) ile

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasında bulunan ve İçtüzüğün 78 inci maddesi gereğince görüşülmesi mümkün olan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (S. Sayısı : 232) görüşmeleri,

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporunu; Başbakan A. Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu, Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner haklarındaki Meclis soruşturması önergelerini ve Bakanlar Kurulunun öncelikli olduğunu bir yazıyla Başkanlığa bildirmesi halinde adı geçecek kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26.11.1998 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 16.33'te son verildi.

Hikmet ÇETİN

Başkan

Ünal YAŞAR Abdulhaluk MUTLU

Gaziantep Bitlis

Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 31

II. – GELEN KÂĞITLAR

26.11.1998 PERŞEMBE

Raporlar

1. – Konya Milletvekili Ahmet Alkan ve 106 Arkadaşının, Kanuna ve Genel Ahlaka Aykırı Şekilde Mal Edinmek Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 11, 12, 13, 14, ve 15 inci Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Devlet Eski Bakanı, Dışişleri Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ve Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına ilişkin Önergesi ve (9/16) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 779) (Dağıtma tarihi : 26.11.1998) (GÜNDEME)

2. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener ve 71 Arkadaşının, Kanuna ve Genel Ahlaka Aykırı Şekilde Mal Edinmek Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 12 ve 13 üncü Maddelerine Uyduğu İddiasıyla Turizm Eski Bakanı ve Başbakan A.Mesut Yılmaz Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (9/17) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 780) (Dağıtma tarihi : 26.11.1998) (GÜNDEME)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

26 Kasım 1998 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik sistemle yoklama yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, ilk haftalarda, açılış yoklaması için 10 dakika, istem üzerine yapılacak yoklamalar için de 5 dakika süre veriliyordu; ama, sanıyorum, sisteme alıştık; yoklama için 5 dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekilleri, yoklamaya başlıyoruz.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama için süre bitmiştir; toplantı yetersayımız yoktur.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Pusulalar geliyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hoşver, pusula kabul etmiyoruz.

A. ESAT KIRATLIOĞLU (Nevşehir) – Sayın Başkan, parmak izi çıkmıyor!

BAŞKAN – Efendim, çoktandır alıştık; parmak izini veremedikleri için yoklamaya katılamayanlar, teknisyenleri çağıracaklar, teknisyenler kanalıyla bize pusula gelecek; ama, eksiğimiz bir hayli fazla...

A. ESAT KIRATLIOĞLU (Nevşehir) – Hani, teknisyenler nerede?

BAŞKAN – Efendim, buradalar, teknisyen arkadaşlar dolaşıyorlar; ihtiyaç duyan milletvekili çağırıyor.

Sayın Kıratlıoğlu, benzer, onlarca pusula gelse de, maalesef, çoğunluğu sağlayamıyoruz.

Sayın grup başkanvekilleri, ne kadar ara verelim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 15 dakika.

BAŞKAN – 15.25'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.07

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.25

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik sistemle yoklama yapılacaktır.

Yoklama için, yeniden, 5 dakikalık süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin, bu süre içinde, elektronik oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini rica ediyorum.

Düğmeye basamayan, oyunu kullanamayan sayın milletvekilleri, lütfen, teknisyenler kanalıyla oy pusulalarını göndersinler; teknisyen arkadaşlarımızın getirmediği pusulalar kabul edilmeyecektir.

Yoklamaya başlıyoruz.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’da kurulmakta olan İvedik Organize Sanayi Bölgesinde karşılaşılan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı ilk söz, Ankara İvedik Organize Küçük Sanayi Sitesi konusunda Sayın Yılmaz Ateş'in.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Ankara'da, şu anda "İvedik Organize Sanayi Bölgesi" adı altında bir yatırım devam etmektedir. Bu yatırım, 1990 yılında programa alınmış, şehir içindeki küçük sanayicinin, küçük esnafın, kendi alanındaki işyerleri; şehir dışına çıkarılması, şehir trafiğinin rahatlatılması, çevre ve hava kirliliğinin önlenmesine katkı amacıyla, Batıkent'in ilerisinde 477 hektarlık bir alana taşınmış. Şu ana kadar, bu bölümde, 37 tane kooperatife bağlı 12 bin Ankaralı küçük sanayici, işyeri sahibi olacaktır.

Bu, toplam 477 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Bu proje tamamlandığı zaman 12 bin sanayici orada faaliyete başlayacak, 200 bin Ankaralıya istihdam olanağı ve ekonomiye de önemli bir katkı sağlanacaktır.

Bu yatırım -kendi alanında Türkiye'nin ikinci büyük alanıdır- 640 milyon Amerikan Doları bir hacme sahiptir. Şu ana kadar devletten tek kuruş yardım alınmadan, kredi alınmadan yüzde 80'i tamamlanmış, altyapının da yüzde 75'i tamamlanmış; ancak, burada, bu 477 hektarlık alan içerisinde 48 hektarlık bir alan, hazine arazisi olarak kalmıştır. Bilirkişi raporlarına göre burası taşlık ve ekilemez bir alan olmasına rağmen, tutup, kooperatiflerin kendi olanaklarıyla getirdikleri altyapı, geçirdikleri imar gerekçe gösterilerek, metrekaresine 7,5 milyon lira para istenmektedir. Bu da, o küçük sanayiciden, devletin hazine arazisi için 3,5 trilyon gibi bir kaynak aktarımı demektir. Ancak, bu sanayicilerimizin bir talebi vardır; istihdamsa istihdam, yatırımsa yatırım, ihracatsa ihracat; yabancı sermayeye bu olanakları sağlayan Türkiye Cumhuriyetinin Hükümeti, kendi 12 bin insanına, esnafına, sanayicisine bu olanağı neden sağlamamaktadır diye.

Şimdi, Ford'a, bildiğiniz gibi, 20 trilyonluk arsa bağışlandı -160 dönümlük bir alan- ama, Ankaralı küçük sanayiciye 48 hektarlık bir alan verilmemektedir. O nedenle, Ankaralı sanayicinin Hükümetten talebi, bu alanın ya kendilerine hibe edilmesi ya da daha birkaç gün önce işlemleri tamamlanan Ankara İkinci Organize Sanayi Bölgesinde olduğu gibi, metrekaresinin 1 dolardan hesabının görülmesidir.

Bir taraftan devlet bu olanağı tanımazken, diğer taraftan da, Ankara Büyükşehir Belediyesi, maalesef, bu bölümün altyapısını da yapmamaktadır. Bugüne kadar, elektriğini, suyunu, posta hizmetlerini kendi parasıyla getiren sanayici, 15.2.1995 tarihinde de Ankara Büyükşehir Belediyesiyle bir protokol imzalamış. Bu protokolün bedeli de 167 milyar lira tutmaktadır. Ankaralı sanayiciler bu parayı da ödemeyi kabul etmelerine rağmen, 30.7.1996 tarihinde bitmesi gereken altyapıya, daha tek çivi çakılmamış, yani, yol, su ya da bir tek şey yapılmamıştır.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Hayır; doğru söylemiyorsun, yanlış söylüyorsun!

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – O nedenle, 30.7.1996 tarihinde bitmesi gereken yollar, kanalizasyonlar yapılmamış, bordür taşları döşenmemiştir.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Hayır; ben gittim gördüm; tam dediğinizin tersi... Yalan söylüyorsunuz!..

BAŞKAN – Sayın Yülek, lütfen...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Yülek, burada yalan söyleyen sizsiniz...

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Yanlış söylüyorsun!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Doğrusunu size söylüyorum; işte belge!.. Varsa yüreğin, gel de savun!..

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Ben de size belge göstereyim...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Gel de savun!.. İşte protokol!.. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, sevgili arkadaşlar, Hükümet kredi vermiyor; Büyükşehir Belediyesi, taahhüt ettiği halde, imzaladığı halde bunun altyapısını yapmıyor; peki, bunlardan hesap soracak bir makam yok mudur?! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, 1 dakika içerisinde toparlayın.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bu, partilerüstü bir konudur.

Ankaralı sanayici, şu anda, devletten, Polatlı yolundaki organize sanayi bölgesinde olduğu gibi, bu arsayı, aynı değerle talep etmektedir; bu, bir.

İkincisi, Ankara Büyükşehir Belediyesinin altına imza attığı protokolün de uygulanmasını istemektedir. Uygulanmadığı için, esnaf, şu anda, 4 trilyon liralık ek bir yükün altına girmiştir. Bunun telafi edilmesini diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

NACİ TERZİ (Erzincan) – Büyükşehir ne yapmamış ki...

BAŞKAN – Bir dakika, sayın milletvekili...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Ateş'in bir Ankara Büyükşehir Belediyesi fobisi var; her kürsüye çıktığında onu dile getiriyor. Halbuki, burada, gündemdışı bir konuşmada, ilgili bir sayın bakanın cevap vereceği bir konuda konuşması lazım; çünkü, Büyükşehir Belediye Başkanının, burada, gelip, kendisini savunma imkânı yoktur. Böyle bir imkânın olmadığı yerde konuşmasını ve o konuları gündeme getirmesini yerinde bulmuyorum; bu bir.

İkincisi, Organize Sanayi Bölgesiyle ilgili; ben dolaştım...

BAŞKAN – Sayın Şener, lütfen, bu düzeltmeyi -bir, iki, üç diye- ayrı bir gündemdışı konuşma vesilesi yapmayalım. Gündemdışı söz, İvedik Organize Sanayi Bölgesi hakkındadır. Bu konuda, bir sayın milletvekilinin, gerekiyorsa, ilgili belediyeye ilişkin gözlemlerini dile getirme konumu da vardır...

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Gözlem değil ki...

BAŞKAN – Sayın Büyükşehir Belediye Başkanının vereceği bir cevap varsa, onu, başka zeminde de verebilir. Hiç kuşkusuz, Parlamento zemininde cevap veremeyecektir; ama, başka zeminde, basın toplantısı yaptığı zaman da sayın milletvekilini yanına çağırmayacaktır. Bunu, karşılıklı hoşgörü ve fikirlerimizi serbestçe beyan biçiminde anlayalım. Siz, gerekli uyarıyı yaptınız, tutanaklara geçti; teşekkür ediyorum.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Yalnız, verdiği bilgiler doğru değildir. "Bir çivi çakılmamış" dediği halde, konuşmasının başında "altyapısının yüzde 75'inin yapılmış olduğunu, kendisi de ifade ettiler. Dolayısıyla, verdiği bilgiler de doğru değil Sayın Başkan.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – O, elektrik ve posta hizmetlerinde oluşan...

BAŞKAN – Tutanakları, karşılıklı tartışma konumuna getiremeyiz efendim.

Teşekkür ederim.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Sayın Başkan, bir eksikliği tamamlamama izin verin.

BAŞKAN – Sayın Köksalan, istirham ediyorum...

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – Bir tek cümle...

BAŞKAN – İstirham ediyorum... İstirham ediyorum...

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – 1997 yılında, 55 inci Hükümet döneminde...

BAŞKAN – İstirham ediyorum... Böyle bir usulümüz yok...

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – ...TEDAŞ tarafından elektirik enerjisi ihale edildi...

BAŞKAN – İstirham ediyorum... Böyle bir usulümüz yok Sayın Köksalan.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) – ... elektrik enerjisi bağlandı.

2. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, Adana’nın Ceyhan İlçesinde meydana gelen depremde zarar gören vatandaşların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması,

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, Sayın İsmail Köse'nin.

Sayın Köse, Adana'nın Ceyhan İlçesinde meydana gelen depremde zarar gören vatandaşların sorunlarıyla ilgili konuşacaktır.

Buyurun Sayın Köse.

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli Başkanım, size de, bana bu imkânı vermenizden dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, 1998 yılı içerisinde, muhtelif zamanlarda, ülkemizin çeşitli yerlerinde felaketler meydana geldi; insanlarımız öldü, yaralılarımız oldu ve birçok vatandaşımızın da maddî hasarı oldu. Karadeniz Bölgemizin bir bölgesinde sel felaketi, yine, Trabzon yakınlarında bir heyelan olayı ve en son da, 27 Haziranda, Adana ve ilçelerinde deprem felaketiyle Türk Milleti karşı karşıya kaldı. Bu afetlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gerçekten, bu millî felaketlerde, millî afetlerde, Yüce Milletimizin o önemli hasleti dolayısıyla, insanlarımız, bir yürek halinde, tüm bu vatandaşlarımızın yanında yer alıyor; gerek moral yönüyle gerek ekonomik imkânlarını seferber etmek suretiyle, bu vatandaşlarımıza desteklerini sürdürmektedirler. Tabiî, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, her zaman olduğu gibi, yine, Adana, Zonguldak, Karabük ve Trabzon'daki felaketlere, çıkarmış olduğumuz yasalar çerçevesinde, gerekli imkânlarını götürmektedir; ancak, bu imkânlar götürülürken, bürokrasinin ağır çalışması ve bürokratik engellemeler, sonuçta, bu felaketle karşı karşıya olan vatandaşlarımızın aleyhine olmaktadır. İşte, meseleyi süratlendirmek, buradaki insanlarımızın yaralarını bir an önce sarmak mecburiyetindeyiz. Tabiî, avantajımız şudur: Her üç bölgede iklim şartları müsaittir, buralarda, oniki ay yapısal imkânlar ortaya çıkarılmaya sahiptir. Özellikle, Adana ve Ceyhan'daki, köylerimizdeki vatandaşlarımızın evlerinin durumu, şu anda, üniversitenin, bilimadamlarının tetkikine sunulmuştur; bu projelerin ortaya çıkması gerekiyor; çünkü, yıkılanlar zaten bellidir, yıkılma durumunda olanların sayısı, teknik raporlar ortaya çıkmadan belirlenemiyor ve bu konularda da işlem yapılamıyor. O halde, bunun süratlendirilmesi gerekiyor. Köylerimizdeki insanlarımızın çadırlardan evlerine kavuşması gerekiyor. İl ve ilçelerimizde, hâlâ, çadırlarda oturan insanlarımız vardır; bunların, muhakkak surette, bir an önce, evlerinin yapılarak, bu evlerine taşınmaları gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bir millî felaketin, şu ana kadar olan maliyeti konusunda bir rakam vermek istiyorum. Bu yüce devletimiz, Adana'da vatandaşlarımıza 5,5 trilyon lira kira parası ödedi; esnafımıza da, zararlarını önlemek bakımından, kredi bakımından ve diğer zararlarını karşılamak bakımından 3,5 trilyon lira para ödedi. Onun için, Allah, devlete zeval vermesin. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu kadar sıkıntıya rağmen, felaketten zarar gören en ücra köşedeki vatandaşımızın yanında, onun elinden tutmaya çalışıyor.

Siyasetçiler olarak, yönetimin başında olan insanlar olarak bürokrasiyi süratlendirmemiz gerekiyor. Ben, Adana'da bürokrasinin başında olan ilin valisini gerçekten kutluyorum, tebrik ediyorum. Depremin olduğu gece kendisiyle beraber olduğumuzda, kendisinin, olaya vakıf oluşunu ve daha sonraki çalışmalarını da takip ettim; başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, Sayın Başbakana ve ilgili bakanlara, dosyalarıyla, heyetleriyle gelmek suretiyle bu konuya ilişkin sıkıntıları aktardı ve bu konuda yapılan çalışmaların bir an önce süratlendirilmesini ve ihalelerin gerçekleşmesi konusundaki samimî gayretlerini gördüm. Huzurunuzda Sayın Valiyi tebrik ediyorum.

Tabiî, yine, ilde yapılması gereken istimlak işlemleri tamamlanmış ve bu istimlak karşılığı olan paraların gönderilmesi ve bir an önce de meskenlerin ihalesinin yapılması gerekmektedir. Bunların da tamamlanması lazım. Ancak, il ve ilçe merkezlerinde yapılması gereken binalarımız, malumunuz, devletimiz tarafından yapılırken, ihaleleri, Toplu Konut ya da Emlakbank vasıtasıyla yapılırken...

BAŞKAN – Sayın Köse, eksürenizi kullanıyorsunuz.

İSMAİL KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

...köylerimizdeki insanlarımızı da unutmamamız gerekiyor. Köylü vatandaşımızın da ne ihtiyacı varsa, bir an önce, onların da giderilmesi gerekiyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu felaketlerde Türk Milletinin beraber oluşunu, kardeşçe bu millî felaketi omuzlayarak, milletimizin her türlü yarasına koşan vatandaşlarımız gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin, milletvekillerimizin de şu günlerde geçirmiş olduğumuz siyasî depremin onarılması konusunda kardeşçe, barış ortamında Türkiye'nin hassasiyetini göz önünde bulundurmak suretiyle, önümüzdeki meselelerimizi kısa sürede halledebilecek, bu milletvekillerimizin ve partilerimizin oluşturacağı, inşallah, konsensüsle ortaya çıkaracağı bir hükümetin de bir an önce çıkmasını temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; Sayın Başkana teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

3. – Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun, zeytin üreticilerinin sofralık zeytine uygulanmakta olan Katma Değer Vergisinden kaynaklanan sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, zeytin üreticilerinin Katma Değer Vergisi sorunları hakkında konuşmak üzere, Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kasım ayı başında bölgemizde zeytin hasadı başlamıştır; ancak, üreticisi çiftçimiz mağdur durumdadır. Bölgenin en büyük zeytin alıcısı Marmarabirlik, bugüne kadar çiftçiden 20 bin ton zeytin mubayaa etmesine rağmen, tüketiciye tek kuruş ödeme imkânı bulamamıştır. Tüccar da ödemelerde sıkıntıya düşmüştür. Bu sebeple, 750 bin lira olan başfiyat, peşin alışlarda 500 bin liraya düşmüş, tabanfiyat 150-200 bin liradır. Onbeş gün sonra, üreticinin bu fiyattan bile alıcı bulacağı şüphelidir. Çiftçi, zeytin toplama parasını ödemekte güçlük çekmektedir. Acilen, Marmarabirlik, ürün bedellerini ödemelidir. Nakit sıkıntısının sebebi, geçen yıldan devreden stoklardır. Sadece Marmarabirlik'in elinde geçen yıldan devreden 24 bin ton yemeklik zeytin vardır; tüccar ve çiftçinin elindeki, tahminen, 20 bin ton zeytin de buna ilave edilecek olursa, geçen yıldan devreden stok miktarı 45 bin tondur. Bu sene, Marmara Bölgesi yemeklik zeytin rekoltesinin 90 bin ton olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Böylece, stoklar, 135-140 bin tona ulaşacak, sorun da daha büyüyecektir. Ege ve diğer bölge stokları bu rakamlara dahil değildir. Nakit sıkıntısının giderilmesi için stokların eritilmesi şarttır; buna acil çözüm bulunması gerekmektedir.

Birkaç ay evvel, zeytinyağı ve leblebiye uygulanan Katma Değer Vergisi oranının yüzde 8'den yüzde 1'e düşürülmesi yolu, sofralık zeytine de uygulanmalıdır; çünkü, sofralık zeytin, hem ihraç ürünüdür hem temel gıda maddesidir hem de fakir vatandaşımızın önemli bir gıda maddesidir.

Katma Değer Vergisi oranının yüzde 8'den yüzde 1'e düşürülmesi, stokların eritilmesi, nakit sıkıntısının giderilmesi ve üreticinin mağduriyetinin önlenmesi için en önemli acil çözümdür. Katma Değer Vergisi oranının düşürülmesiyle, vergi kaybı olacağı düşünülmemelidir. Kayıtdışı muamelelerin kayıt altına alınmasıyla vergi gelirlerinin artacağını, hem de kat kat artacağını tahmin etmek ,hayal değil, gerçeğin ta kendisidir.

Leblebi üreticilerine, zeytinyağı tüccarlarına ve birliklerine, haklı olarak, stokların eritilmesi için tanınan bu yol, yemeklik zeytin üreticilerine, tüccarlarına ve Marmarabirlik'e tanınan, yani, KDV'nin yüzde 8'den yüzde 1'e düşürülmesi, yemeklik zeytin üreticisine bir hakkın teslimi olacak, kayıtdışı muamele yapanların haksız rekabetini ortadan kaldıracak ve bütün muamelelerinin kayıt altına alınmasını da sağlayacaktır. Ayrıca, Marmarabirlik'in de ödeme gücünü artıracaktır. En önemlisi, kalite olarak dünyanın en kıymetli sofralık zeytini olan Marmara Bölgesi Gemlik çeşidi milyonlarca zeytin ağacının tahrip edilmesi, kesilmesi de önlenmiş olacaktır.

Zeytin ağacının kesilmesi demek, en az onbeş yıl zeytin mahsulünün alınamaması demektir. Çiftçi, zeytin üretimine geçebilmek için, diktiği fidanın on onbeş yıl mahsule gelmesini bekler. Tarla ziraatında ise, her yıl, dilediği mahsulü dikerek, aynı sezon neticesi olan malı alması mümkündür. Bütün bu saydığımız sebeplerden dolayı, zeytin ağacı gibi, mahsulünün de korunma ve kollanmaya ihtiyacı vardır. Bu kollanma, fiyat yoluyla, vergi yoluyla ve çeşitli kredi teşvikleri yoluyla mümkündür. İşte, bugün, Ege ve Marmara Bölgesi köylümüzü, çiftçimizi yakından ilgilendiren ve hatta, geçimlerini temin ettikleri zeytin mahsulündeki KDV oranlarının, diğer sebze ve meyvede uygulanan KDV oranı olan yüzde 1'e düşürülmesi zaruridir.

Değerli milletvekilleri, bu gündemdışı konuşmaların takip edilmesi ve gereğinin yapılması için, ilgililerin burada bulunması gerekiyordu; ama, gördüğümüz kadarıyla, ilgili bakan arkadaşlarımız, herhalde, görevlerine, koltuklarıyla orantılı olarak bağlı olduklarından, şu anda burada değiller. İnşallah, bu konuşmalarımız, bu tespitlerimiz kendilerine ulaşır ve gerekeni yaparlar diyor; saygılar ve sevgilerimi arz ediyorum.

Bu konuşma fırsatını verdiğinden dolayı da, Değerli Başkanıma saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Bakanlar Kurulunun istifasının kabulüne; yeni Bakanlar Kurulu teşkil olununcaya kadar, Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1813)

25 Kasım 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 25 Kasım 1998 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-01/21447 sayılı yazıları.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 104 üncü maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun istifası kabul olunmuştur. Yeni Hükümet kuruluncaya kadar, mevcut Bakanlar Kurulunun göreve devamının rica edildiğini bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2. – Kuzey Kıbrıs Tük Cumhuriyetine gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’a, dönüşüne kadar, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1814)

20 Kasım 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 23 Kasım 1998 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Nami Çağan'ın dönüşüne kadar; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Cumhurbaşkanlığının üçüncü tezkesini okutuyorum:

3. – Devlet Bakanı Güneş Taner’den boşalan Devlet Bakanlığına yeni bir atama yapılıncaya kadar Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1815)

25 Kasım 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Başbakanlığın, 25 Kasım 1998 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02/21- 510 sayılı yazısı.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 99 uncu maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi sonucu güvenoyu alamayan Devlet Bakanı Güneş Taner'den boşalan Devlet Bakanlığına, yeni bir atama yapılıncaya kadar; Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in vekâlet etmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 113 üncü maddesi gereğince uygun görülmüştür.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

4. – Romanya Millet Meclisi ile Senato Başkanlarının TBMM Başkanı Hikmet Çetin’in Romanya’ya davetlerine Başkanvekili Uluç Gürkan’ın icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1816)

26 Kasım 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Romanya Millet Meclisi Başkanı Sayın Ion Dıaconescu ve Senato Başkanı Sayın Petre Roman bir mektupla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Hikmet Çetin'i, Romanya millî günü vesilesiyle Bükreş'te düzenlenecek törenlere davet etmişlerdir. Davete, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Makamını temsilen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Ankara Milletvekili Uluç Gürkan'ın icabet etmesi uygun mütalaa edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçilebilmesi konusunu oylarınıza sunacağım.

Gündemin "Seçim" kısmında, Başkanlık Divanında boş bulunan bir Kâtip Üyelik ile bazı komisyonlarda boş bulunan üyeliklere yapılacak seçimler yer almaktadır.

Gündemimizin dolu olması ve seçimlerin geciktirilmemesi için, seçimlerin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak" işler kısmından önceye alınması konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) BAŞKANLIK DİVANINDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Başkanlık Divanında açık bulunan kâtip üyeliğe seçim

BAŞKAN – Başkanlık Divanında boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen 1 Kâtip Üyelik için Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

B) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Türkiye Büyük Milet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Diyarbakır Milletvekili Salih Sümer aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3. – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili Ünal Erkan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19 arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı, İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis araştırma komisyonu raporu (S. Sayısı : 743)

BAŞKAN – Genel Kurulun 10.11.1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 743 sıra sayılı raporu üzerindeki görüşmelere başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Görüşme ertelenmiştir.

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, bu konuda usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Usul hakkında mı?

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak)– Evet.

BAŞKAN – Komisyon yok efendim. Komisyonun olmadığı hakkında...

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Komisyonun olmayışı, bizim Meclisimizin çalışmasına ilişkin değil Sayın Başkan; üçüncü defadır Komisyon gelmiyor.

BAŞKAN – Maalesef, İçtüzüğümüz, bana, bu konuda başka bir usulî işlem yapma olanağı vermiyor. Komisyonun bulunmadığı zaman, görüşmeyi ertelemek kaçınılmaz oluyor.

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Biliyorum Sayın Başkan, siz de bunun gereğini yerine getiriyorsunuz; ama, sizden önce de iki başkan, aynı kararı almak zorunda kaldı. Belli ki, Meclisin bu konudaki çalışmasını engellemek ya da en azından, böyle bir çalışmanın yapılmamasını sağlamak için, bilinçli bir çaba var. Bundan dolayı Hükümet düştü.

BAŞKAN – Sayın Soysal, görüşünüz, yerinizden yaptığınız müdahaleler tutanaklara geçti; ama, bu konuda, usul hakkında söz verme şansım yok; çünkü, bir usulsüzlük söz konusu değil.

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) - Zaten, ben, bunu söylemek istiyordum...

BAŞKAN – O zaman, usul hakkında değil, yerinizden bir müdahaleyle bu şansınızı kullanabilirdiniz; yani, usulî bir sorunumuz yok.

MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak)– Başka türlü olmuyor da onun için...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

2. – Şırnak Milletvekili Bayar Ökten ve 57 arkadaşının, güvenlik güçlerince hakkında düzenlenen operasyonları Alaattin Çakıcı’ya haber vermek suretiyle kaçmasını sağladıkları ve Hükümetin çeteler ve mafya ile mücadelede izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 296 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/40)

3. – Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan ve 71 arkadaşının, yasa dışı örgütlerle ve mensuplarıyla birlikte hareket ettikleri, örgüt mensuplarının işledikleri suçların ortaya çıkarılmasını engelledikleri ve suçluları himaye ettikleri, Devlet ihalelerinde çetelerle işbirliği yaptıkları ve bu eylemlerin Türk Ceza Kanununun 230, 240, 296 ve 314 üncü maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu haklarında meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/41)

BAŞKAN – Şimdi, Genel Kurulun 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 2 nci sırasında yer alan, Şırnak Milletvekili Bayar Ökten ve 57 arkadaşının, güvenlik güçlerince hakkında düzenlenen operasyonları Alaattin Çakıcı'ya haber vermek suretiyle kaçmasını sağladıkları ve Hükümetin çeteler ve mafya İle mücadelede izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 296 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bundan sonra görüşülecek önergenin sahiplerinin şöyle bir talebi var: Hemen bundan sonra görüşülmek üzere -önergeler ayrı ayrı verildiği için- Başkanlığa verilmiş ve Başkanlığın sıraya aldığı bir önerge daha var, bununla büyük ölçüde ayniyet oluşturuyor.

Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan ve 71 arkadaşınca verilen, yasadışı örgütlerle ve mensuplarıyla birlikte hareket ettikleri, örgüt mensuplarının işledikleri suçların ortaya çıkarılmasını engelledikleri ve suçluları himaye ettikleri, devlet ihalelerinde çetelerle işbirliği yaptıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230, 240, 296 ve 314 üncü maddelerine uyduğu iddasıyla, Başbakan A. Mesut Yılmaz, Devlet Bakanı Eyüp Aşık -önceki önergeden bir farklılık- ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin bir önerge daha var.

Sayın Hayrettin Dilekcan ve Sayın Bayar Ökten, bu iki önergenin birleştirilerek görüşülebileceği yolunda Başkanlığa bir başvuruda bulundular. Eğer, bu konuda bir itiraz yoksa, birleştirerek görüşme durumunda olabiliriz.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, usulî kurallarımız, Danışma Kurulunun bu konuda karar vermesini amirdir diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Genel Kurul, şayet bu konuda, muhtevası aynı olması münasebetiyle, daha çok -iki tane- komisyon kurmak, aynı konuları tekrar tekrar komisyonlarda incelemek gibi bir zaman israfına fırsat vermemesi açısından, bu iki önergenin birleştirilerek görüşülmesinde, tek bir komisyonun aynı konular hakkında çalışma yapmasında, daha verimli ve faydalı sonuçlar elde etme imkânı olacağından, bunun birleştirilmesinde bir mahzur görmüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bayar Ökten ve arkadaşlarının verdiği önerge ile Sayın Hayrettin Dilekcan'ın verdiği önerge, mahiyet itibariyle aynı. Kişilerde bir farklılık var. Dolayısıyla, ikisinin birleştirilerek görüşülmesinde, bizce bir mahzur yoktur, birleştirilebilir; böylece -eğer, kabul edilirse- soruşturma komisyonu aynı mahiyetteki bir konuya bakmış olacaktır.

Takdirlerinize sunarım.

BAŞKAN – Sayın Güney, buyurun.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, Sayın Araslı'nın ifade ettiği gibi, Danışma Kurulu kararı alınması teamüldür, doğrudur; ancak burada, diğer gruplar fikirlerini ifade ettiler, biz de aynı şekilde düşünüyoruz, zannediyorum kendileri de katılacaktır. Aynı mealde olduğu, aynı konuyu içerdiği için, bir komisyon kurulur. Zaten, Mecliste komisyonların çalışacağı oda kalmadı; hiç olmazsa bunu da önler diye düşünüyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Araslı, arkadaşlarımla görüştüm; Meclis araştırması önergelerini, Danışma Kuruluna gitmeden, Başkanlık birleştirmiş, çeşitli örnekleri var. Genel Kurul kararını alarak, Danışma Kuruluna gitmeden, Başkanlık bunu yapmış. İçtüzüğümüzde, mutlaka Danışma Kuruluna gitme yönünde bir bağlayıcı, usulî hüküm yok.

Onun için, izin verirseniz, Genel Kurulun bu konuda kararını almak istiyorum.

Her iki önergenin birleştirilerek görüşülmesi hususunu onayınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. İki önergeyi birleştirerek görüşeceğiz.

Sayın milletvekilleri, birleştirerek yapacağımız bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahiplerine -her iki önerge için ayrı ayrı- şahısları adına 3 üyeye ve son olarak da haklarında soruşturma istenmiş bulunan Başbakan Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu'ya söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, hakkında iddiada bulunulan Sayın Aşık, şu anda milletvekili değildir biliyorsunuz; ama, kendisi burada bulunmaktadır, salona davet edilmesini rica ediyorum.

BAŞKAN - Gelebilir, komisyon sıralarında oturabilir.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Çünkü, kendisine konuşma olanağı da tanıyoruz efendim.

Şimdi, önerge sahibi olarak, Sayın Bayar Ökten'e söz veriyorum.

Buyurun efendim.

Sayın Ökten, konuşma süreniz 10 dakikadır.

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Sayın Eyüp Aşık hakkında Meclis soruşturması açılması hususunda Grubum adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anasol-D Hükümeti olarak isimlendirilen 55 inci Hükümetin bir azınlık hükümeti olduğu, kuruluş yöntemi bakımından bu Hükümetin Parlamento dışı güçlerin baskısıyla kurulmuş olduğu, bu kuruluş yöntemi ve meşruiyetinin siyasî ahlaka uygun olmadığı, birbuçuk seneden beri tartışılır hale gelmiştir.

Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz "ben, yirmi gün daha kalsaydım, 3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen Susurluk olayını çözerdim" esprisiyle yola çıkmış; yukarıda belirttiğim gibi, Parlamento dışı imkânları zorlayarak, kendisine Başbakanlık koltuğunu kapmıştır. Ancak, geçen zaman içinde, ellerinde bilgi ve belge olduğunu iddia edenler, bu olayı çözemezlerse bu koltuğun kendilerine haram olduğunu söyleyenler, daha sonra "ben, ne yapayım; bana, bilgi ve belge vermiyorlar" diyerek, bazı olayların üzerini kapatmak için çalışmalara ve kapalı kapılar ardında mafya babalarıyla gizli hesaplara girmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, mafya, çete, politikacı-işadamı ve bürokrat ilişkilerini ortaya çıkaran ses bantları ve Türkbank ihalesi, Sayın Yılmaz'ın, çok önceden beri bu ilişkilerin içinde olduğunun ispatıdır. Bu durum, bir utanç kaynağıdır. Devleti yönetenler, devletin kurumlarını, kendi amaçları doğrultusunda, siyasî ahlaka uymayacak bir şekilde kullanmışlar ve siyasî hasımlarını, siyaset meydanlarında değil, bu tür entrikalarla alt edeceklerini ummuşlardır. Ancak, zaman göstermiştir ki, halkla iç içe olmayan bir lider ve bir parti, bu denli bir yokluğa mahkûm olmuştur.

Sayın milletvekilleri, Sayın Aşık, 25 Eylül 1998 tarihinde istifa ediyor; kendi deyimiyle, Çakıcı'ya 1-0 mağlup oluyor; ama, istifa yetmez. Mafyayla iç içe gireceksin, ağabey kardeş münasebetlerini ortaya çıkaracaksın ve Çakıcı'nın iddialarına göre defalarca mafya lideriyle görüşeceksin, sonra da "ben suçsuzum" diyeceksin. Buna inanmak mümkün müdür?

Değerli arkadaşlar, bakınız, çok önemli bir noktaya temas etmek istiyorum: Sayın Mesut Yılmaz, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı olarak, kendi elindeki istihbarat kurumlarından ümidini kesmiş ve kendine fiilî saldırıda bulunan bir zatı ANAP milletvekilleriyle buluşturarak Türkiye'ye getirmiştir. Acaba, Sayın Yılmaz, hangi vaatlerle bu kişiyi yurda getiriyor? Bu karanlık olayda ne gibi pazarlıklar dönüyor? Bilemiyoruz... Bu durumu, Yüce Heyetinizin takdirine sunuyorum.

Çok değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın mafyayla ne derece iç içe olduğu, Korkmaz Yiğit ile Çakıcı'nın telefonda banka pazarlığı bandıyla ortaya çıkmıştır. CHP'nin Meclis araştırması önergesi verdiği sırada, Başbakan Mesut Yılmaz'ın, Devlet Bakanı Taner'e "araştırma sonuçlanıncaya kadar Türkbank hisselerinin Yiğit'e devir işlemlerini durdurun" direktifini verdiği iddia edilmiştir ve Türkbankın devri durdurulmuştur; ancak, Sayın Yılmaz, banka pazarlıklarını, devletin ilgili bürokratlarıyla değil de, 1982 ve 1983 yıllarında bildiğimiz kadarıyla hiçbir sermayesi olmamış, olmayan ve hatta hatta iflas etmiş konuma gelmiş, ancak, mazisi, Anavatan Partisinin iktidara gelmesiyle Türkiye'nin bir numaralı zengini haline gelmiş olan bir işadamını kendi konutuna çağırtarak, sanki bu ihalenin birinci derecede sorumlusuymuş gibi, kendisiyle görüşmeler yapıyor ve bu zatın direktifleriyle banka ihalesi gerçekleştiriliyor ve Sayın Başbakan çıkıp diyor ki: "Ben Başbakanım, ben istediğim kişiyle görüşürüm." Gayet tabiî ki, Sayın Başbakan, siz, bir vatandaş olarak da istediğiniz kişiyle görüşebilirsiniz, siz, bir Başbakan olarak da istediğiniz kişiyle görüşebilirsiniz; ama, yapamayacağınız bir şey vardır: Siz, devletin kaynaklarını çete ve mafyaya peşkeş çekemezsiniz. Eğer, birileri kalkıp da "hayır, ben, bildiğimi okur, istediğimi yaparım" derse; işte, o kişinin sonu, dün, bu Meclisten çıkan netice olur ki, bu, cumhuriyet tarihinde hiçbir başbakana nasip olmamıştır sayın arkadaşlar.

Çok değerli milletvekilleri, bazıları zannetti ki, entrikalarla siyasî sermaye edinmek, halkın siyasî sermayesinden daha önemlidir. Halbuki, umudunu halka bağlamak her zaman insana onur ve makamın en güzelini verir. Bugün bu olay, tarihe geçecek bir ders olmuştur.

Çok değerli milletvekilleri, bu işe bakın, Hürriyet Gazetesinin köşe yazarı, Sayın Yılmaz'a soruyo: "Çakıcı'dan, Çiller aleyhine olan bilgileri kullanabildiniz mi? İşinize yaradı mı?" Sayın Yılmaz cevap veriyor: " Hayır, kullanamadık, işimize yaramadı." Burada en önemli nokta nedir biliyor musunuz; Çiller fobisi. Benim size bir tavsiyede bulunmamı ister misiniz. Gelin, çıkın bu kürsüye ben hata yaptım, ben yanlış yaptım deyin, bu Meclis, bu millet hatadan döneni her zaman affetmesini bilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siz, Çakıcı'ya "kaç" diyeceksiniz, siz "Yeşil benim elimin altındadır" diyeceksiniz, siz, başka devletlerde yumruk atanlarla pazarlıklar yapacaksınız; siz, özel uçaklarla mafya çetelerinin Türkiye'ye gelmesine müsaade edeceksiniz; ondan sonra, dönüp "ey Türk Milleti, ben, sizler için en güzelini yapıyorum, sizin için elimi bu taşın altına koydum" diyeceksiniz. Geçin arkadaşlar, geçin!.. Hiç kimse sizin bu laflarınıza inanmaz.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Nereye geçelim?!

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – Nereye geçerseniz geçin; ama, geçeceğiniz yeri, millet size gösterir sevgili arkadaşım.

Değerli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki, çetelerle mücadele, Hükümetin öncelikli görevleri arasında bulunmaktadır; ancak, Hükümetin başı ve onun Bakanı, bu olumsuz ilişkiler ağı içine girmiş, devletin kurumlarını zedeleyecek duruma getirmişlerdir. Bütün bunların soruşturulması gerekirken, halkın bunları açıkça öğrenmesi gerekirken, dünkü Hükümetin başı, çıkıp dedi ki: "Apo yakalandı, Hükümet kalsın." Ee, niye kalsın arkadaşlar?! Yani, Apo'yu siz mi yakalattınız?! (ANAP sıralarından "Öyle bir şey söylemedi" sesleri) Siz mi yakalattınız Apo'yu?! Siz, Apo'yu kahraman yaptınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Ökten, lütfen, karşılıklı konuşmayın.

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – Siz Apo'yu kahraman yaptınız kahraman... (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Sizin bu yanlış politikalarınız Apo'yu kahraman yaptı.

AHMET KABİL (Rize) – Siz himaye ettiniz...

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – Halbuki, ben size...

BAŞKAN – Sayın Ökten, lütfen, karşılıklı konuşmayın, Genel Kurula hitap edin.

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – Ben, size, Türkiye'nin doğu ve güneydoğu insanlarının, 1993 yılında Sayın Tansu Çiller'in Başbakanlığında çok güzel bir nefes aldığını hatırlatıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ökten, eksürenizi kullanıyorsunuz.

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, Apo'yu kahraman yaptılar; ama, aslında -bu Hükümet, hiç kurulmaması gerekirken- bu Hükümetin, kendi çabalarıyla kendisini bitirdiğini zaten bütün Türkiye görmektedir.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yukarıda açıklanan ve Türk Ceza Kanununun 240 ve 296 ncı maddelerine uyan eylemlerinden dolayı, Başbakan Mesut Yılmaz ile Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık haklarında Anayasanın 100 üncü, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107 nci maddelerince, aslında bir Meclis soruşturması açılması gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ökten.

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – Sözümü bağlayıp teşekkür edeceğim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ökten, sizi tekrar davet edeceğim; çünkü, sizden sonra bir önerge sahibine daha söz vereceğim.

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Dilekcan, önerge sahibi olarak siz mi konuşacaksınız efendim?

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) – Evet Sayın Başkan. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında verilen soruşturma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmetle selamlarım.

Soruşturma önergesinin konusu: Adı geçen kişilerin yasadışı örgütlerle birlikte hareket ederek görevlerini ihmal etmek, suçluların yakalanmasını engellemek, görevleri esnasında çete ve mafya olarak kabul edilen kişi ve organizasyonlara yardımcı olmak. Bu nedenle de haklarında Türk Ceza Kanununun 230, 240, 296 ve 314 üncü maddelerine göre yargılanmaları gerektiği yönünde Meclis tarafından soruşturma yapılması istenmektedir.

Bu şekilde bir iddia ve isnatla haklarında soruşturma açılacak olsa dahi, öncelikle samimî dileğim, isnat ve iddialarla en ufak bir ilgilerinin olmadığının ortaya çıkmasıdır; zira, Türkiye Cumhuriyetinde başbakanlık ve bakanlık yapmış insanların, görevleri esnasında işlemiş oldukları fiillerinden dolayı yüzlerinin ak olması herkesi memnun eder; bundan, ülkemiz, demokrasi ve siyaset kazançlı çıkar.

Eğer, devlet yönetiminde, siyasette, ekonomide ve toplumsal hayatımızda yanlışlar varsa; birileri kendi çıkarlarını sürdürmek için toplumu veya devleti kullanıyorsa, amaçlarını gerçekleştirmek için gayri ahlakî ve gayri kanunî her türlü yolu meşru görerek hareket ediyorlarsa, buna "dur" demek de bu Parlamentonun görevidir diye düşünüyorum. Suçluları cezalandırmak da yargının birinci görevidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, son yıllarda, devlet yönetiminde ve toplumsal hayatımızda kirlenmişlikten sıkça bahsedilirken, Susurluk kazasından sonra da çete ve mafyalardan, bunların eylemlerinden, kamu yöneticileri ve ekonomi dünyasıyla ilişkilerinden bahseder olduk. Öyleki, bu olaylar dizi filmleri geçti; birkaç gün takip edemezseniz, kurguyu sağlamakta güçlük çekiyorsunuz.

Çetelerle ilgili olarak bu Mecliste kurulan Susurluk komisyonu araştırma yaptı ve bir rapor hazırladı. Bu raporda, çetelerle ilgili bilgi verilirken, şu ifadeler kullanılmış: 1980'den sonra, Türkiye'de görülen hızlı ekonomik ve sosyal değişim bazı rantların ortaya çıkmasına yol açmış, bu rantların çok büyük rakamlara ulaşması, bu kişilerin yasadışı yollardan çıkar sağlamaya yönelmelerine neden olmuş; bu tip kişi ve kuruluşlar, bazı partilerin kongrelerini etkiler hale gelmiştir. Bu olumsuz gelişmeler, anılan kişilere daha da cesaret vermiş ve faaliyet sahalarını, etkinliklerini artırmıştır. Yasal olmayan yollardan ve bu rantları sağlamak amacıyla, kamu görevlilerinden yardım ve himaye gördükleri, işbirliği içinde oldukları açıktır. Bu tür suçların işlenmesine katılanlar, legal bir görüntü arkasında, serbest piyasa ekonomisinin imkânlarından yasalara uygun davranarak yararlanan saygın bir işadamı görüntüsü verebilmektedirler. Kendileri, zaman zaman, yasalara karşı herkesten fazla saygılı bir bürokrat, siyasetçi ve ülkesinin kalkınması için uğraşan bir vatansever gibi davranabilmektedirler.

Uyuşturucu ticareti, terör rantı, kaçakçılık, haraç toplamak, çek-senet tahsilatı, kumar, hayalî ihracat gibi yasadışı faaliyetlerde bulunan bu çetelerin, son zamanlarda, özelleştirme dahil, devlet ihalelerinde nihaî karar mercii konumuna geldikleri, iş ve ekonomi çevrelerindeki ihtilaflarda hakem rolü oynadıkları, çıkarları için belediyelerin sınırlarının değiştirilmesinde, turizm alanlarının tespitinde yönlendirici oldukları, kamuoyunda yaygın kanaat haline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu tip kişi ve organizasyonların, önemli kamu görevlerine kimlerin tayin edilmesi gerektiğine dair bürokratik ve siyasî mahfillerde kulis yaptıkları ve sonuç aldıkları, ilgililer tarafından itiraf edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan, bir kahraman görüntüsü ve edasıyla, çetelerle mücadele ettiğini ifade etmektedir. Hatta, çetelerle mücadele için, kendisine ve 55 inci Hükümete sahip çıkılması gerektiğine dair pankartları parti binalarına asılmıştır. Ancak, Cumhuriyet tarihinde ilk defa olacak şekilde, Sayın Mesut Yılmaz'ın kurduğu Hükümet, bu Meclis tarafından, çete ve yolsuzluklarla ilgili olarak, güvenilmediği için, bir gensoruyla düşürülmüştür. Kuruluşundaki yöntemler de, zaten toplumda endişeyle karşılanmıştı; o günkü endişelerin doğruluğu, bugün teyit edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, basın yayın organlarında ve kamuoyunda yakinen bilinen olayları tekrarlamak istemiyorum; ancak, size, 1995 yılında, Anavatan Partisinden, Çankırı ikinci sıra milletvekili adayı olmuş, eski polis şeflerinden Salih Güngör'ün, kendisiyle yapılmış olan bir mülakattaki beyanlarını aktarmak istiyorum. Bu beyanlarda, kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplarda Sayın Salih Güngör diyor ki: "Polisler, istihbarat güçleri, tüm bilgileri Başbakanın önüne koyuyor. Başbakan, Hükümet, bunları yıllardır biliyordu; ama, ne oldu? Örneğin, ben, malî şubede müdürken, şimdilerde ünlü olan, inşaat sektöründeki bir işadamını, en az üç dört kez karşılıksız çek nedeniyle sorguladım. 1995 yazıydı. Ancak, şimdi, o tarihte borçlarını ödeyemeyen bir insana, 1998 yılında, aşırı büyük rakamlara banka satıyorsunuz. Bu, Başbakan sorumluluğudur, bu ihaleler devlet ihaleleridir, veren Başbakandır." Yine devam ediyor: "Türkiye'de bir ekonomik savaş yaşanıyor; bu ekonomik savaş, vatandaşlar ile devleti ele geçirmek isteyen çeteler arasında yaşanıyor." Şu şekilde bir soru yöneltiliyor: "Peki, siz, 1995 yılında, ANAP' tan, niçin aday oldunuz?" Güngör, aynen devam ediyor: "Bakın, ben, ANAP'ın, bu işle, bu kadar iç içe olduğunu bilmiyordum. Birtakım ilişkiler vardı; ilişkili olan kişiler pasifize edilmişti; ama, eski ekibin tasfiye edilip, yeni ekibin daha ağır biçimde sisteme girdiğini, daha güçlü olduğunu geç anladım." Bu, Anavatan Partili bir milletvekili adayının itirafıdır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bazı soruları sormadan önce, Sayın Eyüp Aşık hakkında fazla beyanda bulunmanın bir anlamı olduğunu zannetmiyorum; hakkındaki iddiaları, bir yerde, kendisi, istifa etmek suretiyle teyit etmiştir.

Sayın Yaşar Topçu hakkında da, daha önce, Mecliste verilen gensorularda, çete diye tarif edilen kişilerin çalışma yöntemlerine benzer tarzda ilişkiler içinde olduğu yönünde, konuşmacılar açıklamalarda bulunmuştur. Özellikle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının ihalelerinin, kendi döneminde, daima tartışılır olduğu da bir gerçektir. Alaattin Çakıcı kaseti yayınlanır yayınlanmaz takındığı tavır ve davranışlar da şüphe çekmiştir. Bu nedenle, kendisi hakkında bir soruşturma açılması kaçınılmazdır.

Şimdi, sizlerin huzurunda, Sayın Mesut Yılmaz'a bazı sorular yöneltmek istiyorum:

Sayın Mesut Yılmaz, çetelerle mücadele amacıyla da olsa, bir mafya lideriyle ilişki içerisine girmek, bir bakan veya bir başbakan için kabul edilebilir bir davranış biçimi midir?

Eğer "Eyüp Aşık, benim bilgim dahilinde Alaattin Çakıcı'yla görüşmüştür" diyorsan, bunu kamuoyuna nasıl izah edeceksin?

Alaattin Çakıcı "abi" diye hitap ediyor. Bu samimiyet nereden kaynaklanıyor?

Alaattin Çakıcı'yla "bilgi almak için görüşme yaptığını" söylüyorsunuz. Ne tür bilgiler aldınız? Bu bilgileri, nerede ve kime karşı kullandınız? Bu tür bilgilerden, bir menfaat, bir çıkar elde edilmiş midir?

Alaattin Çakıcı neden size bilgi veriyor da başkasına vermiyor? Bunun karşılığında, Çakıcı'ya herhangi bir taahhütte bulundunuz mu? Erol Evcil, sizi, Başbakanlığınız döneminde iki defa ziyaret etmiş; bunu yalanlamıyorsunuz; birinde 5 saat, diğerinde 2,5 saat görüştüğünüzü; ama, ne için görüştüğünüzü kendiniz de anlamadığınızı ifade ediyorsunuz. Erol Evcil sizden bu kadar uzun randevuyu nasıl alabildi; ne için geldiğini bilmediğiniz insanla bu kadar uzun süre ne görüştünüz?

BAŞKAN – Sayın Dilekcan, lütfen toparlayın.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

Erol Evcil'in, sizden, bir kişiyi MİT müsteşar yardımcısı yapmanızı istediğini söylüyor ve bu talebi reddetmekle övünüyorsunuz. Erol Evcil böylesine önemli bir makama belli bir kişiyi atamanızı hangi hukuka dayanarak, hangi ilişkinize dayanarak sizden talep edebiliyor; bu cüreti nereden alıyor? Her isteyen çete mensubu, MİT müsteşarının veya kamu görevlilerinin kim olacağı konusunda, size bu şekilde nasıl telkinlerde bulunabiliyor? Başbakanlık makamını bu işler için nasıl kullanabiliyorsunuz? Sizinle bir mafya lideri adına görüşen bir kişiyi hangi gerekçelerle makamınıza davet ediyorsunuz?

Yine, çok defa kamuoyunda görüşüldü; Alaattin Çakıcı diyor ki: "Mesut Bey kendisine hizmet edenleri sevmez." Sayın Çakıcı size hangi hizmette bulundu? Budapeşte olayı hâlâ aydınlanmış değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dilekcan.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Adil Aşırım, Bayar Ökten, Yaşar Dedelek.

Buyurun Sayın Aşırım. (ANAP sıralarından alkışlar)

ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ikisinin birlikte görüşülmesine Genel Kurulumuzca karar verilen Şırnak Milletvekili Sayın Bayar Ökten ve 57 arkadaşı ile Karabük Milletvekili Sayın Hayrettin Dilekcan ve 71 arkadaşının soruşturma önergeleri üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 55 inci Cumhuriyet Hükümetini düşüren gensoru önergesi, ne kadar ciddiyetten uzak, muhtevası itibariyle tamamıyla dedikodulara dayalı ise, bu soruşturma önergeleri de o kadar ciddiyetten ve bilgiden uzaktır; daha önce Hükümette bulunan partilerin kendi zamanlarında oluşturdukları derin yaralardan akan pisliği, üstün bir gayretle temizlemeye çalışan Hükümete iftira atan önergelerdir. Geçmişin çetelerle mücadeledeki başarısızlığının mazeretleridir.

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Seni de biliyoruz Adil...

ADİL AŞIRIM (Devamla) – Önce, konuyu ortaya doğru koymak lazım. Çetelerin, önce münferit gruplar halinde maddî menfaat temini yoluna yöneldiği, sonra meydanı boş bularak silahlı eylemlere giriştiği gasp, darp, tehdit, şantaj yollarıyla önce toplumun bir bölümünü sindirip haraca bağladığı, sonra gemi azıya alarak devletin kurumlarına, hatta devletin istihbarat birimlerine sızdığı, bu yolda siyasî destek temin ettiği ve nihayet, devleti tümüyle ele geçirmeye tam teşebbüs halindeyken, irticaî, bölücü ve mafya terörünün senkronize olarak tüm Türkiye Halkını sarstığı bir anda 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti işbaşı yaptı.

Değerli milletvekilleri, mevcut hukuk sistemi bu tür olayların üzerine gitmeyi engelliyordu. Devletin yapısı, özellikle Memurin Muhakematı Kanunu, devlet memurlarınca işlenmiş suçlara suçüstü muamele yapmayı engelliyordu. Bir memurla ilgili soruşturma açıldığında, bu mevzuat yüzünden hemen herkesin haberi oluyordu; bu yaraya neşter vurmak gerekiyordu. Bu Hükümet, önceki hükümetler tarafından yapılmayan iki önemli iş yapacaktı; birincisi, hukuk reformu niteliğindeki yasal eksiklikleri tamamlayacaktı; ikincisi, siyasî iradeyi kullanacaktı. Bu Hükümet, çetelerle mücadelede geçmiş hükümetlerin yapamadığı, tek eksik şey olan, siyasal iradeyi güvenlik güçlerinin arkasına koyacaktı; yasal eksiklikler için Memurin Muhakematı Kanununda gerekli değişikliklerin yapılmasını, bazı örgütlü suçlarla mücadele kanununun çıkarılmasını, pişmanlık yasasının çıkarılmasını sağlayacaktı. Bütün bu yasalar, hepinizin bildiği gibi, komisyonlardan geçerek Meclis gündemine alınmıştı. Eğer Hükümet dünkü gensoruyla düşürülmeseydi, belki de bu yasalar çıkacak ve devletin yapısı, özellikle çetelerle mücadelede sağlamlaşacaktı; ama, şu anda, tutuklu bir işadamının tek taraflı açıklamalarını dayanak alıp Hükümeti düşürenler, hem ülkeye zaman kaybettirmiş hem de kroke durumdaki mafyaya toparlanma imkânı sağlamıştır. Belki, bu açıdan da, mafyaya, buradan "gözünüz aydın" demek lazım.

Değerli milletvekilleri, Hükümet, bir yandan yasal yapıyı düzenlemeye çalışırken, diğer yandan bünyeyi saran bu kirliliğin üzerine siyasî kararlılıkla gitme yolunu seçti. Karanlık ilişkilerin aydınlatılması için siyasî irade kullanılması, kişileri aşan, başlıbaşına riskli bir durumdur. Üstelik, hukuk sistemimizdeki eksiklikler, çetelerin kesintisiz ve ısrarlı takibini imkânsız kılmaktaydı. Bu durumda, Hükümet nasıl bir strateji tayin edecekti; ya yasal eksiklikleri giderip gerekli reformları yapana kadar çetelerin at oynatmasına izin verecekti ya da Sayın Başbakan ve Hükümeti her türlü yasal düzenlemeleri hızla yaparken bütün siyasî ve şahsî geleceklerini ve hatta hayatlarını riske ederek bir adım öne geçecekti; Hükümet ve onun değerli üyesi Sayın Eyüp Aşık, onu yaptı.

Şimdi, size, siyasî parti ayırımı yapmadan soruyorum: Size bu bilgiler gelse ne yapardınız; bilgileri, hedefe en hızlı ulaşacak kaynaklara mı iletirdiniz, yoksa, 55 inci Hükümet öncesi hükümetlerde devlet içine çöreklenmiş ve mevkileri ve sorumlulukları kamuoyunca çok iyi bilinen, ama, çapraşık hukuk sistemimizin labirentlerinde soruşturmalardan birer birer atlayan devletin memuru kisvesi altında çetecilik yapanlarla mı paylaşırdınız? Bizden öncekiler, bu bilgileri paylaştıkları için bir sinek bile yakalayamadılar. Oysa, duruma bakın: Son on ay içerisinde, mafyayla ilişkili 131 olayla ilgili olarak 812 kişi yakalanmış -bunların 268'i tevkif edilmiştir- 13 ton 634 kilo uyuşturucu madde ele geçirilmiş. Bu miktar, Avrupa'da yakalanan uyuşturucu maddelerin yüzde 54'üne tekabül ediyor.

1998 yılı başına gelinceye kadar, organize suçlarla mücadele, klasik yöntemlerle yürütülmüş, çoğu zaman da koordineli bir çalışma yapılamamıştır. 55 inci Cumhuriyet Hükümeti döneminde, 1998 yılı başında, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı bünyesinde Organize Suçlar Şube Müdürlüğü kurulmuştur. Bu şube, organize suçların yoğun olduğu 16 ilimizde hızla teşkilatlanmış; devletin ve diğer ülkelerin istihbarat birimleriyle koordineli çalışmaları sonucunda, mafya liderleri tek tek yakalanmıştır. Baybaşin'den sonra, Yakup Kürşat Yılmaz Ağustosun 24'ünde, Alaattin Çakıcı Ağustosun 17'sinde, Sedat Şahin Eylülün 22'sinde yakalanmışlardır; Sedat Peker, Ağustosun 19'unda teslim olmuştur. Nesim Malki cinayetinde -bildiğiniz gibi, 28.11.1995'te işlenen bir cinayetten-aranan Mehmet Sümbül adlı şahıs yakalanmıştır. Sarı Avni lakaplı Yaşar Avni Musullulu yakalanmıştır.

Bütün bunlar nasıl oldu; bir yandan yasal düzenlemeler yapan, diğer yandan Emniyet Genel Müdürlüğünün ihtiyacı olan siyasî iradeyi ortaya koyan Hükümetin, hızlı ve kararlı davranmasıyla oldu.

Şimdi, ben merak ediyorum: Onlar mı içeride, yoksa siz mi içeridesiniz? Biz, yanlış bir şeyler mi yaptık? Sanki, muhalefeti içeri atmışısız gibi davranıyorsunuz. Siz yapmadınız da ne oldu veya düşürdünüz de ne oldu? Devletin silahları devlet içinde kaybolmadı mı? Devletin jandarma komutanının nasıl öldüğü aydınlatılabildi mi? Devletin arşivlerinden çalınan pasaportların hangi memurlar eliyle çetelere verildiği aydınlatıldı mı?

Değerli milletvekilleri, organize suçlarla ve terörle mücadelede sağlanan başarıyı gölgelemek için, bütün bunların devlet tarafından yapıldığını ileri süren, demokrat olmasına rağmen siyasal iktidarın önemini hiçe sayan Sayın Baykal'a soruyorum: Memur kimliğini kullanan çetelerle birlikte mi çetelere karşı mücadele edecektiniz?

Değerli milletvekilleri, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, devleti ele geçirmeye çalışan çetelere karşı sivil bir darbe yapmıştır ve tam teşebbüs halinde, suçüstü yakalamıştır ve inanıyorum ki, bu süreç, Sayın Başbakanın Hükümeti görevden ayrıldıktan sonra da devam edecek. Bu Hükümetten sonra, eli titreyen siyasiler, halkın önünde hesap verecektir. Hodri meydan diyorum.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aşırım.

Sayın Bayar Ökten, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bir gazetenin bir köşeyazarı, şu şekilde Sayın Başbakanla konuşuyor: "Başbakana soruyorum: Siz, Erol Evcil'le telefonda konuştunuz mu?" Başbakan "hayır, hiç konuşmadım" diyerek şu bilgiyi veriyor: "Budapeşte olayından sonra, birgün, MİT görevlisi Yavuz Ataç, Erol Evcil'le birlikte benim büroma geldi; yanında, bizim İl Başkanı Mehmet Gedik de vardı. Sonra, Yavuz Ataç, öteki ikisini dışarı çıkarıp, bana, Mehmet Eymür aleyhine birçok şey anlattı. Beş saat kaldılar. Niye geldiklerini de bilmiyorum."

Şimdi, size sormazlar mı Sayın Başbakan; mademki beş saat bir kişiyle konuşuyorsunuz ve ne istediğini bilmiyorsunuz, o zaman, onaltıbuçuk aydır Başbakan olarak niye bu memleketin sorunlarının üstesinden gelmediniz de, bu koltuğu meşgul ettiniz?

Evet, sayın arkadaşlar, tabiî ki, acınız vardır; bağırmanız, haykırmanız... Tabiî ki, sizi haklı buluyorum; siz, bağırabilirsiniz, konuşabilirsiniz...

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Bağıran yok; sen alınma...

BAYAR ÖKTEN (Devamla) – ...ama, bir il başkanı, Bursa İl Başkanı, kendi partisinin il başkanı, mafya çetesiyle görüşüyor; ondan sonra, sevgili milletvekilimiz Sayın Adil Aşırım, çıkıyor, diyor ki: "Efendim, biz çetelerle mücadele ettik..." Çetelerin içinde sizin kendi il başkanınız var... Bunu ben söylemiyorum; bütün gazeteler günlerce yazdı.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yukarıda açıklanan ve Türk Ceza Kanununun 240 ve 296 ncı maddelerine uyan eylemlerinden dolayı, Başbakan Mesut Yılmaz ile Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık haklarında Anayasanın 100 üncü, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107 nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılması gereklidir. İnanıyoruz ki, böylece, hâlâ karanlık görünen olaylar aydınlanacak, halkımızın devlete ve Yüce Meclise olan güveni tazelenecek, ülkemiz, hak ettiği ve layık olduğu yeri bulacaktır.

Sözlerime son verirken, hepinizi, tekrar saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.(DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ökten.

Sayın Yaşar Dedelek, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın Başkanım, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Bayar Ökten ve 57 arkadaşı ile yine, Karabük Milletvekili Sayın Hayrettin Dilekcan ve 71 arkadaşının, Sayın Başbakanımız Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Sayın Eyüp Aşık, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu hakkında vermiş oldukları soruşturma önergesiyle ilgili olarak, partim adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisimize en derin saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu iki önergeyi dikkatle inceledim; gördüm ki, hiçbir ciddiyeti olmayan, asılsız birtakım iddialarla dolu, mesnetsiz, sadece, Mecliste gündem teşkil etsin amacıyla verilen bu önergeler, Başbakanımıza ve diğer bakan arkadaşlarımıza daha önce verilmiş olan naylon önergelerden sadece birileridir ve diğerlerinin aynen benzeridir.

Buradaki iddialarda yer alan, uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, kumar, çek-senet tahsili, haraç toplama gibi eylemlere baktığımızda, ister istemez, aklımıza, 54 üncü Hükümet döneminde yaşadığımız olaylar geliyor:

Batı Avrupa ülkelerindeki televizyon kanallarında üzüntüyle seyrettiğimiz ayyıldızlı Türkiye haritası üzerine konulan uyuşturucu enjektörü aklımıza geliyor.

Kumarhane devleri yüzünden cinayetler, adam öldürmeler aklımıza geliyor.

Susurluk kazasıyla ortaya çıkan siyaset-devlet-mafya ilişkileri aklımıza geliyor.

Yine, ister istemez, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan bu kirli üçgenin geldiği tehlikeli boyutları önemsemeyen, bu olaya "fasa fisodur" diyen dönemin Başbakanı ile Susurluk kazasında yer alan kişileri hemen millî kahraman ilan eden Başbakan Yardımcısı aklımıza geliyor.

Değerli milletvekilleri, Susurluk Komisyonunda, Sayın Çiller ve eşine toz kondurtmadan komisyonun çalışmalarını tamamlatan Refah Partisinin o inanılmaz özverisi aklımıza geliyor.

Aklımıza çok şeyler geliyor...

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Bizim de aklımıza çok şeyler geliyor.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – Benim hafızamda yer alan bu olaylar, halkımızın hafızasından asla çıkmıyor. Özetle, halkımız, kimin ne olduğunu, neler yaptığını, hangi kirli işlere kimlerin katıldığını gayet yakından takip ediyor ve unutmuyor.

Değerli milletvekilleri, bu olumsuz olaylar yaşanırken, cumhuriyet tarihimizde Refahyol adıyla anılacak olan 54 üncü Hükümet döneminde, ülkede derin bir kriz doğmuştu. Bu kriz, halkın rejim ve devlete olan güvenini zedelemişti. Tamamen, genel başkanlarının kişisel menfaatlarına dayalı bir mutabakatın ürünü olarak kurulan 54 üncü Hükümet, görev yaptığı bir yıllık süre içinde, demokrasi için, cumhuriyetimiz için ciddî bir tehlike haline gelmişti. Hızla büyüyen istikrarsızlık, kurumlar arasında yaratılan uyumsuzluk ve huzursuzluk, aylarca toplanamayan Bakanlar Kurulu, hukuk devletinin çiğnenen ilkeleri, cumhuriyetimizin temel ilkelerine yapılan saldırılar, yasadışı oluşumlarla irtibatlı bazı kamu görevlileri ve onlara imkân veren bazı siyasetçiler, Refahyol Hükümeti döneminde yaşadığımız ve milletçe asla unutamayacağımız olaylardır.

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Kabadayılık yapma, konuşmana dikkat et.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – Terbiyeli dur, lafımı dinle; Meclistir burası. Seni bağırman için mi görevlendirdiler?

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Senin ne olduğunu biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekili...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – Seni görevlendirdiler mi?.. Terbiyeli ol biraz.

BAŞKAN – Sayın milletvekili... Sayın milletvekili...

Sayın Eryılmaz, lütfen, müdahalesiz...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – İşte, bu olumsuz olaylar yaşanırken Türkiye'nin dıştaki itibarı da sarsılmış ve Türk dışpolitikası, 75 yıllık doğrultusundan saptırılmıştır. Duran yatırımlar, hızla yükselen enflasyon, ekonomik istikrarsızlık, halkımızı canından bezdirir bir hale getirmiştir. Milletçe yaşadığımız bu sancılı ve sıkıntılı dönem sonunda toplumsal inisiyatif devreye girmiş, sivil toplum örgütleri, tabanlarından aldıkları görüşlerle 54 üncü Hükümet hakkındaki olumsuzlukları kamuoyuna deklare etmişler ve neticede, mevcut siyasî yapı içinden yeni bir hükümet doğmuş, cumhuriyetçi, laik, demokrat değerler üzerinde yükselen 55 inci Hükümet kurulmuş ve dün Türkiye Büyük Millet Meclisinde düşürülünceye kadar, 16,5 aylık başarılı bir dönemi Türk siyasî tarihine yazdırmıştır.

Değerli milletvekilleri, 55 inci Hükümet görev aldığında, ülkenin ciddî sıkıntıları ve sorunları vardı:

Cumhuriyetimizin temel ilkeleri sarsılmış ve cumhuriyetimiz tartışmaya açılmıştı.

Siyasî istikrarsızlık had safhaya gelmişti; Türkiye, âdeta önünü göremiyordu.

Ekonomik istikrarsızlık, yükselen enflasyon, halkın sırtına bir balyoz gibi inmişti.

Devletin bünyesinde beliren kirlenmeler ve mafya-siyaset-devlet ilişkileri, toplumda derin bir endişe yaratmıştı.

Duran yatırımlar, özellikle enerji darboğazı, ulaşım, altyapı sorunları, Türk işadamlarının yatırım yapmalarını engelleyen en önemli faktörlerdi.

İnsanımızı "laik-antilaik", "inananlar-inanmayanlar" diye adlandıranlar, büyük bir toplumsal kutuplaşmanın ciddî bir şekilde temellerini atmışlardı.

54 üncü Hükümetin görev süresi içinde gerçekleştiremediği reformlar, olduğu yerde durmaktaydı.

İşte, bu kadar ciddî sorunları sırtına alarak göreve gelen 55 inci Hükümet, dün Mecliste düşürülünceye kadar onaltıbuçuk ayda bu sorunları birer birer çözmüş ve görevini gönül huzuru içinde teslim edebilmiştir.

Bugün, artık, Türkiyemizde cumhuriyetimizin temel ilkeleri tartışılmadığı gibi, cumhuriyetimizin 75 inci yılında, Yüce Türk Milleti, yarattığı Türkiye Cumhuriyetini ebediyete kadar yaşatacağını dünyaya ispat etmiştir. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Hızlı bir şekilde büyüyen toplumsal kutuplaşmalar, artık, bugün yoktur. İnsanımız birbirine sarılmış, birbiriyle bütünleşmiştir.

Yıllardır Türkiye'de kurulan tüm hükümetlerin korkulu rüyası haline gelen enflasyon, 55 inci Hükümetin kararlı, azimli çalışması neticesinde aşağılara çekilmiştir.

Ülkemizde bütünlüğümüzü tehdit eden, devletimizi güçsüz kılan üç önemli terör kaynağı vardır; bölücü terör, mafya ve irticaî terör. Bu üç terör kaynağının üzerine cesaretle giden, bunların elebaşılarını ve örgüt yandaşlarını bir bir yakalayan ve yüce yargıya teslim eden 55 inci Hükümet ve Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz, tarih yazmıştır. 15 yıldır millî birliğimize, bütünlüğümüze kasteden, 30 bin insanımızı katleden, ülke hizmetine gitmesi gereken 100 milyar dolar civarındaki bir kaynağı heba ettiren çetebaşı Apo, Şemdin Sakık ve diğer bölücü teröristler etkisiz hale getirilmek suretiyle, PKK terör örgütü tam olarak çökertilmiş, karargâhları dağıtılmış, örgüt başsız kalmıştır. Bugün bu Hükümet sayesinde, terörden mağdur olmuş, yüreği dolu Doğu halkı ile terörde vatan uğruna şehit düşen, gazi olan tüm şehit ve gazilerimiz ve aileleri huzur içerisindedir.

Uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, haraç toplama, çek-senet tahsilatı, kumar gibi kirli işleri yapan mafyanın güçlenmesi ve büyümesi, etkili bir konuma gelmesi yeni bir olay değildir. Özellikle, 1993-1997 yılları arasında daha da güçlenen mafya ve çeteler devletin içine sızmış, devletimizi kirletmiş, hatta, devletin bazı birimlerini ele geçirme noktasına gelmişlerdir. Sayın Mesut Yılmaz ve 55 inci Hükümet, bu konuya ciddiyetle eğilerek, mafya liderlerinin ve örgütlerin üzerine gitmiş, İtalya'nın üç dört yılda ancak çözebildiği mafya örgütlenmesini bir yılda çökertmiştir. Bu mücadelede 47 mafya örgütü yargıya teslim edilmiş, 850 civarında mensubu tutuklanmıştır.

Yine bu Hükümet döneminde, dünyada bir yılda ele geçirilen uyuşturucu maddelerinin yüzde 38'i Türkiye tarafından ele geçirilmiş bulunmaktadır.

Kumarhanelerin kapatılması 55 inci Hükümet döneminde gerçekleşmiştir.

Yine, Almanya'da kökü bulunan cumhuriyet düşmanı Kaplancıların teröristleri, Cumhuriyetimizin 75 inci yıl kutlama törenleri esnasında Anıtkabir'e bomba dolu uçakla dalış yapma planı kurmuş; ancak, planı tatbik edemeden kıskıvrak yakalanmışlardır.

Buraya kadar anlattığım ve Yüce Türk Milletimizin takdirine mazhar olan bu Hükümet, tarihî ve sorumlu görevini yerine getirmiştir. Bu görev, zaten, her hükümetin yapması gereken önemli bir ödevdir.

Ancak, ne yazık ki, geçmişte çetelere, cumhuriyet düşmanlarına siyasî çıkarı uğruna kucak açanlar, bugün, geçmişteki lekeleri temizlemeden, Türk Milletinin takdirini kazanan bu Hükümeti, sudan sebeplerle, komplo kasetlerle büyük bir kin ve kıskançlık duyguları içerisinde, üçlü önergeyle, şer ittifakı kurarak yıkmışlardır. Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntılı dönemi düşünmeden hükümet düşürenleri yapılacak ilk genel seçimlerde Yüce Türk Milleti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son dakikanızı kullanıyorsunuz.

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim. (DYP sıralarından "Kes, kes" sesleri, gürültüler)

Niye "kes" diyorsunuz? Devam ediyorum... Devam ediyorum...

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Daha dün Mesut Yılmaz'a "siyasî hain" diyen sensin, utanmaz adam!..

BAŞKAN – Sayın Ökten...

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Mesut Yılmaz'a "siyasî hain" diyen adam, bugün Mesut Yılmaz'ı methediyor.

BAŞKAN – Sayın Ökten...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntılı dönemi düşünmeden hükümet düşürenleri, yapılacak ilk genel seçimlerde...

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Sen, daha dün Mesut Yılmaz'a "siyasî hain" diyen adamsın...

BAŞKAN – Sayın Ökten, lütfen...

İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Devamla) – ...Yüce Türk Milleti, Türk siyasetinden düşürecektir. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Başkanıma ve Yüce Meclise saygıyla, konuyu toparlamak istiyorum. Geçmişte, siyasî çıkarı uğruna, her türlü yolsuzluğa, suiistimale, mafyaya, çetelere, cumhuriyet düşmanlarına geçit verenlerin bugün verdiği soruşturma önergelerine, Grup olarak, ANAP Grubu adına, ret oyu vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclise en derin saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dedelek, Meclis soruşturmalarında şahsınız adına konuşuyorsunuz, Grubunuz adına değil; onu düzeltmek istedim.

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Daha dün Sayın Mesut Yılmaz'a "siyasî hain" diyen adam budur. Utan!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, son söz, haklarında soruşturma istenen Başbakan Mesut Yılmaz...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, sözcü, Doğru Yol Partisi Grubuna hakaret etmiştir. Bir şer ittifakı kurulup, bu Hükümeti düşürdüklerini iddia etmiştir. Şer ittifakı ne demektir?! Bunu kabul etmediğimizi, Doğru Yol Partisinin yasal haklarını kullandığını ifade ediyoruz; bir.

İkincisi; Sayın Sözcü, yine, dört yıl içerisinde meydana gelen mafya örgütünü bir yılda halletmişler gibi aslı olmayan bir iddiada bulunmuştur. Bunu da kabul etmediğimizi ve yalan söylediğini belirtiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, Sayın Dedelek...

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Dün Mesut Beye hain diyordu, şimdi başkalarına hain diyor; normaldir...

NECMETTİN DEDE (Muş) – Özür dilemesi lazım.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Düzeltsin...

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, izin verir misiniz, Sayın Şener'i de dinleyelim.

NECMETTİN DEDE (Muş) – Özür dilesin!..

BAŞKAN – Sayın Dede... Sayın Dede...

Buyurun Sayın Şener.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, Sayın Dedelek, biraz önceki konuşmaları sırasında, bir soruşturma önergesindeki üsluba uygun konuşmamıştır. Kendi üslubu bizi ilgilendirmez; yalnız, doğrudan doğruya, hem parti olarak hem de içinde bulunduğum 54 üncü Hükümetle ilgili yanlış beyanlarda bulunmuştur. "Şer ittifakı" şeklinde hiç yakışık almayan bir tabir kullanmıştır. Çete bağlantılarıyla ilgili olarak, sanki o dönemde ortaya çıkmış gibi ,54 üncü Hükümetle bağlantılı, bazı uygun düşmeyen yanlış ifadelerde bulunmuştur. İzniniz olursa, düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hiç kuşkusuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan hiçbir işlemi, hiçbir başka sıfatla -şer veya başka biçimde- bir ittifak olarak tanımlayamayız. Yani, böyle bir şey söz konusu değil.

NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Geri alsın sözünü.

BAŞKAN – Bunun dışında, hiç kuşkusuz, önerge sahipleri, çete ilişkileri konusunda bazı iddialarda bulundular; önerge üzerinde konuşan arkadaşlarımız karşı iddialarda bulundular. Bu iddiaları, burada, Meclisimiz oylayarak belli bir noktadaki görüşünü oluşturacak; ama, her iddianın karşısında bir karşı görüşü kürsüye davet biçiminde bir cevap hakkı olarak yorumlama şansına sahip değilim. Onun için, izin verirseniz, hiç kuşkusuz "şer" sözcüğünü...

NECMETTİN DEDE (Muş) – Sözünü geri alsın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Geri aldığını Sayın Dedelek beyan etti.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, biz duymadık.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Sayın Aykurt, yerinden beyanı yeterlidir. Lütfen...

"Şer" sözcüğünü geri aldığını beyan etti. Onu beyan etmeseydi, ben, buradan, böyle bir sözcüğü kabul edemeyeceğimizi... Bu işlemle ilgili çıkardım...

NECMETTİN DEDE (Muş) – Sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Efendim, uzatmayalım...

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Sayın Başkan, çıksın, ben, Sayın Mesut Yılmaz için "siyasî haindir "demedim desin; biz, her şeyi kabul ederiz burada.

BAŞKAN – Sayın Ökten, böyle bir talepte bulunmaya hakkınız yok. Lütfen yerinize oturun.

Sayın milletvekilleri, son söz, haklarında soruşturma istenen Başbakan Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu'ya aittir.

Sayın Aşık, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Efendim, son sözler savunma niteliğinde olduğu için, eksüreleri, 1 dakika yerine 3 dakika olarak uygulayacağım.

EYÜP AŞIK – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kendimi savunabilmek için bana bu fırsatı verdiğiniz ve ayrıca 2 dakika ilave süre verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, iki aydır aranızda değilim. Bu iki ay süresinde, gerek bu kürsüde gerek miting meydanlarında gerek televizyonlarda değerli partilerin sözcüleri ve özellikle sayın genel başkanları, bugün görüşmekte olduğumuz konu hakkında pek çok fikir söylediler, pek çok suçlamalarda bulundular. Bu vesileyle, zamanım elverdiği ölçüde bazılarına cevap vermek istiyorum.

Evvela şunu söyleyeyim: Ne bu önerge ne bu önergelerle ilgili görüşmeler ne burada vereceğiniz oylar beni hiç ilgilendirmiyor. Beni, kamuoyu ilgilendiriyor, vatandaş ilgilendiriyor; çünkü, bakınız, niçin... ( FP, DYP ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan "beni ilgilendirmez" diyerek Meclisi küçük düşürüyor.

İSMET ATALAY (Ardahan) – Niye konuşuyorsun o zaman.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Niçin olduğunu söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Aşık, son söz hakkını kullanıyor; lütfen, müdahale etmeyin.

Buyurun. (FP, DYP ve CHP sıralarından gürültüler)

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, ifadesini düzeltsin Sayın Hatip.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Söyleyeceğim; izin verin, izahını yapacağım.

İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, çıksın sokakta konuşsun.

EYÜP AŞIK (Devamla) – İzin verin, izahını yapacağım; eğer, hak vermezseniz, o zaman...

BAŞKAN – Sayın Aşık, lütfen, karşılıklı diyaloğa girmeyin, Genel Kurula hitap edin.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Zaten, ümit ediyorum ki, bu izahatı yaptıktan sonra -inşallah, hâlâ, Parlamentodan ümidi olan vatandaşlarımız varsa- acaba Parlamentoda ne konuşuluyor diye, bu saatte, burayı izleyen vatandaşlarımız hâlâ kalmışsa, onlar bana daha çok hak vereceklerdir. (DYP sıralarından "Ooo sesleri, sıra kapaklarına vurmalar)

Sizinle beni... (FP, DYP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ne demek Sayın Başkan... Hakaret ediyor...

BAŞKAN – Sayın Aşık, lütfen, söz hakkınızı soruşturma üslubuna uygun olarak kullanın.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Tamam... Peki.

Şimdi, sayın milletvekilleri... (FP, DYP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar )

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir dakika... Gerekli uyarıyı yaptım.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Ayıp! Ayıp!

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Hangi sıfatla konuşuyorsun.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Sayın Başkan "hâlâ Parlamentodan ümidi olan" ifadesi ne demek?

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Sayın Başkan, Parlamentoyu kirleten kendileri.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Yakışıyor mu sana!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gerekli uyarı yapıldı. (DYP sıralarından gürültüler)

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Nasıl yapıyorsunuz yani... Olmaz öyle şey... Bu Parlamentoyu dil uzatmaya kimsenini hakkı yoktur.

BAŞKAN – Yani, sizin takdiriniz...

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Verme o zaman...

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Eşkıyayla işbirliği yapan kişiler, burada lafını bilsinler...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gerekli uyarıyı yaptık...

Buyurun Sayın Aşık.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, söylemek istediğim... Bakınız, sadece 10 dakikalık bir hak kullanacağım. İzin verirseniz...

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Doğru dürüst kullan...

EYÜP AŞIK (Devamla) – İyi de, izah edeceğim; izin verirseniz izah edeyim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hakaret etmeden Sayın Bakan... Üslubunuza dikkat edin.

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Çok akıllısınız, ona göre konuşma yapıyorsunuz... Demagoji yapmayın...

EYÜP AŞIK (Devamla) – Herhalde, Sayın Başkan süreyi ilave edecek canım.

BAŞKAN – Sayın Aşık, yalnız, üslubunuzun yol açtığı olaylarda ilave edemem. (CHP sıralarından alkışlar)

EYÜP AŞIK (Devamla) – Ama sebebini izah edeceğim efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, söylemek istediğim, burada verilen kararların büyük ölçüde siyasî olduğu, verilen kararların...

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Yeni mi öğrendin?!.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Şimdi, bakınız, onbeş gün evvel -ben, televiziyondan izledim- burada bir soruşturma önergesi görüşüldü, Sayın Mehmet Ağar'la ilgili. Sayın Doğru Yol Partisinin değerli üç milletvekili çıktı, orada savunma yaptı ve üçü de, bunun, hukuka, Anayasaya aykırı olduğunu, görüşülemeyeceğini, bunun bir garez önergesi olduğunu, bunun bir siyasî maksatla verildiğini ve bunun kabul edildiği takdirde Anayasa ihlali olacağını söyledi. Sebebi de şu: Sayın Cihan Paçacı, onbeş gün evvel, burada, bu kürsüden, konuşmasında dedi ki: "Mehmet Ağar yargıda yargılanıyor. Siz, bununla ilgili soruşturma açarsanız, hukukun temel ilkelerini ihlal edersiniz, mahkemede yargılanan bir adamı ikinci defa muhakeme etmiş olursunuz." Sonunda şöyle bir cümle de söyledi: "Bu önergeye imza atan sayın hukukçu üyeler, meslekî formasyonunuzu ve hukukun açık gereklerini siyasî ve ideolojik garezinize feda ettiğinizin farkında mısınız?! (DYP sıralarından alkışlar)"

Şimdi, aynı alkışlayanlar, aynı sözleri söyleyenler, ben size soruyorum: Televizyonda benimle ilgili bir kaset yayınlandı. Ben de, o kasetin yayınlandığı akşam televizyona çıktım; kaseti gördüm, dinledim orada ve dedim ki: "Ben, bunun gereğini yarın yapacağım." Hemen, orada karar verdim; gereğini yarın yapacağım... Ne yapacaksın?.. Ertesi gün kararımı verdim; dedim ki: "Ben, bakanlıktan, milletvekilliğinden istifa ediyorum, devlet güvenlik mahkemesine başvuruyorum."

Niçin yaptım: Şimdi, bazı arkadaşlar, gerek dışarıda gerek burada haksız ithamlarda bulunuyor; diyorlar ki: "O, suçu kabul etti de yaptı." Efendim, ben, o gün bir basın toplantısı düzenledim; basın toplantısı bütün Türkiye'de izlendi, birçok televizyon canlı verdi ve orada "bakın, özür dilemiyorum, suçu kabul etmiyorum, istifamın sebebi bu değildir; ama, Türkiye Cumhuriyetinde milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması için 7 milyon imza toplayan bir üyeyim; milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırılması için iki yıl mücadele veren, mum yakan, mum söndüren, ışık söndüren bir üyeyim. Şimdi, benimle ilgili bir itham geldi, milletvekili dokunulmazlığının arkasına sığınamam" dedim, istifa ettim. Sizden de istirham ettim, oyladınız -sağ olun- ve gittim, devlet güvenlik mahkemesine başvurdum. Onların bana talebi falan olmadı, onların bana bir davetiyesi olmadı. Gittim, dedim ki: "Buradan istifanın Resmî Gazetede yayımlanmış suretini devlet güvenlik mahkemesine getirdim. Bu konu incelensin, açıklansın, muhakeme edin ve ben bunun sonucunu yüce milletime ispatlamak istiyorum, sadece Mecliste soruşturmayı beklemek şart değil."

Soruşturmanın maksadı nedir; bir bakanın, bir başbakanın dokunulmazlığını kaldırıp, onu mahkeme önüne çıkarmak. Eğer, soruşturmadan maksat, bana burada ceza vermek değil de, beni mahkeme önüne çıkarmaksa, ben şu anda İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin önündeyim; ben orada hesap veriyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Ben milletime de hesap veriyorum, devlet güvenlik mahkemesine de hesap veriyorum. O zaman, geriye kalıyor, Doğru Yol Partili üyelerin alkışladığı, Sayın Cihan Paçacı'nın iddia ettiği "bu bir siyasî garez önergesidir" iddiası, tıpkı benimkine uyuyor. (DYP sıralarından gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Seninkine uymuyor...

NECMETTİN DEDE (Muş) – Seninki başka...

BAŞKAN – Sayın Sağlam... Sayın Dede... Lütfen...

EYÜP AŞIK (Devamla) – Şimdi, ben bunu bir tarafa koyuyorum; onbeş gün evvel, Sayın Mehmet Ağar'ın aynı soruşturmasıyla ilgili Doğru Yol Partililerin söyledikleri, takındıkları tavır ve alkışladıkları fikirlerle kendilerini vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.

Şimdi, iddiayla ilgili söylüyorum: Yüce Heyetin değerli üyeleri, ben bunu milletime anlattım, milletim anladı; söyleyince kızıyorsunuz; ben iki aydır Parlamento dışındayım; millet ile Parlamentonun farkını iyi gözleyebilmişim. (DYP sıralarından "Oo" sesleri) Kızıyorsunuz; tamam; ben şimdi o eleştiriyi yapmayacağım; ama, size bir şey söyleyeyim; birkaç sefer tekrar ettim buradan bir kere daha söylüyorum: Hayatımın hiçbir döneminde çetelerle dostluk kurmadım, çetelerin dostu olmadım, çeteler benim dostum olmadı. (DYP sıralarından "Oo" sesleri, gürültüler)

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Kendi beyanın var...

EYÜP AŞIK (Devamla) – Ben altını çiziyorum... Hayır, inanmayabilirsiniz... İnanmayın; ona da hiçbir şey söylemiyorum; ama, ben bunu bir kere daha buradan söylüyorum.

Esasen, bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Herkes elini vicdanına koysun, bir sebep-sonuç ilişkisi kursun; bir olayda sebep aranır, sonuç aranır; sebep ne olabilir?.. Değerli milletvekilleri, mafya ve çeteye bulaşan her insanda birinci sebep paradır, menfaattır; bu olmadan, hiç kimse mafya ve çeteye bulaşmaz. Benim ne bankam var ne işyerim var ne çekim var ne senedim var ne servetim var ne hayatımın hiçbir döneminde böyle bir şeye ihtiyacım var. (ANAP sıralarından alkışlar) Benim bir mafyayla ne ilişkim olabilir bu yönden! Ama, ben size söylüyorum; eğer... (DYP sıralarından gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Siyasî...

EYÜP AŞIK (Devamla) – Benim için değil... Bir dakika... Benim için hükmünüzü vermişsiniz; ama, ben size söylüyorum: Eğer, birisi için böyle bir ithamda bulunacaksanız, eğer birisi için böyle bir iddiada bulunacaksanız, evvela bir sebep arayın; ikincisi, sonuç ilişkisini arayın. Benim Hükümetimin döneminde, mafya, netice itibariyle, benden şikâyetçi, bana savaş açmış; yani, hiçbir Allah'ın kulu da elini vicdanına koyup, bu Eyüp Aşık, Alaattin Çakıcı'ya yardım etti de, Alaattin Çakıcı buna niye savaş açtı?..

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Ne savaşı?!.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Bu Hükümet... Söyleyin... Daha iki gün evvel, Hürriyet Gazetesi, Fransa'da ilk yakalandığı günkü ifadelerini ele geçirmiş, yayımlamış. Orada diyor ki: "Ben, Anavatan, Mesut Yılmaz döneminde, gittiğim her devlette baskına uğradım."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aşık, lütfen toparlayalım; 3 dakika eksüreniz var efendim.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yani, siz sonuçla da bir irtibat kurmuyorsunuz; bu kadar çete yakalanmış, bu kadar mafya başı yakalanmış, bu kadar eski olay açıklanmış, bu kadar suikast önlenmiş, bu kadar olayların üzerine gidilmiş, bütün çeteler bize savaş açmış ve bizim çetelerle dostluk kurduğumuzu iddia ediyorsunuz...

NECMETTİN DEDE (Muş) – Siz mi yaptınız?!.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Ama, bu, tek değil; bakınız, ben, Hükümetimin... Ben, o Bursa İl Başkanına da, Genel Başkanıma da, Yaşar Topçu'ya da, o konuda suçladığınız her adama da kefilim; ben onlarla da iftihar ediyorum.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Zaten sen koordinatördün.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Bakınız, bir hükümette görev yaptık; Karadeniz'e yol yaptık, soruşturma açtınız... (DYP sıralarından "Daha başlamadınız" sesleri) İyi çalışıyor...

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Yahu, meseleye gel kardeşim!

EYÜP AŞIK (Devamla) – Geleceğim; izin ver, izin ver...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Onunla ne alakası var!

EYÜP AŞIK (Devamla) – İstanbul'dan Bursa'ya insanlar daha çabuk gitsin diye körfeze köprü ihalesi yaptık, soruşturma açtınız; 100 bin işçi çalışsın, Türkiye 1 milyar dolar ihracat yapsın diye otomobil fabrikasına arsa verdik, soruşturma açtınız; İstanbul'a, GAP'tan sonra en büyük proje olan Kurtköy havaalanı projesini başlattık, soruşturma açtınız...

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Açmayalım mı?!.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Otoyol başlattık; Ankara-Adana arasını kısaltacak otoyolun temelini attık, soruşturma açtınız; baraj temeli attık, soruşturma açtınız; çetelerin elebaşlarını yakaladık, soruşturma açtınız.

NECMETTİN DEDE (Muş) – Sen mi yakaladın?!

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Kendin çetesin; hangi çeteyi yakalıyorsun!

EYÜP AŞIK (Devamla) – Ben bunların hepsiyle iftihar ediyorum; Yaşar Topçu ile, Cumhur Ersümer ile, Mesut Yılmaz ile, bu projelerle, hepsiyle iftihar ediyorum milletin huzurunda. Onların hepsinde imzam var, çetelerin yakalanmasında elbette emeğim var. 

Bakınız, burada arkadaşlarımız diyor ki: "Susurluk'tan bu yana iki sene geçti, hiçbir şey değişmedi." İyi bir bakalım, insafla bakalım, hiçbir şey değişmedi mi?!. Bir yanda, Susurluk'la ilgili, çetelerle ilgili insanları kahraman ilan eden; bir yanda, onların peşine düşen bir başbakan. Bir yanda "bu işler fasa fisodur" diyen; bir yanda "bu işler ciddîdir" diyen bir başbakan. (FP ve DYP sıralarından gürültüler) Bir yanda, birinin yakaladığını öbürünün elinden alıp kaçıran istihbarat örgütleri; bir yanda da, birinin yakaladığını öbürünün elinden kaçıran güvenlik güçleri; bir yanda, elele vermiş, koordineli bir şekilde her birisinin tepesine inen, birisini Hollanda'da, birisini Fransa'da, birisini Bulgaristan'da, birisini Kuzey Irak'ta, birisini İtalya'da yakalayıp, yargının önüne çıkaran bir hükümet, aynı mıdır Susurluk'tan evveliyle?! İnsaf edin, hiçbir şey değişmedi mi?! İnsaf edelim, hiç bir şey değişmedi mi?! (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; FP ve DYP sıralarından gürültüler)

44 çete başı yakalandı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYÜP AŞIK (Devamla) – Çakıcı yakalanmıştır beyler bugün; Çakıcı, üç devlette baskına uğramıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aşık.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Aşık, teşekkür ediyorum.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Bir cümle söyleyeceğim. (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Aşık, teşekkür ediyorum.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Efendim, bir cümle diyorum.

Sayın milletvekilleri, sizlerden bir istirhamım var; umut ediyorum ki, yakın zamanda... (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Aşık...

EYÜP AŞIK (Devamla) – Savunma hakkı olarak bir cümle...

BAŞKAN – Sayın Aşık, bunun gereğini yerine getirdim.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümle...

Sayın milletvekilleri, burada, 83 üncü maddeyle ilgili Anayasa değişikliği teklifi var... (DYP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili bu teklifin çıkarılmasını halkımız bekliyor.

BAŞKAN – Sayın Aşık!.. Sayın Aşık!..

EYÜP AŞIK (Devamla) – Ben bunun gereğini yaptım, sizin de yapmanızı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Aşık, teşekkür ediyorum.

EYÜP AŞIK (Devamla) – Halkın karşısına çıkarken, benim gibi çıkmanızı istiyorum.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu an buradaki son sözler, İçtüzüğümüzün sonsuza kadar konuşmaya olanak veren savunma hakkı değildir. Hiçbirimizin gönlünden geçmez; ama, savunma bağlamında sonsuza kadar konuşma hakkı, ancak, soruşturma komisyonu raporunun, soruşturma açılması talebiyle buraya inmesi halindedir. Buna rağmen, son söz savunma içerdiği için, toparlayabilme yönünde, 1 dakikalık eksürenin 3 dakikaya çıkmasına olanak verdik. Lütfen, arkadaşlarımızın buna riayet etmesini istiyorum.

Sayın Yaşar Topçu, siz de, cevap hakkınızı, son söz hakkınızı kullanacağınızı beyan ettiniz; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli Başkanımıza, söz verdiği için teşekkür ediyorum. Sayın Aşık, belki, söz süresi bittikten sonra 1-2 dakika daha kullandı; ama, ben, 10 dakikayı, hatta 5 dakikayı kullanmadan, 1-2 dakika içerisinde bir söz söyleyip, kaybedilen zamanı telafi etmiş olacağım.

Karabük Miletvekili Hayrettin Dilekcan ve arkadaşlarının vermiş olduğu soruşturma önergesini birkaç defa baştan aşağı okudum; ben acaba bu olaya ne sebeple dahil oldum, neresinde; yani, ben neyle itham ediliyorum, kendimi nasıl savunacağım, ne diyeceğim; baktım, okudum ve dedim ki: Herhalde, bu konuda, bu önergeyi verenler konuşacaktır; herhalde orada bir şey söyleyecektir -burada olmadığına göre- onu dinle. Dinledim. Ben, tabiî, buradan, Alaattin Çakıcı'yı tanımadığımı, hayatımda karşılaşmadığımı falan tekrar söylemeyi de zait buluyorum. Sadece şunu söyleyebilirim: Bu önergede imzası bulananlardan, belki Alaattin Çakıcı'yı tanıyanlar vardır; ben, hayatımda, resmi dışında, hiç tanımadım.

Sonra, Sayın Dilekcan'ı dinleyince, buraya adımın niye yazıldığını anladım. Sayın Dilekcan diyor ki: "Bayındırlık ve İskân Bakanlığındaki ihaleler konusunda bu Mecliste çok tartışma oldu, itirazlar oldu." Doğru; oldu, gensorular verildi, soruşturma açıldı. Buraya dahil etmesinin birinci sebebi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığındaki ihalelermiş.

İkincisi sebebi -ki, asıl sebebi o, benim anladığım kadarıyla; ben de onu cevaplamaya çıktım zaten- diyor ki: "Alaattin Çakıcı'nın kaseti açıklanınca, Sayın Topçu'nun davranışları şüphe çekti." Zabıtlardaki sözleri aynen bu.

Dedim ki; Alaattin Çakıcı'nın kasetinin açıklandığı akşam, benim çok sonradan haberim oldu, kimseyle bir görüşmem falan da olmadı; olsa olsa, demin burada konuşan değerli arkadaşım, kardeşim, dostum Eyüp Aşık'ın, bu olay sırasında, üç gün yanında olmam, sanıyorum, Hayrettin Dilekcan ve arkadaşlarını rahatsız etmiş; benim anladığım o; başka bir şeyse söylesin, ona göre arz edeyim.

Şimdi, buradan ona cevap veriyorum: Konfüçyüs... (FP ve DYP sıralarından gülüşmeler[!]) Dinle, dinle; biraz kültürün artar belki!..

Konfüçyüs, bir hikâye, bir anekdot anlatıyor: Babası oğluna demiş ki "oğlum, sen adam olmazsın." Oğlu, o devlette vezir olmuş; babasını çağırtmış. Kapıdan içeri girince -çoğunuzun bildiği hikâyedir- demiş ki "sen bana adam olamazsın dedin; ama, ben vezir oldum." Babasının cevabı çok güzeldir...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Vay vay!..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Bak şimdi, vay mı değil mi; sonunu bekle, göreceksin!

"Ben sana, adam olamazsın dedim, vezir olamazsın demedim." Benim için, adamlık, cumhurbaşkanlığı makamından önemlidir. Ben, adamlığa önem veririm. Adamlık da, dostunun zor zamanında yanında olmaktır. Benim yaptığım odur. Siz, bundan anlamıyorsanız, böyle bir hasletin farkında değilseniz; benim hakkımda soruşturma mı; bir daha açın, hayhay; ben, adamlıktan dolayı bu soruşturmayı yemiş olayım; memnuniyetle!

Zaten, benim bu Meclisteki şikâyetim -ben, Hayrettin Dilekcan'la da aynı komisyonda dört beş ay oturdum, beni yakından tanır- adamlık şikâyetim var bazı arkadaşlardan; bazı arkadaşlar, bu adamlığın değerine yeterince şey değiller; bazı arkadaşlarımız öyle; isim saymak istemiyorum. İşte bunlardan biri de, bana bu lafı söyleyen arkadaşımız.

Hepinize saygı sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hakkında soruşturma istenen Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, son söz hakkını kullanmayacaklar.

Sayın milletvekilleri, şimdi oylamaya geçeceğim; ama, oylamaya geçmeden önce bir hususu arz edeyim: Sayın Bayar Ökten, konuşmanız sırasında -karşılıklı konuşmadan tam algılayamamıştım; ama, tutanakları getirttim- maksadı aştığını sandığım bir beyanı, izninizle, tutanaklarda düzeltmek istiyorum. Bu karşılıklı konuşma sırasında "Siz Apo'yu kahraman yaptınız, sizin yanlış politikalarınız Apo'yu kahraman yaptı" diye bir tepkiniz var. Sanıyorum, maksadı aşan bir beyan. Siz de, bir çocuk katilinin, bir uyuşturucu kaçakçısının, beğenmeseniz de, yanlış bulsanız da, hiçbir politikayla kahraman yapılmayacağını kabul ediyorsunuz...

BAYAR ÖKTEN (Şırnak) – Doğrudur. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) – Sayın Başkan, Sayın Topçu'nun, ben yanlış anladıysam, düzeltmesi açısından söylüyorum; isim vermeden, bazı arkadaşlarımıza "burada özellikle isim de verebilirim; adam değil" şeklinde ifade kullandı üstü kapalı olarak; bunu izah etsin, açıklasın. Eğer bu Mecliste...

BAŞKAN – Sayın Dilekcan, kapalı bir şeyi açıklamasını istiyorsanız, onu Genel Kurul dışında, lütfen, kendisiyle konuşun. İstirham ediyorum... Oylamaya geçeceğim...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir cümle söyleyeceğim: Eğer şahsım kastedilmişse, aynen iade ediyorum...

BAŞKAN – Sayın Dilekcan, oylamaya geçiyorum.

Yasadışı örgütlerle ve mensuplarıyla birlikte hareket ettikleri, örgüt mensuplarının işledikleri suçların ortaya çıkarılmasını engelledikleri ve suçluları himaye ettikleri, devlet ihalelerinde çetelerle işbirliği yaptıkları, hükümetin çetelerle ve mafyayla mücadelede izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 230, 240, 296 ve 314 üncü maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan Mesut Yılmaz, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması konusunu oylarınıza sunacağım: Soruşturma açılmasını kabul edenler...

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, oylamayı niye elektronik cihazla yapmıyorsunuz?..

BAŞKAN – Efendim, işaretle oylamalarda, eğer, karar yetersayısı istenmemişse veya bir itiraz yoksa, tereddüte de düşmeyeceksek -şu an bakacağız- el kaldırarak yapıyoruz oylamaları.

Kabul etmeyenler... Soruşturma açılması kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı adçekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun görev süresi 2 aydır.

Bu sürenin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4. – Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 arkadaşının, Telsim ve Türkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak ve suretiyle Devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/42)

BAŞKAN – Şimdi, Genel Kurulun 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 4 üncü sırasında yer alan, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 61 arkadaşının, Telsim ve Türkcell Firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan A.Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla; önergeyi verenlerden ilk imza sahibine ya da onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da, haklarında soruşturma istenmiş bulunan Başbakan Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir'e söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 10.11.1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır; bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Şimdi, şahısları adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Refik Aras, Sayın Mehmet Salih Katırcıoğlu, Sayın İbrahim Yılmaz.

Önerge sahibi olarak, Sayın Veysel Candan, siz mi konuşacaksınız?

VEYSEL CANDAN (Konya) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; PTT ile Türkcell ve Telsim arasında yapılan ve önce gelir paylaşımı sözleşmesi, daha sonra lisans sözleşmesine çevrilen sözleşmeyle ve gelir paylaşımından lisansa geçerken idare aleyhine oluşan konularla ilgili olarak soruşturma önergesi hazırlamış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle konuyu çok kısa ve özet olarak takdim etmek istiyorum.

Gelir paylaşımı sözleşmesi, 1993 yılında yapılmıştır. Taraflar; bir tarafta o zamanki PTT, Türkcell ve Telsim'di.

Sözleşmenin konusu; GSM, yani cep telefonları dediğimiz "Grup Special Mobile"dir.

Sözleşmenin amacı, bu standartlara uygun bir şebeke kurmaktır; süresi onbeş yıldır.

İş programı şöyledir: En geç altı ayda yüzde 50'si tamamlanacaktır; en geç oniki ayda da yüzde 100'ü tamamlanacaktır.

Ücretlerin tespitinde; tesis, aylık sabit konuşma ve benzeri ücretler, PTT tarafından belirlenecektir.

Gelir paylaşımı; vergiler düşüldükten sonra, Telsim'e veya Türkcell'e yüzde 32,9; PTT'ye yüzde 67,1'dir.

Mülkiyet devri; onbeş yıl sonra, tamamlandıktan sonra, idareye devredilecektir.

Gelir paylaşımı sözleşmesine göre, abone sayısı 150 bine ulaştığı zaman, lisansör firmayla hemen anlaşma yapılacaktır. 400 bine ulaştıktan sonra da, ikinci, üçüncü firmalara lisans verilecektir.

Elimdeki gelir paylaşımı sözleşmesi bunları amirdir.

Aynı sözleşme içerisinde -1 milyar dolar- her iki firma için 500'er milyon dolar para tespiti yazılmıştır. Beş yıl sonra, yani 27.4.1998'de gelinen noktada, lisans sözleşmesi, bir imtiyaz sözleşmesi haline getirilmiş ve -yapılan ilaveleri burada takdim ediyorum- onbeş yıl yerine, yirmibeş yıla çıkarılmıştır ve hiçbir bedel farkı konulmamıştır.

İş programı: Üç yılda yüzde 50, beş yılda yüzde 90 kapsama alanı, süre uzatımı yapılmıştır; yani, yatırımcı firmalar, yatırıma süre almışlardır.

Ücretlerin tespiti çok enteresandır: "Yurtdışı benzer hizmetler baz alınacak" şeklinde değiştirilmiştir; yani, şu anda kullandığınız cep telefonlarının konuşma ücretlerini döviz bazında ödemektesiniz. Halbuki, PTT, diğer hizmetlerinde, normalde, Türkiye ekonomisindeki artışlara göre zam yapmaktadır.

Gelir paylaşımında -biraz önce ifade ettim- yüzde 67'sini idare alacağı yerde, burada, firmalara yüzde 85, idareye yüzde 15 oranları getirilmiştir; böyle bir değişikliği anlamak da hiç mümkün değildir.

Mülkiyet devrinde "tesisler devredilecek" denilirken, yazılım programlarından bahsedilmemektedir. Aslında, buradaki yazılım programları tesislerden daha pahalıdır. Onbeş yıllık kullanım süresi lisansa göre yirmibeş yıla çıkarılırken, yazılım programları olmadığı zaman, devletin büyük kaybı olur ve bu tesisler işlemez hale gelir; müesseseden o zaman bunu satın alma durumuna geleceksiniz.

Diğer çok önemli bir olay da, abone sayısı 400 bine ulaştığı zaman, mutlaka lisans sözleşmesi yapılmasını amirdir elimizdeki bu gelir paylaşım sözleşmesi; halbuki, bu yapılmamıştır. Bu, şu anda 2 milyon abone sayısına doğru ulaşmaktadır ve bunun neticesinde de firmalar -gerek Türkcell gerek Telsim- haksız kazanç elde etmektedir.

Ayrıca, Türkcell ve Telsim'e garanti verirken, idareye tazminat şartları getirilmiştir.

Yine GPS'de önemli nüfus kapsamı mevcutken, kapsama alanlarında da firmalara birtakım kolaylıklar getirilmiştir.

Sayın Bakanın ve yetkililerin de cevaplama durumunda olduğu, mecbur olduğu ilave imkânlar şunlardır: Türkcell ve Telsim, yerine getirmediği ve geç getirdiği vecibelerin sorumluluğundan kurtulmuştur. Şimdi belki biraz sonra Bakan arkadaşımız buraya çıkacak, bu şartnameyi Sayıştay vize etti, diyecek. Onu da araştırdım; Sayıştayda oybirliği yok, aksine, orada oy çokluğuyla kabul edilmiş ve teknik heyet çağrılarak bilgi alınmamıştır. Sayıştay, sadece kanunî mevzuat üzerinden olumlu olup olmadığına bakmıştır; bu da çok büyük bir eksikliktir.

Ayrıca, mevcut şebeke yok sayılarak düzenleme yapılmış, abonelerin hakları korunmamıştır; bu da çok büyük eksikliktir ve şu anda abonelerimize ayda birkaç fatura geliyorsa, birçok fatura ödeme durumunda kalınıyorsa; bu, sözlemenin, lisansın sağlıklı yapılmamasındandır.

Yine ayrıca, data, çağrı, teleteks, videoteks servislerin işletme hakları ilave edilmiştir. Bunlar da aslında gelir paylaşımı sözleşmesinde yoktur; bu haklar da ayrıca para karşılığı verilme durumundadır.

Yine, tahsis edilen frekans bandlarına ilaveten yeni frekans bandları verilmektedir; bu da hukuken mümkün değildir ve burada da, maalesef, ücret karşılığı alınmamıştır.

Yine, ilave olarak 9 adet kod imkânı verilmektedir. Bunların ücretsiz verilmesi yanlıştır. Her kod, milyonlarca abone demektir. İlk sözleşmeye aykırıdır. Hukuken mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, son günlerde çok sayıda soruşturma önergesi verilmiş olması ve bunların birçoklarının komisyonlarda aklanmış olması... Ciddî manada ifade ediyorum, bu konuyu, üç aydır ciddî olarak etüt ediyorum, teknik elemanlardan da istifade ediyorum; burada devletin zararı, takribî 3 milyar dolardır. Bunun bir kısmı bilgisizliktendir, beceriksizliktendir, bir kısmı da ilişkilerdendir; biraz sonra ifade edeceğim.

Değerli arkadaşlar, bu şekliyle, 400 binden sonra yeni lisansör firmalar vermediğimiz için, mikrosel şebeke kurma yerine, az yatırım yaparak geniş sel uygulamasına devam edilecektir. Bu da, hizmet kalitesini Avrupa standardının altına düşürecektir. Şimdi siz cep telefonlarınızı her açtığınız zaman "kapsama alanı dışında" veya "meşgulr" denilmesi, işte bu maddeyle ilgilidir; çünkü, gerek Türkcell gerek Telsim, 1993'te ilk yapılan gelir paylaşımı sözleşmesindeki gereken yatırımı zamanında yapmamışlardır. Bu lisansla süre uzatımı verilmiştir değerli arkadaşlar.

"500'er milyon dolar alınacak" denilirken, acaba bu neye göre yapıldı diye baktım; 400 bin abone 1 milyar dolarsa, bugünkü geldiğimiz noktada 1 milyon 600 bin abone 4 milyar dolar eder. Dünyada nasıl hesaplanıyor diye baktım; Brezilya'da kişi başına 30 ilâ 50 dolar. Bunu da çarptığımız zaman -Türkiye'de ortalama 40 dolar üzerinden- 62 milyon nüfusa göre en az 2,5 milyar dolar eder.

Özelleştirmelerde, burada 1 milyar dolar, Petrol Ofisinde de 1 milyar 160 milyon dolarla, maalesef, çok yanlış bir uygulama yapılmıştır. Petrol Ofisi özelleştirmesi yargıda beklemektedir. Bu dosya, bu rapor da tekrar Danıştaya gidecektir; orada teknik elemanlarca, bunun, mutlaka, baştan tekrar incelemesi gerekmektedir.

Değerli aradaşlar, bunu KİT Komisyonunda müzakere ettik ve Sayın Genel Müdüre Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarına konuyu aktardım ve orada, bütün partilerin oybirliğiyle, Başbakanlık Teftiş Kurulunca, bu ihalenin, bu lisans sözleşmesinin yeniden incelenmesi kabul edildi, Başbakanlığa yazı yazıldı. O bakımdan, bu soruşturma komisyonunun mutlaka ve mutlaka kurulması lazım.

Bir önemli konu daha var: Şu anda Ulaştırma Bakanlığı, Dijital Sellulose Sistem dediğimiz 1800; yani, 2 hatta, GSM'in 3 katı kapasiteli ve asgarî 5 ilâ 10 milyar dolarlık bir ihaleye çıkmaktadır ve bu ihalenin de sağlıklı yapılabilmesi için, mutlaka ve mutlaka bu komisyonun kurulması ve buradaki lisans sözleşmesiyle, gelir paylaşımı sözleşmesi arasındaki farkın ortaya konulması lazım.

Değerli arkadaşlar, şimdi, işin siyasî boyutuna gelmek istiyorum: Türk Telekom'da bir toplantı yapılıyor lisans sözleşmesine geçerken. Burada, bu toplantıya Sayın Güneş Taner, Sayın Bakan Necdet Menzir ve lisansı alacak firma yetkilileri katılıyor. Bilindiği gibi, cep telefonlarınızdan evinizi ararken, evinizdeki telefon PTT hattını kullanmaktadır, GSM de kendi hattını kullanmaktadır; yani, iki hat birden kullanılmaktadır. Bu durumda, siz, cep telefonuyla evinizi aradığınız zaman, dakikada 100 bin lira civarında ödüyorsunuz dolar bazında hesapladığımız zaman. Burada, talep edilen rakam -Sayın Bakan hatırlayacaklar- idarenin talebi 20 senttir dakika için. Halbuki, Sayın Taner'in ve Ulaştırma Bakanının devreye girmesiyle, bu, 4 sente inmiştir; yani, siz, 3 dakikalık konuşmada 300 bin lira ödüyor iseniz şu anda, bunun ancak 12 bin lirasını PTT almakta, 288 bin lirasını da bu lisansör firmalar almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, son dakikanızı kullanıyorsunuz.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir paylaşım yok; yani, birisi 12 bin lira alacak, birisi de 288 bin lira alacak.

Şunu ifade etmeye çalışıyorum: Ben, teknik elemanlara cep telefonları abonesini 1 milyon 600 bin olarak yazdırdım ve cep telefonlarından PTT'ye bağlantıları, global bir hesap yaptık ve bu bile 500 milyon doların üzerindedir.

Değerli arkadaşlar, zaten bu lisansa gitmemiş olsaydık bile, şu ana kadar bir yıl içerisinde bu 500'er milyon dolar alınmış ve toplanmış olacaktı; yani, bu firmalara verilen ekstrelerin hiçbir faydası olmamıştır. Kaldı ki, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısının, bu firmalardan bir tanesinin -Türkcell'in- başındaki genel müdürle işbirliği halinde çalıştığı da raporlarda yazılıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan...

Değerli arkadaşlar, ben bunu niye gündeme getirdim; takribi 2 milyon abonesi olan bir sistemin...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Müsaade edin bitireyim...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Takribi 2 milyon abonesi olan bir sistemin dikkatle incelenmesi lazım.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ilk söz Sayın Refik Aras'ın.

Buyurun Sayın Aras. (ANAP sıralarından alkışlar)

REFİK ARAS (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Telsim ve Türkcell Firmalarıyla imzalanan sözleşmelerle ilgili olarak, görevlerini kötüye kullandıkları gerekçesiyle, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Sayın Necdet Menzir haklarında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge hakkında şahsî görüşlerimi arz etmek için huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere konu, PTT Genel Müdürlüğünün 1993 yılında Telsim ve Türkcell Firmalarıyla imzalanan gelir paylaşımı sözleşmesi çerçevesinde işletilmekte olan cep telefonlarının bu sefer Ulaştırma Bakanlığınca 25 yıl süreyle frekans bandı ve kod tahsisi imtiyazının belli bir bedel karşılığında lisans sözleşmelerine bağlanmasıdır; tartışılan konu budur.

Önergeyi vermiş bulunan sayın millevekilleri, üzerinde durdukları iddiaları dört başlıkta toplamışlardır:

Birinci konu, tepsit edilen değerin yeterli olmadığıdır.

İkincisi, gelir paylaşımı sözleşme hükümlerine uyulmadığıdır.

Üçüncüsü, firmalardan birine çıkar sağlanması açısından devletin gelir kaybına uğratıldığıdır.

Dördüncüsü de, idare aleyhine hukukî sonuçlar doğuracak bir anlaşma imzalanmış olduğudur.

Sayın milletvekilleri, bu iddiaları cevaplandırmadan önce, çok önemli gördüğüm bir hususu sizlere arz etmek istiyorum. Önergede aynen şöyle deniliyor: "4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak, görevlerini kötüye kullandıkları..." Bu iddiayı, soruşturma önergesinin temel bazı, hukukî bazı olarak almaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, hata işte burada başlıyor; çünkü, iddia sahipleri, imzalanan bu sözleşmelerin yasal dayanağını doğru tespit etmemişlerdir, benim kanaatim böyle. Pan Avrupa mobil telefon sistemi; yani, kısaca GSM lisanslarına ilişkin işlemlerin hiçbirisinin yasal dayanağı 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu değildir.

Değerli milletvekilleri, tekrar ediyorum; yapılan işlemler 4046 numaralı Özelleştirme Kanununa dayandırılmamıştır. Zaten, yapılan işlem de özelleştirme değildir. Zira, kamuya ait bir mülkiyetin devri söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, yapılan işlemler, 1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun 18 inci maddesinin, 1 Ağustos 1996 tarihinde Meclisimizin çıkardığı 4161 sayılı Yasayla değiştirilen hükümlerine dayalı olarak yapılmaktadır; yani, Telgraf ve Telefon Yasasına dayalı olarak yapılmaktadır.

Şimdi, önergede ileri sürülmüş bulunan dört iddiayı teker teker cevaplandırmaya çalışacağım. Birinci iddia, tespit edilen değerin yeterli olmadığıdır. GSM lisanslarının değer tespiti, 4161 sayılı Kanunun 2 nci maddesi gereğince, Ulaştırma Bakanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Hazine Müsteşarlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketi temsilcilerinden beş asıl, beş yedek üyenin iştirakiyle yapılmıştır. Değer Tespit Komisyonu tarafından tespit edilen bu değere ne Başbakanın ne de Ulaştırma Bakanının herhangi bir müdahalesi olmamıştır. Değer Tespit Komisyonu -dosyamda var- bu hususu, 18 Ağustos 1997 tarihinde kararlaştırmış ve Bakanlar Kurulu da 19 Ağustos 1997 tarihinde tespit edilen bu değeri onaylamıştır.

İkinci iddia, gelir paylaşımı sözleşme hükümlerine uyulmadığıdır.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi incelemesinden geçmiş bulunan -biraz evvel bahsettiğim- 4161 sayılı Yasanın 4 üncü maddesinde "Gelir paylaşımı esasına dayalı sözleşmelerin her birinin lisans sözleşmesine dönüştürülmesine Bakanlar Kurulunca karar verilebilir ve Danıştayın incelemesinden geçtikten sonra, Bakanlık ve firmalar arasında lisans sözleşmesi imzalanır" hükmü yer almaktadır.

Buna göre, hazırlanan imtiyaz sözleşmeleri, Danıştay İdari İşler Kurulunun 98/23 sayılı Kararıyla uygun bulunan sözleşmeler, Ulaştırma Bakanlığı ile firmalar arasında 27 Nisan 1998 tarihinde akdedilmiştir; yani, taraflardan birisi Ulaştırma Bakanlığı, diğeri de diğer özel firmalardır.

Değerli milletvekilleri, verilen önergede, firmalarla 1993 yılında imzalanan sözleşmelerde gelirin yüzde 85'inin idareye, yüzde 15'inin firmalara bırakıldığı halde, bu yeni lisans sözleşmesinde gelirin yüzde 15'inin idareye, yüzde 85'inin firmalara bırakıldığı söylenmektedir.

Sayın milletvekilleri, önergede ileri sürülen bu rakamlar da maalesef doğru değildir. Zira, gelir paylaşımı sözleşmesinde PTT'ye ödenen pay yüzde 85 değil, yüzde 67 idi; gerçek budur.

Kaldı ki, bilindiği üzere, firmalardan belli bir para; yani, 1 milyon dolar peşin tahsil edilmiştir. Tabiî ki, hisselerin paylaşımında bu peşin ödemenin de bir anlamı olacaktır; yani, peşin ödemeyi görmezlikten gelmenin de doğru bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum.

Üçüncü iddia, sözleşmede, firmalardan birine çıkar sağlandığı ve devletin gelir kaybına uğratıldığıdır.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığı her iki firmaya aynı miktarda frekans bandı ve kod tahsis etmiştir.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Hayır efendim!...

REFİK ARAS (Devamla) – Her iki firmayla da, Danıştay tarafından uygun bulunan, birbirleriyle aynı sözleşmeler imzalamıştır; alınan lisans ücreti de, bilindiği gibi, aynı paradır. Bu iddia, firmalardan birinin abone sayısının diğer firmadan az olduğu ve bu nedenle, diğer firmanın abonelerinin bir kısmının kendisine verilmesi gerektiği hususundaki talebinden kaynaklanmaktadır. Firmalardan birisinin diğerine göre daha fazla abone kaydetmesi sonucu oluşan ticarî avantajında, Bakanlığın, zaten, müspet ya da menfî hiçbir rolü olamaz; çünkü, abone olan vatandaşlar, her birimiz 532 ya da 542 sistemleri kendi hür irademizle seçiyoruz; yani, orada, Bakanlığın yapacağı bir işlem yoktur.

Devletin gelir kaybına uğratılmış olması ise, asla söz konusu değildir. Değer Tespit Komisyonunca tespit olunan değer, Danıştayın onayından geçmiş ve Bakanlar Kurulunca aynen kabul edilmiştir.

Dördüncü iddia "idare aleyhine hukukî sonuçlar doğuracak bir olaydır" iddiasıdır. Bu da, bilindiği üzere, Danıştay incelemesinden geçtiğine göre, artık idare hakkında yanlı sonuçlar doğuracak bir sözleşmenin imzalanmış olması iddiası da, bence, haklı olamaz.

Değerli milletvekilleri "imzalanan sözleşmelerin ücret tarifesi maddesi de, ülke gerçekleri göz önünde bulundurulmadan hazırlanmıştır; bu da, vatandaşı sıkıntıya sokacaktır" iddiası ileri sürülmüştür. Oysaki, sözleşmenin tarife maddesinde, azamî fiyatın, Ulaştırma Bakanlığınca belirleneceği hususu açıkça yer almıştır. Bakanlık, azamî fiyatı, hizmetin maliyetini ve makul bir kâr oranını dikkate alarak bu tarifeyi belirlemektedir. Dolayısıyla, iddia edildiği gibi, firmaların tarifelerini istediği gibi belirleme yetkisi, asla söz konusu değildir.

Bir hususu arz edeyim: Bilindiği üzere, vaktiyle, eski Başbakan Sayın Tansu Çiller, Telekomun tümünü özelleştirmeyi düşünüyordu ve o zaman, zaten 30 milyar dolara satacağını söylüyordu. Şöyle oldu, böyle oldu, bu özelleştirmeler gecikti ve şimdi, bugün, Telekomun değerinin 10 milyar dolar olduğu söyleniyor ve tartışılıyor. Binaenaleyh, bir işlem yapılmıştır; devletin kasasına bir milyar dolar para girmiştir; yani, biz, bunu yapsaydık, yapmasaydık, yapacaktık derken... Her şeyin de zamanında yapılmasının doğru olacağını düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, şunu da belirtmek istiyorum: Bu dönemde, değerli parti gruplarımız ve değerli milletvekillerimiz, tabiî ki, yasal hakları olarak, Parlamentoya 301 tane araştırma, 46 tane soruşturma ve 26 tane de gensoru önergesi vermişlerdir. Samimî olarak ve hep beraber kabul edelim ki, bu önergelerin önemli bir bölümü siyasî amaçlarla verilmiştir. Maalesef, olmaması lazım; ama, gerçek durum budur; bunda her birimizin de kabahati vardır. Kimseyi suçlayarak söylemiyorum; ama, sonucu bu olmuştur. Sayın Başbakan ve diğer sayın bakanlar için pek çok önerge verilmiş ve nihayet dünkü güvensizlik oylamasıyla da Hükümet düşürülmüş bulunmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Aras, son dakikanız...

REFİK ARAS (Devamla) – Geçtiğimiz onyedi aylık dönemde, ülkemiz için, kanaatimce, fevkalade hizmetler üretmiş bulunan 55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Sayın Necdet Menzir hakkında açılması istenen Meclis soruşturmasına mahal olmadığı kanaatinde olduğumu arz ediyorum. Sizleri, bu görüşüme katılmaya davet ediyorum ve sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, bir cümle ifade etmek istiyorum. Sayın sözcünün söylediklerinin hiçbirisi, bu resmî devlet evraklarıyla örtüşmemektedir.

AHMET KABİL (Rize) – Sana göre...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Tamamen, hazırlanan bir raporu okumuştur.

BAŞKAN – Sayın Candan, böyle bir usulümüz yok. Siz, önerge sahibi olarak konuştunuz, Sayın Aras da şahsı adına konuştu. Böyle, konuşmaları yerimizden cevaplandırma diye bir usul yaratmayalım lütfen.

Sayın Mehmet Salih Katırcıoğlu, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan ve arkadaşlarının Telsim ve Türkcell Firmalarıyla ilgili imzalanan sözleşmelerine ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle Devleti gelir kaybına uğratarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla 55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Sayın Necdet Menzir hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde PTT, özel şirketlere GSM mobil telefon sistemini kurdurmak istiyor; diğer tabirle cep ve araç telefon şebekesini kurdurmak istiyor. 2 Temmuz 1993'te bu işe talip olan Telsim ve Türkcell Şirketleriyle gelir paylaşması sözleşmesi imzalıyor. Mobil telefon sistemi iki şirket tarafından kuruluyor.

Gelir paylaşması sözleşmesinin 3 üncü maddesinde, sözleşme süresi 15 yıl olarak belirleniyor. 1995 tarihinde Türk Telekom tarafından, Telsim Şirketinin faaliyetinin feshine gidiliyor, hukukî itirazdan sekiz ay sonra 5 Temmuz 1996 tarihinde tekrar faaliyete geçiyor. Gelir paylaşım sözleşmesinde, her firmanın lisans sözleşmesine geçerken ödeyeceği 500 milyon doların ödeme takvimi; ilk altı ayda yüzde 40, ikinci altı ayda yüzde 30, üçüncü, dördüncü altı ayda yüzde 15 şeklinde idi. 1997 yılında Telsim Şirketi, Ulaştırma Bakanlığına yazılı üç alternatifli bir istekte bulunuyor.

Birinci alternatifte, Türk Telekomun sahip olduğu 1 milyon 200 bin cep ve araç telefon abonesinin iki şirkete eşit dağıtılması halinde, lisans bedeli 500 milyon dolar yerine 700 milyon dolar ödeyeceğini,

İkinci alternatifte, abone sayısı bir yıl içinde 960 bine yükseltildiğinde yine 500 milyon dolar yerine 700 milyon dolar ödeyeceğini,

Üçüncü alternatifte, Türk Telekom tarafından kendisine 960 bin abonenin verilmesi halinde 900 milyon dolar ödeyeceğini; böylece, diğer firmanın da, normalde 500 milyon dolar ödeyerek lisans bedeli olarak devletin eline 1,4 milyar dolar geçeceğini Ulaştırma Bakanlığına bildiriyor.

1998'de, Ulaştırma Bakanlığı, Telsim ve Türkcell Şirketleriyle, 25 yıl süreyle, toplam 1 milyar dolarlık -bir defada ödenmek kaydıyla- lisans sözleşmesi yapıyor. Böylece, devletin 400 milyon dolarlık kaybı oluyor. Türkcell ve Telsim ile yapılan GSM Mobil Telefon Lisans Sözleşmesindeki hatalı hususları arz etmek istiyorum:

Lisans sözleşmesi, genel hatlarıyla yürürlükten kalkan gelir paylaşım sözleşmesine göre Türkcell ve Telsim Firmalarına yeni haklar ve avantajlar sağlamıştır. Gelir paylaşım sözleşmesinde, bu hakların tanınacağına dair bir madde yoktur.

Lisans sözleşmesiyle sona eren gelir paylaşım sözleşmesine firmalar uymamıştır. Türkcell ve Telsim firmaları, gelir paylaşım sözleşmesine göre yerine getirmek zorunda olduğu şartları eksik bırakmışlardır, bir kısmını eksik olarak yerine getirmelerine rağmen yaptırım uygulanmamıştır.

Söz konusu firmalara lisans sözleşmesi yapılması, âdeta, firmaları kurtarmıştır, devletimiz zarara uğratılmıştır. Örnek olarak, şebekenin büyüklüğü, ulaşılacak nüfus konularında, gelir paylaşım sözleşmesinin çok gerisinde kalınmıştır.

Gelir paylaşım sözleşmesinin 15 inci maddesine göre, GSM mobil telefon abone sayısı 400 bine ulaştığında, bu iki firma dışında diğer üçüncü ve dördüncü firmalara lisans hakkı vardır. Başka firmaların ihaleye girmesine imkân tanımadan, sadece Türkcell ve Telsim Firmalarıyla lisans sözleşmesi yapılması haksız kazanç yolunu açmış, buna karşılık, bu hizmeti, bedeli karşılığı vermek isteyen diğer firmaların önü kapanmıştır.

Ülkemize yeni teknoloji gelmesi ve devletin kasasına daha fazla para girmesi önlenmiştir. Örneğin, üçüncü firma olarak DCS 1800 dijital mobil telefon lisansı verilmesiyle, hem devletimizin kasasına yeni para akışı sağlanacaktı hem de ülkemize yeni teknoloji gelecekti.

Türkcell ve Telsim Firmaları, gelir paylaşım sözleşmesiyle, sadece telefon haberleşmesi hizmeti verme hakkına sahipken, yapılan lisans sözleşmesiyle, data, çağrı, teleteks ve videoteks gibi diğer katma değerli servisler için de işletme hakkı elde etmişlerdir. Halbuki, bu hizmetlerin herbiri için ayrı ayrı lisans verilmesi ve ücret alınması gerekirdi. Yapılan lisans sözleşmesiyle devletimiz gelir kaybına uğramıştır. Diğer ülkelerde yapılan uygulamalara dikkatle baktığımızda, lisans ücret tespitinde nüfus kriter alınmıştır. Bu bedel, abone sayısı, 100 kişiye düşen telefon sayısı gibi değerler gözönüne alınarak, nüfus başına 30 ilâ 50 dolar arasında değişen bir rakam hesaplanmıştır. Ülkemiz nüfusunu 60 milyon olarak kabul edersek, 40 dolardan 2,4 milyar dolarlık bir bedel etmektedir. Halbuki, yapılan lisans sözleşmesinde 1 milyar dolar alınarak devletimiz 1,4 milyar dolar zarara uğratılmıştır. Bunun bir örneğini Brezilya'da görüyoruz; kişi başına 40 dolardan, sadece Sao Paulo şehrinde lisans satışı 1 milyar dolar olarak tespit edilmiştir.

Gelir paylaşım sözleşmesinde Türkcell ve Telsim firmaları toplanan gelirin yüzde 15'ini alıyordu; bu oran lisans sözleşmesiyle yüzde 85'e yükseltilmiştir. Böylece, firmaların ödedikleri 1 milyar doları iki yıl içinde finanse etmeleri kolaylaştırılmıştır. Lisans sözleşmesiyle devlet geliri yüzde 15'e düşürülmüş ve zarara uğratılmıştır.

Lisans sözleşmesiyle firmalara 532 ve 542 kodlarına ilave olarak, 8 adet daha kod verilmektedir. Her kod milyonlarca abone demektir. Firmalara kodların ücretsiz verilmesi, ilk sözleşmeye ve hukuka aykırıdır. Devlete milyarlarca dolar zarar verilmiştir. Lisans sözleşmesinde yer verilen "Değişen Şartlara Uyarlanması" maddesi, Türkcell ve Telsim'e, kâr garantisi veren Ulaştırma Bakanlığını tazminat ödemek zorunda bırakan bir maddedir. Bu madde, diğer birçok maddede olduğu gibi, lisans sözleşmesine mesnet teşkil eden gelir paylaşım sözleşmesinin dışına çıkılarak hazırlanmıştır. Lisans sözleşmesinde "Kapsama Alanı" başlığı altında yer verilen maddeyle, gelir paylaşım sözleşmesinde Türkcell ve Telsim firmalarının yerine getirmedikleri şartlardan kurtulmaları sağlanmaktadır. Bu madde, firmaların halen işlettikleri şebekenin yokluğunu farz eden bir maddedir.

10 bin nüfusun altındaki yerleşim birimleri kapsama alanı içinde değerlendirilmiyor. Yüzde 50 nüfusun kapsama alanına alınması için 3 yıl, yüzde 90 nüfusun kapsama alanına alınması için 5 yıl süre verilerek, firmaların yıllık yatırım yapma mecburiyetleri azaltılmış, kârları yükseltilmiş; 10 bin nüfusun altındaki yerler hizmetdışı bırakılmıştır. Kapsama alanı kriteri olarak binadışı 2 volt değeri kabul edilmektedir. Burada kapalı mekân için hiçbir ifadeye yer verilmemesi bir eksikliktir. Sonuçta, firmalar, mikrosel şebeke kurmak yerine daha az yatırım yaparak genişsel uygulamasına devam edecek ve hizmet kalitesi birçok alanda uluslararası standardın altında kalacaktır.

Sonuç olarak, lisans sözleşmesiyle birinci sözleşmede bulunmayan bedel karşılığı verilmesi gereken imkânlar bedelsiz olarak Türkcell ve Telsim'e verilmiştir. Türk Telekom'un önceden aldığı gelir, yüzde 85'ten yüzde 15'e düşürülmüştür. Bu iki firmanın dışında, üçüncü, dördüncü firmaların yeni teknolojiyle mobil telefon kurmaları zorlaştırılmıştır. Türkcell ve Telsim, ülkemizde tekelleştirilmiştir. Onbin nüfuslu yerler hizmetten yoksun bırakılmıştır. Refahyol döneminde, şartlar yerine gelmediği için imzalanmayan ikinci sözleşme, 55 inci Hükümet yetkilileri tarafından alelacele imzalanarak devlet zarara uğratılmıştır. Mobil telefonda, milletimiz ucuz ve kaliteli hizmet alacağı yerde, daha kalitesiz hizmete mecbur edilmiştir. Ayrıca, cep ve araç telefonları görüşmeleri de Türk Telekom hatları üzerinden yapılmaktadır. Bunda da 4 sent gibi çok ucuz bir rakama -anlaşmada olmayan bir rakama- anlaşılmıştır.

Diğer taraftan, şunu da arz etmek istiyorum: KİT Komisyonunda konu görüşülmüş, bütün partilerin iştirakiyle Başbakanlık tarafından araştırılması kararı alınmıştır.

Komisyonun kurularak konunun araştırılmasını arz eder, saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Katırcıoğlu.

Şahsı adına üçüncü ve son söz Sayın İbrahim Yılmaz'ın. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yılmaz.

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Parlamentonun görevi, yasama faaliyetini gerçekleştirmek olduğu kadar yürütmenin de millet adına denetimidir. Bu hakkın kullanımı hiçbir şekilde engellenemez, savsaklanamaz veya bu hakkın kullanımından vazgeçilemez. Ne var ki, bu hakkı, kullanma bahanesiyle yozlaştırmak, demokrasiye, parlamenter sisteme, rejime yakışmaz.

Değerli milletvekilleri, maalesef, bugün, yine millet adına kullanılması gereken ve memleketin, gerek içte gerek dışta en müşkülatlı günlerini yaşadığı şu günlerde, yine Yüce Parlamentonun kıymetli vakitlerini, amacı Parlamentoyu tıkamak olan bir soruşturma önergesinin görüşülmesine ayırmak durumundayız.

Bu seferki iddia, hepinizin malumları olduğu üzere, Telsim ve Türkcell firmalarıyla imzalanan sözleşmelerde, 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle, idareyi gelir kaybına uğratmak ve görevlerini kötüye kullanmak iddialarıyla, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Sayın Necdet Menzir haklarında Meclis soruşturması talebidir.

Ne var ki, önergeyi yazan, imzalayan ve veren değerli arkadaşlarım, anılan Telsim ve Türkcell ile yapılan sözleşmelerin yasal dayanağını bilmedikleri, inceleme zahmetine katlanmaksızın çalakalem bir önerge hazırladıkları görülmektedir.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Hep böyle diyorsunuz.

İBRAHİM YILMAZ (Devamla) – Bir kere, GSM lisansına ilişkin işlemlerin hiçbirisinin, yasal dayanağının 4046 sayılı Kanun olmadığı açıktır. Peki, neden; çünkü, bu, bir özelleştirme değildir; ortada, kamuya ait bir mülkiyetin devri yoktur. Burada, referans alınacak kanun 4161 sayılı Kanundur ve bu kanunun hükümlerine göre de, Özelleştirme idaresi Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Türk Telekomünikasyon AŞ temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından GSM lisanslarının değeri tespit edilmektedir. Üstelik, önerge sahiplerinin gözünden kaçan bir nokta da, Katma Değerli Telekomünikasyon Hizmetleri Lisans Yönetmeliğinin Değiştirilmesine Dair Yönetmeliğin hazırlanması, Resmî Gazetede yayımlanması ve yürürlüğe girmesi, kendi hükümetleri döneminde olmuş; bu dönemde de, anılan değer tespit komisyonunun ne şekilde ve kimlerden oluşturulacağı ve komisyonun aldığı kararın hangi yollardan Bakanlar Kurulunun önüne getirileceği belirtilmiştir. Önerge sahibi arkadaşlarımdan, 5 Eylül 1996 günlü Resmî Gazetede yayımlanan bu yönetmeliği okumalarını rica ediyorum. Zaten, değer tespit komisyonu, sizin hükümetiniz zamanında oluşturulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, önergeyi hazırlayan arkadaşlarım, ayrıca "bir firmaya çıkar sağlandığı" gibi abes bir iddiada daha bulunmaktadırlar. Böyle bir şeyden nasıl söz edebiliyorlar anlamak kabil değildir! Ulaştırma Bakanlığı tarafından, 2 firmaya da aynı miktarda frekans bandı ve kod tahsis edilmiş; sonuçta, Danıştay tarafından uygun bulunan ve birbiriyle aynı olan sözleşmeler imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Arkadaşlarımız, biraz zahmet buyurup, araştırıp, inceleselerdi, iddianın, firmalardan birisinin, abone sayısının diğerinden daha az olması dolayısıyla diğer firmanın abonelerinden bir kısmının kendisine verilmesi talebinden kaynaklandığını göreceklerdi.

Değerli arkadaşlarım, yine, Telsimin, daha fazla ödeme yapma teklifinin reddiyle devletin gelir kaybına uğratıldığı iddiası da temelsizdir; çünkü, Telsim Firması, bu fazla ödemeyi, Türkcell Firmasının abonelerinin bir kısmının kendisine devredilmesi karşılığında önermiştir.

Değerli arkadaşlarım, GSM lisanslarına ilişkin sözleşmelerle birlikte, kamuya 1 milyar dolarlık bir kaynak transferi sağlanmıştır. Bu kaynak, bizden önceki Hükümetin Sayın Başbakanının gündeme getirdikleri kaynak paketlerindeki gibi hayalî değil, somut bir kaynaktır. Üstelik, önerge sahiplerinin dediği gibi, daha evvel yürürlükte olan gelir dağılımı sözleşmesinde, PTT'ye ödenen pay yüzde 85 değil, yüzde 67 idi; ancak, ortada 1 milyar dolar gibi, devletin kasasına akan bir rakam da söz konusu değildi.

Şimdi, olayları tersyüz ederek, saptırarak bir yerlere varmak isteyen değerli önerge sahiplerinin bir eksik hesapları daha var, ki, o da, firmaların brüt gelirlerinden elde edilecek yüzde 15'lik gelirin de 25 yıl süreyle devletin kasasına akacağıdır. Bu rakam da, yapılan tahminlere göre, bugünkü değerleriyle 1,8 milyar dolardır. Kaldı ki, yine önemle vurgulanması gereken, 1997 Temmuzunda 550 bin olan GSM telefon abone sayısının, 1999 yılı başında 2,5 milyonun üzerine çıkacağıdır.

Değerli arkadaşlarım, şu anda ortaya çıkan bedelin bile dünyada bir örneği daha yoktur. Devleti zarara uğratmak gibi bir iddia, komiklik olsun diye ortaya atılmadıysa -dilim varmıyor ama- bir iftiradır, bühtandır.

Şimdi, Refahyol döneminde açıklanan birinci kaynak paketinde -ki, aynı bu kitapta vardır, 35 inci sayfasında- yer alan Telekomun özelleştirilmesinde "1 milyar dolarlık bir kaynak beklenmektedir" denilmekteydi. Önerge sahiplerine soruyorum: 19 Eylül 1996 günü, Sayın Erbakan'ın, ikinci kaynak paketini açıklarken de zikrettiği bu değer nasıl tespit edilmişti? Yine soruyorum: Acaba, lisans devri o dönemde yine bu miktar üzerinden yapılsaydı, Sayın Erbakan ve dönemin Ulaştırma Bakanı hakkında, yine, aynı önergeyi verecek miydiniz?

Değerli arkadaşlarım, biz, onların beklentilerini gerçeğe dönüştürdük; sorun, burada yatıyor. Önerge sahipleri, gelir paylaşması sözleşmeleriyle abonelere verilen hakların ve menfaatların, lisans sözleşmesinin 2 nci maddesiyle ortadan kalktığı gibi bir iddiada bulunmaktadırlar. Gelir paylaşımı sözleşmeleri, lisans sözleşmeleriyle birlikte ortadan kalkmış, hukukî değerleri kalmamıştır; ama, daha önceden imzalanmış bulunan gelir paylaşımı sözleşmesindeki abonelerin hak ve menfaatlarına ilişkin bütün hususlar lisans sözleşmesine de aktarılmıştır. Dolayısıyla, abonelerin haklarının ortadan kalktığı gibi iddialar da kesinlikle kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, son günlerin modası, Meclisi çalıştırmamanın, "çamur at, izi kalsın" siyasetinin neticesi bu tür önergelere karşı cevap vermek üzere kürsüye çıkan arkadaşlarımızın iddialarının temelsizliği karşısında, hakikatlerin bu kadar çarpıtıldığı, tersyüz edildiği açıkça görülmektedir. Neyse, biz, düzeltmeye, vaktimiz elverdiği ölçüde devam edeceğiz. Zaten, Sayın Menzir de konuşacak ve gerekli teknik ayrıntıları zikredeceklerdir. O zaman da, Yüce Milletimiz, her şeyi ayan beyan görecek, soruşturma önergesi hakkının bu derece sorumsuzca suiistimalinin ve çalışan insanların şevkinin kırılması yolunda kurs almış bu arkadaşlarımızın notunu vereceklerdir.

Bu arkadaşlarımız, lisans sözleşmesiyle firmalara neyin devredildiğini anlamamışlardır. Sözleşmeyle firmalara verilen imtiyaz, GSM sistemi kurma ve işletme imtiyazıdır. GSM sisteminin ne olduğuna ise Ulaştırma Bakanlığı karar veremez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız...

İSMAİL YILMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ayrıca, GSM lisans sözleşmeleri hazırlanırken de vatandaş menfaatları gözetilmiş, tarife maddesine de, azamî fiyatın Ulaştırma Bakanlığı tarafından tespit edileceği açıkça yazılmıştır; şu anda da uygulama bu şekildedir. Şu anda, iki firma GSM hizmeti vermektedir. Bu iki firmanın rekabeti hizmete kaliteyi getirirken keyfîliği de önleyecektir.

Değerli arkadaşlarım, asıl mesele, bugüne kadar siyasî kavgaların galibi olmamıştır; bugünden sonra da olmayacaktır; ama, bu tür önergeyi veren arkadaşlarımın, özellikle de çok yanlış bir zamanlama ve içeriğinde dedikoduya dayalı bir gensoru önergesiyle Hükümeti düşüren arkadaşlarımızın aslında ihaleye fesat karıştığı için değil, çetelerle mücadeleye fesat karıştırmak için bu önergeyi verdiklerini huzurlarınızda beyan ediyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Şimdi, önerge üzerinde son söz, haklarında soruşturma istenilen Başbakan Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir'e aittir.

Sayın Menzir, siz, son söz hakkınızı kullanıyorsunuz; buyurun.

NECDET MENZİR (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan ve 61 sayın arkadaşının, Telsim ve Türkcell Firmalarıyla imzalanan sözleşmelere ve 4046 numaralı Özelleştirme Kanunu hükümlerine aykırı davranmak suretiyle devleti gelir kaybına uğratarak görevlerimizi kötüye kullandığımız ve bu eylemlerimizin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve şahsım hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinde yer alan hususlara cevap vermek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, az evvel, konuşmacı arkadaşlarımız, burada -her iki taraf da- değişik konuları dile getirdiler. Yalnız, olayı 10 dakikalık süre içerisinde burada derleyip toparlayıp sonuca götürmek mümkün değildir; ama, verilmiş olan soruşturma önergesi, az önce de belirtildiği gibi, hukukî mesnetten yoksundur. 4046 sayılı Yasaya göre işlem yapılmamıştır. Bir kere, önerge metninde öne sürülen, 4046 sayılı Özelleştirme Yasasıyla lisans verme işleminin uzaktan yakından hiçbir alakası ve ilgisi yoktur. Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre lisans verme işlemi, 406 sayılı Yasayı değiştiren 4000, 4107 ve 4161 sayılı Yasalar ve bu yasaya dayanılarak Ulaştırma Bakanlığınca çıkarılan ve yayımlanan Katmadeğerli Telekomünikasyon Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak ve anılan 406 sayılı Kanunla yetkilendirilen Ulaştırma Bakanlığınca yapılmaktadır.

Ayrıca, anılan mevzuatın tetkikinden de görüleceği üzere, lisans vermeye yetkili kılınan Ulaştırma Bakanlığınca, PTT Genel Müdürlüğü ile Türkcell ve Telsim Firmaları arasında daha önce imzalanmış bulunan Gelir Paylaşımı Sözleşmesi hükümlerine uyulmadığı iddiası da hukukî dayanaktan yoksun olup, bu konuda Ulaştırma Bakanlığı tarafından ne bir yetki tecavüzü ve ne de olmayan bir yetkinin kullanılması söz konusudur. Anılan sözleşmelere taraf olmayan Bakanlık, lisans metninin düzenlenmesi sırasında mevcut mevzuata harfiyen uymak suretiyle ve tüm gereklerini yerine getirerek, söz konusu imtiyaz sözleşmesini hazırlamış ve yine, mevzuat gereği olarak, Sayıştaydan değil, Danıştay onayından geçirerek firmalarca imzalanmıştır. Bu işlem sürecinde daima kamu yararı göz önünde tutularak, verilecek lisansla bir kamu hizmetinin görüleceği hususunda devamlı olarak dikkat sarf edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, yukarıda izah edildiği üzere, bu derece hukukî temelden yoksun bir önergeyle bir Başbakan ve bir eski bakan hakkında soruşturma önergesi hazırlanarak huzurlarınızın işgal edilmiş olmasını takdirlerinize arz ederken, Sayın Veysel Candan ve arkadaşlarına, konuyla ilgili olarak Yüce Heyetinize mufassal bilgi vermek, konunun hiçbir hukukî mesnede dayanmadan sadece siyasî içerikli olduğunu açıklamak, gerçeklerin ifadesi yerine art niyetle hazırlanmış olduğunu vurgulamak, zihinlerde herhangi bir soru işareti bırakmamak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin zabıtlarına doğruların geçmesini sağlamak fırsatını verdikleri için ayrıca teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukî temelden yoksun da olsa, elbette ki, söz konusu iddialar gereken ciddiyet ve önem verilerek cevaplandırılacak ve bu cevapların, bu konuda bir ibret vesikası, gerektiğinde araştırmacılara kaynak oluşturacak şekilde Meclis zabıtlarında yer alması sağlanacaktır.

Önergede ileri sürülen iddiaların ilkinde "ülkemiz için önemli bir gelir kaynağı oluşturan cep telefonlarının özelleştirilmesi esnasında, hem tespit edilen değer açısından hem Gelir Paylaşımı Sözleşmesi hükümlerine uyulmaması açısından hem de bir firmaya çıkar sağlanması açısından devlet gelir kaybına uğratılmış ve idare aleyhine hukukî sonuçlar doğuracak bir anlaşmaya imza atılarak görev kötüye kullanılmıştır" denilmektedir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki sürem içerisinde konuyu daha kısa bir şekilde toparlamak istiyorum. 55 inci Hükümet kurulup Ulaştırma Bakanlığı görevine geldiğim anda işlemlerin zaten büyük bölümü tamamlanmıştı. Çok iyi biliyorlar ki, değer tespiti meselesi 54 üncü Hükümet zamanında çıkarılan yönetmelik marifetiyle yapılmıştır; az evvel burada arkadaşlarımızın saymış olduğu kuruluşların mensuplarına ne bakanın ne başbakanın -eğer müdahale varsa, o zaman, demek ki, o günkü başbakan ve bakanın müdahalesiyle değer tespiti yapılmıştır manası ortaya çıkacaktır- hiçbir dahli olmamıştır. Yasada yapılan değişiklikle Bakanlar Kuruluna bu konuda yetki verilmiş ve 18 Ağustosta Bakanlar Kuruluna müracaat edilmiş, Bakanlar Kurulunun onayından sonra, mesele, Danıştaya götürülmüştür. Türkiye'nin en yüksek idare mahkemesi olan Danıştay 1. Dairesinde konu, iddia edildiği gibi değil, bütün teknik kişilerin katılımıyla aylarca müzakere edilmiştir. Danıştay 1. Dairesinden alınan karar, Danıştay İdare Kuruluna götürülmüş ve idare kurulu kararı sonucunda imtiyaz sözleşmesi sonuçlandırılmıştır. Hiçbir yerde, bir kararda çekince olması, o kararın çoğunlukla alınmış olması o kararın yok sayılacağı anlamına gelmez. Bu konuyu, hukukun ana felsefesi içerisinde böyle değerlendirmek mümkün değildir.

Diğer taraftan, 1 milyar doların, 2,8-2,9 milyar dolar civarında bir değer ifade edebileceği söylenilmektedir. Burada, 1 milyar dolar para peşin olarak alınmıştır; arkasından, yüzde 15 gelirle, yirmibeş yıllık süreç içerisinde, 2 milyon civarındaki aboneyle bir hesap yaparsanız, devletin kazancı, 1,8 milyar dolardır; ikisini alt alta yazdığınız zaman da devletin, 2,8 milyar dolarlık kazancının ortaya çıktığını görürsünüz. Vermiş olduğunuz Brezilya örneğinde olduğu gibi, Türkiye'yi 64 milyon kabul ediniz, bu rakamı bölünüz, kişi başına 43 dolar gelmektedir; sizin koymuş olduğunuz 30 ile 50 sınırlarının üst sınırını yakalamış bulunmaktadır.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Altındadır, altında...

NECDET MENZİR (Devamla) – Bu konu bizim önümüze geldiğinde, değer tespitinde, hiçbir yetkimiz olmamasına rağmen, bugüne kadar yapmış olduğumuz bütün görevlerde, başında tüy bitmemiş yetimin hakkını korumak uğruna vermiş olduğumuz gayretler sonucu, yeni baştan baktık, yeni baştan araştırdık; dünyada bugüne kadar, GSM sözleşmesi olarak yapılmış en iyi anlaşmadır; aksini söyleyenler, hem Yüce Türk Milletine hem de Yüce Parlamentoya yalan söylemektedirler.

Diğer taraftan, firmalardan birinin daha fazla ücret ödemek istediği; fakat, her nedense, Ulaştırma Bakanlığının ve devletin bu parayı almadığı iddia edilmektedir.

Şimdi, 2 firma ortaya çıkmış, abone kaydetmeye başlamışlar, abone kayıt sistemi de, Türk Telekomünikasyon AŞ tarafından hazırlanmış bir yönetmelik esasına göre yapılıyor; biri 400 binde kalmış -nerede kaldığı konusunda bizim hiçbir dahlimiz yok; kapatılmış, açılmış, sorun olarak, konu, Ulaştırma Bakanlığının meselesi değildir- öbürü milyon rakamlarına ulaşmış. Şimdi, bana diyorsunuz ki, cebinizdeki 532'li telefonu, 542'li yapacaksın, bunlardan da gideceksin para alacaksın... Hangi hukuk mantığıyla, hangi hukuk felsefesi içerisinde bunu bize söylüyorsunuz, hangi vicdanla aktarabiliyorsunuz?

Bunun üzerinde de vatandaşlarımızın kafasını karıştırmanın gereği yoktur. Hukuk düzeni içerisinde, abone olmak, herkesin kendi inisiyatifidir, kendi hakkıdır, kendi hukukudur.

Ayrıca, arkadaşımın söylediğine göre -kendisi sanki toplantıda bulunuyormuş gibi- Türk Telekomda gece toplantı yapılmış, kalkmışım toplantıya gitmişim... Söylediklerinin tümü yalandır, hiçbir şekilde, hiçbir firmayla, hiçbir yerde, hiçbir toplantıya girmedim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Haberiniz yok o zaman...

NECDET MENZİR (Devamla) – Ancak, bir şeyi yaptım; 1 milyar dolar para çakıltaşı değildir, bugünkü bedelle 300 trilyon paradır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Menzir, eksürenizi veriyorum.

NECDET MENZİR (Devamla) – Firmalar geldiler, bu parayı bulamayız dediler, süre istediler, olayın safahatını da bütün kamuoyu biliyor, Sayın Başbakana müracaat ettiler. Orada, toplantıda bulundum, kendilerine hukukî yapı oluşturulmak suretiyle, devletin çıkarları korunarak bir aylık süre verilmiş ve neticede, bir ay sonra paralar tahsil edilmiştir.

KADİR BOZKURT (Sinop) – Bu paranın bir aylık faizi kaç lira?

NECDET MENZİR (Devamla) – Zaten, mesele de buradan kaynaklanıyor. Yıllarca, o firmalardan alınamayan paranın, taksitle dahi alınamayan paranın bir defada, peşin olarak alınmış olması, 54 üncü Hükümetin başarısızlığı, 55 inci Hükümetin başarı hanesine yazıldığından dolayı, bu soruşturma önergesi hazırlanarak verilmiştir.

Bana göre, elbette ki, Meclisin en ulvî görevlerinden biri denetim görevidir; ama, bu kadar teknik bir konuda, soru önergesi, Meclis araştırması, diğer yollar denenmeli, ondan sonra soruşturmaya gelinmeliydi. Burada, ne sizin anlattıklarınız doğrudur ne benim bunlara verdiğim cevaplar için zamanım yeterlidir; ama, bir şey söylemek istiyorum: Yüce Allah, her türlü günahı affederim diyor, yalnız biri istisna; o da, kul hakkıdır. Bu attığınız iftiralarla, bu attığınız bühtanlarla, bize iftira etmek suretiyle hakkımızı yiyorsunuz; kul hakkını dünyada halletmek lazım; soruşturma açılmasını istiyorum. Ben, size, Allah indinde, lekeli gitmemek için, hakkımı helal ediyorum. Soruşturma açılmasını talep ediyorum ve attığınız bühtanın da hesabını vermenizi bütün Yüce Meclisten arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Menzir.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Sayın Candan, yani, bir Sayın Bakan, usulsüzlük, yolsuzluk, Yüce Divanlık suç işlemekle itham edilirken, sizin şahsınızı hedef almadan, izin verin "bu iddialar yalandır" diyebilsin. Bunun, şahsa hakaretle ilgisi olduğunu sanmıyorum.

VEYSEL CANDAN (Konya) – "Yalan söylüyorsun" dedi Sayın Başkan. (ANAP sıralarından "Ayıp!.. Ayıp!.." sesleri)

BAŞKAN – Lütfen... Efendim "bu iddialar yalandır" dedi.

VEYSEL CANDAN (Konya) – "Yalan söylüyorsun" dedi.

BAŞKAN – "Bu iddialar yalandır" dedi.

Sayın milletvekilleri, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, son söz hakkını kullanmıyorlar.

Şimdi, Başbakan Mesut Yılmaz ve Ulaştırma eski Bakanı Necdet Menzir haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması konusunu oylarınıza sunacağım:

Meclis soruşturması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Soruşturma açılması kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı adçekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun görev süresi iki aydır. Bu sürenin, komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 57 arkadaşının, Türk Ticaret Bankasının satışı ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk iddiaları konusunda gerekli tedbirleri almayarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/43)

BAŞKAN – Şimdi, Genel Kurulun 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 5 inci sırasında yer alan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 57 arkadaşının, Türk Ticaret Bankasının satışı ihalesiyle ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk iddiaları konusunda gerekli tedbirleri almayarak görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı Güneş Taner ve Başbakan Mesut Yılmaz haklarında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da haklarında soruşturma istenmiş olan Devlet eski Bakanı Güneş Taner ve Başbakan Mesut Yılmaz'a söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 10.11.1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır; bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

Şimdi, şahısları adına söz alan sayın milletvekillerin isimlerini okuyorum: Nejat Arseven, Ergun Özdemir, Yusuf Namoğlu.

Önerge sahibi olarak, Sayın Ali Rıza Gönül, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çakıcı-Eyüp Aşık kasetinin televizyon kanallarında yayınlandığı 13 Ekim tarihinden bu yana Türk siyasetinde çok önemli gelişmeler ve değişiklikler yaşanmıştır. Ülke gündemine bir bomba gibi düşen kaset ve o kasetin içeriğindeki sözler, birtakım çirkinliklerin gerçek yüzünü ortaya çıkarmış ve zelzele yaratacak boyutlara varmıştır. Özellikle mafya-işadamı-siyasetçi ilişkilerinin ülke yönetiminde ne denli etkili olmaya başladığını, ülkeyi yönetenlerle mafya-işadamı ilişkilerinin hangi boyutlara vardığını kanıtlaması açısından fevkalade önem taşıdığını geçen bu süre içinde birlikte gördük ve yaşadık.

Şüphesiz, bu kasetin arkasından gelen Türkbank ihalesiyle ilgili Korkmaz Yiğit'in açıklamaları, bu ilişkiler üçgeninde siyasetçi ayağının, Sayın Başbakan ve ilgili Devlet Bakanına taşınmış olması üzücüdür. Özellikle Türk siyasetinde iyiye ve güzele açılımı ifade eden temiz siyaset adına, rakibi için isnat, iftira, karalama ve siyasî linç projeleri üretenlerin, bugün içine düştükleri durum gerçekten ibret vericidir.

Çetelerle mücadeleyi temiz siyaset adına bayrak yapanlar, kirli ilişkiler yumağının içinde boğulmuşlardır. Tabiî ki, olanlara, yapılanlara, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, elbette, kayıtsız kalamazdı ve kalmamıştır. Dün yapılan güvensizlik önergesi oylamasının sonucu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 55 inci Hükümete gerekli tepkisini ve güvensizliğini göstermiş ve tarihî kararını almıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkbank ihalesi ve öncesi gelişmeler, tarihleri itibariyle, kişileriyle, taraflarıyla gensoru önergelerinin görüşülmesi sırasında bütün detaylarıyla ortaya konulmuş ve Yüce Heyetiniz bilgilendirilmiştir. Bir Başbakanın ve ilgili Devlet Bakanının hangi ilişkiler içinde olduğu, bazen kayıtsız bazen işgüzarlık bazen de yetkiler aşılarak, görevin kötüye kullanılırcasına hadiselerin içinde nasıl yer aldığı konuşulmuş ve bu kürsüden ifade edilmiştir. Tekrar detaylara girerek sizleri tekrarla sıkmak istemiyorum; ancak, ihale tarihinden çok önce, ihaleye çete baskısının olduğu birtakım kirli işlerin tezgâhlandığının Sayın Başbakan ve Sayın Devlet Bakanı tarafından bilinmesine rağmen, iyiniyetle nitelenemeyecek boyutta gafletin ve hatta kasıtlı davranış biçiminin sergilendiği ortaya çıkmıştır. Konunun siyasî karar bölümü Yüce Mecliste sonuçlanmıştır; yani, siyasî netice, Meclis denetim yollarından gensoru önergesiyle sonuçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, biraz evvel bu kürsüden Yüce Heyetinize hitap eden değerli bir milletvekili arkadaşımız, 55 inci Hükümetin düşmesine neden olan soruşturma önergelerini ciddî bulmadığını belirtmiş ve ciddîyetsizlikle nitelemiştir. Unutmayalım ki, bu önerge ile 75 yıllık cumhuriyet tarihimizde ilk defa yolsuzlukla suçlanan bir 55 inci Hükümet görevden düşürülmüştür. Sayın Aşırım, siz, ciddî bulsanız ne yazar bulmasanız ne yazar? Bu Meclisin değerli 314 milletvekili, bu önergeyi ve bu önergeleri ciddî bulmuştur.

Şimdi, meselenin hukukî boyutunun ele alınması gerekir; çünkü, Türkiye bir hukuk devletidir, devlet yönetme teamülü olan bir ülkedir. Hiç kimse "ben yaptım, oldu, bitti" diyemez ve deme hakkına da sahip değildir. Kamuoyu, haklı olarak pek çok sorunun cevabını aramakta ve tatmin olmak istemektedir.

Korkmaz Yiğit'in ihaleye sokulmaması talimatını veren bir Başbakan, nasıl oluyor da kendisine gelen resmî bilgiye değil, ilgili kişi Korkmaz Yiğit'in yeminine ve açıklamasına itibar ederek yasağı kaldırabiliyor ve "ihaleye girebilir" talimatını veriyor ve nasıl oluyor da bir kişiye, bir Başbakan ve Devlet Bakanı, satış bedelinin belli bir rakamı aşmayacağı yönünde güvence verebiliyor ve yine, bazı katılımcıların zorlamasıyla, rakamın aşılması halinde, kendisine kredi bulma sözü verebiliyorlar?

Yine, nasıl oluyor da bir Başbakan, ihaleye katılanlardan aldığı özel bilgileri, hiçbir sorumluluğu, sıfatı olmayan bir işadamı aracılığıyla Korkmaz Yiğit'e iletebiliyor? Bu işadamının yetkisi nedir, sıfatı nedir? Bu güç ve ilgi hangi nedenlerle kendisine verilmiştir ve nasıl oluyor da bir Başbakan, hukukî ve cezaî sorumluluğuna müncer olabilecek, kanuna aykırı hukuk dışı ilişkiler yumağı içinde yerini alabiliyor?

Değerli milletvekilleri, biraz evvel, Sayın Dedelek, bu kürsüden çok talihsiz sözlerde bulundu; 54 üncü Hükümeti tahkir ve tezyif edici, istiskal edici cümlelerde bulundu. Biz, Sayın Dedelek'in kırıcı, yıkıcı, saldırgan üslubunu biliriz. Sayın Dedelek "buradaki iddialarda yer alan uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, kumar, çek-senet tahsili, haraç toplama gibi eylemlere baktığımızda, aklımıza 54 üncü Hükümet geliyor" diyor; "ay yıldızlı Türkiye haritası üzerine konulan uyuşturucu enjektörü geliyor" diyor ve Sayın Dedelek, bunu, hafızasında yer almış birer cümle olarak, birer hatırlanacak nesne olarak ifade ediyor. Sayın Dedelek, arkasından da "55 inci Hükümet ve Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz, tarih yazmıştır" diyor.

Sayın Dedelek'e buradan cevap vermek isterim. Sayın Dedelek, bizim hafızalarımızda da bazı sözler canlanıyor: Sabah Gazetesinin 6 Şubat 1996 tarihli nüshasında Sayın Mesut Yılmaz için söylediğiniz "Yılmaz, siyasî terbiyesizdir" sözü hafızalarımızda yer etmiş, o aklımıza geliyor. Bu, sizin üslubunuzdur zaten. Doğru Yol Partisi sıralarında otururken, bir başkasına siyasî terbiyesiz diyen, şimdi, bir başka sıraya gittiğinde, eski genel başkanını ve eski partisinin mensuplarını tahkir ve tezyif etmekten kaçınmıyor.

Sayın Başbakan, siz, bir aşiret değil, ikibin yılı aşkın bir devlet geleneği ve teamülü olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini idare etmektesiniz. Siz, kendinizi bu ciddiyetin, bu geleneğin dışında ve üstünde mi sayıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Gönül, eksürenizi kullanıyorsunuz.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Bu keyfiliği size hiç kimse yaşatmaz; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti, hukuk devletidir. Siz değil misiniz, 1 Mart 1995 tarihinde ANAP Meclis Grubunda yapmış olduğunuz konuşmayla, Sayın Çiller'i kastederek "Başbakan, zarfları isteyip açıyor; bir insan, ya başbakanlık yapar ya ihale komisyonu başkanlığı yapar" diyerek "suç duyurusunda bulunuyorum, bu belgeleri savcılığa vereceğim. Yüksek Denetleme Kurulunu göreve çağırıyorum" diye bas bas bağıran sizdiniz Sayın Yılmaz... Siyasî kin, nefret ve hırsla, rakibini, huzurunda zarf açılması nedeniyle böylesine itham eden size, bugün ne dememizi beklersiniz.

Değerli milletvekilleri, önergemizin, Yüce Heyetinizce kabul edileceğine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Şahsı adına, Sayın Nejat Arseven; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve arkadaşlarının, Türk Ticaret Bankasının satışıyla ilgili olarak, Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner ve Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında vermiş oldukları soruşturma önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, önce sizlere şunu ifade etmeliyim ki, bugün huzurunuzda görüşülmekte olan önergede, Türk Ticaret Bankasının satışıyla ilgili ihaleye fesat karıştırıldığı iddia edilmek istenmekte ise de, son günlerde çeşitli muhalefet partileri tarafından verilen bu gibi soruşturma önergeleriyle, aslında, bizatihi siyasetin kendisine fesat karıştırma gayretleri vardır. Söz konusu ihalede, soruşturma önergesi metninde ifade edilen olaylardan hiçbirisi gerçekleşmemiştir.

Bir kere, şunu açıklıkla ifade edeyim ki; özellikle, bu son dönem, şu içinde bulunduğumuz dönem ve yaşadığımız olaylar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli denetim mekanizmalarından birini oluşturan soruşturma komisyonları meselesini, maalesef, fevkalade, kamuoyu nezdinde küçük düşürücü ve itibar kaybettirici bir noktaya getirmiştir. Gün geçmiyor ki, bu Parlamentoda, bu Hükümet için, bu Hükümetin değerli bakanları için ve Sayın Başbakan için, aslı astarı olmayan birçok iddialarla ilgili soruşturma önergeleri verilmesin; ama, zannediyorum ki, tarih, bizden sonrakiler, bu dönemi, bu dönemde yapılanları ve özellikle 55 inci Cumhuriyet Hükümetine ve onun Sayın Başbakanına yapılan haksızlıkları mutlaka takdir edecektir.

Çok değerli arkadaşlarım, bakın, burada, açıkyüreklilikle ifade etmek istiyorum ki "ihaleye fesat karıştı" diyenler, aslında, çetelerin işine, bugün, bu Hükümet tarafından, bu Hükümetin Sayın Başbakanı tarafından fesat karıştırılmasını gündeme getiriyorlar; yani, bu Hükümetin kararlı tutumu, bu Hükümetin, çetelerle mücadele konusundaki gayret ve azmi, aslında, takdir edilmesi gerekirken, bugün, maalesef, bu Parlamentoda, sadece; ama, sadece siyasî maksatlarla, bazı arkadaşlarımız tarafından istismar ediliyor. Yalnız, şunu hiç unutmamak gerekir ki, bu istismar, bizi izleyen değerli milletimizin gözünden hiç kaçmıyor.

Çok değerli arkadaşlarım, hemen hemen birbuçuk yıl devam eden 55 inci Cumhuriyet Hükümeti döneminde, Sayın Başbakan tarafından, özellikle, kanundışı işlerle uğraşan, çete olarak tabir ettiğimiz, kanunsuzluklar olarak tabir ettiğimiz, karapara olarak tarif ettiğimiz ve aslında, toplumumuzun hemen hemen bütün kesiminin, bunların üzerine gidilmesi konusunda çok duyarlı olduğu konulara, bizden önceki hükümetler döneminde olduğu gibi, lafla değil, bizatihi bunlarla mücadele etmek, bunları yok etmek kararlılığıyla gidilmiştir.

Şimdi, ben size soruyorum, özellikle bu önergeyi veren, buna, bugün, burada, destek vereceklerini zannettiğim diğer siyasî partilere mensup sayın milletvekili arkadaşlarıma da soruyorum: 55 inci Hükümet döneminde, faili meçhul kalmış, özellikle kamuoyunu yakından ilgilendiren, kamuoyunun dikkatini üzerine çeken hiçbir hadise hatırlıyor musunuz? Peki, bu hadise gözden uzak tutulabilir mi? Cumhuriyet Hükümetinin, özellikle Millî İstihbarat Teşkilatı, Emniyet ve tüm emniyet güçleri arasındaki koordinasyonu, ahengi, düzeni sağladıktan sonra, bu konulardaki başarısını gözardı etmek mümkün müdür? Bununla, kısaca şunu ifade etmek istiyorum ki, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, Sayın Mesut Yılmaz'ın başında olduğu bu Hükümet, çetelerle, lafla değil, bizatihi, kendi icraatlarıyla mücadele etmiştir.

Çok değerli arkadaşlarım, burada, bu satışla ilgili olarak; yani, Türk Ticaret Bankasının satışıyla ilgili olarak birçok şey ifade edildi. Aslında, bu konuda verilen bir önerge, daha doğrusu, önergeye esas, dayanak teşkil eden iddialar, Hükümetin düşmesine de sebep oldu; dün, Yüce Mecliste, bu konuyla ilgili olarak, Hükümet hakkında, Başbakan hakkında verilen güvensizlik önergesi kabul edildi. Yalnız, şunu ifade edeyim ki, bugün, bu Cumhuriyet Hükümetinin bu kararlı tavrını, özellikle bizden önceki dönemde... Bakın, bunu, üzerine basa basa söylemek istiyorum; biliyorsunuz, bizden önceki dönemde, hatta, birkaç dönem önce, hükümet, almış olduğu bir kararla, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bütün vatandaşlarımızın, değerli halkımızın, Türkiye Cumhuriyetinde meri kanunlara göre kurulmuş olan, faaliyet gösteren, mevduat toplamaya ehil olan bankalara bir kuruşunu dahi mevduat olarak yatırmış olduğu her kuruşunu teminat altına almıştır.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti hazinesinden sorumlu olan ve Türk Ticaret Bankası gibi, ciddî, kamuoyunda itibar gören, mevduatı olan bir bankayı satma konusunda, hazinenin böyle bir garantisi de söz konusuyken; yani, bir kuruş dahi, bugün, o sıfatı üzerinde taşıyan Sayın Başbakanın, netice itibariyle, teminatı altındayken, bu bankanın satışıyla, bir başbakanın çok yakından ilgilenmesini niçin yadırgıyorsunuz? Bizden önceki dönemlerde olduğu gibi, şu veya bu bankanın -burada ismini zikretmeye gerek yok- satışı sırasında buna sahip çıkmayanlar, ilgilenmeyenler gibi, bu banka da haksız ellere geçmiş olsaydı ve bu satış gerçekleşmiş olsaydı, acaba, siz daha mı memnun olacaktınız?

Sonra, burada şunu da ifade etmek istiyorum ki, bu satış, aslında, gerçekleşmiş bir satış değildir; burada, sadece, Merkez Bankasının satışla ilgili birimi ihaleye çıkmış, gerekli değerlendirmeleri yapmış; fakat, sonunda, henüz daha bu bankanın satışı konusundaki kesin karar da verilmemiştir. Ayrıca, burada bir hazine zararı da söz konusu değildir. Yine, buralarda tartışıldı, basında tartışılıyor; aslında, kamuoyunda 300 milyon, 400 milyon dolar edeceği ifade edilen bir bankanın satışı, 600 milyon dolar civarında bir rakama gerçekleştirilmiştir. Peki, bunu sağlama konusunda gayret gösteren Hükümetin bu şekilde eleştirilmesi doğru mudur?

Çok değerli arkadaşlarım, Türk Ticaret Bankası olayı, aslında, sadece ve sadece, bu konuda taraf olan bir kişinin, tektaraflı olarak doldurmuş olduğu bir bandın, kendisine ait bir televizyonda yayınlanması neticesinde ortaya çıkmış ve bugün hâlâ gündemimizi teşkil eden ve üzerinde tartışılan bir konudur; fakat, burada, ne acıdır ki, bu şahsın kimliği, ortaya çıkışı ve hatta, bu bankayı satın alan şahsın, kimlerle, hangi görüşmeleri, ne zaman yaptığı konusu hiç dikkate alınmadan, sadece, bu şahsın yapmış olduğu tektaraflı bir beyanla, maalesef, bugün, Sayın Devlet Bakanımız ve Başbakanımız hakkında soruşturma açılması istenilmektedir. Peki, bu işlerle ilgilenmek, bu kişiyle ilgilenmek, eğer, bu derece bir suç teşkil ediyorsa, Cumhuriyet Halk Partisinin yetkilileri tarafından, bu kişiyle birbuçuk saat görüşme yapılması konusu, acaba nasıl izah edilecek?

Bu, yalnız, görüşme falan değil. Bakın, şunu söyleyeyim: Kendi partilerine mensup bir milletvekili açıkça ifade ediyor...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Bunları çok konuşma; sana da hesap sorarlar...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) – ...sayın ilgiliye bilgi veriyor, kendisini uyarıyor; fakat, bu açıklamanın, o milletvekili tarafından yapılması ifade ediliyor. Ayrıca, bu açıklamanın yapılması halinde, partinin de bu işten zarar göreceği ifade ediliyor. Niye; çünkü, bu, bir bankaya veya medyaya şu veya bu şekilde sahip olmakta olan bir kişi, yarın medyada şu veya bu kuruluşu alırsa, velev ki, bizim aleyhimize yazı yazar veya yazmaz falan...

Çok değerli arkadaşlarım, hadiseyi, öyle, tektaraflı düşünmek, değerlendirmek falan mümkün değildir. Özellikle, bu tür hadiseleri her veçhesiyle düşünmek, üzerinde hassasiyetle durmak ve konuyu çok ciddî bir şekilde değerlendirmek lazımdır. Yani, siz konuşurken veya başkası konuşurken, ilgililer konuşurken, birbuçuk saat konuşurken iyi; peki, bu işle, kendisiyle görüşmeden, sadece, bu satışın daha yüksek bir değerle yapılması için gayret gösteren Devlet Bakanının ve Başbakanın tavrı yanlış!.. Bu mantığı anlamak falan mümkün değildir. Aslında, sadece bunu değil tabiî; bütün soruşturma önergelerinde olduğu gibi, her konudaki tavrınızı anlamak da mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, işte, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti düşmüştür. Bu soruşturmalar da yarın açılır; ama, şunu ifade etmek istiyorum: Bu soruşturma komisyonlarıyla, bu Meclisten netice almanın mümkün olmadığı, bunların, maalesef, zaman içinde, şu veya bu şekilde siyasî maksatlarla, aslında, hukuka kalkan parmaklarla değil...

BAŞKAN – Sayın Arseven, eksürenizi de kullanıyorsunuz...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

...siyaseten kalkan parmaklarla neticeye vardırılmak istendiği de görülmüştür.

Burada, bu konudaki görüşlerimi ifade ettim. Yüce Heyetinizi, tekrar en içten duygularımla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arseven.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Dedelek'in, daha evvelki oturumda yapmış olduğu bir açıklama vardı; Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve bayrağını ilgilendiren bir konu; hassasiyetinizi biliyorum. Müsaade ederseniz, bir açıklama getirmek istiyorum; oturduğum yerden açıklayabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Diyor ki: "Batı Avrupa ülkelerinin televizyon kanallarında üzüntüyle seyrettiğimiz Ayyıldızlı Türkiye haritası üzerine konulan uyuşturucu enjektörü aklımıza geliyor."

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimizin bilmesi gereken bir husus var. Bu açıklamadan ve bu yayınlardan sonra, Alman mahkemesi, onlara intikal ettirilmiş, savcılığa intikal ettirilmiş olan belgenin sahte olduğunu ifade etmek suretiyle, o günkü 54 üncü Hükümetten özür dilemiştir.

Burada bayrağımıza karşı bir saygısızlık ifadesi de olduğundan dolayı bu açıklamayı yapma zaruretini duydum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gönül de, konuya, kürsüde değinmişlerdi.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Orada farklı bir şey var; belge sahteymiş efendim, belgenin sahte olduğunu açıklıyor ve ondan dolayı Alman hâkimi özür diliyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Buyurun Sayın Özdemir.

ERGUN ÖZDEMİR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve arkadaşlarının, Türk Ticaret Bankasının satışı ihalesiyle ilgili olarak vermiş oldukları önerge üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkbankın ihalesi nedeniyle verilen soruşturma önergesini, Danışma Kurulu önerisi ve İçtüzük gereği, her ne kadar şu anda görüşüyor isek de, bu konu, içeriği itibariyle, haftalardır, Yüce Milletimizin ve Yüce Heyetinizin gündemini işgal etmektedir. Daha dün, bu nedenle verilen bir gensoruyla Hükümet düşmüştür ve ne acıdır ki, Sayın Mesut Yılmaz da, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, yolsuzluk iddiaları nedeniyle verilen gensoruyla düşürülen ilk ve tek başbakan olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkbank ihalesindeki olaylar ülkemizin nasıl bir krizin içerisinde olduğunu açıkça göstermektedir. Başta fındık üreticileri olmak üzere, buğday, çay, tütün, pamuk ve ayçiçeği üreticileri krizdedir; işçi krizdedir, memur krizdedir, emekliler krizdedir; ülkeyi ayakta tutan orta sınıfın temsilcisi esnaf krizdedir, sanayici de krizdedir; ekonomi krizdedir, ihracat-ithalat açığı krizdedir, ödemeler dengesi de krizdedir ve yine bu Hükümet nedeniyle, maalesef ve maalesef, demokrasimiz krizdedir; çetelerle olan ilişkiler nedeniyle devlet de krizdedir; dışpolitikamız krizdedir; bu cümleden olarak da, komşularımızla olan ilişkilerimiz krizdedir; Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimiz, İslam ülkeleriyle olan ilişkilerimiz krizdedir; Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimiz, Amerika Birleşik Devletleriyle olan ilişkilerimiz krizdedir. Abdullah Öcalan'ı burnumuzun dibinden kaçırmamız ve İtalya'da siyasî bir mülteci edasıyla karşılanması nedeniyle de Yüce Milletimiz krizdedir ve en önemlisi, değerli milletvekilleri, bu ülkenin tartışılmaz bazı değerleri erozyono uğramıştır; bu nedenle, ahlak krizdedir; çetelerle ilişkisi sebebiyle, bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa eden bir bakanın bu ilişkileri nedeniyle, ahlak krizdedir.

Yine, bu bakanın, çete ilişkileri nedeniyle devlet güvenlik mahkemlerinde yargılanması nedeniyle, ahlak krizdedir.

Bakanı yargılandığı halde "onun çetelerle ilişkisi benim bilgim dahilindedir" diyen Başbakan nedeniyle, ahlak krizdedir.

Çetelerle ilişkisi nedeniyle cezaevinde olan eski bir ANAP milletvekilinin bu ilişkileri nedeniyle, ahlak krizdedir.

Ünlü tefeci Nesim Malki cinayetiyle aranan ve yurt dışına kaçırılan, şaibeli ilişkileri herkesçe bilinen bir ANAP il başkanının bu ilişkileri nedeniyle de, ahlak krizdedir.

İhalelerin kime ve nasıl verileceği, dağıtımın nasıl yapılacağı evlerde, konutlarda planlandığı için de, ahlak krizdedir.

Değerli milletvekilleri, ahlak krizinin en son örneklerinden birisi de, Türkbank ihalesidir. Hepinizin bildiği gibi, özelleştirme kapsamına alınan Türk Ticaret Bankası, ihaleye çıkarılmıştır. İhaleyi yapacak olan Merkez Bankası, Emniyet Genel Müdürlüğünden, ihaleye girmek için şartname alanlarla ilgili bilgi istemiştir. Sorumlu İçişleri Bakanlığı ise, bu istemden, ancak 40 gün sonra, yani, ihalenin yapıldığı 4 Ağustos 1998 gününden 2 saat sonra "ihaleye katılanlara çete tehdidi olduğunu" belirterek "ihaleye fesat karıştırılabileceğini" haberdar edebilmiştir. Yine, aynı yazıda, bu bilgilerin, bir gün önce, ilgili bütün birimlere de ulaştırıldığı bildirilmiştir. Saydığım tüm bu bilgilere rağmen, Hazine, yine de, bir ay dört gün sonra bu ihaleyi onaylamıştır. Şimdi, denilen şu: "İhale bitmedi..." Evet, ihale bitmedi; ama, Hazine onayladı.

Değerli milletvekilleri, bu durum karşısında, aklınıza şu sorular gelmiyor mu: Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı, Merkez Bankasının bilgi istemine, neden, 40 gün sonra cevap vermiştir ve bu cevap, neden, ihaleden 2 saat sonra Merkez Bankasına ulaştırılmıştır?

Bütün ilgili kuruluşlar, ihaleden bir gün önce uyarıldığına göre, uyarılan bu kuruluşlar, hangi kuruluşlardır; bu kuruluşlar arasında Başbakanlık da var mıdır?

Merkez Bankasına gönderilen yazı, ilgi için Başbakanlık makamına da gönderildiğine göre, Sayın Başbakan, bu yazının gereği olarak ne yapmıştır?

Bu yazının, Başbakanlık makamında, kozmik büroda kaybolduğu ifade edilmiştir; kozmik büroda böyle bir yazının kaybolması, mümkün değildir. Bu nedenle, bu yazıyı, kimler kaybettirmiştir; niçin kaybettirmiştir?

İhaleden çok daha önce, MİT tarafından, Korkmaz Yiğit konusunda uyarıldığı halde, Sayın Başbakan, ilgililere, gerekli talimatı niçin vermemiştir; gerekeni, neden yapmamıştır?

Sayın Başbakan, bir taraftan, bu durum karşısında, elinde hukukî bir delil olmadığı için, Korkmaz Yiğit'in ihaleye girişine engel olmadığını ifade ederken, diğer taraftan, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner'den, Korkmaz Yiğit'in ihaleye girmesinin engellenmesini istemiştir. Sayın Başbakan, eğer, hukukî bir delil yoksa, Güneş Taner'e, nasıl böyle bir talimat verebilmiştir; eğer, hukukî delil varsa, Korkmaz Yiğit'in ihaleye girişine, neden mani olmamıştır?

Hepinizin bildiği gibi, 13 Ekimde, Korkmaz Yiğit'in malum kaseti, televizyon kanallarında yayınlanmıştır. Sayın Başbakan ise, 5 Ekimde bu kasetten haberdar olmuştur. Sayın Başbakan, bu kasetten 5 Ekimde haberdar olduğu halde, ihalenin iptali için, kasetin yayınlanmasına kadar neden beklemiştir? Kaldı ki, 13 Ekimde televizyon kanallarında yayınlanan bu kasette, ülkemiz için vahim, vahim olduğu kadar da korkunç iddialar yer almaktadır. Korkmaz Yiğit, bu kasette "Türkbank ihalesi karşılığında, kendisinden rüşvet istenildiğini" açıkça iddia etmektedir. Üstelik, rüşvetin peşin olarak istenildiğini iddia etmektedir. Rüşvet olarak, bir televizyon kanalının istenildiğini söylemekte ve "televizyon kanalını satın alarak, verdim" diyebilmektedir. 89 milyon dolara aldığı Genç-TV'yi, Sayın Başbakanın aracısı olduğunu iddia ettiği Kamuran Çörtük'e "29 milyon dolara verdim" diyebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, kaldı ki, işadamı Kamuran Çörtük de, Genç-TV'yi, Korkmaz Yiğit'in sahibi olduğu Bankekspresten aldığı krediyle, 29 milyon dolara aldığını saklamamaktadır.

Yine, bu kasette, Korkmaz Yiğit, Sayın Başbakanın, Türkbank ihalesine iştirak edecek olan işadamlarını konutuna çağırarak, ihaleye girmemeleri için baskı yaptığını iddia etmektedir. Yine bu baskılara rağmen, ihaleye iştirakte ısrarlı olanlara da, belirli bir fiyatın üzerine çıkmamaları için baskı yaptığını söyleyebilmektedir. Kaldı ki, gerek Sayın Başbakan ve gerekse Sayın Güneş Taner de, Meclis tutanaklarında, Korkmaz Yiğit'i tanıdıklarını, kendisiyle görüştüklerini söylemektedirler. Bu iddialardaki şahıslar, yerler ve saatlerin de birçoğu birbirini tutmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tüm bu iddialar karşısında, Sayın Başbakan ne yapmaktadır, ne söylemektedir: "Kasetin yayınından sonra, Türkbank ihalesini iptal ettim" demektedir. "Korkmaz Yiğit'i, ihaleye fesat karıştırmaktan dolayı mahkemeye vererek gerekeni yaptım; başka ne yapacaktım ki" demektedir. Halbuki, iddia, Sayın Başbakanla ilgilidir. Başbakanın ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilmektedir. Bu durumda, Sayın Başbakanın, hiç olmazsa, bakanı Eyüp Aşık'ın yaptığını yapması gerekmez miydi?.. Başbakanlıktan da, milletvekilliğinden de derhal istifa ederek, devlet güvenlik mahkemeleri önünde kendisini aklaması icap etmez miydi?..

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Günaydın!.. Günaydın!..

ERGUN ÖZDEMİR (Devamla) – Başbakanın tabiriyle bu tarz bir davranış, daha onurlu bir davranış olmaz mıydı?..

Eğer, Sayın Başbakan, bakanı Eyüp Aşık'ın yaptığını yapabilseydi, dünkü gensoruyu da, bugünkü önergeyi de vermemize lüzum kalmazdı. Eğer, Sayın Başbakan, bakanı Eyüp Aşık'ın yaptığı "onurlu" dediği davranışı gösterebilseydi, yetmişbeş yıllık cumhuriyet tarihinde, yolsuzluk iddiaları nedeniyle düşürülen tek başbakan olmazdı.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Günaydın!..

ERGUN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başbakanın, gensoru nedeniyle yaralı olduğunu biliyoruz. Yaralıya vurmak bizim aklımızın ucundan geçmeyeceği gibi, biz, intikam peşinde de değiliz; ama, biz, milletin körkuruşunun ve tüyü bitmemiş yetimin hakkının peşindeyiz.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, süreniz bitiyor...

ERGUN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bin yıllık devlet teamülünde, devleti yönetenlerin, geceyarıları, işadamlarıyla evinde ihale pazarlığı yaptığı ne zaman görülmüş?!. Hangi devlet teamülünde görülmüş?!. (ANAP sıralarından gürültüler)

AHMET KABİL (Rize) – Çıkında ne var?!.

BAŞKAN – Sayın Kabil, lütfen...

ERGUN ÖZDEMİR (Devamla) – Bırakın çıkını... Bu soruların cevabını isteriz.

MİT'ten alınan raporlara güvenilmiyor, emniyetten alınan raporlara güvenilmiyor -Devlet tecrübesi olanlar bilir- geceyarısı, bir işadamından referans alınıyor!.. Kapıp da kaçan mı?!.

Saydığım tüm bu nedenlerle, oyumu, önergenin kabulü yönünde kullanacağım.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Şahsı adına son konuşma, Sayın Yusuf Namoğlu'nun.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

YUSUF NAMOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 57 arkadaşının, Türk Ticaret Bankasının satış ihalesiyle ilgili Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde görüşlerimi belirtmek için huzurlarınızda bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisin sayın üyelerini selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son günlerde en önemli konu, mafya ve çetelerdir. Dün, üyelerin oylarıyla düşürülen 55 inci Hükümet, cumhuriyet tarihinde, mafya ve çetelerin üzerine cesaretle giden bir hükümet olarak yerini alacaktır.

55 inci Hükümet döneminde, çetelerle mücadelede, devletin ilgili kurumlarında yeniden yapılanmaya gidilmiş, özel birimler ihdas edilmiş, devletin istihbarat kopukluğu giderilmiştir. Yabancı güvenlik kuruluşlarıyla iyi bir işbirliği sağlanmıştır. Bu çalışmalar sonucunda, çok kısa sürede, kamuoyunda bilinen bellibaşlı bütün mafya liderleri, bütün çetelerin önde gelenleri, ya yurt içinde ya da yurt dışında tutuklanmış durumdadırlar. Mafya ve çete mensubu 3 binin üzerinde kişi yakalanmış, bunların yargılanması sonucunda 900'ü içeriye alınmış, ayrıca 48 çete de çökertilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine 55 inci Hükümet, icraatlarıyla da önemli görevler yapmıştır; enerji dalında, otoyollarda, havameydanlarında... Bu icraatlara karşı ne yapılmıştır; İstanbul'un en önemli ihtiyacı olan havaalanı sorununu çözecek olan Kurtköy Havaalanı inşaatı için soruşturma açtınız. Yöre halkının, yıllardır, ıstırabı olan yol sorununu çözecek olan Karadeniz duble yolu için soruşturma açtınız. İzmit Körfez ulaşım sorununu çözecek olan Körfez geçişiyle ilgili soruşturma açtınız. Enerji yatırımları, santral yatırımları için soruşturma açtınız. Ülkemize önemli döviz kaynağı sağlayacak olan otomobil sanayii yatırımıyla ilgili soruşturma açtınız. Ülke yararına yapılan icraatlar için soruşturmalar açtınız. Fakat, halkımız sizin gibi düşünmemekte, iş yapılmasını istemekte, yıkıcı değil, yapıcı olunmasını istemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Bankası, bu satıştan önce iki defa daha satışa çıkmıştı ve o tarihlerde bankanın çoğunluk hissesi, banka mensuplarının sandığına aitti. İki satış işleminde de mafya işe karışmış, değerinde alacak bir insanı -milyarlarca liralık teminatı yakmak pahasına- tehdit edip almaktan vazgeçirmiştir. Bundan dolayı, bankanın durumu kötüleşmiş -sermaye yetersiz- yönetimde zafiyet başlamıştır. Bu sırada Merkez Bankası devreye girmiş, Merkez Bankasındaki Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, bu bankanın içine para koymuş. Ne kadar para koymuş; 485 milyon dolar koymuş. Bu para, halkın parası...

İşte, Sayın Başbakan, halkın parasını korumak için yetkilerini kullanmış; çünkü, 1994 yılında 3 adet banka batmış, o zamanki Hükümet, bankalardaki Türk parası cinsinden bütün tasarruf mevduatına yüzde 100 devlet güvencesi vermiştir.

Bu satışla ilgili Sayın Başbakan ne söylemiş: "Mafyayla, çetelerle uzaktan yakından ilişkisi olan, boşuna, bu işlerle uğraşmasın. Burada devletin 485 milyon dolar parası var; 500 milyon doların altında, bu bankanın satışını engellerim, halkın parasını yedirmem" demiş.

Bugün ise, Türkbank ihalesi tamamlanmamıştır. İhalenin tamamlanması için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yönetim Kurulunun, ihalenin verildiğine dair kararı yoktur; henüz ortada hukuken tamamlanmış bir işlem yoktur.

Türkbank ihalesinde en yüksek fiyatı veren kişi, daha önceki hükümetler döneminde devletten iyi hal kâğıdı almıştı. 1994'te çıkan bir yasaya göre, banka sahiplerinin, mutlaka, Hazine tarafından onanması gerekir. Bu, bir anlamda, Hazinenin, o kişiye iyi hal kâğıdı vermesi demektir; 1997 yılında, bu Hükümetten önce, iyi hal kâğıdı vermiş demektir; sen, halkın parasını yönetebilirsin demektir.

Bu ihale, 2886 sayılı Devlet İhale Yasasında olduğu gibi, kapalı değil, açık bir şekilde yapılmıştır; televizyon kanalında, halkın gözü önünde, açık ve artırma şeklinde yapılmıştır.

Sayın Başbakan "devletin; yani, halkımızın 485 milyon doları var; bunun altındaki satışa müsaade etmem" demiş; yani "halkın parasını yedirmem" demiş, sonuçta, fiyat 600 milyon dolara kadar yükselmiş.

Türkbankın satışıyla ilgili yürüyen işlemler, kasetin yayınlanmasından 8 gün önce, 5 Ekim 1998 tarihinde yapılan görüşmeler sonucunda durdurulmuştur. Bu ihalenin iptali, ihaleye girecek kişilerin dışlanması hukuken mümkün değildir; çünkü, hukuken mümkün olabilmesi için elde delil olması gerekir. Yapılan, bir idarî tasarruftur. Siyasî direktif, kaset yayınlanmadan önce verilmişti. Kasetin yayınlanmasıyla ve mahkemenin dinleme kararıyla delillenmiş olundu. Hukukî prosedür halen devam etmektedir; satış işlemi durdurulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başbakan, ülkedeki her şeyden sorumludur. Sorumlu bir başbakan olarak, halkın parası mafyaya, çetelere gitmesin diye iyi niyetle uğraş vermiştir.

Bu işlemden, devletin bir kuruş zararı yoktur; aksine, düşünülen rakamın üzerinde bir işlem görmüştür.

Banka, mafyanın eline geçmesin diye uğraş verilmiştir. Bunun neresi görevi kötüye kullanma; yani, neresi 240 ıncı maddeye girmektedir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlamadan önce şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Baykal, 28-29 Eylülde kaseti dinlemiş ve dinledikten sonra -kendi ifadeleri- "derhal açıkla" demiş. Bu şahsın mafyayla ilişkisini biliyorsunuz, bu şahıs devlet bankasını almaya talip; neden, savcılığa veya polise ihbar etmediniz? Siz, bu şahısla birbuçuk saat görüştünüz, bu şahsı kasetten iyi tanıdınız, bu şekilde tanıdığınız bir şahısla... Sayın Baykal "ben, neler konuşmadığımı söyleyeyim" diyor. Oysa, halkımız, Sayın Baykal'ın, o sayın kişiyle neler konuştuğunu merak etmektedir ve bunların içeriğini bilme hakkına sahiptir.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Namoğlu.

Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Güneş Taner'in, son söz haklarını kullanmayacakları anlaşılıyor.

Bu durumda, Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Devlet eski Bakanı Güneş Taner ve Başbakan Mesut Yılmaz haklarında Meclis soruşturması açılıp açılmaması konusunu oylarınıza sunacağım: Meclis soruşturması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis soruşturması açılması kabul edilmiştir.

Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince, soruşturma, siyasî partilerin güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının 3 katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her parti için ayrı ayrı adçekme suretiyle kurulacak 15 kişilik bir komisyon tarafından yürütülecektir.

Soruşturma komisyonunun görev süresi 2 aydır; bu sürenin, komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak, alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulmuş Meclis Araştırması Komisyonunun 743 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeyi yapmak; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer, Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez haklarındaki Meclis soruşturması önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 1.12. 1998 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.08

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Sıtkı Cengil’in, Adana bölgesinde çalışan personele tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/6214)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 7.10.1998

Sıtkı Cengil Adana

5 Eylül 1992 ve 16 Kasım 1995 tarihli Resmî Gazetelerde yayınlanan kararnamelerle; “Erzincan, Gümüşhane ve Tunceli merkez ve ilçeleri ile Dinar’da çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele, bütçe kanunlarında yer alan fazla çalışma ücretinin iki katını geçmemek üzere fazla çalışma ücreti ödenmesini, ayrıca bu bölgede çalışan her statüdeki personele, ek gösterge dahil en yüksek Devlet Memuru aylığının brüt tutarının % 50’sini geçmemek kaydıyla tazminat, ödenmesini” karara bağlamıştır.

Soru 1. Adana bölgesinde çalışan personele de tazminat ödemeyi düşünüyor musunuz?

Soru 2. 23 Eylül 1998 tarihli Resmî Gazetede konuyla ilgili yayınlanan kararnamede fazla çalışma ücretini hangi gerekçelerle sınırlandırdınız?

T.C. Devlet Bakanlığı 25.11.1998 Sayı : B.0.002.007/2766

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : 14.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6214-15334-35792 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Sayın Sıtkı Cengil’in Başbakana tevcih ettiği ve koordinatörlüğümde cevaplandırılması tensip edilen 7/6214 esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar aşağıda verilmektedir.

Bilindiği üzere, 23.7.1997 tarihli ve 4123 sayılı Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanunun Ek 4 üncü Maddesinde “Tabiî afete maruz bölgelerde çalışan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele bütçe kanunlarında yer alan fazla çalışma ücretinin iki katını geçmemek üzere fazla çalışma ücreti ödenir. Ayrıca bu bölgede çalışan her statüdeki personele ek gösterge dahil en yüksek Devlet memuru aylığının brüt tutarının % 50’sini geçmemek kaydı ile tazminat, aylık ve ücretleri ile birlikte ödenir. Bu tazminat, damga vergisi hariç hiçbir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

Fazla çalışmanın ve tazminatın uygulama sürelerinin, hangi yörelerdeki hangi görev ve derecelere ne miktarda ödeneceği hususlarına yönelik her türlü düzenlemeyi yapmaya Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.” denilmektedir.

Bu çerçevede doğal afetlere maruz kalan çeşitli yerleşim birimlerimizde çalışan kamu personeline, yapmış oldukları ilave çalışmalardan dolayı fazla çalışma ücreti ve doğal afetin etkilerinin boyutuna göre de tazminat adı altında ödemeler yapılmaktadır.

Nitekim, Erzincan, Gümüşhane, Tunceli merkez ve ilçeleri ile Dinar’da meydana gelen depremlerin çok büyük boyutlardaki zararları nedeniyle meydana gelebilecek göç olgusunun önlenmesi amacıyla tazminat ödemesinde bulunulmuştur.

Benzer şekilde, Adana İli ve çevresinde meydana gelen deprem nedeniyle, deprem bölgesinde çalışan personele de Maliye Bakanlığının teklifi üzerine 1.9.1998 tarihli ve 98/11694 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile afet tarihinden itibaren iki ay süreyle fazla mesai ödenmesi kararlaştırılmıştır.

Bu sürenin 31.12.1998 tarihine kadar uzatılması ve tazminat ödenebilmesi için Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından Maliye Bakanlığına 9.10.1998 ve 6.8.1998 tarihlerinde teklifler yapılmıştır.

Bununla birlikte Maliye Bakanlığı, afetlere ilişkin olarak kamu personeline yaptırılacak fazla çalışma sürelerinin, kamu kaynakları israf edilmeden ve fazla çalışmaların gerçekçi ve yeterli düzeyde belirlenmesi amacıyla, afetin doğurduğu zararların büyüklüğü dikkate alınarak belirlendiği, dolayısıyla her afetin kendine özgü özellikleri bulunduğundan, tüm afetler için standart ödemeler yapılmasının doğal olarak söz konusu olmadığı değerlendirmesini yapmaktadır.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Devlet Bakanı

2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Eskişehir-İnönü İstasyon Trafosuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/6228)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Prof. Dr. Mustafa Ünaldı Konya

Sorular :

Eskişehir/İnönü İlçesini ziyaretimde vatandaşlar İnönü İstasyon Trafosuna bir türlü elektrik verilmediğini; bu konuda kaç kere söz verildiği halde verilen sözlerin hep unutulduğunu ifade etmişlerdir.

1. Bu trafoya elektrik verilecek mi?

2. Verilecekse ne zaman verilecek?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 25.11.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-1832-20435

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 19.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15578 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın tarafıma tevcih ettiği 7/6228-15392 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu Maddesi gereği hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın yazılı soru önergesi ve cevabı (7/6228-15392)

Sorular 1, 2 :

Eskişehir/İnönü İlçesini ziyaretimde vatandaşlar İnönü İstasyon Trafosuna bir türlü elektrik verilmediğini; bu konuda kaç kere söz verildiği halde verilen sözlerin hep unutulduğunu ifade etmişlerdir.

Bu trafoya elektrik verilecek mi?

Verilecekse ne zaman verilecek?

Cevaplar 1, 2 :

Bakanlığıma bağlı TEDAŞ Genel Müdürlüğünün yaptığı incelemede; Eskişehir İli İnönü İlçesindeki İnönü İstasyon Trafosunun Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğüne ait özel bir trafo olduğu, anılan genel müdürlükçe trafo ve trafoyu besleyen ENH’nin iptal edildiği tespit edilmiştir.

Söz konusu trafo ve ENH’nın, Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğünce bakım onarımı yapılarak, Bakanlığıma bağlı TEDAŞ Genel Müdürlüğü, Eskişehir Elektrik Dağıtım Müessesesinden enerji talep edildiği taktirde yine aynı müessese tarafından enerji verilebilecektir.

3. – Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun, Sıvas DSİ Bölge Müdürlüğüne bazı araçların başka illerde görevlendirildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/6341)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince aşağıdaki sorularımın, Enerji Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Temel Karamollaoğlu Sıvas

Sorular :

1. Sıvas DSİ Bölge Müdürlüğü emrindeki araçlar (dozer) başka illere görevlendirilmiş midir? Görevlendirildiyse; hangi tarihlerde, hangi illere, ne maksatla ve ne kadar süre ile gönderilmiştir?

2. Araçların görevlendirildiği illerde, tahsis edildikleri yerler nerelerdir?

3. Bu araçlardan herhangi birisi; görevlendirildiği illerdeki köylerde, köy yolları yapımında kullanılmış mıdır?

4. Bu araçlar, Samsun 19 Mayıs İlçesine bağlı afetle ilgisi olmayan: Kösedik, Aydınpınar, Yeşilyurt, Kuşkayası ve diğer bazı köylerin yol yapımında kullanılmış mıdır?

5. Bu makinalar amaç dışı kullanılmış ise, buna kim izin vermiştir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 25.11.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-1831-20434

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 8.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15919 sayılı yazısı.

Sıvas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu’nun tarafıma tevcih etmiş olduğu 7/6341-15646 esas no.lu yazılı soru önergesine ilişkin bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Sıvas Milletvekili Sayın Temel Karamollaoğlu’nun yazılı soru önergesi ve cevapları (7/6341-15646 esas no.lu)

Sorular 1, 2, 3, 4, 5 :

– Sıvas DSİ Bölge Müdürlüğü emrindeki araçlar 8 (dozer) başka illere görevlendirilmiş midir? Görevlendirildiyse; hangi tarihlerde, hangi illere, ne maksatla ve ne kadar süre ile gönderilmiştir?

– Araçların görevlendirildiği illerde, tahsis edildikleri yerler nerelerdir?

– Bu araçlardan herhangi birisi; görevlendirildiği illerdeki köylerde, köy yolları yapımında kullanılmış mıdır?

– Bu araçlar, Samsun 19 Mayıs İlçesine bağlı afetle ilgisi olmayan: Kösedik, Aydınpınar, Yeşilyurt, Kuşkayası ve diğer bazı köylerin yol yapımında kullanılmış mıdır?

– Bu makinalar amaç dışı kullanılmış ise, buna kim izin vermiştir?

Cevaplar 1, 2, 3, 4, 5 :

DSİ Genel Müdürlüğü, 6200 sayılı Yasada öngürelen,

a) Taşkın koruma,

b) Sulama,

c)Bataklıkların ıslahı,

d) Akarsularda ıslah yapmak,

e) Bu işlerle ilgili inşaatları yapmak veya yaptırmak,

f) Bu tesislerin işletme, bakım ve onarımlarını yapmakla mükellef bir kuruluştur.

DSİ yukarıda sayılan işleri genel müdürlüğe bağlı olarak çalışan 25 bölge müdürlüğü vasıtasıyla yapmaktadır.

Can ve mal kaybına neden olan, tabiî afetler hızlı ve süratli çalışmalarla acil müdahaleleri gerektirmektedir. Bilindiği gibi 1998 yılı içerisinde yurdumuzun birçok köşesinde sel tahribatları ile selin sebep olduğu heyelanlar can ve mal kaybına neden olmuştur.

Bu zararların giderilmesi için DSİ Genel Müdürlüğü, tüm yurt sathındaki 25 bölge müdürlüğü, personelini ve makina ekipmanını seferber etmektedir.

Soru önergesinde belirtilen makinalar, yukarıda izah edilen DSİ’nin sel zararlarını önleme çalışmaları sırasında, Sıvas’taki Bölge Müdürlüğü de dahil olmak üzere diğer bölgelerden de alınan makinalardır.

DSİ Sıvas XIX uncu Bölge Müdürlüğünün emrinde bulunup, DSİ Genel Müdürlüğü makam talimatı ile feyezan bölgelerine sevk edilen makinalar feyezan zararlarını giderme amacı doğrultusunda, zarar gören yerlerde oluşturulan kriz masaları emri ile çalıştırılmıştır.

1998 yılı içerisinde DSİ Genel Müdürlüğü emri ile Sıvas Bölgesinden alınıp diğer bölgelerde çalıştırılan ekipman aşağıda belirtilmiştir.

1. 20.3.1998 tarih ve 1606 sayılı yazıları gereği, 1 adet paletli yükleyici DSİ Kars XXIV üncü Bölge Müdürlüğü emrine,

2. 26.5.1998 tarih ve 3685 sayılı yazıları gereği, 1 adet paletli traktör (dozer) DSİ Kastamonu XXIII üncü Bölge Müdürlüğü emrine,

3. 15.6.1998 tarih ve 4518 sayılı yazıları gereği, 1 adet paletli traktör (dozer) DSİ Ankara V inci Bölge Müdürlüğü - Bolu 53 üncü Şube Müdürlüğü emrine,

4. 2.7.1998 tarih ve 5152 sayılı yazıları gereği, 1 adet paletli traktör (dozer) DSİ Samsun VII nci Bölge Müdürlüğü emrine,

5. 13.8.1998 tarih ve 6755 sayılı yazıları gereği, 1 adet lastik tekerlekli ekskavatör (Beko) ile 1 adet dozer DSİ Trabzon XXII nci Bölge Müdürlüğü emrine,

6. 23.9.1998 tarih ve 7917 sayılı yazıları gereği, 1 adet paletli traktör (dozer) DSİ Aydın XXI inci Bölge Müdürlüğü emrine gönderilmiştir.

4. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Mardin İli’nin köy yollarına ve içme suyu şebekesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6355)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Hüseyin Yıldız Mardin

Sorular :

1. Mardin’de asfaltlanmış ve asfaltsız köy yolları kaçar km. uzunluğundadır? Mardin’deki asfaltlı köy yollarının Türkiye genel ortalamasına göre yüzdelik oranı nedir?

2. Mardin genelinde içme suyu ulaşmamış yerleşim birimi kaç tanedir?

3. Mardin’in kaç köyünde içme suyu şebekesi var? Kaç köyünde yoktur? Olmayan yerlerde şebeke ne zaman yapılacak? İçme suyu şebekesine kavuşmuş köylerimizin Tükiye ortalamasına göre yüzde oranı nedir?

4. Mardin’de içme suyu sıkıntısının giderilmesi için sondaj makinalarının sayısı artırılacak mı?

5. Kızıltepe Beşkulak-Arıklı yolu için Plan Bütçe’den 1997 yılı için tahsis edilmiş 50 milyar ve Sami-Bismil yolu için tahsis edilmiş 35 milyar nerelerde kullanıldı?

T.C. Devlet Bakanlığı 26.11.1998 Sayı : B.02.0.014/031.2946

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15926 sayılı yazınız.

Mardin Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız’a ait soru önergesindeki konular incelenmiştir.

Mardin İlinde 168 ünitenin içme suyu yoktur. 219 ünite şebekeli 323 ünite şebekesiz olarak toplam 542 ünitede içme suyu mevcuttur. Köylerin % 19’u susuzdur. Ayrıca Mardin İlinde iki adet sondaj makinası görev yapmaktadır. Makine sayısını artırmak mümkün değildir.

İlin 16.11.1998 tarihi itibariyle 752 km.’lik köy yolu asfaltlanmıştır. 3120 km.lik yol ise asfaltlsızdır. Mardin İli için asfalt yol yüzdesi % 19’dur. Bu Türkiye ortalamısının üzerindedir.

Kızıltepe-Beşkulak-Araklı yolu yol güzergâhımızda olmayıp bu iş için 50 milyarlık bir tahsisat ayrılmamıştır.

1998 yılı İl Özel İdare programında yapılması düşünülen Bismil-Tepe-Tepecik-Mardin-Savur bağlantı yolunun ilk 13 km.sinin 1 inci kat sathi asfalt kaplaması işi için il daimi encümenince 43 671 223 000 TL. ödenek ayrılmış olup, şu anda yolun elekaltı ve mıcır malzeme nakli yapılmaktadır. 1997 yılında söz konusu yol için ödenek ayrılmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

5. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6373)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

1. 55 inci Hükümet döneminde Bakanlığınız Merkez Teşkilâtı ile Taşra Teşkilâtlarında ve bağlı kurum ve kuruluşlarına;

a) Genel müdür, genel müdür yardımcısı, müstakil başkan, müşavir, bölge müdürü ve işletme müdürü seviyesinde kaç personel görevden alınmış ve yerlerine kaç kişi atanmıştır?

b) Kaç daire başkanı, uzman, şube müdürü, şef ve memur görevden alınmış, yerlerine kaç kişi atanmıştır?

c) Bakanlığınızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara kaç personel tayini gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Başbakanlıktan kaç personelin tayini Bakanlığınıza yapılmıştır?

d) Bu atamalarla birlikte kaç personel, müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmiştir?

2. Sorularıma, 54 üncü Hükemet döneminde, Bakanlığınıza yapılan atama, görevden alma ve tayinlerle kıyaslama yapılarak, sayısal doküman halinde tarafıma acilen bildirilmesini arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

T.C. Devlet Bakanlığı 26.11.1998 Sayı : B.02.0.014/031.2946

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15926 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman’a ait soru önergesindeki konular incelenmiştir.

55 inci Hükümet döneminde genel müdür yardımcılarından bir tanesi emekli olmak suretiyle görevinden ayrılmıştır. Bir Genel Müdür Yardımcısında görev değişikliği yapılmıştır. Ayrıca 19 bölge müdüründen 14 tanesinin görevinde değişiklik olmuştur.

14 daire başkanından 8’inde görev değişikliği yapılmıştır. 332 şube müdürü ise eş durumu, kendi talepleri ve idare tarafından görülen luzum üzerine değişiklik yapılmıştır. Ayrıca 175 uzman şef ve memurun eş durum ve kendi istekleri ile görev yerleri değiştirilmiştir.

Genel Müdürlüğümüzde çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara hiç bir personel ataması yapılmamıştır.

Bu atamalarla birlikte hiç bir personelimiz müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmemiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

6. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin yazılı cevabı (7/6377)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın Metin Gürdere tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

1. 55 inci Hükümet döneminde Bakanlığınız Merkez Teşkilâtı ile Taşra Teşkilâtlarında ve bağlı kurum ve kuruluşlarına;

a) Genel müdür, genel müdür yardımcısı, müstakil başkan, müşavir, vakıflar bölge müdürü ve işletme müdürü seviyesinde kaç personel görevden alınmış ve yerlerine kaç kişi atanmıştır?

b) Kaç daire başkanı, uzman, şube müdürü, şef ve memur görevden alınmış, yerlerine kaç kişi atanmıştır?

c) Bakanlığınızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara kaç personel tayini gerçekleştirilmiştir? Ayrıca Başbakanlıktan kaç personelin tayini Bakanlığınıza yapılmıştır?

d) Bu atamalarla birlikte kaç personel, müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmiştir?

2. Sorularıma, 54 üncü Hükümet döneminde, Bakanlığınıza yapılan atama, görevden alma ve tayinlerle kıyaslama yapılarak, sayısal doküman halinde tarafıma acilen bildirilmesini arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

T.C. Devlet Bakanlığı 24.11.1998 Sayı : B.02.0.010/06000

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 5.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6377-15700/36311 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman’ın Bakanlığıma tevcih ettiği 7/6377 esas nolu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Metin Gürdere Devlet Bakanı

55 inci Hükümet döneminde görevden alınanlar ile yerine atananlara ait liste

Unvanı : Alınanlar : Verilenler :

Genel Müdür 1 1

Genel Müdür Yrd. 2 1

Unvanı : Alınanlar : Verilenler :

Daire Başkanı 4 3

Bölge Müdürü 7 6

İşletme Müdürü 3 3

Baştabib 1 1

Bölge Müdür Yrd. 10 7

Şube Müdürü 16 16

Yurt Müdürü 12 12

Şef 3 3

Memur-Daktilograf vs. 9 8

Toplam 68 61

Not : 1. (Daha önceki Hükümet tarafından görevden alınanlardan, yargı kararları gereğince görevine iadeleri gerekenler ile soruşturma raporuna dayanarak görevinden alınanlar dahil.)

2. Buna dair Liste Ek-1’dedir.

3. Diğer kurum ve kuruluşlarda görev yapmakta iken kendi istekleri dışında teşkilâtımıza tayin olan personel bulunmamaktadır.

4. Söz konusu atamalarla birlikte müktesebinin altında kadroya atanarak mağdur edilen personel bulunmamaktadır.

55 inci Hükümet döneminde teftiş raporuna istinaden görevinden alınanlara ait liste

Unvanı : Sayısı :

Genel Müdür Yrd. 2

Daire Başkanı 1

Bölge Müdürü 4

Baştabip 1

Şube Müdürü 2

55 inci Hükümet döneminde mahkeme kararı gereğince görevine iade edilenlere ait liste

Unvanı : Sayısı :

Daire Başkanı 2

Bölge Müdür Yrd. 7

Şube Müdürü 9

Yurt Müdürü 7

İşletme Müdürü 1

7. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Iğdır’da sulu tarımın geliştirilmesine yönelik projelere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/6402)

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Kemal Albayrak Kırıkkale

1. Iğdır İlimiz iklim açısından sulu tarıma elverişli bir yer olması nedeni ile buraya Iğdır genelinde sulu tarımla ilgili ne tür projeler düşünülüyor?

2. Eğer bu projeler mevcutsa nelerdir? Ne zaman faaliyete geçirilecektir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 25.11.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-1830/20433

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 5 Kasım 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15919 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın tarafıma tevcih ettiği ve TürkiyeBüyükMilletMeclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/6402-15729 Esas No.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/6402-15729)

Soru 1 :

Iğdır İlimiz iklim açısından sulu tarıma elverişli bir yer olması nedeniyle buraya Iğdır genelinde sulu tarımla ilgili ne tür projeler düşünülüyor?

Soru 2 :

Eğer bu projeler mevcutsa nelerdir? Ne zaman faaliyete geçirilecektir?

Cevap 1, 2 :

DSİ Genel Müdürlüğünce, Iğdır ovasındaki toprak kaynaklarının sulu tarıma açılması amacıyla “Iğdır Projesi” geliştirilmiştir. Bu proje kapsamında yapılan çalışmalarda Iğdır Ovasının sulanabilir toprak potansiyeli toplam 71 156 ha olarak belirlenmiştir.Türkiye ile SSCB arasında ortak kullanım amaçlı olarak geçmişte ortaklaşa inşa edilerek işletmeye açılan Arpaçay barajından temin edilen sular ile Aras Nehri minimum akımlarından sulanması öngörülen bu sahanın 67 262 ha’nın inşaatı tamamlanarak işletmeye açılmış olup geriye kalan 3 894 ha’ında ise inşaat çalışmalarına devam edilmektedir. Bunun yanında Iğdır projesi kapsamında Aras Nehri taşkınlarının kontrol altına alınması amacıyla Aras Nehrinde 126 km uzunluğunda seddeleme faaliyeti gerçekleştirilmiştir.

DSİ GenelMüdürlüğü tarafından Iğdır İli Tuzluca İlçesinde, Aras Nehrinin kolu olan Acıçay’ın su potansiyelinin değerlendirilerek yöredeki arazilerin sulu tarıma açılması amacıyla “Tuzluca Projesi” geliştirilmiştir.

Planlama çalışmaları tamamlanma aşamasına getirilmiş olan “Tuzluca Projesi” kapsamında yapımı önerilen 168 hm3 (milyon m3) depolama hacimli, 76.45 m yüksekliğindeki Ünlendi (‘Demizhan) Barajında yıllık 94 hm3 su potansiyeline sahip Acıçay’ın suları düzenlenerek Tuzluca ve civarındaki köylere ait 10 066 ha sahanın sulanması sağlanacak ve bu sahaların ihtiyacından fazla suyun Iğdır Ovasına verilmesi ile buradaki sulama suyu yetersizlikleri giderilmiş olacaktır.

Ayrıca, DSİ Genel Müdürlüğünce Kâğızman İlçesinde geliştirilerek 1966 yılında tamamlanan ve işletmesi Belediyeye devredilen 390 ha sahaya ilave olarak 1 768 ha sahanın Aras nehrinden yapılacak pompajla sulanması amacıyla “Kâğızman Projesi” geliştirilmiş ve planlama çalışmaları tamamlanmış bulunmaktadır.

DSİ Genel Müdürlüğünce, Iğdır İlindeki toprak kaynaklarının sulu tarıma açılması amacıyla geliştirilen projelerle halen 67 652 ha saha sulanmakta olup, çalışmaları sürdürülen projelerin de inşaatları tamamlanarak işletmeye açıldığında yörede bulunan sulanabilir toplam 83 380 ha sahanın sulanması sağlanmış olacaktır.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.