Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 66 YASAMA YILI : 4

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

23 üncü Birleşim

24 . 11. 1998 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Karaman Milletvekili Fikret Ünlü’nün, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

2.—Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğünün son üç yıllık faaliyet raporuna ilişkin gündemdışı konuşması

3.—Nevşehir Milletvekili A. Esat Kıratlıoğlu’nun, Nevşehir Havaalanıyla ilgili sorunlara ve alınması gerekli önlemlere ilişin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’un cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Malta’ya gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1809)

2.—Kuzey Kıbrıs TürkCumhuriyetine gidecek olan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1806)

3. —Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1807)

4.— Kuzey Kıbrıs TürkCumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’a, dönüşüne kadar, Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1808)

5.—Malta’ya gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkerenin işlemden kaldırıldığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1805)

6.—Avusturya’ya gidecek olan Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’a, dönüşüne kadar, Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun vekalet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkerenin işlemden kaldırıldığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1810)

7.—(9/28) esas numaralı Meclissoruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1811)

8.—Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı’nın, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/392)

9.—Şanlıurfa Milletvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/393)

10.—Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/394)

11. —Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Tunceli ve Van illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.11.1998 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1812)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu ve 29 arkadaşının, İş Bankası tarafından bir işadamına ait firmalara usulsüz kredi verildiği iddialarının araştırılarak sorumlularının saptanması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/302)

2.—Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/29)

IV.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.—Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1616) (S. Sayısı :771)

2.—Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1644) (S. Sayısı :769)

3. —Afyon Milletvekili Kubilay Uygun’un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1643) (S. Sayısı :770)

4.—İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur’un, yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1612) (S. Sayısı :772)

V.—ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.—1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu tasarılarının gündemdeki yeri, görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

2.—(9/44), (9/45) ve (9/46) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresi ile Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu birleşiminde kabul edilen Çarşamba ve Perşembe günleri 20.00 -24.00 saatleri arasındaki çalışmaların 25.11.1998 Çarşamba gününden itibaren yapılmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. —GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19 arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı, İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Millevtekili Tahsin Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı :743)

VII.—SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.—Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VIII.—SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Lockheed yolsuzluğuna ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6199)

2. –İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Emper Menkul Değerler Şirketine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/6220)

3.—Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon-Merkez ve ilçelerindeki imam hatip ve meslek okullarına kayıt yaptıran öğrenci sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/6243)

4.—Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, başörtüsüne destek için düzenlenen bir gösteriye yapılan müdahaleye ilişkin sorusu ve içişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6281)

I.—GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak iki oturum yaptı.

Gensoru görüşmelerinde Hükümet ve gruplar adına konuşma sürelerinin 30'ar dakika olmasına ilişkin CHP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Daha önce birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen;

Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, çete ve mafya liderleriyle doğrudan ilişki içinde oldukları ve özelleştirmelerde, özellikle Türkbank’ın satışı ihalesinde devletin menfaatını gözetmeyerek görevlerini kötüye kullandıkları,

Fazilet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, çete ve mafya liderleriyle doğrudan ilişki içinde oldukları ve görevlerini kötüye kullandıkları, kamu ihaleleri ve özellikle Türkbank’ın satışı ihalesine fesat karıştırdıkları,

İddialarıyla, Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında,

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, mafya ve çete liderleriyle yakın ilişki içinde olduğu ve Türkbank’ın satışı ihalesinde bir işadamına fiyat teklifi ve para ve kredi temini konularında yardımcı olmak suretiyle ihaleyi yönlendirdiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında,

Verdikleri ve Genel Kurulca 19.11.1998 tarihli 21 inci Birleşimde gündeme alınması kabul edilen gensoruların (11/19, 11/20, 11/21) görüşmeleri tamamlandı; DYP Grup Başkanvekilleri Mehmet Gözlükaya, Saffet Arıkan Bedük ve Turhan Güven, FP Grup Başkanvekilleri Lütfü Esengün, Salih Kapusuz ve Abdüllatif Şener, CHP Grup Başkanvekilleri Önder Sav, Oya Araslı ve Nihat Matkap'ın verdikleri gerekçeli güvensizlik önergesinin, Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bir tam gün geçtikten sonra oylanacağı açıklandı.

Gensoru görüşmeleri sırasında:

Başbakan A.Mesut Yılmaz, CHP Grubu adına konuşan Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle;

ANAP Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, CHP Grubu adına konuşan Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın, şahsına,

CHP Grup Başkanvekili İçel Milletvekili Oya Araslı ile DYP Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, ANAP Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner'in, partilerine,

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, DSP Grubu adına konuşan Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy'un, şahsına ve partisine,

Sataştıkları;

Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan ile İzmir Milletvekili H.Ufuk Söylemez, Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Güneş Taner'in konuşmasının yanlış anlamalara imkân verebileceği,

İddialarıyla birer konuşma yaptılar.

24 Kasım 1998 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.51'de son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Levent Mıstıkoğlu Abdulhaluk Mutlu

Hatay Bitlis

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. —GELEN KAĞITLAR

24.11.1998 SALI No : 29

Rapor

1.- İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 187 Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 82 nci Maddesinin Değiştirilmesine Dair Yasa Önerisi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1205) (S. Sayısı: 773) (Dağıtma tarihi: 24.11.1998) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1.– Kars Milletvekili Zeki Karabayır’ın, Ardahan-Hoçvan Hasköy Nahiyesine ilköğretim yatılı bölge okulu açılıp açılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1238)(Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, YÖK Disiplin Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6550)(Başkanlığa geliş tarihi : 16.11.1998)

2.– Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Ankara İli genelinde ek ders ücretleri ödenmeyen öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6551) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1998)

3.– Tokat Milletvekili Hanefi Çelik’in, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında olup ek ders ücreti alamayan ilköğretim müfettişlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6552)(Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

4.– İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Mersin İleri İlköğretim Okulu Müdürünün bazı icraatlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6553) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

5.– Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, yürütülmesi durdurulan yönetmelik hükümlerine göre konut tahsisi yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6554) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

6.– Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, üniversitelere başörtüsü ile gidilmemesi için alınan önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6555)(Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

7.– Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, trafik kazalarına karşı alınacak tedbirlere ve Tokat’ta yaşanan terör olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6556) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

8.– Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, Bağ-Kur ve SSK’na ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6557) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

9.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Balıkesir Sosyal Hizmetler İl Müdürünün başka bir İle atanmasının nedenine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6558)(Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

10.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Balıkesir Merkez İmam Hatip Lisesi Müdürünün görevinden alınmasının nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6559) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

11.– Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Bayındır Holdinge ortak olan üst düzey bürokrat ve siyasetçi olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6560) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

Genel Görüşme Önergesi

1.– Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/29) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1998)

Meclis Araştırması Önergesi

1.– Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu ve 29 arkadaşının, İş Bankası tarafından bir işadamına ait firmalara usulsüz kredi verildiği iddialarının araştırılarak sorumlularının saptanması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/302) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.11.1998)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

24 Kasım 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç Gürkan

KÂTİP ÜYELER : Ahmet Derin (Kütahya), Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

NACİ TERZİ (Erzincan) – Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun.

NACİ TERZİ (Erzincan) – Bugün 24 Kasım, Öğretmenler Günü...

BAŞKAN – İzin verir misiniz, gündemdışı sözleri onun üstüne vereceğim.

NACİ TERZİ (Erzincan) – Başkanım, müracaat ettim, çıkmadı. Gündemden aldığım bilgiye göre konuşuyorum.

BAŞKAN – Anlayamadım, ne demek gündemden aldığınız bilgiye göre?..

NACİ TERZİ (Erzincan) – Bilerek konuşuyorum...

BAŞKAN – Efendim?..

NACİ TERZİ (Erzincan) – Gündemde, Öğretmenler Günüyle ilgili bir konuşmacı var. Müsaade ederseniz bir şeyler söyleyeceğim.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika...

Konuşmayı yapalım, gündemdışı sözleri...

NACİ TERZİ (Erzincan) – Gündemdışı konuşmalara geçmeden önce konuşacağım.

BAŞKAN – Bir dakika...

Benim ne diyeceğimi dinlemeden, hiç nezakete ve özellikle Öğretmenler Gününde öğretmenler için konuşma talep etmeye yakışıyor mu bu davranış Sayın Terzi?!.

Lütfen, yerinize oturur musunuz...

NACİ TERZİ (Erzincan) – Sayın Başkanım, sizin davranışınızı izah edeceğim.

BAŞKAN – Lütfen, yerinize oturur musunuz.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Karaman Milletvekili Fikret Ünlü’nün, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Öğretmenler Günü nedeniyle Sayın Fikret Ünlü, gündemdışı konuşacaklar.

Öğretmenler Günü nedeniyle çok sayıda arkadaşımızın başvurusu oldu; Sayın Ömer Özyılmaz, Sayın Mustafa Kemal Ateş, Sayın Hasan Dikici ve Sayın Naci Terzi de gündemdışı söz talebinde bulundular...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Ben de dilekçe verdim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Burada elimde yok; bana ulaşmadı Sayın Çalık.

Başkanlığımızda bir değerlendirme yaptık, kura çekimi yoluna gittik ve gündemdışı söz Sayın Fikret Ünlü tarafından kullanılacak.

Buyurun Sayın Fikret Ünlü, söz sizin.

NACİ TERZİ (Erzincan) – Başkanım, müsaade etmeyecek misiniz?

FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum; izninizle, başvuruda bulunan bütün arkadaşlarım adına konuşma yapmaya çalışacağım.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, devletin eğitimdeki amacı "Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarının bilincinde, özgür ve özgüveni olan bilgi çağı insanını yetiştirmektir" diye tarif ediliyor. Öğretmen ise, devletin amaçladığı bu insan tipinin yetiştirilmesinde sorumluluk yüklediğimiz kişidir. Bunun için ilk başta öğretmen yetiştirme politikalarımız sorgulanmalıdır diye düşünüyorum.

55 inci Hükümet döneminde yapılan birçok düzenlemeye ve iyileştirmeye karşın, henüz doğrultu tutarlılığı olan uzun vadeli bir öğretmen yetiştirme politikası uygulamaya konulamamıştır. Bu konuda cumhuriyetin ilk yıllarındaki büyük atılımları hatırlayalım. Köy enstitülerinin Türk millî eğitimindeki yeri hâlâ doldurulamamaktadır. Bu okullardan yetişmiş olan öğretmenlerimizin, toplumun aydınlanmasına ve kalkınmasına olan katkılarını unutmak mümkün değildir. Bu arada, büyük atılımın mimarları ve emekçileri olan başta Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Rauf İnan'ları ve öğretmen yetiştirme denilince ilk akla gelen köy enstitüleri ve öğretmen okullarından çıkışlı değerli yazarlarımızı, bilim adamlarımızı, ressam ve müzisyenlerimizi bu okulların her zaman, her yerde güçlü bir imaj olarak yaşamasında ve inançla savunulmasında en büyük rolü oynayan bütün insanlarımızı, bütün öğretmenlerimizi, izninizle, şükranla ve saygıyla anmak istiyorum.

Köy enstitülerinden sonra, bu okulların kısmen de olsa geleneklerini ve izlerini taşıyan öğretmen okullarıyla, eğitim enstitüleri kapatılmış, yerine ise henüz esaslı bir model konulamamıştır. Öğretmen yetiştiren kaynakların kurutulmasına paralel olarak eğitimin kalitesi düşmüş, başarı ve verim azalmış, giderek öğretmene gösterilen saygı ve değer zaafa uğratılmıştır. En kısa zamanda bu gidişe dur denilerek öğretmenlik mesleği yeniden sağlam temellere oturtulmalıdır. Günümüzde iş başında bulunan öğretmenlerin büyük bir kesiminin öğretmen yetiştirmeyen okullardan atanmış olması eğitimde sorumluluk taşıyan herkesi harekete geçirmelidir. 15 inci Millî Eğitim Şûrasında da vurgulandığı üzere, öğretmenler, mutlaka, kurulacak olan öğretmen üniversitelerinde yetiştirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, ilk aşamada, üç büyük kentimizdeki değişik eğitim fakülteleri bir araya getirilerek, bu üniversitelerin temelleri atılabilir ve bu fakültelerin program ve kapasiteleri Millî Eğitim Bakanlığımızın öğretmen ihtiyacına paralel olarak düzenlenebilir. Böyle bir yapılanmanın öğretmen adaylarının yetiştirilmesindeki sosyolojik ve psikolojik yararları çok fazladır. Bu son yıl içerisinde okullaşma ve eğitim reformu konusunda, en başta, Sayın Hikmet Uluğbay'ın ve tabiî, sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi ve 55 inci Hükümetin gösterdiği başarı ve performans örnek alınırsa, öğretmen üniversitelerinin de kısa sürede inşa edilebileceği görülecektir.

Değerli arkadaşlarım, öğretmenlerimiz büyük zorluklar içerisindedirler. Geçim sıkıntısı, öğretmenlerimizin yıllardır süregelen ve ne yazık ki hâlâ değiştirilememiş olan bir alınyazısı gibidir. Günlük yaşam kaygısı içine düşmüş olan öğretmenlerimiz kendini yenileme, geliştirme ve yeni bilgiler elde edebilme olanaklarından yoksundurlar. Ağırlaşan yaşam koşulları altında ezilmemek ve ayakta kalabilmek için başka çıkış yolları arayan birçok öğretmenimiz, büyük kentlerde, seyyar satıcılık, işportacılık, garsonluk gibi işler yapar duruma gelmişlerdir. Bu, çok üzüntü verici bir durumdur.

Öğretmenlerin ücretleri, mutlaka, meslek onuruyla bağdaşır bir düzeyde olmalıdır; ekonomik şartları, kitap, gazete alabilmeye, kültürel gelişmeleri izlemeye, yaz aylarında da yeterince tatil yapabilmeye elvermelidir. Eğitimde kaliteyi ve verimi artırmanın en önemli şartlarından biri de budur.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin baş belası olan terörün, güvenlik güçleri dışında en fazla yöneldiği kesim öğretmenlerdir. Halkın aydınlanarak terörün en önemli kaynaklarından biri olan cehaletin yok edilmesini istemeyen bölücü hareket, bu nedenle, hep savunmasız öğretmenlerimizi hedef aldı. Bu yörelerde çalışmakta olan öğretmenlerimize ve ailelerine yönelik katliam haberleri, diğer şehitlerimizde olduğu gibi, toplum olarak hepimizin yüreklerini dağladı. Bu vesileyle, bir kez daha, tüm şehit öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum.

Memnuniyetle görüyoruz ki, son dönemde, öğretmenlerimizin can güvenliğinin sağlanması konusunda etkin tedbirler alınmış, büyük gayretler sarf edilmiştir. Bu çabaların artarak devam edeceğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlü, konuşmanızı 1 dakika içerisinde toparlayınız.

FİKRET ÜNLÜ (Devamla) – Öğretmenlerin en başta gelen sorunlarından biri de, örgütlenme sorunudur. Bilindiği gibi, örgütlenme hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirisinden başlayarak pek çok uluslararası anlaşma ve sözleşmenin, çalışanlara tanıdığı temel insan haklarındandır.

Öğretmenlerimiz, yıllardır süren dernek ve sendikalaşma hareketleri içerisinde, mücadeleleri içerisinde, çoğu kez sürgün, kıyım ve baskılarla karşılaştılar, meydanlarda coplandılar. 21 inci Yüzyıla hazırlanan Türkiye, insanlık onuruyla bağdaşmayan bu tür olaylara meydan vermemek için, öğretmenlerimiz başta olmak üzere, tüm kamu çalışanlarını ilgilendiren sendika kanununu mutlaka çıkarmalıdır.

Hepinizi ve tüm öğretmenlerimizi, emekli öğretmenlerimizi saygıyla ve şükranla selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlü.

Sayın Terzi, mikrofonunuz açık; yerinizden, lütfen, kısa bir söz...

NACİ TERZİ (Erzincan) – Sayın Başkanım, bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Böyle bir günde, öğretmen kökenli milletvekilleri olarak, vermiş olduğunuz üç gündemdışı sözün de bu güne tahsis edilmesini arzu ederdik.

Yine, ikincisi de, böyle bir günde, Millî Eğitim Bakanının şu anda Mecliste olmamasını ve Başkanlığın bu tutumunu kınıyorum.

Arz ederim. (FP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündemdışı sözlerin nasıl takdir edileceği Başkanlığın uhdesinde.

NACİ TERZİ (Erzincan) – Bizim arzumuz Başkanım; takdir size ait.

BAŞKAN – Takdir kullanıldı, uygulandı; diğer arkadaşların, diğer konuların önüne geçmesin istedik.

2.—Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğünün son üç yıllık faaliyet raporuna ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'ın.

Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar.)

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçen hafta, KİT Komisyonunda, Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğünün son üç yıllık faaliyet raporu görüşüldü; bu münasebetle Genel Kurula bilgi arz etme ihtiyacını hissettim.

Türk Hava Yollarının son iki yıldaki bilançolarının gerçeği yansıtmadığı Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yazılıdır; şüpheli batık alacaklarında artış olduğu vardır, uçak alımlarında ciddî araştırma yapılmadığı yazılmıştır.

Türk Hava Yollarının Kıbrıs Hava Yollarıyla ortaklığı söz konusudur ve bu ortaklıktan 18 milyon dolar civarında devletin alacağı vardır, alamamaktadır.

İç hat seferlerinde zarar edilmektedir. Türk Hava Yolları, malzeme alımında yedi ayrı kuruluş halinde alım yapmaktadır. Kurum içinde hazırlanan bir yönetmelikle "ivedilik, ortaklık yararı, önemli özellik" ifadeleri kullanılarak rekabetsiz alım yapılmaktadır; dolayısıyla, usulsüzlüğe ve yolsuzluğa yol açılmaktadır.

Genel Müdürlüğe yönetmelikle tanınan yetkiyle -satın almayı devreye sokup sokmamaya, genel müdür yönetime bilgi verip vermemeye yetkilidir gibi- Türk Hava Yolları batma aşamasına gelmektedir. Bilindiği gibi, 1990 yılında özelleştirme kapsamına alınmıştır, şu anda, yüzde 1,8'i İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında özelleştirilmiştir, satılmıştır.

Bu arada, bilindiği gibi, esas söz almama sebep olan HAVAŞ, özelleştirilmiştir; bunun yüzde 60'ını Park Holding-Turgay Ciner, Yazeks Firması olarak almış, maalesef, ödemeleri zamanında yapmamıştır, dört taksidine mahkeme kararıyla icra takibi yapılmaktadır.

30 Mart 1998'de, Türk Hava Yolları, Türk Hava Yolları Ortaklığı adı altında Avrupa'yla bir ortaklığa, gizli bir özelleştirmeye doğru süratle gitmektedir. HAVAŞ'taki özelleştirmede Swissair Firması, Turgay Ciner'le, Park Holdingle ortaklık halindedir, Türk Hava Yollarının Avrupa'da ortak olacağı şirket de İsviçre Swissair Firmasıdır; dolayısıyla, gizli bir özelleştirmeye doğru adım adım gidilmektedir.

Şimdi, bu ortaklıkla ilgili, Genel Müdürlükten aldığım metinden çok kısa bir iki başlık okumak istiyorum: Ortak amblem geliştirilecek, Türk Hava Yolları amblemleri kaldırılacak, ortak bürolar yapılacak, sedece uçaklar değil malzemeler birlikte alınacak, anlaşma, İsviçre kanunlarına göre yapılacak, anlaşmazlıklar da İsviçre kanunlarına göre çözülecek.

Şimdi, burada, bu şirket ortaklığında, Türk Hava Yollarının hissesi yüzde 20, Swissair Firmasının hissesiyse, Sabena ve Avusturya dahil olmak üzere, yüzde 60-70'e varmaktadır. Bir anonim şirkette, hisseler kimdeyse mal sahibi de o olduğuna göre, eğer bize Genel Müdürlükçe ifade edilen bu ortaklık işletmeye konulursa, Türk Hava Yolları da böylece özelleştirilmiş olacaktır.

Peki, ben, bugün, bunu, niye gündeme getirme ihtiyacını hissettim; bu sözleşmenin metni dikkatle takip edildiği zaman, devletin büyük bir zararı söz konusudur. Hal böyleyken, Türk Hava Yolları-ABD Eximbankla ve Boeingle bir protokol imzalıyor ve 1 milyar 39 milyon 339 bin dolarlık krediyle, 54 adet Boeing uçağı alınıyor; alınan bu uçaklar da bu yüzde 20'lik şirket ortaklığına dahil edilmektedir.

İşin vahameti, ya bu ortaklığı yapanlar şirket ortaklığının ne olduğunu bilmemektedir ya da yanlış bir yolda, istikamette gitmektedir. Eğer, bir gün, bu anlaşma, ortaklık anlaşması -işbirliğinden öte- bir holdingleşmeye dönüşür, anonim şirket haline gelirse, Türk Hava Yollarının büyük zarar göreceği kanaatindeyim. Ben, şimdiden ilgilileri uyarmak ihtiyacını hissediyorum.

Bilindiği gibi, dün, Sayın Başbakan, burada, kuzeninin hiçbir yerle ilgisi olmadığını söyledi. Bu uçak alımlarında, Yönetim Kurulunda, Sayın Başbakanın bacanağı ve özel avukatı, danışmanı da o Yazeks Firmasında; yani, HAVAŞ'ta Swissair'in danışmanlığını yapmaktadır. Kuzeni de, Mehmet Kutman...

Şimdi, ben, bu isimleri niye verme ihtiyacını hissettim; ortada bir işletme var bir işbirliği yapılıyor veya bir şirket kuruluyorsa, burada, Türk Hava Yollarının bütün imkânlarının iyi değerlendirilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Son cümlemi bitireyim Sayın Başkan.

Şimdi, dövizle yüksek faizle dışarıdan Eximbank kredisi kullanılacak, bu aldığımız kredilerle bir şirkete ortak olacağız ve şirket, o ülkenin kanunlarına göre yönetilecek, Türk Hava Yolları hiçbir söz sahibi olmayacak.. Ben, buradan, Türk Hava Yollarıyla ilgilenen Sayın Genel Müdür, Müsteşar, ilgili Ulaştırma Bakanı ve Başbakanın dikkatini çekiyorum. Millî bir mesele olduğu kanaatindeyim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

3.—Nevşehir Milletvekili A. Esat Kıratlıoğlu’nun, Nevşehir Havaalanıyla ilgili sorunlara ve alınması gerekli önlemlere ilişin gündemdışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’un cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, hava ulaşımı konusunda, Devlet Hava Meydanlarının durumu üzerinde, Sayın Esat Kıratlıoğlu'nun.

Buyurun Sayın Kıratlıoğlu. (DYP sıralarından alkışlar)

A. ESAT KIRATLIOĞLU (Nevşehir) – Sayın Başkan, öncelikle, bizim üzerimizde ana baba hakkı gibi hakkı olan tüm öğretmenlerimize, Öğretmenler Günü münasebetiyle, başta, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Türkiyemizde, bugün, 32 tane havaalanı stol ve konvansiyonel olarak, bitmiş durumdadır; devam eden ve bitme durumunda bulunan askerî havaalanları itibariyle de 10 tanesi sivil havacılıkta kullanılmaktadır. Diğer devam eden işler ise, Nevşehir Tuzköy, Samsun Çarşamba ve GAP Şanlıurfa Havalimanlarıdır. Askerî ve sivil havaalanı olarak 6 tanesinin, stol havaalanı olarak da 13 tanesinin yapımı devam etmektedir. Etüdü devam eden stol havaalanları ise 13 tanedir ve 24 tane normal havaalanı etüdü de devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, burada, geçen hafta pazar günü açılan Nevşehir Hava Meydanı hakkında sizlere kısa bir malumat arz etmek istiyorum: Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında Nevşehir Havaalanının yapılması derpiş olunmuştur; ancak, daha önce Türk Hava Kurumunun marifetiyle pırpır uçaklarının ineceği ve sertleştirilmiş zemin üzerine asfalt dökülmek suretiyle bir pist yapılmıştı; fakat, biz, Nevşehir'e mutlak surette büyük bir havalimanının yapılmasını hedef olarak almıştık. Bunun için de bütün gayretlerimizle bu işin içerisine girdik; ancak, daha önce bazı yerlerden Nevşehir Tuzköy'de havalimanı yapıldığı zaman peribacalarının bu gürülteden yıkılacağını ve doğanın tahrip olacağını ifade eden şikâyetler Devlet Planlama Teşkilatına intikal ettirilmişti. Bunun üzerine, biz, orada DLH'nın da iştiraki ile Nevşehir İl Özel İdaresi marifetiyle ilk stol havaalanının temelini 27.6.1994 tarihinde attık. Sonradan, peribacalarını yıkılma durumuna getirmeyeceğine dair ÇED raporu istendi Çevre Bakanlığından ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumuna; yani, TÜBİTAK'a müracaat etmek suretiyle buranın tetkikini istedik 10.7.1995 tarih, 4446 sayılı Kararla, eğer uçaklar Nevşehir-Avanos-Ürgüp üçgeni üzerinde uçmazsa peribacalarının yıkılmayacağını bildirdi ve dolayısıyla, İl Özel İdaresi marifetiyle temeli atılan bu havaalanının Ulaştırma Bakanlığına geçmesi sağlandı 25.4.1995 tarihinde.

Sonra, Yüksek Planlama Kurulunun 25.10.1995 tarih, 95/68 sayılı Kararıyla, İl Özel İdaresi marifetiyle yaptırılan bu havaalanının Devlet Hava Meydanlarına intikal etmesi sağlandı. Bundaki maksat şuydu: Devletin bütçesiyle yapıldığı takdirde çok uzun seneleri alacaktı; doğrudan doğruya Devlet Hava Meydanlarının bütçesiyle yapıldığı takdirde -Yüksek Planlama Kurulu kararıyla- kısa zaman içerisinde yapılması mevzubahisti; nitekim de öyle oldu ve bu durum, ileriye sarî olarak devam ettirildi.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Hava Meydanları, neticede, 18.12.1995 tarihinde -yönetim kurulunun kararında bulunan ifadeleri okuyorum- anahtar teslimi olarak burayı ihale etti; anahtar teslimi, götürü ve sabit fiyatlarla ihale etti.

Değerli arkadaşlarım, neticede, biz, bu havalimanının -yani, yapılmasını arzu ediyoruz ya- stol havaalanının dışına çıkmak mecburiyetindeyiz. Onun için, pist uzunluğunu 2 600 metreden 3 bin metreye çıkarmak ve taksirutu 238x24'e çıkarmak ve apron uzunluğunu da 240x120'ye çıkarmak suretiyle bir karar alındı; Devlet Hava Meydanlarının, 5.2.1997 tarih ve 278 sayılı Kararı ile böylece, burası havalimanı durumuna girdi. Bu, doğrudan doğruya, Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğünün Yönetim Kurulu raporunda aynen vardır. Havalimanı durumuna girdi ve bu havalimanı durumuna girmesi dolayısıyla, artık, yeniden bazı ihtiyaçların meydana gelmesi mevzubahisti.

BAŞKAN – Sayın Kıratlıoğlu, ek 1 dakikalık sürenizi kullanıyorsunuz.

A. ESAT KIRATLIOĞLU (Devamla) – Peki efendim.

Bunun için, değerli arkadaşlarım, bu limana uygun şekilde hareket edilmesi için, yine, eskiye atıf yapılmak suretiyle, 3.4.1998 tarih ve 38 sayılı, 7.9.1988 tarih ve 181 sayılı Yönetim Kurulu Kararlarıyla keşif artışı yapılmak suretiyle, buralar yeniden keşif artışı durumuna girdi ve bugünkü vaziyet sağlandı.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunların hepsi bu şekilde geçmiştir ve ben, burada, müteahhite teşekkür ediyorum; elinden gelen gayreti göstermiştir; ama, bir erken açılış yapılmıştır; önümüzdeki senenin nisan veya mayıs aylarında açılacaktı... Gerçi, turizm sezonuna yetiştirme durumu mevzubahisti; ama, bugün, şu anda, büyük uçaklar inemiyor ve büyük uçakların inmesi, ancak önümüzdeki ayın sonuna doğru mevzubahis.

Değerli arkadaşlarım, ben, burada, işin a'sından z'sine kadar bütün herşeyi huzurunuza getirdim.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kıratlıoğlu.

Gündemdışı sözü Hükümet adına yanıtlamak üzere, Ulaştırma Bakanı Sayın Arif Ahmet Denizolgun; buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Kıratlıoğlu, aslında, birtakım teknik açıklamalarda bulundular, bürokraside yapılmış olan birtakım çalışmaları aktarmaya çalıştılar, birtakım sayılar, birtakım tarihler verdiler ve konuşmalarının sonunda da, havaalanının erken açılmasıyla ilgili bir yorumda bulundular. Erken açılan havaalanımız sadece Nevşehir Havaalanımız değildir; ben birkaç ilave yapmak istiyorum. Biz, 10 havaalanını vaktinden önce bitirerek hizmete vermenin çalışmalarını yapıyoruz ve kısa süre içerisinde, bu 10 havaalanımızı, dedikleri gibi, hakikaten vaktinden önce, en güzel şekliyle, en son teknolojik yenilikleri ihtiva etmek kaydıyla, teknik terimleriyle söylemek gerekirse, vor ndb ILS cihazlarıyla ve dünyada bulunan en son sistemleri getirmek suretiyle hizmete sunuyoruz. Bunlardan bir tanesi de -kendilerinin bahsettiği gibi- Nevşehir Havaalanıydı; çünkü, Nevşehir'in çok büyük bir turizm potansiyeli var; 1 milyon civarında; nüfusunun en az birkaç katından fazla bir turiste hizmet etmesi dolayısıyla, Kapadokya bölgesine hizmet etmesi dolayısıyla, çok büyük ihtiyaç duyulan bir havaalanımızdı. Biz de bunu, ihtiyaçlarımızın ötesinde, gerekli önemi vererek, gerekli kaynak aktarımını yaparak, Ulaştırma Bakanlığı olarak, Devlet Hava Meydanları olarak, çalışmaları, en az altı yedi ay, bir seneye yakın bir hızla daha öne almak suretiyle... Çünkü, böyle büyük bir potansiyeli kaçırmak hiç kimsenin uhdesinde değildir ve dolayısıyla, kendileri de bizim yapmış olduğumuz çalışmaların ne kadar hızlı, efektif olduğunu bizlere ifade ettiler; kendilerine şükranlarımı arz ediyorum.

Sadece, bu havaalanını değil, bildiğiniz gibi, yine, 1999 yılı içerisinde açılması gereken Samsun'daki Samsun-Çarşamba Havalimanını da, aynı şekilde, çok büyük bir potansiyele hizmet verme ihtiyacından dolayı hızlandırdık. Buradaki değerli müteahhit arkadaşlarımızın, değerli çalışanlarımızın, Ulaştırma Bakanlığının değerli bürokratlarının, teknik elemanlarının yoğun çalışması dolayısıyla, bu havaalanımızı da, en kısa süre içerisinde -bir kaç hafta içerisinde- bir sene önceye çekmek suretiyle, en güzel teknolojileri kullanmak suretiyle, gerçekleştirdik.

Sayın Kıratlıoğlu'nun yine söyledikleri gibi, devlet bütçesiyle yapılamaz imajını da biz ortadan kaldırdık. Bazı havaalanlarımızı yap-işlet-devret modeliyle yapmak suretiyle -Atatürk Havalimanı bunların en büyük örneğidir- zamanından çok daha önce yapma şansına sahibiz.

Ulaştırma Bakanlığı, sadece hava meydanları değil, demiryollarında ve limanlarda da en rantabl olanları, en fizibl olanları seçmek suretiyle, en çok ihtiyaca en kısa zamanda cevap verecek havaalanlarını veya ulaşım birimlerini, en kısa sürede kullanıma vermek üzere çalışmalar yapmış, yap-işlet-devret modeli ve kaynak aktarımı ile 55 inci Hükümet, bazı işlerin, devlet bütçesiyle gerçekleştirilemez imajını silmek suretiyle ortaya koymuştur. Dünyanın şartları ne olursa olsun, ekonomik şartlar ne olursa olsun, biz, bunları, bu ekonomik negatif etkilerden etkilenmemek üzere, en kısa zaman içerisinde gerçekleştirmenin çalışmalarını yapıyoruz; bir tanesi de, şu anda bahsetmiş olduğumuz, geçen hafta hizmete verdiğimiz Nevşehir Havaalanımız. Sadece bununla kalmıyor, dediğim gibi 10 adet havaalanı en kısa süre içerisinde hizmete verilmeye çalışılıyor; 6-7 tanesi verilmiştir, bu birkaç havaalanımızda kalan son işlemler yapılmaktadır. Dediğim gibi, en son sistem seyrüsefer cihazlarımız kullanılmaktadır. Hatta, hava güvenliği, uçuş güvenliği de çok önem kazanmakta olduğu için, bu havaalanlarımızda çift kaplamalı dual sistem dediğimiz bir radar sisteminin de tesisi söz konusudur.

Tabiî, Nevşehir'den de bize çok büyük, yoğun baskılar vardı, bu havaalanımızın en kısa sürede açılmasıyla ilgili; çünkü, bildiğiniz gibi, 1999 turizm sezonuna hitap etmek istiyorsanız eğer, bu yıl, havaalanınızı, havalimanınızı hizmete vermek zorundasınız, ki, önümüzdeki yılın programına alınarak gerekli şekilde kullanılsın. Eğer, biz bunu üç beş ay geciktirmiş olsaydık, bu önümüzdeki yılı kaybederdik. Önümüzdeki yılı bir kayıp yıl olarak görme durumunu biz göze alamadık; dolayısıyla, bunun gibi birçok havaalanımızı da hizmete vermenin gururunu ve sevincini yaşadık hep birlikte tüm Nevşehir halkıyla birlikte.

Ardından, Kayseri'deki çok önemli bir terminal binamızı açtık; burada da çok önemli ihtiyaca cevap veriliyor. Yine, dün Adana'daki yeni terminal binamızı hizmete verdik; buradaki güvenlik önlemlerimizi de, birkaç hafta içerisinde en son sistem güvenlik cihazlarıyla donatarak, en güvenlikli havaalanlarımızdan bir tanesi haline getirdik. Dolayısıyla, ben sayın konuşmacı arkadaşıma, Sayın Milletvekiline buradan teşekkür ediyorum; 55 inci Hükümetin ve Ulaştırma Bakanlığının bazı konularda yapmış olduklarını, bir kere daha, bana tekrar etme fırsatını verdikleri için.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ABDULKADİR BAŞ (Nevşehir) – Sayın Başkan, ben de, Nevşehir Havaalanını bir sene önce açarak, Nevşehir turizmine, Türkiye turizmine hizmet veren 55 inci Hükümete teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun.

Diğer sunuşlara geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, sunuşlar oldukça uzun; sayın üyenin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:

B) Tezkereler ve önergeler

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Malta’ya gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1809)

20 Kasım 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 16 Kasım 1998 gün ve Kan. Kar: 39-06-278-98-749 sayılı yazımız.

Türkiye-Malta Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasını müzakere etmek üzere, 20 Kasım 1998 tarihinde Malta'ya gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Metin Gürdere'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine,uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

2.—Kuzey Kıbrıs TürkCumhuriyetine gidecek olan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1806)

20 Kasım 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 22 Kasım 1998 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

3. —Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1807)

20 Kasım 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 22 Kasım 1998 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Dördüncü tezkereyi okutuyorum:

4.— Kuzey Kıbrıs TürkCumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’a, dönüşüne kadar, Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1808)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

20 Kasım 1998

Görüşmelerde bulunmak üzere, 22 Kasım 1998 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun'un dönüşüne kadar, Ulaştırma Bakanlığına, Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu'nun vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Beşinci tezkereyi okutuyorum:

5.—Malta’ya gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkerenin işlemden kaldırıldığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1805)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

16 Kasım 1998

İlgi: 16 Kasım 1998 gün ve Kan.Kar: 39-06-278-98-749 sayılı yazımız.

Türkiye-Malta Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasını müzakere etmek üzere, 20 Kasım 1998 tarihinde Malta'ya gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın dönüşüne kadar, Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Metin Gürdere'nin vekâlet etmesi ilgi yazı ile uygun görülmüştü.

Devlet Bakanı Işılay Saygın, seyahatinin ileri bir tarihe ertelenmesi sebebiyle Malta'ya gidemediğinden, ilgi yazının işlemden kaldırılmasının, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Altıncı ve son tezkereyi okutuyorum:

6.—Avusturya’ya gidecek olan Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’a, dönüşüne kadar, Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun vekalet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkerenin işlemden kaldırıldığına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1810)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

20 Kasım 1998

İlgi: 16 Kasım 1998 gün ve Ken.Kar: 39-06-276-98-745 sayılı yazımız.

Görüşmelerde bulunmak üzere, 17 Kasım 1998 tarihinde Avusturya'ya gidecek olan Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun'un dönüşüne kadar, Ulaştırma Bakanlığına, Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu'nun vekâlet etmesi, ilgi yazı ile uygun görülmüştür.

Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun, işlerinin yoğun olması sebebiyle Avusturya'ya gidemediğinden, ilgi yazının işlemden kaldırılmasının, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İzmit'te SEKA'ya ait bir araziyi Ford Otomotiv Sanayii AŞ'ye bedelsiz vermek suretiyle, görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Başbakan Mesut Yılmaz ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez haklarında açılan (9/28) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

7.—(9/28) esas numaralı Meclissoruşturması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1811)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip seçimi için 19.11.1998 Perşembe günü saat 14.30'da toplanmış, kullanılan 14 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adı, soyadı ve seçim çevresi belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Nafiz Kurt

Samsun

Komisyon Geçici Başkanı

Başkan : Turhan Alçelik (Giresun) (8 Oy)

Başkanvekili : Bülent Tanla (İstanbul) (13 Oy)

Sözcü :Ertuğrul Eryılmaz (Sakarya) (14 Oy)

Kâtip : H.Avni Kabaoğlu (Rize) (14 Oy)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum :

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu ve 29 arkadaşının, İş Bankası tarafından bir işadamına ait firmalara usulsüz kredi verildiği iddialarının araştırılarak sorumlularının saptanması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/302)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yüzde 28'lik hissesinin Atatürk'ün mirasından oluşması nedeniyle, Cumhuriyet ve Meclisimizin kurucusunun sadece manevî değil, maddî bir emaneti de olan Türkiye İş Bankası A.Ş. hakkında basında, son aylarda giderek yoğunlaşan olumsuz haberler çıkmaya başlamıştır.

Alaattin Çakıcı ile ilişkileri ve Nesim Malki cinayetindeki doğrudan rolüyle ülkemizdeki çeteleşme oluşumunun, faili meçhul cinayetler zincirinin ve karapara trafiğinin önemli halkalarından biri olduğu ortaya çıkmaya başlayan ve dikkate değer bir ticarî geçmişi bulunmayan Erol Evcil'e, tüm bankacılık ilkeleri gözardı edilerek, İş Bankası tarafından 1994 yılından itibaren çok kısa sürede, Türk bankacılık tarihinin bir kişiye ve firmalarına sağladığı en yüksek tutarlı kredilerden biri verilmiş, inanılmaz boyutlarda, 150 milyon USD,. finansman sağlanmıştır.

Bankanın müfettişlerinin incelemelerine göre, banka istihbarat birimlerinin 1995 ve 1996 yılı raporlarında çok sayıda olumsuzluğuna değinilmiş olmasına karşın, Erol Evcil ve firmaları üzerindeki kredilerin artırılması sürdürülmüş, yeterli teminatlar alınmamış, ipotek ve rehin işlemlerinin bir bölümü gerçekleştirilmemiş ve firmaya banka iştirakleri aracılığıyla da usulsüz krediler kullandırılmıştır.

Anılan firmaların ödenmeyen TL kredileri Sermaye Hareketleri Talimatına aykırı olarak dövize dönüştürülmüş, teminattaki senetler iade edilerek yerlerine ekspertiz değeri düşük taşınmazlar üzerine yüksek tutarlarda ipotekler tesis edilmiş, teminattaki çekler işleme konulmadığından teminat değerini kaybetiştir. Erol Evcil'in Banka ile yaptığı 31.3.1997 tarihli sözleşmeye aykırı olarak 47,5 milyon dolarlık zeytinin 20 milyon dolarlık bölümü Bankaya teslim edilmemiş, 4 000 ton rehinli iplik şaibeli bir şekilde kaybolmuştur.

Müfettiş roparlarına göre, geri ödemelerde sorunlar çıkmaya başlayınca, teminat açığını gizlemek amacıyla kredilerin ana teminatı olan Balıkesir/Havran'daki Zeytin İşleme Fabrikasının değerini 60 milyon dolar daha yüksek gösteren ikinci bir ekspertiz raporu düzenlettirilmiş; fabrika, bu şişirilmiş değeri üzerinden iştira sözleşmesine konu edilmiştir. Ayrıca, İş Bankasının iştiraklerinden ANTDEMİR A.Ş.'nin faaliyet konusu alelacele değiştirilmiş, sermayesi artırılmış ve kredilerin bir bölümü bu şirkete kaydırılarak kâğıt üzerinde tahsil edilmiş gibi gösterilmiştir.

Dikkat çekici bir diğer husus ise, en büyük üye grubu İş Bankası personelinden oluşan BASİSEN Sendikası Başkanı ve Bankanın yüzde 45 hissesine sahip İş Bankası Munzam Sandığı yöneticisi sıfatıyla Banka Yönetiminde belirleyici bir ağırlığı olan Metin Tiryakioğlu'nun oğlu ve kredilerin yoğunlukla kullandırıldığı Bursa Şubesi Müdürü Mehmet Ertaş'ın kardeşinin Erol Evcil ile ticaret siciline yansıyacak aleniyette, EET Tekstil Konfeksiyon Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanı altında ortaklık kurmuş olmalarıdır.

Banka yönetiminin, sorumluları açığa çıkaracak ve cezalandıracak süreci başlatmak bir yana, konuyla ilgili ön raporu düzenleyen müfettişe, raporunu ortadan kaldırmak için çeşitli baskılar yaptığı, raporu değiştirmemesi üzerine müfettişi kızağa aldığı; kamuoyunun baskısı üzerine açılan, sadece Bursa Şubesi Müdürüyle ve anılan müdürün çok sayıdaki sorumluluklarından görece önemsiz biriyle sınırlı tutulan ceza davasının yetersizliği ve yanıltıcılığına karşı çıkan Marmara Bölge Hukuk Müşavirinin ise iş akdini feshettiği bilinmektedir.

Banka Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerine de ulaşan çeşitli ihbarlara karşın banka bünyesinde hâlâ soruşturma açılmadığı; ayrıca son gelişmelerin ışığında banka bünyesinde açılacak bir soruşturmanın olayın çete ve karapara boyutlarını aydınlatmada yeterli olamayacağı göz önünde tutularak, böylesine önemli tutarda ve geri dönüşü olanaksız bir kredinin çeşitli usulsüzlükler yapılarak verilmesi ve yine benzer usulsüzlükler yapılarak tahsil edilmiş gibi gösterilmesi sürecinin sorumlularının saptanması, bu sorumluların İş Bankası ve iştiraklerinde yol açtıkları tahribatın boyutlarının belirlenmesi, bu süreci başlatan ve gelişimine yol açan karanlık ilişkiler ağının ortaya çıkarılması için, yukarıdaki konuların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz.

Bu nedenlerle, Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1. Metin Bostancıoğlu (Sinop)

2. Ali Ilıksoy (Gaziantep)

3. Emin Karaa (Kütahya)

4. Hasan Gülay (Manisa)

5. Fevzi Aytekin (Tekirdağ)

6. Yalçın Gürtan (Samsun)

7. Mahmut Erdir (Eskişehir)

8. Fikret Ünlü (Karaman)

9. Mehmet Aydın (İstanbul)

10. Ali Rahmi Beyreli (Bursa)

11. Ali Günay (Hatay)

12. Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)

13. Necati Albay (Eskişehir)

14. Mehmet Yaşar Ünal (Uşak)

15. Çetin Bilgir (Kars)

16. Cihan Yazar (Manisa)

17. Tamer Kanber (Balıkesir)

18. Necdet Tekin (Kırklareli)

19. Erdoğan Toprak (İstanbul)

20. Erol Karan (Karabük)

21. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)

22. Mehmet Tahir Köse (İstanbul)

23. Ayhan Gürel (Samsun)

24. Osman Kılıç (İstanbul)

25. Bayram Fırat Dayanıklı (Tekirdağ)

26. Hadi Dilekçi (Kastamonu)

27. İbrahim Yavuz Bildik (Adana)

28. Halil Çalık (Kocaeli)

29. Mustafa Karslıoğlu (Bolu)

30. Teoman Akgür (Sakarya)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

2.—Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya ve 19 arkadaşının, yerel basının sorunları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/29)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu görevi niteliğinde hizmet veren yerel görsel ve yazılı basınımız büyük bir kriz içindedir.

Yerel basının içinde bulunduğu sorunların çözümüne katkıda bulunmak ve taşranın demokrasiye katılımını sağlamak için sorunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesinde ve tartışılmasında yarar görülmektedir.

Konuya ait gerekçe ekte sunulmuştur.

Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün ilgili hükmü gereğince yerel basının içinde bulunduğu sorunlarla ilgili genel görüşme açılmasını saygıyla arz ederiz. 19.11.1998

1. Tevhit Karakaya (Erzincan)

2. Lütfü Esengün (Erzurum)

3. Muhammet Polat (Aydın)

4. Kâzım Arslan (Yozgat)

5. Suat Pamukçu (Bayburt)

6. Nezir Aydın (Sakarya)

7. Ömer Vehbi Hatipoğlu (Diyarbakır)

8. Cemalettin Lafçı (Amasya)

9. Ahmet Dökülmez (Kahramanmaraş)

10. Sabahattin Yıldız (Muş)

11. Şeref Malkoç (Trabzon)

12. Necmettin Aydın (Zonguldak)

13. Naci Terzi (Erzincan)

14. Ramazan Yenidede (Denizli)

15. İsmail Özgün (Balıkesir)

16. Şinasi Yavuz (Erzurum)

17. Hüsamettin Korkutata (Bingöl)

18. Azmi Ateş (İstanbul)

19. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

20. Ömer Faruk Ekinci (Ankara)

Gerekçe:

Cumhuriyetin korunması, demokrasinin tüm kurum ve ilkeleriyle yerleşmesi için birtakım fizikî araçlardan ve güçten ziyade, düşünceye önemli görev düşmektedir. Sağlıklı düşüncenin gelişimiyse güçlü bir medyayla olmaktadır.

Öteki sektörlerde olduğu gibi, ülkemizde basın sektöründe bir merkeziyetçilik hâkimdir. Basında tekelleşme, iç barışın temel dinamiklerini olumsuz yönde etkilemektedir. Demokrasi ve cumhuriyetin yaşatılabilmesi için taşranın da katılımının sağlanması gerekmektedir. Bu ise güçlü yerel medyayla sağlanabilir.

Öte yandan, günümüz teknolojilerinde en hızlı gelişmenin iletişim alanında gerçekleşmekte olduğu bilinmektedir. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın, iletişimin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Gelişmelerden hızlı bir biçimde yararlanılmaktadır.

Ulusal düzeyde basın sektörü bir kısım sermaye çevrelerinin elinde tekelleşmeye yüz tuttuğundan, kamuoyu oluşumunda 4 üncü sıradan 1 inci sıraya çıkmış bulunmaktadır. Son birkaç yıldan beri, özellikle son birkaç ay esnasında basında el değiştirmeler bu düşüncemizi doğrulamaktadır. Ama, bütün bu olanlar basınımızın sorunu olmadığı anlamını taşımamaktadır. Basının sorunları vardır ve acilen çözüm beklediği bir gerçektir.

Ama, bir gerçek daha var ki, ulusal basının yanında, unutulan yerel basın, ayakta, hatta hayatta kalma mücadelesi vermektedir.

Yerel yazılı ve görsel basın, teknik alandaki hızlı gelişmelere ayak uyduramamaktadır. Çünkü, son derece kısıtlı, kendi imkânlarıyla yayınlarını sürdürme gayreti içindedirler.

Yerel basınımız devlet imkânlarından da yararlanamamaktadırlar. Halbuki, ulusal basına paralel olarak, yerel basının da desteklenmesi ve himaye edilmesi gerekmektedir. Bu, bir Anayasa gereğidir. Yerel basın, bu anayasal görevini yerine getirirken, o yörenin gözü, kulağı ve sesidir.

Tek tek kapanmaya ve faaliyetlerini tatil etmeye başlayan bu sektörün içinde bulunduğu sorunlar, sadece ekonomik de değildir. Ekonomik sorunların yanında, kültürel, etik ve düşünce yönünden sorunları vardır.

Birkısım yöneticilerimizin, bölgelerindeki basın üzerinde, âdeta, şiddet uyguladıkları bilinmektedir.

Yukarıda kısaca anlatılan gerçeklerin ışığında, bir kamu hizmeti yapan mahallî basınımızın sorunlarına eğilmenin zamanı gelmiştir. Mahallî basınımızın içinde bulunduğu sıkıntıları tespit etmek ve icra organına çözüm önerileri üretmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisine önemli bir görev düşmektedir. Anadolu insanı aktif şekilde demokrasiye katılımda bulunmak ve ulusal düzeyde sesini duyurmak için, sorunlarının tespitini ve çözümünü beklemektedir.

Mahallî basınımızın meselelerinin Yüce Meclisimizde ele alınıp, incelenmesi, müzakere edilmesi iki yönden yararlı olacaktır:

1. Bir taraftan, kendi meselelerini çözmek için çaba sarf ederken, öte taraftan, yerel sorunların çözümüne katkıda bulunan bu sektöre moral destek olacaktır.

2. Unutulmaya terk edilmiş izlenimine kapılmış bulunan yerel basının, zaten, çözümsüz olmayan sorunlarının çözümü için, hem kendilerine hem de icraya yol gösterilmiş olacaktır.

Her iki durumda da, hem ülkemiz hem basınımız büyük kazançlar elde edecektir. Sektörlerarası dengesizliklerin düzeltilmesine böylece yardımcı olunacaktır.

Yüce Meclisimizin, bir kere daha bu gerçeği görerek, yerel basınımızın sorunlarını gündemine alması ve bir genel görüşme yapması son derece yararlı olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerine alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Komisyondan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

8.—Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı’nın, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/392)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden ayrılmak istiyorum.

Gereğini bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

18.11.1998

Nurettin Kaldırımcı

Kayseri

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

9.—Şanlıurfa Milletvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/393)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Oranlarda meydana gelen değişiklik nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Eyyüp Cenap Gülpınar

Şanlıurfa

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

10.—Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/394)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Üyesi bulunduğum İnsan Hakları İnceleme Komisyonundan istifa ediyorum.

Saygılarımla arz ederim. 24.11.1998

Fatih Atay

Aydın

BAŞKAN –Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sunuşlar" kısmının 1 ilâ 4 üncü sıralarında, Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun, bazı milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarına ilişkin raporları vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

IV.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.—Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1616) (S. Sayısı :771) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 20.7.1998 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen, Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede'nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzca, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna, incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.10.1998 günlü raporuyla, halkı, din ve mezhep farklılığı gözeterek umumun emniyeti için tehlikeli olacak şekilde kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek suçu isnad olunan Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede hakkındaki kovuşturmanın, milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla, bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün, onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için, Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasının 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Ramazan Yenidede'nin beyanatını, siyasî faaliyet çerçevesinde değerlendiren Komisyonumuz, Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere, Yüksek Başkanlığa saygıyla arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2.—Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1644) (S. Sayısı :769) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.11.1998 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen, Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzca, İçtüzüğün 132 inci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna, incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.10.1998 günlü raporuyla sövme-hakaret suçu isnat olunan Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar, Komisyonumuza yazılı savunma vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz; bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün, onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için, Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Komisyonumuz, Gaziantep Milletvekili Mustafa Taşar hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

3. —Afyon Milletvekili Kubilay Uygun’un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1643) (S. Sayısı :770) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.10.1998 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen, Afyon Milletvekili Kubilay Uygun'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzca, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna, incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.10.1998 günlü raporuyla, meskûn mahalde tabanca ile ateş etmek suçu isnat olunan Afyon Milletvekili Kubilay Uygun hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz; bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün, onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için, Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasının 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Komisyonumuz, Afyon Milletvekili Kubilay Uygun hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere, Yüksek Başkanlığa saygıyla arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

4 üncü ve son raporu okutuyorum:

4.—İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur’un, yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporu (3/1612) (S. Sayısı :772) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 15.7.1998 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen, İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzca, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna, incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.10.1998 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanma suçu isnad olunan İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur hakkındaki kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur, Komisyonumuza gelerek sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla, bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün, onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için, Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Komisyonumuz, İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere, Yüksek Başkanlığa saygıyla arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu raporların hepsi de, kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine dairdir; on gün içinde itiraz olmadığı takdirde, bu raporlar kesinleşmiş olacaktır.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

V.—ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.—1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 malî yılı kesinhesap kanunu tasarılarının gündemdeki yeri, görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:144 Tarih: 16.11.1998

Danışma Kurulunca, aşağıdaki önerilerin, Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Salih Kapusuz Ülkü Güney

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Turhan Güven Ali Ilıksoy

CHP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

Öneriler:

1. 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1997 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması; bütçe görüşmelerine 8.12.1998 Salı günü saat 10.00'da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 10.00'dan 13.00'e ve 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması önerilmiştir.

2. Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre 2 konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 15'er dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

3. Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 16 turda ve 11 günde tamamlanması, 16 ncı turun bitiminden sonra bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.

4. İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

5. Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz ve yazılı olarak Başkanlığa verilmesi ve soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

6. Bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir); İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, Danışma Kurulu önerilerini ayrı ayrı, tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneriler:

1. 1999 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarıyla 1997 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması; bütçe görüşmelerine 8.12.1998 Salı günü saat 10.00'da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 10.00'dan 13.00'e ve 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar devam olunması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 15'er dakikayla sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3. Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin 16 turda ve 11 günde tamamlanması, 16 ncı turun bitiminden sonra bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin onaylanması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4. İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde her turda gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 30'ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması; kişisel konuşmalarda her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5. Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz ve yazılı olarak Başkanlığa verilmesi ve soru cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6. Bütçe görüşmelerinin sonunda, gruplara ve hükümete 45'er dakika süreyle söz verilmesi (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir); İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, Danışma Kurulunun diğer önerisini okutuyorum:

2.—(9/44), (9/45) ve (9/46) esas numaralı Meclis soruşturaması önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresi ile Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde kabul edilen Çarşamba ve Perşembe günleri 20.00 -24.00 saatleri arasındaki çalışmaların 25.11.1998 Çarşamba gününden itibaren yapılmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 145 23.11.1998

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Lütfü Esengün Uğur Aksöz

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Saffet Arıkan Bedük Metin Bostancıoğlu

CHP Grubu Başkanvekili

Nihat Matkap

Öneriler:

1. 10.11.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşimde okunmuş bulunan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkındaki (9/44) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 1.12.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

2. 10.11.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşimde okunmuş bulunan Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkındaki (9/45) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 7 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 1.12.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

3.13.11.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşimde okunmuş bulunan Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemek hakkındaki (9/46) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 1.12.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

4. Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde kabul edilen çarşamba ve perşembe günleri 20.00-24.00 saatleri arasındaki çalışmaların 25.11.1998 Çarşamba gününden itibaren yapılmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, Danışma Kurulu önerilerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

1. 10.11.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşimde okunmuş bulunan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer hakkındaki (9/44) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 6 ncı sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 1.12.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. 10.11.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşimde okunmuş bulunan Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkındaki (9/45) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 7 nci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 1.12.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3. 13.11.1998 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan ve 17.11.1998 tarihli 19 uncu Birleşimde okunmuş bulunan Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez hakkındaki (9/46) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 8 inci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmaması hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 1.12.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4. Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde kabul edilen, çarşamba ve perşembe günleri 20.00-24.00 saatleri arasındaki çalışmaların, 25.11.1998 Çarşamba gününden itibaren yapılmaması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Meclis soruşturmaları konusunda, yerleşik uygulamalarımız çerçevesinde, grup başkanvekillerinden rica ediyorum; her bir grup, konuşmacı olarak en çok 10 üyenin ismini, saat 16.30'a kadar Başkanlığa ulaştırırsa, biz burada kurayı çekeriz.

6 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin bir Başbakanlık tezkeresi vardır, okutuyorum:

III.—BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

11.—Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Tunceli ve Van illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.11.1998 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1812)

23.11.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23.7.1998 tarihli ve 586 sayılı Kararı uyarınca, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.11.1998 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 4.11.1998 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

A.Mesut Yılmaz

Başbakan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara, Hükümete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri; gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.

Görüşmelerin sonunda tezkereyi oylarınıza sunacağım.

Sayın Bakan, Hükümet adına şimdi mi konuşacaksınız?..

İÇİŞLERİ BAKANI KUTLU AKTAŞ – Sonra konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakan, Hükümet adına sonra konuşacaklarını belirttiler.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresi üzerinde Başkanlığa başvurmuş bulunan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Grupları adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Bekir Aksoy; şahısları adına, Sayın Kamer Genç.

İlk konuşma için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde, laik, demokratik cumhuriyetimizin harcında ve temelinde katkısı olan, payı olan, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün güvencesini oluşturan Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis Grubu adına, olağanüstü halin uzatılması vesilesiyle yapılmakta olan görüşmeler sürecinde sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Ülkemizin aydınlanma devriminin özverili, cefakâr öncüleri, laik cumhuriyetimizin, Atatürk devrimlerinin, çağdaşlaşmanın yılmaz savunucuları olan, güvencesini oluşturan sevgili öğretmenlerimizi, Öğretmenler Gününde, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün, dünlerden farklı bir ortamda, olağanüstü halin 33 üncü kez uzatılmasını görüşmekteyiz. Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van'da OHAL'in, Bakanlar Kurulu kararı gereğince, 30 Kasım tarihinden itibaren 4 ay daha uzatılması, tartışma konumuz.

Yıllardır, anaların bağrı yanık. 1984'ten günümüze, 14 yıldır, insafsız terör ortamında 30 bin yaşam söndü; ülkemizin bölünmez bütünlüğünü savunmak uğruna 5 bin gencimizi şehit verdik, 15 bin güvenlik mensubumuz yaralandı. Bu dönemde, bebesiyle, kadınıyla, öğretmeniyle, diğerleriyle 5 bin masum yurttaşımızın acımasızca katledildiğine şahit olduk.

Acımasız terör, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki çocuklarımızı yuttu. Şimdi, İtalya'da bir villada keyifli yaşam sürmekte olan bölücü terörün başı, çocuk yaştaki binlerce gencimizi kandırdı, kendi kanlı dünyasının içerisine çekti. Terör batağında 20 bin gencimizin yaşamları söndü.

Örgütün terör eylemlerinin önemli boyutta kontrol altına alındığı bir zaman kesitinde, bir aşamada, örgütün başı, önce Suriye'den Rusya'ya geçti, oradan da İtalya'ya geçerek bir villaya yerleşti.

Irkçı, bölücü terör örgütü, dağda önü tıkanan terör örgütü, anlaşılan, şimdi, platformu Avrupa'ya taşıyarak siyasallaşmak, meşrulaşmak arayışında. Bunu kabul etmek, İtalya'nın bu konudaki aymaz tavrını anlamak mümkün değil.

İtalya, taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin, hukuk devleti olmanın, NATO'da müttefikimiz olmanın gereklerini yerine getirmek durumundadır. İtalya, bölücü terör örgütünün başını hatırlı bir konuk olarak koruma altına almak yerine, Apo'yu, gerçek kimliğiyle; yani, bir uluslararası terörist kimliğiyle tutuklayarak, ya adil bir şekilde yargılamalı; onu yapmayacaksa, derhal Türkiye'ye iade etmelidir.

İtalya Hükümetinin bu yanlı tavrının olası etkisi altında kalarak, Galatasaray-Juventus maçını erteleyen Uluslararası Futbol Federasyonunu da kınamakta olduğumuzu, burada, zabıtlara geçirmek istiyorum.

Merkezi New York'ta olan İnsan Hakları İzleme; yani, Human Rights Watch Derneğinin, İtalyan Başbakanına yazdığı 21 Kasım 1998 tarihli yazısında -ki, bir kopyası, bazı arkadaşlarımız gibi bana da fakslanmıştır- Apo'ya sığınma hakkı ve mülteci statüsü verilmesini, PKK terör örgütü başı olarak, Apo'nun, yüzlerce masum insanın katledilmesinden sorumlu olduğunu, bu suçlar nedeniyle tutuklanarak yargılanması gerektiğini, şimdi, terörü reddetmesinin, işlemiş olduğu suçlar nedeniyle yargılanmasının engelini oluşturamayacağı; eğer, APO İtalya'da yargılanmayacaksa, kendisini yargılayacak bir ülkeye gönderilmesi öngörülmektedir. Müttefikimiz İtalya, eğer bizim sözlerimizi dinlemeyecekse, uluslararası itibarlı bir insan hakları derneği, kuruluşu olan Human Rights Watch Derneğini dikkate almasını, onun önerilerini uygulamaya koymasını, buradan salık veriyorum.

Değerli arkadaşlarım, terör ve her türlü şiddet, aynen işkence gibi insanlık suçudur. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi, terör, bir uluslararası afettir. Silah ve şiddet kullanarak, baskı uygulayarak hiçbir sorunun çözümlenemeyeceğini artık herkes bilmelidir.

Terörle mücadele etmek, terörün ve her türlü şiddetin kökünü kazımak, ülkenin bölünmez bütünlüğünü -1920'lerde, emperyalist güçlere karşı, her etnik köken ve inançtan yurttaşımızın ortak mücadelesiyle, Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde, kanla, canla çizilmiş olan- misakımillî sınırları içinde ulusal bütünlüğünü savunmak, yurtaşlarının can güvenliğini sağlamak devletin temel görevidir. Artık, ondört yıldır devam etmekte olan, ülkemizin içbarışını kanatan bu durum sona ermeli; artık, ülkemizde, ondört yıldır akmakta olan kardeş kanı dinmelidir; anaların, babaların acıları artık sona ermelidir.

Değerli arkadaşlarım, ancak, terörle mücadele, hukukun askıya alınmasının, keyfî uygulamalara geçilmesinin, insan haklarının ihlal edilmesinin gerekçesini oluşturamaz, oluşturmamalıdır. Hukukun üstünlüğü ve hukuk önünde eşitlik, çağdaş devlet olmanın olmazsa olmaz önkoşuludur. Hak arama yollarının, tüm yurttaşlarımız için eşit olarak sonuna dek açık tutulması, hukuk devletinin temel koşuludur. Her alanda, insan hakları ihlalleri sona ermelidir. Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engeller, duvarlar kaldırılmalıdır. Eğer bir af çıkarılacaksa, öncelikle bunlar için, düşünce suçları olarak tanımlanan suçlar için çıkarılmalıdır. İdam cezası kaldırılmalıdır; bunu burada belirtiyorum; ancak, bunu, İtalya, Apo'nun geri verilmesinin önkoşulu olarak belirttiği için vurgulamıyorum. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak, başta Ercan Karakaş arkadaşımın imzasıyla verdiğimiz bu konudaki yasa teklifi çerçevesinde, idam cezasının kaldırılmasını iki yıldır savunuyoruz, öngörüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ulus devlet ve çoğulcu demokrasi, birbirinin zıddı olan, birbirine terslik ve rekabet anlayışı içinde olan, birbirine karşıt kavramlar değildir; aksine, ulus devlet ve çoğulcu demokrasi, birbirlerini tamamlayan bir bütünlükle, içeriğine zenginlik katan kavramlardır.

Günümüzde, çağdaş devletin birçok özelliği vardır; ama, bir temel özelliği; çağdaş devlet, etnik kördür. Çağdaş devletin ırk tercihi olamaz, çağdaş devletin etnik tercihi olamaz; aynen, çağdaş devletin din tercihi olamayacağı gibi. Bu nedenle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Türküyle, bu ülkenin yurttaşı olma konumunda olan tüm insanlarımız, Lozan Antlaşması çerçevesinde azınlık statüsü içinde olan tüm yurttaşlarımız, bu ülkenin birinci sınıf yurttaşlarıdır ve çoğulcu demokrasi anlayışımız içinde, hepsi, devlete karşı eşit mesafede, eşit haklara sahip olma konumundadırlar.

Değerli arkadaşlarım, ulusal birliğin temeli, kan bağı değil, yurttaşlık bilincidir. Etnik farklılıklara ayrışımın ölçüsünü, ırkçı eğilimlerin kaynağını oluşturmamalıdır. Devlet, her kökenden tüm yurttaşlarına karşı eşit mesafede olmalı, hepsini, hoşgörüyle, kimlik ve kültürlerine saygıyla kucaklamalıdır. Laiklik ve etnik duyarlılıklara demokratik çözüm anlayışı, çok kimlik ve kültürlü toplumsal yapımızda içbarışımızın çimentosudur.

Değerli arkadaşlarım, yıllardır, her yıl, teröre karşı mücadele sürecinde 8-9 milyar dolar düzeyinde harcama yapmaktayız. Bu kaynağın en azından yarısını bölgesel kalkınma anlayışı içinde sosyoekonomik kalkınma amacı için yönlendirmediğimiz, aktarmadığımız sürece, bölgede, işsizliğin, geri kalmışlığın, eşitsizliğin kaynaklarını kurutmadığımız sürece, içbarışın yollarını döşeyebileceğimizi hiç kimse zannetmesin.

Cumhuriyet Halk Partisi, bölgede, gelişmişliğin, sefaletten kurtulmanın yöntemi olarak, PKK'nın terörüne karşı temel araç olarak ortaya koyduğu bölgesel kalkınma planı ile, yani, EKK ile, iktidarında, bölgenin sorunlarına temel çözümü sosyal ve ekonomik kalkınmayla getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, yıllardır, bölgede boşaltılmış olan 3 428 köy ve mezradan göç etmek zorunda bırakılan 400 bin yurttaşımızın dramı, artık, sona ermeli, mağduriyetleri, artık, giderilmelidir. Zorunlu göçle köylerindeki doğal yaşamlarından koparılan yurttaşlarımıza yaşam hakları sağlanmalı, çocuklarımız, terör batağına malzeme olmaktan kurtarılmalıdır. Bugün, Doğu ve Güneydoğumuzda 5 093 ilköğretim okulundan 2 022'si kapalıdır. Bugün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, köy sağlık ocaklarından, bölgedeki 832 sağlık ocağından 743'ü kapalıdır. Tüm iktidarlar, yıllardır, seçimden bugüne, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda öngördüğü, Meclis tarafından kabul edilen rapora karşın, rapor çerçevesinde öngördüğü tedbirleri uygulamakta ne yazık ki geri kalmışlar ve bölgede terörün yeşermesine dolaylı olarak, bir anlamda katkıda bulunmuşlardır.

1987 yılından günümüze devam etmekte olan OHAL, terörle mücadele etmeyi etkinleştirmek, daha güçlendirmek yerine, bölgede demokrasiyi sınırlamakta, hak ve özgürlükleri kısıtlamakta, hak arama yollarını tıkamaktadır. Bu nedenlerle, terörle mücadelenin aracı olmaktan çıkan, aksine, bölgede yurttaşlarımız arasında eziklik yaratan olağanüstü hal artık uzatılmamalıdır.

OHAL, artık kaldırılmalı, terörle mücadele kararlılıkla sürdürülürken, bölgede hukukun ve demokrasinin çıtası yükseltilmeli, tüm yurttaşlarımız devlet tarafından hoşgörü, eşitlik ve hizmet anlayışıyla kucaklanmalıdır. Ancak, burada bir gerçeğin de altını çizmek istiyorum; çetelerin, içgüvenliğin yozlaşmış unsurlarının ve feodal düzenin ağababalarının, karanlık işler için işbirliği yaptığı sürece, Susurluk'un hesabı hukuk önünde görülmediği sürece, birbirlerine tuzak kuran, birbirlerine silah çeken iç istihbarat yapıları devam ettiği sürece, Yeşiller ve benzeri gibi kiralık katiller, bu katilleri yukarıdan kukla gibi yönlendirenler serbest dolaştıkları sürece, bilinmelidir ki, OHAL'i istediğiniz kadar kaldırın ve isterseniz devam ettirin bölgede huzuru ve barışı sağlayamazsınız.

Bu nedenlerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, işsizliğe, eşitsizliğe, yoksulluğa ve sosyal devletin çökertilmesine "hayır" diyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, her türlü haksızlığa, keyfîliğe ve hukuksuzluğa "hayır" diyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölgede, halkımızı sömürmekte olan feodal düzene, onun rantlarını toplayan ağababalarına "hayır" diyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, uyuşturucu kaçakçılığına, mafyaya ve çetelere "hayır" diyoruz. Yıllardır sürmekte olan, iç barışın kalıcı bir yapıya dönüşmesine ne yazık ki olumlu katkı sağlamayan olağanüstü halin devamına "hayır" diyoruz.

Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bir başka konuya da tepkimiz var, içimize sindiremediğimiz bir konuya da "hayır" tavrımız var. Yıllardır birbirlerini suçlarken, dün, konu Yüce Divan kapısına dayandığı zaman birbirlerinin liderlerini veya her iki lideri birden aklayan yoz siyaset anlayışına, kirli siyaset anlayışına da "hayır" diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Özellikle, demokratik sol siyaseti ve siyasette dürüstlüğü savunduğunu sık sık dile getiren bir partinin bu aklama operasyonunda başrole soyunmuş anlayışını, sosyal demokratlar olarak ibretle izliyoruz.

Sözlerimi bağlarken, iki temel çağrıda bulunmak istiyorum: Birinci çağrım; Cumhuriyet Halk Partisi olarak evrensel sosyal demokrasinin ve uluslararası çağdaş hukukun değerlerini ortak paylaştığımız, Avrupalı kardeş sosyal demokrat parti genel başkanlarına seslenmek istiyorum. Genel Başkanımızın, size bir hafta evvel yazmış olduğu, basına yansımış olan ve içeriğinde PKK'nın bir terör örgütü olduğunu, bu örgüt başının da bir terörist olduğunu ve konunun, uluslararası hukuk çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerektiğini vurgulayan mektuba lütfen dikkat ediniz, katkı sağlayınız ve konunun çözüme taşınmasının ardında olunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İkinci çağrım ise, sevgili yurttaşlarımıza; bizi bugün izlemekte olan özellikle Batı Anadolumuza, özellikle temsilcisi bulunduğum İstanbul'da ve diğer büyük kentlerde yaşayan sevgili yurttaşlarımıza. Bölücü terör örgütünün başıyla ilgili olarak İtalya'nın izlemekte olduğu son derece haksız uygulamaya karşı olarak haklı tepkilerinizi ortaya koyarken, sizleri, hoşgörülü davranmaya, sağduyulu olmaya, provokatörlerin oyununa gelmemeye, ulusumuzun birlik ve bütünlüğünü bozmak isteyen kesimlerin oyununa gelmemeye, bu konuda dikkatli olmaya, bu konuda dikkatlerinizi çekmeye kendimi görevli sayıyorum, bu konudaki dileklerimi paylaşmanızı diliyorum. Yurttaşlarımızın içten ve samimî tepkilerini, vatanseverlik duygularını, hiçbir kimsenin, hiçbir radikal siyasetin istismar etmemesine, bunu iç siyasete malzeme haline dönüştürmemesine dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Kürdüyle, Türküyle ve diğer etnik kökene mensup tüm yurttaşlarımızla, Türkiye, bir bütündür; biz, hepimiz kardeşiz. Bölücü terör örgütünün varlığı veya o örgüt başının konumu, bu köklü kardeşliği, bizi, bir ulus yapan bu çok kültürlü yapımızı asla bozamaz.

Değerli arkadaşlarım, içbarışımızın temelini oluşturan bu eşitlik anlayışını, eşit yurttaşlık bağını, kardeşlik duygusunu tahrip etmek isteyenlere karşı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda katkısı olan Cumhuriyet Halk Partisinin mensupları olarak, milletvekilleri olarak, asla ve asla geçit vermeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, OHAL'in 33 üncü kez uzatılması önümüzde. Biraz evvel belirttiğim gibi, bir kez daha yineliyorum;artık yetti...

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, ek sürenizi kullanıyorsunuz. Lütfen, toparlayın.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Artık, sorunları, OHAL'i uzatarak değil, bu Yüce Meclis çatışı altında sorumluluk üstlenerek, sorunu tartışarak ve soruna, sosyal, ekonomik, demokratik ve diğer alanlarda da çözüm getirerek; ama, tabiatıyla, teröre ödün vermeyerek çözüm bulmalıyız.

Güneydoğu insanı, artık, bir güneşin doğmasını bekliyor. Ülkemizde, demokrasi ve barış güneşi er geç doğacaktır. Geneydoğu insanımızın kaderi, sosyal demokrasinin iktidarıyla er geç gülecektir. Biraz daha sabır diyorum. İçbarış ve demokratikleşme güneşi, 18 Nisanda Cumhuriyet Halk Partisi iktidarıyla er geç doğacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Aksoy; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Çorum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol Partisi adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bütün vefakâr, cefakâr öğretmenlerimizin bugününü kutluyorum; ayrıca, mesleği için en çok şehit veren, görevi için en çok şehit veren dallardan biridir; 130'dan fazla öğretmenimiz şehit olmuştur. Hepsini rahmetle anıyorum.

Sayın milletvekilleri, öğretmenlik, insan mühendisliğidir. Diğer mesleklerin hatalarının izalesi mümkündür ve mevziidir. Bir mühendis inşaat yapar, yıkılırsa, bunu izalesi mümkündür ve getirdiği zarar mevziidir; ancak, insan mühendisi olan, gencecik çocuklarımızı teslim ettiğimiz, onları eğiten, büyüten ve Türkiye'nin istikbalini hazırlayan öğretmenlerimizin yaptığı bir hatanın izalesi mümkün değildir.

Bunun için, bu mesleğin önemine binaen, devlet, gerek öğretmenlerimizin eğitiminde gerek malî ve sosyal haklarının en iyi şekilde verilmesinde, bu önemle orantılı olarak davranmak zorundadır. Öğretmenlerimize malî, sosyal hakların verilmesi sırasında, onların mesleğinin hiçbir meslekle mukayese edilmeden bu hususların dikkate alınması gerektiğine inanıyorum. Bu vesileyle, tekrar, öğretmenlerimizin bu mutlu gününü kutluyorum.

Muhterem arkadaşlarım, bugün, OHAL'in bir kez daha uzatılması için verilen Başbakanlık tezkeresini görüşüyoruz. OHAL ilan edildiğinde doğan çocuklar şimdi ilkokulu bitirdiler, halen uygulama devam ediyor. Hiçbir hükümet, yönetim, olağandışı bir yönetimle, olağanüstü bir yönetimle ülkesini idare etmek ne niyetindedir ne hevesindedir; ancak, zaruretler, bazen olağanüstü yönetimleri mecbur kılar. İşte, ülkemizin güneydoğusundaki zaruretler, o bölgede olağanüstü hal yönetimini mecbur kılmıştır ve bu, onbir yılı aşan süredir devam ediyor.

Bu zaruretler belli; hepimizce malum. Nedir; PKK terörü, bölücü terör, 1984'te iki ilçemizin basılmasıyla başlamış; kendilerine göre koydukları hedeflere ulaşmak için her türlü vahşeti, insanlıkdışı eylemleri ve yolları kullanmışlardır.

Nedir bu vahşet ve terör eylemleri:

Bunlar, 30 bin günahsız vatandaşımızı katletmişlerdir, bu uğurda 5 bin şehit vermişizdir.

Bunlar, bölgedeki bütün okulların büyük bir kısmını yakmışlar, bölgedeki insanlarımızı eğitimsiz bırakmışlar, insanların en doğal hakkı eğitim hakkından mahrum bırakmışlardır.

Bölgedeki sağlık ocaklarını, hastaneleri yakmışlar, bölge halkının sağlık hakkını yok etmişlerdir.

Bunlar, uyuşturucu kaçakçılığının beyni haline gelmişler, Ortadoğu'dan ve Afganistan'dan temin ettikleri uyuşturucuyu Avrupa'ya nakletmişler, insanlık suçu işlemişlerdir.

PKK, âdeta, modern köle ticareti yapar hale gelmiştir. Bunun manası da şu: Ülkeden, mülteci adıyla, çeşitli kanallardan Avrupa'ya götürdüğü insanları, orada kaçak işçi olarak çalıştırmaya başlamış; kaçak işçilerin hepsini, kendisine, âdeta, gelir kaynağı olarak tespit etmiş, bağlamış; bunlardan, ona karşı gelenleri derhal polise ihbar ederek, kaçak işçi diye yurt dışına gönderilmesini temin etmiştir. Modern köle ticareti yapıyor. Nihayet, bunlar, ekmeğini yediği, suyunu içtiği ülkeye ihanet etmişlerdir ve bunlar, soygunculuk yapmışlardır; herkesten, vergi adıyla pek çok para toplamışlardır.

Bunları, sadece, azılı katil, uyuşturucu kaçakçısı, soyguncu, insanlık suçu işlemiş süflî bir güruh olarak tarif etmek mümkün. Bu süflî güruhla mücadele ederken, bunların stratejik hedeflerini de bilmek gereklidir. Kendileri bu mücadeleyi yürütürken, kendilerine göre, sırayla 5 stratejik hedef tespit etmişlerdir:

Birinci kademede, ikili iktidar demişler; yani, gece eşkıyanın, gündüz devletin hâkim olduğu bir düzen. İlk başlangıçta bunu da temin ettiler, sağladılar.

İkinci kademede, kültürel özerklik demişler.

Üçüncü kademede, bulundukları bölgede otonomi demişler.

Dördüncü kademede federasyon demişler.

Beşinci kademede de bağımsız devlet demişler.

Bu meselenin çözümü için belki iyiniyetli ileri sürülen önerilerde dikkatli olunmalı, bunların hedeflerine bilmeyerek hizmet edici konuma düşülmemelidir; bu hedefler iyi algılanmalıdır.

Bu katil örgütün üç ayağı var: Birincisi, yardım ve yataklık edenler; ikincisi, dağ kadrosu; üçüncüsü, cephe dedikleri parti. Üç ayakla aynı yoğunlukta mücadele edilirse, netice verilir. Bunlarla sağlıklı mücadelenin, ciddî mücadelenin miladı da, 1992'de, 1993'te başlar. Bu yıllarda, devlet, yeniden, tehdit değerlendirmesi yapmıştır. Bu tehdit değerlendirmesinde, en tehlikeli ve en yakın tehdit olarak bölücü terör tespit edilmiş, konsept değişmiş, alan hâkimiyeti konsepti benimsenmiş ve o zamanki iktidarımız, siyasî iradesini güvenlik güçlerinin arkasına sonuna kadar koymuş, ülkenin bütün imkân ve kabiliyetlerini güvenlik güçlerimiz için seferber etmiş, Silahlı Kuvvetlerimizi modernize etmiş ve katil grubun üzerine gidilerek beli kırılmıştır.

Diğer yandan, bütün Avrupa'da, bunların durumunu anlatmak için âdeta bir seferberlik ilan edilmiş ve bunun ilk ürünü olarak da, 1993'ün sonlarında, Almanya'da PKK'nın yasaklanmasıyla netice alınmıştır.

Muhterem arkadaşlarım, burada, Hükümetin bir konuda, özellikle Kuzey Irak konusunda dikkatini çekmek istiyorum. Maalesef, şu anda, Kuzey Irak'ta inisiyatif kaybolmuştur. 1996 yılında bir Ankara süreci vardır. 1996 yılının yaz aylarında, Barzani ve Talabani arasında mücadele, çatışma başlamış, Ankara -o zamanki iktidar- olaya derhal el koymuş, inisiyatifi ele alarak, Barzani ve Talabani'yi Ankara getirmiş ve buna ek olarak da, o bölgede bugüne kadar çok önemli bir unsur olan, fakat dikkate alınmayan Türkmenleri de, resmî görüşmelerinin bir parçası olarak almıştır. Çeşitli anlaşmalar yapılmıştır. Burada, Kuzey Irak'ta faaliyet gösteren insanî yardım kuruluşları vardı. Bu insanî yardım kuruluşlarının pek çoğu yabancı servislerin ajanı durumundaydı. Buradan çıkarılmış, insanî yardım çalışmalarının Kızılay tarafından yapılması temin edilmiş, Türkmenler önemli bir unsur olarak ele alınmış -baştan söylediğim gibi- Barzani ile Talabani arasında ateşkesi temin eden unsur haline getirilmiş, çok ciddî adımlar atılmış ve Türkiye'nin inisiyatifinde Kuzey Irak'ta meseleler gelişirken bu inisiyatif birden kaybolmuştur. Şu anda inisiyatif Amerika'nın elindedir; orada yapılan anlaşmaları, biz lütfen çağırarak buradan öğreniyoruz. Türkiye, Kuzey Irak'ta inisiyatifi ele almazsa, PKK terörüyle mücadelede sonuçların akim kalma ihtimali vardır; onun için dikkatli olmak zorundayız.

Muhterem milletvekilleri, şimdi gelelim İtalya'daki bölücü terörürünün başı eşkıyaya: Maalesef, Hükümetin, Suriye krizindeki siyasî hedefsizliği nedeniyle bu adam İtalya'ya gitmiştir ve olay, hiç istemediğimiz, telaffuz dahi etmek istemediğim o siyasal sürece kaymıştır, girmiştir. Olan olmuştur bir kere. Bundan sonra, duygusallığın değil, aklın ve mantığın hâkim olduğu bir yapıda, bu katil sürüsünün ve başının kim olduğunu anlatmak hepimizin vazifesi olacaktır, olmalıdır. (DYP sıralarından alkışlar)

Bu adama siyasî kimlik izafe etmeye çalışan Avrupa bilmelidir ki, bu adam 30 bin kişinin katilidir, bu adam okulları ve hastaneleri yakarak, öğretmenleri katlederek, insanların en tabiî hakkı olan eğitim ve sağlık hakkını elinden alan bir katildir. Bu adam uyuşturucu kaçakçısıdır; Avrupa'yı ve Amerika'yı zehirlemektedir. Bu adam, modern köle taciridir. Bu adam soyguncudur. Böyle bir adama siyasî kimlik izafe etmek, yanlışa teslim olmaktır. Ayrıca, övündükleri Avrupa değerlerine, uluslararası akitlere, yeni NATO konseptine aykırı hareket etmektir. Bu çerçevede, inanıyorum ki, inanıyoruz ki, İtalya'da sağduyu hâkim olacak, bu çerçevede olayı değerlendirecek ve Türkiye'ye bu adamı iade edecektir. Edecektir; çünkü, terör, gittiği yeri yakar, gittiği yerde huzur bırakmaz. Kendileri bilirler...

Burada büyük milletime sesleniyorum: Bu olaylarda millî heyecanımız doruktadır, ayaktadır; ancak, gün, vakur ve sağduyulu olarak, tahrikçilere fırsat vermeden hareket etme günüdür. Bu devlet, bu millet, tarihi boyunca böyle birçok katil sürüsüyle mücadele etmiş ve netice almıştır, bundan sonra da böyle olacaktır, kimsenin endişesi olmasın.

Türkiye, Türk Milleti, birliği, dirliği ve bölünmez bütünlüğü için bu davada 5 şehit vermiştir. Bu şehitlerimizi burada rahmetle anıyoruz; onları gönüllerimize gömdük; gazilerimizi saygıyla anıyoruz.

Muhterem arkadaşlarım, Doğru Yol Partisi olarak olağanüstü halin bir müddet daha uzatılmasının zaruretine inanıyoruz ve uzatılmasını destekliyoruz. Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Mustafa Balcılar; buyurun efendim.

ANAP GRUBU ADINA MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerimizde devam etmekte olan olağanüstü halin dört ay daha uzatılması konusunda, Millî Güvenlik Kurulunun tavsiyesi doğrultusunda, Hükümetin göndermiş olduğu tezkere üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Bu arada, bugünkü Öğretmenler Günü dolayısıyla tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününün kutlu olmasını diliyorum.

Bu arada, konumuzla ilgili olarak, özellikle güneydoğudaki görevleri esnasında PKK terör örgütü tarafından şehit edilen öğretmenlerimizin yakınlarına başsağlığı diliyorum ve şehitlerimizi anıyorum.

Değerli milletvekilleri, 33 üncü kez uzatılması görüşülen bu olağanüstü halle ilgili olarak, çok uzun süredir -her dört ayda bir- Meclisin gündemine gelen bu uzatılma kararlarında, millî bir mesele olması dolayısıyla, Anavatan Partisi olarak, iktidarda ve muhalefetteki çizgimizi aynen devam ettirmişizdir. Özellikle muhalefet döneminde, hükümet ortaklarının bazılarının problem çıkarmasına, ret oyu vermesine rağmen, biz yine çizgimizi devam ettirmişiz; bu millî meselede, Millî Güvenlik Kurulunun da tavsiyeleri doğrultusunda uzatma kararlarını desteklemişizdir.

Hepimizce malum olduğu üzere, 1978'de bir dernek statüsüyle başlayan, ama, 1984'te, özellikle Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla silahlı eylemlerine devam eden ve uzun süre Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bölünmez bütünlüğüne karşı, bölücü terör örgütü, insanlarımızın canına kıymış, güvenlik güçlerimizden, sivil vatandaşlarımızdan 30 bine yakın insanımızın ölmesine sebep olmuştur. Bölgedeki insanların haklarını savunacağım derken, o bölgenin kalkınmasına mâni olacak şekilde, bölgedeki yatırımları engellemiş, yatırımları sabote etmiş, sağlık ocaklarını, okulları yakmış, yıkmış, eğitimi sabote etmiş ve bölge insanının eğitimsiz kalmasına sebebiyet vermiş, sağlık hizmetlerini alamamasına, özel sektörün bu baskı unsurundan dolayı bölgeye yatırım yapmasını engelleyerek, bölgenin geri kalmasına sebebiyet vermiş ve bu bölgenin kalkınması için kendilerinin ortaya koydukları tezleriyle ters düşmüşlerdir.

Burada, üzerinde durulması gereken konu, PKK adlı terör örgütü, 1984'ten itibaren, Kürt kökenli vatandaşlarımızın Türkiye Cumhuriyeti içerisinde mağdur edildiği, ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulduğu, dolayısıyla, bu insanlardan müteşekkil bir Kürt devletinin kurulması gayesiyle hareket etmek istemiştir; ama, burada, tenakuz vardır. Anayasamız, Türkiye'deki tüm vatandaşlarımızın -Kürdüyle, Çerkeziyle, Tatarıyla- Türkiye Cumhuriyetinin bayrağını kabul etmek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin misakımillî hudutları içerisinde bölünmez bütünlüğünü kabul etmek kayıt ve şartıyla, birinci sınıf Türk vatandaşı olduğu garantisini tüm vatandaşlarımızın bildiğini ve bunun aksine bir davranışın Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir döneminde uygulanmadığını burada ifade etmek istiyorum.

Türkiye'de, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına, şu veya bu ırktan veya milliyetten olması dolayısıyla, sen şu göreve gelemezsin veya sen özel sektörde şu işi yapamazsın denilmemiştir veya bu konuda yasaklar söz konusu değildir. Türkiye'nin en büyük işadamları, müteahhitleri Kürk kökenli vatandaşlarımızdır.

Yine, Türkiyemizde, Kürt kökenli vatandaşlarımız, her kademede -bürokrasiden tutun da politikaya kadar, milletvekillerinden, Meclis başkanlarından memleketi idare eden cumhurbaşkanları, başbakanlar, seviyesine kadar- istedikleri görevlere gelebilmektedirler. Dolayısıyla, Türkiye'de, ben, Kürt kökenli vatandaşların mağduriyetlerini gidereceğim tezlerinin zaten doğru olmadığını herkes bilmektedir; ama, Batı'ya, bunu, yeterince anlatamadığımız kanaatindeyim.

Yine, üzerinde durulması gereken noktalardan birisi, Kürt kökenli vatandaşların haklarını savunacağım diye ortaya çıkan bu bölücü terör örgütü, özellikle, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Kürt kökenli vatandaşlarımızın çok yoğun biçimde yaşaması dolayısıyla ve sivil vatandaşlarımıza yönelik terör ve katliamlarını en fazla bu bölgede devam ettirmesi dolayısıyla, en çok Kürt kökenli vatandaşlarımızı öldürmüştür, katletmiştir; beşikteki çocuğundan 80 yaşındaki ihtiyarına kadar katletmiştir. Bunu da, Türk vatandaşları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gayet iyi bilmektedir; ama, Batı'ya, bu da, yeterince anlatılamamıştır.

Yine, bölücü örgütün başı durumundaki Abdullah Öcalan, hepinizin bildiği üzere, Kürt kökenli değildir, Ermeni kökenlidir. Televizyonlarda izlediğimiz kadarıyla, gayri ciddî, baktığınız zaman, zekâ özürlü görüntüsünde olan, karnını kaşıyarak konuşan birisinin, dışarıdan birilerinin desteği, hele hele devlet seviyesinde birilerinin -ekonomik, lojistik, eğitim, istihbarat- desteği olmadan, böyle bir örgütü yönetebilmesi ve böyle bir örgütün eylemlerini planlayabilmesi, icraatlarını yapabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, olay, o kadar da basit bir Apo meselesi filan değildir; olay, dış kaynaklı, düşmanımız olan devletlerin de desteğiyle bugüne kadar gelmiştir.

Kürt, Türk, Çerkez, Tatar, Arap, Alevî, Sünnî, Türkiye Cumhuriyetinde Anadolu mozaiğini teşkil etmekteyiz. Hele hele Kürtlerle 2 bin yıldır et ve tırnak gibiyiz; kız alınmıştır, kız verilmiştir ve ilelebet de, Türkiye'de, bu bölücü örgütün tezlerini kabul edebilecek grupların olmayacağı inancındayız.

Değerli milletvekilleri, bölücü terör örgütünün özellikle silahlı eylemlere başladığı 1984'ten bu yana,güvenlik güçlerimiz ile sivil vatandaşlarımızdan 30 bine yakın insanımız şehit olmuştur. Bununla devletin mücadelesinde, cumhuriyet hükümetleri, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz başta olmak üzere, emniyet güçlerimiz, ellerinden geldiğince mücadele vermişlerdir. Buradaki mücadelenin, öncelikle terör örgütünün anlayacağı lisanla, onun 1 silahlısı varsa 5 silahlıyla, onun elindeki silahın daha moderniyle ve devletin bütün imkânları sevk edilmek suretiyle yapılması gerekiyordu ve cumhuriyet hükümetleri, bunu, başka yerlerden tasarruf etmek suretiyle dahi olsa, her türlü fedakârlığa, her türlü ekonomik ve diğer fedakârlıklara rağmen, bu imkânları, bu örgütle mücadele eden kuvvetlerimize, Silahlı Kuvvetlerimizin modernizasyonu, emniyet güçlerimizin ekonomik ve özellikle silah yönünden modernize edilmesi suretiyle vermiştir.

Burada, millî bir mesele olması dolayısıyla politika yapmak istemiyorum; ama, zaman zaman, özellikle 1991'den evvel, Anavatan Partisinin tek başına iktidar olduğu dönemde bu olayın üzerine yeterince gidilmediği şeklindeki iddialara katılmıyorum. O tarihte, Anavatan Partisi İktidarı döneminde olayın üzerine ciddiyetle gidilmiştir ve daha sonra iktidara gelen hükümetler, o gün alınan tedbirlere ilave olarak hiçbir tedbir alamamışlardır. O tarihte Olağanüstü Hal Bölge Valiliği sistemine geçilmiş ve o tarihteki muhalefet partileri demişlerdir ki; "Biz iktidar olursak, bunu kaldıracağız." O tarihte, bu olayın, teröristle dağda bayırda mücadele edebilecek şekilde eğitilmiş, hem daha az şehit verme hem de etkili mücadele açısından, gerek jandarmada gerek emniyette özel timlerle yapılması gerektiğini ifade etmişiz ve bunları kurmuşuz. O tarihteki muhalefet partileri demişler ki: "Bu, yanlıştır; biz iktidar olursak, bunları kaldıracağız." Keza, koruculuk sistemine "yanlıştır; biz iktidar olursak, kaldıracağız" gibi tenkitler yapılmıştır.

Burada tekrar söylemek istiyorum; politika yapmak için söylemiyorum; ama, bir haksızlığı gidermek için söylüyorum: Bunları tenkit edenler, 1991'den itibaren işbaşına geldikleri zaman, o tarihte bizim aldığımız tedbirlere ilaveten, hiçbir tedbir getirememişlerdir. Koruculuk sisteminde yanlışlıklar vardır; binlerce insan, ellerinde en modern silahlar, amir yok, memur yok, organize değiller... Bu hataların giderilmesinden yanayız; ama, kaldırılamamıştır; çünkü, yapılan işin doğru olduğuna inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabiî ki, silahlı mücadelede yapılması gereken... Bizim bir sloganımız vardı: Sivrisineği öldürmekle çözüm bulamazsınız, bataklığı kurutmak gerekir. Burada, bataklığın kurutulması olayında, olayın sosyal, ekonomik yönleri vardır. Eğer, siz, o bölgedeki insanın fert başına düşen millî gelirini artıramazsanız, işi olmayan, aşı olmayan insanın çok daha kolay bir şekilde PKK'ya kayabileceğini kabul etmek durumundasınız.

Yine, bölgedeki yatırımlar konusunda, dünyanın en büyük yatırımlarından birisi olan GAP Projesine bütün cumhuriyet hükümetleri destek vermiştir; ama, GAP Projesine, Anavatan İktidarları döneminde çok daha büyük destek verildiğini burada ifade etmek istiyorum.

Bu arada, özellikle 55 inci Cumhuriyet Hükümetimiz döneminde, bölgedeki teşviklerin artırılması suretiyle, özel sektörün de buralara yatırım yapması konusunda, vergi muafiyetinden tutun da, özellikle 10'dan fazla işçi çalıştıran yatırımcıların sigorta hissesinin devlet tarafından karşılanması türünde imkânlar sağlanarak, elektrik giderlerinin yüzde 50'sinin devlet tarafından...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Hiçbir şey yapılmadı orada...

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Kanun çıkarılmış; uygulama yapılıyor, yapılacak, devam ediyor... Özel sektör yatırım yapmıyorsa, özel sektörün belli bir mantalitesi vardır, onun daha başka altyapıları vardır, yolların yapılması lazım, daha başka yapılacak ilave işler vardır. O bölgeye yatırımcının gelebilmesi için, bugünkü güvenin daha da üst seviyelere çıkarılması lazımdır; ama, şu andaki sağlanan güven ortamında, yatırımcılar yavaş yavaş o bölgeye gitmeye başlamışlardır. Bunu, millî bir politika olarak görerek, bu güven ortamını daha yüksek seviyelere çıkarmamız halinde, özellikle o bölgenin insanı olmasına rağmen, Eskişehir'de, İstanbul'da yatırım yapan yatırımcıların o bölgeye daha fazla gideceği kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, terörle mücadelede, tabiî ki, bu örgütün silahını, vesairesini alabilmesi konusunda en büyük kaynaklardan bir tanesi uyuşturucudan elde edilen gelirdi. Bir partide 70-80 trilyon civarında paraların döndüğü bir uyuşturucu trafiğinin geçtiği Türkiye'de, Afganistan'dan başlamak üzere; bu Hükümet döneminde, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti döneminde, özellikle birbirlerini taşeron olarak kullanan, bazen PKK'nın çeteleri taşeron olarak kullanması, bazen çetelerin PKK'yı taşeron olarak kullanması suretiyle yapılan uyuşturucu kaçakçılığına, Hükümetimizin çetelerle mücadele konusundaki başarısı da PKK'nın gelir kaynaklarını kesme konusunda etkili olmuştur. Özellikle, bu yıl içerisinde Avrupa'da yakalanan toplam uyuşturucunun yüzde 60'ına, dünyada yakalanan uyuşturucunun da yüzde 40'ına tekabül eden miktarının Türkiye'de yakalanmış olmasını düşündüğünüz zaman, bu paraların, bu kadar büyük rakamdaki paraların PKK'ya gitmeyişi, PKK terör örgütünün, ekonomik yönden, lojistik desteğinin kesilmesi yönünden, PKK'nın çökertilmesinde etkili faktörlerden bir tanesidir.

Burada. yine 55 inci Cumhuriyet Hükümeti döneminde, emniyet güçlerimizin önünün açılması, kendilerine hiçbir siyasî veya şahıs baskılarının yapılmayacağı garantisinin verilmesi suretiyle yapılan bu uyuşturucuyla mücadeledeki başarıya ilaveten faili meçhul cinayetler olayında da bu Hükümetin başarılı olması, yine, uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesindeki etkili unsurlardan bir tanesidir. Kumarhanelerin kapatılmış olması, karaparayla ilgili gerekli kanunun çıkarılmış olması, keza, bu konuda, PKK'ya menfi yönde, PKK'nın aleyhine, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin lehine etkileri olan icraatlardır. Bu icraatları, siz, dışpolitikada yapacağınız başarılarla desteklemediğiniz takdirde, bunların komplike bir şekilde yapılmaması halinde, bir tanesinin eksik yapılması halinde başarıda biraz azalma olacaktır.

55 inci Cumhuriyet Hükümeti -bütün cumhuriyet hükümetlerinin, kademe kademe bu işin çözümünde gayretleri, emekleri vardır- bunların hepsine ilave olarak, bu dediğim konuların hepsindeki başarıları dolayısıyla, netice itibariyle, devlet politikası olarak, Cumhurbaşkanından Silahlı Kuvvetlerine, Başbakanına kadar, altyapı yapılmış ve Suriye'ye denilmiştir ki: " Ey Suriye, sen, bölücü terör örgütünü ve onun başındaki adamı saklayan devletsin. Daha evvelden de biliyorduk; ama, hep yalanlıyordun. Bu adamı bize teslim edeceksin; gerekirse savaşırız." Tabiî, burada, sizin, sadece silahlı güç kullanmak suretiyle bu korkuyu verebilmeniz ve Apo'nun Suriye'den çıkmasını sağlayabilmeniz de mümkün değildir. Burada, dostlarımıza, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, vermiş oldukları desteklerden dolayı teşekkürlerimi -gerek Anavatan Partisi adına gerek şahsım adına- ifade etmek isterim. Zaman zaman tenkit ettiğimiz Amerika'nın, belki bu olayda kendi şahsî menfaatları da olabilir, hiç beni ilgilendirmez; ama, sonuna kadar dışpolitika olarak bizi desteklemesi, Apo'nun Suriye'den çıkmasını sağlamıştır.

Birilerinin, bunu, basit bir işmiş gibi veya küçümseyerek ifade etmelerini de doğru bulmuyorum; şimdiye kadar becerilemeyen bir olay becerilmiştir. Bu konuda görev alan ve etkisi olan, başta Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere, güvenlik güçlerimize ve bu konuyu destekleyen herkese burada şükranlarımızı ifade etmek istiyorum.

Abdullah Öcalan, Moskova'ya, oradan da İtalya'ya geçmiştir. Tabiî, olayı, siyasî yöne kaydırma gayretleri vardır. Türkiye Cumhuriyetinde, iktidarıyla, muhalefetiyle, her kesimiyle, Apo'nun Türkiye'ye getirilmesi, yargılanması, 30 bine yakın insanımızın kanının karşılığında yargılanarak cezasını bulması hepimizin arzusudur. Bu konuda, iktidarda da olsak, muhalefette de olsak, tutumumuzu bu yönde devam ettireceğimizi ve bu konuda her türlü desteği millî bir politika olarak vereceğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar bu davada şehit olmuş bütün vatandaşlarımıza, Silahlı Kuvvetler mensuplarımıza, korucularımıza ve güvenlik güçleri mensuplarımıza Allah'tan rahmet diliyorum; gazilerimize uzun ömür diliyorum; şehitlerimizin yakınlarına başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Balcılar, son dakikanız...

MUSTAFA BALCILAR (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Türkiye Cumhuriyetinin bekası için şehit olmuş bu insanlarımızı, hep gönlümüzde, kalbimizde yaşatacağımızı burada ifade etmek istiyorum.

Olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili getirilen bu tezkereye, Anavatan Partisi Grubu olarak müspet rey vereceğimizi ifade ediyorum; çünkü, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik; terör örgütü dağılmış durumdadır; başı, çırpınışlar içerisinde sığınabileceği bir ülke arayışındadır. Bu dönemde, terör örgütünün kalıntılarının daha rahat temizlenebilmesi ve kökünün tamamen kazınabilmesi için olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasının faydaları vardır.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Balcılar.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Cemil Tunç; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AHMET CEMİL TUNÇ (Elazığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde uygulanan olağanüstü halin dört ay daha uzatılması konusundaki Hükümet tezkeresi üzerinde, Fazilet Partisinin görüşlerini, düşüncelerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Diğer arkadaşlarım gibi, ben de -bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü- bütün öğretmen arkadaşlarımın, bütün eğitim camiasının Öğretmenler Gününü kutluyorum; bu vesileyle, görevleri başında teröristler tarafından şehit edilen öğretmenlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum ve temenni ediyorum ki, bu gün münasebetiyle, zor şartlarda görev yapan öğretmenlerimiz, bir kez daha hatırlanır, özlük haklarında ve ücretlerinde iyileştirme yapma imkânı bulunur.

Değerli arkadaşlarım, bugün 33 üncü defadır olağanüstü hali görüşüyoruz; 32 defa Yüce Meclisin huzuruna gelmiş, müzakere edilmiş ve uzatılmasına karar verilmiştir. Olağanüstü hal, ilk defa, 14 Temmuz 1987 tarihinde Meclisin gündemine gelmiş; aynı toplantıda, OHAL Valiliği de ihdas edilmiştir; o gün bugün bu uygulama devam etmektedir. 1978'de bu bölgede uygulanan, olağanüstü hal uygulamasının bir benzeri olan, sıkıyönetimi de hesaba katarsak, yirmi yıl önce bölgede doğan çocuklar, olağan olmayan bir yönetimde büyümüş; kimisi eğitim alamamış kimisi yanlış tercihlerle karşı karşıya kalmış, kimisi iş bulamamış kimisi de kötü kaderine, sağına soluna küskün hale gelmiştir. Yirmi yıl... Koca bir ömür... Yoğun terör olaylarının yaşandığı bu bölgede, yirmi yıl sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulanmış da ne olmuş; PKK'nın uyguladığı terör sonucu, 30 binin üzerinde insan hayatını kaybetmiş -şehit askerlerimize, polislerimize ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum- 3 binin üzerinde köy boşaltılmış, yakılmış, yıkılmış; okul çağındaki yüzbinlerce gencimiz eğitimsiz kalmış; milyonlarca insan göçe maruz kalmış; binlerce dekarlık orman alanları yakılmış, hayvan varlığı tamamen yok olmuş; yaylalara çıkma yasağı gelmiş; binlerce faili meçhul cinayet işlenmiş; binlerce dönüm arazi ekilip biçilememiştir. Hak arama yolları, zaman zaman tamamen tıkanmış; hak, hukuk, adalet, sevgi, barış kavramları, insanlar arasında, neredeyse unutulmaya yüz tutmuştur. İnsan hakları ihlalleri, OHAL bölgesinde zaman zaman doğal hale gelmiş; sefalet, fakirlik, işsizlik, gurbet, bölge insanının beraber yaşamaya mahkûm olduğu bir kader haline gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bölge insanının tek geçim kaynağı hayvancılık ve ziraattir. Yaylalara çıkılamayınca, doğal olarak hayvancılık yapılamaz hale gelmiş; bu terör ortamında, ziraat de, doğal olarak, yapılamamıştır. Ekonomik hayat tamamen altüst olmuştur. Bazı merkezlerde bulunan fabrikalar da özelleştirilince, hayat, bölge insanı için âdeta çekilmez hale gelmiştir.

Bölgeye, doğru dürüst, on beş yıldır öğretmen gönderilememiş, doktor gönderilememiş, kamu hizmetleri yerine getirilememiş ve doğru dürüst yatırım yapılamamıştır; âdeta, politika olarak, her şey teröre endeksli hale getirilmiş "terör bitsin sonra hizmet gelir" anlayışı egemen olmuş ve terör bitmeyince yatırım da gitmemiştir.

Âdeta, baskıdan, yoksulluktan, sefaletten, işsizlikten yaşanmaz hale gelen bölgeden büyük şehirlerin varoşlarına göçler başlamış, sağlıksız bir sosyal ve fizikî yapı bu şehirlerimize de bölgenin sıkıntılarını taşımıştır.

Biz, zorunluluktan dolayı köy boşaltılmasını mazur karşılayabiliriz. Terörü önlemek, insanların mal ve can emniyetini sağlamak için insanların yurtlarından göç etmelerini de anlayabiliriz. Ancak, bu insanlar yerlerinden yurtlarından çıkarıldıktan sonra, sosyal devletin, görevini yapması gerekirdi. Ne yazık ki, bu insanlarla ilgili hiçbir şey yapılamamıştır. Bu göç eden insanlar, yurtlarına dönünceye kadar toplu yerlerde iskân edilebilirlerdi -nitekim, Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen soydaşlarımıza böyle bir uygulama yapılmıştı- veya gidecekleri yerlerde hazine arazileri tahsis edilmek suretiyle, kısmen de olsa, yaşamları kolaylaştırılabilirdi veya geri dönmeleri mümkün değilse, arazileri istimlak edilebilir, istimlak bedelleri ödenir, yeni bir hayata başlamaları da temin edilebilirdi veya bu vatandaşlara, gittikleri yerlerde köylerine dönünceye kadar, belli bir ücret ödenebilirdi; ancak, bunların hiçbiri yapılamadı. Göçe maruz kalan vatandaşlar kaderleriyle başbaşa bırakıldılar. Bu insanlar da, ne yazık ki, terk edilmişliğin, yalnızlığın, kendi ülkesinde muhacir olmanın psikolojisiyle başbaşa kaldılar. Gittikleri yerlerde bu insanlara şüpheyle bakıldı, zaman zaman, potansiyel suçlu gibi görüldüler.

OHAL bölgesinde, insanlar, alışık olmadıkları yaptırımlarla karşı karşıya kaldılar; bir yerden bir yere gitmek işkence halini almıştı; yollardaki kontroller vatandaşları bıktırmıştı. Hâlâ, bugün bile, Van-Başkale arasındaki kontrol saatler almakta, canlı hayvan taşıyan kamyonlar çok uzun süre beklemek zorunda kalmaktadırlar. Terörle mücadele yürütülürken, zaman zaman, suçsuz vatandaşların, haksız yere kötü muamelelere maruz kaldıkları haberleri, yaygın bir şekilde, gazete sayfalarında yer alıyordu; köylere, gıda, kontrollü bir şekilde verilmekte; bu ise, kışın ulaşımı olmayan, yolu olmayan, şehir merkezlerine uzak olan köyler için büyük bir sıkıntı kaynağı olmaktaydı.

Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hal öyle takdim edildi ki, sanki, OHAL dışında, terörle mücadelenin başka bir yolu yoktur. Oysa, hadiseye başka bir perspektiften, objektif, önyargısız baktığımızda, durumun böyle olmadığını çok daha kolay anlayabiliriz. Bugün, OHAL bölgesi dışındaki bazı illerde de terörle mücadele yapılıyor; demokratik rejim içerisinde, hak ve özgürlüklerin kullanıldığı düzenlerde de, pekâlâ, mücadele yapılabilir. Terörle mücadele için olağanüstü hal vazgeçilmez tek şart değildir.

Kaldı ki, oniki yıl gibi, çok uzun bir süre uygulanan OHAL'in, uzadıkça, faydadan ziyade, terörle mücadelede etkinliğini kaybedeceği de muhakkaktır. Sadece Türkiye terörle mücadele etmiyor; dünyanın birçok ülkesinde terörle mücadele ediliyor; ama, hiçbir ülkede bu kadar uzun süre OHAL uygulanmamış, ülkenin bir bölgesinde yaşayan insanlar haklardan, hürriyetlerden mahrum edilmemiş, olağan olmayan bir rejimde yaşamaya mahkûm edilmemişlerdir.

Terörle mücadele, sadece güvenlik tedbirleriyle yapılacak bir mücadele de değildir; bunun yanında, sosyal ve ekonomik tedbirler devreye girmeliydi; ancak, bunlar, tamamen ihmal edilmiş, hatta, zaman zaman engellenmiştir.

O halde, terörle mücadele yapılırken, bu rejimin getirdiği olumsuzlukları, kanunsuzlukları, keyfî idareyi görmezlikten gelemeyiz.

Bugün, Türkiye'nin gündemini meşgul eden olayların kaynağına baktığımızda, bunda, OHAL'in vebalini de görmek mümkündür. Çetelerin kaynağına bakıyoruz, temeli, olağanüstü hale, olağanüstü hal bölgesine dayanıyor; silah kaçakçılarına bakıyoruz, yine bu bölgede cirit atıyorlar; uyuşturucu kaçakçılarına bakıyoruz, yine bu bölgede bunları görüyoruz; faili meçhul cinayetler, yine bu bölgede.

Değerli arkadaşlarım, OHAL, bölgede, artık, bir sektör olmuştur; hak, hukuk, adalet yerine, tek geçer akçe, güçtür. Koruculuk sisteminin de getirdiği birçok yanlışlığı ayrıca saymaya gerek duymuyorum.

Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hal, tabiî ki, anayasal bir uygulamadır. Anayasamız "bu uygulama, şiddet ve terörün yaşandığı bölgede altı ayı geçmemek üzere, halkın güvenliği, mutluluğu ve huzuru için uygulanır"diyor. Eğer, OHAL, halkın güvenliği ve huzuru yönünde fonksiyonunu yitirmişse, uygulamada ısrar etmenin bir anlamı yoktur. Bugün, OHAL, artık, etkinliğini kaybetmiştir.

Aslında, bölgedeki olağandışı uygulama, tarihimizde bu bölgede uygulanan ilk uygulama da değildir. Takrirî Sükûn Kanunu bir zamanlar uygulanmış, bir zaman gelmiş Mecburî İskân Kanunu uygulanmış, bir zaman gelmiş başka kanunlar uygulanmış; bugün de olağanüstü hal uygulanıyor.

Dileriz ve umarız ki, silahlı terör, şiddet biter; OHAL uygulaması biter, bölgede yaşayan kardeşlerimiz de sıkıntıdan kurtulmuş olurlar. Öyle inanıyoruz ki, gelinen noktada silahlı terör, şiddet, etkinliğini artık kaybedecektir, lokal bir hale gelecektir. PKK eylem yapamaz, halkımız güven ve huzur içinde normal yaşamına döner; ama, devletin, bölgede uzun yıllardan beri açılan yaraları hızla sarmak için yoğun bir gayretin içinde olması gerekir. Öncelikle, köye dönüş projesi çok sağlıklı ve seri bir şekilde uygulanmalı, insansızlaştırılan köyler yeniden imar edilmeli, söndürülen ocaklar yeniden yakılmalı; köye dönen vatandaşlara hayvanlar verilmeli, faizsiz krediler temin edilmeli, sadece tüketen durumda olan bölge, yeniden, üretken bir hale getirilmelidir. Normal demokratik hukuk devletinde uygulanan güvenlik önlemleri alınmalı, devlet ve bölge insanı arasında mevcut güvensizliği ortadan kaldıracak insanî uygulamalara öncelik verilmelidir. Bölgede görev yapan kamu görevlilerinin orada yaşayan insanlara, insanların inancına, âdetlerine, giyimine, diline saygılı olması sağlanmalıdır. Unutmayalım ki, bizi birbirimize bağlayan, manevî bağlarımız ve ortak değerlerimizdir.

Şimdi, bunu ifade etmişken, böyle bir gazete kupürünü göstermek istiyorum: "İzmit'te Bir Cezaevi: Koceli Üniversitesi." Rektör bir genelge yayımlıyor ve diyor ki: "Buraya gelen öğrencilerin anneleri, babaları, kardeşleri bahçeye kılık kıyafetleri eğer uygun değilse, giremeyeceklerdir." Yani, biz, bir tarafta, bütün bu uygulamalara, sıkıntılara, Türkiye'de barışı egemen kılmak için, kardeşliği egemen kılmak için, hoşgörüyü egemen kılmak için katlanırken, bir de bakıyorsunuz, çocuğu askerlik çağına geldiği zaman askere gidecek, kazandığı zaman vergisini verecek, her türlü vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirecek, verdiği vergilerle üniversiteler yapılacak, çocuğu gidecek, okuyacak; fakat, eğer babası sakallıysa, çocuğunun okuduğu okulun bahçesine giremeyecek; anasının başında örtüsü varsa, bahçeye giremeyecek.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Yazıklar olsun!

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) – Peki, böyle bir uygulamayla Türkiye'de içbarışı temin etmek mümkün müdür? Böyle bir uygulamaya, Hükümetin göz yumması mümkün değildir sanıyorum.

Bölgede uzun yıllardan beri ihmal edilen altyapı hizmetleri süratle yapılmalı, bölge yaşanabilir bir hale getirilmelidir. Âdeta felç olan eğitim hizmetleri, sağlık hizmetleri vatandaşların istifade edebileceği bir seviyeye getirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükümet, kesintisiz sekiz yıllık eğitimi reform diye Meclise getirdi. Bu nasıl reform ki, yüzbinlerce öğrencimiz bu bölgede bugün okula gidemiyor; bu öğrencilerimizin bir kısmı, zeki Anadolu çocukları, daha önceki sistemle fen liselerini imtihanla kazandıkları takdirde güzel okullarda, kaliteli okullarda eğitim görebiliyor ve üniversite sınavlarını kazanabiliyorlardı; fakat, getirilen bu kanunla, sekiz yıl, bu öğrenciyi, bu bölgede aynı köyde, aynı sınıfa, aynı öğretmene mahkûm edeceksiniz, doğru dürüst Türkçe bile öğrenemeyecek; ama, gelecek üniversiteye girecek; bu, mümkün değildir.

Değerli kardeşlerim, yıllardır eğitimsizlikten, öğretmensizlikten, OHAL illeri üniversitelere öğrenci veremez duruma gelmiştir. Özel düzenlemeler yapılarak bu haksızlık ve adaletsizlik ortadan kaldırılmalıdır.

Şimdi burada biraz önce Hükümete mensup arkadaşım konuşurken olağanüstü hal illeriyle ilgili, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda yapılan değişiklikle, olağanüstü hal bölgelerinde yatırım imkânı tanıdıklarını ifade ettiler. Doğrusu, böyle bir kanun Meclisten geçti; fakat, Hükümetin ifade etmeye çalıştığı gibi "biz bu kanunla yatırımları teşvik ediyoruz, istihdamı geliştiyoruz, bölgeyi kalkındırıyoruz..." Sayın Keçeciler, geçen konuşmanızda siz de aynı şeyi ifade etmiştiniz...

MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Doğru, doğru...

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) – Şimdi, ben sormak istiyorum: Terörden en çok zarar gören bölge bu bölge. Burada, bir Tunceli, bir Bingöl, bir Şırnak, bir Hakkâri, bir Van... Acaba, hiç merak ettiniz mi -yedi sekiz ay geçti bu kanunun yürürlüğe girmesinin üzerinden- buralarda ne yapıldı...

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Hiçbir şey.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) – Hiçbir şey yapılamadı. Bu şekilde, kanun çıkarmakla mesele halledilmiyor, önemli olan bu kanunun uygulanabilmesidir.

Tabiî olarak, doğal olarak, şu anda, bu illerimizde bu kanundan istifade edilmesi mümkün değildir; hele, çok büyük adaletsizliklerin de söz konusu olduğu bu kanunla. Elazığ oniki yıl olağanüstü hali yaşayacak, siz, Elazığ'ı getireceksiniz bu kanun kapsamının dışında tutacaksınız; ama, olağanüstü hali hiç yaşamamış doğudan batıdan illeri getirecek bu kanundan istifade ettireceksiniz. Bu arada, bunun, hem böyle haksızlıklar hem de rekabet imkânını tamamen ortadan kaldıran bir uygulama olduğunu ifade etmek istiyorum. Mutlaka, bunun, şöyle veya böyle, küçük veya büyük faydası olacaktır; ama, maksadın hâsıl olması bu kanunla mümkün olmayacak; olabilmesi için, daha pratik, daha uygulanabilir, daha gerçekçi teşviklerin uygulanmasına ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlarım, adına ister güneydoğu meselesi deyin ister Kürt meselesi deyin ister terör meselesi deyin, ne derseniz deyin, bu, sadece bir OHAL meselesi değil, bu, bir Türkiye meselesidir. Türkiye, şöyle veya böyle, bu meseleyi, mutlaka, kendi inisiyatifi, kendi iradesiyle bitirmek zorundadır; aksi takdirde, dışarıdan birileri, her zaman kaşıyacak, her zaman canlı tutmaya çalışacaktır.

Tükiye'nin, kaynaklarını burada tüketerek büyümesi de mümkün değil. Öyle inanıyoruz ki, Türkiye, ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda çağdaş standartları yakaladığı ve uyguladığı anda bu mesele de çözümlenmiş olacaktır.

Terörün kaynağını, sadece, yurdumuzun sosyoekonomik ve kültürel farklılığında aramak yerine, uluslararası güç kaynaklarının senaryolarında da aramak gerekir diye düşünüyorum ve OHAL'in şartlarının normalleştirilerek kaldırılması gerektiğine inanıyorum.

Yıllardır uygulanan OHAL'in, neredeyse, normal bir hal olarak görülmesi, Türkiye'de devletimizin, demokrasimizin, siyasîlerimizin ve kamu bürokrasimizin bir ayıbıdır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen, toparlayalım.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

PKK ile mücadele, bundan böyle, muhtemelen şekil değiştirecektir. Dağlarda PKK ile mücadele yoğunluğunu kaybedecektir; ancak, bu mücadele, muhtemelen, çeşitli uluslararası platformlarda yürütülmeye çalışılacaktır. Türkiye, buna hazırlıklı olmalıdır. PKK ile mücadelede bugüne kadar yapılan hatalar, umarım, yeni dönemde tekrarlanmaz.

Yeri gelmişken, bir kanaatimi daha ifade etmek istiyorum: İtalya'yı protesto eylemlerinin, gösterilerinin millî duyguların bir tezahürü olduğunu biliyorum, haklı gerekçelere dayandığını da anlıyorum; ama, bu gösterilerin millî birlik, beraberlik ve bütünlüğümüzü bozacak derecede çeşitli tahriklere ve istismar niyetlerine konu olmasından şiddetle kaygı duyuyorum. Keşke, bazı millî meseleler bu tür gösterilerle çözümlenebilseydi de, hep beraber sabah akşam, gece gündüz caddelere, sokaklara çıkmış olsaydık. Bizim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

AHMET CEMİL TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ederim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Ahmet Tan; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6 ilimizde sürmekte olan olağanüstü hal uygulamasının dört ay daha uzatılmasıyla ilgili olarak Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; Parti Grubum ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Bugünün Öğretmenler Günü olması dolayısıyla da, olağanüstü hal bölgesinde görev yaparken alçakça şehit edilen değerli öğretmenlerimizin anısı önünde saygıyla eğiliyor; ülke bütünlüğü için can veren bu yurttaşlarımızın, bu şehitlerimizin yakınlarına başsağlığı ve sabır, kendilerine de Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü hal uygulamasıyla ilgili Hükümet tezkereleri, 1980 muhtırasını izleyen dönemlerden bu yana hemen hemen her dönemde, her iktidar döneminde oylanıyor ve uzatılıyor. Bu uzatmalar bir anlamda Meclis bakımından bürokratik bir işlem haline gelmiş bulunuyor. Bugünkü 33 üncü işlem.

55 inci Hükümet döneminde gerçekleşen bu son uzatmanın ise bir özelliği var. Demokratik Sol Partinin de içinde yer aldığı bu 55 inci Hükümet, verilen bir gensoru nedeniyle, yarın görevden uzaklaştırılmak durumunda; bu anlamda, bu gensoruyu verenler bakımından, bugün bir arife günü. Böyle bir uzatmanın, bu arife gününe düşmesi dolayısıyla Hükümetin -göreve geldiği zaman üstlendiği manzaranın ve o günkü durumun rakamlarla açıklanması bakımından- bölgeyle ilgili olarak bir hesap verme -partimiz bakımından da- fırsatı olarak görüyorum. O yüzden, 55 inci Hükümetin işbaşına geldiği sıradaki görüntüyü sizlere kısaca sergilemek istiyorum.

Devletin resmî rakamlarına göre, terör dolayısıyla veya terörle ilgili alınması gereken güvenlik önlemlerinin sonucu 3085 köy boşaltılmıştı ve köylerinden ayrılmak zorunda bırakılan yurttaşlarımızın ve onların yakınlarının gereksinimleri için çeşitli yardımlar, çeşitli uygulamalar başlatılmak isteniyordu; ancak, bu gerçekleştirilememiş ve o dönemde çaresizliğe düşen köylüler, yurttaşlar için herhangi bir girişim başlatılamamıştı.

375 bini bulan, bu yersiz yurtsuz kalmış yurttaşlarımızın yanında, kapalı okul sayısı 2 076'ydı, 117 bin çocuk o yıl okulsuz kalmıştı ve 7 750'yi bulan öğretmen açığı vardı, inşaatı yarım kalmış bölge yatılı okulları ve inşaatı durmuş organize sanayi bölgeleri vardı.

Devletçe birtakım teşvikler getirilmişti; ama, o teşvikler gerçekçi olmadığı ve denetlenemediği için, Güneydoğu ve Doğu Anadolu yer yer hayalî fabrikalara sahne olmuştu; yani, dört duvar, dışarıdan bakınca bir fabrika; ancak, duvarın içine girince, ne işçi var ne makine var; böyle bir durum.

Ancak, son aylarda, dört duvardan ibaret hayalî fabrikaların içi, bölge girişimcileri tarafından, gerçek fabrikalarla, makinelerle ve işçilerle doldurulmaya başlandı. Bu Hükümetin işbaşında olduğu bir yılda, öğretim çağındaki 117 bin çocuk öğrenim görme durumuyla karşı karşıya bırakılmıştı. Bu Hükümetin ve bu Hükümete destek veren partinin de katkısıyla -bunu burada ifade etmek gerekiyor- gerçekleştirilen uygulamayla, bu okulların önemli bir bölümü, yeniden eğitime açılmış oldu.

Değerli milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolumuz, dünyanın köklü uygarlıklarına beşiklik etmiş bölgelerimizdir. Büyük doğal zenginlikleri vardır; ancak, yoksulluk, işsizlik, gelir ve toprak dağılımındaki dengesizlik nedeniyle, bölge insanımız, hak ettiği yaşam düzeyinde bir türlü yerini alamamıştır.

Körfez Savaşının arkasından, Kuzey Irak'ta oluşturulan otorite boşluğu, topraklarımıza sızmaları kolaylaştırmış, o yüzden bölücü terör tırmanışa geçmiştir; bunun doğal sonucu olarak da güvenlik önlemleri artırılmıştır. Binlerce köylümüz terör yüzünden köylerini boşaltmış durumdayken, bu Hükümetin aldığı tedbirler dolayısıyla, yeniden köylerine dönüş eğilimi başlamış ve bazı köyler yeniden iskân edilir hale gelmiştir. Oysa, yatırımların yaygınlaşmasından, işsizlik sorununun çözülmesinden önce, halkın gelir düzeyinin düzeltilmesiyle birlikte eğitim olanaklarının da geliştirilmesi gerekiyor ki, bu iskân, gerçek anlamda kalıcı hale gelsin.

Biraz evvel, konuşmamın başında belirttiğim -bürokratik bir işlem olan- olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili bu Hükümet tezkerelerinin aynen 33 kere tekrar edilmesi meselesi, yine, bu Hükümet dönemi sırasında bir ölçüde azaltılmıştır. Hatırlanacağı üzere, bundan önceki uzatmada 3 ilimizde (Batman, Bingöl ve Bitlis İllerimizde) olağanüstü hal uygulaması durdurulmuş ve bu uygulama da 55 inci Hükümete nasip olmuştur.

Eğitim alanı başta olmak üzere, yarım kalmış kamu yatırımlarının bir an önce tamamlanıp hizmete sunulması için gerekli çalışmalar yapılmış ve ödenekler gönderilmiştir.

Güvenlik sorununun ortadan kalktığı köylerde, köylerine dönmek isteyen vatandaşlarımız için "Köye Geri Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi" uygulamaya konulmuştur. Diyarbakır, Bingöl ve Hakkâri İllerinde, köylerine geri dönmek isteyen on bine yakın yurttaşımıza konut, sağlık, eğitim, altyapı ve iş olanağı sağlamak için gerekli çalışmalar son aşamaya gelmiş, bir bölümü de gerçekleştirilmiştir.

Bu Hükümet, Köy-Kent ve Merkez Köy Projelerini de yaşama geçirmeye başlamıştır. Merkez Köy Projesiyle, özellikle, güvenlik bakımından duyarlı yörelerde dağınık yerleşim birimlerinin toplulaştırılması; Köy-Kent Projesiyle de, köyleri değil, birbirine yakın köyler halkının gücünün birleştirilmesi amaçlanmıştır ve bu amaç yönünde adımlar atılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzun kalkınması için gerçekleştirdiğimiz en kapsamlı, en önemli çalışma, hiç kuşkusuz, Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi Yasasının çıkarılmasıdır. Bu yasayla, bölgede sanayi yatırımlarına gerçek teşvikler getirilmiştir; KOBİ'lere, esnaf ve sanatkârlara geniş teşvikler uygulanmıştır; 22 ilimizde, vatandaşlarımıza iş olanağı sağlayan yatırımlara, vergi indirimi muafiyetleri başta olmak üzere, çok sayıda teşvik edici uygulama başlatılmıştır.

Bu yasayla getirilen teşviklerden başlıcaları şunlardır:

İlk defa işe girenler için, tasarrufu teşvik kesintisi uygulanmaktadır.

Ücretlerden yapılan stopaj, Gelir Vergisi kesintileri iki yıl süreyle ertelenmiştir.

10 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde elde edilen kazançlar, beş yıl süreyle, Gelir ve Kurumlar Vergisi kapsamı dışında tutulmuştur. Bu işletmeler, daha sonraki beş yılda da yüzde 60'a varan oranlarda bu indirimden yararlanacaklardır.

Bu bölgelerde yapılan yatırımlar, Veraset ve İntikal Vergisi, Damga Vergisi, Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi, Emlak Vergisi, Harçlar Vergisi ve belediyelerden alınan vergilerden bağışık tutulmuştur; bu vergiler, bu yurttaşlarımıza uygulanmamıştır.

Yeni işe başlayanlar ve gerçek usule geçen yükümlüler için hayat standardı esası da, sadece bölgeyi değil Türkiye genelini kapsayacak şekilde, iki yıl süreyle kaldırılmıştır. Böylece, kendi işini kurmaya çalışan girişimcilerin azmini kırmaya yönelik bir uygulama ortadan kaldırılmıştır.

2002 yılı sonuna kadar, yeni işe alınan ve fiilen çalıştırılan işçilerden kesilecek sigorta primlerinin işveren hisselerinin devlet tarafından karşılanması sağlanmıştır.

En az 10 kişilik iş olanağı sağlayan yatırımcılara, hazine arazisi ve arsalarının bedelsiz olarak verilmesi sağlanmıştır.

Bütün bu teşvikler yanında, kalkınmayı hızlandıracak yeni düzenlemeler de gerçekleştirilmiştir.

Sanayicilerimizi, esnaf ve sanatkârlarımızı güçlendirmek amacıyla, küçük sanayi sitelerinin ve organize sanayi bölgelerinin kurulması özendirilmiş, kamu arazilerinin bu tür işletmelere devrine başlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu konularda sizlere uzunca izahat vermemin sebebi, bu Hükümetin, güneydoğu meselesini silahla çözmeye yönelik bir anlayıştan, bir politikadan uzak bir tutum sergilediğini göstermek içindir.

Bu cümleden olarak, daha önce kurulmuş işletmelerde istihdam yaratıcı ekyatırımlar yapanlara, yeni yatırımlara sağlanan olanaklardan yararlanma usulü getirilmiştir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çalışanların ücretleri, özel indirim tutarları enflasyonun üzerinde artırılarak daha da yükseltilmiştir.

Götürü usulde vergilendirilen kazançların belirlenmesinde esas olan miktarlar, bir önceki yıla göre, yüzde 12'ye varan oranlarda azaltılmıştır.

Olağanüstü Hal Bölgesinde yapılan yatırımlarda, işletmelere, elektrik enerjisi yüzde 50 indirimli verilmektedir. Kalkınmada öncelikli yörelerdeki girişimcilerimiz ise, elektriği yüzde 12 indirimli almaktadırlar.

Bu teşviklerle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde yatırım faaliyetlerinin yüzde 50'ye varan oranlarda yükselmesi ve maliyetlerin düşmesi sağlanmıştır.

Bütün bu olağanüstü teşviklerin yanında, girişimcilerimize önemli bir kredi desteği de başlatıldı. Halkbank ve Türkiye Kalkanma Bankasının bölgedeki şube sayıları artırılarak, kredi ihtiyaçlarına yerinde çözüm getirilmeye başlandı. 1996 yılında 16 trilyon lira olan Halkbankın kullandırdığı krediler miktarı, geçtiğimiz yılın ilk üç ayı itibariyle 41 trilyon liraya yükseltildi. Bu miktarlar, bu yıl içinde, bir misline kadar çıkarıldı.

Bölgedeki Halkbank şubelerinde ihracat hizmeti verecek bölümler açılmaya başlandı. Bankanın bilgi ve danışma hizmetleri yaygınlaştırıldı.

Diğer taraftan, KOBİ'ler ve küçük işletmeler için, teşvik fonundan, kalkınmada öncelikli yörelerde 11,5 trilyon lira kredi açılarak 10 bini aşkın kişiye yeni iş olanağı yaratıldı; acil destek kapsamında bulunan illerdeki KOBİ'lere de 6,8 trilyon lira kredi açılarak 6 bine yakın kişiye iş olanağı sağlandı.

Bunlara ilave olarak, Türkiye Kalkınma Bankası tarafından, bölgedeki firmalara acil destek kapsamında tahsis edilen kredi miktarları 5 trilyon lirayı geçti.

Bu arada, bütün yurtta Halkbankın esnaf kredisi limitlerini 1 milyar liradan 5 milyar liraya çıkaracak yasa teklifi Büyük Millet Meclisine sunuldu.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizle ilgili teşviklerin hedefi, iş olanağı getiren yatırımlar oluşturmaktır. Yoksulluğun temelinde işsizliğin yattığı, elbette, herkesin kabul ettiği bir gerçektir. İstihdam yaratıcı yatırımların teşvik edilerek ülkemizin, özellikle de bu bölgemizin en önemli sorunu olan işsizliği yenmekteki kararlılık, bu Hükümet döneminde çok açık biçimde ortaya çıkmıştır.

Sayın milletvekilleri, bu Hükümetin yaptığı en önemli işlerden biri de, eğitim reformudur. Bu, bu Hükümete destek olan partilerce de teslim edilmektedir; ancak, Fazilet Partili sözcü, bu konuda bir ters yaklaşım sergilemiştir. Bunu da, tabiî ki, bu çatı altında seslendirilen bir düşünce olarak görüyoruz; bundan öte bir anlamı olduğunu kabul etmiyoruz.

Doğu ve Güneydoğu Anadolumuza özel bir önem verilmiştir. Bu bölgemizde okul ve öğretmen sayısı ile eğitime ilişkin diğer altyapı, ülke ortalamasının çok gerisindeydi. Bu yetersizlikler, bölgenin coğrafî şartları ve güvenlik sorunları yüzünden, var olan olanakların da kullanılmaması yüzünden üzücü bir tablo halinde ortadaydı. Bugün, Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzda 11 812 ilköğretim okulumuz, bu okullarda öğrenim gören 1 milyon 672 bin 455 öğrencimiz vardır. Bu çocuklarımız, 50 bin öğretmenimizle geleceğe hazırlanmaktadırlar.

Tabiî ki, hep kapalı olan okullara gözümüzü dikip, bunların varlığını burada ifade etmek, politika gereği, muhalefet politikası sürdürme gereği, savunulabilir; çünkü, bunların açılmasını savunmak da, tabiî ki, muhalefetin görevidir; ancak, burada verdiğim rakamlara göre, çok çok büyük çoğunluğu, hem okulların hem de oradaki yurttaşlarımızın çocuklarının çok büyük ekseriyeti, bugün, okullara devam etmekte ve eğitimlerini sürdürmektedirler.

Bir başka örnek daha sunmak istiyorum. Ülkemiz genelindeki 155 yatılı ilköğretim bölge okulundan 97'si -yani, yarısından daha büyük bir bölümü- buradaki illerimizde eğitim hizmetlerini sürdürmektedirler. Ayrıca, 12 pansiyonlu ilköğretim okulumuz da, burada, öğrencilerimize hizmet sunmaktadır.

Göreve gelir gelmez, 3 900 öğrenci kapasiteli 7 yatılı ilköğretim bölge okulu ile 850 öğrencilik 5 pansiyonlu ilköğretim okulunu geçtiğimiz yıl hizmete açtık; önümüzdeki yıl içinde de bazıları hizmete açılmak üzereydi.

Bölgede, yatılı ilköğretim bölge okulları ve pansiyonlu ilköğretim okullarında, 34 680 çocuğumuz eğitim görmektedir. Bu çocuklarımızın bütün öğrenim masrafları devletçe karşılanmakta ve kendilerine harçlıklar da verilmektedir.

Bölgede, 25 220 öğrenci kapasiteli 51 yeni yatılı ilköğretim bölge okulu ile 5 300 öğrenciyi barındıracak 22 pansiyonlu ilköğretim okulu inşa edilmektedir.

Şimdiye kadar, kız öğrenciler için sadece 1 tane yatılı ilköğretim bölge okulu varken, bu sayı 10'a çıkarıldı. Şimdi, bu okullarda 5 bine yakın kız çocuğumuz öğretim görmektedir.

Eğitim reformu çerçevesinde, yatılı ve pansiyonlu okullara ek olarak, 1 236 derslikli 145 ilköğretim okulunu, her türlü araç ve gereçlerini de sağlayarak, onaltı ay gibi kısa bir zamanda hizmete açmıştır bu 55 inci Hükümet.

Eğitim kurumlarının yapım ve onarımı için 25 trilyon lira harcanmıştır. Bu yıl da, aynı çerçevede, bölgedeki eğitim kurumlarının inşaatına yaklaşık 40 trilyon lira ayrılmış ve bu konudaki ödenekler harcanmaya hazır hale getirilmiştir.

Bölgedeki bilgisayar laboratuvarlı okul sayısı, bu yıl içerisinde 61'e yükseltilmiştir. Evet, 61'e...

Güneydoğudaki genel durumu sadece silahlı mücadele olarak görmek isteyenlere, özellikle de Avrupalı müttefiklerimize, bu rakamları buradan ifade etmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzdaki bütün çocuklarımıza eğitim olanağı sağlamaya kararlı bir Hükümet bugüne kadar işbaşındaydı. Tabiî, yarın ne olacağını, Yüce Meclis, kararıyla ortaya koyacak; ama, bu uzatma tezkeresi vesilesiyle, birkaç noktayı daha ifade etmek istiyorum.

Bize göre, eğitim gibi, sağlık hizmetlerinin de verilmesini sağlamak, devletin görevidir. Bu anlayışla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki sağlık sorunlarının çözülmesi için bir dizi projeyi hızlı bir şekilde yaşama geçirmiştir bu Hükümet. Hazırlıklarını sürdürdüğümüz sağlık reformunun ilk uygulamaları bu bölgede başlatılmıştır.

Erzurum, Erzincan, Gaziantep, Şanlıurfa ve Diyarbakır'da 112 acil sağlık sisteminin kuruluş çalışmaları sonuçlandırılmıştır. Yine bu Hükümet, Kahramanmaraş Kanser Erken Tanı ve Tedavi Merkezini kurarak faaliyete geçirmiş, Adıyaman'daki merkezi de yakında hizmete sokacaktır.

Diyarbakır, Hakkâri, Erzincan ve Kahramanmaraş devlet hastanelerinin acil servisleri tamamlanmış ve hizmete sokulmuştur. Bölgedeki 21 ilde diyaliz merkezi kurulmuştur. 18 devlet hastanesinde yoğun bakım üniteleri faaliyete geçirilmiş, bölgedeki 9 ile ilave olarak, Şanlıurfa, Batman ve Siirt İllerine tomografi cihazı alınması için ödenekler çıkarılmış ve bu alımlar yapılmıştır.

Diyarbakır Çocuk Hastanesinde Yanık Tedavi Ünitesi; Elazığ'da ise, alkol ve madde bağımlılığıyla ilgili bir merkez kurulmuştur. Van Yüksek İhtisas Hastanesinin donanımı için gerekli kaynaklar sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki haftalarda yasalaştırmayı umduğumuz, ancak, belirttiğim gibi, gensoru nedeniyle akamete uğrayacağı ortaya çıkan yerel yönetim reformuyla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kalkınmasında belediyeler ile il özel idarelerinin etkinleştirilmesi hedef alınmıştı; ama, maalesef, bu gerçekleşmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, olağanüstü halin son defa uzatılması dileğimiz, tabiî ki, diğer partilere mensup milletvekillerimizce de paylaşılıyor; ancak, bu sözü söylemek için, bundan önceki uzatma gerekçelerinden çok daha haklı bir pozisyondayız. Terörün kanlı liderinin, bize dost ve komşu olduğunu söyleyen İtalya'da yakalanması yahut da göründüğü kadarıyla, misafir edilmesi, Türkiye'yi yeni bir aşamaya getirmiştir. Burada, gerçek anlamda, Avrupa Birliğinin bir üyesi, NATO müttefiki ve kendisinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayalım.

AHMET TAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu bir sınavdır. İtalya, bu terörün liderine sahip çıkmakla, teröre destek vermekle, insan hakları ve çağdaş ülke olma arasındaki ince sınırın imtihanına tabi tutulmuştur. Türkiye'nin bu konuda kendisine yönelttiği tepkinin haklılığını görme yahut da yanlıştan dönme konusunda, kendisinin hâlâ vakti olduğunu kabul ediyoruz, görüyoruz. Bu yanlıştan dönmesi içen gerekli dileği, bu vesileyle, burada yineliyoruz.

Bu Hükümette yer alan Demokratik Sol Parti Grubu olarak, terörle mücadelede son aşamaya gelinen böyle bir durumda, 6 ile indirilen olağanüstü halin 4 ay daha uzatılması yönünde oy kullanacağımızı belirtir, öteki partilerin de bu yönde oy kullanması dileğiyle Genel Kurula saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tan.

Şimdi, şahısları adına konuşmalara geçiyoruz.

Sayın Kamer Genç, buyurun. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü. Ben de, öğretmenlerimizin bu güzel gününü candan kutluyorum. Cumhuriyetimizin 75 inci yılında, çok büyük ekonomik sıkıntı içinde olan gerek öğretmelerimize gerek diğer kamu çalışanlarına, bu Hükümetimiz tarafından, hiç olmazsa, seyyanen bir 200-300 milyon lira verilerek bu kış sıkıntılarının giderilmesini isterdim; ama, maalesef, bunlarla uğraşan pek kimse yok.

Değerli milletvekilleri, bu yüce çatı, çok geniş bir çatı. Bu çatının altında gerçeklerin dile getirilmesi, bu çatı altında çalışan herkesin vicdanî ve namus görevidir. Bu çatı altında memleketin her tarafındaki gerçekler dile getirilmediği zaman, bu, bu çatı altında barınan kişilerin bu memleketin her tarafını temsil etmediği anlamına gelir. Biraz önce dinledim konuşmaları; ne güzel konuşmalar oluyor. Sanki, biz, bu memlekette yaşamıyoruz.

Rica ediyorum değerli milletvekilleri, şu memleketin bir doğusuna gidin. Gelin, sizi, Tunceli'ye bir götürelim; orada ne var, orada bir vatan parçası mı var, yoksa, sizin bahsettiğiniz gibi her şey güllük gülistanlık mı; onu bir görelim diye...

Bakın, bu Hükümet, onaltı aydır iktidarda; maalesef, benim ilime bir bakan gelmedi. Sayın İçişleri Bakanıma, geçen gün rica ettim; dedim ki; Sayın Bakan, gidin, o insanların acılarını görün; 1994 yılından beri tek gözlü barakalarda, çamur içerisinde yaşayan aileleri görün. Bu insanlar, evleri yanmış, yıkılmış, gelmiş, şehirde, barakalarda, insanlıkdışı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şanı ve şöhretiyle bağdaşmayacak bir sefalet içerisinde yaşıyor; ama, öte tarafta, Türkiye'de... Bu insanları bu sefaletten kurtaracak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, büyük bir devlet, zengin bir devlet; yeter ki bu ülkenin harcamaları hakça yapılsın, yeter ki bu memleketin millî geliri hakça dağıtılsın. Bu memlekette, Cumhurbaşkanı yalnız kendi ilini düşünürse, Başbakan yalnız kendi ilini düşünürse, her bakan seçildiği ili düşünürse, peki, bakan çıkarmayan, Cumhurbaşkanı çıkarmayan, Başbakan çıkarmayan iller ne yapacak, onlara kim hizmet götürecek?

Beyler, Türkiye Cumhuriyetinin temelinde adalet vardır; adaleti iyi kullanmak lazım. Kullanmayanlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ihanet ediyorlar. Bundan önce, bir iki arkadaş söyledi; efendim, Kürt vatandaşlar zenginmiş.

Arkadaşlar, PKK hareketi, Kürt hareketi değildir. Bunu herkesin bilmesi lazım. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar) Bakın, ben, her yerde söylüyorum; PKK hareketinin Kürt halkını yok etme hareketi olduğunu, ileride, tarihçiler yazacaktır. Nasıl bir harekettir; ölen Kürt, çocuğu okuldan mahrum olan Kürt, evinden olan Kürt, evi yakılan Kürt, tarlasından olan Kürt. Bu, nasıl PKK hareketi?! Bugün, dağda, silahlı eylemler içerisinde yalnız Kürtler mi var; Türkü de var, Ermenisi de var, Avrupalısı da var, dünyanın çeşitli insanlarından var. Yani, arkadaşlar, bu memlekette, bölücülüğe hiçbir surette meydan vermeyelim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bizim devletimizdir.

Doğu'da, Van'da yaşayan vatandaşlar -kaldı ki, İstanbul da onların memleketidir, Bursa da onların memleketidir, Antalya da onların memleketidir. Bu memleketin en güzel tabiata sahip toprak parçaları onların memleketiyken- aptal mıdır ki, bu güzel vatan parçalarından kendilerini soyutlayacaklar, gidecekler, o dağlık yörelerde kalacaklar!.. Bakın, değerli milletvekilleri, bunları iyi kavramamız lazım.

Bu Meclis, 33 defadır olağanüstü hali uzatıyor. Değerli milletvekilleri, biz, olağanüstü hali uzatmakla ne yapıyoruz; askere, polise "gidin, orada, ne yaparsanız yapın" diyoruz. Biz, Meclis olarak, o insanların ekonomik durumlarını, yaşam seviyelerini yükseltmek için bir şey yaptık mı?

Ben, bir Tunceli milletvekiliyim. Benim ilimde, vatandaş, evine ekmek getirmiyor; un getirebilmesi için -beyler, bırakın köyü, şehirde yaşayan vatandaş- gidiyor, jandarmadan kâğıt alıyor. "Kaç nüfusun var" diye soruyor jandarma, vatandaş "10 nüfusum var" dediğinde "sana onbeş gün için 1 çuval un veriyorum" deniliyor. Orada sicili tutuluyor. Vatandaş, onbeş gün sonra gidiyor, yine, ancak 1 çuval un alıyor; bazen de vermiyorlar. Köylere düğünlere gidiyoruz "sayın milletvekilim, biz açız" diyorlar. Burası da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin toprağı, bunlar da bu memleketin çocukları, bunlar da bu memleketin vatandaşları; siz, nasıl, bu salonlarda, çıkıp da memleketin her tarafının güllük gülistanlık olduğunu söyleyebiliyorsunuz?!.

Değerli milletvekilleri, terörün başındaki kişi yakalanmış. Bu, terör meselesini halletmez; terörün kaynağını kurutacaksınız. Terörün kaynağı nedir; işsizliktir. Bana, her gün, Tunceli'den, lise mezunu gençler, kızlar telefon ediyor "sayın milletvekilim, liseyi bitirdim, açım, aç... Kafamda saç kalmadı. Sizden rica ediyorum, bana iş bulun" diyorlar. Beyler, vicdanı olan, namusu olan, haysiyeti olan, bu seslere cevap verecek, bu sesleri dinleyecek. Bu sesleri dinlemiyorsunuz, ondan sonra, bu memleketin kaynaklarını getirip de yandaş havuz müteahhitlerine veriyorsunuz; ama, o insanları açlıktan öldürmeye de hakkınız var mı? (FP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bakın, bu memlekette, bu insanlara iş bulmazsak, her gün teröre kaynak buluruz. Bir insanı, dünyada kaybedecek şeyi kalmadığı bir duruma düşürmememiz lazım; Meclis olarak, bunun tedbirini almamız lazım.

Bugün, Tunceli'ye bir tek yatırım yapılmıyor. Biraz önce, burada, yatırımdan, fabrikadan bahseden arkadaşım, siz, Tunceli'nin veya doğu ve güneydoğunun neresine, hangi fabrikayı yaptınız?! Beyler, Tunceli'ye bir tek yatırım yok; KOBİ kredisinden, bir tek kişiye kredi verilmemiştir. Bir tek baraj inşaatı vardır; barajlardan sağlanan enerji de buralara gelmektedir.

Bakın, bizim, Çemişkezek'te ve Mazgirt'te bir sulama suyumuz var. Sayın Bakana sordum; dört defa bana yazı yazdılar "ihalesini yapacağız" diye, yapmadılar. Çemişkezek'in bugün bir feribot iskelesi vardır, 45 dakika çekiyor; orada bir kısa mesafe var, o iskeleyi değiştirdiğimiz zaman 6,5 dakikaya düşüyor. Ben, bunun için üç senedir uğraşıyorum, bir şey yapamıyorum arkadaşlar. Bu memlekette sizler milletvekilisiniz, bakansınız, başbakansınız, cumhurbaşkanısınız da, kendi ilinize her türlü refahı getiriyorsunuz; bu sözlerimizi yerine getirmediğimiz zaman, biz ne yapacağız? Yani, bizi de gayrimeşru mücadele yollarına mı itmek istiyorsunuz?

AHMET KABİL (Rize) – 1980'den beri buradasın; niye yapmadın?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, değerli milletvekilleri, bunları söylerken içim kan ağlıyor. Benim ilimdeki insanlar aç beyler, aç! Ben çıkıp da Cumhurbaşkanına bir laf söylüyorum, televizyonlar beni kötülüyor, basın beni kötülüyor. Be kardeşim, ben de bu Meclisin Başkanvekiliyim; biriniz gidin, şu Tunceli'nin halini bir görün! Eğer Müslümansak, eğer bu memleketteki insanlar da eşit haklara sahipse, gidin, bu insanların vaziyetini görün. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Arkadaşlar, bakın, orada görev yapan güvenlik kuvvetleri arkadaşlarımız, son zamanlarda çok iyiler; ama, geçmişte çok keyfîlikler yaptılar, zaman zaman... Şimdi, bu düzeldi. Oraya giden güvenlik kuvvetleri -polisimiz de, askerimiz de- hakikaten, şimdi çok olgunlaştı; halkı da bir kardeşi gibi görüyor. Geçmişteki gibi, vur, kır, öldür yok şimdi; ama, biz de, siyasîler olarak, buraya bir çare bulmamız lazım.

Bakın, öğretmen... Bir öğretmen tayini yapıyorlar oraya, yüzde 60'ı gitmiyor. Bu sene, işte, 80-90 öğretmen gitmedi. Şimdi, bakanlık "tayin yaptım" diyor; ama, gitmiyor oraya.

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Niye gitmiyor?

KAMER GENÇ (Devamla) – Doktor yok; Tunceli'nin hastanesinde doktor yok. Arkadaşlar, Tunceli terör bölgesi; orada polis de yaralanıyor... Düşünün ki; çocuğunuz Tunceli'nin bir ilçesinde asker, orada bir çatışmada yaralandı ve bu çocuk, o 22 yaşındaki gencimiz, orada doktor olmaması nedeniyle kurtarılamıyor, şehit oluyor; sizin vicdanınız kabul eder mi bunu?!

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – İyi de, niye gitmiyor, niye?

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Grup Başkanvekili, gidin bakın, Tunceli'de kaç tane doktor var; 2 tane mütehassıs doktor var.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Bütün helikopterler bu işte kullanılıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, siz, Türkiye'den habersizsiniz. Beyler, bakın, herşeyine varım. Öğretmen eksik; öğretmenler gidiyor... Bir kanun çıkarmışlar; Tunceli doğumlu öğretmen Tunceli'de çalışamaz... Böyle saçmalık olur mu beyler?! Hangi hukuk devletine sığar bu?! Türkiye'de yaşamıyorsunuz siz. (DSP sıralarından "ne zaman oldu bu" sesleri) Siz Türkiye'de yaşamıyorsunuz. Gidin, Millî Eğitim Bakanınıza sorun be kardeşim. Efendim, siz Türkiye'de yaşamıyorsunuz. Bakın beyler, kimse karşımda milliyetçilik taslamasın; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütünlüğünü sizden daha fazla savunuyorum, demokrasiyi savunuyorum; ama, biz, lafla bu işi yapamayız. Bizim, burada bir şeyler yapmamız lazım; Meclis olarak, bu çatı altında bir şeyler yapmamız lazım. Oradaki terörü bitirmemiz için, başta, oradaki işsizliği halletmemiz lazım.

Bakın, orada, artık, devletimizin güvenlik kuvvetleri, hakikaten, bu konuda epey deneyim sahibi oldu; anladılar ki orada vurmayla kırmayla bu iş olmuyor, artık o insanlara kardeşçe yaklaşıyorlar. Hepsine teşekkür ediyorum. Geçmişte çok tenkit ettim; ama, şimdi, kendilerine şükran sunuyorum. Ancak, biz, siviller olarak, buraya tedbirler getirmemiz lazım. Tunceli'ye bir tek yatırım yapılmıyor. Burası da vatan yeri değil mi arkadaşlar?! Köy yollarına gidiyorsunuz "efendim, güvenlik lazım..." Güvenliği buluyorsunuz; kadar bu defa makine bulunmuyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, son dakika içindesiniz; toparlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hepimiz bu memleketin insanlarıyız. Gelin, memleketimizin bütünlüğünü koruyacak -aklıselim sahibi, birbirimizi suçlamadan- tedbirler alalım. Bu olaylar dolayısıyla, Kürt, Türk veya Laz, Çerkez deyip bir ayırım koymayalım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimize yeter; yeter ki, biz, Türkiye Cumhuriyeti Devletine layık vatandaşlar olalım, layık yöneticiler olalım, layık politikacılar olalım.

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI KUTLU AKTAŞ – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerimizde uygulanmakta olan olağanüstü halin 4 ay daha uzatılması yolundaki Başbakanlık tezkeresi üzerinde Hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Malumları olduğu üzere, olağanüstü hal uygulamaları, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin zaman zaman başvurdukları bir yoldur. Kanunlarımızda bu uygulamaların hangi şartlarda yapılacağı belirlenmiştir. Yaygın şiddet hareketlerinin başgöstermesi de bu şartlardan bir tanesidir. 1984 yılından bugüne kadar, adına PKK denilen bölücü terör örgütü, ülkemizin bir bölümünde -yani, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde- vatandaşlarımızı kitleler halinde öldürmek, köyleri yakmak, yol kesmek, haraç almak, hizmet götüren makine ve malzemeyi yakmak, asker, polis, öğretmen, ebe, hemşire ve imam gibi bölgeye hizmet götüren görevlileri katletmek şeklinde eylemlerde bulunmuştur. Bu eylemleri, ülkenin bir bölümünü bölüp parçalayarak bağımsız bir devlet kurma amacıyla yaptığı bilinmektedir.

Olağanüstü hal uygulaması, hiçbir demokratik rejimin tercih ettiği bir yol değildir; bununla beraber, zaman zaman başvurulan ve geçici nitelik taşıyan bir uygulamadır. Demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde, bundan önceki hükümetlerin de başvurduğu bir yol olan olağanüstü hal uygulamaları, tamamen anayasaldır ve hukuka uygundur; ama, Hükümet olarak temel tercihimiz, bu bölgede, bir an önce olağan hale dönülmesidir. Hükümetimizin temel tercihi bu olmakla beraber, şartların uygun hale gelmemesi nedeniyle, bu bölgemizde olağanüstü halin bir süre daha devam etmesinde fayda görülmektedir. Bugün, şiddeti azalmış olmasına rağmen, bu bölgemizde hâlâ terör tehdidi devam etmektedir. Devletin aslî görevi, bu tehdidi ortadan kaldırarak, vatandaşlarımızın can, mal ve ırz güvenliğini sağlamak, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü korumaktır.

Bir süreden beri bölücü terör hareketlerinin şiddetini kaybettiği bir gerçektir. Bölücü terör örgütü inisiyatifini kaybetmiştir, hareket edemez durumdadır, lojistik desteği tamamen kesilmiştir. Örgüte katılım hiç yok denecek düzeydedir. Örgütte çözülmeler, hizipleşmeler başlamıştır. Yine son dönemde, riski çok eylemlere girmeye çekinmekte; yol kesme, uzaktan taciz atışı gibi daha az riskli eylemleri tercih etmektedir. Görüleceği gibi, bu eylemler, örgütün, adının duyurulması için yaptığı, propagandaya yönelik eylemlerdir.

Bölücü terör eylemlerine baktığımızda, özellikle 1993 yılından sonra hızlı bir düşme olduğunu görüyoruz. Şu anda olağanüstü hal uygulanan iller ile mücavir illerde, 1993 yılında 3 993, 1994 yılında 3 809, 1995 yılında 2 118, 1996 yılında 1 911 ve 1997 yılında ise 1 300 terör nitelikli olay meydana gelmiştir. 1998 yılının ocak ayından 23 Kasımına kadar 891 terör nitelikli olay vuku bulmuştur. 23 Kasım 1998 tarihi itibariyle 1997 ile 1998 yılını karşılaştırdığımızda, olağanüstü hal bölgesi ve mücavir illerdeki olay sayılarında -Van ve Tunceli hariç olmak üzere- yüzde 25 ilâ yüzde 64 oranında azalma mevcuttur. Olağanüstü halin son uzatıldığı tarih olan 30 Temmuz 1998 tarihinden bugüne kadar bu bölgemizde meydana gelen 386 terör olayında, 72 asker, 2 polis, 33 geçici köy korucusu olmak üzere, toplam 107 şehit verilmiştir. Bu dönemde, maalesef, 20 vatandaşımız da hayatını kaybetmiştir. Bu olaylarda 466 terörist, kahraman güvenlik güçlerimizce öldürülmüştür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devletimizin son günlerde terörle mücadelede sürdürdüğü kararlı tutum sonucunda, bildiğiniz gibi, bölücü terör örgütünün başı, yakın bir tarihe kadar yaşadığı Suriye'yi terk etmiş, buradan, önce Rusya'ya, daha sonra da İtalya'ya geçmiştir. İtalya'dan siyasî sığınma talebinde bulunan bölücü örgütün başı, şu anda, İtalya'da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur.

PKK, artık, başı da uzaklarda olan bir örgüttür. Başsız kalan bu örgütün, önümüzdeki dönemde zafiyet geçireceği de muhakkaktır. Bu nedenle, bölgede alınan tedbirlerin gevşetilmeden uygulanmasında büyük fayda bulunmaktadır.

Bir devlet olarak, terörün büyük bir bela, bir insanlık suçu olduğuna inanıyoruz. Diğer devletlerin de, özellikle komşularımızın da, aynı hassasiyeti göstererek, terör örgütlerine kucak açmayacaklarına inanıyoruz. Terör gibi uluslararası bir nitelik kazanmış belanın, dış ilişkilerde bir araç olarak kullanılmak istenmesini de şiddetle kınıyoruz. Karşılarına almamak düşüncesiyle terörist eylemlere göz yuman, terör örgütlerine kucak açan dost ve komşu ülkelerin bu tutumlarını da tasvip etmiyoruz. Bu gibi tutumların teröristlere cesaret verdiğine inanıyoruz. Bu nedenle, uluslararası bir bela haline gelen terörizmin, karşılıklı işbirliği içinde yok edileceğine yürekten inanıyoruz.

Devletimiz ve Hükümetimiz, terör hareketlerinin gündemden düşmesine paralel olarak, doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yeni bir kalkınma hamlesi başlatmıştır. Özellikle işsizliğin azaltılması, ekonominin canlandırılması ve refah seviyesinin yükseltilmesi için başlatılan bu hamlenin, daha şimdiden meyvelerini verdiğini de memnuniyetle görüyoruz. Özellikle GAP'ın 2010 yılına kadar bitirilmesi için Hükümetimizce alınan tedbirler önemlidir. GAP'a, ekonomik sektörlerde 125, sosyal sektörlerde 44 trilyon olmak üzere, 1998 yılında 169 trilyon liralık yatırım ödeneği tahsis edilmiş bulunulmaktadır.

Yine, Yüce Parlamentoda kabul edilerek yürürlüğe giren 4325 sayılı Kanunla, işsizliğin ve geri kalmışlığın en yoğun olduğu doğu ve güneydoğu bölgelerimizde ekonomik canlılığın daha da artacağına inanmak istiyoruz. Daha şimdiden, bu kanunun getirdiği imkânlardan yararlanmak üzere, 24 yatırımcı kuruluş arsa talebinde bulunmuştur. Bunun yanında, öncelikli önem arz eden yolların asfaltlanması ve bölge halkının hizmetine sunulması amacıyla yatırımcı kuruluşların mevcut bütçe imkânlarına ilave olarak 7 trilyon liralık ek katkıyla hizmetlerin süratle tamamlanmasına çalışılmaktadır.

Hükümetimizin doğu ve güneydoğu bölgelerinde özel önem ve öncelik verdiği konulardan bir tanesi de, eğitim konusudur. Hatırlanacağı gibi, yine Yüce Mecliste yakın bir tarihte kabul edilen bir kanunla, eğitim ve öğretim konusunda finansman sıkıntısı büyük ölçüde giderilmiş bulunmaktadır. Bunun yanında, hayırsever vatandaşlarımız ile çoğu sivil toplum örgütleri, ülkemizin her yanında okul yapma ve yaptırma seferberliği başlatmışlardır. Bu çerçevede, Hükümetimiz, doğu ve güneydoğu bölgelerimizde okul ve eğitim problemini, yatılı ve pansiyonlu ilköğretim okullarını devreye sokarak çözme azim ve kararındadır; daha şimdiden olağanüstü hal bölgesi ve mücavir illerde kız çocuklarımızın okuması için yatılı ilköğretim bölge okullarının sayısını 1'den 9'a çıkarmış bulunmaktadır. Bölgede 51 yeni YİBO ve 22 pansiyonlu ilköğretim okulu inşaatı devam etmektedir. Bunların toplam öğrenci kapasitesi 30 500'dür. Önümüzdeki günlerde bu okullara yenilerin katılması da kaçınılmazdır.

Devletimize terör ve teröristlerle mücadele ederken büyük faydalar sağlayan ve şimdiye kadar 1 000'in üzerinde şehit vermiş geçici köy korucularının durumlarının iyileştirilmesi ve bazı sosyal haklar sağlanmasını öngören yasa tasarımız Meclis İçişleri Komisyonunca görüşülerek benimsenmiştir, Bütçe ve Plan Komisyonunda da bir an önce görüşülerek Yüce Meclisin tasvibine sunulması ve kabul edilerek yasalaşması en büyük dileğimizdir.

Devletimizin ve Hükümetimizin izlediği kararlı tutum ve politikalar çerçevesinde güvenlik güçlerimizin kahramanca verdikleri mücadele sayesinde bölücü terör örgütünün yurt içinde ve özellikle otorite boşluğunun bulunduğu Kuzey Irak'ta zafiyete uğradığı bir gerçektir. Bunun yanında, dış desteği de önemli ölçüde kesilmiştir. 20 Ekim 1998 tarihinde Suriye yetkilileriyle Adana'da imzalanan belgeyle Suriye PKK'nın bir terör örgütü olduğunu kabul etmiş durumdadır. Bu çerçevede, terör örgütü ve yan kuruluşlarının bütün faaliyetlerini ülkesinde yasaklamıştır. Bu bağlamda, Suriye'de hiçbir PKK mevcudiyeti ve faaliyetinin kalmamasını teminen belirli bir mekanizma oluşturulmuştur. 1993 yılında Fransa ve Almanya PKK terör örgütü ve yan kuruluşlarının faaliyetlerini yasaklamış, 1996 yılında Amerika Birleşik Devletleri PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımlamıştır. PKK terör örgütünün başının Roma'da tutuklanmasının açıklanması üzerine, İngiltere bu durumu, uluslararası toplumun terörizme karşı mücadelesinde önemli bir ilerleme olarak değerlendirmiş ve memnuniyetle karşılamıştır. Yine, Amerika Birleşik Devletleri, bölücü terör örgütünün başının Roma'da ortaya çıkması üzerine, bunun Türkiye'ye iade edilmesi gerektiği çağrısında da bulunmuştur.

Bugüne kadar, PKK bölücü terör örgütü, sadece Türk insanına değil, insanlığa karşı da büyük suç işlemiş durumdadır; bizzat yönettiği şebekeler sayesinde, dünya uyuşturucu kaçakçılığının büyük bölümünü elinde bulundurmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının 1995-1996 yıllarında yayımladıkları raporlarda, bu faaliyeti, açıkça ortaya konulmuştur. Bunun yanında, Birleşmiş Milletler uyuşturucu kontrol programı çerçevesinde 29 Haziran-3 Temmuz 1998 tarihleri arasında toplanan Orta ve Yakın Doğuda Yasadışı Uyuşturucu Ticareti ve Bağlantılı Sorunlar Alt Komisyonu nihaî raporunda, PKK terör örgütü, narko-terör örgütlerine örnek olarak gösterilmiş ve bu örgütün, diğer suç gruplarıyla uyuşturucu bağlantılarının olduğu belirlenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; PKK'nın bütün terör eylemlerinde emrin verilmesinden uygulanmasına kadar örgüt üzerinde kesin hâkimiyeti bulunan Abdullah Öcalan'ın direkt sorumluluğu vardır; bu nedenle, cinayete azmettirme, ülke topraklarını bölmeye yönelik örgüt kurma gibi suçlarından dolayı adalet önünde hesap vermesi için, bulunduğu İtalya'dan Türkiye'ye iade edilmesi yolunda her düzeyde girişimlerimiz sürdürülmektedir.

Biz Hükümet olarak, dost ve müttefik İtalya'dan, insanlığa karşı da büyük suçları bulunan kanlı terör örgütünün elebaşısına sığınma hakkı verilmemesini talep ediyoruz. Bu talebimizin, İtalyan makamlarınca, aklıselimle değerlendirileceğine inanıyoruz; aksi durum, İtalya'nın taraf olduğu terörizmle mücadele ve uluslararası işbirliği taahhütleriyle bağdaşmaz; bu, aynı zamanda kamu vicdan ve adalet duygularına da sığmaz.

Biz, terör örgütünün bitirilmesini millî bir politika olarak görüyoruz. Yüce Parlamentonun da aynı görüşte olmasından -bugünkü konuşmaların sonucundan da- büyük memnuniyet duyuyoruz. Bugüne kadar, Yüce Milletimizin ve Parlamentomuzun, kahraman güvenlik güçlerine verdiği desteğe de şükran borçluyuz.

Sayın Başkan, müsaade ederseniz, burada ortaya konulan görüşlere de kısaca, birer cümleyle cevap vermek istiyorum.

Burada "istihbarat örgütleri arasında uyumsuzluk vardır, koordine yoktur" tarzında bazı görüşler ifade edildi. Benim göreve başladığım ağustos ayından bu tarafa -ki, daha önce, 1998 yılının başından itibaren- özellikle emniyet teşkilatı ile Millî İstihbarat Teşkilatı arasında son derece uyumlu bir çalışma vardır ve bunun sonuçları da, yapılan operasyonlar ve kanun kaçaklarının yakalanması konusunda kendisini göstermiştir.

Burada dile getirilen ikinci görüş, boşaltılan köylere geri dönüşün sağlanamaması hususudur. Sayın Kamer Genç çok yakından biliyorlar, onlar da takip ettiler; ben, 1998 Ekim ayı içerisinde Tunceli'ye ve hatta, uzun süredir bazı devlet görevlilerinin gitmediği Ovacık'a kadar gittim. Aynı zamanda, Devlet Bakanımız Rifat Serdaroğlu'nun da o günlerde Tunceli'ye gittiğini biliyorum. Burada iddia edildiği gibi, bölgeler arasında herhangi bir yatırım noksanlığı yoktur. Açıklıkla ifade edeyim -ben yerinde izledim, gördüm- Tunceli-Ovacık yolu, büyük meblağlar sarf edilmek suretiyle yapılmaktadır.

Eğitim konusunda da Tunceli'de büyük gelişmeler vardır. 1980 ile 1998 yılları arasında Tunceli'de büyük gelişmeler olmuştur. Birtakım sınaî çalışmalar yapılmış, sınaî fabrikalar kurulmuş, istihdama yönelik çalışmalar yapılmış, bir yüksekokul açılmıştır. Vali, yönetici ve kaymakamlar, Tunceli'de büyük gayret içerisindediler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ovacık'taki bu barakalardakiler_

İÇİŞLERİ BAKANI KUTLU AKTAŞ (Devamla) – Ovacık'taki barakalarla ilgili konunun da üzerindeyiz. Onun da ödeneğini sağlamak için elimden gelen girişimi yapıyorum; Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ve Hükümetimize konuyu arz ettim, elimizdeki bazı imkânlarla onun da üzerinde durmakta olduğumuzu burada açıklıkla ifade etmek istiyorum; ama, tabiî ki, bütün Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi, Tunceli'de de birtakım kalkınma meseleleri vardır; ama, bizim temel dileğimiz de, onların bir an evvel giderilmesidir.

Köye dönüşle ilgili olarak, şu ana kadar 98 köyle 76 mezrada dönüş sağlanmıştır. Güvenliği sağlanan köylerimize dönmek isteyen vatandaşlarımız, yine güvenlik güçlerimizin aldığı tedbirlerle köylerine dönebilmektedirler.

İtalya'ya karşı yapılan gösterilerle ilgili görüşlere ben de katılmaktayım. Tabiî ki, tepkilerimizi aklıselim ve itidalli bir şekilde ortaya koymak ve ileriki günleri de düşünmek durumunda olduğumuzu; ama, milletimizin, ondört senedir bu kanlı PKK terör örgütüne karşı son derece üzüntülü olduğunu ve şehitlerimizin, âdeta, ruhlarının sızladığını da burada ifade etmek istiyorum. Bu olayların sadece tepkilerle oluşmadığını, onu destekleyen birtakım kişilerin, parti binalarında ve cezaevlerinde birtakım lehte gösteriler yapmak suretiyle olayları provoke ettiklerini de Yüce Meclisimizin görüşlerine ve takdirlerine sunuyorum.

Sonuç olarak, bu görüşlerle, 6 ilimizde devam etmekte olan olağanüstü halin 30.11.1998 tarihinden itibaren 4 ay daha uzatılmasına ilişkin Hükümet tezkeresini Yüce Meclisimizin takdirlerine sunarken, bu mücadelede hayatlarını kaybeden değerli evlatlarımıza Tanrı'dan rahmet, gazilerimize şükran duygularımı ifade ediyor; Sayın Başkan, sizi ve Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tezkere üzerinde son söz, şahsı adına, Sayın İsmail Köse'nin.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

İSMAİL KÖSE (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de, bu güzel günde, tüm emekli ve fiilî görevde bulunan öğretmenlerimizi yürekten kutluyorum, kendilerine mutluluk ve sağlıklar diliyorum; yöneticilerden de, bu irfan ordumuzun insanca yaşayacağı tedbirlerin alınmasını rica ediyorum.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin uzatılması konusundaki tezkereler üzerinde on yıldan bu yana konuşan ve bu mesele üzerinde heyecan duyan bir milletvekili olarak, bu millî mesele üzerindeki, yeniden istenilen sürenin devamından yana olduğumuzu ifade ediyor ve şu anda bu görevi ifa eden Türk güvenlik kuvvetlerine başarılar diliyorum, bu yolda canlarını feda eden şehitleri de rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; terörün kaynağı işsizlik değildir; terörün kaynağı, vatan hainliğidir. İşsizlik ülkemizin her yerinde vardır, Erzurum'da vardır, Kastamonu'da vardır, Muğla'da vardır; ama, oradaki insanlar terörist değildir, vatana ihanet içerisinde değildir, işsiz oldukları için, bayrağına, toprağına ya da askerine düşman değildir. (Alkışlar) Onun için, meseleyi İtalyanlara götürüp, İtalyanlara bir şeyler söylemeye lüzum yok; Türk Milletinin ekmeğini yiyen, Türk Devletinin ekmeğini yiyen hainleri hâlâ hizaya getiremedik, o meseleyi halletmemiz lazım.

Bugün, 50 bin askerimiz Tunceli'de operasyon yapıyor; niçin yapıyor; neden bu 50 bin askerimiz Muğla'da değil de Tunceli'de üç ilçede operasyon yapıyor; bunun arkasına bakmak lazım, ne olduğuna bakmak lazım.

Değerli milletvekilleri, terör, onbeş yıldan bu yana Türkiyemize 100 milyar dolara mal oldu ve bugün, yine, 7 bin askerimizin şehit olmasına, 5 bin vatandaşımızın da ölümüne sebep oldu. Şimdi, İtalya'ya söz söylemeye hakkımız yok, kendi bünyemizdeki meselemizi halletmemiz lazım. Tunceli'ye gideceksin, oradaki haine kendini anlatacaksın "bu topraklarda farklı muamele yapılmamıştır." Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 65 milyon insanını bağrına basmış ve 65 milyon insanına hizmet vermenin gayreti içerisindedir. 250 bin askerimiz Irak ve Suriye sınırlarında -Allah yardım etsin- 500 milyon maaş veriyoruz; buyurun, gelin, bir gün görev yapın, bir gün! Türk askeri orada aylardan bu yana bekliyor; neyi bekliyor? İşte, bir yiğit ses Hatay'dan seslendi, bir Türk generali; o yiğit ses, Abdullah Öcalan'ın ininden çıkmasını sağladı -Allah razı olsun- Hükümet, devlet, ancak ondan sonra -bu gücün arkasında- kendi siyasetini ortaya koydu.

Değerli milletvekilleri, burada bir yanlışlık var; Apo, Kamışlı'da teslim alınmalıydı; Apo, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, Suriyelinin eliyle teslim edilmeliydi. Bence, bunun fevkalade büyük bir başarı olduğunu Türk Milletine ifade etmeniz mümkün değildir. Oradan nereye gitti; Yunanistan'a gittiğini söylüyorlar, Rusya'ya gittiğini ve Rusya'dan tekrar İtalya"ya gittiğini ifade ediyorlar. Şimdi bu terörist, şu anda kendi davasının siyasî bir kahramanı olarak önümüze getirilip konulmaya çalışılıyor. Eğer 55 inci Hükümet gerçekten Abdullah Öcalan'ı Suriye sınırından teslim almış olsaydı ya da bugüne kadar Abdullah Öcalan'ı İtalya'dan teslim almış olsa idi, gerçekten çok büyük bir başarının altına imza atardı. Ancak, devletin normal görevi ve çalışan sistemi içerisinde, şu anda Adalet Bakanlığının sistemi çalışıyor, İçişlerinin çalışıyor, istihrabat çalışıyor, Dışişleri çalışıyor. Bu, 55 inci Hükümetin veya bir başka hükümetin meselesi olmaktan çıkmıştır; bu, Türk Milletinin meselesi haline gelmiştir, Türk Devletinin meselesi haline gelmiştir; onun için, tek başına Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması konusu, 55 inci Hükümetin de çok büyük bir başarısı olarak ortaya konulacak bir olay değildir.

Değerli milletvekilleri, asrın en büyük hukuk trajedisi, çağdaş hukukun beşiği olduğunu iddia eden İtalya'da sahnelenmektedir. Bütün dünyanın gözleri önünde, 30 bin kişinin kanlı katilini denize nazır villada konuk edenler, ağızlarına "hukuk" ve "insan hakları" sözcüklerini hiç almamalıdırlar. Eğer, çağdaş dünyanın en büyük değeri olarak kabul ettiği hukuk üstünlüğünü bir kenera bırakıp, zalimleri mağdurlara tercih etmeye devam ederse, Avrupa'nın çağdaşlık iddiası tartışılır hale gelecektir.

Yıllardan beri Bosna zulmünü gözardı eden, Kosova'da olanlara seyirci kalan Avrupa'nın, Türkiye'de birinci sınıf vatandaş olan kardeşlerimizin mağdur edildiğini iddia etmesi, katmerli bir çifte standarttır. Kanlı bir katil villada, kandırdığı zavallılar dağlarda, mağralarda, katlettikleri ise şu anda mezarlardadır. Bu tablo, sadece İtalya'yı değil, bütün insanlığı utandıracak bir tablodur. İnsanlık erdeminin, çağdaşlığın, hukuka saygının, insan haklarına hürmetin bu tabloda yeri yoktur.

Değerli milletvekilleri, Türk Milletinin İtalya'ya karşı gösterdiği millî infiali, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yürekten destekliyoruz. Türk Milletini ayakta tutan en büyük hasletlerden birisi de, onun haksızlığa boyun eğmemesidir. Bugünkü devletimizi, istiklalimizi, onurumuzu, bu özelliğimize borçluyuz. Milletin ortak bir refleksle ortaya koyduğu bu asil tavrı bütün toplum kesimlerinin anlaması, desteklemesi ve teşvik etmesi, millî bir borçtur. Özellikle, Türk aydını, medyamız, siyasî partilerimiz, tarihî bir sınavla karşı karşıyadır. Bu millî şahlanışa iyiniyetli olmayan eleştiriler getirmek, sakıncalar uydurmak, çekinceler koymak, millî çıkarlarımızla bağdaşır bir tavır değildir. İçeride ve dışarıda bu millî destek sayesinde daha aktif politikalar uygulamalı, özellikle dışpolitika bu millî heyecandan nasibini almalıdır. Bu millî heyecan, bir veya birkaç siyasî parti amblemine sığabilecek bir heyecan da değildir; sağ sol bütün partilerin bu heyecana ortak olmaları, Avrupa'da genelde sol partilerin hükümet ettikleri düşünülürse, daha da önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de kuvayi milliye ruhu yeniden şahlanmıştır. Bu şahlanışın Yüce Türk Milletine yakışır vakar ve olgunluk içerisinde devam etmesini, provokasyonlara gelinmemesini, taşkınlıklara da meydan verilmemesini istiyoruz. Türk Milleti teslimiyetçi olamaz, zulme ve haksızlığa rıza gösteremez, şehitlerinin ruhuna azap çektiremez, gazilerimizin, şehit analarımızın başını eğik tutamaz, Türkiye, kendi içinde sorunlar yaşıyor olsa da, millî çıkarlarının çiğnenmesine göz yumamaz. Bu yüzden, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkışı, Rusya'ya gidişi, oradan İtalya'ya geçişi üçgeninde bir siyasî ve diplomatik gaflet seziyor olsak da, devlet politikalarına ve hükümet uygulamalarına destek olmaya devam edeceğiz ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, vatanımızın bölünmezliği için, orada yaşayan insanlarımızın hür ve mutlu olarak yaşayabilmelerini sağlamak için, şu anda görevi başında bulunan Türk askerinin ve tüm güvenlik kuvvetlerimizin başarıyla bu görevlerini devam ettirmeleri için, olağanüstü halin uzatılmasına olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresini yeniden okutup oylarınıza sunacağım:

23.11.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23.7.1998 tarihli ve 586 sayılı Kararı uyarınca Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.11.1998 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 4.11. 1998 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

A. Mesut Yılmaz

Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

V.—ÖNERİLER (Devam)

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ (Devam)

2.—(9/44), (9/45) ve (9/46) esas numaralı Meclis soruşturaması önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresi ile Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde kabul edilen Çarşamba ve Perşembe günleri 20.00 -24.00 saatleri arasındaki çalışmaların 25.11.1998 Çarşamba gününden itibaren yapılmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Biraz önce Danışma Kurulu kararı uyarınca görüşme günlerini saptadığımız soruşturma önergeleriyle ilgili çektiğimiz kuraların sonuçlarını açıklıyorum:

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer hakkındaki 9/44 esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Anavatan Partisine mensup 10 üye, Doğru Yol Partisine mensup 10 üye, Fazilet Partisine mensup 10 üye olmak üzere, toplam 30 üye kişisel söz talebinde bulunmuştur.

Çekilen kura sonucuna göre ilk 3 üyenin adlarını okuyorum:

1. Yaşar Dedelek

2. Zeki Ertugay

3. Abdulkadir Baş

Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki 9/45 esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Anavatan Partili 10, Doğru Yol Partili 10, Fazilet Partili 10 üye olmak üzere, toplam 30 üye kişisel söz talebinde bulunmuştur.

Çekilen kura sonucuna göre ilk 3 üyenin adlarını okuyorum:

1. Ahmet Alkan

2. Cihan Paçacı

3. Nejat Arseven

Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez hakkındaki 9/46 esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Anavatan Partisine mensup 10, Doğru Yol Partisine mensup 10, Fazilet Partisine mensup 10 üye olmak üzere, toplam 30 üye kişisel söz talebinde bulunmuştur.

Çekilen kura sonucuna göre ilk üç üyenin adlarını okuyorum:

1. Mehmet Gözlükaya

2. Yusuf Ekinci

3. Mustafa Kemal Aykurt

Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

VI. —GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.—İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 13 arkadaşı, Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 19 arkadaşı, Konya Milletvekili Veysel Candan ve 12 arkadaşı, Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşı, Kütahya Milletvekili Emin Karaa ve 22 arkadaşı, İzmir Milletvekili Işın Çelebi ve 25 arkadaşı, Zonguldak Millevtekili Tahsin Boray Baycık ve 22 arkadaşı ile Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 arkadaşının, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı :743)

BAŞKAN – Genel Kurulun 10 Kasım 1998 tarihli 16 ncı Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/19, 29, 40, 88, 98, 127, 150, 166) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 743 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Görüşme ertelenmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VII.—SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA BOŞ BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.—Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçip, 1 inci sırada yer alan, Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç'ın, Dünya Kadınlar Gününde meydana gelen olaylar sırasında Atatürk anıtına saldırıda bulunulduğu iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlayacağız.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, bakanlar yok.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Bakanlar olmadığına göre...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Grup Başkanvekili olarak biz de katılıyoruz .

BAŞKAN – Sayın Bakanlar yok görünüyor; grupların da genel eğilimi, soruları sayın bakanların gıyabında okumamak yönünde.

Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan Mesut Yılmaz haklarındaki güvensizlik önergelerinin oylamasını yapmak, özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeyi yapmak ve alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Kasım 1998 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.28

 

VIII.—SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Lockheed yolsuzluğuna ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanın Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6199)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. T.B.M. Meclisinde 1976 yılında bütün dünyada yankılar uyandıran uluslararası rüşvet ve yolsuzlukların önemli bir örneği olan Lockheed olayı ile ilgili meclis araştırma komisyonu kurulmuş, komisyon 278 sayfalık bir rapor hazırlamıştır.

Susurluk, çete ve faili meçhul olayların çözümüne yardımcı olabileceği düşüncesiyle Lockheed olayını tekrar inceletmeyi düşünüyor musunuz?

2. Lockheed olayına Türkiye’de kimler karışmıştır ve karışanlar hakkında idarî veya cezaî bir işlem yapılmış mıdır?

3. Bu tür olaylar devletin menfaatlerini zedeleyeceği için mi üzerine gidilmiyor düşüncesine katılıyor musunuz?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 23.11.1998

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-274871

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMM Başkanlığının 12.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0y.10.00.02-7/6199-15307/35735 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 16.10.1998 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-857-3/5802 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen ve Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili yanıt aşağıya çıkarılmıştır.

1. Lockheed olayı olarak adlandırılan ve 1974-1975 yıllarında ABDÇok Uluslu Şirketler Senato Alt Komisyon Başkanı Senatör Church’un, Lockheed Uçak Yapım Firması tarafından aralarında Türkiye’nin de bulunduğu çeşitli devletlerde rüşvet dağıtıldığı iddiaları üzerine Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda; F-104 uçak alımı olayına ilişkin olarak uçakların tercihi, teklifi, satın alınması, sözleşme imzalanması ve yedek parçaların tedariki hususlarında, mukaveleye konan hükümler ve yapılan işlemlerde, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin bir menfaatlenmesi, ihmali veya kusuru tespit edilemediğinden olay hakkında 353 sayılı Kanunun 105 inci maddesi uyarınca “Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı” verilmiştir.

2.3. Konuya ilişkin olarak; ABD ile yapılan anlaşma sonucu temin edilen bilgiler çerçevesinde, Millî Savunma Bakanının talebi üzerine derinleştirilen soruşturma sonucunda; Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığınca 24.8.1982 tarihinde, tespit edilen şahit ifadeleri ile yurt içi ve yurt dışından temin edilen yazılı belgelere göre; herhangi bir Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu hakkında kamu davası açılmasını haklı gösterecek deliller bulunmadığı kanaatiyle, olay hakkında tekraren “Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı” verilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Kutlu Aktaş

İçişleri Bakanı

2.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Emper Menkul Değerler Şirketine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/6220)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

BülentAkarcalı

İstanbul

Emper Menkul Değerler ve sahibi olan kişi ile ilgili olarak;

1. Kumarhane çalıştıran, eroin ticaretine karışmış bir kişiye ait Emper Menkul Değerlere 1994 yılında aracı kurum kurma iznini kim, neden, ne zaman verdi? Bu dönemde Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) başkanı kimdi?

2. SPK’dan izni alan bu kişiye İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB) faaliyette bulunma iznini veren yönetim kurulunun başkanı ve üyelerinin adları nelerdir?

3. Bu aracı kurum faaliyette iken SPK ve İMKB tarafından hiç kontrol edildi mi?

4. Bu aracı kurumun müşteri listesindeki önemli isimler nelerdir ve bunlar adına kaç paralık işlem yapılmıştır?

T.C.

Devlet Bakanlığı 24.11.1998

Sayı :B.02.0.003(16)2928

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :TBMM Başkanlığının 14.10.1998 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6220-15340/35799 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/6220-15340 esas nolu yazılı soru önergesine ilişkin cevap ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Güneş Taner

Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın 7/6220-15340 Esas No.lu Soru Önergesine İlişkin Cevaplar :

1. Ömer Lütfü Topal, 1994 yılında ROTA Menkul Değerler A.Ş.’nin ortaklık yapısında gerçekleşen değişiklik sonucunda Aracı Kuruma % 65 pay ile ortak olmuştur.ROTAMenkul Değerler A.Ş.’nin ticaret unvanı aracı kurumun talebi üzerine 2.6.1994 tarihli kurul onayıyla “Emper Menkul Değerler A.Ş.” olarak değiştirilmiştir.

Anılan tarihte yürürlükte olan Kurulun Seri :V, No. :8 sayılı “Aracılık Faaliyetleri ve Aracı Kuruluşlara İlişkin EsaslarTebliği”nin 15 inci maddesinde; “Aracı Kurumlar faaliyet izni aldıktan sonra ortakların da veya ortaklarının sermaye paylarında %10’un üzerinde bir oranda, .... meydana gelen değişiklikleri... meydana geldikleri tarihten itibaren 15 gün içinde kurula bildirmek zorundadırlar.” hükmü yeralmaktadır. Dolayısıyla aracı kurumların ortaklık yapısı değişiklikleri kurul iznine tabi bulunmamaktadır.Ayrıca, Ömer Lütfü Topal, aynı tebliğin 8/c maddesinde aracı kuruluşların ortakları, yönetim kurulu üyeleri, denetçileri ve bütün çalışanları için aranan genel şartları (sabıka kaydı, kendileri ve ortağı olduğu kuruluşlar hakkında tasfiye kararı verilmediğini gösteren belge vb.) taşıdığını kurula belgelemiştir.

Bu kapsamda Ömer Lütfü Topal’a yeni bir aracı kurum kurma izni verilmesi sözkonusu olmayıp, işlem o tarihte yürürlükte olan düzenlemeler çerçevesinde kuruldan izin alınmasını gerektirmeyen bir devir işleminden ibarettir.

Sözkonusu dönemde Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Dr. Yaman Aşıkoğlu, Başkan Vekili Rıfkı Danışman’dır.

2. Yukarıda da söz edildiği üzere, Sermaye Piyasası Kurulunca yeni bir aracı kurum kurma izni verilmediğinden İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından da zaten faaliyet göstermekte olan aracı kuruma herhangi bir izin verilmemiştir.

3. Emper Menkul Değerler A.Ş. nezdinde, 1994-1998 döneminde kurulca çeşitli tarihlerde inceleme ve denetimler yapılmıştır.

Emper Menkul Değerler A.Ş.’nin Yatırım Danışmanlığı faaliyetinin Sermaye Piyasası Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde faaliyet şartları açısından 27.10.1994 tarihinde incelenmesi sonucunda, daha önce kurulca verilen Yatırım Danışamanlığı faaliyetinde bulunulmasına ilişkin yetkiyi kullanmadığı göz önünde tutularak, Emper Menkul Değerler A.Ş.’nin sözkonusu yetkisini sürekli olarak durdurulmasına, kurulun 10.11.1994 tarih ve 71 sayılı toplantısında karar verilmiştir.

Emper Menkul Değerler A.Ş. halka arza aracılık, menkul kıymetlerin geri alma veya satma taahhüdü ile alım satımı ve portföy yöneticiliği faaliyetlerinde bulunmak üzere ilgili yetki belgelerini alma talebiyle 14.6.1995 tarihinde kurula başvurmuştur. Sözkonusu başvuru üzerine Kurulca Aracı Kurum nezdinde 13-15.9.1995 tarihlerinde yapılan inceleme sonucunda, Sermaye Piyasası Mevzuatı uyarınca gerekli faaliyet şartlarını taşdığı tespit edilen Aracı Kuruma başvuru konusu yetki belgeleri verilmiştir.

Emper Menkul Değerler A.Ş. nezdinde 1997 yılı sonunda başlayıp, 1998 yılının başında tamamlanan denetim sonucunda, mevzuata aykırı işlemler nedeniyle sorumlu yöneticiler hakkında Sermaye Piyasası Kanununun 47/B-5 ve 49 uncu maddeleri uyarınca Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuş; ayrıca denetim sonuçlarına göre yapılacak işlemlere esas olmak ve şirketin sermaye artırımı talebini değerlendirebilmek amacıyla yetkili kamu kuruluşlarının görüşüne başvurulmuştur.

Bu süreç devam ederken, Temmuz 1998 ayında aracı kurumlar nezdinde yürütülen ve aracı kurumların faaliyet yapıları ile müşteri menkul kıymet ve nakitlerinin korunmasına ilişkin politika ve uygulamaların kavranmasını amaçlayan çalışma kapsamında Emper Menkul Değerler A.Ş. nezdinde de incelemelerde bulunulmuştur.

1998 yılı Ağustos ayında yapılan incelemede, şirketin malî diriminin ciddî surette zayıflamakta olduğu tespit edilmiş, bu nedenle Kurulun Seri :V, No: 19 sayılı “Aracılık Faaliyetleri ve Aracı Kuruluşlara İlişkin Esaslar Tebliği”nin 56 ncı maddesi uyarınca şirkete malî durumunu düzeltmesi için süre verilmiştir.

Ancak tanınan süreye rağmen durumunda iyileşme olmadığı anlaşıldığından, kurulun 22.9.1998 tarihli toplantısında şirketin sermaye piyasası faaliyetlerinin varlıkları taahhütlerini yerine getirir miktara ulaşıncaya kadar Seri :V No: 19 Tebliğin 56 ncı maddesi uyarınca geçici olarak durdurulmasına karar verilmiş ve ayrıca yapılan incelemeler sonucunda tespit edilen hususlarla ilgili olarak kurulun 24.9.1998 tarihli toplantısında şirketin sorumlu yetkilileri hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiş ve suç duyurusu yapılmıştır.

4. Emper Menkul Değerler A.Ş.’nin “müşteri listesindeki önemli isimler” ifadesinden müşterilerin hangi kriterlere göre önemli sayılacağı konusu net olarak anlaşılamamaktadır.

3.—Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon-Merkez ve ilçelerindeki imam hatip ve meslek okullarına kayıt yaptıran öğrenci sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/6243)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletlerinizle Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Kemalettin Göktaş

Trabzon

1. Trabzon İlimizin merkez ve ilçelerindeki İmam-Hatip Liselerini orta kısmına;

a) 1996-1997 öğretim yılında

b) 1997-1998 öğretin yılında,

c) 1998-1999 öğretim yılında,

yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısı ne kadardır?

2. Trabzon İlimizin merkez ve ilçelerindeki İmam-Hatip Liselerinin lise kısmına;

a) 1996-1997 öğretim yılında

b) 1997-1998 öğretin yılında,

c) 1998-1999 öğretim yılında,

yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısı ne kadardır?

3. Trabzon İlimizin merkez ve ilçelerindeki bütün meslek liselerine;

a) 1996-1997 öğretim yılında

b) 1997-1998 öğretin yılında,

c) 1998-1999 öğretim yılında,

yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısı ne kadardır?

T.C.

Millî Eğitim Bakanlığı

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon 23.11.1998

Kurulu Başkanlığı

Sayı :B.08.0.APK.0.03.05.00-022/3792

Konu :Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :T.B.M.M. Başkanlığının 19.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15582-7/6243-15407/35848 sayılı yazısı.

Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş’ın “Trabzon-merkez ve ilçelerindeki imam hatip ve meslek okullarına kayıt yaptıran öğrenci sayısına ilişkin” yazılı soru önergesinde yer alan soruların cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Trabzon İlinin Merkez ve ilçelerindeki İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip liseleriyle meslekî ve teknik liselere yeni kayıt sayıları aşağıda çizelgede verilmiştir.

Trabzon İlinin Merkez ve İlçelerindeki İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Liseleriyle Diğer Meslekî ve Teknik Liselere Yeni Kayıt Sayıları

İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Liseleri

Öğretim Yılı Orta Lise Mesleki ve Teknik Liseler

1996-1997 2408 1723 4599

1997-1998 285* 1403 4603

1998-1999 — 958 4108

*4306 sayılı Kanunun 18.8.1997 tarih ve 23084 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesinden önce Anadolu İmam Hatip Liseleri için sınava girip kazanan öğrenciler.

18.8.1997 tarih ve 23084 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4306 sayılı Kanun gereği ilköğretim kesintisiz sekiz yıllık eğitim veren okullardan oluşmakta ve diğer ortaöğretim kurumları gibi imam hatip liselerinde de ilköğretimin 6 ncı sınıfına yeni öğrenci kaydı yapılmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Hikmet Uluğbay

Millî Eğitim Bakanı

4. —Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, başörtüsüne destek için düzenlenen bir gösteriye yapılan müdahaleye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6281)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Kutlu Savaş tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Prof. Dr. Mustafa Ünaldı

Konya

Sorular :

11 Ekim 1998 günü başörtülü kızların elele tutarak oluşturmak istedikleri hürriyet zincirine çeşitli yerlerde polis teşkilâtınca müdahale edildiği haber bültenlerinde yer almış bulunuyor.

1. Bu haberler doğru mudur?

2. Doğru ise bu müdahalelerin sebebi nedir?

3. Bu zincire otobüsle katılmak isteyenlerin Konya’dan hareketlerine Konya Valiliğince engel olunduğu doğru mudur?

4. Doğru ise bunun sebebi nedir? Hangi kanuna istinat etmektedir?

5. Ankara/Kazan İlçesinde halkın katılmasına kaymakamın engel olduğu habereleri doğru mudur?

6. Doğru ise sebebi nedir?

7. Halkın çoğunun demokratik katılımlarına engel olanlar hakkında bir işlem yapılmış mıdır?

8. Hürriyet zinciri milletin birlik ve beraberliği ile oluşmuş bir olaydır.

Yine milletimizin birlik ve beraberliği ile oluşan millî maç heyecanıyla sokaklardaki olaylara herhangi bir müdahale, gözaltı, tutuklama olmuş mudur?

9. Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık uygulamalarında Bakanlığınızca herhangi bir müdahale olmuş mudur?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 23.11.1998

Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01-274867

Konu :Yazılı Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :a) TBMMBaşkanlığının 26.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6281-15493/36030 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1.2. Anayasamızın 34 üncü maddesinde yer alan ve temel hak ve özgürlüklerden olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımındaki şekil, şart ve usuller 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda belirtilmiştir.

11 Ekim 1998 günü ülke genelinde meydana gelen “İnanca Saygı ve Düşünceye Özgürlük İçin El Ele” zincir eylemi, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa aykırı yapıldığı için gözaltına alınanlar, adlî mercilere sevk edilenler ve tutuklananlar da olmuştur.

3.4. Konya’dan, diğer illerde yapılan eylemlere katılım olmadığından engelleme de sözkonusu değildir.

5.6. Ankara İli Kazan İlçesinde 11 Ekim 1998 tarihinde yapılmak istenilen sözkonusu eyleme 2911 sayılı Yasaya aykırı olduğundan dolayı Kaymakamlık Makamınca izin verilmemiştir.

7. Güvenlik güçleri yasaların kendilerine vermiş olduğu yetkiyi kullanmışlardır.

8.9. Millî maç heyecanıyla sokaklarda yasaya aykırı eylem yapanlar ile “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemlerinde de gözaltına alınanlar, adlî mercilere sevk edilenler ve tutuklananlar da olmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Kutlu Aktaş

İçişleri Bakanı

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.