Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 66 YASAMA YILI : 4

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

22 nci Birleşim

23 . 11 . 1998 Pazartesi

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gensoru görüşmelerinde konuşma sürelerine ilişkin CHP Grubu önerisi

IV. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. – Doğru Yol Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, çete ve mafya liderleri ile doğrudan ilişki içinde oldukları ve özelleştirmelerde özellikle TÜRKBANK’ın satışı ihalesinde devletin menfaatini gözetmeyerek görevlerini kötüye kullandıkları iddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında (11/19); Fazilet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, çete ve mafya liderleri ile doğrudan ilişki içinde oldukları ve görevlerini kötüye kullandıkları, kamu ihaleleri ve özellikle TÜRKBANK’ın satışı ihalesine fesat karıştırdıkları iddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında (11/20); Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, mafya ve çete liderleri ile yakın ilişki içinde olduğu ve TÜRKBANK’ın satışı ihalesinde bir işadamına fiyat teklifi ve para ve kredi temini konularında yardımcı olmak suretiyle ihaleyi yönlendirdiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında (11/21); verdikleri ve Genel Kurulun 19.11.1998 tarihli 21 inci Birleşiminde gündeme alınması kabul edilen gensorular

 

V. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney’in, Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. – Başbakan A. Mesut Yılmaz’ın, Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

3. – İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner’in partilerine sataşması nedeniyle konuşması

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Ankara Milletvekili Agâh Oktay Güner’in partilerine sataşması nedeniyle konuşması

5. – CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın, Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy’un şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

6. – Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın, Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Güneş Taner’in konuşmasında yanlış anlamalara imkân verebileceği iddiasıyla konuşması

7. – İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez’in, Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı Güneş Taner’in konuşmasının yanlış anlamalara imkân verebileceği iddiasıyla konuşması

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa Adalet binası ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6197)

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın TV kanalları aracılığıyla pazarlanan ürünlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/6217)

3. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Side Belediye Başkanı hakkındaki tahkikatlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6225)

4. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6241)

5. – Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Hopa-Sarp Hudut Kapısından yapılan motorin ithalatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/6256)

6. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, pancar taban fiyatlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/6284)

7. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in Sıvas Şeker Fabrikası için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/6311)

8. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisine geçiş yaptıktan sonra emekli olan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/6321)

9. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Meksika’nın başkenti Meksiko City’de görevli olan Ateşe ve Sözleşmeli Sekreterin özel bir şirket kurdukları iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/6326)

10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Sit alanı ilan edilerek boşaltılan Karaman-Merkez-Madenşehri Köyündeki vatandaşların konut sorununa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yıldırım Aktuna’nın yazılı cevabı (7/6339)

11. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/6356)

12. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın yazılı cevabı (7/6357)

13. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın personel atamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/6368)

14. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/6372)

15. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, kredi kartlarında yaşanan elektronik hırsızlığa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/6391)

16. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın;

– Iğdır Havaalanı inşaatına,

– Kırıkkale’ye havaalanı yapılıp yapılmayacağına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’un yazılı cevabı (7/6396, 6399)

17. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Tuz Gölü’nün kirlenmesine karşı alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/6397)

18. – Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, teknik elemanların özlük haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/6406)

19. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Geliştirme ve Destekleme Fonunda değişiklik yapılmasına dair karara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yıldırım Aktuna’nın yazılı cevabı (7/6408)

20. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, Levent Kırca ve ekibine verilen destek vaadine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/6486)

 

 

 

NOT : BİRİNCİ VE İKİNCİ OTURUM'UN DOSYASI ARIZALANDIĞI İÇİN BAZI BÖLÜMLER EKSİK

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

Tarih : 23 Kasım 1998 Pazartesi

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

 

 

Sayı: 237 23.11.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 23.11.1998 Pazartesi günü (bugün) yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Nihat Matkap

Grup Başkanvekili

Öneri:

Bugün yapılacak olan Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki gensoru görüşmelerinde, Hükümet ve gruplar adına yapılacak konuşma sürelerinin 30'ar dakika olması önerilmiştir.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Önerinin lehinde söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Matkap.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis İçtüzüğümüzün 19 uncu maddesi gereğince Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilmiş bulunan ve biraz önce okunmuş olan önerimizin lehindeki görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Çok değerli milletvekilleri, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz ve Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner haklarında verilmiş bulunan, gensoru açılmasına ilişkin önergeler, 19 Kasım 1998 Perşembe günü, birleştirilerek görüşülmüştü ve o görüşmeler öncesi Danışma Kurulu yaptığı toplantıda, bu konudaki hususların aydınlanması açısından, grupların, İçtüzükteki 20 dakikalık söz süresinin 30 dakikaya yükseltilmesi öngörülmüştü. Bugünkü görüşmelerin de aslında bu mantıkla devam edeceği, görüşmelerin aynı şekilde yapılacağı düşünülmüştü ve dikkat ederseniz, hatırlarsanız, geçen hafta yapılan görüşmelerde, gensoruyu veren partiler adına yapılan konuşmalar 40'ar dakika sürdü, Hükümeti kuran partilerin sözcülerinin yaptığı konuşmalar 30'ar dakika sürdü; ama, hiçbir sözcü, sözlerini süresinde bitiremedi; çünkü, iddialar önemliydi; bu gensoru önergesindeki iddialar, neredeyse Türkiye gündemini oluşturmuştu ve hemen hemen her grup sözcüsü, öngörülen sürenin 5 dakika üzerinde konuştu.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu öneriyi vermekten beklediğimiz amaç, anayasal görevimiz olan denetim vecibemizi yerine getirmekti. Gensoru önergesini veren gruplar, bu iddialar hakkındaki düşüncelerini, açık, net bir biçimde Mecliste savundular; ama, Hükümeti kuran partilerin sözcüleri ve Hükümet adına yapılan konuşmalarda -sizin de dikkatinizi çektiğini sanıyorum- gensoru önergesinde ileri sürülen iddialarla ilgili düşüncelerini kati surette açıklamadılar.

Anayasamızın 112 nci maddesine göre görevi, Bakanlar arasında işbirliğini sağlamak ve Hükümetin genel siyasetini gözetme, olarak belirtilen Sayın Başbakanın, deprem olarak kamuoyuna yansıyan bu Türkbank ihalesine bu kadar girmiş olması, bazı işadamlarının bu konuya müdahale etmiş olması ve bu yaklaşım hakkında, grupların değerli düşüncelerini bir türlü alamadık. Hükümeti kuran partilerin sözcüleri ve Sayın Başbakan bu kürsüde yaptıkları konuşmalarda, varsa yoksa, Cumhuriyet Halk Partisine ilişkin birtakım iddiaları ortaya atmakla meşgul oldular; Sümerbank özelleştirmesinden tutun da kasetlerin açıklanma tarihine kadar, gensoru önergesiyle hiç ilgisi olmayan konular hakkındaki düşüncelerini açıkladılar.

Tabiî ki, bu kürsüde her şey söylenebilir, bir parti grubuna birtakım sorular yönlendirilebilir. Şimdi, işte bütün bu hususları aydınlatmak için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu söylenenlerle ilgili düşüncelerinin, hem değerli milletvekillerine hem kamuoyuna yansıtılması için hem de biraz önce söylediğim, acaba Hükümet grupları bu gensoru önergesi üzerinde ne düşünüyor, bunu benimsiyorlar mı, bu düşüncelerini almak için, biz bugün, partilerimizin değerli grup başkanvekilleriyle temasta bulunduk, bugünkü görüşmelerin de 40'ar dakika olarak yapılmasını rica ettik. Önce, uygun görüş verildi; belki elden imzalamak suretiyle bir Danışma Kurulu önerisi yapacaktık; ama, olmadı; Danışma Kurulumuz toplandı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, son günlerin en önemli konusu olan bu iddiaların aydınlığa kavuşması için ve denetim faaliyetinin başka konularla karıştırılmaması için, her grubun 40 dakika konuşmasını önerdik; özellikle, her siyasî parti grubu neyi merak ediyorsa burada dinlesin diye. Anavatan ve Demokratik Sol Parti Gruplarının değerli başkanvekilleri, buna gerek olmadığını Danışma Kurulu toplantısında ifade ettiler; 20 dakikada her şeyin anlaşılabileceğini, hatta 20 dakikanın bile fazla olacağını ifade ettiler, bizim 40 dakikalık önerimizin karşılığında. Ardından, Fazilet Partisinin ve Doğru Yol Partisinin değerli grup başkanvekilleri, 40 dakika da olmasın, 20 dakika da olmasın, 30 dakikayla uzlaşalım ve Danışma Kurulu kararıyla Genel Kurula gidelim, diye öneri getirdiler. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu öneriyi de kabul ettik; ama, ne yazık ki, Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti Gruplarından beklediğimiz anlayışı göremedik. Kesinlikle, fazla konuşma diye bir heves içerisinde değiliz; ama, bu konu üzerinde yapılan spekülasyonlar açısından Türkiye'de kamuoyu aydınlanmalıdır; bütün düşüncemiz bu. 21-22 dakika yerine, istiyoruz ki, grup sözcüleri bugün 30'ar dakika konuşsun; başka bir talebimiz yok. İnanıyorum ki, kamuoyu bu beklenti içerisindedir. Önerimizi bu amaçla verdik; değerli gruplarımızın bu konudaki değerli anlayışlarını rica ediyoruz.

Önerimizi neden verdiğimizi ifade etmek için zamanınızı işgal ettim; hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Matkap.

Başka söz talebi var mı efendim?

ÖNDER SAV (Ankara) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Peki efendim, karar yetersayısını arayacağız.

Öneriyi tekrar okutup, oylarınıza sunacağım:

Öneri:

Bugün yapılacak olan Başbakan Mesut Yılmaz hakkındaki gensoru görüşmelerinde, Hükümet ve gruplar adına yapılacak konuşma sürelerinin 30'ar dakika olması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler...

ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, oylamayı, anlaşma gereği, elektronik cihazla yapmanız lazım.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Ne kadar ara verelim efendim?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – 10 dakika ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – 10 dakika...

Sayın Sav, Genel Kurulumuza da daha önce bildirilmiş olan, çalışmalara ilişkin tespit ve mutabakatların 8 inci maddesi, işaretle oylamaya ilişkin ve orada, ihtilaflı -Başkan ve kâtip üyeler arasında- ve itirazlı hallerle karar yetersayısının arandığı durumlarda elektronik sistemle oylama yapılacak denilmişti; ancak, çok rahat sayılabileceği görüldüğü için -salonun durumu müsaitti- ve sonuç da belli olduğu için, zaman tasarrufu bakımından oylamayı bu şekilde yaptık.

ÖNDER SAV (Ankara) – Tamam efendim, ben bunu anımsattım sadece.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – 15.30'a kadar ara verelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Birleşime, 15.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 15.12

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.30

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, gensoruyla ilgili konuşma sürelerinin 30'ar dakika olarak belirlenmesi yolunda bir önerisi vardı. Oylama esnasında karar yetersayısı aranılmış ve bulunamamıştı; şimdi, yeniden oylama yapacağız.

 

 

----- (Devam)

BAŞKAN – Elektronik cihazla oylama yapacağız. Salon, el kaldırarak saymaya müsait değil, o konumunu yitirdi.

Oylama için 5 dakika süre veriyoruz.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.

Öneri kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

 

 

BAŞKAN – Bu kısımda yer alan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, çete ve mafya liderleri ile doğrudan ilişki içinde oldukları ve özelleştirmelerde özellikle Türkbankın satışı ihalesinde devletin menfaatını gözetmeyerek görevlerini kötüye kullandıkları iddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında; Fazilet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, çete ve mafya liderleri ile doğrudan ilişki içinde oldukları ve görevlerini kötüye kullandıkları, kamu ihaleleri ve özellikle Türkbankın satışı ihalesine fesat karıştırdıkları iddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekil Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, mafya ve çete liderleri ile yakın ilişki içinde olduğu ve Türkbankın satışı ihalesinde bir işadamına fiyat teklifi ve para kredi temini konularında yardımcı olmak suretiyle ihaleyi yönlendirdiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca verdikleri ve Genel Kurulun 19.11.1998 tarihli 21 inci Birleşiminde gündeme alınması kabul edilen 11/19, 11/20 ve 11/21 esas numaralı gensorular üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Hükümet?.. Burada.

Görüşmelerde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer sayın üyeye, Hükümet adına bir sayın üyeye ve şahısları adına iki sayın üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri, siyasî parti grupları ve Hükümet için, alınan karar uyarınca, 30'ar dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.

Sayın milletvekilleri, 30 dakikanın sonunda ek süre olarak yalnızca 3 dakika vereceğim; 3 dakikadan sonra, hiçbir surette süreyi uzatmayacağım. Lütfen, ne kürsüdeki arkadaşımız sayın hatip ne de salondan bir başka arkadaşımız veya ilgili siyasî parti grubu, buraya, süre uzatımı için müdahale etmesinler. 3 dakikalık ek süreden sonra hiçbir surette yeniden süre vermeyeceğim.

Gruplar adına henüz bir söz talebi yok.

Gruplar adına söz talebi?..

Efendim, çok fazla bekleyemem; şahıslara geçmek konumundayım.

Gruplar adına söz talebi?..

Sayın gruplar, son kez uyarıyorum...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Abdüllatif Şener konuşacak efendim.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Abdüllatif Şener; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta görüşmelerini yaptığımız gensoru önergeleri üzerinde, Fazilet Partisi adına söz almış bulunuyorum, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öngörüşmeler sırasında anlaşılmıştır ki, çete-mafya-siyaset ilişkileri, 55 inci Hükümette görev alan bazı bakanlara ve Sayın Başbakana kadar uzanmaktadır. Genel Kurul, geçen hafta, bu konudaki kanaatini 311 oyla belirlemiştir. Aslında, şu ana kadar meydana gelen somut gelişmeler de bunu teyit etmektedir. Bu ilişkilerin burada reddedilmesi mümkün değilir. Geçen hafta, muhalefet partileri bu konudaki, Hükümet, Sayın Başbakan ve çete-mafya ilişkileri konusundaki kanıtlarını, delillerini, bağlantıları uzun uzun açıklamışlardır; ancak, iktidar sözcüleri ve Sayın Başbakan, maalesef, bu iddiaları, bu bağlantıları reddedememiştir; yalnızca, polemiklerle, görüşmeleri geçirmeye çalışmıştır.

Oylama öncesinde, hafızaları yenilemek açısından, ben, sadece, Hükümetle, Sayın Başbakan ile çete-mafya ilişkileri arasındaki bazı kesitleri vermek istiyorum. Şu ana kadar çok sayıda kaset yayınlanmıştır. Bu kasetlerin düzmece olduğuyla ilgili iddia, kanıt ortaya konulmamıştır. Tüm bu gelişmeler, yayınlanan kasetler, diğer belgeler, bilgiler ve ortaya çıkan argümanlar değerlendirildiğinde, Hükümetle, Sayın Başbakan ile çete-mafya ilişkileri arasında önemli kesitler tespit etmemiz mümkündür, ana hatları itibariyle bunları vermek istiyorum.

Sayın Yılmaz'ın, Alaattin Çakıcı ile doğrudan veya dolaylı ilişkileri, bu belgelerden anlaşıldığına göre, muhalefet yıllarında başlamıştır. Devlet eski Bakanı Sayın Eyüp Aşık, Çakıcı ile defalarca ağabey-kardeş ilişkisi içerisinde görüşmeler yapmıştır, bu görüşmeleri Sayın Başbakanın bilgisi dahilinde yaptığını söylemiştir ve Sayın Başbakan da "evet, Sayın Eyüp Aşık bütün bu görüşmeleri benim bilgim dahilinde yaptı" diye onaylamıştır, ifade etmiştir. Hatta, Yılmaz-Aşık-Çakıcı ilişkilerinde, 54 üncü Hükümeti devirmek ve iktidar olabilmek amacına yöneldiği izlenimini veren görüşmeler ve konuşmalar vardır. O dönemde, Refahyol Hükümetini zora sokmak kastıyla, Sayın Mesut Yılmaz ve Eyüp Aşık'ın isteği üzerine, Alaattin Çakıcı'nın Flash-TV'de konuştuğu bilinmektedir. Aşık-Çakıcı kasetinde aynen şöyle denilmektedir, Çakıcı, Sayın Aşık'a şöyle diyor: "Hiçbir zararım olmamış, sadece Mesut Beye benim faydam olmuş. Bana bir banka teklif ettiler... Ben dedim ki, ben, ne Mesut Beyi ne de Eyüp Ağabeyi asla yarı yolda bırakamam, ben bu televizyon konuşmasını yapacağım." Evet, olay, sadece Çakıcı'nın televizyonda konuşması değildir. Çakıcı da, Sayın Yılmaz'dan, ilgili oldukları konuda bir konuşma yapmasını istemektedir. Bakın, kasetteki ifadeler aynen şöyle:

Çakıcı: "Bir gün Ömer Göktuğ dedi ki, ben Eyüp Beyle konuştum, Mesut Bey televizyona çıkacak "

Sayın Aşık: "Çıktı çıktı; grup toplantısında, aynı, Ömer'in istediği gibi açıklama yaptı."

Değerli milletvekilleri, bir muhalefet lideri, çetelerin isteğiyle konuşur mu; elbette ki, konuşmaz. Bu kasetin düzmece olmadığını Sayın Aşık ve İktidar sözcüleri ifade ettiler. Bu bölümdeki ses, eğer, Sayın Aşık'a aitse "çıktı, çıktı; grup toplantısında, istediğini, söyledi" cümlesi ne anlama geliyor? Yok, eğer "kasetin birçok bölümü doğrudur; ama, bu cümle Sayın Aşık'a ait değildir" diyorsanız, susmayın, polemik yapmayın, gelin ve deyin ki, bu cümleler Sayın Aşık'a ait değildir; ama, yalnızca söylemek de yetmez; eğer, öyleyse, tarafsız bir kriminal laboratuvar raporuyla da durumu ispat edin; çünkü, iddialar, son derece ciddî ve son derece de vahimdir.

Anasol-D Hükümetinin kurulmasına hizmet ettiğini ileri süren Çakıcı "benim, bu Hükümetin kurulmasında yüzde 30 payım var" diyor. Bunlar, gerçekten ciddî iddialardır ve gerçekten, polemiklerle geçiştirilemeyecek iddialardır; düzeltilmesi gerekmektedir.

Ataç-Çakıcı, Aşık-Çakıcı kasetlerindeki bir başka nokta, daha vahim bir ilişkiyi ortaya çıkarmaktadır. Emniyet, Çakıcı'nın Amerika'da yakalanması için bir ekip göndermeye hazırlanıyor; birileri, Çakıcı'ya "kaç" diye haber gönderiyor. Bu haberi kim gönderdi? Temel soru bu. Aşık-Çakıcı kasetine eğer itibar edilecek olursa "kaç" haberini gönderenin Sayın Mesut Yılmaz olduğu sonucu çıkmaktadır. Konuşma aynen şöyle: Çakıcı "hatta, o zaman, sen bana 'Mesut Bey bana dedi ki, işte, Alaattin'e ulaşırsan söyle, Amerika'ya onun için buradan bir ekip gitti de' dedin. Ya abi, ben, senin lafından sonra hemen yer değiştirdim, Kanada'ya çıktım" diyor, Sayın Aşık da "yaa... Amerika'ya gönderdikleri adamı biliyorsun daa, adı Şentürk, Şentürk Demiralp. Ben, onu bir arayayım, çağırayım, bir konuşayım onunla, bakayım, ne biliyor" diyor.

Bunlar yalanlanmamıştır; bu konuşmaların düzmece olduğuyla ilgili kanıtlar, tahliller henüz ortaya konulmamıştır.

Görüldüğü gibi, ilk başlarda, Çakıcı, Sayın Yılmaz'a toz kondurmuyor. Yine bu kasetlerden anlaşılan, muhalefetteyken başlayan bu biriken ilişkilerden Sayın Başbakan kurtulmak istiyor. Sonra, Çakıcı, emin bir kaynaktan, Başbakanın, kendisini ölü yakalatma talimatı verdiğini duyuyor, ihanete uğradığını düşünüyor, durumu izah edemiyor ve Sayın Eyüp Aşık'a "adamcağız, hem haber verip hem de benim canımı neden istesin" diye soruyor. Sayın Aşık da, ikna edebilmek için "sen, bana söylesene... Sana bunu söyleyeni iyi takip ettin mi; yani, dost bir adam mı? Seni Mesut Bey'le takıştırmak isteyebilirler" diye yatıştırmaya çalışıyor; ama, Çakıcı ikna olmuyor ve "Mesut Bey benim için önemli değil, siz önemlisiniz. Daha evvel yumruğu yedi, bak... Mesut Bey, kendine hizmet eden adamı sevmez" diyor.

Evet, bu konuşmada da, yumruk ve kendisine hizmeti, Budapeşte olayıyla ilgili pek çok soruyu gündeme getiren ipuçları vermektedir. Bu, hangi hizmettir; Çakıcı'nın Sayın Başbakana yapmış olduğu hizmet, hangi hizmettir?

Çakıcı, Erol Evcil ile konuştuğu kasetlerinden birinde de aynen şöyle diyor: "Beşinci sınıf adam yumruk attı, deve gibi yere yatırdı. Seninle haber yolladı 'bitirebilir mi bu işi' diye..."

Bu konuşmalar doğruysa, Çakıcı'nın Sayın Yılmaz adına bitirmesi gereken iş neydi; bu, son derece de önemli bir sorudur ve Budapeşte'de aydınlanmayan da bir yığın soru vardır. Almanya dönüşü, 23 Kasım 1996'da, Sayın Yılmaz niçin Budapeşte'ye gitmiştir? Yakıt ikmali amacıyla uğradıklarını söylemişti; öyleyse, neden Almanya'dan ayrılmadan önce Budapeşte Otelinde rezervasyonunu yaptırmıştır? Olaydan sonra Macar polisine şikâyetçi olmadan hemen Budapeşte'yi niçin terk etmiştir? Önce "bana yumruğu Çatlı'nın arkadaşları attı" diye açıklama yaptıktan sonra yumruğu atan Veysel Özerdem'den niçin şikâyetçi olmamıştır? Sayın Başbakanın bir suçludan şikâyetçi olmama, onu affetme hakkı ve yetkisi var mı? Bir şahıs olarak düşünülebilir; ama, bir Başbakan olarak böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur. Niçin; tehdit altında mıydı acaba? Yoksa, hangi pazarlıkların ve neye bağlı görüşmelerin ve konuşmaların arkasından bu aflar ve şikâyetçi olmamalar çıkmıştır? Sayın Yılmaz'ın şikâyetten vazgeçmesinde Çakıcı'nın rolü var mı? Üç Anavatan Partili milletvekilinin Özerdem'i ikna için Budapeşte'ye gidişinde gariplikler yok mu? Sayın Başbakanın üzerini örtmek istediği ne gibi bir olay cereyan etmiştir; orada bunun bilinmesi lazım ve bu olayda, Evcil, niçin, nasıl bir aracılık yapmıştır? Bu ve buna bağlı pek çok soru peşpeşe sorulabilir.

Evet, Malki cinayetinin azmettiricisi Erol Evcil ile Sayın Başbakan iki defa görüşmüştür; birinde beş saat, diğerinde ikibuçuk saat görüştüğü ifade edilmiştir; ama, Sayın Başbakan "ben görüşmedim; getirdiği şahısla görüştüm; kendisi kapıda bekledi" diyor. beş saat boyunca Evcil'in getirdiği şahısla nasıl konuşabilmiştir, görüşebilmiştir, zaman ayırabilmiştir?

Sayın Başbakandan Evcil'in bir kişiyi, daha önce kendisinin Emniyet Genel Müdürü yapmak istediği bir kişiyi, MİT Müsteşar Yardımcısı yapmasını istemesi hangi cesaretle ortaya çıkmıştır? Bu samimiyet nereden gelmektedir? Çakıcı da, bu kişi hakkında "erkek adamdır, ağabeyimdir, Emniyet Genel Müdürü falan derken, pat... Bal oldu bal. İnan diyorum, Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devreye giriyor. Çok sevdiğim bir adam; benim için bir amca, bir dayı gibidir" diyor. Demek ki, Sayın Başbakanla, Çakıcı'nın sevdiği insanlar zaman zaman çakışıyorlar, aynı isimde ittifaklar kurulabiliyor.

Evcil ile İl Başkanı milletvekili ilişkilerini bir tarafa bırakıyorum, Çakıcı-Korkmaz Yiğit-Türkbank ihaleleri konusuna da girmek istemiyorum; çünkü, öngörüşmelerde, bu konuda ayrıntılı görüşler, düşünceler, yorumlar, tahliller ortaya konuldu.

Korkmaz Yiğit-Çakıcı ilişkilerini dört ay önceden haber aldığı halde ihale onaylanmıştır sayın ilgili bakanlık tarafından. Sayın Başbakan, yine, bu Türkbank ihalesi konusunda, ihalenin Korkmaz Yiğit'e verilmesini yönlendirmiştir; gizli kalması gereken teklif miktarlarını aracılara açıklamıştır; aracılık yapanlar, karşılık olarak bir televizyon kanalını almışlardır ve sıradışı sayısız ilişki ortaya ortaya çıkmıştır. Bu ilişkiler, Sayın Başbakanın televizyonda yaptığı beş-beşbuçuk saatlik konuşmada da, açıklamalarda da aslında teyit edilmiştir, itiraf edilmiştir.

Başbakanlıkta kaybolan Emniyet Genel Müdürlüğü yazısı vesair bütün bunlar, çete, mafya ve Sayın Başbakan arasında zaman zaman bazı bağlantıların kurulduğunu açık seçik bir şekilde göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, tüm bu ilişkiler ağının adı, çetelerle mücadele değildir. Çetelerle mücadele, çetelerle bağlantı kurmak suretiyle, hukuka aykırı, kanuna aykırı, hukukun vermediği yetkileri kendi adına kullanmak suretiyle çetelerle bağlantı kurarak yapılamaz. Bunun adı çetelerle mücadele olamaz; olsa olsa, çetelerle ilişki olur, çetelerle muhabbet olur. (FP sıralarından alkışlar)

Aslına bakarsanız, Sayın Başbakan, ısrarla, Başbakanlığı bırakmamakta direnmeye çalışmaktadır. Bu, ister istemez, acaba, Sayın Başbakan, olayların kendisine daha fazla bulaşmasını önlemek için mi koltuktan vazgeçmek istemiyor sorusunu da gündeme getirmektedir.

Evet, niçin ve nasıl bir mücadele çetelerle?!. Bakıyorsunuz, birçok hadisede Hükümetin ihmali var, ilgili bakanların ve Sayın Başbakanın ihmalleri var. Malki cinayetinde, daha önce başlamış işlemler ancak bu İktidar döneminde, onaltı ay sonra aralanmaya başlamıştır.

Yine, Malki cinayetinin azmettiricisi Erol Evcil, bu İktidar zamanında, bu Hükümet zamanında elini kolunu sallayarak yurtdışına çıkmıştır. Malki'nin bütün muhasebe kayıtlarını bilen Erol Erkohen adlı şahıs, bu kadar önemli bir sorgu aşamasında, yine bu Hükümet döneminde elini kolunu sallayarak yurtdışına çıkmıştır. Üstelik, Malki cinayetinin örtbas edilmesinde rolü bulunduğu şüphesi olan Bursa Emniyet Müdürü Ahmet Demir'i, terfian, İzmir'e Emniyet Müdürü olarak atayan da bu Hükümettir, bu İktidardır; olaylar patlak verdikten sonra açığa almak zorunda kalmışlardır.

Çakıcı-Korkmaz Yiğit ilişkileriyle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü yazısı, garip, hem de çok garip bir şekilde, yadırganacak bir şekilde, Sayın Başbakanın Özel Kaleminde kaybolmuştur. Hangi soruşturmayı başlatmıştır; niçin, nasıl kaybolduğuyla ilgili hangi mesafeyi almıştır? Sayın Başbakanın Özel Kaleminde böylesine bir evrak nasıl kaybolabilir? İlk işbaşına geldiği günden itibaren, çaycılar dahil, Başbakanlıktaki bütün personeli temizleyen, Özel Kalemine de en güvendiği mutemet isimleri, insanları yerleştiren bir Başbakanın, bu yazının burada kaybolduğunu söylemesi, hiç de inandırıcı değildir, ciddî bulunacak tarafı da yoktur.

Yakaladık dediğiniz çete bağlantılı isimlerden pek çoğu kendi zamanınızda yurt dışına çıkmışlardı, kaçmışlardı; Sedat Peker ve Kürşat Yılmaz, sizin zamanınızda yurt dışına kaçan isimler arasındaydı.

Çatlı'ya kırmızı pasaport verenlerle ilgili hangi işlemlerin yapıldığına değinmek istemiyorum.

İstediğiniz kaseti, Emniyetin bile, o kadar ısrarlı olduğunuz halde -sizin ifadelerinizle- aylarca size vermemesini neye bağlıyorsunuz Sayın Başbakan diye sormak, elbette, herkesin hakkıdır. Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat birimleri, acaba, size güvenmiyorlar mı?! Kutlu Aktaş raporuna istinaden başlayacağını söylediğiniz 6 ayrı soruşturma dosyasından henüz bir haber yok.

Evet, bütün bu ilişkiler, çete-mafya ilişkilerinin, karapara bağlantılı bir bölümünde bazı ipuçları verecek gelişmeler ortaya çıkmış olsa bile, bu gelişmelerin bir ucunun Sayın Başbakana kadar uzandığını göstermektedir. Çete-mafya ilişkileriyle mücadele, bundan ibaret değildir. Karaparaya bağlı hadiseler, sadece, bu büyük aysberkin küçük bir görünen yüzüdür; ondan daha önemli bir ana başka çizgi daha vardır ki, bununla ilgili olarak ortaya henüz hiçbir şey çıkmamıştır; hiçbir açıklık görünmemektedir. Evet, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun cinayetlerinin failleriyle ilgili hiçbir gelişme sağlanamamıştır; bir santimlik bir mesafe bile alınamamıştır. O halde, Sayın Başbakanın, çetelerle mücadeleden bahsetmeye hakkı olduğunu hiç kimse söyleyemez. Çetelerle mücadeleden bahseden Sayın Başbakan, ipin ucu eğer size kadar uzanıyorsa, bunun adı da hiçbir zaman mücadele olamaz. (FP ve CHP sıralarından alkışlar)

Televizyon programında hiç yalan söylemediğinizi ifade ettiniz; ama, vaktiyle "elimde bilgi var, belge var, kaset var" dediniz; daha sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Susurluk Komisyonu, elinizdeki belgeleri ve kasetleri istedi "bende, bilgi, belge, kaset yok" dediniz; Sarıyer Savcılığı istedi, yine "bende yok" dediniz. Demek ki, bazı söylediğiniz sözler gerçek değildir, doğru değildir. "Çakıcı'yla kasetim çıkarsa istifa ederim" dediniz; ama, Eyüp Aşık defalarca konuştu ve sizin bilginiz dahilinde konuştu. O halde, sizin doğrudan konuşmanızla, sizin bilginiz dahilinde bir bakanınızın konuşması arasında bir fark var mı?! Bu da, kendi sözlerinizle, istifanızı, bırakıp gitmenizi gerektirecek bir durum değil midir?!

Bütün bu yoğunluğun içerisinde, irticayı Türkiye gündemine almak için gece gündüz gayret sarf eden medyayı; irticayı gündeme yerleştirenlerin, şimdi nerede, ne yaptıklarını -konumuz dışında olduğundan- şimdilik bir tarafa bırakıyorum.

Çete-mafya sizin zamanınızda çözülmeye başlamadı; çete-mafyayla mücadele yıllar öncesinde başlamıştır. Bu konuyu gündemden indirmek için yoğunlaşan her türlü alternatif gündem oluşturma çabalarına rağmen, kamuoyunun bu konudaki duyarlılığı artmıştır; bu duyarlılık, çete, mafya, siyaset, bürokrasi ve işadamı bağlantılarının ortaya çıkmasında bir numaralı etken haline gelmiştir. Size rağmen Sayın Başbakan, devlet organlarında bu mücadeleye yönelik kararlılık artmıştır; şu anda yaşadığımız yoğunluk bunun ifadesidir. Hükümetin ifadesi ise, sadece bu işlere bulaşmış olmaktır.

Susurluk'u, bu Hükümet küçülte küçülte Türkbank ihalesine kilitlemiştir; ama, görünen odur ki, bunun altından da kendileri çıkmışlardır. Bu, çetelerle mücadele değildir, çetelerle mücadele böyle olmaz; yıllar öncesine dayanan geçmişleri vardır.

Öngörüşmeler sırasında, Sayın Başbakan "bizden önce açılmış bir tek karapara dosyası yoktur" dedi. Sayın Başbakanın dikkatlerini çekiyorum; karaparanın aklanmasının önlenmesiyle ilgili kanun, Refahyol Döneminde bu Meclisten geçmiştir, 9 Kasım 1996'da Resmî Gazetede yayımlanmıştır.17 Şubat 1997 tarihinde, Malî Suçları Araştırma Kurulunu, Maliye Bakanlığı bünyesinde ben kurdum. Bu kurulun çalışmalarıyla ilgili yönetmelik bizim zamanımızda hazırlanmıştır ve Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir. Hepsinden ötesi, Hükümetimiz döneminde, Kabinede bulunduğum dönemde, 17-19 Haziran 1997 tarihlerinde, Roma'da yapılan FAFT toplantısında, Türkiye'ye konulması muhtemel tedbirler, bu karaparayla ilgili yapılan çalışmalar sebebiyle o dönemde engellenmiştir ve 55 inci Hükümete de, açılmış, incelemeye sunulmuş ve incelemesi başlatılmış bu karapara dosyaları devredilmiştir. (FP sıralarından alkışar) Dolayısıyla, Sayın Başbakanın, bu konuda, konuşması, ifadeleri doğru değildir.

Kumarhanelerin kapatılmasıyla ilgili olarak, Sayın Başbakan "biz kapattık" dediler. Kumarhanelerin kapatılmasıyla ilgili yasa Refahyol döneminde bu Meclisten geçmiştir, Sayın Cumhurbaşkanı veto etmiştir. (FP sıralarından alkışlar) Bu yasa tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş, 55 inci Hükümetin Sayın Bakanı ve iktidar sözcüleri, bu kanun tasarısının yasalaşmasına karşı, komisyonda aleyhte görüş belirttikleri halde, muhalefetin direnmesiyle, bastırmasıyla ikinci kez Meclisten geçmiştir. (FP sıralarından alkışlar)

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Doğru değil.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Susurluk olayına, siz iktidar olmadan önce Türkiye Büyük Millet Meclisi el koymuştur ve 800 sayfalık tarihî raporu bu Meclis üyeleri hazırlamıştır. Susurluk Komisyonunda görev alan bütün değerli milletvekili arkadaşlarıma buradan teşekkür ediyorum; çünkü, bu rapor tarihî bir rapordur. Dolayısıyla, çetelerle mücadele, geçmiş yıllara dayanmaktadır.

Hayalî ihracat raporu yine bu Mecliste hazırlanmıştır. Yine, aynı şekilde, faili meçhul siyasî cinayetlerle ilgili komisyon bu Mecliste kurulmuş ve raporu bu Meclis tarafından hazırlanmıştır.

Susurluk raporu da, aynı şekilde, Meclisin olaya el koyması suretiyle hazırlanmış ve tamamlanmıştır. Susurluk'la ilgili, Başbakanlık Teftiş Kurulu, sizden önce görevlendirildi, sorumlular sizden önce yargıya intikal ettirildi Sayın Başbakan.

Çakıcı'nın parmak izi tespiti siz göreve gelmeden önce yapıldı, yakalanmasıyla ilgili ilk işlemler de Refahyol Hükümeti döneminde başlatılmıştır.

Malki cinayetiyle ilgili olayların üzerine gidilmesi, İstahbarat Daire Başkanı Orakoğlu'nun atanmasıyla sizden önce başlamıştır Sayın Başbakan. Cinayeti işleyen emekli polislerin fotoğrafları o dönemde tespit edilmiş, cinayetin örtbas edilmesinde rolü bulunduğu şüphesiyle, Bursa Emniyet Müdürü Ahmet Demir'in merkeze alınma kararnamesi, Köşke, Refahyol döneminde gönderilmiştir, siz, aynı müdürü terfien İzmir'e gönderdiniz.

Ömer Lütfü Topal cinayeti 1996'da aydınlatıldı, yargıya intikal ettirildi; cinayet şebekesi, özel tim polisleri de dahil olmak üzere, sizden önce tutuklandı, yargıya intikal ettirildi Sayın Başbakan.

İçinde, asker, sivil, polislerin de bulunduğu uyuşturucu, silah kaçakçılığı, gasp eylemleri olan Yüksekova çetesi, 21 Eylül 1996'dan itibaren çökertildi, sorumluları yargıya intikal ettirildi.

Adam öldürme, yaralama, kaçırma, alıkoyma gibi organize suçlar işleyen Söylemezler çetesi, olaylara karışan asker, sivil polislerle beraber tüm elemanlarıyla, 96'nın altıncı ayından itibaren yakalandı, tutuklandı ve yargıya intikal ettirildi.

Uyuşturucu kuryesi Dilek Örnek ve bağlantıları yakalanıp yargıya intikal ettirilirken, Sayın Mesut Yılmaz Başbakan değildi, iktidarda değildi.

Mehmet Ali Yaprak davası kapanmışken, 54 üncü Hükümetin Adalet Bakanının özel talimatıyla, bu dava yeniden açtırılmıştır. Kutlu Savaş raporunda, bu konuda bilgiler vardır.

1996-1997 yıllarında Mehmet Hadi Özcan çetesinin üzerine gidilmiş, 32 kişi tutuklanmıştır.

25 Ekim 1996'dan itibaren Ahmet Tekin Baykal çetesi çökertilmiştir, 91 kişi hakkında fezleke hazırlanmıştır, 46'sı yakalanarak tutuklanmıştır.

Nurullah Tevfik Ağansoy, Çakıcı'nın adamıyken, onunla ters düştüğü için öldürülmüş, 28.8.1996'dan itibaren olay çözülmüş, 9 kişi yargıya sevk edilmiştir.

Yine, 13.10.1996'da, İshak Manisa'nın kaçırılmasıyla ilgili çeteye bağlı 10 kişi yakalanmış, yargıya intikal ettirilmiştir.

10.9.1996 günü, Ferda Gökmen tarafından yönetilen 9 kişilik çete yakalanmış ve yargıya intikal ettirilmiştir.

Bunları peş peşe sıralamak mümkün. Yaşar Öz cinayeti sanıkları Hurşit Han ve daha niceleriyle ilgili örnekler verilebilir. Bu organize suçlarla ilgili, çete-mafya bağlantılarıyla ilgili çalışmalar, çabalar, yakalamalar, çökertilen çeteler, 55 inci Hükümet zamanında olmamıştır.

Dolayısıyla, Sayın Başbakanın, içinde bulunduğu karmaşık ilişkileri izah edebilmek için sığındığı bütün argümanlar havadadır, boşunadır, boşuna zorlamaktadır ve uğraşmaktadır. Çete-mafya ilişkileri, açıkça, doğrudan doğruya Başbakanı zan altında bırakmaktadır; çünkü, Sayın Başbakanın anlayışı ve olaylara bakış açısı, çetelerle mücadeleye elverişli değildir. Bu bir zihniyet meselesidir. Devletin âli menfaatları için, gerekeni, kanunları, hukuku tanımadan yaparım derseniz, bunu ifade etmeye çalışırsanız, bu zihniyet, çetelerle mücadele zihniyeti değildir. Eğer, kendiniz hakkındaki iddialara cevap vereceğiniz yerde, olayları başka yerlere bulaştırmak suretiyle kurtulmaya çalışıyorsanız, bu da çetelerle mücadele anlayışının ifadesi değildir.

Aynı zamanda, birbuçuk yıldır Hükümette olduğunuz halde hiçbir işlem yapmadığınız, tahkikat yapmadığınız, soruşturma başlatmadığınız konuları, âdeta bir şantaj aracı gibi, burada karşıt bir argüman olarak kullanmaya kalkarsanız, bu, Başbakanlık değildir. Şantaj için bilgi arşivlemek, hiçbir işlem yapmamak, hukuk devletinin gereği değildir; bunların tamamı çete ve mafya yöntemleridir. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan, siz Hükümet olduğunuz günden itibaren, bir başka zihnî yanlış yaptınız; âdeta muhalefeti yok saydınız. Muhalefeti yok sayarak iktidar olunmaz, muhalefeti yok sayarak demokrasiye saygı olmaz; çünkü, demokrasileri demokrasi yapan, muhalefetin varlığıdır. İktidarlar diktatörlüklerde de vardır; ama, maalesef, Sayın Başbakan İktidarda olduğu sürece, Başbakanlık koltuğunda bulunduğu sürece, âdeta muhalefeti yok saymıştır, muhatap almamıştır, normal ilişkilerini muhalefetle diyalogla geliştirmemiştir ve sürdürmemiştir.

İşte, bu Hükümeti yanlışların içerisine sokan, muhalefetle kurmadığı diyalogdur. Bu Hükümeti, çete bağlantılarının içerisine kadar sokan ilişkiler ağı, muhalefetin eleştirilerine kulak vermemesidir, muhalefetle diyalog kurmamasıdır ve muhalefeti yok sayma anlayışı, zihniyeti, sonunda, gelmiştir, bugün, bu Hükümeti gitme noktasına getirmiştir.

Bütün bu yanlış zihniyetlerin, bütün bu yanlış anlayışların ve yanlış hükümet etme yöntemlerinin terk edilmesi için, çete-mafya bağlantılarının uzandığı Hükümetin, 55 inci Hükümetin görevi bırakması gerekmektedir.

BAŞKAN - Sayın Şener, son 3 dakikanızı kullanıyorsunuz.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Evet, Sayın Başbakana, muhalefetle kurmadığı ve Hükümeti bitme noktasına getiren tavrı dışında şunu da hatırlatmak istiyorum: Tahkikatın selameti açısından, bütün bu sıraladığımız iddiaların gerçek boyutlarıyla ortaya çıkabilmesi açısından, Başbakanlığı bırakması gerekmektedir.

Malki cinayeti sebebiyle İzmir Emniyet Müdürünü kendileri olaylar patladıktan sonra görevden aldılar, görevden almak zorunda hissettiler; üstelik Bursa'da görevli değildi, İzmir'de görevliydi. Bunun, elbette ki, bir mantığı vardı. Bu mantık, olayların araştırılabilmesi, tahkikatın salemati açısından böyle bir görevlinin görevi başında kalmaması zarureti ve gerekliliğiydi. Yine, değişik olaylar vesilesiyle, Millî İstihbarat Teşkilatında, Emniyet Genel Müdürlüğünde, zaman zaman bazı görevlilerin görevlerinden alındıklarını biliyoruz. Bunun gerekçesi de tahkikatın selametidir.

Sayın Başbakanın çete-mafya bağlantılı kişilerle yoğun ilişkileri kendisi tarafından da itiraf edilmektedir. İki sayın bakanının, bu ilişkilerde, isimleri geçmektedir. Sayın Aşık, Sayın Başbakanın bilgisi dahilinde Çakıcı'yla defalarca görüşmüştür ve bu görüşmeleri sebebiyle, ortaya çıkan bant sebebiyle hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa etmek durumunda kalmıştır. Sayın Aşık, bugün, Devlet Güvenlik Mahkemesinde hakkında dava açılmış bir kişidir. Sayın Aşık, bu görüşmeleri, Sayın Başbakanın bilgisi dahilinde, onun izniyle yaptığına göre, Sayın Aşık'ın gösterdiği davranış biçimlerinin hepsinin -kendileri "erdemli davranıştı" diyor- kendisi tarafından da gösterilmesi gerekir; en azından, Başbakanlığı bırakması ve olayların sağlıklı bir şekilde araştırılmasını sağlamaya yönelik engellerin önünü açması gerekir.

Bu bağlantılar içinde pek çok kişinin ismi geçiyor; ama, şunu hemen belirtmek isterim ki, bir Başbakanın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şener.

ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Teşekkür ediyor, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Şener.

Gruplar adına, bize ulaşmış başka bir söz talebi yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Grubumuz adına, Tokat Milletvekilimiz Sayın Ali Şevki Erek konuşacaklar.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Ali Şevki Erek; buyurun efendim.(DYP sıralarından alkışlar)

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Erek...

Buyurun Sayın Yılbaş.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Biraz önce Fazilet Partisi adına konuşma yapan sözcü, gerçeği ifade etmeyerek... (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hangi konuda efendim?

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Otur yerine, öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, olur mu? (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika efendim...

Sayın Yılbaş, sizinle ilgili, doğrudan, bir gerçeği ifade etmeyen...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Ben de iktidarın bir parçasıyım. İktidarın bir parçası...

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, böyle bir usulümüz yok. Çok istirham ediyorum.(FP sıralarından gürültüler)

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sataşma başka türlü nasıl olur? Müsaade edin bitireyim sözümü.

BAŞKAN – Efendim, bunu, ben sataşma kabul edersem, şu an iktidar partilerine mensup bütün milletvekillerine sataşma hakkı kabul etmem gibi bir durum ortaya çıkar ki, bunu yapamam. İstirham ediyorum efendim.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, leb demeden leblebi diyorsunuz; ben daha sözümü bitirmedim ki...

BAŞKAN – İstirham ediyorum efendim...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Benim ne diyeceğimi duymadınız ki...

BAŞKAN – İstirham ediyorum...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Burada, yanlış, gerçeği ifade etmeyen konuşmalar yapılıyor.

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) – Konuş, konuş.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Konuşuruz, konuşuruz. Sadece, burada değil, başka yerde de konuşuruz sizinle

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) – Sinirlenme, sinirlenme.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Geleceğiz, geleceğiz, hepinizle konuşacağız.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, kabadayı mı bu, meydan okuyor?

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, lütfen...

Buyurun Sayın Erek.

DYP GRUBU ADINA ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başbakan ve bir sayın bakan hakkında verilen gensoru münasebetiyle bugün yapılmakta olan müzakerelerde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Değerli Başkanımızı, değerli milletvekili arkadaşlarımı, şahsım ve Grubum adına sevgi ve saygılarla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, konu nedir: Konu, bundan üç dört gün evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinde genişliğine konuşuldu, bugün de konuşuldu; ama, kâfi değil, bu konuşma devam edecek ve bu gensoruların neticesinde hâsıl olan oluşuma göre meselenin, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde görüşülmeyen kısmı da, gayet belirgin bir açıklığa kavuşma şekline ulaşacaktır.

Değerli arkadaşlarım, iddia şu, gensoruların amacı şu:

1- İhaleye fesat karıştırılmıştır.

2- Bu ihale dolayısıyla "çete" diye adlandırılan kişilerle, mafya izlenimi şekline uyan, intibaını veren kişilerle, fevkalade önemli boyutlarda hemhal olunmuştur, içiçe girilmiştir, diyaloglara girilmiştir; bu yapılan ihalenin, kesinlikle salih bir ihale olmadığı ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, evvela şu hususu kesinlikle ifade ediyorum; bugüne kadar, Doğru Yol Partisi olarak kimseye iftira etmedik, kimseye çamur atmadık. Eğer bir meseleyi ortaya getirdiysek, bugünkü gensoruda olduğu gibi, bugünkü gensorunun unsurlarında açıkça olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyetine ve bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelen, çok açık ve kesin, inkâr edilemeyen, üzerinde tereddüt hâsıl olmayan, bu söz benim sözüm değildir, bu cümle bana ait değildir, bu ses bana ait değildir diye herhangi bir şekilde itiraza muhatap olmayan belgelerle, bu gensoruların verilmesi lazımdı, şarttı.

Gensoruyu vermek, kesinlikle, herhangi bir şekilde tenkidi mucip bir olay değildir. Zaman zaman, bakıyoruz, neredeyse, bu gensoru verildi diye, muhalefet partileri suçlu ilan edilecek. Gensoru, bugünkü Anayasamıza göre, Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine bahşettiği bir denetim hakkıdır. Bu denetimin kullanılması kadar doğal bir şey de olamaz. Muhalefet partilerinin yaptığı, Anayasanın tanıdığı bir denetim hakkının kullanılmasından ibarettir. Sadece o da değildir; eğer demokrasi varsa, demokrasinin, Yüce Meclis huzurunda bir kere daha, demokrasi olduğunun, kendisi tarafından gösterilmesinden başka bir şey değildir.

Kimseye iftira edilmedi; arkadaşlarımızca veya başka sözcülerce. Bizatihi Sayın Başbakan, ortaya atılan iddialar hakkında söyleyeceklerini ifade ettiler. Değerli arkadaşlarım, aksi söylenemeyen belgeler var. Nedir o belgeler? Kasetler... Nedir o belgeler? Türkiye Büyük Millet Meclisinin zabıtlarına intikal etmiş cümleler, sözcükler...

Bakınız, bundan bir müddet evvel bir kaset ortaya çıktı; daha evvel burada bulunan İktidar Partisine mensup bir arkadaşımızın yasadışı işleri olan bir kişiyle ilişkileri açıklığa kavuştu. Biraz evvel teferruatıyla ifade edildi. Nasıl açıklığa kavuştu; sese itiraz mı oldu, içeriğine bir itiraz mı oldu; hayır, söz konusu değil. Neydi o kasette ifade edilen; o kasette "sana bu iyiliği yapan; yani, senin bulunduğun yerde seni kollamak için, oradan ayrılman konusunda sana işarda bulunan bir kişi, senin aleyhine nasıl bir takibat veya nasıl bir öldürme emri, yakalama emri verir?!. Dikkat et, senin aranı bozmak isteyenler var; aranızı bozmak isteyenler var. Bunun, bu şekilde oluşması mümkün değildir" diye net açıklamalar var. Buna bir itiraz oldu mu; hayır. "Bu ses bana ait değildir" diye bir yanlışlık ortaya sürüldü mü; hayır.

Değerli arkadaşlarım, bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki ve bütün samimiyetimle aksini temenni ediyorum ki, yalanlanmayan, yalanlanma ihtiyacı duyulmayan böyle bir konuşmanın, ister bir muhalefet partisinin lideri olsun ister bir sayın başbakan olsun ister bir sayın bakan olsun, bir defa da değil, iki defa da değil -kaldı ki, başlangıçta, esasında, konuşma bir defa ile sınırlandırılmıştı- en az sekiz on defa temadi etmesi, bugünkü Türk siyasî hayatımızın üzerine düşmüş, çok önemli; ama, mutlaka, kesinlikle açıklığa kavuşturulması gereken bir büyük, insanı inciten, demokrasiyi inciten ve bugün, özellikle çetelerle savaştığını iddia eden bugünkü yönetim ve sorumluları hakkında araştırılması gereken çok hayatî bir husustur; yapılmak istenen de budur.

Değerli arkadaşlarım, Türkbank olayında, 30 Hazirana kadar takınılan tavırda -burada zabıtları okumuyorum, şu şunu dedi, bu bunu dedi demeye de gerek görmüyorum; ama, mealini söylüyorum- Sayın Başbakanın, Türkbankı, adı geçen konunun ortaya çıkmasına sebep olan kişiye verme niyetinin, safha ve çizgi olarak, olmadığını anlıyoruz. Aradan ne geçiyor ki, araya giren eş dost -tabirimi mazur görünüz, Anadolu'da böyle derler- pazarlıkçıların, miyancıların, arabulucuların, tavsiyecilerin, retçilerin, pazarlığı pişiricilerin, fiyat teklif edenlerin sirkülasyonuyla, Sayın Başbakan "benim elimde bu ihalenin iptaline yeterli hukukî bir kanıt olmadığı için, ihalenin, böyle bir doğrultuda, adı geçen şahsa verilmesini uygun gördüm" diye kanaatini ifade ediyor? 30 Hazirandan itibaren geçen müddette takip edilen çizgi bu; duyumların, izlenimlerin alındığı ifade edilmesine rağmen "elde bir hukukî belge olmadığı için, biz, bu doğrultuda, gerekli her türlü işlemi yürüttük" diye kanaatler ve görüşler ileri sürülüyor. Vaktaki, malum kaset ortaya çıktıktan sonra -başka seçenek yok; bunun sonucunda, iptal etmeme gibi bir keyfiyet söz konusu olamaz- Türkbankın ihalesini adı geçen adama yapabilir misiniz? Mümkün değil!.. Sonradan, bu ihalenin iptal edilmesi -çok affedersiniz- keyif bağışlama niteliğinde bir davranış değildir; elde edilen bilgi ve bulgulara göre verilen bir karardır ve başkaca da bir çıkış yeri yoktur.

Bir diğer konu, Sayın Başbakanın, bu mesele gündeme geldikten sonra, televizyon programlarında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kendi ağzından meseleye getirdiği değerlendirme tarzıdır; bu da çok önemlidir. Sayın Başbakanın, bu konudaki iyi niyeti, tavrı, kötü niyeti, kastı, âmali, amacı, şu anda bir yargı yeri olmayan bu kürsünün ve bizim yetkimiz dahilinde değil; ama, bizim yaptığımız bir tespit, bir vakıa, zabıtlara inmiş bir vakıa. Ne diyor Sayın Başbakan bu tespitlerinde: "Bu konu, Merkez Bankasının yetkisi dahilinde olan bir konudur. Bu konuya müdahil olmamamız gerekliydi. Bu konu benim imzama gelmeyeceğine göre, meseleye girmemiz gereksiz olmuştur. Bu konuda, gereğinden çok fazla işgüzarlık yapılmıştır."

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Niye; 200 milyon dolar fazlaya satmak için.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Efendim, kendi ifadelerine göre, ihalenin, ilgili şahsa intikali ve pek tabiî, meselenin, biraz evvel sizin de söylediğiniz gibi, bir miktar...

Tabiî, bir ihalenin miktarlarına kadar, ihale tarihinden evvel girilmesinin fevkalade yanlış olduğunu, hatalı bir tutum olduğunu, Sayın Başbakan, zaten kendileri ifade ediyorlar ve bu ifadelerini, kendi bünyeleri içinde bir iyiniyete bağlıyorlar. Buna da saygılıyız, gayet açık ve kesin; ama, bu kaset ortadayken, bu konu, Merkez Bankasının yetkisindeyken, Türkbank olayına, kendilerinin bu derece müdahil olmalarının yanlış olduğu, bizzat kendilerinin ifadesiyle, açıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarına intikal etmişken, değerli arkadaşlarım, bu konu burada kalsın, bu Hükümet, bu Sayın Başbakan ve bu Sayın Bakan da görevine devam etsin diyemeyiz. (DYP sıralarından alkışlar) Bu vakıalar karşısında, bunu dediğimiz anda, bu muhalefet, demokrasi içinde görevini yapmıyor demektir.

Sayın Başbakan, konuşmalarının arasında çok güzel bir söz sarf ettiler "benim yerimde olsanız ne yapardınız" dediler. Tabiî, onun yerinde olsak ne yapıp ne yapmayacağımız belli değil; ama, böyle yapmayacağımız kesin... Ben, işi tersine çeviriyorum: Sayın Başbakan, acaba, siz muhalefette olsaydınız ve bu belge ve bilgiler o zaman ortaya çıksa, lütfen, şöyle, bir sakin zamanda, iki elinizin arasına başınızı koyunuz ve olayı bir an tersine çeviriniz, yapılan bu işlerden bir tanesinin bizim tarafımızdan yapıldığını farz ediniz, samimiyetle söylüyorum, bizi bacağımızdan sürürdünüz... (DYP sıralarından alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sonra da affederler!..

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu diyalogların, kişiler arasındaki sirkülasyonun mekânın nere; Sayın Bakanımızın konutu, gece saat 1, 2... İstihbarat raporlarının bir türlü alınamayışı, hayreti evza bir şey. İşin üzerine düşülmesine rağmen, bir Sayın Başbakanın, Türkiye Cumhuriyetinin değerli Başbakanının, açık ve aşikâr, kendi ifadelerine göre, ısrarla takip etmesine rağmen, bir türlü, istihbarat raporlarının gelmemesi ve tabiî, meselenin verimkâr yolda ilerlemesi... Bu bilgiye ulaşılamaması; ama, bunun yerine, birkısım eş ve dostun, çok yakınların, muhterif çevrelerin, belirsiz zamanlarda kanaatlerinin alınması...

Yapılan işlem "Ahmet Bey, ne diyorsun, bu iş düzgün mü; Mehmet Bey, ne diyorsun, acaba isabetli mi; Hasan Bey, ne diyorsun, bu konuyu sonuca getirelim mi" diye, gayri mesul, hiçbir sorumluluğu olmayan, tamamen yakın çevre olmaktan başka bir niteliği bulunmayan eşhastan alınan istihbarat raporlarına göre yapılan bir işlemdir.

Değerli arkadaşlarım, kesin ve vahim bir hatanın, kesin ve vahim bir yanlışlığın olduğu, hem bu belgelere hem bu bulgulara hem de Sayın Başbakanın, bizzat bu zabıtlara intikal eden sözleriyle, gayet açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Tabiî, Türk siyasî hayatının bu çekişmelerden, bu sıkıntılardan; ama, gerçeklerden ne derece bir büyük girdaba girdiğini biliyorum. Bu konuşma vesilesiyle de, yine, kamuoyunun bildiği yüzlerce mevzuu buraya getirmekten kaçınmaya gayret sarf ediyorum.

Bugünkü iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımın bir kere daha hafızalarının tazelenmesine gerek var. Hatırlıyor musunuz, Sayın Başbakan, daha evvel, Susurluk olayı dolayısıyla, çok açık ve kesin olarak "elimde belge var, kaset var" dedi. Sonradan -Hikmeti Hüda- devlet güvenlik mahkemesi yahut yetkili mahkemeler "şu bahsettiğiniz elinizdeki kaseti lütfen, veriniz" dediğinde, Sayın Başbakan "benim elimde belge ve kaset yok" demek mecburiyetinde kaldı.

Sevgili arkadaşlarım, Türk siyasî hayatını böyle bir çizgide götüremeyiz; eğer, bugün, şu noktaya gelmişsek; eğer, Türkiye, bir çıkmaz sokağa girmişse; eğer, Türkiye, istikrarsızlık kuyusuna batmışsa; eğer, Türkiye, bir kaostaysa, -izah etmeye çalışacağım, müddetin elverdiği imkân dahilinde- bizi bu çizgiye getiren bu anlayıştır. Elimde şu var, sen şusun; arkası yok... Bu, çocuk oyuncağı değil ki... 65 milyonluk ülke, hep beraber, hiçbir ayırım yapmıyoruz, Allah rızası için, ülkemize hizmet etmek için bu sıraları işgal etmişiz. Fikirlerimizin değişikliği de normal; ama, geldiğimiz noktaya bakın... Geldiğimiz noktanın altında yatan şu, Türkiye Cumhuriyetinin bugün, bu noktaya gelmesinde yatan esas nokta şu, bugünkü iktidarın oluşumunun temelinde de bir ölçüde yatan şu: elli, altmış milletvekili arkadaşımızın sirkülasyonu, birkısım oluşumlar, birkısım süreçler, gelinen bir iktidar... Amaç, hizmet, bize göre, ikinci plana kalsın... İcraat, bize göre, üçüncü plana kalsın... Nedir birinci plan; ben, nasıl, rakip parti liderimi diri diri gömerim; ben, nasıl, rakip partimi dağıtırım, parçalarım... (DYP sıralarından alkışlar) Üzülerek söylüyorum, ana amaç, birinci etapta zihinleri ve gönülleri meşgul eden duygu böyle olunca, maalesef, Türkiye, onaltı ayın sonunda bu noktaya geldi.

Değerli arkadaşlarım, bu olayın araştırılması lazım.

Sonunda söyleyeceğim, belki sıkışıklıkta söyleyemem. Verilecek güvensizlik önergesine, Doğru Yol Partisi "evet" diyecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Bu tablo, böyle devam edemez. Bu tablo, bu işin içinden çıkamaz. Bu tablonun, bu ipin ucunu, gerçekçi, hakka ve adalete uygun bir biçimde bulması mümkün değildir, eşyanın tabiatına aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın buradaki konuşmalarında, maalesef, kendisine verilen büyük yanlış bilgiler var. Bir Sayın Başbakanın, çıkmış bir kanun, yapılmış bir icraat konusunda, kendi partisine belirli bir avantaj çıkarması duygusunu da anlıyorum; ama, bunun da bir ölçüsü var, bunun da bir nispeti var. Türkbank olayında, daha evvel, Türkbank'ın iki defa satışa çıkarıldığını, yatırılan teminatların yaktırıldığını, satıştan vazgeçirildiğini ifade ettiler. Değerli arkadaşlarım, bize intikal eden bilgilere, şu anda bizim bildiğimiz, Türkiye Cumhuriyetinin her türlü belgesine ve bilgisine göre, Türkbank, ne SHP-Doğru Yol Partisi iktidarı ne Doğru Yol Partisi-Cumhuriyet Halk Partisi İktidarı ne Anayol İktidarı ne de Refahyol İktidarı zamanında, Hazine tarafından, ne satışa çıkarılmıştır ne bu doğrultuda karar alınmıştır ne de böyle bir satışa çıkarılıp karar alınınca ondan sarfınazar edilmiştir, katiyen... Bunun, böyle bir şey olmuş gibi ifadesi, her şeyden önce, en hafif tabiriyle, gerçekdışı bir bilgidir.

Sümerbank olayı... Değerli arkadaşlarım, Sümerbank olayı, 1995'in kasım ayında ortaya çıktı. Şu Meclisin zabıtlarına söylüyorum: Sümerbank, ilk defa özelleştirilen bir kamu bankasıdır; bir. Sümerbank özelleştirilmeden evvel, Hazine ve ilgili birimler, başta cumhuriyet savcılığı olmak üzere, Bankalar Kanununa göre, bir banka sahibi olmanın gerektirdiği niteliklerin olup olmadığı konusunda her türlü araştırmayı sonuna kadar yapmışlardır; iki. Sümerbank özelleştirilmesi, örnek bir kamu bankası özelleştirilmesidir; üç. Sümerbank özelleştirilmesi, ne dün ne bugün ne de kıyamete kadar, Türkbank özelleştirilmesiyle aynı kefeye konamaz; dört. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, konu ortaya atıldığı için, burada, bir eleştirimi, özür dileyerek söylüyorum Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden de olsa: Mudisi var, mevduatı var, daha evvel özelleştirmeye ait bir kuruş borcu kalmamış, ödemiş; her türlü kanunî ve hukukî lazimeyi yerine getirmiş bir bankanın, hem de sadece Türkbank olayına muvazi bir hadise teşkil edilsin diye getirilmesini, mevcut ticaret hukukunun belirgin kaidelerine aykırı gördüğümü ve aynı zamanda, ileri sürülen iddiaların tamamen gerçekdışı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, karapara olayı, aynen, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununda olduğu gibi, çok açıktır, bir meseleyi yapabilmeniz için yasal altyapıya sahip olmanız lazım. Yasal altyapı olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Karaparayı, Türkiye Cumhuriyetinin gündemine getiren Doğru Yol Partisi ile Refah Partisinin kurduğu koalisyon hükümetidir ve bu koalisyon hükümeti, karaparanın, ne şekilde yakalanması, ortaya çıkarılması, takip edilmesi konusunu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, olmadık, görülmedik bir biçimde yasal baza oturtmuştur. (DYP sıralarından alkışlar) Ne zaman; 1996'nın aralık ayında yürürlüğe girmesiyle. Yetmemiştir, bunun üzerine -teknik ismini biraz evvel arkadaşım söyledi- Maliye Bakanlığında bir karapara kurulu kurulmuştur. Eğer, bugün karaparayla mücadele edebiliyorsanız, eğer bugün karaparayla ilgili elinizde dosyalar varsa, bunu, bizim hükümütemizin çıkardığı yasal altyapıya; yani, Karapara Kanununa medyunu şükran olduğumuzu lütfen, ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, kumarhaneler konusunda da, niye Sayın Başbakan böyle bir şeye iltifat etti anlamak mümkün değil. Kumarhaneler konusunu, Refahyol Hükümeti, hükümet tasarısı olarak Yüce Meclisin önüne getirdi ve bu yasa tasarısı kabul edildi. Sonradan, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilince, buraya geldi, görüşüldü ve yasa çıktı. Tasarıyı getiren bizim hükümetimiz; kanunlaşması bizim hükümetimiz zamanında ve veto edilmiş. Kanun sonradan kabul edilmiştir. "Kumarhaneleri biz kapattık" diyorsunuz...

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Turizm Bakanı da karşı çıktı.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Hükümetin sayın bakanının da -zabıtlarda var, ben, vakit geçmesin diye zabıtları okumuyorum- "bu iş, böylece oldubittiye getirilmeseydi keşke" diye, kanunun çıkma sırasında beyanatı var. Yani, sayın bakandan özür dilerim, bu, zabıtlarda olan şey. Keşke, bu iş, oldubittiye getirilmesiydi_ Yani, Hükümet sözcüsü "niye acele ediyorsunuz, bu kanunu niye çıkarıyorsunuz" diyor. Efendim, bu kanunun gereği, yararı, zararı_ Bahsi diğer olan olayı anlatıyorum, bir tespiti anlatıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, Sayın Başbakan "Doğru Yol ile Fazilet ne söylese haklıdır; amma velâkin, CHP!..." dedi. Sağ olsunlar, muhalefet olarak bizim haklılığımızı tespit ettiler. Sayın CHP hakkında kesinlikle bana söz düşmez, hakkım da değil, yetkim de değil; ama, bir grubun sözcüsü olarak arz ediyorum; yani, insaf, onaltı buçuk ay sizi taşıdı_

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kan kusturdu, kan!..

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – _onaltı buçuk ay, Başbakan ve bakanlarımız oldunuz, onaltı buçuk ay_ Bu, onaltı buçuk aydan sonra -ki, biz, niye bu kadar geç kalıyorsunuz diye de epey salvoda bulunmuş ve eleştiri yöneltmiştik- bir kalemde silinmesinin, biraz vicdan terazilerinde tartılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, tabiî, şerefle gittiğimiz Anavatan Kongresinde, başta, hep beraber oturduğumuz, değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız tam ve full ve bu arada, naçizane bizlerin de, kendi hissesi nispetindeki kongre tarizlerini, burada açıkça ifade etme mecburiyetinde kaldığımı, Yüce Heyete arz ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, onaltı ay geçti. Gözlüğümü takayım ve size, Hükümet Programının birinci paragrafını okuyayım. Yorum getirmeyeceğim, ben, yorumlarımı ilave edeceğim; herkes, kendi vicdanında kararını versin:

"Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi, ülkeyi, 54 üncü Hükümet tarafından içine düşürüldüğü rejim ve devlet bunalımından kurtarmak, içeride ve dışarıda kaybolan güveni yeniden tesis ederek toplumdaki gerginliği ortadan kaldırmak ve uzlaşmayı güçlendirmek, ahlakî yozlaşmayı durdurmak, kamu yönetimindeki yıpranmaya son vermek, vatandaşın temiz toplum ve yönetim özlemini gerçekleştirmek, ülke ekonomisini yeniden üretken niteliğe kavuşturmak, devletin saygınlığını sağlamak konusunda bu koolisyonu kurmuşlardır."

Değerli arkadaşlarım, sonuç hüsrandır...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sana göre!..

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Tabiî, bana göre, aksi olamaz zaten; hep beraber aynı fikirde olmamız mümkün değil, bana göre öyle...

Maalesef, sonuç hüsrandır, sonuç kaostur ve sonuç, maalesef, istikrarsızlıktır.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz -belki beylik bir cümle, her zaman söylüyoruz- bu geminin içinde olduğumuzu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız lazım; bu bir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erek, buyurun; 3 dakikalık eksüreniz var.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Peki efendim.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sonra işiniz bozulur Sayın Bakan, muhtemel ortaklarına bu kadar fazla takılma.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Efendim, biz, samimî olarak kanaatlerimizi burada ifade ediyoruz. Kaldı ki, bizim bir anafikrimiz de vardır.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Cevap verme o zavallıya!

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Hiç cevap vermeye gerek yok. Hukukun bir kaidesi vardır. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Gensoru, bir anayasal denetim yolu. Beraeti zimmet asıldır. Vakıalar ortaya konulur; bu konular, maşerî vicdanda, yeri geldiğinde de bağımsız yargıda kendisini gösterir.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu karapara konusunda, 30 Eylül malî milatın, kaynağı sorulmadan uygulamasının, ne derece... Gayet tabiî, devreye girecek, birkısım şeyleri devreye sokacağız; ama, Karapara Kanununu çıkaran bir İktidara yahut bir Hükümete yöneltilecek eleştiri değildi Sayın Başbakan tarafından,onu ifade etmek istedim.

Değerli arkadaşlarım...

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Bakan, malî milat karaparayı kapsamamaktadır.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Sayın Bakanım, yayımlanan genelgede "kaynağı ne olursa olsun" ibaresini gördüğüm için ben bu tabiri kullandım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen...

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye'nin içinde bulunduğu durum itibariyle, Hükümet şunu da bilmelidir, Türkiye cumhuriyetindeki -şu anda- 65 milyon vatandaşımız da bilmelidir: Türkiye'nin millî yararları söz konusu olduğunda, Türkiye'nin birliğine, dirliğine ve huzuruna yönelik saldırı olduğunda, Türkiye'nin tamamiyetine, istiklaline, mevcudiyetine yönelik -ister dışarıdan ister içeriden, hangi devletten, hangi mahreçten gelirse gelsin- bir tehlike olduğunda, hiç kimse şek ve şüphe etmesin ki, buradaki 550 arkadaş tek bir yürek olduğu ve olacağı gibi -dün ve bugün olduğu gibi, yarın da olacağı gibi- 65 milyon da tek bilek ve vücut olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, PKK olayı ve cinayet şebekesinin başı konusunda, Doğru Yol Partisi azamî itinayı gösterdi, dışpolitikaya zarar vermemek için, hiçbir şekilde, meseleye partizan zaviyeden bakmadı "önce ülke, önce devlet, önce ülkenin yararı, sonra parti gelir" fikrinden uzaklaşmadı. Bir şeye işaret edeyim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erek, teşekkür ediyorum.

ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) – Yüce Meclisi, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Deniz Baykal; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bir süre önce, 55 inci Hükümete yönelik, Başbakan ve ekonomiden sorumlu devlet bakanı hakkında verilmiş olan gensoru önergesinin içeriğini konuşmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir aradayız. Üç gün önce, bu konunun gündeme alınıp alınmamasını kararlaştırmıştık; gündeme alınması kararı Mecliste kabul edilmişti, şimdi konuyu konuşuyoruz. İlk görüşmelerde, Sayın Başbakan, ilgi çekici, cevaplandırılması gereken iddialar, sözler söyledi. Umut ediyorduk ki, Sayın Başbakan bu toplantıya katılır ve ortaya attığı iddiaları cevaplarken bir arada bulunma şerefini bize bağışlar; ama, Sayın Başbakan...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Geliyor, geliyor...

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bekliyorum. Gelsin, çünkü, Sayın Başbakanın yanında konuşmam gereken, onun yüzüne söylemem gereken şeyler var, Sayın Başbakanı bekliyorum. O gelinceye kadar genel bazı gözlemlerimi aktarayım.

Sayın Başbakan, açılış konuşmaları sırasında çok ilgi çekici bir üslup kullandı. Aslında sadece bu üsluba bakarak bile, ortaya atılan iddiaların ne kadar doğru, ne kadar yerinde olduğunu tespit etmek mümkündür. Bunca önemli iddialar ortaya atılmışken, çok önemli tespitler ifade edilmişken, Sayın Başbakan, bu konularla ilgili yaptığı konuşmada kesinlikle bu iddiaların özüne, içeriğine yönelik bir açıklama yapma gereğini duymadı ya da imkânını bulamadı. Ortaya atılan iddiaların tümü, Sayın Başbakanın cevapsız bırakmak zorunda olduğu iddialar olarak Meclis tutanaklarında yerini aldı; iddiaların hiçbirisine cevap verilememiştir.

Sayın Başbakan, polemik üslubunu, cevap verme yerine suçlamayı, tahrik etmeyi tercih eden bir anlayış içinde konuşmuştur. Bunu, ortaya atılan iddiaların haklılığını gösteren önemli bir kanıt olarak değerlendiriyorum. Hiçbir ciddî iddiaya, inandırıcı, doyurucu bir cevap verilmemiştir. Sayın Başbakanın geçen konuşmada yaptığı açıklamalar hukuken hiçbir değer taşımıyor, mantıken tutarlı değildir, siyaseten inandırıcı değildir.

Sayın Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisine çatarak kendisini aklayabileceğini düşünmüş, bu yol etrafında, gensorunun özüyle ilgili temel konuları, iddiaları cevaplamaktan uzak durmuştur. Bu üslup, tabiî, Sayın Başbakanın tercihidir. Üslubu beyan ayniyle insan... Üslup, insanı yansıtır, yansıtmaması mümkün değil.

Anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan, içine girdiği bunalım ve stres karşısında, kızarak, onu bunu suçlayarak kendisine rahatlatma yolunu, yöntemini seçme durumunda kalmıştır. Bu, tabiî üzüntü vericidir. Bir Başbakanın, maruz kaldığı böylesine ağır, ciddî iddialar, hatta, ithamlar karşısında, ona buna saldırarak, ona buna hakaret ederek kendisini aklayabileceğini zannetmesi Meclise de topluma da saygısızlık oluşturmuştur. Biz, iddialarımızın cevabını bekliyoruz (CHP sıralarından alkışlar) ortaya atılan iddiaların cevabını bekliyoruz... O cevaplar ortada duruyor, sorular ortada duruyor. Bu, üzüntü verici bir manzaradır. Sayın Başbakanın üslubu, deneyimli ağır ceza reisleri için, suçluluğun bir karinesi olarak rahatlıkla kabul edilebilir (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, işin geneline çok fazla girmeden, beni doğrudan ilgilendiren bir iki noktaya dikkati çekeyim. Sayın Başbakan, o günkü konuşmasında, bizimle tartışma arayışı içerisinde; nereden çıktığı da hiç anlaşılmayan bir Sümerbank tartışması açtı, bir Sümerbank polemiği yaratmaya çalıştı. Meclis, Ticaret Bankasını konuşuyor, üç yıl olmuş Sümerbankla ilgili tasarruf yapılalı; siz, birbuçuk yıldır iktidardasınız, bugüne kadar bu konuda ne düşündünüz, ne söylediniz, ne şikâyetiniz var, dünya âlem bu konuda hiçbir bilgi sahibi değil; Ticaret Bankası tartışılırken, bir Sümerbank tartışması çıkarıldı. Tabiî, bu, başka bakımdan da değerlendirilmesi gereken bir durum oluşturuyor; ama, benimle ilgili tarafına dikkati çekeyim.

Sayın Başbakan diyor ki: "Sümerbankı siz özelleştirmediniz mi?" Yani, şahsen, bana, söylüyor. Nereden çıkarıyorum: "Sizin, o zaman, neyin özelleştirildiğinden, ne zaman olduğundan haberiniz bile yok -Sayın Başbakan söylüyor- Sümerbank, 1995 yılının ekim ayında özelleştirilmiştir; siz, o zaman neredeydiniz, uzayda mıydınız Sayın Baykal?" Yine, Sayın Mesut Yılmaz diyor ki: "Hükümette olmak için güvenoyu almak gerekmiyor Sayın Baykal..."

Değerli arkadaşlarım, şimdi, durum ortada. 11 Eylül 1995 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla, ihale onanmıştır, 11 Eylül 1995... Firma ile de 17 Ekim 1995 tarihinde sözleşme yapılmıştır. Biz, 30 Ekim tarihinde, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, hükümet listesiyle ilan edilmiş, hükümet olduk, 7 Kasım tarihinde de güvenoyu aldık. Yani, bizim, doğrudan doğruya bu işle ilgilendirilmemiz kesinlikle mümkün değildir, söz konusu değildir, bunun fazla bir önemi de yoktur; ama, Başbakanın, doğrudan bizimle ilgili bir tartışma açma ihtiyacının, gerçekleri, bir başbakan olarak, elinin altındaki resmî gerçekleri göremez hale onu getirmiş olmasını fevkalade önemli bir tespit olarak görüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan, bizi suçlama ihtiyacı, mecburiyeti içinde, resmî verileri dahi tahrif edecek noktaya gelmiştir. Bundan üzüntü duyuyorum; ama, gerçek; yalın gerçek budur.

Tabiî, olayın bir başka tarafı da var; yani, bir başbakan, nasıl olur da, üç yıl önce tamamlanmış olan ve hakkında hiçbir iddia, soruşturma yapılmayan, hiçbir dava söz konusu olmayan bir banka satışıyla ilgili olarak bir polemik çerçevesi içinde suçlamalara tevessül eder? Türkiye bir ciddî malî krizden geçiyor, bankacılık sistemi zaaf içinde; Sayın Başbakan en küçük bir fütur getirmeden çıkıyor, Türkiye'nin ekonomik sistem içinde bulunan bankalarından birisine, temellendirmesi kesinlikle mümkün olmayan, temellendiremeyeceği tektaraflı ağır ithamları, iddiaları yapıyor. Yani, bir Başbakanın içinde bulunduğu ruh halini en iyi gösterecek olaylardan birisi budur. Ne istiyorsunuz o bankadan, bu bankadan Sayın Başbakan? O bankayla bir sorununuz varsa, yetki elinizde, gereğini yapınız. Yaptığınız bir şey yok, yapabileceğiniz bir şey yok. Banka üç yıl önce satılmış, bizimle bir ilgisi yok. Satın alanlar parasını ödemiş, teminat mektupları boşaltılmış, karşılığında her türlü ödeme yapılmış; hiçbir malî sorun yok, hiçbir kriz yok; bir Sümerbank tartışması açma ihtiyacı içinde memleketin sınırlı sayıdaki malî kuruluşlarının, binbir sorun içindeki malî kuruluşlarının üzerine Başbakan burada bir saldırı düzenlemekten kendisini alıkoyamıyor. Bunu hiç sağlıklı bulmuyorum, hiç doğru bulmuyorum; bir Başbakan'a yakışan üslup olarak kesinlikle görmüyorum. Sizin o saldırınızdan sonra, vatandaşlar birdenbire o bankaya yatırdıkları mevduatlarını çekmeye kalksalar, onun sorumluluğu size ait değil mi Sayın Başbakan? Sizin bu açıklamanızdan sonra, bankanın, içerideki ve dışarıdaki malî itibarı, ilişkileri ciddî bir zarara uğrasa, bunun sorumlusu doğrudan doğruya siz değil misiniz Sayın Başbakan? Bu ithamlarınızı temellendirecek hangi yasal girişimi yaptınız; hangi yargı girişimini yaptınız; hangi soruşturmayı açtınız? Yakışır mı size Başabakan olarak bankalara saldırmak?! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bankaya yaptığı saldırı haksız, o saldırıyla beni ilişkilendirmeye kalkması haksız; haksız bir Başbakan, doğruları söylemeyen bir Başbakan, doğruları tahrip etmek zorunluluğuna süreklenmiş bir Başbakan, kızgın bir Başbakan, ona buna saldıran bir Başbakan!.. Olur mu öyle bir şey! (CHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Şimdi, o çerçevede, yine, Sayın Başbakan, tutuyor, bizi bir yerlerden bulaştıracak ya bir şeylere; sanki bizi bulaştırırsa kendisi aklanacak, kendisi rahatlayacak! (CHP sıralarından alkışlar) Ona yönelik yapılmış olan suçlamalar; sanki bizi bulaştırmayı başarabilirse, ferahlayacak, üzerinden yük kalkacak... Tipik suçlu psikolojisi, tipik suçlu psikolojisi! (CHP ve FP sıralarından alkışlar)

Ne diyor "siz, Sayın Baykal, Korkmaz Yiğit'i Beşiktaş'tan, daha önceden tanıyor muydunuz." Şimdi, soruyu soran Başbakan... Ne demek istiyorsunuz Sayın Başbakan; ne demek istiyorsunuz?! Hayır, kendisini tanımıyordum, hayatımda hiç görmedim; kendisiyle hiçbir ilişkim olmadı; yüzünü görmedim, telefonla konuşmadım, aracıyla konuşmadım, hiç bir temasım olmadı. Tatmin oldunuz mu; ama, ben tatmin olmadım; çünkü, bir ülkenin başbakanı, bir vatandaşını -sanık dahi olsa- daha önceden tanıyor olmayı bir suçlama karinesi gibi, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde ifade edecek kadar ölçüsünü kaybetmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, o kişiyi tanıyan binlerce insan vardır, binlerce insan tanıyordur onu, şu nedenle bu nedenle tanıyordur. Suçlu mudur onu tanıyan insanlar? Eskiden tanıyanlar suçlu mudur, günah mıdır onu tanımak?.. Ne demek istiyorsunuz Sayın Başbakan? Siz, 65 milyon insanın Başbakanısınız; Korkmaz Yiğit'in de Başbakanısınız, benim de Başbakanımsınız; öyle davranmasını size birilerinin öğretmesi lazım! (CHP sıralarından alkışlar)

"Tanıyor muydunuz" diyor; tanıyabilirdim de... Tanıyabilirdim de... Hayır, tanımıyorum. Tanımış olsaydım ne olacaktı? Bu ne adalet, bu ne ölçü, bu ne yargı!.. Sayın Başbakanın kendisi için kullandığı yargı ölçüsüne bakınız; başkalarını suçlamak için tenezzül ettiği, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını o noktaya düşmüş görmekten hepimizin ıstırap duyduğu manzaraya bakınız.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, bizimle ilgili iddialar, ithamlar; hiçbiri doğru değildir... Hiçbiri doğru değildir... Bu vesileyle şunu söylemek isterim: Sayın Başbakan, bizi suçlayarak rahatlamaya çalışıyor; Cumhuriyet Halk Partisine, hiç hak etmediği, bir başbakanın ağzına yakışmayan; söylediği sözü kulağı duyan hiç kimseye yakışmayan iddialar, ithamlar yapıyor; bunların tümünü, Başbakana iade ediyorum; tümünü, Başbakana iade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin, Ulusal Kurtuluş Savaşıyla, Kuvayî Milliye Hareketiyle kurulmuş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu, Türkiye'nin en şerefli partilerinden biridir. (CHP sırlarından alkışlar) Cumhuriyet Halk Partisine sataşarak, hakaret ederek, Başbakanın kendisini kurtarması mümkün değildir. Sayın Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisine yaptığınız hakaretler, sizin boyunuzu da aşar, kilonuzu da aşar! (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bunları söylemek durumundayım; çünkü, bunlar konuşuluyor. Halbuki, gündem ortada, onu konuşmamız lazım, onu ele almamız, onu değerlendirmemiz lazım

Şimdi, geçen konuşmayı önce bir tamamlayayım. Orada, yine, Başbakanın önemli bir açıklaması, iddiası var. Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Başbakan içinde bulunduğu bunalımın bir yansıması olarak, bir kurtuluş yolu, bir meydan okuma ihtiyacı içinde. Tutanaklardan aynen okuyorum, şunları söylemiştir: "Şimdi, benim, Sayın Baykal'a bir şey sorma hakkım vardır; hiç, Hükümet olmanıza falan gerek yok; siz, muhalefet partisinin liderisiniz; ben, burada iddia ediyorum, aksini ispatlayan olursa anında milletvekilliğinden istifa ediyorum; buradan tekrar ilan ediyorum, Başbakanlıktan değil milletvekilliğinden istifa ediyorum."

Şimdi, acaba, hangi iddia bu? "Aksini ispatlayan olursa" diyor. İddiayı bir anlayalım da, ispatlayıp ispatlayamayacağımıza bakarız.

Sayın Başbakan diyor ki: "Şimdi, bakın, söylediğim şudur: Ben -kelime kelime söylüyorum- 30 Eylüle kadar, söz konusu şahsın, söz konusu mafya lideriyle ilişkisi konusunda hiçbir bilgiye sahip değildim." Tekrar ediyorum. "Hiçbir bilgiye sahip değildim" diyor. Söyleyen Başbakan; söyleme tarihi 19.11.1998.

19 Kasımda Sayın Başbakan diyor ki: "Ben, 30 Eylüle kadar, söz konusu şahsın -yani, Korkmaz Yiğit'in- söz konusu mafya lideriyle -yani, Alaattin Çakıcı ile- ilişkisi konusunda hiçbir bilgiye sahip değildim. Aksini ispat eden olursa, Başbakanlıktan değil milletvekilliğinden de istifa ederim." Tutanaklarda...

Şimdi, hangi tanığı göstersek tartışılabilir; ama, bu iddia karşısında tartışılmayacak bir tanık, herhalde, Sayın Mesut Yılmaz'ın kendisidir. (CHP sıralarından alkışlar) En azından, kendisini onun tartışma hakkı yoktur. Biz, onun söylediklerini kabul etme durumundayız. "30 Eylülden önce hiçbir bilgiye sahip değildim" diyor.

Şimdi, Sayın Mesut Yılmaz'ın 11 Kasım 1998 tarihli açıklamasını okuyorum: "Mayıs ayının sonunda ve haziran ayının içinde, bana, emniyetten bazı bilgi notları geldi. Bu bilgi notlarının özeti şuydu: Alaattin Çakıcı belli kişileri arıyor ve onlara, bu ihalede, Türk Ticaret Bankası ihalesinde Korkmaz Yiğit'i desteklediğini ifade ediyor." (FP sıralarından "Hayda" sesleri) Devam ediyor: "Bazı başka mafya liderleri de var; onlar hangi bağlantıyla aranılıp... Onu bilemiyorum; ama, iki üç kişiyle konuşması hakkında bana bilgi notu getirdiler. Alaattin Çakıcı, Türk Ticaret Bankası ihalesine müdahildir ve Korkmaz Yiğit'ten yana ağırlık koymaktadır. Ben, bu bilgiye sahip olduktan sonra Güneş Taner'i aradım, dedim ki 'Bakın, bu ihalede Korkmaz Yiğit'in arkasında Alaattin Çakıcı var.' Bana, emniyetten gelen bilgi bu yöndedir."

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ne alakası var!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Şimdi, Sayın Başbakan kendisi itiraf ediyor ki, mayıs ayında... Mayıs, eylülden önce mi, sonra mı?!.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yanlış anlamışsın...

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Mayıs ayı, eylülden önce mi, sonra mı; şunu bir anlayalım...

Sayın Başbakan "30 Eylülden önce..."

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Adamı görmek ayrı...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Okuduğunu anlamamışsın; yanlış anlamışsın...

DENİZ BAYKAL (Devamla) – "...hiçbir bilgim yok" diyor; yani "hiçbir"i ben eklemiyorum. "Bu bilgiyi bana gösterin, istifa ederim milletvekilliğinden" diyor. Tabiî, bu, Sayın Başbakanın içine sürüklendiği baskının onu sürüklediği açmazlar; kolay değildir bunu taşımak; kolay değildir... Orada öyle, burada böyle; her birini belli şekilde izah edeceksiniz... İşte, böyle yakayı ele vermek zorunda kalırsınız...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ne alakası var!.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Burada böyle olmuştur; gerçek ortaya çıkmıştır. (CHP, FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Ha, bundan sonra ne değişmiş; Sayın Başbakan mayıstan beri bunu bildiğini, gazetecilerle yüzleştirmede söylüyor; beni ziyarete geldiğinde bana söylüyor; ama, burada, üç gün önce çıkıyor "30 Eylülden önce bunun benim tarafımdan bilindiğini ispatlayın, istifa edeceğim" diye meydan okuyor. Niye; meydan okuması lazım, rahatlaması lazım; kendi haklılığına kendisinin inanması, birilerini inandırması lazım. Bir açmazlığa... Kolay değil; ama, o açmaz, sizi bu çıkmaza götürüyor. O çıkmaz da, önünüze böylece çıkıyor işte.

Değerli arkadaşlarım, konu belli, konu açık.

İSMET ATTİLA (Afyon) – Ne olacak şimdi!

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Hepimiz biliyoruz ne olduğunu. Buradaki tartışmalar bunu kanıtlamıştır, her şey ortaya çıkmıştır.

Bakınız, bu müzakerelerden, konuşulanların yanı sıra, benim önemli gördüğüm sonuçlar arasında şunlar da var. Bir; sayın bakan kredi işine girmiştir. Daha önce, işadamının, Korkmaz Yiğit'in sorunu, Çakıcı ile ilişkisinden kaynaklanan bir engeli aşarak, uygun bir aracının katkısıyla aşarak, Ticaret Bankasını almasına imkân sağlanmasıydı. Derdi buydu, bunu çözmeye çalışıyordu; ama, yol içinde yeni yeni projeler çıktı, yeni yeni medya projeleri çıktı, yeni açılımlar gündeme geldi ve o çerçevede de yeni ilişkiler kendisini gösterdi. Başlangıçta, kredi almak için Hükümetin kapısını çalmadı Korkmaz Yiğit; sadece, Çakıcı ile ilişkisinin bir engel oluşturmamasını sağlamak için çaldı ve o konuda, aracılar gerekli hizmeti yaptılar, o konu aşıldı; ama, ortada, bir süre sonra proje genişleyince, medya işine girince kredi sorunu gündeme geldi ve Türkiye Cumhuriyetinin ekonomiden sorumlu devlet bakanı, bu kişinin kredi ihtiyacına yardımcı olmak için her türlü gayreti, çabayı sergiledi. Kendi konutunda, Yapı Kredi Bankasının Genel Müdürü, sahibi, ilgili işadamı Korkmaz Yiğit ve Sayın Bakan Güneş Taner bir araya geldiler. Bunlar sadece Korkmaz Yiğit'in iddiaları değil, ilgililerin itirafı, kabulü. Yani, bir araya geliyorlar "krediyi nasıl bulacağız" deniliyor. "Yapı Kredi verir" diyorlar. Yapı Krediden, Genel Müdürün ve sahibinin de yanında, hazineden sorumlu bakan kredi organizasyonu yapıyor. Daha sonra o güvenle yola çıkılıyor, medya projeleri yürümeye başlıyor; bir süre sonra, kredi gelmesinde sıkıntı çıkınca, işadamı Amerika'ya telefon açıyor. Yanında arkadaşları var. Diyor ki: "Ne oldu; kredi sözü vermiştiniz, gelmedi kredi?" "Ben ilgilenirim, merak etme" diyor sayın bakan.

Sayın bakan, siz, her kredi ihtiyacı olanla böyle ilgileniyor musunuz?! (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Siz, her kredi talep eden vatandaşı, evinize, banka genel müdürü, banka sahipleriyle kabul edip bu müzakereleri yapıyor musunuz?! Amerika'dan telefonlarla bu konuda yardım taahhüdünde bulunuyor musunuz?! Amerika'dan ilgili bankayı arıyor musunuz?!.

Efendim, kredi verildi verilmedi; özel banka... Banka özel; ama, zatıâliniz, o özel bankanın bakanı değilsiniz sayın bakan; Türkiye Cumhuriyetin bakanısınız! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, manzara açık; yani, bunlar, iyi niyetle, meraklılıktan kaynaklanan, merakîlikten kaynaklanan olaylar olarak görülemez, değerlendirilemez.

Peki, bu kadar girildi de, canım ne oldu; işte, biz iyi niyetle uğraştık hiçbir zarar yok; bu da söyleniliyor. Olmaz olur mu!.. Olmaz olur mu!.. Ne oldu o Ticaret Bankasına verilmiş olan 485 milyon dolar? Ne oldu; 485 milyon dolar gitti, Ticaret Bankasının içi boşaltıldı. İçi boşaltılan bankalarla ilgileniyorsunuz; niçin Ticaret Bankasının içini boşaltanlarla ilgilenmiyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Niçin o 485 milyon doları har vurup harman savuranlar, oraya buraya aktaranlar hakkında gerekli önlemi almıyorsunuz, soruşturmayı yapmıyorsunuz?! O para, sizin, bu Ticaret Bankası etrafındaki merakınızın yol açtığı, kaygı oluşturan, sadece bu konudaki o 485 milyon dolar, bu milletin hakkıdır, bu halkın hakkıdır; onu, orada çarçur ettiniz, ne hale geldi o Ticaret Bankası...

Parayı yükselteceğim yükselteceğim dediniz, koyduğunuz parayı da kaybettiniz; 485 milyon dolar gitti şu anda...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Nereye gitti?

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Bankekspresin, bu müzakerelerde görüldü ki -300-350 milyon dolar- içi boşaltılmıştır. Şimdi, ben, şunu merak ediyorum: Bu 350 milyon dolar kaç günde boşaltıldı; ne zaman boşaltıldı? Acaba, bu bankanın içinin boşaltılmasına, bu medya projelerinin yürütülmesi için finansman ihtiyacını karşılıyorlar anlayışı içerisinde göz yumulmuş olmasın! Yani, bir bankanın içi bir günde boşaltılır mı?! 350 milyon dolar bu; kolay mı boşaltılır?! Hangi süreç içinde boşaltıldı, nasıl boşaltıldı; bunlar ortada değil mi?

Değerli arkadaşlarım "ihaleye katılanlarla ben görüştüm" diyor. İhaleye katılan iki kişiyle görüştünüz; herkesle görüştünüz mü Sayın Başbakan? İhaleye katılan herkesle görüştünüz mü; hayır, özel kişilerle görüştünüz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın, bu konuşmalarına yansıyan bir Cumhuriyet Halk Partisi husumeti var. Bunu, tabiî, esef ile üzüntüyle karşılıyorum; ama, bu, beni çok fazla da etkilemiyor; çünkü, Sayın Başbakanın üslubunun bu olduğunu biliyorum. İlk kez, kendisine bu kadar önemli katkı yapan bir kuruluşa, kişiye karşı sergilediği tavır değil bu Sayın Başbakanın. Sayın Başbakanda, bu, artık, bir gelenek oldu, bir âdet oldu, bir üslup oldu. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi ne yapmış; bir azınlık hükümetine, hiçbir vade ve söz vermeden, onaltı ay iktidar olma imkânını tanımış; mevsimlik başbakanı, yıllık başbakan haline getirmişiz. (CHP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Şimdi, çıkıyor Sayın Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisine söylemedik söz bırakmıyor. Sayın Başbakan bunu daha önce Turgut Özal'a da yapmıştı; kendisine, genel başkan olması için kurultayda büyük destek veren Semra Özal'a da yapmıştı; kendisini, 28 Şubat sürecinde iktidara taşıyan askerlere de yapmıştı... Hani, hatırlarsınız, pandomim oyunlarıyla, apoletlerde işaretlerle askerlere de aynı şeyi yapmıştı... (DYP sıralarından gülüşmeler) Hiç şaşırmıyorum, şimdi de Cumhuriyet Halk Partisine yapıyor.

Biz, bu Hükümete, Sayın Başbakanın ve ortağının teşekkürünü almak için destek vermedik; Türkiye'nin bir dönemi aşmasına yardımcı olmak için destek verdik. Hiç pişman değiliz, gerçek ortaya çıktı.. Gerçek ortaya çıktı... (CHP sıralarından alkışlar)

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – O yanlıştı Sayın Baykal, o yanlıştı...

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, Başbakan "sen Korkmaz Yiğit'le ne konuştun" diyor. Korkmaz Yiğit'le ne konuştuğumu ben anlattım da, ne konuşmadığımı anlatayım. Bakın, ben, Kormaz Yiğit'e "sen 420 milyon doları vermeyi göze almışsın, sana 380 milyon dolara bunu bağlarız; aradaki farkla, sen Genç-TV'yi satın al; onun da başına, bizim reklam işlerimizi yapan falan şirketin ortağı filanı tayin et" demedim. (CHP ve DYP sıralarından alkışlar) Ben, Korkmaz Yiğit'e "kredi ihtiyacını yolda karşılarız; Güneş Taner'e ben söylerim, kredi ihtiyacını karşılar; sen girmişken Milliyet'i de al, böylesi daha iyi olur" demedim. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ne dedin?

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Başbakanın temiz toplumdan söz etmeye hakkı yok; Sayın Başbakanın temiz toplumdan söz açmaya hakkı yok. Şu nedenle hakkı yok... Yüz tane nedeni var da, ben bazılarını sayayım:

Önce, bir ANAP eski milletvekili, Alaattin Çakıcı'nın Türkiye'deki işlerini takip ediyor ise, bundan dolayı yargıya çağrılıp hesap vermek durumunda kalıyor ise, Sayın Başbakanın temiz toplumdan bahsetmeye hakkı yok demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Anavatan Partili, yeni, taze bir MKYK üyesi bir eski bakan, kendi adına, Başbakan adına, Alaattin Çakıcı ile telefon konuşmaları yapmışsa, Sayın Başbakanın temiz toplumdan bahsetmeye hakkı yoktur. (CHP ve DYP sıralarından alkışlar)

Eğer, Sayın Güney, Anavatan Partisinin Grup Başkanvekili ve milletvekilleri, Sayın Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de yumruk atan kanun kaçağıyla buluşup anlaşma yapıyor, sonra da Mesut Yılmaz onu affediyorsa, temiz toplumdan bahsetmeye hakkınız yok demektir. (CHP ve DYP sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Cevap hakkı doğuyor...

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Anavatan Partili bir milletvekili, Sedat Peker'in teslim edilmesine aracılık yapıyor, güvence veriyor ise, Anavatan Partisi Genel Başkanının temiz toplumdan bahsetmeye hakkı yoktur. (CHP ve DYP sıralarından alkışlar)

Eğer, Bursa Anavatan Partisi İl Başkanı, Erol Evcil'in cep telefonunu kullanıyorsa, partisinin akaryakıt harcamalarını Erol Evcil'in karşıladığını itiraf ediyorsa, Anavatan Partisinin, temiz toplumdan bahsetmeye hakkı yok demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Adama sorarlar; Sayın Genel Başkanın hemşerisi, Sayın Eyüp Aşık'ın hemşerisi o il başkanını oraya kim seçtirdi diye sorarlar; oraya nasıl geldi diye sorarlar. Şimdi niye ve nasıl orada il başkanı olarak göreve devam ediyor diye sorarlar.

BAŞKAN – Sayın Baykal, ek 3 dakikalık sürenizi kullanmaya başladınız.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Erol Evcil'in uçağını, Anavatan Partili milletvekilleri ve bakanlar kullanıyorsa, Anavatan Partisinin, temiz toplumdan bahsetmeye hakkı yok demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer, Başbakan, Başbakan oluşunun hemen ertesinde, Türk Hava Yolları Yönetim Kuruluna "güvendiğim insan" diye bacanağını atıyorsa ve sonra da, o şirket, özelleştirme çalışmalarının içinde binbir türlü tartışmaya, dedikoduya konu oluyorsa, temiz toplumdan bahsetmeye hakkınız yok demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer, Sayın Başbakanın kuzeni, Swissair'in temsilcisi ise; eğer, Swissair, Türk Hava Yollarına ortak olarak girsin diye her türlü hazırlık yapılmış, tertibat alınmış ise, Sayın Başbakanın, temiz toplumdan bahsetmeye hakkı yok demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer, POAŞ'ın danışmanı Sayın Başbakanın kuzeni ise, POAŞ'ın ilk ihalesinde üçüncü sıraya gelen işadamı "bu iş burada bitmedi" diye salondan çıkar ve sonra, gerçekten üçüncü olan birinci olarak ilan edilir ve üçüncü olan konsorsiyumun danışmanı da Sayın Başbakanın kuzeni olarak ortaya çıkarsa, temiz toplumdan bahsetmeye hakkınız yok demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer, Sayın Başbakanın kuzeni, borsadaki şirketi için, Dolmabahçe Sarayını alıp "Başbakanın ve sayın eşinin himayelerinde" diye orada bir konser düzenleyebiliyorsa; borsadaki bin tane rakip şirketin hiçbirisine tanınmayacak olan bir imtiyaz, Başbakanın himayesini kullanma imtiyazı, Dolmabahçe'yi kullanma imtiyazı eğer kuzeninize verilmişse, siz, temiz toplumdan bahsedemezsiniz demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Çok kötü.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Eğer, Sayın Başbakan ABD'ye gidiyor ve işadamlarıyla toplantısını bu kuzen düzenliyorsa, temiz toplumdan bahsedemezsiniz demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer, siz, banka kurma iznini kendi öz kardeşinize Başbakan olarak veriyorsanız, siz, temiz toplumdan bahsedemezsiniz demektir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Eğer, 170 firmanın talip olduğu Antalya'daki turizm alanını, size konutunuzu tahsis etmiş olan işadamına veriyorsanız, siz, temiz toplumdan bahsedemezsiniz demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Eğer, siz "Özlüce Barajı bitti; ben şimdi ne yapacağım" diyen bir müteahhide "canım, 30 kilometre yukarıda Kiğı Barajı var, sana onu verelim" diyorsanız, Kiğı Barajının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baykal, teşekkür ediyorum.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından "Bravo"sesleri; ayakta alkışlar)

 

 

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan?..

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güney.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, Sayın Baykal, burada, benim ismimi zikrederek, benimle ilgili bir yorumda bulundu. Yapmış olduğu yorum, yanlıştır; düzeltmek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Yerinizden düzeltebilir misiniz?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır efendim; çünkü, bu konu, yerimden düzeltilecek kadar basit bir konu değildir. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika, sayın milletvekilleri...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Beni itham etmiştir. Ben, bu ithamın cevabını müsaade ederseniz, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, kürsüden vereyim.

BAŞKAN – Macaristan'daki olayla ilgili olarak mı diyorsunuz?..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Güney, lütfen 3 dakika içinde toparlayarak ifade ediniz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; biraz önce burada konuşan Sayın Baykal, benim şahsımla ilgili, ismimi de zikrederek, Budapeşte'deki olayla; yani, bizim oraya giderek, milletvekili arkadaşların giderek, oradaki suçluları Türkiye'ye getirmemizi, dolaylı bir şekilde ifade etti.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Yalan mı canım!...

ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – Şimdi, aslında, Sayın Baykal burada konuşurken, işte, temiz toplum için birtakım iddialarda bulunuyor; işte, şöylede mi olur, böylede mi olur diye birtakım laflar ederken, ben, hep "acaba" diyordum; ama, beni ve benim içinde bulunduğum bu olayı ortaya getirdiği zaman, eğer, diğer iddialar da bunun gibiyse, inanın ki hepsi boş!..

Niye boş: Bakın, Sayın Baykal "suçluları getirin, adalete teslim edin; bu insanlar burada adaletin karşısına çıksın, ifade versin" demiyor mu? (FP, DYP ve CHP sıralarından "Ooo" sesleri) Diyor mu demiyor mu?! Hayır, dinleyin...

Şu veya bu şekilde, bu suçlular, eğer, Türkiye'ye gelmişse, adaletin önüne çıkmışsa (CHP sıralarından gürültüler) ifade vermişse ve bunlar, burada tutuklanmışsa, bunların gelmesi için yapılan işlemin yanlışı nerededir?! (Gürültüler)

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Ondan sonra affetmişse!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûnetle dinleyelim.

ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – Eğer, siz buna karşı duyarsız olursanız, siz buna karşı duyarsız olursanız Sayın Baykal, o zaman yanlış yaparsınız. Aslında, bizim bu duyarlılığımızdan dolayı, sizin bize teşekkür etmeniz lazım. (DYP sıralarından "Hayda!" sesleri) Siz buraya çıkmışsınız, lafebeliği yapıyorsunuz; otuz sene lafebeliği yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar [!]) Otuz sene, burada, önünüze geldiği gibi iddialarda bulundunuz. Eğer, sizin yaptığınız iddialar hep böyleyse, yazıklar olsun şimdiye kadar yaptığınız konuşmalara, iddialara!.. (CHP sıralarından gürültüler)

Biz, doğruyu yaptık. Suçlu geldi, cezalandı, hapse girdi. "Ay efendim, niye gittin, niye konuştun, bunun hepsi yanlıştır" demek, bana göre, çok haksız bir iddiadır. Ben, bunu size yakıştıramadım. Eğer, diğer iddialarınız da bunun gibiyse, vay geldi bu insanların başına!.. Eğer, siz, bunları burada konuştunuzsa... Ben, sizin konuştuklarınızın ve iddialarınızın hepsinin boş olduğunu gördüm ve bu yanlış iddianızı da, bu kürsüden size iade ediyorum.

Lütfen, bir konuyu, iyi incelemeden, iyice araştırmadan, gelip burada, önemli bir şey açıklıyorum diye ortaya atılmayın diyor, hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Sayın Başkan, daha, kırmızı koltuktan bahsetmedik, Mustafa Kalemli'den bahsetmedik!

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'ın da, ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüşün kendisine atfolunduğu yolunda bir söz talebi var; kendisine de, bu konudaki kendi görüşüyle ilgili değerlendirmeyi yapmak üzere 3 dakika söz veriyorum.

Sayın Başbakan, kürsüye mi geleceksiniz, yerinizden mi?..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Kürsüden konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Nasıl olsa konuşacak Sayın Başkan; gerek yok.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Baykal, konuşması sırasında, benim, daha önceki gündeme alınma görüşmelerinde çok hırçın bir portre ortaya koyduğumu ifade etti. (CHP sıralarından "Doğru" sesleri, gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Dinleyin, dinleyin!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sayın Baykal'ın bunu söylemesi için kürsüye gelmesine gerek yoktu; aynaya bakması yeterliydi. (ANAP sıralarından alkışlar) Sayın Baykal, burada, sadece hırçın bir ifade kullanmadı, aynı zamanda dedikoduculuk yaptı.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Müdahale etmeniz lazım Sayın Başkan.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hemen söyleyeyim ki, hakkımda söylediği iddialar, külliyen yalandır. Evet, Dolmabahçe Sarayından, benimle, hasbelkader akrabalık bağı olan bir kişi, bu salonun bir gecelik tahsisini almıştır; ama, hiç olmazsa, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanından, Dolmabahçe Sarayının Hükümete bağlı olmadığını, Meclis Başkanlığına bağlı olduğunu bilmesini beklerdim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Ayrıca, benim, Swissair'in temsilcisi kuzenim filan da yoktur, o söylediği işlemlerin hepsi ihale usulüyle yapılmıştır.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Belli oluyor!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Bakın, iki şeye dikkat etmenizi rica ediyorum: 16,5 aydan beri Hükümetteyiz. 16,5 ay içerisinde, bir tek; ama, bir tek devlet işi dahi, Sayın Baykal'ın Başbakan Yardımcısı olduğu Hükümet zamanında müteaddit defalar yapıldığı gibi, davet usulüyle falan yapılmamıştır; hepsi, ihaleyle yapılmıştır. (ANAP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Belli oluyor!.. 16,5 aydır Hükümeti görüyoruz...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sümerbank olayını...(CHP sıralarından gürültüler)

İSMET ATALAY (Ardahan) – Kimler davet edilmiştir?!.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sümerbank olayını burada niye zikrettim?.. Sümerbank olayı, bir devlet bankasının özelleştirme modelidir. Burada, Türkbankın özelleştirilmesi tartışıldı. Türkbank özelleştirmesinde yaşanan bütün safahatlar, burada, teker teker dile getirildi, sonuç tartışıldı. Netice itibariyle, burada, devletin bir zararı olmadığı...

İSMET ATALAY (Ardahan) – İstifa edecek misin?..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – ... mafyanın bu satışa müdahale etmesinin engellendiği, belki, bu arada, istenmeden birtakım eksikliklerin olabileceği; ama, sonuç itibariyle, irademizin açık olduğu burada ortaya konuldu.

Ben, bunun karşısında bir başka alternatif model getirdim ve dedim ki, sizin zamanınızda olan bir banka özelleştirmesi var. Biraz önce de burada söylendi; ilk özelleştirmedir. Peki; ama, bir kere şunu kabul etmiyorum; Sümerbankın burada dile getirilmiş olması mevduat açısından bir sorun falan yaratmaz. Türkiye'deki bütün bankaların, şu anda, yüzde 100 mevduatı devlet güvencesindedir; ama, ben, Sayın Baykal'a şunu soruyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Süre bitti Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Başbakan, teşekkür ediyorum efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Açıklık getiremedim; onun için 1 dakika eksüre istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Başbakan, hiç yapmadık... İstirham ediyorum... Hükümet adına cevap hakkınız var...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Peki; teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, süre bittikten sonra, makine, otomatik olarak 10 saniye sonra kapanıyor.

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Sayın Başbakan istifa edip etmeyeceğini söylemedi efendim.

 

 

(Devam)

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hükümetimiz hakkında verilmiş olan bu önergeyle ilgili görüşlerimi ifadeye başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce bu kürsüde konuşan ve siyasette asabiyeti bir tenkit mevzuu olarak bu kürsüye getiren Sayın Baykal'ın aynı asabi üslubu şiddetle benimsediğini ve hepimizi yaralayacak sözler ettiğini, huzurunuzda, üzülerek ifade ediyorum.

Sayın Baykal, Atatürk'ün kurduğu parti olmak bir talihtir; ama, Atatürk'ün kurduğu o partiyi, sayenizde, Mecliste yüzde 10,5'le temsil edilir hale getirmek büyük talihsizliktir. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Acaba, bu parti neden oy kaybediyor; acaba, siz, günden güne niye eriyorsunuz; hiç bunu düşünmüyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ne kadar ayıp!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Size vücut verenler, Apo'nun temsilcilerini bu çatının altına getirmekle Atatürk'e ihanet etmişlerdir.

EROL ÇEVİKÇE (Adana) – Çok ayıp, çok ayıp!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Şehit kanlarını içenler, bu Meclisin çatısının altına, Atatürkçü olma iddiasını taşıyanlar tarafından, ne yazık ki, gafletle getirildi.

Şimdi, siz, bugünkü üslubunuzla, ülke sorunlarına eğilme biçiminizle, Atatürk'ün kurduğu o ışıklı Halk Partisi değil, olsanız olsanız, onun çok bozulmuş bir fotokopisisiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Ayıp, ayıp!..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Ayrıca, Atatürk yalnız sizin değil, Atatürk hepimizin. En az ... (CHP sıralarından "ayıp oluyor" sesleri, gürültüler)

Efendim, size gelince sevap, bize gelince günah!

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, gensoruyla ne alakası var?!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sükûnetle dinleyelim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Arkadaşlarım, demokrat olunuz. Bu tek parti mantığını artık terk ediniz.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Ayıp, ayıp!.. Sana ne Cumhuriyet Halk Partisinden! Sen Türkbankı anlat.

EROL ÇEVİKÇE (Adana) – Teessüf ederim.

BAŞKAN – Sayın Yetenç. Sayın Çevikçe, lütfen...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Niye rahatsız oluyorlar...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Demokrasiye geçtik; doğrular sadece sizin değil; doğrular hepimizin.

Atatürk'ün eserine hangi barajı, hangi eseri, hangi köprüyü ve hangi yeni düşünceyi kattınız, getirebildiğiniz nedir; sadece, korkunç bir zaman israfı. Şimdi, diyorsunuz ki, siz, mevsimlik başbakansınız... Ama, biz bir gün olsun size " barajı buçukluk aşmış parti" demedik. Bizim nezaketimizi lütfen zorlamayınız.

Genç-TV'yi alanla ilgili sözleriniz ise, bunu alan tarafından gazetelere verilen seri ilanlarla karşılandı; çok yakın arkadaşınız ve sizinle sıkı bir diyalog halinde olduğunu ifade etti, bu da son derece tabiidir. Bir partinin genel başkanı işadamlarıyla görüşür; görüşür de, başkalarının görüşmesini suç haline getirmez. Bahsettiğiniz ANAP milletvekili Anavatan Partisinden istifa edeli ikibuçuk yıldan fazla zaman oluyor.

Değerli arkadaşlarım, mesele nedir; mesele, siyasî hayatımızı dört dörtlük bir kaosa götürmek ve dengesizlik ortamını acı bir tabloyla şekillendirmektir. Siyaseti, düşünmek, ülke sorunlarına çare üretmek, çare söylemek yerine, kavga yapmak, şov yapmak biçiminde anlarsanız, işte bugün olduğu gibi, aylardır olduğu gibi, milletin altın zamanlarını heder edersiniz.

Sayın Baykal bir hukukçudur. Kendisiyle hukuk fakültesini aynı zamanda bitirdik. Ben ekonomiyi seçtim, o dalda doktora yaptım, o da halkla ilişkilerde doktora yaptı. Kendisinin de rahmetle andığı değerli hocamız Faruk Erem'in bize öğrettiğine göre ve bizim de inandığımıza göre, insan için en kutsal hak, savunma hakkıdır, korkusuzluk hürriyetidir. 16 ay destek verdiğiniz Başbakanı, televizyondaki kaset bitmeden "önerge verip düşüreceğiz, randevusunu da iptal ettim" yerine; sizinle, teröristlerin yakalanması için, daha geniş hukukî yetkilerle devletin teçhiz edilmesi yolundaki kanun tasarılarını görüşmek isteyen Başbakanı kabul edip, dinleyip "Mesut Bey, senin gerekçelerine iştirak etmiyorum, sen haksızsın, şu sebeple..." deseydiniz, ben sizin o üslubunuzu saygıyla karşılardım.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – 16 aydır neredeydiniz?..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Siz, bunu yapmadınız; sanki sizin sekreteryanızda hazırlanmış bir metni okurcasına hareket eden bir işadamının, kendi televizyonundaki, suçluluk kompleksi ve buhranı içindeki sözlerini, beyanlarını, topyekûn Hükümeti düşürme stratejisine çevirdiniz.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ondan önceki kasetteki iddialar?..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Onun için, bu tavırdan üzüntü duyuyorum.

Demokrat olmamız, insanların savunma hakkına saygı duymamızla mümkündür. Tarihin derinliklerinden, karanlıklarından gelen; ama, apaydınlık olan bir söz var "vur; fakat, dinle" diyor. Siz, devlet adamlarının yakasını tutup, onlara vurmayı tercih ediyorsunuz; biz, sizin dinlemenizi bekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Baykal'ın bu sorumsuz siyaset anlayışı, ne yazık ki, bu ülkeye, çok pahalıya mal olmuştur. Birbuçuk saat konuştuğu bu adamla ne konuştuğunu açıklamaktan -biraz önce de dikkatle dinledim- fevkalade hassasiyetle uzak duran Sayın Baykal, Başbakanın onbeş dakika konuşmasını suç unsuru olarak takdim edebilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, arada da önemli bir fark var. Sayın Baykal, Sümerbank olayını geçen celse burada dillendirirken, kendilerinin sorumlu olmadığını ifade ederek, iştirak ettikleri hükümetin sorumluluğunun kendisiyle ilgili bölümlerine muhatap olacağını beyan buyurdular. Halbuki, hükümet, kolektif mesuliyet ve ortak sorumluluktur.

Şimdi, Sayın Yılmaz, burada "yaptığım her işin, dönemimde yapılan her icraatın sorumluluğunu alıyorum" dedi. İşte, yönetimde ve devlet adamlığı anlayışındaki büyük fark...

Değerli arkadaşlarım, olayların kronolojik sırasını gördüğümüz zaman, buraya getirilen iddiaların ne kadar kolay, ne kadar rahat ve ne kadar insanların vicdan muhasebesinden geçmeden getirildiğini üzülerek görüyoruz. Olaylarda hukukî bir hata yok, Hazine bir zarara uğramamış, olaylarda yapılması icap eden, ihmal edilmiş hiçbir muamele de yok...

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Nerede banka şimdi!?..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Meşhur kaset Sayın Başbakana gelmeden sekiz gün önce, Sayın Başbakan, Başbakan Yardımcısını, Maliye Bakanını davet ediyor ve ilgililere emir veriyor; ama, sizin, Sümerbank satışınız sırasında, Hazineden, bu işlemlere girebilir çapta bir insandır belgesini almış bir muhatap var. Hukukun içindesiniz. Ne emniyetten ne de diğer istihbarat örgütlerinden, o ana kadar, Hükümete gelmiş bir bilgi de yok.

Şimdi, siz, bütün bunların ışığında, diyorsunuz ki Başbakan olarak, biz, bu muameleyi durduralım...

Fikri Sağlar ve arkadaşları, Başbakana kaset getiriyorlar.Bu kasetin gelmesinden sekiz gün önce, Başbakan, ilgililere "bu muameleyi durdurun" emrini vermiştir. Kasetin kamuoyuna açıklanması, Hükümetin eline hukukî bir argümanın geçmesidir. Hukukî bir delil olmadan, Hükümetin, sadece duyumla iş yapması mümkün değildir. Bunu takdir edecek kadar hukuk mantığına sahip olduğunuza inanıyorum. Ve Hükümet, ne yapıyor; iki saat sonra, Başbakanın odasına gelen Fikri Sağlar ve arkadaşlarına, Sayın Güneş Taner "Sayın Başbakanın talimatıyla, bu muamele durdurulmuştu; bize, hukukî bir delil getirdiniz, teşekkür ediyoruz ve durdurulduğunu, bütün Türkiye'ye açıklıyoruz" diyor.

Şimdi, burada, bir televizyon kanalının satışı bahse konu edilerek, Hükümet yıpratılmak isteniyor, Başbakan ve ilgili Devlet Bakanı yaralanmak isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, gerçeklere tebessüm etmeniz, sadece sizi sevimli kılar, gerçeğin doğruluğunu değiştirmez.

Şimdi, bakınız, televizyon kanalının satılması olayında... Eğer, Ticaret Bankası, 400 milyon dolar yerine 350 milyon dolara, 250 milyon dolara satılsaydı "tamam, adam, kanalı rüşvet verdi, zarara uğradı; onun için ucuz aldı, onu kapattı" derdiniz. Öyle değil; 400 milyon dolar yerine, 600 milyon dolara satılıyor. Hazine'nin ve devletin, satıştan 200 milyon dolar kazancı var. Bu netice, mantıken, o TV kanalının rüşvet olarak verildiği iddiasını temelden esassız kılıyor.

Değerli arkadaşlarım, işte, bu, çifte standarttır. Üzülerek ifade ediyorum; Cumhuriyet Halk Partisi, bu çifte standarttan kendini kurtaramamıştır. Bu çifte standarttan kurtaramadığı için, hakikati görmesi ve yakalaması mümkün olmuyor. Atatürk'ün kurduğu banka, İş Bankası; size miras bırakan, Atatürk; ama, o bankadaki sizin arkadaşlarınız, İş Bankası kredilerini, sizin suçladığınız, mafya dediğiniz işadamlarına peşkeş çekmekte yarışmışlar...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vakıflar Bankasının Yönetim Kurulunda kim var?..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Gereğini yapın!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Bir dakika...

Bir insanın kimliği, sizin o mahkemedeki hisseleriniz; yani, yargıda... Orada Halk Partili arkadaşlarınız var...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Gereğini yapsanıza...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Birisi vefat etmiş, merhum bir arkadaşınız var, bir diğeri de eski milletvekiliniz... İhtilaf çözülüyor.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hazine itiraz mı etmiş?..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Halk Partisi hisselerini alıyor...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hazinenin temsilcileri ne yapmış?..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – ... oraya diğer arkadaşlarınız geliyor, kredi muamelesi devam ediyor.

Şimdi, arkadaşlarım, hisseler Hazine tarafından iade edilmeden, biz Halk Partili değildik, iade edildi, Halk Partili olduk... Yani, alâimisemanın altından geçtiniz kız oldunuz, bu tarafa geçtiniz oğlan oldunuz derlerdi; bu, böyle bir mantık. (ANAP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vakıflar Bankasının Yönetim Kurulunda kim var?.. Şu kredileri bir açalım!..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Şimdi, tabiî, bu kredi meselelerini fazla karıştırmayalım. Sayın Baykal, Sümerbankı alanlara Vakıflar Bankasından 58 milyon dolar kredi verilmesi emrini kimin verdiğini çok iyi biliyor.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer mesele var. Bakınız -sizin çifte standardınız- Sayın Baykal'a bu bilgiler 28 Eylül tarihinde ulaşıyor. Şimdi, sokaktaki vatandaşa bu bilgi ulaşsa, bu vatandaş, bunu adlî mercilere ulaştırmamış olsa, suçlu olur. Şimdi, Sayın Baykal, neyi beklediğini ifade etmelidir.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başbakan gereğini yapsın.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Ayın 13'üne kadar ellerinde olan bilgiyi, Hükümete, savcılığa vermemekle suç işlemişlerdir. Ne yazık ki, bu çifte standart, gerçekleri görmemize, gerçekleri savunmamıza, gerçekleri ifade etmemize şiddetle engel oluyor.

Şimdi, bakınız, Sayın Baykal çıkıyor, sanki Başbakan "polisler rahat çalışın, ekonomi bürokrasisi rahat çalışın" diyor... Şimdi, bu mantığı anlamak mümkün değil. Bunu söyleyen Sayın Baykal, aynı zamanda ne diyor biliyor musunuz; "Çankaya Hükümeti kurulacaktır" diyor. Hayır Sayın Baykal; tek parti dönemi, tarihin derinliklerinde sevaplarıyla, güzellikleriyle kaldı; şimdi, çok partili bir dönemdeyiz. Bu çatının altından hükümet çıkacak. Bu çatı, kendi içerisinden hükümet çıkaramayacak kadar aciz milletvekilleriyle dolu değil, bu gerçeği görelim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Öyle bir şey demedi Sayın Baykal.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Bu gerçeği görelim.

Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı da...

NİHAT MATKAP (Hatay) – "Çankaya Hükümeti" demedi kimse.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – ... Anayasa yolunda mücadele vermiş bir şahsiyet; âdeta, örs ve çekiç arasında dövülmekle ömrü geçmiş, diyor ki, Anayasayı kesintisiz uygulayacağım.

Şimdi, bu çifte standart ve bu tek parti yönetimi şuuru, ne yazık ki, şartları iyi değerlendirmemize engel oluyor.

Değerli arkadaşlarım, devletimizin tarih içersindeki duraklama ve çöküş dönemlerinin değerlendirmesini yaptığımız zaman, siyasî kin ve ihtirasın, haset ve kıskançlığın, İkinci Viyana bozgunundan Balkan faciasına kadar esas yıkım sebebimiz olduğunu görüyoruz. Ne zaman ki, hırslar, öfkeler, kinler aklın önüne geçmiştir, mevcut hükümetler, hatta mevcut askerî komutanlar aleyhine her türlü gayrete girilmiştir ve 5 milyon kilometrekare imparatorluk coğrafyası, İttihat ve Terakkinin kör ihtirası sayesinde, önce ben, önce partim, sonra devlet diyen ihtirası sayesinde, Mustafa Kemal ve onunla yekvücut olan milletin iradesiyle, 776 bin kilometrekarede kurtarılabilmiştir.

Artık bu yanlışları işlememeliyiz ve gelin Sayın Baykal, bu konuda el ele verelim, şu meseleyi düzenleyelim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Öbürlerine bir şey yok mu?!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Sosyal yapı genişliyor; sizin, merhum Menderes'e 480 milyon kilovat/saatte teslim ettiğiniz elektrik üretimi -yani, yarım milyar kilovat/saatten az- Menderes'in elinde 10 milyar kilovat/saate, Süleyman Demirel'in elinde 30 milyar kilovat/saate, merhum Özal'ın elinde 85 milyar kilovat/saate, şimdi bu Hükümetin elinde 152 milyar kilovat/saate çıkıyor. Fizikî rakamların hepsi büyüyor; ama, ekonomi hukuku anlayışımız büyümüyor.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Avantalar da büyüyor!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Bir başbakanın bir işadamıyla görüşmesini suç kabul eden yobazlıkla biz nereye varacağız arkadaşlar?! Esas yobazlık, zamanın talebini görmemek, çağın gerekli kıldığı zihniyet değişimine ulaşamamaktır. İşte, yobazlık budur.

Şimdi, ekonomi hukuku anlayışımız, ekonomi hukukumuz, çağın gerekli kıldığı ölçüde gelişmiş olsaydı "ey Sayın Başbakan, sen ne diye 200 milyon dolar fazlaya sattın" diye Başbakanı burada itham edeceğimize teşekkür eder "neden 800 milyon dolara satmadın" diye sorardık. O zaman Türkiye büyürdü, o zaman Türkiye gelişirdi; ama, ekonomi hukukunuz ve ekonomi hukuku anlayışınız çağın gerisinde kaldığı sürece, ne özelleştirme yapabilirsiniz ne ülkeyi kalkındırabilirsiniz ve ne de refah devletine geçebilirsiniz. Koltuklar yenilenir, meclisler yenilenir, kadrolar yenilenir; ama, zihniyet eski kaldığı müddetçe, iyiye, güzele ve büyüğe ulaşmak mümkün olmaz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, diğer bir konuya gelmek istiyorum. Sayın muhalefet sözcüleri buraya çıkıyorlar, akıl almaz bir biçimde "hiçbir iş yapmadınız" diyorlar. Rakamlara bakıyoruz, söylediklerinin hiçbirisi doğru değil. Devletin devamlılık ilkesini hepimiz söyledik, "bundan önceki hükümetler çetelerle aşık atıyordu" da demedik; ama "bu dönemde çok daha ciddî tedbirler alındı" dedik. Bu ciddî tedbirlerin sayesinde, 60 önemli çetebaşı içeriye alınmışsa ve 1 476 çete üyesi, kanunun demir pençesine teslim edilmişse, bunu niye küçümsüyorsunuz?! Neden bunu takdir etmiyor ve "daha ilerisine, şu kanunları çıkarırsak ulaşırız" hükmüne neden varmıyorsunuz?!

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de ele geçirilen uyuşturuu miktarı Avrupa'da yakalanan uyuşturucunun yüzde 64'üne dünyada yakalanan uyuşturucunun ise yüzde 38'ine tekabül etmektedir. Açık söylüyorum; topyekûn parlamenter rejimi, devleti, çetenin Türkiye'de kullandığı ekonomik kaynak tehdit ediyor. Halk çocuklarının bu Meclise gelmesi mümkün olamaz; çünkü, rakamlara göre, çetenin kontrol ettiği para 1 katrilyon liradır. Bunun 500 trilyon lirası uyuşturucudan geliyor; kalanı da ihale mafyasından, arazi mafyasından, kadın ticaretinden, kumardan ve çeşitli yollardan yapılan kaçakçılıklardan... 1 katrilyon para! Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu yıl yatırımlara ayırdığı para 1 katrilyon, çetenin kullandığı para 1 katrilyon!

Ne olurdu bu Hükümet bir ay daha kalsaydı, Başbakan bir ay sonra istifa etseydi ve şu çetelerle ilgili pek çok mesele, bu irade çizgisinde bitirilse ne olurdu!.. Tabiî ki, biz, muhalefette de bunu takip ederiz; ama, size şunu arz etmek istiyorum: "Hırs gelir göz kararır, hırs gider yüz kararır" demiş atalarımız.

Arkadaşlar, bu yıkım zihniyetiyle bir yere varamayız, bu yıkım zihniyetiyle bir sonuca ulaşamayız ve daha önemlisi şu: Ülke, bir yatırım heyecanına girmiş; otoyolları yapılıyor, baraj ihaleleri yapılıyor, okullar açılıyor ve Yüce Meclisten, dövüşe dövüşe, kavga ede ede, sonunda iki önemli reformu gerçekleştirmiş; sekiz yıllık eğitim ve vergi kanunlarını çıkarmışız.

Arkadaşlarım, eğer, müsaade etseydiniz, anlayış gösterseydiniz, sosyal güvenlik reformunu yapsaydık, bütçeden, bu yıl 1,5 katrilyon, gelen sene 2,5 katrilyon yutacak bu açık olmayacak ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti yüzde 146 ile borçlanıp, bu sene 6 katrilyon, gelen sene 7,5 katrilyon faiz ödemeyecekti. Esas sorumluluk buradadır. Esas, bunu yapmadığımız için, yaptırmadığınız için, yapamadığımız için vicdanımız sızlamalıdır. Yoksa, hukukun önünde hiçbir esası olmayan, aslı olmayan, astarı olmayan iddialarla Hükümeti yaralamanın, bu memleketi kavuşturabileceği hiçbir şey yoktur.

Bu Hükümet neden reform yapmıştır?.. Arkadaşlar, reform yapmak cesaret ister, reform yapmak yürek ister, reform yapmak inanç ister, reform yapmak çağı yakalama iradesi ister. Türkiye tıkanmış; bunu açmak için bir seri reform yapılıyor. Siz, bunların hepsine bir çelme takıyorsunuz. Oh, Hükümeti devirdik; çok şükür!.. Bu huzurla nereye varır bu ülke?! Bu anlayışla bu ülkeye ne katabiliriz?!

Değerli arkadaşlarım, Meclis riyasetinden istirhamımız, bu zaman göstergesinin karşıya konulmasıdır; aksi halde, deminden beri konuşan bütün hatipler gibi, ben de boynu eğri Hüseyin Paşa'ya döneceğim.

Aziz arkadaşlarım...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Doğru laf söyledin.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Hüseyin Paşa da çok doğru adamdı, boynuna bir ok isabet etti, ondan dolayı boynu eğri kaldı.

Değerli arkadaşlarım, hükümetleri biteviye yaralamak, hükümetleri asılsız iddialarla halkın önünde küçük düşürmek, siyasî ahlak açısından son derece tehlikeli bir üsluptur.

Bugün, Türkiye'de, öncelikle, siyaseti, sorumluluk ahlakı olarak anlamalıyız. Siyaseti sorumluluk ahlakı olarak anlamazsak, siyasette sorumluluğun yerine geçici başarılara sarılır ve bunlarla bir netice elde etmeye kalkarsak, bu memlekete çok ziyan veririz. Sorumluluk ahlakının gereği de, karşımızdakilerin, siyasî rakiplerimizin, hatta siyasî hasımlarımızın namus, şeref ve haysiyetini, en az, kendi namus, şeref ve haysiyetimiz kadar aziz bilmektir. Başkalarının namus, şeref ve haysiyetini ucuz görenlerin, kendi namus, şeref ve haysiyetlerinin kıymet şuurunda olduklarına inanmıyorum.

Bakınız, millî mücadeleyle bu Meclisi bize teslim edenlerden -Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hatıralarını okuyunuz- şu veya bu sebeple Atatürk'le yolu ayrılanların hepsi, Atatürk tarafından menfaya gönderilenlerin hepsi, kendi köşelerinde hayatlarını tamamlayanların hepsi ortak bir namusun temsilcisidirler ve şöyle demişlerdir: "Biz olmasak, Mustafa Kemal bu mücadeleyi yapardı; ama, Mustafa Kemal olmasa, biz, bu mücadeleyi yapamazdık." Değerli arkadaşlarım, işte ahlak budur.

Sayın Mesut Yılmaz'ın politikada tek bayrağı vardı, neydi o bayrak; dürüstlüğü. Aylardır, yıllardır, hele bu Hükümet kurulduğundan beri, çamur topuyla, katran topuyla bu dürüstlüğe endaht eylediler. Mesut Yılmaz'ın Swissair Şirketinde yeğenleri icat edildi; yani, neredeyse, milattan önce doğmuş, yaşamış kardeşleri, milattan sonra üçüncü bin yılda doğacak akrabaları oldu!.. Arkadaşlar, bunlar ülkeye saadet katmaz. Türkiye, bunları, 1950 ile 1960 arasında yaşadı ve Türkiye, öyle bir hale geldi ki, 1960'ta, siyaset, sorumluluk taşıyacak insanlara muhtaç oldu.

Bir Fransız diplomat arkadaşım bana aynen şöyle söyledi: "Siz, çok büyük bir milletsiniz; bunca siyasî kadronun biçilmesine rağmen, hâlâ kadro çıkarabiliyorsunuz. Eğer Fransa bunları yaşasaydı, biz, Fransa'yı yönetecek insanlar bulamazdık." Halkımızın büyük kültür geleneğiyle siyaset adamı yetiştirme yolundaki veludiyetine fazla güvenmeyelim ve bir gün, bu sıraları faziletli insanların terk ettiği bir manzarayla karşılaşmamak için, siyasî kadroların haysiyetlerine saygı duyalım.

Bakınız, Sayın Başbakanın mafyayla ilişkileri hakkında, burada öylesine sorumsuz isnatlarda bulunuldu ki, bir rüyadan, bir hayalden öte değeri olmayan bu sözleri teessürle dinledim. Evet, değerli arkadaşım "gensoru, anayasal bir hak" dedi. Hiç şüphesiz, gensoru anayasal bir haktır; ama, bu kıymetli hukukçu arkadaşım şunu çok iyi bilir ki, bir hakkın suiistimalini kanun himaye etmez. Bir Meclis, sadece gensorularla meşgul edilmez. Muhalefetin görevi, devamlı gensoruyla iktidarı köşeye sıkıştırmak değildir; muhalefetin görevi proje getirmektir. Sosyal güvenlik sistemi hakkında, mahallî idareler reformu hakkında proje üretmek ağır olduğu için gensoruya sarıldınız. Bununla hiçbir şey üretemezsiniz ve ülkeye hiçbir şey katamazsınız.

Diğer acı bir gerçek; Sayın Başbakan, devletin emniyet güçlerinden, işadamlarıyla ilgili rapor istediği zaman kendisine aynen şöyle denilmiştir: "Sizden önceki başbakanların hiçbirisi böyle bir rapor istemedi; biz, bunun için şaşırdık."

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'yi talandan ve Türkiye'yi yalandan kurtarmanın yolu, Türkiye'yi sağlam bir hukukî zemine taşımaktır. Hukuku yıpratan da iftiradır, hukuku yıpratan da gerçek olmayan iddialardır.

Şimdi, siz, hep, kaset diyorsunuz... Ben, size, minik bir gazete kupürü okuyacağım; sizler okudunuz, ben sabırla dinledim; bir iki dakika sabrınızı istirham ediyorum: "Flash-TV'de, 1 Mayıs 1997 günü, Çakıcı, canlı yayında konuşuyor. Çok çirkin laflar arasında, Türkbank iddiaları var. Türkbankın alımıyla ilgili, önce istenen, Kanal-6'nın alınmasıdır. Ufuk Söylemez, Ahmet Özal ve Erol Evcil ile bir araya geliyorlar 'Kanal 6'yı alıp, Çiller yanlısı yayın yaparsanız bankayı size vereceğiz' diyorlar. Bunun üzerine, ben, devreye girip, Mehmet Kurt ile Ahmet Özal'ı bir araya getirdim. Mehmet Kurt, Kanal-6'yı tekrar Ahmet Özal'a vereceğini söyleyince, ben, Mehmet Üstünkaya'yı aradım. Mehmet Bey, biz, Kanal-6 işini bitirdik dedim. Çiller'in banka konusunda müşaviri gibi çalışan Adil Öngen, bizden, Özer Çiller'e verilmek üzere 20 milyon dolar istedi dedim. Biz onlarla böyle anlaşmadık mı? Özer Çiller'le konuşun, bu işi bitirmezse sonu kötü olur dedim.

Alın size bir kaset daha, hatta, canlı yayın... Haftalardır gündemi meşgul eden Türkbank rüşveti, Kanal-6, ne ararsanız her türlü iddia var. Kasetlerin peşinde koşarak hükümet devirmeyi pek seven Baykal, bu iddialar sırasında nerede, kim için, nereye başvurmuş; suç duyurusu, Mecliste soruşturma, siyasal hesap sorma nerede; Çiller adı geçince Baykal neden bu kadar suskun? Parsadan'daki gibi...

Ya Çiller... Önce, benzer iddiaları yanıtlamak zorunda değil mi? Kendisinin muhatap olduğu iddiaları unutup, aynı iddialarla hükümet devirmeye kalkmak... Türkiye'de bu işe girecek en son kişi Çiller olsa gerek."

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, ben, burada, çirkinlik yarışı açmak istemiyorum. Ben, burada, bir tezi savunuyorum; o tez de şu: Benim Hükümet ortağım yaptı, onunla ilgili söz söylendi, ben hukuka gitmiyorum; ama, sizinle ilgili aynı şekilde söz söylendi, ben, bunu, Hükümeti düşürme meselesi yapıyorum; işte, bu, çifte standarttır. Biz, bu çifte standartlarla bir yere varamayız. (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Komisyonlarda ne oldu?!

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Arkadaşlarım, sinirlenmeyin, rahatsız olmayın, dinleyin, biz nasıl dinliyoruz... Parlamenter rejim sabır gerektirir.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Komisyonlar temizlik yaptı bugün.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, olayı soğukkanlılıkla görmeye ve soğukkanlılıkla değerlendirmeye mecburuz. Tekrar ediyorum, ihale safhasına kadar hiçbir yanlışlık yok. Sizin döneminizde, bu tip ihalelere girebileceği yolunda belge almış talip var. Devletin hiçbir güvenlik kurumu "bu adam, bu işi alamaz" demiyor; ihale televizyonda yapılıyor apaçık. (CHP sıralarından gülüşmeler) Evet, televizyonda gülüyordunuz böyle demek... Çok iyi...

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Başbakan, kendisine bazı bilgiler ulaşınca, yardımcısını, Maliye Bakanını, Hazineden sorumlu Devlet Bakanını davet ediyor, görüşüyor, bu işi durdurun diyor; Amerika'ya bu yolda talimat veriliyor bürokratlara. Arkadan, sekiz gün geçiyor, sekiz gün sonra, o kaset, size, bazı emniyet görevlileri tarafından ulaştırılıyor veya bir taraftan geliyor. Kaset açıklandığı an muamele başlamış. Dikkat buyurun, verilmiş bir karar yok, banka devredilmemiş, suç teşekkül etmemiş. Teşekkül etmemiş bir suç için mahkûmiyet hükmü vermek hukukta yeri olmayan bir husus.

Şimdi, siz, teşekkül etmemiş bir suç için suçlama yapıyor ve birtakım yan iddialarla tezinizi güçlendirmeye kalkıyorsunuz. Yüce Meclisin herbirimize tahsis ettiği bir lojman var; benim gibi Ankara'da evi olanlar oturmuyor; ama, acaba, hangi Halk Partisi milletvekili, yalnızca kendisine tahsis edilmiş evi kendi oğluna veriyor desem, bu, meseleyi, sizin gibi yan tarafa saptırmak olmaz mı?

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ayıp olmaz mı... Yapmayın... Çok ucuz söylevler bunlar!..

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Ben, o yola gitmiyorum ve o yola gitmeyeceğim; ama, şunu söyleyeceğim: Bu, temiz toplum meselesinden rahatsız olmanız için hiçbir sebep yok; ama, İSKİ olayı ve Ergun Göknel olayı, temiz toplumdan kimlerin bahsedemeyeceğini çok güzel gösteriyor... Çok güzel gösteriyor... (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – Şişli Belediyesinde ne oldu?! Seçilmiş belediye başkanı ne oldu?!.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Ne oldu yani, mahkemenin mahkûmiyet hükmüne mi itirazınız?!

BAŞKAN – Sayın Güner, ilave 3 dakikalık sürenizi kullanıyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûnetle dinleyelim.

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yazık oluyor, sesiniz, Sayın Baykal gibi, sonra kısılır. Benim sesim gür, bu da iyi bir teknoloji; bağırmanıza hiç gerek yok. Sataşma var derseniz, söz alırsınız, ben de size yine cevap veririm.

Şimdi, bakın, hepimiz, hakikatle ve hikmetle mağlup olmaya mahkûmuz. Hakikatle mağlup olmayı zevk haline getirelim. Hakikate saygı duymayıp, hakikate sırtını çevirenler, Allah'a sırtlarını dönmüş olurlar, artık onların rehberi şeytan olur.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Geç bunları, geç...

AGÂH OKTAY GÜNER (Devamla) – Şeytanın kölelerine ise hakikati anlatmak mümkün değildir. Allah, hepimizi, hakikate saygı duymak şuurundan ayırmasın ve hakikatin sonsuz ışığı altında, bu ülkeye namuslu, şerefli, haysiyetli hizmet veren insanları elbirliğiyle korumak ve onları güçlendirmek iradesine bizi kavuştursun.

Sizleri saygıyla selamlıyor, hürmetlerimi arz ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.

Gruplar adına başka söz talebi var mı?..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – DSP Grubu adına ben konuşacağım.

 

 

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, sataşma olduğu gerekçesiye söz istiyorum.

Sayın Güner tarafından, Cumhuriyet Halk Partisine, adını tasrih ederek sataşma yapılmıştır; söz istiyorum.

BAŞKAN – Sözünün başındaki, Atatürk'le ilişkilendirerek söyledikleri şeyleri kastediyorsunuz değil mi efendim?

OYA ARASLI (İçel) – "Fotokopidir" dedi, onun devamında daha birçok söz söyledi.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bizim Grubumuzla ve Genel Başkanımızla ilgili de sataşmada bulundu.

BAŞKAN – 3 dakika içinde toparlamak üzere, buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, Sayın Agâh Oktay Güner'in, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili olarak bu kürsüde ifade etmiş olduğu sözleri, büyük bir talihsizlik olarak nitelendiriyorum; kendisi için büyük bir talihsizlik olarak nitelendiriyorum; bu sözlere tanık olan şu çatı açısından da büyük bir talihsizlik olarak nitelendiriyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk'ün kurmuş olduğu parti olmak vasfını, kurulduğu günden bu ana kadar, hiçbir ödün vermeksizin muhafaza etmiştir. Öyle, Sayın Agâh Oktay Güner'in "fotokopi" diye küçülterek izah etmeye çalıştığı bir durum söz konusu değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk'ün ilkelerine her zaman sahip çıkmıştır, demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olarak her zaman varlığını korumuştur. Oyu yüzde 10,5 olabilir, bunun üzerine çıkabilir, bunun altına inebilir; tıpkı, ANAP'ın yüzde 20'nin çok üzerinde olan oylarını, bu seçimlerde yüzde 20'nin altına düşürmüş olması gibi; ama, hasbelkader, destekle, iktidar olmayı başarabilmiş olan ANAP, bilmelidir ki, eğer, şu anda bile iktidar koltuğunda oturabiliyorsa, o yüzde 10,5'lik oyun kendisine sağladığı destekle oturabilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Birtakım reformlar yaptıklarından söz ettiler...

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Meclis yaptı...

OYA ARASLI (Devamla) – Ama, unutmasınlar ki, Cumhuriyet Halk Partisinin desteği olmasaydı bu reformlar gerçekleşemezdi. Destekle yasalar çıkmıştır; ama, daha sonra, ANAP, bu yasaları çığırından çıkarabilmek için, yozlaştırabilmek için elinden geleni ardına koymamıştır.

İş Bankasından söz ettiler Cumhuriyet Halk Partisini telmih ederek. Cumhuriyet Halk Partisinin, sözü geçen dönemde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak temsilcisi yoktu; ama, o yönetim kurullarında ANAP'a çok yakınlığı olan kimse vardı. Birtakım yolsuzlukları mahkemeye götüren de Cumhuriyet Halk Partili üyelerdi. Kendileri, burada, bu gensoru münasebetiyle ANAP'a yöneltilmiş olan ve cevaplandırılmasını beklediğimiz hiçbir soruya yanıt vermediler; bir tek şey yaptılar, bu kürsüye çıkan ANAP ve Hükümet Partilerinin sözcüleri bir tek şey yaptılar: Cumhuriyet Halk Partisini asılsız birtakım iddialarla itham altında bırakmaya, lekelemeye kalkıştılar; bu, dürüst bir politika değildir.

Kendilerine şunu hatırlatmak istiyorum: Bu gensorunun konusu, bir iktidar mücadelesi değildi, bir hükümet etme anlayışıydı. Atatürk'e bağlılıklarından söz ettiler. Benimsemiş oldukları ve bizim karşı olduğumuz hükümet anlayışıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.

OYA ARASLI (Devamla) – ...Cumhuriyet Halk Partisi saflarında yer alamazlar; ama, lütfen, gayret etsinler, Atatürk'ün Türkiyesine layık bir çizgiye gelmeye özen göstersinler.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Araslı, teşekkür ediyorum.

 

 

BAŞKAN – Sayın Bedük, Flash-TV ve Parsadan olayıyla ilgili olarak Partinize sataşma olduğu...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Partimize doğrudan doğruya hitap edecek şekilde bir açıklama yaptılar; müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Siz de lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeden, 3 dakika içinde toparlayın efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi sözcüsünün, maalesef, kendilerini kurtarmaya yönelik biraz evvel yapmış olduğu açıklamaları ibretle dinledik.

Şu anda bahsedilen kasetlerle, Flash-TV ile ilgili olan kaset arasında fark var. Bir kasette, iki kişinin konuşması var, Eyüp Aşık ile Alaattin Çakıcı arasında; bir diğer kasette de, Korkmaz Yiğit'in yaptığı iddialar var ve Sayın Başbakanın bir başka televizyon konuşmasındaki açıklamaları var.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Yazı burada; tekzip gönderdiniz mi?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Onu biz o zaman açıkladık, televizyonlarda da, burada da açıkladık.

Sayın Güner, üslubunuz eskiden çok güzeldi; ama, şu anda beğenmiyoruz; son derece çirkin bir üslup kullanıyorsunuz.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Bu yazıyı tekzip ettiniz mi?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Flash-TV'nin kasetini eğer hatırlarsanız, orada iddialı bir şekilde ifade edilen konular var; diyor ki: "Biz, Sayın Başbakanın söylediği şekilde bir program uyguladık; Flash TV'nin sahibiyle konuştuk ve o şekilde bir program hazırladık, bunu açıkladık." Yani, iftira atıyor; attığı iftirayı da, açık olarak, daha sonraki, Eyüp Aşık ve Alaattin Çakıcı arasındaki konuşmada da kabul ediyor. Siz onu açıklamıyorsunuz, bir kısmını açıklıyorsunuz ve orada fevkalade çirkin bir iftira atıyorsunuz.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Yazıyı mahkemeye verdiniz mi?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Türkbankla ilgili olarak yapılan açıklamayı şimdi size açıklıyorum: Türkbankın, Hazinenin yakın gözetimine alındığı 1994 Eylül ayından, Anasol-D İktidarına getirildiği 30 Haziran 1998 tarihine kadar geçen süre içerisinde Hazine tarafından satışa çıkarılması, satılması, satış ilanı verilmesi, satış kararı alınması hiçbir biçimde mevzubahis olmamıştır; bunu dinlemediniz, biraz evvel sayın sözcümüz açıkladı. Bu süre içerisinde, DYP-SHP, DYP-CHP, Anayol ve Refahyol Hükümetlerinin hiçbirisi, Türkbankın yüzde 13,5 oranındaki Hazineye ait hisselerinin satışına dair hiçbir karar almamış ve hiçbir işlem yapmamıştır; bunu biraz evvel açıkladılar, yine dinlememişsiniz.

Bankanın özel vakfının mülkiyet ve kontrolünde olan yüzde 85'lik çoğunluk hissesi de bu dönemde satılmamıştır. Kaldı ki, vakfa ait hisseler üzerinde Hazinenin bir satış yetkisi de bulunmamaktaydı; ama, ne yazık ki, bu açıklamaları dinlemediniz. Yine, o Flash-TV'deki çirkin, yanlış, seviyesiz bir açıklamaya atıf yaparak, Doğru Yol Partisi Genel Başkanını itham edecek çok çirkin bir değerlendirme yaptınız.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Yazıyı mahkemeye verdiniz mi, tekzip ettiniz mi?!.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Üzüntü duyduğumuzu belirtiyor ve biraz evvel, açıklamalara cevap vermediğinizi, Sayın Başbakanla ilgili açıklamalara, maalesef, cevap vermediğinizi hatırlatmak istiyorum ve yaptığınız bu çirkin değerlendirmeyi zinhar kabul etmiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

 

 

------ (Devam)

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Ali Ilıksoy; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 55 inci Cumhuriyet Hükümeti hakkında, Fazilet Partisi, Doğru Yol Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen gensoru önergelerinin öngörüşmeleri yapılmış ve bugün için, bu görüşmelerin ikinci bölümünü yapıyoruz. Demokratik Sol Parti Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti kurulmadan önceki siyasî tabloyu sizlere hatırlatmak istiyorum: Refahyol Hükümeti döneminde, ülkemiz, cumhuriyet tarihinin en ağır rejim ve devlet bunalımını yaşadı. Devletin kurumları arasındaki uyumsuzluk ve çelişkileri hatırlayınız. Devleti devlet yapan bütün kurumlar, toplumun geniş ve etkin kesimleri ile Refahyol Hükümeti arasındaki uyumsuzlukları hatırlayınız. Laiklik karşıtı akımların, demokratik laik cumhuriyeti yıkmaya, yozlaştırmaya yönelik eylemlerin ulaştığı konumu ve boyutu hatırlayınız. Çetelerin, mafyanın ve karapara ilişkileri ağının ve kumarhanelerin vardığı boyutu hatırlayınız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin, içine sürüklendiği bu sorunlardan ve Refahyol Hükümetinden kurtulması gerekiyordu. Demokratik Sol Parti ve onun Sayın Genel Başkanı da, ülkesi için çözüm arayışlarına yöneldi; Sayın Baykal'a, hükümete girmesi, görev ve sorumluluk alması gereğini önerdi; ama, Sayın Baykal, görev ve sorumluluk almayacağını; ancak, o günün koşullarının yarattığı kamuoyu baskısıyla, kurulacak bir hükümete güvenoyu verebileceğini belirtti. Sayın Baykal, görev ve sorumluluk almaktan özellikle kaçındı, ülke yararı yerine, partisel yararı öne çıkardı; çünkü, kurulacak hükümeti büyük güçlüklerin beklediğini, herkes gibi, Sayın Baykal, siz de biliyordunuz; Demokratik Sol Parti olarak biz de biliyorduk; ama, gerçek solcuların zorlukları görünce kaçmaması gerçeğini de, Demokratik Sol Parti olarak biz biliyorduk. (DSP sıralarından alkışlar)

Biz, zor ama doğru olan yolu seçtik. Bütün güçlüklere karşı, Hükümetimiz ve Demokratik Sol Partili bakanlar başarılı oldular. Nasıl mı...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Aklamada...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Nasıl mı; dinleyin, bakın.

55 inci Cumhuriyet Hükümeti, kuruluşunu takiben, ülkenin birikmiş sorunlarının üzerine kararlılıkla ve cesur adımlarla gitti. Öncelikle, toplumsal uzlaşma sağlandı, gerilim azaldı. Laik, demokratik cumhuriyete yönelik tehditler giderilmeye başlandı. Sekiz yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim yasası hazırlanıp, başarılı bir şekilde uygulamaya konuldu. Tek vergi numarası ve vergi reformu gerçekleştirildi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde önemli teşvik uygulamalarına gidildi.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ali, biraz Türkbank ihalesinden bahset!..

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Tarımda kendi nam ve hesabına çalışıp da sağlık sigortası kapsamında olmayan 10,5 milyon vatandaşımıza sağlık güvencesi getirildi.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Bu ihaleden bahset biraz da!..

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Köy Hizmetlerinde, uzun yıllardır çözülemeyen geçici işçilerle ilgili sorun, önemli ölçüde çözüme kavuşturuldu.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Reklamları sonra yaparsın Ali!..

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Mafyalara, çetelere, örgütlü suç merkezlerine karşı en kararlı mücadele bu Hükümet döneminde başlatılmış ve devam etmektedir.

NİHAT MATKAP (Hatay) – İhaleden bahset biraz...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Bu Hükümeti eleştiren muhalefet partileri, kendi iktidarları döneminde, bu tür organize suçların hiçbirinin üzerine yürümemişlerdir, o yönde tek bir adım bile atmamışlardır.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Bunları başka zaman anlatırsın.

BAŞKAN – Sayın Matkap, lütfen...

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Yalnız mı yaptın bunları; ondan bahset.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Söylediklerimi, herhalde, Yüce Meclis ve milletimiz takdir ediyor.

Daha önceki hükümetler döneminde, MİT, emniyet ve diğer güvenlik birimleri arasında önemli ölçüde kopukluklar vardı; 55 inci Cumhuriyet Hükümeti döneminde, güvenlik birimleri arasında uyum ve işbirliği sağlandı. Ayrıca, siyasî iradenin kararlı bir şekilde güvenlik güçlerinin arkasında olduğu mesajı verildi; ucu nereye kadar giderse gitsin, olayların üzerine gidilmesi için gerekli bütün koşullar güvenlik güçlerine sağlandı.

Karaparanın önemli kaynaklarından biri olan uyuşturucu ticaretiyle ilgili olarak verilen mücadelede, bu Hükümet döneminde ele geçirilen uyuşturucu miktarı, Avrupa'da aynı dönemde ele geçirilen uyuşturucu miktarının yüzde 60'ına, dünyada ele geçirilen uyuşturucu miktarının ise yüzde 40'ına tekabül etmektedir.

Karaparanın diğer bir önemli ayağı ve aynı zamanda karaparanın aklandığı merkezler olan kumarhaneler ise, bu Hükümet döneminde kapatılmıştır.

Yine, bu Hükümet döneminde Maliye Bakanlığı, karaparaya ilişkin çok sayıda dosyanın üzerinde çalışmalar başlatmıştır. Öldürülen kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal'ın, geçtiğimiz beş yıllık vergi döneminde, 2 milyar Amerikan Doları tutarında vergi matrahı farkı ortaya çıkarılmıştır; bu konuda çalışması tamamlanan bu dosya ve diğer dosyalar yargıya teslim edilmiştir; bunun yanında, 100'e yakın dosyanın incelemesi ise devam etmektedir. Şu anda, emin olunuz ki, hiçbir baskıya ve hiçbir engellemeye meydan bırakmadan bu dosyalar da sonuçlanacaktır, inanıyoruz.

Karapara ilişkisi içinde olan birçok kişinin mal varlıkları üzerine ise ihtiyatî tedbir konulmuştur. Bu uygulamalar, ilk defa, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti döneminde olmaktadır; bundan önceki hükümetlerin hiçbirisinin böyle bir çalışması yoktur.

Yine, bu Hükümet döneminde, 115 organize suç örgütü açığa çıkarılmıştır. Bu olaylarda, 684 sanık gözaltına alınmış, bir bölümü tutuklanmış, yargılamaları devam etmektedir. Peki, kimdi bu yakalananlar: Hakkâri Yüksekova Çetesi, Ahmet Develi-Özcan Çetesi, Kasım Genç yılmaz Çetesi, Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz, Sedat Peker, uyuşturucu tacirleri Baybaşin, Baybaşin Ailesi ve Sarı Avni, daha ismini sayamadığımız bir yığın çete ve çetebaşı...

Peki, söyler misiniz, gensoru önergesini verenler, sizlerin döneminde bu kadar çetebaşı yakalandı mı? Aksine, çetelerin ve mafyaların kol gezdiği, tabiri caizse, bir çamur deryasını bu Hükümete miras bırakmadınız mı? 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, üzerine çamur sıçrayacak diye mücadeleden kaçınmadı. Tüm bunlara rağmen, bu Hükümet hakkında gensoru vererek, çete, mafya ve karapara ilişkileri ağı içinde olanlara cesaret verdiğinizin farkında değil misiniz?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refahyolun Başbakanı, Susurluk olayı için "fasa fiso" dedi; tespit bu olunca, elbette ki mücadele yöntemi de fasa fiso oldu. Refahyolun diğer ortağı ise, çeteleri kastederek, onları kahraman gibi gösterdi. Kahramanlara karşı mücadele edilir mi; Elbette ki hayır ve etmediler de...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Çeteleri değil, devlet için çalışanları...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Yolsuzluklarla mücadele ve temiz toplum istemiyle milletten oy isteyen, 1989 yılında 40 ilde belediye başkanlığını devralan, 1991 yılında dört yıl süreyle hükümette bulunan ve sosyal demokrat olduğunu söyleyen parti ne yaptı acaba...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Biraz da gensoruyu gel Ali, lütfen... Gensoruya gel...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Bekle, bekle, geliyoruz...

Kara ve kirli paraların kolgezdiği yer kumarhanelerdir dedik. Türkiye'de, en çok kumarhane açma izni veren bakan kimdir dersiniz; şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin Parti Meclisi üyesidir. Yalan mı; belgesi burada... İşte temiz toplum anlayışı!.. İSKİ'de ve diğer kurumlarda yaşanan yolsuzluklar nedeniyle Sayın Baykal, yeni Cumhuriyet Halk Partisinin kurultayında Türk halkından özür dilemediniz mi? Dilediniz de ne oldu; yolsuzluklar sona mı erdi; hayır.

Bakınız, bir Cumhuriyet Halk Partili ilçe belediye başkanıyla ilgili olarak, Gülçin Telci, Hürriyet Gazetesindeki köşesinde ne yazıyor: "Hele her saniye şantaj yaparak Hükümeti düşürmek isteyen bir parti liderinin İstanbul'daki ilçe belediye başkanının kendisi veya damadı veya ailesinde birinin üstüne kayıtlı, ben diyeyim bir, siz deyin iki, hatta üç ev..." İşte, bu evler, şu andaki gensoru görüşmelerine konu olan Sayın Korkmaz Yiğit'in "Platin Konutları" diye bilinen ve Beşiktaş İlçesi sınırları içerisinde olan konutlardır. Biz, haricen, bu konutların değerinin 1 milyon dolar olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz; ama ilginç olanı, söz konusu konutların üzerinde bulunduğu arazinin imar düzenlemelerinin yeni yapılmış olmasıdır. Temiz topluma giden yol bu mudur?!

Millet, 1989 yılında size teslim edilen belediye yönetimlerini, başarısızlıklarınız ve yolsuzluklarınız nedeniyle -yani, sayenizde- 1994 yılında, o zamanki Refah, şimdiki Fazilet Partisine teslim etmedi mi? Son milletvekili genel seçimlerinde ise alınan sonuçlar meydandadır; seçim barajını ucu ucuna geçmediniz mi? Kısacası, Sayın Baykal, millet, size, yolsuzluklarla mücadele ve temiz toplum konusunda "hadi canım sen de" demiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkbankın satış işlemi 4 Ağustos 1998 tarihinde yapılıyor. İhaleye, daha önceki hükümet döneminde aldığı geçerlilik belgesine bağlı olarak, diğer koşulları da tamamlamak suretiyle, Korkmaz Yiğit de katılıyor ve televizyonlarda yayınlanan ihaleyi 600 milyon dolara alıyor. Bununla elbette ki işlem bitmiyor. İhalenin kesinleşebilmesi için diğer birtakım işlemlerin tamamlanması, Tasarruf Mevduat Sigortası Fonu Yönetim Kurulunun ihaleyi kime verdiğine ilişkin kararı da gerekmektedir. Böyle bir karar bugüne kadar verilmemiştir.

Bu arada, Korkmaz Yiğit, bazı televizyonları ve gazeteleri satın almaya başlıyor. Korkmaz Yiğit, bu ihale ve medyadaki alımları nedeniyle, yoğun bir para ve teminat mektubu arayışına giriyor. Bu alımlardan kuşkulanan Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit, daha, Çakıcı-Yiğit kaseti ortada yokken, Maliye Bakanımız Sayın Temizel ve Devlet Bakanımız Sayın Hüsamettin Özkan'la birlikte, Korkmaz Yiğit'in, medya alımlarının kuşku uyandırıcı yönleri nedeniyle, incelemeye alınması gereğini duymuşlardır. Bu incelemeler sonucunda, Korkmaz Yiğit'in elinde, bu satın almalar için gerekli kaynağın bulunmadığı, kaynak eksikliğini gidermek için kredi veya teminat mektubu arayışlarına girdiği anlaşılıyor.

Ayrıca, Çakıcı ile yakın ilişkisi olan bu kişinin elinde çok sayıda yayın organı ve banka bulunmasının ciddî sakıncalar doğurabileceği sonucuna varılıyor. Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit, İçişleri Bakanı Sayın Aktaş'la da görüşür, onun da aynı kaygıları paylaştığını ve elinde bu kaygıları doğrulayıcı bilgiler bulunduğunu öğrenir.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Peki, bu alınan kararı nereye bildirmişler?

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Ali, bırak da, bunu, ANAP savunsun.

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – 5 Ekim günü Genel Başkanımız Sayın Ecevit, Devlet Bakanı Sayın Özkan ve İçişleri Bakanı Sayın Aktaş, birlikte, Sayın Başbakanı ziyaret ederek, Türkbankın satışının durdurulmasını önerirler. Sayın Başbakan da, aynı kaygıları paylaştığını, öneriyi benimsediğini, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner'in Amerika'dan döner dönmez Türkbankın satışının durdurulması sonucuna varılır, birkaç gün içerisinde Türkbankın satışı durdurulur. Böylece, Korkmaz Yiğit'in, banka alma ve medya krallığı hayalleri de yıkılır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, bu arada, Korkmaz Yiğit, tek taraflı olarak doldurduğu ve yanında kimlerin olduğunu bilemediğimiz kaseti kendisine ait televizyonlarda yayınlatır. Bu kasete dayanılarak Hükümet hakkında gensoru verilir.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Ali yapma!.. Başkası değil, dostumun sözü yaralar beni.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sayın Baykal, Sayın Başbakan'ı dinleme gereği duymaksızın gensoru verdiğini açıklar. Sayın Baykal, bu acelecilik ve yargısız infaz niye? Yoksa, sizin adalet anlayışınızda tek tarafı dinlemek suretiyle mi karar veriliyor? Sayın Baykal, Sayın Çiller'e, Parsadan olayında göstermiş olduğunuz tavrı, neden Sayın Başbakandan ve bu Hükümetten esirgediniz? Hatırlayınız, o olay için, Sayın Çiller'i kastederek "Başbakan yanlış yapmış olabilir, bu nedenle sorgulamak yanlıştır" diyorsunuz, aynı mantığı bu Hükümet için hadi düşünmediniz, hiç olmazsa dinleme gereğini niye duymadınız Sayın Baykal? Eğer böyle davranmış olsaydınız, şimdi bunları konuşmayacaktık.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Alaattin Çakıcı ile Korkmaz Yiğit arasındaki konuşmaları içeren kasetten, Sayın Deniz Baykal, 29 Eylül 1998 günü, Sayın Fikri Sağlar vasıtasıyla haberdar oluyor. Buna rağmen, Sayın Baykal, Korkmaz Yiğit ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde görüşme yapabiliyor; ancak, bu görüşmenin içeriğini bugüne kadar tam anlamıyla kamuoyuna da açıklamış değildir. Bu konularla ilgili olarak Sayın Sağlar'ın kitabındaki bütün ayrıntılar daha önce bu kürsüden dile getirildiği için ben o konulara girmek istemiyorum; ama, Sayın Baykal, Korkmaz Yiğit ile yaptığınız görüşmenin süresinin birbuçuk saat olduğunu artık kamuoyu bilmektedir ve siz diyorsunuz ki: "Bana hayat hikâyesini anlattı." Bu hikâye en fazla 10-15 dakika; hadi, diyelim, bir süre de yemeden, içmeden, dereden, tepeden konuştunuz, etti yarım saat; peki, Sayın Baykal, geriye kalan bir saatte ne konuştunuz? Sayın Baykal, yoksa, Korkmaz Yiğit'in medya krallığından yararlanmayı mı konuştunuz, neyi konuştunuz? (DSP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Türk Ticaret Bankasını nasıl satarız diye konuştuk!..

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Türk Ticaret Bankasını konuşmuşlardır!..

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Bu söyledikleriniz bile kendi Hükümetinizi ilzam eder.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Bakınız Sayın Baykal, bu konuda ne demişsiniz: "Mesele, bu kişinin medyaya iddialı bir şekilde girişinin siyasîler tarafından yararlanılmak istenmesi meselesidir." Yoksa, siz de mi bundan yararlanmayı düşündünüz de süre uzadı Sayın Baykal?!

Bakınız, Sayın Baykal, Alaattin Çakıcı-Korkmaz Yiğit arasındaki konuşma kasetinden haberdar olmanızın üzerinden 15 gün geçmesine karşın, kaseti açıklamıyorsunuz, durumu cumhuriyet savcılığına bildirmiyorsunuz; neden, neden acaba; herhalde, Alaattin Çakıcı ile ilişkisi olan bu yeni medya kralını karşınıza almak istemediniz.

Bakınız, Sayın Fikri Sağlar'ın "Susurluk" adlı kitabının 26 ncı sayfasında ne yazıyor: "Fikri, bu bant hakikaten çok önemli; ama, bant sana gelmiş. İki televizyon, üç gazete sahibi olan bir kişi. Husumeti tüm partiye çekmek istemem; bu bandı sen açıkla" diyorsunuz. Demek ki, siz, karanlık ilişkiler ağı içerisinde olan, ama, sırf televizyonları ve gazeteleri olduğu için bu kişiyle görüşebiliyorsunuz ve kaseti, 15 gün süreyle, açıklamaktan kendinizi alıkoyabiliyorsunuz.

Sayın Baykal, Sayın Emin Çölaşan'ın bir köşe yazısından edindiğimiz bilgiye göre, Hürriyet Gazetesinin tam sayfa ilan bedeli 56 bin Amerikan Dolarıdır. Buna göre, birkaç gazete ve televizyonda günlerce süren partinizin reklam maliyetinin trilyonlara ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu kaynağı nereden sağladınız veya bu değirmenin suyu nereden geliyor; bugüne kadar neden açıklamadınız; yoksa, temiz siyaset anlayışınızın gereği midir?! (DSP sıralarından alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Aliciğim, araştırın, gereğini yapın.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – İş Bankasından, Nesim Malki cinayeti sanığı olarak bilinen Erol Evcil'e verilen kredilerle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partili yönetim kurulu üyeleri hakkında ne gibi bir işlem yaptınız?

NİHAT MATKAP (Hatay) – Siz yapın, siz.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin İş Bankası yönetiminde bulunduğu yıllarda, bu parti temsilcilerinin imzalarıyla Korkmaz Yiğit'e acaba kredi açılmış mıdır?

OYA ARASLI (İçel) – İş Bankasında bu partinin temsilcisi yoktu o zaman.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Son günlerin -sizin deyiminizle- ünlü bir işadamı Kamuran Çörtük'ün ofisini, geçmiş yıllarda, Sayın Ecevit'e karşı partiiçi muhalefetin bir karargâhı gibi kullanmadınız mı? (DSP sıralarından alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Hayır, kullanmadık. Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun ve büyüklerin gibi dedikodu yapıyorsun.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Hayır...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Dedikoduları buraya getiriyorsun.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Dinleyin Sayın Baykal, dinleyin; daha çok var...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Bu gensoru, Cumhuriyet Halk Partisinin gensorusu; bunun böyle bilinmesinde fayda var.

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, lütfen devam edin.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sayın Baykal "Kamuran Çörtük, Başbakana yakın bir işadamı" dediniz; doğru olabilir, bilemiyorum. Demokratik Sol Partili bakanların, milletvekillerinin büyük işadamlarıyla pek ilişkisi yoktur; ama, sizin, hemen yanınızda ve yakınınızda hiç vazgeçemediğiniz bir arkadaşınız var. Bakınız, Sayın Gülçin Telci, Erol Çevikçe ile ilgili olarak ne yazıyor: "Deniz Baykal'ın sağ kollarından Erol Çevikçe, meğerse, Kamuran Çörtük'ün holdinginin kurucularından biriymiş." Bu yazılanlar da mı yanlış acaba Sayın Baykal?..

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) – Yahu, neler duyduk Aliciğim...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Ayrıca, sabah koşularınızda, Sayın Kamuran Çörtük ile çok önemli meselelerinizi konuştuğunuz söyleniyor; doğru mu, bilemiyorum...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Siz bir adi dedikoducusunuz...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Ben, gazetelerden bilgiler alıyorum.

BAŞKAN – Sayın Baykal, lütfen...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – O kürsüye yakışmıyor, o kürsüye yakışmıyor; orası, millet kürsüsü...

BAŞKAN – Sayın Baykal, lütfen...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Adi, temelsiz, uydurma dedikoduları dile getiriyorsunuz...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – O cümleleri aynen size iade ediyorum Sayın Baykal, aynen size iade ediyorum; fazlasıyla...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sizi oraya çıkaranlara yazıklar olsun, sizi oraya çıkaranlara yazıklar olsun!..

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Dinleyin... Dinleyin... Daha neler gelecek...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Bunu size söyletenlere yazıklar olsun!

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Gelecek... Gelecek... Daha çok gelecek var.

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, lütfen, devam edin.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Ayrıca, Sayın Baykal...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Size bunu söyletene yazıklar olsun!

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Dinle, dinle!..

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Yalan!.. Dedikodu!..

BAŞKAN – Sayın Baykal, lütfen...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – "İki bakanı Yüce Divanda mahkûm olmuş tek başbakan var" dediniz; doğru. O bakanlar, o zamanki gerçek Cumhuriyet Halk Partili miydi Sayın Baykal; hayır. Peki, Sayın Baykal, siz, o kabinede sanal enerji bakanı mıydınız; yoksa, elektrik şalterini indirmeden sorumlu bir kamu görevlisi miydiniz? (DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Neydiniz Sayın Baykal, söyler misiniz? Bu kin nedir, nedendir? (CHP sıralarından gürültüler)

İSMET ATALAY (Ardahan) – Onu arkandakine sor.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – O kin, sizin Genel Başkanınızın.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Gensoru, bu Hükümetin gideceğini ortaya koydu; ama, bu arada, bundan çok daha önemli bir gerçeği de ortaya koydu...

İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, Genel Kurula konuşsun beyefendi, Genel Kurula... İsim vererek konuşmasın.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – ... Baykal'ın Ecevit'e karşı kan davasının varlığını ortaya koydu. Demek ki, yeni Cumhuriyet Halk Partisinin, Demokratik Sol Partiye arada bir yaptığı "birleşelim, Ecevit lider olsun" çağrıları, tümüyle taktik, tümüyle sol kamuoyuna yönelik ve sol kamuoyunun gözünü boyamak içindir. (DSP sıralarından alkışlar) Oysa, bu gensoru, Başbakan Mesut Yılmaz için verilmişti; ama, Sayın Baykal, nedense, en ağır suçlamayı yirmi yıl önceki Başbakan için yaptı. O Başbakanı, Cumhuriyet tarihinin iki bakanı birden hapse atılmış tek başbakanı olarak ilan etti; çünkü, o Başbakan Ecevitti. (DYP sıralarından "Doğru" sesleri)

Evet, doğru... Doğru; çünkü, Adalet Partisinden gelmişti onlar.

İSMET ATALAY (Ardahan) – Alan kimdi?! Kim aldı?! Tepeden mi geldi?!

BAŞKAN – Sayın Atalay, lütfen...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Ağır mı geldi?.. Dinleyin, daha ağırı var.

İSMET ATALAY (Ardahan) – Utan, utan!.. Ayıp be!.. Terbiyesiz herif!

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Eski İstanbulluların bir atasözü vardır: Müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Senin gibi...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Öyle anlaşılıyor ki, yeni Cumhuriyet Halk Partisinin eskisiyle isim benzerliği ortaya çıkıp kamuoyu desteği eridikçe, liderinin de eleştireceği eleştiri dağarcığı daralıyor.

Ama, asıl önemlisi şu: Sayın Baykal, Sayın Ecevit ile olan defterini, belli ki, hiç kapatmamış. 5 Ocak 1978 tarihli 11 bağımsız bakanla kurulan hükümeti o tarihin en suçlu hükümeti diye gösterdiğine göre -ki, öyle gösteriyor- Sayın Baykal, Ecevit'i suçlarken, herhalde, Türkiye nüfusunun üçte 2'sinin 30 yaşından küçük olduğuna ve o günleri bilmediğine güveniyordu.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Anlayamamışsın... Anlayamamışsın... Tutanaklardan oku bir daha. Anlayamamışsın.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Bir de, o yargılanıp hapse atılmış iki bakanın, Ecevit'in değil, Adalet Partisinden gelme iki bağımsız bakan olduğunu gençlerin sorup öğrenmeyeceğini sanıyordu.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, sataşma var; söz istiyorum.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – 5 Ocak 1978 günü ilan edilen hükümet, uzun bir hükümet boşluğundan sonra kurulmuştu. Bu arada, dünyadaki akaryakıt bunalımı yüzünden petrol fiyatları sürekli artıyor; ama, siyasî boşluk olduğu için, KİT zamları üst üste birikiyordu. Sonunda, 11 bağımsız milletvekilinin partilerinden istifa etmeleri ve bakan olmalarıyla, Türkiye yeni bir hükümete kavuşuyordu; çünkü, Ecevit liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi, o seçimlerde yüzde 43 dolayında oy aldığı halde, hükümet çıkaracak çoğunluğa sahip değildi.

Ecevit, ilk Bakanlar Kurulu toplantısında, uzun süredir ertelenen petrol zamlarının yapılmasını önerdi; ekonominin, daha fazla ertelenecek olan zamların üstesinden gelmesinin olanaksızlığını söyledi. Bakanlar Kurulu merdivenlerinde, Sayın Ecevit, o gün için gerçekten ağır olan zamları açıkladı. Gazeteciler, mikrofonları, Kabinenin genç Bakanı Sayın Deniz Baykal'a uzattılar. Sayın Baykal'ın cevabı: "Bakanlığımın petrol zammı konusunda bir talebi olmamıştır."

Peki, neden o zaman istifa etme gereğini duymadınız Sayın Baykal? (DSP sıralarından alkışlar) Eski defterleri karıştırdığınıza göre... Üstelik, eski defterleri iyi de okumuyorsunuz.

BEKİR KUMBUL (Antalya) – Gensoruyu çok güzel açıkladınız.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sayın Baykal, daha sonra bakanlığının icraatlarını şöyle sürdürdü; diyordu ki: "Başbakana haber ve bilgi vermeden yabancı petrol firmalarının ortak olduğu ATAŞ Rafinerisini devletleştirme kararı aldım." Zamanlaması yine müthişti. Ecevit'in, krediyle petrol almak üzere uluslararası petrol şirketleriyle Washington'da görüşmeler yaptığı bir sırada, bu şirketlerin olumlu yaklaşım içine girdikleri bir sırada bu icraatını Sayın Baykal gerçekleştiriyordu. (DSP sıralarından alkışlar)

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Partinin programına karşı mı çıktın sen?

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Eski gazete arşivleri böyle de yenileri farklı mı, değil; çünkü, Sayın Baykal aynı Baykal...

FUAT ÇAY (Hatay) – Genel Başkanın mı öğretti bunları sana?

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Yine, aynı ölçüsüzlük, dizginsizlik ve adaletsizlik... Buyurun; Meclis bültenindeki Sabahattin Önkibar imzalı bir habere bakalım: Avusturya Meclis Başkanı Fischer, Cumhurbaşkanı Demirel'e şunları söylüyor: "Ekselansları, 10 dakika önce Deniz Baykal beni aradı ve Hükümeti göndereceklerini söyledi. Türkiye Hükümetsiz. Şimdi, ne olacak?" Bırakın bir sol parti liderini, dünyada acaba kendi ülkesinin politik durumu hakkında yabancı bir ülkenin Meclis Başkanına özel istihbaratlar veren, üstelik de bunu ülkesinin Cumhurbaşkanının resmî ziyareti öncesinde yapan bir yurttaş bulabilir misiniz? (DSP sıralarından "Vay be" sesleri, alkışlar) Eğer, Avusturya Meclis Başkanı bu konuşmayı açıklamasaydı, Türkiye'nin bundan haberi olmayacaktı. Darısı Korkmaz Yiğit'in Baykal ile yaptığı 1,5 saatlik konuşmanın başına.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tüm bu açıklamalara rağmen, verilen gensorularla bu Hükümetin yıkılması kesinleşmiş gibidir. Peki, başka kimler bu Hükümetin yıkılmasını istiyor; kumarhaneleri kapatılanlar bu Hükümetin yıkılmasını istiyor, üzerine gidilen çeteler, mafyalar bu Hükümetin yıkılmasını istiyor, uyuşturucu kaçakçıları bu Hükümetin yıkılmasını istiyor, karapara sahipleri ve karanlık güç odakları bu Hükümetin yıkılmasını istiyor, yakalanmaktan korkan ve halen yakalanamayan çetebaşları bu Hükümetin yıkılmasını istiyor.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Aynaya bak!

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Hükümetin ve Demokratik Sol Partili bakanların başarılı icraatlarından ürken yeni Cumhuriyet Halk Partisi bu Hükümetin yıkılmasını istiyor. Görev ve sorumluluk almaktan kaçan yeni Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal istediği için bu Hükümet yıkılmalıdır! (DSP sıralarından alkışlar) Evet Sayın Baykal, bu Hükümeti yıkacaksınız; peki, yerine hangi hükümet modelini öneriyorsunuz, bunu açıklayınız. (CHP sıralarından gürültüler)

NECMETTİN DEDE (Muş) – Çok... Çok... Sen korkma!

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Hükümeti yıkıyorsunuz, kurulacak Hükümeti ise Sayın Cumhurbaşkanına kurdurtuyorsunuz. Çözüm önermiyorsunuz; çözümü, her zaman olduğu gibi, yine başkalarına bırakıyorsunuz. Cumhurbaşkanının deneyimine güveniyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanından önce Yüce Meclisin çözüm bulması gerekmez mi Sayın Baykal?!. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Baykal, 12 Kasım 1998 tarihli açıklamalarınızda diyorsunuz ki: "Tarafsız bir başbakan atanır, o başbakanın Mecliste güvenoyu almasına da gerek yoktur." Burada kupürleri var, okuyun.

Neden 12 Mart modeli anlayışları seslendiriyorsunuz. 12 Mart modeli, bir ararejim modeli değil midir, bunalım modeli değil midir? Neden hep bunalım modellerinden medet umuyorsunuz ve sürekli sorumluluktan kaçıyorsunuz?

Sayın Baykal'ın bunalım ve sorumluluktan kaçma anlayışı üzerine düşüncelerini belirten üç önemli ismin görüşlerini sunacağım. Bakınız, bu konuda Sayın Genel Başkanım, Sayın Baykal'ı bunalım mühendisliğiyle suçluyor. Hadi o benim Genel Başkanım, aralarında çekişme var...

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Genel Kurula konuşsun...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Ama, Sayın Baykal'ın sorumluluktan kaçması sadece bugüne de mahsus değildir; öteden beri böyle bir özelliğinin var olduğunu, bakınız, Sayın Erdal İnönü, 1992 yılı ocak ayı kurultayında nasıl ifade ediyor.

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Tetikçi!

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ne alakası var... Ne kadar yazık, ne kadar seviyesiz bir konuşma.

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sizi kastederek, bakınız... "Değerli arkadaşımın sorumluluktan kaçma gibi bir kusuru var. Ne zaman partide kritik bir durum olsa, ne zaman, bir kişinin, çıkıp, sorumluluğu ben alıyorum deme durumu olsa, o zaman Sayın Baykal ortada gözükmüyor."

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ali, gensoru bu mu!

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sayın Yalçın Doğan ise, Milliyet Gazetesindeki köşesinde ne diyor: "Türkiye'de hangi olumsuz tabloyla karşılaşsak, fatura hep Baykal'a çıkıyor; çünkü, hiçbir zaman güven vermiyor, halkı sürekli rahatsız ediyor. Baykal, halkta, bunalımların yaratıcısı olarak iz bırakıyor bugünkü gibi..."

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hiç yakışmadı bu konuşma size...

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Baykal, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin kuruluşu aşamasında, ülke gerçeklerine rağmen sorumluluktan kaçtı, bugün de sorumluluk almaya pek yanaşmıyor.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hiç yakışmıyor Ali sana... Sana yakışmadı. Yazıklar olsun!

ALİ ILIKSOY (Devamla) – Sayın Baykal, bu Hükümet düşecek; yerine yeni bir hükümet, sorumluluk sahibi kişiler tarafından elbette ki kurulacaktır; Türkiye hükümetsiz kalmayacaktır; ama, Sayın Baykal, bundan sonra, hiçbir parti, size güvenerek ve size dayanarak hükümet olmayacaktır.

Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, izninizi istiyorum...

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü, Sayın Ecevit'in Başbakanlığı döneminde... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir dakika... Duyamıyorum...

Sayın Çay, lütfen, sükûnete katkıda bulunur musunuz.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Ona ÇEAŞ'ı sorun...

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy... Lütfen...

Buyurun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – ...1980 öncesinde iki bakanın Yüce Divana sevk edilmesi olayını açıklarken "bunlar, Adalet Partisinden gelen bağımsız milletvekilleriydi" şeklinde bir söz sarf ettiler. Bununla, sanki, Adalet Partilileri kirli işlere bulaşmışlar olarak göstermeye çalıştılar. Ben bir eski Adalet Partili olarak, bu zatı muhteremlerin... Kürsüden bir açıklama yapmak istiyorum, kabul ederseniz. Kabul etmezseniz şunu söyleyeyim...

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya, şu an, bu konudaki duyarlığınız, yerinizden tutanaklara geçti; bu konuda söz vermem mümkün değil. (DYP sıralarından "Hayır" sesleri, gürültüler)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Hayır Sayın Başkan...

BAŞKAN – İstirham ediyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – O zaman, Sayın Başkan, sözümü tamamlayayım...

Bu mahkûm olan sayın bakanlar, bakanlık vaadiyle, Güneş Motelindeki pazarlıklarla satın alınmış kişilerdir... (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya... Sayın Gözlükaya...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, Adalet Partisi adına konuşamaz, kendisi DYP Grup Başkanvekilidir!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Bunların, Adalet Partisindeyken herhangi bir kirli işi yok...

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya, istirham ediyorum... Sayın Gözlükaya...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – At sahibine göre kişner...

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya, istirham ediyorum...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Adalet Partililerin hiçbir mahkûmiyeti yoktur...

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya... Sayın Gözlükaya, yerinizden gündemdışı konuşma yapmak gibi bir usulümüz yok. Lütfen...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – İki ihtilal yaşayan Adalet Partisinde de hiçbir mahkûmiyet yoktur.

Teşekkür ederim.

 

 

BAŞKAN – Sayın Baykal, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz talebiniz var. Lütfen, 3 dakika içinde toparlayınız. (CHP sıralarından alkışlar)

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, bugünkü görüşmelerin temel hedeflerinden birisi haline gelen Cumhuriyet Halk Partisi ve onun yöneticisi olarak benim cevaplamam gereken çok şey var; fakat -Sayın Başkanım lütfetti- 3 dakika içinde bunları cevaplamam mümkün değil, buna ihtiyaç da olduğunu zannetmiyorum; çünkü, değerli arkadaşımıza kim yazıp verdiyse onları, biz, onunla bu konuları tartışmak için...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Ben gazetelerde okudum... (CHP sıralarından gürültüler)

İSMET ATALAY (Ardahan) – Otur yerine! Sataşma, dinle!

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, müdahale et!

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Sayın Başkan, süreye dahil ediyor musunuz?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Biz, onunla -değerli arkadaşımla değil, o görevini yapıyor; ama- kendisine bunu söyletenlerle bu konuları tartışma fırsatını bundan sonra da bulacağız. Bu konular, siyasî hayatın bundan sonra da tartışılacak konularıdır. Çok söylenecek söz var; onların hepsini ele alırız, konuşuruz; ama, ben, çok önemli saydığım ve partilerarası tartışma, çekişme çerçevesi içinde kesinlikle istismar edilmemesi gerektiğine inandığım bir temel konunun bile ne hale getirildiğini gördüğüm için, o konuyla ilişkili açıklama yapmak üzere huzurunuza geldim.

İddia şudur: Ben, telefon açıyormuşum yabancı devlet başkanlarına, siyasetçilere ve bu arada Avusturya Meclis Başkanına ve diyormuşum ki: "Bu Hükümet gidiyor, ona göre..."

Değerli arkadaşlarım, bir insanın böyle bir iftirayı yapabilmesi için, içine bunu sindirebilmesi için, gerçekten, aklını, sağduyusunu, mantığını, iyiniyetini kaybetmiş olması lazım ya da kaybetmiş olanlara teslim olması lazım.

Değerli arkadaşlarım, olay şudur: Ben, Apo krizinin çıkışıyla birlikte, ne yapabilirim, nasıl ülkeme yararlı olabilirim diye düşünerek, dünyadaki sosyal demokrat başbakanlara, parti genel başkanlarına birer mektupla müracaat ettim ve dedim ki: "Apo bir teröristtir, Türkiye'nin toprak bütünlüğüne yönelik bir mücadelenin içindedir; insan hakları, demokrasi anlayışıyla, sakın ha bu konuyu karıştırmayın. Biz, sosyal demokrat bir parti olarak, insan hakları ve demokrasi sorunlarına önem veren bir parti olarak bu anlayıştayız; bu anlayışımızı bilmenizi istiyoruz." Bir mektupla herkese müracaat ettim. Bu müracaatları postaya atarak gider gitmez diye de bırakmadık; buradaki büyükelçilere verdik, eğer başbakansa muhatabımız "lütfen, bunu başbakana bizim adımıza iletin" dedik, eğer başbakan değilse, parti başkanıysa, ofisine telefon açtık, temas kurduk, kendilerine birazdan faks çekeceğimizi, o faksı mutlaka alıp ilgili kişiye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baykal.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Lütfen... İzninizi rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Baykal, Sayın Başbakan da, bütün sözcüler de aynı doğrultuda yaptı... Efendim, tartışma... (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Çok önemli bir konu...

BAŞKAN – Sayın Baykal, istirham ediyorum... Tartışma 10 saniyelik bir... (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bir sataşmayla 1 dakikayı yediniz!..

BAŞKAN – Sayın Baykal, istirham ediyorum... Yani, Sayın Başbakan da "sözümü tamamlayamadım" dedi; saygı gösterdi. Lütfen...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, sataşmaya cevap veriyor...

BAŞKAN – Sayın Matkap, tartışmayı yaratan sizin partinizin bir görevlisiydi. 10 saniye içinde...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sataşmaya cevap veriyor...

BAŞKAN – Lütfen, bunu yapmayın. Sayın Matkap, peşinen söyledim...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkanım, sataşmaya cevap veriyor; prensiplerinize ters düşmez.

BAŞKAN – Sayın Matkap, bütün bu süreleri peşinen söyledim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ama, prensiplerinize ters düşmez; önemli bir sataşmaya yanıt veriyor. Ulusal bir mesele Sayın Başkan, 1 dakika verin, bitirecek.

BAŞKAN – Sayın Matkap, çifte standart uygulamayacağız. Bu mantıkla, benim de Sayın Başbakana ilave süre vermem lazım; ama, yapmadık. Lütfen...

NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, çok önemli bir konu...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, ulusal bir konuda yalan söyleniyor. Bırakın da, 1 dakika içinde izah etsin.

BAŞKAN – Sayın Baykal, sizden özellikle istirham ediyorum...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, grubun süresi değil; yanlış yapıyorsunuz.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bir ulusal sorunun aydınlığa kavuşturulmasında sizin yardımcı olacağınıza inanıyorum.

BAŞKAN – Sayın Baykal "konu nedir" dahi demeden...

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bu itham adi bir suçlama olarak zabıtlara geçmiştir; cevabını veremiyorum; ama, tümüyle yalandır, tümüyle iftiradır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

DENİZ BAYKAL (Devamla) – Alçakça bir iftiradır, alçakça bir iftiradır. Yapanlara iade ediyorum bu iftirayı. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan... (CHP sırlarından "otur" sesleri, gürültüler)

Sayın Başkan, Sayın Baykal'la ilgili bu iddiaları, Türkiye Gazetesinin "Meclisin gündeminden" bölümünde yer alan yazıdan aldım. Sayın Baykal bunu tekzip etmemiştir. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – "Alçakça iftira" diyor efendim. Lütfen... Alçak kimin olduğu... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sözünü geri alsın. (DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, lütfen... İstirham ediyorum... (CHP sıralarından "müfteri" sesi)

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sözünü geri alsın efendim.

BAŞKAN – İstirham ediyorum...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, Sayın Ilıksoy, konuşmasının bir paragrafında, doğrudan doğruya Doğru Yol Partisine sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın Güven...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Kısaca anlatayım efendim.

BAŞKAN – Bir dakika ama...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Dinlemiyorsunuz ki...

BAŞKAN – Diyorsunuz ki: "Konuşmasının bir bölümünde Doğru Yol Partisi..." Doğru Yol Partisi adı geçmedi.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Söyledi, söyledi.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, örtülü ödenekten, Parsadan'dan bahsederek Doğru Yol Partisine sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Hayır efendim; konuşmasında öyle bir şey yok.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Söyledi, söyledi.

BAŞKAN – Hayır efendim. Sayın Ilıksoy'un konuşmasında yok; Sayın Agâh Oktay Güner'in konuşmasında vardı, Sayın Bedük cevapladı.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, bakın, Sayın Baykal'a hitap ederken Doğru Yol Partisine sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Ben de "bulunmadı" diyorum efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – O zaman, zabıtlara bakın.

BAŞKAN – Bakarız zabıtlara.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Baykal'a "siz, neden örtülü ödenekte, Parsadan dosyasında gereken dikkati göstermediniz" diye Doğru Yol Partisine sataşmada bulunmuştur.

Ben çok dikkatle izliyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Güven, burada bütün arkadaşlarımız dinledi. Nitekim, Sayın Gözlükaya'nın da, grup başkanvekilinizin de tepkisi başka bir konuya oldu.

TURHAN GÜVEN (İçel) – O Adalet Partisi, bu Doğru Yol.

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – O Adalet Partisi, bu Doğru Yol; ayrı konular.

BAŞKAN – Efendim, herhalde Doğru Yol Partisiyle ilgili bir lafı olsaydı, Sayın Gözlükaya sizi beklemeyecekti. Biz de dinliyoruz efendim. Lütfen yerinize oturur musunuz...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Lütfen zabıtlara bakar mısınız.

BAŞKAN – Bakacağız efendim; süresi içinde tutanaklara bakacağız

TURHAN GÜVEN (İçel) – Keyfî muamele yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, keyfî yapmıyorum.(Gürültüler)

SALİH SÜMER (Diyarbakır) – Vermedi, burada söyledi.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Siz, istediğiniz biçimde konuşturuyorsunuz ondan sonra da dinletiyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır efendim.

Sayın Güven, eğer keyfî muamele yapsaydım Sayın Gözlükaya'ya da söz vermezdim, Adalet Partisinin ne ilgisi var; ama, konuşulmayan bir konuyu bahane ederek kimseye söz vermem. (Gürültüler)

TURHAN GÜVEN (İçel) – Efendim, zabıtları getirin, bakın. Sayın Deniz Baykal'ın davranışından kaynaklanarak Doğru Yol Partisine sataşmıştır; niye okumuyorsunuz?

BAŞKAN – Buyurun.(Gürültüler)

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Biraz evvel, Sayın Baykal, bize dönerek "alçakça iftira" diye -üzerimize- bir söz söyledi. Hem Devlet Bakanımız Sayın Türk o konuşmalarda Sayın Cumhurbaşkanının yanındaydı hem de bu ifade gazetelerde açıklandı. Lütfen... Tekzip edilmeyen şeyi (Gürültüler) kendisine iade ediyoruz ve gerekçesini Sayın Türk açıklasın.

BAŞKAN – Efendim, bu tartışmaya Sayın Türk...

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Cumhurbaşkanının yanındaymış...

BAŞKAN– Efendim, Sayın Ilıksoy iadeyi yaptı; lütfen, bu tartışmayı büyütmeyin.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – İade etmedi, "alçakça iftira" dedi...

BAŞKAN – Bir dakika... Lütfen... Yani, burada neyin ne olduğu konusunda bir mahkeme kurmadık. İstirham ediyorum...

DEVLET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon)– Sayın Başkan, ben o görüşmede hazır bulundum.(Gürültüler)

A.TURAN BİLGE (Konya) – Kürsüden konuşsun Sayın Başkan. (Gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen... Bu, başka bir zeminde tartışılması gereken bir konu. Bu safhada böyle bir konuya tanık arama konumunda değiliz. İstirham ediyorum...

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Bize ithafen "alçakça iftira" dedi...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Bakan, oradan söyle, kamuoyu dinlesin, zabıtlara geçsin.

DEVLET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – İftira mı değil mi efendim...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Ilıksoy, bu beyanın sahibi olarak, Türkiye Gazetesinde bunun okunduğunu, Türkiye Gazetesinde bulunduğunu; siz, Sayın Cumhurbaşkanının yanında Sayın Türk'ün tanık olduğunu söylediniz. Bunlar zabıtlara geçti.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Efendim,"alçakça iftira" dediler. Bırakalım da, iftira olup olmadığını anlatsın Sayın Türk. "Alçakça iftira" dedi. Eğer iftira değilse, bırakın... (Gürültüler)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Tanık efendim, tanık...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Ona da söz verin, konuşalım...

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkanım "alçakça iftirayı" Bakanlar Kuruluna dönerek yaptılar. İstirham ediyorum...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Türk... Bir dakika Sayın Ilıksoy. (Gürültüler)

Lütfen... bunu başka bir zeminde yapalım. Yani, şu an, siz bir ithamda bulundunuz; Sayın Ilıksoy, bu iddianın sahibi olarak, bu ithamın iftira olmadığını, gazetelere geçtiğini, tanıkları bulunduğunu beyan ettiler. (Gürültüler) Bir dakika efendim... Burada, bu olayın ne olduğu konusunda bir mahkeme kurmadık; bir gensoru görüşmesi yapıyoruz... (Gürültüler)

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Türkiye bu konuyu konuşmayacak da neyi konuşacak?! Yani, usulün arkasına saklanarak, gerçekleri örtbas etmeyelim.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – İade ediyoruz alçakça iftira lafını kendilerine...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Ilıksoy da bahsetti, siz de vurguladınız. Yani, bu zemin, bu tartışmanın yeri değil.

Gensoru önergesi üzerindeki gruplar adına görüşmeler tamamlanmıştır.

A.TURAN BİLGE (Konya) – Hayır... Hayır...

BAŞKAN – Ne hayırı efendim?

A. TURAN BİLGE (Konya) – Müsaade ederseniz, arkadaşıma; yani, hatibe, Sayın Baykal açıkça sataşmışlardır.

BAŞKAN – Sayın Bilge, istirham ediyorum...

Sayın Ilıksoy yerinden -kendileri açısından- buna cevap verdiler .

 

 

BAŞKAN – Şahsî konuşmalara geçiyoruz.

Sayın Esat Bütün?.. Yok.

Sayın Gökhan Çapoğlu; buyurun. (FP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, çok kritik bir dönemden geçmektedir. Türk siyasetinin tıkandığı, çetelerin ve yolsuzlukların arttığı bir dönemde "çeteleri ve yolsuzlukları temizleyeceğim" diye işbaşına gelen 55 inci Hükümetin Başbakanı ve bakanları hakkında ihale yolsuzluğuna karıştığı için verilen gensoruyu görüşüyoruz.

Aslında, 55 inci Hükümetin işbaşına gelmesinden hemen sonra, hemen hemen bütün kamu ihalelerinde ve özelleştirme uygulamalarında bu rahatsızlıklar dile getirilmiş, Hükümet mensubu partiler uyarılmış ve hatta, çok sayıda Meclis soruşturması açılmıştır; ancak, Eyüp Aşık ve Çakıcı arasında geçen telefon konuşmaları kamuoyuna yansıtılıncaya kadar "Türkiye'de çeteleri temizleyeceğim" diyenlerin çetelerle ne kadar içlidışlı olduğunu kimse tahmin edememiştir. (FP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar) Aslında, bu konuşmaların yapılmasından hemen sonra bu Hükümetin istifa etmesi, Başbakanın siyaseti bırakması gerekmekteydi. (FP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar) Siyasî rakipleriyle mücadele etmek için, çetebaşlarıyla bile ilişkiyi göze alanların Türk siyasetinde yeri olmamalıydı ve olmamalıdır da. Kişisel çekişmelere dayanan siyaset anlayışının geldiği düzeysizlik ve ilkellik, demokrasimiz için utanç vericidir.

Korkmaz Yiğit'in yaptığı açıklamalar ise, Türkiye'de, ticaret, medya, siyaset ve mafya arasındaki ilişkileri açık bir şekilde sergilemiştir. Başbakan Mesut Yılmaz'ın, Korkmaz Yiğit'in yaptığı açıklamalar üzerine bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalar, bir itiraf niteliğinde olmuştur. Sayın Başbakan, Korkmaz Yiğit'in yaptığı açıklamaları ve çerçeveyi, büyük çoğunluğuyla, saati saatine doğrulamıştır.

Gensorunun gündeme alınması konusunda yapılan görüşmelerde ise, Sayın Yılmaz savunmasını iki noktaya dayandırmaya çalışmıştır: Bunlardan birincisi "ben Başbakanım, herkesle görüşürüm" olmuştur ve ikincisi de, her nedense, muhalefette olan Sayın Baykal'ın Korkmaz Yiğit ile görüşmesi üzerine inşa etmiştir.

Şimdi, Sayın Baykal ile ne ilişkisi var bu gensorunun?!. Bu gensoru, Sayın Baykal'ın hükümeti hakkında verilmiyor; bu gensoru, Sayın Mesut Yılmaz'ın Hükümeti hakkında veriliyor. ( FP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan, sorgulanan Sayın Baykal değil, siz ve sizin Hükümetiniz. Başbakanlar, herkesle görüşmedikleri için başbakan olurlar ve başbakan kalırlar; hele, ihalelere giren işadamları ve onlara aracılık yapanlarla hiç görüşmezler. Siz bunu, son onbeş yıllık bakanlık, Başbakanlık döneminizde öğrenemediyseniz, ne zaman öğreneceksiniz?!. (FP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti Devletini, ciddîyetsiz, kuralsız, düzeysiz bir şekilde, bir kabile toplumu gibi yönetmeye çalışamazsınız, yönetemezsiniz. Ne sizin ne bir başkasının, bin yıllık devlet geleneğine dayanan Türkiye Cumhuriyetini, 75 inci yılında bu duruma düşürme hakkı yoktur. Sizin açıklamalarınızdan tatmin olanların bu koskoca tarih karşısında utanmaları gerekir. Devletin ihaleyle ilgili kurumları ve kuralları yasalarda belirtilmiştir. Bu kurumları ve kuralları hiçe sayarak, evinde, gece saatlerinde, işadamlarıyla satış görüşmeleri yapmak, devleti ortadan kaldırmakla eşdeğerdir; herhangi bir iyiniyet girişimi olarak sunulması mümkün değildir.

Sayın Başbakan Türkbank ihalesiyle ilgili özel ilgisini, bu ihaleye çetelerin girmesini önlemek için yaptığını belirtmektedir. Sonuçları itibariyle bu ihale, çetelerle ilişkisi olduğu iddia edilen bir işadamının üzerinde kalmıştır. Yani, ya Başbakan çok beceriksizdir, çok yakın bir ilgi gösterdiği halde, ihalenin çetelerle ilişkisi olan bir işadamına gitmesini önleyememiştir ya da Başbakan bu ilişkiler ağı içindedir. Her iki durumda da Başbakan ve bakanı derhal istifa etmeliydi. İlişkiler, nereden bakılırsa bakılsın, kabul edilmeyecek düzeydedir.

Türkbank ihalesinde aracılık yapan işadamının holdingi, Bolu tünelini yapan İtalyan firması tarafından ortaklığa alınıyor ve Ankara'yla ilişkileri götürmek için alındığı bütün gazetelerde, Türkiye tarihinde ilk defa olmak üzere, ilan ediliyor.

POAŞ ihalesinde ihaleyi, en yüksek fiyatı veren birinci firma değil, ikinci firma değil, bu işadamının bulunduğu üçüncü grup alıyor ve Sayın Başbakan Yardımcısı da diyor ki "Biz bunu, televizyondan maç seyreder gibi seyrettik"

Türkbank ihalesinde, neden, hem Korkmaz Yiğit hem de Başbakan, Kamuran Çörtük'ü aracı kullanma ihtiyacını hissetmiştir?

Değerli milletvekilleri, bu kadar tesadüf mümkün müdür?!. Açıklamaları yapan Korkmaz Yiğit, şu anda, ihaleye fesat karıştırma suçundan tutuklanmış ve yargılanmaktadır. Korkmaz Yiğit ihaleye fesatı tek başına mı karıştırmıştır?!. Bir kişinin tek başına ihaleye fesat karıştırması mümkün müdür?!. Devletin savcıları derhal harekete geçmeli, kim olursa olsun, nereye ulaşırsa ulaşsın, bu pisliğin temizlenmesi, bu yozlaşmanın ortadan kaldırılması için çalışmalıdır. İşadamları, siyasetçiler, medya ve mafya arasındaki bu ilişkilerin sonuna kadar gidilmelidir. Korkmaz Yiğit'in elindeki diğer kasetlerin yayınlanması mutlaka sağlanmalıdır. Kirli ilişkiler içinde bulunan bütün siyasetçiler, hangi konumda olurlarsa olsunlar, araştırılmalı ve Türk siyaseti bir an önce temizlenmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu gensoru önergesiyle, hemen harekete geçtiğini göstermiştir; çarşamba günü bu gensoru önergesinin kabulüyle, tarih önündeki görevini yerine getirmiş olacaktır. Gensorunun zamansız olduğunu iddia edenler, çetelere, yolsuzluklara, bilerek veya bilmeyerek yardım ettiklerinin farkında mıdırlar? Bin yıllık devlet geleneğine dayanan Türkiye Cumhuriyetinin, hangi nedenle olursa olsun, kabile toplumu gibi yönetilmesine razı mıdırlar? Bunu çağdaşlık olarak sunanlar yanılmıyorlar mı? Bir ihaleyi bile, çok özel ilgi gösterdiği halde, doğru dürüst yapamayan bir Başbakan, bir Hükümet, bu ülkenin sorunlarını çözebilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Türk siyasetinde, isteseniz de istemeseniz de yeni bir dönem açılmaktadır ve bu yeni dönemde, çetelere, yolsuzluklara karışmış olanlar ile onlara destek olanlara yer olmayacaktır, olmamalıdır da.

Hükümet içinde ortak olup da, bu karanlık işlerden tatmin olduğunu söyleyenler, geçmişte milletvekili transferlerinin pazarını açanlar, ya bu ilişkileri anlayacak muhakeme gücünden yoksundurlar, devleti yönetemezler ya da benzer ilişkiler içindedirler; devlet yönetiminde hiçbir konumda yer almamalıdırlar, bundan sonra da almamalıdırlar.

Şunu belirtmek istiyorum: Bugün birbirini aklayarak, komisyonlarda aklayarak, şaibeli hükümetin yollarını açanlar, bundan bir an önce vazgeçmelidirler. (CHP sıralarından alkışlar) Bu Hükümeti düşürenlerin, gensoru verenlerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, siz de 3 dakika içinde tamamlayın.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Bu Hükümeti düşürenlerin üzerinde büyük bir görev vardır; açık olarak söyleyeyim, bu görev, hükümetin kurulmasıdır. Ancak, bu görev, yolsuzlukları, çeteleri aklayacak şaibe hükümetleri, çoğunluk hükümetleri olmamalıdır. (CHP ve RP sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin, zaman geçirmeden, geniş tabanlı bir uzlaşma hükümetini derhal kurması gerekiyor ve bu hükümete, bütün partilerin de katılması gerekiyor; çünkü, siyaset, ticaret, medya ve mafya ilişkilerinin üzerine tarafsız ve kararlı bir şekilde gidilmelidir. Çetelerle ilişkisi olan, yolsuzluklara karışmış bir hükümet, ne dese de halkı aldatamaz, halk önünde kendisini aklayamaz.

Diğer bir nokta, Türkiye, ekonomik krize doğru gitmektedir. İki seçimin mutlaka birbirinden ayrılması gerekmektedir. Eğer, bu iki seçimi acele olarak yapıp, Türkiye'yi ekonomik krize götürürseniz, o zaman, gerçekten, gensoruyla düşürdüklerinizle birlikte, gensoruyla birlikte, siz de o gensorunun altında kalırsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çapoğlu.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner; buyurun. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gensoru üzerinde Hükümet adına görüşlerimi arz etmek için huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hak, hukuk, adalet, gerçekler; her biri, kendi içerisinde büyük kelimeler. Şüphesiz, bu Yüce Meclis çatısı altında, Türkiye'nin gündemini işgal eden bu konular içerisinde, gerek Meclisin gerekse televizyonlardan bizi dinleyen değerli vatandaşlarımızın, mutlaka ve mutlaka, onları temsil eden vekilleri tarafından bu suallerin cevabının bulunup bulunmadığını hep birlikte görmeleri lazım.

Geçen süre içerisinde, maalesef, Mecliste, bazen çok hareketli, bazen de maksadını aşan hadiselerle karşı karşıya kaldık. Acaba, bu hadiselerle karşı karşıya kalmaya mecbur muyduk? Acaba, bizi televizyondan izleyen değerli vatandaşlar bu tabloyu beğeniyorlar mı? Tabiî, bunun yorumunu onlara bırakacağım ve müsaade ederseniz, şu ana kadar, bu gensorunun muhatabı olarak, devletin çalışma silsilesi içerisinde, elimizdeki bilgi ve belgeleri, bu meselenin nasıl aktığını, hangi noktaya geldiğini ve nereye doğru gideceğini arz etmeye çalışacağım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 10 Kasım Salı akşamı, kendi televizyon kanallarından yaptığı bant yayınıyla, Korkmaz Yiğit, Türkiye'nin gündemini değiştirdi. Daha bantı izlediğimiz sıralarda ve merakla izlediğimiz olayın maksadını çözmeye çalıştığımız anlarda, CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın, aynı hafta perşembe günü Sayın Başbakanla yapacağı görüşmeyi iptal ettiğini öğrendik.

Geçen perşembe günü, muhalefet partileri ile 55 inci azınlık Hükümetini dışarıdan destekleyerek Türkiye'nin acil sorunlarını çözmek için yardımcı olacağını taahhüt eden Cumhuriyet Halk Partisinin gensorularının görüşülmesine başlandı.

Bugün, geçen hafta da söylediğimiz gibi, meselenin aydınlanmasına katkıda bulunabilmek, doğruların, gerek Yüce Meclis gerekse bizleri televizyondan izleyen vatandaşlar tarafından anlaşılmasına da imkân verebilmek için, bütün bildiklerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Bildiğiniz gibi, bankacılık sektörünün ticarî hayatta ayrıcalıklı bir konumu vardır; şirket sermayesine ilave olarak, çeşitli türde mevduat kabul eder; ama, en önemlisi, vatandaşın tasarruflarını değerlendirerek, ülkenin kalkınmasında, gelişmesinde önemli rol oynar. Bankalar, bu bakımdan, bir nevî kamu görevi ifa ederler. İşte bu farklı yapılarından dolayı da, kendi özel kanunu vasıtasıyla denetlenirler ve devlet tarafından gözetim altında olurlar. Bu, dünyanın her ülkesinde de aynen böyle olur. Sermaye sahipleri, ticarî itibarı yüksek, adlî sicili temiz, toplumun saygın kişileri olarak kanunca tanımlanırlar. Bu ayrıcalıklı konum, bu sektöre girmek isteyenlere bariz bir fark ve bir sorumluluk getirir. Büyüyen ve gelişen ekonomimiz gereği de devlet koşullarının elvermesi halinde, bu izin, hükümet yoluyla bürokrasinin tavsiye ve öngörülen koşullarının sağlandığını tespit etmesiyle verilir. İşte Korkmaz Yiğit, resme bu şekilde girmeyi başarmış bir kişidir; 20.3.1997 tarihinde Refah Yol Hükümetinin bakanlarından Sayın Ufuk Söylemez'in onayıyla Bankekspresin sahibi olmuş ve ayrıcalıklı bir kişi haline gelmiştir.

Türk Ticaret Bankasına gelince: Bu banka, zaman içerisinde sermaye yapısını kuvvetlendirme ihtiyacı hissetmiş, kendisine ortak aramış, bu imkânını kullanabilmek için çalışmış; ama içine çeşitli olumsuzluk ve uygunsuzluklar karışınca dedikodular ve bilinmeyenler artmış. Kurşunlamalar, yeni sermayedarların hayatlarının tehdidi, bir mafya liderinin televizyonlara çıkarak çeşitli iddiaları içeren konuşmalar yapması üzerine, banka problemlerden kurtulamamış ve sonunda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sermaye artışı sağlanarak, neticede hisselerin çoğunluğu devlete geçmiştir. Fon, ihtiyaç olunduğunda devreye girer ve bir süre sonra, yatırılan paraları geri alarak devreden çıkar; bankacılığın rehabilitasyonu için dizayn edilmiştir. Bankalarda uzun süre kalarak, zorda olan bankaların da mülkiyetlerini devlete taşımak ve devletin bankacılık sektöründe büyümesini sağlamak, amaç olmamalıdır. Bu sebeple, fon, elindeki hisseleri, ihale yoluyla, Hazinenin banka sahibi olma koşulunu taşıyan kişilere, Hazinenin aradığı diğer özel şartları içermesi tahtında, verdiği parayı alma önşartıyla devretmeye hazırlanmıştır.

Gelelim Korkmaz Yiğit'e: Korkmaz Yiğit'i tanımam; kendisiyle ilk defa tanışmamız, 1998 Mart ayı sonlarına doğru, Ankara Sheraton Otelinde kalabalık bir grupla yemek yediğim sırada, özel bir odadan çıkan Cefi Kamhi, Sayın Hüsamettin Cindoruk ve üçüncü bir şahsın dikkatimi çekmesiyle olmuştur. Cefi Kamhi bizi görünce, uzaktan eliyle selam verip ayrıldılar. Yaklaşık onbeş dakika sonra, üst salonda kahve içmek için oturduğumuzda, Sayın Kamhi, beraberinde bir şahısla birlikte yanımıza geldi "müsaade ederseniz, Korkmaz Yiğit'i sizinle tanıştırmak istiyorum" dedi. Aramıza katılarak oturdular. Ben, Korkmaz Yiğit'in ismini, İstanbul piyasasında bir müteahhit olarak işittiğimi; ama, yanlış dostlar seçtiğini duyduğumu söyledim. Korkmaz Yiğit'in yüzü bembeyaz kesildi ve kısa bir süre sonra kalktılar.

Sayın Cefi Kamhi beni müteaddit kereler arayarak, Korkmaz Yiğit için randevu istedi ve kendisini yanlış tanıdığımı ve bu şahsın konuya açıklık getirmek istediğini söyledi. 30 Nisan 1998 Perşembe günü saat 11.30'da kendisini Bakanlık makamında kabul ettim. Korkmaz Yiğit, Sheraton Otelindeki ifademden rahatsız olduğunu ve haksızlığa uğradığını iddia ederek, benim gibi bir devlet adamının kendisi hakkında böyle düşünmesinin şeref ve haysiyetini rencide ettiğini ve durumu izah ederek, devletin adaletini istediğini belirtti. Korkmaz Yiğit, Alaattin Çakıcı'yı hiç tanımadığını, bu meseleye neden ve niçin karıştırıldığını hiç bilmediğini, kendisinin, banka sahibi, muteber bir müteahhit olduğunu ve bu gibi işlere tenezzül etmeyeceğini söyledi; kendisi hakkındaki kanaatimin değiştiğini ümit ederek, tekrar görüşme dileğiyle ayrıldı. Ya 9 Mayıs ya da 16 Mayıs 1998'de, İstanbul'da iken evimde randevu isteyerek projelerini anlatmak istediğini söyledi. Bu görüşme esnasında, yapmış olduğu modern sitelerde kullandığı yabancı mimarlardan ve 2 milyar dolarlık arsa stokuyla Amerika'daki gibi konutları İstanbul'a yapmak istediğinden söz etti "siz hiç Platin Konutlarını görmediniz; orada küçük bir Amerika inşa ettim. Orasını size gezdirmek isterim; harika bir yer. Daha böyle birsürü yerim var. Dünyanın en modern inşaatlarını yapmak istiyorum. Türkiye benimle iftihar edecek" dedi.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Orada sizin de eviniz var mı?

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Benim öyle bir yerde evim yok.

BAŞKAN – Sayın Yetenç, lütfen, müdahale etmeyelim.

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Merak ettim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ama, merakınızı başka yerde giderin; istirham ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Arkasından, bütün bu projeleri gerçekleştirmek için çok şubeli bir banka ihtiyacı olduğundan bahisle, Türk Ticaret Bankası Sandığı ile görüşürek bu bankayı satın alma girişiminin olduğundan söz etti; böyle bir durumda, Ticaret Bankasındaki Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu hisselerini de satın almak istediğini belirtti. Ben, bu konuda ihaleye çıkacağımızı ve bu bankaya aktarılacak parayla malî durumunu kuvvetlendirecek kaynağa ihtiyaç olduğunu ve bu durumu değerlendirerek -maddî imkânları varsa- herkes gibi ihaleye katılabileceğini söyledim.

Haziran ayı başlarında, Sayın Başbakana, Türk Ticaret Bankasına ilgi duyan şirketlerden bahsederken, Bankekspresin sahibi Korkmaz Yiğit'in de ilgi duyduğunu arz ettim; Korkmaz Yiğit'in, bana gelerek bu niyetini ifade ettiğini söyledim. Sayın Başbakan, Korkmaz Yiğit'i tanımadığını ve hakkında mafyayla ilişkisi olabileceği duyumlarını aldığını ve böyle bir şahsın bankaya talip olmaması gerektiğini ifade etti. Ben, hukuken, banka sahibi bir şahsı ihaledışı tutabilmemiz için, makamlarınca tetkik edilerek, istihbarat birimlerinden bu konuda bize bilgi ve belge vermelerini sağlamalarını arz ettim.

12 Haziran 1998 Cuma günü saat 16.30'da, randevu talebi üzerine, İstanbul Akmerkez Bankalar Birliği Ofisinde Korkmaz Yiğit'i kabul ettim. Yarım saat süren görüşmede bana, bankayı alıp neler yapacağını anlatmaya başladığında, kendisine, Alaattin Çakıcı ile ilişkisi olduğu duyumlarının bize Başbakanlıkça iletildiğini, Alaattin Çakıcı'nın daha evvel bu bankayla ilişkisi olduğunun yazılıp çizildiğini, kendisine bu duyumlar çerçevesinde bankayı veremeyeceğimizi, mevcut bankasını da incelemeye alacağımızı, bu şartlarla kendisiyle bir daha görüşemeyeceğimi ve beni bir daha hiçbir şekilde aramaması gerektiğini söyledim.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Sayın Başbakan bilmiyor muydu?

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Lütfen dinleyin... Bu saate kadar, buralarda hep dedikodu konuşuldu. Devletin içerisindeki belgelere dayalı olarak, size, sorduğunuz sualleri teker teker arz etmeye çalışıyorum; siz, burada demagoji yapıp, benim lafımı kesip, vaktimi çalmaya çalışıyorsunuz; ya öğrenmek istemiyorsunuz yahut da biliyorsunuz, başkalarının saklanması için elinizden geleni yapıyorsunuz. Lütfen...

Korkmaz Yiğit "Allahım, bu bana reva mı; ben bu sözleri işitecek adam mıyım; ne olur bir bardak su verin" dedikten sonra, çocukları ve şerefi üzerine yemin ederek, Alaattin Çakıcı'yla bir iki sene önce iki defa görüştüğünü, Çakıcı'nın eski karısı ve çocukları için Platin Konutlarından bir daire sattığını, kendisinden çok korktuğunu, Çakıcı'yı tanımadığını, Çakıcı'nın kendisinden para istemediğini; ama, isterse seve seve vereceğini söyledi. "Peki; hani hiç tanımıyordun" dediğimde, bunun eski bir olay olduğunu ve o an hatırladığını söyledi. Bu ihalenin, aslında başka birisi için tezgâhlandığını, ihaleyi alacak şahsı bildiğini, bunu kendisine bir milletvekilinin söylediğini, durumun artık kendisince aydınlığa kavuştuğunu, tezgâhı kuranların devletin içlerine sızarak, bizleri etkileyerek, dürüst insanların haklarının gasp edildiğini söyledi. Bu şahısların isimlerini vermesi halinde derhal soruşturma başlatacağımı söyleyince, gülerek "siz ne yapabilirsiniz; tezgâh kurulmuş, bizler figüran olmuşuz" dedi. Bunun üzerine bütün ısrarlarıma rağmen, isimleri vermemekte diretti. O zaman ben de, bu konuyu Sayın Başbakana iletmesi gerektiğini söyledim. Bizim, devlette, asılsız haber ve dedikodular üzerine iş yapmamızın mümkün olamayacağını söyledim. Benden, Sayın Başbakandan randevu almamı istedi. Bunun üzerine "ben karışmam; kendi işini kendin hallet" dedim.

Sayın Başbakanın, televizyon programında ve daha evvel basınla yaptığı toplantıda ifade ettiği gibi, Sayın Cindoruk'un talebi üzerine, Korkmaz Yiğit ile Mecliste bir görüşme yaptığını ve görüşmeden edindiği bilgiler ışığında, haksızlığa uğramış olabileceğini, ihaleye girebilmesinin mümkün olduğunu ve bu konuda Hazinenin yeterlilik vereceğini, Sayın Başbakan ifade ettiler. Bunun üzerine, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonunun ek 1'deki yazısına cevaben ek 2'deki yazı yazılarak gönderilmiştir. Ekler yanımda, birazdan sizlere arz edeceğim.

Temmuz ayının 28, 29 veya 30'unda Mecliste kalabalık bir grup otururken, Sayın Cefi Kamhi de gelip aramıza katıldı. Biraz sonra, Cefi Kamhi'nin cep telefonu çaldı. Telefonla biraz görüştükten sonra, bana uzatarak "Korkmaz seninle görüşmek istiyor" dedi ve telefonu elime tutuşturdu. Telefonda, Korkmaz Yiğit, ihalenin salı günü olacağını ve ihaleden evvel benimle görüşmek istediğini söyledi. Ben de, kendisiyle hiçbir şekilde görüşmeyeceğimi, ihaleyi kazanırsa, ihaleden sonra kendisiyle görüşebileceğimi söyledim. Telefonu kapattıktan sonra, Cefi Kamhi'ye, bu tutumundan hoşnut olmadığımı söyledim. Bu haber, daha sonra, orada bulunan bir basın mensubu tarafından da gazetelere nakledildi.

4 Ağustos 1998 günü, ihale, televizyonlarda yapıldı. Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu, aynı tarihli yazıyla (ek 3) Hazineden devir izni istemiştir. 5 Ağustos 1998'de Korkmaz Yiğit beni arayarak, Ankara'da olduğunu söyledi ve benden randevu istedi. Aynı gün saat 17.30'da makama geldi. İhaleye en yüksek teklifi verdiğini, 240 milyon dolar nakit, 360 milyon dolar teminat mektubu getirmek durumunda olduğunu ve bankayı devralmak için nasıl bir prosedür izlemesi gerektiğini sordu. Ben de, kendisinin Hazineyle temasa geçmesi gerektiğini ve kendisiyle yapılacak görüşmelerden sonra, banka hisselerini hangi şartlar ve taahhütlerle devralabileceğini öğrenebileceğini söyledim.

İhaleden sonraki günlerden birinde Sayın Başbakanın makamında yaptığımız görüşmede, Sayın Başbakan bana, bugüne kadar bütün devlet istihbarat birimlerinden istediği bilgi ve belge karşılığında Korkmaz Yiğit'in hiçbir yerde dosyası olmadığını, ancak, kendisine, başka şahısların kendi aralarında yaptıkları telefon konuşmalarında Korkmaz Yiğit'ten söz edildiğini ve bu bilgilerin de, Korkmaz Yiğit'in Alaattin Çakıcı ile ilişkisi olduğunu doğrulamadığını belirtti.

28 Ağustos 1998 Cuma günü, Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel ile benim de katıldığım, Sayın Başbakan tarafından düzenlenen basın toplantısı sonrasında, benim odamda, Sayın Başbakan, Maliye Bakanı, Hazine Müsteşarı ve Merkez Bankası Başkanıyla, ekonominin genel durumunu görüştük; özelleştirmeyle ilgili gelecek olan kaynakların tahlili yapıldıktan sonra, Sayın Başbakan, Türkbankın durumu hakkında bilgi istedi. Bunun üzerine, ben, Hazinedeki arkadaşlarımızın gazetelerde çıkan haberlerden etkilendiklerini, bankanın devri için müsaade yazısı yazmakta tereddütlerin olduğunu söyledim; bu devir iznini verebilmemiz için, Sayın Başbakanın, kendisindeki bilgi ve belgeleri bizimle paylaşmalarını arz ettim. Sayın Başbakan, MİT'den aldığı bilgiye göre endişe edilecek bir durum olmadığını, üçüncü şahısların aralarındaki konuşmada Korkmaz Yiğit'in adının geçtiğini belirterek, Çakıcı ile direkt bir ilişki saptanamadığını belirtti.

Yapılan toplantılardan sonra, 21 Ağustos 1998 tarihinde, Korkmaz Yiğit'ten, ek 4'teki taahhütname alınmıştır.

8 Eylül 1998'de, Hazine, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna yazdığı yazıyla, aranılan şartların yerine getirilmesini müteakiben, devir işlemlerinin yapılması için gereken ön izni vermiştir -altını çizerek söylüyorum, ön izni vermiştir- izin değil, ön izni vermiştir. (ek 5)

Fon yönetimi, bu ön izne bağlı olarak, ihale şartlarının yerine getirilmesiyle, ihaleyi sonuçlandırıp ilan edecektir. İhale ilanını müteakip, ihale şartlarını yerine getiren kuruluş ise, Hazineye müracaat ederek, hisse devrinin gerçekleştiğini beyan edip, pay defterine isminin geçirilmesini talep edecek; Hazine ise, istediği şartların yerine gelmesi koşuluyla, bu işlemi onaylayacaktır.

Şimdi arz ediyorum: Türk Ticaret Bankası ihalesinde ise, henüz bu şartların hiçbiri gerçekleşmediği için, devir olmamış ve Korkmaz Yiğit hiçbir şekilde bankayla bir ilişkiye girmemiştir.

13 Eylül 1998 Pazar günü, Korkmaz Yiğit, benimle çok önemli meseleleri görüşmek istediğini belirterek, benden İstanbul'da randevu istemiştir. Aynı gün saat 16.00'da İstanbul'da evime gelerek, almış olduğu Yeni Yüzyıl Gazetesine ilaveten Milliyet Gazetesini de almak için görüşmelere başladığını ifade ederek, kendisinin bu operasyon sonrasında Türkiye'nin en büyük medya devi olacağını ifade etmiştir. Ben, bütün bu yatırımların çok büyük olduğunu, bankayı henüz devralmadığını, buraya ödeyeceği miktar ve teminat mektuplarına ek olarak 1998-1999 yıllarında 200 milyon dolar da bankaya sermaye koyacağını taahhüt ettiğini belirterek, bu kadar parayı nereden bulduğunu sordum. Bunun üzerine, banka için nakit parasının hazır olduğunu, çeşitli bankalardan teminat mektupları toparladığını, bunun zaman alacağını ve bizim kendisine kredi bulmada yardımcı olmamızı istedi. Ben de, devletin sattığı bankanın tekrar devlet bankalarıyla finanse edilmesinin mümkün olamayacağını söyledim. Bu sırada, Yapı Kredi Bankasının sahibi Mehmet Emin Karamehmet ve Osman Berkman, müteakip randevu in eve geldiler. Korkmaz Yiğit, Milliyet Gazetesini satın aldığını ifade edip, 75-100 milyon dolarlık, üç dört aylık bir nakit eksiği olduğunu ve bu konuda kendilerine yardımcı olup olamayacaklarını sordu. Bir sessizlik oldu. Ben, devlet bankalarının bu finansmana katılmalarının mümkün olamadığını tekrarladım ve özel sektörün kendi aralarındaki ilişkilerin beni ilgilendirmeyeceğini söyledim. Bunun üzerine, pazartesi günü bu konuyu aralarında görüşmek üzere randevulaştılar, Korkmaz Yiğit evimden ayrıldı.

Ekim başında, Washington seyahatim sırasında, Korkmaz Yiğit'in beni aradığını ve benimle görüşmek için Washington'a gelmek istediğini öğrendim. Bunun gerekçesini öğrenmek için, kendisini cevaben aradım. Telefonda bana, Yapı Kredinin, kendisine kredi vermediğini, kendileriyle görüşemediğini ve bunun neden olduğunu anlayamadığını söyledi. Kendisine, durumu soruşturup bilgi vereceğimi söyledim. Toplantılara katılmakta olan Osman Berkman'a durumu sordum; o da, durumu tahkik edip beni haberdar edeceğini söyledi. Bana Osman Berkman tarafından verilen bilgiye göre, hiçbir teminat vermeden, sadece imza karşılığı krediyi almak istediğini, onların da, bunun üzerine, konuyu ciddiye almayıp, kredi komitesine bile götürmediklerini söyledi. Korkmaz Yiğit'i aratarak, durumu kendisine ilettim. Verdiği cevap çok ilginçti: "Nasıl yani; Milliyetin hisselerini kendilerine vereyim de gazeteyi elimden mi alsınlar" dedi. Ben de, 100 milyon doları hiçbir bankanın sadece imza karşılığı veremeyeceğini, kendisinin hayal ve beklentilere kapılmaması gerektiğini söyledim.

Sayın Başbakan, Amerika'dayken beni 5 Ekimde telefonla arayarak, Korkmaz Yiğit ile ilgili menfi bilgilerin elde edildiğini, muhtemelen bu işlemin olamayacağını bana bildirdi. Ben, bu bilgiyi, uçakla Türkiye'ye dönerken, Hazine Müsteşarı Sayın Yener Dinçmen'e ilettim.

11 Ekim 1998 Pazar günü öğlen, Amerika'dan İstanbul'a döndüm. Korkmaz Yiğit, korumalarının cep telefonundan beni aratarak, benimle çok acil görüşmek istediğini söyledi. Ben, çok yorgun olduğumu ve önümüzdeki hafta Ankara'da görüşebileceğimizi söylememe rağmen, ısrarla görüşme talebinde bulunarak, bir saat sonra bana geldi; Milliyet Gazetesini devraldığını, 75 milyon dolar peşin ödediğini ve ayın 29'una dek teminat mektubu vermesi gerektiğini söyleyerek, çevremin geniş olduğunu, kendisine yardımcı olmamı talep etti. Ben de, kendisinin buralara kadar kendi başına gelebildiğini, ne benim ne de Başbakanın kendisine yardım sözü vermediğimizi, benim yardımıma ihtiyaç duymaması gerektiğini söyledim. Sayın Başbakanın beni Amerika'dan aradığını ve menfi gelişmelerin olduğunu ve işlemin durdurulacağını söyledim. Bunun üzerine, Korkmaz Yiğit, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan ile görüştüğünü ve kendisini ikna ettiği gibi, Sayın Deniz Baykal ile birbuçuk saat görüştüğünü ve kendisinden her türlü desteği alacağını ifade etti.

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Yalan!.. Yalan!.. Hep yalan söylüyorsunuz; âdetiniz bu.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Sayın Baykal... Sayın Baykal...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Yalan!.. Hiç böyle bir şey söz konusu değil.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Sayın Baykal...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Yakışmıyor Sayın Taner... Yakışmıyor...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Sayın Baykal, istirham ediyorum. Bakın, ben demedim...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Başbakanınla anlaş önce. Başbakanın "haberim yok" diyor, sen "var" diyorsun.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Efendim, ben demedim.

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Ayıp!.. Ayıp!..

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Sayın Baykal, istirham ediyorum. Ben demedim. Bana söylenen lafı ben burada arz ediyorum. Aynen, banda çıkıp, o bantta, kendisinin bizle yaptığı gibi, kendisinin başkalarıyla görüştüğü gibi, sizin başkaları hakkında konuşurken "ben böyle böyle dedim veya demedim" dediğiniz gibi, ben de burada bir durumu arz ediyorum. Buna inanıp inanmamak Yüce Meclisin takdirindedir. Bizi izleyen vatandaşlardan... (CHP sıralarından gürültüler)

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – No... No... Bay no... No...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Ben söyleyip söylemediğini bilmiyorum; ama, siz yalan söylüyorsunuz. Ben sizden duyuyorum. Siz, yalan söylüyorsunuz.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Efendim, bu, sizin iddianız.

BAŞKAN – Sayın Baykal...

Sayın Bakan, lütfen, devam edin.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Korkmaz Yiğit, medyanın devleri arasına girdiğini belirterek "devlet, diğer medya kuruluşlarına nasıl yardım ediyorsa, bana da öyle yardımcı olmanız gerekir" dedi.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Köylü 50 milyon kredi alamıyor; ona aracılık etsin. 100 milyon dolara aracılık ediyor.

BAŞKAN – Sayın Ergül... Lütfen şova çevirmeyin.

Sayın Bakan, buyurun, devam edin.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Bunun üzerine, kendisinin siyasetçilere güvenerek ticaret yapmaması gerektiğini, her koyunun kendi bacağından asıldığını, bugüne kadar bu atılımları nasıl yaptıysa bundan sonra da öyle yapması gerektiğini anlattım. Bugüne kadar, Korkmaz Yiğit'e bilgim veya talimatım doğrultusunda bir kuruş kredi verilmemiştir. (Ek 6; yazılı arz edeceğim) Esasen, bunca yıllık siyaset hayatımda, hiçbir devlet veya özel sektör bankasına bu mealde bir talimatım olmamıştır. Zaten, Bankalar Kanunu, böyle bir müdahaleyi kesinlikle yasaklamıştır. Hatırlanacağı üzere, evvelki yıllarda basına da akseden, Asil Nadir ve Kemal Ilıcak olaylarında da aynı davranış ve tutumu sergiledim. 13 Ekim 1998 Salı günü saat 16.00 civarında, Sayın Yalım Erez'in "Korkmaz Yiğit'in Alaattin Çakıcı ile ilişkisi hakkında bir bant açıklandı, haberin var mı" diye sorması üzerine, kendisindeki bant deşifre metnini okudum. Derhal, Hazine Müsteşarı Sayın Dinçmen ile Müsteşar Yardımcısı Tuna Boylu'yu arayarak hisse devrinin durdurulması onayının hazırlanmasını istedim. Arkadaşlarımızdan, zaten onayı hazırladıklarını, onların da benimle temas kurmak için çaba harcadıklarını öğrendim. Derhal makama giderek onayı imzaladım. Sayın Başbakanı arayarak devir işleminin durdurulduğunu, derhal kendisine gelerek bilgi arz edeceğimi söyledim. Başbakanlık makamında Sayın Fikri Sağlar ve arkadaşlarıyla toplantı yapan Sayın Başbakana onayın bir örneğini takdim ettim. Sayın Başbakan, kendisine, tahkik edilmek üzere bantı getiren Sayın Sağlar'a onayı gösterdi. (Ekler 7, 8, 9) Basında çıkan haberlerde, Hazinenin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından uyarıldığının belirtilmesi üzerine, Hazine, basın açıklaması yaptı. (Ek 10) 16 Haziran 1998 Cuma akşamı bir gazetecinin bu iddiaları sorması üzerine "biz, açıklamayı yaptık; daha ne yapalım" dedim. Gazeteci bunun üzerine "Hazine yaptı, Merkez Bankası yapmadı" dedi. "Ben de derhal Başkanla konuşurum onlar da yapar" dedi. 16, 17, 18 Ekim 1998 günleri Merkez Bankası Başkanını sürekli cep telefonuyla aramama rağmen kendisine ulaşamadım. 19 Ekim 1998 Pazartesi sabahı görüştüğümüzde, basının kendisini sürekli rahatsız etmesi nedeniyle cep telefonunun kapalı olduğunu söyledi. Başkana Hazinenin, Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerinden kendilerine herhangi bir bilgi veya belge gelmediği konusunda açıklama yaptığını, kendisinin aynı doğrultuda bir açıklama yapması gerektiğini söyledim. Başkan "yapamayız efendim" dedi. "Neden" diye sorduğumda, kendilerinde, Emniyet Genel Müdürlüğünün 4 Ağustos 1998 tarihli bir yazısının bulunduğunu ifade etti. "Ne yazısı; bana okuyun" dedim; yazıyı okudu. Bu yazının neden bana ve/veya Hazineye gönderilmediğini sordum. Başkan "dağıtımda 'Başbakanlık' ibaresi bulunduğu için bilginin sizlerde olduğunu varsaydım" dedi. Yazının bir örneğinin makamıma gönderilmesini istedim. Derhal Dinçmen'i arayarak, bu bilgiyi kendisine ilettim. Dinçmen çıkan haberler üzerine, bir yazıyla, Merkez Bankasında böyle bir yazının olup olmadığını kendilerine sorduğunu ifade etti. Ankara'ya geldiğinde Merkez Bankasının gönderdiği yazıyı okudum ve üzerine şerh düşerek Sayın Dinçmen'e ilettim. (Ek 11, 12, 13) Sayın Başbakanı ziyaret ederek dokümanların kopyasını kendisine verdim.

20 Ekim 1998, İçişleri Bakanlığına bir yazı yazdım. (Ek 10) Aynı gün, Başbakanlığa, durumun tetkik edilmesi için bir onay sunduk. Sayın Başbakan onayı derhal imzalayarak Teftiş Kuruluna havale etti. (Ek 15) Bir müddet sonra, Teftiş Kurulunun Hazine ve Merkez Bankasında araştırmalara başladığını öğrendim. 5 Kasım 1998 Perşembe günü, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu ile makamımda Hazinede tetkik edilen diğer hususları içeren bir görüşme sırasında, Türkbank konusuyla ilgili bildiğim tüm bilgileri kendisiyle paylaştım...

HASAN EKİNCİ (Artvin) – Ek 16...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Tabiî ek 16. Hoşunuza gitmiyor mu gerçekleri görmek.

Görevi icabı, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı, tüm bürokratların yanı sıra, devletin uygulamalarındaki gecikme ve/veya ekonomik problemler ile ilgili olarak özel sektör temsilcileriyle de görüşür. Meseleyi dinler ve haklı oldukları kanaati hâsıl olursa, kendilerini, gerekli seviyedeki bürokratlara yönlendirir. Bu görüşmeler sırasında ülke ekonomisi ve sektörle ilgili bilgiler alınır. Bu sebeple, gece gündüz, hafta sonu ve tatil günleri dahil her türlü problemler Bakana gelir. Tabiî, bu meselelerin çok daha fazlası da Sayın Başbakana intikal eder.

24.10.1998 tarihlerinde piyasalardan Bankekspresin de tedirgin olması, hızlı mevduat çekilişi, Hazinenin acil müdahalesini şart kılmıştır. Korkmaz Yiğit, benim başkanlığımda bir heyetle görüşmeye çağrılmış ve iki avukatın da katıldığı toplantıda bir taahhütname imzalayarak, bankayı, kendi rızasıyla devretmeye söz vermiştir. Hazine, ertesi gün açıklamasını yapmış ve sigorta fonundan kaynak aktararak mudilerin paralarını ödemeye başlamıştır. Bankanın yönetimi değiştirilmiş ve Hazine yeminli murakıpları, daha evvel başlatılan çalışmalarını genişleterek bütün hesapları ve ilişkileri tetkik etmeye başlamışlardır.

Geçen süre içerisinde piyasalar tesis edilmiş ve kanama durmuştur; fakat, bu süreç içerisinde, Korkmaz Yiğit, taahhütname dışında şartlar ileri sürerek bir türlü hisseleri devretmeye yanaşmamıştır. Hazine yetkilileriyle yapılan toplantılarda sürekli zaman kazanmaya ve tabiri caizse ipe un sermeye başlamıştır. En son 7 Kasımda yapılan toplantıda bu tavrın iyice belirgin hale gelmesi üzerine, 9 Kasım öğleden sonra, benim başkanlığımda, Hazine, Merkez Bankası, Maliye, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı bürokratlarıyla bir koordinasyon toplantısı yapılmış ve alınan kararlar uygulamaya konulmuştur. Ertesi akşam ise, meşhur bant yayınlanarak, geçen süre içerisinde basında yer alan haberler üzerine inşa edilen bir senaryo, hakikat diye kamuoyuna sunulmuştur.

Bugün geldiğimiz noktayı özetlersek:

1 - Türk Ticaret Bankası Korkmaz Yiğit'e devredilmemiştir.

2 - Yapılan ihale durdurulmuş, DGM'ye suç duyurusunda bulunulmuştur.

3 - Başbakanlık Teftiş Kurulu, Hazine ve Merkez Bankasının incelemelerini yapmaktadır.

4 - Türkbank ihalesi dolayısıyla Korkmaz Yiğit'e devlet bankalarından kredi veya teminat mektubu verilmemiştir.

5 - Bankekspres yönetimi değiştirilmiş, banka devlet kontrolünden alınmıştır.

6 - Bankekspresin sahibi konumunda olan Korkmaz Yiğit hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunularak, gereken kanunî takip başlatılmıştır.

Biraz evvel, Sayın Baykal'ın, rakamlar ifade ederek, bir banka içindeki açıklamaması gereken bilgileri açıkladığı kısımda, ben, burada, size, kanunun bana verdiği yetkilere sığınarak, ancak bu kadar açıklayabiliyorum.

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Başbakan açıkladı, Başbakan!..

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Korkmaz Yiğit...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Başbakanın açıkladı...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Efendim, siz Başbakan değilsiniz...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Hayır, Başbakanın açıkladı!..

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Siz değilsiniz efendim...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Başbakan açıkladı...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – O açıklama Başbakanı bağlar, sizi bağlamaz. Başbakan yaptı diye, siz, kanunu engelleyecek misiniz, kıracak mısınız kanunu...

BAŞKAN – Sayın Taner... Sayın Taner...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Başbakanın açıkladığı bir bilgiyi kullanmayacak mıyız?!.

BAŞKAN – Sayın Baykal, lütfen...

Sayın Taner, son 3 dakikanızı kullanıyorsunuz, lütfen...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Başbakan kullanılmasın diye mi açıklıyor?!.

BAŞKAN – Sayın Baykal, lütfen...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Başbakan arkanda, sor, açıkladı mı, açıklamadı mı?..

BAŞKAN – Sayın Baykal, lütfen...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Korkmaz Yiğit ve yayın yapan kendi televizyonları hakkında, gerek Sayın Başbakan gerekse ben dava açmış bulunmaktayız.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Genç-TV iade edildi mi?!.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Bu konuda perşembe günü görüşülecek olan bir Meclis soruşturması önergesi gündemdedir. Hükümet dışında Mecliste grubu bulunan partiler, Hükümet hakkında gensoru vermişlerdir.

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Genç-TV ne oldu?!.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Şimdi, gelelim suallere... Yani, nedir bu?.. Neticede, bu başta bahsettiğim nedir; dolandırıcılık doğru bile olsa, bir Başbakanı bu nedenle sorgulamak yanlıştır. Başbakan hata yapmış olabilir. (DYP ve CHP sıralarından alkışlar) Ama, bu olayı bu kadar büyütmek kastî bir davranış olur, siyasî ahlaka sığmaz.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Çok güzel!.. Önerge ne oluyor?!.

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Doğru değil, doğru değil, hep yanlışa dayanıyorsunuz...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Bu, benim sözlerim değil ki; bu, Sayın Baykal'ın...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Benim de değil, benim de değil...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...daha evvelki dosyada kendi sözleri...

BAŞKAN – Sayın Taner, lütfen...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...basında çıkmış tekzip olunmamış sözleri...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Hiç doğru değil...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...Sayın Baykal bunu söylerken, kendi davranış biçimiyle, Sayın Başbakanı "bu nasıl konuşma, bu nasıl davranış, bir başbakana yakışıyor mu" diye, burada, Yüce Milletin önüne çıkıp da, buradaki davranış biçimi, tavrı, hareketi, sinirliliği ve suçluluk duygusu içerisinde...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – No... No... No...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...buraya kadar gelip Hükümet sıralarına... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Taner, lütfen...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...elini sallayarak yaptığı hareketler, acaba Cumhuriyet Halk Partisi gibi yetmişbeş yıllık bir köke sahip partinin bir sayın parti genel başkanına yakışıyor mu?!. (CHP sıralarından gürültüler)

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Yalan söyledin!.. Yalan söyledin!..

BAŞKAN – Sayın Ergül...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Ben bunu sormak istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Yalan söyledin!.. "Görüşmedim" dedi...

BAŞKAN – Sayın Ergül...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Yalan söyledin komisyonda. "Görüşmedim" dedi... Zabıtlarda var.

BAŞKAN – Sayın Ergül... Lütfen...

Buyurun Sayın Taner.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Şimdi, Sayın Baykal bir ikilemde. İşine geldiği zaman "ben Deniz Baykalım" diyor, işine geldiği zaman "Cumhuriyet Halk Partisi" diyor, işine gelmediği zaman da, Sayın Hikmet Çetin'in içinde bulunduğu CHP Hükümetinin yaptığı icraatları görmek, onları denetlemek, onları takip etmek veya etmemek gibi görevleri üstünden atıveriyor. Yani, Cumhuriyet Halk Partisinin 75 yıllık mirasının güzel tarafına konuyorsunuz; ama, eksikleri, yanlışları olduğu gibi, İSKİ davasında, sadece bir özür dileyerek kendinizi affettirdiğinizi zannederek, bu işten sıyrılmaya çalışıyorsunuz. (CHP sıralarından gürültüler)

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Şişli Belediye Başkanı Gülay Hanım ne yapıyor?!

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Bakın, ben Sümerbank davasını getiriyorum. Sümerbank davasında zatıâliniz hükümete girdikten sonraki geçen günlerde gazetelerde çarşaf çarşaf -burada- haberler çıkmış; bakın. Bu haberlerde Garipoğlu'nu anlatıyor. Siz bu gazeteleri acaba okumamakta ısrar mı ediyorsunuz?..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ne alakası var...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Yoksa, size bu gazeteleri birileri vermiyor mu; yoksa, bu konulardan haberdar olmadığınız için...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Perişansınız... Perişan oldunuz...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...Sümerbank konusunu kenara atarak "temiz toplum" diye...

DENİZ BAYKAL (Antalya) – Çok zavallı bir manzara içerisindesiniz... Yazıklar olsun!.. Yazıklar olsun!..

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...bizim üzerimize gelebilmeyi nereden kendinizde görüyorsunuz?

Bakın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim gensoru üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

 

 

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan ve eski Devlet Bakanı Sayın Ufuk Söylemez, Sayın Bakanın konuşmasıyla ilgili düzeltme yapacaklarını beyan etmişlerdir.

Sayın Özkan, siz yerimden konuşacağım diyorsunuz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Mal beyanınızı açıklayın!

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, lütfen...

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Bana mı hitap ediyorsunuz "servet beyanınız" diye.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Evet, evet size...

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Cebimden çıkarıp açıklarım.

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Açıkla, açıkla!.. (CHP sıralarından "Açıkla bakalım" sesleri)

BAŞKAN – Sayın Ergül... Sayın milletvekilleri... Yani, ölçüyü kaçırmanın...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Ama, tarzı görüyor musunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ölçüyü kaçırmanın...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Tarzı görüyor musunuz...

BAŞKAN – Hangi tarz... Siz, kendi tarzınıza bakın.

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Nasıl konuşma o!..

BAŞKAN – Yani "bir düzeltme yapacağım" diyen bir bakana, yerinden, "servet beyanı" diye laf atılırsa, bu tarz oluyor; sizin müdahaleleriniz tarz oluyor...

SABRİ ERGÜL (İzmir) – Tarzını görün...

BAŞKAN – Sayın Ergül, lütfen, kendinize gelin.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ergül'ün kusuruna bakmayın.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, ilk önce, yerinden bana laf atan arkadaşıma bir cümlem var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Yerinden laf atan arkadaşımız, kendi servet beyanını açıklayacak. Ben devlete geldiğim günden beri her salise bir dakika gecikmeden her türlü hareketi bildirdim; onu açıklayacağım. Bunu burada söylüyorum, lütfen, kendisi buradan çıkınca hangi mevkide ve ne zaman isterse... Ben ticaret hayatından geldim, açıklayacağım; kendisi bürokrasiden geldi, o da açıklayacak. Böyle, yerinden laf atarak insanlar suçlanmaz. Gayet net, bu açıklamayı kendisinden bekliyorum. Açıkladığı dakika, hiçbir şeye bakmadan cebimden çıkararak açıklayacağım; bu birincisi.

İkincisi, sayın sözcü, yanlış anlamalara neden olacak bir cümle kullandı; onu, düzeltmek istiyorum. Ben, Korkmaz Yiğit ile, Sayın Başbakan ve Başbakan Yardımcısının talimatıyla satıştan vazgeçirmek için konuştum ve buna da muvaffak olduk; bunu, açıklamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

 

 

BAŞKAN – Sayın Söylemez, yalnız şunu vurgulayayım, sizin Devlet Bakanı olarak yaptığınız işlemlerle ilgili yanlış anlamaya yol açacak hususları düzelteceksiniz. Yoksa, Sayın Bakanın üslubunu bir sataşma olarak kabul etmiyorum.

METİN ŞAHİN (Antalya) – İmzası var mı yok mu; Sayın Bakan onu sordu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Söylemez.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Burada, az önce konuşan Sayın Güneş Taner, kamuoyuna, yanlış anlamalara sebep olacak bazı açıklamalarda bulundu. Bankekspres olayı ile Türkbank olayı elma ile armut gibidir; birbiriyle hiç alakası yoktur. Bankekspres, Sayın Ayhan Şahenk'e ve Doğuş Grubuna ait bir bankayken, Hazinenin bilgisi dışında el değiştiren, üçüncü şahıslara, özel sektöre ait bir alışveriştir. Hazine, bu aşamada, sadece, Bankalar Kanununa göre malî bir suçu, sabıkası olup olmadığını araştırmak ve Bankalar Kanununun 5 inci maddesine göre onay vermekle yükümlüdür. O dönem itibariyle, savcılıklardan yapılan araştırma dahil, hiçbir olumsuzluk yok idi. Bunu söyleyerek, Türkbank'taki hepimizin yüzünü kızartan rezaletleri kimse örtbas edemez. (DYP sıralarından alkışlar)

İkincisi, Sayın Bakan "Türkbank için ön izin verdim" diyor. Bankalar Kanununda -ben yirmiiki yıllık bankacıyım- ön izin yoktur.

BAŞKAN – Sayın Söylemez_

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Ön izin yoktur ama; arz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Söylemez, sizin işlemlerinizle ilgili_

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Biz, hiç ön izin vermedik. Bakın_

BAŞKAN – Sayın Söylemez, sizin bu yaptığınız işlemler ilgili söz verdim. (DYP ve CHP sıralarından gürültüler)

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade edin, anlatacağım. Müsaade ediniz ama, bakınız, prosedür, kamuoyuna yanlış anlatılıyor. Bankalar Kanununda ön izin yoktur, biz hiç ön izin vermedik.

BAŞKAN – Sayın Söylemez, bir dakika.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Türkbanka ön izin verilmez, izin verilir.

BAŞKAN – Sayın Söylemez_

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – İzin vermişler, şimdi, onu nasıl saklayacaklarını bilemiyorlar.

BAŞKAN – Sayın Söylemez, ben, size, sizin yaptığınız işlemler dedim. Siz, bunu ayrı bir söz hakkı olarak kullanamazsınız.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Peki efendim. Sayın Başkan, müsaade edin, konsantremi bozmayın lütfen.

Bakın, sonra, Garipoğlu Grubuna sataşılıyor. Sümerbank özelleştirmesi, Türkiye'de yapılmış ilk özel banka özelleştirmesidir. Şeffaf yapılıp, üçüncüye verilmemiştir, birinci gelene verilmiştir. O özelleştirmenin ne başında ne sonunda, ne Emniyetten ne MİT'ten olumsuz bir haber gelmediği gibi, savcılıktan, Maliyeden ve Hazineden gerekli izinler alınmıştır.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Sordunuz mu?

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Sümerbankın sahibi olan Garipoğlu Grubu, üç yıl önce bütün parasını devlete ödemiştir; devletin bir lira alacağı kalmamıştır. Zarar eden Sümerbank, bugün kâr etmektedir. Kâr eden bir banka için hakkında tek bir olumsuzluk yokken, onyedi aydır iktidarda olan bu Hükümet tek bir yasal işlem yapmamışken, sanki orada bir yanlışlık var gibi Türkbank'la dengelemeye çalışmak, insafsızlıktır. O bankanın mudileri vardır, muhabirleri vardır, müşterileri vardır, itibarı vardır. Sayın Başbakan, beni hayrete düşüren bir cümle kullandı "fark etmez, ben konuşsam bile, yüzde yüz mevduat güvencesi var" dedi. Bu mevduat güvencesi kimin cebinden çıkıyor Sayın Başbakan; bu milletin parası. (DYP sıralarından alkışlar) Siz, böyle konuştukça bankalar batacak, Bankeksprese yaptığınız gibi 300 milyon dolar akratacaksınız... Böyle devlet anlayışı olmaz. Bankeksprese 300 milyon dolar aktarırken neredeydiniz?! Onun için...

BAŞKAN – Sayın Söylemez... Sayın Söylemez...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – ...başka bankaları, başka firmaları suçlarken, biraz dikkatli olun, bankacılığın itibarıyla oynamayın.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Sen de iki de bir parti çekiştirmesi yapma.

BAŞKAN – Sayın Söylemez... Sayın Söylemez...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Onun için bu açıklamaları yapma gereğini duydum. Biz, ahbap çavuş...

BAŞKAN – Sayın Söylemez...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Efendim, bitiriyorum; son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN – Ama, siz, istismar ettiniz...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Ama, açıklama yapıyorum.

BAŞKAN – Bakın, başvurunuz burada yazılı...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.

BAŞKAN – Ben, size yazılı sordum, yazılı cevap verdiniz "benim yaptığım işlemlerle ilgili bakan yanılttı" dediniz; başka şeyler konuşuyorsunuz.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Ama, efendim, Sümerbankı biz özelleştirdik.

BAŞKAN – Lütfen...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hikâye anlatıyor...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Son cümlemi arz ediyorum, bırakıyorum.

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim.

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Efendim...

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim... Sayın Söylemez, lütfen...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Böyle, ahbap çavuş ilişkileriyle...

BAŞKAN – Sayın Söylemez, teşekkür ediyorum; lütfen...

H. UFUK SÖYLEMEZ (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Ben, bankacılığı yasakladım ona.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sen kimsin de yasaklıyorsun!

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmeler sırasında, Başkanlığımıza üç güvensizlik önergesi verilmiştir...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Mahkemeye sakla onları.

BAŞKAN – Geliş sırasına göre okutup, bilginize sunacağım.

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sen kimsin; bankacı bile değilsin!..

BAŞKAN – Sayın Söylemez...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Sen yasaklısın bir kere!

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen...

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sen kimsin de beni yasaklıyorsun! Sen ekonomist bile değilsin! Senin gücün yetmez ona! Seninle mahkemede görüşürüz ihaleye fesat karıştırmaktan. Sen ekonomist bile değilsin, bankacılığı bilmezsin!

BAŞKAN – Sayın Söylemez, lütfen...

Görüşmeler sırasında, Başkanlığımıza üç güvensizlik önergesi verilmiştir. Geliş sırasına göre okutup, bilgilerinize sunacağım...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Sen yasaklısın!

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Seni mahkemede göreceğiz; ihaleye fesat karıştırdınız!

BAŞKAN – Sayın Söylemez, lütfen...

H. UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Sen, görevini kötüye kullanan bir adamsın!

BAŞKAN – Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

55 inci Hükümetin Başbakanı Mesut Yılmaz ile Devlet Bakanı Güneş Taner'e, çete ve mafya liderleriyle doğrudan ilişki içinde oldukları ve özelleştirmelerde özellikle Türbankın satış ihalesinde devletin menfaatını gözetmeyerek görevlerini kötüye kullanmaları ve gensoru önergemizde ileri sürdüğümüz gerekçelerle güvensizlik duyuyoruz.

Başbakan Mesut Yılmaz ile Devlet Bakanı Güneş Taner haklarında güvenoylaması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla. 23.11.1998

Mehmet Gözlükaya Saffet Arıkan Bedük Turhan Güven

Denizli Ankara İçel

DYP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili DYP Grup Başkanvekili

 

23.11.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Güneş Taner ile Başbakan Mesut Yılmaz'a çetelerle ve mafyayla iç içe oldukları ve bu suretle görevlerini kötüye kullandıkları iddiaları ile gensoruda ileri sürdüğümüz diğer gerekçelerden dolayı güvensizlik duyuyoruz.

Devlet Bakanı Güneş Taner ile Başbakan Mesut Yılmaz haklarında güvenoylaması yapılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

Lütfü Esengün Salih Kapusuz Abdüllatif Şener

Erzurum Kayseri Sıvas

FP Grup Başkanvekili FP Grup Başkanvekili FP Grup Başkanvekili

 

23.11.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'a, mafya ve çete liderleriyle yakın ilişki içinde olduğu ve Türkbankın satışı ihalesinde bir işadamına fiyat teklifi ve para ve kredi temini konularında yardımcı olmak suretiyle ihaleyi yönlendirdiği iddiasıyla vermiş olduğumuz gensoru önergemizde de ileri sürdüğümüz gerekçelerle güvensizlik duyuyoruz.

Yukarıdaki nedenlerle, Başbakan Mesut Yılmaz hakkında güvenoylaması yapılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Önder Sav Oya Araslı Nihat Matkap

Ankara İçel Hatay

CHP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili CHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Okunmuş bulunan bu güvensizlik önergelerinin oylaması, Anayasanın 99 uncu maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca bir tamgün geçtikten sonra, yani, 25 Kasım 1998 Çarşamba günü yapılacaktır.

Altı ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ile özelleştirme uygulamalarıyla ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırarak alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunu ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 24 Kasım 1998 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.51

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa adalet binası ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6197)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere sayın Başbakan’a yönetilmesi hususunu arz ve talep ederim.

5.10.1998 Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

1985 yılında 85K010020 proje numarası alan Bursa Adalet Binası inşaatı 30.10.1993 tarihinde bitirilmek üzere 16.8.1990 tarihinde 28 milyar lira keşif bedeli ile ihale edilmiş inşaatın 6 Bloku geçici iskâna tabi tutularak 7 Eylül 1998 günü hizmete girmiştir. Geriye 14 blok kalmıştır. 6 blokun hizmete girmesinde, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 4301 sayılı “Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin” 4301 sayılı Kanuna dayanarak 12.6.1998 tarihinde müteahhitle akdettiği sözleşmenin büyük rolü olmuştur. İşyurtları Kurumu Bütçesinden temin edilen kaynakla 6 blok bitirilip hizmete sokulmasına rağmen Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bürokratik anlayışla Bursa Cumhuriyet Başsavcısı hakkında 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa muhalefet nedeniyle kovuşturma yapılmasını istemiştir.

Bayındırlık Bakanlığı 10.8.1998 gün ve 2216 sayılı yazısı ile Adalet Bakanlığının ihale yapma ve yürütme yetkisi olmadığını iddia etmekte ve ihale işlemini yapan Bursa Başsavcısı hakkında suç duyurusunda bulunmaktadır.

Adalet Bakanlığı ise 31 Temmuz 1998 gün ve 42380 sayılı yazıları ile Adalet Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan İşyurtları Kurumu bütçesinden yapılacak harcama ile inşa edilecek Bursa Adalet Binasının ihalesini yapmak ve yürütmek yetkisinin Adalet Bakanlığında olduğunu beyan etmektedir.

Bu durum karşısında;

1. İki Bakanlık arasındaki uyuşmazlık hangi safhadadır?Uyuşmazlık giderilmiş midir?

2. Bursa Adalet Binası ihalesi İşyurtları Kurumu bütçesinden yapılabilir mi? İhalede yetkili bakanlık hangi bakanlıktır?

3. Bürokratik ihtilaf Bursa Adalet Binasının geriye kalan 14 blokunun ihalesini etkileyecek midir?

4. 6 blokun geçici iskânı için büyük gayret gösteren Bursa Cumhuriyet Başsavcısı hakkında bürokratik şikâyet sonucu ne gibi işlem yapılmıştır? Kovuşturmanın sonucu nedir?

T.C. Adalet Bakanlığı 20.11.1998 Bakan :2051

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 12.10.1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6197-15299/35727 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ifadeli, 16.10.1998 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-857-1/5813 sayılı yazısı.

İlgi (a) yazınız ekinde Başbakanlığa gönderilen, Başbakanlığın ilgi (b) yazısı ile Bakanlığıma intikal ettirilen, Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır tarafından Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca cevaplandırılması tensip olunan 7/6197-15299 Esas No.lu yazılı soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

Sayın Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa Milletvekili

TBMM

Sayın Başbakana yönelttiğiniz ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/6197-15299 EsasNo.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Bakanlığım ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı arasındaki konuya ilişkin yazışmalar sürdürülmektedir. 6.8.1997 tarihli ve 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun hükümlerine göre İşyurtları Kurumu bütçesinden yapılacak harcamayla inşa edilecek Bursa Adalet binasının ihalesini yapmak ve yürütmek yetkisinin Bakanlığıma ait bulunduğu düşünülmektedir.

Öte yandan soru önergesine konu olan hususlarda yaptırılan inceleme sonucunda, adı geçen Başsavcı hakkında işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın TV kanalları aracılığıyla pazarlanan ürünlere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/6217)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

TV kanalları aracılığıyla pazarlanan ürünler, halka fiyat+KDV olarak sunulmakta ve KDV oranı belirtilmeyerek tüketici aldatılmaktadır.

1. Tüketiciyi aldatan bu firmalar hakkında Bakanlığınız ne gibi tedbir alıp hangi müeyyideyi uygulayacaktır?

2. Uzun zamandır devam eden bu uygulamaya Bakanlığınız neden göz yummaktadır?

3. Bakanlığınızda bu konuları yakından takip etmeyenler hakkında idarî bir tedbir almayı düşünür müsünüz?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 17.11.1998 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ.01-481

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 14.10.1998 tarih A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6217-15337/35796 sayılı yazınız.

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın “TV kanalları aracılığıyla pazarlanan ürünlere” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/6217) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın yazılı sorularına ilişkin cevaplarımız

TV kanalları aracılığıyla pazarlanan ürünler, Bakanlığımızca yürürlüğe konulan Kapıdan Satışlara İlişkin Uygulama Usul ve Esaslarına Dair TRKGM-95/136-137 sayılı Tebliğde “Mesafeli Satışlar” olarak tanımlanmış ve halen 4077 sayılı Kanunun 8 ve 9 uncu maddeleri çerçevesinde “Kapıdan Satışlar”a ilişkin hükümlere tabi bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, kapıdan satışlarda tüketiciler satın aldıkları malları teslim tarihinden itibaren 7 gün içerisinde hiçbir gerekçe göstermeden iade etme hakkına sahiptirler. Satıcılar tüketicilerin bu tür taleplerini yerine getirmek zorundadırlar. Aksine davranışlarda idarî para cezası (her mal için 270 milyon TL.) uygulanabilmektedir.

Dolayısiyle, mesafeli satış yöntemiyle bir mal satın alan tüketici, bu malı fiyatı, niteliği ve miktarı itibariyle 7 gün boyunca inceleyebilecek ve beğenmez ise hiçbir gerekçe göstermeden iade edebilecektir. Bu durumda tüketicinin herhangi bir mağduriyeti sözkonusu olmayacaktır.

Diğer taraftan, sözkonusu satışlarda yapılan ilan ve reklamlar 4077 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi çerçevesinde takip edilmekte, tüketiciyi yanıltıcı, aldatıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlığını istismar edici ilan ve reklamlar Reklam Kurulunda değerlendirilmekte, gerektiğinde cezaî işlemlere başvurulmaktadır.

3. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Side Belediye Başkanı hakkındaki tahkikatlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6225)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Adalet Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim. 8.10.1998

Sabri Ergül İzmir

1. Antalya İli Manavgat İlçesi Side Belediye Başkanı Turgut Şen hakkında gerek Mülkiye Müfettişlerince ve gerekse kimi yurttaşlarca yapılan çeşitli suç duyurularının yerel Cumhuriyet Başsavcılıklarınca gereği gibi tahkik edilmediği, tahkikat ve işlemlerin savsaklandığı, geciktirildiği; lüzumu muhakeme işlemlerinin de gereksiz yere uzatılarak yargılama aşamasına getirilmediği iddiaları doğru mudur?

2. Bu Belediye Başkanı ile ilgili olarak halen devam eden veya sonuçlanarak dava açılmış kaç tahkikat vardır ve konuları nelerdir?

T.C. Adalet Bakanlığı 20.11.1998 Bakan : 2053

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.10.1998 tarihli ve Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6225-15388/35825 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, İzmir Milletvekili Sabri Ergül tarafından Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/6225-15388 Esas No.lu soru önergesine verilen cevap örneği, iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

Sayın Sabri Ergül

İzmir Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/6225-15388 Esas No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu olan hususlarda yaptırılan inceleme sonucunda;

Soru önergesinde sözü edilen Belediye Başkanının sanık olduğu soruşturması devam eden hazırlık evrakının bulunmadığı,

Adı geçen şahıs hakkında Manavgat Kaymakamlığı Memurin Muhakematı Komisyonunca verilen;

– 30.1.1992 gün ve 02/1 sayılı Kararına dair evrakın Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 1992/692 Esas sayılı yazısı ile Manavgat Asliye Ceza Mahkemesine gönderildiği, Mahkemenin 1.5.1995 gün ve 1992/351 Esas, 1995/266 Karar sayılı ilamı ile beraet kararı verildiği,

– 10.11.1993 gün ve 02/30 sayılı Lüzumu Muhakeme Kararına ilişkin evrakın Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 1994/103 Esas sayılı yazısı ile mahkemeye tevdi edildiği, Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinin 23.10.1995 gün, 1995/161 Esas, 1995/509 Karar sayılı görevsizlik kararıyla Antalya Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen dosyanın, Ağır Ceza Mahkemesince Manavgat Asliye Ceza Mahkemesine geri gönderilmesi sonucu, Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinin 10.3.1997 gün ve 1996/29 Esas, 1997/131 Karar sayılı ilamı ile adı geçen şahsın beraetine karar verildiği, dosyanın temyizen Yargıtay’a gönderildiği ve henüz dönmediği,

– 8.6.1994 gün ve 02/18 sayılı Lüzumu Muhakeme Kararına dair evrakın Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 1995/3005 sayılı yazısı ile mahkemeye tevdi edildiği, Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinin 11.12.1995 gün, 1995/172 Esas, 1995/597 Karar sayılı ilamı ile beraet kararı verildiği,

– 12.6.1996 gün ve 02/9 sayılı Lüzumu Muhakeme Kararına dair evrakın Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 1997/61 Esas sayılı havalesiyle mahkemeye tevdi edildiği, Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinin 17.11.1997 gün ve 1997/65 Esas, 1997/581 Karar sayılı ilamı ile beraet kararı verildiği,

– 26.3.1997 gün ve 02/10 sayılı Lüzumu Muhakeme Kararına dair evrakın Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 1998/1 Esas sayılı havalesiyle mahkemeye tevdi edildiği, Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinin 1998/63 Esasına kaydedildiği ve yargılamanın devam ettiği,

– 11.6.1997 gün ve 02/17 sayılı Lüzumu Muhakeme Kararına dair evrakın Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 1998/2 Esas sayılı havalesiyle mahkemeye tevdi edildiği, Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinin 1998/64 Esas sırasına kaydedildiği ve yargılamanın devam ettiği,

Manavgat Asliye Ceza Mahkemesinde ve Manavgat Sulh Ceza Mahkemesinde zikredilen dosyalar dışında adı geçen Belediye Başkanının sanık olduğu yargılaması devam eden dava dosyasının bulunmadığı,

Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 5.11.1998 gün ve 1998/1127 B. sayılı yazısıyla anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

4. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6241)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletlerinizle Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Kemalettin Göktaş Trabzon

1. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kuruluşundan bugüne kadar kaç adet şahsi başvuru yapılmıştır?

2. Bu başvuruların konularına göre dağılımı nasıldır?

3. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu başvurulardan kaç adedini incelemeye değer bulmuştur? Kaç adedini sonuçlandırmıştır?

4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kaç adet davadan Türkiye Cumhuriyetini mahkûm etmiştir?

5. Bu mahkûmiyetlerin neticesinde Türkiye Cumhuriyeti toplam ne kadar para cezası ile cezalandırılmıştır?

6. Türkiye Cumhuriyeti para cezalarının hepsini ödemiş midir? Ödenmeyen miktar varsa ne kadardır?

7. Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden doğan yükümlülükleri yerine getirmediğinden dolayı Avrupa Konseyinden ihracı gündeme gelmiş midir?

8. Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan siyasî partilerden dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti aleyhine karar vermiştir. Bu karardan dolayı Siyasî Partiler Kanununda değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Adalet Bakanlığı 20.11.1998 Bakan : 2049

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 19.10.1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6241-15405/35846 sayılı yazınız

b) Başbakanlığın Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ifadeli, 22.10.1998 tarihli ve B.02.0.KKG.0.12/106-862-20/6020 sayılı yazısı.

İlgi (a) yazınız ekinde Başbakanlığa gönderilen, Başbakanlığın ilgi (b) yazısı ile Bakanlığıma intikal ettirilen, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş tarafından Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca cevaplandırılması tensip olunan 7/6241-15405 Esas No.lu yazılı soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

Sayın Kemalettin Göktaş

Trabzon Milletvekili

TBMM

Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca cevaplandırılması tensip olunan 7/6241-15405 EsasNo.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 25 inci maddesi uyarınca kişisel başvuru hakkını 28.1.1987 tarihinde tanımıştır. Böylece herkesin Sözleşme ile güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerinin ihlali durumunda Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna başvurabilmesi yolu açılmıştır. Daha sonra 1.11.1998 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşmenin eki 11 no.lu Protokolle Komisyon kaldırılmış olup, bundan böyle başvuruların doğrudan yeni oluşturulan ve eski adıyla Divan olan Mahkemeye yapılması olanaklı hale gelmiştir. Bu itibarla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine doğrudan başvuru hakkı, ancak söz konusu Protokol gereği 1.11.1998 tarihinden itibaren mümkün bulunmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Divan önündeki davaların konularına göre dağılımını gösteren liste ile Türkiye aleyhine Delegeler Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Divanından (Mahkemesinden) çıkan kararlar sonucu ödenen ve ödenecek tazminatlara ait çizelge ilişikte sunulmuştur. Ayrıca dört adet başvuruda Türkiye lehine karar verildiği, dostane çözüm için de altı adet başvuru nedeniyle toplam 3 163 110 FF ile 8 124 İngiliz Sterlini ödendiği Dışişleri Bakanlığından alınan bilgiden anlaşılmıştır. Esasen tazminatların ödenmesi Dışişleri Bakanlığı kanalıyla yapılmaktadır.

Diğer yandan, Anayasanın 68 ve 69 uncu maddelerinde 23.7.1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla yapılan değişikliklere uygulama kabiliyeti kazandırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşturulan partilerarası Anayasa uyum komisyonunca hazırlanan ve Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile siyasî parti gruplarını temsilen on milletvekili tarafından verilen Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, (S. Sayısı: 657) Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminde bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

 

 

5. – Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Hopa-Sarp Hudut Kapısından yapılan motorin ithalatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/6256)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın Devlet Bakanı Sayın Rifat Serdaroğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının temini için delaletlerinizi arz ederim.

Saygılarımla,

Metin Arifağaoğlu Artvin

Artvin, Hopa-Sarp Hudut Kapısından sınır ticareti kapsamında motorin ithalatı yapılmıştır. Artvin Valiliği sınır ticareti yapan Petrol Ofisi Bayilerine ayda 120 ton, şirketlere 80 ton ve şahıslara 40 ton olarak ithalat imkânı vermiştir. Ancak uygulamada bu kriterlere uyulmadığı bazı firma ve şahısların kayırıldığı ve ayrıcalık tanındığı yolunda iddialar ve şikâyetler yapılmıştır. Toplam motorin ithalatının 220 000 ton civarında olduğu belli firmaların haksız rantlar elde ettiği yolundaki iddialara açıklık kazandırmak için:

a)Eylül 1997-Ağustos 1998 arasında motorin ithal eden firma ve şahısların aylık ithalat dökümlerinin bildirilmesi.

b) Ağustos 1998 ayından bu yana motorin ithalatının yapılıp yapılmadığının bildirilmesi.

T.C. Başbakanlık 19.11.1998 Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.GÜM.0.06.00.19.566/251/035711

Konu : Soru önergesi hakkında

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.10.1998 tarihli A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6256-15423/35885 sayılı yazınız.

Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu tarafından Başkanlığınıza verilen soru önergesine ilişkin cevaplar aşağıdadır.

Soruya ilişkin açıklamalar :

a)Artvin, Sarp Sınır Kapısından sınır ticareti kapsamında Eylül 1997-Ağustos 1998 tarihleri arasında motorin ithal eden firma ve şahısların aylık ithalat miktarlarına ilişkin 14 sayfa liste ilişikte sunulmuştur.

b)Ağustos 1998 ayından bu yana sınır ticareti kapsamında motorin ithalatı yapılmaya devam edilmektedir.

Bilgilerine arz ederim.

Rifat Serdaroğlu Devlet Bakanı

 

 

Sayfa 244-256 arası aynen

filme alınacak

 

6. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, pancar taban fiyatlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/6284)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 12.10.1998

Tevhit Karakaya Erzincan

Bildiğiniz gibi 54 üncü Hükümet döneminde; daha önce 4 500 TL. olan pancar taban fiyatı 13 000 TL’ye çıkarılarak üreticilerimizin mağduriyeti önlenmişti. Hükümetiniz döneminde ise bu fiyat 16 500 TL.yeyükseltilmiştir. Ancak; şekereyapılan zamlar, enflasyonun yükselmesi, % 50’lik tolerans sınırının altında veya üstündeki üretimin %20 düşük fiyat ile alınması ve taban girdilerinin artması gözönüne alındığında taban fiyatının 16 500 TL. olarak belirlenmesinin üreticiyi mağdur ettiği görülecektir.

1. Yukarıda belirttiğimiz durumlar, gelir kaynağı pancar olan üreticiyi mağdur etmiyor mu?

2. Dönüm başına getirilen uygulama şimdiye kadar yoktu. Bu tavır pancar üreticisini mağdur etmeyecek mi?

3. Şekere yapılan zamlar taban fiyatına neden yansıtılmamıştır?

4. Avans politikası daha önceki yıllara göre aynı mı?

5. Tütün ve fındığa verilen zam oranı pancar üreticisine neden verilmemiştir?

6. Yaptığınız uygulamalar ülkemizin şeker politikasını etkilemeyecek mi?

7. Şeker ihraç edebilecek bir ülke iken, ülkemizin şeker ithal etme durumuna gelmesini önleyecek ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 17.11.1998 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ.01-484

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 26.10.1998 tarih A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6284-15496/36033 sayılı yazısı.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın “Pancar taban fiyatlarına” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/6284) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın yazılı sorularına ilişkin cevaplarımız

Cevap 1. Son üç yıllık pancar fiyatları, artış oranları ile TŞFAŞ ve bağlı ortaklıklarınca pancar ekilen alanlar aşağıda gösterilmiştir.

 

Taban Fiyat Ekim Alanı

Pancar Fiyatı TL/Kg. Artış Oranı Ekim Alanı Artış Oranı

Taban Ortalama % Bina ha. %

                                                             

1996 4 400 4 775 76 348 37.0

1997 11 000 12 127 150 388 11.5

1998 16 500 18 150(T) 50 411 5.9

(T) Tahmin

Son üç yılda pancarda uygulanan destekleme politikaları, üretici tarafından memnuniyetle karşılanarak ekime ilgiyi artırmış, 1998 yılı ekim alanları 1996’ya göre % 18 oranında artmıştır. Pancar bedel ödemeleri; 1996 yılında Mayıs ayı içinde tamamlanırken, 1997 yılında Nisan ayında tamamlanmıştır. Pancar fiyatlarında ve bedel ödemelerinde kaydedilen bu olumlu gelişmeler, çiftçinin pancar tarımına olan talep ve ilgisini artırmış, böylece pancarın verim ve kalitesinin yükselmesi ve bunun neticesinde çiftçi gelirinin dolayısıyla refah seviyesinin daha iyi bir duruma gelmesi sağlanmıştır.

Cevap 2. Çiftçi ile yapılan sözleşmede, 1998 yılına kadar taahhüt alımları dekar üzerinden yapılırken bu yıl ilk olarak başlatılan pancar üretiminde kontenjan uygulamasıyla taahhütler ton esasına dönüştürülmüştür. Sözkonusu uygulama, iç talebi karşılamaya yönelik politikaların bir gereği olup, üretimde istikrar, üreticiye düzenli ve güvenli gelir, istikrarlı ve planlı büyüme, ekonomiye olumlu etki sağlamayı amaçlamaktadır.

Üretici açısından uygulama;

– Fazla üretimin ihracatından kaynaklanan devlet desteğinin kendi üreticimize geri dönmesini,

– Pancar bedellerinin daha kısa zamanda üreticiye ödenmesini,

– Aynı zamanda şeker tüketicisi olan pancar üreticisinin ve vatandaşımızın, temel besin maddesi olan şekeri daha düşük fiyatla tüketebilmesini

sağlayacaktır. Uygulamanın, mağduriyet yerine daha geniş bir tabanın menfaatlerini kapsamakta olduğu görülmektedir.

Kota üzerinde üretilen pancarın düşük fiyatlandırılması, kota altındaki pancara penalite uygulanması iç talebe yeterli üretimi hedeflerken, kotası içinde kalan üreticinin güvenli ve haklı gelir elde etmesini öngörmektedir.

Cevap 3. 1997 yılında bir önceki yıla göre pancar fiyatları % 150 oranında artırılırken ortalama şeker fiyatlarındaki artış oranı % 66 düzeyinde kalmıştır. 1998 yılında ortalama şeker satış fiyatı yıllık artış oranının % 87 dolayında gerçekleşmesi beklenmektedir. Üç yıllık kümülatif artış, şeker fiyatlarında % 212 düzeyinde kalırken, pancar fiyatlarında %275 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Cevap 4. 1998 yılında üreticiye verilen avanslar dekar bazından ton bazına dönüştürülmüştür. Bu uygulamadan amaçlanan, avansların rasyonel olarak kullanımının sağlanması ile girdilerin, ürün verim ve kalitesinin yükseltilmesine yönlendirilmesidir.

Cevap 5.

Tütün fiyatları Fındık fiyatları Pancar fiyatları

TL/Kg. Artış % TL/Kg Artış % TL/Kg. Artış %

1996 250 000 166 000 4 400

1997 500 000 100 400 000 141 11 000 150

1998 900 000 80 675 000 16 500 50

                                                                        

Üç Yıllık 260 307 275

(*) Fiyatlar başlangıç alım fiyatlarıdır. Kaynak :DPT

Son üç yılda kümülatif olarak tütün fiyatlarında %260, fındık fiyatlarında % 307 artış sağlanmıştır. Aynı dönemde pancar fiyatlarında % 275 artış kaydedilmiştir. Türkiye genelinde pancara alternatif ürünler buğday, ayçiçeği ve mısırdır. Fındık hiçbir yörede pancara alternatif olamazken, tütün belirli bazı bölgelerde alternatif olabilmektedir. Bu nedenle kıyaslama açısından, pancara başlıca alternatif olan buğdayın dikkate alınması uygun mütalaa edilmektedir. Buğday fiyatlarında son üç yılda sağlanan kümülatif fiyat artışı %194 düzeyinde kalmıştır.

Cevap 6. Ülkemizde pancar üretimi, uzun yıllardan beri fiyat ve destek mekanizmaları ile dengelenmeye çalışılmış, ancak istenilen sonuca ulaşılamamıştır. Bunun neticesinde ülkemiz dönemsel olarak şeker ithalatçısı ya da ihracatçısı olma konumundan kurtulamamıştır.

Şeker üretiminde istikrarın sağlanması, pancar üretiminin kontrol altına alınmasıyla mümkündür. Pancarda uygulanan fiyat ve destek politikalarının üretimin istikrarı için yetersiz kalması, fiyat dışında bazı mekanizmaların da uygulamaya konulmasını gerekli kılmaktadır.

Bu nedenle, şeker üretiminde istikrarın ve kendi kendine yeterliğin sağlanmasına yönelik olarak pancar üretiminde kontenjan uygulamasına geçilmiştir.

Cevap 7. Türkiye Şeker Sanayi gerek kapasite durumu, gerekse pancar üretim potansiyeli itibariyle ülke talebinin üzerinde şeker üretebilecek ve ihraç edebilecek durumdadır. Nitekim 1991 yılından itibaren Türkiye yaklaşık 1 milyon 900 bin ton şeker ihraç etmiştir. 1999 yılında da önemli miktarda şeker ihracatı gerçekleştirileceği tahmin edilmektedir.

İhracat

Bin ton

1997 174

1998* 240

                 

(*) Tahmin.

Bunlara ilave olarak 300 bin ton şeker ihracı ile görevlendirilmek üzere Bakanlığımıza başvuru yapılmıştır.

Bununla birlikte düşük maliyetli kamış şekerine göre oluşan Dünya beyaz şeker borsa fiyatları ihracatta, diğer bütün pancar şekeri üreticisi ülkeler gibi Türkiye’nin de Dünya fiyatları ile rekabetini imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle Türkiye ve diğer pancar şekeri üreticisi ülkeler ihracatta destekleme yapmak durumunda kalmaktadırlar. Destekleme, Dünya fiyatlarının yüksek olduğu dönemlerde 300 US $/ton dolaylarında iken, Asya krizinin piyasalara olumsuz etkisi sonucu, Dünya beyaz şeker fiyatlarının önemli ölçüde gerilemesiyle 400-500 US $/ton’a ulaşabilmektedir. Bu nedenle pancar şekeri üreticisi ülkelerin birçoğu üretimde kendine yeter politika izlemektedirler. Ülkemiz de bu çerçevede, ekonomiye katkıları ve geniş üretici kesimini ilgilendirmesi nedeniyle şeker üretiminin, ithalata ve ihracata meydan vermeksizin, kendi kaynaklarımızı kullanarak gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır. Bu yönde alınan tedbirlerin en önemlisi, pancar üretiminde kontenjan uygulaması ve yeni fiyatlandırma mekanizmalarının birbirinin tamamlayıcısı olarak 1998 yılında işlerlik kazanmasıdır.

Çalışmaları tamamlanan ve Başbakanlığa iletilen yeni Şeker Kanunu Tasarısı kapsamında yer alan, kota düzenlemeleri, rekabete dayalı piyasa mekanizmaları ve dış ticaret hükümleri, ülkemiz şeker politikaları ile uyumlu bir sektör profili gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Tasarının yasalaşması ile üretim ve fiyat açısından istikrarlı bir sektörel bünye oluşturulması beklenmektedir.

 

7. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in Sıvas Şeker Fabrikası için ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in yazılı cevabı (7/6311)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

Doç. Dr. Abdüllatif Şener Fazilet Partisi Grup Başkanvekili

Sorular :

1. 1989 yılında etüt-proje işleri kapsamına, 1990 yılında ise yatırım programı kapsamına alınan ve 1991 yılında temeli atılan Sıvas Şeker Fabrikası için 1998 yılında kullanılan ödenek miktarı ne kadardır?

2. 1999 yılında ne kadar ödenek ayrılması düşünülmektedir?

3. Sıvas Şeker Fabrikası hangi yıl tamamlanıp işletmeye alınacaktır?

T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 17.11.1998 Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Sayı : B.14.0.BHİ.01-486

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 2.11.1998 tarih A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6311-15542/36099 sayılı yazısı.

Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in “Sıvas Şeker Fabrikası için ayrılan ödeneğe” ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/6311) esas nolu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı

Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in yazılı sorularına ilişkin cevaplarımız

Cevap 1. 1998 yılı yatırım programında Sıvas Şeker Fabrikasına verilen ödenek miktarı 1 milyar TL. dir.

Cevap 2. 1999 yılı yatırım programında Sıvas Şeker Fabrikasına ayrılan ödenek 10 milyar TL.’dir.

Cevap 3. Yüksek Planlama Kurulu tarafından kararlaştırılarak 22 Ocak 1998 tarih 23238 Mükerrer Sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 1998 yılı yatırım programında Sıvas Şeker Fabrikası projesinin bitiş tarihi 2001 yılı olarak belirtilmiştir.

8. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisine geçiş yaptıktan sonra emekli olan personele ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/6321)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Başkanlığınızca yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygıyla arz ederim.

Mehmet Elkatmış Fazilet Partisi Nevşehir

TBMM Genel Kurul Salonunun yenilenmesi ile ilgili yolsuzluk iddialarını araştırmak üzere kurulmuş bulunan 703 sıra sayılı Komisyonun Raporunda “Bir kısım personelin başka kurumlardan TBMM’ye yatay geçişinin yapılarak, çok kısa bir zaman sonra emekli oldukları” belirtilmektedir.

Bu durum karşısında;

Sorular :

1. Mezkûr raporda belirtildiği şekilde, muvazalı yatay geçişe meydan verenler hakkında, herhangi bir işlem yapıldı mı? Yapılmadı ise yapmayı düşünüyor musunuz?

2. Muvazalı şekilde yatay geçiş yapıp, çok kısa bir zaman içerisinde emekli olarak hazineyi zarara uğratan bu kişiler hakkında, herhangi bir işlem yapıldı mı? Yapılmadı ise yapmayı düşünüyor musunuz?

3. Yine, mezkûr raporda belirtildiği gibi usulsüz olarak ve özellikle kendi seçim çevresinden personel alanlar hakkında, bir işlem yapılacak mı?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 23.11.1998 Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kan.Kar.Md. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6321-15566/36139

Sayın Mehmet Elkatmış

Nevşehir Milletvekili

İlgi : 15.10.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

Başka kurumlardan TBMM’ye geçiş yaptıktan sonra emekli olan personele ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilatı kadroları, 657 sayılı Kanunun 59, 60 ve 61 inci maddeleri ile 2919 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde yazılı “İstisnai Memurluklar” kapsamındadır. Söz konusu personel, bu kadrolara yine aynı Kanun hükümlerine göre, TBMMBaşkanlık makamının onayı ile atanmış ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre de emekli edilmişlerdir. Atama ve emeklilik işlemleri anılan kanun hükümlerine göre yapılmıştır.

Cevap 2,3. Söz konusu personelin, Kanunlara uygun görülmekle birlikte, görev ve yetkinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun kullanılmadığı şeklinde yorumlanan bu yatay geçiş ve emeklilik işlemlerinin, Hazine zararı da düşünülerek iptalinin mümkün bulunup bulunmadığı, Maliye Bakanlığı tarafından araştırılmaktadır.

Maliye Bakanlığınca yürütülen çalışmaların sonucuna göre işlem yapılacaktır.

9. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Meksika’nın başkenti Meksiko City’de görevli olan Ateşe ve Sözleşmeli Sekreterin özel bir şirket kurdukları iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/6326)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Hüseyin Yıldız Mardin

Sorular :

1. Meksika’nın başkenti Meksiko City’de görevli olan ataşe ve sözleşmeli sekreterin, Büyükelçilik parasını kullanarak özel bir şirket kurdukları doğru mudur? Sözkonusu şirketin ve olaya adı karıştığı söylenen şahısların isimleri nelerdir? Elçiliğin ne kadar parası kullanıldı?

2. Büyükelçilik parasıyla kurulduğu iddia edilen sözkonusu şirketin kuruluş tarihi nedir? Bu olay ne zaman farkedildi?

3. Bu olayın, sözkonusu şirketin iflas etmesi sonucu ortaya çıktığı iddiası doğru mudur? Bu olayın bugüne kadar gizli tutulmasının nedeni neydi?

4. Olay ortaya çıktıktan sonra dönemin Büyükelçisi Metin Mekik’in emekliye ayrıldığı doğru mudur? Büyükelçiliği emekliliğe zorlayan güç veya neden neydi?

5. Olaya karışan diplomatın Peru’lu zengin bir ailenin kızıyla evlendikten sonra Peru Dışişleri Bakanı 1 inci yardımcılığı görevine getirildiği doğru mudur? Doğru değilse bu şahıs şu an ne ile iştigal etmektedir?

6. Yukarıdaki olayla ilgili olarak Bakanlığınızca herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Eğer açıldıysa bu soruşturmanın akibeti nedir? Elçiliğin sözkonusu şirkete aktarılan parasının akibeti ne oldu, ne kadarı geri alınabildi?Şirket ve elçiliğin parasını kullananlar hakkında ne gibi işlem yapıldı?

T.C. Dışişleri Bakanlığı 18.11.1998 Personel Dairesi Başkanlığı Sayı :100004/Sicil-8488-17436

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 2.11.1998 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6326-15590/36179 sayılı yazıları.

Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız tarafından tevcih edilen soru önergesinin yanıtı ilişikte sunulmuştur.

Gereğini müsaadelerine saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız tarafından Sayın Bakanımıza yöneltilen sorulara ilişkin cevaplar

Meksiko Büyükelçiliğimizde Ağustos 1996 ayında, Büyükelçilik idarî hesabı ile konsolosluk hasılatında açık bulunduğu tespit edilmiş, bunun üzerine Bakanlığımız Teftiş Kurulundan bir Büyükelçi, yerinde gerekli denetleme ve incelemeyi yapmak üzeregörevlendirilmiştir.

29 Eylül-6 Ekim 1996 tarihleri arasında yapılan teftiş sırasında, Büyükelçilik hesaplarında toplam yaklaşık 48 000 ABDDoları açık tespit edilmiştir.

Bakanlığımızın talebi üzerine görevlendirilen Maliye Bakanlığı Başmüfettişi tarafından yapılan inceleme neticesinde de sözkonusu tespitler teyid edilmiş ve Başmüfettişi tarafından hazırlanan rapor Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.

Teftiş sonrasında Büyükelçilikte görevli üç memur istifa etmişlerdir.

İdarî hesaplardaki açık, herhangi bir suiistimali bulunmamasına karşın, sayman mutemedi olarak sözkonusu hesabın sorumluluğunu taşıyan Büyükelçi tarafından kapatılmıştır.

Öte yandan, konsolosluk hasılatındaki açık konusu yargıya intikal ettirilmiş olup, dava halen devam etmektedir.

Sözkonusu olay ortaya çıktığı sırada Meksiko Büyükelçisi olarak görev yapan Metin Mekik, Meksiko’daki normal görev süresini tamamlayarak 2 Ocak 1997 tarihinde Türkiye’ye dönmüş ve Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesi uyarınca 1997 yılı içinde yaş haddinden emekli olmuştur.

Meksiko Büyükelçiliğimizde görevli olan ataşe ve sözleşmeli sekreterin özel bir şirket kurduklarına ilişkin Bakanlığımızda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Meksiko Büyükelçiliğinde meydana gelen olaya karışan ve bilahara istifa eden büyükelçilik görevlilerinden hiçbiri, Bakanlığımız bünyesinde görevliyken, bir Peru vatandaşıyla evlenmemiştir. Adıgeçenlerin, görevlerinden istifa etmelerini müteakip yaptıkları evlilikler hakkında ise bilgi sahibi bulunulmamaktadır. Ayrıca adıgeçenlerin iddia edildiği gibi Peru Dışişleri Bakanı 1 inci yardımcılığına getirilmesi de sözkonusu değildir. Halen, sözkonusu müstafi memurlardan birinin Meksika’da, diğerinin de Şili’de ikâmet ettiği bilinmektedir.

10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Sit alanı ilan edilerek boşaltılan Karaman-Merkez-Madenşehri Köyündeki vatandaşların konut sorununa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Yıldırım Aktuna’nın yazılı cevabı (7/6339)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 16.10.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Merkez-Madenşehir Köyü ile ilgili Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 19.7.1996 tarih ve 2643 sayılı Kararına göre 1 inci derece arkeolojik ve Sit alanı içerisinde yer alan köyün bir daha kullanılmamak üzere tamamen boşaltılması, yapılarda antik malzeme kullanılması nedeniyle taşıyıcı elemanlara dokunulmaması, bölgeden taş, toprak ve kum alınmaması kararı, köy sakinlerini kendi konutları ve yerleşim alanlarında mahkûm ve mağdur etmiştir.

Devlet bu mağduriyetlerini gidermek için yeni bir yerleşim alanı tahsis etmiştir. Ancak bu sefer de köylülerin ekonomik durumları zayıf olduğu için kendilerine tahsis edilen yerlerde konutlarını yapamamaktadırlar. Sorularım şunlardır :

1. Çeşitli yerlerde uygun şartlarda vatandaşları borçlandırarak konutlar inşa edip dağıttığınız gibi mahallî şartlar dikkate alınarak Madenşehir Köyünde de konut yaparak vatandaşlara dağıtmanız mümkün değil midir? Mümkünse ne zaman, mümkün değilse neden mümkün değildir?

2. Toplu konut yapmak imkânı yoksa Madenşehir Köy sakinlerine konut kredisi vermek mümkün müdür? Mümkünse şartları nedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 19.11.1998 (Sn. Dr. Yıldırım Aktuna) Sayı : B.02.0.015/5-1328

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15925 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın Sit alanı ilan edilerek boşaltılan Karaman-Merkez-Madenşehri Köyündeki, vatandaşların konut sorununa ilişkin 7/6339-15644 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yıldırım Aktuna Devlet Bakanı

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın 7/6339 sayılı yazılı soru önergesi cevabı

Soru 1. Çeşitli yerlerde, uygun şartlarda ve vatandaşları borçlandırarak konutlar inşaa edip dağıttığınız gibi, mahallî şartlar dikkate alınarak Madenşehir Köyünde konut yaparak vatandaşlara dağıtmanız mümkün değil midir? Mümkünse ne zaman, mümkün değilse neden mümkün değildir?

Cevap 1. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ve Kanuna ilişkin Uygulama Yönetmeliklerinde hükümlerle kendisine verilmiş görev ve yetkiler çerçevesinde, doğrudan konut üretmek veya toplu konut yapımcılarına Toplu Konut Fonundan kredi sağlayarak finans desteği vermek suretiyle konut üretimine katkıda bulunmaktadır.

Toplu Konut Uygulamasının yapılabileceği yerlerin nitelik ve nicelikleri ilgili mevzuatta tanımlanmış olup, bu alanlarının bir belediyenin sınırları içinde, en az 400 konutun yapılacağı büyüklükte ve imar planı kapsamında olması aranılan şartlar olarak gösterilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, toplu konut uygulamaları, müstakil yeni bir yerleşim oluşturmak şeklinde değil, mevcut kent dokusuna yeni yerleşmelerin katılması şeklinde gerçekleştirilmektedir.

Asgarî konut kapasitesini sağlamadığı ve müstakil bir yerleşim oluşturduğu nedenleriyle, Madenşehir Köyünde bir toplu konut uygulaması yapılması mümkün görünmemektedir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 7 nci Kalkınma Planı ve Hükümet Programları çerçevesinde, terörden etkilenerek göç eden ve topraksız kalan bölge halkı için, kırsal cazibe merkezlerinde planlanan yeni yerleşim alanlarında yaşanabilir küçük tarım işletmelerinin kurulması amacıyla bir Kırsal Yerleşimler Projesi programlanmış bulunmaktadır. Toplam 10 000 konutluk bu proje için arazi ve finansman teminine ilişkin çalışmalar Toplu Konut İdaresince yürütmektedir.

Soru 2. Toplu konut yapmak imkânı yoksa, Madenşehir Köyü sakinlerine konut kredisi vermek mümkün müdür? Mümkünse şartları nedir?

Cevap 2. Uygun görülmesi halinde, Bakanlar Kurulu Kararı ile Geliştirme ve Destekleme Fonundan kredi desteği alınması mümkündür.

11. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/6356)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Çevre Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

1. 55 inci Hükümet döneminde Bakanlığınız Merkez Teşkilatı ile Taşra Teşkilatlarında ve bağlı kurum ve kuruluşlarına;

a)Müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, müstakil başkan, müşavir, bölge müdürü ve işletme müdürü seviyesinde kaç personel görevden alınmış ve yerlerine kaç kişi atanmıştır?

b)Kaç daire Başkanı, uzman, şube müdürü, şef ve memur görevden alınmış, yerlerine kaç kişi atanmıştır?

c)Bakanlığınızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara kaç personel tayini gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Başbakanlıktan kaç personelin tayini Bakanlığınıza yapılmıştır?

d)Bu atamalarla birlikte kaç personel, müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmiştir?

2. Sorularıma, 54 üncü Hükümet döneminde, Bakanlığınıza yapılan atama, görevden alma ve tayinlerle kıyaslama yapılarak, sayısal doküman halinde tarafıma acilen bildirilmesini arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

T.C. Çevre Bakanlığı 20.11.1998 Sayı : B.19.0.PDB/4066-9879

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 5.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15918 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın Bakanlığım ile ilgili soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Soru 1. 55 inci Hükümet döneminde Bakanlığınız Merkez Teşkilatı ile taşra teşkilatında ve bağlı kurum ve kuruluşlarına;

a)Müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, müstakil başkan, müşavir, bölge müdürü ve işletme müdürü seviyesinde kaç personel görevden alınmış ve yerine kaç kişi atanmıştır?

b)Kaç daire Başkanı, uzman, şube müdürü, şef ve memur görevden alınmış, yerlerine kaç kişi atanmıştır?

c)Bakanlığınızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara kaç personel tayini gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Başbakanlıktan kaç personelin tayini yapılmıştır?

d)Bu atamalarla birlikte kaç personel, müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmiştir?

Cevap 1. a)Bakanlığımda 55 inci Hükümet döneminde müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, kurum başkanı, genel müdür yardımcısı ve müstakil daire başkanı olmak üzere 13 personel görevlerinden alınmıştır.

Bunlardan 2 müsteşar yardımcısı, 1 genel müdür, 2 genel müdür yardımcısı yargı kararı sonucu görevlerine iade edilmişlerdir.

b)2 daire başkanı görevden alınmış, bunlardan 1 adedi yargı kararıyla görevine iade edilmiştir.

c) Bakanlığımızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kuruma personel tayin edilmemiştir. Ayrıca Başbakanlıktan Bakanlığımıza uzman olarak 1 adet personel tayini yapılmıştır.

d) Bu atamalarla hiçbir personel müktesebinin altında bir kadroya atanmamıştır.

Soru 2. Sorularıma 54 üncü Hükümet döneminde, Bakanlığınıza yapılan atama, görevden alma ve tayinlerle kıyaslama yapılarak sayısal doküman halinde tarafıma acilen bildirilmesi.

Cevap 2. Bakanlığımda 54 üncü Hükümet Döneminde müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, müstakil daire başkanı ve il müdürü bazında 15 personel görevden alınıp, yerlerine müsteşar, müsteşar yardımcısı, basın ve halkla ilişkiler müşaviri, özel kalem müdürü, genel müdür, APKKurul Başkanı, 1 inci hukuk müşaviri, genel müdür yardımcısı, müstakil daire başkanı ve il müdürü bazında 33 personel atanmıştır. 55 inci Hükümet döneminde ise müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, kurum başkanı, genel müdür yardımcısı, APK Kurul Başkanı, teftiş kurulu başkanı, müstakil daire başkanı ve il müdürü bazında 22 personel görevden alınıp, yerlerine müsteşar, müsteşar yardımcısı, basın ve halkla ilişkiler müşaviri, özel kalem müdürü, genel müdür, APK Kurul Başkanı, 1 inci hukuk müşaviri, genel müdür yardımcısı, müstakil daire başkanı ve il müdürü bazında 25 personel atanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. İmren Aykut Çevre Bakanı

12. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın yazılı cevabı (7/6357)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

1. 55 inci Hükümet döneminde Bakanlığınız merkez teşkilatı ile taşra teşkilatlarında ve bağlı kurum ve kuruluşlarına;

a) Müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı, müstakil başkan, müşavir, bölge müdürü ve turizm il müdürü seviyesinde kaç personel görevden alınmış ve yerlerine kaç kişi atanmıştır?

b)Kaç daire başkanı, uzman, şube müdürü, şef ve memur görevden alınmış, yerlerine kaç kişi atanmıştır.

c)Bakanlığınızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara kaç personel tayini gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Başbakanlıktan kaç personelin tayini Bakanlığınıza yapılmıştır?

d)Bu atamalarla birlikte kaç personel, müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmiştir?

2. Sorularıma, 54 üncü Hükümet döneminde, Bakanlığımıza yapılan atama, görevden alma ve tayinlerle kıyaslama yapılarak, sayısal doküman halinde tarafıma acilen bildirilmesini arz ederim.

Lütfi Yalman Konya

T.C. Turizm Bakanlığı 20.11.1998 Personel Dairesi Başkanlığı Sayı :PERS.03-6583-38469

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 5.11.1998 tarih ve Kan. Kar. Md. : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6357-15679/36290 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ile istenilen Sayın Konya Milletvekili Lütfi Yalman tarafından Bakanlığımız personel atamalarına ilişkin soru önergesine ait cevap teşkil edecek bilgiler aşağıda belirtilmektedir.

1. 55 inci Hükümet döneminde;

a) 1 müsteşar, 2 müsteşar yardımcısı, 4 genel müdür, 4 genel müdür yardımcısı, 1 müstakil daire başkanı, 2 bakanlık müşaviri, 6 il turizm müdürü görevlerinden alınarak bu kadrolardan 1 genel müdürlük, 2 il turizm müdürlüğü boş bulunmakta olup diğer boşaltılan kadrolara idarî yargı ve hizmetin gereği olarak atamalar yapılmıştır.

b)Uzman, şube müdürü, şef ve memur görevinden alınmamış olup, 2 daire başkanı görevinden alınarak yerlerine atama yapılmıştır.

c)Bakanlığımız personelinden kendi istekleri dışında hiçbir personelin başka kurum ve kuruluşlara tayini gerçekleşmemiştir. Ayrıca Başbakanlıktan Bakanlığımıza bir personelin ataması yapılmıştır.

d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 76 ncı maddesi gereği hiçbir personelin müktesebinin altında bir kadroya ataması yapılmamıştır.

2. 54 üncü Hükümet döneminde;

a)2 genel müdür, 2 genel müdür yardımcısı, 1 bakanlık müşaviri, 1 daire başkanı, 4 il turizm müdürü görevden alınarak yerlerine atama yapılmıştır.

b)Hiçbir uzman, şube müdürü, şef ve memur görevlerinden alınmamıştır.

c)Bakanlığımız personelinden kendi istekleri dışında hiçbir personelin başka kurum ve kuruluşlara tayini gerçekleşmemiştir.

d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 76 ncı maddesi gereği hiçbir personelin müktesebinin altında bir kadroya atanması yapılmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

İbrahim Gürdal Turizm Bakanı

13. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın personel atamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/6368)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

1. 55 inci Hükümet döneminde Bakanlığınız Merkez Teşkilâtı ile Taşra Teşkilâtlarında ve bağlı kurum ve kuruluşlarına;

a) Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Müstakil Başkan, Müşavir ve Mal Müdürü seviyesinde kaç personel görevden alınmış ve yerlerine kaç kişi atanmıştır?

b) Kaç Daire Başkanı, Uzman, Şube Müdürü, Şef ve Memur görevden alınmış, yerlerine kaç kişi atanmıştır.

c) Bakanlığınızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara kaç personel tayini gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Başbakanlıktan kaç personelin tayini Bakanlığınıza yapılmıştır?

d) Bu atamalarla birlikte kaç personel, müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmiştir?

2. Sorularıma, 54 üncü Hükümet döneminde, Bakanlığınıza yapılan atama, görevden alma ve tayinlerle kıyaslama yapılarak, sayısal döküman halinde tarafıma acilen bildirilmesini arz ederim.

Lütfi Yalman

Konya

T.C.

Maliye Bakanlığı 20.11.1998

Personel Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.PER.0.16-KOOR/914000/059920

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı

İlgi : 5.11.1998 tarih ve 15920 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman’ın 7/6368 esas no’lu 54 ve 55 inci Hükümetler döneminde Bakanlığımızca yapılan Personel Atamalarına dair soru önergesine ilişkin cevabımız ilişikte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Zekeriya Temizel

Maliye Bakanı

54 ve 55 inci Hükümet Döneminde Bakanlığımızca Gerçekleştirilen Bazı Personel

Atamalarına ilişkin Bilgiler

1. Bakanlığımız Merkez Teşkilâtı ile Bağlı Kuruluşlarında Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Müşavir, Genel Müdür, Müstakil Başkan (Teftiş Kurulu Başkanı, Malî Suçları Araştırma Kurulu Başkanı, Müstakil Daire Başkanı), Daire Başkanı, Şube Müdürü ve Memur düzeyinde görevden alınanların sayısı 54 üncü Hükümetin görev yaptığı 12 aylık sürede 9, 55 inci Hükümetin görev yaptığı yaklaşık 17 aylık sürede ise 34’dür. Görevden alma veya değişik nedenlerle boş bulunan kadrolara yukarıda belirtilen unvanlara ilişkin yapılan atama sayısı ise 54 üncü Hükümet Döneminde 31, 55 inci Hükümet Döneminde de 57’dir.

2. Bakanlığımız personelinin atama ve görevde yükselmelerine ilişkin kurallar 12.11.1992 tarih ve 21403 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Maliye Bakanlığı Personeli Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliği ile belirlenmiştir.

Yine, Taşra Teşkilâtımız kadrolarında olup atamaları merkezden yapılan personelimizden Malmüdürü (eşit unvanlar dahil) unvanında bulunanların yer değiştirme suretiyle atama usulü 22.12.1994 tarih ve 22149 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Maliye Bakanlığı Personelinin Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelikte yer almaktadır.

Bakanlığımızca gerçekleştirilen atama ve yükselmeler ile yer değiştirmeler, hizmetin gerekleri ile liyakat ve kariyeri esas alarak yönetmelikler hükümlerine uygun olarak yapılmaktadır.

Bu itibarla, Yönetmelikler hükümlerine aykırı şekilde görevden alınan ve yerine yenileri atanan Malmüdürü seviyesinde personelimiz bulunmamaktadır.

3. Bakanlığımızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara tayin edilen personelimiz yoktur.

Başbakanlıktan Bakanlığımıza naklen atanan personel sayısı 54 üncü Hükümet Döneminde 2, 55 inci Hükümet Döneminde ise 1’dir.

4. Yapılan atamalarda, kazanılmış hak aylık derecesinin dışındaki bir kadroya atama yapılmamıştır.

14. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/6372) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Devlet Bakanı Sayın Rifat Serdaroğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.

1. 55 inci Hükümet döneminde Bakanlığınız Merkez Teşkilâtı ile Taşra Teşkilâtlarında ve bağlı kurum ve kuruluşlarına;

a) Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Müstakil Başkan ve Müşavir seviyesinde kaç personel görevden alınmış ve yerlerine kaç kişi atanmıştır?

b) Kaç Daire Başkanı, Uzman, Şube Müdürü, Şef ve Memur görevden alınmış, yerlerine kaç kişi atanmıştır.

c) Bakanlığınızda çalışmakta iken, kendi istekleri dışında başka kurum ve kuruluşlara kaç personel tayini gerçekleştirilmiştir Ayrıca Başbakanlıktan kaç personelin tayini Bakanlığınıza yapılmıştır?

d) Bu atamalarla birlikte kaç personel, müktesebinin altında bir kadroya atanarak mağdur edilmiştir?

2. Sorularıma, 54 üncü Hükümet döneminde, Bakanlığınıza yapılan atama, görevden alma ve tayinlerle kıyaslama yapılarak, sayısal döküman halinde tarafıma acilen bildirilmesini arz ederim.

Lütfi Yalman

Konya

 

T.C.

Başbakanlık 19.11.1998

Gümrük Müsteşarlığı

Personel Dairesi Başkanlığı

Sayı : B.02.1.GÜM.0.71.00.10/31061

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 5.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6372-15695/36306 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesine ilişkin cevaplarım aşağıda sunulmuştur.

1. a-b) Müsteşarlığımız üst yönetim kadrolarında görev yapan personelden bazılarının kendi isteği bazılarının ise yaş haddinden emekli olmaları, Gümrükler Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısının Moskova Büyükelçiliği Maliye Müşavirliğine, Personel Dairesi Başkanının Bürüksel Büyükelçiliği Maliye Müşavirliğine, 1 Hukuk Müşaviri ile 1 Genel Müdür Yardımcısının kendi isteği üzerine Müşavirliğe atanmaları nedeniyle bu kadrolardan boşalan yerlere Müsteşarlığımız teşkilâtında alt görevlerde çalışan personelin atamaları yapılmıştır. (Örneğin : Gümrükler Genel Müdürünün Müsteşar olması sebebiyle, Genel Müdür Yardımcısının Genel Müdür, Daire Başkanının Genel Müdür Yardımcısı yapılması gibi.)

Diğer taraftan, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Gümrük Birliğinin tesis edilmesinden sonra Gümrük Teşkilâtında mevzuat uyumunun sağlanması, otomasyona geçilmesi ve gümrüklerde yeniden yapılanma çalışmaları paralelinde kamu yararı ve hizmet gerekleri açısından Gümrük ve Gümrük Muhafaza Başmüdürlüklerinde de üst düzey yöneticileri arasında görev değişikliği yapılması kaçınılmaz olmuştur.

Bu nedenle, Müsteşarlığımızda 1.7.1997 - 13.11.1997 tarihleri arası görevden alınan ve atanan personel unvanlar itibariyle aşağıya çıkarılmıştır.

Görevden

Unvanı Atama alma Gerekçe

Müsteşar 1 – Eski Gümrük Müsteşarının emekli olması nede-

niyle, Gümrükler Genel Müdürü Müsteşar olarak

atanmıştır.

Müsteşar Yardımcısı 2 1 Bir Müsteşar Yardımcısının isteği üzerine emek-

li olması, diğer Müsteşar Yardımcısının Müşavir-

liğe atanması nedeniyle yerine 2 Müsteşar Yar-

dımcısı atanmıştır.

Teftiş Kurulu Başkanı 1 1 Teftiş Kurulu Başkanı Gümrük Başmüfettişliğine

atanmak üzere görevinden alınmış, yerine Güm-

rük Başmüfettişi Teftiş Kurulu Başkanı olarak

atanmıştır.

Genel Müdür 1 – Gümrükler Genel Müdürünün Müsteşar olması

nedeniyle yerine Gümrükler Genel Müdür Yar-

dımcısı Genel Müdür olarak atanmıştır.

Genel Müdür Yardımcısı 3 – Bir Genel Müdür Yardımcısının Moskova Büyü-

kelçiliği Maliye Müşavirliğine, Bir Genel Müdür

Yardımcısının isteği üzerine Müşavirliğe, Bir Ge-

nel Müdür Yardımcısının Genel Müdürlüğe atan-

maları nedeniyle boşalan kadrolara atama yapıl-

mıştır.

Müstakil Daire Başkanı 3 – Personel Dairesi Başkanının Brüksel Büyükel-

çiliği Maliye Müşavirliğine atanması nedeniyle

yerine Maliye Bakanlığı Başmüfettişi Personel

Dairesi Başkanı olarak atanmıştır. Daha sonra

Personel Dairesi Başkanının Maliye Bakanlığı

Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yar-

dımcılığına atanması sebebiyle yerine yeniden

Personel Dairesi Başkanı atanmıştır. İdarî ve Ma-

Görevden

Unvanı Atama alma Gerekçe

lî İşler Dairesi Başkanının isteği üzerine emekli

olması nedeniyle yerine aynı Personel Dairesi Baş-

kanlığı Şube Müdürü İdarî ve Malî İşler Dairesi

Başkanı olarak atanmıştır.

Müsteşarlık Müşaviri 11 – Boş kadrolara 11 atama yapılmıştır.

1. Hukuk Müşaviri 1 – 1. Hukuk Müşavirinin yaş haddinden emekli ol-

ması sebebiyle yerine yenisi atanmıştır.

Hukuk Müşaviri 2 – Bir Hukuk Müşavirinin kendi isteği üzerine Mü-

şavirliğe atanması, Bir Hukuk Müşavirinin de

emekli olması nedeniyle 2 adet boş kadrolara

atama yapılmıştır.

Başmüdür 29 14 Müsteşarlığımıza bağlı Başmüdürlüklerde 29 Baş-

müdürün görev yerleri değiştirilmiştir. Görevden

alınan 14 Başmüdürden 7 tanesi Müşavirliğe, 1 ta-

nesi Başkontrolörlüğe, 1 tanesi Uzmanlığa, 5 ta-

nesi merkeze alınmış bunlardan 4 tanesi emekli

olmuştur.

Daire Başkanı 9 1 Bir Daire Başkanı görevden alınarak Uzmanlığa

atanmıştır. Daha sonra kendi isteği üzerine Dış

Ticaret Müsteşarlığına Uzman olarak atanmıştır.

Müsteşarlığımızda görev yapan personelin daha

üst makamlara atanmaları nedeniyle boşalan kad-

rolara 8 adet atama yapılmıştır.

Müsteşarlığımızda uygulanmakta olan Atama ve

Görevde Yükselme Yönetmeliğine göre, Şube Mü-

dürü, Uzman ve şef kadrolarına atanmak sınavla

Şube Müdürü 2 – mümkün bulunmaktadır.

Uzman – – Bu nedenle, sözkonusu kadrolara atanan tüm per-

Şef 5 – sonel sınava girmiş ve sınavı kazandıktan sonra

atamaları yapılmıştır. Bu unvanlar da görev ya-

pan hiç bir personel görevinden alınmamış ve ye-

rine başka birisi atanmamıştır.

 

c) Müsteşarlığımızda çalışmakta iken kendi istekleri dışında başka kamu kurum ve kuruluşlara personel tayini gerçekleşmemiştir. Başbakanlıktan Müsteşarlığımıza 23 personelin tayini yapılmıştır.

d)Hiçbir personel müktesebinin altında bir kadroya atanmamıştır.

2. Yukarıda belirtilen gerekçelere istinaden hükümetimiz ve 54 üncü Hükümet döneminde yapılan atama, görevden almalara ilişkin sayısal doküman aşağıya çıkartılmıştır.

54 üncü Hükümet 55 inci Hükümet

Döneminde yapılan Döneminde yapılan

Görevden Görevden

Unvanı Atama alma Atama alma

Müsteşar – – 1 –

Müsteşar Yardımcısı – – 2 1

Teftiş Kurulu Başkanı – – 1 1

Genel Müdür – – 1 –

Genel Müdür Yardımcısı – – 3 –

Müstakil Daire Başkanı – – 3 –

Müsteşarlık Müşaviri 1 – 11 –

1. Hukuk Müşaviri – – 1 –

Hukuk Müşaviri – – 2 –

Başmüdür 9 2 29 14

Daire Başkanı 1 – 9 1

Görevden alınan Şube Müdürü, Uzman,

Şef ve Memur bulunmamaktadır – – – –

Bilgileri ile gereğini arz ederim.

Rifat Serdaroğlu

Devlet Bakanı

15. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, kredi kartlarında yaşanan elektronik hırsızlığa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/6391)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

Milyonlarca vatandaşımızın kullandığı kredi kartları hakkında şikâyetler hızla artmaya başlamıştır. Bankalar, olmayan alışverişler, müşteri izni olmayan talepler için ödemeler yapmakta, yapılmayan hayalî harcamaları müşterilere ödetmektedir. Ayrıca müşteri hesapları, elektronik hırsızlık ve yolsuzluk açısından, yeterli teknik kontrol altında bulunmamaktadır.

1. Hükümetimiz, bu yanlış uygulamaları gidermek ve vatandaşların mağduriyetini önlemek için ne gibi tedbirler alacaktır?

T.C.

Başbakanlık 18.11.1998

Hazine Müsteşarlığı

Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.1.HM.0.BAK.01.02.52135-1/148/78359

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1998 gün, A.01.0.GNS.0.10.00.02-15915 sayılı yazınız.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın Sayın Devlet Bakanımız Güneş Taner’e tevcih ettiği 7/6391-15717 sayılı soru önergesi, aşağıdaki şekilde cevaplandırılmıştır.

Son yıllarda gelişen teknolojiyle birlikte dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın bir kullanım alanı bulunan kredi kartları ile ilgili olarak, bankalarca hemen akabinde düzeltilmek üzere bir takım yanlışlıkların yapılması dışında, hayalî harcamaların müşterilerden tahsil edildiğine dair bugüne değin Bakanlığıma ve Bakanlığıma bağlı Hazine Müsteşarlığına ulaşmış herhangi bir şikâyet bulunmamaktadır.

Ayrıca Bakanlığım nezdinde yapılan yoğun çalışmalar sonucunda hazırlanan, kredi kartlarının yasal dayanağını oluşturacak kanun tasarısı taslağı son aşamasına gelmiş bulunmaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Güneş Taner

Devlet Bakanı

16. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın;

– Iğdır Havaalanı inşaatına,

– Kırıkkale’ye havaalanı yapılıp yapılmayacağına,

İlişkin soruları ve Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’un yazılı cevabı (7/6396, 6399)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Arif Ahmet Denizolgun tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Iğdır havaalanı inşaatı ne safhadadır?Ne zaman bitirilmesi planlanıyor?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Arif Ahmet Denizolgun tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Kemal Albayrak

Kırıkkale

1. Kırıkkale’ye havaalanı yapımına ne zaman başlanacaktır?Şu an hangi safhadadır?

2. Ankara Kırıkkale arasında düşünülen hızlı tranvay koyma düşüncesi ne safhadadır?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 20.11.1998

Araştırma Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.211/EA/1618-20789

Konu :Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın yazılı soru önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15916 sayılı yazınız.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın 7/6396-15722 ve 7/6399-15726 sayılı yazılı soru önergelerinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Arif Ahmet Denizolgun

Ulaştırma Bakanı

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın 7/6396-15722 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Soru : Iğdır Havaalanı inşaatı ne safhadadır?Ne zaman bitirilmesi planlanıyor?

Cevap : İl Özel İdare Müdürlüğünce 1996 yılında 220 Milyar keşif bedeli üzerinden ihale edilen Iğdır Havaalanı inşaatında fizikî gerçekleşme %5 mertebesindedir.

Sözkonusu havaalanı inşaatı için Bakanlığımız DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü bütçesinden 1998 Malî yılında 25 Milyar TL. olmak üzere bugüne kadar toplam 136 Milyor 80 Milyon TL. ödenek İl Özel İdare Müdürlüğü emrine gönderilmiştir.

Yeterli ödenek temini halinde Havaalanı inşaatının 2000 yılında bitirilmesi planlanmaktadır.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın 7/6399-15726 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

1. Kırıkkale’ye havaalanı yapımına ne zaman başlanacaktır?Şu an hangi safhadadır?

2. Ankara-Kırıkkale arasında düşünülen hızlı tranvay koyma düşüncesi ne safhadadır?

Cevaplar :

1. Kırıkkale ve yöresinin hava ulaşım ihtiyacının karşılanması amacıyla; Kırıkkale-Kılıçlar ile Kırıkkale Merkez havaalanı alternatiflerinin ön etüd çalışmaları Valiliğin talebi üzerine Bakanlığımız DLHGenel Müdürlüğünce tamamlanmıştır.

Her iki alternatifin değerlendirilmesi ve proje çalışmaları için mülkiyet durumunu gösterir kadastral planlar Valilikten talep edilmiş ancak bu alternatif alan yerine Kırıkkale-Keskin alternatifi ile ilgili 1/25 000 ölçekli harita ve 1/5 000 ölçekli mülkiyet haritaları gönderilmiştir.

Kırıkkale-Keskin Havaalanı alternatifi ile ilgili ön etüd çalışmaları halen sürdürülmektedir.

2. Ankara-Kırıkkale arasında hızlı tranvay çalıştırılması konusunda gerekli pazar araştırması ve planlaması çalışmaları tamamlanmış olup, sözkonusu ihtiyacın klimalı ray otobüsleri ile karşılanması kararlaştırılmıştır. Ancak son zamanlardaki hemzemin geçitlerde meydana gelen kazalar sonucu, mevcut ray otobüslerinin zarar görmesi nedeniyle aksaksız hizmet verebilecek sayıda ray otobüsü şu an için bulunmamaktadır. Gerekli tamir çalışmaları tamamlandığında Ankara-Kırıkkale arasında düzenli seferlere başlanılacaktır.

17. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Tuz Gölü’nün kirlenmesine karşı alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/6397)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle Çevre Bakanı Sayın İmren Aykut tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Hasan Hüseyin Öz

Konya

Sorular :

Dünyanın nadir tabiî kaynaklarından olan ve Türkiye tuz ihtiyacının yaklaşık yüzde 70’ini karşılayan Tuz Gölü’nün büyük bir kirlenme tehdidiyle karşı karşıya kaldığı ve gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, 2010 yılına kadar yok olacağı yönündeki bilgiler basında yer almıştır. Bu çerçevede;

1. Tuz Gölü’nün kirlenmesine sebebiyet veren faktörler nelerdir?

2. Tuz Gölü’ndeki kirliliğin boyutları ne kadardır?

3. Sözkonusu kirlenmeye yol açan etkenler, yetkili resmî organların ihmalkarlığından mı kaynaklanmaktadır? Yoksa kirlenmeye yol açan etkenleri önleyici kanunî bir müeyyide yokluğundan mı bir şey yapılamamaktadır?Bu kirlenmenin sorumlusu ya da sorumluları kimlerdir?

4. Sözkonusu kirlenme, göldeki tuz üretimine ne gibi menfi etkide bulunmaktadır?Kirlilik sebebiyle tuz kalitesinde ne gibi bozulmalar meydana gelmektedir?

5. Bu kirlilik, üretime, yani vatandaşın mutfağına kadar uzanmakta mıdır?Sofralara çıkarılan tuzun, kurşun, demir gibi ağır metaller yüzünden kararırken; kirlenmenin çocuk ölümlerine de yol açtığı şeklinde basında çıkan haberlerin doğruluk payı nedir?

6. Göldeki kirliliğin çevreye ve çevre halkına zararı var mıdır?Varsa bu menfi tesir, ne şekilde kendini göstermektedir?

7. Tuz Gölü’nün kirlenmesine yol açan faktörlerin ortadan kaldırılması için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır ya da yapılması düşünülmektedir? Tuz Gölü’nün kurtarılması için hazırlanmış bir proje var mıdır?Proje var ise, bunun maliyeti ne kadardır?

8. Tuz Gölü’ndeki tehlikenin önlenmesi için yapılacak yatırım ne şekilde olacaktır?Bu noktada uluslararası ihaleye çıkma ya da dış kredi sağlama gibi düşünceler de var mıdır?

9. Tuz Gölü’ndeki tuz üretimi son 5 yılda nasıl bir seyir izlemiştir?

T.C.

Çevre Bakanlığı 20.11.1998

Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.0.19.ÇKÖ.0.06.00.02/4427-9884

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanun ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 5 Kasım 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15918 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde yer alan Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’e ait yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler aşağıda verilmiştir.

Soru 1 : Tuz Gölü’nün kirlenmesine sebebiyet veren faktörler nelerdir?

Cevap 1 : Dünyanın nadir doğal kaynaklarından olan ve ülkemiz tuz ihtiyacının % 73’ünü karşılayan Tuz Gölü’nü kirleten, faktörleri üç ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar;

1. Evsel Atıksular : Başta Konya olmak üzere, Aksaray, Şereflikoçhisar, Cihanbeyli ve yöredeki belediyeler atıksularını arıtıma tabi tutmadan DSİ Tahliye Kanallarına deşarj etmekte olup, atıksular bu kanallar vasıtasıyla doğrudan Tuz Gölü’ne ulaşmaktadır.

2. Endüstriyel Atıksular : Tuz Gölü havzasında yer alan Organize Sanayi Bölgeleri, Küçük Sanayi Siteleri ve diğer sanayi tesislerinden kaynaklanan endüstriyel atıksular hiçbir arıtıma tabi tutulmadan, çeşitli kanallar vasıtası ile Tuz Gölü’ne ulaşmaktadır.

3. Tarımsal Kirlilik : Aşırı ve yanlış kullanılan ziraî ilaç ve kimyasal gübreler tarımsal sulamadan dönen sular ile birlikte yine kanallara karışmakta ve Tuz Gölü’ne ulaşmaktadır. Ayrıca havzadaki tarım arazileri evsel ve endüstriyel atıksular taşıyan kanallardan sulama yapmakta, bu ise tarım topraklarının verimsizleşmesine ve hastalıklı ürünlerin yetişmesine sebep olmaktadır.

Soru 2 : Tuz Gölü’ndeki kirliliğin boyutları ne kadardır?

Cevap 2 :Halen yılda yaklaşık 60 milyon m3 evsel atıksu göle gitmektedir. Arıtma tesisleri kurulmadığı taktirde 2010 yılında bu miktar 420 milyon m3 olacaktır.

Evsel ve endüstriyel atıksular ile gübre ve ziraî mücadele ilaçları kullanımı sonucu ortaya çıkan kirlenme devam eder ve tedbir alınmaz ise, aşağıdaki tabloda görüleceği şeklide kirleticiler Tuz Gölü’ne depo edilmiş olacaktır.

Kirletici Madde 1992 2010

Deterjan 1 944 ton 5 542 ton

Yağ ve Gres 90 000 ton 350 000 ton

Organik Madde 1 500 ton 5 000 ton

Nitrat 28 ton 92 ton

Sülfat 18 000 ton 60 000 ton

Civa 276 kg 1 000 kg

Konya İli kimyasal gübre ve ziraî ilaç kullanım miktarları (1997)

Toplam ekili alan : 1 657 082 Ha.

Kimyasal gübre kullanımı : 331 762 Ton

Ziraî ilaç kullanımı : 2 646 983 Kg

Gereğinden fazla suni gübre ve pestisit kullanımının yanısıra kirlenmiş sularla yapılan sulama sonucunda da Tuz Gölü ve havzası tarımsal kirlenmeye maruz kalmaktadır.

Soru 3 : Sözkonusu kirlenmeye yol açan etkenler, yetkili resmî organların ihmalkârlığından mı kaynaklanıyor? Yoksa kirlenmeye yol açan etkenleri önleyici kanunî bir müeyyide yokluğundan mı bir şey yapılamamaktadır?Bu kirlenmenin sorumlusu ya da sorumluları kimlerdir?

Cevap 3 : 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili Yönetmelikler ile kirliliğe sebep olan her türlü kurum kuruluş ve tesis sahibinin atıksu arıtma tesisi kurması zorunluluğu, belediyelere ise, yetki sınırları içerisindeki atıksuları toplama, arıtma ve bertaraf yükümlülüğü getirilmiştir. Bugüne kadar başta Konya Belediyesi olmak üzere belediyeler ve sanayi kuruluşları Bakanlığım ve Valilik tarafından defalarca uyarılmasına karşın atıksu arıtma tesisi kurulması hususunda bir gelişme kaydedilememiş, Tuz Gölü kirlenmeye maruz kalmıştır. Bu nedenle Bakanlık olarak duruma müdahale etme gereği ortaya çıkmış ve 9.3.1998 tarih ve 98/10869 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmıştır. Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde çalışmalar devam etmektedir.

Soru 4 : Sözkonusu kirlenme, göldeki tuz üretimine ne gibi menfi etkide bulunmaktadır? Kirlilik sebebiyle tuz kalitesinde ne gibi bozulmalar meydana gelmektedir?

Cevap 4 : DSİ Tahliye Kanalları boyunca Göle ulaşan kirli sular, göl su seviyesini yükseltmekte bu nedenle tuz üretimi düşmektedir. Tuz üretimini artırmak için de seddeleme çalışmaları yapılmakta bu da gölde sediment artmasına neden olmaktadır. Böylece tuz üretimi hem miktar hemde kalite bakımından olumsuz yönde etkilenmektedir.

Soru 5 :Bu kirlilik üretime, yani vatandaşın mutfağına kadar uzanmakta mıdır?Sofralara çıkarılan tuzun, kurşun, demir gibi ağır metaller yüzünden kararırken; kirlenmenin çocuk ölümlerine de yol açtığı şekilde basında çıkan haberlerin doğruluk payı nedir?

Cevap 5 :Bugüne kadar yapılan ölçümler, gölden üretilen tuzun insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecek boyutlarda kirlilik taşımadığını ortaya koymaktadır. Ancak gerekli tedbirler alınmaz ise artan kirlilik nedeniyle gelecekte insan sağlığı da tehlikeye düşebilecektir.

Soru 6 :Göldeki kirliliğin çevreye ve çevre halkına zararı var mıdır? Varsa bu menfi tesir, ne şekilde kendini göstermektedir?

Cevap 6 : Tahliye kanalları vasıtasıyla Tuz Gölü’ne kadar ulaşan ve gölü kirleten sular aynı zamanda havzadaki tarım arazilerinde kullanılmakta bu da tarım arazilerinin tuzlanmasına sebep olmaktadır. Meydana gelen tuzlanma tarım topraklarını verimsizleştirdiği gibi rüzgâr erozyonuna yol açmakta ve toprak kaybına neden olmaktadır.

Soru 7 :Tuz Gölü’nün kirlenmesine yol açan faktörlerin ortadan kaldırılması için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır ya da yapılması düşünülmektedir?Tuz Gölü’nün kurtarılması için hazırlanmış bir proje var mıdır? Proje var ise bunun maliyeti ne kadardır?

Cevap 7 : Tuz Gölü’ndeki mevcut kirliliğin giderilmesi ve geleceğe yönelik bölgedeki faaliyetler ile Gölün koruma-kullanma dengesi gözetilerek planlanabilmesi için, yürütülen çalışmaların ilgili kurumların katılımıyla Bakanlığım koordinatörlüğünde sürdürülmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Bakanlığım girişimiyle, 9.3.1998 tarih ve 98/10869 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmıştır. Sözkonusu Bakanlar Kurulu Kararında;

Tuz Gölü’nün doğal yapısının ve tuz rezervinin korunması ile kirlenmesinin önlenmesine ilişkin çalışmaların, Çevre Bakanlığının koordinatörlüğünde DSİ Genel Müdürlüğü, Tekel Genel Müdürlüğü, İller Bankası Genel Müdürlüğü ve Konya Büyükşehir Belediyesince, bu kuruluşların temsilcilerinden oluşan bir komisyon ve bu komisyon tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde yürütüleceği,

Bu kapsamda yapılacak, etüt, proje, hizmet, yapım ve ıslah çalışmalarında 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı ve bu işler için uluslararası ihaleye çıkılabileceği hükme bağlanmıştır.

Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde, Tuz Gölü’nün korunması ile ilgili çalışmalar 7 Mayıs 1998 tarihinde başlatılmış olup, “Tuz Gölü Çevre Durum Raporu” hazırlanması için bir alt komisyon kurulmuştur.

Tuz Gölü’nde kirlenmenin önlenmesine ilişkin alınması gerekli tedbirler, öneriler ve öncelikler ile yapılması gerekli işlemler belirlenerek, Bakanlığımız Çevre Kirliliğini Önleme ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından bir önfizibilite raporu hazırlanmıştır. Buna göre yapılacak yatırımlar şöyledir;

– Konya İli Atıksu Arıtma Tesisi ve Katı Atık Bertarafı Projesi

– Aksaray İli Atıksu Arıtma Tesisi ve Katı Atık Bertarafı Projesi

– Şereflikoçhisar İlçesi Atıksu Arıtma Tesisi ve Katı Atık Bertarafı Projesi

– Cihanbeyli İlçesi Atıksu Arıtma Tesisi ve Katı Atık Bertarafı Projesi

Bu projelerin toplam maliyeti 85.5 Milyon ABD $’dır.

Soru 8 :Tuz Gölü’ndeki tehlikenin önlenmesi için yapılacak yatırım ne şekilde olacaktır?Bu noktada uluslararası ihaleye çıkma ya da dış kredi sağlama gibi düşünceler de var mıdır?

Cevap 8 :Hazırlanan proje “Tuz Gölü Entegre Projesi” adı altında Yüksek Planlama Kuruluna teklif edilmiş ve YPK tarafından kabul edilerek 1998 yatırım programına alınmıştır. Şu anda dış finansman için temaslar devam etmektedir. Bu çerçevede en son İspanya Hükümeti ile yapılan görüşmelerde kredi sağlama imkânı ortaya çıkmış olup ikili temaslar devam etmektedir.

Soru 9 :Tuz Gölü’ndeki tuz üretimi son 5 yılda nasıl bir seyir izlemiştir?

Cevap 9 : Tuz Gölü Çevre Durum Raporu hazırlama çalışmaları sırasında Tekel Genel Müdürlüğünden alınan bilgilere göre son 3 yılda ülkemizdeki tuzlalarda yapılan üretim ve planlanan üretim miktarları aşağıdaki gibidir;

Son üç yılda üretim nev’ileri itibariyle ham tuz üretimi;

(Bin Ton)

Üretim miktarı

Üretim nev’i 1996 Yılı 1997 Yılı 1998 Yılı

Deniz tuzu 520 532 580

Göl tuzu 1 452 1 694 1 810

(Tuz Gölü)

Kaya tuzu 77 85 18

Kaynak tuzu 20 18 22

Toplam 2 069 2 329 2 503

 

Gelecek üç yılın üretim projeksiyonu;

(Bin Ton)

Üretim miktarı

Üretim nev’i 1999 Yılı 2000 Yılı 2001 Yılı

Deniz tuzu 670 670 670

Göl tuzu 1 950 2 100 2 300

(Tuz Gölü)

Kaya tuzu 100 100 100

Kaynak tuzu 25 25 25

Toplam 2 745 2 895 3 095

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. İmren Aykut

Çevre Bakanı

 

18. – Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, teknik elemanların özlük haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/6406)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Dr. M. Salih Katırcıoğlu

Niğde

Sorular :

Ülkemizin yatırım, üretim, sanayileşme ve kalkınmasının en temel unsuru olan teknik elemanların içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durum her geçen gün gerilemekte ve kötüye gitmektedir. Teknik elemanların durumlarını iyileştirmek için Hükümetiniz tarafından;

1. Teknik elemanların iş gücü, iş riski ve temininde güçlük zammı gibi ek ödemelerin gösterge puanlarında ve katsayılarında artış yapılacak mı?

2. Lojman tazminatları artırılacak mı?

3. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi teknik elemanlar ile sözleşmeli statüdeki teknik elemanlar arasındaki fark ortadan kaldırılacak mı?

4. Teknik elemanların ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi için Devlet kurumları arasındaki farklı uygulamalar ortadan kaldırılacak mı?

T.C.

Maliye Bakanlığı 23.11.1998

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı :B.07.0.BMK.0.11.600/21411

Konu :Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 5.11.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15934 sayılı yazınız.

Niğde Milletvekili Sayın Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun 7/6406 esas no’lu yazılı soru önergesine ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bilindiği üzere kamu kesiminde kadrolu ve sözleşmeli olmak üzere iki farklı statüde teknik personel çalıştırılmaktadır.

1998 yılı sonu için %50 olarak hedeflenen enflasyon oranı dikkate alınarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan kadrolu teknik personele iş gücü, iş riski temininde güçlük zammı gibi yan ödemeleriyle birlikte, 1998 yılının ilk altı ayı için % 30 oranında zam yapılmıştır.

Daha sonra Temmuz ayında teknik kadrodakiler de dahil çalışanlarımıza önce % 20 ve Ekim ayında da bütün bütçe olanakları zorlanarak ilave % 10 oranlarında zam verilmiştir.

Teknik hizmetler sınıfındaki personele gerek yan ödeme puanlarında gerekse tazminat uygulamalarında diğer hizmet sınıflarına nazaran ek imkânlar sağlanmaktadır. Örneğin, kalkınmada öncelikli yörelerde çalışan teknik personele % 3 ile % 35 oranında değişen ilave tazminat verilmektedir. Büyük proje uygulamalarında görevli olan teknik elemanlara ise ek özel hizmet tazminatı ödenmektedir. Ayrıca teknik elemanların ek göstergeleri de diğer hizmet sınıflarına göre daha yüksek olarak belirlenmektedir.

Sözleşmeli statüde çalışan teknik personelin büyük çoğunluğu kamu iktisadî teşebbüslerinde çalışmakta olup, bu personele de kadrolu memurlar oranında zam yapılmıştır. Ayrıca, KİT’lerdeki sözleşmelilerin unvan grupları 5’e düşürülmüş ve böylece personelin daha üst ücret gruplarında yer alması sağlanmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre sözleşmeli statüde çalışan personele de sırasıyla % 30, % 20 ve % 10 oranlarında zam yapılmıştır. Ayrıca, sözleşmeli mühendis ve mimarlardan, barajlarda ve arazide fiilen çalışanlar için % 50 oranında, fabrika ve atölyelerde fiilen çalışanlar için % 30 oranında fazla ödeme yapılabilmektedir.

Sonuç olarak, sözleşmeli teknik personel ile kadrolu emsalleri arasında maaş farkı olmamasına özen gösterilmektedir.

Diğer taraftan, lojman tazminatlarının yeniden düzenlenmesi kamu personelinin maaşlarında yapılacak düzenlemeler çerçevesinde değerlendirilecektir.

Bilgilerine arz ederim.

Zekeriya Temizel

Maliye Bakanı

19. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Geliştirme ve Destekleme Fonunda değişiklik yapılmasına dair karara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yıldırım Aktuna’nın yazılı cevabı (7/6408)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Başbakan Sayın Mesut Yılmaz’ın sözlü cevap vermesine delaletlerinizi arz ederim. 3.3.1998

Musa Uzunkaya

Samsun

Soru 1 :13.8.1997 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan bir kararname ile “Geliştirme ve Destekleme Fonu” Kurulması Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar”la ne gibi değişiklikler amaçlamış ve kimlere menfaat sağlanmıştır?

Soru 2 :Bu kararla “Başbakan Onayı ile S.S. Yapı Kooperatifleri Merkez Birliği olarak Teşkilâtlanmış ve aynı mahalde en az ikibin konut projelendiren ve üreten kuruluşlarca çevre düzenlemesi, altyapı ve sosyal altyapı tesislerinin desteklenmesi amacıyla Türkiye Halk Bankasınca Esnaf ve Sanatkârlara verilen işletme kredilerine uygulanan faiz oranı üzerinden en az beş yıl vadeli kredi verilmesi” şartınıza uygun kaç tane yapı kooperatifi bulunmaktadır?

Soru 3 :Türkiye Halk Bankasından yüzde kırk faiz ve beş yıl vade ile kolladığınız iddia edilen eski Enerji Bakanınız ve siyasî yakınınız Fahrettin Kurt’un altyapı müteahhitlik hizmetlerini gördüğü, Genel Başkanlığını da Yılmaz Odabaş’ın yaptığı Türk-Konut için bu kararnameyi çıkardığınız, dolayısıyla siyasî yandaşlarınıza Devleti zarara uğratarak trilyonluk destek sağladığınız iddiası doğru mudur?

T.C.

Devlet Bakanlığı 19.11.1998

Sayı :B.02.00.15/5-1140-7/6408

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 5.11.1998 gün ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-15934 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın 11.11.1998 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-725/6343 sayılı yazısı.

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın Geliştirme ve Destekleme Fonunda değişiklik yapılmasına dair 7/6408 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiş olup, cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yıldırım Aktuna

Devlet Bakanı

Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın Geliştirme ve Destekleme Fonunda Değişiklik

Yapılmasına Dair 7/6408 Sayılı Yazılı Soru Önergesi Cevabı

Soru 1. 13.8.1997 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan bir kararname ile “Geliştirme ve Destekleme Fonu Kurulması Hakkında Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar”la ne gibi değişiklikler amaçlanmış ve kimlere menfaat sağlanmıştır?

Cevap 1. Ülkemizdeki hızlı kentleşme sonucu ortaya çıkan kentsel altyapı ve konut ihtiyacı ile finansmanı, çözüm bulmamız gereken ana konulardır. 1984 yılında Toplu Konut Fonunun kurulması ile konut üretimi için kaynak sağlanmış ve bu kaynakla bugüne kadar 1 milyon 60 bin konut kredilendirilerek inşaatları tamamlanmıştır. Altyapının sağlıklı kentleşme için vazgeçilmez olduğu düşüncesi ile de yine 1984 yılında kurulan Geliştirme ve Destekleme Fonu ile Belediyelerce Toplu Konut Mahallerinin kamulaştırma ve diğer şekillerde temini ve altyapı hizmetlerinin desteklenmesi için kredi açılması imkânı getirilmiştir.

1984 yılından 1997 yılına kadar geçen sürede konut üretiminin özellikle büyük şehirlerimizde kent merkezlerinden uzakta büyük ölçekli uydukentler olarak ve genellikle kooperatifler aracılığı yürütülmeye başladığı görülmüştür. Bu tür projelerin en önemli özelliği konutu sadece barınılacak bir alan olarak görmeyip, temel kentsel altyapılar olan yol, su, elektrik, gaz, kanalizasyon, merkezi iletişim, merkezi ısıtma vb. tesisler ile sosyal altyapılar olan okul, sağlık ve spor tesisleri, kreş, kütüphane, karakol, postane, ibadethane, ticaret ve hizmet tesisleri, çocuk parkları, rekreasyon alanları ve benzeri çevre düzenlemeleri ile bir bütün olarak yaşanılacak yeni bir kent parçası olarak değerlendirmeleridir. Toplu Konut Fonundan bu tür projelere konut inşaatları için kredi açılabilmekte ancak yukarıda söz edilen altyapı ve sosyal altyapı tesislerinin yapımı için kredi açılması mümkün olamamakta sadece kredilendirilen konutların ada içi altyapıları için kredi açılmaktadır.

Bilindiği üzere ülkemizde kentsel altyapının sağlanmasında başta belediyeler olmak üzere bir çok kamu kuruluşu görevlendirilmektedir. Genellikle kaynak yetersizliği nedeniyle ile bu kuruluşların yeterli düzeyde altyapı hizmeti sağlaması mümkün olamamaktadır. Özellikle kent merkezlerinden uzaktaki bu tür uydukentlerde altyapı maliyeti de daha fazla olmaktadır. Altyapı hizmetlerinin geciktirilmesi ya da yapılamaması, konutları tamamlanmış ancak altyapısı olmayan sağlıksız kentleşmeye sebep olmaktadır.

Bu sorunun çözümü için Hükümetimizce 1998 Yılı Ocak ayında başlatılan İkinci Konut Hamlesi çerçevesinde, hızlı kentleşme ve nüfus artışına bağlı olarak artan konut ihtiyacının karşılanabilmesi için Toplu Konut İdaresi daha etkin hale getirilerek, dar ve orta gelirlilerin konut ihtiyacının giderilmesi için altyapılı arsa üretimi ve kredilendirme faaliyetlerine ağırlık verilmiştir. Bu çerçevede özellikle altyapı ve sosyal altyapıların finansmanı için yeni bir model geliştirilmiş ve Geliştirme ve Destekleme Fonunun kullanım alanlarına Bakanlar Kurulu Kararı ile bir madde daha ilave edilerek S.S. Yapı Kooperatifleri Merkez Birliği olarak teşkilâtlanmış ve aynı mahalde en az 3 000 konut projelendiren ve üreten kuruluşlara; çevre düzenlemesi, altyapı tesislerinin desteklenmesi amacı ile kredi açılması imkânı getirilmiştir.

Bu Karar ile Devlet tarafından yapılması gereken altyapı ve sosyal altyapıların vatandaş tarafından kredi alıp borçlanılarak yaptırılması suretiyle Devletin yükünün azaltılması sağlanmaktadır. Ayrıca, bu suretle, teknik altyapı ve sosyal altyapı inşaatlarının da konut inşaatları ile birlikte yürütülerek yaşanabilir, sağlıklı yeni kent parçaları üretilmesi mümkün olacaktır.

Görüldüğü gibi, bu kararla sadece kooperatifler aracılığı ile konut sahibi olmak isteyen dar ve orta gelirli vatandaşlarımıza menfaat sağlanmış olmaktadır.

Soru 2. Bu Kararla “Başbakan onayı ile S.S. Yapı Kooperatifleri Merkez Birliği olarak teşkilâtlanmış ve aynı mahalde en az ikibin konut projelendiren ve üreten kuruluşlarca çevre düzenlemesi, altyapı ve sosyal altyapı tesislerinin desteklenmesi amacı ile T. Halk Bankasınca esnaf ve sanatkârlara verilen işletme kredilerine uygulanan faiz oranı üzerinden en az 5 yıl vade ile kredi verilmesi” şartınıza uygun kaç tane yapı kooperatifi bulunmaktadır?

Cevap 2. Bu şartlara uygun 2 tane Kooperatif Birliği bulunmaktadır.

Bu birlikler Türkkonut ve Türkkent Merkez Birlikleridir.

Türkkonut Çayyolu Dodurga 2 Projesi için Geliştirme ve Destekleme Fonundan kredi talebinde bulunmuş ve kredilendirilmiştir.

Türkkent ise Batıkent Projesi kapsamında Geliştirme ve Destekleme Fonundan kredi talebinde bulunmuş, başvuru dosyasındaki eksikliklerin tamamlanmasını müteakip kredilendirilmesi mümkün olabilecektir.

Soru 3. Türkiye Halk Bankasından yüzde kırk faiz ve beş yıl vade ile kolladığınız iddia edilen eski Enerji Bakanınız ve siyasî yakınınız Fahrettin Kurt’un altyapı müteahhitlik hizmetlerini gördüğü, Genel Başkanlığını da Yılmaz Odabaş’ın yaptığı Türk-Konut için bu kararnameyi çıkardığınız dolayısıyla siyasî yandaşlarınıza Devleti zarara uğratarak trilyonluk destek sağladığınız iddiası doğru mudur?

Cevap 3. Yukarıda da belirtildiği üzere Türkkonut’a Bakanlar Kurulu Kararında istenilen şartları sağladığı için kredi açılmıştır. Bu kredi yol, istinad duvarı, içmesuyu, kanalizasyon, yağmur suyu, elektrik, telekomünikasyon, sosyal altyapı (okul, kreş, cami, ticaret tesisleri PTT vb.), ağaçlandırma, peyzaj, doğalgaz inşaatları için kullandırılmakta olup, herbir iş farklı müteahhitlere ihale edilerek yaptırılmaktadır. Bu proje kapsamında gerçekleştirilecek olan 3141 konut ve bunların teknik altyapı ve sosyal altyapılarının yapımında, iddia edildiği gibi Türkkonut’a muhatap sadece bir müteahhit değil 50’den fazla müteahhitin çalışmakta olduğu bilinmektedir.

Bakanlar Kurulu Kararında, Geliştirme ve Destekleme Fonundan açılan bu kredilere T. Halk Bankasınca Esnaf ve Sanatkârlara verilen işletme kredilerine uygulanan oranda faiz uygulanması hükme bağlanmıştır. Bu oran 16.10.1997 tarih ve 23142 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 97/10071 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile % 57 olarak belirlenmiş olup, Türkkonut’a açılan krediye de bu oran uygulanmaktadır.

20. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, Levent Kırca ve ekibine verilen destek vaadine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/6486)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, TBMMBaşkanı Sayın Hikmet Çetin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 5.11.1998

Feti Görür

Bolu

Kanal D Televizyonundaki Olacak O Kadar Programında Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın’ın kişilik haklarına saygısızlık gösterdiği gerekçesi ile adı geçen televizyonun bir gün kapatılma cezası almasına sebep olan Levent Kırca ve ekibini TBMMBaşkanı sıfatı ile makamınıza kabul ederek, kendilerine destek olduğunuzu söylediniz. Gerekli yasal değişikliklerin yapılması için gereken desteği de vereceğinizi vaad ettiniz.

Aşağıda sözkonusu programın deşifre metninden bazı pasajlar sunuyorum.

Kırca : Tabiî tabiî. Efendim diğer konuğumsa Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, Deliksiz Süzgeç, bekaret bekçisi, Sayın Işılay Saygın. Siz de hoşgeldiniz efendim.

........................

Genç : Bazen insan burnunun ucundaki kısmeti göremez Levent Bey. Bu kadın devlet gibi karı, hatta bizzat devlet.

Saygın :(Cilveli bir sesle) Ne diyorsun Kamer.

Genç :Yani diyorum ki, siz ölseniz, yerinize ben geçsem (Sol elini yumruk yapıp, sağ eliyle vurur şekilde) herkese verirdim. Bir iş yani böylece aile yapısı düzelirdi.

Gibi ve toplumun, genel ahlâk kurallarını aşan ağıza alınamayacak bir sürü ifade, programda pervasızca yayınlanmıştır.

Soru 1. TBMMBaşkanlığı Makamı, millî iradenin temsilcisi olan TBMM’nin temsil makamıdır. Bu makamda ağırladığınız ve programında, Türk toplumunun çok değer verdiği, namus, aile ve Devlet kavramlarının alaya alındığı, aşağılandığı, aile yapısı düzeninin namussuzlukla düzeleceği ifadeleri, dikkatinizden mi kaçtı, yoksa ifade edilenlere siz de destek olmak üzere bu kabulde bulundunuz ve kendilerine talepleri konusunda destek vaadi verdiniz mi?

Soru 2. Milletin makamında verdiğiniz bu destek ve vaad, millet adına mı yoksa şahsınız adına mıdır?

Soru 3. Bu heyete gösterdiğiniz hassasiyet, haklılıklarına inandığınızdan mıdır, toplum yararına bir gerekçe midir, yoksa dünya görüşlerinizdeki paralellikten midir?

Soru 4. Fikir ve ifade hürriyetine bu kadar önem veriyor iseniz, yazdığı yazıdan dolayı 17 sene hapis cezası alan, okuduğu şiirden dolayı ömür boyu siyaset yasağı getirilenler için TBMM Başkanı olarak ne gibi girişimler yaptınız, yapmamış iseniz, neler yapmayı planlıyorsunuz?

T.C.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23.11.1998

Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı

Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6486-15941/36723

Sayın Feti Görür

Bolu Milletvekili

İlgi : 5.11.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

Levent Kırca ve ekibine verilen destek vaadine ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Cevap 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak zaman ve olanak buldukça randevu isteminde bulunan herkesle görüşmeye çalışırım. Bu durum, görüştüklerimin hepsinin fikir ve düşüncelerine katıldığım anlamına gelmez. Demokrasinin özelliği de budur. Levent Kırca ve arkadaşları da randevu isteminde bulundukları için kendilerine randevu verilmiştir. Görüşmede sözü geçen programa ya da eylemlerine destek olduğum kesinlikle söylenmemiştir. Esasen programı izlemediğimi de belirttim. Destek konusunda söylediğim şudur; “RTÜK yasasının ilgili maddeleri konusunda Hükümetten bir tasarı ya da siyasî parti gruplarının uzlaşmasıyla bir öneri gelirse ben de İçtüzüğün bana verdiği yetkiyle yardımcı ve destek olabilirim” dedim. Söylediklerimin tümü dikkate alınmadan, nereden çıktığını bilmediğim bir cümle ile sorulan bu sorunun gerçekle bir ilgisi yoktur.

Cevap 2. Birinci yanıtta neye yardımcı olacağım belirtilmiştir.

Cevap 3. Dünya görüşü ne olursa olsun, fikri ne olursa olsun randevu isteyen kişi ya da kurumlara randevu vermem ve görüşme yapmam hiçbir zaman görüşlerini paylaştığım anlamına gelmez.

Cevap 4. Fikir, düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğünü demokrasinin temeli olarak görmekteyim. Tüm siyasî yaşamım boyunca demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla Türkiye’de yerleşmesi için çaba göstermekteyim. Belirttiğiniz konuda da hükümetlerden ya da siyasî parti gruplarından tasarı ya da öneri gelirse yardımcı olacağıma kuşkunuz olmamalıdır.

Ek-1

 

Türkiye Büyük MilletMeclisi

GÜNDEMİ

22 NCİ BİRLEŞİM

23 . 11 . 1998 PAZARTESİ

Saat : 15.00

1

BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

2

ÖZEL GÜNDEMDE YER ALACAK İŞLER

1. – Doğru Yol Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, Çete ve Mafya Liderleri ile Doğrudan İlişki İçinde Oldukları ve Özelleştirmelerde Özellikle TÜRKBANK’ın Satışı İhalesinde Devletin Menfaatini Gözetmeyerek Görevlerini Kötüye Kullandıkları İddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz Haklarında (11/19); Fazilet Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Çete ve Mafya Liderleri ile Doğrudan İlişki İçinde Oldukları ve Görevlerini Kötüye Kullandıkları, Kamu İhaleleri ve Özellikle TÜRKBANK’ın Satışı İhalesine Fesat Karıştırdıkları İddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz Haklarında (11/20); Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, Mafya ve Çete Liderleri ile Yakın İlişki İçinde Olduğu ve TÜRKBANK’ın Satışı İhalesinde Bir İşadamına Fiyat Teklifi ve Para ve Kredi Temini Konularında Yardımcı Olmak Suretiyle İhaleyi Yönlendirdiği İddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz Hakkında (11/21); Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı Maddeleri Uyarınca Verdikleri ve Genel Kurulun 19.11.1998 tarihli 21 inci Birleşiminde Gündeme Alınması Kabul Edilen Gensoruların görüşülmesi.

3

SEÇİM

4

OYLAMASI YAPILACAK İŞLER

5

MECLİS SORUŞTURMASI RAPORLARI

6

GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI

YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER

7

SÖZLÜ SORULAR

8

KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE

KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

 

SAYFA 168-180 ARASI FİLME ALINDI

 

 

 

 

 

BİRLEŞİM 22’NİN SONU

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.