Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 64 YASAMA YILI : 4

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

13 üncü Birleşim

3. 11. 1998 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. — Cumhuriyetimizin 75 inci yıldönümü kutlamaları nedeniyle konuşması

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Ankara Milletvekili Gökhan Çapoğlu’nun, RTÜK’e ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

2. — Batman Milletvekili Musa Okçu’nun, güneydoğuda bazı köylere rasgele top mermisi düşmesi ve tırmanmakta olduğu iddia edilen faili meçhul olaylara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın cevabı

3. — Ardahan Milletvekili İsmet Atalay’ın, çiftçilerinZiraat Bankası ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Rıfat Serdaroğlu’na, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1758)

2. — Fransa’ya gidecek olan Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’na, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1759)

3. — Brezilya, Şili ve Arjantin’e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1760)

4. — Bulgaristan’a gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1761)

5. — Irak’a gidecek olan Devlet Bakanı Mehmet Batallı’ya, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1762)

6. — Küba’ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’e, dönüşüne kadar, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1763)

7. — Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, (6/1166) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/388)

8. — Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/389)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Şırnak Milletvekili Bayar Ökten ve 57 arkadaşının, güvenlik güçlerince hakkında düzenlenen operasyonları Alaattin Çakıcı’ya haber vermek suretiyle kaçmasını sağladıkları ve Hükümetin çeteler ve mafya ile mücadelede izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 296 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/40)

2. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 27 arkadaşının, Gümrük Müsteşarlığında meydana gelen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)

IV. — ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. — (9/38) ve (9/39) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve Genel Kurulun çalışma süresine ilişkin Danışma Kurul önerisi

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

2. — Gümdemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin ANAP ve DSP Gruplarının müşterek önerisi

V. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. — İçel Milletvekili Oya Araslı ve İzmirMilletvekili Birgen Keleş ve 18 arkadaşının, Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219) üzerine kurulan Meclis araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 752)

VI. — SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Adana BüyükşehirBelediye Başkanının hafif raylı sistem ihalesinde belediyeyi zarara uğrattığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6028)

2. — Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6030)

3. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, konut edindirme fonunda biriken para miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yıldırım Aktuna’nın yazılı cevabı (7/6038)

4. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6040)

5. — Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, Ordu Valisi hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6063)

6. — İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Ordu Valisinin fındık toplamaya gelenlere koyduğu yasaklamaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6073)

7. —Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Adana raylı sistem projesiyle ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6077)

8. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Balışeyh Adliye Binası inşaatına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6081)

9. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman-Merkez Çukurbağ Köyünde orman arazisine yapıldığı iddia edilen evlerin yıkılıp yıkılmayacağına ve

– Karaman-Merkez-Dereköy’de orman çapası yapan işçilerin parasının ödenmediği iddiasına,

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın;

– Şirketlere tahsis edilen arazilere,

İlişkin soruları ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/6085, 6086, 6143)

10. — Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, Erbaa İlçesi Özel İdare Müdürlüğüne vekâleten yapılan atamaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6089)

11. — Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın’ın, bir işadamının Siirt Valisinin emriyle gözaltına alındığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6106)

12. — Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, Suriye’den pamuk alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/6111)

13. — Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, doğu ve güneydoğulu işçilerin Ordu İline sokulmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6114)

14. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Sarıyer’de Koç Üniversitesinin yapımı için tahsis edilen araziye ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/6118)

15. — Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Expa-98 fuarına katılanlara ve yapılan harcamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/6131)

16. — Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay’da Suriye ile sınır ticaretine izin verilmemesinin nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/6132)

17. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Çiller ailesi hakkında bir kitapta ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/6141)

18. — Diyarbakır Milletvekili Seyyit Haşim Haşimi’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu İllerinden Ordu İline çalışmaya gelen vatandaşlara izin verilmediği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6154)

19. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman Merkez ve Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin içmesuyu sorununa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6178)

20. — Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, buğday ithalatı ve ihracatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/6212)

21. — Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Muğla’ya yeni bir hava meydanı yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’un yazılı cevabı (7/6221)

22. — İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Marmara Ereğlisi Belediyesince sit alanı olan bazı parsellerin yapılaşmaya açıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/6227)

23. — Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Eskişehir İli İnönü İlçesi ile Kandilli Köyü arasındaki yolun ne zaman asfaltlanacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6229)

24. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, İstanbul Gümrük Başmüdürlüğüne atanan bir şahısla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rıfat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/6258)

25. — Afyon Milletvekili Osman Hazer’in, Dinar İlçesinde kamulaştırılan yerlerin bedellerinin ne zaman ödeneceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/6292)

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurul saat 15.00’te açıldı.

Balıkesir Milletvekili Ahmet Bilgiç, zeytin ve zeytinyağı üretecilerinin sorunlarına,

Manisa Milletvekili Bülent Arınç, bir kısım medya kuruluşlarında şahsıyla ilgili çıkan haberlere,

ilişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Cevher Cevheri’nin, Adana’da deprem sonrası yaşanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu cevap verdi.

Bulgaristan’a gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın,

İspanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Işılay Saygın’a, Devlet Bakanı A. Ahat Andican’ın,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri,

TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın başkanlığında Avrupa Parlamentosunun vaki davetine icabet edecek Parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi ve

Cumhurbaşkanlığı 1997 Malî Yılı Kesinhesabı (5/1614) (S. Sayısı : 753) ile

TBMM Başkanlığı ve Sayıştay Başkanlığının 1997 Malî Yılı Kesinhesabına (5/23) (S. Sayısı : 756),

İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu raporları,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Niğde Milletvekili Akın Gönen ve 38 arkadaşının, elma üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi (10/295),

Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve 28 arkadaşının, şekerpancarı üreticileri ile şeker sanayiinin sorunlarını araştırmak (10/296),

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri okundu; önergelerin gündemde yerlerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmelerinin,

Denizli Milletvekili Hilmi Develi ve 26 arkadaşının, tarımda uygulanan fiyat politikaları konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/28) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin,

Sırasında yapılacağı açıklandı.

Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Kamu İktisadî Teşebbüsleri,

Bingöl Milletvekili Mahmut Sönmez’in, İçişleri,

Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız ve 54 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde ihale usul ve esaslarını ihlal ederek rekabet ortamının oluşmasını önlediği, firma seçiminde yanlı davranarak devleti zarara uğratmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/39) okundu; Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içinde olmak üzere, görüşme gününün, Danışma Kurulunca tespit edilerek Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

(9/36) ve (9/37) esas numaralı Meclis soruşturması önergeleri, imza sahiplerinden bazılarının imzalarını geri almaları ve İçtüzüğün aradığı sayıda imza kalmaması nedeniyle gündemden çıkarıldığı bildirildi.

Çek Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Dr. Lubomir Zaoralek’in,

Macar Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Dr. Istvan Szent Ivanyi’nin,

Davetlerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden birer Parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri ile

27.10.1998 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve aynı tarihte dağıtılmış bulunan kadının statüsünün araştırılarak, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirler konusundaki (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 752 sıra sayılı raporunun, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasının ve görüşmelerinin 3.11.1998 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi;

Kabul edildi.

İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Anavatan Partisine düşen üyeliğe, Kayseri Milletvekili İbrahim Yılmaz,

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan iki üyelikten, Doğru Yol Partisi Grubuna düşen üyelik için İstanbul Milletvekili Metin Işık, bağımsız milletvekillerine düşen üyelik içinde Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız milletvekillerine düşen üyeliğe de Elazığ Milletvekili Hasan Belhan,

Seçildiler.

Başkanlıkça, değişen oranlar nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonunda bağımsız üyelere düşen üyelik için aday olmak isteyen bağımsız milletvekillerinin, 3 Kasım 1998 Salı günü saat 18.00’e kadar Başkanlığa müracaat etmelerine ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;

1 inci sırasında bulunan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın (6/897),

2 nci sırasında bulunan, Niğde Milletvekili MehmetSalih Katırcıoğlu’nun (6/898),

3 üncü sırasında bulunan, Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın (6/899),

4 üncü sırasında bulunan, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın (6/900),

5 inci sırasında bulunan, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın (6/902),

Esas numaralı sözlü sorularının, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından, yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları bildirildi;

Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın;

7 nci sırasında bulunan (6/905),

8 inci sırasında bulunan (6/906),

9 uncu sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili İlhan Sungur’un (6/907),

11 inci sırasında bulunan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün (6/909),

13 üncü sırasında bulunan, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün (6/911),

14 üncü sırasında bulunan, Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak’ın (6/912),

Esas numaralı sözlü soruları, ilgili bakanlar, Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

6 ncı sırasında bulunan, Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek’in (6/904) esas numaralı sözlü sorusuna, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay,

10 uncu sırasında bulunan, Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün (6/908),

12 nci sırasında bulunan, Hatay Milletvekili Abdulkadir Akgöl’ün (6/910),

16 ncı sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ömer Faruk Ekinci’nin (6/915),

Esas numaralı sözlü sorularına Devlet Bakanı Metin Gürdere,

15 inci sırasında bulunan, MardinMilletvekili Hüseyin Yıldız’ın (6/913) esas numaralı sözlü sorusuna da Devlet Bakanı Mehmet Salih Yıldırım,

Cevap verdiler.

Trabzon Milletvekili Eyüp Aşık’ın, milletvekilliğinden istifa önergesi okundu; elektronik cihazla yapılan yoklama sonucunda, Anayasanın 84 üncü maddesi gereğince, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin düştüğü açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili HalitDumankaya ve 12 arkadaşının, TRT ile ilgili usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarını araştırmak amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/26) görüşmeleri, Hükümet, Genel Kurulda hazır bulunmadığından, bir defaya mahsus olmak üzere ertelendi.

Grupların da mutabakatıyla, alınan karar gereğince, kadının statüsünü araştırarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirler konusundaki Meclis Araştırması Komisyonu Raporunu ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 3 Kasım 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, 17.33’te birleşime son verildi.

Kamer Genç Başkanvekili

Levent Mıstıkoğlu Abdulhaluk Mutlu Hatay Bitlis Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

No. : 15

II. — GELEN KÂĞITLAR

2 .11 .1998 PAZARTESİ

Tasarı

1. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/837) (Millî Savunma ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.1998)

No. : 16

3 .11 .1998 SALI

Raporlar

1. — Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/827) (S. Sayısı : 759) (Dağıtma tarihi : 3.11.1998) (GÜNDEME)

2. — Cezaların İnfazı Hakkında Kanunda ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/826) (S. Sayısı : 760) (Dağıtma tarihi : 3.11.1998) (GÜNDEME)

3. — Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve AdaletKomisyonu Raporu (1/818) (S. Sayısı : 761) (Dağıtma tarihi : 3.11.1998) (GÜNDEME)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. — Şırnak Milletvekili Bayar Ökten ve 57 arkadaşının, güvenlik güçlerince hakkında düzenlenen operasyonları Alaattin Çakıcı’ya haber vermek suretiyle kaçmasını sağladıkları ve Hükümetin çeteler ve mafya ile mücadelede izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevlerini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 296 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet Eski Bakanı Eyüp Aşık haklarında Anayasının 100 üncü ve İçtüzüğün 107 inci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/40) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.10.1998) (Dağıtma tarihi : 3.11.1998)

Meclis Araştırması Önergesi

1. — Mardin MilletvekilHüseyin Yıldız ve 27 arkadaşının, Gümrük Müsteşarlığında meydana gelen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla Anayasının 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.10.1998)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

03 Kasım 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13 üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayımız vardır, çalışmalarımıza başlıyoruz.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. — Cumhuriyetimizin 75 inci yıldönümü kutlamaları nedeniyle konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, geçen hafta, çok büyük coşkuyla cumhuriyetimizin 75 inci yıldönümünü kutladık. Cumhuriyetimizin 75 inci yılının tüm ulusumuza, halkımıza kutlu olmasını diliyorum. Nice nice 75'li yıllar diliyorum. Laik Türkiye Cumhuriyetinin yönetim biçimi, halkımızın ve ülkemizin en çağdaş yönetim biçimidir. Bu kutlamalar sırasında, gerçekten coşkulu ve büyük katılımlara rağmen, hiçbir olayın olmaması dolayısıyla, bu konuda ciddî tedbirler alan güvenlik kuvvetlerimizi de tebrik ediyorum.

Ayrıca, bu Cumhuriyet Bayramımızı kana bulamak isteyen birtakım bedbahtların isteklerinin akim kalması da bizi sevindirmiştir.

Çağımızda, artık, insanların barış içinde yaşaması gerekir. Silahla, adam öldürmekle bir yere varılmaz; adam öldürmenin zamanı geçmiştir; dünyanın hiçbir yerinde, silahlı eylemlerle hiçbir olay gerçekleştirilemez; bir rejim devrilemez, değiştirilemez. Artık, herkesin, bundan ders alması gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Ankara Milletvekili Gökhan Çapaoğlu’nun, RTÜK’e ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, RTÜK'le ilgili olarak gündemdışı söz isteyen Ankara Milletvekili DEPAR Genel Başkanı Gökhan Çapoğlu'na verilmiştir.

Buyurun Sayın Çapoğlu.

Süreniz 5 dakika efendim.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sizin temennilerinize katılmamak mümkün değil. Hep beraber, cumhuriyetimizi, laik ve demokratik cumhuriyetimizi, Atatürk'ün öngördüğü gibi, 21 inci Yüzyıla, çağdaş bir toplum, ülke ve cumhuriyet olarak taşıyacağız.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; iletişim araçlarının gelişmesi, basın ve medyayı, toplumu bilgilendirme konusunda çok etkili bir araç haline getirmiştir. Ancak, bu etkili araç, para kazanmak, reyting sağlamak amacıyla kötüye kullanılabilmekte, ülkenin bütünlüğünü, cumhuriyetin temel niteliklerini, toplumsal değer ve ahlak anlayışını zedeleyen, kişilik haysiyet ve onuruyla oynayan yıkıcı bir silah haline dönüşebilmektedir. Tüm ülkelerde, medyanın yıkıcı silaha dönüşmesini önleyebilmek için düzenleyici kurullar kurulmuş, kurallar konulmuştur. Ülkemizde de düzenleme 1994 tarihinde çıkarılan 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasayla yapılmıştır.

Bu yasanın birçok eksiği olduğunu ve RTÜK'ün görevini daha etkili yapması konusunu birçok kez dile getirdik. Örneğin, RTÜK'ün siyasî nitelik taşıyan yapısının değişmesini önerdik; medyada tekelleşmenin önlenmesi, medyanın finans kaynaklarının belirlenmesi konusunda RTÜK'ün görevini yapması gerektiğini vurguladık. Ayrıca, medya çalışanlarının haklarının korunması, özellikle yerel medyayı zor durumda bırakan yüzde 5'lik reklam geliri kesintilerinin kaldırılması konusunu sürekli savunduk, savunmaya devam edeceğiz; ama, bunun yanında çok önemli bir konu, kamusal alan olan frekansların bugüne kadar parasız kullanılmasıdır, özel kişi ve kuruluşlar tarafından parasız olarak kullanılmasıdır.

Biz, frekans tahsisinin bir an önce yapılmasını ve frekansların hem düzenli, hem de kamuya gelir sağlayacak şekilde kullanılmasını çok önemli sayıyoruz. Ayrıca, medyanın yıkıcı silah haline dönüşmesini engellemek için, ekran karartma gibi yaptırımın kendisinin antidemokratik bir silah olduğunu ve o silaha dönüştüğünü, en son olarak da 21 Ekimde bu kürsüden belirttik.

Hatırlayacağınız gibi, Sayın Başbakan Yılmaz'ın, Başbakan Yardımcısı Sayın Ecevit'in ve bakanlarının imzaladığı yasa tasarısında, 33 üncü maddeyle yapılmak istenen değişiklikle, Radyo Televizyon Üst Kuruluna, ekranları süresiz kapatma yetkisi veriliyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin büyük bir sağduyu ve onurla reddettiği bu yasa tasarısında şu görüşleri açık bir şekilde belirttik...

Bu yasa tasarısının getirdiği üçüncü bir değişiklik ise, hükümetin kontrol ettiği ve tamamen siyasal bir organ olan Radyo Televizyon Üst Kuruluna, televizyon yayınlarını süresiz durdurma yetkisi vermekti. Hiçbir yargı kararı olmadan, siyasî bir organa, televizyonları süresiz kapatma yetkisi vermek, ne demokrasi ne hukuk ne de medya özgürlüğüyle bağdaşır. Bu, hukuka değil, hukuksuzluğa bağlılıktır.

Şunu açık olarak belirtmek istiyorum; ülkemizin bütünlüğünü, cumhuriyetin temel niteliklerini, toplumumuzun hoşgörü sınırlarını ve manevî değerlerini ihlal edecek nitelikteki yayınlar, mutlaka, sıkı bir yargı denetimine tabi olmalıdır. Biz, bunları 21 Ekimde belirtmiştik ve bu yasa tasarısı -biraz önce belirttiğim gibi- Meclisin sağduyulu ve onurlu davranışıyla reddedildi; fakat, o gün, toplumun hiçbir kesiminden, sanatçıların hiçbir kesiminden bizlere destek gelmedi bu mücadeleyi verirken.

Bugün ortaya çıkan sanatçılarımız taleplerinde haklılardır; ama, Türk toplumuna şunu da hatırlatmaktadırlar; bize dokunmayan yılan bin yaşasın! Biz, bu anlayışı değiştirmek durumundayız. Toplumsal özgürlüklerin ve hakların herkes için geçerli olduğunu düşünüp, bunu herkes için savunmak durumunda olmalıyız ve özellikle, toplumu yönlendirme konumunda olan bütün etkili kişi ve kuruluşların -başta siyasetçiler, sanatçılar ve basın ve medya kurumları olmak üzere- düzeyli davranmak, ülke bütünlüğüne, cumhuriyetin temel niteliklerine saygılı olmak, toplumun değer ve ahlak anlayışını yükseltici...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çapoğlu, süreniz bitti efendim.

Size 1 dakika eksüre veriyorum.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...kişi hak ve haysiyetlerini koruyucu ve örnek olacak şekilde görevlerini yerine getirmesinin önemini bir kez daha burada vurgulamak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çapoğlu.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar'a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Taşar.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Gökhan Çapoğlu'nun gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Meclise bir iki hafta önce bir yasa tasarısı geldi. Bu tasarıyla ekran kapatmaya son veriliyor, RTÜK'e, sadece ekran karartma değil, suçun neviine, eyleminin ağırlığına göre ceza verme yetkisi getiriliyordu. Ne yazık ki, bu tasarı muhalefetin oybirliğiyle reddedildi...

NACİ TERZİ (Erzincan) – Hayır, hayır...

RIZA ULUCAK (Ankara) – Yanlış, yanlış...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Maalesef, o tasarıya, şimdi burada konuşan milletvekili arkadaşımız Sayın Gökhan Çapoğlu da şiddetle karşı çıkmıştı.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Bilmeden konuşuyorsun...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – O gün bu yasa tasarısının reddedilmesini alkışlayanlar, bugün ağıt yakıyorlar. Temennimiz, bir daha, böylesine önemli yasa tasarısı veya tekliflerini reddederken, çok düşünerek ve gelecekte neler olabileceğini de hesap ederek oy vermeleridir. Onun için, bu konuda Meclise gelmiş olan RTÜK yasa tasarısını reddedenlerin, bugün, burada konuşmaya hakları olmadığını düşünüyorum ve herşeyden önce, bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: RTÜK kararlarına karşı itiraz yolu, yargı yolu açıktır. Öyle, ölüm orucu falan yaparak bu meseleleri gündeme taşımak yerine, bu kişiler, haklı iseler, yargıya gitme yolunu seçebilirler.

Saygılarımla arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, bir bakanın bir kanun tasarısını bilmemesi kadar yanlış bir şey olamaz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Böyle bir şey olamaz.

BAŞKAN – Sayın Çapoğlu, aslında, geçen gün burada reddedilen RTÜK'le ilgili tasarıda, ekran karartmayı kaldırma diye bir mesele yoktu. Orada, bazı medya gruplarına bazı imkânlar getiriliyordu, Yüce Meclis bunu reddetti. (FP ve DYP sıralarından "Bravo Sayın Başkan" sesleri, alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sen orada yorum yapma!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Rica ediyorum...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, sen orada yorum yapamazsın.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, sözümü bitireyim. Sayın Güney, bir dakika... Rica ediyorum... Yani, biz de biliyoruz bazı şeyleri burada!..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yorum yapma! Yanlış konuşuyor, onu cevapladı; o kadar.

BAŞKAN – Bakın, burada doğruyu konuşmak Hükümete düşüyor. Geçen gün, burada reddedilen tasarıda böyle bir şey yoktu.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Vardı efendim.

BAŞKAN – Tamam... Getirip, burada ...

Ayrıca, ben, bir şeyi de hatırlatmak istiyorum: Sayın Levent Kırca, boşuna kendisini telef etmesin; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi şantajlara gelmez. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi, eğer, ihtiyaç duyuyorsa, bir yasayı değiştirir; yani, birisi çıkıp da açlık grevi yaptı diye birisi çıkıp ta bilmem şey etti diye Türkiye Büyük Millet Meclisi yasayı değiştirmez. Boşu boşuna kendisine eziyet etmesin. Gerçekten, kendisi, ülkemizin saygıdeğer bir sanatçısıdır; ama, böyle açlık greviyle kendi enerjisini kaybetmesin; kendisine tavsiye ediyorum.

GÖKHAN ÇAPOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, yasa tasarısındaki değişikle ilgili olarak, 29 uncu madde vardı, 33 üncü maddeyle de RTÜK'e televizyonları süresiz kapatma yetkisi veriliyordu.

BAŞKAN – Neyse efendim... Anlattık... Sayın Çapoğlu, tamam... Mesele bitmiştir.

2. — Batman Milletvekili Musa Okçu’nun, güneydoğuda bazı köylere rastgele top mermisi düşmesi ve tırmanmakta olduğu iddia edilen faili meçhul olaylara ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın cevabı

BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz, güneydoğuda bazı köylere rasgele top mermisi düşmesi ve tırmanmakta olan faili meçhul olaylarla ilgili gündemdışı söz isteyen Batman Milletvekili Sayın Musa Okçu'ya verilmiştir.

Buyurun Sayın Okçu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika; 5 dakikanın bitiminden sonra, otomatikman cihaz kapanıyor.

MUSA OKÇU (Batman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, cumhuriyetimizin 75 inci kuruluşunu coşkuyla idrak ediyoruz. Ulusumuz ve halkımız için hayırlı olsun.

Türkiye'nin çağdaş bir devlet seviyesine ulaşması için, başarması gerekli büyük ölçekli hedefleri yakalaması lazım. Bu hedefler de, toplumsal olarak birlik ve beraberlikten geçer.

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun 75 inci yılını kutladığımız şu sıralarda, tarihinin en kritik döneminden geçmektedir. Demokratik yönetim ve yaklaşımları egemen kılmak, ülkenin uygar ve çağdaş bir toplum haline gelmesini sağlamak, ancak Türkiye'nin sorunlarına doğru teşhis koymakla mümkündür.

İşte bu çerçevede, bölgemde cereyan eden bazı olayları dile getirmek ve özellikle, Millî Savunma Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının bu olaylara dikkatini çekmek istedim.

Sayın milletvekilleri, geçen yıl ve takriben iki ay önce, Batman İlimizin bazı köylerine, gece saat 20.00 ilâ 21.00 sularında top mermisi ve havan mermisinin düştüğüne halkımız tanık oldu. Bu patlamalar 10 insanımızın ölümüne, 30 dan fazla insanımızın da ağır yaralanmasına sebep oldu.

Geçen yıl Sason Yücebağ'dan atıldığı tahmin edilen bir top mermisi, Sason'un Heybeli Köyünde 9 vatandaşımızın ölümüne ve 22 kişinin yaralanmasına neden oldu. Nereden atıldığı belli olmayan bir mermi, Kozluk'un Taşlıdere Köyüne düştü; büyük bir şans eseri olarak zayiat olmadı.

Yine, Acar'dan atıldığı tahmin edilen 2 top mermisi, Kozluk Kaletepe Köyüne düşmüştür. Bu mermilerden birisi, üzerinde 100 den fazla hindi tünemiş olan bir ağaca isabet etmiş, can kaybı olmamış; ancak, hindi parçaları ve tüyleri yağmur gibi köyün üzerine yağmıştır.

Son olarak, 29.8.1998 günü saat 21.00'de Kozluk - Çevrecik Köyüne Acar'dan geldiği tahmin edilen bir mermi düşmüş, 2 - 3 yaşlarında bir çocuk ölmüş, 6 vatandaşımız da ağır yaralanmıştır. Bu köyde inceleme yapmaya gittim ve şu anda elimde gördüğünüz parçalar, o merminin parçalarıdır; bizzat kendim tanık oldum.

Ayrıca, bu son olaydan takriben on gün sonra, Şırnak İli İdil İlçesine bağlı -korucu olan- Aksoy Köyünün 100 metre yakınına, Haberli Karakolundan geldiği söylenen bir top mermisi isabet etmiştir; şans eseri, orada da can kaybı olmamıştır.

Sayın milletvekilleri, temenni ediyoruz ki, bu olaylarda kasıt olmasın; ancak, ihmal de, bu ayıbı örtmeye yetmez ve Millî Savunma Bakanlığı, bu mağdur halkın güvenini kazanmak için hadisenin üzerine gitmeli ve gereğini yapmalıdır.

Sayın milletvekilleri, doğu ve düneydoğu bölgelerimizde faili meçhul cinayetlerin bir müddet durulduğunu biliyoruz. Halkımız, uzun bir zaman rahat bir nefes aldı; ancak, son zamanlarda, faili meçhul cinayetlerin ve kaçırmaların gündemin ortasına yerleştiğini görüyoruz. Bu cinayetlerin, son dönemde sayılarının çoğaldığı ve bunun da, bölgede yaşayan insanımız üzerinde dayanılmaz korku ve endişelere neden olduğu herhalde yadırganamaz. Olayların faillerinin tespitindeki gecikmelerden dolayı, yöre halkının bazı endişelere kapıldığı görülmektedir; bu yüzden de, faillerin bulunması ve takibine ilişkin çalışmalara hız ve önem verilmesi, bu bölge insanımız için bir beklenti haline gelmiştir.

Sadece Batman'da, son altı ayda, 30 civarında faili meçhul cinayet ve kaçırma olmuştur. Bir işadamımız, 13 - 14 yaşlarındaki oğlu ve bir arkadaşıyla birlikte götürülmüş ve halen akıbetleriyle ilgili en ufak bir bilgi mevcut değildir. Yine, dün, saat 11.30 sıralarında, güpegündüz, 24 yaşlarında Keramet Bingöl isimli genç bir vatandaşımız katledilmiş; katilleri kaybolmuştur.

Geçen hafta, Van Milletvekili Sayın Fethullah Erbaş, Van İli ve çevresindeki faili meçhul cinayet ve kaçırmaları, tek tek ve isimleriyle grup toplantımızda anlattı ve gidişattan duyduğu endişeleri dile getirdi.

Hadisenin enteresan yanı şudur ki, daha önceki dönemlerde faili meçhul cinayetlerin hedefi PKK eğilimlilere karşıyken, bu dönemde Hizbullah eğilimlilere karşı diye söyleniyor.

Sayın milletvekilleri, insanın sahip olduğu en temel hak, yaşama hakkıdır. Bu hak, Anayasamızın 17 nci ve 125 inci maddesinde teminat altına alınmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Okçu, süreniz bitti; size 1 dakika eksüre veriyorum efendim.

MUSA OKÇU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sanki, memleketimizde meçhul kumanda merkezleri vardır; bu kumanda merkezleri istediği zaman olaylar tırmanıyor, istemediği zaman da dondurulabiliyor; geçmişte birbirleriyle kan davalı olan kutupları, âdeta, devlete karşı birleşmeye yönlendiriyor.

Devlet, artık, bu kötü gidişe dur demek için kesin tavrını ortaya koymalıdır. Millet olarak, cumhuriyetin 75 inci kuruluş yıldönümünde bu iradeyi bekliyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Hükümetten, İçişleri Bakanlığından ve Millî Savunma Bakanlığından bu konulara duyarlı olmalarını istiyor, bu vesileyle, Yüce Meclisi, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okçu.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, İçişleri Bakanı Sayın Kutlu Aktaş; buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI KUTLU AKTAŞ – Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı, değerli milletvekilleri; Batman Milletvekili Sayın Musa Okçu'nun gündemdışı yaptığı konuşmaya cevap vermek için huzurlarınızdayım.

Sayın Okçu, iki olay üzerinde görüşlerini ifade ettiler; müsaade ederseniz, bu olayların nasıl cereyan ettiğini ve sonuçlarını arz edeyim.

Birinci olay, Batman-Sason-Heybeli Köyünde 26 Şubat 1994 tarihinde icra edilen operasyonda teröristlerle temas sağlanması sırasında olmuştur. Bu olay, cami yakınına düşen bir havan mermisinin patlaması sonucu 8 vatandaşın öldüğü ve 7 vatandaşın da yaralandığı olaydır. Havan mermisinin, yapılan araştırmalarda ve incelemelerde, teröristlerce Yücebağ Jandarma Karakoluna atıldığı, ancak, örgüte yabancı bir silah olması nedeniyle yanlışlıkla köye düşmüş olabileceği veya dinî vecibelerini yerine getirmekte olan vatandaşlar hedef alınarak doğrudan camiye atılmış olabileceği değerlendirilmiştir. Eylemin, terörist gruplarca, güçlü olduklarını kanıtlamak ve sansasyon yaratmak amacıyla gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.

İkinci olay, 28 Ağustos 1998 tarihinde Batman-Kozluk-Çevrecik Mahallesinde vuku bulmuştur. Yapılan yol aramasında, bir minibüsle hastaneye götürülen yaralı 8 vatandaş tespit edilmiş, yaralıların yakınlarınca, bir patlama ve etrafa saçılan parçalardan dolayı yaralanmaların meydana geldiği anlaşılmıştır. Konu hakkında yapılan incelemede, aynı gün saat 23.00 sıralarında, olay esnasında köye 2 kilometre kadar mesafede pusu görevi icra eden güvenlik güçleri ile teröristler arasında temas sağlandığı, çatışmada, teröristlerce atılan bir roketin vatandaşların yatmakta olduğu damın yakınındaki bir ağaca çarparak infilak etmesi sonucu yaralanmaların meydana geldiği tespit edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı ve güvenlik güçlerince, hukuk çerçevesi içerisinde, vatandaşlarımızın güvenliklerinin sağlanması için her türlü tedbir alınmakta ve asla, vatandaşlarımıza, yasadışı, hukukdışı herhangi bir faaliyette bulunulmamaktadır.

Yine, PKK terör örgütünü tesirsiz hale getirmek için icra edilmekte olan terörle mücadele harekâtında vatandaşların zarar görmemesi için azamî dikkat ve hassiyet gösterilmekte, buna rağmen olabilecek kazalara karşı da personel ayrıca uyarılmaktadır.

Sayın Başkan, faili meçhul olaylarla ilgili kısaca bilgi arz etmek istiyorum: Ülke genelinde, 1998 Haziran ayına kadar toplam 115 faili meçhul cinayet iddiasında bulunulmuştur. Söz konusu iddialarla ilgili olarak yapılan araştırmalarda, yapılan tahkikatların tarihleri itibariyle, 64 faili meçhul cinayet iddiasının failleri yakalanarak cezaevine konulmuştur; 3 şahsın eceliyle öldüğü tespit edilmiştir; 6 şahsın intihar ettiği, 37 şahsın halen hayatta olduğu, 5 şahsın terör örgütleri tarafından iç hesaplaşma nedeniyle öldürüldüğü, 32 faili meçhul cinayet iddiasının da faillerinin yakalanması için çalışmaların sürdürüldüğü tespit edilmiştir.

Sayın Başkan, İçişleri Bakanlığımızca faili meçhul olayların aydınlatılması için elden gelen bütün gayret gösterilmektedir. Son aylarda meydana gelen olayların faillerinin yakalanması ve adalete tevdi edilmeleri de bunu açıkça göstermektedir.

Arz ediyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

3. — Ardahan Milletvekili İsmet Atalay’ın, çitfçilerin Ziraat Bankası ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN – Üçüncü gündemdışı söz, çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenmesiyle ilgili olarak Ardahan Millletvekili Sayın İsmet Atalay'a verilmiştir.

Konuşma süreniz 5 dakikadır; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle, Sayın Başkana söz verdiği için teşekkür ediyorum; konuşmaya başlamadan önce hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, 1998 yılı Mayıs ve Haziran aylarında ülkede sel felaketi olmuş, yağmur, dolu nedeniyle özellikle ülkenin büyük bir kısmında hasar meydana gelmiştir; bu arada Ardahan ve Kars İllerinde de büyük zararlar meydana gelmiştir. Bu hasar nedeniyle Bakanlar Kurulumuzun almış olduğu bir dizi karar vardır. Bunlardan birisi 5 Nisan 1998 tarihini ihtiva etmektedir. Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun bu kararında, üretici çiftçilerin 1998 ve 1999 yıllarına ait Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan boları, bir yıl süreyle, faizsiz olarak ertelendiği açıkça belirtilmiştir. Yine, 31 Mayıs 1998 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun bir kararıyla da, özellikle, Zonguldak, Bartın, Kastamonu, Sakarya, Bolu, Hatay, Karabük, Edirne, Sinop, Aydın, Balıkesir ve Ardahan, afet bölgesi ilan edilmiş ve bu nedenle, yurttaşların Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları ertelenmiştir.

Bu konuda, Bakanlar Kurulu kararından sonra, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı ve Hükümet sözcüleri, televizyonlarda ve basın aracılığıyla, tarımla uğraşan tüm yurttaşların Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelendiğini müteaddit defalar demeç olarak bildirmişlerdir. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Taşar, bununla da yetinmemiş, yine köy muhtarlıklarına hitaben yazmış olduğu bir yazıda, Bakanlar Kurulunun kararlarından bahisle, çiftçilerin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelendiğini açıkça belirtmiştir. Buna dayalı olarak, yöre milletvekillerinden bir arkadaşımız tarafından da, Tarım ve Köyişleri Bakanının Bakanlar Kurulunda aldırmış olduğu bu kararla ilgili olarak, tarımda çalışan çiftçilerimizin borçlarının ertelendiği yönünde, köy halkı açıkça bilgilendirilmiştir.

Vatandaş, devletine, vatanına, Hükümetine ve Tarım ve Köyişleri Bakanına güvendiği için, vadesi gelen borçlarını vadesinde yatırmamıştır; çünkü, alınan kararlarda ve Ziraat Bankasında yayımlanan tebliğlerde, 2090 sayılı Yasaya ve 5254 sayılı Yasaya göre yapılan hasar tespiti nedeniyle, yüzde 40'ın üzerinde hasar tespiti yapılan çiftçilerin borçlarının erteleneceği belirtilmiştir. Ancak, 5254 sayılı Yasaya göre, tohumluk kullanan çiftçilerin tohumluk borçlarının ertelendiği ve tohum ihtiyaçlarının karşılandığı belirtilmektedir.

Bizim yöremizde, özellikle Ardahan'da ve Kars'ta, çiftçilerimizin, Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine tohumluk borcu yoktur. Orada, yöre halkının ekonomisinin temeli, özellikle hayvancılığa dayanmaktadır. Orada yapılan tarım çalışması, bitkisel üretim ve hayvan besiciliğine dayalı olarak yapılmaktadır. İlimizde, tarlalarda yetiştirilen baklagil, yem bitkileri, arpa ve buğday tamamen hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. O yörede çiftçilik yapan vatandaşların banka ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçaları da hayvancılığa dayalı ziraî kredilerdir.

Bakanlar Kurulunun almış olduğu karara ve Tarım ve Köyişleri Bakanının köy muhtarlarına yazmış olduğu yazılara, verdiği demeçlere inanan köylülerimiz, bankaya olan vadesi gelmiş borçlarını özellikle ödememişlerdir, ödemede gecikmişlerdir; ancak, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün yayımlamış olduğu bir genelgeye dayalı olarak, Zirat Bankası müdürlerinin, üretici köylüye, köy muhtarlarına yazmış olduğu yazıda, özellikle, 2090 sayılı Kanun kapsamına giren, yani, hayvancılığa dayalı ziraî kredilerin ertelenmediği kendilerine bildirilmiştir. Bundan da, vadesinde ödenmemiş kredi borçlarının takibe alındığı, yani icraya verildiği ve buna göre de, yüzde 100'e varan faiz uygulandığı açıkça anlaşılmaktadır. Burada, Ardahan köylüsü gerçekten mağdur edilmiştir; çünkü, Tarım ve Köyişleri Bakanına güvenip vadesinde borcunu ödemediği için, vadesi geçen borcundan ötürü takibe uğramış; bir taraftan borcunun faizsiz ertelenmesini beklerken, öte taraftan takibe maruz kalarak daha çok mağdur edilmiştir. Ardahan Valiliğinin 16.10.1998 gün ve 34481 sayılı yazısıyla Bakanlığa müracaat edilmiş, Bakanlıktan henüz bir yanıt alınamamıştır.

Ardahan'da çiftçilik yapan köylünün, özellikle tarladaki bitkisi hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Hayvan yemi olan çayır ve meralarda yüzde 80'e varan hasar tespitleri yapılmış olmasına rağmen, bu borçların ertelenmesi mümkün olmamıştır, takibe uğramışlardır. Bizim, Tarım ve Köyişleri Bakanından, özellikle, hayvancılık yapan ve yüzde 80'e varan hasar tespitlerinde mağdur olan hayvan yemi üreticilerinin bu zararının giderilebilmesi için, bunların da bu kapsamda düşünülerek, Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan ziraî borçlarının ertelenmesini talep ediyoruz. Bu yapılmadığı takdirde, vatandaşın, Tarım ve Köyişleri Bakanı ile Hükümete güveni kalmayacaktır. Vatandaş, Tarım ve Köyişleri Bakanının açıklamalarına...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan, kaç dakika oldu!

BAŞKAN – Sayın Atalay, size 2 dakika eksüre verdim; süreniz bitti efendim; lütfen, son cümlenizi söyleyin.

İSMET ATALAY (Devamla) – Söylüyorum efendim.

Tarım ve Köyişleri Bakanından ricamız, özellikle, Ardahan ve Kars yöresinde çiftçilik yapan, hayvancılıkla uğraşan ve yem bitkisi ekilen tarla ve çayırlarından dolayı yüzde 40'ın üzerinde hasar gören köylülerin borçlarının ertelenmesi; bu olmadığı takdirde, kendi kusurları olmadan, yüzde 100 faizle takibe konu olan borçlarının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim... Rica ediyorum...

İSMET ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tarım ve Köyişleri Bakanı, gündemdışı konuşmaya cevap vereceklerdir.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; CHP Ardahan Milletvekili Sayın İsmet Atalay'ın, çiftçilerin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının ertelenmesi hakkındaki gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızda bulunuyorum; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Üreticilerimizin yanında olmayı prensip edinen 55 inci Hükümet, 1997 yılında olduğu gibi, 1998 yılında da, tabiî afetlerden zarar gören çiftçilerin mağduriyetini gidermek için çalışmalarını yoğun olarak sürdürmüştür.

Nitekim, 1998 yılı kasım ayına kadar, 31 Mart 1998 tarih ve 98/10833 sayılı, 27 Mayıs 1998 tarih ve 98/11130 sayılı, 27 Mayıs 1998 tarih ve 98/11128 sayılı ve 18 Ağustos 1998 tarih ve 98/11563 sayılı Bakanlar Kurulu kararlarını yürürlüğe koymak suretiyle, ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, tarımsal işletmeleri, menkul ve gayrimenkul malları ve işyerleri, kuraklık, don, dolu, sel, taşkın, hastalık, zararlı ve herhangi bir tabiî afet nedeniyle yüzde 40 ve daha fazla zarar gördüğü il hasar tespit komisyonlarınca tespit edilen gerçek ve tüzelkişilerin, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ve tarım kredik kooperatiflerine olan kredi borçlarının, belli bir süre için, anapara ve faiz ödemesiz olmak üzere ertelenmesi, taksitle ödenmesi ve bu kişilere yeni krediler açılmasını sağlamak suretiyle üreticilerimizin tarımsal faaliyetlerini sürdürebilmeleri imkânı getirilmiştir.

1998 yılında meydana gelen muhtelif afetlerden dolayı çayırları ve yem bitkileri ekilişleri zarar gören çiftçilerin hayvan varlıkları da önemli ölçüde zarar görmüş olup, bu konuda Bakanlığımıza yoğun dilekçe ve talep ulaşmıştır. 1997 yılında, yine, Kars ve Ardahan yöresinde vuku bulan afetlerden dolayı yem bitkileri zarara uğrayan ve il hasar tespit komisyonlarınca yüzde 40'tan fazla zarara uğradığı tespit edilen çiftçilerimizin, zararlarını gidermek amacıyla, bir yıl süreyle, faizsiz olarak borçlarının ertelenmesi yapılmış idi.

Anlaşılıyor ki, Sayın Atalay, konuşmalarımı yakinen takip etmişler. Yüzde 40 ve daha fazla zarar görme ilkesini ve özellikle il hasar tespit komisyonunun tespiti hadisesini gözden kaçırmamış olmaları gerekir. Bu konuda, benim, Tarım Bakanı olarak, hasar olan, yerlerde, afet olan yerlerdeki çiftçilerimize gönderdiğim mektuplar, sadece, onların uğramış oldukları afetten dolayı geçmiş olsun mektuplarıdır. Geçmiş olsun mektupları, o meseleyi çözmeye kâfi gelecek bir hadise değildir; bu, sadece bir nezakettir.

Asıl önemli olan hadise benim mektubum değil, il hasar tespit komisyonunun hazırlayıp, yüzde 40 ve daha fazla zarar görmüş olan çiftçilerin zararını Ankara'ya bildirmiş olması hadisesidir.

Kars ve Ardahan yöresinde yoğunlukla görülen yem bitkilerinin hasar görmesi hadisesi, Değerli Kars Milletvekilimiz Selahattin Beyribey tarafından yakinen takip edilmektedir. Çayır ve mera hayvancılığı yapan ve tabiî afetlerden zarar gören çiftçilerimizin yem kredisi borçlarının faizsiz olarak bir yıl süreyle ertelenmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmak üzere, kararname taslağı, bizzat tarafımdan imzalanarak Bakanlar Kuruluna gönderilmiştir. Tahmin ediyorum...

ÇETİN BİLGİR (Kars) – Sayın Bakan, kararname iki aydır bekliyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Efendim, olabilir; Bakanlar Kurulunun çıkaracağı tek kararname bu değil.

Şu anda, Bakanlar Kurulundan, bunun, bir iki gün içerisinde imzasının tekemmül ettirilerek Sayın Cumhurbaşkanımızın imzasına sunulması beklenilmektedir. Yalnız, burada, şu hususu tekrar vurgulamak istiyorum: Geçen yıl hasara uğramamış olan çiftçiler var. Onların da borçları var; ama, borçları olan o çiftçiler, hasara uğramadıkları halde, borçlarını ödememiş durumda olabilirler. Bu sene, aynı çiftçi, hasara uğramışsa, bir afete maruz kalmışsa, geçen seneki borcunu da beraber erteletmek istiyor. Halbuki, o borç ayrı bir borç, hasardan dolayı ertelenecek borç ayrı bir borç. Bu durumu açıklığa kavuşturmak gerekiyor.

İkinci husus şu: Biz, afete uğramış kişiye geçmiş olsun mektubu göndermişsek bile, kanunda, bu ertelemenin yapılabilmesi için "yüzde 40 ve daha fazla hasara uğramış ve bu, il hasar tespit komisyonlarınca tespit edilmiş ise böyle bir erteleme yapılır" deniliyor.

Biraz önce Sayın İsmet Atalay, diğer konularda, tohumluk konusunda ve diğer hasarlarla ilgili kararnamelerin çıktığını, yaraların sarıldığını da ifade ettiler. İnşallah, birkaç gün içerisinde, Kars ve Ardahan yörelerindeki değerli çiftçi kardeşlerimizin de uğramış oldukları afetlerin yaralarını sarmış olacağız.

Bu konuyu tekrar gündeme getirdiği için Sayın İsmet Atalay'a da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, sunuşlar uzun olduğundan, Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Rıfat Serdaroğlu’na, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1758)

26 Ekim 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhuriyetimizin 75 inci Kuruluş Yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, 28 Ekim 1998 tarihinde Almanya'ya gidecek olan Devlet Bakanı Rıfat Serdaroğlu'nun dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü S. Gürel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. — Fransa’ya gidecek olan Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’na, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1759)

27 Ekim 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'nin açılış törenine katılmak üzere, 1 Kasım 1998 tarihinde Fransa'ya gidecek olan Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu'nun dönüşüne kadar; Adalet Bakanlığına, İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. — Brezilya, Şili ve Arjantin’e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1760)

27 Ekim 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 2 Kasım 1998 tarihinden itibaren Brezilya, Şili ve Arjantin'e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü S. Gürel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum :

4. — Bulgaristan’a gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1761)

27 Ekim 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bulgaristan Olimpiyat Komitesinin 75 inci Yıldönümü ve Uluslararası Olimpiyat Komitesinin (IOC) X uncu Kongresinin de 25 inci Yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, 28 Ekim 1998 tarihinde Bulgaristan'a gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner'in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Metin Gürdere'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5. — Irak’a gidecek olan Devlet Bakanı Mehmet Batallı’ya, dönüşüne kadar, Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1762)

28 Ekim 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

31 inci Uluslararası Bağdat Fuarının açılışına katılmak üzere, 30 Ekim 1998 tarihinde Irak'a gidecek olan Devlet Bakanı Mehmet Batallı'nın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin'nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6. — Küba’ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’e, dönüşüne kadar, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1763)

28 Ekim 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

16 ncı Havana Uluslararası Ticaret Fuarına katılmak üzere, 30 Ekim 1998 tarihinde Küba'ya gidecek olan Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'in dönüşüne kadar; Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu'nun vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis soruşturma önergesi vardır; okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Şırnak Milletvekili Bayar Ökten ve 57 arkadaşının, güvenlik güçlerince hakkında düzenlenen operasyonları Alaattin Çakıcı’ya haber vermek suretiyle kaçmasını sağladıkları ve Hükümetin çeteler ve mafya ile mücadelede izlediği politikanın başarıya ulaşmasını engelleyerek görevini kötüye kullandıkları ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun 296 ve 240 ıncı maddelerine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık haklarında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/40)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3 Kasım 1996'da meydana gelen Susurluk olayının bütün boyutlarıyla çözülebilmesi için dönemin iktidarı tarafından her türlü tasarrufta bulunulmuş, devletin mülkiye müfettişleri, Başbakanlık müfettişleri, cumhuriyet savcıları harekete geçirilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuda komisyonlar kurulmuş olmasına rağmen, o dönemde muhalefette bulunan Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz, siyasî emellerine kavuşabilmek için her türlü tahrik ve iftiraya başvurmuş, hatta, devletin güvenlik güçlerini çete ilan etmiştir. Bununla da kalmayarak, ellerinde bilgi ve belge olduğunu iddia etmiş, bu olayı çözmezlerse Başbakanlık koltuğunun kendisine haram olacağını söylemiştir.

Ancak, ellerinde bilgi ve belge olduğunu iddia edenler, bu olayı çözmezlerse Başbakanlık koltuğunun kendisine haram olacağını söyleyenler, birbuçuk yıldan beri iktidarda oldukları halde, ellerinde olduğunu iddia ettikleri belge ve bilgilerin gereğini yapmamışlardır; hatta, olayı çözmek yerine, olayın üzerini kapatmak için çalışılmıştır.

Esasen, 55 inci Hükümetin anlayışıyla çete-mafya olaylarının çözüme kavuşturulması mümkün değildir; zira, çeteyle temas halinde olan bugünkü iktidarın başıdır, bakanıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde, mafyayla mücadelenin yöntemi bu şekilde değildir.

Özellikle son birkaç aydan beri ülke gündemini meşgul eden kasetlerden, iktidarın mafyayla ne kadar iç içe olduğu, karşılıklı menfaat ilişkileri içerisinde bulunduğu, mafya liderlerinin talepleri doğrultusunda politikalar oluşturulduğu açıkça görülmüştür.

İktidar, dün Susurluk çeteleri diye adlandırdığı kişileri bugün siyasî amaçları doğrultusunda kullanma yolunu seçmiştir.

Başbakan Mesut Yılmaz'ın Budapeşte'de maruz kaldığı darp olayının gerçek nedeni bugüne kadar açıklanamamış, sadece yakıt ikmali için Budapeşte'ye gitmek zorunda kalındığı ifade edilmiştir. Asıl düşündürücü olan ise, uzun bir süreden beri hem Türk emniyeti hem de Macaristan emniyeti tarafından aranan ve bulunamayan sanık Veysel Özerdem'i nasıl oluyor da ANAP milletvekilleri bulup görüşebiliyor?.. Sayın Mesut Yılmaz, sanık Veysel Özerdem'i niçin ve hangi gerekçeyle affetmiştir? Öyle anlaşılıyor ki, ANAP, Pişmanlık Yasasını pazarlık konusu yapmıştır.

Yine, Yeşil kod adıyla bilinen ve birçok olaya ismi karışan Mahmut Yıldırım'ın emniyet güçlerince arandığı bir sırada, Devlet Bakanı Eyüp Aşık, bir TV programına çıkarak, Yeşil'in yerini bildiğini ve kontrolleri altında olduğunu açıklamıştır. Sayın Başbakan Mesut Yılmaz ise, yine aynı konuda, önce Yeşil'in öldüğünü, daha sonra da, Akın Birdal'ın Yeşil'in direktifleriyle vurulduğunu açıklamış ve bir süre sonra da "beni yanlış bilgilendirmişler" demek suretiyle, olay örtbas edilmeye çalışılmıştır.

Çete mensuplarının çeşitli pazarlıklar sonucunda özel uçaklarla gelip teslim olmaları, yine, bu İktidar döneminde görülmüştür.

Son olarak 22.9.1998 günü, kamuoyu, çete-mafya olaylarını ve olaylarla ilgisi olan bakanı ibretle ve üzülerek izlemiştir. Kanal D'de yayınlanan kasette Alaattin Çakıcı ile Eyüp Aşık arasındaki konuşmalardan açıkça anlaşılmaktadır ki, çete ve mafya liderleri ile Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık işbirliği yapmışlar ve suçüstü yakalanmışlardır.

Kısa bir süre önce Alaattin Çakıcı ile bir kez görüştüğünü, Çakıcı'nın kendisini aradığını, telefon numarasını herkesin bildiğini söyleyen Eyüp Aşık, 22.9.1998 günü, 65 milyon insanın önünde Alaattin Çakıcı ile defalarca görüştüğünü itiraf etmiştir.

Alaattin Çakıcı, emniyet güçleri tarafından yıllardır aranan birisidir. Yakalanabilmesi için 54 üncü Hükümet döneminde çeşitli operasyonlar yapılmış, yeri tespit edilmiş ve ABD'ye özel ekip gönderilmiştir. Tam bu sırada hükümet değişmiş ve 55 inci Hükümet göreve başlamıştır. Bu Hükümette Mesut Yılmaz Başbakan, Eyüp Aşık da Devlet Bakanıdır.

55 inci Hükümetin göreve başlamasıyla birlikte, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık, sanık olarak aranan Alaattin Çakıcı ile defalarca gizlice görüşmüş ve Başbakan Mesut Yılmaz'dan aldığı bilgiler doğrultusunda, hakkında düzenlenen operasyonları Alaattin Çakıcı'ya bildirmiş ve kaçması sağlanmıştır.

Nitekim, kasette yer alan konuşmalarda, Alaattin Çakıcı, Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık'a "kendisine kaç diye haber yollatanın Başbakan Mesut Yılmaz" olduğunu teyit ettirmiştir.

Bilindiği gibi, Türk Ceza Kanununun 296 ncı maddesinde "...bir kimsenin o cürümden istifadesini temine veya hükümetçe icra olunacak tahkikatı yanlış yola sevk etmeye yahut hükümetin araştırmalarına veya hükmün icrasına karşı faili gizlemeye yardım eder yahut hakkında yakalama veya tevkif müzekkeresi çıkarılmış olan bir kimsenin saklı bulunduğu yeri bildiği halde, yetkili mercilere derhal haber vermezse veya her kim bu cezaları istilzam eder bir cürmün eser ve delillerini yok eder yahut bunları değiştirir veya bozarsa... cezasına mahkûm olur" hükmü yer almaktadır.

Sanık olarak aranan, yeri tespit edilen ve yakalanması için ABD'ye ekip gönderilen Alaattin Çakıcı'nın yakalanmasını engelleyen, yerini değiştirmesi için ona haber verdiren ve veren Başbakan Mesut Yılmaz ve Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık, TCK'nın 296 ncı maddesine mümas bir suç işlemiştir.

Hükümetin yaptığı özelleştirmeler şaibe altındadır.

Alaattin Çakıcı'nın hangi işadamlarıyla temas halinde olduğu, hangi kamu görevlileriyle işbirliği içerisinde bulunduğu ve en önemlisi, hangi siyasilerle nasıl bir ilişki içerisinde olduğu, kasetlerden anlaşılmaktadır.

Alaattin Çakıcı'ya kırmızı pasaport hangi hesaplar yapılarak verilmiştir?

Çetelerle mücadele, Bakanlar Kurulunun öncelikli görevleri arasında bulunmasına rağmen, bu konuda gerekli önlemleri almayarak ve hakkında tutuklama müzekkeresi bulunan kişilerin kaçmasına yardım ederek hükümetin çetelerle ve mafyayla mücadelede izlediği genel siyasetin başarıya ulaşmasını önlemek suretiyle görevlerini kötüye kullanmışlardır.

Bu olumsuz gelişmeler sonucunda hükümetle birlikte devlete olan güven sarsılmaya başlamıştır.

Yukarıda açıklanan ve Türk Ceza Kanununun 240 ve 296 ncı maddelerine uyan eylemlerinden dolayı Başbakan Mesut Yılmaz ile Devlet eski Bakanı Eyüp Aşık hakklarında Anayasanın 100 üncü, TBMM İçtüzüğünün 107 nci maddelerince Meclis soruşturması açılması için gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

1. Bayar Ökten (Şırnak)

2. Mehmet Fevzi Şıhanlıoğlu (Şanlıurfa)

3. Mehmet Selim Ensarioğlu (Diyarbakır)

4. Faris Özdemir (Batman)

5. Hayri Doğan (Antalya)

6. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)

7. Cevdet Aydın (Yalova)

8. Veli Andaç Durak (Adana)

9. Halil Yıldız (Isparta)

10. Abdullah Aykon Doğan (Isparta)

11. İrfettin Akar (Muğla)

12. Mustafa Dedeoğlu (Muğla)

13. Haluk Yıldız (Kastamonu)

14. Ergun Özdemir (Giresun)

15. Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

16. Fevzi Arıcı (İçel)

17. Nevfel Şahin (Çanakkale)

18. Tahsin Irmak (Sıvas)

19. Mustafa Çiloğlu (Burdur)

20. Saffet Kaya (Ardahan)

21. Mehmet Gözlükaya (Denizli)

22. Ayfer Yılmaz (İçel)

23. Ümran Akkan (Edirne)

24. Nihan İlgün (Tekirdağ)

25. İsmet Attila (Afyon)

26. Zeki Ertugay (Erzurum)

27. Doğan Baran (Niğde)

28. Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)

29. Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

30. Mustafa Cihan Paçacı (Elazığ)

31. Ali Şevki Erek (Tokat)

32. Nahit Menteşe (Aydın)

33. Rıza Akçalı (Manisa)

34. Tayyar Altıkulaç (İstanbul)

35. Necmettin Dede (Muş)

36. Esat Kıratlıoğlu (Nevşehir)

37. Ünal Erkan (Ankara)

38. Ömer Bilgin (Isparta)

39. Mehmet Gölhan (Ankara)

40. Yusuf Bacanlı (Yozgat)

41. Kadir Bozkurt (Sinop)

42. Hayri Kozakçıoğlu (İstanbul)

43. Turhan Tayan (Bursa)

44. Salih Sümer (Diyarbakır)

45. Ergun Özkan (Niğde)

46. İ. Cevher Cevheri (Adana)

47. Abdülbaki Ataç (Balıkesir)

48. Ahmet Sezal Özbek (Kırklareli)

49. Meral Akşener (İstanbul)

50. Bekir Aksoy (Çorum)

51. İsmail Karakuyu (Kütahya)

52. Nurhan Tekinel (Kastamonu)

53. Mehmet Halit Dağlı (Adana)

54. Hacı Filiz (Kırıkkale)

55. Osman Çilsal (Kayseri)

56. Osman Berberoğlu (Antalya)

57. Ahmet Bilgiç (Balıkesir)

58. Turhan Güven (İçel)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karar bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşme gününe dair Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum...

2. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 27 arkadaşının, Gümrük Müsteşarlığında meydana gelen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gümrük Müsteşarlığında birtakım usulsüzlüklerin söz konusu olduğu, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Rifat Serdaroğlu'nun kanunlara aykırı atama yaptığı, gümrüklerdeki talan ve vurguna engel olmadığı ve gerekli denetimleri yapmadığı yolunda kamuoyunda yaygın kanaat oluşmuştur. Bu iddiaların araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla. 21.10.1998

1. Hüseyin Yıldız (Mardin)

2. M. Ziyattin Tokar (Ağrı)

3. Ömer Özyılmaz (Erzurum)

4. Yaşar Canbay (Malatya)

5. Yakup Hatipoğlu (Diyarbakır)

6. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

7. Mehmet Sıddık Altay (Ağrı)

8. Maliki Ejder Arvas (Van)

9. Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

10. Fethullah Erbaş (Van)

11. Feti Görür (Bolu)

12. Osman Pepe (Kocaeli)

13. Mustafa Ünaldı (Konya)

14. Kemal Albayrak (Kırıkkale)

15. Saffet Benli (İçel)

16. Sait Açba (Afyon)

17. İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

18. Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

19. Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

20. İ. Ertan Yülek (Adana)

21. Musa Okçu (Batman)

22. Ahmet Derin (Kütahya)

23. Mustafa Baş (İstanbul)

24. Azmi Ateş (İstanbul)

25. Cemil Çiçek (Ankara)

26. Necati Çelik (Kocaeli)

27. Şeref Malkoç (Trabzon)

28. Abdullah Gencer (Konya)

Gerekçe :

Gümrük Müsteşarlığının Teşkilatı ve Görevleri hakkında 485 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde Gümrük Müsteşarlığının görevleri şu şekilde sıralanmıştır:

"Madde 2.- Gümrük Müsteşarlığının görevleri şunlardır:

a) Gümrük vergileri ile gümrüklere alınan diğer gelirlerin ve fonların tarhı, tahakkuk ve tahsilini sağlamak ve kontrol etmek,

b) Gümrük kontrolüne tabi kişi ve araçların muayene ve kontrolünü yapmak,

c) Gümrük denetimine tabi kişi, eşya ve araçların muhafazasını sağlamak,

d) Kara hudutlarındaki gümrük kapıları ile pasavan kapılarında ....... gümrük muhafaza görevleri ile kaçakçılığın men, takip ve tahkik görevlerini yerine getirmek" şeklinde devam etmektedir.

Ama, Gümrük Müsteşarlığı, yukarıda sayılan görevlerini hiçe sayarak birtakım usulsüz işlemlerin içine girmiştir.

Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişleri yaptıkları bir soruşturmada, 10.10.1990-31.12.1994 tarihleri arasında turistik kolaylıklardan yararlanarak ülkemize geçici olarak girmiş; ama, çıkışları yapılmamış 59 251 aracın akıbetlerinin meçhul olmasından Gümrükler eski Genel Müdürü Ramazan Uludağ'ın sorumlu olduğunu tespit etmişler. Gümrükler Başmüfettişliğince düzenlenen 2.5.1997 tarih ve 7 sayılı soruşturma raporu sonucu; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/1-c maddesi gereği aylıktan kesme cezası istendiği ve bu cezanın Gümrük Müsteşarlığınca uygun görülüp Devlet Bakanlığı makamının 22.5.1997 günlü ve 2502 sayılı onayıyla kesinleşmiştir.

657 sayılı Kanunun 132 nci maddesi gereğince "kendilerine disiplin cezası olarak aylıktan kesme ve kademe ilerlemesi cezası verilenler; valilik, büyükelçilik, müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdürlük, genel müdür yardımcılığı ve daire başkanlığı görevine atanamazlar" hükmüne rağmen, Sayın Ramazan Uludağ, Genel Müdürlükten alınması gerekirken, kanunlara aykırı bir şekilde Gümrük Müsteşarlığı görevine atanmıştır.

Ramazan Uludağ'ın, kendisine verilen aylıktan kesme cezasının kaldırılması için Devlet Bakanlığına yaptığı müracaatı üzerine, Devlet Bakanı Sayın Rifat Serdaroğlu tarafından, 3.7.1997 tarihli onayıyla, 11.7.1997 gün ve 600 sayılı yazıyla aylıktan kesme cezası kaldırılmıştır. Bakanlık makamı, 657 sayılı Yasa gereği itiraz mercii olmamasına rağmen, Bakan, bu cezayı neye dayanarak kaldırmıştır?

Diğer bir şaibeli atama da, hakkında, hayalî ihracattan rüşvete kadar pek çok iddiada bulunulan, sicili parlak olmayan İzmir Gümrük Muhafaza Başmüdürü Muharrem Karaduman'ın, Bakanlıkça, ihracatın yüzde 85'inin gerçekleştiği İstanbul Gümrük Başmüdürlüğüne atanmasıdır. Adı geçen şahıs yerine onun ardından İzmir Muhafaza Başmüdürlüğüne tayin olan Mehmet Yıldırım tarafından, önceki dönemde (Muharrem Karaduman döneminde) bazı şirketlerin, ihracatçı kredisi kullanabilmek için, tekstil mamulü ihraç ediyoruz diye boş kutu göndermeye teşebbüs ettiği (yani, hayalî ihracat yaptığı) ortaya çıkarıldı. Mehmet Yıldırım, Bakanlığa gönderdiği yazıda, hayalî ihracatı organize edenin Muharrem Karaduman olduğunu; ancak, suçun, profesyonel suç üstlenici Ayşe Balcı'nın üzerine yıkıldığını iddia etmişti. Mehmet Yıldırım'ın, daha sonra şaibeli bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi çok ilginçtir. Olay, üzerine gidilerek aydınlatılmaya muhtaçtır.

Gümrük Müsteşarlığı ve ona bağlı gümrük kapılarında oluşturulan gümrük çeteleriyle büyük vurgunların yapıldığı, birtakım idarecilerin görevlerini suiistimal ettiği ve gümrük kapıları, eş dost için bir iş kapısı olmaktan çok, saltanatını sürdürebileceği bir yer halini almış. 150 milyon maaş alan İpsala Gümrük Müdürünün, kızının düğünü için 5 milyar lira harcaması ve dolarların havada uçuşması, gümrük kapılarının kimlerin elinde olduğunun açık kanıtıdır.

Gümrük teftiş kurullarının, İzmir ve İstanbul'da bulunan birimlerinin Ankara'ya taşınacağı, Müsteşar Ramazan Uludağ imzalı genelgeyle bildiriliyor. Türkiye ithalat ve ihracatının yüzde 80'inin yapıldığı İstanbul ve İzmir'de teftiş kurulunun lağvedilmesiyle kaçakçılığın artacağına, denetimin zorlaşacağına dikkat çekmeye gerek var mı? Üstelik, teftiş kurulunun İstanbul'daki tarihi, Osmanlı İmparatorluğuna kadar gidiyor. İstanbul ve İzmir gümrüklerindeki denetimlerin sıklaştırılıp rüşvet olaylarının önlenmesi için çalışılacağı yerde, buraların tamamıyla denetimsiz bırakılması, ne amaçla olursa olsun, Devlet Hazinesine büyük zarar verecektir.

Ortaasya Türkî cumhuriyetlerinden Türkiye'ye okumaya gelen soydaşlarımıza, kanunla, bir hak olarak "Çeyiz Permisi" adıyla bedelsiz araba getirmelerine izin verilmiş. Bakanlığın, kanunla verilen bu hakkın yerinde kullanılıp kullanılmadığını araştırması ve kötü niyetlilerin bu yolu suiistimal etmesini önlemesi, tabiî ki görevidir; ama, ilgili Bakanlığın bu araştırması, hakkın verilmesinden önceki aşamada yapılması gereken bir araştırmadır; fakat, Bakanlık, bu araştırmayı, hakkın verilmesinden önceki aşamayla sınırlandırmayıp, aynı zamanda, kanunlara aykırı bir şekilde yapmaktadır. Ailenin mahremiyeti ilkesi ihlal edilerek, Anayasanın, ailenin korunması ve özel hayatın gizliliği esasları ayaklar altına alınmaktadır. Çiftlerin evlerine girilmekte, birlikte yaşayıp yaşamadıkları çevreden araştırılmakta, balayılarını nerede geçirdikleri sorulmakta... ve çiftler, bu şekil sorularla taciz edilmektedir. Kanunla verilen bir hakkın kullanılması suçmuş gibi değerlendirmelerine neden olmaktadır. Bakanlık teşkilatının bu tür kanunsuz tavırlar içerisinde olmasına ilgili bakan seyirci kalmaktadır.

İTKİB (İstanbul Tekstil ve Konfeksiyoncular İhracatçılar Birliği) ile gümrük müdürlerinin müşterek çalıştıkları; gümrük müdürlüğünce İTKİB'e birim fiyat sorulduğunda, gerçeğe uygun değil de, istenen şekilde rapor verildiği örneklerle sabittir. İstendiğinde, bunlar da beyan edilecektir. Bu kurumun rüşvetle çalıştığı daha önce defalarca basına da yansımıştır.

Kamuoyunda yaygın şüpheler uyandıran yukarıdaki iddiaların araştırılması için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırma önergesi gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri verilmesine dair bir önerge vardır; okutuyorum :

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (DEVAM)

7. — Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, (6/1166) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/388)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 233 üncü sırasında yer alan (6/1166) esas numaralı soru önergeme yazılı cevap aldığımdan soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygı ile arz ederim.

Remzi Çetin Konya

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

8. — Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/389)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevli bulunduğum Adalet Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim. 2.11.1998

Fethullah Erbaş Van

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

IV. — ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. — (9/38) ve (9/39) esas numaralı Meclis soruşturması önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve Genel Kurulun çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 140 Tarihi: 2.11.1998

Danışma Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili Lütfü Esengün Uğur Aksöz

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili Saffet Arıkan Bedük Metin Bostancıoğlu

CHP Grubu Başkanvekili Önder Sav

Öneriler:

1- 20.10.1998 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar hakkındaki (9/38) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer alması ve görüşmelerinin Genel Kurulun 10.11.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

2- 27.10.1998 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 27.10.1998 tarihli 12 nci Birleşiminde okunmuş bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki (9/39) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alması ve görüşmelerinin Genel Kurulun 10.11.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriler üzerinde söz?.. Yok.

Yeniden ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Öneriler:

1. 20.10.1998 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 20.10.1998 tarihli 9 uncu Birleşiminde okunmuş bulunan İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar hakkındaki (9/38) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci sırasında yer alması ve görüşmelerinin Genel Kurulun 10.11.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (DYP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Söz isteyen arkadaşlarımızı tespit edelim efendim. Sayın Bedük, Sayın...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Liste veriyoruz ya!..

BAŞKAN – Hepsinde liste... Siz de kalkmadınız ki!..

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Kalkmayacağız zaten.

Sayın Başkan, yöntem belirledik, liste veriliyor.

BAŞKAN – Efendim, o listeyi şöyle belirliyorduk: O anda birçok gruptan birçok milletvekili ayağa kalkarsa, o zaman bunları tespit etmek sıkıntı doğuruyor; o zaman, her gruptan en fazla 10 kişi bildirilsin dedik.

Baktım, Doğru Yol Partisi Grubundaki arkadaşların dışında kimse ayağa kalkmadı.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bu tarafa baktınız mı?!

BAŞKAN – Ayağa kalkmadınız.

Neyse efendim, daha bir şey geçmedi; bağırmanın da bir anlamı yok. Söz istiyorsanız isteyin efendim.

Sayın Başkan, söz istiyor musunuz?

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayır...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Söz isteyenler ayağa kalksın efendim... Söz isteyenler elini kaldırsın.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, prensip kararı vardır; partiler arasında bir mutabakat vardır; ona uyuyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Güven, o zaman, böyle bir şeyde...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, Sayın Güven'i dinler misiniz...

BAŞKAN – Efendim, ben dinledim Sayın Güven'i de...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayır, söylemedi ki, neresini dinlediniz!..

BAŞKAN – Efendim, anladım da... Yani, şimdi, belki, bazı gruplar söz istemez. Ha, biz Başkanlık olarak görelim, eğer, her gruptan söz...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Liste vereceğiz, öyle anlaştık...

BAŞKAN – Efendim?..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Anlaşma var, anlaşma, daha önce...

BAŞKAN – Efendim anlaşma da... Yani, çok talep olursa, öyle anlaşma olur. Bakarsınız, bir soruşturma önergesi üzerinde söz isteyen... ("Yok, yok" sesleri)

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hayır, hayır; öyle bir şey yok.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Gruplarla mutabıkız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, daha evvel bir anlaşma yaptık; liste veriliyor...

BAŞKAN – Peki, Sayın Güven, anladım; ben, zaten o uygulamayı yapacağım; ama, bu arkadaşlardan söz isteyen çıkmadı.

Bu soruşturma önergesi üzerinde söz isteyen milletvekillerinin, her gruptan en fazla 10 kişi olmak üzere, saat 17.00'ye kadar Divana bildirilmelerini rica ediyorum.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2. 27.10 1998 tarihli "gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel Kurulun 27.10.1998 tarihli 12 nci Birleşiminde okunmuş bulunan Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki (9/39) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 2 nci sırasında yer alması ve görüşmelerinin, Genel Kurulun 10.11.1998 Salı günkü birleşiminde yapılması ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu önergeye de aynı şeyi uyguluyoruz: Grupların, bu soruşturma önergesi üzerinde söz isteyen milletvekillerinin adlarını, 10 kişiyi geçmemek üzere, saat 17.00'ye kadar Başkanlığa bildirmelerini rica ediyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutacak, sonra işleme alacak ve sonra da oylarınıza sunacağım.

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 2.11.1998 Pazartesi günü yapılan toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca, Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Önder Sav Grup Başkanvekili

Öneri: Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 9 uncu sırasında bulunan 719 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 6 ncı sırasına; 10 uncu sırasında bulunan 695 sıra sayılı kanun tasarısının, 7 nci sırasına; 12 nci sırasında bulunan 302 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına; 246 ncı sırasında bulunan 689 sıra sayılı kanun tasarısının da 9 uncu sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen?..Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti Gruplarınca, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir öneri vardır, onu okutacağım; yalnız, Cumhuriyet Halk Partisinin kabul edilen önerisine göre, gündemin 6, 7, 8 ve 9 uncu sıraları belirlenmiştir.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, sadece 5 inci sıra için bir öneri var.

BAŞKAN – Hayır efendim, sizin önerinizde, 5 inci sıra üzerindeki önerinizin dışında da var.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Evet.

BAŞKAN – O zaman, gündemin...

M. NECATİ ÇETİNKAYA(Konya) – Sayın Başkan, kabul edilmiş bir öneriyi tekrar...

BAŞKAN – Hayır efendim, bu, o öneri dışında; yani, kabul edilmiş öneriyi zaten yeniden işleme almıyorum. Anavatan Partisi ile Demokratik Sol Partinin verdiği öneriler içinde bu konulara yönelik olarak öne sürülen önerileri okutmuyorum, onun dışında kalanları okutup oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum :

2. — Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin ANAP VE DSP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 2 Kasım 1998 Pazartesi günü yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Uğur Aksöz Metin Bostancıoğlu ANAP Grup Başkanvekili DSP Grup Başkanvekili

Öneri:

Gündemin...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir defa, böyle bir uygulama yok.

BAŞKAN – Efendim?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Genel Kurul bir düzenlemeyi kabul etmiş...

BAŞKAN – Etti de...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Müsaade eder misiniz efendim.

BAŞKAN – Evet.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Farklı bir öneri getirdik.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Aynı konuları ihtiva eden, diğer tasarı ve teklifleri de...

BAŞKAN – Aynı konular dışında konular var.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Olmaz efendim...

BAŞKAN – Olur canım, niye olmasın...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle olmaz Sayın Başkan...

Genel Kurulun iradesi orta yere çıkmıştır efendim.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği öneride, 4 teklifin veya tasarının sırası belirlenmiş...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Tamam...

BAŞKAN – ... Ama, Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Partinin getirdiği öneride de 10 tasarının sırası belirlenmiş. Biraz önceki oylamayla, o 4'ü sabitleşti; biz, şimdi, onların dışındakileri oya sunacağız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, olur mu Sayın Kapusuz!.. Yani, şimdi, burada artık itiraz etmeyin...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Meclisin iradesi ortaya çıktı.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakınız, sizin bu yapmış olduğunuz, o bütünü parçalamak olur. O Grubun önerilerini, sizin, orada yeniden düzenleyip, bundan sonrası için böyledir diye bir yaklaşım kuramazsınız.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, Başkanlık olarak, biz, mesela, bir kanun tasarısı üzerinde gelen çeşitli önergeleri işleme koyarken, eğer, bir önerge içinde başka bir önergenin de belli kısımları kabul edilmişse, onu tekrar oya sunmuyoruz. Bu, bugün yaptığımız bir uygulama değil ki canım!..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle bir uygulama yok Başkanım.

BAŞKAN – Efendim?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle bir uygulama yapamazsınız, İçtüzükte de yok.

BAŞKAN – Nasıl yok?!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Grup önerisi bütün olarak okunur, kabul veyahut da reddedilir. Siz, bir grup önerisini parçalayarak "efendim, bunlar daha önce kabul edildi, bunlar kabul edilmedi" gibi bir uygulama yapamazsınız.

BAŞKAN – Nasıl yapamam canım?!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet efendim... İçtüzükte böyle bir hüküm yok...

BAŞKAN – Efendim, olmaz şimdi...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Kanun tasarı veya teklifinin maddesi değil ki...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yok böyle bir şey, yok böyle bir uygulama...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Önerinin içeriğini bilmedikleri için itiraz ediyorlar.

BAŞKAN – Efendim?..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bizim vermiş olduğumuz öneri, o öneriden farklıdır; ondan farklı ilave edilen kanunlar vardır.

BAŞKAN – Tabiî, farklı ilaveler var; o bakımdan, zaten, farklı taraflarını oya sunacağım.

Sayın Kapusuz, burada bir hata yok.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, temel bir hukuk kuralı var: Teklifler tecezzi edilemez efendim, bölünemez; siz, bölme hakkına sahip değilsiniz.

BAŞKAN – Bu teklif değil ki; bu bir öneri...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Şu saatte, arkadaşlarımızın bir grup önerisi verme durumları da söz konusu değil. Önünüze verilmiş olan iki öneri var; biri kabul edilmiştir, bir başkasını uygulamaya koyamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, bakın, öteki grupların verdiği öneride Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 272 nci sırasında bulunan 747 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına..." deniliyor; CHP'nin önerisinde bu yok; bunu, elbetteki işleme koyacağız.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Doğru.

BAŞKAN – Bu arada, CHP'nin önerisiyle paralellik arz eden önerileri geçtikten sonra, yine "63 üncü sırasında bulunan 412 sıra sayılı kanun tasarısının, 11 inci sırasına; 273 üncü sırasında bulunan 748 sıra sayılı kanun tasarısının, 12 nci sırasına; 212 nci sırasında bulunan 602 sıra sayılı kanun tasarısının, 13 üncü sırasına; 244 üncü sırasında bulunan 688 sıra sayılı kanun tasarısının, 14 üncü sırasına; 65 inci sırasında bulunan 274 sıra sayılı kanun tasarısı ve teklifinin, 15 inci sırasına; 81 inci sırasında bulunan 55 sıra sayılı kanun tasarısının, 16 ncı sırasına; 82 nci sırasında bulunan 56 sıra sayılı kanun tasarısının, 17 nci sırasına alınması önerilmiştir" deniliyor. Yani, burada, demin, 6, 7, 8, 9 uncu sıraları sabitleştirdik, bu öneri kabul edilirse, o sıralar sabit; ama, gündem buna göre düzenlenecek.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz... Bir söz verin de anlatalım.

BAŞKAN – Efendim, isterseniz okutalım; söz verelim arkadaşlarımız çıksın konuşsun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, isterseniz usul yönünden bir müzakere açalım efendim.

BAŞKAN – Efendim, evvela bir öneriyi okutalım.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, varsayalım ki bu kanun tasarılarından birinin yeri değiştirilmiş olsaydı bu teklifte, kabul mu edecektiniz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Müzakere açın efendim, müzakere...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Müzakere açın da söyleyelim...

BAŞKAN – O zaman, öneriyi okutalım da, lehte ve aleyhte konuşun.

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 272 nci sırasında bulunan 747 sıra sayılı kanun tasarısının, 5 inci sırasına; 63 üncü sırasında bulunan 412 sıra sayılı kanun tasarısının, 11 inci sırasına; 273 üncü sırasında bulunan 748 sıra sayılı kanun tasarısının, 12 nci sırasına; 212 nci sırasında bulunan 602 sıra sayılı kanun tasarısının, 13 üncü sırasına; 244 üncü sırasında bulunan 688 sıra sayılı kanun tasarısının, 14 üncü sırasına; 65 inci sırasında bulunan 274 sıra sayılı kanun tasarısı ve teklifinin, 15 inci sırasına; 81 inci sırasında bulunan 55 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 82 nci sırasında bulunan 56 sıra sayılı kanun tasarısının, 17 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen?..

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, aleyhte...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Aleyhte...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Lehte...

BAŞKAN – Sayın Esengün, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti Gruplarının önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, Sayın Başkanın usule ilişkin yanlış tavrını, tutumunu veya uygulamasını dile getirmek istiyorum. Hepsi bir tarafa, bütün tartışmalar bir tarafa, ANAP ve DSP'nin şu önerisi kabul edildiği takdirde, gündemin 6 ncı sırasında, biraz önce kabul edilen CHP önerisindeki tasarı mı yer alacak, yoksa -biraz sonra oylanıp da kabul edildiği takdirde- bu önerideki tasarı mı yer alacak? Gündemin 5 inci, 6 ncı, 7 nci sıraları nasıl tanzim edilecek ben anlayamadım; zannederim anlayan milletvekili arkadaşımız da yok. Bunu, sadece Sayın Başkanın yanlış bir uygulaması olarak görüyoruz.

Geçen yasama yılında -aynen yaşadığımız bir olay olarak arz ediyorum- Fazilet Partisi Grubu olarak verdiğimiz bir öneri, diğer grupların önerisi Genel Kurul tarafından, oylanıp, kabul edildiği için, işleme konmamıştı ve doğru olan, usulüne uygun olan uygulama da o idi; ama, biraz önce CHP'nin teklifi kabul edildi, ona göre bir sıralama yapıldı; şimdi, aynı sıralamayı değiştiren, aynı sıraya yeni teklif veya tasarı getiren bir başka öneri görüşülüyor, oylanıyor; kanaatimce bunun oylanmaması, işleme konmaması gerekir idi; ama, bu yanlış uygulama da olsa, bazı düşüncelerimizi dile getirmek için söz aldım.

Muhterem arkadaşlar, yeni yasama yılına başladığımızdan bu yana bir ayı aşkın bir zaman geçti. İktidar partilerinin her zaman muhalefete karşı bir suçlaması var: "Muhalefet engelleme yapıyor, muhalefet Meclisi çalıştırmıyor." Oysa, gerçek şu ki, Meclisi asıl çalıştırmayan iktidar partileridir. Özellikle, yasamayla ilgili çalışmalar, bilindiği üzere, teamül haline geldiği üzere, her zaman Hükümetin isteği doğrultusunda ele alınır, Hükümetin istediği tasarılar görüşülür ve Hükümet ne isterse, Meclisten o çıkar.

Geçen ay boyunca, bir günde, sadece 3 tane uluslararası ikili anlaşma görüşüldü; özürlülerle ilgili -bizim de destek verdiğimiz- tek maddeden ibaret bir tasarı görüşüldü, onun dışında hiçbir yasama faaliyeti olmadı, hiçbir kanun tasarı ve teklifi görüşülmedi. Bildiğiniz üzere, sadece RTÜK'le ilgili tasarı görüşüldü, onda da Meclisimiz güzel bir sınav verdi; bazı medya patronlarının isteği doğrultusunda dayatılmak istenen RTÜK tasarısı Meclisimizde milletvekillerimizin oylarıyla reddedildi.

Şunu da hemen ifade edeyim: O, geçen hafta reddedilen RTÜK tasarısı içerisinde, ekran karartmanın yasaklandığına, sona erdiğine dair bir hüküm olması bir tarafa; televizyonların, ekranların temelli kapatılmasına dair hüküm vardı. Eğer, o tasarı geçen hafta yasalaşsaydı, işte asıl o zaman ekranların, televizyonların başına neler gelecekti, görecektik; ama, Meclisimizin, Yüce Heyetimizin basireti, o yanlış teklifin yasalaşmasına engel oldu.

Saygıdeğer arkadaşlar, Meclis gündeminde neler var; özellikle bilgilerinize arz etmek ve televizyonları başında bizleri izleyen halkımızın da bilgilenmesi için biraz temas etmek mecburiyetindeyim. Bakınız, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" bölümünde tam 241 tane konu var; birbirinden önemli, Hükümetin denetimiyle ilgili, ülkemizde yaşanan birçok sıkıntının araştırılması, Mecliste genel görüşme şeklinde ele alınmasıyla ilgili verilmiş önergeler; ama, maalesef, Hükümet, özellikle İktidar partileri, bunların görüşülmesine yanaşmıyor.

Bunların içerisinde neler var; çok enteresan teklifler, öneriler var. Mesela, birisini arz edeyim: Her gün uğraştığımız, bütün kamuoyunun, medyanın, siyasî partilerin, Meclisin uğraştığı güncel bir konu. Erzincan Milletvekili Naci Terzi ve arkadaşlarının, mafyanın karıştığı iddia edilen kamu ihalelerini araştırmak amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi, gündemin 238 inci sırasında bekliyor.

Gündemin 197 nci sırasında bir başka önerge var. İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem ve 86 arkadaşının, Şişli Belediyesinde eski Başkan Gülay Aslıtürk döneminde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı iddialarını araştırmak için kurulmasını istediği araştırma komisyonuna dair önerge; aylardan beri, bütün Danışma Kurulu toplantılarında, ısrarımıza rağmen -Şişli Belediyesiyle ilgili araştırma önergesinin görüşülmesi konusu- bir türlü kabul görmedi. Aynı konuda CHP'nin de bir teklifi var; o da 201 inci sırada bekliyor.

Sonra, sözlü sorular var. Bakınız, bugün itibariyle sözlü sorulardan 64 tanesi, Mecliste, bir defaya mahsus olmak üzere okunmuş; ama, hiçbir bakan tarafından cevaplandırılmamış; 5 tanesi de iki defa okunmuş olmasına rağmen, yine, cevaplandırılmamış ve şu anda, Meclis gündeminde 274 tane sözlü soru cevaplandırılmak üzere bekliyor.

Geçen ay sözlü soruları ne kadar görüştük; sadece bir gün de bir saat görüştük. Meclisin denetimle ilgili fonksiyonu, maalesef, bu kadar aza indirgenmiş durumda. Sözlü sorulara dahi ya zaman ayrılmıyor veya sayın bakanlar sözlü sorulara cevap vermek zahmetinde bulunmuyorlar.

Sonra ne var; 277 tane kanun teklif ve tasarısı var. Bakınız, dün, Danışma Kurulunda, bazı kanun teklif ve tasarılarının öncelikle görüşülmesi hususu ele alındı. Genelde itiraz edilmeyen; yani, hem CHP'nin hem DSP'nin hem ANAP'ın getirdiği teklifler genelde itiraz edilmemesi belki icap eden teklifler; ama, geçmişten beri şunu gördük: Özellikle iktidar partileri, sürekli olarak gündemi değiştirdiler, sürekli olarak arka sıralarda olan teklifleri, tasarıları öne taşıdılar; ama, sonuçta, sahip çıkmadılar. Bunlardan hangileri var; işte bir örnek: Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve arkadaşlarının, geçmişte, askerliğini yapmamış olanların polis memurluğuna alınması şeklinde yapılan bir uygulamanın getirdiği bir sıkıntıyı gidermek için verdiği kanun teklifi var. 35 bin tane polis memuru askerliğini yapmamış; bunlar, görevi başında askerliğini yapsın diye, iktidar partilerinin getirdiği teklif, maalesef, şu anda, gündemin 3 üncü sırasında, yarım kalmış işler arasında yatıyor; gelin, şunu görüşelim; ama, yanaşmıyorsunuz. Siz, kendi getirdiğiniz teklife de sahip çıkacak durumda değilsiniz; çünkü, sizi yönetenler, idare edenler var.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Komisyondan gelmedi.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sonra, kamu sendikaları var. Bakınız, geçen yasama yılında, şu memur sendikaları yasa tasarısını çıkaralım diye, gece 12.00'lere kadar, onbeş gün süreyle çalıştık; ama, yine, gelen baskılar, o tasarıyı da Mecliste yasalaştırma imkânını bizlere vermedi.

Şimdi, yeri gelmişken, memurların feryadı yükseliyor; haklı olarak, bu ay içerisinde sokaklara dökülecekler; çünkü, kış geldi, aç, susuz, çaresiz, yakacağını alamayan memurlar, hükümete seslerini demokratik yollarla duyuramadıkları için, şimdi, eyleme başlıyorlar.

Bakınız, çeşitli memur sendikalarından -bütün milletvekillerine geldi muhakkak- şu cumhuriyetin 75 inci yıldönümü dolayısıyla, şu memurlara birer maaş ikramiye verilsin diye teklifler geldi. Gerçekten güzel bir jest olurdu; ama, faize günde 28 trilyon lira bulan Maliyemiz, Hazinemiz, maalesef, şu memurlara, şu cumhuriyetin 75 inci yıldönümü dolayısıyla birer maaş ikramiye verme cesaretini veya inceliğini gösteremedi. Niye; para yok. Paralar nerede; paralar faize gidiyor, rantiyecilere gidiyor da onun için.

Sonra, yine, şu 75 inci yıl münasebetiyle bütün memurlara birer derece verilsin dendi, hiç kimse oralı olmadı. Disiplin affı dendi, yine oralı olunmadı. Sonuç itibariyle memurlarla ilgili sendika yasası şu anda gündemin 4 üncü sırasında bekliyor; şu yasayı, gelin, el ele verip bugün çıkaralım hem de, yarına da bırakmayalım; ama bunu çıkaracak iktidar yok.

Sonra, 5 inci sırada teşvikle ilgili teklif var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Esengün, size 1 dakika fazla verdim, 11 dakika verdim efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Çeşitli illerin teşvik yasasından yararlanmasına dair teklif var ve belki bizim için en önemlisi de, yine Hükümet tarafından getirilmiş olmasına rağmen, yine sahip çıkılmayan, Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesindeki tadilatla ilgili tasarı. Bu, sizin tasarınız. Bir zamanlar Eşber Yağmurdereli için, Yaşar Kemal için getirdiniz; ama sonradan vazgeçtiniz. Niye; ola ki, bundan Kayseri Belediye Başkanı, İstanbul Belediye Başkanı istifade eder diye.

Sayın milletvekilleri, Türkiye demokratikleşecektir. Türkiye bu 312 nci madde engelini muhakkak aşacaktır; ama, gelin el ele verelim, bu şeref, bu 20 nci Dönem milletvekillerine, Millet Meclisine ait olsun. (FP sıralarından alkışlar)

Ağzını açana ceza veren, düşüncesini açıklayanı hapislerde süründüren, İstanbul gibi 10 milyonluk bir metropolde en büyük başarıyı göstermiş bir belediye başkanını haksız yere hapislere götüren bu 312 nci maddeyi...

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – ... düzeltmediğimiz takdirde, yürürlükten kaldırmadığımız takdirde, o haksızlıkların, o yanlışlıkların, o zulümlerin maalesef ortağı oluruz; elimizde imkân var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti artık. 11 dakika verdim size, başka süre vermeyeceğim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın Başkan, 12 olsun, bitireyim.

BAŞKAN – Hayır, rica ediyorum... 11 dakika konuştunuz zaten.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – 12 olsun, bitireyim.

BAŞKAN – Efendim, zaten 11 dakika konuştunuz.

Teşekkür ederim.

LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Gelin, el ele verelim Türkiye'nin menfaatına olan tasarıları Meclisten geçirelim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Esengün.

Şimdi, sayın milletvekilleri, aslında, bizim, Başkan olarak yaptığımız hatalı bir uygulama yok.

Sayın Esengün diyor ki, 6 ncı sıraya hangi kanun gelecek? 6 ncı sıraya Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinde kabul edilen, 9 uncu sırada bulunan, 719 sıra sayılı yasa tasarısı gelecek.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Ama, burada kabul edilirse.

BAŞKAN – Efendim, onu çıkardık, o kısmı çıkardık. Yani Cumhuriyet Halk Partisi...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sizin çıkarma hakkınız yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, lütfen oturur musunuz Sayın Esengün.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sizin hakkınız yok Sayın Başkan. Bu tutumunuza itiraz için söylüyorum. Sizin, bu grup önerisinde, istediğiniz maddeleri çıkarıp, yerine yenilerini koymaya hakkınız yok.

BAŞKAN – Hayır, hayır... Çıkarma hakkım yok da, Genel Kurulun kabul ettiği bir bölüm var, o bölümü ANAP-DSP önerisinin içinden çıkarıyoruz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hayır Sayın Başkan, İçtüzüğe uygun değil, bugüne kadar uygulamada da örneği yok.

BAŞKAN – Şimdi Sayın Esengün, bunu yalnız bugün yapmıyoruz ki... Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği öneride 4 tane kanun tasarısının gündemdeki sırası belirlenmiş; ANAP ile DSP Gruplarının getirdiği öneride de, farz edelim, 10 tane kanun tasarı veya teklifinin sırası belirlenmiş. O 4 tanesi belirlenmiş; geriye kalan 6 tanesinin de sırasını, yerini belirliyoruz. Yani, bunda aykırılık yok. Rica ediyorum...

Sayın Metin Bostancıoğlu, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün, Meclisimizin Danışma Kurulu bir toplantı yaptı. Bu toplantıya, Cumhuriyet Halk Partili Grup Başkanvekili arkadaşım, gündemin 9 uncu sırasındaki kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 10 uncu sırasındaki kanun tasarısının 7 nci sırasına, 12 nci sırasındaki kanun tasarısının 8 inci sırasına ve Şanlıurfa'nın büyükşehir olmasıyla ilgili kanun teklifinin 9 uncu sırasına getirilmesini önerdi.

Bugüne kadar, Hükümette ve Danışma Kurullarında daima uyumlu olmaya çalışan ve bunda başarılı olan Demokratik Sol Partiyi temsilen ben de, halkımızın, 10,5 milyon köylünün, kendi nam ve hesabına tarımda çalışan köylü vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlayacak bir maddelik bir kanun teklifinin 5 inci sıraya alınmasını önerdim. Bu önerime, Anavatan Partisini temsilen Grup Başkanvekili Sayın Uğur Aksöz katıldılar, Fazilet Partisini temsilen Grup Başkanvekili arkadaşım katıldı; Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili arkadaşım da, bu öneriye hem katıldılar hem de biraz önce geri çektikleri bir grup önerileri vardı, onun görüşülmesini istiyorlardı.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Öneri bizim ama.

METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) – Ne var ki, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili arkadaşım, Cumhuriyet Halk Partisinin istediği tasarı ve teklifler sıraya konulduktan sonra, bunların ardına da, biraz önce okunan kanun tasarılarının sıralanmasını teklif etti.

Arkadaşlar, eğer bu Meclis çalışacaksa, siyasî nedenlerle...(CHP sıralarından gürültüler)

Sevgili milletvekilleri, bu millet bize verdiği görevin sonucunu bekliyor. İki parti oturmuş, hiçbir zaman tasvip etmediğim bir protokol yapmış, o sizi bağlar; ama, milletin bizden beklediği, halkın bizden beklediği kanunlar var. (CHP sıralarından gürültüler) Hem "sosyal demokratım" diyeceksin hem sosyal devlet olmanın gereği olan köylülere sağlık yardımı verilmesini gerçekleştirecek tek maddelik bir tasarıya "hayır" diyeceksin. Bu nasıl mümkün olur?!

Sevgili milletvekilleri, biraz önce bir tartışma açıldı "gündemin 6, 7, 8 ve 9 uncu maddeleri sıralandı, şimdi tekrar sıralama yapamazsınız" denildi. 6, 7, 8 ve 9'un sıralanmasına hiç kimse itiraz etmiyor, benim de itirazım yok; ancak, 5 inci sıraya, tarımda kendi nam ve hesabına çalışan köylülerimizin, 10,5 milyon köylünün sağlık yardımından yararlanmasını sağlayacak bir maddelik kanun teklifinin girmesini istiyorum, bunu teklif ediyorum. Bu, sosyal devlet olmanın amacıdır, gereğidir.

Türkiye Cumhuriyeti, bir sosyal devlettir. Sosyal devlet, yurttaşların sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen, onlara asgarî bir yaşam düzeyi sağlamayı ödev bilen bir devlettir. Sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesi, iktisadî ve sosyal yapıda gerekli değişiklikleri yapmakla mümkündür. Sosyal devlet olmak, sosyal demokrat nutuklarıyla mümkün olmaz, bu kanunlar çıkarak mümkün olur. (DSP sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

Anayasanın 56 ncı maddesinde ifadesini bulan, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içerisinde sürdürmesini, bu amaçla sağlık hizmetlerini planlayıp hizmet vermesini sağlamak da devletin görevidir. Devlet, bu görevini, kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak ya da onları denetleyerek yerine getirebilir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde, çalışan insanlardan memurların ve memur emeklilerinin sağlık yardımından yararlanmaları kanunla düzenlenmiştir; işçilerin, işçi statüsünde olanların ve emeklilerinin sağlık yardımından yararlanması kanunla düzenlenmiştir; esnaf ve sanatkârların, kendi nam ve hesabına çalışan Bağ-Kurluların sağlık sisteminden yararlanmaları, imkân dahilinde, kanunla düzenlenmiştir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Lehinde söz istiyorum.

METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) – Şimdi, tarımda kendi adına ve hesabına çalışan köylülerimizin sağlık yardımından yararlanması için, bu önerimizin kabul edilmesini, başta Doğru Yol Partili milletvekili arkadaşlarımdan -ki, kendi önerileridir- ve Fazilet Partili arkadaşlarımdan önemle istirham ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Altındakileri çekin, tamam.

METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) – Bu, sadece benim dileğim değil, vatandaşlarımızın dileğidir.

Sosyal devlet olmak için, işçi emeklilerinin tek göstergeden yararlanması, aynı işi yapan, aynı sürede çalışmış, aynı tavandan ücret ödemiş, 5 farklı statüden maaş alan işçi emeklilerinin maaşlarının düzeltilmesi gerekir. Bu bir yaradır.

İSMET ATTİLA (Afyon) – Getirin o zaman.

METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) – Sırada bu da var, bunu da getireceğiz.

Başka... İş Kanununun ve Deniz İş Kanununun uygulanmaz hale gelen, komik hale gelen müeyyidelerinin, 98 ve devamı maddelerinin düzeltilmesi gerekiyor. Bunlar da gelecek. Tarım ve satış kooperatiflerinin sosyal yardım zammından kurtulması gerekiyor. Bunlar da gelecek. İşte, sosyal devlet anlayışımız, bu hizmetleri, bu kanunları getirmemizi gerektiriyor.

Sizden, halkımız adına, bu, 5 inci sıraya gelmesini istediğim, sonra da Cumhuriyet Halk Partisinin teklif ettiği sıranın arkasına gelecek olan tasarılara olumlu oy vermenizi diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancıoğlu.

Sayın Bostancıoğlu, önerinizin öteki kısımlarını geri mi çekiyorsunuz?

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bostancıoğlu'nu dinleme zevkine erince, zannettim ki, Türkiye'deki bütün meseleler çözümlendi. Yani, siz, gündemi, sekiz on maddeyle değiştireceksiniz; Türkiye'nin dağlar kadar büyüyen ve gün geçtikçe de büyümesi devam eden meselelerini, bu sekiz on tasarıyla çözeceksiniz.

Sayın milletvekilleri, bakınız, biz, burada, söylemekten usandık; ama, İktidar Partisi ve onun yanındaki diğer partiler, her hafta gündemi değiştirmekten usanmadılar.

Şimdi, evvela, Sayın Başkan, sizden başlamak istiyorum. Gündemdeki bazı kanun tasarı ve tekliflerinin sıralamasını değiştiren Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu öneri kabul edildi ve siz, bir tecezzide bulunuyorsunuz. Bir öneriyi tecezzi ettirmeniz mümkün değildir. Bir kanun tasarı ve teklifini görüştürmüyorsunuz. Siz, öbür partinin teklif ettiği grup önerisi üzerindeki maddeleri cımbızla alıp çıkarıyorsunuz, geride kalanları işleme koymaya çalışıyorsunuz. Bunun, hukukta, hakta, İçtüzükte yeri yoktur bir kere.

Bir başka olay daha... Şimdi, müşterek öneride, 5 inci maddeye -doğrudur- tarım işçilerinin, serbest çalışan işçilerin kanun tasarısı veya teklifi geliyor. Peki, 5 inci madde ne oluyor; siz, 5 inci maddeyi ne yapıyorsunuz?! Yani, evvela, prensibini koyalım ortaya.

Sayın Başkan, siz, bu öneriyi işleme koyamazsınız. Bugüne kadar yapılan tüm işlemlerde, bu öneri ile daha evvelki öneri arasında benzerlik de olsa, birtakım maddeleri ayrıcalık da kabul edilse, bu öneriyi işleme koymanız, İçtüzüğümüze göre mümkün değildir; bu bir.

İkincisi: Biraz evvel, bu Yüce Meclis iradesini ortaya koydu, irade tecelli etti; gündemi, bu konuda, tespit ve tayin etti. Sizin, bunu, bir kere daha değiştirmeye hakkınız yoktur. Neden; gündem tamamdır. Eğer, buraya, tek tek gelseydi, şu kanun tasarı veya teklifleri ayrı ayrı öneriler halinde gelseydi, belki işleme koymanız mümkün olabilirdi. Siz, dokuz on tane kanun tasarı ve teklifini, bir bütün olarak, bir çırpıda -biraz evvel kabul edilen öneriye karşı- tekrar işleme koymakla -belki yanlışlıkla veya bilemiyorum, samimi olduğunuza inanıyorum; bunu kabul buyurun- hata içindesiniz.

Gazete haberlerine göre söylüyorum. Sayın Başbakan "eğer 5 tane kanun tasarı ve teklifi bütçe görüşmelerine kadar çıkmazsa, altına imza attığım mutabakat zaptını yok sayacağım" diyor; yani, çok önem verdikleri 5 tane kanun tasarı ve teklifinin çıkmasını evvela Cumhuriyet Halk Partisinden istiyor, daha doğrusu, onları bir nevi tehdit içerisine sokmaya çalışıyor ve diyor ki: Bunu aybaşına kadar çıkarın; yoksa, attığım imzayı kabul etmiyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Öyle bir şey demiyoruz.

TURHAN GÜVEN (Devamla) – Peki, Cumhuriyet Halk Partisi ne yapıyor; o kanun tasarılarını önümüze blok olarak getiriyor ve diyor ki: İşte getiriyorum; tamam mı... Hani, buna oy vermiyorsunuz?!. Anlaşmanız var, mutabakatınız var; gelin, şuna siz de oy verin de, size göre çok önemli, bize göre pek fazla önemli olmayan bazı tasarıları görüşme isteğinden vazgeçin. Siz, bunu da yapmıyorsunuz.

Bakınız, şu gündemde, o kadar çok, değerli kanun tasarı ve teklifi var ki... Ehemmi mühimme tercih etmiyorsunuz. Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesiyle ilgili bir kanun teklifi verdim. Siz, çetelere karşı kavga mı vereceksiniz? Anlattım orada, kanun teklifimde dedim ki: Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesindeki bu fıkra 1991 yılında düzenlenmiştir. Orada, bakın, dört beş tane suç işleyen bir çete üyesine en ağır cezayı veriyorsunuz o düzenlemeyle; halbuki, bir Türk vatandaşı, aynı kanunla, dört beş tane suç işlediği zaman her birinden ayrı ayrı mahkûm ediliyor. Yani, siz, çete kurmayı, çete üyesi olmayı teşvik mi ediyorsunuz bu kanunla, yoksa, engelliyor musunuz? Eğer, sizin, gerçekten çetelerle mücadele etme niyetiniz, kararlılığınız varsa, evvela, bu kadar önemli olan bir kanun değişikliğini getirin hemen, onu çıkaralım; gelin, herkesi çete üyesi yapmaya teşvik eden bu maddeden yararlanan insanları ortadan kaldırın.

Bir başka olay: Geçen ayın altısında veya yedisinde, Yargıtay Başkanı çok önemli beyanlarda bulundu, yargının dertlerini tek tek dile getirdi. Hemen sarıldınız "doğrudur" dediniz. Hani yargıyla ilgili tek bir kanun teklifi burada; hani, onların sosyal ve diğer ilişkilerini yürürlüğe koyacak iyileştirmeler nerede? Bu konuda da bir kanun teklifi verdik; kartelci medyada, birkısım medyada, bu kanun teklifimiz tek satır olarak çıkmadı. Şimdi, siz bunları önemsemiyor musunuz? Bunları önemsiyorsunuz; ama, işinize gelmediği için mi yapmıyorsunuz, onu bilemiyorum.

Onun için, bakın, siz bu yükten kurtulmak mı istiyorsunuz; Hükümet istifa eder kuzu kuzu, o zaman bu meseleler kendiliğinden çözümlenir. Siz başka bir şey yapmayın. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, bu sosyal hakların iyileştirilmesi konusunda, Sayın Bostancıoğlu'na bir noktada katılıyorum. Kaldı ki, bu teklif, doğrudan doğruya, Doğru Yol Partisi tarafından gündeme getirilmiştir, çok değerli katkılarıyla da bu gerçekleşecektir. Bu manzume içinde bunu tek başına görüşmek mümkün olabilir; ama, şöyle: Diğer tekliflerini geri çekerler... Doğrudur; beşinci sıraya dediğimiz şeyi beşinci sıraya almak buna göre mümkün değildir; ama, hemen, Cumhuriyet Halk Partisinin biraz evvel kabul edilen sıralamasından sonraki sıraya koyarsınız ve yalnız o teklifinizle kaim olmak üzere, yani, tecezzi ettirmeden, önergeyi bölmeden, tek bir madde halinde gelmesini teklif edersiniz, canı gönülden katılırız; çünkü, teklif, bizim teklifimizdir.

Bu duygu ve düşünceler içinde bir başka konuya daha gelmek istiyorum. Bakın değerli milletvekilleri, irtica yasaları adı altında 9 tane kanun tasarısı mı sevk ettiniz Meclise? 3'ü kanunlaştı. Çok önemsediniz; çok laflar söylendi bu konuda, bir yığın şeyler söylendi; 3'ü de kanunlaştı. 6 tanesi niye yok burada? Çok mu önemsiyorsunuz? Niye vazgeçtiniz? Demek ki, o kadar önemli şeyler değilmiş.

Bir başka olay daha... Sayın Hükümetin bir bölümü burada; attıkları imzaya sahip değiller, neye imza attıklarını da bilmiyorlar. Açıkça söylüyorum. Bakın, Türk Ceza Kanunu tasarısını temel kanun diye Meclise sevk etti bu Hükümet; altında bu Hükümetin bütün bakanlarının imzası var. Oradaki olayları, şu irtica yasalarındaki olayları, gelin, size anlatayım da işin aslını öğrenin. Bakınız, o 6 kanunda, 9 kanunda cezalar artırılıyordu sadece; üç aydan altı aya... Yani, caydırıcılık sağlansın diye... Başka bir esprisi yoktu aslında. Öyle mücadele falan yapmaya da niyetiniz yok, yapamazsınız da zaten; ama, o kanun tasarısının altında imzası bulunan bakanlar, Türk Ceza Kanunu tasarısında... Bakınız, cezaları burada artırırken, 19 uncu maddede, sadece para cezasına çevrilmesini öngörüyor Türk Ceza Kanunu tasarısı. Aynı tasarının altında, yine aynı bakanların imzası var. Siz, neyle mücadele edeceksiniz? Siz, evvela neyi yapacağınızı bilmiyorsunuz; birinde ceza artırıyorsunuz, öbüründe cezayı ortadan kaldırıyorsunuz. Bu, okumadan atılan imzanın bir sonucu değil mi? Attığınız imzaya sahip çıkın. Onun için, ehem ile mühimmi tefrikte de biraz daha duygusal olmaktan öteye "bu, muhalefetten geldi; bu, bilmem nereden geldi" değil, doğrudan doğruya, neler önemliyse sizce, onları getirin. Ay başına kadar, yani, bütçeye kadar gece çalışmanız da var; ama, siz, toplanamıyorsunuz tabiî gece çalışmalarında, orada da görevinizi yerine getirmiyorsunuz. Onun için, tek bir madde için, yani, tecezzi ettirmeden, gelin, şu tarım işçileriyle ilgili teklifi koyun, oybirliğiyle kabul edelim; hiç değilse, Başkanlık da yanlış tutum ve davranış içinde olmaz, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki getirmiş olduğu önerge de gerçekten yerini bulmuş olur.

Hepinize saygılar sunuyorum; teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güven.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, izin verirseniz bir yanlış anlamayı düzeltmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Biraz önce, Sayın Turhan Güven, benim sözünü ettiğim kanundan Doğru Yol Partisinin teklifi diye bahsetti. Oysaki, Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifi, Balıkesir Milletvekili Güven Karahan ve Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz'ın teklifleridir efendim; düzeltiyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Biz, gündeme alınmasından bahsediyoruz; tecezzi olmaz Sayın Başkan, şahitlikte de tecezzi olmaz.

BAŞKAN – Efendim, bu öneriden bahsedildi Sayın Bostancıoğlu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gruplarımız Danışma Kuruluna gitmiş, anlaşamamışlar; her biri bir teklif getirmiş oraya, bu tekliflerde anlaşma olmamış.

Şimdi, Sayın Güven diyor ki, 5 inci sıradaki kanun teklifi nereye gidecek?

Eğer, bu öneri kabul edilirse -6, 7, 8, 9'u biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin önerisiyle kabul ettik sırasını- eğer, 5'in yerine bir başka bir teklif gelirse, 5 10 uncu sıraya geçecek; yani, bu, artık, matematiksel bir gerçek. Rica ediyorum yani...

Ne var yani; bu sıralama o kadar önemli bir şey değil. Yani, burada Hükümeti bulundurmazsanız, komisyonu bulundurmazsanız bu iş olur gider; ama, bu kadar önemsiz şeylerle, bu Meclisi bu kadar meşgul etmemek lazım bana göre.

Lehinde, Sayın Kapusuz söz istemiş...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Aynı partiden iki kişiye, bir aleyhte bir lehte söz veriyorsunuz, öyle şey mi olur?!

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ayıptır bu ayıp!..

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Rica ediyorum... Bir dakika efendim...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Aynı partiden, birine aleyhte birine lehte söz veremezsiniz.

BAŞKAN – Ama, arkadaş sizden önce söz istedi. Sayın Aksöz, beni ilgilendirmez, siz de söz isteseydiniz. Ben, arkadaşın lehinde konuşacağına inanıyorum.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Aksöz, rica ediyorum... Arkadaşımız önce söz istedi, verdim; ne yapayım, siz önce söz isteseydiniz...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, aynı partiden iki kişiye bir lehte bir aleyhte...

BAŞKAN – Arkadaş lehinde konuşacağım diyorsa, ben, konuşamazsın diyemem.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Öyle şey mi olur Sayın Başkan.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, öneri sahibine nasıl söz vermezsiniz.

BAŞKAN – Arkadaşımız vazgeçerse, size söz vereyim. Ben birşey demiyorum ki.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ayıp ama...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, Anavatan Partisi ve DSP'nin vermiş olduğu önergenin lehinde konuşacağım.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, bu müzakere açılmadan, başlamadan önce, ben, Başkanlığı ikaz ettim. Bildiğiniz gibi, dün, değerli siyasî parti yöneticileri, Danışma Kurulunun toplanmasını istediler. Bu Danışma Kurulu toplantısına siyasî partilerin önerileri getirildi. Özellikle, Cumhuriyet Halk Partisinin getirmiş olduğu dünkü teklif, Danışma Kurulunda mutabakat sağlanamadığı için, bugün tekrar getirilmiş oldu; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda okunan metin, dün, orada, aynen getirildi.

Tabiî, bu arada, DSP -biraz önce, grup başkanvekili arkadaşımın ifade ettiği gibi- 272 nci sıradaki, kendi hesabına çalışan çiftçilerimizle ilgili kanun teklifinin, bu kadar geri sırada bulunan bir kanun teklifinin öne çekilmesi, görüşülmesi konusunu önerdi. Tabiî, bu arada, ilginç olanı söylemek istiyorum: Anavatan Partisi de bir teklif getirdi -dünkü Danışma Kuruluna getirmiş olduğu teklif de yanımda- değerli arkadaşlar, tam 31 tane kanun tasarı ve teklifinin yeniden sıralanmasını öneriyor. Şimdi, bir iktidar partisi düşünün ki, yılbaşında istifa edecek; bu zaman dilimi içerisinde 1999 yılının bütçesi görüşülecek -şu anda Komisyonda devam ediyor- bir de, uzlaşma temin etmiş olduğu, mutabakat sağlamış olduğu bazı kanun tasarı ve tekliflerini öne getirecek, bir azınlık hükümeti olarak, çıkarabilirse çıkaracak. Bunun yolu nereden geçer; uzlaşmadan geçer, anlaşmadan geçer, mutabakattan geçer. Siz, ille de, bir kanun tasarı veya teklifinin öne getirilmesi konusunda uzlaşma temin etmek istemezseniz... Bugün Genel Kurula getirilmiş olan önerilerden bir tanesi kabul edilmiştir; yani, Genel Kurul iradesini ortaya koymuştur. 5 inci sırada teşvik, 6 ncı sırada -Meclisin kabul ettiğine göre- mahallî idarelerle ilgili kanun tasarısı, 7 nci sırada Sermaye Piyasası Kanunu tasarısı; 8 inci sırada ithalattaki haksız rekabetin önlenmesi, 9 uncu sırada da Şanlıurfa'nın büyükşehir olmasıyla ilgili teklif görüşülecek. Bunu, Genel Kurul oyladı ve kabul etti. Peki, şimdi, Sayın Başkan, izah etmeye zorlanıyorsunuz; ama, ben, bir kez daha sormak istiyorum. Biraz önce, Genel Kurul, bunu kabul etti; siz, Başkanlık olarak, size getirilmiş olan öneriyi değiştirme yetkisine sahip değilsiniz. Şayet, değerli gruplar, bunu değiştirerek size intikal ettirselerdi, zaman içerisinde de geri kalmamış olsalardı, bunu uygulama mecburiyetiniz doğabilirdi; ama, siz "nasıl olsa 6, 7, 8, 9 sıralandı; efendim, bir öneri daha var, bunu da oylayacağım, 5 inci sıraya şu gelsin..." Ondan sonra 6 ne olacak; Genel Kurul, bir önceki kabul ettiğini tekzip etmek durumunda kalacak.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayır...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – 7 nci, 8 inci sıradakilerin sırası değişecek. Ondan sonra sıralanmış olan on oniki kanun tasarı veya teklifinin bir daha sıralamada yer alması gibi bir noktaya doğru götürülecek. Yani, burada, kararını değiştiren Genel Kurul değil efendim; Sayın Başkanlık, Genel Kurulu böyle bir noktaya götürmek istiyor ki, yanlış olan budur. Başında ifade ediyorum ki, böyle bir uygulama, hiçbir zaman, geçmişte de yapılmadı, şimdi de yapılamaz; öneriler de, Başkanlık tarafından bölümler halinde uygulamaya konulamaz; ya bütün olarak kabul edilir veyahut da bütün olarak reddedilir. Şayet, Genel Kurul, ortaya bir irade koymuşsa, siz, bu iradeyi tekrar değiştirmek gibi bir zorlama noktasına da taşıyamazsınız.

Değerli arkadaşlar, şimdi, önümüze şöyle bir bakalım. Her şeyden önce, değerli grup başkanvekilimizin 5 inci sıraya gelmesini arzu ettikleri, tarımda kendi hesabına çalışanlarla ilgili 272 nci sıradaki kanun teklifinin, prensip olarak öncelikle görüşülmesini istiyoruz, uygundur; bir maddelik bir kanun tasarısıdır, bu kanun tasarısına katkı sağlarız; ama, değerli gruplardan şunu istirham edeceğim: O halde, hem Başkanlığı yanlış bir uygulamadan kurtarmak için hem de lehte oy vermemizi beklediğiniz ve bizim de destekleyeceğimiz bu öneriyi 5 inci sıraya alalım veyahut da...

Diğer arkadaşlarımız için bir şey söylemek istemiyorum; ama, kanaatim odur ki, bir maddelik kanun tasarısı olması hasebiyle öne geçmesi konusu münasip düşebilir, bunu kabul edelim; ama, diğerlerini, bugüne mahsus olmak üzere geri çekin, bir başka Danışma Kurulu önerinizle bunları tekrar önerirsiniz. Bu arada Genel Kurul çalışmaya başlar, bazı teknik veyahut da usul yönünden münakaşa ve müzakere ettiği hususlara yer vermek yerine, bir yandan çalışmalar yapılırken, bazı kanunlar çıkarılır, sıralamalar hususunda bir mutabakatı yine temin ederiz. Aksi takdirde, şimdi, siz, bu sıralamada olayı yanlış bir istikamete çekerseniz, gruplar arasında ihtilaf söz konusu olacak olursa, bu kanunları nasıl çıkaracaksınız; şahsen, düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, elbette, biz, burada bir konsensüs yakalamalıyız. Bunu beraberce yapabilirsek, şu kısa süre içerisinde, bir ayda, kanun çalışması yapabileceğimiz yaklaşık dört haftamız var -çalışma süresi olarak söylüyorum- bu zaman dilimi içerisinde yasa çalışmaları yapabileceğimiz sekiz yasama günümüz var; belirli kanunları ancak çıkarabiliriz. Gereksiz yere yirmi otuz kanun tasarı ve teklifini burada sıralayarak, güya, kamuoyunda "bunları biz öne çektik, ne yapalım, süremiz yetmedi, Hükümetimizin ömrü buna yetmedi. Bu sıralamaları yaptık; ama, bu yapmış olduğumuz sıralamalar için süre kalmadı" gibi mazeret aramaya ihtiyaç yok. Eğer biz hızlı çalışabilir, bu kanun tasarı ve tekliflerini yasalaştırma imkânını yakalarsak yapacağımız şey bellidir. Bu ön sıralara çektiğimiz kanun tasarı ve tekliflerinden sonra, sizin de getireceğiniz sıralamaları göz önünde bulundurarak yardımcı olmak isteriz.

Biz, Fazilet Partisi olarak, bu konuda bir uyarıda bulunduk arkadaşlarımıza. Daha önce, Hükümetin bir önerisi olarak, 11 inci sırada, Türk Ceza Kanununun bazı maddeleriyle ilgili olarak öne çekilmiş olan bir tasarı var. Bu tasarı yerinde kalır da görüşülürse isabetli olur kanaatinde olduğumuzu, hem dünkü toplantıda hem de bugün burada bir kez daha ikaz ederek hatırlatmak istiyoruz; ama, gördüğümüz şey odur ki, dün bunun öne geçmesi için gayret sarf eden arkadaşlarımız, bugün, âdeta bunları geri sıralara atmak için ciddî bir gayret ve çaba içerisindeler. Bunu da uygun bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Evet, biz, Parlamentonun çalışması, verimli çalışması ve uzlaştığımız kanunları çıkarma konusunda anamuhalefet partisi olarak sonuna kadar destek veririz; muhtevalar konusunda, birtakım düzeltmeler konusunda haklı olan ikazlarımızı da öne çıkarırız; ama, siz, bunların hiçbir tanesini kale almazsanız, bunlara gerekli itinayı göstermeyecek olursanız, bizim buradaki yaklaşımımız da açık ve net olarak karşı çıkmak olacaktır.

Geliniz, birlik ve beraberliği temin ederek, uzlaşarak bu çalışmaları memleketin ve milletin lehine, yararlı halde sürdürmeye gayret sarf edelim; karşılıklı uyuşmazlık, anlaşmazlık gibi birtakım problemlerimizi önplana çıkararak Parlamentonun görüntüsü hakkında yanlış izlenim ve kanaat vermeyelim.

Biz, bu önerinin, biraz önceki izah ettiğim şekliyle bir mutabakat sağlanması halinde lehinde olacağımızı ifade ediyor, tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlarla ilgili teklifin, şayet uygun görülürse, önplana çekilmesi, öncelikli görüşülmesi, bu bir maddelik kanunun çıkarılması konusunda Fazilet Partisi olarak katkı sağlayacağımızı ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakikanızı rica edeyim Sayın Güney.

Sayın milletvekilleri, biz, Başkanlık olarak, yaptıklarımızın farkındayız; okuduğumuzu da anlıyoruz, konuştuklarımızı da kulağımız duyuyor. Nedir; Cumhuriyet Halk Partisince bir öneri getirilmiştir; 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu sıralardaki gündem maddeleri belirlenmiştir. Bir başka öneri geliyor; deniliyor ki: "5 inci sırasına şu..." Ondan sonra, o 6 ncı, 7 nci sırayla ilgili kısımlar da var. Onu burada öneri olarak okutmuyoruz ; çünkü, o konuda Genel Kurul...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yetkiniz yok efendim.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Bizim yetkimiz var; biz burada bağlı insanlar değiliz ki. Elbette ki, Meclis Başkanı olarak burada karşımıza gelen önerilerde, hukuka, mantığa akla uygun bir düzenleme yapmak zorundayız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sizi dinledim canım!.. Allah Allah!..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, benim önerimi nasıl değiştireceksiniz? Böyle bir yetkiniz yok.

BAŞKAN – Biraz önce oyladık; 6 ncı, 7 nci, 8 inci, 9 uncu sıralar kabul edildi; şimdi Sayın Kapusuz diyor ki "zorlanarak açıklıyorsunuz."

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet...

BAŞKAN – Siz de diyorsunuz ki "gündemin 5 inci sırasına gelin, oylayın da biz kabul edelim"

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Mutabakat sağlanırsa...

BAŞKAN – Peki, o zaman, biz, 5 inci sıradakini oyluyoruz da, ötekileri niye oylamıyoruz?! Yani, lütfen, böyle, sırf muhalefet yapmak için konuşmak da, bana göre, arkadaşlara pek fazla oluyor. Rica ediyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarımız kendi önerilerini değiştirirlerse, mümkün; yoksa, siz öneriyi değiştiremezsiniz.

BAŞKAN – Yani, bir de bizi itham ediyorsunuz. Biz, okuduğumuzu anlayabilen, aklı, izanı yerinde olan insanlarız. Lütfen... Rica ediyorum efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, öneriyi siz değiştiremezsiniz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güney.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, bugün, bu grup önerisiyle ilgili yapmış olduğunuz yorum ve tutumunuz doğrudur; çünkü, karşı görüşte olan arkadaşlarımız burada yanlış ifadede bulundular. Biz, sıralamada bir değişiklik yapmıyoruz, Cumhuriyet Halk Partisinin yapmış olduğu sıralamadaki 5 kanun teklifine ilaveten 4 kanun teklifi getiriyoruz; arkadaşlarımızın burada dediği gibi 20- 30 kanun tasarı veya teklifinin sıralaması yok. Bu bir...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Öneri burada... Öneri burada...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – İki: Sayın Başkan, burada yapılan işlem budur; başka bir işlem yapılmamıştır; ama, arkadaşlarımız iştirak ederler veya etmezler, o ayrı...

BAŞKAN – Efendim, konu anlaşıldı...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yalnız, birinci konuda konumunuz ne kadar haklıysa, bana göre, Grubumuza, önerinin sahibi olan bu Gruba söz vermemezlikle de haksızlık ettiniz; çünkü, biz, bunu, ancak bu kürsüden müdafaa edebilirdik...

BAŞKAN – Sayın Güney, siz zaten fazlasıyla savundunuz...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bir arkadaşımız, bir hakkı suiistimal etti ve burada "lehte konuşacağım" dedi; yine bildiklerini okudu, her zamanki laflarını söyledi. Bu nedenle, bize de söz vermemekle haksızlık ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Güney, yeter artık; rica ediyorum, yeter artık!..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bunu, burada arz ve ifade ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Kapusuz, bir dakika...

Şimdi, arkadaşlar, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilen grup önerileri üzerindeki konuşmalar kişiseldir, grup adına değildir. Burada, biz, bu önerileri okuttuktan sonra Genel Kurula soruyoruz "söz isteyen var mı" diye...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – İstedik...

BAŞKAN – Varsa "lehte mi aleyhte mi" diye soruyoruz ve iki lehte, iki aleyhte söz veriyoruz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hem de yazılı istedik.

BAŞKAN – Şimdi, aleyhte iki konuşma için söz alındıktan sonra, Sayın Kapusuz, yerinden, hem bana işaret etti hem de pusula gönderdi; dedi ki: "Ben lehinde konuşmak istiyorum." Bir gruba mensup bir sayın milletvekili, bir başka grubun verdiği önerinin lehinde konuşabilir.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Biz de pusula gönderdik...

BAŞKAN – Siz geç kaldınız; yani, benim burada bir hatam yok.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Biz de yazılı olarak söz istedik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum... Söz, istem sırasına göre verilir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, grup yöneticisi arkadaşım, kendisine uygun düşmeyen, kendisine yakışmayan bir tarzda, benim konuşmamı eleştirmeye kalktılar. Ben, kendilerine yol göstermek istedim. Galiba, nasıl hareket edeceklerini bizim öğretmemiz icap ediyor.

BAŞKAN – Şimdi, öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım efendim.

Öneri: Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 272 nci sırasında bulunan 747 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci sırasına, 63 üncü sırasında bulunan 412 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 273 üncü sırasında bulunan 748 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 212 nci sırasında bulunan 602 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 244 üncü sırasında bulunan 688 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 65 inci sırasında bulunan 274 sıra sayılı kanun tasarısı ve teklifinin 15 inci sırasına, 81 inci sırasında bulunan 55 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 82 nci sırasında bulunan 56 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum efendim: Kabul edenler...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Öneriyi öyle oylamaya sunamazsınız Sayın Başkan; bir kısmı çıktı zaten önerinin, tümünü nasıl oylamaya sunarsınız; mümkün mü?!

BAŞKAN – Sayın Güven, rica ediyorum... O kısmını atlayarak okuduk, onu çıkardık efendim.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Bu elektronik cihazlar ne işe yarıyor; çalışmıyor mu bunlar?!

BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Oylamayı elektronik cihazla yapın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, daha sağlam olması için, oylamayı elektronik cihazla yapıyoruz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, oylamaya geçtiniz.

BAŞKAN – Efendim, geçebilirim; ama, şimdi, arkadaşlarımızı saymakta güçlük çekiyoruz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Oylamaya geçtiniz efendim.

BAŞKAN – Sayın Güney, niye böyle her şeye itiraz ediyorsunuz?!

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – İtiraz etmiyorum; oylamaya geçtiniz...

BAŞKAN – Arkadaşlarımız saymakta sıkıntı çekiyorlar.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Oylamaya geçtiniz; bitti...

BAŞKAN – Efendim, Divan Üyesi arkadaşlarımız sayamıyor.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Biraz evvel de öyle yaptınız.

BAŞKAN – Sayın Güney, gerçeğin anlaşılmasında niye bu kadar sıkıntıya düşüyorsunuz?!

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, biraz evvel işaretle oylama yaptınız.

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...

Oylamayı cihazla yapacağım.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, açık oylama istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam efendim, açık oylama isterseniz, tamam...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Açık oylama yapamazsınız.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Açık oylama yapar.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Oylamaya geçtiyse, yapamaz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yapar, yapar; İçtüzüğü oku!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Oylamaya geçtiği için yapamaz.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Oylamaya geçmedi.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Oylamaya geçmedi, iptal etti.

BAŞKAN – Sayın Güney, grup önerisi işaret oyuyla oylanır efendim. İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre, grup önerileri oylaması işarî oyla yapılır; bu, İçtüzüğün bir hükmüdür. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Güney, lütfen oturur musunuz.

Efendim, oylama süresi içinde cihazla oy kullanmakta sıkıntı çeken arkadaşlar bize bildirirlerse, teknik elemanları yanlarına gönderebiliriz.

Bakanlar Kurulu üyelerinden vekâletle oy kullananlar, kimin yerine vekâletle oy kullandıklarını bir pusulayla bize bildirsinler.

Yalnız, malum olduğu üzere, Bakanlar Kurulu üyeleri toplam 36 oy kullanabilirler. Sayın Eyüp Aşık istifa etmiştir; ama, bir ay geçmesine rağmen, yerine, Anayasaya aykırı olarak, daha atama yapılmamıştır; Anayasaya göre, onbeş gün içinde atama yapılması lazım.

Bir de, İçişleri Bakanımız milletvekili olmadığı için oy kullanamaz.

Efendim, oylama için 5 dakikalık süre tayin ediyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Oylama süresi bitmiştir.

Tabloda da belirtildiği üzere, kabul 161, ret 226; böylece, öneri kabul edilmemiştir efendim.

Aradaki fark çok olduğu için, sonradan gelen kâğıtları hesaba katmıyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

V. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1. — İçel Milletvekili Oya Araslı ve İzmir Milletvekili Birgen Keleş ve 18 arkadaşının, Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219) üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 752) (1)

BAŞKAN – Genel Kurulun 27.10.1998 tarihli 12 nci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan, kadının statüsünün araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 752 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmelere başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

İçtüzüğümüze göre, Meclis Araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede, önergedeki ilk imza sahibine söz verilecektir; daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, gruplara ve şahısları adına 2 milletvekiline, bu arada, Komisyon ve Hükümete söz verilecektir. Komisyon, Hükümet ve grupların konuşma süresi 20'şer dakika, şahıslar adına konuşma süresi 10'ar dakikadır.

Önergedeki ilk imza sahibi olarak Sayın Oya Araslı; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerinde, önerge sahibi sıfatıyla söz almış bulunuyorum ve sizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu Meclis Araştırması Komisyonunun ve hazırladığı raporun çok önemli bir özelliği vardır. Bu özellik, ilk defa cinslerarası eşitsizliğin ve kadın statüsünün bir Meclis araştırmasına konu edilişidir. Böyle bir Meclis araştırması yapılması için önerge verirken, ben ve arkadaşlarım istedik ki, Türkiye'de cinslerarası eşitsizlik sorununun nedenleri ve çözümleri ile Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilebilmesi için yapılması gerekenler hakkında yapılmış tüm araştırmaların ve çalışmaların yanı sıra, bir de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir değerlendirmesi olsun, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî parti gruplarının üzerinde birleştiği hususlar bir belgede ifadesini bulsun. Çünkü, böyle bir çalışmanın, kadınlarımızın sorunlarının çözümünü hızlandıracağını ve kolaylaştıracağını düşündük.

Burada, bu Meclis araştırmasının açılmasını oylarıyla sağlayan ve bu komisyonda görev yaparak bu raporu ortaya çıkaran değerli milletvekillerine teşekkür etmek istiyorum.

Ortaya konulan rapor, önergemizde ileriye sürdüğümüz gibi, Anayasamızda ifadesini bulan eşitlik ilkesine rağmen kadınlarımızın bazı alanlarda hâlâ ikinci sınıf vatandaş görülebildiğini, çeşitli etkenlerden dolayı, ekonomik, sosyal ve siyasal yaşama istenen ve beklenen düzeyde katılamadıklarını, başta şiddet olmak üzere, pek çok onur kırıcı muameleyle karşılaştıklarını, pek çok sorunun ağırlığı altında ezildiklerini, sahip oldukları haklardan erkeklerle eşit bir biçimde yararlanamadıklarını, cinslerarası eşitliği sağlamak için yasalarda yapılması gereken değişiklikler ve alınması gereken birtakım önlemler bulunduğunu kanıtlamış ve birtakım öneriler ortaya koymuştur. Bu önerilerin, sorunun çözümüne büyük katkılar yapacağına inanıyorum. Bu önerilerden bazıları üzerinde özel olarak durmamız gerektiğini düşünüyorum

Bunlardan birisi, cinslerarası eşitlik fikrine dayalı bir toplumsal cinsiyet ana yaklaşımı ve bakış açısı oluşturulması ve bu bakış açısının, tüm kamu politikalarına, plan ve programlarına yerleştirilmesidir. Kuşkusuz, böyle bir yaklaşım ve uygulama gerçekleştirilmeden cinslerarası eşitsizlik sorununa sağlıklı ve sürekli çözüm getirilmesi mümkün değildir.

Eşitlik konusundaki duyarlılığın, yalnız kadınlarda değil, erkeklerde ve çocuklarda da geliştirilmesi doğrultusundaki bir başka öneri de, bu konuda tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır. 

Üzerinde durmamız gereken önemli önerilerden bir diğeri de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir cinslerarası eşitlik daimî komisyonunun kurulmasıdır. Cinslerarası eşitlik komisyonu, yasa tasarı ve tekliflerini kadın-erkek eşitliği açısından incelerken, cinslerarası eşitlik kavramının yerleşmesine de yardım edecektir.

Raporda, siyasî katılımı yükseltmek açısından seçimlerde kota sisteminin önerilmiş olması da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın temsili bakımından içinde bulunduğumuz olumsuz durumun çok yakında değişebileceği konusunda umut vermektedir.

Rapor, cinslerarası eşitliğin sağlanması ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için yasalarda yapılması gereken değişiklikleri ve getirilmesi gereken düzenlemeleri de ayrıntılı bir biçimde göstermiştir. Bunlar arasında, Medenî Kanunda yapılması gereken değişikliklerin üzerinde ayrıntılı bir biçimde durulduğu görülmektedir. Bu değişikliklerin bir grubu, kadın ve erkek eşin yetki ve görevlerinde eşitlik sağlanmasına yöneliktir. İkinci grup ise, evlilikte kanunî mal rejimiyle ilgilidir.

Rapor, evlilikte kanunî mal rejimi olarak, edinilmiş mallara katılma ve paylaştırmalı mal ayrılığı olarak iki tür rejimden söz etmektedir. Bunlardan edinilmiş mallara katılma rejimi, 1996'da, 20 nci Dönem yasama çalışmaları başladıktan çok az sonra, Sayın Birgen Keleş'le birlikte verdiğimiz yasa önerisinde yer alan ve daha sonra, aralarında Sayın Işılay Saygın'ın da bulunduğu bazı kadın milletvekillerimizin önerdikleri rejimdir. Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri ve bakanlar, daha önceki dönemlerde de, Partimiz SHP adını taşırken de, aynı rejimi benimseyen önerilerde bulunmuşlardır.

Adalet Bakanlığında Medenî Kanun öntasarısını hazırlayan komisyonun da, başlangıçta bu rejimi benimsediğini biliyoruz; ancak, daha sonra, komisyon, paylaştırmalı mal ayrılığı rejimini benimsemiş ve şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş bulunan tasarıda da, paylaşmalı mal ayrılığı, kanunî mal rejimi olarak gösterilmiştir.

Raporda, bu iki rejim birbiriyle karşılaştırılmaya çalışılmıştır; ancak, bunun başarılı bir karşılaştırma olduğunu söylemeye imkân yoktur; çünkü, her iki rejimin de ayırıcı özellikleri ortaya konulamamıştır. Örneğin, edinilmiş mallara katılma rejiminin ayırıcı özelliği, evliliğin sona ermesi halinde, edinilmiş malların eşler arasında eşit paylaştırılmasıdır. Halbuki, raporda, eşit paylaşmaya ilişkin özellik zikredilmemiştir.

Rapordan, şu anki Devlet Bakanı Sayın Saygın'ın, bu mal rejimlerinden hangisini desteklediğini anlamak da pek kolay olmamaktadır; Sayın Saygın'ın, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasarıya alınmasını istediği, raporda belirtilmektedir; ama, Sayın Saygın'ın da imzaladığı tasarıda, paylaştırmalı mal ayrılığı rejimi, kanunî mal rejimi olarak önerilmektedir.

Diğer taraftan, evlilikte kanunî mal rejimine ilişkin, Medenî Kanunun 170 inci maddesinin değiştirilmesi ve edinilmiş mallara katılma rejiminin, kanunî mal rejimi olarak benimsenmesi konusunda, bu yasama döneminde, ilk teklifi, Sayın Keleş'le birlikte vermemize rağmen, raporun 52 ve 53 üncü sayfalarında "Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilere mensup milletvekillerinin kadın-erkek eşitliği konusunda yaptığı çalışmalar" başlığı altında, bundan hiç söz edilmemiş, âdeta, bu teklif yok edilmiştir; halbuki, raporun başka sayfalarında, bu teklife gönderme yapılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, konuyla ilgili çalışmaların değerlendirilmesi açısından, bunu, önemli bir noksan ve yanlış olarak değerlendiriyorum ve ileriki yıllarda, bu raporu okuyan birtakım vatandaşlarımızın da, bu başlık altında yapılan çalışmaları araştıracağı gerçeğinden hareket ederek, bunun, önem kazanan bir yanlış olduğunu, bir kere daha vurgulamak istiyorum; keşke, mümkün olabilse de, bu hususta, rapora bir düzeltme eklenebilse.

Raporda, bazı oransızlıklar da göze çarpmaktadır. Bu oransızlık, 55 inci Hükümetten önceki çalışmalara pek az yer verilirken, raporun önemli bir kısmının 55 inci Hükümet çalışmalarına ayırılması ve daha önceki hükümetlerin, kadın sorunlarını çözmeye yönelik ve kanun tasarılarına dönüşmemiş girişimlerine hiç değinilmemişken, 55 inci Hükümet dönemindeki sonuç aşamasına gelmemiş tüm girişimlerin "halihazır durum" adı altında ortaya konulması nedeniyle kendisini göstermektedir. Bu durum, okuyanları, bazı kereler, raporun, 55 inci Hükümetin çalışma raporu olup olmadığını düşünmeye sevk etmektedir.

Raporda, bazı yanlışlar da vardır. Örneğin, 65 inci sayfada, usulüne göre onaylanan uluslararası sözleşmelerin, Viyana Antlaşmaları Hukuku Sözleşmesi hükümleri doğrultusunda tarafları bağlayacağı bildirilmiş; ancak, içhukukumuzda asıl bağlayıcılığı sağlayan unsurun, Anayasamızın 90 ıncı maddesi olduğu ifade edilmemiştir.

Diğer taraftan, 21 inci sayfada, Cumhuriyet Halk Partisinde (SHP'de) uygulanan kotanın yüzdesi atlanmıştır.

Bu noksan ve yanlışlarına rağmen, bu raporun, 20 nci Dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasî parti gruplarının cinslerarası eşitlik hakkında ve cinslerarası eşitsizliğin nedenleri ve çözümleri konusunda hangi noktalarda görüş birliğine varmış olduğunu gösteren tarihî bir belge niteliğini taşıdığını, fikir birliğine ulaşılan hususlarda cinslerarası eşitliği tam anlamıyla gerçekleştireceğimiz günlerin çok yaklaştığına inanmak istediğimi ifade etmek istiyorum.

Böyle bir araştırmanın hazırlanmasına oylarıyla katkıda bulunan değerli milletvekillerine, bu raporu hazırlamak üzere Komisyonda görev yapmış bulunan değerli milletvekillerine teşekkürlerimi bir kere daha dile getirirken, sizlere de saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Efendim, gruplar adına; Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Memduh Büyükkılıç, DSP Grubu adına Sayın Zerrin Yeniceli, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Birgen Keleş söz istemişlerdir.

Şimdi, gruplar adına ilk söz, Kayseri Milletvekili Sayın Memduh Büyükkılıç'ın efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Herkese birer dakika fazla süre verdiğim için, size 21 dakika süre veriyorum..

Buyurun Sayın Büyükkılıç.

FP GRUBU ADINA MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçel Milletvekili Oya Araslı ile İzmir Milletvekili Birgen Keleş ve 18 arkadaşının, Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla, Anayasamızın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Sayın Başkanımı ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Meclisimizde, kadın-erkek eşitliği diye bilinen ya da kadın-erkek eşitliği konusundaki istismarları dile getirmek suretiyle bunlarla ilgili önlemleri görüşmek ve gerekli çalışmaları yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisimizin çatısı altında bir araştırma komisyonunun kurulmuş olması gerçekten anlamlıdır ve cumhuriyetimizin 75 inci yıldönümünde bir başka anlam daha kazanmıştır. O açıdan, böyle bir çalışmadan dolayı Meclisimizi kutluyorum.

Tabiî ki, bu konuda bir rapor düzenlendi, kapsam itibariyle yeterli olmayabilir; ancak, bir baz teşkil etmesi açısından önemli bir rapor. Bu rapora emeği geçen -bu çalışmalar sırasında, her ne kadar, çok Değerli Bakanımızla muhatap olamadıysak da- kadının statüsü ve sorunlarından sorumlu genel müdürlüğün personeline, diğer bakanlıklardan katkı yapan teknik elemanlara ve özellikle Feride Acar Hanımefendiye, ben burada Komisyonun bir üyesi olarak ve Komisyonun Sözcüsü olarak teşekkür etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Komisyonumuz, bilindiği üzere, İçtüzüğümüz gereği üç aylık bir süre için seçilmekte, daha sonra gerektiğinde de bir aylık eksüre alabilmektedir. Bir şanssızlık olarak, Komisyonumuz iki kez başkan seçme konumuna düşmüştür ve bu iki kez başkan seçimi münasebetiyle de Komisyonumuzun yaklaşık bir aylık süresi boşa geçmiştir. Komisyonumuz, bu bir aylık sürenin, eksüre istemek suretiyle telafi edilmesi ve sonuçta toplam üç aylık aktif çalışma dönemini içermişse de, bu süre içerisinde de yeterli bir çalışma yapıldığını ben şahsen söyleyemem. Aktif olarak altı kez toplantı yapılabilmiştir. Değerli bakanlarımız, bu çalışmalara, daha önceki görüşmelerde bilinen görüşlerini sunmak suretiyle katkıda bulunmaya çalışmışlardır.

Bu rapor üzerinde belki söylenilecek çok şey vardır. İçerisindeki bilgileri burada fazlaca tekrar edecek değilim. Ancak, sivil toplum örgütlerine, bu raporun oluşması için yapılan çalışmalar sırasında, fazlaca, önem verilmediği kanaatimi burada belirtmek istiyorum. Bu kanaate, sadece ben değil, sivil toplum örgütlerinden bazılarının da katıldığını ve bu konudaki görüşlerini de bizlere yazılı olarak gönderdiklerini, burada, yine, vurgulamak istiyorum. Bu cümleden olarak, Ka-Der diye bilinen, siyasetle uğraşan ilk kadın sivil toplum örgütünün bana göndermiş olduğu bilgi ve faksta aynen şunlar yazılmaktadır: "Tarihî önem taşıyan böyle bir komisyonun hazırlamakta olduğu raporun, Türkiye'deki tüm kadınların haklarını doğrudan ilgilendirmesi nedeniyle, kadın sivil toplum örgütleriyle, konuyla doğrudan veya dolaylı ilgili olan toplumun diğer kesimleriyle ortak bir platformda müzakere edilmesine imkân verilmemiştir. Bu nedenle, ülke çapında, kadınların bütün farklılıklarının algılanmasına zemin olacağı düşünülen önemli bir fırsatın kaçırıldığı düşünülmektedir.

Komisyon raporunun, demokrasinin temel koşulu olan katılımcılık ilkesini yeterli ölçüde dikkate almayan bir anlayışla hazırlandığı görüşündeyiz. Bu da, temel amaçları Türkiye'de gerçek manada demokrasi bilinci ve kültürünün yerleşmesine ve gelişmesine kadın-erkek eşitliği demokrasinin temelidir yaklaşımından hareketle yola çıkan sivil toplum kuruluşları açısından son derece düşündürücüdür."

Türkiye'de kadına ilişkin ulusal politikalar, genellikle, dağınık ve siyasal iktidarların hızla değişmesi ve kısa ömürlü olması nedeniyle de, süreklililği tartışılabilir politikalardır. Yasalar açısından bakıldığında ise, yasalarda değişiklik yapmanın, son derece ağır işleyen ve farklı dinamikleri olan karmaşık bir süreç olduğu görülmektedir. Bu nedenle, yakın bir dönemde, kadın-erkek eşitliğini sağlayacak düzenlemelerin gerçekleşeceğini söylemek zordur. Ayrıca, yasalar önünde eşitlik sağlamanın tek başına yeterli olmayacağı gerçeği de bilinmelidir. Elbette, bütün toplum katmanlarının, çıkan bu yasalara uymaya gayret etmesi ve bunu benimsemesi, bu yönde destek göstermesi gerekir.

Kadın hakları, insan haklarının ayrılmaz bir parçasıdır. Kadın haklarını ayrıca düşünmek belki önemlidir; ama, yeterli değildir. Bu açıdan bakarak, her şeyden önce, kadını da bir insan olarak algıladığımızda, insan haklarından söz etmemiz gerekir; ya da kadın-erkek ayırımı yapmadan, cins ayırımı yapmadan insan olarak, bir yaratık olarak, Cenab-ı Allah'ın yarattığı en güzel bir yaratık olarak değerlendirdiğimizde, tabiî ki, insan haklarından söz etmeden geçemeyiz.

Cumhuriyetimizin 75 inci yılında, Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyoruz. Tek tip insan yetiştirme projesi çerçevesinde; okullar, yeri geliyor kapatılıyor, aydınlar cezalandırılıyor, basın susturulmaya çalışılıyor, köşe yazarları etkisiz hale getiriliyor; farklı olana yapılan baskılar, zorbalıklar artıyor. En önemlisi de, hukuk, siyasallaştırılmaya çalışılıyor. İnsan hakları ihlalleri ve temel hürriyetlerin kısıtlanması, demokratik dünyanın tepkisini çekecek boyutlara ulaşıyor. Cumhuriyetin 75 inci yılında, cumhuriyetimizi, demokrasiyle maalesef taçlandıramadık.

Her ne kadar bir siyasî parti, cumhuriyetimizi sahiplenmeye çalışsa da, cumhuriyet, unutmayalım, hepimizin cumhuriyetidir. Hiçbir siyasî parti "ben olmazsam cumhuriyet olmaz" anlayışında bulunmamalıdır; böyle bir anlayışı tasvip etmiyoruz, bunun hiçbir zaman kabul görmeyeceğini burada vurgulamak istiyoruz.

Bu devlet, hepimizin; devleti, cumhuriyeti beceriksiz yöneticilere bakarak yıpratmaya kimsenin hakkı yoktur.

Bir bilim adamı şöyle söylüyor: "Çoğulcu demokraside devletin dini ve ideolojisi olmadığından her türlü görüş, inanç, yarışa, tartışmaya özgürce katılacaktır; bundan korkulmamalıdır. Düşünce özgürlüğü, demokrasi karşıtı görüşlerin de sergilenmelerine izin vererek, demokrasinin iç bağışıklık sistemini sağlar ve güçlendirir."

Bir başka bilim adamımız, bizdeki devlet anlayışını bir bakıma eleştirerek, devletin nasıl olması ve nasıl hareket etmesi gerektiğini devlete söyleyerek "vatandaşların haddi değildir; aksine, devlet, vatandaşlara, neye inanacaklarından tutun da, nasıl düşünecekleri, nasıl giyinecekleri, hatta, duygulanacaklarına kadar, nasıl olmaları gerektiğini buyurma hakkına sahiptir" diyor.

Devletin hikmetinden sual olunmaz. Öyle ya, her şey devlet için vardır; ama, merhum Özal ne diyor: "Devlet, millet için vardır." Yine, Özal diyor ki: "Üç şey çok önemlidir: Düşünce hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, teşebbüs hürriyeti. Bunları gerçekleştirmeye çalışınız. Bunlar, bir milletin gelişmesinde en önemli faktörlerdir." Nitekim, özgürlüklerin önünde bir engel olarak gördüğü 141, 142 ve 163 üncü maddeleri bunun için kaldırıp, Türkiye'nin önünü açmıştır, ufkunu açmıştır. Unutmayalım ki, günümüz çağdaş demokrasilerinde, artık, milletten, halktan da önemli olan bireylerdir; yani, birey hakkı daha önem arz etmektedir.

Ama, bugün bakıyoruz, 312 nci maddeyle ilgili olarak, âdeta, aydınlar hapse atılıyor, düşüncelerini, fikirlerini ortaya koyanlar hapse atılıyor, siyasetçiler hapse atılıyor, Demokles'in kılıcı gibi, herkesin üzerinde bu yasa duruyor; ama, değiştirme yönünde atılan adımlar da, nedense, geriye doğru yöneliyor. Bunun tasvip edilecek bir tarafı yoktur. Merhum Özal'ın, bir bakıma, kemikleri sızlıyor diye burada belirtmek istiyorum.

Demokrasi hukukun üstünlüğüne dayanır, demokrasi özgürlükçü olmalıdır, hiçbir inançtan yana olmamalıdır. Demokrasi her açıdan çoğulcu olmalı, devlet, farklıklıkları özendirmelidir. Demokrasi yasamada, yürütmede ve yargıda katılımcı olmalıdır. Her şeyden önce demokrasiyi savunma konusunda zaaf göstermek, onun düşmanlarına fırsat vermektir. Korkaklık hiçbir şeyin çözümü değildir. Demokrasiyi sadece kendimiz için değil, herkes için istemeliyiz. Olaylar karşısında ayırım yapmadan, demokratik tepkimizi koymalıyız.

Burada yeri gelmişken, bir konuya temas edeyim: Bir bakan ile bir sanatçı arasında, âdeta, günlerdir hepimizi ve kamuoyunu meşgul eden bir olay yaşanıyor ya da kamuoyu meşgul edilmeye çalışılıyor. Bir sanatçı, kalkıyor, İstanbul'dan geliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla görüşüyor, bakanımızla görüşüyor; fevkalade güzel bir şey, bunda -takdir edersiniz- kınanacak ya da dışlanacak bir şey yok diyorum ben, demokratik bir tepkiyi, âdeta, sonlandırıyor; ama, bakıyorsunuz, eğitim özgürlüğü, inanç özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti Anayasamızın teminatı altındayken, demokratik tepkisini göstermeye çalışan insanlar el ele tuttu diye, cumhuriyet elden gidiyor, laiklik elden gidiyor diye yaygaralar koparılıyor. Sanki, cumhuriyeti ve laikliği, yöneten ya da beceriksizce yöneten insanların yanlış davranışlarına olan tepki, cumhuriyetimize ve laikliğe yapılmış gibi takdim edilmeye çalışılıyor. Bunların, kimseye bir yararı olmaz; o açıdan, demokratik tepkilerden korkmayalım, demokratik tepkilere katkıda bulunalım, onlara ortam hazırlayalım. Aksi takdirde, yanlış yollara sapılırsa, takdir edersiniz, onun sonucuna kimse katlanamaz. O açıdan, demokrasiden korkmayalım, herkes için demokrasi diyelim, sadece kendimiz için demokrasi anlayışından uzaklaşalım.

2000'e iki kala, yeni bir çağın eşiğinde, 21 inci Yüzyıla girerken, bilgi çağı ve bilgi toplumunda, Türkiye'nin gündeminde, muhtıraların, başörtüsü yasağının, Kıyafet Kanununun, tek tip insan ve tek tip eğitimin, insan hakları ihlallerinin bulunmasını bir ayıp olarak görüyoruz. Yarınki Türkiye'nin, her türlü hak ve özgürlüklere sahip, mutlu insanların yaşadığı demokrat bir yeni Türkiye olmasını diliyoruz.

Yine, söz buraya gelmişken, eğitimde özgürlük diyoruz. Bugün çok değerli Oya Araslı hanımefendinin söylediği sözlere aynen katılıyorum. Türkiyemizde kadınlar, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir, bunun en bariz örneğini üniversite kapılarında yaşıyoruz maalesef. Anayasa madde 10'da "herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce -bazı kıyafetlere, siyasî simge diyenlerin kulakları çınlasın- felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" deniliyor.

Yine, Anayasamızın aileyle ilgili 41 inci maddesinde "aile, Türk toplumunun temelidir" deniliyor ve "devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlaması için gerekli önlemleri alır" şeklinde devam ediliyor.

Yine, Anayasamızın 42 nci maddesinde "kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" deniliyor.

Şimdi, üniversite kapısından kovulan, üniversite kapılarında ikinci sınıf insan muamelesi gören, sadece askere gitmek için, sadece vergi vermek için var anlayışıyla yaklaşılan bu insanların hakkını kim koruyacak; elbette, bu Meclisimiz koruyacak, elbette, bu siyasî partiler koruyacak, siz gruplar koruyacaksınız. Bu problemin, elbette ki, tüm siyasî partilerin iyi niyetle yaklaşarak çözümlenmesi gerektiğini burada vurguluyorum.

Kadın haklarını konuşuyoruz, kadın-erkek eşitliğini konuşuyoruz. Cinsiyetinden dolayı o yavrularımızı üniversite kapılarının dışında bırakmaya kimsenin hakkı yoktur.

Sizlere soruyorum: O yavrularımız kız çocukları olmasa da, erkek çocukları olsaydı, o üniversitenin imkânlarından yararlanacak mıydı; elbette ki yararlanacaktı; çünkü, onun suçu, şu anda, cinsiyeti olarak takdim edilmektedir. İşte, gerçekten, kadın-erkek farklılığına yasal çerçeve içerisinde yaklaşmak, ayrıcalıkları, haksızlıkları gidermek istiyorsak, hepimizin bu yönde iyi niyetle yaklaşması, önyargılı olmaması gerekir diye düşünüyorum.

Yasalar, insanların mutluluğu için olmalıdır. Yasalar, tabu değildir. Yasaları bizler yapıyoruz; yasaları gerektiğinde değiştirmesini de bilmeliyiz. Biz, insanların mutluluğu için çalışıyoruz. Bu ülke insanlarının, mutlu olmaktan daha doğal bir hakkı olamaz. O açıdan, yasalar elimizi kolumuzu bağlıyor anlayışıyla hareket etmek, mazeretlere sığınmak kimseye çözüm getirmez, kimseye de bir şey kazandırmaz.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Zenciler için de yasa var mı Sayın Büyükkılıç?!.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Zenciler için de var, Türkiye'deki zenciler için de var.

İşin bir başka boyutu, medya boyutu: Bütün demokrasilerde, iletişim araçlarının, sistemin biçimlenmesinde etkin rolü vardır; bu, inkâr edilemez. Medya, toplumun talep ve beklentilerini yansıtır, devletin işleyişinin denetlenmesine ve kamu işlerinin saydamlaşmasına katkıda bulunur. Ülkemizde bu rol çok kere maalesef tersine işlemektedir.

Şimdi gelelim; medya dünyası, devletle iktisadî ve ideolojik bakımdan büyük ölçüde etkilenmiş olduğu için, çoğu zaman toplumun sesi olmak yerine devlet seçkinlerinin sesi olmaktadır. Sistemin demokratikleşmesinden çok otoriteleşmesine katkıda bulunmaktadır. Medya, halkın değerlerini, geleneklerini, örf ve âdetlerini hiçe saymakta ya da alay etmektedir. İstisnaları kaideyi bozmaz, tenzih ederim, herkes nasibine düşeni alacaktır. Ailenin temel direği olan kadını reklamlarda cinselliğinden yararlanılan bir meta olarak görmektedir; yeri gelir bir sakızın, yeri gelir bir mayonun, yeri gelir bir arabanın ya da kamyon lastiğinin reklamında dekolte bir kadını rahatlıkla görebilirsiniz. Çünkü, kadın onlar için bir para kazanma aracıdır; ama, kadın anadır, kadın bacıdır, kadın abladır, kadın teyzedir, kadın haladır. Kadın ikinci sınıf vatandaş değildir. Kadın, bizim Kurtuluş Savaşımızda elbette ki, omuzlarında mermi taşıyandır, elbette ki, Kurtuluş Savaşında kendi yavrusunu yağmurda ıslanmaya terk eden; ama, o mermilerin, o topların ıslanmasını önleyen insandır.

Toplumsal değerleri hiçe sayarak teşhirci bir anlayışla yasal ve meşru olmayan yollardan para kazananları öyle takdim etmektedir ki medyanın bazıları, özellikle, özendirci bir tavır sergilemektedir, âdeta genç dimağları menfi yollara özendirmektedir. Halbuki, aynı gemide olduğumuzu unutmaktadırlar.

Kadının cinsel istismarını, elbette ki yasalar çerçevesinde, mevzuata uygun olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti müsaade etmekte ve denetlemeye çalışmaktadır. Ancak, kanundaki hükümler, cinsel istismara teşvik ya da fuhşa teşvik ve aracılık yapanları kapsamaktadır. Adlî soruşturma, bu işlemi yapan kişiler için değil, bu işlemin yapılmasını teşvik ve tahrik edenlerle bu işleme aracılık edenler için söz konusudur. Kısacası, cezalandırılmak istenilen, işlemi yapan şahıs değil, ona teşvik edendir. Bu işlemle ilgili tüzükteki espri ise, bu işlemi yapanları cezalandırmak değil, kontrol etmek, denetlemek, bu işlemleri yapanlar nedeniyle bulaşıcı zührevî hastalıkların yayılmasına ve bu yüzden kamu düzeninin bozulmasına engel olmaktır; yani, adlî değil, idarî nitelikte bir düzenleme mevcuttur.

Burada, bazı anlayışa göre, bakirelik çağdışı bir kavram olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu saydığımız sıkıntılar -olur ya- kendi yakınına ya da tanıdığı birisine bulaştığı zaman, onunla ilgili olduğu zaman, yeri gelir "bunları yakacaksın" der, yeri gelir "yok edeceksin" der; böyle bir fevrî davranışta bulunur.

Bu işlemlerin alenî olanları, devlet denetiminde olanları olduğu gibi, gizli olanları da vardır. Elbette, mevcut ortam, âdeta bir bataklık ortamıdır ve sivrisinek üretircesine, bu pisliğe bulaşan insanların sayısını artırmaktadır. Ekonomik ve sosyal etkenler bunda rol oynayabilir. 1997 yılı itibariyle, resmî rakamlara göre, ülkemizde devlet kontrolünde 56 genelevden, 2 305 genel kadından, 2 343 gizli fuhuş yerinden ve gizli fuhuş yapan 5 652 kadından söz edilmektedir. Ben, bu rakamların, belki tespit edilebilenler olduğu kanaatindeyim.

BAŞKAN – Sayın Büyükkılıç, süreniz bitti; size, 2 dakika da fazla süre verdim

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Müsaade ederseniz bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Peki, buyurun efendim.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Tabiî, işin bir de yabancı kadınlar boyutu vardır. Ülkemizin, özellikle bir bölgesini daha çok ilgilendirmektedir. Bu yönde de yasalarımızda boşluk vardır, yeterli yaptırım uygulanamamaktadır.

Bu cümleden olarak, bulaşıcı hastalıklar konusunda AIDS hastalığı ön sıralarda yer almakta ve önem arz etmektedir. Son yıllarda altıyüze yakın vakadan söz edilmektedir. Bunlardan ikiyüz küsur tanesinin aktif olarak bu hastalığa bulaştığı söylenilmektedir.

Bu grup insanlar arasında esrar, eroin, kokain, afyon, uyuşturucu hap kullananların sayısında da maalesef belirgin artışlar tespit edilmektedir. Okullarımızı da bu tür maddelerle ilgili tehditler sarmaktadır.

Kürtaj konusunun elbette hanımları ve bebekleri ilgilendiren boyutu vardır; hanımların sakat kalmasına sebep olan boyutu vardır. Kürtaj, geride ölü bir bebek ve yaralı bir anne bırakmaktadır. Bunu da burada belirtmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Büyükkılıç, süreniz bitti, size 3 dakika da fazla süre verdim, buyurun efendim.

Teşekür ederim.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Devamla) – Bu, çok geniş bir konu, bu konuda söylenecek çok şey var; ama, zaman yeterli değil.

Genel Kurula saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tamam efendim, başka bir görüşme sırasında kalanları söylersiniz.

Teşekür ederim sağ olun.

Efendim, ikinci söz, DSP Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Zerrin Yeniceli'nin.

Buyurun Sayın Yeniceli. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ZERRİN YENİCELİ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Grubu adına kadının statüsünün araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporu hakkında görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu Komisyon, kadının toplum içinde statüsünün araştırılıp, sorunların tespit edilip, ilgili yerlerle, kurumlarla iletişim kurularak, çözüm arayışı içinde olmak amacıyla kurulmuştur. Komisyonun çalışmalarına katkıda bulunmak üzere, başta bakanlar, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, partiler olmak üzere, ilgili kurum ve kuruluşlardan bilgi ve belge yollanmıştır. Sınırlı süremize rağmen, komisyonumuz, hemen hemen her toplantısında bir konuk çağırmıştır. Komisyon, 26.3.1998 tarihinde ilk toplantısını, 23.7.1998 tarihinde 11 inci ve son toplantısını yapmıştır.

Şimdi, söz konusu söşleşmenin tarihçesini kabaca aktarmak istiyorum: 1980'de, Kopenhag'ta, İkinci Dünya Kadın Konferansını izleyen süreçte, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi kaleme alınmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bu sözleşme -Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi- 1 Mart 1980'de ülkemizin onayına sunulmuştur. Bu tarihten önce, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu tarafından, 1975 yılında, Meksiko'da, Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiştir. Bunu takiben, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca, 1975-1985 yılları arasındaki dönem "Kadın On Yılı" olarak ilan edilmiştir. Hedef, insanca taleplerdir: Eşitlik, kalkınma, barış.

1985'te, Nairobi'de düzenlenen, 157 ülkenin resmi statüde temsil edildiği Üçüncü Dünya Kadın Konferansında, kadın konusunda, ülke düzeyinde politikalar oluşturulması benimsenmiştir. Bu doğrultuda, ülkemizde, 1990'da, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kurulmuş ve bir yıl sonra, Başbakanlığa bağlanarak, faaliyetlerin devlet eliyle sürdürülmesi sağlanmıştır.

Hepimizin hatırlayacağı gibi, 1995'te Pekin'de toplanan 189 ülkenin üst düzey temsiliyle, Dördüncü Dünya Kadın Konferansı gerçekleştirilmiştir. Bu konferans, Türkiye açısından tarihî bir önem taşımaktadır; çünkü, söz konusu konferans sonunda oluşturulan Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı, kadın- erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik somut politikalar ortaya koymuştur. Bu konferansta Türk delagasyonunca üç önemli konuda taahhütte bulunulmuştur. Buna göre, 2000 yılına kadar;

1. Kadın okur-yazar oranı yüzde 100'e çıkarılarak 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilecektir.

2. Anne ve çocuk ölüm oranı yüzde 50 oranında azaltılacaktır.

3. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine konulan çekinceler kaldırılacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; belli rezervlerle ülkelerin yerellikleri ile evrensellik arasındaki açıklıklar bulunması hoş görülmese de yadırganmamalıdır. Ancak, konuyla ilgili olarak günümüzü değerlendirdiğimizde, şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, başlangıçta oldukça büyük olan bu açıklığın kapatılmasına ilişkin bugün önemli mesafeler kaydedilmiştir. Konuyla ilgili olarak 4 üncü Dünya Kadın Konferansı sonrasında ülkemizce belirlenen ana hedefler, kaydedilen mesafenin bir göstergesi olarak sunulabilir. Bu hedefler öncelik sırasına göre şöyledir:

Kadın-erkek eşitliğinin fiilen sağlanması. Kadına yönelik ulusal mekanizmanın güçlendirilmesi. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele. Eşitlik konusundaki duyarlılığın erkeklerde de geliştirilmesi ve cinsler arası eşitlik anlayışının tüm kamu plan, politika ve programlarına her düzeyde yerleştirilmesi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; işte, benim de içinde bulunduğum Meclis araştırma komisyonu, kadının statüsünün araştırılarak, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulmuştur.

Özellikle üç sorunlu alan üzerinde odaklanılmıştır. Bunlar, yasal düzenlemeler, sağlık ve eğitim, ki bu sorunlu alanların birbiriyle içiçe geçtiklerini söyleyebiliriz. Komisyonun hedefi, en geniş katılımlı ikinci uluslararası sözleşmenin hayata geçirilmesindeki sosyal, ekonomik, yasal engelleri tespit ederek, pratik anlamda en işlevli olacak birimlere bunların iletilmesini sağlamak, bu makamları önerilerle harekete geçirmek ve uyarıcı olmak. Bu doğrultuda, ulusal sağlık ve eğitim politikalarının oluşturulmasına katkıda bulunmak. Resmî delegasyonlarca, yetkili ağızlardan dile getirilen, ulusal mevzuat ile sözleşmenin uyumlu hale getirileceği sözünün hayata geçirilmesi için, gerekli düzenlemelerin yapılması sağlanmaya çalışılmıştır. Bilindiği gibi, sözleşmenin bazı maddelerine, iç hukukumuzla uyuşmaması yüzünden çekince konulmuştur. Örneğin, bu bağlamda, komisyonumuzca Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar Kararlar Müdürlüğünün görüşleri alınarak, Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünün görüş ve çalışmaları dinlenilmiş ve bu konunun bir an önce açıklığa kavuşturularak çekincelerin kaldırılması görüşü benimsenmiştir. Sayın Adalet Bakanı, beşinci toplantımıza katılarak, Medenî Kanunla ilgili bakanlığının çalışmaları hakkında komisyona bilgi ve belge sunmuştur.

Komisyon, eğitim konusunda kadın - erkek eşitliğinin sağlanması sorununa dikkat çekmiştir. Özellikle kırsal bölgelerimizde, kız çocuklarımızın da erkek çocuklarımız kadar okula gidebilmelerinin sağlanması amacıyla, bilinç düzeyinin artırılması ve bunun yolları tartışılmıştır.

Okuryazar olmayan kadınlarımızla birlikte, eğitim seviyesi düşük olan kadınlarımızı bilinçlendirmeye ve eğitmeye yönelik neler yapılması gerektiği konusu özellikle gündeme alınmıştır. Bu amaçla, görüş, bilgi ve belge almak amacıyla, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hikmet Uluğbay 9 uncu komisyon toplantımıza davet edilmiştir.

Kadınlarımızın eğitim düzeyinin yanı sıra, sağlık hizmetlerinden yararlanma düzeyinin de yükseltilmesi için, aile planlaması hizmetlerine gerekli önem verilmesi de amaçlanmıştır.

Yaygın ve kapsayıcı bir ulusal sağlık politikasının benimsenmesini sağlayarak, sosyal güvenlik şemsiyesini genişletme girişiminin önemli olduğu vurgulanmıştır.

Üreme sağlığı ve aile planlaması hizmetlerine elverişli bir maddî, eğitsel, sosyal ve psikolojik zeminin hazırlanması için gerekliliklerin tespiti üzerinde durulmuştur. Gayet cesur bir yaklaşımla, bütün sorunlu noktalar da ele alınmıştır.

Yine, 7 nci toplantımıza katılan Sağlık Bakanımız Sayın Halil İbrahim Özsoy ile, kadın sağlığı ve sağlık politikaları konularını daha detaylı bir şekilde konuşma olanağı bulduk.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; böyle bir komisyonun hangi koşullarda doğduğunu anlatmak istiyorum. Bunun için, kadınlarımızın içinde bulunduğu sosyopolitik durumu tasvir etmek gerekiyor.

Öncelikle, cumhuriyetin 75 inci yılı dolayısıyla da, Atatürk'e vefa borcumu bir de bu kürsüden dile getirmek istiyorum. Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti çağdaş Türk kadınının güvencesidir, hazinesidir.

Evet, siyasî haklarını bu kadar erken almış bir ülkenin kadınlarının Meclisteki azlığını anlamak zor. Aslında, Türkiye, dünyadaki siyasî demokrasi alanı en kalabalık ülkedir. Hatırlatmakta fayda görüyorum, ülkemizdeki nüfusun beşte biri, seçmenlerin üçte biri siyasî parti üyesidir. Yüzde 80'lerin altına düşmeyen oy kullanma oranıyla dünya birincisiyiz, Avrupa'da bile bu oran çok düşük durumdadır. Kadın milletvekili oranı, kadının, Türk toplumsal ve iktisadî yaşamındaki göreli önemiyle orantılı değildir. Akademik yaşamda yüzde 40'lara varan kadın oranı ile siyasetteki kadın oranı en dengesiz iki alandır; akademik alanda neredeyse dünya birincisi, siyasî yaşamda ise en alt sıralarda yer alıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Meclisteki, belediye meclislerindeki ve siyasî partilerin yönetimlerindeki kadın sayısı ortadadır.

Kadınlarımız haklarını elde edebilmek için demokratik mücadele kanallarını ve olanaklarını sonuna kadar kullanmak zorundadırlar. Kadınlar, eğitimle kendilerine tanınan olanak ve fırsatları kullanabilecek düzeye getirilmelidir.

8 yıllık kesintisiz eğitim uygulaması, cumhuriyet tarihimizin en önemli reformudur. Bilindiği gibi, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizde, kırsal alanlarımızda ve göçün etkisiyle ortaya çıkan varoşlarımızda kadınlarımızın okuma yazma oranı çok düşüktür. Buralarda kız çocuklarımız okula gönderilmemekte ya da okullarını kendileri seçememekteydiler. Bu kız çocuklarımız, artık, ortaöğrenim görebilecekler ve belli bir yaşa geldikleri için de istedikleri okulu seçebileceklerdir.

İstatistikî verilere göre, 6 ve üzeri yaş nüfusuna bakıldığında, kadınlar arasında okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 30'lar civarındadır. Kısıtlı ekonomik olanakların erkek lehine kullanılması, artan içgöçler ve düzensiz kentleşme sonucu oluşan toplumsal ve kültürel erozyon, kırla kent arasındaki farklılık, kadın eğitimini olumsuz yönde etkileyen faktörlerdir. 8 yıllık kesintisiz temel eğitim reformu, kırla kent arasındaki farkın kapatılmasına olumlu katkıda bulunmuştur. Türkiye'de kadın ya çok okumuş ya da hiç eğitim görmemiş durumdadır. İşte, eğitim reformu bu mesafeyi de kapatacaktır.

Laik, demokratik hukuk devleti, çağdaş Türk kadını için vazgeçilemezdir. Demokrasinin gerçeklik ve işlerlik kazanması için, kadınlar, siyasette ve siyaset dışı alanlarda karar alma süreçlerinde yer almalıdır. Kadınlarımızın en fazla yer aldığı üniversitelerimizle ilgili Demokratik Sol Parti olarak verdiğimiz kanun teklifine değinmek istiyorum.

Parti olarak, 20 nci Dönem Parlamentosu oluştuktan sonra, öğretim üyelerinin ve üniversiteli gençlerin politika yapmalarına, siyasî partilere üye olabilmelerine olanak sağlayan kanun teklifini Meclise verdik. Bilindiği gibi, üniversiteler, kadınlarımızın en fazla olduğu alanlardır. Kadınlarımız, nasıl meslek odalarında ve bunların yönetim kademelerinde çoğunluk oluşturuyorlarsa, siyasî partilere üye olmalı, sendikalara girmelidirler. Meclise girmenin yolu, partilerdeki kadın üye sayısını artırmaktan geçmektedir. Başarı için uzun soluklu siyasî mücadele şarttır; çünkü, siyaset, sabır, azim ve kararlılık gerektirir. Biz, kadınlarımızda bu özelliklerin fazlasıyla bulunduğundan kuşku duymuyoruz. Başka alanlarda gösterdikleri istenç ve çabayı politikada da gösteren kadınlarımız, mutlaka, başarıya ulaşacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, konuyla ilgili olarak partimizin nasıl bir politikaya sahip olduğunu kısaca hatırlatmak istiyorum. Örgütlenme modelimize göre, her mahalle ve köyde ilçe örgütlerine bağlı çalışma grupları oluşturuyoruz. Bu 10 kişilik köy ve mahalle çalışma gruplarında en az 2 kadın bulunuyor; bunlar bir araya gelerek, ilçe kadın birimlerini oluşturuyor. İlçe kadın birimleri de il kadın kurullarını oluşturuyor. Böylece, gecekondulardaki ve kırsal bölgelerdeki kadınlarımızın da politikaya katılımını sağlamış oluyoruz. Partimiz, kadının çevresinden ve yerelliklerden başlayarak politika yapmasını önemli görmektedir; çünkü, siyaset, yapılarak öğrenilir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu, Komisyon olarak üzerinde uzlaştığımız bir gerçek oldu: Kadınların bedensel, ruhsal ve toplumsal yönden sağlıklı olmaları için toplumdaki statülerinin yükseltilmesi gerekmektedir.

Yine, Komisyon raporunda da belirtildiği gibi, kadınlara karşı her türlü ayrımcılık, eşitliksizlik, şiddet ve engelleme, insanlık onurunun zedelenmesi anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra, Medenî Kanun ve Ceza Kanununda var olan ayrımcı hükümlerin bir bölümü değiştirilmiş, bir bölümü de hâlâ varlığını korumakta ya da değiştirilme sürecindedir. Bunun için gerekli hassasiyet, Meclisimiz tarafından gösterilmelidir. Medenî Kanundaki değişiklikler, Mecliste gündeme alınmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hızlı bir sosyal değişim içinde bulunan ülkemizde kadın ve ana sağlığına, eğitimine önem verilmekte, kadınlarımızın mağduriyetini gidermek için çeşitli yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Bu anlamda, Meclis Araştırma Komisyonu, konuyla ilgili yapılması gereken bir çalışma ortaya çıkarmıştır; fakat, takdir edersiniz ki, bu kadar köklü ve geniş bir sorun, sınırlı süreli bir komisyonun boyutlarını doğal olarak aşacaktır; çünkü, ele alınan konuların hepsi ayrı ayrı, başlı başına önemli ve ayrı uzmanlık gerektiren konulardır. Her uzmanlık alanı için ayrı bir komisyon kurulması gerekmektedir. Komisyon çalışmaları sonucunda ortaya çıkan rapordaki önerilerin, Meclis tarafından değerlendirilmesi dileğiyle konuşmamı bitiriyorum.

Bu raporun hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniceli.

Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Birgen Keleş'te. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika; herkese verdiğim gibi, 1 dakika da fazla verdim.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadının statüsünün araştırılması ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın giderilmesi için kurulan komisyonun raporuyla ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

İlk önce konuşan Fazilet Partisi Grubu temsilcisi arkadaşımın, komisyon raporundan yararlanarak, Türkiye'yi çağdışına çekmek isteyen kişilere verdiği desteği büyük bir hüzünle izledim; ama, kendisine, burada yanıt vermiyorum; çünkü, kendisine en büyük yanıtın, 75 inci yıl kutlamaları nedeniyle, toplum tarafından verildiğini düşünüyorum.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Ne alakası var; hiç ilgisi yok...

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Sayın Araslı'yla birlikte hazırladığımız ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun benimseyerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuş olduğu önergemizin birinci amacı, kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın giderilmesi idi.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Cumhuriyeti paylaşmak istemiyor bunlar galiba...

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim... Rica ediyorum.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Ayrımcı bunlar galiba...

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Müdahale etmezseniz, ben, sözümü bitiririm.

BAŞKAN – Tamam, efendim. Siz, devam edin.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Kadınlara karşı her türlü ayrımcılık, tabiî, daha çok yasalardan değil de, uygulamadan kaynaklanıyor. Yasalardan kaynaklanmıyor, uygulamadan kaynaklanıyor; bazı yasalar da yaşama geçirilmiyor. Uygulamanın ayrımcılık sonucunu vermesi, yasaların yaşama geçirilmemesi sonucunda ortaya çıkıyor. Kabul etmek gerekir ki, yasalardan veya uygulamadan kaynaklanmayan, ama, genel olarak yanlış politikalar uygulanmasından veya konunun niteliğinden yahut gerekli özel önlemlerin alınmamasından kaynaklanan ayrımcılık da vardır; örneğin, çalışma yaşamındaki ayırımcılık ve siyasette kadınların yeterince yer almaması sonucunu yaratan ayırımcılık, bu tür ayrımcılıktır.

Gelişmiş ülkelerde, pozitif ayrımcılık denilen bir yöntem benimsenmektedir ve hem çalışma yaşamında hem siyasette kadınların hak ettikleri oranda temsil edilmeleri için özel önlemler geliştirilmektedir. Türkiye'de ise, kadınların Meclisteki oranı yüzde 2,4'tür. Aslında, görünürde yasal bir engel yoktur, yasaların yaşama geçmesini engelleyen bir çaba da yoktur; ama, bu oran, ancak gerçekleştirilebilmiştir. Oysa, Türkiye'de çok nitelik isteyen mesleklerde, kadınlar, yüzde 30 oranının üzerinde temsil edilmektedirler. Avrupa'da, parlamentolarda kadınların oranı yüzde 40'ları aşmıştır -İsveç'te yüzde 44'tür- ve biz, Türkiye'de de, bu oranlara ulaşılmaması için hiçbir neden görmüyoruz. Bunun içindir ki, bizim önergeyi vermekteki ikinci amacımız, kadınların Parlamentoda temsil edilme oranını yükseltmek için gerekli önlemlerin belirlenmesi ve önerilmesi idi.

Sayın milletvekilleri, dünyada, kadın hak ve özgürlükleri denilince söz konusu olan, sadece bazı hak ve özgürlüklerden kadınların erkeklerle eşit olarak yararlanması değildir; söz konusu olan ve kastedilen, toplumsal yaşamın her alanında, kadınların erkeklerle eşit olarak yer almalarıdır. Gelişmiş ülkelerde kadınların, toplumsal yaşamın her alanında erkeklerle eşit olarak yer almaları için; çeşitli önlemler alınmaktadır ama, Türkiye için, bu, söz konusu değildir.

Dünyada, kadınların ortak sorunları, eğitim, sağlık, işsizlik, fakirlik ve göç söz konusu olduğunda erkeklerden daha fazla ezilme, aile içinde ve aile dışında şiddete maruz kalma gibi sorunlardır; ancak, aile içinde eşitliğin sağlanması veya da politikada kadınların yüksek oranlarda yer alması, sadece bu konularla ilgili çözüm getirmemekte, diğer sorunlar açısından da olumlu katkılar yaratmaktadır. Bu nedenle de, gelişmiş ülkelerde, bu yönde özel bir çaba olduğunu görüyoruz. Türkiye'de de bu konularda atılım yapılması gerekir. Aile içinde eşitliği sağlamak için yapılabilecek en iyi değişiklik, Medenî Kanunda 170 inci maddenin değiştirilmesidir. Siyasal yaşamdaki değişiklik ise, ancak özel önlemler geliştirilerek ve bunlar seçim hukukuna yansıtılarak sağlanabilir.

Gerçekçi bir demokrasi, çoğulcu ve katılımcı bir demokrasi, kadınları dışlayamaz, dışlamamalıdır. Nitekim, Batılı ülkelerde ve özellikle sosyal demokratların yönetimde bulunduğu ülkelerde bu açıdan özel önlemler alındığını görüyoruz. Örneğin, seçim listelerinde, dengeli olarak, kadınlar ile erkeklere benzer oranda yer verilmesi veya parti yönetimlerinde kadınlara yer verilmesi; kadınların, hükümetlerde erkeklerle eşit sayıda yer alması, uluslararası kuruluşların yönetimlerinde kadınlara yer verilmesi, medyanın kadın sorunlarına geniş yer vermesi ve aynı zamanda, yönetimde olan kadınların yaptıkları çalışmaların doğru olarak ve etkili bir şekilde topluma yansıtılması; bunlar, hep, gelişmiş ülkelerde ve sosyal demokrat yönetimlerin bulunduğu ülkelerde alınan önlemlerdir.

Kuşkusuz, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için, toplumda, hükümetlerde ve ekonomide bazı değişiklikler, yenileşmeler gereklidir; ama, bu dönüşümlerin sağlanması zor gibi gözükse de, bunların gerçekleştirilmesi hem insan hakları ve demokrasi açısından olumlu bir katkı yaratacaktır hem de iyi bir yönetim, hızlı ve sağlam bir kalkınma için gerekli önkoşulu hazırlamış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi çerçevesinde acaba kadın-erkek eşitliğiyle ilgili olarak ne yapılmıştır diye baktığımızda, Medeni Kanunun 170 inci maddesi ile ilgili değişiklik önerisinin 18 inci Dönemde tarafımdan verildiği, 19 uncu Dönemde sosyal demokrat parlamenterler tarafından tekrar gündeme getirildiği, 20 nci Dönemde de, seçilir seçilmez, Sayın Araslı ile birlikte aynı öneriyi Meclise sunduğumuz görülmektedir. Ayrıca, Medeni Kanunun değiştirilmesi gereken diğer hükümleriyle ilgili olarak 5953 sayılı Yasayla, 1475 sayılı Yasayla, 5434 sayılı Yasayla ilgili olarak, sağlık görevlileriyle ilgili olarak ve ceza kanunuyla ilgili olarak başka önerilerimiz de vardır. Burada, hüzün verici olan nokta, on yıla yakın bir süredir Medeni Kanunun 170 inci maddesiyle ilgili öneri hazırlandığı ve Meclise sunulduğu halde, bunun gündeme alınmamış olması ve henüz gerçekleştirilmemiş olmasıdır.

Bu öneride ne talep ediyoruz; bu öneriyle, biz, Medeni Kanunda, evlilik birliği sırasında elde edilen malların eşler arasında ayrılma halinde eşit olarak paylaşılmasını istiyoruz; yani, evlilik birliği sırasında elde edilen mallara katılma rejimini öneriyoruz. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve tamamlanmış bulunan yeni tasarıda ise, önerilen, paylaşmalı mal ayrılığı rejimidir. Esas olan, paylaşma değil, mal ayrılığıdır. Paylaşma, sadece ortak kullanıma özgülenen mallar için geçerli kılınmıştır. Ortak kullanıma özgülenen mallar, ev, yazlık gibi mallardır. Bir de, ailenin geleceğini güvence altına almak için yapılan yatırımlar; bunlar da, yine, ev ve yazlık gibi yatırımlardır, paylaşmaya konu olacaktır. Onun dışında, bir işte çalışarak elde edilen gelir, paylaşma dışındadır; ama, evde oturan, çalışmayan, ev ekonomisine katkıda bulunan ve bu katkı sayesinde kocasının iş kurma, işini geliştirme, iş yapma kapasitesini artıran kadınların durumu açıktadır; oysa, sessiz çoğunluğu oluşturan ve korunması gereken kesim de bu kesimdir. Ayrıca, getirilen rejim, diğer eşin; yani, kadının, kocasının isteği üzerine, birkaç nedenle kolayca bozulabilecek bir rejimdir. Kadın, alacaklılara karşı bile korunmamıştır ve hâkime de paylaşma istemini reddetme olanağı tanınmıştır. Dolayısıyla, fevkalade naive, diğer eşin girişimleriyle hemen bozulabilecek, alacaklılar karşısında bile kadını korumayan ve hâkime verilen yetki nedeniyle reddedilebilecek bir rejimdir söz konusu olan. Partimizin hazırladığı, başka partiler tarafından benimsenen ve kadın derneklerinin desteklediği sistemle hiç ilgisi yoktur. Kadınların ihtiyaçlarını karşılayacak bir rejim değildir.

Şimdi, hazırlanan raporda belli öneriler getirilmektedir; eşitlik komisyonu kurulması gibi, bir çerçeve yasa hazırlanması gibi, kadın-erkek eşitliği yönündeki faaliyetlerin yakından izlenmesi gibi, iş hayatında kadınlara eşit fırsat tanınması gibi, kreş sisteminin geliştirilmesi ve kadın işçi sayısına olan bağlantısının koparılması gibi, sosyal güvenlikte kadın erkek eşitliğinin sağlanması gibi, çalışan kadınların dul maaşına hak kazanmaları gibi... Bunların hepsi gerekli, yararlı önerilerdir ve gerçekleşmesinde, yaşama geçirilmesinde fayda vardır; ama, eğitimle ve çalışma yaşamıyla ilgili olarak ek ve özel önlemler de geliştirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, kadınların, okuryazar olmayanlar içerisindeki oranı yüzde 75'tir ve yüzde 90'la başlayan okullaşma oranı üniversitede yüzde 11'lere inmekte, üniversite bitirenlerin oranı da yüzde 3'ün altında olmaktadır. 8 yıllık eğitim -arkadaşımın da söylediği gibi ve Partimizin de verdiği yasa teklifinde belirttiği gibi- fevkalade yararlıdır ve bundan kız çocukları, kadınlar en çok yarar sağlayacaktır; ama, ek önlemler gereklidir; çünkü, Türkiye'de gelir dağılımı fevkalade bozuktur, gelir dağılımındaki çarpıklık giderek daha büyük bir hızla artmaktadır. Bu çarpıklık sonucunda küçük bir kesim daha zengin olmakta; ama, giderek daha geniş bir kesim temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmektedir. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir ailenin de kıstığı harcamaların başında eğitim harcamaları gelmektedir. Bundan da, erkek çocuktan çok zarar gören kız çocukları olmaktadır. O bakımdan, yatılı bölge okulları gibi ve kızlar için özel burs olanakları sağlanmalıdır.

Çalışma yaşamında da özel önlemlere ihtiyaç vardır; çünkü, çalışma yaşamında, çalışan kadınların yüzde 75'i tarım sektöründedir, bunların yüzde 90'ı da ücretsiz aile işçisi durumundadır ve istihdama katılma, kırsal kesimlerde yüzde 45 dolayında olduğu halde, kentlerde yüzde 15'lere inmektedir. 1980'den sonraki çalışma yaşamında 80'den sonraki dönem, kadınlara ek imkânlar sağlayacak bir dönem olmaktan çok uzak olmuştur; çünkü, bu dönemde hâkim olan dünya görüşü, işsizliği sorun etmeyen ve işsizliği aşmak için hükümetlerin öneriler geliştirmesini, politikalar belirlemesini zorunlu görmeyen, diğer bir deyişle, hükümetleri bu konuyla görevli saymayan bir dünya görüşüydü. O nedenle de, yazık olmuştur, işsizlik oranı artmıştır, bundan en çok zarar gören de, kadınlar olmuştur. Nitekim, genç kızlar arasında işsizlik oranı yüzde 40'lar dolayındadır. Gelişmiş ülkelerde bu konuda da özel önlemler geliştirilmektedir. Bir defa, fevkalade geniş ve etkili bir kreş sistemi kurulmaktadır ve bu kreş sistemiyle, kadınların çalışması ve çalışma yaşamına katılması kolaylaştırılmaktadır.

Ayrıca, siyasette kullanılan kota, çalışma yaşamıyla ilgili olarak da gündeme getirilmektedir. Bazı Kuzey Avrupa ülkelerinde, belli sayıdan fazla işçi çalıştıran özel şirketlerde bile belirli oranda kadın işçi çalıştırma mecburî hale getirilmiştir; Türkiye'de de, benzer önlemler kuşkusuz alınabilir.

Sayın milletvekilleri, raporda yer alan, yasalarla ilgili değişiklik önerileri, çok sayıda yasayı ilgilendiriyor gözükmektedir; ama, baktığımız zaman, birkaç istisnayla, bu önerilerin bir iki maddeyle sınırlı olduğu görülmektedir. O bakımdan, inanıyorum ki, istendiği takdirde, örneğin 1999'un başından itibaren, seçime kadar geçecek süre içerisinde bütün bu teklifler gerçekleştirilebilir; ama, en azından 170 inci maddeyle ilgili değişiklik ve kadınların politikada daha çok yer almalarını sağlayacak CHP önerileri yaşama geçirilmelidir.

20 nci Dönem Parlamentosu, Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu Temel Eğitim Yasasını çıkararak, çağdaş Türkiye açısından, gelecek kuşakların esenliği açısından önemli bir adım atmıştır. Şimdi, yine 20 nci Dönem Parlamentosu, bu kez, kadın-erkek eşitliği açısından çok ciddî adımlar atabilir ve bu yapıldığında, bir defa, kadın-erkek eşitliği yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır; ayrıca, insan hakları, demokrasi açısından ciddî bir atılım gerçekleştirilmiş olacaktır; Türkiye Cumhuriyeti, bütün dünya ülkeleri arasında, Parlamentodaki kadın oranı yüzde 3'ün altında olan birkaç ülkeden bir tanesi olma utancından kurtulacaktır; çağdaş bir toplum için gerekli olan ailede kadın-erkek eşitliği, siyasette kadın-erkek eşitliği gibi iki değişiklik gerçekleştirilmiş olacak ve cumhuriyete çok yaraşan bir değişiklik yapılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, 75 inci yıl kutlamalarına çok önemli ve anlamlı bir katkı sağlamış olacaktır.

Ben, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kadın-erkek eşitliğine verdiğimiz önemi, kadın hak ve özgürlüklerini ne kadar önemli gördüğümüzü tekrar vurgulamak istiyorum ve gerçekleşmesi dileğiyle, Medenî Kanunun 170 inci maddesindeki değişikliğin ve kadınların politikada daha fazla yer almasını sağlayacak olan önerilerin bir an önce formüle edilmesini dikkatlerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keleş.

Sayın milletvekilleri...

VI. — SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, İzmir Milletvekili Birgen Keleş’in partisine sataşması nedeniyle konuşması

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Birgen Keleş Hanım...

BAŞKAN – Sayın Keleş, siz, yerinize buyurun efendim.

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Bir şey söylerse, cevap vermem lazım.

BAŞKAN – Ben size müsaade edersem, cevap verirsiniz. Bir dakika efendim... Sayın Keleş, siz yerinize gidin; Sayın Şener bana hitap ediyor, size hitap etmiyor.

Buyurun efendim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – ... konuşmaları sırasında, sözlerine, Fazilet Partisi sözcüsünün, Türkiye'yi çağdışına çekmeye çalışanlara verdiği desteği kınayarak başladı ve sözcümüzün ağzından, Grubumuzun görüşlerinin çağdışı düşünceleri desteklediğine dair bir ifadede bulundular. Aramızda muhakkak yaklaşım farklılıkları vardır; ama, müsaade ederseniz, bu yanlış anlamayı düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Kürsüdeki mikrofondan yapılan konuşmayı tam olarak duyamıyoruz; bu da salonun bir sıkıntısı aslında. Uygun görürseniz, zabıtları getirteyim...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, aynen not ettim, sözlerine böyle başladı.

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Evet, öyle başladım efendim; çünkü, öyleydi, yaptıkları iş oydu...

BAŞKAN – Peki, Sayın Keleş öyle dediğine göre...

BİRGEN KELEŞ (İzmir) – Yaptıkları iş aynen oydu efendim...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sizinki hüsnükuruntu...

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

Peki, o zaman, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, size 3 dakikalık konuşma süresi veriyorum Sayın Şener.

Buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Birgen Keleş Hanımefendi, görüşlerini, düşüncelerini ve ifadelerini her zaman zevkle dinlediğim bir parlamenterimizdir; ancak, burada biraz önce yapmış olduğu konuşmada, grup sözcümüzün yaklaşımlarını, çağdışı düşünceleri destekler nitelikte değerlendirmiştir.

Aslına bakarsanız, neyin çağdışı olduğu, neyin çadaş olduğu çok tartışılabilir. Dünün koşullarında ilerici düşünce ve fikirlerin, günümüzün değişen koşullarında gerici akımlar haline gelmesi her zaman mümkündür; işte aramızdaki yaklaşım farkı da budur. Dünün ilerici kabul edilen görüşlerini, düşüncelerini bugüne taşırsanız, savunduğunuz şeyler, ifade ettiğiniz düşünceler ve fikirler çağdışı olabilir, toplumun gelişmesini ve dinamiklerini engellemeye yönelik bir baskıcı anlayışı ortaya çıkarır.

Biz Fazilet Partisi olarak her zaman ifade ettik; çok renklilikten, çokseslilikten mutluluk duyarız. Farklı düşüncelerin, farklı yaşama biçimlerinin, farklı ifade biçimlerinin toplumda yer almasını toplum için bir tehlike görmeyiz, toplum için bir tehdit görmeyiz, toplumun zenginliği ve güzelliği olarak algılarız. Bu bağlamda, hangi düşünceye sahip olursa olsun, hangi yaşama biçimini seçmiş olursa olsun, bütün insanların, insan olması sebebiyle de, haklarının, yaşama ve düşünce biçimlerini koruma haklarının korunması gerektiğine inanırız. Ama, bu merkezden hareketle ifade ettiğimiz düşüncelerimiz, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar tarafından zaman zaman gerici düşünceler, çağdışı düşünceler olarak algılanmaktadır ki, yanlış bir algılamadır bu. Biz, hangi kıyafete sahip olursa olsun, hangi düşünceye sahip olursa olsun, onun hakkını koruyalım diyoruz.

Eğer toplumda belli bir yaşama biçimini tercih etmiş olan insanların, belli bir düşünce biçimini tercih etmiş olan insanların, Anayasada güvence altına alınan fikir ve düşünce özgürlükleri baskı altına alınıyorsa, yaşama biçimleriyle ilgili anlayışları baskı altına alınıyorsa, eğitim hakları baskı altına alınıyor, engellenmeye çalışılıyorsa, biz, buna da karşıyız. Buna karşı olduğumuzu da sözcülerimiz zaman zaman ifade ediyorlar. Biraz önce grup sözcümüz de aynı şeyleri ifade etti. Eğer, kılık kıyafeti sebebiyle, düşünceleri sebebiyle, seçtiği yaşama biçimi sebebiyle bazı gençlerimizin eğitim hakları alınıyorsa -ki bugün üniversitelerde bu yaşanmaktadır- bunun yanlış olduğunu ifade ettiler. Ama, görüyorum ki Sayın Keleş, bu, Türkiye'nin geleceğini ifade eden geleceğin Türkiye'sine ait düşünceleri ve fikirleri çağdışı olarak algılamıştır. Kendi dünyasında bir çağdaş yaşama biçimi vardır, kendi düşüncesinde çağdaş bir düşünce biçimi vardır ve bu düşünce biçimini, yaşama biçimini, dayatmayı çağdaşlık olarak algılamaktadır ki, bu çağdışı bir anlayıştır.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

IV. — ÖNERİLER (DEVAM)

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ (DEVAM)

1. — (9/38) ve (9/39) esas numaralı Meclis soruşturması ve önergelerinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar hakkındaki (9/38) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubuna mensup 10 milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup 1 milletvekili söz istemiştir. Çekilen kura sonucunda, birinci söz hakkı Burdur Milletvekili Sayın Mustafa Çiloğlu'na, ikinci söz hakkı Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek'e, üçüncü söz hakkı da İstanbul Milletvekili Sayın Hayri Kozakçıoğlu'na çıkmıştır.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu hakkındaki (9/39) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubundan 10 milletvekili, Doğru Yol Partisi Grubundan 10 milletvekili ve Fazilet Partisi Grubundan da 10 milletvekili söz istemişlerdir. Çekilen kura sonucunda, birinci söz hakkı Kocaeli Milletvekili Sayın Bülent Atasayan'a, ikinci söz hakkı Yozgat Milletvekili Sayın Abdullah Örnek'e, üçüncü söz hakkı da Bursa Milletvekili Sayın Feridun Pehlivan'a çıkmıştır.

Bilgilerinize sunulur efendim.

V. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (DEVAM)

A) GÖRÜŞMELER (DEVAM)

1. —İçel Milletvekili Oya Araslı ve İzmir Milletvekili Birgen Keleş ve 18 arkadaşının, Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219) üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 752) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Ümran Akkan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Akkan, konuşma süreniz 21 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ÜMRAN AKKAN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonuyla ilgili DYP Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, aslında, burada konuşmak istemediğim halde üzülerek, bir iki kelimeyle bir konuyu açıklamak ve aydınlatmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, son günlerde bir sanatçı tarafından tüm televizyon kanallarında kadınlarla ilgili kullanılan bir konu -ki, aslında, başta da dediğim gibi, bu konuyu burada hiç konuşmak istemediğim halde- çoluğumuza, çocuğumuza, yeni yetişen genç nesillere çok kötü örnek teşkil ettiği gerekçesiyle devamlı gündeme getirilmektedir.

En önce bilinmelidir ki, kadın, insan varlığının yarısıdır. Kadını bu varlıktan çıkardığınız zaman insanlıktan bir eser kalmaz. Sanatı kadına karşı kullanan ve bu alanda bir forum yaratmak isteyenlere ve anlayışa şiddetle karşı çıktığımı belirtmek istiyorum. Bu gibi kişilere, âdeta, prim yapmanın ve ünlenmenin, bir yerlere sıçramanın dama taşlarını başka yerlerde arayın; kadınlar, amaçlarınızın haksız malzemesi olamaz diyerek de ayrıca seslenmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 75 inci yılını coşkuyla kutladığımız bu günlerde "kadının yok sayıldığı, nerede konuşup, nerede konuşmayacağına karar verildiği bir toplumdan, Avrupa'da pek çok ülkeden önce seçme seçilme hakkının verilmesinin, varlığının, sözünün, sesinin olduğu bir topluma katılmasının öyküsüdür bildiğiniz gibi cumhuriyet" bu sözleri, aslında, çok genç bir gazeteci bayan arkadaşım söylemişti ve ben de burada iletmek istedim.

1917 senesinde maalesef "kadınlar insan mıdır değil midir" diye konuşulurken, 1927'de kadınlar Anadolu topraklarında insan yerine konuldular ve ilk kez bir ülkenin yurttaşları olarak sayıldılar; 1935 yılında ise, ülkeyi yönetmek için aday oldular, seçildiler ve oy kullandılar. Bu olumlu adımlar atılırken, tabiî ki, toplum bu adımların arkasında kalıyordu; ama, her şeye rağmen, alınan bu haklar çok önemli bir sıçramaydı. Siyasal yapı ve hukuksal yapıda, toplum, gerçekten, fesi atıp şapka giyer gibi yepyeni bir şemsiyenin altına girivermişti. Toplumun tüm yönleri bu gelişmelere hazır değildi ve bu yüzden, maalesef, 75 yıllık cumhuriyet tarihi kadın hakları açısından tökezlemeler, geriye yönelik duraksamalarla geçti.

Türk kadını, insan olduğunu Mustafa Kemal'in devrimleriyle de anladı; erkeklerle eşit olduğunun bu şekilde farkına vardı. Osmanlı topraklarında, 1920 yıllarında, koca, karısını isterse boşuyor, miras haklarından mahrum bırakabiliyor, iki kadının şahitliği bir erkeğin tanıklığına eş tutuluyordu.

1923'teki İzmir I. İktisat Kongresinde, ilk kez, kadınlar temsil edildiler. Kadın dinleyicilere ayrılan 300 kişilik yere, o tarihte, 500 kadın geldi.

1924'te, anayasa çalışmalarında, kadınların vatandaş sayılmalarına ilişkin bir öneri bile büyük tartışmalar başlatabilmişti.

Cumhuriyetin ilanından sonra gündeme gelen nüfus sayımında da, yıllarca süren savaşta, oğullarından, erkek kardeşlerinden, kocalarından ayrı kalmış, haber alamamış, savaş alanlarına yardım malzemesi, erzak, sırtında mermi taşımış fedakâr, cefakeş kadınlarımız, ilk kez erkeklerle eşit görülmüş; bu da, devrimci, çağdaş, modern bir cumhuriyetin adımlarını atan Atatürk ve arkadaşları sayesinde olmuştur.

1927'deki ilk genel nüfus sayımında Türkiye'de her 1 000 erkeğe karşın, 1 075 kadın bulunuyordu; ancak 1945 yılında kadınlar nüfusun yarısını oluşturabildiler.

İlklere imza atan kadınlar, çoğalmaya başladılar. İlk olarak belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını almaları, ilk kadın maliyeci, milletvekili seçimlerinde Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi, ilk kadın mitingleri, ilk kadın derneği olan Kadınlar Birliğinin kurulması, 1935 milletvekili seçimlerinde ilk kez kadınların oy kullanmaları ve 18 kadın milletvekilinin Meclise girmesi birbirini takip etti.

Tabiî ki, Türkiye Cumhuriyetinin kadın hakları açısından en büyük atılımı, Medenî Kanun alanında oldu. Genç Türkiye Cumhuriyetinde, bu yasanın kabulüyle, kadınlarımız, evlenme, boşanma ve mirasta erkeklerle eşit haklara sahip oldular. Tabiî, o günün şartlarında çok büyük bir atılım gerçekleşmesine rağmen, Medenî Yasada da kadın haklarının sınırı çizilmişti. Ne yazık ki, aile içi ilişkilerin düzenlenmesinde erkeğin önplanda tutulması 1960'lı yıllarda tekrar gündeme geldi. 1980'de yükselen kadın hareketi, Medenî Kanun değişikliğini sürekli gündeme getirdi.

20 nci Dönemde, Yüce Meclise seçilebilmiş çok az sayıdaki kadın milletvekilleriyiz. Seçildiğimiz günden beri, toplumumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan kadınlarımızdan devamlı olarak "cumhuriyetin ilk yıllarında kadın hakları açısından atılan cesaretli adımlar neden hep tökezliyor, neden 75 yıllık Türkiye Cumhuriyeti, hâlâ, kadın erkek ayırımcılığı yapılan Medenî Yasasını değiştirecek bir Parlamentoya sahip değil" diye soruyorlar "kadın milletvekillerimizden çok şeyler bekliyoruz, erkekler mi sizi engelliyor" diyebiliyorlar; çok da haklılar ısrarlarında. Bu konuda, toplum, özellikle bu dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve erkek milletvekillerinden, aynen kadınlardan beklediği gibi, çok şey bekliyor.

Sayın milletvekilleri, özellikle kadının statüsünün araştırılarak, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan (10/219) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonumuz, çalışmalarını, bildiğiniz gibi, tamamlamıştır. Hazırladığımız rapor, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. Çalışmalarımız, muhakkak ki, daha çok zamanımız olsaydı daha da iyi olacaktı, bundan eminiz; arkadaşlarımız da bu konuyu dile getirdiler; ama, ben, özellikle kendi arzum olarak da söylüyorum; inşallah, bu Komisyon, bir takip komisyonu olarak devamlı şekilde çalışma imkânına sahip olur.

Konusu, kadınlara karşı ayırımcılığın önlenmesi olan ve benim de DYP Edirne Milletvekili olarak, Başkan Yardımcılığını üstlendiğim böyle önemli bir Komisyonda, ben de, diğer arkadaşlarım gibi, görev yapan tüm milletvekillerini, milletvekili arkadaşlarımı ve bürokrat arkadaşlarımı, partilerüstü bir tutum sergiledikleri ve canıyürekten çalışmalara katıldıkları için kutluyor ve teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, insanlığın uzun tarihinde birbirinden farklı uygarlıklarda, kadın, eşit olarak paylaşabileceği bir konuma çok az sahip olabilmiştir. Kadına, yerine göre ikinci planda bir insan, ev işleri yapması ve çocuk büyütmesi gereken bir kişi ya da süs eşyası olarak bakılmıştır. Bu tür anlayışlar, toplumun örf ve âdetleriyle kurallaştırılmış, inançlarıyla da pekiştirilmiştir. Böylece, hemen her dönemde rastlanan ayrıcalıklar bir yana bırakılırsa, kadın, politik, toplumsal ve ekonomik yaşamda çoğunlukla geri plana itilmiş, eğitim olanaklarından yeterince yararlanamamış ve hukuk düzenindeki kimi hakları da, maalesef, kısıtlanmıştır.

Son yıllarda, inançlar, değer yargıları, kadınların görüş açısı yönünden, yeniden sorgulanmaktadır. Çağdaş toplumda kadınlar, kişisel ve meslekî durumlarındaki ayırımı yadsımakta ve bu konuda çeşitli girişimlerde bulunmaktadırlar.

Kadınlara yönelik iyileştirmeler insan hakları açısından da ele alınmalıdır. Türkiye, çeşitli küresel standartlara bağlılığı çerçevesinde kadın-erkek eşitliğini teşvik etme ve gerçekleştirme çabası içerisindedir; Anayasamız, bu konuya, 10 uncu maddesinde "eşitlik" ilkesiyle yer vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası "herkes, cinsiyet ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır" hükmünü getirmiştir. Bu madde, yasalar önünde eşitliği belirlemiştir. Anayasanın bu "eşitlik" ilkesi çerçevesinde kadına bakıldığı zaman, Türkiye'de tek bir kadın kimliğinden söz etmek, maalesef, mümkün değildir. Bir yandan, bugün, yönetimin en kritik bazı noktalarında kadınların önplana çıktığını görmekten mutluluk duyarken, öte yandan, eğitim, sağlık ve istihdam gibi önemli kalkınma kaynaklarına ulaşabilmekte, kadın grupları ve kesimleri arasında devam eden eşitsizlikler vardır.

Türkiye'de, kadınlar, kendi girişimleriyle hareket edebildikleri, seslerini duyurabildikleri alanları genişletmeye başlamalarına rağmen, birtakım olumsuzlukların da süregelmekte oluşu inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye, hak eşitliğini teşvik ve gerçekleştirme çabası içerisindedir.

Türkiye'de, laik toplumsal düzenin, kadınlarımızın tümü için gelişme atmosferi sağlaması bakımından özel bir önemi vardır ve kesinlikle korunması gereklidir. Feminist, demokrat, İslamcı ya da milliyetçi olsun, kadın gruplarına ait farklı taleplerin sürekli olarak ifade edilmesine imkân verecek, toplumsal ortamı geliştirme amacıyla ortaya konulabilecek stratejiler, kadının birey olarak yükselmesi, toplumsal cinsiyete duyarlı bir kamuoyu oluşturulması, devlet kurumlarından kadın konularında daha kararlı tepkiler talep edilmesi açısından çok önem kazanmaktadır.

Kadınlar erkeklere göre oldukça az ekonomik fırsata ve otonomiye sahip olmaları nedeniyle daha yoksuldur. Kadınların ekonomik kaynaklara, eğitim, öğrenim ve destek hizmetlerine ulaşımları sınırlıdır, karar alma süreçlerine katılımları çok azdır. Kadınlara biçilen rollerin katılığı ve sosyal hizmetlerde yapılan kısıntılar, yoksulluğun kadın üzerindeki yükünü, maalesef, yine artırmıştır.

Sayın milletvekilleri, biraz önce arkadaşlarım bahsetti; ama, ben de kısaca bahsetmek istiyorum. Birleşmiş Milletler tarafından, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi, 1 Mart 1980 tarihinde üye ülkelerin imzasına açılmış ve Komisyon raporlarında da görüleceği üzere, 1985 yılında Nairobi'de düzenlenen, 157 ülkenin resmî statüde temsil edildiği, III. Dünya Kadın Konferansına katılan ülkeler tarafından kadının on yılının değerlendirilmesi yapılarak, kadının gelişmesi için ileriye dönük stratejiler tespit edilmiştir. Alınan kararlar arasında, kadın konusunda ülke düzeyinde politikalar oluşturmak ve uygulamaya koymak üzere örgütlenmeye gidilmesi vardır.

1990 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kurulmuş ve daha sonra Başbakanlığa bağlanmış, bugün de çalışmaları Devlet Bakanlığı tarafından sürdürülmektedir.

Biraz önce arkadaşlarım bahsetti, ben yine kısaca bahsetmek istiyorum; çünkü, alıntılarımda böyleydi. 1995 yılında IV. Dünya Kadın Konferansında yayımlanan Pekin Deklarasyonu ve Eylem Planı, kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik gerçekçi politikalar ortaya çıkmasını sağlamıştır. Burada önemli olan, Türk delegasyonunca bulunulan taahhütlerdir. Bu taahhütler, 2000 yılına kadar yerine getirilecektir. Yine söyleyelim, kadın okuryazarlık oranı yüzde 100'e çıkarılacak, 8 yıllık eğitime geçilecek, anne ve çocuk ölüm oranı yüzde 50 oranında azaltılacaktır, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesine konulan çekinceler kaldırılacaktır.

IV. Dünya Kadın Konferansında belirlenen ana hedefler ise şunlardır: Kadın-erkek eşitliğinin fiilen sağlanması, kadına yönelik ulusal mekanizmaların güçlendirilmesi, kadına yönelik şiddete karşı mücadele, eşitlik konusundaki duyarlılığın erkeklerde de geliştirilmesi, cinsler arası eşitlik anlayışının toplumsal cinsiyet ana yaklaşımı haline getirilmesi ve bu ana yaklaşımın, tüm kamu plan, politika ve programlarına her düzeyde yerleşmesi.

Sayın milletvekilleri, kadın haklarına en fazla hassasiyet gösteren bizim partimizdir diyebileceğim. Aslında, her ne kadar yeterli olmasa da, 20 nci Dönem milletvekili seçimlerinde Meclise 7 kadın milletvekili taşırken, diğer partiler, maalesef, birer ikişer kadın milletvekili taşıyabilmişlerdir. Ayrıca, DYP, Türkiye'de ilk defa kadın başbakan çıkarmış tek partidir. Bu da, DYP'nin kadınlara verdiği değerin, lafla değil, uygulamayla ispatıdır.

DYP Parti Tüzüğünün 17 nci maddesinde "partinin zorunlu ve ihtiyarî organlarında her iki cinsiyetten en az yüzde 10 oranında üye bulunur; DYP'nin katıldığı tüm seçimlerde gösterilecek adaylarda aynı oran gözetilir" der. Ayrıca, DYP, 1995 genel seçimlerinde adaylardan alınan adaylık ücretlerinde, kadın adaylara yüzde 50'lik bir indirim uygulamıştır. Aslında, bu yüzde 10'luk kota da çok azdır. DYP olarak, gönlümüzdeki, daha fazla sayıda kadına tüm seçimlerde ön sıralarda yer verebilmektir. Nitekim, bu araştırma komisyonu raporuna "Siyasî Partiler Kanunu ve seçim sistemiyle ilgili mevzuatta yapılacak değişikliklere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yerel yönetimlerde ve diğer mekanizmalarda gerçek eşitliğin sağlanması açısından her iki cinsin yüzde 50 oranında temsili bakımından kota ve temsil olanakları sağlanmalıdır" diye şerh koyduk. Bu, tabiî, bizim gönlümüzden şahsî olarak geçen düşüncemizdir; ama, böyle olmasını da canıyürekten istemekteyim.

Aslında, günümüz parlamentolarında dünya ortalaması 10 erkeğe 1 kadın oranındadır; bizde ise, maalesef, 100 erkeğe 2 kadın düzeyindedir. Kabinede kadının durumuna bakıldığında, bugün, Türkiye'de, 39 bakandan sadece 2'si kadındır; yani, bu, yüzde 5 ile ifade edilebilir. Oysa, İsveç'te 22 bakandan 11'i kadındır; bu oran yüzde 50 demektir. İşte, gerçek eşitlik de budur.

Önümüzdeki genel ve yerel seçimlerde tüm partilere çok daha büyük görevler düşmektedir. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, ikinci demokrasi programımızda belirttiğimiz gibi, kadının, malî, ekonomik yönden ve eğitim yönünden desteklenmesi için somut ve çözüm üreten tüm projeleri hayata geçireceğiz; kadınlarımıza dönük hizmet üreten sivil toplum örgütlerine tam destek vereceğiz; genel hedefimiz, kadınımızı "eşit yurttaş" tanımına tam anlamıyla ulaştırabilmektir.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 10.3.1998 tarihli ve 64 üncü Birleşiminde ele alınan kararla, Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan ve çalışmalarını tamamlayan (10/219) esas sayılı Meclis Araştırması Komisyonumuz çalışmalarını başarıyla tamamlamıştır. Rapor Yüce Meclise sunulmuştur; emeği geçenlere tekrar teşekkür ediyor ve hayırlı olmasını diliyorum.

Bu vesileyle, Büyük Atatürk'ün kurduğu ve sonsuza kadar yaşatmaya kararlı olduğumuz laik, sosyal ve demokratik cumhuriyetimizin 75 inci yılını bir kez daha kutluyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkan.

Böylece, rapor üzerinde gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Komisyon ve Hükümet söz istiyor mu efendim?

(10/219) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI LALE AYTAMAN (Muğla) – Evet Sayın Başkan.

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Sayın Başkanım, ben de, izninizle, bir teşekkür konuşması yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Aytaman, Hükümet de konuşacak; eğer çok uzun konuşacaksanız, ona göre süreyi uzatayım.

(10/219) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI LALE AYTAMAN (Muğla) – Müsaade ederseniz, biraz konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman, Sayın Komisyon ve Sayın Hükümetin konuşmasının tamamlanmasına kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim.

(10/219) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI LALE AYTAMAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadının statüsünün araştırılarak kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın engellenmesi için alınması gereken tedbirleri özetleyerek bir rapor haline getiren komisyonumuzun raporu hakkında söz alan bütün konuşmacılara teşekkür etmek istiyorum.

Bu konuşmalardan anladığım kadarıyla, gerçekten, bu önergeyi veren Sayın Oya Araslı, Birgen Keleş ve 18 arkadaşının amaçları burada yeterince yerine getirilmiştir. Kendilerine, bu önergeyi verdikleri ve bu araştırma komisyonunun kurulmasına vesile oldukları için candan teşekkür ediyorum. Ayrıca, komisyonumuz kurulduğu andan itibaren komisyonumuzun çalışmalarına katılmış olan bütün milletvekillerine, bize bilgi ve belgeler sunarak toplantılarımıza katılmış olan sayın değerli bakanlara, kadından sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Işılay Saygın'a ve Bakanlığı mensubu bütün bürokrat arkadaşlara, Büyük Millet Meclisinin komisyonlarında hizmet gören bütün görevlilere ve üniversitelerimizden bize bilgi ve belgeler gönderen değerli bilim adamlarımıza ve bilim kadınlarımıza, sivil toplum kuruluşlarından gönüllü olarak bizimle temas kuran, kendi görüşlerini bize yansıtan, velhasıl, saymakla belki burada sonunu getiremeyeceğim bu konuya sahip çıkan, yardımcı olan herkese, huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 75 inci kuruluş yılını, hep birlikte, coşkuyla kutladık. Cumhuriyetimiz, geçmişin karanlığını arkada bırakmış olmanın, dört duvar arasında yalnızca anne ve ev kadını olarak toplumun tüm siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmelerinden uzakta kalmanın yıllar süren ezilmişliğini, yine, Yüce Önderimiz Atatürk sayesinde ve cumhuriyetimiz sayesinde elde etmiş Türk kadınları olarak, şu Yüce Parlamentoda söz almaktan dolayı da, büyük gurur ve kıvanç duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Araştırma konumuzun da, tam olarak cumhuriyetimizin 75 inci yılında, bugünlerde gündeme gelmesinin de ayrı bir önem ve anlamı vardır.

Bütün konuşmacılar, büyük bir iyi niyetle, bugüne kadar ülkemizde gerçekleştirilmiş olan kadın-erkek eşitliği konusunda atılmış olan adımları dile getirdiler, yapamadıklarımızı da dile getirdiler. Raporumuzla ilgili gayet haklı bazı eleştiriler de gündeme geldi.

Değerli milletvekilleri, ben de bu komisyona başkanlık yapmış bir kişi olarak, gerçekten, çok daha geniş bir süre içerisinde, geniş kapsamlı bir çalışmayla ve çok daha iyi maddî olanaklara sahip bir komisyon olarak, sizlere, çok daha dört başı mamur bir raporu sunmuş olmayı arzu ederdim. Ancak, tam bizim komisyonumuzun çalışmaları sırasında, vergi reform tasarısının Yüce Mecliste görüşülmesi nedeniyle, maalesef, komisyonumuz, çok ayrı bir mekânda, şu ortamdan uzakta çalışmalarını yapmıştır. Hatta ve hatta, bu kadar olanaklara sahip Meclisimizin içerisinde, zaman zaman fotokopi yapma ve bilgisayar kullanma konusunda dahi büyük sıkıntılara düşmüş olduğumuzu, burada ifade etmek istiyorum. Kadın konusunun bu kadar önemli olduğu, kadın-erkek eşitliği konusunda özellikle "75 inci yılımızda, artık, nihayet, bir yerlere geldik, çok memnunuz" diyebilmeyi istediğimiz bir ortamda, böyle kısıtlı olanaklarla çalışmış olduğumuz için, Sayın Araslı'nın gündeme getirdiği bazı yanlışlıklar ortaya çıkmış olabilir, diğer arkadaşlarımızın gözüne çarpan bazı eksiklikler de ortaya çıkmış olabilir; ben, bunların, tamamen teknik hatalar olduğunu; ama, başından itibaren herkesin de, bütün bu komisyona katılan arkadaşlarımın da çok büyük bir iyi niyet ve partilerüstü bir tutumu ortaya koyduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; burada, aslında, ben de, raporumuzdaki konulara, bir kez daha, tek tek girmek istemiyorum; ancak, taa, 1940'lı yıllardan beri, kadın-erkek eşitliği konusunda büyük çalışmalar yapmış olan Birleşmiş Milletler ve ondan sonra, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ülkeleri arasında, çok doğal bir anlayış ortaya çıkmıştır; kadın haklarını genel insan haklarından ayırmanın mümkün olmadığı, kadın haklarının tam olarak ihdas edilmediği ülkelerde de insan haklarından tam olarak konuşulamayacağı anlayışı ortaya çıkmıştır ve dolayısıyla, gerek Birleşmiş Milletlerde gerekse Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ülkelerinde, kadınların statülerindeki eksiklikler görülerek, bunların daha iyi konumlara getirilmesi için bazı anlaşmalar, bazı sözleşmeler ortaya çıkmıştır. Biz de, bu kurumların, özellikle Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin birer üyesi olarak pekçok anlaşmaya imza atmışız. Ancak, bu rapor çalışmaları sırasında tekrar şunu tespit ettik ki, anlaşmalara imza atmak demek, mutlaka, o anlaşmaların şartlarının derhal yerine getirilmesinin sağlanması demek değildir. Burada söz konusu olan, kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın engellenmesini içeren, kısa adıyla CEDAW Sözleşmesine 1985 yılında imza atmışız, 1986 yılında Parlamentomuzdan geçirmişiz. Bugün gelmişiz 1998 yılına; daha hâlâ -1985'ten 1998 yılına kadar- o sözleşmede vaat ettiğimiz ve kendi hukuk sistemimiz içerisinde bir çelişki içerisinde bulunduğumuz için çekince koyduğumuz birtakım maddeleri ortadan kaldıramamışız.

Ben, raporumuzun en önemli unsurlarından bir tanesinin, bu sözleşmeye koymuş olduğumuz çekincelerin artık, 2000'den sonraki yılları tartışacağımız bu ortamda mutlaka kaldırılması gerekliliği olduğunu ve bunu, Komisyonumuz çalışmaları arasında da en büyük tespit olarak yaptığımızı, bu konunun üzerinde çok uzun durduğumuzu Yüce Meclis huzurunda ifade etmek istiyorum.

Bu çekincelerin kalkması için de, dönüyoruz dolaşıyoruz, geliyoruz Medenî Kanunumuzdaki bazı maddelere. Bu maddelerin en başında "evin reisi, ailenin reisi erkektir" prensibi. Bizim geleneklerimiz, göreneklerimiz, gayet tabiî, ailelerin kendi hiyerarşik düzenleri içerisinde bazı unsurları beraberinde getirmektedir; fakat, hukuk düzeni içerisinde, eğer cinslerden bir tanesine reislik görevini verirseniz, o zaman, diğer cins, mutlaka, bir şekilde onun arkasından gelmek zorundadır. Nitekim, yıllardan beri yapılan Medenî Kanun değişiklik teklif ve tasarılarında, buradan hareketle bu ayırımcılığın engellenmesi, biraz önceki konuşmacıların da ifade ettikleri gibi, planlanmış, tasarlamış, istenmiş; ancak, maalesef, bugüne kadar Yüce Parlamentomuzdan bu değişiklikleri geçirmek bizlere nasip olmamış.

Şimdi, 20 nci Dönem cumhuriyet kadınları olarak, bu Yüce Parlamentoda böyle bir araştırma komisyonunun neticesine baktığımızda ve esas ana hedefimizin Medenî Kanunumuzdaki değişiklik olduğunu görmekle birlikte, maalesef, yine, gündeme gelen diğer kanun teklif ve tasarılarının arasında Medenî Kanun değişiklik tasarısını görmemekten dolayı üzüntü duyuyoruz, ki, Sayın Adalet Bakanımız, daha önceki çalışmaları neticelendirerek, daha çağdaş, modern bir yaklaşım getiren yeni tasarıyı hazırlamış ve Meclisin onaylaması için hazır beklemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çekinceleri kaldırmazsak eğer, sadece, çekince koymuş olan şu ülkelerle bir arada olduğumuzu size hatırlatmak istiyorum.

Çekince koymuş olan ülkeler: Cezayir, Mısır, Hindistan, Irak, Kuveyt, Lübnan, Fas, Libya, Malta, Tunus, İsrail, Malezya ve Türkiye.

Ben, bu konuda hiçbir yorum yapmak istemiyorum, ama şunu diyorum: Biz, Parlamentoya girdiğimiz günden itibaren, bütün kadın milletvekillerine, sivil toplum kuruluşlarından fakslar gelmekte ve hepsinin arzusu, Medenî Kanundaki bu değişikliklerin bir an evvel Meclisten geçirilmesiydi. Bir kadın milletvekili olarak bu hususu, bir kez daha altını çizerek, Yüce Meclisimizin takdirlerine sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, CEDAW Sözleşmesinde karşımıza çıkan çok önemli birkaç unsur var. Bu unsurları, biz, eğer, genel politika olarak benimsemezsek ve kendi gerçekleştirdiğimiz yasal, hukuksal, ekonomik ve siyasal yaşamımızın bir parçası yapmazsak, o zaman, 2000'li yıllara doğru ilerlerken, Türkiye olarak, Türk kadını olarak, cumhuriyet Türkiyesindeki kadınlarımızın konumunu çok kolaylıkla yakalayabilmiş sayılmayız.

CEDAW'da bir ana yaklaşım mevcuttur; bu ana yaklaşım da şöyledir: Kadınlara karşı her türlü ayırımı yasaklayan ve gerekli yerlerde yaptırımları da içeren yasal ve diğer uygun önlemleri kabul etmek; mevcut yasa, yönetmelik, âdet ve uygulamaları değiştirmek ve feshetmek; bütün ulusal cezaî hükümleri, kadınlara karşı ayırımcılık oluşturuyorlarsa, kaldırmak.

Bir diğer madde: Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için, taraf devletlerce alınacak geçici ve özel önlemleri almak; ama, bunları alırken de bunu bir diğer ayırımcılık olarak kabul etmemek. Bunu biraz açmak istiyorum: Burada kadınlarımızın, siyasete çok aktif katılmadığını, Parlamentomuzdaki yüzde 2,3'lük oranın bütün çağdaş, medenî, uygar ülkelerin seviyesinin çok altında olduğunu hepimiz vurguluyoruz. Bunu ortadan kaldırabilmek için ne yapmak gerekir diye bütün dünya literatürünü taradıktan sonra şu neticeye varıyoruz ki, örnek gösterdiğimiz İsveç, Norveç gibi ülkelerde dahi kadınlara karşı bu ayırımcılığın engellenmesi için belli, olumlu ayırımcılıklar tatbik edilmiştir ve imza attığımız CEDAW'da deniliyor ki, bu geçici özel önlemleri alırken, bir ayrı ayırımcılık yaptığınızı kabul etmeyeceksiniz; çünkü, bunlar, kadın ve erkek eşitliğini sağlayıncaya kadar geçici hükümler olacaktır. Dolayısıyla, Komisyonumuzda kadınların siyasette ve karar mekanizmalarında daha fazla yer almalarını sağlamak için gelen öneriler arasında -tabiî ki, bu önerilerin her birisi tartışmaya açıktır, tek tek tartışılması gerekmektedir- kota veya ona benzer başka önlemler, kadınları, daha fazla, Parlamentoya taşıyacak siyasî parti yasalarında getirilecek bazı teklifler, siyasî partilerin kendi yetkili organlarında tartışılarak getirilmesi gereken önlemler söz konusu olacaktır.

O bakımdan, böyle, bazen, milletvekili erkek arkadaşlarımızla görüşürken, burada sadece 13 kişi olmakdan dolayı duyduğumuz üzüntüyü ifade ederken, "yani, ayırımcılık mı istiyorsunuz?"dediklerinde, ben de şu cevabı vermek istiyorum; "belli bir dengeyi sağlayıncaya kadar evet, gerçekten olumlu bir ayırımcılık istiyoruz." Ama, bunu, her siyasî parti kendi bünyesine göre, kendi anlayışına göre, bir şekilde gerçekleştirebilir ve biz, komisyon olarak da bunu temenni ediyoruz.

Ayrıca, ulusal mekanizmanın güçlendirilmesi şarttır. Ulusal mekanizma deyince, bizde ta 1990'larda Sayın İmren Aykut'un Çalışma ve Sosyol Güvenlik Bakanı olduğu sırada, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bugün Sayın Işılay Saygın'ın Devlet Bakanlığına bağlı olarak çalışmakta olan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, maalesef, daha kuruluş yasasını oluşturamamıştır. Dolayısıyla, sadece bireylerin oradaki özel fedakârlıklarıyla çalışmaktadır, bütçesi ve personeli çok azdır.

CEDAW Sözleşmesi, ulusal mekanizmanın güçlenmesini şart koşmaktadır. Sayın Araslı, biraz evvel "acaba bu, Hükümet programı mıdır?" gibi bir serzenişte bulundular. Hükümet programı tabiî ki, değildir; ancak, ulusal mekanizma deyince, biz bugün, kadından sorumlu devlet bakanlığını ve kadın sorunlarıyla ilgilenen genel müdürlüğü anladığımız için, özellikle, raporun içerisine onun faaliyetlerini koyduk; çünkü, bu genel müdürlük, özetle, bütün sivil toplum kuruluşlarının da çalışmalarını içeren, kanunları elden geçiren, kadınlar lehine kanunlar için çalışan, şu anda elimizdeki yegâne mekanizmadır; bundan kaynaklanmaktadır.

Ayrıca, tabiî ki, kadınların statüsünün iyileştirilmesi için emeği geçen her Hükümete sonsuz şükranlarımızı sunarken, yine, 55 inci Hükümet programında da kadınların statüsüyle ilgili çok olumlu ifadeleri bulduğumuzu belirtmek istiyorum. Örneğin, şöyle deniliyor: "Tüm kurum ve kuruluşlarda kadın birimlerinin kurulması teşvik edilecek. Bunlar arasında işbirliği ve koordinasyon sağlanarak, uygulamada politika, plan ve programlara, kadın-erkek eşitliği kavramının yerleştirilmesine yönelik çalışmalar yapılacaktır." Zannediyorum, bu, bugüne kadar ifade edilmiş, bizi, kadınlar olarak en tatmin edecek bir kavramdır. Bunu yürekten diliyoruz.

Biz, raporumuzda, bütün bu eşitliğin sağlanması için önerilerimizin arasında, yine, Parlamentomuzda çok kolaylıkla sağlanabilecek olan -Araştırma Komisyonu, sadece, birkaç aylık bir çalışma süresi içerisinde çalıştı- bundan sonra yapılacak olan kanunlarımızda kadın bakış açısının ve kadın-erkek eşitliği anlayışının bir şekilde yerleşmesini sağlayacak bir izleme komisyonunun oluşmasını da canı gönülden istiyoruz.

Bu tür kavramlar çok yenidir. Şunu söyleyeyim: Değişik politik partilerden gelmelerine rağmen, Komisyonumuzdaki tüm üyeler -bütün, çağdaş Batı medeniyetinden saydığımız üye ülkelerdeki tereddütler olmasına rağmen- burada, partilerüstü bir şekilde, gerek bu izleme komitesinin oluşmasını gerekse bir eşitlik çerçeve yasasının oluşmasını oybirliğiyle kabul etmiş bulunuyoruz ve ben, bunu iftiharla söylüyorum. Mademki çağdaş bir medeniyetin torunlarıyız, bize yaraşan, hatta, Atatürk'ün zamanında olduğu gibi, Batı ülkelerindeki kadın konumlarını, kadınlara yaklaşımı, kadın-erkek eşitliği konularına yaklaşımı aşacak adımları da, yine, biz, bu Parlamentoda, bu Parlamentonun üyeleri olarak almak durumundayız.

Bu neden önemlidir? Bakınız, çok ufak bir misal vererek, sözlerime son vermek istiyorum. Komisyon çalışmalarımız sırasında, Mahalli İdareler Reform Tasarısı da Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekteydi. Bütün bu konuların içerisine bu kadar derinlemesine girdiğimiz bir sırada, Mahallî İdareler Reform Tasarısına şöyle bir göz attık ki, orada, kadınların statüsünün iyileştirilmesiyle ilgili herhangi bir madde yok. Bunu, derhal, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Biltekin Özdemir'e ileterek, kendisinden bir ricada bulundum ve şu anda elinizde görüşülmeye hazır olan Mahallî İdareler Reform Tasarısında, il özel idarelerinin, valiliklerin görevleri arasına, kadınların statülerinin iyileştirilmesi için her türlü önlemin alınması görevi verilmiş; ayrıca, sivil toplum kuruluşlarının pek çoğunun gündeme getirdiği, kadın sığınma evleri de, belediyelerin görevleri arasına koyulmuştur. Buradan şuraya varmak istiyorum; yani, bir izleme komisyonu ve eşitlik çerçeve yasası, bize, bundan sonraki çalışmalarda ışık tutacaktır. Ben, bütün partilerimizdeki değerli milletvekili arkadaşlarımdan, bu konuda çalışmalar yapmalarını ve hep birlikte bu konuya sahip çıkmamızı diliyorum.

Bu arada, sivil toplum kuruluşlarıyla pek fazla ilişkide bulunmadığımız da gündeme getirildi. Sivil toplum kuruluşlarıyla, çok kısıtlı bir süre olduğu ve hepsini de bir araya toplamamız mümkün olmadığı için, bir toplantımızda üyelerimizle birlikte karar verdik; ancak, gerek kadından sorumlu Devlet Bakanlığımız, gerekse İnsan Hakları Üst Kurulunda, yasalarla ilgili yapılan bütün çalışmalarda -ki, İnsan Hakları Üst Kuruluna çok teşekkür ediyorum, bizim yapmakta olduğumuz önerilerin pek çoğunu da onların çalışmalarından almış bulunuyoruz- sivil toplum örgütleriyle yakın temaslar vardır. Bizim, sivil toplum örgütleriyle temaslarımız olmuştur. Dediğim gibi, diliyorum, daha geniş çalışmalar yapılsın. Bu, burada kalmasın, hatta, Komisyonumuz dağılırken, üyeler şöyle dediler: "Bizim araştırma komisyonumuzun görev süresi bitti; ama, biz, gönüllü olarak bu konular üzerinde çalışalım" Fevkadale güzel bir temenniydi, inşallah, bunu sürdürürüz.

Sivil toplum kuruluşlarının seslerine kulak vermemiz gerekir; çünkü, onlar, gönüllü olarak, kendilerini, ülkemizin sorunlarının çözülmesi için, zamanlarından fedakârlıkta bulunarak bir araya gelmiş arkadaşlarımızdır...

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim, son cümlenizi söyleyin.

(10/219) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI LALE AYTAMAN (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Gayet tabiî, çok geniş bir konu olduğu için, heyecanla, belki daha da uzun konuşmayı arzu ederdim, sabrınız için çok teşekkür ediyorum.

Emeği geçen, unuttuğum herkese de candan teşekkür ediyor, çağdaş Türk toplumunun yakalanması için bu çalışmaların sürmesini temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aytaman.

Herhalde, Hükümet kısa bir teşekkür konuşması yapacak.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, bir hususa açıklama getirebilir miyim.

BAŞKAN – Buyurun.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Aytaman konuşmasında "sadece 55 inci Hükümetin çalışmalarına yer verdiğini dile getirdiğimi ve işin doğal gereği, icabı bu açıklamanın yapılması gerektiğini" söyledi.

Şu hususa açıklık getirmek istiyorum: Ben, niye o çalışmaların raporda yer aldığına karşı değilim. Kuşkusuz, 55 inci Hükümet zamanında, kadın hakları konusunda, hepimizin takip ettiği, destek vermeye çalıştığı çok önemli çalışmalar yapıldı; ama "diğer hükümetler zamanında yapılanlar da bir ölçüde girebilseydi" şeklinde bir dilek getirdim, ona açıklık kazandırmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – "Hükümet, sadece 55 inci Hükümetten ibaret değildir; geçmiş hükümetler de var" diyorsunuz...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Cumhuriyet hükümetleri...

OYA ARASLI (İçel) – Diğerleri de yer alsın istedim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Değerli Komisyon Başkanımıza ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan parti temsilcilerine, çok güzel konuşmaları için, hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, çok güzel katkıları oldu. Zaten, 13 milletvekiliyiz; ama, hepimiz birbirimizin desteğiyle bugünlere gelmiş bulunuyoruz.

Araştırma önergesi vererek bu çalışmalara ortam hazırlayan İçel Milletvekilimiz Sayın Oya Araslı, İzmir Milletvekilimiz Sayın Birgen Keleş ve 18 arkadaşına da, ayrıca teşekkür ediyorum.

Kadın sorunlarını tespit etmek ve çözüm önerileri geliştirmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulmuş olmasını, 31 milyon Türk kadını adına, Devlet Bakanı olarak memnuniyetle karşılıyorum. 26 Mart 1998 tarihinde ilk toplantısını yapan ve Sayın Lale Aytaman'ın başkanlığına seçildiği, kadının statüsünün araştırılarak, Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin tam olarak yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu toplantılarına Bakanlığıma bağlı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü temsilcileri devamlı olarak katılmıştır..

Partilerüstü politikayla, gönüllü kadın kuruluşlarımızla işbirliği içinde çalışmaktayız ve burada, az evvel bir değerli konuşmacının dile getirdiği "gönüllü kadın kuruluşları katılmamıştır" lafını da bizim çalışmalarımızı yakinen izlemediğine bağlıyorum; çünkü, Devlet Bakanlığına atandığım günden itibaren 200'e yakın sivil toplum örgütüyle, kadın kuruluşlarımızla işbirliği içerisinde çalışmaktayız ve bütün çalışmalarımız hepimizin eseridir. Bu doğrultuda, eğitim, sağlık, istihdam, hukuk olmak üzere, dört komisyon oluşturmuş bulunuyoruz ve hukuk komisyonundaki arkadaşlarımız kanunlarla ilgili çalışmaları yapmaktadırlar.

Hepinizin bildiği gibi, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü 1990 yılında, değerli Bakanımız İmren Aykut tarafından kurulmuştur. O günden bugüne kadar çok önemli aşamalar kaydetmiştir. Ben, bu vesileyle, kadınlara bu çok büyük hizmeti başlatan Sayın Bakanımıza, bütün Türk kadınları adına sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Benden evvelki değerli bakanlarımız ile bayrağı elden ele taşıyarak, kadınlarımızın sorunlarını çözme mücadelesi vermekteyiz. Bu çerçevede, konu, bu kez de Meclis gündemine getirilmiş, çeşitli boyutlarıyla irdelenmesi sağlanmıştır. Bundan sonraki çalışmalarımız da raporda tespit edilen ve önerilen hususlar da dikkate alınarak o doğrultuda devam edecektir.

Hepinizin yakinen bildiği gibi, 1995 yılında yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansında ülke olarak verdiğimiz taahütler var. Benden evvelki değerli bakanımızın vermiş olduğu taahütlerin yerine getirilmesi için çalışmalarımızı, yoğun bir şekilde 55 inci Hükümette devam ettirmekteyiz. Bu doğrultuda, hepinizin yakinen bildiği gibi, taahütlerimizden bir tanesi "2000 yılına kadar okuma yazma bilmeyen tek kadın kalmayacak" şeklindedir. Bunun yerine getirilmesi amacıyla, 55 inci Hükümet döneminde, Millî Eğitim Bakanlığı ile Devlet Bakanlığı işbirliği çerçevesinde, halk eğitim merkezleri aracılığıyla, 80 ilin valisine yazmış olduğumuz genelgeler doğrultusunda, onun dışında, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerimizde de gönüllü kadın kuruluşlarımızın çalışmalarıyla, 300 bine yakın kadınımıza sahip çıkmış, okuma yazma öğretmiş ve sertifika almaya hak kazandırmış bulunuyoruz.

Onun dışında, hepinizin yine yakinen bildiği gibi "anne ve çocuk ölüm oranlarını yarı yarıya düşüreceğiz" diye taahhütte bulunmuşuz. Bu taahhüdün de yerine getirilmesi amacıyla, Sağlık Bakanlığıyla Devlet Bakanlığı müştereken yapmış olduğu çalışma doğrultusunda sağlıkla ilgili 17 kuruluş (KASAKOM) bir araya gelerek çok güzel bir çalışma başlatmış bulunuyoruz ve anne ve çocuk ölüm oranlarını da bu doğrultuda yarı yarıya indirmiş bulunuyoruz.

Onun dışında, "sekiz yıllık eğitime geçeceğiz" demişiz, bu şekilde taahhütte bulunmuşuz, bunu da, çok şükür, 55 inci Hükümet döneminde 20 nci Dönem Parlamentosu gerçekleştirmiş bulunuyor.

Bunun dışında, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi kararlarını etkin bir şekilde uygulayabilmek için, öncelikle sözleşmenin 15 inci ve 16 ncı maddelerine konulan çekincelerin kaldırılması önem taşımaktadır. Pekin'de yapılan Dördüncü Dünya Kadın Konferansında da ülkemiz bu çekincelerin kaldırılmasını taahhüt etmiştir. Yeni Medenî Kanun Tasarısının bir an önce yasalaşması, çekincelerin kaldırılması süresini hızlandıracaktır. Adalet Komisyonumuzda bulunan medenî kanun tasarısının buralara kadar gelmesinde gönüllü kuruluşlarımızın katkısı inkâr edilemeyecek şekildedir. Cumhuriyetin 75 inci yıldönümünde, bütün değerli milletvekili arkadaşlarımdan, 20 nci Dönem Parlamentosundan, Medenî Kanunu çıkararak Türk Halkına, Türk kadınına hediye etmesini özellikle rica ediyorum.

Bu çok olumlu adımın, Bakanlığımca Mart 1998'de önerilmiş bulunan kadın erkek eşitliği komisyonu kurulmasıyla kalıcı hale getirilmesini diliyor, Komisyonun Sayın Başkanı ve saygıdeğer üyelerine bu değerli çalışmalarından dolayı candan teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Konuşmanız teşekkür değil biraz propaganda oldu; ama, o kadar olur diyorsunuz.

Peki, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, başka söz isteyen yok.

Kadının statüsünün araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/219) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.

Komisyona ve katkıda bulunan tüm milletvekillerine teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, bugün çalışma süremizi aştık. Bu itibarla, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 4 Kasım 1998 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.15

 

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Adana Büyükşehir Belediye Başkanının hafif raylı sistem ihalesinde belediyeyi zarara uğrattığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6028)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak’ın hafif raylı sistem ihalesinde belediyeyi 17 trilyon lira zarara uğrattığı iddiası ile ilgili olarak;

1. Hafif raylı sistem ihalesi, Adana için çok acil bir ihtiyaç olmamasına rağmen ve bu projenin 1996 yılında ihale edilmesi, o günden beri de hiçbir ciddi faaliyette bulunulmamasına rağmen, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın talimatıyla firmaya 9,5 trilyon lira avans ödemesi yapıldığı doğru mudur?

2. Avans ödemesinin üzerinden 7 ay geçmesine rağmen hiçbir şey yapılmamış olması ve Adana Büyükşehir Belediyesinin buna rağmen ilgili firmaya 4 hak ediş toplamı olarak 2,5 trilyon lira ödeme yaptığı doğru mudur?

3. Aytaç Durak emriyle bu projeye müşavirlik hizmeti veren konsorsiyuma da 164 milyar lira müşavirlik hizmetlerine karşılık avans ödemesi yapılmış mıdır?

4. Bütün bu suçlamalar doğru ise, ne gibi tedbirler almayı düşünmektesiniz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.11.1998 Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80891

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 8.10.1998 tarihli ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-15355-7/6028-14808/34255 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın “Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın hafif raylı sistem ihalesinde belediyeyi zarara uğrattığı” iddiasına ilişkin yazılı soru önergesi ile ilgili olarak;

Önergede yer alan iddiaların incelenmesi ve gerekiyorsa soruşturulması için 6.8.1998 tarihli onay ile Mülkiye Müfettişi görevlendirilmiş olup, inceleme ve soruşturmanın neticesine göre yasal gereği yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6030)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın DevletBakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

31.7.1998 Ahmet Küçük Çanakkale

Yıllardır kronikleşen Köy Hizmetleri GenelMüdürlüğü bünyesinde çalışan geçici işçilerin sorunları ne yazık ki hâlâ işçileri ve ailelerini huzura kavuşturamamıştır. Yaklaşık 40 bin işçimizi ve ailelerini direkt olarak ilgilendiren bu sorunun çözümü için Kanun çıkmasına rağmen işçilerimizin belirsiz beklentilerine son verdirilememiştir.

1. Köy Hizmetleri GenelMüdürlüğünde geçici olarak çalışan 40 bin civarında personelin sorunlarının çözümü ile ilgili yasanın çıkmasından aylar geçmesine rağmen 1.8.1998 tarihi itibariyle sorunların çözümü hangi aşamaya gelmiştir?

2. Geçici işçilerimizin ne kadarı hangi kriterler gözönüne alınarak GenelMüdürlüğümüzün bünyesinde bırakılmıştır? Ne kadarı diğer kurumlara gönderilmiş veya gönderilecektir?

3. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde çalıştırılacak işçilerimiz yılda kaç ay çalışacaklardır? Bu işçilerimize daimi kadro verilmesi düşünülüyor mu?

4. Diğer kurumlarda 1.3.1998 tarihi itibariyle göreve başlatılamayan işçilerimiz ne zaman görevlerine başlayacaktır?

T.C. DevletBakanlığı 27.10.1998 Sayı : B.02.0.014/031.2788

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15356 sayılı yazınız.

Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’e ait yazılı soru önergesindeki konu Bakanlığıma bağlı Köy Hizmetleri GenelMüdürlüğünce incelenmiştir.

4 Nisan 1998 gün ve 23307 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4359 sayılı Kanunun geçici 7 inci maddesi gereğince, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Gençlik Spor Genel Müdürlüğünün boş bulunan yardımcı hizmetler sınıfı kadrolarındaki eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla bu kadrolara; Köy Hizmetleri GenelMüdürlüğü bünyesinde 1997 yılı içerisinde geçici işçi statüsünde azami 7 ay ve daha az süreli çalışmış ve ünitelerimiz tarafından ihtiyaç fazlası olarak tespit edilenlerden kanunun yayınlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde yazılı olarak müracaat edenlerin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşımaları suretiyle 1.1.1998 tarihinde 40 yaşından gün almamış bulunmaları, ilkokul, ortaokul veya lise ve dengi okul mezunu olmaları, ihtiyaç duyulan illerde çalışmayı kabul etmeleri ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 31.5.1998 tarihinde yapılacak merkezî sınavı başarmaları kaydıyla 1998 yılı sonuna kadar Maliye Bakanlığınca kullanılmasına izin verilen yardımcı hizmetler kadrolarına atanmaları öngörülmektedir.

Bu nedenle ünitelerin mevcut makine parkları, daimi işçi sayıları, teşkilâtımızdan gelen talepler ve sosyal tesislerdeki işgücü açıkları gözönünde bulundurularak mevsimlik işçi kontenjanları tespit edilmiştir.

Verilen kontenjanlar doğrultusunda çalışmalarına ihtiyaç duyulan mevsimlik işçilerin tespiti halen yürürlükte bulunan 7 inci Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 5 inci maddesi hükmü gereğince 2 işveren, 1 işçi temsilcisinin katılımıyla oluşturulan komisyonlar tarafından yapılmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığınca 31.5.1998 tarihinde yapılan memur sınavına katılmak için 10 254 geçici işçi müracaat etmiştir. Bu sınavda başarılı olan 10 102 kişiden 6 101’inin Millî Eğitim Bakanlığında, 3 127’sinin Sağlık Bakanlığında, 874’ünün de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde işbaşı yapmaları öngörülmüştür.

Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde işe başlayacakların tamamına yakını bu kuruluşlarda işe başlatılmıştır.

Bu uygulama sonucunda Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde kalan mevsimlik işçi sayısı 29 798 olup, halen bu işçiler teşkilâtımızda çalışmaya devam etmektedir.

Köy Hizmetlerinde kalan geçici işçilere kadro verilmesi söz konusu değildir. Geçici işçilerin önümüzdeki yıldan itibaren daha uzun süre çalıştırılabilmeleri için gerekli hazırlıklar yapılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

3. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, konut edindirme fonunda biriken para miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yıldırım Aktuna’nın yazılı cevabı (7/6038)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 31.7.1998

Zeki Ünal Karaman

1. 1987 - 1995 yılları arasında konut edindirme fonunda ne kadar para birikmişti?

2. Bu para hak sahiplerine intikal etti mi? Ettiyse ne kadarı etti?

T.C. Devlet Bakanlığı 2.11.1998 Sayı : B.02.0015/5-1292

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 8.10.1998 tarih ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6038-14826/34299 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın 16.10.1998 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-855-12/5846 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/6038-14826 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1. 3320 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi gereğince, T. Emlak Bankasında Toplu Konut İdaresi adına açılan Konut Edindirme Yardımı Hesapları banka mevcudu, 1.1.1987 - 31.12.1995 tarihleri itibariyle 52 957 289 618 559 TL.’dır.

2. 31.12.1995 tarihi itibariyle Konut Edindirme Yardımından yararlanmaya hak kazanan hak sahipleri veya bunların kanunî mirasçılarına yapılan ödemelerin toplamı 855 572 311 062 TL.’dır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Yıldırım Aktuna Devlet Bakanı

4. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Köy Hizmetleri GenelMüdürlüğü çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6040)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 31.7.1998

Zeki Ünal Karaman

Basına yansıyan haberlere göre, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, gerek yokken makine parkı yenileme adı altında bazı firmaları kayırmak için 276 milyon dolarlık makine ihalesi yapılacağı iddia edilmektedir.

Sorularım şunlardır:

1. Bu iddialar doğru mudur?

2. Doğru değilse, mevcut makine parkının durumu nedir? Yenilenmediği takdirde ekonomik kaybımız ne olur? Yenilendiği takdirde kazancımız ne olur?

T.C. Devlet Bakanlığı 27.10.1998 Sayı : B.02.0.014/031.2788

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15356 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a ait yazılı soru önergesindeki konu Bakanlığıma bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce incelenmiştir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Makine Yenileme Dengeleme Projesi çerçevesinde 21-23-28 Temmuz 1998 tarihlerinde 11 adet ihale yapmıştır.

Genel müdürlük parkında 22 935 adet araç bulanmaktadır. Bunların % 13’ü 0-5 yaş, % 10’u 6-10 yaş, % 30’u 11-15 yaş, % 16’sı 16-20 yaş, % 31’i de 21 yaş ve üzerindedir. Bu yaşlı parkın faal tutulabilmesi, hizmetlerin de ağırlığı göz önüne alındığında çok büyük masraflara sebep olmaktadır. 1986 yılında bugüne kadar da yeni makine alınmamıştır.

Makine parkının bir kısmının yenileştirilerek eski makinelerin tasfiyesi düşünülmüştür. Türkiye’nin kırsal alanının genişliği ve hizmetlerin dağınıklığı ve büyüklüğü de göz önüne alındığında bu parka ihtiyaç vardır. Yapılan ihaleler incelendiğinde herhangi bir firmanın kayırılmadığı ve oluşan rekabet ortamı nedeniyle rayiç bedeller üzerinden % 50’ye varan indirimlerle karşılaşıldığı görülecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

5. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, Ordu Valisi hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6063)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Yahya Şimşek Bursa

Sorular :

1. MHP’den ayrılan Ali Yurtarslan’ın kamuoyuna yansıyan ifadesinde, halen Ordu Valisi olan Kemal Yazıcıoğlu’nun, Ülkü Ocakları Yöneticisi Burhan Emiştekin bu olayla ilgili olarak Ankara’da işlediği cinayet nedeniyle, Bitlis’te görevli iken, koruduğu ve kolladığı, sahte evrak düzenlediği iddia edilmektedir. Bu iddialarla ilgili olarak Yazıcıoğlu hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Yapılmamışsa yapılması düşünülmekte midir?

2. Bu ve buna benzer iddialara yoğun bir şekilde muhatap olan Sayın Yazıcıoğlu ve Ordu Valiliği görevinde kalması sizce uygun mudur?

3. Cinayet sanığı olduğu ifade edilen Burhan Emiştekin’in delil yetersizliği nedeniyle kapatılan dosyası, yeniden açılacak mıdır? Açılması konusunda ilgili makamlardan herhangi bir istekte bulunulmuş mudur?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.11.1998 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM0710001-Ş/20031

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6063-14958/34632 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Sayın Yahya Şimşek’in, Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması tensip edilen soru önergesine (7/6063) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

Bazı gazetelerde çıkan haberlere dayanarak Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu’nun Bitlis Emniyet Müdürlüğünde görevli iken Burhan Emiştekin isimli cinayet sanığını koruyup kollayarak, sahte evrak düzenlediği iddiası ile ilgili olarak Ordu Valiliğinden alınan 26.10.1998 tarihli yazıdan;

Söz konusu olayın Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu’nun Ankara Emniyet 1 inci Şube Müdürlüğünde Başkomiser olarak görev yaptığı esnada soruşturma konusu yapıldığı, adı geçenin özlük dosyasında mevcut olan Ankara İl Polis Disiplin Kurulunun 10.3.1981 tarih ve 81/850 sayılı kararında; “... bu iddiaların sübutunu sağlayıcı delilleri göstermedikleri, esasen faal görev yaparak bir çok örgüt ve mensuplarının meydana çıkarılmasında başarılı olan bu Başkomiseri sindirmek amacına yönelik yayın yapıldığı, Dev-Yol örgütü mensuplarının yakalanıp meydana çıkarılmasında bu örgüt mensupları tarafından öldürülecek kimselerin isimleri arasında Başkomiserin de isminin verildiği Hürriyet Gazetesinin 12.1.1981 tarihli 1 inci ve 8 inci sayfa 2 nci sütununda yayınlandığı görülmekte, isnat edilen suçlarla herhangi bir ilgisi bulunmayan Başkomiser Kemal Yazıcıoğlu hakkında bu yersiz suçlamalardan dolayı ceza tayinine mahal olmadığına oybirliği ile karar verildiği” anlaşılmıştır.

6. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Ordu Valisinin fındık toplamaya gelenlere koyduğu yasaklamaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6073)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Ercan Karakaş İstanbul

1. Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu Güneydoğudan Ordu’ya fındık toplamaya gelen kürt kökenli yurttaşlarımızın kente girişlerini hangi tarihte ve hangi gerekçe ile yasaklamıştır?

2. Yasaklamaya ilişkin genelgenin tam metni nedir?

3. Ordu Valisinin koyduğu yasak hangi tarihte kaldırılmıştır?

4. Anayasadaki “Herkes yerleşme, seyahat ve çalışma özgürlüğüne sahiptir” hükmüne rağmen Ordu Valisinin böylesine bir uygulama yapmasını nasıl karşılıyorsunuz?

5. Ülkemiz için bir utanç belgesi olarak kalacak olan bu yasaklama kararını alan Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu hakkında Bakanlığınızca herhangi bir soruşturma açılmış mıdır?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.11.1998 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM0710001-Ş/20029

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-15355 sayılı yazınız.

İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş’ın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/6073) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

Soru önergesindeki iddialarla ilgili olarak Ordu Valiliğinden alınan 20.10.1998 tarihli yazıdan;

Soru önergesinde belirtildiği şekilde “kürt kökenli vatandaşlarımızın kente girişinin yasaklanması” diye bir hususun kesinlikle olmadığı, zaten Anayasamızın 23 üncü maddesi ile seyahat özgürlüğünün teminat altına alındığı, böyle bir yasaklamanın getirilmediği,

İl dahilinde özellikle hassas ilçelerde Vali Kemal Yazıcıoğlu’nun başkanlığında yapılan toplantılarda dışarıdan gelen işçilere ihtiyaç bulunmadığı, köylünün kendi işini yapabileceği, ayrıca fındık toplama işini beceremeyen bazı yabancı işçilerin de fidanlara zarar verdikleri ve gelecek yılın mahsulünü menfi yönde etkiledikleri, bazı işçilerin de teröre ve çeşitli suçlara iştirak ettikleri şeklinde değerlendirmeler alındığı ve başlangıçta bölge dışındaki illerden işçi getirilmesinin uygun görülmediği, İl Tarım Müdürlüğünün de bu yönde teklifte bulunduğu, konunun Valilik açıklaması şeklinde hazırlanarak ilçelere duyurulduğu,

Bölge dışından çalışmaya gelen işçilerin 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu uyarınca kimliklerinin tespit edilip kontrol edildiği ve merkezî sistem bilgisayardan aranıp aranmadıklarının araştırıldığı, Ordu İline girişlerine herhangi bir kısıtlama getirilmediği,

Dışarıdan gelecek işçiler için kesinlikle Doğulu ve Güneydoğulu ayrımı yapılmadığı, zira bölgeye bu bölgeler dışındaki bölgelerden de işçiler geldiği, ayrıca fındık mevsimi dışında ve İl’e inşaat gibi çeşitli sektörlerde çalışan yüzlerce Doğulu ve Güneydoğulu işçilerin bulunduğu halen çalışmakta oldukları,

Fındık toplama mevsimi başladığında, özellikle sahil kesiminde bulunan Ünye, Fatsa, Ulubey gibi ilçelerde yabancı işçilere ihtiyaç bulunduğu müstahsilin vaki taleplerinden anlaşılması ve talep üzerine bu ilçelerde yabancı işçilerin çalıştırılmaya başlandığı,

Yine İl dışından gelen bazı işçi gruplarının Ordu Merkezinde bulunan Melet Irmağı havzasında toplandıklarının tespit edildiği, o dönemde Karadeniz’de meydana gelen sel afetleri nedeniyle çok sakıncalı görüldüğünden bu sel bölgesinden çıkarıldıkları,

İddia edildiği gibi gözetim altına alınan olmadığı, ancak yapılan kimlik kontrollerinde ve 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu gereği yapılan denetimlerde, İl Jandarma Komutanlığınca çeşitli suçlardan aranan 7 kişinin gözaltına alındığı, arayan makamlarla koordine kurularak arandığı suça göre haklarında işlem yapıldığı,

Çiftçilerin vaki taleplerinin her gün incelendiği ve İlçe Kaymakamlıklarınca gerekli denetimleri yapıldıktan sonra işçilerin çalıştırılmasının sağlandığı, hiç bir çiftçiden mahsûlünü toplayamadığı, zarar ettiği yönünde bir şikayetin gelmediği, 1998 yılı rekoltesinin 155 604 ton olduğu, çiftçinin, fındığın toplanmaması gibi bir sebepten dolayı zarara uğramasının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.

7. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Adana raylı sistem projesiyle ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6077)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak ile ilgili sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Kutlu Aktaş tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Tuncay Karaytuğ Adana

Adana’ya raylı sistem yapma projesi Alarko - Adtranz - ABB konsorsiyumuna 7.10.1996 tarihinde ihale edilmiş ve kesinleşmiştir. İhale gününden bugüne kadar yaklaşık 23 ay geçmesine rağmen raylı sistem ile ilgili olarak hiçbir ciddi faaliyette bulunulmamıştır. Durumun böyle olmasına karşın Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak’ın talimatıyla yüklenici firmaya 30.12.1997 tarihinde 47 100 000 ABD Doları tutarında bir avans ödemesi yapılmıştır. Bu yetmiyormuş gibi yine yüklenici firmaya 8.5.1998 tarihinde 4 hakediş toplamı olan 8 077 980 ABD Doları bir defada hakediş ödemesi olarak yapılmıştır.

Başlanılmamış bir iş için 8.4.1998 tarihinde müşavir firmaya 671 760 ABD Doları tutarında müşavirlik avans ücreti ödenmiştir.

1. Bakanlığınız mülkiye müfettişleri konuyla ilgili olarak herhangi bir soruşturma başlatmış mıdır?

2. Başlatmış ise soruşturmayı yürüten mülkiye müfettişleri iddia sahibi olan tarafları (Büyükşehir Belediye Meclis Üyeleri) dinlemişler midir?

3. Böylesine büyük ölçekli bir soruşturmanın selameti için Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak’ın geçici süreyle de olsa görevden el çektirilmesi düşünülmüş müdür?

4. Çok daha küçük kapsamlı usulsüzlük iddiaları nedeni ile görevden el çektirilen belediye başkanları varken böylesine büyük kapsamlı usulsüzlük iddialarına taraf olan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durak’a görevden el çektirilmeyişinin herhangi bir nedeni var mıdır?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.11.1998 Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80872

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 8.10.1998 tarihli ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-15355-7/6077-15009/34837 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen, Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un “Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın hafif raylı sistem ihalesinde belediyeyi zarara uğrattığı” iddiasına ilişkin yazılı soru önergesi ile ilgili olarak;

Önergede yer alan iddiaların incelenmesi ve gerekiyorsa soruşturulması için 6.8.1998 tarihli onay ile Mülkiye Müfettişi görevlendirilmiş olup, inceleme ve soruşturmanın neticesine göre yasal gereği yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

8. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Balışeyh Adliye Binası inşaatına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu’nun yazılı cevabı (7/6081)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Adalet Bakanı Hasan Denizkurdu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 11.8.1998

Kemal Albayrak Kırıkkale

1. Balışeyh İlçesi Adalet binası ne zaman bitirilecektir?

2. Söz konusu bina için yıllar itibariyle bugüne kadar ne kadar para gönderilmiştir?

T.C. AdaletBakanlığı 27.10.1998 Bakan : 1889

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarihli ve Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.-0.10.00.02-15366 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak tarafından Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/6081-15016 Esas No’lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

Sayın Kemal Albayrak

Kırıkkale Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/6081-15016 Esas No’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Bütçede yeterli ödenek olmadığı ve uygun arsa bulunmadığından Balışeyh adliye binası yapımına başlanamamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Denizkurdu Adalet Bakanı

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman-Merkez Çukurbağ Köyünde orman arazisine yapıldığı iddia edilen evlerin yıkılıp yıkılmayacağına ve

– Karaman-Merkez-Dereköy’de orman çapası yapan işçilerin parasının ödenmediği iddiasına,

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın;

– Şirketlere tahsis edilen arazilere,

İlişkin soruları ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/6085, 6086, 6143)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Orman Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.8.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman-Merkez köylerinden Çukurbağ Köyünde yapılan 25 evin orman sahasında olduğu gerekçesi ile yıkılmak istenmektedir.

Sorum şudur:

Masraf yapılarak büyük emeklerle inşa edilen bu evlerin yıkılmasının önlenmesi konusunda Bakanlığınızda yapılmakta olan bir çalışma var mıdır? Varsa hangi safhadadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.8.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman-Merkez köylerinden Dereköy’de mukim Iraz İpek başta olmak üzere 40 - 50 civarında işçi nisan ayında, orman çapası yaptıkları halde paralarını alamadıklarından şikayetçi olmuşlardır.

Sorularım şunlardır:

1. Söz konusu işçilerin çapa paraları ne zaman ödenecektir?

2. Tahakkuk eden ücretler, aradan geçen 5 aylık zaman aşımı dolayısıyla paranın değer kaybı dikkate alınarak mı ödenecektir? Yoksa dikkate alınmadan mı ödenecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygıyla arz ederim.

Mehmet Elkatmış Nevşehir

Sorular :

1. 55 inci Hükümet döneminde; Bakanlığınızca hangi şirketlere, ne miktarda, hangi bedel ve hangi şartlarla arazi tahsisi yapılmıştır?

2. Bu arazi tahsislerindeki usul ve kriterler nelerdir?

T.C. Orman Bakanlığı 2.11.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı Sayı : KM.1.SOR./811-3109

Konu : Yazılı soru önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 8.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15362 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın 7/6085 ve 7/6086, Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın 7/6143 esas no.lu yazılı soru önergeleri Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazılarımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Ersin Taranoğlu Orman Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın 7/6085 Esas No.lu yazılı soru önergesi hakkında Orman Bakanlığının cevabı

Karaman İli, Merkez İlçesi Çukurbağ Köyü çepeçevre ormanla çevrili olduğundan yeni yerleşimlere ve iskâna imkân tanınmamaktadır.

Yurtdışında çalışan işçiler emekliliklerinde köye gelip yerleşmek istemekte, ancak konut yapacak yer bulamadıklarından köyde iskân sorunu yaşanmaktadır.

Söz konusu köyde 3402 sayılı Kadastro Kanunu uygulamalarına esas olmak üzere orman kadastro çalışmaları yapılarak Doğancı Devlet orman sınırları tespit edilmiş ve 3402 sayılı Kanuna göre yapılan kadastro çalışmaları neticesinde orman olarak tespit ve tescil edilmiş olup, askı ilanına çıkarılarak 20.2.1992 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşmiş orman sınırları içindeki usulsüz yerleşimlere suç zaptı tanzim edilerek Kanun gereği yargıya intikal ettirilmiştir.

Köy muhtarlığının, köyün güneyindeki orman sınırları içinde kalan taşlık, kayalık Bar (Bozuk-Ardıç) - BMbt (Bozuk Meşe Baltalığı) meşçere tipindeki tepeciğin yerleşim yeri olarak tahsisi talebi, sahanın fiilen ve hukuken orman sayılan yerlerden olması nedeniyle Bakanlığımızca mümkün görülememiştir.

Mahkemece orman sınırları içinde usulsüz olarak yapıldığı tespit edilerek, müsaderesine karar verilen evlerin sahiplerine, evlerini boşaltmaları için tebligatta bulunulmuş olup, bu konuda Bakanlığımızca yapılabilecek bir işlem bulunmamaktadır.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın 7/6086 Esas No.lu yazılı soru önergesi hakkında Orman Bakanlığının cevabı

1. Karaman-Merkez köylerinden Dereköy’de mukim Iraz İpek başta olmak üzere 23 işçi 1998 yılı Haziran ayında önceki yıllarda dikimi yapılan ağaçlandırma sahalarının bakım ve ot alma işlerinde çalıştırılmış olup, yaptıkları iş karşılığı istihkakları 24.9.1998 tarihinde ödenmiştir.

2. Yapılacak işlerde ödenecek birim fiyat ve yevmiyeler mahallî rayiçlere ve Bakanlığımızca tespit edilen yıllık birim fiyat cetvellerine göre belirlenmektedir.

Yapılacak işlerle ilgili olarak çalışma yeri civarındaki köylerde gerekli ilanlar yapılmakta, çalışmak isteyenler bizzat müracaat ederek iş ve ödeme şartları konusunda gerekli bilgiyi aldıktan sonra işe başlamaktadır.

İş ilanlarında ve çalışma şartnamesinde gecikme zammı verilmesi konusunda herhangi bir taahhütte bulunulmamış olup, ödemeler yukarıda belirtilen şekilde tespit edilen birim fiyatlardan yapılmaktadır.

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın

7/6143 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesi Hakkında

Orman Bakanlığının Cevabı

1. 55 inci Hükümetin kurulduğu günden bugüne kadar (12.10.1998) Devlet Ormanları üzerinde verilen izinler;

a) 6831 sayılı Kanunun 17 inci maddesine göre verilen (enerji nakil hattı, yol, okul yeri, sağlık tesisleri, baraj, su kanalları, özel ağaçlandırma, turizm, su isale hattı, gölet vs.) izinlere ait liste (EK-1)’de, gösterilmiştir.

b) Maden izinlerine ait liste (EK - 2)’de gösterilmiş olup;

1.7.1997 - 12.10.1998 tarihleri arasında verilen izinlerden;

605 856 049 000 TL. ağaçlandırma bedeli,

32 857 514 000 TL. toprak bedeli,

687 353 400 000 TL. arazi tahsis bedeli,

izin sahiplerinden tahsis edilmiştir.

c) Su ürünleri üretim tesisi izinleri (EK - 3)’de gösterilmiş olup;

1.7.1997 - 12.10.1998 tarihleri arasında verilen izinlerden,

5 776 208 000 TL. ağaçlandırma bedeli,

9 943 369 000 TL. fon bedeli,

6 628 912 000 TL. ağaçlandırma fon bedeli,

3 076 255 613 TL. arazi tahsis bedeli,

izin sahiplerinden tahsil edilmiştir.

Arazi tahsis bedeli her yıl, diğer bedeller iznin başlangıcında bir defa alınmaktadır.

2. 6831 sayılı Orman Kanununun 16 ncı maddesi ile maden ve petrolün arama ve işletilmesi için ormanlık sahada izin verilmesi yetkisi Bakanlığımıza verilmiş olup, bu izinlerin ana dayanağı Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca verilen maden ve petrol ruhsatlarıdır.

Aynı Kanunun 18 inci maddesinde; kum, çakıl, taş ve toprak ocağı ile hızar, şerit, fabrika kurulmasına izin verilebileceği belirtilmiştir. Her türlü ocak izni, Taş Ocakları Nizamnamesine göre İl Valiliklerinin verdiği Ocak ruhsatnamelerine dayalı olarak verilmektedir. Hızar, şerit ve orman emvali işleyen fabrikalar için ormanlık saha tahsisi yapılmamakta, ancak doğrudan orman emvali işlemelerinden dolayı kontrol altında tutulabilmeleri için izin almaları zorunluluğu konulmuş bulunmaktadır.

6831 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde ise; enerji nakil hattı, yol, okul yeri, sağlık tesisleri, baraj, su kanalları, özel ağaçlandırma, turizm, su isale hattı, gölet vs. gibi genel talepler için izin verilebilmektedir. Bunların büyük çoğunluğu kamu kurum ve kuruluşlarının istekleri olabileceği gibi zaman zaman gerçek ve tüzel kişiler tarafından da talep edilmektedir.

6831 sayılı Orman Kanununun 16-17 ve 18 inci maddelerine göre verilecek tüm izinlerin hangi prosedüre göre verileceği 5 Nisan 1995 gün ve 22249 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Orman Arazilerinin Tahsisi Hakkında Yönetmelikte çok açık ve net ifadelerle belirlenmiş olup, müracaat aşamasından izin işlemlerinin verilmesine ve kontrolüne ait tüm yapılacak işlemler belirlenmiştir. Bu yönetmelikte izine konu edilen sahalarda bedellerin nasıl alınacağı, bu uygulamada hangi kriterlerin uygulanacağı farklı yorumlamalara meydan vermeyecek biçimde izah edilmiştir. Tüm izin uygulamalarında ilk amaç kamu yararının bulunmasıdır. Bu amacın gerçekleştiği yerlerde Yönetmelikte kriterlere göre değerlendirmeler yapılmakta hiç bir keyfiliğe ve farklı uygulamaya imkân vermeden gerek kamu kurum ve kuruluşlarının ve gerekse gerçek ve tüzel kişilerin istekleri sonuçlandırılmaktadır.

Sayfa 252’den 284’e kadar olan bölüm filme alınacaktır!

252-396

253-397

254-398

255-399

256-400

257-401

258-402

259-403

260-404

261-405

262-406

263-407

264-408

265-409

266-410

267-411

268-412

269-413

270-414

271-415

272-416

273-417

274-418

275-419

276-420

277-421

278-422

279-423

280-424

281-425

282-426

283-427

284-428

10, – Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, Erbaa İlçesi Özel İdare Müdürlüğüne vekaleten yapılan atamaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6089)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının sağlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

1.9.1998 Şahin Ulusoy Tokat

1. 13.10.1997 tarih ve 2759 sayılı Valilik onayı ile memur iken Erbaa İlçesi Özel İdare Müdürlüğünü vekaleten yürütmek üzere atanan Turgay Kaya’nın hangi meslekten olduğu, bu görevi çok iyi bildiği için mi atandığı, yoksa irtica ile mücadele edeceğini iddia eden 55 inci Hükümetin bu amaçla mı bu şahsı görevlendirdiği anlaşılamamıştır. Açıklığa kavuşturulması,

2. 18.12.1997 tarih ve 3508 sayılı Valilik onayında da belirtildiği gibi, bu görevi yapamayacağını, mağduriyetinin giderilmesini ve memurluk görevine dönmeyi talep eden Turgay Kaya’nın belirtilen onay ile talebi yerine getirilmiş ve İlçe Özel İdare Müdürlüğüne vekaleten Şef Aziz Cingöz getirilmiştir. Ancak daha sonra her nedense bu onay da yürürlükten kaldırılarak, yeni bir onayla vekalet görevi Turgut Kaya’ya tekrar verilmiştir. Mağdur olduğunu söyleyen, memurluk görevine dönmeyi amaçlayan bu şahıs birden bire herşeyi öğrenmiş olduğundan mı tekrar müdürlük görevine vekaleten getirilmiştir? Yoksa bu uygulamanın perde arkasında siyasî bağlantı mı vardır?

3. Küçük bir müdürlükte sık sık yapılan bu değişiklik çalışanlar arasında sürtüşmeye ve işin aksamasına neden olmaz mı?

T.C. İçişleri Bakanlığı 28.10.1998 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM0730002-1/14985

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-15355 sayılı yazınız.

Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un, tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması talep edilen soru önergesine (7/6089-15045) ait cevap aşağıda çıkartılmıştır.

Arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

Samsun İli Tekkeköy İlçesi Yahyalı İmam-Hatibi Turgay Kaya, 17.5.1996 tarihli dilekçesi ile Tokat Valiliğine naklen atanma talebinde bulunmuş ve 4.11.1996 günlü Valilik Onayı ile Tokat İl Özel İdare Müdürlüğü emrine memur olarak atanmıştır.

Erbaa İlçe Özel İdare Müdürü Şaban Özveren’in, Niksar İlçe Özel İdare Müdürlüğüne tayini çıktığından, Erbaa İlçe Özel İdare Müdürlüğü boş kalmıştır. İlçe Özel İdare Müdürlüğünün boş bırakılmaması için İl Özel İdare Müdürlüğünde Muhasebe Memuru olarak görev yapan Turgay Kaya, 13.10.1997 günlü Valilik Onayı ile vekaleten atanmıştır.

Adı geçen, 28.11.1997 tarihli dilekçesi ile ailevi nedenlerden dolayı İl Özel İdare Müdürlüğündeki görevine tekrar dönmek için Valiliğe dilekçe vermiştir. 18.12.1997 günlü Valilik Onayı ile eski görev yerine iade edilmiş olup, 21.1.1998 tarihli Valilik Onayı ile de Erbaa İlçe Özel İdare Müdürlüğüne asil olarak atanmıştır.

18.12.1997 günlü Valilik Onayı ile Turgay Kaya eski görev yerine iade edilince boşalan Özel İdare Müdürlüğüne İlçe Özel İdare Müdürlüğü şefi Aziz Cingöz asil atama yapılıncaya kadar vekaleten atanmıştır. Adıgeçen hakkında yürütülen zimmet soruşturması nedeniyle soruşturmanın selametin açısından 11.8.1998 tarihinde Kaymakamlıkça görevinden uzaklaştırılmıştır.

11. – Batman Milletvekili Alaattin Sever Aydın’ın, bir işadamının Siirt Valisinin emriyle gözaltına alındığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6106)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletinizi arz ederim.

Saygılarımla.

Y. Doç. Dr. Alaattin Sever Aydın Batman

Sorular :

29-30 ve 31 Ağustos 1998 günlerinde Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yapmak üzere Siirt ve Batman’a ziyaretlerde bulunan Jet-Pa Holding Yönetim Kurulu Başkanı M. Fadıl Akgündüz’ün Siirt İli’ni ziyaretinde Siirt Valiliği ve Tugay Komutanlığını ziyaret etmiş ve çalışmalardan, yapacağı yatırımlardan dolayı kendisine teşekkür edilerek plaket verilmiş, ertesi gün Siirt’ten ayrılarak Batman’a geçmiştir. Batman’dan, gece saat 02.00’de plaket veren Sayın Vali’nin emri ile ifadesi alınmak üzere apar topar Siirt’e götürülmüştür.

1. İşadamı M. Fadıl Akgündüz’e bir gün önce plaket veren, teşekkür eden, basına beraber demeç veren Vali ertesi günü gece yarısı neden gözaltına alınması emrini vermiştir? Gerekçesi nedir?

2. Acaba Sayın Valiye bu konuda bir siyasi baskı mı yapılmıştır?

3. Batman-Siirt karayolunda gece saat 02.00 sıralarında ifadesi alınmak üzere götürülen M. Fadıl Akgündüz’ün ifadesi, neden Batman Emniyet Müdürlüğünde alınmamış ve o saatte yol güvenliği sağlanmadan neden o kadar insanın can güvenliği tehlikeye atılmıştır? Eğer yapılması gerekli ise bu işlem ertesi günü sabaha bırakılmayacak kadar acele ve öneme haiz midir?

4. Doğu ve Güneydoğuda yatırım yapacak diğer işadamlarının özendirilmesi ve teşvik edilmesinin gündemde olduğu şu günlerde böyle bir uygulama yaparak bölgeye yatırım yapacak işadamları ve sanayicilerin isteklerini kırıcı uygulamada bulunan Vali hakkında herhangi bir kanuni işlem yapılmış mıdır? Yapılmadı ise yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C. İçişleriBakanlığı 2.11.1998 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM0710001-Ş/20027

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve Kan.Kar.Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6106-15092/35095 sayılı yazınız.

Batman Milletvekili Y. Doç. Dr. Alaattin Sever Aydın’ın, Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması tensip edilen soru önergesine (7/6106) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

Soru önergesindeki konu ile ilgili olarak Siirt Valiliğinden alınan 26.10.1998 tarihli yazıdan;

Jet-Pa Holding Yönetim Kurulu Başkanı M. Fadıl Akgündüz’ün, işadamı sıfatıyla Siirt’i ziyaret ettiği, İl’e yatırım yapmak istediğini bildirdiği, ekonomik açıdan geri kalmış olan Siirt’te yatırımları teşvik etmek için, yatırım yapmak isteğiyle İl’e gelen söz konusu şahsa gereken kolaylıkların gösterildiği, Valilikçe verilen yemeğe davet edilerek kendisine teşekkür plaketi verildiği,

Ancak, adı geçenin bütün iyi niyeti gözardı ederek kendisine tahsis edilen Siirt Öğretmenevinde 30.8.1998 tarihinde yaptığı basın toplantısında başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere devlet büyüklerimize hakaret ettiğinin anlaşılması üzerine Batman’a giden M. Fadıl Akgündüz’ün gerekli güvenlik tedbirleri altında ifadesi alınmak üzere Batman İlinden alındığı ve sorgusunu müteakip serbest bırakıldığı, bu olayla ilgili olarak herhangi bir siyasi baskının söz konusu olmadığı,

Basın toplantısında yapılan açıklama ancak olaydan 18 saat sonra (yemek ve plaket vermeyi müteakip) Emniyet Müdürlüğünce Siirt Valiliğine intikal ettirildiği, bu gecikmeden dolayı ihmali görülen Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü ve Güvenlik Şube Polis Memurunun görevlerinden uzaklaştırıldığı ve konu ile ilgili müfettiş talep edildiği anlaşılmıştır.

12. – Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, Suriye’den pamuk alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/6111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Metin Kalkan Hatay

Bilindiği üzere Asi Nehri, Suriye topraklarından akıp Hatay Amik Ovasından geçerek Türkiye’nin büyük öneme haiz verimli tarım alanlarına akmaktadır.

Bunun bilincinde olan Suriye Hükümeti Asi Nehrinin suyunu Türkiye’ye tarım alanlarının sulamaya ihtiyaç duyduğu zamanlarda değil de, diğer zamanlarda bilhassa kış aylarında suyu bırakmak suretiyle Hatay ve çevresinde sel ve benzeri felaketlere neden olurken bilhassa tarım alanlarına büyük zararlar meydana getirmektedir.

Yöremiz insanlarının tarımsal büyük bir gelir kaynağı olan pamuk ürünü yine Suriye’nin Asi Nehrinin sulama zamanı suyunu kesmesi sonucu yeterli verim alınamıyor ve büyük verim kaybına neden oluyor.

Suriye Hükümeti buna karşılık Türkiye topraklarına Asi Nehriyle göndermesi gereken suyu kendi tarım alanlarına bilhassa pamuk tarlalarında kullanmak suretiyle iyi derecede pamuk üretiyor ve bu ürettiği pamuğu Türkiye’ye satmaktadır.

Soru 1. Bu şartlarda Suriye’den pamuk alınması Suriye’nin haksız uygulamasına karşın bir ödül değil midir?

Soru 2. Suriye Asi Nehrinin suyunu istediği zaman kesme hakkına sahip midir? Değilse bunun önlenmesi için herhangi bir girişiminiz var mı?

Soru 3. Suriye’nin Asi Nehrinin suyunu kış aylarında ani şekilde bırakması sonucu yöre halkının zararı Suriye Hükümetinden talep edilemez mi? Yoksa bu önlenemez mi?

T.C. Başbakanlık 23.10.1998 Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.DTM.0.03.08.02/58328

Konu : Pamuk ithalatı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarihli ve Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6111-15107/35163 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği yazılı soru önergesi incelenmiş olup, müsteşarlığımız yetki alanına giren konudaki görüşler aşağıda sunulmaktadır.

Soru : Suriye Hükümetinin Türkiye topraklarına Asi Nehri ile göndermesi gereken suyu kendi tarım alanlarında ve bilhassa pamuk tarlalarında kullanmak suretiyle elde ettiği pamuğu Türkiye’ye satması Suriye’nin haksız uygulamasına karşı bir ödül değil midir?

Cevap : Türkiye AB ülkeleri ile gerçekleştirdiği gümrük birliği çerçevesinde sanayi ürünleri ithalatında AB’ne karşı gümrük vergisi oranları sıfırlanırken üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi seviyesinde gümrük vergisi uygulanmaya başlanılmıştır.

Ülkemizin pamuk üretiminin yetersiz olması nedeniyle yaklaşık 400 bin ton pamuk ithalat yoluyla karşılanmaktadır. İthalatta ilk sıraları ABD ve Yunanistan paylaşırken, Suriye’den yapılan pamuk ithalatı, genel ithalatın miktar olarak 1996 yılında % 4,3’ünü, 1997 yılında % 6,6’sını ve 1998 yılı Ocak - Mayıs döneminde % 8,1’ini oluşturmaktadır.

Diğer taraftan, uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklerimiz çerçevesinde ithalata ülke bazında kısıtlama getirilmesi mümkün bulunmamakla birlikte, bu konuda Hükümetin gerekli gördüğü durumlarda alacağı siyasi kararlar doğrultusunda uygulamada bulunulacağı izahtan varestedir.

Bilgilerine saygılarımla arz ederim.

Dr. Işın Çelebi Devlet Bakanı

13. – Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, doğu ve güneydoğulu işçilerin Ordu İline sokulmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6114)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 11.9.1998

Hüsamettin Korkutata Bingöl

Doğu ve Güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımız yıllarca Olağanüstü Hal Bölgesinin ağır şartlarında aç, evsiz, barksız ve perişan bir şekilde günlük yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Bu vesile ile Türkiye’nin neresinde bir iş bulsalar orada çalışmak zorunda kalıyorlar. Oysa Ordu Valisi Sayın Kemal Yazıcıoğlu, fındık toplamak için çalışmak isteyen bu vatandaşlarımızı Ordu İl sınırında günlerce tutmuş ve çalışmalarına müsaade etmemiştir. Bu insanlar yine aç, sefil, perişan ve herşeyden önemlisi gururları kırılmıştır. Devleti temsil eden bir makam tarafından potansiyel suçlu gösterilmesi düşündürücüdür.

1. Sayın Valinin yaptığı bu uygulama Anayasaya aykırı olmasına rağmen kendileri hakkında bir soruşturma açıldı mı?

2. Sayın Valinin bu uygulamasının üzerinden bir ay gibi bir süre geçmesine rağmen halen görevinin başında olması sebebiyle bu uygulama Bakanlığınız tarafından mı yaptırılıyor?

3. Bölgedeki fındık üreticileri ucuz işgücünden yararlanmak istediklerini ve mahsullerini bu yanlış uygulamadan dolayı toplayamadıklarını ve milyonlarca dolar zararları olduklarını ifade ederken, Bakanlığınız bu bölgede kimlerin çalışacağını tespit etmiş midir? Fındık üreticilerinin maddî zararları karşılandı mı?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.11.1998 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM0710001-Ş/20030

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-15355 sayılı yazınız.

Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata’nın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/6114) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

Soru önergesindeki iddialarla ilgili olarak Ordu Valiliğinden alınan 20.10.1998 tarihli yazıdan;

Soru önergesinde belirtildiği şekilde “kürt kökenli vatandaşlarımızın kente girişinin yasaklanması” diye bir hususun kesinlikle olmadığı, zaten Anayasamızın 23 üncü maddesi ile seyahat özgürlüğünün teminat altına alındığı, böyle bir yasaklamanın getirilmediği,

İl dahilinde özellikle hassas ilçelerde Vali Kemal Yazıcıoğlu’nun başkanlığında yapılan toplantılarda dışarıdan gelen işçilere ihtiyaç bulunmadığı, köylünün kendi işini yapabileceği, ayrıca fındık toplama işini beceremeyen bazı yabancı işçilerin de fidanlara zarar verdikleri ve gelecek yılın mahsulünü menfi yönde etkiledikleri, bazı işçilerin de teröre ve çeşitli suçlara iştirak ettikleri şeklinde değerlendirmeler alındığı ve başlangıçta bölge dışındaki illerde işçi getirilmesinin uygun görülmediği, İl Tarım Müdürlüğünün de bu yönde teklifte bulunduğu, konunun Valilik açıklaması şeklinde hazırlanarak ilçelere duyurulduğu,

Bölge dışından çalışmaya gelen işçilerin 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu uyarınca kimliklerinin tespit edilip kontrol edildiği ve merkezî sistem bilgisayardan aranıp aranmadıklarının araştırıldığı, Ordu İline girişlerine herhangi bir kısıtlama getirilmediği,

Dışarıdan gelecek işçiler için kesinlikle Doğulu ve Güneydoğulu ayrımı yapılmadığı, zira bölgeye bu bölgeler dışındaki bölgelerden de işçiler geldiği, ayrıca fındık mevsimi dışında da İl’e inşaat gibi çeşitli sektörlerde çalışan yüzlerce Doğulu ve Güneydoğulu işçilerin bulunduğu halen çalışmakta oldukları,

Fındık toplama mevsimi başladığında, özellikle sahil kesiminde bulunan Ünye, Fatsa, Ulubey gibi ilçelerde yabancı işçilere ihtiyaç bulunduğu müstahsilin vaki taleplerinden anlaşılması ve talep üzerine bu ilçelerde yabancı işçilerin çalıştırılmaya başlandığı,

Yine il dışından gelen bazı işçi gruplarının Ordu Merkezinde bulunan Melet Irmağı havzasında toplandıklarının tespit edildiği, o dönemde Karadeniz’de meydana gelen sel afetleri nedeniyle çok sakıncalı görüldüğünden bu sel bölgesinden çıkarıldıkları,

İddia edildiği gibi gözetim altına alınan olmadığı, ancak yapılan kimlik kontrollerinde ve 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu gereği yapılan denetimlerde, İl Jandama Komutanlığınca çeşitli suçlardan aranan 7 kişinin gözaltına alındığı, arayan makamlarla koordine kurularak arandığı suça göre haklarında işlem yapıldığı,

Çiftçilerin vaki taleplerinin her gün incelendiği ve İlçe Kaymakamlıklarınca gerekli denetimleri yapıldıktan sonra işçilerin çalıştırılmasının sağlandığı, hiç bir çiftçiden, mahsulünü toplayamadığı, zarar ettiği yönünde bir şikayetin gelmediği, 1998 yılı rekoltesinin 155 604 ton olduğu, çiftçinin fındığın toplanmaması gibi bir sebepten dolayı zarara uğramasının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.

14. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Sarıyer’de Koç Üniversitesinin yapımı için tahsis edilen araziye ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/6118)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygıyla arz ederim.

Mehmet Elkatmış Nevşehir

Sorular :

1. İstanbul’da Koç Üniversitesinin yapımı için Sarıyer Ormanlık Bölgesinden ne kadar arazi tahsis edilmiştir?

2. Bu arazi tahsisi hangi şartlarla ve hangi tarihte yapılmıştır?

3. Arazinin tahsisinde bir bedel alınmış mıdır?

T.C. Orman Bakanlığı 2.11.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı Sayı : KM.1.SOR./810-3106

Konu : Sayın Mehmet Elkatmış’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : a) Başbakanlığın 16.10.1998 tarih ve B.02.0.KKG.0.12/106-855-92/5843 sayılı yazısı.

b) TBMM’nin 8.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6118-15118/35187 sayılı yazısı.

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/6118 esas no.lu yazılı soru önergesi Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Ersin Taranoğlu Orman Bakanı

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın Sayın Başbakana Tevcih Ettiği 7/6118 Esas No.lu yazılı soru önergesi hakkında Orman Bakanlığının cevabı

1. Bakanlar Kurulunun 26.4.1992 tarih ve 9/2938 sayılı Kararında; Koç Üniversitesi kurulması amacıyla İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, Rumeli Feneri Köyü hudutlarında 160 hektarlık sahanın tefrik ve tahsis edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu karar gereğince Bakanlığımızca üç ayrı olurla toplam 1 920 735 m2 saha Koç Üniversitesi yapılması amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı adına tahsis edilmiştir.

2. Söz konusu arazi tahsisi yukarıda belirtilen Bakanlar Kurulu Kararına dayanılarak ve izin isteğinde kamu yararı görülerek 14.3.1995 tarih ve 130 sayılı olurla 723 000 m2, ve 22.3.1995 tarih ve 141 sayılı olurla 877 000 m2 ve 3.8.1995 tarih ve 434 sayılı olurla 320 735 m2 olmak üzere toplam 1 920 735 m2’lik ormanlık sahada Koç Üniversitesi kurulması amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı adına kesin izin verilmiştir.

3. İzinler Millî Eğitim Bakanlığı adına verilmiş olup, kuruluş kanunlarında belirtilen görevleri olması nedeniyle mevzuatımız gereği anılan Bakanlıktan herhangi bir bedel alınmamıştır.

15. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Expo - 98 fuarına katılanlara ve yapılan harcamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/6131)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını diliyorum.

Saygılarımla.

İ. Önder Kırlı Balıkesir

1. Portekiz’de düzenlenen Expo - 98 fuarına Türkiye’nin katılmasının maliyeti harcama kalemleri olarak ayrı ayrı belirtmek suretiyle, toplam olarak ne olmuştur?

2. Bu fuara katılan görevliler ve masrafları devletçe karşılananlar olmak üzere fuar süresince düzenlenen gezilere katılanlar kaç kişidir ve kimlerdir?

3. Fuara ve fuar süresince düzenlenen gezilere Devlet Bakanı Burhan Kara dışında hangi Bakanlar katılmış, kaç gün süreyle Portekiz’de kalmışlardır? Bunların Expo - 98’e gitmeleri Bakanlıklarıyla ilgili hangi inceleme ve araştırmaya yöneliktir?

4. Fuara, bir kısım Anap Milletvekilleri ile partinize yakın kişilerin eş ve çocuklarıyla katıldıkları doğru mudur? Bunlar kimlerdir ve sayıları nedir?

5. Fuarla ilgili ve sorumlu Devlet Bakanı Burhan Kara’nın çok sayıda Giresunlu eş-dost ve seçmenlerini gazetecilerin tanımıyla “mışıl mışıl uyuyan Giresunlu bebekleriyle” fuara taşıdığı doğru mudur? Sayın Bakan tarafından bu biçimde kaç kişi Portekiz’de tatile götürülmüştür? Bunun devlete maliyeti ne olmuştur?

6. Fuara katılmak üzere, anılan Bakanın özel uçak kaldırdığı ve bu özel konuklarını uçakla getirip götürdüğü, tüm harcamalarını devlet kesesinden karşıladığı doğru mudur? Böyle bir uygulamayı kamuoyunda ısrarla savunduğunuz, tasarruf düşüncesi ve tasarruf tedbirleriyle nasıl açıklıyorsunuz?

7. Bu çok özel kayırılmış, basına göre 100’ü aşkın hatırlı konukların VIP salonlarından yararlandığı, VIP olanaklarından faydalandırıldığı doğru mudur? Böyle bir uygulamayı yasa ve yönetmeliklerle nasıl bağdaştırıyorsunuz?

8. Türkiye’yi bu tip toplantılarda tanıtma ve temsili gereken kurum ve kuruluşlarla, basın mensupları dışında eş-dost-ahbaplarla, bir kısım milletvekillerine devlet olanaklarının bol keseden peşkeş çekilmesi karşısında ne düşünüyorsunuz? Vatandaştan kemerlerini sıkmasının bizzat tarafınızdan istendiği bir dönemde devlet kesesinden hovardalık yapanlar hakkında soruşturma açmayı ve gerekli işlemleri yapmayı düşünüyor musunuz?

9. Bundan sonra meydana gelecek bu tür davranışların önlenmesi konusunda ne düşünülmektedir? Yoksa “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” mantığı sürdürülecek midir?

T.C. Devlet Bakanlığı 2.11.1998 Sayı : B.02.0.016/00939

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 gün ve Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6131-15132/35226 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde gönderilen Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği soru önergesinin cevapları aşağıda çıkartılmıştır.

1. 22 Mayıs - 30 Eylül 1998 tarihleri arasında Portekiz - Lizbon’da düzenlenen Expo- 98 Dünya Fuarı Türk Pavyonunun Bütçesi Sekiz (8) milyon dolara ihale edilmiştir.

2. 17 Kasım 1997 - 15 Ekim 1998 tarihleri arasında Expo - 98 Dünya Fuarındaki Türk Pavyonunda çalışan görevli sayısı 34 olup masrafları Devlet Bütçesinden değil sponsorluktan karşılanmıştır.

3. Expo - 98 Dünya Fuarı koordinasyonunda Bakanlığımdan başka Devlet Bakanları Sayın Refaiddin Şahin ve Sayın Cavit Kavak katılmıştır. Ayrıca 30 Ağustos’taki Millî Günümüze davetimiz üzerine Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer katılmışlardır.

4. 28 - 30 Ağustos 1998 tarihleri arasında Portekiz - Lizbon’da düzenlenen Türk Haftası ve Millî Gün’e Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partiler davet edilmiş,

Fazilet Partisinden 1 kişi

Anavatan Partisinden 2 kişi

Cumhuriyet Halk Partisinden 2 kişi

Demokratik Sol Partiden 2 kişi

Bağımsız 1 kişi

olmak üzere toplam 8 milletvekilimiz katılmış, partimize yakın eş ve dostumuzun katıldığı doğru değildir.

5. Son yılların en büyük Uluslararası tanıtım ve kültür ağırlığı bulunan böylesi güzel bir olayın asılsız iddia ve siyasî polemiklere alet edilmesini esefle karşılamaktayım. Protokol gereği eşimi götürdüğüm doğru ancak, seçmenlerimi götürdüğüm doğru değildir.

6. 28-30 Ağustos 1998 tarihleri arasında Portekiz-Lizbon’da düzenlenen Türk Haftasına katılan 3 Bakan, 8 Milletvekili, 22 TV-Basın mensubu ile pavyonda görev yapacak 6 görevli, 7 bürokratın gidiş-dönüşlerinin daha ekonomik olması nedeniyle uçak kiralanmıştır. Seçmenlerim değil Türk Ulusunun temsilini onurlu bir şekilde yapan görevlilerdir. Uçak ücreti Devlet Bütçesinden değil, sponsorluktan karşılanmıştır.

7. VIP olarak adlandırılan Devletin yasama, yürütme, yargı ve askerî alanda üst birimlerde görev yapan zevatın geçişlerini kolaylaştırmak amacıyla Başbakanlıkça çeşitli tarihlerde bazı düzenlemeler yapılmıştır. En son olarak Başbakanlık 7.1.1993 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-383-02089 sayılı bir talimat ile VIP Salonlarından yararlanacak görev ve unvanlar belirlenmiştir. VIP Salonu bu çerçevede kullanılmıştır.

8. 22 Mayıs - 30 Eylül 1998 tarihleri arasında Portekiz - Lizbon’da yapılan Dünya Fuarı Türk Pavyonunu 1 milyon 950 bin kişi ziyaret etmiştir. Fuar yönetimi ve fuara katılan kurum ve kuruluşlarca en beğenilen ilk üç pavyon arasında gösterilmiş olup, ulusal ve uluslararası basın kuruluşlarınca övgü ile söz edilmiş başarılı bir tanıtımdır.

Katılımcı 156 ülke arasında en mütevazi bütçelerden biri olmasına rağmen en başarılı üç ülke arasında yer alması, yerli yabancı herkesin takdirini toplaması başarının tescili olmaktadır.

9. Devletimizce, Millî menfaatlerimiz neyi gerektiyorsa o yapılmıştır. Planlamasından organizasyonuna, temsilden tanıtıma kadar herşey titizlikle seçilmiş ve uygulanmıştır. Böylesi basit söylemlerle yapılan başarılı çalışmaların gölgelenmesini istemiyoruz. Bu çalışmaların Türk ve Dünya Kamu oyunda nasıl karşılandığını mutlulukla görmekteyiz.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Burhan Kara Devlet Bakanı

16. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay’da Suriye ile sınır ticaretine izin verilmemesinin nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/6132)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

Fuat Çay Hatay

1. Bölgedeki ekonomik potaniyeli değerlendirecek, ülkemize döviz girişini sağlayacak, işsizliği azaltacak, bölgesel kalkınmaya artıracak olan Suriye ile sınır ticareti Hatay İlinde neden serbest bırakılmamaktadır?

2. İki yıl öncesine kadar petrol ürünleri hariç diğer ürünlerde sınır ticaretine açık iken bu uygulamaya neden son verilmiştir? Çok sayıda ihracat ve nakliye firmasını iflasın eşiğine getiren bu uygulamanın ülkeye yararı var mıdır?

3. Petrol ürünlerinin, sınır ticareti serbest olduğu dönemlerde bile kapsam dışında tutulmasının gerekçesi nedir? Girdi maliyetlerini düşüren, ticareti teşvik eden, nakliyeden, tarıma, sanayiye kadar pek çok sektörü besleyen, petrol ürünlerinin sınır ticareti serbestliğini sağlayacak mısınız?

4. Gaziantep ve Urfa gibi komşu illerden Suriye ile sınır ticareti yapılırken, sınır komşusu olan Hatay’a bu olanak neden verilmemektedir? Komşu iller bu haktan yararlanırken Hataylıların bu haktan yoksun bırakılması iktidarın siyasî ayrımcılığı değil midir?

5. Hataylının ürettiği sanayi ürünlerini, yaş sebze ve meyveyi, ticarî emtiayı satarak geçimini sağlaması, kalkınması ve ülke ekonomisine kazanç sağlamasının engellenmesi Anayasanın eşitlik ilkesine uygun mudur?

6. Hataylıyı potansiyel suçlu olarak kabul eden, bugün adları çete raporlarında geçen kamu görevlilerinin düzenledikleri raporlara göre yasaklanan sınır ticaretini yeniden açmayı, Hataylının da diğer sınır ticareti yapan Hakkârili, Şırnaklı, Mardinli, Vanlı, Karslı, Gaziantepli, Şanlıurfalı, Ağrılı, Trabzonluyla eşit haklara sahip olduğunu göstermeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Başbakanlık 28.10.1998 Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.DTM.0.02.04.01-106/59088

Konu : Sınır ticareti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6132-15137/35263 sayılı yazıları.

Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından Sayın Başbakanımıza yöneltilen yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerine arz ederim.

Dr. Işın Çelebi Devlet Bakanı

Sınır ticareti konusunda Hatay Milletvekili Fuat Çay tarafından Sayın Başbakanımıza yöneltilen yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar :

Soru 1. Bölgedeki ekonomik potaniyeli değerlendirecek, ülkemize döviz girişini sağlayacak, işsizliği azaltacak, bölgesel kalkınmaya artıracak olan Suriye ile sınır ticareti Hatay İlinde neden serbest bırakılmamaktadır?

Soru 2. İki yıl öncesine kadar petrol ürünleri hariç diğer ürünlerde sınır ticaretine açık iken bu uygulamaya neden son verilmiştir? Çok sayıda ihracat ve nakliye firmasını iflasın eşiğine getiren bu uygulamanın ülkeye yararı var mıdır?

Soru 4. Gaziantep ve Urfa gibi komşu illerden Suriye ile sınır ticareti yapılırken, sınır komşusu olan Hatay’a bu olanak neden verilmemektedir? Komşu iller bu haktan yararlanırken Hataylıların bu haktan yoksun bırakılması iktidarın siyasî ayrımcılığı değil midir?

Soru 5. Hataylının ürettiği sanayi ürünlerini, yaş sebze ve meyveyi, ticarî emtiayı satarak geçimini sağlaması, kalkınması ve ülke ekonomisine kazanç sağlamasının engellenmesi Anayasanın eşitlik ilkesine uygun mudur?

Soru 6. Hataylıyı potansiyel suçlu olarak kabul eden, bugün adları çete raporlarında geçen kamu görevlilerinin düzenledikleri raporlara göre yasaklanan sınır ticaretini yeniden açmayı, Hataylının da diğer sınır ticareti yapan Hakkârili, Şırnaklı, Mardinli, Vanlı, Karslı, Gaziantepli, Şanlıurfalı, Ağrılı, Trabzonluyla eşit haklara sahip olduğunu göstermeyi düşünüyor musunuz?

Cevap 1, 2, 4, 5, 6 : Malumları olduğu üzere, Sınır Ticaretinin Düzenlemesine İlişkin 26.12.1996 tarih ve 96/9025 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve bu Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair 4.6.1998 tarih ve 98/11160 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile, toplam 13 il’de (Ağrı, Ardahan, Artvin, Gaziantep, Hakkâri, Hatay, Edirne, Iğdır, Kilis, Mardin, Şanlıurfa, Şırnak, Van) BDT/Gürcistan, Bulgaristan, İran, Suriye, Nahçıvan ve Irak’la karşılıklı olarak sınır ticareti yapılması uygun görülmüştür.

Diğer taraftan, 96/9025 sayılı Kararın 15 inci maddesinde “Sınır ticaretinin amacına uygun olarak yürütülmesi ve izlenmesi konusunda ilgili Valiler yetkili ve sorumludur.” hükmü yer almaktadır.

Bu çerçevede, Hatay Valiliğinden alınan 10.12.1997 tarih ve 458 sayılı yazıda;

“Bilindiği üzere, Hatay Türkiye genelinde gelişmiş bir ildir. Yaş sebze-meyve, bakliyat ve pamuk ihracatı büyük bir gelir sağlamaktadır.

Ekonomik yönden Suriye ile sınır ticareti yönünden ihtiyacını karşılayabilecek bir mala ihtiyacı bulunmamaktadır. Ayrıca, Suriye Hükümetinin katı tutumu yüzünden sınır ticareti sağlıklı bir şekilde yürümemektedir. Ticaret tek yönlü ithalat ağırlıklı yapılmakta, ihracat ise yok denecek kadar azdır. Bu nedenle, 1995 yılından bugüne kadar Suriye ile sınır ticareti olmamaktadır.”

ifadesine yer verilmiştir.

Soru 3. Petrol ürünlerinin, sınır ticareti serbest olduğu dönemlerde bile kapsam dışında tutulmasının gerekçesi nedir? Girdi maliyetlerini düşüren, ticareti teşvik eden, nakliyeden, tarıma, sanayiye kadar pek çok sektörü besleyen, petrol ürünlerinin sınır ticareti serbestliğini sağlayacak mısınız?

Cevap 3. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 26.11.1997 tarih ve 27155 sayılı talimatı ile;

Irak petrolünün Suriye üzerinden ve mütekabiliyet esasına dayanmaksızın Türkiye’ye getirilmesinin önlenmesi amacıyla alınan tedbirlerin yeterli olmadığı, halen Suriye üzerinden Türkiye’ye Irak petrol ürünlerinin getirildiğinin tespi edildiği,

Türkiye’ye giren petrol ürünlerinin sınır ticareti kapsamında mütalaa edilemeyeceği gibi, son derece kalitesiz olduğu, tüketiminin sadece bölgede değil, yurt sathına yayıldığı,

Irak petrol ürünlerinin Suriye üzerinden ticaretine izin verilmesinin Birleşmiş Milletler ambargosu açısından sorun yaratacağı gibi sınır ticareti mevzuatını da ihlal ettiği, bu yolla ülkemize yaklaşık yılda 2-2,5 milyon ton motorinin girmekte olduğu ve bunun da ciddi anlamda vergi kaybına neden olduğu,

Bütün bu sorunların Türkiye Petrol Rafinerileri Anonim Şirketi, petrol dağıtım şirketleri ve Maliye Bakanlığı açısından çok önemli problemlere yol açarak üretim dağıtım planlı yapılmasını imkânsız hale getirdiği, ayrıca güvenlik açısından da son derece sakıncalar doğurduğu belirtilerek, 27.11.1997 tarihi itibariyle, Valiliklerce sınır ticareti kapsamında Suriye’den petrol ürünleri ithalatı için sınır ticareti belgesi verilmemesi uygun görülmüştür.

17. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Çiller ailesi hakkında bir kitapta ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/6141)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

11.8.1998 Tevfik Diker Manisa

Sorular :

1. Gazeteci Faruk Bildirici’nin Ümit Yayıncılık tarafından Temmuz 1998 tarihinde yayımlanan ve DYP Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller’in biyografisi niteliğini taşıyan “Maskeli Leydi” adlı kitabın 107 nci sahifesinde, Özer Uçuran Çiller’in kurduğu Beynelmilel Mühendislik Taahhüt A.Ş. (BMT)’nin, batırılan İstanbul Bankasından en fazla kredi tahsis edilen şirket olduğu vurgulanmaktadır. Özer Uçuran Çiller’in Genel Müdürlüğünü yaptığı İstanbul Bankasınca finanse edildiği, Libya’dan da 100 milyon dolarlık iş aldığı belirtilen bu aile şirketinin kazandığı paraların Türkiye’ye getirilmediği ve İsviçre’deki bankalara yatırıldığına kitapta dikkat çekilmektedir. Bildirici’nin kitabındaki bu bilgiler doğru mudur?

Doğru ise, Çiller çifti İsviçre’ye para transferlerini yasal yollardan mı yapmıştır?

2. İsviçre’de Özer veya Tansu Çiller adına açılan veya başkaları “adına” olup, ancak Çiller çifti “hesabına” işleyen banka hesapları ya da kurulmuş şirketler var mıdır?

T.C. Başbakanlık 28.10.1998 Hazine Müsteşarlığı Sayı : B.02.1.HM.0.BAK/08.02/011-72601

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 gün, A.01.0.GNS.0.10.00.02-15352 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde yeralan Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker’in 7/6141-15162 sayılı soru önergesinde yer alan hususlara ilişkin cevaplar aşağıda arz edilmektedir.

1. Hazine Müsteşarlığındaki kayıt ve belgelerden Beynelmilel Mühendislik Taahhüt A.Ş. (BMT)’nin Ağustos 1981 ayı içerisinde Libya/Ubaride 205 adet konutun inşaası işini üstlendiği, 20.1.1991 tarihinde konkordato talebinde bulunmasından bir süre önce Libya’daki şantiye ve ekipmanlarının tamamını çektiği ve 27.9.1991 tarihinde iflas ettiği anlaşılmaktadır.

İstanbul Bankası T.A.Ş.’nce BMT lehine 30.11.1982 tarihi itibariyle toplam 993 842 000 TL. tutarında harici garanti mektubu kredisi kullandırılmıştır. Bahse konu garanti mektuplarının 434 517, Sar tutarındaki kısmı tazmin edilmiş ve firmanın iflasına karar verilmesi üzerine tazmin bedeli ve masraflar tutarı 3 774 413 494 TL. 20.7.1992 tarihinde iflas masasına kaydettirilmiştir. Firma lehine düzenlenmiş halen mer’i 595 268,67 LD. tutarında harici garanti mektubu mevcuttur.

Ayrıca, Bankaca anılan firmaya Şubat 1981 - Temmuz 1981 ayları arasında nakdi kredi kullandırılmıştır. Nakdi kredilerin ay sonları itibariyle bakiyesi aşağıda gösterildiği gibidir.

(000 TL.)

28.2.1981 500,–

31.3.1981 4 236,–

30.4.1981 5 936,–

31.5.1981 11 037,–

30.6.1981 32 023,–

31.7.1981 10 924,–

31.8.1981 —

Firmaya Ağustos 1981 ayından sonra banka tarafından nakdi kredi kullandırılmamıştır.

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 28 sayılı Kararın yürürlüğe girdiği 1983 yılından itibaren hizmet dövizlerinin yurda getirilmesi mecburiyetinin kalmamış olması ve resmî kurum ve kuruluşlarda dosya ve kayıtların saklanma süresinin kanunen 10 yıl olarak belirlenmesi nedenleriyle, BMT’nin Libya’da üstlenmiş olduğu müteahhit işiyle ve yurda döviz getirip getirmediğiyle ilgili olarak Hazine Müsteşarlığı kayıtlarında başkaca bir bilgiye rastlanılamamıştır. Ayrıca, Başbakanlık Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Başmüşavirliği ile Uluslararası Müteahhitler Birliğinin raporlarında da BMT ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır.

2. Önerge konusu şirket ve kişilerce İsviçre’de kurulan bir şirkete ilişkin olarak doğrudan anılan şirket veya kişilerden ya da bankalar veya özel finans kurumlarından Hazine Müsteşarlığının kayıtlarına intikal etmiş nakdi sermaye ihracına dair herhangi bir bildirime de rastlanılamamıştır. Öte yandan, yabancı ülke bankalarında Türkiye’de yerleşik kişiler adına açılan veya başkaları adına açılıp da bu kişiler hesabına işlem gören hesaplar hakkında Hazine Müsteşarlığının bilgilendirilmesini zorunlu kılan herhangi bir hüküm kambiyo mevzuatımızda yer almamaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Güneş Taner Devlet Bakanı

18. – Diyarbakır Milletvekili Seyyit Haşim Haşimi’nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinden Ordu İline çalışmaya gelen vatandaşlara izin verilmediği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş’ın yazılı cevabı (7/6154)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

Seyyit Haşim Haşimi Diyarbakır

1. İktidarınızın Ordu Valisi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden mevsimlik işçi olarak gelen Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını hangi hukukî gerekçeyle kente girdirmemektedir?

2. Bu insanların Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak, Anayasanın seyahat, yerleşim ve çalışma özgürlüklerinden yararlanma hakları yok mudur? Yoksa bu haklar bazı yurttaşlar için sadece kâğıt üzerinde midir?

3. Rus nataşaların ellerini kollarını sallayarak gezdikleri, gayrımeşru işleri özgürce yaptıkları Karadeniz kentleri Diyarbakırlı’ya, Şırnaklı’ya, Batmanlı’ya, Bingöllü’ye, Ağrılı’ya, Hakkârili’ye, Tuncelili’ye, Mardinli’ye, Siirtli’ye, Urfalı’ya neden yasaktır?

4. Dün İzmir’de, bugün Ordu’da bölge dışındaki illerde geçici işçi olarak çalışılmasına izin verilmeyen bu insanlar yaşamlarını nasıl sürdürecekler?

5. Terör gerekçesiyle, köyleri boşaltılan, hayvancılık yapma olanakları ellerinden alınan, insanca yaşama olanaklarından yoksun bırakılan bu yurttaşlarımızın mevsimlik işçi olarak çalışıp, karınlarını doyurmalarını, ülke ekonomisine katkıda bulunmalarını engelleyen zihniyet iktidarınızın politikası mıdır?

6. Hükümetinizin Ordu’da Anayasayı ihlal eden, şovenist, ayrımcı bir tavır sergileyen Vali tarafından temsil edilmesini nasıl karşılıyorsunuz?

7. Adı geçen zatı görevden alarak, bu zihniyeti benimsemediğinizi ve Doğu ve Güneydoğuya dönük açılımınızdaki samimiyeti göstermek ile geçmiş ve bugünkü hukuk dışı uygulamalarıyla tanınan bu kişiyi daha etkin bir makamda tutarak hükümetinizin ve partinizin politikasıyla çelişmiyor mu?

8. Gerek 12 Eylül öncesi ülkücü gruplarla, gerekse son zamanlarda devlet içinde örgütlenmiş çetelerle ilişkisi ortaya çıkan; işkenceciliği, hukuk dışı uygulamaları sıkıyönetim mahkemelerinde tescil edilen, disiplin cezası alan bir polisi valilik mertebesine kadar taşıyan bir siyasetçi olarak gelinen noktadan sorumlu olduğunuzu düşünüyor musunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.11.1998 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM0710001-Ş/20028

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve Kan. Kar. Md. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6154-14966/346923 sayılı yazınız.

Diyarbakır Milletvekili Sayın Seyyit Haşim Haşimi’nin, Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması tensip edilen soru önergesine (7/6154) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Kutlu Aktaş İçişleri Bakanı

Soru önergesindeki iddialarla ilgili olarak Ordu Valiliğinden alınan 20.10.1998 tarihli yazıdan;

Soru önergesinde belirtildiği şekilde “kürt kökenli vatandaşlarımızın kente girişinin yasaklanması” diye bir hususun kesinlikle olmadığı, zaten Anayasamızın 23 üncü Maddesi ile seyahat özgürlüğünün teminat altına alındığı, böyle bir yasaklamanın getirilmediği,

İl dahilinde özellikle hassas ilçelerde Vali Kemal Yazıcıoğlu’nun başkanlığında yapılan toplantılarda dışarıdan gelen işçilere ihtiyaç bulunmadığı, köylünün kendi işini yapabileceği, ayrıca fındık toplama işini beceremeyen bazı yabancı işçilerin de fidanlara zarar verdikleri ve gelecek yılın mahsulünü menfi yönde etkiledikleri, bazı işçilerin de teröre ve çeşitli suçlara iştirak ettikleri şeklinde değerlendirmeler alındığı ve başlangıçta bölge dışıdaki illerden işçi getirilmesinin uygun görülmediği, İl Tarım Müdürlüğününde bu yönde teklifte bulunduğu, konunun Valilik açıklaması şeklinde hazırlanarak ilçelere duyurulduğu,

Bölge dışından çalışmaya gelen işçilerin 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu uyarınca kimliklerinin tespit edilip kontrol edildiği ve merkezi sistem bilgisayardan aranıp aranmadıklarının araştırıldığı, Ordu İline girişlerine herhangi bir kısıtlama getirilmediği,

Dışarıdan gelecek işçiler için kesinlikle Doğulu ve Güneydoğulu ayrımı yapılmadığı, zira bölgeye bu bölgeler dışındaki bölgelerden de işçiler geldiği, ayrıca fındık mevsimi dışında da İl’e inşaat gibi çeşitli sektörlerde çalışan yüzlerce Doğulu ve Güneydoğulu işçilerin bulunduğu, halen çalışmakta oldukları,

Fındık toplama mevsimi başladığında, özellikle sahil kesiminde bulunan Ünye, Fatsa, Ulubey gibi ilçelerde yabancı işçilere ihtiyaç bulunduğu müstahsilin vaki taleplerinden anlaşılması ve talep üzerine bu ilçelerde yabancı işçilerin çalıştırılmaya başlandığı,

Yine il dışından gelen bazı işçi gruplarının Ordu Merkezinde bulunan Melet Irmağı havzasında toplandıklarının tespit edildiği, o dönemde Karadeniz’de meydana gelen sel afetleri nedeniyle çok sakıncalı görüldüğünden bu sel bölgesinden çıkarıldıkları,

İddia edildiği gibi gözetim altına alınan olmadığı, ancak yapılan kimlik kontrollerinde ve 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanunu gereği yapılan denetimlerde, İl Jandarma Komutanlığınca çeşitli suçlardan aranan 7 kişinin gözaltına alındığı, arayan makamlarla koordine kurularak arandığı, suça göre haklarında işlem yapıldığı,

Çiftçilerin vaki taleplerinin her gün incelendiği ve ilçe kaymakamlıklarınca gerekli denetimleri yapıldıktan sonra işçilerin çalıştırılmasının sağlandığı, hiç bir çiftçiden mahsulünü toplayamadığı, zarar ettiği yönünde bir şikayetin gelmediği, 1998 yılı rekoltesinin 155 604 ton olduğu, çiftçinin fındığın toplanmaması gibi bir sebepten dolayı zarara uğramasının söz konusu olmadığı anlaşılmıştır.

19. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman Merkez ve Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin içme suyu sorununa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6178)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 1.10.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman-Ayrancı-Böğecik Köyü ile il merkezine bağlı Çakırbağ ve Pınarbaşı Köylerinin içme suyu sorunları ne zaman çözüme kavuşturulacaktır?

T.C. Devlet Bakanlığı 27.10.1998 Sayı : B.02.0.014/031-2786

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6178-15244/35569 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a ait yazılı soru önergesindeki konu Bakanlığıma bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce incelenmiştir.

Ayrancı-Böğecik Köyünde iki adet cazibeli ve terfili tesis olduğu, ancak elde edilen suyun bakteriyolojik tahlilinde bakteri üremesi nedeniyle içilmemesi tavsiye edilmiştir. Yeni bir sondaj kuyusu için çalışmaları önümüzdeki günlerde başlanılacaktır.

Merkez-Çakırbağ Köyünün içme suyunun yeterli olduğu ancak yaz aylarında sulama amacı ile kullanıldığından su yetersiz duruma düşmektedir.

Merkez-Pınarbaşı Köyünün cazibeli ve terfili olmak üzere iki ayrı tesisin bulunduğu ve köyde içme suyu sıkıntısının bulunmadığı tespit edilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

20. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, buğday ithalatı ve ihracatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/6212)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Hasan Hüseyin Öz Konya

Sorular :

1. Türkiye’nin buğday alanında dünya üretim sıralamasında 7 nci olmasına rağmen, verime göre sıralamada 63 üncü sırada olması neden kaynaklanmaktadır? Bu verimsizliği ortadan kaldırmak için ne tür çalışmalar yapılmaktadır?

2. Özellikle İç Anadolu Bölgesinde son birkaç yıldır süne, kımıl, bambul ve zabrus gibi hububat zararlılarında mühim artışlar olduğu iddiası doğru mudur? Şayet doğru ise bu artış neden kaynaklanmıştır?

3. Türkiye’nin son yıllarda buğday ithalatı yapmasının temel nedenlerinden birinin, bu hububat zararlıları olduğu şeklindeki iddia doğru mudur? Hububat zararlılarının önlenmesi için icraatta olduğunuz dönem içerisinde ne gibi tedbirler aldınız? Aldığınız tedbirler neticesinde hububat zararlılarında artma mı, yoksa azalma mı olmuştur?

4. Ülkemizde, özellikle İç Anadolu Bölgesinde son yıllarda buğday yerine arpa ekiminin yapılışının yaygınlaşmasının nedeninin, bu zararlılardan kaçış olduğu şeklindeki iddia doğru mudur? Konya İli’nde son 5 yıldan bu yana yıllar itibariyle arpa ve buğday ekim miktarı ne kadar gerçekleşmiştir?

5. Türkiye, hangi yıldan itibaren buğday ithalatına gitmiştir ve yıllar itibariyle gerçekleştirilen buğday ithalat miktarları nelerdir? Hangi ihtiyaçtan dolayı buğday ithalatında bulunulmaktadır?

6. 1997 yılı içerisinde hangi ülkelerden, ne kadarlık buğday ithalatı yapılmıştır?

7. Türkiye, hangi ülkelere, ne kadar buğday ihracatı yapmaktadır?

8. Türkiye, Ermenistan’a halen buğday ihracatında bulunmakta mıdır? Bulunuyorsa şayet; bu ihracat, siyasî nedenlerden mi, yoksa ticarî nedenlerden mi kaynaklanmaktadır?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 28.10.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : KDD-SÖ.1.01/2876

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 14.10.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6212-15329/35787 sayılı yazınız.

İlgi kayıtlı yazınız ekinde gönderilen Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’e ait, yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Taşar Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı soru önergesinin sahibi : Hasan Hüseyin Öz - Konya Milletvekili

Esas No. : 7/6212-15329

Soru 1. Türkiye’nin buğday alanında dünya üretim sıralamasında 7 nci olmasına rağmen, verime göre sıralamada 63 üncü sırada olması neden kaynaklanmaktadır? Bu verimsizliği ortadan kaldırmak için ne tür çalışmalar yapılmaktadır?

Cevap 1. Türkiye Dünya verim sıralamasında 63 üncü sırada olmayıp 30 uncu sırada bulunmaktadır. 9,4 milyon hektar buğday ekimi yapılan ülkemizde ortalama buğday veriminin düşük görülmesi bölgeler arasındaki değişik iklim ve topoğrafik yapıdan kaynaklanmaktadır. Bu durum da ortalama buğday verimimizin düşük kalmasına neden olmaktadır.

Halbuki Adana’da ortalama buğday verimi 6 000 kg/Ha.dır. Buğday üretiminde Adana baz alındığı takdirde Türkiye buğday veriminde ilk sıralarda yer almaktadır.

Buğday ve diğer ürünlerde birim alandan en fazla ürünün alınması için tekniğe uygun toprak işleme, kaliteli tohumluk kullanma, tekniğe uygun gübreleme, bitki hastalık ve zararlıları ile mücadele ve en az zayiatla hasat konularında çiftçilere yönelik yayım çalışması yoğun bir şekilde devam etmektedir.

Soru 2. Özellikle İç Anadolu Bölgesinde son birkaç yıldır süne, kımıl, bambul ve zabrus gibi hububat zararlılarında mühim artışlar olduğu iddiası doğru mudur? Şayet doğru ise bu artış neden kaynaklanmıştır?

Cevap 2. 1997 yılında İç Anadolu Bölgesinde; süneye karşı 1 613 000 dekar saha, kımıla karşı 984 500 dekar saha, bambule karşı 130 000 dekar saha, zabrusa karşı 86 000 dekar saha, 198 000 ton mücadele programına alınmış, 742 734 dekar sahada süne, 561 375 dekar sahada kımıl, 68 000 dekar sahada bambul, 28 000 dekar saha ve 117 000 ton tohumlukta zabrus mücadelesi yapılmıştır.

1998 yılında ise süneye karşı 891 000 dekar saha, kımıla karşı 472 000 dekar saha, bambula karşı 124 000 dekar saha, zabrusa karşı 195 000 ton mücadele programına alınmış, 59 271 dekar sahada süne, 250 000 dekar sahada kımıl, 65 000 dekar sahada bambul, 15 000 ton tohumlukta zabrus mücadelesi yapılmıştır. Bambul ve zabrusa karşı yapılan uygulama sonuçları illerden ulaşan rakamlardır. Zabrus mücadelesi halen devam etmektedir.

Geçen yılla kıyaslandığı takdirde, süne 742 734 dekardan 59 271 dekara, kımıl 561 375 dekardan 250 000 dekara düşmüş, diğer zararlılarda düşüşler gözlenmektedir.

İddiaların aksine artış olmamış, düşüş olmuştur.

Soru 3. Türkiye’nin son yıllarda buğday ithalatı yapmasının temel nedenlerinden birinin, bu hububat zararlıları olduğu şeklindeki iddia doğru mudur? Hububat zararlılarının önlenmesi için icraatta olduğunuz dönem içerisinde ne gibi tedbirler aldınız? Aldığınız tedbirler neticesinde hububat zararlılarında artma mı, yoksa azalma mı olmuştur?

Cevap 3. Hububat zararlıları ile ithalatın bir ilgisi bulunmamaktadır.

1998 yılında ülke genelinde, süneye karşı 12 269 975 dekar, kımıla karşı 498 200 dekar sahada Devlet Yardım Mücadelesi şeklinde, diğer hububat zararlı ve hastalıklarına karşı ise toplam 3 400 000 dekar alanda ve 1 800 000 ton tohumlukta Yönetimli Çiftçi Mücadelesi şeklinde program alınmış ve bu programlar doğrultusunda hazırlıklar yapılarak mücadelelere başlanmıştır.

Ülke genelinde süne mücadelesinde büyük bir organizasyona gidilmiş, 1 349 teknik personel ile 420 ekip oluşturulmuş, 80 adet uçak, 1 237 yer aleti ile 2 933 köyde 15 436 076 dekar alanda uçakla, 780 516 dekar alanda yer aletleriyle olmak üzere toplam 16 253 091 dekar alanda mücadele gerçekleştirilmiştir.

Hububatın diğer önemli zararlısı olan kımıla karşı 1998 yılında 577 200 dekar olan mücadele programına alınmış ve 469 teknik eleman görevlendirilmiş, 170 ekip oluşturulmuş, 1 237 yer aletiyle 570 köyde toplam 254 231 dekar alanda mücadele gerçekleştirilmiştir.

Bu yıl kımılda çok büyük bir düşüş olmuş, sünede de sonbahar kışlak sürveyi sonuçlarına göre düşüş olacağı beklenmektedir.

1998 yılında genel bütçeden alınan süne ve kımıl mücadelesinde kullanılacak olan 1.6 trilyonluk ödeneğin yetmeyeceği nedeniyle Bakanlar Kurulu Kararı ile zirai ilaç alımı ve zirai mücadele uçağı kiralanması için 600 milyar TL. ek ödenek temin edilmiştir. Hasat sonu gerek çiftçilerimizden gerekse hububat alımı yapan TMO Genel Müdürlüğünde Bakanlığımıza intikal eden süne ve kımıl emgisi ile ilgili hiçbir şikayet olmamıştır. Aksine teşekkür telgrafları gelmiştir.

Hububatın diğer zararlı ve hastalıklarına karşı alınan programlarda da belirgin azalmalar görülmektedir.

Soru 4. Ülkemizde, özellikle İç Anadolu Bölgesinde son yıllarda buğday yerine arpa ekiminin yapılışının yaygınlaşmasının nedeninin, bu zararlılardan kaçış olduğu şeklindeki iddia doğru mudur? Konya İli’nde son 5 yıldan bu yana yıllar itibariyle arpa ve buğday ekim miktarı ne kadar gerçekleşmiştir?

Cevap 4. İç Anadolu Bölgesinde arpa ekilişlerinin artışının bir nedeni de süneye karşı mücadelede önerilmesidir.

Bakanlığımızca, zirai mücadele faaliyetleri, zararlı ve hastalık etmenlerine karşı birbirini tamamlayıcı, eko-sistemdeki dengeyi koruyucu, zararlıların yalnız ekonomik zararların önleyici şekilde seçilen entegre mücadele yöntemleriyle, mücadelenin homojen olarak yapılması sağlanmaktadır. Hedef en az ilaçla veya ilaçsız en uygun zamanda, çevreye ve biyolojik dengeye zarar vermeden en fazla ürünü, hastalık ve zararlılardan korumaktır.

Bu prensiple arpa ekimi önerisi sadece Bakanlığımız döneminde değil daha önceki yıllarda da yapılmıştır.

Soru 5. Türkiye, hangi yıldan itibaren buğday ithalatına gitmiştir ve yıllar itibariyle gerçekleştirilen buğday ithalat miktarları nelerdir? Hangi ihtiyaçtan dolayı buğday ithalatında bulunulmaktadır?

Cevap 5. Türkiye’nin yıllar itibarı ile fiili buğday ithalatı aşağıda belirtilmiştir.

1992 1993 1994 1995 1996 1997

Ekmeklik 32 208 969 484 335 802 1 122 124 1 394 720 2 406 690

Buğday (Ton)

Makarnalık 9 574 244 942 59 593 124 557 65 226 112 874

Buğday (Ton)

Toplam (Ton) 41 782 1 214 426 395 395 1 246 681 1 459 946 2 519 564

Türkiye, uluslararası makarna pazarındaki payını artırmak için kaliteli makarnalık buğday ithal etmektedir. Yıllar itibarı ile ithal edilen ülkeler değişmekle birlikte Türkiye genellikle Fransa, İtalya, Yunanistan gibi AB ülkelerinden ABD, Kanada ve Kazakistan gibi ülkelerden makarnalık buğday ithal etmektedir. İthal edilen makarnalık buğday yüksek kalitelidir ve makarna sanayiinde kullanılmaktadır.

Türkiye’nin buğday ithalinde; yalnızca iç fiyatların dünya fiyatlarından daha yüksek olması değil, yurtiçinden kaliteli (yüksek proteinli) buğdayın istenilen zaman ve miktarlarda temin edilmemesi, uluslararası dış ticaret firmaların finansman destekli satış politikalarının etkili olması göz önünde bulundurulmalıdır.

Soru 6. 1997 yılı içerisinde hangi ülkelerden, ne kadarlık buğday ithalatı yapılmıştır?

Cevap 6. Bakanlığımız kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisince son olarak 10 Aralık 1996 tarihinde 150 000 tonluk buğday ithalatı ihalesi gerçekleştirilmiş olup, bu bağlantının sevkiyatları 1997 yılı başlarında 148 092 ton olarak tamamlanmıştır. Söz konusu buğdayın 50 000 tonluk bölümü Avustralya’dan, bakiyesi ise Arjantin’den yüklenmiştir.

Soru 7. Türkiye, hangi ülkelere, ne kadar buğday ihracatı yapmaktadır?

Cevap 7. Bakanlığımız kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisince 1997 yılı içerisinde fiilen sadece KKTC’ne 5 602 ton ekmeklik buğday ihracatı yapılmıştır. 1998 yılı içerisinde ise 1 886 300 tonluk buğday (1 658 300 ton ekmeklik, 203 000 ton makarnalık, 25 000 ton yemlik) ihracat bağlantısı gerçekleştirilmiştir. Bu miktarın yaklaşık 920 000 tonu sevkiyatı gerçekleştirilmiş olup, bakiye miktarın sevkiyatı devam etmektedir. Sevkiyatı tamamlanan miktarın 75 501 tonu İtalya’ya, 23 604 tonu İsrail’e, 203 199 tonu Ürdün’e, 77 452 tonu Bangladeş’e, 7 000 tonu Burma’ya, 52 700 tonu Cezayir’e, 21 640 tonu Etyopya’ya, 73 700 tonu Fas’a, 25 000 tonu Hindistan’a, 18 000 tonu Lübnan’a, 125 473 tonu Pakistan’a, 52 500 tonu S. Arabistan’a, 14 998 tonu Sudan’a ve 148 414 tonu Tunus’a gönderilmiştir.

Soru 8. Türkiye, Ermenistan’a halen buğday ihracatında bulunmakta mıdır? Bulunuyorsa şayet; bu ihracat, siyasî nedenlerden mi, yoksa ticarî nedenlerden mi kaynaklanmaktadır?

Cevap 8. Bakanlığımız kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisince Ermenistan Cumhuriyetine 1993 yılından bu yana buğday ihracatı yapılmamıştır.

21. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Muğla’ya yeni bir hava meydanı yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Arif Ahmet Denizolgun’un yazılı cevabı (7/6221)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın A. Ahmet Denizolgun tarafından yazılı olarak yanıtlandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. 8.10.1998

Fikret Uzunhasan Muğla

Ülkemizin önde gelen turizm merkezlerinden biri de Muğla İli’dir. Bu ile mevcut hava meydanlarının yetmediği; bu nedenle Ula-Kızılyaka mevkiine yeni bir hava meydanı yapılması daha önce planlanıp, programa konulduğu bilinmektedir.

Sorular :

1. Muğla’ya yeni bir hava meydanı yapılacak mıdır?

2. Eğer Ula-Kızılyaka mevkii uygun bulunamadıysa; Muğla-Düzeyn mevkii alternatif yer olarak düşünülmekte midir?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı 2.11.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21./EA/-1512-19064

Konu : Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.10.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-15575 sayılı yazınız.

Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan’ın 7/6221-15383 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Arif Ahmet Denizolgun Ulaştırma Bakanı

Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan’ın 7/6221-15383 sayılı yazılı soru önergesi ve cevabı

Ülkemizin önde gelen turizm merkezlerinden biri de Muğla ilidir. Bu ile mevcut hava meydanlarının yetmediği; bu nedenle Ula-Kızılkaya mevkiine yeni bir hava meydanı yapılması daha önce planlanıp, programa konulduğu bilinmektedir.

Sorular :

1. Muğla’ya yeni bir hava meydanı yapılacak mıdır?

2. Eğer Ula-Kızılyaka mevkii uygun bulunmadıysa; Muğla-Düzeyn mevkii alternatif yer olarak düşünülmekte midir?

Cevaplar :

1. Muğla İli ve yöresinin hava ulaşımı, Dalaman ve Bodrum Hava Limanlarından karşılanmaktadır.

Muğla yöresine yeni bir havaalanı yapımı konusu, oluşacak ihtiyaç programları doğrultusunda değerlendiribilecektir.

Ayrıca Bakanlığımızca ihale edilen “Hava Ulaşım Genel Etüdü” projesinin tamamlanması neticesinde Türkiye genelinde yapımına ihtiyaç duyulan havaalanları belirlenerek gerekli etüdler yapılacaktır.

2. Marmaris ve yöresine hizmet vermesi amacıyla yapımı planlanan havaalanı alternatiflerinden; Gökova (Ula-Kızılkaya) ve Marmaris-Datça arasında (Velibükü-İnbükü Koyları) yapılan ön etüd çalışmaları sonucunda Gökova (Ula-Kızılkaya) Havaalanı altyapı projeleri hazırlanmıştır.

Söz konusu havaalanı alternatifi için yaptırılan ÇED etüdlerinin olumsuz çıkması nedeniyle yatırım programından çıkarılmıştır.

1/25 000 ölçekli haritalar üzerinde yapılan ön etüd çalışmaları sonucunda Muğla-Düzeyn mevkiinin doğal ve yapay manialar nedeniyle konvansiyonel boyutlarda havaalanı yapımına uygun olmadığı belirlenmiştir.

22. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Marmara Ereğlisi Belediyesince sit alanı olan bazı parsellerin yapılaşmaya açıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/6227)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Kültür Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini saygıyla dilerim.

Sabri Ergül İzmir

1. Tekirdağ İli Marmara Ereğlisi Belediyesince hazırlanan 9.4.1985 tarih ve 2401/54 sayılı İslah İmar Planı kapsamındaki 12, 13, 15, Pafta 7993 ile 8122 nolu parseller arasında kalan saha ile 7465 ve 7475 nolu parsellerin esasen SİT alanı olduğu, bu bölgenin koruma kurulu kararlarına aykırı olarak yapılaşmaya açıldığı doğru mudur?

2. Marmara Ereğlisi Belediyesince bu bölgedeki arsaların kimi kooperatif ve şahıslara yasaya aykırı şekilde tahsis ve satışının yapılmış olmasının yanısıra, imar ve inşaat izninin de yasalara ve bu arada Tabiat ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulu kararlarına aykırı olduğu ve bu aykırılıklara kendilerine de usulsüz arsa verilen kimi il yöneticilerinin de göz yumduğu ve yasal gereğini yapmadıkları ve yaptırmadıkları doğru mudur?

İl Koruma Kurullarının ve Tekirdağ İl Yöneticilerin bu konudaki işlem ve tutumlarını Kültür Bakanlığı yönünden incelettirmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Kültür Bakanlığı 2.11.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01-940-472

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Kan. Kar. Müd.’nün 19 Ekim 1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-35827 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün “Marmara Ereğlisi Belediyesince sit alanı olan bazı parsellerin yapılaşmaya açıldığı iddialarına ilişkin” 7/6227-15390 esas nolu yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay Kültür Bakanı

Cevap 1. Söz konusu parsellerin bulunduğu bölge III üncü derece arkeolojik sit alanıdır. Bölge sit alanı olmasına rağmen Koruma Kurulu kararlarına aykırı olarak yapılaşmaya açılmıştır.

1991 yılından sonra kurul kararları ve koruma amaçlı imar planı doğrultusunda yapılaşmalar başlamıştır. Daha sonra Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca Koruma Amaçlı İmar Planı iptal edilmiştir.

12/3 pafta, 7993 parsel ile 7465 parsel haricinde Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğüne yapılaşma yönünde yapılmış herhangi bir başvuru bulunmamaktadır. 7465 parselde kapalı spor salonu yapılmasıyla ilgili bir başvuru olmuş, eksik evrak nedeniyle konu değerlendirilememiştir.

III üncü derece arkeolojik sit alanında bulunan Geren Harmanlar Mevkii, 12/3 pafta, 7993 parselde kayıtlı taşınmazda inşaat yapılması talebi Edirne Koruma Kurulunda değerlendirilmiş ve 12.7.1996 gün ve 3249 sayılı Karar ile taşınmaza ait projenin uygun olduğu kararlaştırılmıştır.

Cevap 2. Marmara Ereğlisinde sit alanı dahilinde bulunan bazı arsaların belediyece gecekondu önleme bölgesi adı altında 2863 sayılı Yasanın 13 üncü maddesine aykırı olarak Bakanlığımız izni alınmadan satışlarının yapıldığı Tekirdağ Müze Müdürlüğünce saptanmıştır. Konu Tekirdağ Valiliğince (8.6.1998 gün ve 900 sayılı, 7.7.1998 gün ve 1091 sayılı yazıları ile) Bakanlığımız Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğüne iletilmiş olup, konuyla ilgili işlemler sürdürülmektedir.

23. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Eskişehir İli İnönü İlçesi ile Kandilli Köyü arasındaki yolun ne zaman asfaltlanacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/6229)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Köy Hizmetlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Prof. Dr. Mustafa Ünaldı Konya

Sorular :

Eskişehir/İnönü İlçesini ziyaretimde vatandaşlar, İnönü ile Kandilli Köyü arasındaki yolun tekrar tekrar söz verildiği halde bir türlü asfaltlanmadığından şikayet etmişlerdir.

1. Bu yolun asfaltlanması programda mıdır?

2. Programda ise ne zaman asfaltlanacaktır?

T.C. Devlet Bakanlığı 27.10.1998 Sayı : B.02.0.014/031-2787

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 19.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/6229-15393/35830 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’ya ait yazılı soru önergesindeki konu Bakanlığıma bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce incelenmiştir.

Eskişehir İli İnönü İlçesi ile Bilecik İli Bozüyük İlçesi Belediyesi mücavir alanı içerisinde kalan Kandilli Köyü arasındaki yol mutasavvar köy yolu ağımızda olup, köy muhtarlığının müracaatı ile güzergâh üzerindeki arazi sahiplerinden alınacak bağış taahhütleri doğrultusunda ileri yıllar programında değerlendirilerek tesviyesi yapıldıktan sonra asfalta hazır hale getirilerek asfalt kaplamasının yapılmasına çalışılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

24. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, İstanbul Gümrük Başmüdürlüğüne atanan bir şahısla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rıfat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/6258)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Rifat Serdaroğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim.

Hüseyin Yıldız Mardin

Sorular :

1. Hükümetiniz kurulmadan önce bazı bakanlıkların özellikle de gümrüklerden sorumlu devlet bakanlığının pazarlık kokusu edildiği, kabine oluşturulduktan sonra da bakanlığınızın, haklarında oldukça değişik iddialar bulunan bir ekibi en önemli gümrüklerin başına getirdiği yolunda basına da yansıyan iddiaların gerçeklik payı nedir? Bu meyanda İzmir Gümrük Muhafaza Başmüdürü Muharrem Karaduman’a sicili pek parlak olmamasına ve hakkında hayali ihracattan rüşvete kadar pek çok iddia bulunmasına rağmen, İstanbul Gümrük Başmüdürlüğüne atanmasını nasıl açıklarsınız?

2. Yukarıda adı geçen şahısla ilgili diğer bir iddia da şöyle: % 145 vergiye tabi yüzlerce ton siyah çay, kanunen vergi alınmayan Paraguay çayı olarak beyan edilip Egekim ve Yeniçağ firmaları tarafından İzmir Giriş Gümrük Müdürlüğünce tescilli olarak 4 parti halinde ithal ediliyor. Bu firmaların kaçakçılık yaptıkları devletin raporlarınca sabitken olay, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun hükümleri uyarınca adliyeye intikal ettirilmeyip, vergi cezasıyla kapatılmak isteniyor. Bu iddianın doğruluk payı nedir?

3. İhracatta uygulanmak istenen ve kısa bir zaman uygulanan ekspertiz raporu ve ithalattaki kota uygulamasının rüşvete davetiye çıkarmak anlamına geldiği için uygulamanın kaldırılmasına rağmen hâlâ bazı gümrükçüler tarafından uygulandığı doğru mudur?

4. İTKİB (İstanbul Tekstil ve Konfeksiyoncular İhracatçılar Birliği) ile Gümrük Müdürlerinin müşterek çalıştıkları, Gümrük Müdürlüğünce İTKİB’e birim fiyat sorulduğunda gerçeğe uygun değil de istenen şekilde rapor verildiği iddialarının gerçeklik payı nedir? Bu iddialara örnek olarak, bir grup tekstil firması tarafından 0,30 cent değerindeki telalık elbise altlığı dolgu bezi, yaklaşık olarak 10 kat fazlasıyla 2,86 cent üzerinden ihrac ediliyor. Ve Muharrem Karaduman tarafından ileride bu olayla ilgili soruşturma açılması olasılığı göz önüne alınarak İTKİB’den maliyeti sorduruluyor. Rüşvetle çalıştığı daha önce defalarca basına yansıyan bu kuruluş normalden 10 kat yüksek olan bu fiyatı uygun bulup rapor hazırlıyor. Ege İhracatçılar Birliğinin olayı farkedip durumu gümrüğe bildirmesine rağmen Muharrem Karaduman ve ekibi tarafından örtbas edilmiştir. Bu konuda sorumlu kişiler hakkında gerekli yasal işlemleri yapacak mısınız?

5. Gümrük müfettişlerinin Ankara’ya alınacağı söylentileri yayıldığında, kademe düşüp az maaş almayı tercih ederek gümrük müdürü olmaları, İstanbul ve İzmir’deki rüşvet ve yolsuzluğun en yüksek seviyede seyrettiğini bildikleri için mi?

6. Son yıllarda gümrükçü ve mükellef lehine biteceği anlaşılan soruşturmalar kısa zamanda sonuçlandırılırken, aleyhine bitmesi kaçınılmaz soruşturmalar neden savsaklanıyor?

T.C. Başbakanlık 2.11.1998 Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.GÜM.06.00.02-033508

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 19.10.1998 gün ve 35936 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde alınan Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın 7/6258-15438 sayılı yazılı soru önergesine ilişkin cevaplarımız ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerine arz ederim.

Rıfat Serdaroğlu Devlet Bakanı

Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın 7/6258-15438 sayılı yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar

Madde 1. Muharrem Karaduman İzmir Gümrükleri Başmüdürlüğü görevini yürütürken 1.11.1997 tarihli, 97/48174 sayılı Kararname ile atanmıştır. Söz konusu atama işlemi 657 sayılı ve 2541 sayılı Yasalara uygundur.

Madde 2. Bahis konusu olayla ilgili olarak Yeniçağ Dış Ticaret A.Ş.’den alınan 11.7.1997 günlü dilekçede, firmalarınca İzmir Giriş Gümrük Müdürlüğünce tescilli 4.6.1997 gün ve 12488 sayılı beyanname ile ithal edilmek istenilen “Paraguay çayı” isimli eşyanın gümrüğünce başka bir eşya olduğu gerekçesiyle gümrük ve katma değer vergilerinin buna göre tahsili cihetine gidildiğinden bahisle söz konusu tahakkuka itiraz ettikleri belirtilmiştir.

Anılan dilekçe konusu ile ilgili olarak İzmir Gümrükleri Başmüdürlüğünden alınan 18.7.1997 gün ve 30866 sayılı yazıda; ithal konusu eşyanın 0903.00.00.00.00 GTİP’de gümrük vergisinden muaf olarak “Paraguay çayı” olarak beyan edildiği, muayene memurunun talebi üzerine Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğüne numune gönderilerek analizinin yaptırıldığı, anılan Genel Müdürlük tarafından düzenlenen 23.6.1997 gün ve 232 sayılı raporda eşyanın “Camellia sinensis veya Tea sinensis isimli bitkinin genç sürgünlerinden siyah çay imalat yöntemiyle üretilmiş çay” olduğunun belirtilmesi söz konusu çayın 0902.40.00.00.00 GTİP’de “Diğer siyah çaylar (fermente edilmiş) ve kısmen fermente edilmiş diğer çaylar” olarak % 145 vergi oranı üzerinden tahakkukun yapıldığı, mükellefince “İtirazım vardır” şerhi ile tahakkukun tebellüğ edildiği, konu ile ilgili olarak Başmüdürlüklerince araştırma yapıldığı, bu araştırmalar sonucunda paraguay çayının ülkemizde tüketilmediği kanaatine varıldığı, ayrıca numune bulunması için yapılan tüm çabaların sonuçsuz kaldığı, müdürlüklerinden daha önce Paraguay Çayı adı altında ithalat yapılıp yapılmadığının araştırıldığı, adı geçen firma tarafından 26.8.1996/21485 ve 23.12.1997/31970 gün ve sayılı beyannamelerle, Egekim Kimyasal Ürün İth. İhr. ve San. Ltd. Şti. tarafından 14.11.1995/22413 gün ve sayılı beyanname ile Paraguay Çayı ithalinin yapıldığının anlaşıldığı, halen TCDD Liman İşletmesi sundurmasında bulunan ürün ile ilgili olarak gelir eksiği takibatına geçildiği, bununla beraber konunun ayrıca ele alınarak önemli görülen tespitlerin, sair yönlerinin de açıklığa kavuşturulması için detaylarıyla incelenerek tetkik edilmesi gerektiğinin mütalaa edildiği belirtilmiştir.

Bilahare adı geçen başmüdürlükten alınan 25.7.1997 gün ve 25307 sayılı yazı ekinde ise söz konusu yazıda bahsi geçen Yeniçağ Dış Ticaret A.Ş.’nin 4.6.1997 gün ve 12488 sayılı giriş beyannamesi ile ilgili olarak düzenlenen “gümrük vergi ve resimlerine ilişkin karar” ve gümrüğünce uygulanan GTİP’ine göre tatbik edilen vergilere yapılan itiraza ilişkin evraklar gönderilmiştir.

Bunun üzerine yazılar ve eki belgelerin incelenmesi sonucunda beyanname muhteviyatı eşyanın 09.02 tarife posizyonunda yer alan siyah çay olduğu tespit edilmiş ve 11.8.1997 gün 117 sayılı karar ile gümrüğünce yapılan işlem tasdik edilmiştir.

Daha sonra aynı firmanın 23.12.1996 günlü 31970 sayılı ve 26.8.1997 günlü 21485 sayılı beyannameleri kapsamı aynı eşya ile ilgili ihtilaf evrakları incelenerek 14.10.1997 günlü 127 sayılı ve 14.10.1997 günlü 128 sayılı, Egekim Kimyasal Ürün. İth. İhr. ve San. Şti. adına tescilli 14.11.1995 gün ve 22413 sayılı beyannamesi ile ilgili olarak da 2.10.1997 gün ve 124 sayılı karar düzenlenerek (mükellef aleyhine) mükellefine tebliğ edilmek üzere İzmir Gümrükleri Başmüdürlüğüne gönderilmiş; adı geçen başmüdürlükten cevaben alınan muhtelif gün ve sayılı yazılardan; söz konusu giriş beyannamelerine ilişkin olarak genel müdürlüğümüzce düzenlenen kararların mükellefine tebliğ edildiği ve mükellefince Gümrük Kanununun 80 inci maddesi uyarınca İzmir 2 ve 3 üncü vergi mahkemeleri nezdinde dava açıldığı anlaşılmıştır.

Ayrıca konu 1918 sayılı Kanun açısından incelenmesi için denetim elemanlarına verilmiştir.

Madde 3. 1.1.1996 tarihinde yürürlüğe giren Dahilde İşleme Rejimi Mevzuatının uygulanmasında 1615 sayılı Gümrük Kanunu ve Gümrük Yönetmeliğinde yer alan farklı hükümler nedeniyle bazı sorunlar ortaya çıkmış ve Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında ithal edilen eşyaya gümrük işlemlerinin yapılması ve eşyanın takibinde güçlüklerle karşılaşılmıştır. Bu durumun tespiti üzerine tüm Gümrük Başmüdürlüklerine muhatap 28.3.1996 tarih ve 268 sayılı yazımızla Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında yapılan tüm işlemlerin 1615 sayılı Gümrük Kanunu ve Gümrük Yönetmeliğinin ilgili hükümleri çerçevesinde yürütülmesi doğrultusunda talimat verilmiştir.

Gümrük Yönetmeliğinin 844 üncü maddesine göre geçici kabul yoluyla yurda sokulacak eşyanın girişinde ayniyet tespitinin yapılması zorunlu olduğundan gümrük idareleri de bu doğrultuda işlem yapmaya başlamışlardır. Halen işlemler bu şekilde yürütülmektedir.

Ancak 1997 yılı içinde denetim elemanları tarafından gümrük idarelerinde yapılan incelemeler sonucunda düzenlenen muhtelif raporlarda bazı gümrük idarelerince uygulamanın bu şekilde yapılmadığının belirtilmesi üzerine 9.12.1997 tarih ve 768 sayılı yazımızla 28.3.1996 tarih ve 268 sayılı yazımızda yer alan talimat doğrultusunda işlem tesisi gerektiği bildirilmiş ve gümrük idarelerince de geriye yönelik olarak yapılan ithalatlar da dahil olmak üzere talimat uygulanmaya başlanılmıştır.

Gerek Dahilde İşleme Rejiminde ve gerekse bu konuda yayımlanan Tebliğlerde giriş ve çıkışlarda ayniyet tespitine ilişkin bir hüküm yer almaması nedeniyle mükelleflerce bu konuda itirazların gündeme getirilmesi üzerine Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğü tarafından muhtelif yazılarla uygulamanın Dahilde İşleme Rejimi Mevzuatı ile çeliştiği ve uygulamaya son verilmesi gerektiği Gümrük Müsteşarlığına intikal ettirilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak 1.1.1996 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan Dahilde İşleme Rejimi Kararı ve Tebliğlerinin, Gümrük Mevzuatı ile çelişen hükümlere yer vermesi uygulamada gümrüklerce yapılması gereken işlemler açısından sıkıntılara yol açmıştır. Bu sıkıntılar ile çözüm önerileri muhtelif tarihlerde Dış Ticaret Müsteşarlığına intikal ettirilmesine rağmen rejimi düzenleme yetkisini elinde bulunduran Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından bugüne kadar sıkıntıları ortadan kaldırıcı herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Bu konuda en son yazılan yazımıza karşılık olarak alınan 8.5.1998 tarihli yazıları ile önerilerimizin Dahilde İşleme Rejiminde yapılacak değişiklik çalışmalarında dikkate alınacağı bildirilmiştir.

Dahilde İşleme Rejimi özü itibariyle, Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında gümrük vergileri teminata bağlanarak ithal edilen eşyanın işlenerek ihraç edilmesini, ihracattan sonra da ithalatta alınan teminatların iade edilmesi suretiyle ihracatı teşvik etmeyi amaçlamaktadır.

Ancak, Dahilde İşleme İzin Belgeleri kapsamında ithali yapılan eşyanın tamamının veya bir kısmının iç piyasada satıldığı, belge kapsamında ithali yapılan eşya ile ihracı yapılan eşyanın farklı niteliklerde olmasına rağmen ihracat taahhüt hesabının kapatılarak gümrük idarelerine verilen teminatların geri alındığı, bu durumun da hem vergi kaybına hem de iç piyasada haksız rekabete neden olduğu şeklinde şikayet ve duyumlar alınmaktadır.

Yukarıda bahsedilen yazımızla bu konuda tüm Gümrük Başmüdürlüklerine dağıtımı yapılan 11.5.1998 tarih ve 142 sayılı yazımız, 9.6.1997 tarih ve 177 sayılı yazımız ve 17.6.1998 tarih ve 189 sayılı yazılarımızla mükelleflerin Dahilde İşleme Rejimi kapsamında yaptıkları işlemlerin Gümrük Mevzuatının Müsteşarlığımıza verdiği yetki ve sorumluluklar çerçevesinde Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında ithali yapılan eşyanın ihraç mamulünün üretiminde kullanılarak ihraç edildiğinin tespit edilmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

Mezkur yazımızda Dahilde İşleme İzin Belgesi kapsamında ithali yapılan eşyanın, ihraç eşyasının üretiminde kullanılarak ihraç edilmesinin sağlanması, böylece hem vergi kaybının hem de iç piyasada ortaya çıkan haksız rekabetin önlenmesi amaçlanmıştır. Keza bu düzenleme yapılırken ihracatçı ve gümrük idaresinin sıkıntıya düşmeden işlemleri gerçekleştirebileceği bir çözüm yolu bulunmaya çalışılmıştır.

Diğer taraftan uygulamada karşılaşılan sorunların bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından Dahilde İşleme Rejiminde gereken değişikliklerin yapılmasına bağlıdır.

Ekspertiz raporunun uygulanmasına ilişkin gerekçe ve kanunî dayanaklar yukarıda açıklanmıştır. Konunun rüşvet alınmasını kolaylaştırmak amacı olmadığı gibi tamamen haksız kazanca neden olabilecek sakıncaları gidermeye yönelik bir amacı vardır.

Madde 4. İzmir Gümrükleri Başmüdürlüğünün 22.1.1998 gün ve 2302 sayılı yazısıyla müsteşarlığımıza intikal ettirilen konuda, ihracatçı Evcil Tekstil San. ve Tic. A.Ş., İpeks İplik Tekstil San. A.Ş., Öztek Giyim San. Tic. A.Ş., Gidsas Gediz İplik Dok. Tekstil San. ve Tic. A.Ş., Gördeks Tekstil San. ve Tic. A.Ş., Ceyteks Ceyhan Tekstil Tic. San. Ltd. Şti., EGS Ege Giyim San. ve Dış Tic. A.Ş. ve İTS İç Ege Tekstil Sanayicileri San. ve Dış Tic. A.Ş. firmalarınca aynı imalatçılardan (GİDAŞ Gediz İplik Dok. Tekstil San. ve Tic. A.Ş., Görsas Tekstil Yat. Paz. San. Tic. A.Ş. ve Gördes Tekstil San. ve Tic. A.Ş.) temin edilerek aynı alıcıya ihraç edilen 5515.21.10.90.00.GTİP’lu % 100 sentetik ham kumaş isimli eşyanın beyan edilen ihraç kıymetleri arasında farklılık bulunması sebebiyle gümrüklerince tereddüte düşüldüğü bildirilmiştir.

Bu itibarla, İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği ile Ege İhracatçıları Birliği nezdinde muhtelif sayıda kıymet araştırması yaptırılması cihetine gidildiği her iki İhracatçı Birliğinin farklı fiyat verdiği ve verilen değerler arasında fahiş fiyat farkının bulunduğu ifade edilmiştir.

Bu durumun ise 1992/92 sayılı Genelgemizde de belirtildiği üzere; 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanuna temas edebilecek nitelikte olabileceği, ileride firma ile gümrük idaresi arasında çıkabilecek hukuki bir ihtilafa sebebiyet verilmemesi açısından, her iki İhracatçı Birliğinin vermiş olduğu farklı fiyatların nereden kaynaklandığı husususun açıklığa kavuşturulması amacıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı nezdinde girişimde bulunulmasının uygun olacağı belirtilmiştir.

Bunun üzerine, konu hakkında yukarıda adı geçen İhracatçı Birliklerinin 5515.21.10.90.00 GTİP’lu % 100 sentetik ham kumaş isimli eşyanın kıymet araştırması sonuçlarına ilişkin bildirimlerinde ortaya çıkan çelişkinin nereden kaynaklandığı hususuna açıklık getirilmesi müsteşarlığımızca, Dış Ticaret Müsteşarlığına 13.2.1998 gün ve 4921 sayılı yazımızla sorulmuştur.

Dış Ticaret Müsteşarlığından cevaben alınan 30.3.1998 gün ve 1590 sayılı yazıda; söz konusu ihracat işlemi hakkında gerekli inceleme ve araştırmanın yapılarak, ihracat konusu eşyanın kıymetine ilişkin tereddütlerin giderilmesi ve diğer hususların da aydınlatılabilmesi için konunun Müsteşarlıkları Dış Ticaret Kontrolörleri Kuruluna intikal ettirildiği, soruşturma sonucundan müsteşarlığımıza ayrıca bilgi verileceği belirtilmiştir.

Bunun üzerine; konu denetim elemanlarına verilmiş ancak, inceleme ve soruşturma henüz sonuçlanmamıştır.

Madde 5. Müfettiş ve Kontrolörler; ulaşım ve haberleşme konularındaki gelişmeler ve hizmetin gereği nedeniyle Ankara’ya çekilmişlerdir.

Diğer taraftan ithalat ve ihracat işlemlerinin çok yoğun olarak yapıldığı İstanbul ve İzmir Gümrükleri Başmüdürlüklerinde denetim elemanlarına zaman zaman idari görev verilmesi, ülkemizin gelişmesinde son derece önem arz eden söz konusu işlemlerin aksamadan sağlıklı olarak yürütülmesinde anılan personelin mesleki bilgi ve tecrübelerinden istifade edilmesi amacıyla yapılmaktadır. Kaldı ki, atanacak kişiler bizzat müsteşarlıkça belirlenmektedir.

Madde 6. Gümrük idarelerince yürütülen işlemler, ilgili Kanun ve mevzuat hükümlerine dayanılarak ikmal edilmektedir. Bu süreçte mevzuatın öngördüğü hususların dışına çıkılması halinde uygulanacak müeyyideler bellidir. Gümrükçü veya mükellef şeklinde bir ayrımın yapılması, soruşturmalarda böyle bir ayrım gözetilerek savsaklama yoluna gidilmesi ihtimal dahilinde değildir.

Rıfat Serdaroğlu Devlet Bakanı

25. – Afyon Milletvekili Osman Hazer’in, Dinar İlçesinde kamulaştırılan yerlerin bedellerinin ne zaman ödeneceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/6292)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 13.10.1998

Osman Hazer Afyon

1.10.1995 tarihinde ilimiz, Dinar İlçesinde meydana gelen deprem felaketinde 2 000 ev, 500 işyeri yıkılmıştı. Ev ve işyeri yıkılan vatandaşlarımıza ev ve işyeri yapılmak üzere ilçe merkezinde istimlak çalışmaları yapılmıştı. Vatandaş istimlak bedellerini düşük bulduğundan “İstimlak Bedellerinin Artırılması” davası açmış ve kazanmıştır. Karar Yargıtay 5 inci ve 18 inci hukuk dairesince onanmış, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının tashih-i kararına yine aynı dairelerce redd-i karar vermiştir. Buna rağmen olayın üzerinden üç yıl geçmesine karşılık vatandaşların paraları ödenmemiştir.

1. Mahkemenin vermiş olduğu istimlâk bedellerinin artırılması kararı doğrultusunda vatandaşımızın paraları ne zaman ödenecektir?

2. Bu istimlâk işlemlerinden dolayı Dinar’lı vatandaşlarımıza ödenecek paranın toplamı nedir?

3. Üç yıldır enflasyon karşısında alacaklarından dolayı uğradıkları zarar ödenecek midir? Ödenecekse bu oranın yüzdesi nedir?

T.C. Maliye Bakanlığı 28.10.1998 Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.BHM.0.05-4394/11806-37194

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 26.10.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.010.00.02-7/6292-14492/36028 sayılı yazınız.

Dinar çevresi deprem projesinin gerçekleştirilmesi, konut ve köy yollarının yapımı amacıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından, ilçe merkezinde bir dizi kamulaştırmanın yapıldığı, arsa ve arazileri kamulaştırılan şahıslar tarafından kamulaştırma bedelleri az bulunarak ilgili mahkemeler nezdinde adı geçen Bakanlık aleyhine tezyidi bedel davalarının açıldığı, davaların sonuçlanıp mahkeme tarafından verilmiş kararların kesinleşmiş olmasına rağmen şahısların paralarının ödenmemiş olduğu, ödemelerin ne zaman yapılacağı, toplam ödemenin ne kadar olacağı ve alacaklı şahısları enflasyon nedeniyle uğradıkları zararlarının karşılanıp karşılanmıyacağı konusunda, Afyon Milletvekili Sayın Osman Hazer tarafından yüce makamlarına verilmiş bulunan ilgi yazı eki soru önergesi incelendi.

Dinar depremi nedeni ile konut yapımı ve diğer amaçlarla arsa ve arazisi kamulaştırılan şahıslara ödenmesi gereken ilk istimlak bedelleri ile tezyidi bedel davaları sonucu mahkemelerce verilen kararlarda hüküm altına alınan artış farklarının Avrupa Konseyi Sosyal Kalkınma Fonundan sağlanan krediden karşılanması gerektiğinden ve bu işlemlerde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütüldüğünden soru önergesi cevaplandırılmak üzere ilgili Bakanlığa gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 20.7.1998 Afet İşleri Genel Müdürlüğü Sayı : 7/6292

Dinar Depremi Kamulaştırmaları Kesinleşmiş Tezyidi Bedelleri ve 31.10.1998 itibariyle faiz durumları

31 Ekim 1998 ayı Tezyid-i Bedel Durumu

Genel Toplam Asıl Alacak Toplamı 31.10.1998 İtibarıyla Faiz Toplam

Dinar 1 Tablo 1 000 957 538 016 672 471 808 035 1 673 429 344 051

Dinar 2 Tablo 400 977 305 012 294 755 377 664 695 732 682 676

Denizli 3 998 929 496 2 556 407 603 6 555 337 099

Toplam : 1 405 933 770 524 969 783 593 303 2 375 717 363 827

Sayfa 336 filme alınacak!

T.C. Devlet Planlama Teşkilâtı 25.7.1998 Sayı : B.09.0.AİŞ-0-11-00-06/423-7811

Konu : Ödenek talebi

İlgi : a) 29.5.1998 gün ve 2216 sayılı yazınız.

b) 2.6.1998 gün ve 8181 sayılı yazı.

c) 25.2.1998 gün ve 2028 sayılı yazımız.

d) 23.12.1997 gün ve 18862 sayılı yazımız.

Maliye Bakanlığının bir fotokopisi ekte gönderilen ilgi (b) yazısında Avrupa Konseyi Sosyal Kalkınma Fonundan sağlanan 50 156 520 $ lık krediden Dinar Depremi projesinin kısmî finansmanında kullanılmak üzere Hazine Müsteşarlığınca Bakanlığımıza tahsis edilen 9 767 000 $ karşılığı 2 231 759 500 000 TL.’nin ödenek kaydının yapılabilmesi için Müsteşarlığınızca yatırım programı ile ilişkilendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Bakanlığımız 1998 yılı yatırımları ilgi (a) yazınızla uygun bulunmuştur. Yazınız eki cetvelde; 96G000060 nolu Dinar Çevresi Deprem Zararları Projesi 13 553 545 milyon TL. proje bedeli 8 648 303 milyon TL. 1997 yılı sonu harcaması ve 15 milyar TL sı özelleştirme ödeneği olmak üzere toplam 277 579 milyon TL. ödenekle uygun bulunmuştu.

Dinar Çevresi Deprem Zararları Projesinin 1997 yılında alınması gereken 3 üncü dilim ödeneği serbest bırakılmadığından ilgi (c) yazımızla gönderilen ve ilgi (b) yazınızla onaylanan Dinar Çevresi Deprem Projesinde yer alan EYY’li 53 konut ile 1 altyapı projesine (23 köyün arayolu) 1998 yılı ödeneği olarak 1’er milyon TL. iz bedel ödenek konulmuştu. Kredi son dilimi geldiği ve projede bu sene kapanacağından söz konusu işler için proje revizesi ile 260 milyar TL. ödenek tefriki yapılacaktır.

Ayrıca Dinar depremi nedeniyle yapılan kamulaştırmalar için Bakanlığımız aleyhine açılan tezyidi bedel davaları nedeniyle ödenmesi gereken yaklaşık 1 500 milyar $ borç bulunmaktadır. Bu konuda fotokopisi ekli ilgi (d) yazımızla Maliye Bakanlığından ödenek talep edilmiş ancak henüz temin edilememiştir.

1.10.1995 Dinar depremi nedeniyle çeşitli nedenlerle 7269 sayılı Kanuna göre hak sahibi olmayanların Bakanlığımız aleyhine İdare Mahkemelerine açtığı yaklaşık 50 dava bulunmaktadır. Bu davalardan Bakanlığımız aleyhine sonuçlanacaklara yapılacak yeni konut yardımları ile 1998 programında yazılı işlerde yıl içerisinde meydana gelebilecek keşif artışları ile birlikte Maliye Bakanlığının ilgi (b) yazısında belirtilen 2 231 759 500 000 TL. yukarıda belirtilen işler ve nedenlerle bu projeye harcanacaktır.

Bu nedenle;

– 1998 yılı programının uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesine dair kararın 8 inci maddesinin “h” fıkrasına göre bu paranın Bakanlığımız yatırımları ile ilişkilendirilmesini,

– 1998 yılı yatırım tavanımızın yaklaşık 4 300 milyar TL.’ye yükseltilmesini, sonucundan Bakanlığımıza ve Maliye Bakanlığına bilgi verilmesini arz ederim.

Oktay Ergünay Bakan a. Genel Müdür

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 20.7.1998 Afet İşleri Genel Müdürlüğü Sayı : B.09.0.AİŞ-0-11-00-06/410-9227

Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığına

İlgi : 25 Haziran 1998 gün ve 7811 sayılı yazımız.

Hazine Müsteşarlığınca Bakanlığımıza tahsis edilen 9 767 000 $ karşılığı 2 231 759 500 000 TL.’nin ödenek kaydının yapılabilmesi için yatırım programımız ile ilişkilendirilmesi gerekmektedir.

Söz konusu meblağ Avrupa Konseyi Sosyal Kalkınma Fonundan sağlanmış olup, 96G000060 Nolu Dinar Çevresi Deprem Zararları Projesi yatırımlarında kullanılacaktır.

İlgi yazımız dikkate alınmadan yazımız eki ödenek aktarım tablosunda gösterildiği üzere bu projedeki 1998 yılı yatırımlarının revize edilmesini arz ederim.

Taylan Ataoğlu Bakan a. Genel Müdür v.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.