DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 3

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

 

CİLT : 61

 

130 uncu Birleşim

29 . 7 . 1998 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – YOKLAMALAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan İlinde bir üniversite açılmasına duyulan ihtiyaca ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların yetersizliğine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun cevabı

3. – İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu’nun Türk siyasetinin değişim ihtiyacına ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı ve 20 arkadaşının, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının araştırılması ve izlenecek yeni politikaların tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/282)

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (9/17) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. – (9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

3. – (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

4. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu raporu (1/689) (S. Sayısı : 631)

5. – 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı : 382)

6. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

7. – Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Ek 17 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kırklareli Milletvekili A. Sezal Özbek’in, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay ve 7 Arkadaşının ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisonları raporları (1/662, 1/666, 2/621, 2/434, 2/481) (S. Sayısı : 467)

8. – Sekiz İlçe ve Üç İl Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında 550 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kararnameye Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/779) (S. Sayısı : 705)

9. – Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu raporu (1/638) (S. Sayısı : 383)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen depremden zarar gören vatandaşlara yapılacak yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin yazılı cevabı (7/5810)

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen deprem felaketinden sonraki hasar tespit çalışmalarına ve geçici afet konutları yapılmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun cevabı (7/5811)

3. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Ankara Atatürk Kültür Merkezi alanı projesine ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/5836)

4. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Savunma Sanayi Müsteşarlığının yaptığı Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı İhalesi hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/5857)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak altı oturum yaptı.

Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün hububat alımlarına ve çiftçilerin içinde bulunduğu sıkıntılara,

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, hastalıklı buğday tohumlarının TİGEM tarafından çiftçilere satılması ve Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından yapılan buğday alımlarında çiftçilerin karşılaştığı sorunlara,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar;

İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci’nin, TSE’deki kadrolaşma ve keyfî yönetime ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu,

Cevap verdiler.

Sıvas Milletvekili Musa Demirci, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın, Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın gündemdışı konuşmasına verdiği cevabın 54 üncü Hükümet dönemine ilişkin kısmının gerçekleri yansıtmadığı iddiasıyla bir açıklama yaptı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in vekâlet edeceğine,

Yunanistan’a (Gümülcine) gidecek olan Devlet Bakanı Eyüp Aşık’a, Devlet Bakanı Burhan Kara’nın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna,

İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kars Milletvekili Sabri Güner ve 26 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle usulsüzlük yaptığı ve devleti zarara uğrattığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/18) okundu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilerek Genel Kurulun onayına sunulacağı bildirildi.

Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 55 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilşikin önergesi (9/33) okundu; önergenin, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içinde olmak üzere, Danışma Kurulu tarafından tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in, (9/30) esas numaralı Meclis soruşturması önergesindeki imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergeleri okundu; yetersayıda imza kalmadığından, soruşturma önergesinin işlemden kaldırıldığı, Başkanlıkça bildirildi.

Adıyaman Milletvekili Celal Topkan ve 20 arkadaşının, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan bazı kamu yatırımlarının özelleştirilmesi sonucu bu bölgedeki illerde ortaya çıkan işsizlik ve bunun getirdiği sorunlar ile istihdamın geliştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/281) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Seçimlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ve Birlikte Yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri Hakkında Kanun Teklifinin Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonundaki görüşmelerine kırksekiz saat geçmeden başlanmasının Komisyona tavsiye edilmesine ve gündemdeki bazı kanun tasarılarının yerlerinin değiştirilmesine ilişkin ANAP, DSP ve DTP Gruplarının müşterek önerileri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

(9/16) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan ve DTP Grubuna düşen 1 üyeliğe, Grubunca 3 kat olarak gösterilen adaylar arasından Çanakkale Milletvekili A. Hamdi Üçpınarlar seçildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 132,

2 nci sırasında bulunan 232,

4 üncü sırasında bulunan 553,

5 inci sırasında bulunan 631,

Sıra sayılı kanun tasarıları ve tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe Komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, Komisyon raporu gelmediğinden,

Ertelendi;

6 ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/722) (S. Sayısı : 643),

7 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/777) (S. Sayısı : 713),

8 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasıdaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/798) (S. Sayısı : 734),

Yapılan açık oylamalarından sonra;

9 uncu sırasında bulunan, Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/696) (S. Sayısı : 492),

10 uncu sırasında bulunan, Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/549) (S. Sayısı : 291),

Yapılan görüşmelerinden sonra,

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

11 inci sırasında bulunan, 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/628) (S. Sayısı : 382) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; maddelerine geçilmesinin oylanmasından önce, istem üzerine yapılan yoklama sonucunda Genel Kurulda toplantı yetersayısı bulunmadığı ve ikinci yoklamada da toplantı yetersayısının bulunamayacağı hususunda grupların da mutabakatı olduğu anlaşıldığından;

Alınan karar gereğince, 29 Temmuz 1998 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.20’de son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Abdulhaluk Mutlu Levent Mıstıkoğlu

Bitlis Hatay

Kâtip Üye Kâtip Üye

Hüseyin Yıldız Ali Günaydın

Mardin Konya

Kâtip Üye Kâtip Üye

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

29 Temmuz 1998 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşimini açıyorum.

II. – YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, Genel Kurul salonunda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama sırasında Genel Kurul salonunda bulunmayıp, sonradan gelen milletvekillerinin Divana pusula göndermelerini rica ediyorum.

Sonradan pusula gönderen arkadaşların isimlerini okuyorum:

Erkan Mumcu?.. Burada.

Erkan Kemaloğlu?.. Burada.

İbrahim Çebi?.. Yok.

Cumhur Ersümer?.. Burada.

Erol Çevikçe?.. Burada.

Sayın Çebi yeni geldi.

Enis Sülün?.. Yok. (Gürültüler)

Nerede Enis Sülün? Allah Allah!.. Herkesin dili var, başkasının yerine konuşmaya hakkınız yok. Enis Sülün buradaysa, buyursun “buradayım” desin.

Yusuf Namoğlu?.. Yok.

Mustafa Kul?.. Burada.

Adem Yıldız?.. Burada, kendisini Adem Yıldız sanan birisi var mı? Yok.

Hasan Gülay?.. Burada.

Mehmet Ali Bilici?.. Burada.

Hasan Denizkurdu?.. Burada.

Sadi Somuncuoğlu?.. Burada.

Hikmet Aydın?.. Burada.

Cemal Alişan?.. Yok.

Tahir Köse?.. Burada.

Işılay Saygın?.. Burada.

Recep Mızrak?.. Burada.

Ahmet Alkan?.. Burada.

Turhan Arınç?.. Burada.

İbrahim Yılmaz?.. Burada.

Zerrin Yeniceli?.. Burada.

Halil Çalık?.. Burada.

Ali Doğan?.. Burada.

Mustafa Güven Karahan?.. Burada.

Mete Bülgün?.. Burada.

İlhan Aküzüm?.. Burada.

Ataullah Hamidi?.. Burada.

Kubilay Uygun?.. Burada.

Tekin Aksoy?.. Burada.

Ahat Andican?.. Burada.

Ali Talip Özdemir?.. Yok.

Cavit Çağlar?.. Kendisini Cavit Çağlar yerine koyup da, pusula gönderen arkadaş buradaysa, o kalksın ayağa... Yok.

Cefi Jozef Kamhi?.. Yok.

Meclisi bu duruma çevirmeye kimsenin hakkı yok.

Sebgetullah Seydaoğlu?.. Burada.

İsmet Sezgin?.. Burada.

Atilla Mutman?.. Burada.

Muzaffer Arslan?.. Burada.

Abdulbaki Gökçel?.. Burada.

Mehmet Sağdıç?.. Burada.

Emre Gönensay?.. Burada.

Hüsnü Sıvalıoğlu?.. Burada.

Mehmet Büyükyılmaz?.. Burada.

Mahmut Bozkurt?.. Burada.

Sami Küçükbaşkan?.. Yok.

Safa Giray?.. Burada.

Bekir Kumbul?.. Burada.

Yusuf Öztop?.. Burada.

Evren Bulut?.. Burada.

Mustafa İlimen?.. Burada.

Hayati Korkmaz?.. (Gürültüler)

Çıkmasın canım, şu anda yok, gelirse şey edelim.

İbrahim Özsoy?.. Burada.

Uğur Aksöz?.. Burada.

Cevdet Akçalı?.. Burada.

Aslan Ali Hatipoğlu?.. Yok.

Necati Güllülü?.. Burada.

Uluç Gürkan?.. Burada.

Önder Sav?.. Burada.

Ali Kemal Başaran?.. Burada.

Mehmet Seyfi Oktay?.. Burada.

Ali Rıza Bodur?.. Burada.

Emin Karaa?.. Burada.

Biltekin Özdemir?.. Burada.

Biz, zaten, Biltekin Özdemir’i var diye yazmıştık.

Haluk Müftüler?.. Burada.

Cengiz Altınkaya?.. Burada.

Burhan Kara?..

Hayati Korkmaz’ı var diye yazıyoruz.

Toplantı yetersayımız vardır, çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan İlinde bir üniversite açılmasına duyulan ihtiyaca ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

BAŞKAN – Birinci gündemdışı sözü, Ardahan Üniversitesiyle ilgili olarak, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya’ya veriyorum.

Buyurun Sayın Kaya.

Süreniz 5 dakika.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Ardahan Üniversitemizle ilgili gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Huzurunuzda, serd etmeye çalıştığım üniversitemizle ilgili Yüce Meclisinizin takdirini almak için birkaç kelime arz etmek istiyorum; bu vesileyle, Ardahan halkımızın, Yüce Parlamentoya sevgi ve saygılarını da arz etmek istiyorum.

Ardahan İlimiz, 1926 yılında il unvanı elinden alınmış, tenzili rütbeyle uzun yıllardan beri Kars’a bağlı ilçe; ama, 1992 yılında il unvanına tekrar kavuşmuş, daha yeni il olmuştur. Kars’a bağlı bir ilçe olarak, maalesef, devlet yatırımlarından payını alamamış; hatta, eğitimde, en gerilerde kalmış bir ilimiz; yine, kamu yatırımlarında en geri kalmış, göçte ise en başlarda yer alan bir ilimiz olmuştur. 1995’e kadar kendi il hakkıyla birlikte, iki milletvekilini Parlamentoya göndermesi sürecinden sonra, 53 üncü ve 54 üncü Hükümet döneminde, gerçekten, Ardahan İlimizden iki milletvekilimizin çalışmaları ve benim de, Plan ve Bütçe Komisyonunda olmam nedeniyle, millî eğitime çok ciddî öncelik vererek, 40’a yakın okul yaptırma konusunda çalışmalarımızı icra ettik.

Hemen hemen her ilçemizde, çok programlı lise, yatılı bölge okulu gibi okullarımızı gerçekleştirdik. Ardahan’ın, eğitimde en gerilerde olan makûs talihini, bu esareti kırmak için elimizden gelen etkinliği 53 üncü ve 54 üncü Hükümet döneminde fazlasıyla yerine getirdik. Bugün, çok programlı lisede, yatılı bölge okulunda ve spor komplekslerinde belki en sorunsuz il, Ardahan olmuştur; ancak, Ardahan İlimiz, bir üniversiteye kavuşmak zorundadır; çünkü, meseleye Türkiye genelinde baktığımızda, toplumumuzun yüzde 18’inin, yüzde 20’sinin branşlaşmış insan olduğunu; ama, Avrupa normlarına baktığımızda, toplumların tamamının yüzde 90-95’inin branşlaşmış, titr sahibi olduğunu görmekteyiz.

Bu cümleden olarak, Ardahan İlimizde en kısa zamanda bir üniversite kurulmasının Yüce Meclisimizin, çok değerli milletvekili arkadaşlarımızın takdiri olduğunu düşünüyorum.

Tabiî, Ardahanımızın, eğitim sıralamasında en gerilerde yer almasını kırabilmesinin, Yüce Meclisimizin çok ciddî destekleriyle aşılabileceğini de, huzurlarınızda, Yüce Parlamentoya arz etmek istiyorum.

Tabiî, üzülerek söylüyorum ki, Ardahan İlimiz -önceki yıllarda- kamu yatırımlarında en geri kalmış illerden birisiydi; Ardahan, makus talihiyle başbaşa bırakılmış bir ildi.

Ardahan İlimizin bu kaderini değiştirmek mecburiyetindeyiz; Ardahan İlimizin, eğitimde en gerilerde yer almasını değiştirmek, bu esaretten kurtarmak zorundayız. Bu konuda, Yüce Parlamentomuza, şüphesiz, çok büyük sorumluluk düştüğünü, tüm milletvekili arkadaşlarımızın takdirine sunuyorum.

Ben, Ardahan’da, ayrıca, kendi imkânlarımla, bölgeme katkıda bulunmak amacıyla bir yüksekokul yaptırdım. Hiç şüphesiz, eğitime yatırım, insana yatırım, vazgeçilmez bir unsurdur. Kaldı ki, kalkınmamış bölgelerde eğitime ve insana yatırım yapmak, her şeyden elzemdir.

Ardahan İlimizde bir sorun olduğunda her zaman dile getirdim. Bu sorun da, yalnızca Ardahan’ın meselesi değil, tüm Türkiye’nin meselesidir. Ardahan’da bir göç varsa, Ardahan’da bir işsizlik varsa, Ardahan’da devlet yatırımları istenilen şekilde gitmiyorsa, bunu, yalnız Ardahan’ın meselesi olarak görmemek lazım, tüm Türkiye’nin meselesi olarak ele almak lazım.

Tabiî, Ardahanımız, yakın bir zamanda yaşamış olduğu afetle ilgili yarasını daha sarmış değil; Ardahan’ı afet bölgesi ilan ettik.

Yine, Ardahanımızın umudu olan mazot ithaliyle ilgili Bakanlar Kurulunun almış olduğu karar, gerçekten, Ardahan’ı büyük bir üzüntüye sevk etmiştir. Bugün, değerli bakanlarımızla da toplantı yaptık. Tabiî, Ardahan, ciddî bir endişe içinde, ciddî bir yeis içinde.

Diyoruz ki: Ardahanımızın önünü açalım; Ardahanımızın sınır ticaretiyle ilgili gelişmesine imkân sağlayalım; halkımızın gerçekten önünü açıp, oradaki iç dinamikleri faaliyete geçirelim; ekonomik rantını, ekonomik akarını geliştirelim; eğitimini iyi bir noktaya taşıyalım; sosyal ve kültürel noktada Türkiye’de en ileri iller noktasına taşıyalım.

Bu cümleden olarak, Ardahanımıza bir üniversite kurulması için -ehemmiyetine binaen- verdiğimiz teklifin Yüce Parlamentomuzca kabulü halinde, minnet duygularımı, bir kez daha sizlere arz etmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum; sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay; buyurun efendim.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Saffet Kaya’ya, konuşması sırasında, sadece Ardahan’ın üniversite sorununu değil, tüm ülkemizdeki yükseköğrenim kurumlarına olan gereksinimin de altını çizmesi nedeniyle ayrıca teşekkür ediyorum.

Hepimizin de bildiği üzere, her yıl üniversite çağına giren çocuklarımızın sayısı 1,3 milyon civarındadır. Burada, çağdaş ülkelerde olduğu gibi, yüzde 35 düzeyinde üniversiteye devamı öngörürsek, her yıl, aşağı yukarı üniversite düzeyinde 455 bin çocuğumuza okuma fırsatını hazırlamak durumundayız.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Bizim köylerimizde hoca yok, hoca! Bizim köylerimiz boş...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Olaya bu bağlamda baktığımız takdirde, elbette, ilköğretim ve ortaöğretim yatırımlarında olduğu gibi, üniversite düzeyindeki yatırımlara da önem vermek durumundayız.

Aynı çerçevede, tabiatıyla, bütün bu yatırımları yaparken, iki şeyi gözetmek durumundayız. Birincisi, üniversite eğitimi görmüş veya lise ve dengi düzeyde eğitim görmüş çocuklarımızın, o kurumları bitirdiği vakit, o diplomalarıyla bir yerde işe başlayabilmeleri. Zira, üniversite mezuniyetinden sonra işsiz kalmak veya lise dengi düzeyinde eğitim aldıktan sonra işsiz kalmak, bu çocuklarımızın yaşama bakış açılarını da etkilemektedir. O açıdan baktığımızda, kuracağımız üniversitelerin, mutlaka, çağın bilgisini vermesi ve çocuğun, okulunu bitirdiği vakit herhangi bir işe başlayabilecek konumda olması gerekir.

Doğrudur, biraz evvel söylediğimiz sayılar çerçevesinde, sadece Ardahan değil, muhtemelen, Türkiye’nin her ilinde bir üniversite olduktan maada, bazı illerinde birden çok üniversiteye de ihtiyacımız vardır.

Bu çerçevede, yıllardan beri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu hükümetlerin uygulama planları çerçevesinde aldığı kararlara bir nebze göz atmakta fayda var. Ben, burada, bu bilgileri verirken, sizin ortaya koyduğunuz ihtiyacı reddetmek veya yadsımak amacıyla konuşmuyorum; ama, alacağımız kararlarda, mevcut durumu bildiğimiz takdirde, gerçekçi adımları daha sağlıklı atarız anlayışıyla bir bilgilendirme olarak bu konuşmayı yapıyorum.

Yasayla veya Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuş olup, henüz faaliyete geçirilememiş birimlerin sayıları şöyledir: Fakülte olarak, 91 fakülte kurulmuş; eğitim faaliyetine henüz geçirilememiş. Nedenini söyleyeceğim; fizikî altyapı olduğu kadar, eğitim kadrolarının henüz hazır olmaması. Yüksekokul olarak, benzeri şekilde, 53 yapılanmaya izin verilmiş ve dolayısıyla, iki kurum bazında, yani fakülte ve yüksekokul bazında 144 kurum kurulmuş; fakat, faaliyete geçirilememiş bulunuyor.

Aynı şekilde, 2809 sayılı Kanunun ek 30 uncu maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu kararıyla kurulması önerilen birimler ve sayıları da şöyledir: 13 fakülte, 8 yüksekokul, toplam 21 adet.

Kanun tasarısıyla kurulması önerilen birimlerin sayısı: 1 üniversite, 3 fakülte, 7 enstitü. Bunlar da fizikî altyapı ve öğretim kadrosuna ihtiyaç gösteriyor.

Aynı şekilde, yeni üniversite ve mevcut üniversitelere bağlı olarak yeni birimlerin kurulması için, değerli milletvekillerimizce öneride bulunulan birimlerin sayısı; üniversite olarak 37, fakülte olarak 18, yüksekokul olarak 4.

Bütün bu sayıları üst üste topladığımız takdirde, 200’ü aşkın kurum, yasal zeminde, ya kurulma izni çıkmış veya Yüce Meclis tarafından kurulmasına karar verilme noktasındadır.

Tabiatıyla, bu kararları aldıktan sonra, vatandaşlarımıza bu kararlarımızda inandırıcı olabilmemiz için, ismini verdiğimiz bu üniversitelerin veya fakültelerin toplumca kabul edilebilir bir süre içinde yaşama geçirilmesi gerekir. Eğer, bunu gerçekleştiremiyorsak, Yüce Mecliste aldığımız veya Bakanlar Kurulunda aldığımız kararlar da, bir süre sonra, toplumda inandırıcılığını yitiriyor. O nedenle ben bu bilgileri verdim. Ülkemizin her tarafında, gençlerimize gereken hizmeti verebilmek için elbirliğiyle çalışmamız gerekir. O nedenle de, ülkemizin kaynaklarını geliştirmek ve geliştirilen kaynakları da, ülkemizin geleceği olan, okulöncesinden başlayıp üniversite sonrasına değin eğitim vereceğimiz çocukların yatırımına tahsis etmemiz gerekir. O nedenle, konuyu gündeme getirdiğiniz için tekrar teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Ben de teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Fakat, ülkemizde, üniversiteye yönelik, muhtelif hükümetlerimiz tarafından yapılan çalışmaların boyutu budur. Bu kararları almış olmamıza rağmen, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, 200’ü aşkın kurumu da henüz yaşama geçiremedik. O nedenle, bu kurumları önerirken, Mecliste kabul ederken, bunların, gerek fizikî altyapıları gerekse de, üstyapısı dediğimiz, eğitim kadrolarını oluşturma konusunda tamamlayıcı önlemleri birlikte almamız, inandırıcılığımızı artıracak unsurların başında gelmektedir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmaların yetersizliğine ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun cevabı

BAŞKAN – İkinci gündemdışı konuşma, Adana’da meydana gelen deprem sonrası yapılan çalışmalarla ilgili gündemdışı söz isteyen, Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’a verilmiştir.

Buyurun Sayın Budak. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Malumlarınız olduğu üzere, 27 Haziranda Adanamızda büyük bir deprem olmuş; 145 civarında vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 2 binin üzerinde insanımız da yaralanmıştı. Bunun yanında, yaklaşık olarak 26 bin ev oturulamaz durumdaydı, 49 bin civarında ev de az hasarlı durumdaydı.

O günlerde, gerçekten, mahallî idarelerimiz, belediyelerimiz, valilik, çalışmalarda büyük gayretler sarf ettiler; vatandaşımızın dertlerine çare bulmak, yaralarını sarmak için büyük bir uğraşı verdiler ve o günlerde de, yine, devletimizin büyükleri, bakanlarımız, Cumhurbaşkanımız, bölgemize geldiler, afet bölgesini gezdiler, devletin şefkat elinin bu bölgeye uzanacağını, vatandaşın dertlerine çare bulunacağını, yaralarının bir bir sarılacağını ifade ettiler. Hatta, bazı bakanlarımızın, depremin dehşeti karşısında, facianın büyüklüğü karşısında gözyaşlarını tutamadıklarını, gazetelerden, fotoğraflarıyla birlikte gördük.

Depremin üzerinden bir ay geçmiş olmasına rağmen, maalesef, verilen sözlerin yerine getirilmesi noktasında büyük sıkıntıların olduğunu görüyoruz. Maalesef, çok yetersiz sayıda çadır dağıtılmıştır. Bugün, Ceyhan’da, Adana’da, vatandaşımız hâlâ çadırlardadır. Bunun yanında, çadırın dışında da hiçbir şey verilmemiştir. Binlerce insanımız çadırda, belki yaz gününde idare ediyor; ama, önümüzdeki günlerde bir kış var. Dolayısıyla da, bu insanların dertlerine çare olabilecek çözümleri şimdiden almamız gerekir. Böyle denildiği zaman, belki de yetkililer “efendim, biz şunları planladık, şunları programladık, Bakanlar Kurulundan şu şu kararları çıkardık” diyeceklerdir.

Bakanlar Kurulundan kararların çıkarılması, kararnamelerin çıkarılması, maalesef, yeterli değildir. Esnafın derdine çare olmasını düşündüğümüz Halk Bankası kaynakları hâlâ harekete geçirilememiştir. Gerçi, Başbakanın imzasından çıkmıştır; ama, uygulamaya geçmemiştir. Uygulamaya geçmeyen kararların -vatandaşın derdi yanında- hangi manası, hangi çaresi olabilir?

Bunun yanında, Adanamızda, maalesef, konut noktasında da ciddî sıkıntılar yaşanmaktadır. 6 bin civarında vatandaşımıza, şehir merkezinde 350 milyon lira, köylerde de 250 milyon lira, yıllık, kira olarak verilmiştir.

Bunun yanında, öyle köylerimiz var ki, yüzde 80’i yıkılmıştır. Yürekli gibi, Suluca gibi, Kürkçüler gibi, Kılıçlı gibi köylerimizdeki evlerin yüzde 80’i yıkılmıştır. Sadece evler yıkılmamıştır; aynı zamanda, çiftçimizin alet ve edevatını, traktörünü, hayvanını koyabileceği ahırları, depoları da yıkılmıştır. Bu insanlar büyük bir mağduriyet içerisindedir; fakat, malesef, Hükümet, gerekli duyarlılığı, Adana’ya ve Adana depreminde göstermemiştir. Bunun nereden anlıyoruz; işte, üzerinde çok durduklarını söyledikleri bir Bakanlar Kurulu kararnamesi çıkarılmıştır. 7.7.1998’de çıkarılan Bakanlar Kurulu kararnamesinde, diğer sel felaketine ve deprem felaketine uğrayan iller sıralanıyor, oralarda, altı ay süreyle, özel idarelerin alacakları payların 4 kat artırılması öngörülüyor; halbuki, parantez içerisinde de “Adana hariç, Adana’ya, dört ay süreyle, paylar 2 kat artırılacaktır” deniliyor. Adana’ya büyük bir haksızlık yapılıyor. Ben, bu ayırımın sebebini ve nedenini bir türlü anlayamadım. Aynı zamanda, 1992’de, Erzincan depreminde, Gümüşhane depreminde, bu kapsam içerisine belediyeler de alınmıştı. 1995’teki Dinar depreminde de, özel idarelerin yanında, belediyelerin aldıkları paylar, hasarın cinsine göre, nev’ine göre, 3 kat, 4 kat, 5 kat artırılmıştı. Halbuki, son çıkarılan kararnamede, belediyelerin alt ve üst yapılarında büyük hasarlar meydana gelmesine rağmen, özellikle Ceyhan’da çok büyük sıkıntılar olmasına rağmen, maalesef, belediyelerin adı hiçbir şekilde geçmemektedir.

Muhterem arkadaşlar, aynı zamanda, belediyeler, deprem nedeniyle, Emlak Vergisi gibi birçok konudan da mahrum kalmışlardır; çünkü, yaklaşık olarak 70 bine yakın ev oturulamaz, kullanılamaz hale gelmiştir; dolayısıyla, bu noktada da çıkarılan kararnamede hiçbir açıklık bulunamamaktadır.

Bunun yanında, esnafımızın hali perişandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Budak, konuşma süreniz bitti; lütfen, toparlar mısınız efendim.

YAKUP BUDAK (Devamla) – 863 fabrika ve işyeri tahrip olmuş, kullanılamaz hale gelmiştir. Devlet, maalesef, bu noktada da elini uzatmamıştır. Esnafımız, sanayicimiz “biz, hibe istemiyoruz; yeter ki, bizim yaramıza, derdimize çare olabilecek uzun vadeli krediler verilsin” demektedir. Bu sanayicilerimizin yurtdışı bağlantıları vardır. Aynı zamanda, buralarda, binlerce işçimiz çalışmaktadır ve bu işçilerin de derdine çare olmak açısından, muhakkak surette, ne yapılması lazım gelir; bunlara, kredilerin açılması lazım gelir.

Toplu Konut İdaresi de 5 bin konut yapılacağını ifade etmiştir. Aslında, 5 bin konutun Adana’da yapılması kararı bu Hükümet zamanında çıkmış değildir, 54 üncü Hükümet zamanında çıkmıştır; ama, maalesef, hâlâ, deprem olmasına rağmen uygulamaya geçilmemiştir. Dolayısıyla, çadırdaki vatandaşlarımızın derdini düşünmemiz, Adana’da depreme uğrayan vatandaşlarımızın, kış gelmeden, bir an önce yaralarının sarılması ve işlerine, aşlarına, evlerine kavuşması noktasında büyük bir gayret gösterilmesi gerektiği kanaatimi ifade ediyor; bu noktada da, Genel Kurulumuzun gerekli desteğini bekliyoruz.

Muhterem arkadaşlar, belediyelerimizin çok büyük zararları olmuştur. Adana denildiği zaman, birçok insanımızın aklında eski Adana yer almaktadır. Eski Adana, Türkiye’nin 4 üncü büyük vilayetiydi; ama, bugün, Adana, maalesef, ilk 10’a bile giremiyor; gayri safî millî hâsılada kişi başına düşen gelir 22 nci sıraya kadar düşmüştür. Adana’da bir Hakkâri vardır, Adana’da bir Şırnak vardır, Adana’da bir Bitlis, bir Mut vardır; dolayısıyla, Adana’nın sorunlarının halledilmesi, güneydoğu sorunuyla da bağlantılıdır; çünkü, Adana, büyük ölçüde de göç almıştır, göçün getirdiği problemlerle de karşı karşıyadır. Dolayısıyla, sadece, Adana’daki deprem değil, aynı zamanda bu göçün getirdiği ekonomik, sosyal sıkıntıları giderebilecek bir yapının oluşturulması noktasında gayret sarf edilmesi lazım geliyor; ama, bu Hükümet, maalesef, milletin derdine eğileceği yerde, kendi derdini çözme yolundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Budak, teşekkür ederim.

YAKUP BUDAK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, cevap mı vereceksiniz?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Evet, bir cümleyle_

BAŞKAN – Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu, gündemdışı konuşmaya cevap verecektir.

Buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; bir ay önce Adana’da meydana gelen deprem sebebiyle değerli arkadaşımızın yapmış olduğu konuşmaya cevap değil, sadece bir hususa dikkatlerinizi çekip, bir cümle söyleyip kürsüden ayrılmak istiyorum; çünkü, Meclisimiz, bu konuyu dört beş defa konuştu. O mahallin milletvekili arkadaşlarımız, buradan seslerini duyurmak için -her hadisede böyledir- sürekli bu konuyu buraya getiriyorlar.

Arkadaşımız “bir ay evvel oldu, boyutu çok büyük” dedi. Doğru; Türkiye’de, ilk defa, milyonun üzerinde nüfusu olan bir şehirde 6,3 şiddetinde bir deprem oluyor; yani, 1800’lerdeki İstanbul depreminden bu yana, böyle bir şey olmuş değil.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Erzincan depremi var.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Erzincan, Adana gibi bir yer değil. Adana, büyük şehir, milyonun üzerinde nüfusu var.

100 bin işyeri ve konuttan müracaat gelmiştir.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Erzincan depremi daha şiddetlidir beyefendi!

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Sevgili kardeşim, milyonluk şehirlerde böyle bir deprem olmadı diyoruz! Erzincan’ın nüfusunu hepimiz biliyoruz. Dinlemiyor musunuz canım!

BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmek zorunda değilsiniz canım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Milyonluk şehir diye ısrarla söylüyorum kardeşim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Kızma Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Kızmıyorum... Erzincan’ın nüfusunun ne olduğunu biliyoruz.

Şimdi, arkadaşımız diyor ki, çok büyük... Doğru, 100 bin konuttan müracaat var. Bu 100 bin konutu, Bayındırlık Bakanlığı memurları, görevlileri, mektup dağıtır gibi dolaşamaz; ama, 11 günde 180 ekip dolaştı. Şimdi, olay, hak sahipliğinin kesin tespiti safhasında. Hak sahipliği tespiti yapılmadan, konutlara, işyerlerine başlanamaz.

Buradan konuşmak iyi de, arkadaşlarımız, buraya gelmeden evvel, bu işlerin prosedürünün ne olduğunu falan da biraz araştırmaları lazım; yani, olayı biraz daha ciddî boyutlarda ele almaları lazım.

Şu anda, 22 bin konut ve işyeri oturulamaz durumda. Bunların hak sahipliğini tespit etmek o kadar kolay değil. Bunlar yapılmadan, kime ev yapacağınızı bilmeden, kime işyeri yapacağınızı bilmeden işe başlayamazsınız. Buna rağmen, arkadaşımızın söylediği kararlar alınmıştır. Bu iş için 5 trilyon lira ayrılmıştır. Toplu Konut İdaresinin imkânları da buraya kullanılacak, biz de kullanacağız. Evini kendisi yapmak isteyene, yardım metodundan para vereceğiz; hayır, benimkini devlet yapsın diyorsa, ona da onu yapacağız. Ben, Meclis tatilinden sonra, Adana’ya gidip, bu işleri organize etmek için birkaç gün orada kalacağım. Benim burada belirteceğim bu; daha fazla, sizin vaktinizi almak istemiyorum.

Bu, belediye meselesi istismar ediliyor; Erzincan depreminde, Dinar depreminde belediyelere pay verildi, şimdi niye verilmiyor deniliyor. Ben, bir tanesini söyleyeyim: Adana Büyükşehir Belediye Başkanı beni aradı “benim bir zararım yok” dedi.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Yani “istemem” diyor...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) – “Zararım yok” diyor. Erzincan’da da, Dinar’da da, belediyenin bütün binaları yıkıldığı için payı artırıldı. O kanuna göre, zarar görmeyen belediyeye yardım yapamazsınız. Belediyenin bizatihi kendisi zarar görecek; altyapısında zarar yok, üstyapısında zarar yok... Şimdi deniliyor ki, niye siz bunlara bir şey vermiyorsunuz?.. Zararı olan belediyelere veriyoruz; selden, depremden, heyelandan, şu veya bu şekilde zarar görüp de bizatihi belediye mallarını, mamelekini kaybetmiş olan belediyelere veriyoruz. Şimdi bir ek kararname çıkaracağız, hazırlık yapıyoruz; ama, Adana’da böyle bir şey yok. Olmayan şey verilmez ki...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Geç kaldınız ama...

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Devamla) – Hayır, geç kalmadık; tespitler bitmedi. İlk afetin arkasından, sürekli, ardı ardına afetler geldiği için -daha biri bitmeden öteki geliyor- mecburen, onu da beklemek zorunda kalıyorsunuz, haydi bunu da katalım, her seferinde olmasın diye.

Saygı sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

Aslında, sayın milletvekilleri...

YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

1992 yılında, Erzincan depremiyle beraber, Tunceli’de de bir deprem oldu. 1992 yılında hak sahipliği tespit edilmiş olan, Tunceli’nin Nazımiye, Pülümür, Ovacık İlçelerinde, daha bugüne kadar yapılmayan konutlar var.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Doğru söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Gidiyoruz, hep “para yok” diyorlar. Ama, rica ediyorum Sayın Bakan, buna da bir el uzatın efendim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) –Sen, yine kıyak çektin oradan Tunceli’ye!

BAŞKAN – İnanınız, çok zor durumda insanlar.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Doğrudur efendim; alacağınız var.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Bakana açıklamaları için teşekkür etmek istiyorum; ama...

BAŞKAN – Efendim, böyle bir usulumüz yok...

YAKUP BUDAK (Adana) – Bunun yanında, prosedürü öğrenmeleri gerekir dedi; biz, prosedürü biliyoruz. 54 üncü Hükümet zamanında...

BAŞKAN – Hayır; yani, önce borçlanılacak, hak sahipliği tespit edilecek... Bunları, o anlamda söyledi.

Arkadaşlar, rica ediyorum; bunda, istismar edilecek bir şey yok

YAKUP BUDAK (Adana) – 5 bin civarında, Dünya Bankasından kredisi çıkan...

BAŞKAN – Tamam Sayın Budak, verecekler efendim, merak etmeyin. İşte, devletin imkânları... Büyük bir deprem...

YAKUP BUDAK (Adana) – Sadece binalar değil, belediyenin, emlak gelirlerinde, diğer gelirlerinde çok büyük kayıpları olduğunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, doğru, haklısınız.

YAKUP BUDAK (Adana) – Teşekkür ederim.

3. – İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu’nun Türk siyasetinin değişim ihtiyacına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı son konuşma, Türkiye siyasetinde değişim ihtiyacı ve seçimler konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sedat Aloğlu’na verilmiştir.

Buyurun Sayın Aloğlu

Süreniz 5 dakika efendim.

M. SEDAT ALOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, bana bu imkânı tanığıdınız için. Meclisin seçkin üyelerine saygılarımı sunuyorum, sabırla Genel kurulda oturup bu konuşmaları dinleyen üyelere de tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclisimizin bu dönemi, Türkiye siyasetinde ilginç bazı izler bırakacaktır. Bunları, önem sırasına göre değil; ama, aklıma geldiği sırayla, şu şekilde sıralamak istiyorum:

En yüksek oranda yeni milletvekilinin girdiği meclislerden biri budur.

Eğitim seviyesinin yüksekliği bakımından, hakikaten, dikkati çeken bir Meclis oluşturduk; ama, partilerinden istifa eden milletvekillerinin çokluğu bakımından da iz bırakacağız.

Parti değiştirme rekorunu elinde bulunduran bir milletvekilinin aramızda olduğu bir meclisiz.

Ayrıca, en fazla üyeye sahip partinin kapatılması gibi bir olay da yaşandı bu dönemde.

Yeni kurulan bir partinin, yani, seçimlere girmemiş olan bir partinin bu Mecliste en fazla grup üyesine sahip olması da diğer ilginç bir izdir.

Yine, yeni kurulan, yani seçime girmemiş olan bir partinin Hükümet ortağı olmuş olması da, bu Meclisin ilginç anılarından biri olacak.

Ayrıca, bir yılı aşkın, muhtemelen birbuçuk yıl süreyle bir azınlık hükümetiyle çalışma, yine, bu Meclisin ilginç anılarından biri olarak Türk siyaset tarihine geçecek.

Muhtemelen yarın, bunlara, bir, hatta iki tane yenisi ekleniyor. Dönem sonuna iki seneyi aşkın zaman varken seçim kararı alan bir Meclis olacağız; ayrıca, dokuz ay sonrası için seçim kararı alan bir Meclis olacağız. Bunların ikisi de, gerek Türk siyasetinde gerekse Batı siyasetinde, hakikaten, çok ilginç örneklerdir.

Sayın milletvekilleri; seçim kararı bence doğrudur ve gereklidir. Siyasetin doğası, mevcut bu Meclisten, daha uzun vadeli yarar beklemeyi, maalesef, umutsuz kılmaktadır. Zoraki veya iradî; ben, iktidar partilerinin vardıkları uzlaşmayı güzel bir örnek olarak görüyorum. Meclisler, hele iktidarlar, erken seçimden kaçarlar anlayışı böylece yıkılmış olacaktır. Bu uzlaşmaya ulaşan taraflara tebrik ve teşekkürlerimi, müsaadeleriyle sunmak istiyorum.

MUSA OKÇU (Batman ) – Başka çareleri yok...

M. SEDAT ALOĞLU (Devamla) – Zoraki veya iradî diye ifade kullandım Sayın Milletvekili.

Ancak, gönül rahatlığıyla, seçimler, ülkemize hayırlı olsun diyebilmek için başka bazı olgular da gereklidir diye düşünüyorum.

Halkımızın büyük bir bölümü de, seçim tarihinden daha fazla, seçimlerin nasıl yapılacağı endişesini taşımaktadırlar. Demokrasilerde kamuoyunun aynası ve temsil organları sayılan medya ve sivil toplum örgütleri, bu endişeyi devamlı dile getirmektedirler.

Sayın üyeler, kabul etmemiz gerekir ki, milletimiz, siyasetimizin bugünkü tablosundan memnun değildir. Türk siyaseti bir değişim ihtiyacı, hatta gereği içerisindedir. Bu değişimi sağlamadan gidilecek seçimlerin milletimizde yaratacağı hayal kırıklığını, hatta küskünlüğü tahmin etmek de zor değildir. Önümüzdeki seçimlerin sonuçları ülkemizi çok önemli ölçüde etkileyecektir. Bu etkinin olumlu veya olumsuz yönde olması, bu Meclisin sorumluluğundadır. Türkiye’de siyaset, en az güven duyulan bir alan; bunu daha da dibe götürme sorumluluğuna, herhalde, hiçbir üyemiz katlanmak istemez. Dolayısıyla, seçimlere kadar geçecek olan dönem içerisinde, bu Mecliste temsil edilen partilere düşen, Türk siyasetinin ihtiyacı olan değişimleri sağlamaktır.

Türkiye’nin en başarılı, Türkiye’nin en fazla tanınan işadamlarından birisinin, Türkiye’nin en mütevazı, en centilmen sayılan bir parti başkanının yanında “padişah” benzetmesini yapmasını, bir sefer düşünmemiz lazım. Bunun medyada da yansımasını ve kamuoyunda da geniş yankı bulmasını, hatta kubullenmesini de iki sefer düşünmemiz lazım.

BAŞKAN – Sayın Alaoğlu, süreniz bitti; size 2 dakika süre veriyorum; lütfen, tamamlayın.

M. SEDAT ALOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, ben diyorum ki, bu dönem ile seçimler arasında, liderlerimize çok büyük görev düşmektedir. Türk siyasetindeki sıkıntılara bakmış olduğumuz zaman, genel olarak, iki ana problem görmekteyiz; bu, lider sultası ve siyasî tablonun parçalanmışlığıdır. Bu derece gözükmeyen; ama, belki aynı ölçüde önemli olan, Parlamentoyla, yani yasama ile yürütme arasındaki ilişki; bir anlamda, yürütmenin yasama üzerindeki avantajıdır. Bunların hepsinin, mümkün olduğu kadar, bu dönemde, değişmesi lazımdır inancındayım ve burada, yine, siyasî liderlerimize -her ne kadar onları kritik etsek de- çok büyük iş düşmektedir inancındayım. Çok bilinen bir lafı, bir miktar değiştirerek şöyle söylemek istiyorum: “Ainesi iştir liderin lafa bakılmaz.” Yani, liderlerimiz “biz padişah değiliz, padişah benzetmesi doğru değildir” diyerek bizi inandıramazlar; biz, onların bundan sonraki icraatlarına çok dikkatle bakacağız.

Ben, amatör bir siyasetçi olarak, mütevazı düşüncelerimi, siyaset ihtiyacındaki mütevazı düşüncelerimi bir çalışma haline getirdim; bu düşüncelerimi, gayet tabiî ki, zaman darlığı bakımından, burada sunma imkânını bulamıyorum; ama, bunları, belki bir nebze katkıda bulunabilirim umuduyla, sayın liderlerimize takdim edeceğim.

Umut ediyorum ki, ekim ayından itibaren seçim dönemine kadar geçecek olan zaman içerisinde, bu Meclis, Türk siyasetinin ihtiyacı olan, en azından, asgarî değişiklikleri de sağlar ve halkımızın huzuruna daha az sıkıntıyla ve daha açık alınla çıkma imkânını bulur.

Beni sabırla dinlediğiniz için, hepinize saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aloğlu.

Yalnız, bu Meclis, halkın huzuruna açık alınla çıkıyor; gayet iyi çalışan bir meclis; bunu bilesiniz.

Gündemdışı konuşmaya cevap verme konusunda, herhalde, Hükümetin bir düşüncesi yok.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı ve 20 arkadaşının, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının araştırılması ve izlenecek yeni politikaların tespit edilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/282)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başta Balıkesir İlimizin Edremit, Ayvalık ve Burhaniye İlçeleri olmak üzere, ülkemizin çeşitli yörelerinde sayıları 400 bine varan aile, geçimini büyük ölçüde zeytincilikten sağlamaktadır. Ayrıca, zeytinyağ ve sabun sanayiinde onbinlerce işçimiz çalışmaktadır. Zeytincilik, 1 milyon 200 bin tarım işçisine de mevsimlik iş olanağı sağlamaktadır.

Ülkemizde 90 milyon zeytin ağacı bulunmaktadır. Zeytinlikler 28 milyon hektarlık tarım alanlarımızın yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Zeytin ve zeytinyağı, halkımızın beslenmesinde önemli bir besindir. Türkiye, dünyada zeytin ağacı ve üretim potansiyeli bakımından da dördüncü sırada yer almaktadır. Zeytinyağlarımızın rakip ülkelerinkinden üstünlüğü tartışmasızdır. Ancak, dışsatımda yetersiz kaldığımız da ortadadır. Dökme zeytinyağı konusunda belirgin bir politikamızın olmaması, ambalajlama ve pazarlama yönlerinden yetersiz politikalar sonucu dünya piyasalarında rekabet edilememektedir. Bugün, yalnızca Tariş’in elinde 100 bin tonun üzerinde zeytinyağı stokunun varlığı bunun sonucudur.

Halkımızın, zeytinyağı yerine, büyük ölçüde dışalım kaynaklı, kısmen ucuz, ama sağlık yönünden sakıncalı yağlara özendirildiğini gözlemlemekteyiz. Her yıl, ortalama 1 milyon 200 bin ton sıvı yağ gereksiniminin 500-600 bin tonunu dışalımdan sağlayan ülkemizde 200-250 bin tonun üstünde zeytinyağı stoku bulunması düşündürücüdür.

Tariş, geçen yıl, beş asit zeytinyağının kilosunu 290 bin lira olarak saptamıştır. Bu fiyat, bir önceki yıla ait fiyattan yalnızca 10 bin lira fazladır. Oysa, 1997 yılında bir kilo zeytinyağının maliyeti 577 bin lira olmuş, yıllık enflasyon yüzde 100’lerde gerçekleşmiş, kredi faizleri yüzde 50’den yüzde 75’e çıkarılmıştır. Bu tablo içinde üreticimiz, geçen yıl yalnızca 10 bin lira artışla hayal kırıklığına uğramıştır.

Zeytin üretimimiz, çağdaş üretim-bakım-gübreleme-ilaçlama yöntemleri yerine, büyük ölçüde ilkel ve geleneksel yollarla yapılmaktadır. Buna, zeytinyağının, işlenme, paketlenme ve pazarlanmasındaki geri teknoloji ve yöntemler de eklenince, zeytinciliğimiz ve zeytinyağcılığımız ciddî darboğazlara girmektedir. Zeytinciliğimizin geliştirilmesi, üretim niceliğinin ve niteliğinin artırılması, üreticimizin, AB’ye üye İspanya, İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi desteklenmesine bağlıdır.

Türkiye’nin, zeytincilik, zeytinyağcılık konusunda üretimden dışsatıma uzanan ulusal nitelikte, gerçekçi bir politikası yoktur. Bu eksiklik nedeniyle, hükümetler, ilgili kişi ve kuruluşlar, giderilmesi güç hatalar yapabilmektedir. Hataların faturasını ise başta zeytincilikle geçimini sağlayan ve alınterinin karşılığını alamayan üreticilerimiz ve ülkemiz ödemektedir. Zeytinciliğimiz gelişmemekte, üretim artırılamamakta, dış pazarlarda rakip ülkelerle yarışılamamaktadır.

Tariş’in ve üreticinin elindeki stoklar ne olacaktır?

Dökme zeytinyağı dışsatımına izin verilecek midir, verilmeyecekse belli bir sürede eldeki bozulmaya yüz tutacak zeytinyağları ne olacaktır?

Ürünü değerlendirilmeyen, zarar eden üreticinin, zeytinliklerini kesmeye kalkışmasının ya da üretime yanaşmayacak olmasının sorumlusu kim olacaktır?

Halkımızın zeytinyağı kullanmaya özendirilmesi konusunda, Hükümet ve ilgili kuruluşlar hangi önlemleri almalıdır?

Türkiye de, zeytin üreticisi için, Avrupa ülkelerinde görülen çok yönlü destekleme ve prim uygulamasına geçecek midir? Üreticilerin yok yıllarında ağaç başına prim istekleri konusunda ne yapılabilir?

Enflasyonun yüzde 90’larda seyrettiği ortamda, Tariş’in, geçen yıl zeytinyağına verdiği 10 bin lira gibi komik zammı dikkate alarak, bu yılki ürüne hangi fiyat verilmelidir?

Bu ve benzeri konuların açıklığa kavuşturulmasını, zeytin üreticileri, Tariş ortakları, zeytin, zeytinyağı sanayici ve tüccarları beklemektedir.

Bu nedenlerle, Anayasamızın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca, TBMM’de zeytincilik sorunlarının ve politikalarının ele alınacağı bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

1. İ.Önder Kırlı (Balıkesir)

2. Ahmet Küçük (Çanakkale)

3. Zeki Çakıroğlu (Muğla)

4. Sabri Ergül (İzmir)

5. Ali Dinçer (Ankara)

6. Mahmut Işık (Sıvas)

7. Bekir Kumbul (Antalya)

8. Yusuf Öztop (Antalya)

9. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)

10. Veli Aksoy (İzmir)

11. Şahin Ulusoy (Tokat)

12. Mustafa Yıldız (Erzincan)

13. Metin Arifağaoğlu (Artvin)

14. Yahya Şimşek (Bursa)

15. Erdoğan Yetenç (Manisa)

16. Haydar Oymak (Amasya)

17. Bekir Yurdagül (Kocaeli)

18. Ali Haydar Şahin (Çorum)

19. Tuncay Karaytuğ (Adana)

20. Erol Çevikçe (Adana)

21. Atilâ Sav (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IV. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (9/17) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Kanuna ve genel ahlaka aykırı şekilde mal edinmek suretiyle görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Turizm eski Bakanı ve Başbakan A.Mesut Yılmaz hakkında kurulan (9/17) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Demokrat Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

Demokrat Türkiye Partisi 1 üyelik için yasa gereği 3 aday göstermiştir. Gösterilen adaylar: Çanakkale Milletvekili Hamdi Üçpınarlar, İzmir Milletvekili Turhan Arınç, İzmir Milletvekili Mehmet Köstepen. Bu arkadaşlar arasından birisini kurayla belirleyeceğiz.

Evet, çekilen kura neticesinde, İzmir Milletvekili Sayın Turhan Arınç çıkmıştır. Böylece, bu komisyonda boş bulunan ve Demokrat Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapılmıştır.

2. – (9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İstanbul Kurtköy Havaalanı ihalesi için hazırlanmış olan protokol hükümlerini dikkate almadan ihalenin NATO ENF Dairesi tarafından gerçekleştirilmesini sağlamak suretiyle görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan A.Mesut Yılmaz hakkında kurulan (9/18) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Demokrat Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

Yine, bu parti, 1 üyelik için 3 aday göstermiştir; bu 3 aday arasından kurayla birisini seçeceğiz.

Evet, kura neticesinde, Ordu Milletvekili Sayın Müjdat Koç bu komisyona üye seçilmiştir. Böylece, bu komisyonda boş bulunan ve Demokrat Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapılmıştır.

3. – (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Karadeniz sahil yolunun devamı olan yolların ihalesinde usulsüzlük yaparak devleti zarara uğrattığı iddiasıyla, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında kurulan (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Demokrat Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

Demokrat Türkiye Partisinin 1 üyelik için, 3 kat olarak gösterdiği adaylar şunlar: Çanakkale Milletvekili Hamdi Üçpınarlar, Edirne Milletvekili Erdal Kesebir, Samsun Milletvekili Cemal Alişan .

Şimdi, bu milletvekillerinin arasından, ad çekmek suretiyle, 1 üyeyi belirleyeceğiz.

Kurada, Edirne Milletvekili Sayın Erdal Kesebir çıkmıştır.

Böylece, komisyonlara üye seçimi işi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

BAŞKAN – 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin maddeleri, üzerindeki önergelerle birlikte, geçen birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilmiştir; Komisyon raporunu henüz vermediği için, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu raporu (1/689) (S. Sayısı : 631)

BAŞKAN – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5. – 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı : 382) (1)

BAŞKAN – 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

(1) 382 S. Sayılı Basmayazı 28.7.1998 tarihli 129 uncu Birleşim tutanağına eklidir.

Geçen birleşimde, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştı.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Peki, karar yetersayısını arayacağız.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Efendim, karar yetersayısı yok; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.12

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.22

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 382 sıra sayılı yasa tasarısının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştı; maddelere geçilmesinin oylanacağı sırada, karar yetersayısının aranılması istenilmişti ve yapılan oylamada karar yetersayısı olmadığı için, birleşime 10 dakika ara vermiştim.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/628) (S. Sayısı : 382) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, maddelere geçilmesini yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yine yok.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, yarım saat ara verelim.

BAŞKAN – İsterseniz, kısa bir ara verelim; eğer, yine bulamazsak, saat 20.00’ye erteleyelim.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, İçtüzük ne diyor?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, yarım saat bekleyelim, yine karar yetersayısı bulunmazsa, saat 20.00’ye bırakalım.

BAŞKAN – Grup başkanvekili arkadaşlarımız yarım saat içerisinde karar yetersayısını bulabiliriz diyorlar; onun için, saat 16.00’da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.24

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 16.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Hüseyin YILDIZ (Mardin)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 382 sıra sayılı yasa tasarısının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştı. Maddelere geçilmesi sırasında, karar yetersayısının aranması istenmişti ve yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığı için, birleşime ara vermiştim.

Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/628) (S. Sayısı : 382) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Tasarının maddelerine geçilmesini yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini kabul edenler...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, saat 16.00 olmadı.

BAŞKAN – Oldu efendim, saat 16.00; nasıl olmadı!

Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU, DEVLET MEMURLARI KANUNU VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI

MADDE 1. – 4.1.1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (a) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) Gülhane Askerî Tıp Akademisi Profesörler Kurulu raporu ile yurtiçinde tedavilerinin mümkün olmadığı tespit edilen subay, askerî memur, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ve bunların eşleri, bakmakla yükümlü bulundukları ana, baba ve aile yardımına müstehak çocukları ile erbaş ve erler tedavi için yurt dışına gönderilirler. Bunların harcırahları ve tedavi giderleri, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığınca ödenir. Ancak, yukarıda belirtilen rapor, Millî Savunma Bakanlığı veya Jandarma Genel Komutanlığının tasdiki ile tekemmül eder.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Alaattin Sever Aydın söz istemiştir; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ALAATTİN SEVER AYDIN (Batman) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde konuşmak üzere, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu maddesine göre, yurt içinde tedavileri mümkün olmayan hasta memurlar, Sağlık Bakanlığınca yetkili kılınan tam teşekküllü hastanelerden aldıkları raporların Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanması halinde, yurt dışında tedavi olabilmekte ve bunların yol giderleri de kurumlarınca karşılanmaktadır.

Yine, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesi ile 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununun ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 20 nci maddelerine göre, Gülhane Askerî Tıp Akademisinden almış oldukları raporla subay, askerî memur, assubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar, yurt içinde olmayan tedavileri için yurtdışına gönderilmekte ve bunların da yol, ikâmet ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılanmaktadır.

Bunun gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri de, yurtdışına tedavi için gönderilmektedir. Ancak, sosyal devlet anlayışına aykırı olarak 657, 211 ve 5434 sayılı kanunlarda belirtilmediğinden, devlet memurlarının ve kamu görevlilerinin bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri, emekli, dul ve yetimler, adi maluller veya vazife malulleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler ise, yurtdışı tedavi imkânından faydalanamamaktadır. Aslında, bu durum, Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Anayasaya göre, devlet, vatandaşının hayatını, beden ve ruh sağlığını korumak mecburiyetindedir.

Değerli milletvekilleri, hukukun ülkemizde olmadığı, defalarca, Türkiye’deki en yüksek yargı organlarının başkanları veya temsilcileri tarafından açık açık beyan edilmiştir. Temennimiz, bu hususta olduğu gibi, diğer bütün konularda da ülkemizde eşitliğin sağlanması ve hukukun hakim olmasıdır. Dün, kişisel olarak konuşan Sayın Yıldırım Aktürk’ün dediklerine aynen katılıyorum ve yine Fazilet Partisinden şahsı adına konuşan Sayın Cevat Aylan’ın da dediği gibi, eğer bu kanun bir veya birkaç şahıs için çıkarılırsa, çok yazık olur. Temennim, böyle bir durumun olmamasıdır. Eğer, bir iki kişi için bu kanun çıkarılıyorsa, tasvip etmek mümkün değildir. Kanunun bütün halk için çıkarılması gerekir; emeklisi de, memuru da, Bağ-Kurlusu da, yeşil kartlısı da faydalanabilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun çıkması halinde, ülkemiz için büyük maddî kayıpların olacağı aşikârdır; ancak, insan sağlığı her şeyin üstündedir, sağlık maddeyle ölçülemez. 1996 yılı itibariyle, genel ve katma bütçeli kuruluşlar ve diğer sağlık kuruluşlarınca, yurtdışı sağlık giderleri için yaklaşık 215 trilyon lira para ödenmiştir. Şimdi, ben öğrenmek istiyorum. Acaba, hangi yıllarda, hangi kuruluşun, ne kadar parası bu sağlık giderleri için ödenmiştir; bilinememektedir. Bilinen şudur: Yalnız Emekli Sandığı, 34 trilyon lira ödemiştir.

Değerli milletvekilleri, öğrenmek istediğim bir başka husus, yurtdışına gönderilenlerin kaç tanesi küçük dereceli memurdur, kaç tanesi üst bürokrattır veya milletvekilidir? Yine, şunu özellikle öğrenmek istiyorum; Hükümetin bunu cevaplandırmasını istiyorum: Giden hastalar, hangi hastalıklar nedeniyle gönderilmiştir? Öyle tahmin ediyorum ki, gönderilenlerin yüzde 1’i, hatta binde 1’i bile küçük devlet memuru değildir; zira, küçük devlet memurunun, yurtdışına sevk yapılan yerlere ulaşması mümkün değildir. Bu memurların ve halkımızın, bu hayat şartlarında, kendi ülkelerinde bile tedavi olması, maalesef, çok zorlaşmıştır. Esasen, bunun düzeltilmesi gerekir, bunun üzerinde durmamız gerekir.

Bu tasarının kanunlaşması halinde, elbette, yeni bir malî külfet kaçınılmaz olacaktır ve bu malî külfetin 1 katrilyon lira civarında olacağı da söylenmektedir.

Değerli milletvekilleri, devlet, hastalarına, yurt içinde her türlü imkânı sağlamak zorundadır; bu hastalar için yurtdışına ödediği milyonlarca dolarla gerekli cihazları almalıdır ve Türkiye’den dış ülkelere -özellikle sağlık konusunda- beyin göçünü önlemelidir. Yine, devlet, hekimlerinin bilgisini ve görgüsünü artırmak için, onları, sık sık yurtdışına göndermeli ve maddî bakımdan da desteklemelidir.

Size şunu samimiyetimle söylüyorum ki, eğer teknik imkânı varsa ve iyi bir şekilde yetişmesine imkân sağlanırsa, Türk hekimlerinin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Zaten, bunun için değil midir ki, Atatürk “Beni, Türk hekimlerine emanet ediniz” demiştir. Eğer bu imkânları tanırsanız, yalnız Ankara ve İstanbul gibi büyük illerimizde değil, Batman, Mardin, Siirt, Diyarbakır, Şırnak İllerimizde de hastalarımıza her türlü tedavi imkânını sağlayabilecek duruma gelmiş oluruz. Hastalarımız, bu illerimizden büyük illerimize akın etmeyecektir. Soruyorum size: Batman’daki bir küçük dereceli memur, nasıl yurtdışına gidebilsin; hangi maaşla, hangi parayla?.. Ona çok büyük maddî külfet getireceğinden, zaten, tedavi için büyük illere bile gelememektedir. Devletin, yurtdışına tedavi için verdiği milyonlarca dolarları, yurt içinde, sağlık için harcarsa, tahmin ederim ki, yurtdışına, hiç, hasta sevkine bile gerek kalmaz. Niçin hastalar yurtdışına sevk edilsin? Esasen, bunun üzerinde durmak gerekir; Yüce Meclis, bu hususta çalışmalıdır.

Devlet memuru veya kamu personeli, hastalanınca doktora gidememektedir; gittiği zaman, saatlerce veya günlerce kuyrukta beklemekte, verilen reçetedeki ilaçların yüzde 20’sini dahi ödeyememektedir. Öbür tarafta ise, basit bir hastalık için veya Türkiye’de tedavi imkânı olan hastalıklar için yurtdışına gidenler, sevk edilenler... İşte, esas uçurum buradadır. Bu uçurum önlenmelidir. Ancak, sizin Hükümetiniz, elini devlet memurunun cebinden çekmemektedir; ona, insanca yaşama hakkı bile tanımamaktadır. Önce, insanca yaşat, midesini doyur, çoluk çocuğunu giydirebilsin; sonra da, yurtdışına göndermeye neden olma.

Değerli milletvekilleri, tedavi için yurtdışına gönderilen hastalara hiçbir zaman çitfe standart uygulanmamalıdır, suiistimallere müsaade edilmemelidir.

55 inci Hükümetin, atamalarda, ihalelerde ve yolsuzluklarda yaptığı zarar, katrilyonlarca lirayı bulmaktadır. Eğer, talan ile birilerine peşkeş çekilen devlet parası, fakir fukara parası, yetim parası devlet için harcanırsa, ülkemizde sağlık, eğitim ve karayolu problemi kalmaz, yolsuz ve susuz köy dahi kalmaz. Bakın, yalnız Batman İlinde 200’den fazla köyün içmesuyu yoktur.

Değerli milletvekilleri, bütün bu söylediklerime rağmen, böyle, sosyal eşitlik ilkesine uymak için çıkarılacak bu kanun tasarısıyla, hangi kurum ve kuruluş olursa olsun, hastaların, tedavi için yurtdışına gönderilmesine karşı olmadığımızı belirtmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, süreniz bitti. Bir dakikalık eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın.

ALAATTİN SEVER AYDIN (Devamla) – Yarım dakikada bitiriyorum Sayın Başkan; teşekkür ederim.

Ancak, sağlık raporlarının, hangi kuruluş tarafından verilmiş olursa olsun, mutlaka, tasdik mercii Sağlık Bakanlığı olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi selamlar, saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Yıldırım Aktürk; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dün, bu kürsüden görüşlerimi arz etmiştim; bir nebze tekrar olacak. Türk Silahlı Kuvvetlerinin 1961 yılında çıkan İç Hizmet Yasası 38 yıldır yürürlükteydi ve bunun 68 inci maddesi de yurt dışında tedavi sistemini düzenliyordu. Şimdi, benim vurguladığım ilk husus şu: 1961’de çıkmış, 38 sene geçmiş ve bir değişiklik ihtiyacı hissedilmemiş. Bu arada, Türkiye’de, yurt içinde tedavi imkânları da fersah fersah ilerlemiş. Şöyle ki:

1- Daha evvel, 1980 öncesi tabloda, kapalı bir ekonomi vardı; döviz kıtlığından, doğru dürüst bir tıbbî teçhizatı dışarıdan getiremiyorduk. 1980 sonrası, açık ekonomiyle birlikte, malzemesiyle, en kaliteli, neredeyse, orada çıkan en son model tıbbî teçhizatın getirilip hastanelerimizde kullanılır hale gelmesi mümkün kılındı; birincisi bu.

2- Özelleşmeyle birlikte, sağlık sisteminde, zirve, kaliteli hizmet veren kuruluşlar oluştu. Dün de misallerini verdim; Amerikan Hastanesi, Bayındır Hastanesi, Sevgi Hastanesi gibi.

Bu maddenin, yani, 68 inci maddenin kapsamında ne diyor: “Yurt içinde tedavisi mümkün olmayanlar...” Benim de arzım şu: Yurt içinde, giderek, tedavi, neredeyse Avrupa, Amerika seviyesinde mümkün hale geldi, 38 senede. Dolayısıyla, bugüne kadar ihtiyaç olmayan bir genişleme maddesine, bugün de, prensipte karşı olduğumu arz ettim.

İkinci söylediğim husus şuydu: Bir Amerikan vatandaşı veya bir İngiliz vatandaşı, oralarda, üst gelir grubunda olsa bile, yüksek bir katkı payıyla çok kaliteli bir sağlık sigorta sistemine mensup olsa bile, çok ağır tedavi gerektiren yüksek faturalı bir hastalıktan duçar ise, o hastalıkla ilgili tedavisinde, mutlaka, ciddî bir şekilde, şahsî katkı payı aranır; en yüksek seviyede primini ödemiş olsa bile bu böyledir; hatta, bir alt diliminde, bazı yüksek fiyatlı ilaçlar için bile, kapsam içinde değildir denir. Bu anlamda, bütün dünyada yaygın olan uygulamada, evet, siz bir sigorta sistemine katılırsınız; ama -aynen Türkiye’deki kasko gibi anlatalım; yani- basit bir sigorta ile çok daha geniş kapsamlı, derinlemesine bir sigorta sistemi söz konusudur. Dolayısıyla, inşallah, ileride, sigorta sistemimizi daha da rasyonel hale getirdiğimizde ve özelleştirdiğimizde, daha yüksek prim ödeyerek, daha yüksek sağlık imkânını sigorta sisteminden sağlayacak kurumsallaşmaya da gidebiliriz; ancak, şu saatte önümüze böyle bir tasarı gelmişken ne yapabiliriz denildiğinde, biz, verilen aradan istifade ederek, bir nebze iyileşme olarak bir katılım payı yaklaşımını telkin etmek arzusundayız.

Şöyle ki: Diyoruz ki, çalışanlar, yurt dışında tedaviye ihtiyaç olursa yüzde 10 katılsınlar, emekli olduklarında da yüzde 5 katılım payı olsun. Bu, bir anlamda çaydırıcı olur; çünkü, bundan böyle, çok şükür, yurtdışına tedaviye gidecek olanın minimum faturası 60 bin dolar mertebesinde olacaktır muhterem arkadaşlarım. Niçin; ondan daha düşük seviyedeki bakımlar için, Türkiye’de, yeterince kurumumuz ortaya çıktı. Belki çok gelişmiş organ nakli için veyahut da uzun süreli, gerekli bir tedavi için buralarda da fatura çok yukarılara çıkacaktır. İşte, orada da, bir katılma payıyla, bir noktada rasyonelleşme sağlanabilir diye düşünüyorum. Onun için, zannediyorum, bir yakınlaşma bu yönde olacak ve 3 üncü maddeye bir ilaveyle, bu katılım payları yaklaşımıyla, bu tasarının bir nebze olsun iyileşmesi sağlanacak. Aksi takdirde, şunu söylemek lazım; tasarı şu yönüyle eksikti: Silahlı kuvvetler mensuplarına bir şeyler getiriyor, devlet memurlarına bir şeyler getiriyor; ama, sosyal sigortalar mensuplarına bir şey getirmiyordu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti; 1 dakika veriyorum, lütfen toparlayın.

YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Peki.

Halbuki, 506 sayılı SSK Kanununun 32 nci maddesinin (E) bendi de, yine, benzeri bir prosedürle, aktif sigortalılar için, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararıyla, belli prosedürden geçerek -eğer, rapor, SSK hastanelerinden alınmamışsa, bunun Numune Hastanesinden ve Sağlık Bakanlığından vize edilmesi kaydıyla- yurtdışına gönderme imkânı vardı. Dolayısıyla, sigortalıların emeklileri için bir şey düşünülmemiştir. Bu, bir eksikliktir. Zapta geçmesinde de yarar görüyorum. Eğer, bu kanun geçecek olursa, bu anlamda, SSK mensuplarının da eksik olan düzenlemesinin, paralel bir kanunî düzenlemeyle yapılmasına ihtiyaç vardır.

Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aktürk.

Şahsı adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 382 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu madde, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının yurtdışı tedavileriyle ilgili bir düzenleme getirmektedir. Daha önce, halen meri olan 68 inci maddenin (a) fıkrasında, subay, askerî memur, astsubay, erbaş ve erlerin görevde bulundukları sırada hastalıkları için yurt dışında tedavilerine imkân verilmekteydi. Şimdi, getirilen bu 1 inci madde düzenlemesiyle subay, askerî memur, astsubay, erbaş ve erlere, uzman jandarma ve uzman erbaş ilave edilmekte; ayrıca, bunların eşleri, ana, baba, çocukları, aile yardımına müstahak olan çocukları, hepsi dahil edilmektedir. Bunun manası şudur: 800 bin erin anası, babası dahil edilmektedir; varsa, hanımı, çocukları dahil edilmektedir; erbaşların da dahil edilmektedir. 150 bin astsubay, subay, askerî memur, erbaşlarla beraber toplarsanız, aşağı yukarı 800-900 bin kişilik bir personelin, emeklilik halinde de, görevde olma halinde de, eşleri, ana, baba, çocukları dahil edilmektedir ve bu boyutta bir yük altına girerken, bunun malî külfeti hesaplanmamıştır dedim dün akşamki konuşmamda ve Plan ve Bütçe Komisyonunda defaatle sorduk, bu rakam getirilmedi diye ifade ettim.

Şimdi, merak ettim, bugün baktım, SSK ile konuştum; bunların mevzuatında emeklilerle ilgili bir imkân yok; emekliler bundan faydalanamıyorlar, bakmakla mükellef oldukları yetimleri, çocukları faydalanamıyorlar; sadece, çalışır haldeki SSK mensupları, Sosyal Sigortalar Kurumuna prim ödeyenler bundan faydalanmaktadırlar. Bağ-Kurla görüştüm; Bağ-Kurda ise, hiç kimseye bu imkân verilmemektedir, Bağ-Kur mensupları hiç bundan faydalanamamaktadır. İşte, böyle eşitsizlik dolu, imtiyazlı bir zümre ihdas ediyoruz. Türkiye’nin geldiği nokta budur.

Daha önce konuşan arkadaşım ifade etti; Atatürk, hastalığında “beni Türk hekimlere emanet edin” dedi. Şimdi, fırsat bulan yurtdışına gidip tedavi... Evet, olabilir, parası varsa olsun, bir şey demiyorum; ama, dün de ifade ettim, bugünkü fiyatlarla, bir kişinin tedavisi ortalama 15 milyar lira. Buyurun, bakayım altından nasıl kalkacaksınız...

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – 16 kişi varmış...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, 16 kişi gider de, 16 bin kişi de gider sayıyı büyüttüğünüz zaman; tabanı genişletiyorsunuz. Çalışanların sayısını 5 ile çarpıyorsunuz; emeklilerle beraber -Yıldırım Bey ifade etti- 20 ile çarpıyorsunuz. Taban genişleyince sayı büyüyecek.

Şimdi, bakın, Bolu Dağında, o zirvede, geçiş çok zor; İstanbul’a gidip gelenler bilirler. 54 üncü Hükümet zamanında, biz, orada, o yolun çift yol yapılması için bir proje başlattık. 54 üncü Hükümet kurulunca, hemen ekim ayında ihale ettik. Şimdiki Değerli Bakanımız da inşaata devam ediyor. Ben de yolu görüyorum. Aşağı yukarı, 20 kilometrenin yarısı çift yol oldu, rahatladı. Bana “niye yirmi yıldır bu yol yapılmadı da şimdi yapılıyor” diye sordular; ben de dedim ki: “Eğer, bakanlar, başbakanlar İstanbul’a uçak yerine karayolundan gitselerdi, şimdiye kadar yirmi defa yapılırdı.” (FP sıralarından alkışlar) Siz, belli zümreleri talimatla Gülhane’ye, talimatla -Sağlık Bakanlığından- Amerika’ya, Avrupa’ya tedavi ettireceksiniz... Vatandaşların da canı çıkıyor.

Ben, Adapazarı’ndaki bir hastaneden -dün ifade ettim mi bilmiyorum- şikâyet mektubu aldım; fizik tedavisine gitmiş bir vatandaş, iki ay sonraya gün vermişler. Açtım, doktorla konuştum “fizik hekimimiz yok; bir tane var, izne gidiyor” dedi. Yani, Türkiye’deki sağlık şartlarını iyileştirelim. Yıldırım Bey ifade etti, her türlü teçhizat var; doktor getirin, burada özel hastaneleri teşvik edelim; ama, bu yolu açmayın diye biz... Açıyorsanız eğer, SSK mensuplarına da açın, sigortalılara da açın, Bağ-Kurlulara da açın, adaletle bir hizmet getirin. İşte, bir delik açılmış milletvekilleriyle ilgili, milletvekillerine bir imkân geldi; şimdi, o iğne deliğinden büyüye büyüye her tarafa doğru bu yayılacaktır. Yani, yapılan işte adalet yok; bunu söylüyoruz. Bir daha düşünelim, tasarıyı geri çekelim; acele çıkması gereken bir kanun değil. Niye Hükümet acele ediyor bunda?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ağustosta bize geldi bu; Plan ve Bütçe Komisyonunda konuştuk, “kalsın” dedik. Sonra, bir daha toplantı yapıldı, alelacele geçirildi, muhalefet şerhini orada da verdik. Şimdi, alelacele getiriliyor. Yani, bugünün alelacele konuşulacak bir kanunu değil ki bu; ama, bir yerlerden bir talimat var da, bunu yapmaya Hükümet mecbursa, gelsin, burada, bunu söylesin. Böyle şey olur mu muhterem arkadaşlar? (FP sıralarından alkışlar) Çekin tasarıyı geriye, komisyona; SSK ile ilgili düzenlemeyi koyalım, Bağ-Kur ile ilgili düzenlemeyi koyalım, makul ve adil bir tarif getirelim; ondan sonra da açalım, yollayacaksanız yollayın. Bunun makul tarifleri de vardır; ama, inatla bunu geçirecekseniz geçirebilirsiniz, biz de bunu söyleyeceğiz.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili 3 önerge vardır; geliş sırasına göre okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

382 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (a) fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“Ancak, yukarıda belirtilen rapor, Millî Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığının onayıyla tekemmül eder.”

Ertan Yülek Mustafa Ünaldı Veysel Candan

Adana Konya Konya

Mehmet Elkatmış Azmi Ateş Bedri İncetahtacı Nevşehir İstanbul Gaziantep

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

382 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (a) fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Ancak, yukarıda belirtilen rapor, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının onayıyla tekemmül eder.”

Ertan Yülek Ali Oğuz Ömer Özyılmaz

Adana İstanbul Erzurum

Şeref Malkoç Cevat Ayhan Nurettin Kaldırımcı

Trabzon Sakarya Kayseri

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 1 inci maddesinin (a) fıkrasının “Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığının” ibaresi çıkarılmış ve yerine “Sağlık Daire Başkanlıkları önerisiyle ve ilgili Bakanlığın tasdikiyle tekemmül eder” hükmü konulmuştur.

Uğur Aksöz Ali Ilıksoy Nihat Matkap

Adana Gaziantep Hatay

Turhan Güven Mahmut Işık

İçel Sıvas

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan, önergemizdeki imzalarımızı geri çekiyoruz efendim.

BAŞKAN – Geri mi alıyorsunuz?..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Evet.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, her yerde sağlık dairesi yoktur. O önerge yanlıştır; hiçbir şey ifade etmez.

BAŞKAN – Önergedeki imzalarını geri alıyorlar.

Sayın Ilıksoy imzasını geri çektiği için, bu önergede yeterli imza kalmadığından, bunu işleme koyamıyoruz.

Önergeleri aykırılık derecesine göre işleme koyacağım; ama, Sayın Aktürk, biraz önce dedi ki “biz, katkı payını getirdik.” Bu, sonraki maddelerde mi var?

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Evet.

BAŞKAN – Önergeleri aykırılık derecesine göre işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

382 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (a) fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Ancak, yukarıda belirtilen rapor, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının onayıyla tekemmül eder.”

İ. Ertan Yülek

(Adana)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

Önergesini izah etmek üzere, Sayın Yülek; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, Sağlık Bakanlığıdır, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı değil.

BAŞKAN – Neyse efendim, o anlama geliyor.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Siz düzeltirsiniz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu kanun tasarısı, geçen yıl 28 Temmuzda, yani, bundan tam 1 yıl evvel, çiçeği burnunda Hükümet tarafından, tasarı olarak Meclise gönderilmiş ve onbeş, onaltı gün sonra Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek, Genel Kurulda müzakere edilmek üzere, Başkanlığına havale edilmiş.

Şimdi, bu tarihe dikkat buyurulursa, biraz evvel beyan etmiş olduğum çiçeği burnundaki Hükümet, belki de, böyle bir tasarıya hiç ihtiyaç duyulmazken -çünkü, yıllardan beri, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri veya daha sonra çıkan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu veya 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar böyle bir kanuna ihtiyaç duyulmamış; ama- ne olduysa olmuş, birdenbire, acil olarak, hemen böyle bir kanun tasarısı Meclise sevk edilmiş ve alelacele de Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş. Ondan sonra, 30 Ağustos geçtiği için, bu, bir tarafa bırakılmış, ta ki, ikinci 30 Ağustos gelinceye kadar.

Yani, şimdi, burada söylemek isteğim husus şu: Şu anda, Meclisin ne kadar sıkışık çalıştığı ortada ve hakikaten çok da önemli kanun tasarıları varsa, o tasarıların görüşülmesi dururken, bu tasarının görüşülmesini, böyle alelacele getirilmesini doğrusu, bir türlü manalandıramıyorum. Esasında, bu tasarıyı, benden çok, benim gibi doktor mühendis olanların değil de, tıp doktoru olanların içine sindirememesi, manalandıramaması lazım. Neden; Sayın Yıldırım Aktürk Bey burada beyan buyurdular, Cevat Ayhan Bey de buyurdular; dediler ki: “Türkiye’de son zamanlarda tıpta çok önemli gelişmeler oldu, hem eleman bakımından hem de teçhizat bakımından.” Bu teçhizatın bu kadar gelişmesine rağmen, Türkiye’de değişmeyen bir mesele var; o nedir biliyor musunuz arkadaşlar; Türkiye’de, ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan tıp doktorları icrai sanat edebilirler. Haydi, bunu değiştirelim; buna, bütün doktorlar karşı çıkıyor; ama, oradan çıkarıp da bir doktoru, mütehassıs bir doktoru buraya getirip ameliyat ettiremezken, mesela, Gazi Yaşargil’i burada ameliyata sokamazken, siz, Türkiye’den, oraya, çok yüksek paralarla adam gönderip tedavi ettirebiliyorsunuz. Burada, doktorların, bu meseleyi zül meselesi yapmaları lazım; bizim, Türkiye’den dışarıya adam göndermememiz, hasta göndermememiz gerekir demeleri lazım. İşte, bunun için, tıp doktorlarının bunu zül meselesi yapmaları lazım.

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – O var zaten!

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Şimdi, burada, bu önergede ne diyorum arkadaşlar; bir birlikteliği sağlayabilmek için, bir beraberliği sağlayabilmek için, çifte standardı veyahut da muhtelif yerlerdeki askerî veya sivil memuru, kamu görevlisini ayırmamak için, gayet makul bir teklif getiriyorum. Bakınız, diyorum ki, bu konuda mütehassıs olan ve bu konuda ihtisaslaşmış olan bakanlık, Sağlık Bakanlığıdır. O halde, buyurun, bu önergeyle, bu raporlar Sağlık Bakanlığı tarafından onaylandıktan sonra tekemmül eder diyelim ve Türkiye’deki ikiliği kaldıralım. Benim önergem, gayet masumane verilmiştir; Türkiye’de bu vazifeyi kim yapıyorsa, ona tasdik ettirelim diyorum.

Peki, şimdi soruyorum: Bir emniyet mensubu nereye gidiyor; Sağlık Bakanlığının göstermiş olduğu yerden rapor alıyor. Raporu nerede tasdik ettiriyor; raporunu Sağlık Bakanlığına tasdik ettiriyor. Peki, ben size soruyorum şimdi: Neden, aynı şekilde bir kamu görevlisi olan askerî memur veya bir subay, assubay, gidip de başka bir yerden rapor alıp, raporunu ilgili bakanlığa tasdik ettirmesin? Onun için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yülek, süreniz bitti efendim.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Arkadaşlar, rica ediyorum, geliniz, burada doğru bir iş yapalım. Bu tasarı doğru bir tasarı değildir; ama, hiç olmazsa, tasarıyı doğrularla süsleyelim, onun için de, Sağlık Bakanlığı tarafından tasdikini öngörelim, bu çifte standardı kaldıralım ve Türkiye’deki asker-sivil ikiliğine de son verelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

Önergenin oylaması sırasında bir yoklama talebi geldi...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, sizin söz hakkınız yok Sayın Başkan; önergeye katılmadınız...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sizin takdir hakkınız var.

BAŞKAN – Hayır, hayır; yani...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Yülek’in başka önergeleri var, ona katılacağız da...

BAŞKAN – Peki; bir şey söyleyecekseniz buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, Sayın Yülek ve arkadaşlarının iki önergesi vardır bu konuda. Bu önergelerine katılmadığımızı ifade ettik, diğer önergeleriyle ilgili olumlu görüş sunacağız Yüksek Heyetinize; onu önceden bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Peki; teşekkür ederim.

II. – YOKLAMA

BAŞKAN – Bir yoklama isteği var; önce, yoklama talebini okutup, yoklama isteğinde bulunan arkadaşları arayacağız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplantı yetersayısı yoktur.

Yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.

Muhammet Polat?.. Burada.

Kahraman Emmioğlu?.. Burada.

Mustafa Kemal Ateş?.. Burada.

Ömer Naimi Barım?.. Burada.

Abdullah Arslan?.. Burada.

Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.

İsmail Özgün?.. Burada.

Şinasi Yavuz?.. Burada.

Mustafa Ünaldı?.. Burada.

Cevat Ayhan?.. Burada.

Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.

Mehmet Altınsoy?.. Burada.

Şaban Şevli?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Ahmet Çelik?.. Burada.

Ramazan Yenidede?.. Burada.

Zülfikar Gazi?.. Burada.

Hasan Hüseyin Öz?.. Burada.

Ahmet Karavar?.. Burada.

Salih Katırcıoğlu?.. Burada.

Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada

Ali Oğuz?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, yirmiden fazla arkadaşımız yoklama talebinde bulunmuşlardır; yoklama yapılacaktır.

Yoklama sırasında Genel Kurulda bulunan arkadaşlarımın, salonda bulunduklarını yüksek sesle veya el işaretiyle belirtmelerini rica ediyorum.

Yoklamaya başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/628) (S. Sayısı : 382) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi işleme koyuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

382 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (a) fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

“Ancak yukarıda belirtilen rapor Millî Savunma Bakanlığı veya İçişleri Bakanlığının onayıyla tekemmül eder.”

Ertan Yülek

(Adana)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Bu önergeyi, uygun görüşle takdirlerinize sunuyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oyunuza sunacağım, yalnız, Komisyon Başkanı dün burada bir açıklama yaparken “her altı ayda bir ilgili hastanın bulunduğu hastane buraya bir rapor veriyor” dedi; yani, altı ayda bir, uzatalım mı diye... Aslında, böyle bir sınırlama, memurlara getirilen iki seneyle eşanlamlı değil; yani, onu da hatırlatayım da... Siz, dün “her altı ayda bir, ilgili hastane, hastaya, tekrar tedaviye devam edelim diye rapor verirse, bu süre uzuyor” dediniz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Arz edeyim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, söz konusu değişiklik, 211 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin yalnızca (a) fıkrasını düzenlemektedir. Halbuki, söz konusu kanunun yürürlükte olan (c) fıkrasına baktığımız zaman, tedavi süresinin iki yılla kısıtlı olduğu ve bu iki yıldan yararlanmanın da, yine, altı ayda bir doktor raporlarıyla ve prosedürü tamamlanmak suretiyle gerekliliğinin saptanması koşuluna bağlı olduğu görülecektir ve bu itibarla da, diğer mevzuatla bir paralellik vardır.

Arz ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim; dün, tam bu şekilde anlaşılmamıştı da efendim.

Maddeyi kabul edilen bu değişiklik önergesi doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Madde, kabul edilen değişiklik önergesi doğrultusunda kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. — 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 30.5.1973 tarihli ve 5 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 209 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sağlık Bakanlığı (Millî Savunma Bakanlığında görevli personel için bu Bakanlık) tarafından yetkili kılınan tam teşekküllü hastahanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen ve Sağlık Bakanlığınca onaylanan raporlara göre yurtiçinde tedavilerinin mümkün olmadığı anlaşılan devlet memurları ile bunların eşleri, bakmakla yükümlü oldukları ana, baba ve aile yardımına müstehak çocukları tedavi için yurtdışına gönderilirler. Bunların harcırahları ve tedavi giderleri kurumlarınca ödenir. Yurtdışında tedavi müddeti 2 yılı geçemez. Bu müddet içinde acil haller hariç olmak üzere raporda gösterilen hastalıktan başka yapılan tedavi giderleri ödenmez ve bu tedavi için müddet uzatılamaz. Tedavi süresi altı ayı geçtiği takdirde ilgili yabancı sağlık kurumundan alınan ve tedavinin devamı zaruretini gösteren rapor, sağlık ataşeliği veya misyon şefliğince hastanın kurumuna ve Sağlık Bakanlığına gönderilir. Bu işlem, her altı ayda bir tekrarlanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Çelik, şahısları adına, Sayın Yıldırım Aktürk, Sayın Cevat Ayhan, Sayın Emin Kul söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA AHMET ÇELİK (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vatandaşların hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, Anayasanın 56 ncı maddesiyle devlete verilmiş temel bir görevdir. Devlet, bu anayasal görevini gerçekleştirmek amacıyla, sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp, sağlık hizmetlerinin en iyi ve etkin bir şekilde verilmesi için gerekli tedbirleri almak zorundadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu maddesine göre, yurtiçinde tedavileri mümkün olmayan devlet memurlarının, Sağlık Bakanlığınca onaylanan raporlara göre, yurtdışında tedavileri yapılabilmektedir. Devlet memurlarının bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri, halen, bu imkândan faydalanamıyorlardı. Tasarının 2 nci maddesi, aile fertlerinin yurtdışında gereken tedavilerinin yapılmasını öngörmüştür. Bu, ileriye dönük iyi bir gelişmedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; devlet memuruna verilen yurtdışında tedavi imkânının, bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerine de verilmesi, elbette ki gerekli olan bir düzenlemedir. Ancak, bu tasarı hazırlanırken, yurtdışında yapılacak bu tedavi hizmetinin ekonomiye getireceği yükün iyi hesaplanmadığı anlaşılmaktadır. Bir doktor olarak söylüyorum; yurtdışında tedavi olmanın faturası oldukça yüksektir. Bunun için, iyi bir hesaplama yapılmalıdır. Gerekiyorsa, yurtdışında tedavi yerine, yurtdışındaki sağlık araç ve gereçleri ülkemize getirilerek, aynı imkânlar Türkiye’de sağlanarak, çok değerli doktorlarımız tarafından, yurtiçinde tedavilerinin yapılması daha sağlıklı olacaktır. Bu tasarının aynen yasalaşması halinde trilyonlar gidecektir. Bu paralarla hastanelerin modernize edilmesinin daha akılcı bir yol olacağı kanaatindeyiz, bu yola gidilmelidir. Çok değerli, bilgili ve becerikli doktorlarımız vardır. Artık, doktorlara güvenmemiz gerekir kanaatindeyiz.

Yüce Parlamentonun değerli temsilcileri, tasarıda dikkati çeken diğer bir husus ise, yurtdışında tedavi gerektiğine dair verilecek sağlık raporlarının tasdikinde, Sağlık Bakanlığının dışında, Millî Savunma Bakanlığına, Jandarma Genel Komutanlığına ve Sahil Güvenlik Komutanlığına yetki verilmesidir. Bir önergeyle bu düzenleme kısmen yapılmışsa da, yeterli değildir.

Kanaatimce, sağlık raporlarının tasdiki için, yalnız Sağlık Bakanlığının yetkili olması gereklidir. Sağlık konusunda, Sağlık Bakanlığı yetkili olmalı, bu yetki, Sağlık Bakanlığından alınmamalıdır. Tasarıda eksik olan diğer bir husus, memura, askere ve emekliye verilen yurtdışında tedavi olma imkânının, işçilere verilmemesidir. Bilfiil çalışan işçi, bu haktan yararlanıyor. İşçinin, eş ve çocukları, ana ve babaları ve Bağ-Kur’lunun kendisi, eş ve çocukları, ana ve babaları ve aile fertleri bu haktan faydalanmıyor. Kanaatimce, bu uygulama, Anayasanın 60 ncı maddesindeki “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir” ifadesine aykırıdır. Çünkü, işçiler de kamu görevlisidirler. İşçilerin de eş ve çocukları, ana ve babalarının, Bağ-Kur’luların eş ve çocukları, ana ve babalarının, yurtdışında yapılması gereken tedaviye ihtiyaçları olacaktır. Bu kesime de bu hakkın verilmesi gerekir. Aksi hal, Anayasadaki eşitlik ilkesine ters düşmektedir. Bu konuda vermiş olduğumuz bir önerge vardır. Sayın milletvekillerinin bu önerge lehine oy kullanacaklarına inanıyoruz.

Burada, sözlerime son verirken, yasanın hayırlı olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Sayın Mahmut Yılbaş; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan yasa tasarısının bu maddesi üzerinde, Demokrat Türkiye Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün gece geç saatlerden itibaren, bugün de, yasa tasarısının görüşülmesi sırasında, burada, gerçekten çok dramatik konuşmalar yapıldı. Bütün milletvekili arkadaşlarım dahil olmak üzere, ben de ilgiyle izledim, dinledim. Öyle şeylerden söz edildi ki, acaba, bu yasa tasarısıyla ele alınan konu, ister fiilî görev dönemlerinde isterse emeklilik sıralarında, tedavisi mümkün olmayan kamu çalışanlarının ve onların yakınlarının yurtdışına gönderilmesi meselesi değil de, acaba, Parlamento, ekonomik meselelerle ilgili bir görüşme mi yapıyor şeklinde düşüncelere dalmaktan kendimi alamadım.

Bir konuşmacı arkadaş çıktı, burada, enflasyonun nedeni olarak, neredeyse bu tasarıyı suçlu olarak kamuoyuna gösterme gayreti içerisinde bulundu; ama, verilen rakamlar öyle ki, sayı o kadar az ki, hem Millî Savunma Bakanlığı mensuplarının hem de diğer kamu görevlilerinin yurtdışına gönderilmesi sırasında, kamu görevlileri, bu alanda son derece titiz davranmışlardır. Ben, bunu büyük bir sevinçle, mutlulukla karşıladım. Hani, rakamlar binleri, onbinleri bulur da yahut Türkiye’de sağlık son 30 senede şu kadar inkişaf etti, gelişti, hal ne haldir, buna rağmen yurtdışına binlerce insan gönderiliyor... Millî Savunmada baktığınızda 100’ü bulamıyor, diğer sivilde de hemen hemen bu. Bunların, yurtdışına gönderilmesinde hassasiyet gösterilmediği takdirde enflasyon artacaktır, kamu giderleri zaptedilmez bir noktaya getirilecektir deniyor; hayretle izlemek durumunda kaldım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, yine, burada ibretle izlediğim bir konu da şu oldu. Sanki, bu yasa tasarısıyla getirilmek istenen hususlar Türk Silahlı Kuvvetleriyle alakalıymış gibi burada kamuoyuna yansıtılmaya çalışıldı. Yasa tasarısını hani aldanmayayım diye bir değil iki defa okudum, baktım ki, konu bu çerçeve içerisinde ele alınmamış. Emekli Sandığına tabi bütün kamu görevlilerinin hini hacette -Allah kimsenin başına vermesin- tedavisi yurtiçinde mümkün olmadığı ahvallerde yurtdışına gönderilme şansını veriyor.

Değerli arkadaşlarım, görevim sırasında, bir yakınımın, bir arkadaşımın hasta olan genç çocuğunun, yurtdışına kendi imkânlarıyla gönderilme sıkıntısıyla karşı karşıya kalmasında, ailenin ne tür bir felaket içerisinde olduğunu hep beraber yaşadık. Ben, psikolojik olarak sadece kendisinin değil, yakınları olarak bizlerin de “keşke hasta evladı olmasa da babası olsaydı, babanın hiç olmazsa yurtdışına gönderilme şansı vardı” diye günlerce bu sıkıntı içerisinde yaşadığımızı hatırlarım. Bu getirilen tasarıyla yakınlarına, eş ve çocuklarına ve kendine emeklilik sırasında yurtdışında tedavi edilme şansı tanınıyor; burada bir felaket getirilmiyor.

Değerli arkadaşlarım, bazı konulardaki siyasî düşüncelerimizi burada ifade etme gibi bir düşünce içerisinde olabiliriz; ama, hem milletvekilleri olarak hem de mensubu olduğumuz siyasî partiler açısından, bunun hududunu, çerçevesini çok iyi tayin etmek durumundayız. Düşüncelerimizi, her yerde, her defasında, serapa gündeme getirme şansına ve imkânına sahibiz, Anayasamız bu güvenceyi getiriyor; ama, bizlerin, hem birey olarak hem de siyasî partiler olarak burada düşüncelerimizi zikrederken ölçülü olmanın da gerektiği düşüncesini taşıyorum.

Bu, hayırlı bir tasarıdır; bunun, fazla uzatılmadan geçirilmesi, kamu çalışanları için fevkalade önemlidir; çünkü, bugüne kadarki uygulamalara baktığımızda, bu işin suiistimal edilmediği, değerli arkadaşlarımızın burada verdikleri rakamlardan ortaya çıkmıştır.

Hepinize saygılarımı sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılbaş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim.

Sayın Bedük, süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 382 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devlet, millet için vardır. Devletin hedefi, insanını mutlu kılmaktır, huzurlu kılmaktır, refah seviyesini yükseltebilmektir. Dolayısıyla, devletin fevkalade önemli olan temel amaçlarını gerçekleştirebilmek için ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü dahil olmak üzere, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, huzur ve güvenliği, mutluluğu sağlamak ve insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesini ve bununla ilgili olarak gerekli tedbirlerin alınmasını temin etmek, devletin aslî görevleri arasındadır.

Ayrıca, devletin bir temel niteliği vardır -her zaman söylüyoruz, cumhuriyetin temel nitelikleri- orada da sosyal devlet anlayışı vardır. Devlet, bütün bu görevlerini kamu çalışanları aracılığıyla yapar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlar, sözleşmeli personel ve işçiler marifetiyle yapar. Kamu çalışanlarını, bu kadar önemli bir görevi yapmaya sevk ederken ve onları çalıştırırken, onları sağlıklı kılmak, onların ekonomik meselelerine çözüm bulmak, sosyal imkânlarını hazırlamak da yine devletin görevidir.

Bir taraftan, vatandaşların hizmetlerini yaparken, bir taraftan da devlette çalışan kamu görevlilerine hizmet etmek, onları sağlıklı kılmak da yine, mutlak surette devletin görevleri arasındadır. İşte, bu anlayıştan hareket etmek suretiyle, yine, devletin bir diğer özelliği de, sosyal güvenlik meselesini özellikle ortaya koymak ve onu sağlamaktır.

Anayasamızın 60 ıncı maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır” deniliyor.

Değerli milletvekilleri, gelin, bu kanun tasarısının maddelerini, bu noktadan hareket etmek suretiyle yorumlamak ve ona, bu yönüyle de çözüm bulmak için değerlendirmeye alalım. Tasarının 1 inci maddesinde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda askerî personelle ilgili; 2 nci maddesinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda sivil personelle ilgili; 3 üncü maddesinde ise, Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapmak suretiyle, emeklilerle ilgili bir düzenleme getiriliyor.

Eğer, devlet olarak, biz, kamu çalışanlarının sağlık hizmetlerini yerine getirmezsek, sosyal güvencelerini sağlamazsak, onları sağlıklı kılmazsak, o zaman, biz, devletin hizmetlerini nasıl yerine getiririz; getirmemiz mümkün mü; mümkün değil.

İşte, meseleye, devletin bütünlüğü açısından bakmak lazım. Bir taraftan, Türk Silahlı Kuvvetleri açısından meseleye olumlu yaklaşmak lazım; bir taraftan, sivil memurlarla ilgili olarak, aynı şekilde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu çerçevesinde bakmak lazım; bir taraftan da yıllarca bu ülkeye hizmet etmiş olan ve nihayet, hizmetini tamamlayarak, bugün, serbest kalmış olan emeklilerimizi de mutlak surette düşünmek lazım.

Değerli arkadaşlarım, 1 inci maddede, silahlı kuvvetlerle ilgili olarak, Gülhane Askerî Tıp Akademisinin Profesörler Kuruluyla ilgili olarak alınmış olan rapor değerlendirildi; olumlu. Ben size şunu söyleyeyim; yıllarca devlette çalışmış olan bir kişi olarak, uzun yıllar da Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü yapmış bir kişi olarak söylüyorum: Sağlık kurumları, gerçekten, bu konuda fevkalade büyük hassasiyet gösteriyorlar; öyle, her gelene “seni göndereyim, git, yurtdışında tedavi ol” demiyorlar; ama, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu maddesini incelerseniz, orada, yurtiçinde çalışan devlet memuru, eğer yurtiçinde tedavisi olmayacak şekilde bir hastalığa yakalanmışsa, belli prosedür içerisinde, yurtdışına tedavi için gidebiliyordu, bunun dışında kimse gidemiyordu. Ancak, getirilen bu değişiklikle, eşleri de gidebilecek, bakmakla yükümlü olduğu anne-babaları ve müstehak olmaları halinde çocukları da gidebilecek konuma getiriliyor. Bu, aynen, Türk Silahlı Kuvvetleri için biraz önce kabul edilmiş olan madde gibi bir madde; yani, sivil idareye de, 657’ye tabi olan personel için de yine böyle bir değişiklik öngörülüyor. İsabetli, yerinde. Bir evvelkinde de 2 yıllık bir süre var; sağlık hizmetinin yurtdışında alınmasıyla ilgili süre nasıl ise, burada da, keza, aynı şekilde, 2 yıl olarak getiriliyor; 6 aylık süre daha evvelkinde nasılsa, burada da aynı şekilde getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, kamu çalışanlarına ne kadar hizmet versek azdır, kamu çalışanlarını ne kadar kayırsak azdır. Eğer kamu çalışanlarını hem ekonomik bakımdan hem sosyal bakımdan takviye ederseniz, eğer onu dışarıda, gerçekten, ailesini düşünmeyecek şekilde, onların güvence altında olduğunu düşünecek şekilde dolaştırırsanız, o vatandaş, bu devlet hizmetlerini, bu büyük milletimize, bu aziz milletimize çok daha iyi standartlarda verir; daha verimli olur, daha olumlu olur, daha iyi niyetli çalışır ve bu suretle, devletine olan vazifesini bu şekilde yerine getirmiş olur diye değerlendiriyoruz.

Doğru Yol Partisi olarak, kamu çalışanlarının desteklenmesi gerektiğini her vesileyle ifade ediyoruz ve devam edeceğiz... Ancak, bizim burada tereddüt ettiğimiz bir nokta var. 5434 sayılı Kanunda yapılan, yani, emeklilerle ilgili olarak getirilen değişiklikte, emekli olan insanlarımıza, emekli olan memurlarımıza, gerçekten, bu imkânı getiriyoruz; ancak, niye SSK’ya tabi olan işçi emeklileri bu değişiklikte düşünülmedi? Bence, bu kanun tasarısının en büyük eksikliği, sosyal devlet anlayışına aykırı olan noktası burası. Eğer, işçi emeklilerinin de, aynı şekilde, aynı standartlarda, yurtdışında tedavi edilebileceği noktasını ortaya koyarsak olumlu olur. Bunun bir eksiklik olduğunu bilhassa huzurlarınıza getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Numune Hastanesi gibi, Sağlık Bakanlığına bağlı olan hastanelerde çalışan doktorlarımızın, uzmanlarımızın hem görevlerindeki hassasiyetlerini ve vatandaşın sağlık hizmetleri konusunda gösterdikleri üstün görev anlayışını takip ettim hem de yurtdışına gidecek olan birkısım memurlarımızın, gerçekten, yurtdışında tedavi olmaları gerektiği için olumlu bir yaklaşım içerisinde olduklarını tespit ettim. Hiçbir surette, hiçbir doktor, kendi devletinin parasını bir başka ülkeye transfer etme gayreti içerisinde olmaz; hem devletini düşünür hem milletini düşünür, milletinin parasını düşünür. Onun içindir ki, eğer, bu ülkede -ki, sağlık hizmetlerindeki standartlarda fevkalade yükselme olmuştur; teknolojisinde, ilminde, biliminde, tedavi anlayışında büyük bir yükselme olmuştur- tedavi edilmesi mümkünse tedavi eder; eğer, yoksa -bu kadar geniş imkânlara ve teknolojiye rağmen yoksa- yurtdışında tedavi olması konusunda getirilen bir teklifi olumlu karşılaması da mukadderdir ve mühimdir, mümkündür.

İşte, bu anlayış içerisinde, biz, Doğru Yol Partisi olarak, kamu çalışanlarının, özellikle işçi emeklilerinin ve yakınlarının da, yine, aynı anlayış içerisinde yurtdışında tedavi olmalarına imkân sağlayacak değişikliğiyle birlikte olumlu karşıladığımızı belirtiyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Doğru Yol Partisi yoklamada yoktu, bir tek siz vardınız.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Yani, ne demek bu?!.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Önemsediği bir yasada...

BAŞKAN – Lütfen, Genel Kurul salonunda olduğunuzu unutmayın. Buraya her grup geliyor gidiyor; yani, yoklama isteyen...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Yoklamada bir tek Sayın Bedük vardı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım, Yüce Meclisin değerli üyeleri aziz arkadaşlarım; huzurlarınızı işgal etmeyecektim; yalnız, öyle gördüm ki, bu on dakikada hatmedilecek, öğrenilecek bir yasa tasarısını, bazı arkadaşlarımız, maalesef okuyamamışlar yahut da, biz, kendilerine bunu komisyonda da iyi anlatamamışız. Ben, yine, hatayı kendimizde görüyorum, biz anlatamadık diyorum, arkadaşlarım mutlaka iyi anlarlar.

Şimdi, Sevgili Başkanım, değerli arkadaşlarım; buraya, bir kanunla hiçbir ilgisi olmayan, bigünah bununla bağlı olmayan birtakım meseleleri getirmek ve burada bunları ifade etmek, sırf zabıtlara yanlış geçmesini önlemek, ileride değerli arkadaşlarımızın yanlışları veyahut hataları ortaya çıkmasın diye sizlere yardım etmiş olmak için ifade ediyorum “800 bin er bundan istifade edecek” diyor takdir ettiğim çok değerli bir arkadaşım; kanunda böyle bir şey yok; nereden çıkıyor bu; yani, bunu anlamak mümkün değil ve sonra diyor ki: “Efendim, bazı yerlerden talimat alarak bunu yapıyorsunuz.” Şimdi, çok rica ediyorum, bu, bu Meclisin mehabetine yakışmıyor ve böyle şeyleri söylemek, bunu ifade etmek, her şeyden önce, bunu ifade eden şahsın içinde bulunduğu ruh halini göstermesi bakımından son derece elem vericidir ve niçin, kendinizi talimatla hareket eden bir grup olarak, bir Meclis olarak göstermek gibi bir duruma düşüyorsunuz. Bunu anlamak mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, demin konuşan Doğru Yol Partili sözcü arkadaşım çok güzel ifade ettiler; maddeyi de, tasarıyı da çok güzel anlattılar. Bunun 1 inci maddesi asker kişilerle, 2 nci maddesi sivil kişilerle, 3 üncü maddesi emekli kişilerle ilgili olan maddelerdir ve bunları da, bakınız, sırf arkadaşlarımızı doğrulamak için ifade ediyorum.

Sevgili arkadaşlarım, Türkiye’de, 1 milyon 937 bin memur var. 1 milyon 937 bin memur arasından 1996 yılında sadece 108, 1997’de 89, 1998’in yedi ayında da sadece 45 kişi yurtdışına gönderilmiş. Değerli arkadaşlarım, asker kişilerden de 1 sivil memur, 2 astsubay, 1 asteğmen, 2 üsteğmen, 2 yüzbaşı, 2 binbaşı, 3 albay, 6 general, amiral olmak üzere, toplam 19 kişi ancak 1997 yılında yurtdışına gönderilmiş. Sevgili arkadaşlarım, bunları abartmanın anlamı yok; yani, Meclisin bu kürsüsünden, Meclise, gerçekle ilgili olmayan şeyleri ifade etmenin hiç anlamı yok. 1961 yılında çıkarılan bir yasa, zaman içerisinde, günün değişen koşullarına, ortamına cevap veremez hale gelmiş ve yurtdışında tedavi edilmek imkânı gerekmiş. Evet, çok güzel hastanelerimiz var; çok doğru. Çok iyi hekimlerimiz var; doğru. Yurtdışına gönderilmiyor; doğru. Esasen benim okuduğum, size verdiğim rakamlar da bunun doğruluğunu kanıtlıyor ve hekimlerimiz yurtdışına hasta göndermemişler.

Değerli arkadaşlarım, bu madde üzerinde konuşan bir arkadaşımız, maddeden “Millî Savunma Bakanlığında görevli personel için bu bakanlık” kaydının çıkarılmasını istiyor. Millî Savunma Bakanlığında çalışanlar, hastalıklarında, sağlıklarında askerî hastanelerde tedavi edilirler, onların masraflarını orası görür ve kendilerinin tedavi edildikleri hastanelerin dışında onları Sağlık Bakanlığına göndermek, bırakınız sisteme aykırılığını, eşyanın tabiatına aykırıdır, eşyanın tabiatına uymaz. Tabiî, arkadaşlarımızın iyi niyetlerine veriyorum bunu. Arkadaşlarımız, mutlaka, yasanın çok iyi çıkarılmasını istiyorlar; yoksa, asker kişilere karşı, sivil kişilere karşı takındıkları tavrı, duyarlılıklarını sergilemek için yapmadıklarını biliyorum ve bu yasanın çok iyi çıkması gerektiğine inandıkları için, buraya gelip konuştuklarını görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalılar için arkadaşlarımızın iyi niyetlerine teşekkür ediyorum. Gönül, bunlara da, bu imkânı vermek ister ve tabiatıyla, 1 katrilyon 300 trilyon Türk Liralık açıklarının devlet tarafından ödenmesi mecburiyetiyle karşı karşıya bulunduğumuz Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumuna bunu teşmil ettiğimiz takdirde, işte, o zaman, arkadaşlarımızın eleştirdikleri, tenkit ettikleri hususlarla karşı karşıya kalırız. Gönül ister ki, zaman içerisinde, Türk Devletinin ekonomik koşulları elverdirdiği zaman, Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar emeklilerini de katabilelim; ki, biliyorsunuz, bu Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar emeklileri de -hafızam yanıltmıyorsa beni- 10 milyonun üzerindedir.

Sevgili arkadaşlarım, asker kişilerden 17 kişinin, sivillerden 45 kişinin yurtdışına gönderildiği bir ülkede, bir toplumda bunun tartışmasının yapılması, bunun âdeta enflasyon nedeni sayılması gibi, gerçekten, garip birtakım konuşmaların Meclis kürsüsünün mehabetine yakıştığını söylemediğimi bir defa daha ifade etmek istiyorum. Bu yasayla bir eksikliğin giderildiğini, bir zaruretin hini hacette yerine getirilmesi için Meclisimizin ve devletin büyüklüğünün bir atıfeti olarak kabul edilmesini rica ediyorum ve arkadaşlarımızın tasarıya karşı gösterdikleri ilgiye de şükranlarımı sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (DTP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakan, aslında, şimdi, burada, ana-baba ilave edilince, 60 yaşındaki bir kamu görevlisinin anası, babası 80-90 yaşındadır; yani, tabiî, bu hassasiyet... Türkiye’de, bugün, mesela, benim ilim terör bölgesidir. Terör bölgesinde, bırakın sade vatandaşı, orada terörle mücadele eden er ve polis yaralandığı zaman, onu tedavi edecek basit malzeme bizim ilçelerimizin sağlık ocaklarında yokken, devletin trilyonlarını getirip de yurt dışında, özellikle bazı güçlü kişilere vermek... (FP sıralarından alkışlar) İnsanların hassasiyeti yoksa ki, tabiî, burada, bizim hassasiyet gösterdiğimiz...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Böyle bir yorum yapma hakkın var mı?! Çık kürsüden konuş!

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Tunceli’deki sağlık ocaklarında her türlü araç gereç var.

BAŞKAN – Doğru olan şeyleri söylüyoruz; yani, siz, niye...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Başkanım, söz istiyorum...

BAŞKAN – Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım, duyarlılığınıza çok teşekkür ediyorum ve özellikle, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak için gayret gösteren bu çeteye karşı savaşan çocuklarımıza gösterdiğiniz duyarlılığa gerçekten teşekkür ediyorum; fakat -tahmin ediyorum, hafızanızın yanılttığı yer olabilir, unuttuğunuz yer olabilir- silah altında bulunan bu çocuklarımızın annelerinin, babalarının tedavilerini, daha üç ay önce Meclisten çıkardığımız bir yasayla kabul ettik ve onun dışında da...

BAŞKAN – Efendim, o değil mesele.

Sayın Bakan, sizin hafızanız sizi yanıltıyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım, bir dakikanızı rica ediyorum... Sözümü kesmeyin lütfen.

Onun dışında da, daha önce Meclisimizin kabul ettiği birtakım yasalarla, silah altındaki bu arkadaşlarımızın, bu evlatlarımızın annelerinin, babalarının bakımları, şehitlerimizin, gazilerimizin geride bıraktıkları insanların bakımları için, hayatlarını idameleri için gerekli her türlü önlem alınmıştır. Devlet bunu en iyi şekilde yerine getirmektedir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz dediğimi yanlış yere çektiniz. (ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

Sayın Bakan eski politikacı olmanın kıvraklığını gösteriyor.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, yönetiminiz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Ben dedim ki...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım, siz, tartışacak mevkide değilsiniz; siz yönetici mevkiindesiniz.

BAŞKAN – Bir dakika ama...

Ben bir laf söyledim, yanlış yere çektiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Yönetici mevkiinde olanlar tartışmaz. Sizinle tartışmıyorum.

BAŞKAN – Ben dedim ki, benim ilim terör bölgesidir. Terör bölgesinde silahlı mücadele yapan, bırakın sade vatandaşın yaralanması, hastalanması...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Hepsine gerektiği gibi yardım yapılıyor.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Bakan, size söz vermedim.

Dedim ki, orada, yararlanan vatandaşlar değil, güvenlik kuvvetleri mensuplarımızı tedavi edecek sağlık teşkilatı yok; bizim hassasiyetimiz bu.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sağlık ocağında istediğiniz kadar araç gereç var.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, Anayasa size bu imkânı tanımıyor.

Müsaade ederseniz... Anayasanın 94 üncü maddesi, “Meclis başkanvekilleri, görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar” diyor.

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, konuşacaksanız söz alıp konuşun.

BAŞKAN – Efendim, ben sizden İçtüzük öğrenecek değilim.

Sayın Bakan, burada bir şey söyledi... Sonra, bundan önce, burada erbaşla ilgisi yok.

OYA ARASLI (İçel) – Şu anda Anayasaya aykırı bir tutum içindesiniz.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Her sağlık ocağında standart şekilde araç gereç var.

BAŞKAN – Yok efendim...

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Var efendim.

BAŞKAN – Buyurun Tunceli’ye gidelim; doktorlar yok... Efendim, sağlık ocaklarımızda en basit pansumanı yapacak malzeme yok rica ederim...

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkanım, Anayasa size bu tür tartışmalarda söz almak imkânı vermiyor.

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, Meclis kürsüsü, oturduğunuz makam, sizin ilinizin sorunlarını dile getireceğiniz yer değil.

BAŞKAN – Niye?..

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Söz alırsınız dile getirirsiniz.

BAŞKAN – Efendim, ben ağzıma fermuar takacak değilim. Burada, Başkan olarak ülkemizin menfaatını savunmak da bizim hakkımız. Bu ülkenin menfaatı...

OYA ARASLI (İçel) – Efendim, ne söylediğinizi bilmeniz lazım...

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, o kürsüden yapamazsınız.

BAŞKAN – Benim konuşmam sizi çok rahatsız ediyor; çünkü, ben gerçekleri söylüyorum, siz de gerçeklerin söylenilmesinden korkan insanlarsınız. (FP sıralarından alkışlar)

OYA ARASLI (İçel) – Gerçekleri söylemeyi Anayasanın belirlediği hükümler çerçevesinde yapınız.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aktürk.

Konuşma süreniz 5 dakika.

OYA ARASLI (İçel) –Söylediklerinize saygılıyım; ama, Anayasaya saygılı olarak dile getiriniz.

BAŞKAN – Efendim, Anayasaya saygıyı önce siz öğrenin ve oturun yerinize... Size söz vermedim.

OYA ARASLI (İçel) – Anayasa, bu tür tartışmalara katılmak imkânı vermiyor size.

BAŞKAN – Size söz vermedim Hanımefendi; arkadaşımız burada, size söz vermedim.

OYA ARASLI (İçel) – Siz, önce, Anayasaya saygılı olun; sonra da biz olalım efendim.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bir milletvekiline nasıl böyle hakaret edersiniz; “oturun yerinize” ne demek yani!..

OYA ARASLI (İçel) – Önce, biz, sizin saygılı olmanızı bekliyoruz

BAŞKAN – Size de susmanızı tavsiye ediyorum.

OYA ARASLI (İçel) – Önce onu kendinize tavsiye edin.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Muhterem arkadaşlar, Demokrat Türkiye Partisinin Muhterem Grup Sözcüsü ve Sayın Bakan söz almasaydı, bu madde üzerindeki kişisel görüşlerimi arz etme hakkımı kullanmayacaktım.

Her ikisi de, bana, bir anlamda enflasyonun müsebbibi bu yasa olur diye kürsü mehabetini yeterince değerlendirmediğim şeklinde bir sitemde bulundular. Şimdi ben bu konuyu biraz açmak isterim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Anlamamışsın sen beni...

YILDIRIM AKTÜRK (Devamla) – Bu Hükümetimiz kurulduğundan beri, bir senedir, IMF ile görüşmelere başladığından beri, IMF bir tek şey söylüyor, diyor ki “sosyal güvenlik reformuyla ilgili ne yapacağınızı getirin, ondan sonra görüşelim.” Gittiler, geldiler işte “anlaşmak üzere, anlaştık” vesaire -üzerinden geçersek- dönüp dolaşıp geldiler dediler ki, “sosyal güvenlik reformuyla ilgili ne yapıyorsunuz” ondan sonra döndük, biz “bir senelik enflasyonu düşürme programı yaptık” dedik, olmadı. “Dışarıdan kaynak bulamadık, üç senelik program yapıyoruz, ciddî bir şekilde enflasyonu aşağıya çekeceğiz; birinci sene yüzde 50’ye, ondan sonra yüzde 20’ye indireceğiz, söz_ Ondan sonra özelleştirme yapacağız” vesaire dedik.

Şimdi, dışarıdan görüntüde, herkesin gözü üzerimizde, ne yaptığımıza dikkat ediyorlar. Bu Meclisten, dar bir zamanda, hangi tasarılara öncelik vererek çıkardığımıza fevkalede dikkat ediyorlar. Belki, bizim gözümüzden kaçıyor; ama, göreceksiniz, yarın Reuter’inde de, dış basınında da, sosyal güvenlik reformu yerine, sosyal güvenlikte eski sulandırma, geliştirme ve devlet baba usulüyle, kaynağı, karşılığı olmadan verme sistemi, Türkiye’de devam ediyor diye, bir alışkanlığın devamından bahsedilecek.

Ben, ilk konuşmamda bunu dile getirerek “eğer enflasyonla mücadele edilecekse, enflasyon, aynen kilolu bir bünyenin zayıflama rejimi gibidir, her çay kaşığı tüketiminin hesabını vermek durumundasınız; hepsi kaloriye dönüşür, hepsi şişmanlık yapar” dedim. Siz, burada bir adım atarsınız, ertesi günü -biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda onlarcasıyla uğraşıyoruz- efendim, şu kesim mağdur oluyor diye hemen -benim tabirimle bir paletli yürüyüşle- mağdur olan başka bir kesim önünüze gelir, onun faturası çıkar.

Bir iki arkadaşım dile getirdiler, Sosyal Sigortalılar -SSK’lılar- yok burada. SSK çalışanı yurtdışına gidiyor, SSK emeklisi gitmiyor, SSK çalışanının hısım akrabası gitmiyor. Niçin gitmiyor derseniz; Sayın Bakan, izah ederken, konuyu açıklarken, kendisi bir noktada açığa da düştü “emeklileri de gözettik; ama, ondan fazlası, fazla olur. Niçin; SSK’lılarla Bağ-Kur’luları da alsaydık, işte, o zaman iyice iflası eşiğine giderdik” diyor.

Bu, Millî Savunma Bakanlığınca sevk edilen bir tasarı. Kimsenin, hiç saklamasına, gizlemesine gerek yok; birinci, öncelikli olarak Silahlı Kuvvetlerimizin özlük hakları ve ihtiyaçlarıyla ilgili olarak 1 inci madde düşünülmüş; ondan sonra gelmiş, 657’yi de buna dahil edelim ve genişleterek, bir noktada, tabandan gelecek desteği sağlayalım hedefi güdülmüş; ama, kanun tekniği açısından bir eksikliği var, bir çarpıklığı var. Bunu dile getirmek de, en azından, düzgün bir kanun yapılması açısından gereklidir.

Ben, enflasyon kontrolü açısından, son söz olarak şunu söylüyorum: Bu Hükümetin kuruluşundan beri söylediğim, eğer samimîyse -yeni bir kavşaktayız; onun için, bunu hatırlatmayı bir görev biliyorum- 38 kişi yerine, 23-24 kişilik Bakanlar Kurulu yapar; 38 tane bakan da, bunu imzalarken, okumadan imza atmaz. Özellikle, bir Maliye Bakanımız, bir ekonomiden sorumlu Devlet Bakanımız da, bunun altına imza atarlarken, bununla ilgili izahatı dış dünyada da, profesyonel ekonomistlere karşı da, nasıl yapacaklarını hazırlarlar, ondan sonra ortaya çıkarlar.

Özellikle, bundan sonraki maddede, 3 üncü maddede “Emekli Sandığı tarafından karşılanır” diye geliyoruz. Emekli Sandığına kaynak mı veriyoruz da “tarafından karşılanır” diyoruz. Emekli Sandığı da, batmış bir kuruluş. (FP sıralarından alkışlar) Onun için, eğer karşılanacaksa “ilgili kurumları tarafından karşılanır” cümlesini oraya da derc edelim; çünkü, en azından, ilgili kurum, bütçesinde para yoksa, biraz daha durup düşünüp, evet, çok hasis davranıyor; doğrudur. Bugüne kadarki tatbikatı da takdirle izliyoruz ve bu genişletme, bazı arkadaşlarımızın arzuları hilafına olsa da, herhalde, yine dikkatli bir şekilde uygulanacaktır diye düşünüyorum.

Ben, son sözümü, olumlu bir noktada bağlıyorum: Biraz sonra getireceğimiz bir yüzde 10’luk katılma payı önergesiyle, en azından, bu kanun tasarısının, olabilecek en iyi şekilde çıkmasını sağlayacağız ve bundan evvelki disiplinli uygulamanın, bundan sonra da devam edeceği ümidiyle, zannediyorum, çok fazla problem çıkmadan, bu işin üstesinde geleceğiz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aktürk.

Sayın Cevat Ayhan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, yerimden bir şey söyleyebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Değerli Aktürk’ün de ifade ettiği gibi, bu tasarı, Sayın Bakanın ifade ettiği tarzda yasalaşacak bir tasarı değildir; özellikle bazı kurumların yanına ilave kurumlar konularak, halkın tepkisini azaltmak için, bu amaçla çıkarılmaktadır. Yoksa, Sayın Bakanın söylediği gibi, hiç kimse, Türk askerinin, Türk polisinin, Türk eğitiminde veyahut da herhangi bir kurumunda çalışan bir devlet memurunun tedavisine karşı değildir. Türkiye’nin şartları ve imkânları hangi ölçüde, hangi miktarlarda tahsis edilecekse, bunu burada belirtelim.

BAŞKAN – Tamam efendim, söylediniz; teşekkür ederim, sağ olun.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Böyle bir usul var mı?! Neyi izah ediyor?!

BAŞKAN – Efendim, yani, şimdi, sayın bir grup başkanvekili yerinde, kalkıyor... Bakın, siz de hemen kalktınız...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ama, ben şunun için müdahale ettim.

BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız yerinden ufak bir açıklama yaptı, sizi niye rahatsız ediyor.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Burada bir usul var: Siz burayı yönetiyorsunuz, burada herkesin konuşmasının şekli var, süresi var.

BAŞKAN – Var, tamam; arkadaşımız “bir şey söyleyebilir miyim” dedi, “buyurun” dedim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ama, her önüne gelen konuşursa, siz burayı yönetemezsiniz.

BAŞKAN – Efendim, burada herkes milletvekilidir.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – O zaman, hep beraber ayağa kalkalım.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yorumlara katılıyorsunuz, demin de katıldınız; bunları yapmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Güney, bunlar niye sizi o kadar rahatsız ediyor, anlamıyorum. Elbette ki, ben burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî şahsiyetini temsil eden bir kişiyim; burada ülkemin menfaatlarını dile getirmek benim görevim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Aşağıya iner konuşursunuz!

BAŞKAN – Hayır efendim; bu kürsü, bunu gerektiyor.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Orada oturup da yorum yapamazsınız.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bu kürsüyü, bundan önce...

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – İçtüzük size o hakkı vermiyor.

BAŞKAN – Efendim, tamam, tartışmalara katılmam; ama, ülkenin genel menfaatlarını korurum burada, Anayasanın savunuculuğunu yaparım burada; ama, sizin hesabınıza gelmez başka.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Ülke menfaatlarını savunmak için “sus” da var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılbaş.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Konuşmayı çok istiyorsanız, iner aşağıda konuşursunuz.

BAŞKAN – Canım, size söz vermedim... Ben istediğim zaman aşağıda konuşurum.

Buyurun Sayın Yılbaş.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, biraz önce, sayın konuşmacı Yıldırım Aktürk, hem Sayın Bakana hem de isim vermek suretiyle, orada yaptığım konuşmadan dolayı bana yönelik düşünceler serdettiler. Müsaade ederseniz... Çünkü, buradan duyulmuyor...

BAŞKAN – Hayır, sizin isminiz geçmedi efendim.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Geçti efendim.

BAŞKAN – Hayır... Hayır... Efendim, Demokrat Türkiye Partisi...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, siz, milletin ve...

BAŞKAN – Efendim, o zaman, Sayın Ayhan konuşsun da, siz bana gerekçesini gönderin, gerekirse size açıklama hakkı veririm.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Hay hay... Siz bu ülkenin menfaatlarını korurken çok heyecanlandınız, unutmuş olabilirsiniz efendim.

BAŞKAN – Ülkenin menfaatlarını koruma heyecanı sizin inhisarınız altında da değil, Bakanın inhisarı altında da değil. Bu memlekette herkes Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olmaktan onur duyar, bunu kimsenin inhisarı altına sokmuyoruz. (FP sıralarından alkışlar) Böyle çıkıp da, birilerini faule düşürmek için burada tuzaklar kurmayın. (FP sıralarından “Bravo” sesleri)

Buyurun Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim Muhterem Başkan.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; müzakeresi devam eden 382 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinde şahsen söz almış bulunmaktayım.

Muhterem Bakanımız, biraz önce burada verdikleri izahatta “10 dakikada okunup anlaşılacak bir kanun tasarısını, arkadaşlarımız her halde değerlendiremediler veya –tevazu buyurarak- biz, gerekçede iyi izah edemedik ki, anlaşılmadı, burada erler yok” dediler. Şimdi, kanun tasarısına 10 dakikada, 5 dakikada, 3 dakikada bakıyorum; ama, tasarıdaki ifade şu: “Erbaş ve erler tedavi için yurtdışına gönderilirler” diyor. Gönderilsin, itiraz etmiyoruz; ama, burada var bu; yani, buna yok dersek, yok olmaz burada.

İkinci söyleyeceğim husus memurlarla ilgilidir. Türkiye’de Emekli Sandığına bağlı çalışan 2 milyon memur, 4 milyon 266 bin Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı çalışan işçi, takriben 4 milyon da esnaf, Bağ-Kur’lu var. Şimdi, biz, bu kanun tasarısıyla, memurların çalışırken veya emeklilik hallerinde aile efratlarını yurtdışına yollama imkânını getiriyoruz; ama, işçiler, sadece kendileri çalışırken yurtdışına gidebiliyor, çalışırken dahi aile efratlarını yurtdışında tedavi ettirme imkânları yok, emekli olunca hiç yok; 4 milyon 266 bin işçinin maruz kaldığı muamele bu. Diğer taraftan, 4 milyon Bağ-Kur’lu da, ne çalışırken ne de emekli olduktan sonra, ne kendileri ne de aile efratları, bakmakla mükellef oldukları yakınları, yurtdışında tedavi olma imkânına sahip değil.

Bu imkânlardan kim faydalanıyor; bu imkânlardan faydalananlar -Sayın Bakan ifade ettiler, herhalde 1998 yılı rakamları- 45 kişi sivil, 15 kişi asker. Bu imkânlardan faydalananlar nüfuzlu kimseler. Sağlık Bakanına veya bir başka nüfuzu olan birine ulaşabileceksiniz -ben, değerli bakanımızı kastetmiyorum, genel usulü söylüyorum- Numune Hastanesine talimat gidecek, rapor tasdik edilecek, gideceksiniz... Gülhane, zaten, askerî bir hastanedir; talimatla hareket eder, bu raporu oradan da alırsınız ve gidersiniz. Kaç kişi gitmiş? 15 asker, 45 sivil. Bunun içerisinde, Edirne’deki, Erzurum’daki, Antalya’daki memur var mı? Yok. Kim var? Çok yüksek makam sahibi ve imkân sahibi...

Türkiye’de her hastalığın tedavisi var; ama, o hastalıklara maruz kalanlar -Allah şifa versin- nüfuzu, imkânı varsa dışarıya da, rahat gidebiliyorlar. Nasıl gidebiliyorlar; nüfuzla, tesirle, talimatla gidebiliyorlar. Niye gidiyorlar; daha iyi tedavi imkânı var, daha rahat, daha temiz bakım var diye. Bizim söylediğimiz, eğer, bu yolu açıyorsanız, işçilere de açın, Bağ-Kur’lulara da açın, genel standardı vazedin, onu uygulayalım.

Bakınız, şimdi “kamu çalışanları” diyorsunuz; ama, kamu çalışanlarının hepsini yollamıyorsunuz, sadece memurları yolluyorsunuz; onların da, nüfuzu olan, gücü olan, güçlüyü bulabileni gidebiliyor. Öbür taraftan, kamuda çalışan 600 bin işçi var; bunları yollayabiliyor musunuz, bunlar var mı; yok bunlar. Bunların yakınları var mı, bunların emeklileri var mı; yok bunlar. Onun için, getirdiğiniz bu tasarı adaletli değil, hakkaniyete uygun değil. Çekin tasarıyı, düzenleyin, genel geçer çizgiyi koyun, ona göre, biz de, evet diyelim, çıkaralım. Eğer, birileri için illa bir şey uygulamak lazımsa olabilir; Türkiye Cumhuriyeti aciz değildir, hizmet etmiş bazı kimseler için Bakanlar Kurulu karar versin, deruhteyi mesuliyet etsin yollasın, ona da itiraz etmiyoruz; fakat, keyfî kullanmaya müsait ve eşitlik olmayan bir düzeni getirip oturtuyorsunuz.

Ben, Yıldırım Beye elbette, katılıyorum -kızmayın, grup mensubu arkadaşınız, fevkalade değerli bir plancıdır, bilgili bir arkadaştır- Türkiye Cumhuriyeti, her gün 27 trilyon lira faiz ödüyor. Kim ödüyor; bunu, esnaf ödüyor, kim ödüyor; işçi ödüyor, kim ödüyor; çiftçi ödüyor. Biz, daha 20 milyon çiftçi ailesine sağlık hizmeti getirememişiz; tasarı komisyonda görüşülüyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen toparlar mısınız efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Kaynak yok diye yine verilmeyecek. Çiftçiler -biz köyleri geziyoruz- yolumuzu kesiyorlar “Allah aşkına, bize, çiftçi Bağ-Kur’una sağlık hizmetleri imkânı getirin” diyorlar. Varsa kaynak, getirin buraya koyun... Yani, bir tarafta dilenip, bir tarafta dağıtıyoruz.

Bakın, Hazine, dün ihale yaptı, 395 trilyon liralık bono sattı yüzde 85 faizle; faizler 11 puan yukarı gitti. Siz, enflasyonu bir yıl sonra, aşağı yukarı, yüzde 30’a düşüreceğiz diyorsunuz, 1999’da yıl sonu hedefiniz yüzde 20; yani, yüzde 30 enflasyon hedefine karşı, bir yıl sonra siz yüzde 85 faiz ödeyeceksiniz. Bunun manası, o gün için yüzde 50 net faiz, bugün için yüzde 25-30 net faizdir. İşte, Türkiye Cumhuriyeti bu şartlarda... Paranız varsa verin, herkese verin... Vermek güzeldir; Allah cömerti ve cömertliği sever; ama, yoksa ne vereceksiniz?! Vaziyet bu.

Teşekkür eder, hürmetlerimi arz ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili iki önerge var; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 382 sıra sayılı yasanın 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü satırında yer alan “devlet memurları” ibaresinden sonra gelmek üzere “SSK ve Bağ-Kur üyeleri” ibaresinin ilavesini saygıyla arz ederiz.

Ahmet Çelik Hüsamettin Korkutata Kahraman Emmioğlu Adıyaman Bingöl Gaziantep

Ahmet Aydın Zeki Ergezen Sacit Günbey Siirt Bitlis Diyarbakır

İsmail Coşar

Çankırı

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

rüşülmekte olan 382 sıra sayılı kanun tasarısının 32 nci maddesindeki “Sağlık Bakanlığı” ifadesinden sonra gelen parantez içindeki “Millî Savunma Bakanlığı görevli personel için bu Bakanlık” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Ertan Yülek Sabri Tekir Aslan Polat

Adana İzmir Erzurum

Sait Açba Suat Pamukçu Veysel Candan

Afyon Bayburt Konya

BAŞKAN – Efendim, en aykırı önerge bu son okuduğumuz önerge; ondan işleme başlıyoruz.

Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, işlerliği olmayan bir yöntem geliştireceği için, bu önergeye katılmadığımızı arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet, önergeye katılmıyorlar.

Sayın önerge sahibi, konuşacak mısınız?

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Veysel Candan konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun yurtdışı tedavi giderleriyle alakalı değişik 209 uncu maddesinin ikinci fıkrasıyla ilgili olarak verdiğimiz değişiklikle, aslında, bütün sorumluluğun Sağlık Bakanlığı bünyesinde olmasını talep etmekteyiz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım burada görüşlerini ifade ederlerken -hassasiyetlerini dikkatle takip ettiğimiz zaman- yurt dışında yapılacak giderlerin bir noktada tutulmasını talep etmektedirler. Yoksa, tasarı metnine baktığımız zaman, asker, sivil ve emeklilerin tamamını içermektedir; ancak, genel anlamda, Türkiye’de sağlık politikasına baktığımız zaman, tartışmanın esas odak noktası, Türkiye’de millî bir sağlık politikasının olmayışındandır ve Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK’nın, devamlı suretle, bütçe ve Hazine üzerinde ağırlıklı yükü olduğu da ayrıca bir gerçektir.

Değerli arkadaşlarım, acaba, yurt dışına gönderileceklerin -Sayın Bakanın ifade ettiği gibi- eş ve çocuklarını da ilave ettiğimiz zaman, rakamın 800 bin civarında olduğu doğrudur.

Burada, gönül isterdi ki, aslında, bu, tek bir maddelik değişiklikle değil de, Türkiye’de millî bir sağlık politikası içerisinde, sağlık kurumlarımızın tek çatı altında birleştirilmesi ve yurt dışına gidişi azaltıcı tedbirlerin ne olabileceği şeklinde tedbirlerin alınmasıydı.

Şimdi, burada, vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde, bir askerî erkân, Gülhane Profesörler Kurulu raporuyla, tedavisi yurt içinde mümkün olmayan bir hastalık olduğu zaman, Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığının oluruyla yurt dışına gidecektir. Biraz önce arkadaşlarımız ifade etti, bu yolu açtığımız zaman, zaten, askeriye talimatla çalışan bir kurumdur, derhal gidecektir. Ancak, burada, mühim olan, Sağlık Bakanlığının kontrolünün ne olacağı. Burada, bizi, rakamların küçük olduğu aldatmasın. Resmî sevkıyatla yapılan havalelerde, harcamalar -biraz önce arkadaşlarımın ifade ettiği gibi- kişi başına 15 milyar lira gibi bir rakam ki, bunlar da, her gün değişen rakamlardır... Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak, bize gelen vatandaşların yüzde 90’ının sağlık problemi olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün, Türkiye’de, bir tomografi çekimi için 2 ay sıra verildiğini, acil enfarktüs anjiyoları için 3 ay sıra verildiğini, SSK hastanelerinde poliklinik kuyruklarının oluştuğunu hepimiz yakından biliyoruz. Biz, aslında, devletimizin çok zengin olmasını ve herkesin yurt dışında tedavi edilmesini hep isteriz; ancak, acaba, Türkiye’de dünya teknolojisini yakalayacak hekim ve sağlık politikamızı neden düşünmüyoruz da, böyle, sadece belirli bir kesimi yurt dışında tedavi ettirmek gibi bir yöntem uyguluyoruz veya böyle bir tasarı getiriyoruz? Bu tasarıya karşı çıkan veya birtakım düzeltmelerle yüzde 10 gibi kişilere katılım esası getiren bir rakamı; Sayın Bakan, buradan, sanki Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir dayatmayla karşı karşıya bırakıyor izlenimi verir gibi ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin, millî bir sağlık politikasına ihtiyacı vardır. Bu politakının birinci maddesi de, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’un tek çatı altında birleştirilmesidir, ilaç tüketiminin, israfının önlenmesidir, tedavinin sağlıklı yapılmasıdır ve dünyadaki sağlık hizmetlerindeki rakamı, kaliteyi yakalamamızdır; esas olan budur. Yoksa, burada, konu, ağırlıkla, askerî erkân üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Aslında, konu öyle değildir. Bütün arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, hassas olmak mecburiyetindeyiz; yani, hasta adedi 40’tır, 30’dur, 20’dir, bunlardan bir şey olmaz, enflasyon da etkilenmez... İyi, enflasyon etkilenmez de, her ne zaman burada bir israftan bahsetsek, aynı şeyi söylüyorsunuz; yani, bir bunu yapmakla ne olacak?.. İşte, mesela, cumhuriyet kutlamalarına 75 milyon dolar para ayrılıyor; orada da, bir şey olmaz, bunu da yapmamız lazım... Devlet birtakım harcamalar yapıyor, bir özelleştirme ihalesi getiriyorsunuz; orada da, burada da bir şey olmaz diyorsunuz. Bunun toplamı 50 milyon dolardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı devlet memurlarının tamamını içermediğinden, Emekli Sandığı, SSK ve diğerleri arasında birtakım ayrıcalıklar yapması bakımından hoş bir görüntü vermemektedir. En azından, tasarının çekilmesi, yeni düzenlemelerle getirilerek, sağlıklı bir millî sağlık politikası içerisinde değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Candan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok Sayın Komisyon Başkanı; siz önergeye katılmadınız, arkadaşımız da önergesini izah etti.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.00

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.08

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Hüseyin YILDIZ (Mardin)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 382 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesi üzerinde verilen bir önergenin oylaması sırasında karar yetersayısının aranılması istenmişti. Yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığından, birleşime 10 dakika ara vermiştim.

Şimdi, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/628) (S. Sayısı : 382) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Önergeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Diğer önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 382 sıra sayılı tasarının 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü satırında yer alan “devlet memurları” ibaresinden sonra gelmek üzere “SSK ve Bağ-Kur üyeleri” ibaresinin ilavesini saygıyla arz ederiz.

Ahmet Çelik

(Adıyaman)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, bu önerge, kanun tekniği açısından bu metne dahil edilebilir bir hüküm içermemektedir; bu itibarla katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan; çünkü, yasa, devlet memurlarıyla ilgilidir.

AHMET ÇELİK (Adıyaman) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelik, aslında, sizin, burada, önergeyle, 657 sayılı Kanun içinde değiştirmek istediğiniz konu, 506 sayılı SSK ve 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunlarında düzenlenmiştir. İçtüzüğümüze göre, burada müzakere edilen kanun tasarı ve teklifleriyle ilgisi olmayan önergeler direkt işleme konulmaz; bu itibarla, ben, Sayın Komisyon ve Hükümetin bunu açıklamasını istediğim için, kendim resen işlem yapmadım. İşleme konulabilir nitelikte bir önerge değildir. Aslında, tabiî, biz de bunu üzülerek söylüyoruz.

İRFAN DEMİRALP (Samsun) – Oya sun.

BAŞKAN – Oya sunmaya gerek yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. — 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Yukarıdaki (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilenlerden; Sağlık Bakanlığı (Türk Silâhlı Kuvvetlerinden emekli personel ile dul ve yetimleri için Millî Savunma Bakanlığı) tarafından yetkili kılınan tam teşekküllü hastahanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen ve Sağlık Bakanlığınca (Türk Silâhlı Kuvvetlerinden emekli personel ile dul ve yetimleri için Millî Savunma Bakanlığınca) onaylanan raporlara göre yurtiçinde tedavilerinin mümkün olmadığı anlaşılanlar, yurtdışında tedavi ettirilirler. Bunların harcırah ve tedavi giderleri T.C. Emekli Sandığı tarafından ödenir. Tedavi müddeti iki yılı geçemez. Bu müddet içinde acil haller hariç olmak üzere raporda gösterilen hastalıktan başka yapılan tedavi giderleri ödenmez ve bu tedavi için müddet uzatılamaz. Tedavi süresi altı ayı geçtiği takdirde ilgili yabancı sağlık kurumundan alınan ve tedavinin devamı zaruretini gösteren rapor, sağlık ataşeliği veya misyon şefliğince T.C. Emekli Sandığına ve ilgisine göre Sağlık Bakanlığı veya Millî Savunma Bakanlığına gönderilir. Bu işlem her altı ayda bir tekrarlanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Ayhan.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; yurt içinde tedavisi mümkün olmayan memurların ailelerinin, dul ve yetimlerinin, yurtdışında tedavi olmalarını düzenleyen 382 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesini müzakere ediyoruz.

Bu maddede, 1 inci ve 2 nci maddede müzakere ettiğimiz, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ve devlet memurlarının yurtdışında tedavileri halinde, bunların her türlü tedavi giderlerinin Emekli Sandığı tarafından karşılanacağını ifade edilmektedir.

Türkiye’de, bildiğiniz gibi, sosyal güvenlik hizmeti veren Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur var; ayrıca, kanunla kurulmuş, Devlet Demiryollarına, İş Bankasına ve diğer bazı özel kuruluşlara ait özel sosyal güvenlik sandıkları var; sosyal güvenlik hizmeti veren sandıklar var. Şimdi, Türkiye’nin gündeminde, 1960’tan beri devamlı tartışılan sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesi ve bunların arasındaki farklılıkların giderilmesi meselesi var. Bu, tabiî, hem emekli maaşı bakımından hem de sağlık hizmetleri bakımındandır; ama, maalesef, biz, Türkiye’de bütün hükümetlerin bunu ifade etmelerine, programlarına koymalarına rağmen, 5 yıllık programlara konulmasına rağmen, bir türlü, bu sosyal güvenlik kurumlarını birleştirecek bir kanun tasarısını buraya getirip müzakere etmiyoruz. Hatta, bugün, Türkiye’de yüzde 102’ye kadar varan ve bugün de yüzde 91 mertebesinde olan tüketici fiyatlarına göre enflasyonun temel sebeplerinden birinin de sosyal güvenlik kurumlarının açıkları olduğu halde, Emekli Sandığı da, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur’la beraber, bu büyük açıklardan birinin kaynağı olduğu halde, bir türlü, bu temel yapısal değişikliği gündeme getirmiyoruz; alelacele, hiç de manası olmayan, lüzumu olmayan, aciliyeti olmayan, gecekondu bir anlayışla, fevkalade sıkışık bir zamanda, Meclisin birbuçuk-iki aylık fevkalade yüklü bir mesaisinden sonra, hiç de acil olmayan bir kanun tasarısı getirilip, burada, Meclis meşgul edilmektedir. Milletin beklediği başka tasarılar, başka kanunlar var, bunların, öncelikle ele alınması gerekir. Bu tasarı, sosyal güvenlik kurumlarındaki iyileştirmeler yerine, sosyal güvenlik kurumlarını birbirine yaklaştıracak, birleştirecek yerde, aralarındaki farklılığı artıran bir tasarıdır; Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur arasında farklılığı artıran bir haksız tasarıdır ve bu tasarı, Türkiye’nin bugün, enflasyonla mücadele programı içinde yeri olmayan da bir tasarıdır.

55 inci Hükümet, enflasyonu, yüzde 77 mertebesinde aldı -sağolsun- yüzde 102’ye çıkardı; şimdi, yüzde 91 mertebesinde. Tüketici fiyatlarına baktığımız zaman, yüzde 77 mertebesinde aldı, yüzde 102’ye çıkardı, ve yüzde 91’e düşürdü; yani, Hükümetin sicili, enflasyonla mücadelesi bu.

Önümüzdeki dönem ne olacak? Bütçe açıkları dağ gibi büyüyor. Bakın, içborçla ilgili, önümde geçen haftaki rakamlar var. İçborcun haziran ayında geldiği rakam nedir; içborcun geldiği rakam, 8 katrilyon 390 trilyon lira; ocak-haziran döneminde, 6 ayda, Türkiye’nin içborç stoku, 8 katrilyon 390 trilyon mertebesinde. Hazinenin en son yaptığı ihalede, bir yıl vadeli ihalede -biraz önceki konuşmamda arz ettim- 395 trilyonluk ihalede de bunları yüzde 85 faizle satabildi, bir yıl sonra yüzde 85 faizle ödeyecek; 395 trilyonu, aşağı yukarı, demek ki, 800 trilyon, 750 trilyon olarak ödeyecek.

İşte, manzara bu. Bu şartlarda, bütçeye ilave yük getiren ve kaynağı belli olmayan, nereden karşılanacağı belli olmayan, karşılığına da kaynak konulmayan şekilde bu tasarı buradan geçirilmek isteniyor. Bizim itiraz ettiğimiz husus budur.

Enflasyon, milleti ezmektedir. 20 yıldan beri Türkiye, yüksek enflasyon ateşi altındadır ve enflasyonun sebebi, kamu harcamalarıdır, devletin israflarıdır, devleti yönetenlerin israflarıdır. Biz, rahmetli Özal bir uçak aldı diye o zaman tenkit ederken, şimdi, maşallah, bütün zevat özel uçaklarla ve helikopterlerle seyahat ediyor. Devleti, içinde bulunduğu malî şartlarla mütenasip olmayan, fevkalade müsrif bir şekilde yönetiyoruz. Hükümetin birinci önceliği, enflasyonu önlemektir, düşürmektir. Evet, bir çay bardağındaki şekere kadar dikkat etmeye mecbursunuz. Yani, Türkiye’yi, eğer, biz, enflasyondan kurtaracaksak, bunu, mutlaka, ciddî bir program halinde uygulamaya mecburuz.

Nitekim, bizim Hükümetimiz -54 üncü Hükümet- hatırlarsanız, geldi; enflasyonu düşürdük, düşürerek size teslim ettik; siz bir rekor kırdınız, yüzde 102’ye çıkardınız, içborcu da aynı şekilde katladınız; şimdi, getirip, bir de gider artırıcı birtakım kanun tasarılarını buradan alelacele geçiriyorsunuz.

Bakın, mahallî idareler kanun tasarısı var; Komisyonda, Değerli Komisyon Başkanımızın ve üyelerin gayretiyle, gece gündüz çalıştık, getirdik; hadi getirin, müzakare edelim... Ne önceliği var bunun?!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – O da gelecek...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bak, belediyeler bekliyor, il özel idareleri bekliyor, valiler bekliyor; mühim bir kanun... Bizim istediğimiz kanun değil, bizim istediğimiz kanundan çok çok uzak hedef itibariyle; ama, buna rağmen, bir iyileştirmedir; biz de katıldık ve birçok yerlerin iyileştirilmesine yardımcı olduk; getirin bunu, müzakere edelim...

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Bir yıl yattınız iktidarınız döneminde...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Türkiye’de, temel birtakım değişikliklere medar olacak bir yeni düzen getiriyoruz; bunu getirin, bunu yapalım... Bunu getirmiyorsunuz. Ne aciliyeti var bu kanunun?! Kimin için çıkarıyorsunuz? Kimler için çıkarıyorsunuz? Bunu söylediğimiz zaman üzülüyorsunuz; ama, aciliyeti yok ki... Nereden geldi bu? Getirdiğiniz zaman da, 4 milyon Bağ-Kur’luyu, 4 milyon 200 bin SSK’lıyı ve milyonlarca da emekli Bağ-Kur’lu ve SSK’lıyı üzeceksiniz bu tasarıyla. Onlar ikinci sınıf vatandaş mıdır? Onlar memleketin insanı değil midir?

Bu memlekette, eğer, tedavi olunamayan birtakım hastalıklar varsa, gelin, bunları tarif edin. Sağlık Bakanlığımızın değerli uzmanları, hastaneleri, mütehassısları desin ki, şu şu şu hastalıkların Türkiye’de tedavisi için yeterli teçhizat, uzmanlık teşekkül etmemiştir; biz, bunları, ciddî bir programla, iki senede, üç senede halledeceğiz; şu şu hastaneleri, uluslararası rekabette, uluslararası kalite ve seviyede sağlık hizmeti verecek ve oraları aratmayacak seviyeye getireceğiz diye bir program ortaya koysun ve bu hastalıklar için de, memur, asker, Bağ-Kur’lu, işçi, esnaf, ne varsa, bunlar, bu hastalıklar için dışarıya kendi sosyal güvenlik kurumlarından finanse edilmek üzere gidebilir diye bir genel düzenleme getirsin. Böyle, gecekondu kanun anlayışı olmaz. Biri istedi diye kanun yapacaksınız, biri istedi diye birini cezalandıracaksınız, biri istedi diye birini mükâfatlandıracaksınız; böyle anlayış olmaz. Kanunlar herkes için yapılır, zaruret miktarı yapılır ve o zaruret miktarı da adaletle uygulanır. Biz, bunun için bu mücadeleyi veriyoruz; yoksa, değerli askerlerimiz, memurlarımız, elbette bu memleketin insanlarıdır, biz burada memurların halini defaatle ifade ettik; yüzde 20 verdiğiniz zammın memurları mahsun ettiğini ifade ettik; ama, bununla beraber, bu kanunun da başka zümreleri mahsun etmemesi için, bunları burada dile getirme ihtiyacındayız. Umut ederiz ki, yine, bu noktadan sonra bu tasarıyı çekersiniz, dediğim gibi, süratle, makul bir düzenlemeyle tekrar getirirsiniz, hep beraber çıkarırız.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Şahısları adına Sayın Yıldırım Aktürk; konuşacak mısınız?

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kâzım Arslan.

Buyurun Sayın Arslan. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 382 sıra sayılı, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapan kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerindeki görüşlerimi ifade etmeye çalışacağım.

Şimdi, az önce arkadaşlarımız da ifade etti; tabiî ki, devletimizin, insanların sağlığını düşünmesi, sağlığı için ileri adımlar atmayı düşünmesi son derece güzel bir düşünce. Değiştirilen bu maddeyle, bu haliyle kabul edilmesi durumunda, devlet memurlarımıza ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına, emekli olmaları durumunda da, yurt dışında tedavi imkânları sağlanmaktadır. Tabiî ki, devletimiz, memurlarının sağlığını düşünecek, onların çok daha iyi şartlarda tedavi olması için gerekenleri yapacak; ama, bu düzenlemeyi yapmadan önce, devletimizin, ondan önce yapması gereken çok daha başka şeyler var. Bugün, milyonlarca insanımızı hâlâ yeşil kartla avuturken, böylesine bir tasarıyı, Meclisin bu son günlerinde, alelacele, Meclisin gündemine getireceğiz... Buradaki samimiyetsizliği anlamak mümkün değil.

Meclisin bu son günlerinde bir şeyler görüşeceksek, birtakım şeylerin acelesi varsa, bu, kişisel sağlık sigortasını görüşmek olmalıydı. İşte, Sayın Sağlık Bakanı, kişisel sağlık sigortasını hazırladı, Meclise getirdi. Eğer, bugün, Meclisin çalışma süresinin uzatıldığı şu günlerde, görüşmemiz gereken, aciliyeti olan bir şey varsa, bu, bütün vatandaşlarımıza sağlık güvencesini sağlayacak olan kişisel sağlık sigortasıdır; yoksa, böyle, birtakım kişilere ayrıcalıklar, birtakım kurumlara ayrıcalıklar tanıyan yasa tasarıları değildir. (FP sıralarından alkışlar)

MAHMUT YILBAŞ (Van) – 8 milyon insanı ilgilendiriyor beyefendi!

KÂZIM ARSLAN (Devamla) – Benim söylediğim de 30 milyon insanı ilgilendiriyor.

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Ama, bu, devlet memuru!

KÂZIM ARSLAN (Devamla) – Burada kötü bir gelenek başlatılmıştır; sürekli olarak, kişilere ve kurumlara yönelik, birtakım yönetmelikler, kanunlar çıkarılmaktadır. Birkaç hafta önce konuştum, emekli olan Anayasa Mahkemesi Başkanı için ömür boyu lojman hakkı tanınmıştır bu Hükümet döneminde. Şimdi, kişilere ve kurumlara ayrıcalık tanıyan yeni bir yasa tasarısı getirilmektedir. Biz, bunu bilmek zorundayız. Bu yasa tasarısı, geçen yıl Meclisin kapatılacağı son günlerde de getirilmişti; o gün için, üst düzey askerî bir bürokrat için getirildiği yönünde iddialar vardı, bugün o iddialar söz konusu değil; ama, bu, tekrar neden gündeme getirildi, bunu, bu Meclis bilmek zorundadır. Durup dururken, şu günlerde, bu, neden, aciliyetle gündeme getirildi, bunu bilmek zorundayız.

Kanunlar, genel ve temel ihtiyaçları karşılamak için hazırlanır; birtakım özel ihtiyaçların giderilmesi için kanun hazırlanmaz. Devletin görevi, sürekli olarak üst düzey birtakım görevlilere ayrıcalıklar tanımak değildir, bu yolda gayret göstermek değildir.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Okumamışsın!.. Okumamışsın!..

KÂZIM ARSLAN (Devamla) – Az önce söyledim, buraya, sağlık reformunu getirin, Sayın Sağlık Bakanının hazırladığı kişisel sağlık sigortasını getirin ve hâlâ milleti yeşil kartla avutmaktan vazgeçin; SSK’lılarla ilgili, Bağ–Kur’lularla ilgili, tarımda kendi hesabına çalışan Bağ–Kur’lularla, yani, çiftçilerimizle ilgili ve bunların emeklileriyle ilgili birtakım düzenlemeleri de getirin, onların sağlık güvencelerini sağlayın ve ondan sonra, devlet memurlarının emekli olmaları durumunda yurtdışında tedavileri için de kanun tasarısı getirin, onlar da kabul edilir tabiî ki burada; ama, ondan önce başka vazifeleriniz var.

“Sağlıkta kısıtlama olmaz” diyeceğiz bunu savunurken; ama, az önce söylediğim noktalara dikkat etmek şartıyla, devletin, bütün vatandaşlarını eşit olarak sağlık güvencesinden yararlandırması durumunda bu söylediğiniz geçerlilik kazanır; yoksa “sağlıkta kısıtlama olmaz” lafı biraz havada kalır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, süreniz bitti; lütfen, konuşmanızı toparlayın.

KÂZIM ARSLAN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Biz, bu eleştirileri iyi niyetle getiriyoruz, hiçkimsenin bu eleştirilerimizde art niyet ve kasıt aramamasını diliyoruz ve Türkiyemizdeki bütün insanların sağlık güvencesine kavuşması gerektiğini söylüyoruz ve bunu öncelikle diliyoruz.

Görüşlerimi bu şekilde ifade ettikten sonra, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Emin Kul, konuşacak mısınız efendim?

EMİN KUL (İstanbul) – Hayır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Cevat Ayhan şahsı adına konuşacak mı?.. Yok.

Sayın Kemalettin Göktaş; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının görüşülmesine başladıktan sonra görüşlerini serdeden arkadaşlarımız, tasarıdan duydukları rahatsızlıkları dile getirdiler. Zannediyorum buradaki milletvekili arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun da bu tasarıdan rahatsızlıkları vardır; ama, nedense, bazı arkadaşlarımız istemeyerek de olsa oy vermek zorunda kalıyorlar.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Öyle bir şey yok.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – İktidar Partisine mensup değerli bir arkadaşımız da bu konudaki görüşlerini açıkça dile getirdi ve bunun yanlışlığını ortaya koydu. Aslında, bu yanlışlık, bu yasama yılının sonuna gelindiği bir safhada tasarının gelişi itibariyle bir rahatsızlıktır. İnanılıyor ki, bu kanun tasarısı, Bakanlar Kurulunun veya Millî Savunma Bakanının bizatihi inisiyatifiyle buraya gelmiş değildir. (ANAP ve DTP sıralarından gürültüler)

Evet, arkadaşlar, hiç rahatsız olmayın, her şeyi açıkça konuşunca rahatsızlık duymayalım; bu böyle. Esas rahatsızlık da, zaten, bu böyle geldiği içindir; yoksa, şu Yüce Parlamentoda bulunan bir milletvekili arkadaşımız bunu kendi inisiyatifiyle hazırlayıp, Meclis Başkanlığına verseydi ve o şekilde buraya gelseydi, böyle bir rahatsızlık duyulmazdı.

BAŞKAN – Sayın Göktaş, biraz maddeye bağlı konuşsanız...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Döneceğim maddeye Sayın Başkan.

Arkadaşlar, netice itibariyle, bu tasarının getireceği maddî bir külfet var; yani, gider artırıcı bir tasarı. Bu itibarla, bütçeye yük getirecek. Hani, sizin, enflasyon konusunda “giderleri kısacağız” falan gibi büyük iddianız vardı!.. Ortağınızla aranızda günlerce pazarlığınız oldu ve “memurlara yüzde 20’den fazla vermem, buçuk fazla vermem, yarım fazla vermem” diye direttiniz; Hükümet, günlerce gitti geldi, gitti geldi; ama, burada, nedense biraz cömertlik yapılıyor...

Arkadaşlar, burada, ordu mensuplarının emekli, dul ve yetimlerinin hepsine yurtdışına gitme imkânı veriliyor ve bunun neticesi olarak, âdeta, yurt dışında tedavi teşvik ediliyor; yani, Türkiye’deki hekimler, teknik imkân itibariyle yetersiz görülüyor ve bu hastaların yurt dışında tedavisi teşvik ediliyor.

Bakınız, Yüce Atatürk ne demiştir: “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” Ne zaman dedi bu sözü; 62-63 sene önce, ki o zamanın imkânlarında söyledi. Hani, sizin Atatürkçülüğünüz, nerede Atatürkçülüğünüz? İşinize geldiği zaman Atatürkçü, işinize gelmediği zaman, başka şekilde hareket ediyorsunuz.

Arkadaşlar, eğri oturup doğru konuşalım, buradaki diğer bir yanlışlık da, tedavi için yurt dışına gönderilen hastaların giderleri, Emekli Sandığınca karşılanacak; niye karşılansın?.. Hiç olmazsa, kendi kurumunca karşılansın; o da yok. İşçilerimiz yok, emeklileri yok; ama, gelin görün ki, belli bir kesim, âdeta, kayrılmaktadır. Burada da bir ayrıcalık...

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Bu, bütün devlet memurları için; karıştırdın...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Sayın Bakan Batallı, yerinizde oturun, lütfen, dinleyin. Sen niye rahatsızlık duyuyorsun canım?! Otur oturduğun yerde ve dinle... Bir derdin varsa, burası milletin yüce kürsüsüdür, çıkarsın bu kürsüye, derdini anlatırsın. Buraya çık, buradan anlat. (DTP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Konuşmacıya müdahale etmeyelim...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Fazilet Partisi olarak, bizim, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı tedavi edilmesin diye bir görüşümüz yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Göktaş, süreniz bitti, son cümlenizi söyleyin.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

65 milyon insanımızın, en iyi şekilde, yurtiçinde, gerekirse yurt dışında tedavisi yapılabilsin, bu imkân getirilsin, bütün vatandaşlarımız için bu imkân sağlansın... Keşke, devletimiz bu duruma gelebilse; ama, benim inancım odur ki, -Sağlık Bakanımız da buradadır- Türkiye Cumhuriyeti Devletindeki hekimlerimiz gerçekten yeterlidir, gurur duyacağımız hekimlerimiz vardır. Teknik cihaz yönünden de yeterli duruma gelmişizdir.

Bu şekilde, yurt dışında tedaviyi teşvik edici bir tasarı, bana göre yanlıştır. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göktaş.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, sorun.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Muhterem Başkanım, delâletinizle, Sayın Bakanımıza bir sual tevcih etmek istiyorum.

Her kanun, cemiyette veya devlette bir ihtiyaca binaen meydana getirilir. Acaba, son zamanlarda ne tür bir ihtiyaç ortaya çıkmıştır, hangi fertlerde veya hangi sosyal kesimlerde bir ihtiyaç meydana gelmiştir de böyle bir yasanın düzenlenmesi zarurî hale gelmiştir. Bir günden beri devam eden -yaklaşık yirmidört saati bulan- bu görüşmeler sırasında, ben, bu görüşmeleri dikkatle izliyorum ve mümkün olduğu kadar, İktidar partilerinin görüşlerine de dikkat etmek istiyorum; ama, samimiyetle söylüyorum ki, bu yasanın savunulması için tatmin edici bir cevap alabilmiş değilim.

Bu konuya, altını çizerek bir cevap bekliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İncetahtacı.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, benim de bir sorum olacak.

BAŞKAN - Sayın Bakan, Sayın Arslan’ın da bir sorusu var; sonra, ikisine birden cevap verin.

Buyurun, Sayın Arslan.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, sorumu, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza yöneltmek istiyorum.

Türkiye’de, hiç sağlık güvencesi olmayan 21 milyon insanımız var. Az önce konuşmamda da ifade ettim, bununla ilgili olarak, kişisel sağlık sigortasıyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığının bir çalışması var. 21 milyon insanımız, hiçbir sağlık güvencesine sahip değilken, böyle bir yasaya öncelik vermeye neden gerek duyulmuştur, bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bana, bir gerçeği açıklama imkânını bahşettiler. Bunu, 55 inci Cumhuriyet Hükümetine değil, 54 üncü Hükümete, kendi hükümetlerine sormaları gerekirdi; çünkü, bu tasarı, 54 üncü Hükümet tarafından takdim edilmiştir (sunulmuştur) (DTP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar; FP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yok öyle bir şey... Bu, yanlış...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, sorumuza cevap versin.

BAŞKAN – Hayır...Hayır...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, izin verir misiniz?

BAŞKAN – Bir dakika efendim, rica ediyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, yanlış konuşuyor. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar bir dakika, niye heyecanlandınız?

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sorularımıza cevap versin... Bizi dinlemiyorsunuz Sayın Başkan...

BAŞKAN – Dinliyorum efendim, bir dakika...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sorularımıza cevap versin...

BAŞKAN – Lütfen... Rica ediyorum... Oturur musunuz...

Efendim, bu tasarı, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz zamanında Meclise sunulmuştur. 28.7.1997 tarihinde, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından takdim edilmiştir. Bu itibarla, bir yanlışlık var herhalde...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Bakan politika yapıyor! Sorularımıza cevap versin!

BAŞKAN – Tamam efendim, mesele anlaşıldı.

Soruları da o sınırlar içinde cevaplandırmıştır.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Soruma cevap alamadım, Sayın Bakan, politika yapıyor.

BAŞKAN – Efendim, soru sorma işlemi bitti.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, eğer, böyle ses tonunu yükselterek, böyle ancemaatin konuşularak mesele çözülecekse, ona diyeceğim yok; ama, ben, size, Yüce Meclise dosyadaki bir şeyi okudum. 54 üncü Hükümet tarafından hazırlanmış, ben de katılıyorum ve arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Böylesine güzel, böylesine bir ihtiyacı cevaplandıran bir yasa tasarısı hazırlamışlar, bunu çıkarmak bize nasip olmuş. Arkadaşlarımızın, teşekkür edeceği yerde, neden böyle bir yasa çıkıyor diye hayıflanmalarını anlamak mümkün değil sevgili arkadaşlar. (FP sıralarından gürültüler)

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, cevap mı bu?!.

BAŞKAN – Arkadaşlar, anlamadım... Şimdi, niye kalktınız?.. Bir dakika arkadaşlar...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Böyle, soru cevaplandırılmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Arslan... Efendim, böyle olmaz ki... Siz, sorunuzu sordunuz...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Ama, sorularımıza cevap vermiyor Sayın Bakan.

BAŞKAN – Rica ediyorum efendim, sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan da o sınırlar içinde cevap verdi.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) –Hayır, cevap vermedi...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Bakan, soruları cevaplandırmıştır.

BAŞKAN – Cevabı o kadar vermiştir... Olur mu canım!..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu Parlamento, kendi önüne konulmuş olan çalışmaların bütün tarihlerini ihtiva eden bir metne, bilgi olarak sahiptir. Sayın Bakanın söylemiş olduğu bilgilerin hiçbir tanesi Parlamentoya intikal etmemiştir. Şayet, bir bürokratın, kendi dönemlerinde, Bakanlık bünyesindeki bir çalışmayı, burada, politik amaçlı olarak, bir Bakan olarak, sorulara cevap olarak getiriyorsa, bu soruların cevabını vermiş kabul ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, tamam... Sayın Aykaç, buyurun oturun, rica ediyorum...

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Başkan, sorum var.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz efendim?

BAŞKAN – Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Devlet prosedürünü en küçük bir oranda dahi bilen bir kişinin, Sayın Kapusuz’un, böyle bir beyanda bulunmaması gerekir. Çünkü devlette temadiyet vardır, devlette temadiyet olduğu gibi, devletin işlerinde de devamlılık vardır. Başlanmıştır, bitirilmiştir... (FP sıralarından gürültüler)

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, cevap versinler soruma...

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Soruma cevap istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan... Sayın Arslan... Size söz vermedim efendim. Lütfen oturur musunuz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 54 üncü Hükümetin gönderdiğine dair burada en ufak bir işaret yok efendim.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, böyle bir usulümüz yok canım!.. Siz konuştunuz...

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sorum var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aykaç, son sözü size veriyorum, buyurun, sorunuzu sorun.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Bakan, soruya cevap vermeden önce soru sorma hakkı istemiştim, verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Benden önce iki sual soruldu, verdiği cevap şu oldu “54 üncü Hükümet getirdi, biz çıkarıyoruz” Acaba, 54 üncü Hükümetin getirdiği bütün kanunları da çıkaracaklar mı?

BAŞKAN – Bu soru değil. Cevap vermeye değer bulmuyorum. Efendim, kanunları çıkarmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisinde.

Önergeyi okur musunuz efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, soruyu bana sordu, ben de cevap vermeniz için size intikal ettirmiyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, ilkelerimize, programımıza uyan her tasarısını yasalaştıracağız, nitekim yasalaştırdık...

BAŞKAN – Peki.

Buyurun, önergeyi okuyun efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 382 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin altıncı satırında yer alan “bunların harcırah ve tedavi giderleri Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı tarafından ödenir” cümlesinin “bu şekilde yurtdışına gönderilenlerin masrafları emekli olduğu kurumunca karşılanır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ertan Yülek İlhan Sungur Aslan Polat

Adana Trabzon Erzurum

Veysel Candan Kadir Öncel

Konya Şanlıurfa

BAŞKAN – Efendim, Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Sayın Başkan, kurulu sistemi bozucu bir sonuç doğuracağı için katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, böyle bir önergeyi mevkii muameleye koymanız mümkün değildir. Çünkü, ayrı yasaları gerektiren hususları içermektedir. Yani, zatıalinizin de çok iyi bildiği gibi, bu kurumlar, kendilerinde çalışan memurların ücretlerini, aylıklarını öderler. Kendilerinden ayrıldıktan sonra, emekli olanların ödemelerini, Emekli Sandığı yapar. Emekli Sandığının ödemek mecburiyetinde bulunduğu -5242 sayılı Yasaya göre mecbur olan- bu konunun, kendi kurumlarına, hiçbir aidiyeti olmadan ödetilmek istenmesi, bir kere, kanun tekniğine aykırıdır; oylanmaması gerekir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Efendim, biz, Anayasaya aykırı olursa işleme koymayız; ama, bu, tabiî, arkadaşımızın takdiri.

Buyurun Sayın Yülek, önergenizi izah edin efendim. (FP sıralarından alkışlar)

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, buna benzer bir tatbikat, halen Türkiye’de mevcuttur. Sayın arkadaşlarım, misal olarak vermek istiyorum: Belediyelerden emekli olan işçi statüsündeki; yani, SSK’ya mensup kimseler ile KİT’lerde çalışan ve SSK’ya tabi olan emekliler, sosyal yardım zamlarını, ilgili kurumlarından alırlar. Halen, tatbikat var. Demek ki, burada mevzuata aykırı bir hadise yok.

Bir kere daha ifade ediyorum: Halen, KİT’lerden emekli olan SSK mensupları ile belediyelerden emekli olan, hatta devletten emekli olan SSK mensupları, devletin vermiş olduğu sosyal yardımları, yakacak yardımlarını nereden alırlar; ilgili kurumun bütçesinden alırlar. Onun için, belediyeler, gelir gelir şikâyet eder “emekli olmuş, gitmiş, ben kendi bütçemden bunu karşılıyorum” derler. Onun için, KİT’ler, özel sektörle olan rekabeti bozucu bir unsur olarak, özel sektörün, emekli olan bir SSK mensubunun sosyal yardım zammını ödemediği halde, KİT’lerin ödemesi rekabeti bozuyor derler; doğru mu? (FP sıralarından “Doğru” sesleri) Demek ki, burada da bunu yerine koymak doğrudur; bu bir.

Şimdi, gerekçesine geçiyorum. Demek ki, hukukî bakımdan bir mahzuru yoktur. Burada, daha evvel bir konuşma yapan bir arkadaşımız da, bu konuda bir cümle serdettiler “bugün aktüeryal dengeleri tamamen bozulmuş olan ve hemen her hükümetin de bir karadelik olarak gördüğünü ifade ettiği, sosyal güvenlik giderlerinden; 1- Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının giderleri, 2- SSK’nın giderleri, 3- Bağ-Kurun giderleri, bütçede 1,4 katrilyon liradır. Bunun için, 53 üncü Hükümet de, 54 üncü Hükümet de bu mesele üzerinde ısrarla durmuşlardır ve 55 inci Hükümet de ısrarla durmaktadır. Ayrıca, IMF’nin de, bu konu üzerinde ısrarla durduğunu, biraz önce konuşma yapan arkadaşlarımız belirtmişlerdir.

Şimdi, bu kadar büyük bir karadeliği; yani, devlet veya hükümetler, bu 1,4 katrilyonu nasıl önleyeceğim diye çırpınırken ve bunun için formül ararken -hatta bunun için yurt dışındaki bir firmaya üç dört ciltlik bir araştırma yaptırılıp, bu dosyalar halen Hazinede ve sosyal güvenlik kurumlarında beklemektedir- sizin, sosyal güvenlik kurumlarının açığı olan 1,4 katrilyon liranın üzerine daha fazla yük getirmeniz, ne bu Hükümetin programıyla uyumludur ne bundan evvelki hükümetlerin programlarıyla uyumludur; hele hele, ANAP’ın programıyla hiç uyumlu halde değildir. Çünkü, 1991 yılına kadar, ANAP döneminde, SSK ve diğer sosyal güvenlik kuruluşlarının bu karadeliği önlenmiş ve 1991 yılına kadar da herhangi bir eksi bakiye vermemişti. 1991’den sonra, 1992’de gelen Hükümet, emeklilik yaşının 38, 40, 42 yaşlarına getirilmesi sebebiyle 1,4 katrilyon liralık bir açık meydana gelmiştir. İşte, biz diyoruz ki, bu açık daha fazla olmasın; bu açığı önlemenin yolu da, budur.

Şimdi, bir şey daha ifade etmek istiyorum; bakınız, Sayın Cevat Ayhan dediler ki: “Dün yapılan ihalede, devlet, yüzde 85 net faizle borçlandı” Hükümet de diyor ki: “Ben, enflasyonu, yıl sonuna kadar yüzde 50’ye, gelecek sene de yüzde 30’a geleceğim” Öyle mi?!. Bu aydan itibaren, sene sonuna kadar yüzde 20’lik bir pay olsa, gelecek senenin ilk altı ayında yüzde 15 olsa, yüzde 35 yapar. Yüzde 85 borçlanma demek, reel anlamda, rantçıya, yüzde 110 para veriyorsunuz demektir. Bu da 1,4 katrilyonun içindedir. İşte, bu gelen, bu rakamı daha artıracaktır; ama, kurumların kendi içerisinde karşılanacak olursa, o zaman, herkes, bütçedeki giderlerinde daha tedbirli davranır ve bu suretle de bu açık azalmış olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yülek, süreniz bitti. Lütfen, efendim...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bakın, bir arkadaşımız da buna benzer, şifahi bir teklifte bulundular “kurumlarınca ödenmesi yerinde olur” dediler. Ben, bu önergeyi daha evvel vermiştim; ama, akıl için yol birdir.

Dolayısıyla, bu, siyasî bir hadise veyahut da politik bir mülahazayla verilmiş bir önerge değil; gayet masumane ve sosyal güvenlik kuruluşlarının içinde bulunduğu müşkül durumu daha da müşkül hale sokmamak için verilmiş, mantıklı, makul ve her bakımdan uygun bir önergedir. Bunu kabul ederseniz, önemli bir meseleyi halletmiş oluruz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmadı.

Önergeyi...

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Peki, karar yetersayısını arayalım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır efendim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, mesaimizin dolmasına çok kısa bir zaman kaldı. Bu nedenle, saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.51

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

382 sıra sayılı yasa tasarısının 3 üncü maddesi, yapılan oylamada kabul edilmişti. Şimdi, sıra 4 üncü maddeye geldi.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. – 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı : 382) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. — 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (a) fıkrası, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu maddesinin ikinci fıkrası ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükümleri dikkate alınarak, yurtiçinde tedavilerinin mümkün bulunmadığına karar verilenlerin tedavi amacıyla yurtdışına gönderilmesine ve sözkonusu hükümlerin uygulanmasına yönelik usûl ve esaslar, bu Kanunun yayımı tarihini müteakip altı ay içinde, Millî Savunma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının görüşleri alınmak suretiyle Maliye Bakanlığınca hazırlanacak ve Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle tespit edilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Ertan Yülek; buyurun.

FP GRUBU ADINA İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Fazilet Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, bundan evvelki üç maddeyle alakalı olarak bir yönetmelik çıkarılmasını öngörüyor. Bilindiği gibi, 1 inci maddede, Millî Savunma Bakanlığı bünyesi içerisinde olan ve İçişleri Bakanlığında bulunan askerî personelle -bu maddeyle kanun biraz daha genişletilmiş- buna ilave olarak sivil memurlar, erbaş ve erler tedavi için yurt dışına gönderiliyor. Ayrıca, yine, maddede sarih olarak belirtildiği gibi, İç Hizmet Kanununda sadece şu anda görevde olan subay ve astsubaylar için olan şümulü genişletiliyor. Buna mümasil olarak 2 nci maddede, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu statüsünde çalışan devlet memurlarına, kamu görevlilerine, emekli olduktan sonra yurt dışına gidebilecekleri konusunda yenilik getiriliyor.

İkinci husus olarak, halen görevde olan kamu görevlileriyle emekli olanların da eşleri ve bakmakla mükellef oldukları ana, baba ve çocukları yer alıyor.

Bu 4 üncü maddede ise, gerek askerî kesimden gerekse sivil kesimden emekli olanların ve fakat Emekli Sandığına tabi olarak emekli olanların kendileri ve bakmakla mükellef oldukları diğer kimseler de yurt dışına tedavi için gönderilebiliyor. Hemen şunu söyleyeyim ki, Sayın Bakan, burada “aşağı yukarı 1,9 milyon memur var” dediler; 2 milyon memur var. Şimdi, bunların eşleri gelecek; ayrıca, bakmakla mükellef oldukları çocukları gelecek ve tabiî, bir de ana babaları gelecek... Tabiî, iki çocuklu bir aileyi düşündüğümüz zaman, 2 milyon kişinin, hemen, yaklaşık olarak 6 milyona çıktığı görülür. Evet, 2 milyon memur var; 2 milyon kişi olarak da eşlerini saysak, 4 milyon kişi!.. Bakın, bu memurların ikişer çocukları olsa, toplam 8 milyon kişi eder. Bunların memur olarak çalışanları var, vesaire... En az 6 milyon kişi oluyor. Bu sayıya, bir de, ana babaları ile bakmakla mükellef oldukları diğer kimseleri eklediğimiz zaman, rakam 7 milyona ulaşıyor; yani, bu kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Onun dışında, tabiî, bir de emekliler geliyor... Bugün, Emekli Sandığından emekli olan 2 milyon civarında kişi var. Onlara da bakmakla mükellef olduğunuz zaman, bu kanun 8 ilâ 10 milyonu kişiyi kapsıyor.

Dolayısıyla, buradan, bir yere gitmek istiyorum: Maddede “Bu, yönetmelikle düzenlenir” deniliyor. O halde, bu kadar geniş bir kitleyi alakadar eden kanunun yönetmeliklerini yaparken, fevkalade titiz davranmak lazım ve bu mesele üzerinde ısrarla durmak lazım; yani, baştan itibaren, hangi hastalıkların veyahut da nelerin Türkiye’de tedavisinin mümkün olmadığı hususuna ve ayrıca, buna benzer diğer hususlara eğer yönetmelikte detaylı olarak yer verilecek olursa, o zaman, zannediyorum ki, kanunun uygulamasının bu kadar geniş şümulü, yönetmelikle, en azından, belli bir nispette önüne geçilmiş olunur ve daha mahdut sayıdaki kimselerin bu konuda müracaatlarına ancak vesile olunur. Aksi takdirde, hakikaten, bu kadar geniş bir alanı kapsayan bir kanun tasarısı kanunlaştığı takdirde, zannediyorum ki, çok geniş bir yankı uyandıracak ve burada size açıkça söyleyeyim, birçok siyasî, üstderecede, mevkide olan birçok kimse aracı olarak araya konulacak ve bu konuda kendilerine yardımcı olunarak yurt dışına gönderilmeleri hususunda büyük bir gayretkeşlik olacak. Bunu da tabiî karşılamak lazım; çünkü, sıhhat her şeyden önemlidir. Bu kadar kıymetli olan bir şey için ve elbette, ölümden başka her şeye çare bulunur düşüncesiyle yahut Türkiye’de olmazsa yurt dışında bunun tedavisi mümkündür, mümkün olabilir mi diye, herkes, haklı olarak büyük bir ümide kapılacaktı. O bakımdan, Fazilet Partisi Grubu adına bundan evvel yapılan konuşmalarda ve bizim bundan evvelki önergelerimizde, 1 inci maddede bir birlik sağlamak için, koordinasyonu sağlamak için, bu konuda ihtisaslaşmış olan bir bakanlık, “Sağlık Bakanlığının onayıyla” gerekçesini getirmiştik; yani, Sağlık Bakanlığı onayı olursa, ihtisaslaşmış bir bakanlık olacak, benzer hadiselerde daha süratle karar alınabilecek ve belki de, insanlar, bu konuda aylarca beklemeyecekti; fakat, maalesef, bu önergemiz kabul edilmedi. Bu konuda verdiğimiz ikinci önerge, buradaki bir ikiliği kaldırmaktaydı -bunun içine Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Muhafaza da giriyordu- böylece Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığıyla ilgili önerge kabul edildiği için, kısmen de olsa bir koordinasyon sağlanması temin edilmiş oldu. Esas mesele, bunun onayı Sağlık Bakanlığı tarafından olsaydı, farklı kamu çalışanlarına farklı uygulamalar olmayacaktı. Esasında, Türkiye’de, bu konuda, ihtisas sahibi olan hastaneye devlet karar vermiş, Numune Hastanesi demiş. Dolayısıyla, Numune Hastanesinin de, bu konuda, bütün kesimler arasında daha adil ve süratli karar almak imkânı olacaktı. O halde, yönetmelikte buna ait bazı önemli hususlara yer vermek lazımdır.

Diğer husus da, biz, 2 nci maddede de buna benzer bir önerge vermiştik ve orada da, yine, Sağlık Bakanlığının ihtisasına hürmeten ve onun göstereceği yerlerden alacakları rapora göre bunun olmasında fayda vardı; fakat, o da kabul edilmedi. Gerçekten de, bu teklifler, fevkalade önemli tekliflerdi, doğru tekliflerdi ve kabul edilseydi, bunu, bir tek yönetmelikle halletmek mümkün olabilecekti.

En son madde de -yani en sondan kastım, bundan evvelki madde 3’te- tabiî emekliler olunca, bu, fevkalade geniş bir alanı kapsıyor; ancak, bakınız, burada bir şeyi ifade etmek istiyorum: Bu tasarı geçtikten sonra, hükümetler, Sosyal Sigortalar Kurumuyla ilgili olan çalışanları da getirmek mecburiyetinde olacaktır; aksi takdirde, doğru karar değildir; çünkü, SSK da bir sosyal güvenlik kuruluşudur; ama, devletin sosyal güvenlik kuruluşudur; 657 sayılı Kanuna tabi olarak memurlar çalışmaktadır. Tasavvur buyurun, Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesinde çalışan bir memur 657’ye göre göre çalıştığı için, yurt dışında tedavisi mümkün olacak; ama, SSK’ya tabi olan mensuplarının emekli olanlarını yurt dışına göndermek mümkün olmayacak, onların eşlerini yurt dışına göndermek mümkün olmayacak; bu adaletsizliktir. Hele hele, kendisi adının başına, demokratik solu veya halkçılk kelimelerini koymuş parti için, bu sınıfı düşünmemek oldukça düşündürücüdür; onun için, önünde sonunda bunu da getirmesi lazımdır.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Onun kanunu ayrı.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Tabiî hemen arkasında, çok geniş tabanlı olan, sayıları 4 milyonu bulan esnaf sınıfı vardır. Elbette, Bağ-Kur’lular da bundan istifade edecektir; çünkü, Bağ-Kur’un da genel müdürü ve mensupları 657’ye tabidir; ama, üyeleri serbest çalışanlardır. Siz, şimdi, bir taraftan, bu işe bakan devlet memurudur, 657’ye tabidir; fakat, onların çalışanlarının...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yülek, konuşma süreniz bitti; son cümlenizi söyler misiniz efendim.

Ben, kimseye bu kadar süre tanımazdım; ama...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Özet olarak ifade etmek istediğim husus şu: Bu kadar geniş alanı kapsayan bu kanun tasarısının yönetmeliği üzerinde fevkalade titizlikle durulmalı ve bu titizliğin sonucunda, yurt dışına gönderileceklerin müracaatını mümkün olduğu kadar baştan itibaren kesmeyi hedef almalıdır ve hemen, ikinci olarak da, eğer, Hükümet, gerçekten, bu sosyal adalet ilkesine inanıyorsa, Bağ-Kur ile SSK’nın emeklileri ve onların eşleri, dulları için de böyle bir kanun tasarısı getirir ve bu suretle, adaletsizliği de önlemiş olur.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yülek.

Şahısları adına, Sayın Yıldırım Aktürk; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muhterem arkadaşlar, bu 4 üncü madde, bir anlamda, gelişen kanun tasarısının, yönetmelikle çıkarılacak olan detaylarıyla ilgili bir tanımlama maddesi. Bu vesileyle, bir hususu dile getirmek istiyorum: Daha evvel, şu ana kadar ki devlet memurlarıyla ilgili uygulamada, yani 657’de, iki yıllık tedavi limiti diye bir şey söz konusu değildi. Şimdi, burada, kabul ettiğimiz 2 nci maddede “eşlerine ve bakmakla yükümlü oldukları çocuklarına” derken -emeklileri de kattığımızda- bir de “yurtdışında tedavi müddeti iki yılı geçemez” şeklinde bir ibare koyduk. Aynı şekilde, 3 üncü maddeye de, emekliler için “tedavi müddeti iki yılı geçemez” diye sarih bir madde koyduk.

Halbuki, daha evvelki tatbikata bakarsak, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (c) fıkrasında “iki yılı geçemez” diye bir süre sınırlaması vardı; Emekli Sandığı Kanununda ve Devlet Memurları Kanununda bir süre sınırlaması söz konusu değildi. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda da şöyle bir ibare var: “İçeride yapılacak olan tedaviler için bile, yardımlar, sigortalının kurumca tedavi altına alındığı tarihten başlayarak altı ayı geçemez. Şu kadar ki, tedaviye devam edilirse, malullük halinin önlenebileceği veya önemli oranda azaltılabileceği kurum sağlık tesisleri, sağlık kurulu raporlarıyla anlaşılırsa, bu süre uzatılır.” Yani, içeride yapılacak tedavi için bile, altı ay, sanki, bir limit olarak düşünülmüş.

Şimdi, benim arz etmek istediğim husus şu: İki sene süre, buraya böyle, layüsel konuldu, Silahlı Kuvvetlerle paralellik sağlansın diye konuldu; ancak, yönetmelikte, belki, daha anlamlı bir şekilde bunu kademelendirmek söz konusu olabilir, harcama miktarıyla da ilişkilendirmek söz konusu olabilir; ama, bunların hepsine cevap verecek şekilde, bir önergeyle, yurt dışında tedavi için yüzde 10 katılma payı getirildiğinde, zannediyorum, hastaları da hasta yakınlarını da, daha rasyonel bir davranış içine sevk edeceğiz. Hesabını kitabını yapıp, ona göre, o katılma payı kendi bütçelerinin içindeyse, böyle bir girişimde bulunacaklar; haklarıysa da, bundan istifade edecekler.

Burada, yönetmeliği çıkaracak olan mercilere şu tavsiyede bulunmak istiyorum: Amerika, biliyorsunuz, Clinton döneminde, sağlık reformu yapmaya gayret etti; bir Almanya’ya veya bir İngiltere’ye benzemeye, bir Avrupa ülkesine benzemeye gayret ediyor. HMO (Health Management Organization) yani “Sağlık Yönetim Organizasyonu” denilen yeni bir sisteme gidiliyor. Bizde de, belki, bu sağlık altyapısı düzenlendiğinde, böyle organizasyonlar ortaya çıkacak. Bunlar, aynen borsa simsarları gibi, sağlık kuruluşlarıyla sağlık hizmetini almak isteyenler arasında bir aracı olarak mukaveleler düzenliyorlar ve çeşitle kademelerde, çeşitli kulvarlarda sözleşmeler yapmak mümkün. Asgarî bazda, minimum, devletin de olmasını şart koştuğu bir garanti sistemi var, sağlık sigortası var; ama, onun üzerinde, orta seviyede gelir gruplarına hitap eden, lüks seviyede gelir gruplarına hitap eden çeşitli programlar var. Yukarı programlara çıktıkça daha fazla katılma payı ödüyorsunuz; ama, buna rağmen de, çok yüksek maliyetli bir bakıma ihtiyacınız olduğunda, yine, cepten bir miktar ödemek durumunda kalıyorsunuz. Buna bir örnek; otomotivde gördüğümüz sigorta sistemi, kasko, belli bir sınırla limitler; bir yangın sigortası aynı şekilde; yani, hiçbir zaman ucu açık değildir. Bunu, burada, belki, ilerideki düzenlemede de ışık tutacak bir şey olur diye arz etmek istedim.

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Şurada, bu kadar madde üzerinde hasrettiğimiz, sarf ettiğimiz kıymetli zamanı, keşke, sosyal güvenlik reformunun, 3 maddelik, akılcı bir değişiklik uygulaması için sarf etseydik, o zaman, bütün dünya tarafından da alkışlanırdık. Niçin; Hükümetimiz, belki, bu Meclis tatile girmeden, sosyal güvenlik konusunda da bir adım atacağı intibaını vermiştir dış dünyaya -bu rating kuruluşlarına ve bizi izleyen bütün dünyaya- o anlamda, şimdi, Reuter “Meclis son günü, giderayak, sosyal güvenlikle ilgili bir düzenleme yaptı” dediğinde, inanınız, hepsinin aklına “demek ki, disiplinli bir anlayışla, 2 maddelik güzel bir tasarı geçirdiler” diye gelecek; ama, bu tercüme edilip de kendilerine ulaştırıldığında da “çok yazık” diyecekler, bizim dostlarımız üzülecek. İnşallah daha iyi nlere kavuşuruz.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aktürk.

Sayın Aktürk gerçekten güzel bir konuşma yaptı; keşke, İktidar bu tavsiyesini dinleseydi!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Kaç tane dostumuz var ki bizim!

BAŞKAN – Şimdi burada bir laf söylediğimiz zaman, arkadaşlarımız bize hemen şiddetle tepki gösteriyorlar; Sayın Karahan, siz de tepki gösteriyorsunuz.

Yahu, biz de politika yapıyoruz kardeşim; yani, yalnız siz mi yapacaksınız?! (FP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Politika yapacaksan, orada oturmayacaksın.

BAŞKAN – Olur mu canım... Yani, biz...

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – İçtüzüğe göre, konuşma hakkınız yok.

BAŞKAN – İçtüzük meselesi ayrı bir olay. İçtüzük, 1982 Anayasasına göre hazırlanmış bir içtüzük.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – İçtüzükte “yorum yapamazsın” deniliyor.

BAŞKAN – O zaman, ben size bir tavsiyede bulunayım...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – İçtüzüğün 64 üncü maddesine göre, yorum yapamazsın.

BAŞKAN – Şöyle bir şey getirebilirsiniz: “Meclis Başkanı ve başkanvekilleri siyasetle uğraşmaz, her dönem kontenjandan milletvekilidir” derseniz bu iş olur. (FP sıralarından alkışlar) Ama, şimdi, ben, nasıl yani...

Ben, kendi ilimin sorunlarıyla ilgilenmeyeceğim, burada gerçekleri söylemeyeceğim, ondan sonra politika yapacağım. Yok arkadaşlar, biraz...

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Siz de, diğer milletvekilleri gibi söz alın.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Komisyon başkanlarını da dahil edin kontenjana...

BAŞKAN – Ben buna razı değilim de, arkadaşlarımız hep böyle tepki gösterince... Sağlık Bakanımıza çok saygı duyuyorum; ama, yani, özellikle...

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Gönderdik, gönderdik...

BAŞKAN – Tamam, peki; sağ olun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarımın, Sayın Aktürk dahil, 4 üncü maddesine geldiğimiz bir tasarıyı vesile ittihaz ederek, Türkiye’deki sosyal güvenlik sisteminin tümüyle yeniden düzenlenmesi ihtiyacını vurgulamalarını takdirle karşılıyorum; ancak, bu vesileyle, meseleyi, aksi istikamete, yanlış yorumlara ve doğrudan doğruya tasarının metniyle hedeflenen olayların dışında birtakım mesajları vermeye yönlendirmek de, esas itibariyle, Meclisimizin konularına sadık kalma ilkesiyle de, takdir olunur ki, bağdaşmamaktadır. Şu madde göstermektedir ki...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Teknik değil, siyasî konuşuyorsunuz...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Polat, dinler misiniz...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Teknik değil, siyasî konuşuyorsunuz Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Müsaade eder misiniz Sayın Polat... Ben, size, konuşmanız için Komisyonda izin veriyorum; izin verin, konuşalım!

Şu düzenlemenin şu maddesi ve biraz sonra, bu maddeyle ilgili önergede de görüleceği üzere, şu düzenlemede, sakınca davet eden ve hele, Sayın Aktürk’ün söylediği gibi, Türkiye ekonomisini, Türkiye dengelerini negatif surette engelleyen, etkileyen veya o izlenimi veren hiçbir ifade ve düzenleme kesinlikle söz konusu değildir. Tersine, şu düzenlemeye vâkıf olanların, böyle bir ihtiyacı, modern bir toplumda, bir ihtiyaç olarak düşünmesi gerektiğini mütalaa ediyorum.

Diğer taraftan, Hükümetimizin, sosyal güvenlik üzerinde öteden beri uzun bir çalışma içerisinde olduğunu ve sosyal güvenlik sisteminde meydana gelmiş olan tahribatın giderilmesi gerektiğini, burada, kimsenin yadsımadığını da, inkâr etmediğini de biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, burada, gerek çalışanlardan -yani, halen aktif durumda olanlardan- gerek emekli olanlardan gerekse bunların aile efradından, Türkiye’deki tıbbî imkânsızlıklar sebebiyle tedavi görmesinin mümkün olmadığı kesin olarak tespit edilen -ki, buna da Türk tabipleri karar verecektir- ve ilgili mercilerince de bunun böyle olduğu onanan; sayıları da, hiçbir suretle -Sayın Bakanın da, diğer arkadaşlarımızın da verdiği bilgilerden- yıl itibariyle 200-250’yi aşmayacak olan bir düzenlemeyi, olumsuz bir düzenleme diye topluma sunmamız, gerçekten bu toplumun yaşlılarına, hastalarına verdiği değeri nazarı dikkate almama gibi bir başka yorumu da beraberinde getirir. Bu itibarla, biraz sonraki düzenlemeyle, bu tasarı, bir şekilde maksadına vasıl olacaktır; ama, sosyal güvenliğin geneli üzerindeki düzenleme ihtiyacının da bulunduğunu, bu konudaki çalışmaların da, inşallah, yine, bu Meclisimize, bu Genel Kurulumuza kısmet olacağını ifade etmek isterim ve bu vesileyle de hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, Sayın Başkan diyor ki, yani biz bu paraları Amerikalılara veya yabancı devletlere vereceğiz, bundan dolayı bizi tenkit etmezler, nasıl olsa paralar onlara gidiyor! Başka konularda tenkit ederler; ama, bu konuda tenkit etmezler Sayın Aktürk.

Şahsı adına Sayın Cevat Ayhan.

Buyurun Sayın Ayhan, süreniz 5 dakika. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 382 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinde şahsen söz almış bulunmaktayım.

Bu madde, kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak yönetmelik düzenlenmesine dair amir hükmü getirmektedir. Yönetmelikte, daha önceki konuşmamda arz ettiğim gibi, eğer, Sağlık Bakanlığının yapacağı bir çalışma çerçevesinde, Türkiye’de tedavisi mümkün olmayan hastalıklar şunlardır, tıbbî olarak da şu kademeden sonra tedavisi dışarıda yapılır diye bir tarif yapılırsa, o zaman, bu sistem makul şekilde işler; sadece memurlar için işler; ama, bu yapılmazsa, şimdi olduğu gibi, amiyane tabiriyle, yine, gücü olan, torpili olan, nüfuzu olanlar bundan faydalanır; ama, burada, asıl 2 milyon memur diye adı zikredilenlerin de hiçbirisi bu hizmete ulaşamaz.

Bakınız, ben, burada, bir hesap yaptım. Elimde, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamları var. Türkiye’de, toplam aktif sigortalı sayısı 10 milyon 619 bin -1996 rakamları- bunun, SSK’ya bağlı olanları 4 milyon 624 bin, Emekli Sandığına bağlı olanlar 1 milyon 950 bin, Bağ-Kur’a bağlı olanlar 1 milyon 782 bin; bunun içerisinde Emekli Sandığının oranı yüzde 18,36.

Şimdi, aylık alanlar ve bunların bağlılıkları nedir; yani, sosyal güvenlik kurumlarından, Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığından toplam aylık alanlar ve onların bakmakla mükellef olduğu kişilerin - ana, baba, çocuk, hanım vesaire- sayısı da 42 milyon 854 bin... Lütfen, bu noktayı dikkatinize arz ediyorum!..

Şimdi, aynı oranda memur bağlılarını dikkate aldığınız zaman, yüzde 18,36 ile 42 milyon 854 bini çarparsanız, 7 milyon 869 bin kişi çıkıyor. Yani, bu kanun sebebiyle, emekli memurlar ve onların bakmakla mükellef olduğu kişilerin sayısı -bu kanunun kapsamına aldığımız- 7 milyon 869, bunların ana ve babalarını da hesaba katarsanız -halen çalışanların ana babalarını- 5 milyon 850 bin yapar ve çalışanların aile efratlarını, hanımlarını, çocuklarını dikkate aldığınız zaman; toplarsanız -rakama boğmayayım- bundan, ilaveten 17 milyon 619 bin kişi faydalanacaktır. Halen çalışan memur sayısı da 1 milyon 950 bin; 19 milyon 569 bine baliğ olmakta. Yani, yuvarlak hesap, 2 milyon memurun yanına 18 milyon daha, onların...

REFİK ARAS (İstanbul) – O kadar yok...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Rakamlar ortada Refik Bey, beraber hesaplarız... Aman efendim, Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarını söylüyorum... Ben, söylediğim bir rakamı on defa hesaplarım; merak etmeyin.

Çalışan 2 milyon memurun yanına, hanımları, çocukları, anaları, babaları ve emekli olan memurlar ve onların hanımları, çocukları, bakmakla mükellef oldukları kişileri topladığınız zaman, 18 milyon daha ilave ediyoruz; toplam 20 milyon oluyor. Bu 20 milyon içerisinde, Değerli Komisyon Başkanı diyor ki, merak etmeyin, bunun sayısı 150-200’ü geçmeyecek... O zaman, siz, birtakım güçlülere bunu vereceksiniz, asıl milyonlar bundan faydalanamayacak... O zaman, siz, belli kişiler için çıkarıyorsunuz bu kanunu. (FP sıralarından alkışlar) Rakam bu; ortada... Yani, bir işi yapıyorsak, doğru yapalım; hesabını da yapalım, koyalım ortaya; yapacak mıyız, yapmayacak mıyız; karar verelim; buna itiraz etmiyorum; ama, bunu belli kişiler için çıkarıyorsanız, onu Bakanlar Kurulu kararıyla çıkarın, atıfette bulunun, ne yapacaksanız yapın; ama, kanunu bu şekilde genişletiyorsanız, 18 milyon kişiye yurt dışında tedavi imkânı getiriyorsunuz. 300’le, 500’le sınırlayacaksanız hiç getirmeyin bunu. Benim söylemek istediğim budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Boş konuşuyorsun!..

BAŞKAN – Efendim, size eksüre veriyorum; buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Öbür taraftan da, milyonlarca esnaf ve milyonlarca -4 milyon 300 bin; daha önceki konuşmamda aktif çalışanı kastettim- işçiyi de dikkate aldığınız zaman; emekli ve bağımlısı 42 milyon 854’ten 8 milyonu çıkarırsanız, 34 milyon SSK’lıyı, emekliyi, Bağ-Kur’luyu ve bunların bağımlılarını; yani, ana, baba, hanım, çocuk, ne varsa, bunları bundan faydalandırmıyorsunuz; bunu da dikkate alın, bu kanunu buna göre çıkarın.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Siz niye yapmadınız?!

CEVAT AYHAN (Devamla) – Siz biz meselesi değil; biz, Meclisiz... Ha orada oturduk, ha burada oturduk; fark etmez ki. Yaptığımız işin her vakit için doğru olması lazım, her vakit için savunulabilecek iş olması lazım. Kanun yapmak bu demektir. Kanun, bir zümre için, belirli güçlü kişiler için, ahmet için, mehmet için yapılmaz ki. Kanun, on sene sonra da uygulanacak, yirmi sene sonra da uygulanacak. Mühim olan, kriterler, ölçüler. Biz, sizi doğru düşünmeye davet ediyoruz, yanlış düşünmeyin diye.

Rakamları, Refik Beyle oturacağım, konuşacağım, rakamlar önümdedir. Bunları, bir daha düşünülmesi için hatırlattım.

Hürmetlerimi arz ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Bakana sual tevcih etmek istiyorum.

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Soru sormak istiyorum.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Ben de soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın İncetahtacı, Sayın Katırcıoğlu, Sayın inceöz soru sormak istiyorlar.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Kısa ve öz olsun!..

BAŞKAN – Buyurun Sayın İncetahtacı.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Muhterem Başkan, Sayın Bakanıma sual tevcih etmek istiyorum.

Biraz evvel sorduğum sualin cevabını alamadım...

BAŞKAN – Efendim, o, kapandı; biraz önceyi bırakın, şimdiye gelin.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Tamam, şimdiye geliyorum.

Bu kanunun hangi ihtiyaçtan doğduğunu net olarak öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Bu, kanun değil, tasarı!..

BAŞKAN – Buyurun Sayın Katırcıoğlu...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, milletvekilleri, bakanlardan istedikleri yanıtları almak için soru sormazlar; milletvekili, soru sorar; bakan, bildiği çerçevede, yönetmelik çerçevesinde, prosedür çerçevesinde ona cevap verir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Doğru.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Tekrar ediyorum, bu tasarı, 54 üncü Hükümet zamanında hazırlanmış.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Ne alakası var!..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Hazırlanmış efendim, hazırlanmış, 54 üncü Hükümet tarafından hazırlanmış.

Baktık ki, bu tasarı, iyi bir tasarı; 54 üncü Hükümetteki arkadaşlarımız iyi bir iş yapmışlar; biz, bunu tekabbül ettik, getirdik, çıkarıyoruz.

Sayın İncetahtacı, biz, böylesine, binlerce kişinin sağlığıyla ilgili bir konuyu buraya getirdiğimiz için teşekkür edeceğinizi umuyorduk. Bunların içerisinde askerlerimiz var, bunların içerisinde memleket için canlarını veren çocuklarımız var ve bunların içerisinde, kırk yılını, ömürlerini Türk devletine harcayan memurlarımız var. Bunlar, emekliliklerinde çöp sepetine atılmasın ve bunlar emekli oldukları zaman da sağlık yardımlarından yararlanabilmeleri için, 54 üncü Hükümetin hazırladığı bir tasarıyı getirmemizden memnun olacağınızı sanıyorduk. Bu asabiyetinizin sebebini anlamakta güçlük çekiyorum ve asabiyetinizin nedenini anlamış da değilim. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz, asabiyet göstermeyin de; arkadaşlarımız...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Hayır efendim!..

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Siz, soru sordunuz; ben, sonra, gerekirse, size söz veririm.

Sayın Katırcıoğlu...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Asabiyet diyor efendim, bir dakika!..

BAŞKAN – Efendim “sizin sorunuzu, demin, ben cevaplandırdım” dedi.

Sayın İncetahtacı, bakın, parlamenter olmanın bir özelliği var; yani, siyasetçi olmanın da bir özelliği var. Sizin kafanızdaki düşünceleri, başkalarının beslemesi mümkün değil.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, asabiyet dedi ama...Asabiyetle alakası yok.

BAŞKAN – Siz kendi düşüncenize göre bir soru sorarsınız; ama, Hükümet, kendi politikasına uygun bir cevap verir; onun için, sizden rica ediyorum; bu konuyu kapatalım.

Sayın Katırcıoğlu, buyurun.

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, Sayın Bakanımdan bir soru sormak istiyorum; yalnız, benim bu sorum aydınlanmak içindir, asabiyet için değildir. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Neyse efendim...

Sayın Bakan, ben söylemeden cevap vermeyin; çünkü, soru soracak olan 2 kişi daha var, hepsini birlikte cevaplandırırsınız.

Buyurun.

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Bütün insanların ve özellikle, ülkemizdeki insanların tedavisinden yanayım. Sosyal güvenlik kurumları içerisinde Bağ-Kur, SSK ve yeşil kart sahipleri de var. Bunların tedavilerinin belirli bir noktaya kadar yapılması ve bu noktadan sonra tedavilerinin yapılmaması, Anayasanın eşitlik ilkesine uyar mı uymaz mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, siz de, zaten, doktorsunuz...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli...

BAŞKAN – Bir dakika.

Sayın Bakan, ben size cevap verin demedim ki...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Cevabı ben vereceğim, siz veriyorsunuz Sayın Başkanım!

BAŞKAN – Soruyu bana soruyor, ben size daha intikal ettirmedim ki!..

Rica ediyorum!.. Allah, Allah!..

Sayın Kapusuz, buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, özellikle, zatıâliniz vasıtasıyla Sayın Bakana sorumu soruyorum.

Taşradaki -biraz önce zikredilen kurumlarla ilgili olarak- memurlarımız, emeklilerimiz, askerlerimiz, Ankara’ya, daha teşekküllü hastanelere gitme konusunda birçok sıkıntı çekmektedirler. Taşradan Ankara’ya gelmek için bu kadar sıkıntı çeken bu kesimin yurt dışına gönderilmesi kolay olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnceöz.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana...

METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bu işin ciddiyeti kaçtı.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, üç arkadaşa soru sorma hakkını vermiştim.

Buyurun.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Sayın Başkan, delaletinizle, ben de, Sayın Bakana şunları sormak istiyorum: Şimdiye kadar, organ nakliyle ilgili olarak kesin rakamların zikredilmediği ve tahminî rakam olarak 200-300 gibi rakamların söylendiği; ama, şu anda -ki, bunları, bir doktor milletvekili olarak söylüyorum- büyük bir kitlenin bundan istifade etmek için sıra beklediği bir konum içerisinde, hele hele, özellikle, şu anda, ayrıcalıklı olarak, arkadaşlarımızın ısrarla dile getirdiği kesimin dışında, yoksul bir kesimin...

BAŞKAN – O, hangi kesim?

NABİ POYRAZ (Ordu) – Kesimi söyle bakalım.

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar, açıklasın arkadaşımız; hangi kesim?..

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Şu anda ayrıcalık getirilen kesimin dışındaki tüm...

BAŞKAN – Yani, o ayrıcalıklı kesim hangisi; onu açıklar mısınız?

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Şu anda, 20,5 milyon insanın sağlık güvencesinden yoksun olduğu, bu imkânlardan istifade edemediği bir konum içerisinde -gerçekten, Sayın Bakanımız, biraz önce, bize, bazı ithamlarda da bulundular- kendileri, vicdanen rahatları mı; bunu öğrenmek istiyorum. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bu, soru olmadı canım...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Böyle soru mu olur?!

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Bakan, cevap vermeyin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Bakan...

Ben, sorulan son soruyu, soru olarak kabul etmiyorum. Herkes, kendi mantığının sesini vicdanında duyar ve vicdanı da ona göre rahattır. (FP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

Şimdi, bakın, soru, böyle sorulmaz; soru, açık, net, yorumsuz sorulur. Yani, sizin sorduğunuz soruda bir şey yoktu.

Sayın Kapusuz’un sorusuna cevap verebilirsiniz Sayın Bakan.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Rakamları istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım, Hükümetimiz, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, bugüne kadar hiçbir hükümete nasip olmayacak şekilde, bu, genel sağlık sigortası yasa tasarısını hazırladı, Meclise sundu. Bu tasarının görüşülmesi esnasında, değerli arkadaşlarımızın, aynı, bugünkü duyarlılıkla hareket edeceklerini umuyorum ve o zaman, arkadaşlarımızın, 30 milyondan bahsettikleri ve “ayrıcalıklı kesim” diye ifade ettikleri konular da ortadan kalkmış olacaktır. Kaldı ki, Türk askerini, Türk memurunu ayrıcalıklı bir kesim olarak nitelemek bühtandır sevgili arkadaşlar ve bunu, özellikle doktor kardeşime yakıştıramadım.

BAŞKAN – Neyse; sorular cevaplandırılmıştır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, soruma cevap alamadım.

BAŞKAN – Efendim, şimdi, herkes, seçime gitmenin heyecanı içerisinde. Daha seçime altı ay falan var. Biraz daha sabırlı olun canım; bakarsınız, o zaman da seçim olmaz.

Madde üzerinde verilmiş bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/628) numaralı 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Güven Karahan Ahmet Kabil Mustafa Karslıoğlu

Balıkesir Rize Bolu

Yıldırım Aktürk

Uşak

“Madde 4.- 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinin (a) fıkrası, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu maddesinin ikinci fıkrası ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun geçici 139 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükümleri dikkate alınarak, yurt içinde tedavileri mümkün bulunmadığına karar verilenlerin tedavi amacıyla yurt dışına gönderilmesine ve bundan, yurtdışı tedavi giderlerinin yüzde 10 oranında katılım payı alınmasına ve söz konusu hükümlerin uygulanmasına yönelik usul ve esasları, bu kanunun yayımı tarihini müteakip altı ay içinde, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının görüşleri alınmak suretiyle, Maliye Bakanlığınca hazırlanacak ve Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle tespit edilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, tüm tereddütleri giderecek ve kanunun bir disiplin içerisinde uygulanmasını daha da tahkim edecek olan bu önergeyi, uygun görüşle Genel Kurulumuzun tensiplerine arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Yüce Meclisimizin takdirlerine arz ediyoruz efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Dur bakalım canım, daha oylamadık; karar yetersayısı nereden çıktı!

Önergeye katılmama durumu olmadığı için, sayın önerge sahibinin konuşma hakkı yok.

Aslında, tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin de yurt dışında tedavileriyle ilgili bir konu vardı. Bir gazete “reziller” diye bir başlık atmıştı. Aslında, o başlık, çok haksız bir başlıktı; çünkü, yurt dışına giden o kişilerden tedavi ücretlerini ödemeyenlerin hiçbirisi bugünkü milletvekilleri değildi. Ama, tabiî, Türkiye’de, basın -birkısım basın tabiî, hepsini kastetmiyorum- bugünkü Parlamentoya ve milletvekillerine sorumsuzca saldırıda bulunma alışkanlığı içinde olduğu için, bugünkü milletvekilerini rencide edici bir başlık atmıştı. Bu başlığın bugünkü milletvekillerinin hiçbirisiyle ilgisi yok; eski milletvekillerinden iki arkadaşımız, yurt dışına giderken o yüzde 10’u ödememişlerdi. Bu vesileyle, bunu açıklamak istiyorum. Ama, o basın mensupları da, bu kadar, kendilerinde olmayan vasıfları bu milletvekillerine izafe etmesinler. Hiçbir milletvekili rezil değildir; onlar, dürüstlüğü, gelsin de bu Parlamentoda öğrensinler. Onu da belirtmek istiyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlar, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Karar yetersayısı aradınız mı?!

BAŞKAN – Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (FP sıralarından “Karar yetersayısını aramadınız Sayın Başkan” sesleri)

Efendim, neyse artık...

Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Bundan sonraki oylamada ararız.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Ben size peşin peşin dedim.

BAŞKAN – Sayın Polat, siz de el kaldırdınız canım...

ASLAN POLAT (Erzurum) – El kaldırmak başka...

BAŞKAN – Olmaz canım... Sayın Polat, rica ediyorum... Üstelik, bizim hemşeriliğimiz de var.

Müteakip maddeyi okutuyorum...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Başkanım, bir şey öğrenmek istiyorum. “Reziller” diyen basına karşı Meclis Başkanlığı ne yapmıştır? Meclis Başkanlığı hangi yaptırımı uygulamıştır, öğrenebilir miyim?

BAŞKAN – Bundan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı en ufak bir saldırı olduğu zaman, bunlara karşı, en acımasızca dava açacağız. Ben, sizi de davet ediyorum; hepiniz, gidin, gazete aleyhine dava açın efendim. Yani, hepimiz, bu Parlamentonun bir üyesiyiz ve bu Parlamentonun değerini korumak, itibarını korumak, hepimizin tek tek görevidir arkadaşlar. (Alkışlar)

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Ama, önce, Meclis Başkanlığı görevini yapsın.

BAŞKAN – Tamam canım; yani, Meclis Başkanlığı da yapacak, siz de yapacaksınız.

Buyurun efendim.

MADDE 5. — Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Şahsı adına, madde üzerinde söz isteyen Sayın Cevat Ayhan?..

Konuşmuyorlar.

Sayın Bedri İncetahtacı?.. Söz istemiyorlar.

Sayın Polat?.. Siz de istemiyorsunuz... Canım, artık, şimdi ne gerek var?! (Gülüşmeler)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Peki; konuşmayayım.

BAŞKAN – Peki.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam; arayacağız...

Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen, Sayın Cevat Ayhan?..

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Zaten, yeteri kadar fikirlerinden yararlandık, güzel fikirler ileri sürdüler.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Son söz olarak, İktidar Partisinden Sayın Emin Kul ve Sayın Halit Dumankaya lehte söz istemişlerdir...

EMİN KUL (İstanbul) – Vazgeçtik Sayın Başkan.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ben de vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının tümü kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Tabiî ki, Türkiye Cumhuriyeti...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkan, izniniz olursa, arkadaşlarıma, Yüce Meclise teşekkürlerimi sunacağım.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Bakan... Çok sabırsızsınız... Bu kadar deneyimli bir politikacı olarak, bu kadar sabırsızlık göstermeyin.

Tabiî, temennimiz -hakikaten, Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlettir- bu büyük devletin bütün vatandaşlarının hiçbir çaresizlikle karşılaşmaması ve devletin imkânlarının, çaresiz insanların imdadına en güzel şekilde yetişerek, onları mutlu kılmasıdır. Ben, bu nedenle, bu kanunun hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim; siz de teşekkür edeceksiniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET SEZGİN (Aydın) – Sayın Başkanım, benim adıma da o görevi yaptınız; teşekkür ederim.

Yüce Meclise -”ret” oyu verenlere de “kabul” oyu verenlere de- şükranlarımı sunuyorum ve bu yasanın, en iyi şekilde, Türk memurunun, Türk askerinin, Türk emekli, dul ve yetiminin hayrına olacağına olan inancımı bir defa daha ifade ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Tekrar hayırlı ve uğurlu olsun efendim.

Çalışmalarımıza devam ediyoruz.

6. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

7. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Ek 17 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kırklareli Milletvekili A. Sezal Özbek’in, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay ve 7 Arkadaşının ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/662, 1/666, 2/621, 2/434, 2/481) (S. Sayısı :467) (1)

BAŞKAN – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Ek 17 nci Maddesinde Değişiklik Yapıllmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kırklareli Milletvekili A. Sezal Özbek’in, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay ve 7 Arkadaşının ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın İrfan Gürpınar; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 467 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Ek 17 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi sunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mümkün olduğu kadar, olayı özetleyeceğim. Bu tasarının amacı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunundaki birtakım değişikliklerin 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa intibakıyla ilgilidir ve bu sebeple doğan ihtiyaçları tatmin etme amacına yöneliktir.

Yapılacak düzenlemelerden başlıcaları şunlardır:

Birinci düzenleme; yurt dışına sürekli göreve gönderilen ve yurt dışında görevde bulunan ve eğitime tabi tutulan personelin, dönüşlerinde, yurt dışında edinmiş oldukları bilgi, deneyim ve becerilerini kendi personeline sunabilmek bakımından, kendilerine, görevde kalmaları için bir eksüre tanınmasıyla ilgilidir.

Yurt dışına gönderilen pilot, mühendis, kurmay gibi teknik ve yönetici görevlerde bulunan personel, 2 Eylül 1993 tarihinde yapılan değişiklikle, yurt dışından geldikten sonra istifa edebiliyor ve bu deneyimlerini aktarma durumunda kalmıyor idi. Bu düzenleme sonunda, yurt dışında çalışan askerî personelin, yurda geldikten sonra, yurt dışında kaldığı süre kadar görevi uzatılıyor ve istifa edemiyor. Böylece, bu deneyimlerini, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde aktarma fırsatı bulabiliyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu düzenlemeyi benimsiyor, savunuyor ve destekliyoruz.

İkinci düzenleme; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda yapılan değişiklikle, memurların bakmaya mecbur oldukları aile fertlerinin, ağır bir kaza geçirmeleri ve önemli bir hastalığa tutulmuş olmaları halinde verilen aylıksız izin süresi ile doğum yapan memurlara verilen aylıksız izin süresi, altı aydan bir seneye çıkarılmıştır; sürekli görevle yurt dışına gönderilen personelin eşlerine verilen iznin süresi de üç yıldan dört yıla çıkarılmıştır. Devlet memurları bakımından yapılan bu düzenlemelerin ve iyileştirmelerin, Silahlı Kuvvetler personeline de, muayyen süreleri artırmak suretiyle, intibakı sağlanmıştır. Bu bakımdan, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu düzenlemeyi de destekliyoruz.

Üçüncü düzenleme; 29.9.1988 tarihli ve 3475 sayılı Kanunla, subay ve assubayların terfilerine ilişkin olarak uygulamaya konulan terfide baraj sisteminin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinden sonra, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini de göz önünde bulundurmak suretiyle, bu konudaki mağduriyetlerin giderilmesi yönündedir.

Dördüncü düzenlemeyle; 31.12.1984 tarihi ile 3.7.1992 tarihleri arasında emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı bağlanan assubaylar ile bunlardan dolayı dul ve yetim aylığı alanların durumlarında iyileştirmeler yapılmaktadır ve mağduriyetleri giderilmektedir. Bu konuda da, 657 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeler, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa yansıtılmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarıyla getirilen düzenlemeleri benimsiyor, tasarıya müspet oy vereceğimizi bildiriyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürpınar.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Bilge; buyurun.

Sayın Bilge, süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA AHMET BİLGE (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı hakkında Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Silahlı Kuvvetlerimizin, muhtemel risk ve tehditlere karşı, modern silah, teçhizat ve yeni teknolojilerle donatılması gayretlerini takip ediyoruz. Her sosyal sistemde olduğu gibi, Silahlı Kuvvetlerde de, teknik boyutun yanı sıra, beşerî unsur olarak insan faktörü bulunmaktadır.

Bu noktada, ordumuzun sadece silah sistemleri bazında modernize edilmesi yetmemekte, moral ve eğitim bakımından da, yeterli seviyede, her an harbe hazır bulundurulması gerekmektedir.

Bu çerçevede, modern yönetim tekniklerinden istifade ederek, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin özlük haklarında, acil, yeni düzenlemeler yapılması zarureti vardır. Personelin çalışma şevkini ve motivasyonunu azaltan bu hususlarda, Hükümetten, iyileştirici yeni düzenlemeler bekliyoruz.

Yaşanan problemlerin temelinde, çağdaş yönetim teknikleri ve yaklaşımları karşısında oldukça eski bir anlayışı temsil ve devam ettiren 926 sayılı Personel Kanunu yatmaktadır.

Değişim, sadece teknoloji alanında yaşanmıyor; organizasyonların ne şekilde verimli ve etkin yönetilebilecekleri konusunda, belki de en çok araştırma yapanlar, gelişmiş ülkelerin ordularıdır.

Biz de, şu soruyu kendimize sormalıyız: “Ordumuzun her seviyedeki personelini nasıl motive eder, nasıl, yaptığı görevden gurur duymasının yanı sıra, mutlu olmalarını sağlarız?”

Günümüzde yaşanan ve geçmişe oranla oldukça yaygınlaşmış bulunan serbesti ortamında, insanların iradeleri dışında, bir anlamda zorla çalıştırılmaları kabul edilemez.

Dünyadaki genel gelişme çizgisi, insanların önündeki engellerin kaldırılması, insanların kendilerini rahatça geliştirebilecekleri ve daha verimli olacakları bir özgürlük ortamına kavuşturulması istikametindedir. İnsanların, kendilerine, çevrelerine ve ülkelerine yararlı olmalarının yolu, isteyerek çalışmalarına bağlıdır.

1982 Anayasasının 5 inci maddesinde, devletin temel amaç ve görevinin, kişilerin ve toplumun mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri kaldırmak ve insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak olduğu belirtilmiştir. Benzer hükümler, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de yer almaktadır. Söz konusu anlaşmanın değişik maddelerinde, kimsenin zorla çalıştırılamayacağı ve zorla çalışmaya tabi tutulamayacağı belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesiyle, yurt dışına sürekli görevli gönderilen nitelikli personelin, dönüşlerinde, büyük ölçüde, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmaları göz önüne alınarak, hizmet sürelerinin uzatılması yoluna gidilmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri personeline onbeş yıl gibi uzun bir mecburî hizmet yükümlülüğünün yanı sıra, bu şekilde ilave bir yükümlülük getirmek, aslında, hiçbir sorunu çözmez. Ayrılmak isteyen personelin önüne yasal zorunluluklar çıkarma yerine, subayımız, assubayımız, bir noktadan sonra neden bu işi yapmak istemiyorlar diye düşünmek gerekmektedir.

Biraz önce arz ettiğim gibi, sosyal sistemlerin en önemli unsuru insandır; Silahlı Kuvvetlerde de böyledir. Sistemin beyni olan insan, yaptığı işten tatmin olmaması halinde, ya sistemi terk etmektedir ya da yasal yükümlülükler nedeniyle sistemden ayrılamayınca, o insanın performansı düşmektedir. Bu noktada yapılacak şey, hukukî değil sosyal tedbirleri almaktır; yani, kanun çıkarır meseleyi çözerim yaklaşımı yerine, bu insanlar neden sistemi terk etmek istiyorlar sorusuna cevap aramaktır.

Açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı, tespit edilen sorunun bu madde değişikliğiyle çözüleceğine inanmıyoruz.

2 nci maddeyle, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin kullanacağı mazeret izinlerini düzenleyen 926 sayılı Kanunun 126 ncı maddesine bir bent ilave edilmektedir. Buna göre, raporla belgelenmesi şartıyla, subay ve assubaylara, bakmaya mecbur olduğu veya refakat etmediği takdirde hayatı tehlikeye girecek ana, baba, eş ve çocukları ile kardeşlerinden birinin ağır bir kaza geçirmesi veya önemli bir hastalığa tutulmuş olması hallerinde, istekleri üzerine en çok üç aya kadar aylıksız izin verilebileceği hükmü getirilmektedir; bu sürenin, aynı şartlarla, bir katına kadar uzatılabilmesi ve aylıksız izin süresinin mecburî hizmet süresinden sayılmayacağı da hükme bağlanmıştır.

Günümüzde, maalesef, insanlarımızın önemli bir bölümü, kazalar ya da tedavisi uzun süren hastalıklar nedeniyle bakıma ihtiyaç duymaktadır. Askerî personelin de yakın akrabalarıyla ilgili benzer sıkıntılarının, sosyal devlet anlayışı çerçevesinde, ilgili maddeye bir bent ilavesiyle çözülmesini memnuniyetle karşılıyoruz.

Böylece, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda daha önce yapılan deşikliklere paralel bir düzenleme yapılmakta ve kamu personel rejiminde aynı konuda farklı uygulamaların getireceği olumsuzluklar önlenmiş olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının 3 üncü maddesiyle, yine, Devlet Memurları Kanununa 6.7.1995 tarihli 562 sayılı kanun hükmünde kararnameyle getirilen düzenlemelere benzer bir hüküm getirilmiştir. 926 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin (d) bendinde yapılan değişiklikle, bayan subaylara, doğum sonrası, istekleri halinde, en çok üç aya kadar verilen ücretsiz izin süresi altı aya yükseltilmiştir. Personel lehine olan bu değişikliği de yerinde bulmaktayız.

Tasarının 4 üncü maddesinde “evli bulunan subay ve assubaylara her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmayan veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almayan eşi ve çocukları için devlet memurlarına ödenen miktarda aile yardımı ödeneği ödenir” denilmektedir.

Böylece, Devlet Memurları Kanunu ile Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu arasında paralellik sağlanmıştır. Bu nedenle, değişikliği olumlu karşılıyoruz.

Değerli milletvekilleri, tasarının 5 inci maddesiyle ise, Personel Kanununun Ek 17 nci maddesinin (A) fıkrasının ikinci paragrafında düzenlenmiş bulunan, tabur ve bölük komutanlığı ile bunların deniz ve havadaki eşitlerine asaleten veya boş kadrolara vekâleten atanan subaylara ödenmekte olan ek hizmet tazminatının kapsadığı personelin belirlenmesinde ortaya çıkan tereddütlerin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır ve getirilen düzenlemeyle, mağduriyetlerin önlenmesi sağlanacaktır; bu nedenle, değişikliği olumlu buluyoruz.

Tasarının 6 ncı maddesiyle, 926 sayılı Kanuna 29.7.1983 tarihli ve 2870 sayılı Kanunla eklenen ek 20 nci madde değiştirilerek, yetiştirilmek üzere veyahut da sürekli görevle yurtdışına gönderilenleri subay, assubay veya memur olan eşlerine en çok üç yıla kadar verilen aylıksız izin süresi, en çok dört yıla çıkarılarak, personel lehine bir değişiklik sağlanmıştır; bunu da olumlu karşılamaktayız.

Değerli milletvekilleri, tasarının 7 nci maddesi, 3 adet ek geçici madde getirmektedir. Ek geçici 72 nci maddeyle, 3.7.1992 tarihinden önce emekli olan askerî personelin ek göstergelerdeki farklılıklar nedeniyle emekli aylıkları bakımından uğradıkları mağduriyetlerin giderilmesine çalışılmıştır; bu nedenle, düzenlemeyi yerinde görüyoruz.

Ek geçici 73 üncü maddeyle, 1989-1992 yılları arasında uygulanan terfide baraj sistemiyle ilgili hükümlerin 31.2.1992 tarihinde Anayasa Mahkemesince iptali neticesinde terfi edemeyen personelin mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmıştır.

Bu noktada, Silahlı Kuvvetlerde terfi sisteminin yeniden düzenlenmesi ihtiyacına dikkatinizi çekmek istiyorum. Personelin performansının objektif değerlendirilmediği kurumlarda verimliliğin hızla azaldığı görülmektedir; yine, herkesin belli süreler sonunda, aynı rütbeye yükselmesi ya da arada çok az fark olması, çalışkan, istekli personelin çalışma şevkini azaltmaktadır. Bu olumsuzlukları gidermek için, Silahlı Kuvvetler personelinin meslekî başarı ve tecrübesinin objektif değerlendirilebileceği yeni bir terfi sistemi geliştirilmesinin zorunluluğunu vurgulamak istiyorum; ancak bu şekilde belirli rütbelerde yığılmaların önüne geçilebilir. Bu nedenlerden dolayı, bu madde, bazı mağduriyetleri gidermekle birlikte, temel sorunun çözümüne katkı vermeyecek niteliktedir.

Sayın milletvekilleri, her zaman disiplini, görev bilinci ve vatan savunmasındaki fedakârlıklarıyla gurur duyduğumuz Silahlı Kuvvetler personelinin daha iyi imkânlara sahip olması için yeni düzenlemeler yapmak zorundayız. Sadece, maddî imkânların artırılmasıyla personelin motive edilebilmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, personelin özlük haklarının çağdaş normlara uygun hale getirilmesi, Meclisimizin önünde duran önemli bir görevdir. 926 sayılı Askerî Personel Kanununun, çağdaş yönetim anlayışı çerçevesinde, yeniden tümüyle gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu konuda Hükümetin yapacağı çalışmalara en yüksek katkıyı vereceğimizi ifade etmek istiyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetleri personeli lehine olacak her türlü yasal düzenlemeyi desteklemeye devam edeceğimizi ifade ediyor, kanunun Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilge.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Artık geç kaldınız canım!..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Baştan söyledim.

BAŞKAN – Sayın Polat, biraz daha önce isteyin.

Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Maddelerde karar yetersayısını arayacağım; ama, rica ediyorum, önceden bildirin.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmalardan sonra hemen oylamaya geçtiniz; arkadaşlarımızın kişisel söz talebi var.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, İçtüzükte “önceden söz kaydı yaptırmayan kişiye söz verilmez” deniliyor. Yani, biz çok kıdemlileştik, neredeyse general seviyesine geldik Mecliste. (Gülüşmeler) Yani, asteğmen değiliz, üsteğmen değiliz, general seviyesine geldik arkadaşlar; yani, artık, bu Meclisin çalışmasını bilmemiz, lazım değil mi. Onun için, usulleri iyi bilelim, rica ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, usul yönünden şuna riayet ederseniz, en azından kişisel söz talebinin olup almadığını sorsanız...

BAŞKAN – Ben sormam onu.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sorarsınız.

BAŞKAN – Yani, söz isteme ihtiyacını duyan arkadaşımız önceden bize bildirir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA VE BU KANUNA EK GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 27.7.1967 tarihli ve 926 sayılı Kanunun 113 üncü maddesinin başlığı ve birinci fıkrası ile bu fıkranın 9.8.1993 tarihli ve 499 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“II. – Yurt içinde ve dışında öğrenim, kurs ve staj yapanlar ile yurt dışına sürekli göreve atananların yükümlülükleri”

“Subay ve astsubay nasbedildikten sonra öğrenim, kurs, staj için ve sürekli göreve atanma nedeniyle yurt dışına gidenlerle, Silahlı Kuvvetler hesabına yurt içinde öğrenim yapanların yükümlülükleri aşağıda gösterilmiştir.”

“Subay nasbedildikten sonra Silahlı Kuvvetler hesabına yurt içindeki fakülte ve yüksekokullarda öğrenim yapanlarla, meslekleriyle ilgili ihtisas yapanların ve yurt dışına sürekli göreve atanan subay ve astsubayların yükümlülükleri, buralarda geçen süreler kadar uzatılır.

Yurtdışı sürekli görevi nedeniyle hizmet yükümlülüğü bulunan subay ve astsubaylardan yaş haddinden ve kadrosuzluktan emekli edileceklere bu yükümlülük süresi uygulanmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Grubumuz adına Sayın Cevat Ayhan konuşacak.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun.

Sayın Ayhan, herhalde ileride Başbakanlığa aday; her konuda konuşuyor. (FP sıralarından “inşallah” sesleri)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Neden olmasın!..

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim. Neden olmasın!.. Türkiye’de demokrasi var. İslamköylü Başbakan olur, Cumhurbaşkanı olur, bir başka köylü de olur, herkes olur. (FP sıralarından alkışlar)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Siz hangi köydensiniz?

CEVAT AYHAN (Devamla) – Cenabı Allah, gelinen makamlarda hayırlı hizmet yapmayı nasip etsin, mühim olan odur; yani, arkada bırakılan izdir mühim olan. Yoksa, makama herkes gelir.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 467 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu madde, yurt içinde ve yurt dışında fakültelerde eğitim gören Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, ilaveten, mecburî hizmetle mükellef kılınmalarına dair bir maddedir. Tasarının gerekçesinde de ifade edildiği gibi, 1993 yılında bu mükellefiyet kaldırılmış. Kaldırıldıktan sonra, yurt dışında ihtisas yapan, özellikle, değerli Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları çeşitli gerekçelerle görevden ayrılınca, bunların edindikleri bilgi ve tecrübelerin, Silahlı Kuvvetler bünyesindeki personele aktarılması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bilgi ve teknoloji bakımından, vasıf bakımından uluslararası rekabete, performans itibariyle, kabiliyet itibariyle, layık ve güçlü olabilmeleri için desteklenmesi gerektiğinden, bu tecrübelerin aktarılması gerektiğinden, bunlara, tekrar, mecburî hizmet tahmil edilmektedir, yüklenmektedir.

İsabetli bir düşüncedir. Tabiî, devletin imkânlarıyla, Silahlı Kuvvetlerin imkânlarıyla elde edilen birtakım bilgilerin aktarılması, zaman süresinde olacaktır; mecburî hizmet de bu bakımdan lüzumludur. Ancak, hemen burada bir husus aklıma geldi. Geçmişte, Millî Savunma Komisyonu üyesi bulunduğum zamanlarda, Silahlı Kuvvetlerin meseleleriyle daha geniş meşgul olurduk ve Silahlı Kuvvetler mensuplarından da gelip, ziyaret eden, bazı meselelerini bize ifade eden arkadaşlarımız olurdu. Bunlardan bir tanesi, burada, zikre değer olan doktor olanlar, tabip olanlardır. Bunlar, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki tabiplerdir; ihtisas yaptıkları zaman, bu ihtisasları karşılığında mecburî hizmet getirilmekteydi o zaman; şimdiki durumu bilmiyorum, son durumu bilmiyorum; bu tasarıyla, herhalde, kalkmışsa, tekrar getirilecektir. Bunların söylediği şudur: Sivil hekimler, yine, devletin hastanelerinde, üniversitelerinde ihtisas yaparlar, bir mecburî hizmetle mükellef hale gelmezler; yani, benim bildiğim budur; içimizde, tabip arkadaşlar var, onlar daha doğrusunu bilirler; ama, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu hekimler bir mecburî hizmet yüklenirler. Bunun adaletsizlik, eşitsizlik olduğu ifade edilirdi; tabiî, bu, tasarı bünyesinde nasıl değerlendirilir bilemiyorum.

İkinci bir husus da, Türk Silahlı Kuvvetlerinin eğitimi, vasıfları bakımından harp okullarımızda fevkalade yüksek seviyede eğitim verilmektedir. Hakikaten, harp okullarına, iftihar edilecek şekilde, hem kabiliyetli gençler seçilmekte hem de gençlerimiz fevkalade yüksek seviyede eğitim görmektedirler.

Şimdi, bunları söyledikten sonra da, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yapılan bazı tasarrufları, bu yüksek vasıflı eleman ihtiyaçlarıyla telif edemediğimi ifade etmek isterim. Söylemek istediğim husus şudur: Geçenlerde Millî Savunma Bakanlığından bir açıklama vardı. Son iki yılda, Türk Silahlı Kuvvetlerinden 500’ün üzerinde subay ve assubayın ilişiği kesilmişp; bunların, takriben 200’ü subaydır, 300’ü de assubaydır. Bunların birçoğu da veya bir kısmı da, mesela Gülhane Tıp Akademisinde kürsü şefliğine kadar gelmiş doçent binbaşıdır ve benzeri sahalarda eğitim görmüş, hakikaten yüksek vasıfları itibariyle Silahlı Kuvvetlerden takdirname almış kişilerdir. Zaman zaman, bu mesele, Türkiye efkârıumumiyesinde tartışılır, 1991’den beri zaman zaman gündeme gelir Askerî Şûranın toplanacağı tarihlerde ve kaç kişi atılacak, kaç kişi atılmayacak bu tartışılır. Bizim Hükümet zamanında da yine, 1997’de idi zannederim, bir ara Askerî Şûra kararında -normal, 30 Ağustosun dışında- bir miktar, 100’ün üzerinde subay, assubayın ilişiği kesilmişti. Biz buna üzülmüştük...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Refahyol döneminde 217 kişi.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Sayın Dumankaya, rakamlar mühim değil, bir noktayı ifade edeceğim; sayıları bulabiliriz, vardır tabiî; 517 mi diyor... Evet, olabilir. Bizim zamanımızda değil, iki yıllıktır o 500 küsur rakamı.

O zaman, tabiî, Silahlı Kuvvetlerde ilişik kesme, bildiğiniz gibi, Askerî Şûra kararıyla olmaktadır. Askerî Şûrada, sivil yönetimi temsil eden -hükümeti temsil eden- Başbakan, bir de Millî Savunma Bakanı vardır, gerisi 10 -15 civarında organerallerdir, Yüksek Askerî Şûranın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna göre orada bulunması gereken kişilerdir, rütbedeki kumandanlardır. Yani, sivil yönetimin, Başbakanın, Askerî Şûra kararlarında, nihayet, oyu şahsıyla sınırlıdır. Tabiî, Başbakan olarak bu tasarruflarda yanlışlık var mıdır, yok mudur sorar, cevap alır, bunlar da belli sınırlar içinde müzakere edilir, mütalaa edilir.

Ancak, benim altını çizmek istediğim husus, bu, tabiî, bütün partilere mensup arkadaşlarımıza üzüntü vermektedir; 19 uncu dönemde de olmuştur, zaman zaman milletvekilleri, o zamanki Başbakan Sayın Demirel’e, Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’e müracaat etmiş ve Askerî Şûra kararlarında bu tasarrufların tedirginlik doğurduğunu ifade etmişlerdir. Tabiî, Askerî Şûra kararlarının tedirginlik doğurmasının sebebi, Anayasanın 125 inci maddesinin ikinci fıkrasıdır. Anayasanın 125 inci maddesinin ikinci fıkrası “Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır” demektedir; bir şey daha demektedir: “Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetimi dışındadır.” Bu, tabiî, Askerî Şûra kararlarında hata varsa, bunun bir yargı denetimiyle denetlenmesi yolunu kapamaktadır.

Siz, askerî okullara evladınızı veriyorsunuz, şu kadar yıl eğitim görüyor, binbaşı oluyor, yarbay oluyor, albay oluyor veya yüzbaşı oluyor; şu veya bu sebepten, birtakım bilgilerle, Şûra kararıyla, onu, askerî görevinden affediyorsunuz ve hayatını söndürüyorsunuz. Askerin, bir başka mesleğe intisabı da kolay bir mesele değildir. Bugün, bunların sayısı, iki yılda 500 küsursa, son beş yılda, herhalde, 500’ün çok üzerinde, 1 000’e yaklaşan bir rakamdır; yani, bu meselenin tekrar mütalaa edilmesi ve Askerî Şûra kararlarına yargı denetiminin açılması gerekmektedir.

Bendeniz, o vesileyle, 1980’de kurulan Danışma Meclisinin ve Millî Güvenlik Konseyinin zabıtlarını tetkik ettim. Sayın Evren -o zaman Cumhurbaşkanı ve Millî Güvenlik Konseyi Başkanı- Millî Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonunun Başkanı Muzaffer Başkaynak’a “bu maddeyi niye getirdiniz; yani ‘Askerî Şûra kararları yargı denetimi dışındadır’ derken, bundan muradınız nedir?” diyor; Muzaffer Başkaynak “tayin ve terfiler” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, süreniz bitti; size 1 dakika veriyorum.

CEVAT AYHAN (Devamla) – 1 dakika daha müsaade ederseniz, şu konuyu bağlayayım, şahsen söz almam.

BAŞKAN – Tamam, 1 dakika verdim efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

Tekrar soruyor Sayın Evren: “Yani, sadece tayin ve terfilerle mi sınırlıdır?” Evet... “Nedir tayin ve terfiler?” 3 tane korgeneral makamı var; ama, terfi edecek 10 tümgeneral var; 3’ünü korgeneral yapabilirsiniz, 10’unu da korgeneral yapamazsınız; çünkü, kumanda edeceği, sevk ve idare edeceği birim yok. İşte, geri kalan 7’si idare mahkemesine giderek, oradan karar istihsal etmek suretiyle “ben de korgeneral olacağım” diye gelip, Silahlı Kuvvetlere dayatmasın düşüncesiyle bu getirilmiştir; zabıtlar aynen bunu söylemektedir; ama, maalesef, tatbikatta, insanları mağdur eden, aileleri perişan eden birtakım uygulamalar olmaktadır.

Size şu kadarını söyleyeyim: Millî Savunma Komisyonu üyesi olduğum zaman bana talebeler de gelirdi, subaylar da gelirdi, görüşürdük. Kalorifer dairesinde abdest alırken yakalanmıştır diye, Harp Okulundan atılan talebeler de gelmiştir bize. Bunların isimleri var, adresleri var; bunları birçok arkadaşımız da biliyor. Yani, bu meselelerde daha dikkatli olmakta fayda vardır diye ifade ediyorum. Çok değerli kumandanlarımızın, alttan gelen bilgileri, Türkiye’nin, şu veya bu şekilde kamplaşması istikametinde getirilen telkinleri, bilgileri ihtiyatla ve tekrar değerlendirmelerinde fayda vardır diyorum.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Madde üzerinde verilmiş iki önerge vardır...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum; hemen geçiyorsunuz.

BAŞKAN – Yok canım, başka bir maddede istiyorsunuz herhalde...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Hayır efendim, bu madde üzerinde.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Polat, tabiî, ben arkadaşlara saygı duyuyorum; bizde özgürlükler sonsuza kadar açıktır.

Süreniz 5 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, 467 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair tasarının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu tasarı, biraz önce kabul edilen tasarıdan çok farklı; şundan dolayı: Bu, Meclisin ittifak halinde çıkaracağı kanunlardan birisidir. Neden; çünkü, gerçeklere uygun olduğu için pek tartışma olmayacak bir tasarı; ama, bunun üzerinde bazı görüşlerimiz var, onları da size belirtmekte fayda görüyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan, bilhassa pilot, kurmay albay ve mühendislerin, kaliteli bir eğitim görmeleri için yurt dışına gönderilmesini kolaylaştıran ve döndüklerinde... 926 sayılı Kanunun 9.8.1993 tarihli Kanun Hükmünde Kararnameyle değişik (b) bendinin değiştirilmesi -ek bir yükümlülük getirmeyen bu maddenin- doğrudur. Şunu anlatmak istiyorum: Mesela, İstanbul Teknik Üniversitesini ele alalım. “Mühendislik” dendiği için söylüyorum. Almanya’da, Amerika’da çalışan çok ünlü profesörler, o zaman, Türkiye’deki üniversitelere getiriliyordu. Bilhassa, Nazi zulmünden veya Rusya’dan kaçan, İstanbul Teknik Üniversitesine, İstanbul Üniversitesine gelip, ders veren çok kaliteli profesörler vardı. O zamanlar, İstanbul Teknik Üniversitesi olsun, Türkiye’deki diğer üniversiteler olsun, son derece kaliteli eğitim verdikleri için, icabında, bir daha yurtdışına bir mühendis yollamaya bile lüzum hissettirmeyebiliyordu; fakat, bilhassa son yıllarda, ülkemizde, gerek çıkarılan YÖK Kanunuyla gerekse 1960 yılından başlayıp, sık sık -yok 1402’ye tabi, yok başka maddelere tabi diye- profesörlerin, son derecede kaliteli insanların üniversitelerden uzaklaştırılmasıyla Türkiye’de eğitim düzeyi düştükten sonra, bu sefer, kaliteli bir mühendis yetiştirmek için, kaliteli bir pilot yetiştirmek için elemanlarımızı yurt dışına göndermeye daha çok mecbur hale geldik.

Halbuki, burada aklın yolu şu: Türkiye’deki üniversitelerde eğitim kalitesini artırmak için öğrencileri yurt dışına göndermekten ziyade, kaliteli hocalar Türkiye’ye çağrılarak, Türkiye’de fikir özgürlüğünün önü açılarak, öğretmenler ve profesörler -yok herhangi bir inanca bağlı diye, yok düşüncesi suç sayılarak- zorlanmadan, üniversitelerden atılmadan, kaliteli bir eğitim, Türkiye’de verilirse, çok daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Ayrıca, burada, teknik personelin, sürekli olarak, bu Parlamentoda dile getirilmesini istediği, bizlere yazıyla başvurduğu bir konuya da değinmek istiyorum. Dikkat ediyorum, devlet, bir yerde sıkıştığı zaman, hemen, mühendisler bize lazım, kaliteli mühendis lazım; onun için yurt dışına eleman yollayalım falan diyorlar; ama, sıra maaşlara gelince, kadroya gelince, teknik personel tamamen unutuluyor.

Bakın, biraz sonra bir kadro kanunu tasarısı getireceksiniz. Hükümetin getireceği bu kadro kanunu tasarısında, 90 bine yakın eleman istenecek; ama, doğru dürüst bir tane teknik personel yok içerisinde. Bayındırlık Bakanlığı da isteyemeyecek, DSİ de... Çok nadir... Yok...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Ziraat...

ASLAN POLAT (Devamla) – Özür dilerim, ben, ziraat mühendislerini saymadım; inşaat ve makine mühendislerini saydım.

Şimdi, burada neyi söyledim... Ayırım yapmak için söylemedim. Sadece, bu Hükümet, lazım olduğu zaman, teknik personele önem verdiğini belirtiyor; ama, lüzum hissetmediği zaman da teknik personeli sanki unutuyor gibi geliyor.

Bir ikinci nokta da şu: Burada, yapılan bir hareketin doğruluğundan bahsetmek istiyorum; o da şu: Yurt dışında eğitim gören mühendislerin veya pilotların, en azından yaş haddi yoksa, yurt dışında kaldıkları müddetçe terfilerinin durdurulması doğru bir konu.

Yalnız, bir başka konu daha var: Son derece kaliteli eğitim görmüş, yurt içinde gerek profesörlüğe gerek generalliğe yükselmiş bazı çok değerli elemanlarımızın da, YAŞ kararlarıyla, çok sudan bahanelerle ordudan atılmaları ve bunlardan gerekli hizmette faydalanılmaması da üzücü bir konu; bunu da buraya getirmekte fayda hissediyorum. Bunu şunun için söylemek istiyorum: Anadolu toprakları çok küçük; o kadar büyük sanmayın. Ordudan atılan herhangi bir subay, gelip de bir bölgede... Mesela seçim bölgem olan Erzurum’dan bir yüzbaşıyı attınız; onu, bizim Erzurum’da Çiftlikköylü, Dadaşköylü herkes tanır ve bundan dolayı, bunun üzüntüsünü -Erzurum’u gezip anlattığı zaman- herkes duyuyor ve o üzüntü, bütün halkın üzüntüsü oluyor.

Neyi söylemek istiyorum: Bir taraftan çok doğru bir şey yapılıyor. Ne deniliyor; kaliteli bir pilot, kaliteli bir kurmay subay, hemen, yurt dışından geldikten sonra, son zamanlarda açılan sivil havacılık alanlarına kaymasın, buralarda pilot ihtiyaçları var diye yetişmiş elemanlarımız gitmesin; Türk Silahlı Kuvvetleri yetişmiş pilottan mahrum kaldığı zaman, yarın bir muharebede sıkıntıya uğrar. Doğrudur; ama, buna mukabil, son derece kaliteli yetişmiş birtakım teknik personelin de çok sudan sebeplerden ordudan ihracının iyi olmadığını belirtiyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Süreniz bitti; teşekkür ederim Sayın Polat.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili 2 önerge vardır; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 467 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (b) bendinin birinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük H. Ufuk Söylemez Turhan Güven

Ankara İzmir İçel

Mehmet Sağlam Cemil Erhan

Kahramanmaraş Ağrı

“b) Subay nasbedildikten sonra, Silahlı Kuvvetler hesabına yurtiçi veya dışındaki fakülte ve yüksekokullarda öğrenim yapan subay ve assubayların yükümlülükleri, buralarda geçen süre kadar uzatılır.”

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Bu son okutacağım önerge, aykırı önerge; ona göre, Komisyon ve Hükümet değerlendirsin.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 467 sıra sayılı tasarının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilen 926 sayılı Yasanın 113 üncü maddesinin (b) bendinin birinci paragrafının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Fethullah Erbaş Feti Görür Mehmet Aykaç

Van Bolu Çorum

Şaban Şevli Maliki Ejder Arvas

Van Van

BAŞKAN – Aykırı önerge bu; (b) bendinin madde metninden çıkarılması isteniyor.

Önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, yasanın getiriliş amacını ortadan kaldıran bir hüküm niteliğindedir; o nedenle, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet katılmıyor.

Gerekçeyi okuyalım...

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erbaş. (FP sıralarından alkışlar)

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirilmekte olan (b) bendinin üçüncü paragrafında, subay nasbedildikten sonra Silahlı Kuvvetler hesabına yurt dışındaki fakülte ve yüksekokullarda öğrenim yapanlar ile meslekleriyle ilgili ihtisas yapanların ve yurt dışında sürekli göreve atanan subay ve assubayların yükümlülükleri, buralarda geçen süreler kadar uzatılıyor.

Değerli arkadaşlar, bu belki bir mühendis için, bir pilot için doğrudur; ama, hekimlerimizin çoğu, askere geldikten sonra Türk Silahlı Kuvvetleriyle sözleşme imzalamak suretiyle, halk tabiriyle, tezkere bırakmaktadırlar. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına hiç okumadıkları halde, onbeş yirmi yıl mecburî hizmet yükümlülüğü altına giriyorlar. Daha sonra, bu arkadaşlar bir konuda ihtisas yapmak istedikleri zaman, ihtisas yaptıkları hastanelerde o süre kadar bir daha uzatılıyor. Yani, bunların ihtisas süreleri katmerleniyor, iki kat oluyor. Dolayısıyla, adamlar 65 yaşına girseler bile, yükümlülükleri hâlâ devam ediyor.

İkinci bir konu daha var. YAŞ kararlarıyla ordudan ilişkileri kesilen insanların, ihtisas yapmış olanların, yine, mecburî yükümlülükleri devam edecek; mecburî yükümlülüklerini kaldırdıkları zaman da, YAŞ kararlarıyla ordudan ilişkileri kesilenlerden bir tazminat isteyecekler ve bunlar da mağdur olacak.

Yine, ihtisas yapanlar teşvik edileceğine, bu hükümlerle, ihtisas yapma teşvik edilmiyor. Bundan sonra, gelecek hiçbir subay, ihtisas yapmak için uğraşmaz, gider, yerinde oturur, maaşını alır ve orduda ihtisassız insanlar çoğalır. Bu nedenle, bu paragrafın madde metninden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler...

Karar yetersayısı var, gerçekten var.

Önerge kabul edilmemiştir.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Doğan, inanın ki saydım.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, siz “maddelere geçerken karar yetersayısını arayacağım” dediniz. Böyle Başkanlık olmaz! Ben saydım, karar yetersayısı yok.

BAŞKAN – Hayır, maddelere geçerken karar yetersayısının aranması istenmedi ki.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Say bakalım.

BAŞKAN – İstenmedi canım...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın efendim.

BAŞKAN – Kim istedi Sayın Doğan?

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Ben istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, istemediniz siz o zaman.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – İstiyorum.

BAŞKAN – Şimdi var.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Yok. Say bakalım.

BAŞKAN – Saydım efendim.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Saymadın.

BAŞKAN – Şu önergeyi de işleme koyalım da...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Böyle başkanlık olmaz!

BAŞKAN – Tamam, şimdi arayacağız, sayacağız efendim.

ADEM YILDIZ (Samsun) – Koskoca Başkana güvenmiyorsun!

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – “Sayacağım” dedi.

BAŞKAN – Sayın Doğan, bakın, bundan önceki uygulamalarımız, oylamaya geçmeden önce karar yetersayısı... Ben “kabul edenler” dedikten sonra karar yetersayısının aranmasını isteyemezsiniz.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Oylamaya geçmeden söylüyorum.

BAŞKAN – Tamam canım, şimdi isteyebilirsiniz. Demin... Rica ediyorum... Yani, arkadaşlar, şu Mecliste, üç senedir görev yapıyoruz; herkes nerede, ne zaman, hangi harekette bulunacağını önceden keşfedecek ki, en azından deneyim kazanacak ki, biz, burada hangi saatte, kimin ne isteyeceğini bilelim. Biz, şimdi, kabul edenler dedikten sonra karar yetersayısı istenilmiyor.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 467 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin (b) bendinin birinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük Ankara ve arkadaşları.

“b) Subay nasbedildikten sonra Silahlı Kuvvetler hesabına yurtiçi veya dışındaki fakülte veya yüksekokullarda öğrenim yapan subay ve assubayların yükümlülükleri buralarda geçen süre kadar uzatılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Subay ve assubayların fakülte veya yüksekokullarda geçen hizmet süreleri değerlendirilir.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır. Yani, iki Divan Üyesi arkadaşımız da sayıyor.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 926 sayılı Kanunun 126 ncı maddesine aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir.

“e) Subay ve assubaylara, bakmaya mecbur olduğu veya refakat etmediği takdirde hayatı tehlikeye girecek ana, baba, eş ve çocukları ile kardeşlerinden birinin ağır bir kaza geçirmesi veya önemli bir hastalığa tutulmuş olması hallerinde, bu hallerin raporla belgelendirilmesi şartıyla, istekleri üzerine en çok üç aya kadar aylıksız izin verilebilir. Bu süre aynı şartlarla bir katına kadar uzatılabilir. Aylıksız izin süresi mecburî hizmet süresinden sayılmaz.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge de yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – 926 sayılı Kanunun 128 inci maddesinin 29.7.1983 tarihli ve 2870 sayılı Kanunla değişik (d) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“d) Bayan subaya doğum yapmasından önce üç hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren altı hafta müddetle izin verilir. Bu süreden sonra altı ay süre ile günde birbuçuk saat süt izni verilir. Ayrıca istekleri üzerine en çok altı aya kadar aylıksız izin verilebilir. Aylıksız izin süresi mecburî hizmet süresinden sayılmaz.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – 926 sayılı Kanunun 153 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Evli bulunan subaylara ve astsubaylara her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmayan veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almayan eşi ve çocukları için devlet memurlarına ödenen miktarda aile yardımı ödeneği ödenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde önerge de yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. – 926 sayılı Kanunun 19.12.1996 tarihli ve 568 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik Ek 17 nci maddesinin (A) fıkrasının tazminat oranlarından sonra gelen paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun 121 inci maddesi gereğince, Tabur Komutanlığı ve Bölük Komutanlığı görevleri ile bu görevlerin Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşiti görev yerlerine asaleten veya boş kadrolara asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay ve astsubaylara, Orgeneral aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının % 15’i oranında ek hizmet tazminatı ayrıca ödenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge de yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. – 926 sayılı Kanuna 29.7.1983 tarihli ve 2870 sayılı Kanunla eklenen Ek 20 nci madde aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Ek Madde 20. – Yetiştirilmek üzere (bursla gidenler dahil) veya sürekli görevle yurtdışına gönderilenlerin subay, assubay veya memur olan eşlerine hizmet safahatları süresince her defasında bir yıldan az olmamak üzere en çok dört yıla kadar aylıksız izin verilebilir.

Aylıksız izin; Genelkurmay Başkanlığına bağlı olanlara Genelkurmay Başkanlığınca, Millî Savunma Bakanlığına bağlı olanlara Millî Savunma Bakanlığınca, Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığına bağlı olanlara Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca, Silahlı Kuvvetler bünyesinde olmayan memurlara ise yetkili kurumlarınca verilir.

İzin süresinin bitiminde personel derhal görevine dönmek zorundadır. İzin süresinin bitiminde görevine dönmeyen subay ve assubay hakkında Askerî Ceza Kanununun ilgili maddeleri uygulanır.

Aylıksız izin alanların, izinli oldukları süre içerisinde, kademe ilerlemesi, rütbe kıdemliliği ve rütbe terfii işlemleri yapılmaz. Bu süre, bekleme sürelerinden ve mecburi hizmet süresinden sayılmaz.

Aylıksız izin alanlara bu Kanun ve diğer kanunlarla tanınan özlük hakları verilmez.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. – 926 sayılı Kanuna aşağıdaki Ek Geçici maddeler eklenmiştir.

“EK GEÇİCİ MADDE 72. – Türk Silahlı Kuvvetlerinden 31.12.1984 tarihi ile 3.7.1992 tarihleri arasında emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığına müstahak olarak ayrılan assubaylar ile bunlardan dolayı kendilerine dul ve yetim aylığı bağlananların emekli aylıkları, bu Kanunun Ek 25 inci Maddesinde öngörülen şartları haiz olmak kaydıyla, aylık almakta oldukları gösterge rakamından az olmamak üzere 1 inci derecenin gösterge rakamlarına yükseltilir. Ancak, bunlara geçmişe yönelik aylık ve ikramiye farkı ödenmez.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim?

Sayın Bekir Yurdagül’ün söz istemi var; ama, kendileri yok herhalde.

Yalnız, bu ek geçici madde 72 değil de, 73 olması lazım. Bunu, Komisyon veya Hükümet biliyor mu efendim; çünkü, daha önce 15.1.1998 tarihli ve 4323 sayılı Kanunla bu ek geçici madde 72’yi kabul etmişiz. Bunun, ek geçici madde 73 olması lazım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Uygundur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet; bu maddenin numarası 73 olacak, 73 üncü maddenin numarası da 74 olacak; ona göre devam edecek.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Evet, birer numara kaydırma olacak.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 467 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesine bağlı ek geçici 72 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bekir Yurdagül

Kocaeli

“EK GEÇİCİ MADDE 72.– Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olmuş, tarihlerine bakılmaksızın emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığına müstahak olarak ayrılan assubaylar ile bunlardan dolayı kendilerine dul ve yetim aylığı bağlananların emekli aylıkları, görev süresi sonunda terfi puanı, 60 puanı olmak şartı haiz olmak kaydıyla 1 derece ilerleme hakkı verilerek bu derecenin gösterge rakamlarına yükseltilir. Ancak, bunlara geçmişe yönelik aylık ve ikramiye farkı ödenmez.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Önerge sahibi, Genel Kurul salonunda yok; bu nedenle, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Emekli olanların ekgöstergeleri arasındaki farklar nedeniyle aynı hizmet sürelerine ve terfi puanlarına sahip olmalarına rağmen emekli aylıkları bakımından önemli ölçüdeki farklılıktan dolayı mağdur olmalarına neden olmuştur.

6.7.1995 tarihinde yürürlüğe konulan 563 sayılı KHK’nin 14 üncü maddesiyle değiştirilen 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 70 inci maddesindeki yeni düzenlemeler çerçervesinde 1 ve 2 nci derece arasındaki maaş farkı, 1997 yılında 20 milyon lira iken, 1998 yılında bu fark 44 milyon liraya çıkmıştır. Bu önerge ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personele bu sağlanan imkânlar paralelinde 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi olan emekli subayların da görev süresi sonunda terfi puanının 60 puan almak şartıyla 1 derece ilerleme imkânı tanınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Ek geçici madde 72’yi, ek geçici madde 73 olarak düzeltilmek suretiyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek geçici madde 73 kabul edilmiştir.

Ek geçici madde 73’ü, ek geçici madde 74 olarak okutuyorum:

“EK GEÇİCİ MADDE 74. – 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa 29.9.1988 tarihli ve 3475 sayılı Kanunla eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 24.4.1993 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 31.12.1992 tarihli ve 1992/40 Esas, 1992/55 Karar sayılı kararı ile iptal edilen terfide baraj sistemine ilişkin hükümler nedeniyle, bir üst rütbeye terfi edemeyen subay ve assubayların terfi edemedikleri süreleri yeniden değerlendirilir. Bunlara, 926 sayılı Kanunun emsallerine uygulanan terfi şartlarına ilişkin hükümler uygulanarak terfiye hak kazananların terfileri yapılır ve yeni rütbe nasıpları düzeltilir. Bu işleme emsallerine yetişinceye kadar sonraki yıllarda da devam edilir.

Yeni rütbe nasıp tarihlerine göre rütbe kıdemliliği onayı yapılması gerekenlerin, şartları haiz iseler rütbe kıdemlilikleri onanır. Kıdemlilik onayları hak ettikleri tarihe götürülür.

Terfi ve rütbe kıdemliliği durumunda olmayanların şartları haiz iseler kademe intibakları yapılır.

Bu terfi, rütbe kıdemliliği ve kademe intibakları sebebiyle maaş ve maaş farkları ödenmez ve özlük hakları verilmez.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce çeşitli nedenlerle Silahlı Kuvvetlerden ayrılmış olanlar hakkında da bu hükümler uygulanır. Emekli aylıkları, yeni rütbe, rütbe kıdemliliği ve kademeye göre düzeltilir. Ancak bu düzeltmeden dolayı maaş ve ikramiye farkları ile diğer özlük hakları verilmez.

Bunlardan ölenlerin dul ve yetimleri hakkında da yukarıdaki hükümler uygulanır.

Bu Kanuna göre emekli aylıkları düzeltilenlerden emekli keseneği ve kurum karşılığı farkı alınmaz.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emekliliğe tabi görevlerde çalışanlara, emekli oldukları tarihte bu Kanun hükümleri uygulanır.

Mahkeme kararı gereğince terfi işlemleri yapılanlara geriye dönük ödenmiş olan maaş, maaş farkı ve diğer özlük hakları geri alınmaz.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Kemalettin Göktaş; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize, sözlerimin başında, saygılar sunuyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının ek geçici 74 üncü maddesi üzerinde söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, burada, Anayasa Mahkemesince, terfi barajından dolayı bir iptal söz konusu ve bundan dolayı da, terfilerin, kıdemlerin onanması söz konusu. Yalnız, burada, tabiî, geçmişteki maaş farkları ve özlük hakları verilmez deniliyor. Bu, aslında, bize göre doğru değildir; çünkü, burada, kanunî, hukukî bir yanlışlık yapılmış, mahkeme bu hakkı geri vermiştir. Bu itibarla, buradaki subaylarımızın, asker mensuplarımızın özlük haklarının verilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Değerli arkadaşlar, bizler, bu kanun tasarısını, tümü, geneli itibariyle, olumlu buluyoruz ve olumlu karşılıyoruz; hatta, grup olarak, maddeleri itibariyle de destekledik ve destekliyoruz; fakat, yeri gelmişken, bazı yanlışlıkları da -bize göre, görmüş olduğumuz yanlışlıkları da- ifade etmeyi bir görev biliyoruz. Nasıl, az önce görüştüğümüz kanun tasarısındaki yanlışlıkları burada ifade etmişsek, şu anda görüştüğümüz kanun tasarısının olumlu yanlarını da, desteğimizle ifade ediyoruz. Bu itibarla, kimse, bizim, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bir tavrımızın, bir olumsuzluğumuzun olduğunu varsayarak hareket etmesin; bu şekilde düşünülmesi de, bize göre, yanlıştır.

Değerli arkadaşlar, yeri gelmişken, YAŞ kararlarından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Yüksek Askerî Şûra kararlarının, öteden beri, yargı denetiminden geçmesi gerektiğini ifade etmiştik; burada, zaman zaman, birtakım haksızlıkların olduğunu söylemiştik. Zaman zaman birtakım haksızlıklar oluyor, haksız ihbarlar sonucunda, çok kıymetli bazı subaylarımız ordudan atılmak mecburiyetinde kalıyor ve bu insanlarımız, dışlanmış bir vaziyette yaşamlarını devam ettiriyor. Bu itibarla, Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla ordudan atılan subaylarımıza, askerlerimize yargı denetimi yolunu açmamız lazım.

Bakınız, arkadaşlar, size canlı bir örnek vereceğim ve eğer dinleme lütfunda bulunursanız, gerçekten, sizler de bu olayı üzüntüyle karşılayacaksınız. Son Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla, Gülhane Askerî Hastanesini İntaniye Anabilim Dalı Başkanı Prof. Albay Aziz Hacıbektaşoğlu diye bir arkadaşımız ordudan atılıyor -hemşerimiz olduğu için kendini biliyorum- ve bu arkadaşımız, hakikaten, milletine, vatanına, ordusuna bağlı, çok çalışkan, gayretli ve her zaman da takdir almış bir arkadaşımızdır. Kendisiyle yapmış olduğum görüşmede “ben, orduya 14 yaşımda, imtihanı, 15 bin kişi içinde yedinci olarak kazanarak girdim ve bugüne kadar da, her yaptığım görevi başarıyla yaptım; ama, nedense, bizim, ordudan atıldıktan sonra, profesör olarak, bir öğretim üyesi olarak görev yapma hakkımız olmadığı gibi; orduda yıllarca hizmet eden bir profesörün, görev yaptığı hastanede muayene olma hakkı da yoktur”dedi. Yıllarca orduda görev yapıyor, hastanede görev yapıyor; ama, Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla ihraç ediliyor; o hastanede muayene olma hakkını dahi elinden almışlar, ordunun vermiş olduğu silahı belinden almışlar.

Bakınız, niye bunlar oldu; niçin senin başına böyle işler geldi; sen, böyle, bahsedildiği gibi irticacı bir subaya da benzemiyorsun, senin yaşam tarzını biliyoruz, düşünce yapını da biliyoruz, senin irticayla bir ilişkin yok; niçin, bu hadise senin başına geldi; senin kafanda, mutlaka birtakım sorular, bunun neden başına geldiğine dair birtakım şüpheler, kuşkular vardır dedim. Bana, şöyle bir şey anlattı: Kartel medyası mensuplarından biri, yurt dışından, AIDS hastalığını teşhis etmek için test ithal ediyor. Tabiî, Türkiye’de, istedikleri ölçüde bunun pazarını bulamıyorlar. Düşünüyor bizim bu cin fikirli kartel medyasına mensup yöneticiler, bunun en iyi pazarı nerede olur, olsa olsa, ordumuzdur, Türk Silahlı Kuvvetlerimizdir, oraya bunu pazarlayalım diyorlar. Tanesi 2,5 milyon, her askere bu yaptırılacak, orduya intikal eden her erimize ve diğer subaylarımıza yaptırılacak. Düşünün, 3 ayda bir 500 bin yeni asker intikal ediyor ve her 500 bin askere de, AIDS hastalığı var mı, yok mu diye bu test yaptırılacak.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Güzel...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla) – Güzel, tabiî güzel; ama, sonrasını dinlerseniz, herhalde, iyi mi, değil mi anlarsınız onu. s

Bu, İstanbul’dan birtakım profesörlerin raporlarıyla, Genelkurmayın yazısıyla beraber, ordudan atılan İntaniye Anabilim Dalı Başkanına geliyor. 40 tane testi de kendisine veriyorlar. Arkadaşımız, bu testleri, kendisi bizatihi yapıyor, arzulanan netice çıkmıyor; ama, tatmin olmuyor, İnternetten tarama yapıyor, Amerika’daki makalelere bakıyor; ilaç Amerika’dan ithal ediliyor, Amerika’da kullanılıp kullanılmadığına da bakıyor, Amerika’da kullanılmıyor, bir makale yazılmamış. Bunlar nerede kullanılıyor diye... Kendi yaptığı testlerde de olumlu netice çıkmıyor. Peki, bu nerede, hangi ülkelerde kullanılıyor diye araştırdığında görüyor ki, Tayland’da, Kolombiya’da, Venezuella’da kullanılıyormuş. Bunun dışında, olumsuz bir rapor yazmak suretiyle Genelkurmaya görüş bildiriliyor; arkasından, 50 testle beraber bunun yeniden kontrol edilmesi, yeniden olumlu rapor verilmesi isteniyor herhalde ki, yine aynı şekilde olumsuz rapor verilince, Genelkurmaydaki bir orgenaral kendisini makamına çağırıyor. Makamına çağrıldığında –tabiî ki hastane başhekiminden mutlaka izin alınması gerekiyor- hastane başhekimi de “önemli değil, gitme” diyor ve bunun neticesi olarak da, bu değerli subayımız, maalesef, ordudan atılmış oluyor. “Olsa olsa bu olabilir” diye, kendisi, kanaatini, bize bu şekilde açıkladı.

Arkadaşlar, burada, böyle, maalesef, bu tip haksızlıklar oluyor. Benden önce konuşan arkadaşlarımız da, bu haksızlıklardan bir kısmını dile getirdiler. Size de, zannediyorum, milletvekili olarak, bölgenizden birçok insan, bu şekilde gelmiş, bu haksızlıklardan bahsetmiştir. Şimdi, en azından bunlara, bu yargı yolunu açmamız lazım arkadaşlar, bu yanlışlıkların düzeltilmesi lazım.

Bir de, bir profesör... Biz, bunu ordudan attık. Hiç olmazsa, bir diğer üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışabilme hakkını vermemiz lazım bu insanlara. Devlet, bunlara, yıllarca hizmet etmiş, emek vermiş, para harcamış, masraf etmiş, yetiştirmiş; biz, bu insanı, almışız, kolundan tutup kapı dışarı koymuşuz. Bu yanlışlıkların mutlaka düzeltilmesi lazımdır; çünkü, bunlarda, herkesin, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hakkı vardır, herkesin faydalanması lazım bunlardan.

Bu yanlışların üzerine gidilmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göktaş.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Ek geçici 74 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Ek geçici madde 74 kabul edilmiştir.

Ek geçici 74 üncü maddeyi, ek geçici 75 inci madde olarak okutuyorum:

“EK GEÇİCİ MADDE 75. – 926 sayılı Kanunun bu Kanun ile değişik 113 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde öngörülen ek hizmet yükümlülüğü, halen yurt dışında sürekli görevde bulunanlar için, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra geçecek süre ile sınırlı olmak üzere uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim? Yok.

Ek geçici madde 75’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve 7 nci maddeyi, bağlı bulunan ek geçici madde 73, 74 ve 75’le birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Çerçeve 7 nci madde, ek geçici madde 73, 74 ve 75’le birlikte kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. – Bu Kanunun;

a) 5 inci maddesi 21.12.1996 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde;

b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde;

Yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Şimdi, bakınız, tabiî, arkadaşlarımızın birçoğu maddeleri incelemiyor.5 inci maddeyi okuyorum: 5 inci maddede “Bu Kanunun 121 inci maddesi gereğince, tabur komutanlığı ve bölük komutanlığı görevleri ile bu görevlerin Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşiti görev yerlerine asaleten veya boş kadrolara asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay ve assubaylara, orgeneral aylığının (ekgösterge dahil) brüt tutarının yüzde 15’i oranında ek hizmet tazminatı ayrıca ödenir” deniliyor.

Şimdi, ben, Komisyondan sormak istiyorum:1- Bundan kaç kişi yararlanıyor ve herbirisi kaç lira alıyor; bunu bize bir söyleyin bakalım. Yani, şu anda orgeneral aylığının brüt tutarı kaç liradır? Arkadaşlar, yani, bütçenin bu kadar sıkıntıya düştüğü bir sırada, kaç kişiye ve ne ödüyorsunuz; bunu Genel Kurula bir açıklayın.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Bir de 1996 yılından geçerli...

BAŞKAN – Yani, şimdi, Başkan olarak biz, birisine müdahale ettiğimiz zaman, diyorsunuz ki: “Efendim, sizin konuşma hakkınız yok” Haydi çıkın siz konuşun. Ondan sonra da birbuçuk seneliğinin birikmişini fazlasıyla veriyorsunuz...

İsterseniz, birleşime 10 dakika ara vereyim...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hazır... Hazır... Cevap verecek.

BAŞKAN – Efendim, çok önemli bir madde...

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Anladık efendim...

BAŞKAN – Beyler, şimdi, bakın, kanunlarda, herhangi bir hak kazanan insanlar sayılırlar; Genelkurmay Başkanının yetkili kılacağı görevlere diye bir tabir kullanılmaz; Meclis, kendi yetkisini Genelkurmay Başkanına devretmez. Bakın, burada şöyle deniliyor: “Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşiti görev yerlerine asaleten veya boş kadrolara asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay ve assubaylara, orgeneral aylığının (ekgösterge dahil) brüt tutarının yüzde 15’i oranında ek hizmet tazminatı ayrıca ödenir.”

Kaç kişiye ödenir, hangi görevlere ödenir? Bunu söyleyin bize; lütfen yani... Çok önemli bir madde. Kaç milyar lira?..

REFİK ARAS (İstanbul) – Açıklasınlar bakalım...

BAŞKAN – Efendim, isterseniz 10 dakika ara verelim.

REFİK ARAS (İstanbul) – Söyleyecek Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun söyleyin... Kaç kişiye ve hangi görevde olanlara verilecek; buyurun söyleyin Sayın Şahin.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bunu, herhalde, Genel Kurul adına talep ediyorsunuz, şahsınıza ait değil, değil mi efendim?

BAŞKAN – Herhalde kendim... Yani, Meclis Başkanı olarak bunu sorma hakkım var.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, tabur komutanlığı bünyesinde görev yapan kişilerin toplam sayısı 1 350; bölük komutanlığı statüsünde görev yapan kişilerin sayısı 6 104; dolayısıyla, toplam 7 454 kişiyi ilgilendiriyor ve yine hesaplarımıza göre...

BAŞKAN – Hayır, diğer görevler... Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşiti görev yerlerine asaleten veya boş kadrolara asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay ve assubaylar; onlar kaç kişi?

SABAHATTİN YILDIZ (Muş) – Sınırlama getirilsin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Tamamı bu kadar Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Tamamı o kadar olur mu efendim!..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Daha önce bu konular Plan ve Bütçe Komisyonunda da görüşülmüştü; o nedenle, arkadaşlarımızın hazırladığını size sunuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, siz diyorsunuz ki, tabur komutanları ve bölük komutanlarının sayısı 7 454; ama, onun arkasından şu geliyor: “...görevleri ile bu görevlerin Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşiti görev yerlerine asaleten veya boş kadrolara asaleten vekil olarak atamaları yapılan subay ve assubaylara, orgeneral aylığının (ekgösterge dahil) brüt tutarının yüzde 15’i oranında ek hizmet tazminatı ayrıca ödenir” deniliyor. Bunlar kimlerse, belirleyelim; çünkü, yani, bunlar, yarın yargıya gidecek ya da bir başkası çıkacak diyecek ki: “Bana da bu orgeneral maaşının brüt yüzde 15’ini vermeniz lazım.” Böyle müphem bir kavram; bunu nasıl anlayacağız; bunu da belirtelim ki -kanun koyucuyuz- uygulamalara açıklık getirelim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, yine, arkadaşlarımızın daha önceki hazırlıklarından yararlanarak, sorularınıza bir cevap olmak üzere söylüyorum: Bunlara, kişi başına, 12 milyon lira ile 16 milyon lira arasında bir fark doğmaktadır...

BAŞKAN – Hayır, hayır; öteki görevlileri soruyorum Sayın Komisyon.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – İşte, görevliler de bu kadar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki; o zaman, maddedeki “tabur komutanlığı” ile “bölük komutanlığı” dışındaki ibareler yanlış.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Yanlış manlış, kanunlaştı, kabul ettik; neyi arıyorsun!.. Geçti...

BAŞKAN – Hükümet açıklasın efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, bunların bir bölümü, belirli gizliliği içinde olan sayılar, rakamlar. Biz, size, bütün açıklığıyla, bu haktan 7 454 kişinin yararlanacağını söylüyoruz efendim.

BAŞKAN – Unvanları ne?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Tabur komutanı düzeyinde, yüzbaşı, binbaşı gibi statüde olanlar; görevleri bunlar efendim. “Bölük komutanlığı” diye ayırdığımız kısımda da, jandarma sınıfından olmak üzere assubaylar efendim.

BAŞKAN – Neyse, ben Genel Kurulu ikaz ettim, eğer Genel Kurul kabul ederse... (FP sıralarından “Ara verilsin” sesleri)

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Saklı gizli bir şey yok efendim.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, çünkü, önemli...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aksöz.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkanım, tartıştığınız bu madde, Genel Kurulca kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Anladım da; ama, burada...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Şimdi, bu maddeyi tekrar görüşme hakkı, Başkanlığın da yoktur, bizim de yoktur.

BAŞKAN – Yoktur da... Efendim, bakın, 21.12.1996’dan geçerli olmak üzere yürürlüğe sokacağız da; kaç kişiye ne kadar para ödenecek? Anayasanın açık hükmü var...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Efendim, açıkladık; 7 454 kişi yararlanıyor.

BAŞKAN – Ne kadar para alacak bugüne kadar?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Söyledim efendim, her ay için, kişi başına, 12 milyon lira ile 16 milyon lira dolayındaki bir farktan yararlanacaklar efendim.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Yanlış, 400 milyonun yüzde 15’i 60 milyon yapar.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Bu yayım tarihi, kararnameden geliyor, kararnamenin çıkarıldığı tarih.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Oylayalım efendim.

BAŞKAN – Sayın Aksöz, oylayacağız tabiî, oylamama gibi bir durumum yok; ama, müsaade edin de, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan bir kanunun esasını, burada, hiç olmazsa, belli kişiler kavrasın. Komisyon bilmiyor, Hükümet bilmiyor, ondan sonra da, Genel Kurulda biz de bunun esasını bilemiyoruz.

Bir de, bu 21.12.1996 niye çıktı, onu da sormak istiyorum.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – 5 dakika ara mı vereyim?

VEYSEL CANDAN (Konya) – 10 dakika ara verin Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, bir bilgi arz etmek istiyorum.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Tam 4 sene geriye götürüyor.

BAŞKAN – Hayır, 2 sene geriye gidiyor. (CHP sıralarından “3 sene” sesleri) 3 sene de geriye gidiyor arkadaşlar.

Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, burada biraz önce kabul edilmiş bir maddede, orgeneral aylığının brüt tutarının yüzde 15’i oranındaki bu imkândan kaç kişinin yararlanabileceği sorusunu sordunuz. Arkadaşlarımızla Plan ve Bütçe Komisyonundaki çalışmalarımızda da değerlendirdiğimiz üzere, gerek tabur komutanlığı gerek bölük komutanlığı düzeyinde olanlar ve Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşiti düzeyde olanların tümünün sayısı, biraz önce arz edildiği gibi, 7 454 rakamını aşmayacaktır.

BAŞKAN – Ama, unvanlarını belirtin Sayın Komisyon Başkanı.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Devamla) – Müsaade buyurun Sayın Başkan.

Her ne kadar “eşiti” sözcüğü kullanılmışsa da, burada, tabur komutanlığı, artı, bölük komutanlığı, artı, Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek eşiti görev yerlerinin toplamı, hiçbir suretle, 7 454 sayısını aşmayacaktır; uygulama bu biçimde olacaktır. Dolayısıyla, bu konuda herhangi bir ek bilgiyi ve açıklamayı gerektirir bir husus da kalmamaktadır.

Arz ederim.

BAŞKAN – Peki, bu yürürlük tarihinde ısrarlı mısınız; yani, 1996’dan itibaren?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Tabiî; o, teknik bir zorunluluk; ama, fark verilmiyor Başkanım.

BAŞKAN – Nasıl verilmiyor efendim?!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Madde içinde hüküm var.

BAŞKAN – Peki... Değerli arkadaşlar, Başkan olarak, her ne kadar, burada konuştuğum zaman, arkadaşlar benim konuşmalarıma kızıyorlarsa da, ben kendi düşüncelerimi söyledim.

Maddeyi oylarınıza sunacağım...

VEYSEL CANDAN (Konya) – 10 dakika ara verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, Hükümet ve arkadaşlar istemiyorlar.

Maddeyi oylarınıza...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.12

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 22.23

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 467 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesinin oylaması sırasında karar yetersayısının aranılması istenmişti; yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığı için, birleşime 10 dakika ara vermiştim.

Şimdi, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Aynı Kanunun Ek 17 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kırklareli Milletvekili A. Sezal Özbek’in, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay ve 7 arkadaşının ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/662, 1/666, 2/621, 2/434, 2/481) (S. Sayısı: 467) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

8 inci maddeyi tekrar oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

Madde 9.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Ertan Yülek söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Yülek.

Süreniz 5 dakikadır.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

9 uncu madde, bildiğiniz gibi, yürürlük maddesi ve “Bakanlar Kurulu yürütür” deniliyor; tabiî, burada, bütün bakanlar bu konuda sorumlu ve mesul tutuluyor. Ben, bu vesileyle bir hususu bilgilerinize arz etmek istiyorum.

Türkiye’de, tabiî, Yüksek Askerî Şûranın da üzerinde Bakanlar Kurulu vardır ve Bakanlar Kurulu, bütün bu maddeleri yürütürken yetkili olduğu halde, Yüksek Askerî Şûra kararları hakkında yetkili değil.

Oysa, geçenlerde, biliyorsunuz, çok üzücü bir vaka, Adana’da büyük bir deprem oldu. Bu deprem vesilesiyle çeşitli yerleri ziyaret ettik. Bunlardan birisi de -isim olarak veriyorum- Adana’nın Kürkçüler beldesiydi. Sayın Genel Başkanımız ve bazı milletvekili arkadaşlarla oraya gittiğimizde, bir belde sakininin bir evladını depremde kaybettiğini öğrendik ve bu sebeple de başsağlığına gitmemiz gerektiğine karar verdik ve başsağlığına gittik. Evin büyük bir bölümü yıkılmış -zaten bir odalı bir ev- bitişiğinin üzeri sundurma ve sundurmada çok yaşlı bir adam; belki 80 yaşındaki bir şahıs; üzerinde...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Ne alakası var!..

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Var efendim, onu söyleyeceğim size. Sabırsızlanmayın...

BAŞKAN – Canım, sabırsızlanmayın, bir dakika... Arkadaşımız maddeye gelecek şimdi.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Efendim, baştan, yürürlük maddesi ile YAŞ kararlarının alakasını kurdum. Biraz tahammül edin.

Efendim, gittiğimizde “işte bu adam, bir evladını bu depremde kaybetti. Bir evladı daha vardı; yüzbaşıydı ve kurmaydı; bir YAŞ kararıyla ordudan atıldı. Bu şahıs, bizim köyümüzün medarı iftiharıydı ve bu anaya babaya bakan yegâne -işte bu da gitti- evlat idi. Bu evladı, belediyelerden birisinde işe girdi, oradan da attırıldı ve şu anda Türkiye’de değil, Türkiye’yi terk etti gitti” dediler. Herhalde bu kadar söylemek, vicdanı olan ve bu insanların bu halini şu kadarcık düşünenler için kâfi bir örnektir.

Ben burada şunu söylüyorum. Eğer bu hususu... (DYP sıralarından “İrticadan mıydı?” sesi) Evet, irticadanmış.

“Bu insanın irticayla ne alakası var Allahaşkına” dediler -oradaki köylü soruyor- ve “bunun ne alakası var!.. Bakın, şu anda, bu belde olarak, buranın köylüsü de olarak -eski köydür, onun için diyorum- biz muğberiz, askerimize, ordumuza karşı muğberiz” dediler. Hiç kimsenin, Türk Ordusuna karşı milletini muğber etmeye hakkı yoktur! (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ben, bu hakkı teslim etmek için getiriyorum.

O halde, yapılacak iş... Bakın, burada, daha çok askeriyeyle ilgili olan -dünkü tasarıyla birlikte- 3 kanun tasarısını müzakere ettik ve bundan evvelki tasarıda, haklılığına inanmadığımız için, biz burada meseleyi oldukça tenkit ettik ve tenkitlerimizin sonucu da belli bir noktaya kadar geldi; ama, bu tasarıya geldiğimizde de, görüldüğü gibi, bu haklı olan yerde de, desteklerimizi hep verdik. Ancak, bir hususu da mutlak surette beyan etmek durumundayım -bu, vicdanî bir borçtur- geliniz, biz Askerî Şûra kararlarını Bakanlar Kuruluna getirelim -çünkü, bütün kanunları yürüten Bakanlar Kuruludur- ve mutlak surette, YAŞ kararlarını yargıya açalım ve bu suretle adaletsizliği önleyelim.

Şu garip insan için, benim hâlâ vicdanım sızlıyor, gözümden yaş geliyor. Türkiye’yi terk etmiş bir insana, bu vatana yıllarca hizmet veren -hizmet de önemli değil- bu vatanın evladına, siz, çalışma imkânı vermezseniz, bu insan, bu vatan için iyi düşünmez.

Onun için, YAŞ kararlarının mutlak surette yargı kararlarına açılmasının gerektiğini söylüyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) – Sana mı sordular!..

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yülek.

Aslında, bu Anayasayı değiştirelim, yapalım; Anayasayı değiştirmeden bu iş olmaz. Onun için, bununla ilgili anayasa değişiklik teklifini getirin, değiştirelim; değil mi?..

Evet, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, bugün çok da iyi tasarılar çıkardık. Ben bir Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili olarak ve bir terör bölgesinin milletvekili olarak, zaman zaman ilimin sorunlarını kuvvet komutanlarına ve bölge komutanlarına intikal ettirmeye çalıştığım zaman, maalesef telefonlarımıza çıkmıyorlar; bunu, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir başkanvekili olarak özellikle vurgulamak istiyorum. Lütfen... Biz, Meclis Başkanvekili olarak, bu milletin milletvekilleri olarak, çıkıp da basına konuşmak istemiyoruz; istiyoruz ki, bunları...

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Rica ediyorum... Niye sizi rahatsız ediyor?! Beni rahatsız eden konular var da, onun için...

Telefon açtığımız zaman, telefonlarımıza çıkma lütfunu göstersinler; lütfen, rica ediyorum... Bizi, basına çıkıp da konuşmaya zorlamasınlar. Çok sıkıntılarımız oluyor zaman zaman; bunu da, ilgililerin dikkatine bildirmek istiyorum.

Şimdi, çalışmalarımıza devam...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Gruplar olarak anlaştık, devam etmeyeceğiz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Saat 24.00’te bitiyor bugünkü çalışmalarımız.

8. – Sekiz İlçe ve Üç İl Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında 550 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kararnameye Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporları (1/779) (S. Sayısı :705)

BAŞKAN – Sekiz İlçe ve Üç İl Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında 550 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kararnameye Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

9. – Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/638) (S. Sayısı : 383)

BAŞKAN – Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, ilgili komisyonların yetkilileri bundan sonraki kanun tasarı ve tekliflerinde de bulunamayacaktır; bunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Bundan sonraki kanun tasarı ve teklifleri üzerinde, ilgili komisyonların yetkilileri, yeterli inceleme yapmadıkları için, komisyon sıralarında oturmayacaklar. Meclis Başkanlık Divanı olarak biz, aslında, saat 24.00’e kadar çalışmak istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, komisyon yetkililerinin bundan sonraki çalışmalarda bulunmayacağı konusunda grupların ikazları üzerine, Başkanlık Divanı olarak, çalışma olanağımız kalmamıştır.

Bu itibarla, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 30 Temmuz 1998 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.32

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen depremden zarar gören vatandaşlara yapılacak yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin yazılı cevabı (7/5810)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 6.7.1998

Yakup Budak Adana

27 Haziran 1998 Cumartesi günü Adana Merkez ve Ceyhan ağırlıklı 6.3 şiddetinde meydana gelen depremde büyük can ve mal kayıpları olmuştur. Bütün milletimizi acıya boğan deprem felaketinde 145 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1 000’in üzerinde vatandaşımız da yaralanmıştır. Ayrıca 1 000 ev tamamen yıkılmış, 3 658 evde büyük hasar, 7 147 evde kısmî hasar ve yaklaşık 26 000 ev ve işyerinde hasar tespit edilmiştir. Hastane, okul, köprü, cami gibi birçok kamu binasında da hasar büyüktür.

Özelde Adanalılar’ı, genelde tüm milletimizi yasa boğan deprem felaketinin acılarının hafifletilmesi, ortadan kaldırılması Hükümetin göstereceği duyarlılıkla mümkündür.

1. Depremzede vatandaşlara Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan ne kadar yardım yapmayı düşünmektesiniz?

2. Yardımları yaparken hangi ölçülere göre dağıtacaksınız?

3. Yardımlara ne zaman başlayacaksınız?

4. Deprem bölgesinde yaptığımız incelemelerde yardımların yerine ulaşmadığı noktasında genel bir şikâyetle karşılaştık. Bu aksaklıkları giderici yardımların gerçek sahiplerine ulaşması için ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?

T.C. Devlet Bakanlığı 27.7.1998 Sayı : B.02.0.020/08-4126

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

İlgi : 6.7.1998 gün ve 33368 sayılı yazınız.

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın 13.7.1998 gün ve 7/5810-14318/33368 sayılı soru önergesindeki soruların cevapları ektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Hasan Gemici Devlet Bakanı

Cevap 1. 27.6.1998 tarihinde meydana gelen “Adana Depremi” ile ilgili olarak;

Zarar gören yurttaşlarımızın ivedi gereksinimlerinin ve 31 Mayıs 1998 tarih ve 23358 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 98/11127 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca ev ve işyerleri zarar görenlerin yardım taleplerinin karşılanması amacıyla;

Adana İline 3 trilyon 585 milyar

Ceyhan İlçesine 650 milyar

İmamoğlu İlçesine 92 milyar 500 milyon

Karataş İlçesine 50 milyar

Karaisalı İlçesine 42 milyar 500 milyon

Yumurtalık İlçesine 101 milyar

Yüreğir İlçesine 50 milyar

Seyhan İlçesine 25 milyar

olmak üzere bugüne kadar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan toplam 4 trilyon 596 milyar TL. gönderilmiştir.

Cevap 2. Gönderilen yardımlar il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından, Bakanlar Kurulu Kararı ve 3294 sayılı Kanun esas alınarak dağıtılmaktadır.

Cevap 3. Deprem, 27 Haziran 1998 Cumartesi günü meydana gelmiş, yardımlarımıza 29 Haziran 1998 Pazartesi günü başlanmıştır.

Cevap 4. Yardımların yerine ulaşmaması iddiası doğru değildir. 1995 yılında meydana gelen “Dinar Depremi” için yapılan yardımların tamamlanmasının 1997 yılında Hükümetimiz döneminde gerçekleştirildiği dikkate alındığında, Adana depremi için bu kadar kısa sürede ve büyük ölçüde yardımların ulaştırılması, Hükümetimizin doğal afetlerde gösterdiği duyarlılığı açıkça ortaya koymaktadır.

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen deprem felaketinden sonraki hasar tespit çalışmalarına ve geçici afet konutları yapılmasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun cevabı (7/5811)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 6.7.1998

Yakup Budak Adana

27 Haziran 1998 Cumartesi günü Adana Merkez ve Ceyhan ağırlıklı 6.3 şiddetinde meydana gelen depremde büyük can ve mal kayıpları olmuştur. Bütün milletimizi acıya boğan deprem felaketinde 145 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1 000’in üzerinde vatandaşımız da yaralanmıştır. Ayrıca 1 000 ev tamamen yıkılmış, 3 658 evde büyük hasar, 7 147 evde kısmî hasar ve yaklaşık 26 000 ev ve işyerinde hasar tespit edilmiştir. Hastane, okul, köprü, cami gibi birçok kamu binasında da hasar büyüktür.

Özelde Adanalılar’ı, genelde tüm milletimizi yasa boğan deprem felaketinin acılarının hafifletilmesi, ortadan kaldırılması Hükümetin göstereceği duyarlılıkla mümkündür.

1. Adana’da depremden sonra hasar tespit çalışmalarının yavaş ilerlediği noktasında yoğun şikâyetler vardır. Tespit çalışmalarını hızlandırıcı hangi çalışmalar yapılmaktadır?

2. Depremzede vatandaşlarımızı sıcaktan ve sağlıksız yaşam koşullarından biraz da olsa kurtaracak geçici afet konutları yapılması ile ilgili herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?

3. Depremzede vatandaşların evinde hasar olduğu halde, hasar kontrolü yapanlarca, “Oturulur raporu” verildiği iddiaları araştırılmakta mıdır?

T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 29.7.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.09.0.APK.0.22.00.00.17/675

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 13.7.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5811-14319/33369 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan Adana Milletvekili Yakup Budak’a ait 7/5811-14319 Esas No.lu yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Yaşar Topçu Bayındırlık ve İskân Bakanı

Adana Milletvekili Yakup Budak’a ait yazılı soru önergesinin cevabı (7/5811-14319)

Sorular :

1. Adana’da depremden sonra hasar tespit çalışmalarının yavaş ilerlediği noktasında yoğun şikâyetler vardır. Tespit çalışmalarını hızlandırıcı hangi çalışmalar yapılmaktadır?

2. Depremzede vatandaşlarımızı sıcaktan ve sağlıksız yaşam koşullarından biraz da olsa kurtaracak geçici afet konutları yapılması ile ilgili herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?

3. Depremzede vatandaşların evinde hasar olduğu halde, hasar kontrolü yapanlarca, “Oturulur raporu” verildiği iddiaları araştırılmakta mıdır?

Cevaplar :

1. Ankara, İstanbul, İzmir, K. Maraş, Gaziantep, Niğde, Konya, İçel, Kayseri, Antalya İl Bayındırlık Müdürlüklerinden görevlendirilen 240 teknik personel ile 80 000 yapının ön hasar tespitleri tamamlanmış olup, halen kesin tespit çalışmalarına 197 teknik personel ile devam edilmektedir. Ardçı depremlerin uzun süre devam etmesi hasar tespit çalışmalarını olumsuz yönde etkilemiştir.

2. Afetzedelere geçici iskân yardımı ödenmekte olduğundan geçici iskân konutları yapılması söz konusu değildir. Bu konuda Adana Valiliği ile Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz arasında mutabakat sağlanmıştır.

3. Hasar tespitleri ile ilgili şikâyetler, Afet İşleri Genel Müdürlüğünce görevlendirilen ilgili Daire Başkanı Başkanlığındaki ekip tarafından değerlendirilmektedir.

3. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Ankara Atatürk Kültür Merkezi alanı projesine ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/5836)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gerekli işlemlerin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Ali Dinçer Ankara

1980 yılında Atatürk’ün 100 üncü Doğum yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde, Belediye Başkanlığını yaptığım Ankara Belediyesi olarak Ankara’ya ve Atatürk’e yaraşır bir proje olarak, Atatürk Kültür Merkezi alanı projesini hazırlamıştık. Projeye göre Sıhhıye’deki bugünkü Abdi İpekçi Parkı alanından başlayarak, Gençlik Parkı, Hipodrom, Otobüs Terminali ve Belediye hizmet binalarını içine alan Emniyet Sarayına kadar uzanan alan, Atatürk Kültür Merkezi alanı olarak tahsis edilmişti.

Kültür Bakanlığının girişimiyle, Belediyenin kendi olanaklarıyla gerçekleştireceği proje ve projeye tahsis edilen alan, tapusuyla birlikte 1999 yılına kadar Bakanlığa devredilmişti.

12 Eylül Askerî darbesinden sonra kurulan Millî Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan “Atatürk’ün Doğumunun 100 üncü Yılının Kutlanması ve Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkındaki Kanun” ile bu proje, kurulan komiteye devredildi. Sonuçta yalnızca şimdiki AKM binası yapıldı.

1. Kültür Bakanlığı olarak üzerinize aldığınız bu proje ve bu proje kapsamındaki alanları ne yaptınız? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?

2. Sözkonusu devirler 1999 yılında biteceğinden, bu proje ve alanlarla ilgili bugüne kadar bir değişiklik gerçekleştirdiniz mi? Gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?

3. Başkent Ankara’da böylesine geniş bir alanı içinde çağdaş müze, gösteri, sergi ve sanat atölyelerinin yer alacağı ağaçlık, ormanlık haline getirecek Atatürk Kültür Merkezi Alanı Projesini, Cumhuriyetinizin 75 inci yıldönümü dolayısıyla yeniden gündeme getirmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Kültür Bakanlığı 28.7.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940/319

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığı Kan. Kar. Müd.nün 15 Temmuz 1998 gün ve A. 01.0. GNS.0.10.00.02.33475 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer’in “Ankara Atatürk Kültür Merkezi alanı projesine ilişkin” 7/5836-14374 esas nolu yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay Kültür Bakanı

Cevap 1-3. Beş bölgeden oluşan Atatürk Kültür Merkezi Alanının halen boş durumda bulunan ve Bakanlığımızın kullanımına bırakılan 1 ve 4 üncü bölgelerde yapılacak projeler, 2302 sayılı yasa ve bu yasaya ek 2450 ve 2876 sayılı yasalar ile Millî Komite kararlarıyla belirlenmiştir.

AKM Alanı I. Bölge (Eski Hipodrom); mevcut müze ve sergi fonksiyonlu binanın yanındaki alanda; toplantı salonları, opera, bale ve tiyatro salonlarının yeralacağı bir kongre ve kültür merkezinin yapımı kararlaştırılmış ve yatırım programında yer almıştır.

Kongre ve Kültür Merkezinin avan projesi 1995 yılında yarışma ile seçilmiştir. Ancak, uygulama projesinin yapımını denetleyecek müşavir firmaların seçimindeki gecikmeler nedeniyle uygulama projesinin yapımı başlatılamamıştır. Uygulama projelerinin yapımıyla ilgili sözleşme önümüzdeki günlerde imzalanarak, projelerin tamamlanmasından sonra inşaat ihalesi yapılarak yapımına başlanılacaktır. Ayrıca, I inci Bölgenin peyzaj ve çevre düzenlemesinin projeleri hazırlanmaktadır. Proje tamamlandığında, etaplanarak uygulamasına geçilecektir.

AKM Alanı IV. Bölge (Adliye Sarayının yanı); Konser salonu ve koro çalışma binasının yapımı planlanmış ve yatırım programında yer almıştır. Avan projesi 1993 yılında yarışma ile seçilmiş olup, uygulama projelerinin yapımına devam edilmektedir. 1995 yılında projeleri tamamlanan kısımlardan başlanılmak üzere inşaat ihalesi de yapılmış olup, alanın 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarının önceden yapılmamış olması nedeniyle ruhsat İşlemleri gecikmiş ve inşaatın başlatılması süreci de uzamıştır. Kasım 1997’de temeli atılmıştır.

Her üç proje de Bakanlığımızın yatırım programında yer almakta olup, proje ve yapım uygulamaları ise Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülmektedir.

Yatırım programında bu kapsamdaki projelerimiz için ayrılan ödeneklerin çok kısıtlı olması nedeniyle, Ankara AKM alanındaki; Kongre ve Kültür Merkezi, Konser Salonu ve Koro Çalışma Binası, Peyzaj ve Çevre Düzenleme projeleri için yeterli ödenek ayrılamamakta ve yapım süreleri uzamaktadır.

Cevap 2. AKM alanında yapılacak projelerle veya alanların tahsisi ile ilgili bir süre sınırlaması bulunmamaktadır.

4. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Savunma Sanayi Müsteşarlığının yaptığı Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı İhalesi hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/5857)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 10.7.1998 Veysel Candan Konya

Basına yansıyan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla Savunma Sanayii Müsteşarlığının Hava Kuvvetlerine alınacak 4 adet Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı için açtığı ihalede, şartnamenin en pahalı ve dünyada Japonya’nın dışında hiç bir ülkenin almadığı Boeing 767 lere göre hazırlandığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple;

1. Savunma Sanayii Müsteşarlığında, kritik noktalarda görev yapan 40 uzman personelin görevden alınmalarının sebepleri nelerdir?

2. Şartname neden Boeing 767’lere göre hazırlandı? Neden diğer firmaların ihaleye girmesini sağlayacak şekilde hazırlanmadı?

3. İhaleyi Boeing 767 aldığı zaman, doğacak olan 500 milyon dolar zararı kim karşılayacak?

4. Savunma Sanayii Müsteşarı, Boeing firmasının düzenlediği av partisine katılmak suretiyle firma lehine ve en pahalı uçağı alacak şekilde şartname hazırlatan Yalçın Burçak hakkında herhangi bir işlem yaptırmayı düşünüyor musunuz?

5. 3 milyar dolar tutarındaki bu ihalede idarenin lehine olacak şekilde bir şartname hazırlatılamaz mıydı?

6. İdareyi zarara uğratan bu ihaleyi iptal etmeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 27.7.1998 Savunma Sanayii Müsteşarlığı Sayı : B041SSM0170000-UİR0101/4553

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 17 Temmuz 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5857-14416/33521 sayılı yazıları.

İlgi yazıları ile, MSB-Savunma Sanayii Müsteşarlığı sorumluluğu altında yürütülen Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı Projesine ilişkin olarak Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan tarafından verilen yazılı soru önergesinin bir örneği gönderilmiş ve bahse konu soru önergesinde yer alan hususların, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenmiştir.

Sayın Candan’ın vermiş olduğu yazılı soru önergesindeki hususlara ilişkin yanıt ve açıklamalar ilişikte takdim edilmektedir.

Keyfiyeti bilgilerine ve gereğini tensiplerine saygılarımla arz ederim.

İsmet Sezgin Başbakan Yardımcısı ve Millî Savunma Bakanı

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’ın yazılı soru önergesindeki hususlara ilişkin yanıt ve açıklamalar:

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçaklarına duyduğu acil ihtiyacın karşılanmasına yönelik çalışmalar, Savunma Sanayii İcra Komitesinin kararları doğrultusunda ve ihtiyaç sahibi Hava Kuvvetleri Komutanlığımız ile yakın koordinasyon ve işbirliği içerisindeki MSB-Savunma Sanayii Müsteşarlığınca gerçekleştirilmektedir. Ancak; bazı basın kuruluşlarında yer alan ve Sayın Candan’ın sorularına esas teşkil eden iddia ve haberlerin, konuya ilişkin gerçekler ile hiçbir şekilde bağdaşmadığı müşahede edilmekte olup; bu meyandaki Millî Savunma Bakanlığı cevap ve açıklamaları takip eden satırlarda yer almaktadır.

1. Savunma Sanayii Müsteşarlığında, kritik noktalarda görev yapan 40 uzman personelin görevden alınmalarının sebepleri nelerdir?

Ülkemizde modern bir savunma sanayii altyapısının tesis edilmesi ve Silahlı Kuvvetlerimizin ekipman ihtiyaçlarının karşılanabilmesi maksadıyla 1985 yılında kurulan Savunma Sanayii Müsteşarlığı, aradan geçen 13 yıl zarfında çalışmalarını Devlet kuruluşları arasında istisnai olarak nitelendirilebilecek bir personel sürekliliği ile devam ettirmiştir. Bu meyanda; geride bıraktığımız 13 yıl içerisinde yürütme sorumluluğu Savunma Sanayii Müsteşarlığına tevdi edilen 5 milyar doların fevkindeki malî porteye sahip toplam 40 adet proje, yüksek nitelikleri haiz kısıtlı sayıda personel tarafından uygulamaya aktarılmış olup; esas itibariyle, Müsteşarlığın kuruluş yıllarında istihdam edilen uzman personelin çok önemli bir kısmı halihazırda görevlerine devam etmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Savunma Sanayii Müsteşarlığının faaliyete geçtiği 1985 yılından bu yana; Hükümet değişiklikleri paralelinde ve siyasî otoritenin takdir yetkisi çerçevesinde, Müsteşar ve Müsteşar Yardımcılığı gibi üst seviyelerde vuku bulan değişiklikler hariç tutulmak üzere, Müsteşarlığın uzman kadroları içerisinden herhangi bir sebeple görevinden alınan veya kurumla ilişkisi kesilen personel mevcut bulunmamaktadır. Buna karşılık; Müsteşarlıkla organik bağı bulunan bazı savunma sanayii kuruluşlarında, kısa sürelerle ve geçici olarak Müsteşarlık uzmanlarının görevlendirilmesi yoluna gidilebilmekte; ayrıca, diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarında gözlendiği gibi, istihdam edilen bazı uzman personelin, genelde ekonomik gerekçelere dayalı olarak Savunma Sanayii Müsteşarlığından istifa etmek suretiyle diğer kamu veya özel sektör kuruluş ve şirketlerine geçtiklerine tanık olunabilmektedir. Ancak, bahse konu uzman personelin kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşen bu kategorideki istifalar ve işten ayrılmaların, bazı yayın kuruluşlarınca “kritik noktalarda görev yapan uzman personelin görevden alınması” olarak gösterilmeye çalışılması gerçekleri yansıtmamaktadır. Kaldı ki, iddia edildiği gibi 40 uzman personelin görevden uzaklaştırılması halinde, Savunma Sanayii Müsteşarlığı gibi faaliyetlerini zaten 100 civarında uzman personelle sürdüren son derece dar kadroları haiz bir Devlet kuruluşunun ana işlevlerinin durma noktasına gelmiş olmasının gerekeceği ve bugüne kadar Savunma Sanayii Müsteşarlığı faaliyet ve projelerinin herhangi bir aksama veya gecikmeye mahal verilmeksizin devam ettirildiği de izahtan varestedir.

2. Şartname neden Boeing 767’lere göre hazırlandı? Neden diğer firmaların ihaleye girmesini sağlayacak şekilde hazırlanmadı?

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Havadan Erken İhbar ve Kontrol (HİK) Uçağı alanındaki acil ve öncelikli ihtiyacının karşılanabilmesi maksadıyla, yürütme sorumluluğu Savunma Sanayii İcra Komitesince Savunma Sanayii Müsteşarlığına tevdi edilmiş bulunan HİK Projesi çerçevesindeki tüm hazırlık ve faaliyetler, ihtiyaç sahibi Kuvvet Komutanlıklarımızın tanımlamış oldukları harekat ihtiyaçları paralelinde sürdürülmüş ve sürdürülmektedir. Bu cümleden olarak; Savunma Sanayii Müsteşarlığı bünyesinde HİK Uçağı Projesini hayata geçirmek üzere Müsteşarlık uzmanlarının yanısıra, Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığından da temsilcilerin katılımıyla teşkil edilmiş bulunan “Proje Grubu”, başta ihale teknik şartnamesinin hazırlanması olmak üzere, bugüne kadar ki tüm faaliyet ve çalışmalarını, HİK uçaklarını envanterine dahil etmesi öngörülen Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığının hazırlanmış olduğu harekat ihtiyaç dokümanını esas almak suretiyle uygulamaya aktarmıştır. Bu meyanda, Hava Kuvvetlerimizin harekat ihtiyaçlarına harfiyen uyulması suretiyle mezkûr proje grubunca hazırlanan teknik şartname taslakları; Genelkurmay Başkanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Savunma Sanayii Müsteşarlığından ilgili Daire Başkanları ve Şube Müdürlerinin iştirakiyle oluşturulan “HİK Projesi Koordinasyon Grubu” tarafından incelenerek uygun görülmüş ve aynı kurumların en üst düzeydeki yetkililerinden müteşekkil “HİK Proje İstişare Kurulu”nca da onaylanmıştır. Dolayısıyla, tamamıyla Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın harekat ihtiyaçlarının esas alınması suretiyle hazırlanan ve Savunma Sanayii Müsteşarlığının yanısıra, ihtiyaç sahibi makamların da aktif katılım, kontrol ve tasvipleriyle hazırlanan proje teknik şartnamesinin, belli bir firmayı ve uçak tipine avantaj sağlayacak şekilde düzenlendiği iddiaları gerçekleri yansıtmamaktadır. Kaldı ki, ilgili firmalara Teklife Çağrı Dosyalarının Haziran 1998’de gönderildiği ve firma tekliflerinin de Aralık 1998’de alınmasının öngörüldüğü bir ihale çerçevesinde, hangi üreticilerin hangi uçak tiplerini teklif edecekleri ve bunlardan hangilerinin teknik şartnameye daha büyük uygunluk arz edeceği hususun şimdiden belirlenebilmesi ve bu konuda kesin bir yargıya varılması da imkân dahilinde bulunmamaktadır.

3. İhaleyi Boeing 767 aldığı zaman doğacak ve 500 milyon dolar zararı kim karşılayacak?

Yukarıda da değinildiği üzere; ilgili firmalara Teklife Çağrı Dosyası dokümanlarının yayımlandığı 25 Haziran 1998 tarihi itibariyle resmen açılmış bulunan HİK uçağı ihalesinde, firma tekliflerinin 1 Aralık 1998 tarihinde alınması öngörülmekte ve dolayısıyla firmaların verecekleri tekliflerin Savunma Sanayii Müsteşarlığına ulaşması ve rekabet şartları içinde değerlendirmeye tabi tutulmasından önce, değil Devletin ne kadar zarara uğratıldığının, Projenin kesin malî portresinin belirlenebilmesi bile imkân dahilinde bulunmamaktadır.

4. Savunma Sanayii Müsteşarı Boeing firmasının düzenlediği av partisine katılmak suretiyle firma lehine ve en pahalı uçağı alacak şekilde şartname hazırlatan Yalçın Burçak hakkında herhangi bir işlem yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Savunma Sanayii Müsteşarı Yalçın Burçak’ın, HİK Projesinin ihalesine katılmaya hazırlanan Boeing firmasının düzenlediği av partisine katılmak için ABD’ne gittiği şeklindeki, bir Devlet görevlisinin şahsına yönelik iddiaların gerçeklerle hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Bu meyanda; HİK Projesi çerçevesindeki faaliyetler, tedarike konu olan uçak sayısının azlığı ve yurtiçi imalat hattı kurulmasının maliyet-etkin bulunmaması sebebiyle, ihtiyaç sahibi Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığımızın bilgi ve tasvipleri doğrultusunda, bu alanda yeterliliğe sahip yabancı firmalardan doğrudan alım yapılmasına yönelik olarak ele alınmakta; bahse konu yabancı firmaların sahip oldukları yeteneklerin ve ürettikleri sistemlerin yerinde gözlemlenebilmesi ve ihtiyaç duyulan ilave bilgilerin doğrudan temaslar yoluyla alınabilmesi amaçlarına yönelik olarak da, gerek Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve gerekse Hava Kuvvetleri Komutanlığı personelince yurt dışına inceleme seyahatleri düzenlenebilmektedir. Nitekim, Savunma Sanayii Müsteşarı Yalçın Burçak’ın Mart 1998’de ABD’ne gerçekleştirdiği inceleme ziyareti de, Dünya genelinde yaygın kullanımı haiz AWACS tipi erken ihbar uçaklarının üreticisi Boeing firmasından, açılacak ihale çerçevesinde ihtiyaç duyulan bazı ilave bilgilerin temin edilebilmesine yönelik olarak Proje Grubundan bazı yetkililerin katılımıyla düzenlenmiştir. Dolayısıyla, ABD Savunma Bakanlığının Türkiye’deki Resmî İrtibat Bürosu ODC (Office for Defence Cooperation)’nin organizasyonunda düzenlenen ve resmî nitelik taşıyan sözkonusu inceleme ziyaretinin “av partisi” olarak nitelendirilmesi imkân dahilinde olmadığından, üst düzey bir Devlet görevlisinin şahsına yönelik bu türden asılsız iddialara dayanarak herhangi bir işlem yapılmasına hiçbir şekilde gerek bulunmadığına inanılmaktadır.

5. 3 milyar dolar tutarındaki bu ihalenin idarenin lehine olacak şekilde bir şartname hazırlatılamaz mıydı?

Savunma Sanayii Müsteşarlığınca uygulamaya aktarılan diğer tüm projelerde olduğu gibi HİK Uçağı Projesi çerçevesindeki esas amaç; Türk Silahlı Kuvvetlerince belirlenen ve detaylı bir şekilde tanımlanan harekat ihtiyaçlarını tam manasıyla karşılayabilecek nitelikteki modern savunma teçhizatının, ülkemiz açısından mümkün olabilecek en uygun malî, sınaî ve teknolojik şartlar çerçevesinde tedarik edilerek Silahlı Kuvvetlerimiz envanterine kazandırılmasıdır. Bu meyanda, herhangi bir alımın “idarenin lehine” olup olmadığının belirlenmesindeki ana kriter; Silahlı Kuvvetlerimizin herakat ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak malzemelerin salt fiyatlarının düşüklüğüne istinaden satın alınmalarından ziyade, Silahlı Kuvvetlerimizce belirlenmiş olan asgarî harekat ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikteki savunma teçhizatının, mümkün olan en düşük maliyet ve ülkemiz açısından en büyük yan getirileri sağlayacak bir şekilde tedarik edilebilmesidir. Nitekim, HİK Uçağı Projesi kapsamında da, teknik şartnamelerin, Hava Kuvvetlerimizin asgarî harekat ihtiyaçlarını karşılayabilecek tüm alternatifleri içerecek şekilde hazırlanmasına özen gösterilmiş ve teknik ve teknolojik kıstasların yanısıra, maliyet-etkinlik açısından seçeneklerin artırılmasına çalışılmıştır. Bu meyanda örneğin, teklif istenen diğer üç üreticiye ilaveten, asılsız iddialara konu olan Boeing firmasından, yüksek maliyetli bir seçenek olduğu bilinen 767 modelinin yanısıra, daha düşük maliyetli bir alternatif olarak 737 uçağının HİK versiyonunu da önermesi istenmiştir. Yukarıdaki mülahaza ve gerçeklerin ışığı altında; daha firma tekliflerinin bile alınmadığı bir aşamada, Hava Kuvvetleri Komutanlığımızca belirlenmiş bulunan harekat ihtiyaçlarını yerine getirebilecek nitelikteki uçakların tedarik edilmesi amacıyla hazırlanan HİK Uçağı teknik şartnamelerinin, “idare aleyhine” bir nitelik taşıdığının öne sürülmesinin, tutarlı ve geçerli hiçbir gerekçeye dayanmadığına inanılmaktadır.

6. İdareyi zarara uğratan bu ihaleyi iptal etmeyi düşünüyor musunuz?

Yalnız ülkemiz toprakları üzerindeki değil, aynı zamanda Türkiye’nin içinde yer aldığı coğrafyadaki tüm hava hareketlerinin kapsamlı bir şekilde takibini imkân dahiline sokacak HİK uçağı Projesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük önceliği haiz ihtiyaçlarından birisini teşkil etmekte olup; bazı komşu ülkelerin aynı kategorideki yetenekleri ele geçirmeye yönelik olarak yoğun bir çaba içerisinde bulunmaları, mezkûr projenin önem ve aciliyetini daha da artırmakta ve artık bir an önce uygulama safhasına geçilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda; firmalardan teklif istenmesi aşamasına yaklaşık 2,5 yıldır devam eden son derece yoğun çalışma ve hazırlıklar sonucunda ulaşılabildiği, 1 Aralık 1998 tarihi itibariyle alınacak firma teklifleri paralelindeki firma seçiminin en erken 1999 yılı ortalarında gerçekleştirilebileceği ve dolayısıyla HİK uçaklarının Türk Hava Kuvvetleri envanterine en erken 2000 veya 2001 yıllarında girebileceği hususları göz önüne alındığında; HİK Uçağı ihalesinin, firma tekliflerinin dahi alınmadığı bir aşamada ve geçerli ve tutarlı hiçbir gerekçeye dayandırılmaksızın iptal edilmesinin, diğer mülahazalar bir yana, ülke savunmasına ciddî zararlar verebileceği değerlendirilmektedir.

 

birleşim 130’un sonu