DÖNEM : 20 CİLT : 60 YASAMA YILI : 3

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

129 uncu Birleşim

28 . 7 . 1998 Salı

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün hububat alımlarına ve çiftçilerin içinde bulunduğu sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, hastalıklı buğday tohumlarının TİGEM tarafından çiftçilere satılması ve Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından yapılan buğday alımlarında çiftçilerin karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

3. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci’nin, TSE’deki kadrolaşma ve keyfi yönetime ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Hikmet Çetin’in vekâlet etmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1630)

2. – Yunanistan’a (Gümülcine) gidecek olan Devlet Bakanı Eyüp Aşık’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Burhan Kara’nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1631)

3. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in (9/30) esas numaralı Meclis soruşturması önergesindeki imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/375)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Kars Milletvekili Sabri Güner ve 26 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Porojesi ihalesinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle usulsüzlük yaptığı ve devleti zarara uğrattığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/18)

2. – Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 55 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/33)

3. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan ve 20 arkadaşının, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan bazı kamu yatırımlarının özelleştirilmesi sonucu bu bölgedeki illerde ortaya çıkan işsizlik ve bunun getirdiği sorunlar ile istihdamın geliştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/281)

V. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sıvas Milletvekili Musa Demirci’nin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın konuşmasında 54 üncü Hükümet dönemine ilişkin kısmının gerçekleri yansıtmadığı iddiasıyla açıklaması

VI. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Seçimlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ve Birlikte Yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri Hakkında Kanun Teklifinin Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonundaki görüşmelerine kırksekiz saat geçmeden başlanmasının Komisyona tavsiye edilmesi ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin ANAP, DSP ve DTP Gruplarının müşterek önerisi

VII. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (9/16) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VIII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

4. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu raporu (1/689) (S. Sayısı : 631)

5. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

6. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/722) (S. Sayısı : 643)

7. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 713)

8. – Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı : 734)

9. – Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/696) (S. Sayısı : 492)

10. – Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/549) (S. Sayısı : 291)

11. – 211 Sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı : 382)

IX. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, günlük bir gazetede çıkan arazi tahsisatı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/5814)

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen deprem felâketinde zarar gören çiftçilerin borçlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/5820)

3. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, orman köylerinin sayısına ve kalkındırılması için alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/5828)

4. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in, Giresun Limanı tevzii çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/5850)

5. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, Koruma ve Kontrol Genel Müdürü hakkında bazı iddialara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/5851)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Yapılan yoklamalar sonucunda toplantı yetersayısı bulunamadığından, grupların da mutabakatıyla, alınan karar gereğince, 28 Temmuz 1998 Salı günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 14.52’de son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Hüseyin Yıldız Levent Mıstıkoğlu Mardin Hatay (Kâtip Üye) (Kâtip Üye)

 

 

No : 187

II . – GELEN KÂĞITLAR

28.7.1998 SALI

Teklifler

1. – Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekili Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoy, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Önder Sav ve Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanvekili Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un; Seçimlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 21 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ve Birlikte Yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri Hakkında Kanun Teklifi (2/1248) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 28.7.1998)

2. – Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 16 Arkadaşının; 26.4.1961 Tarih ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına ve Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/1249) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 28.7.1998)

Önerge

1. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse ile Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun Seçimlerin Yenilenmesine İlişkin Önergesi (4/374) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 28.7.1998)

Raporlar

1. – Efta Devletleri İle Türkiye Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/778) (S. Sayısı: 720) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

2. – İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1303) (S. Sayısı: 721) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

3. – Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/187) (S. Sayısı: 722) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

4. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1461) (S. Sayısı: 723) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

5. – Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1443) (S. Sayısı: 724) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

6. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1444) (S. Sayısı: 725) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

7. – Bursa Milletvekili İbrahim Yazıcı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1460) (S. Sayısı: 726) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

8. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1501) (S. Sayısı: 727) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

9. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1462) (S. Sayısı: 728) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

10. – Hakkari Milletvekili Naim Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1516) (S. Sayısı: 729) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

11. – Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1517) (S. Sayısı: 730) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

12. – Diyarbakır Milletvekili Salih Sümer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1550) (S. Sayısı: 731) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

13. – Bingöl Milletvekili Mahmut Sönmez’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1513) (S. Sayısı: 732) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

14. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1588) (S. Sayısı: 735) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

15. – Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1554) (S. Sayısı: 736) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

16. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1514) (S. Sayısı: 737) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

17. – İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1518) (S. Sayısı: 738) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

18. – Bolu Milletvekili Mustafa Karslıoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1587) (S. Sayısı: 739) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

19. – İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1574) (S. Sayısı: 740) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

20. – Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1585) (S. Sayısı: 741) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

21. – Isparta Milletvekili Ömer Bilgin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1515) (S. Sayısı: 742) (Dağıtma Tarihi: 28.7.1998) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, Kilis’te kurulacak olan Bağ ve Zeytincilik Araştırma Enstitüsüne ve serbest bölgeye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1170) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

2. – Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Batı Çalışma Grubuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1171) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

3. – Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan’ın, iplik üreticilerinin sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1172) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, elma ihracatına destek veren bir kararname çıkarılıp çıkarılmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Işın Çelebi) yazılı soru önergesi (7/5955) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

2.-Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Gemi Trafik Kontrol Sistemi (VTS) Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5956) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

3. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’unun, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5957) (Başkanlığa geliş tarihi:23.7.1998)

4. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, Rize’nin Çayeli İlçesi’nde bazı öğretmenlerin başörtülü oldukları için görevden alındığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi.(7/5958) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

5. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, görevden alınan il ve ilçe müdürü sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5959) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

6. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, öğretmen nakil işlemlerinin gecikmesinin nedenine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi(7/5960) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

7. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, Anadolu İmam Hatip Lisesi öğretmen seçme sınavının iptal edilmesinin nedenine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5961) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

8. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, yeni yapılan derslik sayısına ve okul yapımı için açılan ihalelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5962) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

9. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, 8 yıllık kesintisiz eğitim için toplanan paraya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5963) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

10. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, merkezde görevden alınan şube müdürü sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5964) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

11. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, il ve ilçelerde görevden alınan şube müdürü ve müdür yardımcısı sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5965) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

12. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, basın kuruluşlarına verilen teşviklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5966) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

13. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, kapatılan yerel gazete sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5967) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

14. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, mahalli basına reklam verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5968) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

15. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Toplu Konut İdaresi Başkanlığına alınan personele ilişkin Devlet Bakanından (Refaiddin Şahin) yazılı soru önergesi (7/5969) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

16. – Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı’nın, Yozgat’a üniversite kurulması için bir çalışma olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5970) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

17. – Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı’nın, Süreyyabey Barajı sahasında yer alan arazilerin kamulaştırma bedellerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5971) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998)

18. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon Valiliği Özel İdare emrine köy yolları için gönderilen ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5972) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

19. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, İzmir-Kemalpaşa Cumali Köyünün su deposu inşaatı projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5973) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

20. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Antalya-Beldibi’nde bir firma tarafından yaptırılan turistik pansiyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5974) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

21. – İstanbul Milletvekili Süleyman Arif Emre’nin, bazı fakültelerde başörtülü öğrencilerin eğitim hakkının engellendiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5975) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

22. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, İzmit’de bir otomotiv firmasına tahsis edilen arazinin bitişiğindeki araziye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5976) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

23. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, özel vakıflara ait üniversitelere tahsis edilen arsa ve arazilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5977) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

24. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5978) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

25. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/5979) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

26. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’e Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılan para miktarına ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/5980) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

27. – Kayseri Milletvekili Recep Kırış’ın, Kayseri-Ankara Devlet Karayoluna ve Erkilet Havaalanı projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5981) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.7.1998)

28. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Zehra Eğitim ve Kültür Vakfı’nda güvenlik güçlerince yapılan aramaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5982) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.7.1998)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. – Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 55 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde Devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan A.Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 inci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/33) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.7.1998) (Dağıtma tarihi: 28.7.1998)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. – Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, kamu çalışanlarına yapılacak maaş zammına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5538)

2. – Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Dünya Sağlık Teşkilatının İstanbul’da yapılan toplantısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5539)

3. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, üniversitelerde yaşanan başörtüsü sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5540)

4. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, hakkında mahkumiyet kararı bulunan Ülkü Ocakları eski başkanının yakalanmasına yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5541)

5. – Edirne Milletvekili Ümran Akkan’ın, Edirne’de Meriç Nehri taşkınlarının yol açtığı hasara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5543)

6. – Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün, Isparta-Eğirdir-Küçükgökçeli Köyünde istimlak edilen arazilerin bedellerinin ne zaman ödeneceğine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5545)

7. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, irticaî faaliyette bulunduğu iddia edilen vakıf, dernek ve sermaye kuruluşlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5546)

8. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Osmaniye Köyünün köy konağı ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5547)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Çiğdemli Köyünün köy konağı ihtiyacına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5549)

10. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, bazı öğretim kurumlarının isminin değiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5552)

11. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Samsun-Çarşamba Havaalanı kargo binası projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5554)

12. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, Siirt - Şirvan’ın doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5562)

13. – Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Konya-Hadim İlçesi Göksu Mavi Tüneli ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5563)

14. – Mardin Millletvekili Hüseyin Yıldız’ın, sağlığa zararlı bir ilacın piyasaya sürüldüğü iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5570)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

28 Temmuz 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşimini açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün hububat alımlarına ve çiftçilerin içinde bulunduğu sıkıntılara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün hububat alımları hakkında gündemdışı söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'ya verilmiştir.

Buyurun Sayın Arı.

Süreniz 5 dakika.

HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerimizin bugünlerde çektiği sıkıntıları sizlere arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Sayın Başkana ve Yüce Heyetinize saygılar sunarım.

Sayın Bakanım, korkmayın, ben, kürsüye tenekelerle ve buğday torbalarıyla gelmedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Ben korkmam...

HÜSEYİN ARI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hepinizin malumları, mevsim itibariyle, bilhassa İç Anadolu'da yaşayan çiftçilerimiz, bugünlerde, hububat hasadıyla meşguller. Bu günlerin, aslında, çiftçilerimizin bir yıllık emeği ve alınterinin karşılığını alacağı ve mutlu olacağı günler olması gerekirdi; ama, ne yazık ki, hiç de öyle olmuyor; bu kavurucu sıcaklarda, bilakis, Toprak Mahsulleri Ofisi önünde, uzun kuyruklarda sıra bekleyerek, yine, çile dolduruyorlar. Çiftçilerimiz, bu Hükümetin verdiği düşük taban fiyatlarından yedikleri darbeden sonra, ikinci bir darbeyi de, bugünlerde yaşıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu hafta sonu Konya-Karapınar İlçesindeydim. Ofis önünde, kilometrelerce uzunlukta kamyon ve traktör kuyruğu gördüm. Çiftçilerimizle konuşmam sırasında, en az dört gün sıra beklediklerinden dert yandılar ve bu durumun, kendilerine, hem zaman kaybı ve hem de malî yönden külfet getirdiğini, bir günlüğüne kiraladıkları kamyona dört günlük, yani dört kat bedel ödediklerini belirttiler.

Aynı zamanda, Karapınar Ticaret Borsası Başkanı, bunun sebebinin, bu Hükümetin yanlış politikalarından kaynaklandığını ifade etmektedir. Şöyle ki: Şu anda, tüccar ve un fabrikatörleri hiç alım yapmamaktadırlar; çünkü, Ofis, bu kesime, geçen yıl uyguladığı avantajı bu yıl da uygulayacağını, başlangıçta vaat etmişti. Ofis, geçen yıl, tüccara ve fabrikatöre çok cüzi bir kârla, iki veya dört ay vadeyle ve vade farkı da dört ay için toplam yüzde 10'u geçmeyen tarzda buğday ve arpa satışı yapmıştır. Tüccar ve fabrikatör de, haklı olarak, "Hükümetin bu avantasından niçin istifade etmeyelim; Ofis, bizim adımıza alıp depoluyor, böylece, ne depolama sıkıntımız ve ne de parasal sıkıntımız oluyor " şeklinde düşünmektedirler.

Çİftçiyi biraz olsun düşünen bir Hükümet ve onun Tarım Bakanı, hiç olmazsa, alımlarda, boşaltma ve depolamayı hızlandırmak maksadıyla, ihaleyle, özel sektörü devreye sokarak, alımı hızlandırabilirdi, çiftçimizi de bu sıkıntıdan kurtarabilirdi; ama, ne yazık ki, bunu gerçekleştirmediler. Hani, köylümüz, milletin efendisi ya!

İşte değerli arkadaşlarım, işbaşına geldiğinden bu yana rantiyecinin yanında yer alan, işçi ve memurun hakkını vermeyen, ortadireğe âdeta yaşama hakkını dahi çok gören, halktan kopuk bu Çankaya modeli Hükümete yakışan da budur! Onun için, bu duruma fazla şaşırmamak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, köylü ve çiftçilerimizin yüzleri, ilk kez 54 üncü Hükümet (Refahyol Hükümeti) döneminde gülmüştür; alınteri ve emeklerinin karşılığı olan taban fiyatları, hububatta yüzde 83, pancarda yüzde 135, fındık ve tütünde de, aynı şekilde enflasyonun üzerinde gerçekleşmiştir. Buna mukabil, tarım girdi fiyatlarında, gübrede, akaryakıt ve ilaçlarda fazla bir artış yapılmamış, Ziraat Bankası faizlerinde artış olmamıştır.

Bu Hükümet dönemine gelince, rant ekonomisinin uygulanması sonucu, enflasyon artışına paralel olarak, tarım girdilerinde, başta akaryakıt ve gübre olmak üzere, bir yıl içinde anormal artışlar olmuş, Ziraat Bankası kredi faizleri artırılmış; böylece, çiftçimiz, Refahyol öncesi gibi, değişmeyen kaderi olan borçlu yaşama tekrar terk edilmiştir.

Bunun böyle olduğunu da esnafla konuşunca anlıyoruz. Anadolu'da hasat başlayalı neredeyse yirmi güne yaklaşıyor. Çiftçimiz, Ofisten bir haftalık çeklerle parasını alıyor. Ne var ki, esnafın ifadesine göre, çiftçinin bu sıcak parası, henüz piyasaya aksetmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arı, süreniz bitti, lütfen toparlar mısınız efendim.

HÜSEYİN ARI (Devamla) – Dolayısıyla, ortadireğin bir kesimini oluşturan esnaf da, bir umut olarak baktığı harman sonu bereketinden henüz nasibini alamamıştır. Bu gidişle, o hayali de sona erecektir; çünkü, çiftçi, aldığı bu parasını, ancak, yüksek tarım girdileri olan akaryakıt, gübre ve yüksek faizli banka borçlarına yatıracak; böylece, geçmiş dönemlerdeki gibi, borçlu yaşama dönemine terk edilmiş olacak; önümüzdeki ekim dönemi için de tohumluk gübre, akaryakıt için tekrar borçlanmak durumunda kalacaktır.

Değerli arkadaşlarım, demokratik parlamenter sistemin tüm kurum ve kurallarını uygulayan Batı Avrupa ülkelerinde, çiftçiler, yüzde 50'ye varan sübvansiyonlarla korunuyor. Bu, onların çok zengin olmalarından kaynaklanmıyor; bilakis, demokrasi zenginliklerinden ve toplumun bütün kesimleriyle demokrasiye inanmalarından kaynaklanıyor.

Normal demokratik sistemlerin esas amacı, bildiğimiz gibi, ortadirek dediğimiz, halkın yüzde 90 çoğunluğunu teşkil eden işçi, memur, köylü, çiftçi, Bağ-Kur'lu ile bunların emekli, dul ve yetimlerine hizmettir; ama, ülkemizdeki demokratik sisteme bakıyoruz, maalesef, çoğunluğun rejimi olması gereken demokrasi, bizde, yıllardır, hep yüzde 5'lik bir azınlığın hizmetinde olmuştur. Çünkü, bizdeki sistemde, daha başlangıçta, demokrasinin temel prensipleri çiğnenerek, bugünkü vurgun, soygun, talan düzeni yaratılmıştır.

Sayın Bakanım, çiftçilerimizin, sizden, Hükümetinizden, dolayısıyla Parlamentomuzdan bir soruları -ilave olarak onu da söylüyorum- da şu: "Bizim sosyal güvencemiz nedir? Biz, tarım sigortalısı mıyız, Bağ-Kurlu muyuz?" Esas istekleri ise, öncelikle bir sağlık karnesine kavuşmalarıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, konuşmayı cevaplandırmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, aynı konuda ikinci bir gündemdışı söz daha var; isterseniz ikisini birlikte cevaplandırın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Onu da ayrıca cevaplandırırım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki efendim, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; özellikle, bu konuşma imkânını bana verdiği için, değerli milletvekili arkadaşıma teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilinin burada ifade etmiş olduğu hususlara cevap vereceğim.

Özellikle ve öncelikle, 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin hububata düşük fiyat verdiğini belirttiler; bu, tamamen bir yanlış bilgilendirmeden kaynaklanıyor olsa gerek; çünkü, 54 üncü Hükümet döneminde hububata verilen fiyat, dünya piyasalarının 66 dolar üzerindeydi; 55 inci Hükümet döneminde -yani, bizim Hükümetimiz döneminde- hububuta verilen fiyat ise -dolar bazında- dünya fiyatlarının 77 dolar üzerindedir. Bu ise, şunu göstermektedir: 55 inci Hükümet, 54 üncü Hükümetten 11 dolar daha fazla ürün fiyatı belirlemiştir; dolayısıyla, bu iddia, doğru bir iddia değildir.

Sayın milletvekilinin seçim bölgesi olan Konya'da, 21 Mayıs 1998'de, tarıma dayalı bütün demokratik kitle kuruluşlarının bulunduğu, aynı zamanda, çiftçilerin yoğunlukta olduğu bir basın toplantısıyla, hububat alım fiyatlarını açıkladık.

21 Mayıs, daha, hububatın hasat dönemi değildir; özellikle, Konya'da değildir. Dolayısıyla, çiftçimizin, tüccarın eline mahkûm olmasını önleyici bir tedbir olarak fiyatları önceden açıklamış olmamız, çiftçinin, malını daha ucuz bir fiyatla tüccara satmasını engellemiştir; bu, 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin çiftçinin yanında olduğunun göstergelerinden bir tanesidir.

Şimdi, burada, makarnacılara, unculara ve yem sanayicilerine vadeli satışlar yaptığımızdan bahsettiler; bu, doğrudur; Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu, almış olduğu bir kararla, ihraç kaydıyla ve dünya piyasa fiyatlarıyla olmak üzere, bu kuruluşlara mal satışı yapmaktadır.

Bunun yanı sıra, Türkiye'deki hayvancılığın geliştirilmesini sağlamak amacıyla da, yem sanayicilerine, özellikle arpa ve mısır olmak üzere vadeli satışlar yapılmaktadır. Bunlar, netice itibariyle, bizim kendi insanımızdır. Bu, netice itibariyle, katma değerin Türkiye'de kalmasını sağlayacak önemli tedbirlerdendir. Arzu ederdim ki, burada, bu uygulamamızdan dolayı, sayın milletvekilimiz bizlere teşekkür etsin.

Şimdi "Türkiye'yi tüccara teslim eden zihniyet" diye bir söz kullandılar. Zannediyorum, bu, bir sürçülisandan kaynaklanmıştır. Bu anlattığım iki hadise bile -fiyatların erken açıklanması, 77 dolar fiyat verilerek geçmiş hükümetten 11 dolar daha fazla verilmesi- çiftçilerimizin tüccara teslim edilmesini ortadan kaldıran unsurlar olmuştur.

Burada, 54 üncü Hükümet döneminde, çiftçinin yüzünün güldüğünden bahsettiler. Evet, çiftçinin yüzü 54 üncü Hükümet döneminde gülüyordu; ama, acı bir tebessümdü bu. Neden acı bir tebessümdü; 30 Haziran 1997'de iktidara gelen 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Tarım Bakanı olarak bendenizin ilk gördüğümüz manzara, devlet, çiftçilerimize, altı ay ile ikibuçuk yıl içerisinde, çiftçinin alın terinin hakkını, gübrede, ilaçta, fidanda, projeli hayvanda, tohumculukta, sütte, sübvansiyon bedelleri olan 24 trilyon liralık borcunu ödememişti. Daha Hükümetimiz güvenoyu olmadan, hemen, bu bedelleri peşin olarak çiftçimize ödedik. Arkasından, 30 Hazirana kadar, 55 ilimizde ve bağlı ilçe ve köylerinde tabiî afet olmuş olmasına rağmen, hiçbir şekilde, bunlarla ilgili, köylümüzün, çiftçimizin yarasını saracak bir kararname istihsal edilmemişti Bakanlar Kurulundan; bunu da 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti çıkararak, 1997 yılında, Ocak ayından -Haziran 30- biz gelinceye kadar ıstırap çeken köylünün ıstırabı dindirilmiş ve bunların Ziraat Bankasına olan borçları, TİGEM'e olan borçları ve Tarım Krediye olan borçları bir yıl süreyle, faizsiz olarak ertelenmiştir. Aynı zamanda, bu, tabiî afete maruz kalmış olan çiftçilerimize de 9 trilyon liralık bir tohum desteği sağlanarak, mağduriyetleri önlenmiştir.

Şimdi, burada, değerli milletvekili arkadaşım, Konya-Karapınar'da, vatandaşların dört gün sıra beklediklerini ifade etti. Arkadaşlarım, şöyle bir tabloyu sizlerin huzurunda ifade edersem... Eğer bir dört gün bekleme varsa bile, ki, ben, dört gün bekleme olduğu konusunda, arkadaşımla hemfikir değilim; ama, buna rağmen, bir an için var olduğunu kabul ederek... (FP sıralarından "var, var" sesleri) Efendim, var olduğunu kabul ediyorum bir an için.

1991 yılında, hepinizin bildiği gibi, Anavatan Partisi tek başına iktidar. 1991 yılında, Konya yöresinde alınan hububat miktarı 1 milyon 100 bin ton. Anavatan Partisi, 1991'den sonra, seçimler sonucunda iktidardan gitti. 1992, 1993, 1994, 1995, 1996 yıllarında, Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi veya Doğru Yol Partisi ile o zamanın SHP'si koalisyonlar halindeydi. 1992 yılında, Konya'da alınan hububat miktarı 439 bin ton. 1993'te alınan miktar 494 bin ton, 1994'te 344 bin ton, 1995'te 8 bin ton, 1996'da 285 bin ton. Sene 1997; Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Türkiye Partisi koalisyonuyla kurulan -bağımsızlar ve Cumhuriyet Halk Partisinin desteğindeki- 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti işbaşında, alınan miktar 1 milyon 136 bin ton.

HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) – Hani özelleştirme yapılacaktı!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – 26 Temmuz 1998 tarihi itibariyle, Konya İlimizde alınan buğday miktarı 975 bin ton. Demek ki, arkadaşımın "en son, 54 üncü Hükümet çiftçilerin yüzünü güldürdü" dediği dönemde 285 bin ton hububat alınmış; bizim dönemimizde, sadece -daha dönemin yarısı olmasına rağmen- Konya'da 975 bin ton alınmış. Bu dönemde, eğer sıra bekleniyorsa, ürünün bol oluşundan; eğer sıra bekleniyorsa, Toprak Mahsulleri Ofisinin malı alışından; eğer sıra bekleniyorsa, Toprak Mahsulleri Ofisinin parayı her salı günü peşin olarak ödemesinden kaynaklandığını ifade etmem gerekiyor. (ANAP sıralarından alkışlar) Ama, bütün buna rağmen de şunu söylüyorum: 24 saat, haftada yedi gün kaydıyla, Toprak Mahsulleri Ofisi alımlara devam etmektedir.

Burada, bir rakamı daha bilgilerinize sunmak istiyorum. Konya İlimizde Toprak Mahsulleri Ofisinin alım merkezleri itibariyle meseleye bakacak olursak, geçen yıl, yani, çiftçilerin yüzünü güldürdüğünüzü iddia ettiğiniz dönemde, 54 üncü Hükümet döneminde, Konya'da hububat alımı 62 noktada yapılıyordu; şimdi, bu Hükümet döneminde, beklemelere meydan vermemek için, 24 bölge daha ilave edilerek, 86 noktada alım yapılmaktadır. (ANAP sıralarından alkışlar) Bütün bunlara rağmen, eğer, sıra bekleniyor diye iddia ediliyorsa, bunu da ürün rekoltesinin yüksek olmasına bağlamak gerekir.

Tabiî, şimdi, geçen yıl her salı günü paraları ödediğimiz zaman, 54 üncü Hükümeti oluşturan partilerdeki bazı arkadaşlar dediler ki: "O hükümetin bıraktığı paraları, Tarım Bakanı ve 55 inci Hükümet harcıyor, onları dağıtıyor, bu çiftçilere onları veriyor." Ben, onlara, o zaman sordum: 24 trilyon lira olan borcunuzu, o paradan niye ödemediniz; tabiî afet kararnamelerini niye çıkarmadınız? Tabiî, buna verecek cevap bulamadılar. Hadi geçen sene öyleydi, bu sene parayı nereden buluyoruz? Geçen sene para bırakmıştınız, denk bütçeniz vardı da, biz gelir gelmez niye bir ekbütçe çıkarma ihtiyacıyla karşı karşıya kaldık? Geçen yıl 18,5 milyon ton olan hububat rekoltesi ne oldu da 24 milyon tona çıktı? Arkadaşlarımıza sorarsak, gezdikleri yerlerde söyledikleri şudur: "İklim şartları ve Allah'ın takdiri sayesinde olmuştur." Amenna ve saddakna. Elbette ki, Allah'ın takdiri olmuştur.

Hepiniz bilirsiniz, tarihi de okumuşsunuzdur. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethetmiş; yanındaki hocalar demişler ki: "Hünkârım, dualarımız sayesinde İstanbul fetholundu." Fatih Sultan Mehmet de demiş ki: "Elbette, amenna, dualarımızla İstanbul fetholundu; ama, molla, hoca, bizim kılıcın hakkını da unutmayın." (ANAP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, siz de gelin, bu 55 inci Hükümetin hakkını inkâr etmeyin. Deyiniz ki, gübre sübvansiyon sistemini değiştirdiniz, 1 kilo gübre alacak yerde 2 kilo gübre alır duruma geldi çiftçimiz ve bundan dolayı daha yeterli gübre kullanma imkânına kavuştuğu için, daha fazla ürün elde edildi. Deyiniz ki, süne mücadelesini fevkalade bir şekilde yaptınız; süne zararlısının ve kımıl zararlısının hububata vereceği zararlara mâni oldunuz; bundan dolayı, verim arttı. Deyiniz ki, geçen yıl paraları peşin olarak tıkır tıkır ödediğiniz için, çiftçilerimiz, bu sene bazı ürünlerden buğday ürününe döndüler ve ekmedikleri bazı alanları da buğday ekim alanı haline getirdiler; onun için bu ürün rekoltesi arttı. Tabiî, iklim şartlarını ve Allah'ın takdirini de hepsinin üzerinde yerleştirirseniz, işte, 24 milyon ton hububat ürünü elde eder duruma gelirsiniz ve bütün bunları da Toprak Mahsulleri Ofisi, parasını ödeyemez, şöyle yapamaz, alamaz dediğiniz dönemde peşin peşin satın alıyorsa, işte bundan dolayı, ancak buraya çıkıp teşekkür etmeniz lazım.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Bakanım, bu dediklerine inanıyor musun?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Ama, tabiî, 25 Nisanda seçim yapılacağına dair karar alınacak ve herhalde, bu seçim kararı karşısında, köylüye çiftçiye ne diyeceğiz telaşı sizleri sardı, onun için bunları burada ifade ediyorsunuz; ben, bunu da anlayışla karşılıyorum. Siyaset, elbette yapılacak; ama, siyaseti, doğru olarak yapmak lazım, rakamlarla yapmak lazım, ilmî verilere dayanarak yapmak lazım ve hakkı söylemek lazım. Sırf, birilerinin hoşuna gidip oradan oy kapacağım kaygısıyla, bu kürsüden, milletin kürsüsünden kalkıp da yanlış bilgiler verdiğiniz zaman, Hükümetin bakanı da çıkıp, elindeki bütün bilgileri burada dökmek ve halka sunmak zorunda kalır. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Türkiye genelinde bugün itibariyle -salıdır bugün- yine para ödenmiştir. Bugün gönderilen havale miktarı 48 302 813 400 000 Türk Lirasıdır, bütün Türkiye'ye gönderilmiştir. Değerli milletvekilimiz, sadece Konya'ya gönderilen paranın miktarını merak ediyorlardır, onu da buradan ifade edeyim: 12 910 491 633 000 Türk Lirasıdır.

HÜSEYİN ARI (Konya) – Yetmez Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Yetip yetmeyeceğini bilmem, ne mal almışsak o kadarını veriyoruz. Yani, milletin parasını çarçur mu edeceğiz. Köylü ne getirmiş teslim etmişse, onun karşılığını alıyor, hakkını alıyor.

Dolayısıyla, bugün itibariyle, Türkiye genelinde tamı tamına 4,5 milyon ton hububat satın alınmıştır; bunun karşılığında 213 trilyon para ödenecektir; bunun 193 trilyonu, bugün itibariyle ödenmiştir; 20 trilyonu da cumartesi, pazar, pazartesi alımlarını ihtiva etmektedir ve diğer alımlarla birlikte, ne kadar tutuyorsa, salı günü onların da parası peşin olarak ödenecektir.

Şimdi, burada, bir hususu daha bilgilerinize sunarak sözlerime son vermek istiyorum. Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday alımlarında Konya bölgesi itibariyle söylediğim hususları, bir de Türkiye geneli itibariyle söylemek istiyorum. Türkiye geneli itibariyle meseleye baktığınız zaman, 1991 yılında, Anavatanın tek başına iktidar olduğu dönemde, 6 milyon ton hububat alımı yapılmıştır, paralar peşin ödenmiştir; 1996'da 54 üncü Hükümet döneminde 1,5 milyon ton hububat alınmıştır, paraları iki ay, üç ay, dört ay gecikmelerle ödenmiştir.

İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Yalan!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – 1997'de, Anavatan Partisinin Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz başkanlığında kurulan 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti döneminde 6 milyon ton buğday alınmıştır ve her salı günü paraları peşin ödenmiştir. 1998 mubayaalarını biraz önce söyledim, şu ana kadar, 4,5 milyon ton hububat alınmış ve 200 trilyona yakın para Türk çiftçisine ödenmiştir.

Bu ödenen paraları, elbette, harcama yetkisi, o hakkın sahibi olan çiftçilerimize aittir; bununla, ister götürür esnafa borcunu öder ister bankaya borcunu öder ister oğlunu evlendirir ister kızını evlendirir...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Harca harca bitmez!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – ...ister mahpus damındaki çocuğuna para gönderir ister sarı ineğini yeniler ister ahır yaptırır ister ev yaptırır ister hanımına fistan alır isterse başka bir şey alır; o, kendi bileceği iştir, o harcamaya biz karışamayız...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Yüzde 60 zam verdiniz; ne alacak?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – ...ama, 200 trilyon lira sıcak para, Türkiye'de çiftçinin cebine girmişse, esnafın da cebine girmiş demektir.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Enflasyon oranının altında!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Sizin gezdiğiniz yerlerdeki esnafın belki cebine girmemiştir, onu bilemem; ama, benim gezdiğim yerlerde, hem çiftçiler hem esnaflar, beni, çok iyi bir şekilde karşılıyorlar, Allah razı olsun diyorlar. (FP sıralarından alkışlar [!]) Ben de, bu desteği bize veren Sayın Başbakanımıza, Hükümetimize ve koalisyona tabi bütün milletvekillerine ve sizlere teşekkür ediyorum. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Havza'da vatandaş buğdayını teslim edemiyor Ofise Sayın Bakan!..

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

V. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sıvas Milletvekili Musa Demirci’nin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın konuşmasında 54 üncü Hükümet dönemine ilişkin kısmının gerçekleri yansıtmadığı iddiasıyla açıklaması

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanın 54 üncü Hükümet dönemiyle alakalı verdiği bilgiler, tamamen hilafı hakikattir; müsaade ederseniz, söz istiyorum.

BAŞKAN – 54 üncü Hükümet dönemiyle ilgili verilen rakamlar yanlış diyorsunuz; siz, onları ortaya...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yanlış hiçbir rakam yok; devletin rakamları...

BAŞKAN – Efendim, bakalım... O da bakan, siz de bakansınız; hangi bakana inanacağız burada...

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Böyle bir usul yok!

BAŞKAN – Var, var... Onun takdiri bana ait.

Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, size kısa bir açıklama hakkı verdim; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızın, biraz önce, gündemdışı konuşmaya cevap arz ederlerken verdikleri rakamları, ben, yerimden üzülerek dinledim. Bir defa, şunu özellikle söylüyorum: 54 üncü Hükümet döneminde, hububata, bir önceki döneme göre yüzde 83,3 artış verilmek suretiyle, bir önceki dönemden daha fazla bir artış verilmiştir; ama, kendilerinin döneminde verilen artış yüzde 60,6'dır. Dolar olarak ifade ettiler, dolar olarak bizim verdiğimiz rakam 0,23 dolar, kendilerinin verdiği rakam -o gün için, haziran için söylüyorum- tahmin ediyorum, 0,21 dolara tekabül ediyor. Ayrıca, bugünkü rakamlarla ifade edersek, bizim verdiğimiz dolar bazındaki fiyat 62 Türk Lirası, kendilerinin verdikleri -bildiğiniz gibi- 53 Türk Lirasıdır; dolayısıyla, bunun düzeltilmesini, milletimizin huzurunda bilhassa arz ediyorum.

İkincisi, bütün cumhuriyet hükümetleri zamanında, Türkiye'de, eğer tarımda herhangi bir tabiî afet vukua gelirse -bütün cumhuriyet hükümetleri diyorum- tarım il müdürlükleri, ilçe müdürlükleri hasar tespiti yapar ve bunların tamamı ilden Bakanlığa gönderilir ve mutlaka, buradan da, tabiî afet gören o çiftçilerin borçları ertelenir. Dolayısıyla, bizim dönemimizde de -şu anda kararname olmadığı için kendisine takdim edemiyorum; ama, edeceğim- Adana'da, Mersin' de -Adanalı olan milletvekili kardeşlerimiz bilir- tabiî afet husule gelmiştir ve...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – 4 ilde.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Bak, öbürünü de söylüyorum... Tarımda meydana gelen hasar tespitleri için mutlaka ağustos beklenir. Neden; çünkü, Anadolu henüz hasat idrak etmemiştir; dolayısıyla, Anadolu hasadı idrak ettikten sonra kararname çıkarılır. Onun için de, 1997'de kararname bekletilmiştir, kendileri çıkarmıştır; elbette öyle olması lazımdır, doğrusu da odur.

Bakın, bir hususu tekrar şuradan arz ediyorum: Şu elimdeki haşhaş kararnamesi... Haşaşın ekim sahalarını artırma kararnamesini biz çıkardık; ikinci kararnameyi, bizden hemen bir hafta sonra kendileri çıkardılar. Burada, Sayın Mesut Yılmaz Beyefendinin imzası, burada da Sayın Başbakan Erbakan'ın imzası; ikisinin arasındaki mesafe bir hafta. Dolayısıyla, bakın, 1974 yılından sonra, haşhaş ekim sahalarını ilk defa ben artırdım; yani, yasaktı. Amerika'ya karşı veya diğer Batı ülkelerine karşı bizim taahhüdümüz vardı, sahaları daraltmıştık; ama, biz, bunu artırdık; ikinci kararnameyle tekrar artırdık; kendileri geldiler, bu kararnameyi geri çektiler, bir hafta sonra yayımladılar; işte, Mesut Yılmaz Beyefendinin imzasıyla. O bakımdan arz ediyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Alanı daralttılar mı efendim?

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Hayır, alanı biz genişlettik, ikinci kararnameyle de genişlettik; ikinci kararnameyi, bizden bir hafta sonra, kendileri tekrar genişlettiler. O bakımdan, devletin devamlılığı esassa, böyle olmalıdır, böyle olmuştur. Kendilerine şunu hatırlatıyorum ki, biz, hiçbir zaman, çiftçi faizlerini artırmadık; kendileri artırdılar. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakın, yaptıkları güzel şeyler vardır.

ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Ofisleri kapattınız ama...

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Hayır efendim, ofisler kapanmadı. 54 üncü Hükümetimiz zamanında 1 milyon 500 bin ton hububat alındı. Yani, bir yıl öncesinde 240 bin ton alındı, bir yıl sonra 1,5 milyon ton alındı; ama, bunun yanı sıra, bakın, Polatlı'da, Konya'da kurulan borsalar da alım yaptı.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Sayın Bakan, toplam ne kadar aldınız?

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Önemli olan, serbest rekabette, onların da alım yapmalarıdır; yoksa, devletçi politikaya yeniden dönerseniz, ülkeyi yeniden geriye götürmüş olursunuz. Bu bakımdan da, çiftçi bundan fevkalade memnun olmuştur.

Bu durumu arz ettim. Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirci.

İkinci gündemdışı söz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisinin koalisyonda ortak olduğu dönemlerle ilgili Sayın Bakanın ileri sürmüş olduğu rakamlar gerçekleri yansıtmıyor. Kaldı ki, 1 kilogram buğdayın 2 kilogram gübre verdiği hususu da kesinlikle gerçeklere aykıdır.

Ziraat odası başkanlarını dolaştığımda, Polatlı'da, Haymana'da ve Balâ'da yapmış olduğum çalışmalarda, gerçekten, köylünün ve çiftçinin büyük bir ıstırap içerisinde olduğunu gördüm. Bir taraftan, ziraat kredilerinin, özellikle, faizlerinin artırılması yetmiyormuş gibi...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Böyle bir usul var tabiî...

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) –...özellikle "çiftçinin buğdayı satın alınmıyor, alınıyor" şeklindeki açıklaması gerçeklere uygun değildir. Alımla ilgili miktarlar da yine gerçekleri yansıtmıyor. Tabiî, Sayın Bakan, şu anda -bakan olduğu için- birkısım rakamları ileri sürüyor; ama, bunlar doğru değildir.

Borsaların kurulması, Doğru Yol Partisi iktidarına aittir ve borsaların kurulmasının sebebi de, çiftçiyi korumaktır. Dünya piyasalarını takip etmek suretiyle taban fiyatı tespiti, yine bizim zamanımızda olmuştur. Yine,1991'de Anavatan Partisi İktidarı zamanında çiftçinin parası ödenmemiştir, Doğru Yol Partisi ödemiştir; bunu gerçeklere uygun olan bir açıklama şeklinde özellikle belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın, burada Hükümet adına verdiği rakamlar ortadadır; Yüce Meclis bunu duydu; işin doğrusu budur; vermiştir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Gerçekleri çıkaracağız...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Eskiye dönerek veyahut da şu anda günlük politika yaparak, işte şurada bu budur veya bu böyle değildir diye, Sayın Bakanın vermiş olduğu rakamları yanlış gösterme gayretlerini doğru bulmuyorum. Bu tip ifadelere de, sizin burada izin vermemeniz gerekir. Eğer burada, başka bir ifadesi olan arkadaşımız varsa, çıkar gündemdışı söz alır, konuşur efendim. Yoksa, Hükümet adına verilen cevaba, herkes, kendi seçim bölgesiyle ilgili, kendi kafasına göre yeniden bir cevap getirirse, siz bu oturumu, yirmi saatte...

BAŞKAN – Sayın Güney, anladım efendim, tamam.

Teşekkür ederim.

Biz, tabiî, Hükümet adına verilen rakamların çok doğru sabit olmasını kabul ediyoruz; ama, eski Tarım ve Köyişleri Bakanı "rakamları yanlış verdi" diyor. Öyle deyince, İçtüzük de buna elveriyor; yani, kürsüye çıkan konuşmacı, bir başkasının icraatını yanlış gösterirse, onun da sataşmadan dolayı söz alma hakkı vardır. Sayın Bakan da, sırf bu döneme bağlı olarak konuşsaydı, başka hükümetlerle ilgili söz ileri sürmeseydi, sataşmadan dolayı söz vermeyecektim. Yalnız kendi dönemini kastederek "ben şunu yaptım, bunu yaptım" deseydi, sataşmadan dolayı söz vermeyecektim; ama, Sayın Bakan, 1987'ye, 1991'e kadar gidip cevap verince, başkalarına söz hakkı doğdu. Yani, burada sorumluluğu taşıyanın Hükümet olması lazım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, benim verdiğim rakamlar, çiftçilerden aldığım rakamlardır; Sayın Bakanın verdiği rakamlar kesinlikle yanlıştır.

BAŞKAN – Efendim devletin resmî rakamları vardır.

Tamam efendim, bu konu kapandı.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, hastalıklı buğday tohumlarının TİGEM tarafından çiftçilere satılması ve Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından yapılan buğday alımlarında çiftçilerin karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz, hastalıklı buğday tohumlarının TİGEM tarafından çiftçilere satılması ve Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından buğday alımlarında çiftçilerin karşılaştığı sorunları dile getirmek üzere söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'a verilmiştir.

Buyurun efendim.

Sayın Yılmazyıldız, süreniz 5 dakikadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, zannediyorum ki, Tarım Bakanı, çiftçiyi, sahipsiz ve sorunlarının takip edilmeyeceğini sanarak, özellikle Balıkesir ve ANAP il kongrelerinde desteksiz atışlar yapmışlardır; fakat, Sayın Bakan, şunu unutuyorlar: Ben, her hafta sonu, mutlaka Bandırma'da, Manyas'ta, Gönen'de, Susurluk'ta, Aksakal'da, Çanakkale'de, Balıkesir'de Ofise giderim, alımları takip ederim, şikâyetleri yerinde incelerim ve kısacası, neyin ne olduğunu yerinde takip ederim. Yani, Sayın Bakan gibi, bir bürokratın yazdığını, önce burada, kürsüden kekeleyerek okuyarak, sonra da birkaç defa okuduktan sonra ne olduğunu anlayıp, onun da doğru olduğunu varsayarak tekrar etmem.

Ben, öncelikle, Sayın Bakanın, biraz daha, ANAP il kongrelerine gelmesini; ANAP il kongrelerine geldiğinde, problem olan yerlerdeki Toprak Mahsulleri Ofisi alım şubelerini de ziyaret etmelerini özellikle istirham ettim; ne yazık ki, bunu yapmadı. Balıkesir'e geldi, konuştu, gitti. Halbuki, Bandırma Toprak Mahsulleri Ofisine dört tane vilayet bağlı; Bilecik, Bursa, Balıkesir, Çanakkale. Çanakkale'ye geldiğinde; orada, tepki gösteren bir çiftçiye "siz, tenekeleri nereden çaldınız? Ben, sizin, kaç teneke süne ilacı çaldığınızı biliyorum" diyerek, kendisini karalama yoluna gidiyor. Ben, bazı şeyleri söylemek istemiyorum; ama, Sayın Bakan, çalmayı ve o çaldıklarını nasıl örttüğünü birazcık şöyle kendi ailesine doğru bakarsa görecektir.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Ne diyor bu adam, ne konuşuyor!

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Siz, gündemdışı konuya bağlı konuşun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Bir kere burada konuşuyoruz, teneke gösteriyor, boş teneke gibi konuşuyor falan...

Sayın Bakan, o tenekeleri sahaya atmışsınız, günü geçmiş ilacı kullanmışsınız, bugün, Çanakkale'de, çiftçi, dönümüne 150 kilogram buğday almış, süne ilaçlamasını doğru dürüst yapmamışsınız, sonra da, Bakanlık gücünü kullanarak bir rapor almışsınız; çiftçi de, size, ANAP İl Kongresinde -üstelik ANAP'lı bir çiftçi- tepki göstermiş. Ona, bir daha bunun olmaması için ne yapacağını anlatacağınıza, kalkıp da, orada, o muhtarı küçük düşürmenizin âlemi yok.

Yine, bakıyoruz, birçok yerde, Polatlı'ya gidiyorsunuz, çiftçinin tepkisiyle karşılaşıyorsunuz. Anlaşılıyor ki, çiftçinin bulunduğu yerde, buğdayını sattığı yerde Ofis bürolarını ziyaret etmeye yüreğiniz yetmiyor; yetiyorsa, buyurun, ziyaret edin.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yok yahu!..

ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Her gün oradayız biz, her gün oradayız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Şimdi, bakınız, ben şu kadarını söyleyeyim: Daha acısı, devlet işletmelerinde... İşte, buyurun; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı, sertifikası da içinde... Çiftçinin buğdayını, embriyo kararması var, yemlik alacağım, yakacağım, imha edeceğim deyip 42 bin liradan -yani, geçen yılki fiyattan alımını sağlarken -işte, buyurun, burada- bu buğdayı da 98 bin lira, artı, KDV olmak üzere 110 bin liraya, çiftçiye tohumluk olarak satıyorsunuz; ayıp değil mi?! İşte, bu torba, daha önce gösterdim, günü geçmiş ilaç tenekesi -buradan çok rahatsız olduğu belli, üç beş yerde konuşmuş- Sayın Bakanın yaptığı icraatlarının kara yüzünü göstermektedir. Bunu da burada kendisine takdim edeceğim; içinde sertifikası ve embriyo kararması... Biraz inceletirse görecektir; çünkü, bakmamıştır. Bana "böyle böyle... Bunu, embriyo kararmalı buğdayı tohumluk olarak satıyorlar" dediler, önce inanmadım ve bizzat, TİGEM işletmesinden bunu dün aldırdım bugün buraya getirdim. Yani, dolayısıyla, siz çiftçinin malını bedavaya kapatacaksınız; ama, çiftçiye embriyo kararmalı buğdayı vereceksiniz. Tabiî, embriyo kararmalı buğdayı ekerseniz çimleniyor, yüzde yüz çimleniyor; ama, kardeşleme yapmıyor, bilmem ne yapmıyor, verimi etkiliyor.

Yine, çok enteresan bir başka şey: Bakın, dün Gönen'deydim. Toprak Mahsulleri Ofisinde, dün akşam itibariyle 1 800 ton 2 bin ton buğday alınmış. Halbuki, sırf Gönen İlçesinde üretilen buğday 30 bin ton civarındadır. Yani, çiftçi, daha buğdayını satamıyor. Sordum; gelen buğdayların yüzde 70'i alınıyor. İşte, önceden çiftçi getiriyor; embriyo kararması var denirse, getirmiyor. Bu, bazı ANAP yandaşı tüccarları zengin etme imkânını tanıyor. Nasıl tanıyor; bunlar, embriyo kararmalı buğdayları alıyorlar, başka bir ofise, anlaştığı ofise normal fiyattan satıyorlar. Çiftçi bir yıl çalışıyor, emeğini alamıyor; ama, embriyo kararmalı diye toplanan Bandırma'daki, Gönen'deki buğdayları... Kamyon plakaları tespit edilmiş durumda Gönen Ziraat Odası tarafından.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, süreniz bitti; lütfen toparlar mısınız.

ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Sen, elindeki buğdayın hangi cins olduğunu bilmezsin.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşım, söylüyorum; Gönen buğdayı. Gönen buğdayı, anaçlıktır, üç yaşından büyüktür. Ben, halihazırda çiftçilik yapan biriyim -Bandırma'nın Edincik Bucağına bağlı Külefli Köyünde doğmuşum- çiftçilerin sorununu da bundan dolayı takip ediyorum. Ben, 1 Temmuzda buraya çıkıp bu problemi konuştuğumda, Sayın Bakanın haberi yoktu; beş defa konuştuktan sonra, Sayın Bakan, ancak durumu kavradı da, daha önce, 1993 yılında, Doğru Yol Partisinin çıkardığı kararnameye benzer bir kararnameyle bu embriyo kararmalı buğdayları alma durumuna geldi.

Sayın Bakanın, daha önce "bu yalan söylüyor" bilmem ne diye itham ettiğinde "işte, kaymakamın belgesi burada" deyince, yaptığı şey, o kaymakamı sürdürmek oldu; herhalde burada yapacağı da, bu numuneyi veren işletmenin müdürünü sürdürmek olacaktır. Üzülmesinler, biz iktidara geldiğimizde bunları düzeltececeğiz, çiftçinin yanında olan memuru, emekçiyi de koruyacağız.

Şimdi, bakınız, bir şey daha var. Orada konuşuyorum, diyorum ki: Yahu, yapmayın, yüzde 12, yüzde 13, yüzde 14'ü yüzde 10 olarak alın; yazık değil mi bu çiftçiye. Yine, bölge müdürü de eksperlere konuşurken, eksperlerden birinin verdiği cevap şu: "Bu Hükümet bize yüzde 20'lik zammı onbeş gün gecikmeyle zor gördü, Hükümetin yapmadığını ben mi yapacağım, vereceğim." Bırakın çiftçiyi, memuru da isyan halinde. Yani, çiftçiliği bizzat yapıyoruz.

Sayın Bakan "1 kilo buğdaya 2 kilo gübre alınır" dedi; nereye alınıyor?! Bir kere, 1 kilo gübrenin fiyatı 85 bin lira olmuş, buğdayın 42 bin lira; tersi, 2 kilo buğdaya 1 kilo gübre alınıyor. Gübreye sübvansiyon 11 bin lirada sabitlenmiş. Halbuki, Doğru Yol iktidarları döneminde, gübrenin yüzde 50'si sübvansiyon olarak iade edilirdi; şimdi, gübrede sübvansiyon yüzde 30'a inmiş. Gübre satın almazsanız, buğday satın almazsanız, tohumluk satın almazsanız, bunu nereden bileceksiniz! Yani, gübredeki destekleme yüzde 30'a inmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, süreniz bitti; son cümlenizi, yalnız son cümlenizi söyleyin. Rica ediyorum...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Tamam, toparlıyorum.

Yine, 1991 yılında, ANAP'lı iktidar, buğdaya, arpaya zam yapıp, çekip gidiyor; ancak, dolar 5 bin lira iken, 1 trilyon 271 milyar liralık parayı ödemek de, Doğru Yol Partili iktidarlara düşüyor. Millet, çiftçinin 1987 yılında taksitle buğday sattığını unutmadı. Yine, bu da ANAP'ın icadıdır. Yani, dolayısıyla, şu kadarını söyleyeyim:1996 yılında, Ofis, buğdaya 15 bin lira fiyat vermişti, tücar 18 500 liraya aldığı için kimse Ofise vermedi; yani, severek vermedi. Tüccarın o günkü piyasa koşulları dolayısıyla buğdayı toplaması sonucu, çiftçinin buğdayını Ofise vermemesi, Ofisinde almaması söz konusu değil. Yani, kısacası, buradan, yanıltarak, yanlış şeyler söyleyerek inandıracağınızı düşünüyorsanız, aldanıyorsunuz.

Size şunu söyleyeyim: İnanın, Sayın Bakan buradan konuşurken çiftçi gülüyor; her gittiğimde de bunu anlatıyorlar. Ben, Sayın Bakanın 20 dakika değil, 2 saat konuşmasını diliyorum; konuştukça batıyor. Biz, Sayın Bakanı uyarıyoruz, lütfen, çiftçinin sorunlarına çözüm bulun, hastalıklı buğdayı çiftçiye satmayın, günü geçmiş süne ilacını kullandırmayın.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Gündemdışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı cevap verecekler.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada, biraz önce konuşan arkadaşımın seviyesine düşerek konuşma yapmayacağımı takdir edersiniz. (ANAP sıralarından alkışlar) Hepinize sevgi ve saygılar sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Tabiî, her ne hal ise, gündemdışı konuşmalarda, arkadaşımız, bu kürsüye abone oldu ve Başkanlarımız da, hep aynı kişiye söz vermekte bir beis görmemeye başladılar. Bu hususun da altını çizerek sözlerime devam etmek istiyorum.

Balıkesir, Çanakkale ve Trakya'nın bir bölümünde meydana gelen, tamamen aşırı yağışlardan kaynaklanan bir mantarî hastalık olan embriyo kararması dolayısıyla, burada bizleri eleştiren arkadaşlarımız yataklarında mışıl mışıl uyurken, bizler, gece yarılarına kadar uğraşarak, çiftçilerimizin durumunu nasıl düze çıkarırız endişesiyle kararnameleri hazırlamışız. Bu kararnameler Bakanlar Kurulundan geçip Sayın Cumhurbaşkanının imzasından çıktıktan sonra, 10 Temmuz 1998 tarihinde alımlara başlanmış; yüzde 10'a kadar embriyo kararması olan buğdaylar ekmeklik ve makarnalık buğday fiyatıyla, yüzde 10'un üzerinde embriyo kararması olan buğdaylar ise, barem uygulamak suretiyle, yemlik buğday fiyatıyla satın alınmaya ve ayrı bir yerde depo edilmeye başlanmıştır.

Ayrı yerde depo edilmesinin nedenini, size, şuradan ifade edeceğim: Prof. Dr. Velittin Gürgün'ün gıda mikrobiyolojisi ders notlarında -sayfasını da vereyim; merak eden arkadaşlar açar okurlar, belki ufukları genişler, ilimleri artar; 36 ncı ve 37 nci sayfalarında- küflerin, hububatta ve ekmekte toksin oluşturarak gıda zehirlenmesine neden olduğu, kansızlık yaptığı, kemik iliğine zarar vererek kendiliğinden ortaya çıkan ve zor durdurulan kanamalara sebebiyet verdiği, diyare, titreme ve baş dönmesi şeklinde kendisini gösterdiği; İkinci Dünya Savaşı sırasında, Rusya'nın Orenburg yöresinde, bir kış boyunca tarlada muhafaza edilen hububatı yemeye zorlanan insanlar arasında toplu hastalık ve sayısız ölüm olayları olduğu belirlenmektedir. Alınan bütün ilmî raporlar ve yapılan bütün tahliller, yüzde 10'un üzerinde embriyo kararması olan buğdayların, kesinlikle, insanlara ve hayvanlara zararlı olduğu yönündedir.

Şimdi, burada, arkadaşımız bir hususu ifade etti; dedi ki: "Efendim, bu embriyo kararmalı buğdaylar, Ofis tarafından alınmıyor, tüccara satılıyor; ANAP'lı tüccarlar da, bunu, alıp Toprak Mahsulleri Ofisine satıyor.”

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – 42 bin liraya alıyor...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Dinle be kardeşim!..

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, müdahale etmeyin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Ananın karnında kaç ay durdun kardeşim sen! Biraz bekleyiver! (DYP sıralarından "Ayıp" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun, siz devam edin efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Bekle! Soru sordun, cevabını bekle.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, rica ediyorum...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Üslubuna dikkat et, yakışmıyor sana.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Sayın Bedük, siz de soru sordunuz, lütfen bekleyin.

BAŞKAN – Neyse efendim... Siz milletvekillerine emir veremezsiniz Sayın Bakan; konuşmanızı yapın lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Aynı üslubun biraz karışığını yapıyoruz. Lütfen...

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz konuşmanıza devam edin, milletvekillerine emir veremezsiniz; Meclisi ben yönetiyorum burada.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Bakan, yakışmıyor...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Siz valilik yaptınız, size de yakışmıyor. Devlet adamı olarak benim burada söylediğim bütün rakamlar, devletin resmî rakamlarıdır. Devlet kademesinde görev yapmış bir insan olarak Bakanın söylediği rakamların yanlış olduğunu ifade etmek, sizin için bir züldür. Eğer, burada söylediğim rakamlarda bir tek yanlış varsa, Meclis araştırması açarsınız, Meclis soruşturması açarsınız, gensoru verirsiniz, cevabını alırsınız.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Üslubuna dikkat etsin, Sayın Bakana yakışmıyor bu ifadeler.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Sayın Bedük, Sayın Bakan konuşuyor, rica ediyorum...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Yakışmıyorsa, bana yakışmıyor; sen otur, kendine yakışanı yap!

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Lütfen...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Şimdi, burada alınan embriyo kararmalı buğdaylar, özellikle çiftçilik belgesi olan insanlardan alınmaktadır. Çiftçilik belgelerini Ziraat Odaları Birliği vermektedir. Bu Ziraat Odaları Birliğinin verdiği belgelere, ben, Hükümet olarak ve Toprak Mahsulleri Ofisi olarak, altında mührünü gördüğüm zaman, itibar etmek zorundayım. Eğer, çiftçi olmayan bir kimseye Ziraat Odaları belge veriyorsa, onun da hesabını burada hep beraber sorarız.

Burada, bu belgelerle gelen buğdaylar -dediğim gibi- çeşitli bölümlere ayrılarak depolanmaktadır. Bunun maksadı da, kararnamede getirilen hususlar doğrultusunda, yüzde 10'un üzerinde embriyo kararmasına uğramış olan ve tamamen aflotoksin oluşturan bu buğdayların yakılarak imha edilmesini sağlamak içindir. Bugün burada eleştirmeye kalktığınız Hükümet, cayır cayır yakacağı buğdayın parasını çiftçiye ödeyerek onun hakkını ve hukukunu korumaktadır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, tohum burada... İşte belgesi.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Burada şunu ifade etmek istiyorum: Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değildir; böyle şeyler Anavatan'ın tarihinde yer almamıştır, olmaz da.

Sayın Milletvekilimin gidip Toprak Mahsulleri Ofisini gezdiği doğrudur; ama, ne yapmaktadır biliyor musunuz değerli milletvekilleri; Toprak Mahsulleri Ofisindeki o memurlara gidip "iki ay sonra iktidara geleceğiz; eğer bizim dediklerimizi söylemezseniz, bizim dediklerimizi yapmazsanız, sizi buradan sürdürürüm" demektedir. Bunları da ben burada ispat edeceğim ve o kişiler sizin hakkınızda mahkemelere davada bulunacaklar. (DYP sıralarından gürültüler) Evet... Tabiî... Şimdi bunları buradan da söyledi; bilmem hangi tarihte iktidara gelecekmiş de, bu memurlarla uğraşacakmış(!) O memurların arkasında biz varız, hiç merak etmeyin. (FP sıralarından "Bravo" sesleri[!])

Burada, tohumlukların hazırlanmasında uygulanan yöntemi sizlere arz etmek istiyorum. Özellikle, TİGEM Genel Müdürlüğünce hazırlanan tohumluklar, 308 sayılı Sertifikasyon Kanununa göre hazırlanmakta ve dağıtılmaktadır. Ekimi yapılan tohumlukların, tarlada başaklanmadan önceki dönemde, tarla muayenesi yapılmaktadır ve kazanan tarlalardan elde edilen hububat mahsulü, tohumluk olarak hazırlanmaktadır. Mahsullerin tohumluk yapılabilmesi için, laboratuvara gönderilerek laboratuvar standartları tespit edilmektedir. Sertifikalı tohumluklar için, laboratuvar standartlarına göre, en çok -kilogram içerisindeki adet olarak söylüyorum- orijinalinde 2, anaçta 4, sertifikalı tohumda 10, kontrollüde 10 adetten fazla hastalıklı tohum bulunması kanunen zaten yasaktır. Bunlar da, gözden kaçma ihtimaline binaen konulmuş standart limitlerdir.

Ülkemizde, tohumla geçen, rastık, sürme gibi hastalıklara karşı kimyasal ilaçlarla mücadele yöntemleri geliştirilmiştir. TİGEM'ce hazırlanan ve çiftçilerimize dağıtılan tohumlukların tamamı, bu hastalıklara karşı ilaçlanmakta olup, ondan sonra dağıtılmaktadır. Buğday sürmesi, arpa kapalı rastığı, arpa yarı açık rastığı, buğday rastığı ve arpa açık rastığı hastalıklarına karşı da bütün tohumluklar ilaçlanmaktadır.

Şimdi, arkadaşımın buraya getirdiği torbayla ilgili de, sizlere, Çanakkale'de karşılaştığım bir hususu anlatarak olayı aydınlatmaya çalışacağım. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürünü ve yardımcılarını, bütün bu embriyo kararması olan bölgelere tek tek göndererek oralarda denetlemeleri yaptırdım. Balıkesir'de Toprak Mahsulleri Ofisine gittim, ziyaret ettim, orayı gezdim. Çanakkale'ye gittim; Çanakkale'de de, Toprak Mahsulleri Ofisini ziyaret ettim. Çanakkale'de, Toprak Mahsulleri Ofisinde rastladığım bir olayı arz ediyorum. Çanakkale basını olayın nasıl olduğunu öğrensin diye, oradaki ekspere, nasıl mal alıyorsunuz diye sorarak bir uygulama yaptırdım. Tam o sırada -tahlil alınmış, buğday ekspertiz tarafından incelenirken- dedim ki: Bunu bırak. Basın mensuplarına dedim ki: Şuradan herhangi bir traktörü seçin, onu getirin ve onun işlemlerine yeniden başlayalım; sıfırdan bu iş nasıl yapılıyorsa onu yapalım. Sıradaki traktörlerden bir traktör seçildi, getirildi; on ayrı yerinden numune alındı, tartıldı; nem oranı, vesairesi, şusu busu derken, süne miktarı 4,8 çıktı. Malın sahibi -işte o bahsettiği- muhtar. O muhtarın köyüne de gittim; biraz sonra onu da söyleyeceğim. Ondan haberi olmamış...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Ondan haberim olmadı, evet.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Olmadı... Tavla oynadım, 5-4 yenildim muhtara.

Şimdi, orada süne miktarı 4,8 çıkınca, muhtar dedi ki: "Dün, ben, bu buğdaydan bir avuç getirdim..."

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Kumarcı mısınız?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Hiçbir şeyine oynamadık, zevk için oynadık. (FP sıralarından gülüşmeler)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Vardır bir şey...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Rica ederim... Rica ederim...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Bakan, arkasında bir iddia vardır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Rica ederim...

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, siz devam edin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – "Bu buğdaydan bir avuç getirdim -aynı buğdayı- dün 7,7 çıktı. Onun için, ben, buğdayımı tüccara satmaya götürüyordum." Hemen dedim ki: Bir dakika muhtar; bu traktör, o zaman, iki gündür burada bekliyor. Değil mi? Yani, eğer dün baktırmışsa ve süne miktarı 7,7 çıkmışsa, onu da tüccara satmaya karar vermiş de götürecekse, o traktörün orada iki gündür bekliyor olması lazım ki, traktör, alsın götürsün. "Hayır, ben bu traktörü sabah getirdim" dedi. Muhtara dedim ki: O zaman, ikisinden birisi doğru değil; ya getirdiğin numune bu traktörün içinden alınmış numune değildi, 7,7 çıktı, eğer 7,7 çıkmasaydı o buğdayı buraya getirip satacaktın ya da bu yeni getirdiğin buğdaydır, 4,8 çıktı; ne yapacaksın, onu söyle bana. "Elbette ki, Ofise satacağım" dedi. Arkasından dedi ki: "Ama, bu..."

Yani, şunu demek istiyorum: Sayın Milletvekilinin getirdiği bu torbanın ağzı açık; içine ne tür buğday koyup nasıl getirdiğini, ben, burada bilemem. Sayın milletvekillerine inanmak zorundayız; ama, burada, bizleri o kadar istismar edecek şekilde konuşmalar yapıyorsunuz ki -özellikle zatıâliniz- sizin sözünüze inanmakta biraz zorluk çekiyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, Gönen'den aldım; Gönen Ziraat Odası Başkanı şahittir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Şimdi, aynı muhtar, Toprak Mahsulleri Ofisinde yaptığımız basın toplantısında, basın mensuplarının huzurunda, kalktı "bizim köyümüzde süne mücadelesi yapılmadı" dedi. Fesuphanallah!.. Dedim ki "Nasıl yapılmadı burada süne mücadelesi; bütün Türkiye'de süne mücadelesi başarıyla yürümüşken, Çanakkale'de dahil olmak üzere, uçakla yapılmışken, sen, nasıl burada süne mücadelesi yapılmadığını söylersin?! "Efendim, yapılmadı" dedi. O sırada, yanımızdaki ilgililerden, validen, kaymakamdan, ziraatçılardan sorduk ki, o arkadaşın bulunduğu yörede süne olmazmış.

Bu arkadaşların hepsine orada söyledim, sizler bilesiniz diye buradan da söylüyorum. Havadan ilaçlama yapıldığında mesele yok, ilaçlama yapılıyor; uçağın gitmeyeceği yerlere karadan ilaçlama yapmak zorunda kaldığınız zaman, çiftçiye ilaç ya sulandırılarak veriliyor -ki, ilaç sulandıktan sonra iki gün içinde kullanılmak zorunda- veya o ilacı sulandırmadan vermişseniz, adam, süne mücadelesinde kullanmıyor, bir sonraki domates için kullanıyor.

Dolayısıyla, bu arkadaşın evinde, geçen yılın, ondan önceki yılın ilaçlarının da var olduğunu kendisine ikrar ettirdim. Aynı arkadaş, bir gün sonra, Balıkesir il kongremizde de vardı. Balıkesir il kongresinde de, burada anlattığım veçhile olayı anlattım; o arkadaş burada mı dedim, yukarıdan kalktı "evet, buradayım" dedi; doğru değil mi kardeşim dedim, "evet efendim, doğru" dedi.

Şimdi, ben, hiçbir şekilde, çiftçiye "yalan söylüyorsun, sen bunu çaldın" tabirlerini de kullanmadım. Ben, bir vakayı ortaya koyabilmek için, orada sondajımı yaptım, işin gerçeğini yakaladım; ondan sonra da, aynı köye gittim, çaylarını içtim. Köyde de anlattım aynı şeyi ve herkes, bunu bir komedi meselesi haline getirdi; gülüştüler, geçtiler.

Dolayısıyla, şunu ifade etmek istiyorum: Ben, öyle, bilmediği buğdayları buraya getirip de nutuk atanlardan değilim. Ben, burada, sizlere, hem çiftçinin içinden gelmiş, meselenin her köşesini, her satırını, her alanını bilen bir kişi olarak hem de ilmî gerçeklere dayalı ve hayatın gerçeklerini, içinde yaşayarak anlatan birisi olarak hitap ediyorum.

Burada, Sayın Bakanımız biraz önce çıktılar ve "Sayın Bakanımızın yaptıkları güzel şeyler vardır" dediler. Değerli Bakanımın da yaptığı çok güzel şeyler var, hiçbir zaman inkâr etmedim; ama, rakamlar konusunda "yanlış ifade ediliyor" denilince, özellikle Fazilet Partisine mensup bir arkadaşımızın böyle bir ifadede bulunması, beni daha fazla yaralamıştır; çünkü, bu rakamlar, devletin resmî rakamlarıdır. Sayın Bakanım, herhalde, bir hususu daha unutmuş olsa gerek. 1997'deki hububat fiyatlarını zatıâlinizin hükümeti açıklamadı; 53 üncü Hükümet olarak, benim de Çevre Bakanı olarak bulunduğum Hükümet açıkladı. Bu Hükümet döneminde, 236 dolar olarak ilan edilen fiyat, dünya piyasalarında 170 dolardı ve aradaki fark 66 dolardı. 1998'de dünyadaki fiyat 135 dolar iken, 55 inci Hükümet olarak bizim ilan ettiğimiz fiyat 212 dolardır ve aradaki fark 77 dolardır. Geçen yıl ilan edilen fiyatla bu yıl ilan edilen fiyat arasındaki fark da 11 dolardır. Bu, eğer, fark olarak bir rekoru ifade ediyorsa, kendi kendimizin rekorunu kırmış bir hükümetin üyesi olarak huzurlarınızda konuşuyorum.

"Çiftçi dostu, çiftçi dostu" deniliyor; özellikle, Sayın Bedük de itiraz ediyor, İlyas Bey de itiraz ediyor. Şu çiftçi dostlarının ne yaptığını bir daha gözler önüne serelim. Balıkesir İlinde yıllar itibariyle alımlar şöyledir:

Balıkesir İli alımları:

1995 1996 1997 1998

Bandırma Şubesi: 0 304 68 020 8 809

Balıkesir Ajans: 0 0 10 662 4 199

Gönen Ajans: 0 0 10 913 2 003

Manyas Ajans: 0 0 9 001 0

Susurluk Tesisli Ekip: 0 0 6 876 1 081

Aksakal Geçici Ekip: 0 0 6 256 0

Edincik Geçici Ekip: 0 0 0 0

Burhaniye Tesisli Ekip: 0 0 239 0

İşte, çiftçi dostu kardeşimin, kendi memleketindeki çiftçilere verdiği değer, aldıkları sıfır kilogram buğdaylarla, kendisini gayet açık bir şekilde gözler önüne seriyor.

Diğer rakamları tekrar vermeyeceğim; yalnız, şunu ifade ediyorum: Yüzde 10'un üzerinde embriyo kararması olan buğday alımlarının toplamı 11 604 ton olmuştur; bunun yüzde 10 ile 20 arasında olanı 6 458 tondur; yüzde 20 üzerinde olanı ise 5 146 tondur.

Tekraren söylüyorum; bu iş meydana çıktı çıkalı buradan da söyledim, bizzat giderek de söyledim; valilere genelge göndererek uyardım; basın yoluyla uyardım, TRT ve diğer televizyonlar aracılığıyla uyardım; dedim ki: Yüzde 10'un üzerinde embriyo kararmasına uğramış buğdayları yemek ve hayvanlara yedirmek, büyük hastalıklara mucip olacaktır; tamamen, insanlara ve hayvanlara zararlıdır. Bunları, tamah edip de, 1-2 lira fazla kazanacağım diye tüccara satmayın. Tüccara da seslendim dedim ki: Bunları almayın. Buna rağmen, alan varsa, satan varsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz bitti efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Efendim, arkadaşıma verdiğiniz süre kadar rica edeyim...

BAŞKAN – Hayır; ama, siz, 20 dakika süre kullandınız...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Efendim, önemli bir şey açıklayacağım. Yarım dakika...

BAŞKAN – Ama, yani, şimdi 40 dakika konuştunuz Sayın Bakan. Bir Hükümet üyesinin, Meclisi çalıştırması lazım canım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Mesele çok, ne yapayım Başkanım.

BAŞKAN – Ne mesele çok... Hikâye anlatacağınıza, işin özüne girseydiniz daha iyi olacaktı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Şimdi, burada, bunların kesinlikle alınmamasını talimatlandırdık; ama, artık, alanın da satanın da sütüne; çünkü, aflotoksin içeren o zehirli buğdaylar, bu meseleleri burada yanlış savunan insanların önüne de bir gün gelebilir, o satan çiftçinin önüne de ekmek olarak, un olarak, makarna olarak gelebilir veya onların hayvanlarının önüne yem olarak gelebilir. İleride meydana gelebilecek toplu ölümlerden ve zararlardan kimin sorumlu olacağını da, şimdiden bilemediğimi, burada, ifade etmek istiyorum.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisine yüzde 10'un üzerindeki embriyo kararmalı buğdaylarını satmış olan çiftçilerimizin tamamına, yarınki Bakanlar Kurulunda bir kararname çıkararak, tohumluk desteğinde bulunacağız. Bunu da buradan Balıkesir'e, Çanakkale'ye, Trakya'ya duyurmak istiyorum; çünkü, bu, onların elinde olan bir şey değil, tamamen Allah'ın bir afetidir. Bu afetten dolayı yüzde 10'un üzerinde emriyo kararması olmuş buğdaylarını, devletin kendilerine ifade ettiği şekilde, devlete güvenerek getirip Toprak Mahsullerine satan bütün çiftçilerimizin tohumluk hakları vardır; tarım il müdürlüklerine müracaatları halinde, bu tohumluklar kendilerine -nakliyat paraları da Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait olmak üzere- sertifikalı olarak tevdi edilecektir ve bunların bedelleri de, faizsiz olarak, bir yıl sonra, 30 Eylül 1999'da tahsil edilmek üzere senete bağlanacaktır. Senete bağlanma işi de, bir kişi için, bir köylü için fazla para tuttuğundan, toplu senet alınarak, bu noter masrafları da, 30-40 bin lira gibi cüzî bir masrafla kurtarılacak hale gelecektir.

Bu duygularla, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Başkanın göstermiş olduğu müsamaha için de kendisine ayrıca teşekkür ediyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) –  Sayın Başkan, buğdayın alındığına dair, işte, güvenmekle ilgili bir sataşma var. Müsaade ederseniz, 1 dakika içinde nasıl alındığını izah edeyim.

BAŞKAN – Yerinizden küçük bir açıklama yapın.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) –  Sayın Başkan, oradan ifade edeyim.

BAŞKAN – Hayır, hayır; oradan yapın.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, kürsüden ifade edeyim.

BAŞKAN– Hayır, 1 dakika içinde kısa bir açıklama yapın.

Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, dün, Gönen Ziraat Odasını ziyaret ettim, Gönen Ajans Müdürlüğünü ziyaret ettim ve ajans müdürlüğünü ziyaret ettikten sonra, yaygın bir şekilde, Manyas'ta, Bandırma'da -isim verebilirim- Külefli Köyünde...

BAŞKAN – Efendim, uzatmayın; kısa bir açıklama... Rica ediyorum...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bu tür hastalıklı buğdayların tohumluk olarak satıldığı ifade edilince, ben, yine, kendim emin olamadığım için, Gönen'de Ziraat Odası Başkanı, Buğdaylı Köyünden Mehmet Karasu, Paşaçiftliği Muhtarı, Ilıcak Muhtarı, Buğdaylı Muhtarı ve Muhtarlar Derneği Başkanı Necati Özkurt olmak üzere, en az 20 muhtarın ve çiftçinin şahitliğinde- Gönen Termal TV de vardı, onunda huzurunda- bu numune alınmıştır, torbası bile değiştirilmeden getirilmiştir.

Bakın, bir konunun daha açıklığa kavuşmasına sevindim. Tohumluk çok önemli bir problem.

Sayın Bakan dedi ki: "Kaç günde dünyaya geldiniz?" Bana anam dedi ki "dokuz ay on günde dünyaya geldin" ama, ben, Sayın Bakanın uslübuna yakışmayan bu ifadeyi iade ediyorum ve Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan acaba kaç günde dünyaya gelmiş?!

BAŞKAN – Tamam efendim, peki, teşekkür ederim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bunun dışında, son olarak şunu ifade ediyorum: 1996 yılında tüccar daha fazla para verdiği için, çiftçi malını tüccara satmıştır.

BAŞKAN – Tamam efendim, anlaşıldı, peki; teşekkür ederim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Dolayısıyla, Doğru Yol Partisi her zaman çiftçiyi korumuştur.

Bakın, kendisi de benim Ofisi ziyaret ettiğimi biliyor ve çalışmaları yakından takip ediyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Tamam Sayın Yılmazyıldız... Teşekkür ederim efendim. (Gürültüler)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Yani...

BAŞKAN – Tamam efendim, yeter artık!..

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – ...tohumluk ihtiyacının da karşılanmadığını, buradan, defalarca dile getirdim ve aldığım sözler sonucunda, birbuçuk ay sonra karar alındı...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, tamam, rica ediyorum...

Efendim, bir televizyon programına çıkın, Sayın Bakanla konuşun. Rica ediyorum...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın, konuşmamla ilgili, doğrudan doğruya kişilik haklarıma yönelik "zül" kelimesini kullanmasından dolayı kendilerine üzüntülerimi belirtiyorum.

Benim hayatımda, gerçeklerin yaşanması vardır. Benim konuşmalarım, hiçbir suretle, dayanağı olmayan konuşmalar değildir. Benim hayatımda zül sayılabilecek hiçbir olay yoktur. Dolayısıyla, ben, bugüne kadar nasıl yaşadıysam, bundan sonra da aynı gerçekleri yaşayacağım. Zül sayılacak herhangi bir sözüm veya bir hayat tarzım, bir anlayışım, bir felsefem olmaz. Benim söylediğim husus, bakkallardan, daha doğrusu ziraat odalarından çiftçilerin bana söylediği bir husustur; o da, "1 kilo buğdaya 2 kilo gübre alınıyor" dedi; bu, yanlıştır dedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Ben, öyle bir şey demedim; 1 kilo gübre yerine, 2 kilo gübre alınıyor dedim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bunu söylemek, aslında, Sayın Bakana yakıştırılmayacak bir husustur.

İkincisi, Doğru Yol Partisi döneminde, belli bazı illerde sıfır alımdan bahsettiler; Doğru Yol Partisi döneminde, özellikle tüccarın daha fazla para vermesi suretiyle çiftçinin malının değerlendirilmesine yönelik bir politika uygulanmıştır; fazla mal, o nedenle alınmıştır ve doğrudan doğruya tüccara satılmıştır. Dolayısıyla, parayı fazla veren tüccardır, tüccara satış yapılmıştır.

BAŞKAN – Tamam efendim...

Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Efendim, Sayın Bakan dedi ki, Meclis... (ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Beni bir dinleyin!

Sayın Bakan, lütfen dinler misiniz!

Sayın Bakan, kendi bakanlık konularıyla ilgili gündemdışı söz vermemizden evvela rahatsız oldu. Aslında, akıllı bir bakan, kendi konularıyla ilgili... (ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

... kendi iştigal konusuyla ilgili konularda gündemdışı söz verildiği zaman, buna sevinir. Nitekim, kendisi geldi, burada, 40 dakika, kendi icraatını anlattı; ama...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Yahu, seni ne ilgilendirir benim aklımın olup olmadığı!..

BAŞKAN – Efendim bir dakika... Rica ediyorum...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sen de akıllı olsan, o lafı söylemezsin!

BAŞKAN – Şimdi, ben, bu gündemdışı sözleri verdiğim zaman -zaten, benden, 3 arkadaşımız gündemdışı söz istemişti, onların arasında bir ayırım yapmadım- her bakan, eğer kendisine güveniyorsa, icraatına güveniyorsa, burada kendisine sorulan sorulara da, kendi iştigal konusuyla ilgili olarak verilen gündemdışı sözlere de, çıkar, burada göğsünü gere gere cevap verir, bundan da şikâyetçi olmaz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sen de gereksiz yere yorum yapıyorsun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, yeter efendim, rica ediyorum...

3. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci’nin, TSE’deki kadrolaşma ve keyfi yönetime ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı

BAŞKAN – Efendim, son gündemdışı konuşma, TSE'deki kadrolaşma ve keyfî yönetimle ilgili gündemdışı söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Güryüz Ketenci'ye verilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TSE'de meydana gelen -maalesef üzülerek ifade edeyim, bu tabiri kullanmak zorundayım- ilkel ve feodal kadrolaşmaya ilişkin son günlerde basın, medya ve kamuoyuna yansıyan haberler konusundaki düşüncelerimi Yüce Meclisle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, sayın milletvekillerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, TSE (Türk Standartları Enstitüsü) 1960 yılında, 132 sayılı Yasayla kurulmuş, tüzelkişiliği haiz, özel hukuk hükümlerine göre yönetilen bir kamu kurumudur.

Her türlü madde ve mamuller ile usul ve hizmet standartlarını yapmak gibi çok önemli bir işlevi üstlenen bu kurum, başına çöreklenmiş bir kadro tarafından, tamamen keyfî bir anlayışla, hiçbir demokratik kural ve ölçü esas alınmadan yönetilmektedir. Bu keyfî, kural tanımaz yönetim anlayışı, uzunca bir süreden beri sürdürülen hukukdışı kadrolaşmadan kaynaklanmakta, cüret, biraz da buradan ileri gelmektedir.

Bakınız değerli milletvekilleri, 1 200 kişiye yakın bir personel bu kurumda çalışmaktadır. Başkan Yılmaz Arıyörük 1984 yılında bu kurumun başına geldikten sonra, farklı bir kardolaşma bu kurumda kendini göstermeye başlamıştır. Genellikle, kamu kurumlarında kadrolaşmalar, hep, sağcı-solcu, şu parti-bu parti diye tavsif edilir ve belirlenirken, TSE'de farklı bir kadrolaşma var; geri, ilkel ve feodal. Çalışan 1 200 kişinin 248 kişisi, Başkanın memleketi olan Burdurlu -buradan üzülerek ifade ediyorum, Burdurlulara yönelik herhangi bir tacizim söz konusu değil- 248 kişinin 148 kişisi, Başkanın ilçesi olan Yeşilovalı, bu da yetmez, bunun da 68 kişisi, Başkanın köyü olan Doğanbaba Köylü.

Bu yapılanma da kâfi değil sevgili milletvekilleri; bütün bunlar Başkanı tatmin etmemiş olacak ki -yani, il, ilçe, köy örgütlenmesi yeterli olmamış ki- bu örgütlenmeye bir de aile örgütlenmesi eklenmiştir. Başkanın oğlu Orkun bu kuruma, yönetmeliklere aykırı olarak alınıyor ve süresi dolmadan, iki yıl içinde de, evlat olmaktan kaynaklanan bir ölçüyle terfi ettiriliyor. Bu Başkanın eniştesi İsmail Mercan, Laboratuvar Daire Başkanı; yeğeni Hikmet Yılmaz, İzmir Muhasebe Müdürü; ayrıca, 12 yeğeni bu kurumun değişik kademelerinde çalışmakta. Başkanla da sınırlı değil bu. Genel Sekreter Rüstem Aksoy seçilmiş değil, yasa gereği atanmış kişidir. Genel Sekreterin eşi Emine Aksoy, Başkan Yılmaz Arıyörük'ün Özel Kalem Müdiresidir; Sayın Genel Sekreterin kardeşi Hüzeyfe Aksoy, Kayseri Bölge Müdürlüğünde şeftir; kayınbiraderi Ümit Öztürk, Ankara'da İdare Amiridir; teyzesinin oğlu Ertuğrul Altındağ, Ankara'da Alım Satım Müdürdür.

Değerli arkadaşlar, Başkan ve Genel Sekreter arasındaki bu işbirliği ve dayanışma, sadece TSE'deki görevlerinden kaynaklanmıyor; Rüstem Aksoy, Devlet İstatistik Enstitüsünde Yılmaz Arıyörük'ün Özel Kalem Müdürü idi; yani, ilişkileri uzunca bir süreden beri devam edegelmektedir. Bütün bunlar, böylesi bir, aile içi, hemşeri, illi, ilçeli ve köylü kadrolaşma, herhalde bir tesadüf değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti, eksüre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (Devamla) – Hangi hukuk devletinde uygar, çağdaş bir devlette böylesi bir anlayış, böylesi bir feodal yaklaşım söz konusudur?!

Burada sadece kadrolaşma yok, keyfî bir uygulama da var; yönetim anlayışında keyfî bir uygulama var. Hiçbir makul gerekçe gösterilmeden, 71 kişi, Gebze kampusüne atanmıştır. Şimdi, Bakanlığın fazla bir yetkisi yok, Başbakan adına Sayın Devlet Bakanının fazla müdahalesi söz konusu değil; ama, 20 nci Yüzyılın eşiğinde bulunan Türkiyemizde böyle bir yapıyı hâlâ nasıl devam ettireceğiz, bu keyfî anlayışı nasıl sürdüreceğiz?! Bunun bir çaresinin bulunması gerekir.

Ben, bu konuyu, soru önergeleriyle Meclisin gündemine taşıdım; şimdi, gündemdışı konuşuyorum; yarın, daha başka şeyler yapılabilir, araştırma önergesiyle bu kürsüye getirilebilir, Meclis gündemine taşınabilir; ama, bütün bunlar yetmez, bunun bir çaresi bulunmalıdır; yani, devletin değişik kurumlarında -yalnız TSE'de değil- bu ve benzeri yapılanmalar, kadrolaşmalar sürüp gitmektedir. Her gün, devletin işlevinin azaltılması, küçültülmesi tartışmalarının yapıldığı bugünlerde, böyle bir süreç nasıl yaşanabilir?! Bunları sizlerle paylaşmak istedim.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ketenci.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Serdaroğlu; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ahmet Güryüz Ketenci'nin, Türk Standartları Enstitüsündeki kadrolaşmayla ilgili konuşmasına cevap arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Sayın Ketenci'nin ifade ettiği gibi, Türk Standartları Enstitüsünün kuruluşu, 1960 yılında çıkarılan 132 sayılı Kanuna dayanmaktadır; yani, 27 Mayıs İhtilalinin hemen sonrasında, demokratik rejime geçmeden, ihtilal hükümetleri tarafından hazırlanmış bir yasaya dayanıyor. Bu yasa gereği, Enstitü, tüzelkişiliği haiz, özel hukuk hükümlerine göre yönetilen bir kamu kurumu. Enstitünün yasaya göre bağlı olduğu yer de Başbakanlık.

Tabiî, Sayın Ketenci'nin Meclis Başkanlığı kanalıyla cevap istediği sorulara, biz de, teamül gereği, Enstitüden cevap istedik; fakat, bize verilen bu cevaplar, ilgili Bakan olarak beni tatmin etmedi. Bu işe, gerçekten, bir çare bulunması lazım.

Önce, ne yaptığımı, değerli arkadaşlarımla paylaşayım: Ayın 27'sinde, yani dün, Başbakanlığa bir yazı yazdım ve "27 Temmuz 1998 Pazartesi günü Sabah Gazetesinin birinci sayfasında yapılan yayın, Bakanlığım tarafından ihbar niteliğinde görülmüştür. Konuyla ilgili olarak, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından gerekli soruşturmanın başlatılmasını emir ve müsaadelerinize arz ederim" diye Sayın Başbakana başvurdum. (CHP sıralarından alkışlar) Umuyorum ki, en kısa zamanda, Sayın Başbakanımız, bu konudaki teftiş emrini verecektir; fakat, Sayın Ketenci'nin ifade ettiği bu olayı kökten çözmek gerekir. Evet, bu kuruluşlar özerk olmalı; ama, lâyüsel olmamalı; yani, bir hanedanlık gibi kullanılmamalıdır; çünkü, bu kuruluşlar, çok güzide kuruluşlardır.

Bunun da çaresi alınmış; bizden önceki hükümet zamanında, Millî Akreditasyon Kurulu kurulmasıyla ilgili bir kanun teklifi Meclise getirilmiştir ve Meclisin gündemindedir; bunu da çıkarmak zorundayız. Gümrük birliğiyle ilgili imzaladığımız anlaşma gereği, Millî Akreditasyon Kurulunu da oluşturmamız gerekir; bu konu, Parlamentonun gündemindedir. Tahmin ediyorum ki, ekim ayında, Parlamento yeni çalışma yılına başlayınca, Gümrük Kanunuyla beraber, tamamen teknik özellik arz eden bu iki kanunu çıkardığımızda, bu kuruluşların da, özellikle, Parlamento tarafından bir nizam, intizam altına alınması mümkün olacaktır.

Bu açıklama fırsatını verdiği için Sayın Ketenci'ye teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DTP, ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, sunuşlarımız biraz uzun olduğu için, Divan Üyesinin oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Hikmet Çetin’in vekâlet etmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1630)

24 Temmuz 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın davetlisi olarak 25 Temmuz 1998 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine resmî bir ziyarette bulunacağımdan, dönüşüme kadar Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin vekâlet edecektir.

Bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Öteki tezkereyi okutuyorum:

2. – Yunanistan’a (Gümülcine) gidecek olan Devlet Bakanı Eyüp Aşık’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Burhan Kara’nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1631)

23 Temmuz 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dr. Sadık Ahmet adına yapılacak olan anma toplantısında bulunmak üzere, 24 Temmuz 1998 tarihinde Yunanistan'a (Gümülcine) gidecek olan Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Burhan Kara'nın vekâlet etmesinin, Başbakanı teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge, daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, önergeyi okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Kars Milletvekili Sabri Güner ve 26 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle usulsüzlük yaptığı ve devleti zarara uğrattığı iddiasıyla Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/18)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bir süreden beri ihaleler yoluyla cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzlukları ve usulsüzlükleri yapılmaktadır. Bunun en son örneği İzmit Körfez Geçişi ihalesinde yaşanmıştır.

İzmit Körfez Geçiş Projesi, ülkemizin en önemli ve yatırım tutarı en yüksek projelerinden biridir.

Bu nedenle, dünyanın ve ülkemizin önde gelen büyük firmalarının oluşturduğu 10 konsorsiyum bu ihalenin ön seçimi için başvuruda bulunmuş, Karayolları Genel Müdürlüğü yetkilileri tarafından yapılan inceleme ve değerlendirme sonucu, BOUYGUES-VİNSAN Grubunun da dahil olduğu 6 firma grubu, teknik yeterlilikleri ve kapasiteleri itibariyle uygun bulunmuş ve bu ihaleye teklif vermek için davet edilmişlerdir.

İhale tarihinde, ön seçimi kazanan ve teklif vermeye davet edilen 6 firma grubundan BOUYGUES-VİNSAN Grubu dışında başka bir grup, Karayollarınca verilen süre uzatımlarına rağmen teklif vermemişlerdir. Ancak, ENKA (AJTC) Grubu, ihaleye hazırlık için verilen süreleri yeterli bulmadığını gerekçe göstermek suretiyle ihaleye katılmadığını açıklamıştır.

BOUYGUES-VİNSAN Grubunun 14.2.1996 tarihli ilk ihaleye verdiği teklif, Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından incelenmiş ve geçerli teklif kabul edilerek resmî kayıtlara geçirilmiştir.

Bilahara, bu ihale, Karayolları Genel Müdürlüğünce iptal edilmiş ve 4.12.1996 tarihinde ihale yenilenmiştir.

4.12.1996 tarihinde yenilenen ihaleye, bu defa önseçimi kazanan 6 firma grubundan;

1- BOUYGUES-VİNSAN

2- ENKA (AJTC)

3-İ.B.K.O. CONSORTIUM

Grupları teklif vermişlerdir.

Bilindiği gibi; İzmit Körfez Geçiş ihalesi, 3996 sayılı "Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun" hükümlerine göre gerçekleştirilmektedir. İhalede uygulanacak usul ve esaslar ise, Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından onaylanan 20.6.1995 tarihli olur ile belirlenmiştir. Bu olur'un, görevlendirme sıralamasına ilişkin 8 inci maddesi;

"Teklifin görev sürelerine göre sıralanması ve en kısa görev süresini teklif eden istekli ile çerçeve sözleşmesinin şartlarının görüşülmesi ve görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılması halinde uygulama sözleşmesinin imzalanması, ilk teklif sahibiyle anlaşmaya varılmaması halinde, görüşmelere son verilmesi ve ikinci sıradaki teklif sahibiyle görüşmelere başlanması..." hükmünü içermektedir.

Buna göre;

-Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından onaylanmış bulunan olur'un 8 inci maddesi ihlal edilmiştir.

-BOUYGUES-VİNSAN Grubunun, gerek tüp geçit gerekse eğik askılı köprü teklifleri, ENKA (AJTC) Grubunun teklifinden 4-5 ve 7 yıl daha kısa sürede tesisin idareye teslimi öngörülerek devlete 264, 330 ve 462 trilyon TL gibi çok büyük kazançlar sağlanmasına rağmen teklif dikkate alınmayarak devlet zarara sokulmuştur.

-Ayrıca, geçiş ücretlerinde de BOUYGUES- VİNSAN Grubu ile ENKA (AJTC) Grubunun teklifleri arasında da trilyonlarca lira farklılık bulunmaktadır.

Böylece, kanunlar, hukuk ve yargı hiçe sayılarak idarî usulsüzlükler ve hukukdışı kararlar sonucunda devlet ve vatandaş toplam olarak 500 trilyon lira zarara uğratılmıştır.

Dünyanın hiçbir ülkesinde ve hiçbir projede, projenin yatırım tutarından daha fazla miktarda devlet ve kamu zararına yol açan bir uygulamayı görmek mümkün değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkında Anayasanın 99 uncu, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

1- Sabri Güner (Kars)

2- Haluk Yıldız (Kastamonu)

3- Abdülbaki Ataç (Balıkesir)

4- Esat Kıratlıoğlu (Nevşehir)

5- Mustafa Çiloğlu (Burdur)

6- Necmettin Dede (Muş)

7- Hacı Filiz (Kırıkkale)

8- İrfettin Akar (Muğla)

9- Nurhan Tekinel (Kastamonu)

10- Abdülkadir Akgöl (Hatay)

11- Saffet Kaya (Ardahan)

12- Cihan Paçacı (Elazığ)

13- Yusuf Bahadır (Trabzon)

14- Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)

15- Ünal Erkan (Ankara)

16- Cemil Erhan (Ağrı)

17- Ali Rıza Gönül (Aydın)

18- Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

19- Sedat Edip Bucak (Şanlıurfa)

20- Ertuğrul Eryılmaz (Sakarya)

21- M. Fevzi Şıhanlıoğlu (Şanlıurfa)

22- Mustafa Dedeoğlu (Muğla)

23- Zeki Ertugay (Erzurum)

24- M. Kemal Aykurt (Denizli)

25- Ahmet Bilgiç (Balıkesir)

26- Tahsin Irmak (Sıvas)

27- Mehmet Ali Yavuz (Konya)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergenin görüşme günü, Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek, oylarınıza sunulacaktır.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır; önerge, bastırılıp, sayın üyelere dağıtılmıştır.

Soruşturma önergesini okutuyorum:

2. – Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin ve 55 arkadaşının, İzmit Körfez Geçiş Projesi ihalesinde devletin zarara uğratılmasına göz yumarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/33)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

55 inci Azınlık Hükümetinin işbaşında bulunduğu bir yıldan beri yapmış olduğu en iyi ve en başarılı icraatı, kanunları ve hukuku hiçe sayarak ihaleler yoluyla yandaşlarına haksız kazanç sağlamak olmuş ve bunun adına da başarı demişlerdir.

Dünyanın hangi ülkesinde başarısızlık, rant, zulüm, peşkeş, yağma, talan, rüşvet ve israf, hizmet ve başarı olarak kabul edilmiştir.

Bilindiği gibi, yap-işlet-devret modeli ile, 1995 yılında, İzmit Körfez geçişi ihaleye çıkarılmıştır. Bu ihaleye 10 ayrı konsorsiyum başvuruda bulunmuş, 6 konsorsiyum yeterlilik almıştır. Yeterlilik alan 6 konsorsiyumdan biri de BOUYGUES-VINSAN Konsorsiyumudur.

Projenin ihalesine katılabilmek için yeterlilik alan diğer 5 ayrı konsorsiyumun Türk ortakları, yabancı ortaklarını, uluslararası tahkimin Türk hukuku bakımından mümkün olmayışı nedeniyle ikna edemedikleri için ihaleye katılmak istememişler, sadece VİNSAN Konsorsiyum ortağı BOUYGUES firması, Türk yasalarına ve yargısına güven duyarak teklif veren tek grup olmuştur. Yeterlilik alan firmaların istekleri üzerine idarenin iki defa süre uzatımı vermesine rağmen, bu firmalar uluslararası tahkimi şart koştukları için ihaleye girmemişlerdir. İhaleye girmeyen konsorsiyumlardan birinin ortağı olan ENKA firması, ihalenin son gününde Karayolları Genel Müdürlüğüne mektup göndererek, ihalenin tekrarlanması halinde iştirak edeceğini bildirmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü, BOUYGUES-VİNSAN'ın sunduğu tüp geçit ve eğik askılı köprü tekliflerini geçerli teklif olarak kabul etmiş ve Başbakanlığa sunmuştur; ancak, Başbakanlık ve Karayolları Genel Müdürlüğü arasında alınan son kararla ihale yenilenmiştir.

İkinci ihale 4 Aralık 1996 tarihinde yapılmış; birinci ihalede yeterlilik almış olan 6 gruptan sadece 3'ü ikinci ihaleye teklif vermiştir. Bu 3 gruptan birisi de BOUYGUES–VİNSAN Konsorsiyumudur. Bu grubun ikinci ihaleye sunduğu tüp geçit ve eğik askılı köprü alternatifleri de, ihale komisyonu ve Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından bir kez daha geçerli teklif olarak kabul edilmiştir.

Ancak, tüp geçidin Türkiye'de ilk defa yapılacak olması, işletme zorluğu gibi bilim ve mühendislik dışı iddialarla kaybeden firma birinci sıraya yerleştirilmiştir. Oysa tüp geçit ile ilgili olarak Karayolları Genel Müdürlüğünün asılsız iddiaları mahkemeler aracılığıyla Türkiye'den Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve ABD'den Drexel Üniversitesi olmak üzere beş ayrı üniversiteye mensup bilim adamları tarafından verilen bilirkişi raporuyla çürütülmüştür.

İzmit Körfez Geçişi İhalesi, 3996 sayılı "Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet Devret Modeli" çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu ihalede uygulanacak usul ve esaslar, dönemin Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından onaylanan 20.6.1995 tarihli olur ile belirlenmiştir. Bu olurun en hayatî noktalarından biri olan görevlendirme sıralamasına ilişkin 8 inci maddesinde;

"Tekliflerin görev sürelerine göre sıralanması ve en kısa görev süresini teklif eden istekli ile çerçeve sözleşmesinin şartlarının görüşülmesi ve görüşmeler sonucunda anlaşmaya varılması halinde ..... uygulama sözleşmesinin imzalanması, ilk teklif sahibi ile anlaşmaya varılamaması halinde görüşmelere son verilmesi ve 2 nci sıradaki teklif sahibi ile görüşmelere başlanması..." hükmü yer almasına rağmen, müzakereye davet edilen firmaların sıralamasında Karayolları Genel Müdürlüğünce bu en temel ve en can alıcı hükme uyulmayarak, ihalede şaibe yaratılmış ve ihale usul ve esasları ile ilgili olarak Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından onaylanan 20.6.1995 tarihli olur'un 8 inci maddesi açıkça ihlal edilmiştir.

– Yapım ve işletme süresi 22 yıl olan ve ENKA (AJTC) Grubundan, 5 yıl daha kısa süre tüp geçidi teklif eden ve devleti yaklaşık 2 trilyon dolar yani günümüzün kuruyla 500 trilyon lira zarardan kurtaran firma gözardı edilmiştir.

– ENKA Grubuyla yapılan pazarlık sonucu otomobiller için geçiş ücreti olan 11 dolar 25 cent'ten 25 cent'i düşürerek, Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanının büyük ve önemli bir kazanç olarak övündüğü bu indirimden 8 kat daha fazlasını, yani 2 dolar indirimi zaten teklifinde belirtmiş olan firmanın bu teklifi değerlendirilmemiştir.

– Haksız ve taraflı olan sıralamanın kesinleşmesi sonucu, haksızlığın düzeltilmesi için yargıya başvurulmuştur. Dava konusu olan ihaleyle ilgili olarak yargının kararı dikkate alınmamıştır.

– İhaleyle ilgili mahkemelerce istenen belge ve bilgiler Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca verilmemiştir.

4 kişilik bir ailenin aylık mutfak masrafının 172 milyon TL olduğu günümüzde Hükümet tarafından memurlara kaynak yok gerekçesiyle yüzde 20'lik artış öngörülürken, diğer taraftan, bir ihaleyle 500 trilyon liralık kamu zararına suskun ve seyirci kalan Başbakan Mesut Yılmaz, böylece, Anayasanın "Görev ve siyasî sorumluluk" başlıklı 112 nci maddesini ihlal etmek suretiyle görevini kötüye kullanmıştır.

Yukarıda belirtilen ve TCK'nın 240 ıncı maddesine uyan bu eyleminden dolayı Başbakan Mesut Yılmaz hakkında Anayasının 100 üncü, İçtüzüğün 107 nci ve mütekip maddeleri gereğince bir Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1 - Nevfel Şahin (Çanakkale)

2 - Ümran Akkan (Edirne)

3 - Mustafa Çiloğlu (Burdur)

4 - Turhan Güven (İçel)

5 -Doğan Baran (Niğde)

6 - Cihan Paçacı (Elazığ)

7 - İsmet Attila (Afyon)

8 - İrfettin Akar (Muğla)

9 - Rıza Akçalı (Manisa)

10 - Cemil Erhan (Ağrı)

11 - M. Fevzi Şıhanlıoğlu (Şanlıurfa)

12 - Faris Özdemir (Batman)

13 - Turhan Tayan (Bursa)

14 - M. Sabri Güner (Kars)

15 - Ertuğrul Eryılmaz (Sakarya)

16 - Tahsin Irmak (Sıvas)

17 - M. Halit Dağlı (Adana)

18 - Hacı Filiz (Kırıkkale)

19 - Mustafa Dedeoğlu (Muğla)

20 - Şerif Çim (Bilecik)

21 - Fevzi Arıcı (İçel)

22 - Ergun Özkan (Niğde)

23 - Necmettin Dede (Muş)

24 - Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

25- Yusuf Bahadır (Trabzon)

26- İsmail Karakuyu (Kütahya)

27- Mehmet Ali Yavuz (Konya)

28- Yusuf Bacanlı (Yozgat)

29- Namık Kemal Zeybek (İstanbul)

30- Ahmet Sezal Özbek (Kırklareli)

31- Hayri Doğan (Antalya)

32- Necati Çetinkaya (Konya)

33- Salih Sümer (Diyarbakır)

34- İsmail Kalkandelen (Kocaeli)

35- Ufuk Söylemez (İzmir)

36- Tayyar Altıkulaç (İstanbul)

37- Abdülbaki Ataç (Balıkesir)

38- Haluk Yıldız (Kastamonu)

39- Nurhan Tekinel (Kastamonu)

40- Cevdet Aydın (Yalova)

41- Nafiz Kurt (Samsun)

42- Mehmet Tatar (Şırnak)

43- Osman Çilsal (Kayseri)

44- Hasan Karakaya (Uşak)

45- Ayfer Yılmaz (İçel)

46- Ünal Erkan (Ankara)

47- Ahmet Bilgiç (Balıkesir)

48- İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)

49- Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)

50- Zeki Ertugay (Erzurum)

51- Nevzat Ercan (Sakarya)

52- Cevher Cevheri (Adana)

53- Sedat Edip Bucak (Şanlıurfa)

54- Abdulkadir Akgöl (Hatay)

55- Osman Berberoğlu (Antalya)

56- Saffet Kaya (Ardahan)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan "Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar" hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşme gününe dair Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

(9/30) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinde bazı imzaların geri çekildiğine dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

3. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in (9/30) esas numaralı Meclis soruşturması önergesindeki imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/375)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/30) esas numaralı Meclis soruşturması önergesindeki imzamızı geri çekiyoruz.

Gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Saffet Arıkan Bedük Turhan Güven

Ankara İçel

BAŞKAN – Böylece, yeterli imza kalmadığı için, bu soruşturma önergesi işlemden kaldırılmıştır.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ (Devam)

3. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan ve 20 arkadaşının, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan bazı kamu yatırımlarının özelleştirilmesi sonucu bu bölgedeki illerde ortaya çıkan işsizlik ve bunun getirdiği sorunlar ile istihdamın geliştirilmesi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/281)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve özü, Türkiye Cumhuriyetini her alanda olduğu gibi ekonomik alanda da hızlı kalkındırmak ve ülkeyi kalkınmış ülkeler seviyesine hızla taşımaktı. Halkın gelir ve eğitim düzeyinin düşüklüğü nedeniyle yatırım yapması, yeni üretim alanları yaratması söz konusu değildi.

Bu gerçekleri gören cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ve cumhuriyetin kuruluşunu izleyen yıllardaki yönetim kadroları bu görevin devletin olduğu gerçeğini kabul ederek ülkenin dört bir yanına devlet olanakları ile bölgelerin üretim potansiyellerini gözönüne alarak üretime yönelik yatırımlar yapmışlar ve daha sonra göreve gelen cumhuriyet hükümetleri bu uygulamaya devam etmişlerdir.

Ülkemizin bugün gelmiş olduğu kalkınma düzeyinin yakalanmasında bu uygulamaların ortaya çıkardığı kuruluşlar öncülük etmiş ve etmeye devam etmektedirler.

1980'li yıllara gelinceye değin kamu yatırımları, ülkenin kalkınmasının motorgücü olarak görev yapmaya devam etmiş ve istihdam yaratmıştır. Ancak, 1980'li yıllardan başlayarak iş bitirici iktidar anlayışları, ülkenin kaynaklarını haraç mezat satarak ülkeyi yönetmeye kalkmışlardır. Bu şekilde, 63 milyon insanımızın 75 yıllık birikimi, bakanların, başbakanların uygun gördükleri biçimde yasalar, hukuk kuralları ve devlet genelekleri hiçe sayılarak uygun görülen kişilere -tabiri caizse- peşkeş çekilmektedir.

Diğer taraftan, ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi, 55 inci Hükümet tarafından, işsizliğin ve açlığın yaşanmaz boyutlara ulaştığı bir bölge olarak kabul edilmiş ve Hükümetin kuruluşunun arifesinde ilk Bakanlar Kurulu toplantısı Siirt İlinde yapılmıştır. Bu ilk toplantı sonucu, bölgenin kalkınmasına özel önem verileceği Hükümetçe bölge halkına bildirilmiştir. Nitekim, daha sonra, bölgenin kalkınmasına yönelik olarak "Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi" adı altında özel bir yasa çıkarılmıştır. Bu yasayla, bölgede yatırım yapmak isteyen yatırımcılara, devlet kaynaklarından çeşitli kolaylıklar sağlanmıştır.

Yasa ile amaçlanan, yöredeki kaynakları değerlendirerek hem üretim yapmak hem de işsizliğe çare bulmak iken, bu amaç unutulmuş; 55 inci Hükümet, bölgede yıllardır üretim yapan, istihdam sağlayan kamu yatırımlarını bir bir özelleştirmeye başlamıştır.

Hızla yapılmaya çalışılan özelleştirme uygulaması, işsizliğin de hızla artmasına ve bölgede yaşanan sorunlara yeni sorunların eklenmesine neden olmaktadır. Ayrıca, özelleştirilmek istenen kamu yatırımlarının zarar etmek bir yana, yüksek oranda kâr etmekte oluşları düşündürücüdür.

Adıyaman Çimento Fabrikasında tam kapasiteyle 250 işçi çalışırken bu fabrika özelleştirilmiş; özelleştirme sonrasında da, 120 işçi, hiçbir sosyal güvence sağlanmadan, birikmiş hakları dahi verilmeden sokağa atılmıştır.

Şimdi, tam kapasiteyle çalışan ve 450 aileye ekmek veren, talebi karşılayamadığı için fason iş yaptıran, bu şekilde 500 kişiye daha istihdam sağlayan Adıyaman Sümer Holding için, özelleştirmek amacıyla, 19 Haziran 1998 tarihinde teklifler alınmaya başlanmıştır.

Benzer şekilde, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt, Van, Hakkâri, Bitlis ve Muş İllerindeki kamu yatırımları özelleştirme kapsamına alınmıştır. Bu uygulamalar, bölgede yaşanmakta olan sorunları daha da artıracaktır.

Hükümetin, bir taraftan, bölgede istihdamı yaratmaya yönelik yasalar çıkararak, yaşanan işsizliği ortadan kaldırmaya yönelik uygulama içindeymiş görüntüsü verirken, diğer taraftan da, bölgede istihdam sağlayan kârlı kamu yatırımlarını özelleştirerek çalışanlarını sokağa atma uygulamasındaki çelişkilerin ortaya çıkarılması ve bölgede yapılmaya çalışılan özelleştirme uygulamasıyla ileride telafisi mümkün olmayan zararların ortaya çıkmasının önlenmesi, ülkemizin ve bölgemizin gerçekleriyle bağdaşmayan bu uygulamaların araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

1. Celal Topkan (Adıyaman)

2. Oya Araslı (İçel)

3. Mustafa Kul (Erzincan)

4. Yusuf Öztop (Antalya)

5. Atilâ Sav (Hatay)

6. Metin Arifağaoğlu (Artvin)

7. Haydar Oymak (Amasya)

8. Ali Şahin (Kahramanmaraş)

9. Ali Rıza Bodur (İzmir)

10. Mahmut Işık (Sıvas)

11. Algan Hacaloğlu (İstanbul)

12. İsmet Atalay (Ardahan)

13. Mustafa Yıldız (Erzincan)

14- Bekir Kumbul (Antalya)

15- Şahin Ulusoy (Tokat)

16- Nezir Büyükcengiz (Konya)

17- Önder Kırlı (Balıkesir)

18- Mehmet Moğultay (İstanbul)

19- Ahmet Küçük (Çanakkale)

20- Ali Dinçer (Ankara)

21- Tuncay Karaytuğ (Adana)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerileri vardır; önerileri okutup, işleme koyacağım:

VI. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Seçimlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ve Birlikte Yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri Hakkında Kanun Teklifinin Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonundaki görüşmelerine kırksekiz saat geçmeden başlanmasının Komisyona tavsiye edilmesi ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ilişkin ANAP, DSP ve DTP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 28 Temmuz 1998 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Ülkü Güney Metin Bostancıoğlu Müjdat Koç

ANAP Grup Başkanvekili DSP Grup Başkanvekili DTP Grup Başkanvekili

Öneriler:

1- Seçimlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ve Birlikte Yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri Hakkında Kanun Teklifinin Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonundaki görüşmelerine kırksekiz saat geçmeden başlanmasının Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir.

2- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 228 inci sırasında bulunan 643 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 274 üncü sırasında bulunan 713 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 27.7.1998 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 734 sıra sayılı kanun tasarısının kırksekiz saat geçmeden gündemin 8 inci sırasına, 8 inci sırasında bulunan 492 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 9 uncu sırasında bulunan 291 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 10 uncu sırasında bulunan 382 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 11 inci sırasında bulunan 467 sıra sayılı kanun tasarısı ve tekliflerinin 12 nci sırasına, 268 inci sırasında bulunan 705 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 12 nci sırasında bulunan 383 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 243 üncü sırasında bulunan 660 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 236 ncı sırasında bulunan 651 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 246 ncı sırasında bulunan 663 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 73 üncü sırasında bulunan 420 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 254 üncü sırasında bulunan 690 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 232 nci sırasında bulunan 646 sıra sayılı kanun teklifinin 20 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde Sayın Kapusuz söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Kapusuz. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; üç değerli grubun getirmiş oldukları Meclis çalışmalarıyla ilgili önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dinlerken mutlaka tespit etmişsinizdir, bu öneri iki şık halinde getirilmiştir. Önerinin birinci kısmında, seçimle ilgili son anda verilmiş olan bir kanun teklifinin kırksekiz saat geçmeden görüşülmesi yolunda bir tavsiye kararı var; ikinci kısımda da, grupların, gündemin sıralamasında yeni bir düzenlemeye ihtiyacı olduğu ifade ediliyor.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, seçimlerle ilgili olarak, milletimizin aşkla, şevkle, heyecanla beklediği seçim kararının alınması hususuna kısaca değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, demokrasilerde aslolan millettir, millet iradesidir, seçimlerdir, sandıktır ve oradan tecelli edecek iradedir. Elbette, bizler, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir hukuk devleti olduğunu kabul ederek, milleti temsilen burada bulunan insanlar olarak, seçimler konusunda, her zaman olduğu gibi, şimdi de isabetli bir karar almak mecburiyetindeyiz.

Şu anda işbaşında bulunan bir Hükümet var; bu Hükümet azınlık hükümetidir, Parlamento desteği yoktur. En son gensoru oylamasında 230 oyla -bu Parlamentoda temsil edilen milletvekillerinin oylarıyla- bu Hükümetin düşmesi kabul edilmiş, reddedenler ise 211'de kalmıştır. Bunun anlamı, her ne kadar kurallarda ve kaidelerde, Anayasada 276 gereği olsa bile, bu Parlamentoda bu desteğin olmadığının bir kez daha ortaya çıkmış olmasıdır. Parlamentoda desteği olmayan bu Hükümetin, toplumda, halkımızda ve milletimizde desteği ve tasvibi var mı; bu da, kesinlikle hayırdır; çünkü, onun yansıması Türkiye Büyük Millet Meclisidir; icraatlarıyla, yaptıklarıyla ve yapmak istedikleriyle bu Hükümet, elbette, bu milletin tasvibini alabilecek bir hükümet de değildir. Onun için, zaman zaman, seçimler konusu, siyasî partiler arasında müzakere, münakaşa konusu olmuştur. Geçmişte olduğu gibi, bugün de, seçim, artık, Türkiye'nin gündemine fiilen gelmiş, oturmuş ve yerleşmiştir; bundan kaçmak mümkün değildir. Daha önce, Cumhuriyet Halk Partisi ile Sayın Başbakanın bir araya gelerek almış oldukları bir karar vardı. Önce bu karardan vazgeçtiler, daha sonra bir araya geldiler, bu konuda uzlaştıklarını söylediler... Tabiî bu arada, Başbakan Yardımcısı Sayın Ecevit de "siz ne yapıyorsunuz, hükümet değişecek, ikinci bir hükümet kurulacak, dolayısıyla ikinci bir hükümetin kurulmasından sonra da Türkiye'de bir seçim olacak. Bu, kesinlikle yanlıştır. Şayet böyle bir yol izlenecekse, biz burada yokuz ve seçimlerin kasım ayında yapılmasını öneriyoruz" demişlerdir.

Değerli arkadaşlar, burada önemsediğim bir hususun altını çizmek istiyorum. Sayın Ecevit'in bu tespiti doğrudur; ama, sebebi her neyse, daha sonra bir araya geldikten sonra, seçimlerin 25 Nisana tehir edilmesi, sandıktan, milletten ve seçimden bir nevi kaçmanın, kamuoyu nezdindeki izahını milletimiz de beklemektedir, biz de bekliyoruz.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Uzlaşma...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Çünkü, Sayın Ecevit'in söylediği gibi, bu Hükümet yılsonunda istifa edecek, yerine yeni bir hükümet kurulacak. Sayın Cindoruk "bu Hükümet de, geniş tabanlı hükümet olsun mu, olmasın mı? Şayet geniş tabanlı olmazsa, biz de burada yokuz" diye ifade ediyor. Şu anda, Hükümetin başı, yardımcısı ve ikinci konumdaki ortağı, dışarıdan destekleyen değerli bir siyasî parti grubumuz, çok farklı yaklaşımlar içerisindedir. Böyle bir oldubittiye getirmek arzusuyla, seçimlerin 25 Nisana kaydırılmış olması, milletimiz ve ülkemiz adına bir kayıptır. Siz, yılsonunda Hükümeti istifa ettireceksiniz, sadece ve sadece 3 ay 25 gün daha o koltukta oturabilmek için çıkıp diyeceksiniz ki "seçimleri 25 Nisana alıyorum..." Buna, ne siyasî partilerimizin, ne ülkenin, ne de gidişatın tahammülü söz konusudur.

Değerli arkadaşlar, biz, bu konuda bir öneride bulunuyoruz; sağduyunuza, milletimizin huzurunda çağrıda bulunuyoruz ve diyoruz ki, lütfen, gelin, değil mi ki seçim kararını almak için gayrete, belirli bir çabaya girdik. Parlamentoda şu anda grupları bulunan siyasî partilerin hepsinin, seçim tarihleriyle ilgili kararları, müracaatları Parlamentonun gündemindedir. Doğru Yol Partisi, 25 Nisan tarihini önerdi; Cumhuriyet Halk Partisinin de dahil olduğu dörtlü grup "25 Nisan" dediler. Biz, Fazilet Partisi olarak, bütün arkadaşlarımıza şunu diyoruz: Bu konu görüşülürken, 1999 yılının kaybedilmemesi, bu belirsizliğin, bu gidişatın daha kötü olmaması için, yıl sonu, yani güz mevsiminde, Türkiye şartlarının en elverişli olduğu bir ortamda, 29 Kasım tarihinde bu seçimleri mutlaka yapalım. 38 milletvekili arkadaşımızın, sadece, bakan kolduğunda oturmaları uğruna, bu memleketi böyle bir badireye, böyle bir belirsizliğe, böyle bir sıkıntıya beraberce göndermek zahmetinde ve zulmünde bulunmayalım. İstirham ediyorum, bu konuyla ilgili önerilerimizi mutlaka bir daha gözden geçirmelisiniz; çünkü, Türkiye'nin bir gün, bir ay, bir yıl kaybetmeye tahammülü ve imkânı yoktur. Bunu, bütün kesimler de direkt veya dolaylı olarak ifade etmektedirler.

Değerli arkadaşlar, bu öneride ikinci şık olarak bir başka husus daha var. Bu ikinci şıkka baktığımızda, arkadaşlarımız, birtakım kanun tasarı ve tekliflerinin öne çekilmesini istiyorlar. Bunlardan üçü anlaşma, üçü Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren kanun tasarıları; dokuzu da diğer kanun tasarı ve teklifleri. Tabiî, bazı kanun tasarılarının öne, bazılarının geriye alınması tezekkür edilirken, bir husus dikkatime takıldı, bunu da arz etmek istiyorum.

Bakınız, Türkiye'nin gündeminde seçimden başka bir de af konusu var. Hükümet, affın kapsamını, şeklini, şemailini önümüzdeki günlerde tasarı olarak Parlamentoya, Türk Milletinin önüne getirecektir. Bu konuda bir uzlaşma, bir anlaşma meydana gelmiştir; siz, Türkiye'de suçluları affetmek için bir gayrete girerken, acaba, demokratik ülkelerde olması gerekli olan, dünyanın 2000'li yıllara girdiği şu günlerde, özellikle insan haklarının, bireyin, demokrasinin, hukuk devletinin ön plana çıktığı böyle bir günde, siz, haklar konusunu tehir ederseniz... Değerli Bakanımız Hikmet Sami Türk Bey de karşımda oturuyorlar, bir tasarı hazırladılar, bu tasarı, şu anda bugünkü gündemin 7 nci sırasındadır; ama, bu düzenlemeyle, değerli grup başkanvekili arkadaşlarımız, Sayın Bakanımızın insan haklarıyla ilgili yakından alakalı olan bir tasarısını tam 18 inci sıraya tehir ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, siz, hem af diyeceksiniz hem de haklar konusunda sürekli kaçacaksınız. Bugün, Türkiye'nin uluslararası her alanda karşılaştığı temel problemlerin başında demokrasi gelmektedir, insan hakları gelmektedir ve özellikle, özgür bireyin oluşması için haklar gelmektedir. Ama, siz, sürekli birtakım çevrelerden endişe duyarak, birtakım realiteleri yok kabul ederek, bu hakların tayin edilmesinde, en tabiî olan insan haklarının kişilere verilmesinde, ne yapıyorsunuz; bundan sürekli kaçmaya gayret ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu arada, bir başka dikkatimizi çeken husus da, yine, gündemin geri sıralarından önplana çekilen -seçimler yaklaştığı için- kadrolarla ilgili bir tasarı var; bunu da öne almak istiyorsunuz. Yani, seçimler yaklaşıyor, devletin külfeti, sıkıntısı giderek artarken, birçok sıkıntıyı bünyesinde taşırken, ne yapmaktasınız; siz, 90 bin kadroyu, yine, seçim öncesinde kullanmak istiyorsunuz. Buna da dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, süreniz bitti; lütfen, toparlar mısınız efendim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.

Tabiî, bu arada, yine, bu Hükümetin, özellikle vurgulamak istediğim, gerçek yüzünü orta yere koyan, gerçek zihniyetini takdim eden, milletle topyekûn savaş ilan ettiğiniz, adına irtica paketi dediğiniz, milletin camisini, milletin Kur'an kursunu, milletin kılığını ve kıyafetini, milletin kültürünü ve değerlerini irtica ve mürteci vasıtası ilan ettiğiniz paketten iki tanesini öne çekiyorsunuz. Bunlardan bir tanesi, camilerle alakalıdır; bir tanesi de, cami yapımındaki imar düzenlemesiyle ilgilidir. Bunlar, fevkalade yanlış anlaşılmaktadır. Lütfen, milletin huzuruna çıkın, bu yaptıklarınızın yanlış olduğunu ifade edin. Şimdi, bundan vazgeçmeniz için size bir fırsat doğduğunu ifade etmek istiyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Siz, milletin camisiyle, milletin Kur'an kursuyla, milletin değerleriyle mücadelenin adına irtica ve mürteci diyemezsiniz, deme hakkınız da yoktur. Sayın Başbakanın, 24 Mart 1998 Salı günü bütün gazetelerde yer alan topyekûn imha anlamına gelen, milletle mücadele anlamına gelen "Topyekûn savaş" sözüne, böyle bir zihniyetin böyle bir adımına elbette bizim razı olmamız mümkün değildir.

Başından beri bunu söyleyerek geldik. Lütfen bu yanlışları yapmayın. Milletle uzlaşamayan, milletle bütünleşemeyen, milletin değerlerini içine sindiremeyen yönetimler, başarılı olamazlar. Siz, bugün, bunlarla ilgili düzenlemeleri getirip, güya seçimlere giderken, birtakım çevrelere de mesaj vermek istiyorsunuz. Aslında, mesaj vereceğiniz bir tek merci var; o da, milletin kendisidir, milletin değerleridir. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Dolayısıyla, lütfen, milletin tasvip ettiği, milletin arzuladığı hizmetleri yapın, milletin arzuladığı kanunları buraya getirin; biz de bunlara yardımcı olalım, size destek olalım. Aksi takdirde, sizlerin, yarın, hangi yüzle bu milletin huzuruna çıkacağınızı düşünüyor, sizler adına da üzülüyorum. Lütfen, böyle bir fırsat daha elimizdeyken, bu yanlış tasarı ve teklifleri Parlamentonun gündeminden çekin, bu milletle karşı karşıya gelerek hiçbir hizmeti yapamayacağınızı kabul edin.

Onun için, Fazilet Partisi Grubu olarak, biz, böyle bir düzenlemeye karşı çıkacağımızı, faydalı olanlara yardımcı olacağımızı, özellikle milletin tasvip etmediği hiçbir tasarı ve teklifin yanında olmayacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Efendim, başka söz isteyen?.. Yok.

Önerileri tekrar okutup, oylarınıza sunuyorum:

Öneriler:

1- Seçimlerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21 inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ve Birlikte Yapılacak Mahallî İdareler Genel Seçimleri Hakkında Kanun Teklifinin Başkanlıkça havale edildiği Anayasa Komisyonundaki görüşmelerine kırksekiz saat geçmeden başlanmasının Komisyona tavsiye edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 228 inci sırasında bulunan 643 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 274 üncü sırasında bulunan 713 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 27.7.1998 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan 734 sıra sayılı kanun tasarısının kırksekiz saat geçmeden gündemin 8 inci sırasına, 8 inci sırasında bulunan 492 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 9 uncu sırasında bulunan 291 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 10 uncu sırasında bulunan 382 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 11 inci sırasında bulunan 467 sıra sayılı kanun tasarısı ve tekliflerinin 12 nci sırasına, 268 inci sırasında bulunan 705 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 12 nci sırasında bulunan 383 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 243 üncü sırasında bulunan 660 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 236 ncı sırasında bulunan 651 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 246 ncı sırasında bulunan 663 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 73 üncü sırasında bulunan 420 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 254 üncü sırasında bulunan 690 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 232 nci sırasında bulunan 646 sıra sayılı kanun teklifinin 20 nci sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir efendim. (FP sıralarından gürültüler)

Ben, biraz önce saydım; bakanlar da var.

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayılmadı efendim.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayılmadı.

BAŞKAN – Arkadaşlar, ben saydım; ama, benim tereddütüm CHP'li sayın milletvekillerinin kabul edip etmemesi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bir daha sayın.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, bir daha sayalım da, ben saydım, çok fark var.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın efendim, sayın...

BAŞKAN – Peki, bir daha sayalım; arkadaşlarımız, itiraz etti. Aslında, bende tereddüt yok; ama, arkadaşlarımızın itirazı var.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Reddedilmiştir...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, rica ediyorum... Bir de gözümüz var; hem mantık var hem gözümüz var; bizi yanıltmaz, merak etmeyin; daha önce saymıştım zaten.

Teşekkür ederim.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VII. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – (9/16) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Kanuna ve Genel Ahlaka Aykırı Şekilde Mal Edinmek Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı İddiasıyla Devlet Eski Bakanı, Dışişleri Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ve Eski Başbakan Tansu Çiller Hakkında Kurulan (9/16) Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda boş bulunan ve Demokrat Türkiye Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

Demokrat Türkiye Partisinin 1 üyelik için 3 katı olarak gösterdiği adayların adlarını okuyorum:

Hamdi Üçpınarlar (Çanakkale)

Müjdat Koç (Ordu)

Cemal Alişan (Samsun)

Şimdi, torbada, 3 adayın yazılı ismi var; birisini çekeceğiz efendim:

Sayın Hamdi Üçpınarlar'ın ismi çıkmıştır.

Böylece, komisyon üyeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VIII. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

BAŞKAN – 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin maddeleri, üzerindeki önergelerle birlikte, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilmişti. Komisyon, raporu henüz vermediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının aynı mahiyetteki kanun teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının görüşmelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu raporu (1/689) (S. Sayısı : 631)

BAŞKAN – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 S. Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/722) (S. Sayısı : 643) (1)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, söz vermeyecek misiniz?

BAŞKAN – Yani, söz isteyenleri bize bildirin arkadaşlar; 1 inci madde üzerinde de konuşursunuz.

(1) 643 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hayır; anlaşma...

BAŞKAN – Anlaşma efendim; Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki yatırımların teşviki konusundaki anlaşma. Kimse zaten bu anlaşmaya karşı değil.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hayır değil.

BAŞKAN – Madde üzerinde de konuşursunuz Sayın Esengün.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ARASINDA YATIRIMLARDA DEVLET YARDIMLARI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 28 Ocak 1998 tarihinde Lefkoşa’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Herhalde yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarı açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şeklini belirlemek üzere oylarınıza başvuracağım.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Artık, tabiî, epey kıdemli hale geldiğimiz için, beyaz oyun ne anlama geldiğini, kırmızı oyun ne anlama geldiğini, hangi rengin çekimser anlamına geldiğini arkadaşlarımızın hepsi biliyor; onun için, bu konuda açıklama yapmaya gerek görmüyoruz.

Kupalar dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

BAŞKAN – Oylama işlemi devam ederken çalışmalarımıza da devam edebiliriz.

7. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 713) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine geçiyoruz.

(1) 713 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Komisyon ve Hükümet yerlerinde.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 1. – 26 Şubat 1998 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Ticaret İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler....Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısı da açık oylamaya tabidir.

Bu kanun tasarısının açık oylamasının da, kupaların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birinci anlaşmayla ilgili kupalar kaldırıldıktan sonra ikinci anlaşmayla ilgili kupaları dolaştıracağız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, acele etmeyin...

BAŞKAN – Efendim, ne acele ediyoruz; acele ettiğimiz yok ki...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Ama, acele ediyorsunuz; daha birinci oylama bitmedi.

BAŞKAN – Canım, herhalde kupaları burada iki saat bekletecek değiliz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır, Sayın Başkan, bir tane oylama var, ikinciyi de yapıyorsunuz...

BAŞKAN – Hayır yapmadım canım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yapıyorsunuz işte...

BAŞKAN – Ya, Sayın Kapusuz, çağımız sürat çağıdır; süratten felaket gelmez, yeter ki, mantıklı hareket edelim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Doğru sürat olacak... Akıllı sürat olacak...

BAŞKAN – Tamam işte, ben de öyle diyorum; mantıklı sürat; akıl ve izanın ve sağduyunun hâkim olduğu sürat.

Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

İkinci anlaşma için, kupaların sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle açık oylamanın yapılmasını kabul etmiştik.

Şimdi, ikinci anlaşmayla ilgili kupalar dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, acele ediyorsun da...

BAŞKAN – Efendim, acele etmiyorum; yani, bundan daha yavaş da çalışırsak, biz, burada bir şey çıkaramayız. Bakın, bir anlaşmayı bir saatte çıkardık...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayacaksınız, ondan sonra oylayacaksınız.

BAŞKAN – Efendim, ötekilerin oylaması devam etsin.

Yani, bugün, ilk defa yapmıyoruz ki Sayın Kapusuz; burada, 7 anlaşmayı bir arada oyladığımızı ben hatırlıyorum. Rica ediyorum...

6. – Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/722) (S. Sayısı : 643) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 250 sayın milletvekili katılmış; 246 kabul, 2 ret, 2 mükerrer oy kullanılmıştır; böylece, kanun tasarısı yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Şimdi, oylama işlemi devam ederken, biz, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz.

8. – Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S. Sayısı : 734) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tümü üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Ertan Yülek. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yülek.

Sayın Yülek, süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında Fazilet Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

(1) 734 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısının gerekçesine baktığımızda, gerekçesinin bugünkü realiteden, bugünkü gerçeklerden fevkalade uzak olduğunu görüyoruz. Biraz sonra bunun detayına gireceğim; ancak, şunu hemen belirteyim ki, biz, Bulgaristan Cumhuriyeti ile böyle bir serbest ticaret anlaşması yapılmasının taraftarıyız ve bunu hararetle de destekliyoruz; ancak, bu serbest ticaret anlaşmasının gerekçede gösterildiliği gibi, yanlış birtakım temellere ve baza oturtulmasının da doğru olmadığını beyan ediyoruz.

Bakın şimdi, hemen kademe kademe işin içine gireceğim: Bilindiği gibi GATT, milletlerarası gümrük ve tarife anlaşmasını öngörüyor. Bu anlaşma, devletlerar asındaki serbest ticaretin geliştirilmesini, serbest ticareti engelleyen çeşitli mâniaların ortadan kaldırılmasını öngörmektedir. ve hepimiz biliyoruz ki, çok uzun senelerden beri GATT anlaşması müzakere edilmiş, bir türlü sonuçlandırılamamıştır, yıllar almıştır, on yıllar almıştır; ancak, 1994 yılında "Uruguay Raundu" dediğimiz müzakerelerin sonunda bu imzalanmış ve bütün devletler, biraz evvel beyan ettiğim gibi, ülkeler arasındaki serbest ticaretin daha kolay yapılmasını öngörmüşlerdir. Bu bakımdan, biz, bu anlaşmanın doğruluğuna da inanıyoruz.

İşte Bulgaristan ile yapılan bu anlaşma, bir taraftan bu anlaşmaya; yani, GATT anlaşmasına uymak için yapılıyor, diğer taraftan da -eğer gerekçeye bakarsak, biraz evvel söylediğim hadise- baştan sona kadar, Avrupa Birliği ve Gümrük Birliğinin uyum yasaları içerisinde ve Avrupa Birliği ve Gümrük Birliği anlaşmamızın bir gerekçesi olarak beyan ediliyor.

Şimdi, Allah için hepimiz biraz düşünelim. Bu gerekçeyle, bugünkü realite birbirine uyuyor mu diye sormuştum. Buraya baktığımızda, Türkiye, sanki, Avrupa Birliğinin yakında veya uzakta bir üyesi olacakmış gibi bir iz, bir izlenim ortaya çıkıyor ve hemen arkasından da, Gümrük Birliği Anlaşmasının bir gereği olarak böyle bir anlaşmanın yapılmasının zarurî olduğu beyan ediliyor.

Şimdi, arkadaşlar, geçen yıldan beri, bilhassa 12 Aralık 1997'de Lüksemburg'da yapılan toplantıdan sonra, hepimiz biliyoruz ki, hepimizden de çok bugünkü Hükümet biliyor ki, Dışişleri Komisyonu Başkanı da biliyor ki, Türkiye, önümüzdeki on yıllar içerisinde Avrupa Birliğinin üyesi olamayacaktır. Kanıt olarak söylüyorum, Hükümet bunu bildiği için...Esasında biz, bunu, çok erken biliyorduk, onu söyleyeyim, yıllardan beri söylediğimiz husus şuydu: Türkiye'yi, Avrupa Birliğine almayacaklar; onun için, gidip de, bunların arkasından yalvarmaya, yakarmaya gerek yoktur. Türkiye'yi Avrupa Birliğinin içerisine almanın zaruretleri ortada olsa da, bunlar, almayacaklarını, birçok özel görüşmelerde, hatta, resmî görüşmelerde belirtmişlerdir. Öyle olmasına rağmen, ille, biz, buna gireceğiz diye tutturmanın da âlemi yoktur, bunlara birtakım tavizler vermenin de gereği yoktur.

Nitekim, tavizin bir gereği olarak gümrük birliği anlaşması imzalandı arkadaşlar. Gümrük birliği anlaşması imzalandı, daha sonra, imzayı atan bakanlar veya hükümet temsilcileri de "evet, burada, ciddî olarak birtakım eksiklikler oldu, hatalar yapıldı" dedi. Neden; çünkü, birinci yılda Avrupa Birliğiyle 10 milyar dolar dışticaret açığı ortaya çıktı -Sayın Karayalçın bunu çok iyi biliyorlar- ve bunu önlemenin yollarını aramaya başladılar. Gerekli çalışmaların yapılmadığını hepimiz de biliyorduk.

Biz, gümrük birliğine niye girdik? Avrupa Birliği yolunu açmak için girdik; öyle mi... Peki, gümrük birliğine girdik ve imzaladık da Avrupa Birliğinin yolu açıldı mı? Hayır, açılmadı; çünkü, Avrupa Birliğine girmenin yolu oradan geçmiyordu. Bunu, birtakım siyasîlerimiz bir türlü anlayamadılar, hâlâ da anlayamıyoruz. Avrupa Birliğine girmenin yolunu biraz sonra izah edeceğim; ancak, burada, şunu söyleyeyim ki, gümrük birliğine girerken, hiçbir devletin vermediği tavizleri verdik. Neyi verdik: Avrupa Birliği, oturuyor, gümrükle ilgili birtakım kararlar alıyor ve Türkiye bu mekanizmanın içerisinde yok; yani "siz, üçüncü devletlerle, şu şekilde bir gümrük anlaşması yapacaksınız; şu devletlerle şöyle ticaret anlaşması yapacaksınız" diyor; ama, o karar müzakere edilirken, biz, onun içinde yokuz... Bu bir ucubedir, bu bir garabettir... Bunu, şimdi, herkes anlıyor, bu garabetin böyle olduğunu...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Biz anlayamadık!..

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Evet, biz, baştan beri biliyorduk bunu; ama, bilmeyenler de şimdi anladılar ve "evet, keşke, bu işi, başka türlü yapsaydık" dediler.

Şimdi, Avrupa Birliğine girmenin yollarını ben size söyleyeyim; bakın, bunu Sayın Komisyon Başkanı da biliyor, Dışişleri Bakanı da biliyor, herkes şu anda biliyor ki, Avrupa Birliğine girmenin birtakım şartları var; o şartlar nelerdir:

Bir; "Türkiye'deki insan haklarını Avrupaî seviyeye getirmediğiniz sürece, sizin, bizim içimizde yeriniz yok" diyorlar.

"Demokrasiyi, bizim anladığımız manada çoğulcu demokrasi haline getirmezseniz, bizim içimizde yeriniz yok" diyorlar.

Peki, ben, şimdi, ikisi için de soruyorum, Türkiye'deki insan haklarını veya demokrasiyi, Avrupaî anlamda -çifte standartlar var, onu bir tarafa bırakıyorum- çifte standartlı dahi olsa, Türkiye'de uyguluyor muyuz? İşte Türkiye'nin hali... Bugün, Türkiye'deki şu İktidara bile ararejim iktidarı deniliyor. Bunlar müzakere edilirken, Avrupa'da, bunun için her gün bir yazı yazılıp kararlar alınırken, Türkiye'yi alacaklar mı; elbette almayacaklar.

Bu, kâfi değil: ikinci olarak "siz, çok büyük lokmasınız, bu büyük lokmayı bizim yutmamız mümkün değil. Sizin, bizim içimize gelmeniz, bize 100 milyar dolara mal olur; çünkü, şu anda, sırada bekleyen beş devletin Avrupa Birliğine maliyeti takriben 100 milyar dolardır. 100 milyar doları Türkiye'ye veremeyiz" diyorlar.

Üçüncüsü, Türkiye ile Kıbrıs meselesi vardır.

Dördüncüsü, Türkiye ile Yunanistan meselesi vardır.

"biz, 27 ferdi olan bir aile, nedeniyle birbiriyle kavga eden iki devlet istemiyoruz, ailenin iki ferdi birbiriyle kavga etmesin istiyoruz. O halde, siz bu meseleleri halletmediğiniz, çözmediğiniz sürece, yine bizim içimize gelemezsiniz" diyorlar.

Son bir madde daha söylüyorlar, o maddede diyorlar ki "aramızda büyük bir kültür farklılığı var, medeniyet farklılığı var." Esasında, onun altında yatan başka bir meseledir. Onun altında yatan, Kohl'ün söylediğidir. Kohl'ün söylediği nedir: "Siz Müslümansınız, biz Hıristiyanız." Keşke, bunu söylemeseler de "biz, bu meseleyi bir ekonomik mesele olarak, bir siyasî mesele olarak ele alıyoruz" deseler, o zaman Türkiye'nin girmesi daha kolay olacaktır; ama, medeniyet farklılığının altında, kültür farklılığının altında bu mesele yatmaktadır. Demek ki, şu söylediğimiz meseleler olmadan, Türkiye'nin Avrupa Birliğine alınması mümkün değildir.

Bakınız, tekrar söylüyorum, biz bu anlaşmaya karşı değiliz; ama, lütfen, Hükümetten rica ediyorum, bu meseleye başka birtakım hakiki gerekçeler getirsinler. Bu kadar uzun laf etmeye de lüzum yok; diyebilirlerdi ki: "Biz, Bulgaristan'la birtakım yakın münasebetleri olan iki devletiz, Bulgaristan'la komşuyuz, orada, bizim, iki üç milyona varan dindaşımız, ırkdaşımız, soyumuzdan gelen kimseler oturmaktadır. Biz, daha, bu asrın başına kadar aynı toprağın evlatlarıydık. Bu bakımdan da, serbest ticaretin gelişmesi için böyle bir anlaşmaya, gerçekten büyük bir zaruret vardır; bunun için, biz serbest ticaret anlaşmasını istiyoruz ve bunun tasdikini istiyoruz..." İşte, bu doğru gerekçedir.

Bu anlaşmanın tarihine baktım, 11 Temmuz 1998 tarihinde Sofya'da imzalanmış; yani, daha bu ay imzalanmış. Peki, Lüksemburg toplantısı ne zaman oldu; biraz evvel de beyan ettiğim gibi 12-13 Aralık 1997'de. O zaman da, bu işin, önümüzde gördüğümüz on sene, onbeş sene, yirmi sene içerisinde olamayacağı beyan edildi; onun için, Hükümet, siyasî münasebetlerini kesti, onun için, Hükümet, Almanya ile, diğer devletlerle münasebetlerini kesti, onun için Cardiff Toplantısına katılmadı. Bütün bunlar realite iken, hâlâ bu gerekçeyle gelmek bir tutarsızlıktır; bu doğru değildir.

Arkadaşlar, onun için, biraz evvel beyan ettiğim gibi, bu anlaşmanın taraftarıyız; ancak, bu gerekçeyle getirilmesinin de karşısındayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bulgaristan'la olan ikili ilişkilerimizin geliştirilmesi konusunda, zannediyorum ki, bu tasarı, oldukça önemli işlevler yapacaktır; onun için, biz, bunu tasdik ediyoruz ve destekliyoruz dedim.

Bulgaristan'la olan bu anlaşmanın yanında, Bulgaristan'la münasebetlerimizin geliştirilmesi konusunda diğer tedbirlerin de alınması lazımdır. Bu konuda, daha evvel, buradan bir kanun tasarısı geçmiş ve kanunlaşmıştı; ama, onun yanında, mesela, çitfe vatandaşlık meselesi, zannediyorum ki, önemli bir hadisedir. Türkiye'de, Bugaristan'dan gelip de muvaffak olmuş birçok işadamımız, birçok teknisyenimiz, doktorlarımız vardır ve hakikaten, yetişmiş olan, Bulgaristan'dan göç edip Türkiye'ye gelen birçok insanımız vardır. İşte, bu insanlarımızın Bulgaristan'a çok rahatça gidip gelmelerini temin bakımından orada da iş kurmalarını temin bakımından; onların da buraya kolayca gelip gidebilmeleri bakımından ve ayrıca, siyasî bakımdan rahatça oy kullanarak, oradaki siyasî yönlendirmeyi de yapabilmeleri bakımından diğer anlaşmaların da getirilmesinde fayda vardır.

Ayrıca, bu serbest ticaret anlaşması dikkate alınarak, çok daha fazla, buna benzer -mesela, yatırımların karşılıklı olarak garanti edilmesi anlaşmasının, ayrıca, çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmasının- anlaşmaların da buraya getirilmesinde fayda vardır.

Hatta, ben, daha da ileri bir husus beyan ediyorum: Vaktiyle, güneyde -mesela Suriye'yle- "pasavan" denilen, günlük geliş geçişleri temin eden bir belge vardı, tıpkı, bugün, Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi. Pasaport yok, elinizde belli bir belgeniz var, bu belgeyle istediğiniz zaman girip çıkabiliyorsunuz. Çocukluğumda, hatırlıyorum, bilhassa Hatay'da, Kilis'te ve Urfa taraflarında, vatandaşlarımız -ki, bir kısmının toprakları oradaydı, bir kısmının toprakları buradaydı- sabahleyin işine gider gibi sınırı geçer, geçerken de pasavan denilen belgeyi gösterir, karşı tarafta çalışır, akşam da, karşılıklı, evlerine dönerlerdi.

Şimdi, aynı şekilde, belki Bulgaristan'la da buna benzer bir anlaşma yapmak suretiyle, o bölgede oturan insanların kolayca birbirine gidip gelmelerini temin bakımından, böyle bir pasavan anlaşması veya diğer bir ifadeyle, gidiş gelişleri pasaporta bile bağlamadan kolayca temin edecek bir sistemin getirilmesi, bu anlaşmanın daha iyi işlemesini sağlayacaktır, daha etkin çalışmasına imkân verecektir.

Burada, Dışişlerinden herhangi bir yetkili maalesef yok. Yine, maalesef, doğrudan doğruya Dışişleri Bakanlığını alakadar ettiği halde, Hükümet adına Dışişleri Bakanı da burada yok. Sayın Bakanımız için söylemiyorum; ama, herhalde bu meseleyle uzaktan yakından alakası olmayan bir bakanın hükümet temsilcisi olarak burada oturması, Hükümetin bu meseleye verdiği değerin de ne kadar az olduğunu gösteriyor. Tıpkı gerekçedeki -af buyurun, o tabiri kullanmak istemiyorum- ciddiye almama ve ciddî bir gerekçe hazırlamama gibi, burada, Hükümetin temsil edilmemesini ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin, bürokratlarının da burada olmamasını, aynı şekilde, bu Hükümetin, bu tasarıya verdiği ciddiyetin bir delili olarak görüyorum ve o bakımdan da doğru görmüyorum. Gönül isterdi ki, Sayın Bakan, eğer Sayın Bakan yoksa, müsteşarı, o da yoksa müsteşar yardımcıları ve diğerleri burada olsunlar. Dolayısıyla, burada konuşulanları en azından not etmek suretiyle, söylenenlerin, mutlaka... Ben, burada, siyasî bir konuşma yapmadım; bu mesele hakkındaki Grubumuzun görüşlerini ve ne kadar da ciddî bir mesele olduğunu ortaya koydum. Dolayısıyla, hiç olmazsa, bu konuşmayla, Dışişleri Bakanlığı ve Hükümet de bu meselenin ciddiyetini anlar ve ona göre hareket eder.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MURAT KARAYALÇIN (Samsun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karayalçın.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MURAT KARAYALÇIN (Samsun) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Önce, Sayın Yülek'in açıklamasıyla ilgili bir ek bilgi verme ihtiyacını duyuyorum. Gerçi, Dışişleri Bakanlığı tarafından sevk edilmiştir; ama, bu anlaşma, asıl olarak, Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından hazırlanmıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığının hazırladığı bir anlaşmanın müzakeresini yapmaktayız; öncelikle ifade etmek istediğim husus bu.

Ayrıca, Sayın Yülek'in gümrük birliğiyle ilgili değerlendirmesine yönelik üç kısa konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum. Bunlardan birincisi, Sayın Yülek'in, gümrük birliğine, Türkiye'nin, Avrupa Birliğine tam üye olmak amacıyla girdiğine ilişkin iddiasıdır. Bu, doğru değildir; Türkiye, gümrük birliğine, Avrupa Birliğine tam üye olmak amacıyla girmemiştir. Biliyorsunuz, 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşması, konuyla ilgili iki maddeyi içermektedir; bunlardan bir tanesi 5 inci maddedir, öbürü 28 inci maddedir. Ankara Antlaşmasının 5 inci maddesi, Türkiye'nin, Avrupa Birliğiyle gümrük birliği kurmasını öngörmektedir. Ankara Antlaşmasının 28 inci maddesi de Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olmasını öngörmektedir.

1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşmasının ardından, Türkiye, 1973 yılında, Avrupa Birliğiyle bir Ek Protokol imzalamıştır. Ek Protokol, 5 inci maddenin uygulamasıyla ilgili bir zamanlamayı, bir çizelgeyi getirmiştir. Türkiye, o 5 inci maddenin uygulanması doğrultusunda gümrük birliğini gerçekleştirmiştir; arz edeceğim birinci husus bu.

İkincisi, gümrük birliğine girdikten sonra dışticaret açığının çok büyük ölçüde arttığına ilişkin iddiadır. Aslında, bu iddia, bir açıdan bakıldığında doğru gibi gözükmektedir; ancak, Türkiye, Avrupa Birliğiyle gümrük birliğini gerçekleştirdiği için, başka ülkelerden ithal emekte olduğu malları, çok doğal olarak, gümrüklerin kalkması nedeniyle, Avrupa Birliği üzerinden ithal etmeye başladığı için oradan ithalat fazla gözükmüştür; bu, çok doğaldır, gümrük birliğinin doğal işleyişidir; ancak, gümrük birliğinin işleyişiyle ilgili bütün iktisadî kesimlerin konuya son derece olumlu yaklaştığını sizlere hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkan, son olarak arz etmek istediğim husus da, gümrük birliğine girerken taviz verildiğine ilişkin iddiadır. Bu, son derece yanlış, son derece geçersiz, doğru olmayan bir iddiadır. Eğer, Türkiye, gümrük birliğine girerken taviz verdiyse, bunu, Refahyol Hükümetinde düzeltme olanağınız vardı. Eğer, böyle bir taviz vardıysa, bu, düzeltilebilirdi Sayın Yülek, Sayın Bakan; bunun düzeltilmemesi için hiçbir neden yoktu; bir yıl hükümette kaldınız, bunu düzeltseydiniz. Bunun taviz olduğunu iddia eden başka hükümetler varsa, onlar için de bunun düzeltilmesi şansı olduğunu hatırlatıyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

713 sıra sayılı tasarıyla ilgili oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Hüseyin Kansu; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ile Bulgaristan arasındaki serbest ticaret anlaşmasının başlıca amaçları sayılırken, bu amaçlar arasında Türk sanayici, ihracatçı ve müteşebbislerine Bulgaristan pazarında rekabet imkânı sağlanması bir hedef olarak yer almaktadır. Şüphesiz, böyle bir anlaşmayla, Türk sanayici ve işadamları, müteahhitleri bu imkânı elde etmiş olacaklardır. Aslında, Bulgaristan'da, Yunanistan, son sekiz yıl içerisinde 4 banka kurarak Yunan işadamı ve müteahhitlerinin, Yunan şirketlerinin Bulgaristan pazarından azamî ölçüde istifade etme imkânlarını temin etmişti. Türkiye, ne yazık ki, bu konuda da geç kaldı ve beş yılı aşkındır süren Ziraat Bankamızın Bulgaristan-Sofya'da şube açma teşebbüsleri nihayet sonuçlanabildi ve bu ay içerisinde bu şube açıldı. Bu şubenin açılışından sonra, inanıyorum, Bulgaristan'daki 2 milyona yakın soydaşımızın ve Bulgaristan'daki işadamlarının Türk işadamlarıyla karşılıklı yapacakları dışticarette büyük bir kolaylık, bir imkân sağlanmış olacaktır.

Anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye ile Bulgaristan arasında 1997 yılında 585 milyon dolar civarında olan dışticaret hacmimizin, yakın bir zaman içerisinde, kısa vadede 2 misline, hatta 3'e katlanması beklenmektedir.

Türkiye, Doğu ve Güneydoğu Avrupa'daki ülkelerle, özellikle 1990'lı yıllara kadar sosyalist rejimle yönetilmiş olan bu ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarını imzalamak hususunda daha dinamik olmalıdır.

Bulgaristanla imzalanan ve bugün Meclisimizce de kabul edilecek olan bu anlaşmanın, Türkiye ile Bulgaristan için hayırlı olmasını diliyorum. Sırada bekleyen Polonya ile Türkiye arasındaki serbest ticaret anlaşmasının da, hemen, bu anlaşmadan sonra, imzalanma aşamasına gelmesini ve Meclisimize getirilmesini beklediğimi ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (FP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kansu.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelere geçilmesini...

METİN PERLİ (Kütahya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu oylama, zaten...

METİN PERLİ (Kütahya) – Maddelere geçilmesiyle ilgili oylamada karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, oylamaya geçtik; 1 inci maddede karar yetersayısını arayayım.

Maddelere geçilmesini kabul edenler...

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkanım, lütfen... Karar yetersayısı yok!

BAŞKAN – Sayın Perli, bu, zaten açık oylamaya tabi. Onun için...

METİN PERLİ (Kütahya) – Hayır; açık oylamaya tabi değil.

BAŞKAN – Peki...

Kabul edenler... Etmeyenler; karar yetersayısı yok. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar [!])

Bir dakikanızı rica edeyim...

Önceki açık oylamanın sonucunu bir açıklayayım da ondan sonra ara verelim

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, öbür oturumda da açıklayabilirsiniz.

BAŞKAN – Hayır;

İçtüzük hükmü gereği, açık oylamanın sonucunu açıklamadan birleşime ara veremem; bu oturumda açıklamak zorundayım.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Aslında, o açık oylamanın sonucunu açıklamadan başka işleme de geçmemeniz lazım.

BAŞKAN – Niye efendim... Sayın Bakan, siz bakanken, burada 7 anlaşmayı bir arada oyladık. Yani, rica ediyorum... Burada, herkes objektif olmak durumunda.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, konuşmuş olmak için konuşuyor.

7. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/777) (S. Sayısı : 713) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 264 sayın milletvekili katılmış; 257 kabul, 1 ret, 6 mükerrer oy, kullanılmıştır; böylece, tasarı kanunlaşmıştır; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Biraz önce, Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının maddelerine geçilmesi konusunda yaptığım oylamada karar yetersayısının aranması istenilmişti; fakat, karar yetersayısı bulunamamıştı.

Bu nedenle, Birleşime10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.25

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.35

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin YILDIZ (Mardin), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu Açıyorum.

Türkiye Cumhuriyet ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

Bu kanun tasarısının tümü üzerindeki müzakereler bitmiş, maddelerine geçilmesi için yapılan oylama sırasında karar yetersayısının aranması istenmişti.

VIII. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. — Türkiye Cumhuriyeti İle Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S.Sayısı 734) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

Şimdi, maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, bu tasarıyı geçelim.

BAŞKAN – Nasıl geçeceğiz?

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Hükümet olarak, bu tasarının görüşmelerinde bulunmayız.

BAŞKAN – Olur mu canım?!.

Karar yetersayısı olmayınca, çalışmaya devam edemeyiz. (FP sıralarından "vazgeçtik" sesleri)

Burada çok ciddî bir görev yapıyoruz. Burası, böyle dalga geçilecek bir kürsü değil efendim; burası çok ciddî bir kürsüdür.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler_ Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti İle Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1– 11 Temmuz 1998 tarihinde Sofya'da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 734 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde müzakerelere başlamış bulunuyoruz. Fazilet Partisi Grubu adına, 1 inci madde üzerinde söz aldım.

Söze başlarken ifade edeyim ki, komşularımızla ticaretin geliştirilmesi, Türkiye'nin öncelikle ele alması gereken hususlardan biridir.

Bölge coğrafyasında dostlukların, komşuluk münasebetlerinin gelişmesi, sadece hükümetler arasında yapılacak anlaşmalarla güçlendirilemez; aynı zamanda, karşılıklı olarak, işadamları arasında da, ticaretle, ortak yatırımlarla, iki ülke arasındaki münasebetler kalıcı bir şekilde yerleşirse, siyasî iktidarlar da, her iki tarafın menfaatına olacak bu gelişmeleri, karşılıklı dayanışmayı ve işbirliğini güçlendirecek olan yaklaşımları bir kenara bırakamazlar. Bu bakımdan, Bulgaristan'la olan anlaşma faydalı bir anlaşmadır.

Bulgaristan bizim kapı komşumuzdur ve uzun süre, asırlarca bir arada yaşadığımız bir topluluktur, milyonlarca insanımız halen Bulgaristan'da yaşamaktadır. Bulgaristan'ın, İkinci Dünya Savaşından sonra demirperde blokuna kayması, sosyalist bloka kayması, Türkiye-Bulgaristan münasebetlerini zorlaştırmıştır, engellemiştir ve zayıflatmıştır.

1990 sonrası, Rusya'daki yumuşamadan, sosyalist yapının dağılıp yerine demokratik bir yapının yerleşmesinden ve Doğu Bloku ülkelerinin de bu demirperdeden kurtulup serbest kalmasından sonra, memnuniyetle kaydetmek lazım ki, Türkiye-Bulgaristan münasebetleri bir gelişme içindedir. Bulgaristan'da, binlerce müteşebbisimiz ticarethaneler açmakta, imalathaneler açmakta, Anadolu'nun hiç umut edemeyeceğiniz ilçelerinden, kasabalarından insanlar, şu veya bu vesileyle Bulgaristan'a gidip yerleşmekte, orada iş kurmaktadırlar. Bunlar, bizim alınterimizin, elemeğimizin ve müteşebbis insanımızın hudut ötesine taşınması bakımından fevkalade müspet gelişmelerdir. Tabiî, geriye dönüp baktığımızda, şunu da ifade etmekte fayda vardır. Maalesef, 1950 sonrası dönemde, soğuk harp döneminde, Türkiye, komşularına, devamlı, Batılı ülkelerin gözüyle bakmıştır; münasebetlerini geliştirmekte fevkalade ilgisiz ve fevkalade zayıf kalmıştır.

Bir tespitimi arz etmek istiyorum. Zannederim 1982 veya 1983'te idi, Ankara Ticaret Odasında, Türkiye-Suudi Arabistan Dostluk Cemiyetinin bir toplantısı vardı. Panele, Orta Doğu Teknik Üniversitesinden de birtakım iştirakçiler katılmıştı. O zaman, ifade ettiğim şu oldu: Komşularımızla münasebetlerimizin gelişmesi, komşularımızla ortak değerlerimizin geliştirilmesi ve artmasına bağlıdır. Şimdi, siz, Türkiye olarak, 200 milyon Rusça konuşan bir hudut topluluğuyla karşı karşıyasınız; ama, Türkiye'de, Rusça eğitimini, eğitim kurumlarında vermezsiniz; Almanca verirsiniz, Fransızca verirsiniz, İngilizce verirsiniz; Rusça öğretmezsiniz... Sizin etrafınızda, Ortadoğu'da, 100 milyon, hatta daha da fazla, Arapça konuşan topluluklar var. Bunlarla, tarihte beraberliğimiz var, inanç değerlerimizde beraberliğimiz var, coğrafya beraberliğimiz var; Arapça dersini eğitim kurumlarına koymazsınız... Rusçayı koyarsanız, komünizm gelecek; Arapçayı koyarsanız, irtica gelecek!.. İşte, 1982 yılında, rahmetli Özal'ın Başbakan Yardımcısı olduğu Ulusu Hükümeti zamanında, Ankara Ticaret Odasında yaptığımız o toplantıda bunları dile getirmiştim. Orta Doğu Teknik Üniversitesinde rektör yardımcısı olan bir arkadaşımız da oradaydı. "Bu hatırlatmanıza teşekkür ediyoruz. Biz de de bu ilgi var ve Orta Doğu Teknik Üniversitesine Arapça dersini koyuyoruz" demişti.

Bu işi yadırgamayın. Bendeniz, 1991-1995 yıllarında, 19 uncu Dönemde Millî Savunma Komisyonu üyeliği yaptım. Orada, hep altını çizerek ifade ettiğim husus şu idi: Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Kafkaslar'da ve yakın çevremizdeki toplulukların dillerini üniversitelerimizde öğretin. Kime öğretin; Kars'taki Kafkas Üniversitesinde Çeçen enstitüsü açın, Maraşta'ki falan üniversitede Arapça ile ilgili enstitüler açın, falan üniversitemizde Arnavutluk ile ilgili enstitü açın, falan üniversitemizde Makedonya ile ilgili enstitü açın, falan üniversitemizde Kafkas, Abhaz, Çerkez bölgesiyle ilgili enstitü açın, falan üniversitemizde Bulgaristan enstitüsü açın... Üniversitelerimizde, tarihe, arkeolojiye dönük Sanskritçe, Hititçe öğretiyoruz; ama, komşularımızın dilini bilen ve o dil sayesinde, o topluluklardaki günlük gelişmeleri, sosyal ve iktisadî gelişmeleri günü gününe takip eden üniversitelerimiz, enstitülerimiz olursa, bu bilgiler karar organlarına akar. Kime akar; ticaretle, dış politikayla ilgili karar organlarına ve bölgeyle ilgili iktisadî entegrasyonu planlayan birimlere akar; yani, bunlar fevkalade mühim yaklaşımlardır.

Bunları niye söylüyoruz; tabiî, Bulgaristan-Türkiye Ticaret Anlaşmasıyla ilgili söylüyoruz; ama, eğer boyutları geniş tutmazsak, bir anlaşma yaparsınız, bir yere varamazsınız. Çünkü, bu iş, sadece Bulgaristan meselesi değil; Rusya meselesidir, komşu Arap ülkeleri meselesidir, İran meselesidir. Biz, komşularımıza şu veya bu ülkeye, Atlantikötesi, Atlantikberisi memleketlerin gözüyle bakamayız. Elbette onlarla ittifaklarımız var, dayanışmalarımız var; ama, öncelikle Türkiye'nin, milletimizin ve memleketimizin varlığı, iktisadî inkişafı, siyasî gücü ve savunma gücü için bölgemizle işbirliği yapmaya mecburuz. Nitekim, 1990 sonrası kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği, fevkalade faydalı bir işbirliğidir; buna, emek vermemiz gerekmektedir ve engelleri aşmaya gayret etmemiz gerekmektedir. Bunlar iyi yapılarsa ne olur; Türkiye'nin dışticareti gelişir.

Bakınız, şimdi, bu Hükümet zamanında çok kötü giden birçok şeyin yanında, çok kötü giden, yüzde 102'ye çıkan bir enflasyon ve artan içborçlar, faizler yanında, dışticaret de tepetakla gitmektedir. Mübalağa etmiyorum, açın, bakın, dışticarette -rakamları takip eden arkadaşlar bilirler- haziran ayında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 48'e düştü.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Sizin zamanınızdan geliyor.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bizim zamanımızdaki rakamlar çok daha yüksektir. Ben teknik konuşuyorum, siyaset yapmıyorum. Bunları aşmak için, komşularımızla münasebetleri geliştirmemiz gerekir. Bunları aşmak için, sadece Dışticaret Müsteşarlığının hazırladığı bir anlaşmayla iş bitti diye bakarsak, netice alamayız, fevkalade dinamik yönetimlere ihtiyaç var.

Geçenlerde Sakarya'da hale uğradım; sebze, meyve satıcılarıyla konuştum. Bizim bölgede ve Türkiye'nin birçok yerinde elma yetiştirilir; ama, 1998'de elma ihracatı düştü, yaş meyve ve sebze ihracatı düştü. Niye düştü; ayrı bir gündem konusudur. Bulgaristan, Yunanistan, elma ihracatına, fondan 150-160 dolar destek veriyor; mayıs, haziran ayında biz, 60 dolara çıkardık; zaten elma da bitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, süreniz bitti efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, son cümlenizi söyleyin efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Yani, biz, haziran ayının başında elma ihracatı için 60 dolar fon desteği verdik; iş işten geçtikten ve bütün imkânlar pazar komşularımız tarafından kapatıldıktan sonra karar alıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bunun manası şudur: Devleti yönetenlerin, kurumları yönetenlerin, bilhassa, dışticarette, fevkalade hassas ve günlük, aylık takipleri geliştirici bir düzen içinde, fevkalade süratli karar alabilecek kabiliyette, esneklikte ve organizasyonda olmaları gerekir. Aksi takdirde, ticaret anlaşmalarını yaparız, kâğıt üzerinde kalır, Türkiye dışticareti de, giderek büyüyen açıklar halinde devam eder. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim. Sağ olun.

Şahısları adına Sayın Ertan Yülek; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Yülek, süreniz 5 dakika.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Esasında, Sayın Komisyon Başkanı, bu meseleler hakkında -biraz sonra beyan edeceğim- beyanda bulunmasaydı belki daha az konuşacaktım. Şimdi, o meselelere temas ettikten sonra, maddeyle ilgili görüşlerimi de beyan edeceğim.

Dikkat buyurulursa, Dışişleri Komisyonunda görüşülmüş bu; ama, mesele, Dışişlerini alakadar etmiyor, Sayın Komisyon Başkanımız böyle dedi, Hazine Dış Ticareti... O zaman, niye başka bir komisyonda görüşülmedi de orada görüşüldü? Ben Komisyon Başkanıyken, bu mesele üzerinde, zamanın Meclis Başkanı ve Meclis Başkanvekilleriyle, bu meselelerin, teknik meseleler olduğunu ve Dışişleri Komisyonunda değil, mesela, karşılıklı çifte vergilendirmenin önlenmesinin, tamamen bir vergi meselesi olması sebebiyle, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi lazımgeldiğini beyan ettim. Aynı şekilde, yatırımların karşılıklı olarak garanti hususunu da o şekilde beyan ettik; fakat "hayır, bu, Dışişleri Komisyonunda görüşülecek" dendi. Tabiî, bunun görüşülmesinde Dışişleri Komisyonu, Dışişleri Bakanlığı temsilcileri olmazdı da burada, Dış Ticaret Müsteşarlığı temsilcileri olurdu, ne fark ederdi? Onlar da yok burada. Dolayısıyla, bir mazeret değildir. Efendim "Dışişleri Komisyonunda görüşülmesine rağmen, bu mesele, Dışişlerini değil, Dış Ticaret Müsteşarlığını alakadar ediyor" denildi; ama, oradan da kimse yok; binaenaleyh, bu hususu belirtmek istiyorum ve Sayın Başkanımıza teşekkür ediyorum.

İkincisi, tabiî, tekrar ediyorum, bu anlaşma, doğru bir anlaşmadır; ancak, Sayın Ayhan'ın da belirttiği gibi, diğer birtakım tedbirlerle desteklenmesi lazımdır. Mesela, Bulgaristan'da, teşebbüs ruhu, sosyalist rejim sebebiyle insanlarda ölmüş ve teşebbüs ruhu olmadığı için, bizim müteşebbis insanlarımızın oraya giderek iş yapmasını temin etmek lazım. Bunun için ne yapmak lazım; benim aklıma gelen, mesela, KOBİ'lere, yurt içinde destek verildiği gibi, yurt dışında da destek verilmelidir. Bu insanlarımız oraya gittiği zaman, orada satılan, özelleştirilen çeşitli tesisleri alabilirler veya onlarla çeşitli anlaşmalar yaparak, bu tesislerin işletilmesini üzerlerine alabilirler. Dolayısıyla, bu konuda yardımcı olmamız lazım; çünkü, orada, zannediyorum, emek, Türkiye'den oldukça ucuz ve bu sebeple de, emek/yoğun sanayide başarılı çalışmalar yapılabilirler. O halde, bunun için gerekli tedbirleri, kredilendirme sistemini getirmek lazım ve onlara yardımcı olmak lazım.

Tabiî, bu arada, bir hususu daha belirtmek istiyorum. Bakınız, Sayın Komisyon Başkanımız dediler ki: "Biz, gümrük birliğine girerken -ki, kendileri o zaman Dışişleri Bakanıydı zannediyorum- anlaşmayı imzalarken, Avrupa Birliğini gözetmedik." Bu, fevkalade büyük eksiklikti ve hataydı; siz, büyük taviz veriyorsunuz ve bunun karşılığında da bir şey almıyorsunuz.

Ben, Ankara Antlaşmasını iyi bilenlerden birisiyim; daha 1970 yılında, Makine Mühendisleri Odası tarafından çıkarılan, Türkiye'de bu konuda ilk ciddî raporu yazanlardan birisiyim ve ondan sonra da, değişik zamanlarda, bu konuda çeşitli makaleler yazdım. Ankara Antlaşması, sadece gümrük birliğini hedeflemiyor. Ankara Antlaşması, eğer, tüm bir antlaşmaysa, Türkiye'nin oraya tam üyeliğini de öngörüyor; ama, bugün, Ankara Antlaşmasının varlığı veya hukukîliği tartışılırken "biz, Gümrük Birliği Antlaşmasını Avrupa Birliğine giriş olarak kabul etmedik" demek, büyük bir eksikliktir. Neden; çünkü, Avrupa Birliğinde, malların serbest dolaşması, insanların serbest dolaşması, sermayenin serbest dolaşması vardır. Burada, Türkiye için en önemli hadise, insanlarımızın serbest dolaşmasıdır. İşadamlarımız var içinizde, haydi, gidiniz, yarın, Almanya'ya vize almaya kalkınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yülek, süreniz bitti efendim.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Rica ediyorum efendim; 1 dakikada toparlarım.

BAŞKAN – Ben, aslında kanunların görüşülmesinde eksüre vermiyorum ama, neyse...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, ben size soruyorum, işadamlarınız, eşiniz, dostunuz vardır, iş hayatından gelen arkadaşlar vardır, gidip de, vizesiz, Almanya'da iş yapmayı deneyin bakalım veyahut da kaç günde veya kaç ayda vize alabileceğinizi bir düşünün bakalım. Bir Alman, bugün, hiçbir formaliteye tabi olmadan, sabahleyin Türkiye'ye geliyor, buradaki ihalelere giriyor, işlerini düzenliyor ve geri dönüyor; ama, bir Türk müteşebbisi, aylar geçtiği halde ve belli sınırlara münhasır olmak üzere vize alabiliyor veya alamıyor. Dolayısıyla, Avrupa Birliğinin veya gümrük birliğinin temelinde yatan rekabet hususu ortadan kaldırılmış ve aleyhimize bir durum teessüs etmiştir. Sayın Komisyon Başkanıyla aynı Komisyondayız -Avrupa Birliği Türkiye Karma Parlamento Komisyonundayız- defalarca bu husus beyan edilmiştir ve Türkiye, halen bu vize sorununa bir çözüm bulamamıştır.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 – Söz konusu anlaşmaya ekli cetvellerde değişiklik yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum :

MADDE 4 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı da açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şeklini belirlemek üzere oylarınıza başvuracağım.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oyların toplanmasına başlandı)

MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Oy verme işlemi devam ederken diğer kanun tasarısına geçelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, arkadaşlarımız itiraz ediyorlar. O kadar sabırsızlanmayın. Nasıl olsa, saat 24.00'e kadar buradayız; yeter ki, arkadaşlarımız Genel Kurul salonuna gelsinler.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı efendim? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

8. — Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/798) (S.Sayısı 734) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 312 sayın milletvekili katılmış ve 286 kabul, 26 mükerrer oy kullanılmış; böylece tasarı yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

9. — Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/696) (S. Sayısı : 492) (1)

BAŞKAN – Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 492 sıra sayılı Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geneli üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Tuz, hepimizin sofrasında bulunan ve gıdalarımıza lezzet veren temel gıda maddelerinden biridir. Geçmişte, 50'li yıllarda, siyasetçilerin en çok sakındığı şey tuza ve beze zam yapmamaktı. Şimdi, aile ihtiyaçları, fert ihtiyaçları çok çeşitlendi. Türkiye'de gelir seviyesinin yükselmesi, insanların tüketim maddelerini çok çeşitlendirdi; artık, tuzu ve bezi aşan fiyat hareketleri de, seçmenler tarafından yakinen takip edilmekte ve hassas konular haline gelmektedir.

Memleketimizde, tuz, kayalardan veya deniz ve göllerden elde edilmektedir. Kayalardan elde edilen tuzun nispeti çok azdır. Toplam tuz üretimi içinde, Tekel Genel Müdürlüğünün payı, yüzde 2 kaynak tuzları ve yüzde 5 de kayatuzları olmak üzere, bir bölüm halindedir. Ancak, Tekel idaresi, bir KİT olarak, bu tuz kaynaklarını verimli işletememekte ve bunların da bir kısmı kapanmış bulunmaktadır. Kamu iktisadî teşebbüsü olarak maliyetlerinin yüksekliğinin rekabet imkânı vermemesi sebebiyle, birçok kayatuzu işletmesi kapanmış bulunmaktadır. Bunların, mahallî ihtiyaçları karşılamak ve özellikle de, besicilikte kayatuzu ihtiyacını karşılamak amacıyla, işletme talepleri geldiği in, Tekel'den sorumlu Devlet Bakanlığımızın teşebbüsü ve Hükümetin de Meclise sevk ettiği kanun tasarısı üzerinde çalışılmış, Plan ve Bütçe Komisyonunda uygun görülerek, değişiklik yapılarak, bu tasarı önümüze getirilmiş bulunmaktadır.

Hükümetin sevk ettiği tasarı, muhafazakâr bir tasarıydı; yani, devletçilik anlayışını koruyan bir tasarıydı. Bu tasarının 1 inci maddesinde "Tekel idaresince hiç işletilmemiş veya işletilmesinden vazgeçilmiş kaya ve kaynaktuzlarının, bu idarece belirlenecek usul ve esaslar dahilinde, mahallî ihtiyaçların karşılanması amacıyla, diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca işletilmesine Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilebilir" denilmekteydi. Plan ve Bütçe Komisyonundaki müzakerelerimiz sırasında, diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca işletilmesinin verimli olmayacağı düşüncesiyle, bunların, gerçek veya tüzelkişilerce işletilmesine cevaz veren bir değişiklik yapılmış ve 1 inci madde metnine bu ilave yapılmış bulunmaktadır. Doğru da yapılmıştır; Tekel'in, yüksek maliyetler sebebiyle verimli işletemediği bu tesisleri, mahallî nitelikteki kamu kuruluşlarına verirseniz, akıbetleri de aynı olacaktır; onun için, bu değişiklik yapılmıştır. Diğer taraftan, yine Hükümetin sevk ettiği metnin 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında "Tekel idaresi, her türlü tuzların işletilmesi görevini Bakanlar Kurulunca izin alınmak ve süresi 40 yılı geçmemek kaydıyla, bağlı ortaklıklar ve iştirakler teşkil etmek suretiyle yerine getiribilir" ibaresi vardı. Biz, bunu da değiştirdik ve "Tekel İdaresi, her türlü tuzların işletilmesi görevini Bakanlar Kurulundan izin alınmak ve süresi 40 yılı geçmemek kaydıyla, gerekirse yabancıların da dahil olacağı bağlı ortaklıklar ve iştirakler teşkil etmek suretiyle yerine getirebilir" ibaresini ilave ederek, bu fıkrayı bu şekilde düzenledik.

Bunda da doğru yaptığımıza inanıyorum; zira, tuz işletmesinde fevkalede güçlü firmalar var. Mesela, Hollanda'da Akzo Grubu var; Amerika'da var, Avrupa'da var; çeşitli gruplar var. Bunları, yabancı sermaye olarak bu işletmelere çekmek, yabancı ortaklık olarak getirmek, hem teknoloji getirebileceği gibi hem de aynı zamanda, üretim disiplini görgüsünü de getirir ve bu suretle, bu işletmeler daha verimli hale getirilir.

Tabiî, bu kanun tasarısında, gerekçesinde de Hükümetin açıkça ifade ettiği gibi, Anayasamızdaki bir hüküm var; Anayasanın 168 inci maddesinde, "Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir" denilmekte; ancak, devamında da "Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır" denilmektedir.

İşte, Hükümet de, Tuz Kanununun 1 inci maddesinde değişiklik yapan bu tasarıyla, tuz kaynaklarını, tuz rezervlerini, özel işletmelere, hatta, yabancı sermayeye de açmaktadır; doğru da yapmaktadır. Maalesef, Türkiyede bu sahada çok çok geç kalınmıştır.

1960'dan sonra, KİT'lerle ilgili çıkarılan 440 sayılı Kanunda, hatırlarım, KİT'lerin müdebbir bir tüccar gibi yönetilmesi amir hükümdür; ama, devlet, hiçbir zaman müdebbir bir tüccar olamıyor. Devlet, eğer, müdebbir bir tüccar olsaydı, Rusya kalkınır ve gelişirdi, Doğu Bloku ülkeleri kalkınır ve gelişirdi. Doğu Bloku ülkelerinde de, Rusya'da da gelişmiş teknolojiler var; uzay teknolojisine kadar her sahada, temel bilimlerde, fevkalade gelişmiş teknolojiler var; altyapı yatırımları var, gidip görüyoruz zaman zaman; ama, işletme ve teşebbüs kültürü olmadığı için, verimlilik kültürü olmadığı için, o ekonomilerin hepsi çökmüştür.

Biz de, maalesef, cesaretle, kamu iksadî teşebbüslerini özelleştirecek bir uygulamaya bir türlü giremedik. Zaman zaman, kamu iktisadî teşebbüslerinin özelleştirilmesi, âdeta vatana ihanet gibi mütalaa edildi. Halbuki, 1930'lu yıllara baktığınız zaman, daha Atatürk'ün sağlığında, cumhuriyetin ilk yıllarında, 1929-1930 iktisadî krizinden sonra, kalkınma ve gelişme için devletin birtakım işler yapması kararı verilirken -o zamanın konjonktürü içinde değerlendirmek lazım- ve Türkiye'de de sermayenin, müteşebbis gücün olmadığı ve Lozan Barış Antlaşmasıyla, Türkiye'deki yabancı sermayenin de kademeli olarak tasfiye edildiği, borçlanıldığı, millîleştirme döneminin yaşanıldığı bir dönemdir. O zamanki konjonktürde haklı görülerek, zaruret halinde, iktisadî devlet teşekkülleri kurulmuştu; Sümerbank, Etibank, Karabük Demir-Çelik ve benzeri kuruluşlar, hep, o yılların eserleridir; ama, onların kuruluş kanunlarında, bunların ileride özelleştirilmesi, özel teşebbüse devredilmesi amir hükümlerdi. Hep bu düşünüldü gelen geçen hükümetler tarafından; ama, maalesef, devamlı bunlar büyütüldü büyütüldü; nihayet, 1980'den sonraki dönemde, yeni konjonktürde, bir özelleştirme havasına gelebildik ve hatta, uzun uzun tartışarak.

Tabiî, bunlar neden oldu diye şey yaparsak, siyasî iktidarların ve onların üst bürokrasisinin bu tesislerin yönetimindeki zaafları ve özelleştirmenin de zarureti hakkında kitlelerin ikna edilememesi, uzun süre tereddütlerin yaşanmasına sebep oldu. Şimdi, bugün gelinen nokta itibariyle, artık, özelleştirme hususunda gecikecek halimiz hiç yok.

Şimdi, burada, kanun tasarısının girişinde de, "Tekel neler yapar" diye ifade edilmiş; dikkatimi çektiği için sizlere de söyleyeceğim : Tekel'in neler yaptığını değerli arkadaşlarımız yakından bilirler; tuz imal eder, sigara imal eder, tütüncülük yapar, alkollü içki üretir vesaire... Artık, Tekel'i kapatmak ve bu işleri özel sektöre bırakmak gerekir. Yani, bazı işleri de cesaretle yapmak lazım, ciddî adımları atmak lazım. Bakın, Doğu Almanya, Batı Almanya'yla birleşince, devlet sektörüne ait onbinlerce iktisadî kuruluş, Federal Alman hükümetinin dirayetli tedbirleriyle, çok ciddî bir özelleştirme programıyla üç yılda özelleştirilmiş ve bunlar, ekonomiye katılmışlardır. 1991'de bir vesileyle Almanya'ya gittiğimde, o zaman Kafw'de Kreditdanstall (Alman Yatırım Bankası) idarecileriyle görüşürken, onların önünde çok ciddî bir özelleştirme programı vardı ve bunu da, başarıyla uyguladılar. Alman ekonomisi, Doğu Almanya'yla birleşmenin getirdiği ağır ekonomik yükü, milyarlarca marklık yükü, sosyal transfer olarak, iktisadî transfer olarak, 17 milyon nüfuslu Doğu Almanya'ya verdiği desteğin ekonomiye getirdiği yükü süratle üzerinden attı ve bugün, tekrar dinamik bir noktaya dönmüş bulunmaktadır.

Şunu söylemek istiyorum: Tabiî, bütün bunları yapabilmek, Türkiye'de, güçlü siyasî iktidarları da gerektirmekte ve tabana dayanan, halkın desteğini alan ve sosyal politikaları da halkı ezmeden uygulama yapacak olan hükümetlerin işbaşında olmasını gerekli kılmaktadır. Altı ayda bir hükümet değişimi, üç ayda bir hükümet değişimi, takdir edersiniz, fevkalade faydalı fikirlerin, projelerin hayata geçirilmesini, uygulanmasını, tatbikatını geciktirmekte ve Türkiye ekonomisi de bundan sıkıntı duymaktadır.

İşte, Tuz Kanununun 1 inci maddesiyle ilgili getirilen bu değişikliğin, temenni ederim ki, ilgili bakanlık tarafından, Tekil'i de toptan ortadan kaldıracak ve onu da özelleştirecek, dağıtacak bir felsefeyle, yaklaşımla, projeyle ortaya getirilmesi lazım. Tabiî, bu söylediklerim, bugünkü bakan için değil, bugünkü Hükümet için değil; Türkiye, seçime gidiyor, yakın bir tarihte seçim olacak; ama, bu söylediklerimiz, inanıyorum ki, devletin birtakım yönetim kademelerinde, efkârıumumiyede düşünüldükçe, mütalaa edildikçe, müzakere edildikçe, buna ait tatbikatlar da önümüzdeki dönemde gelecektir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin, KİT'lerle ilgili -Tekel'le ilgili, tuzla ilgili bir KİT üzerinde konuşuyoruz-denemeleri fevkalade başarısız olmuştur. Evet, bu KİT'ler şu kadar istihdam sağlamıştır, tuz yapmıştır, bez yapmıştır, şeker yapmıştır, tuğla yapmıştır, gazoz yapmıştır, şunu yapmıştır, bunu yapmıştır; ama, netice başarısızdır. Niye başarısızdır; Türkiye'den çok daha sonra kalkınma hamlesine giren ülkeler, gerek millî gelir seviyesi bakımından gerekse teknolojik bakımdan Tükiye'nin çok önüne geçmişlerdir. Yani, Türkiye'nin dönüp düşünmesi gereken husus şudur; bunu, bütün memleket yönetimi için arz etmek istiyorum: Biz, işimizi sevmedikçe, işimizi iyi yapma, güzel yapma aşkını ve şevkini benimsemedikçe, Türkiye'nin hiçbir sahada başarılı olması mümkün değildir. 150 yıldan beri, Tanzimattan beri mücadelesini verdiğimiz çağdaşlaşma mücadalesi, maalesef, bugün istediğimiz noktaya gelmiş değildir. Yani, Batı'daki gelişmeleri, sosyal hayatı, belli kurumlarda taklit edebilirsiniz, belli kurumlarınızı çok özel şartlarla o seviyeye getirebilirsiniz; ama, toplumun temel kalkınma dinamiklerini o istikamette sevk etmedikçe netice almanız mümkün değildir. Tabiî, bugün Türkiye'de -bütün olumsuzluklara rağmen, bizi üzüntüye sevk eden neticelere rağmen- gelinen noktada fevkalade dinamik ve gayretli bir müteşebbis insan zümresi var; bu, şükre şayan bir husustur. Biraz önce kabul ettiğimiz Bulgaristan'la serbet ticaret münasebetleriyle ilgili tasarıda da arz ettim; binlerce müteşebbisimiz, Türkiye sathına sığmamakta, Orta Asya ülkelerinde, Balkanlarda, Bulgaristan'da, Rusya'da, Romanya'da ve hatta Almanya'da, Avrupa ülkelerinde, Doğu Avrupa ülkelerinde işletmeler açmakta, imalat yapmakta, ticaret yapmakta, geniş bir ufukla ileriye doğru bakmaktadır. Sıvas'tan, Erzurum'dan, Edirne'den Almanya'ya işçi olarak giden insanlar, bugün milyarlarca marklık üretim yapmakta ve müteşebbis insan olarak 50 bin civarında vatandaşımız, Alman iş hayatında hizmet vermektedir. Bütün bunlar müspet gelişmelerdir.

Eğer, Türkiye, kısır çekişmelerden, sunî gündemlerden, bizi lüzumsuz işlerle meşgul eden, lüzumsuz tartışmalara sokan ve milleti de yeise sevk eden birtakım ipoteklerden kurtulursa, inanıyorum ki, geleceğini çok daha süratli ve güzel bir şekilde inşa edecektir. Biz siyasîlere, siyasî partilere düşen de, milletin bu hedefleri istikametinde uzlaşmak ve gerekli olan tedbirleri almaktır, gündeme hâkim olmaktır. Meclisin gündeme hâkim olması demek, Türkiye'nin önünün açılması demektir; ama, İktidarda olan arkadaşlarımızın da, İktidar gruplarımızın da memlekette bu uzlaşmayı sağlayacak, bu dengeleri yerine oturtacak, sükûnetle meseleleri mütalaa edip, tedbirlerde işbirliği yapmalarında fayda var. İktidar olan "doğruyu sadece ben bilirim ve ben istediğimi yaparım" derse, o memlekette uzlaşma olmaz.Zaten, Türkiye'de büyük eksikliklerden birisi de, uzlaşma kültürüdür, uzlaşma istikametinde tavır eksikliğidir. Bir değerli devlet adamımızın bir ifadesini burada söylemek istiyorum "Batılı, ip cambazına bakarken, bu ip cambazı öbür direğe nasıl ulaşacak diye heyecanla bakar; bizdeki seyirci de, cambaz ha düştü ha düşecek diye bakar" diyor. Aradaki tavır farkı budur. Uzun, birbuçuk aylık müzakerelerden sonra, şimdi bunları size söyleme ihtiyacı hissettim. Meclis de tatile girecek, seçime bugün yarın gideceğiz; ama, gönlümüzü ve kafamızı ufka doğru açıp, yenileyerek gidip öyle de dönmemiz gerekir.

Tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Nezir Büyükcengiz; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika, buyurun.

CHP GRUBU ADINA NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 492 sıra sayılı Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım; şahsım ve Grubum adına Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, temel besin maddelerinden birisi olan tuz, çeşitli sektörlerdeki geniş kullanımının yanında, kimya sanayii alanlarında da önemli ölçüde tüketilmektedir.

Zengin tuz kaynaklarına sahip olan bir ülkemiz var. Deniz, kaya ve kaynak tuzlarındaki mevcut rezervlerimiz göz önüne alındığında, sektörün gerek üretim gerekse dışticaretle ilgili çalışmalarının, olması gerekenden çok daha düşük düzeyde gerçekleştiği görülmektedir. Yakın çevremizdeki bazı Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin yanı sıra, Balkanlar ve Avrupa'da birçok ülke, tüketimini yurtiçi üretimiyle karşılayamayarak, açığı, ithalat yoluyla kapatmaktadırlar.

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında, savaştan yeni çıkmış olan ülkemizde, müteşebbis kişi ve kuruluşların yok denecek kadar az olması nedeniyle, tabiî servet ve kaynaklar, büyük ölçüde devlet eliyle işletilmeye başlanmıştır. Buna paralel olarak da, 11.12.1936 tarihinde çıkarılan 3078 sayılı Tuz Kanunuyla, ülkemizde bulunan tuz kaynaklarının işletilmesi Tekel Genel Müdürlüğüne verilmiştir. 15.2.1952 tarih ve 5881 sayılı Yasayla yapılan değişiklikle, ihraç etmek koşuluyla, gerçek ve tüzelkişilere ham tuz kaynaklarını işletme olanağı verilmişse de, bu uygulama, bugüne kadar işlerlik kazanamamıştır.

1950'li yıllardan bu yana, ülke yönetiminde bulunanlar, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkındaki 233 sayılı Kanun Gücünde Kararnamenin 1 inci maddesiyle belirlenen, kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak, verimlilik ilkesi doğrultusunda yerine getirememişlerdir. Özetle, Tekel idaresi, tuz kaynaklarının işletilmesinde, bekleneni verememiştir; zaten, yasada değişiklik yapılmasının amacı da budur. Ayrıca, uluslararası ticaret konjonktürü için, Türkiye'nin Tuz ihracatı açısından potansiyel arz eden mevcut pazarlardaki durumu ve bugüne kadar ihracatımızın istenilen düzeye ulaşmasını engelleyici bir faktörün ortadan kaldırılması da istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, 1980 sonrası ekonomiyi yönetenler, özellikle, KİT yönetimlerinde, sanki, bilinçli olarak başarısızlık grafiği çizmeye çalışıp, özelleştirmenin yaygınlaşması imajını kamuoyuna yerleştirmeye çalışmışlardır.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 1936 yılında çıkan bir yasayla ülke kaynaklarının çok rantabl işletileceği hususunda ısrarlı değiliz; mutlaka, günümüzün ekonomik koşullarına uygun hale getirilmelidir; ancak, peşin hükümle, devletin bu işleri yapamadığı ve yapamayacağı gibi bir anlayıştan yana da değiliz. Özelleştirme uygulamalarında şeffaflık yok, kuşku ve endişelerimiz var. Bakınız, geçtiğimiz günlerde, turizm alanlarının tahsisi konusu Yüce Meclisimizin gündemine geldi, tartışıldı, hepimizin kafalarında kuşkular oluştu. Hükümetin de, bu konuda çok duyarlı olmadığı ortaya çıktı.

Yine, Hükümetin son uygulamalarından birisi olan POAŞ'ın satışı tartışılır hale geldi.

Bu tartışmaları, gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olma anlayışı içinde sürdürmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, özelleştirmeyle ilgili, çok yaygın ve haklı, bizim öncülüğünü yaptığımız şikâyet konuları vardır. Özelleştirme uygulamaları, maalesef, bir hukukî altyapıya hâlâ kavuşturulamamıştır. Özelleştirme, belli bir siyasetin, ülke sorunları açısından en önemli çıkış yöntemi diye görülmekte; ama, bunun önündeki hukukî engellerin aşılması için, hiçbir ciddî gayret, çaba, şu ana kadar sergilenebilmiş değildir. Hâlâ, en önemli özelleştirme projeleriyle ilgili, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi birbirinden değişik konuları ele almakta, kamu vicdanını tatmin edecek güvenilir bir çözüm bulunamamaktadır.

Özelleştirmenin, etkin, verimli, adaletli şekilde işlemesini güvence altına alacak kurumsal altyapı da oluşturulabilmiş değildir. Düzenleyici bir kurum oluşturulamamıştır. Rekabet Kurulunun, uygulama içindeki yeri dahi tam oturtulabilmiş değildir.

Ne yazık ki, özelleştirme, işçi çıkarmanın bir fırsatı, bir vesilesi şekline dönüştürülmüştür. Kâğıt üzerinde, yasalarda belli düzenlemeler getirilmiştir; ama, onlar, hiçbir şekilde işletilememektedir. Özelleştirilen kurumlardan işçiler çıkarılmakta ve böylece, toplumda, özelleştirmeye karşı bir tepkinin ortaya çıkmasına neden olunmaktadır.

Bu eksiklik ve yanlışlıkları hep dile getirdik. Hükümet yetkilileri "bütün bunları biliyoruz, düzeltmeye çalışıyoruz derken, geçtiğimiz günlerde, bütün bunlara ek olarak, POAŞ uygulamasındaki bir başka yanlışlığı sergilediler. POAŞ özelleştirilsin mi özelleştirilmesin mi; özelleştirilirken değer tespiti yapılmadığı, hukukî şartların oluşturulmadığı tartışmalarını bir yana bıraksak bile, POAŞ'la ilgili özelleştirme uygulaması, Türkiye'de, bu konuda, keyfî anlayışın, şahsî takdirin, kişisel yönlendirmenin çok açık bir kanıtıdır. Genel kuralları aşarak, sonucu belirlediğini ortaya koyması açısından, ibretle izlenmesi gereken bir özelleştirme uygulaması ortaya çıkmıştır.

"Özelleştirme yapacağız" diye ilan vereceksiniz, ilan ettiğiniz kuralları kendiniz ihlal edeceksiniz... Katılma hakkını tanıdığınız kuruluşlar, milletin gözü önünde, televizyonlarda yarışacaklar, yarışma sonunda ortaya çıkan sıralamayı, bir süre sonra kapalı kapılar arkasında değiştireceksiniz... Bu, özlemini duyduğumuz şeffaf özelleştirme politikasının kesinlikle içine girmez.

Değerli milletvekilleri, bir diğer acayip uygulamayı da, hepinizin bildiği gibi, Ford-Koç ortaklığına, Kocaeli İlimizdeki SEKA'ya ait bir arazinin tahsisinde yaşadık. Hiçbir Türk vatandaşının, ülkemize yatırım yapılmasına, ulusal ekonomiye katkı verilmesine ve istihdam yaratılmasına karşı çıkacağını sanmıyorum. Aynı şekilde, kaynaklarımızın verimli kullanılmasını da hepimiz gönülden arzu ediyoruz. İstihdam yaratılacak, Türk ekonomisine katkı verilecek, yatırım yapılacak gerekçeleriyle, devletin, milletin malını, hiçbir kişi veya kuruma bedava verme hakkına sahip değiliz; aslında, alanlar da kabul etme hakkına sahip değildir. Bu arazinin tahsis edilme biçimi, tahsis edenlere ne kadar yakışmamışsa, tahsisi talep ve kabul eden holdinge de yakışmamıştır. Yıllardır takdir duygularımızı dile getirmekten kaçınmadığımız bir grubun böyle bir bağışı içine sindirip kabul edebilmesi, olayın bir başka boyutudur. Verenler de alanlar da, arazinin gerçek sahibi olan Türk Milletinin önünde mahcup duruma düşmüşlerdir. Bu mahcubiyet, bir süre devam edecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu örnekleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı yürürlüğe girdikten sonra, aynı yanlışlıkların sürdürülmemesi için anlatmaya çalıştım.

Bakınız, yasayı uygulama hazırlıklarını yapacak olan Tekel'den sorumlu Sayın Devlet Bakanı, Karadeniz yol ihalesinden sonra ne diyor : "Hiç kimseyi mağdur etmedik." Kimi mağdur etmediniz; kendi yöntemlerinizle ihaleye davet ettiğiniz müteahhitleri.

Sayın Bakan, sizin göreviniz, müteahhitleri mağdur etmemek değildir. Göreviniz, devleti ve devletin aslî sahibi olan milleti mağdur etmemektir, onların hakkını korumaktır.

Bu yasayla alacağınız yetkiyle, tuz kaynaklarımızı işletmek için başvuran firmaları mağdur etmeme anlayışıyla değil de ülkemiz ekonomisine en iyi katkıyı verebilecek şekilde uygulamalar yapmanız dileğiyle, tasarının hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükcengiz.

ANAP Grubu adına Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, gecikmiş bir işi tamamlıyoruz. Tuz tekeli, gerçekten, bugünün Türkiyesinde, bugünkü ekonomik anlayışlar içerisinde, oldukça düşündürücü olması icap eden bir husustur. Türkiye'de, sigara üzerinde tekel kalkmış da, tuz üzerindeki tekeli kaldırmamışız. Bu, gerçekten, bir an evvel yapılması icap eden, daha önce gerçekleşmesi icap eden bir iştir, geç kalmış bir iştir. Dolayısıyla, 55 inci Hükümete, konuyu buraya taşıyan Sayın Bakana huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tuz, benden evvelki konuşmacıların da ifade ettiği gibi, kimya sanayiinde çok önemli bir hammaddedir. Türkiyemiz de tuz kaynakları bakımından çok zengindir. Bu kaynakları en verimli şekilde, en güzel şekilde kullanmak mecburiyetindeyiz. Hele, elimizde, Tuz Gölü gibi, dünyada, sadece -birisi Türkiye'de- iki yerde bulunan bir tabiî kaynağımız vardır. Türkiye'deki tuz üretiminin yüzde 65'i bu gölden sağlanmaktadır. Bu itibarla, bu gölden, çok daha fazla tuz temin edebiliriz, bunu ihraç edebiliriz, dünyaya satabiliriz ve dünyadaki bütün kaynaklarla en iyi şekilde rekabet edebiliriz.

Tuzda tekel olur mu?.. Şu anda, eğer, vatandaş gitse, Tuz Gölünden bir kamyon tuz yüklese, götürürken yakalasalar, kamyonu da müsadere ederler. Bu kadar geride kalmış bir mevzuatla çalışıyoruz. Bu mevzuatı süratle değiştirmemiz lazım. Bunu değiştirmek için huzurumuza bir imkân gelmiştir, bir fırsat gelmiştir; bu imkânı elbirliğiyle değerlendirmeliyiz.

Artık, hükümetler, devleti ekonomiden çekmelidir, devlet, aslî görevleriyle meşgul olmalıdır. Üretim işi, özel sektörün işidir. Devlet, adliye gibi, eğitim gibi, sağlık gibi, güvenlik gibi, dışpolitika gibi aslî görevlerine kendisini teksif etmeli; ekonomide, daha ziyade, düzenleyici, tanzim edici, kaide koyucu, kontrol edici bir sıfatın içerisine girmelidir. Dolayısıyla, kanun tasarısı doğrudur, gelen teklif, doğru bir tekliftir.

Bu vesileyle, Tuz Gölünün bir an evvel kurtarılması gerektiğini de huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Bu konuda, 55 inci Hükümetin çıkardığı bir kararnameden de bahsetmek istiyorum. 55 inci Hükümet, Tuz Gölünün kurtarılması için, çevresindeki bütün arıtma tesislerinin yapılması amacıyla bir kararname çıkarmıştır; Çevre Bakanlığı, bu kararnameyi dikkatli bir şekilde takip etmektedir. İnşallah, gerek Konya'dan giden gerekse Şereflikoçhisar'dan giden atıklar tasfiye edildikten sonra Tuz Gölüne dökülecek ve böylece, bu millî servetimiz, doğal kaynağımız korunmuş olacaktır. Bizden evvelki nesillerden aldığımız gibi, kendimizden sonraki nesillere de vermek zorundayız. Bugünkü haliyle giderse, 2010 yılından sonra, bu tabiî servet elden çıkacaktır.

O bakımdan, Sayın Bakanımızın bu konudaki gayretlerini biliyorum, kendisine teşekkür ediyorum; ama, kararnamenin tatbiki konusunda da aynı gayreti göstermesini temenni ediyorum ve bu tasarıya, Anavatan Partisi Grubu olarak müspet rey vereceğimizi ifade ediyor, tasarıyı getirdiği için Hükümetimize teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keçeciler.

DYP Grubu adına, Sayın Nafiz Kurt; buyurun.

DYP GRUBU ADINA NAFİZ KURT (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tuz Kanununda değişiklik yapılmasını, Bakanlığım zamanında, ben de, aynen teklif ettim. Yalnız, Komisyonda iki üç yeri değişmiş.

Bu kanun değişikliği sırasında, Devlet Planlama Teşkilatına yazı yazdım, Tekel Genel Müdürlüğü ve Bakan olarak. Tekel Genel Müdürlüğünün yazısını, Planlama Teşkilatına, kendi imzamla gönderdim. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Bakanlığıma bir yazı yazdı; bu yazıyı, aynen, huzurlarınızda, sayın milletvekillerine okuyacağım. Acaba, Planlamadaki insanların, genel müdür ve müsteşarların değiştiği gibi, sonradan gelen genel müdür ve müsteşarların fikriyatı da mı değişti, bunu anlamak istiyorum Sayın Bakandan.

Diyor ki : "Başbakan Yardımcılığının 23.5.1997 tarih 9229 kayıt numaralı evrak akış fişi eki 23.5.1997 tarih B02000757-04800 sayılı yazıya cevaptır.

İlgide kayıtlı yazı ekinde, 11.12.1936 Tarih ve 3078 Sayılı Tuz Kanununun 1 inci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı taslağı hakkında Müsteşarlığımızın görüşü talep edilmektedir."

Aynı kanun tasarısı hakkındaki görüşlerini soruyorum...

"Taslak üzerinde yapılan incelemeden, öngörülen değişiklikte, Tekel Genel Müdürlüğünce üretim faaliyetlerine son verilmiş verimsiz kaya ve kaynak tuzlarının, mahallî ihtiyaçların karşılanması amacıyla, diğer kamu kuruluşlarına devir suretiyle üretime açılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ancak, bilindiği gibi..."

Sayın Keçeciler, bana da teşekkür etmeniz lazım; bunu, ben teklif etmişim.

"...4046 sayılı Özelleştirme Kanununda, KİT'lerin yanı sıra, genel ve katma bütçeli kuruluşlar, belediyeler ve il özel idarelerine ait ticarî işletmelerin ve bunların her türlü iştiraklerindeki paylarının özelleştirilmesi amacı açık şekilde ifade edilmiş ve özelleştirme uygulamalarında, millî güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği durumlar hariç, kamu kurum ve kuruluşları ve mahallî idarelere devir yapılmaması hususuna yer verilmiştir.

Bu çerçevede, söz konusu 11.12.1936 Tarih ve 3078 Sayılı Tuz Kanununun 1 inci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı taslağı, 4046 sayılı Özelleştirme Kanunuyla çelişmesi nedeniyle uygun görülmemiştir."

Şimdi, aynı kanun tasarısını Devlet Planlama Teşkilatı uygun görmüyor. Ben, bu kanun tasarısını gayet zevkle, neşeyle sevk etmiştim; çünkü, Türkiye'de, tuz ocaklarının ve tuz göllerinin durumu -üstelik de yatırım yapamadığımıza göre- o zaman faciaydı, yine facia; kurtulmuş bir şey yok. Belediyeler ve özel idarelere devri hususunda çok çalıştım ve bazılarını -güneydoğuda- verdim ve çok tuz ocaklarını kapattım. Bu, arkadaşlarımız tarafından da, o zaman, tenkit edildi; ama, kapanmasında çok fayda vardı. Sayın Başkan da o zaman bu işin içerisindeydi. Sayın Başkanımın da vardı, onu da kapattım. Tunceli'de iki tane tuz ocağını kapattım.

Şimdi, bunu...

CEMAL KÜLAHLI (Bursa) – Sayın Başkanın da tuz ocağı varmış!

NAFİZ KURT (Devamla) – Sayın Başkanın tuz ocağı değil, Tunceli'nin tuz ocağı vardı.

BAŞKAN – Zaten, kişilerin tuz ocağı olmadığı belli yani.

NAFİZ KURT (Devamla) – Planlamanın bu yazısına göre, bu kanun tasarısını, acaba, Sayın Bakan, Planlamaya yazmış, yeni bir görüş almış mı? Noksan bir şey yapmayalım; çünkü, sonra, bunu bozarlar, bu kanun geçerli sayılmaz, geçerliliği olmaz. Almamışsa, bunu erteleyelim, yeni bir görüş alalım, Planlamanın fikriyatı veya zikriyatı değişmişse, o yazı müspetse, onu da kabul edelim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Yalnız, burada kabul edilen kanunların Planlamanın uygun görüş bildirip bildirmemesiyle ilgisi yok; yasama yetkisi bizde, Planlama, menfi cevap verebilir.

Peki, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündüz mesaimizin dolmasına az bir süre kalmıştır; bu itibarla, saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.48

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent Mıstıkoğlu (Hatay), Abdulhaluk Mutlu (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 492 sıra sayılı, Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

Bilindiği üzere, daha önce, bu tasarı üzerinde Fazilet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi Grupları söz almışlardı.

VIII. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. — Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/696) (S. Sayısı : 492) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Şimdi, gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun.

Süreniz 10 dakika Sayın Yarbay.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin ilk fıkrası olumludur; çünkü, Türkiye'de üretilen tuzun yüzde 2'si kaynak tuzu, yüzde 3'ü de kayatuzudur; dolayısıyla, maddenin ilk fıkrasında getirilen, tuz üretiminin yüzde 5'lik bir bölümünün özel şahıslara, şirketlere devredilmesinde herhangi bir sakınca yoktur; belki, özellikle, kapatılan işletmeler için, tuzlalar için de faydalı bir adım olarak değerlendirilebilir; ancak, maddenin ikinci fıkrası tamamen Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı olan bu kanun tasarısı, bu Meclisten geçmez diye düşünüyorum; çünkü, Anayasanın 168 inci maddesinde "Tabiî servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir" hükmü yer almakta "Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır" denilmektedir. Burada "yabancılar" demiyor; maddenin ikinci fıkrasında "yabancılar" diyor ve bu tuz tekelinin devletten alınıp yabancılara açılması... Tekellerden hepimiz korkuyoruz. Devlet tekeli deyince, hepimiz korkuyoruz, diyoruz ki, devlet tekellerinden kurtulalım; ancak, bir başka tekel tehlikesi var : Bu sefer, dünya çapındaki tekeller. Biz, tuz gibi bir ürünün, bir değerin, bir tabiî servetin yabancılara peşkeş çekilmesine, bu ürüne yabancıların ortak edilmesine şiddetle karşı olmalıyız; çünkü, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve Kurtuluş Savaşı sırasında, hatta 1930'lu yıllara kadar Türkiye'de en çok kıtlığı çekilen mal, tuzdur; bu, tuzun kıt oluşundan değil pahalı oluşundan kaynaklanıyor, millet alamıyor. Düyunu Umumiyece, Osmanlının batışından sonra, el konulan gelirler arasında en önemli kaynak da tuzdur. Dolayısıyla, bu tuz olayı yabancıların eline geçtiği takdirde, aniden bir fiyat artması meydana gelecek ve bu halk yıllarca süründürülecektir. Yabancılarla ortak olunduğu için uluslararası hukuk da devreye girecek, dolayısıyla bunun yeniden kamulaştırılması da uzun zaman alacaktır diye düşünüyorum.

1936 yılında, Düyunu Umumiyenin kalkmasından sonra, Tuz Kanunuyla tekel tesis edilmiş, devlet tekeli kurulmuştur. Daha önce, Düyunu Umumiyenin elinde tuz geliri ve tuz idaresi; ama, ondan sonra devlet eline geçmiş, 1952 yılında ihraç kaydıyla, zaten serbest bırakılmış; fakat, hiç kimse ihraç kaydıyla bu tuzu işletmeye talip olmamış. Neden talip olmamış; çünkü, çok kârlı bir alan değil. Şimdi, özel sektörün bu alana girmesi, özellikle dünya tekellerinin Türkiye'deki tuz kaynaklarına sahip olmak istemesi, Türkiye'nin yeniden bir boyunduruk altına girmesi ve en önemli kaynağının peşkeş çekilmesi demektir.

Şimdi, bu kanun tasarısı gelmeden önce... Elimde bir gazete kupürü var; gazetede -Sabah Gazetesi zannediyorum- deniliyor ki:

"Tekel, tuz tesisini Akzo Nobel'e sattı

Tekel Genel Müdürlüğü, Çamaltı Tuzlasının işletmesinde, Hollandalı 'Akzo-Nobel Chemical BV' grubuyla ile işbirliğine gidiyor. Kurulacak ortak girişim şirketinin yüzde 53 hissesi Akzo Nobel'in olacak. Akzo Nobel hisselerinin yüzde 2'si çalışanlara devredilecek." Zannediyorum yüzde 49'u da Tekelin olacak, buradan öyle anlaşılıyor, Tekelin hissesi belirtilmiyor; ancak, bir şirketin yüzde 51'lik hissesine sahip olan bir kuruluş o şirketin yönetimine de sahiptir.

Şimdi, kaya tuzlalarının ve kaynak tuzlalarının işletilmesi maliyetlidir; deniz suyundan tuz elde etmek de çok maliyetlidir; ama, Ankara Şereflikoçhisar Tuz Gölünden tuz elde etmenin hiçbir maliyeti yoktur. Allah bol miktarda tuz vermiş, Tekel sadece, iş makineleriyle tuzu kamyonlara yüklüyor, o kadar; devletin maliyeti aşağı yukarı sıfır.

Şimdi, böyle bir kaynağa, bu kanun tasarısıyla birlikte, yabancılar ortak edilecek ve biz, devlet tekelinden kaçalım derken, bu sefer bir özel sektör tekeline takılacağız diye düşünüyorum. Evet, kapatılan tuzlalar işletmeye açılmalıdır, yeraltı yerüstü kaynakları değerlendirilmelidir; ancak, Türkiye'nin şahsiyeti korunarak, Türk Halkının sadece bu yılki menfaatları değil, önümüzdeki yüzyıldaki menfaatları da göz önünde tutularak bu kanun çıkarılmalıdır.

Bu kanun çıktığı takdirde, şu anda Çamaltı tuzlası için söz konusu olan bu özelleştirme sırası hemen bir yıl sonra Tuz Gölüne gelecektir; dolayısıyla, Türkiye, kısa zamanda tuz üzerindeki etkinliğini kaybedecektir. Biraz önce de söylediğim gibi, savaşta en çok sıkıntısını çektiğimiz ürün, tuz olmuştur; bu durum göz önünde bulundurulmalıdır diye düşünüyorum.

MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Şereflikoçhisar'a 10 tane daha tuzla yapsınlar, ne mâni var...

BAŞKAN – Müdahale etmeyin canım...

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – 10 tane daha tuzla yapmaz işte. Şereflikoçhisar'da kaç tane tuzla yapar; şu anda 3 tuzla var; özel sektör, Şereflikoçhisar'daki 3 tuz işletmesinin 2'sini kapatır, Türkiye'de tuz tekeli oluşturur, tuz tekeli; başka bir şey oluşturmaz.

Burada Tekelden sorumlu Devlet Bakanımız var... 1986 yılında Şereflikoçhisar'da Kaldırım tuzla rafine tuz fabrikası bütün makinesi ve ekipmanıyla üretime hazır hale getirilmiştir, hatta işçileri bile alınmıştır; ancak, Şereflikoçhisar'da oniki yıldır o makineler çürütülmektedir. Oniki yıldır, Kaldırım tuzla rafine tuz fabrikası çürütülmektedir. Neden; bazı özel sektör kuruluşları -Billur Tuz, vesaire- devreye girmişlerdir; orada, devletin milyarlarca liralık yatırım yapmış olduğu makineler çürümektedir, bunu herkes görebilir.

Hangi partiye mensup olursa olsun, bilhassa Ankara milletvekillerine buradan seslenmek istiyorum: Şereflikoçhisar Tuz Gölü için bu konu çok önemli; özel sektör, orada 10 tane, 20 tane tuzla işletmeye açmaz; o tuzlaların hepsini kapatır, tekel olur, -bugün, devlet, işletmecilere tuzu 5 bin liradan veriyor- bir anda tuz fiyatları 100 bin liraya fırlar. Bu tehlikeye karşı hepimiz uyanık olmak zorundayız.

REFİK ARAS (İstanbul) – Ne yapalım?

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Bir diğer konu_ Atatürk, büyük bir insan. Konu, fikir hürriyetine, düşünce hürriyetine geldiği zaman hemen Atatürkçülük hatırımıza geliyor, o günler hatırımıza geliyor, hemen Atatürk'ü hatırlıyoruz; fakat, konu, devletin kaynaklarını peşkeş çekmeye geldiği zaman, devletin kâr eden kuruluşlarını özelleştirmeye geldiği zaman, Atatürk'ün özellikle tekel kurduğu konuları özelleştirmeye geldiği zaman, hiçkimse Atatürk'ten bahsetmiyor.

Ben, burada, bu tasarı üzerinde tartışılırken, Atatürk'ün tuz üzerinde neden bir tekel tesis ettiğinin özellikle düşünülmesini istiyorum; çünkü, bazı kaynaklar bir defa kullanılır, ondan sonra arkası gelmez; tuz da bunlardan bir tanesi. Dolayısıyla, tuz ve madenler mutlaka devletin tekeli altında kalmalıdır; çünkü, bunlar, bütün toplumun malıdır.

Dünyada, gelişmelere baktığımız zaman, hızla bir tekelleşmeye doğru gidiliyor. Artık, dünyayı devletler, hükümetler falan idare etmiyor; idare edenler, uluslararası tekelci kuruluşlar. Dolayısıyla, uluslararası tekelci kuruluşlara karşı, bağımsızlığımızı koruma açısından, Türkiye olarak, kendimizi koruma tedbirlerini de alma durumundayız. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diye yazıyor, bu söze de sahip çıkmak durumundayız. Aksi takdirde, bir müddet sonra, uluslararası tekellerin istemiş olduğu kişiler burada milletvekili olurlar, uluslararası tekellerin istemiş olduğu partiler hükümet olurlar. O sebeple -Tekel'in ortaklık kurmaya çalıştığı bu Hollandalı kuruluş da, dünyadaki tuz tekellerinden bir tanesidir- biz, Türkiye'de, bu tekellere karşı gerekli mücadeleyi yapmak durumundayız diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

REFİK ARAS (İstanbul) – Ne yapacağımızı söylemedin...

BAŞKAN – Efendim, neyse... Arkadaşımız, kendine göre düşüncelerini söyledi. Aslında, tuzun en güzeli bizim Pülümür İlçemizde var. Sayın Nafiz Kurt biraz önce söyledi; ben, müdahale etmek istemedim. Yani, hiçbir çevre kirliliğinin olmadığı, gökyüzünden düşen karın beyazlığında, en güzel tuz bizim Pülümür'de var; ama, maalesef, dört beş senedir kapattılar; yani, niye kapattılar bilmiyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bakan açıklama yapsın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bakan orayı gezmemiş ki, açıklama yapsın canım; nereyi gezecek.

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Gezdim, gördüm...

BAŞKAN – Efendim, yerinizden bir şey söyleyecekseniz, söyleyin.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Açıklama yapacakmış, Sayın Başkan.

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Sayın Bakanı davet ettiniz mi, Sayın Başkan?

BAŞKAN – Pülümür'ün tuzlaları, gerçekten, çevre kirliliğine uğramamış, dünyanın en güzel, en nefis tuzlalarıdır; en güzel beyazlık orada var; ama, maalesef, beş senedir kapalı.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bundan istifade etmek istiyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, gittim, gezdim, gördüm oraları. Bu kanun tasarısını getirmemizin sebebi, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki, halen Tekelin işletemediği tuz yataklarının daha verimli bir şekilde, mahallî idareler ya da özel sektör tarafından işletilmesini sağlamaktır; birinci bölümü odur.

İkinci bölümü de, biraz evvel, Sayın Ersönmez Yarbay'ın söylediği gibi -evet, doğrudur- Hollanda'nın, dünyanın en büyük tuz firmalarından biri olan Akzo-Nobel firması, Tekel idaresine bir teklif yapmıştır; İzmir-Çamaltı'nda ortak yatırım yapmak suretiyle, 500 bin ton olan üretimi 1 milyon tona çıkaralım ve artan miktarı da bize satın diyorlar; ama, bu Tuz Kanunu nedeniyle yapamıyoruz; yani, bugün, artık, her şeyin özelleştiği bir devirde, tuz tekeli, doğrusunu isterseniz, serbest piyasa ekonomisiyle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır.

Konya'daki, daha doğrusu, Tuz Gölüyle ilgili bir hususu Yüce Heyetinize açıklamak istiyorum. Tuz Gölünün asıl problemi kirliliktir ve Tuz Gölünde -ister özel olsun ister serbest olsun, işletmesini kim yaparsa yapsın- o kirlilik devam ettiği müddetçe, birkaç sene sonra, oradan yenilecek tuz almak mümkün değildir. Bunu gören Hükümetimiz -ben, geçen sene Hükümet adına oraya gittiğim de, orasıyla ilgili bir proje geliştirdim- Başbakanlık Müsteşarlığının başkanlığında bir komisyon kurdu. Devlet Su İşleri, İller Bankası, Konya Belediyesi ve Tekelden oluşan, Başbakanlık Müsteşarlığının başkanlığındaki komisyon marifetiyle, Tuz Gölüne akan kirli suların arıtılması ve bu suların sulama işinde kullanılması için, yaklaşık 70 milyon dolarlık bir proje geliştirdik ve Bakanlar Kurulu kararını çıkardık; yakında, Çevre Bakanlığı bu projeyi ihale edecektir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Koçhisar'da değil mi?

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Devamla) – Evet, Koçhisar'da.

Böylece, Tuz Gölünün tüm kirliliği önlenecektir. Bu proje, şu anda, sararmış olan o rengi tekrar beyaza döndürmek ve oraya akan kirli suları tarımda sulama amaçlı kullanmak için, çok hayırlı ve fevkalade önemli, çevreci bir projedir. O proje gerçekleştiği takdirde, Tuz Gölünde, üretimle değil, sırayla, rasgele tuz alıp kullanmak mümkündür. Bugün ise, biz, Tuz Gölünün içerisinde tuz üretimi yapmak zorunda kalıyoruz; çünkü, fevkalade kirlilik var, ondan korunmak için, Tekelin, her yıl birkaç trilyon liralık yatırım yapma mecburiyeti var. Şimdi, biz de o işten kurtulacağız. Hatta, ben "o projenin yarısını Tekel finanse etse de, yine kârlıdır" dedim, baştan işe öyle girdim; ama, sonunda, işi, dış kredili olarak Çevre Bakanlığına havale etmiş olduk.

Bu, fevkalade önemli. Eğer, Yüce Heyetiniz takdir buyurur oy verirse, bu tasarı kanunlaşırsa, İzmir-Çamaltı'nda, Hollanda'nın Akzo-Nobel firmasıyla ortak bir tuz tesisi -ortak bir şirket- kuracağız; oradaki üretimimiz 1 milyon tonun üzerine çıkacak, yani, 500 bin ton ilave üretim yapacağız ve ilave üretimimizi de o firma alacak, ihraç etmiş olacağız; fevkalade hayırlı bir iştir.

Ayrıca, Sayın Başkanın da söylediği gibi, Tunceli'de, Siirt'te, Erzurum'da, Kars'ta, pek çok yerde, şu anda, kapatmak zorunda kaldığımız tuzlaları da, bu tasarı kanunlaştığı takdirde, özel sektör ya da mahallî idareler -örneğin muhtarlıklar, köy heyetleri veya özel idare- vasıtasıyla işletme imkânımız doğacaktır.

Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Zaten, şu anda, ihraç kaydıyla tuz üretimi yok mu efendim? Kendi gerekçelerinde, ihraç kaydıyla da olsa talep olmadığını ifade ettiler; ama, şimdi "bu tasarı kanunlaştığı takdirde ihracat sağlanacaktır" dediler; o bakımdan söyledim.

BAŞKAN – Neyse, onlar teknik konular.

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – "İhraç kaydıyla" yok...

BAŞKAN – Yok... Peki.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TUZ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 11.12.1936 tarihli ve 3078 sayılı Tuz Kanununun değişik 1 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Tekel İdaresince hiç işletilmemiş veya işletilmesinden vazgeçilmiş kaya ve kaynak tuzlalarının, bu İdarece belirlenecek usul ve esaslar dahilinde mahallî ihtiyaçların karşılanması amacıyla gerçek veya tüzelkişilerce işletilmelerine, Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilebilir.

Tekel İdaresi, her türlü tuzlaların işletilmesi görevini, Bakanlar Kurulundan izin alınmak ve süresi 40 yılı geçmemek kaydıyla, gerekirse yabancıların da dahil olacağı, bağlı ortaklıklar veya iştirakler teşkil etmek suretiyle de yerine getirebilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Kahraman Emmioğlu;

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Emmioğlu.

FP GRUBU ADINA KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi, Grubum ve şahsım adına selamlıyorum.

Tuzdan bahsediyoruz. Tuz, hakikaten, dilimize birçok deyimlerle girmiş olan bir madde. "Tuzu kuru" gibi "ya tuz da kokarsa ne olacak" gibi "hanım tuz dedi, benim kalbim cız dedi" gibi bir yığın deyimlerin temelini hep tuz teşkil eder. Tuz, gerçekten çok önemli bir madde; insan vücudu için de fevkalade ehemmiyetli olduğu için, bir zamanlar tuz savaşları verildi ve tuzla dolu olan gemilerin yoldan çevrilip korsanlar marifetiyle alınması, geçmişte çok olağan işlerdendi. Bu kadar önemli olan bir konunun, o senelerde, özellikle 1936 senesinde, elbette, devlet tarafından işletilmesi de normaldi; ama, sene artık 1936 değil, sene 1998 ve bu devrede, artık ne bu şekilde korsanlık vakıası ne de tuz konusunda çok büyük sıkıntımız mevcut. Şu anda bütün dünya liberalleşmeye doğru gidiyor, sınırlar, bu konuda, bir noktada kalkmış oluyor ve ticaret artıyor.

Bir zamanlar "ihracat" denildiği zaman, özellikle hammadde ihracatında hele cevher ihraç ettiğiniz zaman "Türkiye, toprağını dışarıya satıyor" diyenler vardı; bugün, artık böyle bir şeyi söylemek, komiklikten başka bir şey değildir ve artık, tuz da bu meyandadır; tuz da, elbette iyi işletilecektir ve satılacaktır; bu işin başka yolu yoktur. En iyi şekilde işletme yapılacaktır. En iyi şekilde işletme dediğimiz zaman, devleti bu konuda çok yavan görüyoruz her şey de olduğu gibi.

Evet, aslında, işletmeci de insandır. Eğer iyi insan bulursanız, mesele yoktur. İyi işletmeci bulursanız, devlet olsun özel sektör olsun aslında fark etmiyor; ancak, ne var ki, özelleştirmenin temelinde daima, soygunlar, yolsuzluklar, birtakım sıkıntılar, rüşvetler olduğu için, millet artık, bu gibi meselelerin devletleştirilmesini arzu etmiyor, biz de etmiyoruz; bunlar artık özelleştirilsin diyoruz.

Kanun tasarısına şöyle bir baktım, Hükümetin teklif ettiği metin enteresan. Hükümetin teklif ettiği metinde "Tekel İdaresince hiç işletilmemiş veya işletilmesinden vazgeçilmiş kaya ve kaynak tuzlarının, bu İdarece belirlenecek usul ve esaslar dahilinde mahallî ihtiyaçların karşılanması amacıyla diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca..." diye düzenlenmiş. Ben, buradan, Hükümetin bu derece devlete bağlılığını anlayamadım. Hani, ANAP'lılar, sizler, bu konuda liberal ekonomi taraftarıydınız! Ne yazık ki, burada da tam bir devletçilik göz önünde tutulmuş; ama, Plan ve Bütçe Komisyonu, bunun gerçek veya tüzelkişilerce işletilmesine karar vermiş ve kanun tasarısı bu şekilde gelmiş isabetli de olmuş. Aslında, bana göre, tuzun tamamı rahatlıkla özelleştirilmeli; ancak, kontrol açısından yine de kritik bir mevzu olması sebebiyle, bu işin devletin kontrolünde olması lazım; ama, bu kontrolü de, izni de Bakanlar Kuruluna verme gibi, çok çapraşık bir yola koymamak lazımdı.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Siz öyle önermişsiniz.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Bakınız, burada "Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilebilir" denilmektedir. Ben, şahsen buna karşıyım. Bakanlar Kurulu kararıyla değil; burada, bu işin doğrudan doğruya ilgili bakanlığın izniyle olması lazım. Bununla ilgili bir de önerge verdim; eğer, kabul ederseniz...

Bu maddede, iki defa Bakanlar Kurulu söz konusu edilmiş "Tekel İdaresi, her türlü tuzlaların işletilmesi görevini, Bakanlar Kurulundan izin alınmak suretiyle" denilmektedir; buna hiç gerek yok. Bakanlar Kurulu kararı nasıl oluyor; hepimiz biliyoruz ki, ilgili bakanlık, doğrudan doğruya Bakanlar Kuruluna sevk eder ve diğerlerinin birçokları da -bazıları- okumadan imza eder ve işleyişin de böylece zorlaştırılması temin edilmiş olur bir noktada. Halbuki, bana göre, bakanlık doğrudan doğruya gereken incelemeleri yapar; zaten, konular Meclisimizde denetleniyor...

Diyelim ki, aynı zamanda bir yeri verdi; Tuz Gölünde üç tane değil, beş tane... Eğer temizlenirse, orada, on tane tuz üretim sahası açılacak, her birini bir firmaya verecek; rekabetin olmasını da mutlaka sağlamak lazım. Zaten Rekabet Kurulumuz da var, o da, elbette, gereken titizliği gösterecektir.

Tekeli kaldırmak mecburiyetindeyiz. Tekelin yalnız tuzunu değil, her şeyini kaldırmamız lazım. Tekeli kaldırdık; ama, yeni tekeller meydana getirmemeye de özen göstermeliyiz; yani, özel sektörde, bunu, tamamen bir iki firmaya verip veya içten gizli akrabalıklarla yalnız bir firmanın elinde tutulmasına da mutlaka mani olmamız lazım.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Yan çizmeyin, lütfen, destekleyin, bitirelim ve çıkaralım.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Efendim, yine söylüyorum, bu kanunun çıkarılmasında geç kalınmıştır; keşke çok daha önce çıkarılsaydı. Zira, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Doğu Anadolu Bölgesindeki -demin Bakan Beyin de söylediği gibi- birçok tuz kaynaklarımız, maalesef, tam olarak milletin yararına arz edilmeden durmaktadır. duran bir malın hiçbirimize faydası yoktur; elbette işletilmelidir ve elbette bunların rantabl işletilmesi lazımdır. Öyle tuz sahaları vardır ki, üç dört kişi beraberce gelir -bunun için Bakanlar Kuruluna ne gerek var- icap ederse, mahallî yöreden, validen gereken izni alır -çünkü, bakan, bu gibi ufak yetkilerini valiye devretmiştir- ve oradaki tuz meselesini halledebilir. Bu şekilde işleyiş çok hızlı olur ve tuzla ilgili olan bütün sahaların da rahatlıkla işletilmesi temin olunur.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Hakikaten, tuz kaynaklarının iyi işletilmesi ve özelleştirilmesi ihracat için de uygun bir vasat meydana getirecek. Bununla ilgili, icap ediyorsa, bazı konularda, bizim mahallî idareler ile oradaki şahısların müştereken yaptığı çalışmalara da devletin bazı katkılarda bulunarak, onlara yol göstererek, onların bazı teknik problemlerine de yardımcı olarak, işletilip, tuz miktarının artırılmasını ve ihracatını da mutlaka desteklemeliyiz; başka çaremiz yoktur.

Sayın milletvekilleri, ben, birazcık da bu özelleştirmenin çok sakat şekilde geliştiğini görüyorum, bu konuda da birkaç söz söylemek istiyorum. Evet, özelleştirme lazım; ancak, bu özelleştirmede, yüzgörümlülük olarak, yani, şeffaflığı âdet yerini bulsun diye yapmamak lazım. Son özelleştirme hadiseleri, gerçekten sıkıntılar meydana getirmiştir. Petrol Ofisinin özelleştirilmesi gerçekten bir sıkıntıdır. Baştan, sizlerin, firma seçimini yaparken, onunla ilgili kriterleri doğru dürüst koymanız lazımdı; ama, koymadınız. Belki, neticede, sizin arzu ettiğiniz şekilde firmalar gelmeyebilir; ama, adaletli bir ihalenin yapılması için, baştan, sizin, bu konudaki kriterleri net olarak ortaya koymanız lazımdı; böylesi bir özeleştirme, bana göre, şaibe altında kalmaktır.

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Petrolle tuzu karıştırma.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Şunun için söylüyorum: Aynı durum tuz için de yapılmasın. Mesela, tuz için demin ne söyledim ben; Bakana verilsin bu yetki, çok daha liberal bir görüş; ama, Bakan Bey bu yetkisini kullanırken, bir yeri devletten devrederken, ihalede, gerçekten açıklık olsun. Öyle, âdet yerini bulsun diye, sırf ekranlarda görünen bir şeffaflık değil, gerçek manada bir şeffaflık olsun. Bunlardan ders almamız gerekir; eğer, bunlardan ders almamışsak... İleride, Bakanlar Kurulu kararıyla da olsa, Bakan da olsa, belli çevrelere, parti yandaşlarına veyahut...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Emmioğlu, süreniz bitti; ama, size 1 dakika eksüre vereyim ve o 1 dakika içerisinde bitirin.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – ...kendilerine bir zamanlar yardım etmiş, iktidara gelmelerine katkıda bulunmuş olanlara verme şeklinde olmasın diyorum. Bütün mesele budur ve deminki hususu anlatmamın da sebebi, burada, onun bir miyar olmasıdır.

Bu Kanunu, bu maddesindeki değişiklikle beraber benimsediğimizi ifade ediyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emmioğlu.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

İki önerge var...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Bitmedi Sayın Başkan, grup adına konuşacağım.

BAŞKAN – Efendim, konuşun; siz bizden talep ettiniz de, biz ret mi ettik yani.

Arkadaşlar, bizden söz talebinde bulunmayan arkadaşları tahrik edip, gelin konuşun diyemem yani.

Kim konuşacak?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Turhan Güven; buyurun.

DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize iyi akşamlar diliyorum, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Gerçi, milletin artık ağzının tadı tuzu kalmadı sayenizde; ama, Tuz Kanununda değişiklik yapan bir tasarı getirdiniz; yapılan iyileştirmeler nedeniyle, Doğru Yol Partisi olarak, bu tasarıya destek olacağımızı ifade etmek isterim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, biraz evvelki beyanlardan anladığım kadarıyla, burada, özelleştirme değil, kiraya vermek suretiyle özel sektörün de bu tuz üretimine katkıda bulunmasını sağlamak amaçlanmıştır; ancak, zaten, 1936 yılında çıkan Tuz Kanunundan sonra, 1952 yılında; yani, Demokrat Partinin hükümet olduğu ilk dönemlerde, bu Kanunda bir değişiklik yapılmış ve bu tuz üretiminin, sadece ihraç amacıyla, özel sektör tarafından da yapılabileceği hususu gündeme getirilmiş, kanunlaşmıştır; ama, gerekçede açıklandığı üzere, bunun, 1952 yılından 1997 yılının son ayına kadar pek gerçekleşmediği ifade edilmektedir; ama, biraz evvel Sayın Bakan "bu tasarı yasalaştığı takdirde ihracat sağlanacaktır" diye bir ifade kullandığı için, onu düzeltmek zaruretini hissediyorum; bu, bu Kanunda vardır; ama, demek ki, talep olmamıştır ve bu talebi artırmak, gerçekleştirmek maksadıyla bir değişiklik getirilmiştir.

Olay, yalnız, tuzun ihracatının desteklenmesi, üretiminin artırılması keyfiyeti değil gibi görülüyor. Türkiye'de, 1980'li yıllarda, yine bu salonda yapılan görüşmeleri iyice hatırlıyorum; o dönemde de, Tuz Gölünün temizlenmesi, kirlilikten arındırılması keyfiyeti gündeme getirilmişti ve daha sonra 1983 yılında yapılan seçimlerde Halkçı Partiden milletvekili olan çok değerli -Allah rahmet eylesin bir profesör arkadaşımız Mahmut Hoca, şu kürsüye, Tuz Gölünün arındırılması yönünde, birtakım kirlilik belgeleri getirmişti; ama, olay şuradan kaynaklanıyordu; demek ki, 1981'den bu tarafa, 1982'den bu tarafa, Tuz Gölü üzerinde, gerekli arıtma tesisleri, gerekli işlemler pek yapılmış değildir. Bu nedenle, umut ederim ki, özel sektörün buradaki katkılarıyla birlikte bu arıtma işlemleri tamamlanır ve üretim, gerçekten, sağlıklı, temiz ve millete yakışır bir seviyeye doğru götürülür.

Tuz, Türkiye'de, aslında, gerçekten, çok önemli bir ihtiyaç maddesidir -özellikle, hayvancılıkta- üretilmediği dönemlerde değil de, az üretimin olduğu dönemlerde, gerçekten, büyük sıkıntılara duçar kılındığı da bir gerçektir; ama, bugün, acaba, aciliyeti olup olmadığı tartışılabilecek durumda olan bu kanun çıkmazsa, bu üretim çoğalmayacak mıdır? Bu kadar kanun tasarısı arasında tam yedi aydır Meclis gündeminde yer alan, 1997'nin son günlerinde Plan ve Bütçe Komisyonundan geçerek Genel Kurul gündemine giren bu kanun tasarısının, böyle, birdenbire aciliyet kesbederek buraya geldiğini anlamak da pek mümkün değildir. Eğer, aciliyeti varsa, yedi aydır niye tuttunuz? Ehemmi mühimme tercih ediyorsanız, tuz işi diğer konulardan daha mı mühimdir; onu da bilmekte yarar görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, aslında, gündemi, çıkmayacak maddelerle veya birtakım kişilere birtakım imkânlar sağlamayı gerektiren maddelerle, kanun tasarılarıyla doldurmasaydınız, herhalde, bu tuz kanunu tasarısı, çok önceden bu Mecliste görüşülür ve ihtiyaca binaen de çıkarılırdı; ama, RTÜK Yasası gibi tasarıları getirdiğiniz sürece de... Bu kadar önemli gördüğünüz bu kanun tasarısı, işte, bakın, ancak yedi ay sonra huzurunuza gelmiştir.

Söylemek istediğimiz şudur: Siz, doğru tercihlerinizi yapınız; biz, size lazım gelen desteği her zaman vermeye hazırız.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güven.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

İki önerge vardır; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 492 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

Madde 1.- 11.12.1936 tarihli ve 3078 sayılı Tuz Kanununun değişik 1 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Tekel İdaresince hiç işletilmemiş veya işletilmesinden vazgeçilmiş, kaya ve kaynak tuzlarının, bu İdarece belirlenecek usul ve esaslar dahilinde mahallî ihtiyaçların karşılanması amacıyla, gerçek ve tüzelkişilerce işletilmelerine, Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilebilir.

Tekel İdaresi, göl tuzu hariç, kaya, kaynak ve deniz tuzlalarının işletilmesi görevini, Bakanlar Kurulundan izin alınmak ve süresi 25 yılı geçmemek kaydıyla, gerçek ve tüzelkişilerce yerine getirebilir.

Ersönmez Yarbay Ahmet Bilge Hüseyin Arı Ankara Ankara Konya

Rıza Ulucak Abdullah Arslan Ankara Tokat

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

492 sıra sayılı Tuz Kanunun 1 inci maddesindeki "Bakanlar Kurulu" yerine "ilgili Bakanlık" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ediyoruz.

Kahraman Emmioğlu İsmail İlhan Sungur Mustafa Yünlüoğlu Gaziantep Trabzon Bolu

Ahmet Aydın Muhammet Polat Latif Öztek Siirt Aydın Samsun

BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecesine göre okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 492 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

Madde 1.– 11.12.1936 tarihli ve 3078 sayılı Tuz Kanununun değişik 1 inci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Tekel İdaresince hiç işletilmemiş veya işletilmesinden vazgeçilmiş, kaya ve kaynak tuzlarının, bu İdarece belirlenecek usul ve esaslar dahilinde mahallî ihtiyaçların karşılanması amacıyla, gerçek ve tüzelkişilerce işletilmelerine, Bakanlar Kurulu kararıyla izin verilebilir.

Tekel İdaresi, göl tuzu hariç, kaya, kaynak ve deniz tuzlalarının işletilmesi görevini, Bakanlar Kurulundan izin alınmak ve süresi 25 yılı geçmemek kaydıyla, gerçek ve tüzelkişilerce yerine getirebilir."

Ersönmez Yarbay (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, iki önerge var; ikisi de Sayın Fazilet Partili milletvekili arkadaşlar tarafından verilmiş. Birisi yetkiyi daraltmak istiyor, birisi genişletmek istiyor. En iyisi, biz, olduğu gibi bırakalım.

BAŞKAN – Ama, genişlettikleri bir...

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Yani, birisi, Bakanlar Kuruluna verilen yetkiyi sadece bir bakana vermek istiyor; birisi, hepten Anayasaya aykırıdır diyor. Bence, biz, eski metinde devam etsek daha doğru olur. Katılamıyorum.

BAŞKAN – Hayır, bu önergede, göl tuzu hariç tutuluyor. Yani, göl tuzunu devlet işletsin diyorlar.

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Yalnız, orada başka şey var; sene kısıtlanmış ve bir de "göl tuzu" denilmiş.

Hayır, katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Neyse...

Önerge sahipleri?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, bir şey söyleyebilir miyim yerimden?

BAŞKAN – Siz önergeyle...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır, önergeyle alakalı değil. Sayın Bakan bir ifade kullandı. Fazilet Partili milletvekili arkadaşlarımızın, elbette, farklı konularda farklı önerge vermeleri gayet doğal.

BAŞKAN – Partiyi bağlamaz ki; milletvekilinin bağımsızlığı var.

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Eleştirmedim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Bakan, bunu, âdeta bir tezat gibi takdim etti. Elbette, arkadaşlarımızın bir kısmı öyle düşünmüş, diğer bir kısmı da böyle düşünmüştür. Düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, tezat da yok Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim, öyle dediler.

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Sayın Başkan, ben eleştirmedim; dedim ki : Birisi bir tarafta; birisi bir tarafta, biz yine ortada kalalım.

BAŞKAN – Tabiî, tabiî... Ortada kalacak bir şey yok.

Önergenizi izah etmek üzere, Sayın Yarbay, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasına daha önce katıldığımı ifade etmiştim.

Türkiye'de üretilen tuzun yüzde 2'si kaynak tuzu, yüzde 3'ü de kayatuzudur. Dolayısıyla, biraz önce Sayın Bakanın bahsettiği ve bu tasarının gerekçesinde de bahsedildiği gibi, bu kapatılan kaynaklar, tuz işletmelerinin sadece yüzde 5'ini kapsıyor, üretimin yüzde 5'ini kapsıyor. Dolayısıyla, Türkiye'de üretilen tuzun yüzde 25'i deniz suyundan elde ediliyor, yüzde 70'i de Tuz Gölünden elde ediliyor. Tuz Gölünden tuzun elde edilmesinde herhangi bir maliyet yok; tuz, iş makineleriyle kamyonlara yükleniyor; ama, deniz suyundan elde edilen tuzun belirli bir maliyeti var; maliyeti olduğu için, belki, işletmede birtakım sıkıntıları var. Dolayısıyla, benim vermiş olduğum önergenin mahiyeti, Tuz Gölünün, bu özelleştirmede, kapsam dışında tutulmasıdır; yani, hiç olmazsa, hiçbir maliyeti olmayan -sıfır maliyetli- bir tuz işletmesinin devletin elinde kalması, deniz suyundan elde edilen tuz işletmelerinin gerçek ve tüzel kişilere verilmesidir ve bunun da -40 yıl uzun bir süre bence- belli bir süre verilmesidir.

Burada, şu yanlışlığa düşmeyelim : Fazilet Partisi, belirli konularda, özelleştirmeye tabiî ki taraftar; ama, Türkiye'de bir özelleştirme modası gidiyor; ne gelirse önümüze, hemen özelleştirelim... Bir müddet sonra, bu Meclis, birçok konuda "hata yaptım" diyecek; mesela telefon konusunda hata yaptım" diyecek ve özelleştirdiği o telefonu bir müddet sonra, yeniden kamulaştıracaktır. Onun için, bu modalar gelip geçicidir. Biz, ülkenin menfaatlarını göz önünde tutmak zorundayız. Dolayısıyla, vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde, Tuz Gölünün bu konudan istisna tutulması ve devlete trilyonlarca lira kazandıran Tuz Gölünün devletin elinde kalmasında çok büyük fayda var. Türkiye Cumhuriyeti tekelinden kaçalım derken, bir Hollanda tekeline takılmayalım. "Hangi tekel daha iyidir; devlet tekeli mi daha iyidir, özel sektör tekeli mi daha iyidir" diye sorduğumuz zaman, devlet tekeli bu millet için daha iyidir, özel sektör tekeli daha iyi değildir. Çünkü, bugünkü enflasyonun temelinde tekellerin büyük payı var; yoksa, Türkiye'de, yeterli miktarda üretim de var, yeterli miktarda kalite de var; ama, tekel olan firmalar, kendi aralarında anlaşarak fiyatları yükseltiyorlar. Yakında tuz da aynı akıbete maruz kalacaktır. Tuz Gölü burada kapsam dışı bırakılmazsa, Türkiye'deki insanlar, çok yakın bir zamanda, çok pahalı tuz yemek zorunda kalacaktır.

O sebeple, önergemizin desteklenmesini istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz efendim.BAŞKAN – Kabul edenler dedim artık...

Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Karar yetersayısının aranılmasını istedik...

BAŞKAN – Bundan sonra isterseniz, işleme koyayım.

Sayın Yarbay, siz, gerçekten, bu işi, çok hüsnüniyetle takip ediyorsunuz. Bana göre, bunu, Bakanlar Kurulundan alıp da bakana vermek daha tehlikeli.

Yani, bakın, görüyorsunuz...

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Ben bakana verilmesini savunmadım zaten.

BAŞKAN – Hayır, hayır... Anladım da, bu kadar çok hayatî bir konuda...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Başka bir arkadaş o.

BAŞKAN – Hayır, hayır... Bir şey söylüyorum.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Ben değilim.

BAŞKAN – Pardon, Sayın Emmioğlu mu dedi?

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Evet.

BAŞKAN – Peki, o önergeyi okutayım da... Yani, bir yandan arkadaşın dediği doğru da... Tuz üretiminin yüzde 70'ini Tuz Gölünden elde ediyoruz; bunu getirip özel bir şirkete peşkeş çektirmeme...

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – O konu diğer önergede var.

BAŞKAN – Peki; bir bakalım.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

492 sıra sayılı Tuz Kanununun 1 inci maddesindeki "Bakanlar Kurulu" ibaresi yerine "ilgili bakanlık" ibaresinin konulmasını arz ve teklif ediyoruz.

Kahraman Emmioğlu (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Yüce Heyetin takdirine sunuyorum.

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Sayın Başkan, burada, karar yetersayısının aranmasını isteme hakkımız yok mu?!.

BAŞKAN – Tamam efendim, var da, sonradan söylediniz.

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Sonradan söylemedik.

BAŞKAN – Canım, zamanında isteyin. Meclise ara sıra devam ettiğiniz zaman, bu usul hatasını yapıyorsunuz.

Canım, şimdi isteyin işte...

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam, isteyin, arayacağım şimdi.

Sayın Emmioğlu, buyurun.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; deminki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, ben, meselenin Bakanlar Kuruluna değil de, doğrudan doğruya Bakana verilmesini arzu ediyorum dedim. Bunun gerekçesini de, aslında, yakın zamanda olan hadiseyle gözler önüne sermek mümkün. Ha Bakanlar Kurulu, ha Bakan... Neden?.. İşte, Bakanlar Kurulu kararıyla SEKA arazisi gitti; ne oldu yani?!. Demek ki...

AYHAN GÜREL (Samsun) – Saptırma şimdi...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Saptırma değil...

Efendim, bakınız, eğer yapılmak istenirse, Bakanlar Kurulu kararıyla da yolsuzluk yapılır, Bakan kararıyla da yapılır.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Doğrudur.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Bu konuda rahatlık getirelim ki, hızla yürüsün istiyorum. Hatta, dedim ki; Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bir yerinde bir tuz havzası var. Bu tuz havzası için, tutup da Bakanlar Kurulu kararı çıkaracaksınız. Buna gerek yok.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Doğrudur.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Bunu Bakan seçtik madem, bunun da namusundan emin olacağız; ille Bakanlar Kurulunun namusundan mı emin olacağız yani?!. Onun için, bunun, Bakana verilmesinde fayda mütalaa ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Emmioğlu, Bakanlar Kurulu ile Bakanın şu farkı var: Koalisyon hükümetlerinde, ortaklar, birbirlerini denetler. Bence, siz, bu önergeyi geri alırsanız, daha iyi olur.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Yalnız, şimdi, tekrar, bize söz hakkı düştü.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Öyle bir usul yok.

BAŞKAN – Buyurun.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Efendim, Sayın Başkanımız "Bakanlar Kurulu kararı ile Bakan arasında fark var" diyor; ben de biliyorum elbette. Bakanlar Kurulunda bir koalisyon da olabilir, farklı insanlar da olabilir. Zaten, ben, onun için, Bakana verilmesini savunuyorum. Zira, koalisyonda işlerin ne kadar sarpa sardığını hepimiz biliyoruz; sizler de yaşıyorsunuz.

Halbuki, bu konuda Bakan bunu yürütür. Eğer, herhangi bir sıkıntı olursa, zaten ortaya konulur, Meclis de gereken denetlemeyi yapar. Bunun başka çaresi de yoktur

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –Teşekkür ederim.

Karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.43

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.51

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, 492 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde verilen bir önergenin oylamasında karar yetersayısı istenmişti. Yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığı için, birleşime ara vermiştik. Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Zile basar mısınız.

BAŞKAN – Efendim, zile basıyoruz, merak etmeyin. Herkes gelsin içeriye. Yani, 10 dakika... Herkesin kolunda saat var.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kulaklarımız sağır değil Sayın Başkan.

VIII. — KANUN TARASI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. — Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/696) (S. Sayısı : 492) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Burada Sayın Başkan.

BAŞKAN – Neyse ki, Allah'a çok şükür, salonda çok bakan varmış...

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Önergeye Komisyon katılmamıştı; Hükümet takdire bırakmıştı.

Karar yetersayısını yine arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Efendim, yine karar yetersayısı yok.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Var... Var...

BAŞKAN – Hayır efendim, yok. Gözümüz var efendim... (ANAP sıralarından "Var, var" sesleri) Hayır, hayır, yok.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, var!

BAŞKAN – Siz mi beni yönlendireceksiniz? Yok efendim burada!..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, lütfen bir bakın!..

BAŞKAN – Yok burada... Hayır, yok!..

Birleşime 10 dakika daha ara veriyorum; bundan sonra da karar yetersayısını bulamazsam, birleşimi kapatacağım.

Kapanma Saati: 20.52

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.03

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Levent Mıstıkoğlu (Hatay), Abdulhaluk Mutlu (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

492 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde verilen bir önergenin oylanması sırasında karar yetersayısının aranması istenmiş ve karar yetersayısı yaptığımız iki oylamaya rağmen bulunamamıştı.

VIII. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. — Tuz Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/696) (S. Sayısı : 492) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım :

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Diğer maddeyi okutuyorum:

Madde 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Çok önemli bir madde!..

BAŞKAN – Şimdi, bu Genel Kurul salonunda oturan bazı insanlar, bu saatte kendilerini kaybediyorlar ve gereksiz yere konuşuyorlar.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Aynı Başkan gibi!..

BAŞKAN – Gereksiz yere de konuşuyorlar... Onun için, gereksiz yere konuşan insan, çok da iyi bir insan değil.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Sayın Başkan, sebepleri araştırılsın; niye kaybediyorlar?

BAŞKAN – Sebepleri size sormadım.

Efendim, madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu kanun tasarısının yürütme maddesi üzerinde, özellikle söz aldım.

Türkiye'nin tuz ihtiyacının yüzde 70'ini karşılayan Tuz Gölü, gün geçtikçe ölüyor ve bilimadamlarının tespitlerine göre de, 2010 yılında, bu göl, tuz üretilemeyecek hale gelecektir. O sebeple, Bakanlar Kurulu, Tuz Gölünün kurtarılması için gereken projeleri bir an önce hayata geçirmelidir.

Ben, hem 53 üncü Hükümet hem 54 üncü Hükümet hem de 55 inci Hükümetin Tuz Gölü ile ilgili olarak neler yaptıklarını soru önergesiyle sordum; fakat, bu sorular, sadece, laftan ibaret olarak cevaplandırıldı. Hiçbir şey yapılmıyor ve biraz önce Sayın Bakan da söyledi, birtakım projeler üzerinde tasarlamalar var; ama, Tuz Gölünün kurtarılması için tek kuruş para harcanmamıştır bugüne kadar.

Tuz Gölünün kurtarılması için, mutlaka, Bakanlar Kurulunun faaliyete geçmesi gerekiyor; yoksa, gelecek nesillere hesap veremeyiz. Cenabı Hak güzel bir nimet vermiş ve bu nimet göz göre göre kayboluyor, ortadan kalkıyor ve tuz üretimi, bir müddet sonra duracak noktaya gelecektir. O sebeple, mutlaka, Tuz Gölünün kurtarılması için, kâğıt üzerindeki projeler hayata geçirilmelidir. Bu Hükümet zamanında da, Tuz Gölünün kurtarılması için herhangi bir çivi çakılmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Şereflikoçhisar İlçesi, merkezde 40 bin nüfusa sahip bir ilçedir ve bu ilçede içmesuyu yoktur; bakın, Ankara'nın, başşehrin 40 bin nüfuslu Şereflikoçhisar İlçesinde içmesuyu yoktur; içmesuyu, iki gün arayla, üç gün arayla evlere verilmektedir; içmesuyu probleminin mutlaka çözümlenmesi gerekmektedir.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Bir senede ne yaptınız?

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Şereflikoçhisar, Türkiye'ye her yıl tuz vermek suretiyle, trilyonlarca liralık bir katkıda bulunmaktadır. Hiç olmazsa, biz, Meclis olarak, Hükümet olarak, Şereflikoçhisarlıların bu hakkını ödemeliyiz; bu içmesuyu probleminin çözümlenmesi için çalışmalıyız. 40 bin nüfuslu bir ilçe susuzluktan kuruyor; bu su probleminin bir an önce halledilmesi gerekiyor.

Ayrıca, yine, Şereflikoçhisar'la Kaldırım Tuzlasını bağlayan 6-7 kilometrelik bir yol var; her gün yüzlerce kamyon bu yoldan gelip geçiyor; ancak, bu yolda çocuk mezarı gibi büyük çukurlar var; her gün bu yolda kamyonlar bozuluyor ve milyarlarca liralık millî servet heba oluyor.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, konuya gelsin.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Dolayısıyla, her yıl trilyonlar kazandığımız bu tuzlanın, hiç olmazsa, 6-7 kilometrelik yolunu asfaltlayalım da bu almış olduğumuz tuzu hak edelim diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Madde üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Gecenin bu saatinde memleketimize, inşallah, iyi bir hizmet verdiğimiz inancındayız.

10. — Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporu (1/549) (S. Sayısı : 291) (1)

BAŞKAN – Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım : Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyenler isimlerini yazdırsınlar.

Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Arı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkelerin jeopolitik konumları, yani bulundukları coğrafyaları, onların millî hedeflerini belirlemelerinde temel faktördür. Bilhassa ülkemiz, bugün stratejik enerji kaynakları olan petrol ve doğalgazın yüzde 60'ının bulunduğu Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesinin hemen yanında yer alması ve dünya ticaret yolları üzerinde olması nedeniyle, bölgesinde, ekonomik menfaat çatışmalarının merkezini oluşturmakta ve birçok tehdide maruz kalmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası, ancak, bu tehdit unsunlarını etkisiz kılmakla mümkündür. Bunun da en önemli faktörlerinden birisi, çağın teknolojik üstünlükleriyle donatılmış ve üstün eğitim gücüne sahip, disiplinli, süper bir ordunun mevcudiyetidir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir silahlı gücün idamesi ve üstün performansının sağlanması ise, ancak, çok güçlü bir ekonomi, bunun neticesi, kesintisiz lojistik desteği ve buna paralel de, üstün eğitim gücü ile disiplin üzerine kurulmuş bir teşkilatlanma gerektirir. Bu şekilde üstünlüğe sahip bir silahlı güç, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin huzur ve güven ortamı içerisinde bekasını sağlayacak ve aynı zamanda, caydırıcı olması nedeniyle, bulunduğumuz Ortadoğu ve Balkanlarda uzun süreli bir barışın da teminatı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu tarz bir silahlı gücün daima elde bulundurulması ise, ülkeyi yönetenlere ve biz siyasîlere büyük bir sorumluluk getirmektedir. Bu da, güçlü bir ekonomiye sahip olmayı, yani, zengin bir ülke olmayı zorunlu kılmaktadır. Ekonomik imkânları sağlanan ordumuzun devamlı zinde olmasının ve üstün performansının temini ise, çağın gereklerine uygun olarak, Mehmetçiğe harp sanatını en iyi şekilde öğreterek, disiplinin tesisiyle mümkündür. Bunun içindir ki, bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 211 sayılı İç Hizmet Kanunu ile 926 sayılı Personel Kanunu gibi iki özel kanunu mevcuttur; ayrıca, bu iki kanun çerçevesinde, subay ve assubayların sicil ve terfilerini tayin ve tespit için sicil yönetmelikleri mevcuttur.

"Savaşta en güçlü silah, iyi eğitilmiş, inançlı askerdir" sözünden de anlaşılacağı gibi, bilhassa bizim ordumuzda, Mehmetçik, dünyanın en kıymetli cevheridir. Şayet, ona, emir komuta eden komutanlarınca iyi bir eğitim verilerek harp sanatı öğretilirse, işte o cevher, dünyanın en disiplinli ve en üstün askeri olur; zaten, onun inancına göre de, vatan için savaşta ölmek, şehit olmak demektir; o sonuç, Mehmetçik için en yüce mertebedir. Bunun içindir ki, Mehmetçik, Çanakkale Muharebelerinde ve İstiklal Harbinde şahikalar yaratmıştır.

Ömrünün 25 yılını harp sahalarında geçiren, Mehmetçiğin duygu ve düşüncelerini çok iyi bilen eşsiz komutan Mustafa Kemal Atatürk bakın bu konuda neler söylemiş. "Bir ordunun kudreti, komuta heyetinin kıymetiyle ölçülür." Burada, komutanlık ve amirlik makamının önemini, en iyi ve en mükemmel bir veciz sözle belirtmiştir. Ayrıca, Çanakkale Muharebelerinde o eşsiz komutan, muharebenin bir safhasında, düşman karşısında siperlerde şaşkınlık içerisindeki bir manga askere rastlar ve "ne yapıyorsunuz" diye sorar, "cephanemiz bitti" diye cevap verirler, "süngünüz var ya" diyerek süngü taktırır ve şu meşhur emrini verir : "Ben, size, taaruz değil, ölmeyi emrediyorum." Bu emriyle, belki de bir harbin kaderini tayin edecek üstün bir komuta yeteneği göstermiştir. Vatanı için ölmeyi bilen askerler ve ona emir komuta eden üstün yeteneklere sahip bir komutan; neticesi, tabiî ki zaferdir.

İşte değerli arkadaşlarım, ben, baştan beri belirtiğim açıklamalarımla bir neticeye gelmek istedim. Bizim gibi bir ülkenin çok güçlü bir orduya sahip olmasının gerekliliğini ve hatta buna mahkûm ve mecbur olduğumuzu; orduda eğitimin önemini ve ayrıca, aynı zamanda beraberinde çok iyi bir disiplin de sağlayacağından, ordunun emir komuta makamındaki komutan ve amirlerin, üstün yetenekli, seciyeli ve sağlam karakterli olmalarının önemini vurgulamak istedim; çünkü, bir komutan, yerinde ve zamanında vereceği bir kararla, emri altındaki insanları ölüme sevk edebilecek; bu karar neticesinde, bir harbin kaderini ve hatta bir milletin kaderini tayin edecektir. İşte, Mustafa Kemal Atatürk'ün 26 Ağustos 1922 tarihinde vermiş olduğu yerinde ve zamanındaki taarruz emri, Yüce Türk Milletinin kaderini tayin etmiştir. Bunun içindir ki, orduda, emir komuta makamına gelecek olan komutan ve amirlerin eğitimleri, bunların tayin ve tespitleri, son derece büyük önem arz etmektedir. Bu maksatla, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, ordudaki subay ve assubayların sicil, terfi, tayin ve özlük haklarının çerçevesini belirten bir kanundur. Bu kanun paralelinde hazırlanmış olan subay, assubay sicil yönetmelikleriyle de, subay ve assubayların terfi ve sicilleri tayin ve tespit edilerek, emir komuta makamına getirilecek komutan ve amirler belirlenmektedir. Bunun da en iyi ve en doğru olarak tespiti ise, objektif kriterlere dayanan bir sicil sistemiyle mümkündür.

Yine, bu konuda, eşsiz komutan Mustafa Kemal Atatürk'ün "aslî mektep kıtadır" sözü, sicil sisteminde olması gereken en önemli bir konuyu vurgulayarak, âdeta, sicil sisteminin nasıl olması gerektiği yönünde esas amacı belirtmiştir.

Burada, Atatürk'ün bu veciz sözünden anlaşılan, komutan ve amirlerin yetişecekleri ve onların komutanlık yeteneklerinin gelişerek ortaya çıkacağı yer, birliklere emir komuta ettikleri arazi şartlarıdır; çünkü, burada, komutan ve birliği başbaşadır. İşte, bir subayın, sahrada atandığı takım, bölük, tabur ve alay komutanlıklarında göstereceği üstün emir komuta, amirlik yeteneği ve başarısı, kanımca, onun sicilinde de en önemli ve ağırlıklı bir objektif kriter olmalıdır. Onun içindir ki, subayların kıta görevleri, onların sicil notunun ağırlıklı değerini teşkil etmelidir.

Değerli arkadaşlarım, ordumuzda sicil ve terfi sistemi -önemine binaen- aynı zamanda personelin morali üzerinde de direkt etkili olan en önemli bir faktördür. Bunun içindir ki, objektif kriterlerin en iyi bir şekilde değerlendirildiği bir sicil sisteminin geliştirilmesi ve uygulanması, güçlü bir ordunun oluşturulmasında en etkili bir faktördür.

Ben de, uzun süre Türk Silahlı Kuvvetlerinin kıta ve karargâhlarında görev yapmış bir subay olarak, bu konuda Sayın Bakanıma, Bakanlık karargâhında ve Genelkurmayın ilgili birimleriyle yapılacak olan bu konudaki bir çalışmada, Türk Silahlı Kuvvetleri terfi ve sicil sisteminin daha da objektif olarak geliştirilmesi maksadıyla şu kriterlerin incelenerek sicil sistemine dahil edilmesini hassaten öneriyorum :

1- Subay ve assubayların kıta görevlerinde aldıkları başarı sicil notlarının, toplam sicil notlarına ağırlıklı olarak yansıtılmasının,

2- Amir ve komutanlara, maiyetindeki astlarına, her sicil döneminde, geliştirilecek bir form dahilinde sicil notu verebilmesinin sağlanmasının,

3- Subayların teğmen olarak orduya katılmalarından itibaren, sicil amirliği yapabilir veya yapamaz, tarzında bir kriterin de Subay Sicil Yönetmeliğine dahil edilmesinin, Uygun olacağını belirtiyor; bu tasarının, Silahlı Kuvvetlerimize hayırlı olması temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Haydar Oymak; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HAYDAR OYMAK (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 291 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, CHP Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlarken, hepinize, şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bir kurumda çalışan personelin ,görev süresince, terfi -yani, yükselme- tayin ve nakillerinin açık ve objektif kıstaslara göre yapılması, hem hukuk devleti hem de hak arama açısından son derece önemlidir; ayrıca, çalışanların, kendilerini, çalışma performanslarını göz önünde tutarak kontrol etmelerinin; dolayısıyla, çalışmada etkinlik ve verimliliğin artırılmasının da sürükleyici bir unsurudur. Nitekim, personel rejiminde dünyadaki gelişmeler, özellikle demokrasisi oturmuş, insan haklarına gerçek anlamda değer veren ülkelerdeki gelişmeler, açıklık, şeffaflık ve objektif kriterlerin esas alınması yönündedir.

Gerçekten de bir kamu çalışanı, meslekte nasıl, ne zaman yükseleceğinin, ne zaman, hangi koşullarda, nereye tayin ya da nakil olacağının koşullarını önceden açıkça bilirse, çalışmalarını ona göre düzenler; varsa, hatalarını düzeltme yoluna gider; düzeltmezse, hak ettiği işleme de bir anlamda razı oluyor demektir. Bundan da, hem çalışanlar hem de kurumlar ve dolayısıyla, bütün bir ülke yarar sağlar. Çalışma barışının temel unsurlarından birisi de budur.

Personel rejimi konusunda yasal düzenlemeler kadar önemli olan bir diğer konu da, bu düzenlemelerin gerçekten tarafsız bir anlayışla uygulanmasıdır; yani, liyakat ve kariyerin iyi ve doğru bir şekilde tespit edilmesi; tayin, terfi ve nakillerde de bu tespitlere objektif bir anlayışla uyulmasıdır. Bunun temeli de, memurun çalıştığı süre içerisindeki yaşamının değerlendirilmesinden, yani, sicil notu ya da tezkiye sisteminden geçmektedir.

Personel rejimi konusunda ülkemize baktığımızda, genel olarak pek iç açıcı olmadığını görüyoruz. Yasal düzenlemeler yönünden tam anlamıyla yeterli olmasa da, zaman içinde belli iyileştirmelerin yapıldığını görmek mümkün; ancak, uygulamada, sicil ya da tezkiyelerin doldurulmasında, olması gereken objektifliğin gösterilmediği; tersine, kayırmacılığın, yanlı davranışların, partizanlığın giderek arttığı; bu nedenle de, hem verimliliğin düştüğü hem de kamu çalışanlarının genelde huzursuz olduğu bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki personel rejimi bu olmasına karşın, büyük bir mutlulukla burada belirtmek istiyorum ki, liyakat ve kariyerin ölçülmesinde esas olan sicil ve tezkiye sistemi, Silahlı Kuvvetlerimizde yıllar önce objektif esaslara bağlanmış ve doğru, tarafsız bir şekilde uygulanmaktadır. Bunun sonucu olarak da, Türk Silahlı Kuvvetleri, hareket kabiliyeti yüksek, modern ve daha profesyonel bir yapıya kavuşmuştur. Bugün, Silahlı Kuvvetlere mensup bir subay ya da assubay, kaç yıl sonra, hangi sicil notuyla, yani, hangi performansla hangi rütbede olacağını hesaplayabilmektedir.

Üzerinde görüştüğümüz tasarıda, hizmette geçen sürelerin daha uzunca bir döneminin terfide göz önünde bulundurulması, kıta hizmetlerini de içerecek bir konuma getirilmesi istenilmektedir; bu haliyle, doğru bir yaklaşımdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sicil ve tezkiye, yani, çalışma sürelerinin değerlendirilmesinin uygulanmasında gösterdiği objektiflik ve hassasiyet de bu düzenlemeyle daha da yerine oturacaktır. O nedenle, tasarıyı destekliyoruz, hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oymak.

Şahsı adına, Sayın İncetahtacı; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporunu görüşüyoruz. Daha önce gruplar adına yapılan konuşmalarda da takip ettiğiniz gibi, bu yasa, yeterlilik derecesi, sicil notu ortalaması, yeterlilik notu gibi, askerlerin bir üst rütbeye yükselmeleriyle ilgili bazı yönetmeliklerde bazı değişiklikler meydana getirmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, Türkiye'de bulunan bütün kurumların aslî görevlerini daha iyi yapabilmeleri için ve hedeflerini tahakkuk ettirebilmeleri için onlara yardımcı olmaktır. İşte, bu açıdan, şahsım adına yapmış olduğum bu konuşmada, dünyadaki bazı tatbikatlardan örnekler vererek ilgili değerli Bakanımızın ve milletvekillerimizin bu konu üzerinde durmasına yardımcı olmaya çalışacağım.

Türkiye'de ve dünyada, yasama organı olan meclisler, o ülkede olup bitenlerin en büyük sorumlusudurlar. Türkiye'nin de, aynı şekilde, en sorumlu olan mercii Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Nerede bir başarısızlık veya başarı varsa, nerede bir gelişme veya aksi bir gelişme varsa, bunun sorumlusu, yine, siyasettir, Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve buna bağlı olarak, elbette, yürütmedir. Öyleyse, bu kurumların daha ciddî olarak çalışabilmesi için, yetkilerin de Türkiye Büyük Millet Meclisinde olması gerekmektedir.

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Bütün yetkiler Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Elbette.

Bu konuyla ilgili birtakım tatbikatlardan örnekler vermek ve sizleri bu konuda düşünmeye davet etmek için söz aldığımı söylemiştim. Biliyorsunuz, Türkiye'nin müttefiki olan ülkelerden birisi de Amerika Birleşik Devletleridir. Amerika Birleşik Devletleri, subay ve generallerin bir üst rütbeye yükselmeleri konusunda değişik bir tatbikatta bulunmaktadır. Bu tatbikat nedir; öncelikle, Temsilciler Meclisine mensup her üye, her sene beş öğrencinin harp okullarına gitmesini sağlamaktadır ve böylelikle, öğrenciler, daha harp okullarına girdikleri günden itibaren, Meclisin, yani, yasamanın kontrolünde askerî görevlerini ifa ettiklerinin bilincinde olmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, daha sonraki dönemlerde de, bir subayın veya bir assubayın veya bir generalin bir üst rütbeye yükselebilmesi için, kendi iç bünyelerindeki sicil meselelerini hallettikten sonra, onayı Temsilciler Meclisinden almaktadırlar.

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Hayır, farklı şeyler diyoruz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Müsaade eder misiniz Sayın Yalova. Müsaade eder misiniz... Biraz müsaade edin, bakın anlatacağım size.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz!

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Burada ne olmaktadır; burada olan şey, çok açıkça, biraz evvel söylediğim, bütün sorumluluğu üzerine almış olan Temsilciler Meclisinin ve dolayısıyla, bize, Türkiye Büyük Millet Meclisine denk olan Meclisin, aynı şekilde, orada olup bitenlerde de tam manasıyla yetki sahibi kılınmasıdır. Buna, elbette, Sayın Yalova'nın itiraz etmesine mahal yoktur; bu, tam manasıyla Türkiye'nin şartlarına mutabakat sağlamaz; sağlamayadabilir; ama, ben, bizim önümüzde birçok alternatifin olması gerektiğini, Türkiye'deki kurumların "atamızdan, dedemizden, geçmişimizden böyle gördük, aynı şekilde, aynı üslup üzerinde devam etmesi gerektiği" şeklindeki bir düşünceye mecbur olmadığımızı belirtmek için bunları söylüyorum. Biz, her türlü yeniliğe, her türlü terakkiye, her türlü iyi şeye açık olmalıyız; bu, Amerika'da da olabilir, Avusturalya'da da olabilir, Japonya'da da olabilir. Bizim bir hedefimiz var; Türk Ordusunu, hedeflerini tahakkuk ettirecek şekilde, bugüne kadar olduğu gibi, başarılı kılmaktır; bu, bizim sorumluluğumuzdadır. Biz isteriz ki, bugüne kadar olduğu gibi, girdiği bütün problemleri, kendisine verilen, memleketimizi düşmanlara karşı koruma meselesinde, en başarılı görevi ifaya devam etsin; çünkü, Türk Ordusunun bir tek görevi vardır -en önemli görevidir bu- Türk vatanını düşmanlara karşı korumaktır. Peki, bu, nasıl olacaktır; elbette, bu, her fırsatta kendisini daha güçlü kılacak projelere açık olmakla olacaktır.

Ben, sadece bugün, bu iç bünyeyle ilgili bir teklifte bulundum; elbette, bu kanun tasarısı bugün yasalaşabilir; ama, önümüzdeki günlerde bu ve benzeri konularda, gerek Millî Savunma Bakanlığımız gerek Meclisimiz, benzer hususlar üzerinde düşünmelidir. Bugün, içinde yaşadığımız siyasî ortamda bütün kurumların yıpratıldığını biliyoruz. Yıpranma, sadece siyasette değildir. Yıpranma, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinde değildir. Bütün kurumlar eşit olarak yıpranmakta ve yıpratılmaktadır. Ama, bizim görevimiz, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ordu olmak üzere, bütün kurumları yıpranmak ve yıpratılmaktan korumak olmalıdır. Bunun yolunun da, bütün teklifleri görüşmek, bu konuyu hiçbir şekilde kaygı duymadan görüşmekle mümkün olduğunu hepimizin bilmesi lazım diyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İncetahtacı.

Konuşmanızı zevkle dinledik beyefendi, buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Anladınız mı Sayın Başkan?!

BAŞKAN – Doğrusunu söylersem, pek fazla bir şey anlamadım; ama, neyse... Kusura bakmayın... Tabiî, benim her şeyi anlamam mümkün değil canım.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Anlamışsındır, anlamışsındır!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Ama, siz anlarsınız.

BAŞKAN – Fazla konuşmak da istemiyorum. Tabiî, belli konularda insanlarda bir çekinme duygusu var. İnsanlar, bu çekinme duygusunu aşarak konuştukları zaman çok şey daha güzel ifade ediliyor. (FP sıralarından alkışlar) Ama, çekingenlik duygusu içinde olunca, biraz daha dar kalıplar içinde konuşunca, insanlar her şeyi anlatamıyor.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Anlamamışsın.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Biz çok iyi anlatıyoruz.

BAŞKAN – Kusura bakmayın, herkes, her şeyi anlamak zorunda değil.

Peki efendim.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (FP sıralarından "Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz" sesleri)

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Geç kaldınız.

BAŞKAN – Biraz önce isteseydiniz... (FP sıralarından "istedik" sesleri) Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Geçmeden önce söyledik.

BAŞKAN – Söylemediniz.

Arkadaşlar, rica ediyorum, şimdi 1 inci maddede isteyin, aynen uygulayacağım. Ben üç dönemdir bu kürsüde oturuyorum, bunun doğrusu neyse onu uyguluyorum; benim için, hiçbir zaman taraflı hareket etmek söz konusu değildir.

1 inci maddeyi okutuyorum :

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 27.7.1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 3 üncü maddesinin (k), (m), (n), (p) ve (r) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

k) Yeterlik derecesi : Sicil notu ortalamasına göre aynı sınıf ve rütbede olan subayların ve astsubayların kendi aralarındaki derecelenmeleridir.

m) Sicil notu : Sicil belgelerine sicil üstlerince yapılan işaretlemelerin, Sicil Yönetmeliğinde belirlenecek esaslar dahilinde, Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca nota tahvil edilmesi sonucu bulunan notların ortalamasıdır.

n) Sicil notu ortalaması : Teğmenlik ve astsubay çavuşluk için bulunulan rütbede, üsteğmenlik ve astsubay kıdemli çavuşluk için teğmenliğe ve astsubay çavuşluğa nasıptan itibaren, daha üst rütbeler için ise üsteğmenlik ve astsubay kıdemli çavuşluğa nasıp tarihinden itibaren alınan muteber sicil notlarının ortalamasıdır.

p) Yeterlik notu :

1. General-amiral rütbelerinde; bulunulan rütbedeki sicil notlarının ortalaması ile değerlendirme notunun toplamıdır.

2. Albay rütbesinde; sicil notu ortalaması ile değerlendirme notunun toplamıdır.

r) Sicil tam notu : Sicil belgelerinde yazılı niteliklerden herbiri için, Sicil Yönetmeliğinde gösterilecek notların toplamıdır."

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Arı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Tabiî, Sayın Arı, asker kökenli olduğu için -askerlerin içinden gelmiş- iyi biliyor bu konuyu.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan 291 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ordu teşkilatı, disiplin üzerine tesis edilir. Disiplinin 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunundaki tanımı şu şekildedir: "Disiplin: Kanunlara, nizamlara, amirlere mutlak itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir." Disiplin bütün kurumlarda önemlidir; fakat, silahlı kuvvetler için ayrı bir önemi vardır. Bu da, zannederim, şuradan kaynaklanmakta: Bir komutan düşünün, takım, bölük, tabur, alay komutanları, hatta ordu komutanı, birliğinde yapılan-yapılmayan her şeyden sorumludur bu komutan. Bu komutan, yeri gelince, maiyetindeki takımı, alayı, bölüğü, taburu, orduyu vereceği bir emirle ölüme sevk edecektir. İşte, bunu, bu emri, tereddüt etmeden dinleyecek olan askerin disiplinli ve eğitimli olması gerekir. Aksi takdirde, o komutanın emri yerine gelmez veya fire verir. Dolayısıyla, taarruz gerçekleşmez, aksaklıklar olur; neticede, mağlubiyet olur. Bu nedenle, orduda disiplin üzerinde çok durulur. Bu maksatladır ki, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, silahlı kuvvetlerin özel kanunudur; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ayrı bir özel kanundur.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunlar çerçevesinde hazırlanan subay- assubay sicil yönetmelikleri de, ordu üzerine, ordunun komuta kademesindeki subay-assubayların moralleri üzerine direkt etkisi olan bir sistemdir. Sicil sistemi ne kadar objektif kriterlere sahip ve uygulaması da adil bir şekilde olursa, buradan kaynaklanarak seçeceğimiz üstün yetenekli, seciyeli, sağlam karakterli komutanlar da orduyu o derece başarılı kılar. Onun için, çok önemlidir sicil sistemleri.

Bakın, günümüzdeki bir uygulamadan bahsedeceğim. Bir subayı veya assubayı sicil veya disiplin yoluyla ordudan ayırma sebepleri veya ilişiğinin kesilmesi sebepleri, subay-assubay sicil yönetmeliklerinde belirtilmiştir. Ben başlıcalarını söylüyorum: Birincisi, yüzkızartıcı suç işlemek; hırsızlık dahil bunda, hepinizin bildiği konular. İkincisi, alkole aşırı düşkün olmak; çünkü, bu nitelikte, bu vasıfta bir subay zaten birliğine faydalı olamaz, emir komuta edemez. Üçüncüsü, kumara aşırı düşkün olmak; bunlar, subay sicil yönetmeliğinde vardır. Bu tarz bir personelin de birliğine faydalı olamayacağı yine aşikârdır. Dördüncüsü, yabancı kadınla evlenmek; bu, geçen sene çıkardığımız son bir kanunla biraz daha yumuşatıldı. Beşincisi, borcuna sadık olmamak. Bu da, bir komutanın sağlam karakter yapısına sahip olması gerektiğinin bir göstergesidir.

Bu böyle olmasına rağmen, son yıllarda, bakıyoruz, YAŞ kararıyla, sicil ve disipsizlik yoluyla ordudan ilişiği kesilen çok kıymetli, bu devlete çok pahalıya mal olmuş görüştüğüm kimseler var. Dalında ödül almış, başarılı, aynı zamanda uzman kadrolarda görev yapan subay-assubayların YAŞ kararıyla ilişiklerinin kesildiği görülmektedir.

Subay sicil yönetmeliğinde ilişik kesme konusu belli. Ben şahsen, son YAŞ kararıyla atılan, ilişiği kesilen subay-assubaylarla görüştüm, bunları dinledim, sizin ilişik kesilme veya atılma sebebiniz nedir diye sorduğumda, hiçbirisi gerçek nedenini bilmiyor; çünkü, hukukta en tabiî hak olan savunma hakları bile kullandırılmamış; hiç savunmaları alınmadan, sırf sicil amirinin gizli olarak verdiği sicil kanaat notuyla ordudan uzaklaştırılmışlar. Bilindiği gibi, gerçek sebepleri de hiçbir şekilde açıklanmıyor; bu, çok yanlış bir şey, insan haklarının ihlali, Anayasanın ihlali ne derseniz deyin.

Bu atılan subay-assubaylara, âdeta, ülkede yaşama hakkı da tanınmıyor; hiçbir kamu görevinde görev alamıyorlar. Bunların içinde bazılarını -ben konuştum- bu devlet, uzmanlık gelişmelerini sağlamak için Avrupa'ya, Amerika'ya kurslara göndermiştir. Hatta, son görüştüğüm bir yüzbaşı "ben, sahtecilik konusunda İtalya'da ve Fransa'da 2 sene kurs gördüm" diyor. Bu arkadaşlarımızın, ilişkileri kesildiği anda birkısım komutanların da, amirlerin de -kendilerinin ifadesi- gözyaşlarını tutamadığı görülmüştür.

Biz, Yüce Meclis olarak -biraz önce Sayın İncetahtacı'nın da belirttiği gibi- bünyemizden icraat organını da çıkaran bir kuruluz; yani, hükümeti de -icra makamını- bünyemizden çıkarıyoruz. Bu kadar güçlü bir kurum olarak, bu çarpıklığı, silahlı kuvvetlerde kanayan bu yarayı mutlaka düzeltmemiz gerekirken, ne yazık ki, bugünlerde, irtica yasaları adı altında, âdeta bu kışla uygulamasını bütün yurt sathına yayacak bir kanun tasarısı önümüze gelecek, onu bekliyoruz. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, aynı tarzda, tüm kamu görevlilerine benzer uygulamaları getirecek bir kanun tasarısı bugünlerde önümüze gelecek; bu Hükümetin hazırladığı, hatta nerede hazırlandığı da belli olan bu tasarı, bugünlerde önümüze gelecek ve bunun vebalini yıllarca taşıyacağız.

Değerli arkadaşlarım, onun için, bu yanlışlığı, öncelikle, Türk Silahlı Kuvvetlerinde düzeltmemiz lazım. Bu, başarılı ve ordu için ihtiyaç duyulan kişilerin kıyımına son vermemiz lazım. Bunu yapmamız gerekirken, biz, bunun üzerine daha katmerlisini getiriyoruz, bu kışla uygulamasını bütün yurt sathına, bütün kamu kesimine uygulamaya çalışıyoruz.

Onun için, bu konuyu takdirlerinize sunar, hepinize saygılar sunarım.

Sağ olun. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arı.

Öyle bir tasarı yok canım, zannetmiyorum_

Bunun tek çaresi yargı denetimidir; eskiden subaylar da idarî yargıda yargılanıyordu. Şimdi, tabiî, 12 Eylül... Daha önce de, tuttular, askerî idare mahkemesini getirdiler; ama, onu, yine askerler getirdi.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Büyük yanlışlık!

BAŞKAN – Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Canım, siz de çok geç uyanıyorsunuz. Kusura bakmayın; yani, şimdi, bende kabahat yok ki, karar yetersayısının aranılmasını zamanında isteyin.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – 926 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin (b) bendinin (1) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

1. Her yıl tespit edilen yeterlik derecesine göre saptanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Tamam, söz isteyen yoksa, karar yetersayısını arayacağım. Bakın, şimdi zamanında istediniz.

Söz isteyen?.. Yok.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Zil çalın; arkadaşlar dışarıda oturuyorlar!

BAŞKAN – Sayın milletvekili, çok rahatsız oturuyorsunuz yerinizde ve çok bağırıyorsunuz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Yönetiminizden rahatsız oluyorum.

BAŞKAN – Bakın, şurada, 550 milletvekilinin içerisinde sizin kadar bağıran bir kişi yok.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Çünkü, hakça yönetmiyorsunuz.

BAŞKAN – Hakkın ne olduğunu anlayacak kapasitede değilsin ki sen!

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kapasitem sizden üstündür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – 926 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Birinci fıkrada belirtilen şartlara haiz olan subayların terfileri aşağıdaki esaslara göre yapılır.

a) Yükselme sırasına girmiş bulunan teğmen-yarbayların, sicil notu ortalamaları tespit edilir ve sınıfları içerisinde (kurmay subaylar kendi sınıflarında) yeterlik derecesine göre sıralanırlar. Bilahare bu sıralama esas alınmak suretiyle; teğmen-binbaşılar için sicil notu ortalaması sicil tam notunun % 60 ve daha yukarısı, yarbaylar için % 70 ve daha yukarısı olanlardan bir üst rütbedeki kadro açığı kadarı en üstün yeterlik derecesinden başlanmak üzere bir üst rütbeye terfi ettirilir. Diğer terfi şartlarını haiz olduğu halde üst rütbede kadro açığı bulunmadığı için terfi edemeyenler derece ilerlemesi yaparlar. Bu Kanunun 36, 58 ve 65 inci maddelerine göre 30 Ağustos tarihinden sonra terfi etme durumunda olanların, terfi eden emsallerinin şartlarını haiz olmak kaydıyla, kadro açığı şartı aranmadan bir üst rütbeye terfi işlemleri derhal yapılır.

b) Albaylar : Kuvvet Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığınca yükselme sırasına giren albaylardan, sicil notu ortalaması sicil tam notunun % 60 ve daha yukarısı olanlar tespit edilir. Bunlar sicil notu ortalamasına göre kendi sınıfları içerisinde, kurmaylar sınıflarına bakılmaksızın kendi aralarında (Hava Kuvvetlerinde pilot ve hava yer kurmaylar ayrı ayrı) sıralanırlar. Bu şekilde sıralanan albaylardan sicil notu ortalaması sicil tam notunun % 70 ve daha yukarısı olanların sicil dosyaları Yüksek Askerî Şuraya gönderilir. Yüksek Askerî Şura bunları 54 üncü madde esaslarına göre değerlendirmeye tabi tutar.

c) Üstün başarılı yüzbaşı ve binbaşıların terfi esasları : Yüzbaşı ve binbaşıların bu rütbelerine ait bekleme sürelerinin bitiminden 1 yıl önce bu rütbelere ait her yılki sicil notu, sicil tam notunun % 95 ve daha yukarısı olanlar sicil notu ortalaması en üstün olandan başlanarak rütbelerine göre kendi sınıfları içerisinde ayrı ayrı sıralanırlar. Bu şekilde sıralanan subaylardan, sicil notu ortalaması en üstün olanlardan başlanmak suretiyle Kuvvet Komutanı veya Jandarma Genel Komutanınca uygun görülenler, kendi sınıf mevcudunun; muharip sınıflar için % 4’ü, yardımcı sınıflar için % 2’si oranında bir üst rütbeye yükseltilebilirler.

Her yıl düzenlenecek sicil belgelerinin şekli ve muhtevası ile sınıf, rütbe ve görevlerin özelliklerine göre ne surette, kimler tarafından, hangi zamanlarda doldurulacağı, sicil notunun verilme esasları ve birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde belirtilen sebeplerle terfi edemeyenlerin gelecek yıldaki terfi işlemlerinin ne şekilde yapılacağı, sivil değerlendirme denetleme kurullarının kuruluş ve çalışma esasları ile görevleri ve ayrıca üstün başarı sebebiyle terfi usul ve şartları Subay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – 926 sayılı Kanunun 44 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“c) Yükselme sırasına giren albayların sicil notu ortalaması, sicil tam notunun % 70 (dahil) ve üzerinde olan, ancak Yüksek Askerî Şuraca yapılan değerlendirmede kadrosuzluk nedeniyle tuğgeneral-tuğamiral rütbelerine yükselemeyen albaylar ile sicil notu ortalaması sicil tam notunun % 70 (hariç)’den az olan albaylar,”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.... Madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5. – 926 sayılı Kanunun 85 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) Yükselme sırasına girmiş bulunan astsubayların sicil notu ortalaması tespit edilir ve bunlar sınıfları içerisinde yeterlik derecelerine göre sıralanırlar. Bilahare bu sıralama esas alınmak suretiyle; sicil notu ortalaması, sicil tam notunun % 60 ve daha yukarısı olanlar, en üstün yeterlilik derecesinden başlamak üzere kadro açığı kadar bir üst rütbeye terfi ettirilirler.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. – 926 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (ş) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

Madde 7.– Bu Kanun 31 Ağustos 1997 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde ile ilgili verilmiş bir önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

rüşülmekte olan 1/549 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının yürütmeye ilişkin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Uğur Aksöz Alı Ilıksoy Turhan Güven Adana Gaziantep İçel

Yüksel Yalova Agâh Oktay Güner Aydın Ankara

Madde 7.– Bu Kanun 31 Ağustos 1998 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Katılıyoruz Başkanım.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Çoğunluğunuz var mı?

BAŞKAN – Komisyon benimsiyor.

Aslında, Komisyon Başkanı, ilk defa oturduğu için, çoğunluğu olmadan önergeye katılıp katılmayacağını bilmez. Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine sunuyor.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Komisyon nasıl katılır?

BAŞKAN – Sayın Yülek, zatıâliniz de, komisyonu temsilen ilk defa oturduğunuzda aynı hataları yaptınız.

"Bu Kanun 31 Ağustos 1998 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer" şeklinde redaksiyona tabi tutuyoruz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

Madde 8.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Böylece, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.

11. — 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu (1/628) (S. Sayısı : 382) (1)

BAŞKAN – 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerindeki müzakelere başlıyoruz.

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, ne yoklaması istiyorsunuz? (FP sıralarından "Raporun okunup okunmaması hususunda oylamaya geçmeden önce yoklama istiyoruz" sesleri) Durun bakalım Allah... Allah... Durun. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])

Arkadaşlar, alkışa gerek yok.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Daha bir işlem yapmadım ki, daha müzakerelere başlayacağız. (FP sıralarından gürültüler)

Efendim, bir dakika... İsteğinizi nazara alacağım da; yalnız, daha işleme başlamadım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Oturun yerinize! Öğrenemediniz mi daha!

M. ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) – Türkiye sizinle gurur duyuyor! (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Biraz evvel, zamanında karar yetersayısı istediğimizde, görmezlikten geldiniz ama.

BAŞKAN – Arkadaşlar, çok rica ediyorum... Bakınız, burada çok ciddî bir görev yapıyoruz.

Yalnız İzmir Milletvekili Sayın Bodur -İzmir, hakikaten seviyesi çok yüksek bir il ve çok saygı duyduğum yer- ikide bir oradan konuşuyor; ama, ben anlamıyorum ki yani.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Benim seviyemi tartışmak sana düşmez; önce, kendi seviyenizi tartışın.

BAŞKAN – Yani, Türkiye'de, kültür seviyesi üst düzeyde olan bir ilin milletvekilisiniz; ama, bu Genel Kurulda her gün bağırarak konuşuyorsunuz; bırakın da, Başkanlık Divanı olarak, insanlar ne söylüyor, biz, onu anlayalım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Siz, işinize bakınız lütfen.

BAŞKAN – Allah, Allah!... Yani, ikide bir bağırıyorsunuz; bağıracaksanız, dışarı çıkın gidin.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Siz de her şeye maydanoz oluyorsunuz!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

O zaman, yoklama isteyenler ayağa kalsınlar efendim.

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Efendim, bir dakika...

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacaktım; ancak, o sırada, arkadaşlar ayağa kaltılar; ama, ben daha işleme başlamamıştım.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, değerli arkadaşlarımız yoklama istediler, arkadaşları tespit edeceğim.

REFİK ARAS (İstanbul) – Ne kadar iyi niyetlisiniz!..

BAŞKAN – Efendim, burada, her milletvekilinin bir denetim hakkı var. Mademki Meclisi bu saatte çalıştırıyorsunuz, siz de gelir burada oturursunuz, arkadaşlarımız da yoklama hakkını kullanıyorlar. Şimdi Genel Kurul salonunda çoğunluk olsa, arkadaşlara derim ki, şu anda çoğunluk var, yoklama yapmam; ama, benim kanaatime göre de çoğunluk yoksa, arkadaşların isteklerini yerine getiririm.

Efendim, raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Yoklama yapmıyorum; çünkü, 20 kişi ayakta değilsiniz. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – 20 kişi ayaktayız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, ben saydım; hayır, 20 kişi ayakta değilsiniz. Rica ediyorum...

Tümü üzerinde söz isteyenler?

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – 20 kişi ayaktayız...

BAŞKAN – Beyler, saydım.. Bakın, ben, hesabı kitabı kuvvetli olan bir insanım; kalkarsınız 20 kişi, ben sizin isteklerinizi yerine getiririm. "Yoklama isteyenler kalksın" dedim... Kusura bakmayın... Ben burada doğru bir görev yapıyorum.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, nasıl saydınız, arkadaşlarımız burada.

BAŞKAN – Arkadaşlarınızın bir kısmı kalkmamıştı efendim; ben saydım...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Daha tespit etmediniz ki!

BAŞKAN – Efendim, geçti artık.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, inanmanızı istiyorum, 18 arkadaşınız ayaktaydı.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben dışarıdan takip ediyorum, zatıâliniz arkadaşlara görev verdiniz arkadaşlarımızın tespit edilmesi için, zannedersem 20 değil, 20'den fazla arkadaşımızın ayakta olduğunu zatıâliniz de tespit ettiniz.

BAŞKAN – Bakın, bu konu...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Ama, bir dahaki oylamada isteriz.

BAŞKAN – Tabiî... Tabiî... İsteyebilirsiniz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yanlış yapıyorsunuz, doğru yapın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, bakın, biz burada tarafsız bir görev yapıyoruz. Sizden rica ediyorum, herkes görevinin bilinci içinde, hakkıyla hareket etsin, eğer bir hatamız varsa, her zaman sizden özür dileme inceliğimiz de vardır efendim.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen var mı efendim?

Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Sıddık Altay, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Geçici 139 uncu Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu maddesi, Sağlık Bakanlığı tarafından yetkili kılınan tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenen ve Sağlık Bakanlığınca onaylanan raporlara göre yurt içinde tedavileri mümkün olmadığı anlaşılan devlet memurlarının yurt dışında tedavi görmelerine imkân sağlamakta ve bunların yol ve tedavi giderleri, kurumlarınca karşılanmaktadır.

Aynı şekilde, 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesi ile 3269 Sayılı Uzman Erbaş Kanunu ve 3466 Sayılı Uzman Jandarma Kanununun 20 nci maddesi gereğince, Türkiye'de tedavi edilmeleri mümkün olmayan ve herhangi bir yabancı ülkede tedavilerinin yapılabileceği Gülhane Askerî Tıp Akademisi Profesörler Kurulu raporuyla tespit edilen subay, askerî memur, assubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar, yabancı memleketlerde, yol, ikamet ve tedavi masrafları Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığınca ödenmek suretiyle tedavi ettirilmektedir. Ancak, bu kanunların ilgili maddelerinde belirleyici herhangi bir hüküm bulunmadığı için, devlet memurları ve kamu görevlilerinin kanunen bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri, emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlananlar ile bunların yasal olarak bakmakla yükümlü bulundukları aile fertleri ve dul ve yetim aylığı alanlar, tedavi için yurt dışına gönderilememektedir. Görüşmekte olduğumuz tasarı, bunların da, tedavi için yurt dışına gönderilebilmelerine imkân sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bir insanın sahip olabileceği en büyük servet hayattır, sağlıktır. Kâinatta her şey hayata hizmet eder; hayatın olmadığı yerde, hiçbir şey yoktur. Sağlık söz konusu olunca, elbette ki, akan sular durur.

Biz, kamu çalışanlarının sağlık harcamalarından kısıtlama yapılmasını istemiyoruz; ancak, yurtdışı tedavilerine yönelik mevcut yasal imkânların hakkaniyet ölçülerine göre uygulanabildiği kanaatinde değiliz. Tedavi için yurt dışına gönderilen insanlara bir bakalım; hangi alt düzeydeki memur, hangi alt düzeydeki yönetici, taşradaki hangi 657'ye tabi memur veya Türk Silahlı Kuvvetlerindeki assubay veya askerî memur yurt dışına gönderilmiştir, buna bir bakalım.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı gündeme geldiğinde, ben, bir çalışma yaptım; şimdi, bu çalışmayı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bu tasarı gündeme geldiğinde, ben, iki soru önergesinden bir tanesini Sağlık Bakanlığına, bir tanesini de Millî Savunma Bakanlığına verdim.

Sorumda şöyle dedim : 1997 yılında, Millî Savunma Bakanlığından, kaç subay, assubay veyahut kimler gitmiştir; bunların rütbeleri nelerdir? Aynı amaçla bir tane de Sağlık Bakanlığına verdim. Şimdi, bunlardan aldığım sonuçları dikkatlerinize sunuyorum; şu an yürürlükte olan kanunun nasıl uygulandığını, kimlere hizmet ettiğini takdirlerinize sunacağım; sosyal demokrat anlayışa sahip arkadaşlarımızın da bu konuyu dikkatle dinlemelerini istiyorum.

Bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinde yaklaşık olarak 150 bin subay, assubay ve askerî memur bulunmaktadır; bunların 500'ü general, 100 bin -80-90 bin de olabilir- civarında assubay, 40 bin civarında askerî memur, diğerleri de subaylardan müteşekkildir. Sağlık Bakanlığından aldığım cevap şöyledir sayın milletvekilleri: 1997 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden toplam 19 kişi yurt dışına gönderilmiştir. Rakam olarak gayet makul bir rakam; ancak, bunların 6'sı general -500 generalden 6'sı yurtdışına gidiyor- geri kalan 145 bin yahut 150 bine yakın subay, assubay, askerî memurdan 13 kişi -1 sivil memur, 2 assubay, 10 subay- yurt dışına gönderilmiştir.

Görülmektedir ki, yurtdışı tedavileri, fakir fukaraya, alt düzey memura değil, üst düzeydeki memurlara hizmet eden bir müessesedir. Aynı şekilde Sağlık Bakanlığına da bir önerge verdim. Sağlık Bakanlığına dedim ki, 1997 yılında Türkiye'den kaç kişi yurt dışına gönderilmiştir ve bunların parasal değeri nedir? Sağlık Bakanlığından aldığım cevap: Türkiye'den toplam olarak 111 kişi gönderilmiştir. Sağlık Bakanlığının bize verdiği bilgiye göre, 111 kişinin devletimize maliyeti global olarak 700 milyar liradır.

Şimdi görülmektedir ki, bu kanun tasarısı, eğer uygulamaya konulursa, bunların bakmakla yükümlü oldukları kişilere ve emeklilere de uygulanırsa, görüleceği gibi, yine, Anadolu'daki memurumuza, emekliye, dula, yetime, hizmet etmeyecek. Bu 111 kişinin listesi yanımdadır; isterseniz, bunları sizlere takdim edebilirim. Bunların çoğu, üst düzey yöneticilerdir; genel müdürdür, müsteşardır, daire başkanıdır, yani, birinci derecedeki memurlarımızdır. Hasbelkader, bir posta dağıtıcısı, nasıl olmuşsa, bu listede yer almıştır.

Biz, yurt dışında yapılan tedavilere karşı değiliz. Biz, haksızlığa karşıyız. (FP sıralarından "Bravo" sesleri) Kanunların, fakire, fukaraya, yetime, öksüze uygulanmadığı, ancak ve ancak, üst düzey yöneticilere uygulandığı anlaşılmaktadır. İsteyen arkadaşlarıma bu listeyi takdim edebilirim.

Sayın milletvekilleri, demin de belirttiğim gibi, biz, çifte standarda karşıyız. Üst düzeydeki kamu görevlileri, üst kademedeki görevliler, tedavileri yurt içinde bile mümkün olduğu halde, soluğu yurt dışında almaktadır. Ama, yine, aynı durumda olan memurlarımız, işçilerimiz için, bugün Türkiye'de, tüm illerimizde uygulanan... İşte, Ankara başkenttir, burada da görüyoruz; sabahleyin Numune Hastanesine gidin; torpil yaptırmadan sıra bulmak, film çektirmek, tahlil yaptırmak hemen hemen imkânsızdır.

Aynı şekilde, Anadolu'nun diğer illerine de bakalım. Bugün, bizim Ağrı'da toplam nüfus 500 bindir ve bu 500 bin nüfusumuza karşılık, şu anda, 13 uzman hekim vardır; fakat, Sağlık Bakanının memleketi olan Afyon'da 69 uzman vardır; yine, Yalova'da, 6 genel cerrah vardır. Acaba, bu genel cerrahlar haftada kaç tane ameliyat yapmaktadırlar?

Diğer tarafta, Ağrı'da, Iğdır'da, Kars'ta, Van'da, halkımız, sağlık konusunda perişan olmaktadır, Ankara'ya taşınmaktadır. Bugün, Türkiye'nin temel sorunu sağlık iken, bu sağlık konusu, hâlâ, neden bir çözüme kavuşturulamamıştır?.. Ancak mutlu bir azınlığa hitap edecek kanunlar alelacele Meclis gündemine getirilmekte, yangından mal kaçırır gibi çıkarılmaktadır. Bunu dikkatlerinize sunmaktayım sayın milletvekilleri.

Aynı şekilde, bu kanun tasarısı düzenlenirken, devletimize ne gibi yükler getireceği hesaplanmamıştır. Demin de izah ettiğim gibi, 1997 yılında yurt dışında tedavi gören 111 kişinin ülkeye maliyeti 700 milyar lira; bu tasarının yasalaşmasıyla, acaba, 1998 ve 1999 yıllarında, yurtdışı tedavi giderlerinin boyutu ne olacaktır; bunu, acaba, ilgililer hesapladılar mı?

Zaten, bugün, Emekli Sandığı, SSK gibi sosyal güvenlik kurumları emekli maaşını ödeyemez durumdayken, bu tasarının yasalaşmasıyla bu sosyal güvenlik müesseseleri tamamen zor duruma düşmeyecekler mi?.. Bunun için, bu konuların, ilgililer tarafından tekrar tekrar dikkate alınması gerekmektedir sayın milletvekilleri.

Önemli olan bir konu da, bu sağlık raporu gündeme geldiğinde, sağlık raporunun tasdiki için Millî Savunma Bakanlığına ve Jandarma Genel Komutanlığına ayrıca bir yetki verilmektedir. Halbuki, bugün, Hükümetimizde 38 bakanlık vardır, o zaman, her bakanlık, sağlık raporunu ayrı ayrı onaylasın; bu da uygun bir yol değildir. Bugün, Türkiye'de bir tek Sağlık Bakanlığı vardır; eğer, yurt dışına tedaviye gidilecekse -Millî Savunma ve Jandarma ayırmaksızın- bir tek bakanlığın onayına sunulması gerekmektedir; bu da Sağlık Bakanlığı olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bugün ülkemizde bu kadar ciddî sağlık sorunu ve kaynak sorunu varken, bu tasarının Meclis gündemine getirilmiş olması, aslında -demin de izah ettiğim gibi- uygun değildir; ancak, biz, Fazilet Partisi Grubu olarak, insanların, tedavi için yurt dışına gitmesine karşı değilizdir; yapılan haksızlığa ve adaletsizliğe karşıyızdır.

Bu anlamda görüşlerimizi belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Bekir Kumbul.

Buyurun Sayın Kumbul. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 382 sıra sayılı yasa tasarısıyla ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının anlamı nedir ve tasarı neyi getiriyor, önce ona bakalım.

211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci maddesinde değişiklik yaparak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu maddesinde değişiklik yaparak ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun geçici 139 uncu maddesinde değişiklik yaparak, yurt içinde tedavisi mümkün olmayan hastalığı ve sakatlığı bulunan, Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerindeki memur ve kamu görevlilerinin bakmakla yükümlü oldukları ana, bana, eş ve çocuklarına; emekli, adi malullük ve vazife malullüğü aylığı bağlananlar ile bunların kanunen bakmakla yükümlü bulundukları aile fertleri ve dul ve yetim aylığı alanlara yurt dışında tedavi imkânının sağlanması amaçlanmaktadır.

Ayrıca, şimdi, burada, zaten, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî Savunma Bakanlığında aktif olarak çalışanlar bu haktan yararlanmaktadırlar; bu tasarıyla, bakmakla yükümlü oldukları ile dul ve yetimleri de yararlanacaklar. Onun için, sanki "elit bir tabakaya mı bu hak veriliyor" yaklaşımını çokça doğru bulmuyorum.

Yine, yurtdışına, hastalıklarının, yurtiçinde tedavi edilemeyeceği kanısına varılarak, Yüksek Sağlık Kurulu tarafından rapor verilen kişiler gönderilmektedir. Gönül ister ki, her hastalık Türkiye'de tedavi edilebilsin; ama, edilemiyorsa, sağlık, gerçekten, hepimiz için çok önemliyse ve anayasal bir haksa, dünyanın neresinde tedavi edilmesi gerekiyorsa, hastayı oraya göndermekte yarar var diye düşünüyorum. Mevcut durumda, bu hak, sadece aktif olarak çalışanlara var; ama, şimdi, bakmakla yükümlü olduklarına da getiriliyor; buna kesinlikle katılıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer, sağlık, Anayasamızda belirtildiği gibi, anayasal bir haksa, isteriz ki, tüm insanlarımız bu haktan yararlanabilsin; ama, bugün, ülkemizde, gerçekten, ülke nüfusunun üçte 1'i, yani, 21 milyonun üzerinde insanımız, hâlâ, sosyal güvenlikten yoksun. 2000'li yıllara geliyoruz, tüm Batı dünyasının kendine göre bir çıtası vardır, 2000'li yıllarda hedeflediği şeyler vardır; aslında, bizim de hedeflerimizden birisi, tüm insanlarımızın, sosyal güvenlik kapsamına girebilmeleridir. İşte, bugün yine, Sağlık, Aile ve Sosyal İşler Komisyonunda tarımda kendi adına çalışanların, sosyal güvenlik kapsamına alınmaları yönünde çalışmalarımız vardı; orada antant kalamadık; ama -sanırım, yarın, yine, devam edeceğiz- tarımda kendi adına çalışan vatandaşlarımız da, bundan sonra sosyal güvenlik kapsamına girmiş olacaklar; ama, yine de yetmiyor; diğer kesimlerin de, umarız, bundan sonraki çalışmalarımızda, 2000'li yıllara giderken, tüm insanlarımız sosyal güvenlikten yararlanır ve insanlarımız ülke çapında, ülke düzeyinde sağlık hizmetini göremiyorsa, dünyanın neresinde görülebiliyorsa, orada tüm bu insanlarımıza sağlık hizmeti verilebilmelidir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada belki üzerinde durmamız gereken temel konu şu: Yurtdışına gönderilecek bu insanlarımız, Yüksek Sağlık Kurulu tarafından; Türk Silahlı Kuvvetlerinin hastaları, GATA' da kurulacak bir sağlık kurulu tarafından gönderilebilecek. Millî Savunma Bakanlığının hastaları ise, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde kurulacak üst düzey bir kurul tarafından gönderilebilecek. Ne kadar süreyle; iki yıl süreyle. Bunu, kanun kapsamı içine alıyoruz.

Değerli arkadaşlar, belki burada üzerinde durulması gereken şey, acaba iki yıl sonunda o insan tedavi edilemediyse, bundan "sen, artık, tedavi edilemeyeceksin; sen, artık, kaderine bırakılacaksın" anlamı mı çıkarmalıyız yoksa bunu kanun kapsamında değilde, oraya gönderen kurul, yurtdışında tekrar tedavisinde yarar görüyorsa, buna o sağlık kurulu tarafından, karar vermelidir diye mi düşünmemiz lazım?

İkinci bir husus; sağlık kurulu karar verdikten sonra bu raporun Millî Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından tasdik edilmesi öngörülüyor. Eğer, bunun düzeltilmesi gerekiyorsa "ilgili bakanlıkların sağlık dairesi başkanlığı tarafından tasdik edilmeli" şeklinde düzeltilmesinde yarar olduğu kanısındayım.

Değerli arkadaşlar, kimi arkadaşlarımızın dediği gibi...

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Niye Sağlık Bakanlığı değil?..

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Belki parayı ödeyen kesim Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı olacağı için, o bakanlıkların sağlık dairesi başkanlıkları tarafından onaylanması uygun olabilir diye düşünüyorum.

MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Milletvekillerinin raporlarını Sağlık Bakanlığı onaylıyor.

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Ama, bu, tartışılabilir elbette; katılıyorum.

Değerli arkadaşlar, belki, burada, yine üzerinde durulması gereken şey, sağlık parayla ölçülmez. İnsanlarımızı, eğer yurt içinde tedavi edemiyorsak, yurt dışında daha pahalı oluyor diye, onlara "hayır, sizi gönderemeyiz, kendi halinize bırakırız" diyemeyiz; pahalı da olsa göndermek zorundayız. Arabanızı, alacağınız elbiseyi, hatta, evinizi daha düşük fiyatla almayı düşünebilirsiniz, bunun pazarlığını yapabilirsiniz; arabaya binmeyebilirsiniz, otobüsle de gidebilirsiniz; ama, temel olan sağlıksa, bunda pahalıya mal oluyor diye, o insanı sağlığından edemezsiniz. Böyle bir yaklaşımı sağlık için, hele devletimize sosyal devlet diyorsak, bunu, sağlık için kullanamayız.

Ancak, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Değerli arkadaşlar, Ulu Önder Atatürk'ün söylediği bir söz vardı: "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz." Bugün, Türkiye'de, gerçekten, yurt dışındaki hekimlerden daha yetkin, daha etkili, daha bilgisel, daha bilimsel hekimler vardır. Yani, o hizmetleri Türkiye koşullarında yapma yönünde çalışmalar geliştirmeliyiz. Eğer, buradaki eksik tıbbî cihaz ve malzemeyse, bunu yurt içinden de alabilmeliyiz; o insanlarımızı, yurt içinde tedavi edecek şekilde hastanelerimizi dizayn edebilmeliyiz; buna katılıyorum; ama, bugünün koşullarında bu mümkün değilse, elbette, onun tedavisini, nerede yapılıyorsa, orada yaptırmak zorundayız diye düşünüyorum.

Bu tasarının, yararlanacaklara hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; Yüce Meclisi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumbul.

Şahsı adına, Sayın Yıldırım Aktürk; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muhterem milletvekilleri, 382 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Muhterem arkadaşlar, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 68 inci, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 209 uncu ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun geçici 139 uncu maddelerinde değişiklik yapmayı öneren bu kanun tasarısı, ağırlıklı olarak, yurtdışı tedavi hizmetlerini içeriyor. Şimdi önce, daha evvel devlet memurlarına ve Silahlı Kuvvetler mensuplarına yurtdışında tedavi imkânları sağladığımız dönemlerde, henüz Türkiyemizde kaliteli sağlık kuruluşları, özellikle, özel sağlık kuruluşları teşekkül etmediğini hatırlatmak istiyorum.

Sizlerle paylaşmak istediğim birinci husus, yurtdışı sağlık hizmetleri fevkalade pahalıdır, bir yabancının, bulunduğu ülkede bile faturasını kolay kolay kaldıramayacağı hizmetlerdir. Amerika'dan bir misal verirsek, blue cross sistemine bağlı olan bir kişi, imzaladığı protokole göre, ancak belli bir limit içindeki sağlık harcamalarından sigortalıdır, onun üstündeki kısmı için, kaderiyle baş başa kalır. Sınırsız, ucu açık, hesabı kitabı belli olmayan sigorta sistemi diye bir şey, yurt dışında da hiçbir şekilde söz konusu değildir. Bir Mayo Kliniğini misal verelim; Amerikan vatandaşlarının, ancak yüzde 1'inin gitme imkânına kavuştukları bir kliniktir; çünkü, ödedikleri primler, herbirini belli bir standartta programa bağlamıştır; en üst sağlık kuruluşlarından da, ancak en yüksek gelir seviyesinde, en yüksek primi ödemek durumunda olan şirket mensupları istifade ederler. Halbuki, bugüne kadarki uygulamada, biz, sadece "yurtiçinde tedavisi mümkün görülemiyorsa yurtdışına gönderilir" diye bir karar alıyoruz ve baktığımızda, genellikle, yurt dışında en üst kuruluşlara gönderiyoruz. Niçin; çünkü, artık, Tükiyemizde gelişmiş kuruluşlar var; bir Bayındır Hastanesi, bir Amerikan Hastanesi, Bir Sevgi Hastanesi... Giderek, bir on-line sistemiyle, neredeyse, oralardan bilim adamlarının katkılarıyla teşhis ve tedavi imkânları gelişmekte, her türlü modern teçhizat, artık yurtiçinde de yavaş yavaş sağlanmaktadır. Ne zaman yurt dışına gönderiliyor; ancak, çok özel, en üst seviyedeki sağlık kuruluşlarında tedavisi gereken hastalıklar için.

Şimdi, bir kanser mevzuunu ele alalım. Kanser, parası olanın hastalığıdır; çok gaddar bir cümle. Eğer, paranız limitliyse, ortalama olarak ömrünüzü uzatma girişiminde rasyonel bir davranış içerisine girersiniz. Trilyonerseniz, belki iki sene katabilirsiniz ömrünüze; ama, herkesi trilyoner davranışı içerisine sokabilir miyiz; bunun, mümkün olup olmadığını önce bir gözden geçirmek gerektiğini düşünüyorum.

Muhterem arkadaşlarım, bunları niçin söylüyorum; çünkü, yurtiçinde, genel sağlık sigortasını henüz tesis etmemiş bir ülkeyiz. Muhterem Sağlık Bakanımız, Bakanlar Kuruluna getirdi, yakında Meclise arz edilecek; bütün vatandaşlarımızı genel sağlık sigorta sistemi içine alan bir arayış içindeyiz. Bu, henüz mevcut değil.

İkincisi; Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar ve Emekli Sandığının kara delik dediğimiz açıkları 1,5 katrilyonla bütçemizin en büyük harcama kalemleridir.

Bu Meclis dönemimizde çok hayırlı işler yaptık; birincisi, vergi reformu, ikincisi, Genel Kurula indirdiğimiz mahallî idareler reform tasarısı; fakat, maalesef, üzülerek ifade ediyorum, Hükümetimizin de programında olduğu halde, sosyal güvenlikle ilgili bir reform çalışmasını, bu anlamda, bu sistemi sağlıklı bir dengeye kavuşturacak bir çalışmayı, henüz gerçekleştiremedik.

Onun için, şu önümüzdeki tasarının, çok erken, ham ve yeterince etüt edilmemiş olduğunu, özellikle, rakamsal tarafı fevkalade cılız bir tasarı olduğunu görüyoruz. Ben, şahsen, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bu tasarı önümüze geldiğinde, Hükümetimizden, nasıl bir projeksiyon yapıyor; yani, önümüzdeki bir yıl içinde, bu kolaylıklar sağlanırsa, yurtdışına kaç kişi gider, emekli olduklarında yurtdışı tedavîden ne kadar istifade ederler, ölümleri halinde, dul ve yetimlerine intikal eden sağlık harcamaları ne kadardır diye bir tahminî bütçe çalışması rica ettim; fakat, bunu sağlayamadık. Önümüzde, sadece, şu anda, mevcut sisteme göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ve devlet memurlarından yurtdışına gidenlerle ilgili harcamalar var; ancak, şu kadarını söyleyeyim, bakmakla yükümlü oldukları kişileri hiç hesaba katmadan, sadece "emekli" kelimesini ilave ederek; yani "emekli askerlere de bunu getiriyoruz, emekli memurlara da bunu getiriyoruz" dediğimizde, bu fatura 6 veya 7 ile çarpılacaktır; "bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocukları" dediğimizde, bunun 20'ye varan bir katsayıyla çarpılması gerektiğini gözardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum; Özellikle, kişi vefat ettikten sonra da bu imkânlar devam edeceğine göre, bunun, aynen, yozlaşmış sigorta sistemimizde olduğu gibi, 40-50 seneye dönük, çok ciddî taahütler içeren, çok büyük meblağlara varan bir doküman olduğunu; fakat, bir iki kelimenin arasına gizlendiği ve maalesef, ciddî bir maliyet hesabının, analizinin yapılmadığını görüyoruz. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, ciddî bir çalışmayla gelinmesi için bir miktar direndik, Hükümetimizden böyle bir çalışmayı istedik; fakat, sonunda gelinen nokta çok sığ bir argüman oldu muhterem arkadaşlarım. O da nedir; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri bu imkânlardan istifade ediyorlar. Onun için bunu aynen, memurlarımızın, askerlerimizin emeklilerine de, onların bakmakla yükümlü olduklarına da getirelim ve böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleriyle, sağlık sisteminde, yurtdışında tedavi imkânlarında eşitlik sağlayalım.

Bu memleketi batıran tek kelime seçin deseler; ben, bir plancı olarak, bir ekonomist olarak, eşitlik ilkesinin yozlaştırılması derim. (FP sıralarından alkışlar) Hiçbir şekilde hesaba kitaba gelmeyen davranışlar içine giriyoruz, ondan sonra da bakıyoruz ki, ipin ucu kaçmış ve bunun faturası nereden karşılanacak arayışları içine giriyoruz; ama, iş işten geçmiş oluyor.

Muhterem arkadaşlarım, hele enflasyonu düşürme taahhüdü içine girmiş disiplinli bir hükümet anlayışı içinde, bu tip gevşek, sulandırılmış ve karşılığı belli olmayan uygulamalara yer olmaması lazım. Bir başka deyişle, böyle bir tasarıyı buradan geçirdiğimizde, ben iddia ediyorum, iki ay sonra IMF geldiğinde rapor verirken, Türkiye'ye, sınıfta kalacak derslerinden birisi de bu derler. Niçin; sadece memura yüzde 5 daha faza verme hadisesi değildir; hesapsız kitapsız, bir cümlelik "canım yapalım oluversin" niteliğinde gevşek uygulamaların devamını durduramamamız anlayışıdır. Biz, burada, perhiz dönemini ilan etmez ve enflasyonu düşürme konusunda kararlılığımız açsından topyekûn bir davranışa girmezsek, zaten her şeyi kaybetmişiz demektir.

Son bir nokta: Bu tasarıda, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun içinde yer alanlar arasında ciddî bir eşitsizlik vardır. 2 yıl kuralı, 657'ye tabi memurlar için vardır; ama, yanlış okumuyorsam, 1 inci maddeye göre, Gülhane'deki profesörler kurulunun ve arkasından da Millî Savunma Bakanlığının tasdikiyle yurtdışına gidildiğinde, tedavi süresinde herhangi bir sınır yoktur. Bu da, zannediyorum, Anayasamıza ciddî bir şekilde aykırılık durumu ortaya koymaktadır.

Muhterem arkadaşlarım, neresinden bakılırsa bakılsın -ben maddeler üzerinde de söz aldım, gerekirse tekrar bu kürsüyü işgal edeceğim- zannediyorum en hayırlısı, bu tasarının Komisyonumuza geri çekilmesi ve Hükümetimizin de daha etraflı bir çalışmayla, daha doyurucu bir şekilde karşımıza gelmesidir.

Saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aktürk.

Buyurun Sayın Komisyon Başkanı.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım; değerli Komisyon üyesi arkadaşımın, Plan ve Bütçe Komisyonunun çalışmalarıyla ilgili, bir bakıma ciddiyetini değerlendirerek yapmış olduğu konuşmayı büyük bir üzüntüyle karşılıyorum. (FP sıralarından gürültüler)

Müsaade buyurun...

Plan ve Bütçe Komisyonu, çalışmalarını, burada yer alan uzman arkadaşlarımın değişik görüşlerini, Hükümet mütalaalarını dikkate alarak, her zaman olduğu gibi, bu tasarıda da fevkalade ciddî bir biçimde değerlendirmiştir. Bu düzenlemede, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olan devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin tedavi yöntemleri arasında, esas itibariyle hiçbir ayrıcalık ve farklılık getirilmemektedir. Aksine, bu düzenleme -değerli arkadaşım biraz daha tetkik ederse görecektir- aradaki farklılıkları telafi edecek, paralellik sağlayacak, eksiklikleri giderecek düzenlemeler getirmiştir.

Diğer taraftan, maddeler sağlıklı bir biçimde tetkik edildiği zaman görülecektir ki, sonunda, yurtdışında tedaviye gerek görecek merci, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bu konuda yetkili kılmış olduğu, görevli kılmış olduğu hükümet merci Sağlık Bakanlığıdır. Bu itibarla, hakikaten, geçmişte, hiçbir şekilde, yoz bir biçimde uygulanması söz konusu olmamıştır, bundan sonra da olması olasılığı yoktur. Bu itibarla, arkadaşımın yapmış olduğu değerlendirmeye, Komisyon Başkanı sıfatıyla, katılmamızın mümkün olmadığını, bilgilerinize saygılarımla arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Başkan, arkadaşımızın söylediği, "657 sayılı Devlet Memurları Kanununda "bunların harcırah ve tedavi giderleri kurumlarınca ödenir ve yurtdışı tedavi müddeti 2 yılı geçemez deniliyor; ama, 1 inci maddede böyle bir sınırlama yok" şeklinde.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, eğer, 926 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin (c) bendinden sonra gelen fıkra tetkik edilirse, söz konusu süre kısıtlamasının ve düzenlemesinin...

BAŞKAN – Ne kadar?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) ... burada da, aynen...

BAŞKAN – Okur musunuz... Genel Kurul aydınlığa kavuşsun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) ... 6 ay olarak yer aldığı görülecektir.

BAŞKAN – O zaman niye 2 yıl dediniz? Orada 6 ay, burada niye 2 yıl oldu? Orayı da bir okur musunuz Sayın Başkan, Genel Kurulun bilgisi olsun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Fıkrayı okuyorum size: "Dış memleketlerdeki tedavi müddeti 2 yılı geçemez. Bu müddet içinde, acil haller müstesna, raporda gösterilen hastalıktan başka yapılan tedavilerin masrafı ödenmez ve bu tedaviler için müddet uzatılamaz.

BAŞKAN – Ama "acil hal" deniliyor orada.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Evet, devam ediyorum.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Zorlama Sayın Başkan!..

BAŞKAN – Acil hal varsa o sınırlamaya tabi değil.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Devam ediyorum: "Tedavi süresi altı ayı geçtiği takdirde, ilgili yabancı sağlık kurumundan ve tedavinin devamı zaruretini gösteren rapor, mezkûr kurum tarafından, ataşelik kanalıyla Millî Savunma Bakanlığı veya Jandarma Genel Kumandanlığına gönderilir. Müteakip altı ayda bir aynı ameliye tekrarlanır." Yani, altı ayda bir bu ameliye tekrarlanmak suretiyle, işin paralelliği sağlanmaktadır; 2 yılı da geçemez.

Arz ederim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Eşitlik mi oluyor bu?!.

BAŞKAN – Efendim, aslında, tabiî, gecenin bu saatinde, tam tatile giderken, böyle bir yasanın getirilmesini gerektiren zarureti de ben anlayamadım; gerçi, yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – O sizin takdirinizde değil.

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar... Bir dakika Sayın Güney; yani, siz, şimdi, burada, çok önemli... Yani, bir iki kişinin herhalde özel bir durumu var ki, bu kanun öne geçiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri yurtdışına gönderildiği zaman, yani, o da zor şartlarla gönderiliyor ve oradaki paranın yüzde 10'unu kendisi ödüyor; yani "milletvekili, tedaviye giden kişiler öder" diye bizim yönetmeliğimizde hüküm var, o zaman buraya da konulması lazımdı. Neyse efendim...

Sayın Cevat Ayhan kişisel söz istedi.

Sayın Yılbaş, siz grup adına söz istemişsiniz; ama Sayın Yıldırım Aktürk şahsı adına konuştu; biliyorsunuz, uygulamamız gruplar geçtikten sonra...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Madde üzerinde konuşurum.

BAŞKAN – Ama, 1 inci maddede verebilirim.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, milletvekili devlet memuru mu?

Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; 382 sıra sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu Kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonuna alelacele geldi. Benden evvel konuşan değerli sözcü Yıldırım Aktürk Beyin, burada ifade ettiği hususları orada da konuştuk, bendeniz de ifade ettim ve bu aciliyete lüzum olmadığını ifade ettik. Muhterem Başkan, sizin de ifade ettiğiniz gibi, bir emekli zat için alelacele bunun geçirilmesi istendi; sonra -o emekli zatın ismini söylemeyeyim- bir başka şekilde halledildi veya şimdi halledilecek, bilemiyorum. Acil olmayan bir kanun tasarısı getirildi.

Şimdi, esasa gelelim:

Değerli arkadaşlar, aktuarya dengesi, emekli kurumlarında 1,5 katrilyon açık. Yurtdışı tedavi giderleri çok pahalı, Sıddık Beyin bu verdiği rakam 6 milyar 300 milyon; ama bir yıl önceki rakamlar bunlar, şimdi 10 milyarın üzerindedir, ortalama değeri söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, bir kişi için değil mi?

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, bir kişi için ortalama 10 milyarın üzerindedir.

Sivil, asker emeklileri ve yakınlarını koyuyoruz, bunların getireceği maliyet nedir diye sorduk, hesap gelmedi, Hükümet getirmedi ve hesabı yok, alelacele birisi için getiriyor bunu, bir emekli için, geneline de teşmil ediyor. Dedik ki, o emekliyi de çalıştığı holding ödesin, yollasın. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Şimdi, soruyorum; peki, bu memlekette, milyonlarca işçi emeklisi var, bunları niye koymuyorsunuz buraya; bunlar insan değil mi?! Bunlar da sigorta primi ödüyor, bunların da yakınları var. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bu memlekette, milyonlarca Bağ-Kur emeklisi var, bunları niye koymuyorsunuz?! Getirin... Bunların yakınları var.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Siz niye koymadınız?

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bu memlekette, 20 milyon çiftçi ailesi var. Seçim çevremde, benim etrafımı çeviriyorlar; Bağ-Kur'a para ödüyoruz, sağlık imkânımız yok, tedavimiz yok... Paranız varsa, buralara verin, Türkiye'deki sağlık kurumlarını geliştirin; niye Amerika'ya gidecek, niye Avrupa'ya gidecek? Gidecekse, kendi kesesinden gider. Onun için, bunu uygulama imkânımız yok.

Yeşil kartların karşılığını ödeyemiyoruz; fakir vatandaşların tedavisini yaptıramıyoruz; yani, ben, burada, bir sosyal yarayı kanatmak istemiyorum; ama, iyi düşünmemiz lazım.

Türkiye, günde 27 trilyon lira faiz ödüyor, güneşin doğuşundan batışına, -Maliye Bakanı burada söyledi- her Allah'ın günü 27 trilyon lira faiz ödüyor. Bu batak içinde, şimdi, trilyonları tekrar açıyorsunuz. Sosyal güvenlik kurumlarımız iflas halinde; yani, bu tasarıyı anlamak mümkün değil değerli arkadaşlar.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Özel... Özel...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Özel kişiler için, tabiî...

Eğer, bunu getirecekseniz, adaletli getirin; işçiyi de, SSK emeklilerini de, Bağ-Kur emeklilerini de alın, getirin, alkışlayalım, beraber geçirelim, taşıyabiliyorsak; ama, kim bastırırsa o alıyor Türkiye'de, kim güç kullanırsa o alıyor. Buna da, bu bütçe, bu millet dayanamıyor artık.

Vergi kanunu geçirdik buradan, 4,5-5 katrilyon lira ilave para toplanacak; kimden toplanacak; milletten toplanacak. Kimden alırsanız, o, yine, nihaî tüketiciye yansıyacak netice itibariyle. Onun için, bunları taşımak mümkün değil, tekrar tekrar üzerinde düşünmemiz lazım.

Değerli Yıldırım Aktürk Bey ifade ettiler, biz, bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da konuştuk; ciddî hiçbir bilgi gelmedi. Plan ve Bütçe Komisyonu meseleyi geçiştirmesin, hiçbir ciddî bilgi gelmedi. Komisyon Başkanı burada "geldi, tetkik etti" diyor; hiçbir bilgi gelmedi.

Şimdi, tabiî, Yıldırım Bey doğruyu söyledi; ama, herhalde önümüzdeki grup toplantısında onun da kulağını çekerler; çünkü, İzmit'teki SEKA peşkeşinden sonra, ANAP Grup Toplantısında bir arkadaşımızın kulağının çekildiğini duyduk.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Yok öyle bir şey.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Ama, biz o arkadaşımızı tebrik ediyoruz, Yıldırım Beyi de tebrik ediyoruz; evet, doğru olanı söyledi, doğru olanı yapmakla mükellefiz. Kimse kimsenin parasını birilerine hediye etmesin. Evet, sosyal yardımsa, yapalım; ama, denge içinde yapalım.

Değerli arkadaşlar, biz, bu kapıyı açarsak, ardından diğer sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olanlar da gelecektir. Tabiî, Emekli Sandığı arkasını Hazineye dayadığı için, kaynakları istediği gibi kullanıyor; ama, SSK'nın ve Bağ-Kur'un bu imkânı yok.

Bunların dikkate alınması için söz aldım, hepinize hürmetlerimi arz ederim. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelere geçilmesini oylayacağım; ancak, bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, yoklama talebiyle ilgili önergeyi okutuyorum:

III. — YOKLAMA

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplantı yetersayısı olmadığı görülmekte olup, yoklama yapılması için gereğini arz ederiz.

BAŞKAN – Şimdi, imza sahiplerini arayacağım:

Ahmet Çelik?.. Burada.

Cafer Güneş?.. Burada.

Ertan Yülek?.. Burada.

Abdulkadir Öncel?.. Burada.

Yaşar Canbay?.. Burada.

Bedri İncetahtacı?.. Burada.

Osman Pepe?.. Burada.

Osman Hazer?.. Burada.

Hüseyin Arı?.. Burada.

İlyas Arslan?.. Burada.

Abdullah Örnek?.. Burada.

Salih Katırcıoğlu?.. Burada.

İsmail Coşar?.. Burada.

Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.

Mustafa Ünaldı?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Cevat Ayhan?.. Burada.

İsmail Özgün?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Mehmet Aykaç?.. Burada.

Hasan Hüseyin Öz?.. Burada.

Evet, 21 kişi yoklama isteğinde bulunmuştur. Bu saatte bir de yoklama yapacağız...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Yoklamaya lüzum yok Sayın Başkan, durum ortada.

BAŞKAN – Hayır, yapacağız da, bu kanun tasarısı için yapmaya değmez... Neyse... Neyse, yapalım; peki.

Sayın milletvekillerinin, Genel Kurul salonunda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.08

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 23.18

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129 uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Biraz önce görüşmekte olduğumuz 382 sıra sayılı yasa tasarısının tümü üzerindeki müzakereler bitmişti. Maddelere geçilmesi oylanırken yoklama istenmiş, yapılan yoklamada toplantı yetersayısını bulamamıştık.

Biliyorsunuz, İçtüzüğümüze göre birinci yoklamada eğer toplantı yetersayısı yoksa, ikinci yoklamayı yapmak zorundayız.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan_

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güney.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, salondaki milletvekili arkadaşlarımızın sayısına baktığımızda ve diğer grupbaşkanvekili arkadaşlarımızla da yaptığımız sayısal incelemede, bu yoklamada da toplantı yetersayısının bulunamayacağı kanaatindeyiz. Bu nedenle, yoklama yapmamanızı arz ve talep ediyoruz.

BAŞKAN – Peki efendim.

Sayın milletvekilleri, çalışma saatimizin bitmesine çok az bir zaman kaldı. Bizim de, Divan olarak, ikinci bir yoklama yaptığımız zaman toplantı yetersayısının bulunamayacağı konusunda kesin kanaatimiz var.

Bu itibarla, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 29 Temmuz 1998 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.20

 

IX. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, günlük bir gazetede çıkan arazi tahsisatı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/5814)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı İstanbul

Yeni Yüzyıl Gazetesinin 3.7.1998 tarihli nüshasında Funda Özkan adlı yazarın köşesinde çıkan yazıda, Milletvekili İbrahim Yazıcı için “arkadaşı eski Bursa Defterdarı Muzaffer Karakaş, Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevine getirildi. Kısa bir süre sonra Orman Bakanlığının arazi tahsisatından Bodrum’da cazip mi cazip bir arazi devralmıştır” denmektedir.

1. Bu yazıdaki doğruluk payı nedir?

2. Arazi tahsisinde söz konusu Müsteşar Yardımcısı yetkili midir?

3. Arazi tahsisinde hangi yol izlenmiştir?

T.C. Orman Bakanlığı 28.7.1998 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı Sayı : KM.1.SON.626-2230

Konu : Sn. Bülent Akarcalı’nın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 13.7.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/5814-14322/33372 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın “Günlük bir gazetede çıkan arazi tahsisatı ile ilgili iddialara ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabı yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Ersin Taranoğlu Orman Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın 7/5814 Esas No.lu Yazılı Soru Önergesi Hakkında Orman Bakanlığının Cevabı :

1. Yeniyüzyıl Gazetesinin 3.7.1998 tarihli nüshasında adı geçen milletvekili Sayın İbrahim Yazıcı adına ormanlık saha tahsisi yapılmamıştır.

2. Ormanlık arazilerinin turizm yatırımlarına tahsisi, 5 Nisan 1995 tarih ve 22249 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Orman Arazilerinin Tahsisine Ait Yönetmelik Esaslarına göre yapılmaktadır. Buna göre talepler, Bakanlığımızca görevlendirilen bir başkan ve üç üyeden teşekkül eden Değerlendirme Komisyonunca değerlendirilmektedir. Söz konusu Müsteşar Yardımcısı bu komisyonda görevli değildir.

3. Turizm tesisleri için arazi tahsisi, “Orman Arazilerinin Tahsisine Ait Yönetmelik” esaslarına göre yapılmaktadır. Ancak, yukarıda belirtildiği gibi Milletvekili Sayın İbrahim Yazıcı adına orman arazisi tahsisi yapılmamıştır.

2. – Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana’da meydana gelen deprem felaketinde zarar gören çiftçilerin borçlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/5820)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 6.7.1998

Yakup Budak Adana

27 Haziran 1998 Cumartesi günü Adana Merkez ve Ceyhan ağırlıklı 6.3 şiddetinde meydana gelen depremde büyük can ve mal kayıpları olmuştur. Bütün milletimizi acıya boğan deprem felaketinde 145 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1 500’ün üzerinde vatandaşımız da yaralanmıştır. Ayrıca 1 000 ev tamamen yıkılmış, 3 658 evde büyük hasar, 7 147 evde kısmî hasar ve yaklaşık 26 000 ev ve işyerinde hasar tespit edilmiştir. Hastane, okul, köprü, cami gibi birçok kamu binasında da hasar büyüktür.

Özellikle Adana’ya yakın köyler ile Ceyhan’ın köylerinde % 80’lere varan yıkım ve hasar meydana gelmiştir. Köylülerimiz, çiftçilerimiz zor durumdadır. Özelde Adanalıları, genelde tüm milletimizi yasa boğan deprem felaketinin acılarının hafifletilmesi, ortadan kaldırılması Hükümetin alacağı isabetli ve acil kararları süratle uygulaması ile mümkündür.

1. Tarım Kredi Kooperatiflerine borçları olan depremzede çiftçilerimizin borçlarının faizsiz ertelenmesi ile ilgili Bakanlığınızca hangi çalışmalar yapılmaktadır?

T.C.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon 28.7.1998 Kurulu Başkanlığı Sayı : KDD.S.Ö.1.01/1992

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 15.7.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.14481 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde Bakanlığımıza intikal eden ve Adana Milletvekili Yakup Budak ile Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Sılay’ın yazılı soru önergeleriyle ilgili bilgiler, ilişikte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Taşar Tarım ve Köy İşleri Bakanı

Adana Milletvekili Sayın Yakup Budak’ın 6.7.1998 gün ve 7/5820-14341 Sayılı, Yazılı Soru Önergesiyle İlgili Bilgiler :

Soru : 27 Haziran 1998 tarihinde Adana Merkez ve Ceyhan’da 6.3 şiddetinde meydana gelen deprem, büyük can ve mal kayıplarına yol açmıştır. Özelde Adanalıları ve genelde tüm milletimizi yasa boğan deprem felaketinin acılarının hafifletilmesi ve ortadan kaldırılması, hükümetin alacağı isabetli ve acil kararların, süratle uygulanmasıyla mümkündür. Bu cümleden olarak depremzede çiftçilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının, faizsiz ertelenmesiyle ilgili, Bakanlığınızca hangi çalışmalar yapılmaktadır?

Cevap : Söz konusu afetle ilgili olarak, halihazırda yürütülmekte olan hasar tespit çalışmalarının sonuçlarını gösterir belgelerin Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürlüğüne intikal ettirilmesi halinde, 96/8021 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında, kooperatif ortağı çiftçilerimizin mevcut borçlarının, bir yıl süreyle faizsiz, müteakip iki yılda dört eşit taksitte ödenmek üzere, üç yıl süreyle ertelenmesi ve yeni kredi kullandırılması mümkün olabilecektir.

3. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, orman köylerinin sayısına ve kalkındırılması için alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/5828)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 8.7.1998

Zeki Ünal Karaman

1. Orman varlığımızın global olarak parasal değeri nedir? Yılda bu servetten elde edilen net gelir nedir?

2. Orman köyü niteliğine sahip olmak için ne gibi kriterler dikkate alınmaktadır?

3. Orman köyü vasfından çıkarılan köyler hangi ölçülere göre çıkarılmaktadırlar? Bu vasıflarını kaybetmekle zararları ne olmaktadır? Böyle bir zarar söz konusu ise telafi edici mahiyette nasıl bir çalışma yapılmaktadır?

4. Halen kaç tane orman köyü vardır? Buralarda yaşayan toplam nüfus ne kadardır?

5. Orman köylerinin, fizikî, idarî, malî, hukukî, ekonomik ve sosyal açıdan ne gibi sorunları vardır? Bu sorunların çözümü konusunda Bakanlığınızda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

6. Orman köylerinin kalkındırılması ile ilgili uygulamakta olduğunuz bir plan veya program var mıdır? Varsa hangi yılları kapsamaktadır?

7. Tüm orman köylerinin, 5 yıllık bir süre içinde kalkınması ve sorunlarının çözümü için global olarak ne miktar finansman kaynağına ihtiyaç vardır?

8. Orman köylerine yılda verilen kredi miktarı nedir? Varsa verilen aynî ve nakdî desteklerin, toplam değeri nedir?

T.C. Orman Bakanlığı 28.7.1998 Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı Sayı : KM.1.SON.625-2229

Konu : Sn. Zeki Ünal’ın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 15.7.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/5828-14363/33455 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın “Orman köylerinin sayısına ve kalkındırılması için alınacak tedbirlere ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabı yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Ersin Taranoğlu Orman Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın 7/5828 Esas No.lu yazılı soru önergesi hakkında Orman Bakanlığının Cevabı :

1. Ormanların maddî faydaları yanında sayılamayacak derecede fonksiyonel faydaları bulunmaktadır. Ormanlara sadece gelir getiren bir meta olarak bakılmaması gerekir. Ormanlarımızın dikili serveti 14 katrilyon civarındadır.

2. Orman köyü niteliği 6831 sayılı Kanunun 31 inci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre mülkî hudutlar içinde Devlet Ormanı bulunan köyler orman köyüdür.

3. Köy mülkî hudutları içinde Devlet ormanı bulunmayan köyler orman köyü niteliği taşımaz. Orman köyü vasfından çıkarılan köylerde zati yapacak ve zati yakacak ihtiyacı verilemez. Bunun telafisi için aynı köylülere tahsisli satış yapılarak ihtiyaçları giderilmektedir.

4. Halen 19 062 orman köyü olup, bu köylerde yaşayan toplam nüfus 8 800 000 civarındadır.

5. Orman köylerinde yaşayan insanımızın hayat standardı ülke, hatta kırsal kesim ortalamasının altındadır. Bu köylerde arazi kırık, engebeli, parçalı, verimsiz ve yetersizdir.

Tarım ve hayvancılık ilkel usullerle yapılmaktadır. İşsizlik oranı yüksektir. Genelde orman işçiliğinde (üretim, ağaçlandırma vb.) çalışılmaktadır. Bu işçilik geçici ve gündelik olup geçinmeye yeterli değildir.

Sert iklim şartları sağlık ve eğitimi olumsuz yönden etkilemektedir. Bu kesim devlet yatırımlarından en az payı almakta, her türlü hizmet bu yörelere en son gitmektedir.

Bu sorunların çözümü için Bakanlığımızın bünyesinde Orman Köylüleri Kalkınma Fonu oluşturulmuştur.

Bu Fon kanalı ile orman köylerine İlçe Kalkınma Planlarına dayalı olarak kontrollü, kademeli, faizsiz ve düşük faizli (%8) krediler verilmektedir. Ancak bu kaynak çok sınırlı olup, gelirlerinin artırılması için yoğun çalışmalar yapılmaktadır.

Böylece orman köylüsü üretici durumuna getirilerek kendi kendine yeterli hale gelmesi sağlanacaktır.

6. Orman köylülerinin kalkındırılması ile ilgili İlçe Orman Köyleri Kalkınma Planları yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir.

Bu planlar 5’er yıllık olarak hazırlanmakta ve gelir açığına göre ekonomik tedbirler öngörmektedir.

7. Tüm orman köylerinin ilçe kalkınma planlarında 826 300 sosyal amaçlı 1 094 000 ekonomik amaçlı olmak üzere 1 920 000 aileye kredi öngörülmüştür. Bunlardan 143 000 sosyal amaçlı, 106 000 ekonomik amaçlı kredi uygulanmıştır.

Mevcut plan önerilerinin 5 yılda uygulanabilmesi için ortalama 200 000 kişiye ekonomik kredi verilmesi gerekmektedir. Bunun için 1998 yılı rakamları ile yaklaşık 200 trilyon TL.’lık kaynağa ihtiyaç vardır.

8. Orman köylerine 1997 yıllarında verilen kredi miktarı sayısı ve 1997 yılı rakamları ile parasal tutarı ekli cetvelde gösterilmektedir. (Ek-2)

4. – Giresun Milletvekili Turhan Alçelik’in, Giresun Limanı tevzii çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/5850)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla. 9.7.1998

Dr. Turhan Alçelik Giresun

Giresun limanı tevzii çalışmaları ile ilgili olarak Giresun kamuoyunda bir yılı aşkın süredir yoğun spekülasyonlar yapılmaktadır.

Öyle ki, limanın uluslararası standartlara uygun olmaması dolayısıyla liman içinde dolgu çalışmaları ve büyük mendireğin uzatılması çalışmaları halen devam etmektedir. Mevcut limanda gemilerin limana giriş yerinde manevra derinlikleri -14 ile -15 metre civarında iken uzun mendirekte yapılan 33 derece iç tarafa açılı ve 220 metre uzunluktaki mendirek uzatması ile gemilerin manevra derinliği -11 metre civarına düşecek, bu ise özellikle dalgalı havalarda limana girişi iyice güçleştirecektir. Ayrıca halihazır uygulanan projeyi yapan firma yetkililerinden aldığımız bilgiye göre, proje hazırlanırken dikkate alınmayan sahil karayolundaki 50 metre civarındaki deniz dolgusu da liman tevzii projesini ciddî biçimde etkileyeceği ifade edilmektedir. Yine liman içindeki dolgu mevcut projeyi olumsuz yönde etkileyecektir.

Genel Müdürlük yetkilileri ile yaptığımız görüşmelerde konuyla ilgili tatmin edici bir bilgi de tarafımıza verilememiştir. Hatta bizim uyarılarımızla yapılan incelemelerde bir müddet limandaki tevziî çalışmaları durdurulmuş ancak projede hiçbir değişiklik yapılmaksızın son günlerde çalışmalara yeniden başlanmıştır.

Soru 1. Çok açık bir şekilde hatalı olduğu görülen bu mendirek uzatma çalışmalarını durdurmayı düşünüyor musunuz?

Soru 2. Halihazırdaki projeyi durdurmak suretiyle daha küçük açılı ve ileride daha rantabl olacak yeni bir proje yaptırmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Devlet Bakanlığı 27.7.1998 Sayı : B.02.0.016/00699

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 15.7.1998 gün ve KAN.KAR.MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5850-14389/33490 sayılı yazınız.

b) 23.7.1998 gün ve B.02.0.KKG.0.12/106-831-34/4157 sayılı yazısı.

Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik tarafından Giresun limanı ile ilgili verilen yazılı soru önergesinde yer alan konular incelenmiş ve cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

1. Ulaştırma Bakanlığı tarafından Giresun limanında, liman içi çalkantı düzeyinin kabul edilebilir limitlere indirilmesi için uzatılacak mendireğin optimum boy, kesit ve konumda projelendirilmesini sağlamak amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesine çalkantı deneyi ve stabilite araştırması yaptırılmış olup, bu araştırma sonucunda dalgakıranın 30º sapma açısıyla 220 m. uzatılması gerekliliği ortaya çıkmıştır.

2. Konu ile ilgili kuruluşların (DPT Müsteşarlığı, DLH Genel Müdürlüğü, Deniz Ulaştırması Genel Müdürlüğü, Giresun Valiliği, Giresun Belediye Başkanlığı, Deniz Ticaret Odası Başkanlığı, Giresun Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı) temsilcilerinin katılımı ile 23.6.1998 tarihinde yapılan toplantıda Giresun limanı için, uluslararası standartlar, mevcut koşullar ve fonksiyonel öncelikler açısından uygulanmakta olan 30º sapma açılı, 220 m. dalgakıran uzatılması projesinden daha uygun bir alternatif bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle projenin durdurulması düşünülmemektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Burhan Kara

Devlet Bakanı

5. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, Koruma ve Kontrol Genel Müdürü hakkında bazı iddialara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/5851)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Dr. Mehmet Sılay Hatay

1. Koruma ve Kontrol Genel Müdürünüz Dr. Celal Özcan tarafından 4.6.1998 tarih ve 13963 sayılı yazı ile anlaşılacağı üzere 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa aykırı olarak, kamu görevinde siyaset yapmaktadır. Bu Genel Müdürün görevi nedir? Siyaset yapmak mıdır? Yoksa kamu görevi midir? Bu şahsı şu anki konumuna hangi amaç ve görevle getirdiniz?

2. Sayın Genel Müdürünüz yazısında, Refah Partili yönetim zihniyeti demekle neyi kastetmektedir? Genel Müdürlükte çalışan insanları neye dayanarak bu zihniyette olduklarını söyleyebilmektedir? Kendisinin bu beyanını nasıl karşılıyor ve ne yapmayı düşünüyorsunuz?

3. Bundan evvelki hükümet döneminde görevinden alınan bürokratların, mahkeme kararıyla döndüklerini ve eski görevlerine iade edildiklerini kendisi beyan etmektedir. Peki niçin şimdi kendisi hukuk kurallarını tanımamazlık etmektedir? Mahkeme kararı olduğu halde görevden alınan bürokratları neden görevlerine iade etmiyorsunuz? Bu zihniyeti nasıl açıklarsınız?

4. Sayın Genel Müdür, aynı yazıda, hangi hakla, mahkeme kararının kendisinin ortaya koyduğu temel prensiplerle çeliştiğini beyan edebilmektedir?

T.C.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon 28.7.1998 Kurulu Başkanlığı Sayı : KDD.S.Ö.1.01/1992

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 15.7.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.14481 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde Bakanlığımıza intikal eden ve Adana Milletvekili Yakup Budak ile Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Sılay’ın yazılı soru önergeleriyle ilgili bilgiler, ilişikte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Taşar Tarım ve Köy İşleri Bakanı

Hatay Milletvekili Sayın Dr. Mehmet Sılay’ın Bila Tarih ve 7/5851-14362 Sayılı Yazılı Soru Önergesiyle İlgili Bilgiler :

Soru 1 : Koruma ve Kontrol Genel Müdürünüz Dr. Celal Özcan 4.6.1998 tarih ve 13963 sayılı yazı ile anlaşılacağı üzere 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa aykırı olarak, kamu görevinde siyaset yapmaktadır. Bu Genel Müdürün görevi nedir? Siyaset yapmak mıdır? Yoksa kamu görevi yapmak mıdır? Bu şahsı şu anki konumuna hangi amaç ve görevle getirdiniz?

Cevap : Koruma ve Kontrol Genel Müdürü Dr. Cela Özcan, bahse konu yazıda siyaset yapmamaktadır. Genel Müdür, Genel Müdürlüğü ile ilgili hizmetleri yürütmekte olup, aynı zamanda mahkemeden intikal eden dava yazıları için, Hukuk Müşavirliğine görüş bildirmektedir. Bu görüş kamu yararı ve hizmetin gerekleriyle sınırlı olan bir görüştür. Dr. Celal Özcan’ın bu göreve getirilmesinin sebebi, ilgili Genel Müdürlük hizmetlerinin en iyi şekilde ve kamu yararına yürütülmesidir.

Soru 2 : Sayın Genel Müdürünüz yazısında, Refah Partili yönetim zihniyeti demekle neyi kastetmektedir? Genel Müdürlükte çalışan insanları neye dayanarak bu zihniyette olduklarını söyleyebilmektedir? Kendisinin bu beyanını nasıl karşılıyor ve ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Cevap : Burada Refah Partili yönetim zihniyetinden kastedilen, Refah Partili Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından, geniş bir bürokrat kitlesinin görevden alınmasıdır. Genel Müdürlükte çalışan insanların, bu zihniyette olduklarını ifade eden herhangi bir beyana rastlanmamıştır; ilgili yazıda böyle bir beyan yoktur.

Soru 3 : Bundan önceki hükümet döneminde görevinden alınan bürokratların, mahkeme kararıyla döndüklerini ve eski görevlerine iade edildiklerini kendisi beyan etmektedir. Peki niçin şimdi kendisi hukuk kurallarını tanımamazlık etmektedir? Mahkeme kararı olduğu halde görevden alınan bürokratları neden görevlerine iade etmiyorsunuz? Bu zihniyeti nasıl açıklarsınız?

Cevap : Genel Müdürün hukuk kurallarını tanımaması mümkün değildir. Türkiye’de hukukun üstünlüğünü kabul eden hiçbir kimse, böyle bir davranış içine giremez. Esasen bu belge ve bilgileri, bazı şahıslara ve basına veren kişi veya kişiler, büyük bir yanıltma yapmaktadırlar. Nitekim yazıda adı geçen davacı kişi, Refah Partili Tarım ve Köy İşleri Bakanı tarafından, Daire Başkanlığına atanmış ve akabinde eski Daire Başkanı davayı kazandığı için, aynı Bakan tarafından görevden alınarak, eski Şube Müdürlüğü de boş olmadığı için, eleman olarak atanmıştır. Bu atama işleri, Refah Partili Bakan tarafından gerçekleştirilmiştir. Davacı kişi, bu dönemde eski müktesebi olan Şube Müdürlüğünü, dava yoluyla kazanmış ve aynı gün göreve başlatılmıştır. Davacının yazısı 22 Haziran 1998 günü Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğüne ulaşmış ve 23 Haziran 1998 günü, Şube Müdürlüğü görevine başlatılmıştır. Mahkeme kararı aldığı halde göreve başlatılmayan bürokrat yoktur.

Soru 4 : Sayın Genel Müdür, aynı yazıda, hangi hakla, mahkeme kararının kendisinin ortaya koyduğu temel prensiplerle çeliştiğini beyan edebilmektedir?

Cevap : Bahse konu yazı, Bakanlığımız Hukuk Müşavirliğine cevaben yazılmış olup, davanın temyiz edilmesinin uygun olacağı yönünde bir yazıdır.

Sıra Sayısı : 643

Esas No : 1/722

Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Yatırımlarda Devlet Yardımları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına verilen oyların sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 250

Kabul Edenler : 246

Reddedenler : 2

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 2

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 293

Açık Üyelikler : 9

(Kabul Edenler)

ADANA

Cevdet Akçalı

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

Mehmet Büyükyılmaz

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Tuncay Karaytuğ

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

AFYON

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Cemil Erhan

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Ahmet İyimaya

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Saffet Arıkan Bedük

Gökhan Çapoğlu

Ali Dinçer

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

İlker Tuncay

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Safa Giray

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

BOLU

Avni Akyol

Necmi Hoşver

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Mehmet Aykaç

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Evren Bulut

ERZİNCAN

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Lütfü Esengün

Necati Güllülü

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Demir Berberoğlu

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Batallı

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Ünal Yaşar

GİRESUN

Burhan Kara

Ergun Özdemir

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atila Sav

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

A. Aykon Doğan

İÇEL

Oya Araslı

Abdulbaki Gökçel

Turhan Güven

İSTANBUL

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Ali Şahin

Ahmet Tan

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

İZMİR

Turhan Arınç

Işın Çelebi

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Birgen Keleş

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Işılay Saygın

Rifat Serdaroğlu

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Hasan Dikici

Ali Doğan

Ahmet Dökülmez

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Abdullah Özbey

Fikret Ünlü

KARS

Çetin Bilgir

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Haluk Yıldız

KIRIKKALE

Hacı Filiz

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Onur Kumbaracıbaşı

Hayrettin Uzun

KONYA

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

Metin Perli

MALATYA

Yaşar Canbay

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Hasan Gülay

Sümer Oral

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Zeki Çakıroğlu

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

Mehmet Elkatmış

Ahmet Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

İhsan Çabuk

Müjdat Koç

RİZE

Hüseyin Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Cevat Ayhan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Cemal Alişan

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

SIVAS

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

Ahmet Karavar

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Abdullah Arslan

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

UŞAK

Hasan Karakaya

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Şaban Şevli

YALOVA

Cevdet Aydın

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

(Reddedenler)

ANKARA

Ersönmez Yarbay

ERZURUM

Abdulilah Fırat

(Mükerrer Oylar)

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin (KABUL)

SAKARYA

Ertuğrul Eryılmaz (KABUL)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

Erol Çevikçe

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Yaşar Eryılmaz

Celal Esin

AKSARAY

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Cemalettin Lafçı

ANKARA

Ahmet Bilge

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Ömer Faruk Ekinci

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

M. Seyfi Oktay

Yücel Seçkiner (B.)

Aydın Tümen

Rıza Ulucak

ANTALYA

Deniz Baykal

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal (B.)

Sami Küçükbaşkan

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Sema Pişkinsüt

İsmet Aptüllah Sezgin (B.)

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kamran İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Abbas İnceayan

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer (B.)

Ahmet Küçük

ÇORUM

Bekir Aksoy

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Seyyit Haşim Haşimi

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Ümran Akkan

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Kul

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Hikmet Çetin (Başkan)

Mustafa R. Taşar (B.)

Mustafa Yılmaz (B.)

GİRESUN

Turhan Alçelik

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu (B.)

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

Mustafa Köylü

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay (B.)

Ayfer Yılmaz

Rüştü Kazım Yücelen (B.)

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

M. Cavit Kavak (B.)

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir (B.)

Ali Oğuz

Mehmet Altan Öymen

Korkut Özal

Ali Talip Özdemir

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Güneş Taner (B.)

Bülent Hasan Tanla

Zekeriya Temizel (B.)

Ali Topuz

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Aydın Güven Gürkan

Şekibe Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Rüşdü Saracoglu

Ufuk Söylemez

Suha Tanık

Hakan Tartan (İ. A.)

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Avni Doğan

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Zeki Ünal

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Sabri Güner

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu (B.)

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

İsmail Cem (B.)

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Osman Pepe

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Remzi Çetin

Mehmet Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Oğuzhan Asiltürk

Fikret Karabakmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Ekrem Pakdemirli

MARDİN

Fehim Adak

MUĞLA

İrfettin Akar

Lale Aytaman

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NİĞDE

Doğan Baran

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Bahri Kibar

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin (B.)

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz (Başbakan)

SAKARYA

Nezir Aydın

Nevzat Ercan

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu (B.)

SAMSUN

İrfan Demiralp

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Nafiz Kurt

Biltekin Özdemir

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Yaşar Topçu (B.)

SIVAS

Musa Demirci

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Zülfikar İzol

Abdulkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere (B.)

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Kemalettin Göktaş (İ. A.)

Hikmet Sami Türk (B.)

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk.V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Mahmut Yılbaş

YOZGAT

Kazım Arslan

Abdullah Örnek

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Açık Üyelikler)

ANKARA : 2

BURSA : 1

KIRŞEHİR : 1

KOCAELİ : 1

KONYA : 1

MANİSA : 1

RİZE : 1

ŞANLIURFA : 1

Sıra Sayısı : 713

Esas No : 1/777

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına verilen oyların sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 264

Kabul Edenler : 257

Reddedenler : 1

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 6

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 283

Açık Üyelikler : 9

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

Mehmet Büyükyılmaz

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Tuncay Karaytuğ

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

AFYON

İsmet Attila

H. İbrahim Özsoy

AĞRI

Cemil Erhan

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Ahmet İyimaya

ANKARA

Yılmaz Ateş

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Ali Dinçer

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

İlker Tuncay

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Nahit Menteşe

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Safa Giray

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BAYBURT

Ülkü Güney

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

BOLU

Necmi Hoşver

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANKIRI

Mete Bülgün

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hasan Korkmazcan

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Ferit Bora

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatipoğlu

EDİRNE

Evren Bulut

Mustafa İlimen

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Lütfü Esengün

Necati Güllülü

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Demir Berberoğlu

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Ergun Özdemir

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Atila Sav

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

A. Aykon Doğan

İÇEL

Oya Araslı

Abdulbaki Gökçel

Turhan Güven

Mustafa İstemihan Talay

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Refik Aras

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Algan Hacaloğlu

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Ali Oğuz

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Ahmet Tan

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

İZMİR

Turhan Arınç

Işın Çelebi

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Işılay Saygın

Rifat Serdaroğlu

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Hasan Dikici

Ali Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Hadi Dilekçi

Haluk Yıldız

KIRIKKALE

Hacı Filiz

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Onur Kumbaracıbaşı

Hayrettin Uzun

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Necati Çetinkaya

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

Metin Perli

MALATYA

Miraç Akdoğan

Yaşar Canbay

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Hasan Gülay

Sümer Oral

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Zeki Çakıroğlu

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

Ahmet Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

İhsan Çabuk

Müjdat Koç

RİZE

Hüseyin Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Cemal Alişan

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

SIVAS

Tahsin Irmak

Mahmut Işık

Nevzat Yanmaz

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

Ahmet Karavar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Abdullah Arslan

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Hasan Karakaya

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Şerif Bedirhanoğlu

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

(Reddedenler)

ERZURUM

Abdulilah Fırat

 

(Mükerrer Oylar)

ADANA

İmren Aykut (KABUL)

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük (KABUL)

AYDIN

Cengiz Altınkaya (KABUL)

BURSA

Hayati Korkmaz (KABUL)

KOCAELİ

Halil Çalık (KABUL)

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri (KABUL)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

Erol Çevikçe

Orhan Kavuncu

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Yaşar Eryılmaz

Celal Esin

AKSARAY

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Cemalettin Lafçı

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Ömer Faruk Ekinci

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Şaban Karataş

M. Seyfi Oktay

Yücel Seçkiner (B.)

Aydın Tümen

ANTALYA

Deniz Baykal

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal (B.)

Sami Küçükbaşkan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

AYDIN

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Sema Pişkinsüt

Muhammet Polat

İsmet Aptüllah Sezgin (B.)

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Ahmet Bilgiç

Tamer Kanber

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Ataullah Hamidi

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Edip Safder Gaydalı

Kamran İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Avni Akyol

Feti Görür

Abbas İnceayan

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer (B.)

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Zülfikar Gazi

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

Adnan Keskin

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Muzaffer Arslan

M. Salim Ensarioğlu

Seyyit Haşim Haşimi

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Mustafa Kul

ERZURUM

Zeki Ertugay

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

İbrahim Yaşar Dedelek

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Hikmet Çetin (Başkan)

Mustafa R. Taşar (B.)

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu (B.)

HATAY

Süleyman Metin Kalkan

Levent Mıstıkoğlu

Mehmet Sılay

ISPARTA

Ömer Bilgin

Mustafa Köylü

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

D. Fikri Sağlar

Ayfer Yılmaz

Rüştü Kazım Yücelen (B.)

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican (B.)

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Mehmet Fuat Fırat

Metin Işık

Cefi Jozef Kamhi

Ercan Karakaş

M. Cavit Kavak (B.)

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir (B.)

Mehmet Altan Öymen

Korkut Özal

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner (B.)

Bülent Hasan Tanla

Zekeriya Temizel (B.)

Ali Topuz

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Aydın Güven Gürkan

Şekibe Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Rüşdü Saracoglu

Ufuk Söylemez

Suha Tanık

Hakan Tartan (İ. A.)

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Y. Selahattin Beyribey

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu (B.)

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

İsmail Cem (B.)

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Osman Pepe

Bekir Yurdagül

KONYA

Veysel Candan

Remzi Çetin

Abdullah Gencer

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Fikret Karabakmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Tevfik Diker

Ayseli Göksoy

Ekrem Pakdemirli

MARDİN

Fehim Adak

MUĞLA

İrfettin Akar

Lale Aytaman

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

NİĞDE

Doğan Baran

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Bahri Kibar

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin (B.)

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz (Başbakan)

SAKARYA

Nezir Aydın

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu (B.)

SAMSUN

İrfan Demiralp

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Nafiz Kurt

Biltekin Özdemir

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu (B.)

SIVAS

Musa Demirci

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Zülfikar İzol

Abdulkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere (B.)

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Kemalettin Göktaş (İ. A.)

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk.V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

VAN

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

(Açık Üyelikler)

ANKARA : 2

BURSA : 1

KIRŞEHİR : 1

KOCAELİ : 1

KONYA : 1

MANİSA : 1

RİZE : 1

ŞANLIURFA : 1

Sıra Sayısı : 734

Esas No : 1/798

Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına verilen oyların sonucu :

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 312

Kabul Edenler : 286

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 26

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 255

Açık Üyelikler : 9

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

AFYON

İsmet Attila

H. İbrahim Özsoy

Nuri Yabuz

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Nevzat Köse

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Ahmet İyimaya

Haydar Oymak

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Gökhan Çapoğlu

Ali Dinçer

Mehmet Gölhan

Agah Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Mehmet Sağdıç

İlker Tuncay

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Nahit Menteşe

Sema Pişkinsüt

Muhammet Polat

İsmet Aptüllah Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Safa Giray

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

BAYBURT

Ülkü Güney

Suat Pamukçu

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

BOLU

Necmi Hoşver

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kazım Üstüner

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

Mete Bülgün

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Mehmet Aykaç

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

Sacit Günbey

EDİRNE

Evren Bulut

Mustafa İlimen

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Naci Terzi

ERZURUM

Necati Güllülü

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Batallı

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Turhan Alçelik

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Ali Günay

Levent Mıstıkoğlu

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Abdulbaki Gökçel

Turhan Güven

Mustafa İstemihan Talay

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Sedat Aloğlu

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Yusuf Namoğlu

Ali Oğuz

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Ahmet Tan

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

İZMİR

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Birgen Keleş

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Işılay Saygın

Rifat Serdaroğlu

Ufuk Söylemez

Suha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Hasan Dikici

Ali Doğan

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Salih Kapusuz

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Hacı Filiz

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KOCAELİ

Halil Çalık

Necati Çelik

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Mehmet Necati Çetinkaya

Mehmet Keçeciler

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Miraç Akdoğan

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Cihan Yazar

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

Ahmet Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

RİZE

Hüseyin Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Latif Öztek

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

SIVAS

Musa Demirci

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Eyyüp Cenap Gülpınar

Ahmet Karavar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Maliki Ejder Arvas

Şerif Bedirhanoğlu

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Osman Mümtaz Soysal

(Mükerrer Oylar)

ADANA

İmren Aykut (KABUL)

M. Ali Bilici (KABUL)

Mustafa Küpeli (KABUL)

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu (KABUL)

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük (KABUL)

ANTALYA

İbrahim Gürdal (KABUL)

BURSA

Ali Rahmi Beyreli (KABUL)

İlhan Kesici (KABUL)

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt (KABUL)

GAZİANTEP

Mehmet Batallı (KABUL)

GİRESUN

Burhan Kara (KABUL)

IĞDIR

Adil Aşırım (KABUL)

İSTANBUL

Yılmaz Karakoyunlu (KABUL)

Ahmet Tan (KABUL)

Şadan Tuzcu (KABUL)

Osman Yumakoğulları (KABUL)

İZMİR

Işılay Saygın (KABUL)

KARS

Y. Selahattin Beyribey (KABUL)

KIRIKKALE

Hacı Filiz (KABUL)

KIRKLARELİ

Necdet Tekin (KABUL)

MUŞ

Erkan Kemaloğlu (KABUL)

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım (KABUL)

TRABZON

Yusuf Bahadır (KABUL)

Hikmet Sami Türk (KABUL)

Hikmet Sami Türk (KABUL)

VAN

Şerif Bedirhanoğlu (KABUL)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

ADIYAMAN

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

AĞRI

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Cemalettin Lafçı

ANKARA

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Ömer Faruk Ekinci

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Şaban Karataş

M. Seyfi Oktay

Önder Sav

Yücel Seçkiner (B.)

Aydın Tümen

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

Saffet Kaya

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

BALIKESİR

Ahmet Bilgiç

Tamer Kanber

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

BATMAN

Ataullah Hamidi

Musa Okçu

Faris Özdemir

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kamran İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Avni Akyol

Feti Görür

Abbas İnceayan

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

Ali Osman Sönmez

Turhan Tayan

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Seyyit Haşım Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

GAZİANTEP

Hikmet Çetin (Başkan)

Mustafa R. Taşar (B.)

GİRESUN

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Atila Sav

Mehmet Sılay

ISPARTA

Ömer Bilgin

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Halil Cin

Ali Er

D. Fikri Sağlar

Ayfer Yılmaz

Rüştü Kazım Yücelen (B.)

İSTANBUL

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Tayyar Altıkulaç

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hseyin Kansu

Ercan Karakaş

M. Cavit Kavak (B.)

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Mehmet Moğultay

Mehmet Altan Öymen

Korkut Özal

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner (B.)

Bülent Hasan Tanla

Zekeriya Temizel (B.)

Ali Topuz

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Veli Aksoy

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Aydın Güven Gürkan

Şekibe Gencay Gürün

Mehmet Köstepen

Rüşdü Saracoglu

Sabri Tekiroğlu

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KASTAMONU

Nurhan Tekinel

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

İsmail Cem (B.)

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Veysel Candan

Remzi Çetin

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Metin Emiroğlu

Fikret Karabakmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Ayseli Göksoy

Ekrem Pakdemirli

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Fehim Adak

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Mustafa Bahri Kibar

Mustafa Hasan Öz

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz (Başbakan)

SAKARYA

Cevat Ayhan

Ahmet Neidim

SAMSUN

İrfan Demiralp

Nafiz Kurt

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu (B.)

SIVAS

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Seyit Eyyüpoğlu

Zülfikar İzol

Abdulkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Nihan İlgün

Hasan Peker

TOKAT

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

İbrahim Çebi

Kemalettin Göktaş (İ. A.)

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk.V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Abdullah Örnek

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

Hasan Gemici (B.)

(Açık Üyelikler)

ANKARA : 2

BURSA : 1

KIRŞEHİR : 1

KOCAELİ : 1

KONYA : 1

MANİSA : 1

RİZE : 1

ŞANLIURFA : 1

birleşim 129’un sonu