T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 59

121 inci Birleşim

14 . 7 . 1998 Salı

İÇİNDEKİLER

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — YOKLAMALAR

IV.— BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

1. — Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın, Karadeniz Bölgesi fındık üreticilerinin fındık ihracatında fon uygulamasından kaynaklanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

2. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, TMO’nun buğday alım politikasından kaynaklanan sorunlara ve süne mücadelesinde kullanım süresi geçmiş ilaç uygulamasının yarattığı problemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

3. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir organize sanayi bölgesinin kurulma aşamasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Arnavutluk’a gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1611)

2. — Arnavutluk’a gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1610)

3. — Arnavutluk’a gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1609)

V. — SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Sıvas Milletvekili Musa Demirci’nin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın konuşmasında kendi bakanlık dönemine ilişkin kısmıyla ilgili açıklaması

VI. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. — Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak ve 54 arkadaşının, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle partizanlık ve usulsüzlük yaparak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/26)

2. — Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 60 arkadaşının, İzmit’te SEKA’ya ait fidanlık bir araziyi bedelsiz olarak Ford-Koç Grubuna tahsis ettiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17)

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Karabük Milletekili Hayrettin Dilekcan’ın, Batı Karadeniz Bölgesinde sel felaketinden zarar gören yerlere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in, yazılı cevabı (7/5455)

2. — Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, başörtülü bazı öğretmenlere güvenlik güçlerince yapılan uygulamalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5530)

3. — Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, tankerlerin neden olduğu trafik kazalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in yazılı cevabı (7/5535)

4. — İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın, TBMM Vakfı ile ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/5537)

5. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman’a bağlı bazı köylerin içmesuyu ve yol ihtiyacına,

– Karaman-Merkez-Kızık Köyü Tarımsal Altyapı Projesine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/5550, 5559)

6. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan işler hakkında kanun gereğince yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/5564)

7. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TBMM Vakfında yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/5642)

8. — Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman İl Özel İdaresine 1996-1997 tarihleri arasında gönderilen para miktarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5662)

9. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Bayburt-Aydıntepe Belediyesinin personel ve ödenek ihtiyacına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5673)

10. — Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, siyasî partilere yapılan hazine yardımlarına ilşikin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5675)

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.

Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Konya Ovası Göksu Mavi Tünel Sulama Projesi uygulamasında ortaya çıkan sorunlara,

Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Petrol Ofisi AŞ’nin özelleştirilmesine,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına Devlet Bakanı Güneş Taner cevap verdi.

Kütahya Milletvekili Metin Perli, Cumhuriyetin 75 inci yılında Kütahya’nın Dumlupınar İlçesinin sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, gündemdışı konuşmaya cevap veren DevletBakanı Güneş Taner’in 54 üncü Hükümet dönemiyle ilgili yanlış anlamalara neden olabilecek beyanda bulunduğu iddiasıyla görüşlerini açıkladı.

Arnavutluk’a gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in vekâlet edeceğine;

Bulgaristan’a gidecek olan :

Başbakan A. Mesut Yılmaz’a, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’in,

Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’e, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın,

Devlet Bakanı Işın Çelebi’ye, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun,

Başbakan Yardımcısı ve Millî Savunma Bakanı İsmet Sezgin’e, Devlet Bakanı Mehmet Batallı’nın;

Fransa’ya gidecek olan Devlet Bakanı Eyüp Aşık’a, Devlet Bakanı Burhan Kara’nın,

Rahatsızlığı nedeniyle istirahatli bulunan DevletBakanı Rüştü Kâzım Yücelen’e, Anayasanın 113 üncü maddesine göre, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar’ın,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna,

İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının;

Ocak-Şubat-Mart 1998 ayları (5/21) (S. Sayısı : 709),

Nisan-Mayıs-Haziran 1998 ayları (5/22) (S. Sayısı : 710),

Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığı hesaplarına ilişkin raporları;

Karaman Milletvekili Zeki Ünal ve 21 arkadaşının, su kaynaklarının daha etkin bir şekilde kullanılabilmesi ve komşu ülkelerle yaşanan su sorunlarına çözüm bulunması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279),

Zonguldak Milletvekili Ömer Barutçu’nun, (9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu;

Meclis araştırması önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

İçel Milletvekili Saffet Benli’nin (6/1050) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

(9/19) esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunda açık bulunan üyeliğe, DYP Grubunca 3 kat olarak gösterilen adaylar arasından Kars Milletvekili M. Sabri Güner seçildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

2 nci sırasında bulunan 232,

4 üncü sırasında bulunan 553,

5 inci sırasında bulunan 631,

Sıra sayılı kanun tasarıları ve tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe Komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, Komisyon raporu gelmediğinden,

Ertelendi;

6 ncı sırasında bulunan, Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu, 3505 Sayılı Kanun, Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun, Belediye Gelirleri Kanunu ile 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı : 626) görüşmelerine devam olunarak, 71 inci maddesine kadar kabul edildi, 71 inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, 67 inci maddenin görüşmeleri sırasında, İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, konuşmasında 54 üncü Hükümetin icraatlarıyla ilgili yersiz suçlamalarda bulunduğu ve Fazilet Partisi Grubunu, vergi kanunlarında değişiklik yapan tasarının görüşmeleri sırasında İçtüzüğe aykırı engelleme yapmakla suçladığı iddiasıyla bir açıklama yaptı.

Alınan karar gereğince, denetim konuları ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için 14 Temmuz 1998 Salı günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.58’de son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Ünal Yaşar Haluk Yıldız Gaziantep Kastamonu Kâtip Üye Kâtip Üye

Levent Mıstıkoğlu Ali Günaydın Hatay Konya Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

No. : 177

II. — GELEN KÂĞITLAR

14 . 7 . 1998 SALI

Tasarı

1. — Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinde Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/795) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.7.1998)

Teklif

1. — Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in; Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna İki Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1236) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.7.1998)

Rapor

1. — 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 125 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı ile 1700 Sayılı Dahiliye Memurları Kanununun 23 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/748, 2/751) (S. Sayısı : 714) (Dağıtma tarihi : 14.7.1998) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, şeker pancarına zarar veren tırtıl ile mücadeleye ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1152) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

2. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, taksicilere yönelik saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1153) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

3. — Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in gelir vergisi borcu affedilen bazı sanatçı ve televizyon programı yapımcılarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1154) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Balıkesir Milletvekili Ahmet Bilgiç’in, Havran-Edremit-Ayvacık yoluna ilişikin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5852) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

2. — Balıkesir Milletvekili Ahmet Bilgiç’in, Kaz Dağlarında maden arama ruhsatı verilip verilmediğine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5853) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

3. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Keçiören Çocuk Islah Evi’nin atölyelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5854) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

4. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Ankara-Keçiören-Kanunî Mahallesinde heyelandan zarar görenlere yapılacak yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5855) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

5. — İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, İstanbul’da öldürülen taksi şoförlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5856) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

6. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Savunma Sanayii Müsteşarlığına yaptığı Havadan Erken İhbar ve Kontrol Uçağı ihalesi hakkındaki bazı iddialara ilişkin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5857) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

7. — Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Biga ve Gelibolu’da yapılan süne ilaçlamasında kullanılan ilaçlara ilişkinTarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5858) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

8. — Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın, İller Bankası Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen bir seminere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5859) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1998)

Süresi İçinde Cevaplandırılamayan Yazılı Soru Önergeleri

1. — Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Erzurumspor’a yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Yücel Seçkiner) yazılı soru önergesi (7/5368)

2. — Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara İl Sağlık Müdürünün yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5372)

3. — Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, Hataylı öğrencilere Suriye tarafından burs verildiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5373)

4. — Denizli Milletvekili M. Kemal Aykurt’un, Denizli İl Sağlık Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5374)

5. — Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketinde meydana gelen maddî hasara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5376)

6. — Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Erzurum Merkez II nci Organize Sanayi Bölgesine kredi verilip verilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5377)

7. — Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Gürbulak, Habur ve Nahçıvan sınır kapılarından kaçak mazot girişine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5380)

8. — Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, bazı tayin ve nakil işlemlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5381)

9. — Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, Konya Numune Hastanesi’nin manyetik rezonans cihazı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5382)

10. — Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, başörtülü öğrencilere yapılan uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5384)

11. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, banka kurma izinlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5387)

12. — Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin, Kütahya’nın kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınması için bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5392)

13. — Giresun Milletvekili Ergun Özdemir’in, Giresun’un İdare ve Bölge İdare Mahkemesi İhtiyacına İlişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5404)

14. — Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Yapı Kooperatifleri Merkez Birliklerine açılan kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5405)

15. — İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın, Akın Birdal suikastinin faillerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5408)

16. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, kapatılan Kur’an Kursu sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5410)

17. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, YÖK tarafından hazırlanan disiplin yönetmeliğine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5411)

18. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, OYAK’ın vergiden muaf tutulmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5416)

19. — İçel Milletvekili Saffet Benli’nin, emeklilerin maaş ödemelerinde yaşanan olumsuzluklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5422)

20. — İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın, Kocaeli’de SEKA’ya ait bir fidanlığın özel firmaya satıldığı iddiasına ilişkinBaşbakandan yazılı soru önergesi (7/5423)

21. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İstanbul Pendik İlçe Millî Eğitim Eski Şube Müdürü hakkındaki mahkeme kararına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5424)

22. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale-Sulakyurt-Güzelyurt Belediyesine gönderilen para miktarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5427)

23. — Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, İstanbul’da öldürülen bir şahısla ilgili yapılan soruşturmaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5428)

24. — Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, İstanbul Valiliğinin Kartal Çimento Fabrikası ile ilgili işlemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5430)

25. — Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, İstanbul’da Anadolu Çimentoları T.A.Ş. tarafından Hazineye devredilen bir araziye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5431)

26. — Sıvas Milletvekili Nevzat Yanmaz’ın, S.S.K. Sigorta Primleri Takip ve Tahsilat Dairesi Başkanının görevden alınmasının nedenine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5432)

27. — Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Anakent Belediyesine bağlı şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5433)

28. — Adana Milletvekili Yakup Budak’ın, Adana-Yüreğir İlçesi Sofulu Beldesindeki çöplüğün içme sularını kirlettiği iddiasına ilişin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5438)

29. — Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, İstanbul-Maltepe Belediye Başkanının bazı icraatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5445)

30. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Türkiye’deki yabancı temsilciliklerde uygulanan vize işlemlerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5446)

31. — Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, Suriye’nin Hatay İlini kendi sınırları içinde gösterdiği iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5448)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.00

14 Temmuz 1998, Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Haluk YILDIZ (Kastamonu), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121 inci Birleşimini açıyorum.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; Genel Kurul salonunda hazır bulunan sayın milletvekillerinin yüksek sesle işaret buyurmalarını rica ediyorum; çünkü, böyle bir uygulama, sürati sağlayacaktır.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN– Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz ve umuyorum, rahat, semereli ve dayanışmalı bir çalışmayı, bugün de, 24.00'e kadar sürdürürüz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın üyeye gündemdışı söz vereceğim. Umuyorum, gündemdışı konuşma yapan üyeler ve onlara cevap veren sayın bakanlar, Genel Kurulun şu bir ayı bulan yorgun ve stresli halini dikkate alarak konuşurlar.

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın'ın, Karadeniz Bölgesi fındık üreticilerinin fındık ihracatında fon uygulamasından kaynaklanan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in cevabı

BAŞKAN– Sayın Hüseyin Olgun Akın, fındık mahsulünün bölgedeki problemleriyle ilgili olarak söz talebinde bulundunuz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Umuyorum, konuşmanız, Ordu ve çevresindekilere, özellikle, Bolu-Düzce çevresindekilere; yani, fındık istihsaliyle meşgul olanlara yararlı olur.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu)– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mavi ile yeşilin birbirini kucakladığı, dışarıdan bakıldığı zaman, cennette yaşıyorsunuz dendiği; fakat, beş on kilometre içeriye girdiğiniz zaman, doğudan daha beter şartlar altında yaşayan insanların tek mahsülü, tek geçim kaynağı olan fındık mahsülüyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni fındık sezonunun yaklaştığı şu günlerde, fındık ihracatı üzerine entrika haberler sıkça duyulmaya başladı. Geçen haftalar içinde basında yer alan ihracatta fon artışı beklentisi haberi piyasalarda karmaşa yarattı. Bilindiği gibi, fındık ihracatında klasik pazara yapılan ihraçta çiğ fındığa, bir kilogramda 10 cent fon kesintisi yapılmaktadır. Bu rakam, bir TIR içfındık için 530-540 milyon TL gibi bir meblağa tekabül etmektedir.

Belirli mihraklar, her fındık sezonunda, daha önce olduğu gibi, aşağıdaki faydaları beyan ederek, ihracatta fonun artırılması gerektiğini savunurlar; ancak, asıl amaç, ülkenin makro ekonomik çıkarları değil, kendi çevirecekleri entrikalara zemin hazırlayarak ceplerini doldurmaktır. Fonu artırmanın ne yararları vardır? Şöyle denecektir: Hazineye daha fazla kaynak girecek, bu kaynakla Fiskobirlik alımları daha etkili olabilecektir. Fon miktarı, kadar teorik olarak, fiyat artacak, fındık ucuza satılmayacaktır. Naturel fındık ile işlenmiş içfındık ihracatından alınan fonların farklı olması, hatta işlenmişte sıfır olması, işlenmiş içfındık sanayiini teşvik edecek, daha çok katma değer ülkede kalacaktır.

Bu izahlardan sonra teorik olarak bakarsak, her şey ülke menfaatına uygun görünmekte, fon artışını savunan insanları desteklemek gerektiği ortaya çıkmaktadır; ancak, önemli olan madalyonun arka yüzüdür. Ekonomik hayatta ve piyasa ekonomisinde, her zaman, teori, pratik göstergelerle aynı paralelde değildir. Eğer, yaşanmış tecrübeleriniz varsa, neden aynı tecrübeleri, geriye bakmadan, yeniden yaşayalım, para ve zaman israf edelim. Fon seviyesinin 100-110 cent, hatta 60 cent olduğu zamanlarda ne gibi tecrübeler yaşanmış, ihracatçı ve devlet hangi sorunlarla karşılaşmış, bunlar, çok uzakta değil, hepimizin hafızasındadır. Bunlar neydi? 20 bin ton içfındık kaçakçılığından bahsediliyordu, 100-150 milyon dolar, kaçakçının cebine giriyordu, dürüst tüccar ve ihracatçı iş yapmıyor, mağdur oluyordu. Faturasız alan ve satan kaçakçıyla işbirliği yapan firmalar piyasayı ele geçirmişti. İki ayrı piyasa oluşmuştu. Kaçak fındık daha ucuza satılıyor, normal ihracatın fiyatı ise daha pahalı oluyordu. Bu da, Avrupalı alıcıların işine geliyor, piyasada fiyat düşüşüne sebep oluyordu.

Kalitenin bozulmasına sebep olunmuştu. Ucuz kaçak fındık alan Avrupalı sanayici, Türk sanayici ve ihracatçısıyla rekabet eder hale gelmiş ve işlenmiş içfındık ihracatı darbe yemişti. Hazine, 100-150 milyon dolarlık dövizin Gelir ve Kurumlar Vergisini, stopajını, Katma Değer Vergisini kaybetmişti. Korsan naylon firmalar türemiş ve piyasaya hâkim olmuşlardı. Fon artışı, fiyat artışı getirmemişti. Zira, fiyatı tayin eden arz ve talep dengesiydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Devamla) – Dünyada arz fazla oldukça, fiyat zaten düşer. Avrupalı, Fiskobirlik'in büyük rekolte yıllarında aktivitesinin limitli kalacağını bildiğinden, nasıl olsa fiyat düşecek, tazyik artacak stratejisiyle, fon artışı kadar fiyatı aşağı çekebilmişti. Bunlar geçmişte yaşandı.

O zaman, özlenen nedir ve amaç nedir? Asıl amaç, bazı iç ve dış firmalar sezona stokla girdikleri ve mallarına para kazandırmak için, dışarıda stokladıkları malları fon artışından kurtardıkları için, yüksek fiyatla satma stratejisidir. İçeride daima hazır bekleyen kaçakçı-mafya grubu lobisidir ki, 100 cent fon demek, TIR'da 20 bin dolar; yani -Eylül 1998'de doları 290 bin TL olarak kabul edersek- 20 bin çarpı 290 bin eşittir 5 milyar 800 milyon lira demektir. Her TIR'da yaklaşık 6 milyar artı devletin bu imalattan alabileceği Gelir ve Kurumlar Vergisi, Stopaj artı Katma Değer Vergisi olmak üzere, yaklaşık toplam olarak 7 milyar lira kaçırılmış olacaktır. 20 bin ton iç kaçak nedeniyle de yılda 7 trilyon lira sadece fon ve vergi kaçırılmış olur. Buna, 100 milyon dolar malın değerini de eklerseniz, yaklaşık 100-120 milyon dolar, makroekonomi, kaybetmiş olur.

Değerli miletvekilleri, işte amaçlanan budur. Kim fonun lehinde olursa olsun, neticeleri gayet açık ve nettir. Yıllar önce, Türkiye, bu tecrübeleri en acı şekilde yaşamıştır. Başta, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Yalım Erez olmak üzere, dürüst ihracatçılarla, fonun düşürülmesi, hatta sıfırlanması için büyük mücadele vermiştik. Neticede başarılmıştı. Şimdi, neden yeniden başlayalım, aynı tecrübeleri yaşayalım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, ben, iki defa süre verdim size. Siz hiç farkında değilsiniz bu işin.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Devamla) – Bitirmek üzereyim müsaade ederseniz.

Kim, niçin...

BAŞKAN – Lütfen, Yüce Kurula saygınızı sunun. Bu üçüncü süre uzatma; hiç olacak iş değil.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Devamla) – Peki, efendim.

Sayın Bakanım, vaktim çok dar, konuşmamın hepsini tamamlayamıyorum, müsaadenize sığınarak sözlerimi bitiriyorum.

BAŞKAN – Bitirin efendim, lütfen.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Devamla) – Gazetelerde, bu sene, tabanfiyatın açıklanmayacağı hususu ifade edilmektedir. Bu nedenle, uygulamanın geçen seneki gibi mi yoksa değişik bir şekilde mi olacağı yolunda bir açıklama yoktur. Fındık mevsimine çok az bir zaman kaldı. 15 gün gibi bir zaman içerisinde bunun açıklanmasında fayda görüyorum. Çiftçilerimizi, müstahsilimizi rahatlatmanızı istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Cenabı Allah'ın lütfuyla bu yüce makam, kimimize bakan olarak kimimize milletvekili olarak nasip oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Devamla) – Arkamızda hayır, dua ve hizmet bırakarak ayrılalım derken, Hükümete devamlı kaynak arayan Sayın Maliye Bakanımızın da fon meselesinin üzerinde hassasiyetle durarak, durumu değerlendirmelerini istirham ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Size de çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Estağfurulllah; Yüce Kurula teşekkür edin; muhterem heyet, gerçekten, müsamaha gösterdi.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Erez; buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Ordu Milletvekili Sayın Olgun Akın'ın fındık ihraç politikası hakkındaki konuşmasını cevaplandırmak için söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi fındık, Türkiye için önemli bir ürün; iki bakımdan önemli bir ürün:

1- Ülkenin döviz girdilerini artırma bakımından önemli bir ürün.

2- Adapazarı'ndan Trabzon'a kadar uzanan Karadeniz sahil şeridinde yaşayan insanlarımızın gelirlerini sağlayan bir ürün olması nedeniyle önemli bir ürün.

Maalesef, bu ürün, bu kadar önemli olmasına rağmen ve Türkiye, dünya fındık rekoltesinin yüzde 70'ine sahip olmasına karşın, 1996 ve 1997 sezonuna kadar, dünya fındık fiyatlarının belirlenmesinde ülkemiz söz sahibi olamamıştır; ancak, son iki yıldır izlenen politikalar sonucunda, hem fındık ihracatında önemli gelirler sağlanmış hem de üreticinin yüzü gülmüştür.

Sayın milletvekilleri, dünya fındık fiyatları düşük gerçekleştiğinde üreticinin eline az para geçmekte, tabanfiyatlarının düşük tutulması halinde ise dünya fındık fiyatları düşük kalmaktadır. İç ve dış fiyatlar arasındaki bu sıkı ilişki, yeni fiyatlar oluşurken, her iki konunun da birlikte ele alınmasını gerektirmektedir. Türkiye, 200 dolar seviyelerinde seyreden dünya fındık fiyatlarını, son iki yılda izlediği politikalarla, bugün, 450 dolar seviyesine çıkarmıştır. Bu durumdan hem üretici hem ihracatçı hem de ülke kazançlı çıkmıştır. 1997 - 1998 sezonunda fındık ihracatından 1 milyar dolar gelir elde etmemiz, konunun önemini zannederim yeterince ortaya koymaktadır.

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, fiyatlarda görülen değişiklik fındık ihraç miktarında önemli bir değişiklik yaratmamaktadır. Bunu şunun için söylüyorum; Fındık fiyatlarının yükselmesi karşısında, bazı kişiler, fındık fiyatlarının yükselmesi sonucunda Avrupa'nın, Türkiye'den daha az fındık alacağını ifade etmişlerdir. Halbuki, görülen odur ki, fındık fiyatlarıyla Avrupa'nın aldığı fındık miktarı arasında bir ilişki yoktur. Fındık fiyatlarının az olduğu yıllar daha düşük fındık alındığı, fındık fiyatlarının yüksek olduğu yıllarda da daha fazla fındık alındığı, çeşitli istatistiklerde apaçık görülmektedir.

Türkiye, fındık ihracatındaki gelirinden bir düşüşe yol açmamak için, son iki yıldır uygulanan fiyat politikasını sürdürmek ve fındık alanlarına sınırlama getirmek zorundadır. 1996 - 1997 ürün yılında fındık rekoltesi 470 bin ton olmuştur. 1997 - 1998 ürün yılında ise rekolte 480 bin ton olarak gerçekleşmiştir. 1998 - 1999 ürün yılında ise rekolte 650 bin ton civarında beklenmektedir. İhraç miktarı değişmediği halde, fındık üretim miktarı her yıl farklılık göstermekte ve sonuçta, fındıkta sorun, dış ve içpazarlara arz edilen miktarın çok üzerinde oluşan bir üretimden kaynaklanmaktadır. Bunun sonucunda da, fındık, ekonomik bir ün olmaktan çıkıp, spekülatif bir ürün olmaktadır. Bakanlık olarak, fındık rekoltesinin 650 bin ton civarında gerçekleşeceği gözönüne alınarak, fındıkta ülkeye kazandırılan döviz gelirinin azaltılmaması için, ne gibi tedbirler alınması gerektiği konusunda bir çalışma yapılmaktadır.

Aslında, fındıkta sorun, huzurlarınızda açıklıkla ifade edeyim ki, Avrupalı fındık alıcılarından kaynaklanmamaktadır; çünkü, alıcı, haklı olarak, yerli de olsa, yabancı da olsa, malı daha ucuza almak isteyecektir. Bu, onun en tabiî hakkıdır. Maalesef, fındıkta sorun, fındık ekim alanlarına sınırlama getirmeyen hükümetlerden ve fındığı spekülatif bir ürün olarak görüp, bunun alivre satışını yapan bir avuç insandan kaynaklanmaktadır.

Fındığın sorunu, aslında, Türkiye'nin döviz gelirini azaltan, fındık üreticisinin eline az para geçiren bu bir avuç istismarcıdır. Nitekim, bu sene, rekoltenin 650 bin ton civarında olacağı görülür görülmez, alivre bağlantıları 360 dolara inmiştir; yani, bu demektir ki, bir avuç insan, Türkiye'nin fındıktan elde edeceği dövizin azalmasını, fındık üreticisinin eline az para geçmesini, kendi menfaatının gerisinde tutmuştur.

İşte, aslında, fındıkta konulmak istenen fon, bunları rahatsız etmektedir; çünkü, fındığa fon konulursa, Avrupalıya -360 dolara- ucuz fındık yedirmenin maliyetini bunlar ödeyecektir. Sorun tamamen bundan kaynaklanmaktadır.

Tabiî, geçmiş yıllarda bu uygulama yapılmıştır, Sayın Olgun Akın'ın dediği gibi, bu uygulamayı suiistimal eden kişiler de ortaya çıkmıştır; ancak, bu kişiler kimdir; bunlar, yine, fındık ihracatı yapan bir avuç insandır; yani, dışarıdan gelen insanlar bu suiistimali yapmıyor. Fındıkta kaçakçılık yapılmışsa, yine bir avuç insan yapmıştır; dürüst ihracatçı cezalandırılmış, bunlar taltif edilmiştir.

Şimdi, fındık nereden çıkar; fındık Türk gümrüklerinden çıkar. Eğer, gümrükleri kontrol altına alırsanız, belli gümrüklerden bu fındık ihracatını sağlarsınız, burayı kontrol altına alırsınız.

İkinci olarak, fındık, kabuklu olarak ihraç edilmemektedir. Fındık, muhakkak, bir fabrikada işlenerek ihraç edilmektedir ve bu fabrikaların sayısı da bellidir. Bu kadar güçlü olan devlet, eğer, üç beş kaçakçının hakkından gelmeyip de, Türkiye'nin fındıktan elde ettiği dövizin düşmesini, fındık üreticisinin eline az para geçmesini istiyorsa, o zaman, yapılan işte eskiden bir yanlışlık vardır, şimdi yapılacak işte bir yanlışlık yoktur. Yoksa, fındığa 100 veya 120 dolar fon koymamız, bir avuç stokçuyu kazandırmak için yapılan bir işlem değildir. 1996-1997 sezonunda, o zamanki Hükümette ben yine bakandım, Sayın Olgun Akın, bu politikayı benim çok yakınımda izledi ve benim ne karakterde, fındığa ne derece önem veren bir insan olduğumu gördü. Sayın Olgun Akın o nedenle hiç korkunuz olmasın! Zaten stok diye bir şey ne Avrupalının elinde ne de yerli tüccarın elinde yoktur. Stok 1996-1997 ve 1997-1998 sezonunda fındık fiyatlarının düşmemesi için fazla miktarda mal almasından dolayı Fiskobirlik'in elinde oluşmuştur ki, Fiskobirlik'in bu konuda para kazanması da kimseyi rahatsız etmemelidir; çün, sonuçta, Fiskobirlik, buradan elde ettiği kazançla fındık fiyatlarının düşmemesini sağlayacak, üreticinin eline daha fazla para geçmesini temin edecektir.

Yüksek rekolteye rağmen, Hükümetimiz, fındık ihraç fiyatının düşmemesi, üreticinin eline daha az para geçmemesi için her tedbiri büyük bir şeffaflıkla alacaktır. Bu Hükümet, bir avuç alivre satış yapanların Hükümeti değil, fındık üreticilerinin Hükümetidir.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA BAHRİ KİBAR (Ordu) – Fiyatla ilgili bilgi verir misiniz Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, arkadaşımızın fiyatla ilgili bir sorusu var, ona da cevap vereyim.

BAŞKAN – Tabiî efendim, buyurun; süreniz var daha.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) – Geçen sene başlattığımız bir uygulama vardır; bildiğiniz gibi, fındık destekleme alımında değildir, fındık alımlarını Fiskobirlik yapmaktadır ve Fiskobirlik, o günkü döviz paritesine ve fındık rekoltesine göre her ay fiyatını ilan etmektedir. Fiskobirlik, bu yıl da eylül ayına kadar devam eden süreç içerisinde, dolar paritesine, fındık mahsulüne göre -elindeki stoku da dikkate almak üzere- ve fındık üreticisinin gelirini de azaltmayacak bir politikayı izleyecektir. Hükümet, eylül ayında yeni fiyat açıklamayacaktır, fiyatı Fiskobirlik açıklayacaktır.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Desteklemeye devam edecek misiniz Sayın Bakan?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E.YALIM EREZ (Devamla) – Efendim, fındıkta destekleme yoktur. Bakın, 1993 yılından beri pancar, buğday ve mısırın dışında destekleme alımı kaldırılmıştır; destekleme alımı, bu üç ürünün dışında hiçbirinde yoktur; ancak, Hükümetimiz, köylünün sahipsiz bırakılmaması için, tarım satış birliklerine Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan düşük faizli kredi vermektedir. Bu kredi bu yıl da devam edecektir.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu) – Sayın Bakan, kooperatifler, ziraat odaları, ticaret odaları, zatıâlinizden, bu meseleyi derinlemesine görüşmek üzere randevu talep etmişlerdir. Biliyorsunuz, 54 üncü Hükümet zamanında, Sayın Başbakan, bir saatin üzerinde zaman ayırmış; bu heyetler, zatıâlinizle de görüşmüş; konu, inceden inceye incelenmişti. Ben, sizden, o arkadaşlarımız adına bir randevu talep ediyorum ki, bu meseleyi derinlemesine hep beraber görüşelim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) – O konuda hiç endişeniz olmasın. Biz, her kesimin...

MUSTAFA BAHRİ KİBAR (Ordu) – Sayın Başkan, Meclis kürsüsünden yapılacak iş değil bu.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu) – O zaman, ben talep ediyorum.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) – Bizim kapımız herkese açıktır. Kim randevu isterse, gelir alır. Dediğim gibi, hangi hükümet olursa olsun, fındık üreticisi, fındık tüccarı, fındık ihracatçısı ve ülkenin döviz gelirini gözetmek mecburiyetindedir; bunların birinin hakkını diğerine yedirmek durumunda değildir. Ben de burada Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak kaldığım sürece, geçmişte hangi politikayı uyguladımsa önümüzdeki sezonda da aynı politikayı uygulayacağım.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu) – Peki, Sayın Bakan, ben de size bölgem olarak...

BAŞKAN – Sayın Akın...

MUSTAFA BAHRİ KİBAR (Ordu) – Sayın Başkan, böyle saçma şey olmaz.

BAŞKAN – Sayın Bakan bitti mi efendim?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Devamla) – Bitti efendim.

BAŞKAN – Sayın Akın, Başkanlıktan izin almadan, kalkıp, kendi kendinize konuşuyorsunuz; usulümüze uygun değil; bu, sizin üslubunuza da uygun değil. Ne hal oldu bilemiyorum; inşallah, o hal, üzerinizden süratle zail olur.

HÜSEYİN OLGUN AKIN (Ordu) – Sayın Başkan, bölgemin heyecanına verin.

BAŞKAN – Efendim, Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanlardan randevu talep ederler -biz de aynı yolu izliyoruz- Sayın Bakanlar da bu randevuyu verirler; ama, araya ekranı koymadan.

Gündemdışı konuşmaya cevap verilmiştir.

2. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız'ın, TMO'nun buğday alım politikasından kaynaklanan sorunlara ve süne mücadelesinde kullanım süresi geçmiş ilaç uygulamasının yarattığı problemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar'ın cevabı

BAŞKAN – Şimdi, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız, Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday alımıyla ilgili... Hayırdır inşallah, bize, numune, mostra buğday getirmiyorsunuzdur herhalde.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Numunelik getirdim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, eğer onda zeytinyağı vardıysa, 550 tane getirseydiniz.

Hayrola, amelî ve tatbikî konuşma mı yapacaksınız?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Evet, evet.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1 Temmuzdan bu yana, özellikle, Toprak Mahsulleri Ofisinin...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, ben, bir ricada bulunayım. Şu tenekeyi aşağı indirir misiniz, lütfen.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Şöyle koysam?

BAŞKAN – Aşağı efendim... Sayın milletvekilleri onu gördüler, sayın bakanlar da gördü. Rica edeyim efendim...

Şimdi, siz, o tenekeyi getiriyorsunuz, masum bir tenekedir; ama, ileride, ismetinden şüphe edilen başka şeyler de getirilmek istenilebilir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, bu teneke, herşeyden önce, Çanakkale yöresinde, Tarım Bakanlığının, süneyle yaptığı mücadelede, günü geçmiş ilaçları kullanmasının belgesidir; yani, 5 Mayıs 1997'de süresi biten süne ilacını Tarım Bakanlığı kullanmıştır, rekoltede düşüklük olmuştur.

Şimdi, hafta sonu Bandırma'da, Toprak Mahsulleri Ofisi Bölge Müdürlüğünü ziyaret ettim, Bandırma Ziraat Odasını ziyaret ettim, Balıkesir'de bazı tüccar arkadaşları ziyaret ettim. Bu arada, işim dolayısıyla Edirne'ye kadar gittim; Keşan, Edirne, Biga, Çanakkale, Savaştepe, Bigadiç, Sındırgı, Kepsut gibi değişik yerleri ziyaret ettik. Gittiğimiz her yerde, vatandaş mustarip; soruyor, Sayın Bakan acaba ne iş yapar?

Bakınız, bir yerde deprem felaketi olur, bakanlar oraya gider, bir yerde sel felaketi olur, bakanlar oraya gider; doğrusu budur. Şimdi, bizim bölgemizde bir tahlil yapılmış, 7 numune alınmış; buğdayların hepsinde yüzde 10-15'ten fazla çıkmış.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Bakan dinlemiyor, telefonla konuşuyor.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – ... yüzde 15'ten fazla embriyo kararması çıkmış. Balıkesir İlindeki, Bursa'daki, Trakya'daki buğdayların neredeyse yüzde 100'ünde embriyo kararması mevcut; yani, kısacası, bir felaket var. Ofis, vatandaşın buğdayını 40 bin liradan, yemlik fiyatla alıyor. Geçen yıl da 40 bin liraydı; Sayın Bakanda tık yok. Önce, Sayın Bakan bunu kabul etmek istemedi; ama, bir haftada beş defa bu kürsüden yaptığımız açıklamalarla, özel olarak birkaç defa yaptığımız görüşmelerle kabul etti, bir noktaya geldi; ama, bu yeterli değil.

Bakınız, Toprak Mahsulleri Ofisinin 1998 ekmeklik buğdayda satın alma şartlarının 7 nci maddesinde embriyo kararması tarif ediliyor; deniliyor ki: "Tanenin üzerinde kararma şeklinde siyahlaşmalar varsa, bu tane embriyolu sayılmaz. Tanenin tamamı veya yarısı ya da tanenin karın kısmı kararmışsa embriyolu sayılır." Şimdi, buradaki buğdaya bakın; şu buğday, gerçekten normal bir buğday; ama, her birinin ucunda ufak bir leke var. İşte, bu lekeye embriyo kararması deyip, yemlik olarak almaya kalkıyor, çiftçinin bir yıllık bütün emeğini karşılamaz duruma geliyor. Ben merak ediyorum; Sayın Bakan, acaba, herhangi bir ofise gidip de, eline buğday alıp şöyle bir bakmış mı, görmüş mü, ihtiyaç duymuş mu? Çiftçinin bunu yetiştirirken döktüğü teri, çektiği sıkıntıyı, meşakkati, güçlüğü, umudu, acaba duyumsamış mı? Her gün, karnı acıktığında ekmeği yerken, onun ana hammaddesi olan buğdayı yetiştireni düşünmüş mü?

Bakınız, tütün fazla üretilir, devlet alır, fazla tarafını yakar veyahut çaya radyasyon bulaşır, devlet alır bunu gömer; yaptığı doğrudur. Devlet, bunu, geçmiş dönemlerde, Doğru Yol Partili iktidarlar döneminde, süneli buğday için çıkardığı özel kararnameyle yapmıştır. Yine, 1991 yılında yüzde 17,5 embriyo kararmasını normal buğday olarak almıştır devlet; vardır. Çünkü, Sayın Bakan "geçmişte böyle şeyler yoktu" diyor. Sayın Bakanım, geçmişte bunlar vardır. Sizden istirham ediyoruz, çiftçi adına istirham ediyoruz -bugün, bölgedeki bütün ziraat odası başkanları bu konuşmayı izliyor- hiç olmazsa, embriyo kararması yüzde 20, yüzde 30 oranında olan buğdayı normal buğday olarak alın; çiftçi, ürününün yarısını normal buğday olarak satsın, yarısını da yemlik olarak satsın; yoksa, bütün buğdayını yemlik olarak sattığında, ne Tarım ve Krediye borcunu ödeyebilir ne Ziraat Bankasına borcunu ödeyebilir ne de harman sonu esnafa yaptığı borcunu ödeyebilir.

Bakınız, Esnaf Kefalet Kooperatifi Başkanıyla görüşüyorum; geldi; Kefalet Kooperatifi Başkanı diyor ki "esnafın Halk Bankasında takipteki borcu 6 trilyonu buldu."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Esnaf büyük bir sıkıntı içinde; yani, bu, zincirleme etkisi olan bir şey. Dolayısıyla, yine, ziraat odasında çiftçiler diyor ki "biz, Çanakkale'den Bursa'ya kadar bütün yolu kapatacağız." Kendilerine benim tavsiyem; biz, yine, Sayın Bakanla konuşalım, sorunu biraz geç anlıyor; ama, anladığında da bir çözüm bulabiliyor; yine bulabilir ümidiyle, yarın, Gönen, Bandırma, Susurluk, Manyas Ziraat Odası Başkanları Ankara'ya gelip, konuyu size aktarmak isterler. Ayrıca başvuracağız; inşallah kendilerini kabul edersiniz; yoksa, çiftçi, hakikaten, yolları kapatmak ihtiyacını duyacaktır. Buğdayını satamamanın, değerinde satamamanın sıkıntısını duymaktadır; çünkü, çiftçi bir yılda kazanır, ancak, bu Hükümetin "ben, çiftçi olmasa da bu ülkeyi geçindiririm" diyen bir Sayın Bakanının sözlü politikasının devamını görmekteyiz. İnşallah düzeltirler diyoruz, kendilerini tekrar uyarıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, bu buğdayı size bırakıyorum.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Teneke kalsın orada.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Tenekeyi sahibine vereyim.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, teşekkür ederim.

Gündemdışı görüşmeye cevap vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Taşar; buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu gündemdışı konuşmayla, burada, seçim bölgesine mesaj vermek ihtiyacını hisseden arkadaşımıza, yapacağım açıklamaları çok iyi anlaması dileklerimle cevap vermek istiyorum.

Değerli milletvekillerine, öncelikle süne mücadelesi konusunda bilgi arz etmek istiyorum. Süne mücadelesi programı, bir yıl önceki süne kışlak sayımları ve uygulama alanları dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu program doğrultusunda, Çanakkale İli için 100 bin dekar, tahmini olarak programlanmıştır. Esas mücadele alanlarını belirlemek için 77 teknik elemandan oluşan 23 ekip oluşturulmuş ve ilkbaharda 1 700 900 dekar alanda kaba ve kıymetlendirme sürveyi yapılmıştır. Bu sürvey sonuçları, 13 Mayıs 1998 tarihinde, Bakanlık temsilcilerinin Bornova ve Edirne Araştırma Enstitülerinin konu uzmanlarının ve Bitki Koruma Şube Müdürlerinin katılımıyla Bursa'da yapılan toplantıda değerlendirilmiş ve 315 750 dekar alan süne yoğunluğu bakımından kritik bulunmuştur.

Bu alanlarda, tekrar, enstitü konu uzmanlarının denetiminde, yumurta parazit sürveyi ve akabinde nimf sürveyi yapılmış ve bu sürveyler sonucuna göre, parazitlenmenin yoğun olduğu alanlarda mücadele yapılmayarak, doğal dengenin korunması sağlanmıştır.

Bölgenin ekolojik yapısının, faydalı böceklerin çoğalmasına imkân vermesi ve hububatın fizyolojik gelişiminin, bazı mahallerde yer aletlerinin çalışmasına imkân vermemesi nedeniyle, ağırlıklı olarak, uçakla konvansiyonel sistemle ilaçlama yapılmıştır. Mücadelede 3 uçak, 25 yer aleti ve 3 480 litre alfasipferemetrin (alfphachypermethrin) ilacı kullanılarak 15 köyde, 221 445 dekar alanda, uçakla konvansiyonel olarak ve 10 488 dekar alanda ise yer aletleriyle olmak üzere, toplam 231 933 dekar alanda mücadele gerçekleştirilmiştir...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakanım, günü geçmiş ilaçların etkisi yok.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Ayrıca, süne mücadelesinde esas, zararlının, doğal dengeyi tahrip ederek tamamen yok edilmesi değil, faydalı ve zararlı faunanın dengesinin bozulmasına meydan vermeden mücadeleyi gerçekleştirmek ve popülasyonu kontrol altına almaktır. Bu nedenle, yüzde 5 süne emgi oranı tolerans sınırları içerisindedir. Dolayısıyla, Toprak Mahsulleri Ofisi de yüzde 5'e kadar süne tahribatı olan buğdayları, ekmeklik buğday fiyatıyla almaktadır. Bu oranın üzerinde tahribata uğramış buğdaylardan ekmek yapılması mümkün olmadığından, yüzde 5 ile yüzde 20 arasında süneli buğdaylar da, Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından, 42 bin Türk Lirası/kilogramdan yemlik olarak satın alınmaktadır.

Burada, biraz önce, milletvekili arkadaşım bir teneke gösterdi. Bütün ziraat odası başkanlarının da, televizyondan kendisini seyrettiğini ifade etti. Herhalde, aynı insanlar, şu anda televizyondan beni de izliyorlardır. Buradan, bizi izleyen değerli ziraat odası başkanlarına, değerli çiftçilere ve değerli milletvekilime diyorum ki, pazar günü Balıkesir'deyim. Sayın milletvekilim, sizi de bekliyorum oraya...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Tabiî, memnuniyetle.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Bu pazar günü Balıkesir'deyim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Biraz geç olmuyor mu Sayın Bakanım?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – İhtiyaç miktarı kadar ilaç, ihalesi yapılır ve Tarım Bakanlığı tarafından temin edilir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakanım...

BAŞKAN – Sayın İlyas Yılmazyıldız, rica ediyorum...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Yapılan ilaçlamalar sonunda, eğer elde ilaç kalmış ise, biz, bu ilaçları kaldırıp çöpe atmayız...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Ne yaparsınız?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Bir yere de kaldıramayız, bekletiriz...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Hastalara da versinler günü geçmiş ilaçları!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Sonra, alınan ilaç, kullanıldı, ihtiyaç fazlası kaldı. Bu ilaç, orada, Çanakkale'de Balıkesir'de, gidip, boş teneke çalmayla kötü duruma veya iyi duruma gelmez. Bunların raporları vardır. İşte, o raporlar burada. Boş teneke göstermeye benzemez bu. Bu rapor, Ankara Ziraî Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünün 8 Mayıs 1998 tarihinde verdiği rapordur. Bu rapora göre, Türkiye genelinde kullanılmamış ilaç kalmışsa, bütün bu ilaçlar, bu enstitüde araştırılır, eğer içerisindeki etkin madde yeterli ise onun kullanımına izin verilir; aksi takdirde, o ilacın imhası yoluna gidilir. Bu raporda da, Çanakkale'de kullanılan bu ilaçtaki aktif madde miktarı yüzde 95,2 olarak belirlenmiştir; dolayısıyla da, bu ilaç kullanılmıştır.

Şimdi, diğer hususa geçiyorum. Diğer husus da, geçtiğimiz günlerde, Bakanlar Kurulu kararıyla, embriyo kararması bulunan buğdayların Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından alınabilmesine imkân tanıyan kararnameyle ilgili husustur. Bu kararnameyle, yüzde 3 ile 10 arasında embriyo kararması olan buğdayların, normal ekmeklik ve makarnalık buğday fiyatıyla alınacağı, yüzde 10'nun üzerinde olan embriyo kararmalarında da barem uygulayarak, yemlik fiyattan buğday alınacağı ifade edilmişti. Bu kararname yürürlüğe girmiştir ve yürürlüğe girdiği andan itibaren, Bandırma bölgemizde, ayın 10'unda 112 ton, 11'inde 1 373 ton, 12'sinde 2 082 ton, 13'ünde 2 100 ton alım yapılmıştır; yarınki rakam da gelecek, yarın ne kadar olacağını bilemiyorum. Ben, size, sadece, üç günlük, Bandırma'nın alımlarını söyleyeceğim: Ayın 12'sinde 231 ton, 13'ünde 387 ton, 14'ünde 400 ton, muhtemelen, yarın alınacak miktar, sadece Bandırma için 700 ton.

Dolayısıyla, burada, şunu ifade etmek istiyorum: Yüzde 1 embriyosu kararmış tane bulunan buğdaylar, Bandırma bölgesinde -Balıkesir, Çanakkale ve Bursa'yı kapsıyor- 60 050 liradan, yüzde 2 olanlar 59 800 liradan, yüzde 3 olanlar 59 550 liradan, yüzde 4 ile 5 olanlar 58 550 liradan, yüzde 6-7 olanlar 57 800 liradan - yüzde 6-7 olanlar kararname çıkmadan önce hiç alınmıyordu- yüzde 8-10 olanlar -yine alınmıyordu- kararnameden sonra 57 050 liradan, içerisinde 11 ve 11'in üzerinde embriyo kararması bulunanlar ise -yine alınmıyordu- şu anda 42 bin liradan alınıyor ve Toprak Mahsullerinde ayrı bir depoda biriktiriliyor. Bunlar, ekonomiye bir yük getirecek de olsa, gerektiğinde imha edilmek üzere ayrı bir depoda tutulmaktadır. Belki de bu alınanların çoğu imha edilecektir.

Allah'ın verdiği afeti, herhalde, 55 inci Hükümetin yarattığını söyleyecek kadar, bu meseleleri siyaset noktasına çekecek değilsiniz; ama, Allah'ın verdiği afetten dolayı, çiftçinin yanında olmak bizim boynumuzun borcudur; bunu da yerine getiriyoruz. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Burada, embriyo kararnamesiyle, çiftçilerimize sağlanan avantajlar ve fiyat mukayesesiyle ilgili bir iki örnek vermek istiyorum: 1 - Yüzde 4 ve 5 embriyosu kararmış tane ihtiva eden buğdaylardan, bir kamyon ürün getiren çiftçi -ki, bir kamyon ürün aşağı yukarı 10 tondur- 420 milyon lira alırken, 55 inci Hükümetin çıkarmış olduğu kararnameden sonra 588,5 milyon lira alacaktır; yani, siz yataklarınızda mışıl mışıl uyurken, bizler bu kararnameyi çıkararak, 10 ton ürün getiren çiftçiye, kararnameyle, 165,5 milyon lira daha fazla para vermeyi sağladık.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, embriyo kararması oranı yüzde 5-6 değil, yüzde 15...

Açık açık yalan söylüyor!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Örnek 2 - embriyosu kararmış tane oranı yüzde 10 olan buğday alınmadığından, çifçinin, bu tür buğdaylar için tek kuruş bile alması mümkün değildi. Oysa şimdi, bu tür buğdayın 10 tonu için verilecek para 570 milyon liradır. Özellikle de bu, Bandırma bölgesi buğdayı içindir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, vatandaş biliyor, vatandaşı kandıramazsın. Bölgedeki buğdayın embriyo kararması oranı yüzde 15.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – 3 - eskiden alınmayan ve yemlik olarak bile değerlendirme imkânı bulunmayan yüzde 10'un üzerinde embriyo kararmalı buğdaylar, bu kararnameyle, satılma imkânına kavuşmuştur. Bu buğdaylar için, 10 ton karşılığı olarak 420 milyon lira ödenecektir.

Şimdi, kimin köylü dostu, kimin köylü dostu olmadığını, öyle boş tenekelerle değil, resmî rakamlarla, ödenen peşin paralarla burada ifade etmek istiyorum:

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bu ülke, taksitle buğday aldığınızı unutmadı; çiftçi, biliyor bunu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – 1991 yılında zatıâlinizin mensubu olduğu parti döneminde, Balıkesir İlinde alınan miktar 9 987 tondu, 1992'de zatıâlinizin partisi iktidardaydı 8 198 ton alındı, 1993'te 20 080 ton alındı, 1994'te 10 595 ton alındı; yine, zatıâlinizin bulunduğu Doğru Yol Partisinin iktidarı döneminde, 1995'te 0 kilogram alındı, 1996'da 0 kilogram alındı.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, yalan söylüyorsunuz, 350 ton alındı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – 1997'de 115 147 ton alındı.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, yalan söylemek size yakışıyor mu?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Bu, sadece, yıllar itibariyle, Balıkesir ilindeki alım miktarlarıdır.

Burada görüldüğü gibi, 1995 ve 1996 yıllarında, çiftçi dostu olduğunu iddia eden arkadaşlarımın iktidarları döneminde, bir tek gram buğday dahi alınmamıştır.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Saptırıyorsun_

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Bugün -burada özellikle ifade ediyorum- bir de, Türkiye geneline bakalım, çiftçi dostu partimizin değerli milletvekilleri, durum ne? Sene 1991, Anavatan Partisi henüz iktidarda ve 5 948 641 ton mal alınmış. Sene 1992, ne olmuş; iktidar değişmiş, Doğru Yol Partisi iktidara gelmiş, alım 3,5 milyon tona düşmüş.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Gündemdışıyla ne ilgisi var bunların?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Rakam efendim, rakam_

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – O sualle ne ilgisi var?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Sayın Grup Başkanvekilim, o soruyla şu ilgisi var: Anavatan Partisinin bir milletvekili olan Tarım ve Köyişleri Bakanını köylü düşmanı ilan etmeye kalkarsanız, kimin köylü düşmanı olduğunu, ben, burada, rakamlarla sizlere ifade etmek zorunda hissederim kendimi. (ANAP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, görüyorsunuz_

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – 1994 yılına gelince, alım 2,5 milyon tona düşmüş, 1995'e gelmişiz, 246 bin tona düşmüş, 1996'ya gelmişiz, 1,5 milyon ton alınmış. Sene 1997, ne oldu; Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi, Cumhuriyet Halk Partisinin de desteğiyle koalisyon kurdu.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bir günde, para, pul oldu!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – 1997'de 6 milyon ton hububat alımı yapıldı. 13 Temmuz 1998 tarihi itibariyle aldığımız buğday miktarı 2,5 milyon tondur; yani, sizin bir yılda aldığınızın 2 mislidir. Dolayısıyla, bir fark daha vardır tabiî ki, o fark da şudur: Sizlerin döneminde, yani, çiftçi dostu DYP'nin döneminde, çiftçilerimize üç ay, dört ay, beş ay, altı ay gecikmelerle paraları ödenirken, şimdi, çiftçimize, tıkır tıkır, trink peşin para ödenmektedir; bunun da gururunu yaşıyoruz. (ANAP sıralarından alkışlar)

Şimdi, sayın milletvekilime, yapmış olduğu konuşma çerçevesinde, kendi seçim bölgesi olmasına rağmen unuttuğu bir konuyu da hatırlatmak istiyorum. Kafayı sadece buğdaya takınca, başka tarafları göremiyorlar. Bunu da, benim kendilerine anlatmam belki, zor olabilir; ama, buradan anlatmak istiyorum. O bölgede, sadece hububat ürünü yok; zeytininiz var. Biz, zeytininiz için de uğraşıyoruz; işte, kararnamesi burada, çıkardım. 400 milyar lira bugün için çıktı, 130 milyar lira da elimizde bekleyen var; 530 milyar lira harcayarak...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, 280 bin lira verdiğimiz zeytine siz ne verdiniz?! Ayıp!.. Ayıp!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – ...İzmir, Manisa, Çanakkale ve Balıkesir'deki zeytinsineğiyle mücadeleyi başlatıyoruz.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bu sözler yakışmıyor size!

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız... Sayın Yılmazyıldız...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Ben, burada konuşan arkadaşımın üslubuna...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Zeytinyağını ithal ediyorsunuz; bunu bile inkâr ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız... Sayın Yılmazyıldız...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – ...uymadan konuşmaya çalışıyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bu ülkede yüzde 100 enflasyon var.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, rica ediyorum...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakanım, 1996'da 280 bin lira olan zeytinyağı fiyatı, şimdi 2 milyon 290 bin lira... Zeytinyağı üreticisi mağdur olmuştur, köylü mağdur olmuştur...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, siz, konuştunuz, indiniz.

Sayın Bakan, sürenizi durdurdum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan, bu milleti yanıltıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, yedi senedir Meclis yönetiyorum; hiçbir arkadaşıma ceza tertibi aklımdan geçmedi bugüne kadar... Rica ediyorum...

Gündemdışı söz verdiğim için de beni pişman etmeyin... Rica ediyorum...

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Arkadaşların telaşını anlıyorum; bu Hükümetin çiftçiye olan yakın ilgi ve ihtimamı, arkadaşlarımızı, ilerideki, muhtemel sandık konusunda korkutmaktadır; bu telaşı anlıyorum...

Burada şu hususu belirtmek istiyorum: 1997 yılında üreticimize peşin olarak ödediğimiz paranın miktarı 190 trilyon liradır. Bugün salı günüdür, ödeme günümüzdür -bütün çiftçilerimize, aldıkları paralar helali hoş olsun, hayırlı uğurlu olsun- bugün itibariyle ödenen paranın miktarı da tamı tamına 117,5 trilyon liradır.

Geçen sene hükümeti devrederken, o "denk bütçe" dediğiniz, sonradan ekbütçe çıkarmak zorunda kaldığımız bütçede para bıraktığınızı ve oradan dağıttımızı söylüyordunuz. Hadi diyelim ki, geçen sene öyleydi, bu sene kim buldu bu paraları acaba?..

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Memura niye vermiyorsun?!.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Geçen sene, eğer paranız vardıysa, gübredeki, sütteki, ilaçtaki, seracılıktaki, fidancılıktaki, hayvancılıktaki -altı ay ile ikibuçuk yıl arasındaki- sübvansiyon bedeli olan 24 trilyon lirayı ödemeden hükümetten niye gittiniz?

Ocak ayında tabiî afetler zuhur etmiş; 30 Haziranda da hükümeti devretmişsiniz. 30 Hazirana kadar 55 ilde tabiî afet vuku bulmuş, bir tek kararname çıkarma zahmetine katlanmamışsınız; biz, geldikten sonra, borçları erteleyen kararnameyi çıkarmışız, temmuz ayı içersinde tohum kararnamesini çıkararak, bütün çiftçilerimize tohum yardımında bulunmuşuz ve bu sene, fevkalade süne mücadelesi, fevkalade zeytin sineği mücadelesi, peşin alımlar, iyi fiyatlar... Bu telaşınızı ben anlıyorum...

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, bir konuyu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Ne var efendim?..

Buyurun Sayın Yılmazyıldız.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan teneke çalmaktan falan bahsettiler. Acaba, Sayın Bakan, kullanılan tenekeleri, günü geçmiş ilaçları kullandığı ortaya çıkmasın diye bir yere mi kilitliyorlar da, çalma durumu olsun!

Sayın Bakan, dört defa bu kürsüye çıktı, dördünde de farklı şeyler söyledi; biri doğru olsa, üçü yalandır bunların... (ANAP sıralarından gürültüler)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bakınız, Bornova Ziraat Enstitüsü Müdürlüğünün raporu var...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız... Sayın Yılmazyıldız...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – ... "bu buğdaylar un yapmaya engel değildir" deniliyor.

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Ne var ki, az önce, bu...

BAŞKAN – Efendim, görüşlerinizi bu kürsüden ifade ettiniz. Yerinize buyurun efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – O rapor doğru ise, Bornova Ziraat Odasının "embriyo kararmalı buğdaylardan un yapılır" demesi niye dikkate alınmıyor?

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız... Sayın Yılmazyıldız...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Niye...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız... Sayın Yılmazyıldız...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bu adamı bağırtmayın Sayın Başkan.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Bakanlık, Çanakkale'de, Gelibolu'da ve Biga'da, günü geçmiş süne ilacı kullanmıştır. Bu süne ilacını kullandığını kendisi de söyledi. Şimdi, şunu söylemek istiyorum: Kendi enstitüsünden aldığı bir raporla "ben günü geçmiş ilaçları da kullanırım" demektedir. Halbuki, ilacı üreten firma "siz, bunu, 1997'nin mayısına kadar kullanabilirsiniz" diyor. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim...Sayın Şahin...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın milletvekili...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Çanakkale çiftçisi...

BAŞKAN – Sayın milletvekili, rica ediyorum efendim... Böyle bir usulümüz yok.

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Efendim, o zaman, Sağlık Bakanlığı da "günü geçmiş ilaçları hastalara verelim, hastalar ölsün" desin!..

BAŞKAN – Efendim, başka takip yolları var; gidin orayı kullanın...

NEVFEL ŞAHİN (Çanakkale) – Efendim, çiftçi mağdur olmuştur. Sayın Bakan, günü geçmiş ilaçları...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar... (FP ve DYP sıralarından gürültüler)

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, sataşma var..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Sayın Demirci, bir dakikanızı rica edeyim...

Buyurun Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, konuşmasında, Doğru Yol Partisinin içinde bulunduğu hükümetler döneminde çiftçinin mağdur edildiğini söylemiştir. Şimdi, yerimden, bu konuda bir açıklama yapacağım.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Yalan mı?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Yalan söylüyor...

Çiftçi, Doğru Yol Partisinin iktidar olduğu dönemlerde altın devrini yaşamıştır. Ne tütünde, ne fındıkta, ne buğdayda, ne de diğer ürünlerde hiçbir zaman mağdur edilmemiştir. Bugün, zeytinyağcı, tütüncü perişan edilmiştir. Bakan, burada, hatalı olduğu konulara cevap verecekken, gündemi saptırarak başka şeylere cevap vermiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Ben de teşekkür ederim Sayın Başkan.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, Sayın Bakan... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, gündem yüklü, bu kadar gündemdışı konuşma olur mu?

BAŞKAN – Birleşimi ben yönetiyorum. izin verirseniz...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Herkes birden konuşuyor, olur mu böyle şey?!

BAŞKAN – Aman, Sayın Yürür!.. Aman, Sayın Yürür, rica ederim, müsaade buyurun.

MEHMET SAĞDIÇ (Ankara) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?

BAŞKAN — Sayın Sağdıç, müsaade buyurun.

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Var efendim, var... İçtüzüğe bakarsanız, var...

İHSAN ÇABUK (Ordu) – Kaç kişi konuşuyor?

V. — SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. — Sıvas Milletvekili Musa Demirci'nin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar'ın konuşmasındaki kendi bakanlık dönemine ilişkin kısmıyla ilgili açıklaması

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, izin verirseniz, Bakanın konuşmasına cevap arz edeceğim. Bazı bilgileri noksan ifade ettiler. Mesela, Balıkesir bölgesinde, 1996 yılında sıfır buğday alındığını, peşin ödeme yapmadığımızı, buna benzer şeyler söylediler. Müsaade ederseniz kürsüden açıklayayım. İçtüzüğün...

BAŞKAN – Yani, “yapılanın aksine bir beyanda bulundu” diyorsunuz.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Evet.

BAŞKAN – 2 dakikayı geçmemek üzere, bir açıklama yapmak kaydıyla size söz veriyorum.

Sayın Demirci, süreniz sadece 2 dakikadır. Buğdayı aldınızsa, aldığınız miktarı; parası varsa, parasını ifade edin, onunla iktifa edin lütfen...

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce konuşan Sayın Tarım Bakanı buradan bilgi arz ederlerken, 1995 yılında Balıkesir bölgesinden sıfır...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Bölge demedim; Balıkesir'in Bandırma İlçesi... Saptırmayın...

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Efendim, bakın, ben size şunu söylüyorum: Bir bölge, Erzurum ise Erzurum bölgesi, Bandırma ise Bandırma; Çanakkale ise, Çanakkale bölgesi olarak mütalaa edilir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Balıkesir'in Bandırma İlçesi...

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Geçen gün de aynı şey ifade edildi. Bandırma bölgesinde 1996 yılında alınan hububat miktarı 138 bin tondur. Bu bakımdan, bunu, sıfır olarak açıklamak fevkalade yanlıştır. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bir daha söyle öğrensin.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 1995 yılında Türkiye genelinde -doğrudur- 240 bin ton alım yapılmıştır; ama, buna rağmen, 1996 yılında 1,5 milyon ton alım yapılmış; 29 trilyon... Sayın Bakanın söylediği gibi, böyle üç ay, beş ay gecikmeyle değil...

NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Altı ay gecikmeyle, Altı ay...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Altı ay...

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Altı ay gecikmeyle değil; en fazla yirmi gün gecikmeyle bunların parası ödenmiştir.

1997 yılında -doğrudur- 6 milyon ton alınmıştır; ancak, bu Hükümet görevden ayrıldığı zaman, Ege Bölgesinde, Çukurova'da ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde hasat bitmişti ve bunların parası da peşin ödendi. Doğru söylüyorlar, kendilerinin yaptığı gibi, haftada bir ödeniyordu. Bizim ayrıldığımız gün, yani pazartesi günü göreve başladılar, salı günü 3 trilyon lira, Ege Bölgesindeki veya Çukurova'daki çiftçilere para ödediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Efendim, ben şimdi soruyorum...

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Bırakın konuşsun Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, müsaade buyurun...Rica ediyorum...

Sayın Bakan, son sözünüzü rica edeyim...

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – Sayın Bakana soruyorum : yani, bu parayı, gelirken valizle mi getirdiler; yoksa, Toprak Mahsullerinin parasını mı ödediler? (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ayrı bir şey daha söylüyorum : Toprak mahsulleri Ofisi, bizim dönemimizde 10 trilyon lira kâr etti. O bakımdan, gerçekler bunlardır ve zeytin sineğiyle mücadele, her yıl ya yer aletleriyle yapılır yahut da uçakla yapılır; Balıkesir körfez bölgesinde, bilhassa uçakla yapılır. Türkiye'de yalnız orada uçakla yapılır; neden, çünkü arazi müsait olduğu için, sünede olduğu gibi, eğer mücadele eşiğine gelinmişse yapılır. Niye 1 milyon dekar arazide yapmadınız; doğrusunu yaptınız; çünkü, teknik elemanlarınız, mücadele eşiğini 300 bin dekar olarak belirlediler, doğrusu da budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA DEMİRCİ (Devamla) – O bakımdan, doğruları, doğru olarak takdim edersek, millet de doğruyu öğrenir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan,

Bandırma bölgesine, Çanakkale, Balıkesir, Bursa İlleri bağlıdır. Bu illerin alımı, Bandırma bölgesi olarak gözükür. Benim, kürsüde ifade ettiğim husus, sadece Balıkesir İlinde, 1995 yılında da, 1996 yılında da sıfır kilogram mal alınmıştır; yani, alınmamıştır. (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Anlaşıldı efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Bakan yalan söylüyor...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız... Sayın Yılmazyıldız...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İkincisi; Toprak Mahsulleri Ofisi, eğer, Sayın Bakanın ifade ettikleri gibi, onların bıraktığı parayla paraları ödemeye devam etmiş olsaydı, ben de soruyorum Sayın Bakana -saygı duyduğum bir bakandır, birçok uygulamalarını da devam ettiriyorum- 24 trilyon lira sübvansiyonları neden ödememişlerdir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, izninizle, bir hususu, yüksek ıttılaınıza arz etmek istiyorum. Bazen, hangi gruptan olursa olsun, bir değerli arkadaşım, bulunduğu yerden kısa bir beyanı olduğunu ifade ediyor, ben kendilerine fırsat veriyorum. Bu, keyfî bir uygulama zannediliyor. Halbuki, arkadaşlarım, lütfen, İçtüzüğün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasını okurlarsa şu hükmü görürler: "Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir." Bu hususu bilmekte yarar var.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Gündemdışı konuşma gibi oluyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, gibisini bilmem; burada ne gibi olduğu yazılı.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Orada "kısa" diyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arada bir, fırsat bulursanız, lütfen, İçtüzüğe bakınız; faydalı olur.

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

3. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'ın, Nevşehir organize sanayi bölgesinin kurulma aşamasında karşılaşılan sorunlara ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez'in cevabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Nevşehir organize sanayi bölgesinin sorunlarıyla ilgili olmak üzere, Sayın Mehmet Elkatmış, gündemdışı konuşacaklar.

Sayın Elkatmış, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Sayın Başkana da söz verdiği için teşekkür ediyorum.

Yaygın, süratli ve dengeli kalkınmanın en büyük araçlarından birinin organize sanayi bölgesi olduğu hepinizce malumdur. Nitekim, bugün, Türkiye'de, kalkınan, ilerleyen illerimiz, organize sanayi bölgesi nedeniyle bu seviyeye gelmişlerdir. Öyle olmuştur ki, artık, Anadolu'da, Anadolu aslanları meydana gelmiştir ve her il, haklı olarak, kendi ilinde organize sanayi bölgesi kurulması için gayret sarf etmektedirler. Bugün, birçok ilimizde de, birinci, ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü organize sanayi bölgesi kurulması için yoğun talepler vardır ve kurulmaktadır.

Nevşehir İlinde de, 1976 yılında, organize sanayi bölgesi kurulması o zamanın hükümetince kararlaştırılmış, Bakanlar Kurulundan karar çıkmış ve Sayın Erbakan tarafından Nevşehir organize sanayi bölgesinin temeli atılmıştır. Bu yer için 4 241 dönümlük arazi tahsis edilmiştir; ama, ne var ki, birtakım siyasî kıskançlıklar nedeniyle, atılan bu temel öyle kalmış ve aradan tam yirmiiki yıl geçmiştir değerli arkadaşlar; tabiî ki, Nevşehir, bu imkândan da mahrum kalmıştır. Sizler de takdir edersiniz ki, organize sanayi bölgelerinin birtakım avantajları vardır- ve Nevşehirli sanayiciler, halk ve sivil toplum örgütleri mücadele ettiler. Özellikle, Nevşehir Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı ve Nevşehir sanayi temsilcileri -NESİAD isminde bir dernek kurmuşlar- Nevşehir de organize sanayi bölgesi kurulması için, işe kaldığı yerden tekrar başlamışlardır. 1993 yılında, Nevşehir organize sanayi bölgesi kurulması tekrar programa girmiş, etütleri yapılmış ve kurulmasına karar verilmiştir; gel gör ki, kurulması için gerekli yer bulunamamıştır.

Değerli arkadaşlar, 1976 yılında temeli atılan yer, 4 241 dönüm -biraz evvel de bahsettiğim gibi- tapuya, Nevşehir organize sanayi bölgesi kurulmak üzere tahsis edilmiştir; ama, ne var ki, tam, Nevşehirli bunun üzerine düştüğü zaman ve programa da alınmak üzereyken, 20 Şubat 1992 yılında -burada, tarih ve numaraları da var- Maliye Bakanlığı, bu yeri -aşağı yukarı, 6 856 277 metrekare olarak 41 parça gayrimenkulü- Erciyes Üniversitesine, Nevşehir Damat İbrahim Paşa Üniversitesi kurulmak üzere tahsis etmiştir. Bu yazı, o zamanki Sayın Valinin sümeninin altında beklemiş; ta ki, programa alınınca, 15.11.1994 senesinde tapuya tescil ediliyor. Niçin tescil ediliyor; üniversite için. Tabiî ki, üniversite de kurulacak; ama, bu gayrimenkulden birkısım yerin, organize sanayi bölgesine -eskiden olduğu gibi- tahsis edilmesi gerekir.

Yer verilirdi, verilmezdi kavgası yıllarca sürdü; bunun için heyetler oluşturuldu. Büyük mücadelelerden sonra, 54 üncü Hükümet zamanında, bu sorun nihayet aşıldı ve bu gayrimenkulden 640 dönümlük yer organize sanayi bölgesine tahsis edildi; birkısım da, üniversiteye tahsis edilen yerin dışında olmak üzere, 110 hektar alan tahsis edildi; ama, bununla da iş bitmedi. Bu sefer de, önümüze, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu çıktı "buraya organize sanayi bölgesi kurulamaz" dedi. Niye kurulamaz? "Efendim, burası SİT alanına yakın." SİT alanı içerisinde mi; hayır. Burada yazıları var, heyetler teşekkül etti; tam, 28 kuruluşun -burada, bütün bakanlıkların temsilcileri var, imzaları da var- incelemeleri neticesinde, buranın en uygun yer olduğu ve SİT alanının da 4 kilometre -içinde olmak şöyle dursun- gerisinde olduğu tespit edildi ve yer, biraz evvel de söylediğim gibi, 54 üncü Hükümet zamanında tahsis edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, az kaldı.

BAŞKAN – Efendim, lütfen, toparlayın.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) – Ama, yazışmalar sürüyor;

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Bayındırlık ve İskân Bakanlığına, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Kültür Bakanlığına, Kültür Bakanlığı da Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kuruluna yazıyor ve yazı, bu kuruluşlar arasında gidip geliyor; ama, nihayetinde, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, 29 Haziran 1998 tarihli yazısında "bu yer, Kapadokya Çevre Planı ile Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen Nevşehir ve çevresi turizm alanı sınırlarının daraltılması kapsamı dışında olup, bu konuda Bakanlığımızca yapılacak herhangi bir işlem bulunmamaktadır" diyerek, topu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kuruluna atıyor.

Değerli arkadaşlar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu da, daha evvel -işte, burada yazı da var- 18 Mart 1997 tarihli yazısında, bu yerin SİT alanı içerisinde kalmadığını belirtiyor; ama, tam işler olumlu gittiği sırada, yine 6-7.3.1998-70 tarihli bir kararıyla, burayı üçüncü derecede doğal SİT alanı olarak ilan ediyor ve böylelikle, bu yerin yapılmasına mâni oluyor.

Şimdi "bu alanın üçüncü derece SİT alanı olması organize sanayi bölgesi kurulmasına engel olmaz" denilebilir; ama, üçüncü derecede SİT alanı olunca, burada yatırım yapmak isteyen işadamları projelerini getirip, verecek ve gerekli görülürse müsaade edilecektir. Böyle bir şeye de hiçbir işadamı yanaşmaz; çünkü, işadamı büyük masraflara girerek projesini yapacak, her türlü hazırlığını yapacak; haydi "olmaz" denilirse ne olacak?...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) – Sonuna geldim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Elkatmış, size eksüre verdim. İnanın, bu gündemdışı konuşmalar için söz verirken o kadar zorlanıyorum ki...

Lütfen, toparlayın efendim.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bakınız, geçen haftaki gazetelerde "Böyle Adalet Olmaz" ve "Fransız Mimara Kapadokya Şoku" diye iki haber çıktı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, vatandaşa eziyet ediyor; yardımcı olmak şöyle dursun, görevini de yapmıyor. Ülkenin bütün turizm alanları, ormanlık alanları, kıyılar tahrip edilirken, yağma edilirken bu kurul ortada yok; ama, Nevşehir'deki veya diğer yerlerde oturan vatandaş bir ev yaptırdığı zaman veya yıkılan evinin avlu duvarını yaptırırken karşısına çıkıyor; dava açıyor, yıktırıyor. Nevşehir'de, bu sebeple, mahkemelerde davası süren yüzlerce kişi vardır. İşte, en sonunda bir Fransız dahi buna takılmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elkatmış...

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Nevşehir'in yirmiiki yıllık hayalinin gerçek olması için gayret edenlere teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez.

Sayın Bakan buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nevşehir Milletvekili Sayın Elkatmış'ın, Nevşehir Organize Sanayi Bölgesi hakkındaki gündemdışı konuşmasını cevaplandırmak üzere, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerimin başında, Sayın Elkatmış'ın, ülkenin dengeli kalkınması konusunda organize sanayi bölgelerinin önemi üzerindeki görüşüne aynen katıldığımı ifade etmek istiyorum. Zaten, 55 inci Hükümet olarak, organize sanayi bölgelerinde, önceliği, organize sanayi bölgesi hiç olmayan ve ağırlıklı olarak da kalkınmada öncelikli yörelere verdiğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Nevşehir Organize Sanayi Bölgesi, 1994 yılı yatırım programına etüt olarak dahil edilmiştir. Yatırım programında yer seçimi araştırmasının MTA'ca yapılacağı kaydı yer aldığından, 1994 yılında Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğünce Nevşehir İli arazi kullanım potansiyel haritası hazırlanmıştır. MTA'ca 4 adet alternatif alan tespit edilmiş; bunlardan 1 no'lu organize alan, 1 no'lu organize sanayi bölgesi yeri olarak önerilmiştir.

1 no'lu alanın özellikleri: 300 hektar büyüklüğünde, Nevşehir'e 10 kilometre uzaklıkta, 150 hektar rezerv alana sahip; dördüncü ve altıncı sınıf arazi kabiliyetinde; su ihtiyacı, Güvercinlik yeraltı suyundan karşılanabilir ve yüzde 90'ı Hazine mülkiyetinde, enerji nakil hattına da 5 kilometre uzaklıkta olan bir alandır. Diğer üç alandan 2 no'lu alan, 100 hektar büyüklüğünde olup, küçük sanayi sitesinin kuzeybatısında; 3 no'lu alan, yine 100 hektar büyüklüğünde olup, Nevşehir-Aksaray yolunun 11 inci kilometresinde ve 4 no'lu alan da 200 hektar olup, Nevşehir-Avanos yolunun 6 ncı kilometresinde Köseyokuşu mevkiindedir.

Nevşehir organize sanayi bölgesi yer seçimi, 8.11.1994 tarihinde yapılmış olup, Kültür Bakanlığınca, yer seçimi komisyonu tarafından incelenen 4 adet alternatif alandan sadece 3 no'lu alternatif alan için olumlu görüş verilmiş; ancak, bu alan içinde, Çevre Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Tarım Bakanlığı ve Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Genel Müdürlüğü tarafından olumsuz görüş bildirilmiştir.

Yer seçimi komisyonu tarafından incelenen Karakepez mevkiindeki 1 no'lu alternatif alan için ise, Kültür Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı görüşüne bağlı olarak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü temsilcileri, organize sanayi bölgesi alanı için bu alana olumsuz görüş vermişlerdir.

15.4.1996 tarihinde, Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünde yapılan toplantıda, Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca, Dünya Kültür ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyetinin Katılmasının Uygun Bulunduğu Hakkındaki 2658 sayılı Kanun ve bu kanun doğrultusunda onaylanan Dünya Kültür ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşmenin 1 inci maddesinin üçüncü paragrafında belirtilen, SİT alanları kapsamında olan ve dünya kültür mirasının 177 envanter no'suyla yer alan Kapadokya SİT alanlarına bu denli yakın bir yerde organize sanayi bölgesi kurulmasının uygun bulunmadığı, 16.3.1996 gün ve 4416 sayılı kararıyla belirtilmiştir. Yani, burada şunu açıklayayım ki, Kültür Bakanlığı, bu araziyi uygun bulmamayı keyfî bir kararla belirlememiştir; elindeki kanun ve tüzükler ile beynelmilel anlaşmalara göre belirlemiştir.

Şimdi, burada sorun şuradan çıkmaktadır. Belirlenen alanları Kültür Bakanlığı uygun görmemektedir; diğer alanları da, Nevşehir Organize Sanayi Bölgesindeki müteşebbisler uygun görmemektedir. O nedenle, maalesef 1994 yılında programa alınan bu alan, yer belirleme konusunda her iki tarafın aynı görüşe gelmemeleri nedeniyle, bir türlü çıkmamaktadır.

Bakanlık olarak, kendilerine merkez ilçe sınırları dışında bir organize sanayi bölgesi kurulmasıyla ilgili görüşümüz de, yine, müteşebbis kurul tarafından uygun görülmemiştir.

Konu, Kültür Bakanlığının -biraz evvel Sayın Elkatmış'ın da dediği gibi- bu bölgeyi -1 no'lu alanı- 3 üncü derece doğal SİT alanı olarak ilan etmesi ve bu kapsamda yeniden görüşülebileceğine karar verilmesi nedeniyle beklemektedir.

Bakanlık olarak, adı geçen kurulun nihai kararı beklenmektedir. Kurulun nihai kararını müteakip, burada; eğer burada olmuyorsa, merkez ilçe dışında bir yerde organize sanayi bölgesi yapılması konusunda Bakanlık olarak her türlü desteği vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Talay, buyurun efendim; kürsüden mi?..

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Hayır, yerimden ifade etmek istiyorum.

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Oradan söylesin.

BAŞKAN – Efendim, öyle bir usulümüz yok maalesef. Ben, Sayın Bakanı yerinden dinliyorum.

Buyurun.

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, kültürel ve doğal mirasın korunması konusunda yetkili kılınan kültür ve tabiat kurulları, doğrudan Bakanlığa bağlı değildir; bir hiyerarşik denetim içerisinde değildir.

Bunlar, kendilerine yasayla verilen teknik görevleri yaparlar.

Bildiğiniz gibi, Nevşehir'in hemen yanında "Kapadokya" denilen, dünya kültür mirası içerisinde çok önemli yer tutan bir kültür alanı vardır. Bu bölgeye yakın bir yerde organize sanayi bölgesi kurulması, Kurulumuz tarafından uygun bulunmamıştır. Bu, aslında, Nevşehir'in ve ülkemizin de yararına bir yaklaşımdır. Bu, manevî bir değerdir. Bu manevî değerin korunması konusunda, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu, üzerine düşen görevi yapmıştır. Bundan sonraki aşamada, yeni bir yerin tespit edilerek, uygun bir yerin bulunmasıyla, gerekli olan organize sanayi bölgesinin Nevşehir'e kazandırılmasını, elbette, biz de istiyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı görüşmeler tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığının 3 adet tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize arz edeceğim:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Arnavutluk'a gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere'nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1611)

13 Temmuz 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 14 Temmuz 1998 tarihinde Arnavutluk'a gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner'in dönüşüne kadar, Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Metin Gürdere'nin vekalet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. — Arnavutluk'a gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel'in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1610)

13 Temmuz 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 14 Temmuz 1998 tarihinde Arnavutluk'a gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dönüşüne kadar, Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel'in vekalet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. — Arnavutluk'a gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan'a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan'ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1609)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 14 Temmuz 1998 tarihinde Arnavutluk'a gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Nami Çağan'ın dönüşüne kadar; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Sayın bakanlardan bir ricam var; bundan sonraki oylamalar, gerçekten kritik oylamalardır. Zaten, Genel Kurulumuzda sayın bakanlar için, bir de yer tefrik edilmiştir. Oylamada karışıklığa meydan vermemek için ve oylama esnasında "siz oraya oturun, siz buraya oturun" demek de bana şık gelmiyor. Onun için, bir uyarıda bulunuyorum; sayın bakanlar, kendilerine tefrik olunan Bakanlar Kurulu sıralarında otururlarsa, rahat bir oylama yapma imkânı hâsıl olur.

VI. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. — Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak ve 54 arkadaşının, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle partizanlık ve usulsüzlük yaparak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal Hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/26)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 2 Temmuz 1998 tarihli 114 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 1 inci sırasında yer alan, Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak ve 54 arkadaşının, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle partizanlık ve usulsüzlük yaparak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşülmesine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine; şahısları adına 3 sayın üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma istenmiş bulunan Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal'a söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis sortuşturması önergesi, Genel Kurulun, 29 Haziran 1998 tarihli 111 inci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır; Bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

İlk sözü, İçtüzük gereği önerge sahibine vermeden önce, söz almak isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyacağım:

Sayın Adil Aşırım (Iğdır), Sayın Mustafa Dedeoğlu (Muğla), Sayın İbrahim Yılmaz (Kayseri), Sayın Saffet Arıkan Bedük (Ankara), Sayın Mehmet Gözlükaya (Denizli), Sayın Turhan Güven (İçel), Sayın Necati Çetinkaya (Konya), Sayın Halit Dağlı (Adana), Sayın Nevzat Ercan (Sakarya), Sayın Ali Rıza Gönül (Aydın), Sayın Sabri Güner (Kars), Sayın Mustafa Çiloğlu (Burdur), Sayın Tahsin Irmak (Sıvas), Sayın Zeki Ertugay (Erzurum), Sayın Haluk Yıldız (Kastamonu), Sayın Ayfer Yılmaz (İçel), Sayın Necmettin Dede (Muş)...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, bu da yeni mi çıktı?! Hepsini okumaya gerek var mı?

BAŞKAN – ...Sayın Hasan Dikici (Kahramanmaraş), Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa), Sayın Ömer Faruk Ekinci (Ankara), Sayın Naci Terzi (Erzincan), Sayın Feti Görür (Bolu), Sayın Cafer Güneş (Kırşehir), Sayın Kahraman Emmioğlu (Gaziantep), Sayın Musa Uzunkaya (Samsun), Sayın İsmail İlhan Sungur (Trabzon), Sayın Veysel Candan (Konya), Sayın Nezir Aydın (Sakarya), Sayın Bekir Sobacı (Tokat), Sayın Abdullah Örnek (Yozgat), Sayın Sıtkı Cengil (Adana), Sayın Mustafa Hasan Öz (Ordu), Sayın Mehmet Aykaç (Çorum), Sayın Mehmet Çelik (Adıyaman), Sayın Fikret Karabekmez (Malatya), Sayın Mustafa Köylü (Isparta), Sayın Cevat Ayhan (Sakarya), Sayın Mustafa Yünlüoğlu (Bolu), Sayın Bahri Zengin (İstanbul), Sayın Selahattin Beyribey (Kars), Sayın Uğur Aksöz (Adana), Sayın Süleyman Hatinoğlu (Artvin), Sayın Cemal Özbilen (Kırklareli), Sayın Halûk Müftüler (Denizli), Sayın Nabi Poyraz (Ordu), Sayın İbrahim Yaşar Dedelek (Eskişehir), Sayın Ahmet Neidim (Sakarya), Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir), Sayın Evren Bulut (Edirne), Sayın Avni Kabaoğlu (Rize), Sayın Ali Uyar (Hatay), Sayın İrfan Demiralp (Samsun), Sayın Ahmet Kabil (Rize), Sayın Edip Safder Gaydalı (Bitlis), Sayın Tevfik Diker (Manisa), Sayın İlker Tuncay (Ankara), Sayın Yusuf Pamuk (İstanbul), Sayın Emin Kul (İstanbul), Sayın Bülent Atasayan (Kocaeli), Sayın Nuri Yabuz (Afyon), Sayın Nejat Arseven (Ankara), Sayın Ünal Yaşar (Gaziantep), Sayın Mete Bülgün (Çankırı), Sayın Abbas İnceayan (Bolu), Sayın Yusuf Namoğlu (İstanbul), Sayın Miraç Akdoğan (Malatya), Sayın Ülkü Güney (Bayburt), Sayın Metin Öney (İzmir), Sayın Mahmut Yılbaş (Van), Sayın Mustafa Zeydan (Hakkâri), Sayın Müjdat Koç (Ordu), Sayın Abdulkadir Akgöl (Hatay).

Bu isimlerini okuduğum sayın milletvekilleri, söz almak için müracaatta bulundular; kurayla yapılan tespitte, sırasıyla, Sayın Adil Aşırım'a, Sayın Mustafa Dedeoğlu'na ve Sayın İbrahim Yılmaz'a söz verilecektir; ancak, tabiî, önce ilk söz, önerge sahibi Sayın Dedeoğlu'nun.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Efendim, süreniz 10'ar dakikadır.

MUSTAFA DEDEOĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sıvas Milletvekili Sayın Tahsin Irmak ve 54 arkadaşı tarafından verilen 9/26 esas numaralı, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle, partizanlık ve usulsüzlük yaparak, görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal hakkında, Anayasanın 100 üncü ve Meclis İçtüzüğünün 107 nci maddeleri uyarınca, Meclis soruşturması açılmasına ilişkin olarak verilen önerge üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, Yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlıyorum.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, hakka inanan, hakkı ve haklıyı savunan, hangi şekil ve şartlarda olursa olsun, haksızlıklara karşı olan bir misyonun temsilcileriyiz. Bu misyonun ana prensibi, halkın çıkarlarını her şeyin üzerinde tutmak ve onu korumaktır. Bu nedenle, Doğru Yol Partisi, hangi düşünce ve maksatla olursa olsun, açık ya da gizli, ülke ve millet menfaatlarını, adaleti gözetmeyen, hukuka ve genel ahlaka aykırı her türlü uygulamanın karşısındadır. Bu tür uygulamalara neden olanlardan, mutlak suretle hesap sorulması gerektiğine inanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kimlerin desteği ve hangi şartlarda kurulduğu halkımızca çok iyi bilinen 55 inci azınlık Hükümetinin Turizm Bakanı, mevcut turizm merkezlerimizdeki sorunlara çare aramak, sorunlara çözüm getirmek yerine "20 nci Grup Turizm Merkezleri" başlığı altında kendi yandaşlarına yarar sağlama çabası içine girmiş ve 11 Ocak 1998 tarihli 23227 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 6.1.1998 tarih 10496 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, İstanbul'da 5 yeni turizm merkezi ilan etmiş, 3 turizm merkezini de tevsi ederek, belli kişi ve gruplara çıkar sağlama yolunu seçmiştir. Ancak, mızrak çuvala sığmamıştır. Yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak gerçekleştirilen bu uygulama, basının ve kamuoyunun yoğun tepkisini çekmiştir. Bu tepkiler üzerine, 11 Mart 1998 tarih 23283 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, İstanbul'da ilan edilen 8 turizm merkezinden 5'i iptal edilmiştir.

Şimdi, İstanbul'da yeni ilan olunan ve tevsi edilen bu turizm merkezlerini kısaca gözden geçirelim :

İstanbul Sarıyer Mavramoloz Turizm Merkezi:

170 hektarlık ormanlık saha üzerinde golf alanı ve yan üniteleri için Orman Bakanlığının 29.7.1991 tarihinde 8 ay süreli ön izinle Erdal Aksoy'a, yani, Anavatan Partisi İstanbul İl Başkanına tahsis edilmiştir. Bu izni veren, yine, o tarihte iktidarda olan Anavatan Partisi Hükümetidir. Ayrıca, bu alanda, Emperyal Otelcilik ve Malatyaspor eski Başkanı Nurettin Güven'in de hisseleri bulunmaktadır. Yaklaşık 200 hektarı bulan bu saha, İstanbul halkınca piknik alanı olarak kullanılmakta ve İstanbul III üncü Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun 20.6.1996 tarih ve 8374 sayılı kararıyla I, II ve III üncü derece doğal SİT alanı olarak tescillidir.

İstanbul Beşiktaş Serencebey Yokuşu Turizm Merkezi:

Beşiktaş İlçesi, Yıldız Caddesi, Serencebey Yokuşu Mevkiinde, mevcut otel ve çevresine ait imar planı bulunmaktadır. Yürürlükteki imar planı revize edilerek, 1 400 yataklı mevcut tesisin genişletilerek yeni kapasiteler oluşturulacağı arazi, ANAP İstanbul İl Başkanı Erdal Aksoy'un kardeşi Erol Aksoy'un mülkiyetindedir. Burası, bölgedeki tek yeşil alan olup, koruma alanı içinde yer almasına rağmen, bu kararla, yeşil alan statüsünden çıkarılarak, yapılaşmaya açılmıştır.

İstanbul Beşiktaş Kuruçeşme Turizm Merkezi:

Onaylı imar planı kararları doğrultusunda, yaklaşık 1 250 yatak kapasiteli otel yapılması öngörülen bu arazinin mülkiyetinin bir kısmı, Muammer İhsan Kalkavan ve hissedarlarına aittir. Bölgede tek yeşil alan bu arazinin yapılaşmaya açılması, Beşiktaş bölgesinin nefes alamaz hale gelmesine neden olacaktır.

İstanbul Şişli Bomonti Turizm Merkezi :

Şişli Belediyesi sınırları içinde kalan bu arazinin mülkiyeti, Maliye Hazinesi ve Tekel Genel Müdürlüğüne aittir. Kentin, konut ve sanayileşmenin yoğun olduğu bir kesiminde yer alan bu bölgenin ne maksatla turizm merkezi ilan edildiği gerçekten düşündürücüdür.

İstanbul Atik Alipaşa Yalısı Turizm Merkezi:

Mevcut yapıların restore edilerek turizme kazandırılmasının hedeflendiği öne sürülen bu arazinin mülkiyeti Hazine ve TEAŞ'a aittir; ancak, asıl amacın, bu çevredeki arsalara değer kazandırılarak bazı kişilere rant sağlamak olduğu kuşkusuzdur; zira, bu parsel Boğaziçi kıyısına dahildir.

İstanbul Ataköy Turizm Merkezi:

Özel mülkiyette olan bu arazinin Hotel Letonia projesine göre plan revizyonu yapılması gerekmektedir. Kıyı bandı planlama zorunluluğu olan bu arazinin turizm merkezi olarak ilan edilmesinin gerekçe ve açıklama raporları da yoktur. Kararın, siyasî hesaplarla ve partizanca alındığı aşikârdır.

İstanbul İstinye Turizm Merkezi:

Yürürlükteki turizm merkezi içerisinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bankasına ait arsaların, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına satılması sonucu kongre merkezi yapımına olanak sağlamak amacıyla turizm merkezine dahil edildiği belirtilen arazinin tamamı özel mülkiyette olup, 30 dönümlük kısmı Seba Turizm Ticaret Anonim Şirketine aittir. Bu işlem de son derece düşündürücüdür.

İstanbul Sarıyer İstinye Turizm Merkezi:

Yürürlükteki turizm merkezine ilaveler yapılmıştır. Taşınmazın mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Tevsi edilen kısım, onaylı imar planlarında turistik tesis alanında kalmaktadır. Tahsis edilen yerin Uran Holding Otel İşletmelerinin tamamlanması amacına yönelik olduğu tahmin edilmektedir. Bu alan, 1991 yılında onaylanan imar planına göre, hayvanat bahçesi, konaklama tesisi ve park alanı olarak görünmektedir.

Turizm Bakanı, yatak kapasitesini artırmak bahanesine sığınarak, kişi ve tapu bazında birilerine yapılaşma rantı aktararak ya da önceden ayarlanmış arsa tahsisi yaparak, birtakım partili çevrelere ve holdinglere menfaat sağlamak amacıyla İstanbul'da ilan ettiği bu 8 adet turizm merkezinden, Beşiktaş Kuruçeşme, Beşiktaş Serencebey Yokuşu, Sarıyer Mavramoloz, Ataköy, ve Sarıyer İstinye Turizm Merkezlerini, gelen haklı tepkiler ve baskılar sonucunda geri çekmek zorunda kalmıştır. Bir Bakanlığın, icraatında kararlı olması gerektiği düşünülürse, yapılan uygulamayı anlamak mümkün değildir.

Ayrıca, arazilerin mülkiyet durumları detaylı olarak incelendiğinde, belli kişilere çıkar sağlama amacına yönelik olduğu açıktır.

Kamuoyunun yoğun ve haklı eleştirisi karşısında yapılan bu geri çekme işlemi, İstanbul Şişli Bomonti Turizm Merkezi, İstanbul Atikali Paşa Yalısı Turizm Merkezi, İstanbul Ataköy Turizm Merkezi İkinci Tevsii için gerçekleştirilmemiştir.

Basından edindiğimiz bilgilere göre, Hükümetin İstanbul'da ilan ettiği turizm merkezlerinin çoğunluğunun SİT alanları içinde oluşturulmuş olması nedeniyle yoğunlaşan kamuoyu baskılarına paralel olarak, CHP İstanbul Milletvekili Sayın Ercan Karakaş, Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay'ın yanıtlaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir soru önergesi vermiştir. Bu önergeyle, Sayın Karakaş, Kültür Bakanı Sayın Talay'a "bu kararı ve özellikle de SİT alanlarının turizm merkezi ilan edilerek yapılaşmaya açılmasını doğru buluyor musunuz" sorusunu yöneltmiş ve ilaveten şu sorulara yanıt istemiştir:

1- Kararname hazırlanırken, Kültür Bakanlığından ve koruma kurullarından görüş istenmiş midir?

2- İstendiyse, Kültür Bakanlığının görüşü ne olmuştur?

3- Yerel yöneticilere, meslek odalarına ve kent halkına danışılmadan hazırlanan ve onların haklı tepkilerine neden olan bu kararnamenin iptali konusunda bir girişiminiz olacak mıdır?

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu, lütfen, toparlayalım.

MUSTAFA DEDEOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, konuşma sürem 20 dakika değil miydi?

BAŞKAN – Hayır, 10 dakika efendim; ben, uyardım...

Süremiz 10 dakika; ama, ben ilave süre verdim; lütfen, toparlayın.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, şahsı adına da konuşacaktı...

BAŞKAN – Efendim, şöyle: Sayın Dedeoğlu'nun konuşma sırası, Sayın Adil Aşırım'dan sonra.

Sayın Adil Aşırım, Sayın Dedeoğlu'ndan sonra konuşmayı arzu eder, muvafakat ederseniz, Sayın Dedeoğlu konuşmasına devam etsinler...

ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Ediyorum efendim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Dedeoğlu, size, 10 dakika daha süre verdim; buyurun.

MUSTAFA DEDEOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu soruları 26 Şubat 1998 tarihinde yazılı olarak yanıtlayan Kültür Bakanı Sayın Talay, SİT alanlarının her türlü imar yetkisinin koruma kurullarında olacağını, kültür ve tabiat varlıklarını korumanın Kültür Bakanlığının aslî görevi olduğunu belirterek, 30 Aralık 1997 tarihinde, Turizm Bakanlığında, bir bakanlıklararası koordinasyon toplantısı yapıldığını dile getirmiştir. Sayın Talay, bu toplantıda belirttikleri görüşleri ve izleyen süreci de şöyle özetlemektedir:

"Toplantıya katılan elemanlarımız, SİT'lerdeki yetkinin koruma kurullarında olduğunu, bu alanlarda ilan edilecek turizm merkezleri için kurullardan görüş almak gerektiğini; bu anlamda, gerekli incelemelerle birlikte, kurul görüşlerinin bildirileceğini belirtmelerine rağmen, Turizm Bakanlığı, bu görüşleri beklemeden, turizm merkezlerini, Bakanlar Kuruluna iletmiştir."

Buradan da açıkça görülmektedir ki, Sayın Turizm Bakanının, yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak, alelacele bu kararı çıkarmak için yasa ve yönetmelikleri çiğnediğini, Hükümetin bir başka üyesi olan Kültür Bakanı Sayın Talay da itiraf etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 4 üncü maddesi, turizm merkezlerinin tespitindeki kıstasları açıkça ortaya koymaktadır. Bu madde, turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin tespitinde, ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyokültürel değerlerinin, kış, av ve su sporları ile sağlık turizmi ve mevcut diğer turizm potansiyellerinin dikkate alınacağını hükme bağlamıştır. Anılan 2634 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine uygun olarak çıkarılmış olan yönetmeliğin 5 inci maddesinde ise, ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyokültürel turizm değerleri, kış, av ve su sporları ve sağlık turizmi ile mevcut diğer turizm potansiyelleri dikkate alınarak öngörülen turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezlerinin mevkiini ve sınırlarını belirlemek amacıyla Bakanlık içinde bir komisyon oluşturulacağı belirtilmektedir. Bu komisyonun, Turizm Bakanlığı koordinatörlüğünde, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, Çevre, Millî Savunma, İçişleri, Maliye, Bayındırlık ve İskân, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Sanayi ve Ticaret, Kültür ve Orman Bakanlığı yetkililerinden oluşturulacağı açıkça belirtilmesine rağmen, böyle bir uygulamaya gidilmemiş, yasa ve yönetmelik hükümleri hiçe sayılarak, turizm merkezleri ilan edilmiştir. Bu da, yasa ve yönetmeliklerin çiğnendiğine, görev suçunun sabit olduğuna en kesin kanıttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının görevi, ülke turizminin onca sorunu varken, sorunlara çözüm bulmak yerine, birtakım çevrelere çıkar sağlamak amacıyla turizm merkezleri ilan etmek olmamalıdır. Bu sorunlara, Sayın Bakanın dikkatlerini Yüce Meclisin huzurunda bir kez daha çekmekte yarar görüyorum.

1997 yılında altın yılını yaşayan ve ülkemize 10 milyar doların üzerinde döviz girdisi sağlayan turizm sektörü, içinde bulunduğumuz 1998 yılında ağır bir kriz yaşamaktadır. Bu konuya, geçtiğimiz günlerde bu kürsüden yapmış olduğum gündemdışı bir konuşmayla dikkat çekmiş ve bir turizm bölgesi milletvekili olarak, Sayın Bakanımızdan, konuya ilgi gösterilmesini talep etmiştim. İmam bildiğini okur misali, yine tavırda değişiklik olmadı.

İktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız, ısrarla, turizmdeki durgunluğun nedenini casinoların kapatılmasına bağlamaktadırlar. Bunun doğru olmadığını istatistikler göstermektedir. İsrail'den ülkemize gelen turist sayısında ancak yüzde 1'lik düşüş olduğu; buna karşılık, Rusya'dan gelen turist sayısında artış olduğu, istatistiklerle doğrulanmaktadır. Oysa, Avrupa ülkelerinden gelen turist sayısındaki azalma yüzde 50'leri bulmaktadır. Diğer taraftan, kapatılan casinoların büyük çoğunluğu İstanbul'da olduğu halde, buralarda durgunluk fazla hissedilmemektedir. Asıl sorun, Avrupalı turistlerin ilgi gösterdiği güney sahillerimizdedir. Avrupalı turist sayısındaki azalmanın nedeni de, Hükümetin Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerindeki gerginliktir. Sayın Başbakanın Almanya Başbakanı hakkındaki sözleri, bu gerginliğin tuzu biberi olmuştur.

Turizm sektörümüzden bu yıl, yüzde 60 oranında rezervasyon boşluğu mevcuttur. Buna bağlı olarak, bu sektöre yatırım yapan pek çok kişi ve kuruluş, önemli bir darboğaza girmiştir. Kriz, sektör mensuplarının taşıyamayacağı boyutlardadır. Bunun, genel ekonomideki yansıması daha da büyük olacaktır; çünkü, sektörde sorunlar oldukça fazladır.

Bakanlığın, belirli ve tutarlı hedefleri olan bir turizm politikası mevcut değildir. Öncelikle, millî bir turizm politikası oluşturulmasına acil ihtiyaç vardır.

Otelciler birliği yasa tasarısı yıllardan beri Meclis komisyonlarında beklemekte, bir türlü çıkarılamamaktadır. Turizm sektöründeki birçok işletmenin başındaki kişilerin turizm eğitiminden yoksun olmaları, sektörü olumsuz yönde etkilemektedir.

Turistik yörelerdeki trafik ve yol sorunu, başlı başına bir olumsuzluktur ve yurt dışında devamlı olarak eleştiri konusu olmaktadır. Rakiplerimiz tarafından önemli bir antipropaganda malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Bakanlığın, tanıtım için yeterli para ayırmadığı, ayıramadığı ve yeterli tanıtım yapamadığı, acı bir gerçektir.

Altyapı eksikliği ve zamansız altyapı inşaatları devamlı eleştiri konusu olmakta ve sektörü olumsuz yönde etkilemektedir.

Koordinasyon bozukluğu ve ilgisizlik had safhadadır.

Birtakım kötü niyetli kişi ve kuruluşlar, sırf karapara aklamak ve birtakım kötü emellerini gerçekleştirmek için turizm sektörüne girmişlerdir. Bu da, gerçekten, bu sektörde uğraş verenler ve ülkemiz için büyük bir dezavantajdır.

Turizm hizmeti veren tesislerin pek çoğu eskimiş durumdadır, yenilenmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla, bu tesislerin, kredi desteğine ihtiyaçları vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1998 yılında, Türkiye'nin, özellikle güney sahillerini etkileyen krizin hafifletilebilmesi için bazı acil önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu konuda da, Bakanlık, tamamen duyarsız davranamaz.

Ülkemiz ile Akdenize kıyısı olan diğer ülkeler arasındaki rekabette mevcut olumsuzlukların giderilebilmesi için birtakım düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Ülkemize gelen turistlere uygulanan vize ücreti en az yüzde 50 oranında düşürülmeli ve devamlı olarak şikâyet konusu olan 0-12 yaş grubu çocuklar için vize ücreti tamamen kaldırılmalıdır.

Havaalanlarında ve giriş kapılarında alınan giriş vergilerinin (ayakbastı parasının) kaldırılması ve gümrüklerdeki giriş işlemlerinin hızlandırılması zorunludur.

Konaklama ücretlerindeki KDV oranının mutlak suretle düşürülmesi gerekmektedir.

Ülkemize gelen yatçılardan alınan trans-look gelirleri amacı dışında kullanılmakta, turizme yararı olmamaktadır.

Turist taşıyan uçaklara indirimli yakıt temin edilmelidir.

Turistik belde ve ilçe belediyelerine yaz dönemi nüfusuna göre yardım yapılmalı, altyapı yatırımları ekim-nisan döneminde yapılacak şekilde kaynak tahsisi planlanmalıdır.

Avrupa Birliği ve diğer ülkelerde, mevcut, PKK, Ermeni ve Rum örgütlerince sürdürülen aleyhte propaganda faaliyetleri için gerekli önlemler alınmalı ve karşı propaganda çalışmalarına ağırlık verilmelidir.

Ülkemizi tanıtıcı faaliyetlere ivme kazandırılmalı, yurt dışında, televizyon, gazete, dergi ve diğer yayın organlarındaki reklam faaliyetleri artırılmalıdır.

Aleyhimizdeki lobicilik faaliyetlerine karşı önlemler alınması zorunludur. Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti lobisinin Dünya Turizm Fuarında ziyaretçilere dağıttığı yalan ve iftira dolu bir bildirgeyi turizmci arkadaşlarımız bana ilettiler. Tamamen yalan ve ağır iftiralarla dolu olan bu bildirgenin içeriği hakkında Yüce Meclise bilgi sunmakta yarar görüyorum.

Bildirgede yer alan maddeleri okuyorum:

"1. İngiltere Hükümeti, 1997 yılında, yalnız üç aylık dönemde, İngiltere'ye, Türkiye kanalıyla 1 tondan fazla eroin sokulduğunu bildiriyor. Bunun toplam değeri 100 milyon sterlindir.

2. İngiltere'ye sokulan eroinin yüzde 90'ı Türkiye ve Kuzey Kıbrıs kanalıyla olmaktadır.

3. Üst düzey Türk politikacılarının adı bu faaliyetlere karışmıştır.

4. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ta bulunan bankalar, karapara aklamaktadırlar.

5 - Türkiye Tarım Bakanlığı bildirisine göre, Türkiye'de afyon üretimi yüzde 100'den fazla artırılmıştır.

6 - Türk hükümeti, İngiltere gümrük yetkilileriyle, eroin ticaretini engellemek için, yeterli düzeyde girişimde bulunmuyor."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu, lütfen toparlayın efendim.

Buyurun.

MUSTAFA DEDEOĞLU (Devamla) – Rum lobisi, Dünya Turizm Fuarında dağıttığı iftira bildirgesinin altına ilginç bir not da düşüyor : "Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ta yapılan tatil, bu eroin ticaretine destek vermek demektir. Biz, sizi, Avrupa'da her yıl eroinden kaynaklanan ölümlere neden olan Türkiye ve onun illegal ortağı Kuzey Kıbrıs'a ilgi göstermemeye davet ediyoruz."

Değerli milletvekilleri, görüyorsunuz, rakiplerimiz, turizmimizi baltalamak için hangi yollara başvuruyor. Biz ise, bu iftira kampanyaları karşısında ne yapabiliyoruz?.. Turizm Bakanlığımızın, bu konuda, şapkasını önüne alıp fevkalade düşünmesi gerekmektedir.

Tabiî, turizm, ülkemizin önemli bir olayıdır; biraz önce tarımdan ve ziraatten bahsedildi, bu yıl domatesçi, pamukçu, tütüncü gibi, turizmcimiz de zor durumdadır.

Ben, her türlü haksızlığın, partizanlığın, kayırmanın ve suiistimalin karşısında olduğumuzu belirtiyorum. Turizmcilerimize hayırlı işler diliyorum, başarılar diliyorum. Ülkemizde, bu yıl, turizmin yine iyi geçmesi dileğinde bulunuyorum ve Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dedeoğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın Adil Aşırım, buyurunuz efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Aşırım, süreniz 10 dakika efendim.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sıvas Milletvekili Sayın Tahsin Irmak ve 54 arkadaşının, Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal hakkında bir Meclis soruşturması açılması önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önergede belirtildiği gibi, Bakanlar Kurulunun 6.1.1998 tarih ve 98/10496 sayılı kararıyla, Turizm Bakanlığının teklifi üzerine, Turizm Bölgeleri, Turizm Alanları ve Turizm Merkezlerinin Belirlenmesi İçin Çalışma Gruplarının Oluşturulması, Görev ve Yetkileri ile Çalışma Şekline İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre, bazı turizm merkezlerinin tevsii ve tadili kararlaştırılmıştır.

Bu kararla "20 nci Grup Turizm Merkezleri" başlığı altında, 19 yer yeniden ilan edilmiş, 6 yer ise tevsi ve tadil edilmiştir.

Önergedeki iddia, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal'ın, İstanbul İlimizde yeni ilan edilen turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davrandığı ve partizanlık yaptığıdır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer iddia, turizm merkezlerinin tespitinde, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasasının 3 üncü ve 4 üncü maddelerine dayandırılarak hazırlanan yönetmeliğin 5 inci maddesinde belirtilen kurallara riayet edilmeden, uzmanlarca mahallinde ön çalışma yapılmadan, talimat doğrultusunda, masa başında çalışılarak, arazisi bulunan kişilerin istekleri doğrultusunda, komisyonun, sadece tutanağı imzaladığı, kamu yararının gözetildiğine dair hiçbir belgenin bulunmadığı iddialarıdır.

Ben, mevcut maddeler ve o maddelerden dayanak alan yönetmeliklerden yola çıkarak, kısaca bilgi vermek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce konuşan, DYP Grubuna mensup milletvekili arkadaşım, bir misyon sahibi olduklarını söylediler; doğrudur, Doğru Yol Partisi çizgisinin bir misyonu vardır; ama, o misyonla, Sayın Çiller hakkında mal varlığı soruşturması komisyonu kurulmasından sonra, bir soruşturmalar yağmurundan sonra takındıkları misyonun hiçbir alakası yoktur. Eğer, çizgilerinden kaynaklanan misyondan yola çıksalardı, bırakırlardı, Sayın Çiller'in mal varlığıyla ilgili Soruşturma Komisyonu çalışmalarını tamamlardı.

Değerli milletvekilleri, soruşturma komisyonlarında bütün arkadaşlar birbirlerine hasım oluyorlar; özellikle, DYP Grubunca Parlamentonun bir soruşturma yağmuruna tutulmasından sonra. Tabiî, bu hasmane tutumdan sonra, komisyon çalışmaları ve raporları -gerçek olsa bile- siyasallaştırılıyor. Zannedersem, DYP Grubunun amacı da budur; ama, unutmasınlar ki, seçim yaklaşırken, bu kadar bol soruşturma komisyonlarında görev alan DYP'li arkadaşların, soruşturma komisyonlarının çalışmalarının yönünü, listedeki sıraları belirleyecektir. O da, DYP yönetimindeki arkadaşları son derece güç duruma düşürecektir.

Değerli arkadaşım, Turizm Bakanlığınca, Anavatan Partisi İl Başkanına yer tahsis edildiğini söyledi. Tabiî, önergeyi hazırlarken o kadar siyasî değerlendirmeler içinde hazırlıyorlar ki, daha sonra, aynı ANAP İl Başkanının mülkiyetinin değer kazandığını söyledi; ki, bu tahsisle kendi mülkiyetinin değer kazanmasını hiç bağdaştırmıyor. Önce "tahsis edildi" diyor, ondan sonra "kendi mülkiyeti değer kazandı" diyor. Kaldı ki, bu, zannedersem, Sayın Bakanla ilgili, turizm bölge, alan ve merkezlerinin tevsii, tadili ve bu merkezlerin açılmasıyla ilgili bir soruşturma önergesiydi. Boşu boşuna, İl Başkanına yer tahsis edildiği gibi, asılsız bir iddiada bulundu.

Değerli milletvekilleri, 2634 sayılı Yasanın 3 üncü maddesi, turizm bölgelerinin sınırları, Turizm Bakanlığının önerisi ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit ve ilan edilen bölgeler, turizm alanları ve turizm merkezlerinin ne olduğunu tanımlar. Aynı 3 üncü madde, Turizm Bakanlığına, turizm bölge, alan ve merkezlerinin sınırlarının tespitinde, Turizm Bakanlığının teklifiyle, Bakanlar Kurulu kararının yayımlanması yetkisini verir. Yine, aynı yasanın 4 üncü maddesi de, turizm bölge, alan ve merkezlerinin tespitinde birtakım kriterler getirir ki, aynı kriterlere ek olarak, Turizm Bakanlığı da çok önemli kriterler getirmiştir. Yani, turizme açılan bu bölgelerin belli kriterleri haiz olması lazım.

İstanbul'da turizme açılan bu bölgeler, yeni yerleşim merkezi olan bir Sultanbeyli, bir Halkalı ya da bir Esenyurt değil; zaten turizm merkezi olan İstanbul'da, o yöreyle ilgili araştırma, inceleme ve dokümanları olan, elli yıllık bir derinliği olan turizm bölgeleridir.

Önergede öyle şeyler iddia ediliyor ki!.. Sanki, hiç bilinmeyen bir ormanlık arazi turizme açılmış ve mülkiyeti özel kişilerde olan bu yere değer kazandırılmasına çalışılmış gibi bir iddia var. Bu değerlere, bu potansiyele sahip olmadan, birilerinin arsası değer kazansın veya yapılaşmaya açılsın diye, masa başında bir yer tespit edilip, burası turizm merkezi olsun denilmemiştir.

Turizm Bakanlığı, 4 üncü maddenin, bir yerin turizm bölgesi olması için getirdiği kriterlere ek olarak, ulaşım kolaylığı, yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çeken doğal, tarihsel ve kültürel çekicilikleri barındırması, hava ve deniz limanlarına en fazla iki üç saat uzaklıkta olması, sosyal ve teknik altyapı bakımından hizmet sektörünü geliştirecek şekilde altyapıyı haiz olması, en yüksek ve en kısa zamanlı döviz getirisi sağlayabilecek olması, günübirlik turları deniz ve karayoluyla gerçekleştirebilecek imkânlarının olması kriterlerini getiriyor. Yani, Bakanlık, bu kriterleri haiz olmadan, hiçbir yeri turizm bölgesi olarak ilan ve tespit edemez.

Değerli milletvekilleri, önergeyi hazırlayan milletvekili arkadaşlarımız "bu yerlerle ilgili inceleme yapılmamış ve doküman yok" diyor. Halbuki, turizme açılan bu yerlerle ilgili binlerce doküman vardır. Örneğin, ben, size, İzmir'in Selçuk İlçesi turizm bölgesi midir, değil midir diye sorsam, Selçuk yöresiyle ilgili binlerce doküman vardır. Orada, en az elli altmış yıllık bir araştırma vardır. Kaldı ki, arkeolojik ve doğal SİT alanları üç dereceden ibarettir. SİT alanlarına bile turizm yatırımı yapılmalı ki, hizmet sektörü gelişsin. Sayın Turizm Bakanı, kendi teklifiyle, masa başında hazırlayıp, buraları turizm bölgesine açın diye Bakanlar Kuruluna bir dosya sunmamıştır. Bu kriterlerden sonra, ayrıca, bunlar, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının koordinasyonuyla, tam 13 kuruluş tarafından, bir komisyonda karara bağlanıyor. O komisyon kararı, bütün tutanaklarıyla beraber, Turizm Bakanlığınca, Bakanlar Kuruluna, bu yerlerin turizm bölgesine açılması için getirildiğinde, Bakanlar Kurulu buraları ilan etse dahi, Bayındırlık Bakanlığı, 1/25 000 planıyla, doğal SİT alanlarında koruma amaçlı imar planı yayımlar.

Ayrıca, buralar, turizm bölgeleri ilan edilse bile, belediye başkanları da, kendi yetkilerinde, koruma amaçlı imar planları yayımlar. Yani, bu turizm bölgelerinin açılmasıyla ilgili Başbakanı, Hükümeti ya da Bakanı suçlamak, aynı zamanda, örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını şimdiden suçlu ilan etmekle eşdeğerdir; çünkü, burada, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının, büyük yetkileri vardır. Örneğin, İzmir'de, Selçuk Belediye Başkanının bununla ilgili yetkileri vardır. Turizm bölgelerinin koruma amaçlı imar planlarında, hem Bayındırlık Bakanlığı hem Turizm Bakanlığı hem Kültür Bakanlığı çok geniş yetkilere sahiptir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL AŞIRIM (Devamla) – Sayın Başkanım, 1 dakika...

BAŞKAN – Tabiî, buyurun Sayın Aşırım.

ADİL AŞIRIM (Devamla) – Şu anda, Selçuk Belediyesince, imar planı yapan, 600 milyon dolarlık yabancı sermayenin üçüncü derece SİT alanında yatırımına, Kültür Bakanlığına bağlı -özerk de olsa- bir kurul, engel getirmektedir. Yani, Bakanlar Kurulu kararıyla bu bölgeler turizme açılsa dahi, Bayındırlık Bakanlığının, Kültür Bakanlığının, Turizm Bakanlığının ve ilgili belediye başkanlarının, korumaya yönelik çok önemli yetkileri vardır. Bunları araştırmadan getirilen bu önerge, sadece siyasal değerlendirmeler içinde tutulmuştur; hasmane bir tutumdur; bu nedenle, şahsî oyum rettir. Önergeyi, Yüce Heyetin vicdanına sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aşırım, teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim...

BAŞKAN – Ne arz edeceksiniz; buyurun efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, zannedersem, değerli konuşmacı, bir hususun zabıtlara doğru şekilde geçmesini önleyecek bir ifade kullandı. Turizm alanı olarak tahsis edilen yerlerle ilgili bütün yetkiler Turizm Bakanlığına geçmektedir; belediyelerin, oralarda düzenleme yetkileri, âdeta by-pass edilmektedir efendim.

BAŞKAN – Peki; teşekkür ediyorum.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Öyle değil...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır... Öyle şey mi olur?!

BAŞKAN – Efendim, lazım olunca mevzuata bakarlar ilgililer; siz merak buyurmayınız.

Kayseri Milletvekili Sayın İbrahim Yılmaz, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Yılmaz, süreniz 10 dakikadır.

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisine mensup 54 milletvekili arkadaşımızın vermiş oldukları, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal ile ilgili soruşturma önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 6.1.1998 tarih ve 98/10416 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına istinaden, 11 Ocak 1998 tarih ve 23227 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak, 19 adedi yeni ilan edilen ve 6 adedi tevsi ve tadil edilen yerler olmak üzere, 25 adet yer, turizm merkezi statüsü kazanmıştır; bunlardan 8 tanesi İstanbul'dadır.

Turizm merkezlerinin belirlenmesi için, çalışma gruplarının oluşturulması, görev ve yetkileri ile çalışma şekline ilişkin yönetmeliğe göre, Turizm Bakanlığınca mevcut turizm potansiyeli dikkate alınarak, öngörülen turizm bölge, alan ve merkezlerinin mevki ve sınırlarını belirlemek üzere, Bakanlık, komisyon oluşturur. Bu komisyon, ilanı öngörülen turizm bölge, alan ve merkezlerinin mevki ve sınırlarını, Bayındırlık Bakanlığıyla ilişkiler içerisinde belirler. Bayındırlık Bakanlığının görüşüyle birlikte Bakanlık makamının onayını alarak kesinleşen Bakanlık önerisini, bakanlıklararası komisyona götürür. Bu komisyonda belirlenen görüşleri içeren tutanak, Bakanlar Kurulunun onayına sunulur. Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilen turizm bölgeleri, turizm alanları ve turizm merkezleri Resmî Gazetede ilan edilir; prosedür budur.

Turizmi Teşvik Kanununun 4 üncü ve 3 üncü maddelerine dayanılarak hazırlanan turizm bölge, alan ve merkezlerinin belirlenmesi için, çalışma gruplarının oluşturulması, görev ve yetkileri ile çalışma şekline ilişkin yönetmeliğin 5 inci maddesinde "ülkenin doğal, tarihî, arkeolojik ve sosyokültürel turizm değerleri ile diğer turizm potansiyelini dikkate alarak" ibaresi yazılıdır.

Değerli arkadaşlarım, yönetmeliğin bu maddesine uyularak bugüne kadar ilan edilen 262 adet turizm merkezinden, yürürlükte bulunan 160 adet turizm merkezinin 21 adedi, İstanbul İlinde mevcut turizm potansiyelleri dikkate alınarak ilan edilmiştir; bu sayıya 20 nci grupta ilan edilen turizm merkezleri de dahildir.

Komisyon bazında yer seçimine gidilmektedir; bu nedenle, turizm potansiyeli belirlenmeden, kamu yararı gözetilmeden karar verildiği iddiası doğru değildir. Bu önerge siyasîdir.

Türkiye'nin, sahip olduğu yüksek turizm potansiyelini kullanarak, uluslararası turizm pazarında hak ettiği yeri alabilmesi için, amaçlarına yönelik araçların tam olarak tamamlanması ve bunlara işlerlik kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Ekonomik yönden, rekabet gücü yüksek ve verimli bir turizm ekonomisinin geliştirilmesi; sosyal yönden, yerel halk ve turistler için mümkün olan en iyi sosyal ortamın yaratılması; kültürel yönden ise, bu değerlerin korunması ve sürekliliğinin sağlanması turizm politikalarımızın amacı olmalıdır. Sektördeki hizmet düzeyinin nitelik ve nicelik olarak yükseltilmesi, gerekli altyapının gerçekleştirilmesi, turizme hizmet eden üstyapının nitelik ve nicelik olarak yükseltilmesi de ana hedeflerimiz olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, 20 nci grup kapsamında İstanbul İlinde ilan edilen turizm merkezlerinden 5 adedi kararnameden çıkarılmıştır; diğer 3 yerin, SİT alanı ve yeşil alan ihtiva etmemesi nedeniyle, turizm merkezi statüsünde kalması uygun görülmüştür. Bu yerlerden birincisi, İstanbul Atik Ali Paşa Yalısı Turizm Merkezidir, burada mevcut yapıların restore edilerek turizme kazandırılması hedeflenmektedir. İkincisi, yine, burada İstanbul Şişli Bomonti Turizm Merkezidir; İstanbul'un acil gereksinimi olan uluslararası iş ve finansman merkezi olarak planlanması, merkezî hükümet ve yerel yönetimlerin işbirliğiyle kentin sosyal, kültürel niteliklerinde uluslararası standartlara yükseltilmesi hedeflenmektedir. Üçüncüsü, İstanbul Ataköy turizm merkezidir; burada da otelcilik, turizm, kültür, finans, kongre ve ticaret merkezi gerçekleştirilecektir.

Bu 3 yer, bahsettiğim kriterler ışığında, turizm merkezi olarak muhafaza edilmiştir.

Söz konusu kararnamenin imzalanmasında Bakanlar Kurulunun yanıltılması, burada, söz konusu değildir.

İstanbul İlinde 20 nci grupta ilan edilen turizm merkezlerinden -daha sonra, 11 Mart 1998 tarih 23283 sayılı Resmî Gazetede kapsamdışı bırakılanlar dahil olmak üzere- 4'ü, önceki Hükümet döneminde, 19 uncu grup turizm merkezleri kapsamında ele alınmış ve gerekli yasal süreçten geçirilmiş olmasına rağmen, bazı bakanların tereddütleri nedeniyle, yeniden incelenmek üzere kararnameden çıkarılmıştır.

Bu Hükümet döneminde, bu yerler, tekrar ele alınmış ve gerekli incelemeler yapılarak 20 nci grup turizm merkezlerine dahil edilmiştir. Bundan anlaşılacağına göre, devletin sürekliliği ilkesi hâkimdir.

20 nci grupta ilan edilen turizm merkezlerinden İstanbul kent merkezlerinde yer alan yeşil alan dışında başka bir kullanım nedeniyle, atıl bir vaziyette bulunan bazı taşınmazların, turizm amaçlı olarak kullanılmalarının gerçekleştirilmesini hedeflemektedir.

Hangi hükümet işbaşındaysa, ona yakın konumdaki eşe dosta, partiliye, politik destekçiliğe fayda temin edildiği iddiası, ülkemizde ve İstanbul'da gerçekleştirilmek istenen bir yatırım teşebbüsünün bu damgayla engellenmek istenmesinden başka bir şey değildir. Yapılan iş, Turizmi Teşvik Kanunu ve yönetmeliklere uygundur.

İstanbul'un olimpiyatlara hazırlandığı düşünülürse, 100 bin yatak kapasitesine ihtiyacı olan bu şehrimizin, şu andaki mevcut kapasitesi 45 bindir. Bu durumda, İstanbul'un yeni turizm alanlarına, yeni turistik tesislere ihtiyacı vardır. Turizm yatırımlarının teşvikleri kaçınılmazdır.

Bugüne kadar aynı kanun ve yönetmelik hükümlerine göre, 1983 yılından beri aynı usullerle 21 kez arazi tahsis ilanı ve 21 ilde 343 yatırımcıya arazi tahsis işlemi yapılmıştır. 1983'ten beri turizm yatırımlarına arsa tahsisi yapılırken hiç kimsenin sesi çıkmamış; ama, 30 Mart 1998'de tahsis yapılınca "partizanlık ve usulsüzlük yapıldı" diyorsunuz.

Gözardı ettiğiniz bir şey var: 2634 sayılı Teşvik Kanunuyla, bugün, Türkiye, 20 milyar dolar turizm girdisi olan bir ülke konumuna gelmiştir. Bugüne kadar, ilan edilen turizm bölge, alan ve merkezlerinde getirilmesi öngörülen kapasiteler 850 bin dolayındadır; bu kapasite 425 bin işgücü istihdamına imkân vermektedir.

Değerli milletvekilleri, ben, burada, bir başka şeye daha temas edeceğim. Anayasamızın 138 inci maddesi gayet açıktır; burada diyor ki: "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım, 2 dakika daha rica edebilir miyim...

BAŞKAN – Lütfen, toparlayın efendim.

İBRAHİM YILMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, İstanbul'da ilan edilen bu 3 turizm merkeziyle ilgili olarak Danıştayda açılmış ve şu anda devam etmekte olan davalar var. Anayasamız bu kadar açıkken, biz, burada, bu soruşturma önergesini görüşüyoruz. Bu soruşturma önergesinin burada görüşülmesi Anayasaya aykırıdır. Anayasanın 138 inci maddesi gayet açıktır.

Değerli milletvekilleri, bizler, ayrı ayrı siyasî görüşleri temsil ediyoruz. Ortak noktalarımızı, ülke menfaatları önplana çıkınca, yükseltmek mecburiyetindeyiz. Biz, uzlaşmayı iktidar yaptık; ayrı programlara, ayrı görüşlere sahip siyasî partiler bir araya gelerek, burada, bir iktidar oluşturduk.

Değerli arkadaşlarım, biz, bir şeyi daha gerçekleştirdik: Koalisyon hükümetlerinin icraat yapabileceklerini de bu millete gösterdik.

Birbirimize tahammül etmeyi bilmek mecburiyetindeyiz. Bir değerli büyüğümüz, buradan, yaklaşık iki ay kadar önce, çok önemli bir konuşma yaptılar. Kendilerini tebrik ettim. Aksi halde, hakkımız olmayan şeylere katlanmak mecburiyetinde kalırız. Bugüne kadar siyasî kavgaların galibi olmamıştır; ama, hep ülkemiz kaybetmiştir.

Değerli milletvekilleri, burası bize emanettir. Milletimizi her şeyiyle, düşünce, inanç ve beklentileriyle buraya sığdıramaz, sorunlarını burada çözemezsek, kısır çekişmelere devam edersek, sorunlarımız dışarı taşar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, toparlar mısınız efendim...

İBRAHİM YILMAZ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Kendi yolsuzluklarınızı örtmek için başkalarına çamur atarak milletin kafasını karıştıracağınıza ben inanmıyorum. Bu ve buna benzer konularda sizin sabıkanız daha çoktur.

Bugün görüştüğümüz bu soruşturma önergesi tamamen siyasî amaçlıdır.

Bu çatı altında bütünlüğü sağlamak mecburiyetindeyiz.

Bu düşüncelerle, soruşturma önergesine, şahsım adına, ret oyu vereceğimi beyan ediyor; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, son söz, hakkında soruşturma istenen Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal'a ait.

Sayın Gürdal, buyurun. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın bakanlardan bir ricada bulunmuştum; oylamaya geçeceğiz, Sayın Bakanlar, Bakanlar Kurulu sıralarında otururlarsa oylamada rahatlık olur.

Efendim, boş sıraları da lütfen dolduralım.

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak ve 54 arkadaşının, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle partizanlık ve usulsüzlük yaparak görevimi kötüye kullandığım gerekçeleriyle, hakkımda, bir Meclis soruşturması açılması için verdikleri önergedeki, hem iddia edilen konulara cevap vermek hem de Yüce Meclisin değerli üyelerini bu konuda aydınlatmak ve konuyu, onların takdirlerine sunmak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Eylemin, Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında verilen önerge, bundan iki hafta önce, yine, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Gözlükaya ve 55 arkadaşının verdiği önergeyle motamo aynı. Zaten, bir soruşturma komisyonu kuruldu, bu soruşturma komisyonunda muhatap olarak, Turizm Bakanı ve Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak, biz de, bu soruşturma komisyonuna gidip bütün soruları cevaplandıracağız; yani, orada sorulan sorularla, yeni soruşturma komisyonunun açılmasıyla yeniden sorulacak soruların aynı olduğunu sizlerin de huzurlarında söylemeyi bir borç biliyorum.

Yeni turizm merkez alanı ilan etmek için, burada iddia edildiği şekilde, bir Turizm Bakanının partizanlık yapabilmesi, usulsüzlük yapabilmesi, mevzuata aykırı davranabilmesi, hukuka aykırı davranabilmesi – hele hele beni çok üzmüştür- genel ahlaka aykırı davranabilmesi, mümkün değildir. Benim, 20 nci_

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu uğultu_

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Arkadaşlar, bu soruşturma önergesi, bir milletvekili ve bir bakan için çok önemli bir konu; hepiniz, vicdanınızla hareket edeceksiniz. Sizlerden istirham ediyorum_

Bu konuyu, Bakanlar Kurulunda üyelik yapmış olan arkadaşlarım bilebilir; ama, Turizm Bakanı olmayan, Kültür Bakanı olmayan arkadaşlarımın çoğu bilmeyebilir; ben, diğer arkadaşlarıma da bunları anlatma mecburiyetindeyim.

A.HAMDİ ÜÇPINARLAR (Çanakkale) – Anlamayanlara anlat, Sayın Bakan.

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Şimdi, 20 nci Dönemde bu çıkarmış olduğumuz, turizm merkez alanlarını ilan etmek, birine tahsis yapmak veya birine bir arazi vermek konusu değil; büromda veya evde oturup, falancanın arazisine şunu yapayım, filancanın arazisine bunu yapayım diyebilme imkânı da benim elimde değil. Zaten, devletin mütemadiliği bakımından, burada, benden önce Turizm Bakanlığı yapmış olan arkadaşların altyapı çalışmalarını yapmış olduğu, İstanbul'la ilgili 4 tane konu var; yani, onların zamanında yapılmış.

Nedir bu yapılan; bu konu, önce belediyelere, İmar Kanununa, sonra, Turizm Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığının da içinde bulunduğu 12 tane bakanlığın genel kuruluna, Devlet Planlama Teşkilatına ve Genel Kurmaya sorulduktan sonra, Bakanlar Kuruluna sevk ediliyor. Bakanlar Kurulundan sonra da, kanun, cumhurbaşkanına sevk edilip, onaydan geçtikten sonra, Resmî Gazetede yayımlanıyor. Bu kadar silsile usulüyle bir ahlaksızlığı yapmak mümkün değil. Bunu, hiçbir bakan arkadaşımın, ne dün yaptığını ne de bugün yapacağını yakıştıramam; böyle bir iftiranın da ne geçmişteki ne de gelecekteki Bakanlar Kuruluna söylenmemesi gerektiği inancını da taşıyorum.

Detay itibariyle, burada konuşan arkadaşlarım konuya açıklık getirdiler.

Hakikaten, Türkiye'nin kötüye gitmesi, herhangi bir sektörde kötüye gitmesi, hepimizi üzer. Kişinin elinde olan imkânlar var; elinde olmayan imkânlar var; elinde olmayan imkânlarla, elinde olmuş gibi yargılamak insafsızlıktır. Bu açıdan, turizmin 1997'de başarılı olmasının sebebi ortada; 1998'de de aynı sebepler var. Bana intikal eden rakamlara göre, geçen sene, total olarak Türkiye'ye giren turist sayısı -altı ay itibariyle- 3 milyon 877 bin. Bu sene de, yine aynı şekilde, Emniyetin pasaport dairesinden aldığımız rakamlara göre, 3 milyon 862 bin; ama, hem yatak kapasitesinin artması hem de Merkez Bankasının, bu sene 109 milyon dolar fazlalık var demesi, resmî rakamlar. Gönül, bundan daha fazlasını arzu ediyor. Bu ay, önümüzdeki ay ve onu takip eden aylarda, yine geçen seneki rakamları yakalayabileceğimiz umudunu taşıyorum.

Bugüne kadar, 2634 sayılı Kanunun getirdiği imkânlarla turizme kim ne kazandırdıysa, taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun, ebediyete intikal edenlere Allah rahmet eylesin.

BEKİR SOBACI (Tokat) – İyi yağmaladın!..

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Devamla) – Bundan sonra da, bu Kanunla turizmin, yine Türkiye'yi, dünyada kredibilitesi en iyi olan ülkeler arasına getireceğine olan inancım da benim sonsuzdur. Bu Kanundan başka da kanun elimizde olmadığına göre, yine bu Kanunla, önümüzdeki turizm mevsimini ve önümüzdeki günleri en iyi şekilde geçireceğimiz temennisini de taşıyor; bu konuyu, Yüce Meclisin değerli üyelerinin takdirlerine sunuyor, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlandı; oylamaya geçeceğim.

Sayın bakanlardan rica ediyorum, lütfen, sayın bakanlar milletvekillerinin arasında bulunmasınlar; lütfen, kendilerine tefrik olunan yerleri teşrif etsinler; 19'dan fazla sayın bakan hazırsa, Bakanlar Kurulunun 38 üyesinin tamamını oylamaya katılmış sayacağım.

Lütfen, bu boş sıraları da dolduralım; saymak kolay olur; işimiz hem sağlam hem süratli olur. Yardımcı olmanızı rica ediyorum...

Sayın milletvekilleri, boşlukları dolduralım. Efendim, rica ediyorum, lütfen, Bakanlar Kurulu üyeleri sıralarında başka milletvekili bulunmasın.

Boş yerleri dolduralım arkadaşlar, saymak kolay oluyor. Arkada boş yerler var... Aşağı yukarı iki dakikadır zille davet ediyorum... Lütfen, hareket de dursun artık. Kulisteki arkadaşlarımız biraz acele etsinler. Salondaki hareketi durduralım.

Sayın milletvekilleri, lütfen, boş yerleri dolduralım.

Sayın milletvekilleri, şu hareketleri bir durduralım.

Sayın milletvekilleri, zille daveti de durduruyorum.

Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Turizm Bakanı Sayın ibrahim Gürdal hakkında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Sayın bakanlar oylamaya iştirak etmesinler; ben, 38 rakamını, yaptığımız toplamanın üzerine, sayımın üzerine ilave edeceğim efendim.

Soruşturma açılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

Efendim, Divan arasında mutabakat sağlanamadı.

Şimdi, orada, arkada, iki sıra, üç sıra oluşuyor, bazen görülüyor, bazen görülmüyor; öndekiler hiç olmazsa otursun, arkada kalanlar ayakta işaret ederlerse, arkadaşlar da rahat sayar.

Efendim, şu ayaktaki arkadaşlar bir otursunlar lütfen.

Sayın Güneri, oturamaz mısınız efendim. Bakın, şurada boş yerler var.

Efendim, başka gruplara ait sıralara da, lütfen, oturun.

Yeniden sayıyoruz efendim.

Kabul edenler tekrar ellerini kaldırsınlar...

Orada oturup el kaldırmayanı, oy vermiyor sayıyoruz.

Efendim, arka taraftaki arkadaşlarımız...

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baş?..

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, aşağı inelim mi?

BAŞKAN – Efendim, biraz ciddî olursak, meseleye yardımcı oluruz.

Efendim, sadece yukarıdaki arkadaşları sayacağız. Arka sırada olanlar, lütfen, ayağa kalksınlar.

Kabul etmeyenler...

Efendim, Divan Üyesi arkadaşlarımızla aramızda bir türlü mutabakat sağlayamadık. Özür dileyerek ifade ediyorum. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Efendim, ayağa kalkmak suretiyle tekrar oylamayı yapacağım. (Gürültüler) Lütfen...

Kabul edenler...

Sayın milletvekilleri, hareketi bir durduralım.

KÂTİP ÜYE ALİ GÜNAYDIN (Konya) – Aşağı insinler...

BAŞKAN – Efendim, insinler... Ben ne yapayım...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Talimat verin, yukarıdakiler şuralara geçsin.

BAŞKAN – Efendim, şu boş sıraları doldurun. Başka grupların sırasına oturmak demek, o gruba geçmek anlamına gelmez. Bunu, on defa söyledik.

Sayın milletvekilleri, lütfen, yerlerinizde sabit durun.

Arka tarafı sayıyorum, lütfen hareketsiz duralım.

Efendim, ön sıra otursun, arka sıra ayakta dursun.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkan, aşağıda sayıldıktan sonra, yukarıya çıkıp tekrar sayıldı.

BAŞKAN – Efendim, bir defa...

Kabul etmeyenler lütfen ayağa kalksınlar... (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar, sıra kapaklarına vurmalar, "Bravo Başkan" sesleri)

Sayın Candan, bir şey mi var efendim ?

VEYSEL CANDAN (Konya) – Bir şey yok efendim.

BAŞKAN – Efendim, bir mutabakat sağlamaya çalışıyoruz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – İki saattir sayıyorsunuz.(Gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, bu sayı; farklı sayıyoruz; elektronik değil. Rica ediyorum... Gözle sayıyoruz. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler) Yani, ne diyelim; bir yanlış kararla bitirelim mi işi?

Sayın Yıldız, bir yer bulup oturur musunuz...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, burada rahatsız bir arkadaşımız var; oyunun rengi belli; müsaade edelim de gitsin, rahatsız arkadaş.

BAŞKAN – Gayet tabiî... Aleyhte oy kullandınız değil mi?

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Balıkesir) – Evet, aleyhte oy kullandı.

BAŞKAN – Tamam, siz gidebilirsiniz.

Siz de refaket mi edeceksiniz?

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Balıkesir) – Evet.

BAŞKAN– Tamam, iki tane aleyhte... Zaten işaretiniz belli.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – On seferdir sayıyorsunuz.(Gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, ben de Divanda mutabakat sağlayayım istiyorum.

Sayın milletvekilleri, şu sıraların aralarına iner miyiz lütfen. Efendim, ön sıradakiler dursun; arkadakiler, şöyle, gözümüzün önüne gelsin.

HALİT DUMANKAYA( İstanbul) – Sayın Başkan, orayı saydın, yine tekrar niye sayıyorsun hâlâ?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oturanların dışındaki arkadaşlar, şöyle, aralara gelsin lütfen. (Gürültüler)

Sayın milletvekilleri, bir ricada bulunuyorum; oturmayan arkadaşlar aralara gelsinler, şu koltuklara otursunlar.

Sayın milletvekilleri... Ne kadar zor geliyor, aşağıya, bu Genel Kurula inmek! Halbuki, seçimlerden önce ne heves vardır!..

Sayın milletvekilleri... Sayın Ateş, siz, ayaktaki milletvekilisiniz.

Sayın Arıcı, sıra arasına efendim; lütfen... Şu boş yerleri dolduralım.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, sizi protesto etmek için ben dışarı çıkıyorum; oylamaya katılmıyorum.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Başkan olarak tarafsız olmalısınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, efendim, aralara inin lütfen. (Gürültüler)

Efendim, biraz acele edelim; lütfen...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, daha kaç kişi gelecek?!

BAŞKAN – Sayın Hatipoğlu, Divanda mutabakat sağlamayınca ne yapacağım ben?! Nasıl ilan edeceğim?!. (Gürültüler)

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Türkiye Cumhuriyeti izliyor... Yeter artık!..

BAŞKAN – Nasıl ilan edeceğim efendim, nasıl ilan edeceğim?!

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – İstifa et!..

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Yanlış sayıyorsunuz!.. Kapatın o zaman kapıları...

BAŞKAN – Nasıl ilan edeceğim?! Sonra neticeye itiraz edeceksiniz, değil mi...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Anlamıyorsan, bırak...

BAŞKAN – Efendim, mutabakat sağlamayınca ilan edemem.

Efendim, soruşturma açılmasını kabul edenler...

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu Meclisi kamuoyuna rezil etmeye hakkınız yok sizin; tarafsız hareket edin!

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, benimle alakası yok; Divanın mutabakatını sağlayamıyorum, benimle bir alakası yok. (Gürültüler)

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Siz sağlamıyor musunuz; bir saattir sayıyor, bir saattir!..

BAŞKAN – Efendim... Efendim...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, siz sayın, tamam... Siz saymıyor musunuz?!

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Bir saattir sayıyorsunuz, daha gelecek var mı?!

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Zorlama! Başka artmaz!

BAŞKAN – Şurada sayıyoruz işte, başka ne yapayım ben!

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, siz saymıyor musunuz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, kâtip üyelerin görevleri bellidir; şayet mutabakat sağlanamıyorsa, siz kendi tespitinizi ilan edin efendim. (RP sıralarından "oylamayı ad okunarak yapın" sesleri)

BAŞKAN – Efendim, oylamayı ad okunarak yapma usulümüz yok ki!

Sakin olun; bulacağız bitireceğiz bu işi efendim...

İSMAİL KARAKUYU (Kütahya) – Ali Günaydın, gel burada say!

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – 2 ilaveyi unutmayın.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – 4 fark var Sayın Başkan.

HİKMET AYDIN (Çanakkale) – Sayabildiniz mi?! Başarabildiniz mi?!

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Telefonla adam gelsin... Biraz daha adam gelsin...Yetmedi...

Hâlâ yeni salona gitmeyelim!..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Temizle o salonu, temizle!..

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Hâlâ yeni salona gitmeyelim beyler, devam edelim böyle...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Git de temizle o salonu!..

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Sayın Başkan, bizi saymıyor musun?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, size itimadımız var...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, matematiksel olarak hesaplayalım; 3 sıra 14'er kişiden...

BAŞKAN – Yaptık efendim onu.

Sayın Genç, bunlar 17'dir, arkalar 18'dir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, 3 burası, 4 burası, 4 burası...

BAŞKAN – Sayın Genç, o yöntemi uyguladık, ön sıralar 17, arka sıralar 18'dir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buralar 18, arkada 4 kişilik yer var, 4 kişilik de orada var...

BAŞKAN – Onunla beraber 17'dir.

YUSUF NAMOĞLU (İstanbul) – Ayıp, ayıp!...

KAMER GENÇ (Tunceli) – 3 burada, 4 burada, 4 burada...

BAŞKAN – Sayın Genç, 17 kişiliktir ön sıralar.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, siz saymadınız mı? (Gürültüler)

BAŞKAN – Ayrı ayrı da saydık.

Arkadaşlarla mutabakata varamadık. Divan olarak, aramızda...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Zatıâliniz tarafsız bir Başkan olarak -bizim inancımız budur- bu salonu 2 veya 3 defa saydınız, vicdanınızla başbaşa kaldınız; lütfen, neticeyi açıklayın efendim. Biz de saydık, belli; ortada 4 fark var, bunu açıklayın, bitsin. Ayıptır; size yakışmaz.

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Siz Başkansınız, siz karar vereceksiniz. Ayıp!.. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Güney, arzu ediyorum ki Divanda mutabakat olsun.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Olabilir; ama, bu kadar fark olduktan sonra...

BAŞKAN – Ben neticeyi ilan ediyorum.

Sayın milletvekilleri...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, bir dakika efendim...

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Anlaşılıyor ki, Divanın mutabakat sağlaması mümkün değil.

BAŞKAN – Maalesef...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Bu oylamayı yok sayalım, açık oylama yapalım.

BAŞKAN – Sayın Güney, uygun görürseniz –ben bir şey demiyorum– bir açık oylama olursa, zaten herkes oyunu kullanacak. (Gürültüler)

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ilıksoy.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – İsim okumak suretiyle oylama yapalım.

BAŞKAN – Efendim, açık oylama daha kolayı. Açık oylama... (Gürültüler)

Sayın Kapusuz, 15 kişi ayağa kalkarsa, açık oylama yaparız...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Açık oylama mı?

BAŞKAN – Açık oylama efendim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun efendim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, siz saydınız. Biz, sizin kararınıza saygılıyız. Divanda, oybirliği diye bir şey de söz konusu değil efendim.

BAŞKAN – Var efendim, var.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayır...Hayır...

BAŞKAN - Var efendim, var.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, siz saydınız.

BAŞKAN - Efendim, ben mutabakatı ararım, birlikte çalışacağız. Uygun görürseniz, meseleyi çözmek için bir açık oylama yapalım.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, biz, sizin vicdanınıza razıyız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, mükerrer yaptığımız sayım sonucu, soruşturma açılmasına dair önerge kabul edilmemiştir. (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Olmaz öyle şey Sayın Başkan!

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkan, hani mutabakat yoktu?!

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Neticeye itiraz ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Saydım efendim, on defa saydım...

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Yanlış oldu Sayın Başkan, böyle olmaz.

BAŞKAN – Sayın Gönül, on defa saydım.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, oylamaya itiraz ediyoruz.

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Hem mutabakat yok diyeceksiniz, hem de sonucu açıklayacaksınız; olur mu böyle şey!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Göz var izan var Sayın Başkan!..Olur mu böyle!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bir dakika beni dinler misiniz...

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim, bir bakayım...

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkan, oylamaya itiraz ediyoruz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, hem mutabakat yok diyorsunuz, ondan sonra da ilan ediyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, bir dakikanızı rica edeyim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, İçtüzük ortada...

BAŞKAN - Efendim, ona bakıyorum... Bir dakika müsaade edin...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Efendim, buyurun...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, biraz evvel, Divanda mutabakat sağlayamadığınızı, Başkanlık Divanı olarak ifade ettiniz ve hemen arkasından karar değiştirdiniz; saymadınız, saymadan söylediniz. Dolayısıyla, açık oylama teklifinde bulundunuz. Dolayısıyla, bir kısım milletvekillerimiz ayağa kalkarak açık oylama talep ettiler.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır, öyle bir talep olmadı.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bu sebeple, en son yaptığınız açıklama doğru olmamaktadır. Takdirlerinize sunuyorum...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, zatıâliniz sayım yaptınız, iki defa yaptınız, üç defa yaptınız; kâtip üyelerden biriyle mutabakata vardınız; diğer arkadaşımız mutabakata varmayabilir; üç defa saydıktan sonra karar verdiniz.

KÂTİP ÜYE HALUK YILDIZ (Kastamonu) – Orayla mutabakat yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, siz, lütfen... Sayın Yıldız... Sayın Yıldız, siz, yerinizde olun.

KÂTİP ÜYE HALUK YILDIZ (Kastamonu) – Sayın Başkan, milletin huzurunda ben suçlu duruma düşüyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır, mesele bitmiştir. Onun tartışılacak bir yeri yok.

BAŞKAN – Efendim...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Gündeme devam ediyoruz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bu kadar... Bu ayıptır yahu...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, itiraz ediyoruz. İçtüzüğe göre 5 kişi ayağa kalkarak itiraz etme hakkına sahip değil mi?

BAŞKAN – Efendim, ben, kendi sayıma göre, az da olsa, arada bir fark vardı; neticeyi ilan ettim. Burada yapılacak iş şudur: Başkanlık Divanına müracaat etmek suretiyle yeniden oylama yaptırma imkânı var. Müracaatınızı yapın efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) - Sayın Başkan...

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkan, bu İçtüzük ne zaman lazım olacak?! Bu İçtüzük ne zaman işleyecek?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Tutanakları da alalım... Başkanın bu işi beceremediğine dair zabıtları da alalım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Haluk... Terk et orayı Haluk... Protesto et Haluk..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ayıp, ayıp.. Kendi arkadaşınız.

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Hakkımızı aramak doğru değil mi?! Başkanın konuşmaları doğru muydu?!

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ne alakası var!

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Seni de mi korkuttular Sayın Başkan!.. (DYP sıralarından gürültüler)

KÂTİP ÜYE HALUK YILDIZ (Kastamonu) – Ali Bey, yazıklar olsun, her defasında farklı çıkarttın, ayıp be!..

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Hallederiz...

KÂTİP ÜYE ALİ GÜNAYDIN (Konya) – Beni bir dinle...

BAŞKAN – Bir dakika Ali Bey, gözünü seveyim...

KÂTİP ÜYE HALUK YILDIZ (Kastamonu) – Konuşma!.. Her defasında yanlış çıkardın.

BAŞKAN – Sayın Yıldız... Sayın Yıldız... (Kâtip Üyeler arasında karşılıklı konuşmalar)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Başkana müdahale edemezsin.

BAŞKAN – Sayın Yıldız... Sayın Yıldız... Sayın Günaydın... Sayın Yıldız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, ara vererek, aldığınız kararı tekrar geri almak zorundasınız.

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkanım, yapmış olduğunuzu, lütfen Meclis tutanaklarını getirin. Meclis kararlarını lütfen getirin; yaptığınızın Meclis kararlarına ters olduğunu göreceksiniz. (DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, 141 inci maddede bir hüküm var sayın grup başkanvekilleri...

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Oraya bakma; biz itiraz ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, müsaade et... Oraya da bakarım, size de; burası Genel Kurul ve her grup, grup.

"ayağa kalkmak suretiyle oylamaya başvurulmasından hemen sonra bir arada ayağa kalkan beş milletvekili sonucun açıkça anlaşılmadığı gerekçesiyle oylamanın tekrarlanmasını isterlerse, oylama salonda ikiye bölünmek suretiyle yeniden yapılır."

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Yapılmadı.

BAŞKAN – Böyle bir hüküm var.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan. .

BAŞKAN – Ben şimdi 5 dakika .... Efendim, talep var Sayın Güney

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır, öyle bir talep olmadı

BAŞKAN – Var efendim, var. (ANAP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Siz açıklama yaptınız.

BAŞKAN – Sayın Güney, itirazın anlamı o.

AHMET NEİDİM (Sakarya) – Olur mu öyle şey! Siz açıkladınız.

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Sayın Başkan, bizim talebimiz var.

AHMET NEİDİM (Sakarya) – Olur mu efendim!.. Karar verildi.

BAŞKAN — Efendim, oylamanın arkasından...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan "gerekirse Başkanlık Divanına başvurulur" dediniz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Ara verin, yeniden oylayın.

İRFETTİN AKAR (Muğla) – İlan ettiniz, itiraz ettik.

BAŞKAN – Efendim, bu konuyu görüşmek üzere birleşime ara veriyorum.

AHMET NEİDİM (Sakarya) – Ne arası!.. Karar verdiniz.

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun; konuyu görüşeceğim.

Bu konuyu görüşmek için, saat 18.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati 17.54

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.25

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Haluk YILDIZ (Kastamonu), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

VI. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS

ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

1. — Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak ve 54 arkadaşının, yeni turizm merkezlerinin tespitinde mevzuata aykırı davranmak suretiyle partizanlık ve usulsüzlük yaparak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Turizm Bakanı İbrahim Gürdal hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/26) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Gürdal ile ilgili verilmiş bulunan soruşturma önergesinin yapılan oylamasının neticesini ilan etmiştim. (DSP sıralarından "Sayın Başkan, duyulmuyor" sesleri)

Evet, başkanların kaderidir; hep başkanın ses telleri tenkide maruzdur da, kendi östaki kemiğimize hiç dikkat etmeyiz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – O, östaki borusu efendim.

BAŞKAN – Öyle mi, borusu mu efendim; peki. Efendim, bizim zamanımızda kemikti, sonradan boru olmuş, olabilir.

MEHMET GÖZLÜKYA (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika... Beyanınızı alacağım.

Sayın milletvekilleri, soruşturma önergesiyle ilgili neticeyi bendeniz ilan ettim. Çok sayın bir Grubumuzun temsilcileri, bu ilanın usule uygun olmadığını, mutlaka, bu oylamanın yenilenmesinin lazım geldiğini ifade buyurdular. İçtüzüğün 13 üncü maddesi bu konuda gayet açıktır. Ben, kendilerine talepleri olduğu takdirde, Başkanlık Divanının bunu yeniden tezekkür ve teemmül edeceği hususunu beyan ettim.

Şimdi, zatıâlinizin beyanını alayım efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan "reddedilmiştir" ilanınız geçersizdir; çünkü, müteaddit defalar saydınız; Divanda mutabakat olmadığı kanaatiyle, neticeyi ilan edemediğinizi söylediniz. Özetliyorum, sonradan "benim kanaatim şudur: Reddedilmiştir" şeklinde bir beyanda bulundunuz. Biz, İçtüzüğün 141 inci maddesine göre, gerekli itirazımızı yaptık.

DEVLET BAKANI MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Ne zaman?..

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun. Bir talep alıyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Zatıâliniz "doğrudur, 141'de vardır; arkadaşlar da itiraz etmiştir" dediniz. Bunlar da zapta geçti ve sonradan "konuyu görüşmek üzere, grup başkanvekilleriyle toplanalım" dediniz. Toplandık, herhangi bir mutabakat hâsıl olmadı.

Bütün bunlara ve tutanaklardaki tereddütleriniz ve beyanlarınıza göre, kesin olarak ilan edilmiş bir netice yoktur.

DEVLET BAKANI MEHMET CAVİT KAVAK (İstanbul) – Vardır.

BAŞKAN – Efendim, lütfen, müsaade buyurun Sayın Kavak.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Kesin bir netice yoktur; oylamanın yeniden yapılması gerekir. Bunu saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya teşekkür ediyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güney, talebinizi alayım.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, zatıâliniz, usullere ve İçtüzüğümüze uygun olarak, biraz önce yapılan soruşturma önergesinin oylamasının sonucunu ilan ettiniz. Zaten, İçtüzüğümüz sarihtir. İtirazı olan herhangi bir grup varsa, Başkanlık Divanına müracaat edebilir. Bu bakımdan, yapılacak bir işlem yoktur.

BAŞKAN – Sayın Güney, Sayın Gözlükaya, ikinizi de saygıyla dinledim, beyanlarınızı saygıyla karşılıyorum.

Grup başkanvekilleriyle yaptığım görüşme sonunda da, daha önceki kanaatimde bir değişiklik olmamıştır. Onun için, bu, İkinci Oturumu açışımda da aynı neticeyi ilan ettim; Başkanlık Divanına müracaata da hiçbir mani ve engel yoktur.

Gündemdeki diğer maddeye geçmeden önce, zannediyorum grup başkanvekillerinin de mutabakatıyla, bir ara verip, saat 20.00'de tekrar toplanacağız.

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.31

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati :20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Haluk YILDIZ (Kastamonu), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VI. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS

ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

2. — Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 60 arkadaşının, İzmit’te SEKA’ya ait fidanlık bir araziyi bedelsiz olarak Ford-Koç Grubuna tahsis ettiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının ikinci sırasında yer alan, Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe ve 60 arkadaşının, İzmit'te SEKA'ya ait fidanlık bir araziyi bedelsiz olarak Ford-Koç Grubuna tahsis ettiği iddiasıyla Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında (11/17) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

Hükümet yerinde.

Önerge, daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Anayasanın 99 uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasî parti grupları adına birer milletvekiline, Bakanlar Kurulu adına Sayın Başbakan veya bir bakana söz verilecektir. Konuşma süreleri, önerge sahipleri için 10'ar dakika, gruplar ve Hükümet için 20'şer dakikadır.

Efendim, konuşacaksanız, gruplar adına söz taleplerini lütfen gönderin.

Önerge sahibi Sayın Pepe?..

VEYSEL CANDAN (Konya) – Önerge sahipleri adına ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Sayın Candan, önerge sahipleri adına, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sizin konuşma süreniz 10 dakika efendim.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Başbakan Sayın Yılmaz hakkında SEKA'ya ait arazinin bedelsiz verilmesiyle ilgili olarak verilen gensoru üzerinde, önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuya başlamadan önce bir tespiti vurgulamak istiyorum. Evvela, bizim, yatırıma, istihdama, ihracata, kurulacak fakültelere, eğitim kurumlarına asla karşı olmadığımızı ifade etmek istiyorum. Hele hele sermayenin yeşili, kırmızısı diye ayrılmasını da uygun görmüyoruz, Koç'un sermayesine de asla karşı değiliz. Karşı olduğumuz, haksız kazanç, devlet malına bedavadan el koyma, siyasetçi-işveren kirli ilişkisi, yağma, peşkeş, düzen ve dalavereye ve milletten saklanan, gerekçesiz olarak yayımlanmayan Bakanlar Kurulu kararına karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Şimdi, konu nedir; SEKA'nın 2 400 dönümlük arazisi vardır, bunun 1 600 dönümlük kısmının bedelsiz olarak Ford-Koç ortaklığına tahsis edilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, elimdeki Bakanlar Kurulu kararını aynen size takdim ediyorum. Bakanlar Kurulu kararında 1 milyon 600 bin metrekarelik bölümü Ford Oto Sanayi AŞ'ye bedelsiz olarak, söz konusu yerde 550 milyon Amerikan Doları yatırım yapmak, 700 milyon dolar ihracat gerçekleştirmek, 2 bin kişi civarında ek istihdam hazırlamak, yılda 120 bin oto üretmek ve bölge üniversitelerinde de bir fakülte bölümü açmak kaydıyla verilmiştir. Adı geçen Genel Müdürlüğün bu görevlendirme sonucu doğacak zararı, görev zararı sayılır ve Hazinece karşılanır; yani, bu arazi için tespit edilecek miktarı, Hazine, SEKA'ya ödeyecektir. Bu karar, kabulü tarihinde yürürlüğe girer. Bu kararı, Sanayi ve Ticaret Bakanı yürütür. İşin esası budur; yani, bu araziyi, 1 milyon 600 bin metrekarelik araziyi verme şartı budur.

Şimdi, konunun diğer bir yönüne bakıyoruz. Acaba bu Bakanlar Kurulu kararı sağlık mıdır; Bakanlar Kurulunun böyle bir kararı almaya yetkisi var mıdır? Burada, evvela, adaletsizlik vardır. Örnek vermek gerekirse, Yarımca Porselen Fabrikasının 330 dönümlük fazla arazisi, 8 trilyona, Evyap Firmasına verilmiştir; birine bedava, birine parayla... Bu ölçüye göre bu arazinin değeri takriben 30 trilyondur.

Hukuk ihlalleri var dedik. Bunlardan birincisi; satılacaksa, yetkili kurum, Özelleştirme İdaresidir, 4046'ya 17/3 maddesi bunu amirdir. Özelleştirme İdaresi, SEKA Yönetim Kurulu kararına göre, ancak burayı bedeli mukabilinde satabilir.

Hukuk ihlaliyle ilgili ikinci önemli konu ise,11.3.1989 tarih 21005 sayılı Bakanlar Kurulu kararına göre "tarım alanları, tarım dışı amaçla kullanılamaz." Burada, Kocaeli 3 üncü Asliye Hukuk Mahkemesi, ikinci sınıf tarım arazisi olduğunu kararıyla da tespit etmiştir. İçinde 60 bin kavak, 2 500 adet çam ağacı, ayrıca meyve ağaçları vardır; yani, yine, arazide, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının deneme süresi için kâğıt üretiminde kullandığı özel eğitim ekim alanları mevcuttur.

Şimdi, Bakanlar Kurulu kararında, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesi çiğnenmektedir. Şöyle ki, Hükümet aldığı bu kararla, SEKA arazisini bedava vermekle, doğan zararı görev zararı olarak kabul etmekte ve bunun, Hazinece karşılanacağını karar altına almaktadır. Halbuki, aynı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35/4/a bendine göre, SEKA'nın, bir özel otomobil fabrikasına arazi tahsisinin, görevleri arasında olmadığı ve uğranacak zararın Hazinece karşılanmasının da hukuken mümkün olmadığı belirtilmektedir. Yani, siz, Ziraat Bankasına emeklilerin maaşını ödemek için emir verir ve orada faiz farkı birikirse, bu, Ziraat Bankasının görev zararıdır; ancak, SEKA'nın, arazisini birisine vermenin görev zararı olamayacağı kanunla belirtilmiştir. Bunun anlamı, böyle bir zarar olursa, Hazine ödemez; Bakanlar Kurulu, hukuku çiğner, kamu yararı yerine Koç Grubunun yararını gözetir. Şimdi ben bunu anlamıyorum; yani, cumhuriyet tarihinden beri, hep holdinglere... Onlar almaktan, bizim gelen hükümetler de vermekten bıkmadı; anlaşılması mümkün değil.

Şimdi, konu böyle iken, İzmit Kent Kurultayı Çevre Komisyonu, Selüloz-İş Sendikası, Danıştaya dava açmış, Danıştay da yürütmeyi durdurma kararı vermiştir; yani, demiştir ki, ilk bakışta "burada yasal boşluk vardır, hukuk ihlali vardır" ve yürütmeyi de durdurmuştur.

Değerli arkadaşlarım, konu böyle devam ederken, Hükümet içindeki çelişkiye bakınız: Şu elimdeki Devlet Planlama Teşkilatı kararı ve altında, Bakanlar Kurulu kararına imza atan Başbakanın da imzası var. Biz, bunu, KİT Komisyonunda SEKA'yı incelerken aynen orada müzakere ettik, bakın ne diyor Yüksek Planlama Kurulu:

"Bu konu arsa 1 milyon 600 bin metre karelik yer, Ford firmasına verilecek ise:

1- Bataklık ve ıslahı gereken alanlar dikkate alınarak rayiç bedelle verilmelidir."

Bu da, Başbakanlığa bağlı bir kurum, siz bu kurumu niye çiğniyorsunuz ve altındaki imzanızı niye geri alıyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, bu karar ile Bakanlar Kurulu kararı arasında toplam beş gün vardır .

Yine diyor ki "arazi üzerinde bulunan -ben hızlı geçiyorum- kavak, bitki ve mevcut yapılar da SEKA'ya bedelsiz verilecektir" yani, bütün bunlarda idarenin menfaatı korunmaya çalışılmaktadır.

(e) bendinde ise, bakın "ödemenin peşin olarak yapılacağı" ifade edilmektedir. Bunu, Yüksek Planlama almış, KİT Komisyonuna getirmiş, KİT Komisyonunda her partiye mensup milletvekili arkadaşlarımız arasında, bunun rayiç bedelle değerinde peşin ödendiği zaman SEKA'nın malî krizden çıkabileceği görüşünde ortak görüşe varılmış ve bu şekilde bir satış uygun görülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, aynı kararda bütün bu işlemleri kim yapar deniliyor. SEKA Genel Müdürlüğünün Yönetim Kurulu tarafından yürütülür ve bu yürütme işine de, 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesine göre karar verilmiştir. Yani, gerekçesi de burada hazır, yazılmış durumdadır.

Değerli arakadaşlarım, şimdi, şu elimdeki belge, KİT Komisyonundaki tutanaklardan; ben, Sayın Genel Müdüre soruyorum "bu arsayla ilgili birtakım spekülasyonlar var, birine bedava verileceği söyleniyor" Sayın Genel Müdürüm "Sayın Candan, şimdi cevap veriyorum -soruma cevap veriyor- fidanlık konusuna geleyim, doğrusunu yapmaya çalışacağız -Genel Müdür söylüyor- bize gelen istekler olmuştur; ama, bu isteklerle ilgili, şu ana kadar, Bakanlığa bildirmenin ötesinde herhangi bir işlem de yapmadık, hiç kimseye söz de vermedik. Doğrusu neyse, hem Kocaeli yöresinin hem de SEKA'nın menfaatı neyse, onu yapacağız" diyor. Ben devam ediyorum: "bu iddialar nedir?" Sayın Genel Müdür Halil Sönmez devam ediyor" "hayır, hayır, gizli kapaklı hiçbir işimiz yok."

Şimdi, Bakanlar Kurulu kararı neden gizli yayımlanıyor, yayımlanmadan yürürlüğe konuluyor? Ona da baktım, bu kararlar, savunma sanayiiyle ilgili ve ülkenin ciddî bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldığı durumlarda gizli olur, yayımlanmayabilir diyor. Burada, bu işin ülke savunmasıyla ilgisi nedir, gizliliği nedir, bunu da anlamak mümkün değil!

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu arsanın satışının da -peşkeş çekme demiyorum, birtakım iyileştirmeler var- nasıl yapılacağı belli değil. 550 milyon dolarla nasıl yatırım yapılacak? 1 500 işçi alınırsa ne olacak? Buradaki yeşil alan ne olacak? SEKA'nın durumu ne olacak? Altyapısı bozuk, uluorta, baskıya yapılmış, hırsla yapılmış bir yatırım.

Bugün de odalarımıza entresan bir yazı geldi. Yazıyı da dikkatle takip ettim, aman Allahım, o kadar güzel allayıp pullamış ki Sayın Genel Müdür. Ford Genel Müdürü diyor ki: "Dünyada ilk defa yakaladığımız bir teknik." İlk defa! Peki, şimdiye kadar yaptığınız teknik neydi? Hiçbirini kendi kabul etmiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, şu malını haraç mezat bedava verdiğimiz SEKA'nın durumuna bir bakın, KİT raporundan takdim ediyorum: 1997 zararı 7,9 trilyon. Müessese zarar ediyor, artı, 1998 Mart sonu ödenmiş sermayesi 11,2 trilyon. Peki, bu Hükümet ne diyor; sermayesini ödememiş, üç yıl önce taahhüt ettiği sermayeyi SEKA'ya vermeyen Hükümet, arazisini bedava veriyor, Hazine sana yardım edecek diyor. Bu kadar mantıksızlık, bu kadar gayriciddîlik olmaz.

Değerli arkadaşlar, 1997'de...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Refahyol niye verdi?!

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bakın, ben siyaset yapmıyorum, gerçeği söylüyorum.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Yapıyorsun!..

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Gerçeği söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sürem bitti; ama, 1-2 dakika eksüre istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, hepsi 2 dakika; dahası yok.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, müessesenin borcu 70,4 milyon Amerikan Doları. Bakın, Hazineden yardım edeceğim diyen Hükümet -küsuratları söylemiyorum- 1996'da 11 trilyon isteyen müesseseye 1 trilyon veriyor; 1997'de 17 trilyon isteyen müesseseye 1 trilyon veriyor; 1998'de de 25 trilyon isteyen müesseseye sadece 3 trilyon veriyor. SEKA'nın teknolojisi otuz yıllıktır; dünya teknolojisiyle rekabet etme imkânı yoktur. Siz bu araziyi bu peşkeşle verdiğiniz zaman, SEKA, önümüzdeki yıl batacaktır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, ben, CHP'li arkadaşlarıma şunu ifade etmek istiyorum: Onur Kumbaracıbaşı bir açıklama yapıyor "bu satış, bu veriş, eşi ve benzeri olmayan bir yolsuzluk" diyor. Bakın, şimdi, burada, salonu terk ederek gensoru oylamasına katılmamak, milleti aldatmaktır. Bu sözün arkasında duracaksınız. (FP sıralarından alkışlar) CHP'lilere söylüyorum; bir tane arkadaşım var orada, diğerlerine söylesin. Yani, Kocaeli'ne gidip milletin karşısında böyle diyeceksiniz, salonda oylamada çıkacaksınız ve bu Hükümete katkıda bulunacaksınız.

Sayın Sezgin de diyor ki: "Devletin malı ona buna peşkeş mi çekilecek?" Sayın Sezgin söylüyor. Sayın Sezgin de aynı şeyi imzalamış; herhalde, şekeri yüksekti, tansiyonu yüksekti, nereye imza attığını bilmiyordu. Eğer, bütün maddelere böyle imza atıyorsa, Bakanlar Kurulunda hep böyle imza atıyorsa, vay bu milletin haline.

Şimdi, 27 Temmuzda, Cumhurbaşkanı burada temel atacak. Sayın Cumhurbaşkanını da uyarıyorum, köşkte uyarıyorum. Yasal olarak idarede durdurulan şeyin temeli atılamaz. Daha önce Sayın Cumhurbaşkanı ruhsatı olmayan yerlere temel attığı için, basında bu çıktığı için, onu da uyarmış oldum.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Eski Genel Başkanın attı onu.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Şimdi, efendim, cevap bekleyen sorular: Bu Hükümete şunu soruyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tafından kapatıldı)

Yasaları çiğneme yetkisini ve cesaretini kimden alıyorsunuz?

Sayın Başkan, cümleyi bitirip, saygılarımı sunacağım.

BAŞKAN – Siz "2 dakika verirseniz başka süreye gerek yok" dediniz.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Bitti; bir dakikada bitiyor; cümlemi takdim edeyim...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Doymaz onlar Sayın Başkan, doymaz...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Yahu, değerli arkadaşlarım, birinize sataştım mı hiç, birinizi hedef aldım mı hiç? Bir yanlış varsa düzeltelim... Ne fark ediyor?..

METİN ÖNEY (İzmir) – Konuşmanın tamamı sataşma zaten.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Yasaları çiğneme yetikisini ve cesaretini bu Hükümet kimden almaktadır? Neden, Bakanlar Kurulu kararını gizli olarak hazırladınız? SEKA'nın malî durumunu hiç incelediniz mi; teknolojisine, paraya ihtiyacı olup olmadığına baktınız mı? Fakirin, yetimin hakkını, zam vermediğiniz, sokakta çıplak ayakla yürüyen memurun hakkını, neden burada holdinglere veriyorsunuz? Kanun, prosedür hiçbir şey tanımadan, işlemleri tamamlamadan, şu anda, firma orada hafriyat yapıyor; peki nasıl yapıyor; demek ki, önceden birilerinden izin almış durumda.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakana ve Bakanlar Kurulu üyelerine soruyorum, acaba, bu mal babanızdan miras kalsaydı, siz kazansaydınız, bu milletin malını böyle, birilerine bedava verir miydiniz? (FP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, daha sorulacak çok soru var; ancak, ben, millet adına bu kadar sordum, bundan sonrasını da millet size soracaktır.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Gizli kararname sende ne arıyor?

BAŞKAN – Sayın Candan, teşekkür ediyorum.

Refah Partisi Grubunun görüşlerini...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Senin aklın hâlâ Refah'ta mı?

REFİK ARAS (İstanbul) – Fazilet... Fazilet...

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, benim de dilim sürçüyor bazen...

BAŞKAN – Evet; ama, iki sürçme arasında epeyce fark var.

METİN ÖNEY (İzmir) – Sizinki gerçeği ifade ediyor!

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Osman Pepe. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Pepe, buyurun.

FP GRUBU ADINA OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; SEKA'nın İzmit-Gölcük arasındaki 1 milyon 600 bin metrekarelik arazisinin Ford-Koç Grubuna bedelsiz verilmesiyle alakalı olarak Fazilet Partisi milletvekillerinin verdiği gensoru üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, söz konusu arazi, İzmit-Gölcük arasında, Yeniköy ve İhsaniye belediyeleri sınırları içerisinde, 2 500 dönümlük, SEKA'nın araştırma-geliştirme çalışmalarını yaptığı, yeni ağaç türlerinin denendiği, gen çalışmalarının yapıldığı ve şu anda, içerisinde onbinlerce her tür ağaç çeşiti bulunan, sanayiyle fevkalade yüklenmiş olan Kocaeli'nin bir noktada akciğerleri mesabesindeki yeşil bir alandır.

Bu alanın, denize son derece geniş bir sahili var. Yine, bu alanın içerisinden Hisaryn Deresi geçiyor. Bu alan, iddia edildiği gibi, bataklık ve atıl bir arazi değil. Ben, Gölcük'te oturan, orada pikniğe giden, orada, neyin, nasıl olup, nasıl bittiğini iyi bilen birisi olarak, o yörenin insanı olarak konuşuyorum.

Tabiî, bugün, bu alan üzerinden, maalesef -Hükümetin bedelsiz olarak bu tahsisinden dolayı- SEKA müessesesinin, Hazinenin, ülkenin, 20 trilyon gibi bir zararı olmasına rağmen; yine, bunun, Yüksek Planlama Kurulu kararında "bedeli mukabili" denilmesine rağmen, ne olmuş, nasıl olmuş, ne bitmişse, bizim anlayamadığımız bir şekilde, birkaç gün içerisinde, YPK kararını tekzip edecek mahiyetten, Bakanlar Kurulu kararıyla, ücretsiz olarak tahsisine karar verilmiştir. Bu da, Türkiye'de, öncelikli olarak Kocaeli insanının, daha sonra da 65 milyon Türk insanının vicdanını kanatmıştır.

Halbuki bu alanı, daha önce, üniversite dahil pek çok kurumlar almak istemişler, teklif vermişler; ama, haklı gerekçelerle de, buna, yönetim rıza göstermemiştir.

Hükümetlerin esas görevi, kamu mallarını korumak, onları iyi kullanmak olması gerekir; ama, ne yazık ki, burada, 55 inci Hükümet, yapmış olduğu bu tasarrufun açıklamasına bile gerek görmeksizin, son derece pişkin bir edayla "ben verdim oldu, ben yaptım oldu" mantığıyla hareket etmektedir.

SEKA arazisi olayı, ülkede, yolsuzlukların, soygunların, peşkeşlerin, talanların gündemi doldurduğu bir döneme denk gelmiştir. Eğer, bu Parlamento, bu tür olayların üzerine ciddiyetle gitmezse, soygunları, talanları, peşkeşleri takip etmezse, bunların hesabını sormazsa, o zaman, bu Parlamento da zan altında kalır.

Tabiî, bizim bölgemizde yapılan talanlardan, sadece SEKA arazisi, ne yazık ki tek başına bir örnek değil. Bakın, burada, elimde, bizim Gebze İlçemizden 7 bin köylü adına köy muhtarları tarafından gönderilen yazılar var. Yine, İMES (İstanbul Madenî Eşya Sanayicileri) Yönetim Kurulu Başkanı tarafından gönderilen yazılar var. Bu yazılar da, Gebze'deki vurgunun, arsa vurgununun bir başka boyutunu ortaya koyuyor. Nedir o vurgunun boyutu? Gebze'nin, Demirciler, Çerkeşli ve bunlarla birlikte 15-20 köyünde, takribî olarak 13 bin dönüm arazi, maalesef, 47 kişilik bir kooperatife tahsis ediliyor. Devletin Arsa Ofisi ve özel idaresi kullanılarak, bu arazi, maalesef, küçük bir gruba tahsis ediliyor. Halbuki, İMES, yapılan bu tahsisin, son derece insafsız, son derece yanlış bir tahsis olduğu gerekçesiyle, bu arazinin bir kısmının kendilerine tahsisini istiyorlar; ama, maalesef, devlet erki kullanılmak suretiyle, bu peşkeş çekilen araziden, İMES'e, istemiş oldukları 4 bin dönüm arazi verilmiyor.

Gebze'deki bu arazi de birinci sınıf tarım arazisidir. Hatta, Türkiye'nin yedinci millî parkı, SİT alanı olarak, yine bu bölgededir. Ama, Hükümete siyasî yakınlıkları olan bazı kişilerin, bu kooperatiflerin, bu tahsisin içerisinde olduğu da, yine, Gebze'de ve Kocaeli'nde konuşulan bir husustur.

Değerli arkadaşlar, eğer "Türkiye, Kendini Soydurmamak Senin Sorunundur" bilbord ilanlarıyla bundan sonra da sık sık karşı karşıya gelmek istemiyorsak, bu olayların üzerine, hep birlikte, ciddiyetle gitmek mecburiyetimiz vardır. Yani, Türkiye'de, ciddî bir soygunun, bir talanın olduğunu ve Türkiye'nin öncelikli sorununun, bu talanlar ve soygunlar olduğunu, vatandaş pekala biliyor. (FP sıralarından alkışlar)

Bu soygunlar taşeronlar marifetiyle oluyor. Bu ülke, maalesef, bu soygunlara daha fazla tahammül edemez. Bizim görevimiz, milletin temsilcisi olan siz milletvekillerinin görevi, milleti bu soygunlara ve talanlara teslim etmemektir.

Tabiî, bu arada, Hükümeti dışarıdan destekleyen Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuyla alakalı olarak vermiş olduğu araştırma önergesini anlamakta şahsen zorlanıyorum. Bunun araştırılacak ne tarafı var?!

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Vermiş adam!..

OSMAN PEPE (Devamla) – Her şey ortada; YPK kararı ortada, Bakanlar Kurulu kararı ortada, Selüloz-İş Sendikasının açmış olduğu iptal davası ortada. Konu, televizyonlarda ve gazetelerde, günlerden bu tarafa, en küçük detayına kadar tartışılıyor. Bunun araştırılacak ne tarafı var?!

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Belediye Başkanının açıklamaları var!

OSMAN PEPE (Devamla) – Aslında, CHP'nin niyeti, eğer, burada ipe un sermek değilse, kendilerine, gelin, bu gensoruya destek verin diyorum; çünkü, Sayın Genel Başkan Yardımcısı Onur Kumbaracıbaşı'nın, bu tahsisle ilgili "bir rezalettir, felakettir, peşkeştir, talandır, vurgundur" sözlerine, biz ve bizimle birlikte bütün millet katılıyor; peki, soruyorum, CHP katılıyor mu? (FP sıralarından alkışlar) Eğer katılmazsanız, inandırıcı olamazsınız.

İşte, ülkenin bu bir numaralı sorununun, aslında, perde arkasına baktığımız zaman, en vahim olan yanı şudur: Bu tür soygunlar, talanlar, peşkeşlerden sonra, halk, yönetimlere, hükümetlere ve devlete karşı olan inancını, saygısını ve güvenini ciddî şekilde yitiriyor.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Kendin için konuş.

OSMAN PEPE (Devamla) – Bizim, şu anda üzerinde durmamız gereken en vahim gelişme budur işte.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Belediye başkanı da aynı kanaatte mi?!

OSMAN PEPE (Devamla) – Tabiî, Türkiye kamuoyu, bu ve benzer suiistimal, vurgun ve peşkeş olaylarından dolayı fevkalade rahatsızdır. Bunların, muhalefet ve iktidar ayırımı yapmaksızın, siyasî mülahazaları gerekçe göstermeksizin, kim tarafından, nerede, ne zaman, hangi suiistimal ve peşkeş yapılmışsa, hep birlikte cesaretle üstüne gitmeliyiz diyorum.

Söz buraya gelmişken, bölgenin haritasıyla alakalı küçük bir açıklayıcı malumat vermek istiyorum.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Bu tarafa çevirin de biz de görelim.

OSMAN PEPE (Devamla) – Sizin de görmeye ihtiyacınız var; hep birlikte görelim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Bize doğru çevirin de görelim diyorum.

OSMAN PEPE (Devamla) – Tabiî.

Haritada yeşille boyanmış olan bu yer SEKA'nın fidanlığı, şurası sahil kısmı, şu maviyle boyanmış yer de bizim Körfezimiz. Bu tahsis edilen arazinin, bakın, şuradaki kısmının ortasından gerdanlık gibi bir çizgi geçiyor; bu, kıyı kenar çizgisi.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Deniz manzaralı mı?

OSMAN PEPE (Devamla) – Evet.

Bu kıyı kenar çizgisini niçin gösteriyorum; Koç Grubunun yapmış olduğu vaziyet planında, yerleştirme planında, tesisin önemli bir kısmı kıyı kenar çizgisi içinde kalıyor.

Konu, sadece bu kıyı kenar çizgisini ihlal etmekle kalmıyor elbette; yine, firmanın yetkilileri, DOP uygulanmaması için oradaki belediyelere baskı yapıyor "bize DOP uygulama" yani "düzenleme ortaklık payı bizden kesme" diyor. Niçin; yanıbaşında 300 metrekare evi ve arsası olan bir vatandaştan düzenleme ortaklık payı keseceksiniz, devletin 1 600 dönümünü alacaksınız ve ondan da DOP kesilmemesi için belediyelere baskı yapacaksınız!.. Bunun yenilir yutulur bir tarafı yok.

Bakın, ÇED süreci, maalesef, burada işlemiyor. Sayın Çevre Bakanının kulakları çınlasın... (FP sıralarından "Orada; oraya doğru kaldır" sesleri) Evet...

Sayın Çevre Bakanı, bu konu sizi ilgilendirmiyor mu? Siz, Çevre Bakanı olarak, bu konunun tarafı değil misiniz? Ülkede bir ağaç kesilse, erozyonla, çevreyle, kıyıyla alakalı bir konu olsa, elbette ki, buna duyarlı olan Türk kamuoyunun sizden beklentileri var; ama, siz, bugüne kadar, bu konuda, maalesef, en ufak bir açıklamada bulunmadınız.

Yine, bakın, burada, harita üzerinde gösterilen küçük bir yeşil nokta var ve bir tane de portakal renkli alan var; bu iki alan... Niçin gösteriyorum bunları; bunlar SEKA'nın arazisi değil, bunlardan birisi şu portakal renkli olan...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Yalova'ya verin siz istemiyorsanız...

OSMAN PEPE (Devamla) – Evet.

... bu turuncu alan, bir Başbakanın yakınları tarafından son mahallî seçimlerden birbuçuk saat önce, düzmece bir meclis kararıyla belediyenin elinden alınan, gaspedilen 330 dönümlük bir arazidir...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Kim almış?..

OSMAN PEPE (Devamla) – Sayın Demirel'in kardeşlerinin almış olduğu bir alan... (Gürültüler) Müsaadenizle...

Tabiî, burada hemen onun yanıbaşındaki bu yeşil küçük nokta da, UM Denizciliğin, yine eski Başbakan Yardımcılarından birisinin bacanağının yeridir... ( "İsmini söyle" sesleri) Müsaadenizle...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – İsmini söyle...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Kim?.. Kim?..

OSMAN PEPE (Devamla) – Sayın İnönü'nün bacanağının yeridir.

Değerli arkadaşlar, bu iki alanın bu konuyla ne alakası var diye sorabilirsiniz; ne alakası olduğunu şimdi göreceksiniz: Bakın, şu Demirel biraderlerin aldığı yer, o günkü rakamlarla, yaklaşık 400 bin dolara alındı; bugün Kocaeli milletvekillerine ve buradan Türkiye kamuoyuna sesleniyorum: Değerli arkadaşlar, bugün, bu alanı 40 milyon dolara alamazsınız.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Ne zaman almış bir daha söyle; sizin zamanınızda almış.

OSMAN PEPE (Devamla) –Yani, bunları, vurulan vurgunların, talanların boyutunu göstermek için söylüyorum. (FP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu UM Denizciliğini niçin söyledim; onu da şunun için söyledim: Bakın, sayın milletvekilleri, UM Denizcilik, belediyeye takılan işlerin rahat yürütülmesi için belediyeye "sana bir sanat okulu yapayım"diyor ve hemen İzmit-Yalova yolunun sağ tarafına temel atıyor; 10 yıldır enkaz halinde duruyor!

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Hangi belediye?

OSMAN PEPE (Devamla) – Yeniköy Belediyesinin sınırları içerisinde.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Refah Partili, değil mi?

OSMAN PEPE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu Koç'un almış olduğu arazinin anlaşmasında ne deniliyor?..

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) –Erbakan'ın arazisi nerede ?

OSMAN PEPE(Devamla) – Deniliyor ki, bu firma, üniversiteye bir laboratuvar binası yapacak.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Erbakan'a gel, Erbakan'a...

OSMAN PEPE(Devamla) – Yahu, bu devletin, böyle üç beş kuruşluk sadakalara ihtiyacı mı var? (FP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Yani, sen alacaksan, bedeli karşılığında al, devlet o parayı alsın, ister laboratuvar binası yapar, ister fakülte binası yapar, ister araç alır, ister gereç alır, ne isterse onu yapar. Bunu vereceksiniz, ondan sonra da yarın, en büyük bağış yapmışlar gibi, listenin başına geçeceksin... Yok o yoğurdun bolluğu !

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Osman Bey, aynı bölgede Erbakan'ın arazisi var mı?

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Erbakan'ın arazisi nerede?

OSMAN PEPE (Devamla) – Arkadaşlar, vicdanen son derece rahatsız olduğunuzu bu ifadeleriniz ortaya koyuyor.

Değerli arkadaşlar, yine gensoru konusuna gelelim.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – İşine gelmedi değil mi?

OSMAN PEPE (Devamla) – Bakın, bu konuda bu tahsisle birden fazla hata yapılmıştır.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Erbakan'ın arazisinin nerede olduğunu biliyorlar. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, arkadaşımız bir konuşma yapıyor, yapmayın bari siz...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Yanlış yapıyor, doğruları söylesin.

BAŞKAN – Sayın Pepe, 3 dakikanız var.

OSMAN PEPE (Devamla) – Yanlış mı yapıyorum, doğru mu yapıyorum, söylediklerim doğru mudur yanlış mıdır, yarın öbür gün halkın karşısına gittiğiniz zaman, milletin huzuruna çıktığınız zaman, onu, orada göreceksiniz, burada değil.

Değerli arkadaşlar "islim arkadan gelir" mantığıyla firmanın hareket ettiğini görüyoruz. ÇED süreci başlamamış, ÇED süreci sonuçlanmamış; ama, hafriyat yapılıyor; temel atma tarihi, günü, saati, her şeyi belli.

Tabiî, biz, şöyle bir soruyu kendimize sormadan edemiyoruz: Yoksa, Hükümeti kurduranlar "bizim her istediğimiz bir emirdir, ne söylersek ne istersek olacak; devlet de biziz, hükümet de biziz" düşüncesi içindeler mi acaba?!

SAFFET KAYA (Ardahan) – İstersek yıkarız!..

OSMAN PEPE (Devamla) – Olayda, ikinci ve en büyük hata ise, miletin malının bu kadar kolay ve sıradan bir işlemle, bir çırpıda gözden çıkarılıp peşkeş çekilmesidir.

Tabiî, bu olaylar olurken, memurlar sokakta yürüyor, yalınayak yürüyor, başı açık yürüyor. Hükümet "yüzde 20'den bir puan fazla zam vermem" diyor; niçin: "Kaynak yok, enflasyon azar" diyor. Değerli arkadaşlar, ben, Hükümetin, enflasyonun artma gerekçesi olarak memurun maaşına yapılacak olan zammı göstermesini kesinlikle anlayamam. Eğer, siz, bu mantaliteyle, bu kafayla, bu yolla devam ederseniz, memura yüzde sıfır zam dahi verseniz enflasyonu indiremezsiniz. Niye indiremezsiniz; çünkü, bu peşkeşleri, çünkü bu talanları, çünkü bu soygunları durdurmadıkça...

Değerli arkadaşlar, bakın, bugün toplanılan verginin yüzde 87'sini faiz olarak rantiyeciye ödüyoruz. Bütçedeki faiz yükü, bu Hükümet zamanında, yüzde 28'den yüzde 42'ye çıktı; yani, siz, alttan alıp yukarıya pompaladığınız, verdiğiniz müddetçe...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, 2 dakikada lütfen toparlayın.

OSMAN PEPE (Devamla) – Peki efendim.

Halbuki, israf etmeseler, talana, soyguna ve peşkeşe dur deseler, kaynağı da bulacaklar, enflasyonu da önleyecekler. Bakın burada, bir tek İzmit Körfez geçişinin 500 trilyonluk vurgununun, kaç tane yüzde 20'lik memur zammına denk geldiğini, zannediyorum, Hükümetin, hesabını yapacak adamları vardır; bunu Hükümet yapamıyorsa, bunu halk yapıyor. (FP sıralarından alkışlar) Ama, ne yazık ki, Hükümet, memura karşı hem sağır hem de dilsizdir.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Niye bırakıp gittiniz?

OSMAN PEPE (Devamla) – Tabiî, millî gelirin en çarpık dağıtıldığı ülkelerin -sayenizde- başına geçtik. Tıpkı, demokrasi standardında, insan hakları standartlarında Orta Afrika ülkeleri...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Sen sazlığa gel, sazlığa; memurla ne işin var?!

OSMAN PEPE (Devamla) – ...Suriye, Cezayir ligine düştüğümüz gibi, bu konuda da, aynı soygunların yapıldığı, Orta Afrika, Orta Amerika ülkeleri standardına ve ligine düşmüş oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, bu Hükümetin, sadece arazi peşkeşiyle iktifa etmediğini, Meclise getirmiş olduğu vergi tasarısının 30 uncu maddesindeki, 250 milyon dolardan daha fazla yatırım yapanlara yüzde 200 yatırım indirimi verilir ifadesiyle, bunun da, bir nevi, vergi peşkeşi olduğunu burada ifade etmek istiyorum.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Yatırıma karşı mısınız?

OSMAN PEPE (Devamla) – Elbetteki yatırıma karşı olmamız, fabrika yapılmasına karşı olmamız mümkün değildir...

AYHAN GÜREL (Samsun) – Sayın Başkan, zaman ilerledi, zaman!

OSMAN PEPE (Devamla) – ... ama, biz, peşkeşle ve soygunla yapılan yatırımlara karşıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN GÜREL (Samsun) – Ek 2 dakika daha ver.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Osman Bey, Kocaeli istemiyorsa, Yalova hazır, yer bile var.

OSMAN PEPE (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum efendim.

BAŞKAN – Peki buyurun.

OSMAN PEPE (Devamla) – Değerli milletvekilleri, buraya kadar ortaya koyduğum gerekçelerle, gensoruya lehte oy vereceğimi ve sizin de, bu şaibeden kurtulmak için ve milletin, malının, mülkünün sahibi olduğunuzu göstermeniz için bu gensoruya destek vermenizi temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Pepe, teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Kalkandelen; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İSMAİL KALKANDELEN (Kocaeli) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe ve arkadaşlarının, İzmit'te SEKA'ya ait fidanlık bir araziyi bedelsiz olarak Koç-Ford Grubuna tahsisiyle ilgili Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında açılan gensoruda Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisin siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlarım.

Kocaeli İlinin milletvekili olarak, Grubum adına Yüce Meclisin kürsüsünden yapacağım bu konuşmamın dışında, gerektiğinde, İzmit'te ve Kocaeli'nde halkımızın ve onları temsil eden sivil toplum örgütlerinin konuyla ilgili tepki ve hassasiyetlerini, özellikle sivil toplum temsilcilerinin oluşturduğu Kent Kurultayının, ayrıca, Kurultay Çevre Komisyonunun bu konudaki çalışma ve duyarlılıklarını sonuna kadar Yüce Meclisin kürsüsünde dile getirmeye çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, Yüce Meclise parlamenter olarak bizleri seçen halkımıza, toplumsal, sosyal, hukuksal ve manevî değerlerini, demokratik ve mülkiyet haklarını korumalarında onların yanında olacağımıza dair teminatlarımız oldu. Ayrıca, ulus olarak, müşterek sahibi olduğumuz devletin mülk değerlerinin korunması ise, Anayasamızının 43 ve 44 üncü maddelerinde açıkça belirtilmiştir; zaten, görüşülmekte olan gensoru da, halkımızın bu haklarının hiçe sayılmasından dolayı gündeme gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, bugüne kadar, bazı hükümetlerde, kamuya ait yer ya da işletmelerin devirlerinde veya kiralanmalarında dikkat edilen en önemli husus, şeffaflık ve açıklık ilkesine riayete özen gösterilmesi olduğu halde, Anasol–D ve dışarıdan CHP destekli 55 inci Hükümet, kuruluş öncesi ve aşamasında, demokrasiye uymayan projeler ve pazarlıklar sonucu, iradeler hiçe sayılıp, kartel medyanın da desteğini yanına alarak kurulmasına karşın, kendi ortaklarının güvenoyu sayısının da büyük eksiğine rağmen, büyük cüretkârlıkla, toplumun büyük kesiminin tasvip etmediği şekilde, halkımızın sahibi olduğu devlete ait değerleri, verdikleri diyet sözlerine istinaden süratle yerine getirmişler, bu konunun içeriğindeki Ford-Koç gibi onlarca koçlara ülkemizin özvarlıkları deniz kıyılarını, turistik alanlarını, tarihî SİT alanlarını, başta Sayın Başbakan olmak üzere, âdeta, beğendiğiniz yerleri seçin, alın dercesine, kendilerinin malıymış gibi hediye olarak dağıtmışlardır. (DYP sıralarından alkışlar) Özellikle, İstanbul olmak üzere, Antalya, Bursa, Kayseri, Kocaeli ve diğer illerde, Bakanlar Kurulunun 6 Ocak 1998 tarih ve 10496 sayılı Kararıyla, Turizm Bakanlığının teklif yazısı sonucu, sadece İstanbul'da 19 yer yeniden turizm merkezi olarak ilan edilmiştir. 1983 yılından bugüne 15 senede 20 milyon metrekare alan turizme açılırken, son yedi ayda maalesef, bu miktar 3 milyon metrekare turizm alanı açılması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bu işlemler ise, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 4 üncü maddesi dikkate alınmadan uygulanması açısından çok dikkat çekicidir.

Sayın milletvekilleri, altın tepside ardı ardına sunulan enerji dağıtım merkezlerini kartel medyaya, RTÜK Yasasının 29 uncu ve 33 üncü maddelerine aykırı olmasına rağmen, minnet heyecanı ve sözümüzde duruyoruz edasıyla sunan 55 inci Hükümetin, RTÜK Yasasını değiştirme çabaları da sonuçsuz kalmış, ilgili değişiklik yasası dondurulmuştur. Bu işlemleri yürüten, talimat veren Sayın Başbakanın kendileri değil midir?

Ülkemizde kaynak yetersizliğinin had safhada olduğu, ekonomik sıkıntıların çok, çözümlerinin fevkalade zor olduğu, IMF'nin vereceği küçük bir müspet işaretin mutluluklar verdiği bir aşamada hükümetlerin öncelikli görevleri, yeni yatırım, gelir kaynaklarını artırmak, ekonomiyi darboğazdan kurtarmak olması gerekirken, 55 inci Hükümet ise, halkın malını, devletin mülk değerleriyle işletme değerlerini, özkaynaklarını açık ihale usulüyle değil, tam tersine, davet edercesine "gelin, biz sizleri unutur muyuz" deyip, diyet paketlerini âdeta bir bir dağıtmışlardır. Hiçbir hükümetin ve onun Başbakanının bu konularda öncelikli tercih hakkı yoktur, olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, görüşülen, Sayın Başbakanla ilgili gensorunun içeriğini, esasen, İzmit Körfezine kıyısı olan 1 600 dönümlük SEKA fidanlığının Koç'a, bedelsiz olarak, Ford Oto Fabrikası yapılmak üzere verilmesi oluşturmaktadır. Bu olayı, Hükümetin bir yıllık sürede devam eden diyet ödeme ödevlerinin birinin gerçekleşmesi olarak değerlendiriyoruz. Son gelişmede ise, ilgili başvuruları inceleyen Danıştay Onuncu Dairesinin yürütmeyi durdurma kararı alması da muhtemeldir, belki de bugün almıştır. Böyle bir karar yeni bir hukukî tartışma boyutu meydana getirecektir.

Sizlere ve vatandaşlarımıza, olayı tüm boyutlarıyla arz etmek istiyorum. Öncelikle, fabrikanın ilimizde kurulması açısından, konuya müspet baktığımızı belirtmek isterim. Böyle büyük bir sektörün, ilimizde, diğer dev sanayi kuruluşları arasında olmasında, zaten sanayi şehri olan Kocaelimiz açısından da büyük faydalar vardır, yeter ki uygun olan yerde kurulsun; üst düzey yönetici ve teknolojik yönlendirici personeli dışında, adı söylendiği günden beri, Türkiye'de istihdam açısından, Anadolu'nun doğusundan Edirne'ye kadar, işsiz gençlerimizin umutları olan bu dev tesise, sadece, mutfakta, temizlikte, bahçe işlerinde değil, çok sayıda ve öncelikli olarak Kocaeli'de yaşayan teknik ve idarî personel olabilecek gençlerimize de iş verilsin.

Saygıdeğer milletvekilleri, ilimiz Kocaeli, sanayi yapısı itibariyle, her kesime cazip gelen, fert başına gelir dağılımının yüksek olması nedeniyle de, Türkiye'de nüfusu en çok artan iller arasındadır. Bunun en önemli sebebi ise, diğer illerden aldığı göçtür. Gelen vatandaş, beklediği iş imkânını hemen bulamadığı gibi, mevcut işsiz sayısını da büyük oranda yükseltmektedir. Bu hızlı nüfus artışının ise yerleşmeye, meskenleşmeye, belediye hizmetleri altyapısına, devlet hizmetlerinin birisi tamamlanırken yenisine ihtiyaç duyulduğu boyuta getirmektedir.

Bu nedenle, Kocaeli İli, son nüfus sayımına göre 1 milyon 200 bin sayısında kalmaya artık özen göstermelidir. Gebze Organize Saniye Bölgesi de yetersiz kalmış, Gebze ile Dilovası arasındaki yaklaşık 12 bin dönüm arazi içinde, şimdiden çarpık sanayileşme görülmeye başlanmıştır. Bu kesimde çok sayıda ruhsatsız sanayi kuruluşu da bulunmaktadır.

Kocaeli halkının, Ford fabrikasıyla ilgili hassasiyeti, ayrıca, fabrikanın kurulacağı yer hususundadır; yani, konunun en önemli boyutunu, fabrikanın nerede kurulacağı hususu oluşturmaktadır; SEKA fidanlığına mı yoksa İzmit'in doğusuna mı?

Saygıdeğer milletvekilleri, SEKA fidanlığı, denize çok geniş cephesi olan, 75 bin kavak fidanının ekili ve yetişmiş durumda olduğu bir kıyı alanıdır. Bu alan, Körfez'in deniz üssü birliklerinin kıyıları dışında kalan tek ve en geniş kıyı arazisidir. Halen, İzmit Körfezi, içerisindeki, bazısı liman niteliğinde olan 42 adet fabrika iskelesiyle işgal edilmiş durumdadır. Bir de, en önemlisi, İzmit Körfezinin kuzeyinde, Derince'de, sanayi kuruluşlarıyla yanyana, Türkiyemizin tahmil tahliyesiyle, ro-ro irtibatlarıyla, demiryolları irtibatıyla, D-100 Karayolu ve otoban bağlantısıyla en büyük limanlarımızdan birisi olan bu tesis, Derince Limanı olarak burada bulunmaktadır. Yine, Körfezin kuzey kıyısında, yani, limanın yan şeridinde İGSAŞ, Gübre Sanayi, TÜPRAŞ Genel Mürlüğünün en büyük rafinerisi olan İPRAŞ, Petkim kompleksi, Petrol Ofisi -tahmil, tahliye- dolum ve dağıtım tesisleri, likit gaz dolum tesisleri -ki, sayısı onlarca olmuştur- Klor Alkali Fabrikası, Koruma Tarım İlaç Fabrikası ve SEKA...

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sayın Pepe arkadaşım bir harita gösterdi. Ben de, sizlere, şu haritadan, Körfezin fidanlık boyutunda, yanındaki tersaneyi ve donanma tesislerini, yine, biraz evvel bahsedilen UM Denizciliğin tersane oluşumunu göstermek istiyorum. Batıya doğru gidip, Körfezin karşı kıyısına baktığımız zaman, biraz evvel saydığım büyük dev tesislerin arasında, en önemli olay da, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı Gölcük Donanma Komutanlığının; bu fidanlığın 500-600 metre batısında ve onun yanında, askerî gemilerin inşa edildiği, tamir edildiği çok büyük tersane tesisleri olduğunu görürsünüz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – 1,5 kilometre...

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, belki, siz, konuyu önemsemiyorsunuz; ama, ben, hem ülkemizi düşünerek hem de Kocaeli İlimizin stratejisini düşünerek, bunu, özellikle vurgulayarak söylemeye, sizlere takdim etmeye çalışıyorum.

Bu tesis, Koç'un Ford Fabrikası, Körfez içinde ve SEKA'nın bu kıyısında kurulmak zorunda mıdır? İzin verdiğiniz arazinin hemen yanında, biraz evvel haritada gösterdiğim, Donanma Komutanlığının bulunması; yani, harp gemilerinin, denizaltı filolarının seyir halinde olduğu, askerî stratejiye sahip bir sürü cephaneliklerin bulunduğu, ayrıca, biraz evvel bahsettiğim, harp gemilerinin yeniden yapıldığı tesisler vardır. Bu tesislerin hemen yanıbaşında Ford; yani Koç'un kurmaya çalıştığı Ford Oto Fabrikası tesisleri...

Değerli milletvekilleri, dünyada, bu tür organizelerde, mutlaka bilimin, teknolojinin, ulaşımın, iletişimin, globalleştiği 21 inci yüzyıl hazırlığında, yerleşime karar vermeden, uluslararası boyutta etüt ve fizibilite çalışması, maliyetli de olsa yapılmalıdır. Bu konuda, bu çalışma yapılmıştır da.

Şimdi, Kocaeli Milletvekili olarak buradan içtenlikle soruyorum. Biraz evvel, Sayın Çevre Bakanı balkonda idiler, şu anda yoklar. Sayın Pepe de değindi, çevresel etki değerlendirme boyutları; yani ÇED raporu. Koç'un burada kuracağı fabrikanın raporuna, bu zorlaştırıcı koşullar ve şartlarda, hangi yetkili, kendi kurumu adına imzasını atar? Bunu soruyorum. Başta Sayın Çevre Bakanım, bu raporun altına imza atarlar mı? Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Donanma Komutanlığı bu rapora müspet görüş verir mi?

Sayın Başbakanımıza soruyorum: Dünyanın hangi ülkesinde, dar bir körfezde; yani, denizin bittiği bir körfezde, böyle sıkışık bir yerleşimde, bu dev sanayi kuruluşuna müsaade ederler, hangi dünya devleti bunu kabul eder?

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Fransa'da...

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) – Olabilir, Fransa'da olabilir... Onu, siz öyle görmüşsünüzdür.

Doğru Yol Partisi Grubum ve Kocaeli halkı adına yine soruyorum; Ford'un merkezi Amerika'daki üst yönetimi, böylesine sıkıntılı, ciddî sakıncaları olan dar bir körfez kıyısında bu tesisini kurup, riske girer miydi; hayır.

Sayın milletvekilleri, konuşmamın başından beri arz etmeye çalıştığım bu koşullar yanında, işin en can alıcı ve acı noktası, bu arazinin, bila bedel, yani, ücretsiz olarak verilmiş olmasıdır. Bunun gerekçeleri vardır; ama, devletimizin, mutlaka yerinin, değerini alarak, yine kendi hazinesinden, üniversitesine de, ilköğretim okuluna da, elbette ki, vatandaşların, işadamlarının vereceği, teberru olarak yaptıracakları okullara şapka çıkarırız; ama, bu gücü, devlet, her zaman bulacaktır.

Bu yerin bedava verilmesinde gösterdiğiniz ciddî çaba sonucu, bir Yüksek Planlama Kurulu süreci var; önce, rayiç bedelle verilmesine, sonra, talimatlarınızla Sayın Başbakanım, SEKA'nın ana statüsünde değişiklik yapılmak suretiyle, sözde "ülkenin ekonomik ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, ihtiyaç fazlası gayrimenkullerin satışı yapılabilir" ibaresiyle formül bulunması, 1983 yılından bu yana yürürlükte bulunan SEKA ana statüsünün 4 üncü maddesi böylece değiştirilmiş, ihtiyaç fazlası gösterilen SEKA fidanlığının bedelsiz satışına kılıf bulunmuştur. Bu doğru mudur?

Gerekli ruhsat ile ÇED raporu alınmadan "biz yaptık, oldu" dercesine, fidanlıkta başlatılan ve onbinlerce ağacın kesiminin ve ön harfiyatların tahribatının hesabını kimler verecek?

Sayın Başbakana soruyorum: 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesine göre, arazinin bedelsiz verilmesini sağladınız mı? Görev zararı niteliğinde meydana gelen zarar, Hazinece karşılanacak mıdır? Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşına, aynı şartlarda bu güzelim araziyi verir miydiniz?

REFİK ARAS (İstanbul) – Yapacağı işe bağlı.

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) – İzmit Körfezinin en değerli arazisini bedava sunduğunuz Koç Holdinge, iktidarınızı borçlu olduğunuz konusundaki iddialar doğru mudur? Ben inanmıyorum; ama, elbette soruyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Ben de.

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) – Bir başka uluslararası kuruluş veya Türk holding patronu, size gelip, fabrika kurmak için Hazine arazisi isterse, yine bedava verecek misiniz?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalkandelen...

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) – 3 sayfam kaldı efendim.

BAŞKAN – Kaç dakikada kıraat buyurabilirsiniz?

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) – 5 dakika yeter Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim, ben 2 dakika verdim; siz bir deneyin, biraz süratle, aşkla, şevkle okursanız tamamlayabilirsiniz.

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) – Bu inanılmaz kararı alabilirsiniz, ama, bunun hesabını da verirsiniz. En büyük güvenceniz, basının Koç Holdinge bağlılığı mıydı? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir özel kuruluşa, Marmara Bölgesinde ve deniz kenarında 1 600 dönümlük kamu arazisinin bedava verildiği bir başka örnek var mıdır? 1 600 dönüm lebiderya araziyi Koç'a bedava veren Hükümetiniz, gariban vatandaşın dağ başında Hazine arazisine yaptığı gecekonduyu nasıl yıkacaktır? Bir tarafta memur maaşlarının yüzde 1 oranının bile "karşılanamaz", "trilyonlara varır", "enflasyonu artırır" diye yorumlayıp memur zammını zora sokuyorunuz, bir taraftan da halkın malı, asgarî 30 trilyon lira tutan bu araziyi bedava veriyorsunuz; bu haklı bir davranış ve adalet midir? Üstüne üstlük, yeni Vergi Yasa Tasarısında, tüm muhalefete rağmen, yatırımı teşvik diye, büyük holdinglerin işine yarayacak 250 milyon doların üzerindeki yatırımlara yüzde 200 miktarında vergi muafiyeti getiriyorsunuz. Bu da 550 milyon dolarlık yatırım yapan Koç-Ford işbirliğine 1 milyar 100 milyon dolarlık -bugünkü kurla, Türk Lirası karşılığı 300 trilyon- muafiyet demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalkandelen, fazla sürat buyuramadınız. Lütfen, bitirelim efendim.

İSMAİL KALKANDELEN (Devamla) –Peki efendim.

Bu 300 trilyon liranın, ülkemizin orta ölçekli sanayicisine, yani, KOBİ'lere geri ödenebilir kredi olarak dağıtılması halinde, 20 bin küçük ve orta ölçekli sanayicinin faydanalanabileceği ortaya çıkmaktadır.

Sayın milletvekilleri, her konuda duyarlı ve vatandaşın yanında olan ulusal medyanın -bazıları hariç- bu konudaki haber eksikliği fevkalade ilgi çekicidir.

Son sözlerimi söylüyorum.

Siyasî literatürde görülmemiş biçimde anlaşma yapılarak, yapılacak seçimlerin tarihini tespit edip, imza altına alan; bir yandan, acımasız eleştirileriyle muhalefet yaparken; diğer yandan, akıl almaz desteğini devam ettiren Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki sessizliği de ilginçtir.

Bu önemli olaya, araştırma önergesiyle değil, bugün görüşülen gensoruya destek -gündeme alınmasına değil, esas gensoruya destek- ve Doğru Yol Partisi olarak Meclise verdiğimiz soruşturma önergesine oy vermek suretiyle katılmaları, Cumhuriyet Halk Partisinin, Türk Milletine vereceği müspet mesajları olacaktır.

Bu Hükümeti, gensoruyla düşmesin diye, kadife eldivenlerle ayakta tutmaya çalışan Cumhuriyet Halk Partisi, kamuoyuna karşı, en az Hükümetin diğer ortakları kadar, bu tutumlarıyla, sorumluluk altına girmektedirler.

Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Osman Pepe ve arkadaşlarının verdiği bu gensoru önergesinin gündeme alınmasına, Doğru Yol Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğimizi belirtir; siz değerli Yüce Meclisin üyelerini saygıyla selamlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kalkandelen, teşekkür ediyorum.

Aman, son sözlerimdir diye böyle vasiteye benzer... Allah korusun, daha çok söz bekliyoruz sizden...

İSMAİL KALKANDELEN (Kocaeli) – Bu konuda son sözlerim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Atasayan; buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 60 arkadaşının, İzmit'te, SEKA'ya ait fidanlık bir araziyi, bedelsiz olarak, Ford-Koç Grubuna tahsis ettiği iddiasıyla, Başbakan Mesut Yılmaz hakkında, Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi üzerinde, ANAP Grubu adına konuşmama başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Esas konuya girmeden önce, biraz evvel konuşan Kocaeli Milletvekili Sayın Osman Pepe'nin, Gebze'de kurulan bir organize sanayi bölgesiyle ilgili iddialarını biraz yadırgadığımı belirtmek istiyorum. Ben Gebze doğumluyum. Organize sanayi bölgesi, 12 bin dönüm olup, İstanbul Makineciler Organize Sanayi Bölgesi olarak verildi; ama, 47 kişiye değil; Sayın Bakanımız Yalım Erez'le de yaptığımız görüşmede, 620 kişi olan İMES (İstanbul Makine Endüstrisi Sanayii) ile beraber kullanılacak ve öyle 15 köyü filan da kapsamıyor -zaten, Gebze'nin bütün köyü 23- 3 köyü kapsıyor; 7 bin imzayı da, 3 köyde çoluk çocuğu toplasan dahi, vallahi de billahi de bulamazsınız. Bu köylüler, şu anda, Arsa Ofisince istimlak edilmeden, rayiç değerden alınma kararı da alındığı için son derece mutlular, bana da teşekküre geliyorlar.

Verilen önergede, İzmit-Gölcük arasındaki İhsaniye, Yeniköy Belediyeleri sınırları içinde yer alan, SEKA'ya ait 2 500 dönüm fidanlığın 1 600 dönümünün, Bakanlar Kurulu kararıyla bedelsiz olarak Ford-Koç Grubuna tahsis edildiği, SEKA'nın, bu tahsisten dolayı en az 20 trilyon lira zarar edeceği ve bu zararın hazine tarafından karşılanacağı ifade edilmektedir. Önergede belirtilen usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları şu başlıklar altında toplanabilir:

İddia 1: "SEKA, bu bedelsiz tahsisten dolayı 20 trilyon lira zarar etmektedir."

Fidanlık arazisinden, Yeniköy Belediyesine, arıtma tesisi kurulması için 1994 yılında 150 dönüm, 1995 yılında, Gölcük Sanayi Sitesine 200 dönüm yer verilmiştir. Ayrıca, 800 dönümlük bir alanın da İzmit Serbest Bölgeye verilmesi düşünülmektedir. Görüldüğü üzere, fidanlığın verimlilik durumu, zaman içinde yok olmaya başlamıştır.

Arazi, Yeniköy Belediyesine, metrekaresi 11,31 dolar, Gölcük Küçük Sanayie de 9,34 dolardan satılmıştır. Arazinin metrekare bedelini yukarıdaki örnekler ışığında ortalama 10 dolar olarak alırsak, devri yapılan 1 milyon 600 bin metrekarelik alanın bedeli 16 milyon dolar tutmaktadır; Türk Lirası olarak karşılığı da 4 trilyon civarındadır. Görüldüğü üzere, önergedeki 20 trilyonluk zarar iddiası gerçeğe uygun değildir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 saatlik çalışmasının gideri 4,5 milyar liradır. Şayet, Fazilet Partililer, memleketin zararını bu kadar çok düşünüyorsa, yoklama ve diğer ertelemeleriyle beraber, sadece Vergi Kanunu Tasarısında yaptıkları 60 küsur saatlik ertelemeyi çarptığımız zaman, 261 milyar lira yapar, sene başından beri de 1 trilyon lira yapar. İlk başta, gelin, memleketin bu zararını önleyin, ondan sonra bu zararını düşünün. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar; FP sıralarından "ne alakası var" sesleri, gürültüler)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Çalışmalara gelseydiniz, olmazdı.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – İddia 2: "İlgili arazi, Yüksek Planlama Kurulunun, bedeli ödenmek kaydıyla satışı kararına karşın, Bakanlar Kurulu kararıyla bedelsiz olarak devredilmiştir."

Yüksek Planlama Kurulu 5.6.1998 gün ve 98/T-29 sayılı kararıyla SEKA'nın anastatüsünde değişiklik yapmıştır. Yapılan değişiklikle "ülkenin ekonomik ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, mülkiyetindeki ihtiyaç fazlası gayrimenkullere ilişkin satımda bulunmak" ifadesi, SEKA'nın amaç ve faaliyetleri arasında sıralanmıştır. Bunun üzerine, 8.6.1998 tarihinde, Bakanlar Kurulunca, 98/11163 sayılı kararla, şartlı bedelsiz satış kararı alınmıştır.

Şimdi, bir arkadaşımız dedi ki, Yüksek Planlama Kurulunun kararı değişti. Bedelliymiş de bedelsize çevrilmiş!.. Değerli arkadaşlarım, Tansu Çiller'in mal varlığının araştırılması önergesini, zamanın Refah Partisi verip de, bilahara aklamayı aynı parti yapmadı mı? Sizin de kararınız değişiyor, YPK'nınki de değişebilir.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Çok komik oluyorsunuz!..

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Vallahi, biz, çok komikler gördük, benimki de azıcık oluversin.

İddia 3: "Hükümet, holdinglere olan diyet borcunu ödemek için araziyi peşkeş çekmiştir"

Bilindiği üzere, Koç Holding, ülkemizin en önemli ve saygın kuruluşlarından bir tanesidir. Şimdiye kadar yaptığı faaliyetlerle ülke ekonomisine önemli katkılarda bulunduğu gerçeği açıktır. Hükümet, bu projenin ülke ekonomisi ve menfaatları açısından gerekli olduğu kanaatiyle bu kararı almıştır. Bu kararın diyet ödemek olduğunu düşünen zihniyetin, geçmişte aldığı kararlar ve uygulamalarıyla, ülkenin gelişmesine ne derece zarar verdiği, herkes tarafından görülmüştür.

İlgili araziye 550 milyon dolarlık yatırım yapılacaktır; bu yatırım sonunda yılda 1 milyar dolarlık ihracat yapılacaktır ki, bu rakam, ülkenin tüm ihracatının yüzde 3'ünü teşkil etmektedir.

2 bin yeni istihdam olmak üzere, toplam 4 bin kişilik istihdam kapasitesine ulaşılacaktır. Yan sanayiyle birlikte 20 bin kişi iş olanağına kavuşacaktır; aileleriyle birlikte de 80 bin kişi geçimini buradan sağlayacaktır.

Yılda yaklaşık 120 bin araç üretimi gibi ülke ekonomisi için bulunmaz bir imkân yaratılacaktır. Konuyla ilgili, Bakanlar Kurulunda, yukarıdaki yatırım ve üretim şartları dışında "Bölge üniversitelerinden biri için bir eğitim tesisi, fakülte bölüm veya laboratuvar kurulması" şartı da yer almaktadır. Resmî senette de bu şart aynen yazılmıştır.

METİN PERLİ (Kütahya) – Koç gönderdi.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Değerli arkadaşım, azıcık dinlersen, sonunda, başını önüne eğebilirsin, şayet biraz kalbinde vicdan varsa...

BAŞKAN – Sayın Perli... Sayın Perli...

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Anonim şirketin bölgeye yapacağı bağış niteliğindeki hizmetler ve tahmini bedelleri şu şekildedir: Meslek yüksekokulu 2 milyon dolar, Kocaeli Üniversitesi Arslan Bey Kampus Toplantı Salonu ve Sosyal Tesisleri 2 milyon dolar, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine katkı 2,4 milyon dolar, İhsaniye Meslek Yüksekokulunun tamamlanması için 0,1 milyon dolar, Gölcük Anadolu Lisesine 1,5 milyon dolar...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Satın alsın daha iyi...

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Efendim, dinlersen... Sen, zaten her zaman çıkıyorsun, konuşuyorsun, ara sıra konuşanları da dinle; belki birşeyler öğrenirsin. (ANAP sıralarından "Dinle" sesleri, alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Dinliyorum ve cevap veriyorum

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Toplam 10 milyon dolarlık bir hizmet, bu devir karşılığında bedelsiz olarak yerine getirilecektir. Sıralanan hizmetlerin yukarıdaki tahmini rakamlar üzerinden Türk Lirası olarak karşılığı 2,6 trilyondur.

Görüldüğü gibi, 16 milyon dolar tutarın, 10 milyon doları yatırım olarak geri alınmakta, geriye kalan 6 milyon dolar ise yatırımın yüzde 1'ini teşkil etmektedir ki, buna da çok arzu ederseniz, herhalde, o grup, yüzde 1 daha ilave edip, 550 milyon yerine 556 milyon da verebilir.

İfade ettiğim gerçekler karşısında, fidanlığın peşkeş çekildiği ve devletin zarara uğradığında ısrar etmek insafsızlıktır. Bakın, Düzce'de İhlas Holding-Kia'nın temelini attılar. ÇED Raporundan filan bahsediyorsunuz. Sayın Demirel, Başbakan Erbakan ve Çiller, Düzce'de Kia'nın temelini ÇED raporsuz attılar. Arsa Ofisi 100 milyara topladı ve şu anda ÇED raporu da alınmadı; onlar da gitti, köylü de perişan... Galiba, İhlas Holding, 400 milyara yeri satıyormuş...

İSMET ATTİLA (Afyon) – Demirel attı, Demirel; Demirel'e laf mı söylüyorsunuz...

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – "ÇED raporu yoktur ve firma, kendisini Hükümetin üzerinde görmektedir." iddiası

İlgili firma, mevzuatın gereği 8.5.1998'de müracaatta bulunmuştur. Yeni mevzuat gereği, toplam 16 kurum ve kamu kuruluşunun olumlu görüşü gerekmektedir. Ford Otosan A.Ş'nin faaliyeti için 10.7.1998 tarihine kadar toplam 14 kuruluştan olumlu görüş gelmiştir beyler, buradadır. 14 kuruluştan olumlu görüş gelmiştir. Görüş beklenen iki kurum, 15 inci Kolordu ile Donanma Komutanlığıdır. Her ikisinin de projeyi desteklediği şifahen bilinmektedir; ama, Silahlı Kuvvetlerin iç işleyişi açısından resmî onay yazısı gerekecek olan makam, Genelkurmay Başkanlığıdır. Doğal olarak, resmî yazı Genelkurmay Başkanlığından beklenmektedir.

Ford-Koç Grubunca hazırlanan vaziyet planına göre tesisin Kocaeli Yeniköy sınırları içindeki önemli bir bölümü imar mevzuatına aykırı bir şekilde kıyı kenar çizgisine tecavüz etmektedir" iddiası.

Yeniköy Belediye Başkanlığının 4.6.1998 tarihli kararındaki ifade aynen şu şekildedir: "Bahse konu yerde inşası düşünülen tesisler ile ilgili teklif planın, belediyemiz yetkili kurullarında görüşülerek oluşacak olan görüş ve kararlar doğrultusunda tesislere gerekli iznin verilebileceği hususunu arz ederiz." Belediye kararı.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Kıyı kenar çizgisine gelir misiniz?!.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Ona da geleceğim. Kenarına da başlayacağım, ortasına da başlayacağım; sen biraz sabret Pepe...

Yukarıdaki iddianın doğru olması durumunda bu şekilde bu kararın alınamayacağı gerçeğini takdirlerinize bırakıyorum.

Yine, dikkatinizi çekmek isterim ki, gensoru önergesini verenler ile projeyi destekleyen belediyelerin başkanları aynı partinin mensuplarıdır. Bölgenin ve ülkenin menfaatlarını tahlil edip en doğru kararı veren İhsaniye ve Yeniköy Belediyelerinin başkan ve karar organlarına buradan, huzurlarınızda, bu güzel tesis için teşekkür ederim.

Fazilet Partisinin politikasında görünen bu ikiliğin ise, Sayın Osman Pepe'nin popülist politika hevesinden kaynaklandığına inanıyorum. Kıyı kenar çizgisine tecavüz edilmesi de mümkün değildir; çünkü, söz konusu kıyı, bataklık olduğundan inşaata uygun değildir, mecburen çekeceklerdir geriye.

"Belediyelere baskı yapılarak düzenleme ortaklık payı uygulanmaması istenmiş ve imar planı hiçe sayılmıştır." İddia budur...

Hem Yeniköy hem de İhsaniye Belediye Başkanlıkları yetkili organlarında konu görüşülerek, tesisin inşasında ülke menfaatları gözetildiğine ve herhangi bir sakınca olmadığına dair karar verilmiştir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Belediye başkanı hangi partili idi?

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Her ikisi de şu anda Faziletli...

Bilindiği üzere, belediyelerimizde alınan kararlar, seçilmiş organlar tarafından verilmektedir. Bu kararların verilmesinde teknik koşulların ve bölge menfaatlarının değerlendirilmesi ile mevzuata uygunluk önkoşuldur. İlgili yerel yönetimlerin baskı altında olduğunu iddia etmek, demokrasiyi hiçe saymak ve bölge halkına saygısızlık anlamına gelmektedir.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Ne alakası var, ne anlamı var?!.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Efendim, size göre bir anlamı yok, bana göre var. İkimiz de, zaten, aynı fikirde olsak, ya sen burada olursun ya ben orada.

Bir başka iddia "Başbakan, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerini ihlal etmiştir."

Sayın Mesut Yılmaz, şayet, iddia edildiği gibi, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerini ihlal eder bir tutum içinde olsaydı, fabrikanın şu an inşa halinde olması gerekirdi. Konu yargıya yansımıştır. Bu nedenle, işlemler durdurulmuştur. Halen yargı kararı beklenmektedir ve ÇED raporu alınmadan da, söylenildiği gibi, 26 veya 27 Temmuzda temel atılmayacaktır; Süleyman Demirel ile Tansu Çiller ve Başbakanın ÇED raporsuz temeli gibi, Mesut Yılmaz temel atmayacaktır. Hukuk devleti ile eşitlikten en son söz etmesi gerekenler, iddia sahiplerinin bizzat kendileridir.

Mesut Yılmaz Başkanlığında kurulan 55 inci Hükümetimiz, ülkeyi, öncelikle, içinde bulunduğu kaos ortamından kurtarmış, toplumsal huzuru sağlamış ve ülke sorunlarının çözümü konusunda çok önemli meseleleri halletmiştir.

Yılda 1 milyar dolar ihracat yapabilecek kapasitedeki bir tesisin Türkiye'ye kazandırılmasına, sudan bahanelerle engel olmaya çalışanlar, Lüksemburg'dan 1 milyon dolar kredi için yalvardığımız günlerin özlemini mi duymaktadırlar?.. Bunun adı, vatanseverlik değil; bunun adı, çağın ekonomik gereklerinden habersiz bir zihniyetin, bir bardak suda fırtına koparma çalışmalarıdır. (FP sıralarından "ne alakası var" sesleri)

Bölgede orman katliamı yapıldığı iddiasıyla yargıya başvurulmuş, konu, Danıştaya yansımıştır. Acaba, Danıştaya müracaat eden bu kişiler ve Sayın Bekir Yurdagül, TEM'den geçerken, Sapanca Gölü sırtlarındaki ormanı açıp ev yapanları görmüyorlar mı?.. Şayet görüyorlarsa, bunların hakkında da niye mahkemeye müracaat etmiyorlar?

Danıştay, konuyla ilgili olarak, Hükümetten görüş istenmesini kararlaştırmıştır. 20 Temmuzda ise adlî tatil başlayacak ve eylüle dek sürecektir. Danıştay yazısı henüz Hükümete ulaşmamış, adlî tatilden önce ulaşması ve sonuç alınması mümkün görünmemektedir. 27 Temmuzda ise Ford yetkilileri konuyla ilgili olarak Türkiye'ye gelecekler. Bu durumda, ilgili yatırımın gerçekleşmemesini ve zorlukları gördükleri zaman bundan vazgeçerlerse, bunun sorumlusu, herhalde Anavatan Partisi ve Sayın Mesut Yılmaz olmayacaktır.

Şayet ilgili projenin hayata geçirilmesi bu gerekçelerle engellenecek olursa, Sayın Osman Pepe ve arkadaşları ile Sayın Bekir Yurdagül, hem bölgede iş imkânı bulacak 20 bin vatandaşımıza hem de yıllık 1 milyar dolar ihracat kaybından dolayı zarar görecek olan tüm Türkiye'ye bunun hesabını vermek zorunda kalacaklardır.

Sayın milletvekilleri, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerini ihlal ettiği ve iş çevrelerine ayrıcalık tanıdığı iddia edilen Sayın Mesut Yılmaz, siyasî yaşamı süresince dürüstlüğü ve ülke menfaatlarını önplanda tutan kararlılığıyla Türk siyasetine damgasını vurmuştur.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sana göre...

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Sayın Başbakanın timsali olduğu temiz siyasetten rahatsız olanlar tarafından verilen bu önerge, siyasî bir manevranın ürünüdür.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Ömründe hiç seçim kazanmış mı?

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Buradaki siyasî hesap, Başbakan hakkında ne kadar çok önerge verilirse, 55 inci Hükümetin başarılarının geri plana atılacağı ve bazı kişiler hakkındaki yolsuzluk tablosunun gözardı edileceğidir.

Sayın milletvekilleri, sizlere, SEKA fidanlığının mevcut durumunu anlatmak istiyorum: SEKA fidanlığı, ana girdi olan odun ihtiyacının karşılanması, çevrede hayvancılığın ve fidancılığın gelişmesine öncülük edilmesi için, 1955 yılında tesis edilmiştir. Ancak, günün değişen koşulları içerisinde hayvancılık ve fidan yetiştirilmesinden vazgeçilmesi nedeniyle oluşum nedeni ortadan kalkmıştır. Yetiştirilen kavak ağacı, SEKA'nın odun ihtiyacının çok küçük bir kısmını karşılamaktadır.

Fidanlıkta halen 16 kişi çalışmaktadır ve fidanlığın yıllık masrafı 40 milyardır; ekonomik getirisi ise yıllık 8 milyardır. Dolayısıyla, fidanlık yüzünden, bugünkü rakamlar üzerinden yıllık 32 milyar lira zarar edilmektedir.

Söz konusu kavaklık, mevcut durumuyla tam bir KİT örneğidir. Kaldı ki, SEKA Genel Müdürlüğüne bağlı tüm müesseseler, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununun 17/3 üncü maddesine göre, özelleştirme kapsamına alınmıştır. Özelleştirilmesi halinde mevcut kavaklığın bugünkü vasfıyla muhafaza edilmesini beklemek saflık olur. Nitekim, fidanlığa yakın alanlarda kooperatifleşme yoluyla imar çalışmaları başlamış ve birtakım binalar da bitmiştir. Arazinin devriyle fidanlık kaybedilmeyecek, aksine, bir kısmı ise şu anda muhafaza edilecektir; çünkü, bu müessese, hepsini kesmeyecektir.

Burada önemli bir konuyu ifade etmek istiyorum: SEKA'da kullanılmak üzere kesilen ağaçlar 8-10 yaşındaki ağaçlardır. Tahsis edilen alanda inşa edilecek fabrika 26 bin metrekarelik bir alana oturacaktır; 26 bin metrekarelik alanın dışında kalan ağaçlar muhafaza edilecek ve kesim yaşı geldiğinde SEKA tarafından kesilecektir.

Mevcut durumunu özetlediğim fidanlığın Ford-Koç Grubuna tahsisi süreci ise şu şekilde işlemiştir: 8 Haziran1998 tarihli 98/11. 163 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla SEKA'ya ait Kocaeli İl sınırları içerisinde bulunan toplam 2 313 666 metrekarelik arazinin, 1 milyon 600 bin metrekarelik bölümünün ülke menfaatları göz önünde bulundurularak Ford Otomotiv Sanayi AŞ'ye şartlı, bedelsiz olarak satılması kararlaştırılmıştır.

Bilindiği gibi, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 54 üncü maddesine göre, kuruluşların amaç ve faaliyet alanları, Yüksek Planlama Kurulunca belirlenmekte ve söz konusu Kurul kararlarıyla ana statüde değişiklik yapılabilmektedir.

Anılan kanun hükmünde kararnamenin 35 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu, teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklıklara amaç ve faaliyet konularıyla ilgili olarak görev verebilmekte ve bu görevlendirmeden doğacak zarar ve mahrum kalınan kâr, Hazinece karşılanacaktır.

Nitekim, 5 Haziran 1998 tarih 98/T-28 sayılı Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, SEKA'nın ana statüsünde değişiklik yapılmış ve ülkenin ekonomik ihtiyaçları göz önünde bulundurularak, kuruma, mülkiyetindeki ihtiyaç fazlası gayrımenkulleri satma görevi verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Atasayan_

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Sayın Başkanım, diğerlerine verdiğiniz en uzun süreyi verirseniz_

BAŞKAN – Niye diğerlerine verdiğimi?..

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Sayın Başkanım, eşitlikten bahsediyorsak, diğerlerine verdiğiniz_

BAŞKAN – Sayın Atasayan, Başkanın adaletinden ziyade, hamiyetine sığınsanız daha kârlı çıkarsanız.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – O zaman hamiyetinize sığınıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Yüksek Planlama Kurulunun bu kararına istinaden, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulunca, SEKA'ya ait arazinin bir bölümünün Ford Otomotiv Sanayi Anonim Şirketine satılması kararlaştırılmış ve bu görevlendirmeden doğacak zararın Hazinece karşılanması öngörülmüştür.

Bakanlar Kurulunca öteden beri, gerek 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesi gerekse diğer bazı kanunlara istinaden ekonomik kalkınmanın sağlanması, toplumsal refahın artırılması gayeleriyle ve ekonomik konjonktürün gereksinimleri doğrultusunda bu türden teşvik kararları çıkarılmaktadır.

KİT'lerin millî ekonomiye katkı sağlamaları temel amaç olmakla birlikte, verimliliğini yitirmiş teşebbüslerin gerek bedelsiz gerekse belirli bir meblağ karşılığında özel sektör kuruluşlarına satılmak suretiyle ülke ekonomisi menfaatına uygun olarak daha iyi değerlendirilmesi, hem kanunen mümkün hem de kamu menfaatına uygundur.

Konuyla bağlantılı bir diğer uygulama ise, Olağanüstü Hal Bölgesinde ve kalkınmada öncelikli yörelerde istihdam yaratılması ve yatırımların teşvik edilmesini düzenleyen 4325 sayılı Kanunda belirtilmiştir. Kanuna göre, kalkınmada öncelikli yörelerde, organize sanayi bölgelerine öncelik verilmek üzere, en az 10 kişilik istihdam öngören teşvik belgeli yatırımlar için, gerçek ve tüzelkişilere, Hazineye ait arazi ve arsaların mülkiyeti bedelsiz olarak verilmektedir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin efendim.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bir yandan 10 kişilik bir istihdama bedelsiz arazi vereceksiniz, diğer taraftan, yan sanayiyle birlikte 20 bin kişiyi istihdam edecek bir yatırıma karşı çıkacaksınız.

Sayın milletvekilleri, uygulanan yöntem, sanayileşmekte olan ülkelerin dünyanın her yerinde benimsedikleri bir yöntemdir. 1997 yılında, Brezilya, yine Ford'a 8 milyon metrekarelik bir araziyi sembolik bir fiyata vermiş, 75 milyon dolarlık altyapıyı da hükümet ücretsiz olarak yapmıştır. İki sene önce Hindistan 1 milyon metrekare araziyi yine Ford'a sembolik bir fiyata vermiştir. Bu iki örnekte de, kurulacak fabrikalar tamamen içpazara yöneliktir. Portekiz'de 1 milyon 500 bin metrekarelik arsa Ford-Volkswagen ortak kuruluşu olan Autoeuropa'ya ücretsiz verilmiştir. İngiltere, Jaguar'a ücretsiz yer vermiştir.

Türkiye ise, kısa bir müddet önce Toyota'nın yatırımını kaçırmıştır. Fransa, Toyota'ya muazzam teşvikler verip ülkesine almıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Sonuna geldim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Aynı zihniyette ısrar edilirse, bu yatırımın da kaçırılması ihtimali vardır.

Yukarıda sıraladığım örneklerdeki sembolik fiyatlarla devir konusu, Türkiye için de geçerlidir. İfade ettiğim gibi, Ford Otomotiv Sanayii 2,6 trilyon tutarındaki hizmeti bedelsiz olarak gerçekleştirecektir.

Sosyalist ideolojinin son kalesi, Fidel Castro'nun ülkesi Küba dahi yabancı yatırımcıyı ülkesine çekebilmek için çaba gösterirken, önerge sahipleri, yabancı sermayeyi Türkiye'den kovmak için çaba harcamaktadırlar.

MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) – Sayın Başkan, gerçekleri çarpıtıyor.

BÜLENT ATASAYAN (Devamla) – Bu önergedeki iddiaların hiçbir maddî temeli yoktur. Bu tip, gerçeklerden uzak, asılsız önergelerle Yüce Meclisi meşgul etmeyelim.

Unutulmamalıdır ki, ülkemizin mevcut sorunlarının çözümlenmesinin yolu, o sorunları yaratan düşünce sisteminden uzaklaşmak ve geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmek için var gücümüzle çalışmaktır.

Yukarıda ifade edilen gerçekler ışığında, Yüce Mecliste yapılacak sağduyulu değerlendirme sonucunda önergenin reddedilerek, gerçek gündeme geçileceğine olan inancım sonsuzdur, Meclisteki tüm milletvekili arkadaşlarıma güvencim sonsuzdur.

Yüce Meclisin takdirlerine saygılarımla arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, gösterdiğiniz müsamahadan dolayı çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Atasayan, teşekkür ediyorum.

OSMAN PEPE – (Kocaeli) Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hoşver.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Düzce'de kurulan KIA otomobil sanayii ile ilgili, değerli arkadaşım noksan bilgi vermiştir; müsaade ederseniz, açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, lütfen, kısa olarak, oradan buyurun...

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Sayın Başkan, Düzce KIA otomobil sanayiine arazi hibe edilmemiştir, Arsa Ofisi tarafından, ihaleye çıkarılarak satılmıştır. KIA otomobil sanayiinin -İhlas Holding- sahipleri, bugünkü kur üzerinden, arazisini kâr almadan geri vermektedir; ama, burada bir ÇED raporu oyunu oynanmıştır ve bölgemiz bir otomobil sanayiine kavuşacakken, bazı arkadaşlarımızın şahsî dostluklarıyla, bu bölge, KIA otomobil sanayiinden mahrum kalmıştır; onun için, açıklama getirmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, zabıtlara geçti.

Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir hususu yerimden arz etmek istiyorum: Biraz önceki değerli konuşmacı arkadaşımız, Fazilet Partisinin Meclisi engellemesiyle, ülkeyi zarara soktukları şeklinde bir beyanda bulundular; bu, gerçeklere aykırıdır.

Özellikle, Meclisin 1 saatinin 4 milyara mal olduğunu söylediler, bu giderler, sabit giderlerdir...

BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – 43 milyar...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Meclis çalışsa da bu masraf yapılır, tatilde olsa, çalışmasa da aynı masraf vardır; dolayısıyla, Meclisin çalışıp çalışmamasıyla bu giderlerin alakası yok, bir.

Öncelikli olarak, sayın milletvekili arkadaşıma ve özellikle Grubuna şunu hatırlatmak istiyorum: Biz, Fazilet Partisi olarak, kendilerinin Mecliste olmalarını, millet hizmetinde bulunmalarını, iş takip etmek yerine burada olmalarını istiyorsak, bu, engel olmak değildir... (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Dolayısıyla, Fazilet Partisinden dolayı, devletin ve milletin zararı söz konusu değildir; aksine, Fazilet Partililer, millete hizmet etmek için herkesin burada olmasını istemektedirler.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aksöz.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkanvekili, herhalde, maksadını aşan şekilde bir cümle kullandı; Grubumuzun tümüne "iş takibediyorlar" dedi. Ya bunu açıklasın ya da özür dilesin; yani, onda ne mana var; İş takibi nedir?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Çıkıp abuk sabuk konuştu "iş takibi" dedi...

BAŞKAN – Efendim, iş takibinden kastı, zannediyorum, ülke meselelerinin takibidir; onu kastetmiştir efendim. (ANAP sıralarından gürültüler)

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan, şahsıma sataşma oldu ...

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Ne var Sayın Perli; Kütahya'yla mı ilgili efendim; nedir?..

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Önce, Sayın Pepe var.

Sayın Pepe, gönderdiğiniz bir önerge var; onunla mı ilgili efendim?

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, hatibin hangi sözüyle size sataştığını, bir kâğıda yazarak, önergeyle "şu sözle bana sataştı ve beni incitti" deyiniz. Tutanakları getirtip inceleyeceğim; sataşma varsa, size söz vereceğim.

OSMAN PEPE (Kocaeli) –Peki efendim.

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Perli.

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan, hatip, kürsüdeyken, şahsıma hakaret etmiştir.

BAŞKAN – Ne demiştir efendim?

METİN PERLİ (Kütahya) – "Dinle, vicdanın varsa, başını öne eğeceksin" diyerek şahsıma hakaret etmiştir. Başını öne eğmesi gereken varsa, kendisidir; vicdansızlığı da kabul etmiyorum.

BAŞKAN – Aman!.. Aman!.. Hayret bir şey ki, hayret bir şey!..

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Bekir Yurdagül; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve arkadaşlarının, İzmit'te, SEKA'ya ait fidanlık bir araziyi bedelsiz olarak Ford-Koç Grubuna tahsis ettiği iddiasıyla, Başbakan Mesut Yılmaz hakkında verdiği gensoru önergesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu proje, bize gönderilen bilgilere göre ve anlatılanlara göre, ülkemiz açısından, gerçekten olumlu bir proje; özellikle, ihracata yönelik yatırım yapılacak olması, bu projenin önemini artırıyor. Bu anlamda, Türkiye açısından, bu projeyi olumlu buluyoruz; ancak, bu projenin yeri ve bedelsiz verilmesine yönelik endişelerimiz var, kaygılarımız var, onları sizlere aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle, Sayın Başbakan "bu projeyle, Kocaeli'nde istihdam sorununun çözümleneceğini ve bu projeyle, Kocaeli'nin kaderinin değişeceğini" İzmit'te yayımlanan bir yerel gazeteyle yaptığı mülakatta dile getirmiş.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, sokaktaki bir vatandaş, bu projeyle, Kocaeli'nin kaderinin değişebileceğini söyleyebilir; ama, Sayın Başbakanın Kocaeli'ni tanıması gerekir ve Kocaeli'ni tanıyan bir yöneticinin, Kocaeli'yle ilgili bu sözü etmemesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, ben, size -tanımayanlar için- Kocaeli'yle ilgili birkaç rakamsal bilgi vermek istiyorum:

Kocaeli, kişi başına düşen ulusal geliri 7 349 dolarla Türkiye'nin en zengin ili; kişi başına düşen ulusal geliriyle, kendisinden sonra gelen İstanbul'u, neredeyse ikiye katlıyor.

Yine, Kocaeli, 813 sanayi işletmesine sahiptir; büyük ölçekli sanayi kuruluşunun sayısı 148, orta ölçekli sanayi kuruluşunun sayısı 325 ve küçük ölçekli sanayi kuruluşunun sayısı da 340'dır.

Türkiye'nin 100 büyük sanayi kuruluşundan 17'si, 500 büyük sanayi kuruluşundan da 51'i, Kocaeli'nde yer alıyor.

Yine, ISO belgesi almış Türkiye'deki 340 kuruluşun 52'si Kocaeli'nde bulunmaktadır.

Kocaeli, son on yıllık dönemde, imalat sanayiinde, İstanbul'un ardından yüzde 15,99'la en büyük katmadeğeri yaratan ikinci il konumundadır.

Sektörel dağılım açısından bakacak olursak, tüketim malları sanayii üretiminin yüzde 1,6'sı, aramalları sanayii üretiminin yüzde 24'ü, yatırım malları sanayii üretiminin yüzde 10'u Kocaeli'nde gerçekleştiriliyor.

Şayet Bartın il olmasaydı, Kocaeli, 3 540 kilometrekareyle, Türkiye'nin coğrafî açıdan en küçük ili durumunda olacaktı.

Kocaeli, yıllık nüfus artış hızı binde 42'yle, Antalya'dan sonra ikinci sırada. Kocaeli, 1 milyon 200 bin nüfusa sahip ve kilometrekareye 350 kişi düşüyor; Kocaeli, İstanbul'dan sonra Türkiye'nin en kalabalık ili.

Kocaeli, yüzde 0,23 gelir-gider oranıyla, bütçeden aldığı katkı payı bakımından Türkiye'nin sonuncu ili. Şimdi, gelir açısından en zengin il olan Kocaeli'nin, oransal açıdan bakıldığında, geri dönüşümde en fakir il durumunda olduğunu görmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, Kocaeli, bu rakamsal tablodan da görüleceği üzere, zaten, kaderi değişen ve Türkiye sanayiine, ekonomisine, en önemli katkılardan birisini yapan bir il konumundadır; ama, Kocaeli'nin kaderini değiştirecek olan, özellikle bu yeşil alana fabrika yapılmasının ötesinde, İzmit Körfezinin temizlenmesi, balık çeşidinin artırılması ve denize girilmesini sağlayacak projelerin yaşama geçirilmesidir; yaşanabilir bir çevrenin oluşturulması, geliştirilebilmesi ve sürdürülmesidir. Çağdaş belediyeciliğin örneklerini sergileyen İzmit Büyükşehir Belediyemiz, Çevre Entegre Projesiyle, bu konuda çok önemli bir adım atmıştır; evsel ve sanayi atıklarının denize dökülmemesi için önlemler almıştır.

Yine, Türkiye'de ilk defa, Kocaeli Sanayi Odası, atık borsası kurarak, atıkların çevreye zarar vermeden değerlendirilmesinin önünü açmıştır. İşte, Kocaeli'nin kaderini değiştirecek olan projeler bunlardır.

Şimdi, İzmit'i bilen arkadaşlarımız, İzmit–Gölcük karayolunu, İzmit-Karamürsel karayolunu, İzmit-Yalova karayolunu da herhalde bilirler; 17 kilometrelik yolu, sıkışıklık nedeniyle, zaman zaman 1 saatte, 1,5 saatte, 2 saatte alıyoruz. Siz, bir de, yol düzenlemesi yapmadan, çiftli yolu yaşama geçirmeden, buraya çok büyük bir fabrikayı kurmaya çalışıyorsunuz.

Kocaeli'nin kaderini değiştirecek olan, Kocaelililerin, İzmitlilerin körfezle kucaklaşabilmesidir. Bu projeler, Kocaelililerin, İzmitlilerin kaderini değiştirebilecektir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada 2 bin kişiye iş olanağı sağlanacağı söyleniyor; doğrudur; ama, Kocaeli, göç alan bir kenttir; bu 2 bin kişi istihdam edilecek diye, Kocaeli'ye onbinlerce yeni göç olacaktır. Az önce söyledim, kilometrekareye 350 kişiyle, İstanbul'dan sonra en kalabalık il olan Kocaeli'ne, bu yatırımla beraber onbinlerce kişi göç edecektir. Kocaeli'nde dengeler yeniden bozulacaktır ve Kocaeli, bunu taşıyamaz hale gelecektir.

Bir de, işin bir başka yönü var; bu tesisinin hizmete girmesiyle beraber, Kocaeli'de bulunan SEKA İzmit tesislerinin kapatılması gündeme gelmiştir; burada da 2 bin kişi çalışmaktadır. SEKA İzmit tesislerinin kapatılmasıyla, 2 bin kişinin üzerindeki işçi ve memur da işsiz kalacaktır. İşte, burada, ANAP İl Başkanı Sayın Sefer Ekşi'nin bir açıklaması var: "SEKA'nın yerini Büyükşehire devredebiliriz; bu konuda, Başbakandan bize henüz bir talep gelmedi; talep gelirse, SEKA'nın İzmit'teki fabrikasının kurulu olduğu yeri Büyükşehire verebiliriz" diyor. Yani, SEKA'nın gözden çıkarıldığının da bir kanıtı bu.

Bunun ikinci aşaması SEKA'nın kapatılmasıdır, oradaki binlerce insanın işsiz kalmasıdır. Bu anlamda "orada 2 bin kişiye iş olanağı sağlayacağım" diyorsunuz; ama, öbür tarafta, Türkiye'de kâğıt sanayiinin lokomotifi olmuş, Türkiye'de yedi sekiz tane kâğıt fabrikası kurmuş SEKA İzmit tesislerinin kapatılmasının ilk adımı atılıyor. Kocaeli buna razı değil; Kocaeli, bu şekilde, SEKA İzmit tesislerinin kapatılmasına da karşı.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, istihdam Türkiye'nin sorunu, sanayileşme Türkiye'nin sorunu. Tüm dünyada, sürdürülebilir kalkınmanın temel unsuru olarak çevre, doğal yaşam ve insan birlikte ele alınıyor. Artık, kalkınmanın ve gelişmenin boyutları çevre duyarlılığı olmaksızın değerlendirilmiyor. Ekonomik gelişme için yatırımlar, çevre faktörü dışlanarak belirlenemiyor; tam tersine, çevre, sürdürülebilir kalkınmanın odak noktasını oluşturuyor. Bu anlayışın mantığı bugün tartışılmıyor; çünkü, insan ve çevre, organik bir bütün oluşturuyor.

Bugün, ülkemiz, bu anlayışı yansıtan uluslararası belgeleri imzalamış bir ülkedir. Türkiye, 1992 yılında toplanan Rio Çevre Konferansında ve 1995 yılında toplanan Kopenhag Toplumsal Kalkınma Konferansında, sürdürülebilir kalkınma için, insan merkezli programlara bağımlı kalarak, çevrenin korunması konusunda uluslararası belgelere imza atmış ve taahhütlerde bulunmuş bir ülkedir.

İstihdam, sanayileşme ve çevre birbirine karşıt değildir, olamaz, olmamalıdır; yani, çevre sorunlarına rağmen, kalkınma ve istihdam sorununu çözmek olanaksızdır. Her ikisini karşı karşıya getiren politikalar, yaşayan insanlara ve gelecek kuşaklara yapılacak en büyük kötülüktür.

Değerli arkadaşlar, basınımızda ve bazı çevrelerde, bu alanın bataklık olduğuna dair yazılar çıkıyor. En son, bir gazetemizde "Ford fabrikasının arazisi" başlıklı Sayın Altaylı'nın bir yazısı var. Sayın Altaylı "Neden Ford fabrikası için bir ağaçlık araziyi tercih ettiniz" diye Koç'un sahibelerinden bir tanesine soruyor ve aldığı cevap şu: "Arazi, aslında bataklıktır. Fabrika yapmaya zemin olarak uygun olmadığı için burada daha fazla masraf yapıyoruz; ama, biz, biz, ihracatı düşündüğümüz için burayı tercih ettik" diyor. Gerçekten, bu alan, bataklık bir alan mıdır değerli arkadaşlarım? Üçüncü asliye hukuk mahkemesi hâkimliğine sunulan bilirkişi raporundan bu arazinin niteliklerine bir bakmamız gerekiyor: Mahkemeye sunulan bu bilirkişi raporunda aynen şöyle deniliyor: "SEKA fidanlığı olarak bilinen arazinin tamamında halen 60 bin adet değişik yaşta kavak, 2 500 adet çam ağacı vardır. Ayrıca, fidanlık içinde elma, şeftali ve kiraz bahçelerinden oluşan meyva ağaçları vardır. Taşınmaz içinde 250-300 dekar kadar sazlık ve bataklık alan da vardır. Bunun dışındaki alanın tümü, arazi olarak değerlendirilmektedir." Yani, bu bataklık alanı, 1 600 dönümlük araziyle kıyasladığmızda, arazinin toplamının yüzde 2'sini bile bulmayan bir alanın, bataklık ve sazlık olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu bilirkişi raporunun sonuç bölümünde aynen şöyle deniliyor: "Doğal yapısı itibariyle, her türlü tarıma elverişli bir arazidir; ikinci sınıf tarım arazisidir, üzerinde halen, daha çok kavak olmak üzere, çam ve çeşitli meyve bahçeleri vardır ve her türlü tarıma elverişlidir."

Şimdi, biz, Kocaeli'ndeki veya Türkiye'nin diğer illerindeki otomobil fabrikalarına bir bakalım: İşte, Kocaeli'nde Hyundai var, Honda var; Kocaeli'nin hemen yanında Toyota otomobil fabrikası var. Yine, İzmir'de Opel, Bursa'da TOFAŞ var, Renault var; bunların hiçbirisi deniz kenarında değil; denizden 20 kilometre, 25 kilometre, 30 kilometre uzaklıkta olan fabrikalardır ve bunlar, hem hammadde girdilerini, hem de üretilmiş mallarını bu en yakın limanlar aracılığıyla sevk ediyorlar. Burada, Ford'a böyle bir ayrıcalık tanıyarak, haksız rekabete de bir şekilde neden olmuş oluyoruz.

Avrupa'daki ve Amerika'daki otomobil fabrikalarının yerlerine baktığımızda, istisnalar dışında, bunların çok büyük bir bölümünün deniz kenarından uzak olduğunu görüyoruz; çünkü, tüm önlemlere rağmen, tüm arıtma sistemlerine rağmen, özellikle oto boyasının içerdiği zehirli maddenin denize sızmasıyla beraber, deniz canlılarına çok büyük zararlar verdiği sabit olduğu için, bu fabrikalar, genelde, Avrupa'da ve Amerika'da deniz kenarından uzakta kurulmuş. Türkiye'de, de bugün, otomobil fabrikalarımız, denizden, uzakta kurulmuş ama, Ford-Koç Ortaklığı gelmiş "ben fabrikayı burada kurmak istiyorum" diyor...

Elbette ki, sanayicinin bu istemini ben haklı buluyorum. Elbette ki, sanayici, en iyi yerde yatırım yapmak ve liman olanaklarından da yararlanmak ister; deniz kenarında bu kuruluşu kurmak ister; ama, devleti yönetenlerin, ülkenin on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonrasını düşünmek zorunluluğu vardır. O çevrede yaşayan insanların çocuklarının geleceğini, yeşil bir çevre, temiz bir doğa bırakma istemini, ihtiyacını görmezden gelerek böyle bir tasarrufta bulunmalarını anlamak mümkün değildir değerli arkadaşlar.

Tabiî, Bakanlar Kurulu kararında, ilgili kuruluşun görev zararının Hazinece karşılanacağı belirtilmiştir. Görev zararıyla ilgili 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesine baktığımızda "Teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklıklara konularıyla ilgili olarak Bakanlar Kurulunca görev verilebilir. Gerektiğinde, bu görev için yapılacak ödeme miktarı Bakanlar Kurulu kararında belirtilir. Bu görevden doğan zarar ve mahrum kılınan kâr yukarıdaki esaslar dahilinde Hazinece karşılanır" denilmektedir. Şimdi, bakıyoruz, SEKA'nın böyle bir görev zararı, bu işle ilgili bir görev zararı söz konusu olamazdı. Ne zamana kadar; 5 Haziran 1998 tarihli SEKA ana statüsünde değişiklik yapılana kadar. Ana statüde yapılan değişiklikle, "ülkenin ekonomik ihtiyaçları göz önünde bulundurularak mülkiyetindeki ihtiyaç fazlası gayrimenkullere ilişkin satımda bulunmak" şeklinde bir ibare eklenmiş. Ne zaman yapılmış bu; Sanayi Bakanlığı bunu 4 Haziran 1998'de önermiş, 5 Haziran 1998'de de, Yüksek Planlama Kurulundan bu karar çıktıktan sonra Sayın Başbakan ve ilgili bakanlar imzalamış, daha sonra, bu karar, 5 Haziranda çıkmış; 8 Haziranda ise, SEKA'nın mülkiyetindeki bu arazi, Bakanlar Kurulu kararıyla, otomobil fabrikası kurulması için Koç-Ford ortaklığına bedelsiz olarak verilmiş.

Değerli arkadaşlar, şimdi, sanayileşmeye karşı olmak, özellikle, ihracata yönelik böyle bir yatırıma karşı olmak elbette söz konusu değil. Zaten, çıkarılan vergi yasasında, Bakanlar Kurulunun yetkisinde, 250 milyon doların üzerindeki yatırımlar için yüzde 200'lük bir yatırım indirimi öngörülmüş. Zaten, biz, bu yasa maddesiyle, 500 milyon dolara kadarki kârından -bu, sekiz sene mi olur, on sene mi olur, onbeş sene mi olur- Kurumlar Vergisi almayacağız, böyle bir kolaylığı sağlamışız.

Şimdi, Koç-Ford, kaçar mı kaçmaz mı diyoruz, kaçması için bir neden yok; yeter ki, biz, devlet olarak, ülkeyi yönetenler olarak, ülkemizi, ülkemizin geleceğini, çevreyi, doğayı, denizimizi ve o bölgede yaşayan insanlarımızı düşünelim; o çerçevede, başka teşvikler vermek gerekiyorsa verelim; ama, bu projenin uygulanacağı yeri de ona göre seçelim.

Değerli arkadaşlar, bizim derdimiz üzüm yemek; bizim, bağcıyı dövmek gibi bir derdimiz yok. O anlamda, biz, olaya, çevre açısından, Koceli'ndeki insanların geleceklerinde rahat nefes alabilecekleri bir yer açısından yaklaşıyoruz ve bedelsiz olarak, hibe olarak bu ortaklığa verilen bu yere, bu nedenle karşı çıkıyoruz.

Türkiye, elbette ki, bir muz cumhuriyeti değil; Türkiye'de yasalar işliyor, Türkiye'de hukuk işliyor. Türkiye'de sivil toplum örgütleri, meslek odaları, sendikalar, çevre gönüllüleri bu konuda duyarlılar ve Koceli'nde, tüm sivil toplum örgütleri, bu konudaki kararlılıklarını haykırıyorlar. 18 Temmuzda, bu konuda, çok geniş katılımla bir mitingi yaşama geçirecekler. Eğer, Sayın Başbakan ile Cumhurbaşkanı, 26 Temmuzda bu temeli atmak için Kocaeli'ne gelirlerse, kendilerini de en iyi şekilde Kocaeli'nde karşılayacaklar, ağırlayacaklar değerli arkadaşlarım.

Sevgili arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, bu konuda, ilk defa 1 Nisan 1998'de, bunun sadece konuşulduğu dönemde, bunu, gündemdışı bir konuşmayla gündeme getirdik ve bu yapılanın yanlış olduğunu ve yer seçiminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledik. Bundan başka, Sayın Başbakanın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdik; bununla kalmadık, bir Meclis araştırması önergesi vererek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda bir çalışma yapmasını önerdik.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Neyi araştıracaksın?!

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Bununla da yetinmedik -az önce, Fazilet Partili sayın sözcülerden birisi "Selüloz-İş'in açtığı dava" dedi, bu davayı ben açtım arkadaşlar- Danıştaya, yürütmenin durdurulması için, 25 Haziran 1996 tarihinde ben dava açtım, Kocaelili birtakım insanlar da, birtakım örgütler de dava açtılar elbette ki; ama, biz, Türkiye'de, hukukun işlediğine inanıyoruz, yargının çalıştığına inanıyoruz ve aldığımız duyum, bu konuda, yürütmenin durdurulmasına yönelik karar çıktığına ve idareden de savunma istendiğine dair. Henüz, bize, yazılı olarak bir tebligat yapılmış değil; zannediyorum, bu konuda, yarın, Danıştaydan kararı yazılı olarak da tebellüğ edeceğiz, alacağız ve orada. gerekçelerini de, sizlerle beraber öğrenmiş olacağız.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Bugün ne yapacaksın kardeşim, yarın çok geç olur.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, tabiî, ÇED sürecinin başlatılmadan bu işlemin yapılmış olması, gerçekten, istim arkadan gelsin mantığıyla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Az önce Anavatan Partisi sözcüsü değerli milletvekilimiz söyledi, özellikle o bölge, biliyorsunuz, Donanmanın idame edildiği, konuşlandırıldığı, stratejik açıdan çok önemli bir bölgedir. Genelkurmay Başkanlığının bu konudaki kararı henüz olgunlaşmış değildir.

Ayrıca, Tarım Bakanlığına bağlı Tarım İl Müdürlüğünün kararı oluşmuş değildir. Sayın Bakan, bu karar, Çevre İl Müdürlüğüne henüz ulaşmadı; herhalde, bunu, bu akşamdan sonra çabuklaştırırsınız.

Tüm bunlar oluşmamışken, böyle dev bir tesisin temel atma tarihinin belirlenmesi, çevre duyarlılığını gözetmeden böyle bir karara varılması, gerçekten, doğa açısından, çevre açısından hiç de küçümsenemeyecek bir ihmaldir.

Şimdi, Sayın Başbakan ile Sayın Cumhurbaşkanı, 26 Temmuzda, Kocaeli'ne, neyin temelini atmaya gidecekler?! Acaba, Kocaeli'nde, oradaki doğa katliamının, ağaç kesilmesiyle ilgili törenin mi temelini atacaklar?!

AHMET ALKAN (Konya) – Yok öyle bir şey...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Sayın Başbakan, sizin grubunuzda ilan etti, siz "yok öyle bir şey" diyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu projeye karşı çıkılmasını, Sayın Başbakan, bugün, grupta, vatan hainliğiyle eşdeğer tutmuş. Biz, projeye değil, projenin yerine ve bedelsiz verilmesine karşı çıkıyoruz; ama, herhalde, vatan hainliği, koşulsuz vermek mi, yoksa, bedelsize ve doğanın katledilmesine, yeşilin katledilmesine karşı çıkmak mı?! Bunu, sizlerin takdirine bırakıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

NECMİ HOŞVER (Bolu) – Neticeye bak... Sonuca bak... Ne yapacaksınız... Oya bak...

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Halil Çalık; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kocaeli SEKA arazîsinin Ford Otomotiv Sanayii AŞ'ye bedelsiz tahsisi konusunda verilen gensoru hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 inci Yüzyıla yaklaştığımız bugünlerde, başdöndürücü hızla yaşadığımız teknolojik gelişme sonucunda, enformasyon çağı, bilgi toplumu, globalleşme gibi kavramlar üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bu kavramlarla birlikte, bir taraftan, dünyamızda, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda bir küreselleşme olgusu yaşanırken, diğer taraftan, ülkeler arasındaki rekabet gücü gittikçe artmaktadır. Özellikle, gelişmekte olan Türkiye gibi ülkelerin gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşabilmesi ve uluslararası ticarette rekabet edebilmesi için, sanayileşmeye dönük bir kalkınma yöntemi benimsemesi ve modern metotlarla üretimi esas alan bir ekonomiye sahip olması gerekmektedir. Böyle bir yaklaşımın benimsenmesi, sadece, uluslararası alanda rekabet yeteneği kazanma açısından değil, aynı zamanda, ülkedeki insanların hak ettiği şekilde ve düzeyde yaşayabilmesini sağlamak açısından bir zorunluluktur.

Bununla birlikte, modern üretimi esas alan bir kalkınma yönteminin istenilen biçimde uygulanması, ekonomik politikaların doğru uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

İlk olarak, kalkınmayı sağlayan en önemli unsur, sermaye birikimidir. Oysa, gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına engel teşkil eden sorunların birinin sermaye yetersizliği sorunu olduğu, bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, bu ülkelerde sermaye birikiminin sağlanması, iç tasarrufları artırıcı ve -bağımsızlık korunmak koşuluyla- yabancı sermayenin ülkeye girişini teşvik edici politikaların uygulanmasına bağlı bulunmaktadır.

Kalkınmanın ikinci önemli unsuru, modern üretim tekniklerinin kullanılmasıdır. Üretim sürecinde yeni teknolojilerin kullanılması, bir taraftan, üretimdeki etkinliği ve verimliliği artırırken, diğer taraftan, ülkenin sanayi ötesi toplumuna veya bilgi toplumuna geçmesinde de önemli bir rol oynamaktadır. Bu yeni teknoloji kullanımı ise, bilim ve teknolojiyi, ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürebilme politikasının uygulanması ve teknoloji transferiyle mümkündür.

Değerli milletvekilleri, kalkınma yöntemi, ihracatı esas almalıdır. Böyle bir yaklaşım, hem dış dengenin sağlanması hem de uluslararası rekabet gücünün kazanılması açısından büyük önem taşımaktadır. Uygulanacak kalkınma yöntemi, aynı zamanda, istihdam yaratmalıdır. Gelişmekte olan ülkelerdeki sorunlardan biri olan işsizlik sorununun aşılması açısından zorunlu olan istihdam yaratma yeteneği insanların yaşam standartlarının artırılması ve dengeli gelir dağılımının sağlanmasını da beraberinde getirmektedir.

Son olarak, modern metotlarla yapılacak, üretime dayalı sanayileşme ve kalkınma yönteminin, doğa ve çevreyle uyumlu olması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'yi ekonomi ve teknoloji alanında gelişmiş ülkeler seviyesine getirme amacını taşıyan 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, az önce açıkladığım hususları dikkate alarak, hükümet programında; sermaye hareketlerinin, ülke kalkınmasına ve üretken kapasitenin güçlendirilmesine katkıda bulunacak yapı içerisinde gelişmesine önem verileceği; ihracat artışına süreklilik ve dinamizm kazandırmak için, ihracata dönük, kaliteli ve çevreye duyarlı mal üretebilmek ve kapasitesinin oluşmasına, sanayiin rekabet gücüne, verimlilik ve yüksek teknolojinin kullanımı ve gelişmesine, çeşitliliğin artırılmasına, yeni pazarlarda etkinliğin sağlanmasına öncelik verileceği; izlenecek ekonomik politikalarla, özel sektör öncülüğünde yatırım ve üretimin artırılacağı, istihdam olanakları geliştirilerek işsizliğin giderek azaltılmasının sağlanacağı şeklinde ifadelere yer verilmiştir.

Diğer taraftan, gerek 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve gerekse diğer bazı düzenlemeler uyarınca, Bakanlar Kuruluna, ekonomik kalkınmanın sağlanması, toplumsal refahın artırılması, ekononik konjonktürün gereksinmeleri doğrultusunda, yatırımcılara bazı teşvikler uygulanması konusunda yetki verilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu anlayış içinde, sermayesinin yüzde 41'i Ford Motor Şirketine, yüzde 41'i Koç Holdinge ve yüzde 18'i halka açık olan ve bugüne kadar 500 bin araç üretmiş, son yıllarda yüksek miktarda vergi ödemiş, Eskişehir-İnönü'de motor ve aktarma organları ve kamyon, İstanbul'da hafif ticarî vasıta ve otomobil üretimi tesisleri bulunan, yaklaşık 3 500 kişiye iş olanağı sağlayan Ford Otomotiv Sanayii AŞ, Hükümetimizin karşısına "Ford-Otosan 2000" projesiyle gelmiştir. (FP ve DYP sıralarından alkışlar!)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Onlar, Mercedese biniyor...

HALİL ÇALIK (Devamla) – Kurulacak yeni fabrikaya arsa tahsisi için girişimde bulunmuştur. (FP ve DYP sıralarından alkışlar!)

Türk otomotiv sanayii için bir kurtuluş yolu olan bu dev proje, şu ihtivaları içermektedir. (FP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, eğer dinleme lütfunda bulunursanız, bölgemize kazandırılacak olan o olanakları da sizlere sunmaktan kıvanç duyacağım.

BAŞKAN – Sayın Çalık, bir dakikanızı rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...

Buyurun efendim.

HALİL ÇALIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu proje için 550 milyon dolar yatırım yapılacaktır. Bu yatırımın 92 milyon doları, üretim sürecinin gelişmesine katkıda bulunan tasarım ve AR–GE (araştırma, geliştirme) yatırımına harcanacaktır.

Söz konusu proje faaliyete geçirildiği takdirde, yılda, toplam 120 bin ile 160 bin arasında üretim gerçekleştirilecektir. Bu üretim miktarı, mevcut üretim kapasitesinin dört katına tekabül etmektedir.

Bu projeyle, yılda, asgarî 700 milyon ile 1 milyar dolar arasında ihracat yapılacaktır. 1997 yılı ihracatının 26 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında, bu yatırımın, ihracatımıza önemli katkıda bulunacağı görülecektir.

Anılan proje sayesinde, hem modern üretim, yönetim ve çevre teknolojisinin kullanılması hem de yatırım ve üretimde yurt dışından gelecek mühendislerin çalıştırılması nedeniyle, ülkemize, teknoloji transferi de gerçekleşmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, 2 bin kişi fabrikada, 6 bin kişi de yan sanayide olmak üzere toplam 8 bin kişi çalışacak ve bu fabrikadan 80 bin kişi ekmek yiyecektir. Söz konusu projenin, yan sanayiin de gelişmesine büyük katkıda bulunacağı, gözden kaçırılmamalıdır. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar!)

Bu projede, çevreye ve doğaya zarar vermeyecek teknolojinin kullanılacağı da taahhüt edilmiştir. Türkiye'ye, sadece üretim teknolojisi değil, aynı zamanda çevre teknolojisinin de getirileceği düşünülürse, ÇED konusunu ihmal etmemiz düşünülemez. Gerçek çevre gönüllülerinin kaygılarını gidermek için belirtmeliyim ki, ÇED'le ilgili bütün kuruluşların şifahî olarak görüşü alınmış ve birçoğu, belgeyle de sunmuşlardır. Gerekli dokümanlar da oluşturulmaktadır.

Burada, öncelikle, konuyu, siyasî malzeme yapan çevreciler ile, gerçek çevrecilerin ayırımı olarak ortaya koyarak, doğru bir ayırım yapmamız gerekmektedir. Gerçek çevrecilerin kaygılarına, çevresine duyarlı her yurttaş gibi biz de katılıyoruz. Ancak, bu fabrikada, büyük yatırım farkına rağmen, su bazlı boya sanayiinde havaya tiner buharı bırakılmayacaktır; fırından çıkan gazlar tekrar yakılacaktır; zemine, hiçbir sızıntı olmayacak şekilde önlemler alınacaktır; atıksular, içinde balıkların yaşayabileceği düzeyde temizlenecektir. (FP sıralarında "Brova" sesleri, alkışlar!)

Ford-Otosan, ayrıca, bölge halkının ihtiyacına yönelik olarak bazı tesislerin yatırımına da yardımcı olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bedava verildiği söylenen bu fabrika, Kocaeli halkımıza neler getirecektir; sizlere, bunları da sunmak isterim:

Kocaeli Üniversitemize bağlı, fabrikanın içerisinde, bir meslek yüksekokulu açacaktır. (FP sıralarından "Bravo" sesleri!)

Kocaeli Üniversitesinin Arslanbey Kampüsünde toplantı salonu ve sosyal tesis inşa edecektir. (FP sıralarından "Bravo" sesleri!)

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin inşaatına katkıda bulunacaktır. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar!)

İhsaniye Meslek Yüksekokulunun inşaatını tamamlayacak ve önümüzdeki ders yılında faaliyete geçmesi sağlanacaktır. (FP sıralarından "Bravo" sesleri!)

Kocaelimizin güzide ilçelerinden birisine, yani, Gölcük'e bir anadolu lisesi inşaatı yapacaktır.

Halka açık park ve spor tesisleri, kapalı spor salonu, bu tesisin kapsamında taahhüt edilmektedir.

Yapılacak olan eğitime katkı bedeli, herhalde, ileri sürülen bedelin kat kat üzerindedir. (FP sıralarından "Bravo" sesleri!)

Sayın milletvekilleri, biraz önce özelliklerini açıkladığım projenin, ülkemizin kalkınmasında ve ihracatın artırılmasında önemli bir rol oynayacağı aşikârdır. Ülke halkının menfaatını esas alan Hükümetimiz, mevzuatın kendisine verdiği yetkiye dayanarak, mülkiyeti Türkiye Selüloz-İş ve Kâğıt Fabrikası Genel Müdürlüğüne ait, Kocaeli il sınırları içinde, 2 313 666 metrekarelik arazinin 1 600 000 metrekarelik bölümünü Ford Otomotiv Sanayii A.Ş.'ye veriyor. Bunun, bedelsiz olduğu söyleniyor; ancak, dün, Sayın SEKA Müdürüyle telefonla görüştüğümüzde, bunun bedelinin 10 trilyon olduğunu söylemiştir; ama, biraz önce saydığım eğitime yapacağı katkıları göz önüne alırsak, bunun 10 trilyonun kat kat üzerinde olduğu herhalde aşikârdır.

Buradan, bir düzeltmeyi de yapmadan geçemeyeceğim. Biraz önce konuşan Konya Milletvekilimiz Sayın Veysel Candan, değerini, 30 trilyon olarak söyledi; Sayın Kocaeli milletvekilimiz ise 20 trilyon olarak söyledi. Hangisine inanacağımı şaşırdım; kuşkusuz, şüphe içindeyim. (FP sıralarından gürültüler)

Ayrıca, tahsisi yapılan SEKA arazisi, sözkonusu proje için en uygun arazi niteliğindedir. Birinci olarak, bilindiği üzere, bu işletmenin kuruluş yerinin, düşük maliyet ve üstün rekabet gücü açısından bazı özellikleri taşıması gerekmektedir. Buna göre, öyle bir yer seçilmelidir ki, hammadde ve işgücü gibi üretim faktörleri en uygun fiyatla, istenilen nitelikte ve sürekli olarak sağlanabilmeli ve üretilen mallar, tüketim pazarlarına, uygun bir maliyetle, kolaylıkla ulaştırılabilmelidir. Bu husus dikkate alındığında, seçilen fabrika yerinin, İstanbul - Kocaeli - Bursa üçgenindeki yan sanayie ve tüketim pazarına yakınlığı nedeniyle doğru bir seçim olduğu görülmektedir.

Sözkonusu arazi 1 600 dönüm olup, ağaç kesimi yapılacak arazi ise 150 - 200 dönüm arasındadır. Özellikle, kışın, kısmen su altında kalan ve bir bölümü bataklık olan bu arazinin ekonomik verimliliği ve çevreye olan katkısı ortadan kalkmıştır. Fidanlığın yıllık gideri 36 milyar lira, yıllık geliri ise yalnızca 9 milyar liradır. Burada, toplam, 60 bin değil, resmî kayıtlara göre 53 bin kavak bulunmaktadır. Bunun ise 5 ilâ 6 bin tanesinin kesim zamanı gelmiştir. Bu arazinin Ford - Otosan AŞ'ye tahsisiyle, ekonomiye herhangi bir katkısı bulunmayan arazinin, daha verimli ve üretken alanda kullanılmasına olanak tanınmıştır. Ayrıca, Ford - Otosan 2000 projesinde yer alan araziye, fabrikayla beraber yapılacak çevre düzenlemesiyle uygun ağaçlar dikilerek, yeşillik sağlanması sürdürülecektir. Kaldı ki, bundan sonra, eğer Ford - Otosan bu fabrikayı yaptığı takdirde, mevcut bulunan kavak ağaçları da SEKA Fabrikamıza ait olacaktır. (FP sıralarından "Bravo" sesleri!)

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak, Hükümetimiz, her ne kadar SEKA'ya ait arazinin bir kısmını Ford Otomotiv Sanayi AŞ'ye bedelsiz olarak tahsis etmişse de, eğitim, sağlık ve sosyal tesislerin kuruluş koşullarını getirmiştir.

Görüldüğü üzere, burada, ekonomik rantabilitesini yitirmiş bir arazinin, Türkiye'de, üretim artışını sağlayacak, istihdam yapacak ve çevreyle uyumlu bir projeye tahsisi söz konusu olup, ülke menfaatlarına ve mevzuata herhangi bir aykırılık söz konusu değildir.

Bu sanayiin ülkemize gelmesiyle, ülkemize gelmek isteyen yabancı yatırımcıların önü açılacak, tedirgin olan firmaların tedirginliği giderilecek ve sonuçta, ülkemizin dünya pazarına açılışı daha da kolaylaştırılacaktır.

Değerli milletvekilleri, sizlerin mensubu bulunduğu siyasî partilere ait yerel yöneticilerin, yerel basında bazı demeçleri vardır. Burada, benden önce, Fazilet Partisinden, Doğru Yol Partisinden, Cumhuriyet Halk Partisinden, değerli konuşmacılar, çıktılar, konuştular; ama, bunu, sadece milletvekili bazında düşündüler. Acaba, bunu, hiç yerel yöneticilerine sordular mı?..

Sizlere, yerel gazetelerde yayımlanan bazı yazıları sunmak istiyorum:

Kocaeli İline bağlı İhsaniye Belediye Başkanı Fazilet Partilidir. Bakın, Fazilet Partili Belediye Başkanım, bu fabrikayı kucakladığını, bunun, çevreye hayat getireceğini söylemektedir.

İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı, bu konuda, kesinlikle bu fabrikaya yardımcı olacağını ve burada hiçbir engel teşkil etmeyeceğini söylemektedir.

Size, burada, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanının demecini, bizatihi gazete kupürlerinden okumak istiyorum. Bakın, aynen şöyle: " Ford Fabrikası Genel Müdürü, Büyükşehir Belediye Başkanı Sefa Sirmen'i ziyaret etti. Sefa Sirmen de, böyle bir sanayie karşı çıkmamızın mümkün olmadığını...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sanayie kim karşı çıkıyor?!.

HALİL ÇALIK (Devamla) – ... ancak, böyle bir sanayi, İzmit'e ve İzmitliye hayat getireceği için...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sanayiyle ne alakası var!..

HALİL ÇALIK (Devamla) – ... buna, elimizden gelen tüm kolaylığı göstereceğimizi söyledi. " İşte, gazete kupürünü size gösteriyorum değerli arkadaşlarım.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Konu, sanayi değil, peşkeş! konusu, peşkeş.

HALİL ÇALIK (Devamla) – Kocaeli İline bağlı, Fazilet Partimize mensup İhsaniye Belediye Başkanımız, bakın ne diyor: "İhsaniye Belediye Başkanı Zorlu: Ford yöreye hayat getirecek" İşte, bakınız...

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Mesele o değilk; bedava veriyorsunuz araziyi, bedava.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Belediye Başkanı hangi partiden?

HALİL ÇALIK (Devamla) – Devam ediyorum. Yine aynı Belediye Başkanı diyor ki: "Bu bataklıkta otomobil çıkacak" Bu, Fazilet Partili İhsaniye Belediye Başkanımın demecidir.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Peşkeşten bahset, peşkeşten!

LÜTFİ YALMAN (Konya) – Arsayı bedava veriyorsunuz, bedava...

HALİL ÇALIK (Devamla) – Ben, sizin huzurunuzda İhsaniye Belediye Başkanına şükranlarımı sunuyorum.

Bu yetmiyor, yine İhsaniye Belediye Başkanı "Ford'u kucaklıyorum" diyor ve devam ediyor: "Başkan Zorlu, Ford'a desteğini sürdürüyor." (FP sıralarından gürültüler)

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Başkanın ismini de söyle, bari, reklamı olsun.

HALİL ÇALIK (Devamla) – Başkanın buradaki, bizzatihi, demecini, sizlere, aynen, yorumsuz olarak aktarıyorum; dinlerseniz öğrenmiş olacaksınız değerli arkadaşlarım: "Önceki gün, ayağına çizmeyi çeken, otomobil fabrikasının kurulacağı alandaki bataklık bölgeyi gösteren Başkan Zorlu: Bilen bilmeyen konuşuyor. Otuz yıldan beri ihmal edilen, unutulan arazi şimdi kıymete bindi. Bu arazinin büyük bölümü bataklıktır; sivrisinek, pislik yatağıdır. Biz, İhsaniyeliler olarak, bu bataklıktan otomobil çıksın istiyoruz, hem bölgemiz hem kentimiz hem ülkemiz kazansın istiyoruz demiştir." Bunu söyleyen, Fazilet Partili İhsaniye Belediye Başkanımdır; ona saygılar sunuyorum.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Peşkeşe ne diyor peşkeşe?!

HALİL ÇALIK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, arkadaşlarımız konuşuyor; tabiî ki değerli konuşmacılara saygı duyuyorum, tabiî ki fikirlerini söyleyecekler; ama, o değerli arkadaşlarımızın ne işsiz çocuğu var ne işsiz kardeşi var ne aşsız kardeşi ne de yakını var...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Onlar mersedese biniyor.

HALİL ÇALIK (Devamla) – Ama, bunu, ancak, işsiz olan, üniversiteyi bitirmiş, benim gencecik kardeşim, gencecik yavrum, gencecik çocuğum bilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalık, buyurun.

HALİL ÇALIK (Devamla) – Biraz önce söylediğim, sanırım, anlaşılmadı.

Değerli arkadaşlarım, bu fabrikanın kıymetini, ancak, işsiz, aşsız çocuğu, yakını olan bilir. Siz, hiç üniversiteyi bitirip de sokakta gezen gençleri gördünüz mü?! Bir öğretmen olarak, eğitimci olarak benim içim sızlıyor. İşte, Kocaeli'nde 50 bin kişiye iş olanağı sağlayacak, ekmek sağlayacak, iş sağlayacak, aş sağlayacak bu fabrikaya hayır demenin, pek mantığını bulamıyorum.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – 100 bin, 100 bin!..

HALİL ÇALIK (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, bu fabrikanın, Kocaelimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor; Demokratik Sol Parti olarak bu gensoruya ret oyu vereceğimizi bildiriyor; saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çalık, teşekkür ediyorum.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, sayın hatip, biraz önceki konuşmaları sırasında, İhsaniye Belediye Başkanının fabrikaya kucak açtığından bahsettiler. Doğrudur; Sayın Belediye Başkanı, fabrikaya karşı değildir, fabrikanın kurulmasına taraftardır; ancak, bir SEKA arazisinin bedava verilmesine, bir anlamda peşkeş çekilmesine karşıdır.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, söz istiyorum...

BAŞKAN – Sayın Bakan, ben, zatıâlinizi takip ediyorum efendim... İzin verirseniz...

Sayın Pepe, bir pusula gönderip, Sayın Atasayan'ın size sataştığını, sizi rencide ettiğini ifade ettiniz. Ben tutanağı getirttim. Sayın Atasayan "Sayın Osman Pepe'nin popülist politika hevesinden kaynaklandığına inandığım sözleri" diyor. Sizin popülist politika uyguladığınızı ifade etmiyor. Esasen, popülizm, halkçılık demektir. Siz de, biz de, hepimiz halkçıyız zaten. Bundan dolayı, burada, rencide edici bir ifade görmüyorum.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Hayır Sayın Başkan, o manada değil...

BAŞKAN – Sayın Bakan, zatıâlinize söz vereceğim; ancak...

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Orada, ikinci maddede, Sayın Atasayan...

BAŞKAN – Efendim, onu izledim ben... Yani, siz, kenardan başlayın; yani, kenar çizgileri anlatın...

OSMAN PEPE (Kocaeli) – "Kenarından da köşesinden de başlayacağım" dedi. Yöresel olarak, bizde, bu ifade bir hakarettir. Bu, bir hakarettir. Bu hakaret ifadesini kendisine aynen iade ediyorum!

BAŞKAN – Sayın Pepe, onu da aldım, onu da izledim... Bir söze şuradan veya buradan başlayacak; o, sayın hatibin kendi üslubudur. (FP sıralarından gürültüler)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – O, hakarettir Sayın Başkan!

BAŞKAN – Sayın Bakan, size söz vereceğim; ancak, izin verirseniz, 10 dakika ara vereceğim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz önceki izah tarzınız, halk nezdinde ve gerçek anlamda popülizmi yansıtmıyor Sayın Başkan. Halkçılık anlamına gelmez. Dolayısıyla, arkadaşımızın kullandığı mananın dışında bir yorum getirdiniz. Siz, yorum makamında değilsiniz. Sataşma vardır!

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, ben, beyanını aldım; siz, popülizm yapıyorsunuz da dememiş "öyle bir hevesin içerisindesiniz" diyor; beyanı öyle.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Daha ne olsun!

BAŞKAN – Efendim, saat 22.40'da toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.30

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 22.40

BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 121 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gensoru önergesinin görüşülmesine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS

ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

2. — Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 60 arkadaşının, İzmit’te SEKA’ya ait fidanlık bir araziyi bedelsiz olarak Ford-Koç Grubuna tahsis ettiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17) (Devem)

BAŞKAN – Hükümet hazır.

Grupların beyanları tamamlandı; şimdi, sıra, Sayın Hükümette.

Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi; buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gensoruyu veren arkadaşlarımızın -Sayın Osman Pepe ve 60 arkadaşının- bu konuyu tartışma gündemine getirmeleri yararlı olmuştur. Biz, yaptığımız her işte ve attığımız her imzada hesap vermeye hazırız. Bu anlamda, bunu ciddî bir fırsat olarak değerlendiriyoruz ve verilen gensorunun, Sayın Başbakanımız hakkında değil, hepimiz hakkında verildiğini kabul ediyoruz; bu anlayışla, görüşlerimi biraz sonra size sunacağım.

Gensoruyu dikkatle okuduğumuz zaman, gensorunun içeriği nedir diye dikkatle baktığımız zaman, görülen birkaç temel nokta var. Birincisi, bu gensoruda, ülkede kaynak yetersizliğinden söz edilmekte, yatırımların düştüğünden söz edilmekte ve diyet karşılığı bir uygulama yapıldığı belirtilmekte; ayrıca, turizm alanlarının ve özelleştirmenin, bir nevi peşkeş olarak değerlendirildiği de bu metinde yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, eğer, bir ülkede yatırımlar için kaynak yetersizliği varsa, burada en önemli unsurlardan biri, yabancı sermaye girişini teşvik ederek kaynak açığınızı dış tasarruflarla kapatmaya çalışırsınız. Eğer, yatırımlar bir ülkede düşüyorsa ve kendi kamu kaynaklarınız ve özel kesim kaynaklarınız yeterli değilse, dışkaynaklara başvurursunuz.

Bugün, dünyada, Çin'den İrlanda'ya kadar birçok ülke, yabancı sermaye girişini hızlandırmak için son derece ciddî teşvikler getiriyor. Burada sözü edilen peşkeş çekme, talan, vurgun gibi laflar -özellikle turizm alanları ve özelleştirme konusunda burada sözü edildiği için söylüyorum- doğru değildir. Burada alınan bu karar ve uygulama, gensoruya muhatap olan konu da yanlış bir uygulama değildir.

Değerli arkadaşlarım, burada yapılacak yatırım 500 milyon dolarlık bir yatırımdır, 2 milyar dolarlık bir üretimi içermektedir. Sözünü ettiğimiz arazinin değeri, metrekaresi 8 dolar ile 16 dolar arasında değişen, farklı görüşlere göre değer biçilen bir bedele sahiptir; yani, 20 trilyon lira değildir, 5-6 trilyon lira gibi bir değere sahiptir; 10 milyon dolar ile 25 milyon dolar arasında değişen bir bedele sahiptir; ama, bu yatırımın gerçekleşmesi halinde, 2 milyar dolarlık üretimin yapılması halinde, 1 milyar dolarlık ihracat imkânı gelmektedir ve yılda -dikkatinizi çekerim- 250 milyon dolar vergi alınmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, 250 milyon dolar vergi ödeyecek, bir ülkeye vergi verecek bir tesisin, 1 milyar dolar ihracat yapacak bir tesisin, Portekiz'de de, İngiltere'de de, İrlanda'da da, İspanya'da da çok büyük imkânlarla ülkeye davet edildiği, teşvik edildiği hepimizin bilgisi içinde olan bir konudur. Burada, şu soruyu sormak lazım: Bu yatırım önemli midir; bu üretim önemli midir; evet arkadaşlar, bu yatırım önemlidir. Eğer, bu ülkeye katkıda bulunmak istiyorsak, biz, ülkeye destek olan, katkıda bulunan herkese, doğru projelere -çok açık söylüyorum, hiçbir art niyetle de söylemiyorum- ülkeye katkıda bulunacak üretim ve yatırımlara her alanda destek oluruz; özel sektörün, esnaf, sanatkârın, genç girişimcinin her türlü çabasına destek oluruz. Bizim için önemli olan, ülkenin üretim gücünün, ülkenin ihracat potansiyelinin, ülkenin istihdam sorununun çözülmesidir. Biraz önce söylediğim gibi, anlamlı ve doğru projeleri, iş yapma konusunda kendisini ispatlamış herkesi Türkiye'de desteklemek, Türkiye'nin potansiyelini, rekabet gücünü ve üretim gücünü artırmak, makro ekonomik dengelerde istikrar sağlamak bizim temel görevimizdir.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Herkese aynı yapmıyorsunuz ama...

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz, şu anda bu tartışmaları yaparken ve bu sorunların içinde yaşarken, yeterince doğru ve net biçimde değerlendirme imkânımız olmayabilir. Bugün, serinkanlı düşünmek zorunda olduğumuz bir dönemi yaşıyoruz; ama, deneyimlerime dayanarak söylüyorum ki, bundan on yıl sonra, bu tartışmaların çeşitli değerlendirmelerini yaptığımızda, bizim, bugün, verdiğimiz kararın çok doğru olduğunu ve haklı olduğumuzu göreceksiniz. Bunu, inançla söylüyorum...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Hayır, Sayın Bakanım...

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Çünkü, 1987 ve 1988'de özelleştirmeye ilişkin yapılan tartışmalarda ne kadar haklı olduğumuzu bugün görüyorum. Bugün, dünyada ciddî bir kuruluşun, Ford'un, Toyota'nın, Siemens'in, Philips'in otomotivde ve elektronikte, bilgi toplumunun sektörlerinde Türkiye'ye daha çok gelmesini, daha çok üretim yapmasını, teknoloji, yönetim tekniklerini getirmesini biz istiyoruz; Türkiye'nin buna ihtiyacı olduğu inancındayız; Türkiye'nin, 65 milyon insanın da bunu istediği kanaatindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, biz, 1998 yılı başında, Asya krizinin etkilerini aşabilmek için hazırladığımız ekonomik programın yanı sıra, ihracatı geliştirmek için bir strateji hazırladık; öncelikli ihracat sektörlerini tespit ettik. Bunlardan bir tanesi otomotiv, bir tanesi elektronik. Bu alanda teknoloji üretiminin ve yeni teknolojilerin, Türkiye'de, üretim sürecinde kullanılması gerektiğine ve mevcut 30 milyar dolara gelip tıkanan ihracatı 50 milyar dolara çıkarabilmek için, yeni teknolojilere ve yeni üretim potansiyeline, gücüne sahip olmak gerektiğine karar verdik; bu kararla da bu projeye "evet" dedik. Bunun da hesabını her yerde vermeye hazırız. (DYP sıralarından "ne bağırıyorsun!" sesleri) Değerli arkadaşlarım, hepinize büyük saygım var; hiçbir şekilde, düşüncelerimi ifade ederken, görüşlerimi sunarken, sesim, size saygısızlık etme anlamında yükselmez; hepinize, Parlamentonun bütün üyelerine saygım sonsuzdur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, yirmi yıl önce hayal bile edilemeyecek bir ihracat potansiyeline ve profiline, bugün gelmiştir; ama, ihracat konusunda geldiğimiz noktada sıkıntılarımız var. Bunun için, biraz önce sözünü ettiğim sektörlerde yeni atılımlara, yeni teknoloji gücünü yükseltmeye, artırmaya ihtiyacımız var. Bu anlamda, ürün ve pazar çeşitlendirmesine ihtiyacımız var ve Türkiye'nin, bu dönemde, uzun dönemli yapısal değişimlere, bu süreçte, bu anlayışta ihtiyacı var. Bu değişimi nasıl yapacağız, ürün ve pazar çeşitlenmesini nasıl yapacağız; bu tür yatırımlarla yapacağız. Makro ekonomik denge ve istikrarı sağlarken, yabancı sermaye girişini hızlandıran, teknoloji düzeyini yükselten, rekabet gücünü artıran yatırımlarla yapacağız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin, bugün, modern ve yeni yönetim tekniklerini kullanarak çok başarılı olduğunu çeşitli defalar yaşamış bir insan olarak söylüyorum; bunları, bu modern yönetim tekniklerini ve anlayışları, teknolojileri birer lüks veya aksesuar olarak kabul etmeyip, bunlara inanıp, uyguladığımızda doğru ve başarılı sonuçlar aldığımızı bilen bir kişi olarak söylüyorum: Bu tür yatırımlar çok önem taşır. 2 milyar dolar düzeyinde üretim yapıp, 1 milyar dolar düzeyinde ihracat yapacak bir kurum, yaklaşık 2 bin kişiye yeni iş imkânı sağlayıp, yan sanayiiyle çok önemli bir gelişme potansiyeline sahip itici bir sektör olan otomotivdeki yatırım, bir ülke için önem taşır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin rotası, 21 inci Yüzyıla girerken yeniden düşünülmeli ve yeni bir teknoloji düzeyini, vizyonunu yakalamalıdır. Şimdi, burada, karşılaştığımız sorun şudur -Türkiye'nin tipik açmazıdır- iş yapma konusunda kararlı olan insanlar, daima sorumluluğu, riski omuzlamaktadır; ama, suçlanmaktadır. Türkiye'de söylediği sözü tutmamanın ve iş yapmamanın hiçbir faturası yoktur, sorumluluğu yoktur; yani, bir nevi, okulların öğrencisiz olduğu bir Millî Eğitim Bakanlığının hiçbir sorumluluğu olmadığı gibi. Türkiye'de, yöneticilerin, geleceğe dönük bir vizyon içinde Türkiye'ye yeni ufuklar kazandırma konusunda girişimlerde bulunmamasının hiçbir sorumluluğu yoktur.

Biz, Türkiye'de, istikrarı, üretim ve rekabet gücünü geliştirebilmek için bu tür yabancı sermaye girişlerini mutlaka temin edecek kararları almak zorundayız ve ben, hepimizin aynı düşünceleri paylaştığına da inanıyorum.

Tekrar söylüyorum, anlamlı ve doğru projeleri ve iş yapmak istediğini ispatlamış herkesi, Hükümetimiz, 55 inci Hükümet ve tüm Türkiye cumhuriyeti hükümetleri destekler ve destekleyecektir.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – PETLAS'ı desteklemediniz, PETLAS'ı...

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Burada, eğer...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – PETLAS'a engel oldunuz.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Biz, bu yapılan işlemlerin hukukî olduğuna inanıyoruz, bütün noktalarıyla hukuka uygun bir işlem yapıldığına inanıyoruz; hukuka da sonuna kadar saygılıyız.

Buradaki yatırım sürecinde ekonomik ölçek önemlidir; dünya pazarlarına açılmak, maliyet ve kalite unsurlarını önplanda tutmak önemlidir. Özellikle bu yeni ihracat stratejimizde, yeni teknoloji düzeyi, elektronik, otomotiv ve bilgi toplumuna bağlı sektörlerin gelişmesi bu anlamda önem taşırken, Türkiye'nin yaklaşık 1 milyar dolar ihracat yapacak, 200 mühendisiyle teknoloji üretecek bir yeni yatırıma kucak açması, hepimizin ve çocuklarımızın geleceği açısından önem taşımaktadır. Türkiye, bu anlamda, teknoloji transferine, know-how ve bilgi transferine, bu süreçte, elektronikte, genetikte, otomotivde, tekstilde, demir-çelikte her zamankinden çok daha ciddî ihtiyaç göstermektedir ve talebi vardır. Eğer, bu ülkenin ihracatı 50 milyar doların üzerine çıkacak ve bu ülkenin büyümesi ve üretim artışı, dıştalebe dayalı bir sürece girecekse, Türkiye'nin çıkışı ve kurtuluşu da bu noktada olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, burada, en önemli sorun, bu arazinin neden bedelsiz verildiğidir. Şimdi, bugün, Orman Bakanlığında bir hesap yaptırdık, buradaki tüm gelir onüç yıl sonra 3 milyon dolar ve arazinin bedeli maksimum 10 milyon dolar ile 25 milyon dolar arasında değişiyor. Yıllık vergisi 250 milyon dolar olan bir işletmeyi devreye alacaksınız. Bu anlamda, Türkiye'nin menfaatları, eğer İspanya'da, Brezilya'da, İngiltere'de veya Portekiz'de bu tür uygulamalar yapılıyorsa, bu uygulamalaı Türkiye'ye cezbetmek açısından dünyadaki teknoloji üreten kurumları ve müesseseleri Türkiye'ye getirmek gerekir. Bizim, bu tür yatırımı, ihracatı, geleceğe ve dünyaya açık projeleri desteklememiz gerektiğine inanıyorum, buna hepimiz inanıyoruz; ama, şu kadarını söyleyeyim ki, bu SEKA arsasıyla ilgili yapılan tartışmalara saygı duymakla beraber, şundan emin olmanızı rica ediyorum, burada, varsayalım ki, arsanın bedeli maksimum 25 milyon dolar olsa bile, bedelsiz bir uygulama yapılmamıştır. 17 milyon dolarlık bir kazık çakma işlemi vardır, 10 milyon dolarlık da -biraz önce söz edildi- üniversiteye bir bağış söz konusudur; ama, bunları, bir bahane veya bir özür anlamında veya bir neden bulmak için de söylemiyorum; bizim yaptığımız iş doğrudur; bizim yaptığımız iş, Türkiye'nin geleceği için ve bugün için doğrudur. Ben şu soruyu hep kendi kendime sordum: Hangi hükümet olursa olsun bu kararı alır mıydı; alırdı, bunu, çok açıklıkla ifade ediyorum. Bugün, Türkiye, Toyota'da 200 bin adede çıkma konusunda yatırımı yeterince desteklemediği için, Fransızlar, Toyota'nın istediğinden daha iyi imkânlar tanıyıp, o yatırımı Fransa'ya kaydırdı; bundan, sonuçta, Türkiye kaybetti.

Değerli arkadaşlarım, ben sözü fazla uzatmak istemiyorum; ama, şu kadarını söyleyeyim ki, turizm alanlarıyla ilgili bizi suçlayanların, on yıl önce, kırkdokuz yıllığına o arazileri verdiğimizde bizi suçlayanların, bugün 10 milyar dolara gelen o turizm gelirleri karşısında, bir parça düşünmelerini rica ediyorum. Bizi özelleştirme konusunda suçlayanların, mahkemelere verenlerin, bugün, daha altı ayda 2 milyar dolara gelen özelleştirme gelirleriyle, Türkiye'de ciddî bir zihniyet değişikliğinin gerçekleştiğini görmeleri beni memnun etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dünyadaki değişim ve gelişme, sadece Türkiye'de değil. Dünyadaki bütün teşvik sistemlerini inceledim. En ilginç geleceğini bildiğim için, size, Çin Halk Cumhuriyetinden bir örnek vereceğim. Çin Halk Cumhuriyeti, bu tür yatırımlarda, gayrimenkulün kullanma hakkını yatırımcıya sınırsız devretmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Yeniköy Belediyesine ve küçük sanayi sitesine buradan araziler verilmiştir, satışlar yapılmıştır; ama, kavaklık alanlar, yeşillik alan değildir. Biz, çevreye sizler kadar, sizlerden daha çok duyarlıyız ve yasalara saygılıyız. Bu anlamda, hukuk çerçevesindeki ve sürdürülebilir kalkınma içerisindeki sürekli ve istikrarlı bir çevre anlayışına saygılı davranacağımızı belirtmek istiyorum. Bu konuda, hiçbir şüphenizin olmamasını rica ediyorum ve bu gensorunun, bu gerekçelerle haklı bir gensoru olmadığına inanıyorum. Bizim bu uygulamamızın doğru olduğuna, destek olunması gerektiğine ve gensoruya ret oyu verilmesi gerektiğine inanıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yargı kararı ne olacak Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Yargı kararına sonuna kadar saygılı olacağız.

Bu gensoruda, bence, daha çok iş imkânı yaratmaya karşı bir görüş var, daha çok ihracata karşı bir görüş var, daha çok üretime karşı bir görüş var, rekabet gücünün artmasına karşı bir görüş var; ama, ben, hepinizin sağduyusuna, Türkiye'nin geleceğine olan sevginize inanıyorum; büyük, yürekli bir davranışla bu gensoruyu bir kez daha düşüneceğinize inanıyorum ve bu gensorunun, sadece Sayın Başbakana değil, hepimize verilmiş bir gensoru olduğuna, ülke kalkınmasına gönül vermiş insanlara karşı çeşitli defalar Türkiye'de yaşadığımız bir engelleme gensorusu olduğuna inanıyorum. Türkiye'nin kalkınmasına hayır diyen insanların görüşlerini reddedeceğinize inanarak, bu gensoruyu da reddedeceğinize inanarak, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gensoruyla ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Sayın Başkan, Çevre Bakanına sormayacak mısınız bu konunun neticesini?

BAŞKAN – Efendim, konuşan arkadaşlarımız sordular.

Sayın milletvekilleri, şimdi, oylamaya geçeceğim. Yalnız, bir ricam var. Bundan önceki oylamada, hepimiz üzüldük, kaybedilen zamana üzüldük. Anavatan Partisi Grubuna ait şu karşımdaki sıranın sonuna kadar, yani, kameranın bulunduğu yerdeki, sağ sıradaki arkadaşların, şimdilik, ödünç olarak, şöyle, bir kenara çekilmelerini, yukarıdaki arkadaşlarımın bu sıraları tam doldurmalarını rica ediyorum. Aksi halde, oylamayı yapamayacağım. Kusura bakmayın; rica ediyorum.

Sonra, Doğru Yol Partisi Grubundan iki sıra rica edeceğim ve "kabul etmeyenler" derken, orada oturmalarını rica edeceğim.

Yukarı balkonda bulunan arkadaşlarımız, lütfen, herkes kendine bir yer bulsun aşağıda.

Sayın Bakanlar, kendi Bakanlar Kurulu sıralarında otursunlar efendim,. Lütfen... Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun sıraları boş, orada istirahat buyurunuz; zaten, orada bir sıra var. Şu sırayı boşaltalım efendim, bu sırayı tamamen boşaltmanızı rica ediyorum.

Yukarıdaki arkadaşlarımız, lütfen, boşaltılan sıraları dolduralım.

Efendim, oylamaya geçeceğim, balkondaki arkadaşların arkasındaki arkadaşları aşağıya rica edeyim.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonundaki boşaltılan sıraları dolduralım; sıralarda boşluk kalmasın lütfen, sıra sayacağız ve bundan sonra, kritik oylamalarda bu yöntemi uygulayacağız.

Balkondaki değerli arkadaşlarım, efendim, boşlukları dolduralım.

Boşluk var mı diye ayrı ayrı soruyorum, boşluk yok.

Sayın milletvekilleri, yukarıdaki arkadaşlarımız... Sayın Dökülmez, öne bari gelin de sizi göreyim efendim.

AHMET DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş) – Yer yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, araya gelin. Siz, Divan üyeliği de yaptınız. (DYP ve FP sıralarından "Boşluk var" sesleri) Oraya geleceğiz... Nerede boşluk var orada?.. Evet, Sayın Korkmazcan'ın yanında iki boşluk var.

Sayın Cin...

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Sayın Başkan, aracılığınızla, bir şey sorup öğrenmek istiyorum. Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı yok mu ortada?

BAŞKAN – Efendim, ben aracılık yapmıyorum.

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Peki, siz de mi tatile gittiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, bütün sıralar dolu. (DYP ve FP sıralarından "boş, boş" sesleri)

Efendim, müsaade buyurun, orası Bakanlar Kurulu sırası...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Efendim, orası değil, Sayın Cin'in yanı boş.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Cin'in yanında bir tane boşluk var.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, orası Bakanlar Kuruluna aittir.

BAŞKAN – Efendim, ben söylüyorum; ama, arkadaşlarımız...

Değerli milletvekilleri, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oyluyorum: Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler işaret buyursunlar...

Efendim, balkonda işaret etmeyen arkadaşımız var mı? (DYP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, sayım bitmedi, lütfen eliniz yukarıda kalsın biraz; bakın, arkadaşlarımız itiraz ediyorlar.

Efendim, lütfen, siz istirahat buyurun.

Bakanlar Kurulunu saymıyoruz, 38 ilave edeceğiz efendim. Siz zahmet buyurmayın; sıraların boş olması da önemli değil.

Kabul etmeyenler...

Anlaşıldı ki, bu yol güzel bir yoldur.

Sayın milletvekilleri, Divan olarak beraber saydık; mutabıkız, hiç tereddüt yok. Bundan sonra, inşallah, iyi bir çığır olur. Sizler de yardımcı oluyorsunuz...

Sayın milletvekilleri, gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmiştir.

Gensorunun görüşme günü Danışma Kurulunca tespit edilerek, daha sonra onayınıza sunulacaktır.

Sayın milletvekilleri, denetim gündemimizde bir konu daha var bildiğiniz üzere; ancak, o konunun ikmali için 200 dakikaya, yani 3 saat 20 dakikaya ihtiyaç var ve zaten saat 24.00'e kadar bitirilmesi mümkün değil. Grup başkanvekillerimiz olur derlerse, yarın devam etmek üzere, Birleşimi kapatacağım.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Yarın kanun tasarı ve teklifleri görüşelecek.

BAŞKAN – Efendim, başlanmış iş...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, Danışma Kurulunda kararlaştırırız onu.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, grup başkanvekilleri olarak çalışma günlerini tespit ederiz; denetim günü olarak Danışma Kurulunda karar veririz, bir dahaki denetim gününe alabiliriz.

BAŞKAN – Yalnız, önümüzdeki denetim günü, salı günü dolu, alınmış kararlar var.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Yeni bir karar alırız, değiştiririz.

BAŞKAN – Efendim, siz, Danışma Kurulunu toplayacaksanız yine toplayın; ama, ben, Başkanlık olarak gerekli açıklamayı yapayım:

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yenilenmesiyle ilgili 703 sıra sayılı rapor ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Temmuz 1998 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.21

 

 

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan’ın, Batı Karadeniz Bölgesinde sel felaketinden zarar gören yerlere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in, yazılı cevabı (7/5455)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ve talep ederim.

Hayrettin Dilekcan

Karabük

Sorularım : 20 Mayıs 1998 ve sonrasında Batı Karadeniz Bölgesinde meydana gelen sel felaketinden etkilenen Karabük, Bartın, Bolu ve Zonguldak İllerinde hasar ve zararların giderilmesini teminen Bakanlığınız bütçe, fon ve kaynaklarından;

1. Bu illerin Özel İdarelerine gönderilen nakit yardım miktarları ayrı ayrı ne kadardır?

2. Bu illerin sınırları içindeki belediyelere gönderilen nakit yardım miktarları ayrı ayrı ne kadardır?

T.C. Maliye Bakanlığı 14.7.1998 Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.BMK.0.11.600/11866

Konu :Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi :23.6.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-13895 sayılı yazınız.

Karabük Milletvekili Sayın Hayrettin Dilekcan’ın 7/5455 esas no’lu yazılı soru önergesine ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

20.5.1998 tarihinde ve sonrasında Batı Karadeniz Bölgesinde meydana gelen sel felaketinden etkilenen yerlerdeki hasar ve zararların giderilmesi amacıyla, ilgili kuruluşlara Bakanlığımızca aşağıdaki imkânlar sağlanmıştır.

1. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinde Afetler Fonunda yer alan 500 milyar liralık ödeneğin programlanandan önce harcanmasına imkân sağlanmış, bu tutar Mayıs ayına çekilmiştir.

2. Belediyeler Fonunun bloke ödeneklerinden 4 trilyon lira serbest bırakılmıştır.

3. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinde yer alan “Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yardım Fonuna” Bakanlığımız bütçesi Yedek Ödenek tertibinden 450 milyar lira aktarılmıştır.

4. Afet bölgesinde görev yapan personele ödenmek üzere Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün işçilik tertiplerinde yer alan fazla mesai ödeneklerinden 180 milyar lira daha kullanılabilir hale getirilmiştir.

5. İçişleri Bakanlığı bütçesinin İl Özel İdareleri Fonunda yer alan Acil Destek Programından Bartın Belediyesine 150 milyar lira, Karabük Belediyesine 50 milyar lira, Karabük içme suyu için de 300 milyar lira olmak üzere toplam 500 milyar lira ödenek, afet bölgesi için tahsis edilmiştir.

Ayrıca, Karabük, Bartın, Bolu ve Zonguldak illeri belediyelerine Bakanlığımız bütçesinin “Mahalli İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden doğrudan parasal yardımlar yapılmış olup, bu yardımların tutarı ekli tabloda gösterilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim. Zekeriya Temizel

Maliye Bakanı

Bartın, Bolu, Karabük ve Zonguldak İlleri

Belediyelerine 20.5.1998 Tarihinden

Sonra Yapılan Yardımlar

(Milyon TL.)

Yardım Yardım

İli Belediye Adı Tarihi Miktarı

Bartın Arıt 3.6.1998 2 000

Bartın Kozcağız 3.6.1998 5 000

Bartın Amasra 3.6.1998 2 000

Bartın Kurucaşile 3.6.1998 3 000

Bartın Ulus 3.6.1998 5 000

Bartın Abdipaşa 3.6.1998 5 000

Bartın Kumluca 3.6.1998 2 000

Bolu Cumayeri 3.6.1998 3 000

Bolu Çilimli 3.6.1998 3 000

Bolu Dörtdivan 3.6.1998 3 000

Bolu Düzce 3.6.1998 10 000

Bolu Beyköy 3.6.1998 2 000

Bolu Kaynaşlı 3.6.1998 2 000

Bolu Konuralp 3.6.1998 2 000

Bolu Gerede 3.6.1998 5 000

Bolu Gümüşova 3.6.1998 5 000

Bolu Mengen 3.6.1998 5 000

Bolu Gökçesu 3.6.1998 3 000

Bolu Pazarköy 3.6.1998 2 000

Bolu Akçakoca 20.6.1998 2 000

Bolu Yeniçağa 20.6.1998 2 000

Karabük Merkez 3.6.1998 20 000

Karabük Eflani 3.6.1998 3 000

Karabük Eskipazar 3.6.1998 5 000

Karabük Ovacık 3.6.1998 2 000

Karabük Safranbolu 3.6.1998 10 000

Karabük Yenice 3.6.1998 50 000

Karabük Yortanpazarı 3.6.1998 3 000

(Milyon TL.)

Yardım Yardım

İli Belediye Adı Tarihi Miktarı

Zonguldak Merkez 3.6.1998 20 000

Zonguldak Beycuma 3.6.1998 5 000

Zonguldak Elvanpazarcık 3.6.1998 5 000

Zonguldak Kozlu 3.6.1998 10 000

Zonguldak Alaplı 3.6.1998 15 000

Zonguldak Gümeli 3.6.1998 3 000

Zonguldak Çaycuma 3.6.1998 40 000

Zonguldak Karapınar 3.6.1998 5 000

Zonguldak Perşembe 3.6.1998 5 000

Zonguldak Saltukova 3.6.1998 40 000

Zonguldak Devrek 3.6.1998 60 000

Zonguldak Çaydeğirmeni 3.6.1998 10 000

Zonguldak Eğerci 3.6.1998 5 000

Zonguldak Ereğli 3.6.1998 10 000

Zonguldak Armutçuk 3.6.1998 5 000

Zonguldak Gökçeler 3.6.1998 3 000

Zonguldak Gülüç 3.6.1998 5 000

Zonguldak Güneşli 3.6.1998 3 000

Zonguldak Ormanlı 3.6.1998 3 000

Zonguldak Öğberler 3.6.1998 3 000

Zonguldak Gökçebey 3.6.1998 15 000

Zonguldak Bakacakkadı 3.6.1998 10 000

Zonguldak Hacımusa 3.6.1998 5 000

Zonguldak Çatalağzı 20.6.1998 4 000

Zonguldak Gelik 20.6.1998 3 000

Zonguldak Kilimli 20.6.1998 4 000

Zonguldak Muslu 20.6.1998 2 000

Zonguldak Sivriler 20.6.1998 2 000

Zonguldak Hisarönü 20.6.1998 4 000

Not : 2.7.1998 tarihi itibariyledir.

2. – Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, başörtülü bazı öğretmenlere güvenlik güçlerince yapılan uygulamalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5530)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

S. Metin Kalkan

Hatay

1. Bazı kaymakamların özellikle İ.H.L.’lerine baskın yaparak okul idarecilerini başörtüsü ile derse girdikleri iddia edilen öğretmenleri koruduğu gerekçesi ile görevden aldığı ve yine birçok öğretmeni başörtüsü taktığı gerekçesi ile sınıflardan ders yaparken çıkartıp bir kısmının işine son verdiği bir kısmınında okuldan uzaklaştırdığı bilinmektedir.

Bu tür davranışları doğru buluyor musunuz?

2. İmtihanların yoğunlaştığı bir dönemde daha da önemlisi ÖSY sınavı öncesi bazı okullardan sayıları 50’yi aşan öğretmenlerin kaymakamlar aracılığı ile görevden alınması veya okulu bırakmak zorunda kalmaları yasal bir işlem midir?Değil ise bu kaymakamlar hakkında herhangi bir kanuni işlem yapıldı mı?

T.C. İçişleri Bakanlığı 13.7.1998 Personel Genel Müdürlüğü Sayı : B050PGM0710001-Ş/12827

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 23.6.1998 tarih ve KAN. KAR. MD. A.01.0. GNS. 0.10.00.02-13901 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili S. Metin Kalkan’ın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/5530-13753) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Murat Başesgioğlu

İçişleri Bakanı

Kaymakamlar; İlçede Hükümetin temsilcisi olup, Kanun, Tüzük, Yönetmelik ve Hükümet Kararlarının uygulanmasını sağlar ve bunların verdiği yetkileri kullanır, ödevleri yerine getirir.

Bakanlıkların kuruluş ve görevleri hakkındaki kanununa göre İl ve İlçelerde yeteri kadar teşkilâtları bulunur ve İlçede bunlar Kaymakamın emri altındadır.

Kaymakam İlçenin her yönden genel idare ve genel gidişini düzenlemek ve denetlemekten sorumludur. Denetlemesi sırasında iş başında kalmasında mahzur gördüğü İlçe İdare Şube Başkanlarını Vali’nin muvafakatiyle, diğer memur ve müstahdemleri re’sen sorumluluğu altında işten el çektirebilir. Bu işlemler Vali ve Kaymakamın 5442 sayılı Kanundan doğan yetki ve sorumluluğudur. Bu konularda Bakanlığımızdan izin almadıkları gibi bilgi vermeleri de söz konusu değildir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 138. maddesi gereğince Valiler ve Kaymakamlar tarafından alınan görevden uzaklaştırma tedbiri, memurun kurumuna derhal bildirilir. İddia edilen konular hakkında Eğitim ve Öğretimle ilgili kurum Millî Eğitim Bakanlığıdır.

Kaymakamlar hakkında Bakanlığımıza ulaşan her türlü ihbar ve şikâyetler değerlendirilerek iddia edilen konular hakkında Valiliğine veya Bakanlık Müfettişlerine incelettirildikten sonra inceleme sonucuna göre işlem yapılmaktadır.

3. – Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, tankerlerin neden olduğu trafik kazalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in yazılı cevabı (7/5535)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Delaletinizle aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Necdet Menzir tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

15.6.1998

Hüseyin Arı

Konya

Sorular : Son günlerde Karayollarımızda Akaryakıt ve Likidgaz Tankerlerinin neden olduğu Trafik kazalarında hızlı bir artış görülmektedir. Bu tür kazalarda ölüm oranlarının diğer kazalara göre çok daha fazla olduğunu ve ölülerinde korkunç derecede yanarak ve kimlik teşhisi de yapılamaması nedeniyle öncelikle aile ve yakınlarını ikinci bir üzüntüye mağduriyete ve moral çöküntüsüne sebep olduğunu böyle kazaların da toplumu psikolojik çöküntüye ve ümitsizliğe sürüklediğini üzülerek görmekteyiz.

Bu bağlamda;

1. Öncelikle, geçtiğimiz günlerde yapılan Ulaştırma Şûrasında bu tür kazalar gündemde yer aldı mı?

2. Kısa vadede; Akaryakıt ve Likidgaz Tankerleri için Karayollarımızda bir düzenleme getirecek misiniz? (Tankerlere gece saatlerinde seyrüsefer tahdidi v.b.)

3. Uzun vadede; hem ekonomik ve hem de bu tür kazaları asgariye indirmek maksadıyla;

a) Akaryakıt Rafinerileri ile yurdun iç kesimleri arasında “Akaryakıt-Boru Hatları” döşenerek tüketim merkezlerine yakın bölgelere dolum tesisleri yapılması veya;

b) Halen yurdumuzun Batı ve Doğu Bölgelerinde mevcut NATO-Boru hattı ve dolum tesislerinden istifade ile bu kolaylığın temini maksadıyla bir planlamanız mevcut mudur?

T.C. Ulaştırma Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 10.7.1998 Sayı :B.11.0.APK.0.10.01.21./EA-1015-12097

Konu :Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 23.6.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5535-13767/32495 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı’nın 7/5535-13767 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Necdet Menzir

Ulaştırma Bakanı

Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı’nın 7/5535-13767 Sayılı

Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular : Son günlerde Karayollarımızda Akaryakıt ve Likidgaz Tankerlerinin neden olduğu Trafik kazalarında hızlı bir artış görülmektedir. Bu tür kazalarda ölüm oranlarının diğer kazalara göre çok daha fazla olduğunu ve ölülerinde korkunç derecede yanarak ve kimlik teşhisi de yapılamaması nedeniyle öncelikle aile ve yakınlarını ikinci bir üzüntüye mağduriyete ve moral çöküntüsüne sebep olduğunu böyle kazaların da toplumu psikolojik çöküntüye ve ümitsizliğe sürüklediğini üzülerek görmekteyiz.

Bu bağlamda;

1. Öncelikle, geçtiğimiz günlerde yapılan Ulaştırma Şûrasında bu tür kazalar gündemde yer aldı mı?

2. Kısa vadede; Akaryakıt ve Likidgaz Tankerleri için Karayollarımızda bir düzenleme getirecek misiniz? (Tankerlere gece saatlerinde seyrüsefer tahdidi v.b.)

3. Uzun vadede; Hem ekonomik ve hem de bu tür kazaları asgariye indirmek maksadıyla;

a) Akaryakıt Rafinerileri ile yurdun iç kesimleri arasında “Akaryakıt-Boru Hatları” döşenerek tüketim merkezlerine yakın bölgelere dolum tesisleri yapılması veya;

b) Halen yurdumuzun Batı ve Doğu Bölgelerinde mevcut NATO-Boru hattı ve dolum tesislerinden istifade ile bu kolaylığın temini maksadıyla bir planlamanız mevcut mudur?

Cevaplar :

1. 8-9-10 Haziran 1998 tarihinde gerçekleştirilen “9. Ulaştırma Şûrası”nda, Trafik kazaları genel olarak görüşülmekle birlikte, trafik kazalarının en az seviyeye indirilmesi için eğitim, denetim ve yasal olarak alınması gerekli tedbirler tartışılmış ve trafik güvenliğinin sağlanmasında 3 temel faktör ilke kabul edilmesi tavsiye edilmiştir. Bunlar Emniyetli Trafik, Kapasiteli Trafik ve Ekonomik Trafik’tir.

2. 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 133. maddesine göre, trafiğin ve karayolu yapısının büyük ölçüde etkilendiği karayollarında ikili ve çok taraflı anlaşma hükümleri saklı kalmak üzere, Ulaştırma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Gümrük Müsteşarlığının görüşleri alınarak İçişleri Bakanlığınca uluslararası transit ve yurtiçi taşımalar belirli gün ve saatlerde kısıtlanabilmekte ve yasaklanabilmektedir.

Ancak, kısa vadede akaryakıt ve likid gaz tankerleri için herhangi bir kısıtlama getirilmesi düşünülmediği İçişleri Bakanlığından öğrenilmiştir.

3. a) Türkiye’de yıllık tüketimi 30 milyon ton’a yaklaşan akaryakıtın, gelişmiş batı ülkelerinde olduğu gibi mümkün olduğunca boru hatları ile taşınmasının ekonomik olması, rafinerilerin çalışma performansını artırması ve en önemlisi taşıma riskini azaltması bakımından tercih edilmektedir. Ancak, konu TÜPRAŞ-POAŞ ve BOTAŞ gibi kuruluşların yakın işbirliği yapmalarını gerektirmektedir. Ayrıca yapılacak yatırımın finansmanı ve hat içinde kalacak ürünün bedeli tutarında bir işletme sermayesi ihtiyacı, konunun çözümlenmesi gereken önemli boyutlarını teşkil etmektedir.

b) NATO Boru hatlarının askerî aşamalar için kullanımının dışında kalan atıl kapasitesinin belli bir ücret karşılığı sivil amaçlar için kullandırılması araştırılmış; ancak sivil ve askerî yakıtların oranında mevcut olan bazı kalite ve katkı maddesi farkından dolayı söz konusu proje gerçekleştirilememiştir.

Ancak, halen İzmit-İstanbul arasındaki NATO Boru Hattı, Benzin ve Jet Yakıtı taşıması için kullanılmaktadır.

4. – İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın, TBMMVakfı ile ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/5537)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMMBaşkanı Sayın Hikmet Çetin tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla arz ederim.

D. Fikri Sağlar İçel

Meclis Genel Kurulu salonunun yenilenmesi işinde açığa çıkan yolsuzluklar, halkın Parlamentoya olan güvenini zedelemiş, Meclis’in itibarına büyük darbeler vurmuştur. Birçok devlet kurumunda doğal bir durum haline gelen ve neredeyse mevcut devlet düzeninin karakteristik bir özelliği haline gelmiş bulunan, rüşvet, talan, yolsuzluk, adam kayırma gibi uygulamaların Meclis’te de yaşanıyor olması, demokratik parlamenter sistemin varlığına yönelik ciddî tehlikeler içermektedir. Çünkü, Meclis, bu sistemin merkezi, beyni ve yüreğidir.

TBMMGenel Kurul Salonundaki yolsuzlukları araştırmak üzere kurulan komisyonun Meclis eski Başkanı Mustafa Kalemli’yi suçlu olarak değerlendirmesi, bu yolsuzlukların hangi düzeyde gerçekleştiğini ve deformasyonun boyutlarını gözler önüne sermektedir. Aynı şekilde, TBMM’ye ait Vakıf’ta da birçok yolsuzluk iddiasının kamuoyuna yansıması, parlamenter sistemin beyni olan Meclis’teki olumsuz uygulamaların artık salt bir yolsuzluk, kötü yönetim, denetimsizlik sorunu olmaktan öte, parlamenter demokrasi ve onu yaşatabilme sorunu noktasında olunduğunu göstermektedir.

1. 1995 yılından beri TBMMVakfının iştigal ettiği ticarî mallardan sağlanan gelirlerin tam olarak kanunî defterlere yansıtılmadığı; mal giriş ve çıkışlarındaki kayıtların defterlere düzenli olarak kaydedilmediği, özellikle akaryakıt konusunda bu uygulamaların rutin hale geldiği iddia edilmektedir. Bu iddialarla ilgili olarak herhangi bir işlem yapılmakta veya yapılacak mıdır? Mal hareketlerinin takibinde bilgisayar teknolojisinden yararlanılmakta mıdır? Vakfa ait işletmelerde yazar kasa ve barkod sistemi kullanılmakta mıdır?

2. Dönem sonu mevcut malların sayılmadığı, kanunî defterlerde sayılmış gösterilerek hayalî rakamlarla yazıldığı, stoklardaki malların miktar tespiti yapılmadığından yıl içerisinde stoklar nedeniyle mevcut mallara gelen zamlardan oluşan gelirlerin Vakıf defterlerine işlenmediği, böylece Vakıf kârlarının doğru yansıtılmadığı ve aradaki farkların gayri kanunî yollarla bazı kişilere aktarıldığı iddia edilmektedir. Bu iddialarla ilgili herhangi bir soruşturma açılmış mıdır?Açılmamış ise açmayı düşünüyor musunuz? Vakfın işlettiği Hereke Halı, Yıldız Porselen ve Millî Saraylar bünyesindeki işletmeler başta olmak üzere tüm işletmelerin 1995 yılından itibaren kâr/zarar tablosu nedir?Bu işletmelerde dönem sonu envanter sayımı yapılmakta mıdır?

3. Vakfın ticarî işlemlerinden elde edilen paraların, gününde ilgili bankalara yatırılmadığı, Vakıf yöneticilerinin şahsî parası gibi günlerce zimmetlerinde durduğu ve bu kişilerin söz konusu paraları bireysel tasarruflarıyla değerlendirdikleri iddia edilmektedir. Oysa, yüksek enflasyonun yaşandığı ekonomik bir ortamda vakıf paralarının gününde bankalara yatırılması en azından para maliyeti açısından ekonomik bir zorunluluktur. Bu konudaki bir başka iddia ise, Vakıf yöneticilerinin iş avansı adı altında vakfın bankalardaki hesaplarından çektikleri paraları amacına uygun değerlendirmedikleri ve Bankadaki hesap miktarlarıyla vakıf defterlerindeki hesap miktarlarının sürekli farklılık gösterdiği şeklindedir. Ancak, günümüzde tüm alımlarda ödemeler çek veya havale suretiyle yapılabilmektedir. Bu işlemlerde (EFT sistemiyle) farklı bankalar arasında bile para aktarımı olanağı bulunmaktadır. Bu iddiaları araştırmayı düşünüyor musunuz? Vakıf paralarının bankadan çekilmesi kaç kişinin imzası ile gerçekleşmektedir?Bu yetkililer kimlerdir?Vakıf, kimlere ne kadar, ne amaçla ve dönem içerisinde hangi sürelerle iş avansı kullandırmış, bu avanslarla yapılması gereken işler ne kadar zamanda gerçekleştirilmiştir?

4. Vakfın faaliyetlerini yürütmesi için yapılan masraflar dolayısıyla alınan faturaların büyük çoğunluğunun fiktif fatura olduğu; Vakfın tutmuş olduğu defterlerde yazılı hesap kalemlerindeki rakamlarla, Maliye’ye verdikleri hesap kalemleri arasında farklılıklar bulunduğu iddia edilmektedir. Bu iddiaları araştırmayı düşünüyor musunuz?

5. TBMMeski Genel Sekreter Yardımcısı Fahri Köprülü’nün kayınbiraderi olduğu savlanan İbrahim Uruç’un ayda 150 000 000 TL. maaşla, Vakfın malî müşaviri olarak görevlendirildiği, esas mesaisini kendi muhasebe bürosunda yürüten bu kişiye ayrıca her ay Vakfın İstanbul’daki işletmelerini denetleme görevi verilerek 200 000 000 TL. harcırah ödendiği; ancak bu kişinin İstanbul’da hiçbir denetimde bulunmadığı, kimi zaman da İstanbul’a gitmeden gitmiş gibi harcırah aldığı iddia edilmektedir. Ayrıca, Vakfın, muhasebecisi, muhasebe yardımcısı, malî müşaviri ve yeminli malî müşaviri olmasına rağmen cezalı işlemlere maruz kaldığı; Vakfılar Genel Müdürlüğü müfettişlerinin Vakfın gayesine uygun çalışmadığına ilişkin olarak teftiş dosyalarında tespitlerin bulunduğu iddia edilmektedir. Bu iddialarla ilgili herhangi bir araştırma yapacak mısınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği 14.7.1998 Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Sayı: A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5537-13784/32516

Sayın D. Fikri Sağlar

İçel Milletvekili

İlgi : 17.6.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

TBMMVakfı ile ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1. 1995 yılından itibaren TBMMVakfı Ankara Merkez Müdürlüğü ve İstanbul Şubesi Müdürlüğü iştigal ettiği ticarî mallardan sağladığı gelirleri eksiksiz ve tam olarak kanunî defterlere işlemekte olup, mal giriş ve çıkışlarındaki kayıtlar da günlük düzenli olarak kaydedilmektedir. Özellikle, akaryakıt konusunda bu işlemlere itina gösterilmekte ve mal hareketlerinin takibinde 1995 yılından beri Maliye Bakanlığınca kabul edilen “Tek Düzen Hesap Planı” uygulanmaktadır. Bütün muhasebe ve malzeme takip işlemleri malzemelerin cinsine göre bilgisayara ayrı ayrı kodlanmış ve kod numaralarına göre de ayrı ayrı işlenmiştir. Vakfa ait işletmelerde 20 adet yazar kasa kullanılmaktadır. Bugüne kadar da Vakfın satışa sunduğu malzeme kalemlerinin az olması ve barkod sisteminin de pahalı bir sistem olması dolayısıyla satışlarda barkod sistemine ihtiyaç duyulmamıştır.

Cevap 2. Her dönem sonu Vakfın tüm mal varlığının sayımı yapılarak, kanunî envanter defterlerine yıllar itibariyle işlenilmektedir. Vakfın kâr/zarar durumu ve bilançosu da yapılan bu sayımlar sonucunda çıkarılabilmektedir.

Vakfın satışları;

a)Devletten temin edilen mallar,

b)Piyasada temin edilen mallar,

Olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Devletten alınan akaryakıt ve sigaraya devletçe yapılan zamlar en az dört kişilik bir heyet marifetiyle aynı gün sayımı yapılarak fiyatlara intikal ettirilmektedir. Vakfın titiz çalışmaları sonucunda, en son 1997 yılında sigara satışlarından 9 484 184 170 TL.sı, akaryakıt satışlarından ise 17 297 687 535 TL. sı bir kazanç sağlanmıştır. Vakfın, piyasadan temin ettiği mallara ait artışlar ise her yıl Maliye Bakanlığınca Vergi Usul Kanununun 259 sayılı Tebliğine istinaden; yeniden değerlendirme katsayısına göre Vakıf Yönetim Kurulunun aldığı kararlarla yeni satış fiyatları tespit edilmektedir. Mallara gelen artışların fiyatlara yansıtılmaması söz konusu değildir. Vakfımızın 1995 yılından bu tarafa kâr zarar durumu ile kendisine bağlı olarak işletilen Hereke Halı ile Yıldız Porselen ve Çini Fabrikalarının yıllara göre kâr/zarar durumları aşağıdadır.

A) TBMMVakfının;

1995 Yılı Kârlılık durumu 98 644 816 935 TL.

1996 Yılı Kârlılık durum 255 182 085 012 TL.

1997 Yılı Kârlılık durumu 471 216 409 438 TL.dır.

B) Yıldız Porselen ve Çini Fabrikası

1995 Yılı Kârlılık durumu 22 927 334 223 TL.

1996 Yılı Kârlılık durumu 43 797 796 893 TL.

1997 Yılı Kârlılık durumu 168 016 098 970 TL.

C)Hereke Halı Fabrikası

1995 Yılı Kârlılık durumu 1 346 987 052 TL.

1996 Yılı Kârlılık durumu 9 759 022 446 TL.

1997 Yılı Kârlılık durumu 10 954 592 211 TL.

(B) ve (C)’de belirtilen fabrikaların personel ücretleri 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre ödendiğinden kârlılık durumu tespitinde hesaba dahil edilmemiştir.

Cevap 3. Vakıf; Ankara Merkez ve İstanbul Şubesi Müdürlüğü olarak faaliyette bulunmakta olup, faaliyetleri sonucu elde ettiği gelirlerini Ankara’da Meclis Kampusü içerisinde T. Vakıflar Bankası ve T.C. Ziraat Bankası Şubelerine, Türk Parlamenterler Birliği Lokali’nin işletme gelirleri de T.C. Ziraat Bankası Gaziosmanpaşa Şubesine, İstanbul’da ise T. Vakıflar Bankası Taksim Şubesi nezdindeki hesaplara yatırılmaktadır. Bu durum, adı geçen bankalardan alınan aylık ekstrelerde görülebilir. Günlük olarak yapılan satışlardan elde edilen gelirlerin Vakıf personeli üzerinde kalması muhasebe tekniği açısından da mümkün değildir. Zira, satışlardan elde edilen hasılatlar kasa defterlerine günlük olarak kaydedilmektedir.

Vakıf yöneticilerine iş avansları Ankara’da akaryakıt, sigara ve Vakıfça işletilen satış reyonlarının ihtiyaçları ile Türk Parlamenterler Birliğine ait lokalin günlük malzeme ihtiyaçlarının temininde; İstanbul’da ise Vakıfça işletilen Konukevleri lokantaları, kafeteryalar ve satış reyonlarının günlük rutin işleri ile Millî Saraylarla ilgili restorasyon işlerinde kullandırılmaktadır. Bu işler için yetkili şahıslara verilen avanslar amaçlarına uygun olarak harcanmakta olup, amacına uygun olarak değerlendirilmemesi söz konusu olamaz. Bankalardan yapılan her türlü ödemeler çift imza mukabili yapılmakta olup, Ankara’da birinci derecede imza yetkileri olan TBMMGenel Sekreteri (Yönetim Kurulu Başkanı), üç TBMM Genel Sekreter Yardımcısı, ikinci derecede de Vakıf Yönetim Kurulunun diğer üç üyesi veya TBMMVakfı Müdürünün, İstanbul’da ise birinci derecede Millî Saraylar Daire Başkanı (TBMMVakfı İstanbul Şubesi Başkanı), ikinci derecede de İstanbul Şubesi Vakıf Yönetim Kurulu Üyelerinin imzalarıyla yapılmaktadır.

Vakıfça yapılan ödemeler ödeme-havale talimatları, çek ve EFT usulleriyle yapılmaktadır.

Bankalardan aşağıda görev ve unvanları yazılı şahıslara karşılarında gösterildiği miktarda avans verilmiş olup, avanslar aylık dönemler içerisinde mahsup işlemleriyle kapatılmıştır.

Ankara Merkez Müdürlüğünde;

1997 yılında İşletmeler Amiri Yaşar Yıldırım’a özel kalorifer yakıtı ile akaryakıt nakliye bedelleri, kırtasiye, sigara ve mütefferrik masrafları karşılamak üzere 20 kez avans verilmiş olup, toplamı 3 850 000 000 TL. dır.

1998 yılında ise İşletmeler Amiri Yaşar Yıldırım’a özel kalorifer yakıtı ile akaryakıt nakliye bedelleri, kırtasiye, sigara ve müteferrik masrafları karşılamak üzere 9 kez avans verilmiş olup, toplamı 3 000 000 000 TL. dır.

1997 yılında satış görevlisi Fatma Şentürk’e Ankara dışından kitap talebinde bulunanların posta masraflarını karşılamak üzere 3 kez avans verilmiş olup, toplamı 65 000 000 TL. dır.

1998 yılında ise satış görevlisi Fatma Şentürk’e Ankara dışından kitap talebinde bulunanların posta masraflarını karşılamak üzere 1 kez avans verilmiş olup, toplamı 30 000 000 TL. dır.

1998 yılında Şef Özlem Öktem’e Vakfımızca işletilen Türk Parlamenterler Birliği Lokalinin günlük harcamalarını karşılamak üzere toplam 300 000 000 TL. avans verilmiştir.

İstanbul Şubesi Müdürlüğünde;

1997 yılında Şeyda Zırhlıoğlu’na Bursa Hünkâr Köşkü restorasyonu için 1 149 549 932 TL.

1997 yılında Necmi Demir’e Yalova Atatürk Köşkü bakım onarımı için 300 000 000 TL.

1997 yılında Cem Çelik’e elektronik malzeme alımı için 150 000 000 TL.

1997 yılında İbrahim İşbilir’e ozalit işleri için 60 000 000 TL.

1997 yılında İzmir Millî Egemenlik Evi’nin açılışı sırasındaki muhtelif harcamaları karşılamak üzere verilen avanslar toplamı olarak 2 250 000 000 TL.

1997 yılında Mevlit Kural’a iş makinelerinin tamiratında kullanılmak üzere 25 000 000 TL.

1997 yılında Betül Börekçi’ye işletme masraflarını karşılamak üzere 50 000 000 TL.

1997 yılında Metin Güçlü’ye telefon tesisleri için 120 000 000 TL.

Avans verilmiştir.

Cevap 4. Mal mubayaaları Ankara ve İstanbul Şubelerinde Yönetim Kurulu kararlarına ve Yönetim Kurulu Başkanlarının yetkilerine istinaden TBMMVakfı Alım-Satış ve Hizmet İhale Yönetmeliği esaslarına göre yapılmaktadır. Bu nedenle mal mubayaalarında gayri kanunî bir alım söz konusu olmamış ve alımlar Maliye Bakanlığınca kabul edilen fatura düzeniyle gerçekleşmiştir. Tüm bu işlemler de yeminli malî müşavirlerce her yıl incelenmektedir. Fiktif alımlar, hiç bir şekilde olmamıştır.

Vakfımızda hesaplar günlük tutulduğundan, Vakıfta tutulan hesaplarla Maliye Bakanlığına bildirilen hesap kalemleri arasında herhangi bir fark söz konusu değildir.

Cevap 5. Vakfın Serbest Muhasebecisi ve Malî Müşaviri İbrahim Uruş’un TBMM eski Genel Sekreter Yardımcısı Fahri Köprülü’nün kayınbiraderi olduğu konusundaki iddialar üzerine, yapılan inceleme sonucunda adı geçenin eşinin, ailenin tek çocuğu olduğu ve bir kardeşinin bulunmadığı anlaşılmıştır.

Maliye Bakanlığının 29.3.1995 tarih ve 22242 sayılı Vergi Beyannamelerinin Serbest Muhasebeci ve Serbest Muhasebeci Malî Müşavirlerce İmzalanması Hakkındaki Genel Tebliğine istinaden Vakfın hesaplarını denetlemek üzere kendisiyle sözleşme yapılan Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavir İbrahim Uruş’a verilen ücretler yine Maliye Bakanlığınca tespit edilen Serbest Muhasebecilik ve Yeminli Malî Müşavirlik asgarî ücret tarifesine göre, Yönetim Kurulu kararlarına istinaden yapılan sözleşme esaslarına göre verilmektedir.

Buna göre 31.7.1995 tarihinde yapılan denetleme sözleşmesine istinaden;

1995 yılında 22 562 500 TL. maaş + 4 338 900 TL. KDV = 26 901 400 TL. (Sözleşme tarihinden önceki 1.1.1995 tarihinden 31.7.1995 tarihine kadar olan hesapların incelenmesi, denetlenmesi de dahil olmak üzere)

1996 yılında 45 125 000 TL. maaş + 8 678 000 TL. KDV=53 803 000 TL.

1997 yılında 73 905 000 TL. maaş + 14 212 500 TL. KDV=88 117 500 TL.

1998 yılında 137 250 000 TL. maaş + 26 395 000 TL. KDV=163 645 000 TL. sıdır.

Adı geçenle yıllar itibariyle yapılan sözleşmeye istinaden; İstanbul Şubesi Yönetim Kurulunun ihtiyaç duyması ve verilen olurlara istinaden serbest muhasebeci ve Malî Müşavir İbrahim Uruş’a İstanbul seyahatleri için ödenen meblağlar yıllar itibariyle aşağıda gösterilmiştir.

1995 yılında altı kez denetim görevi verilmiş cem’an 116 249 460 TL.

1996 yılında beş kez denetim görevi verilmiş cem’an 145 518 000 TL.

1997 yılında beş kez denetim görevi verilmiş cem’an 255 730 000 TL.

1998 yılında bir kez görevlendirilerek cem’an 62 720 000 TL. sı

yolluk ve harcırah olarak ödemeler yapılmıştır. Ayrıca, İbrahim Uruş’un her ay İstanbul’da görevlendirilmesi söz konusu olmadığı gibi, İstanbul’a gitmeden gitmiş gibi harcırah aldığı yolundaki olursuz ve gerçek belgelere dayanmayan herhangi bir ödeme de söz konusu olmamıştır.

Vakfımızın, hesapları iki yılda bir Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerince incelemeye tabi tutulmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü Müfettişlerinin Vakfın, 1994-1995 yıllarına ait hesaplarını incelemeleri sonucu, verdikleri raporda Yıldız Porselen ve Çini Fabrikasına ait Katma Değer Vergisi tutarı olan 3 851 000 TL. sı 1 günlük pişmanlık zammının Vakıf işletmeleriyle ilgili olması sebebiyle bu meblağın işletmeye intikalinin sağlanması ve benzer hususlarda kişisel sorumluluğun bulunup bulunmadığının Yönetim Kurulu kararına dayandırılarak işlem görmesi istenmişti. Daha sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğüne cezanın kaynaklanma gerekçeleri izah edilerek 30.1.1997 tarih ve 1002 sayılı yazıları ile 3 851 000 TL. sı pişmanlık zammının Vakıf Yönetim Kurulundan gerekli kararın alınmasından sonra gider kaydedilmesi konusunda görüş bildirmeleri üzerine, 5.2.1997 tarih ve 1997/4 sayılı Yönetim Kurulu kararına istinaden Vakıfça gider kaydedilmesi karara bağlanmış ve bu karar 21.3.1997 tarih ve 128 sayılı yazı ile de Vakıflar Bölge Müdürlüğüne bildirilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişlerinin İstanbul Şubesinin 1996 ve 1997 yılı hesaplarını incelemeleri sonucunda 1996 yılına ait verdikleri raporda bu tür cezalı işlemlerin bulunduğuna dair herhangi bir tenkit konusu yoktur. Müfettişlerin 1997 yılına ait rapor neticeleri Vakfımıza şu ana kadar intikal etmemiştir.

Vakfın, Ankara’da ve İstanbul’da 1995 yılından bu tarafa muhasebeci ve muhasebe yardımcısı adı altında çalıştırdığı elemanlar olmamıştır. TBMMVakfı Merkez Müdürlüğü ve İstanbul Şubesi Müdürlüğü ve Vakfa bağlı iki fabrikanın (Yıldız Porselen ve Çini Fabrikası ile Hereke Halı Fabrikası) hesapları birbirine bağlı olmaları nedeniyle denetimleri, mecburiyet karşısında Ankara’daikamet eden Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavir İbrahim Uruş’a verilmiştir.

Vakfımızın Hesapları her yıl Vakıf denetçileri ve Maliye Bakanlığı adına yeminli malî müşavirliklerce teftiş edilmekte olup, hesapların kanuna uygun olarak tutulduğuna dair raporları bulunmaktadır.

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonunun Yenilenmesiyle İlgili Olarak İleri Sürülen Yolsuzluk ve Usulsüzlükİddialarını Araştırmak Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunca görevlendirilen Maliye Bakanlığı hesap uzmanlarınca Vakfın hesapları incelemeye tabi tutulmuş; bu uzmanlarca verilen 9.6.1998 tarihli raporla da, Vakfın amacına aykırı bir faaliyeti saptanmamıştır.

5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman’a bağlı bazı köylerin içmesuyu ve yol ihtiyacına,

– Karaman-Merkez-Kınık Köyü Tarımsal Altyapı Projesine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/5550, 5559)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 17.6.1998

Zeki Ünal Karaman

1. Karaman-Merkez-Ağılönü Köyünün içmesuyu sorunu ne zaman çözülecektir?

2. Mezkûr köyün, sulama suyu probleminin çözümü konusunda Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

3. Karaman-Merkez-Ağılönü Köyünü, Karaman-Ereğli devlet yoluna bağlayacak 2 km. lik stabilize yolun asfaltlanması ne zaman gerçekleştirilecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 18.6.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Merkez-Kızık Köyü Tarımsal Altyapı (arazi toplulaştırma) projelerinin gerçekleştirilmesi konusunda Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

T.C. Devlet Bakanlığı 13.7.1998 Sayı : B.02.0.014/031.2163

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 29.6.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-14042 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a ait yazılı olarak önergeleri incelenmiştir.

Karaman-Merkez-Kızık Köyü tarımsal alt yapı projesi (Arazi toplulaştırma ve TİGH) 1998 yılı ek etüt programına alınmıştır. Müspet bulunduğu ve arazi toplulaştırma tüzüğünün öngördüğü oranda çiftçi muvafakatı sağlandığı takdirde planlama ve projeleme çalışmaları yapılarak yatırım programına alınacaktır.

Karaman-Merkez-Ağılönü Köyünün sulama suyu temini konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Köyü Karaman-Ereğli Devlet yoluna bağlayacak yolun ileriki yıllarda bütçe ve öncelik durumuna göre tesviyesi yapıldıktan sonra asfalt kaplaması yapılacaktır.

Ağılönü Köyüne 1998 yılında sondaj açılmış ve yeterli su alınmıştır. Tecrübesi yapıldıktan sonra pompa takılarak içme suyu sorunu çözüme kavuşturulacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

6. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan işler hakkında kanun gereğince yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/5564)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere TBMMBaşkanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim. 19.6.1998

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

31.10.1984 gün ve 3069 sayılı TBMMÜyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanunun;

2 nci maddesi: “TBMMüyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzelkişilerinde ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzelkişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları kanunla sağlanmış kamu yararına çalışan derneklerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakıfların kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya dolaylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha atama veya onamasına bağlı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konuda ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi kabul etmesi, Meclisin kararına bağlıdır.”

3 üncü maddesi: “TBMMüyeleri ayrıca, 2 nci maddede belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapamazlar; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddî çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olamazlar; serbest mesleklerini icrada, ferdi işlemlerini idarede milletvekilliği unvanlarını kullanamazlar.

4 üncü maddesi: “TBMMüyeleri, 2 nci maddede belirtilen kurum ve kuruluşlar da genel sekreter, sekreter veya benzeri herhangi bir nam altında hiçbir yönetim görevi alamazlar.

Milletvekilleri, yabancı bir devlet veya milletlerarası bir kuruluş tarafından verilen idarî ve siyasî, ücretli herhangi bir işi veya görevi Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararı olmadıkça kabul edemezler.”

7 nci maddesi: “Bu kanuna aykırı hareket eden üyeler hakkında iç tüzük hükümleri uyarınca işlem yapılır.

Üyeliğin düşmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar verilebilir.” hükmünü amirdir.

Kanunun yürütülmesinden sorumlu makam olarak:

1. Kanunun yürürlüğe girdiği 31.4.1985 tarihinden bu yana kaç milletvekili hakkında işlem yapılmıştır?İşlemlerin mahiyeti ve sonuçları nelerdir?

2. Kanunun uygulanması bakımından herhangi bir işlem yapılmamışsa bunu nasıl açıklarsınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği 14.7.1998 Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı

Sayı :A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5564-13839/32630

Sayın Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa Milletvekili

İlgi : 19.6.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

TBMM üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanun gereğince yapılan işlemlere ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap (1,2). 31.10.1984 tarihli ve 3069 numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan İşler Hakkında Kanuna aykırı hareketten dolayı Başkanlığımıza herhangi bir başvuru veya ihbar intikal etmediğinden, hakkında işlem yapılan milletvekilibulunmamaktadır.

Söz konusu kanun hükümlerinin ihlal edildiği hususunda Başkanlığımıza başvuruda bulunulması halinde Anayasa ve İçtüzük hükümlerine göre işlem yürütülür.

7. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, TBMM Vakfında yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/5642)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMMBaşkanlığınca yazılı olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımlaarz ederim. 23.6.1998

Hüseyin Yıldız Mardin

Sorular :

1. 1995’ten beri TBMM Vakfının iştigal ettiği ticarî mallardan sağlanan gelirlerin tam olarak kanunî defterlere yansıtılmadığı, mal giriş ve çıkışlarındaki kayıtların defterlere düzenli olarak kaydedilmediği, özellikle akaryakıt konusundaki suistimallerin rutin hale geldiği; sözgelimi dönem sonu mevcut malların yazılmadığı, kanunî defterlerde sayılmış gösterilerek hayalî rakamlarla yazıldığı, gelen zamlardan oluşan gelirlerin vakıf defterine işlenmediği yolunda basına da yansıyan iddialar doğru mudur?

2. Vakfın ticarî işlemlerinden elde edilen paralar günü gününe ilgili bankaya yatırılıyor mu? Yoksa bu paralar vakıf yöneticileri tarafından günlerce zimmetlerinde durdurularak bireysel tasarruflarda mı değerlendiriliyor?

3. Tutulan defterlerde yazılı hesap kalemlerindeki rakamlarla, Maliyeye verdikleri hesap kalemleri arasında farklılıklar var mıdır?

4. TBMM eski Genel Sekreter Yardımcısı Fahri Köprülü’nün akrabası olduğu söylenen Vakfın malî müşavirinin, mesaisini meclis dışında geçirdiği doğru mudur? Personelin mesaisi titiz takip edilirken hatta Genel Kurulun çalışması halinde personelimiz gece yarılarına kadar beklerken 150 milyon maaş alan bu zata kim bu tolerans ötesi kıyaklık ve ayrıcalığı veriyor?

5. Eğer yukarıdaki iddialar doğru ise TBMM’nin itibarı zedelenmiş olmayacak mıdır? Böyle bir durumun hasıl olmaması için yukarıda serd ettiğim ve kamuoyunda rahatsızlık meydana getiren konularla ilgili bir araştırma ve incelemenin ivedi olarak yapılmasının gerekli olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla böylesi önemli bir konuda ciddî ve sağlıklı bir araştırma yapılıp bir usulsüzlük veya yolsuzluk varsa ilgililer hakkında gerekli yasal işlemler yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği 14.7.1998 Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5642-14003/32897

Sayın Hüseyin Yıldız

Mardin Milletvekili

İlgi : 23.6.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

TBMMVakfı’nda yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1. 1995 yılından itibaren T.B.M.M. Vakfı Ankara Merkez Müdürlüğü ve İstanbul Şubesi Müdürlüğü iştigal ettiği ticarî mallardan sağladığı gelirleri eksiksiz ve tam olarak kanunî defterlere işlemekte olup, mal giriş ve çıkışlarındaki kayıtlar da günlük, düzenli olarak kaydedilmektedir. Özellikle, akaryakıt konusunda bu işlemlere itina gösterilmekte ve mal hareketlerinin takibinde 1995 yılından beri Maliye Bakanlığınca kabul edilen “Tek Düzen Hesap Planı” uygulanmaktadır. Bütün muhasebe ve malzeme takip işlemleri malzemelerin cinsine göre bilgisayara ayrı ayrı kodlanmış ve kod numaralarına göre de ayrı ayrı işlenmiştir.

Vakfın satışları;

a)Devletten temin edilen mallar,

b)Piyasadan temin edilen mallar,

Olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Devletten alınan akaryakıt ve sigaraya devletçe yapılan zamlar en az dört kişilik bir heyet marifetiyle aynı gün sayımı yapılarak fiyatlara intikal ettirilmektedir. Vakfın titiz çalışmaları sonucunda, en son 1997 yılında sigara satışlarından 9 484 184 170 TL. sı, akaryakıt satışlarından ise 17 297 687 535 TL. sı bir kazanç sağlanmıştır. Vakfın, piyasadan temin ettiği mallara ait artışlar ise her yıl Maliye Bakanlığınca Vergi Usul Kanununun 259 sayılı Tebliğine istinaden; yeniden değerlendirilme katsayısına göre Vakıf Yönetim Kurulunun aldığı kararlarla yeni satış fiyatları tespit edilmektedir. Vakfımızın 1995 yılından bu tarafa kâr-zarar durumu aşağıdadır:

1995 yılı kârlılık durumu 98 644 935 TL.,

1996 yılı kârlılık durumu 255 182 085 012 TL.,

1997 yılı kârlılık durumu 471 216 409 438 TL. dır.

Cevap 2. Vakıf; Ankara Merkez Müdürlüğü ve İstanbul Şubesi Müdürlüğü olarak faaliyette bulunmakta olup, faaliyetleri sonucu elde ettiği gelirlerini Ankara’da Meclis Kampusü içerisinde T. Vakıflar Bankası ve T.C. Ziraat Bankası Şubelerine, Türk Parlamenterler Birliği Lokalinin işletme gelirleri de T.C. Ziraat Bankası Gaziosmanpaşa Şubesine, İstanbul’da ise T. Vakıflar Bankası Taksim Şubesi nezdindeki hesaplara yatırılmaktadır. Bu durum, adı geçen bankalardan alınan aylık ekstrelerde görülebilir. Günlük olarak yapılan satışlardan elde edilen gelirlerin Vakıf personeli üzerinde kalması muhasebe tekniği açısından da mümkün değildir. Zira, satışlardan elde edilen hasılatlar kasa defterlerine günlük olarak kaydedilmektedir.

Cevap 3. T.B.M.M. Vakfı’nda hesaplar günlük olarak tutulmaktadır. Bu nedenle, vakfın tutmuş olduğu defterlerdeki hesaplarla Maliye Bakanlığına bildirilen hesap kalemleri arasında herhangi bir fark söz konusu değildir.

Vakfımızın hesapları her yıl Vakıf denetçileri ve Maliye Bakanlığı adına yeminli malî müşavirliklerce teftiş edilmekte olup, hesapların kanuna uygun olarak tutulduğuna dair raporları bulunmaktadır.

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonunun Yenilenmesiyle İlgili Olarak İleri Sürülen Yolsuzluk ve Usulsüzlük İddialarını Araştırmak Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunca görevlendirilen Maliye Bakanlığı hesap uzmanlarınca Vakfın hesapları incelemeye tabi tutulmuş; bu uzmanlarca verilen 9.6.1998 tarihli raporla da, Vakfın amacına aykırı bir faaliyeti saptanmamıştır.

Cevap 4. Vakfın Serbest Muhasebecisi ve Malî Müşaviri İbrahim Uruş’un TBMMeski Genel Sekreter Yardımcısı Fahri Köprülü’nün kayınbiraderi olduğu konusundaki iddialar üzerine, yapılan incelemeler sonucunda adı geçenin eşinin, ailenin tek çocuğu olduğu ve bir kardeşinin bulunmadığı anlaşılmıştır.

Vakfın Serbest Muhasebecisi ve Malî Müşaviri İbrahim Uruş, Maliye Bakanlığının 29.3.1995 tarih ve 22242 sayılı Vergi Beyannamelerinin Serbest Muhasebeci ve Malî Müşavirlerce İmzalanması Hakkındaki Genel Tebliğine istinaden; Vakfın hesaplarını denetlemek üzere kendisiyle sözleşme yapılmıştır. Adı geçen müşavir, Vakfımızın daimî personeli olmayıp, sadece Vakfın hesaplarını denetlemekle görevli olduğundan, mesaisinin tümünü Vakıfta geçirmesi diye bir durum söz konusu olamaz.

Vakfın hesaplarını denetlemek üzere kendisiyle sözleşme yapılan İbrahim Uruş’a verilen ücretler, yine Maliye Bakanlığınca tespit edilen Serbest Muhasebecilik ve Yeminli Malî Müşavirlik Asgarî Ücret Tarifesine göre Yönetim Kurulu kararlarına istinaden yapılan sözleşme esaslarına göre verilmektedir.

Buna göre 31.7.1995 tarihinde yapılan denetleme sözleşmesine istinaden;

1995 yılında 22 562 500 TL. maaş + 4 338 900 TL. KDV=26 901 400 TL. (Sözleşme tarihinden önceki 1.1.1995 tarihinden 31.7.1995 tarihine kadar olan hesapların incelenmesi, denetlenmesi de dahil olmak üzere),

1996 yılında 45 125 000 TL. maaş + 8 678 000 TL. KDV=53 803 000 TL.

1997 yılında 73 905 000 TL. maaş + 14 212 500 TL. KDV=88 117 500 TL.

1998 yılında 137 250 000 TL. maaş + 26 395 000 TL. KDV=163 645 000 TL. dır.

8. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman İl Özel İdaresine 1996-1997 tarihleri arasında gönderilen para miktarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5662)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 26.6.1998

Abdullah Özbey Karaman

1.7.1996-1.7.1997 tarihleri arasında Karaman İl Özel İdaresine Bakanlığınızca hangi tarihlerde ne kadar para gönderilmiştir?

T.C. Maliye Bakanlığı 14.7.1998 Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı :B.07.0.BMK.0.11.600/11867

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 6.7.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-14274 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Abdullah Özbey’in 7/5662 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan soruya ait cevap aşağıda sunulmuştur.

Bakanlığımız Bütçesinin “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden, Karaman İl Özel İdaresine 1.7.1996 ile 1.7.1997 tarihleri arasında 50 milyar TL. yardım yapılmıştır.

Bilgilerine arz ederim.

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

9. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Bayburt-Aydıntepe Belediyesinin personel ve ödenek ihtiyacına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5673)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Bayburt-Aydıntepe İlçesi 1987 yılında ilçe olmuştur. 1991 yılı sayımlarına göre 6 100 nüfusu olduğu tespit edilmiştir. Belediyenin ilçe halkına daha iyi hizmet verebilmesi için maddî ve personel yönünden desteklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle;

1. 1998 yılında belediyeye toplam ne kadar para vermeyi düşünüyorsunuz?

2. Artan nüfusa karşı Belediyeye personel kadrosu verecek misiniz? Ne kadar? Hangi branşlarda?

T.C. Maliye Bakanlığı 14.7.1998 Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.BMK.0.11/600/11868

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 6.7.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-14263 sayılı yazınız.

Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük’ün 7/5673 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

1. Bakanlığımız Bütçesinin “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden, Bayburt İli Aydıntepe İlçesine 1998 yılı Haziran ayı sonu itibariyle 3 milyar 500 milyon lira yardım yapılmıştır. 1998 yılının ikinci dönemindebelediyelere yapılacak yardımlar ise ekonomik gelişmeler ve ödenek imkânları dikkate alınarak karara bağlanacaktır.

2. Mevcut verilere göre halen 6 100 nüfusu bulunan Bayburt İli AydıntepeBelediyesinin mevcut kadro sayısı “27”dir. Bu kadro sayısı İçişleri Bakanlığınca belirlenen “Nüfusa Göre Belediye Teşkilat Şeması”nda öngörülen kadro sayısının üstündedir. (İlgili şemaya göre nüfusu 5 000-7 500 olan belediyelerde 23 kadro bulunması gerekmektedir.)

Sözkonusu belediyenin 1998 yılı kadro teklifi Bakanlığımıza henüz ulaşmamıştır. Konuyla ilgili teklif Bakanlığımıza iletildiğinde, Temmuz ayı içinde başlayacak olan 1998 yılı kadro görüşmeleri sırasında, yeni nüfus sayımı sonuçları da dikkate alınarak ilgili belediyenin kadro durumu değerlendirmeye alınacaktır.

Bilgilerine arz ederim.

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

10. – Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, siyasî partilere yapılan hazine yardımlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5675)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 29.6.1998

Av. Fuat Çay Hatay

1. 1995, 1996, 1997 ve 1998 yıllarında hangi siyasî partiye ne kadar hazine yardımı yapılmıştır?

T.C. Maliye Bakanlığı 14.7.1998 Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.BMK.0.11.600/11869

Konu :Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 6.7.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-14263 sayılı yazınız.

Hatay Milletvekili Sayın Fuat Çay’ın 7/5675 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan soruya ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bilindiği üzere 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun Ek 1 inci maddesi ve Geçici 16 ncı maddesi hükümleri gereğince siyasî partilere Devlet yardımı yapılmaktadır.

Bu kapsamda, 1995-1998 döneminde Bakanlığımız Bütçesinin ilgili tertibinden, siyasî partilere yapılan Devlet yardımları ekli tabloda gösterilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

Siyasî Partilere Yapılan Devlet Yardımları

(Milyon TL.)

Partinin Adı 1995 1996 1997 1998

Anavatan Partisi 430.253,3 253.440,0 598.840,4 1.032.960,0

Büyük Birlik Partisi 12.310,4 17.097,2 48.161,9 83.076,0

Cumhuriyet Halk Partisi 280.635,7 106.748,8 252.231,4 435.082,4

Demokrat Türkiye Partisi —— —— 25.334,4 332.303,9

Demokratik Sol Parti 147.725,1 145.920,0 344.786,9 594.734,5

Doğru Yol Partisi 665.957,3 259.200,0 612.450,4 1.056.436,4

Millet Partisi 2.630,7 —— —— ——

Milliyetçi Hareket Partisi 147.725,1 81.531,8 192.647,3 332.303,9

Refah Partisi 231.962,6 303.360,0 716.793,8 ——

Sosyal Demokrat H. Parti 88.156,4 —— —— ——

Yeni Demokrasi Hareketi 2.428,4 —— —— ——

Yeni Parti 8.014,9 —— —— ——

    Toplam 2.017.799,9 1.167.297,8 2.791.246,5 3.866.897,1

 

 

birleşim 121’in sonu