DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 3

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 58

117 nci Birleşim

7 . 7 . 1998 Salı

İÇİNDEKİLER

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, Orhangazi Karapınar mevkiinde nişasta üretimi yapan bir sanayi tesisinin çevreye verdiği zarara ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Millî Eğitim Bakanlığınca yapılacak okul ihalelerindeki aksamalar ve taşımalı eğitimin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

3. – Balıkesir Milletvekili Hüsnü Sıvalıoğlu’nun, Marmara Bölgesinde meydana gelen yağışlar sebebiyle buğday üreticisinin uğradığı zarara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

V. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – (11/17) esas numaralı gensoru önergesinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

B) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 21.7.1998 Salı ve 28.7.1998 Salı günleri saat 14.00-19.00 arası “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin ANAP, DSP ve DTP Gruplarının müşterek önerisi

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz ve 55 arkadaşının, Talih Oyunları Yönetmeliğine aykırı bir şekilde bazı tesislere kumarhane işletme belgesi verilmesini sağlamak suretiyle karapara aklanmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Kültür ve Turizm eski Bakanı A. MesutYılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/25)

B) GÖRÜŞMELER

1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 37 arkadaşının, bazı gazete kuruluşlarının amaçları dışında fon kaynaklı kredi kullandıkları iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/22) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı : 650)

VII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Gaziantep Milletvekili Kahraman Emmioğlu’nun, Ankara Milletvekili YılmazAteş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Kars Milletvekili Çetin Bilgir’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün, TRT’ye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/890)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, bazı medya kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/891)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, bazı basın kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/892)

4. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Akçakale-Suruç Yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/893)

5. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Ceylanpınar-Mürşitpınar Sınır Kapısının ticarete açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/894)

6. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Batı Çalışma Grubu’na ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/897)

7. – Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, teknik elemanların özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/898)

8. – Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın, Cumhuriyetin 75. kuruluş yıldönümü kutlamalarının Tarih Vakfı’na ihale edileceği iddiasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/899)

9. – SamsunMilletvekili Musa Uzunkaya’nın Geliştirme ve Destekleme Fonu’nda değişiklik yapılmasına dair karara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/900)

10. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Havaalanı, Şanlıurfa-Akçakale ve Gaziantep-Şanlıurfa karayollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı (6/901)

11. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Ankara -Cebeci’de bulunan Adlî Tıp Kurumu’na ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/902)

12. – İçelMilletvekili Saffet Benli’nin, İçelİli Çamlıyayla İlçesinde ZiraatBankası şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı (6/903)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Millî Saraylardaki tarihi demirbaşlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı HikmetÇetin’in yazılı cevabı (7/4894)

2. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, yeşil kod adlı kişiye ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5386)

3. – Konya Milletvekili Hasan HüseyinÖz’ün, Konya’daki içkili yerlere verilen izinlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5388)

4. – Hatay Milletvekili Süleyman Metin Kalkan’ın, İstanbul’da işlenen bir cinayetle ilgili soruşturmaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı MuratBaşesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5429)

5. – ErzurumMilletvekili Abdulilah Fırat’ın, Söylemez Barajı ve Hidro Elektrik Santrali Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/5484)

IX. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının aynı mahiyetteki kanun teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

4. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 631)

5. – Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, İstanbul Milletvekili Emin Kul’un, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 30 arkadaşının, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 30 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 33 arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 40 arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 30 arkadaşının, Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 40 arkadaşının, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Adana Milletvekili Arif Sezer’in, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, İstanbul Milletvekili Cefi Kamhi’nin, Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 6 arkadaşının, Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanı Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Metin Işık, Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan ve 6 arkadaşının, benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı : 626)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM GenelKurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Makedonya’ya gidecek olan :

Başbakan A.MesutYılmaz’a, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı BülentEcevit’in,

Devlet Bakanı Mehmet CavitKavak’a, Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy’un,

Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’e, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’a, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın,

İsrail ve Filistin’e gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri GenelKurulun bilgisine sunuldu.

Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 31 arkadaşının, TRT’ye usulsüz personel alımı ve atamaları yapıldığı iddialarını araştırmak amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/275) GenelKurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmelerin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Kocaeli Milletvekili Osman Pepe ve 60 arkadaşının, İzmit’te SEKA’ya ait fidanlık bir araziyi bedelsiz olarak Ford-Koç Grubuna tahsis ettiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmazhakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/17) GenelKurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip, Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

15-16 Temmuz 1998 tarihleri arasında Romanya’da düzenlenecek olan Habitat Global Parlamenterler Avrupa Kıtası Yönetim Kurulunun 8 inci Toplantısına, TBMM’nin üç kişilik bir parlamenter heyetiyle katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

2 nci sırasında bulunan 232,

4 üncü sırasında bulunan 553,

5 inci sırasında bulunan 631,

Sıra sayılı kanun tasarıları ve tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri GenelKurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe Komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, Komisyon raporu gelmediğinden,

Ertelendi.

6 ncı sırasında bulunan, Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulu Hakkında Kanun, GelirVergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, GiderVergileri Kanunu, Emlâk Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu, 3505 Sayılı Kanun, Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun, Belediye Gelirleri Kanunu ile 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı : 626) görüşmelerine devam olunarak, çerçeve 54 üncü maddeye bağlı geçici madde 47’ye kadar kabul edildi.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar, DYP Grubu adına konuşan, Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, konuşması sırasında kendisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Çerçeve 54 üncü maddeye bağlı geçici madde 48’in oylanması sırasında karar yetersayısı bulunamadığından,

Alınan karar gereğince, Turizm ve Kültür eski Bakanı A. Mesut Yılmaz hakkındaki soruşturma önergesi ve bazı gazete kuruluşlarının amaçları dışında fon kaynaklı kredi kullandıkları iddialarını araştırmak amacıyla kurulan (10/22) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 7 Temmuz 1998 Salı günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 24.00’te son verildi.

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

Mehmet Korkmaz Ahmet Derin

Kütahya Kütahya

KâtipÜye Kâtip Üye

No : 172

II. – GELEN KÂĞITLAR

7.7.1998 SALI

Sözlü Soru Önergesi

1. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Harran İlçesi Gazlıkuyu Köyünün dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1147) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, Güneydoğu Anadolu’da bazı bölgelerde CİNE 5 yayınlarının şifresiz olarak izlenebildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5759) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

2. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, öğretmenlerin hizmet içi eğitimlerinin UNİCEF’e verildiği iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5760) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

3. – Aydın Milletvekili Muhammet Polat’ın, Başbakanlık Merkez binasının tadilatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5761) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

4. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, vakıf taşınmazlarının kiralarıyla ilgili kanuna ilişkin Devlet Bakanından (Metin Gürdere) yazılı soru önergesi (7/5762) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

5. – Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya’nın, Telekom ve Posta İşletmelerine açıktan personel atanıp atanmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5763) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

6. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, İvedik organize sanayi bölgesi projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5764) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

7. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, İvedik Projesinde arsaların kooperatiflere devrinde mükerrer olarak eğitime katkı payı alındığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5765) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

8. – Sivas Milletvekili Tahsin Irmak’ın, Arena adlı televizyon programı yapımcılarının vergilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5766) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

9. – Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, dövizle askerlikten yararlanan kişilere ilişkin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5767) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

10. – Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, dövizle askerlikten yararlanan kişilere ilişkin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/5768) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

11. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir koruma görevlisinin öğrencilere davranışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5769) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

12. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman İlindeki yerleşim birimlerine tahsis edilen ödenek miktarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5770) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

13. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, TRT Genel Müdürünün bazı akrabalarını üst makamlara atadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Cavit Kavak) yazılı soru önergesi (7/5771) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

14. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, başörtülü öğrencilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5772) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

15. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun OHAL kapsamında yer alan illerdeki öğretmen açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5773) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

16. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, bazı ülkelerle yapılan eğitim anlaşmalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5774) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

17. – Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, bazı ülkelerle yaptığımız sosyal güvenlik anlaşmalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5775) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

18. – Hatay Milletvekili Mehmet Sılay’ın, TRT Genel Müdürünün yakınlarını önemli görevlere atadığı iddasına ilişkin Devlet Bakanından (Cavit Kavak) yazılı soru önergesi (7/5776) (Başkanlığa geliş tarihi : 2.7.1998)

19. – İstanbul Milletvekili Süleyman Arif Emre’nin, Genelkurmay İkinci Başkanının kanuna aykırı beyanlarda bulunduğu iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5777) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

20. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Afet İşleri Genel Müdürlüğünce Karaman’a yardım yapılıp yapılmadığına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5778) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

21. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, İller Bankası Genel Müdürlüğünce Karaman’a yapılan yardımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5779) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

22. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Ermenek-Çamlıca Köy yoluna ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5780) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

23. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Ermenek-Gökçeseki Köy yoluna ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/5781) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

24. – Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın, Yozgat-Sorgun İlçesinin kapalı spor salonu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Yücel Seçkiner) yazılı soru önergesi (7/5782) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

25. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Ermenek Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5783) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

26. – Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin Kocaeli-Gebze’de bir arazinin sanayi kooperatifine tahsisinin yapılıp yapılmadığına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5784) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

27. – Kocaeli Milletvekili Osman Pepe’nin, İzmit-Yalova arası yol yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5785) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

28. – Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey’in, İstanbul-Kemerburgaz’da bulunan huzurevi ve rehabilitasyon merkezinin bir holdinge kiralandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5786) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

29. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Bandırma-Erdek arası karayoluna ve köprü inşaatına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5787) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

30. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, orta öğretim kurumlarında bütün derslerde “Atatürkçülük” konusunun okutulacağı haberlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5788) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

31. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Tuz Gölü’nün ekolojik dengesinin bozulmasına karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5789) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

32. – Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün, Anadolu Ajansı Radyosunda Türkçe yayın yapılmadığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Cavit Kavak) yazılı soru önergesi (7/5790) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

33. – Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün, TRT Genel Müdürünün yakınlarını üst düzey görevlere atadığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Cavit Kavak) yazılı soru önergesi (7/5791) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1998)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1. – Adana Milletvekili Yakup Budak, Yüreğil İlçesindeki Sarıçam Deresinin ıslah çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanına yönelttiği yazılı soru önergesini 6.7.1998 tarihinde geri almıştır. (7/5442)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

7 Temmuz 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DERİN (Kütahya), Mehmet KORKMAZ (Kütahya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz talepleri vardır; üç milletvekili arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, Orhangazi Karapınar mevkiinde nişasta üretimi yapan bir sanayi tesisinin çevreye verdiği zarara ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – İlk sırada, Orhangazi Karapınar mevkiinde nişasta üretimi yapan bir sanayi tesisinin meydana getirdiği zararlar konusunda, Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu gündemdışı söz istemiştir.

Buyurun Sayın Aksu.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

YÜKSEL AKSU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa-Orhangazi İlçesi Karapınar mevkiinde 194 072 metrekare yerin, CARGİLL firmasına tarımsal yatırım kuruluş yeri olarak verilmesi nedeniyle, gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bursa-Orhangazi Gemiş ve Gürle köylerinde -Karapınar mevkiinde- bulunan ve toplam 6 parselden oluşan 194 072 metrekare yer, Yüksek Planlama Kurulunun kararıyla, CARGİLL Tarım, Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine, yapılacak olan tarımsal kuruluş yeri olarak belirlenmesinden sonra, yörede plan değişikliğine gidilmiş, arazi "tarımsal alan" niteliğinden "tarımsal sanayi amaçlı alan" haline getirilmek için 1/1 000 ölçekli mevzi imar planı düzenlenmiştir. Bu plan, 8.5.1998'de onaylanmıştır.

Bu değişikliğe tüm sivil toplum örgütleri, odalar, baro, siyasî partilerin bir kısmı ve orada yaşayan köylülerimiz karşı çıkmalarına rağmen, bu firmanın inşaatına 17.6.1998 tarihinde ruhsat verilmiştir. Yine, bu konuya duyarlı kurumlar ve şahıslar, bugün yapılmaya başlanan bu inşaat için idare mahkemesinde dava açmış durumdadırlar. Dileriz ki, yanlışlık bir an önce düzeltilsin ve bu yoldan vazgeçilsin. Zira, daha önce bu yörede tarımsal amaçlı ruhsat talepleri hep geri çevrilmişti; ne hikmetse, bu fabrikanın plan değişikliği yapmasına izin verilmesi düşündürücüdür.

Fabrika, İznik Gölüne, Karsak Deresine, Gemlik Körfezine büyük zarar verecektir; zira, İznik Gölüne 6 kilometre uzaklıktaki bu fabrikada günde 800 ton mısır işlenecektir. Üretilecek ürün, glikoz, früktoz gibi tatlandırıcı maddeler ihtiva etmektedir; ayrıca, hayvan yemi olarak da kullanılacaktır. Bu nedenle, tesis, tarımsal amaçlı bir tesis değil, tarım ürünü kullanan kimyasal bir sanayi tesisidir. Tesis, kimyasal bir sanayi tesisi olduğundan katı, sıvı, gaz atıkları bulunmaktadır. Deşarjda yoğun bir köpüklenme olacak, sudaki oksijen talebini artıracaktır. İşte, bunun için de arıtma tesisi kurulması kararlaştırılmıştır.

Hiçbir arıtma tesisi yüzde 100 arıtmayı sağlayamamaktadır. Firmanın kendi verilerinde bu oran yüzde 85'tir ve geri kalan yüzde 15'lik atık doğrudan atılmış olacaktır. Projeye göre de atıklar, Karsak Deresi vasıtasıyla Gemlik Körfezine boşaltılacaktır ki, Karsak Deresi yazın kuraklık dönemlerinde kuru hale gelecektir; nasıl atılacağı da düşündürücüdür.

Tesis, İznik Gölünün su havzası içerisindedir. Projeye göre günde 3 bin ilâ 6 bin ton arasında su kullanılacaktır. Fabrika, bu suyu, kendi söylemine göre, 5 kilometre ötedeki kuyulardan sağlayacağını bildirmesine rağmen, bu yöre, yine, İznik Gölü kapalı havzası içerisinde kalmaktadır. Dolayısıyla, bu havzanın kurutulması, göl ve çevre açısından çok önemli olan kapalı havzanın susuz kalmasına neden olacaktır.

Biliyoruz ki, İznik Gölü tektonik bir göldür; yağışlar, akarsular ve sualtı kaynaklarıyla beslenir. Bu durumda, bu tesis, bu kaynakları kurutacaktır.

Yine, bildiğimiz gibi, yörenin en önemli özelliği zeytinciliktir ve bu yörede mısır ekilmemektedir. Mısır ekiminin özendirilmesi nedeniyle, bu yöredeki zeytincilik ve dolayısıyla Türkiye zeytinciliği olumsuz etkilenecektir. Yılda, bu fabrikanın işleyeceği mısır miktarı, yaklaşık 265 bin tondur. Bu yörede ekilecek mısırla bunun karşılanması olası değildir.

Bütün bu saydığım nedenler dışında, yine, bu fabrikanın buraya yapılmasında hukuksal bazı nedenler de vardır. Bunları da başlıklar halinde sıralayacak olursak: İşlem, Anayasaya ve Çevre Kanununa aykırıdır. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasasına uyulmamıştır. Plan değişikliği 1/100 bin öçekli, Bursa 2020 Çevre Düzeni Strateji Planına aykırıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aksu, konuşmanızı tamamlayın efendim.

YÜKSEL AKSU (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İl idare kurulu, plan değişikliğine giderken, Yüksek Planlama Kurulu kararına uygun davranmamıştır. Plan değişikliği, 3194 sayılı İmar Kanununa ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkında Kanuna da aykırıdır.

Bunun dışında, bu, yine, uluslararası anlaşmalara da aykırıdır; 5.6.1972 Stockholm Birleşmiş Milletler Çevre Deklarasyonuna, 1990 Paris Şartına, 1992 Rio Zirvesi Sonuç Bildirgesine de aykırıdır.

Görülüyor ki, onca temel dayanakları hiçe sayarak, bugün jandarma nezaretinde inşaatı yapılmaya çalışılan bu yapı, bir an önce durdurulmalı; sonra, telafisi zor durumlarla karşılaşılmamalıdır.

Sorumluların bu konuya duyarsız kalmaması gereğini, buradan, Yüce Meclisten bir kez daha hatırlatmak istiyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan, Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu'ya teşekkür ediyorum.

2. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Millî EğitimBakanlığınca yapılacak okul ihalelerindeki aksamalar ve taşımalı eğitimin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'ın.

Sayın Polat, Millî Eğitim Bakanlığınca yapılacak okul ihalelerindeki aksamalar konusunda gündemdışı söz istemişlerdir.

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 8 yıllık zorunlu eğitim kapsamında yapılacak okul ihaleleri ve taşımalı eğitim sorunları konusunda gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

1997 yılı Ağustos ayında kabul edilen 8 Yıllık Zorunlu Eğitim Kanununun bir neticesi olarak yapımı düşünülen okul ihaleleri bir türlü yapılamamış, nihayet, 118 trilyonluk bölümü, bu yıl nisan ayında ihaleye çıkarılmak istenmiş, Millî Eğitim Bakanlığınca, ihalelerin, illerde millî eğitim müdürlüklerince yapılması, kontrollük bölümünün ise, Bayındırlık Bakanlığınca yapılmak istenmesine Bayındırlık Bakanlığı 22.4.1998 tarihli yayımladıkları genelgeyle karşı çıkmış ve ihalelerini kendilerinin yapmadıkları hiçbir ihalenin kontrollüğünde vazife almayacakları yönündeki genelgeleri üzerine tekrar bir belirsizlik ortamı doğmuş ve nihayet, il özel idarelerinin gözetiminde ihaleler mayıs sonu, haziran başında yapılabilmiş ve yeni yeni Sayıştay tescilleri gelen bu ihalelerin inşaatlarına ancak fiilen başlama imkânı doğmuştur.

8 Yıllık Zorunlu Eğitim Yasasına dayanılarak çıkarılan 4306 sayılı Kanun gereği ihale edilecek 101 trilyon keşifi bedelli 359 okul ihalesinde ise tam bir kargaşa hali yaşanmaktadır. Bizim, iki defa bu Meclis kürsüsünden ifade ettiğimiz konular gerçekleşmiş; birinci müteahhit önseçiminde 359 işe ancak 100 firma yeterlik alabilmiş, şartlar yarı yarıya düşürülmesine rağmen, ikinci müteahhitlik önseçim ihalesi sonucu 200 firma, 359 iş için yeterlik almışlardır; yani, hemen hemen her müteahhide 1,8 iş hazır gibidir.

Üç ayda, nisan, mayıs, haziran aylarında ancak müteahhit önseçimini yapabilen idarece, bu ihalelerin yapılıp, tasdik edilip, işe başlanması ise en iyi şartlarda eylül ayı başlarında olacaktır. Doğu'da bizim yörelerde ise, malum, ekim ayı sonunda, fiilen, inşaat mevsimi kar yüzünden kapanır.

Sayın Bakan, sırf sizin hatalı tercihleriniz sonucu;

1- Aynı bakanlığın aynı yıl yapılan ihaleleri, iki ayrı kanun ile ihale ediliyor.

2- Yine, sizin hatalı ısrarınız üzerine 8 Yıllık Zorunlu Eğitim Yasası çıkalı 11 ay olmasına rağmen, 2886'ya tabi okulların inşaatına bugünlerde, 4306'ya tabi okulların inşaatına ise, takriben 2 ay sonra ancak başlanabilecektir.

3- Aynı okul ihalelerin, birinde uygun bedel (ortalama fiyat), diğerinde en çok tenzilat yapana veriliyor; birinde kesin teminat yüzde 6, diğerinde yüzde 10; birinde avans yok, diğerinde keşfin yüzde 30'u kadar avans var; birinin kontrollüğünü Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yapıyor, diğerinin kontrollüğünü, takriben 5 trilyon TL ödeyerek özel firmalara yaptırıyorsunuz, yani, inşaatların kontrollüğünü özelleştiriyorsunuz. Memura yüzde 20'den fazla zam yapmam diyen Hükümet, teknik personelden esirgediği ücreti, cömertçe, 5 özel firmaya veriyor.

Mahallinde yapılan ihalelere, işlerin durgunluğu sebebiyle olağanüstü bir başvuru oluyor; örneğin, Erzurum'da 22 adet işe 850'nin üzerinde müracaat oluyor, merkezden yapılan ihalelere ise, 359 işe toplam 200 firma çağırıyorsunuz.

Yine, 4306'ya göre ihale edilecek 359 okulda okuması planlanan 250 bin öğrenci ile 2886 sayılı Yasaya göre ihale edilen okullarda okuyacak bir o kadar öğrenci ile takriben toplam 450-500 bin öğrenci, sırf sizin hatalı ısrarlarınız neticesinde 1 yıl daha sıkışık sınıflarda ve taşımalı eğitimle öğrenimlerini sürdürmek zorunda kalacaklardır.

1997-1998 yılında 18 066 okulda 281 883 öğrencinin taşımalı eğitime tabi olduğu, bu öğrencilerin, kışın yolların kapanmasıyla bazen okula gidemedikleri, karlı ve soğuk yol şartlarında hayatî tehlike içinde, sağlık problemleriyle ve zaman kaybıyla başbaşa kaldıkları, zorunlu eğitim için toplanan gönüllü veya gönülsüz fonlarla paraları hazır olan bu okulları, sırf sizin bilmediğiniz bir konuda, okul ihalelerindeki hatalı ısrarınız neticesinde en az 1 yıl daha bu zorluğu çekeceklerdir.

Merak etmekteyim, kışın, Meteoroloji Müdürlüğü, “kardan, doğuda köy yolları kapanmıştır” diye anons yaptığında, “bu çocuklar, benim yüzümden eğitim imkânlarından mahrum kalıyorlar” veya okulları teftişe gittiğinizde, 80 kişilik sınıfları görünce "çocuklar, özür dilerim, benim hatam yüzünden bu sıkıntıları çekiyorsunuz" diye bir itirafınız olacak mıdır?

Yine, siz, benim Meclisteki gündemdışı konuşmalarıma cevap verirken, kör kuruşun hesabını yaptığınızdan bahsettiniz. Ben, sizden, kör kuruşun değil, trilyonların hesabını soruyorum ve açık cevap bekliyorum:

1– Bayındırlık kontrol teşkilatı dururken, 5 trilyon lirayı, sadece bu ihalelerin kontrollük bedeli olarak özel firmalara nasıl veriyorsunuz?

2– 31 Aralık 1997 tarihine kadar 3 trilyon 600 milyar, 1998 yılında 4 trilyon 630 milyar, toplam 8 trilyon 230 milyar Türk Lirası taşımalı eğitime para ödenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Polat, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ASLAN POLAT (Devamla) – Enflasyonun, şu an yüzde 90,6 olduğu ve artan öğrenci sayısı dikkate alınırsa, bu yıl en az 15 trilyon lira, taşımalı eğitime, sırf sizin, ödenekleri hazır okul ihalelerini zamanında yapamamanız yüzünden ödenecektir. Dolayısıyla, bir yıl için, inşaat kontrollüğü artı taşımalı eğitimde sizin bu millete fazladan maliyetiniz 20 trilyon lira olacaktır. Kör kuruşun değil de, bu 20 trilyonun hesabını, lütfen, Yüce Meclise izah etmenizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat'a teşekkür ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmayı cevaplamak üzere, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime başlarken, her şeyden önce, Üsküp'te trafik kazası geçiren ve yaralanan Devlet Bakanımız Sayın Yücelen'e, Sayın Altıner'e ve değerli gazeteci Sayın Bila'ya geçmiş olsun dileklerimi iletir ve bu kazada yaşamını yitiren iki Makedon vatandaşına da Tanrıdan rahmet dilerim. (Alkışlar)

Sayın Aslan Polat'ın, Millî Eğitim Bakanlığı ihaleleri konusunda devamlı gündeme getirdiği konuları, devamlı olarak yanıtlamaktayım; ya benim Türkçem kıt veya ben derdimi anlatamıyorum; ama, bir kez daha şansımı deneyeceğim.

Şimdi, her şeyden evvel, bazı hususların altını çok net olarak çizmek gerekir. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığının, sadece ilköğretim alanında 1998 yılında yapacağı yatırımların toplam değeri, taşımalı eğitim dahil buna, harcamalar, bilgisayar alımları, kamulaştırma, ek derslik, yeni bina yapımı ve devam eden işler için harcayacağı para 290 trilyon liradır. Geçen sene bu alanda harcanan para 15 trilyon liradır. Mukayese ettiğiniz vakit, aşağı yukarı 14-15 kat artış vardır ve enflasyondan arındırdığınız takdirde de 7 kat artış vardır.

Daha önce de tekrar tekrar söylediğim üzere, devam eden işler için harcanacak para 117 trilyon liradır ve bu, iki kalemden oluşur. Birinci kalem, 67 trilyon lira, daha önce başlamış ve yarım kalmış inşaatların bitirilmesi için ayrılmıştır; artı, 41 trilyon lira, mevcut okullara 3 derslik ilave edilmesi suretiyle, bu okulların 8 yıllık eğitimin ihtiyacını karşılayacak yapıya gelmesi içindir ve bu amaçla, bugüne değin, 64,7 trilyon lirası 1998 yılında olmak üzere, illerin emrine para gönderilmiştir.

ASLAN POLAT (Erzurum)– Tamam, biz, inşaatın başlamamasını söylüyoruz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Geleceğim, sabırlı olun... Ben, sizi, daima sabırla dinliyorum. Sabırla dinlediğiniz vakit, öğrenme şansınız da artıyor Sayın Polat. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Bakan, ihaleleri iki defa niye ertelediniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Geleceğim... Geleceğim... Sabırsız olmayın. Bizde gizli saklı hiçbir şey yok.

Diğer taraftan, 1997 yılında harcanan miktar ise, 10 trilyon 750 milyar liradır, buna taşımalı eğitim de dahildir. Dolayısıyla, Sekiz Yıllık Eğitim kaynaklarından peş peşe iki yılda harcanan para 75,5 trilyon liradır. Şu ana kadar -bağışlar hariç- toplanan para, 114,8 trilyon liradır. Şimdi, biraz evvel söyleğim rakamı düşündüğünüz takdirde, bu yıl yapılacak ekdersliklerle, devam eden işler için 117 trilyon lira harcanacaktır. Şu ana kadar toplayabildiğimiz 114,8 trilyon liradır. Dolayısıyla, biz, farklı bir anlayışla, “bu inşaatların da temelini atalım, herkese üçte bir, beşte bir para verelim, her yerde temel atılsın ve bunun gösterişini yapalım” zihniyetiyle hareket etmiyoruz. O nedenle, kaynak akışımızda, vergi kanununun Mecliste görüşülmesi nedeniyle, emlak beyannamelerinin verilmemesi nedeniyle, emlak işlemlerinden alınacak paralarda yavaşlama olmuştur. Bu yavaşlamaya paralel olarak da, Millî Eğitim Bakanlığı, uygulama takvimini biraz kaydırmıştır. Yaptığımız iş, merkezden yapılacak ihaleleri, illerde başlamış ve devam eden ve aşağı yukarı bittiği vakit 20 bin dersliği hizmete sokacak olan, dikkat edin bu rakam önemli...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Onları biliyorum. Ben, başlamadığınız inşaatları söylüyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Bildikleriniz arasında illiyet rabıtası kurup da sağlıklı sonuca varamıyorsunuz Sayın Polat.

Biraz evvel söylediğiniz husus şu: Efendim, bu okullar bitmediği için sonbaharda çocuklar okula gidemeyecek... İşte, önceliği, başlamış ve para verildiği takdirde bitecek 20 bin dersliği hizmete almaya verdik. Bu, 20 bin dersliğin anlamını ben, size şöyle izah edeyim:

ASLAN POLAT (Erzurum) – Ben onu senden iyi bilir, iyi anlarım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sen, hele bir dinle. Demokrasinin kurallarından bir tanesi konuşmayı bilmek kadar dinlemeyi bilmektir de. O nedenle, bu boyutuna da riayet edin. 20 bin dersliğin anlamı şudur : 1997 öncesinde, yılda 6 000 ilâ 8 500 derslik hizmete giriyordu. Geçen sene, yüzde 60 artışla 12 103 derslik hizmete girmiştir. 20 bin dersliğin, sadece, devam eden işlerle devreye girmesi demek, -3 katından fazla- bizden önce başlamış işleri bitirmeye yönelik fizikî gerçekleşmedir. Dolayısıyla, bunun yaratacağı kapasite, okula başlayacaklar için önemli bir hizmettir.

O nedenle, biz, muntazam olarak, bize gelen paraları, ihalesi yapılmış, inşaatı devam eden ve 3 derslik ilave edilmek suretiyle hizmet verecek işlere yönlendirdik. Eğer, biz, ucuz siyasetçi olsaydık ne yapardık biliyor musunuz; elimizdeki parayla 359 tane daha temel atardık ve burada da, meydanlara çıktığımızda da "şu kadar temel attık" diyerek ucuz siyaset yapardık. Biz, devletin kaynaklarını sorumlu kullanmak ve dolayısıyla hizmeti en kısa zamanda ve en ucuz maliyetle, en seri şekilde gerçekleştirebilmek için, "bizden evvel başlamıştır" demeden, memlekete hizmet etmek için başlamış yatırımların bir an evvel devreye girmesi için, kaynakları öncelikle oraya tahsis ettik. Bu da gösteriyor ki, Millî Eğitim Bakanlığı ve 55 inci Hükümet, ucuz siyaset değil, vatandaşa hizmet götürüyor. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Bu arada, verdiğiniz bir rakamı da düzelteyim; 1997-1998 öğrenim yılında, taşımalı sistem için 10 trilyon 248 milyar lira harcanmıştır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sizin ilgili başkanınız öyle izah etti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Taşımalı sistem, aslında, ülkemiz eğitimine kazandırılmış iyi bir kurumdur. Bizden önceki Bakan arkadaşlarımızın son icraatları döneminde, taşımalı sistemden 120 bini aşkın öğrenci yararlanıyordu. Biz, bu hizmeti, kaynaklarımızın artması nedeniyle -dediğim, 10 trilyonu aşkın parayı ödemek suretiyle- 280 bine yaklaşan öğrenciye götürdük ve bu sistem devam edecektir.

Neden devam edecektir... Sayın Polat, bunu çok iyi anlamanız lazım. Bir köy okulunda, iki öğretmene beş sınıf verip de her çocuğa kendi sınıfının dersini görememenin sıkıntısını ortadan kaldırmak için, taşımalı sistemle her sınıfında öğretmeni olan, her 6 ilâ 8 inci sınıf arasında da branş öğretmenlerinden ders alan bir okul yapısı bunu gerektirdiği için yapıyoruz. Bunu yapmakla da Türkiye, öğretmen kaynağını, okul kaynağını son derece sağlıklı şekilde kullanmaktadır.

Gelelim önümüzdeki on gün içerisinde merkezden yapılacak ihalelere. Evet, merkezdeki çalışmalarımız tamamlanmış, projeler teslim alınmıştır. Müşavir firmalarla birlikte çalışılmak suretiyle, arazi etütleri tamamlanmış olarak 103 okulun -ki, bunlardan birinci grup, İstanbul bölgesi 23; ikinci grup, Akdeniz Bölgesi 27; üçüncü grup, Güneydoğu Anadolu 20; dördüncü grup, Doğu Anadolu 33 olmak üzere 103 okul- ihalesi önümüzdeki on gün içinde yapılacaktır. 359 okulla birden ihaleye çıkmamak, biraz evvel söylediğim sorumluluk anlayışının ürünüdür; çünkü, vergi yasası çıkıp, kaynaklar akmaya başladığı vakit, onbeş günlük, yirmi günlük fasılalarla, 359'un diğer bölümünü de ihaleye çıkarıp, gerçekleştireceğiz.

Şimdi, gelelim sorunuzdaki firmaların seçimi konusuna. Sayın Polat, biz, bu kürsüden, iki defa izah ettik. Müteahhitlerimiz, doğrudur, Rus Parlamentosundan Libya çölüne kadar her yerde inşaat yapmış, dünyada kendilerini kanıtlamışlardır. Biz de, işte, bu kanıtlanmışlığı, yaptıkları yıllık ciro, artı istihdam ettikleri mühendis gibi, objektif kriterlere bağladık. Bunlar için, gelirsiniz, söylersiniz,dersiniz ki, şununla şunu, şununla şunu yaptınız... Biz, müteahhitlik karnesi ve bankadan alınacak bir referans mektubu üzerine değil; “kardeşim, sen, ne kadar iş bitirdin; bitirdiğin işinin ne kadarını defterine kaydettin, kayıtlı ekonomi içine girdin ve dolayısıyla vergisini ödedin” gibi, objektif kriterlere uyanların katılacağı bir ihale düzeni kurduk. Bu, sizi rahatsız ediyor olabilir; o, sizin vicdanınızın sorunudur. Biz, halkımızın parasını harcadığımız için, kazandığı işi defterine yazan, yazdığı için vergisini ödeyen müteahhitlerin gelip, burada yarışıp, iş almalarını sağlayacak objektif kriterler koyduk.

Koyduğumuz bu objektif kriterlere göre, maalesef, üzülerek söylüyorum, birinci ihaleye 200'e yakın firma katıldı ve 96 tanesi bu sınırı geçebildi. Buna hepimizin üzülmesi gerekir, iftihar etmesi değil...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sizin müteahhitleriniz bu kadar!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Bunun arkasından şunu yaptık: Rekabet ortamı sağlansın diye, 400 milyar lirayı, 200 milyar liraya; 80 değerlendirme puanını, 70'e çekmek suretiyle, olabildiğince fazla katılım için, on gün daha süreyi uzattık ve maalesef, bütün bunların sonucunda, bu ihaleye katılabilecek 200 firma ortaya çıktı.

Bu, sizin anlayışınıza göre, her firmaya bir ihale... Hayır beyefendi... Daha önceki konuşmalarınızda da burada söylediğimiz gibi, 10'a kadar paketleri birleştirme, Millî Eğitim Bakanlığının yetkisindedir. Dolayısıyla, firmaların iş yapma kapasitelerine göre paketler düzenlenecek, biraz evvel söylediğim gibi, bu 103 okulun ihalesine, o 200 firma, paketler halinde girecek ve tekliflerini verecek. Böylece rekabet ortamı da sağlanmış olacaktır.

O nedenle, merak etmeyin, Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı ihalelerin kuralları objektif olarak açıklanmış, aylarca önce ilan edilmiştir ve kimse dönüp şurası yanlış diyememiştir. Haa, bazı müteahhitler bu işe giremiyor; ee, giremeyecekler, bundan sonra da giremeyecekler. Sebebini söyleyeyim. 55 inci Hükümet, kayıtdışında iş yapanlara peşkeş çekmek için görev almamıştır; bu Yüce Parlamentoda, kayıtdışı ekonomiye iş versin diyerek 55 inci Hükümete güvenoyu vermemiştir.

Saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Türkiye'de ilkokul yapacak sadece 200 tane mi müteahhit var?

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay'a teşekkür ederim.

Sayın Polat, siz, görüşlerinizi gündemdışı konuşmada ifade ettiniz, cevabı da Hükümet olarak verdiler. Başka bir soru cevap usulü yok.

Buyurun Sayın Güven.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, bugün, haberlerde, ülkemiz dışında bulunan değerli parlamenterlerimizin müessif bir kaza geçirdiğini ve bu arada bazı ölüm olaylarının olduğunu haber aldık. Değerli kardeşim Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen ile yine milletvekili arkadaşımız Şinasi Altıner ve bu olayla yaralanan gazeteci arkadaşımız Fikret Bila'ya DYP Grubu ve şahsım adına acil şifalar diliyorum, geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum şahsınız delaletiyle.

Bu nedenle söz istemiştim, teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, biz de katılıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın da kürsüden ifade ettiği üzücü kaza ve Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Sayın Turhan Güven'in ifade ettiği hususlar dolayısıyla, hepinizin hissiyatını ifadeyle, Sayın Rüştü Kâzım Yücelen, Sayın Şinasi Altıner ve Sayın Fikret Bila'ya, Meclis olarak acil şifalar diliyoruz. Bu kazada hayatını kaybettiğini öğrendiğimiz iki Makedon görevliye de “Müslüman mı, hangi dindendirler bilemiyorum- kendi kutsallıkları içerisinde, hem Allah'tan rahmet diliyorum hem toprakları bol olsun diyorum.

3. – Balıkesir Milletvekili Hüsnü Sıvalıoğlu’nun, Marmara Bölgesinde meydana gelen yağışlar sebebiyle buğday üreticisinin uğradığı zarara ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, gündemdışı üçüncü konuşmayı, Balıkesir Milletvekili Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu yapacaktır.

Sayın Sıvalıoğlu, Marmara Bölgesinde meydana gelen yağışlar sebebiyle buğday üreticilerinin uğradığı zarar konusunda gündemdışı söz istemişlerdir.

Sayın Sıvalıoğlu, buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Parlamentomuzun değerli iki üyesi ile bir gazeteci arkadaşının geçirdiği müessif trafik kazasında aldıkları yaralardan dolayı, kendilerine acil şifalar diliyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 55 inci Hükümetin, kurulduğundan bugüne kadar, tarım ve tarım ürünlerine yaptığı desteklemenin ülkemize ve halkımıza ne kadar büyük faydalar sağladığına ve çiftçimizin yüzünün güldüğüne, alınteri kurumadan ücretini aldığına hepimiz şahit olduk.

Yine, aynı şekilde, bu yıl da, tarım ürünlerinin alımında, özellikle hububat ürünlerinin alımında, Hükümetimizin, aynı tutumu devam ettireceğine ve çiftçimizin yüzünü güldüreceğine inanıyorum.

Geçmiş yıllarla kıyaslarsak, 1991 yılında -ki, dikkatinizi çekiyorum, ANAP Hükümetleri dönemindedir- en yüksek oranda, 5 880 036 ton buğday alınmıştır; geçen yıl, yani 1997 yılında alınan buğday 5 868 364 tondur. Halbuki, 1996 yılında; yani, Refahyol Hükümeti döneminde 1 556 965 ton buğday alınmıştır.

Şimdi, burada, 1991'den 1997'ye kadar olan yıllarda , Toprak Mahsulleri Ofisinin ve Tarım Bakanlığının hububat alımındaki bariz fark ortaya çıkmaktadır. Aynı olay, bölgem Balıkesir'de de gerçekleşmiştir. Balıkesir'de bulunan Toprak Mahsulleri Ofisi Bölge Müdürlüğü, geçmiş hükümet dönemlerinin hepsinin üzerinde hububat alımı yapmıştır. Örnek vermek gerekirse Balıkesir Bölge Müdürlüğü -yalnız buğday alımı için söylüyorum- 1990 yılında 227 658 ton,1991 yılında 59 bin ton, 1992 yılında 26 122 ton, 1993 yılında 43 277 ton, 1994 yılında 21 992 ton, 1995 yılında 107 ton, 1996 yılında 387 ton, 1997 yılında 208 866 ton buğday almıştır.

Tarım Bakanlığının bu alımlarının, bu yıl da, aynı önemde ve ciddiyette devam edeceğine inanıyorum.

Balıkesir, yalnız hububat üretimi değil, önemli bir girdisini tarımdan sağlayan, tarımdan elde ettiği geliri sanayie kaydıran ve gelişmeye çalışan, sanayileşmeye çalışan bir kenttir. Bugün Balıkesir'in 500 bin hektar olan sulanabilir arazisinin ancak yüzde 20’si dolayında sulanabiliyor. Eğer, bu arazinin yüzde 40’ı veya yüzde 50'si sulanabilir hale gelseydi, bugün Balıkesir, tarım ürünleri bakımından çok önemli bir yer işgal ederdi; ama, maalesef, bu sulamanın yeterli oranda olmaması, Balıkesir'de, çok çeşitli tarım ürünlerinin; hatta, yılda üç kez ürün alınabilmesi imkânlarını engellemektedir. 55 inci Hükümet, sulamaya verdiği önemin yanında, yeniden iki tane barajı ihale edip, devreye sokarak, sulamada büyük bir aşama kaydedecektir.

Balıkesir’de, 1965 yılına kadar, özellikle, Sındırgı, Bigadiç, Dursunbey, Kepsut, İvrindi gibi ilçelerinde haşhaş üretiliyordu. 1965'te haşhaş üretimi de durdu; ama, 55 inci Hükümet, yayımladığı bir kararnameyle, bu saydığım ilçelerde haşhaş üretimine de müsaade etti ve vatandaşlarımıza yeni alternatif bir ürün sundu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sıvalıoğlu, konuşmanızı tamamlayın efendim.

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım, bu dönem, Marmara Bölgesi ile özellikle güney Marmara’da, Balıkesir'de, Çanakkale'de, hububatta, -özellikle buğdayda- embriyo kararması denilen, yağışların sebep olduğu bir rahatsızlık vardır ve bu embriyo kararması, çiftçimizi zor durumda bırakmıştır.

Embriyo kararması, ürün alım bedellerinin düşük olmasına neden olmaktadır ve afet denilecek oranda yüksek olan bu embriyo kararması için size yaptığımız müracaatlarımızı dikkate aldığınızı ve bir çalışma başlattığınızı biliyoruz.

Şu anda, Bandırma'da, Gönen'de, Manyas'ta, Susurluk'ta, Çanakkale'de ve Biga'da özellikle, buğday üreten çiftçilerde yangın vardır; onların bu sorunlarını bir an evvel çözmek için bir kararname çalışması başlattığınızı duyduk. Bu konuda, vatandaşlarımızı, bölge halkını sevindirecek müjdeleri bize vermenizi diliyoruz.

Balıkesir yöresinde tarıma gösterdiğiniz ilgiyi, hayvancılığı da göstermenizi diliyor; hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralardından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan Balıkesir Milletvekili Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu'na teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmayı cevaplamak üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, Makedonya'da geçirdikleri müessif trafik kazasında yaralanan Devlet Bakanımız Sayın Rüştü Kâzım Yücelen'e, Milletvekilimiz Sayın Şinasi Altıner'e ve medyamızın değerli mensuplarından Fikret Bila'ya, Allah'tan acil şifalar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum ve Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu'nun, burada, çok önemli bir konuyu gündeme getirmesinden dolayı kendilerine teşekkür ederek sözlerimi devam ettirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarımızdan bir kısmı, bu kürsüden, bazı bölgelerden hububat alımı yapılmadığını belirttiler. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, ülkemizin bütün bölgelerinde, 24 saat, haftada yedi gün hububat alımı halen bütün hızıyla devam etmektedir.

Bir kısım milletvekili arkadaşlarımıza gelen bilgiler, temmuz ayı başında, Toprak Mahsulleri Ofisi önündeki kuyrukların, sıraların biraz arttığı yolundadır; bunun da sebebi, temmuz ayı içerisinde buğday fiyatına 2 bin lira ilave edilmesinden kaynaklanan bir geçici sıra oluşmasıdır. Dolayısıyla, bu da giderilecektir.

Geçen sene, 30 Haziranda, 55 inci Hükümet işbaşına geldiğinde, alımlar yeni başlamıştı ve bütün bir kampanya boyunca, çiftçimizin hiçbir şikâyetine meydan vermeden, tam 495 alım merkezinde, toplam 6 milyon tona yakın hububatı peşin bedelle aldık. Bu miktarın 3 milyon tonunu iç piyasaya, 2 milyon tonunu da ihraç yoluyla sattık; ülkemize 210 milyon dolar döviz girdisi sağladık. 6 milyon ton gibi büyük miktardaki hububatın alımında, bedelinin ödenmesinde, muhafaza ve satışında hiçbir problem yaşanmadı. Çiftçimizin alınteri olan 190 trilyon Türk Lirası, 55 inci Hükümet tarafından temin edildi ve peşin olarak ödendi.

Geçen yıl, çiftçimizin altın yılı oldu. Memnuniyetlerini her fırsatta ifade ediyorlar; bunu, sizler de, bizler de yakından izliyoruz. Bu yıl da, her şeyin geçen yıldan daha iyi olması için bütün tedbirler alındı. Çok şükür, mahsul iyi. Geçen yıla ilave olarak, 55 alım merkezini daha devreye sokarak, 550 alım merkezinde alımlara süratle devam edilmektedir. Yine, 24 saat alım devam ediyor; yine, çiftçimizin parası, her hafta salı günü kendilerine peşin olarak ödeniyor. Geçen hafta salı günü itibariyle 28,5 trilyon lira ödendi; bir haftalık alımların bedeli de bugün havale edilerek, hiçbir çiftçinin Toprak Mahsulleri Ofisinden alacağının kalmaması temin edildi. Geçmiş dönemlerde, çiftçi alacağının, iki üç ay, dört ay, beş ay sonra ödendiğini, parası pul olduktan sonra ürün bedelini aldığını hatırlarsak, peşin ödemenin önemi daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Hububat alımında, Hükümetimizin tenkit edilecek hiçbir tarafı bulunmamaktadır; aksine, alkışlanacak birçok uygulama vardır.

Yıllar itibariyle hububat alım miktarlarına ödenen paralara ve ödemenin nasıl yapıldığına bir baktığımızda, bunları açıkça görmek mümkündür : 1991 yılında, 6 milyon tona yakın hububat alınmış...Hükümette kim var; Anavatan Partisi. 1992'de 3,5 milyon ton, 1993'te 4 milyon 400 bin ton, 1994'te 2 milyon 400 bin ton, 1995'te 246 bin ton, 1996'da 1,5 milyon ton hububat alınmış; sene 1997, tekrar, Anavatan Partisi, Demokrat Türkiye Partisi ve Demokratik Sol Partinin oluşturduğu 55 inci Hükümet işbaşında, yine, alım miktarı 6 milyon ton... 1998’de, bugün itibariyle alınan buğday miktarı, 1 milyon 400 bin ton; bu miktar, 1996'daki Refahyol İktidarının bir senede aldığı ürün bedelinin aşağı yukarı tamamı. Onun için, şimdi, şuna gelmek istiyorum: Bu tablodan görüleceği üzere, Anavatan Partisinin tek başına veya koalisyon ortağı olarak bulunduğu dönemler, en fazla hububat alımlarının yapıldığı dönemlerdir.

Sizlerin de bildiği gibi, ilkbaharda yağışlar oldukça fazla oldu. Bu, mahsulde bolluk sağladı; ancak, yağışların uzun süre devam etmesi nedeniyle, bazı bölgelerde "embriyo kararması" denilen mantar hastalığı ortaya çıktı.

Embriyo kararması, hasata yakın dönemlerde, aşırı yağışlar nedeniyle, tanelerin sürekli rutubetle teması sonucunda fungusların üremesiyle meydana gelen biyolojik bir hadisedir. Hasattan önce meydana gelen yağışlı hava koşullarında, hemen her çeşit hububat tanesinde, embriyo tarafındaki kabuğun rengi koyulaşmakta, kahverengi veya siyah renk meydana gelmektedir. Bu kararmaya alternaria, helminthosporium veya fusarium türü küf mantarları neden olmaktadır. Alternaria türlerinde sadece tohum kabuğu etkilenmekte ve un imalatı esnasında kabuk ve embriyo ayrıldığından, unda ve ekmekte olumsuz etkisi görülmemektedir. Helminthosporium ve fusarium türlerinin etkisiyle kararma meydana gelmişse, embriyo zarar görmekte ve taneler tohumluk özelliğini kaybetmektedir; ayrıca, ileri safhalarda, küf mantarları toksin üreterek, kanserojen etkisi olan toksinlerle insan sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Her ne şekilde olursa olsun, embriyosu kararmış taneler hastalıklı tane sayılmaktadır. Gıda Maddeleri Tüzüğümüzün 258 inci maddesi "bu gibi tanelerin oranı binde 2'yi geçmemelidir" hükmünü getirmektedir. Oranın bu kadar düşük değerde alınmasının nedeni, kararmanın hangi tür mantar tarafından meydana getirildiğinin ilk bakışta anlaşılmasının mümkün olmadığındandır.

Küf mantarlarının tanımı, ancak biyolojik metotlarla ve mikroskobik incelemelerle yapılabilmekte ve en az üç beş gün sürebilmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi, bir taraftan üreticiyi korurken, diğer taraftan tüketiciyi ve tüketici sağlığını düşünmek ve korumak durumundadır. İnsan ve hayvan sağlığı yönünden problem yaratacak orandan daha yüksek oranda embriyo kararması ihtiva eden buğdaylar satın alınmamaktadır. Toprak Mahsulleri Ofisinin uyguladığı esaslara göre yüzde 3'e kadar embriyosu kararmış tane ihtiva eden buğdaylar ekmeklik veya makarnalık buğday olarak alınmakta ve bunun karşılığı olan fiyat ödenmektedir. Yüzde 3 ile yüzde 5 arasında embriyo kararması olan buğdaylar ise yemlik buğday veya düşük vasıflı durum buğdayı olarak alınmakta ve bunun karşılığı olan fiyat da ödenmektedir.

Arkadaşlarımızdan bir kısmı -bu konuda yanlış bilgilendirmeden olsa gerekir- gerek burada gerek KİT Komisyonunda ve gerekse basında bazı yanlış bilgilerle halkı yanıltıcı beyanlarda bulunmaya devam ediyorlar.

Burada şunu ifade etmek istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisi bir yandan bu tahlilleri yaparken, bir yandan, bu durumla karşı karşıya kalmış çiftçilerimizin mağduriyetini önlemek açısından, kararmış tane oranı yüzde 3 ile yüzde 10 arasında olan buğdayları yemlik buğday veya düşük vasıflı durum buğdayı olarak almaya başlamıştır. Burada, alınan buğdayların, daha iyi buğdaylarla paçal yapılarak normal sınırlara getirilebileceği dikkate alınmıştır. Ancak, yüzde 10'dan daha fazla hastalıklı tane ihtiva eden buğdaylar tabiî olarak alınmamıştır. Bu uygulama, yıllardan beri yapılan ve çiftçilerimizin de bildiği bir uygulamadır. Bu oranlardan daha fazla hastalıklı tane ihtiva eden buğdayların alınması ve satılması, insan ve hayvan sağlığı açısından son derece sakıncalıdır. Tüccarın da bu buğdayları almaması, un imalinde veya yemlik olarak kullanmaması gerekmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi bu buğdayları alıp, un imalatında kullananlara veya yemlik olarak talep edenlere satsa, asıl o zaman suç işlemiş olur ve ağır, haklı tenkitlere maruz kalırdı.

Bu durum, çiftçilerimizin elinde olmayan sebeplerle, tamamen hava şartları nedeniyle, âdeta bir afet olarak ortaya çıkmıştır. Bir mağduriyet söz konusudur. Çiftçimizin her zaman yanında olurken, böyle bir durumda onları yalnız ve kaderleriyle başbaşa bırakamazdık. Bir kararname hazırladık. Bu kararnamenin hazırlanması esnasında Bakanlığımıza büyük destek veren, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, Sayın Ecevit, Sayın İsmet Sezgin ve kabinenin diğer üyelerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, konuşmayla ne ilgisi var bunun...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Yine, bu kararnamenin, özellikle, Sayın Cumhur Ersümer tarafından, Yozgat'ta Sayın Başbakana takdim edilmesinde, Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Size de teşekkür edecek...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – ...ve Mustafa Güven Karahan'ın gayretleriyle gündeme getirilmesini de, huzurlarınızda, takdirle karşılıyorum.

Burada, bu kararnameyle -hiç de gecikmiş değildir- yapılmak istenen şudur... Buğday -daha önce de dediğim gibi- Toprak Mahsulleri Ofisinin alım merkezine getirildiğinde yapılacak üç beş günlük mikroskobik incelemelerle netice alınabilecektir. Bugün ayın 7'sidir; ayın 1'inde, 2'sinde ofislere gelen buğdayların incelemeleri yapılmış ve süratle bu kararname hazırlanmış, imzaya açılmış, şu anda bir kişinin imzası eksik, o da tamamlanır tamamlanmaz Sayın Cumhurbaşkanına, onaya arz edilecektir.

Bununla şunu gerçekleştirmeyi düşünüyoruz: Yüzde 10'a kadar embriyo kararması olan buğdaylar, aynen kararma olmamış ekmeklik ve makarnalık buğday fiyatıyla satın alınacaktır; yüzde 10 ve üzerinde embriyo kararması olanlar, ayrı bir depoda, ayrı bir yerde biriktirilecek ve bunlar behemehal Toprak Mahsulleri Ofisinin belirleyeceği bir sistemle imha edilecektir. İmha edilmediği takdirde, bu, hem hayvan sağlığına hem insan sağlığına fevkalade zararlı, kanserojen etkisi olan bir maddedir; onun için, tekrar ikaz ediyorum ve tüccarlarımızdan, yem fabrikalarımızdan rica ediyorum; sakın ola, bu yüzde 10'un üzerinde embriyo kararması olan bu buğdayları kâr maksadıyla alıp da, temiz mallarınızı zehirli hale getirmeyiniz; vatandaşı, hayvan sahiplerini ve hayvanları tehlikeye atacak bir uygulama içerisine girmeyiniz diyorum. Bu konuda, valilerimizi de uyaracağız ve dediğim gibi, bu konudaki kararnamede tamamlanmak üzeredir.

Bu arada, bir hususu daha burada belirtmek istiyorum. Balıkesir İlinde hiç buğday alınmadığını söyleyen arkadaşlarımız oldu. Arkadaşlarımızın söylediği fevkalade doğrudur; ama, hangi tarihte alınmamış, ben size onu arz edeceğim : Balıkesir İlinde 1992 yılında alınan buğday 8 198 ton, 1993'te 20 080 ton, 1994'te 9 954 ton, 1995'te 0 kilogram, 1996'da 0 kilogram, 1997'de 115 110 ton, 1998'de -bugün itibariyle- 957 ton buğday alımı yapılmıştır; bunu da bilgilerinize sunuyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum; iyi günler diliyorum. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Gözlükaya, buyurun efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Bir husus hakkında açıklama yapmak istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Tabiî...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Ben, hiç kimseye sataşmadım.

BAŞKAN – Zaten, sataşma iddiası yok Sayın Bakan.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, yarım saate yakın bir süredir konuşuyor.

BAŞKAN – Yok, 15 dakika 32 saniye efendim!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Burada, gündemdışı bir konuşmayı bahane ederek, icraatın içinden anlattı; hatta, bir nevi günah çıkardı. Şimdi, bir kere, Sayın Bakan, ısrarla üzerinde durduğu konuda geçmiş yıllardan medet ummaya kalktı. Kendileri, bir yıldır -iki mevsimdir- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yapıyorlar; kendi icraatlarını anlatması gerekirdi.

BAŞKAN – Anlattı diyorsunuz... Hem icraatın içinden yaptı diyorsunuz hem kendi icraatını anlatacak diyorsunuz Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Hayır, müsaade buyurun.

Devamlı, 1990 yılından başlayıp bugüne kadar getiriyorlar.

BAŞKAN – O, son cümledeydi...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Burada, şunu açıkça söyleyeyim: Geçmiş hükümet dönemlerinde, gerek 54 üncü gerekse ondan önceki -49'dan 54'e kadar olan- hükümet dönemlerinde çiftçinin perişan olduğunu söylediler. Aksini söylüyoruz; çiftçi, bu dönemlerde belini doğrultmuştur; tütünde, pamukta, üzümde, fındıkta, çayda, çiftçi perişan edilmemiştir. Tütünde üretici hâlâ parasını alamamıştır.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Gözlükaya, benden ne istiyorsunuz efendim; siz Başkanlığa bir şey söylüyorsunuz; ama, size söz vermedim ki henüz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Şunu söylüyorum; açıklama yapıyorum...

BAŞKAN – Hayır, açıklama yapmayacaksınız. Bu konuşmayla ilgili olarak benden ne istiyorsunuz?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Bakan, geçmiş hükümetleri kötüleyerek, çiftçinin perişan edildiğini söylemiştir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Ben, hiç kimseyi kötülemedim; sadece rakamları söyledim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Bu, benim ve partimin içerisinde bulunduğu hükümetlere sataşmadır, çatmadır. Bunu şiddetle reddettiğimizi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gözlükaya.

Eğer, geçmiş hükümete yönelik böyle bir açık eleştiri varsa ve bu eleştiri haksızsa, o hükümetin başkanı gelip buna cevap verebilir; yani, o hükümetin içerisinde bulunan partilerin sözcüleri bunları cevaplayacak diye bir usulümüz yok; ama, talepleriniz tutanağa geçti.

Teşekkür ederim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, iki gündür, sizin yüzünüzden, biyoloji dersi dahil her şeyi dinliyoruz; daha ne söyleyeceksiniz?!.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan "buğday alınmadığı iddia ediliyor" gibi bir cümleyle şahsıma sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Onu, sizinle ilgili söylemedi...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Müsaade eder misiniz efendim...

BAŞKAN – Balıkesir'de böyle iddia edildiğini ifade etti, sizin adınızı da vermedi, kendisi de burada.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, bir konuyu özellikle vurgulamak istiyorum: Sayın Bakan, dünkü konuşmamızda, burada, mevcut kararnameyi...

BAŞKAN – Efendim, dünkü konuşma dün bitti.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Değil; onu değil...

1993 yılında süneli buğdayı almak için Doğru Yol Partisinin içinde bulunduğu Hükümetin kararnamesini örnek alarak hazırladığını bana itiraf etmişlerdir. Daha önce, böyle buğday alınmadığını söylemiştim...

BAŞKAN – Mesele yok efendim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Dolayısıyla, dün, yüzde 20' oranında embriyo kararması olan buğday alacağını söyleyen Sayın Bakana, bir hafta önce hiç almayacağız derken, bizim uyarılarımızla, önce yüzde 20'ye kadar, bugün de yüzde 50 oranında embriyo kararması olan bütün buğdayları almayı kabul ettiği için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Tamam efendim, teşekkürünüz tutanağa geçti.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Demek ki, bir haftadır verdiğimiz mücadele sonucunda çiftçilerimizin hakkını korumayı başarabildik.

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Niye teşekkür ediyorsun?!. Teşekkür edilecek ne var; Bakan görevini yapıyor.

BAŞKAN – Aranızda tartışmayın efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim Sayın Yılmazyıldız.

Sayın Kapusuz, buyurun efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, zatıâlinizin de takip ettiği gibi, biraz önce gündemdışı konuşma yapan arkadaşımız, Sayın Bakanın açıklama yaptığı hususların hiçbirine değinmedi, alımların normal işlediğini ve kendisine teşekkür ettiğini ifade etti; fakat, Sayın Bakan, galiba, icraatını anlatmak için, bu anlamda, bu kürsüyü bir fırsat bulup kullanıyor.

Biz, Genel Kurulda, Anamuhalefet Partisi Grubu olarak Sayın Bakana şunu hatırlatıyoruz; şayet bu konuda bir ihtiyacı varsa, gelir, gündemdışı bir konuşma yapar, bütün gruplara söz hakkı doğar, bu konu müzakere edilir.

BAŞKAN – Usule göre, bu da mümkün efendim.

Sayın Kapusuz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 54 üncü Hükümetin kabinesinde bulunan sayın bakan, tutanaklarla ilgili bir açıklama yapacak; şimdiden zabıtlara geçiriyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ne konuda efendim?.. Hangi Bakan efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz önce...

BAŞKAN – Siz nereden haber aldınız Sayın Kapusuz? Böyle bir usul cingözlüğü yapmayalım efendim. Yani, Sayın Bakan burada bulunsa ve kendisine sataşıldığına dair bir husus görse, kendisi kalkar söylerdi. Öyle bir usul de yok...

Yani, sizin bu söylemeniz, bir müktesep hak mı teşkil edecek?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim...

BAŞKAN – Böyle bir usul yok ki...

Sayın Bakan burada müzakereleri takip etseydi, bir sataşma iddiası olsa idi, bu oturum içerisinde onu değerlendirirdim; siz de biliyorsunuz bunu...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önceki ifadenizi, lütfen, dikkatli kullanmanızı istirham ediyorum...

BAŞKAN – Hangisini efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – "Usul cingözlüğü" falan değil, İçtüzüğün vermiş olduğu hakkı kullanıyoruz.

BAŞKAN – Hangisi efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Usul cingözlüğünden bahsediyorsunuz, böyle bir kural mı var Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, eğer siz, burada bulunmayan ve -şayet, kendisine sataşıldıysa- ki, o bile belli değil- sözlerinin sataşma olarak değerlendirip değerlendirilmeyeceği belli olmayan bir bakan için şimdiden söz alıp, tutanağa geçirip, ona bir müktesep hak sağlamaya çalışıyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır... Hayır...

BAŞKAN – Ben, bu davranışla ilgili o kelimeyi kullandım. Yoksa,Sayın Bakanın kendisi burada bulunsaydı, onu, kendisiyle ayrıca tartışırdım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz önce dediniz ki... (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Vekâleten sataşma yok...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – "İlgili bakan gelip, cevap verebilir" diye biraz önce kendiniz söylediniz. Ben, sadece onu hatırlattım.

BAŞKAN – Efendim, ilgili bakanın böyle bir hakkını tetkik ederim İçtüzüğe göre; ama, o bakan burada yoksa, bu oturum içerisinde değilse, sizin söylemenizle üç gün sonra geldiğinde söz hakkı doğmaz, bunu hatırlatıyorum. Ben de, bunu tutanağa geçiriyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Tutanaklarda var zaten, ne olduğu belli.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

V. – ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. – (11/17) esas numaralı gensoru önergesinin gündemdeki yeri, görüşme günü ve çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.124 Tarihi: 7.7.1998

5.7.1998 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 6.7.1998 tarihli 116 ncı Birleşiminde okunmuş bulunan Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkındaki (11/17) Esas numaralı, İzmit'te SEKA'ya ait arazinin bedelsiz tahsisi konusundaki gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 4 üncü sırasında yer almasının, Anayasanın 99 uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin 14.7.1998 Salı günkü birleşimde yapılmasının ve 14.7.1998 Salı günkü birleşimde özel gündemde yer alan işlerin görüşmelerinin bitimine kadar denetim konularına ait çalışma süresinin uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Salih Kapusuz Ülkü Güne FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Mehmet Gözlükaya Ali Ilıksoy

DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Oya Araslı Müjdat Koç

CHP Grubu Başkanvekili DTP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; önce okutup işleme alacağım, sonra oylarınıza sunacağım:

B) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 21.7.1998 Salı ve 28.7.1998 Salı günleri saat 14.00-19.00 arası “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ilişkin ANAP, DSP ve DTP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

7 Temmuz 1998 Salı günü (bugün) toplanan Danışma Kuruluna bazı siyasî parti grup temsilcilerinin katılmaması sebebiyle, gruplarımızın ekteki müşterek önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

Ülkü Güney Ali Ilıksoy Müjdat Koç

ANAP Grup Başkanvekili DSP Grup Başkanvekili DTP Grup Başkanvekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 198 inci sırasında yer alan 540 sıra sayılı raporun bu kısmın 7 nci sırasına, 199 uncu sırasında yer alan 541 sıra sayılı raporun 8 inci sırasına, 200 üncü sırasında yeralan 544 sıra sayılı raporun 9 uncu sırasına; 201 inci sırasında yer alan 545 sıra sayılı raporun 10 uncu sırasına, 202 nci sırasında yer alan 546 sıra sayılı raporun 11 inci sırasına, 203 üncü sırasında yer alan 547 sıra sayılı raporun bu kısmın 12 nci sırasına, 209 uncu sırasında yer alan 568 sıra sayılı raporun 13 üncü sırasına, 210 uncu sırasında yer alan 569 sıra sayılı raporun 14 üncü sırasına, 237 nci sırasında yer alan 610 sıra sayılı raporun 15 inci sırasına, 238 inci sırasında yer alan 613 sıra sayılı raporun 16 ncı sırasına, 239 uncu sırasında yer alan 616 sıra sayılı raporun 17 nci sırasına, 240 ıncı sırasında yer alan 618 sıra sayılı raporun 18 inci sırasına, 241 inci sırasında yer alan 619 sıra sayılı raporun 19 uncu sırasına, 242 nci sırasında yer alan 623 sıra sayılı raporun 20 nci sırasına, 192 nci sırasında yer alan 426'ya 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 21 inci sırasına, 193 üncü sırasında yer alan 427'ye 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 22 nci sırasına, 194 üncü sırasında yer alan 448'e 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 23 üncü sırasına, 206 ncı sırasında yer alan 482'ye 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 24 üncü sırasına, 207 nci sırasında yer alan 483'e 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 25 inci sırasına, 208 inci sırasında yer alan 484'e 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 26 ncı sırasına, 228 inci sırasında yer alan 518'e 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 27 nci sırasına, 229 uncu sırasında yer alan 527'ye 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 28 inci sırasına, 248 inci sırasında yer alan 559'a 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 29 uncu sırasına, 249 uncu sırasında yer alan 594'e 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 30 uncu sırasına, 250 nci sırasında yer alan 597'ye 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 31 inci sırasına, 251 inci sırasında yer alan 609'a 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 32 nci sırasına, 252 nci sırasında yer alan 612'ye 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 33 üncü sırasına, 253 üncü sırasında yer alan 614'e 1 inci ek sıra sayılı rapor ve itirazın 34 üncü sırasına alınması, 21.7.1998 Salı ve 28.7.1998 Salı günlerinde 14.00-19.00 saatleri arasında da "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Okunan üç siyasî parti grubunun müşterek önerileri hakkında söz istemi var mı efendim? Yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, öneriyle ilgili görüşlerimizi ifade etmedik...

BAŞKAN – Gruplardan işaret olmadı , onun için...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Aleyhinde konuşacaktık, lehinde konuşacaktık...

BAŞKAN – Yani, yazılı olarak buraya intikal etmiş bir başvuru yok; ben de herhangi bir işaret tespit edemedim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, bu önerinin fotokopisini biz şimdi aldık; gruplara dağıtılmıyor, ne olduğunu anlayamadık; siz de aleyhinde, lehinde söz isteyen var mı demeden...

BAŞKAN – Söz isteyen olup olmadığını sordum efendim. Oylandı, bitti o işlem.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz ve 55 arkadaşının, Talih Oyunları Yönetmeliğine aykırı bir şekilde bazı tesislere kumarhane işletme belgesi verilmesini sağlamak suretiyle karapara aklanmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin TürkCeza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Kültür ve Turizm eski Bakanı A. MesutYılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/25)

BAŞKAN – Şimdi, Genel Kurulun 2.7.1998 tarihli 114 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 1 nci sırasında yer alan, Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz ve 55 arkadaşının, Talih Oyunları Yönetmeliğine aykırı bir şekilde bazı tesislere kumarhane işletme belgesi verilmesini sağlamak suretiyle karapara aklanmasına yol açarak görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ncı maddesine uyduğu iddiasıyla Kültür ve Turizm eski Bakanı Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da, hakkında soruşturma istenmiş bulunan Kültür ve Turizm eski Bakanı Mesut Yılmaz'a söz verilecektir.

Konuşma süreleri 10'ar dakikadır.

Meclis soruşturması önergesi, Genel Kurulun 29.6.1998 tarihli 111 inci Birleşiminde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır; bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.

(9/25) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde şahısları adına söz alan sayın miletvekillerinin isimlerini okuyorum:

1- Adil Aşırım (Iğdır)

2- Mehmet Ali Yavuz (Konya)

3- Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

Toplam 68 üye -okuduğum arkadaşların dışında 65 üye- söz isteminde bulunmuşlardır. Alınan karar gereğince, bunlar arasında kura çekilmiş, söz devirleri olmuş; sonuç itibariyle, ilk üç sözcü, biraz önce isimlerini sunduğum arkadaşlarımız olmuştur.

Onun için, ilk söz, önerge sahipleri adına Sayın Mehmet Ali Yavuz'un.

Buyurun efendim. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

Sayın Yavuz, konuşma süreniz 10 dakikadır.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge sahibi sıfatıyla, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında, Anayasa ve İçtüzük hükümleri gereğince verilmiş soruşturma önergesi üzerinde görüşlerimi arz etmek istiyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, heyetimizin Makedonya'da geçirmiş olduğu elim trafik kazasını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Şahsım ve Grubum adına, yaralanan, Devlet Bakanı Sayın Rüştü Kazım Yücelen'e, Karabük Milletvekili Sayın Şinasi Altıner'e ve gazeteci Fikret Bila Beye geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor; kazada yaralanan kişilere acil şifalar, hayatını kaybeden kişilere de Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, belli bir dönem, uluslararası platformda, karaparayı aklayan ülkelerden biriydi; hatta, ilk sıralarda yer alıyordu. Çeşitli zamanlarda yakalanan kuryelerin ülkemize taşıdığı kaynağı belirsiz milyarlar, bizim için kara bir leke olarak uluslararası ilişkilerde gündeme getiriliyordu. Bu durum, haliyle, devletimizi, milletimizi ve bizleri fevkalade üzüyor ve saygınlığını korumak için titrediğimiz ülkemiz, layık olmadığı bir şekilde, uluslararası platformlarda suçlanıyordu.

Olayın diğer bir boyutu da, millî varlığımızı, devlet ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzü tehdit eden, devleti hedef almış aşırı uçlardaki birtakım yıkıcı ve bölücü terör örgütleri de -PKK dahil- kaynak buluyordu.

Bunun uzantısı olarak, dünya gençliğini ve dünya insanlığını tehdit eden uyuşturucu ticareti ve trafiği de, önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyordu.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kısaca arz ettiğim karaparanın aklanması, terör ve uyuşturucu ticaretiyle ilgili olarak konuyu daha fazla açma gereğini duymuyorum; çünkü, yıllarca bu üçlü musibetle birlikte yaşayan ülke insanımız ve Meclisimizin değerli üyeleri olan sizler, tehlikenin ve tahribatın ne denli büyük olduğunu biliyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendisine yönelik bu üçlü bela için uzun yıllar mücadele vermiş ve bu uğurda, asker, polis ve sivil olmak üzere birçok evladını kaybetmiştir.

Malumunuzdur ki, devlet, varlığını korumak ve ülke insanını, barış, adalet ve huzur içinde yaşatmakla sorumludur. Devlet, kendisine yönelen tehdidi, gerek kanunların emrettiği tedbirler gerekse polisiye tedbirlerle önleme hakkına ve yetkisine sahiptir.

Uyuşturucudan ve gayri yasal yollardan elde edilen kaynağı belirsiz parayı aklayarak meşru hale getiren ve teröre kaynaklık yapan kumarhanelerin, bu ülkenin ve bu ülke insanının başına nasıl bela edildiğine bakmakta yarar görüyorum.

Kumarhaneler, uyuşturcudan, mafya ekonomisinden gelen karaparanın aklandığı en kritik mekânlardır.Kanundışı yollardan kazanılan, kaynağı gösterilemeyen paralar, kumarhaneler aracılığıyla legal hale gelmekte, yasal sistemin içine girmektedir. Bu yüzden, terör ve uyuşturucu ile kumarhaneler arasında çok sıkı bir ilişki mevcuttur; kumarhaneler, âdeta, terör ve uyuşturucunun şemsiyesi olmaktadır.

Bu kumarhaneler, sadece karaparanın aklandığı yerler değil, aynı zamanda, Türk aile hayatını derinden yaralayan müesseseler olarak faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Enflasyon altında ezilen insanımız, ekonomik sıkıntısını gidermek için, kumarhaneleri, geçim kaynağı yerler olarak görmüştür. Bu yerler, çok yuvalar söndürmüş, çok canlar yakmıştır. Talih oyunlarına bir hastalık derecesinde alışan vatandaşın tüm hayalleri yıkılmış, evine ekmek götüremeyecek duruma gelmiş, evindeki eşyalarını satarak, talih oyunlarında kullanmak suretiyle mukaddes bildiğimiz yuvaların yıkılmasına neden olmuştur.

Bunun sorumlusu kimdir? Bu ailelerin acılarını kim dindirdi?

Kumar tutkusunun insan üzerindeki tahribatının ne kadar yok edici boyutlarda olduğunu gösteren çok dramatik örnekler, her gün gazete ve televizyonlarda yer alıyordu.

Toplum hayatına çok değişik adlar altında giren birçok şans oyunu, artık, herkes tarafından anlaşılmış durumda. Milyonlarca insan, farkında olmaksızın bağımlı hale geliyor ve ruhsal olarak tükeniyor, kayıplar ve yeni kazanç umutlarıyla zamana yayılan bu tahribatın ülkemize nasıl bir maliyet yüklediği ve geleceğimizi nasıl etkilediğini kimse düşünmek bile istemiyor.

Kolay kazanılan, böylece hesapsızca harcanabilen karapara, devletin meşru iktidarının karşısında paranın iktidarını kullanarak kendi çıkarlarını gerçekleştirmiştir. Türkiye'de, bugün, kamuoyuna yansıyan kanunsuzlukların, terör ve uyuşturucu trafiğinin arkasındaki güçleri gün ışığına çıkarmak için, iktidar sorumluluğunu üstlenenlerin yaptıklarına değinmek istiyorum.

Türk turizmine itici güç olacağı ve döviz gelirlerine katkıda bulunacağı gayesiyle, 1983 yılında, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasasıyla kuruluşlarına izin verilen casinolar ya da halk diliyle kumarhaneler, bugüne kadar geçen zaman içinde ülke içinde yarattığı maddî ve manevî tahribatın bir türlü görünmeyen boyutları sonucunda, ülke insanımıza zarar verir hale gelmiştir.

Kumarhanelerin yasal olarak açılışını sağlayan hüküm, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 19 uncu maddesinin (b) fıkrasıdır. Kanun hükmü okunduğunda, talih oyunu (kumar) oynanabilecek bölümün, belgeli turizm işletmesinin tamamlayıcı bir bölümü olması hükme bağlanmış, bu yerlere, yabancı pasaport taşıyanların dışında kimlerin, hangi şartlarla girebileceği Bakanlığa bırakılmıştır. Yani, uygulamanın, Bakanlıkça düzenlenecek yönetmelikle işlemesi belirlenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasal düzenlemeye istinaden ilk Talih Oyunları Yönetmeliği 8.1.1983 tarihinde yayımlanmış, bilahara, 15.1.1986 gün ve 18989 sayılı Resmî Gazetede ilk değişikliği yapılmıştı. Buna göre, yönetmeliğin 6 ncı ve 19 uncu maddeleri değiştirilerek, kumarhanelerin, beş yıldızlı ve en az 300 yatak kapasiteli turizm işletme belgeli oteller ve en az 500 yatak kapasiteli birinci sınıf tatil köyleri bünyelerinde kurulabilmesi ve işletilebilmesi öngörülmüştür.

Yine, 14.4.1987 gün ve 19431 sayılı Resmî Gazetede, Talih Oyunları Yönetmeliğinin 19 uncu maddesi değiştirilerek, oyun makineleri işletmelerinin, en az 1 000 yataklı ve beş yıldızlı oteller ile en az 1 500 yataklı birinci sınıf tatil köyleri bünyelerinde kurulabilmesi ve işletilebilmesi öngörülmüştür.

Sayın milletvekilleri, şu ana kadar sizlere bahsettiğim, o dönemin yasal düzenlemeleridir. Sayın Mesut Yılmaz, Kültür ve Turizm Bakanı olduktan hemen sonra, tahsis etmiş olduğu kamu arazilerine kurulacak tesisler için, 14 Nisan 1987 tarihinde, Talih Oyunları (Kumar) Yönetmeliğinin 19 uncu maddesini değiştirerek, yakın çevresine, birtakım holdinglere, güç odaklarına menfaat sağlamak amacıyla, hem arazi tahsis yoluyla hem de şirket arazilerini değerlendirerek turizm amaçlı teşviklerle rant imkânı sağlamıştır.

Sayın Başbakan döneminde de uygulanan turizm amaçlı teşviklerle, tesis maliyetinin yüzde 33'lere varan kısmının müteşebbislere verilmesiyle, partisine yakınlığı bulunan bu kişilerin âdeta ödüllendirildiği görülmektedir. İşte, Türkiye'nin, karaparanın aklandığı bir ülke haline gelmesindeki ilk adımlar, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mesut Yılmaz tarafından, mevcut yasal hükümler hiçe sayılarak, hukukdışı uygulamalarla açılan kumarhaneler vasıtasıyla atılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Sayın Başkan, benim bir konuşma hakkım daha var...

BAŞKAN – Evet, daha sonra bir 10 dakika daha konuşma hakkınız var...

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Ona devam edeyim Sayın Başkanım; ikisini birleştirelim...

BAŞKAN – Arada başka sözcü var; yani, birinci sırada başka sözcü var... Aranızda öyle bir anlaşma var mı?

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Hayır; arkadaşla değiştirebiliriz.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Devam etsin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Önerge sahibinin 10 dakika da kişisel söz hakkı bulunuyor; o süreyi veriyorum.

Buyurun.

MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; zamanın Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mesut Yılmaz döneminde işletme izni verilmiş olan 2 adet talih oyunları salonu (casino) bulunmasına rağmen, Sayın Yılmaz'ın, yine, Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı dönemde, 30'a yakın kumarhaneye yatırım belgesi izni verilmiştir. Bu dönem, kumarhane izni en fazla verilen dönemlerden biridir. Sözünü ettiğimiz kumarhane izni içeren yaklaşık 30 tesisin birçoğu kamu arazisi üzerine kurulmuş olup, tahsisi, Sayın Mesut Yılmaz tarafından yapılmıştır. Örnek vermek gerekirse, Denizli Hierapolis Otel, Marmaris Martı Myra Otel, Antalya Kiriş World Magic Otel, Antalya Sillion Otel, Antalya Side Grand Prestige Otel gibi işletmeler sayılabilir.

Sayın Yılmaz, örnek olarak verdiğimiz kumarhane izni içeren tesislerin yanı sıra, özellikle, karapara-uyuşturucu-mafya şeytan üçgeninin baskılarına dayanamayarak, yakın çevresine peşkeş çekmek amacıyla, size ifade ettiğim yönetmeliğin 19 uncu maddesinde öngörülen şartları taşımayan tesislerin kumarhanelerine, yönetmelik hükümlerini uygulamayarak işletme belgesi verilmesi talimatını vermiştir.

Sayın milletvekilleri, işte, bu tasarrufuyla Sayın Yılmaz, hem kanun hükümlerini hem yönetmelik hükümlerini çiğnemiş, keyfî yönetimin bir örneğini sergilemiştir. Bunun için, Sayın Yılmaz suç işlemiş durumdadır ve sorumludur. İşte, belgesi!

Sayın milletvekilleri, "Bakanlığımızca yatırım belgesi verilmiş olan tesislere işletme belgesi verilmesi aşamasında, ilgili yönetmeliğin 19 uncu maddesinde öngörülen yeni koşulların aranmaması hususunu olurlarınıza arz ederim" diyor ve 30'a yakın turizm işletme belgesini, bu, bir tek olurla veriyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizlere, Sayın Yılmaz'ın hukukdışı uygulamasıyla ilgili bir belge daha sunmak istiyorum. Sayın Mesut Yılmaz'ın Kültür ve Turizm Bakanlığı döneminde tahsisini yapmış olduğu kamu arazisi üzerinde inşa edilen, Antalya-Side'deki Grand Prestige Otelini işleten Uran Turizm Yatırım ve İşletmecilik Anonim Şirketine tahsis edilen tesisin kumarhanesinin, yasalara aykırılı işletildiği tespit edilerek, kapatılması gündeme gelmiştir. Bu konuda, Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin de uygun görüşü bulunmaktadır; ancak, ne hikmettir ki, yine, ANAP'lı Bakan Sayın İbrahim Gürdal'ın onayıyla belgenin iptali engellenerek, tesis sahibine ve kumarhane işletmecisine, yasaya aykırı olarak rant sağlanmıştır. Böyle bir uygulama, kanun ve yönetmeliklerde yoktur; ama, siz, kanun koyucu görevi de yapıyorsunuz. Bunun hesabını sormayalım mı?! İşte, Sayın Gürdal'ın, kumarhanenin kapatılması gerekirken "belge iptal cezasının para cezasına çevrilmesi" diye imzası ve onayı, burada, değerli milletvekilleri.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı dönemde kumarhanesine işletme izni vermiş olduğu Adana Büyük Sürmeli Oteline, yasaya aykırı faaliyetinden dolayı verilmesi gündeme gelen kapatma cezası, Sayın Yılmaz'ın Bakanı tarafından engellenerek, kumarhanelerin kapatılması sürecine kadar rant sağlanmıştır; üçüncü belgemiz de, işte, burada. Adana Büyük Sürmeli Otelindeki kumarhanenin, yapılan denetimlerinde, iptali gündeme gelmiş; ama, ne hikmetse, Danıştay kararı doğrultusunda işlem yapılmayıp, tesise ayrıcalık sağlanmıştır. Bu kumarhanenin iznini veren, yine, Sayın Yılmaz ve kararı uygulayan da Sayın Gürdal'dır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi, Sayın Başbakanın arazi tahsisi yaptığı oteller ve kumarhaneler, Bakanı tarafından da koruma altındadır.

Ayrıca, bir holdinge ait Ananas Otelinin, Bakanlıkça sınıfının düşürülerek kumarhanesinin iptalinin gündeme gelmesine rağmen, siyasî baskılardan dolayı, tesisin kumarhanesinin iptali önlenmiştir; bu da dördüncü belgemiz oluyor değerli milletvekilleri.

Yine, Sayın Başbakanın Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptığı dönemde, dünyada bir örneği olmayan, üstelik SİT alanı içinde bulunan Pamukkale'de inşa edilen Hierapolis Tatil Köyünün, arıtma tesisi yapılmadan, Pamukkale'nin doğal güzellikleri hiçe sayılarak, kumarhanecilere rant sağlamak amacıyla işletmeye açıldığını görüyoruz. Bu uygulamanın da, yine, ANAP'lı bir bakanın zamanında gerçekleştirildiğini sizlere vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; belgelendirme komisyonu kararı uyarınca, altı ay içerisinde yapılması gereken arıtma tesislerinin kaba inşaatının bitirilmiş olduğu, henüz faaliyete geçmemiş olduğu belirtiliyor ve "faaliyete geçmesi halinde, arıtma tesisinden alınacak atık su analiz raporunun Bakanlığımıza gönderilmesi neticesinde izin verilecektir" deniliyor; ama, buna uyulmayarak, tekrar izin verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi ne zaman iktidara gelse, yandaşlarına, yarenlerine, partili çevrelerine çıkar temin etmekte son derece başarılı olmuştur. Uygulamalarınız, bunu, günümüzdeki tasarruflarınızla da teyit etmektedir.

Doğru Yol Partisi, cesur bir kararla, kumarhaneleri kapatmıştır. (DYP sıralarından alkışlar) Ayrıca, Doğru Yol Partisi İktidarı, Anavatan Partisi ve onun Bakanı ve Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz tarafından yaratılan bu haksız uygulamaların ve karaparanın aklanmasının önlenmesi yönünde tedbirler almış ve kanun düzenlemeleri yapmıştır. Netice itibariyle, kumarhanelerin kapatılmasıyla ilgili cesur bir karar verilmiştir. Genel Başkanımız Prof. Dr. Tansu Çiller "kumarhaneleri kapatıyorum" demiş, kapatılması için yasal düzenlemeler yapılmış ve sonuçta, kumarhaneler kapatılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclis, Sayın Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına geçit verdiği takdirde, bu tespitlerimizin dışında yeni olumsuzlukların ortaya çıkacağı da görülecektir.

Bu nedenle, Sayın Mesut Yılmaz hakkında, kumarhaneler konusunda yanlı, yanlış ve hukukdışı uygulamaları nedeniyle, Anayasanın 100 üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107 nci maddesi uyarınca Meclis soruşturması açılması hususunu Yüce Meclisin takdirlerine arz ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Mehmet Ali Yavuz'a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz, Iğdır Milletvekili Sayın Adil Aşırım'ın.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Aşırım, konuşma süreniz 10 dakikadır.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Mehmet Ali Yavuz ve arkadaşlarınca, Kültür ve Turizm eski Bakanı Sayın Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılması isteğiyle verilen önerge üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dönemin Kültür ve Turizm Bakanı olan Sayın Başbakanımız hakkında soruşturma açılması isteğiyle verilen bu önergenin hukuksal boyutuna dikkatinizi çekmek isterim.

Önergede belirtildiği gibi, 16.3.1982 tarihinde çıkarılan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu hükümleri çerçevesinde, turistik işletmelerde talih oyunları salonları açılması imkânı getirilmiş ve bununla ilgili düzenleme yetkisi Turizm Bakanlığına verilmiştir. Ayrıca, aynı kanunun 37/c maddesinde de, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmeliklerde düzenlenecek hususlar belirtilmiştir.

Kanunun bu maddesine istinaden hazırlanan Talih Oyunları Yönetmeliği de, 1983 Ocak ayında 17922 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikle, 300 yatak kapasiteli otellerde ve yine 300 yatak kapasiteli tatil köylerinde talih oyunları salonları açılması imkânı getirilmiştir. Ayrıca, reşit olmak kaydıyla, yine 1982 yılında Konsey döneminin hükümeti tarafından çıkarılan bir yönetmelikle, Türk vatandaşlarının bu salonlara girmeleri imkân dahiline sokulmuştur.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başbakan, 1987'de Kültür ve Turizm Bakanı olduğunda -yine, kendi bakanlığıyla ilgili bir Meclis araştırması açılması önergesinde- oyun salonlarının açılması konusunda şartları ağırlaştırma, Türk vatandaşlarının oyun salonlarına girmemeleri ve vergi kaçakçılığının önlenmesi konularında, Turizm Bakanlığının ilgili birimlerinden hem Amerika'ya 10 uzman göndermiş hem de Maliye ve Gümrük Bakanıyla aynı paralelde çalışarak, vergi kaçağının önlenmesi konusunda bir "board" oluşturulmasının sağlanmasına çalışmış ve çok kısa bir süre sonra da Türk vatandaşlarının, kumarhanelere girmelerinin yasaklanması çalışmalarını tamamlatmıştır.

Demin konuşan önerge sahibi Mehmet Ali Yavuz arkadaşımın, özellikle, kumarhaneler konusunda ileri sürdüğü iddiaların hepsine buradaki bütün arkadaşlarımın katıldığını biliyorum. Çünkü, o zaman Meclis araştırmasıyla ilgili önerge üzerinde konuşan bütün grup temsilcileri hemfikir olmuşlar ve bu meselenin, siyasî değerlendirmelerin dışında tutulmasını sağlamışlardır. O zaman da, dönemin DYP milletvekili Sayın Murat Sökmenoğlu çıkıp, burada, Sayın Başbakana teşekkür etmiştir. Sayın Başbakan, bakanlığı döneminde, ilgili kanuna bağlı olarak, yönetmeliği değiştirmeseydi, şimdi motellerde bile oyun salonları olurdu; hem 5 yıldızlı olma hem turistik otellerin 1 000 yataklı hem de birinci sınıf tatilköylerinin 1500 yataklı olması şartları getirilmiştir.

Sayın Başbakanın, Turizm Bakanlığı döneminde -burada Turizm Bakanlığından aldığım belgeler de var- sadece 2 salon açılmıştır; ama, DYP-SHP daha sonra da DYP-CHP Hükümetleri döneminde, dört senede tam 48 oyun salonu açılmıştır. Yani, kapatılıncaya kadar, açılan kumarhanelerin yüzde 70'i Doğru Yol Partisinin hem Başbakanlığı hem Turizm Bakanlığı yaptığı döneme rastlamıştır. Eğer, kumarhaneler konusunda arkadaşımızın söylediği doğru ise, suç ise, o zaman, suçun büyüğü onlarındır. Sayın Başbakana ve o dönemde Turizm Bakanlığı yapan Sayın Tınaz Titiz'e buradan gerçekten de teşekkür etmek lazım, yoksa, kapanana kadar, motellerde bile kumarhane olurdu.

Ayrıca, aramızda hukukçu arkadaşlarımız var. Yatırım belgesi ve turizm işletme belgesi sahiplerinin, bu kanunla, kazanılmış hakkı var.

Hepinize soruyorum: Bir kanunun tanıdığı kazanılmış hak, bir yönetmelikle geri alınabilir mi? Bir yönetmelik, kanuna aykırı olabilir ya da kanunun önüne geçebilir mi? Geçemediği için zaten sizinkiler 79 tane kumarhanenin 48 tanesi için izin vermişler. Yani, bu izinlerin, yasal zorunluluklardan dolayı verildiği bu rakamlardan belli değil midir?

Kaldı ki, kumarhanelerin kapatılmasıyla ilgili kanun değişikliğini, Doğru Yol Partisi yapmadı, Yüce Parlamento yaptı; Cumhurbaşkanlığından geri döndükten sonra kumarhanelerin kapatılması kararını veren Parlamentonun içinden çıkan Hükümetin başında da, Sayın Başbakan vardı.

Size, Danıştayın İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun aldığı bir kararı da hatırlatmak istiyorum. Danıştayın, 2.5.1997 tarih 1995/132, 1997/265 sayılı kararı, yönetmelik değişikliğinden önce izin verilme yönünde bir işlem tesis edilmişse, bunun kazanılmış bir hak olduğunu vurgulamaktadır. Eğer, arkadaşlar, biraz araştırsalardı... Demin buradan gösterdikleri "olur" bende de var, o olura, Danıştayın İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun almış olduğu bir karardan dolayı Sayın Başbakanın izin verme zorunluluğu vardı; yani, yasal zorunluluğu vardı.

Kısaca toparlarsam; Sayın Mesut Yılmaz'ın bakanlığı sırasında yaptığı idarî işlem, tümüyle yasalara uygundur. Bu uygulamayı yapmasaydı, tam aksine, 2634 sayılı Kanunun 5 inci maddesine de aykırı hareket etmiş olurdu.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, konunun hukuksal boyutu kısaca böyle özetlenebilir. Tabiî, bu soruşturma önergesinin başka boyutları da var. Araştırma, soruşturma, gensoru gibi denetim araçlarını kullanmak Yüce Heyetin hakkıdır; fakat, Sayın Çiller'in mal varlığıyla ilgili soruşturma açılmasına ilişkin önergenin kabul edilmesinden sonra, Doğru Yol Partisi Grubu tarafından, suyu bulandırmak için çamur saldırısına dönen bu soruşturma önergelerine de dikkatinizi çekmek isterim; ama, kabul ediyorum ki, bu konuda başarılı oldular; hakikaten su bulandı, hakikaten Meclis işgal edildi, Meclisin mesaisi tecavüze uğradı. Onlar anladılar ki, sadece mal varlığıyla ilgili soruşturma komisyonu çalışırsa sağlıklı karar verebilecekler; Yüce Parlamentoyu, soruşturma komisyonu kurulmasına dair çamur niteliğinde önerge yağmuruna tuttular .

Geçenlerde, Sayın Menteşe kullandı; biliyorsunuz, Nazi Almanyasında Goebbels, vardı; Goebbels iğrenç ve saldırıya yönelik propagandistlerin ilki ve babasıdır. Gerçekten de, Goebbels'in dediği gibi "çamur at, izi kalsın" felsefesiyle, ta onbir sene önceki bir meseleyi buraya getirmeleri, bizleri hayretler içinde bıraktı. Onbir sene içinde, Sayın Mesut Yılmaz'ın siyasî rakipleri, siyasî iktidarı elde ettiler. Niye o zaman kendisi hakkında bir soruşturma önergesi vermediniz? O dönemde, soruşturma önergesi vermek yerine... Demin de söyledim, Türkiye'de açılan oyun salonlarının yüzde 70'i, DYP Hükümetinin Başbakanlığı ve Turizm Bakanlığının sorumluluğunu aldığı döneme rastlamıştır.

Ayrıca, önerge sahibi arkadaşların, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun ve Talih Oyunları Yönetmeliğinin ilgili hükümlerinden habersiz oldukları da açıktır; çünkü, buradaki iddiaları, bu soruşturma komisyonunun kurulmasına dair önergeyi hiç kapsamıyordu; sadece, birtakım hazine arazilerinin üzerinde turistik tesis kurulmasıyla ilgili izin aldığını iddia ettiler.

Ne hukuktan ne önerge vermekten anlamayanların, Yüce Meclisin değerli zamanını çalma ve önerge yoluyla siyaset yapma gayretkeşliğini bırakmaları lazım. Siyaset yapmayı, Meclisi çalıştırmama; siyaset yapmayı, kara çalma; siyaset yapmayı, iftira atma olarak bilenler, kısa vadede gülebilirler, kısa vadede kazançlı çıkabilirler; ama, uzun vadede bu arkadaşlar, tıpkı, Nazi Almanyasının Goebbels'i gibi hüsrana uğrarlar. Gerçekten de, uzun vadede, Allah, doğrudan yanadır, doğru olan, sonunda, Allah'tan hakkını alır. Siyasî hınç ve gözü dönmüş bir intikam hırsıyla hazırlanmış bir önergedir, bu, çok ucuz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL AŞIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Aşırım, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ADİL AŞIRIM (Devamla) – ... senaryonun destekçisi olup olmamayı, bu, baştan aşağı bir kara çalma girişimi olan soruşturma önergesine oy verme konusundaki tercihi, sizin vicdanlarınıza bırakıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, arkadaşım konuşmasında, özellikle "ne hukuktan ne önerge vermeden anlamayanlar" diye bir ifade kullandı. Ben, arkadaşımın bu sözünü, doğrusu, yadırgadım ve kendisine bu sözü iade ediyorum, bir.

İki "Parlamento işgal edildi" dedi. Parlamento, hiçbir zaman işgale uğramaz. Kurtuluş Savaşı dönemlerinde dahi, bu Parlamento işgale uğramamıştır; ama, arkadaşımız, sadece ve sadece demagoji yapmak için buraya çıkmıştır.

ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Meclisin mesaisi tecavüze uğramıştır, mesaisi işgal edilmiştir.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – "Gözü dönmüşlük" diye itham ediyor bizi; bizim gözümüz filan dönmedi; burası, demokrasi platformudur ve her şeyin konuşulması söz konusudur...

BAŞKAN – Sayın Yavuz, böyle bir usul yok efendim.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, yanıt vermek zorundayız.

BAŞKAN – Müsaade buyurun.

Siz bir konuşma yaptınız, bir başka hatip de, kendi değerlendirmeleri içerisinde...

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Fakat Sayın Başkan, yanıt vermek zorundayız.

BAŞKAN – ...sizin konuşmanız ve önergenizle ilgili görüşlerini ifade etti; bu, siyasî tartışma içinde her zaman ifade edilebilecek bir ölçü içindedir. Ayrıca, ben, o söylediğiniz bazı sözleri, başka bir yerden de hatırlıyorum, daha önce de, buna benzer şeyler sizin grubunuza mensup arkadaşlar tarafından da ifade edilmişti; zannediyorum, tırnak içinde onları söylemiş olacak.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan, sizin, burada tarafsız olmanız lazım; böyle konuşmayın.

BAŞKAN – Ben tarafsız olarak, zaten, size de müdahale ettirmedim, arkadaşımızın konuşmasına da efendim.

MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) – Ben, arz ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası, Balıkesir Milletvekili Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu'nun.

Buyurun Sayın Sıvalıoğlu. (ANAP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın Mehmet Ali Yavuz ve 55 arkadaşının, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılması istemiyle vermiş oldukları (9/25) esas numaralı önergesi üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bu önergede, Sayın Mesut Yılmaz'ın, Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev yaptığı döneme rastlayan, 20.8.1987 tarihinde verdiği onayla, o tarihte yürürlükte bulunan Talih Oyunları Yönetmeliğinin 19 uncu maddesinde öngörülen şartları sağlamadıkları halde birkısım talih oyunları salonu ve oyun makineleri mahallerinin açılmasına izin vererek, ülkemizin karapara aklandığı ülke konumuna gelmesine neden olan ilk adımı attığı, bu nedenle de görevini kötüye kullandığı iddia olunmaktadır.

Önergenin gerekçesinde bile iddiaların gerçeği yansıtmadığı ortadadır. 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 3402 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki tarihlerde yürürlükte olan 19 uncu maddesinin (b) bendiyle, kanun koyucunun, talih oyunları salonları işletmeciliğinin illegal zeminlerden legal zeminlere taşınması ve tekel yaratan uygulamalara son verilmesini amaçladığı bilinmektedir.

Nitekim, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 19 uncu maddesinin uygulanmasına ilişkin esas ve usulleri düzenleyen ve Meclis soruşturması önergesinde değinilen 14 Nisan 1987 yürürlük tarihli yönetmelik, içeriğiyle de sabit olduğu üzere, 1983 yılından başlayarak, talih oyunları salonları ve oyun makineleri mahallerinin nitelik ve niceliklerine ilişkin çıtayı her defasında daha yükseklere taşıyarak, bu türden mekânların kontrolsüz olarak çoğalmasını önlemiş, bu önlem de, sosyal fayda yanında, talihe bağlı oyun oynama alışkanlıkları olan insanları oyun makinelerine karşı koruma amacı gütmüştür.

14 Nisan 1987 yürürlük tarihli yönetmelikle, oyun makinelerinin, en az 1 000 yataklı ve 5 yıldızlı oteller yanında, 1 500 yataklı birinci sınıf tatil köylerinde ve belgeli tesislerin bünyesinde kurulup, işletilebileceği, makinelerin bulunabileceği mahallerin talih oyunları salonunun bir bölümü olması gerektiği ve bu mahallerin müstakilen belgelendirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

Bakanlıkça, konunun uygulanması esnasında, bu düzenleyici işlemi açıklama ve uygulamada karşılaşılabilecek tereddütleri gidermek amacıyla, 20.8.1987 gün ve 12088 sayılı makam oluruyla, 14 Nisan 1987 tarihinde yapılan değişiklikten önce müracaatı olup, mimarî projelerinde talih oyunları ve oyun makineleri mahalli bulunan ve bu projeleri Bakanlıkça uygun bulunduğu için yatırım belgesi verilmiş olan tesisler adına işletme belgesi düzenlenmesine izin verilirken, bu müracaatlarda, 14 Nisan 1987 yürürlük tarihli yönetmelikle öngörülen şartların aranmaması hususu kararlaştırılmıştır.

Bu idarî işlem, görevi kötüye kullanma ve karapara aklanması kastıyla yapılmamıştır. Vatandaşların hakkını koruyan bir işlem yapılmıştır; çünkü, devletin temel ödevi adaletin teminidir.

Değerli arkadaşlarım, az önce de belirttiğim gibi, söz konusu Bakanlık olurunda amaç, talih oyunları salonu ve oyun makineleri mahalleri, projelerinde mevcut olup, bu projeleri Bakanlıkça uygun görüldüğü için girişimleri yatırım belgesine bağlanan yatırımcıları, üzerinde yatırım yaptıkları arazî parçalarının dışına taşarak ve fizikî, hukukî imkânsızlıkla sonuçlanacak kapasite artırılmasına zorlamamaktır.

Diğer bir anlatımla, bu idarî işlem, ek kapasite yaratmak değil, kapasiteyi önceden verilmiş ve yatırım belgesine bağlanmış izinle özdeşleştirmektir. O nedenle de, ortada, ne görevi kötüye kullanma kastı, ne de karapara aklama niyeti yoktur. Gerçekten de, Bakanlık, bu düzenlemeleri yaparken, hiçbir zaman karapara aklayıcılarını cesaretlendirme, onlara, bu suretle yardımcı olma amacı gütmemiştir. Temel amaç, anlatıldığı gibi, sektörle ilgili tekelleri, ayrıcalıkları ve yeraltında illegal olarak işletilen işletmeleri makro ölçekte disipline etmek, kamu yararını da gözeterek, ekonomik katkı sağlayacak turizm gelirlerini artırmaktır.

Sayın Başkanım, gürültüden konuşma yapamıyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonuna gelen arkadaşlarımın sükûnetle yerlerini almalarını rica ediyorum.

Devam edin Sayın Sıvalıoğlu.

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Devamla) – Esasında, bireylerin kötü niyetiyle orantılı olarak, her ticarî işlem karapara aklamanın vasıtası haline gelebilir. Kaldı ki, Turizm Bakanlığına 2634 sayılı Yasayla verilmiş olan yetki, kayıtlı ekonomik düzeni sağlamakla görevli kamu kurumlarımızın yetkilerini sınırlamış veya kaldırmış da değildir. Eğer, ülkede karapara aklama amacı güdenler varsa, bu eylem ve işlemleri denetlemek ve yaptırıma bağlamakla ödevli kamu kurumları da vardır. Örneğin, silah üretmek, ithal etmek, bulundurmak serbesttir; ancak, eylemleriyle, bu hakların kullanımına ilişkin esasları suiistimal edenleri veya vasıtalarıyla suç işleyenleri kovuşturmak, haklarında yaptırım uygulamak yetkileriyle donatılmış kamu kurumları da vardır. Turizm Bakanlığı, talih oyunları yönetmeliklerini değişik tarihlerde ve sürekli değişen şartlara göre güncelleştirirken, iddia edildiği gibi, serbestliği yaymak ve karapara aklanmasını kolaylaştırmak amacıyla değil; oyun mahalleri bünyesinde işletmeye açılacak konaklama tesisleri, tatil köyleri ve benzeri yatırımların standartlarıyla yatak kapasitelerine ilişkin çıtayı her defasında daha da yükselterek, kaliteli hizmet sunumunu hedef almaktır.

Önergede iddia edildiği gibi, yönetmeliğe rağmen, hiçbir tesise işletme ruhsatı verilmemiştir. Yönetmelikten önceki şartlara uygun projelerle yatırıma başlayanların müktesep hakları korunmuştur; yani, mevcut fiilî durum, hayata geçirilmiştir. Sayın Mesut Yılmaz'ın Kültür ve Turizm Bakanlığı döneminde sadece iki tesise izin verilmiştir. Daha sonraki DYP-SHP ve DYP-CHP Hükümetleri döneminde 40 tesise, Refahyol döneminde 7 tesise talih oyunları salonları açma izni verilmiştir. Demek ki, 47 tesise daha, mevcut yönetmeliklere göre ruhsat verenler de aynı suçu işlemişlerdir ve “sükût ikrardan gelir” durumuyla, o hükümetler ve onların bakanları da suçlu kabul edilmektedirler; olmaz böyle şey.

Vergi reformunun görüşüldüğü, sosyal güvenlik ve mahallî idareler gibi toplumun özlemle beklediği reformların görüşüleceği bugünlerde, böylesine tutarsız ve mesnetsiz önergeler, ülkeye zaman kaybettirmekten başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Talihsizlik odur ki "devletin varlık sebebi adalet ve barıştır; devlet bunları temin etmek için vardır" diyenler, herhalde, devleti ciddî şekilde tahrip edecek duruma geldiklerinin farkında olmadan bu önergeyi vermişlerdir.

Bu nedenle, bu soruşturma önergesinin içeriğine katılmıyorum ve tüm değerli milletvekillerinin de katılmayacağı kanaatindeyim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hüsnü Sıvalıoğlu'na teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, son söz, hakkında soruşturma istenen Turizm ve Kültür eski Bakanı Sayın Mesut Yılmaz'a aittir. Sayın Başbakan, Genel Kurul salonunda hazır bulunmuyorlar; bu durumda söz hakkını kullanmamış oluyorlar.

Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlandığına göre, oylama geçeceğim.

Kültür ve Turizm eski Bakanı Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Meclis soruşturması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. (FP ve DYP sıralarından "Ooo" sesleri; sıra kapaklarına vurmalar)

Efendim, hiçbir tereddütümüz yok; neyin şamatasını yapıyorsunuz... (DYP sıralarından gürültüler)

Soruşturma açılması kabul edilmemiştir; ne var...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, nasıl bir karar...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, hiç mümkün değil...

BAŞKAN – Divanın bütün üyeleri de kabul ettiler; nedir... (DYP sıralarından gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – "Şamata" kelimesini lütfen düzeltin.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, bunlara cevap vermeyin lütfen.

BAŞKAN – Sıra kapaklarına niye vuruyorsunuz efendim?! Söyleyeceğiniz bir şey varsa, ben, sonuna kadar tespit ederim, sükûnetle... (DYP sıralarından gürültüler) Efendim, önce sükûnet.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun, ne söylüyorsunuz Sayın Bedük... Buyurun, dinliyorum sizi.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, buradaki yapılmış olan bir davranıştan dolayı, Başkanlık Divanında bulunan sizlerin, itiraza, "şamata yapmayın" şeklindeki kelimeleriniz usule uygun davranış olmuyor.

BAŞKAN – Hakkım olur efendim, hakkım olur. Burada usule uygun davranılmazsa, ben onun cevabını aynen veririm. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Rica ederim... Rica ederim... (DYP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Sıra kapağına vurmak diye bir usul yok; o, şamatadır. (DYP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Size yakıştıramıyorum... Sayın Başkan, size “şamata” kelimesini yakıştıramıyorum ve iade ediyorum size.

"Şamata" kelimesini bir Başkana yakıştıramıyorum. Kusura bakmayın, hakikaten çok ayıp bir şey. İstirham ediyorum... Başkanlığa yakışır mı... Çok hata... Açıklarsan, açıklarsın...

BAŞKAN – Buradaki Divanın da, en az sizin kadar bu konuda dikkatli davranacağını kabul etmeniz lazım.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – "Şamata" yakışıyor mu sana!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sonuca bir şey söylemiyorum; ama, "şamata" kelimesini kabul etmiyorum.

BAŞKAN – Efendim, bu Meclisin altına şamata yakışmaz; ben de onu ifade ediyorum. Bu Mecliste itirazlar olur, yerine getirilir...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – "Şamata" kelimesi yakışmıyor size.

BAŞKAN – Şamata davranışı da yakışmaz efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hoş bir şey değil... Size de bu kelime yakışmıyor.

Sonucu söylersiniz, kimse size bir şey söylemez; ama "şamata" kelimesi yanlış.

BAŞKAN – Bitti efendim. Sizinle konuşmamızı tamamladık Sayın Bedük.

B) GÖRÜŞMELER

1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 37 arkadaşının, bazı gazete kuruluşlarının amaçları dışında fon kaynaklı kredi kullandıkları iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/22) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 650) (1)

BAŞKAN – Genel Kurulun 2.7.1998 tarihli 114 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 2 nci sırasında yer alan "Bazı Gazete Kuruluşlarının Amaçları Dışında Fon Kaynaklı Kredi Kullandıkları İddialarını Araştırmak Amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci Maddeleri Uyarınca Kurulmuş Bulunan (10/22) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun" 650 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

Araştırma Komisyonu yerinizi alın lütfen.

Hükümet yerini aldı.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede, ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz verilecek, bu suretle, Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, Komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahibi ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu, 650 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına Kars Milletvekili Çetin Bilgir; şahıslar adına, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay, şu ana kadar söz istemiş bulunmaktadırlar.

İlk söz önerge sahiplerinindir.

Önerge sahibi olarak, ilk sırada Sayın Mustafa Ünaldı'nın imzası var.

Siz mi konuşacaksınız Sayın Ünaldı?

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına, önergede ilk imzası bulunan, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır Sayın Ünaldı.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda dünyada tartışılan en önemli konulardan birisi, siyaset, medya ve bürokrasi arasındaki ilişkilerle demokratik tavırların engellenmesi, demokratik usullerin bozulması, birtakım tekelci anlayışların toplumlara hâkim olması olayıdır. Türkiye'de de bu tür iddialar var, bazı olaylar yaşanıyor; bazı kredilerin kullandırılması, menfaatların aktarılması, peşkeşlerin çekilmesi gibi iddialar, hemen hemen hergün denilecek kadar, gündemde yer almaktadır.

İşte, medyada yer alan bu iddialardan bir tanesi de, fon kaynaklı kredilerin, iktidar-medya arasındaki ilişkilere bağlı olarak yanlış kullanılması, suiistimal edilmesi olayıdır. Gündemde sıklıkla yer aldığı için, bu konunun araştırılması gereği, tarafımızdan -arkadaşlarımızla birlikte- düşünülmüş ve bu konuyu araştırmak üzere, bir önerge hazırlanmıştır. Bunu, 19 uncu Dönemde de aynı şekilde değerlendirdik, 20 nci Dönemde de. Nitekim, bu konu, Genel Kurulumuza kadar geldi; Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında bütün konuşmacılar da bu noktada mutabık kaldıkları için, Genel Kurulun oylarıyla bu komisyon kuruldu ve çalışmaya başladı.

Komisyon, şu anda, karşımıza bir raporla gelmiş bulunmaktadır. Bu raporda, neler var, neler yok diye baktığımız zaman, çok da iyi hazırlanmamış bir rapor olduğunu hep birlikte görüyoruz.

Bu raporun değerlendirme ve sonuç kısmında şunlar söyleniyor: "Meclis araştırması önergesinde ilk imza sahibi Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı, Komisyonumuza verdiği bilgide, önergesini, fon kaynaklı kredilerin amaçları dışında kullanıldıkları iddiasıyla verdiğini belirtmiştir. Komisyonumuz, inceleme ve araştırmasını, raporumuzun önceki bölümlerinde görüleceği gibi geniş kapsamlı şekilde yapmıştır. Üyelerimizin talep ettiği her husus araştırılarak yerine getirilmiştir." Tabiî, bu iddianın ne kadar gerçekçi olduğunu, zannediyorum, burada, aynı zamanda komisyon üyesi olan arkadaşlarımız, sözcü olarak çıkıp söyleyecekler. Ben, raporu incelediğim zaman, böylesine önemli bir konunun böyle bir raporla ortaya konulmasının doğru olmadığı kanaatine vardım.

Devamında "Fon kaynaklı kredi teşviği uygulaması, ‘Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar’ adlı Bakanlar Kurulu kararıyla düzenlenmiştir. Bu karar kapsamına giren ve yatırım teşvik belgesi bağlanan, belgesinde fon kaynaklı kredi teşviği öngörülen basın yayın yatırımlarına, kararın 34, 35 ve 36 ncı maddeleri hükümlerine göre, Yatırımları ve Döviz Kazandırıcı Hizmetleri Teşvik Fonundan kredi kullandırılması öngörülmüştür.

Araştırmamıza konu olan fon kaynaklı kredi teşviğinden yararlanan basın yayın yatırımları (gazeteler), fon kaynaklı kredinin uygulamasına başlanan 1992 tarihinden bugüne kadar incelenmiştir. Yatırım teşvik belgesine bağlanan ve fon kaynaklı kredi öngörülen toplam 63 adet basın yayın yatırımı içerisinde, teşvik belgesi geçerli olan ve fon kaynaklı krediden yararlanan 10 adet basın yayın kuruluşu (gazete) yatırımı tespit edilmiştir. Basın yayın yatırımları için, aracı bankalardan Hazine Müsteşarlığına intikal eden toplam fon kaynaklı kredi miktarı 316,5 milyar Türk Lirası olup, Hazine Müsteşarlığından aracı bankaya aktarılan fon kaynaklı kredi miktarı 303 milyar Türk Lirasıdır. Bu rakam, şimdiye kadar fon kaynaklı kredi olarak yurt çapında tüm sektör yatırımlarına ödenen 18 trilyon Türk Lirası toplam fon kaynaklı kredi içinde yüzde 1,7 civarında bir oranı kapsamaktadır.

Sayın Tansu Çiller adına cevaben Komisyonumuza sunulan bilgi ve belgelerin, henüz fon kaynaklı kredi kullandırılmayan basın dağıtım yatırımlarına ait olduğu anlaşıldığından, Komisyonumuzun araştırma konusu içinde görülmemiştir.

Komisyonumuzun araştırma konusu içinde görülen ve fon kaynaklı kredi kullandırılan 10 adet basın yayın yatırımına yönelik olarak, Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü, muhabir bankalar (basın yayın yatırımları için fon kaynaklı kredi kullandıran Türkiye Emlak Bankası ve diğerleri) ve Yüksek Denetleme Kurulu yetkilileriyle yürütülen yoğun inceleme ve araştırma çalışmaları sonucunda; fon kaynaklı kredi kullandırılan tüm yatırımların basın yayın yatırımı olduğu, yatırımların kaydî ve fizikî olarak gerçekleştirildiği, anapara ve faiz gibi ödemelerin vadelerinde tahsil edilmekte olduğu, Mart 1998 tarihi itibariyle teşvik amacının dışında fon kaynaklı kredi kullandırılmadığı, geri ödemelerde bir aksama olmadığı anlaşılmıştır.

Fon kaynaklı kredi kullandırılan 10 adet basın yayın yatırımının hiçbirinde, araştırma önergesinde belirtilen bazı gazetelerin gazete isimlerini kullanarak başka amaçlarla fon kaynaklı kredi kullandıkları iddiasını doğrulayacak tek bir örnek bulamadığı gibi, fon kaynaklı kredi kullandırılması bakımından mevzuata ve amaca aykırılık da saptanamamıştır.

Ancak Yatırımlarda Devlet Yardımı Hakkında Karar ilkeleri ışığında, basın yayın yatırımlarına kullandırılan fon kaynaklı kredilerin kullandırılma sürecindeki işlemlerinin usullere uygunluğu bakımından muhtemel tereddütleri önlemek üzere;

1- Özer Yayıncılık Limited Şirketine ait teşvik belgesiyle ilgili olarak; entegre basın yatırımlarını da fon kaynaklı kredilerden yararlandıran mevzuatın günlük yayın yapan basın ve yayın kuruluşlarını kapsamasına rağmen, günlük basın ve yayın faaliyeti olmayan söz konusu firmaya kullandırılan fon kaynaklı kredi,

2- Milliyet Gazetecilik Anonim Şirketine ait teşvik belgesiyle ilgili olarak;

Teşvik belgesinde belirtilen sabit yatırım tutarının yüzde 30'u oranında azamî 218,261 milyon lira fon kaynaklı kredi yazılabilecekken, belgeye 252,100 milyon lira kredi yazılması,

3- Gazete ve Matbaacılık Anonim Şirketine ait teşvik belgesiyle ilgili olarak;

Revizelerden sonra belgenin son şekline göre, azamî 134,432 milyon lira fon kaynaklı kredi yazılabilecekken, belgeye 156,750 milyon lira kredi yazılması,

4- Sabah Yayıncılık Anonim Şirketine ait teşvik belgesiyle ilgili olarak;

Bu belge kapsamındaki makinenin de, Aslı Gazetecilik ve Matbaacılık Anonim Şirketine ait belgeye devri sonunda mevzuatın aradığı şartların yerine getirilmemesi,

5- Medya Holding Anonim Şirketine ait teşvik belgesiyle ilgili olarak;

İlgili mevzuata göre finansman giderlerinin öz kaynaktan karşılanması esas olmasına rağmen, ibraz edilen harcama belgelerinde çok sayıda faiz ve kur farkı rakamlarının bulunması,

6- Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık Anonim Şirketine ait teşvik belgesiyle ilgili olarak;

Yapılan revize işlemlerinden sonra belgenin son şeklinde azamî 105,348 milyon lira fon kaynaklı kredi yazılabilecekken, belgeye 140,464 milyon lira kredi yazılması, işlemlerinin Başbakanlık Teftiş Kurulunca tahkiki uygun görülmüştür" denilmektedir.

Bir arkadaşımın da, önemli şekilde, daha sonraki uygulamalarla ilgili olarak, bir muhalefet şerhi yer almaktadır. Tabiî, bu raporun bizim hedeflediğimiz amaçlara çok uygun bir rapor olmadığını, milletvekilleri yerine, komisyonda yer alan üye milletvekili arkadaşlarımızın yerine uzmanların daha ağırlıklı olarak raporu hazırlayıcı rol oynadığı kanaatini edindiğimi, özellikle ifade etmek istiyorum.

Tabiî, bir zincir var; krediyi kullananlar, krediye aracı olan banka ve o bankaları yöneten iktidar. Bu zincir, ne kadar birbirini kontrol ediyor, ne kadar uyumlu çalışıyor, ne kadar birbirini etkiliyor; o konu çok net olarak izah edilmiş değil. Rapordan tatmin olmadığımı ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünaldı, konuşmanızı tamamlayın efendim.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evrak zincirini incelediğimiz zaman, mesela, bankalara yazılan yazılar var. Bu yazılarda, Şubat 1997'den sonraki fon kaynaklı kredi kullanılması sorulmuş. Niçin Şubat 1997'den sonrası, neden ondan evvelkiler değil, öyle bir yazı yazmaya ihtiyaç duymanın sebebi nedir; onları, ben, rapordan anlayamıyorum. Aslında, rapor -imza sahibi olduğumuz için bize daha evvel gönderilmesi gerekir diye umduğum halde- geç bir zamanda elime geçti; inceleyebildiğim kadarıyla da, bu soruların cevabını bulamadığımı ifade ediyorum. Zannediyorum, araştırmaya bizzat katılan arkadaşlarımız, burada, biraz sonra söz sahibi olacaklar. Onlar konuşurlarken de, inşallah, tatmin olacağım cevapları bulurum diye ümit ettiğimi ifade ediyor, Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına konuşan Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı'ya teşekkür ediyorum.

Şimdi, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kars Milletvekili Sayın Çetin Bilgir; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır Sayın Bilgir.

DSP GRUBU ADINA ÇETİN BİLGİR (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSP Grubu adına, öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Mustafa Ünaldı ve arkadaşları, bazı gazetelerin, gazete adlarını kullanarak fon kaynaklı kredi aldıklarını ve aldıkları bu kredileri amaçları dışında kullandıklarını iddia etmiş ve amaçları dışında kullanılan bu kredilerin, sözde, devleti laçkalaştırdığı, bu durumun araştırılması gerektiğini belirtmiş. Bu amaçla araştırma önergesi vermişler ve bu önerge de kabul edilerek araştırma yapılması kararlaştırılmış. Araştırma Komisyonu, yaptığı araştırma sonunda, böyle bir iddianın geçerli olmadığı, doğru olmadığı yolunda karar vermiş.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisin gündemini saatler boyu işgal eden ve bağlı olarak, 13 milletvekilinin dört ay boyunca boşuna çalışmasına neden olan ve ayrıca, yine, birçok devlet kurumunun da aylar boyu evrak taşımasına ve toplamasına neden olan bu araştırma önergesi neydi; önce, bunu değerlendirmek gerekli. Araştırma önergesini değerlendirirken, önergeyi, içeriğine ve biçimine göre birkaç parçaya bölmek mümkün olabilir. Böyle bir bölmede, öncelikle;

1- "Bazı gazetelerin gazete isimlerini kullanarak" denilmektedir. Bu ne demektir; yani, bazı gazeteler gazete isimlerini kullanmayacaklar da neyi kullanacaklardı? Hadi, bir düzeltmeyi biz yapalım "bazı gazete sahipleri gazete isimlerini kullanıyor olsunlar" diyelim.

2- "Başka amaçlarla fon kaynaklı kredi kullandıkları" sözleri de pek anlaşılır bir kelime yığını değil. Acaba buradaki "başka amaçlar" neyi içermekte; yasadışılık mı, yoksa, yasal, ama, Sayın Ünaldı ve arkadaşlarının kabul edemeyeceği bir amaç mı? Bu amaçlar neler olabilir? Gerek Komisyon çalışmaları sırasında Refah Partililer, şimdiki Fazilet Partililer ve gerekse Komisyona çağrılan Sayın Ünaldı’ bu konuda bir açıklama yapmadılar; çünkü, kendileri de, bu amaçların neler olduğunu bilip, araştırıp, iddia edebilen kimseler değillerdi.

Devam ediyorum. Fon kaynaklı kredi kullanıldığını söylemekteler. Tabiî, kelime ilginç. Önce "fon" diyor. Bu, hazır para anlamına geliyor. Sonra "kaynak" diyor. Bu da, hazır parayı çağrıştırıyor. Daha sonra da "kredi" diyor. Bu da, yolsuzluklarla karışık hazır parayı çağrıştırıyor. Tabiî, kısaltılmış kafiyesi de var: "FKK”. FKK, her ne kadar Faziletin baş harfiyle başlıyorsa da, sonrasında, hoş olmayan bazı başka çağrışımlar da yapıyor.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Espri... Espri...

ÇETİN BİLGİR (Devamla) – Evet.

İkinci cümleyle devam ediyorum. "Kamuoyunda devlet mekanizmasını laçkalaştıran" deniliyor. Kamuoyunda devlet mekanizmasının laçkalaşması ne demek; bir anlam veren varsa, söylesin. Devamında "bazı önemli mevki ve makamlara itimadı sarsan bu haberler" deniliyor ki, bunun da bir anlamı yok. "Bu haberlerin gerçeklik derecesini tespit etmek" deniliyor. Yani, haberlerin gerçek mi yalan mı olduğunu belirlemek, neden Türkiye Büyük Millet Meclisinin işi olsun. Söylenenlere bağlı kalınarak hiçbir doğru sonuca ulaşmak mümkün değildir ki, buradan gerçek sonuç bulunsun. Doğru olmayan bir istemi hareketlendirerek ulaşılacak sonuç, sonuçta hiçbir şeydir; boşa kürek çekme sonucunu doğurmaktadır.

Yine, ikinci cümleye devam ederek "yanlışlıklar varsa düzeltmenin gerçekleştirilmesi için gerekli belirlemeleri yapmak üzere" denilmektedir. Cümleler, başından sonuna yanlışlıklarla dolu olduğundan, bu son cümlenin de neyi kastettiği pek belli değil.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu araştırma önergesini topluca değerlendirdiğinizde, ortaya, Türkçe yanlışlarıyla dolu, anlamsız bir araştırma talebi ortaya çıkmış oluyor. Oysa ki, önergeyi bir profesör doktor öncülüğünde 37 eski Refah Partili, yeni Fazilet Partili milletvekili vermiş. Genel Kurul ise, olayı basın kuruluşlarının haksız biçimde kredilendirildikleri şeklinde algılayarak, bir araştırma komisyonu kurmuş.

Komisyonun çalışmalarını, ayrıntılı olarak, dağıtılan raporlarda görebilirsiniz; ancak, ben, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, bu tür kredilerin verilme nedenlerini ve hangi ihtiyaca yönelik olduklarını, özellikle, tarihçesiyle anlatmak isterim. Umarım ki, Sayın Prof. Dr. Mustafa Ünaldı ve 37 arkadaşı, bu konuyu, böylelikle daha iyi değerlendirirler.

İlk teşvik uygulaması, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1913 yılında çıkarılan Teşviki Sanayi Kanunu Muvakkatı ile gerçekleşti. Daha sonra, 1923 yılında, Birinci İzmir İktisat Kongresinde alınan karar uyarınca, sanayinin teşvik edilmesi kararlaştırıldı. Bu maksatla, 1927 yılında, Osmanlı dönemindeki o yasa yeniden düzenlendi; ancak, o dönemde gerek sanayinin henüz yeterli olmayışı gerekse benimsenen devletçi ve karma ekonomik sistem, istenilen sonucun oluşmasını ve yasada yer alan koruma, teşvik ve finansman ihtiyacının giderilmesini sağlayamadı. Daha sonra, söz konusu yasa 1942 yılında yürürlükten kaldırıldı.

1950'li yıllarda, hükümetlerin ekonomiye hür teşebbüsçü bakış açıları nedeniyle peşpeşe teşvik uygulamalarına girişilmiş olması ve bu amaçla krediler sağlanması nedenleriyle, altyapı yatırımları yapılarak sanayiciye kolaylıklar oluşturulmuş, destekleme alımları da yapılarak, tarımın desteklenmesi ve sanayinin geliştirilmesinin sağlanmasına çalışılmış; bu arada, Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Petrol Kanunu gibi kanunlarla, bu yollar yasal olarak oluşturulmaya çalışılmıştır.

1960 yılı sonrasında temel alınan planlı ekonomi ve kalkınma modeli bakış açısı çerçevesinde, Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde ve sonuçta “Teşvik Uygulama Dairesi” adı altında bir birim oluşturularak, teşvik işlemlerinin tek elden ve planlı olarak yürütülmesi hedeflenmiştir.

24 Ocak kararlarından sonra ise, ihracatın teşvik edilmesi hedeflenmiş, bu maksatla ekonomide köklü değişikliklere gidilmiş, ihracata dönük yatırımlara parasal teşvikler gündeme köklü olarak getirilmiş; örneğin, turizm, eğitim ve benzeri bazı sektörler ile kalkınmada öncelikli yörelerde yüzde 50'ye varan “Kaynak Kullanımını Destekleme Primi” adı altında teşvikler dağıtılmıştır.

Gerek bu kaynakların kötü kullanımı ve gerekse kamuoyunda bazı şaibelerin oluşması nedenleriyle ve özellikle kaynağın artık bu ölçüde dağıtılmak istenmeyişi gibi nedenlerle, 1991 yılından sonra kaynak kullanımını destekleme primi kaldırılmış, yerine fon kaynaklı kredi sistemi oluşturulmuştur. Bu kredinin özelliği, çok ucuz faizli olmasıdır. Tabiî, 1995 yılından itibaren yaptığımız bazı antlaşmalar uyarınca sanayie dönük tüm parasal teşvikler ortadan kaldırılarak, yerine başkaca teşvikler verilmeye çalışılmıştır. Yani, özellikle ve tekrar belirtmekte yarar var ki, 1995 yılından önce belge alanlar hariç, artık, yeni fon kaynaklı kredi verilmemektedir. Bu durumu, Demokratik Sol Parti dışında kalan, 1995 yılından evvel hükümet etmiş bulunan bütün partilerin dikkatlerine sunmaktayız; çünkü, haksız olan bir uygulama varsa, bunu yapmış olanlar, 1995 yılına kadar hükümet etmiş olan siyasî iktidarlardır.

Yürürlükteki teşviklerde ise, KDV iadesi ve ertelenmesi, vergi, resim, harç ve muafiyeti ve erteleme, gümrük muafiyeti, ucuz enerji, diğer bazı devlet alacaklarından vazgeçme, bedelsiz arsa temini gibi, gerek sektörel ve gerekse bölgesel bazı teşvikler halen devam etmektedir; ayrıca, küçük ve orta boy işletmeleri teşvik edebilmek için nakdî ucuz kredi, yani, fon kaynaklı kredi de kullandırılmaktadır.

Buraya kadar, fon kaynaklı kredinin gelişimini özetledim; bundan sonra, bunun kullanımına dair mevzuatı kısaca anlatmaya çalışayım.

Bu krediden yararlanabilmek için, öncelikle ve mutlaka, teşvik belgesi alınması şarttır. Bu belge, Teşvik Uygulama veya Yabancı Sermaye Genel Müdürlüklerinden, sunulacak projelerin, yatırım, ihracat veya döviz kazandırıcı nitelikte olmasını ve planlara da uygunluk arz etmesini gerektirmektedir. Bu tür işlemleri uygunluk arz edenler, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının uygun gördüğü bankalar içinden seçtikleri bir banka aracılığıyla kredilerini kullanırlar. Kredinin kullandırılmasının uygunluğunun belirlenmesinden sonra, kullanımın kontrolü, aracı bankalar aracılığıyla yapılmaktadır. Bankalar bu işlemlerden komisyon almakta; ancak, geriye dönmeyen ya da hukuka aykırı biçimde kullandırılan kredilerden bu kamu bankaları sorumlu tutulmaktadır. Yani, eğer, devletin bu konuda bir zararı varsa veya öngörülen yatırımlar yapılmamışsa, bundan doğan zararı bu aracı bankalar ödeyeceklerdir. Kaldı ki, Yüksek Denetleme Kurulu da bu kurumları ayrıca denetlemektedir.

Bütün bu çalışmaların ışığında, fon kaynaklı kredilerin haksız olarak bazı basın yayın kuruluşlarına kullandırıldığı iddiası ve bunun üzerine kurulan Komisyon ve bağlı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi zamanının heder edilmesi üzüntü vericidir. İddia edenlerin, iddiaları doğrultusunda asgarî bir araştırma dahi yapmadan araştırma önergeleri vermeleri ve hele, bunu verenlere öncülük eden sayın üyenin profesör unvanlı bir kimse olması, üzüntümüzü bir kat daha artırmıştır.

Umarız ki, bu talepler, bundan sonra daha ciddî araştırılarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.

Saygılar sunuyorum efendim. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Kars Milletvekili Sayın Çetin Bilgir'e teşekkür ederim.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, sataşmayla ilgili söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, tutanaklara bir bakayım; bu oturum içinde değerlendireceğim.

Şimdi, söz sırası, Rize Milletvekili Sayın Şadan Tuzcu'da. (ANAP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, siz konuşan arkadaşı dinlemediniz mi?

BAŞKAN – Efendim, ben tam tespit edemedim; tutanaklara bakacağım.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Yani, konuştuğu kelimeler, kelime kelime galiz, bu kürsüye yakışmaz...

BAŞKAN – Efendim, tetkik edeceğim; ondan sonra konuşalım.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Bu kürsünün sahibi olduğunuzu her zaman sık sık söylersiniz.

BAŞKAN – Elbette... Evet...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Dinlediğinizi de söylersiniz.

BAŞKAN – Bakacağım efendim, değerlendireceğim.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Bu kürsüye çıkan birinin, bu kürsünün mehabetine uymayan bir şekilde konuşması...

BAŞKAN – Sonra konuşursunuz, hem de kürsüden konuşma imkânınız olur; bir bakalım tutanaklara...

AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Şimdi, Anavatan Partisi Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın Şadan Tuzcu'da.

AHMET KABİL (Rize) – Sayın Başkan, Sayın Şadan Tuzcu, Rize Milletvekili değil, İstanbul Milletvekili; Rize Milletvekili olarak itiraz ediyorum.

BAŞKAN – Efendim, değerli arkadaşımız, Türkiye'nin her yerinde sevildiği için, benim aklımda Rize kısmı kalmış; tanıdığım zaman öyle idi.

Buyurun Sayın Şadan Tuzcu.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, (10/22) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerimin başında, şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Evet ben Rize'de politikaya başladım, Rize sayesinde buralara geldim. Ben, Rizeli olmaktan ve Rize'nin bana verdiği şereften, Rizelilere her zaman medyunu şükranım. Bu vesileyle de, bunu dile getirdim. Sayın Başkana, bu sayede, bu imkânı bana verdiği için, teşekkür ederim.

Öncelikle, Üsküp-Manastır arasında olan kazadan dolayı, orada rahmete kavuşanlara Allah'tan mağfiret, yaralılara da acil şifalar diliyoruz. İnşallah, kısa zamanda yurda dönerler.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Mustafa Ünaldı'nın verdiği önerge üzerine kurulan komisyon, fon kaynaklı kredilerin basına yansıyan kısmını ele almıştı. Sayın Ünaldı'nın önergesi, 10.2.1996 tarihinde verildi ve 12.8.1997'de Yüce Mecliste kabul gördü; müteakiben, 10.12.1996'da, yani, önerge Mecliste kabul gördükten hemen hemen dört ay sonra, gruplar ancak adaylarını bildirebildiği için, komisyon toplanarak çalışmaya başladı.

Sayın Ünaldı, önergesinde, bazı gazete yatırımcılarının "gazete yatırımları yapacağım" diye devletten aldığı fon kaynaklı ucuz kredileri, gazetecilikle ilgili yatırım yapmadan başka amaçla kullandığına dair, gazete haberlerine dayanan duyumları olduğunu dile getirmişti. Sayın Ünaldı, komisyona verdiği bilgiler arasında, aynı önergesini 1995 yılında da, yani, 19 uncu Dönemde de Meclise sunduğunu; ama, maalesef, Meclisin gündeminde yer almadığını; dolayısıyla, dönem bittiğinden kadük olduğunu da dile getirmişti. Kendisi, komisyona verdiği bilgilerde, ellerinde herhangi bir delilin olmadığını ve bu önergeyi hazırlarken de, kamuoyundaki duyumlarla ve yine basın organlarında çıkan duyumlarla yola çıktığını dile getirdi.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; fon kaynaklı kredi, 1992 yılında yatırımlarımızı teşvik yönüne girmiştir. Yani, bizim uygulanan teşvik programımıza 1992'de girdi; 1993 ile 1994 yıllarında uygulandı, kaynakların elverdiği ölçülerde uygulandı ve 1994 yılından sonra da, fon kaynaklı kredi, uygulamadan kaldırıldı. Fon kaynaklı kredi, Yatırımları ve İhracatı Teşvik Fonuna yatırılan paralardan yatırım programlarında öngörülen bölgelerde ve sektörlerde yatırımları teşvik için öngörülen bir teşvik enstrümanı, teşvik kalemidir. Bu cümleden olarak, bu teşvikten istifade etmek isteyenlerin, öncelikle teşvik belgesi almaları ve teşvik belgesine, yatırım yapacağı sektöre ve bölgeye göre, fon kaynaklı krediden istifade edeceği sabit yatırım miktarını yazmaları öngörülmüştür.

Sayın Ünaldı'nın, haklı sebepleri vardır; çünkü, gazetelerde, bazı basın kurumlarının, basın kuruluşu olmalarından dolayı, teşvik belgesi aldıkları iddia edilmektedir. Doğrudur, listeler incelendiğinde 1992, 1993, 1994 yılları arasında 64 basın kuruluşu teşvik belgesi almıştır. Yani, bu 64 kuruluş, yatırım programlarında, kalkınma planlarında matbuat ve basın için öngörülen teşvikler nedeniyle, yatırım yapacaklarını bildirmişler ve teşvik belgesi almışlardır.

Burada, öncelikle bir şeyin altını çizmek istiyorum: Türkiye'de, nedense, herkeste, sanki her teşvik belgesi alan hemen devletin imkânlarını kullanıyormuş gibi bir intiba vardır.

Efendiler, teşvik belgesi almak, olayın alfabesinin A'sıdır; yani, başlangıcıdır, bir niyet meselesidir. Yatırımcı ya yeni yatırım yapmak ya da mevcut yatırımını büyütmek, tevsi etmek, darboğaz gidermek için bir niyet ortaya koyar. Gönül ister ki, bu niyetlerini ortaya koyanlar, Hazine Müşteşarlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğüne müracaat ederek teşvik belgesi alanlar, keşke bu niyetlerini hayatiyete geçirse de, Türkiye'de, hepimizin arzu ettiği, hepimizin alkışlayacağı yatırımlar çoğalsa ve en büyük sosyal problemimiz olan işsizlik ortadan kalksa; ama, maalesef, bu arzumuza rağmen, çeşitli sebeplerden dolayı, bazı yatırımcılar bu yatırımlarını hayatiyete geçiremiyor.

Ne gariptir ki, kim teşvik belgesi aldıysa, o teşvik belgesinde ne yazıyorsa, fon kaynaklı kredi kullanacak yahut da daha ucuz kredi kullanacak, uzun vadeli kullanacak, neyse o günkü teşvik enstrümanları, oraya ne yazıldıysa, sanki bunları hemen kullandı, hemen bundan istifade etti ve böylece, devleti veyahut da devletimizin imkânlarını kendi menfaatına kullandı diye bir intiba olmuştur. Bu noktadan yola çıkarak, önerge sahibi arkadaşlarıma, ben, şahsım adına şükranlarımı sunuyorum. Teşvik belgesi almak başka şeydir, devletin teşvik belgesinde önerdiği kredilerden istifade etmek başka şeydir.

İşte, önümüzde bir tablo var, Sayın Ünaldı da bunu dile getirdi, 1992-1994 arasında 64 yatırımcı teşvik belgesi almış, bu teşvik belgelerinde gösterilen sabit yatırım tutarı 37 trilyon, öngörülen fon kaynaklı kredi 15 trilyon -ortalama söylüyorum, yuvarlak olarak- ama, bu 64 firmadan 10 tanesi fon kaynaklı kredi alma noktasına gelebilmiştir ve bunların da talep ettiği rakam 316 milyar, kullandırılan miktar 303 milyardır.

Görüldüğü gibi, 64 yatırımcı, maalesef, yatırımlarını gerçekleşme noktasına getiremediğinden -fon kaynaklı kredi kullanma şansları teşvik belgelerinde önerilmesine rağmen, bunu yapmak için gereken şartları yerine getiremediğinden- yahut da tasavvur ettiği şartların gerçekleşmemesinden dolayı, ne müracaat etmiştir ne de para alabilmiştir.

Şimdi, ortada, fon kaynaklı kredi alan 10 yatırımcı var. Bunlar ne yapmıştır? Basına yansıdığı gibi, bu fon kaynaklı kredileri alıp basın yatırımında kullandı mı kullanmadı mı? Bana göre, önergenin üzerinde durulması ve Komisyonun da ağırlıkla üzerinde durması gereken husus nedir; bu meseledir; yani, fon kaynaklı kredi dediğimiz uzun vadeli ucuz kredinin yahut da düşük faizli kredinin öngörülen amaçta -yani, kalkınma planlarında, yatırım programlarında öngörülen amaçta- kullanılıp kullanılmadığıdır. Zaten bunu alan 10 firma ve verilen para da 316 milyar liradır.

Bu 10 firmada yapılan denetlemelerde -biraz sonra, vaktinizi fazla almadan kısaca onlara da değineceğim- alınan kredilerin amacına matuf kullanıldığı görülmüştür. Yani, amaç ne; basın yatırımı yapmak -günlük veya haftalık, neyse, o günkü yönetmelikte- veya ona yönelik yatırım yapmaktır. Şu ana kadar 10 firma bundan istifade edebilmiş -yani, Araştırma Komisyonunun araştırdığı 10 firmadır- ve bunlara verilen para da 316 milyar liradır. Fon kaynaklı kredi çıktığından bu yana, yani, 1992'den 1994'e kadar çeşitli yatırımcılara 18 trilyon lira tahsis edilmiş; bunun, yüzde 1,8'i -yüzde 2'si bile değil, diyelim ki yüzde 2'si- basın organlarına verilmiştir ve bunlar da amacına uygun kullanılmıştır.

Komisyon, öncelikle, bu kredi verilen firmaların amacına uygun yatırım yapıp yapmadığını da kontrol etmiştir. Nereden kontrol etmiştir; bildiğiniz gibi, bu krediler, aracı kurumların sorumluluğu altında müteşebbislere verilir. Müteşebbisler, teşvik belgesini aldıktan sonra, yatırımlarını realize etme noktasında, yüzde 25'ini gerçekleştirdikten sonra, aracı kurum... Ki, bu aracı kurumlar bankalardır; bunlar da, yine, Hazine Müsteşarlığının 1992 kararnamesinde, 1993 kararnamesinde adı geçen 6 bankadır. Kurumlar, müesseseler, eğer yatırımlarını realize ettikleri kısım yüzde 25'e gelirse ve krediyi de kullanmak istiyorlarsa, hemen bankaya müracaat ederler ve bankadan gelen ekspertizler, yatırımın amacına uygun olduğunu, teşvik belgesinin süresinde müracaat edildiğini ve yatırımın belgeleri ile fizikî büyüklüklerinin uyuşup uyuşmadığını kontrol ettikten sonra, Hazine Müsteşarlığına bu talebi iletir. Hazine Müsteşarlığının kontrolörleri de, bu talebin, banka kanalıyla, kredinin geri dönüş sorumluluğu bankalara, aracı bankalara ait olmasına rağmen, yine de, 1992... Bakın, dikkat edin, burada politika yapmak için demiyorum, tarihlerin altını da özellikle çiziyorum, bir gerçeği de ortaya koymak için söylüyorum. 1992, 1993, 1994 yıllarında, Hazine Müsteşarlığımız, bu krediyi almayı yahut da kredinin birinci dilimini almayı hak edip etmediğini de, kendi ekspertizleriyle kontrol eder ve böylece, eğer hak etmişse, bunun sabit yatırımının bir oranı nispetinde olan birinci dilim müteşebbise ödenir; yatırımın fizikî büyüklüğü yahut da gelişmesi yüzde 50 olunca ikinci dilimi, yüzde 75'te üçüncü dilimi verilir.

Bu kredi sözleşmesinin başlangıcında, bir itfa tablosu da ortaya konulur; bu itfa tablosuyla, müteşebbis ile aracı banka arasında sözleşme imzalanır ve Hazine Müsteşarlığına verilir. Yatırım amacına uygun yapıldıktan sonra ve itfa programına göre de aracı kurumun sorumluluğu altında verilen krediler, Hazine'ye ödenir. Ödenmezse ne olur; tamamen Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanundaki hükümlere göre ve aracı kurumun sorumluluğunda işleme başlanır; ama, bu işlemden dolayı, Hazinenin herhangi bir zarara uğraması söz konusu değildir; çünkü, sorumluluk aracı bankadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle altını çizerek söyleyeyim; basın kuruluşlarına verilen fon kaynaklı kredilerin, 1992, 1993 ve 1994 yıllarında amacına uygun kullanıldığı görülmüştür ve bu yıllar arasında verilen krediler, aracı kurumlarından, geri ödemede hiçbir problem olmadan geri ödenmiştir. Dolayısıyla, bir yanlış anlamanın neticesinde, sözlü veya yazılı basında veya değişik basın yayın organlarında, her teşvik belgesi alanın, teşvik belgesini, Hazine Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğünden aldıktan sonra hemencecik bankalara koşarak, ucuz kredilerini alıp, ceplerini dolduracakları ve böylece haksız bir kazanca ulaşmış olacakları zehabından dolayı, maalesef yatırımcıların da yatırım heyecanları kalmamaktadır.

Bu önerge, özellikle -zannediyorum, bana göre- bu yanlış anlamayı ortadan kaldırmaya yardımcı olduğu için -konuşmamın ortasında söylediğim gibi- önerge sahiplerine teşekkür ediyorum, ayrıca, bana gösterdiğiniz sabır için de Yüce Meclise teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Şadan Tuzcu'ya teşekkür ediyorum.

Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan; buyurun efendim.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (10/22) esas numaralı Meclis Araştırması komisyonu raporu hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi, Fazilet Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Bir konuda, özellikle usulsüzlük, yolsuzluk kokan bir konuda bir araştırma önergesi vermek, bir milletvekilinin aslî görevidir, tabiî görevidir; yani, bu, Meclis gündemini boşa işgal etmek değildir. Gene, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bu konuda araştırma yapılmasına karar vermesi, DSP sözcüsü Sayın Çetin Bilgir'in dediği gibi, Meclis gündemini işgal etmek falan da değildir; bu da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslî görevlerinden biridir. Eğer yolsuzlukların, usulsüzlüklerin araştırılmasını, biz, Meclis gündemini işgal olarak görürsek, işte bu memlekette çeteler türer. Herkes ne yaptığını çok iyi bilmelidir, neyle kimi itham ettiğini çok iyi bilmek durumundadır.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, basın, demokratik sistemlerin en önemli kurumlarından biridir. Daha açık bir ifade kullanmak gerekirse, bir ülkede basın ne kadar hürse, ne kadar rahat bir ortamda çalışıyorsa, o ülkede o kadar demokrasi var demektir. Demokrasiyi özümlemiş ülkelerde, devlet basına hoşgörülü, basın da toplumun menfaatlerine karşı duyarlıdır. Yani, basın, milletin yanında, milletin menfaatlerinin yanında yer alan, devlete bu istikamette ışık tutan bir müessese olmak durumundadır. Ancak ilkel ülkelerdedir ki, basın, kamplaşmaların, zıtlaşmaların, hatta kavgaların uç noktasında yer alır. Yine, demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşlarıyla içine sindirememiş ülkelerde, devlet, basının üzerinde Demokles'in kılıcı gibi durur; onu her türlü kötülüğün anası olarak görür; mutlak kontrol altında tutmak için her yol denenir, her çareye başvurulur; daha açığı, basın, cezalarla, coplarla susturulur. Elbette ki, aydınlık bir geleceğe bakabilen toplumlar böyle bir anlayışı onaylamaz.

Gelmek istediğim nokta şudur. Demokrasiye talip olduğunu söylemekten çekinmeyen Türkiye'de, artık, devlet, basına karşı olan tutumunu değiştirmelidir; basın da, devlete karşı ilişkilerini çıkar esasına oturtmaktan vazgeçmelidir.

Bütün bunları söylemekle, sadece, basına totaliter bakışların, antidemokratik yaklaşımların zarar verdiğini söylemek istemiyorum. Basın, en büyük zararı, çoğu zaman kendi yapısından, kendi önyargılarından çekmektedir. Bunu gören demokratik ülkeler, çok sağlam ve somut bir basın ahlakı ve buna dayalı basın mevzuatı geliştirmişlerdir. Basın kartelciliği bu ülkelerde önlenmiş, basınla uğraşanların, sadece basını iş edinmeleri teşvik edilmiştir; hem gazete sahibi hem televizyon sahibi hem banka sahibi hem çimento üreticisi hem müteahhit hem üç beş şirket sahibi, devletle çeşitli kredi ilişkilerine girebilen bir basın yapılanmasına izin verilmemektedir; çünkü, basın ahlakı sorun olmaktan çıkmış ülkelerde basın, aynı zamanda istikrarın simgesidir; ama, basın, sahibinin şirketlerine tetikçilik yapmak gibi bir işlev üstleniyorsa, o zaman, istikrarsızlığı bizzat körüklemekte, esas gündemleri hasıraltı edip, yapay gündemler oluşturmaktadır; yani, bizatihi kendisi, istikrarsızlığın esas sebebi durumuna düşmektedir.

Bütün bunları, biz, ülke olarak sık sık yaşıyor ve tanık oluyoruz. Türkiye gibi genel yapının bozuk olduğu ülkelerde, çıkar ilişkilerinin bütün değerleri altüst ettiği ülkelerde, basına önemli görevler düşmektedir. Devlet zaafa uğramışsa, kurumlar kokuşmuşsa, rüşvet ve yolsuzluk ayyuka çıkmışsa, tek denetim mekanizması olarak geriye basın kalır. Eğer, basın, bütün bu kirli ilişkilere bulaşmamışsa, sorun, kısa zamanda çözülür. Bunun, başka ülkelerde örnekleri var.

Basının kararlı tutumu sayesinde yolsuzluğun, usulsüzlüğün ortadan kalktığı ülkeler var; ama, bu ülkeler, tuzun kokmadığı ülkelerdir. Halbuki, Türkiye'de tuz koktu. Başbakanın bir basın patronu tarafından pijamayla karşılandığı gün, Türkiye'de tuz koktu. Bu karşılamadan bir süre sonra, bazı basın kuruluşlarına 16,4 trilyonluk teşvik belgesi verildi; biraz sonra detayına gireceğim. 54 üncü Hükümet zamanında reddedilen bu teşvik istemleri, 55 inci Hükümet zamanında, siyasî iradenin emriyle, aynı genel müdür tarafından kabul edilmiştir. Biz, maalesef, bu konuyu araştırma kapsamına alamadık; komisyonun, ANAP'lı, CHP'li, DSP'li ve DTP'li üyeleri, durumundan vazife çıkararak, her şeyin belgelerle sabit olduğu bu konuyu araştırmadışı tuttular. Bizim niyetimiz, basının, bu şaibeden kurtulması ya da temizlenmesiydi; ama, Komisyonda bu gerçekleşmedi.

Esas çarpıklık, elbette ki, sistemden kaynaklanmaktadır. Birtakım gözü açıkların, bir basın organına sahip olarak, onu, devlete karşı bir tehdit unsuru gibi kullandıkları sık sık yazılıp çiziliyor ve maalesef, bunun böyle olduğuna, kamuoyunda da ciddî bir inanış mevcut. Tirajıyla zarar eden gazetelerin, televizyonların, çimento fabrikalarından, enerji -TEDAŞ- ihalelerine kadar, devleti âdeta pay ettikleri ortada; kendilerine kredi vermeyen hükümetleri, uyduruk ithamlarla mahkûm ettikleri biliniyor; eğer normal yollardan başarılı olmazlarsa, darbe çığırtkanlığı yaptıkları da ayan beyan ortada.

Basın-devlet ilişkilerini düzenleyen bu sistem değişmezse, istikrarlı bir Türkiye düşünmek mümkün görünmüyor. Bakın, Devlet Bakanı Yalım Erez, promosyon konusunda ne diyor: "Maalesef, gazeteleri kanuna uydurmaya gücümüz yetmiyor." Bunu, Devlet Bakanı diyor!.. İşte, bu, tuzun koktuğu konusunda, devletin itirafıdır. Bu durum değişmezse, basın ahlakından söz edemeyiz. Çimentocuların gazetecilik yaptığı bir ülkede, basın ahlakı falan olmaz. Bir televizyon kanalının, büyük bir gazetenin patronu için, günlerce nasıl ithamlarda bulunduğunu unutmadık; hani, günlerce "Rum çocuğu" diye bağırıyordu.

İşte, yaşadığımız çatışmaların, "komünistler Moskova'ya" naralarının, irtica kampanyalarının arkasındaki gerçek budur ve bu gerçek, ülke bütünlüğünü, iki kartel patronunun insafına terk etmektedir. Türkiye için, esas tehlike, birinci tehlike, öncelikli tehlike de budur.

Ülkenin, haksızlık karşısında susmayan bir basına ihtiyacı vardır. Bunun için de, itham altında kalan basın kuruluşlarının aklanması gerekmektedir. Bir elinde birkaç şirket, öbür elinde birkaç gazete, radyo ve televizyon kanalı olan kuruluşlar, zaten bu yapıları gereği şaibe altındadır. Gazeteler ve televizyonlar, basın yayıncılığı, başka şirketlerini güçlendirmek için bir tetik olarak kullananların at koşturduğu bir alan haline gelmiştir; bu yapı bozukluğundan mutlaka kurtarılmaları gerekmektedir. Basın yayın kuruluşlarının, hiçbir şekilde, ama hiçbir şekilde, devletle kredi ilişkisi olmaması gerekir. Basın patronlarının -ileri Batı ülkelerinde olduğu gibi- aynı zamanda bir başka işin, bir başka iş dalının patronu olmaması gerekir; aksi takdirde, enerji ihalelerinde olduğu gibi, hem kendileri hem de Hükümet şaibe altında kalır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Milletvekilleri de olmamalı!..

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Basın yayın kuruluşlarını, düşünce özgürlüğüne, haber alma hürriyetine halel getirmeden, mutlaka yasal zemine çekmek gerekmektedir. Bilindiği gibi, 15.1.1997 tarihinde promosyonu yasaklayan bir kanun çıktı. Bu kanun, promosyon konusunda üç yasak koyuyordu. Birincisi, gazeteler, kültür ürünleri haricinde promosyon vermiyordu -ben, sadece bunun üzerinde durayım - bu kanuna rağmen, şimdi, gazeteler otomobil veriyor. Evet, otomobil, artık, kültür ürünü oldu; Yalım Erez'e duyuruyorum. (RP sıralarından alkışlar) Eğer bir ülkede otomobil kültür ürünü olmuşsa, o ülkede tuz kokmuş demektir.

Kartelleşenler, artık, bu ülkede kanun tanımaz oldu; bu ülkede "kanun benim" diyenler türedi ve devlet pes etti. Devlet Bakanı "ne yapayım, gazeteler yasayı deliyor" demekle yetiniyor.

Komisyon raporunun son bölümüne bakarsak, devlet basın ilişkilerindeki durumu görürüz. Özer Yayıncılık Limitet Şirketine bir teşvik veriliyor; ama, komisyon araştırıyor, bu teşvikin Özer Yayıncılığa verilmemesi gerekir; çünkü, Özer Yayıncılık günlük yayın değil. Burada, devlet, usulsüz kredi kullandırıyor.

Milliyet Gazetecilik AŞ'ye ait 33460 sayılı teşvik belgesiyle ilgili olarak, teşvik belgesinde belirtilen sabit yatırım tutarının yüzde 30'u oranında azamî 218 261 milyon lira fon kaynaklı kredi yazılabilecekken, belgeye, 252 100 milyon lira kredi yazılıyor; yani, yüzde 15 oranında fazla bir kredi! Evrakta sahtekârlık mı dersiniz, devleti dolandırma mı?!

Benzer bir durum, Gazete ve Matbaacılık AŞ'ye ait belgede de var. Burada da 134,432 milyon lira fon kaynaklı kredi yazılacakken 156,750 milyon lira kredi yazılıyor; yüzde 15 tutarında bir fazlalık!.. Acaba, bu fazla ödemeyi yapan devlet mi olayın farkına varmadı; yoksa, bunu alan şirket mi hadisenin farkında değil?! Ya da, iki taraf da farkında da, böyle mi uygun görüldü?!

ÇETİN BİLGİR (Kars) – Ödeme yapılmış mı yapılmamış mı?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Hürriyet Gazetecilikte aynı şekilde var; burada yüzde 30 civarında bir fazla...

Bunları niye söylüyorum; bunları, devlet-basın ilişkilerinin çarpıklığı açısından söylüyorum ve bu konuda, maalesef, bizim komisyonumuz, bir suç duyurusunda bulunma kararı bile alamadı.

Dikkat edilirse eğer, bu tür yanlışlıkların, hep, bugün kartelleşmiş medyanın işlemlerinde olduğu görülüyor, öbürlerinde böyle yanlışlığa rastlanmıyor.

Değerli milletvekilleri, eğer bir ülkede basın-siyaset ilişkisi çıkar ilişkisine dönüşmüşse, o ülkenin vay haline!.. Türkiye, bu açıdan, maalesef, örneği bol bir ülke. Bir örnek vereyim: Başbakan Almanya'ya gidiyor, basınımız bir övgü kampanyası başlatıyor "ne istediyse aldı" diyorlar ve "Türkiye, en kısa zamanda, Mesut Beyin hatırı için, Avrupa Birliğine, Almanya'nın desteğiyle girecek" gibi bir hava estiriliyor basın tarafından. Sonunda, Türkiye'nin hiçbir şey almadığı anlaşılıyor; bizzat Başbakan Almanya'yı topa tutuyor. Anlıyoruz ki, Başbakan, Almanya'dan hiçbir şey almamış; ama, onu öven basın, Başbakandan, 16,4 trilyon liralık fon kaynaklı kredi almış; işte, basın-siyaset ilişkisi... Övgü, bunun içinmiş!..

Şimdi, olayı biraz detaylandıralım: 54 üncü Hükümet, gazete dağıtım sektöründeki tekelleşmeyi önlemek amacıyla, devlet yardımlarını düzenleyen kararnamede bir değişiklik yapıyor. Bu değişikliğe göre, dağıtım sektöründeki tekelleşmeyi engellemek için, yeni kurulacak dağıtım şirketlerine devlet desteği verilmesi kararlaştırılıyor. Bu değişiklik, 19 Eylül 1996 tarihinde yapılıyor. Kararnamede değişikliğin amacı, dağıtımdaki tekelleşmenin önlenmesi, rekabetin artırılması ve yeni oluşumlara imkân tanınması...

Bu kararname yayımlanır yayımlanmaz harekete geçen, dağıtım sektöründeki tekeli oluşturan 4 şirket, bu teşvikten yararlanmak için başvuruyorlar; Yay-Sat Yayın Pazarlama, Birleşik Basın Dağıtım, Bir-Yay Dağıtım AŞ, Simge Yayıncılık. Bu 4 şirket daha sonra birleşip 2 şirket haline geliyorlar ve tam bir tekelleşme meydana getiriyorlar. Evet, Türkiye'deki dağıtım tekelini elinde tutan bu 4 şirket, yıllardır faaliyet gösteren dağıtım şirketleri için devlet desteği istiyorlar. Bu 4 şirket, Hazine Teşvik ve Uygulama Genel Müdürlüğüne yaptıkları başvuruda, dağıtım şirketleri için toplam 16 trilyon 459 milyar 615 milyon lira tutarındaki yatırımları için devlet desteği istiyorlar; yani, 16,4 trilyon lira. Hazine, bu 4 şirketin başvurusunu inceliyor ve 4 şirketin de başvurusunu reddediyor. Ret gerekçesi açıktır; Genel Müdürlüğün yazısı: "Anılan kararnamenin geçici 4 üncü maddesiyle, sektördeki tekelleşmenin ortadan kaldırılmasını teminen, gazete ve dergi dağıtımına yönelik olarak, komple yeni yatırımların teşvik edilmesi öngörüldüğünden ve şirketinizin bu konuda yapacağı yatırım, komple yeni yatırım niteliği taşımadığından uygun görülmemiştir. Ergün Koç, Genel Müdür." Evet, Hazine, bu 4 şirketin başvurusunu haklı olarak geri çeviriyor; çünkü, dağıtım tekelini elinde tutanlar, yeni yatırımlar yerine, mevcut şirketleri adına destek istiyorlar.

Refahyol Hükümeti, Haziran 1997 tarihinde istifa verir ve yerine, Anasol-D kurulur; Mesut Yılmaz Hükümeti, 1 Temmuzda Bakanlar Kurulunun listesini Cumhurbaşkanına onaylattıktan tam 10 gün sonra, bu 4 şirket yeniden Hazinenin kapısına dayanır ve cumhuriyet tarihinin en ilginç teşvik uygulaması başlar.Yay-Sat, Bir-Yay, Birleşik Basın Dağıtım ve SİMGE Yayıncılık isimli şirketler, reddedilen başvurularına rağmen, yeniden Hazineye müracaat ederler; kartelin bu teşvik başvurularını kabul eden Hazine yetkilileri, inanılmaz bir hızla projeyi değerlendirir ve Teşvik ve Uygulama Genel Müdürü de jet hızıyla projeyi onaylar.

Aynı proje bu! Reddilen proje! Aynı genel müdürün reddettiği proje! Başvuru ile onay arasında geçen gün, sadece bir gündür. Bir günde 16,4 trilyonluk peşkeş! Evet, bir hafta içerisinde, üzerinde hiçbir değişiklik yapılmayan aynı proje, aynı Hazine yetkilileri tarafından onaylanıyor! Bunu ben, genel müdüre sorduğumda"siyasî baskı, ne yapayım" dedi.

Skandal bitmiyor; son yılların en büyük usulsüz teşvik operasyonunda en çarpıcı noktaya geliyorum. Olmayan kararnameye göre teşvik veriliyor. Evet, eşi benzeri olmayan bu teşvik operasyonunda, inanılmaz bir usulsüzlük daha yapılıyor; olmayan kararnameye dayanılarak, 16,4 trilyonluk teşvik veriliyor.

Refahyol Hükümeti, devlet yardımları hakkındaki kararnameye ek bir madde eklemişti; yeni kurulacak dağıtım şirketlerine teşvik, geçici 4 üncü maddeye dayanılarak verilecekti; ancak, kararnamenin altında bir cümle daha vardı; "Bu madde hükmü, 31.3.1997 tarihine kadar geçerlidir." Yani, 31 Marttan itibaren bu teşvik uygulaması kaldırılıyordu. Kartelin ikinci başvuru tarihi, kararnamenin yürürlükten kalktığı 31 Mart sonrasıdır; yani, aslında bu başvuruların hepsi geçersizdir.

İnanılması güç, ama, Hazine, bazı yayın kuruluşlarına, yürürlükten kalkmış bu kararnameye dayanarak, tam 16,4 trilyonluk teşvik belgesi veriyor.

Biz, Komisyonda, bir önceki Hükümet zamanında yatırımların komple yatırım olmadığı gerekçesiyle reddedilen bu teşvik belgelerinin, 55 inci Hükümet tarafından, jet hızıyla, bir günde, faksla müracaatla, nasıl değerlendirilip, verildiğini genel müdürden sorduk. Konu, Komisyon raporunda yazıyor; olmayan kararnameye göre verilen bu teşvikin, yürürlükte olmayan kararnameye göre verilen bu teşvikin, kanunlara uygun olduğu yazılıverdi... Raporu okuyun; benim sorum da orada var, genel müdürün cevabı da orada var.

İşte, biz, ilgili Komisyonda bu konuyu görüşemedik; niye görüşemedik: Anavatan Partililerin, Demokratik Sol Partililerin, DTP'lilerin ve Cumhuriyet Halk Partililerin parmak oyuyla, devletin 16,4 trilyonluk malını götüren konuya ilişkin önergeyi görüşemedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN KILIÇ (İstanbul) – Yanlışın var!.. 16 trilyon yatırımın toplam tutarı...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına konuşan, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Avni Doğan'a teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz istemi...

OYA ARASLI (İçel) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Yılmaz Ateş konuşacaklar.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bu araştırma önergesinin görüşüldüğü 12 Ağustos 1997 tarihinde, bu araştırma önergesini veren o dönemin Refah Partisi milletvekillerine teşekkür etmiştim; çünkü, dünyanın bütün demokratik ülkelerinde, basın ile sermaye ilişkileri, sermaye ilişkileriyle iktidar ilişkileri en yoğun şekilde tartışılan ve maalesef, şu ana kadar da kesin bir çözüm bulunamamış bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirip, tartışma olanağı sağlamışlardı.

Araştırma önergelerine baktık, daha sonra komisyon olarak toplandığımızda da baktık; birincisi, Türkiye'nin en saygın kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine böyle bir konu getirildiği zaman, bunun çok ciddî araştırılmasını, yan ve alt dokümanlarının da en azından komisyona sunulmasını bekliyorduk; ancak, komisyonda inceleme olanağı gördük, bir baktık ki, araştırma önergesinin gerekçesi bile yazılmamış; o dönemin Meclis Başkanı veya yetkilileri tarafından nasıl gözden kaçırılmış, doğrusu, onu da bilemiyorum; ama, gerekçesi bile hazırlanmamış.

Sayın Ünaldı, komisyona çağrıldı ve bu, kendisine soruldu; Sayın Ünaldı "ben bunu 19 uncu dönemde de vermiştim, o dönemde bu konuda soru önergeleri vermiştim; ancak, tatmin edici bir yanıt alamadığım için şimdi de böyle bir Meclis araştırması önergesi verdim" dedi. Arkasından da, elinizde belge, bilgi, doküman var mı diye sorulduğunda "elimde, hiçbir belge, bilgi de yok, soru önergelerime tatmin edici bir yanıt alamadığım için bu Meclis araştırma önergesini verdim" dedi.

Yine de teşekkür ediyorum, tabiî, bunları konuşmamız lazım, bunları görüşmemiz lazım; yalnız, bunları konuşurken, görüşürken, tartışırken de, bazı kavramları karıştırmamak lazım, yerli yerine oturtmak lazım. Sevgili arkadaşlar, örneğin, bu teşvik konusu ile -bu konuda uzman olan sayın milletvekilleri de açıkladılar- fon kaynaklı kredileri birbirine karıştırmamak lazım. Fon kaynaklı kredi alabilmek için teşvik belgesi alınması lazım. Fazilet Partisi sayın sözcüsünün açıkladığı rakamlar, sanırım, teşvik belgesi miktarı tutarıdır. Böyle bir şey olmadığını gördük.

Sevgili arkadaşlar, bu süre içerisinde, incelediğimiz konulara baktığımızda, bu teşvik belgeli fon kaynaklı kredi uygulaması 1992 yılında başlamış. O günden bugüne de, 18,3 trilyon lira dolayında fon kaynaklı kredi verilmiş. Bunların içerisinde basına verilen rakam ise, 18 milyar dolayında. Bunun da, geneli içerisindeki payı, yüzde 1,6 tutarında. Oysa, geriye kalan bu fon kaynaklı kredilerin; yani, yüzde 98,4'ünün nereye gittiği konusunda, bunların yerli yerinde kullanılması konusunda bir araştırma yapılmasını istedik; ama, maalesef, konu, araştırma önergesinde dile getirilmediği için de, bu konuya girilemedi.

Sayın milletvekileri, daha sonra, bu uygulamalarla ilgili, 1995 yılında, Sayın Tansu Çiller'in Başbakan olduğu dönemde, 2,1 katrilyonluk teşvik belgesi verilmiş. Bunların 1,4 katrilyonu, 1995'in Aralık ayında verilmiş; yani, Türkiye'nin seçime gittiği bir dönemde verilmiş. Yine, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, 1995 konsolide bütçe gelirinin de 1,4 katrilyon olduğunu biliyoruz. Bir kıyaslama yaptığımız zaman, verilen bu teşvik belgesi yatırımlarının ne kadar büyük bir oranda olduğunu görüyoruz.

Yine, daha sonra gelen Refahyol iktidarı döneminde de bu uygulama devam etmiş. Örneğin, Esenboğa Havaalanında bir bavul dolusu kaçakparası yakalanan Kombassan Holdinge altı ay içerisinde, Refahyol iktidarı döneminde, 3,2 trilyon liralık teşvik belgesi verilmiş. Yine, üç ayda, bu iktidar döneminde, 741 adet yatırım projesine 400 trilyon liralık teşvik verilmiş.

Bütün bunların içinde, baktığımız zaman, Türkiye'nin önemli sanayi kurumu haline de gelen basın kuruluşlarına verilen teşvik yatırım belgesi tutarının ise, 8,6 trilyon lira olduğunu görüyoruz ve genel teşvik belgeleri içerisindeki oranı da, yüzde 4,5–5 dolayında bir rakamı tutmaktadır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 1992-1995 döneminde CHP iktidarda değil mi?!.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ben, bir çarpıklığı ortaya koyuyorum; hangi partinin iktidarda olup olmadığını değil. Sonra, sözcüleriniz, çıktı burada söyledi; önemli olan, bunların kimin döneminde yapıldığı değil.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Öyle söyleyin!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Eğer, objektif olarak, samimî olarak Türkiye'nin çıkarlarını savunuyorsak, yapılan bütün hırsızlıkların üzerine gitmek lazım.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Doğrudur...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Doğru mu; ona geliyorum...

Şimdi, sizin belediyelerin “reklam” adı altında belediye gelirlerini, cumhuriyete düşman bazı kanallara, gazetelere nasıl pompaladığını da söyleyeceğim. Şimdi, ona da "doğru" diyecek misiniz; şimdi görüşeceğiz, şimdi görürüz...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Siz daha çok şeyler söylersiniz!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bu konu komisyonumuzda görüşülürken, bazı milletvekili arkadaşlarımız dediler ki, bu son yıllarda... Daha doğrusu, bu şikâyet ettikleri 16,4 trilyon liralık teşvik de, her ne hikmetse, Refahyol döneminde çıkarılan kararnameye göre verilmiş; yani, bir usulsüzlük varsa, o usulsüzlüğün kapısı Refahyol döneminde besleme basın yaratılsın diye çıkarılan bir kararnameye göre açılmış. Kendi taraftarı olan basını beslemek üzere çıkardıkları kararnameyi uygulama olanağı bulamadınız, havada ikmal yaparken tepe takla Çankaya'ya çakıldınız ve gelen iktidar da bu olanağı bir başkasına kullandı. Şimdi, bunu araştıralım dediler.

Sevgili arkadaşlar, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, koşul koştuk, dedik ki : "Doğrudur, bunu araştıralım. Gelin, Meclis Başkanlığına başvuralım, bunun kapsamını genişletelim ve araştıralım; ama, bırakın yeni bir iddiayı, bizim de daha önce verdiğimiz Meclis araştırması önergesi var; o da, bazı belediyelerin, özellikle, Ankara ve İstanbul Anakent Belediyelerinin ve bağlı şirketlerinin, bazı televizyon kanallarına ve gazetelere verdiği reklamları da bir araştıralım, bunu birleştirelim." Ama, ne hikmetse, Refah Partili veya Fazilet Partili milletvekili arkadaşlarımız bu cesareti gösteremediler. Gönül arzu eder ki, onu da araştıralım; ama, şimdi, bizim gündemde bekleyen bir Meclis araştırması önegemiz var, onun görüşülmesi sırasında da, ben dilerim ki, arkadaşlarımız aynı yürekliliği gösterirler.

Sevgili arkadaşlar, bundan yaklaşık onbir ay önce yine, bu kürsüden, Refahyol İktidarının ilk altı ayında bir televizyon kanalına, adını da veriyorum, kendileri açıkladığı için söylemekte bir sakınca yok, Kanal 7 adlı televizyona 2,9 trilyonluk reklam verildiğini söyledim.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Yanlış, yanlış...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, ben bunu söylerken, çeşitli gazetelerde yazılan bilgileri kaynak gösterdim. Her fırsatta cumhuriyete saldırmayı bir hüner sayan bazı çevreler...(FP sıralarından gürültüler)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Nereden çıkarıyorsun?...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Cumhuriyet Gazetesi... (FP sıralarından gürültüler) Burada... Burada göstereceğim.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Cumhuriyet sadece sizin değil, cumhuriyet hepimizin.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Cumhuriyet senin tekelinde değil!

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Niye rahatsız oldunuz, ben Cumhuriyet Gazetesi diyecektim. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim, söz atmayın efendim. Arkadaşımızın konuşmasıyla ilgili itirazınız varsa, onu bilahara söylersiniz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ben, Cumhuriyet Gazetesi diyecektim, niye rahatsız oldunuz? (FP sıralarından gürültüler)

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Demagojiyi bırak...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Önce cumhuriyet, sonra Cumhuriyet Gazetesi...

BAŞKAN – Basınla ilgili konu görüşülüyor efendim, o da basının bir kısmını değerlendiriyor. (FP sıralarından gürültüler)

Sayın Emmioğlu, böyle bir usul yok efendim.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Demagojiyi bırak!

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hayır... Şimdi okuyacağım... (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ateş, siz Genel Kurula hitaben konuşun.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Tabiî.

Kanal 7'nin, benim bu soruma ertesi gün verdiği yanıt... Cumhuriyet Gazetesi de... Onun için; hemen huylanmayın, bakın söylüyorum Cumhuriyet olduğunu. Deniliyor ki "bir süre önce, başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere, bazı gazetelerde yayınlanan asılsız haberler Yılmaz Ateş'in tek kaynağı..."

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Cumhuriyet Gazetesi diyor.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Kanal 7'nin haberi, işte...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bu ahlakın neresine sığar böylesi konuşma; önce cumhuriyet diyor sonra Cumhuriyet Gazetesi...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Böyle ahlak bizde yok, onu kendi çevrenizde arayın, bizde aramayın. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım... Sayın Emmioğlu, müdahale etmeyin efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bunun üzerine, bu televizyon kanalı meydan okudu.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Cumhuriyet... Cumhuriyet Gazetesi...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Oysa, benim söylediğim bu 2,9 trilyon liralık reklam gelirini, Cumhuriyet Gazetesi değil, Akşam Gazetesinde saygın bir köşe yazarı olan Sayın Yalçın Pekşen, iki üç ay önce yazdı. Bu süre içerisinde de bir tekzip, bir açıklama gitmedi; benim açıkladığım bu. Ben o tarihte diyorum ki "bu 2,9 trilyonluk reklam gelirinin 300 küsur milyarını İstanbul Anakent Belediyesi ve bağlı şirketler vermiş." O akşam, Kanal 7 diyor ki : "Sayın Yılmaz Ateş'i ispata davet ediyorum; hodri meydan, açıklasın. Bunun bir tek belgesi yoktur; bunlar yalandır, iftiradır."

Sevgili arkadaşlar, bir süre sonra, bandı televizyon kanalından da yayınlandı. Hiç tepki göstermenize gerek yok.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Tepki gösteren sizsiniz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Eğer "hayır" diyorsanız, bakın, şu dosya, şu belgeler...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Cumhuriyet Gazetesi...

BAŞKAN – Sayın Emmioğlu...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hayır, hayır.

Şu dosyada, sizin anakent belediyelerinizden...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sizin düzeltmeniz lazım aslında.

BAŞKAN – Burada iki kişi birden konuşamaz efendim; kürsüde hatip var.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – ...bir televizyon kanalına verilen haksız reklamların makbuzlarıyla, faturalarıyla doludur. Çok arzu ediyorsanız, sizde yoksa...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – O zaman verin yargıya görelim!

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Size de veririz, yargıya da veririz.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Hayır hayır, yargıya götür.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Size de yığarız, yargıya da veririz.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Hayır, böyle yapma, yargıya götür.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hepsi burada...Hepsi burada...

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Yargıya ver, yargıya götür.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Vereceğim...Vereceğim, hiç merak etmeyin...

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Hadi götür, görelim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hiç merak etmeyin, verildi onlar.

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sizin belediyeleriniz ne yapıyor, sen ondan bahset.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İsterseniz size de veririz.

Sevgili arkadaşlar, şimdi, bütün burada...

OSMAN PEPE (Kocaeli) – Sizin belediyelerden niye bahsetmiyorsun?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Var mı böyle bir usul?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet, var mı böyle bir usul?!.

BAŞKAN - Size söz vermedim efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle usule böyle usul olur Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bakın, buradaki konuşmacının yaptığı konuşmanın...

BAŞKAN - Bir dakika, müsaade eder misiniz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bütün bunların konuyla ne ilgisi var Sayın Başkan?

BAŞKAN - Efendim, konuyla...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bunları süreme eklersiniz herhalde.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Ateş.

Buyurun, ne istiyorsanız topluca söyleyin, ondan sonra süresi içinde bitsin bu konuşma efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Topluca söylemeye gerek yok. Sayın hatip, Genel Kurula hitap eder, bir de konuşmalarında dikkatli olur. Şayet kendisi cumhuriyeti istismar etmeye kalkıyorsa, cumhuriyet herkesin ortak malıdır; hiç kimse cumhuriyet düşmanı değildir, iade ediyoruz kendisine.

BAŞKAN - Sizinle ilgisi var mı efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Tabiî, var efendim, konuşmaları içinde var, söyledi, biliyoruz efendim.

BAŞKAN - Sayın hatibin değerlendirmesine ben karışamam...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – En başta, Fazilet Partili belediyelerden bahsederek bu kelimeyi kullanıyor...

BAŞKAN - Yok efendim, onunla alakalı değil.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Zabıtları takip edin efendim...

BAŞKAN - Onunla alakalı değil...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Zabıtları takip edin efendim.

BAŞKAN – O, kendi değerlendirmesidir, böyle itham edilenler varsa, onun cevabını kendileri verirler.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) –Zabıtlarda var, aynen bu kelimeleri kullandı.

BAŞKAN - Birtakım yayın kuruluşlarından bahsediliyor, Fazilet Partisiyle ilgili bir müzakere yapmıyoruz efendim, rica ederim.

Arkadaşımız, kendi konuşmasını süresi içinde tamamlar, itiraz edilecek husus varsa, sataşılan bir durum olursa, ben, İçtüzük çerçevesinde onun gereğini yaparım.

Sayın Ateş, süreyi dikkate alacağım efendim.

Buyurun, devam edin Sayın Ateş.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Teşekkür ederim sayın Başkan.

Şimdi, Kanal 7'de, benim bu iddialarım yalanlanınca, ben, İçişleri Bakanlığına bir soru önergesi verdim ve "1997 yılı içerisinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketlerinin, Kanal 7'ye verdiği reklam ve ilanların tutarını açıklar mısınız " dedim. Bana gelen yanıtta, Kanal 7'ye 1997 yılı içerisinde verilen toplam reklam tutarının -Yurt Haberler Ajansı kanalıyla- 27 milyar 157 milyon lira olduğu söylendi.

Oysa, belgeleri burada. Sayın milletvekilleri, sadece, mart ve nisan ayında, örneğin, İGDAŞ'tan 50 milyar 25 milyon, İSTAŞ'tan 22 milyar 996 milyon, Beltur'dan 11 milyar 500 milyon, Ulaşım AŞ'den 40 milyar vesaire derken, toplam, İstanbul Belediyesinin beş altı şirketinden, Kanat 7'ye verilen reklam tutarı 239 646 770 263 Türk Lirasıdır. Benim, resmî belgeme verilen yanıt 27 milyar; oysa, sadece mart ve nisan ayında bir televizyon kanalına verilen reklam tutarı 240 milyar lira.

Şimdi, buradan, soruyorum: Tekel olan bu belediyelerin hangi hizmetinden ötürü, bu televizyon kanallarına, bu kadar cömertçe reklam veriliyor? Sabahın 4'ünden akşama kadar önlerinde kuyruk bekledikleri halk ekmek tanıtımı için mi? Yoksa, tekel olan belediye hizmetleri için mi? Ulaşım için mi? Yoksa, Ankara'da dolarla satılmak istenen suyun tanıtımı için mi bu 240 milyar liralar veriliyor? (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Müdahale etmeyin... Müdahale etmeyin sayın milletvekilleri...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Devam ediyor sayın milletvekilleri; şimdi, bir de her ay, eskiden Refahlı, şimdi Faziletli olan belediyelerden gelen paralar var. Şimdi, her ay düzenli olarak, Van Belediyesi 300 milyon, Tatvan 200 milyon, Ahlat Belediyesi 50 milyon derken... Fazilet Partili bir milletvekili "Tuz da koktu" dedi; doğrudur; tuzu kokutan, hatta, bırakın kokutmasını çürüten, kurutan Konya Büyükşehir Belediyesi de, her ay 750 milyon lira, düzenli olarak, bu Kanal 7'ye aidat ödüyor. Belgeleri, hepsi burada.

Şimdi, sayın milletvekilleri, sorun şurada: Devletin olanakları, ister yerel yönetimler olsun, ister kamunun diğer kurum ve kuruluşları olsun, eğer bir yere haksız olarak kullanılıyorsa, akıtılıyorsa, bu Yüce Meclis çatısı altında yer alan her milletvekiline düşen görev, o hırsızlıkların hesabını, o usulsüzlüklerin hesabını aynı oranda sormaktır, üzerine gitmektir. Yoksa, biz, bir kesimin hırsızlıklarını örter, bir kesimin hırsızlıklarının eğer üzerine gidersek; o üzerine gitmek istediğiniz kesimin üzerine de gidemezsiniz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan her üyenin objektif olarak bunların üzerine gitmesi lazım.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bu, yalnız basın alanında mı oluyor; maalesef, diğer kesimlerde de oluyor. Şimdi, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez'e teşekkür ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, Ankara Anakent Belediyesinde bir dümen kurulmuş. Belediye - şirket - vakıf ve vakıftan da tarikat kasalarına pompalanan belediyenin olanakları.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Moon Tarikatı(!)..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, şimdi bakın, ortaya çıktı, bazı belediyelerde, bunlar yönetime geldikten sonra, hemen alelacele bazı kişiler vakıf şemsiyesi altında ve teşvikinde şirketler kurmuşlar ve kurulur kurulmaz da, hemen çok kısa sürede belediyelerden ihaleler almışlar.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Fon kaynaklı değil mi?!

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Örneğin, bir yılda 8 milyar kâr etmiş, 44 milyar lira bir vakfa bağışta bulunuyor, bu vakfın da, bu parayı nerede kullandığı belli değil. Çok çarpıcı bir örnek veriyorum. Örneğin, Yenimahalle, Sincan ve Gölbaşı İlçelerini kaplayan, toplam 189 800 adet abonenin sayaç okuma bedeli ihale edilmiş, Furkan Limitet Şirketi diye bir şirket almış, sayın milletvekilleri, bunun da abone başına ederi 5 750 lira; ama bundan...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Ucuz almış.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Tabiî ucuz almış, doğru.

... bir süre sonra Ankara genelinde toplam 760 620...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Bitti...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Gözünüz aydın; ama kurtulamayacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Ateş, konuşmanızı tamamlayın efendim.

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Saatler yetmiyor sizin yaptıklarınızı anlatmaya...

ASLAN POLAT (Erzurum) – İSKİ'yi anlatalım...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Siz bunu dinleyin, onu da dinleriz...

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 189 bin abonenin, abonelik okuma bedeli 5 750 lirayken, birkaç ay sonra, bu sefer, Ankara'nın tamamını okutalım, özel sektöre verelim demişler, 760 620 yeni abone, ihale edilmeden, ek bir sözleşmeyle aynı şirkete veriliyor ve fiyatı da, 16 995 liraya çıkarılıyor. (ANAP sıralarından "Oh, Oh" sesleri) Az önce bağırılıyordu "ucuz, ucuz" diye. Zihniyet aynı zihniyet olduğu için, buradan dahi biliyorlar nasıl ucuz olduğunu ve tam 2,8 kat pahalı fiyata verilmiş ve sevgili arkadaşlar, doğrusu, elde ettikleri parayı da nerede kullandıkları sorun oluyor.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Allah rızası için yapmışlardır!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, bunları şunun için söylüyorum...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Ne anlarsınız ki... Belediyeciliği biliyor musunuz?..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, kendi gözlerindeki merteği görmeyenler, kendi ellerindeki yönetimlerin nasıl başka kanallara aktarıldığını görmeyenler, sanki, basın bu ülkenin bir numaralı düşmanıymış gibi, varsa yoksa basın; hangi basın; demokrasiyi savunan basın, cumhuriyeti savunan basın, laikliği savunan basın, bu çevrelerin boy hedefi olmuş.(FP sıralarından alkışlar [!] )

Ama, unutmayın, eğer objektifseniz, gelin, bütün bu hırsızlıkların, yolsuzlukların üzerine gidelim, Türkiye'yi, bu yolsuzluklardan, hırsızlıklardan arındıralım.

Çok teşekkür ediyorum.(CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş'e teşekkür ediyorum.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'de.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, önce kürsüye davet ediyorsunuz, ondan sonra bakıyorsunuz.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, şahsıma sataşma var.

BAŞKAN – Tamam efendim, daha sonra değerlendirelim; ama, sizin şahsınızla ilgili bir şey yok efendim. Kürsüde hatip var...

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Şahsımla ilgili efendim, beni kastederek... (FP ve CHP sıralarından gürültüler)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Yahu, bir İSKİ size yeter!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, gereksiz yere ortamı germeyin.

BAŞKAN – Ne demek, ortamı germeyin Sayın Kapusuz; ben şimdi hatibi davet etmişim, o konuşmasını bitirinceye kadar 20 dakika sabredersiniz. Niye ortam gerilecek; gerek var mı yani...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hatip kürsüye çıkmadan önce sizi ikaz ettik, söz istedik vermediniz.

BAŞKAN – Ne sözü vereceğim size; ben, elimdeki listeye göre sırayla söz veriyorum efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim.

BAŞKAN – Hayır, sataşma iddianız varsa, onu bilahara da söyleyebilirsiniz; rica ederim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, başından beri yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Nedir yanlış olan?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yanlışları sıralamak icap ederse, ilk başta...

BAŞKAN – Onları da alırım efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Onları da alın efendim.

BAŞKAN – Sayın Gönül'ün konuşması bittikten sonra siz bir liste yapın, hepsini birlikte değerlendiririz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Liste yapıp gönderelim size.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Buyurun Sayın Gönül.

Konuşma süreniz 20 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz olduğu üzere, Genel Kurulumuz, Sayın Ünaldı ve arkadaşlarının Meclis araştırması önergesini görüşmüş ve kabul ederek ilgili araştırma komisyonunun kurulmasına, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddelerine göre karar vermiştir.

Komisyonumuz, yasal süre içerisinde çalışmalarını tamamlamış ve raporunu da Başkanlığa sunmuştur. Elimdeki ve değerli üyelerimizin elindeki basılı metin, muhalefet şerhiyle bunu göstermektedir; yani, görünen odur ve görüntü de budur.

Değerli arkadaşlarım, araştırma komisyonu, gerçekten, kendisine tevdi edilen görevi eksiksiz olarak yerine getirmiş midir? Bu suali sormak zorunluluğunu hissediyorum. Yoksa, dar bir çerçeve çizilerek konu basite mi indirgenmiştir? Böylece, kamuoyunun dikkatinden, bir konudaki önemli hususlar, gerçekler kaçırılmış mıdır, gizlenmiş midir diye soruyorum. Haklı olarak, bu soruların cevaplarını aramak, bulmak, bu konudaki görüşlerimizi kısaca Genel Kurula arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, komisyon çalışmaları sırasında, teşvik belgesi alan ve fon kaynaklı kredi kullanan basın yayın ve dağıtım kuruluşları ayrı ayrı ele alınmış; aldıkları teşvikler, kullandıkları fon kredileri, ilgili kurumlardan, kuruluşlardan istenmiştir.

Bu arada, mevzuat ve mevzuattaki değişiklikler incelenmiş, önemli bir sektör olan basın kuruluşlarının ne miktar teşvik aldıkları, ne miktar aracı bankalar vasıtasıyla fon kaynaklı kredi kullandıklarının tespiti yapılmıştır.

Raporun sonuç bölümünde;

Özer Yayıncılık Limitet Şirketine, mevzuata aykırı olarak fon kaynaklı kredi kullandırıldığı,

Milliyet Gazetecilik Anonim Şirketine ait teşvik belgesi ile, ithal global listede yer alan ve tamamının yüzde 20 fona tabi olarak ithali gereken mobilya gruplarının bir kısmının, yine yüzde 5 fona tabi olarak ithal edilmesi gereken inşaat malzemelerinin fondan muaf tutulması ve 218 milyar TL yazılabilecek iken, belgeye 252 milyar TL kredi yazıldığı tespit edilmiştir.

Ayrıca, Gazete ve Matbaacılık Anonim Şirketine, 134 milyar 432 milyon TL fondan kredi kullanabileceği sabit iken, 156 milyar 750 milyon TL kredi yazılması ile,

Sabah Yayıncılık Anonim Şirketine ait teşvik belgesinde de, yüzde 10 fona tabi mallar arasında ithali öngörülen forkliftin fondan muaf olarak ithal edilmesi ve belge kapsamındaki makinenin de Aslı Gazetecilik ve Matbaacılık Anonim Şirketine devrinde, mevzuatın aradığı şartların yerine getirilmediği tespitleri yapılmıştır. Diğer yönden, Medya Holding Anonim Şirketi ile yine, Hürriyet Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik Anonim Şirketine ait ve yine, İhlas Gazetecilik Holding Anonim Şirketine ait teşvik belgesi ve kredi kullanımında birtakım eksiklerin veya yanlışların olduğu görülmüş, bunlar rapora derc edilmiştir. Bu tespitlerin doğru olduğu yolunda, Yüksek Denetleme Kurulu görevlilerinin teyit edici raporu da dosya içerisinde mevcuttur.

Elbette, bu teşviklerin, aracı bankalar vasıtasıyla fon kaynaklı kredi olarak kullanılması sırasında birtakım eksikler veya yanlışlar olabilir diye düşünüyorum. Olaya iyi niyetle yaklaşımın asıl olması yolunda bir kanaat taşıdığımı da huzurlarınızda ifade etmek isterim. Eksik veya yanlışlar varsa, şüphesiz, denetim mekanizması içinde ve denetim sırasında ortaya çıkar, çıkacaktır, çıkmıştır da; mutlaka, görevliler ve ilgililer tarafından düzeltileceğine de inanıyorum.

Komisyon, 1990 yılından itibaren konuya eğilmiş ve bu hususta yapılan çalışmanın ürünü, raporun “Sonuç” bölümünde tafsilatlı olarak gösterilmiştir.

Değerli milletvekilleri, biraz evvel, kamuoyundan ve Yüce Heyetinizin dikkatlerinden, bir konuda yeterli araştırma yapılmamak suretiyle, bazı konular gizlenmek istenilmiş midir diye soru ifadeden bir cümle kullandım. Bunu niçin kullandığımı Yüce Heyetinize açıklamak ve arz etmek istiyorum: Sayın Ünaldı ve 37 arkadaşının verdikleri araştırma önergesine bir göz atarsak, bu önergenin iki cümleden ibaret olduğunu görmekteyiz. Her ne kadar, çok değerli bir konuşmacı arkadaşım, buradan, bu cümlelerden ne anladığını ifade edemeyeceğini; yani, bu cümlelerin kuruluşundan bir şey anlamadığını ifade etmiş ise de, ben, o değerli arkadaşımla aynı kanaati paylaşmışmıyorum. Ben, bu iki cümleden ibaret olan önergenin ilk cümlesini de, ikinci cümlesini de çok iyi anladığımı ve burada da yorumlamak istediğimi, Muhterem Heyetinize arz etmek isterim.

Önergenin ilk cümlesinde "Bazı gazetelerin gazete isimlerini kullanarak başka amaçlarla fon kaynaklı kredi kullandıkları hakkındaki haberler son zamanlarda yaygınlık kazanmıştır" deniliyor. Ne zaman yaygınlık kazanmış; tabiî ki, bu önergenin verildiği tarihlerde ve bu önergenin Genel Kurulda görüşmesinin yapıldığı tarihlerde yaygın hale gelen eleştiri ve haberlerden dolayı. Neden verildiği tarihe, Genel Kurulda bu önergenin görüşüldüğü tarihi ilave ediyorum? Bir önerge bütündür. Bu önergenin bütünlüğü içerisinde olaya bakmak, olayı öyle yorumlamak ve bu önergede iddia ve ifade edilen konunun murtabıtı olan (irtibatı olan) meseleleri de birlikte ele almak gerekir diye düşündüğümü de ifade etmek istiyorum. Basında yer alan haberlere baktığımızda da bunun böyle olduğunu görmekteyiz dedim.

İkinci cümlede "Kamuoyunda devlet mekanizmasını laçkalaştıran, bazı önemli mevki ve makamlara karşı itimadı sarsan bu haberlerin gerçeklik derecesini tespit etmek, yanlışlıklar varsa düzeltmenin gerçekleştirilmesi için" denilerek araştırma komisyonunun kurulması istenmiştir.

Bu iki cümleden, bazı basın kuruluşlarına verilen teşvikler ve kullanılan fon kaynaklı kredilerin hangi sebeple ve ne miktarda verildiklerinin araştırılması istendiği mi anlaşılmaktadır? Tabiî ki, bu soruya "evet" cevabını verebiliriz. Elbette ki, Genel Kurulumuzda bu hususun araştırılması istenmiş ve karar altına alınmıştır.

Kanaatimizce, yönetimin devamlılığı ve devlet tasarruflarının bütünlüğü açısıdan, önergenin görüşüldüğü tarihlerdeki bazı haberler ve dedikoduların da önem taşıdığı takdir olunarak, özellikle kartelci medyaya verilen ve dedikodusu ayyuka çıkan malum ve meşhur 16 trilyonluk teşvik konusu da aynı ciddiyetle ele alınmalı ve komisyonca incelenmeliydi diye düşünüyorum. Bu kanaati taşıdığımı da ifade etmek isterim.

Halbuki, araştırma komisyonu raporu, “değerlendirme ve sonuç” bölümünde, hatta ilk paragrafta, komisyonun kuruluş amacı, cümle yarım alınmak suretiyle görev alanı daraltılmış; konu, sadece geçmiş yıllarda kullanılan fon kaynaklı kredilere hasredilmek suretiyle, sınırlı, dar kapsamlı bir araştırma haline getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kanaatimiz odur ki, böylesine açık, böylesine görünen ve tanımlanabilen ve yorumlanması gereken önergedeki irade ve talep, komisyonun çoğunluk sayısıyla saptırılmıştır, araştırmadışı bırakılmıştır. Bu görüşümüze, bir değerli milletvekili arkadaşımız da, muhalefet şerhi yazmamakla beraber, katıldıklarını ifade etmişlerdir.

Komisyonun inceleme, araştırma çalışmaları, geçmişte kullanılan fon kaynaklı kredilerle sınırlandırılmış, kamuoyunu meşgul eden, önergedeki ifadesiyle devlet mekanizmasını laçkalaştıran, önemli mevki ve makamlara karşı itimadı sarsan bir diğer 16 trilyonluk teşvik verilmesi olayı âdeta kaçırılmıştır. Devlet yönetimindeki ciddiyetsizlik, adam kayırma ve diyet ödeme pişkinliği, kanaatimce, örtülmek istenmiştir. Kısacası, amaç ve irade ve tamamlayıcı unsuru olan, verilen 16,4 trilyonluk teşviktir; ama, İktidar Partisi milletvekili değerli arkadaşlarım ve destekçisi bir siyasî parti mensubu arkadaşımın oylarıyla bu konu araştırma dışı bırakılmıştır.

Önce şunu belirteyim ki, biz, sektörel bazda veya sektörler bazında, ülke kalkınması açısından, kesinlikle, teşvike karşı değiliz. Çeşitli tarihlerde revize edilmek suretiyle, basının kullanımına teşvik kararnamesini sunmuşuz veya cumhuriyet hükümetlerince sunulmuştur. Bu açıdan bakılınca, ne önergenin ne de önerge sahiplerinin potansiyel olarak muhatabı, hedefi, adı geçen kuruluşlar değildir; bizim de değildir. Bizim amacımız, devleti gülünç ve ciddiyetsiz konuma düşürücü işlemi yapmaya mecbur edenleri bulmak, böylece, kamuoyunun ve Genel Kurulumuzun doğru tespitlerle bilgilendirilmesi ve donatılmasıdır. Araştırma Komisyonunun, gerçekte, bir görevi de buydu, bu olmalıydı. Böyle bir raporla huzurunuza gelinmemeliydi.

Konuyu kısaca özetlemek istersem; Yaysat AŞ, 27.12.1996 tarihinde fon kaynaklı kredi kullanmak üzere teşvik talebinde bulunmuş; bulunabilir, yasal hakkıdır; o da bulunur, başkası da bulunur. Biryay AŞ, yine, teşvik talebinde bulunmuş. Birleşik Basın Dağıtım AŞ teşvik talebinde bulunmuş ve daha beş altı tane kuruluş teşvik talebinde bulunmuş; ama, yapılan incelemeler sonucu, bu isimlerini saydığım üç şirketin talebinin komple yeni yatırım olmadığı ve mevzuata uygunluk taşımadığı gerekçesiyle, ret kararı verilmiş; en sonuncusu da, yanılmıyorsam, 6 Haziranda. Yirmi yirmibeş gün sonra Refahyol Hükümeti yıkılmış, gitmiş; yerine, 55 inci Hükümet kurulmuş ve kuruluşunu takiben, hemen, birkaç gün sonra -ya 4 Temmuz ya 5 Temmuz- bu şirketler ve bazıları yeniden teşvik talebinde bulunmuşlar. Yapılan inceleme sonucu, bu şirketlere teşvik verilmiş ve kamuoyuna da, bilahara bu konu mal edilmiş.

Şimdi, daha aradan bir hafta geçmeden, talepleri reddedilen bu şirketler, Hazine Müsteşarlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğünün kapısına dayanma imkânını, gücünü ve şansını yakalıyor; buna dayalı olarak da, teşvik taleplerini yineliyorlar. Hatta, bu taleplerini, ciddiyetle bağdaşmayacak şekilde, Hazine Müsteşarlığı Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğüne faksla bildiriyorlar. İşin acı, ama, gerçek yönü şu ki, Genel Müdürlükteki eski başvuru dosyalarının üzerine, sadece tarihi değiştirilmiş faks dilekçeleri eklenerek, işlem tekrar başlatılıyor; Yaysat AŞ'ye, Biryay'a ve diğerlerine bu teşvik belgesi veriliyor. Dosya aynı, talep aynı, talebin nedeni ve miktarı aynı, hatta dilekçe metni bile aynı; sadece, faksla bildirilen ve yenilenen dilekçenin müracaat tarihi farklı.

Şimdi, sorulmaz mı, sormak istemez miyiz, peki ne oldu ne değişti de, yirmi gün evvel reddedilen teşvik talebi, yirmibeş gün sonra aynen kabul edildi? Yine, mevzuat aynı, Genel Müdür ve kadrosu aynı iken, bir ay içinde farklı iki karar nasıl ortaya çıkıyor? Önceki karar mı, yoksa, sonraki kabul kararı mı doğruydu? İşte, önergenin ikinci cümlesinde vurgulanan ve amaçlanan buydu.

Devleti ciddiyetsiz konuma düşüren bu işlemlerin ardındaki gerçeği arayıp bulmak, bu Komisyonun göreviydi, görevi olmalıydı; ama, bu dedikodulara ve ciddiyetten uzak devlet yönetimi anlayışına sebep olanları ortaya çıkarmak ve teşhir etmek gerekirken, bu, iktidar kanadının -üzülerek ifade edeyim ki- orada işine gelmiyordu. Herhalde, herkesin bir acelesi vardı diye düşünüyorum. Ödenmesi gereken borçlar, herhalde, muacceliyet kesp etmişti ve hemen ödenmeliydi. Tabiî ki, derhal, talimatlar doğrultusunda teşvikler verildi; fon kaynaklı kredi kullanımının öncelikli şartı olan teşvik alma konusu böylece halledildi.

Değerli arkadaşlarım, bir değerli konuşmacı arkadaşım, burada, şöyle bir ifade kullandı: "Teşvik almak başka olaydır, ucuz faizli, uzun vadeli kredi almak başkadır."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gönül, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ucuz faizli, uzun vadeli fon kredisi alabilmenin temel şartı, önşartı, önce, teşvik almaktan geçer. Bu değerli arkadaşım, burada, teşvik almadan fon kaynaklı kredi kullanılabileceğini mi ifade etmek istedi?! Hayır, ben katılmıyorum; olayı basite indirgemek istediği için öyle konuştu diye düşünüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, neresinden bakarsanız bakın, bu 16,4 trilyonluk konu, kamuoyunda çözülmemiş bir mesele olarak kalmıştır; ama, bu arada, yönetimin ciddiyeti zedelenmiştir, devlete olan güven duygusu yaralanmıştır ve açıkçası -ifade ediyorum- zedelenen, devlet olmuştur. Yalnız, burada, bir konuşmacı arkadaşımın sözüne bir cevap vermek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Söz süreniz bitti Sayın Gönül ve ben, size...

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlamak istiyorum.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – CHP'ye verdiğiniz süreyi ona da verin.

BAŞKAN – CHP'nin süresini ben vermedim; siz verdiniz efendim. CHP sözcüsüne siz verdiniz süreyi; ben vermedim; bunu, başında da söyledim.

ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Sağ olun; müsamahanız için teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Derelere tepelere çarpanlar ıslah oluyor; ama, milletin sandığına çarpan ıslah olmuyor.

Değerli arkadaşlarım, sizlere saygıyla arz ediyor ve sizleri selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül'e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz istemi yok.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz isteğim vardı.

BAŞKAN – Efendim, daha müzakere bitmedi, kişisel söz talepleri var.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Ama, tutanakları getirttiniz herhalde...

BAŞKAN – Tutanaklar getirildi efendim; onu, müzakere bitince değerlendireceğiz. Epeyce de vaktimiz var Sayın Ünaldı.

Şimdi, kişisel söz isteklerine geçiyoruz; Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Yarbay. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı gazete kuruluşlarının, amaçları dışında fon kaynaklı kredi kullandıkları iddialarını araştırmak amacıyla kurulan Komisyonun üyesiydim. Bu Komisyon dört aylık çalışma sonunda bir rapor hazırladı; ancak, bu raporla ilgili olarak burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokratik Sol Parti sözcüleri, maalesef, rapordan çok, başka konular üzerinde durmayı tercih ettiler. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün önümüzdeki dönemde Ankara Belediye Başkanı adayı olmak isteyişi, zannediyorum bu konuşmasını yönlendirdi; hazır fırsat bulmuşken, buradan biraz propaganda yapayım diye düşündü -tabiî, önümüzdeki dönem adaylık hazırlığına biraz erken başladı- ancak, tahmin ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde Sayın Ateş'e de yol vermezler; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisinin aday tespit etmesinin nasıl olacağı da çok belli değil; onun için, Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisinin bu sözleri, önümüzdeki dönemdeki adaylık telaşıyla söylenmiş sözlerdir.

OYA ARASLI (İçel) – Yani, bunlar cevap mı?!

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Tabiî, kendisine rakip olarak da Fazilet Partisini gördüğü için, Fazilet Partili belediyelere yüklenmeyi tercih etmiştir.

BAŞKAN – Sayın Yarbay, siz de, Sayın Ateş'in propagandasına katkı mı sağlamak istiyorsunuz; duyuruyorsunuz?

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Aynı dönemde il başkanlığı yaptığımız için, katkı yapmak istiyor.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Sayın Ateş'in propagandasına katkıdan çok, şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi kendisine yol vermez; ilkönce, onu bilmesi lazım; çünkü, kendisinden daha şanslı adaylar var.

İkinci olarak da, 1994 yılında, İzmir, İstanbul, Ankara, Adana Belediye Başkanlıkları Cumhuriyet Halk Partililerin elindeydi; ancak, İSKİ'lerle, ASKİ'lerle, maalesef, kendilerini perişan ettiler. Cumhuriyet Halk Partili Ankara Belediye Başkanı, 30 milyon dolarlık bonoyu Japonya'da kaybetti, kasalarda yok. Bu sebeple, Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için Mecliste bekleyen dosyalar var; ama, Fazilet Partili belediye başkanlarıyla ilgili, böyle, hiçbir araştırma, soruşturma yok. Bunu, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün, Fazilet Partili belediyelerle ilgili konuşmasına bir cevap olmak üzere ifade etmiş bulunuyorum. Fazilet Partili belediyelerle ilgili her konuda hodri meydan; isteyen herkes belgesini ortaya koysun, getirsin... (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bizim anlayışımız şu: Bizim hırsız iyidir, sizin hırsız kötüdür gibi bir tartışma yok; hırsızların hepsi hırsızdır, kim hırsızsa hepsinin yakasından tutalım ve hepsinden hesap soralım. (FP sıralarından alkışlar) Yoksa, buraya gelip, sadece Fazilet Partili belediyelerin, yargıda ispat edilememiş konularını gündeme getirip, Cumhuriyet Halk Partisine mensup belediye başkanları hakkında yargı tarafından karar verilmiş konuları gözardı etmek, adalet ilkesiyle bağdaşmaz. O sebeple, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinden, özellikle bu konuda kendi eksikliklerini, kendi hırsızlıklarını da burada dile getirmelerini istiyoruz.

Bir diğer konu, yine, tabiî, burada Meclis olarak, siyasiler olarak, basına dokunmayalım, basınla ilişkilerimizi düzgün tutalım, iyi tutalım endişesiyle, basınla ilgili fon kaynaklı kredilerin verilmesi konusunda 1992 yılından itibaren, maalesef, yanlış ve hatalı davranılmıştır.

Sayın Mustafa Ünaldı'nın vermiş olduğu araştırma önergesi 19 uncu Dönemde verilmiş. Yani, basınla hükümet arasındaki ilişkiler sadece 20 nci Döneme ait değil, 19 uncu Dönemde verilmiş ve o dönemde hükümetle basın arasındaki ilişkiler gazetelere yansımış ve kendilerini destekleme karşılığı olarak, bazı fon kaynaklı kredilerin basına amaç dışı kullandırıldığı iddia edilmiştir. Bu haberler basında geniş ölçüde yer almıştır ve halen de yer almaya devam etmektedir. Ancak, bu Mecliste, araştırma önergeleri zamanında görüşülemediği için, her olayın tazeliği kaybolmaktadır.

55 inci Hükümetin kurulduğu günden bir hafta sonra öncelik ve ivedilikle basın kuruluşlarına bu teşvik belgeleri neden verilmiştir? Konunun ana teması budur. Yani, 55 inci Hükümetin kuruluşunda Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi var; Cumhuriyet Halk Partisi de Hükümete destekçi... Bizim, esas sormak istediğimiz soru şu: Hükümet temmuz başında kuruluyor, sanki hiçbir işi yokmuş gibi, yedi gün sonra, 7 Temmuzda bir basın kuruluşuna bir teşvik veriliyor; 11 Temmuzda da ikinci bir teşvik veriliyor...

Ben, yine, iktidar partisi milletvekillerine hitap etmek istiyorum, bu teşvikler verilirken, dayanmış oldukları kararnamenin süresi 31.3.1997 tarihinde sona ermiş. Yani, bu teşvik belgeleri, yasal dayanağı olmayan bir anlayışla verilmiştir. Tabiî, burada, hem ilgili bakanın hem de sorumlu bürokratların mutlaka soruşturulması gerekir.

Bir genel müdür düşünün dört ay önce aynı konuda verilen bir teşvik belgesi müracaatını reddediyor; dört ay sonra, aynı genel müdür, o müracaatı teşvik belgesine bağlıyor. Şimdi, burada, ya dört ay önce verdiği kararda bir yanlışlık var veyahut da dört ay sonra vermiş olduğu kararda bir yanlışlık var ve üstelik, aynı genel müdür, Hükümet kurulduktan bir hafta sonra bu teşvik belgelerini veriyor; dolayısıyla, esas sorgulanması gereken konu budur.

Basın kuruluşları mutlaka ticarî kuruluşlardır. Bu ticarî kuruluşlar, elbette ki, müesseselerinin büyümesi, gelişmesi için ellerinden gelen gayreti göstereceklerdir; ama, siyasiler, basınla ilişkilerimizi iyi tutalım, bizim faaliyetlerimizi, aksaklıklarımızı göstermesinler, kamuoyundan kaçırsınlar diye basın kuruluşlarına diğer sanayi kuruluşlarından farklı muamele yapmamalıdır. Acaba, teşvik edilmesi gereken kuruluşlar sadece basın kuruluşları mıdır; gerçekten, basın kuruluşlarına bu teşvik belgeleri verilmeli miydi, verilmemeli miydi; bu konular tartışılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer konu, bu araştırma komisyonları Meclisin boşu boşuna vaktini alıyor. Neden boşu boşuna vaktini alıyor; çünkü, araştırma komisyonu raporları burada görüşüldükten sonra, maalesef, bir eylem ve işlem yapılmıyor. Bakın, biz Uğur Mumcu Araştırma Komisyonu Başkanı olarak bir suç duyurusunda bulunmuştuk, bütün partilerin ittifakıyla, hiç muhalefet şerhi yok; şu ana kadar işleme konulmadı. Şimdi, burada da bu konu görüşülüyor ve rafa kaldırılıyor. Bu araştırma komisyonlarının çalışması konusu, mutlaka, İçtüzükte bir değişiklik yapılarak yeni baştan ele alınmalı ve araştırma komisyonlarına bir işlerlik kazandırılmalıdır. Yoksa, Adana'da deprem oldu, Adana depremiyle ilgili bir araştırma komisyonu kurulması teklif ediliyor, depremden iki sene sonra olay görüşülüyor... Kırıkkale’de bir patlama oluyor, bir araştırma komisyonu kuruluyor, patlamadan iki sene sonra olay görüşülüyor... Dolayısıyla, geçen zaman, olayın tazeliğini de güncelliğini de kaybettiriyor. O sebeple, hiç olmazsa, bazı konularda, hemen acilen komisyonlar kurulmalı ve acilen, bu komisyonlar, raporları neticelendirmelidir.

Yine bir diğer konu, bu komisyonlara da, yeterli bilgi akışı maalesef sağlanamamaktadır. İstanbul Milletvekilimiz Sayın Azmi Ateş'in, basın kuruluşlarına verilen kredilerle ilgili bir soru önergesi Devlet Bakanımız tarafından cevaplandırılmıştır. Devlet Bakanı Hüsamettin Bey, cevabında "Bankalar Kanununun 83 üncü maddesine göre, bu, ticarî sırlar içerisine girmektedir; dolayısıyla, biz, bu konuda size cevap veremeyiz" diyor. Şimdi, kullanılan kredilerle ilgili olarak bankalardan sağlıklı bilgi akmazsa ve yine, özellikle çetelerle mücadele ederken para hareketleri konusunda bankalardan sağlıklı bilgi alınamazsa, bunlar ticarî sır olarak kabul edilip Meclise bilgi verilmezse, bu araştırma komisyonları ne işe yarar! İlkönce, araştırma komisyonlarının önündeki ticarî sır ve devlet sırrı engeli kaldırılmalıdır. Ticarî sır, devlet sırrı engeli kaldırılmazsa, bu araştırma komisyonları sadece bizim vakitlerimizi alacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yarbay, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Benim, siyasilerden özellikle bir istirhamım var: Efendim, bizim parti iktidar oldu, bizim parti iktidar olduğu için basınla iyi geçinelim endişesinden lütfen kurtulsunlar; doğru iş yapsınlar, dürüst iş yapsınlar, -hangi hükümet olursa olsun- basın mutlaka onlarla iyi ilişkiler kurar; çünkü, doğru olanla, dürüst olanla kimse mücadele edemez; ama, yamuk işler yapılırsa, birtakım soygun dümenleri çevrilirse, o zaman, tabiî, bütün siyasî iktidarlar, basınla iyi ilişki kurmak için gayret gösterirler. Eğer siyasî partiler ve hükümetler doğru dürüst iş yaparlarsa, basınla her zaman ilişkileri iyi olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay'a teşekkür ediyorum.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayır...

Sayın Ateş, siz konuşma yaptınız. Bu konuşmanızda, araştırma raporuyla ilgili birtakım hususları belirtirken, Fazilet Partili arkadaşlarımızın sataşma kabul ettiği hususlara da değindiniz. Ben, o hususta da, arkadaşlarıma söz vermek niyetinde değilim; çünkü, burada söylenen her görüşün, yapılan her konuşmanın bir karşıt görüşü olabilir. Karşılıklı sataşmalarla müzakereleri çıkmaza sokmayalım; ama, eğer kişisel olarak söz istiyorsanız size söz verebilirim, sataşmadan dolayı değil.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Kişisel söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya mahal vermemek üzere, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'e söz veriyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, mümkün mü?!.

BAŞKAN – Şu anda mümkün; çünkü, sataşmadan dolayı değil, rapor üzerinde söz verdim.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, rapor üzerinde mi konuşacak?..

BAŞKAN – Elbette rapor üzerinde konuşacak; bakın, bu açıklamayı niye yaptım ben.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Matkap.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, sayın hatip, biraz önceki konuşmasında, Sayın Karayalçın'la ilgili dokunulmazlık fezlekeleri üzerinde durdu. Bir hususu belirtmekte yarar var: Sayın Karayalçın'la ilgili dokunulmazlık dosyaları, bildiğiniz gibi, dönem sonuna ertelendi; ancak, Sayın Karayalçın'ın "benim dokunulmazlığımı kaldırın" itirazı üzerine, Genel Kurul gündemine girdi, bu hususun da bilinmesinde yarar var.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Konuşabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Evet, Sayın Kapusuz, henüz davet etmedim Sayın Yılmaz Ateş'i.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Peki, teşekkür ediyorum.

Zatıâliniz, biraz önce, bize, birtakım sataşma iddialarından dolayı söz vermeyeceğinizi ifade ettiniz. Aslında, bize, zabıtlara bakacağınızı ve görüşmelerden sonra değerlendireceğinizi ifade ettiniz.

BAŞKAN – Efendim, onlara bakacağım.

Bakın, kişisel olarak, usulüne uygun ifade edilen sataşmalarla ilgili değerlendirmeleri, raporun görüşmeleri bittikten sonra konuşacağız; ancak, şu aşamada söylediğim, sizin, biraz önceki ifadelerinizle ilgiliydi.

Sayın Ateş, yeni bir sataşmaya mahal vermezsiniz umarım; çünkü, rapor üzerinde konuşacağız.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ateş, konuşma süreniz 10 dakikadır.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüce Meclisi şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Konumuz, devlet olanaklarının, gerek basına gerek basındışı kuruluşlara haksız yere aktarılmaması, haksız yere pompalanmaması konusudur. Bence, ülkenin kaynaklarının, kim olursa olsun, birinin yağma etmesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin, her ne surette olursa olsun, karşı çıkması gerekir. O nedenle, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gerek medya kuruluşlarına gerekse diğer şahıslara haksız olarak aktarılan bu kaynakların ortaya çıkarılmasından ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen herkesten bunun hesabının sorulmasından yanayız.

O nedenle, benim açıkladığım, benim söylediğim, devletin olanaklarının, bazı çevrelere haksız olarak verildiği yolunda ve benim bu söylediklerimin hepsinin de belgesi var, kaydı var kuydu var. Rapor, burada, elimde; isterlerse, arkadaşlarıma, hemen fotokopisini çektirip, Ankara Anakent Belediyesinin olanaklarının, nasıl, bazı kişilere pompalandığının örneklerini, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının raporuyla kendilerine vereceğim. Bu rapor, Maliye Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne de gönderilmiştir. Dilerim, bu rapordaki iddiaların aksi tespit edilir ve hiçbir arkadaşımız da, gereksiz yere suçlanmamış olur; ama, benim yaptığım, bu raporun içindeki bilgileri sunmaktı.

Sevgili arkadaşlar, bir diğer konu; yine, burada söz konusu olan şirketlerden birisi, bir mühendislik firmasınca, Ankara'daki yardıma muhtaç 40 bin vatandaşımıza yemek veriliyor; günde bir öğün yemek... Bu, Belediyenin yerinde pişiriliyor, yakıtı kullanılıyor, aracı gereci kullanılıyor. Yirmialtı ay içinde, 100 milyar liralık malzeme alınmış; ama, sadece pişirme bedeli olarak da 296 milyar lira ödenmiş ve yine, Büyükşehir Belediyesinin Sağlık Dairesi de -yine kendi belediyesi- yemekler üzerinde yaptığı araştırmada, bu yemeklerin bozuk olduğunu, raporla tespit etmiş. Özel sektöre "siz, bu yemeği kaça pişirirsiniz" diye sordum, "15 milyara" dediler; yani, o bedelin yüzde 15'i bir parayla pişirilmesi gereken yemek, 296 milyar liraya pişiriliyor; ama, o da bozuk çıkıyor. Bu bilgiler nereden, söyleyeyim; soru önergeme, İçişleri Bakanlığının, Büyükşehir Belediyesinden aldığı bilgiler doğrultusunda verdiği cevapta var; bunu da arkadaşlarıma verebilirim.

Burada bir milletvekili arkadaşımız, İSKİ'nin Genel Sekreterliğini de yaptı ve hakkında, bakın, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" bölümünün 202 nci sırasında dokunulmazlığının kaldırılması için Başbakanlık tezkeresi var.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Karayalçın dönemi...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Karayalçın dönemi dendi, ASKİ, İSKİ dendi... Sayın Karayalçın gidip başvurdu, dokunulmazlığı kalksın ve yargılansın diye. Şimdi, buradan arkadaşımıza sesleniyorum: Sayın Emmioğlu, siz de, gidip savcılığa başvuracak mısınız dokunulmazlığınızın kaldırılması için? (FP sıralarından gürültüler)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Benim bir şeyim yok ki... Yok ki, bir şey...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Suçu ne, suçu?..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Yargılanın da gelin... Aklanın da gelin... Sabahtan beri, ASKİ, İSKİ diye hava atıyorsun. Hadi bağımsız yargıya git de, göreyim...

BAŞKAN – Sayın Ateş, Genel Kurula hitaben konuşacaksınız.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Aday olacak mısın?..

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Söylediklerine sen kendin inanıyor musun?!.

BAŞKAN – Sayın Kormaz, bir saniye efendim...

Bir görevi yapmış olmak, suçlamak için ve aklanmak üzere yargıya başvurmak için gerekçe gösterilemez. Sayın Emmioğlu hakkında, onun görev dönemiyle ilgili bildiğiniz bir şey varsa, onu ilgili mercilere duyurursunuz.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Duyursun...

BAŞKAN – Meclis kürsüsünde bu türlü birbirimizi yaralayıcı konuşmalar yapmayalım efendim.

Buyurun, konu üzerinde lütfen...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Efendim, ben bir iddiada bulunmuyorum. Ben, sadece gündemde görüşülmesi gereken işler içindeki bir durumu söyledim.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, şimdi söz hakkım doğdu, açıklama hakkım doğdu.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, konu, medyaya sağlanan olanaklar. 54 üncü Hükümetin Sayın Başbakanı bu kürsüden konuşurken, yine aynı şekilde "bu kartelci medya" dedi, "bu tekelci medya" dedi ve "göreceksiniz, bunlar, gelecek, üç gün sonra karşımda diz çökecekler" dedi. O medya diz çökmedi; ama, yeni bir partimizin, çiçeği burnunda genel başkanı, görevinin üçüncü gününde, gitti, o kartelci medyanın karşısında günah çıkardı, dedi ki: "Biz, baltaları gömdük, her şeyi affettik" (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, itiraz ettiğiniz husus nedir?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Daha ne olsun Sayın Başkanım... (FP sıralarından "Ayıp, ayıp" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Biriniz konuşursanız daha rahat anlarım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Efendim, konuşmak gerekiyorsa konuşacağız.

BAŞKAN – Hayır efendim; niye konuşacaksınız?.. Nedir söylediğiniz?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – "Günah çıkarmak" ne demektir yani? Ne biçim konuşma bu?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, böyle görüşme usulü var mı?

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Ateş.

İtiraz ettiğiniz nedir efendim? Ben de ona göre bir şey söyleyeyim hatibe.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Efendim, başından beri, raporla alakalı bir tek cümle söyledi mi? Âdeta çamur atarcasına konuşma yapıyor. Siz müdahale edeceksiniz Sayın Başkanım.

MUHAMMET POLAT (Aydın) –Düzeltsin diye söz verdiniz; başka şeyler söylüyor...

BAŞKAN – Yok; düzeltsin diye söz vermedim efendim. Rapor üzerinde, kişisel konuşmacı olarak arkadaşımıza söz verdim.

Biraz önce, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay, yine rapor üzerinde konuşurken, kendisinden evvel konuşan grup sözcülerinden bazılarının konuşmalarına cevap verdi. O demektir ki, rapor üzerinde görüşülüyor. Bu arada, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü olarak konuşan Sayın Yılmaz Ateş'in konuşmasına da cevaplar verdi. Şimdiki bu konuşma, âdeta, Sayın Ersönmez Yarbay'ın biraz önceki konuşmasında çizdiği çerçeve içinde yapılan bir konuşmadır. O tarafına benim itiraz etme, sadede gelme yönünde uyarıda bulunma hakkım yok.

Arkasından, medya-siyaset ilişkileri konusu konuşuluyor. Enine boyuna konuşuldu. Burada şu anda görev yapan Hükümetle ilgili en ağır ithamlar dahi yapıldı. Hiçbir şey söyledim mi, sözlerini kestim mi?.. Elbette, bir partinin bir medyayla ilişkisi konusu da burada dile getirilebilir, bu, sataşma vesaire sayılmaz.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Medyanın kimlerle iş yaptığını bunlar bizden daha iyi biliyor.

BAŞKAN – Efendim, o da sizin değerlendirmeniz; bir fırsatta siz de onu söylersiniz.

Buyurun Sayın Ateş.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ben, kaldı ki, isim vermedim. Bu arkadaşlarımız, niye bu gazetelerin yazılarından bu kadar rahatsız oluyorlar, onu da anlayamıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ateş, konu içinde kalarak devam edin efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bütün yolsuzlukları konuşmalıyız, açık açık konuşmalıyız. Hiçbir kurumu, kuruluşu, böyle ağır töhmet altında bırakarak, yasama görevimizi sürdürmenin de bir anlamı yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, medya-siyaset ilişkisini, medya-ticaret ilişkisini, sermaye ilişkisini, enine boyuna elbette ki, konuşmalıyız.

Burada, zaman zaman, medyanın, özellikle yazılı medyanın veya -şimdi, teknik gelişti- görüntülü medyanın yayınları, asırlar boyu, on yıllar boyu sürebiliyor. O nedenle, “dün dündür, bugün bugündür” mantığıyla, yaklaşımıyla, sorunların üzerini örtemeyiz. Herkes -biz yapmışsak biz, hangi parti yapmışsa o parti- geçmişte yaptıklarından ötürü de, bugün, burada, sıkıntılı anlar belki yaşayabilir; ama, tahammülkâr olacağız, demokrasinin gereği bu. Birbirimizi de zaman zaman eleştireceğiz; ama, tüyü bitmemiş yetimin de bir tek kuruşunu hiç kimseye yedirmeyeceğiz. Bu, belediye başkanı da olsa yedirtmeyeceğiz; bu, vakıf da olsa yedirtmeyeceğiz; bu, medya da olsa yedirtmeyeceğiz.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş'e teşekkür ediyorum.

VII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Gaziantep Milletvekili Kahraman Emmioğlu’nun, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, konuşmacı, ismimi zikrederek, beni, bir nevi itham edercesine sataşmada bulundu. Bununla ilgili söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Emmioğlu, haklısınız; ben de o konuda hatibi uyardım, ondan sonra da devam etmedi o konuda; yani, sizinle ilgili konuda... (FP sıralarından gürültüler)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Olur mu Sayın Başkan!

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Emmioğlu. (FP sıralarından alkışlar)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü, bazı konularda, gerçekten bilgi sahibi olmamasına rağmen konuşuyor. Mesela, İSKİ genel sekreterinden bahsetti...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Şahsım adına konuştum. Ayrıca, İSKİ genel sekreteri değil; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genle Sekreteri... (FP sıralarından gürültüler)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Bir dakika efendim... Bir dakika...

BAŞKAN – Sayın Ateş, yerinizden müdahale etmeyin efendim.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – İSKİ'nin genel sekreteri diye bir şey yoktur, onu evvela tebarüz ettirmek istiyorum. Ben ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliğinde bulundum. Bu konuda, bizim herhangi bir suçumuz, bu konuda herhangi bir sıkıntımız yoktur ve eğer, mahkemeye gelmiş bir şey varsa, biz, dokunulmazlığımızın kaldırılmasını da isteriz; bizim için, bu problem değildir. Çünkü, hamdolsun, hiç ekşi yemedik ki, miğdemiz ağrısın. Biz, bu konuda, rahatız; bütün âlem de, bunu gayet iyi bilir. Herhangi bir şekilde, bizim, bir sıkıntımız yoktur. Onun için, sizin, bu gibi söylemleriniz garibimize gitmiştir.

Ancak, burada "İSKİ" deyince de bazı şeyleri hatırlamakta yarar var. İSKİ'ye, biz geldiğimizde, İstanbul'un suyu akmıyordu, pislik içerisindeydi, hiçbir şey yoktu. Bakınız, şu dört senedir, herhangi bir şekilde, İstanbul, susuzluk çekmiyor; temiz sularla temizlikler yapılıyor. Bu durumu, ben, sizin anlayışınıza bırakmak istiyorum. Yani, eğer, tutup da eski idareyi getirirseniz, tabiatıyla, mahcup olacağınızı biliyorsunuz. Bu idarenin de, gerek meydayla olan ilişkisinde ve gerekse yapmış olduğu faaliyetlerde, elhamdülillah, alnımız açıktır, yaptığımız başarılar meydandadır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Siz, şu anda belediye çalışanı mısınız?

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Fakat, ne yazık ki, bu başarıları, bu faaliyetleri medyaya aksettirmek mümkün olmuyor. Medya, bize boykot ilan etti; bunu biliyoruz ve bugün anlı şanlı televizyonların hiçbirisi, kolay kolay faaliyetlerden bahsetmiyor. Kim bahsediyor; ancak bir kaç kanal bahsediyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Millet biliyor, millet...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Milletin bilmesi değil...

Bir belediye, yaptığı çalışmalarda kamuoyunu arkasına alması lazım. Biz, halka karşı, fevkalede saygılıyız. Halkın desteğini almayan bir belediye herhangi bir faaliyette bulunamaz, bulunsa da başarısız olur. Biz, halkın gayretini, halkın bize verdiği desteği arkamızda daima gördük ve bundan sonra da görmeye devam edeceğe benzeriz; çünkü, yaptığımız bütün faaliyetler meydandadır.

Bu konuda bize söz hakkı tanıdığı için Sayın Başkana ve Yılmaz Ateş Beye de teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emmioğlu.

VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 37 arkadaşının, bazı gazete kuruluşlarının amaçları dışında fon kaynaklı kredi kullandıkları iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi ve (10/22) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı: 650) (Devam)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, tutanakları incelediniz mi?

BAŞKAN – Efendim, şimdi, bir beyanda bulunacağım: Bazı gazete kuruluşlarının amaçları dışında fon kaynaklı kredi kullandıkları iddialarını araştırmak amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/22) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.

Bu görüşmeler sırasında, bazı arkadaşlarımızın, sataşma gerekçesiyle söz istemleri olmuştur. Bunlardan bir kısmını, tutanakları getirtmek suretiyle inceledim ve değerlendirdim. Bir önerge, yazılı bir talep de Sayın Musa Demirci'den geldi. Zannediyorum, Sayın Kapusuz'un uyarısı üzerine gelmiş olacak bu; çünkü, Tarım ve Köyişleri Bakanının gündemdışı konuşmaya cevap verdiği sırada, Sayın Demirci'nin herhangi bir itirazı olmamıştı. Bununla beraber, oturum içinde olmak kaydıyla, Sayın Demirci'nin de, sataşmadan dolayı söz isteme hakkı vardır. Böylece, bir konuyu, Sayın Demirci'nin bu yazısı düzeltmiş oluyor.

Ben, Sayın Kapusuz'a "bir hükümet veya hükümet üyesinin sataşma iddiasıyla söz isteme hakkı, elbette İçtüzüğe göre vardır; ama, buna siz aracılık edemezsiniz" demiştim. Şimdi, aracının gerekmediğini, Sayın Demirci, bu önergesiyle de ortaya koymuş oluyor. Böyle bir istekte kendileri bulunabilirler; ancak, içerik itibariyle ne istiyorlar; "Oturumun başında gündemdışı konuşmaya cevap veren Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar, 54 üncü Hükümetin; yani, bendenizin Tarım ve Köyişleri Bakanı olduğum döneme ait bazı bilgileri noksan arz ettiler; bu konuda söz verilmesini arz ederim" diyorlar.

Şimdi, bu öneriyi değerlendirirken, elbette, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre değerlendireceğim. 69 uncu madde şöyle söylüyor: "Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükümet, komisyon, siyasî parti grubu veya milletvekilleri, açıklama yapabilir..."

Sayın Taşar'ın konuşmasında, Sayın Demirci'nin şahsına yöneltilmiş bir sataşma yok; ayrıca, Sayın Demirci'nin ileri sürmüş oduğu bir görüş üzerine yapılmış bir konuşma da yok. Sayın Demirci, acaba, şunu mu söylemek istiyor: Benim Hükümetimin yaptığı birtakım icraat vardı, o icraatı Sayın Taşar eksik söyledi. (FP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bu konuyu karşılıklı konuşacağız.

BAŞKAN – Sayın Taşar, zaten, buraya, kendi icraatını anlatmak üzere çıktı, bir başka bakanın icraatını eksik söylemesi de normaldir; tamam olarak verecek durumu yok.

Bu bakımdan, Sayın Demirci'nin talebi, 69 uncu madde kapsamına girmediği için, üzülerek, kendisine söz veremiyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, ben, Sayın Demirci ile ilgili meseleyi değerlendirdim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Benimle de ilişkilendirdiniz beyefendi.

BAŞKAN – Efendim, sizinle ilişkilendirdiğim konu, Sayın Demirci'nin verdiği yazıyla zaten çözümlendi.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim, değil; alakası yok. Siz, benim şahsımı ilgilendiren konuyu konuşuyorsunuz; onun talebi ayrı, benimle ilgili ifade ettiğiniz sözler ayrı.

BAŞKAN – Hangisi efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sözler aynen şöyle: "Benim hatırlatma yapmam üzerine, baskı yapmam üzerine..."

BAŞKAN – "Baskı" değil efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet...

BAŞKAN – Şimdi konuştuk "baskı" diye bir kelime benim ağzımdan çıktı mı?! Ne siz baskı yaparsınız ne de Sayın Demirci, baskı'ya maruz kalıp, ona göre davranacak bir kişi.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben, o zaman hatırlatırken, zatıâliniz dediniz ki: "Sayın Bakan burada olsaydı veya ilgili bakanlardan birisi talep etseydi söz verirdim." Zabıtlar burada efendim.

BAŞKAN – İncelerim efendim.

Talebi, sonradan geldiği halde aldım ve işleme koydum efendim; ama, talebi, 69 uncu madde ışığında değerlendiriyorum; söz verebilme imkânını, maalesef, bulamıyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Efendim, buradan, yerimden söyleyebilirim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, bu konuya açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirci, bakınız, burada her konuşmada, cumhuriyetin bütün hükümetleriyle ilgili birtakım iddialar ortaya atılır, bugün de atıldı; bugün araştırma komisyonu raporu konuşulurken, bugünkü Hükümetle ilgili birçok şey söylendi. Her arkadaşımız "bunlar sataşmadır" veya "benim icraatım eksik anlatıldı" diye buraya gelip söz isteyemez; o zaman, bu Meclisi çalıştırmamız mümkün olmaz.

MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Sayın Başkan, iki konuyu açıklayayım müsaade ederseniz: Birincisi; ben, Sayın Bakanın konuşmasını televizyondan takip ettim.

İkincisi; size bir önerge verirken, önergede fevkalade nazik davranmak suretiyle "hilafı hakikat" gibi ifadeler kullanmadım ki, kimse üzülmesin, çıkıp, kürsüden doğruları izah edeyim istedim; ama, buna fırsat vermediniz.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben, teşekkür ederim. Siz, kendi icraatınızı, herhangi bir zeminde, yine değerlendirebilirsiniz. Elbette, sizin görüşlerinizi değiştirmek düşüncesinde değilim.

SITKI CENGİL (Adana) – Sayın Başkan, illâ "yalan söylemiş" demesi mi lazım?..

(10/22) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) –Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Siz, hangi konuda siz istiyorsunuz?

(10/22) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı olarak...

BAŞKAN – Efendim, ben, Komisyon raporu üzerindeki görüşmeleri tamamladım; Komisyon, herhangi bir söz istemedi...

(10/22) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – İstedim efendim; siz orayla...

BAŞKAN – Efendim, görüşmeler tamamlandı; Hükümetin ve Komisyonun söz hakkı bitti.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz önce, sataşmayla ilgili söz talebinde bulundum; zatıâliniz, müzakerelerin sonunda demiştiniz...

BAŞKAN – Sayın Ateş'in konuşmasıyla mı ilgili efendim?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet, efendim.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, o konuda da, sizin Grubunuza yönelik bir sataşma söz konusu değil. Sayın Yarbay'ın yaptığı konuşmayla ilgili, Sayın Ateş...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır, hayır... Ondan önceki, konuşması... İlk konuşması Sayın Başkan...

BAŞKAN – O konuda zaten verilecek cevabı, normal müzakere usulü içerisinde, Sayın Yarbay verdi; yani, açıklanmayan hangi husus kaldı, buyurun söyleyin.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Fazilet Partili belediyeler itham edildi; aynı zamanda, reklam ihalelerindeki birtakım rakamlar çarpıtılarak verildi. Dolayısıyla, Partimize mensup belediyeler itham altında tutuldu; bu nedenle, sataşma vardır, söz talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Burada, İçtüzüğün ilgili maddesini biraz önce okudum Sayın Kapusuz; orada kimlere söz verileceği yazılı, partilere söz verileceği yazmıyor burada, gruplara söz veriliyor; belediyelere de burada söz vermemiz mümkün değil...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Grup değil mi burası; Grubuz tabiî...

BAŞKAN – Bu konuda basın toplantısı yaparak da açıklama yapabilirsiniz. (FP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, biz burada Grup değil miyiz? Sayın Başkan, anlamak mı istemiyorsunuz?!.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, hepiniz birden konuşmayın. Grup Başkanvekiliniz burada konuşuyor, ne söylediğini anlıyorum ve anladığımı değerlendiriyor, cevap veriyorum.

Şimdi, burada, herhangi bir belediyeyle ilgili yanlış bir rapor vesaire söylendi ise, onun cevabını Grup olarak sizin verme hakkınız yok efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Neden?..

BAŞKAN – Nedir yani?!. Müzakere yapıldı; sizin de sözcüleriniz var, onlar çıkarlar, onun aksine bilgileri, kamuoyunu aydınlatmak üzere verebilirler.

Sataşmadan kimler söz alabilir...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Ben, ikazda bulundum, zatıaliniz "inceleyip söyleyeceğim"dediniz.

BAŞKAN – Görüşüyoruz işte efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Bu nasıl görüşme Sayın Başkanım?!.

BAŞKAN – Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Grup sözcüsü konuşurken sizin itirazlarınız oldu; "bunları değerlendireceğiz" dedim. Daha sonra, sizin Grubunuza mensup bir arkadaşımız, rapor üzerinde kişisel konuşmak üzere çıktı konuştu; o konuşmada da, bu konuşmaların bir kısmına, aynı ağırlıkta cevap verdi. Daha sonra, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan da "sataşma var, söz istiyoruz"dediler; ben, onlara söz vermedim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Efendim, verebilirsiniz; vermediniz, o ayrı. Burada bir şey var...

BAŞKAN – Vermedim efendim. "kişisel söz hakkınız var, onu kullanın" dedim. Size de, şimdi, yaptığım değerlendirmeyle, burada ifade edilen görüşmeler, siyasî görüşmelerdir, siyasî değerlendirmelerdir; her grup, kendisi hakkında “bir şey söylendi, onun cevabını vereceğim” diye ortaya çıkarsa Meclisi kilitleriz diyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Müsaade buyurun. Sizin Grubunuz adına yapılan konuşmanın metnini alın, her satırı için, İktidar Partisi Grupları da söz isteyebilirler, sizin ölçünüzü tatbik edersek, o zaman bir yere varamayız Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, o zaman İçtüzükteki hüküm niye konulmuş efendim? O hüküm, oraya niye yerleştirilmiş? "Yaralayıcı konuşmayla sataşılamaz; sataşma olursa şunlar, şunlar söz alır" diyor.

Sayın Başkan, burada açıkça bir sataşma var. Ben, başta da söyledim...

BAŞKAN – Efendim, bakın, buradaki "şahsına sataşılan"diyor. Bir arkadaşımız geldi buraya, belediyelerle ilgili birtakım rakamlar verdi. Eğer, bu rakamlar yanlışsa, yalansa ve iftira ise, o belediye başkanı gider, yasal olarak her türlü işlemi yaptırır. Meclis tutanaklarında bunlar; inkâr da edemez arkadaşımız, dosyayı buraya koymuş.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Hükümetin bir üyesiyle ilgili, Hükümet icraatıyla ilgili herhangi bir beyandan, sataşmadan dolayı söz verilmez mi? Sizler, yüzlerce defa, sataşmadan dolayı söz verdiniz Hükümete; Sayın Başbakan dahil, verilmiştir burada. Dolayısıyla, bir gruba böyle bir ithamda bulunulmuşsa...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Belediye başkanların dava açsın...

BAŞKAN – Gruba değil efendim, gruba değil... Birtakım belediyelerin icraatlarıyla ilgili konuşmalar yapılmıştır.

Teşekkür ederim.

Şimdi, başka bir iddiaya geçiyorum. Sayın Ünaldı'nın iddiasını değerlendireceğim. (FP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yanlış yapıyorsunuz... Uygulama yanlış....

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Benim değerlendirmem bu. Hepsi tutanaklarda var. Biraz sonra siz de tutanağı alın; bu konuşmalarımızı, karşılıklı konuşmalarımızı soğukkanlıklıkla değerlendirin, bana hak vereceksiniz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biz, soğukkanlıyız. Siz, haksızlık yapıyorsunuz, açık söyleyeyim.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Ünaldı'nın iddialarına geliyorum. Ben, oturum içinde tutanağı getirteceğimi söyledim; şu anda geldi. Sayın Ünaldı'nın konuşmasında...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Konuşacağız... Her oturumda konuşacağız...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Kahvehane mi burası?! Ayıp yahu! Ayıp bir şey yani!.. Niye sıraya vuruyorsun?

BAŞKAN – O yakışmıyor... O yanlış...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Haksızlık yapılıyor...

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım efendim... Sayın Kapusuz, karşılıklı konuşmayalım.

Efendim, Sayın Ünaldı'nın konuşmasını incelediğimizde, iki konu, sataşma benzeri sayılabilir. Bunlardan birisi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yeni bir icat daha!..

BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim... Yani, sataşma iddiasına mesnet teşkil edebilecek bir iki cümle var. O cümlelerden birisi "Meclisin böyle, delillere dayanmayan birtakım iddialarla işgal edildiği" cümlesidir; yani, fuzulî iş yaptınız, işgal ettiniz demeye getiriyor arkadaşımız.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Burası işgal kuvvetleri altında mı?

BAŞKAN – Ona bir cevap veren de oldu. İşte, burası işgal mi oluyor... Bu "işgal" kelimesi, meşgul etmek anlamında biliyorsunuz; yani, Meclisi meşgul etti diyor.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Hayır, hayır... Yanlış...

BAŞKAN – Müsaade edin efendim...

Sonra, başka bir şey oldu -biraz sonra, Sayın Yarbay buraya çıktı -bu konu aklımda olduğu için ben de not aldım- dedi ki: "Boşu boşuna Meclisin vaktini alıyor." Neler vaktini alıyor; araştırma önergeleri ve araştırma komisyonları... "İçtüzüğe göre, bunların hiçbir yetkisi yok, bilgi alamıyor, yaptırımı yok" dedi. Yani, arkadaşımızın söylediğinin de bundan ne farkı var? İşgal etti... Öbürü de diyor ki, boşu boşuna...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Öyle demedi, kesinlikle öyle demedi!

VII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Kars Milletvekili Çetin Bilgir’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Sayın Ünaldı'nın şahsına sataşma sayılabilecek "birtakım Türkçe eksiklikleri var, kendisi de profesördür" diye ikinci bir konu var; yani, bilgisiz olduğunu ima ediyor. Bu söz, sataşma çerçevesinde değerlendirilir; o bakımdan, Sayın Ünaldı'ya, yeni bir sataşmaya mahal vermemek üzere, kısaca bir açıklama yapması için söz veriyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Ünaldı buyurun.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, sayın üyeler; önce, saygılar sunuyorum; söz verdiği için de Sayın Başkana teşekkür ediyorum; ama, çok açık, çok belirgin sataşmaları anlamaktaki sıkıntısını da, şahsen, izahı zor bir olaydır diye telakki ediyorum.

"Önüne konulmuş yazıyı okuyamayacak kadar kekemelerle..." diye burada telaffuz eden arkadaşımızın, bir sayın üyemizin ciddîye alınması gerekir mi gerekmez mi diye düşündüm.

AYHAN GÜREL (Samsun) – O zaman cevap verme!

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Ama, tutanaklar için, tashih edilmeye, cevap verilmeye ihtiyaç olduğu kanaatiyle sataşmadan dolayı söz istedim.

Burada, söz sırası kendilerine geldiğinde, söz sahibi olan ve konuşan grup sözcüleri -kendileri, aynı zamanda araştırma komisyonunun da üyeleri olarak- benim önergemle ilgili, çoğu da, iltifatkâr ifadeler kullandılar; kendilerine -Sayın Şadan Tuzcu'ya, Sayın Avni Doğan'a, Sayın Ali Rıza Gönül'e- ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Demek ki, anlayanlar anlamış, bir anlamama söz konusu değil, herkese anlatmak da bizim vazifemiz değil, onu, özellikle vurgulamak istiyorum.

Arkadaşımız Sayın Çetin Bilgir, akademik unvana sataşmakla eğer yükseleceğini umuyorsa, maalesef, bu, olmuyor! Eğer, böyle bir yükselme imkânı olsaydı, ben kendimden fedakârlık eder, her şeye rağmen kendisini desteklerdim. Keşke öyle bir fırsat olsaydı; ama, eşyanın tabiatına aykırı bir olaydır diye değerlendiriyorum.

AHMET TAN (İstanbul) – Bu da, ince bir sataşma!

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Ben, burada, önerge sahipleri adına yaptığım konuşmamda da bir talepte bulundum "arkadaşlarımız, grup sözcüsü olarak buraya çıktığı zaman, inşallah, tatmin olmadığım rapordan tatmin olacağım ifadeleri çıkarırlar, takdim ederler de, biz de, böylece umumî olarak tatmin olma imkânını buluruz" dedim; ama, maalesef, arkadaşımız, o tatmin edici cevapları vereceği yerde, gelip, birtakım kelimelerin arkasında, anlamları yok etmek veya anlamları kaybetmek gibi bir tavır içerisine girdi.

Meclisin görevlendirdiği bir kişi olarak, kendisi, komisyonda uzun zaman çalıştı. Meclisin görevlendirmesi önemli bir olaydır; ona göre de cevap hazırlaması gerekirdi, o görevini yerine getirip, Meclisi bilgilendirmesi gerekirdi diye düşünüyorum; maalesef, bizleri tatmin edecek bilgiler aktarması gerekirken, bu sataşma yolunu seçti. Konuştukları, buraya getirilmiş bir rapor üzerine yapılacak bir konuşma muhtevası olmamalıydı diye düşünüyorum.

Araştırma önergesi vermem kınandı ve denildi ki "kamuoyunun dedikoduları ve duyumlarına istinaden araştırmaya..." Araştırma önergesi bunun için verilir zaten! Arkadaşım, net bilgi istiyor, belge istiyor. Net belgem olsaydı, hukuka müracaat ederdim veya burada soruşturma önergesi verirdim. Arkadaşımızın, şu İçtüzüğü -kendileri hukukçudur- soruşturma önergesi nedir, araştırma önergesi nedir, incelemesi gerekir diye düşünüyorum.

Profesörlük unvanı üzerine konuşmalar yaptılar. Türkiye'de, profesörlük unvanı öyle kolay alınır bir unvan değil; çarşıdan pazardan da alınmaz; hele hele, iktidarı destekleyip teşvik belgesi almaya da benzemez, teşvik belgesi üzerinde konuşmaya da benzemez! (FP sıralarından alkışlar)

Bir kere, kendisi bir unvan sahibi olmuş, bir lisans sahibi olmuş; herhalde, o lisansı, kendisine, profesörler verdiler. Eğer, profesörlerin profesörlüğü geçersizse, şu anda taşıdığı lisans unvanı da geçersiz olur.

Profesörlük, Türkiye'de, ciddî, bilimsel, her an da kullanılabilen, her zaman kullanılabilen bir unvandır. Onun için, o noktada kendisinin konuşmasıyla unvanlarımız eksilmez, artmaz da! Onu, verenler vermiş, değerlendirenler değerlendirmiştir.

Arkadaşımızın da, bir imza mahalli olsaydı, oraya da kendisi imza atardı.

Arkadaşımız, Türkçe konusunda epey ahkâm kestiler; eğer, arkadaşımız Türkçeye o kadar hevesliyse, raporda yer alan şu cümleleri -iki cümleyi okuyacağım- düzeltmek için yardımcı olsalardı keşke; madem ki, Türkçeye bu kadar hevesliler!.. Ben, bunların bir baskı hatası olduğu kanaatindeyim ve diğer üyeleri de tasrih ederek, yalnız, arkadaşıma hatırlatma kabilinden bu iki cümleyi okuyacağım; ne diyor: "Ayrıca, bazı yayın organlarına verilen fon kaynaklı krediler ile ilgili olarak bu yetkilinin komisyon üyelerimize dağıtılmak üzere yayın organlarına verilen fon kaynaklı kredilerin hangi yayın organına ne kadar tashih edilip, ne kadarının kullanıldığı ve bu kredilerin geri dönüşlerinin ne kadarının gerçekleştiğini belirten her türlü doküman istenmiştir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünaldı, konuşmanızı tamamlayın efendim.

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, bu cümleyi, Türkçesi olanlara, ıttılalarına arz ediyorum, arkadaşımız da bir kere daha incelesin istiyorum.

İkinci cümle "bu çerçevede, yatırımcılar, harcama belgelerini aracı bankalara ibraz etmek ve bu bankalarca yerinde ekspertizi yapılmak suretiyle geri ödemesi de aracı bankaca firmadan birtakım ipotek ve garantiler alarak risk fona karşı üstlenmişlerdir." Anlayanlar beri gelsin!.. Ben, bunlara matbaa hatası diyorum; ama, Türkçeye hevesli olan bir insan, raporu buraya böyle getirir mi, hiç olmazsa, düzeltir de getirir diyor ve şunu özellikle vurguluyorum: Benim kullandığım "bazı gazeteler" cümlesinin üzerine takılmış arkadaşımız. “Bazı gazeteler” deyince, herkes anlamıyor mu; tencere, tabakla, çatal, bıçakla uğraşan, her çeşit işle meşgul olan gazeteler yok mu? Tabiî, gazete isimlerini kullanmak, böyle gazeteler için kullanıldığı için o tabiri kullanmışım; Sayın Gönül burada konuşurken, bunları açıkladılar.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ünaldı'ya teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün, TRT’ye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/890)

BAŞKAN – 1 inci sırada, Isparta Milletvekili Mustafa Köylü'nün, TRT'ye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlayacağız.

Soruyu cevaplayacak sayın bakan?.. Yok.

Soru önergesi üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, yazılı soruya çevrilecektir.

Soru önergesi gündemden çıkarılmıştır.

2. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, bazı medya kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/891)

BAŞKAN – 2 nci sırada yer alan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in, bazı medya kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesinin görüşmelerine geçiyoruz.

Soruyu cevaplayacak sayın bakan?.. Yok.

Bu soru önergesi de, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir.

Soru önergesi gündemden çıkarılmıştır.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Önerge sahibi söz mü istiyor efendim?

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

Sayın Öncel, konuşma süreniz 5 dakika.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; güzel bir tesadüf eseri, sorum da, biraz önce görüşülen konuyla aynı mahiyette, dolayısıyla, benzerlik gösteren konular tekrar edilmiş olacak.

Sayın Başbakan ve Sayın Devlet Bakanı, uzunca bir süre önce verdiğimiz soru önergemize cevap vermedikleri için, önergemle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Meclis, uzun süre çalışamaz duruma gelmişti; bunun sebebi ise, Sayın Mesut Yılmaz'ın, RTÜK Yasasında değişiklik yapılması dayatması olmuştur; görüyorsunuz, dayatma kalktı, Meclis çalışıyor!

Kamuoyunun malumudur; bazı medya patronlarının, enerji ihalelerinin sonucunun ilan edilmesi için RTÜK Yasasında değişiklik yapılmasıyla peşkeş çekilecekti.

Başka bir konu ise, medya patronlarının muazzam servetleri ve bankaları var; hükümet yıkıp hükümet kurduruyorlar, devlet imkânlarını kendi kasalarına aktarmaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, bankası olan kartel medyası, bunlarla yetinmeyerek, devlet imkânlarını hortumlamaktadır. Bir medya patronu, 55 inci Hükümetin Başbakanını pijamayla karşılamıştır. Diyet borçlarını ödemeye devam ediyorlar. Örneğin, son günlerde 20 trilyonluk SEKA arazisi bedelsiz verilmiştir. 55 inci Hükümet kurulduğu hafta, bir medya patronu Maliye Bakanını ziyaret etmiş ve 5,5 trilyonluk borç cezasını affettirmiştir. Geçenlerde, Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel çıkıp dedi ki "yetkiler çerçevesinde işlem yapılmıştır." Sayın Bakan, neden fakir fukaranın borcunu affetmiyor da, bir tek medya patronunun -Dinç Bilgin'in- 5,5 trilyonluk borcunu affediyor? Bunu izahtan aciz kalıyoruz.

Sayın milletvekilleri, sizlere arz ettiğim bu iki davranış, 55 inci Hükümetin kimler tarafından kurdurulduğunun delili olmaktadır.

55 inci Hükümet döneminde, bazı televizyon programlarının milyarlarca liralık borçları affedildi. Show-TV, 32. Gün; Kanal-D, Arena, Teke Tek, Olacak O Kadar, Söz Fato'da; ATV, Siyaset Meydanı, A-Takımı gibi programların milyarlarca lira devlet borçları olduğu iddia edilmişti; 55 inci Hükümet, bu programların borçlarının hepsini affetti; kültürel faaliyet kapsamına alınarak, komik bir gerekçeyle affedildiği söylenmektedir. Sayın Bakan bu iddialara neden cevap vermiyor? Bu tavırlarını halkımızın takdirlerine bırakıyorum.

Türk aile değerine saldıran, aile içi kavgalarını, dedikoduyu, paparazzi programlarını kültürel faaliyetler kapsamında mütalaa ederek, milyarlarca lira borcu olan TV'leri tek kalemde affetme yetkisini Sayın Maliye Bakanı nereden alıyor?

Paparazzi programları kültürel faaliyet sayılınca, gerçek kültürel programlara kaynak kalmıyor. Ben de, ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarıma, halkçı bir bakanın halen neler yaptığını gözler önüne seriyorum, takdir halkımızındır.

Değerli arkadaşlar, günlerdir, Meclis kürsüsünde yer alan önergemizi Başbakan Sayın Mesut Yılmaz, kendisini pijamayla karşılayan medya patronuna ne kadar imkân tanıdıklarını, bu aldıkları teşvik ve kredilerin ne kadarını geri ödediklerini neden çıkıp açıklayamıyor?! Açıklayamaz; çünkü, diyet borcunu itiraf etmek kolay olmasa gerek. Varsın onlar açıklamasınlar; biz, Meclis kürsüsünden resmî cevaba dayanarak açıklıyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kartel medyasının kullandığı fon kaynaklı krediler ne zaman geri ödenmiştir? Sayın Başbakan ve Devlet Bakanı çıkıp, bunu açıklamalıdırlar.

Örneğin:

1- Hürriyet Gazetecilik tarafından 1993, 1994, 1996 ve 1997 yıllarında fon kaynaklı kullanılan kredi 33 trilyon 70 milyar Türk Lirasıdır. Bunun akibeti ne oldu, cevap yok; meçhul!..

2- Milliyet Gazetecilik tarafından 1993, 1994, 1995, 1996 ve 1997 yıllarında kullanılan fon kaynaklı kredi toplamı 139 trilyon 97 milyar Türk Lirasıdır. Bunun da akibeti ne oldu, belli değil!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öncel, süreniz tamam efendim.

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – Sayın Başkan, ikinci sorum da aynı mahiyette; müsaade buyurursanız, tamamlayayım.

BAŞKAN – Lütfen, konuşmanızı tamamlayın efendim.

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu rakamları, Sayın Devlet Bakanının verdiği yazılı cevaptan aktarıyorum. Bu rakamlar, Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner'in verdiği yazılı cevaptan alınmıştır.

Öyle, 100 milyar, 500 milyar değil; trilyonlar gidiyor, trilyonların hesabı sorulmuyor; ama, burada, belediyelerin reklam parası mevzu ediliyor. Tekrar ediyorum, dikkat buyurulursa, Milliyet Gazetecilik tarafından 1993, 1994, 1995, 1996 ve 1997 yıllarında kullanılan fon kaynaklı kredi toplamı 139 trilyon 97 milyar Türk Lirasıdır, akibeti meçhuldür.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) - Döndü!

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – Döndü; ne kadarı döndü belli değil!.. Acaba, bu gazetelerin bütün köşe yazarları, 55 inci Hükümetin başarısızlığını bu diyet nedeniyle mi gizlemektedirler?

Devlet Demiryolları yolcu ücretlerine yüzde 100 zam yapıyor; tek satır, tek cümle yok. Devlet Demiryollarının zammına dair tek satır, tek cümle yok; ben, size takdim ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – 2 milyon 100 bin liralık Ankara-İstanbul arası bilet ücreti 4 milyon TL'ye çıkarıldı; ama tek satır yok basında, medyada!..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, sözlü soruyla bunun ne alakası var?

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – Sayın Başkan, medyayla ilişkisi var; medya bunun içinde, ikinci soruda...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Tabiî, tabiî; ikinci soruda da devam edersin; yani, varsa?.. Yani, tefrika olmuyor!

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – Hayır; ikinci sorumun yazılı soruya çevrilmesinden doğan söz hakkımı da kullanıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Öyle mi?..

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – Evet efendim.

BAŞKAN – Peki; müsaade ederseniz, Sayın Genel Kurula onu da duyurayım; ondan sonra, size söz vereyim.

3. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, bazı basın kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/892)

BAŞKAN – 3 üncü sırada yer alan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in, bazı basın kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlamış bulunuyoruz.

Cevap verecek misiniz bu ikinci soruya?.. Hükümetten cevap yok.

Bu önerge de, üç birleşimde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecek, önerge gündemden çıkarılacaktır.

Sayın Öncel'in söz hakkı devam ediyor.

Buyurun.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sabah Gazetecilik 1993-1994 yıllarına ait 21 trilyon 81 milyar Türk Lirasının akibeti de meçhuldür. Bununla yetinmeyip, Maliye Bakanı 5,5 trilyonluk cezayı da affediyor ve Sayın Bakana verdiğimiz soruya, maalesef, cevap verilmemiştir, ulusal medyada yer verildiği halde, cevabı, çıkılıp, Meclis kürsüsünden verilmemiştir. 5,5 trilyonluk Sabah Grubunun borcu affediliyor Hükümete geldikleri hafta!.. Sayın Bakan?.. Sayın Bakanı göremiyorum; cevabını vermediler.

BAŞKAN – Ama, soruyu Sayın Bakana yöneltmemişsiniz!

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Başbakana yöneltmişsiniz.

ABDULKADİR ÖNCEL (Devamla) – Başka konuda yönelttik; Sayın Bakan cevaplarken, bu konuya açıklık getirmedi; onun için arz ediyorum; başka soru önergesi vardı.

Değerli arkadaşlar, yukarıda arz ettiğim rakamlar, sadece fon kaynaklı kredilerdir. Bunun kat kat fazlasını yatırım teşvikleri olarak kullanmışlardır. Hükümet, Meclis kürsüsünden bunlara itiraz edemiyor, cesaret göstermiyor.

Aziz milletimiz, olup bitenleri, kartel medyasına verilen imkânları ibretle izlemektedir. Çeşitli sebeplerle halkımıza yapılan zulümleri kınıyorum. Çeşitli ad ve şekillerle yaptığınız peşkeş çekmelerden dolayı da, milletimiz, sizi affetmeyecektir.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru sahibi olarak konuşan Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkadir Öncel'e teşekkür ediyorum.

4. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Akçakale-Suruç Yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/893)

BAŞKAN – 4 üncü sırada yer alan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in, Şanlıurfa - Akçakale – Suruç yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesinin görüşmesine başlıyoruz.

Önergeyi cevaplayacak sayın bakan?.. Genel Kurulda hazır bulunmuyor.

Bu önerge de, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir, önerge gündemden çıkarılmıştır.

Önerge sahibi söz istiyor mu efendim?

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öncel.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sorumuz şu idi:

"Şanlıurfa'nın Akçakale İlçesini - Suruç İlçesine bağlayan stabilize yol, güzergahı itibariyle köy bağlantılı olduğu için, köy hizmetleri yol ağında bulunmaktadır.

GAP sayesinde Harran Ovasında, sulama sebebiyle artan mahsulün Gaziantep'e ulaştırılması ve Akçakale Sınır Kapısından yapılan ticaretin faydalı olması için, çok büyük önemi haiz olan bu yolun asfaltlanması 1998 yılında tamamlanacak mı, tamamlanmayacak mı? 1998 yılında kaç kilometresini asfaltlamayı planlıyorsunuz?"

Bu sorularımıza maalesef cevap alamadık; şu anda cevap verilmediği için söz hakkımı kullanıyorum.

Akçakale - Suruç İlçeleri arasındaki stabilize yolun asfaltlanması için tüm siyasilerin sözü olduğu halde, bir türlü yapılamamıştır.

GAP'ta, sulama sebebiyle artan ürünün Anadoluya ulaşması için, anayolların dışında arayollar vardır. Harran Ovasındaki ürünün Akçakale - Suruç üzerinden Gaziantep'e, Adana'ya ulaşması kolay olacaktır. Köy bağlantılı olduğu için, Akçakale - Suruç yolu karayolları ağında olmayıp, köy hizmetleri ağında bulunmaktadır.

Şanlıurfa'ya giden Sayın Başbakan sayısız vaatlerde bulunmuştur; umarız, bu vaatlerini kısa sürede yerine getirirler. Şanlıurfa'ya hizmet edenlere ve edeceklere şükran borçluyuz. Mücerret hizmetleri bir tarafa bırakalım, müşahhas olarak Harranlı, Akçakaleli ve Suruçlu vatandaşımızı memnun edecek olan yaklaşık 35 kilometrelik yolun bir an önce asfaltlanmasını acilen diliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkadir Öncel'e teşekkür ediyorum.

5. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Ceylanpınar-Mürşitpınar Sınır Kapısının ticarete açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/894)

BAŞKAN – 5 inci sırada yer alan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in, Ceylanpınar-Mürşitpınar Sınır Kapısının ticarete açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlayacağız.

Önergeyi cevaplandıracak Sayın Hükümet Üyesi?.. Genel Kurulda hazır bulunmuyor.

Bu sebeple, bu önerge üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, yazılı soruya çevrilecektir.

Önerge gündemden çıkarılmıştır.

Önerge sahibinin söz istemi var; buyurun Sayın Öncel.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Sorularım peşpeşe geldi, mecburen, kısa da olsa konuşmak durumundayım. Yüce Meclisin zamanını almayacağım, çok kısaca arz etmek istiyorum.

Şanlıurfa İli Ceylanpınar ve Mürşitpınar Sınır Kapısının ticarete açılması için, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'a verdiğimiz soru önergemize uzun süredir cevap verilmediğinden, önerge üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hiç şüphesiz, sınır kapılarının önemi her türlü izahtan varestedir; kısaca sıralamak istiyorum:

Ticarî açıdan canlılık getirir

İstihdam açısından yeni istihdam yaratır; gıda, market, manifatura, her türlü ihracat, sınır ticareti olarak, külfetsiz yapılır.

Ticaret ve istihdam olunca, dışarıya göç önlenmiş olur, bölgenin garibanları büyük şehre göçmek zorunda kalmazlar.

Güvenlik açısından önemi haizdir. Örneğin, sınır boyunca, akraba aileler vardır, birbirlerini görmek için, uzak yerlerdeki sınır kapılarına gitme olanakları olmadığından, riskli geçişler tercih ederler ve bu tür olaylar maalesef oluyor. Bu kapıların açılmasıyla olumsuz olaylar önlenmiş olacaktır.

Sınır kapılarındaki iki taraflı görüşmeler sonucu, yapıcı beşerî münasebetler oluşmakta, sevgi ve gönül pekişmesine vesile olmakta; bilnetice Türkiye-Suriye arasında olması gereken müspet diyaloglara da zemin oluşturacaktır.

Yukarıdan beri arz ve izahına çalıştığım nedenlerden dolayı, behemehal, başta Ceylanpınar-Mürşitpınar, Mardin-Şenyurt kapıları olmak üzere, Suriye-Türkiye arasında sınır boyundaki ilçelerde sınır ticaretine açık tarzda hudut kapıları açılmalıdır. Böylece, mağdur olan yöre halkına yardım edilmiş olacaktır. Esasen, sayılan sınır kapılarında pasavan geçişler daha önce yapılmaktaydı; maalesef, şimdi yapılamıyor.

Bu kapıların kapalı tutulması için haklı hiçbir gerekçe olmadığı gibi, aksine, sosyal, ekonomik ve güvenlik açısından açık tutulmasında çok büyük yararlar vardır.

Ceylanpınar-Mürşitpınar, Mardin-Şenyurt hudut kapılarının açılarak, sınır ticaretine imkân verilmesini Hükümetten acilen bekliyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkadir Öncel'e teşekkür ediyorum.

6. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Batı Çalışma Grubu’na ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/897)

BAŞKAN – 6 ncı sırada yer alan, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Batı Çalışma Grubuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Önergeyi cevaplayacak Hükümet üyesi?.. Genel Kurulda hazır bulunmuyorlar.

Görüşme ertelenmiştir.

7. – Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, teknik elemanların özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/898)

BAŞKAN – 7 nci sırada yer alan, Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun, teknik elemanların özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesinin görüşmelerine geçiyoruz.

Önergeyi cevaplayacak Sayın Hükümet üyesi?.. Genel Kurulda hazır bulunmuyorlar.

Görüşme ertelenmiştir.

8. – Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın, Cumhuriyetin 75. kuruluş yıldönümü kutlamalarının Tarih Vakfı’na ihale edileceği iddiasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi (6/899)

BAŞKAN – 8 inci sırada yer alan, Ankara Milletvekili İrfan Köksalan'ın, Cumhuriyetin 75 inci Kuruluş Yıldönümü kutlamalarının, Tarih Vakfına ihale edileceği iddiasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Önergeyi cevaplayacak Sayın Kültür Bakanı?.. Genel Kurulda hazır bulunmuyorlar.

Görüşme ertelenmiştir.

9. – SamsunMilletvekili Musa Uzunkaya’nın Geliştirme ve Destekleme Fonu’nda değişiklik yapılmasına dair karara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/900)

BAŞKAN – 9 uncu sırada yer alan, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, Geliştirme ve Destekleme Fonunda değişiklik yapılmasına dair karara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesinin görüşmesine başlıyoruz.

Soruyu cevaplayacak Sayın Bakan?.. Sayın Bakan hazır bulunmadığından, görüşme ertelenmiştir.

10. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Havaalanı, Şanlıurfa-Akçakale ve Gaziantep-Şanlıurfa karayollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı (6/901)

BAŞKAN – 10 uncu sırada yer alan, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in, Şanlıurfa-Havaalanı, Şanlıurfa-Akçakale ve Gaziantep-Şanlıurfa karayollarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmesine başlıyoruz.

Önergeyi cevaplayacak Sayın Bakan?.. Sayın Bakan Genel Kurul salonunda hazır bulunuyor.

Soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Abdulkadir Öncel

Şanlıurfa

1. Şanlıurfa-havaalanı çift yönlü bölünmüş yol, 54 üncü Hükümet döneminde istimlak için ek ödenek temin edilerek başlatılan, altyapısı tamamlanan, ışıklandırılması için de TEDAŞ tarafından çalışmaları yapılan, bu çok önemli mezkûr yolun asfaltlanarak bitirilmesi ne zaman gerçekleşecektir? Açılışının, Şanlıurfa'nın kurtuluş bayramı olan 11 Nisan 1998 gününe yetişmesi mümkün müdür?

2. Akçakale Sınır Kapısından yapılan ticaret ve Harran Ovasındaki sulama nedeniyle kat kat artan mahsulün tarlada kalmaması için, Şanlıurfa-Akçakale karayolunun çift yönlü bölünmüş yol olarak önemi büyüktür.

54 üncü Hükümet döneminde ödenek ayrıldığı halde yeterli gelmemiştir. 1998 yatırım programında yeterli miktarda ödenek ayrılmış mıdır?

3. Söz konusu yolun bir an önce hizmete sunulması için acil bir çalışma yapılmakta mıdır?

4. İhale safhasına getirilmiş olan Gaziantep-Şanlıurfa otoyolunun ihalesi yapılmış mıdır? Yapılmadıysa, ne zaman yapılacaktır? Müteahhit firmalar tarafından dış kredi kullanılarak gerçekleştirilmesi planlanan bu önemli yolun sürüncemede kalmaması için gerekli önlemler alınmış mıdır?

BAŞKAN – Soru önergesini cevaplamak üzere, Devlet Bakanı Sayın Rifat Serdaroğlu'na söz veriyorum; buyurun.

Cevap süreniz 5 dakikadır.

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Öncel'in sorularına cevap arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Şanlıurfa ile havaalanı arası 6 kilometre uzunluğunda olup, yapımı, taşeron ihaleleriyle bölünmüş yol olarak sürdürülmektedir. Bugüne kadar, 6 kilometrelik kesimin toprak işleri tamamlanmış ve üst yapı çalışmaları da devam etmektedir. Sol şeridin alt temel çalışmaları tamamlanmış, sağ şeride alt temel çekilecektir. Ayrıca, bordür çalışmaları sürdürülmektedir. Asfalt mevsimi başlamıştır; istenilen tarihte olmasa da, en kısa sürede asfaltlama çalışması bitirilecektir.

Şanlıurfa-Akçakale yolunun bölünmüş yol proje çalışmaları Temmuz 1997 tarihinde tamamlanmıştır. Ancak, söz konusu yol, 1998 yılı yatırım programında 1A standardında ve 100 milyar TL ödenekle yer almakta olup, ihale çalışmaları sürdürülmektedir.

Karayolları Genel Müdürlüğünün 1998 yılı yatırım programında yer alan Gaziantep-Şanlıurfa otoyolunun üç kesim halinde yapımı, ayrılan kaynakların yetersizliği nedeniyle, Hazine Müsteşarlığının da uygun görüşü alınarak, müteahhit firmalar tarafından temin edilecek kredilerle finanse edilecektir.

Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu; Gaziantep-Birecik –Nizip ve Birecik Bağlantı yolu dahil, 53 kilometre– kesimi, Birecik-Suruç –Suruç bağlantı yolu dahil, 41 kilometre– kesimi, Suruç-Şanlıurfa -Urfa bağlantı yolu dahil, 37 kilometre– kesimi olmak üzere, toplam 131 kilometredir.

Söz konusu kesimlerin, 2886 sayılı Kanunun 2990 sayılı Kanunla değişik 89 uncu maddesine göre ihale edilebilmesi için, 12 Mayıs 1993 tarih ve 93/4402 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı alınmıştır.

Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu yapımına girebilecek firma seçimi Mart 1998'de yapılmış ve seçilen firmalara davetiyeleri gönderilmiş olup, 1998 yılı içinde ihalesi yapılacaktır.

Yüce Meclise saygıyla arz ederim.

BAŞKAN – Soru önergesini cevaplayan Devlet Bakanı Sayın Rifat Serdaroğluna teşekkür ediyorum.

Önerge sahibinin söyleyeceği bir şey var mı efendim.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, öncelikle, Sayın Bakana cevaplarından dolayı teşekkür ediyorum.

Diliyorum, verilen malumatlar kısa zamanda yerine getirilir; Urfa hizmete kavuşur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru önergesi cevaplandırılmıştır.

11. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Ankara-Cebeci’de bulunan Adli Tıp Kurumu’na ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/902)

BAŞKAN – 11 inci sırada yer alan, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak'ın, Ankara-Cebeci'de bulunan Adli Tıp Kurumuna ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmesine başlıyoruz.

Önergeyi cevaplayacak sayın bakan Genel?.. Kurulda hazır bulunmadığından, önergenin görüşülmesi ertelenmiştir.

12. – İçel Milletvekili Saffet Benli’nin, İçel İli Çamlıyayla İlçesinde Ziraat Bankası şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı (6/903)

BAŞKAN – 12 nci sırada yer alan, İçel Milletvekili Saffet Benli'nin, İçel İli Çamlıyayla İlçesinde Ziraat Bankası şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Önergeyi cevaplamak üzere, Devlet Bakanı,Sayın Rifat Serdaroğlu söz istiyorlar.

Bu görüşmeyi yapmaya süremiz yeterli olmayacak; soru önergesiyle ilgili işlem tamamlanıncaya kadar görüşmelerin uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 5.3.1998

Saffet Benli

İçel

Soru 1- İçel İli Çamlıyayla İlçesinde Ziraat Bankası da dahil hiçbir banka şubesi yoktur.

İlçe nüfusu yaz aylarında 60-70 bine ulaşmakta ve bu nüfusun çoğunluğunu emekliler teşkil etmektedir.

Tarım ve turizm potansiyelinin yüksek olduğu Çamlıyayla'da Ziraat Bankasının bir şube açması planlanmakta mıdır?

Soru 2- Böyle bir çalışma yapılmamakta ise; Ankara Çankaya İlçesi Hoşdere Caddesi üzerinde 5 Ziraat Bankası şubesi mevcut iken, ekonomisi tarıma dayalı bir ilçe olan Çamlıyayla'da bir banka şubesinin bulunmayışı Ziraat Bankasının kuruluş amacına uygun mudur?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçel Milletvekili Sayın Saffet Benli'nin sorusuna cevap arz etmek üzere huzurunuzdayım.

İçel İlinin Çamlıyayla İlçesinde bir Ziraat Bankası şubesi açılmasının düşünülüp düşünülmediği sorulmaktadır.

Bilindiği üzere, 3182 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, bankaların şube sayıları 25.8.1997 tarih ve 97/1628 sayılı onayla dondurulmuş bulunmaktadır. Bu itibarla, ilgili bakanlığın ilgili kuruluşu, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünce de, İçel İlinin Çamlıyayla İlçesinde, bankaca bir şube açılması bu aşamada mümkün bulunmamaktadır; ancak, söz konusu talep imkânlar ölçüsünde değerlendirilmek üzere not edilmiştir.

Saygılarımı arz ediyorum.

BAŞKAN – Soru önergesini cevaplayan Sayın Bakana teşekkür ediyorum. 

Değerli arkadaşlarım, soru önergelerinin işleme konulduğu süre de böylece dolmuştur.

Sabahki çalışma süremiz tamamlandığı için, saat 20.00'de tekrar toplanmak üzere, Birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.01

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DERİN (Kütahya), Mehmet KORKMAZ (Kütahya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalara kaldığımız noktadan devam ediyoruz.

Bildiğiniz gibi, Birinci Oturumda, denetim konularıyla ilgili görüşmelerimizi, süremizin yettiği kadar tamamlamıştık.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Bunları ifade etmek için karar yetersayısı aramam gerekmiyor!

IX.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.—Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili BülentEcevit, Cumhuriyet HalkPartisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı :232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

2.—Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı :338)

BAŞKAN – 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin maddeleri, üzerindeki önergelerle birlikte, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre, Komisyona geri verilmişti.

Komisyon, raporunu henüz vermediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

3.—Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon MilletvekiliYusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024)(S. Sayısı :553)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının müzakeresine devam edeceğiz.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

4.—Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı :631)

BAŞKAN – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

5. —Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, İstanbul Milletvekili Emin Kul’un, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 30 Arkadaşının, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 30 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 33 Arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 40 Arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 30 Arkadaşının, Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 40 Arkadaşının, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Adana Milletvekili Arif Sezer’in, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, İstanbul Milletvekili Cefi Kamhi’nin, Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın,Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 6 Arkadaşının, Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin,Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanı Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Metin Işık, Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan ve 6 Arkadaşının, Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı :626) (1)

BAŞKAN – Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun müzakeresine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Geçen birleşimde, tasarının çerçeve 54 üncü maddesine bağlı geçici 48 inci maddesinin oylanmasında kalmıştık.

Şimdi, geçici 48 inci maddeyi yeniden oylarınıza sunuyorum...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Güven, siz de mi?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Hayır efendim; iki grubun istemesine gerek yok.

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlarım, geçen birleşimde de bu maddenin oylanmasında karar yetersayısının aranılması istenmişti; ancak, onun geçerliliği yok.

Şimdi, yeniden mi istiyorsunuz, ısrar mı ediyorsunuz?

ASLAN POLAT (Erzurum) – Evet efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Peki efendim, karar yetersayısını arayacağız.

Geçici 48 inci maddeyi kabul edenler_ Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Geçici 49 uncu maddeyi okutuyorum:

“Geçici Madde 49 - Gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri (adi, kollektif ve adi komandit şirketler dahil), kayıtlarında yer aldığı halde işletmelerinde mevcut olmayan mallarını, bu Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar, aynı neviden mallara ilişkin cari yıl kayıtlarına göre tespit edilen gayri safi kar oranını dikkate alarak faturalamak ve her türlü vergisel yükümlülüklerini yerine getirmek suretiyle kayıt ve beyanlarına intikal ettirebilirler. Gayri safi kar oranının cari yıl kayıtlarına göre tespit edilemediği hallerde mükellefin bağlı olduğu meslek odalarının belirleyeceği oranlar esas alınır. Bu madde hükmünün uygulanmasına ilişkin olarak geçmişe yönelik ceza ve faiz uygulanmaz. Yılı içerisinde ödenmesi gereken vergilerin, ödeme sürelerinde değişiklik yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz alan milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Fazilet Partisi Grubu adına Sayın İsmail Özgün; kişisel olarak da, Adana Milletvekili Ertan Yülek, İstanbul Milletvekili Emin Kul, Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli, Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, İçel Milletvekili Saffet Benli, Sakarya Milletvekili Cevat Ayhan.

Şimdi, ilk sözü, Fazilet Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün'e veriyorum.

Buyurun Sayın Özgün. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz çeşitli vergi kanunlarında değişikliği öngören 626 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 54 üncü maddesine bağlı geçici 49 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, geçici 48 inci madde, Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin, işletmelerinde mevcut olduğu halde, kayıtlarında yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlarının, bir envanter listesiyle kayıtlarına intikal ettirilmesini kapsıyordu. Geçici 49 uncu maddede, bunun tam tersine "Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri, kayıtlarında yer aldığı halde işletmelerinde mevcut olmayan mallarını, bu kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar, aynı neviden mallara ilişkin cari yıl kayıtlarına göre tespit edilen gayri safî kâr oranını dikkate alarak faturalamak ve her türlü vergisel yükümlülüklerini yerine getirmek suretiyle kayıt ve beyanlarına intikal ettirebilirler" deniliyor. Yani, işletmeler, kayıtlarında yer aldığı halde, fililen mevcut olmayan mallarını, bu kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar, aynı neviden mallara ilişkin cari yıl kayıtlarına göre tespit edilen gayri safî kâr oranını dikkate alarak faturasını kesmek suretiyle, bunların da -halk tabiriyle- işletmeden çıkışını sağlamış olacak; yani, elinde faturasız mal kalmamış olacak. Bu maddenin esası bu.

Şimdi, burada "ettirebilirler" deniliyor. Yine, önceki maddede de buna benzer bir ifade vardı. "Kayıt ve beyanlarına intikal ettirebilirler..." Acaba, bunun "ettirirler..." mi olması icap eder diye, burada da teknik bir düzenleme hatası mı var diye aklıma geliyor.

Burada "gayri safî kâr oranının cari yıl kayıtlarına göre tespit edilemediği hallerde, mükellefin bağlı olduğu meslek odalarının belirleyeceği oranlar esas alınır" deniliyor. Tabiî, teknik olarak doğru bir düzenlemedir; icap ettiğinde, gayri safî kâr oranı bilinmediği zaman, cari yıl kayıtlarına göre tespit edilemediği zaman, mükellefin bağlı olduğu meslek odaları, bu oranı belirleyecek.

"Bu madde hükmünün uygulanmasına ilişkin olarak, geçmişe yönelik ceza ve faiz uygulanmaz" deniliyor. Evet, doğrudur; ancak, bu ifadenin önceki maddede de olması icap ederdi denilmektedir; fakat, burada -önceki maddede de söylemiştim- “vergi incelemesi yapılmaz” diye bir beyan yok; yani, geriye dönük olarak vergi incelemesi yapılmayacağı yönünde bir beyan yok. Bunun da maddeye konulması gerekir diye düşünüyorum. Bu eksiklikler tamamlandığı zaman; yani, geriye dönük de bir defter incelemesi, vergi incelemesi olmayacaksa, madde, bu şekilde tamamlanmış olur.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bugün, burada, gündeme girmeden evvel bazı konuşmalar oldu. Sayın Tarım Bakanımız, Balıkesir'le ilgili, özel olarak...

BAŞKAN – Sayın Özgün, o konu, bildiğiniz gibi, şu anda, tam sadet dışı bir konudur.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bir iki cümleyle geçiştirmek istiyorum...

Burada bir yanlış beyan var da, onu düzeltmek için Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Ayrıca, o, sabahki oturumun konusuydu; şimdi gündem maddesi değişti ve yeteri kadar da tartıştık bu konuyu.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Doğrudur; yalnız, aynı konuda konuşan Sayın Milletvekili ile Sayın Bakanın ifadeleri birbirini tutmadı; orada bir tutarsızlık oldu; onu ifade etmek istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu, her zaman olabilir efendim, o türlü konuşmalar her zaman olabilir. Yani, sonradan, başka bir konuda söz alan arkadaşımıza, onları düzeltme görevini vermez bu.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Ancak, Balıkesir'deki çiftçilerimizin karşılaştığı bu problemle ilgili olarak; yani, buğdayda ortaya çıkan embriyo kararmasıyla ilgili olarak Hükümetin bir kararname hazırladığını, Sayın Bakan, burada ifade etti. Bunun için, Sayın Bakana, yörenin bir milletvekili olarak, elbette teşekkür ediyorum. Tabiî, bir an evvel, bu kararnamenin yürürlüğe girmesi lazım; çünkü, çiftçilerimiz, şu anda hasat mevsiminde ve mallarını da Toprak Mahsulleri Ofisine vermek durumundalar; ki, çiftçilerimizin ödeyecekleri borçları var, vergileri var, yapılacak birtakım harcamaları var; onun için, o kararname çerçevesinde, Toprak Mahsulleri Ofisinin bu buğdayları süratle alması lazım diye düşünüyorum.

Bu kararnamenin bir an evvel yürürlüğe konulması noktasında, Hükümetin, inşallah, üzerine düşeni yapacağına inanıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özgün'e teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ertan Yülek; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 54 üncü maddesine bağlı geçici 49 uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Şimdi, bundan evvel de konuşmalarımda beyan ettiğim gibi, birbirini takip eden bu üç madde, belli mallara, belli işletmelere ve belli şahıslara -bu "belli"den kastım, burada tarifi yapılan şahıs ve kurumlar- bir nevi milat getiriyor.

Geçici 47 nci maddeye göre, şahısların kendi varlıklarının beyanı ortaya konuyor. O beyanla birlikte ve kanunun yürürlüğe girmesinden belli bir süre sonra da, bankada veya devletin kabul etmiş olduğu muteber bir kurumda varlıklarını tescil ettirenler... Ondan sonra, o, bir nevi servet beyanı olarak kabul edilecek ve "bunları nereden buldun" şeklinde bir muameleye tabi tutulmayacak.

Geçici 48 inci maddede, kayıtlarında olmayan; fakat, işletmelerinde fiilen bulunan makine, teçhizat ve emtianın beyanı öngörülüyor.

Geçici 49 uncu maddede "kayıtlarında yer aldığı halde işletmelerinde mevcut olmayan mallarını, bu kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ayın sonuna kadar, aynı neviden mallara ilişkin cari yıl kayıtlarına göre tespit edilen gayri safî kâr oranını dikkate alarak faturalamak ve her türlü vergisel yükümlülüklerini yerine getirmek suretiyle kayıt ve beyanlarına intikal ettirebilirler" denilmektedir. Yani, çok açık olarak söylemek icap ederse, sizin, kayıtlarınızda mallarınız var, makineleriniz var; ama, o malları satmışsınız, işletmede fiilen yok veya kayıtlarınızda makineler görünüyor; ama, o makineleri şu veya bu şekilde elden çıkarmışsınız, fiilen de işletmede görünmüyor.

İşte, bu getirilen maddeyle, bunlar, kayıtlarında görüldüğü halde işletmelerinde görülmeyen her türlü malı, eğer, bildirirlerse ve bunların da vergilerini öderlerse -tekniğine girmiyorum- bu suretle, bu mallar, o işletmenin ileride çıkacak kâr-zarar hesaplarına girmiş olacak ve tabiri caizse, bunlar meşrulaştırılacak.

Şimdi, geçmişte -ben, tekstilden gelme bir kimseyim- tekstilde, bu konuda bir istihsal vergisi vardı. Bu istihsal vergisi çok yüksek olduğu için; ambar kayıtlarında mallar görünürdü; fakat, birtakım oyunlarla; hatta, yer yer ambarlarda yangın çıkarılırdı; bu çıkarılan yangınlarla, oturulur, belli bir düzenlemeyle bu işler halledilirdi. Şimdi, burada, tabiî, yine, malı olmayanların dahi birtakım mallarını gösterme imkânı olabilir; ama, vergisi getiriliyor ve vergisiyle birlikte de bunlar -biraz evvel söyledim- meşrulaştırılıyor.

Dün bir hususu belirtmiştim. 54 üncü Hükümet zamanında, buna benzer, altınla alakalı bir kanun tasarısı getirilmişti ve o zaman çok büyük tenkitler yapılmıştı ve şimdi, o zaman tenkit yapanlar için diyorum; dün, biz, orada...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ben... Ben...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Evet; o zaman, sizin buraya gelip, bunu da tenkit etmeniz lazım. Yani, geçen yıl o kanun tasarısını ANAP'lı veya DSP'li arkadaşlarımız ne kadar tenkit ettilerse, bugün de burada, bunu tenkit etmeleri lazım ve bu maddeye de müspet oy vermemeleri lazım; ama, biz, şunu söylüyoruz: Geçen sene getirilen doğruydu, burada da getirilenler doğrudur; ancak, bir husus eksiktir; o da, bundan dolayı, devlet, bu insanlardan vergi alacak; vergi toplamaya gidiyor. Eğer, o vergiyi hakkıyla toplamak istiyorsa, bir taksitlendirme getirilir ise, o taksitlendirmeyle, hem ihtiyarî olan bu beyanda daha çok beyan etme imkânı olur hem de vergiyi öderken, bu vergiyi ödeyecek kimselere bir kolaylık getirilmiş olur.

Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu görüşürken aynı teklifleri getirdik; Fazilet Partisi olarak, arkadaşlarımın orada yapmış olduğu konuşmalarının zabıtlarına baktım, aynı teklifi orada da yapmışız. Yani, biz, buna bir taksitlendirme getirirsek, ödeme kolaylığı meydana getirilirse, herkesin mallarını liste halinde vergi dairelerine sunmada daha istekli olduğu görülecek ve bu, bunları teşvik edecektir.

O bakımdan, eğer, bir taksitlendirme getirilmesi mümkün olur ise -ki, önergelerde var mı; bilemiyorum- bu maddeden Hükümetin veya devletin epeyce de vergi toplama imkânı olur diye düşünüyorum; ancak, vergi toplamayı vatandaşa eziyet haline getirirseniz, o zaman da, bu maddeden beklenen faydayı temin etmek mümkün olmayacaktır.

Hepinize saygılar sunuyor ve hayırlı olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ertan Yülek'e teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası Sayın Emin Kul'da...

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Olur Sayın Bakanım.

Yalnız, Sayın Emin Kul, söz sırasını, Sayın Halit Dumankaya'ya devretti; "son söz milletvekilinin" kuralınca, Sayın Bakandan sonra konuşabilir.

Buyurun Sayın Bakan.

Sayın Bakan, kısa açıklamanız ne kadar efendim? Madde üzerinde 10 dakika konuşma hakkınız var; ben, 5 dakika olarak saati çalıştırıyorum.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, içerisinde birden fazla geçici maddeyi barındırması nedeniyle oldukça yoğun eleştiriler alan bir çerçeve maddeyi görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, eğer, bir sistemde köklü değişiklikler yapıyor iseniz, bu köklü değişikliklerle ilgili geçiş süreçlerini çok iyi ayarlamanız gerekir. Dolayısıyla, kazanılmış hakların kaybedilmemesi için, eskiden beri gelen alışkanlıklardan birdenbire yepyeni alışkanlıklara geçme nedeniyle, vergi mükelleflerinin veya kişilerin cezalı durumuna düşmemeleri için, geçiş maddelerinin çok ayrıntılı ve düzenli olması, her halükârda, bu tür büyük reformlarda bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. İşte, bu nedenle, bu maddelerin içerisinde de, çok fazla geçici madde vardır; ama, buradaki her geçici madde, vergi mükellefinin hayrına; yani, yararına olan bir olaydır.

Dün ve bugün, iki madde görüştük. Bunlardan bir tanesi, kayıtlarında olduğu halde belgesi olmayan mallarla ilgiliydi. Yani, bir işyeri düşünün, raflarının hepsi mallarla, makinelerle, vesairelerle dolu; ancak, bunlarla ilgili belge almamış. Bunları niye almamış, ne yapmış, ne etmiş konularına burada girmiyoruz; çünkü, Türk vergi sisteminin konumunu herkes gayet iyi biliyor. Bir ikinci grup mükellef daha var; mallarını faturalı olarak almış, satmış, dükkânında herhangi bir şey yok; ama, bununla ilgili belge vermemiş. Niye belge vermemiş, niye kayıtdışı yapmış; bunların da tartışmalarına girmek istemiyoruz, olmuş bir kere... Dolayısıyla, sistem değiştirirken, sürekli olarak geçmişle hesaplaşmak zorunda kaldığınız zaman hiçbir sistemi oturtamazsınız. Dolayısıyla, geçmişe bir çizgi çekmek ve insanlara, kendilerini yasal duruma uydurmaları konusunda bir olanak tanımak, bu tür yasaların başarısı açısından zorunludur. İşte, bu iki madde bunları yapıyor.

Değerli milletvekilleri, ancak, bunları yaparken de, tamam, size bir af getiriyoruz, bunları yapın diye kesin olarak bırakmıyor bu kişileri. Mükelleflerin hepsine, eğer, senin dükkânında, işyerinde gereken malların var, bunlarla ilgili belge almamışsan, bunları bir envanter listesine dök, değerlendirmesini kendin yap ya da bağlı olduğun odaya yaptır; ancak, bunları belgesiz alman nedeniyle ödememiş olduğun Katma Değer Vergilerinden, üzerinde kalacak olanı da öde diyoruz; bununla ilgili düzenleme de, 62 nci maddeyle getirilen geçici 13 üncü maddede. Dün arkadaşlarımızın açıklamalarının içerisinde burası boş kaldı; sanki bunlar getirip koydukları zaman, yükümlülüklerini yerine getirmeden bu kayıtlarını düzeltiyorlar gibi bir soru çıktı. Halbuki, burada çok net olarak söylenen şey, eğer bu mallar sizde varsa, belgesiz almışsanız, bunları envanter listelerinize dökün, getirin ve bunlarla ilgili olarak ödenmesi gereken vergileri, geçici 13 üncü maddedeki oranlar çerçevesinde ödeyin demektir.

Şimdi görüştüğümüz maddede de, durum aynıdır; eğer, işletmenizde bulunan malları satmışsanız, bunlarla ilgili yükümlülüklerinizi şu andan itibaren yerine getirin, yani, faturalarını kesin, ödenmesi gereken vergilerinizi ödeyin. Kısacası, yapmanız gereken neyse, bütün hepsini yapın, geç de olsa, yükümlülüğünüzü yerine getirin, biz, bu dönemlerle ilgili olarak sizden, başka bir şey aramıyoruz. Yani, geç yerine getirdiniz diye herhangi bir cezaî işlem yapılmıyor, gecikme faizi alınmıyor, tecil veya her neyse, herhangi bir ceza yükümlülüğüyle karşı karşıya kalmıyorsunuz; o nedenle, bunların hepsini yerine getirin diyoruz.

Dolayısıyla, böyle yapılan bir düzenlemeyle, bütün mükelleflerin, artık, geçmişle ilişkisi kesilmiş oluyor. Gelecekte herhangi bir şekilde inceleme yapılıp da, o işyerinde belgesiz veya faturasız mal bulundurduğu tespit edilenlerin, bu, eskiden beri geliyor deme olanağı ortadan kalkıyor artık; bu, eskiden beri geliyor demek mümkün değil bu saatten sonra. Zaten, bizim Katma Değer Vergisi Kanunumuzun 9 uncu maddesinin 2 nci bendinde, bu şekilde belgesiz bulundurulan mallarla ilgili ayrıca bir müeyyide var; böyle bir malî milat ve orada verilen envanter listeleri, Katma Değer Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin 2 nci bendindeki müeyyidenin, yani belgesiz olarak bulundurulan malın vergisinin bulunduran kişiden aranılması hükmünün işletilmesine de neden oluyor. Dolayısıyla, artık, eskiden geliyordu, gecikmişti vesaireydi deme olanakları ortadan kalkıyor. Bu düzenleme, mükelleflerimizin, tüm yurttaşlarımızın, kendilerini, vergi kanunlarına cezasız olarak uydurabilmeleri için kendilerine tanınmış bir fırsattır, bir olanaktır. Dolayısıyla, devlet, belirli bir süre içerisinde, bu kayıtlara kendinizi uydurun, bununla ilgili, size, ne cezaî müeyyide geliyor ne de ilave yükümlülük geliyor; gelecekte herhangi bir müeyyideyle karşı karşıya kalmak istemiyorsanız, bu duruma kendinizi uydurun demek istiyor. Yapılan düzenlemeler bundan ibarettir. Bu konuların açıklamasını gerekli buldum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Sayın Dumankaya, buyurun.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen aziz vatandaşlarım; İktidar partileri, bu vergi reformuyla ilgili söylecek bir şeyleri olmadığından burada konuşmuyor değiller; muhalefet partilerinin yoğun engellemeleri nedeniyle, biz, buraya çıkıp zaman öldürmüyoruz.

Bu, önemli bir tasarıdır, reform niteliğinde bir kanun tasarısıdır; bir pakettir. Bu paketi hazırlamak, cesaret ister, kararlılık ister. Bir Azınlık Hükümetinin böyle bir paketi hazırlaması, gerçekten Türkiye'nin önünü açacaktır.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Ne azınlığı bu?! Bu kadar destekli hükümet mi var?!

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Şimdi, burada konuşan arkadaşım bize laf attı, dedi ki: " Biz, altın stok edenleri affederken, siz karşı çıkmıştınız." O altını stok edenlerin bir maddelik kanunla affedilmesine, elbette karşı çıkarız; bunu, her yerde eleştiririz; ama, bu, öyle değil. Bu, bir paket, bir yeniden başlangıç; vergisini ödeyenlere yük getirmiyor; ama, vergisini ödemeyenlere, artık, siz de verginizi ödeyeceksiniz, siz de vatandaşlık görevinizi yapacaksınız... Bu kanun tasarısı, o kanun tasarısıdır. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından alkışlar[!])

Şimdi, bakıyorsunuz ki...

SITKI CENGİL (Adana) – Hiç okumadan çıkmışsın.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Benim herşeyi iyi okuduğumu bilirsiniz.

Şimdi, adam, bakıyorsunuz, kendine Mercedes alıyor, kızına Mercedes alıyor, oğluna araba alıyor, arazî alıyor, han alıyor, hamam alıyor; ama, verdiği vergi, bir asgarî ücretlinin verdiği vergi kadar değil. Onun için, bunları vergi kapsamı içine alıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısını görüşürken, tam 40 defa yoklama istediniz; Fazilet Partisi tam 46 defa da karar yetersayısı istedi. Şimdi, belirtmek ve Doğru Yol Partisine teşekkür etmek istiyorum ki, eleştiriyor, konuşuyor; ama, engellemiyor.

Şimdi, bunu engellemenin iki nedeni olabilir.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) – Siz devam edesiniz diye Sayın Dumankaya.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Birinci nedeni şudur: Bu kanunu kıskanabilirsiniz...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) –Buradan kaçmayasınız diye yapıyoruz Sayın Dumankaya.

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Diyebilirsiniz ki, oniki ay biz de iktidarda kaldık da, böyle reform niteliğindeki bir kanun tasarısını niçin getirmedik.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Yani, milletten yüzde 50 fazla vergi alıyorsunuz...

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Bir ikincisi de, şunu söyleyebilirsiniz: Bunun getireceği sorumluluklar, belki, yandaşlarınızı etkileyecektir; onun için engelleyebilirsiniz...

AZMİ ATEŞ (İstanbul) – Olmuyor Sayın Dumankaya, olmuyor!..

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)—Ayıp oluyor Sayın Dumankaya!..

HALİT DUMANKAYA (Devamla) – Onun için, bu kanun tasarısını engelleseniz de engellemeseniz de bu kanun tasarısını çıkaracağız.

Bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dumankaya'ya teşekkür ediyorum.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, soru soracağız.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Kim sormak istiyor efendim; tespit edelim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Soru sormak istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, sizin aracılığınızla Sayın Bakana şunu sormak istiyorum:

Biraz önce yapmış olduğu son açıklamalardan hareketle, olmayan mallarla ilgili birtakım fatura, belge kalmışsa, bunların çıkışı yapılacak, KDV ödenecek ve yükümlülükler yerine getirilecek. Bu çıkışlar kimin adına yapılacak? Yani, kesilen faturalar, çıkışlar kime yapılacak? Öğrenmek istediğim birinci husus bu.

İkinci husus: Bir de, var olan mallarla ilgili tespit yapılıyor. Bunların girişleriyle ilgili nasıl bir eylem yapılacak, nasıl bir muamele yapılacak ki, vatandaşın, sadece, tespit etmenin dışında, başka bir işlem yapması gerekecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Kapusuz'un sorusu çok haklı bir sorudur Sayın Başkan; zira, bununla ilgili olarak daha önceden açıklamalarımızda herhangi bir değinme olmamasını bir eksiklik olarak görüyoruz. Çıkışlar, kesin olarak herhangi bir kişi adına olmayacak. Maddenin ismi ve numarası belirtilmek suretiyle "şu madde uyarınca kayıtların düzenlenmesi amacıyla kesilen faturadır" denilecek, Katma Değer Vergisi hesaplanacak ve o Katma Değer Vergisi götürülüp yatırılacak; dolayısıyla, bu faturaların belirli kişiler tarafından kullanılması kesin olarak söz konusu olmayacak.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Değeri ne olacak?

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Değeriyle ilgili bir düzenleme var kanunda; o kanundaki hükümler çerçevesinde yürütülecek, ne olacağı konusu çok net bir şekilde, açıkça yazıyor.

BAŞKAN – Sayın Feti Görür.

FETİ GÖRÜR (Bolu) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakandan şunu öğrenmek istiyorum: Bu maddede getirilen düzenleme, bir diğer ifadesiyle, bir stok affı. Mükellefler kayıtlarında bulunduğu halde ellerinde bulunmayan stokların veya işletmesinde bulunmayan bu malların çıkışıyla yüklü bir şekilde bir vergiyle karşı karşıya kalacaklar; bu verginin taksitlendirilmesini düşünüyor musunuz? Bu verginin taksitlendirilmesi söz konusu olmaz ise, mükellefler yönünden caydırıcı bir unsur olmaz mı? İstenen gaye elde edilebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Görür, bu düzenleme bir stok affı olarak nitelendirilebilir de nitelendirilmeyebilir de; ancak, afla aşırı bir yük geliyor dediğinize göre, demek ki, af olarak nitelendirilmeme olasılığı çok daha yüksek. Doğru; bu şekilde, sattığı halde, olmadığı halde ya da olup da sattığı halde, Katma Değer Vergisi ödenmemiş olan mallarla ilgili bir Katma Değer Vergisi yükümlülüğü geliyor. Bu yükümlülüğün yerine getirilememesi, kişiler itibariyle veya dönemler itibariyle dönemlerin çakışması nedeniyle, çok ağır bir yük oluşturması halinde, Maliye Bakanlığı bu dönemleri ayarlama konusunda yetki almış durumda. Ona göre, bu düzenlemeyle, vadelerinde farklılıklar yaratmak suretiyle, mükelleflere o tür kolaylıklar sağlanabilecek.

Şunun altını çizmek istiyorum:Biz, bununla, daha önceden ödenmemiş ya da alınmamış olan vergileri almaya çalışıyoruz ve bunlarla ilgili herhangi bir ceza ya da gecikme faizi uygulamamak suretiyle, mükelleflerin geçmişle ilişkilerini bir yerde kesmeye çalışıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, Sayın Dumankaya, biraz önce konuşurken, konuşmasının sonunda, Grubumuzu işaret ederek "yandaşlarınıza külfet getirdiği için bunu engellemek gayreti içindesiniz" dedi. Sayın Bakanımız bu ifadeyi doğru buluyorlar mı, düzeltmek lüzumunu hissediyorlar mı?

BAŞKAN – Milletvekilleri birbirlerine soru soramazlar; soruyu Sayın Dumankaya'ya mı soralım, yoksa Sayın Bakana mı?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Onun ifadesini Sayın Bakana soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bu konuda, herhalde onu yorumlamak durumunda değil; bu soruyu yöneltmiyorum.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Bu ithamı kabul ediyor manasına gelir sonra.

BAŞKAN – Sayın İncetahtacı, buyurun.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Bakanım, geçici 48 inci maddede, makine, teçhizat ve demirbaşlar zikredilmiş olmasına rağmen, geçici 49 uncu maddede zikredilmemiştir. Bunun nedeni nedir?

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın İncetahtacı, çerçeve 48 inci madde, herhangi bir işyerinde bulunan döşeme, demirbaş vesaireyi kapsamaktadır. Yani, o mallar alınmış; ancak, belge alınmamış. İkincisinde, satılan mallarla ilgili olduğu için, makine olsun, demirbaş olsun, ne olursa olsun, o satılan emtia grubundadır. Dolayısıyla, ikincisinin kapsamıyla birincisi farklıdır.

Bir avukatlık yazıhanesini düşünürseniz, bu avukatlık yazıhanesinde bulunan döşeme, demirbaş, makine vesaireler birinci madde kapsamında mütalaa edilir; ama, döşeme, demirbaş satan bir mağazada, bunlar satılmış ve belge alınmamışsa, ikinci madde kapsamındadır; yani, onun niteliği sadece emtiadır, öyle yorumlamak gerekir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Benim sorum vardı efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz bir soru soracağım .

BAŞKAN - Bana verilen listede görülmüyor.

CEVAT AYHAN (Sakarya) - Ben, el kaldırdım efendim.

BAŞKAN - Sayın Özgün, buyurun.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.

Sayın Bakan, biraz önce, sorulan bir soruya cevap verirken "bu maddeyle, bir yerde, mükelleflerin geçmişle ilişkilerini kesiyoruz" diye bir beyanda bulundu. Eğer, mükelleflerin geçmişle ilişkilerini kesiyorsak, geçmişe dönük olarak vergi incelemesi yapmayacağız hükmünün bu maddede yer alması gerekmez mi?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Özgün, bu maddenin, geçmişe dönük inceleme yapıp yapmamakla bir ilgisi yok. Biz, bununla ilgili olarak, mükelleflerimizin, mevcut durumunun yasallaştırılmasını sağlamaya çalışıyoruz. Eğer, mükelleflerimizden herhangi birisi geçmişte bir naylon fatura verdiyse ya da bir fatura kesip, bunu kayıtlarına işlemediyse, bu kapsam içerisinde onu affetmemiz mümkün de olmaz; zaten, böyle bir olayı sizler de uygun görmezsiniz

Dolayısıyla, böyle, hatalı olan mükelleflerle ilgili geçmişe dönük bir inceleme yapmama hakkını, kendimizde görmüyoruz. Biz, sadece, en son duruma kendi kayıtlarınızı uydurun, dolayısıyla, bu yaptığınız kayıtlarla ilgili olarak, zaten inceleme sırasında da herhangi bir şey çıkmaz, siz fiili durumunuzu yasal duruma getirmiş olursunuz diyoruz; bizim yaptığımız olay bu. Burada bir af getirmemeye çalışıyoruz.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Ama, stok affı yapıyorsunuz.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Yapmıyoruz, vergilerini alıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Ayhan, buyurun efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, delaletinizle Muhterem Bakana iki soru tevcih etmek istiyorum.

Birinci sorum :Bugüne kadar bu tip stok affı hangi tarihlerde, kaç defa olmuştur?

İkinci sorum :Bu, bir stok affı olduğuna göre, stoklar da, enflasyon sebebiyle kayıtdışına kaçma mecburiyetinde kalan esnafın bu hareketinden meydana gelmiştir. Esnaf, kayıtdışı çalışmazsa sermayesini vergi olarak öder ve batar. Şimdi, bir stok affı yaptıklarına göre, enflasyon yüzde 90 olduğuna göre, önümüzdeki dönem, esnaf, tekrar, kayıtdışı çalışma mecburiyetinde kalacaktır; yeniden bir stok affı gerekecektir. Bu durumu, bu tasarı çerçevesinde nasıl telif ediyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan...

MALİYE BAKANI ZEKERİYE TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Ayhan, biz, bu düzenlemenin, kesin olarak, bir stok affı olarak nitelendirilmesini kabul etmiyoruz. Mevcut olanların ödenmemiş vergilerinin alınmasıyla ilgili bir düzenleme olarak görüyoruz, ya da satıldığı halde -zaten stokta yok onlar, stokta kesin olarak yok- belge düzenlenmeyen mallarla ve emtialarla ilgili olarak, belge düzenlenerek vergisel yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu niteliği itibariyle, bunu, stok affı olarak görmediğimizin altını, bir defa daha, çizmek istiyorum.

Türkiye'de geçmişte stok affı kaç defa yapıldı, kesin olarak, şu anda bilemiyorum; ama, arkadaşlarımız inceler, verirler. En son 4213 sayılı Yasayla yapıldı; burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu döneminde çıktı; bir, onu hatırlıyorum. Diğer konuları araştırır, size bilgi veririz efendim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili 5 önerge bulunmaktadır; bunlardan 4'ünü, geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 49 uncu maddede yer alan "bu Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar" ifadesinin "30.9.1998 tarihine kadar" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Güven Karahan Ahmet Piriştina

Balıkesir İzmir

Metin Bostancıoğlu Hasan Gülay

Sinop Manisa

Fikret Uzunhasan

Muğla

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 49 uncu maddesinde yer alan "yılı içerisinde ödenmesi gereken vergilerin ödeme sürelerinde değişiklik yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir" ibaresinin "yılı içerisinde ödenmesi gereken vergilerin, ödeme sürelerinde ve diğer hususlarda değişiklik yapmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum :

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 49 uncu maddesinde yer alan "bu Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar" ibaresinin "bu Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden üçüncü ayın sonuna kadar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sıradaki son önergeyi okutuyorum; bu önerge madde metnine en aykırı önergedir, aynı zamanda işleme almış oluyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 49 uncu maddesinde yer alan "bu Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden ikinci ayın sonuna kadar" ibaresinin "bu Kanunun yayımlandığı tarihi takip eden dördüncü ayın sonuna kadar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, ona sıra gelmedi, daha önerge sahipleriyle görüşeceğiz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, önergelerdeki imzalarımızı geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Dört önergeden de mi imzalarınızı geri alıyorsunuz?

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Evet efendim.

BAŞKAN – Önergeler geri verilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Biz yoklama istedik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama yapacağım efendim. Yani, bu oylamada toplantı yetersayısını arayacağım.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Nasıl arayacaksınız?

BAŞKAN – Ararım efendim ben.

Toplantı yetersayısı yoksa, ara vereceğim.

Kabul edenler... (FP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, nasıl yapıyorsunuz bunu?.. Böyle bir usul yok...

BAŞKAN – Var efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Efendim, böyle bir usul yok... Yapamazsınız... Böyle bir uygulama yok... Böyle bir uygulama ihdas edemezsiniz Sayın Başkan. İstediğiniz kadar sayın, yapamazsınız efendim.

ASLANPOLAT(Erzurum)—Çift el kaldıramazlar...

BAŞKAN – Efendim, ben, toplantı yetersayısı olup olmadığını araştıracağım.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim...

BAŞKAN – Yoklama talebinizin esası da budur efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri)—Değil efendim.

BAŞKAN—Budur... Onu bir tetkik edin.

ÖMER FARUK EKİNCİ (Ankara) – Yapamazsınız Sayın Başkan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle bir tatbikat yapamazsınız Sayın Başkan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Bunu öğreneceksiniz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle şey olamaz, böyle bir usul yok.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan. (FP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar )

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle bir uygulama yok Sayın Başkan, yapamazsınız...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Hayır efendim, olmaz öyle şey...

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – İçtüzük maddesi ihdas etmiş oluyorsunuz...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Refahyol döneminde neler gördük biz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Şayet siz, İçtüzüğün yerine kendinizi koyuyorsanız, buyurun...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Yeni İçtüzük mü yapıyorsun Başkan?!

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Yeni içtüzük ihdas etmiş oluyorsunuz...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – İçtüzük ne zamandan beri değişti Başkan?!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Böyle bir şey yapamazsınız efendim...

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Böyle bir şey yapamazsın sen!.. Böyle şey olmaz!..

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, yaptığımız işlemi bir bitirelim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim, böyle bir yetkiniz yok. İçtüzüğü mü değiştirdiniz?!

KÂTİP ÜYE AHMET DERİN (Kütahya) —Çoğunluk yok; ancak...

BAŞKAN – Diğer arkadaşımız olduğunu iddia ediyor.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim... (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Kabul etmeyenler...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir şey yapamazsınız, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bir anlaşmazlık var; onun için tekrar sayım yapacağım. (FP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) —Saymanıza lüzum yok.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – İçtüzük ne zaman değişti?.. Neye göre sayıyorsun sen onu?! Her oylamada yeni bir usul mü ihdas ediyorsun?!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) — Böyle bir uygulama yapamazsın Sayın Başkan?

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) — Boş yere sayıyorsun sen onu...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, burada oturum devam etmez bundan sonra; ben size söyleyeyim. (FP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) — Başkan, yoklama yapmak mecburiyetindesin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime saat 21.30'a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 21.00

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 21.30

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DERİN (Kütahya), Mehmet KORKMAZ (Kütahya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Değerli arkadaşlarım, İkinci Oturumda, bildiğiniz gibi, geçici 49 uncu maddenin oylamasını yapıyorduk. Oylama esnasında, 20 milletvekili arkadaşımız, salonda toplantı yetersayısı olmadığı için, yoklama isteminde bulundular. Ben, bu yoklama talebini yerine getirirken, İçtüzüğün 57 nci maddesi hükmüne dayanarak oylamayı devam ettirdim; ancak, oylama sırasında toplantı yetersayısı bulunup bulunmadığını arayacağımı beyan ettim ve oylama sırasında toplantı yetersayısı bulunmadığını tespit ettiğim için, birleşime ara verdim.

Konuyla ilgili uygulamamda dayandığım hüküm şudur: İçtüzüğün 57 nci maddesine göre "Başkan, birleşimi açtıktan sonra tereddüte düşerse yoklama yapar." Bu, birleşimin açılışı esnasında yaptığımız yoklamalarla ilgili bir husustur. "Görüşmeler sırasında işaretle oylamaya geçilirken, yirmi milletvekili ayağa kalkmak veya önerge vermek suretiyle yoklama yapılmasını isteyebilir." Bu da, ikinci yoklama usulüdür. Bu yoklamanın nasıl yapılacağı hususu ise, İçtüzüğün 57 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yazılıdır: "Yoklama, elektronik oy düğmelerine basmak veya Başkan lüzum gördüğü zaman ad okunmak suretiyle yapılır."

Bu üçüncü fıkradaki "Başkanın lüzum görmesi" durumunu, değişik Başkanvekili arkadaşlarımız, şimdiye kadar, farklı yorumlayarak farklı biçimde uyguladılar. Bazı arkadaşlarımız, yoklama sırasında, kendileri Genel Kurul salonunda çoğunluk olduğu kanaatinde iseler, yoklama isteğini bir hakkın suiistimali olarak değerlendirip işleme koymadılar; bazı Başkanvekili arkadaşlarımız, kendi yönetimleri döneminde "yeterli çoğunluğun var olduğunu biz burada gözümüzle tespit ediyoruz; onun için, yoklama istemini dikkate almıyoruz" tarzında beyanlarda bulundular. Benim bu konudaki yorumum ise, yoklama yapılmasının istenilip istenilmemesi konusunun, Genel Kurulun içinde yer alan -eskiden 5 milletvekiliydi; sonra, İçtüzük değişikliğiyle 10 milletvekili oldu, şimdi 20 milletvekiline çıktı- 20 milletvekiline verilmiş bir yetki olduğu şeklindedir; bugüne kadar da hep böyle uyguladım. Ancak, 20 milletvekilinin, toplantı yetersayısı olmadığı iddiasıyla -ki, yoklama istemenin asıl gerekçesi budur- istedikleri yoklama işlemini yerine getirmekte Başkanın yapacağı iş, üçüncü fıkrada yazılıdır: “Oy düğmelerine basmak suretiyle yoklama yapılır.” Maalesef, bu salonda oy düğmeleri yok; çalıştığımız eski salonda da, arızalı olduğu için kullanamıyorduk.

“Başkan, lüzum gördüğü zaman, ad okunmak suretiyle bu yoklamayı yapar”. Başkanın lüzum görüp görmemesi, elbette, o anda, Genel Kurul salonunda, çoğunluğun, toplantı yetersayısının var olup olmadığı hakkındaki düşüncesine dayanır. Ben de, bugün, burada, toplantı yetersayısının var olabileceğini düşünerek oylamada sayacağımı, toplantı yetersayısı varsa oylamanın geçerli olacağını, aksi halde, aynı zamanda onu bir yoklama işlemi sayacağımı ifade ederek bir işlem yürüttüm. Bu, benim uygulamalarım yönünden de ilktir.

Bunu da şunun için yaptım: Önümüzdeki günlerde, Meclis Başkanlık Divanında, kürsüdeki uygulamaların standart hale getirilmesi için bir toplantı yapacağız.Bu toplantıya, her Başkanlık Divanı üyesi, İçtüzük uygulamalarıyla ilgili standart hale getirme tekliflerini getirecek. Ayrıca, değerli gruplarımıza da, öngördükleri teklifleri tespit ederek Başkanlığa bildirmeleri konusunda bir yazı gönderildi. Bu çalışma çerçevesinde, önümüzdeki günlerde, bütün Başkanlık Divanlarının uygulamaları standart hale gelecektir.

III. — YOKLAMA

BAŞKAN – Şu anda, toplantı yetersayısını tespit edemediğimiz için, elbette, bir yoklama ihtiyacı doğmuştur. Değerli arkadaşlarım yoklamada ısrar ediyorlarsa, bu işlemi yerine getireceğim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet.

BAŞKAN – Şimdi, yoklama isteyen arkadaşlarımı tespitle çalışmaya başlıyoruz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz önce, siz, bir ilk uygulamadan bahsettiniz. Dolayısıyla, kendinize göre bir işlem yaptınız. Biz, bu işleme, malum, muhalefet ettik; içeride de görüştük, uzun uzun konuştuk. Orada sağladığımız -sizin de ifade ettiğiniz gibi- mutabakat, şimdiye kadar olan uygulamalardan o tek tip uygulamaya geçinceye kadar, eski uygulamaların devamı şeklindedir. Dolayısıyla, şu anda, biz, bir yoklama istemiştik; siz, bir yoklama yapacağınızı içeride de söylediniz, şimdi de söylüyorsunuz... Bir nevi birinci yoklama yapılmış oldu; size göre yapılmış oldu, bize göre yapılmamış oldu. Yapılmış olan yoklamanın ikincisi tekrar edilecek. Böyle yaptığınızda uygun olur kanaatindeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Siz, şimdi, benim önerimin yarısını kabul ediyorsunuz yarısını etmiyorsunuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Biraz öyle gibi...

BAŞKAN – Evet, yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.

AHMET KABİL (Rize) – Yoklama isteyen 20 kişi yok.

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) – Yoklama isteyenler yok Sayın Başkan.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, yoklama isteyenleri tespit etmediniz.

BAŞKAN – Efendim, bir mutabakat sağladık; arkadaşlar bunun yarısını kabul ediyorlar yarısını etmiyorlar; önemli değil, yoklama yapıyoruz. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) – 20 kişi nerede Sayın Başkan?!

BAŞKAN – Efendim, ben, lüzum görüyorum yoklama yapılmasına.

(Yoklamaya başlandı)

Veli Andaç Durak?.. Yok. (ANAP ve DSP sıralarından "Burada" sesleri)

Tuncay Karaytuğ?.. (ANAP ve DSP sıralarından "Burada" sesleri)

KÂTİP ÜYE AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkanım "burada" diye bağıran olursa yapmam yoklamayı ben de; terk ederim, çıkarım; ikaz edin lütfen. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

DEVLET BAKANI BURHAN KARA (Giresun) – Çık o zaman!

DEVLET BAKANI EYÜP AŞIK (Trabzon) – Çıkarsan çık!

KÂTİP ÜYE AHMET DERİN (Kütahya) – Var veya yok...

BAŞKAN – Sayın Derin... Sayın Derin...

KÂTİP ÜYE AHMET DERİN (Kütahya) – İsmi okunup da burada olmayanlara niye "burada" diyorsunuz?!..

BAŞKAN – Sayın Derin... Sayın Derin...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Çek git oradan!

HASAN GÜLAY (Manisa) – Ayıp!.. Ayıp!.. Terbiyeli ol.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Güzel konuşsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Müsaade edin efendim.

Sayın Derin...

KÂTİP ÜYE AHMET DERİN (Kütahya) – Sayın Başkan, burada ismini okuduğum şahıs değil, başkaları "evet" diyor.

BAŞKAN – Sayın Derin, Başkanlık Divanı üyesinin görevi, Divanca, Başkanca verilen görevi yerine getirmektir, asla tartışmaya karışmak değildir. Onları ben değerlendiririm.

Buyurun, görevinizi yapın efendim.

Sayın Dağlı'yı okudunuz; yok.

(Yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır; çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IX.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5. —Vergi Usul Kanunu, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu ve Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın, İstanbul Milletvekili Emin Kul’un, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 30 Arkadaşının, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 30 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 33 Arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 40 Arkadaşının, Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 30 Arkadaşının, Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 40 Arkadaşının, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Adana Milletvekili Arif Sezer’in, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, İstanbul Milletvekili Cefi Kamhi’nin, Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın,Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 6 Arkadaşının, Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin,Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanı Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Metin Işık, Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan ve 6 Arkadaşının, Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708, 2/72, 2/73, 2/75, 2/129, 2/154, 2/166, 2/182, 2/191, 2/194, 2/221, 2/270, 2/287, 2/293, 2/323, 2/369, 2/420, 2/459, 2/493, 2/884, 2/959, 2/960, 2/1015, 2/1019, 2/1070) (S. Sayısı :626) (Devam)

BAŞKAN – Geçici 49 uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 50 nci maddeyi okutuyorum:

“Geçici Madde 50 – 1/1/1999 tarihinden önce Yatırım Teşvik Belgesine bağlanan yatırım harcamalarına, Gelir Vergisi Kanununun bu Kanunla değişiklik yapılmadan önceki Ek 1 ve Ek 4 üncü maddeleri ile Ek 3 üncü maddesinin beşinci fıkrası hükümleri ve Kurumlar Vergisi Kanununun bu Kanunla kaldırılan mükerrer 8 inci maddesi hükmü; 1/1/1999 tarihinden sonra Yatırım Teşvik Belgesine bağlanmış olan yatırım harcamalarına ise sözkonusu maddelerin bu Kanunla değişik hükümleri uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi var mı efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Var Sayın Başkan, Sayın Cevat Ayhan konuşacaklar.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (DSP ve ANAP sıralarından "Salonda yok" sesleri, FP sıralarından “Geliyor, geliyor” sesleri)

Sayın Ayhan, doğruca kürsüye gelirseniz daha iyi olacak efendim.

Buyurun.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Meclisin havası geriliyor herhalde...

BAŞKAN – Geçici 50 nci madde üzerinde konuşuyoruz.

CEVAT AYHAN (Devamla) – ...ama, bizden değil, İktidar kanadının tahammülsüzlüğünden... (DSP sıralarından "Sayenizde" sesleri; DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Evet... Evet... Evet... Gelin, fikriniz varsa, burada konuşun. Bakın, bu tasarıyla bir sürü haksızlıklar yapıyorsunuz, bir sürü yanlışlıklar yapıyorsunuz; biz, burada, bunları size ifadeyle mükellefiz; bir! Anayasa ve İçtüzüğün emrine göre burada gerekli olan toplantı yetersayısını ve karar yetersayısını bulundurmaya mecbursunuz; iki! Gidip otel odalarında, sağda solda keyif yapan arkadaşlarınızı getirin; İktidar kanadına mensup 230 milletvekiliniz, sandalyeniz var; 184 kişiyi bulamıyorsunuz, 134 kişiyi bulamıyorsunuz; elbette biz yoklama isteriz, elbette karar yetersayısı isteriz! (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Maddeyle ilgili konuş!..

BAŞKAN – Sayın Ayhan, yoklamayı biraz önce yaptık efendim ve toplantı yetersayısının bulunduğu tespit edildi. Lütfen, madde üzerinde...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Yaptınız da Sayın Başkan, tutumunuzu da yadırgadığımızı ifade edelim.

BAŞKAN – O konuyu da görüştük efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Meclis deneme tahtası değil, Başkanlık Divanıyla ilgili hazırlıklarınız için burası deneme tahtası değil; oturmuş usulleri aynen uygulamanız lazım.

BAŞKAN – Oturmuş usulleri uygulasaydım...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Uygulamadınız, Meclise bir saat vakit kaybettirdiniz.

BAŞKAN – Müsaade edin...

Eğer, oturmuş uygulamaları aynen uygulayacak olursam, hiç yoklama yapmamam gerekirdi; onu yapmıyorum ben, başka bir şey yapmaya çalışıyorum, İçtüzüğe uygun işlem yapmaya çalışıyorum ve sizlerle de bunu paylaşıyorum.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Yasin Hatiboğlu'na sorsun!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Fikriniz varsa, buyurun buradan ifade edin; bu kürsü, milletin kürsüsüdür.

Değerli arkadaşlar, sadede gelelim. Bu madde nedir; bu madde, çerçeve 54 üncü maddeye bağlı geçici 50 nci madde, bakın ne diyor: "1.1.1999..."

ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Biraz önce okundu!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet; bir daha dinlemenizde fayda var; dikkatiniz az, yorulmuşsunuz; onun için okuyorum.

“...tarihinden önce yatırım teşvik belgesine bağlanan yatırım harcamalarına, Gelir Vergisi Kanununun bu kanunla değişiklik yapılmadan...” (Cevat Ayhan'ın öksürmesi) Affedersiniz...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Allah razı olmuyor işte...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, Allahü Tealâ kimin ne yaptığını görüyor, ona göre de hükmü verir, infazı da yapar. (DSP ve CHP sıralarından "Görüyor" sesleri) Onun için, biz müsterihiz elhamdülillah, biz daima haktan yanayız; siz de, rantiyeden ve holdinglerden yanasınız. Şimdi bir daha söyleyeceğim. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Anlat!.. Anlat!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – "1.1.1999 tarihinden önce yatırım teşvik belgesine bağlanan yatırım harcamalarına, Gelir Vergisi Kanununun bu kanunla değişiklik yapılmadan önceki ek 1 ve ek 4 üncü maddeleri ile ek 3 üncü maddesinin beşinci fıkrası hükümleri ve Kurumlar Vergisi Kanununun bu kanunla kaldırılan mükerrer 8 inci maddesi hükmü; 1.1.1999 tarihinden sonra yatırım teşvik belgesine bağlanmış olan yatırım harcamalarına ise söz konusu maddelerin bu kanunla değişik hükümleri uygulanır."

Değerli arkadaşlar, biliyorum ki, bu maddeyi okumadınız. Size işaret... Kaldır elini, indir elini... İktidar grupları olarak böyle geçiyorsunuz; ama, bazı şeyleri de size anlatmamda fayda var.

Bu ne demek; bunun manası şu...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın Başkan, hakaret dinlemeye mecbur muyuz!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Hakaret etmiyorum, dikkatinize arz ediyorum...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – “Okumadınız” diyorsunuz...

BAŞKAN – Efendim, belki...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Siz, milletin vekilisiniz; yapılanı yakinen bilmenizde fayda var...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – En az sizin kadar!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, siz, bu kadar karışıyorsunuz; ama, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanun tasarısının neresindesiniz; anlamıyorum. (FP sıralarından alkışlar) Bu, rantiyeye 550 milyon dolarlık teşvik veriyor; yanında mısınız karşısında mısınız?..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Oylarımızla belli ediyoruz onu.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bu teşvikle ilgili, 20 trilyon liralık bir arsa bağışlanıyor; yanında mısınız karşısında mısınız?.. Bu tasarıyla, KOBİ'lere zulmediliyor, haksızlık yapılıyor; bunun karşısında mısınız yanında mısınız?..

REFİK ARAS (İstanbul) – KOBİ'lere yüzde 100 indirim sağlanıyor...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Daha sayabilirim isterseniz; yani, net tavrınızı ortaya koyun. Burada destek kıtaları gibi çalışıp da, basına ve efkâr-ı umumiyeye “bu tasarıda şu hatalar var; memura zam verilmiyor, emeğiyle geçinenlere gerekli destek verilmiyor” şeklindeki ifadelerinizin hiçbir manasının olmadığını da ifade etmek isterim değerli kardeşlerim.

Evet, şimdi, bunun manası şudur muhterem arkadaşlar: Siz, yatırımcı olarak 1.1.1999'dan önce yatırım teşvik belgesi almışsınız; nedir yatırım teşvik belgesi; şu konuda, sanayide, hizmet sektöründe, şu veya bu sahada bir yatırım yapacağım diyerek, bir etüt hazırlıyorsunuz, Hazine'ye gidiyorsunuz; tamam, bu yatırım teşvik edilebilir diye elinize bir teşvik belgesi veriliyor. Ne zaman aldınız; 29-30-31 Aralık 1998'de; işte, bu teşvik belgesiyle, bu kanunun ek madde 1, 4 ve 3'le getirdiği hükümlerden faydalanamayacaksınız. Ben, şimdi size soruyorum: Siz, memlekette yatırım olsun, üretim olsun, ihracat olsun, istihdam olsun diye kaynaklarınızı, fonlarınızı toparlamışsınız, ortaklık kurmuşsunuz, şirket kurmuşsunuz, 1998 yılı içinde -şubat, ağustos, kasım veya aralık ayında- bir teşvik belgesi almışsınız. Nedir teşvik belgesi; dört sayfalık, iki yapraklık bir kâğıt; üzerinde, faydalanacağınız teşvikler yazılı. Bir başkası da, 1 Ocak 1999'da müracaat etmiş; ocak, şubat ayında bir kâğıt almış. İkiniz de aynı sektörde yatırım yapacaksınız, ikiniz de bozdolabı üreteceksiniz, ikiniz de otomobil üreteceksiniz, ikiniz de gözlük üreteceksiniz, her ne ise, bir sahada üretim yapacaksınız. 1 Ocak 1999'dan önce yatırım teşvik belgesi alan, bu kanunun getirdiği hükümlerden faydalanamıyor; yatırım indirimleri değişmiş.

Bakın, bu kanun, yeni bir uygulama getiriyor. Nedir bu; ek madde 1'de "Müteakip vergilendirme döneminde yapmayı öngördükleri yatırım harcamalarını ilgili kazançlarından indirirler" deniliyor; yani, siz, 1 Ocaktan sonra 1999'da teşvik belgesi aldıysanız, 2000 yılında 200 milyar yatırım harcaması yapacaksanız -500 milyarlık bir projeniz var; 2000 yılında yatırım projeksiyonu, dilimi 200 milyar- bu 200 milyarı 1999 yılındaki vergi matrahınızdan ayırıyorsunuz, vergisini ödemiyorsunuz, faizsiz olarak maliyeden kredi alıyorsunuz-bunun manası odur- 2000 yılında yapacağınız yatırım harcamalarında kullanıyorsunuz. Ben ise, 1 Ocaktan önce yatırım teşvik belgesi almışım, aynı şekilde 500 milyarlık yatırım yapacağım, 200 milyarı ben de 2000 yılında harcayacağım; ben, bu parayı, 1999 yılının matrahından ayıramıyorum, 2000 yılının matrahından ayıracağım.

Şimdi, iki tane firma, aynı sahada, aynı konuda çalışıyor; soruyorum: Burada adalet var mı? Bu, Anayasaya aykırı bir tutumdur. Bu tip uygulamalarda, bugüne kadar -açın, teşvik tarihine bakın, inceleyin- hep, mükellefin lehine olan hükümlerden faydalanılır. Teşvik uygulamalarını çok iyi bilen, benden iyi bilen arkadaşlar var, sizin aranızda da var: Yıldırım Bey bilir, Ekrem Bey bilir; bizim Grubumuzda Kahraman Bey bilir, Ertan Bey bilir; yani, pratikte uygulama daima böyledir. Bu hüküm nereden çıktı?! Bu kadar ayırımcılık olur mu?! Yani, eğer birilerine kıyak çekmek için teşvik belgesi vereceğiniz bir şey getireceksiniz... Tabiî, Bakanı da, teknisyen arkadaşları da tenzih ederim, Hükümeti de tenzih ederim; böyle bir niyet olmadığına inanmak istiyorum, olmaması gerekir; ama, bunun koyuluşunun manası budur.

Değerli arkadaşlar, şimdi bize kızıyorsunuz; ama, yani, bunları burada konuşmayalım mı, anlatmayalım mı?! Harolop şorolop, bu kanunu geçirebilirsiniz; üç ay sonra, altı ay sonra "eyvah, yanlış yaptık; geri dönelim" dersiniz... Burada başka bir hüküm daha var; KOBİ'lerle ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVAT AYHAN (Devamla) – Zamanım bitti herhalde; teşekkür ederim.

Müteakip maddede, fırsat buldukça konuşacağım.

Hepinize hürmet ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim?..

OYAS ARASLI (İçel) – Sayın Cevat Ayhan, konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisinin yanlış anlaşılmasına sebebiyet verecek ifadeler kullanmıştır; bu konuda düzeltme yapmak istiyorum.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Grup adına söz alsın, konuşsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, şimdi, Sayın Ayhan'ın söylediği sözler, kendilerinin siyasî rakibi olan bütün partilerle ilgili kendi değerlendirmeleridir.

OYA ARASLI (İçel) – Cumhuriyet Halk Partisinin adını zikrederek "bu kanunun neresindeler, anlayamadık" demiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu kanunun çeşitli maddelerinde, sözcüleri kanalıyla, kanunun karşısında nerede olduğunu, defaatle ortaya koymuştur. Eğer anlaşılmamışsa, bu, anlamadığını ifade eden kimsenin sorunu olması gerekir görüşlerimiz bu kadar tekrar tekrar ortaya konulduktan sonra...

BAŞKAN – Belki, Sayın Ayhan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bütün sözcülerinin konuşmalarını takip edememiş olabilir; o sebeple de olabilir...

OYA ARASLI (İçel) – Onu da belirtmek istiyorum; çünkü, çok kere, Fazilet Partisi Grubu, burada, yoklama isteyecek sayıda milletvekili bulunduruyor; onun dışında toplantılara katılamadığı için, takip edememiş olmasını da düşünüyorum.

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Seni ne ilgilendirir!

OYA ARASLI (İçel) – Ama, zannederim, zabıtları tetkik edip, okurlarsa...

BAŞKAN – Tutanağa geçmiş oldu efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yanlış kapı çalındı Sayın Başkan!..

MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Yanlış değil... Biz sizi dinledik. Saygılı olmak gerekir... Lütfen!.. Bu kadar olmaz yani!..

BAŞKAN – Tabiî, tabiî...

Doğru Yol Partisi Sayın Grup Başkanvekilinin bir yazısı var; çerçeve 54 üncü maddenin geçici 50 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay'ın konuşacağını bildiriyor.

Buyurun Sayın Ertugay. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 54 üncü maddesinin geçici 50 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelir Vergisi Kanununun ek 1 inci maddesiyle yapılan değişiklikle, yatırımcının bir sonraki yıl yapmayı öngördüğü yatırım harcamalarının indirimine imkân getirilerek, yatırımcıya bir anlamda vergi kredisi verilmektedir. Bu uygulama, finansman fonu uygulamasının yerine getirildiği için, bir bakıma, olumlu olarak değerlendirilebilir; ancak, geçici 50 nci maddeyle bu imkândan faydalanılması, 1.1.1999 tarihinden sonra yatırım teşvik belgesi alanlara tanınmaktadır; yani, halihazırda alınmış bulunan teşvik belgeli yatırımlar, bu yeni uygulamadan faydalanmayacaklardır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde uygulanmaya çalışılan ve bugüne kadar uygulanan serbest pazar ekonomisi, globalleşen dünya şartlarında, geçerli ve hâkim bir modeldir. Hepinizin de bildiği üzere, bu modelde, devlet, ekonomiden çekilmekte, sadece teşvik edici, yol gösterici ve her şeyden önemlisi, adil rekabet şartlarını oluşturmakla yükümlüdür. Rekabet, bu modelin temel unsurudur; rekabetin adil olması ve bunun sağlanması da, devletin temel görevleri içerisindedir. Ülkemizde de, haksız rekabetin önlenmesi, eşit ve adil rekabet şartlarının oluşturulması için Rekabet Kurulu oluşturulmuştur.

Görüşülmekte olan vergi yasa tasarısının özellikle 30 uncu maddesiyle ve şu anda görüştüğümüz çerçeve 54 üncü maddenin geçici 50 nci maddesiyle, haksız rekabetin önlenmesi bir yana, bizzat devlet tarafından, hükümet tarafından haksız rekabet şartları oluşturulmaktadır.

Hatırlayalım, tasarının 30 uncu maddesiyle, rekabet yerine, adresi belli birkaç holdinge, korumacılık anlayışıyla, devlet kaynaklarının peşkeş çekilmesinin zemini hazırlanmıştır, bu holdingler lehine haksız rekabet ortamı hazırlanmıştır. 250 milyon doların üzerinde yatırım yapan yatırımcıya, üç misline varacak ölçüde, yani 750 milyon dolara varacak ölçüde yatırım teşviki verilmesi, Hükümetin, tercihini, KOBİ'lerden, geniş halk kitlelerinden, ufak yatırımcıdan ziyade, büyük holdinglerden yana kullandığının çok önemli bir göstergesidir.

Şimdi görüşülmekte olan madde de, haksız rekabet şartlarının oluşturulduğunun başka bir yeni önemli kanıtıdır. Bu maddeye göre, 1.1.1999 tarihinden sonra yatırım teşvik belgesi alan yatırımcılar ancak teşvik ediliyor; 1.1.1999 tarihinden önce yatırım teşvik belgesine bağlı olarak yatırımı devam ettiren yatırımcılar ise, sadece cezalandırılıyor. Neden; çünkü, yatırım teşvik belgesini 1.1.1999'dan önce alan yatırımcılar yeni uygulamadan yararlanamayacaklardır. Ayrıca, bu yıl yatırım yapmayı planlayanlar ise, yatırım yapmaktan vazgeçip, 1999'u bekleyeceklerdir.

Bir düzenleme yapılırken ve yeni uygulama getirilirken, bu, sadece vergisel ve gelir açısından değil, ekonominin bütününü nasıl etkileyeceği ve temel kuralları açısından da düşünülmelidir. Bu uygulamanın mağdurunun, KOBİ'ler ve orta halli işletmeler olduğunu söylersek, bu, çok gerçekçi bir tespit olur.

Bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Bugüne kadar uygulanan Türk teşvik sisteminde, yeni bir avantajlı uygulama getiriliyorsa, yeni bir teşvik sistemi getiriliyorsa ve bu, yeni bir başlangıç öngörüyorsa, devam eden projelerde, geçmiş yıllara ait atılmış olan adımlar ve uygulamalarda da, yatırımcılar, bundan hep yararlanagelmiştir.

Bu uygulamayla -bugüne kadar, 30 uncu maddeyle getirilen ve bu çerçeve 54 üncü maddenin geçici 50 nci maddesiyle getirilen uygulamayla- bu ilkeler yıkılmakta ve bunun sonuncunda da, ekonomi ciddî bir karmaşaya sürüklenmektedir. Ayrıca, bunun, Anayasaya aykırılığı da gayet açıktır; çünkü, mantığı eşitsizliğe dayanmaktadır ve ekonominin rekabet kurallarına aykırı bir uygulamadır. Zaten, daha önce bu Mecliste görüşülen 4325 sayılı Teşvik Yasası da, yine aynı mantığın ürünü olarak, adaletsizlik ve eşitsizlik ilkesine dayanılarak buraya getirilmiştir. O uygulamada da, Yüce Meclisin çok iyi hatırlayacağı gibi, eski yatırımcılar ile yeni yatırımcılar ciddî şekilde ayırt edilmiş, yeni yatırımcılara sağlanılan imkânlar ve teşvikler eski yatırımcılara sağlanmamış ve tanınmamıştır.

Bu nedenle, Doğru Yol Partisi olarak diyoruz ki, elbette, bu kanun tasarısının olumlu yönlerine, olumlu hususlarına destek vereceğiz, bunu daha önce de ifade ettik; ancak, öyle önemli maddeler getiriliyor ki, hayatî noktalarda ciddî şekilde tercih hataları yapılarak, bugüne kadar ekonominin temel dinamikleri altüst edilerek, âdeta, Türkiye'de demokrasinin, katılımcılığın, ortadireğin ve gelişmenin teminatı olarak saydığımız ve bugüne kadar da, Doğru Yol Partisi hükümetleri zamanında çok ciddî destekler ve teşvikler verilmiş olan KOBİ'lerin lehinde değil, onları teşvik edici değil, sadece ve sadece, ülkedeki bir numaralı, iki numaralı yatırımcıları ilgilendirecek, büyük sermayeyi ilgilendirecek kolaylıklar getirilmektedir.

Bu nedenle, sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Hukukun temel ilkelerinden birisi de, lehte gelen hükümlerin herkes için ve kendisini ilgilendiren kuruluşların hepsi için aynı şekilde uygulanmasıdır. Yatırımcılar arasında farklı teşvik uygulamalarıyla, ileride haksız rekabete neden olacak bu maddede, teşvik belgesinin alındığı tarih yerine, harcamanın yapıldığı yılın esas alınması daha doğru olacaktır. Yani, geçici 50 nci maddenin son cümlesi "1.1.1999 tarihinden sonra yapılan yatırım harcamaları" şeklinde değiştirilmelidir. Teşvik belgesinin ne zaman alındığı değil, harcamaların ne zaman yapıldığı önemlidir. Yasa değişikliğinin yatırımcılar arasında yaratacağı eşitsizliğin ve haksızlığın bu şekilde bir nebze giderileceği kanaatindeyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, geçici 50 nci maddenin ifade ettiğimiz bu uygulamalar ve fikirler doğrultusunda değiştirilmesini Yüce Meclise öneriyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ertugay'a teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası, Gaziantep Milletvekili Sayın Kahraman Emmioğlu’nda.

Buyurun Sayın Emmioğlu. (FP sıralarından alkışlar)

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçici 50 nci maddeyle ilgili şahsî görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım; bu münasebetle, saygılarımı arz ediyorum.

Bu madde neyle ilgili: Bu maddede, esas olarak basitçe; 1.1.1999 tarihinden önce yatırım teşvik belgesine bağlanan yatırım harcamalarına, şu, şu, şu maddeler ile 1.1.1999 tarihinden sonra bu kanunla değişik hükümler uygulanır, deniliyor. Uygulanacak olan nedir; uygulanacak olan, yatırım indiriminin daha uygun olması keyfiyetidir; yani, yatırımcı, 1.1.1999 tarihinden önce teşvik belgesi almış; teşvik belgesinin alındığı tarihteki yatırım indirimi tatbikatı, diyelim ki yüzde 30-40 veya yüzde 100 olsun; bu kanun tasarısıyla, yüzde 100, hatta yüzde 200'e varan teşvikler vermiştik; şimdi bunları vereceğiz bununla... Eğer, yatırımın hususiyeti bu tasarıdaki şartları taşıyorsa, bu tasarıyla getirilen lehteki hususlar için gelecek senenin başını bekleyecek demektir; yani, bu sene, muhtemelen yatırım yapmayacak veya teşvik belgesinin tarihini uzatmak için müracaat edecektir ve bu tatbikat oldukça yaygınlaşacaktır. Bu tasarı kanunlaştıktan sonra, Hazine Müsteşarlığının, teşvik belgeleri tarihlerinin uzatılması için çok sayıda müracaata hazır olması gerekir.

Bu maddeyle getirilen diğer bir mahzur ise, daha önce teşvik belgesini düşük yatırım indirimiyle alanlar ile 1.1.1999'dan sonra alanlar arasındaki rekabet bozucu durumdur. Uzun süreli yatırımlarda bu tesir aşikârdır. Ciddî yatırımlar genellikle iki üç sene sürmektedir. Lehte olan hükümlerin otomatikman uygulandığı, hepimizin bildiği bir kaidedir; teşvik belgesi kapanmadıysa ve henüz işletmeye alınmadıysa, uygulanacaktır.

Müteşebbis, bazı teşvik belgelerini almıştır; ancak, yatırıma başlamamıştır. Bu düzenleme, bunlar için de bir avantaj sağlayacak; yani, işi geciktirenler bir nevi mükâfatlandırılmış olacaktır. Her ne kadar, gecikenler böylece taltif ediliyorsa da, yatırım için şevk verdiğinden, yine de iyi olduğunu söylemem gerekiyor.

Bu tasarı kanunlaştıktan sonra, bunun uygulanması için sene sonuna kadar beklenmemeli, neşrini müteakip mutlaka uygulanmalıdır diyoruz. Böylece, yatırımın tamamı, bu lehteki durumdan istifade etmeli.

Yatırım, yatırım, yatırım diyoruz ve halkımızı, parası olanları yatırıma özendirmek için, bir enstrüman, bir araç olan yatırım indirimindeki bu gibi yükseltmeleri kabul ediyoruz; ediyoruz da, burada, yatırım yapan Anadolu arslanlarının şevklerinin kırılmaması için onlara gereken ihtimamı ne yazık ki gösteremiyoruz.

Bu tasarıyla getirilenlerden, yalnız yabancı sermaye ve özellikle 250 milyon dolarlık yatırım yapanlar, yani büyük yatırım yapanlar... -Ki, bununla ilgili olarak da İzmit'teki arazi ilişkilendiriliyor- burada onunla ilgili de bazı sözler söylemek isterdim; ama, zaman yok- aslında otomotiv sanayii değil, bunun yerine, Türkiye'nin çok daha ihtiyacı olan bir sanayi kompleksinin kurulması için olsaydı, bunu maalmemnuniye kabul etmek isterdik; fakat, eğer yine otomobil yapılacaksa, ihracata yönelik bile olsa, ithalat dolayısıyla aradaki fark azaldığından, Türkiye için pek cazip olmayacaktır.

Bununla beraber, geçtiğimiz günlerde, Anadolu arslanlarının şevkini kırmak için, olmaması icap eden işler yapıldı; geceyarısı evleri -teröristler gibi- basıldı ve adamların bütün şevkini kırdık...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emmioğlu, süreniz tamamlandı efendim.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Son bir cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN – Müteakip maddelerde de konuşabilirsiniz Sayın Emmioğlu; çünkü, kanunla ilgili uygulamada, ek süre verdiklerini ifade eden arkadaşlarımız dahi ek süre hakkı tanımıyorlar; kaldı ki, ben, hiç ek süre vermiyorum, benim hiçbir uygulamamda ek süre yok.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Peki efendim.

BAŞKAN - Şimdi, ikinci sözcü, Bursa Milletvekili Sayın Ali Rahmi Beyreli.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlarım.

Bu geçici maddeyle, yeni düzenlemelerin bu seneki teşvik belgelerine uygulanmayacağı hususu açıklığa kavuşturulmaktadır. Dolayısıyla, yeni teşvik unsurlarının eski yatırımların yarısına uygulanması, yarısına uygulanmaması gibi uygulamada karışıklık yaratabilecek bir husus bertaraf edilmektedir.

Bu maddenin eleştirilmesini anlamak mümkün değil. Şu ana kadar, muhalefet partileri adına konuşan hemen hemen tüm değerli konuşmacılar, 30 uncu maddeyle sistemimize getirilen yeni ve çağdaş teşvik sistemlerini eleştirdiler, "bu teşvikleri şunun için getiriyorsunuz, devlet olanaklarını belli gruplara peşkeş çekiyorsunuz" dediler. Bu maddeyle getirilen hüküm, aslında, bütün bu eleştirileri yersiz kılacak niteliktedir; çünkü, teşvik uygulaması bugüne yönelik değildir, geleceğe yöneliktir. Bugünkülere değil, gelecekte yatırım yapacaklara -gelecekte kim yaparsa yapsın- yöneliktir; ama, bunu da eleştiriyorlar, bu da eleştiriliyor. Dolayısıyla, bu eleştirilerin hangisi doğru, anlamak mümkün değil; bu eleştirilerin hangisini dikkate alacağız bu da belli değil. Bu maddeyle, geleceğe yönelik bir teşvik uygulaması olacağı ifade edilmektedir. Bu da karışıklık yaratmamak için getirilmiştir.

Bu maddenin ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beyreli'ye teşekkür ediyorum.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim.

Soru soracak arkadaşları tespit edilim.

Sayın Özgün, buyurun efendim; sorunuzu yöneltin.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana bir soru arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, biraz sessiz olalım; soruyu tespit edemiyorum.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Maliye Bakanı gelsin.

BAŞKAN – Hükümet cevaplandırır efendim; buyurun, siz, sorunuzu yöneltin.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Şimdi, geçici 50 inci maddede, 1.1.1999 tarihinden önce Yatırım Teşvik Belgesine bağlanan yatırım harcamalarından bahsediliyor. Bir firma, bu yıl içerisinde teşvik belgesi almak için müracaat etse, işlemlerini yapsa; ancak, bir veya iki belgesi eksik olmuş olsa, bunu bu kapsama mı alacağız, yoksa -o eksik belgelerini 1999'da tamamlamış olacağını varsayarak söylüyorum- gelecek yıldaki hükümlere mi tabi olacak? Onu öğrenmek istedim.

BAŞKAN – Soru anlaşıldı efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Özgün, biliyorsunuz ki, bu tür müracaatlarda, müracaat tarihindeki mevzuat hükümleri uygulanmaktadır; dolayısıyla da böyle bir başvuruda müracaat tarihindeki hükümler uygulanacaktır.

BAŞKAN – Sayın Bedri İncetahtacı, buyurun efendim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakanımıza bir soru arz etmek istiyorum.

Sayın Bakanımız, sanıyorum bundan 1,5 - 2 ay evvel "bu kanun tasarısının geç çıkması halinde tesirinin azalacağını" söylemişti. Bu geç kalmayı, gerek tasarının bütünüyle, gerek çerçeve 54 üncü maddenin bu geçici maddesiyle irtibat kurarak cevaplandırabilir misiniz? Yani, yatırımlarla alakalı geç kalma tesiri nedir veya genel olarak tesiri nedir, neden azalacaktır?

Bunu öğrenmek istiyorum, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın İncetahtacı, geç kalmayla ilgili olarak bazı yürürlük maddelerinde değişiklik yapacağımız bir gerçek, nitekim verdiğimiz önergeler de çok büyük ölçüde bundan kaynaklanan sorunları ortadan kaldırıyor. Ancak, bu maddenin uygulanmasıyla ilgili geç kalmaktan kaynaklanan herhangi bir sorun olmuyor. Kaldı ki, şu anda zaten öncelikli yatırımlar kapsamına aşağı yukarı Türkiye'deki bütün yatırımlar alınmak suretiyle, şu andaki mevzuata göre yüzde 100 yatırım indirimi şu anda bütün yatırımlara uygulanıyor. Onun dışında uygulanacak yatırım indirimleri hem geriye işlemeyecek hem de her defasında Bakanlar Kurulunun uygun mütalaasına dayanacak. Yani Bakanlar Kurulu uygun görürse... O nedenle de, yani, hangi yatırımda Bakanlar Kurulu daha değişik şu istisnai maddeyi uygulayıp uygulamayacağına zaten hep beraber kamuoyu da tanıklık yapacak, sizler de göreceksiniz. O nedenle, bunların geç kalmadan ötürü yarattığı herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Feti Görür, buyurun.

FETİ GÖRÜR (Bolu) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Maliye Bakanımızdan şunu öğrenmek istiyorum. Bu maddeyle yapılan düzenlemeyle, 1.1.1999 öncesi ve sonrası ayrımının esprisi, amacı nedir? Bu konuda açıklama istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Görür, bunun iki tane nedeni vardır. Bir tanesi, vergilemedeki dönemsellik ilkesi, bir tanesi de teşviklerin sürekli olarak geleceğe yönelik olması. Geçmişin teşviki diye bir şey söz konusu olmaz. Dolayısıyla, gelecekle ilgili olarak, yatırımlar konusunda, eğer çok özelliği olan bazı şeyler varsa, bunların teşviki amacıyladır. O nedenle de, yürürlük tarihini geçmişe yürütmemek suretiyle, geçmişte oluşmuş bazı yatırımlara da bunların verileceği imajı yaratılmamaya çalışılmıştır.

BAŞKAN – Soru cevaplandırılmıştır.

Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlarım, bu madde üzerinde yapılan görüşmeleri tamamlamış oluyoruz.

Maddeyle ilgili 5 değişiklik önergesi bulunmaktadır.

Bunlardan 4'ünü, geliş sırasına göre okutup, işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 50 nci maddesinde yer alan "1.1.1999" tarihinin "1.1.2000" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan

İstanbul Samsun

Cihan Yazar Mustafa Karslıoğlu

Manisa Bolu

Halil Çalık

Kocaeli

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 50 nci maddesinde yer alan "yapılmadan" ibaresinin "yapılmasından" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan

İstanbul Samsun

Cihan Yazar Mustafa Karslıoğlu

Manisa Bolu

Halil Çalık

Kocaeli

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 50 nci maddesinde yer alan "bu kanunla değişiklik yapılmadan" ibaresinin "bu kanunla değiştirilmeden" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan

İstanbul Samsun

Cihan Yazar Mustafa Karslıoğlu

Manisa Bolu

Halil Çalık

Kocaeli

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, madde metnine en aykırı öneriyi ihtiva eden son önergeyi okutuyorum ve işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 50 nci maddesinde yer alan "yatırım teşvik belgesine bağlanan" ibaresinin "yatırım teşvik belgesi düzenlenen" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erdoğan Toprak Yalçın Gürtan

İstanbul Samsun

Cihan Yazar Mustafa Karslıoğlu

Manisa Bolu

Halil Çalık

Kocaeli

BAŞKAN – Sayın Komisyon okunan önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Sayın Başkan, önergelerdeki imzalarımızı geri alıyoruz.

BAŞKAN – Diğer önergelerden de mi alıyorsunuz efendim?

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, önergelerdeki imzalarını geri almışlardır, onun için önergelerle ilgili herhangi bir işlem yapmıyoruz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum... (FP sıralarından "Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz" sesleri)

Karar yetersayısını arayacağım efendim.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

Geçici 51 inci maddeyi okutuyorum:

“Geçici Madde 51 - Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince 31/12/1997 tarihinden sonra başlayan ilk hesap döneminin birinci üç aylık dönemi için geçici vergi beyannamesi verilmez. Bu dönemin geçici vergisi, ikinci üç aylık dönemin geçici vergisi ile birlikte beyan edilir ve tahakkuk eden vergi; gelir vergisi mükelleflerince beyanname verme süresi içinde, kurumlar vergisi mükelleflerince biri beyanname verme süresi içinde diğeri izleyen ayda olmak üzere iki eşit taksitte ödenir. 1997 yılına ilişkin olarak verilen yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden tahakkuk ettirilen geçici verginin, bu Kanunun yayımı tarihine kadar ödenmemiş olan taksitleri terkin edilir. Ödenen taksitler, geçici vergi beyannameleri üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilir.

Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri 1998 yılı içinde sona erecek özel hesap döneminin sonuna kadar bu Kanunla değiştirilmeden önceki hükümlere göre geçici vergi ödemeye devam ederler.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Nihat Matkap söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Matkap.

CHP GRUBU ADINA NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 626 sıra sayılı tasarının çerçeve 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci madde üzerinde, Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz madde, daha önce kabul ettiğimiz 52 nci maddeyle doğrudan bağlantılıdır. Bildiğiniz gibi, daha önce kabul ettiğimiz 52 nci madde, Gelir Vergisi Kanununun 120 nci maddesini değiştirmeyi öngörüyordu ve bu maddeyle, geçici verginin, bir diğer anlatımla peşin verginin tespit, tahakkuk ve tahsil yöntemi değişiyordu.

Yeni maddeye göre, geçici vergi ödemekle yükümlü olan gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, her üç aylık hesaplarını düzenleyip, bu hesaplara ilişkin olarak, eğer bilanço usulüne tabi ise, bilanço ve geçici kâr-zarar cetveli düzenleyecekler; eğer işletme defterine tabi bir mükellef ise, işletme hesabı hulasası düzenleyip, her üç ayda bir, geçici kâr ve zarar cetvellerini de ekleyip, kazançlarını bir beyannameyle vergi dairelerine bildirecekler.

Tasarıda tartışılan çok madde var; ama, bu madde de, yaklaşık üç dört aydır üzerinde en çok konuşulan maddelerden biri; çünkü, uygulama bütünüyle yeniden değişiyor, uygulayıcılara ciddî külfetler getiriyor, mükelleflere ciddî külfetler getiriyor. Günlerdir, Grup Başkanlığımıza bu konuda fakslar geliyor bu uygulamanın getireceği külfetler nedeniyle; biz de günlerdir, bu konuyla ilgili, bir orta, bir ara çözüm arıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu maddenin üç muhatabı var: Maliye Bakanlığı, mükellefler ve uygulayıcılar; yani, 3568 sayılı Yasaya göre yetki belgesi almış ve bağımsız büro sahipleri olan meslek mensupları. Konuya Maliye Bakanlığı penceresinden baktığımız zaman, bu tasarının uygulamaya geçmesiyle birlikte hayat standardı uygulamasının kaldırılacağı öngörüldüğü için, bir anlamda, mükellefler, artık, gerçek kazançları üzerinden vergi ödeyecekleri için, bir bakıma, Sayın Bakanlığın bu öneriyi getirmiş olması haklı olarak kabul edilebilir. Ancak, mükellef ve uygulayıcılar açısından, durum hiç de öyle değildir.

Değerli milletvekilleri, mükelleflerin büyük bir kısmı, muhasebeyi, bir vecibeyi yerine getirmenin aracı olarak görüyor. Eğer, onların iradelerine bırakılsa, belki de hiç muhasebe sistemi kurmayacaklar, belki de hiç defter tutmayacaklar. Ne yazık ki, muhasebe kültürümüz yeterince gelişkin değildir. Mükellefler, muhasebeyi sürekli bir külfet olarak görür ve hiçbir zaman, muhasebeye gerekli önemi vermez. Halbuki, muhasebe, bir işletmenin mevcut durumunu, geleceğini belirleyen verileri toparlayan en önemli bilim dalıdır. Çoğu zaman, muhasebe, devlete karşı vecibeyi yerine getirmek için yerine getirilen bir değerlendirme olarak ele alınır. Mükellef açısından durum böyle. Mükellefin, bir anlamda, bu düşünceleri, muhasebesini düzenleyen meslek mensubuna bakış açısını da ortaya koyar.

Değerli milletvekilleri, meslek mensuplarına, yani, serbest muhasebeci ve serbest muhasebeci malî müşavirlerin konumuna geldiğimiz zaman, konuya onların penceresinden baktığımız zaman şunları görüyoruz: Muhasebeciler, mükelleflerin işçi bordrolarını düzenler, işçi bordrolarının düzenlenmesinden sonra muhtasar beyannamelerini düzenler; aylık sigorta prim bildirgelerini düzenler; dört aylık sigorta bildirgelerini düzenler; yine, aynı ay içinde aylık katma değer vergisi beyannamelerini düzenler; eğer, bankalara verilmesi gereken beyannameler varsa, o beyannameleri de düzenler. Tabiî, bunun dışında, muhasebecilerin üzerindeki yükleri saymaya kalkarsak, yıllık gelir vergisi beyannamesi, emlak beyannameleri, hatta, bu beyannamelerin vergi dairesine teslimi bile, çoğu zaman, muhasebecilerin sırtına yüklenmiş işlerdendir.

Keşke, mükellef, evraklarını zamanında muhasebecilere götürse; yine, o sorun aşılabilir. Çoğu zaman, meslek mensupları, mükellefi kovalar "ayın 20'si geldi, şu evrakları vermen lazım; ayın 25'i geldi, halen bu evrakları almadım" şeklinde.

Değerli arkadaşlarım, o nedenle, keşke bir Avrupa ülkesi olsaydık, bu madde üzerinde, belki hiç konuşmaya gerek kalmayacaktı; ancak, muhasebeciler ve mükellefler, çok ciddî bir zorlukla karşı karşıya kalacaklardır. Madde, teorik olarak doğru; ama, önemli olan, bu teoriyi pratiğe yansıtmak. Zaten, buradaki görüşmelerin amacı da bu. O nedenle, neler yapılabilir diye arkadaşlarımızla bir çalışma yaptık.

Değerli milletvekilleri, iki grup mükellef vardır; kimi mükellefler muhasebe organizasyonunu kurmuştur; yanında yetki belgesi almış üç, dört hatta beş meslek mensubu vardır. Onların, bu geçici verginin yeni hesaplanma, tespit etme yöntemine geçişi daha kolay olacaktır; çünkü, zaten düzen kurulmuştur, muhasebe bilgisayarla yapılmaktadır, onlara gelecek fazla bir külfet olmaz; ancak, öyle mükellefler var ki, örneğin, nakliye işiyle iştigal eden mükellefleri bir düşünün. Kamyoncu bir çıkar, iki ay geri dönmez. Dolayısıyla, bu ve benzer mükelleflerle ilgili, bir geçiş ve intibak süresi tanımalıyız. Şöyle bir formül düşündük: Belli bir gayri safî iş hâsılatının -1997 yılı itibariyle- altında kalan mükellefleri ayrı bir grup olarak değerlendirelim ve bunları, geçici verginin şimdi kanun tasarısıyla önerilen biçimiyle tespitine 1.1.2000’den itibaren geçirelim diye bir önerge verdik. Eğer böyle olursa, bu geçiş dönemi daha kolay olur, daha rahat olur, sıkıntılar önemli ölçüde azalır. Hazırladığımız önergede, şu an müzakere etmekte olduğumuz geçici 51 inci maddenin son fıkrası olarak şöyle bir hüküm hazırladık: "1997 yılına ilişkin verilmiş bulunan Katma Değer Vergisi beyannamelerinde yer alan teslim ve hizmet işlerinin karşılığını teşkil eden bedeller toplamı -hatta şöyle diyebiliriz; o yılki gayri safi iş hâsılatı- 24 milyarı aşmayan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri, geçici vergilerini, 1 Ocak 2000 yılına kadar, bu kanunun 52 nci maddesindeki değişiklik yapılmadan önceki şekilde ödemeye devam ederler." Bu önergenin amacı, muhasebe organizasyonu kurmamış, defterlerini bağımsız bürolarda tutturan mükelleflere ve de onların defterlerini tutan meslek mensuplarına bir yıllık bir intibak süresi tanımaktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT MATKAP (Devamla) – Önergemiz görüşüldüğü zaman da, belki, bu konuyla ilgili diğer düşüncelerimizi açıklama fırsatı bulacağız.

Bu düşüncelerle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Matkap'a teşekkür ediyorum.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın İsmail Özgün; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının çerçeve 54 üncü maddesinin geçici 51 inci maddesini görüşüyoruz; Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının geçici 51 inci maddesi, tasarının daha önce görüştüğümüz 52 nci maddesiyle düzenlenen 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 120 nci maddesindeki hükümlere bağlı olarak, bir yerde mecburen, teknik olarak düzenlenmesi gerektiği için, buraya, önümüze getirilmiş bulunmaktadır. Mükerrer 120'ye bir göz atacak olursak, değişmiş haliyle, yani buradan oylanmış, geçmiş haliyle şöyle olmuştu: Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi mükelleflerimiz, her üç ayda bir, yani, yılda dört sefer bilanço, kâr-zarar hesabı çıkarmak suretiyle, her üç ayın sonundaki cari kazançlarına, kanunda belirtilen oranlar nispetinde hesaplanmak suretiyle, geçici vergi ödeyecekler ve bu, tabiî, 1998 yılının başından itibaren uygulanacak bir hüküm; ancak, şimdi geldik temmuz ayına. Aradan, ocak, şubat, mart birinci üç ay; nisan, mayıs, haziran ikinci üç ay geçmiş bulunmakta. Dolayısıyla, geride kalan bu iki dönemin geçici vergi hesaplaması ve beyannamelerinin verilmesi konusunda, haliyle, bir teknik problem ortaya çıkıyor. Kanun yılbaşından itibaren uygulanacağına göre, şu ana kadar ocak, şubat, mart birinci dönem; nisan, mayıs, haziran ikinci dönem beyannamelerinin verilmiş olması gerekiyor. Kanun yürürlüğe girmediğine göre, bunların verilmesi de mümkün değil. O halde, ne yapmamız lazım diye, oturmuş, bürokratlarımız düşünmüşler; demişler ki: "Mükelleflerimiz, ilk dönemi ve arkasından gelen ikinci dönemi birlikte beyan etsinler."

Şimdi, mükerrer 120 nci maddeyi konuşurken, benim buradan bir teklifim olmuştu; demiştim ki -bu, tabiî, Genel Kurulda uygun görülmedi, Hükümet de katılmadı o teklifimize- bunu, üç aydan üç aya, yani, senede dört sefer hesaplayıp, beyanname vermek yerine, hiç olmazsa, senede iki sefer- bir, haziran ayı sonunda, bir de yıl sonunda olmak üzere- bu beyannamelerin düzenlenip verilmesi, mükelleflerimizin, muhasebecilerimizin ve malî müşavirlerimizin, iş yoğunlukları dolayısıyla, bunları hazırlamada, beyannameleri hazırlamada -hesapları kapatmada, kâr-zarar hesaplarını çıkarmada, envanter tespitinde, amortismanların ayırılmasında, yeniden değerleminin yapılmasında karşılaşacakları iş yükünden dolayı- karşılaşacakları zaman darlığından dolayı birtakım problemler olur, hesaplama hataları olur ve arkasından da, bu yapılan hatadan dolayı ortaya çıkan sonuçtan da, cezalı birtakım tarhiyatlar ve tahakkuklar önümüze çıkar düşüncesiyle, bunun, her üç ayda bir yerine, hiç olmazsa, senede iki sefer yapılması yönünde bir teklifimiz olmuştu, kabul görmemişti; ama, şimdi, görüyoruz ki, Hükümet, tabiî, geçmiş zamanı dikkate alarak, bir yerde, ilk iki dönemin beyannamesini birlikte almak gibi bir düşünceyi bu geçici maddeye getirmiş bulunmaktadır.

İşte, ne deniliyor burada, "Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince 31/12/1997 tarihinden sonra başlayan ilk hesap döneminin birinci üç aylık dönemi için geçici vergi beyannamesi verilmez. Bu dönemin geçici vergisi, ikinci üç aylık dönemin geçici vergisi ile birlikte beyan edilir ve tahakkuk eden vergi; gelir vergisi mükelleflerince beyanname verme süresi içinde, kurumlar vergisi mükelleflerince biri beyanname verme süresi içinde, diğeri izleyen ayda olmak üzere iki eşit taksitte ödenir."

Şimdi, temmuz ayındayız. Bu iki dönemin beyannamesi, bu yeni getirilen hükme göre, önümüzdeki ayın 15'ine kadar verilmesi lazım; yani, ağustosun 15'ine kadar bu geçici vergi beyannamelerinin verilmesi lazım, eğer bu kanun bu ay içerisinde çıkar ve yürürlüğe girerse. Tabiî, arada çok kısa bir zaman var. Bu kanunun bu ay içerisinde çıktığını ve yürürlüğe girdiğini düşünecek olsak bile, temmuz ayının sonuna yaklaşıyoruz, Ağustosun 15'inde bunlar, düzenlenecek, bilançoları çıkarılacak, kâr zarar hesapları çıkarılacak, vergi dairelerine beyannameler verilecek, tahakkuk edecek ve bunların vergileri yatırılacak. Bunun, bu kadar kısa bir süre içerisinde olması hiç mümkün değil; ne mükelleflerimiz, ne muhasebecilerimiz ne de idaremiz bu kadar kısa bir süre içerisinde bu işin altından kalkamazlar.

Şimdi, öyle tahmin ediyorum ki, Hükümet tarafı da, bunun bu kadar kısa bir sürede halledilemeyeceğini anlamış olmaları gerekir ki, 1998 yılı için, geçici vergiyi, şu andaki uygulamadaki usule göre alacaklar; yani, 1998 yılı içerisinde, yine, yıl sonunda verilmiş olan Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi beyannamelerinde beyan edilen vergilerin ticarî ve meslekî kazançlara isabet eden kısmı üzerinden hesaplanmış olan geçici vergileri, yıl sonuna kadar -şu andaki uygulamada olduğu gibi- alacaklar; bu yeni hükmü, -öyle tahmin ediyorum- yılbaşından itibaren uygulamaya sokacaklar ve bu yıl içerisinde ödenmiş olan geçici vergileri de, beyannamede terkin etme yoluna gidecekler. Dolayısıyla, bu işin üç ayda bir yapılmasının, uygulanmasının zor olduğunu Hükümet, kısmen de olsa anlamış görülmektedir.

REFİK ARAS (İstanbul) – Zaman darlığından...

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Evet, zaman darlığından. Önümüzdeki yılda da yine o zaman darlığını yaşayacağız. O beyannamelerin öyle üç ayda bir verilmesi, buradan "verilsin efendim" demek gibi kolay değil. Masanın öbür tarafındaki arkadaşları, mükellefleri ve muhasebecileri de düşünmek durumundayız. Her muhasebeci, aşağı yukarı 80-100 deftere bakıyor, beyannamesini dolduruyor, -Sayın Matkap, biraz önce buradan ifade etti- görevi, sadece bu beyannameleri doldurmak değil, Katma Değer Vergisi beyannamesini dolduracak; stopaj beyannamelerini, muhtasar beyannameleri yapacak; Gelir Vergisini, Kurumlar Vergisini takip edecek; SSK'yla, Bağ-Kur'la olan işleri takip edecek; dolayısıyla, masanın öbür tarafında olan insanları da düşünmemiz, biraz insaflı olmamız lazım gelir.

Bunun, üç ayda bir uygulanması, üç ayda bir bilanço çıkarılması, kâr-zarar hesabının çıkarılması fevkalade zordur; kaydî envanterle yapılacaktır ve dolayısıyla da hesaplamalarda yüzde 10'un üzerinde hata yapıldığı zaman, cezalı tarhiyata gidilecek ve özellikle de, muhasebecilerimizin başı çok ağrıyacaktır. O bakımdan, Sayın Matkap'ın da biraz önce söylediği gibi, bu maddede birtakım düzenlemelere gitmemiz, bunu yumuşatmamız lazım gelir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, tabiî, burada, Sayın Dumankaya "siz, bu tasarının çıkmasını engelliyorsunuz, şöyle böyle" şeklinde laflar etti. Hayır, bizim bu tasarının kanunlaşmasını engellemek gibi bir düşüncemiz yok. Buraya çıkıyoruz, tasarının, hem teknik yönüyle hem hazırlanış yönüyle hem de uygulama yönüyle çıkabilecek sorunlarını burada ifade ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özgün'e teşekkür ediyorum.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bize teşekkür etmeniz lazım gelir diyorum; hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – O teşekkürü ben yapıyorum Sayın Özgün.

Şahsı adına, Sayın Osman Hazer; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

OSMAN HAZER (Afyon) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan 626 sıra sayılı Vergi Usul Kanunu ve bazı vergi kanunlarında değişiklik yapılması hakkında tasarının 54 üncü maddesinin geçici 51 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, saygıyla selamlıyorum.

Geçici 51 inci maddede “Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerince 31.12.1997 tarihinden sonra başlayan ilk hesap döneminin birinci üç aylık dönemi için geçici vergi beyannamesi verilmez. Bu dönemin geçici vergisi, ikinci üç aylık dönemin geçici vergisiyle birlikte beyan edilir ve tahakkuk eden vergi; Gelir Vergisi mükelleflerince beyanname verme süresi içinde, Kurumlar Vergisi mükelleflerince biri beyanname verme süresi içinde diğeri izleyen ayda olmak üzere iki eşit taksitte ödenir. 1997 yılına ilişkin olarak verilen yıllık Gelir veya Kurumlar Vergisi beyannameleri üzerinden tahakkuk ettirilen geçici verginin, bu Kanunun yayımı tarihine kadar ödenmemiş olan taksitleri terkin edilir. Ödenen taksitler, geçici vergi beyannameleri üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilir.

Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri 1998 yılı içinde sona erecek özel hesap döneminin sonuna kadar bu Kanunla değiştirilmeden önceki hükümlere göre geçici vergi ödemeye devam ederler" denilmektedir.

Meri kanunun mükerrer 120 nci maddesine göre, gerçek usulde Gelir Vergisine tabi ticarî kazanç sahipleri ile serbest meslek mensupları, cari vergilendirme döneminin Gelir Vergisine mahsup edilmek üzere bir önceki yıla ilişkin olarak tahakkuk ettirilmiş olan Gelir Vergisinin yüzde 50'si oranında geçici vergi ödemektedirler.

Halen, kanun tasarısı yeni görüşülmekte olduğuna göre, 31.12.1997 tarihinin üzerinden üç ay, bunun da üzerinden bir üç ay daha geçti. Bu dönemler için geçici vergi beyannamesi verilmediğine göre, bu madde nasıl uygulanacaktır? Bu nedenle, kanun maddesinin uygulanmasına asgarî ağustos ayından itibaren başlanılmalıdır diye düşünüyoruz. Bu beyannamelerin, aslında, senede iki sefer verilmesi uygundur; senede dört sefer verilmesinin gereksiz olduğu kanaatindeyim. Önceki iki dönemin geçici beyannamesi verilmemiştir. Bu ay içerisinde yasa çıkarsa, ağustosun 15 inde ancak geçici vergi beyannameleri verilecektir. Aslında, muhasebeciler için de, bu, zor olacaktır. Tabiî, sadece bu geçici beyannamelerle olay bitmiyor. Sosyal Sigortalar Kurumuyla, Kurumlar Vergisiyle veya Katma Değer Vergisiyle ilgili yazışmalar, bu tip şeyler, tabiî ki, muhasebecileri zor duruma sokacaktır.

Kanaatimce, bu beyannamelerin senede iki sefer verilmesi en uygunu olacaktır. Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Osman Hazer'e teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Sayın Beyreli; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlarım.

Görüşmekte olduğumuz, çerçeve 54 üncü maddenin geçici 51 inci maddesi, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda, hiç tartışmasız, sadece okunarak kabul edilen ender maddelerden biridir; mükelleflerimizin hayrına bir düzenlemedir. Üzerinde hiç tartışma olmadığı için, tüm parti gruplarının hemfikir olduğu bir maddedir, teknik bir düzenlemedir ve bu maddeyle, geçici vergiyle ilgili, mükelleflerimize bir intibak süresi tanınması öngörülmektedir. Bu maddenin de hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Beyreli'ye teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, maddeyle ilgili sekiz önerge bulunmaktadır. Önergeleri geliş sırasına göre...

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Özgün, yeni sorunuz mu var?

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Soru soracağım Sayın Bakana efendim.

BAŞKAN – Peki, buyurun efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.

Sanıyorum, Hükümet, bu kanunun 1998'e ait olan kısmından vazgeçecek; acaba, tümüyle vazgeçemez miyiz? Şu andaki meri uygulamaya dönemez miyiz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Özgün, zannediyorum, Sayın Başkan verilen önergeleri gördüler. O nedenle de, özellikle, tasarıyı getirirken, ilk altı aylık dönem içerisinde bir geçiş olması nedeniyle uygulama yapmayacağımızı; ancak, tasarının gecikmesi nedeniyle de, 1998 yılı içerisinde geçici vergi uygulamasının yapılmayacağını tespit etmiş durumdalar; ancak, geçici vergiyle ilgili düzenleme, bu tasarının temel direklerinden birisidir, vazgeçilmesi kesinlikle söz konusu olmayacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru cevaplandırılmıştır.

Şimdi, önergeleri, geliş sırasına göre okutuyorum; aykırılık derecesine göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey İbrahim Yılmaz

Kars Kayseri

Halil Cin Yusuf Ekinci

İçel Burdur

Aslan Hatipoğlu

Amasya

"Geçici madde 51- Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin 31.12.1998 tarihi itibariyle, içinde bulundukları üç aylık dönemi takip eden dönemden başlayarak, bu Kanunun değişik mükerrer 120 ve Kurumlar Vergisi Kanununun 25 inci maddeleri uyarınca geçici vergi öderler. Geçici vergi beyannamesi verilen döneme ilişkin yıllık beyannameler üzerinden tahakkuk ettirilen geçici vergi taksitleri terkin edilir"

BAŞKAN – Sıradaki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Gelir Vergisi mükelleflerince beyanname verme süresi içinde, Kurumlar Vergisi mükelleflerince biri beyanname verme süresi içinde, diğeri izleyen ayda olmak üzere iki eşit taksitte ödenir" ibaresinin "Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerince beyanname verme süresi içinde ödenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Sıradaki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "biri beyanname verme süresi içinde diğeri izleyen ayda" ibaresinin, "biri beyanname verme süresi içinde diğeri izleyen ikinci ayda" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Sıradaki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bu Kanunun yayımı tarihine kadar" ibaresinin, "bu Kanunun yürürlük tarihine kadar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Sıradaki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş" ibaresinin, "takvim yılı esasına tabi olmayıp kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Sıradaki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş" ibaresinin, "Maliye Bakanlığınca kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Sıradaki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "bu Kanunla değiştirilmeden önceki hükümlere göre" ibaresinin "geçici vergiye ilişkin olarak, bu Kanunla değiştirilmeden önceki hükümlerine göre" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey Güven Karahan

Kars Balıkesir

Avni Kabaoğlu Bülent Akarcalı

Rize İstanbul

Ahmet Kabil

Rize

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki cümlenin, 626 sıra sayılı yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesine son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Nihat Matkap Hilmi Develi

Hatay Denizli

Oya Araslı Mustafa Yıldız

İçel Erzincan

Ali Dinçer Algan Hacaloğlu

Ankara İstanbul

Ahmet Küçük

Çanakkale

"1997 yılına ilişkin verilmiş bulunan KDV beyannamelerinde yer alan, teslim ve hizmet işlerinin karşılığını teşkil eden bedeller toplamı 24 milyarı aşmayan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri, geçici vergilerini 1 Ocak 2000 yılına kadar, bu Kanunun 52 nci maddesindeki değişiklik yapılmadan önceki şekilde ödemeye devam ederler."

BAŞKAN – Şimdi, önergeleri, aykırılık derecelerine göre tekrar okutup işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirillmesini arz ve teklif ederiz.

Selahattin Beyribey

(Kars)

ve arkadaşları

"Geçici Madde 51.- Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilmiş Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri, 31.12.1998 tarihi itibariyle, içinde bulundukları bu üç aylık dönemi takip eden dönemden başlayarak, bu Kanunun değişik mükerrer 120 ve Kurumlar Vergisi Kanunun 25 inci maddeleri uyarınca geçici vergi öderler. Geçici vergi beyannamesi verilen dönemlere ilişkin yıllık beyannameler üzerinden tahakkuk ettirilen geçici vergi taksitleri terkin edilir.”

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Uygun görüşle takdire sunuyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon, önergeyi uygun görüşle Genel Kurulun takdirine sunmaktadır; Hükümet önergeye katılmaktadır.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Önergenin oylanması sırasında karar yetersayısının aranılması istenmiştir; karar yetersayısını arayacağız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Önergenin kabul edilmesi karşısında, diğer 7 önergeyi işleme koyma imkânı bulamıyoruz.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır Sayın Başkan, son fıkra istiyoruz biz.

BAŞKAN – Sayın Matkap, şimdi kabul edilen önerge, madde metnini büyük ölçüde değiştirdi.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır Sayın Başkan, bizim ekleyeceğimiz fıkra değiştirmiyor. Bir cümle ekliyoruz, son fıkra oluyor, bir geçiş oluyor. Zaten geçici madde.

BAŞKAN – Efendim, yeni kabul edilmiş olan önerge, madde metnini, sizin fıkra eklenmesini istediğiniz metinden farklı bir hale getirdi, tek fıkralı yeni bir madde oluştu. Bu sebeple, önergenizi işleme koyma imkânı bulamıyoruz.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, ben izah edeyim. Bakınız, bu madde, geçiş süresini düzenliyor. Şimdi, bu kabul ettiğimiz önergeyle, daha önce ağustosta başlaması öngörülen uygulamaya, tüm mükellefler için 1.1.1999 tarihinde başlanması kabul edildi.

Şimdi, bizim önergemizde ise, birkısım mükelleflerin, bu uygulamaya 1.1.2000 tarihinde geçmesini öngören bir ek söz konusu. O nedenle, bizim önergemizi tartışabiliriz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teknik olarak Komisyonun bu konudaki görüşünü alayım efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Evet; teknik olarak bir engel var mı; Komisyonun bu konudaki görüşünü alın.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, Başkanlığın görüşünü ifade ettim. Komisyon yönünden, önergenin işleme konulmasında teknik bir sakınca var mıdır?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Yoktur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon sakınca görmüyor; bu önergeyi de işleme alacağım.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, değişik bir sınır getiriyor; müzakere etmemiz lazım.

BAŞKAN – Tamam efendim; madde metni değiştiği için böyle değerlendirmiştik.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki cümlenin, 626 sıra sayılı yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen geçici 51 inci maddesine son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Nihat Matkap

(Hatay)

ve arkadaşları

"1997 yılına ilişkin verilmiş bulunan KDV beyannamelerinde yer alan teslim ve hizmet işlemlerinin karşılığını teşkil eden bedeller toplamı 24 milyarı aşmayan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri geçici vergilerini 1 Ocak 2000 yılına kadar bu kanunun 52 nci maddesindeki değişiklik yapılmadan önceki şekilde ödemeye devam ederler."

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce belirttiğiniz gibi, bu maddenin, kabul edilen önergeyle, yürürlüğüyle ilgili olarak düzenleme bu maddeden çıkarılmıştır; yani, 1998 yılı içerisinde, daha sonradan yürürlük maddesinde yapılacak değişiklikle geçici vergi uygulaması, 1998 yılında yapılmayacaktır; Sayın Matkap, burada haklı olarak, ortaya çıkacak olan iş yükünü dikkate alarak, bunu zamana yaymak istemektedir; ama, özellikle, maddenin gelecek yıllarda gerçek vergilendirme açısından sağlayacağı avantajlar nedeniyle, vazgeçilebilir bir niteliği yoktur. Zaten, yürürlüğü 1.1.1999 tarihine atılmak suretiyle, bu konuda mükellefler açısından gereken rahatlık sağlanmıştır; o nedenle, bu önergeye katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılamıyor.

Önerge sahipleri söz istiyorlar; buyurun Sayın Matkap. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peşin verginin tespitine ilişkin bu kanun tasarısıyla yaptığımız değişikliklerde mükelleflerin, her üç ayda bir bilanço ve geçici kâr-zarar cetveli veya işletme hesabı hülasası çıkararak, vergi dairesine bir beyanname vermeleri ve o gerçek kazançlar üzerinden de geçici verginin tarh edilmesi öngörülüyor. Sayın Bakanın çok önem vermiş olduğu bu maddenin özüne dokunmuyoruz; ancak, muhasebe organizasyonunu kurmuş olan firmalar, üç-beş ay içerisinde bu uygulamaya rahatlıkla geçebilir ve intibak edebilirler; ama, defterleri, 40-50 veya 50-60 defter tutan bağımsız çalışan muhasebeciler tarafından düzenlenen mükellefler ve bu muhasebeciler açısından konuyu incelediğimizde, korkunç bir karmaşıklığın doğacağını görürüz.

Bakınız, muhasebeciler, bu yılki asgarî ücret tarifesine göre her işletme defterinden 2 milyon 400 bin lira almaktadırlar; bir muhasebeci 50 defter tutsa, aylık brüt kazancı 120 milyon lira dolayında olacaktır. Şimdi, yazıhane kirası ve diğer giderlerini düşünün... Bir defa, bu uygulamaya hangi muhasebeci olursa olsun, geçebilmesi için muhakkak bilgisayar alması gerekmektedir. Bilgisayarı almak da yetmiyor; bilgisayar kullanmasını kendi öğrenecektir, yanında çalışanlara da bilgisayar kullanmasını öğretecektir. Maddeyi yazarsınız, getirirsiniz; ama, uygulamasını da düşünmek zorundasınız.

Bizim önergemiz şunu içeriyor: 1997 yılı itibariyle, gayri safî iş hâsılatı, yani, bütün yıl yapmış olduğu iş tutarı 24 milyar lirayı aşmayan mükellef grupları, yani, küçük mükellefler, bu uygulamaya 1.1.2000 tarihinden itibaren girsin diyoruz; bir yıl sonra geçsinler diyoruz; ama, bu arada, Maliye Bakanlığının peşin vergi kaybı da olmayacak; onlar, peşin vergilerini, eskiden olduğu gibi, ödemeye devam edecekler. O nedenle, vergi azaltıcı bir madde de değil, sadece kolaylık sağlayıcı bir madde, o da küçük mükellef grupları için düşünülen bir hüküm.Dolayısıyla, bakanlık adına vergi kayıbı yok.

Mükellefin eğitilmesi açısından, bir yıllık bir süre, önemli bir süre. Muhasebecilerin bilgisayar alıp, bilgisayarı kullanmayı öğrenmeleri ve yanında çalışanlara öğretmeleri açısından yeterli bir süre ve önemli bir kayıp getirmeyecek bir önerge.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, bunu yapmamızın çok ciddî yararı olacak. Yoksa, bu konuda en çok zarara uğrayacak olan da Maliye Bakanlığımızdır; çünkü, bakınız, bu kabul ettiğimiz 52 nci maddede yüzde 10'luk bir yanılma payı öngörülüyor, envanter de yapılmıyor; kaydî envanter yöntemiyle bilanço kâr-zarar cetveli veyahut da işletme hesabı hülasası çıkarılıyor. Mükelleflere de çok ciddî zarar getirecek bir uygulama.

Bu nedenle, bu geçiş ve intibak süresi konusunda böyle bir kolaylığın getirilmesinde büyük yarar gördüğümü ifade ediyor, konuyu değerli takdirlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Matkap'a teşekkür ediyorum.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 52 nci maddeyi okutuyorum:

“Geçici Madde 52 - 1998 takvim yılına ait gelirler;

1.000.000.000 liraya kadar % 20

2.000.000.000 liranın 1.000.000.000 lirası için 200.000.000 lira, fazlası % 25

4.000.000.000 liranın 2.000.000.000 lirası için 450.000.000 lira, fazlası % 30

8.000.000.000 liranın 4.000.000.000 lirası için 1.050.000.000 lira, fazlası % 35

16.000.000.000 liranın 8.000.000.000 lirası için 2.450.000.000 lira, fazlası % 40

16.000.000.000 liradan fazlasının 16.000.000.000 lirası için 5.650.000.000 lira, fazlası % 45

Oranında vergilendirilir.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çerçeve 54 üncü maddenin geçici 52 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, saygılarımı sunuyorum.

Biraz evvel, Başkanlık Divanı, size, geçici 52 nci maddeyi sundu; geçici 52 nci maddeyle, 1998 yılı ocak ayının 1'inden itibaren vergi oranlarında yapılacak olan değişikliğin nasıl uygulamaya konulacağına ilişkin oranlar belirtildi. Bu tasarı, Hükümet tasarısıdır; Komisyonda görüşüldü, kabul edildi ve buraya geldi. Şimdi, ben, bu tasarının, bu maddesine inanmak istiyorum; bu çerçevesini, içime tam sindirmiyorum. Benim, bizim, arkadaşlarımızla, ayrı önergemiz var; ama, Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, Hükümet olarak önümüze getirdiğiniz bu maddenin arkasında mısınız değil misiniz? Eğer arkasında değilseniz, ne diye, bize, Plan ve Bütçe Komisyonunda "arkasındayız" diye söz verdiniz, oy kullandırdınız; şimdi, ne diye arkasında değilsiniz? Yoksa, siz arkasındasınız da, bir başka bakan veya Sayın Başbakan mı arkasında değil?

Bunu, ne diye böyle söylüyorum; çünkü, bilindiği gibi, Hükümet, IMF'ye bir bildirge sundu, Türkçesi ile. Bu bildirgede Hükümet, burada tartışmakta olduğumuz bu maddeye ilişkin, bu maddenin uygulama tarihini, tasarının 87 nci maddesinde belirtildiği şekilde 1 Ocak 1998'den itibaren değil, 1 Ocak 1999'dan itibaren yürürlüğe konulacağı konusunda IMF'ye taahhütte bulundu; ama, Sayın Bakan, siz de, işçilere, emekçilere taahhütte bulundunuz, 1998'de yürürlüğe konulacak diye. Yarın, maaş zammını ilan edeceksiniz. Soruyorum, eğer, içinize sindirip burada cayacaksanız, yarın maaş zammını verirken, bu hususu da dikkate alacak mısınız?

Değerli arkadaşlarım, vergi önemli bir olaydır. Bakınız, şu ana kadar, Hükümet, tek bir değişiklik önergemizi kabullenmedi. Bırakınız Hükümeti, İktidarı oluşturan partiler, müthiş bir katılık içerisinde, teknik doğrusu olan konularda, siyasî doğrusu olan konularda, emek için getirdiğimiz önerileri, çalışanlar için getirdiğimiz önerileri reddeddiler.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Doğru, doğru...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Şimdi, biz, ne diye bu yasa tasarısına oy vereceğiz dedik? Yani, bir yerde, geneli konusunda, Hükümetin kuruluşuna verdiğimiz destek uzantısında, bazı boyutlarıyla iyileştirmeler getiren bu tasarının, bir şekilde, iç tutarlılığına da güvenmemiz, iç tutarlılığını da görmemiz lazım.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Ama, göremiyorsun...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Evet, onu göremiyorum.

Ben, iki dönemdir milletvekilliği yapıyorum, ilk defa böyle bir şeyle karşı karşıyayım. Bugüne değin, IMF'ye onlarca niyet mektubu verilmiştir; ancak, zannetmiyorum ki, hiçbir niyet mektubunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine sunulmuş olan bir yasa tasarısının yasalaşması aşamasında, o madde yasalaşmadan evvel, bir Hükümet, o tasarıda, Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan ve bu yüce çatı altında görev yapmakta olan milletvekillerine sunulmuş olan çerçevenin dışına çıkarak, bir anlamda, burada, ulusal iradenin önünde bu konu irdelenmeden, konuyu IMF'ye karşı bir taahhütle değiştirmiş olsun; ama, bu Hükümet değiştirmiş, bir başka çerçeveye oturtmuştur.

Oturtulan çerçevenin özeti şudur: Bu madde ve 87 inci madde; yani, yürürlük maddesi kabul edilirse, bu şekliyle kabul edilirse, 1 Ocak 1998 tarihinden itibaren işçilerin, memurların, çalışanların vergi oranlarında yüzde 5'lik indirim olacaktır. Yani, toplam alt oranlardaki yüzde 10'luk indirimin yarısı 1998 yılının başından itibaren yürürlüğe girecekti; ama, ben, biliyorum ki, sadece IMF'ye verilen söz nedeniyle değil, Hükümet, biraz sonra sunacak olduğu önergeyle de, bu konuda, bu yasa çerçevesinde vermiş olduğu taahhüt veya önümüze koymuş olduğu önerge konusunda samimiyet göstermemektedir; Hükümet, bu konuda samimî değildir.

DSP'li değerli arkadaşlarım, bu maddeyi böyle kabul etmeyin; çünkü, biraz sonra, Hükümet, size "hayır, katılmıyoruz; değişiklik önergesi getireceğiz" diyecek; çünkü, birileri, bu tasarı sunulduktan sonra, sizlere sormadan, sizin adınıza, sizin desteklediğiniz Hükümet adına gittiler IMF'ye taahhütte bulundular. Bu taahhüdün bedelini işçiler, memurlar ödeyecek.

MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) – Siz de destekliyorsunuz!..

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, peki, bunu yapıyorsunuz da, gerçekten, yarın, öbür gün işçinin, memurun hakkını verecek misiniz?

Bakınız, IMF'ye verdiğiniz mektupta, tüketici fiyat endeksini yıllık ortalama yüzde 78 olarak belirlemiş vaziyettesiniz. Eğer, yıl sonunda tüketici fiyat endeksi, IMF'ye söylediğiniz gibi, yüzde 55'e inerse; yani, koyduğunuz hedefe ulaşabilirseniz, o zaman yıllık ortalama artış yüzde 78 olacaktır; yani, TEFE'de yüzde 50, tüketicide yüzde 55'lik hedefinizi tutturursanız; ama, hepimiz biliyoruz ki, bu hedefi tutturamayacaksınız. Buna rağmen, varsayalım ki, hedefi tutturdunuz; peki, şimdiye kadar, altı ayda ne verdiniz; yüzde 30, raporda, bildirgede ne diyorsunuz, yüzde 78, ekonomi de yüzde 5 büyüyor, onu da ilave edin, eder yüzde 83. Yüzde 83'ten yüzde 30'u çıkarın, geriye ne kalır yüzde 53. Yüzde 53'ün altında, memura vereceğiniz herhangi bir zam memurun hakkını gasp etmek demektir.

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) – Sizin gibi yüzde 0 vermedik.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Eğer, onu vermeyecekseniz, o zaman gidiniz, kimin için, ne için ve Türkiye'nin hangi çıkarı için özveride bulunması gerektiğini memura anlatınız.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu'na teşekkür ediyorum.

Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Ömer Özyılmaz'a söz vereceğim.

Buyurun Sayın Özyılmaz. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 54 üncü maddesinin geçici 52 nci maddesiyle ilgili olarak Grubum adına söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık bir aydır Vergi Kanunu Tasarısını görüşüyoruz, çok değişik düşünceler ortaya konuluyor.

Bilindiği gibi, vergiler, tarihte, her zaman, kamu harcamalarının finansmanında kullanılmak için olagelmiştir. Vergiler, bir bakıma yönetimin hâkimiyetinin bir göstergesi olarak da algılanabilir.

Vergilerin işlevlerine baktığımızda, tasarrufların ve sermaye birikiminin artırılması yoluyla ekonomik büyümeyi teşvik ederler. Verginin, gelir dağılımını daha adil hale getirmesi ve gelir dağılımının düzeltilmesine katkı sağlaması icap eder. Ayrıca, ekonomide yol açtığı verimsizlik en düşük düzeyde olmalıdır. Verginin öyle bir yönü vardır; eğer, yanlış alınır ve yanlış yerde uygulanırsa, ekonomide olumsuz durumlar meydana getirebilir.

Ayrıca, verginin topluma maliyeti de en asgarî düzeyde tutulmalıdır. Verginin çok önemli bir yönü de, ödeme gücü ilkesinin dikkate alınmasıdır.

Bu özellikleri açısından Gelir Vergisine baktığımızda, bugün ülkemizde Gelir Vergisini, büyük ölçüde işçi, memur ve esnaf vermektedir ve toplam yıllık gelirin yaklaşık yüzde 60’ını oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, vergiyi ödeyen bu kesime baktığımızda, bunlar, büyük ölçüde, dargelirli, geçim sıkıntısı içerisinde olan insanlardır. Şimdi, bu maddeyle getirilen hususa baktığımızda, bu, ödeme gücü ilkesinin, pek dikkate alınmadığı görülmektedir. Ayrıca, biraz önce saydığım diğer ilkelere de pek uyulmadığı gözlemlenmektedir. Bir defa, memurlarımız, bugün, özellikle, bu Hükümetin oluşturmuş olduğu yüksek enflasyon, işsizlik ve pahalılık baskısı altında çok büyük zorluklara düşmüş bulunmaktadır. Bu zorlukların aşılması için, memurlarımıza yönelik herhangi bir çalışma yapılmazken, belki, ileride, onların eline bazı şeyler geçer, onu da alalım düşüncesiyle, sanki, burada bir tuzak kuruluyor ve yüksek derecede vergilendirme daha şimdiden yapılıyor.

Memurlarımız, bugün, gerçekten ekonomik sıkıntı içerisinde, yalınayak başıaçık yollara düşmüş, yöneticilerin dikkatini biraz olsun kendi sıkıntılarına çekmek için gayret sarf ederken, bu Hükümet, memura herhangi bir şey vermeden, ona, belki, gelecekte verilecek olan iyileştirmenin de şimdiden önüne geçmekte ve onun önünü kesmektedir.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu Hükümet, 1998 yılı için, özellikle ikinci dönemde; yani, temmuz ayından itibaren yüzde 20 zam vereceğini söylüyor. Esasen, bu Hükümetin Başbakanının yine Başbakan olduğu 53 üncü Hükümette de, hatırlarsanız, temmuz ayında yüzde 20 zam verileceğini ilân etmişlerdi. Yine, bugünkü Hükümetin ortağı olan DSP de, o günkü Hükümeti dışarıdan destekliyordu, tıpkı, bugünkü CHP'nin dışarıdan desteklediği gibi.

OYA ARASLI (İçel) – Yanlış biliyorsunuz; ikisi çok farklı.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – O hükümet, o gün, yüzde 20 zam vereceğini ilan etmişti; fakat, Cenabı Hak, memurlarımızın, işçilerimizin yüzüne bakmış, o hükümet bu kararı almadan ömrünü bitirmiş ve yerine yeni bir hükümet gelmişti. Yine, hatırlayacağınız üzere, 54 üncü Hükümet, göreve başlar başlamaz, 53 üncü Hükümetin ilan ettiği o yüzde 20'lik zammı fevkalade az bulmuş, yiğitçe bir kararla, memurumuza yüzde 50 zam vermişti.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Enflasyon kaç oldu?

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Onu siz inceleyin...

Sayın Aktaş, o gün, sizin desteklediğiniz hükümet yüzde 20 zam verecekti; ama, 54 üncü Hükümet geldi, yüzde 50 zam verdi.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sonucunda enflasyon kaç oldu?

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Onu siz inceleyin...

Arkasından, bir altı ay sonra, bir yüzde 30 daha zam verdi; onun ortalaması yüzde 45 eder, yüzde 95'e çıktı. Bugün, siz, memuru, yüzde 20'lik zamla, yeniden ezme noktasındasınız. Umarım, o kararı alamadan, yine, memurlarımızın hışmına uğrarsınız, gidersiniz; onu bekliyor memurlarımız. Ya da memurumuzun, işçimizin, bugün, çekmiş olduğu sıkıntıyı görerek, onların durumuna uygun ücret verirsiniz.

Değerli arkadaşlar, ülkemizdeki çarpıklıklardan birisi de şudur: Vergiyi dargelirliden toplar -bizdeki vergi sisteminin özelliği, genel karakteristiği budur- en üst seviyedeki küçük bir azınlığa, maddî bakımdan en üst seviyede olan küçük bir azınlığa kredi olarak pompalar. Nitekim, bakınız, memurlardan, işçilerden, esnaftan vergi toplamak için bir sürü madde bulunan bu tasarıda, bunu, açıkça görüyoruz. 30 uncu maddede geçti, en üst seviyede gelir grubuna “vergi iadesi” ya da “yatırım indirimi” adı altında yüzde 200 karşılık verecek. 250 milyon dolar harcama yapan iş sahibine iki katı fazlasını ödeyeceğini söylüyor.

Esasen, memurlarımıza, bu Hükümetin, en az yüzde 50 civarında zam yapması lazım. O yetmez, bugünkü sıkıntıları biraz olsun dindirmek için de, değerli arkadaşlar, geçici 52 nci maddede getirilmiş olan matrahların ya da ölçeklerin daha çok aşağıya çekilmesi lazım. Mesela, gelirdeki ilk 500 milyon liradan kesinlikle vergi alınmaması lazım. Yani, bu, açlık sınırının da altında bir şeydir, bundan vergi almak fevkalade yanlış, hatta insan haklarına aykırı bir durumdur. 500 milyon liradan 2 milyara kadar yüzde 20'ye çekilmesi icap eder; 4 milyar liraya kadar, 2 milyar lira için 300 milyon lira, fazlası için yüzde 25; 8 milyar liraya kadar, 4 milyar lirası için 800 milyon lira, fazlası için yüzde 30; 16 milyar liraya kadar 8 milyar lira için 2 milyar lira, fazlası için yüzde 35; 16 milyar liradan fazlasının, 16 milyar lirası için 4 milyar 800 milyon lira, fazlası için yüzde 40 oranında vergi. Esasen, bu bile çoktur; ama, biraz olsun bunları düşünmeniz açısından bir teklif olarak söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, kısaca, ülkemizdeki bu yanlış anlayışı; yani, fakirden, vergiyi toplayıp, üç beş tane holdinge “kredi” adı altında pompalama anlayışını bırakıp, memurumuza, işçimize, bugünkü şartlarda rahat yaşayabileceği bir geliri sağlamak, devletimizin birinci görevi olduğunu unutmadan, bunu düşünmeli ve Hükümet, bu hususa dikkat etmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyılmaz'a teşekkür ediyorum.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam Sayın Özyılmaz...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bu, kesin usulümüz efendim.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası Sayın Sıtkı Cengil'de; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

SITKI CENGİL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; geçici 52 nci madde üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bu madde, bilindiği gibi, 1998 yılı gelir dilimlerini ve bu gelir dilimlerine uygulanacak olan vergi oranlarını belirliyor.

Tabiî, Sayın Bakanlık veyahut da Sayın Hükümet, Komisyon, niye böyle bir ihtiyaç duydular; aslında, gerekli düzenleme, daha önce 50 nci maddeyle yapılmıştı, bir yıllık geçiş dönemi için niye böyle düzenleme ihtiyacı duydular, doğrusu bunu anlamak mümkün değildir.

Anlamak mümkün olmamakla beraber, şu ana kadar yapılan görüşmelerde edindiğimiz intiba şudur: Mükellefin lehine olabilecek, halkın lehine olabilecek düzenlemelerde, maalesef, cimri davranılıyor; ama, aleyhine olabilecek durumlarda da, kesinlikle taviz verilmiyor, işte, geçici vergide gördüğümüz gibi. Arkadaşlarımız önerge verdiler, kabul edilmedi.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce konuşan bir arkadaşımızın da belirttiği gibi, belki, bu maddenin, ücretliler için en önemli ve bekledikleri tarafı, getirilen iyileştirmeler, acaba, Ocak 1998'in başından itibaren geçerli olacak mı, olmayacak mı?

Hükümetin daha önceki açıklamasına bakacak olursak, bu düzenlemenin, bu iyileştirmenin 1998'in Ocak ayından itibaren geçerli olması gerekirdi; ama, maalesef, son zamanlarda, basında da okuduğumuz gibi ve diğer çeşitli görüşmelerde de takip ettiğimiz üzere, Hükümetin, IMF ile yapmış olduğu bir anlaşma gereği, işçilere, memurlara müjde olarak verilen bu sözün tutulmayacağı yönündedir. Değerli arkadaşlar, o zaman, biz şunu ifade ediyoruz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Önergemiz var.

SITKI CENGİL (Devamla) – Evet, bununla alakalı önergemiz de var, ama, bizimki geçerli olmasın diye kendileri önerge vermişler. Maalesef, kendi vermiş oldukları sözü tekzip eder yönde, ortadan kaldırıcı mahiyette önerge vermişlerdir.

Benim, Sayın Hükümete tavsiyem şudur; eğer, işbaşında kalabilirlerse, bu gibi durumlarla sık sık karşılaşabilirler: Bir taraftan halk, bir taraftan IMF; bir taraftan halka verdikleri sözler, bir taraftan da IMF'ye verdikleri sözler var; ama, maalesef, halka verdikleri sözü unutma, IMF'ye karşı taahhüt ettiklerini ise harfiyen uygulama durumu söz konusudur. Durum böyle olunca da, Sayın Hükümetin itinalı davranması lazımdır. Bundan sonra, söz verirken, IMF'yi de hesaba katması lazımdır; yoksa, halkın nezdinde mahcup oluyor, mahcup olmasını da istemeyiz değerli arkadaşlar.

İHSAN ÇABUK (Ordu) – İyi geceler!.. İyi geceler!..

SITKI CENGİL (Devamla) – Size de iyi geceler!.. Yalnız, değerli arkadaşlar, memura öngördüğünüz zam, memuru sokaklara döktü. Biliyorsunuz, memurlar yalınayak yürüyor. Daha önce, memura yüzde 50 zam verildiği zaman, enflasyon üzerinde reel artış yapıldığı zaman, birileri çıkıp "sokaklara çıkmayan memurun aklından şüphe ederim" diyordu; ama, bugün, enflasyonun yüzde 90 olduğu bir ortamda memura reva görülen yüzde 20 zam karşısında, memur, hem akıllardan hem vicdanlardan şüphe ediyor.

Değerli arkadaşlarım, konuşurken tutarlı olmamız lazım, tutarlı davranmamız lazım. Tutarlı olunmadığı zaman, işte, gördüğümüz gibi, hem o açıklamalardan dolayı, hem de IMF'yi hesaba katmadan vermiş olduğunuz sözlerden dolayı mahcup olma durumunuz söz konusu.

Bundan sonra mahcup olmamanızı diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cengil.

Değerli arkadaşlarım, söz sırası Sayın Emin Kul'da; buyurun.

EMİN KUL (İstanbul) – Vazgeçiyorum efendim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Ali Rahmi Beyreli?..

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu, buyurun efendim.

CAFER TUFAN YAZICIOĞLU (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hükümetimizin getirdiği güzel uygulamalardan birisi olan bu yasa tasarısını desteklediğimi bir kere daha arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, madde üzerindeki çalışmalar bitinceye kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz. (ANAP ve DSP sıralarından "geçti, geçti" sesleri)

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (FP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır efendim...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Karar yetersayısının aranılmasını istedik Sayın Başkan.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, karar yetersayısı, ben, oylamaya geçtikten sonra ifade edildi. Memur maaşlarıyla ilgili bir konuyu görüşüyoruz. Görüşmeler tamamlandı. Madde üzerinde önergeler var; önergelerin işlemini yapacağız. Nedir telaş ettiğiniz?.. Zamanımız da var aslında; ama, yetmeyebilir diye düşünüyorum. Aldık kararımızı...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Soru soracağız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam efendim... Soruları da soracaksınız.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Efendim, birazcık buraya dikkat ettikten sonra talimat verirseniz uygun olur... Lütfen, istirham ediyoruz...

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bu konuda, sayın milletvekilleri kendilerine ait olan hakları takip edecekler.

Şimdi, soru sormak istiyorsunuz. Sayın Kapusuz'dan başlıyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, gruplara önergelerimiz dağıtılmamış durumda. Lütfen, talimat verirseniz...

BAŞKAN – Önergeler dağıtıldı efendim.

Sayın Hacaloğlu, bakın, yoksa, tekrar gönderelim efendim.

Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, delaletinizle Sayın Bakana sormak istiyoruz: Bu metinde yazılı bulunan 1998 takvim yılı itibariyle belirlenen oranlar 1998 yılı başından itibaren uygulanacak mı; yoksa, kamuoyunda sıkça konuşulan, daha sonra, IMF ile uzlaşmaya varıldığı söylenerek, bunun verilmeyeceği, diğer bir ifadeyle -verilen önergelerden de bir yaklaşım kurarak- bunun yedinci aya çekileceği gibi birtakım düşünceler var mı? Sayın Bakan, özellikle bu konuyla alakalı olarak, diğer maddelerde olduğu gibi bir açıklama yapmayı düşünüyor mu?

Arz ederim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, tasarımızın yürürlüğüyle ilgili olarak biraz önce yaptığımız düzenlemelerde, geçici verginin 1.1.1999 tarihine atıldığı görüldü. Dolayısıyla, bazı maddelerin ilk getirildiği şekliyle uygulanma olasılığı kalmadı. Ancak, bu tarifenin 1998 yılı içerisinde yürürlüğe gireceği konusundaki taahhüdümüz geçerlidir ve biraz sonra verilecek olan önergeyle de, yasanın yürürlük tarihinden itibaren, 1.7.1998 tarihinden itibaren, bu tarife, ücretliler için yürürlüğe girecektir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Ocak ayı değil yani.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) – 1.7.1998 tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir.

SITKI CENGİL (Adana) – Yani, IMF'nin öngördüğü şekilde, Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Özgün, buyurun efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Geçici 52 nci maddenin başlangıcında “1998 takvim yılına ait gelirler" deniliyor ve 1.1.1998'den itibaren uygulanacağı anlaşılıyor. Ancak, Sayın Bakanın biraz önceki ifadesinden anlıyoruz ki, 1.7.1998'den itibaren uygulanacak. Niye buna ihtiyaç duyulmuştur; öğrenmek istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, geriye dönük olarak tarife uygulamalarının, mükellefler arasında hakkaniyete aykırı durumlar ortaya çıkardığı görülmektedir. Yüksek gelir gruplarında çok fazla iadeler çıkmakta, düşük gelir gruplarında dilim değişmediğinden ötürü herhangi bir farklılık yaratılmamaktadır. Bu eşitliği sağlamak için, yürürlük tarihi 1.7.1998 olarak belirlenmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka soru?.. Yok.

Arkadaşımızın, önergeleri, yerinden okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çeşitli vergi kanunlarında değişikliği öngören 626 sıra sayılı yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle 103 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 52'nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederiz.

Algan Hacaloğlu Hilmi Develi

İstanbul Denizli

Bekir Yurdagül

Kocaeli

Değişiklik metni:

Geçici madde 52- 1998 takvim yılına ait gelirlerden Gelir Vergisine tabi ücretler 50 nci maddenin (a) fıkrasında yer alan tarife ve oranlar çerçevesinde, Gelir Vergisine tabi ücretdışı gelirlerse;

2 000 000 000 liraya kadar %15

5 000 000 000 liranın 2 000 000 000 lirası için 300 000 000 lira, fazlası için % 22

10 000 000 000 liranın 5 000 000 000 lirası için 960 000 000 lira, fazlası için % 28

20 000 000 000 liranın 10 000 000 000 lirası için 2 360 000 000 lira, fazlası için % 35

30 000 000 000 liranın 20 000 000 000 lirası için 5 860 000 000 lira, fazlası için % 40

60 000 000 000 liranın 30 000 000 000 lirası için 9 860 000 000 lira, fazlası için % 45

60 000 000 000 liradan fazlasının 60 000 000 000 lirası için 23 360 000 000 lira, fazlası % 50

Oranında vergilendirilir."

BAŞKAN – Sıradaki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çeşitli vergi kanunlarında değişikliği öngören 626 sıra sayılı yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle 103 sayılı kanuna eklenen geçici madde 52'nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederiz.

Algan Hacaloğlu Hilmi Develi

İstanbul Denizli

Bekir Yurdagül

Kocaeli

Değişiklik metni:

"Geçici madde 52: 1998 takvim yılına ait gelirlerden;

Gelir Vergisine Tabi Ücretler 50 nci maddenin (a) fıkrasında yer alan tarife ve oranlar çerçevesinde,

Gelir Vergisine Tabi Ücret Dışı Gelirler ise;

2 000 000 000 liraya kadar % 20

5.000.000.000 liranın 2.000.000.000 lirası için 400.000.000 lira, fazlası % 25

10 000.000.000 liranın 5.000.000.000 lirası için 1.150.000 lira, fazlası % 30

20.000.000.000 liranın 10.000.000.000 lirası için 2.650.000.000 lira, fazlası % 35

30.000.000.000 liranın 20.000.000.000 lirası için 6.150.000.000 lira, fazlası % 40

60 000 000 000 liranın 30 000 000 000 lirası için 10 150 000 000 lira, fazlası %47

60 000 000 000 liradan fazlasının 60 000 000 000 lirası için 24 250 000 000 lira, fazlası %50

Oranında vergilendirilir."

BAŞKAN – Sıradaki diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çeşitli vergi kanunlarında değişikliği öngören 626 sıra sayılı yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle 103 sayılı kanuna eklenen geçici madde 52'nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederiz.

Algan Hacaloğlu Yılmaz Ateş

İstanbul Ankara

Bekir Yurdagül

Kocaeli

Değişiklik metni:

“Geçici Madde 52 - 1998 takvim yılına ait gelirlerden;

Gelir Vergisine tabi ücretler 50 nci maddenin (a) fıkrasında yer alan tarife ve oranlar çerçevesinde,

Gelir Vergisine tabi ücret dışı gelirler ise;

2 000 000 000 liraya kadar % 20

5 000 000 000 liranın 2 000 000 000 lirası için 400 000 000 lira, fazlası için % 25

10 000 000 000 liranın 5 000 000 000 lirası için 1 150 000 000 lira, fazlası % 30

20 000 000 000 liranın 10 000 000 000 lirası için 2 650 000 000 lira, fazlası % 35

30 000 000 000 liranın 20 000 000 000'ı için 6 150 000 000 lira, fazlası % 40

60 000 000 000 liradan fazlasının 30 000 000 000 lirası için 10 150 000 000 lira, fazlası % 45

60 000 000 000 liradan fazlasının 60 000 000 000 lirası için 23 650 000 000, fazlası yüzde 50

Oranında vergilendirilir.”

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 52 nci maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ahmet Kabil Mustafa Güven Karahan

Rize Balıkesir

Fevzi Aytekin İhsan Çabuk

Tekirdağ Eskişehir

Mahmut Erdir

Ordu

“Geçici Madde 52 - 1.7.1998 tarihinden sonra elde edilen ücretler için, bu tarih itibariyle mevcut vergi matrahı dikkate alınarak, bu kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının bir numaralı bendine göre yapılacak tevkifatlara münhasır olmak üzere aşağıdaki tarife uygulanır...

aşağıdaki tarife uygulanır.

1 000 000 000 liraya kadar % 20

2 000 000 000 liranın 1.000.000.000 lirası için 200.000.000 lira, fazlası % 25

4 000 000 000 liranın 2.000.000.000 lirası için 450.000.000 lira, fazlası % 30

8 000.000 000 liranın 4.000.000.000 lirası için 1.050.000.000 lira, fazlası % 35

16 000 000 000 liranın 8.000.000.000 lirası için 2.450.000.000 lira, fazlası % 40

16 000 000 000 liradan fazlasının 16.000.000.000 lirası için 5.650.000.000 lira, fazlası % 45

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, şimdi, önceki önergelerde itiraz edilen hususa açıklık getirmek için, önerge sahipleriyle mutabık kalmak istiyorum. Burada, bazı rakamlarda virgülle bölünen kısımlar var; ancak, milyon belirlenmemiş "2, 650 milyar; 6,150 milyar" gibi rakamlar var. Zannediyorum, bunlar, “2 650 000 000; 6 150 000 000” şeklinde anlaşılacak; öyle mi Sayın Hacaloğlu?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Evet...

BAŞKAN – Tamam efendim; tutanaklarda da ona göre tespit edilmiştir.

Şimdi, önergeleri, aykırılık derecesine göre işleme alıyorum.

En aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan çeşitli vergi kanunlarında değişikliği öngören 626 sıra sayılı yasa tasarısının 54 üncü maddesiyle 103 sayılı kanuna eklenen geçici madde 52'nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederiz.

Algan Hacaloğlu

(İstanbul)

ve arkadaşları

Değişiklik metni:

Geçici Madde 52 - 1998 takvim yılına ait gelirlerden Gelir Vergisine tabi ücretler, 50 nci maddenin (a) fıkrasında yer alan tarife ve oranlar çerçevesinde,

Gelir Vergisine tabi ücret dışı gelirler ise;

2.000.000.000 liraya kadar % 20

5.000.000.000 liranın 2.000.000.000 lirası için 400.000.000 lira, fazlası için % 25

10.000.000.000 liranın 5.000.000.000 lirası için 1.150.000.000 lira, fazlası % 30

20.000.000.000 liranın 10.000.000.000 lirası için 2.650.000.000 lira, fazlası % 35

30.000.000.000 liranın 20.000.000.000 lirası için 6.150.000.000 lira, fazlası % 40

60.000.000.000 liranın 30.000.000.000 lirası için 10.150.000.000 lira, fazlası % 47

60.000.000.000 liradan fazlasının 60.000.000.000 lirası için 23.650.000.000 lira, fazlası yüzde 50 oranında vergilendirilir.”

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle ilgili karar yetersayısının aranılmasının istenmesi doğrultusunda bir öneriniz geldi. Müsaade ederseniz, bu uygulamayı maddede yapalım? (FP sıralarından "Hayır" sesleri)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Hayır Sayın Başkan...

BAŞKAN – Önergelerde de mi istiyorsunuz?..

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Evet, önergede de istiyoruz.

BAŞKAN – Peki efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısı...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Affedersiniz... Önerge sahiplerinin elbette söylecekleri var.

Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılarımı sunuyorum.

Maddenin geneli üzerinde görüşürken, ortadaki mevcut çelişkiyi ifade etmeye çalışmıştım. Neydi o çelişki; Hükümet, bir yasa tasarısı sundu, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi bu tasarının o maddesi ve o madde çerçevesinde, vergi oranlarında, Gelir Vergisi oranlarında yapılan indirimlerin 1998 yılında hangi düzeyde uygulanacağına ilişkin bir çerçeve belirlendi ve en alt basamak için yüzde 10'luk bir indirim kabul edildi. Bu yüzde 10'luk indirimle ilgili olarak -yani, 10 puanlık indirimin 5 puanının- tasarıya göre, 1998 yılı Ocak ayının 1'inden itibaren yürürlüğe girmesine ilişkin bir düzenleme huzurunuza getirilmiş idi; halen de bu böyle.

Bu maddeyi kabul ederseniz, memurlar, işçiler size teşekkür edecek. Niye teşekkür edecek; çünkü, 1 Ocak 1998'den başlamak üzere vergileri 5 puan azalacak. Bunu, Komisyonda böyle kabul ettik, Hükümet böyle getirdi; ama, şimdi, Hükümet oyunbozanlık yapıyor; yapacağını göreceğiz biraz sonra, ben iddia ediyorum yapacağını göreceğiz!.. Burada, huzurunuza getirmiş olduğu bu önergeden cayacak, bu maddesini değiştirmek isteyecek.

Değerli arkadaşlarım, daha evvel, ücretliler ve beyannameye tabi olan mükellefleri için ayrı ayrı tarifeler tanzim edilmesi ve de her iki tarifeye mensup kesim için oranların farklılaştırılmasını temel alan önergelerimiz vardı. Ne demiştik, en alt düzeyde ücretliler ve memurların vergisi, asgarî ücret düzeyinde, yüzde 3 civarında, gerisi yüzde 10 düzeyinde olsun; bu, reddedildi. Ortada kabul edilen düzenleme nedir; yüzde 25 olan en alt dilimin vergisi, iki yıl içinde yüzde 15'e inecek; ama, ne zaman inecek? Tasarı bu yılbaşından itibaren geçerli olsun diyordu, şimdi "hayır öyle olmasın" denilecek. Ben kâhin miyim; hayır. Nereden çıkıyor; işte, IMF'ye verilen, Sayın Bakanın ve Merkez Bankası guvernörünün imzasıyla takdim edilmiş olan bildirgeden; işte imzaları. Ne diyor burada: "Hayır; sakın!.. Hükümetimiz her ne kadar milletvekillerimize öyle demişse de, her ne kadar, Plan ve Bütçe Komisyonu oturup, bunu günlerce haftlarca tartışmış, içine sindirmiş, bir öneri kabul etmişse de, siz onu boş verin; ne önemi var Türkiye Büyük Millet Meclisinin. Biz, bunu, burada tekrardan değiştiririz" diyor. Önemli mi memurun veya işçinin bu yıl ne alacağı; yarın memur maaşına yapacağınız zamla, onları ne düzeyde önemseyip önemsemediğinizi göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada, bir hatırlatma yapmak istiyorum, ortalama memur maaşları, 1992'de 349 dolardı, 1993'te 371 dolar, 1998'te -eğer, şimdi yüzde 20 zam yaparsanız- 321 dolar; yani, düşüyor, düşecek... Bunu da, herhalde içinize sindirmeyeceksiniz!..

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu'na teşekkür ediyorum.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorsunuz.

Sayın Emmioğlu, bugün, dünya futbol yıldızlarını da yanınıza aldınız; onların da rekabetiyle karşı karşıyayız!..

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler...

Değerli arkadaşlarım, karar yetersayısı yoktur; süremiz de dolmuş olduğu için, bu saatten sonra toplanma imkânımız yok.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 8 Temmuz 1998 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 00.16

VIII. — SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, Millî Saraylardaki tarihi demirbaşlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4894)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM Sayın Başkanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim.

Sabri Ergül İzmir

1. Millî Saraylardaki Ata yadigâr tarihi demirbaşların, özellikle Dolmabahçe ve Yıldız Sarayları ile İstanbul’daki kasr, yalı ve köşklerdeki demirbaşların kayıt ve envanterlerinin gereği gibi tutulmadığı; tarihi ve maddî değeri yüksek eşyalar yerine taklitlerinin konduğu;

Yıldız Sarayı’nın TBMMBaşkanlığı, Kültür Bakanlığı ve Harp Akademileri Komutanlığı arasındaki devir-teslim işlem ve envanter kayıtlarının çeyrek asırdır sonuçlandırılmadığı; Dolmabahçe Sarayı ve İstanbul’daki kasr, köşk, yalı ve benzeri yerlerdeki demirbaş tarihi eserlerin talan, tahrip, tahrif, yağma ve kayıp edildiği; çalındığı ve çaldırıldığı, değiştirildiği; bu konulardaki şikâyet, ihmal ve suistimallerin çeyrek yüzyıldır gereği gibi işleme konmadığı, kapatıldığı, sonuçlandırılmadığı ve halen Yıldız Sarayı devir teslim işlemi ve envanterinin bile çıkarılmadığı; hatta TBMM envanterininde bulunan değerli eşyaların bile kaybolduğu, akibetlerinin belli olmadığı; TBMM bürokrasisinde mevcut bir ekibin her dönemde, Meclis Başkanlarını bu işleri izleme, sonuçlandırma ve hesap sorma görevinden özel gayret göstererek alıkoyduğu doğru mudur?

2. Cumhurbaşkanlığında, Başbakanlıkta, Genelkurmay Başkanlığında, TBMM Başkanlığında ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanı, Meclis Başkanınca kullanılan makam, konut ikâmetgâh, karargâh ve tahsis edilmiş, kullanılan mekan, köşk ve benzeri yerlerde Millî Saraylardan alınmış, götürülmüş, izinli-izinsiz kullanılmış ve kullanılmakta olan, yazılı-sözlü/kayıtlı-kayıtsız hertürlü tarihi eşyanın bulunduğu yerler ve ayrı ayrı miktarları ve dökümü nedir?

Yıldız Sarayı menşeli olanlar, Dolmabahçe Sarayı menşeli olanlar ile diğer saray, köşk, kasr ve benzeri tarihi ve millî yerlerden alınan, götürülenler nedir? Nerelerdedir? Bunların kayıtları, geldisi, gittisi ve mevcut hali, işlemleri usulüne uygun mudur? Sağlıklı ve tamam mıdır?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 7.7.1998 KAN.KAR.MD. Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4894-12411/30174

Sayın Sabri Ergül

İzmir Milletvekili

İlgi : 22.4.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

Millî Saraylardaki tarihi demirbaşlara ilişkin ilgi önergenizde yeralan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1. Millî Saraylar envanter kayıtlarına ilişkin bilgiler : Millî Saraylar Daire Başkanlığımıza bağlı saray, köşk ve kasırlarda bulunan tarihi ve demirbaş eşyalara ilişkin envanter, 1950 yılında kurulan bir komisyon tarafından tespit edilerek 14.4.1953 tarihini taşıyan evsaf defterlerinde kayıt altına alınmıştır. Ayrıca, eşya nakillerinin izlenebilmesi için, eşyaların kayda alındıkları mekan, envanter numaraları, cins ve miktarları ile açıklama sütununu içeren repertuar defteri düzenlenmiş bulunmaktadır. Evsaf defterlerinden tek numara verilenlere kayıtlı 10281 adet eşya “Tarihi” çift numara verilenlere kayıtlı 62380 adet eşya ise “Demirbaş” olarak belirtilmiş olup, toplam 72661 adet kayıtlı eşya bulunmaktadır.

Kayıtlarda yeralan nitelik ve vasıflara ilişkin şerhler : Millî Saraylar envanterinde yeralan eşyalardan özellikle bodrum katlar, musandralar ve kapalı daireye ait envanter defterleri ile çift numara verilmiş olan demirbaş eşya envanter defterlerinde kayıtlı eşya evsaflarında, sıkça “dağınıktır”, “köhnedir”, “fersudedir”, “haraptır”, “kurtludur” gibi şerhler görülmektedir. Bu eşyalardan onarılma imkânı olanlar, program dahilinde, Millî Saraylar Daire Başkanlığına bağlı atölyelerde restore edilerek sergilenebilir hale getirilmektedir.

Sayım ve tespit çalışmaları : Kayıt altına alınmış olan Millî Saraylar envanterinin yıllar itibariyle sayım ve tespit çalışmaları, saray, köşk ve kasırların 1980’li yıllar öncesine kadar uzun yıllar kapalı tutulması ve yetersiz personel sebebiyle, bölgesel kontrol ve sondaj usulü denetim seviyesinde kalmıştır.

Kasım 1984’te yapılan Millî Saraylar Sempozyumu ve oluşturulan projeler çerçevesinde saray, köşk ve kasırlarımızın turizme açılarak halkımızın ve yabancı ziyaretçilerin gezisine hazırlanması amacıyla hızlandırılan restorasyon ve tefriş çalışmaları esnasında, geziye açılacak güzergâhların ve bu güzergâhta sergilenebilecek eserlerin belirlenmesi, sayım ve tespit çalışmalarını tekrar gündeme getirmiş; eski ve yıpranmış repertuar defterlerinin yeniden yazımları gerçekleştirilerek, tamamlanan tefriş çalışmalarının ardından sayım ve tespit çalışmalarına başlanmış; Millî Saraylar Daire Başkanlığına bağlı Küçüksu Kasrı, Beylerbeyi Sarayı, Yıldız Şale, Ihlamur Kasrı, Maslak Kasrı ve Aynalıkavak Kasrı’na ait çalışmalar bu dönemde tamamlanmış; yapılan tespitlere ilişkin işaretler repertuar defterlerine düşülmüş, oda listeleri hazırlanarak bulundukları mekanlara asılmıştır. Bu saray, köşk ve kasırlara ait çalışmalar ancak 1990’lı yılların başında tamamlanabilmiştir.

Dolmabahçe Sarayında sayım ve tespit çalışmaları 1987 yılından itibaren Resmî Daire’den başlanarak devam edilmiş; çalışmalar restorasyonu tamamlanan ve tefrişe sunulan alanlar ile gezi güzergâhları ve bu güzergâh çevresinde bulunan geziye kapalı odalarda yoğunlaştırılmış; bu kısımda bulunan eserler, evsaf defterleriyle karşılaştırılarak repertuar defterlerine işaretlenmiş, envanter numaraları yenilenmiş, eşyaların bulundukları mekanlara ait oda listeleri asılmıştır.

Ayrıca, Cariyeler Dairesi restorasyon çalışmaları kapsamında, 215, 216 ve 217 numaralı odalarda depolanan eşyalar, 1989 yılında yapılan bir çalışma ve 217 numaralı musandrada çelik raflar ile düzenlenen depo alanına tür tasnifleri yapılarak, gerekli temizlik, bakım işlemleri ile eşya numaraları yenilenmek suretiyle taşınmış olup, yalnızca bu depoda toplam 5755 adet eşya sayımı gerçekleştirilmiştir.

Yine, 58 numaralı deftere kayıtlı “ooo Kiler” depoda bulunan porselen ve eşyalar ise, yine çelik raflar ile düzenlenmiş olan 158 numaralı depo alanına gerekli tasnifleri yapılarak taşınmakta olup, bu çalışma da tamamlanmak üzeredir. Bu depoda da toplam 9 bini aşkın obje sayımı gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.

Envanter ile ilgili karşılaşılan güçlükler : Dolmabahçe Sarayı bölümlerinden restorasyonu ve tefrişi tamamlanan bölgelerin değişik zamanlarda geziye açılmaları, yapılmakta olan sayım ve tespit çalışmalarının aksamasına sebep olmuştur. Saray, köşk ve kasırlarımızın geziye kapalı olduğu yıllarda, nem ve rutubetin yoğun olduğu bölgelerdeki eşyaların, kimi zaman koruma, kimi zaman tefriş nedeniyle, kayda alındıkları mekanlardan başka yerlere; saray, köşk ve kasırlara nakledildikleri görülmekte; herhangi bir odanın envanter çalışmasının yapılabilmesi için onlarca defterin, yer yer tüm defterlerin ilgili mekâna taşınmasını gerekli kılmaktadır. Yasal olarak dikkate alınacak bu defterlerin tek suret olmaları, detaylı tespit çalışmalarının birden fazla heyetçe sürdürülmesine imkân vermemekte olup, sayım ve tespit çalışmalarının uzamasına sebep olmakta; yapılan tefriş çalışmalarında tespit edilen bu gibi eşyaların ilgili mekanlarına tekrar gönderilmeleri gibi sebeplerle eşya sirkülasyonunun olması, sayımı tamamlanan bölgelerde yapılan oda listelerinin de değiştirilmelerini gerektirmektedir.

Emeklilik ve atamalar sebebiyle, başlayan bir zimmet devir-teslim çalışması sonuçlandırılma imkânı bulmadan, bir diğerine devir-teslim için çalışmalarda yeniden başa dönülmeyi zorunlu kılmıştır.

Ayrıca, saray, köşk ve kasırlarımızda doğal sebepler ile (nem, rutubet gibi) birçok eşya üzerinde bulunan envanter numarasının okunamayacak şekilde silinmesi, yapılan tefriş ya da eşya restorasyonu esnasında düşmesi, bu eşyaların hangi envanter defterinin, hangi sırasına kayıtlı olduğunun tespiti, tüm envanter çalışmalarının tamamlanmasından sonra yapılacak işlemlerden sonra belirlenebilecek bir husus olup mevcut imkânlar ile bu değerlendirmelerin yapılmasının güçlüğü, sayım ve tespit çalışmalarının sonuçlandırılması sürecini uzatmaktadır. Bu çalışmaların ivedilikle tamamlanabilmesi, altyapısı hazır olan bilgisayar sisteminin günümüz teknolojisi ile yenilenerek, eşya numaralarının dijital hale getirilmesi ve yapılacak değerlendirmelerin bilgisayar ortamında gerçekleştirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Bu konuda Millî SaraylarDaire Başkanlığınca ön çalışmalar yapılarak, mevcut teknolojilerin araştırılması çalışmaları sürdürülmektedir.

Çalınma ve yerlerine taklitlerinin konulması iddiaları : Millî Saraylar Daire Başkanlığımıza bağlı saray köşk ve kasırlarımızın güvenliği ve idaresinden sorumlu yöneticileri, koruma amir ve memurları, Emniyet Şube Müdürlüğü elemanlarınca bu tür iddiaları doğrulayacak herhangi bir tespit ya da şikâyet resmen vaki olmamıştır. Tamamen üçüncü şahıslardan kaynaklanan ve somut delil ve bilgilere dayanmayan, herhangi bir obje ile ilişkilendirilmeyen bu tür iddiaların, onbinlerce eşyaya sahip Millî saraylar envanteri içerisinde araştırılma imkânı hemen bulunamadığından, bu aşama da iddiadan ibaret kalmaktadır.

Ancak, 12/2764 envanter numaralı Zonaro’ya ait Suluboya Tablonun çerçevesi içerisinde olmadığı yönündeki 1993 yılı tespit tutanağı ve bu husustaki yazışmalara ilişkin dokümanlar Başkanlığımıza arz edilmiş; bu hususta Millî Saraylar Daire Başkanlığı bünyesinde oluşturulan Araştırma Heyeti çalışmaları ile Mal Saymanlığınca sürdürülmekte olan devir/teslim amaçlı sayım çalışmaları birleştirilerek, araştırmalarımız tablo ve levhalar üzerinde yoğunlaştırılmış olup, sonuçları rapor halinde sunulacaktır.

Gerek daha önce yapılmış olan envanter çalışmaları esnasında, gerekse Tablo Araştırma Heyeti çalışmalarının ilk safhasında görüldüğü üzere, envantere kayıtlı tablo, levha ve benzeri objelere ait çerçeveler ile kayıtlara “çerçeve” olarak girmiş objelerin, geçmiş yıllarda bilinmeyen sebeplerle, birleştirilerek tefriş edildiği; bir tabloya ait çerçevenin bir başka benzeri obje ile birlikte olduğu gözlemlenmekte olup, bir eşya üzerinde iki ayrı envanter numarasına raslanmaktadır. Bu da, üzerinde numara bulunmayan diğer objelerde olduğu gibi, tablo ve benzeri objelerin ilgili kayıtları gözden geçirilerek gerekli işlemler yapılmadan; varlığı ya da yokluğu hususunda kanaat bildirmeye imkân vermemektedir.

Cevap 2. Önergenize konu edilen eşyaların bulunduğu yerleri gösteren listeler Ek’te sunulmuştur.

 

SAYFA 399’DAN 468’E KADAR FİLME ALINACAK

2. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, yeşil kod adlı kişiye ilişkinBaşbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5386)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delalet etmenizi saygılarımla arz ederim. 2.6.1998

Hüseyin Yıldız Mardin

Sorular

1. Kamuoyunda “Yeşil” kod adı ile bilinen Mahmut Yıldırım’ı “Devlet yakalamak istemiyor, isteseydi 3 ay önce ele geçirilebilirdi” şeklinde bir kanı var. Bu kanaati ortadan kaldırmak için ne tür girişimleriniz vardır?

2. Mahmut Yıldırım adlı şahıs şimdiye kadar hangi birimlerde, hangi unvanlarda çalışmış ve şu anki durumu nedir? Herhangi resmî bir sıfatı var mıdır?

3. Yeşil’in adamı olduğu iddia edilen Jandarma Uzman Çavuş Cengiz Ersever Gebze de 15 kişiye aylarca silahlı eğitim yaptırıyor ama devletin emniyet kuvvetlerinin bundan habersiz olması mümkün mü?

4. Devlet Bakanı Sayın Eyüp Aşık “ Devlet içindeki karanlık güçlerin kontrolünde hala faaliyetlerini sürdürüyor” şeklindeki beyanatı hükümetin bu konuda aciz kaldığını göstermiyor mu?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 7.7.1998 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.154767

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 23.6.1998 tarih ve A.01-O.GNS.0.10.00.02-7/5386-13430/31890 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 18.6.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-803-19/3381 sayılı yazısı.

Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen ve Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Çeşitli suçlardan dolayı aranan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yakalanması için; Antalya, Ankara ve Elazığ İllerinde tespit edilen evlerine ve bulunabileceği adreslere güvenlik güçlerince yapılan operasyonlarda yakalanması mümkün olmamış, ancak yakalanması için ülke genelinde gerekli çalışmalar titizlikle devam etmektedir.

Cengiz Ersever’in Gebze’de 15 kişiye aylarca silahlı eğitim yaptırdığına dair herhangi bir bilgi ve delil bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

3. — Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Konya’da içkili yerlere verilen izinlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5388)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Hasan Hüseyin Öz Konya

Sorular :

1. Konya İli merkezinde ve sınırları içerisinde kaç yere içkili satış yapabilme izni verilmiştir? Bu yerler nerelerdir?

2. 55 inci T.C. Hükümeti döneminde Konya’da mevcutlara ilave olarak kaç yere içkili satış yapabilme izni verilmiştir? Yine aynı dönemde kaç işyerinin, gerekli satışlara uymadıklarından veya kaybettiklerinden dolayı içki izinleri iptal edilmiştir?

3. 17.5.1984 tarih ve 84/8100 sayılı “İçkili Yerlere Verilecek İzinlerde Gözönünde Bulundurulacak Esaslara Dair Yönetmelik”in 8 inci Maddesinde yeralan “Hükümet, Belediye, Karakol, Kışla her derecedeki özel ve resmî bütün öğretim ve eğitim kurumları, öğrenci yurtları, her nev’i sanat müesseseleri, maden ocakları, mabetler, inşaat yerleri, genelevler, spor kulüpleri ve diğer gençlik birlik ve teşekkülleri yakınında içkili yer bölgesi tespit edilemez” ve “222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu kapsamına giren ilköğretim kurumlarına yüz metre mesafeden daha yakına içkili yer bölgesi tespit edilemez” şeklindeki ibarelere rağmen; Konya’da bu yönetmelik hilafına izinlerin verildiği, hatta içkili yerlerin açılması yönünde sözlü teşviklerin dahi yapıldığı yönünde basında çıkan haberlerin doğruluk payı nedir?

4. 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu hükümlerine tabi olarak Konya İlinde kaç yere içki serbestiyeti getirilmiştir?

5. Konya’da, şartları müsait olmadığı için içkili servis yapamayan birçok işyerinin, işi kılıfına uydurabilmek için Turistik İşletme Belgesi aldığı ve mülki amirliğin de bu belgeyi verirken gereken itinayı göstermediği, inisiyatifini ısrarla içkili yer açılmasından yana kullandığı şeklindeki iddialar doğru mudur?

6. Bu çerçevede -basında yer aldığı şekliyle-Konya’da örnek olarak gösterilen;

– İnce Minareli Medrese’nin hemen yanındaki Turkuaz Lokantası’na nasıl ruhsat verilmiştir?

– Toptancılar içinde yeni açılan içkili lokantaya bugüne kadar bir tane bile olsa yabancı turist ya da turist gelmemiş olmasına rağmen nasıl oluyor da turistik işletme belgesi verilmiştir?

– İstanbul Yolundaki içkili restoran, hemen yanı başındaki cami ile nasıl bitişik yer almaktadır?

– Galatasaraylılar Derneği’nin bulunduğu yer Galatasaray taraftarlarını bir araya getirmek için mi, yoksa içkili yer açmak için mi kurulmuştur? Burada bir kanunî aldatmaca yok mudur?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 3.7.1998 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.152782

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 12.6.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/5388-13433/31893 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Konya il merkezinde 34, çevre ilçelerinde 85 adet olmak üzere toplam 119 yere içki satış izni verilmiştir.

55 inci Hükümet döneminden günümüze kadar 21 iş yerine içki satış izni verilmiş, 8 işyerinin ise mevzuat hükümlerine uymadıkları gerekçesiyle satış izinleri iptal edilmiştir. İçki satış izinleri “İçkili Yerlere Verilecek İzinlerde Gözönünde Bulundurulacak Esasları Gösterir Yönetmelik” hükümlerine uygun olarak verilmiştir.

30 işyerine; 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu Hükümlerine uygun içki satış izni verilmiştir.

Turizm işletme belgesi, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununa göre Turizm Bakanlığı tarafından verilmekte olup, bu belgenin verilmesinde bakanlığımızın ve Mülkî Amirliklerin yetki ve sorumlulukları bulunmamaktadır.

2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu Hükümlerine tabi belgeli turizm işletmelerine içki izni verilirken sadece kamu güvenliği ve asayiş bakımından tahkikat yapılmaktadır. Şahıs ve yer bakımından yapılan tahkikatlar neticesinde uygun görülen Turkuaz Lokantasına 19.1.1998 tarihinde, İstanbul yolundaki turistik lokantaya 11.7.1996 tarihinde kadehle içki satış izni verilmiş olup, bu yerin hizmete girmesinden sonra yanına cami yapıldığı,

Galatasaraylılar Derneği, mevzuatın öngördüğü şekilde kurulmuş, daha sonra fesh edilerek lokali kapatılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

4. — Hatay Milletvekili Süleyman Kalkan’ın, İstanbul’da işlenen bir cinayetle ilgili soruşturmaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/5429)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu takdirlerinize arz ederim.

Metin Kalkan Hatay

15.5.1998 günü İstanbul’da öldürülen Serkan Çiminli olayı ile ilgili olarak,

1. Adı geçenin 5.7.1996 tarihli ve 7.8.1996 tarihli koruma talepli dilekçeleri ile valiliğe, 98/29316 sayı ile cumhuriyet savcılığına can güvenliği ile ilgili verdiği dilekçeler üzerine niçin olumlu cevap verilmemiştir?

2. Adı geçenle ilgili sanıklar hakkında yapılan soruşturma “çete kurma” kapsamında yapılmış mıdır? Yapılmamışsa neden yapılmamıştır?

3. 2 görgü şahidinin sanık Mahmut Ramazan Oruç’u teşhis etmesine ve bu teşhislerinde emin olduklarını belirtmesine rağmen neden emniyet fezlekesinde sanık Mahmut Ramazan Oruç olayla ilgisiz gibi gösterilmiştir?

4. Emniyet tarafından soruşturmanın eksik yapıldığına dair Serkan Çiminli ailesi avukatı tarafından Bakanlığınıza verilen 9.6.1998 tarihli dilekçe üzerine ne işlem yapılmıştır? Sözkonusu dilekçede belirtilen konular doğru mudur?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 3.7.1998 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01.152786

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 17.6.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/5429-13573/32193 sayılı yazısı.

Hatay Milletvekili Metin Kalkan tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Serkan Çiminli’nin 5.7.1996-7.8.1996 tarihli dilekçeler ile koruma talebinde bulunduğu iddia edilmekte ise de bu konuda herhangi bir başvurunun olmadığı anlaşılmıştır.

Öldürme olayı; teammüden adam öldürme olduğundan, organize suç olabileceği kriterlerle belirlenen olguların meydana gelmemesinden dolayı “çete kurma” kapsamında ele alınmamıştır.

Görgü tanıklarının sanık Ramazan Oruç’u teşhis ettiği, sanık hakkında toplanan tüm delillerin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen fezlekede detaylı olarak belirtildiği ve neticesinde tevkif edildiği anlaşılmıştır.

9.6.1998 tarihli dilekçede belirtilen hususlarla ilgili çalışma ve incelemeler devam etmektedir. Aynı tarihli diğer dilekçenin ise sonuç ve istem bakımından Adalet Bakanlığını ilgilendirdiği anlaşıldığından ilgili yere gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

5. — Erzurum Milletvekili Abdulilah Fırat’ın, Söylemez Barajı ve Hidro Elektrik Santrali Projesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/5484)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinizi arz ederim. 9.6.1998 Abdulilah Fırat Erzurum

Soru : 1996 yılında Yap-İşlet-Devret modeli ile yaptırılmak üzere ilana çıkan Söylemez Barajı ve HES’na ilişkin bugünkü durum nedir?

YİD modeli ile yapılması mümkün değil ise, Erzurum için son derece önemli olan bu projenin hayata geçirilmesi için ne yapılacaktır?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 6.7.1998 Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-1030/11230

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 23.6.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-13894 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın Abdulilah Fırat’ın tarafıma tevcih ettiği 7/5484 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereği hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Erzurum Milletvekili Sayın Abdulilah Fırat’ın
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/5484-13651)

Soru : 1996 yılında yap-işlet-devlet modeli ile yaptırılmak üzere ilana çıkan Söylemez Barajı ve HES’na ilişkin bugünkü durum nedir?

YİD modeli ile yapılması mümkün değil ise, Erzurum için son derece önemli olan bu projenin hayata geçirilmesi için ne yapılacaktır?

Cevap :

DSİ GenelMüdürlüğünce Erzurum İli Pasinler ve Çobandere Ovalarındaki arazilerin sulanması ve hidroelektrik enerji üretilmesi amacıyla geliştirilen “Pasinler Projesi” kapsamında; Aras Nehri üzerinde yapımı önerilen ve temelden 113 m., talvegden 110 m. yükseklikteki Söylemez Barajında 1 101 milyon m3 su depolanacak olup, sulama ve enerji amaçlı olmak üzere, 6 047 m. uzunluğundaki Gemlik kuvvet tünelinden alınarak Pasinler ve Çobandere Ovalarında toplam 62 225 hektarlık tarım alanının sulanması ve 36 MW kurulu güçteki santralla yılda ortalama 195 milyon kWh enerji üretilmesi öngörülmektedir.

Yukarı Pasinler I. Merhale Projesi kapsamında ele alınacak olan sulama ve enerji amaçlı Söylemez Barajı ve HESinşaatı; 23.11.1996 tarih ve 22826 sayılı Resmî Gazete’de 3096 sayılı kanuna göre yap-işlet-devret modeli ile yapılmak üzere ilan yoluyla ihaleye çıkarılmış, ancak fizibilite raporu teslim günü olan 28 Şubat 1997 tarihinde fizibilite teslim eden olmamıştır. Projenin son formülasyonuna göre kat’i proje revizyonuna devam edilmekte olup, bu yıl sonunda ikmali planlanmaktadır. Sözkonusu projenin yap-işlet-devret modeli ile gerçekleştirilmesi hususunda talipli çıkmaması halinde DSİ Genel Müdürlüğü tarafından uygulamaya konulabilmesi için bütçe imkânlarına bağlı olarak önümüzdeki yıllar yatırım programlarına teklif edilecektir.

birleşim 117’nin sonu