DÖNEM : 20 CİLT : 53 YASAMA YILI : 3

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

96 ncı Birleşim

2. 6. 1998 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in, Fransa Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımına ilişkin yasa teklifi hakkında gündemdışı açıklaması ve ANAP Grubu adına BitlisMilletvekili Kâmran İnan, FP Grubu adına Hatay Milletvekili Mehmet Sılay, DYP Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, DSP Grubu adına Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla, DTP Grubu adına Van Milletvekili Mahmut Yılbaş’ın grupları adına, Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in şahsı adına konuşmaları

2. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Avrupa Birliğince Türkiye’ye yönelik olarak su ürünleri ithalinin yasaklanmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Fransa Ulusal Meclisince kabul edilen sözde Ermeni soykırımına dair yasa teklifine karşı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gösterdiği tepkiye ilişkin açıklama

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Kanada ve Amerika BirleşikDevletlerine gidecek olan DevletBakanı A. Ahat Andican’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1519)

2. — Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1520)

3. — Çin Halk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı HasanHüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1521)

4. — Slovakya Cumhuriyetine gidecek olan DevletBakanı Yücel Seçkiner’e dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1522)

5. — Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’e, dönüşüne kadar, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1523)

6. — Portekiz’e gidecek olan Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’na, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Burhan Kara’nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1524)

7. — TBMM Başkanlık Divanınca Hindistan Meclis Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1525)

8. — Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Denizli İlinde Büyükşehir Belediyesi Kurulması ve İl Merkezinde Sevindik, Kınıklı, Gümüşler ve Başkancı Adıyla Dört İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifini (2/736) geri aldığına ilişkin önergesi (4/343)

9. — Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/1009) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/344)

10. — İçel Milletvekili Saffet Benli’nin (6/985, 986) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/345)

11. —Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, İçel Milletvekili Turhan Güven, Afyon Milletvekili İsmet Attila, Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık’ın (9/20) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinden imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/346)

12. — Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/347)

13. — Nevşehir Milletvekili Abdulkadir Baş’ın Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/348)

14. — Ankara Milletvekili İrfan Köksalan’ın Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/349)

15. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/350)

16. — Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’in Ermenistan’a yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1526)

17. — Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Tunus’a yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1527)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 24 arkadaşının, bazı bölgelerde yaşanan sel felaketi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/23)

2. — Muğla Milletvekili İrfettin Akar ve 54 arkadaşının, turizme açılan orman alanlarının dağıtımında usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Orman Bakanı Ersin Taranoğlu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/22)

IV. — ÖNERİLER

A) SİYASî PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve 3 Haziran 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin ANAP, DSP ve DTP Gruplarının müşterek önerisi

V. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. — Sakarya Milletvekili Ertuğrul Eryılmaz ve 55 arkadaşının, Devlete ait pul, zarf ve etiketleri özel amaçlarla kullanmak suretiyle TÜGSAŞ’ı haksız ve keyfi olarak zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Devlet eski Bakanı Mustafa Rüştü Taşar hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/20)

2. — Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 532)

VI. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan’ın SSK Müdürlüğü doktor ve teknik personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’ın yazılı cevabı (7/4876)

2. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, TRT’nin yayın politikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cavit Kavak’ın yazılı cevabı (7/4877)

3. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Turgut Özal suikastiyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4878)

4. — Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Sarıveliler Esentepe İlköğretim Okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4892)

5. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Dost Sigorta A.Ş.’nin kurucu heyetine mensup bazı işadamlarının gözaltına alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4901)

6. — Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, Karadeniz Teknik Üniversitesinde öğrencilerin Rektörlükçe fişlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4908)

7. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman-Ayrancı-Küçükkoraş Köyünün sulama suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Kıraman Köyünün beton sulama kanallarının ne zaman yapılacağına,

– Karaman-Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin yol sorunlarına,

– Karaman-Ayrancı-Pınarkaya Köyünün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Sarayköyün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Yarıkkuyu Köyünün ek kuyu ihtiyacına,

– Karaman Ayrancı-Karaağaç Köyünün içme suyu şebekesine,

– Karaman-Ayrancı-Kavaközü Köyünün sulama suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Kayaönü Köyünün beton sulama kanalı ihtiyacına,

– Karaman-Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin içme ve sulama suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Büyükkoraş Köyünün beton sulama kanalı ihtiyacına,

– Karaman-Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin köprü ve sulama göleti ihtiyacına,

– Karaman-Ayrancı-Dokuzyol Köyünün su kanalı ve içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Ağızboğaz Köyünün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Akpınar Köyünün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Berendi Köyünün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Yukarıakın Köyünün su deposu ve yol sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Ambar-Bögecik Köyleri arasındaki yola,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4917, 4918, 4919, 4920, 4921, 4922, 4923, 4924, 4925, 4926, 4927, 4928, 4929, 4930, 4931, 4932, 4933, 4935)

8. — Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in;

– Karaman-Sarıveliler-Uğurlu Köyünün içme suyu ve sulama suyu sorununa,

– Karaman-Başyayla, Kışlaköy’ün bazı sorunlarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4940, 4941)

9. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve DevletBakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4942)

10. — Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Türkiye Taş Kömürü Kurumunun Hazineye olan borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/4944)

11. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Turgut Özal suikastiyle ilgili yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4963)

12. — Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, bakanlıkça soruşturulmasına onay verilmeyen belediyelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4964)

13. — Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün, Mavi Akım Projesi hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4984)

14. — İzmir Milletvekili Veli Aksoy’un, bir üniversite öğrencisinin ölümüne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4986)

15. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, Gaziosmanpaşa Kaymakamınca yayımlandığı iddia edilen kılık kıyafet genelgesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4993)

16. — Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, teröre karışan sanık duruşmalarında yaşanan saldırı olaylarına karşı alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4996)

17. — Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, yurtdışı temsilciliklerinde yapılan işlemler karşılığı alınan ücretlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/4997)

18. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/5010)

19. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’ın yazılı cevabı (7/5017)

20. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın yazılı cevabı (7/5021)

21. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman-Merkez-Bostanözü Köyünün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Dereköy’ün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Beydili Köyünün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Çukurbağ Köyünün istinat duvarı ihtiyacına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/5025, 5027, 5028, 5029)

22. — Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, Siirt Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/5032)

23. — Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, bazı vakıfların zorunlu olarak bağış topladıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/5033)

24. — Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Kovancılar, Palu Baltaşı, Maden Hatunköy Barajları projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/5052)

25. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/5069)

26. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/5070)

27. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/5072)

28. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Ortaöğretim öğrencilerinin Millî Kütüphaneye alınmamasının nedenine,

Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun;

– Bursa Diyanet Kültür ve Eğitim Sitesi inşaatına,

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/5078, 7/5084)

29. — Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Bayburt İlindeki mahallî idarelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5094)

30. — Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Ermenek-Balkusan Köyündeki Karamanoğlu Mahmut Bey Türbesinin restorasyon ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/5105)

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Antalya Milletvekili Bekir Kumbul’un, aile planlamasına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy,

İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, çay politikasına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Eyüp Aşık,

Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, Türkiye Taşkömürü Kurumunun sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer,

Cevap verdiler.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 278 inci sırasında yeralan 659 sıra sayılı Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, bu kısmın 6 ncı sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan ve iktidar partileri kontenjanından geriye kalan bir üyelik için yapılan seçim sonucunda, Kutlu Savaş’ın seçildiği açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 132,

2 nci sırasında bulunan 232,

4 üncü sırasında bulunan 553,

5 inci sırasında bulunan 631,

8 nci sırasında bulunan 556,

9 uncu sırasında bulunan 634,

Sıra sayılı kanun tasarıları ve tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe Komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, Komisyon raporu gelmediğinden,

Ertelendi;

6 ncı sırasında bulunan, Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında (1/769) (S. Sayısı : 659),

7 nci sırasında bulunan, KooperatiflerKanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında (1/730) (S. Sayısı : 637),

Kanun tasarılarının, yapılan görüşmelerden sonra;

10 uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Cumhuriyeti Arasında Mutludere-Rezovska Deresi Mansap Bölgesindeki Sınırın Belirlenmesi ve İki Ülke Arasında Karadeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/704) (S. Sayısı : 572),

11 inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Ticaret ve Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/677) (S. Sayısı : 571),

Kanun tasarılarının da, yapılan açık oylamalardan sonra,

Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

2 Haziran 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.44’te son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Hüseyin Yıldız Ünal Yaşar Mardin Gaziantep Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

No. : 146

II. — GELEN KÂĞITLAR

29 . 5 . 1998 CUMA

Tasarılar

1. — Sekiz İlçe ve Üç İl Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında 550 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması ve Bu Kararnameye Dört Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/779) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.1998)

2. — Güvenlik ve Asayiş Nedeniyle İstanbul İlinde Altı İlçe Kurulması ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/780) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.1998)

Teklifler

1. — İzmirMilletvekili Hakan Tartan’ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabülüne Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1177) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.1998)

2. — Karabük Milletvekili Erol Karan’ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1178) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.1998)

Sözlü Soru Önergeleri

1. — İçel Milletvekili Saffet Benli’nin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu gelirlerine ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) sözlü soru önergesi (6/1050) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

2. —Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1051) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

3. — Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün, Denizcilik Müsteşarlığı binasının onarımını yapan firmaya ilişkin Devlet Bakanından (Burhan Kara) sözlü soru önergesi (6/1052) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

4. — Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün, DPT tarafından Milliyet Gazetesi yöneticilerine brifing verildiği iddiasına ilişkinBaşbakandan sözlü soru önergesi (6/1053) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

5. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, hububat alım fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1054) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

6. — Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, okul müdürlüklerine atama yapılmamasının nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1055) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

7. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Havza’nın afet bölgesi kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1056) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Gaziantep Milletvekili Kahraman Emmioğlu’nun koruma tahsisi talebine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5272) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

2. — İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın, Akın Birdal’a düzenlenen silahlı saldırıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5273) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

3. — Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, İstanbul ve İzmir Gümrüklerinde bulunan müfettiş sayısına ilişkinBaşbakandan yazılı soru önergesi (7/5274) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

4. — Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, gümrük vergisi kayıplarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5275) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

5. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, organize suç örgütlerinin Türkiye’deki durumu konusunda hazırlandığı ileri sürülen bir rapora ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5276) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

6. — Konya Milletvekili HasanHüseyin Öz’ün, okul yöneticileri ve öğretmenler hakkında açılan soruşturmalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5277) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

7. — Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, bir şahsın ve şirketlerinin vergi affından yararlanıp yararlanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5278) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

8. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, şiddete maruz kalan kimsesiz kadınların barınma sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Işılay Saygın) yazılı soru önergesi (7/5279) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

9. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Şereflikoçhisar İlçesinde yaşayan kimsesiz kadınların barınma sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Hasan Gemici) yazılı soru önergesi (7/5280) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

10. — Hatay Milletvekili Atila Sav’ın, 3095 sayılı Kanunun uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5281) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

11. — Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun, Gün Sazak cinayetinin faillerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5282) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.5.1998)

12. — Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Ermenek-Bucakkışla-Karaman yolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/5283) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

13. — Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, okul müdürlüklerine atama yapılmamasının nedenine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5284) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

 

No. : 147

1 . 6 . 1998 PAZARTESİ

Teklifler

1. — Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın; Sıvas İlinde Alacahan Adıyla Bir İlçe Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/1179) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.5.1998)

2. — İstanbul Milletvekilleri Metin Işık ve Gürcan Dağdaş’ın; Esenyurt Adında Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1180) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

3. — İstanbul Milletvekilleri Metin Işık ve Gürcan Dağdaş’ın; Halkalı Adında Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1181) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

4. — Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve 10 arkadaşının; Çadırkaya Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1182) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

5. — Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu ve 43 arkadaşının; Konursu Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1183) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

Raporlar

1. — Ankara Milletvekilleri Ali Dinçer ve Yılmaz Ateş, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ile Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1399) (S. Sayısı : 664) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

2. — Diyarbakır Milletvekili Salim Ensarioğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1401) (S. Sayısı : 665) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

3. — Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1400) (S. Sayısı : 666) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

4. — Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1423) (S. Sayısı : 667) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

5. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1321) (S. Sayısı : 668) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

6. — Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1323) (S. Sayısı : 669) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

7. — Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1375) (S. Sayısı : 670) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

8. — Ankara Milletvekili Mehmet Gölhan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1294) (S. Sayısı : 671) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

9. — Hakkâri Milletvekili Naim Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1275) (S. Sayısı : 672) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

10. — Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1349) (S. Sayısı : 673) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

11. — Gaziantep Milletvekili Mehmet Batallı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1274) (S. Sayısı : 674) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

12. — İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1268) (S. Sayısı : 675) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

13. — Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1267) (S. Sayısı : 676) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

14. — Kocaeli Milletvekili Necati Çelik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1210) (S. Sayısı : 677) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

15. — İstanbul Milletvekili Necdet Menzir’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/870) (S. Sayısı : 678) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

16. — İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1242) (S. Sayısı : 679) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

17. — Afyon Milletvekili Nuri Yabuz’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1240) (S. Sayısı : 680) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

18. — Gaziantep Milletvekili Kahraman Emmioğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1241) (S. Sayısı : 681) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

19. — Kayseri Milletvekili İbrahim Yılmaz’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyon raporu (3/1239) (S. Sayısı : 684) (Dağıtma tarihi : 1.6.1998) (GÜNDEME)

No. : 148

2 . 6 . 1998 SALI

Teklifler

1. — Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ile Erzurum Milletvekili Şinasi Yavuz’un; Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1184) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.5.1998)

2. — Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin; Denizli İlinde Büyükşehir Belediyesi Kurulması ve İl Merkezinde Sevindik, Kınıklı, Gümüşler ve Kaklık Adıyla Dört İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1185) (İçişleri ve Plan ve ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

3. — Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş ve 12 arkadaşının; Yavuzlu Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1186) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

Tezkereler

1. — Bingöl Milletvekili Mahmut Sönmez’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1513) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

2. — Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1514) (Anayasa ve Adalet Komisyonları ÜyelerindenKurulu Karma komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

3. — Isparta Milletvekili Ömer Bilgin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1515) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

4. — Hakkâri Milletvekili Naim Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1516) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

5. — Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1517) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

6. — İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1518) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.5.1998)

Raporlar

1. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/764) (S. Sayısı : 682) (Dağıtma tarihi : 2.6.1998) (GÜNDEME)

2. —Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Karadeniz’deki Deniz Alanlarından Sorumlu Yetkili Makamların İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri komisyonu raporu (1/766) (S. Sayısı : 683) (Dağıtma tarihi : 2.6.1998) (GÜNDEME)

3. — İstiklâl Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe komisyonu raporu (1/775) (S. Sayısı : 685) (Dağıtma tarihi : 2.6.1998) (GÜNDEME)

4. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri komisyonu raporu (1/759) (S. Sayısı : 686) (Dağıtma tarihi : 2.6.1998) (GÜNDEME)

5. — Radyo ve Televizyon Verici Tesislerinin Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğüne Devredilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/691) (S. Sayısı : 688) (Dağıtma tarihi : 2.6.1998) (GÜNDEME)

Genel Görüşme Önergesi

1. — Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 24 arkadaşının, bazı bölgelerde yaşanan sel felaketi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/23) (Başkanlığa geliş tarihi : 28.5.1998)

Meclis Soruşturması Önergesi

1. — Muğla Milletvekili İrfettin Akar ve 54 arkadaşının, turizme açılan orman alanlarının dağıtımında usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Orman Bakanı Ersin Taranoğlu hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/22) (Başkanlığa geliş tarihi : 27.5.1998)

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

2 Haziran 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 96 ncı Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, Hükümetin gündemdışı söz isteği var.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in, Fransa Ulusal Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımına ilişkin yasa teklifi hakkında gündemdışı açıklaması ve ANAP Grubu adına Bitlis Milletvekili Kâmran İnan, FP Grubu adına Hatay Milletvekili Mehmet Sılay, DYP Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, DSP Grubu adına Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysal, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Bülent H. Tanla, DTP Grubu adına Van Milletvekili Mahmut Yılbaş’ın grupları adına, Ankara Milletvekili Cemil Çiçek’in şahsı adına konuşmaları

BAŞKAN – Dışişleri Bakanı, gönderdiği bir yazıyla “Fransa Ulusal Meclisinin 29 Mayıs 1998 tarihli oturumunda, sözde Ermeni soykırımına ilişkin olarak kabul edilen yasa teklifi hakkında, Yüce Parlamentomuza bugünkü (2 Haziran) birleşimde bilgi sunmak istiyorum” dediğinden, İçtüzüğün 59 uncu maddesine göre, kendisine gündemdışı söz verilmiştir.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) – Sayın Başkan, Millet Meclisimizin değerli üyeleri; Fransız Ulusal Meclisinin aldığı sözde soykırıma ilişkin bir karar nedeniyle Meclisimize bilgi sunmak istiyorum. Bu sunuşu fazla uzatmadan yapacağım.

Hepimizin bildiği gibi, Fransa’da, bazı Millet Meclisi üyelerinin hazırlığı ve girişimiyle bir yasa teklifi hazırlandı ve bu yasa teklifi Meclise sevk edildi. Yasa teklifi, aslında, çok büyük ölçüde sahte belgelere dayanan, çok büyük ölçüde yalan ve yanlış olan bazı varsayımlar üzerine bir kınama, bir kabullenme, bir açıklama; Osmanlı döneminde yer aldığı iddia edilen soykırıma dönük bir yasa teklifi.

Bu konu ilk gündeme getirildiği sıradan başlayarak, biz, Hükümet olarak -fakat, sadece Hükümet olarak değil- Hükümet olarak, Bakanlık olarak, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olarak, Başbakanlık olarak, Türkiye’nin değişik bütün sorumlu organları olarak, bu konuda harekete geçtik ve bu konuda yapılabilecek olanı, söylenebilecek olanı yerine getirmeye çalıştık, büyük ölçüde getirdik. Sadece, devlet, hükümet düzeyinde değil, Fransa’yla ilişkisi bulunan işadamlarımız bağlamında da harekete geçtik. Sayın Meclis Başkanımız, kendi muhatabına önemli bir duyuruda bulundu; Sayın Başbakanımız, Fransa Başbakanına mektup yazdı; benim, kendi Bakanlığım düzeyinde girişimlerim oldu, ayrıca, Paris Büyükelçimizin değişik Fransız makamlarıyla görüşmeleri oldu; fakat, bütün bunlar sonucu değiştirmedi yahut belki etkiledi, ama, değiştirmedi.

Bu arada, benim önemsediğim, Fransız Dışişleri Bakanıyla bir görüşmem oldu ve burada, meseleyi nasıl tahlil ettiğimizi, bu yapılan hareketin ne gibi sonuçlara yol açacağını kendisine anlattık.

Sonuçta, iki türlü de yorumlanabilir; 29 milletvekilinin hazır bulunabildiği bir toplantıda bu karar alındı; bir bakıma denilebilir ki, işte, nihayet 29 milletvekiliyle karar alındı; ancak, gerçi, hukukî sonuç değişmez, isterse 10 milletvekiliyle karar alınsın. Bir başka bakıma da, 500 kişilik bir parlamentoda Türkiye’nin haklılığını savunacak 30 milletvekilinin çıkmamış olması açısından da, bu 29 kişiyle alınan karar yorumlanabilir.

Kararla ilgili olarak, bizim Bakanlığımızın tahlilini, hemen, karar gününde açıkladım ve bu Millî Meclisin, soykırımının tanınması şeklindeki bir yasa önerisi metnini kabulü, yaratacağı sonuçlar açısından fevkalade düşündürücüdür; bunu açıkladık ve yol açacağı gelişmelerin terörü özendirecek olmasını vurguladık. Geçmişte, 34 diplomatımızı şehit etmiş teröristleri, onların benzerlerini, uzantılarını yüreklendirecek bir karar aldıklarını -ki, bunları, ben, aynı zamanda Fransa Dışişleri Bakanına da anlatmıştım- ve Türkiye’ye karşı ırkçı terörü körükleyen, ırkçılığı özendiren bir karar olduğunu ve bunu, şiddetle kınadığımızı belirttik. Ayrıca, Fransa’yla aramızdaki olumlu gelişen ilişkileri torpilleyen bir kararı Millî Meclisin almış bulunduğunu ve bu yaklaşımın, Fransız halkının çoğunluğunca benimsenmeyeceği değerlendirmemizi belirttik. Ayrıca, bunu, Fransız Dışişleri Bakanına da söyledik; dedik ki: Sizin bu kararınızdan sonra, Meclisinizin bu kararından sonra, Fransa’daki diplomatlarımız, dış temsilcilerimiz ve hatta 300 bine yaklaşan insanlarımız, belli bir tehdidin altına sokulmaktadır; bu konuda, çok daha dikkatli, özenli davranmanızı istiyoruz. Ayrıca, gereken önlemlerin alınması için, kendi teşkilatımızı harekete geçirdik.

Şimdi, bundan sonrası ne olabilir: Fransız yasaları yahut Anayasası çerçevesinde, bundan sonra, konunun Fransız Senatosuna gönderilmesi ve Senatoda tartışılması bekleniyor. Bu, önümüzdeki günlerde gerçekleşebilir. Daha olası gözüken, bunun, haziran ayının sonunda, 29 Haziranda görüşülebilmesi. Ona, ayrıca değineceğim. İhtimal ne ölçüdedir, bilemem; ama, eğer, Fransa, özellikle Fransız senatörleri, Fransız kamuoyu, Fransız Hükümeti ve Fransız Cumhurbaşkanı aklıselimin yoluna yönelirlerse, o zaman, belki, bu gidiş de kendileri tarafından önlenebilir.

Bu aşamada bizim yaklaşımımız ve bizim yaptığımız: Hem devletimizin görevli organları hem sivil toplum örgütleri, Fransa’yla ilişkili olan çevreler ve tabiî, en başta Millet Meclisimiz, Millet Meclisimizde bu konuda tecrübesi olan arkadaşlarımız, bir bütün olarak, yoğun bir çalışma içindeyiz -demin belirttiğim gibi, zaten, bu çalışmayı başlatmıştık- ve Fransa’ya, yaptığı yanlıştan dönmesinin çok daha doğru olacağını her kanaldan telkin etmekteyiz. Önümüzdeki günlerde, bu çabalarımız yoğunlaşarak artacak; yazılı metinlerle, yüz yüze temaslarla bu çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Burada, bunun yanı sıra, Fransa’daki bütün makamlara, kendi yapmaları gerekeni, kendi sorumluluk paylarını hatırlatıyoruz.

Evet, Fransa’daki son tahlilde -bir meclisin kararıdır, bir parlamento olayıdır; fakat- biz, bu yanlışın önlenmesi yolunda, Fransız Hükümetinin daha gayretli olabileceği kanaatindeyiz ve Fransız Hükümeti, önümüzdeki günlerde -tabiî ki, parlamentoya hükmedemez bir hükümet; ama- Parlamentosundaki yanlışların düzeltilmesine kendi katkısını getirebilir düşüncesindeyiz. Nitekim, bunları, sürekli olarak telkin ediyoruz. Ankara’daki Fransa Büyükelçisiyle de bu telkinimizi devam ettirmekteyiz.

Bizim Fransız tarafına söylediğimiz şudur: Bu karar sonrasında, Fransa ile Türkiye’nin gerçekten üst düzeyde olan ekonomik ve siyasî ilişkileri -biz istesek de, istemesek de- geçmişteki düzeyini muhafaza edemeyecektir; bunu herkesin görmesi lazım; çünkü, eğer, siz, kendi parlamentonuzda, bir ülkeye karşı fevkalade haksız girişimi gerçekleştirirseniz, üstelik bu haksızlığın önlenmesi yolunda diğer Fransız makamlarının gerekli gayreti göstermediği gibi bir de izleniminiz varsa, o takdirde, ilişkilerin bundan etkilenmemesi düşünülemez.

Burada, son olarak değinmek istediğim birkaç konu var. Bir defa, bizim, Türkiyemizin çeşitli sorumlularının belirttiği gibi, tarihî olayların değerlendirilmesi, tarihin yargılanması, tarihçilere ait bir olgudur; bu, siyasîlerin işi değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeyim.

Tamam efendim, size 20 dakika süre vermem lazım, buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – Zaten bitiriyorum; sağ olun.

İkincisi, Türkiye’ye izafe edilen bazı noktalar tümüyle haksızdır ve yanlıştır. Biz, tarihimizle barışık olan bir memleketiz. Bugün, geriye baktığımızda, herkesin tarihinde olduğu gibi bizim tarihimizde de, çok da doğru olmamış diyebileceğimiz hadiseler bulunabilir; fakat, özellikle, Fransız Meclisinin atıfta bulunduğu olaylar, çok büyük ölçüde yalana ve yanlışa dayalıdır, siyasî istismar için abartılmış ve dünyaya saptırılarak yansıtılmış olaylardır. Bazı Fransız milletvekilleri, onun bile farkında değil. Kaldı ki, bu olaylara ilişkin bütün arşivleri, biz, Türkiye olarak, dünyaya açtık; Osmanlı arşivlerini, bu konuyla bağlantılı bütün arşivleri açtık. Hatta, Ermenistan’dan bilim adamları gelip, bizim arşivlerimiz üzerinde çalışma yapıyorlar. Bizim, kimseden saklayacak bir şeyimiz yoktur; kimseden korkmamıza bir neden yoktur. Biz, bütün hadiseleri, olanca gerçekliğiyle, tarihî gerçekliğiyle dünyaya açabilmiş bir milletiz.

Üçüncü değineceğim husus, Türkiye’ye karşı terör olgusunun körüklenmesi ve bazı milletvekillerinin, yabancı milletvekillerinin, bu tırmanışa kendi katkısını -isteyerek istemeyerek- getirmiş olmasıdır. Bunun altını ısrarla çiziyorum ve bunu, devamlı olarak, karşı tarafa, Fransızlara duyurmaktayız.

Nihayet, bu terör olgusunun bir başka boyutu da, Ermenistan’daki yeni hükümetin, teröre dönük gayet anlayışlı bir politika içine girmesidir; başlıca yöntem olarak şiddeti, ırkçılığı benimsemiş bir partinin -ki bu parti önceki hükümet döneminde yasaklanmıştı- yeniden, yasaklıdan çıkarılıp meşruiyete kavuşturulmuş olmasıdır.

Son olarak da, herkesin şunu bilmesini istiyorum: Türkiye olarak biz, yıllardan beri, büyümenin, demokratikleşmenin, daha iyiye gitmenin çabası içindeyiz. Bu, sadece bir çaba değildir; aynı zamanda, gerçekleşmekte olan bir olgudur. Türkiye olarak biz, 21 inci Yüzyılın en güçlü devletlerinden, dünyadaki en güçlü devletlerinden biri olmanın çok ciddî adayıyız ve muhtemelen, büyük bir ihtimalle de bunu gerçekleştireceğiz. Yani, kimse, bizi, böyle yanlış sözlerle, sözde tasarılarla ürkütemez; kimse, Türkiye’nin iradesini, kimse, Türkiye’nin, demokrasi, barış istikametindeki, ekonomiyi büyütme istikametindeki yürüyüşünü geciktiremez. Biz, üzerimize gelen haksızlıklar, saldırılar ne olursa olsun, kendi yolumuzda, demokrasinin, barışın ve gelişmenin yolunda ilerleyeceğiz. Bunda kararlıyız ve bunu yapacak gücümüz mevcuttur.

Bu düşüncelerle, Meclisimizin, Hükümetimize, bu yönde göstereceği yönlendirmeleri, bu yönde tutacağı ışığı, bu yönde getireceği öneriyi, talimatı bekleyerek hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Bakan Hükümet adına Meclise gündemdışı bilgi verdiği için gruplara söz hakkı doğmuştur.

Grupları adına, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Kâmran İnan, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Sılay, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Zeki Ertugay ve Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Mümtaz Soysal söz istemişlerdir.

Kişisel olarak da, Sayın Cemil Çiçek ve Sayın Muhsin Yazıcıoğlu söz istemişlerdir. Kişisel olarak bir kişiye söz vereceğim.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın İnan; buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

ANAP GRUBU ADINA KÂMRAN İNAN (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Sayın Bakanımızın, Fransız Parlamentosunda geçen hafta alınan talihsiz karar hakkında Yüce Meclise bilgi sunmasını ve Hükümetimizin bu alanda aldığı tedbirler ve attığı adımlar hakkındaki bilgileri memnuniyetle, teşekkürle ve takdirle karşılıyoruz.

Değerli milletvekilleri, olayı, sadece Fransa’daki 300 bini aşkın Ermeni lobisinin siyasî maksatlarla geliştirdiği bir hareket ve bunun neticesi, 29 milletvekilinin kararıyla çıkmış bir tedbir olarak, Türkiye’yi kınama hareketi olarak değerlendirmek eksik olur, yanlış olur; bu, çok yönlü bir konudur ve çok derinliğine bakılması lazımdır.

Sayın Hükümet, eminim ki, bunun arkasındaki asıl stratejinin ve hedeflerinin takipçisi olmaya devam edecektir. (Gürütüler)

Herhalde çok daha önemli konular var değerli arkadaşlarım!..

BAŞKAN – Efendim, siz devam edin, ben sustururum.

Arkadaşlar, lütfen sükûnetle dinleyelim.

KÂMRAN İNAN (Devamla) – Kusura bakmayın; eğer, böyle bir günde, Yüce Meclis, Türk Milletinin kendisinden beklediği büyük beraberliği ve Fransa’nın hak ettiği şedit cevabı vermeye hazır değilse, bunda en çok biz üzülürüz, en çok da onlar sevinir.

Değerli milletvekilleri, bizim Batılıların bir huyu var: Ayna kullanmazlar, kendilerine bakmazlar, tarihlerine bakmazlar, kendileri dışındaki herkesi suçlu görürler. Avrupa’da bize suç yöneltecek, bizde kabahat arayacak temizlikte sicili bulunan hiçbir memleket yoktur. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu kürsüden, Osmanlı İmparatorluğunun tarihî ve diplomatik ilişki kurduğu, ilk daimî büyükelçilik kurduğu Fransa milletini yaralamak istemiyoruz; ama, nihayet, onlar da dönüp baksınlar... 1 milyon insan, daha 1950’lerde Cezayir’de katledilmedi mi?! (DYP ve DSP sıralarından alkışlar) O dönemde dahi, Türkiye, Fransa’yla olan dostluğuna verdiği önem dolayısıyla, belki, Cezayir karşısında gerekli vazifesini yapmamıştır ve tenkitler de olmuştur.

Daha sonrası -daha son zamanlarda münakaşası cereyan ediyor siyasî çevrelerde, Birleşmiş Milletlerde- Ruanda’da geçen sene yapılan soykırımda Fransız hükümetlerinin rolü ve parmağının bulunduğu iddiası ortada; daha bu taze olarak duruyor. İkinci Dünya Savaşından sonra, Fransızlar, işbirlikçi iddiasıyla, hiçbir mahkeme ve hâkim önüne çıkarmadan 40 bin kişiyi kurşuna dizdiler ve bunlar, bugün insan hakları dersleri veriyorlar.

Bize gelinceye ve bundan seksen, doksan, yüz yıl öncesine dönünceye kadar, acaba, Fransız Parlamentosu, daha üç sene önce, Avrupa’nın göbeğinde, Bosna-Hersek’te yapılan katliama dönüp de baksaydı, daha iyi olmaz mıydı?! (DYP ve DSP sıralarından alkışlar) 250 bini aşkın insan, orada öldürülmedi mi, katledilmedi mi?! Bunda, bir ölçüde, İngilizlerle beraber Fransızların da günahının bulunduğunu kabul etmek lazım. Daha bir hafta evvel, bu katliamların bir nevi kasabı durumunda olan Karadziç’e, yakalanmak üzereyken, kaçması için bilgi verenler, Fransız subayları değil mi?! Bu vesileyle, Fransa’daki Filozof Henry Bernard Levy, Alain Juppe ile konuşmasında “Avrupa’nın göbeğinde bu katliamın devamı, bizim medeniyetimize ve insan haklarına indirilen büyük bir darbedir” dediğinde aldığı cevap “Yani, nereye varmak istiyorsunuz? Avrupa’nın göbeğinde bir Müslüman devletin doğuşuna müsaade mi edelim?”diyor.

Bu, çok anlamlıdır; bu, aslında, bugün atılan adımın, bir bakıma işareti ve mesajı olmaktadır. Bu, aslında, Türkiye’nin Avrupa Birliği dışında tutulmasının da bir izahı olmaktadır. Türkiye’nin, bunları görmesi ve okuması lazım.

Değerli milletvekilleri, Fransa ve Avrupa, bilhassa, dengelerin değişmesi ve Doğu-Batı sisteminin ortadan kalkmasıyla, yeni stratejiler peşinde; bu stratejinin de belkemiğini enerji oluşturmaktadır. Arap Yarımadasından alın; Irak, İran üzerinden Hazar Denizi, Kafkaslar, Orta Asya, Kazakistan, Çin sınırına kadar, diktörgen içerisinde 16 Müslüman memleket, bugün, dünya petrol rezervlerinin 3/4’ünü ve doğalgaz rezervlerinin de 1/3’ini bulundurmaktadır ve bugün dünyadaki asıl kuvvet dengeleri, menfaat çatışması ve stratejisi, buna yöneliktir. Fransa, bunun arayışı içerisindedir.

Ortadoğu’da, daha dün, Sayın Chirac Beyrut’ta idi. Oradan Suriye’ye mesaj verdi ki, geçen sene, terörizmi en çok destekleyen bir memleket olan Şam’ı ziyaret etmişti; bu sefer, yine, Yukarı Golan Tepeleri’nin Suriye’ye ait olduğu mesajını verdi. Kendisi Beyrut’ta iken, Suriye’yle ilişkileri geliştirirken, Fransız eski Devlet Başkanı Giscard D’Estaing, İran’ı ziyaret ediyor, onlarla temas ediyor ve bu defa, Fransız Parlamentosunun hareketiyle, Ermenistan üzerinden bir köprü kurarak Kafkaslar’a girmek gibi bir stratejinin bir ayağı olarak görülmek gerekir ki, bizim Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyaretini iade konusunda henüz bir tarih tespit edilmemiş bulunmasına rağmen, Başkan Chirac’ın eylül ayında Erivan’ı ziyareti kararlaştırılmış bulunmaktadır. Meseleleri bu konteks (context) içerisine oturttuğunuz zaman, asıl amacın ne olduğu ortaya çıkıyor.

Yine, meseleyi, sadece 29 milletvekili ve bunu, bir nevi siyasî yatırım hesabına bağlamak hatalı olur; burada Fransız Hükümetinin bilgisi de vardır. Zira, Fransız Anayasası, parlamentoda, ayda bir defa ancak milletvekillerinin sunduğu teklifler üzerinde özel gündemli müzakere imkânı tanımıştır; ama, orada dahi, Başkanlık Divanında, Fransa Devletinin menfaatlarına aykırı bir teklif bulunduğu takdirde, Hükümet, bunları önleyebilmek imkân ve gücüne sahiptir; bunu vermiştir anayasaları. Kullanmadı, neden kullanmadı; çünkü, güttüğü politikaya uygundur. Bunu bize ilk defa yapmıyor Fransızlar. Bunu, 1970’lerde, yine bir sosyalist iktidar döneminde, Fransa’da, Ermeni terörizminin en yüksek seviyeye geldiği ve Fransız Meclisi bu kararı alırken, aslında, Paris’te, Fransız Devletinin koruması altında bulunan büyükelçimizin güpegündüz katledilmesinin hatırası önünde utanmaları lazımdı; Şanzelize Caddesinde, güpegündüz öldürülen turizm bürosu müdürümüzün hatırası önünde utanmaları lazımdı; evine giderken, asansör kapısında yaralanan basın müşavirimizin akan kanları önünde utanması lazımdı. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

O dönemde, Fransa’nın İçişleri Bakanı ve Marsilya Belediye Başkanı olan Gaston de Ferre’in, aslında, devlet münasebetlerinde büyük bir utanç ve ayıp sayılacak olan bir hareketi oldu; Ermeni teröristlerle bir uzlaşma yaptı “Fransa menfaatlarına dokunmamak kaydıyla, Fransa toprakları üzerinde Türkiye’ye karşı bütün hareketlerde serbestsiniz” dedi ve bunu yaptılar. Nereye kadar yaptılar: Ta ki, Orly Havaalanında, Türk Hava Yolları Bürosuna bombalı saldırı neticesinde 12 Fransızın öldürülmesiyle gözleri bir ölçüde açıldı. Daha sonra Fransa’nın “Siyah Eylül” denilen, bizzat kendi içindeki terörizmin, aksion direct’in gelişmeleriyle, Fransa, terörizmi keşfetmeye başladı. Binaenaleyh, bize karşı bu hareketleri, ilk defa olmamaktadır.

Peki, bununla Ermenistan’a hizmet mi ediyorlar? Bakınız, Ermenistan Devleti, diğer eski cumhuriyetlerle beraber doğduğunda, ilk tanıyan memleketlerden biri Türkiye olmuştur, komşu olduğu içindir ve Türkiye, aslında, kendilerine kara ve hava koridoru açmıştır. Sonraki gelişmeler, Azerbaycan üzerindeki tecavüzü, işgali neticesinde kara koridoru kapatılmış, hava koridoru kapanmış, sonra açılmış. Daha da ne yapılmıştır: Bundan dört sene evvel, zamanın sayın hükümeti, Ermenistan’ın içine düştüğü güçlük karşısında, bizim muhalefet olarak tenkitlerimize rağmen, 100 bin ton buğday göndermiştir ve bizim aradığımız, aslında, kendileriyle uzlaşma ve iyi komşuluk ve barış içinde yaşamaktır.

Ortadoğu tarihinin en yetkili otoritesi olan Bernard Levy, 1993’te Le Monde Gazetesinde yazdığı bir makalesinde “Ermeni iddialarını destekleyecek, tarihî, ciddî hiçbir belge yoktur” diyor. Hadise sadece savaş sırasında Rusların Türkiye’ye tecavüzü karşısında, Ermenilerin, o bölgede Ruslarla işbirliği yapmak suretiyle, mahallî insanlara karşı giriştiği zulüm ve katliamdan doğma bir içihtilaf olarak tezahür etmekte ve bunun neticesinde de, Ermenileri o bölgeden çıkarma amacı ve politikasıyla, bu neticelerin, bu, her iki tarafın da bir ölçüde kayıplarının doğduğunu ifade etmektedir; ama, o zaman da, kendisini, mahkemeye verdiler. Fransız mahkemelerine verilen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnan, süreniz bitti, 2 dakika eksüre veriyorum; lütfen bitirin efendim.

KÂMRAN İNAN (Devamla) – Lütfediyorsunuz.

...ve Fransız adaleti de, bu tarihî hakikatleri beyan eden şahsı, 10 bin Franga mahkûm etti.

Binaenaleyh, bu zincirleri iyi okumak lazımdır. Bizim, tarihimizden gelme aşırı bir iyiniyetimiz vardır; inanmak ve karşı taraftakine derhal bir dost damgasını yapıştırmak. Bu böyle olmuyor.

Değerli milletvekilleri, son zamanlarda, Almanya’nın bize karşı hırçınlaşması, Fransız Meclisinin attığı bu adım, Güney Kıbrıs’a yerleştirilmesi planlanan ve yakında yerleştirileceği ifade ve beyan edilen Rusların S-300 füzeleri ile radarlar arasında bir irtibat bulunduğunu ve Ortodoks kiliseler çemberinin Türkiye etrafında oluşturulmasının da bununla irtibatlı bulunduğunu, Ermenistan’a, Rusların, milletlerarası anlaşmaları çiğneyerek 1 milyar dolarlık askerî malzeme yığmasının bir hedefi bulunduğunu, Ruslar ile Ermenistan arasında askerî işbirliği anlaşması yapıldığı, bir tümen asker yerleştirildiği ve savaş uçaklarının Ermenistan havaalanlarına yerleştiği hadisesi vardır ve nihayet, Ermenistan’da bir iç darbeyle, mutedillerin Petrosyan’ı uzaklaştırması suretiyle Robert Koçaryan’ın getirilmesi ve Daşnak Milliyetçi Partisinin yeniden kurulması ve faaliyetlerine izin verilmesi ve bunun Avrupa uzantıları hadisesi vardır. Binaenaleyh, Türkiye, aslında, bunları, kendi stratejisi bakımından göz önünde bulundurmak mecburiyetindedir. Bütün bunların yapılmasının temelinde de şu vardır: Türkiye, bulunduğu yerde büyüyen bir devlettir ve yeni dengelerde, yeni stratejilerde eğer Türkiye’nin yolunu şu sırada kesmez ve Türkiye’yi darboğazlara sokmazsak, yarın, Türkiye, o bölgede ve ötesinde, bilhassa enerji koridoru olması itibariyle, Batının menfaatlarını haleldar edebilir endişesi vardır, rakip olabilme endişesi vardır.

Bu Mayısın 26’sında Barselona’da yapılan Kuzey Atlantik Asamblesi önünde konuşan Amerikalıların meşhur Brzezinski’si, konuşmasının üçte birinde, Türkiye’nin gelecek yüzyıldaki stratejik önemini ve dengelerdeki büyük rolünü anlattı ve Avrupalılar, biraz endişe ve dehşetle kendisini takip ettiler. Türkiye’nin Avrasya’ya ve demin belirttiğim dörtgen içindeki enerji kanallarına olan yakınlığı ve girişi ve oradaki tarihî varlığı, mevcudiyeti ve etnik bakımdan, dinî bakımdan oradaki varlığı bazı çevreleri rahatsız ediyor; ama, Brzezinski kendilerine “eğer aklınız varsa, Türkiye’yi dışarıda bırakmak değil, Türkiye’yi yanınıza almak, Avrupa Birliğine almak... Bu, sizin menfaatınızadır; ama, bunu yapmazsanız, Türkiye’nin alternatifleri çoktur. Türkiye sizsiz daha kuvvetlidir ve daha da büyük işler yapabilir” dedi ve kendilerine gidip teşekkür ettim. Bu realiteyi bizim de görmemiz lazımdır.

Yalnız, şu sırada ve bu vesileyle bir noktayı işaret etmek lazım: Aslında, Fransız Parlamentosunun attığı bu çirkin adım ve bunun arkasındaki hedefler ve stratejiler, Almanların bize karşı zamanlama olarak hırçınlığını böyle bir dönemde artırması, Güney Kıbrıs’ta Rus varlığı ve radarların da füzeler yanında yerleştirilmesi suretiyle Akdenizdeki bütün hava trafiği ve komünikasyonunun kontrol edilebilir hale getirilmesi -ki, bunu, NATO Askerî Komite Başkanı General Naumann’a sual olarak sorduğum da “en çok korktuğumuz hadise bu radarlardır” demişti- bunlar arasındaki irtibatın ve bunun kime yönelik olduğunu, partiler olarak, Meclis olarak ve devlet, millet olarak görmemiz lazım.

Bütün bunlar, böyle bir dönemde, biraz, Türkiye’nin sergilediği iç manzaradan kaynaklanmaktadır, biraz güç almaktadır; bunu aşmak lazım. İç ihtilaflarımızı her zaman görüşebiliriz; demokrasinin asıl temeli, görüş ayrılıklarıdır; ama, iç ihtilaflarımızı Türkiye’yi dışarıda zayıflatacak noktalara getirmeye hiçbirimizin hakkı yoktur... (Alkışlar) ... hiçbirimizin ve bunu her dönemde söyledim, burada tekrar edeceğim: Hükümetleri vurmak uğruna devleti vurmaktan kaçınmak lazımdır. (Alkışlar) Burada, bu yanlışı hep yapıyoruz. Bizim, aslında, muhalefet anlayışımız her dönemde biraz eksik olmuştur; devamlı tökezletmek... Tökezlenecek olan kimdir; Türkiye Cumhuriyetinin bir hükümetidir; tökezlenecek olan dolayısıyla kendiniz olacaksınız.

Böyle bir dönemde, bizim, dünyaya bilhassa bu vesileyle bir bütünlük göstermemiz, beraberlik göstermemiz lazım ve aslında onları korkutan da budur, bütünlük ve beraberliğimiz hadisesidir ve şunu da size arz edeyim: Bütün bu güçlükleri Türkiye aşabilecek kuvvettedir; bundan en ufak endişeniz olmasın ve bu kuvvettir ki, aslında bunları harekete geçiriyor ve rahatsız ediyor, ürkütüyor; yeter ki biz, birlik ve beraberliğimizi, bütünlüğümüzü devam ettirelim; yeter ki biz, ekonomik kalkınmamız ve potansiyelimizi azamî düzeye çıkaralım; yeter ki biz, savunmamızda en ufak bir ihmal göstermeyelim ve yeter ki biz, iç siyasî çekişmelerle ve kavgalarla, dışa karşı, bir anemi, bir zaaf işareti ve mesajı sergilemeyelim. Bunları aşmamız lazımdır. Tarih boyunca, bu Meclis ve Türk Milleti, bunu daima aşmıştır; bugün de aşacaktır; yarın da aşacaktır; bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Eğer, Avrupa’da bu adımı en son atmasını beklediğimiz Fransa dahi bu adımı atabiliyorsa, bunun arkasından çok daha ciddî adımların ve planların geleceğini düşünmemiz lazımdır. Fransa, belki şunu hesaba katmıyordur: Kısa vadeli olarak Ermenistan’dan -ki, 3,5 milyon nüfuslu Ermenistan’dan ne alacağını da doğrusu anlayamıyorum- sağlayabileceği stratejik menfaat mukabilinde milyar ve milyar dolarlık ekonomik zarara uğrar ve nihayet, Ermenistan’ın, değişemeyecek bir gerçeği yeniden aklına getirmesi lazımdır; karadan, havadan ve denizden dışarıya çıkışı bana bağlıdır; karayla kaplı bir devlettir, benim komşumdur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnan, sürenizi epey aştınız, rica ediyorum...

KÂMRAN İNAN (Devamla) – Bitiriyorum.

Ben, bugün 65, yarın 75-100 milyona gelen bir devletim; binaenaleyh, küçük hayaller; bir nevi, benim doğumda bir başka Yunanistan meydana getirmek ve doğudan ve batıdan Türkiye’yi âdeta kıskaç içine almak gibi bir politikanın takipçilerinin de hevesleri kursaklarında kalır değerli milletvekilleri; bunu, bütün dünyaya komplekssiz anlatmamız lazımdır. Kızgınlığa lüzum yok; soğukkanlı olarak, millî menfaatlarımızı önplanda tutarak ve bilhassa iç bütünlüğümüzü önplana çıkararak ve milletimizin de aldığı bu yaraları tamir edecek şekilde, bugün bir bütünlük halinde hazırlanan metni de ittifakla kabul etmek suretiyle Fransız Parlamentosunun bu ayıbını kendilerinin önüne koymamız lazımdır; bu ayıp, kendi medeniyeti ve demokrasisiyle övünen Fransa için yeter.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnan.

Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Sılay; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Sılay, süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA MEHMET SILAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakanımızın ve değerli milletvekili arkadaşımızın az önce açıklıkla ifade buyurdukları ve hepinizin endişeyle izlediği gibi,Fransız Ulusal Meclisinde, sürekli bir yalan propaganda ürünü olan, Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını içeren yasa teklifi, maalesef kabul edildi.

Elbette, bu iddia, doğru değildi, tarihî hakikatleri saptırmaktı, gerçekleri tahrip idi ve şüphesiz, düzeltilinceye kadar, Türk-Fransız ilişkilerinde bir yara olarak kalacaktır.

Bu çarpık karar, az önce ifade edildiği tarzda, 577 sandalyeli Fransız Parlamentosunda sadece 29 oyla alınmıştır. Eğer, oylamadan önce hariciyemizin etkili bir lobi çalışması olsaydı, yasa geçmeyebilirdi.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) – Hadi canım sende!..

MEHMET SILAY (Devamla) – Ancak, bugün, bir millî dava karşısında, muhalif-muvafık, aynı tavrı ve aynı duyarlılığı birlik içinde gösterme mecburiyetimiz vardır.

Değerli arkadaşlarım, görüşlerine başvurulan, başta İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Sayın Mustafa Erkal ve konunun uzmanı bilim adamlarınca “olay, kesinlikle soykırım değil; Birinci Cihan Savaşında, Ermeni vatandaşların bir kısmının güvenli bölgelere tehciridir, göçüdür” görüşü egemendir.

Yine ifade edildi; 1993’te, Le Monde’ta, Profesör Bernard Levy’nin tespitleri, diğer özgür tarihçilerin görüşünü destekliyor. Levy diyor ki: “Osmanlıların Ermenilere karşı kitlesel veya parsiyel bir imha planı olduğunu gösteren, geçerli bir kanıt veya belge yoktur. Üstelik, Türklerin, tehcir konusunda, yani, Ermenilerin, sürmekte olan savaş alanından alınarak, başka güvenli yerlere -mesela Halep’e, Beyrut’a- göç ettirilmesinde meşru sebepleri vardır. Çünkü, Ermeniler, Türkiye’yi işgal etmekte olan Rusya ile ittifak halinde olup, Türklere karşı çarpışıyorlardı ve cephedeki Mehmetçiği, orduyu arkadan vuruyorlardı.”

Arkadaşlarım, gerçek böyleyken, şimdi, Fransa Parlamentosunda bu yasanın kabulü, fanatik Taşnakların cinayetlerini legalize etme yolundadır. Konu, Birleşmiş Milletlere götürülecektir. Bunu tazminat davaları izleyecek, hatta Ağrı’yı, Van’ı, Adana’yı, Hatay’ı isteyecekler, Türkiye’den toprak isteyeceklerdir. Bu doğrultuda, Fransız Parlamentosu, yalnız şovenist Koçaryan’ın yahut Levon Ter Petrosyan’ın değil, Fransa’da yaşayan küçük bir Ermeni diasporasının kötü niyetlerine de taşeronluk yapmıştır. Bu nedenle, halkımız, basınımız ve Meclisimiz tarafından, Fransa’ya karşı caydırıcı tedbir ve tepkilerin ortaya konulması doğaldır.

Peki, arkadaşlarım, şimdi, teenni içerisinde ve soğukkanlılıkla ne yapmalıyız: Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen Ermeni Soykırım Yasa Teklifinin, Fransız Senatosunda reddedilmesi için, etkin bir lobi faaliyeti başlatılmalıdır. Hükümet, bu girişimde biraz gecikmiştir. Mektup yazmak, rica etmek, kınamak, elbette, takdir edersiniz, çare değildir. Ancak, siyasîler kadar, bugün bulunduğumuz noktada, Türk işadamlarına görev düşmektedir. Türkiye’de iş yapan Fransızlarla yeni ekonomik bağlantılar kesilmelidir. Fransa patenti, ihalelere sokulmamalıdır ve bir adım daha atarak diyoruz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, Fransayla ilgili, mütekabiliyet esasına göre eşdeğer tasarılar geçirilmelidir. Çünkü, Fransa’da sömürge dönemi alışkanlıkları hâlâ devam etmektedir.

Bakın, Cezayir’de, değişik tarihlerde Fransa’nın silahsız halka yönelik kitlesel kıyımları, terör ve soykırımları hâlâ hafızalardadır. Bakın, tekrar hatırlayın, Atlas Dağlarına indirilen lejyonerleri hatırlayın, paraşütçü birliklerini hatırlayın; çocuk ve kadın demeden binlerce masum Cezayirliyi katledişlerini hatırlayın ve yine Fransa, demokratik seçimle iktidara gelen bir partinin Cezayir doğalgazını devletleştirme projeleri üzerine, seçimleri geçersiz kıldırıp, Fransız harp akademilerinde sömürge kültürüyle yetiştirdiği General Halit Nezzar’a ihtilal yaptırmıştır.

Fransa’nın çıkarları doğrultusunda Cezayir’de hâlâ katliamlar sürmektedir.

Yine, Fransa, dünyanın gözünden kaçırmaya çalıştığı Korsika’da ve Alsas Loren koridorunda yaşayan etnisiteye karşı bir kültürel terör ve asimilasyonu sürdürmektedir.

Orta Afrika’da 1 milyon masumun öldürülmesinde, Hutuların da ellerinde Fransız silahı, Tutsilerin de ellerinde Fransız silahları vardır. Afrika’da yaşanan bu soykırımın arkasında, yine Fransız silah tröstlerinin kanlı elleri vardır.

Birleşmiş Milletlerin bütün uyarılarına rağmen, tıpkı Kızıl Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı gibi, Fransa, Pasifikte nükleer denemelerini aralıksız sürdürmüştür ve bugün, patlamalara yakın adalarda, yaygın cilt kanseri ile sakat doğumların sorumlusu Fransa’dır.

Değerli milletvekilleri, biz, bugün, Yüce Meclise, eşdeğer yasa teklifimizi takdim edeceğiz; ben, kabulünü umar, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sılay.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fransa Parlamentosu Alt Meclisinin sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla ilgili olarak 29.5.1998 tarihinde kabul ettiği yasa teklifine ilişkin, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Hiçbir ilmî belgeye dayanmayan, tarihe karşı en büyük saygısızlık olan bu kararıyla, Fransa Parlamentosu “belgelere dayanmadan, tarih adına açıklama yapılamaz, hiçbir yorum getirilemez, kanunla tarih yazılamaz” gerçeğini gözardı ederek, büyük bir sorumsuzluk örneği sergilemiş, konuyu iç siyaset malzemesi yaparak, milletimize karşı düşmanca bir tutum ortaya koymuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi ve Ermeni mezaliminin bütün acılarını yoğun olarak yaşamış bir ilin milletvekili olarak, bu tavrı nefretle kınayarak sözlerime başlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Bu karar, Fransa’nın, Ermenistan’da yeni işbaşına gelen ve Türk düşmanlığını körükleyerek ayakta durmaya çalışan yöneticilerin etkisinde kalarak ve sömürücü, emperyalist siyasetinin bir sonucu olarak alınmıştır. Zamanlama itibariyle dikkat edildiğinde, Ermenistan’da Petrosyan’ın gidip Koçaryan’ın geldiği bir dönemde Fransa Parlamentosunun aldığı bu kararın, tarihî değil, gerçekçi değil, tamamen siyasî bir zamanlama oyunu, Sevr oyununu sahnelemeye yönelik ciddî bir siyasî tezgâh olduğunu gayet açıkça görürüz. Bu, Sevr’i yeniden hortlatmak isteyen Fransa’nın yeni bir oyunudur. Bugün, olayın aslını araştırma zahmetine katlanacak her tarihçi ve bilim adamı, olayların nasıl tahrip edilip çarpıtıldığını, soykırıma uğrayanların Ermeniler değil Türkler olduğunu kolayca görecektir.

Amerikalı ünlü tarihçi Bernard Levy, 16 Kasım 1994’te Le Monde Gazetesine verdiği mülakatında, sözde Ermeni soykırım iddialarına karşı “bu, Ermenilerin tarihi kendilerine göre yorumlamasıdır, saptırmasıdır” diyerek, 24 Nisan 1915 hadisesini tarihî belgelerle açıklamıştır. Daha sonra -biraz önce, kıymetli konuşmacı arkadaşımızın da ifade ettiği gibi- Le Monde Gazetesi ve Bernard Levy aleyhine, Fransız mahkemelerinde, Fransa tarafından açılan dava reddedilmiş ve Bernard Levy’nin bu iddiası doğrulanmıştır.

Bugün, Türk ve yabancı araştırmacıların hizmetine açılmış olan Başbakanlık Osmanlı arşivleri ile Genelkurmay Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşivlerindeki binlerce belge, doküman ve arkeolojik bulgular, Ermenilerin Türklere karşı yaptıkları zulüm ve katliamların binlerce örneğiyle doludur.

İşte, bazı belgeler, tespitler ve tarihî gerçekler:

Erzurum, Kars, Van, Bitlis, Muş, Adıyaman ve birçok ilde Ermeniler tarafından katledilen Türklere ait yüze yakın toplu mezar ortaya çıkarılmıştır. Açılan bu mezarlarda binlerce ceset ve bulgu ortaya çıkmıştır. Iğdır’ın Oba Köyünde, Erzurum’un Alaca ve Yeşilyayla Köylerinde açılmış olan toplu mezarlardan çıkarılan ceset ve bulgular, Erzurum Müzesinde halen sergilenmektedir.

Binlerce belgeden bir diğerinde, Üçüncü Ordu Komutanlığından Başkumandanlık vekâletine gönderilen 21 Mart 1916 tarihli yazıda, Erzurum’da yapılan mezalimle ilgili olarak, bakın, neler ifade ediliyor: “Düşman istilasına maruz kalan köylerden firar eden ahali, düşmanın ve bilhassa Ermeni efradının pek caniyane ve vahşiyane muamele irtikap ettiklerini, genç, çocuk ve kızları kaldırarak meçhul bir tarafa götürdüklerini, mal ve canlarına yağma ve ahyanen kahtı nüfus icra eylediklerini, namusa tecavüzün her tasavvur fevkinde bulunduğunu ifade eylemekte, menabiî bir muhtelifeden alınan malumat da, buna müeyyid bulunmaktadır” şeklinde ifade edilmektedir.

Erzurum, 1918 yılının başlarında, Ermeni katliamının bütün acılarını yaşamıştır. Bugün, Erzurum’da, hiçbir aile ve hane halkı yoktur ki, Ermeni mazaliminde şehit vermemiş, zulme uğramamış olsun.

Taşnak ve Hınçak adlı Ermeni çetelerinin Alaca, Yeşil Yayla, Cınıs, Ilıca ve Tımar Köylerinde, savunmasız, masum Türk ahaliye yönelik katliamları, o günleri yaşayanların hafızalarında taptaze durmaktadır.

Ayrıca, bu katliam mezarları, Atatürk Üniversitesinin yapmış olduğu bilimsel kazılarla, maddî bütün göstergeleriyle gün ışığına çıkarılmış ve bütün dünya kamuoyunun gözleri önüne sergilenmiştir.

Vehip Paşa, 16 Şubat 1918’de, Başkumandanlık Vekâletine gönderdiği telgrafta “Bugün Erzincan’a geldim, Çardaklı Boğazından Erzincan’a kadar olan bütün köyler, hatta bir kulübe bile sağlam kalmamak şartıyla tahrip edilmiş gördüm. Bahçelerin ağaçları kesilmiş, köylerden bir fert sağlam kalmamıştır. Ermenilerin Erzincan’da ika ettikleri fecayii, tarihî âlem, bugüne kadar kaydetmemiştir. Üç günden beri, Ermeniler tarafından öldürülüp meydanda kalan İslam cenazeleri toplattırılmaktadır. Şehit edilen bigünah masum halk arasında, memeden kesilmemiş çocuklar, 90 yaşını ikmal etmiş ihtiyarlar, parçalanmış kadınlar vardır. Tedricen, bunların fotoğrafları aldırılmaktadır” demektedir.

Erzincan Mütarekesinden sonra, Kafkas Cephesini tamamıyla boşaltan Rus askerlerinin yerini alan silahlı Ermeni çeteleri, Türklere karşı, akla hayale gelmeyecek işkence ve imha politikaları izlediler. Savunmasız insanlar, yaş ve cinsiyet farkı gözetilmeksizin acımasızca katledildiler. Hamile kadınların karınları süngülenerek bebekler çıkarıldı ve cesetler meydanlara terk edildi. İnsanlar, topluca hapsedildikleri ev ve samanlıklarda ateşe verilerek cayır cayır yakıldı. Tarih, böyle bir hunharlığa ve vahşete bir daha tanık olmadı.

Birinci Dünya Savaşında Rus saflarında yer alarak Türk Milletini sırtından hançerleyen Ermenilerin bu tutumunu son derece tehlikeli bulan Türk Hükümeti, çoğunluğu Doğu Anadolu’dan olmak üzere, Ermenilerin, gerekli önlemleri aldıktan sonra, diğer bölgelere göç etmesine izin verdi. Bugün tehcir olayı diye bilinen ve savaş halindeki pek çok milletin uyguladığı bu tip önlem, dünya kamuoyuna, Ermeni propagandalarıyla, büyük bir haksızlık ve soykırım olarak tanıtılmıştır ve 1,5 milyon Ermeni’nin Türkler tarafından katledildiği şeklinde yalan ve yanlış bilgiler yayılmıştır.

Hal böyle iken, dönüp bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım:

Osmanlı Devletinde, Ermeniler, yüzyıllarca askere alınmadı, savaşlarda ölmedi, devlete kan vergisi ödemedi; hep ticaretle ve sanatla uğraştı, refah ve zenginliğe kavuştu; bugün olduğu gibi dün de, kiliselerini ve okullarını, hiçbir baskıya uğramadan rahatlıkla kullandı. Osmanlı yönetiminde en geniş hoşgörü Ermenilere gösterildi. Zaman içinde Ermenilerden 29 paşa, 22 bakan, 32 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 11 üniversite hocası ve 11 üst düzey bürokrat, devlet hizmetinde görev aldı.

Ermeniler, çeşitli ırk ve dine mensup gruplar gibi, Türk Milletinin hoşgörüsüyle barış içinde asırlarca içimizde yaşadılar ve bugün de yaşıyorlar. Bunları, Fransa ve Fransa Parlamentosu bilmiyor mu?! Bunları çok iyi bildiklerini, biraz önceki saygıdeğer konuşmacıların ifadelerinden de Yüce Meclis bir kere daha anlamıştır.

Peki, ne oldu da, bu insanlar, Türk Milletini arkadan vuracak kadar hunharlaştılar, hainleştiler? Bu sorunun cevabını, kötü niyetli, kısır düşünceli ve emperyalist bazı Batı ülkeleri ve siyasetçilerinin, özellikle Fransa ve Yunanistan’ın kışkırtıcılığında bulabiliriz. 1915 - 1920 katliamında, 1973 - 1984 yılları arasında 40’ı aşkın Türk diplomatının katledilmesinde azmettiricileri, kışkırtıcıları aynı adreste aramak gerekir. Eğer bu girişimiyle, Türkiye’nin, insanlık düşmanı bölücü terör belasını yenmesinden rahatsız olan Fransa, tekrar, Asala gibi Ermeni terör örgütlerini yüreklendirip, bu ülkenin başına yeni bir bela açmayı hedefliyor ise, yanılıyor; Türk millî mücadelesini, Adana’yı, Antep’i, Maraş’ı unutmuş gözüküyor. Tarihte olduğu gibi, bundan sonra da, Türk Milletinden hak ettiği şamarı yiyeceğinden hiç şüphesi olmasın! (DYP sıralarından alkışlar)

Türk Milleti, dün Orly Havaalanında Asala’nın kanlı eylemleriyle canı yandığında avaz avaz bağıran Fransa’yı ibretle izlemektedir. Yine Türk Milleti, Azerbaycan’da zulme uğramış, yerinden, vatanından edilmiş yüzbinlerce insanın iniltisini duymayacak kadar sağırlaşmış, çürümüş vicdanları, Fransız Parlamentosunu ibretle izliyor.

Sonuç olarak: Türk Milleti, tarih boyunca, bütün bu oyunları bozmuştur, bu son oyunu da bozacaktır; dünya durdukça da, bağımsızlığını ve saygın yerini hep koruyacaktır. Fakat, tarihî gerçekler bu kadar açık ve net iken, Fransız halkı, terör yanlısı damgasını yemiş olmanın rahatsızlığıyla, kendi temsilcilerini, tarihte, nefretle anacaktır.

Bu karara karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının, Hükümetin, siyasî partilerimizin gösterdiği hassasiyeti ve tepkileri elbette memnuniyetle karşılıyoruz; ancak, bundan sonra, özellikle dışpolitikadaki gelişmelerden sonra, Almanya’dan sonra, Yunanistan’dan sonra, Kıbrıs’taki gelişmelerden sonra, Fransız Parlamentosunun aldığı bu karardan sonra, dış münasebetlerimizin, bu ülkelerle münasebetlerimizin yeniden gözden geçirilmesi, özellikle Fransa’yla ekonomik, sosyal ve kültürel her türlü ilişkinin ciddî bir şekilde tanzim edilmesi gerektiğini ve Yüce Parlamentonun alacağı tel’in kararına katıldığımızı, yürekten desteklediğimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertugay.

Söz sırası, DSP Grubu adına, Sayın Mümtaz Soysal’da.

Sayın Soysal, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, böyle bir karar dolayısıyla ne yaparsak yapalım, Fransa’yı ne kadar kınarsak kınayalım, bilelim ki, bu olayla bitmeyecek olan çok büyük bir olayla karşı karşıyayız; o olay, şark meselesidir. Şark meselesi denilen olay bitmemiştir ve bitmeyecektir; bunu bilerek, bunun bilinciyle davranmamız gerekir.

Nedir şark meselesi: Aslında, sanki, geçen yüzyılın ya da bu yüzyıl başlarının bir meselesiymiş gibi gözükebilir; oysa, Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemde, yani 16 ncı Yüzyılın sonları ve 17 nci Yüzyılın başlarında başlamış olan bir sorundur. Avusturya’yla yapılan savaşı kazanmışız, Estergon Kalesi vesaire alınmış; ama, arkasından Avusturya’yla imzalanan Zitvatorok Antlaşmasında “bizdeki öbür gayrimüslim milletler gibi, yani Ortodokslar ve Musevîler gibi, Katolikler de himaye görecektir; yani, onları da özgür tutacağız” demişizdir ve o andan itibaren, Avusturya başta olmak üzere, arkadan sırayla, bütün Avrupa’nın büyük devletleri bizdeki gayrimüslim azınlıkların kaderiyle ilgilenmeye başlamışlardır ve -ayrıntılarına girmeyeyim- bildiğiniz gibi, 19 uncu Yüzyıl Osmanlı tarihi baştan aşağı bununla doludur. Ama, bu, başlangıçta büyük devletlerin Balkanlardaki nüfus politikası için kullanılmıştır -işte, Avusturya mı, Rusya mı, İngiltere mi- bunlar arasında bir yarış olmuştur; sonra, 19 uncu Yüzyılda, sanayi devrimi sonrasında, yeni pazarlar arama zamanı geldiğinde, Osmanlı’nın paylaşılması için, yarı sömürgeleştirilmesi için kullanılmıştır ve sonuçta, bildiğiniz gibi, Osmanlı’nın, bu defa, toprak olarak parçalanması ve sonuçta Anadolu’nun parçalanmasına kadar gitmiştir. Dolayısıyla, azınlıkların korunması konusu, bizi cumhuriyete kadar getirmiştir ve biz sanıyorduk ki, cumhuriyetle birlikte bu hikâye bitecek; ama, bu olaylar, yani Ermeni soykırımı hikâyesinin yeniden ısıtılması, arkasından Pontus meselesinin çıkarılması, güneydoğu sorunu, Ermenistan’ın bu defa yeni iktidarla birlikte -Koçaryan İktidarıyla birlikte- vaktiyle terk edilmiş olan toprakları geri alma iddialarının yeniden ortaya çıkması gösteriyor ki, şark meselesi bitmemiştir.

Şark meselesi bitmemiştir diyerek, bizim kızıp, bu defa garpla savaşa girişmemizin de, garpla tutuşmamazın, onlarla, onların estirmek istediği düşmanlık duygusuna benzer bir düşmanlık havası estirmemizin de anlamı olmayacaktır. Başka bir şey yapmalıyız. Onlar bunu yaparken, bilmeliyiz ki -biraz önce Sayın İnan da söyledi- asıl rahatsız oldukları, bizim otokton olmadığımızı ileri sürerek, Anadolu’yu da elimizden almaktır; ama, gidecek yerimiz yoktur. Dolayısıyla, Anadolu üzerinde kimsenin bu çeşit iddiaları bir daha ileri süremeyeceği çok güçlü bir devlet yaratmak zorundayız. Öyle bir devlet ki, bize bütün bu iddiaları ileri sürenlere karşı şunu söyleyebilsin: Bakın, Osmanlı tarihi, uzun süren sabırlar ve sonuçta, çok sert tepkiler tarihidir; Türkler, sabreder, sabreder, sabreder, sonra, patlayınca çok fena patlar ve bunun adını, siz, zulüm koyarsınız, bunun adını soykırım koyarsınız; hayır, öyle değildir ve bunu, bu defa, hukuk alanında da ispat etmemiz gerekir. Bu patlamalar sonucunda binlerce, yüzbinlerce insan da öldürülmüş olsa, o insanlar, öyle insan oldukları için değil, olaylar dolayısıyla, olayların kurbanı olmuşlardır. Osmanlı tarihinde, biraz önce sayılan, Batı tarihinde görülür biçimde ayırımcılığa dayalı, yani etnik köken ayırımcılığına, din ayırımcılığına, renk ayırımcılığına, dil ayırımcılığına dayalı bir kırım söz konusu değildir, bir soyun ortadan kaldırılması söz konusu olmamıştır.

Ermeni olayında da, 1915’te ülkenin doğusu işgal atındayken, o işgalcilerle işbirliği yapanlar, onun bedelini ödemek zorunda kalmışlardır. Bu bedel, tehcir biçiminde ortaya çıkmıştır; ama, tehcir sırasında, daha önce yapılan Ermeni zulmüne tepki gösterilmiştir, tehcir sırasında ölenler olmuştur, tehcir sırasında soyguna uğrayanlar olmuştur; ama, bütün bunlar, o insanlar Ermeni’dir diye olmamıştır, bu durum dolayısıyla olmuştur; çünkü, aynı tarihlerde İstanbul’da, ülkenin batısında, Ermeni oldukları için yaşayan ve özgürce yaşayan, hatta Ermeni asıllı olduğu halde kaymakamlık eden insanlar vardır. Dolayısıyla, soykırım iddiası, bize karşı ileri sürülebilecek bir iddia değildir. Onun için, bunları anlatmak gerekir. Bunları anlatmak için, ilişkileri sürdürmek gerekir.

Şimdi, belki, Parlamentomuzdaki Türk-Fransız Dostluk Grubunun Başkanı olarak böyle konuşuyorum diyebilirsiniz. Gerçekten, bizim Parlamentomuzda, başka parlamentolarda olduğu gibi ya da başka ülkeler ile bizde olduğu gibi, bir Fransız-Türk Dostluk Grubu vardır. Biz, önümüzdeki günlerde, o grubun, Fransa’daki eşi olan grubun geçen yıl bize yaptığı ziyarete karşılık vermek üzere, onlarca yapılan bir davete uyarak, oraya gideceğiz ve bu sorunu, yine, dostlarımıza dostça anlatacağız ve böylece anlatacağız.

Yalnız, bu arada, şunu söyleyeyim: Bu gidecek olan 4 kişilik küçük heyet, aslında çok daha büyük bir heyet olabilirdi, bütün partileri temsil eden bir heyet olabilirdi; ama, Meclis bütçemiz elverişsiz olduğu için, bize Başkanlıkça söylenen -Sayın Başkanvekili değil, ama Meclis Başkanınca söylenen- o idi ve dostluk gruplarının seyahatleri finanse edilmediği için, biz bu parayı -yine devlet parasıdır- başka yerden bulmak zorunda kaldık ve kurayla sayımızı 4’e indirdik. Bunu şunun için söylüyorum: Öyle konular vardır ki, aslında onlar için müthiş paralar harcanır; fakat, başka konular için, onlardan çok daha kritik olan konular için, bazen hasisliğimiz, cimriliğimiz tutar.

Bunu şunun için söylüyorum: Bizim, bazı davaları anlatmamız gerekiyor, o zaman, bizim tarihimizde, ölümler dolayısıyla ortaya sürülen sayılar o iddiaları doğrulayacak sayı olmaktan çıkar. Evet, kabul ediyoruz; Birinci Dünya Savaşının o yıllarında, Doğu Anadolu’da karşılıklı katliamlar olmuştur; insanlar birbirlerini öldürmüşlerdir; Ermeniler Türkleri, Türkler Ermenileri öldürmüşlerdir; ama, en azından, bizim tarafımızda, insanların Ermeni oldukları için öldürülmelerine benzer bir olay yoktur; eğer öyle olsaydı soykırım olur; ama, öyle olmadığı zaman soykırım olmaz; bunu, anlatmaya gitmek gerekir

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Soysal, size eksüre veriyorum. Lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) – Sayın Başkan, bunu, Meclisin dikkatine sunmak istiyorum. Tabiî ki, gösterdiğimiz tepkinin, bugün, yeterince güçlü olmasını temenni ederiz; ama, daha her şey bitmemiştir. Fransız anayasa sisteminde meclisten geçen kararın... Bu bir yasa tasarısıdır, tuhaf olan da odur; ilk kez bir ülkede, karar olarak değil yasa olarak iş pişiriliyor. Bunun sonucu o yasa, yürütmeyi o yasaya uygun şeyler yapmaya zorlamak içindir; yürütme, bundan sonra, o yasayla kendini bağlı hissedecektir ve Fransız hükümetine şunu yap, bunu yap denebilecektir. Fransız anayasa sisteminde dahi çok tartışmalı bir durum söz konusudur. Bunun iyi anlatılması gerekir. Senatodan dönmese bile, cumhurbaşkanına geldiği zaman, -bizim sistemimizde olmayan bir olanak onlarda vardır- onların anayasa sisteminde, cumhurbaşkanı yasayı yayımlanmak üzere imzalamadan önce, -bizde imzaladıktan sonra yararlandığı bir olanağı kullanabilir- yasa tasarısını, -taslağını diyelim- onların Anayasa Konseyine “Anayasaya uygun mu bu, imzalayayım mı” der ve orada bir imkân vardır, Anayasa Konseyi “hayır, Fransız sisteminde böyle yasa olamaz” derse, o, yasalaşmaz.

Bu olanakları sonuna kadar kullanmak üzere gideceğiz ve tabiî, giderken, sayın Meclis üyelerinin bugün alacakları karar da, arkamızda, bize güç verecektir.

Teşekkür ederim efendim. (DSP, ANAP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.

Efendim, tabiî, aslında bu dostluk grupları nedeniyle yurtdışına giden milletvekillerine harcırah ödenmiyor; sebebi de, 160’a yakın devlet var; her devletin de bir dostluk grubu var -bilemiyorum, şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisinde kaç dostluk grubu var- eğer, bu dostluk gruplarının hepsine harcırah ödenirse, Türkiye bütçesi buna yetmez.

Bu itibarla, şimdiye kadar yapılan uygulama, dostluk gruplarının karşılıklı ziyaretinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinden para ödenmemesi yolundadır; ama, burada, acil bir durum nedeniyle, belki, özel, istisnaî bir durum tanınabilir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Tanla; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT H. TANLA (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fransa Millet Meclisinin 29 Mayıs 1998 tarihli oturumunda kabul edilen “Fransa, 1915 Ermeni soykırımını açıkça tanır” hükmünü içeren tek maddelik yasa teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, saygılarımla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, bu tasarı, 29 Haziranda görüşüleceği Senatoda da kabul edilirse yasalaşmış olacak. Muhtelif kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler, şu anda mevcut olan koşullarda ve Fransa Hükümetinin gerekli müdahaleyi yapmaması halinde Senatonun da tasarıyı kabul edeceği doğrultusundadır. Fransa’nın kör siyasal ihtiraslar uğruna, Fransız Ermenilerinin tarihsel saplantılarını tatmin etmek için benimsediği bu tutumu, Türkiye, hasmane bir davranış olarak ve ulusal onuruna leke çalma yeltenişi olarak niteleyecek ve Türk-Fransız ilişkileri bundan büyük yara alacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fransız Millet Meclisinden geçen yasa tasarısının arkasında, kayda değer bir oy desteği mevcut değildir. Tasarı, Mecliste 29 oyla kabul edilmiştir. Düşününüz bir kere, 577 milletvekilinden oluşan Fransız Millet Meclisinde tasarının tartışılacağı oturuma, iktidar ve muhalefet partilerinden sadece 29 milletvekili gelmiştir ve bunlar, tarihi Türkiye’nin aleyhine saptıran bir karar almak üzere toplanmışlardır. Böyle bir durumun önlenmesi için, Fransız Hükümeti, Türkiye’nin dostluğuna bir nebze önem veriyorsa, iktidar milletvekillerini bu konuda bilgilendirerek, en azından, tartışmalı olan bu konuda 30 milletvekilinin oturuma katılmasını sağlayarak, Türk tarihini karalayan böyle sakat bir kararın geçmesini engelleyemez miydi?! Normal olarak yapılması gereken bu değil miydi?! Zira, bir yasama organı, nasıl olur da kendini tarihsel konularda uzman bir kurul addederek bu denli tartışmalı bir konu hakkında ahkâm kesebilir.

Fransız Anayasasının bir özelliği var biliyorsunuz; buna göre, Millet Meclisi ayda bir gün, gündemini kendisi saptıyor ve milletvekilleri tarafından önerilen yasa tasarılarını tartışıyor. Soykırımı iddiasını içeren karar tasarısı da bu prosedür uyarınca ele alınmıştır; ancak, Fransız Hükümetinin, Meclis gündeminin Parlamento Divanı tarafından saptanması aşamasında müdahalede bulunarak, devlet çıkarları gerekçesiyle belirli tasarıların ele alınmasını sağlama imkânına sahip olduğunu da biliyoruz. Sayın Jospin Hükümetinin bu hakkını kullanmaması ve Meclisin 29 milletvekilinin iradesinin tutsağı olmasına göz göre göre izin vermesi, helhalde iyiniyetle bağdaşır bir davranış olarak izah edilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fransız Millet Meclisi ile Fransız Hükümetinin böyle bir tutum içerisine girmelerinin nedenleri ile bunun sonuçları hakkındaki görüşlerimi Yüce Heyetinize izah etmeden önce, kısaca Türkiye’ye yöneltilen suçlamalar üzerinde durmak istiyorum.

Ermeni iddiaları, temelde, Osmanlı İmparatorluğu yönetiminin 1915 yılında almış olduğu bir tehcir, yani göç ettirme önlemine dayanmaktadır. Bu dönemde İkinci Dünya Savaşı sürmekte ve Osmanlı orduları beş ayrı cephede çatışmaktadır. İşte bu ortamda, Osmanlı tebaası olan Ermeniler, vatana ihanet ederek isyan etmişler ve çeteler oluşturarak, Anadolu’da ilerleyen Rus ordusuna destek vermek amacıyla, yurt savunması yapan Türk ordusuna arkadan saldırmışlardır. Ermeni çeteler, ayrıca, erkekleri cephede olduğu için savunmasız kalan Türk köy ve kasabalarını da yağma etmişler, buralarda kitle katliamlarına girişmişlerdir.

Tam bir ölüm kalım mücadelesindeki Osmanlı Devleti, bu durumda, doğu cephesinin ardını ve ikmal yollarını emniyet altına alabilmek amacıyla, bu bölgedeki Ermeni ahalinin Suriye ve Lübnan’a nakledilerek, buralara yerleştirilmesi kararını almıştır. Bu nakil, yürüyerek ve zor iklim şartlarında yapılmıştır. Savaş sırasında ne imkân varsa, ondan istifade edilmiştir. Hastalık, açlık ve soğuk, tehcire tabi tutulan ahali üzerinde olumsuz etkiler göstermiştir. Ayrıca, önceki, Ermeni katliam ve zulmünden zarar görmüş olan yerel halkın saldırılarının da, her zaman önlenmesi mümkün olamamıştır.

Burada altı çizilmesi gereken nokta, tehcirin cezaî bir işlem olmayıp, savaş koşulları içinde, acil güvenlik nedenleri dolayısıyla başvurmak zorunda kalınan bir çare, bir yol olduğudur.

Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Dünya Savaşındaki yenilgisinden sonra, İstanbul’u işgal etmiş olan İngilizler, soykırımı iddiasını kanıtlayabilmek için, bütün Osmanlı arşivlerini didik didik etmişler; yüksek bürokratları, askerleri ve siyaset adamlarını sorgulamışlar, hatta, bunları bir süre Malta’ya hapsetmişlerdir. Bu çabalar tamamen sonuçsuz kalmış, soykırımı iddiasını kanıtlayacak hiçbir belge ortaya çıkarılamamıştır; bu durum, bugün de böyledir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, izninizle, Fransız Millet Meclisi ile Hükümetinin, yukarıda izah ettiğim tutumlarının arkasında yatan nedenler üzerinde kısaca durmak istiyorum.

1920’li yıllardan bu yana, Fransa’ya yerleşmiş olan Ermeniler -ki, bunların sayısı 300 bin olark belirlenmiştir- Fransız toplumuna, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel açılardan entegre olmuş durumdadırlar. Bu konumları ve aralarındaki dayanışma, onlara, Fransa’da siyaseti etkileme ve etkin bir lobi oluşturma imkânı vermiştir. Bu lobinin ideolojisi, bu yılın başında, Ermenistan’da, Devlet Bakanı Levon Ter Petrosyan’ı iktidardan düşürerek, yerine geçen Koçaryan’ın açıkladığı politikalarla bağdaşmaktadır.

Anımsayacağınız üzere, Koçaryan, iktidarı alınca, ilk iş olarak, Petrosyan tarafından kapatılan aşırı milliyetçi ve terör yanlısı Daşnak Partisine meşruiyet kazandırmış, Karabağ’ın selfdeterminasyon hakkını savunmuş ve Türkiye’ye soykırımı suçunu kesinlikle kabul ettireceğine dair söz vermiştir. Bundan sonra Koçaryan’ın politikasının Fransa üzerindeki etkileri hemen görülmeye başlanmıştır.

Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, kendisine tekrar tekrar yapılan Türkiye’yi ziyaret davetlerine olumlu bir cevap vermemiş, önümüzdeki eylül ayında, Ermenistan’a resmî bir ziyaret yapmayı kabul etmiştir.

Cumhurbaşkanı Chirac, ayrıca, Türkiye ile Fransa arasında derin tarihsel bağların bulunduğu geleceğini de gözardı ederek, Ermeni lobisinin baskısıyla UNESCO’nun Osmanlı İmparatorluğunun 600 üncü kuruluş yıldönümü kutlama kararlarına da destek vermemiştir.

Bu hususlara ilaveten, Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Moscovici de, Türklerin Ermenilere soykırım yapmış olduklarını kabul etttiği yolunda açıklamalarda bulunmuş, bunu takiben de soykırım iddiasını Millet Meclisine getirmiştir.

Bugün karşılaştığımız bu durumda Fransız Millet Meclisi ile Hükümeti, Koçaryan’ın politikalarının taşeronluğunu üstlenir bir konuma doğru ilerlemektedirler. Eğer tasarı 29 haziranda Senatoda da kabul edilir ve yasa haline gelirse, Fransa’nın kendisini Koçaryan’ın politikalarının bir uygulayıcısı durumunda bulması kaçınılmaz olacaktır.

Bu söylediklerimin ne denli gerçek olduğunu görmek için Soykırım Yasasının hukukî sonuçlarını da incelemek gerekmektedir. Anımsanacağı üzere, ünlü tarihçi Bernard Lewis’in 1993’te Le Monde Gazetesinde yayımlanan ve Ermenilerin soykırımı iddiasını çürüten bir yazısı üzerine Ermeni dernekleri dava açmışlar ve Fransız mahkemesi de, 1995’te verdiği bir kararda, Ermeni iddialarına arka çıkarak, Prof. Levy’yi tazminata mahkûm etmiştir. Bu itibarla Ermeni Soykırım Tasarısı yasalaşırsa, bundan böyle Fransa’da Ermeni iddialarına ilişkin gerçekleri ortaya çıkarmaya yönelik her türlü girişim yasal engellemelerle karşılaşacaktır.

Bunun da ötesinde, Fransız Parlamentosunun bu yoldaki bir kararı, diğer Avrupa ülkeleri için de -acıdır; ama- bir örnek teşkil edecektir. Bütün bu gelişmeler, Koçaryan’ın ve fanatik Daşnak Partisinin amaçlarına hizmet etmekten başka bir şey değildir.

Bilindiği üzere, Daşnak Partisi dört aşamalı hedefini yavaş yavaş gerçekleştirmektedir. Bunun birinci aşaması, Ermeni milliyetçiliğini ve iddialarını tekrar canlandırmaktır. Ermeni militanlar, 1973’te başladıkları terör dalgasıyla 40’a yakın Türk diplomatının ve aile efradının canına kıyarak bu aşamayı gerçekleştirmişlerdir. Şimdi ikinci aşamada, yani iddialarının tanınması aşamasındadır. Buna göre, soykırım iddiası Batılı devletler parlamentolarına kabul ettirilecek, Birleşmiş Milletlere tescil ettirilecek ve böylece tartışılmaz bir olgu haline getirilecektir. Bu iki hedef gerçekleştikten sonra, üçüncü aşamada, soykırımı kurbanlarının aileleri tarafından Türkiye’den tazminat talebinde bulunulacak, bunu takiben de -nihaî ve son aşamada- Batı Ermenistan’ın kurulması için Türkiye’den toprak istenecektir.

BAŞKAN – Sayın Tanla, bir dakikanızı rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, lütfen herkes yerine otursun efendim. Bakın, arkadaşımızın konuşmasını takip edemiyoruz.

ULAŞTIRMA BAKANI NECDET MENZİR (İstanbul) – Bir saniye...

BAŞKAN – İşlerinizi dışarıda halledin efendim. Olur mu, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu; Divana bir saygı duyulur yani!

Buyurun Sayın Tanla.

BÜLENT H. TANLA (Devamla) – “Türkiyemiz güçlüdür, bunlara pabuç bırakmayız” diyeceksiniz; ancak, hasımlarımızın da mesafe aldıklarını gözden kaçırmayalım arkadaşlar. Ermeni militanlar, sözünü ettiğim planların birinci aşamasına ilişkin hedeflerini gerçekleştirmiş ve ikinci aşamaya geçmiş durumdalar. İkinci aşamadaki hedeflerine de yaklaşıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti, size de eksüre veriyorum, lütfen tamamlayın...

BÜLENT H. TANLA (Devamla) – Teşekkür ederim; tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bir noktaya daha işaret etmekte yarar var. Bu da, Ermeni militanların, soykırımının tanınmasının terör eylemlerine meşruiyet kazandıracağı gibi bir yanılgıya kapılmalarıdır. Bu takdirde Ermeni terörü tekrar hortlar. Bu gibi konuların sadece Türkiye Başbakanı ile Dışişleri Bakanının muhataplarına göndereceği mektuplarla “kınıyoruz” gibi sözlerle hallolmayacağını hepimiz biliyoruz. Günün koşulları içinde haklı olmak yetmiyor; hakkını kabul ettirecek bir etkinlik noktasında olmaya özen göstermek ve bu özene uygun siyaset yapmak gerekir. Bu bakımdan, ben Türk-Fransız Parlamento Dostluk Grubunun Türk kanadının derhal ve işler kriz haline dönüşmeden neden yoğun bir harekete geçmediğini anlamakta zorluk çekiyorum.

Grup vasıtasıyla Paris’te bir toplantı düzenlenmeli ve grubun 27 Fransız üyesi ile diğer Fransız milletvekilleri, hem Ermeni iddialarının mesnetsizliği hem de önerilen yasanın Türk-Fransız ilişkileri üzerindeki olumsuz etkileri hususunda aydınlatılmalıydı.

Fransız Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunda Türk dostu olarak bilinen Raymond Barre ve Edourad Balladour gibi etkin şahsiyetlerin olduğu bilinmektedir. Bunlarla zamanında görüşülüp, neden devreye sokulmadıklarını sormak istiyorum.

Fransa’daki Büyükelçimiz bu konuda ne yaptı? Millet Meclisindeki oturuma girip, Türkiye lehinde konuşup, ikna etmek için kaç milletvekilini ziyaret etti? Büyükelçimiz, Türk-Fransız Parlamento Dostluk Grubu üyeleri için özel davetler düzenleyip onları harekete geçmeye özendirdi mi?

Fransa’da bir Türk lobisi var mı? Varsa, neden bu kadar etkisiz? Yoksa, bir Türk lobisi oluşturmak için ne bekliyoruz ve neler yapılıyor?

Fransa’da gittikçe kök saldığı gözlemlenen Ermeni soykırımı iddialarının çürütülmesi amacıyla ne gibi akademik etkinlikler yapıldı? Son on yılda hangi incelemeler, eserler yayımlandı? Planlanan böyle bir etkinlik var mı?

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu sorularımızın yanıtlanmasını rica ediyor; bu duygu ve düşüncelerimizle, sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanla.

Efendim, biraz önce Sayın Kâmran İnan burada konuşurken, şu taraftan biraz sesler gelince “daha önemli konu mu görüşüyorsunuz” dedi; ama, başka grupların konuşmacılarına da aynı hassasiyeti gösterelim lütfen.

Herhalde bu konu görüşülürken, bu Genel Kurulda daha başka ciddî şeyler konuşulamaz.

Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Van Milletvekili Sayın Mahmut Yılbaş; buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Yılbaş, süreniz 10 dakika.

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 29 Mayısta, Fransız Parlamentosunda, Ermenilerle ilgili olarak alınmış bir karar üzerine gündeme yeniden getirilmeye çalışılan mesele hakkında, Demokrat Türkiye Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, herşeyden evvel, 29 Mayısta Fransız Parlamentosunda alınmış olan karar, bu meselede alınmış olan ilk karar değildir, ilk adım da değildir.

Değerli arkadaşlarım, bir Fransız yazarı, ta 1890 yıllarında aynen şunu söylüyor: “Milleti sadıka diye adlandırılan Ermeniler, Ruslar ve Protestan, Katolik misyonerlerce tahrik edilmiş ve Berlin Konferansına sanki zulüm görmüş bir halkmış gibi başvurmuşlardır.”

Değerli arkadaşlarım, Berlin Konferansından 1998’e kadar, neredeyse 150 yıl; bu mesele 150 yıllık mesele de değildir.

Sevgili arkadaşlarım, Osmanlı’nın, Birinci Dünya Savaşının başladığı sırada, ekonomik, sosyal ve coğrafî durumuna baktığımızda, bugün, güçlü olarak kabul edilen ülkelerle mukayese edilemeyecek bir durumu ve önemi vardır.

Değerli arkadaşlarım, 1914’te, Osmanlı 1 milyon 700 bin kilometrekarelik bir araziye sahipti. Bu toprakları içerisinde Avrupa, Asya, Afrika Kıtalarını içerisine alan çok önemli kara parçaları vardı ve bu topraklar içerisinde, yirmiye yakın -bir değil sevgili arkadaşlarım- dine sahip insanların yaşadığı bir imparatorluktu. İşte, Batı dediğimiz o “tek dişi kalmış canavar” -Sayın Hocamızın da ifade ettiği gibi- bin yıllık Şark meselesinde, Anadolu’da bulunan Osmanlı, Türk-Müslüman kültürünü ve unsurunu, her zaman, kendisine engel olarak görmüştür; bu engeli yok etmek, bu engeli parçalamak ve yapabildiği yere kadar da onu kendisine rakip olarak çıkarmak için elinden geleni geriye koymamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Allah’a çok şükür ki, tarihin hiçbir zamanında, Türk Milleti, soykırım gibi bir ayıbın ve suçun taşıyıcısı olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, uzak tarihe gitmeye gerek yok, yakın tarihe baktığımızda, bugün, kendilerini, demokrasinin, insan haklarının savunucusu olduğunu ifade eden ve dünyaya bu konuda böbürlenen kültür ve ırkların, daha 20 nci Yüzyılın içerisinde yaptıkları, alınlarında kara leke olarak kalmaktadır; Fransızın da alnında soykırımın karası vardır, Almanın da alnında soykırım karası vardır, İngilizin de alnında soykırım karası vardır. Kara Afrika’dan Cezayir’e kadar, hatta son aşamada Makedonya’da yapılan zulüm, bu kültürün dünyaya vermiş olduğu kötü bir örnektir.

Eğer, Fransız Parlamentosu bir karar alma ihtiyacındaysa; eğer, Fransız kültürü bir tavır koyma mecburiyetindeyse, kendilerine, Türk Parlamentosundan sesleniyoruz, diyoruz ki: Bosna-Hersek size yeter, Azerbaycan’da yaşananlar size yeter.

Değerli arkadaşlarım, burada, hiçbir zaman, bizlerin, Fransız Parlamentosunun almış olduğu bir karara karşı, tamamen kızgınlık içerisinde olmamızı gerektiren herhangi bir şey olmadığına inanıyorum. Sebebi, biz, zaten, bu işlere alışığız; son 200 yıllık tarihimiz, bu meselelerle iç içe yaşayarak, mücadele ederek geçmiştir. Değerli milletvekili arkadaşlarım, evet, 1914 yılındaki gibi, 1 milyon 700 bin kilometrekarelik bir toprağa sahip değiliz; ama, bugün, Allah’a çok şükür, 70 milyon gibi bir nüfusa sahibiz. (DTP ve ANAP sıralarından alkışlar) Evet, bugün, ekonomide bazı sıkıntılarımız var; ama, yine, Allah’a bin şükürler olsun ki, yılda, 300 milyar dolar gayrî safî millî hâsılaya sahip olan bir ülkenin çocuklarıyız. Herkes, ister fert ister millet ister devlet olarak, Türkiye’ye karşı tavır koyarken, lütfen, bunu düşünsün; düşünmezlerse kendileri bilsin.

Buradan sadece Fransız Parlamentosuna değil, parlamentoya sahip olan milletlere sesleniyorum; sizin parlamentonuzun ağırlığı, acaba, benim Parlamentomdan 10 gram daha mı fazla?! Sen Fransızsın diye, senin Parlamentonun gücü, büyük Türk Milletinin sahip olduğu Parlamentonun gücünden daha mı fazla?! Ateş olsan, cirmin kadar yer yakarsın! (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, yeni bir şey yok, her şey eskisi gibi; eski oyunlar yeniden tezgâhlanıyor; ısıtılıp ısıtılıp, yeniden servisi yapılıyor. Bakınız, 1890’lı yıllardan 1915’e kadar gelen günlere; bir tarafta Daşnakların, öbür tarafta diğer Ermeni komitalarının kuruldukları ve faaliyet gösterdikleri ülkeler, her şeyden evvel, Osmanlı toprakları değildi; İsviçre’de kurulmuşlardır, Rusya’da kurulmuşlardır; faaliyetlerini oradan Paris’e taşımışlardır, Londra’ya taşımışlardır. Bugün, tehcir gibi bir meseleyi gündeme getirip, ancak ve ancak, Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri’nde dile getirdiği “o alnı pak şehitlerin” bu tür lekelerle karalanamayacağını bilmeleri gereklidir.

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; onların tahriki vardır. 1914’ü takip eden yıllarda, yedi düvelin Anadolu’da işi neydi? Ben, bugünden, tarihe dönüp, bugün dost geçinenlere soruyorum: Sen, benim Batı Anadoluma Yunanlıları niçin gönderdin? Kimdi onları destekleyen? Manen, maddeten...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, süreniz bitti efendim. Size eksüre veriyorum; lütfen, toparlar mısınız.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir iki dakika daha müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Efendim, herkese 2 dakika verdim, size de veriyorum; lütfen, bitirin...

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Canın sağ olsun Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Canım, bunun canın sağ olmasıyla ilgisi yok; işte, size de verdik eksüre.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Canın sağ olsun... Genel Kurulda da olur, başka yerde de... Bu milletin sesini kesmek mümkün değildir; özellikle bu meselede. (Alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, bunun ses kesmekle ne ilgisi var? Herhalde çok heyecanlandınız da, heyecanınızı yenemiyorsunuz...

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Doğrudur, doğrudur; heyecanlandım.. Tarihî bir mesele var Sayın Başkan; tabiî heyecanlanırım. (Alkışlar) Sadece ben değil, bugün 70 milyon insan bu heyecan içerisinde. Her gün, her zaman, her asırda, benden ne istiyorlar? Yetmiyor mu akıttıkları kanlar? Bugün, gidin Van’a, Zeve’de 35 bin insanın orada kemikleri vardır. Kendi katlettiklerini unutuyorlar mı? (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, onlar, geldiler Anadolu’ya, bizleri parçalamak istediler, bizleri bu topraklardan, geldiğimiz yere göndermek istediler; ama, başarılı olamadılar; gitmedik, gitmiyoruz, gitmeyeceğiz!.. Anadolu bizimdir... (“Bravo” sesleri, alkışlar)

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılbaş.

Yalnız, millî meselelerde herkes heyecan duyar da, tabiî, Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulanların, heyecanı aşarak, gerçeklere daha uygun ve çözümleyici bir sonuca gitmesi lazım. (DTP sıralarından “gerçek, gerçek” sesleri, gürültüler)

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Gerçekleri söyledi...

BAŞKAN – Ne oluyor efendim; ne bağırıyorsunuz?.. Siz bakansınız... Anladım.. Ben kötü bir şey mi söyledim? Yani, biz, heyecandan ziyade, aklıselimle meseleleri halledeceğiz dedim. Bunda anormal bir şey var mı?

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Onun söyledikleri gerçek...

BAŞKAN – Efendim, siz neyi savunuyorsunuz, anlamadım. Ben de bir şey demedim ki...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan...

ULAŞTIRMA BAKANI NECDET MENZİR (İstanbul) – Siz duymuyorsunuz, biz duyuyoruz... Siz hissetmeyebilirsiniz; o hissederek konuşuyor...

BAŞKAN – Yani, dedim ki, işe aklıselimle yaklaşalım. Meseleleri, burada, elbette ki, aklıselimle çözeceğiz.

ULAŞTIRMA BAKANI NECDET MENZİR (İstanbul) – Aklıselimdışı bir şey yok burada.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılbaş.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, biraz önceki açıklamalarımda, tarih kitaplarında, sadece bu ülkede yazılan değil, Fransızların, İngilizlerin, Almanların, Rusların tarih kitaplarında yazılanları ifade ettim. Eğer, bunlar gerçek değilse, sizlerin inandığı gerçekler neyse, lütfen, o kürsüde mikrofona da sahip birisiniz; siz, bu yüce millete, sizin inandığınız gerçekleri açıklayınız...

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, bakın, bu memlekete yapılan zulümleri hepimiz biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin parçalanması için, Avrupalıların, Hıristiyan âleminin büyük bir işbirliği içinde olduğunu biliyoruz. Bunun en büyük acısını çeken bölgenin insanlarından birisi de benim.

Ruslar Pülümür’e kadar gelmişler. Ermenilerin oradaki insanlarımıza yaptığı zulümleri de bilen insanlarız. Ben size bir şey söylemedim ki. Siz lafları ters çevirip, kendinizi vatansever, başkalarını vatan haini ilan eder gibi bir pozisyona düşürmeye çalışıyorsunuz... Bu taktiklerle de sizin bir şey kazanacağınızı zannetmiyorum.

Biz hepimiz bu memlekette, babalarımızla, dedelerimizle, İstiklal Savaşını yapmış, kan dökmüş insanlarız; biz, Rusları kendi ilimizden kovan insanlarız. İstiklal Savaşında, kalkıp, bu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden “biz buraya, karılarımızın yanına gelmedik, düşmanla savaşmaya geldik” diyen, Ankara’nın başkent olmasını değiştirmeye çalışanlara karşı açıkça tavır koyan Dersim milletvekilinin buradaki davranışlarını benimseyen, fikirlerini, duygularını taşıyan insanlarız. Sizin çıkıp da, burada kendinize birtakım paye çıkarmaya hakkınız da yok. Yani, burada kimse kimseden daha fazla vatansever değildir.

Benim söylemek istediğim, elbette ki, Fransız Parlamentosu, bu karar kendi milleti hakkında alınsaydı, nasıl bir davranış içine girmesi gerekiyorsa, böyle aklıselimle düşünmesi lazım. Türk-Fransız ilişkilerini zedelemiştir, bunun da tokadını Türk Milletinden yiyecektir.

Şahsı adına 1 milletvekiline söz veriyoruz.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek.

Sayın Muhsin Yazıcıoğlu da söz istemişlerdi; ama, bir kişiye söz veriyoruz Sayın Yazıcıoğlu.

Buyurun Sayın Çiçek.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz evvel burada ifade edildiği gibi, Fransa Millet Meclisi, 29 Mayıs 1998 tarihli oturumda “Fransa, 1915 Ermeni soykırımını alenen tanır” şeklinde, tek maddelik kanun teklifini oybirliğiyle kabul etmiştir. Türk Milleti adına, onun bir temsilcisi olarak açıkça ifade etmek isterim ki, bu karar haksızdır, dayanaksızdır ve insafsızdır; tarihe karşı iftiradır, yalancılıktır. Soykırım gibi bir insanlık suçunu işlemeye, bu aziz milletin ne kültürü müsaittir ne inancı müsaittir ve ne de karakteri müsaittir; çünkü, bu milletin geçmişinde ve tarihinde, bir Saint-Barthelemy katliamı yoktur, engizisyonlar yoktur, toplama kampları yoktur, insanları yakmak için fırınlar yoktur, kazanlar yoktur ve fakat dün ve bugün Cezayir’de katledilen yüzbinlerce, milyonlarca Müslümanın kanının akıtılmasının arkasında bu kararı alanlar vardır, onların ataları vardır. (Bağımsızlar, BBP ve FP sıralarından alkışlar) Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da, insanların toplukatliama tabi tutulmasında bu kararı alanların parmak izleri vardır, yaşanan vahşette ayak izleri vardır. Fransa’nın hemen yanı başında, Bosna-Hersek’te, Kosova’da yaşanan hunharlıkta, bunların dahli vardır, ihmali vardır, kusuru vardır. Bu kararı alanların arasında, 40’tan fazla diplomatımızın şehit edilmesine yardımcı olan, fikren, fiilen ve manen destek olan caniler vardır; ASALA’nın işbirlikçileri vardır, Koçaryan’ın tetikçileri vardır. Bu millete bir şey diyecek olan varsa, önce aynaya baksın, sonra dönsün bir daha baksın, ne söyleyecekse ondan sonra söylesin; çünkü, ellerinin ne kadar kanlı olduğunu göreceklerdir.

Bir Fransız olan Pierre Loti “bize bu haksızlığı yapanlar, şarka hiç ayak atmamış, önyargılarla gözleri körleşmiş insanlar olduklarını, çığrından çıkmış bir propagandanın ajanları olduklarını anlayacaklardır” diyor.

Değerli milletvekilleri, bizim, artık, bir şeyi görmemiz lazım. Etrafımızda çember giderek daralıyor, Kafkasya’da daralıyor, Balkanlarda daralıyor, Ortadoğu’da ve Avrupa’da daralıyor. Bugün Fransa, yarın bir başka ülke... Millet bunalımda; Türkiye kan kaybediyor, imkân kaybediyor.

Sonu gelmez iç çekişmeler, elli sene evvel geride bırakmamız gereken kavram kavgaları, kendi varlığımızı ve siyasî ikbalimizi başkasının yokluğunda, yok edilmesinde arayan, ilkel, sevimsiz, seviyesiz siyaset anlayışı milleti de devleti de tahrip ediyor, ufkumuzu karartıyor; karar alamıyoruz, inisiyatif kullanamıyoruz. Ömrümüz, siyaset adına övünmekle dövünmek arasında geçiyor.

Siyaset yapan bizler, görevi siyaset olmadığı halde siyaset yapan kişiler, siyasî kurumlar, bizlerin önündekiler, hiç bugünkü kadar halktan kopmadı, halka dayatmadı, (FP ve DTP sıralarından alkışlar) milletle devletin arasını açmadı; hiç bugünkü kadar, siyaset ve siyasî kurumlar, bir avuç mütegallibenin çıkarına alet olmadı. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siyaset, hiç bugünkü kadar şahsî, nefsî, ben merkezli olmadı, umursamaz olmadı. Demokrasi tehlikeye giriyor, bir araya gelemiyoruz; yüzyılın en büyük sel felaketi oluyor, Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, parti liderleriyle birlikte el ele kol kola, toplumun bütün acılarını dindirecek, millete ümit ve şevk verecek birlik görüntüsü veremiyoruz... Siyasetin birinci aktörleri, Yunanistan’la diyaloğa hazır, canilerin hamisi Suriye’yle her türlü görüşmeye hazır; ama, birbirleriyle görüşmüyorlar, görüşemiyorlar. Bu siyasetin ülkeye verdiği zarar, Fransa’nınkinden de, Yunanistan’ınkinden de, Suriye’ninkinden de fazladır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çiçek, süreniz bitti; size de 2 daika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, geliniz, düğünlerde, derneklerde, lokanta, market ve büfe açılışlarında, yeni tayin edilmiş kısım şeflerinin göreve başlama merasimlerinde vakit kaybedeceğinize, orada rastlaşacağınıza, siyaseti orada konuşacağınıza, en evvel bu çatı altında birleşelim, hiç olmazsa bu konuda birleşelim, birlik olalım ve dirlik bulalım. Bize düşeni, bizden bekleneni yapmamız için, siyaseti sefalettten ve rezaletten kurtarmamız için daha kaç ülkenin parlamentosundan karar çıkması gerekecek, daha neleri kaybetmemiz gerekecek?!.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar, FP, BBP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Dışişleri Bakanının yaptığı gündemdışı konuşma ve bunun üzerinde grupların ve bir milletvekilinin yaptığı konuşmalar bitmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan ve bulunmayan partilerin müşterek bir açıklaması var; onu okuyorum:

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Fransa Ulusal Meclisince kabul edilen sözde Ermeni soykırımına dair yasa teklifine karşı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gösterdiği tepkiye ilişkin açıklama

Fransa Ulusal Meclisinde Kabul Edilen Yasa Önerisine İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Açıklaması

Fransa Ulusal Meclisinin 29 Mayıs 1998 tarihli oturumunda “Fransa, 1915 Ermeni soykırımını açıkça tanır” hükmünü içeren tek maddelik bir yasa teklifinin kabul edildiği esefle öğrenilmiştir.

Türkiye ile Fransa arasındaki tarihî dostluk ilişkilerinin geliştiği bir dönemde Fransız Parlamentosunun bir kanadınca böylesine haksız, tarihî gerçekleri kasten çarpıtan ve Türk Milletini hedef alan bir adım atılması, son derece üzüntü verici bir olaydır. Bu yasa teklifinin, Senato tarafından da kabul edilerek, kanunlaşması durumunda, her şeyden önce Türk-Fransız ilişkilerine büyük zarar verileceği açıktır.

Fransa Ulusal Meclisinin bu kararı, yakın geçmişte haince terörist eylemlere başvurarak, toplam 34 diplomatımızı şehit eden hareketleri canlandıracak ve yeniden terör eylemlerine başvurmalarına yol açabilecek niteliktedir.

Bu yasa teklifini sunan ve destekleyen kişilerin, ırkçı husumet duygularını körüklemeyi, barışa, Türk-Fransız dostluğuna tercih ettikleri anlaşılmaktadır.

Kendileri için küçük siyasî çıkarlar elde etmeye çalışan bazı kişi ve çevrelerin, bu gibi kararları almakla, Kafkasya’da barış ve istikrarın tesisi dahil, hiçbir barışçı amaca katkıda bulunmalarının mümkün olmadığı ortadadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Birinci Dünya Savaşı yıllarında meydana gelen ve her iki taraftan da binlerce kişinin ölümüne yol açan elim olayların, tek yanlı yaklaşımlarla, siyasî çıkarlar peşinde koşan artniyetli çevreler tarafından, şerefli Türk Milletini lekeler şekilde kullanılmasına izin veremez. Tarihteki olayları yargılamak, tarafsız tarihçilere bırakılmalıdır. Tarih önünde verilemeyecek hesabı olmayan milletimizi yargılamak, hiçbir kurum ve gücün yetkisi dahilinde değildir. Fransa Ulusal Meclisinin bu davranışını Türkiye açısından tümüyle geçersiz ilan ediyor ve kınıyoruz.

Bu gibi girişimlerin gerisinde, Türkiye Cumhuriyetinin toprak bütünlüğünü hedef alan hayaller yatmaktadır. Bu girişimlerin karşısında, devlet ve millet olarak duracağımızdan kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Lütfü Esengün Uğur Aksöz Erzurum Adana FP Grubu Başkanvekili ANAP Grubu Başkanvekili

Saffet Arıkan Bedük Metin Bostancıoğlu Ankara Sinop DYP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Oya Araslı Müjdat Koç İçel Ordu CHP Grubu Başkanvekili DTP Grubu Başkanvekili

Muhsin Yazıcıoğlu İsmail Köse Sıvas Erzurum BBP Genel Başkanı MHP Adına

Gökhan Çapoğlu

Ankara

DEPAR Genel Başkanı

Bu açıklamanın gereği Başkanlığımızca yerine getirilecek ve Fransız Meclisine de bu açıklama tercüme edildikten sonra bildirilecektir.

Böylece, bu konu kapanamıştır.

Ben üç milletvekili arkadaşımıza gündemdışı söz vermiştim. Gündemdışı söz isteyen arkadaşlarımızın gündemdışı konuşacakları konulardan biri bu idi; dolayısıyla, gündemdışı, bir arkadaşıma söz verdim.

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)

2. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Avrupa Birliğince Türkiye’ye yönelik olarak su ürünleri ithalinin yasaklanmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN – Şimdi, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız, Avrupa Birliğince Türkiye’ye yönelik olarak su ürünlerinin ithalinin yasaklanmasına ilişkin gündemdışı söz istemiştir, kendisine söz veriyorum.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır efendim.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, Fransa Ulusal Meclisi tarafından alınan kararı lanetle kınıyoruz ve kendilerini aklıselime davet ediyoruz.

Ancak, bir şey çok önemli; önemli olan, kararlar alındıktan sonra tavır koymak, tepki koymak değil, kararlar alınmadan önce tedbir almaktır, onu engellemektir. Maalesef, böyle, birlik, beraberlik ruhunun konuşulduğu bir günde, tartışmalı bir konuyu dile getirmek zor; ama, nasıl ki, Fransa Meclisinde alınan bu karar konusunda, Hükümet, 55 inci Hükümet, önceden gerekli girişimleri yapamadıysa, yine su ürünleri ithalatı konusunda da, Avrupa Birliğinde yasaklama kararı çıkmadan önce, hiçbir şey yapmamıştır; sadece kararın çıkmasını beklemiştir.

Bakınız, elimde, 4 Nisan 1998 tarihli, su ürünleri ihracatçısı bir firmanın faksı var; diyor ki: “Bu problem aylardır bilinmesine rağmen, sır gibi medyadan da saklanmaktadır.” Ne oldu; karar çıktıktan sonra, manşete çıktıktan sonra Sayın Bakan diyor ki: “İşte, gereğini yapacağız, karar bize ulaşmadı, bilmem ne olmadı...” Bunu anlamak mümkün değil. Sayın Bakan, neyin kararını alacaksınız? Söz vermişsiniz; diyorsunuz ki: Biz, hijyen koşullara, şunlara şunlara uymayan firmalara gerekli şeyi vermeyeceğiz; çünkü, bu konuda, Tarım Bakanlığı Koruma Kontrol Genel Müdürlüğüne bağlı il müdürlükleri tarafından, ihracat yapanlara veteriner kontrol numaraları veriliyor. Bu numaraları, siz, bu konuda yetersiz firmalara verirseniz, daha sonra, gerçekten bu konuda yeterli imkânlara sahip, Avrupa koşullarında ihracat yapan firmaların da ihracat yapmasını engellersiniz. Alınan böyle genel bir kararla da, onbinlerce aileyi, yüzbinlerce, hatta sayıları milyona varan insanı ekmeğinden edersiniz, Türkiye’nin 140 milyon dolarlık ihracatının 80 milyon dolarını engellersiniz.

Ben, özellikle merak ediyorum, 55 inci Hükümetin Sayın Bakanları ne yapar? Avrupa Birliğinde, bakıyoruz, yine uyarıyor Fındık İhracatçıları Birliği; diyor ki: “Bu, El Ninodan da kötü olacak; bakın, kota geliyor, Hükümet tedbir alsın.” Eminim ki, yine bir yasaklama kararı çıkıncaya kadar bekleyecekler, Sayın Bakan çıkacak burada “biz, gerekli önlemleri alırız” diyecek. Sayın Tarım Bakanının yaptığı bir tek şey var; her ne kadar, buğday taban fiyatlarına yüzde 60 verdik diyorsa da, bakıyoruz, çiftçinin cebine girecek ekzam yüzde 40, fazla değil; bunu çiftçi biliyor.

Yine bakıyoruz, tütün piyasası aylarca geç açılıyor, üretici, tüccarın kucağına itiliyor; korkarız ki, buğdayda da aynısı olacak. Yıllık enflasyon yüzde 50 olacak diyen Hükümet, çaya, bir tek mayıs ayında yüzde 60 zam yapıyor. Nasıl olacak bu yüzde 50; siz bir ayda bunu aştınız?!. Yani, kısacası, bakıyorum, bu Hükümet, Türkiye’yi rencide eden kararların alınmasını seyrediyor; bu Hükümet, Türkiye’nin dışilişkilerini torpilleyen kararları sadece seyrediyor; bu Hükümet, çiftçiyi, esnafı zor durumda bırakan kararların alınmasına imza atıyor; yaptığı tek şey bu; ama, bir şey var; bu Hükümet, sadece ve sadece, çiftçiyi, esnafı ezerken, kendisini kuran güç odaklarına destek verecek bir RTÜK Yasa Tasarısını, kendi içinden bazı milletvekilleri reddetmesine rağmen, iktidarı destekleyen partinin milletvekilleri reddetmesine rağmen, bu kürsüden, çıkaracağım diye hababam zorluyor. Yapmayın arkadaşlar, yani, biraz milleti düşünün, milletin sorunlarını düşünün. Bakın, getirin buraya tarım Bağ-Kur’lularının sağlık sigortası edilmesi için kanun teklifini, hemen çıkaralım, emin olun, bütün Meclis destekleyecektir.

MUSTAFA İLİMEN (Edirne) – Siz niye getirmediniz?!

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Şu anda iktidardasınız arkadaşım, bizim yapamadıklarımızı siz yapın, size yol gösteriyoruz!

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) – Yapacağız...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Yeter bu kadar diyet ödediğiniz! Ormanların, iktidar partisi yandaşlarına, turizm alanları adı altında peşkeş çekilmesi yeter! Türkiye’yi rencide eden kararların çıkarılması karşısında kayıtsız kalınması yeter!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, efendim, 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Tamam efendim.

Ben diyorum ki, acilen, su ürünlerinin ithalatını da engelleyen bu kararlar karşısında, Hükümet, gerekli olan önlemleri almalıdır; su ürünlerindeki dondurulmuş gıda ve konserve gibi konuları, sanayi ürünleri arasına katmalıdır. Kısacası, özellikle, verdiği sözleri, yani, Avrupa Birliği Komisyonu, mutlaka etkili denetim yapılıp hak etmeyen tesislerin kapatılacağı ya da düzeltilmeleri için süre verileceği konusunda ikna edilmelidir. İthalatı engelleyen yasak kararının kaldırılması için daha büyük gayret sarf edilmelidir. Özellikle “ben, Karadenizliyim” diyen bir Sayın Başbakana sahip olan bu Hükümet, en başta Karadenizli balıkçıları vuran, Marmaralı balıkçıları vuran bu kararı en kısa zamanda düzeltmelidir.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Rüştü Taşar söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Taşar.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili aradaşlarım; özellikle bu açıklama fırsatını verdiği için milletekili arkadaşıma teşekkür ediyorum.

Avrupa Birliği Veterinerler Komitesi tarafından, ülkemiz menşeli veya ülkemiz çıkışlı taze su ürünleri ve çift kabuklu yumuşakçaların bütün ürün çeşitleri için ithalat yasağı konulduğu ifade edilmektedir.

Söz konusu karar, esasen, resmen bize ulaşmış değildir. Karar bize ulaştığında gerekli düzetmeleri ve kararda öngörülen eksiklikleri kısa sürede gidereceğimiz tabiîdir.

11 aydır Tarım Bakanlığı görevindeyim ve bu süre içerisinde bütün imkânlarımızla bu konuyla ilgilenmekteyiz. Bütün firmalardan eksikliklerini gidermelerini istedik. Avrupa Birliği Komisyonunun böylesi bir karar almasını beklemeden, insan sağlığına verdiğimiz önemin bir değeri olarak gerekenleri yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.

Avrupa Birliği Komisyonu tarafından alındığı ifade edilen karar sonucu, iç ve dış kamuoyunda meydana gelen çeşitli yansımaları ve tartışmaları biliyorsunuz. Konu hakkında, bilgili bilgisiz herkes çeşitli değerlendirmelerde bulundu. Tarım konusunu bilen bilmeyen herkesin konuştuğu ülkemizde, meseleleri sadece ithalat ihracat açısından değerlendirmek de fevkalade yanlıştır; çünkü, halen, nüfusumuzun yüzde 42’sinin geçimini tarımdan sağladığı ülkemizde, tarımsal konuların ekonomik olduğu kadar sosyal yönünün olduğu da unutulmamalıdır. Konuyu bu çerçevede değerlendiremeyen bazı siyasîlerimiz, olayı memleket menfaatları açısından ele alacakları yerde, sinekten ne kadar yağ çıkarırım mantığıyla çarpıtmaya çalışmaktadır. Kimi, Bakanlığımızı, kimi, belediyeleri, kimisi de, Kültür Bakanlığını suçlama yarışına girmiştir.

Ortada bir gerçek vardır değerli arkadaşlarım, temiz olan tesis vardır, temiz olmayan tesis vardır. Bakanlık olarak, gerekli şartları haiz olmayan tesislerin kontrol numaralarını iptal ediyoruz. Evvelki gün itibariyle, 11 tesisin daha sağlık numaraları Bakanlık tarafından iptal edilmiştir. 11 aydır aralıksız devam ettirdiğimiz çalışmaların sonucu alınmak üzeredir; eylül ayına kadar, gerekli bütün iyileştirmeler mutlaka gerçekleşecektir. Şartları yerine getiren tesisler çalışır, yerine getirmeyenlerin de gözünün yaşına bakmadan sağlık kontrol numaralarını iptal ederiz; çünkü, Avrupa Birliği ülkelerinin kendi insanlarının sağlığına gösterdiği hassasiyeti bizim insanımıza da göstermek zorundayız diye düşünüyorum.

Tabiî, burada, sadece Bakanlığımın, yetki ve sorumluluk sahasına giren alanlardaki denetimlerimizin yeterli olmayacağı açıktır. Özellikle, büyükşehir belediyelerinin de konuya titizlikle yaklaşması gerekmektedir. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırlarında faaliyet gösteren Kumkapı Balık Hali gerekli teknik ve hijyenik şartlara sahip değildi. Belediyeye yazdığımız yazıyla, kendilerinden, gerekli tedbirleri almalarını istedik. Buna rağmen, inşaat faaliyetleri devam ettiğinden dolayı gerekli neticeler zamanında alınamadığından, 5 Şubat 1998 tarihinde yaptığımız denetlemeler sonucunda, halde faaliyet gösteren 18 balık tesisinin tamamının sağlık kontrol numarasını iptal ettik. Bazı maksatlı çevrelerin ifade ettiğinin aksine, Bakanlığım tarafından konu ciddiyetle takip edilmektedir.

Tabiî, burada basınımıza ve televizyonlarımıza da bir sitemde bulunacağım. Ülkemiz açısından büyük bir önemi haiz olan tarım sektörüyle ilgili haberlere magazin konuları kadar ilgi göstermeyen basınımız, tarımsal konulardaki faaliyet ve uyarılarımıza da yeterince yer vermemektedir.

Avrupa Birliği Komisyonunca alındığı ifade edilen; ancak, bize henüz ulaşmayan karara siyasî gözlükle bakmanın yanlış olacağını düşünüyorum. Olay, teknik bir olaydır. Olayı teknik olarak ele aldığımızda da çözülemeyecek hiçbir problem yoktur. Kaldı ki, değerli milletvekili arkadaşımın partisinin de iktidarda olduğu 1994 Temmuz ayında, ülkemizden İspanya’ya ihraç edilen ürünlerde, sindirim bozukluğuna sebep olan toksin çıkması sebebiyle, ülkemizden Avrupa Birliğine yapılan ihracata yasak kararı alınmıştı. Tarım Bakanlığı gerekli düzenlemeleri yapacağı garantisini verdikten sonra bu karar da ortadan kalkmıştır; yani, Türkiye’nin başına ilk defa gelen bir olay da değildir.

Avrupa Birliği Komisyonunun Veterinerler Komitesinin aldığı ifade edilen kararda değinilen hususlar, her ülke için geçerli olabilecek olan hususlardır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, alındığı ifade edilen kararın, lüzumundan fazla abartılı bir karar olması da yine düşündürücüdür.

Bunun yanında, Avrupa Birliği Komisyonu tarafından alındığı söylenen kararın, 2-6 Şubat 1998 tarihlerinde ülkemize yaptıkları denetime dayandırıldığı iddia edilmektedir. Bu denetimlerden üçbuçuk ay sonra söz konusu kararın alınması, olayın acil bir sağlık konusu olmadığını göstermektedir. Eğer, yasaklama kararı söylenildiği gibi acil sağlık şartlarına bağlı olsaydı, bu yasaklama kararının, derhal, denetlemenin yapıldığı üçbuçuk ay önce alınması gerekirdi; çünkü, bu süre zarfında da su ürünlerimiz Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilmeye devam etmiştir. Bu açıdan, olay, birtakım teknik eksikliklerimiz olmasına rağmen, acil bir sağlık sorunu olarak da değerlendirilmemelidir.

Yalnız, ben, buradaki, Bakanlığımın yeterli denetim yapmadığı, bu nedenle son yasağın gündeme geldiği yolundaki mesnetsiz yaklaşımları, iyiniyet çerçevesinde, bir bilgi eksikliği olarak düşünmek istiyorum. Çünkü, Bakanlık olarak, bir yandan denetim ve kontrol hizmetlerini sürdürürken, bir yandan elemanlarımızı eğitmemizin yanı sıra, tesislerde olması gereken teknik donanımlar hususunda da gerekli uyarılarımızı zamanında yapmakta ve eksikliklerin giderilmesi yönündeki takibimizi titizlikle devam ettirmekteyiz. Bu açıdan, Bakanlık olarak, elimizdeki bütçe ve kadro imkânları ölçüsünde, kontrol ve denetim konusundaki görevlerimizi ve sorumluluklarımızı fazlasıyla yerine getirmenin huzurunu yaşıyoruz.

Bu konuda bazı bilgiler vermek istiyorum: 1994 yılına kadar, su ürünü işleme ve değerlendime tesislerine 35 adet sağlık işleme kontrol numarası verilmiştir. 1994 yılında, bu rakama 35 tesis, 1995 yılında 38 tesis, 1996 yılında 24 tesis, 1997 yılında -30 Hazirana kadar- 29 tesis, 1998 yılında 1 tesis daha ilave edilmiştir ve 55 inci Hükümet döneminde verilen 4 işletme ruhsatıyla birlikte, toplam 165 firmaya işletme izni verilmiştir.

Bakanlığımız tarafından aralıksız olarak devam ettirilen kontrol ve denetim çalışmaları neticesinde, 1994’ten 1997’nin 30 Haziranına kadar; yani, 55 inci Hükümetin kuruluşuna kadar geçen dönemde Tarım Bakanlığı tarafından 18 işletme ruhsatı iptal edilmiş, 30 Haziran 1997’den sonra 3, 1998 yılında 61 tesis, gerekli sağlık ve teknik şartları taşımadığı gerekçesiyle, başında bulunduğum Bakanlık tarafından, ruhsatları iptal edilmiştir. 11 tanesinin ruhsatları da geçen gün iptal edilmiştir. Böylece, toplam 162 firmanın, 75 tanesinin, denetimler sonucunda ruhsatları iptal edilmiş noktaya gelmiştir.

Dolayısıyla, 55 inci Hükümetin kuruluşundan ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı görevine başladığım günden bugüne kadar geçen sürede gerekli tedbirleri zamanında aldık, almaya da devam edeceğiz.

Avrupa Birliğinin bu kararları, düzeltilemez ve ortadan kaldırılamaz nitelikte değildir. Üstelik, ülkemizin 1983 sonrasında yaşadığı büyük değişim ve gelişme, pekçok alanda, Avrupa ülkelerinin sahip olduğu standartları yakalayan, bazı alanlarda da aşan bir aşamaya ulaşmıştır; yani, ülke olarak, dünyanın her bölgesine ve her ülkesine, gereken standartları haiz mal ve hizmet satabilecek durumdayız. Bu hizmet ve standartlara ayak uydurmakta zorlanan tesislerin ise, çalışma izinleri iptal edilmekte, bu konuda hiçbir müsamaha gösterilmemektedir.

Başımızı kuma gömmeye ve gerçekleri görmezden gelmeye hiç niyetimiz yoktur. Bakanlığımca, bugüne kadar, hiçbir müsamaha gösterilmeden yapılan uyarı, kontrol ve denetimler sonucunda gerekli olan işlemler daima yapılmış, bundan sonra da artan bir titizlikle yapılmaya devam edilecektir.

Bu arada, arkadaşım, buğdaya verilen yüzde 61 zam oranından yüzde 40’ının çiftçinin cebine gireceğini söyledi. Herhalde burada bir matematik hatası var...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Yok, yok; dediğim doğru.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Çünkü, çiftçi, cebine girecek paranın hesabını, sizin matematik hesabınızdan daha iyi yapar ve her şeyden önce, paraları peşin vereceğimiz için de çiftçi fevkalade memnundur.

Geçen yıl olduğu gibi, üreticilerimizin ürün bedelleri peşin olarak ödenecektir.

Bunu da saygıyla ifade ediyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

Sayın milletvekilleri, sunuşları okutacağım; ancak, sunuşlar uzun olduğu için, Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Kanada ve Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Devlet Bakanı A. Ahad Andican’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1519)

28 Mayıs 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29 Mayıs 1998 tarihinden itibaren Kanada ve Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Devlet Bakanı Prof. Dr. Ahad Andican’ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. — Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1520)

27 Mayıs 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 28 Mayıs 1998 tarihinde Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ün dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. — Çin Halk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1521)

27 Mayıs 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 29 Mayıs 1998 tarihinde Çin Halk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4. — Slovakya Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1522)

29 Mayıs 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye-Slovakya Karma Ekonomik Komisyon Toplantısına katılmak üzere, 1 Haziran 1998 tarihinde Slovakya Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5. — Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’e, dönüşüne kadar, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1523)

29 Mayıs 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5 inci Uluslararası Hazar Petrol ve Gaz Sergi ve Konferansına katılmak üzere, 1 Haziran 1998 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer’in dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6. — Portekiz’e, gidecek olan Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’na, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Burhan Kara’nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1524)

29 Mayıs 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

“Avrupa’da Ormanların Korunması” konulu 3 üncü Bakanlar Konferansına katılmak üzere, 1 Haziran 1998 tarihinde Portekiz’e gidecek olan Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun dönüşüne kadar; Orman Bakanlığına, Devlet Bakanı Burhan Kara’nın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

7. — TBMM Başkanlık Divanınca Hindistan Meclis Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin ülkemize davet edilmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1525)

1 Haziran 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 25 Mayıs 1998 tarih ve 85 sayılı Kararıyla, Hindistan Meclis Başkanı Sayın Shri G.M.C. Balayogı ve beraberindeki Parlamento Heyetinin, 27 Haziran - 1 Temmuz 1998 tarihleri arasında ülkemizi ziyareti kararlaştırılmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. — Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın ve 24 arkadaşının, bazı bölgelerde yaşanan sel felaketi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/23)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Batı Karadeniz Bölgemiz başta olmak üzere, yurdumuzun birkısım bölgelerini de etkileyen, can kaybına da yol açan ve 300 trilyonluk tahmini bir zararın söz konusu olduğu büyük bir sel felaketi yaşanmıştır. Bütün ülkemiz üzüntüye boğulmuştur. Alınmış ve alınması gereken tedbirlerle ilgili endişeler ve yetersizlikler söz konusudur. Bu nedenle, Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

1- Necmettin Aydın (Zonguldak)

2- Hayrettin Dilekcan (Karabük)

3- Fethullah Erbaş (Van)

4- Lütfü Esengün (Erzurum)

5- Musa Uzunkaya (Samsun)

6- Şinasi Yavuz (Erzurum)

7- Hüseyin Olgun Akın (Ordu)

8- Nezir Aydın (Sakarya)

9- Sabahattin Yıldız (Muş)

10- Fethi Acar (Kastamonu)

11- Mustafa Yünlüoğlu (Bolu)

12- Mustafa Kemal Ateş (Kilis)

13- Maliki Ejder Arvas (Van)

14- Feti Görür (Bolu)

15- Cevat Ayhan (Sakarya)

16- Muhammet Polat (Aydın)

17- Kâzım Arslan (Yozgat)

18- İlyas Arslan (Yozgat)

19- Abdullah Örnek (Yozgat)

20- Mikail Korkmaz (Kırıkkale)

21- Ahmet Feyzi İnceöz (Tokat)

22- Musa Demirci (Sıvas)

23- Ahmet Demircan (Samsun)

24- Mehmet Aykaç (Çorum)

25- İ. Ertan Yülek (Adana)

Gerekçe:

Bölgemiz ve ülkemizin bazı kesimleri cumhuriyet tarihinin en büyük sel felaketlerinden birine ve hatta, Batı Karadeniz Bölgesi, bilinen tarihinin en büyük sel felaketine maruz kalmış, can kaybı olmuş, bölge enkaza dönmüş ve bütün milletimizi üzüntüye boğmuştur. 300 trilyonluk tahminî bir zarar söz konusudur.

Kısaca özetlemek gerekirse, toplam 19 ölü, 12 kayıp vardır. Su altında kalan ev ve işyeri sayısı 3 117, hasarlı konut sayısı 660, tamamen yıkılan konut sayısı ise 187 ve ayrıca, 179 haneli bir köydür. Hemen yüzün üzerinde köy yolu kapalıdır, 1 milyon dekardan fazla tarım alanı su altındadır, binlerce küçük ve büyükbaş hayvan telef olmuştur.

Bölgemizin uğradığı bu felaket, bir gerçeği tekrar ortaya çıkarmıştır; altyapı yetersizliği, bu tip afetlerin tesirlerini artırmakta, zarar ve ziyan boyutunu büyütmektedir.

Bugün, yine, Filyos Irmak yatağının ıslah edilemeyişinin faturasını çok ağır ödedik. Islah projesinin tutarı 8 trilyon civarındadır. Tüm bölgedeki dere yataklarının ıslahı, taşkın koruma barajları belki 15 trilyona ıslah edilebilir. 300 trilyonluk zararın yanında 15 trilyonluk bir bedelin ne kadar az olduğu düşünülürse, bölgemizin, gerçekten, ne kadar ihmal edildiği ortaya çıkmaktadır.

İşin daha da acı tarafı ise, 1998 yılı bütçesinin yüzde 40’ı, 6,5 katrilyonu faize gidecektir; yani, rantiyecilere günde 15 trilyon ödenecektir. Rantiyecilere ödenecek bir günlük parayla, Batı Karadeniz Bölgesindeki tüm ıslah çalışmalarını yapmak mümkündür.

Hükümet yetkilileri, bir seferberlik havası içinde, her şeyin yapıldığını ifade ederlerken, afet bölgesinde mahsur kalmış vatandaşlarımızın ilkel sallarla kurtarıldığını televizyonlardan izledik.

Bölgede yaptığımız incelemelerde de, afet bölgesinde, yeterli değil, doğru dürüst bir çalışmanın yapılmadığını tespit ettik. Su ve çamur altındaki Devrek, Bartın, Yenice, Karabük gibi yerleşim merkezlerinde, İSKİ ve ASKİ’nin gayretleriyle rahat bir nefes alınabilmiştir. Toplam 76 araçlık ve 2 000 bidonluk ve her türlü tıbbì ve gerekli kimyasal maddeleri de ihtiva eden bir yardım konvoyuyla bölgenin imdadına yetişmişlerdir.

Tüm bu hususların bir genel görüşme ile görüşülmesi fevkalede faydalı olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Bir Meclis soruşturması önergesi vardır; önerge bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:

2. — Muğla Milletvekili İrfettin Akar ve 54 arkadaşının, turizme açılan orman alanlarının dağıtımında usulsüzlük ve partizanlık yapmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Orman Bakanı Ersin Taranoğlu hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/22)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin, tabiî güzellikleri, tarihî varlıkları ve bütün yılı kapsayan iklim imkânları bakımından büyük bir potansiyel teşkil eden turistik özellikleri, turizmi başlı başına geniş bir sektör haline getirmiştir.

Özellikle orman sahalarında, birkısım politik ve ticarî düşüncelerle, yakınlara yapılan anormal miktarlara varmış dağıtmaların durdurulması ve menfaat birliklerinin önlenmesi zarurî hale gelmiş bulunmaktadır.

Arazi tahsislerinde en önemli husus, bir hafta önce Orman Bakanlığının yaptığı tahsislerden sonra, ne gariptir ki, Orman Bakanlığının arazi tahsis ettiği firma veya kişilere Turizm Bakanlığı da arazi tahsis etmiştir. Her iki bakanlığın tahsislerinde en önemli rolü, ANAP Bursa İl Başkanı ile birlikte, GÜROLTEKS (Yalçın Sünnetçioğlu) firması üstlenmiştir.

Hükümetin, politik düşüncelerle, dost ve yakınlarını faydalandırmak üzere sürdürdüğü bu yağmalama ile:

1- Muğla İli Bodrum İlçesi Çiftlik Köyü Kargıcak mevkiindeki 47 416 metrekarelik orman sahasının, ANAP İstanbul İl Başkanı Erdal Aksoy’un kardeşine ait Diler Holding sahibi Türkiye Odalar Birliği Başkanı Fuat Miras’a verilmiş olması;

2- Muğla İli Bodrum İlçesi Çiftlik Köyü Kargıcak mevkiindeki 165 bin metrekarelik orman sahasının, Erol Aksoy İnşaat ve Ticaret AŞ.’ne verilmiş olması;

3- Muğla İli Bodrum İlçesi Çiftlik Köyü Gelinönü mevkiindeki 140 001 metrekarelik orman sahasının, Begüm Yapı Turizm Ticaret ve San. Ltd. Şirketi (ANAP Bursa İl Teşkilatından Berat Tunakan) sahibine verilmiş olması;

4- Muğla İli Bodrum İlçesi Çiftlik Köyü Kisebükü mevkiindeki 241 098 metrekarelik orman sahasının, Edim İnşaat ve Turizm Yatırım San ve Tic. AŞ. sahibine verilmiş olması;

5- Muğla İli Bodrum İlçesi Çiftlik Köyü Adalıyalı mevkiindeki 281 139 metrekarelik orman sahasının, Limak İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. sahibi N. Özdemir’e verilmiş olması;

6- Muğla İli Bodrum İlçesi Kızılağaç Köyü Saattepe mevkiindeki 29 239 metrekarelik orman sahasının, Gökova Kâğıt Ürünleri Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şirketi sahibine verilmiş olması;

7- Muğla İli Fethiye İlçesi Karadere Köyü Gâvurağılı mevkiindeki 186 814 metrekarelik orman sahasının, Ofgöz Yat. Tur. Tic. Taah. Nak. İth. İhr. AŞ’nin sahibi Hasan Özgün’e verilmiş olması;

8- İstanbul İli Pendik İlçesi Emirli Köyü Sığıreğrek mevkiindeki 744 955 metrekarelik orman sahasının, Mir İnşaat Taah. Tic. ve San. AŞ. sahibi ANAP eski bakanlarından İbrahim Özdemir’e verilmiş olması;

9- Sakarya İli Sapanca İlçesi Yanık Köyü Meşelik mevkiinde 26 253 metrekarelik orman sahasının, Bakiş İnşaat ve Tic. ve San. AŞ sahibi Rifat Bal’a verilmiş olması;

10. Antalya İli Merkez İlçesi Güzeloba Mahallesi Lara mevkiindeki 71 970 metrekarelik orman sahasının, Bursa Otelcilik AŞ sahibine verilmiş olması;

11. Antalya İli Merkez İlçesi Güzeloba Mahallesi Lara mevkiindeki 68 730 metrekarelik orman sahasının, Kur İnşaat Ticaret ve Sanayi AŞ sahibi Zafer Tankol’a verilmiş olması;

12. Antalya İli Merkez ilçesi Güzeloba Mahallesi Lara mevkiindeki 99 055 metrekare orman sahasının, Gürolteks Tur. Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. sahibi Başbakan Mesut Yılmaz’a özel uçağını tahsis eden Yalçın Sünnetçioğlu’na verilmiş olması;

Tamamen siyasî maksatlarla, dost ve yakınlara partizanca yapılmış haksız ve isabetsiz işlemlerden tespit edilebilenlerdir.

12 Aralık 1997 tarih ve 23198 sayılı Resmî Gazetenin 81 - 83 üncü sayfalarında (Orman Bakanlığından) başlığıyla yayımlanmış “Saha Tahsis Duyurusu” yukarıdaki düşünceleri teyit bakımından son derece dikkate şayandır.

Bu duyuruda “bu ilanla ilgili dosyalarında ayrıntıları ve koordinatları belirtilen, aşağıda izahları yapılmış ormanlık sahalar 6831 sayılı Orman Kanununun 17 nci maddesi hükümlerine uygun olarak turizm amaçlı yatırım yapılması kaydıyla yürürlükteki Orman Arazilerinin Tahsisi Hakkında Yönetmelik esaslarına göre tahsis edilecektir” başlığı altında yukarıda tespit edebildiğimiz 12 orman sahası da dahil olmak üzere ayrı ayrı mevki ve miktarları belirtilen 26 orman sahasının gerçek veya tüzelkişilere tahsis edileceği bildirilmektedir.

Bu duyuruda 26 orman sahasının her birinin ili, ilçesi, köyü, mevkii, vüsati belirtildikten başka, burada kurulacak turistik tesisin kaç yataklı, kaçıncı sınıf tatil köyü olacağı ve ön izin teminat miktarı gösterilmektedir.

Bu suretle, müteşebbisin bir projesi bulunmadığı halde tesisin kaçıncı sınıf tatil köyü olacağı ve kaç yatak ihtiva edeceği sanki önceden bilinmektedir.

12 Aralık 1997 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan bu duyuru gereğince, isteklilerin 29 Aralık 1997 günü saat 17.00’ye kadar Orman Genel Müdürlüğü Kadastro ve Mülkiyet Dairesi Başkanlığına müracaat etmeleri lüzumu da belirtilmektedir.

Böyle bir duyurunun bütün ilgileneceklere hitap etmesi mümkün değildir. Bu duyuru, tesis türü, sınıfı ve yatak sayısı dahi önceden belirtildiğine göre, ancak buralara talip olanlar için ve onların projelerine göre hazırlanmış bir duyuru olmaktan ve sadece onları hedef almaktan öteye geçemez. Yani, süre, kasıtlı olarak dar tutulmuştur.

Bu itibarla Orman Bakanlığının da duyurusu önceden kimlerin nerelere talip olunduğunun bilinmesiyle ve onların taleplerinin karşılanması için prosedür icabı yapılmış bir işlemden ibarettir. Yani, görevin götüye kullanılmış olmasıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle görevini kötüye kullandığı tespit edilen Orman Bakanı Ersin Taranoğlu hakkında TCK’nın 240 ıncı maddesine göre soruşturma yapılmak üzere, Anayasanın 100 üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107 nci maddesi uyarınca Meclis soruşturması açılabilmesi için gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

İrfettin Akar Saffet Arıkan Bedük

Muğla Ankara

Fevzi Arıcı Ufuk Söylemez

İçel İzmir

Mehmet Gözlükaya Nevfel Şahin

Denizli Çanakkale

Mehmet Sağlam Abdülbaki Ataç

Kahramanmaraş Balıkesir

Ümran Akkan İsmail Kalkandelen

Edirne Kocaeli

Doğan Baran Bahattin Şeker

Niğde Bilecik

Mehmet Tatar Nihan İlgün

Şırnak Tekirdağ

Tahsin Irmak Turhan Güven

Sıvas İçel

M. Salim Ensarioğlu Halil Yıldız

Diyarbakır Isparta

Mahmut Duyan Mahmut Nedim Bilgiç

Mardin Adıyaman

Ergun Özdemir Salih Sümer

Giresun Diyarbakır

İsmet Attila Nevzat Köse

Afyon Aksaray

Hasan Karakaya Nahit Menteşe

Uşak Aydın

Cemil Erhan Veli Andaç Durak

Ağrı Adana

Ömer Bilgin Mehmet Gölhan

Isparta Ankara

Nurhan Tekinel Zeki Ertugay

Kastamonu Erzurum

Hasan Ekinci Ergun Özkan

Artvin Niğde

İ. Cevher Cevheri Hacı Filiz

Adana Kırıkkale

Hayri Kozakçıoğlu İlyas Yılmazyıldız

İstanbul Balıkesir

Halit Dağlı Mustafa Dedeoğlu

Adana Muğla

Cihan Paçacı Sabri Güner

Elazığ Kars

Rıza Akçalı Ahmet Bilgiç

Manisa Balıkesir

Meral Akşener Abdulkadir Akgöl

İstanbul Hatay

Yusuf Bacanlı A. Aykon Doğan

Yozgat Isparta

Mustafa Çiloğlu Kadir Bozkurt

Burdur Sinop

Haluk Yıldız Yusuf Bahadır

Kastamonu Trabzon

M. Fevzi Şıhanlıoğlu Ayfer Yılmaz

Şanlıurfa İçel

Faris Özdemir

Batman

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan “Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar” hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşme gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Bir kanun teklifinin geri verilmesine dair önerge vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

8. — Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Denizli İlinde Büyükşehir Belediyesi Kurulması ve İl Merkezinde Sevindik, Kınıklı, Gümüşler ve Başkancı Adıyla Dört İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifini (2/736) geri aldığına ilişkin önergesi (4/343)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

“Denizli İlinde Büyükşehir Belediyesi Kurulması ve İl Merkezinde Sevindik, Kınıklı, Gümüşler ve Başkarcı Adıyla Dört İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi”ni geri çekiyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Hilmi Develi

Denizli

BAŞKAN – Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.

Sözlü soru önergelerinin geri verilmesine dair önergeler vardır; okutuyorum:

9. — Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun (6/1009) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/344)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 145 inci sırasında yer alan (6/1009) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap gelmiştir, soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

Bartın

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

10. — İçel Milletvekili Saffet Benli’nin (6/985, 986) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/345)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 121 ve 122 nci sıralarında yer alan (6/985) ve (6/986) esas numaralı sözlü soru önergelerimi, ilgili bakanlardan yazılı cevaplar almış olmam nedeniyle geri çekiyorum.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. 28.5.1998

Saffet Benli

İçel

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Bazı milletvekillerinin (9/20) esas numaralı soruşturma önergesinden imzalarını geri çektiklerine dair bir önerge vardır; okutuyorum:

11. — Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya, İçel Milletvekili Turhan Güven, Afyon Milletvekili İsmet Attila, Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz, Çanakkale Milletvekili Nevfel Şahin, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve Çankırı Milletvekili Ahmet Uyanık’ın (9/20) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinden imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/346)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(9/20) esas numaralı soruşturma önergesinden imzamızı geri çekiyoruz.

Gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Gözlükaya Turhan Güven

Denizli İçel

İsmet Attila Hacı Filiz

Afyon Kırıkkale

Nevfel Şahin Saffet Arıkan Bedük

Çanakkale Ankara

Ahmet Uyanık

Çankırı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Böylece gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında bulunan ve biraz sonra görüşeceğimiz (9/20) esas numaralı Meclis soruşturma önergesinde Anayasanın 100 üncü maddesinde aranan sayıda imza kalmamıştır. Bu nedenle, (9/20) esas numaralı Meclis soruşturma önergesi işlemden kaldırılmıştır.

Komisyonlardan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

12. — Konya Milletvekili Ahmet Alkan’ın Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/347)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka komisyonlarda görev aldığımdan Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekiliyorum.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. 29.05.1998

Saygılarımla.

Ahmet Alkan Konya

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

13. — Nevşehir Milletvekili Abdulkadir Baş’ın Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/348)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka komisyonlarda görev aldığımdan Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekiyorum.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. 29.05.1998

Saygılarımla.

Abdulkadir Baş Nevşehir

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

14. — Ankara Milletvekili İrfan Köksal’ın Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/349)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka komisyonlarda görev aldığımdan Adalet Komisyonu üyeliğinden çekiliyorum.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. 29.5.1998

Saygılarımla.

İrfan Köksalan Ankara

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

15. — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/350)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başka komisyonlarda görev aldığımdan Adalet Komisyonu üyeliğinden çekiliyorum.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim. 29.5.1998

Saygılarımla.

Bülent Akarcalı İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş tezkereleri vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

16. — Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’in Ermenistan’a yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkinBaşbakanlık tezkeresi (3/1526)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’in, 28-30 Nisan 1998 tarihlerinde Erivan’da yapılan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Dışişleri Bakanları ve Yüksek Düzeyli Memurlar toplantılarına katılmak üzere bir heyetle birlikte 27 Nisan-1 Mayıs 1998 tarihleri arasında Ermenistan’a yaptığı resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Cefi Kamhi’nin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Mesut Yılmaz Başbakan

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

17. — Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Tunus’a yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1527)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

4-5 Mayıs 1998 tarihlerinde Tunus’a resmî bir ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’e refakat eden heyete, Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

Mesut Yılmaz Başbakan

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerileri vardır; okutup, işleme koyacağım:

IV. —ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. — Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve 3 Haziran 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin ANAP, DSPve DPT Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 1 Haziran 1998 Pazartesi günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerilerinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Uğur Aksöz Ali Ilıksoy

ANAP Grup Başkanvekili DSP Grup Başkanvekili

Müjdat Koç

DTP Grup Başkanvekili

Öneriler:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 12 nci sırasında bulunan 469 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 6 ncı sırasına; 16 ncı sırasında bulunan 638 sıra sayılı kanun tasarısının, 7 nci sırasına; 15 inci sırasında bulunan 626 sıra sayılı kanun tasarısının, 8 inci sırasına alınması ve 3 Haziran 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen var mı efendim?

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Aleyhinde söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Esengün. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum; Hükümete mensup parti gruplarının önerisi üzerinde düşüncelerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Sayın milletvekilleri, şu andaki gündemimize göre, 3 üncü sırada, Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve arkadaşlarının, askerliğini yapmamış polis memurlarının askerliklerini görevlerinde yapmalarına dair kanun telifi var. Biliyorsunuz, bu teklif, görüşüldü, tam yasalaşacağı esnada Millî Savunma Bakanlığının olumsuz görüş bildirmesi üzerine komisyona çekildi ve o gün bugün herhangi bir gelişme olmadı. 35 bin civarında polis memuru akıbetlerinin ne olacağını merakla beklemekteler. Aylar önce komisyona çekilmiş olan bu teklif, maalesef, komisyonda yeni bir düzenlemeye tabi tutulup Genel Kurul huzuruna da getirilmiş değil. Ben, burada, teklif sahiplerinin, tekliflerine sahip çıkmalarını bir defa daha hatırlatıyorum. Eğer, polis memurları askerliklerini normal şekilde yapacaklarsa, bu söylensin, başka bir çözüm bulunacaksa, bir an evvel, Meclisten bu teklif geçirilsin; o kişilerin, askerliğini henüz yapmamış o 35 bin civarında genç polis kardeşimizin de ümitleri bu şekilde sömürülmesin.

4 üncü sırada, kamu görevlilerinin sendika kurmalarıyla ilgili tasarı var. Biliyorsunuz, bu, kamuoyunu, medyayı, Meclisimizi çok uzun süre işgal etti. Günlerce, gece saat 24.00’lere kadar çalıştık. Tahmin ediyorum, 25 maddesi Genel Kurulda görüşüldü; ama, bu arada, Hükümete dışarıdan destek veren Cumhuriyet Halk Partisinin, Hükümete yaptığı baskı sonucu, Hükümet, burada da geri adım attı ve Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı şu anda gündemin 4 üncü sırasında yarım kalmış işler arasında beklemeye devam ediyor.

Bir diğer tasarı da 5 inci sırada var; bu Hükümetin bir başka ayıbı diyeceğim. Radyo Televizyon Kanununun (RTÜK) bazı maddelerinde yapılması istenilen değişiklik tasarısı, gerçekten, Meclisimizi uzun süre meşgul etti.

Meclisin çalışmadığını kimse iddia edemez. Bakınız, bugünkü Resmî Gazetede 4 kanun yayımlandı. Geçen hafta, bu Mecliste görüşülen, yasalaştırılan 4 kanun bugün Resmî Gazetede yer aldı. Niçin; çünkü, geçen hafta, Hükümet, RTÜK Yasasını dayatmaktan vazgeçti ve Meclis çalışmaya başladı, bir günde 4 kanun tasarısı kabul edildi. Sırf, şu RTÜK Yasası, bu Meclisimizin çok emeğine, çok zamanına ve çok da, Meclisimiz üzerinde birtakım yanlış mülahazaların oluşmasına sebep oldu. Ben, bu konuda Yüce Genel Kurulu tebrik ediyorum, kutluyorum, iradesini ortaya koydu, bunu dayatmak isteyenler geri adım attılar. Bu, bir başarıdır, Meclisimizin birlikte elde ettiği bir başarıdır.

Bugün getirilen öneriyle, 5 inci sıradan sonra gelmek üzere, Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair bir veya birkaç maddelik tasarı görüşülsün isteniyor, Haller Kanununu görüşülsün, sonra da “Vergi Reform Tasarısı” denilen vergi kanunlarıyla ilgili tasarı görüşülsün isteniyor. Bunlara prensipte karşı çıkmıyoruz; ama, şurası bir gerçek ki, bu tasarılar öne alındığı takdirde, özellikle de vergi tasarısının muhtevasının ne olduğu hepimizce malumdur, bu Meclis tatile girinceye kadar başka hiçbir teklif veya tasarı görüşülmez, Meclis gündemi, bu defa da, bu Vergi Kanunu Tasarısıyla tıkanır hale gelir. Halbuki, bir iki maddelik kanun tasarıları var.

Bakınız, biraz sonra, yüce huzurunuza, Fazilet Partisi Grubu olarak bir önerimiz gelecek. Orada, görüşülmesini istediğimiz Toplu Konut Kanununda değişiklik yapılmak suretiyle, şehitlerin dul ve yetimlerine, malul gazilere faizsiz kredi verilmesini temin eden bir tasarı var. Bu, Hükümetin teklifidir; biz, Hükümetin bu tasarısına sahip çıkıyoruz, öncelikle görüşülsün istiyoruz.

Ayrıca, hak malulü gazilerin, şehitlerin dul ve yetimlerinin maaşlarının artılmasına dair, Gaziantep Milletvekili arkadaşımız Sayın Bedri İncetahtacı’nın vermiş olduğu bir kanun teklifi var.

Sonra, neyin görüşülmesini istiyoruz; Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı da, artık, şu Mecliste bir an evvel görüşülsün. Sayın Çevre Bakanı, yerli yersiz, yakışıklı yakışıksız Fazilet Partisini bu konuda suçlamaya, maalesef, devam ediyor. Biz, şimdi, Yüce Meclisin huzurunda, İktidar partilerine teklif ediyoruz: Geliniz, şu Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısını -her neyse- bir an evvel görüşelim, yasalaştıralım, buna öncelik tanıyalım.

Muhterem arkadaşlar, tabiî, biz, bu teklifi yaparken, şu andaki basılı gündemin 7 nci sırasından sonra gelmek üzere bir düzenleme yapılsın istiyoruz. 7 nci sırada, Türk Ceza Kanununun Bazı Maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı var; bu da Hükümetin teklifi. Ne getirecek bu tasarı; düşünceye af adı altında, 159 uncu maddeden, 312 nci maddeden mahkûm olanlara, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinden mahkûm olanlara, bir yönüyle af getirecek, bir yönüyle ifadeyi açıklama hürriyetini Türkiye’de yerleştirmeye yönelik olumlu bir adım olacak; ama, işte, bakınız, bugünkü Hürriyet Gazetesinde de haber var: “Hükümet sahip çıkmadı; düşünceye af, rafa kalktı.”

7 nci sıradaki bu tasarının önüne, siz, Vergi Yasa Tasarısını, Haller Yasa Tasarısını koyarsanız, bu, tasarıyı çıkarmayacağınızın işaretidir ve bu tasarıyı, siz, zamanında, Eşber Yağmurdereli’nin cezasının affı için getirmiştiniz; Eşber Yağmurdereli, bugün, cezasının infazı için savcılıkça yeniden gözaltına alındı.

Bakınız, eğer, gazetede yazılan doğruysa, gerçekten çok üzücü. Burada, şunlar ifade ediliyor: “Hükümetin DSP’li kanadından Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün çalışmaları sonucunda hazırlanan tasarıya, ANAP’ın, asıl karşı çıkış sebebinin farklı olduğu öğrenildi. Tasarının bu haliyle yasalaşması durumunda, şu anda cezaevinde bulunan Kayseri Belediye eski Başkanı Şükrü Karatepe ile halen cezasının sonucunu bekleyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan, MÜSİAD Başkanı Erol Yarar’ın da cezalarında indirim söz konusu olacağı öğrenildi; konjonktür nedeniyle ANAP’ın tasarıyı geciktirdiği öne sürüldü.” Ben, bu gerekçeye inanmak istemiyorum. Eğer ANAP bu düşünceyle hareket ediyorsa, yazıklar olsun derim, başka bir şey diyemem. (FP sıralarından alkışlar)

Muhterem arkadaşlar, bizim teklifimizin hemen akabinde, şu saydığım -ama, öncelikle Türk Ceza Kanununda ve Terörle Mücadele Kanununda değişiklik yapılmasını getiren tasarıyı takip eden- birer ikişer maddelik tasarıların görüşülmesini takiben, şu anda Hükümet partilerinin getirmek istediği Türk Ticaret Kanunundaki değişikliği görüşelim, haller yasa tasarısını görüşelim, Vergi Kanunundaki değişikliği görüşelim. Ben, dün, Danışma Kurulunda şöyle bir teklifte de bulundum: Bu, çözülmeyecek bir sorun değil. Bizim bir araya gelip de halledemeyeceğimiz, özellikle tasarıların görüşülmesi sırasında halledemeyeceğimiz bir konu yok. Bunu Danışma Kurulunda halletmeye çalışmayalım. Gelin, grup başkanvekilleri, parti yetkilileri olarak bir araya gelelim, istediğimiz tasarıları şöyle bir sıralayalım, üç aşağı beş yukarı muhakkak anlaşırız. Bakınız, hem şu anda Meclis zaman kaybediyor hem de belki bizim teklifimiz reddedilecek veya şu teklif reddedilecek. Sonuçta, işi burada halletmeyelim, işi kendi aramızda görüşerek, müzakere ederek halledelim; Meclisin veya Danışma Kurulunun huzuruna mutabakat sağlanmış tekliflerle çıkalım. Bu, Meclisin çalışması için de önemli bir adım olur.

Muhterem arkadaşlar, eğer, Hükümet partilerinin teklifi kabul edilirse, bir bakıma, bizim teklifimizin bugün için anlamı kalmayacak; biz, o teklifi geri çekeceğiz; ama, yarın, yeni baştan, Danışma Kurulunun toplanmasını isteyeceğiz ve teklifimizi yarın yüce huzura getireceğiz. Eğer, bugün, Hükümet partilerinin teklifi reddedilirse, bizim teklifimiz çok daha makul bir tekliftir, çok daha makbul bir tekliftir, Meclisin çalışmasını gerçekten çabuklaştıracak bir tekliftir; özellikle, onun kabulünü Yüce Heyetinizden rica edeceğiz.

Ben, doğru olanı yapmaya çalışmamızın gerektiğini, makul olanı birlikte kararlaştırmamız gerektiğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Esengün.

Başka söz isteyen?.. Yok.

Öneriyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

Öneri:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 12 nci sırasında bulunan 469 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 16 ncı sırasında bulunan 638 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 15 inci sırasında bulunan 626 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına alınması ve 3 Haziran 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, Fazilet Partisi önerisini geri çekiyor değil mi efendim?

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Evet.

BAŞKAN –Sayın Güven, sizin de aynı mahiyette bir grup öneriniz var; DYP de geri çekiyor mu öneriyi?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

V. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. — Sakarya Milletvekili Ertuğrul Eryılmaz ve 55 arkadaşının, Devlete ait pul, zarf ve etiketleri özel amaçlarla kullanmak suretiyle TÜGSAŞ’ı haksız ve keyfi olarak zarara uğrattığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Devlet Eski Bakanı Mustafa R. Taşar hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis Soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/20)

BAŞKAN – Biraz önce, bu kısmın 1 inci sırasında yer alan (9/20) esas numaralı soruşturma önergesindeki imzaların geri çekilmesi nedeniyle, Anayasanın 100 üncü maddesinde aranan sayıda imza kalmadığı için, bu soruşturma önergesini işlemden kaldırmıştık; dolayısıyla, görüşülmesine gerek kalmamıştır.

BAŞKAN – Genel Kurulun 27.5.1998 tarihli 94 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısmın 2 nci sırasında yer alan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulmuş bulunan (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 532 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

2. — Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu (S. Sayısı : 532) (1)

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırma komisyonu raporu üzerindeki genel görüşmelerde ilk söz hakkı, önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre, siyasî parti gruplarından 1’er üyeye ve şahısları adına da 2 üyeye söz vereceğiz. Ayrıca, istemleri halinde, Komisyon ve Hükümete de söz vereceğiz, bu suretle, Meclis araştırma komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri, hükümet ve gruplar adına 20’şer dakika, şahıslar için 10’ar dakikadır.

Komisyon raporu 532 sıra sayı ile bastırılıp, üyelere dağıtılmıştır.

Şu anda, bize intikal eden sıraya göre, rapor üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: ANAP Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Sebgetullah Seydaoğlu, DSP Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Cihan Yazar; şahısları adına, Mardin Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız, Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Nurettin Aydın, Diyarbakır Milletvekili Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu.

İlk söz, önerge sahibi sıfatıyla Sayın Hacaloğlu’nun.

Buyurun Sayın Hacaloğlu.

Süreniz 10 dakikadır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulmuş bulunan komisyonun hazırlamış olduğu raporun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi çerçevesinde, 9 milletvekili arkadaşımla birlikte araştırma önergesinin sahibi olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin birçok sorunu var; Türkiye’nin enflasyon sorunu var, Türkiye’nin demokrasisinin sorunları var; Türkiye’de sosyal devlet çökertilmiş vaziyette, Türkiye’de sağlık ve eğitim paralı hale gelmiş bulunmakta; Türkiye’de işsizlik diz boyu, bölgelerarası eşitsizlik ve bireyler arasında gelir eşitsizliği kanayan bir yaraya dönüşmüş halde ve onların ötesinde, Türkiye’de, 1980’li yılların başından günümüze, ülkemizin geniş bir coğrafyasında, doğuda, güneydoğuda terör var, şiddet var, baskı var.

Öncelikle, bir Cumhuriyet Halk Partili olarak şu tespiti yapmak istiyorum: Ülkemizin içinde bulunduğu sorunların aşılmasında, yalnız ülkemizin değil, insanlığın içinde bulunduğu sorunların aşılmasında şiddete, teröre ve baskıya yer olamaz, silahla 2000’li yıllara girerken hiçbir soruna çözüm bulunamaz; ancak, terörün varlığı, teröre karşı devletin mücadele etme sorumluluğu, devlete, bir devlet olmaktan kaynaklanan yükümlülük getirirken, devlete başka sorumluluklar da getirmektedir. Devlet, teröre karşı mücadele ederken, hukuk devleti varlığının temel ilkelerinden, insan haklarından ve devletin var olmasının temel değerlerinden kaynaklanan konulardan ödün veremez, geri adım atamaz. Yani, terörle mücadele, demokrasiyi askıya almanın, insan haklarını ihlal etmenin gerekçesini oluşturamaz.

(1) 532 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, terör yüzünden, ülkemizde, Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzda 25 bini aşan insanımız can verdi; binlerce şehit verdik, binlerce masum insan can verdi. Oradan, buradan 25 bin insanımız yok oldu. Bu acı, bu kanama artık dinmelidir; çünkü, oradan da, buradan da can verenlerin hepsi bu ülkenin insanlarıdır. Akmakta olan, kardeş kanıdır. Ülkede, artık, terör dinmeli, şiddet durmalı, baskı sona ermelidir. Bu, ortak davamızdır. Bunun üstesinden gelebilmek, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaşlığının göstergesi olacaktır; ama, sadece, bu da yeterli değildir. Ortada, terörle mücadele süreci içerisinde, yapılan mücadelenin ortamı içerisinde, ne yazık ki, yüzbinlerce insanımızın çok temel hakları ihlal edilmiştir. Ülkemizde, birçok alanda, insan hakları ihlalleri vardır; ama, bir alan vardır ki, kitlevî insan hakları ihlalinin alanını oluşturmaktadır. Doğu ve güneydoğuda son ondört yıldır süregelmekte olan çatışma ortamında, ne yazık ki, 3 428 köy ve mezra boşaltılmıştır; şu nedenle boşaltılmıştır, bu nedenle boşaltılmıştır; terör örgütünün baskısıyla boşaltılmıştır, güvenlik güçlerinin talebiyle veya korucuların istemiyle boşaltılmıştır ya da orada yaşamakta olan yurttaşlarımızın kendi yaşamlarını güvenli bulmamaları nedeniyle boşaltılmıştır; ortada, zorunlu, isteğe bağlı olmayan bir boşaltma sorunu vardır.

Oradaki doğal yaşamlarından kopartılan, evini barkını, ahırını terk eden; orada hayvancılıktan, korusundan, ahırından, agro-sanayiinden, evinden barkından, kendini yaşama bağlayan kırsal ekonomik faaliyetlerden kopma noktasına gelen kişilerin ortaya çıkan mağduriyetinin giderilmesi sorumluluğu, Anayasamız gereğince devlete aittir. Çünkü, devlet, her koşulda, yurttaşların güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Anayasamızın 125 inci maddesi de bunu öngörmektedir. Yurttaş ile devlet arasındaki ilişkinin vazgeçilemez temel taşlarından biri budur. Ne yazık ki, özellikle 1988 yılından 1994 yılına değin, yoğun bir şekilde, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da 20 ilde, ama ağırlıklı olarak Tunceli’de, Diyarbakır’da ve bazı çevre illerde meydana gelen zorunlu köy boşaltmalarının yarattığı mağduriyetler bugüne değin giderilememiştir. 400 bini aşkın yurttaşımız, yaşamdan kopartılmış, yaşamdan kopma zorunluluğu altında kalmış; hükümetler gelmiş geçmiş, sorunlar tespit edilmiş; ancak, yaralar sarılmamış, adımlar atılmamıştır.

1996 yılı şubat ayında, ben ve 9 arkadaşım, hükümetlerce bilinen, yörede yaşayan insanlarımızın her geçen gün artan düzeyde ıstırabına neden olan, çocuklarımızın terör bataklığına malzeme olmasına neden olan, iş olanaklarının, eğitim ve sağlık hizmetlerinin giderek daha artan boyutlarda bu yurttaşlarımızdan esirgendiği bir ortamın doğmasına neden olan bu sorunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi platformuna getirilebilmesi için bir araştırma önergesi vermiştik. Bu önergemiz, ancak 1997 yılı haziran ayında görüşülebildi; yani, birbuçuk yıl aradan sonra görüşülebildi.

Komisyonumuz, altı ay süren bir çalışma yaptı, bölgede çalıştı; bölgede görev yapmış olan tüm olağanüstü hal bölge valilerinin görüşlerini aldı, bölgedeki yurttaşlarımızı dinledi, muhtarlarımızla görüştü ve hazırlanan rapor Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. Bundan üç ay evvel dağıtılmış olan bu raporun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülebilmesi, ne yazık ki, ancak bugün mümkün olabildi; yani, Komisyon raporunun tamamlanmasından altı ay sonra mümkün olabildi. Biz, buna da şükür diyoruz; artık görüşme zamanı, artık tartışma zamanı.

Ben, bu konuda alınması gereken önlemler -hem özel önlemleri hem de bölgede kalıcı barışın sağlanabilmesi için, bölgede, hem sosyoekonomik hem de demokratikleşme alanında atılması gereken adımlar- hususunda kapsamlı görüşlerimizi Grubum adına almış olduğum ikinci konuşmamda sunacağım.

Bu aşamada, bu çerçevede görüşlerimi belirlemiş bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

ANAP Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu ve 9 arkadaşının Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan araştırma komisyonu raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor ve böyle, Türkiye’nin en önemli konusu olan bir meseleyi Yüce Meclisin önüne getirdikleri için, önergeyi veren arkadaşlarımı da kutluyorum.

Jeopolitik konumu ve sosyal, kültürel zenginlikleri itibariyle, daima, çeşitli unsurların hedefi olan ülkemizde, uzun yıllar devam eden terörist eylemler, özellikle, doğu ve güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın üzerinde yoğun baskı ve şiddet uygulamalarına neden olmuştur. Bir taraftan teröristlerin yoğun baskısı, diğer taraftan güvenlik güçlerinin terörizme karşı giriştikleri operasyonlar, yöre halkını çaresizlik içerisinde bunaltmış, yurt ve yuvalarını terk etmek zorunda bırakmıştır.

Göçün asıl nedenlerini araştıracak olursak, iki ana muhtevadan müteşekkil olduğunu görürüz:

1- Klasik nedenler,

2- Günümüzün şartlarındaki realiteler.

Klasik nedenleri özetlersek; toprak dağılımındaki dengesizlik, yüksek nüfus artışı, tarımdaki makineleşme, köy ve mezraların iticiliği, kentlerin ilgi çekiciliği, işsizlik, yayla yasağı vesaire...

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu bölgenin bir insanı olarak şunu ifade etmek isterim: Göç eden veya kendi iradeleri dışında göç etmek zorunda bırakılan bu insanların sorunlarını, sadece bölgeyle sınırlı olarak düşünemeyiz; zira, göç hadisesi, Türkiye’nin sorunudur; ülkenin tümünü ilgilendiren, özellikle büyük şehirlerimizi yaşanmaz hale getiren, metropollerimizin sosyal yarası haline gelmiş bir vakıadır.

Bölgenin coğrafî açıdan dağlık olması, yerleşim birimlerinin dağınıklığı, güvenliğin yeterince sağlanamamış olması, sağlık, eğitim, barınma ve ulaşım gibi en temel hizmetlerin yöre insanına zamanında verilememiş olması, terör nedeniyle de mevcut hizmetlerin bile kullanılamaz hale gelmiş olması, üretimin düşmesine, işsizliğin ve fukaralığın artmasına; dolayısıyla, bu insanların yerleşim yerlerini terk etmesine veya terke zorlanmasına sebep olmuştur.

Gerek göç edenler gerekse göç edilen yerlerde yaşayan insanlar açısından konunun iki yönüyle de değerlendirilmesi gerektiği inancındayım. Zaten plansız yapılaşmanın kurbanı olan büyük kentlerimiz, köy boşalmalarıyla daha da kalabalıklaşmakta, altyapı yetersizliği ve çarpık kentleşme, şehirlerimizi de köyleştirmektedir.

Buna ilişkin çözüm önerileri ve yöre halkının beklentileri hususuna, Araştırma Komisyonumuz, raporunda, ayrıntılarıyla yer vermiştir. Araştırma Komisyonumuzun, çok objektif, özveri ve fedakârlıkla, altı ay içerisinde, güneydoğunun çeşitli il, ilçe ve köylerinde yaptığı çalışmaların; gerçekten, güneydoğuda kangren olan, bir insanlık erozyonu olan, insanlık dramı olan göçün, bugün, bu Meclisin çatısı altına gelmesi, milyonlarca insanı ilgilendirdiği gibi, şu Yüce Meclisin boynunun borcu olduğu da muhakkaktır.

Göç olayının seyri konusunda, geçmiş yıllara göre bir değerlendirme yapıldığında, 1990 öncesi Türkiye’nin bir kırsal alan problemi olarak görülen göç hadisesinin esas nedeni olarak geçim sıkıntısı gösterilirken, bugün yaşanmakta olan, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerini büyük ölçüde etkisi altına alan göçün ise, ağırlıklı olarak, bölgede yaşanan terör olaylarından kaynaklandığı; yani, insanların istek ve iradeleri dışında böyle bir mecburiyetle karşı karşıya olduklarından dolayı çaresizlik içerisinde bu seçimi yaptıkları bir vakıadır.

Bugün yaşanan göç hadisesi, ülkenin öncelikli meselelerinden biri haline gelmiştir ve acilen çözümlenmediği takdirde, büyük sosyal patlamaların temelini oluşturacağı hepimiz tarafından bilinmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; göçe maruz bırakılan 373 491 insanımızın -yaklaşık yarım milyona yakın insanımızın- yüzde 85’i geri dönmek istemektedir; yani, toprağından, köyünden, bağından, bahçesinden koparılan insanlar, hür iradeleriyle köylerine geri dönmek istemektedirler.

Bugüne kadar yapılan istatistiklere göre, boşaltılan köy sayısı 742, mezra sayısı 2 379’dur; yani, 3 100 küsur köyümüz, insanların iradeleri dışında, maalesef, boşaltılmıştır veya boşaltılmaya zorlanmıştır. Bunun aile bazındaki sayısı 45 binin üzerinde veya 50 bine yakın bir aile demektir. Bu mağdur insanların haklı dönüş isteklerinin bir an önce gerçekleştirilmesi için gerekli altyapının oluşturulmasını devletten beklemeleri en doğal hakları, devletin de bu beklentilere kısa sürede cevap vermesi, sosyal ve hukuk devleti olmanın bir gereği ve anlayışı olsa gerek.

Geçmiş hükümetler tarafından açılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınma paketleri ve projeleri, uygulamaları yeterince takip edilmediğinden hedeflerine ulaşamamıştır ve vatandaşa yeterli güveni veremediği için, maalesef, bölgede ciddî anlamda bir geriye dönüş bugüne kadar sağlanamamıştır.

Bugün sosyal bir yara halini alan göçün sebep ve sonuçlarını ortadan kaldırmanın, fakirlik ve geri kalmışlığı güneydoğu insanının kaderi olmaktan çıkarmanın yolu da, sosyal, ekonomik ve hukukî tedbirlerin bir bütün olarak, vakit geçirilmeden, çok süratli bir şekilde, planlı olarak uygulamaya konulmasıdır.

Bugüne kadar bölgenin sorunları bütün hükümetlerce dile getirilmiş; ancak, getirilen palyatif çözümler, maalesef, soruna çözüm olmamıştır.

Değerli arkadaşlar, tüm ülkemizi ilgilendiren bu öncelikli konuya partilerüstü bir anlayışla, siyasî polemikten uzak, gerçekçi bir yaklaşım içerisinde bakmak gerektiği inancındayım; çünkü, o masum insanların üzerinde siyasî rant sağlamak pahasına burada demagoji yapmanın hiçbir anlamı yoktur. Hükümet, çok tutarlı, ilkeli, programlar, projeler çerçevesinde soruna çözüm getirmelidir düşüncesindeyim.

Ortağı bulunduğumuz 55 inci Hükümetin programında da ifade edildiği gibi, bölgede yeni yatırım sahalarının açılması, insanlarımıza iş imkânı sağlanması, bozuk olan gelir dağılımının iyileştirilmesi; bu manada, bölgedeki tarım, tarımsal sanayi ve imalat sanayiinin gelişmesi için özel sektör ve bölge girişimcilerine, küçük ve orta ölçekli işletmelere, esnaf ve sanatkârlara her türlü destek ve teşvikin sağlanacağı; kamu sektörünün, bölgede gelişmeyi hızlandıracak öncü yatırımları yapacağı, hayvancılığı geliştirecek projelerin uygulanacağı, sınır ticaretinin canlandırılacağı; sekiz yıllık kesintisiz eğitim programı çerçevesinde eğitim yatırımlarının hızlandırılacağı hedeflenmiştir.

Olağanüstü halin ilanından beri, ilk defa, Hükümet Programındaki hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik olarak, geniş kapsamlı teşvikleri içeren 4325 sayılı Yasa Yüce Meclisin de tasvipleriyle yürürlüğe konulmuştur. Bununla, olağanüstü hal bölgesinde ve kalkınmada öncelikli yörelerde yatırımları ve istihdamı artırıcı tedbirleri içeren pekçok düzenleme getirilerek yatırımcılara büyük destek ve imkân sağlanmıştır.

Bölgeye büyük bir dinamizm ve canlılık getiren, Güneydoğu Anadolu’yu yatırımcılar açısından cazibe merkezi haline dönüştüren bu düzenlemelere kısaca değinmek istiyorum:

1.- Bölgedeki adları kanunda belirtilen 22 il için -ki, bunların içerisinde ağırlıklı olarak tüm güneydoğu illeri mevcuttur- yatırımcılara özellikle, vergi ve sigorta alanında indirim ve teşvikler getirilmiş; 1998-2002 yılları arasında çalışanlara ait sigorta primi işveren hissesinin SSK’ya Hazine tarafından ödenmesi; teşvik belgeli yatırımlara hazineye ait arazi ve arsaların bedelsiz devri; olağanüstü hal kapsamında bulunan illerde yapılacak yatırımlarda, yüzde 50 elektrik ücreti indirimi uygulanması hususları öngörülmüştür.

2.- Bölgedeki yarım kalmış tesislerin, düşük faizli kredi yoluyla canlandırılması için karar alınarak, bu yatırımların ekonomiye kazandırılması hedeflenmiştir.

3.- Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) için, Halk Bankası aracılığıyla acil destek kredisi verilmiştir ve bu konudaki düzenlemelere başlanmıştır.

4.- Sınır ticaretinin geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınmaya başlanmıştır.

Bu kararların içerik açısından kapsamlarının genişletilmesi için, 55 inci Hükümetimizin çalışmaları son aşamaya gelmiştir.

Yukarıda sayılan bu idarî ve hukukî düzenlemelerin yanı sıra, ayrıca, GAP İdaresi Başkanlığı tarafından proje bazında birçok faaliyet yürürlüğe konulmuş, uygulamaya başlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda ifade ettiğim gibi, göç hadisesi, Türkiye’nin öteden beri karşı karşıya kaldığı önemli sorunlarından biridir. Giderek artan bu sorunun çözümünü, elbette, kısa sürede beklemek mümkün değildir. Ancak, kesin ve kararlı tedbirlerle hukukî zemin içerisinde kalarak, bölgeye ulaştırılacak yatırım imkânları sayesinde, bölgede yaşanan fakirlik, işsizlik, eğitimsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesiyle bölge insanlarının beklentileri karşılanmış olacağından, geriye dönüşler bu oranda hızlanacak ve soruna çözüm getirecektir.

Araştırma Komisyonu raporunda, konuyla yakından ilgisi olan bilim adamı, idareci, demokratik örgüt kuruluşları ve yöre halkının görüş ve düşünceleri değişik yönlerden ele alınarak, konunun, ekonomik, sosyal, hukukî ve demokratik siyasal boyutları üzerinde durularak, yapılması gereken hususlar dile getirilmiştir.

Bu raporları değişik yönlerden eleştirebilirsiniz veya yeterli bulmayabilirsiniz; ancak, böylesine önemli bir sosyal meselenin de ele alınmasına ve gelecekte yapılacak çalışmalara ışık tutmasına vesile olması bakımından kıymetli bir belge olduğunun kanaatindeyim.

55 inci Hükümet Programında, doğu ve güneydoğuyla ilgili iyileştirme girişimleri, bölgede olumlu karşılanmıştır. Altı ay önce, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın başkanlığında, Bakanlar Kurulu heyetinin güneydoğuda yaptığı inceleme ve araştırmada, bölgeye yönelik istihdam alanlarının yaratılması, işadamlarının ve yatırımcıların bölgeyi cazibe merkezi haline getirmesi konusundaki öncülüğü, gerçekten bizi duygulandırmıştır. Altı ay önce başlatılan bu hareket, Diyarbakır başta olmak üzere, güneydoğuda çiçek açmış; yani, Diyarbakır’ın ekonomik alandaki istihdamı, açılımı, 55 inci Hükümetin o açılımıyla birlikte paralellik sağlamıştır.

Bu öncülüğü Hükümetimizin başlatması, özel teşebbüs yatırımlarına heyecan ve şevk getirdi. Geçen altı ay önceki dönemde, Hükümetimiz öncülüğünde, bölgenin yerel işadamlarının yatırımlarını bölgede yapabilmesi için gerekli bürokratik kolaylık ve altyapı çalışmaları başlatılmıştır.

Önümüzdeki hafta da, bu konuda duyarlı olan Sayın Başbakanımızın, güneydoğuya, Mardin’e yapacağı gezi, bu çalışmanın bir halkasıdır; çünkü, önümüzdeki hafta, Sayın Başbakan ve Bakanlar Kurulunun bölgede yapacağı inceleme, yatırım ve istihdam alanındaki açılımlar, bölgeye yönelik ekonomik kalkınmanın bir ifadesidir.

55 inci Hükümetimiz, güvenlikli ve barışçıl bir ortamda zararları tazmin edilecek köylünün köye dönüşlerini sağlamlaştıracak düzenlemeler çerçevesinde, ciddî olarak köy-kent projeleri üretmekte ve bunlar, uygulama aşamasına getirilmektedir. Sonuç alıcı, soruna çözüm getirici hangi alternatif yöntemler varsa, Hükümetimiz, bunları acil olarak hayata geçirecektir.

Bu çalışmalara ilişkin olarak, Hükümetimizi temsilen Sayın Bülent Ecevit, altı ay içerisinde güneydoğuya iki gezi yapmış ve Diyarbakır’da 2 800 konutluk yatırım müjdesi vermiştir. Çünkü, şu anda Türkiye’nin en büyük göç alan kenti olan Diyarbakır’da konut sorununun ciddî boyutta olduğu, maalesef, 40-50 insanımızın, bir evde dört duvar arasında yaşadığı bir vakıadır, bir realitedir. Sorunun çözümü için, Diyarbakır ve güneydoğu için vaat edilen, yaklaşık 10 bin konutluk projenin hayata geçirilmesini beklemekteyiz ve bunun için, güneydoğu insanının gözü ve kulağı, Hükümetimizin ve yetkililerimizin ağızlarından çıkan ifadeler üzerindedir.

Bununla birlikte, kadının statüsünün yükseltilmesi ve kalkınma sürecine entegrasyonla ilgili projeler, GAP ile FAO arasındaki ekonomik işbirliği, kentsel planlama çalışması, bölge belediyelerine yardım ve altyapı konularında partizanlık yapılmaksızın hizmet üretilmesi de bölgeye verilen önemin bir ifadesidir.

OHAL bölgesi kapsamında, göç ve göçün etkileri sebebiyle, sağlık konusu ciddî bir sorun teşkil etmektedir. Nüfus artışına orantılı olarak yeni sağlık ocağı ve sağlık evi yapılamadığı gibi, terörden dolayı da yüzlerce sağlık ocağı ve sağlık evi, maalesef kapalı durumdadır; fakat, Hükümetimiz ve ilgili bakanlıklar, konuya duyarlı bir şekilde el atmışlar ve önümüzdeki süre içerisinde, halen terör ve diğer sebeplerden dolayı kapalı bulunan yüzlerce okulumuzun eğitime açılması ve kapalı bulunan sağlık ocakları ile sağlık evlerinin açılması için çalışmalarını sürdürmektedir. Hükümetimizin, bu konuda bölge insanına taahhüdü, bizim için bir teminattır.

Bölgenin acil ihtiyacı olan uzman doktor, doktor, sağlık personeli, pratisyen, araç-gereç, cihazların da süratle bölgeye gönderilmesini, bu konudaki iyi niyetin, açılımın bir ifadesi olarak telakki ediyoruz.

Bölgenin ekonomisine kan veren sınır ticaretine gereken önemin verilmesinin ve kolaylaştırıcı tedbirlerin alınmasının, özellikle, Habur Sınır Kapısından araç giriş-çıkışlarının hızlandırılmasının, bölgeye ekonomik açıdan canlılık getireceği bir gerçektir. Bu konuda, ilgili bakanlıklar, gerekli duyarlılığı göstermektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sonuç olarak, göçün, bir sosyal yara olduğu muhakkaktır. Ancak, siyasal slogan ve politik malzeme yapılmaması, bir ahlakî anlayış gereğidir; çünkü, felaket üzerinden siyasî rant, kimseye yarar sağlamaz. Bu işin ihmali de, suiistimali de tarihte verilecek en büyük hesaptır. Çünkü, göç, aç, susuz ve çıplak bir milyon mazlum insanın varoş sokaklarında, toprağından, evinden, işinden, aşından olmasıdır. Bu, bir vakıadır; bu, Türkiye’nin gerçekten bir kusurudur, eksiğidir; fakat, Hükümetimiz bu konuda duyarlıdır, ciddîdir, adımlar atmıştır; bunlarla, soruna çözüm getireceğinden de, ben, şahsen bölge milletvekili ve evladı olarak, umutluyum.

Bölge insanı ve göç eden vatandaşlarımızın, artık, söylem ve sloganlara inancı ve itibarı kalmamıştır. Kendi devletinden, hükümetinden, bizlerden hizmet istemekte, soruna çözüm istemekte, aş ve iş istemekte, yatırım istemekte ve insanca, onurlu bir şekilde yaşamak istemektedir. Göç, bir sosyal erozyondur; ama, bu, doğal bir afet değildir, bir vakıa, yüzyılların bir sonucudur.

Ben, geçen yılda bu Mecliste, bu kürsüde bir konuşma yapmıştım. Birinci Dünya Savaşı üç yıl sürdü; İkinci Dünya Harbi beş yıl sürdü; onbeş yıldır, o coğrafyada kan, savaş, terör belası, o mazlum insanları bıktırmıştır; açlık, sefalet... Ben gururla ifade ediyorum ki, Mezopotamya’nın tarihi içerisinde bu soylu, asil millettir ki, bu kadar baskı, açlık, sefalet içerisinde bugüne kadar dayanabilmiş, tahammül edebilmiş ve ayakta kalabilmiştir. Bu da Yüce Allah’ın o insanlara vermiş olduğu büyük bir sabırdır; fakat, bu insanlara sabır dilemekle soruna çözüm getiremeyiz. Biz, ilkeli, doğru, programlı, projeli, samimî bir şekilde, bölge gerçeğini yaşayan, bilen bir insan olarak, onları kucaklayıcı, cesur adımlar atmanın zamanı gelmiştir. (Alkışlar)

Ülkemizin bu iç sorununa, kendi iç sorunumuz olan bu iç meselemize, Yüce Parlamento çatısı altında samimî, iyi niyetli, iktidar-muhalefet demeden, politik malzeme yapmadan çözüm getirmenin de zamanı gelmiştir.

Ben açık söylüyorum; arzu ederdik ki, bu sorun, yıllar önce Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelsin, görüşülsün; çünkü, güneydoğu sorunu, göç sorunu, toplumsal barışın sağlanmasında Türkiye’nin önünü açacak en büyük problemdir. Ben, eminim ki, 55 inci Hükümetin temel gündeminde güneydoğu sorunu yatmaktadır; çünkü, Türkiye’yi yöneten 55 inci Hükümetimiz, sorunun askerî boyutunun belli bir noktaya geldiğini, bu süreçten sonra, sorunun sosyal, ekonomik, kültürel, demokratik ve sağlık yönündeki atılımların yapılması gerektiğini artık kabul etmiştir. Askerî güvenlik güçleri bile, bunu, yüksek sesle ifade etmektedirler: “Biz, görevimizi yaptık; huzur, asayiş ortamını yarattık; top, siyasilerde, Parlamentoda.” Yani, bizde. Mademki, onlar görevini yaptı, biz niye yapmayalım?..

Bu ülke, tarihine, misyonuna bakıyorsunuz, güneydoğu sorununu çözecek bir güçtedir; bütçesi buna yeterlidir, imkânları vardır. Altıyüz senelik tarihi, geçmişi olan bu ülkenin insanları, doğusuyla, batısıyla bir entegrasyon içerisinde, kardeşlik duygusu içerisinde birbirini idare etmiş, sevmiş, saymışlarsa, bundan sonrakilerin de birbirlerini sevmemeleri için hiçbir neden yoktur; bunu, samimî duygularımla ifade etmek istiyorum. (Alkışlar)

Yalnız, “güneydoğuda hiçbir sorun yoktur” diye hiç kimse hak iddia edemez; sorun vardır; ekonomik, sosyal, kültürel, eğitim ve diğer sorunlar vardır; fakat, bu soruna, ülkenin üniter yapısı içerisinde, demokratik ve hukuk devleti anlayışı içerisinde, doğu-batı ayırımı yapmaksızın, “Türkiye hepimizin” sloganıyla, bütün insanların, bütün değerlerden, bütün yaşam şartlarından, hukukun standartlarından faydalanabileceği düşüncesiyle çözüm getirebiliriz; ben, bu anlayış, bu düşünce içerisindeyim.

BAŞKAN – Sayın Seydaoğlu,1 dakikanız var.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, böyle önemli bir konuda müsamahanızı rica ediyorum.

BAŞKAN – Yok, müsamaha göstermiyorum...

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Sayın Başkan, süre verseniz...

BAŞKAN – Hayır, olmaz efendim...

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Peki Sayın Başkan; takdir sizin.

Kısacası şunu söylemek istiyorum: Doğu ve güneydoğuda göç eden yurttaşlarımızın sorunlarını araştıran bu komisyon çalışmaları, bana, Meclisin ve Hükümetimizin, bundan sonra, Hükümet programı çerçevesinde bu soruna çözüm getireceği inancını kazandırmıştır; çünkü, son altı aylık dönemde, bölgeye yönelik,gerek şu Meclisten çıkan kanun ve kararnameler ve bunlara bağlı olarak çıkan yönetmelikler olsun gerekse de Hükümetimizin bölgeye attığı adımlar olsun, gerçekten, güneydoğu sorununun, artık çözülmesi gereken bir sorun olduğu gerçeğini bize hatırlatmaktadır. Sayın Başbakanımdan, bakanlarımdan, Acil Destek Fonundan ekonomik kalkınmaya destek vermelerini, kendi bütçelerinden biraz demokratça, biraz cömertçe davranmalarını istiyorum; çünkü, gerçekten, o bölge insanını kazanmayı bilmeliyiz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz Sayın Seydaoğlu.

SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

...çünkü, onlar, bizim evladımız, kardeşimiz, dili bir, dini bir, imanı bir, toprağı bir; onlar Allah’a ve bu Yüce Meclise emanet.

Hepinize saygılarımı sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Seydaoğlu.

DSP Grubu adına, Sayın Cihan Yazar; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA M. CİHAN YAZAR (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve gereken tedbirlerin alınması ve tespitiyle ilgili, Demokratik Sol Partinin görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Komisyonumuz, çalışma süresinde, araştırma konusu hakkında daha önce yapılmış çalışmalarla ilgili bilgileri gerekli yerlerden talep etmiştir. Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki illerin valilikleri ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği olmak üzere, birçok merkezî ve yerel yönetim birimlerinden, araştırma konusuyla ilgili bilgileri talep etmiştir. Özellikle, Diyarbakır, Van ve Şırnak İlleri bünyesinde, yörede çalışmalar yaparak, göç eden yurttaşların sorunları yerinde tespit edilmiştir. Toplantılarımızda, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, öğretim görevlileri de dinlenmiş, görüş ve düşünceleri alınmıştır.

1993 ve 1994 yıllarında yoğun bir grafik izleyen boşaltılmalar, Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin tespitine göre, OHAL Bölgesinde (Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van ve mücavir alanı oluşturan Batman, Bingöl, Bitlis ve Mardin’de) göç edenlerin sayısı 378 335’e ulaşmıştır. OHAL Bölge Valiliğince, 6’sı olağanüstü hal, 5’i mücavir alan kapsamı dışındaki illerde zorunlu olarak boşaltılan köy ve mezralar olduğu da bilinmektedir. OHAL ve mücavir alan dışındaki illerden sağlanan resmî bilgilere göre, 85 köy ve 178 mezra boşaltılmıştır. Böylece, boşaltılan köy sayısı 905, mezra sayısı 2 523, toplam yerleşim birimi sayısı 3 428’dir.

Boşaltılan köy ve mezralarla ilgili bu bilgileri sunarken, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu ile 285 ve 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler, Olağanüstü Hal Bölge Valisine, güvenlik nedeniyle, gerek duyduğunda, köyleri boşaltmayı veya o köylere giriş çıkışı yasaklamayı bir yetki olarak vermiştir. Bu yasal yetkilere rağmen, Komisyona, görüşlerini almak için davet ettiğimiz Olağanüstü Hal Bölge Valisi Sayın Aydın Aslan, Valiliğin tüm arşivlerinde, yasal bir emirle boşaltılan köy ve mezra bulunmadığını kesin bir dille ifade etmişlerdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi sizlere, zorunlu göçün yarattığı sorunları açıklamaya çalışacağım:

Sağlık sorunları:

Bölgedeki olağanüstü koşulların olumsuz etkileri, sağlık hizmetlerinin tüm birimlerinde açıkça görülmektedir. İnsan sağlığını olumsuz etkileyen nedenlerin başında, iki üç ailenin aynı hanede iç içe yaşaması, şiddete bağlı gelişen ruhsal bozukluklar, temizlik koşullarına tam uyulamaması, yeterli ısınmanın mevcut olmaması, içmesularının yetersiz ve pis olması, katı atıkların rasgele atılması, atıkların düzensiz tahliyesi gelmektedir.

Bütün bu olumsuzluklar, mevcut sağlıksız koşulları daha da artırarak hastalıklara yol açmaktadır. İnsanlar sağlık kuruluşlarında muayene olabilse de, yoksulluk nedeniyle ilaçlarını temin edememektedirler.

Göç alan kentlerdeki hızlı nüfus artışı, salgın hastalıkların patlak vermesine neden olmaktadır. Koruyucu sağlık hizmetleri (aşılama, bebek, gebe takibi) temel sağlık hizmetleri ve ana sağlığı hizmetleri açısından sorunlar vahimdir. Tifo, hepatit, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklarda korkunç artışlar vardır. Sağlık personeli yetersizdir.

OHAL ve mücavir illerdeki 387 sağlık ocağından -54’ü güvenlik, 18’i personel yetersizliği, 15’i de diğer nedenlerden olmak üzere- 87 adedi kapalıdır. Bölgedeki 831 sağlık evinden sadece 88’i açıktır; 743 sağlık evi, güvenlik, personel yetersizliği ve araç-gereç eksikliği gibi nedenlerden dolayı kapalıdır.

OHAL ve mücavir illerde, 1997 Kasım sonu itibariyle 274 uzman doktor bulunmaktadır. Tedavi hizmetlerinin aksatılmadan yürütülebilmesi için 748 uzman doktora ihtiyaç duyulmakdadır. Bölgede, ayrıca, pratisyen doktor, ebe, hemşire ve diğer personel açığı devam etmektedir.

Eğitim sorunlarına gelince:

Bölgede eğitim yönünden büyük olumsuzluklar yaşanmaktadır. OHAL Valiliği verilerine göre, bölgede 2 203 okul kapalıdır. Bunlardan 1 259’u güvenlik nedeniyle, 357’si öğretmensizlik ve 587’si de diğer eksiklikler nedeniyle kapalıdır.

Öğretim görülen okullarda öğretmen ve yönetici kadrolarındaki eksiklikler nedeniyle eğitim programları olumlu bir şekilde uygulanamamakta, branş öğretmeni ve tecrübeli öğretmenlere büyük ihtiyaç duyulmaktadır.

Göç eden insanlara dönük özel bir araştırma yapılmadığı için, kesin okullaşma oranı bilinmemektedir; ancak, eğitim yönünden bu insanların durumunun, genel ortalamanın çok altında olduğu tahmin edilmektedir. Eğitimsiz olarak büyüyen bu gençler, ileride, işsizliğin, umutsuzluğun ve güvensizliğin pençesine düşeceklerdir.

Sosyal ve Diğer Sorunlar:

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, göçe maruz kalmış yurttaşlarımızın aile büyüklüğü, genellikle 5-11 arasında değişmektedir; fakat, bu geleneksel yaşam, kentsel yaşamın girdabına ayak uyduramamakta ve parçalanmaya mahkûm olmaktadır. Aile başına düşen çocuk sayısı yüksektir ve bu oran, 4,37 ilâ 6 arasında değişmektedir.

Zorunlu göçe maruz kalmış çocukların önemli bir bölümü, ayakkabı boyacılığı, simitçilik, gazete satıcılığı ve araba yıkama gibi sosyal güvencesiz işlerde çalışmaktadır. Aile reisleri, içinde bulundukları tüm olumsuz koşullara rağmen, çocuklarını, eğitim için okula gönderme eğilimindedirler.

Zorunlu göçe maruz kalmış insanların sağlık ve sosyal güvenceye sahiplik oranları da çok düşüktür.

Sayın Başkan, sayın milletvekileri, şimdi de, sizlere, zorunlu göç eden yurttaşlarımızın sorunlarına çözüm önerilerimizi aktarmaya çalışacağım.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sorunlara çözüm, iki ana hususta değerlendirilmelidir:

1- Genel politikalar (eğitim seferberliği, sağlık seferberliği, ekonomi),

2- Özel politikalar.

55 inci Cumhuriyet Hükümetimizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki en büyük silahı, eğitimdir. Eğitimdeki başarı, bölgenin ve dolayısıyla ülkenin başarısı olacaktır. Bölgede, taşımalı eğitim uygulamalarına engel teşkil eden yerlerdeki 6-14 yaş grubu çocuklarımızın tamamına, yatılı iköğretim okulları ile pansiyonlu ilköğretim okullarında eğitim ve öğretim sunmak, Hükümetimizin aslî görevidir. Böylece, Hükümetimiz, kırsal kesimdeki öğrencilere, köy-kent projelerinde düşlediğimiz sıcak bir ortamda, barınma ve beslenmelerini sağlayarak, hatta, yavrularımıza haftalık harçlık vererek, nitelikli eğitim sağlamak amacındadır. Bölgenin öğretmen ihtiyacı, ihdas edilecek kadrolara yapılacak atamalarla, kesinlikle karşılanacaktır.

Millî Eğitim Bakanlığımızın bölgedeki en güzel uygulaması da, yatılı kız ilköğretim okulları olmuştur. 55 inci Cumhuriyet Hükümetimizin ana görevi, kız evlatlarımızı, bu bölgede, kesinlikle eğitmektir. Ülkemizde, bir kız evladımızı eğitirsek bir aileyi eğitmiş oluruz, bir erkek evladımızı eğitirsek bir bireyi eğitmiş oluruz. Şunu unutmamak gerekir ki, çocuğun ilk okulu ailesi, ilk öğretmeni de annesidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sağlık konusunda da, bölgemizde, çok ciddî çalışmalara ihtiyaç vardır. Bölgeye hizmet götürecek sağlık personeli eksikliğini giderici adımlar derhal başlatılmalıdır. Önleyici ve tedavi edici sağlık hizmetlerine hız kazandırılmalı, zorunlu göçe maruz kalanlar sağlık taramalarından geçirilmelidir.

Sağlık Bakanlığımız, 1997 yılı ekim ayında yapmış olduğu bir sınavla hekim, eczacı, diş hekimi ve sağlık personelinin önemli bir bölümünü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görevlendirmiştir. Hükümetimiz, bölge halkına, hastaneler, sağlık evleri, sağlık ocakları, ana-çocuk sağlık merkezleri ve verem savaş dispanserlerinin vermekte olduğu temel sağlık hizmetlerinin bedelsiz olarak sunulmasını yaygınlaştıracaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde ekonomik kalkınma ve ekonomik reformlar, yöre halkının en büyük özlemi, Hükümetimizin de en büyük idealidir. Bölgemizde istihdam yaratılması ve yatırımların teşvik edilmesiyle ilgili 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu uygulamasıyla, yöre halkına çok büyük yararlar sağlanmaya başlanmıştır. Bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlamak amacıyla uygulanmaya başlanan bu tasarı, müteşebbislere de, bölgede yatırım yapmalarını özendirici bir unsur olmuştur.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, Hükümetimiz, KOBİ’lerle, yani küçük ve orta büyüklükteki işletmelerle ilgili çok önemli reformlar gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Halk Bankamız da KÖBİ’lere, iş kurmada, üretimde, kalite ve standart geliştirmede, iç ve dış pazarlama konularında, makine ve ekipman sağlamada, teknoloji yenilemede büyük hizmetler sunmaktadır. Bankamız, ayrıca, bölgede, meslek eğitimi çalışmaları yapmayı ve temel meslek eğitim kursları düzenlemeyi de üstlenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi de, sorunların çözümüyle ilgili olarak özel politikalar hakkında bilgi sunmaya çalışacağım.

Köye dönüş projesi:

İsteyenin kendi köyünde yaşamak istemesi, en doğal hakkıdır. Bu hak, hem Anayasadan hem de Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan temel bir haktır. Köye dönüşte zorlama olmamalı, bireyler, dönme kararını özgür iradeleriyle, baskısız, demokratik ortam ve koşullar altında verebilmelidir.

Köye dönüş projesinde, korucu olma baskısı kesinlikle uygulama dışı bırakılmalıdır. Esasen, koruculuk sistemi de, geçici istihdam projesi şemsiyesi altında, uygulamadan kaldırılmalıdır.

905 köy ve 2 523 mezranın; yani, toplam 3 428 yerleşim biriminin ve 400 bin yurttaşımızın mağduriyetine neden olan zorunlu göç sorununa çözüm olarak düşünülen köye dönüş projesi, şeffaf, eşitlikçi ve katılımcı bir süreçte yaşama geçirilmeli ve uygulama, en kısa zamanda tamamlanmalıdır.

Proje için bir Başbakanlık Müsteşarlığı kurulmalı ve köye dönüş projesi icra ve takip komitesi de uygulamada doğrudan sorumluluğu üstlenmelidir.

Köye dönüş projesinin uygulanmasından sorumlu olmak üzere, Başbakanlık Müsteşarlığı başkanlığında, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Millî Eğitim Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Köy Hizmetleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Ziraat Bankası ve Halk Bankası temsilcileri ile boşaltılan köylerin muhtarları tarafından seçilmiş, her ilden bir muhtar ile sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşan bir daimî komite kurulmalıdır. Bu üst kurul, ayda en az bir defa toplanarak, uygulamaları izlemeli, koordine etmeli, yaşama geçirilmesi için önlemler almalıdır.

Köye dönüş projesi kapsamı dışında kalan yurttaşlarımız için de merkez köy uygulaması uygun olacaktır. 1970’li yıllarda, Genel Başkanımız Sayın Bülent Ecevit’in köy-kent projesinin bir kopyası olan bu düşüncenin, yıllar sonra da olsa, hayatiyet kazanması, bizim için onur vericidir. Bölgemiz kırsalında cazibe merkezi olabilecek yerler, ilgili valiliklerce, zaten tespit edilmiştir. Dönüşlerin, dağınık köy ve mezralar yerine, eğitim, sağlık, güvenlik, altyapı ve diğer hizmetleri gerçekleştirilmiş bu merkezlere yapılması çok yararlı olacaktır.

Kentte yerleşim projesi:

Boşaltılan köy ve mezralardan kentlere göç edip, sonra köyüne, kırsal kesime dönmek istemeyen yurttaşlarımızın barınma ihtiyaçlarının, kent çevresinde veya kent merkezinde sağlanması, devletin, bu yurttaşlarımıza karşı temel bir görevidir.

Bu kapsamda, iki tip proje düşünülmektedir. Bunlar, kentiçi ve çevresi toplu sosyal konut projesi ile kent çevresinde kırsal nitelikli sosyal konut projesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, bu düşünceler dışında, bölgeye has güzel projelerin de, sorunların aşılmasında yararlı olacağı kanaatindeyiz.

Arıcılığa uygun flora yapısının uygun olduğu bölgelerde modern arıcılık için arılı kovan (özellikle, Ardahan, Muş ve Van İllerimizde) ipekböcekçiliği için gerekli girişimler; el halıcılığı, kilim veya Siirt battaniyesi üretimi il, Hâkkari yöresine has desen ve motifleriyle Zirki ve Herki kilim dokumacılığı; her dileyene bir kilim tezgâhı; köye geri dönüşle birlikte, bölgenin en önemli geçim kaynağı olan hayvancılığın tekrar canlandırılmasında gerekli yardım ve kredi imkânlarının derhal sağlanması; mera ve yaylaların ıslahı ve kullanıma açılması, çok büyük önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti, sorunların çözümüyle ilgili bütün düşünce ve görüşlere saygılıdır; ancak, komisyon raporunun “Demokratikleşme Projesi” başlığını taşıyan fıkrasında ifade edilen “kültür mozaiğimizin zenginliğini oluşturan tüm etnik, inanç ve köken farklılıklarının, alt kimlik arayışlarının önündeki yasal, kurumsal ve toplumsal engeller kaldırılmalı; bu bağlamda, Kürt kimliği tanınmalı, yurttaşlarımızın kendi anadillerinde, bu arada Kürtçe özel eğitim, özel radyo, özel televizyon, yazılı basın kurabilmelerinin önü açılmalı; kendi kültür, gelenek ve folklorunu korumak ve geliştirmek, çoğulcu demokrasi koşullarında yasal güvenceye alınmalıdır. Her yöreden, her kökenden, her inançtan, her etnisiteden yurttaşlarımızın, Türkiye Cumhuriyetinin eşit yurttaşlığını öngören üst kimlikle kucaklaşması sağlanmalıdır” şeklindeki beyana ve rapor içerisindeki aynı mealdeki ifadelere katılmamız asla mümkün değildir; çünkü, Demokratik Sol Partinin ulus kavramında ve milliyetçilik anlayışında, ırk ve soy ayırımcılığının da, din ve mezhep ayırımcılığının da, bölgeciliğin de yeri yoktur. (DSP sıralarından alkışlar)

Kaldı ki, Türkiye bağlamında “Türk” adı, bir ırkın değil, değişik ırklardan ve soylardan gelen, değişik din ve mezheplere bağlı olan; ama, yüzyıllar önce bu topraklarda kaynaşıp bütünleşmiş olan tüm insanların birarada oluşturdukları bir ulusun adıdır. Kökenleri ne olursa olsun, hepsi bu ülkenin bu toprağına kök salmıştır ve o köklerden Türk Ulusunun sağlam çınarı yükselmiştir.

Demokratik Sol Partinin gözünde, Güneydoğu ve Doğu Anadolu sorunu, gerçekte, Türklük-Kürtlük sorunu değildir. O bölgemizin insanları arasında, birbirine yan bakan, birbirini yabancı gibi gören ne Türk asıllı ne Kürt asıllı bir yurttaşımıza rastlanabilir. Bizi birbirimizden ayrı gibi görmek ve göstermek isteyenler, Türkiye’yi bölmeye doymamış Sevr özlemcisi yabancılar ve onların bazı maşaları ve uşaklarıdır. Bizim yüreğimizde Türk ve Kürt’ün ayrı yeri yoktur; ikisini ayrı gözle görmek, bizlere, yüreğimizi ikiye ayırmak kadar zor gelir; ikiye ayrılmış yürekle de yaşanmaz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yazar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Araştırma Komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önerge sahibi olarak daha evvel yapmış olduğum konuşmada, raporun ardında yatan temel ihtiyaçlara değinmiştim. Benden evvel söz alan değerli arkadaşlarım, raporun çerçevesinde yer alan, 400 bini aşkın insanımızın köy ve mezralarından kopartılmaları, kopmak zorunda kalmaları, yaşamdan kopmak zorunda kalmaları sonucu ortaya çıkan mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik, rapor kapsamında yer alan önerilerin bir bölümünü dile getirdiler.

Tabiatıyla, sorun, öncelikle, bu yurttaşlarımızın konumunu, durumunu normalleştirmektir; ülkemizin her yöresinde yaşayan insanların hak ve hukuklarında vuku bulabilecek ihlaller veya müdahalelerde normal olarak talep ettikleri haklarını, 400 bini aşkın insanımızın da, bu yurttaşlarımızın da elde edebilmelerinin önünü açmaktır. Eğer, devlet, Batı Anadolu’da bir yurttaşımızın arazisine şu veya bu nedenle el koyarsa, onun bir koşulu vardır, kamulaştırması gerekir; eğer, bir binasının şu veya bu nedenle -ister güvenlik ister diğer başka nedenlerle olsun- boşaltılmasını isterse veyahut da o binanın terör örgütü tarafından kullanılmasını engellemek amacıyla yıkılıp, kullanılamaz hale getirilmesini güvenlik gerekçesi olarak bir uygulamaya dönüştürürse, o yurttaşımızın, o binasının bedelini alma hakkı vardır. Sorun çok boyutludur; ancak, özele indirgediğimizde, özel olarak, acil olarak -tüm partilerin desteğiyle- bu 400 bini aşkın yurttaşımızın, konutlarından, yaşam noktalarından zorunlu olarak ayrılmalarının yarattığı mağduriyetin giderilmesi lazım. Komisyon, bu konuda bazı ilkeleri ortaya koymuştur. Bu ilkeleri Cumhuriyet Halk Partisi olarak da paylaştığımız için, bunları kısaca özetlemek istiyorum.

Bunlardan biri, köye dönüş projesidir. 1995 yılında Devlet Bakanı olarak görev yaptığım aşamada, bu ismi ortaya koyarak, bu konuda bazı çabalarımız olmuştu, resmî yazışmalarımız olmuştu; o ortamda adım atamadık. Bütün valilere, Bakan olarak yazdığım yazılara gelen yanıt “eğer köye dönüş olursa terör güçlenir” olmuştu.

Doğaldır, bir bölgede yerleşim olacaksa, iki unsurun olması gerekir: Birincisi, güvenliğin sağlanmasıdır. Güvenlik olmayan yerde doğal, normal yaşam olamaz. Güvenliğin sağlanması da devletin görevidir. Eğer, devlet, belirli bölgede güvenliği sürekli olarak sağlayamıyorsa, o zaman, o bölgede daha evvel yaşamakta olan yurttaşların yaşam alanlarını değiştirmek, onlara yeni yaşam alanları açmak yükümlülüğü altındadır. Çok geniş bir coğrafyada yürütülmekte olan teröre karşı mücadele sürecinde 20 ilimizde -buna Erzurum da dahildir, Hakkâri de dahildir- belirli oranlarda, köyler ve mezralar boşaltılmıştır. Köye dönüş projesinin uygulanabilmesi için iki temel çıkış noktası vardır: Birincisi, güvenliğin sağlanması, ikincisi ise gönüllülük. Ancak gönüllü olarak köyüne dönmek isteyen yurttaşlarımızın, köylerine dönmeleri konusunda önleri açılmalıdır, zorlama olmamalıdır ve doğal olarak da, 2000’li yıllara girerken, tekrar, mezralarda yeni bir yaşamın başlatılması, oralara devlet hizmetinin, kamusal hizmetlerin götürülmesinin çok zor olacağı gerekçesiyle, şu aşamada düşünülmeyebilir. O konuda, başka, toplumsallaştırıcı öneriler düşünülebilir; ama, yaklaşımın bütününde gönüllülük temeldir; yani, insanlarımız, ben köyüme gidiyorum, gitmek istiyorum diyecek ve devlet, güvenliği sağlayacak, mağduriyetlerini giderecek ve köylerine gidişleri sağlanacaktır.

Bu çerçevede, kapsamlı bir destek anlayışı, mağduriyetlerinin tümünü gideren ve köyde yeniden yaşama başlayabilmelerinin önünü açan maddî bir destek anlayışı, projesi bu raporda yer almaktadır.

İhtiyaca yeterli büyüklükte bir konutun yapımı için, çağdaş bir konutun yapımı için; helasıyla, banyosuyla, mutfağıyla bir konutun yapımı için yeterli malzeme, gerekli malzeme bu yurttaşlarımıza verilmelidir. Daha evvel, evlerinin, konutlarının böyle olmadığı düşünülebilir; ama, 21 inci Asra girerken, artık, insanlarımıza, eski barınaklarınızda tekrar yaşama başlayın deme hakkını veya sorumluluğunu, herhalde, sosyal devleti içine sindirmiş milletvekilleri olarak, hiçbirimiz paylaşamayız.

Köylerine dönecek olan yurttaşlarımıza “yaşama uyum” adı altında, her hane başına 450-500 milyon lira civarında, 8 yıl vadeli, 4 yılı ödemesiz, yüzde 3 gibi düşük faizli bir kredinin belirli kaynaklardan sağlanması gerekir. Onun dışında, bu yurttaşlarımıza, her bir haneye 2 büyükbaş hayvan veya 15 küçükbaş hayvan, bedelsiz olarak sağlanmalıdır. “Efendim, bunlar pahalı” diyebilirsiniz, “bunun bedeli yüksektir” diyebilirsiniz; ama, hiçbir şeyin bedeli, içbarıştaki kanama kadar yüksek olamaz. Bu insanlarımızı tekrar yaşama döndürmek ve onların o bulundukları köylerinde, oraları benimseyerek, Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı olmanın bilincini paylaşarak, ülkenin bütünlüğü içinde, devletiyle barışarak, kucaklaşarak tekrar yaşama başlamaları kadar, bu ülkenin önemli bir sorunu yoktur.

Tabiî, bunun dışında, bu insanlarımızın köylerinde, daha evvel alışkın oldukları veya olmadıkları, bazı agro-sanayi dediğimiz, el becerilerini, ev ekonomilerini yürürlüğe koymaları için (dokumacılık, arıcılık, ipekböcekçiliği veya o bölgede başka yaygın gelişebilecek diğer alanlar) bu insanların köylerinde ekonomiye kazandırılmaları, o köylerin ekonomik aktivite kazanması, hem ulusal ekonomi için hem de o yurttaşlarımız için temel bir öncelik halindedir.

Efendim, herkes köyüne dönmek istemeyebilir. Kente gelmiştir, yaşamında birçok değişiklikler olmuştur. Kimisi Adana’ya, Antalya’ya, Mersin’e, İzmir’e gitmiştir, kimisi bölgedeki diğer büyük kent merkezlerine gelmiştir. Onlar için ise, devletin, doğal olarak, köye dönecek olanlar düzeyinde bir destek sağlaması söz konusu olamaz; ama, onlar için de -köyde kaybettikleri konut karşılığında- kentte barınmalarını sağlayacak; farklı kademelerde, gerek çiftlik projesi olarak gerek kent çevresinde sosyal nitelikli toplu konutlar olarak veya kırsal yerleşim bölgelerinde geçici nitelikli yerleşim bölgeleri olarak -sonradan, daha farklı intibak projelerini uygulayabilmek amacıyla- farklı projelerin uygulamaya konulması gereklidir, zorunludur. Bu konulara, raporda yer aldığı için, daha fazla zaman ayırmak istemiyorum.

Köye dönüş, sadece konutla bitmiyor. Köyün, kullanılamaz hale gelen sağlıkocağının, okulunun, altyapısının, telefonunun, aydınlatmasının, inanç merkezlerinin, köyün diğer toplu hizmet alanlarının da inşa edilmesi devletin sorumluluğu altındadır.

Değerli arkadaşlarım, bu pakete, mağduriyetlerin giderilmesi için girilmesi zorunlu en birincil görev alanı olarak bakabilirsiniz; ancak, konuya, sadece bu çerçevede, mağduriyetlerin giderilmesi çerçevesinde bakarsanız, bir süre sonra, çözdük dediğiniz sorunun -yani, temelinde, içbarıştaki kanamanın, yörede devletiyle yabancılaşmanın ve genel anlamda huzursuzluğun bulunduğu bu sorunun- kaynağını kurutamadığınız görülecektir.

O nedenle, bölgeye yönelik olarak, bu özel önlemler dışında, iki ayaklı bir genel uygulamanın yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Bunlardan biri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da sosyoekonomik kalkınmadır. Birçok rakamlar, benden evvelki arkadaşlarım tarafından da verildi. Bu bölgede, gelişmişliğin, ulusal gelirden alınan payın, hane halkı rakamlarına oranlandığı zaman, batıdan, ülkenin diğer bölgelerinden oldukça geri olduğu biliniyor. İşsizliğin, bu bölgede, diğer bölgelerden çok daha yoğun olduğu biliniyor.

Yine, benden evvel söz alan DSP’li arkadaşım, sağlık sorunlarını ayrıntılı olarak belirtti. Diyarbakır’da sağlık çökmüş halde. Sosyal devlet, işlevini göremiyor ve ne yazık ki, bir ahlak bunalımı giderek yaygınlaşmakta. Sosyoekonomik sorunların derinliği, toplumsal soruna dönüşmekte. O nedenle, kapsamlı bir Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınma planı anlayışı içinde, bölgesel kalkınma anlayışını yöreye taşımak lazım. Bölgesel kalkınmayı, o unuttuğumuz, yürürlükten kaldırdığımız planlı kalkınma anlayışının bölge düzeyinde etkin bir uygulamasını, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşama geçirmemiz lazım. Bu anlamda, Cumhuriyet Halk Partisinin önerdiği, EKK olarak tanımladığımız “ekonomik kalkınma kurumu” adlı bir üst kurulun, bu planın alt birimleriyle beraber uygulanmasından sorumlu olması gereklidir. Bir bakana bağlı olarak oluşturulması gereken böyle bir kurum, bu bölgede sosyal ve ekonomik yaşamı ayağa kaldıracak, ekonominin inmiş olan şalterini tekrar kaldıracak, GAP’ı, böyle bir ekonomik kalkınma planının ayrılmaz bir ekseni olarak ele alacak bir anlayışla uygulamaya konulmalıdır.

Bu kalkınma planı uygulamaya geçinceye değin, geçecek olan zaman içinde -yıllardır söylüyoruz; ancak, ne yazık ki, uygulatamadık- bölgede bir kırsal geçici istihdam projesinin uygulamaya konulması gerekmektedir. Üretken kırsal istihdam projesi olarak tanımladığımız, ufak ölçekte, 1978-1979 yıllarında Cumhuriyet Halk Partisi olarak KİP ve KUP adı altında uygulamaya konulan projenin, bugün, daha teknolojik imkânlar ve denetim alanındaki yeni olanaklarla çok daha verimli olarak uygulanması mümkündür. İlk aşamada, 100 bin kişiye, bu anlamda, geçici iş olanağı birkaç yıl için sağlanmalı ve çocuklarımız, teröre malzeme olmaktan kurtarılmalıdır.

Bölgede üretim rehabilitasyon projesi, duran tesislerin ayağa kaldırılmasını sağlayacak ve yıllardır tartışılan bir proje uygulamaya geçirilmelidir.

Beceri kazandırma ve istihdamı geliştirme projeleri uygulanmalıdır.

Bu bölgede özelleştirme uygulamaları durdurulmalıdır. Gidiniz, hangi partiden temsilcinize sorarsanız sorunuz “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da lütfen özelleştirme yapmayın” diyorlar. Çünkü, özelleştirilen bütün kuruluşlar kapılarını kapatmıştır, durmuştur, yeni işsizlik kaynağını oluşturmuştur.

Sınır ticareti, etkin denetim altında, daha kapsamlı hale getirilmelidir.

Yerel yönetimler özel olarak desteklenmelidir. Bu bölgelerde yerel yönetimler çökmüştür.

İşsizlik sigortası, öncelikli olarak bu bölgede başlatılmalıdır.

Meralar ve yaylalar kullanıma açılmalıdır; güvenlik sağlanmalı ve hayvancılığa açılmalıdır. Hayvancılık çökmüştür. Bu, defaatle buralarda dile getirilmiştir.

Bu yörenin çocuklarına, üniversitelerde ve okullarda, en azından belirli bir süre, özel kontenjanlar tanınmalıdır. Bu yörenin şu anda kızlarının yarısı -ilköğretim reformu yaptık- okula gitmemekte; bunlar eğitim olanağına kavuşturulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, olayın bir demokratikleşme ayağı da vardır; ancak, şunu belirtmek istiyorum: Çözüm için, öncelikle sivil irade öne çıkarılmalıdır ve demokratikleşme anlayışı, bir ortak iradenin ürünü olarak gündeme getirilmelidir. Bu anlamda, raporda geniş bir çerçeve, hepimizin paylaşacağına inandığım geniş bir demokratikleşme çerçevesi dile getirilmiştir. OHAL’in kaldırılması, hukuk önünde eşitlik, ihlallere son verilmesi, yargı bağımsızlığı, hak arama yollarının açılması, CMUK’un DGM’lerde yürürlük kazanması, faili meçhul cinayetlerin açıklığa kavuşturulması, düşüncenin suç olmaktan çıkarılması, köy koruculuğunun kaldırılması, partizan uygulamalarla, radikal siyasetle büyük ölçüde özdeş olduğu görülmekte olan özel timin bu yapıdan çıkarılması ve yeni bir yapılanmaya gidilmesi ve yörede mevcut terör lobisinin çökertilmesi. Bütün bunlar, paylaştığımız ve raporda da yer alan önerilerdir; ama, ben, bir şeyin üzerinde durmak istiyorum, benden evvel söz alan DSP’li arkadaşım karşıt oy olarak dile getirdi.

Değerli arkadaşlarım, Kürt sorunu, ilk defa 1990 yılında SHP döneminde özel bir raporla Türkiye’nin gündemine getirilmiştir, siyasetimizin gündemine getirilmiştir. Kimse, burada, lütfen, kullandığı cümlelerle, bu yüce çatı altında, Türkiye Cumhuriyetinin birliği, bütünlüğü konusunda, hepimizin paylaşmaktan onur duyduğu Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı, o bağlamda, Türk olmanın onurunu paylaşma konusunda bir diğerimizin üzerinde bir farklılığının olduğu, bir özel duyarlılığının olduğu imasını yaratmasın. Bu konuda bu kürsüde yemin etmiş olan bütün milletvekillerinin, Anayasaya bağlılık ve ondan öte, yurttaşlar olarak içlerine sindirdikleri o temel bağlılığı paylaşmak sorumluluğu vardır; ama, lütfen, bunu derken, çoğulcu demokrasinin temel öğesi olan ulus devlet olmanın çoğulcu demokrasiyle çatışan bir olgu olmadığı, yerel demokrasiyi benimsemenin üniter devletle çatışan bir anlayış olmadığını içimize sindirmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti, bir ırk devleti olarak kurulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti, bir din devleti olarak kurulmamıştır. Devletin ne dini olur, ne etnik tercihi olur. Hepimizi birleştiren unsur, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşı olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, süreniz bitti efendim. Son bir cümle söyleyin de... Zaten zamanımız da azalıyor.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – ... bizi bir araya getiren, kan bağı değildir. Bizi bir araya getiren, ırk bağı değildir. Bizi bir araya getiren, din bağı değildir. Bizi bir araya getiren, hepimizin ortak bağı olan, siyasal birliğimizdir; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığıdır. O bağlamda, alt kültürlerin, alt kimliklerin önünün açılması, alt kimliklerin, çoğulcu demokrasinin gereği olarak, geliştirilmesinin önünün açılması; o bağlamda, eğer bu ülkede Ermenice okutuluyorsa, Yahudi lisanı okutuluyorsa, İngilizce, Arapça, Almanca, Fransızca okutuluyorsa, özel olarak okutuluyorsa, resmî dilimiz olan, anayasal dilimiz olan, resmî eğitimin alanı olan, siyasal birliğimizin temeli olan, resmî dilimiz dışında özel dillerle eğitim yapılması ne kadar geçerliyse, eğer yurttaşlarımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti; teşekkür ederim.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum cümlemi...

...Kürtçe eğitim de yapmak istiyorlarsa, onu da yapabilmelidirler. Bu, bir ayırımcılığın değil, bölücülüğün değil, aksine, ulusal bütünlüğün temelidir.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi, şahsım ve Grubum adına, saygıyla selamlarım.

Sosyal bir vaka olarak göçün, ülkemiz için çok ciddî bir sorun olduğu muhakkaktır; çünkü, ülkemizdeki durum, insanların daha iyi yaşama şartlarına sahip olmak üzere tabiî sayılması gereken göç olgusunun ötesinde, büyük ölçüde, git gide bozulan gelir dağılımına bağlı olarak ortaya çıkan fukaralıktan, çaresizlikten kaynaklanan bir terk ediş halidir; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde ise, bir taraftan bölücü terörün, diğer taraftan -özellikle, Doğu Anadolu Bölgesi için söylüyorum- yüksek ve engebeli arazi yapısının, uzun kış ve şiddetli karasal iklim şartlarının, tarıma elverişli alanların azlığının, en önemlisi, kötü ekonomik şartların ortaya çıkardığı sosyal bir yaradır.

Uzun yıllar bölgeye hizmet etmiş bir arkadaşınız ve bölge milletvekili olarak bu sorunun boyutlarını çok iyi biliyorum. İnsanların bölgedeki ekonomik, sosyal sıkıntılarının neler olduğunu biliyorum; yıllarca bunu yaşadık. Biraz sonra, konunun detayına girdiğim zaman görüşlerimi ifade edeceğim. Burada araştırma önergesine konu olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle ortaya çıkan göçten özellikle bahsederek diğer konulara geçmek istiyorum. Bu göç, özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle ortaya çıkan göç, esas olarak, bölgedeki terörün sebep olduğu, belli bir dönemi, özellikle 1984 sonrasını kapsayan ve özellikle de 1993-1994 yıllarında yoğunlaşan önemli bir sorundur. Bu sorunun yoğunlaşmasıyla birlikte, o günkü hükümetler, mensup olduğum Doğru Yol Partisinin kurmuş olduğu hükümetler, bu sorunla birlikte gerek sosyal ve ekonomik projelerin derhal devreye konulmasında gerekse sorunla ilgili olarak alınacak sosyal ve kültürel tedbirlerin devreye konulmasında son derece fedakârlık yapmış ve bu problemin üzerine gitmiştir.

Neticede, sebebi ne olursa olsun, böyle ciddî bir sorunun üzerinde durulması, araştırılması, incelenmesi ve zaman kaybedilmeden etkin çözümlerin ortaya konulması elbette ki önemlidir. Bu sebeple, biz ,Doğru Yol Partisi olarak, bu önergeye, öngörüşmeler sırasında destek vermiştik; ancak, önergede konunun ele alınış biçimine, takdim ediliş tarzına; vatandaşların yerlerinden yurtlarından edilerek devlet tarafından göçe zorlandıkları, bölgedeki halkımızın temel haklarının devlet tarafından ihlal edildiği, tehdit edildiği, sorunlarına devletin tamamen ilgisiz kaldığı şeklindeki görüş ve değerlendirmelere katılmadığımızı, konunun ideolojik ve siyasî bir yaklaşımla ele alınmasının sakıncalarını, önergenin, Meclisteki öngörüşmeleri sırasında da, grup sözcüsü olarak ifade etmiştim. Esasen, bölgeden olan göçün yüzde 35’inin ekonomik ve sosyal sebeplerle, yüzde 60’ının -çok büyük bir kısmının- ise bölücü örgütün baskıları ve yarattığı dehşet sonucu ortaya çıktığı, sadece yüzde 5’inin veya çok az bir kısmının, can ve mal güvenliği sebebiyle idarî makamların gördüğü zaruret üzerine meydana geldiği resmî kayıtlarla ve araştırmalarla ortaya konulmuştur.

Bahsedilen döneme ait göç eden vatandaşlarımızın sayısı -teferruatına girmiyorum- olağanüstü hal bölgesi ve mücavir illerde 378 335 kişidir ve bu iller dışında kalan diğer illerle birlikte, aşağı yukarı 400 bine ulaşmaktadır. Bu, göç eden vatandaşların bir kısmı, köye dönüş projesi kapsamında, yetersiz olsa dahi, alınan tedbirler muvacehesinde geri dönüş yapmıştır; zannediyorum, 20 bin civarında... Ayrıca, 30 bin civarında yurttaşımızın geriye dönebileceği ortamın yaratılması çalışmaları da sürdürülmüştür. Birkısım vatandaşlarımızın ise, göç ettikleri il ve ilçelerde, civar yerlerde daha iyi yaşama ortamına sahip olmalarından dolayı, köy ve mezralarına dönmek istemedikleri de ayrı bir gerçektir.

Devletin, alınan tedbirlerle ilgili olarak eksiklerinin olduğu, sorunun çözümünde, zaman zaman yetersiz kalındığı söylenebilir. Ancak, göçün nedeninin devletin baskıcı politikaları olduğu, bu soruna devletin ve siyasî iradenin tamamen kayıtsız kaldığı asla söylenemez; bu, sadece iftira olur.

(10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporuna gelince. Göçün gerçek sebebi olarak, öteden beri var olan ekonomik ve sosyal sebepleri, terör örgütünün baskılarını, yarattığı şiddet ortamını bir kenara bırakıp, bu 400 bin civarındaki vatandaşımızın yerlerinden, yurtlarından edilmelerinin sorumlusu olarak devleti görmek, çok büyük bir haksızlıktır, büyük bir hatadır. Burada, bunları söylerken asla polemik yapmıyorum, demagoji yapmıyorum; ancak, ülkemizin üniter yapısına, devletimize yapılan haksızlıklar karşısında direnç göstermenin de bu Yüce Parlamentonun en önemli görevleri arasında olduğunu ifade ediyor ve bu konuda, daha önceki konuşmacı arkadaşımızın ifade ettiği birtakım görüşleri -biraz sonra da ifade edeceğim gibi- benimsemediğimi vurgulamak istiyorum.

Bu rapor, ele alınış tarzı, gerekçeleri, tespitleri itibariyle gerçekçi bir rapor değildir, sübjektiftir; göçü incelemek, gerçek nedenlerini ve makul çözümlerini ortaya koymak yerine, sorunu, güneydoğu sorunu olarak ele alıp, sadece ideolojik bir yaklaşımla ortaya koyan, devlet ile bölge halkını kaynaştıran değil, ayrıştırmaya çalışan bir rapordur.

Şurası iyi bilinmelidir ki, 1984 sonrası bu bölgede yaşanan göçün sorumlusu devlet değil, bölücü örgüt PKK’dır. Vatandaşı zorla yerinden yurdundan eden, mağdur duruma düşüren devlet değil, bölücü örgüttür. Vatandaşın yarasını sarmaya çalışan, hizmet ve yatırımları binbir zorluk altında götürmeye çalışan devlet, engel olan bölücü örgüttür.

Elbette, bunları şunun için söylüyorum: Teşhisleri doğru yapmak gerekir; eğer teşhisleri doğru koyamazsanız, üreteceğiniz çözümler de yanlış olur. Göç bahane edilerek, sorunun gerçek sebebini yanlış adreste arayarak, her türlü olumsuzluğun faturasının devlete çıkarılması kabul edilemez.

Raporda yer alan birtakım hususlara katılmamak, elbette ki mümkün değildir. Göç eden vatandaşlarımızın istihdam sorunlarının, eğitim sorunlarının, sağlık sorunlarının ve diğer sorunlarının olduğu doğrudur; bunların çok acilen giderilmesi gerektiği de aynı netlikte doğrudur; ancak, geriye dönen vatandaşlarımızın yerleşimlerini sağlamak üzere 7 bin civarında konutun yapıldığı, bunların yetersiz olduğu, sadece konut yapmanın geri dönüşü sağlamaya yetmeyeceği de doğrudur. Dargelirli çiftçi ailelerine yönelik olarak yürütülen birtakım projelerin süratle uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Daha önceki iktidarlar döneminde, özellikle 49 uncu Hükümetten itibaren alınan birtakım tedbirlerle ve verilen kararlarla, bölge valileri ve valiler nezdinde yürütülen birtakım önemli projeler vardır. Bunlar, eğitici ana yetiştirme projesi, dokumacılık, emek yoğun istihdam projesi, arıcılık, hayvancılığı geliştirme, koyunculuk, seracılık, ipekböcekçiliği, konfeksiyonculuk gibi... Bunlar, eksik, aksak olabilir; ama, bunlar önemli adımlardır, bu projelerin geliştirilmesi, uygulamada başarılı bir şekilde yürütülmesi, sorunun çözümü bakımından elbette ki önemlidir.

1993-1994 yıllarında uygulanan Güneydoğu Onarım Projesi, ilaveten, birtakım bölgesel kalkınma programlarının zaman geçirilmeden devreye konulması çok büyük önem arz etmektedir.

Daha önce, çeşitli vesilelerle Yüce Mecliste yaptığımız konuşmalarda da ifade ettik, Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında gelir dağılımındaki adaletsizlik ve bölgesel gelişmişlik seviyeleri arasındaki uçurumlar gelmektedir. Gelişmişlik seviyeleri arasındaki uçurumun kapatılması sadece güneydoğu bölgesine has değildir; doğu ve diğer gelişmemiş bölgelerimiz ile gelişmiş bölgelerimiz arasındaki farkın kapatılması için de, her yörenin, Doğu Anadolu’nun ayrı, Güneydoğu Anadolu’nun ayrı, hatta aynı bölge içerisindeki illerin ayrı ayrı ele alınarak bölgesel kalkınma programlarının devreye sokulması çok büyük önem arz etmektedir; çünkü, bu yörelerin kaynakları farklıdır, sorunları farklıdır, bu kaynakların kullanış tarzı farklıdır. Her yöreye has birtakım kalkınma programlarının devreye konulması, genelinde kalkınma problemini çözebileceği gibi, elbette ki göçü de önleyecektir.

Yine, bölgenin ekonomisindeki en önemli dinamiği hayvancılıktır. Hayvancılığın süratle geliştirilmesi ve hayvancılığın geliştirilmesi önündeki engellerin -meraların hukukî durumunun- çıkarılan Mera Yasasının uygulanmasıyla -yayla, mera, otlak yasaklarının- kaldırılarak ve daha etkin tedbirler alınarak, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Bu konuda, çok iddialı olarak ifade ediyorum: Doğru Yol Partisi Hükümetleri zamanında, bölge insanının kalkınmasında en önemli dinamiği tarım ve hayvancılık olarak belirlendiği için, bölgeye yönelik, çok ciddî avantajlar sağlayan çok ciddî projeler, düşük faizli, uzun vadeli, hatta sıfır faizli kredilerin uygulandığı, Yüce Meclisin malumudur. Bütün bu çalışmalar, başından beri devam etmektedir; ancak, yetersizliklerini de ifade ettim.

Değerli arkadaşlarım, söz konusu- üyesi olduğum ve kısmen katıldığım komisyon çalışmaları sırasında ifade ettim; rapor geldiği anda, okuyarak muhalefet şerhimi koydum- rapordaki birtakım tespit ve önerilerimi Yüce Meclisin dikkatlerine sunuyorum.

Sayfa 21, paragraf dokuz: “Milyonlarca insanın, devletin izlediği askerî politikalar sonucu, güvenli ve sağlıklı barınma hakkı ortadan kaldırılmıştır. Milyonlarca insanın temel insan ihtiyaçları olan sağlıklı, güvenilir ve sürdürülebilir yerleşimi devlet eliyle engellenmiş, tüm hakların tehdit edildiği, riske sokulduğu bir ortam yaratılmıştır. “ Başka hiçbir değerlendirmeye imkân ve fırsat vermeyen, sadece ve sadece, sorunun yüzde 100 devletten kaynaklandığını belirten ve devleti suçlayan başka bir ifadeye gerek yok.

Şimdi söylüyorum: Acaba, bölge halkının güvenli ve sağlıklı barınma hakkını ortadan kaldıran devlet mi, yoksa bölücü örgüt mü?! Böyle bir tespitin doğru olma ihtimali var mı? Bu ifadelerin yer aldığı bir raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisine mal etmek mümkün müdür? (DYP sıralarından alkışlar)

Raporda yer alan, Anayasanın 2, 20, 21, 35, 36, 40, 42, 46, 57 nci maddelerinin ve Avrupa insan hakları boyutunda birçok hakkın devlet tarafından ihlal edildiği şeklindeki değerlendirmelere katılmak mümkün değildir.

Bir başka ifade. “Abartılı güvenlik konsepti çerçevesinde, güneydoğuda geniş bir coğrafyanın boşaltılarak aktif hareket haline getirilmesi nedeniyle güvenlik birimlerince uygulanan çok sayıda köy ve mezranın zorunlu boşaltılması OHAL Kanunundaki yetki çerçevesinde yapılmamıştır” hükmü bu kadar açık ve bunu da Yüce Meclisin dikkatlerine sunuyorum ve bizim, Doğru Yol Partisi olarak, katılmamızın mümkün olmadığını ifade ediyorum.

72 nci sayfada “8.1 Genel Tespitler” bölümünün “8.1.5” paragrafında “Köy boşaltması hukukî çerçevede yapılmadığından -başka ihtimaller hiç yokmuş gibi- köylerini boşaltan insanların güvenli bir yere yerleştirilmesinde, iaşe ve iskânlarında devlet bir sorumluluk üstlenmemiş -yani, ihmal etmiş değil, eksik kullanmış değil- veya son derece isteksiz davranmış, İskân Kanununun hükümlerini uygulamamıştır” denilmektedir.

Hangi belge ve bilgilerle bu hükme vardınız? Komisyonun bu raporunu kaleme alan Sayın Başkanına ve diğer üyelerine soruyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Siz de Komisyonun üyesiydiniz...

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Ben bu görüş ve düşüncelerimi ifade ettim, muhalefet şerhi olarak da ifade ettim. Lütfen sabırla dinleyin; söyleyecek bir şeyiniz varsa, gelir, bu kürsüyü kullanırsınız.

Daha dün -dün değil, bir önceki gün- 200 terörist, Şırnak’ın Beytüşşebap İlçesine bağlı Güneyyaka Köyünü bastı, 12 vatandaşımızı katletti ve köyün canlı varlığını gasp etti. Bu vesileyle, şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Şimdi, hayatta kalan ve müteakip baskınlardan korkan köy halkı eğer göç ederse, göç ettiği takdirde bunu da devlet mi yaptırdı diyeceğiz, yoksa PKK mı?

Değerli arkadaşlarım, önce, tespitlerin doğru yapılması gerekir. Raporun çözüm bölümünde -biraz önce kıymetli arkadaşımızın da ifade ettiği gibi- “Demokratikleşme Projesi” başlığı altında, 81 inci sayfada “Kültür mozaiğimizin zenginliğini oluşturan tüm etnik, inanç ve köken farklılıklarının alt kimlik arayışlarının önündeki yasal, kurumsal veya toplumsal engeller kaldırılmalı; bu bağlamda Kürt kimliği tanınmalı, yurttaşlarımızın, kendi anadillerinde, bu arada Kürtçe özel eğitim, özel radyo, özel televizyon, yazılı basın kurabilmelerinin önü açılmalı; kendi kültür, gelenek ve folklorlarını koruma ve geliştirme, çoğulcu demokrasi koşullarında yasal güvenceye alınmalıdır” denilmektedir ve paragraf devam ederek gitmektedir.

Şimdi, bu raporu bu şekliyle kaleme alan arkadaşlarımıza yine soruyorum: Bin yıldır bu vatan toprağında, Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle bir arada kaynaşarak yaşayan, aynı milletin, Türk Milletinin onurlu bir mensubu olarak hayatlarını sürdürmeye çalışan insanlarının, bölge halkının sizden böyle bir talebi oldu mu?

Doğru Yol Partisi olarak, üniter yapımızı tehdit eden, Türk Milletinin ayrı ayrı fraksiyonlar halinde görülmesi şeklindeki görüş ve önerilere katılmadığımızı ve Türk Milleti ifadesinin, Türk kimliğinin hepimizi kapsayan ve hepimize yetecek bir kimlik olduğunu ifade ediyorum. Elbette ki, yörelerimizde yaşayan insanlarımızın kendi gelenek ve görenekleri, kendi hayat tarzlarının gerekleri olarak, yöresel bazda hayatlarını sürdürmelerinde, insan hakları yönünden, demokratik haklar yönünden, kendilerini ifade etme hakkı açısından, önlerinde hiçbir engel olmamalıdır.

Raporda, milletin bölünmez bütünlüğünün anayasal temeli gözardı edilerek, çoğulculuk hassasiyeti içerisinde dahi hoşgörülemeyecek ayırımcı tanımlamalara da yer verilmiştir. Bu bakımdan, 21 inci sayfadaki “Kürt göçü” ibaresi bile, bu sakat yaklaşımın belirgin bir ifadesidir.

Yukarıda saydığım talihsiz ifadeleri ve değerlendirmeleri bünyesinde taşıyan bu raporu, büyük Türk Milletinin ve onun yegâne temsilcisi olan Yüce Meclisimizin dikkatine sunuyor ve soruyorum: Böyle bir raporu benimsemek mümkün müdür? Kültürümüzü, değerlerimizi ve kimliğimizi, aslî unsurlarını hançerleyen böyle bir çalışmaya rapor demek mümkün müdür? Böyle bir raporun, resmî vesika olarak Meclis dokümanlarına intikali ve önüne geçilmemesi halinde, Türk Devletinin ve Milletinin düşmanlarına, ısmarlama dış müfettişlerine, hangi tehlikeli kozu altın tepsi içerisinde sunduğumuzun bilincinde miyiz? Böyle bir rapor karşısında, Bayan Mitterandlara ve isimlerini saymayı zait gördüğüm düşman kılıklı diğer müfettişlere söylenecek bir söz kalır mı? Bu rapor, Yüce Meclise mal edildiği takdirde, Fransa Parlamentosundan geçen ve daha bugün telin ettiğimiz, bugün bu Yüce Mecliste bu konuyla ilgili görüşmelerin yapıldığı ve telin edildiği bu konuda Ermeni soykırım tasarısına acaba ne diyeceğiz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; araştırma raporlarının iki işlevi vardır: Bunlardan biri, çıkarılacak yasa ve yapılacak düzenlemeler için sosyal bir temel oluşturmak; diğeri ise, var olan veya doğması muhtemel bir problemin köklerini, sebeplerini ve yapısını ortaya çıkarmaktır. Mezkûr rapor ise, bu iki amaçtan hiçbirine hizmet etmemekte -büyük ölçüde- ve ideolojik şablonlar ve sübjektif bir değer yapısını ortaya koymaktadır. Oysa, Genel Kurulun araştırılmasını emrettiği göç sorununun sosyal nedenleri, ekonomik faktörleri ve diğer dayanakları, biraz önce de ifade ettiğim bir mantık içerisinde, bilimsel bir objektiflik içerisinde, gerçekçi tespit ve önerilerle ortaya konulabilirdi.

Özellikle belirtmek istediğim bir diğer husus şudur: Bu rapor, kolektif tasarrufun ortak ürünü haline gelmemiştir ve komisyon üyelerinin çoğunluğu, rapordaki görüşü benimsememiştir. Rapor tanzim edilmeden önce, kısa beyanlar, raporun içeriği belli olmadan bir anlam ifade etmezler. Raporun kaleme alınmasının tamamlanması sırasında görülmüştür ki, çoğunluk görüşü, objektiflikten uzak bu biçimdeki bir rapora katılmamaktadır. Esasen, bu durum, raporun ekindeki karşı oylardan da anlaşılmaktadır. Zabıtlar incelendiğinde, karşı oy sayısının, katılma oy sayısından fazla olduğu görülecektir. Üye Saffet Kaya’nın muhalefet şerhinde ismi geçmiyor ise de, böyle bir rapora katılmadığını izhar etmektedir. Bu rapor, 7 karşı oya karşı 6 kabul oyuyla buraya gelmiştir; çünkü, bu konuda muhalefet şerhleri gayet açıktır. Ancak, elbette ki, raporun tümünde itiraz edilemeyecek birtakım doğru tespitler de vardır; ama, bu ifadelerin yer aldığı bir raporun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmemesi gerekir noktasında bu muhalefet toplanmıştır.

Sonuç olarak, muhalefet şerhlerinin rapor, raporun ise muhalefetin şerhi işlevi görmesi gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, süreniz bitti; lütfen, son cümlenizi söyler misiniz efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Sayın Başkanım, hemen toparlıyorum.

Sonuç olarak, konuyu elbette araştıralım; ama, bunu yaparken, devletimize zarar vermeyelim, ona iftira etmeyelim. Onu milletlerarası camiada zor durumda bırakacak ithamlardan sakınmak, hepimizin mesuliyetidir; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hepimizin devletidir ve o, bir tanedir. Türkiye Cumhuriyetinin itibarı, hepimizin şerefi, gururu ve itibarı demektir. Bir ülkenin aydınları, siyasî partileri ve milletvekilleri olarak elbette ki ülkemizin sorunlarına eğilecek, onları araştıracak ve çözüm yolları arayacağız. Bu, saygıdeğer bir faaliyet olmanın ötesinde, hepimizin görevidir. Devleti, sorunların, kötü niyetli ve kötü maksaklı sorumlusu gibi görmek ve göstermek, aydın ve parlamenter sorumluluğuyla bağdaşmaz. Bu sebeplerle, bu taslak rapor, olduğu gibi, komisyona iade edilmeli veya yeni bir komisyon teşekkül ettirilerek tekrar incelenmeye alınmalıdır.

Doğru Yol Partisi olarak, ideolojik değerlendirmeleri ve bu mantığı, bu mantık adı altında ifade edilse bile böyle bir gelişmeyi veya bu ifadeleri şiddetle reddediyoruz. Göç sorunu dahil, güneydoğu probleminin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından makro ve mikro seviyede ele alınması, bilimsel yöntemlerle sebep ve çözüm tahlillerine gidilmesi, parti olarak arzumuzdur; ancak, sorunları çözücü ve bilimsel yaklaşımlarla değerlendirmeler yerine, onlara ideoloji elbisesi giydirerek ve giderek devletin ve milletin üzerinde oturduğu ortak değerleri rapor adı altında ortaya koymak, bizim, bugün de, yarın da karşısında olduğumuz, olacağımız sakat bir tavırdır.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertugay.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Hüseyin Yıldız; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (10/25) esas numaralı Meclis araştırması komisyonunun, göçle ilgili raporu üzerinde Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bölge milletvekili olarak, Sayın Hacaloğlu ve arkadaşlarına, böyle bir önergeyi vermesinden dolayı teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen ramazan ayında hepimizin içini sızlatan acı manzara ve görüntüler, televizyonlarda izlendi. Diyarbakır’da, âdeta, bir ekmek parçası için binlerce insanın ne denli birbirlerini parçaladıklarını hep birlikte izledik. Bu, bölgenin hemen hemen her köşesinde meydana gelen bir olaydır.

Bu sefaletin ve bu acı dramın nedenlerinden bir tanesi de, zorunlu içgöçtür. Zorunlu içgöç, sanırım, sadece Türkiye’ye özgü bir durumdur; uygar dünyanın hiçbir yerinde rastlamak mümkün değildir. Hiçbir ülke, vatandaşına “şuradan kalk, burada otur” diyemez. Bu tavrın, nedeni ne olursa olsun, izah edilebilir bir yanı yoktur. Vatandaş, devletten, bulunduğu yeri korumasını, muhafaza etmesini ister; zira, konut güvenliği, her türlü rejim için temel bir haktır.

Değerli milletvekilleri, zorunlu içgöçün üç boyutuna değinmek istiyorum. Bunlar, siyasal, ekonomik ve sosyokültürel boyutlardır. Zorunlu içgöç, Türkiye’de, tek taraflı siyasal bir tasarruftur. Elimdeki şu rapor, büyük bir ciddiyetle konuya eğilenlerin, halkın temsilcilerinin, yani, Parlamento üyelerinin tanzim ettikleri, sorunu, tüm boyutlarıyla ortaya koydukları bir rapordur. Bu rapora göre, bugüne kadar 3 428 yerleşim birimi boşaltılmıştır. Bu raporda dile getirilen rakamlar, resmî kayıt ve gözlemlere dayanmaktadır. Rapordaki görüşler, soruna doğrudan muhatap ilgili ve yetkililere aittir. Bu yönüyle de, rapor, dikkate değer bir belgedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Devlet Bakanı Salih Yıldırım bile bu göçün zorunluğu olduğunu ifade ediyor; Sayın Hacaloğlu ise, raporun 20 nci sayfasında, çok daha önemli bir şey söylüyor: “Bir başçavuş düzeyindeki kişilerin bile, güvenliği gerekçe göstererek, köy boşaltılmasına karar verebildiğini öğrendim. Durumu valiye anlattığımda, haberi olmadığını söyledi.” İşte, sorunun siyasal boyutunun tüyler ürperten yönü budur. Bir başçavuş, tüm hukuk düzenine rağmen, insanlara “burayı boşaltın” diyebiliyor.

Mardin Valisi Fikret Güven’in ifadeleri ise, çok daha dikkate şayandır. Bakınız, raporun 45 inci sayfasında, Sayın Vali ne diyor; bu, yetkili olmayan ağızların değil, bir mülkiye amirinin ifadesi: “Bu sorunun, yani, göç sorununun çözümü için, Genelkurmay ikna edilmeli.”

Bu nasıl zihniyet? Bu nasıl kabullenilebilir? Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkenin kanayan bir yarasını sarmak için icazet mi isteyecek? Bu ne biçim demokrasi?! O zaman, halkın egemenliği nerede kaldı?! Parlamento olarak, bu devlete bir maliyetimiz vardır. Eğer, böyle olacaksa, yazıktır. İnisiyatifimiz yoksa, biz, bu sıraları ne diye işgal ediyoruz?! Yarın, halkın alınteriyle alınmış olan o şaibeli, kirli koltuklara nasıl oturabiliriz?! Varlığımızın, ülke sorunlarını çözmede, yönetimde bir fonksiyonu olmayacaksa; ülkenin en ciddî meselelerinde bu Parlamento değil de başkaları belirleyici olacaksa, o zaman, bırakalım bu işi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar 57 314 hane boşaltılmış, 378 330 kişi göçe zorlanmıştır. 1994-1995 yılları içinde göç edenler için yapılan konutlardan, sadece 5 524 vatandaşımız faydalanabilmiştir; yani, 370 binden fazla yurttaşımız, şu anda, aç ve açıktadır.

Bu sorunu çözmek zorundayız. Bu, bizim sorunumuz değilse, bunu Parlamento olarak çözemeyeceksek, peki, kimler çözebilecek?!

Değerli milletvekilleri, bölgede insan hakları çiğnenmiştir, insanlık onuru ayaklar altına alınmıştır. Evet, köyler, evler, yakılmış, yıkılmış, boşalttırılmıştır; buna karşı ciddî hiçbir destek yapılmamıştır. Bu, herkesin malumudur. İnsanlar, evsiz, işsiz ve aşsız kalmıştır. Bu yönüyle, Anayasanın mesken ve yaşam hakkı da ihlal edilmiştir. Düşünebiliyor musunuz, havada uçan kuşun, yerde sürünen böceğin, denizde yüzen balığın bile bir yuvası, bir barınağı vardır; ama, bölge insanı, huzur, güven ve mutluluk kaynağı olan evinden barkından edilmiştir; ya büyük şehirlere göç edip varoşlarında Kunta Kinteleri oluşturmuşlardır ya da bölgenin yerleşim merkezlerinde beşer, altışar aileler halinde, otuzar, kırkar, altmışar nüfuslar halinde, daracık evlerde, gecekondularda veya çadırlarda sefilleri oynamışlardır.

Değerli milletvekilleri, her gün benzerlerini televizyonlardan izlediğimiz, yürekler parçalayan görüntülerden bir tanesini arz edeyim: Göçzedelerden dört beş aile, Diyarbakır’da, bir evde, birlikte yaşıyor. Sorunun sağlık, huzur, ahlak ve sosyal yönünü sizler düşünün. İş yok, aş yok, güç yok... Televizyoncu “nasıl yaşıyorsunuz” diye soruyor; aile reisi “tanıdık bir kasap var; kemikleri atmamasını tembih ediyorum; alıp, akşamleyin suda haşlayıp, sağdan soldan, eşten dosttan aldığımız ekmekleri banıp o şekilde hayatımızı idame ettiriyoruz; yine de çok şükür” diyor. İşte, ev sahibi, mülk sahibi, bağ, bahçe sahibinin göçten sonraki acı dramı, acı durumu...

Değerli milletvekilleri, hayvanların bile eğitildiği uygar dünyada, bölgede binlerce okul kapalı, binlerce öğretmen açığı olduğundan, gencecik yavrular, körpe beyinler, internet çağında cehaletin kucağına terk edilmiştir. Ekmek bulamayan bu göçzedelerin çocukları, eğitime katkı payını nereden bulabilsin. Tabiî, bu sorun, bölgeye münhasır kalmıyor; kangren, bütün ülkeyi sarıyor.

Peki, bu yavrularımız kötü emellerin esiri olursa, suçlusu kim?! Suçu kendilerinde mi aramak gerekir; yoksa, kendilerini bu duruma düşüren, reform adı altında halktan zorla aldıkları paraları, aylarca, repoda, kasalarda beklettikten sonra ihale kavgasına düşen, yok ihaleler benim hakkım, yok ihaleler senin hakkın diyen Millî Eğitim Bakanının, Bayındırlık Bakanının içinde yer aldığı Hükümette mi aramak gerekir?!

Çağdaş taşımalı eğitim dediniz. Daha geçen hafta, devrilen kömür yüklü traktörün altında yavrularımız can verdi. Çağdaş taşımalı eğitim bu mudur?! Gelin, topladığınız paraları birilerine peşkeş çekmeden, diyet borcunu ödemeden, derhal bölge eğitimine seferber ediniz. Bölgede 2 202 okul kapalıdır. Okulları açınız; modern araç ve gereçlerle donatınız; bölgeye, üniversiteye yerleştirmede özel kontenjan tahsis ediniz. Özel okullarda, kolejlerde okuyan çocuklar, Diyarbakır’daki, Mardin’deki veya Kastamonu’daki çocuklardan farklı yetenekle mi dünyaya geliyorlar?! Ama, Millî Eğitim Bakanı, kendi arkadaşlarının ifadesine göre, Kabinede yer alan başka bakanların ifadesine göre, örgüt elemanı gibi davranmaktan bunu düşünemiyor; ama, onun yerine biz düşünebiliyoruz.

Bakınız, bir sene önce, tüm ülke çocuklarının eşit ve adil yararlanacağı, üniversiteye öğrenci yerleştirmede illerin nüfuslarını esas alan bir yasa teklifini verdim. İhale kavgası yapacaklarına, kızlarımızın başörtüsüyle uğraşacaklarına, gelsinler, bu yasayı çıkaralım. Tehlike, başörtüsünde değil, cehalettedir. Asıl tehlike, düşünceden korkan kafalardadır.

Değerli milletvekilleri, erozyon tehlikesine karşı ülkenin bir bölümünde ormanlarımız ihya edilirken, güneydoğuda ormanlar yakılmamış mıdır, meralar boşaltılmamış mıdır, hayvancılık ölmemiş midir?! Bütün bu olumsuzlukların yanında, vatandaşlar sindirilmiş, bezdirilmiş, psikolojik bir korkuyla, haklarını bile aramaktan çekinir duruma düşmüşlerdir. Böylece, Anayasanın hak arama ilkesi ihlal edilmemiş midir?!

Ülkenin sahillerinde, beş yıldızlı otellerin loş salonlarında hayat sabahlara kadar devam ederken, başka bölgelerde sınaî, ticarî, hatta sosyal canlılık devam ederken, bugün bile, bölgenin bazı kesimlerinde, insanlara, geceleyin -örneğin Mardin-Dargeçit arası, Mardin-Savur arası- ağır hastası bile olsa, yolculuğa izin verilmemektedir ve böylece, Anayasada ifadesini bulan seyahat özgürlüğü kısıtlanmış bulunmamaktadır; ama, bölgede bu durum olurken, bakanların eşleri, siyasî prestijleri sarsılmış, siyaseten tükenmiş bakanların prestijlerini yükseltmek amacıyla seyahat edebilmekte, devlet töreniyle karşılanabilmekte, bütün devlet memurları, devlet personeli onlar için seferber olabilmektedir.

Yerleşim birimlerinin altyapısız ve ani büyümesinden, yetersiz beslenmeden, toplu yaşamaktan salgın hastalıklar yaygınlaşmıştır. Kadınların yüzde 80’i ilkel yöntemlerle doğum yapmaktadır; böylece, doğan günahsız bebekler bile, bu olumsuzlukların kurbanı ve mahkûmu olmaktadır. Muhtelif ailelerin iç içe yaşamasından, aşsızlık, işsizlik ve eğitimsizliğin gençler üzerindeki etkisinden, ahlakî çöküntü ve sosyal dejenerasyon, kendisini göstermektedir.

Hiçbir savunması olmayan insanlar, teröriste bir ekmek verdi diye evinden alınmış, günlerce mahkemesiz gözaltında tutulmuş; geceleri insanlar çocuklarının arasından alınmış, sabah ölüsü bulunmuştur. Bugüne kadar, binlerce insan, işine gücüne giderken öldürülmüş; milletvekilleri, düşünürler, aydınlar, güpegündüz, meydanlarda, faili meçhul cinayetlere kurban gitmemiş midir? Bütün bunlar, Başbakanın telefonunun dinlendiğinden bahsedildiği, insanların evlerinin ve işyerlerinin içlerine kadar istihbaratın sızdırıldığından konuşulduğu Türkiye’de cereyan etmiştir.

Yüksekova’da -yine Sayın Salih Yıldırım’ın ifadesiyle- Habur’da ve nice yerlerde çeteler cirit atmamış mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonuna verilen ifadelere göre, toplucinayetler, topluölümler meydana gelmiştir. Yıllarca, bölgenin her köşesinde, belirsiz hayaletler korku ve dehşet saçmış, bölgeye âdeta ölü kefeni giydirmiştir.

DGM’lerde görülen faili meçhul dosyaların yüzde 75’i Diyarbakır DGM’ye aittir. Bu ne demektir; Diyarbakır’da işlenen faili meçhul cinayetler, bütün Türkiye’de işenen faili meçhul cinayetlerin 3 misli demektir. İnsanlık adına, ülke yararına bu gidişatı sorgulamaya çalışan aydınlar, yine, belirsiz kişilerce tehdit edilmiş, korkutulmuş, susturulmak istenmiş veya ortadan kaldırılmıştır. İşte, Akın Birdal’a yapılan suikast bunun son örneğidir. Bu vesileyle, insan haklarının bu yiğit savunucusuna, burada, Cenabı Hak’tan acil şifalar diliyorum.

Bu hayaletler, bu çeteler kimlerdi; niçin, ne adına, nasıl, neye dayanarak bunları yapıyorlardı? Bugün gündemde olan Yeşil veya yeşiller kimlerdir; bir hayalet midir, bir efsane midir, bir sembol müdür -Mehmet Ağar’ın ifadesiyle- bir dönemin kendisi midir; nedir bu? Ne zaman tespit edilecek, ne zaman bulunacak? Yoksa, “tespit edilmiştir, kontrol altına alınmıştır” diyen Sayın Bakan onun adresini biliyor mu? Hükümet, Tekel’den sorumlu Sayın Bakandan bunun hesabını soracak mı? Çünkü, kontrol altında olduğuna göre, adresi kendisince malumdur. Esas mesele, bu kişilerin, bu hayaletlerin arkasındaki gücü ortaya çıkarmaktır.

Güvenlik güçleri terörle mücadele ederken, bölge halkı dahil, tüm ülke insanı, herkes, maddî ve manevî desteği verdi, bugün gelinen noktayı takdirle karşıladı. Peki, bölge halkının günahı, suçu neydi; neydi de bu dram, bu acı manzara ona reva görüldü?

Bir valimizin tutanaklarda geçen ifadesine göre, dağ başında, can endişesinden dolayı, bir lokma ekmek verdi diye bütün bölge halkını potansiyel suçlu addedemezsiniz. Bir âlimin -özellikle, bunu DYP sözcüsüne ithaf ediyorum- ifadesine göre “bir evde bir masum varsa, bunun yanında dokuz cani varsa, o ev, o masum için, feda edilemez, ateşe verilemez”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısacası, zorunlu içgöç, 1982 Anayasasının 2, 17, 20, 35, 36, 40, 42, 46 ve 47 nci maddelerinin ihlali demektir. Bölgede, insanların eğitim hakları, düşünme hakları, mülkiyet, mesken, yaşam hakları ihlal edilmiştir. Anayasanın bu açık hükümlerine aykırı düzenlemeler yapılamaz. Anayasanın ihlali demek, bu ülkedeki hukuk düzenini ortadan kaldırmak demektir. Demek ki, hukukun devleti yoktur; ama, devletin hukuku vardır. Devletin hukuku, devleti denetim altında tutanların hukuku, yani, onların haklarını güvence altına almak demektir. Bu ne demektir; devleti denetim altında tutanların, devlete vergi veren yurttaşlarına, halkına zulmetmesi demektir.

Sorunun, dış hukuksal boyutuna hiç girmek istemiyorum. Çok açıktır ki, bu -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yüzbinlerce dilekçeyle başvurulmuştur- dış dünyada, Türkiye’nin alnına yapışmış bir lekedir.

Değerli milletvekilleri, sorunun siyasî boyutuyla ilgili, çok açık bir şekilde ifade ediyorum, tespitim şudur: Türkiye’de bazı kurumların içerisine çöreklenmiş birtakım güçler, başta sivil irade olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinde inisiyatif kullanmak istiyorlar. Bu inisiyatifi ellerinde tutmak için de, çok çirkin, karanlık, antidemokratik birtakım yöntemlere başvuruyorlar.

Değerli milletvekilleri, ülkenin topraklarını çatışma ortamından kurtarmak mecburiyetindeyiz. Terörle mücadelede harcadığımız paranın onda 1’i, 370 bin mazlumun, göçzedenin açlığına çare, açıkta kalışına çözümdür. Operasyonlarda harcanan paranın onda 1’i, 370 bin yurttaşımızın yarasını sarmaya yeter.

Sorunun ekonomik boyutu ise, çok daha içler acısıdır. Bölgede 70-80 dolarla bir yıl geçinmek zorunda kalan aileler vardır; batıda ise, örneğin Bilecik’te, ortalama bir ailenin bir yılda harcadığı parayı, bölgedeki 100 aile harcama şansına sahip değildir. 19-24 yaş grubunda olan gençlerin yüzde 73’ü işsiz durumdadır.

Türkiye Ziraatçiler Derneğinin yaptığı araştırmaya göre, Mardin’de 371 492 dekarlık tarım arazisi, köyler boşaltıldığı için işlenemez durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, süreniz bitti; lütfen, son cümlenizi söyleyin; zaten, zamanımız epeyce geçti.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – 115 447 hektar çayır ve mera, kullanım dışı kalmıştır. Hububat ekili alanların 70 bin dekarı yakılmıştır. 120 bin ağacın meyvesi toplanamamıştır. Hayvan sayısında yüzde 50, orman alanında yüzde 60 oranında azalma vardır.

GAP hayal oldu. Millî Güvenlik Kurulunun son toplantısında sayın bakanın verdiği ifadeye göre, tarımsal alanda 82 yıllık bir sapma vardır. Şu ana kadar GAP, genelde tarımsal alanda hedefine sadece yüzde 10 ulaşmıştır; yani, bu gidişle, bölgenin halkını açlıktan, işsizlikten kurtarmak için seksen yıl, yüz yıl, yüzelli yıl beklemek durumunda kalacağız.

Genel Kurula saygılarımı arz ediyor, teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Sayın Mahmut Yılbaş; buyurun.

Süreniz 20 dakikadır Sayın Yılbaş.

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan araştırma raporu üzerinde, Demokrat Türkiye Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bu araştırma önergesini veren arkadaşlarımıza teşekkür ederek konuşmama başlamak istiyorum. Türkiye’de hiçbir şey gizli kalmamalı, mümkün olduğu kadar incelenmeli ve kamuoyuna açıklanmalıdır. Bunların başında, özellikle, doğu ve güneydoğuda terörden kaynaklanan birçok meselenin Parlamento tarafından incelenip, sonuçlarının kamuoyuna yansıtılmasında yarar vardır. Bu araştırma, bu amaçla yapılan bir araştırmadır; emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Bu ana kadar, parti gruplarının temsilcileri, konu hakkında görüşlerini ifade ettiler. Müsaade ederseniz, değerli arkadaşlarım, ben, sözlerimi fazla uzatmayacağım ve ayrıca da, mümkün olduğu kadar tarafsız davranıp, meseleyi iki boyutuyla, madalyonun iki yüzüyle sizlere arz etmeye çalışacağım.

Raporu başından sonuna kadar ilgiyle okudum; katıldığım ve katılmadığım birsürü görüş var; ayrıca, Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına Araştırma Komisyonunda görev alan milletvekilimizin de bir muhalefet şerhi var. Muhalefet şerhi, öneriler bölümündeki (i) fıkrasıyla alakalı.

Değerli arkadaşlarım, vakıa olan konuların başında, gerçekten, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da, terör nedeniyle, yerleşim yerlerinin bir bölümünde boşalma söz konusu olmuştur; bu, bir vakıadır, bir gerçektir, bunu burada yok kabul etmek mümkün değildir; ancak, saikleri nedir, nedenleri nedir, buna baktığımızda, meseleyi tek bir saike bağlamanın da mümkün olmadığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, terör, malumunuz olduğu gibi, 1984 yılında, güneydoğuda Siirt İlinin Eruh İlçesine yapılan baskınla başlamıştır. 1984 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti, birtakım ekonomik ve sosyal nedenler dışında, kırsal alanda bulunan yerleşim yerlerinin boşalması gibi bir vakıayla yüz yüze gelmiş midir; buna, devletin bir politikası olarak bakmak mümkün değildir; çünkü, böyle bir vakıa yoktur. 1984’ten sonra terörün tırmanışa geçmesiyle, kırsalda yaşamanın güçlükleri ortaya çıktıkça, tabiî ki, o bölgede yaşayan insanlarımızın hem ekonomik hem sosyal ve hem de kültürel birtakım sıkıntıları olmuştur. Terör, nihayet, ülkeye acı getirmiştir; terör, nihayet, ülkede, altından kalkılması gerçekten pahalıya mal olan birtakım sosyal ve ekonomik yaralara sebep olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, terör nedeniyle acı çeken, sadece güneydoğuda, doğuda yaşayan değerli vatandaşlarımız olmamış; bu ülkenin her tarafında, doğusunda batısında, kuzeyinde güneyinde yaşayan masum insanlar, terörden, doğrudan doğruya mal ve can kaybına uğramak suretiyle acı çekmişlerdir. İşte, kınanması gereken, reddedilmesi gereken konu, terörün ta kendisidir. Terörün neden olduğu konu, sadece yerleşim alanlarının boşalması meselesi değildir. Değerli arkadaşlarım, terör, onbinlerle ifade edilen insanımızın hayatını kaybetmesine sebebiyet vermiş; yine, onbinlerce insanımızın, hayatlarının geri kalan bölümlerinde yaşamlarını sakat olarak devam ettirmesine neden olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, duygusallığa girmeden, buradan, değerli Türk Milletine seslenmek istiyorum: Terörün yarattığı acımasız eylemlerden dolayı, doğuda, güneydoğuda acı çeken insanlar kadar, ülkenin diğer taraflarında, evlatları orada öğretmen olarak görev yapan, asker olarak görev yapan, polis olarak görev yapan insanların analarının, babalarının, kardeşlerinin ve diğer yakın akrabalarının geceleri uykusuz kaldığı hepimizin malumu değil midir?!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Bu konuda şüphesi olan mı var?!

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 19 yaşındaki gencecik körpe evladını görev amacıyla askere göndermiş olan ananın, babanın, kız kardeşin, o, askerden gelinceye kadar, geceleri çektiği kâbusu düşünmemek mümkün mü?! Değerli arkadaşlarım, onun için, meseleye, madalyonun iki tarafını değerlendirerek bakmakla ancak, ülkemize sağlanmış olan, getirilmiş olan barışın, kardeşliğin, birliğin, beraberliğin pekiştirilmesi mümkün olur. Hepimizin iddiası olan, hepimizin arzusu olan daha çok bireysel özgürlük, daha çok demokratikleşme, ancak ve ancak, meseleyi iki boyutlu olarak değerlendirmekle mümkündür.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabiîdir ki, göç nedeniyle, hem göç edenler hem de göç edilenler, aile olarak, birey olarak, çeşitli sıkıntıların, zorlukların içerisinde kalmışlardır; bunu, en az, orada yaşayan insanlar kadar bilirim ve biraz evvel lütfettikleri o güzel takılmayla, Sayın Bakanın da icraatlarının orada nasıl olduğunu, kendilerine nasıl katkıda bulunduğumuzu kendileri de bilirler. Terörün neden olduğu bu sıkıntılarda, devleti, hiçbir şey yapmamış, devleti, olan olayları dışarıdan seyretmiş olarak değerlendirmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, Türk maliyesinde, acil destek diye bir ödenek yoktur. Acil destek ödeneği, Doğu Anadolu’da terör nedeniyle ortaya çıkan güncel birtakım ihtiyaçların -ki, bu ihtiyaçların başında sivil ihtiyaçlar gelmektedir- giderilmesi için meydana getirilmiştir. Bununla, göç etme durumunda kalan değerli vatandaşlarımın acılarının, çektiği sıkıntıların azaltılması, hafifletilmesi öngörülmüştür. Bunun için, devlet, o yörede, bir süre çok kötü şartlar içerisinde süren yaşamı, en kısa zamanda, bir şekilde normalleştirmek için çabalar sarf etmiş, meskenler yapmış, bir ölçüde ekonomik katkıda bulunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, yine söyleyeceğim, işsizlik, ülkemin her tarafında kol gezerken, sıkıntı içerisinde olan devlet, elindeki kıt imkânları kullanmak suretiyle, o bölgede, iki yıl -ancak buna tahammül edebilmiştir- süreyle, 30 bin kişilik, olağanüstü işçi kadrosu tahsis etmiştir. Bunun amacı, terör nedeniyle işsiz kalan vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın sıkıntılarını bir ölçüde gidermek olmuştur. Yine devlet, o yörede, terörden kaynaklanan nedenlerle sıkıntıya düşmüş olan vatandaşlarımıza, muayyen bir süre içerisinde, aşevleri açarak, onların barınmalarını, beslenmelerini sağlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da işsizlik nedeniyle, KİK ve KUK gibi değil... Çünkü, onlar, gerçekten, bize özgü istihdam yaratmada ekonomik literatüre girmiş, çok enterasan ve dünyada örneği az bulunan, bizim sosyal demokratlara mahsus bir istihdam yaratma tarzıdır.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Evet; ölen besi hayvanları!..

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Devlet, orada, gerçekten, beceri yaratmak suretiyle, Van’da, Şırnak’ta, Bitlis’te, Hakkâri’de bugün yüz binleri bulan dokuma tezgâhlarıyla ve burada üretilenleri de yurt dışında pazarlamak için çabalar içerisinde olmuştur. Yine devlet, orada, kırsal alanda, mikro düzeyde olmak suretiyle -özellikle arıcılık gibi- kalkınma projeleri uygulamıştır.

Değerli arkadaşlarım, bunlar, madalyonun bir tarafı; öbür tarafına gelince; tabiîdir ki, sonuç olarak, ülkemizin de zenginliği olan, bir zamanlar dünyanın sayılı küçükbaş hayvan yetiştiricisi olan ülkemde ve onun bir numaralı bölgesi olan Doğu Anadolu’da küçükbaş hayvan yetiştiriciliği süratle yok olmaya yüz tutmuştur. Bunun nedeni, tabiî ki, kırsal alanda -hiç istenilmediği şekilde- küçükbaş hayvanların otladıldığı meraların kullanımının bir süre men edilmesinden kaynaklanmıştır. Bu hatayı devlet görmüş ve çok kısa bir süre içerisinde, uygulama iki yıl sürdükten sonra, kontrollü olarak ve özellikle 1993 yılından sonra, meraların yüzde 70’ine varan bölümü, yeniden kullanılmaya, otlatmaya açılmıştır; ama, bir kere, olan olmuştur; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan o temiz vatandaşlarım, hayvancılıktan soğutulmuştur. Bakınız, müsaade ederseniz, size, bir diğer yönünü de anlatmak isterim; bu soğuma, sadece meraların kullanımdan uzak tutulmasından mı kaynaklanmıştır; gece baskınında eşkıya gelmiş, köyde ne kadar küçükbaş hayvan varsa, alıp gitmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ne olmuştur sonunda; eşkıyanın aldığı o küçükbaş hayvanların bedelini devlet ödemiştir, devlet ödemiştir bunu...Devletin kayıtları, sosyal yardımlaşmadan sorumlu olan bakanlığın kayıtları bunlarla doludur.

Çok sevindirici olmamakla beraber, ülkede sosyal barışın muhafazası ve iyileştirilmesi konusunda bir doğrultuda yol alıyoruz. Eksiklerimiz çok, hatalarımız pek çok; buna, yok demek, hiçbir Türk vatandaşının hakkı olmaması gerekli; ama, bunu yaparken, bunu söylerken, yıkıp dökerek gitmenin, iç barışın sağlanmasına, o sık sık söylediğimiz ve gerçekle de ilgisi olan akan kanın durdurulmasına yardımcı olabileceğini ben düşünemiyorum. Burada hatalarımızı ifade edeceğiz, burada hatalarımızı açıkgönüllülükle kabul edeceğiz, eksikliklerimizi burada ifade edeceğiz; ama, bunun karşılığında da, bunun yanında da, olanları da anlatacağız.

Özellikle, burada yapılan bir konuşma, bir partimizin sözcüsünün -onu da ifade edeyim- Diyarbakır Milletvekilimizin yaptığı konuşma, iç barışın korunması bakımından fevkalade olumlu olmuştur ve yerimden, kendisini gönülden alkışlamışımdır. İşte, gerçek katkı budur.

Birçok vesileyle, güneydoğu, doğu meselesi gündeme gelmiştir, bu Mecliste gündeme getirilmiştir. Bu Meclis, Türk kamuoyunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu meselesini görüşürken, hangi yörede yaşarsa yaşasın, Türk Milletinin acı duymasına neden olmuştur; ama, çok şükür, Allah’a çok şükür, burada, en azından, birbirimizi dinliyor ve birbirimize son derece ters gelmeyen düşünceler ifade ediyoruz; düşüncelerimizde, duygularımızda, çok yakınlık olmasa bile, bir birliktelik sağlanmış durumda. İnşallah, önümüzdeki yıllarda, bu, tamamen birbirlerine yaklaşacak ve ülkemizin demokratikleşmesi bakımından, insan hakları bakımından bugün özlem duyduğumuz ülkelerden geri kalmayacak bir seviyeye, noktaya gelmiş olacağız.

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, bir dakikanız var efendim.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Tamam efendim.

Değerli arkadaşlarım, burada, bir şeyi ifade etmek gereklidir; hiçbir devlet, hiçbir millet, kendisine problem olabilecek bir sosyal meseleyi yaratmaz, çıkarmaz; terör gibi bir olayı, hiçbir devlet, millet, kendisinin başına mal etmek istemez.

İki: Terörden dolayı da, içinde yaşadığım için biliyorum, terörün bulunduğu bölgedeki vatandaşlarımın yüzde 99’u, en az benim kadar, mukaddes saydığım her şeyde benden daha fazla inanç sahibidir. Onlara, buradan saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum; en az, Türkiye’nin diğer yörelerinde yaşayan insanlar kadar, bu memleketin sahibidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılbaş.

Gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Sayın Komisyon ve Hükümetin konuşma istekleri var mı?

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Diyarbakır) – Evet efendim, konuşmak istiyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Evet efendim, konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanı, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika; biraz erken bitirirseniz iyi olur.

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Diyarbakır) – Olur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hayır; bugün resmî bir kabulümüz var da, o bakımdan diyoruz; yoksa...

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Doğu ve Güneydoğudan Göç Eden Vatandaşlarımızın Sorunlarını İnceleme ve Araştırma Komisyonu Başkanı olarak, Komisyonumuzun çalışmaları hakkında bilgi sunmak için söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Başkan, şu 19 uncu sayfanın ilk paragrafını bir okusan vaktin olursa...

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Devamla) – Genel Kurulu selamlarken, ülkemizin bazı bölgelerinde sel felaketine uğrayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunar, faciada yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim.

Ayrıca, Afganistan’da deprem felaketinde yaşamlarını kaybedenlere de Allah’tan rahmet diler, yaralılara geçmiş olsun derim.

Değerli milletvekilleri, her ülkede afetler yaşanabilir. Ülkeler, bu afetlerin büyük kısmını önceden önleyemedikleri için, sonrasında yaraları sarma yoluyla acıları dindirmeye çalışırlar; ama, ülkemize baktığımızda, önceden öngörülemeyen ve dolayısıyla engellenemeyen doğal afetler olduğu, olabileceği gibi, insan eliyle yapılan afetlerin olduğunu da görüyoruz.

İşte, Komisyonumuzun inceleme alanını da, bunlardan biri olan, doğu ve güneydoğuda zorunlu göç konusu oluşturmaktadır. Komisyonumuz, altı ay boyunca, bölgedeki zorunlu göç olgusunu her boyutuyla incelemiştir.

Komisyonumuzun üyesi diğer milletvekilleri istatistikî bilgileri geniş bir boyutta verdikleri için, ben o konulara girmeyeceğim; sadece, konunun önemi bakımından, hukuk ve mülkiyet hakkının ihlali açısından meseleye biraz bakmak istiyorum.

Komisyonumuzun yapmış olduğu geniş araştırmalara göre, bölgede hukukun işlemediği, hak arama yollarının büyük ölçüde tıkandığı müşahede edilmiştir. Bir kere, bölgede CMUK işlememektedir. Ayrıca, Anayasamızın 12 nci maddesi, temel hak ve hürriyetler; 17 nci maddesi, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkı; 19 uncu maddesi, kişi hürriyeti ve güvenliği; 21 inci maddesi, konut dokunulmazlığı; 23 üncü maddesi, yerleşme ve seyahat hürriyeti ve 35 inci maddesi de mülkiyet hakkıyla ilgilidir ve bu hükümlerin ihlali söz konusu olabilmektedir.

Aslında, mevzuatımızda, bazı gerekçelerle, devlete, Bakanlar Kurulu kararı veya vali kararıyla, yerleşim yeri boşaltma yetkisi, yani olağanüstü yetkiler veren hükümler mevcuttur. Bu kanunlardan bazıları şunlardır: Askerî yasak bBölgeler hakkındaki kanun, doğal afetlerle ilgili mevzuat ve olağanüstü hal mevzuatıyla ilgili diğer hususlar.

Komisyonumuzca, zorunlu göç uygulamasının, bu olağanüstü yetkilere ve mevzuat hükümlerine dahi dayandırılmadan, hukuka aykırı olarak, keyfî bir şekilde yapıldığı tespit edilmiştir. Yerleşim birimlerini boşaltma sebebi “güvenlik” olduğuna göre, boşaltma işleminin de, doğal olarak, 2935 sayılı OHAL Kanununun 9/A maddesine veya 286 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle eklenen (h) bendine göre yapılması gerekmekteydi.

Bu durumda, yerleşim birimlerini boşaltmak, ancak ve sadece, OHAL Bölge Valisinin kararıyla mümkün olabilecektir. Oysa, Komisyonumuz tarafından bilgisine başvurulan bölge valileri -ki, şimdi çoğu Meclistedir, arkadaşlarımızdır- beyanlarında, köy boşaltma yetkilerini kullanmadıklarını, ayrıca, şu an görevdeki OHAL Bölge Valisi Sayın Aydın Aslan, OHAL Valiliği arşivinin incelenmesi sonucu, böyle bir yetkiye dayanılarak boşaltılmış köy bulunmadığını, çok net bir ifadeyle söylemişlerdir.

Sayın milletvekilleri, bu köyleri boşaltma yetkisini kim kullanmıştır? Binlerce yurttaşımızı yerleşim birimlerinden kopartarak, kent varoşlarına, ilkel yaşam koşullarına kimler itmiştir? Bu insanları, ekmeğe, aşa, işe muhtaç hale ve bu zorunlu gurbete kimler göndermiştir? Bu göç ettirilen insanlar, doğal yaşam çevrelerine, atalarının yüzlerce yıllık mezar taşlarına, bağ ve bahçelerine, köhne de olsa, viran da olsa, duygularını, sevdalarını, türkülerini, anılarını, örf, âdet ve geleneklerini bıraktıkları köylerine ne zaman ve nasıl döneceklerdir?

Aslında, kanunlardaki düzenlemelere göre, yerleşim birimlerini boşaltmak, salt bir yetki olarak verilmemiştir; çünkü, bu hükümler, yetkili makama, aynı zamanda, büyük bir sorumluluk da yüklemiştir. Bu tespitin yapılması önemlidir, bu tespitin yapılması zorunludur; çünkü, göç eden binlerce aileye hiç kimse yol göstermemiş, doğru dürüst iş vermemiş, okul vermemiş, yeterli bir şekilde barınak temin etmemiş, sağlık hizmeti ulaştırmamış, tazminat ödememiş, maddî olarak sadece zarara uğratmış, manevî olarak ruhlarını köreltmiştir. “Terör illetiyle baş ederim” diyen devlet ve hükümetlerimiz bu tablodan memnun mu acaba; ben sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer, güvenlik kuvvetlerince bazı yerleşim birimlerinin boşaltılmasına ihtiyaç duyulursa, Bölge Valiliğine başvurulur ve Bölge Valiliği, boşaltılacak köy ve mezralarla ilgili, valiliklerin de görüşünü alarak, karara bağlar. Bu karar üzerine, boşaltma; yani, tahliye ve yerleştirme; yani, kabul planları hazırlanır. Planlarda, boşaltılacak yerleşim birimlerinin boşaltma gerekçesi, isimleri, hane ve nüfus miktarları, sosyal ve eğitim tesisleri, arazi, bağ, bahçe, büyük ve küçükbaş hayvan mevcutları, eğitim ve öğretim yaşındaki çocuk sayısı, bağlı oldukları il ve ilçe isimleri, boşaltmanın ne zaman ve ne şekilde yapılacağı, bırakacakları arazi, bağ ve bahçelerin ne şekilde işletileceği, arazileri kullanma imkânı olmayacaksa, kamulaştırılması veya işletilmediği sürece sahiplerine ödenecek tazminatlara ilişkin bilgiler, yerleşim bölgelerindeki kabul bölgeleri, iskân planlamaları, ekonomik aktivitelerini sürdürmeleri için tahsis edilen arazi, arsa, mera ve otlak alanlarına ait bilgiler, eğitim ve istihdam gibi unsurların planlanması ve bu plan çerçevesinde boşaltma ve yerleştirme işlemlerinin gerçekleştirilme şekli gösterilmeliydi.

Oysa, köy boşaltmalarında, ne boşaltma kararı ne de kabul bölgeleri planlamaları yapılabilmiş; işlemler, tam bir keyfîlik içinde ve hukuk dışı yöntemlerle gerçekleştirilmiştir.

Ayrıca, boşaltmaya maruz kalan köy ve mezralara ilişkin kayıtlar da güvenilir değildir. Bölge Valiliğindeki bilgiler ile il valiliğindeki bilgiler birbirini tutmamaktadır. Merkezî Hükümet ve bakanlıklarda, bölgeyle ilgili oldukça ciddî bilgi eksikliği mevcuttur. Örnek olarak, Sağlık Bakanlığınca, boşaltılan köyler için doktor ve hemşire tayini yapılabilmektedir.

Sayın milletvekilleri, kamulaştırma veya tazmin işlemlerinin yapılmaması ve hukuk yolunun işlememesi sebebiyle, binlerce yurttaşımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmaktadır; 400’e yakın dava kabul aşamasındadır. Bu, gerçekten, ülkemiz için, dış zeminlerde, önemli ölçüde sıkıntı getirmektedir.

Sayın milletvekilleri, köyleri boşaltılan insanlar nerededir; hangi bölgelere ve illere göç etmişlerdir; buralarda nasıl yaşıyorlar; eskiden misafirliğe gittiğimizde altımıza minderini seren, aşını bizlerle paylaşan bu kadirşinas insanların gelecekleri ne olacak; daha da önemlisi, bu insanların canlarından öte tuttukları ve zorunlu gurbetin yollarında kırılan onurları nasıl tamir edilecektir? Üzülerek ifade edeyim ki, komisyon olarak, araştırmalarımız, hükümetlerin bu konudaki sorumluluklarını yerine getirmediğini ortaya koymuştur.

Sayın milletvekilleri, insanları üretimden uzaklaştırmak, belli bir coğrafyayı boşaltmak, alan hâkimiyetinin en doruk noktasıdır. Bu vatandaşlarımız, atasından kendisine miras kalan evinden, tarlasından, taşınır veya taşınmaz malından koparılıp, varoşlarda, ilkel şartlarda yaşamaya mahkûm edilmiş ve onlar için en değerli şey olan onurlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Onur, insanlığın ortak paydasıdır. Ben, Yüce Meclisin değerli üyelerini, buna sahip çıkmaya çağırıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, bu komisyon çalışmalarımızı yürütürken, hem resmî hem sivil toplum kurum başkanlarına, bölgedeki bütün parti il ve ilçe başkanlarına, sendikalarımıza, akademisyenlere, mülkî amirlerimize ve tabiî ki, en geniş boyutuyla, halkımızın görüşlerine başvurduk kaynak olarak. Biz, bu çalışmalarımızı yürütürken, önemli bir katkı olarak bu görüşlerden faydalandık ve bu çalışmalar sonucunda bir rapor ortaya çıktı.

Bazı sayın üyelerin rapora yönelik eleştirileri bence doğru değildi. Bir kere, göç olgusunun ekonomik olduğu vurgulandı. Bu göç, ekonomik bir göç değildir. Ekonomik göçler gönüllüdür, tedricîdir ve göçen kişi, istediği zaman yerleşim birimine dönebilme iradesine sahiptir. Bu göç, böyle bir göç türü değildir. Kaldı ki, kitlesel gönüllü göç diye bir şey ben duymadım; böyle bir göçün olması söz konusu değildir. Eğer, bir göç, hem bireysel hem kitlesel hem ailesel ise, bu, zorunlu bir göçtür.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Raporda kitlesel göç olarak belirtmişsiniz.

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Devamla) – Sayın milletvekilim, biz, raporda, hem ailesel hem bireysel hem kitlesel olduğu şeklinde belirtmişiz.

Ayrıca, gönüllü bu denli büyük bir göç niye başka bölgelerimizde meydana gelmedi; başka bölgelerimizde, 3 500’e yakın mezra ve köy boşaltılmadı?

Rapora yönelik başka bir eleştiri, raporun 64 üncü sayfasındaki beşinci konunun “İnsan Hakları ve Hukuksal Boyutu” başlığı altında yer alan, güvenlik güçlerinin bir bölümünün, zaman zaman gereksiz, zaman zaman kuralsız ve zaman zaman hukuksuz uygulamaları, baskıları karşısında bunalan vatandaşlarımız göç etmişlerdir tarzındaki görüşe yapılan itiraz.

Şunu hatırlatma gereğini hissediyorum: Bölgede işlenen çok sayıda faili meçhul cinayet yok mu, çok sayıda faili meçhul cinayet işlenmedi mi; zaman zaman, görev alanının dışında, yetkilerini aşan uygulamalar olmadı mı?

Bazı dönemlerde, siyasetçilerimiz, bakanlarımız ve hatta bazı parti genel başkanlarımız, güvenlik gerekçesiyle, bazı yerleşim birimlerine girememişlerdir.

Aslında, her teşekkülde, her kurumda görevini suiistimal eden yetkililer çıkabilir. Acaba, bugüne kadar, bölge valiliğine bağlı köy korucuları hariç kaç kişi hakkında soruşturma ve açığa alınma şeklinde olay gerçekleşti, tespit gerçekleşti?

Görevini aşan, suiistimal eden yetkililer hakkında kendi kurumlarının açacağı soruşturma, ancak ve ancak, o kuruma saygınlık kazandırır. Böyle bir durum yokmuş gibi bir tavır takınmak, bana göre, sağlıklı bir tavır değildir.

Ayrıca, raporun 65 inci sayfasında, konunun anayasal boyutu ele alınarak, Anayasanın 2, 20, 21, 35, 36, 40, 42, 46 ve 57 nci maddelerine atıf yapılmış ve bölgede cereyan eden göç sebebiyle, sanki, bu maddeler ihlal edilmiştir şeklindeki anlayışa, yine, konunun gerek dış hukuk boyutu ve gerekse Avrupa insan hakları yargı boyutu açısından ele alınarak, devletin, bir nevi, bu hakları ihlal ettiği şeklindeki yargıya yapılan bir itiraza bir iki kelimeyle değinmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepimizin bildiği bir gerçek var. Bugün, ülkemizde, bir sürü dava mahkemelerde sürüyor ve dava konusu haline de gelmiştir; eğer, Türkiye’den, iç hukuk yollarının işlememesi sebebiyle, binlerce dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorsa ve 400’e yakın dava kabul görüyorsa, aynı zamanda resmî çevrelerin aleyhine tecelli etmişse, üzülerek ifade etmek gerekir ki, hukuk ihlali var demektir. Böyle bir gerçeği saklamanın âlemi yoktur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, gerek hukuk devleti olma niteliğini korumak gerekse dünyaya bir hukuk devleti olduğunu kanıtlamak istiyorsa, yapılan insan hakları ihlallerini saklamak veya mazeretler bulmak yerine, sakıncaları gidermekle mükelleftir. Biz, tabiî ki, ülkemizi seviyoruz, ülkemizi sevmek, sistemden kaynaklanan yanlışları eleştirmeme düşüncesi bana göre doğru değildir ve yanlıştır. Bakınız, Anayasamızda şöyle bir ifade yazılıdır: Devletin milleti, vatanıyla bütünlüğü; yani, değerli arkadaşlar, devletin milleti olmaz, devletin toplumu olmaz, milletin devleti olur, milletin ve toplumun devleti olur.

Köy boşaltılması, hukukî çerçevede yapılmamış şeklindeki bulgumuza yapılan itiraza şöyle bir cevap vermek istiyorum...

BAŞKAN – Sayın Haşimi, 1 dakikanız var efendim.

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Devamla) – Yine “köylerinden edilen yurttaşlarımızın güvenli bir yere yerleştirilmesinde devlet sorumluluk üstlenmemiş veya isteksiz davranmış” şeklindeki itiraza da bir iki kelimeyle cevap vermek istiyorum. Hemen şunu söylemek istiyorum; olaya, lütfen, Ankara penceresinden bakmayın. Bakınız, hem doğuda hem güneydoğuda, uzun süre görev almış, görev yapmış, mülkî amirlerimizin komisyonumuza vermiş oldukları beyanatlar basında bile yer aldı; ayrıca, diğer sivil ve resmî görevlilerin de, bu konuda, Komisyonumuza, çarpıcı açıklamaları da oldu. Keza, bütün siyasî partilerimizin il ve ilçe başkanları ve muhtarlarımızın geniş bir şekilde görüşlerine başvuruldu. Ortaya çıkan sonuç, bölge vali yetkisinde olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Haşimi, süreniz bitti, lütfen son cümlenizi söyleyin...

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Devamla) – İzin verirseniz, çok önem verdiğim bir noktaya temas etmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, onu 1 dakikada tamamlayın.

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Devamla) – Müsaade ederseniz, ben hemen cümleyi bağlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Devamla) – Başka bir itiraz, devlet içinde çete sözü ve tespiti ile ilgili itirazdır. İçbarışta kanamanın devam etmesini körükleyen bu süreçten çıkar sağlayan lobinin devlet içinde çeteleşmesinin çökertilmesi görüşümüze yapılan itirazın doğru bir mesnedi yoktur; çünkü, şimdiki RTÜK Başkanı Sayın Kutlu Savaş, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanıyken raporda bunun tespitini yaptı. Bu rapor resmî bir rapordur. Her gün gazetelere bakılması bile, ülkemizde, içinde resmî elemanların hâlâ faal olduğu ve cürüm işledikleri görülecektir. Daha iki hafta önce Akın Birdal’a yapılan saldırı bunun kanıtıdır.

Aslında birçok arkadaşımızın eleştirdiği bir paragrafa geçmek istiyorum. Raporun 95 inci sayfasının (i) paragrafında ortaya konulan “etnik duyarlılıklara demokratik çözüm anlayışı ve çoğulcu demokrasi ilkeleri çerçevesinde ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve resmî dilin Türkçe olması gibi Anayasamızda laik cumhuriyetimiz ve öngörülen tüm yurttaşlarımızın benimsediği ve temel değerler kapsamında kültür mozaiğimizin zenginliğini oluşturan tüm etnik inanç ve köken farklılıklarının, alt kimlik arayışlarının önündeki yasal, kurumsal veya toplumsal engeller kaldırılmalı; bu bağlamda, Kürt kimliği, Kürt kültürü kabul edilmeli, özel radyo, özel televizyon, özel eğitim, özel yayın ve yazılı basın kurabilmenin önü açılmalı; kültür, gelenek ve folklorunu koruma ve geliştirme hakları yasal güvencenin altına alınması lazım” şeklindeki tespitimize, arkadaşlarımın çoğu itiraz etmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, alt kimlik, bir kültür kimliğidir. Kültür kimlikleri tarihseldir, sosyaldir, coğrafîdir, sosyal sınıfsaldır, etniktir, dinseldir veya bunların karışımıdır. Bizim veya bizlerin ideolojik olarak yaptığımız yorumların üzerinde olan sosyolojik gerçeklerdir.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’in, 1991 yılında “biz, Kürt gerçeğini kabul ediyoruz” şeklindeki açıklaması, keza, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz’ın, 1995’te Milliyete yapmış olduğu bir mülakattaki açıklaması, yine, Iğdır’daki bir açıklaması, bizim dile getirdiğimiz bu görüşlerden farklı bir şey değildir.

BAŞKAN – Efendim, lütfen, size zaman da verdim. Bakın, başka arkadaşlara o kadar zaman da vermedim, sözlerinizi bağlayın.

(10/25) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI SEYYİT HAŞİM HAŞİMİ (Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum...

Değerli arkadaşlarım, aslında, etnisiteleri incelemeye de gerek yok. Şunu ifade etmek istiyorum ki, kişi, kendini ne hissediyorsa odur.

Değerli arkadaşlarım, raporumuzu hazırlarken çok sayıda kaynağa başvurduk. Emeği geçen herkese, Komisyon üyesi arkadaşlarıma, Komisyon uzman, memur ve çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükümet adına, İçişleri Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu; buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, süreniz 20 dakika.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu ve 9 arkadaşının önerisiyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulan (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporu üzerinde, Hükümetimiz adına, söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Türkiye’nin önemli gündem maddelerinden biri olan bu konuyu Yüce Meclise getirerek, burada, değerli grupların görüşlerini ve fikirlerini ifade etmelerinden dolayı da memnuniyetimizi ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, söz konusu rapor incelendiğinde, Araştırma Komisyonunun çalışma alanının, ülkemizde son yıllarda yaşanan PKK terör olayları nedeniyle ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerinde meydana gelen zorunlu göç olaylarının çeşitli yönleriyle incelenmesi, bu göçün ortaya çıkardığı ekonomik, sosyal problemlerin ele alınması ve mevcut durumdan mağdur olan vatandaşlarımızın yaralarının sarılması için halen alınan tedbirlerin uygulanma seviyesi ile ilave olarak alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi olduğu anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi, ülkemiz, 1984 yılından bu tarafa bölücü PKK terör örgütü ve yandaşlarının yarattığı yoğun bir terör ortamını yaşamıştır. Ondört yıldır devam eden bu saldırıda, binlerce masum vatandaşımız ve güvenlik görevlimiz hayatını yitirmiştir. Yaşlı, genç, kadın ve erkek ayırımı yapmadan, masum insanları vahşice katleden PKK’nın sebep olduğu insanlık dışı görüntüler, sadece Türk basınında yer almayıp, dünya televizyonlarına da yansımış ve insanlık tarafından ibret ve nefretle izlenmiştir.

Bu hengame içerisinde, PKK’nın bölge insanı üzerinde uyguladığı sindirme ve korkutma politikasının bir parçası olarak, yüzlerce köy ve mezra yıkılmış, yakılmış ve üzerinde yaşayan vatandaşlarımız tehdit edilerek köylerini terk etmeye zorlanmıştır. Şu anda elimizde bulunan resmî kayıtlara göre, 483 köy ve mezraya PKK bizzat saldırı düzenleyip insanları katletmiş, 1 992 köy ve mezrayı da çeşitli baskılarla göçe zorlamıştır. Bölücü örgüt, çeşitli tarihlerde yaptığı saldırılarda, 182 okul, 47 cami, 17 sağlık ocağı ve 6 651 evi yakıp yıkmıştır. Artan örgüt baskısı sonucu, henüz saldırıya uğramayan; ancak, etrafında gerçekleşen vahşetin kendi başlarına da gelebileceğini düşünen vatandaşlarımız, daha güvenli yerleşim yerlerine göç etmiştir. Bu nedenle bugüne kadar, 1 035 köy, 2 316 mezra, 11 kom olmak üzere, toplam 3 362 yerleşim birimi boşalmış ve toplam 400 bin vatandaşımız göç etmiştir. Ancak, göç hareketlerini, sadece, bu bölgelerimizde görülen terör olaylarına bağlamak doğru değildir. Dünyadaki ekonomik gelişmeyi gerçekleştiren her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de 1930’lu yıllardan bu tarafa yoğun bir iç göç yaşanmıştır. 1930 yılında yüzde 25 olan kentli nüfus, bugün yüzde 75’in üzerindedir. Yapılan araştırmalar, bu şekilde ekonomik ve sosyal nedenlerle gerçekleşen göçün, toplam göçün yüzde 35’ine tekabül ettiğini göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, ne sebeple olursa olsun, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğun bir göç olayı yaşanmıştır. Bu göçün ortaya çıkardığı problemler vardır. Bunların çözüm yolları, bu raporda olduğu gibi, devletin ilgili kurumlarınca muhtelif tarihlerde bilim ve siyaset çevrelerince araştırılmakta ve vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi için çeşitli öneriler ortaya atılmaktadır. Şu anda üzerinde görüştüğümüz araştırma komisyonu raporu da, bu açıdan önemli bir görevi yerine getirmektedir. Ancak, raporda belirtilen bazı hususların kabulü mümkün değildir. Burada benden önce konuşan değerli arkadaşlarım da ifade ettiler, her şeyden önce raporu irdelediğimizde görüşlerini ifade eden ve muhalefet şerhi koyan arkadaşlarımız, ropora görüşü hâkim olan arkadaşlarımızın sayısından fazladır. 7 arkadaşımız burada, bu rapora çeşitli şekillerde muhalefet etmişlerdir, rapora yansıyan görüşü kabul etmediklerini ifade etmişlerdir. Tabiî, bir araştırma komisyonu başkanının veyahut da başkanlık divanının görüşlerinin, azınlık da olsa, raporda çoğunluk gibi yansıtılması enteresan bir durumdur. Umarım, bundan sonra Meclis Başkanlık Divanımız bu raporların yazımı sırasında bu hususa dikkat ederler; çünkü, burada arkadaşlarımız, muhalefet görüşlerini ifade etmişlerdir.

İkincisi, Fazilet Partisinin değerli sözcüsü, burada konuşurken öyle bir takdimde bulundu ki, sanki, bütün bu göç olaylarının arkasında devlet ve devletin güvenlik güçleri var. Oysa, ben izah etmeye çalıştım, değerli arkadaşlarım ifade etmeye çalıştılar, bu göçün yüzde 60’a yakını terörün, PKK’nın yaratmış olduğu baskı nedeniyle olmuştur. Onun dışında, ekonomik nedenlerle yapılan göç vardır; ancak, yüzde 5 mesabesinde olanı, idarî makamlarımız tarafından can ve mal emniyetini sağlamak üzere yapılmıştır.

Şimdi, biz, belli ilden, belli bölgelerden seçilebiliriz; ancak, Anayasamıza göre, bütün Türkiye’nin sorunlarıyla ve bu sorunların çözümüyle uğraşmakla mükellefiz. Değerli milletvekilim, sizi, ben daha önceden de izledim; bu mantaliteyle, sizin, o bölgedeki insanlara ve o bölgenin sorunlarına yardımcı olmanız mümkün değildir; çünkü, o kadar dar bir çerçeveden, devlete karşı bir husumet duygusu içerisindeki görüşleriniz ne bu Parlamentoda itibar bulur, ne de ben zannediyorum ki, Fazilet Partisinde de değerli arkadaşlarımın çoğu bu görüşü benimsemiştir. Siz, bu görüşlerinizi bir daha değerlendirirseniz, hem o seçildiğiniz bölgeye hem de bu sorunların çözümüne katkıda bulunma açısından daha faydalı olursunuz.

Diyorsunuz ki “GAP hayal oldu.” Nasıl GAP hayal oldu; Türkiye, bütün imkânlarını, bütün olanaklarını zorlayarak Güneydoğu Anadolu Projesinin hayata geçirilmesi için, belki de batıdan, kuzeyden, güneyden kıstığı imkânları o bölgeye seferber ediyor. Bu kadar harcanan parayı yok sayamazsınız; bunu yok saymak insafsızlıktır. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Bunu ben söylemedim, Bakan söyledi.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – “Genelkurmaydan icazet mi alıyor” diyorsunuz; Mardin Valisinin görüşlerini burada saptırıyorsunuz, ben, satır satır okudum. Mardin Valisi, göç konusunda diyor ki: “Şehire yerleşenler vardır, bunlar artık şehire adapte olmuştur, geriye dönmesi zordur; ama, bu geri dönüş projesini gerçekleştirmek lazım, Genelkurmayla da bu konuda görüşmek lazım.” Tabiî ki, Genelkurmayla görüşülecek, o yolların güvenliğini kim sağlıyor, o köye yerleşen insanların güvenliğini kim sağlıyor?!

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Kimler şehit oluyor?!

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Kimler şehit oluyor_

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Onları inkâr eden mi var?!

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bir dakika... Müsaade edin... Ben, sizi sessizce dinledim.

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Onları inkâr eden mi var; onları inkâr eden sizsiniz.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Ben, sizi sessizce dinledim.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Teröre kimler destek veriyor?

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – “Çatışma ortamından çıkarmalıyız, savaş ortamından çıkarmalıyız” diyorsunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – “Savaş ortamı” lafını kullanmadım.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – “Çatışma ortamından çıkarmalıyız” diyorsunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Çatışma yok mudur?!

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Türkiye’nin mücadelesini, Türkiye’nin terörle mücadelesini Yüce Parlamentoda takdim ederken, lütfen, dikkatli olun. Türkiye, bu mücadelesinde, binlerce insanını -siviliyle askeriyle- şehit vermiştir ve belli bir noktaya gelmiştir. Biz de bölgeye gidiyoruz, milletvekillerimiz, bakanlarımız da bölgeye gidiyor; emin olun, sizin şu anlattığınız tabloyu biz orada görmüyoruz. Biz, oradaki vatandaşımızla anlaşmışız, aynı frekansı paylaşıyoruz; diyor ki, açlık var, cehalet var; doğrudur. O bölgedeki açlığı ve cehaleti yenmek için, bütün devlet olarak, gelmiş geçmiş bütün cumhuriyet hükümetleri olarak mücadele ediyoruz ve yine demokratikleşme paragrafı altında bahsedilen bir konu var; arkadaşlarımız itiraz etti, ben de itiraz ediyorum, ben de kabul etmiyorum; alt kimlikti, üst kimlikti... Biz diyoruz ki, Hükümet olarak, devlet olarak, Parlamento olarak, bu ülkenin sınırları içerisinde yaşayan bütün vatandaşlar, birinci sınıf vatandaştır. (Alkışlar) Hiç kimse, mensubiyet duyduğu inançtan, etnik kökenden dolayı ayrıcalıklı bir muameleye tabi tutulamaz; bu, benim şahsî inancımdır; bu, benim üyesi olduğum Hükümetimin inancıdır; bu, Parlamentonun samimî inancıdır...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Anayasanın...

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – ...Anayasamızın samimî inancıdır.

Onun için, yani, oradaki vatandaşlarımızın... Belki siyaset uğruna, belki bölgeye hoş görünmek uğruna burada yapacağımız konuşmalar, lütfen, dikkatli olsun. Sizi, bir milletvekili arkadaşınız olarak, bir kez daha, bu kürsüden ikaz etmek istiyorum; çünkü, bu konuşmaları biz MED–TV’de de çok dinliyoruz, her akşam dinliyoruz ve hiç kimseye faydası yok.

Değerli arkadaşlarım, meydana gelen terör ve çatışma ortamında amacını aşan münferit uygulamalar söz konusu olabilir. Bunlar da tespit edilmiş ve müsebbipleri hakkında yasal işlemler yapılmıştır. Bunun ötesinde, bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin, bir avuç eşkıyanın hakkından gelebilmek için yasadışı yöntemler uygulayıp, vatandaşlarını yerlerinden yurtlarından göç etmeye zorladığını düşünmek yanlıştır; ülkemizin yıllardır karşı karşıya olduğu terör olaylarının arkasında bulunan ve maksadı Türkiye’ye zarar vermek olan çevrelerin oyununa gelmektir. Güvenlik sebebiyle köy boşaltma veya girişleri yasaklama yetkisi, 2935 sayılı OHAL Yasasıyla, Bölge Valisine verilmiştir, gerekli görülen durumlarda, yasal yollarla ve yasal sınırlar içerisinde bu yetki kullanılmaktadır. Bunun dışında bir uygulama söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, kıymetli zamanınızı almak istemiyorum, konu bütün boyutlarıyla, değerli arkadaşlarımız tarafından ortaya konulmuştur. Hükümet olarak, Hükümetin bir üyesi olarak söyleceğim son söz şudur:

Şu anda, işbaşında bulunan 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, son çıkarmış olduğu teşvik tedbirleriyle de, bu bölgeye göstermiş olduğu önemi, bu bölgede meydana gelen zararları, yaraları sarmak konusundaki samimiyetini en somut şekilde ve bugüne kadar çıkarılan teşvik tedbirlerinin en ilerisine geçmek suretiyle ispat etmiştir. Şimdi, bize düşen, hep birlikte, bütün partiler olarak, bu teşviklerin o bölgede uygulanmasına yardımcı olmak, o bölgedeki mağduriyete uğramış vatandaşlarımızın yaralarını sarmaktır. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Yoksa, yıllardır, hiç kimseye faydası olmayan, belli odakların söylemleriyle, bu Parlamentoda o insanlarımızın çeşitli duygularını istismar etmek ne partinize ne o bölgeye hiçbir fayda sağlamayacaktır.

Burada her konu tartışıldı, göç olayı denildi; ama, çetelerden girildi, bakan hanımlarının devlet töreniyle karşılanmasına kadar her şey söylendi. Bu kürsü serbest kürsüdür, doğrudur; ama, her söylenen sözün karşılığı da mutlaka vardır.

Çete konusunda -onbir aydır iktidardayız- memnuniyetle, her yerde açık açık söylüyorum, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin ardında bıraktığı hiçbir karanlık olay yoktur; Akın Birdal olayı da dahil, bugüne kadar işlenmiş önemli olayların yüzde 100’ü aydınlatılmıştır ve yüzde 99’unun da failleri yakalanmıştır.

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Diğer bakanlar öyle demiyor.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Saygılı ol...

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Hükümet, bu siyasî kararlılığını, bu siyasî tavrını devam ettirecektir.

Şimdi, Parlamento olarak görevimiz, Hükümetin bu siyasî iradesine, bu siyasî kararlılığına destek çıkmaktır. Bizim de, demokratik hukuk devleti adına, sizlerden, Yüce Parlamentodan beklediğimiz destek budur.

Bu vesileyle, bu raporun hazırlanmasında emeği geçen değerli arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahısları adına, Sayın Hüseyin Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Ben konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Nurettin Aydın, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika Sayın Aydın.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık 200 köyü zorunlu olarak boşaltılan, 5 bin haneden 32 bin kişinin evinden ocağından edildiği Siirt İlinin bir milletvekili olarak, bölgemin en önemli konusunda kişisel görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bildiğimiz gibi, göç, yıllardır ülkenin gündemine yerleşmiş bir olgu. Göçün ülkeye getirdiği faturayı inkâr etmek mümkün değildir. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizin sosyal ve ekonomik dengelerini altüst eden, derin yaralar açan göç olayının hâlâ devam etmiş olması acı vericidir. Hepinizin bildiği, Siirtimizin Eruh denilen bir İlçesi, kazası var. Biraz önce konuşan Sayın Yılbaş da dile getirdiler; Eruh İlçemiz, gerçekten canlı, hareketli, bereketli bir ilçemiz ve bu ilçeye bağlı, ismiyle müsemma “Paris” adında bir köyümüz vardı. Vardı diyorum; çünkü, şu anda tarih oldu, artık yok. Paris dediğimiz köy, 200-250 haneli; gerçekten bağıyla, bahçesiyle, bostanıyla, verimli arazileriyle her ziyaret edenin sevgisini kazanan, dikkatini çeken bir belde ve maalesef, şimdilerde Siirt’e uğrayanlar Paris’e gidebilse, metin olmasa ağlayacak Paris’in durumuna. Paris’in durumuna ağlanır; o, güzelliğin timsali olarak “Paris” adını alan belde, şu anda, maalesef, bir hayalet beldesi, bir baykuş mekânı oldu; insanlarının nereye gittiği belli değil; açlık ve sefaletin içerisinde, Siirt’in kenar mahallelerinde sürünmekte... Ben inanıyorum ki, köyünü terk etmiş insanlar, orada doğup büyüyen insanlar, hâlâ tekrar oraya dönebilme ümidiyle ayakta durmaktadırlar.

Geri dönüş projesi, ülkemizde çok ciddî bir projedir. Şu bir gerçek ki, sadece Paris değil, bölgenin 11 ilinde, takriben 3 500 köy ve mezra, demin anlattığım Paris beldesinin kaderini paylaşmakta; aynı tablo, aynı fecaat, güneydoğunun bu 11 ilinin 3 500 mezra ve köyünde 60 bin hane, 400 bin insan, Paris köylüsü gibi, bir acı gerçekle karşı karşıyadır ve işin gerçeği, biz sadece 400 bin diyoruz; ama, zannediyorum Tunceli Milletvekili Sayın Orhan Veli Yıldırım’ın ifadesine göre, bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor; yani, bunlar gerçeğin belki de üçte biri. Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin vermiş olduğu bu rakamlar gerçeği yansıtmadığı gibi, işin bir garip tarafı da, olağanüstü hal bölge valilerinin, göç konusunda hiçbir inisiyatiflerinin olmadığı gerçeğidir. Buna şaşmamak mümkün değil.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şu bir gerçek ki, anayasasında temel insan haklarına saygılı, demokrat, sosyal bir hukuk devleti olarak ifade edilen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – “Laik” de diyor.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) – ... Laik devletinin -hangi iradenin baskısıyla olursa olsun, önemli değil- insanlarının, 21 inci Yüzyıla girerken göçe zorlanmaları, zulme uğramaları kabullenilir gibi değildir. Müsebbip kim olursa olsun, bu insanlarımızın, mağduriyetlerinin mutlaka telafi edilmesi lazımdır. Mağduriyetlerini bertaraf etmek, yaralarını sarmak için, bırakmış oldukları gayrimenkullerinin kamulaştırılarak, bir nebze de olsa, durumlarına bir iyileştirme getirilmesi lazımdır. Bu, adil bir hukuk devletinin görevi olsa gerek. Bu insanlar bizim insanımızdır. Bu, zannediyorum çok büyük maliyetli bir fatura da getirmiyor. Yani, terk edilen, tehcir edilen, yakılan bu köylerin, tekrar bir cazibe merkezi haline getirilerek, bu insanların yeniden köylerine avdet etmeleri, zannediyorum, çok büyük bir finansman gerektirmiyor. Bunun, belki de, ülkenin huzurunun sağlanmasında en büyük faktör olabileceği kanaatini taşıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemiz, Cenabı Hakkın, her türlü ihsanda bulunduğu bir ülkedir. Hakikaten, gerek iklimiyle gerek verimli arazileriyle gerek doğa zenginlikleriyle, eşi, emsali az olan bir ülkede, insanlarımıza reva görülen ve her yıl onbinlercesinin yurdu terk ederek, Avrupa kapılarında mülteci olarak görülmeleri, gerçekten, ülkemiz için fevkalade ciddî ve zedeleyici bir tablo arz etmektedir.

Şunu görüyoruz: Yani, dünyanın birçok bölgesinde sorunlar var; ama, bu sorunlara rağmen, dünyanın hiçbir ülkesi, Türkiye kadar vatandaşını başka ülkelere mülteci olarak göndermiyor. Yani, sözün özü, mülteci rekoru kırmış bir ülkeyiz. Bu, uluslararası camiada ülkemize iyi puan getirmemektedir. Bu anlayışla, bu zihniyetle devam edildiği müddetçe, öyle zannediyorum ki, biz, bu Avrupa Birliğine giriş hayaliyle daha çok yaşarız.

Daha üç beş gün önce karşı karşıya kaldığımız Fransız Parlamentosunun Ermeni soykırımıyla ilgili kararı son olmayacaktır, bunların da devamı olacaktır. Ülke yönetimini, ben, bir eczacı olarak, bir insan organizmasına benzetiyorum. Bir insanın herhangi bir organına kan gitmediği zaman, o insana sağlıklı diyebilir misiniz; mümkün değildir. Yani, bu ülkenin herhangi bir bölgesine siz eğer kaynak aktarmazsanız, imkân sağlamazsanız, açlıkla, sefaletle karşı karşıya, yüz yüze bırakırsanız, o ülkede huzurun, sükunun ve güvenliğin sağlanması mümkün müdür; mümkün değildir.

Daha geçenlerde Devlet Planlama Teşkilatının yayımladığı bir rapor var, dikkatimi fevkalade çeken bir rapor; ülke genelinde, son beş yıl içerisinde Siirt en az pay alan bir il durumunda; yani, beş yıllık süre içerisinde 20 milyon dolar...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sadece birisi...

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) – Efendim, yani, en az pay alan illerin başında geliyor. Lütfen, bu yayımlanan rapora dikkat ederseniz, bu bölgenin mağduriyetini siz de kabullenmiş olursunuz.

Biz, ümit ve temenni ediyoruz ki, ülkemiz, barışın, kardeşliğin ve sevginin pekişmesi için, bir an evvel, ülke pastasından her bölgeye, layıkıyla kaynak aktarsın. Kim ne derse desin, bizim insanımız mağdurdur, mazlumdur, köyünden, mezrasından, ocağından tehcir edilmiştir.

Dikkatimi çeken bir başka gerçek var; bölgeden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Salih Yıldırım, değişik platformlarda sürekli kaynak eksikliğinden bahsetmekte, hatta, şu yakın tarihte, gündeme getirdiği bir geri dönüş, köye geri dönüş projesi var

BAŞKAN – Sayın Aydın, 1 dakikanız var efendim.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) – 1 trilyon 57 milyar liralık finansman gerektiren bir proje. Bu projeye şu ana kadar, zannediyorum, 50-60 milyar lira civarında bir kaynak verilmiş. Yani, bölgenin, bunca sorunu, bunca sıkıntısı varken, ülke kaynaklarından gerektiği şekilde destek almaması, tabiatıyla, tüm ülkeye bir sıkıntı vermekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Aydın; lütfen, son cümlenizi söyleyin.

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) – Birkaç dakika verirseniz Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, sabahtan beri, herkes, bizden, fazla süre alıyor; olmaz ki!

Rica ediyorum, son cümlenizi söyleyin.

Buyurun

AHMET NURETTİN AYDIN (Devamla) – Sözün kısası, güneydoğuya gerekli ilgi, gerekli alaka ve gerekli imkânları sağlamadığınız müddetçe, o bölgeye gerekli huzuru getirmediğimiz müddetçe, ülke genelinde bir huzurun sağlanması mümkün değildir.

Bu ülkenin eğer bir huzur arayışı varsa, şu Komisyonun hazırlamış olduğu raporun, lütfen, dikkate alınması lazım. Bu rapor, bizim kanaatimize göre, gerek Komisyon Başkanı arkadaşımız Sayın Seyyit Haşim Haşimi ve gerek diğer üyelerin, milletvekilliği dokunulmazlığı çerçevesinde hazırlamış oldukları bu rapor, aslında, halkın iradesine bir ışık tutmuştur.

Ümit ve temenni ediyoruz ki, Hükümet, bu raporu dikkate alır ve bu öne sürülen tedbirleri bir an önce alır.

Bu ümit ve temennilerle, yeniden, hepinizi saygıyla selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Efendim, aslında, Sayın Bakan, bu raporun çoğunluk ve azınlık fikirleri olduğu yönünde bir şey söyledi, çoğunluğun fikri azınlıkta gösterilmiş, azınlığın fikri çoğunlukta gösterilmiş gibi. Ama, Başkanlık Divanı olarak bu konuda bize bir şey intikal etmedi. Eğer Komisyon üyeleri bu konuda Başkanlığa bir müracaatta bulunsaydı, o zaman, Başkanlık, bunu düzeltirdi; çünkü, öyle oluyor ki, çoğunluk görüşüne katılan bir üye arkadaşımız, o raporun belli bir paragrafına karşı çıkabiliyor. Dolayısıyla, burada, Başkanlığın, hakikaten, çoğunluk mu bu raporu benimsemiş, azınlık mı benimsemiş; raporda, üye olan arkadaşımızın ikazı olmadan bunu sezinlemesi mümkün değil.

Efendim, son konuşmayı yapmak üzere, Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu.

Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Arkadaşı kürsüye davet ettim efendim ama...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür diliyorum; ama, sürekli olarak, sayın konuşmacı “tehcir” sözcüğünü kullandı. “Bu ülkede aynı dili kullanmaktan” bahsetti “ülkenin insanlarının aynı kavramlarda birleşmesi gerektiğini” söyledi, ne güzel; ama, “tehcir” sözcüğü, Ermeniler için kullandığımız bir sözcük; Ermenilerle bu kadar yakınlık kurması hoş değil...

BAŞKAN – Ben o lafı fark etmedim.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Birden fazla yerde “tehcir” sözcüğünü kullandı; onu uyarmak istedim.

Teşekkür ederim.

AHMET NURETTİN AYDIN (Siirt) – Eğer bilmiyorsanız tehcir kelimesinin anlamını, lütfen, sözlükten bakarak anlayınız.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Göç kelimesi varken, niye tehcir kelimesini kullanıyorsunuz?..

BAŞKAN – Peki efendim, bıraktık...

Sayın Aktaş, arkadaşımız “göç anlamında kullandım” diyor.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Geri dönüşü olmayan zorunlu göç demektir.

BAŞKAN – Neyse efendim...

Buyurun Sayın Hatipoğlu, siz başlayın.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Komisyon raporu hakkında kişisel kanaatlerimi arz etmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Ben, her şeyden önce, bu çok önemli konuyu, Meclis Araştırma Komisyonu kurulması önergesini vererek Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyan Sayın Algan Hacaloğlu ve arkadaşlarını kutlamak istiyorum.

Yine, bu Komisyonun kuruluşundan sonra, çok önemli ve çok anlamlı bir belge niteliğinde rapor hazırlayan Komisyon üyesi arkadaşlarımı da şükranlarımla kutluyorum. Gerçekten, Türkiye’nin çok önemli bir meselesi, kanayan bir yarası. Bu rapor, bugün, burada geniş müzakerelere imkân hazırladı, bu nedenle de arkadaşlarımı kutluyorum.

Ben, kişisel söz talebinde bulunduğum zaman, buraya çıkıp, bundan sonra alınması gereken ekonomik önlemlerle ilgili kanaatlerimi arz etmek istiyordum. Ancak, gördüm ki, burada, maalesef, Komisyon raporu müzakere edilirken, bundan sonra ne yapılmalıdır, o bölgeye neler getirilmelidir meselesi görüşülmedi; karşılıklı suçlamalarla bu iş geçiştirilmek istenildi. Burada da, üzüldüğümü ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, bu raporda ne deniliyor: Bu rapora göre, 3 428 yerleşim birimi boşaltılmıştır...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Ne zaman?..

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Efendim, lütfeder dinlerseniz, ne zaman olduğunu da size arz edeceğim.

...ve 400 bin vatandaşımız da göç etmiştir; ama, yine bu raporda da belirtildiği gibi, bu göç, isteğe bağlı bir göç değil, zorunlu bir göçtür.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – PKK’nın suçu; devletin suçu yok...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Bir dakika, arz edeceğim efendim; lütfedin de...

BAŞKAN – Bu kadar tepki göstermeyin canım. Eğer, öğrenmek istiyorsanız...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Siz, burada, bizim konuşma hakkımızı gasp edemezsiniz. Dinleyin...

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Devlet bu kadar itham altına alınamaz.

BAŞKAN – Sayın Yürür, eğer, öğrenmek istiyorsanız, buyurun, ben, sizi Tunceli’ye götüreyim; orada, göçün nasıl meydana geldiğini size izah etsinler. Buyurun, gidelim... Rica ediyorum canım... Rica ediyorum, susun.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Sizin sorularınıza burada cevap var; hem de yazılı olarak var. Lütfeder dinlerseniz, beklerseniz, ne diyeceğimi anlarsınız.

Ben, burada, geçmişle hesaplaşma peşinde değilim. “Bu köyleri kim boşalttı” sorusunun cevabını öğrenmek isteyen varsa, bu raporda adı geçen bölge valilerinin ve Diyarbakır eski İl Valisinin verdiği ifadeyi rahatlıkla okuyabilir ve o sorunun cevabını bulabilir.

Beyler, hiçbir ülkede, insanlar, durup dururken, köyünü, kentini boşaltmaz. Bu Parlamentoda görev alan, bu Parlamentoda bulunan herkesin kabul etmek zorunda olduğu bir şey vardır ki, Türkiye, onbeş yıldan beri, tarihinin en büyük terörist eylemiyle karşı karşıya kalmıştır; eline silah almış, köyü basmış, katliam yapmış; insanlar, köylerinden kaçmışlar.

Bunlar sizin tepkinizden dolayı söylediğim sözler değil; benim şu anda elimde bulunan yazılı metnimde bulunan sözcüklerdir; ama, lütfedip dinlemiyorsunuz.

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Dinliyoruz, dinliyoruz...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Fakat, bugün, burada yapılan görüşmeleri, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde yaşayan 3 milyon vatandaş da izliyor; köylerinden göç etmek zorunda bırakılan, zorunlu göçe tabi olan 400 bin vatandaşımız da izliyor ve Sayın Bakanım da burada ifade buyurdular, işte Olağanüstü Hal Bölge Valisinin ifadesi, diyor ki: “Benim yetkim olduğu halde bir tek köyü boşaltma kararı vermedim.” Öyle mi; öyle... Ama, bazı vatandaşlar da “devletin güvenlik güçleri geldiler, bize ‘bir saat içerisinde bu köyü boşaltın’ dediler” diyor. O zaman, şimdi, devletin üzerinde bir görev vardır. Eğer, kanunsuz olarak, yetkisiz olarak bu emri verenler varsa, devlet, o kişilerin de, adı sanı, makamı ne olursa olsun, yakasından tutup hesap sormak zorundadır. İşte, o zaman biz aklanırız.

Şimdi, ben Sayın Bakanımı izledim. Sayın Bakanım burada bir arkadaşımızın sözlerini yorumlarken, ifade ederken dedi ki: “Devlete karşı gibi bir konuşma yaptınız.” Sayın Bakanım, Fazilet Partisi Grubunun 141 milletvekilinin hepsi, en az sizin kadar devletseverdir, vatanseverdir, devletinin yanındadır. (FP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Mardin) – Daha fazla...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Ancak, devlet de kimsenin malı değildir; devlet, hepimizin malıdır; hepimiz o mefhumu korumak zorundayız. Bizim karşı olduğumuz şeyler, devlet adına ortaya konulmuş yanlış politikalardır, kimi devlet görevlilerinin zaman zaman devlet adına ortaya koyduğu yanlış politikalardır. Bunu da eleştirmek, bizim en tabiî hakkımızdır. Bu hakkımızı da kimse bizden alamaz; bu kürsü milletin kürsüsüdür. Millete yapılmış bir zulüm varsa birileri tarafından, onu gündeme taşımak ve bu rahim devletten, rahim olması gereken devletten gelen şu hak ihlallerine, şu gasplara karşı çıkın demek de bizim en tabiî hakkımız ve aslında da hepimizin görevidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi, Olağanüstü Hal Bölge Valisi diyor ki: “Biz, köy boşaltma talimatı vermedik; ama, köylerimiz boşaldı.” 400 bin insan, şu anda -biraz önce tehcir dedi, muhacir konumunda- zorunlu göçe tabi tutulmuş. Kim tutmuş? Hangi birim tarafından olursa olsun, göçe zorlanmış insanlar...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Geri dönmemek üzere ama...

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Ben, sözlük anlamıyla kullanıyorum.

Şimdi, üzerinde durmamız gereken asıl konu budur. Bu insanlar, bizden anlamsız tartışmalar istemiyorlar. Bu insanlar, bu olgudan siyasî rant peşinde koşulmasını da istemiyor. Bu insanların bizden istediği bir şey var. Her şey oldu bitti; evim yıkıldı, köyüm yakıldı, hayvanlarım telef oldu, meralarım bozuldu; hiçbir ticarî ve ekonomik işlev göremiyorum. Düşünebiliyor musunuz, bir topluluk -400 bin insanı kastederek söyleyeyim- 15 yıldır üretimden kopuk yaşıyor. Şu terör belasını Allah bir başka bölgede yaşatmasın; şu terör belasının ne sıkıntılar taşıdığını bilemezsiniz. Daha dün kendi evinde 20-30 kişiyi ağırlayan vatandaşımız, bugün camilerin avlusunda el açmış dileniyor... Dolayısıyla, çözüm bulalım.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Çözüm?..

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Nedir çözüm arkadaşlar; şimdi, Olağanüstü Hal Bölge Valisinin de verdiği rakamlar var; 5 bin küsur, bir başka rakamla da 7 bin küsur konut yapılmış, bazı vatandaşlarımız yerleştirilmiş; ama, 400 bin vatandaşımız var. Bunların bir kısmı zaten kendi imkânlarıyla gidip yerleşmişler.

Yapılması gereken şudur: Köylerinden göç etmek zorunda bırakılmış olan insanlar iki kategoride incelenebilir: 1) Dönülmesi mümkün olan köyler varsa, devlet o köylerdeki evleri yeniden onarır, tarlasını, bahçesini verir ve bu vatandaşlara bazı katkılarda bulunmak suretiyle bunların köye dönüp, yeniden ekonomiye katılmasını sağlayabilir. 2) Gitmek istemeyen vatandaşlara da -yine burada bir yığın projeden bahsediliyor- Hükümet, kaynak aktarmak suretiyle, bu vatandaşlarımızın, kentlerin ve büyük ilçelerin civarlarındaki köylerde konaklamasını, buralarda yaşamasını sağlayabilir.

Bakınız, bugünkü Olağanüstü Hal Bölge Valisinin bu Komisyona verdiği raporu ben okudum. Diyor ki: “Bizim bu istihdam işini yapabilmemiz için, çok acil olarak, 2,5 trilyon lira paraya ihtiyacımız var.” Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bu 2,5 trilyonu değil, 25 trilyonu da, daha birçok imkânları da seferber edebilecek kudrettedir.

Ortada sorun nedir; sorun, bürokratik engellerdir. Bunlar aşılmalı ve Hükümet, bu bölgeye olan katkıyı süratle gerçekleştirip sürdürmelidir. Bakınız, ben bir misal vereyim. 54 üncü Hükümet döneminde -yine, Olağanüstü Hal Bölge Valisinin raporundan söylüyorum- bu bölgeye, köye dönüş projesine yatırılması amacıyla 490 milyar Türk Lirası gönderilmiş ve valinin ifadesine göre, bu para kullanılarak, 1 792 aile köye döndürülmüştür. Bugünkü parayla, bu, belki 1,5 trilyon liraya eşittir. O halde, şimdi, Hükümetimiz, büyük bir süratle -2,5 trilyonluk imkân çok büyük bir imkân değildir- bu parayı aktarmalı ve bu vatandaşlarımızın, kendi bölgelerinde sağlıklı bir biçimde yaşamalarını sağlamalıdır.

Ben, bölgenin bir milletvekili olarak da şunu arz etmek istiyorum: Bu sorun gündeme geldiğinde, bölücülük iddiaları ortaya çıkarılıyor. Türkiye’yi bölmeye, o Bekaa Vadisindeki adamın da hiç kimsenin de gücü yetmez; Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü bozmaya kimsenin gücü yetmez. Türkiye’nin, bir şeytan üçgeninin ortasında olduğunun bilincindeyiz hepimiz. Hiç kimse de, bölücü terör örgütüne karşı mücadelede zaafa uğrayalım demiyor. Hepimizin demek istediği şey şudur: Bu bölgede yaşayan insanlar bir insanlık dramı yaşamıştır onbeş yirmi yıl boyunca.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz.

ÖMER VEHBİ HATİPOĞLU (Devamla) – Geliniz, Allahaşkınıza, siyasî tartışmaları, parti çıkarlarını bir tarafa bırakalım; her birimiz, elimize bir kova su alıp, bu ateşin üzerine dökme basiretini gösterelim diyorum.

Hepinizi, beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hatipoğlu.

Efendim, rapor üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Aslında, burada yapılan konuşmalarda bir hata yapılıyor “devlet” kelimesi kullanılıyor. Halbuki, devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bizim, hepimizin devleti. Bu devlet içinde, kamu hizmeti yapan birtakım insanların keyfî işlemleri olabilir; bunu, devleti hedef alarak suçlamak bence yanlış bir ifadedir. O bakımdan, bunu böyle kullanmak lazım.

Sayın milletvekilleri, ikincisi, elbette ki, herkesin yaşadığı bölgenin, kendine göre birtakım sıkıntıları var. İşte, ben Tunceli Milletvekiliyim. 1994’ten beri, insanlar evlerine un getiremiyor, şeker getiremiyor; sınırlı. Mahallinde gıda ambargosu veyahut da gıda sınırlaması diyorlar!..

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekiliyim; şubattan beri, ben -Sayın Bakan burada- 300 bin koyunumuzun yaylaya gitmesi için -geçen sene yaylalar açıktı- Hükümete, Sayın Bakana gidiyorum, valilere telefon açıp soruyorum, “efendim, güvenliği sağlayamıyoruz” diyorlar; ordu kumandanına telefon ediyoruz “efendim, siyasî irade bir karar alsın ve bize bildirsin” diyorlar. Biz, o bölgenin milletvekilleriyiz, o insanlara hizmet etmek zorundayız. Bu memleket bizim, çözüm bulmak da bizim elimizde. İnşallah bu terör biter, bir daha da bu meseleler burada tartışılmaz. Gerçekten çok zor durumdayız. Biz Avrupalılardan, şundan bundan da umut beklemiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da boşaltılan yerleşim birimleri nedeniyle göç eden yurttaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla kurulmuş bulunan (10/25) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler bitmiştir.

Çalışma süremiz de bitmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 3 Haziran 1998 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.57

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan’ın SSK Müdürlüğü doktor ve teknik personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’ın yazılı cevabı (7/4876)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Nami Çağan tarafından yazılı olarak cevap verilmesini saygılarımla arz ederim.

Saffet Kaya Ardahan Milletvekili İçişleri Komisyon Üyesi Yüksek Has. Div. Üyesi

1. Ardahan İlimizin ihtayacı olan SSK müdürlüğünün açılmasıyla ilgili çalışmanız var mı?

2. Varsa ne zaman?

3. İlimizin ihtiyacı olan doktor ve teknik personel ihtiyacının karşılanmasıyla ilgili çalışmanız var mı?

4. Varsa ne zaman?

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 1.6.1998 Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/3515/013985

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 30.4.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12582 sayılı yazınız.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumunca Ardahan İlinde Sigorta Müdürlüğü açılması ve ildeki kurum sağlık tesislerinin personel ihtiyacına ilişkin” 7/4876 Esas No’lu yazılı soru önergesinde yer alan hususlar, 4792 sayılı kuruluş Kanunu gereğince idarî ve malî bakımdan özerk olan Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğüne incelettirilmiş, konu ile ilgili olarak alınan cevabi yazıda;

Ardahan İlinde Sigorta Müdürlüğü açılmasının kurum yönetim kurulunun 25.12.1997 tarih ve 5644 sayılı Kararı ile uygun görüldüğü, bu kapsamda ünitenin sigorta müdürü, sigorta müdür yardımcısı, şef ve muhasebeci kadrolarının oluşturulduğu, ayrıca söz konusu sigorta müdürlüğü için hizmet binası kiralanmasına yönelik çalışmaların sürdürüldüğü, bu çalışmaların tamamlanması sonucunda sigorta müdürlüğünün faaliyete geçirileceği,

bildirilmiştir.

Diğer taraftan, Hükümetimiz döneminde Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık tesislerinde kullanılmak üzere 2589 adet sözleşmeli personel kadrosu ihdas edilmiş olup, bu kadrolara 23.5.1998 tarihinde ÖSYM tarafından yapılan sınav sonucunda kazanan personelin atamaları yapılacaktır. Söz konusu personelden, Ardahan Dispanserinin ihtiyacı olan uzman tabip, diş tabibi, eczacı, hemşire, ebe, sağlık teknisyeni ve laborant kadrolarına da atamalar gerçekleştirilecektir.

Ayrıca, Sosyal Sigortalar Kurumu sigorta tesislerinin ihtiyacı olan 18 800 adet kadronun Kuruma tahsisi için, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının uygun görüşleri alınmak suretiyle Bakanlığımızca bir kanun tasarısı hazırlanmıştır. Söz konusu kanun tasarısının yasalaşması halinde Ardahan Sigorta Müdürlüğünün boş bulunan diğer kadrolarına da personel ataması yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

2. – Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, TRT’nin yayın politikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cavit Kavak’ın yazılı cevabı (7/4877)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

2954 sayılı Kanun ve ilgili yasalar gereği, TRT yayınlarını, Anayasa ilkelerine uygun olarak kamu hizmeti görmekle yükümlüdür. TRT Genel Müdürlüğünün son zamanlarda büyük bir malî sıkıntı içerisinde olduğu bilinmektedir. Kamu yayıncılığı anlayışla rekabet ortamından uzak, eğitim-kültür, belgesel, TSM, THM vs. yayınlarla 3984 sayılı Kanuna büyük ölçüde riayet eden TRT’ye gerekli hazine desteği de sağlanmamaktadır. Ancak, TRT yönetimince, içinde bulunduğu malî çıkmazdan kurtuluşunu sağlayacak yayın kalitesini artırıcı, reklam gelirlerini teşvik edici programlar gibi radikal kararlar olmak üzere herhangi bir arayış içerisinde bulunulmadığı görülmektedir.

Bu amaçla;

Soru 1. TRT Kurumu, Anayasanın 133 üncü maddesi gereği idarî, malî ve yayıncılık politikası açıdan hiç şüphesiz ki özerk statüye sahiptir. Acaba TRT bu özerkliği hangi ölçüde değerlendiriyor? Yayın politikasında özerkliğe ne derecede riayet edebiliyor?

Soru 2. Özellikle son 8 ay içerisinde, gerek haber bültenlerinde, gerekse Kurtul Altuğ’un sunduğu Politikanın Nabzı programı gibi diğer programlarda hükümet lehine olan yayın ağırlığı, kamu yayıncılığı ilkesini zedelemektedir. Hatta taraflı yayıncılık, o noktaya varmıştır ki Bakanların her toplantısında uzun uzun yayınlanırken, muhalefet parti liderlerinin beyanlarının çok kısıtlı verilmesi veya hiç yayınlanmaması, TRT’nin özerk yayıncılık yerine siyasî, baskı altında yanlı, taraflı yayıncılık yaptığı inancı kamuoyunda pekiştirmekte ve izlenme oranının daha da düşmesine neden olmaktadır. Bunun sağlanabilmesi için ne tür bir tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

Soru 3. TRT’nin yayın kalitesinde beklenen artışın olmadığı, izlenilirlik oranındaki düşüşün gerekçeleri nelerdir?

Soru 4. Yaklaşık olarak özel televizyonların toplamına eşit sayıda personele sahip olan TRT’nin çok sayıda yetişmiş kalifiye elemanlara ve program hazırlamak için çok gelişmiş bir altyapıya (teçhizat ve stüdyolar, program arabaları gibi) sahip olmasına rağmen, kendisi program yapmak yerine, çok sayıda programı diğer firmalara yaptırdığı görülmektedir.

TRT maaş ödediği çok sayıda gelişmiş elemanın kapasitelerinin yeterince kullanılmamış olması ve yüzmilyarlarca lira ödenek alınan cihazların atıl durumda bulunması hiç şüphesiz ki kuruma maddi ilave yük getirmektedir. Masraflarını bir ölçüde de azaltabilecek bu imkânları kullanmak yerine, diğer firmalara program yaptırabilmek için büyük harcamalar yapmasını anlamak güçtür. TRT Kurumunun programları kendisinin yapması yerine, programların çoğunu diğer firmalara yaptırmasının sebebi nedir?

Sayın Yücel Yener TRT Genel Müdürü olduktan sonra çok sayıda kalifiye elemanı pasif görevlere atayarak, konuyu bilmeyen ahbap-dost ilişkileriyle yakın tandıklarının uzmanlık kadrolarına atanmasının bunda bir etkisi var mıdır? Bu uzman kadrolara yeni atanan hısım, akraba ve tanıdıklar, program hazırlayamadıkları için mi diğer firmalara program yaptırılmaktadır?

Temmuz 1997’den bugüne kadar TRT hangi firmalara hangi programları yaptırmış ve herbir program için ne kadar ödeme yapmıştır?

Soru 5. TRT-1, TRT-2, TRT-INT, GAP TV, TRT-AVRASYA’da yayınlanan programlar değerlendirildiğinde tamamen tek taraflı ve yanlı olarak konukların davet edildiği, diğer siyasî konjonktürde yer alanlara ise söz hakkının tanınmadığı görülmektedir. Tarafsız, kamu yayıncılığı yapması gereken TRT’nin bu yanlı ve sadece iktidar partilerinin ve ona destek olan siyasî partinin görüşlerini yansıtan yayıncılık anlayışının sebebi nedir?

Soru 6. TRT Kurumunca, reklam gelirlerini artırıcı ne gibi tedbirlerin alınması düşünülüyor?

T.C. Devlet Bakanlığı 29.5.1998 Sayı : B.02.0.017.800/(02).390

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 30.4.1998 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4877/12394/30157 sayılı yazınız.

b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 6.5.1998 tarih ve B.02.0.- KKG/106-768-4/2373 sayılı yazısı.

İlgi (a) da kayıtlı yazı ile Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen (7/4877-12394) esas no’lu soru önergesine ait cevabi yazımız ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz olunur.

Cavit Kavak Devlet Bakanı

T.C. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu 28.5.1998 Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.2.TRT.0.61.00.00/1107

Devlet Bakanlığına

(Sayın Cavit Kavak)

İlgi : 7.5.1998 tarih ve B.02.0.017.800/(08)-338 sayılı yazıları.

İlgi yazıları ile Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız tarafından Sayın Başbakana tevcih edilen ve Devlet Bakanımız Sayın Cavit Kavak tarafından cevaplandırılması tensip edilen 7/4877-12394 sayılı yazılı soru önergesine Kurumumuz cevabı aşağıda arz edilmiştir.

1. Anayasanın 133 üncü Maddesinde 8.7.1993 tarih ve 3913 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonucunda Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun özerk ve yayınlarının tarafsızlığı esası getirilmiş ise de Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun kuruluş yasası olan 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Anayasada yapılan değişikliğe paralen düzenlemeler henüz yapılamamıştır. Ancak, bu konuda 2954 sayılı Yasa değişiklik tasarı Taslağı Bakanlar Kurulunun gündemindedir. Kaldı ki, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu kurulduğu günden bu yana, yasalarda yer alsın veya almasın tarafsız yayın yapmayı ilke olarak kabul etmiş ve Anayasanın öngördüğü şekilde kamuoyunun serbestçe oluşumu yönünde ilkeli ve düzeyli yayıncılık anlayışını terk etmemiştir.

2. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, gerek haber bültenlerinin hazırlanmasında gerekse haber programlarını düzenlenmesinde, 2954 sayılı yasanın öngördüğü “Yayın İlke ve Esasları”na titizlikle uymaktadır. Kaldı ki, Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun bu esaslara uygun faaliyeti, 3984 sayılı Yasaya göre, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun denetimine de tabi bulunmakta ve özellikle son 8 ay içerisinde RTÜK’ün, önergede ileri sürülen hususlara ilişkin herhangi bir uyarısı da söz konusu olmamıştır.

Diğer yandan, 2954 sayılı Yasanın “Hükümet ve Siyasî Parti Açıklamalarının ve Faaliyetlerinin Yayınlanması” başlıklı 20 nci maddesinde: Kanunda belirtilen yayın esaslarına uymak ve diğer siyasî partilere cevap hakkı doğuracak bir unsur taşımamak kaydıyla; Hükümetin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerin açıklama ve faaliyetlerinin yayınlanması, bunların haber değeri ve niteliği taşıması şartına bağlı olması öngörülmüştür ve ayrıca Kurumun, Hükümet veya bir siyasî partinin açıklama ve faaliyetlerini yayınladıktan sonra bunu dengelemek maksadıyla hemen ardından veya aynı bülten içerisinde karşı görüşleri almak için çaba harcamak ve yayınlamak zorunda olmadığı esası getirilmiştir.

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, gerek haber bültenlerinin hazırlanmasında ve gerekse haber programların düzenlenmesinde, Yasanın bu amir hükmüne tamamen uygun hareket etmenin yanı sıra, Mecliste grubu bulunmayan siyasî parti sözcülerine de söz hakkı tanımak suretiyle, Kanunun yüklediği, Kamuoyunun Anayasa İlkeleri doğrultusunda serbestçe oluşmasına yardımcı olmak görevini en iyi şekilde yerine getirmeye özen göstermektedir.

Önergede söz konusu edilen Kurtul Altuğ’un sunduğu Politikanın Nabzı programının 1-31 bölümlerinde yer alan program konukları ekli listede belirtilmiştir.

Programda DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ve eski Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan birkaç kez davet edilmişler, ancak, bu davete olumlu cevap vermemişlerdir. Bunun yanında diğer muhalefet partisi olan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal söz konusu programa davet edilmiş ve programda yer almıştır. Ayrıca, muhalefet parti temsilcileri ve grup temsilcilerinin görüşlerine gerek telefon bağlantıları ile gerekse röportaj yapılarak programda yer verilmiştir.

3. Kamu hizmeti görmekle yükümlü Kurumumuz, bu görev anlayışı içinde kamuoyunda Anayasa ilkeleri doğrultusunda serbestçe ve sağlıklı bir şekilde oluşmasını temin edecek yayın yapmaktadır. Kurumumuz, bu görev anlayışının ve yayın ilke ve esaslarının dışına çıkarak, yayın yapma çabası içinde değildir. Kurumumuz, maddî imkânsızlıklara rağmen yayın kalitesinde de istenilen düzeye hemen hemen ulaşmıştır. Diğer yandan, özel televizyonların izlenme oranları AGB adlı bir araştırma kuruluşu tarafından gerçekleştirilmektedir. Adı geçen Kuruluş, Türkiye’de 1 500 aile üzerinde araştırma yapmakta ve sonuçlarını yayınlamaktadır. Kurumumuz, yayınlarının kapsama alanları gözönünde bulundurulduğunda, yapılan araştırmaların, uygulama alanının çok sınırlı olduğu ve Türkiye çapında yeterli bir araştırma olmadığı kuşkusuzdur. Bununla birlikte, Kurumumuz çeşitli üniversiteler ile ilişki kurarak ülke çapında araştırma yaptırmakta, yayınlarımızın izlenirlik oranları yakından takip edilerek kamuoyunun beklentilerine cevap verecek ciddi ve seviyeli yayınlar yapılmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda Kurumumuz yayınlarının izlenirlik oranlarının son 8 ayda sürekli yükseldiği tespit edilmiştir.

4. Kurumumuzun yayında kullandığı teknik teçhizatı, 1990 yılından beri Kurumun içinde bulunduğu finansman sıkıntısı, bu teçhizatın kurulacağı binaların inşaatının yine aynı sebeble tamamlanamaması sebebiyle yenilenememiştir. Radyo ve televizyon yayıncılığı alanında kullanılan teçhizatın ekonomik ömrü 5-6 sene ile sınırlıdır. Bu teçhizatın yenilenmemesi halinde, eski cihazların bakım ve onarım masrafları ekonomik olarak daha fazla bir parayı da gerektirmektedir. Bu sınırlı imkânlara rağmen, Kurumumuz, daha kaliteli, estetik ve çağdaş yayıncılık yapmaya özen göstermektedir. Dolayısıyla, Kurumun teknik teçhizatın atıl tutulduğu iddiası gerçek değildir.

Diğer yandan, Kurumumuz, kamu yayıncılığı alanında faaliyet gösteren ve Anayasanın 133 üncü maddesiyle tarafsızlığı ve özerkliği temel ilke olarak belirlenen ve kamu hizmeti gören bir kuruluştur. Kurumumuz, diğer kaynaklarında olduğu gibi personelini de etkin ve verimli bir şekilde kullanmaya özen göstererek, bu konularda zaman zaman ortaya çıkan sorunları kısa sürede çözmeye çalışarak, Anayasanın ve 2954 sayılı Yasanın Kurumumuza yüklediği görevleri en iyi şekilde yerine getirmeye çaba sarfetmektedir.

Kaldı ki özellikle Temmuz 1997’den bugüne kadar Kurum dışına program da yaptırılmamıştır.

Kalifiye elemanların pasif görevlere alındığı, yakın kişilerin uzmanlık kadrolarına atandığı iddiası da haksız ve gerçeği yansıtmamaktadır. Son 8 ay zarfında Kurumdaki atıl kapasite hem personel hem teknik açıdan çok olumlu olarak değerlendirilmiş ve kültür hizmeti olarak ve gelir sağlayıcı düzenlemeler yapılmış, 50’ye yakın yeni program yayına verilmiştir. 1997/Temmuz ayından önce Kurum dışına yaptırılan bütün programlar Kurum içinde yapılmaya başlanmış, bugünkü tarih itibariyle Kurum dışına herhangi bir ödeme yapılmamıştır. Bu konu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Raporlarında da yer almaktadır. Kurumumuzun üst düzey kadrolarındaki personelin tümü liyakat ile bu görevlere gelmiş, uzmanlıkları yalnızca Kurumumuzda değil radyo televizyon medyasında da kabul edilmiş kişilerdir. Kurumumuzun uzman kadrolarına akraba, hısım ve tanıdıkların atanması konusundaki eleştiri ise gerçekle bağdaşmamaktadır. Kurumumuzun temel uzmanlık kadroları olan prodüktör, muhabir, mühendis, yönetmen, spiker gibi kadrolara atananlar, Kurumumuzun yıllardan bu yana gelen geleneği gereği genel duyurulu sınavlarla seçilmiş, hizmet öncesi eğitimden geçirilmiş, konularındaki uzman yayıncılardır. Diğer yandan, yapılan atamalardan bir çoğu, önceki hükümet döneminde sınavlarını kazanmış, fakat atanmaları yapılamamış personelin göreve başlatılması yönünde olmuştur. Bunun dışında daha önce sınavı kazanmış bulunan kamera asistanı adaylarına kurs açılmış ve bu kurs sonunda atamaları yapılmıştır. 1997 Temmuz’undan itibaren Kurumda personel ayırımı hiç yapılmadığı gibi, meslekî kuruluşlarla işbirliği yapılarak, yönetime çalışanların daha etkin bir şekilde katılımı sağlanmıştır.

5-6. TRT 1, TRT 2, TRT INT, TRT GAP, AVRASYA kanallarında yayınlanan eğitim, kültür, sanat sosyal içerikli programlarda konunun uzmanları, bilim adamları, kurum ve kuruluşların temsilcileri, konuk edilmektedir. Programlar tarafsız bir gözle, kamuoyunun bilgilendirilmesine, aydınlatılmasına, eğitim ve kültür düzeyinin geliştirilmesine yardımcı olacak şekilde hazırlanıp, sunulmaktadır. Kamu hizmeti görmekle yükümlü Kurumumuz, bu yayınlarında da kamuoyunun Anayasa ilkeleri doğrultusunda serbestçe ve sağlıklı bir şekilde oluşmasını temin edecek yayınlar yapmaktadır. Kurumumuz, yayınlarında tarafsızlığı ve çok sesliliği esas almakta ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk Devleti anlayışı içerisinde yayınlarını sürdürmektedir.

Diğer taraftan, radyo ve TV reklam gelirlerinde 1997 Temmuz ayı itibariyle artış kaydedilmemiş ve reklamların gelirlerimiz arasında önemli bir yer tuttuğunun bilincinde olarak, çeşitli üniversiteler ile ilişki kurulmakta, ülke çapında araştırma yaptırılmakta, yayınlarımızın izlenirlik oranları yakından takip edilerek kamuoyunun beklentilerine cevap verecek ciddi ve seviyeli yayınlar yapılmasına özen gösterilmektedir.

Arz ederim.

Yücel Yener Genel Müdür

Politikanın Nabzı Konukları Listesi

Bölüm No Program Konuğu Katıldığı Tarih

1 Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı 21.9.1997

2 Mustafa Kalemli TBMM Başkanı 28.9.1997

Hayrettin Erkmen (Dışişleri Eski Bakanı)

3 Mesut Yılmaz Başbakan 5.10.1997

Sakıp Sabancı (İşadamı)

Mustafa Aysan (İ.Ü. İşletme Fak. Öğr. Üy.)

4 İsmail Cem Dışişleri Bakanı 12.10.1997

İlter Türkmen (Dışişleri Eski Bakanı)

Aydın Alacakaptan (Emekli Büyükelçi)

Haluk Ülman (Öğretim Üyesi-Yazar)

5 Deniz Baykal CHP Genel Başkanı 19.10.1997

Alev Coşkun (Turizm Eski Bakanı- Cumhuriyet Gazetesi Yazarı)

Uğur Alacakaptan (İst. Bilgi Ün. Hukuk Fak. Dek.)

6 Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı 26.10.1997

7 Zekeriya Temizel Maliye Bakanı 2.11.1997

Mustafa Aysan (İ.Ü. İşletme Fak. Öğr. Üy.)

Esfender Korkmaz (İ.Ü. İşletme Fak. Öğr. Üy.)

8 Yekta Güngör Özden Anayasa Mahkemesi Başkanı 9.11.1997

Aysel Çeliker (İ.Ü. Hukuk Fak. Dekanı)

Necla Arat (İst. Ün. Kadın Sorunları Araş. Merkezi Md.)

9 Hüsamettin Cindoruk DTP Genel Başkanı 16.11.1997

Turgut Kazan (İst. Barosu Eski Başkanı)

Uğur Alacakaptan (İst. Bilgi Ün. Hukuk Fak. Dekanı)

Emin Çölaşan (Telefon) (Hürriyet Gazetesi Yazarı)

10 Bülent Ecevit Devlet Bakanı ve Başbakan Yrd. 23.11.1997

Orhan Birgit (AD Vakfı Başkanı Gazeteci Yazar)

Oktay Ekşi (Basın Konseyi Başkanı Hürriyet Gaz. Yazarı)

11 Işın Çelebi Devlet Bakanı 30.11.1997

Baran Tuncer (Radikal Gaz. Yazarı-İktisatçı)

Atilla Karaosmanoğlu (İktisatçı)

12 Oltan Sungurlu Adalet Bakanı 7.12.1997

Köksal Bayraktar İstanbul Üniversitesi Ceza Huk ve

Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı

Bölüm No Program Konuğu Katıldığı Tarih

Yücel Sayman İstanbul Barosu Başkanı

Eralp Özgen (Telefon) (Barolar Birliği Başkanı)

13 Şükrü Sina Gürel Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü 14.12.1997

Haluk Ülman (Öğrt. Üyesi-Yazar)

Gün Kut Boğaziçi Üni. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrt. Üyesi)

Derviş Eroğlu (Telefon) (KKTC Başbakanı)

14 Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı 21.12.1997

15 Hikmet Çetin TBMM Başkanı 28.12.1997

Necdet Uğur (İçişleri ve Millî Eğitim

Eski Bakanı)

Muhsin Batur (Emekli Hava Org. Hava Kuvvetleri Eski Kom.)

Mustafa Kalemli (Telefon) (TBMM Eski Başkanı)

16 Mesut Yılmaz Başbakan 4.1.1998

Uğur Dündar (Gazeteci)

Mustafa Aysan (İ.Ü. İşletme Fak. Öğrt. Üyesi)

Alaaddin Asna (Halkla İlişkiler Derneği Bşk.)

Rauf Denktaş (Telefon) (KKTC Cumhurbaşkanı)

17 İsmet Sezgin Başbakan Yrd. ve Millî Savunma Bakanı 11.1.1998

Özcan Köknel (Prof. Dr.)

Rahmi Turan (Gözcü Gazetesi Genel Yayın Yön.)

18 Deniz Baykal CHP Genel Başkanı 18.1.1998

Oktay Ekşi (Basın Konseyi Başkanı Hürriyet Gaz. Yazarı)

Rıdvan Budak (DİSK Genel Başkanı)

19 Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı 1.2.1998

Fahri Görgülü (İçişleri Bak. Eski Müs. Eski Vali Emn. Eski Gn. Md.)

Hasan Fehmi Güneş (İçişleri Eski Bakanı)

Uluç Gürkan (Telefon) (TBMM Başkanvekili)

20 Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı 8.2.1998

21 Zekeriya Temizel Maliye Bakanı 15.2.1998

Alpay Bağrıaçık (Koç Holding Yön. Kurulu Üyesi)

Mehmet Yıldırım (İstanbul Ticaret Odası Başkanı)

Mustafa Aysan (Telefon) (İ.Ü. İşletme Fak. Öğrt. Üyesi)

22 Yücel Yener TRT Genel Müdürü 22.2.1998

Bölüm No Program Konuğu Katıldığı Tarih

Zeki Sözer (TRT Televizyon Eski Daire Başkanı)

Tarcan Gönenç (TRT TV Dairesi Eski Bşk.Vek. Show TV Sorumlu Md.)

Prof. Dr. Özcan Köknel (Prof. Dr.)

Kerim Aydın Erdem (TRT Eski Genel Müdürü)

23 Şükrü Sina Gürel Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü 1.3.1998

Derviş Eroğlu (KKTC Başbakanı)

Erol Manisalı (İ.Ü. Öğr. Üyesi Kıbrıs Araş. Vakfı Başkanı)

Osman Saffet Arolat (Dünya Gazetesi Gn. Yay. Yönetmeni)

Murat Karayalçın (Telefon) (TBMM Dışişleri Komis. Başk. CHP Samsun Mv.)

24 İsmail Cem Dışişleri Bakanı 8.3.1998

İlter Türkmen (Dışişleri Eski Bakanı)

Coşkun Kırca (Dışişleri Eski Bakanı)

25 Ahat Andican Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü 15.3.1998

Ahmet Çalık (İşadamı)

Büşra Erşanlı Behar (Boğaziçi Üni. Öğrt. Üyesi)

26 Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı 22.3.1998

27 Yalım Erez Sanayi ve Ticaret Bakanı 29.3.1998

Bayram Meral (Türk-İş Genel Başkanı)

Fuat Miras (TOBB Başkanı)

28 Işın Çelebi Devlet Bakanı 5.4.1998

Adnan Başer Kafaoğlu (Maliye Eski Bakanı)

Prof. Dr. Mustafa Aysan (İ.Ü. İşletme Fak. Öğrt. Üyesi)

29 İsmail Cem Dışişleri Bakanı 12.4.1998

Prof. Erol Manisalı (Kıbrıs Araş. Vakfı Bşk.)

İsmail Soysal (Em. Büyükelçi-Ortadoğu Balkan İnc. Vak. Bşk.)

30 İbrahim Gürdal 19.4.1998

Talha Çamaş Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Başkanı

Ali Güreli Türkiye Otelciler Birliği Başkanı

Can Pulak (Telefon) Gazeteci-Yazar

31 Halil İbrahim Özsoy Sağlık Bakanı 26.4.1998

Yıldırım Aktuna DTP İstanbul Milletvekili

Füsun Sayek Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Bşk.

3. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Turgut Özal suikastiyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4878)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Adalet Bakanı Sayın M. Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 22.4.1998

Kemal Albayrak Kırıkkale

1. 21.4.1998 tarihinde Milliyet Gazetesinde yayınlanan Korkut Özal’ın suikastı yargıya açıklarım ifadesindeki 8 inci Cumhurbaşkanı merhum Özal’ın suikast hadisesindeki böyle bir olayla ilgili ne gibi işlem yapılmaktadır?

2. Eğer gerçekten böyle bir olay söz konusu ise kamuoyundan neden gizlenmektedir?

3. Medyada böyle bir konu belirtildiğine göre idarî ve hukuk açısından ne gibi işlem yapmayı düşünüyorsunuz?

T.C. Adalet Bakanlığı 27.5.1998 Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Sayı : B.03.0.CİG.0.00.00.0.3.4.28.1998-12833

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 30.4.1998 tarihli Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli A.01.0.0.GNS.- 0.10.00.02-7/4878-12395/30158 sayılı yazıları.

İlgi yazınız ekinde alınan, Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak tarafından yöneltilen ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenen 7/4878-12395 esas sayılı soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Mahmut Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

Sayın Kemal Albayrak

Kırıkkale Milletvekili

TBMM

Tarafıma yönelttiğiniz ve yazılı olarak cevaplandırılmasını istediğiniz 7/4878-12395 Esas No’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu olan hususlarla ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda;

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 6.5.1998 tarih ve B-1998/542 sayılı yazıda; ideolojik amaçla T.C. Başbakanı Turgut Özal’ı tasarlayarak öldürmeye tam teşebbüs suçundan sanık Kartal Demirağ hakkında Ankara DGM’ne kamu davası açılmış, ayrıca Ankara Emniyet Müdürlüğüne yazılan 30.9.1988 gün ve 1988/81 Hz. sayılı talimat ile de olayda bu sanığa yardımcı olan veya eyleme iştirak eden şahısların olabileceği belirtilerek bu yöndeki araştırma ve soruşturmanın sürdürülmesi istenmiş ve yapılan işlemlerle ilgili zaman zaman yazışmalar yapılmıştır.

Son olarak 21.4.1988 günlü Milliyet Gazetesinde yer alan “Suikastı yargıya açıklarım” başlıklı haberde, DP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Korkut Özal’ın suikastı planlayan kişinin ismini devletin resmî yargısına ya da güvenlik birimlerine bildirebileceği, yargının konu üzerine gitmesinde yarar gördüğünü söylediğine yer verilmesi üzerine, aynı gün Korkut Özal’ın Cumhuriyet Başsavcılığına usulen davet edilerek bilgisine başvurulduğu ve kendisinden alınan bilgi doğrultusunda başlatılan hazırlık soruşturmasının devam ettiği bildirilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mahmut Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

4. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Sarıveliler Esentepe İlköğretim Okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4892)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 22.4.1998

Abdullah Özbey Karaman

Karaman Sarıveliler-Esentepe Köyümüzde bulunan ilköğretim okulunda 1 asil ve 1 vekil olmak üzere toplam 2 adet öğretmen bulunmaktadır. Ayrıca okul binası ve bahçesinin yapım ve onarımına ihtiyacı vardır.

Sorularım şunlardır:

1. İlköğretim okulumuzun öğretmen ihtiyacı ne zaman karşılanacaktır?

2. Okul bina ve bahçesinin yapım ve onarımını ne zaman yaptırmayı düşünüyorsunuz?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 29.5.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1586

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 30.4.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12580-7/4892-12409/30172 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Sayın Abdullah Özbey’in “Karaman-Sarıveliler-Esentepe İlköğretim Okuluna ilişkin” yazılı soru önergesinde yer alan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir.

1. Karaman İli Sarıveliler İlçesi Esentepe İlköğretim Okulunun 46 öğrencisi bulunmakta ve birleştirilmiş sınıf olarak eğitim öğretime devam etmektedir. Okulda kadrolu 2 sınıf öğretmeni görev yapmaktadır. Okulun öğretmen ihtiyacı bulunmamaktadır.

2. Söz konusu okulun onarım işi için Bayındırlık ve İskân Müdürlüğünce yapılacak keşif esas alınarak il yapım programı içinde gerçekleştirilecektir.

Arz ederim.

Hikmet Uluğbay Millî Eğitim Bakanı

5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Dost Sigorta A.Ş.’nin kurucu heyetine mensup bazı işadamlarının gözaltına alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4901)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 22.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Dost Sigorta A.Ş.’nin kurucu heyetine mensup bazı işadamları sabaha karşı yapılan bir operasyonla gözaltına alınmışlardır.

Sorularım şunlardır:

1. Gözaltına alınan işadamı sayısı ne kadardır?

2. İşadamları hangi yasal gerekçelerle gözaltına alınmışlardır?

3. Dost Sigorta Şirketi hangi yılda kurulmuş ve kaç yıldan beri faaliyette bulunmaktadır?

4. Şirketin 1 trilyon TL.sına neden el konulmuştur?

5. Operasyon terörist avını hatırlatırcasına neden gece yarısı yapılmıştır?

6. İşadamlarına yapılan bu muamelenin Türkiye’nin içteki ve dıştaki itibarını sarsacağını, yerli ve yabancı yatırımcıları ürküteceğini hiç düşünmediniz mi?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.6.1998 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-122921

Konu : Yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 30.4.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/4901-124476/30222 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan.Kar.Gen.Md. 6.5.1998 gün ve AB02.0.KKG/106-767-4/2368 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Dost Sigorta Anonim Şirketinin kurucularına yönelik olarak Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı ile başlatılan operasyonlarda (21) şahıs gözaltına alınmış, (4)’ü sevk edildikleri adlî makamlarca tutuklanmış, (17) şahıs ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardır.

Dost Sigorta Şirketi 1997 yılında kurulmuş, 1998 yılının Ocak ayında kuruluş izni almıştır.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 143 üncü maddesinde yer alan hazırlık soruşturmasının gizliliğinden dolayı daha fazla açıklama yapmak mümkün bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu

İçişleri Bakanı

6. – Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, Karadeniz Teknik Üniversitesinde öğrencilerin rektörlükçe fişlendiği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4908)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın A. Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 27.4.1998

M. Hasan Öz Ordu

Sorular :

1. Karadeniz Teknik Üniversitesinde öğrencilerin, rektörlük marifetiyle fişlendiğinden haberdar mısınız?

2. Demokrasinin olduğu bir ülkede, özgür iradenin mabedi üniversitelerimizde böyle bir uygulamayı onaylıyor musunuz?

3. Bu tür, kılık-kıyafet fişlemelerinin durdurulması için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

4. İlgili üniversitede ve benzeri kurumlarda, demokrasi dışı uygulamaları yapanlar hakkında idarî kovuşturma düşünüyor musunuz?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı 29.5.1998 Yükseköğretim Genel Müdürlüğü Sayı : B.08.0.YÖG.0.16.02.02(020.2)14206

Konu : Ordu Milletvekili Sayın M. Hasan Öz’ün soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 4.5.1998 tarih ve KAN.KAR.MD. A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4908-12483/30277 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 12.5.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-772-2/2483 sayılı yazısı.

Ordu Milletvekili Sayın Mustafa Hasan Öz’ün, Sayın Başbakanımıza yönelttiği “Karadeniz Teknik Üniversitesindeki uygulamalara ilişkin” yazılı soru önergesinde verilebilecek yanıt aşağıya çıkarılmıştır:

“1. Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğünce öğrencilerin herhangi bir suretle fişlenmesi söz konusu değildir.

2. Hiçbir üniversitemizde öğrencilerimizin fişlenmesi düşünülemez. Bilindiği gibi üniversitelerimiz, “demokrasi dışı uygulamalar”ın yapıldığı yerler değil; sosyal, kültürel ve ekonomik açılardan olduğu gibi demokratik yaşamımızın gelişmesi yönünden de toplumumuzun öncü kurumlarıdır. Bu nedenle her üniversitemiz üstlendiği görevlerin yerine getirilmesinde yalnızca, başta Yükseköğretim Kanunu, ilgili yasalarla çizilen amaçlar doğrultusunda öğrencileri yetiştirmekle yükümlü ve sorumludur.

3. Üniversite Rektörlüklerince öğrencilerimizin kılık ve kıyafetleri ile ilgili olarak sürdürülen uygulamalar, yalnızca Anayasa, 2547 sayılı Yasanın Ek-17 nci maddesi, ilgili diğer yasalar ve yargı kararlarına uygun olarak yerine getirilmektedir.

4. Yukarıda belirtildiği gibi, üniversitelerimizin hiçbirinde sözü edildiği şekilde demokrasi ile bağdaşmayan ve hukuk dışı bir uygulama olmadığı için, hiç kimse hakkında da idarî bir kovuşturma açılmamıştır.

Arz ederim.

Hikmet Uluğbay Millî Eğitim Bakanı

7. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman-Ayrancı-Küçükkoraş Köyünün sulama suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Kıraman Köyünün beton sulama kanallarının ne zaman yapılacağına,

– Karaman-Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin yol sorunlarına,

– Karaman-Ayrancı-Pınarkaya Köyünün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Sarayköy’ün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Yarıkkuyu Köyünün ek kuyu ihtiyacına,

– Karaman-Ayrancı-Karaağaç Köyünün içme suyu şebekesine,

– Karaman-Ayrancı-Kavaközü Köyünün sulama suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Kayaönü Köyünün beton sulama kanalı ihtiyacına,

– Karaman-Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin içme ve sulama suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Büyükkoraş Köyünün beton sulama kanalı ihtiyacına,

– Karaman-Ayrancı’ya bağlı bazı köylerin köprü ve sulama göleti ihtiyacına,

– Karaman-Ayrancı-Dokuzyol Köyünün su kanalı ve içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Ağızboğaz Köyünün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Akpınar Köyünün içme suyu sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Berendi Köyünün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Yukarıakın Köyünün su deposu ve yol sorununa,

– Karaman-Ayrancı-Ambar-Bögecik Köyleri arasındaki yola,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4917, 4918, 4919, 4920, 4921, 4922, 4923, 4924, 4925, 4926, 4927, 4928, 4929, 4930, 4931, 4932, 4933, 4935)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Küçükkoraş Köyüne ait Ulak Çayından pompajla sulama imkânı vardır. Ayrıca, sondaj kuyusu açılarak sulama suyu temini mümkündür.

Sorum şudur:

Köyün sulama suyu problemi ne zaman çözüme kavuşturulacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Kıraman Köyünün beton sulama kanalları ne zaman yapılacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Melikli köy yolunun asfaltlanması, ayrıca Üçharman ve Kavaközü Köylerini Melikli’ye bağlayan köy yollarına büz döşenmesi gerekmektedir.

Sorularım şunlardır:

1. Yolun asfaltlanması ne zaman gerçekleştirilecektir?

2. Yukarıda belirtilen yollara büz döşenmesi için bir çalışma yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Pınarkaya Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir?

2. İbrala deresinden arazilerine su sağlayacak, beton sulama kanalı yapılması konusunda Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Sarayköy’ün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Yarıkkuyu Köyünün yetersiz olan içme suyuna katkı sağlayacak ek kuyu açılması ne zaman gerçekleştirilecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Karaağaç Köyünün içme suyu şebekesi ne zaman yenilenecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Kavaközü Köyünün sulama suyu probleminin çözümüne ilişkin Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Kayaönü Köyüne beton sulama kanalı yapılması konusunda Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

1. Karaman Ayrancı-Bögecik Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir?

2. Böğecik’in Savran Mahallesinde içme suyu deposu ne zaman yapılacaktır?

3. Saracık-Kartal ve Kavaklı pınarlarının ıslah edilerek köyün sulama suyu hizmetine ne zaman sunulacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Büyükkoraş Köyünün beton sulama kanalı ne zaman yapılacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

1. Karaman Ayrancı-Çatköy ile Akpınar arasında köprü yapılması ve büz döşenmesi ne zaman gerçekleştirilecektir?

2. Bozkoyak Mevkiine sulama göleti inşaatı ile ilgili Bakanlığınızca yapılan bir çalışma var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

1. Karaman Ayrancı-Dokuzyol Köyüne, Ayrancı Barajını bağlayan toprak kanalın beton kaplaması ne zaman yapılacaktır?

2. İçme suyu deposunun kotu düşük olduğu için bazı evlere su çıkmıyor. Sorunun çözümü için Bakanlığınızca ne gibi bir çalışma yapılmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Ağızboğaz Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Akpınar Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözüme kavuşturulacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Berendi, nüfus bakımından yoğun, geçimini koyunculukla sağlayan bir köyümüzdür.

Ağılları, köyden 20 km. mesafede, direkt yolu bulunmayan, ulaşımı Ayrancı İlçesi üzerinden yapılan, hergün gidiş-dönüş yaklaşık 160 km. katedilen bir mekandır. Köylü bu ağıllara en kısa mesafeden bir yol açılarak ulaşım sağlayabilecekleri bir hizmet yolu talep etmektedirler. Ayrıca içme suyu ve Kırkpınar mevkiinden araziye beton sulama kanalı yapılması gibi talepleri bulunmaktadır.

Sorularım şunlardır:

1. Köye ağıl yolu açılması için Bakanlığınızca bir çalışma yapılacak mıdır?

2. İçme suyu sorunu ne zaman çözülecektir?

3. Beton sulama kanalı yapılması ne zaman programa alınacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

1. Karaman MerkezYukarıakın Köyünün su deposu ne zaman yapılacaktır?

2. Yukarıakın-Aşağıakın arası yolun genişletme çalışmaları ne zaman başlayacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Zeki Ünal Karaman

Karaman Ayrancı-Ambar-Böğecik Köyleri arası köy yolunun asfaltlanması ne zaman gerçekleştirilecektir?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.6.1998 Sayı : B.02.0.014/031.1843

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 4.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12655 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın yazılı soru önergesi incelenerek, söz konusu önergeye ait cevaplar liste halinde yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a Ait

Yazılı Soru Önergesi Listesidir

Konusu Açıklamalar

– Karaman-Ayrancı-Küçükkoraş Köyünün sulama suyu problemi ne zaman çözülecek? – Sulama suyu temini konusuna ait etüd, planlama

etüd ve proje çalışmaları teşkilâtımızca tamamlanmış

olup, ileriki yıllar yatırım programlarının hazırlanmasında

konu öncelikle ele alınacaktır.

– Karaman-Ayrancı-Kıraman Köyünün beton sulama kanalları ne zaman yapılacaktır? – Karaman-Ayrancı-Üçharman-Kıraman sulama tesisi

projesi 1995-96-97-98 yılları yatırım programında

yeralmakta olup; tesisin inşaatı halen devam etmektedir.

– Karaman-Ayrancı-Melikli Köy yolunun asfaltlanması ne zaman gerçekleştirilecektir? – Karaman-Ayrancı-Üçharman-Andıkara Köy yolu

Üçharman ve Kavaközü Köylerini Melikliye bağlayan köy yollarına büz döşenmesi 1998 yılı Genel İdare Asfalt kaplama programında

için bir çalışma yapılacak mıdır? olup, geri kalan köy yollarının asfalt yapımı

ise ileriki yıllar programında değerlendirilecektir.

Ayrancı-Üçharman-Andıkara-Melikli-Kavaközü Köy yolu

üzerinde eksik sanat yapısı bulunmaktadır.

– Karaman-Ayrancı-Pınarkaya Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir? – Pınarkaya Köyü 1987 yılında ihale edilerek proje

Arazilere İbrala Deresinden su sağlayacak beton sulama kanalı yapılması dahilinde içme suyu inşaatı yapılmış, tesis hizmete

konusunda bir çalışma yapılacak mıdır? girmiştir. Ancak suyun kaynağından azalma olduğundan

içme suyu sıkıntısı çekmekte olan köy halkı, 1997 yılında

Özel İdare limit programı halinde Devlet+Vatandaş

işbirliği ile 7,5 km. uzaklıkta bulunan su kaynağı köye

getirilmiş olup, içme suyu sorunu tamamen ortadan

kaldırılmış olup, depo tahliyesinden akan suyu sulama

amaçlı kullanmaktadırlar.

– Karaman-Ayrancı-Sarayköyün içme suyu sorunu ne zaman çözülecek? – Sarayköy içme suyu inşaatı 1987 yılında sondaj

kaynağından içme suyu temin edilerek tesis hizmete

girmiştir. Sondaj kuyusundaki suyun azalması ile 1996

yılında yeni sondaj açılarak 1997 yılında ENH çekilmiş sondaj devreye girmiştir. Şu an köyde bulunan sondaj faal durumda olup, içme suyu sorunu yoktur.

Konusu Açıklamalar

– Karaman-Ayrancı-Yarıkuyu Köyünün yetersiz olan içme suyuna katkı sağlayacak – Yukarıkuyu Köyü içme suyunu köyiçi çeşmelerden

ek kuyu açılması ne zaman gerçekleştirilecektir? karşılamakta iken 1995 yılında Devlet+Vatandaş

işbirliği ile proje dahilinde biriktirme terfi binası,

100 m3 gömme depo ve şebeke yapılarak tesis hizmete

girmiştir. İçme suyu sorunu yoktur.

– Karaman-Ayrancı-Karaağaç Köyünün içme suyu şebekesi ne zaman yenilenecektir? – Karaağaç Köyü içme suyu inşaatı 1992 yılında yapılıp

tesis hizmete girmiştir. Ancak köyde yeni yerleşim yerinin

depo kotu üzerinde yapıldığından içme suyunu bazı evler

kullanamamakta olduğundan 1995 yılında 150 m3 gömme

depo ve terfi hattı yapılıp, yeni motopomp montajı

yapılarak tesis hizmete sunulmuştur.

– Karaman-Ayrancı-Kayaönü Köyüne beton sulama kanalı yapılması konusunda bir – Kayaönü sulama suyu temini konusuna ait etüd ve

çalışma yapılmakta mıdır? planlama etüdleri Teşkilâtımızca tamamlanmıştır. Konu

ile ilgili proje yapım çalışmaları devam etmektedir.

– Karaman-Ayrancı-Böğecik Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir? – Böğecik Köyünün depo ve şebeke mevcut olup sondaj

Böğecik Savran Mahallesine içme suyu deposu ne zaman yapılacaktır? Saracık-Kartal ve Ağızboğaz grubundan içme suyu temin edilmektedir.

ve Kavaklı pınarlarının ıslah edilerek köyün sulama suyu hizmetine ne zaman sunulacaktır? Yeni motopomp tahsisi yapılacaktır. Savran Mah. içme

suyunu Ağızboğaz grubundan almaktadır.

Sulama suyu temini konusu 1994 yılında Teşkilâtımızca

etüd edilmiş olup, etüd sonucu menfi olarak değerlendirilmiştir.

– Karaman-Ayrancı-Büyükkoraş Köyünün beton sulama kanalı ne zaman yapılacaktır? – Sulama suyu temini konusu ile ilgili etüd, planlama etüd

ve proje çalışmaları tamamlanmış olup, ileriki yıllar yatırım

programlarının hazırlanmasında konu öncelikle ele alınacaktır.

– Karaman-Ayrancı-Çatköy ile Akpınar arasına köprü yapılması ve büz döşenmesi – Ayrancı-Çatköy-Akpınar köyyolunda 1997 yılında

ne zaman gerçekleştirilecektir? Bozkoyak mevkine sulama göleti inşaatı ile ilgili 15,70 mt.lik köprü yapılmıştır. Sanat yapısı ihtiyacı yoktur.

yapılan bir çalışma var mıdır?

Konusu Açıklamalar

– Karaman-Ayrancı-Dokuzyol Köyüne, Ayrancı Barajını bağlayan toprak kanalın beton – Dokuzyol Köyü sulama suyu temini konusu DSİ ile ilgili

kaplaması ne zaman yapılacaktır? İçme suyu deposunun kotu düşük olduğu için bazı olduğundan Teşkilâtımızca herhangi bir çalışma yapılama-

evlere su çıkmıyor. Sorun için bir çalışma var mı? mıştır. İçme suyu inşaatı 1968 yılında yapılarak hizmete

girmiştir. Ancak köy yerleşim sahası genişlediğinden 1992

yılında ilave şebeke yapılmıştır. Daha sonra yeni yapılan

evlere 1996 yılında ikinci kez ilave şebeke yapılmış,

1997 yılında motopompu Özel İdare Müdürlüğünce satın

alınıp montajı yapılmıştır. İçme suyu sorunu yoktur.

– Karaman-Ayrancı-Ağızbozan Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir? – Karaman-Ayrancı-Ağızbozan Köyü içme suyu inşaatı

1978 yılında grup içme suyu olarak yapılmış, tesis hizmete

girmiştir. Gruptan ayrı olarak başka kaynaklada içme suyu

gelmektedir. Kaynakların yaz aylarında yetersiz, şebekeyle

1998 yılı sondaj programına alınmıştır.

– Karaman-Ayrancı-Akpınar Köyünün içme suyu sorunu ne zaman çözülecektir? – Akpınar Köyü içme suyu inşaatı 1988 yılında proje

kapsamında yapılarak tesis hizmete girmiştir. Yaz aylarında

bahçe sulama işinde kullanıldığı zamanlar içme suyu

yetersiz kalmaktadır. Tesis amacına uygun kullanıldığında

içme suyu yeterlidir.

– Karaman-Ayrancı-Berendi Köyüne ağıl yolu açılması için bir çalışma yapılacak mı? – Berendi Köyüne ağıl yolu yapımı hizmet alanımız

İçme suyu sorunu ne zaman çözülecektir? Beton sulama kanalı yapılması ne zaman dışındadır. 1988 yılında ihale edilerek proje dahilinde içme

programa alınacaktır? suyu inşaatı yapılmıştır. 1992 yılında ilave memba ile köye

gelen içme suyu miktarı artırılmıştır. Köylü içme suyunu

bahçe sulama işinde kullandıkları için sıkıntı çekilmektedir.

Sulama suyu temini konusu 1992 yılında Teşkilâtımızca

etüd edilmiş olup, etüd sonucu menfi olarak değerlendirilmiştir.

– Karaman-Merkez-Yukarıakın Köyünün su deposu ne zaman yapılacaktır? – Yukarıakın Köyü köy içi çeşmelerden içme suyu

Yukarıakın-Aşağıakın arası yolun genişletme çalışmaları ne zaman başlayacaktır? kullanmaktadırlar. 1997 yılında Bayındırlık İl Müdürlüğünce

100 m3 gömme depo ihalesi yapılmıştır. Depo inşaatı

Konusu Açıklamalar

tamamlanmıştır. Şebekesi Devlet+Vatandaş işbirliği ile

yapılacaktır. Yukarıakın-Aşağıakın yolu 1.1.1998 tarihi

itibariyle karayolları yol ağına girdiğinden bundan

sonraki çalışmalar Karayolları tarafından yapılacaktır.

– Karaman-Ayrancı-Ambar-Böğecik Köyleri arası köy yolunun asfaltlanması ne – Ayrancı-Ambar-Böğecik köy yolunun asfalt kaplaması

zaman gerçekleştirilecektir? 1998 yılı Özel İdare programında yer almakta olup, yılı

içerisinde yapımına çalışılacaktır.

8. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in;

– Karaman-Sarıveliler-Uğurlu Köyünün içme suyu ve sulama suyu sorununa,

– Karaman-Başyayla-Kışlaköy’ün bazı sorunlarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4940, 4941)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 22.4.1998

Abdullah Özbey Karaman

Karaman-Sarıveliler-Uğurlu Köyümüzün içme suyunun etüd edilmesi ve sulama suyu için beton veya kapalı kanal yapılması gerekmektedir.

Sorularım şunlardır:

1. Köyümüzün içme suyu evsafı ve miktarının etüdü ne zaman yapılacaktır?

2. Sulama suyu sorununun çözümüne katkı sağlayacak olan kapalı sistem veya arkların beton kanal yapılması konusunda bakanlığınızda ne gibi bir çalışma yapılmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Abdullah Özbey Karaman

Karaman-Başyayla-Kışlaköy’ün içme suyu, sulama suyu ve kanalizasyon problemleri vardır.

Sorularım şunlardır:

1. İçme suyu sondajı ne zaman yapılacaktır?

2. Yarım kalan beton kanal inşaatının kalan 1,5 km.lik bölümünü ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

3. Sulama suyu için 3 km.lik su kanalı ve yolunu ne zaman yapacaksınız?

4. Kışla Köyümüzün kanalizasyon probleminin giderilmesi için bakanlığınızca ne gibi bir çalışma vardır?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.6.1998 Sayı : B.02.0.014/031.1843

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 4.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12655 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Abdullah Özbey’in yazılı soru önergesi incelenerek, söz konusu önergeye ait cevaplar liste halinde yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Abdullah Özbey’in

Yazılı Soru Önergesi Listesidir

Konusu Açıklamalar

– Karaman-Sarıveliler-Uğurlu Köyü içme suyu evsafı ve miktarının etüdü ne zaman – Uğurlu Köyü içme suyu tesisi 1993 yılı proje

yapılacaktır? Sulama suyu sorununun çözümüne katkı sağlayacak olan kapalı sistem dahilinde yapılarak tesis hizmete girmiştir.

veya arkların beton kanal yapılması konusunda ne gibi çalışma yapılmaktadır? 1998 yılında Özel İdare Limit programı dahilinde

ilave hat ve isale hattı arızaları giderilerek tesis

hizmete girmiştir. İçme suyu sorunu yoktur.

– Karaman-Başyayla-Kışlaköy’ün içme suyu sondajı ne zaman yapılacaktır? Yarım – Kışlaköy’ün sulama tesisi ile ilgili proje çalışmaları

kalan beton kanal inşaatının kalan 1,5 km.lik bölümü ne zaman tamamlanacaktır? tamamlanmış olup, ileriki yıllar yatırım programlarının

Sulama suyu için 3 km.lik su kanalı ve yolu ne zaman yapılacaktır? Kışlaköy’ün hazırlanmasında konu öncelikle ele alınacaktır.

kanalizasyonu için ne gibi bir çalışma vardır? Kışlaköy’ün kanalizasyon işinin etüd-projesi yapılmış olup 1998 yılı yatırım programına teklif edilmemiştir.

İl Müdürlüğünce teklif edildiği takdirde değerlendirilecektir.

9. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4942)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla

28.4.1998 Tevfik Diker Manisa

Sorular :

1. Bakanlığınıza bağlı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yıllardır çalışmakta olan geçici işçiler için son zamanlarda yapılan kadro çalışmaları askerde olanları da kapsamakta mıdır?

2. Bu durumda olan geçici işçiler yapılacak sınava girebilecekler mi?

3. Bu kişilerin vatanî görev ile iş konusunda yapmak zorunda bırakılan seçim adalet ve eşitlik ilkesi ile bağdaşmakta mıdır?

4. Bu durumda olan kişiler için vatanî görevleri sırasında ya da görev sürelerinin bitiminde kadroya geçebilmeleri için palanlanan bir çalışma var mıdır?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.6.1998 Sayı : B.02.0.014/031.1843

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 4.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12655 sayılı yazınız.

Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker’in yazılı soru önergesi incelenerek, söz konusu önergeye ait cevap yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Manisa Milletvekili Sayın Tevfik Diker’e

Ait Yazılı Soru Önergeler Listesidir

Konusu Açıklamalar

– Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde yıllardır çalışmakta olan geçici – 4 Nisan 1998 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak

işçiler için son zamanlarda yapılan kadro çalışmaları askerde olanları kapsamakta mıdır? yürürlüğe giren 4359 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi;

Bu durumda olan işçiler yapılacak sınava girebilecekler mi? Bu kişlerin vatanî 1997 yılı içerisinde 7 ay ve daha az süreli çalışmış olan

görev ile iş konusunda yapmak zorunda bırakılan seçim adalet ve eşitlik ilkesi ile mevsimlik işçileri kapsaması ile Maliye Bakanlığının

bağdaşmakta mıdır? Bu durumda olan kişiler için vatanî görevleri sırasında ya da 17.4.1998 gün ve 5502 sayılı talimatları dahilinde

görev sürelerinin bitiminde kadroya geçebilmeleri için planlan bir çalışma var mıdır? “1997 yılında her ne şekilde olursa olsun çalışmamış

olanların sınav müracaatları değerlendirilmeyecektir.” ibaresi

olmasından mütevellit, askerde olan mevsimlik işçiler,

ünite ihtiyacına ve Millî Eğitim Bakanlığı,

Sağlık Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü

kadrolarından boş bulunan yardımcı hizmetler kadro

sınavına dahil edilmemişlerdir. Bu durumda olan

mevsimlik işçilerimizden vatanî görevlerini yapmakta

olanların iş âkitleri askıda olduğu için yapılacak herhangi

bir kadro işlemi bulunmamaktadır.

Ancak vatanî görevlerini bitirerek terhis belgelerini

almış ve vatanî görevlerini yapmakta olan personel

sayısını belirlemek için 13.5.1998 gün ve 07839 sayılı

Genelge ile tüm ünitelerimize talimat verilmiş olup,

bu talimat doğrultusunda Genel Müdürlüğümüze

ulaşan bilgiler neticesinde konu değerlendirmeye

alınarak çözüm yoluna gidilecektir.

10. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Türkiye Taş Kömürü Kurumunun Hazineye olan borçlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/4944)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.

Cafer Tufan Yazıcıoğlu Bartın

Soru : 4316 sayılı 1998 Malî Yılı Bütçe Kanunun 45 inci maddesi kapsamında Türkiye Taş Kömürü Kurumunun hazineye olan borçlarının mahsup edilmesi için Türkiye Taş Kömürü Kurumu ile Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı arasında mutabık kalınan performans kriterleri, kurumun yönetiminin hangi kararına istinaden ve hangi görevliler tarafından hangi tarihte imzalanmıştır?

T.C. Başbakanlık 27.5.1998 Hazine Müsteşarlığı Kamu İktisadî Teşebbüsleri Genel Müdürlüğü Sayı : B.02.1.HM.0.KİT-04-01-52330-30838

Konu : Soru önergesi hakkında

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : a) 8.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4944-12536/30357 sayılı yazınız.

b) Devlet Planlama Teşkilâtına (Yüksek Planlama Kurulu Sekreteryası) yazılan 11.2.1998 tarih ve 5590 sayılı ve

c) Devlet Planlama Teşkilâtına (Yüksek Planlama Kurulu Sekreteryası) yazılan 6.5.1998 tarih ve 25274 sayılı yazılarımız.

İlgi (a)’da kayıtlı yazınız ekinde yer alan Bartın Milletvekili Sayın Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun tevcih ettiği Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğüne ilişkin yazılı soru önergesine Bakanlığımca verilen cevap aşağıdadır.

4316 sayılı 1998 Malî Yılı Bütçe Kanununun 45 inci maddesi kapsamında Türkiye Taşkömürü Kurumunun Hazineye olan borçlarının mahsup edilmesi için performans kriteri uygulanmasını teminen ilgi (b)’de kayıtlı yazımızla Yüksek Planlama Kurulu Kararı istihsali için Yüksek Planlama Kuruluna müracaat edilmiş, ancak daha sonra ilgi (c)’de kayıtlı yazımızla söz konusu Karar taslağının gündeme alınmaması talep edilmiştir.

Yüksek Planlama Kuruluna yazılan ilgi (a) ve (b)’de kayıtlı yazılarımız dışında Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü ile Hazine Müsteşarlığı arasında herhangi bir protokol imzalanmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Güneş Taner Devlet Bakanı

11. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, Turgut Özal suikastiyle ilgili yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4963)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 28.4.1998

Kemal Albayrak Kırıkkale

1. Basında İstanbul Milletvekili Sayın Korkut Özal’ın, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’a karşı suikastı yargıya açıklarım ifadesi yer almaktadır; Buna göre Sayın Özal’ın ölümünde suikast var mıdır?

2. Medyada böyle bir konu belirtildiğinde konu hakkında hukukî ve idarî açıdan ne gibi bir işlem yapılmıştır?

T.C. İçişleri Bakanlığı 2.6.1998 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-124073

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 8.5.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/4963-12560/30397 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kan.Kar.Gen.Md. 14.5.1998 gün ve B.02.0.KKG/106-775-18/2535 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve Sayın Başbakanımıza yöneltilen Başbakanımızca da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesinde ileri sürülen hususlarla ilgili cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Merhum 8 inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünde suikast olduğuna dair Bakanlığım kayıtlarında herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

12. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, bakanlıkça soruşturulmasına onay verilmeyen belediyelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4964)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim. 28.4.1998

Doç. Dr. Abdullatif Şener Sıvas

Sorular:

1. İçişleri Bakanı olduğunuz günden bu yana Bakanlık denetim elemanlarınca soruşturma izni talep edildiği halde bugüne kadar soruşturma onayı verilmeyen belediye veya belediye görevlisi var mı?

2. Eğer varsa bunların sayısı ve partilere göre dağılımı nasıldır?

3. Bunların içinde hangi ANAP’lı belediyeler vardır?

T.C. İçişleri Bakanlığı 29.5.1998 Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80475

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 8.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12791-7/4964-12561/30398 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen, Sıvas Milletvekili Doç. Dr. Abdullatif Şener’in “Soruşturulmasına izin verilmeyen belediyelere” ilişkin yazılı soru önergesine cevap teşkil edecek bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Mahallî idarelerin seçilmiş veya tayin edilmiş organları ve bunların üyeleriyle diğer kamu görevlileri hakkında inceleme, araştırma ve soruşturma yapma görevi, 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bakanlığıma verilmiştir.

Bakanlığım bünyesinde mülkiye müfettişleri ve kontrolörler olmak üzere iki grup denetim elemanı mevcut olup, mahallî idarelerle ilgili denetimler periyodik olarak yapıldığı gibi, Bakanlığıma yapılan çeşitli başvurular ve alınan duyumlar üzerine de inceleme ve soruşturma yapılmaktadır.

Ayrıca, il valilerinin de 5442 sayılı İl İdaresi Kanunundan kaynaklanan genel denetim ve teftiş görev ve yetkisi bulunmaktadır.

Bu çerçevede, Bakanlığıma intikal ettirilen şikayet konuları değerlendirmeye alınarak ya valilikçe incelenmesi için mahalline gönderilmekte, ya da Bakanlığımca inceleme ve soruşturma yapılmakta olup, işleme alınmayan talep bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

13. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün, Mavi Akım Projesi hakkında ileri sürülen iddialara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4984)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımızın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

30.3.1998 Ali Rıza Gönül Aydın

Mavi Akım projesinin uygulamaya yönelik olarak ilgili çevrelerde birtakım şüphe ve dedikodular kamuoyunu fevkalade rahatsız eder hale gelmiştir. Şöyle ki;

1. Rusya’nın Isobilnaye-Cubga limanına kadar 396 km. lik boru hattı bölümü Rus Stroytransgas şirketi ile birlikte inşa edecek olan Türk Öztaş ve Haznedaroğlu şirketlerini Rus tarafı;

a) Hangi kritere göre seçmiştir?

b) Türk Hükümetinden Gazprom’a bu konuda adı geçen şirketler için tavsiyede bulunulmuş mudur?

c) Öztaş şirketinin ANAP yöneticileriyle yakınlığı nedir?

d) Bu şirkete projeye katılacağı konusunda söz verilmiş midir?

e) Adı geçen Türk şirketle bugüne kadar hiç boru hattı inşası yapmışlar mıdır?

2. Mavi Akım projesi gereğince Samsun–Ankara boru hattının;

a) Ruslar tarafından inşa edileceği doğru mudur?

b) Parasının Botaş tarafından ödeneceği iddiaları gerçek midir?

c)Doğruysa bu para hangi kriterlere göre ödenecektir?

3. Samsun–Ankara boru hattını Ruslar inşa edecekse;

a) Hattın inşası için Türk ortak seçecekler midir?

b) Seçeceklerse hangi kriter uygulanacaktır?

c) Bu konuda Bakanlığınızın veya Botaş’ın bir tavsiyesi olmuş mudur veya olacak mıdır?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 1.6.1998 Sayı: B.15.O.APK.0.23.300-765-8733

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı’nın 8 Mayıs 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02–7/4984–12605/30439 sayılı yazısı.

Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül’ün tarafıma tevcih ettiği ve TBMMİç Tüzüğü’nün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/4984–12605 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/4984–12605)

Mavi Akım projesinin uygulamaya yönelik olarak ilgili çevrelerde birtakım şüphe ve dedikodular kamuoyunu fevkâlade rahatsız eder hale gelmiştir. Şöyle ki;

Soru 1:

Rusya’nın Isobilnaye–Cubga limanına kadar 396 km. lik boru hattı bölümü Rus Stroytransgas şirketi ile birlikte inşa edecek olan Türk Öztaş ve Haznedaroğlu şirketlerini Rus tarafı;

a) Hangi kritere göre seçmiştir?

b) Türk Hükümetinden Gazprom’a bu konuda adı geçen şirketler için tavsiyede bulunulmuş mudur?

c) Öztaş şirketinin ANAP yöneticileriyle yakınlığı nedir?

d) Bu şirkete projeye katılacağı konusunda söz verilmiş midir?

e) Adı geçen Türk şirketle bugüne kadar hiç boru hattı inşası yapmışlar mıdır?

Bakanlığımın Konu İle İlgili Genel Açıklaması

Rusya Federasyonu Hükümeti ile 15 Aralık 1997’de yapılan anlaşma ile 2000 yılında 500 Milyon m3/yıl ile başlayarak 2007 yılında 16 Milyar m3/yıl kapasiteye ulaşacak 25 yıllık bir Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması imzalanmıştır.

Söz konusu anlaşmanın 3 üncü Maddesinde, adı geçen boru hattının Rusya Federasyonu topraklarında ve Karadeniz altında “RAOGAZPROM” tarafından, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ise, yine RAO GAZPROM’un ana inşaat şirketi ve Türk Şirketleri ile oluşturulan bir konsorsiyum tarafından inşa edileceği hususunda taraflar mutabık kalmışlardır.

Bu anlaşmanın uygulanmasına binaen, Rusya topraklarında İZOBİLNOYE bölgesinden başlayıp, DJUBGA limanına kadar 396 km.lik boru hattı bölümünün inşaatı için, RAO GAZPROM tarafından ana İnşaat Şirketi STROYTRANSGAS görevlendirilmiştir.

Cevap 1:

a) Rus STROYTRANSGAS Şirketi ile Türk ortakları arasındaki birlikteliğin yukarıda tanımlanan anlaşmanın yürürlüğe girmesinden çok önce başladığı, BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından 28.2.1997 tarihinde ihalesine çıkılan İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin ilk bölümü olan Doğubeyazıt–Erzurum Doğal Gaz Boru Hattına “ÖZTAŞ - HAZNEDAROĞLU - STROYTRANSGAS” konsorsiyumu adı altında teklif vermelerinden anlaşılmaktadır.

Nitekim aynı konsorsiyum İran-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin diğer bölümleri için daha sonra açılan ihalelere de yine birlikte katılmışlardır.

Dolayısıyla mevcut duruma bakıldığında bu üçlü şirket nerede olursa olsun boru hattı ihalelerine oluşturdukları bu konsorsiyum vasıtasıyla katılmayı kararlaştırıldıkları görülmektedir.

b) Yukarıda belirtildiği üzere, Rus ve Türk şirketleri bu projeden çok daha önce, başka bir proje için bir araya gelmiş olup, birlikteliklerini adı geçen Mavi Akım Projesi için de sürdürdükleri anlaşılmaktadır.

Bu çerçevede, ortada mevcut bir oluşum vardır ve GAZPROM’a herhangi bir tavsiyede bulunulmuş olması söz konusu değildir.

c) BOTAŞ Genel Müdürlüğü ihaleleri yasal çerçeve içerisinde yürütülmektedir. İhalelerde Devletin menfaatleri ön plânda tutulmaktadır.

d) STROYTRANSGAS ile ÖZTAŞ ve HAZNEDAROĞLU arasındaki boru hatları inşaatına yönelik konsorsiyum şeklindeki birliktelik, Mavi Akım Projesi anlaşmasının imzasından çok daha önce İran–Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi için gerçekleşmiştir. Dolayısıyla ÖZTAŞ Şirketine de bu anlamda bir sözün verilmesinin gereği ve anlamı olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

e) ÖZTAŞ–HAZNEDAROĞLU Şirketlerinin, BOTAŞ Genel Müdürlüğü için yaptıkları 14 inç, 10 km. boru hattı inşaatı dışında, bu anlamdaki uluslararası boru hatları projesinde deneyimleri yoktur.

Ancak, “ÖZTAŞ – HAZNEDAROĞLU – STROYTRANSGAS” Konsorsiyumu’nun İran–Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi için verdiği teklifler incelendiğinde; aralarındaki iş bölümüne göre boru hattının; dizgi, kaynak, indirme, hidrostatik test gibi özellik isteyen aktivitelerinin, hat montajında deneyimli olan Rus ortakça yapılacağı pist, kanal açma, kapama gibi sıradan inşaat faaliyetlerinin ise Türk ortaklarca yapılacağı görülmektedir.

Soru 2 :

Mavi Akım projesi gereğince Samsun–Ankara boru hattının;

a) Ruslar tarafından inşa edileceği doğru mudur?

b) Parasının BOTAŞ tarafından ödeneceği iddiaları gerçek midir?

c) Doğruysa bu para hangi kriterlere göre ödenecektir?

Cevap 2 :

a) Yukarıda tanımlanan anlaşma gereği ve verilen bilgiler çerçevesinde boru hattı adı geçen Rus ve Türk firmalarca gerçekleştirilecektir.

b) Rusya’dan gelecek gazın teslim noktası Samsun olacaktır ve Samsun’dan sonra Türkiye içerisindeki bölüm Türkiye’nin kendi malı olacağı için, maliyeti de Türkiye tarafından karşılanacaktır.

c) BOTAŞ Genel Müdürlüğü, Samsun–Ankara Doğal Gaz Boru Hattı ile bu hattan alınacak branşman hatlarının teknik ve ekomomik fizibiletisini hazırlatmak için bir ihale açmış olup, bu rapor Türkiye içerisinde bu hat vasıtasıyla getirilecek fazın en verimli nasıl kullanılacağı, ne tür yatırımlarla nerelere ulaştırılmasının gerekli olduğunu ve bu yatırımların teknik boyutlarının yanısıra maliyetlerini de içerecektir.

Dolayısıyla, söz konusu Projenin, maliyetinin belirlenmesinde yapılacak bu çalışmanın sonucunda ortaya çıkacak kriterler kullanılacaktır.

Soru 3 :

Samsun–Ankara boru hattını Ruslar inşa edecekse;

a) Hattın inşası için Türk ortak seçecekler midir?

b) Seçeceklerse hangi kriter uygulanacaktır?

c) Bu konuda Bakanlığınızın veya BOTAŞ ‘ın bir tavsiyesi olmuş mudur veya olacak mıdır?

Cevap 3 :

a) Daha önceki paragraflarda da belirtildiği üzere, boru hattı yukarıda verilen gerekçelere bağlı olarak STROYTRANSGAS–ÖZTAŞ–HAZNEDAROĞLU Konsorsiyumu’nca inşa edilecektir.

b) Adı geçen Türk Firmaları ile Rus firmanın ortaklığı daha önceki cevaplarda da tariflendiği üzere, İran–Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı için kendilerince oluşturulmuş durumdadır.

c) Söz konusu ortaklığın oluşturulmasında Bakanlığımızın veya BOTAŞ ‘ın herhangi bir tavsiyesi olmamıştır.

STROYTRANSGAS Şirketi bilindiği üzere, Rusya’nın en büyük boru hattı inşaat firması olup, Halen Yamal–Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı olarak adlandırılan 3500 km uzunluğunda ve 56 inç çapında boru hattının inşaatını yürütmekte olup, kendileri Hükümetler arasında imzalanan anlaşmanın ilgili maddesi gereğince GAZPROM tarafından belirlenmiştir.

14. – İzmir Milletvekili Veli Aksoy’un, bir üniversite öğrencisinin ölümüne ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4986)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Veli Aksoy İzmir

26.12.1997 gün ve 859 sayı ile İçişleri Bakanına Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi 2 nci sınıf öğrencisi Ali Serkan Eroğlu’nun şüpheli ölümü nedeniyle vermiş olduğum yazılı soru önergesi İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından 27.1.1998 gün ve 024915 sayılı yazı ile yanıtlanmış olup, verilen yanıt ile gerçekler birbirini tutmamaktadır. Çünkü maktül Ali Serkan Eroğlu’nun İzmir Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmadığı cevabı Adlî Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığı’nın 14.4.1998 gün ve 97/827 protokol no.lu otopsi raporuna göre maktülün asıya bağlı asfiksi sonucu yani asılma suretiyle boğularak öldüğü, kanında kloroform ve etanol bulunduğu raporu ile çelişmektedir.

1. Maktülün babası Ahmet Eroğlu’nun suç duyurusu, İzmir Tabip Odası ve İzmir Barosunun, konu ile ilgili basın açıklamaları doğrultusunda 27.11.1997 gün 23-24 Aralık günlerinde İzmir İmniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde görevli veya nöbetçi kişiler saptanmış mıdır?

2. Bu kişiler olayla ilgili olarak sorgulanmış mıdır?

3. Yukarıda tarih ve sayısı belirtilen otopsi raporuna göre maktüle ne şekilde kloroform ve etanol verildiği araştırılmış mıdır?

4. Kloroform ve Etanol verilen bir kişinin kendini okul tuvaletinde asarak öldürmesi mümkün müdür?

5. Otopsi raporuna göre maktülün 188 cm. boyunda olduğu anlaşılmaktadır.Ası olayının meydana geldiği İletişim Fakültesinin 1 inci kat tuvaletinin bu eylemi gerçekleştirmeye uygun olup olmadığı saptanmış mıdır?

6. Otopsi raporuna göre maktülün en erken 6 saat, en geç 24 saat önce öldüğü belirtildiğine göre İletişim Fakültesi öğrenci tuvaletinde olayın bu kadar uzun zaman süresince niçin ortaya çıkmadığı araştırılmış mıdır?

7. Bakanlığınız olay hakkındaki soruşturmayı, geliştirmeyi düşünmekte midir?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 2.6.1998 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-122919

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 8.5.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/4986-12608/30454 sayılı yazısı.

İzmir Milletvekili Veli Aksoy tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Ali Serkan Eroğlu’nun; önergede iddia edildiği gibi, polis tarafından gözaltına alınmadığı ve hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır.

Adı geçen şahsın intihar olayı ile ilgili işlemler İzmir ili Bornova ilçesi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmektedir.

Ayrıca konu ile ilgili idarî yönden soruşturma yapmak için Polis Başmüfettişi görevlendirilmiş olup, tahkikat devam etmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

15. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, Gaziosmanpaşa Kaymakamınca yayımlandığı iddia edilen kılık kıyafet genelgesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4993)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğü’nün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Naci Terzi Erzincan

Sorular :

1. Gaziosmanpaşa Kaymakamı Aziz İnci tarafından, “yasa ve tüzük hükümlerine aykırı kılık-kıyafet ile kamu kurum ve kuruluşlarına gelen vatandaşların ilgili personelce uyarılarak içeriye alınmamaları”na ilişkin 19.3.1998 tarihinde yayınlanan genelgeden haberiniz var mıdır? Söz konusu genelge, sizin talimatlarınız doğrultusunda mı yayınlanmıştır? Bunun benzeri genelgeler ülkenin dört bir yanında mülkî amirlerce yayınlanmakta mıdır?

2. Bu genelgede belirtilen yasa ve tüzük hükümlerine aykırı kılık kıyafet nedir? Başörtüsü de yasak kapsamındaki kılık-kıyafetlerden midir?

3. Bu genelgede ifade edilen kılıf-kıyafet yasağı, hangi yasa ve tüzüklerce getirilmiştir?

4. Bugüne değin, vatandaşların kılık-kıyafetlerinden dolayı kamu kurum ve kuruluşlarına alınmamalarına ilişkin bir uygulama olmadığına göre, bizim bilmediğimiz bu yasa ve tüzükler ne zaman çıkartılmıştır? Bu yasa ve tüzükler daha önceden de var idiyse neden uygulanmamıştır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü 29.5.1998 Sayı : B050PGM0710001-Ş/10144

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 8.5.1998 tarih ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-12801 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/4993) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

Söz konusu Genelge ile ilgili iddialar İstanbul Valiliğine incelettirilmiş olup, anılan Valilikten alınan 21.5.1998 tarihli yazıda;

Gaziosmanpaşa İlçesinin (Bilhassa Gazi Mahallesi ve bölgesi yönünden) yasa dışı bölücü ve yıkıcı terör örgütlerinin faaliyetleri ve bunun sonucu ortaya çıkan toplumsal olaylar açısından hassasiyetinin bulunduğu, yine tetör örgütlerinin üzerlerine imha gücü yüksek patlayıcı maddeler yerleştirerek intihar timleri vasıtası ile eylemlerini gerçekleştirdikleri, İlçe Hükümet Konağının dedektör kontrolü altındaki giriş kapısında, kontrol görevi yapan personel ile kimlik tesbitini mümkün kılmayacak kıyafetlerle gelen vatandaşlar arasında tartışmaların meydana gelmesi nedeniyle, Hükümet Konağı ve İlçedeki kamu kurum ve kuruluşlarının güvenliğinin temini ve bu görevi ifa eden personelin daha dikkatli ve sorumlu davranması amacı ile Gaziosmanpaşa Kaymakamlığınca 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu gereğince bahse konu genelgenin yayınlandığı belirtilmiştir.

Başörtüsü ve türbanla Hükümet Konağı ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gelen vatandaşlar hiç bir telkin ve uyarıya maruz kalmaksızın işlerini rahatça takip etmektedirler. Bugüne kadar konu ile ilgili olarak, gerek İstanbul Valiliğine gerekse Bakanlığıma her hangi bir şikâyet intikal etmemiştir.

Gaziosmanpaşa Kaymakamlığının 19.3.1998 tarihli bahse konu genelgesi ile amaçlanın resmî daireler ile Hükümet Konağına yönelik terör eylemlerinin önlenmesidir. Başörtüsü ve türbanın bu genelge kapsamında değerlendirilmesi kesinlikle söz konusu değildir.

16. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, teröre karışan sanık duruşmalarında yaşanan saldırı olaylarına karşı alınacak tedbirlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (74996)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, İçişleri Bakanlığı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını dilerim.

Saygılarımla.

Yılmaz Ateş Ankara

1. 21 Nisan 1998 günü sanık polislerin yargılandığı duruşma salonunda gazetecilere ve avukatlara saldıran sivil polisler hakkında ne işlem yaptınız?

2. Saldırgan sivil polisler görevli olarak mı duruşma salonundaydılar?

3. Bu duruşmadan bir kaç gün sonra da Gazeteci Abdi İpekçi’yi öldürme olayı sanığı Oral Çelik’in yargılanması sırasında da, Çelik’in korumaları tarafından gazeteci ve avukatların tehdit edilmesi bir tesadüf müdür? Bu saldırganlar hakkında ne işlem yaptınız?

4. Teröre karışan sanık duruşmalarında tehdit ve saldırıların olmaması için almayı düşündüğünüz yeni önlemler var mıdır?

T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü 2.6.1998 Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/122922

Konu: Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 8.5.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/4996-12629/30496 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Yapılan yargılama sonucunda emniyet görevlileri hakkında Aydın Ağır Ceza Mahkemesi’nce açıklanan mahkumiyet kararından sonra bazı görevlilerin gazeteci ve avukatları darp ettikleri iddiası üzerine soruşturma yapmak üzere Polis Başmüfettişi görevlendirilmiş olup tahkikat halen devam etmektedir.

Görev talimatında yazılı personel haricindekilerin istirahatli oldukları ya da mesaî bitiminden sonra yargılanmakta olan mesaî arkadaşlarının duruşmasını izlemek için mahkeme salonuna kendi istekleriyle gittikleri anlaşılmıştır.

Adliyelerdeki önlemler için Valiliklerimiz genelgelerle uyarılmış ve gerekli talimatlar verilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

17. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Yurtdışı temsilciliklerinde yapılan işlemler karşılığı alınan ücretlere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/4997)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

M. Sıddık Altay Ağrı

Soru :

Bakanlığınıza bağlı yurtdışı temsilciliklerimizde (Büyükelçilik, Konsolosluk vb.) bu ülkelerde bulunan vatandaşlarımızın pasaport, vize, kimlik tasdiki gibi işlemlerinden belli bir ücret alınmaktadır.

1. Toplanan bu ücretler hangi gelir kalemine kaydedilmektedir?

2. 1997 yılında bu yolla elde edilen gelir ABD Doları bazında ne kadardır?

3. Bu kaynak Türkiye’ye aktarılmış mıdır?

4. 1997 yılı içerisinde bu şekilde toplanan paralardan yapılan harcamalar nelerdir?

T.C. Dışişleri Bakanlığı İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanlığı 25.5.1998 Sayı: İMAD-2000-7934

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 13.5.1998 tarihli A.01.0.GNS.0.10.00.02-2/4997-12662/30565 sayılı yazıları

İlgi’de kayıtlı yazıları ekinde bildirilen, Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın 4 madde halindeki yazılı soru önergesine ilişkin yanıtların metni ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arz ederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Rapor

Dışişleri Bakanlığının yurtdışı teşkilâtında konsolosluk hizmetleri yürüten Büyükelçilik Konsolosluk şubeleri ile Başkonsolosluklarda tahsil edilen konsolosluk harçları ve değerli kâğıt bedellerinin bütçe uygulama sonuçlarına ilişkin Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’ın soru önergelerini içeren rapordur.

Hukukî Dayanaklar :

Dışişleri Bakanlığının yurtdışı teşkilâtında konsolosluk işlemlerinden alınan harçlar 2.7.1964 tarih ve 492 sayılı Harçlar Kanunu, pasaport, nüfus cüzdanı ve uluslararası nüfus cüzdanı gibi değerli kâğıtların satışları da 21.2.1963 tarih ve 210 sayılı Değerli Kâğıtlar Kanununa göre yapılmaktadır.

Sorulara Verilen Cevaplar :

Soru 1 : Toplanan bu ücretler hangi gelir kalemine kaydedilmektedir?

Bilindiği üzere Genel Bütçe Kanunu Devletin yıllık gelir ve gider tahminlerini göstermekle birlikte yapılacak gelir ve giderlere ilişkin Kanunların da uygulanmasına izin veren bir kanundur. Bu nedenle yılları bütçe kanunlarında olduğu gibi 1997 Malî Yılı Genel Bütçe Kanununa eklenen cetvellerden “Devlet Gelirlerinin Dayandığı Temel Hükümler”başlıklı (C) işaretli cetvelde, gelire dayalı Kanunlarla birlikte 492 sayılı Harçlar Kanunu ile 210 sayılı Değerli Kâğıtlar Kanunu da yer almıştır. Bu yetki çerçevesinde Büyükelçilik Konsolosluk Şubeleri ile Başkonsolosluklarca yapılan tahsilatlar yine 1997 Malî Yılı Genel Bütçe Kanuna ekli (B)işaretli Gelir Cetvelinin aşağıda gösterildiği şekilde gelir kalemlerine Türk Lirası cinsinden gelir kaydedilmiştir.

A) 492 sayılı Harçlar Kanununa göre yapılan harç tahsilatı

(B) Cetvelinin

Gelir Kalemi Kodu Açıklama

1373 Noter Harçları

1374 Pasaport ve Konsolosluk Harçları

1376 Diğer Harçlar

B) 210 sayılı Değerli Kâğıtlar Kanununa göre yapılan Değerli kâğıt satış bedeli

2233 Değerli Kâğıtlar Satış Gelirleri

Soru 2 : 1997 yılında bu yolla elde edilen gelir ABD Doları bazında ne kadardır?

1997 Malî yılında yukarıda belirtilen gelir tertiplerine yapılan toplam tahsilat Türk Lirası cinsinden 7 267 893 127 000 TL. olup, bu tutar Bütçe Gelirlerinin ilgili gelir kalemlerine 1.1.1997 tarihli sabit kurlar üzerinden Türk lirasına çevrilip gelir kaydedilmiştir. Harçlar Kanununun verdiği yetkiye dayanılarak her yıl olduğu gibi 1997 yılında da Maliye Bakanlığınca belirlenen ABD Doları cinsinden sabit kur 104 000 TL’dir. Bu kura göre 1997 Malî yılında ABD doları cinsinden yapılan tahsilat 69 883 587,75 ABD Doları olmaktadır.

Soru 3 : Bu kaynak Türkiye’ye aktarılmış mıdır?

Geçmiş yıllarda olduğu gibi 1997 Malî Yılında da tahsil edilen konsolosluk hâsılatı Türkiye’ye aktarılmamıştır. Aktarılmasına da gerek bulunmamaktadır. Söz konusu hâsılat Bakanlığımız bütçesine konulan ödenekler karşılığında 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan Devlet Muhasebesi Yönetmeliği çerçevesinde Maliye Bakanlığı kontrolü ve talimatı altında kullanılmaktadır. İdarî harcamaların bir kısmı Türkiye’den transfer edilmeyerek bu şekilde kullanım sonucunda paranın transfer süresi de dikkate alındığında zaman kaybı önlenmekle birlikte aynı zamanda yurtdışına döviz transferinin asgarî seviyede tutulması sağlanmaktadır. Söz konusu paranın Türkiye’ye aktarılması halinde ayrıca yabancı bankalara banka komisyonu ücreti gibi bir ödemeyle karşılaşılacağı kuşkusuzdur. Buna ilave olarak 1997 yılı konsolosluk hasılatında tahsil edilen paralardan 22 ülkenin parası konvertibl, kalan diğer ülkelerin paraları ise konvertibl olmadığından Türkiye’ye transferi de mümkün olmamaktadır.

Soru 4: 1997 yılı içerisinde bu şekilde toplanan paralardan yapılan harcamalar nelerdir?

Dışişleri Bakanlığının 1997 Malî Bütçesine konulan ödeneklerden yurtdışına ait olan harcamaları genellikle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası transferleri ile gerçekleşmektedir. Ancak konsolosluk hasılatından karşılanabilecek tutarlar ise konsolosluk hasılatından ödenmektedir.

1997 Malî Yılında konsolosluk hasılatından yapılan ödemeler aşağıda sunulmuştur.

a) Özlük Hakları

– Kadrolu personel aylıkları

– Sözleşmeli personel ücretleri

– Tedavi giderleri

b) Diğer Cari Giderler

– Yolluklar

– Hizmet alımları

– Tüketim mal ve malzeme alımları

– Demirbaş alımları

18. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/5010)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın M. Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

6.5.1998

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1998 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1998 yılında Erzincan İli’ne ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar-projeleri itibariyle- ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Adalet Bakanlığı 28.5.1998 Bakan : 919

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 13.5.1998 tarihli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-12888 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde alınan, Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın 7/5010-12707 Esas No.lu yazılı soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

Sayın : Tevhit Karakaya

Erzincan Milletvekili

TBMM

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/5010-12707 Esas No.lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

1998 yılı Yatırım Programıyla ilgili olarak, 22.1.1998 gün ve 23238 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1998 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararının Ekinde yer aldığı üzere, Bakanlığıma 1998 Malî Yılı Bütçesinden 1 590 milyar TL, özelleştirme gelirinden 8 350 milyar TL. yatırım ödeneği ayrılmıştır.

Erzincan İli ile ilgili Genel Bütçeden Bakanlığımca plânlanan veya yürütülen herhangi bir yatırım projesi olmadığından ödenek ayrılmamıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

19. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’ın yazılı cevabı (7/5017)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Nami Çağan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

6.5.1998 Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1998 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1998 yılında Erzincan İli’ne ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar-projeleri itibariyle- ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kuruluşları Genel Müdürlüğü 2.6.1998 Sayı : B.13.0.SGK.0.13.00.01/3553

Konu: Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 13.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5017-12714/30697 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya tarafından hazırlanan “Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin” 7/5017 Esas No’lu yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.

Bilindiği üzere; 1998 Yılı Yatırım Programı 22.1.1998 tarih ve 23238 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de, “1998 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair” 97/10075 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının eki olarak yayımlanmıştır.

Buna göre, Bakanlığımız merkez birimlerinin 1998 yılı Yatırım Programında yer alan projelerinin toplam ödenek miktarı 250 milyar TL. olup, Erzincan İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır.

Bakanlığım bağlı kuruluşlarından, Sosyal Sigortalar Kurumunun 1998 Yılı Yatırım Programında yer alan toplam ödenek miktarı 8,5 trilyon TL.dır. Bu miktarın 6.0 trilyon TL.si sağlık sektörü, 2,5 trilyon TL. si ise diğer kamu hizmetleri (ticaret sektörü) için ayrılmış olup, Kurumun Erzincan İlinde yapımı plânlanan bir projesi bulunmamaktadır.

Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün 1998 Yılı Yatırım Programında yer alan yatırım projelerinin toplam ödenek miktarı 500 milyar TL.dir. Bu miktar içerisinde 1998 yılı fiyatları ile toplam proje bedeli 170 milyar TL. olan Erzincan hizmet binası inşaatı da yer almaktadır. Kurumca Erzincan inşaatı projesi için 1998 yılında ayrılan ödenek miktarı 17.5 milyar TL. olup, söz konusu projenin yatırım programına göre 1999 yılında tamamlanması öngörülmektedir.

İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünün ise 1998 Yılı Yatırım Programında yer alan ödenek miktarı 6.1 trilyon TL.dır. Bu ödeneğin 100 milyar lirası Adana ve Şanlıurfa hizmet binaları için olup, kalan 6 trilyon liralık kısmı istihdam ve Eğitim Projesi ile İşgücü Yetiştirme Kurs faaliyetleri için ayrılmıştır. İşgücü Yetiştirme kursları için bu ödenekten Erzincan İline 9.5 milyar TL’sı ödenek ayrılmıştır. Kurumun Erzincan İlinde yatırım projesi bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Nami Çağan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı

20. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın yazılı cevabı (7/5021)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Turizm Bakanı Sayın İbrahim Gürdal tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

6.5.1998 Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1998 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1998 yılında Erzincan İli’ne ayrılan yatırım ödenekleri, Genel, Katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar-projeleri itibariyle- ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliği 29.5.1998 Sayı : B.170.HKM.0.00.00.00./1170-17529

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı

İlgi : 13.5.1998 tarih ve 7/5021-12718/30701 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde Bakanlığıma gönderilen Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’ya ait yazılı soru önergesi incelenmiştir.

1 – Bakanlığımız 1998 yılı yatırım bütçesi

A – Genel Bütçeden : 4 Trilyon 100 Milyar TL.

B – Özelleştirme Gelirlerinden : 1 Trilyon 920 Milyar TL.

C – Toplu Konut Fonundan : 1 Trilyon 500 Milyar TL.

olmak üzere Toplam : 7 Trilyon 520 Milyar TL.’dır.

Her yıl yatırım programında yer almasına rağmen Toplu Konut Fonu ödeneği ödenek yetersizliği nedeniyle 1997 yılında ödenmediği gibi 1998 yılında da ödenemeyeceği Toplu Konut İdaresi Başkanlığının bila tarih ve B.D.2.D.015/008/586-695 sayılı yazısı ile bildirilmektedir. Özelleştirme gelirlerinden Bakanlığımız bütçesine tahsisi öngörülen ödeneğin transfer işlemi, bugüne kadar gerçekleşmemiştir.

2. Bakanlığımız 1998 yılı Yatırım Programında Erzincan İlinde Tercan Baraj Gölü Çevre Düzenlemesi, Girvelik Şelalesi Çevre Düzenlemesi ile yolunun iyileştirilmesi için 5 Milyar TL. ödenek ayrılmıştır. Bu ödeneğin Erzincan Valiliği emrine gönderilmesi amacıyla, 20.4.1998 tarihinde makam oluru alınmış, ödeneklerin Maliye Bakanlığınca serbest bırakılmasını takiben gönderilecektir.

3. Bakanlığınız 1998 Malî Yılı Bütçesi için teklif edilen ödenek aynen uygun görülmediğinden, yeni yatırım faaliyetlerine başlanılmamakta, ancak, bütçe imkânları nispetinde eski yıllardan devam eden yatırımların tamamlanmasına çalışılmaktadır.

İbrahim Gürdal Turizm Bakanı

21. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Karaman-Merkez-Bostanözü Köyünün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Dereköyün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Beydili Köyünün bazı sorunlarına,

– Karaman-Merkez-Çukurbağ Köyünün istinat duvarı ihtiyacına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/5025, 5027, 5028, 5029)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

5.5.1998 Zeki Ünal Karaman

1. Karaman-Merkez-Bostanözü köyünde 1985 yılında yapılmış olan pompaj tesisindeki devre dışı pompanın arızasının giderilmesi konusunda bir çalışma yapılmakta mıdır?

2. Kanalizasyon şebekesi ne zaman realize edilecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

5.5.1998 Zeki Ünal Karaman

Karaman-Merkez-Dereköy’ün içme suyu yolu açılmıştır. Yalnız güzergâh çok taşlık olduğu için toprak hafriyat yapılamamıştır. Bu nedenle, borular döşendiği zaman açıkta kalacaktır. Ayrıca Dereköy-Gökçe köyleri arası yol, baraj altında kalmıştır.

Sorularım şunlardır :

1. İçme suyu borularının kapatılması konusunda Bakanlığınızca nasıl bir çözüm yolu düşünülmektedir?

2. Mezkur köyler arası yolun açılması ne zaman gerçekleştirilecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

5.5.1998 Zeki Ünal Karaman

1. Karaman-Merkez-Beydili köyünün yeterli olmayan içme suyu pompası ne zaman yenilenecektir?

2. Tarımsal Alt yapı (arazi toplulaştırma) projelerinin gerçekleştirilmesi konusunda Bakanlığınızca yapılan bir çalışma var mıdır?

3. Beydili-Salur arası yolun tesviyesi ne zaman yapılacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

5.5.1998 Zeki Ünal Karaman

Karaman-Merkez-Çukurbağ köyünün girişindeki tehlikeli güzergâha, istinat duvarı ne zaman yapılacaktır?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.6.1998 Sayı : B.02.0.014/031-1842

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Milletvekili Sn. Zeki Ünal’ın yazılı soru önergesi incelenerek, söz konusu önergeye ait cevaplar liste halinde yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

YAZILI SORU ÖNERGESİ LİSTESİDİR

Konusu Açıklamalar

Karaman-Merkez-Bostanözü köyü pompaj Köy arazilerine sulama suyu temini için 1958- tesisindeki pompanın arızasının giderilme- 1965-1968 yıllarında ve 1988 yılında Bucakkış- si ve kanalizasyon şebekesi ne zaman reali- la köyü ile birlikte proje uygulanmıştır. Pompa- ze edilecektir? nın tetkiki için Bölge Müdürlüğüne talimat veril-

miştir. Kanalizasyonla ilgili 1998 yılı çalışmaları tamamlanmış olup, 1999 yılı tekliflerinde değer- lendirilmeye çalışılacaktır.

Karaman-Merkez-Dereköyün içmesuyu İçmesuyu sorunu 1996 yılında tamamlanmış olup borularının kapatılması için bir çözüm yolu YYS’nin içmesuyu işi devlet-vatandaş işbirliği ile düşünülmekte midir? devam etmektedir. Dereköy-Gökçe yolu yol ağı- mızda yer almamaktadır.

Mezkûr köyler arası yolun açılması ne zaman Köyün içmesuyu pompası yeterli olup, amacına gerçekleşecek? uygun kullanılmadığı tespit edilmiştir. Arazi tapu- Karaman-Merkez-Beydili köyünün içme- laştırma işinin birincisi 3618 Ha.’lık alana hizmet suyu pompası ne zaman yenilenecek, Arazi götürecek olan Karaman-Merkez Osmaniye ve Toplulaştırma ile ilgili çalışma var mıdır? Kılbasan projesidir. 1998 yılı ödeneği 50 Milyar Beydili-Salur yolunun tesviyesi ne zaman ya- Genel Bütçe 10 Milyar Özelleştirme fonu olup, pılacak? 60 Milyardır. Proje ihale edilmiş olup, devam et- mektedir. İkinci proje 1998 yılı yatırım progra- mına yeni alınan Karaman-Merkez-Beydilli pro- jesidir. 1998 yılı ödeneği 10 Milyar Genel Bütçe 50 Milyarı özelleştirme fonundan olmak üzere 60 Milyardır. Proje ve ihale çalışmaları devam etmektedir. Beydilli-Salur köyyolu ağımızda yer almamaktadır.

Karaman-Merkez-Çukurbağ köyünün girişin- Köyün girişindeki güzergâhın istinat duvarı ya- deki güzergâha istinat duvarı ne zaman yapı- pılmıştır. lacak?

22. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, Siirt Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde çalışan geçici işçilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/5032)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.

Saygılarımla

Ahmet Nurettin Aydın Siirt

Siirt Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde çalışan geçici işçilerin kadrolaştırılmalarına ilişkin uygulama, Siirt’te keyfi uygulamalarla kendini göstermiş ve halkımızın yoğun tepkisi ile karşılanmıştır. Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünün sözkonusu uygulamaları konusunda halkımızın Sn. Hükümetimizden sormamı istediği sorularım şunlardır :

1. Mevsimlik işçilerin bir kısmını kadroya alıp, bir kısmını kapı dışarı bırakmak hangi sosyal devlet anlayışı ile bağdaşır?

2. Mevsimlik işçilerin bir kısmı kadroya alınırken hangi yasal kriterler ölçü olarak alınmıştır?

3. Kadroya alınacak işçilerin seçiminde döviz cinsinden rüşvet alındığı iddiaları doğru mudur?

4. 3-5 yıllık hizmeti olanlara kadro verilirken, 10-15 yıl hizmeti bulunanların işine son verildiği doğru mudur? Şayet doğru ise bu uygulamanın hukukî mesnedi nedir?

5. İhtiyaç sahipleri dururken bazı ailelerden birden fazla işçiye kadro verildiği doğru mudur?

6. İl Müdürlüğü yetkililerinin ve sendikacıların kendi dost ve akrabaları olan işçileri kayırdıkları iddiaları doğru mudur?

7. Şantiyede iş başında iken, terör örgütü tarafından kaçırılan ve ölümden dönenlere bile kadro verilmediği doğru mudur?

8. İl Müdürlüğü yetkililerinin kendilerine yararlı olacak elemanları tercih ettiklerini söylemelerine rağmen, aydan aya maaş alan bankamatik işçilerinin kadroya alındığı iddiaları doğru mudur?

9. Köy Hizmetleri Siirt İl Müdürlüğünün sözkonusu uygulamaları hakkında Siirt halkının kafasındaki mefhumları gidermek ve sorumlular hakkında gerekli işlemleri yapmak üzere Siirt’e müfettiş göndermeyi düşünüyor musunuz?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.6.1998 Sayı : B.02.0.014/031.1842

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 13.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12882 sayılı yazınız.

Siirt Milletvekili Sn. Ahmet Nurettin Aydın’ın yazılı soru önergesi incelenerek, sözkonusu önergeye ait cevaplar yazımız ekinde gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

Konusu Açıklamalar

Siirt Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde çalışan geçici işçilerin 1. 4 Nisan 1998 gün ve 23307 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
kadrolaştırılmasına ilişkin keyfi uygulamalar halkın tepkisine giren 4359 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi gereğince, Millî Eğitim Bakanlığı,

yol açmıştır. Bunlara ilişkin görüşleriniz nelerdir? Sağlık Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün boş bulunan yardımcı

hizmetler sınıfı kadrolarındaki eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla bu kadro-
lara; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde 1997 yılı içerisinde geçici işçi
statüsünde azamî 7 ay ve daha az süreli çalışmış ve ünitelerimiz tarafından
ihtiyaç fazlası olarak tespit edilenlerden Kanunun yayınlandığı tarihten itiba-
ren 30 gün içinde yazılı olarak müracaat edenlerin, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşımaları suretiyle,
1.1.1998 tarihinde 40 yaşından gün almamış bulunmaları, ilkokul, ortaokul veya
lise ve dengi okul mezunu olmaları, ihtiyaç duyulan illerde çalışmayı kabul
etmeleri ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, 31.5.1998 tarihinde yapılacak
merkezî sınavı başarmaları kaydıyla 1998 yılı sonuna kadar Maliye Bakanlığınca
kullanılmasına izin verilen yardımcı hizmetler kadrolarına atanmaları
öngörülmektedir.

Bu uygulama ile mevsimlik işçilerin bir kısmını kadroya alıp bir kısmını
kapıdışarı bırakmak gibi bir anlayış sözkonusu değildir.

2. Ünitelerin mevcut makina parkları, daimi geçici sayıları teşkilâtımızdan gelen
talepler ve sosyal tesislerdeki iş gücü açıkları gözönünde bulundurularak
mevsimlik işçi kontenjanları tespit edilmiştir.

Verilen kontenjanlar doğrultusunda çalışmalarına ihtiyaç duyulan mevsimlik
işçilerin tespiti halen yürürlükte bulunan,

7 nci Dönem Toplu- iş Sözleşmesinin 5 inci maddesinin (d) bendindeki hüküm
gereğince, 2 işveren 1 işçi temsilciliğinin katılımıyla oluşturulan komisyonlar
tarafından yapılmıştır.

İhtiyaç listelerinin dışında kalan geçici işçilerden 10252’si Millî Eğitim
Bakanlığının 31.5.1998 tarihinde yapacağı memuriyet sınavına katılmak için
başvuruda bulunmuştur.

İhtiyaç listelerinde yer alan mevsimlik işçilerin tamamına 18.5.1998 tarihinden
itibaren işbaşı yaptırılmıştır.

Konusu Açıklamalar

İhtiyaç listelerinin dışında kalan ve 40 yaş üzeri, yüksekokul mezunu, eski
hükümlü, sakat ve askerlik dönüşü gibi nedenlerle sınava katılamayanların işe
başlatılmalarıyla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Mevsimlik işçilerin daimi işçi kadrolarına alınmaları sözkonusu değildir. Bu
uygulama ile teşkilâtımızda kalan geçici işçilerimizin çalışma sürelerinin biraz
daha uzatılması hedeflenmektedir. Sadece memuriyet sınavına gireceklerin devlet
memuru kadrolarına atanmaları öngörülmektedir.

3. Çalışmalarına ihtiyaç duyulan mevsimlik işçilerin belirlenmesi ile ilgili yer yer
çeşitli iddiaların ortaya atıldığı duyulmaktadır. Listeye alınacak işçilerin seçi-
minde döviz cinsinden rüşvet alındığına dair iddia titizlikle incelenecektir.

4. 3-5 yıl hizmeti olanların teşkilâtta bırakılarak 10-15 yıl hizmeti olanların liste
dışı tutulması komisyon üyelerinin takdiridir.

5. Bir aileden birden fazla işçinin ihtiyaç listelerine alınmış olması da ihtimal da-
hilindedir ve yine komisyon üyelerinin takdiridir.

6. İl Müdürlüğü yetkililerinin ve kendi yakını olan mevsimlik işçileri kayırdıkları

ve listelere aldıkları yönünde iddialar da mevcuttur. Bu iddiaların üzerine titizlik-
le gidilmektedir.

7. Şantiyede görev başında iken terör örgütü tarafından kaçırılan ve ölümden
dönenlerin bile ihtiyaç listelerine alınmadığı iddiası araştırılacaktır.

8. Teşkilât bünyesinde kalan mevsimlik işçilerin aydan aya maaş alan banka-
matik işçileri olmaları kesinlikle engellenecektir.

9. Köy Hizmetleri Siirt İl Müdürlüğünün uygulamaları hakkında herhangi bir
iddia olduğu takdirde konu incelettirilecek ve gerekirse müfettişler gönderilerek
iddialar araştırılacaktır.

23. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, bazı vakıfların zorunlu olarak bağış topladıkları iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/5033)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

M. Sıddık Altay Ağrı

Soru :

1. Bakanlığınıza bağlı birimler (Adliye Teşkilâtları, Adlî Sicil ve İstatistik Gen. Md. vs.) bünyesinde ne kadar vakıf bulunmaktadır?

2. Bu birimlerce yürütülen kamu hizmetleri için vatandaşlardan sözkonusu vakıflara zorunlu bağış kesilmektedir. (Örneğin sabıka kaydı, iyi hal belgesi vb. almak isteyen vatandaşlardan bu vakıflara zorunlu bağış adı altında oldukça yüksek ücretler kesilmektedir.) Bu şekilde zorunlu bağış toplanması yasalara uygun mudur?

3. 1997 yılı içerisinde bu vakıfların elde ettiği gelir ne kadardır?

4. Elde edilen bu kaynaktan aynı yıl içerisinde yapılan harcamalar nelerdir?

5. Bu vakıflara ait bağış makbuzu olmadan ilgili birim amirleri tarafından vatandaşların işleri görülmemektedir. Bu vakıflara yapılacak bağışların zorunlu olmaktan çıkarılması yolunda Bakanlığınızca bir çalışma yapılacak mıdır?

T.C. Adalet Bakanlığı 28.5.1998 Bakan : 917

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 13.5.1998 tarihli, A.01.0.GNS.0. 10. 00.02-12888 sayılı yazınız.

İlgi yazı ekinde alınan, Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın 7/5033-12730 Esas No.’lu yazılı soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

Sayın M. Sıddık Altay Ağrı Milletvekili T.B.M.M.

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/5033-12730 Esas No.’lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Türk Kanunu Medenîsinin 73 ve müteakip maddeleri hükümlerine göre kurulmuş olan Adalet Teşkilâtını Güçlendirme Vakfı Ankara 10 uncu Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.7.1981 gün ve E : 1981/452, K : 1981/399 sayılı tescile dair kararının Resmî Gazetenin 15.7.1981 tarih ve 17401 sayılı nüshasında yayımlanmasıyla tüzel kişilik kazanmıştır.

Özel hukuk tüzel kişisi olan sözkonusu vakıf, Türk Kanunu Medenîsinin 78 inci maddesi gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tâbi olduğundan, soru önergesine konu olan hususlarla ilgili bilgilerin adı geçen genel müdürlükten temin edilmesi mümkün bulunmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

24. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Elazığ-Kovancılar, Palu Baltaşı, Maden Hatunköy Barajları projelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/5052)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın M. Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 7.5.1998

Ahmet Cemil Tunç Elazığ

Elazığ-Kovancılar, Palu Baltaşı, Maden Hatunköy Barajları 3 yıldır yatırım programına teklif edildikleri halde ne yazık ki bugüne kadar bu projeler gerçekleşmedi. Elazığ için çok büyük önemi olan bu projeler :

1. Ne zaman gerçekleşecek?

2. Gerçekleşecek ise bu yıl ihaleleri yapılacak mı?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 1.6.1998 Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-766-8734

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 13 Mayıs 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-12898 sayılı yazısı.

Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç’un tarafıma tevcih ettiği ve TBMM İç Tüzüğünün 99 uncu Maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/5052-12776 esas no. lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Elazığ Milletvekili Sayın Ahmet Cemil Tunç’un Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/5052-12776)

Elazığ-Kovancılar, Palu Baltaşı, Maden Hatunköy Barajları 3 yıldır yatırım programına teklif edildikleri halde ne yazık ki bugüne kadar bu projeler gerçekleşmedi. Elazığ için çok büyük önemi olan bu projeler :

Soru 1 :

Ne zaman gerçekleşecek?

Soru 2 :

Gerçekleşecek ise bu yıl ihaleleri yapılacak mı?

Cevap 1, 2 :

DSİ Genel Müdürlüğümüzün çalışmaları arasında Elazığ-Kovancılar ile ilgili bir proje bulunmamaktadır. Ayrıca, yöreye en yakın proje Elazığ-Kanatlı projesidir. Elazığ il sınırları dahilindeki Elazığ-Kanatlı projesi DSİ Genel Müdürlüğümüzce inşa edilerek önceki yıllarda işletmeye açılmış olan Palu-Kovancılar projesinin 3 üncü kademesi olarak geliştirilmiş olup, proje kapsamındaki Gevla çayı üzerinde yapılması planlanan Kanatlı barajında depolanacak 44.3 milyon m3 su ile Demirci ve Kuşçu ovalarında 4911 hektarlık alanın sulanması hedef alınmıştır. DSİ Genel Müdürlüğünün 1998 yılı yatırım programına tarım sektöründen 1 milyar TL ödenekle yeni proje olarak alınan sözkonusu projeye başlanılabilmesi Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığının iznine ve yeterli finansmanın sağlanmasına bağlı bulunmaktadır.

Diğer taraftan; Elazığ-Baltaşı projesi kapsamında Palu İlçesinin güneyinde Caro çayı üzerinde yapılması öngörülen Hamzabey barajında depolanacak 55, 5 milyon m3 sudan Baltaşı ovasında 4 367 hektarlık alanın ve Elazığ-Hatunköy projesi kapsamında ise Behramaz Çayı üzerinde yapılması planlanan Hatunköy barajında depolanacak 72 milyon m3 su ile de Behramaz ovasındaki 3 554 hektarlık alanın sulanması sağlanacak olup, kesin proje çalışmaları sürdürülmektedir. Her iki proje de 1998 yılı yatırım programımıza teklif edilmiş, ancak programa alınamamıştır. Sözkonusu projeler imkânlarına bağlı olarak 1999 yılı yatırım programına teklif edilecektir.

25. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/5069)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Burhan Kara tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 7.5.1998

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1998 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1998 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar-projeleri itibariyle- ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 28.5.1998 Sayı : B.02.0.016/00480

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 20.5.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5069-12817/30827 sayılı yazınız.

İlgi yazınızla talep edilen Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın vermiş olduğu yazılı soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Bilgilerinizi arz ederim.

Dr. Burhan Kara Devlet Bakanı

— Bakanlığıma bağlı Denizcilik Müsteşarlığının 1998 yılı Yatırım Ödeneği 200 000 000 000 TL. dir. Denizcilik Müsteşarlığı yatırımcı bir kurulmuş olmadığından Erzincan İli sınırları içerisinde herhangi bir yatırımı bulunmamaktadır.

— Bakanlığıma bağlı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 1998 Malî Yılı Bütçe Ödeneği 8 610 000 000 000 TL. dir. Yatırım Ödeneği 930 000 000 000 TL. dir. Bunun 343 500 000 000 TL’si malzeme, alet-cihaz için, 586 500 000 000 TL’si inşaat yatırımı için ayrılmıştır.

1998 Malî Yılı Erzincan ve çevresinin inşaat yatırımı tamam olduğu için sadece, alet-cihaz için 10 000 000 000 TL bina büyük onarımı için 10 000 000 000 TL ödenek olmak üzere toplam 20 000 000 000 TL harcama yapılması planlanmıştır.

26. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın yazılı cevabı (7/5070)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 7.5.1998

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1998 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1998 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar -projeler itibariyle- ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 2.6.1998 Sayı : B.02.0.006/00863

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 20.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5070-12818/30828 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde Bakanlığımıza gönderilen Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya tarafından verilen yazılı soru önergesi hakkında hazırlanan cevap aşağıda sunulmuştur.

Cevap :

1. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı ile Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Bakanlığım bağlı kuruluşlarıdır.

– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün 1998 Malî Yılı Yatırım Bütçe Ödeneği 1 Trilyon 200 Milyar TL.’dır.

– Aile Araştırma Kurumu Başkanlığının 1998 Malî Yılı Yatırım Ödeneği 95 000 000 000 TL (Doksanbeş milyar)’dır.

– Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünün 1998 Malî Yılı Yatırım Ödeneği 55 000 000 000 TL (Ellibeş milyar)’dır.

2. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce, Genel Bütçeden 1998 Yılı Yatırım Projeleri için ayrılan 1 trilyon 200 milyar TL’nın 675 Milyar TL. sı 313 Kadastro Müdürlüğü ve 144 Kadastro Şefliğince yürütülmekte olan 94K0300060 Proje numaralı Kadastro Projesine ayrılmıştır. Erzincan Kadastro Müdürlüğüne 14 km2 kadastro yapımı, 1 600 adet değişiklik işlemi, (1 510 parsel-4 170 dönüm) 2859 Sayılı Yasa Uygulaması (Yenileme), (1 800 parsel-23 000 dönüm) ilk tesis kadastro yatırımlarına karşılık 2 milyar 30 milyon 230 bin TL. ödenek öngörülmektedir.

Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ile Aile Araştırma Kurumu Başkanlığınca 1998 Malî Yılında Erzincan İline yatırım ödeneği ayrılmamıştır.

3. Yine Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce kadastro hizmetleri yıllık programlar şeklinde düzenlenmekte olup, Erzincan Kadastro Müdürlüğünde aşağıda belirtilen çalışmalar yıl sonunda bitirilmeye çalışılacaktır.

14 km2 kadastro, 1 600 adet değişiklik işlemleri, (1 510 parsel-4 170 dönüm) yenileme, (1 800 parsel-23 000 dönüm) ilk tesis kadastrosu.

Bilgilerinize arz ederim.

Işılay Saygın Devlet Bakanı

27. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan İline 1998 yılı bütçesinden ayrılan yatırım ödeneklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rıfat Serdaroğlu’nun yazılı cevabı (7/5072)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Rıfat Serdaroğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim. 7.5.1998

Tevhit Karakaya Erzincan

1. Bakanlığınızın 1998 Malî Yılı Bütçe yatırım ödenekleri ne kadardır?

2. 1998 yılında Erzincan İline ayrılan yatırım ödenekleri, genel, katma ve Bakanlığınızla ilgili özerk bütçeli daireler ve yatırımlar -projeleri itibariyle- ne kadardır?

3. Ayrılan ödenekler çerçevesinde Erzincan’daki mevcut yatırımların ne zaman tamamlanması öngörülmektedir?

T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü 29.5.1998 Sayı : B.02.1.GÜM.0.06.00.03.078-14-016995

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının, 20.5.1998 tarihli, 30830 sayılı yazısı.

İlgi yazı konusu, Erzincan Milletvekili Sayın Tevhit Karakaya’nın 7/5072-12820 esas no. lu soru önergesi ile ilgili cevaplarımız aşağıda sunulmuştur.

1. Gümrük Müsteşarlığının 1998 Malî Yılı Yatırım Bütçesi 700 (yapı, tesis ve büyük onarım giderleri) harcama kaleminde öz kaynaktan 200 000 000 000 TL ve özelleştirme gelirlerinden 1 350 000 000 000 TL olmak üzere toplam 1 550 000 000 00 TL ödenek yer almaktadır.

2. 1992 yılında Erzincan İlinde yaşanan deprem felaketi sonucu Erzincan Gümrük Müdürlüğü hizmet binasının kullanılamayacak derecede hasar görmesi nedeniyle Erzincan Gümrük Müdürlüğünün faaliyetine ara verilmiştir.

Erzincan Valiliğince 27.2.1997 gün ve 103 sayılı yazı ile; yer temini ve diğer yönlerden gerekli desteğin sağlanacağı belirtilerek, Erzincan Gümrük Müdürlüğünün faaliyete geçirilmesi talep edilmiştir. 28.3.1997 gün ve 97/42 sayılı olur ile yer temini ve diğer altyapı ihtiyaçlarının Erzincan Valiliği tarafından karşılanmasını müteakip 3’üncü sınıf Erzincan Gümrük Müdürlüğünün faaliyete başlaması uygun görülmüştür. Adıgeçen valilik tarafından, bugüne kadar hizmet mahalli temini ile diğer ihtiyaçlarının karşılanamaması nedeniyle faaliyete geçirilememiştir.

Erzincan Gümrük Müdürlüğünün faaliyette bulunmaması nedeniyle, Gümrük Müsteşarlığının 1998 Malî Yılı Yatırım Bütçesinden herhangi bir ödenek tefriki öngörülmemiştir.

Bilgilerine arz ederim.

Rıfat Serdaroğlu Devlet Bakanı

28. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Ortaöğretim öğrencilerinin Millî Kütüphaneye alınmamasının nedenine,

Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun;

– Bursa Diyanet Kültür ve Eğitim Sitesi inşaatına,

İlişkin soruları ve Kültür Bakanı Mustafa İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/5078, 7/5084)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 7.5.1998

Zeki Ünal Karaman

1. Lise ve altındaki okul öğrencilerinin Millî Kütüphaneye alınmamalarının sebebi nedir?

2. Bu yasak ne zamana kadar devam edecektir?

3. Daha geniş araştırmayı gerektiren dönem ödevlerini alan öğrenciler, diğer kütüphanelerde tatmin edici bilgi bulamazlarsa ne yapacaklardır? Millî Kütüphaneden faydalanamayacaklar mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak yanıtlandırılmasını istiyorum.

Gereğini arz ederim.

Yüksel Aksu Bursa

İlimizde inşaatına devam edilmekte olan Diyanet Kültür ve Eğitim Sitesi inşaatı hangi durumdadır? Yapımına devam edebilmesi için gerekli ödenek ayrılmış mıdır?

T.C. Kültür Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 2.6.1998 Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-203

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı KAN.KAR.MÜD.’nün 20 Mayıs 1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10 . 00.02-12982 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın 7/5078 esas no. lu “Ortaöğretim Öğrencilerinin Millî Kütüphaneye alınmamasının nedenlerine ilişkin” (EK-1) ve Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu’nun 7/5084 esas no. lu “Bursa Diyanet Kültür ve Eğitim Sitesi inşaatına ilişkin” (EK-2) yazılı soru önergelerinin cevapları ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay Kültür Bakanı

Cevap 1. Millî Kütüphane, 1950 yılında çıkarılan kuruluş kanununda da belirtildiği üzere “millî kültür araştırmalarını mümkün kılmak, her türlü bilim ve sanat araştırmalarını kolaylaştırmak...” amacıyla kurulmuş olan, millî araştırma merkezi ve millî arşiv niteliği taşıyan bir derleme kütüphanesidir.

Bilimsel ve sanatsal araştırma yapan bilim adamı ve araştırmacılara kaynak ve ortam sağlamakla yükümlü olan millî Kütüphanenin en önemli işlevlerinden birisi de, geçmişin ve bugünün bilgi kaynaklarını gelecek nesillere aktarmaktır.

Halk, çocuk, üniversite vb. kütüphanelerinden yararlanması gereken okuyucu gruplarının millî kütüphaneden yararlanması durumunda, bilim adamlarına verilecek enformasyon hizmetinin kalitesi düşebileceği gibi, bilgi kaynaklarının aşırı yıpranmasına da sebebiyet verebilecektir.

Bu nedenle millî kütüphaneden kimlerin hangi koşullarda yararlanacağı 4 Şubat 1985 tarih ve 18656 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmış olan “Millî Kütüphane Okuyucu Hizmetleri Yönetmeliği” nde tanımlanmıştır. Bu yönetmeliğin 5 inci Maddesi Millî Kütüphaneden yararlanma koşullarını anlatır. Bu madde aşağıda belirtildiği gibidir.

“Kütüphane Kolleksiyonundan Yararlanma”

Madde 5. Kütüphaneden Yükseköğretim Kurumu mensupları, öğretim üyeleri, üniversite ve yüksekokul öğrencileri, devlet memurları, ordu mensupları, emekliler ve araştırmacılar yararlanabilir. Yabancı uyrukluların kütüphaneden yararlanması; Dışişleri Bakanlığınca, araştırma yapabilecekleri konusunda verilen olumlu görüş ve izne bağlıdır.

Cevap 2. Bu uygulama, millî kütüphanenin amaç ve işlevleri doğrultusunda devam edecektir. Çünkü millî kütüphanenin diğer kütüphanelerin amaç ve işlevlerini gerçekleştirmelerindeki yetersizlikler nedeniyle doğan boşluğu doldurması sözkonusu olmamalıdır.

Cevap 3. Dönem ödevleri, bilimsel araştırma olarak kabul edilmeyeceğinden, öğrencilerin okul ve halk kütüphanelerine yönlendirilmesi kaçınılmazdır. Ayrıca, bir ortaöğretim öğrencisinin yapacağı araştırmalar için herhangi bir halk kütüphanesinin kaynaklarının yeterli olacağı bilinmektedir.

Çünkü Türkiye’de her türlü baskı usulleriyle basılıp neşredilen yayınlardan eş nüsha, 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu uyarınca Ankara Millî Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi, İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ve İzmir İl Halk Kütüphanesine gönderilmektedir. Dolayısıyla Millî Kütüphanedeki yayınların hepsi bu kütüphanelerde mevcuttur. Ortaokul ve lise öğrencileri bu kütüphanelerden yararlanabilirler.

Cevap 1. Bursa’da yapılmakta olduğu bildirilen Diyanet Kültür ve Eğitim Sitesi, Bakanlığımızın yatırım programında bulunmamakta olup, malî katkı da yapılmamıştır. İnşaatı hakkında da Bakanlığımızda herhangi bir bilgi mevcut değildir.

29. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Bayburt İlindeki mahallî idarelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/5094)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımızın Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinize arz ederim.

Suat Pamukçu Bayburt

Sorular :

1. Son 4 yılda Bayburt İline mahallî idarelere yapılan yardımların tutarı nedir?

2. Son 4 yılda Bayburt il, ilçe ve belde belediye başkanlıklarına ayrı ayrı yapılan yardımların tarihleri ile tutarları nedir?

3. Son 4 yılda Bayburt İli Özel İdaresine yapılan yardımların tarihleri ile tutarları nedir?

T.C. Maliye Bakanlığı Bütçe Malî Kontrol Genel Müdürlüğü 1.6.1998 Sayı : B.07.0.BMK.011.600/8116

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.5.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/5094-12859/30941 sayılı yazınız.

Bayburt Milletvekili Sayın Suat Pamukçu’nun 7/5094 esas no’lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bakanlığımız bütçesinin “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden, Bayburt İline 1994-1998 döneminde yapılan yardımlar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

(Milyon TL)

Belediye İl Özel Merkez İlçe Belde Toplamı İdaresi Toplam

1994 — 600 600 1.200 — 1.200

1995 — 7.350 930 8.280 10.000 18.280

1996 19.000 6.500 7.275 32.775 — 32.775

1997 30.000 26.000 33.500 89.500 — 89.500

1998 — 8.500 9.000 17.500 — 17.500

TOPLAM 49 000 48 950 51 305 149 255 10 000 159 255

Bilgilerinize arz ederim.

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

30. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Ermenek-Balkusan Köyündeki Karamanoğlu Mahmut Bey Türbesinin restorasyon ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın yazılı cevabı (7/5105)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 11.5.1998

Abdullah Özbey Karaman

Karaman-Ermenek-Balkusan Köyümüzde bulunan Karamanoğlu Mahmut Bey Türbesi ne zaman restore edilecektir?

T.C. Kültür Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 2.6.1998 Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-204

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı KAN.KAR.MÜD.’nün 25 Mayıs 1998 gün ve A.01.0.GNS.0. 10.00.02-12873 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Sayın Abdullah Özbey’in “Karaman-Ermenek-Balkusan Köyündeki Karamanoğlu Mahmut Bey Türbesi’nin restorasyon ihtiyacına” ilişkin Bakanlığıma yöneltilen 7/5105 esas no’lu yazılı soru önergesi incelenmiştir.

Sözkonusu türbe Vakıflar Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde olduğundan restorasyonunun Bakanlığımızca yapılması mümkün bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay Kültür Bakanı

BİRLEŞİM 96’NIN SONU