DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 50

 

 

75 inci Birleşim

2 . 4 . 1998 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu’nun, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun cevabı

2. – İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu’nun, havalı ve sesli silahların olumsuz etkilerinden çocuklarımızın ve gençlerimizin korunmasına ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin, Kütahya İlinin sosyoekonomik durumuna ilişkin gümdemdışı konuşması

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Fransa’ya gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1403)

2. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/330)

3. – Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/331)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 25 arkadaşının, Samsun İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247)

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. – Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul MilletvekiliTansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karkaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

4. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586)

5. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

6. – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol’un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 Arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 Arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 Arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 Arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci’nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/692, 1/683, 2/24, 2/31, 2/34, 2/170, 2/243, 2/307, 2/556, 2/574, 2/660, 2/661, 2/664, 2/666, 2/726, 2/727, 2/793, 2/828, 2/954, 2/1052) (S. Sayısı : 589)

7. – Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/385) (S. Sayısı : 30)

8. – Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/547) (S. Sayısı : 208)

9. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı : 631)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, bir şahsa usulsüz çay satışı yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4418)

2. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununun yeniden düzenlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4429)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Özel Öğretim Kurumları Kanununun uygulanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4431)

4. – Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, teknik lise mezunlarının ön lisans programına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4495)

5. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında açılan soruşturmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4514)

6. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Mardin-Karakulak-Arıklı grup köy yollarının yapımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4524)

7. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İznik’te nişasta fabrikası kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4563)

8. – Bolu Milletvekili Mustafa Yünlüoğlu’nun, Özbek liderinin geçici sığınma talebinin reddedilmesinin nedenine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/4566)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, köy yollarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4668)

VIII. – KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1. – 16 Ağustos 1997 tarihinde komisyonlarda bulunan işler ile 27 Şubat 1998 tarihine kadar komisyonlara gelen, neticelenen ve kalan işler

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMMGenel Kurulu saat 13.00’te açılarak altı oturum yaptı.

Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül, İzmit Körfezinin güney kıyısında bulunan SEKA’ya ait ormanlık arazinin Ford Otomobil Fabrikasına satılması girişimleri iddiasına ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, Başbakanlık Özelleştirme İdaresince Sümer Holding Anonim Şirketine ait Kahramanmaraş Pamuklu Dokuma Sanayi İşletmesinin, pazarlıkla satışında şaibe olduğu iddialarına ilişkin gündemdışı konuşmasına Devlet Bakanı Işın Çelebi,

Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, hükümet -belediye ilişkilerindeki son duruma ilişkin gündemdışı konuşmasına, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu,

Cevap verdiler.

Pakistan’a ve Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Çankırı Milletvekili İsmail Coşar ve 48 arkadaşının, ülkemizdeki tuz rezervlerinin daha iyi değerlendirilebilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246) okundu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Uluslararası Demokrasi Enstitüsünün düzenlediği ve Yunanistan’da yapılacak olan Güneydoğu Avrupalı Genç Parlamenterler Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetini davetine icabet edilmesine ilişkin TBMMBaşkanlığı tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 132,

2 nci sırasında bulunan 232,

4 üncü sırasında bulunan 553,

5 inci sırasında bulunan 589,

Sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe Komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, Komisyon raporu gelmediğinden,

Ertelendi;

9 uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğal Gazının Karadeniz altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında (1/716) (S. Sayısı : 627) Kanun Tasarısı, görüşmelerine takiben yapılan açık oylamasından;

6 ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesine (1/474, 1/484) (S. Sayısı : 182)

7 nci sırasında bulunan, 3480 sayılı Malûller ile Şehit Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına (1/714) (S. Sayısı : 580),

8 inci sırasında bulunan, Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına (1/713) (S. Sayısı 581),

İlişkin kanun tasarılarının da yapılan görüşmelerden;

Sonra kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.

Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve Noterlik Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Tapu Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, Bankalar Kanunu, Posta Kanunu ile Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/718) (S. Sayısı : 586) görüşmelerine başlandı, 6 ncı maddesine kadar kabul edildi.

Alınan karar gereğince, 2 Nisan 1998 Perşembe günü saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşime 00.05’te son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Levent Mıstıkoğlu Abdulhaluk Mutlu Hatay Bitlis Kâtip Üye Kâtip Üye

Ünal Yaşar

Gaziantep

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

No. : 113

II. – GELEN KÂĞITLAR

2 . 4 . 1998 PERŞEMBE

Raporlar

1. – Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Metin Öney, Adana Milletvekili Uğur Aksöz, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Metin Işık ve 14 Arkadaşının Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/1068) (S.Sayısı : 633) (Dağıtma tarihi : 2.4.1998) (GÜNDEME)

2. – Türk Ceza Kanununun Bazı Maddeleri ile Terörle Mücadele Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/738) (S. Sayısı : 634) (Dağıtma tarihi : 2.4.1998) (GÜNDEME)

3. – Sayıştay’da Boş Bulunan Birinci Başkan ile Diğer Üyeliklere, 832 Sayılı Sayıştay Kanununun 5,6 ve Ek 8 inci Maddeleri ve Bu Kanunda Değişiklik Yapan 26.6.1996 Tarihli ve 4149 Sayılı Kanunun Geçici 2 nci Maddesi Hükümlerine Göre Yapılacak Seçime Dair Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Sayıştay Başkanı ve Üyeleri Ön Seçim Geçici Komisyonu Raporu (3/1389) (S. Sayısı : 635) (Dağıtma tarihi : 2.4.1998) (GÜNDEME)

4. – Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/735) (S. Sayısı : 638) (Dağıtma tarihi : 2.4.1998) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Konya Milletvekili Abdullah Gencer’in, bazı belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmalarının nedenine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/928) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

2. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Harran-Küçük Yıldız ve Yasta köylerinin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/929) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

3. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Hilvan İlçesine bağlı bazı köylerin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/930) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

4. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Bozova İlçesine bağlı bazı köylerin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/931) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

5. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Viranşehir İlçesine bağlı bazı köylerin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/932) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

6. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Suruç İlçesine bağlı bazı köylerin dalgıç ve içme suyu ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/933) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

7. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Halfeti-Sütveren ve Kantarma köylerinin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/934) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

8. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Siverek İlçesine bağlı bazı köylerin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/935) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

9. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Ceylanpınar İlçesine bağlı bazı köylerin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/936) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

10. – Aydın Milletvikili Ali Rıza Gönül’ün, şeker pancarı üreticilerinin sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/937) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1998)

11. –Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, İstanbul-Küçükçekmece’de Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne ait bir arsanın Galatasaray Spor Klübüne verilip verilmediğine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/938) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.2.1998)

12. – Zonguldak Milletvekili Necmettin Aydın’ın, Çaycuma ve Bartın SSK Hastanesi Projesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/939) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

Yazılı Soru Önergeleri.

1. – Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in, Karaman-Boyalık Köyünün Ermenek alan koduna ne zaman bağlanacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4736) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

2. – İzmir Milletvekili Sabir Ergül’ün, bir açık-hava toplantısında bazı afişlerin kullanılmasına izin verilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4737) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

3. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Sıvas DSİ 19. Bölge Müdürününün görevden alınmasına ve Müdür Vekilinin bazı uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4738) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

4. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Sıvas Karayolları 16. Bölge Müdürünün bazı uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4739) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

5. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Petrol Ofisinin özelleştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4740) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

6. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Tekel Genel Müdürlüğü tarafından Ankara’da yaptırılan Başmüdürlük ve Genel Müdürlük binalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4741) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

7. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, bir firmanın Almanya’daki vatandaşlardan para topladığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanıdan (Güneş Taner) yazılı soru önergesi (7/4742) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

8. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Jet-Pa’nın Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde kurduğu firmalara ilişkin Dışişleri Bakanından (İsmail Cem) yazılı soru önergesi (7/4743) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Aybastı Köyü’nün su ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanıdan (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4744) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

10. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkeze bağlı bazı köylerin sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4745) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

11. – Erzincan Millevtekili Naci Terzi’nin, Özdemir Sabancı cinayetinin faillerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4746) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

12. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Boyalıtepe Köyünün kuyu ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4747) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

13. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Boyalı Köyünün su kanalı ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4748) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

14. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Bayır Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4749) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

15. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez- Başharman Köyünün yol ve sulama suyu sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4750) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

16. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez- Bademli Köyünün büz ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4751) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

17. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Başkışla Köyünün içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4752) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

18. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Merkez-Avlağı Köyünün içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/4753) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

19. – Kastamonu Milletvekili Haluk Yıldız’ın, Orman Köylüleri Kalkındırma Fonundan dağıtılan kredilere ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4754) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1998)

20. – Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, Mahalli İdarelere Yardım Fonundan Afyon İlindeki belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4755) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1998)

21. – Kayseri Milletvekili Recep Kırış’ın, küçük çiftçilerin vergi muafiyetine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4756) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1998)

22. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, irticayla mücadele amacıyla hazırlanan kanun tasarılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4757) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.3.1998)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 25 arkadaşının, Samsun İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247) (Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1998)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.00

2 Nisan 1998 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşimini açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; yoklama sırasında Genel Kurul salonunda olan sayın milletvekillerinin, Genel Kurul salonunda olduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum; bir.

İkincisi, sonradan gelip de pusula gönderen arkadaşların da Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yok; salonda 140 kişi var.

Şimdi, şöyle bir durum var: Bakın, bu Hükümetin güvenoyu aldığı günden bugüne kadar bu Meclise uğramayan milletvekili var; ben biliyorum, söylemek de istemiyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Söyle... Söyle...

BAŞKAN – Ama, insanların da bu kadar vicdansız olmaması lazım. Zaman zaman, bazı arkadaşlarımız, devam etmeyen arkadaşların yerine pusula gönderiyorlar ve bunlar, burada, devam ediyor gibi görünüyor.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Haklısınız Başkan.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yerden göğe kadar haklısınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Onun için, rica ediyorum... Bunun için kontrol ediyorum...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bu hiç gelmeyenleri teşhir eder misiniz lütfen...

BAŞKAN – Edeceğim, edeceğim...

Toplantı yetersayımız yoktur.

14.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.23

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.20

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısı bulunamadığından birleşime ara vermiştik. Yeniden, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum. Ayrıca, pusula gönderen arkadaşların, Genel Kurul salonundan ayrılmamalarını da yine rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu’nun, 5 Nisan Avukatlar Gününe ilişkin gündemdışı konuşması ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci sözü, 5 Nisan Avukatlar Günü hakkında konuşma yapmak isteyen Sinop Milletvekili Sayın Metin Bostancıoğlu'na veriyorum.

Bu konuda, İzmir Milletvekili Sayın Metin Öney Bey de talepte bulundular; ama, Sayın Metin Bostancıoğlu daha önce talep ettiği için, ona verdik.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5 Nisan 1998 tarihinde, Genel Kurulumuz çalışma yapmayacağından, bugün, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, gündemdışı söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, mensubu olmaktan gurur duyduğum Ankara Barosu ve Barolar Birliğimiz, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle çeşitli etkinliklerde bulunmaktadır. Hukuk, yargı ve meslek konularıyla ilgili bu etkinliklerin merkezini, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti oluşturmaktadır. Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinden söz edebilmemiz için, öncelikle, toplumu düzenleyen kuralların hukuka uygun olması gerekir.

Bunun yanında, bağımsız yargının olmadığı bir ülkede, hukuk devleti olma iddiası boşlukta kalır. Bağımsız yargı, hukuk devletinin vazgeçilmez bir unsurudur.

Bağımsız yargı, sadece yargıç ve savcıların bağımsızlığı anlamına gelmez. Yargının kurucu unsurlarından biri olan savunmanın da bağımsız olması gerekir. Bugün, bağımsız savunmadan ve savunma mesleğinin bağımsızlığından söz etmek kolay değildir.

Avukatlık Kanununun baştan aşağı değiştirilmesi gerekli hale gelmiştir. İşte, bunun içindir ki, Hükümet, bir kanun tasarısı hazırlayarak Meclise sevk etmiştir. Ayrıca, Kütahya Milletvekili ve Meclisimiz Adalet Komisyonu Başkanı Avukat Emin Karaa ve Gaziantep Milletvekilimiz Avukat Ali Ilıksoy'la birlikte bir kanun teklifi hazırlayarak Meclis Başkanlığına verdik. Kanun teklifimiz, Hükümet tasarısıyla birleştirilerek Adalet Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Meclisimiz, seçim dayatmasıyla bir erken seçime zorlanmaz ise, bu kanunun, en kısa zamanda çıkacağına ve avukatların, yargının kurucu unsurlarından biri olarak, bağımsız savunmayı serbestçe temsil edeceklerine imkân sağlayacağına inancım tamdır.

Bu kanun, sadece, savunmanın bağımsızlığını sağlamakla kalmayacak, barolarımız ve Barolar Birliğimizi de vesayetten kurtaracaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözünü ettiğim yeni Avukatlık Kanun Tasarısı da, yalnız başına, sorunların tamamını çözmeye yeterli değildir. Aynı eğitimi aldıkları halde, hâkim ve savcıların ücret ve sosyal hakları ile kamuda görev yapan avukatların ücret ve sosyal hakları arasında, uçurum denecek kadar farklılık vardır. Hâkimler, savcılar ve aynı statüden yararlanan Sayıştay uzmanları iki yılda, kamu avukatlarının üç yılda bir terfi etmesi ise, Anayasanın 10 uncu maddesiyle kabul edilen eşitlik ilkesine aykırıdır.

Ekgösterge, özel hizmet tazminatı ve yanödemeler bakımından da, kamu avukatları haksızlığa uğramıştır. Bunlardan başka, bir de Hazine avukatlarına sağlanmak istenen yeni imkânların, diğer kamu avukatlarından esirgenmek istenmesini, meslektaşlarımın kabul edebileceklerini, içlerine sindirebileceklerini zannetmiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, geçmiş dönemlerde, savunma mesleğindeki meslektaşlarımızın haklarını teslimde gecikmiştir, teslim etmemiştir. Bu, bir eksikliktir; ancak, biz, 20 nci Dönem milletvekilleri olarak, avukatlık mesleğinin, bağımsız yargının gerektirdiği konuma getirilmesi ve meslektaşlarımızın hakkının teslim edilmesi yönünde sorumluluğumuzu en iyi şekilde yerine getirmeye kararlıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size 1 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun.

METİN BOSTANCIOĞlu (Devamla) – Bütün milletvekili arkadaşlarımın, bu duygularımı paylaştığı inancıyla, şimdiden, 5 Nisan Avukatlık Gününü kutlar, hepinizi saygıyla selamlarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancıoğlu.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Adalet Bakanımız Sayın Oltan Sungurlu.

Buyurunuz.

ADALET BAKANI MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sinop Milletvekili Sayın Bostancıoğlu'nun, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle yaptığı bu konuşmayla bize cevap verme fırsatı verdiği için kendisine teşekkür ediyorum ve bu vesileyle de Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Avukatlık mesleği ve savunma, hürriyetlerle birlikte, insan haklarıyla birlikte, bunlara paralel gelişen bir meslektir. Gerçi, avukatlık mesleğinin, kamuoyunda ve birçok mahrecde gerekli şekilde takdir edildiği, gerekli şekilde değerlendirildiği noktasında tam bir mutabakat yoktur. Ancak, şunu bilmemiz lazım ki, insanlar, birçok defa yalnız kalır ve insanlar için en kötü şey, yalnız kalmak ve terk edilmektir. Zaman zaman toplumla ters düşen insanlar, kendi aileleri, kendi yakınları tarafından dahi sahiplenilmezken, onlara, hür, bağımsız ve cesur avukatlar sahip çıkar ve insanların, toplum içindeki bu yalnızlıklarını telafi ederler.

Demokrasinin ve hürriyetlerin gelişmesine paralel olarak gelişen savunma hakkı da, ülkemizde, kabul etmek lazım ki, iyi bir noktaya gelmiştir. Bu yeterli midir; değildir. Bunun yanı sıra, Anayasamızdaki durumuna paralel bir durumda mıdır; değildir.

Bütün bunları gidermek için daha önce milletvekili olarak, Avukatlık Kanunu değişikliği için teklifimiz vardı, bu defa Adalet Bakanlığı olarak bir yasa tasarısı sevk ettik ve bu tasarıya paralel bir teklif de milletvekili arkadaşlarımızdan geldi. Bütün bunlar, birleştirilmek suretiyle Adalet Komisyonunda görüşülmekte.

Adalet Komisyonu bir ihtisas komisyonudur ve memnuniyet verici bir durumdur ki, bütün siyasî partiler ve onların mensupları, bu komisyonda, gerek bizim sevk ettiğimiz tasarıya gerek milletvekillerinin sevk ettikleri teklife müsbet olarak bakmaktadır ve arada büyük farklılık da yoktur. Ümit edyorum ki, kısa zamanda bu gerçekleşecektir.

Burada en çok ehemmiyet verdiğimiz husus, avukatlıkta şirketleşmedir; çünkü, avukatlıktaki şirketleşme, tek başına bir avukatın, bugün dünyanın eriştiği noktada meseleleri götürmesine imkân vermeyen ortamı değiştirmeye ve daha güçlü bir avukatlık müessesesine fırsat vermektedir. Bugün ülkemizin dahi birçok sözleşmesi, hatta uluslararası sözleşmesi, yabancı hukuk şirketleri tarafından götürülmektedir. Dünya hukuku ile birleşmemiz açısından, hukukun gelişmesi açısından ve ülkemizin ekonomik olarak dünyaya açıldığı bugünlerde, ülkemiz yararına sözleşmelerin yapılması bakımından, millî hukuk şirketlerinin ve avukatlık şirketlerinin devreye girmesi zorunludur. Ayrıca, hukukumuzun gelişmesi açısından da avukatlık şirketlerinin büyük faydası olacağı kesindir.

Biz, önce, avukatlık şirketlerini müstakil bir tasarı olarak sevk ettik; fakat, daha sonra, Avukatlık Kanun Tasarısını hazırlayarak onu da birleştirilmek üzere komisyona sevk ettik; yüce komisyon, bütün bunları birleştirmek üzere bir altkomisyon kurmuştur.

Avukatlık mesleğinin topluma daha yararlı bir şekilde kullanılacağına inanıyorum; çünkü, avukatlık, avukatlara faydalı olsun diye değil, topluma faydalı olsun diye kurulmuş ve geliştirilmiş bir müessesedir.

Ancak, bu arada, kamu avukatlarının içinde bulundukları durumun haksız olduğunu ve kamu avukatlarına yaraşır bir durumda olmadıklarını ifade etmek isterim. Bu sıkıntıyı, gerek barolar gerek Adalet Bakanlığı gerek bütün hukuk kuruluşları duymakta; ancak, şu anda gerekli bir tedbir de alınamamış bulunmaktadır. Ümit ediyorum ki, Hükümetimiz, kamu avukatlarının bu problemlerine de çözüm yolları bulacaktır.

Ben, Avukatlık Günü münasebetiyle bütün barolarımızın ve avukatlarımızın bu gününü kutluyor, Yüce Parlamentoya saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

2. – İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlu’nun, havalı ve sesli silahların olumsuz etkilerinden çocuklarımızın ve gençlerimizin korunmasına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci konuşmayı, piyasadan rahatlıkla temin edilebilen havalı ve sesli silahlar konusunda çocuklarımızı ve gençlerimizi korumaya ve kollamaya yönelik olarak gündemdışı konuşma yapmak isteyen İstanbul bağımsız Milletvekili Sedat Aloğlu'na veriyorum. Buyurun Sayın Aloğlu.

Süreniz 5 dakika efendim.

M. SEDAT ALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bana bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyor, sayın milletvekillerine, saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Efendim, son yıllarda büyük bir silah merakına kapıldı milletimiz. Dünyada sivillerin silahlanması açısından, belki en yüksek oran Türkiye'de. Bu konuda, son günlerde, Meclisimizin ilgili komisyonunda, havalı-pompalı tüfeklerle ilgili yapılan çalışmaları çok büyük bir memnuniyetle karşıladığımı ifade etmek isterim. Bununla beraber, yine, özellikle İçişleri Bakanımıza ve Bakanlığımıza, mevcut silah taşıma ve bulundurma ruhsatlarında, bir yeniden gözden geçirme, yeniden bir usul tanzim etme ve bunları daha zorlaştırma, daraltma yönündeki temennimi de dile getirmek istiyorum.

Ancak, bugünkü söz alma sebebim, bunlarla bağlantılı olmakla beraber, daha farklı bir konuda. Değinmek istediğim konu, oyuncak silahlar veyahut da havalı veya sesli silahlar. Bunlar, 1990 yılından itibaren, ilgili mercilerin izinleri alınarak rahatlıkla ithal edilebilir duruma gelmişler. Görüntüleri, aynen hakikî bir tabanca durumundadır. Getirip, sizlere burada göstermeyi düşündüm; ancak, buna gerek görmedim; çünkü, aynen bir silah görünümünde ve burada çıkarmış olduğumuz zaman, belki bir silah gösteriliyor kanısına kapılacaktık.

Ben, Sayın İçişleri Bakanımıza, 1997 yılının sonunda ithalatına yasak getirmesi açısından, kendisine teşekkürlerimi sunmak istiyorum; fakat, şunu bilmemizde fayda var ki, bu oyuncaklar, gerek piyasada ve gerekse vatandaşlarımızın evlerinde hiçbir kayda tabi tutulmadan bulunmaktadır.

Şimdi, bunun yapacağı zararla birlikte; yani, karşısındaki kişiye vereceği zararla birlikte, esasen, başka bir boyutunu daha dile getirmek istiyorum: Televizyonlarda, bu kadar şiddetin gösterilmiş olduğu; bu kadar silahın, âdeta promosyonunun yapılmış olduğu bir ortamda, bu tip silahları taşımak -tabirimi mazur görün- bir anlamda hava atmak, çocuklar açısından çok önemli olmaktadır. Böyle bir silahın, böyle bir oyuncağın elinde gözüken çocuk ise, emniyet görevlisi tarafından bir hedef durumundadır; çünkü, bunlar, dediğim gibi, oyuncak olup olmadığının kesinlikle anlaşılması mümkün olmayan görüntüdedirler.

Bu açıdan bakmış olduğumuz zaman, her ne kadar, ithalatı 1997 yılının sonunda yasaklanmış ise de, mevcutların, bir usule bağlanması gerekir. Mesela, bunların, karakollarca teslim alınması veyahut da bunların ruhsata bağlanması gibi bir öneride bulunmak istiyorum.

Şunu da söylemek isterim ki, bu oyuncak silahlarla, belli bazı yaralama olayları ve belli bazı soygun olaylarının gerçekleşmiş olduğunu biliyoruz.

Emniyet güçlerimiz, aramalar sırasında, bu tip oyuncak silahlarla karşı karşıya geldikleri zaman, bunları alıyorlarmış, yani topluyorlarmış; ama, bununla ilgili bir yasal düzenleme olmadığını; yani, bu toplamayı, bir yasaya yönelik olarak yapmadıklarını da ifade etmek isterim.

Efendim, geçen gün yapmış olduğum bir konuşmada, televizyon programlarındaki, televizyon filmlerindeki şiddet ve müstehcenlik görüntüleriyle ilgili bazı şeyler dile getirdim ve bugün de, gerçek gibi görünen oyuncak silahlarla ilgili konuyu dile getiriyorum. Bunların hepsi, çocuklarımıza ve gençlerimize yönelik olan ve ufak gibi gözükmekle beraber, fevkalade önemli konulardır. Ben, umut ediyorum ki, Yüce Meclisimiz ve ilgili bakanlıklarımız bu konuya da hassasiyetle eğilirler.

Bu vesileyle, yaklaşmakta olan bayramınızı da en iyi dileklerimle kutluyorum; hayırlı, başarılı ve mutlu günler diliyorum.

Saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aloğlu.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek için Hükümetten bir istek gelmemiştir.

3. – Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin, Kütahya İlinin sosyoekonomik durumuna ilişkin gümdemdışı konuşması

BAŞKAN – Son gündemdışı söz, Kütahya'nın sosyoekonomik durumu hakkında, Kütahya Milletvekili Sayın Metin Perli'ye verilmiştir; buyurun Sayın Perli. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Perli, süreniz 5 dakikadır.

METİN PERLİ (Kütahya) – Sayın Başkan, Yüce Parlamentomuzun değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, öncelikle, Kütahya İlinin sosyoekonomik durumu konusunda Yüce Parlamentomuzu bilgilendirme imkânı veren Sayın Başkana teşekkürlerimi arz ediyorum ve Kütahya'nın sosyoekonomik durumu konusunda beni dinleme lütfunda bulunan, kıymetli milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Kütahya İlimiz, Ege Bölgesi içerisinde şirin bir kent; enerjinin başkenti, maden şehri, üreten insanların bulunduğu bir şehir.

Bu şehrin çok büyük sorunu yok, çok büyük sıkıntısı yok; ama, bu şehir, 1980'li yıllarda, kalkınmışlıkta 23 üncü, 25 inci sıralarda olmasına rağmen, bugün geldiği noktada, Kütahya, Devlet İstatistik Enstitüsünün 1996 yılı verilerine göre, sosyoekonomik kalkınmışlıkta 33 üncü sırada yer almaktadır.

Kütahya halkı, 1997'de tahakkuk eden 19 trilyon liralık vergisinin 18 trilyon lirasını ödemiştir; yani, vergisini ödeme oranı yüzde 92'dir. Bu da gösteriyor ki, Kütahya, gerçekten, devletine bağlı, bayrağına bağlı, milletini seven, saygılı, vergisini zamanında ödeyen, dürüst insanların yaşadığı bir şehirdir. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 16 Ekim 1997'de, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, Bakanlar Kurulu, 50 ili, kalkınmada öncelikli iller arasına aldı. Şayet, Türkiye'de, 50 vilayetin kalkınmada öncelikli iller arasına alınması gerekiyorsa, 33 üncü sırada olması hasebiyle, Kütahya'nın, kalkınmada öncelikli iller içinde 47 nci sıraya girmesi gerekiyordu. Ancak, burada bir gerçek var ki, Kütahya üretiyor; Kütahya elektrik üretiyor. Kütahya, madencilikte büyük bir atılım içerisinde; maden üretiyor. Tunçbilek Santralı var, Seyitömer Kömür İşletmeleri var, Etibank Kömür İşletmeleri var. Kütahyamızdaki kamu iktisadî teşekküllerinin gayri safî millî hâsılaya katkısı son derece yüksektir. Dolayısıyla, Kütahya'da bulunan bu kamu iktisadî teşekküllerinin topladığı paralar, maalesef, genel bütçeye gelmektedir. Dolayısıyla, Kütahya, gayri safî millî hâsılaya göre fert başına düşen millî geliri 2 683 dolar olarak gözükmesi nedeniyle kalkınmada öncelikli yöre kapsamına girememektedir; çünkü, kalkınmada öncelikli yöre kapsamına alınmak için 1 500 doların altında millî gelire sahip olması isteniyor. Kütahya halkına millî gelirden 2 683 dolar düşmesi ve kamu iktisadî teşekküllerinin madenlerinin, elektriğinin ve maden ocaklarının getirdiği gelirin, direkt Kütahya'ya değil, Ankara'daki genel bütçeye gelmesi dolayısıyla, Kütahya halkı her geçen gün biraz daha fakirleşmekte; ama, maalesef, sesini çıkaramaktadır; çünkü, devletine bağlıdır, saygılıdır.

Ancak, şu anda, Kütahya'nın, Yüce Parlamentomuzdan, değerli 55 inci Hükümetimizden bir talebi var. Kütahya'da organize sanayi daha henüz yeni gelişmektedir. Altyapısı bitirilmiş olup, bacası tüten bir tek fabrikamız bulunmaktadır; o da, döküm üzerine çalışmaktadır. Kütahya halkının yüzde 92'sinin vergi ödemesi hasebiyle, eğer o insanların...(Alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – 1 dakika eksüre veriyorum, buyurun.

METİN PERLİ (Devamla) –...önünü açabilirsek, o insanları yatırıma teşvik edebilirsek, kalkınmada öncelikli iller arasına alabilirsek, o insanlar daha fazla üretecek, daha fazla yatırım yapacak ve Türkiye'de, genel bütçemiz, o yatırım yapan insanların vergilerinden çok daha fazla istifade ederek, Türkiyemizin kalkınmasında büyük rol oynayacaktır.

Elbette ki, bu kalkınmada, sadece ekonomik kalkınmada öncelik de yetmez. Yollarımızın da ekonomik kalkınmada büyük önemi vardır.

Değerli milletvekilleri, bir gerçeği ifade ederek sözlerime son veriyorum. Kütahyamızın komşu vilayeti Bursa ile elli yıldır yol bağlantısı yoktur. Kütahya'dan Balıkesir'e Bursa'dan dolaşılarak ulaşılmaktadır. Bu, acı bir gerçektir. Yirmi yıl önce başlattığımız Kütahya-Balıkesir yolumuz bittiğinde, şehrin ekonomik gelişmesinde bu yolun da büyük katkısı olacağına inanıyor, kalkınmada öncelikli iller konusunda da Hükümetimizin duyarlı olacağına inanarak, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Perli.

Kütahya'nın meseleleriyle ilgili gündemdışı konuşmaya cevap verecek sayın bakan?.. Yok.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Fransa’ya gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1403)

31 Mart 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İktisadî İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) Çevre Bakanları Toplantısına katılmak üzere, 1 Nisan 1998 tarihinde Fransa'ya gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut'un dönüşüne kadar; Çevre Bakanlığına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum.

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya ve 25 arkadaşının, Samsun İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Samsun İlinin ekonomik, sosyal, kültürel ve kentsel sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. Musa Uzunkaya (Samsun)

2. Ahmet Demircan (Samsun)

3. Turhan Alçelik (Giresun)

4. Ahmet Çelik (Adıyaman)

5. M. Salih Katırcıoğlu (Niğde)

6. Memduh Büyükkılıç (Kayseri)

7. Mikail Korkmaz (Kırıkkale)

8. Abdulkadir Öncel (Şanlıurfa)

9. İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

10. Kahraman Emmioğlu (Gaziantep)

11. Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

12. Mustafa Yünlüoğlu (Bolu)

13. Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

14. Ömer Faruk Ekinci (Ankara)

15. Cafer Güneş (Kırşehir)

16. Memet Emin Aydın (Siirt)

17. Mustafa Hasan Öz (Ordu)

18. Yakup Hatipoğlu (Diyarbakır)

19. Musa Okçu (Batman)

20. Azmi Ateş (İstanbul)

21. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

22. Feti Görür (Bolu)

23. Sıtkı Cengil (Adana)

24. Yakup Budak (Adana)

25. İsmail Özgün (Balıkesir)

26. Metin Perli (Kütahya)

Gerekçe : Karadeniz sahil şeridinin orta bölümünde yer alan Samsun İli, 9 579 kilometrekarelik bir yüzölçüme sahiptir. 1990 verilerine göre 1 158 400 olan il nüfusunun 303 979'u il merkezinde ikamet etmektedir. Bu görünümüyle Samsun, Karadeniz Bölgesinin en büyük ve en önemli şehri konumundadır.

Özellikle, 90'lı yılların başında Sovyetler Birliğinin çökmesiyle bölgemizde ortaya çıkan siyasî değişme ve gelişmeler, iki kutuplu dünyada batının bir uç karakolu durumunda olan Türkiye'yi, yeni oluşan coğrafyanın merkezi konumuna getirmiştir. "Avrasya" olarak adlandırılan bu yeni siyasî ve ekonomik coğrafya, ülkemizin jeostratejik önemini bir kat daha artırdığı gibi, ülkemizin bu coğrafyaya açılan kapısı sayılabilecek Karadeniz Bölgesinin ve bölgenin en büyük ve merkezî şehri konumundaki Samsun'un önemini de bir kat daha artırmaktadır.

Ne yazık ki, aradan geçen süre içerisinde bu önemin bilincinde hareket ettiğimiz söylenemez. Bırakın böyle büyük bir ekonomik potansiyelden nasıl yararlanacağımızı planlamayı, tabiatın bahşettiği mevcut potansiyeli bile yeterince iyi değerlendirdiğimiz söylenemez. Örneğin; Türkiye'nin en büyük iki nehrinin (Kızılırmak ve Yeşilırmak) denize döküldüğü, Samsun, Bafra ve Çarşamba Ovalarında hâlâ tam anlamıyla sulu tarıma geçilememiştir. Mevcut üretimi kata kat artıracak böyle bir çalışmanın, Samsun, Karadeniz ve Türkiye'ye katkısı çok büyük olacaktır; ama, ihmaller bununla da sınırlı değildir. 1983.1993 arası 10 yıllık bir dönemde, devletin kişi başına en az yatırım harcaması yaptığı bölge Karadeniz Bölgesidir.

Karadeniz Bölgesi yatırım teşvik belge sayısı, toplam yatırım ve istihdam bakımından 1990-1995 yılları arasında en az pay alan ikinci bölgedir. Nüfus artış hızı en düşük olan bölge Karadeniz Bölgesidir. Bölgeler itibariyle kırsal yerleşim yerlerinde toplam asfalt yol oranı en düşük bölge Karadeniz Bölgesidir. Karadeniz Bölgesi ilçelerinin sosyoekonomik gelişmişlik seviyeleri itibariyle Türkiye sıralamasında oldukça gerilerdedir.

İşte, böyle bir bölgenin merkezi konumundaki Samsun'un, gerek 1990 sonrasında yaşanan gelişmeler karşısında ve gerekse mevcut tabiî ekonomik potansiyelin araştırılarak sorunlarının ve çözüm yollarının tespit edilmesi gayesiyle, bu Meclis araştırması önergesi verilmiştir.

İşe, ülkemizin Avrasya coğrafyasına açılan kapısı ve tabiî limanı olarak addedilebilecek Samsun'dan başlanmasında, gerek bölge gerekse ülke açısından büyük fayda vardır. Unutmayalım ki, sorunların çözümünün yarısı onları doğru tanımlamaktan geçer.

BAŞKAN– Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması hususundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Komisyondan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/330)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Fevzi Aytekin

Tekirdağ

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. – Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/331)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Mustafa İlimen

Edirne

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyelik için, İstanbul Milletvekili Osman Kılıç aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen 1 üyelik için Edirne Milletvekili Mustafa İlimen aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul MilletvekiliTansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

BAŞKAN – 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, maddeleri ve önergeleriyle birlikte, daha önceki bir birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilmişti; Komisyon, raporunu henüz vermediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karkaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?..

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Komisyon yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon pek istekli görünmediği için, onu da erteliyoruz.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Komisyon Başkanı burada.

İSMET ATTİLA (Afyon) – Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı burada.

BAŞKAN – Başkandan bir istek gelmeyince, bir şey diyemeyiz. Belki hazırlıklı değil.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Komisyon Başkanı burada.

BAŞKAN – "Ben burada değilim" diyor; ne yapayım şimdi?!

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Olur mu öyle şey!..

BAŞKAN – Tamam; artık, onu erteledik; bir daha geri dönemeyiz.

4. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (1)

BAŞKAN – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, tasarının 5 inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

Geçici Madde 1:

Bu Kanunun yayımı tarihinden önceki işlemler için bu Kanun hükümleri uygulanmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge de yok.

KADİR BOZKURT (Sinop) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

(1) 586 S. Sayılı Basmayazı 1.4.1998 tarihli 74 üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

Kapanma Saati: 15.17

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.27

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (1) (Devam)

BAŞKAN – 586 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 1 inci maddesinin oylanması sırasında karar yetersayısının aranılması istenmişti. Yapılan oylamada, karar yetersayısı bulunamadığı için, birleşime 10 dakika ara vermiştim.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Şimdi, aynı maddeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım: Geçici 1 inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; geçici 1 inci madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla, bütün vatandaşlarımızın birer vergi kimlik numarasının olması öngörülmektedir; ancak, bu kimlik numaralarının uygulamaya konulması hususunda "bu Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girer" deniliyor. Bence, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi, birçok sıkıntıya sebep olacaktır. Bu kanun, noterleri ilgilendiriyor, icra-iflas dairelerini ilgilendiriyor, tapu idarelerini ilgilendiriyor, karayolları trafik mevzuatını ilgilendiriyor, pasaportla ilgili işlemleri ilgilendiriyor, çekle ödeme ve çek hamillerini korumayı ilgilendiriyor, bankaları ilgilendiriyor, posta idarecilerini ilgilendiriyor. Bu kadar geniş bir alanı ilgilendiren kanunun yayımlandığı andan itibaren yürürlüğe girmesi, vatandaşlarımızı çok büyük bir külfet altına sokacaktır ve bu kanunla, tabiî, dün kabul ettiğimiz 5 inci maddesiyle de, en az üç ay, en fazla da on aylık bir hapis cezası öngörülüyor; dolayısıyla, Maliye Bakanlığı, her zaman olduğu gibi, yine, soğuk bir yaklaşımla vatandaşlarımıza yaklaşıyor. O sebeple, bu kanunun yürürlüğe girmesi için, hiç olmazsa, yayımı tarihinden itibaren iki üç aylık bir zaman dilimi verilmelidir ki, bu arada bir eğitim çalışması yapılmalıdır. Noterler, icra daireleri, tapu daireleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, çekle ödeme ve çek hamillerinin korunmasıyla ilgili çek sahipleri, bankalar, banka memurları, posta memurları, hepsi eğitime tabi tutulmalı ve severek, birer vergi kimlik numarası sahibi olmaya özendirilmelidir. Yoksa "yanlış yaptınız, yanlış bilgi verdiniz, yanlış evrak düzenlediniz" şeklinde, bu vatandaşlarımız, üç aydan on aya kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalacaklardır.

Vergi kimlik numarasının yaygınlaştırılması, severek, sevdirilerek yapılmalıdır. Bu eğitim, yaygın bir şekilde uygulanmalı ve bütün vatandaşlarımıza benimsetilmelidir; bunun duyurusu çok iyi yapılmalıdır. Önümüzde, vatandaşlarımız, askerdeki oğluna para gönderirken veya öğrenci olan bir evladına para havale yaparken veya hastalığı sebebiyle yurt dışına çıkması icap ettiği zaman veya işçi vatandaşımız, yurt dışında çalışmak için giden bir vatandaşımız pasaport için müracaat ettiği zaman, bu vergi kimlik numarası önüne çıkacak ve belli bir zaman kaybına da sebep olacaktır. O sebeple, bir hazırlık aşamasından geçilmesi için, belirli bir sürenin verilmesi gerekmektedir. Bu süre verildiği takdirde, bu kanunun uygulanması daha kolay olacaktır ve vatandaşlarımız severek bu kanuna sahip çıkacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de gelir dağılımı çok fazla bozulmuştur. Sayın Maliye Bakanımız zaman zaman iyi çıkışlar yapmakta; ancak, bu çıkışlar rantiye sınıfına dokunduğu için, bir müddet sonra bu çıkışlarından vazgeçmektedir. Şayet, bu kanun da rantiye sınıfını direkt ilgilendiren bir kanun olsaydı, mutlaka bu kanundan da geri adım atılırdı; ancak, bu kanun, geniş vatandaş kitlelerini ilgilendirdiği için, rantiye sınıfını çok fazla alakadar etmediği için, bu kadar hızlı bir şekilde bu Meclisten geçmektedir. Yoksa, bazı basın-yayın organları, alınan kararları hemen bir yaylım ateşine alır, bir müddet sonra o karardan vazgeçilir, bu kanun da Meclise gelmezdi. Onun için, vatandaşımız, bir defa, şu konuda mutlaka ikna edilmelidir. Külfet-nimet dengesi mutlaka kurulmalıdır. Bu kanunla birlikte, yine görülecektir ki, Türkiye'de gelir dağılımının bozukluğu sebebiyle, ancak dargelirli insanlar, vatandaşlarımız bu kanunun külfetlerine katlanacaklardır; ama, bunun yanında, rantiye sınıfı, kesimi, bu kanundan çok fazla zarar görmeyecektir. Vergi kimlik numarasının alınmasıyla birlikte, rantiye sınıfı, yine bir yolunu bulacaktır; ancak, normal işlemlerini bile zor yürüten vatandaşlarımız bundan çok büyük bir eziyet göreceklerdir.

Verginin yaygınlaştırılması, herkesin vergi mükellefi olması çok güzel bir olaydır; ancak, bunun yanında, Türkiye'de açılan 33 milyon banka hesap mevduatının yüzde 50'si yüzde 1'lik vatandaş kitlesine aittir, diğer yüzde 50'si de ancak yüzde 99'luk vatandaş kitlemizi ilgilendirmektetir. Bu kadar bozuk bir gelir dağılımının olduğu bir yerde, adaletli bir vergi sisteminin de kurulması mümkün olmayacaktır; ancak, yine de, biz, Sayın Hükümetten ve değerli milletvekili arkadaşlarımızdan, bu kanunun yürürlüğe girmesi için belirli bir süre tanınması gerektiği inancıyla, bu konuda desteklerini bekliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ufuk Söylemez; buyurun efendim.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA H. UFUK SÖYLEMEZ (izmir) – Sayın Başkan, Genel Kurulun değerli üyeleri; hepinizi, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Vergi Kimlik Numarası Tasarısı ile yürürlük maddesi hakkındaki görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Maliye Bakanlığının hazırladığı, hem vergi reformu olarak getirilen, aslında, bir vergi revizyonu olduğu çok net olan tasarıda, hem de bu vergi kimlik numarasında genel bir anlayış dikkat çekmektedir; daha çok, zora dayanan, dayatmaya dayanan, vergiyi adaletli ve gönüllü bir şekilde verdirmek, özendirmek yerine, ceberut bir anlayışı öne çıkaran, serbest piyasa ekonomisinin de mantığını özümsememiş bir zihniyetle getirilmesini, gerçekten, üzüntüyle karşılıyorum. Sürekli yasakçı maddelerle bankacılığın ve ticaretin önünü tıkamak isteyen, demode olmuş devletçi bir ekonomi anlayışının yansımalarını burada görmenin hüznü içindeyim, serbest piyasa ekonomisine Türkiye geçeli yıllar olmuş olmasına rağmen.

Havale yapan insandan kimlik soracaksınız, kimlik numarasını bilmeyene de havalesini yaptırmayacaksınız... Şimdi, böyle bir anlayışı, ancak, ömrü boyunca sadece dayatma yapan insanlar isteyebilir. Böyle bir anlayış nedir, biliyor musunuz; serbest piyasa ekonomisinin, bankacılığın, serbest ticaretin önünü tıkamaktır. Onun için, gelin, cezalarla, dayatmalarla değil, adil, mantıklı ve uygulanabilir tarzda bir kanun çıkaralım. Hiçbir geçiş süreci tanımadan, vergi kimlik numarasını insanlar tanımadan, yaygınlaştırmadan böyle bir dayatmayı yaptığınız takdirde, yurt dışına gidenden tutun da, acil işini görecek insana kadar, hem serbest ticaret hayatını hem de bankacılığı tıkarsınız. Bu kanun tasarısı hazırlanırken, dilerdim ki, piyasa ekonomisinin dinamikleriyle, bankalarla, ticaret hayatıyla, bu işi bilen insanlarla bir görüş alışverişinde bulunulsun.

Bankanın provizyon alınan çekinin karşılığında vergi kimlik numarası soruyorsunuz... Peki, bankanın blokeli çeki varsa ne yapacaksınız? Garantili banka çeki ibraz etse ne yapacaksınız? Bunlar, teknik, detaylı hadiselerdir. Böyle "yaptım, oldu" mantığıyla getirirseniz, Türkiye'yi, 1980'de, ithal ikameci piyasadan piyasa ekonomisine geçtiği dönemdeki devletçi, demode bir anlayışa mahkûm edersiniz. Onun için, gelin, hiç olmazsa, bu yürürlük maddesinde mantıklı bir şey yapalım; icra dairesinden pasaport işlemine kadar, vatandaşların önünü tıkamamak, ticaret hayatının, serbest piyasa ekonomisinin önünü tıkamamak için, en azından yılbaşı itibariyle başlayacak bir geçiş süresini hep beraber verelim. Bundan sonraki kanunlarda da, rekabetçi piyasa ekonomisinin gereklerini hiç göz önünden ayırmadan bu kanunları çıkaralım. Tavsiyemiz, hem prensibinde budur hem de uygulamada budur.

Doğru Yol Partisi olarak düşüncemiz, bunun, yılbaşına kadar bir geçiş süreciyle, hem vatandaşlara tanıtılması hem altyapısının hazırlanmasıdır. Aksi takdirde, piyasa ekonomisinin, bankacılığın ve ticaretin önüne bir engel daha vurmuş olursunuz.

Hepinize, sabrınızdan ve dikkatinizden ötürü teşekkür eder; saygılarımı sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Söylemez.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili üç önerge vardır; geliş sırasına göre okutuyorum...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Açıklama için söz istiyorum Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Komisyon Başkanımız.

Konuşma süreniz 10 dakika.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; dünden beri üzerinde çalışmakta olduğumuz çok önemli bir kanun tasarısının, bazı arkadaşlarımız, tüm maddelerini, bu maddelerle Hükümete verilen yetkileri ve bu yetkilerin kullanımı için Hükümetin uygulamaya başlatma konusunda yetkilendirildiğini nazarı dikkate almadan ve işin felsefesini yeterince değerlendirmeden, bu düzenlemelerin serbest piyasa ekonomisine aykırı olduğu gibi yanlış bir izlenimle Genel Kurulumuzu yönlendirmeye çalışmaktadırlar.

Saygıdeğer arkadaşlarım, olayın her boyutu Komisyonumuzca titiz bir biçimde değerlendirilmiştir. Esasen, şu anda, mükelleflerimizin tümü, vergi kimlik numarasını, Vergi Usul Kanunumuzun 8 inci maddesi uyarınca uygulamaktadırlar. Bu defa yapılan düzenlemeyle, işbu uygulama, daha bütünleyici bir düzenlemeye kavuşturulmakta ve ayrıntılarıyla düzenlenmektedir; esas itibariyle, yeni bir düzenleme de getirilmemektedir.

Diğer taraftan, sağlıklı serbest piyasa ekonomisi, dürüst ve kayıtlar üzerinden işleyen bir ekonomiyle sağlanabilir. Bence, kayıtdışı kalmış, layüsel bir biçimde işleyen bir ekonomiyi, çıkıp da burada serbest piyasa ekonomisi diye tanımlamaya hiç kimsinin yetkisi yoktur, böyle bir yaklaşımın benimsenmesi de asla söz konusu olamaz.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, dün kabul ettiğiniz 4 üncü maddeyi tetkiklerinize sunuyorum... Bu maddede, bu kanunun uygulanmasının başlangıcını sağlamak üzere gerekli düzenlemeleri yapmak konusunda Maliye Bakanlığına yetki verilmiştir. Elbette, Maliye Bakanı, bu yetkiyi, Hükümete bilgi sunarak kullanacaktır, Hükümetin bilgisi dahilinde kullanacaktır ve bu çalışmaları yaparken, gerek Komisyonumuzdaki dilek ve temennileri gerek Genel Kurulumuzun, buradaki, konuya olan duyarlılığını her boyutuyla dikkate almak konumundadır. Bu itibarla, bu hususlarda tereddüt izhar etmeye ve endişe duymaya mahal olmadığını mütalaa ediyorum ve bu nedenlerle de, verilen önergelere ihtiyaç olmadığını düşündüğüm için önergelere katılmadığımı huzurunuzda belirtmek istiyorum.

Arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekür ederim Sayın Başkan.

O zaman, mütalaanızı, önergeler üzerinde bildirebilirdiniz...

Madde üzerinde verilmiş önergeler vardır; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

586 sıra sayılı Vergi Kimlik Numarası Kanun Tasarısının yürürlük maddesi olan 6 ncı maddesinin "Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer" şeklinde düzenlenmesini öneriyoruz.

Arz ederiz.

Kahraman Emmioğlu Memduh Büyükkılıç Mehmet Bedri İncetahtacı

Gaziantep Kayseri Gaziantep

Mikail Korkmaz Aslan Polat İsmail İlhan Sungur

Kırıkkale Erzurum Trabzon

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 6.– Bu Kanun 1 Temmuz 1998 tarihinde yürürlüğe girer."

Ersönmez Yarbay İsmail Özgün Sıtkı Cengil

Ankara Balıkesir Adana

Hüseyin Arı Osman Yumakoğulları Yakup Budak

Konya İstanbul Adana

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı yasa tasarısının 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

"Madde 6.– Bu Kanun 1 Ocak 1999 tarihinde yürürlüğe girer."

Ufuk Söylemez Mehmet Gözlükaya Ümran Akkan

İzmir Denizli Edirne

Yusuf Bacanlı Saffet Arıkan Bedük

Yozgat Ankara

BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecesine göre tekrar okutup, işleme koyacağım.

En aykırı önerge, okuttuğum bu son önerge olduğu için, tekrar okutmadan işleme koyuyorum:

Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet önergeye katılmıyorlar.

Gerekçeyi mi okuyalım?

H.UFUK SÖYLEMEZ (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yasanın hemen yürürlüğe girmesi, kamu işlerinin yürütülmesinde birçok sıkıntı yaratacaktır, işlemler aksayacaktır; çünkü, altyapı hazır değildir; vatandaşlarca olayın öneminin kavranması zaman alacaktır; vatandaşlarımız haksız cezalara uğrayabileceklerdir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

586 sıra sayılı Vergi Kimlik Numarası Kanun Tasarısının yürürlük maddesi olan 6 ncı maddesinin "Bu Kanun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer" şeklinde düzenlenmesini öneriyoruz.

Arz ederiz.

Kahraman Emmioğlu

(Gaziantep)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanı.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmıyorlar.

Önerge sahibi olarak, açıklama yapmak üzere; buyurun Sayın Emmioğlu. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Emmioğlu, süreniz 5 dakikadır.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vergi kimlik numarası kullanımıyla ilgili olan tasarının daha başında bile, bir yığın kanunun içerisine sokulması talep ediliyor; yani, vatandaşı doğrudan doğruya etkiliyor ve şu anda, 6,5 milyon kişinin vergi numarasının olduğu ifade ediliyor. Bu kanunun çıkmasıyla birlikte, 15-20 milyon insan daha, vergi kimlik numarası alacak demektir.

Bunun, hemen yürürlüğe girmesinin, iki yönlü mahzuru vardır... Bir kere, şuna dokunmak istiyorum: Sayın Komisyon Başkanımız, bu yürürlük yetkisinin, doğrudan doğruya Maliye Bakanlığıyla ilgili olduğunu söyledi; öyleyse, bu maddeye ne lüzum vardı. Demek ki, bu maddede ifade edildiği gibi, bu kanunun yürürlüğe girmesi, yayımıyla birlikte olacaktır.

Bunun iki yönü var demiştim; birincisi, halkı ilgilendiren yönü, diğeri ise, Maliye Bakanlığının ilgili dairelerini ilgilendiren yönü. Halk -takriben 15-20 milyon insan- vergi numarası alacak; çekine alacak, para göndermesine alacak, şuna alacak, buna alacak... Bunun bir anda olması mümkün değil. Evvela, halkın bu konuda ciddî şekilde bilgilendirilmesi lazım. Bu bilgilendirme için de, elbette, zamana ihtiyaç var. Eğer, halk, bilgilendirilmezse, korkarım ki, bu konuda son derece huzursuz olacaktır. Bu huzursuzluğu alt edebilmek için, bizim, buna bir süre tanımamız şart olmaktadır ve demin de ifade ettiğim gibi, halkın zengi kesimi, zaten vergi kimlik numarasını almış durumdadır. Geriye kalan kısım ise, daha ziyade orta kesimi ilgilendiriyor. Orta kesimin bu vergi numarasını alması zaman alacak ve hemencecik olması halinde de, demin de ifade ettiğim gibi, birtakım sıkıntılara sahne olacaktır.

Diğer yönü, Maliye Bakanlığını ilgilendiren yönü demiştim. Ben, zannetmiyorum ki, Maliye Bakanlığının bu konudaki altyapısı tamamlanmış olsun. Bu altyapının tamamlanması için de, Maliye Bakanlığımızın elbette bir zamana ihtiyacı vardır. Onun için -önergemizi tekrar ediyorum- hiç değilse altı aylık bir mühlet verilsin, hem halkımız bilgilendirilsin hem de Maliye Bakanlığımız gereken altyapıyı oluştursun diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emmioğlu.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamışlardı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 6.– Bu Kanun 1 Temmuz 1998 tarihinde yürürlüğe girer.

Ersönmez Yarbay

(Ankara)

ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmıyor.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yarbay, buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz önergeyle, yürürlük tarihinin 1 Temmuz 1998 olarak düzeltilmesini istedik. Bu, iki aylık bir süredir ve bu süre, çok makul bir süredir. Biraz önce arkadaşlarımızın vermiş oldukları önergelerdeki süreler yılbaşına kadardı ve bir de, kanunun yürürlüğe giriş tarihinden altı ay sonraydı. Bu kanun iki gün sonra yürürlüğe girdiği zaman -bu tasarının 3 üncü maddesinin (g) fıkrasında "vergi kimlik numarası ibraz edemeyenlere, havale ve diğer bankacılık hizmetleri vermeleri yasaktır" deniliyor- bayram ertesinde, milyonlarca vatandaş vergi kimlik numarasını nereden temin edecek bir anda?..

Yine, 3 üncü maddenin (f) fıkrasında "karşılığı o şube tarafından provizyon (karşılık) istenmek ve hamilin vergi kimlik numarası tespit edilmek suretiyle ödenir" deniliyor. Adamın bir çeki var, bankaya gitti, hemen vergi kimlik numarası istenecektir; dolayısıyla, milyonlarca vatandaşımız, bir anda, çok zor durumda kalacaktır. Bundan da öte, yine 3 üncü maddenin (h) fıkrasında "Ancak, 52 nci maddenin 2 nci fıkrasında ve 79 uncu maddenin 4 üncü fıkrasında yer alan hükümler; 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa tabi kurumlar, 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununa tabi kurumlar, 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa tabi kurumlar, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunun Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanarak faaliyetleri Bakanlar Kurulunca düzenlenen özel finans kurumları ve yetkili müesseseler hakkında da uygulanır. 52 nci maddenin 2 nci fıkrasında ve bu fıkrada yer alan hükümlerin uygulama usul ve esasları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken düzenlenir" deniliyor. Yarın, bu kanun yürürlüğe girdiği zaman, bu, Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı ne zaman toplanacak? Ne zaman esaslar belli olacak ki, bu esaslara göre, bankalar ve finans kurumları işlem yapacak?

Dolayısıyla, iktidar partileri olarak, bir dayatmanın içerisinde olmadan, makul olan bu iki aylık süreyi vermenin çok büyük faydası olacağını düşünüyorum; çünkü, milyonlarca vatandaşımız, bayramdan sonraki pazartesi gününden itibaren, derhal bu problemle karşı karşıya kalacaktır ve iktidar partileri de bu olaydan son derece zarar göreceklerdir; çünkü, noterler eğitilmemiş, bankalar eğitilmemiş, icra-iflas daireleri eğitilmemiş; herkes, bayram sonunda, pazartesi günü, bu olayla karşı karşıya kalacaktır.

O sebeple, iki aylık süre, çok makul bir süredir. Bu sürenin verilmesi konusunda gerekli desteklerinizi bekliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 586 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesi "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" şeklindedir.

Değerli arkadaşlar, vergi numarası, biliyorsunuz, yaklaşık 30 milyondan fazla vatandaşımızı, sanayici ve işadamımızı ilgilendirecektir. Dolayısıyla, vergi numarası alanının geniş olması bakımından, Bakanlar Kurulumuzu da, bu çok geniş alanın içinde bulunan kesimleri de ilgilendirmesi lazım. Bu problemlerden, bu meselelerden birisi -vergi alanını genişletmeye çalıştığımıza göre- vergi alanının daralmasına sebep olan birtakım dış baskılar vardır. Nedir bu dış baskılar; mesela, Genel Kurulumuzun bundan önceki gündeminin 12 nci sırasında yer alan İthalatta Haksız Rekabetin ve Sübvansiyonun Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, bügünkü gündemin 73 üncü sırasına atılmış bulunuyor. Bu kanun tasarısı, yurt dışından ithal yoluyla ülkemize gelen birtakım malların, yerli sanayicilerimizle, bilhassa KOBİ niteliğindeki işverenlerimizle çok büyük rekabetler içerisinde olduğu için, çok büyük çaptaki firmalarımızın, 1998 yılı faaliyetleri neticesinde, Maliye Bakanlığımızın karşısına zarar bilançosuyla gelmesi muhtemeldir. Onun için, Maliye Bakanlığımızın, bu konuyu yürütecek olan Hükümetimizin, evvela, dış rekabete karşı içpiyasaları koruması gerekiyor.

Bunun dışında, Maliye Bakanlığının çıkarmış olduğu bu tebliğde, yalnızca bir vergi numarası tespiti vardır. Bu vergi numarası tespiti konusu, Bakanlar Kurulunu işgal etmemelidir, doğrudan doğruya Maliye Bakanlığının yetkisinde olmalıdır. Maliye Bakanlığının yetkisinde olduğu takdirde, o zaman da, Maliye Bakanlığı, bunun zamanını, vaktini, şeklini, şekillendirebilir, ilgilendirebilir.

Ben, burada, dile getirilmemiş bir konuyu dile getirmek istiyorum. Ben, tekstilciyim. Tekstil sanayii iş kolunda, yedi sekiz ay vadeli çeklerle alışveriş yapılır. Şu anda, sanayicimizin portföyünde, vadesi gelmemiş, yedi sekiz ay vadeli, beş ay vadeli, altı ay vadeli çekler vardır. Bu çeklerin arkasında beş altı ciro vardır.

ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Bu kanunu kim yürütsün?!

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – İşte, bu kanunu Maliye Bakanı yürütsün; onu anlatmaya çalışıyorum. Diyorum ki, Hükümeti ilgilendirmez bu iş, Maliye Bakanını ilgilendirir. Alt tarafı, bir numara alacaksınız, numara vereceksiniz;, koskoca Hükümeti bir vergi numarasıyla işgal etmeyiniz. Dolayısıyla, arkasında sekiz on cirosu bulunan bu çeklerin tahsili nasıl olacak vadesi geldiğinde? O, bir problem olarak Maliye Bakanlığının karşısına çıkabilir; herhalde, Sayın Maliye Bakanımızın bu konuda bir tedbiri olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, sanayicimizin korunması açısından içpiyasaya sıkışmış, artık dışarıya açılması gereken sanayiin, bir de ihracatımızın artırılması açısından, sanayicimizin dışarıya çıkabilmesi için teşvik tedbirlerimizle dışarıda yatırım yapacak olan sanayicilerimize birtakım kolaylıklar getirilmesi lazım. Mesela, Türkî cumhuriyetlerde yatırımlar yapanlar var, Bulgaristan'da yatırımlar yapanlar var, Almanya'da yatırımlar yapanlar var. Bu yatırımcılarımızın ülkeyle olan irtibatını temin etmek ve yapacakları ihracatın artırılması bakımından, bu, Maliye Bakanlığımızı ilgilendiren bir konudur. Türkiye'ye, dışarıdan da vergi gelirleri girme ihtimali vardır; dolayısıyla, Bakanlar Kurulumuzun bu konularla iştigal etmesi lazım, bir vergi numarasıyla değil...

Değerli arkadaşlar, bakınız, ikinci olarak söylediğim konunun stratejik önemi de var. Orta Asya'dan Türkiye'ye doğru, Türkiye'den Avrupa'ya doğru bir hat çizerseniz, bu hat üzerinde oluşacak ticarî bir misyonun, gelir getiren bir misyonun, o ülkelerde etkili bir lobisi de olacaktır; ayrıca, bunun dış siyasetimize de etkisi olacaktır.

Ben, arzu ederdim ki, Bakanlar Kurulumuz bu işlerle uğraşsın, bu işlerle iştigal etsin, haksız rekabetin önlenmesiyle ilgili kanun tasarısını bir an önce buraya getirsin ki, sanayicimizin, işadamımızın önü açılsın. Biz, evvela, cezayı gerektiren tedbirleri getirdik; ama, böyle, basit, ufak bir konuyu, müsaade edin de Maliye Bakanımız yürütsün.

Saygılar sunuyorum efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İsmet Attila; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; vergi kimlik numarası kullanımının yaygınlaştırılmasıyla ilgili kanun tasarısının yürütme maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle, bu kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak Maliye Bakanlığına yetki verilmiş bulunulmaktadır. Bu arada, diğer bir maddeyle, bu uygulamanın usul ve esaslarının ne şekilde olacağı konusunda da, Hazine Müsteşarlığının görüşünün alınması suretiyle, uygulamanın başlatılması sağlanacaktır.

Sanıyorum ki, bu tasarıyı hazırlayan Bakanlığımızın, bunun nasıl uygulanacağı konusundaki esasları tespit etmedeki hazırlıkları da yapmış olması gerekmektedir.

Yine, burada-muhtelif milletvekili arkadaşlarımız ve tarafımızdan ifade edilen- noksan gibi görülen veyahut da bu vergi kimlik numarasının muhtelif daireler itibariyle uygulamasında karşılaşılacak olan güçlüklerin de, tereddütlerin de bu düzenleme çerçevesinde mutlak nazarı itibara alınması suretiyle, bunun, takibi gerekmektedir. Tabiî, bu kanun, ülke çapında yürürlükte olacağına göre ve aşağı yukarı bütün vatandaşlarımızı da ilgilendireceğine göre; bir tarafta Noterlik Kanununa, diğer tarafta İcra ve İflas Kanununun yürürlükteki bu maddelerine göre hareket ediliyor. Keza, Tapu Kanununa, Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanuna, Karayolları Trafik Kanununa ve özellikle de Bankalar Kanununa düzenlemeler getirmesi sebebiyle, uygulamanın, mutlak suretle, başta da defterdarlıklar olmak üzere, malmüdürlükleri ve vergi daireleri tarafından takip edilmesi gerekmektedir. Bir tarafta uygulamayı takip ederken -her zaman söylediğimiz- vergi vermeyenlerin de vergilendirilmesi, kayıtdışı ekonominin kayda alınması, böylece, en sağlam kaynak olan verginin alınması suretiyle, devletin göreceği hizmetlerin, mutlaka ve mutlaka, tahsil edilen vergilerden sağlanması gerekmektedir. Bugün, borçlanmak suretiyle devletin hizmetlerini yapmak, gerçekten, devlete ve milletimize büyük yükler getirmiştir. Özellikle de bu Hükümetin, işbaşına geldiği günden beri, cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde borçlanması, işte enflasyonun en önemli sebeplerinden biridir. Bu yanlışlığa bu Hükümet devam etmektedir ve toplanan vergiler de, üzülerek ifade edelim ki, faize gitmektedir, rantiyeci sınıfa gitmektedir. Eğer, ülke, geliriyle giderini karşılayacak hale gelemezse, bu sıkıntılar devam edecektir, borçlanma bir çare değildir, bu borçlanmanın önüne geçmek gerekir. O sebeple de, vergiyi mutlak surette kayıp ve kaçakları önlemek suretiyle almak, bunun için de, gerekli düzenlemeleri yapmak gerekmektedir.

Burada, Banka Kanununu ilgilendiren ve özellikle de vatandaşlarımızın çoğunluğunu sıkıntıya düşüren bir hususu da bu milletin kürsüsünden ifade etmek istiyorum. Maliye Bakanlığımız, 27 Mart 1998 Cuma günü, Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğini (Sıra No: 263) yayımlamış bulunmaktadır. Bu tebliğde "Bazı mükellefler, Bakanlığımıza yapmış oldukları müracaatlarda, 1997 yılında banka ve benzeri finans kurumlarından elde ettikleri menkul sermaye iratlarını doğru olarak beyan edilmesine imkân sağlayacak bilgi ve belgeleri söz konusu kurumlardaki yığılmalar nedeniyle temin edememeleri gerekçesiyle bu gelirlere ilişkin beyanname verme süresinin uzatılmasını talep etmektedirler" denilmektedir ve bunun karşılığında da, yine tebliğde "Banka ve diğer finans kurumlarından elde edilen menkul sermaye iratlarının belgelendirilmesindeki güçlükler Bakanlığımızca zor durum kabul edilmiş olmakla birlikte 213 sayılı Vergi Usul Kanununda topluca beyanname verme süresini uzatan bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Vergi Usul Kanununun 17 nci maddesinde yer alan hükme göre, zor durumda bulunmaları hasebiyle vergi muamelelerine müteallik ödevleri süresi içinde yerine getiremeyecek olan mükelleflerin beyan süresi bitmesinden önce ayrı ayrı müracaatta bulunmaları halinde, ancak kanunî sürenin bir katını geçmemek üzere, Maliye Bakanlığınca mühlet verilmesine imkân tanınmaktadır. Bu maddenin son fıkrasında da Maliye Bakanlığının mühlet verme yetkisini tamamen veya kısmen mahallî Maliye teşkilatına devredebileceği düzenlenmektedir.

Bu olaya münhasır olmak üzere; zor durumda bulunduğu belirterek 31 Mart 1998 tarihi mesai saati sonuna kadar bir dilekçeyle başvuran mükelleflere süre verilmesi konusunda defterdarlıklar yetkili kılınmıştır" denilmektedir ve bu beyannameyi vermek zorunda olanlar için de, ilgili defterdarlıklarca bir aya kadar süre verilebileceği belirtilmektedir.

Burada, büyük bir bürokrasi yaratılmış; ayrıca, demin de ifade ettiğim gibi, tebliğin 27 Mart 1998 günü; yani, cuma günü yayımlanması, daha sonra da cumartesi, pazar olması, bu işle ilgili kişilerin konuyu tam anlamıyla bilememesi sebebiyle de, mükelleflerin, defterdarlıklara müracaatları gecikmiş ve mükellefler müracaatlarını yapamadıkları için, cezalı duruma düşmüşlerdir. Tarafımıza intikal eden bu şikâyetler konusunda da Bakanlığımızın bir tedbir alması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu defa, vatandaşlarımız, beyanname vermemek suretiyle işi oluruna bırakmak gibi bir yola tevessül etmektedirler. Bunun için gelen şikâyetlerin Bakanlığa da intikal ettiğini tahmin ediyorum. O sebeple, Bakanlığımızın bu konuda alınması gereken tedbirler varsa, tevessül ederlerse, vatandaşlarımızı da mağdur durumdan kurtarabilirler.

Bu, bir yerde, bir taraftan bürokrasiyi -belki de, kanundan doğan diyebilecekler- kaldıralım düşüncesinden hareket ederken, diğer taraftan da bürokrasiyi getirmek oluyor.

Son söz olarak, bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren usul ve esaslarının tespit edilmesi konusunda, arkadaşlarımızın, yine, burada dile getirilen hususları da nazarı dikkate almak suretiyle düzenlemeyi yapmalarını tavsiye ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Attila.

Grupları adına başka söz istemi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Cevat Ayhan, buyurun.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, bir de oyumun rengi için sözüm var; birleştirerek konuşabilir miyim?

BAŞKAN – Hayır, olmaz efendim. Evvela konuşmalar bitsin.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Önce, Başkanın izniyle, dünkü konuşmamla ilgili bir noktayı tavzih etmek istiyorum. Bendeniz, 1960'ta çıkan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda bugüne kadar çok değişiklik yapıldı demiştim. Şimdi saydım, baktım, 38 tane değişiklik yapılmış. Yani, her yıl bir tasarı sevk etmişiz ve kanunu 38 defa değiştirmişiz ve bu kanun da, artık, içinden çıkılmaz hale gelmiş. Bu kadar sık değiştirilen bir kanunun, alınıp yeni baştan tedvin edilmesi lazım. Gelen ana tasarı da bu şekilde değil; o da yine, bir yamalı bohçaya biraz daha yama ilave etmektedir. 1963'te başlamış ve 1994'e kadar 38 defa değişmiş.

Bir de, Başkana arz etmek istediğim bir husus var. Kendilerinin yönetiminin fevkalade dürüst ve hakşinas bir yönetim olduğuna inanıyorum. Geçen dönem, zaman zaman belki tartışmalarımız oldu. Olur tabiî bunlar. Ancak, biz milletvekilleri konuştuktan sonra, kendileri buradan yorum yapıyorlar. Tabiî, milletvekilinin konuşmasının dinleyenler nezdinde değerinin takdir edilmesi veya düşük takdir edilmesi istikametinde beliren bu beyanların, Başkanlık kürsüsünün sıfatıyla kabili telif olmadığını görüyorum. Yani, bunu, daha sınırlı kullanırlarsa, daha güzel olur diye ifade etmek istedim. Dünkü konuşmamla ilgili olarak, bunları başta belirteyim dedim.

Tabiî, 1950'den önce Prof. Neumark'ın getirdiği Gelir Vergisi Kanununu biliyorum; ama, ben 1960'dan sonraki değişiklikleri arz etmiştim.

Şimdi, gelelim, bu tasarıyla ilgili ve bu tasarının yürütülmesiyle ilgili maddeye. Tabiî, bir latife olarak söyleyeyim; ama, aslında, bizim bu maddeyi değiştirip "bu Kanunu Millî Güvenlik Kurulu yürütür" dememiz lazım. (FP sıralarından "Bravo sesleri, alkışlar) Zira, bu kanunlar, aşağı yukarı, peşpeşe gelen kanunlar. Niye bunu söylüyorum: Aylardan beri -aşağı yukarı bir yıldan beri- Türkiye'de, birtakım kaynaklardan gelen, birtakım dayatmacı çevrelerden gelen "efendim, Türkiye'de dinci sermaye var, yeşil sermaye var, sağcı sermaye var, solcu sermaye var; bunları yakın denetime alalım" diye gayretler var. Ben, tabiî, çok değerli Maliye Bakanımızı ve çok değerli uzmanlarını tenzih ediyorum, kendileri meslekten gelmiş kişilerdir; ancak, bu vasatta gelen bu kanun tasarısını da böyle değerlendiriyoruz, halk da, bunu böyle değerlendirmektedir; bunu da bilmekte fayda var; yani, endişemiz, açıkça söyleyeyim -bu kürsüde her şeyi söylememiz lazım- bu kanun, vatandaşlar üzerinde baskı için kullanılacaktır. Nitekim, ana kanun geldiği zaman orada göreceksiniz; sosyal amaçlı, hayır amaçlı birçok kuruluş üzerine getirilen baskı denetimini, orada, daha uzun tartışacağız. Onun için, bu kanun tasarısını, bu bakımdan yadırgıyoruz.

Muhterem milletvekilleri, ayrıca bu kanun tasarısının bir özelliği var: Bu kanun tasarısı bir tepki kanun tasarısıdır. Nedir tepki; efendim, vergi alamıyoruz, vergi kaçırılıyor... Doğru; vergi vermeyen var, vergi kaçıran var, vergisini veren var. Bunların üzerine giderken, oğluna, Aşkale'ye, 10 bin lira, 50 bin lira, 500 bin lira, 1 milyon lira harçlık yollayacak olan bir anaya, babaya, nineye, amcaya da "getir bakayım vergi numaranı" demek doğru mudur? Yani, herhangi bir yere belli sınırın altında yollayacak olan, havale çıkaracak olan veya havale alacak olan insanların, bu cenderenin içine sokulması doğru mudur? Hiç olmazsa, havalelerde belli bir sınır getirseydik; deseydik ki, 10 milyonun üzerinde, 1 milyonun üzerinde... Yani, makul bir sınır getirseydik; ama, maalesef, Genel Kurulda, bunları, aklıselimle müzakere edemiyoruz, Komisyonda da edemiyoruz, zaten iktidar çoğunluğu var; çoğu zaman, isterse, gece yarısı mesaisiyle, isterse baskın mesaisiyle, istediği kanunu geçiriyor.

Biz, Komisyonda, bu tasarının müzakeresine katılamadık; o zaman, Partimiz münfesihti ve yeni Partide de görev almamıştık. Onun için, Komisyonda, bu tasarıyla ilgili mütalaamız olmadı. Yani, bu tasarıda, benim teklifim, gelin çekin, bir gün sonra getirin, bir hafta sonra getirin; ama, tekrar müzakere ederek, belirli tavanlar getirelim. Yani "şu miktarın üzerinde havale çıkaranlar, havale alanlar, bundan müstesnadır" diye bir hüküm getirelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, size 1 dakika eksüre veriyorum; buyurun.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim; bitireceğim.

Yoksa, vatandaşa büyük tedirginlik vereceğiz, büyük rahatsızlık vereceğiz; yani, neticesi bakımından hiç kıymet ifade etmeyen birtakım zorlukları, ezayı, cefayı, vatandaşın sırtına yükleyeceğiz.

Benim teklifim, bu tasarının geri çekilip, bir hafta sonra, bayram sonrası tekrar getirilmesi; ama, bu bahsettiğim maddelerde, ceza maddelerinde hapsi kaldıralım, bir. Bir de, belli limitin üzerindeki havalelerde bu bilgiyi isteyelim ki, normal vatandaşın, köydeki, kasabadaki, zaruret miktarı havalelerinde, bu külfeti sırtına yüklemeyelim diye arz ediyorum.

Biraz sonra, tekrar, mütalaamı arz edeceğim.

Teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Efendim, aslında, ben, milletvekilleriyle ilgili çok fazla bir beyanda bulunmuyorum da; ama, bazen, hata oluyorsa, onu da düzeltmemiz gerekiyor. Bir de, burada, Meclisimizin manevî şahsına, devletimizin bütünlüğüne ve milletimizin birliğine yönelik beyanlar olursa, onları da düzeltmek, bir Meclis Başkanının görevidir efendim.

Teşekkür ederim.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 10 dakikadır.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, dün akşamdan beri, ülkemizdeki kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması amacıyla, özellikle vergiyi doğuran olayları ve vergiyle ilgili olayları, değişmez bir kimlik bilgisiyle izleyebilecek; dolayısıyla, bu vergi numarasının kullanılması halinde, vergiyle kişiler arasında ilişki kurulacak bir düzenlemeyi tartışıyor.

Bu düzenleme, ülkemizdeki kayıtdışı ekonominin boyutlarına bakıldığı takdirde, ülkemiz için gerekli olan, zorunlu olan, hatta geç kalmış olan bir düzenlemedir. Bu düzenlemeden rahatsız olacak insanların ne olduğuna şöyle bir bakmamız gerekiyor. Türkiye'de bundan kim rahatsız olabilir; dürüst, vergisini veren, dolayısıyla, bu tür işlemlere asla tevessül etmemiş olan insanların, böyle bir düzenlemeden rahatsız olmasını düşünmek imkânsızdır; böyle bir olay olamaz zaten.

Nitekim, şimdi de, Türkiye Cumhuriyetinde, kimliğini ortaya koymadan, açıkça ispat etmeden, herhangi bir bankada hesap açtırmak mümkün müdür... Peki, bu kimlik bilgileri kullanılarak verilmiş olan bir numarayı da onunla beraber ibraz etmesinin bundan ne farkı vardır; hiçbir farkı yoktur.

Sonuç olarak, belirli bir süre sonra, yurttaşlarımıza, şöyle bir kimlik numarası taşımasından öte hiçbir yükümlülük getirmemektedir. Bunun arkasında da, zaten, ayrıntısıyla kimlik bilgileri vardır.

Ancak, trilyonlarca lirayı, ekonomiyle ilişkilendirilmeksizin, olaylarla ilişkilendirilmeksizin, yaptıktan sonra da asla izi bulunamayacak şekilde harcamaya alışmış olanlar elbette ki bundan rahatsız olur. (DSP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, böyle bir düzenleme ihtiyacı nereden gelir; böyle bir düzenleme ihtiyacı, direkt olarak halktan gelir; çünkü, artık, bu vergi adaletsizliğini, vergi yükünün belirli kişilerin sırtında kalmasını hiç kimse olumlu görmemekte, hatta aşırı şekilde rahatsız olmaktadır. Dolayısıyla da böyle bir gerçekten kaynaklanmış yasal düzenlemeyi, yürütme maddesini, başka birtakım kurumların sırtına yıkarak, başka birilerinin talimatı gibi göstermeye kalkışmak, zannediyorum, bu Meclise yapılmış hakaretlerin en büyüğü olur. (DSP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Bu Meclis, bu tür kararlarını, bu tür düzenlemelerini, bu tür talimatlarla yerine getirmez; ülke gerekleri ve ihtiyaçları ne ise, ona göre yerine getirir.

55 inci Cumhuriyet Hükümeti, ülke ihtiyaçlarını görerek kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması için böyle bir düzenleme getirdi; biraz sonra yapacağınız oylamayla da bunu takdirlerinize sunuyor. Dolayısıyla, bu, ne kiminin baskısı ile ne de birisinin zorlaması ile getirilmiş bir olay olamaz ve asla olmamalıdır da zaten. Bu, tamamen sizlerin takdirine kalmış bir olaydır ve bu uygulamanın sonuçlarından yararlanacak olanlar da her halükârda halkımızdır; ancak, zarar görecek olanlar, kesin olarak onlar değildir.

Zaten, Hükümetimiz bu uygulamanın yurttaşlarımızı kesin olarak rahatsız etmeyecek esneklikte yürürlüğe konulması konusunda gereken hassasiyeti gösterecektir; bunu göstermek zorundadır zaten. Hiç kimse kalkıp da, kendi yurttaşına eziyet etmek için düzenleme getirmez. Bu, demokrasinin de mantığına aykırıdır, bizim varoluş nedenimize de aykırıdır.

O nedenle, yasa tasarısının ve yürürlük maddelerinin bu çerçeve içerisinde düşünülmesi gerektiğini bir defa daha bilgilerinize sunmak zorunda kaldım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde, oyunun rengini belirtmek üzere, Sayın Cevat Ayhan, aleyhte söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ayhan. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Ayhan, süreniz 5 dakikadır.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; başlangıçtan beri, bu tasarının eksikliklerini, yanlışlıklarını dile getirdik, düzelmesini istedik; olmadı. Tabiî, bu tasarı, zaman bakımından kademeli de uygulanabilirdi, miktar sınırlamaları getirilirdi ve bir geçiş dönemi sağlanırdı.

Bankaya hesap açacak olan için, tamam; ama, dediğim gibi, Hakkâri'deki oğluna bir havale yollayacak insanı da bu külfet altına sokuyorsunuz; yani, alanı da yollayanı da sokuyorsunuz. Onun için bizim itiraz ettiğimiz bunlardır.

Ceza hükümleri de, yine, belli sınırlamalarla uygulanabilirdi; bunların hiçbiri yapılmadı. Hayırlı olsun, tasarı da kabul edildi.

Tabiî, bu tasarının görüşüldüğü vasat da müsait değil dedim, Türkiye'deki siyasî konjonktür müsait değil. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum, Bakanlar Kurulu fevkalade zor durumdadır; iki üç gün önce biz burada bir genel görüşme önergesinde, Bakanlar Kurulunun sıkıntısını Meclis olarak paylaşalım, genel müzakere açalım, siyasî partiler olarak Bakanlar Kuruluna destek verelim dedik. Bu Meclisten güvenoyu almış olan hükümetler meşru hükümetlerdir, onların meşruiyetine gölge düşürecek hiçbir tavrı tasvip etmiyoruz; muhalefet de olsak iktidar da olsak tasvip etmiyoruz. Bu Meclis, millî iradenin tecelli ettiği yerdir, Hükümete hesap sorulacaksa, ancak Bakanlar Kuruluna hesabı bu Meclis sorar; ama, bakın şimdi Muhterem Başbakan buradalar kendileri de. Kendilerinin muktedir olduklarını ifade babında kendi Meclis gruplarında kükrediler "biri bana dayatma uygulayamaz, uygularsam ben uygularım" dediler. Alkışladık, memnun olduk.

ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Konuyla ne alakası var Sayın Başkan!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet var; Hükümetle ilgilidir bu tasarı da onun için...

BAŞKAN – Efendim, bu tasarıyla ilgili, oyunuzun rengini belirtecektiniz. Bu, genel siyaset Sayın Ayhan.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Oyumun renginin ret olmasının sebeplerini söylüyorum, onu arz ediyorum, başka bir şeye girmeyeceğim...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bu tasarıyla ilgili konuş; bunun, konuyla ilgisi yok...

CEVAT AYHAN (Devamla) – "Dayatmayı ben yaparım" dediler. Yani, bu Hükümetin muktedir olmadığını, kendi dışındaki şartlar sebebiyle bu kanunu uygulamaya muktedir olmadığını arz ediyorum.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Ne alakası var!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – "Dayatmayı ben yaparım" dediler, güzel. Ondan sonra bir dış seyahatte bir pandomim oynadılar, ondan sonra 20 Martta da bir muhtıra patladı...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Maddeyle ilgisi ne bunun!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – ...ve bakın muhtıranın bir cümlesini okuyorum... (ANAP sıralarından gürültüler) Lütfen, tahammül edin.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, abuk sabuk konuşuyor bu adam... Ayıp yahu!

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tahammül edin, tahammül edin; bunları millet biliyor...

BAŞKAN –Sayın Ayhan, rica ediyorum...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tahammül edin...

Bir cümle okuyacağım, bitiriyorum; ben sizi üzmek için söylemiyorum "...ancak makamı, konumu ve görevi ne olursa olsun hiç kimse kişisel menfaatları ve siyasî ihtirasları uğruna, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yasal görevi olan...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ayıp yahu!.. Maddeyi konuşması lazım.

CEVAT AYHAN (Devamla) – ...ülke güvenliğine yönelik bölücü ve irticaî gelişmelere karşı mücadele azminden vazgeçirecek zayıflatacak, tereddüte düşürecek veya kararlılığını gölgeleyecek hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz."

Bu, Meclise ve (ANAP sıralarından "size, size" sesleri) bugünkü Hükümete karşı bir bühtandır...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Sizin durumunuza karşı...

CEVAT AYHAN (Devamla) – ...Ben, bunu reddediyorum, bir milletvekili olarak. (FP sıralarından alkışlar) Sizin, buna karşı çıkmanız lazım.

Bitiriyorum, az kaldı, sizi üzmek istemiyorum; samimî söyleyeyim, ben, hepinizi severim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Gereksiz bir konuşma yapıyor bu adam.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Siyasî partiler, rejimin teminatıdır, Anayasanın da temel organlarıdır; ama o 20 Mart akşamı, Muhterem Başbakanımızı televizyonda seyrederken fevkalade üzüldüm. Nakavt olmuş, abandone olmuş, süngüsü düşmüş bir başbakan... (ANAP sıralarından gürültüler) Yani, Türkiye Cumhuriyeti buna layık değildir, bu Meclis buna layık değildir.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen... Bunun kanunla ilgisi yok efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Biz, size yardımcı olalım, destek olalım... (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuyla ilgisi yok bunların.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bitiriyorum. (ANAP sıralarından gürültüler)

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Ne alakası var!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Tamam... Alakasını siz yorumlayın da... Temel'e mahkemede demişler ki: "Yahu, dik dur!" "Tik duramayrum ki" demiş. Yani, Hükümet tik duramayur...

AYHAN GÜREL (Samsun) – Niye dik duramıyormuş?

CEVAT AYHAN (Devamla) – Onun için, bu kanunu da uygulayamazsınız. Gelin, Meclisten yeniden güvenoyu alın ve dik duran bir Hükümet haline gelin.

Teşekkür ederim.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Sayın Ayhan, sayın milletvekilleri böyle söz alıp da konu dışında konuşunca, biz, Başkan olarak müdahale etmek zorundayız; yani, bizi zor durumda bırakıyorsunuz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, burada, gereksiz yere, abuk sabuk konuşuyor. Çoğu zaman dikkatli konuşan bir hatipti; ama, şu anda, burada, gereksiz yere, saçma sapan bir konuşma yaptı. (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiye'deki millî kurumlarımızın onurunu korumak, demokrasinin onurunu korumak hepimizin görevidir. (FP sıralarından alkışlar) Mümkün olduğu kadar, bu konulardaki yaraları çok deşmeyelim. Onun için, rica ediyorum...

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler sona ermiştir; ancak, bu kanun tasarısının başlığında "Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve Noterlik Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Tapu Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu" kelimesinden sonra "Çekle Ödemenin" demişsiniz Sayın Komisyon. "Çekle Ödemenin" değil de "Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi" olacak. Yani, kanunun orijinal ismi o efendim. O bakımdan "Çekle Ödemenin" değil de "Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, Bankalar Kanunu, Posta Kanunu ile Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı" olarak düzeltilmesi gerekiyor.

Yalnız, benim, Başkan olarak bir konuda bir tereddütüm var: Şimdi, İçtüzüğümüz, vergi, harç konulması ve kaldırılmasına yönelik yasa tasarılarının oylamasının açık oylamayla yapılacağı hükmünü getirmektedir. Bu tasarının cezalarla ilgili 5 inci maddesinde "özel usulsüzlük cezası" diye bir ceza getirilmektedir. Özel usulsüzlük cezası, biraz, verginin mütemmim cüzüdür. Ben, bu konuda bir açık oylama yapılıp yapılmaması konusunda Kanunlar Müdürlüğündeki arkadaşlarla biraz tereddüt halindeydim; ama, onlar, bu konuda diyorlar ki, bu, vergi değil; yani, ben de biliyorum, bir cezadır; ama, yine de verginin mütemmimi olabilir diye bir şüphem var.

UĞUR AKSÖZ (Adana)– Hayır... Hayır...

BAŞKAN – Ben, bunu da açıklayayım; onun için, eğer gruplar isterlerse, açık oylamayla da yapabiliriz; çünkü, Anayasamıza göre, bir kanunun şekil yönündeki iptalinin önşartı olarak, son oylamanın usulüne uygun olarak yapılıp yapılmaması meselesi önemli olduğu için, böyle bir tereddütüm oldu; ama, Genel Kurulda görüyorum ki, bu tereddütümü destekleyen bir destek de olmadığına göre, açık oylamaya gerek görmüyorum.

Evet, kanun tasarısının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kanun tasarının tümü kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. (ANAP, DSP, CHP sıralarından alkışlar)

Ülkemize ve milletimize gerçekten hayırlı olmasını diliyorum ve önemli bir vergi kaçağını da önleyeceğine inanıyoruz; ancak, Sayın Bakanlık bu konuda düzenleme yaparken, resmî dairelerde geçerli olan kimliklere, mesela nüfus cüzdanı, pasaport ve ehliyet gibi belgelere, hiç olmazsa "vergi kimlik numarası" diye bir sütun ilave edilirse, daha isabetli olacağına inanıyorum.

Çalışmalarımıza devam ediyoruz.

5. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

6. – 14. 7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol’un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 Arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 Arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 Arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 Arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci’nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/692, 1/683, 2/24, 2/31, 2/34, 2/170, 2/243, 2/307, 2/556, 2/574, 2/660, 2/661, 2/664, 2/666, 2/726, 2/727, 2/793, 2/828, 2/954, 2/1052) (S. Sayısı : 589) (1)

BAŞKAN – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol'un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan'ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 Arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil'in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 Arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci'nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar'ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın'ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 Arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 Arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

(1) 589 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde, şu ana kadar, Fazilet Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Hilmi Develi; şahısları adına, Ağrı Milletvekili Sıddık Altay, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur söz istemişlerdir.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Hasan Dikici'nin.

Buyurun Sayın Dikici.(FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika Sayın Dikici.

FP GRUBU ADINA HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 589 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Tasarıyla, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun, 439 sayılı Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenlerinin -ilkokul öğretmenlerinin- Haftalık Ders Saatleri ile Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanunun, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunun, 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun bazı maddeleri ile 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 11 inci maddesindeki ekders birim saat ücretlerine ilişkin göstergeleri değiştirilirken, 222 sayılı Kanun ile 4048 sayılı Kanunun bazı maddeleri yürürlükten kaldırılıyor.

Günlerdir kamuoyunu meşgul eden, öğretmenlerimizin dörtgözle beklediği tasarı bu şekliyle kanunlaşırsa, 1 inci derecenin ikinci kademesindeki bir öğretmenin eline, ayda, sadece yedibuçuk milyon lira fark geçecektir. 439 sayılı Kanunda geçen ekders ücreti de, öğretmenlerimize, hemen hemen hiçbir şey getirmeyecektir. Zira, 110 öğretmen, girecek ekders bulmakta zorlanmaktadır.

Tasarıyla, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı için belirlenen ve halen geçerli olan tazminatın üst sınırı, en yüksek devlet memuru aylığının, 1 inci ve 2 nci derecelerden aylık alanlar için yüzde 82'si, 3 üncü ve 4 üncü derecelerden aylık alanlar için de yüzde 78'i, diğer derecelerden aylık alanlar için yüzde 70'idir. Getirilen bu yenilik, kamu kesiminde benzer öğrenim niteliğine sahip ve benzer önem, güçlük ve sorumluluk derecesinde görev yapan personel arasında, öğretmenler aleyhine olan durumu dengelemeye kâfi değildir.

657 sayılı Kanuna ekli 1 sayılı cetvelin "IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı" bölümünde yapılan değişiklikle, ekgöstergenin 1 ilâ 8 inci derecelere yaygınlaştırılması da, benzer önem, güçlük ve sorumluluk derecesinde görev yapan ve benzer öğrenimli diğer hizmet sınıfları personeliyle aradaki adaletsizliği gidermeyecektir.

Tasarının 4 üncü maddesine katılmamız söz konusu değildir. 4 üncü maddeyle, öğretmenlerimizin emeklilik isteklerine mani olunmaktadır. Maddeyle, öğretmenler, ancak eğitim ve öğretim yılı sonunda emeklilik isteyebileceklerdir.

Geçici madde 1'le, 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun bu Kanunla değiştirilen 176 ncı maddesindeki 80 ve 90 gösterge rakamları, sırasıyla, 1999 yılında 90 ve 100'e, 2000 yılından itibaren ise 100 ve 110'a yükseltiliyor. Görüldüğü gibi, gösterge rakamları da çok yetersiz ve cılız kalmaktadır.

Çerçeve 8 inci maddeyle yeni getirilen 24 üncü maddeye kesinlikle katılamıyoruz; çünkü, söz konusu maddeyle, genel müdürlükten geçilmeyen, toplam 17 tane genel müdürlüğü bulunan Bakanlığın sırtına, bir de "Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü" adıyla yeni bir genel müdürlük daha yükleniyor. Her yeni bir kuruluş, yeni bir masraf, yeni bir koltuk, yeni bir yandaşa iş getireceğinden, bu maddeye katılmamız söz konusu değildir.

Eğitim, sosyal bir kurumdur; tıpkı hukuk gibi, aile gibi. Sosyal kurumlardan herhangi biri bozulur, erozyona uğrar, işlevini yerine getiremez ya da yozlaşırsa, bundan, sadece o kurum etkilenmez; aynı zamanda, diğer sosyal kurumların tümü etkilenir, toplum yeni arayışlara girer.

Eğitim, genel manada, davranış değişikliğidir; hem de toplumun özlediği, arzu ettiği, istediği davranış değişikliğidir; sadece bireyin içinde bulunduğu toplumun istediği davranış değişikliği değil, aynı zamanda, çağdaş toplumun davranışlarına uygun değişikliği de içine almaktadır. Bu davranış değişikliklerini, insana, zorunlu eğitimin başlangıcına kadar ailesi ve yakın çevresi vermektedir. Zorunlu eğitimin başlamasıyla, arzu edilen davranışlar, öğretmen, okul, çevre üçlüsü tarafından kazandırılır.

Eğitim sistemlerinde en önemli, hatta, asıl unsur öğrencilerdir. Çağdaş eğitimlerde her şey öğrenciler içindir. Öğrencilerin iyi bir fert olarak yetiştirilmesi, başta gelen gayedir. Bu sistemin iyi, verimli çalışmasında ve başarıya ulaşmasında temel öğe ise, öğretmendir. En iyi, en sağlam altyapıyı kursanız, en mükemmel programları alsanız bile, öğretmenler yeterli nitelikleri haiz değil ya da kendini mesleğine vermesine mani çok çeşitli kaygılar içerisinde bulunuyorsa, o sistemden verim almanız söz konusu olamaz. Bunun için, eğitim sisteminde birinci, asıl ve en önemli olan, iyi bir öğretmen yetiştirme sistemini kurmak ve çalıştırmaktır.

Öğretmen, bir milletin, yarınlarını emanet edeceği çocuklarını ve gençlerini -yani, geleceğini- yetiştirmek için oluşturduğu eğitim sisteminin çalıştırıcısı, geliştiricisi, üretici öğesidir. Öğretmen, çağı yakalamada ülkemizin ihtiyaç duyduğu insangücümüzü yetiştiren, çağdaş olmanın itici gücüdür. Öğretmen, milletin taze dimağlarına millî ve manevî değerleri aktaran, sevdiren, benimseten ve millî ve manevî kültürün gelecek günlerde güçlenerek yaşamasının teminatıdır. Öğretmen, insan sevgisini, vatan aşkını, millî birlik ve bütünlük anlayışını yoğuran, kendine güvenmeyi, milletiyle övünmeyi, geçmişi ve geleceğiyle ülkesinden gurur duymayı aşılayan ve böylece, üstün nitelikli insan yetiştirmeye gayret eden bir mimardır.

Bu niteliklerin ve sorumlulukların tamamına sahip olması gereken öğretmenlerin, çağdaş bir eğitim sistemi içinde, en mükemmel bir şekilde yetiştirilmeleri gerekir. Bugünkü öğretmen yetiştirme sistemimizin arzulanan ve gereken nitelikleri haiz öğretmeni yetiştirip yetiştirmeyeceği, günümüzde, hâlâ tartışılmaktadır.

Ülkemizde, öğretmen yetiştirme meselesi, ilk defa, 1848 yılında resmî olarak ele alınmış ve ilk kez "Darülmuallimîn" adı altında öğretmen okulu açılmıştır. 1848'den bu güne kadar, tam 150 yıllık bir zamandır, öğretmen yetiştirme, ülkemizin gündeminden bir türlü düşmemiştir; ama, bu sorun, Türkiye'nin gündemini, en çok, 1983'ten bu yana meşgul etmektedir; çünkü, 1983 yılında, öğretmen yetiştiren kurumlar Yüksek Öğretim Kuruluna devredilmiştir. Öğretmen yetiştirme işini Yüksek Öğretim Kurulu çözememiştir. Yüksek Öğretim Kurulu, bu işi ciddîye almamıştır. Kendisi doktor olmadığı halde doktor yetiştiren öğretim elemanı yoktur; ama, üniversiteler, öğretmen yetiştirmede, öğretmen olmayan ve öğretmenliği bilmeyen kişileri öğretim elemanı olarak görevlendirmiştir. Bu demektir ki, üniversiteler, öğretmen yetiştirmeyi basite almıştır. "Herkes öğretmen olur" mantığı, üniversiteler ile Millî Eğitim Bakanlığının felsefesi olmuştur. Bu felsefeyle de, istenilen nitelikte öğretmen yetişmemiştir, yetişmesi de mümkün değildir. Bu felsefeyle, ancak diploma verilebilir; yani, öğretmen olmayan öğretmenler yetiştirilir, öğretmen olmayan öğretmen olarak atanır. Öğretmen açığını kapatmak için de, siyasî iktidarlar, zaman zaman, öğretmenlik formasyonu olmayan kimseleri de öğretmen olarak atama yoluna girmişlerdir.

Görülüyor ki, yükseköğretim kurumları, nitelik ve nicelik yönünden yeterli öğretmeni yetiştirememiştir, bu kafayla da yetiştirmesi mümkün değildir.

Günümüzde öğretmenlerimizin içinde bulundukları sıkıntıları, şu ana başlıklar halinde sayabiliriz :

1. Öğretmenlerin sosyal statüsünün iyileştirilmesi.

2. Öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili sorunların giderilmesi.

3. Öğretmenlerin istihdam sorunları ve bu sorunların giderilmesi.

4. Öğretmenlerin eğitim ortamlarının iyileştirilmesi.

5. Hizmetiçi eğitim sorunlarının giderilmesi.

Bugün üzerinde durduğumuz husus, öğretmenlerimizin sosyal statüsünün iyileştirilmesidir.

Öğretmenlik, avukatlık, mimarlık, mühendislik, doktorluk gibi bir meslektir. Hatta, sosyal içeriği bu mesleklerden daha da fazladır. Öğretmenlik, hiçbir zaman bir iş değildir. Öğretmenlik mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleği daha da yüceltmek, meslekî çalışmaları kolaylaştırmak, meslekle ilgili yeni düşünceler, yöntem ve teknikler üretmek, bilimsel araştırmalar yapmak, özlük haklarını iyileştirmek ve yeni bir yasal düzenlemeyle öğretmen meslek odalarının kurulması şarttır.

Öğretmenlerimize, tüm kaygı ve düşüncelerden arınmış bir ortam sağlamalıyız. Öğretmenler, ancak böyle bir ortamda, kendilerini büyük bir güvenle teslim ettiğimiz değerli varlığımız olan çocuklarımızı ve gençlerimizi, çağın gerektirdiği şekilde yetiştirebilirler. Öğretmenlerimize böyle bir ortam sağlanması, her şeyden önce, onlara ekonomik ve sosyal yönden bazı imkânlar verilmesiyle mümkündür.

1943 yılında kurulan Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı (İLKSAN) günümüz ihtiyaçlarına cevap veremez olmuştur. Bunun için, Türkiye Öğretmenler Yardımlaşma Kurumu (TÖYAK) adında yeni bir yasal düzenlemeye şiddetle ihtiyaç vardır.

Ülkemizin geleceğini emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin çalışma esaslarının gelişmiş ülkelerdeki öğretmenlerin düzeyine gelmesini sağlamak gerekir. Başka bir deyişle, öğretmenlerimize toplusözleşmeli, grevli sendikal hakların verilmesi gerekmektedir. Yönetimlerin baskısından kurtulmayan öğretmenler, toplumda, layık olduğu saygınlığı hiçbir zaman bulamayacaktır. Öğretmenlere sendikal hakları vermek, onlara güvenimizin sonsuz olduğunun bir ifadesi olacaktır. Bazı maddelerini kabul ettiğimiz sendika kanunu tasarısı, bu haliyle yasalaşırsa, öğretmenlerimize hiçbir şey vermeyecektir. Öğretmenlerimizin huzur içinde ve her türlü kaygıdan uzak bir ortamda görev yapabilmesini temin etmek için, mümkün olan tüm tedbirler alınmalıdır.

Öğretmenlerin okul yaşına girmemiş çocukları için, kreş ve çocuk yuvaları kurulmalıdır. Yükseköğretimde bulunan öğretmen çocuklarının tamamının yükseköğretim kredisinden ve yükseköğretim yurtlarından yararlandırılmaları temin edilmelidir.

Görev yeri sadece okulla sınırlı olmayan, gecesini gündüzüne katan, evinde dahi çalışmalarını sürdüren öğretmenlerin, yılda bir defa da olsa, huzur içinde bir tatil yapmasına imkân tanınması gerekir. Bugün, öğretmenlerin tatil imkânları yetersizdir. Mevcut dinlenme tesislerinin kapasitesi, öğretmen nüfusunun ancak yüzde 1'ine tatil yapma imkânı sağlayabilmektedir. Öğretmen dinlenme tesisleri, öğretmenevleri ve öğretmen lokalleri, hem sayısal hem de kapasite yönünden artırılmalıdır.

Öğretmenlerimizi, sadece hizmet verdikleri süre içerisinde değil, emekliye ayrıldıktan sonra da düşünmeliyiz; onlara sahip çıkmalıyız. Bu konuda yapabileceğimiz en büyük hizmet, öğretmen huzurevlerinin açılmasıdır.

İlköğretim müfettişliği kurumunun 150 yıllık bir deneyimi, birikimi vardır; 1910 yılından beri de soruşturma, inceleme, denetim ve aydınlatma görevlerini başarıyla sürdürmektedirler. Eğitim ve öğretim yöntemi konularında, devletin eli, gözü ve kulağı olmuşlardır. Anayasanın 42 nci maddesinde ifadesini bulan "eğitim ve öğretim, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır" hükmü, ağırlıklı olarak, ilköğretim müfettişlerinin katkısıyla hayata geçirilmiştir.

İlköğretim müfettişlerinin sayıları 3 bini bulmaktadır. ilköğretim müfettişleri, okulöncesi eğitim kurumlarını, ilköğretim okullarını, özel eğitim okullarını, dershaneleri, Kur'an kursları dahil her türlü kursları, rehberlik, teftiş, soruşturma işlerinin yanında, ildeki lise ve dengi okulların soruşturma ve inceleme işlerini devam ettirmektedirler. Ayrıca, ilköğretim müfettişleri, aday öğretmenleri yetiştirmektedirler; yurtların periyodik denetimini de yapmaktadırlar; teftiş sonucu, yönetici ve öğretmenlerimize sicil raporu düzenlemektedirler. Bu kadar çok ve çeşitli, yoğun bir çalışma takvimi uygulayan ilköğretim müfettişleri, işlerinin bir kısmını evlerine taşımaktadır; tatil günlerinde de çalışan kamu görevlileridir.

Hem bakanlık müfettişleri hem de ilköğretim müfettişleri, öğretmenlikten gelmektedirler, aynı biçimde, aynı nitelikte, aynı alanda görev yapmaktadırlar; ancak, ilköğretim müfettişleri, bakanlık müfettişlerinden daha az oranda tazminat, daha az yanödeme almaktadırlar; makam tazminatından ise, tamamıyla mahrum bırakılmışlardır. Bu halin, hakkaniyet ve eşit işe eşit ücret ilkesine uymadığı çok açıktır.

70 bin eğitim kurumunda, 13 milyon öğrenciye eğitim ve öğretim veren, 500 bin öğretmen ve eğiticiyle sürekli olarak iç içe olan, eğitimde etkileşimi temin eden ilköğretim müfettişlerinin, sadece ekgöstergeye ilişkin haklarının bugüne kadar verilmeyişi, çok büyük bir haksızlık olmuştur.

Görüşmekte olduğumuz 589 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle, ilköğretim müfettişleri, 657 sayılı Yasanın 36 ncı maddesinin (a) fıkrasının 11 inci bendine dahil edilmiştir. Burada geçen müfettişlik, bir kariyer mesleğidir; zira, sözünü ettiğimiz bu madde "mesleğe, özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle alınan" diye başlamaktadır.

Yine, tasarının 9 uncu maddesinde "ilköğretim müfettişleri, en az dört yıl süreli yüksek öğrenimli öğretmenler arasından, yarışma sınavıyla, yardımcı olarak mesleğe alınırlar. Bu görevde 3 yıllık yetişme süresini takiben yapılacak yeterlik sınavını başaranlar, ilköğretim müfettişi kadrolarına atanırlar. İlköğretim müfettişlerinin ve yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usulü, nitelikleri, yetişme ve atanmalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir" hükmü getirilmektedir.

Müfettişliğe alınmada esas olan, meslekten gelme, en az dört yıl süreli yüksekokul bitirme, yarışma sınavı, üç yıllık yetişme dönemi, yardımcılık, yeterlik sınavında başarılı olma gibi şartlar, ilköğretim müfettişliğine alınma sırasında da aranmaktadır.

Türkiye'de, ilköğretim müfettişleri, geçmiş yıllarda nasıl ki eğitim enstitülerinin pedagoji bölümlerinden mezun olanlar arasından seçilmekteyse, bugün de, yalnız, eğitim fakültelerinin eğitim yönetimi ve teftiş bölümünü bitirenler arasından seçilmektedir. 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin (A) fıkrasının 11 inci bendine ilköğretim müfettişlerinin dahil edilmesindeki amaç, bir kariyer mesleği olarak, emsalleriyle eşitlenmeleridir. İlköğretim müfettişlerinin de dahil olduğu 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin (A) fıkrasının 11 inci bendinde sayılanlar, 657 sayılı Yasaya ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelinin genel idare hizmetleri sınıfı (g) bölümünde de aynen sayılmaktadır; hatta, 36 ncı maddenin (A) fıkrasının 11 inci bendinde yer almayan, büyükşehir ve ilçe belediye müfettişleri de bu bölümde sayılmıştır.

Ülkemizde müfettiş unvanıyla denetim yapanların hepsi, 1 sayılı ekgösterge cetvelinin genel idare hizmetleri sınıfının (g) bölümünde yer alırken, ilköğretim müfettişlerinin aynı bölümde yer almaması açık bir haksızlıktır. Zira, bu bölümde yer alan müfettişler ile ilköğretim müfettişleri arasında, yukarıda da vurgulandığı gibi, öğretim, yarışma sınavı, meslekiçi eğitim, yardımcılıkta 3 yıl bekleme, yeterlik sınavı ile müfettişlik kadrosuna atanma yönlerinden hiçbir farkı yoktur.

İlköğretim müfettişlerinin uğradıkları haksızlık, onların, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfındaki öğretmenler gibi değerlendirilmelerinden, kadrolarının bu sınıfta olmasından kaynaklanmaktadır. Oysa, onların yasayla belirlenen görevleri, soruşturma, teftiş ve rehberliktir. Kendilerine, yönetmelikle, inceleme görevi de verilmiştir. Bu görevlerin hiçbirinin öğretmenlikle ilgili bulunmadığı açıktır. Aynı işi yapan bakanlık müfettişlerinin, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfından sayılmaması, hizmet sınıflarının belirlenmesinde tümüyle sübjektif kriterlerin hâkim kılındığını göstermektedir.

Bilindiği gibi, 657 sayılı Yasaya ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelindeki genel idare hizmetleri sınıfının (g) bölümünde de yer alan, denetim görevlilerinden 1 inci derecede olanlara 3 600 ekgösterge verilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti.

HASAN DİKİCİ (Devamla) – Toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – 1 dakika veriyorum, fazla süre vermiyorum; buyurun efendim.

HASAN DİKİCİ (Devamla) – 1 inci derecedeki ilköğretim müfettişleri de bu haktan yararlanırlarsa, ekgöstergeleri 3 000 olan ve kendilerinin sicil ve disiplin amiri bulunan millî eğitim müdürlerini geçeceği ileri sürülmektedir. Millî eğitim müdürlerinin disiplin ve sicil amiri olduğu inşaat bölümü mühendisi ve mimarlarda, 1 inci derecede olanların ekgöstergeleri 3 600'dür. Millî eğitim müdürlüklerinde çalışan hekimler de 3 600 ekgösterge almaktadırlar. Ayrıca, 1 inci derecedeki ilçe millî eğitim şube müdürlerinin ekgöstergeleri de 2 200 olduğu halde, bunların sicil amiri ve öğretmenlerin ekgöstergeleri 3 000'dir. Buradaki karşılaştırma, müfettişlerin benzeriyle olmalıdır. Ekgöstergelerinin 3 000'den 3 600'e yükseltilmesi durumunda, il düzeyindeki kamu görevlilerinin de aynı hakları isteme tezi yanlıştır.

Önümüzde görüştüğümüz kanun tasarısıyla, bu, aşırı bir istek olmasa gerek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, tamam... Lütfen, Sayın Dikici...

HASAN DİKİCİ (Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dikici.

Zaten, maddeler de uzun; tasarının uzun maddeleri var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Hilmi Develi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 589 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Sizleri, Grubum ve şahsım adına, saygıyla selamlıyorum.

Aralık 1997'de kamuoyunda gündeme getirilen bu yasa tasarısının, komisyonlardan geçmesine karşın, tozlu raflardan Genel Kurula indirilmesi, Cumhuriyet Halk Partisinin ısrarıyla olmuştur; geç de olsa Genel Kurula getirilmesini memnuniyetle karşılıyoruz.

İçinde bulunduğumuz çağın yolunu çizen bilime ulaşmanın yolu bilgidir; bunu edinmenin tek yolu da eğitimdir. Eğitim, çağımızın en önemli yatırımlarından biridir; zira, eğitime yapılan her yatırım, sonuçta, insana ve topluma yapılmaktadır. Toplumun genel hedefleri ve beklentileri doğrultusunda planlandığında, eğitim, karşımıza büyük bir güç olarak çıkmaktadır. İleri teknolojiyi yakalayan ve yakalamak için çaba gösteren ülkelere bakıldığında, eğitime yatırımın, eğitim planlaması ve eğitim ekonomisi araştırmalarına harcanan zamanın çok önemli bir yer tuttuğunu görürüz.

Sayın milletvekilleri, eğitimin temel hedefi, insanın gelişimini ve bireyin tüm vasıflarını bütünüyle geliştirebilmek, sonuçta, kendisine ve ülkesine faydalı, verimli, doyumlu bireyler kazanmaktır. Ülkemizde, eğitim, bir yatırım aracı olarak görülmemiş, eğitime yapılan yatırımın, sonuçta, tekrar geri geleceği ve ülke yararına çıkarlar sağlayacağı, hep, gözardı edilmiştir. Buna bağlı politikalar, eğitim emekçilerini, bugün, statülerini geri getirme arayışına sokmuştur; zira, tüm eğitimciler, geçmişte, içinde bulundukları toplumun en saygın kişileri arasındaydı. Toplum karşısında, özellikle, 12 Eylül sonrasında, kimliklerini kaybetme sürecine giren eğitimciler, son yıllarda verdikleri mücadele sonucunda, tekrar eski kimliklerine kavuşma yoluna girmişler ve sadece, 24 Kasım Öğretmenler Gününde hatırlanan insanlar konumundan artık çıkmaya başlamışlardır.

Bilindiği gibi, öğretmenler, yalnız ders saatleriyle sınırlı çalışmamaktadırlar. Onlar, kendilerinden çok daha fazla ücretle çalışan diğer kamu görevlilerinden daha çok ve fedakârca çalışmaktadırlar. Verecekleri dersin hazırlanması, en az o kadar sürdüğü gibi, öğrencilerin hedeflenen amaçlara ulaşıp ulaşmadıklarının tespiti için yapılan ölçme ve değerlendirme çalışmaları, ders saatleriyle sınırlı bulunmamaktadır; ancak, bu fazla çalışmanın karşılığı, hiçbir zaman için ödenmemiştir.

Üzerinde yaşadığımız dünya bir değişim ve globalleşme içindedir. Bu değişim, eğitim sistemlerine de yansımış ve eğitimde yeni taleplerin, istemlerin doğmasına yol açmıştır. Ulusal sanayileşme, bilim ve teknoloji politikaları oluşturmada eğitim politikaları gözardı edilmemelidir. Uluslararası rekabette yerimizi almanın ve başarının yolu ve dinamiği, doğru, geçerli eğitim politikaları ve uygulamalarıdır.

Eğitim elemanlarının sorunlarına köklü çözümler, parasal ve meslekî tıkanıklıkların önünün açılması, sonuçta, bu mesleğin çekici bir hale getirilmesi, toplum içinde saygınlık kazanması, doğru politikaların birer parçalarıdır.

Hiç öğretmenlik formasyonu almamış kişilerin alelacele öğretmen olarak atanması, eğitim fakülteleri ile eğitim bilimleri fakültelerinin işlevlerinin karıştırılarak bu iki ayrı alanın bir alan olarak düşünülmesi ve bu yönde çalışmalar yapılması, öğretmen yetiştiren kurumların sorunlarının gözardı edilerek bu yönde bir çalışma yapılmaması, özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde öğretmen atamalarında bazı teşviklerin getirilmemesi bir eksikliktir.

Bugün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde binlerce öğretmen açığı bulunmaktadır. Bu bölgelere atanan öğretmenlere de, bu bölgede çalışan hâkim, savcı, güvenlik görevlisi ve sağlık personeline getirilen ayrıcalıklar mutlaka sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önümüze gelen yasa tasarısı, ana hatları itibariyle, ders ve konferans ücretleri ile eğitim öğretim tazminatlarında öğretmenlerimize bir artış sağlamakta; 4 üncü derece ile 8 inci derece arasındaki öğretmenlerimize ekgöstergeden yararlanma hakkı, ilköğretim müfettişlerimize de kısıtlı haklar kazandırmaktadır.

Bunun dışında, olumlu bir adımla, yaş haddini doldurmamış öğretmenlerimizden, emekli aylıkları kesilmeden yeniden yararlanma olanağı getirilmiştir.

Kanun tasarısı, bugüne kadar söylenen, ancak, uygulanamayan yeni eğitim teknolojileri için de bir madde getirmiştir. Eğitim teknolojileri genel müdürlüğü kurularak görev ve sorumlulukları belirlenmiş, Bakanlığın teşkilat ve görevleri hakkındaki kanun güncelleştirilmiştir.

Özellikle üzerinde durulması gereken bir husus da, atama ve yer değiştirme usullerinin değiştirilmesidir. Atama ve yer değiştirmede getirilen usul ve esasların, bugüne kadar, bu Bakanlıkta, her hükümet döneminde öğretmenler üzerinde uygulanan partizanca tutumlara son verecek şekilde yeniden düzenlenmesi, yeni şekil alması ve bu konudaki eksiklerin giderilmesi gerekmektedir.

Yine, yasa tasarısıyla, Millî Eğitim Bakanlığına -üç yılı aşan- verilen 165 bin civarındaki kadroyla -bunun içerisinde sayılabilecek- özellikle Köy Hizmetlerinde -geçici kadro olarak nitelendirilen- geçici işçi olarak çalışanlardan, gerek Millî Eğitim Bakanlığının gerekse Sağlık Bakanlığının yardımcı hizmetler sınıfındaki personel ihtiyacının karşılanması, bize göre olumlu bir harekettir.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin 1997 yılı içinde kamu çalışanlarına verdiği yüzde 30'luk zam, daha ilk iki ayda memurun cebini delmiş, elinde avucunda olanı da alıp götürmüştür. Bir yıl için öngörülen yüzde 50'lik enflasyon, daha şimdiden 2 katına ulaşmıştır. Hal böyle iken, öğretmenlerimize ve öğretim üyelerine verilmesi düşünülen artış, daha verilmeden eriyip gitme noktasındadır. Eğitimciler, daha ellerine geçmeden buharlaşan bu artışı bile dört gözle bekler durumdadır. Zannediyorum, bütün milletvekili arkadaşlarımızın kendi seçim bölgelerine gittiklerinde en çok karşılaşmış oldukları sorulardan bir tanesi de, öğretmenlerimize verilecek bu iyileştirmenin Parlamentodan ne zaman çıkacağı konusundaki sorulardır diye düşünüyorum. Bizleri yarınlara taşıyacak bu eğitim emekçilerine yapılması düşünülen malî iyileştirme, bize göre, yeterli değildir.

İlköğretim müfettişlerinin malî haklarında yapılması düşünülen iyileştirmeye gelince; tasarının 3 üncü maddesinde geçen, ilköğretim müfettişlerinin eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında gösterilmesi ve bunların bir öğretmen gibi düşünülmesi, bir çelişkidir.

Diğer taraftan, görüşmekte olduğumuz tasarının 3 üncü maddesinde, ilköğretim müfettişleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36/A-11 maddesi kapsamına alınmıştır. Bu maddede sayılan müfettiş unvanlı denetim elemanları, 657 sayılı Kanuna ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelinin genel idarî hizmetler sınıfı (G) bölümünde aynen yer almıştır. Müfettiş unvanlı denetim elemanlarından ilçe belediye müfettişlerinin de bu bölümde yer almasına karşın, ilköğretim müfettişlerinin bu sıralamada yer almaması, bir çelişki, bir eksiklik olmakla birlikte, müfettişlerin statülerinin kaybına da neden olmaktadır.

Millî Eğitim Temel Kanununun genel amaç ve temel ilkelerine göre, devlet, eğitim ve öğretimi gerçekleştirmek, ulusun genel amaçlarına uygun stratejiler çizmekle görevlidir. Bunu yaparken de, devlet, eğitim çalışanlarını kollamak, onların istek ve beklentilerine kulak vermek, aralarındaki eşitsizliği gidermek, dayanışmayı sağlamak ve gelişmelerine olanak tanımakla da görevlidir.

Eğitimin temel amaçlarına ulaşmada, planlama kadar, uygulama da önemlidir. Planlanan hedeflere ulaşmak için yeteri kadar yetişmiş eleman bulamayan, nitelikli işgücünden uzak, yeterli bilgi ve beceriye sahip personeli olmayan uygulamalar hiçbir zaman için başarı gösteremezler. Kurumsal amaçların etkin olarak hayata geçirilmesi, organize bir yönetim anlayışıyla mümkündür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; nitelikli işgücünü yetiştiren, olgunlaştıran kurumlarımızdan olan üniversitelerimiz, ne yazık ki, gene sorunlar yumağıdır. Ülkemiz öyle hale gelmiştir ki, şoförüyle yer değiştirmek isteyen dekanlarımızın olduğunu, yakın zamanda gazetelerden okuduk. Zira, şoföründen daha az ücret alan bir dekanımızın emrindeki görevlilerden hizmet almasının, öğrencilere ders vermesinin ne kadar verimli olacağının bir ölçüsüdür.

Umudumuz yarınlardır ve bu yarınlara bizleri taşıyacak olan, eğitimcilerimizdir; ancak, onları, ne yazık ki, adaletsiz ücret politikalarıyla, bugünkü bu hale getirmişiz. Bugün, profesörlerimizle doçentlerimizle, asistan ve diğer öğretim elemanlarımızla tüm yükseköğrenim topluluğu sessiz, olanları seyretmekte, sabırlarının tükeneceği günü beklemektedirler.

Bu yasa tasarısıyla, üniversite öğretim üyelerinin ücretlerinde ciddî sayılabilecek bir artış görülmemektedir. Üniversite öğretim üyeleriyle ilgili, yasa tasarısının 2 nci maddesiyle, genel anlamdaki tazminat artışı yüzde 15 ilâ yüzde 18'dir. Diğeri ise, sadece ek ders ücretlerindeki yüzde 100'lük artıştır. Bilindiği gibi, ek ders uygulaması, ücretlere gerçek anlamda hiçbir katkı getirmemektedir.

Üniversite öğretim üyelerine yine haksızlık yapılmıştır. Bugün, üniversitelerimizdeki ücret politikalarındaki yanlışlık nedeniyle çok sayıda öğretim üyemiz devlet üniversitelerini terk ederek özel vakıf üniversitelerine gitmekte ve devlet üniversitelerindeki özellikle öğretim üyesi açığı çığ gibi büyümektedir; çünkü, onların aldıkları ders ücretleri, yemek paralarına, akşam ise yol paralarına yetmemektedir. Genel olarak ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan soyutlayamayacağımız bu kesimin çok sayıda sorunu vardır.

Sayın milletvekilleri, bütün bu sorunlar, dün olduğu gibi bugün de, Cumhuriyet Halk Partisinin gündeminde ve ilgi alanında olup, yakinen de Partimiz izlemektedir. Yıllardır, eşitliği, hakça paylaşımı, emeğin karşılığını savunduk ve savunmaya da devam edeceğiz. Yine, eşitliği, hakça paylaşımı, emeğin karşılığını savunmaya devam etmek, Cumhuriyet Halk Partisinin temel şiarıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bütün kamu çalışanlarının aylıkları ile emekli, dul ve yetim aylıklarında da günün koşullarına uygun artış yapılması gerektiğinin altını çizmekte fayda görüyoruz. Daha geçenlerde, Sağlık Bakanımızın doktorlarımıza vermeyi vaat ettiği yüzde 90'lık ücret artışı basınımızda yer aldı. Görülüyor ki, 55 inci Hükümetin, özellike 1998 yılı için memurlarımıza öngörmüş olduğu yüzde 30'luk artışı kendileri delme noktasına gelmişlerdir. Gelin, bütün memurlarımıza, emeklilerimize, dul ve yetimlerimize, bugünkü hayat pahalılığında, yeniden ücret düzenlemesini hep birlikte Parlamentodan geçirelim.

Saygıdeğer milletvekilleri, bizler, bu anlamda, sendikaları, eğitim örgütlerini, millî eğitimin temel ilkeleri çerçevesinde, laik ve Atatürkçü eğitim politikaları oluşturmada en yetkin ve önemli örgütler olarak görüyoruz. Düşüncelerimizi karar noktasına taşımak, yasal ve kalıcı uygulamalar haline getirmek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

Ülkemizin içinde bulunduğu durumdan hiç kimseyi soyutlamadan, sorumlulardan; toplumda çatışma, gerilim ve kavganın sona erdirilmesini; yaşanan sorunların nedenlerine inilmeden, tepki düzenlemeleriyle geçici çözümler yerine, kalıcı, akılcı çözümlerin hep birlikte üretilmesini; örgütlü sosyal grupları yok saymadan onların sorunlarına kalıcı çözümler getirilmesini; ekonomik istikrarsızlığın ve kararsızlığın sonucu olarak toplumda ekonomik kutuplaşmanın artmasının ve orta tabakanın yok olmasının önüne geçilmesini, fırsat çetelerinin ve antilaik akımların devlet içine sızmasının önlenmesini istiyoruz. Çağdaş demokrasinin temel değerinin, insan kişiliği, insan onuru ve onun özgürlüğü olduğunun unutulmamasını istiyoruz.

Bu yasa tasarısını, öğretmenleri daha fazla mağdur etmemek için, özellikle destekliyoruz. Doğaldır ki, yasa tasarısında eksikliğini gördüğümüz konularda önergelerimiz vardır; onları huzurunuza getireceğiz.

Yasa tasarısının, ülkemize, millî eğitim camiasına ve yükseköğretimdeki kişilere hayırlı, uğurlu olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Develi.

Sayın Develi, bu yasa tasarısını bütün partiler destekliyor; onun için, bir partinin inhisarında değil gibi geliyor.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, o kürsü de sizin inhisarınızda değil!

BAŞKAN – Benim inhisarımda canım. Arkadaşımız "Cumhuriyet Halk Partisinin öğretmenlere bir armağanı" dedi de_

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Hayır; yasa tasarısını desteklediğimizi ifade etti.

BAŞKAN – Bunu, bütün partiler destekliyor zaten.

OYA ARASLI (İçel) – Yorum yapma hakkınız yok sizin.

BAŞKAN – O zaman, getirin, öteki memurlara da biraz zam verin; madem bu kadar gücünüz var. (FP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, her konuda yorum yapmayın; kötü bir alışkanlık.

OYA ARASLI (İçel) – Konuşmanız grup adına mı, yoksa şahısınız adına mı?! Çok yorum yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Şimdi, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Turhan Tayan.

Buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TURHAN TAYAN (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 589 sıra sayılı, kısaca, öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili kanun tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerime başlarken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuya girmeden önce, Kamu Çalışanları Sendikaları Yasa Tasarısının, mart ayı boyunca süren tartışmalar sonunda, Hükümet kanadınca ertelenmesini anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmeliyiz. 1995 yılında Anayasada yapılan değişiklikle, memurlara sendika kurma hakkı verilmiştir. Bu anayasa değişiklikleri görüşülürken, mutabakat gösteren bazı partiler, şimdi, âdeta tribünlere oynamış ve konuyu, kısır oy hesabıyla sömürmüşlerdir. Netice olarak, bir ay boyunca, Türkiye Büyük Millet Meclisi meşgul edilmiş; sonuçta, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranılmış, memurlar birbirine düşürülmüş, ideolojik hesaplarla devletin güvenlik güçlerine saldırı olmuş; özetle, demokratik hak ve özgürlüklerle ilgisi olmayan tatsız olaylar yaşanmıştır. Netice: Yasa tasarısını savunanlar ve yasa tasarısına karşı çıkanların bilek yarışı, bugün için ertelenmiştir.

Şimdi soruyoruz: Hükümet, yasa tasarısını niye ertelemiştir? Cumhuriyet Halk Partisiyle pazarlığın ardında yatan gerçek nedir? Neyin karşılığı olarak ödün verilmiştir? Kızılay Meydanındaki kaba kuvvet, Türkiye Büyük Millet Meclisine etki mi yapmıştır? Sokağa prim mi verilmiştir? Hükümetin memur sendikaları yasa tasarısı hakkındaki görüşlerinde bir değişiklik mi vardır? Parlamentomuz, memurlarımız ve kamuoyumuz, bu konuda bilgilendirilmelidir. Ertelenen yasa tasarısı, öğretmenlerimizi de yakından ilgilendirmektedir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, konumuza -öğretmenlik mesleği, öğretmenlerin durumu ve önemiyle ilgili konulara- girmek istiyorum.

2000 yılına 2 kala, yaşadığımız baş döndürücü gelişmeler ve vardığımız bilgi çağında, öğretmenin önemi daha da artmıştır. Bilgi çağında, bilgisayarın hayatımızın her kesitine girdiği şu günlerde, henüz öğretmenin yerini tutabilmiş bir buluş, sistem ve yöntem mevcut değildir. Eğitim ve öğretim teknolojisindeki gelişmelere rağmen, öğretmen, önemini korumaktadır ve de koruyacaktır.

Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Önder Başöğretmen Atatürk "Öğretmenler, yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizin başarınız, cumhuriyetin başarısı olacaktır" derken, öğretmenin önemini, fonksiyonunu çok özlü ve anlamlı bir şekilde ifade etmiştir. Gerçekten, yetmişbeş yıllık cumhuriyet döneminde, her türlü zorluğa rağmen, devletimizin ve milletimizin vardığı noktayı, bizleri yetiştiren öğretmenlerimize borçluyuz. Başarılarımızı da başarısızlıklarımızı da, eğitime, öğretime, özetle, öğretmene borçluyuz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gelişmenin, millî, demokratik ve laik bir ülke olmanın şartı, çağdaş eğitimdir. Bilgi çağının yaşandığı, hızla gelişen dünyamız, küçülüp, bir anlamda bütünleşmeye giderken, bu değişime ayak uydurabilmek için, bir yandan kalkınma hamlemizi güçlendirmeli, diğer yandan da nitelikli insangücü yetiştirme çabalarımızı artırmalıyız. İşte, bu hedef ve çabalar, eğitimi önplana çıkarmıştır.

Türk millî eğitimi, cumhuriyetin ilk dönemlerinden bu yana, her zorluğa rağmen, başarılar sergilemiştir; yeterlidir diyemeyiz; yeterli dediğimiz yerde, ayakta kalamayız, düşeriz, yıkılırız, geride kalırız. O halde, kalkınma ve ilerleme yolunda öncelikli sektör, eğitimdir. Eğitim sektörünü sağlam temeller üzerine oturtmaya, gelişmeleri yakından izlemeye, gelişmelerde öncülük etmeye mecburuz. Atatürk'ün verdiği görev ve gösterdiği hedef de budur; çağdaş uygarlığın üstüne çıkmaktır.

Sayın milletvekilleri, millî eğitimde yenilik ve reform, her dönemde konuşulan bir hedeftir; ancak, üzülerek söylemeliyiz ki, bu hedefleri tam manasıyla yakaladığımızı iddia edemeyiz. Eğitim ve öğretimde, okul, öğretmen, araç-gereç ve ders programı, bir masanın ayakları gibidir; bunlardan biri eksik veya yanlış olursa, masa sendeler; ancak, biri var ki, olmaması halinde, o masa sadece sendelemez, mutlaka yıkılır; işte, o, öğretmendir.

Doğuda, güneydoğuda, kalkınmamış yörelerde, okulun olmadığı yerlerde, muhtarlık, cami ve çadırlarda, muhtarın, köy imamının, köy ebesinin, öğrencilere öğretmenlik yapmaya çalıştığını, ender de olsa görürüz. Öğretmen varsa, dershane bulunur. Dershanenin alternatifi bulunuyor; ancak, öğretmenin alternatifi, henüz bulunamıyor; ister muhtar ister imam ister ebe ister ziraatçi olsun, öğretmen olamıyor.

Kısaca ifade edersek, eğitim ve öğretimde reform yapacaksanız, bunun birinci basamağı, belkemiği, öğretmendir. Yeteri kadar ve nitelikli öğretmen yetiştiremeyen bir ülke, eğitimde hedefe varamaz, başarılı olamaz, reform hiç yapamaz.

Öğretmen, örnek ve önder vatandaştır. Öğretmen, annedir, babadır, kardeştir, çocuklara idoldür, semboldür, tarihtir, gelecektir, yavrularımız için arkadaştır. Millî eğitimde başarının sırrı, nicelikli ve nitelikli, sırtı pek karnı tok, yeterli öğretmene sahip olmaktır. Bununla, asla, eğitim ve öğretimde, öğretmen merkezli bir sistemi savunuyor değiliz.

Kabul etmek gerekir ki, cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrası, nitelikli ve nicelikli öğretmen yetiştirme konusunda elde edilen başarılar, daha sonraları, maalesef tavsamıştır. Oysa, Türkiye, öğretmen yetiştirme konusunda, oldukça zengin bir deneyime sahiptir. 16 Mart 1848'de kurulan Dârülmuallimin yıldönümünü geçenlerde kutladık. Öğretmen okullarının 150 nci kuruluş yıldönümünü coşkuyla kutlamak isterdik; ancak, öğretmenlik mesleğinin uğradığı erozyon, bize bu zevki tattıramamıştır.

13 bin öğretmenle yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti, bugün 570 bin öğretmene sahiptir; buna rağmen, öğretmen açığı, hiçbir zaman kapatılamamıştır. Yeteri kadar nitelikli öğretmen yetiştiremeyen bir ülke, eğitimde başarılı olamaz. Çektiğimiz sıkıntıların başında, öğretmen sorunu vardır; sorun, köklü bir çözüme muhtaçtır; ekzam ile çözülemeyecek kadar da önemlidir.

İki asra yakın zamandır öğretmen yetiştirme sistemleriyle uğraşıyoruz; yaz-bozdan öteye gidemiyoruz. 1983 yılı sonrası, Yükseköğretim Kanunuyla, öğretmen yetiştirme sorumluluğu, üniversitelere verilmiştir. Üzülerek söylemeliyim ki, bu sistem henüz başarılı olamamıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK ve Devlet Planlama Teşkilatı arasında bir koordinasyon ve planlama olmadığı müddetçe öğretmen açığımız sürecektir. Millî Eğitim Bakanlığı İngilizce öğretmeni sıkıntısı çekerken, eğitim fakülteleri Fransızca öğretmeni yetiştirmeye devam eder; oysa, YÖK, Millî Eğitim Bakanlığı ve DPT, bu sorunu onaltı yıldır çözebilmeliydi.

Yeri gelmişken şunu söylemeliyim ki; 51 inci ve 52 nci Sayın Çiller Hükümetleri döneminde, bu boşluk fark edilmiş ve bu alanda olumlu adımlar atılmıştır. Bu alandaki çabaların sürdürülmesini umuyor, bu yöndeki çabaları destekleyeceğimizi söylüyorum.

Sayın Başkan, sayın üyeler; öğretmenlik mesleği, mutlaka, çekici hale getirilmelidir. Öğretmenlerimiz, millî eğitimdeki reform çalışmalarından özel ve kapsamlı bir yaklaşım beklemektedirler. Türkiye gibi diplomalı işsizin çok olduğu bir ülkede, öğretmen açığını izah etmek mümkün değildir. Eğitim planlamasındaki ihmal ve başarısızlık, bizi bir girdaba atmıştır. Üniversitelerimiz, öğretmen yetiştirmek yerine, ihtiyaç fazlası meslek elemanları yetiştiriyor; okullar öğretmen arıyor, ziraat mühendisleri ise sokakta iş arıyor; bu, hazin bir çelişkidir. Tekrar ifade etmeliyim ki, Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK ve DPT, bu planlamayı aksatmadan yapmalı, gerekli önlemleri almalıdır.

Bugün, eğitim fakültelerinin son sınıflarında okuyan sınıf öğretmeni öğrenci sayısı, bugünkü ihtiyacımızın yüzde 50'sidir. Bazı branş öğretmenliğindeki durum da bundan farklı değildir. Her yıl öğrenci sayısındaki artış, sınıf mevcudunun çağdaş standartlara indirilmesi hedefi ve her yıl 30 bine yakın emeklilik başvurusu dikkate alınırsa, öğretmen açığımızın ne boyutlarda olduğu daha iyi anlaşılır.

Millî eğitimin en büyük sorunu, öğretmen açığıdır. Bu açık, nitelik unsuru dikkate alınmadan palyatif tedbirlerle kapatılamaz. Şu anda görevi başında bulunan 570 bin öğretmen, büyük bir özveriyle çalışmaktadır. Biliyoruz ki, öğretmenlik, bir idealdir; herkes öğretmen olamaz; olsa da, başarılı olamaz. Can güvenliği endişeleri, evinin geçim derdiyle moralsiz öğretmenden, 80 kişilik sınıflarda başarı beklemek ne derece doğrudur! Öğretmenlerimizin özlük sorunlarına, farklı ve köklü yaklaşmalıyız.

Bu yasa tasarısıyla birlikte, bazı milletvekili arkadaşlarımızın yasa teklifleri birleştirilerek görüşülüyor. Doğru Yol Partisi milletvekili olarak benim de teklifim, tasarıyla birleştirilen teklifler arasındadır.

DYP Grubu olarak, yapıcı, pozitif bir muhalefet sergiliyoruz; Hükümetin getireceği, ülke yararına, millet yararına, demokrasi yararına her tasarı ve teklifi destekliyoruz. Görüşülmekte olan, öğretmenlerimizin özlük haklarına iyileştirme getiren tasarıyı destekliyoruz; ancak, asla yeterli görmüyoruz. Önümüzde, devasa bir öğretmen sorunu var; yeterli, nitelikli öğretmen sorunu var; kalkınmada öncelikli yörelerde öğretmen açığı sorunu var, öğretmen yetiştirmede planlama eksikliği var; olay, bir sorunlar yumağıdır.

Bu tasarıyla, ekders ücretlerinde bir artış getiriliyor; ilköğretim okullarında görevli branş öğretmenlerinin, aylık maaşları karşılığında okutmakla mükellef oldukları ders saatlerinde bir düşüş sağlanıyor; eğitim öğretim tazminatına bir artış getiriliyor; yine, halen ilk 4 dereceden maaş alan öğretmenlere uygulanmakta olan ekgöstergenin, 8 inci dereceden itibaren uygulanması öngörülüyor; yaş haddini aşmamış olmaları kaydıyla, emekli öğretmenlere, emekli aylıkları kesilmeksizin, ekders ücreti karşılığında ders verebilme imkânı getiriliyor. Kaldı ki, bu konu, daha önce, Bakanlığımızda, birtakım mevzuat zorlamalarıyla uygulanıyordu.

Yine, yükseköğretimdeki öğretim elemanlarının ekders ücretlerinin artışı isabetli olmuş; bu sayede, öğretim elemanı açığının, ekders uygulamasıyla bir miktar giderilmesi mümkün görülmektedir; ancak, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, yükseköğretim elemanlarının esas maaşları çok düşük seviyede kaldığından, üniversite öğretim üyelerine ek bir zammı gerekli görmekteyiz. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi ile Hükümet arasındaki pazarlığa bir anlam veremiyoruz. Bu konudaki duyarlılığı, gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerekse diğer hükümet partileri, niçin tüm memurlar için göstermiyor? Oysa, Doğru Yol Partisi olarak, ekzammı tüm memurlar için öngörüyor ve teklifimizde sunuyoruz. Bu hususu, az sonra geniş bir şekilde ele alacağız. (DYP sıralarından alkışlar)

Yine, tasarıyla, ilköğretim müfettişlerine genel idare sınıfından kadro verilmesinin, ekgösterge puanlarının diğer kamu denetim elemanlarının tavan puanına yaklaştırılmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu öneri de az sonra huzurlarınıza gelecektir.

Tasarının, hizmet bölgeleri ve norm kadro ilkesi, emeklilikle ilgili işlemlerin temmuz ve ağustos aylarına endekslenmesi gibi olumlu yanları vardır; ancak, bütün bunları, bölük pürçük çabalar olarak görüyoruz. 15 inci Millî Eğitim Şûrasında üzerinde durulduğu gibi, süratle, kapsamlı bir "öğretmenler personel kanununa" ihtiyaç vardır.

Tasarıda getirilen, ilk yıl için 50 bin olmak üzere, 3 yıllık süre için 150 bin yeni öğretmen kadrosu hakkındaki düşüncelerimizi açıklamak isteriz. Bugün, öğretmen yetiştiren kaynak kurumların kapasitelerine acilen bir artış sağlanmadığı sürece, alınacak bu karardan olumlu sonuç almak mümkün değildir. Bu yıl bu yönde alınacak önlemler, ancak dört yıl sonra yarar sağlayacaktır. Bu sebeple, öngörülen bu kadroların doldurulmasını, üzülerek söylemeliyim ki, gerçekçi göremiyoruz. Fen-edebiyat fakültelerinden mezun olacakların, kredili pedagojik formasyondan geçirilerek değerlendirilmeleri, sanıldığı kadar yeterli olmayacaktır.

Güneydoğu ve doğu bölgelerinde, kısaca, kalkınmada öncelikli yörelerde görev yapan öğretmenlerin can güvenliği sorununu biliyoruz. Bölgedeki öğretmen açığının ikinci sebebi, uygulanan maaş politikasıdır. Kalkınmada öncelikli yöreler için özel maaş politikası ve yatılı bölge okullarına ağırlık vermek, önemli bir çözümdür. Ektazminat miktarları, yıl içerisinde yapılan zamlar, maalesef yetersiz kalmaktadır. Bu bölge, bu maaşlarla, öğretmenlere cazip gelmemektedir. Bölgeye yapılan tüm öğretmen atamaları yerine ulaşmamıştır; atanan öğretmenlerin yarıdan çoğu istifa etmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öğretmenlik, çok yıpratıcı bir meslektir. Öğretmenin mesaisi tam gündür. Yazılı hazırlayacak, sınav kâğıdı okuyacak, dersine çalışacak, öğrenciyi izleyecek, verilecek idarî görevleri yapacak, geliştirme kurslarını izleyecek; bu çabalar çok yoğundur. Türkiye standartlarında kalabalık sınıflarda ders vermenin güçlüğü yanında, öğretmenin, psikolojik ve fizyolojik yönden yıpranması, ses tellerindeki bozukluk ve varis gibi meslek hastalıklarına yakalanma riskleriyle karşı karşıya olması kaçınılmazdır. İşte bu sebeple, öğretmenlerin, her fiilî hizmet yılı için, ayrıca üç aylık bir sürenin fiilî hizmet müddeti zammı olarak hizmet süresine eklenmesi ve bu sürelerin emeklilik yönünde değerlendirilmesi gerekir. Bu yöndeki yasa teklifimize Hükümetin soğuk bakması ve komisyonlarda kabul görmemesi, büyük bir eksikliktir. Her yıl için tanınacak üç aylık fiilî hizmet zammı, mesleği cazip hale getirecektir.

Öğretmenlerimizin beklediği "öğretmenler yardımlaşma kurumu" mutlaka kurulmalıdır. Öğretmenlerimize ve çocuklarına yeni sosyal haklar sağlanmalı, öğretmenlerimizin barındıkları öğretmenevlerinin sayısı ve kapasiteleri artırılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öğretmenlerimize bu tasarıyla getirilen ekzammı olumlu karşıladığımızı ifade ettim; bununla beraber, kâfi görmediğimizi ifade ettim. Her şeyden önce, öğretmenlere vaat edilen bu zam aylarca konuşulmuş ve tasarı ancak aralık ayının sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına intikal edebilmiştir ve yine, tasarının komisyonlarda görüşülmesinde hayli gecikilmiş ve Genel Kurula ancak üç ay sonra indirilebilmiştir. Bu gecikmeyi anlamak mümkün değildir. Tasarıyla ilgili vaatlerin deklare edildiği günden bu güne aylar geçmiş, bu süre içerisinde enflasyon katlanarak artmıştır. Öğretmenlerimizi ve tüm çalışanlarımızı enflasyona karşı korumak gerekir. Bu tasarı yasalaşıncaya kadar, zam miktarı âdeta pula dönmüş olacaktır.

Öte yandan, bu tasarı, bir ekzam yasa tasarısı olmaktan çıkmış, personel ve teşkilat konularını da içermektedir. Dolayısıyla, yeterli görülmemekle beraber, zam önerisine genellikle olumlu bakılırken, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki parti gruplarının itirazına sebep olacak bazı teşkilat hükümleri de mevcuttur; yasa tasarısının görüşülmesi sırasında bazı zorluklarla karşılaşılması muhtemeldir. Hükümet, bu ekzam önerisini kısa ve basit bir tasarıyla getirebilirdi; âdeta, bu zam çerçevesi içerisinde tartışmalı konuların monte edilmesi sonucuna gidildiği kuşkusu yaratılmıştır.

Bu tasarı vesilesiyle ifade etmeliyiz ki, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, öğretmenlerimizin içerisinde bulunduğu ekonomik zorluklara özel önem vermekle beraber, tüm memurlarımızın ve emeklilerimizin durumlarının da yürekler acısı olduğu bir gerçektir. Bu sebeple, tüm memurlarımız, acilen bir iyileştirmeye, bir ekzamma muhtaç durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti; 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen, konuşmanızı toparlar mısınız.

TURHAN TAYAN (Devamla) – Enflasyonla mücadelede başarısız olan, yüzde 70'lerde aldığı enflasyonu altı ayda yüzde 101 gibi üç rakamlı bir seviyeye çıkaran bu Hükümet, çalışan memur ve emeklilerimizin feryadına kulak vermelidir. 54 üncü Cumhuriyet Hükümeti döneminde, ortalama enflasyon yüzde 78 olmuş; çalışanlar, başta memurlar ve emekliler enflasyona ezdirilmemiş; en düşük dereceli memura, 1996 Haziranından 1997 Haziranına kadar, yüzde 131 zam verilmiştir. Bu gerçekler karşısında, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinden, tüm memurlara ekzam vermelerini beklemekteyiz. Oysa, yüzde 101'lik enflasyona karşı, memurlara bugüne kadar verilen zam yüzde 61'lerde kalmıştır. (DYP sıralarından alkışlar) Şimdi, Hükümet, bu zam vesilesiyle diğer memurlara ne kadar ekzam vereceğini burada açıklamalıdır. Zira, bu Hükümet döneminde, çalışanlar enflasyona ezdirilmiş, tıpkı çiftçiler, esnaf ve işçiler gibi.

Öte yandan, son aylarda, Millî Eğitim Bakanlığının yönetici kadrolarında, karda kışta büyük sayıda tayin, nakil işlemlerine şahit oluyoruz. Bu konudaki çabaların durmasını diliyor, endişelerimizi ve üzüntülerimizi ifade ediyoruz.

Kanun tasarısında, ayrıca, çeşitli sınıf...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tayan, süreniz bitti; başka maddede telafi edersiniz. Sözlerinizi bitirmeniz için süreyi durdurdum; ama, baktım, cümleleriniz uzun, onun için, tekrar eksüre veremeyeceğim.

TURHAN TAYAN (Devamla) – Sayın Başkanı ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun efendim.

Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Sayın Müjdat Koç; buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Koç, süreniz 20 dakika.

DTP GRUBU ADINA MÜJDAT KOÇ (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3797 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Demokratik Türkiye Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; Yüce Heyetenizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 2 Mart 1923 yılında Meclisi açarken söylemiş olduğu bir sözü tekrar ederek sözlerime başlamak istiyorum: "Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı ya da uygarlık zevkinden çok, yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan, işe yarar ve kullanılabilen bir aygıt durumuna getirmektir." Aradan 75 yıl geçmiş olmasına rağmen, okullarımızda, tam tersi bir yöntem uygulayagelmişiz. Bugün, öğrencinin okulda öğrendiklerinin günlük yaşamda karşılaştıklarıyla bir ilgisi yoktur. Çoğu konuları, öğrenci, ne amaçla öğrendiğini; öğretmen ise, niye okuttuğunu bilmez. Milattan önce yaşamış Mısır firavunlarının adlarına, dünyadaki dağ ve nehirlerin isimlerine benzer gereksiz konuları bilgi diye öğretmeye devam ediyoruz. Öğrenciler, pratiğini görmeden, sadece teorik olarak öğrendikleri bilgilerin büyük çoğunluğunu, mezun olduktan kısa bir süre sonra unutuyorlar. Gençlerimizin önemli bir bölümü, beceri kazandırılmadığı için, ailelerinin ekonomik durumu da elverişli değilse, okumuş işsizler ordusuna katılırlar; ailesine yük olmanın verdiği eziklikle, tüketici olmaya devam ederler. Oysa, Atatürk, eğitim ve öğretim işine her şeyden fazla önem vermiştir. Büyük zaferi kutlamak için İstanbul'dan gelen öğretmenlere 27.10.1922'de yaptığı konuşmada "okul, genç kafalara, insanlığı saymayı, ulus ve ülkeyi sevmeyi, bağımsız yaşamayı öğretir; okulla, okulun verdiği bilgiyle, Türk Ulusu, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün ince güzellikleriyle belirip gelişecektir" demiştir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığı süreç içinde, böyle bir eğitimin gerçekleşmesi için çok çalışmıştır. Çağın gerisinde kalmış kurumları kapatmış, eğitim ve öğretim birliğini getirmiştir. Harf devrimini yaparak, herkesin kolayca okuyup yazması için ortam hazırlamıştır. Eğitim ve öğretimin hızla yurda yayılması için eğitmen kursları açtırmıştır. Öğretmenlere büyük değer vermiştir.

Kurtuluş Savaşını kazanarak ülkeyi ve ulusu yok olmaktan kurtaran, yeni Türkiye Cumhuriyetini kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman silah arkadaşları, her alanda olduğu gibi, eğitim alanında da enkaz devralmışlardır. Büyük eğitim seferberliğinin ardından, 1936 yılındaki tespitlere göre, Türkiye'de, 118 ortaokul, 36 lise ve 14 öğretmen okulu açılabilmişti. Her ilde lise yoktu; örneğin Yozgat Lisesi, Çorum, Niğde, Kırşehir, Tokat ve Amasya gibi komşu vilayetlerin de lise tahsili ihtiyacını karşılıyordu. Ülkemizde, 1923 ilâ 1936 yılları arasında, ortaokullardan, 12 045'i kız öğrenci olmak üzere, toplam 49 594; öğretmen okullarından, 3 493'ü kız öğrenci olmak üzere, toplam 8 106 ve liselerden, 2 086'sı kız öğrenci olmak üzere, toplam 10 714 öğrenci mezun olmuştur. Bugün geldiğimiz durumu anlayabilmek için, mutlaka geçmişi iyi bilmemiz, ondan dersler çıkarmamız gerekir.

Bugün, eksikliklerimize rağmen, tüm yurdu saran okullarımızda 15 milyonu aşan öğrencimize, yaklaşık 600 bin öğretmen ders vermektedir. Yine, milyonlarca, ortaokul, lise, üniversite mezunuyla Türkiye, bulunduğu bölgede büyük bir güç haline gelmiştir. Türkiye, akılcı çözümlerle ve iyi yetişmiş idarecileriyle, var olan sıkıntılarını mutlaka aşacak, 2000'li yıllara damgasını vuracaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iki yıl sonra yeni bir yüzyıla gireceğiz. Yeni yüzyılın insanı, daha gelişmiş, daha özgür ve daha demokrat olacaktır; barışa ve insanlığa daha çok önem verecektir. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri destekleyecek; ancak, bunların, insanlığın ve dünyanın genel dengesini bozmasına izin vermeyecektir.

2000'li yılların insanı, bugünün gençleridir. Türkiye, genç nüfusuyla, 2000'li yıllara mutlaka damgasını vuracaktır. Bütün sorun, öğrencilerimizi 2000'li yıllara en iyi şekilde hazırlayabilmektir. Bunun için, yeterli sayıda araç ve gereçle donatılmış okulların yanında, çok iyi eğitim görmüş, sosyal ve maddî olarak tüm sorunları çözülmüş çağdaş öğretmenlere ihtiyaç vardır.

Öğretmenlerimizin toplum içindeki saygınlığını ve var olan sorunlarını, mutlaka ama mutlaka çözmeliyiz. Bir öğretmenin ekonomik durumu, onun, toplum içindeki saygınlığıyla yakından ilgilidir. Öğretmen, aldığı ücretle rahatça geçinebiliyorsa, barınma sorunu yoksa, kendini yenilemek için kitap alabiliyorsa, çocuğunu sıkıntısız okutabiliyorsa, toplum içinde ve ailesinin içinde gerekli saygıyı görecektir.

Bugün, ülkemizde olduğu gibi, öğretmen, geçinebilmek için ikinci bir işe gerek duyuyorsa, çarşı pazarda bir şeyler satmak zorundaysa, öğretmenin saygınlığı zedelenir; ailesiyle ve okulda öğrencisiyle yeterince ilgilenemez, kendini yenileyemez.

Elbette, toplumda saygın öğretmen, bizce de ideal öğretmen, meslekî yönden iyi yetişmiş, kişilikli, mesleğini gereken etkinlikte yapan öğretmendir.

Bir konuyu her bilen kişi öğretmenlik yapamaz; öğretmenlik mesleği, uzmanlık ve ustalık isteyen bir meslektir. Öğretmenliğin nitelikleri de, öğretmen yetiştiren okullarda ve meslekiçi eğitimlerle kazanılır.

Ülkenin her türlü gelişmesinde birinci derecede önem taşıyan ve eğitim görevini yapan öğretmenleri, gerçekten seviyorsak, onların sorunlarını onlarla birlikte çözmeliyiz. Bu konudaki çözüm önerilerimiz şöyledir:

Öğretmenler, öğretmen üniversitelerinde yetiştirilmelidir.

Öğretmenlik mesleği, ekonomik ve sosyal yönden hızla iyileştirilmelidir.

Öğretmen adayları, burs, kredi, yurt ve benzeri özendirici teşviklerle desteklenmelidir.

Öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin eğitim programlarında birlik sağlanmalıdır. Anadolu öğretmen ve öğretmen liseleri, eğitim fakültelerinin esas kaynağını oluşturmalıdır.

Hizmetiçi eğitim, il ve ilçe düzeyinde sürekli olmalıdır.

Değişik eğitim ve öğretim etkinliklerini, alandaki yenilikleri ve öğretmenin uygulamadaki görüş ve düşüncelerini yansıtan yayınlar yapılmalı ve bunlar, öğretmenlere ücretsiz ulaştırılmalıdır.

Eğitim, politikadan arındırılmalıdır. Devletin eğitim politikası, hükümetlerden hükümetlere, aynı hükümetin içinde bakandan bakana değişiklik göstermemeli; aksine, kalıcı ve uzun vadeli olmalıdır.

Öğretmenlik, günlük siyaset içine çekilmemeli; tayinler, nakiller, atamalar, belli bir düzen içinde ve bir sisteme göre yapılmalıdır. Son öğretmen atamalarının, bilgisayar kurasıyla başarıyla yapıldığını memnuniyetle gözlemledik. Bu konuda, Sayın Millî Eğitim Bakanını ve emeği geçen Bakanlık görevlilerini kutluyoruz.

Yönetici atamalarında, kariyer, liyakat, başarı aranmalı; üst kademeye geçişler, başarılar ölçüsünde, belli bir sisteme göre olmalıdır.

Öğretmenler, bugünkü sicil raporlarıyla değerlendirilmemelidir. Eğitimle ilgili sorunların da yer aldığı, yeni bir öğretmen sicil raporu düzenlenmelidir.

Öğretmen çocuklarına, yükseköğretimde yurt ve kredi konusunda öncelik verilmelidir.

Öğretmenlerin, ulaşım, can ve çalışma güvenliklerinin sağlanması konusunda, valiliklerce, her türlü önlem alınmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yukarıda sıralamaya çalıştığımız eğitim ve öğretmenlerimizin tüm sorunları, ivedilikle çözümlenmelidir. Vaatler, bugüne kadar olduğu gibi, lafta ve kâğıt üzerinde kalmamalıdır. Türkiye, eğer, bu sorunlarını çözebilirse, geleceğe daha umutla ve daha güvenle bakabilir.

Bizce, tasarıyla öngörülen yüzde 18'lik maaş artışı, öğretmenlerimizin sorunlarını çözmek için yeterli değildir. Köklü ve kalıcı, sosyal ve ekonomik çözümlere ihtiyaç vardır. Ülke insanımız ve 55 inci Cumhuriyet Hükümeti ortağı olarak bizler, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay'dan, yılların biriktirdiği sorunları bir çırpıda çözümleyemezse de, bu konuda çalışma başlatılmasını ve bu çalışmalar esnasında, öğretmenlerimizin de görüşlerinin alınmasını bekliyoruz.

Tüm öğretmenlerimize ve Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (DTP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koç.

Şimdi, söz sırası, ANAP Grubu adına Sayın Esat Bütün'de efendim.

Buyurun Sayın Bütün.

Süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyorum.

Öğretmenlik kutsal bir görevdir. Ülkemizin son yıllarda içine düştüğü terör belasında, çocuklarımıza sadece eğitim vermekten başka bir amacı olmayan öğretmenlerimiz, bu kutsal görevi yaparken, birçoğu görevi başında şehit olmuş ve birçoğu da yaralanmıştır. Huzurlarınızda, görevleri başında ölen öğretmenlerimize Allah'tan rahmet diliyor, yaralananlara da geçmiş olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, millî eğitim, bir milletin geleceğidir ve geleceğinin teminatıdır. Eğer, bir milletin tarihine bakmak istiyorsanız, geçmişine ve eserlerine; geleceğini görmek istiyorsanız, gençliğine bakmak gerekir. Türk gençliği, özellikle son yıllarda, maalesef, siyasî ideolojiler noktasında kullanılmış, üniversitelerimiz ve okullarımız, zaman zaman terörün ve zaman zaman da siyasetin âdeta oyuncağı haline getirilmiştir.

Son yıllarda, daha önce aynı şekilde birkaç kere seyrettiğimiz oyunlar, maalesef, yine gençlerimiz üzerinde oynanmak istenmektedir.

Burada, Millî Eğitim Bakanlığımıza, üniversitelerimize ve özellikle de Atatürk'ün "Ey Türk Gençliği" diye hitap ettiği Türk gençliğine, büyük sorumluluk ve görevler düşmektedir.

Geleceğimizin ve cumhuriyetin teminatı olan gençliğimizin, daha çağdaş, bilimin ışığında yetiştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak, Anayasamızın 42 nci maddesiyle teminat altına alınan öğrenim hakkının, kutsallığının da sağlanması gerektiğine inanıyorum. Sosyal ve hukuk devleti olan bir devletin, gençliğine, eğitim hakkını sağlaması gerektiğine inanıyorum.

Millî gelirdeki, gelir dağılımındaki bozukluğa doğru orantılı olarak, eğitim ve öğretimdeki fırsat ve imkân eşitliği de aynı şekilde bozulmuştur. Bugün, ülkemizde eğitimde imkân ve fırsat eşitliği giderek bozulmaktadır. Son yıllarda alınan tedbirle, özellikle eğitime sağlanan büyük katkılarla bu giderilecektir; altyapısındaki sorunlar çözümlenecektir. Bu kanun tasarısı ile de öğretmen açığı giderilecektir.

Bununla beraber, gerek ders araç ve gereçlerinde gerek diğer konularda, özellikle, özelleştirme konusunda, eğitimde özel imkânlar konusunda adımların atılması gerektiğine inanıyorum.

Bakınız, bu sene Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi, 1 katrilyon 240 trilyon liradır; üniversite bütçelerini de buna eklediğimiz zaman, bu, yaklaşık 1 katrilyon 700 trilyon lirayı bulmaktadır.

Bildiğiniz gibi, nüfusumuzun yüzde 20'si millî gelirimizden yüzde 54 pay almaktadır. Eğer, milli gelirimizden yüzde 54 pay alan bu yüzde 20 nüfusun eğitim masraflarından Millî Eğitim Bakanlığının veya yüksek öğretim kurumlarının kurtulduğunu düşünürsek, devletin bugün sağladığı yaklaşık yüzde 20 imkânı bu nüfustan sağlamış olacağız. Bunlar kendi eğitimleri için, imkânlarını kullandıkları veya eğitime katkı paylarını verdikleri takdirde, yaklaşık 340 trilyon liralık bir yeni kaynak sağlanmış olacaktır. 340 trilyonluk kaynak -son dönemde 8 yıllık eğitime yapılan yatırımı bir tarafa bırakırsak- daha önceki dönemlerde Millî Eğitim Bakanlığına sağlanan yatırımların kat be kat üstündedir.

Bugün ise, bu konuda tam tersine bir durumla karşı karşıyayız. Eğitimde yeterli sayıda özel okullar, özel üniversiteler,vakıf üniversiteleri devreye sokulmadığı için, bugün gençlerimizin bir kısmı yurtdışında -hem de istemediğimiz yerlerde- öğretim yapmak zorunda kalmaktadır. Bir taraftan istemediğimiz öğretimlerle karşı karşıya kalırken, diğer taraftan ülkenin milyonlarca doları yurtdışına gitmektedir. Birtakım kişiler veya kurumlar "eğitim hakkını sağlamak devletin asli görevdir" demektedirler. Evet, ben diyorum ki, bunun, eğitim imkânı olmayanlara, eğitimde fırsat eşitliği olmayanlara sağlanması gerektiğine inanıyorum. Bugün, bu kanun tasarısıyla, öğretmen dağılımındaki haksızlık giderilmektedir; ama, bugün birçok büyük şehrimizde şehir merkezlerinde öğretmen fazlalığı olurken, köylerimizde, hâlâ, yüzde 25 öğrencimiz birleştirilmiş sınıflarda bir derslikte okuyorsa, bunu, bütün iktidarların düşünmesi gereken bir olay olarak görmek istiyorum.

Yıllardır, eğitim, gerçek imkânlarına kavuşturulmadığı için, gerçek anlamda desteklenmediği için ve sırf birtakım -bence- ideolojik nedenlerle, özel insanlara eğitimde yarışma imkânı verilmediği için, özellikle kırsal kesim, dar gelirli kesim, işsizlikle uğraşan kesim, maalesef, eğitimden yoksun kalmıştır.

Bu yıl da dahil, daha önceki yıllarda güneydoğu ve doğuda birçok okul, öğretmensizlik nedeniyle kapalıdır. Bir tarafta, öğretmensizlik nedeniyle okullar kapalı iken, bir tarafta daha bir okul veya bir derslik yapılmamışken, diğer tarafta bazı okullarımızda öğretmen fazlalığı varsa, bu kanunun yapılması bizim için bir zorunluluktur ve bu tasarıyı getirdiği için de Bakanlığı kutluyorum.

Siyasî atamalarla, baskılarla öğretmenler sürekli yer değiştirmekte, belli merkezlerde; il ve ilçe merkezlerinde yığılmakta; köylerde, kasabalarda öğretmen bulunmamaktadır. Bu şekilde, kadroların sabit ve çakılı hale getirilmesi, gerçekten alkışlanacak ve övünülecek bir olaydır; çünkü, geçmiş dönemlerde öğretmen atamalarıyla, öğretmenler üzerinde birtakım tayinlerle siyaset yapılması gerçeği, bu kanun tasarısıyla terk edilmekte, belli kıstaslara, belli noktalara getirilmektedir.

Diğer taraftan, elbette, Türkiye'nin, içinde bulunduğu enflasyon ortamında bugün kamu çalışanlarına verilen ücret yeterli değildir; ama, inanıyorum ki, 55 inci Hükümetin enflasyonla mücadelesi noktasında gerilemeye başlayan enflasyon yeterli seviyeye düşürüldükten sonra, buradan sağlanan kaynaklarla; yani, bütün partilerin, bütün arkadaşlarımızın şikâyet ettiği, yüzde 120'lerle, yüzde 130'larla, bugün için yüzde 100'lerle ranta giden faiz düşüp, bütçemiz gerekli şekilde dengeyi sağladıktan sonra, bütün kamu çalışanlarına, bu Hükümet de, bundan sonraki hükümetler de, elbette gerekli desteği verecektir.

Diğer taraftan, muhalefet partisine mensup değerli arkadaşlarımızın, Hükümetimizin getirmiş olduğu tasarıyı destekleyerek sahip çıkmalarından da duyduğumuz memnuniyeti belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla çok önemli bir imkân daha doğmaktadır. Bugün, birçok kamu kuruluşunda, zamanında, siyasal nedenlerle, üç ay dört ay gibi kısa sürelerle çalıştırılan geçici işçilerimize büyük bir imkân getirilmektedir. Millî Eğitim Bakanlığının bu kanun tasarısıyla sağlanan kadrolarına bu geçici işçilerin imtihanla nakledilmeleri sağlanmaktadır. Bir taraftan Millî Eğitim Bakanlığının ihtiyaçları karşılanırken, diğer taraftan, her yıl, başta Köy Hizmetleri, Devlet Su İşleri ve diğer kamu kuruluşlarında çalışan geçici işçiler, hükümet kapılarında bir ay daha fazla çalışalım şeklindeki çabadan kurtulmakta, onlara devletin sürekli kadrolu memuru olma imkânı sağlanmakta; özellikle, yatırımcı kuruluş olan Köy Hizmetleri başta olmak üzere, bu kuruluşlarda yığılan bu geçici işçiler buralardan alınarak, bu kuruluşların kaynakları ve imkânları daha çok yatırıma yöneltilmektedir.

Bu kanun tasarısıyla getirilen diğer önemli bir husus da, bildiğiniz gibi, gerçekten, çocuklarımızı teslim ettiğimiz, geleceğimizi teslim ettiğimiz eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerimiz başta olmak üzere, üniversite öğretim elemanlarına imkânlar ölçüsünde kaynak aktarılmakta, ücretleri düzenlenmektedir. Ek ders ücretinin daha fazla artırılmış olmasıyla, bu mevcut öğretmenlerimizden daha çok yararlanılacaktır ve idarî hizmetler yerine derse girmek teşvik edilecektir. Bugün, bildiğiniz gibi, son yıllarda, özellikle, 1990'lı yıllarda uygulanan yanlış eğitim politikaları yüzünden, maalesef, biraz önce arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, üniversitelerimiz öğretmen yetiştirmemiş, eğitim ordusuna eleman yetiştirmemiş; ziraat mühendisi, veteriner, orman mühendisi yetiştirmiş ki, bunların yetişmesi daha pahalıdır ve daha sonradan da, bunları öğretmen olarak atamak zorunda kaldık ve bugün bunlar, tekrar kendi mesleklerine dönmek için bizlerin kapısına gelmektedir.

Ben, gayet iyi hatırlıyorum, Sayın Köksal Toptan döneminde, Türkiye'de, öğretmen fazlası vardı ve öğretmenlerin ataması belli bir sıralamayla, yeterlilik imtihanıyla yapılıyordu. Daha sonradan izlenen yanlış politikalar yüzünden, bugün, öğretmen açığıyla karşı karşıya kaldık. İşte, bu tasarıyla öğretmenlere sağlanan imkânlarla öğretmenlik mesleği cazip hale getirilmektedir; tıpkı 1980'li yıllarda, Anavatan Partisinin Millî Eğitim Bakanlığı döneminde, öğretmen adaylarımızın üniversite imtihanında ilk 10 sırayı tercih ettiklerinde kendilerine burs verildiği gibi, bu şekilde de bir teşvik yapılmaktadır; öğretmenlik mesleği daha cazip hale getirilmektedir. Çünkü, eğer, öğretmenlerimiz gelecek kaygısı veya ücret sıkıntısı içinde olursa, onların, gençlerimize daha iyi eğitim vermeleri mümkün değildir diye düşünüyorum.

Diğer bir önemli husus ki, bu kanun tasarısıyla -biraz önce de söyledim-artık, öğretmenler üzerinde, gerçekten, siyasî baskılar azaltılacaktır. Siyasî tayinler azaltılmalıdır ve kadrolar sabit hale getirilmekte, atama yönetmelikleri belli birtakım kriterlere kavuşturulmaktadır.

RECEP KIRIŞ (Kayseri) – İnsaf et, insaf!.. İnsafla konuş!..

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim.

ESAT BÜTÜN (Devamla) – Şimdi, insaf edip etmemekle ilgili değil, ben, bu kanun tasarısı üzerinde yazılanları konuşuyorum. Bugüne kadar Türkiye'de, bakarsanız, Ankara'nın Çankaya'sında öğretmen fazlalığı var, Mamak'ta açık var, köylerinde açık var; Kahramanmaraş'ın merkezinde öğretmen fazlalığı var, ilçelerinde öğretmen açığı var. Neden bu hale geliyor; geliyor birileri, birtakım şartlarla, birtakım olaylarla hepimizin kapısına geliyorlar; genel torba kadro olduğu için, bir ilçenin veya bir köyün kadrosunu bir başka yer kullanıyor. Benim söylemek istediğim budur, bu tasarıda da düzenlenen budur. Eğer, bu şekilde, her kadronun bir okulda sabit hale getirilmesi veya her kadronun belli bir noktada kalması, verildiği yerde kalması, sabit halde kalması, güneydoğuda ve doğuda kalması insafsızlıksa, ben bunu kabul ediyorum; bunların orada kalması gerekir.

Değerli milletvekilleri, öğretmenlerimiz bu tasarının bir an önce kanunlaşmasını beklemektedirler. Arkadaşlarımız, her ne kadar "gecikti" demişlerse de, bildiğiniz gibi bu tasarı –yürürlük maddesine göre– 1.1.1998 tarihinden itibaren geçerlidir. Dolayısıyla, gecikmesinden dolayı hiçbir ücret kaybı yoktur. Tasarının bir an önce, bayramdan önce çıkmasını beklediğim için sözlerime burada son veriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bütün.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Halil Çalık; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

DSP GRUBU ADINA HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kamuoyunda, öğretmenlere verilecek yüzde 18 ekzam olarak bilinen kanun tasarısı üzerinde görüş bildirmek üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi ve acilen bu tasarının yasalaşmasını bekleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, eğitim camiamıza, öğretmenlerimize çoktan hak ettikleri; fakat, geçmişte hiçbir olumlu adım atılamayan ve yasalaştırdığımız ve bugün yasalaştıracağımız, hak edilen özlük haklarının verilmesinden, Demokratik Sol Parti olarak sevinç ve heyecan duymaktayız.

Sayın milletvekilleri, eğitim, toplumların uzak ufuklara açılan yegâne kapısıdır. Ulu Önder Atatürk'ün hedef gösterdiği muasır medeniyetler seviyesi, eğitim-öğretim kurumlarımızın yeterince verimli olmaması nedeniyle zaafa uğratılmıştır.

Yıllardır ulusal eğitim-öğretim politikamıza yeterince önem vermemekten kaynaklanan birikmiş sorunlar, 55 inci Hükümetin karşısına da bir dağ gibi dikilmiştir. 8 yıllık zorunlu temel eğitim reformuyla başlayan eğitim-öğretim kurumlarını yeniden yapılandırma çalışmaları, gün geçtikçe daha bir rayına oturarak sürmektedir. Eğitimin ülke geleceği için taşıdığı yaşamsal önem, âdeta yeniden keşfedilmiştir. Kalkınmanın ve büyümenin getirdiği nitelikli insan gücünün, ancak, sağlıklı işleyen bir eğitim sistemiyle yetişebileceği tartışılmaz bir gerçektir.

Eğitim sisteminin organizasyonunu üstlenen eğitim emekçilerinin emeklerinin karşılığını almaları, sistemin sağlıklı işlemesi açısından da son derece önemlidir. Eğitim çalışanlarının yaptıkları görev, iş analizine bağlı değerlendirildiğinde, bunların, kendilerinden çok daha iyi maddî olanaklara sahip bazı kamu çalışanlarından çok daha fazla çalıştıkları görülmektedir. Öğretmenlerin çalışma saatlerini, dersliklerdeki mesaileriyle ölçmek yanıltıcı olur.

Şöyle ki, bir dersin okul dışındaki hazırlığı, yazılı sınavların hazırlanması, değerlendirilmesi, öğrencilerin başarılı olması için gösterilen çabalar, öğretmenliğin, neredeyse bir yaşam biçimi haline geldiğini göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, kamu kesiminde eşit güçlük ve sorumluluk derecesinde bulunan diğer bazı hizmet sınıfı çalışanlarının sahip oldukları boş zamana, eğitim çalışanlarının sahip olmadıkları bir gerçektir.

Eğitim sektörü çalışanlarının, güçlük ve sorumluluk derecesinde bulunan diğer bazı kamu hizmet sınıfı çalışanlarından daha az ücret almaları kabul edilemez. Eğitim çalışanlarının içinde bulundukları sorunların çözümlenmesi, ekonomik, sosyal hayat koşullarının iyileştirilmesi ve statülerinin düzenlenmesi için, bir dizi kural ve önleme gereksinim bulunmaktadır.

Bu tasarı, önemli bir işlev üstlenmiştir; bu tasarıyla, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda, 439 Sayılı Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenlerinin -ilköğretim öğretmenlerinin ve üniversite öğretim üyelerinin- Haftalık Ders Saatleri ile Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanunda, 5434 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Emekli Sandığı Kanununda ve 3797 Sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklik önerilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu değişikliklerin amacı, eğitim çalışanlarının içinde bulundukları bazı sorunları kısmen de olsa çözmekle birlikte, eğitim öğretim kurumlarının eğitsel yapısına ivme kazandırmaktır. Öğretmenlerin maddî koşulları, bütçe olanakları çerçevesinde iyileştirirken, onların ekderse girmeleri teşvik edilmektedir. Bu düzenlemeyle, okullarda boş ders sıkıntısının aşılması amaçlanmıştır; ekgöstergeler de bunun için yükseltilmiştir.

Bu tasarıyla, çeşitli kadro derecelerinde bulunan öğretmenlerimizin ücretlerinde, yüzde 18'lik reel bir artış sağlanmıştır. Şöyle ki; 1 inci ve 2 nci dereceden aylık alan öğretmenlerde yüzde 82 olan eğitim öğretim tazminatı oranı, yüzde 100'e çıkarılmıştır; böylelikle, yüzde 18'lik bir puan artışı sağlanmıştır. 1.1.1998 tarihi itibariyle 1 inci derecede 84 milyon 526 bin lira alan bir öğretmen, bu artış sonucunda, 94 milyon 282 bin lira alacaktır. 5 inci derecede yüzde 70 olan eğitim ve öğretim tazminatı oranı, yüzde 85'e çıkarılmıştır. Bunun yanında, bu derecede bulunan öğretmenlerimiz, 900 ekgösterge olanağına da kavuşturulmuştur. 1.1.1998 itibariyle 65 milyon 789 bin lira alan bir öğretmen, bu artış ve düzenlemeyle, 77 milyon 153 bin lira alacaktır.

Öğretmenlerimizin maddî koşullarındaki iyileştirmeye yönelik olarak, ekders ücretlerindeki artış da, yüzde 100 oranında artırılmıştır. Haftada 12 saat ücretli dersi olan bir öğretmenimiz 8 milyon 400 bin lira alırken, bu tasarının getireceği değişiklikle, miktar 16 milyon 800 bin liraya çıkarılmıştır. Bu artış, başka bir deyişle, 1.1.1998 itibariyle yüzde 200'lük bir artışa tekabül etmektedir. Demokratik Sol Parti olarak, bu düzenlemeleri olumlu buluyor ve içtenlikle destekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, öğretmen, kurumsal amaçlarla, özel amaçların uyumu noktasında üretilen objektif kuralların ışığında atama ve yer değiştirme talebinde bulunacaktır. Atama ve yer değiştirme işlemlerini çerçeveleyen kuralların uygulanması, demokratik anlamda oluşturulacak görev yeri belirleme kurallarınca denetlenecektir. Bu yasa kapsamında, bugüne kadar yakınılan öğretmen açığının, yurt ve il düzeyinde adil ve dengeli dağıtılmadığına yönelik sorun da çözülmüş olacaktır. Yıllardır, torpile dayanan atamalar nedeniyle çeşitli yörelerimizde öğretmensiz sınıf sorunu yaşanırken, diğer yandan da öğretmen fazlası nedeniyle sınıfsız öğretmen bulunmaktadır. Türkiye'nin, artık, böylesi tablolara tahammülü kalmamıştır. Demokratik Sol Parti olarak, bu düzenlemeyi de yerinde bulmaktayız.

Değerli milletvekilleri, eğitimin en önemli yapıtaşlarından biri olan öğretmen ve öğrencilerin, salt birbirlerinin istek ve kaprisleri yüzünden mağdur olacakları uygulamalara maruz kalmalarına da göz yummamalıyız. 10 uncu maddeyle yapılan bu düzenlemeyle bu sorunlar çözümlenmektedir. Her mesleğin kendine özgü bir etiği vardır. Bu etik, tarafsızlık ilkesi ve uygulaması da gerektiren kurallar içermektedir. Bu tasarı, tarafsızlık ilkesi esas alınarak hazırlanmış olup, önemli bir eksikliği de gidermektedir.

Sayın milletvekilleri, öğretmenlerimiz, branşlar bazında okul ve kurumlara göre dağıtılacaktır. Norm kadro dışında hiçbir öğretmen çalıştırılmayacaktır. Norm kadro uygulaması sonucu, öğretmenlerimizin atamalarında, hizmet gerekleri ve kamu yararının en etkin ve verimli olarak gerçekleşmesi sağlanacaktır. Kamu görevlilerinin, siyasî kanaat ve tercihleri nedeniyle, görev yerlerini ve görevlerini, tarafsızlık ilkesine gölge düşürecek ölçüde kötüye kullanmalarının da önüne geçilmiş olacaktır. Mevzuattaki bu eksiklik giderilmeye çalışılacaktır. Atamalardaki partizanca tutum ve kayırıcı kadrolaşma, sonunda, artık, tartışma gündeminden çıkarılacaktır.

Bu tasarıyla, ilköğretim müfettişlerine de, cumhuriyet döneminde olmadığı kadar ilgi gösterilmiştir. Sizlerin de bildiği gibi, bu kesimin ciddî sorunları vardır. 55 inci Hükümet, ilköğretim müfettişlerinin sorunlarını ciddî şekilde ele almıştır. Öncelikle, müfettişler arasındaki derece farkı giderilmeye çalışılmıştır. Müfettişlerin görev yaptıkları illerde hukukî konumları bulunmamaktaydı; şimdi, bu kesim, hukukî zemine oturtulmuştur. İllerde, millî eğitim müdürlerinin aldığı ekders ücretini, ilköğretim müfettişleri de alacaklardır; yani, kısacası, ilköğretim müfettişleri, şimdiye kadar hak ettikleri; ama, alamadıkları bu hakları, 55 inci Hükümet zamanında alacaklardır.

Bu alandaki çalışma, müfettişlerimizi biraz olsun rahatlatacak ve onlara yeni olanaklar sağlayacaktır. Hükümetimizi ve Millî Eğitim Bakanımızı, bu alandaki düzenlemelerden dolayı tebrik ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, 55 inci Hükümet göreve başlayıncaya kadar, Millî Eğitim Bakanlığına yapılan yönetici atamalarında liyakat ve kariyer geniş ölçüde gözardı edilmiştir, adamını bulan yönetici olmaya çalışmıştır. Getirilen bu yasa tasarısıyla ise, atamalarda, kesinlikle, liyakat ve kariyer göz önüne alınacaktır, hak etmeyen ve koşulları taşımayan hiç kimse yönetici olamayacaktır.

Bu konuda da, 55 inci Hükümetin Sayın Bakanı, Bakanlıkta, reform niteliği taşıyan çalışmalar yapmaktadır. Bu da, bir anlamda, sekiz yıllık zorunlu temel eğitim reformunun devamı niteliğindedir.

Emeklilik işlemlerinin eğitim öğretim yılının sonuna bırakılmasıyla da, eğitim kurumlarının öğretmen zafiyetine düşmeleri ve öğrencilerimizin olumsuz yönde etkilenmelerinin önüne geçilmiş olacaktır. Ayrıca, emekli öğretmenlerin, gelişmiş meslekî formasyonlarından yararlanmayı kolaylaştıran düzenlemelere de gidilmiştir.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, özetleyecek olursak, bu yasa Millî Eğitimimize ne getirmektedir: Bu yasayla; 1 Ocak 1998 tarihi itibariyle, öğretmenlerimizin ekders ücretlerinde yüzde 260'lık, maaşlarında ise yüzde 18'lik bir artış sağlanmaktadır. Yine, bu yasayla, ilköğretimin ikinci kademesindeki branş öğretmenleriyle lise ve dengi okul öğretmenleri arasındaki ders saati farkı ortadan kaldırılmış olacaktır.

Yönetici atamalarındaki liyakat ve kariyer göz önüne alınacaktır. Atama ve yer değiştirmeler bir sisteme bağlanacaktır. Öğretmenlerin emekliliğinin mevsim sonuna bırakılmasıyla da, öğrencilerimizin mağduriyeti giderilmiş olacaktır.

Ekgöstergeler, şimdiye kadar 4 üncü dereceye kadar verilmekte iken, şimdi 8 inci dereceye kadar verilmektedir; yani, öğretmenlerimiz göreve başladığından, stajyerliğinin kaldırılmasından bir süre sonra ekgösterge ücretlerinden faydalanma aşamasına gelecektir.

İlköğretim müfettişlerine de, derece farkı, hukukî yer ve ekders olanakları getirilmiştir.

Bu tasarıyla bir başka kolaylık daha getirilmiştir, o da şudur: Millî Eğitim Bakanlığına 165 bin yeni kadro tahsis edilmektedir ve Köy Hizmetlerinde şimdiye kadar gölge altında yatan mevsimlik işçilerimizin -ama, burada, hiçbir zaman, işçilerimizde bir kabahat aranmamıştır, arayamayız da- mağduriyeti büyük ölçüde giderilmiştir. Böylece, bir başka bakanlıkta ihtiyaç olan kadroya buradan kaydırılmak suretiyle, o bakanlıkların da ihtiyacı karşılanmış olacaktır. Yani, devletin bir yerindeki zafiyeti, bir başka yerden alınan kadro yoluyla, oradaki hizmet de devamlı hale getirilecektir.

Sonuç olarak, cumhuriyet tarihinde, Ulu Önder Atatürk'ten sonra, eğitim ve eğitimciye en ciddî yaklaşım, 55 inci Hükümet tarafından gösterilmiştir.

Bu tasarıya, Demokratik Sol Parti olarak tam destek vereceğiz. Bu tasarıdan, Sekiz Yıllık İlköğretim Yasası ile bir doğrultuda tutarlılığı, anlayışı görmekten, Demokratik Sol Parti olarak, ayrıca kıvanç duymaktayız.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu düzenlemeler, eğitim ordumuzun daha iyi maddî koşullarla donatılması için, eğitim-öğretim kuruluşlarımızın uzun süredir bekledikleri düzenlemelerdir. Bu tasarıyla, eğitim ve eğitim çalışanlarına, cumhuriyet döneminde görülmemiş bir yaklaşım sergilenmiştir.

Bu tasarının, tüm çalışanlara hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum ve bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Bu safhada, Sayın Hükümetin bir söz istemi var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Evet efendim.

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanımız Sayın Uluğbay, Hükümet adına konuşacaklardır.

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bulunan tüm partilerin sözcülerine teşekkür ederek başlıyorum; zira, tasarının görüşülmesi sırasında dile getirdikleri görüşler, ülkemiz millî eğitiminde çözülmesi gereken sorunlardı ve bu noktada, Yüce Meclisin bir görüş birliği içinde olması, ülkemiz için, çocuklarımızın geleceği için çok önemli bir anlayıştır. O nedenle, hepinize tekrar teşekkür ediyorum.

Bu tasarıyla, elbette ki, 55 inci Hükümet, Türk millî eğitiminin tüm sorunlarını çözdüğü iddiasında değildir; fakat, birikmiş, oluşmuş sorunların önemli bir boyutuna, kabul edilebilir boyutta, hep beraber mutabık kalabileceğimiz boyutlarda çözümler getirmiştir.

Bu yaptığımız işlemlerden sonra, elbette ki, millî eğitimin kendi dinamiği içinde, gelişen ve değişen dünyanın ortaya çıkaracağı yeni ihtiyaçlar çerçevesinde, devamlı, çocuklarımıza, ülkemizin geleceğine yapacağımız yatırımlara yönelik olarak, çalışmalarımızı büyük bir kararlılıkla, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sürdürmek sorumluluğu ve yükümlülüğü altındayız; çünkü, millî eğitim konusunda yapacağımız her iyileştirme, bu ülkenin geleceğine yönelik ortak yatırımımızdır. O nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, eğitimin sorunlarına sahip çıkışı, gerçekten şükranla yâd edilecek bir anlayış birliğidir.

Bu tasarıyla neler getirilmek istenilmiştir? Evvela, bir hususun altını kalın çizgilerle çizmek istiyorum: Yıllardır, kamu hizmetinde çalışan çeşitli kesimlerin ücretlerinde, şu veya bu yönde, göreceli iyileştirmeler getirilmiştir. Bütün bunlar yapılırken, maalesef, öğretmenlerimizin sayısının büyük olması nedeniyle, bu iyileştirmeler, öğretmen kesimine, istenilen boyutta yansıtılamamıştır.

Dolayısıyla, bu yasa tasarısının birinci olarak yaptığı şey şudur: Diğer meslek gruplarıyla öğretmenler arasında, öğretmenlerin aleyhine açılmış bulunan farkı daraltmaktır. Yeteri kadar daraltıyor mu? Öyle bir iddiada değiliz; ama, görülebilir bir boyutta, en azından, bugünkü ekonomimizin, bütçemizin verdiği azamî sınırların zorlanması suretiyle bir iyileştirme yapılmıştır. Çıplak maaşta yüzde 18'i aşan, yüzde 19'a varan bir net artışın yanında, ekders ücretlerinde yapılan iyileştirmeyi de göz önüne aldığımız takdirde, yüzde 26'yı aşan bir iyileştirmedir. Yeterli midir; biraz evvel de ifade ettim, değil; ama, önemli bir şekilde makasın daralmasıdır. Yine bu düzenleme, kamu çalışanlarının tümüne yönelik olarak, gelecekte hep beraber yapacağımız iyileştirmelerde, öğretmenlerin de makasının, giderek artan ölçüde daralmasına hizmet edecek bir düzenlemedir; artı, kabul edeceğiniz yasa tasarısıyla, ekders ücretlerinin, reel olarak, enflasyonun üzerinde artması suretiyle, bu iyileştirmenin, iki yıl daha, başka bir düzenlemeye gerek kalmaksızın devam etmesi güvence altına alınmıştır.

Aynı şekilde, bu düzenlemenin yanında, Hükümet olarak, 8 Yıllık Zorunlu Temel Eğitim Yasasının beraberinde -sadece bu Yasanın, Türkiye'de, eğitim reformu yapacağına inanmadığımız için- öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesine ve hep beraber şikâyetçi olduğumuz, her sınıfta 88 öğrenciye kadar varan ortalamayı 30'a indirebilecek şekilde, üç yıl içerisinde 158 bin öğretmen istihdamına olanak veren bir boyut getirdik. Artı, öğretmenlik mesleğinin -daha üniversite düzeyinde- yeniden cazip bir meslek olmasını sağlayabilmek için de -yasaya ihtiyacımız olmadığı için- bu akademik yıl başlangıcında, eğitim fakültelerine devam eden öğrencilerin bursunu, 4 milyon liradan 10 milyon liraya çıkardık. Aynı şekilde -yine yasa gerektirmeyen bir düzenleme- güneydoğudaki öğretmenlerin tazminatını, yüzde 156'ya varan boyutlarda artırdık.

Dolayısıyla, eğitimde temel unsur olan öğretmenin niteliği, öğretmenin zihninden, geçim derdini, olabildiğince fazla ölçüde kaldırmakta yatar. İşte bu nedenle, imkânlarımız çerçevesinde, bütün bu olanaklar geliştirilmiştir.

Aynı şekilde, ülkeyi yönetecek, kamu ve özel kesimde çalışacak insanlarımızın yetiştiği temel kurumlardan olan üniversite de, bu tasarıda gözardı edilmemiştir. Yine, üniversitedeki öğretim görevlilerinin ekders ücretlerine yüzde 100 boyutunda zam yapılmıştır. Bu noktada rakamlar da vermek istiyorum: Halihazırda, 52 milyon lira olan, profesörün ekders ücreti 104 milyon liraya; 43 milyon lira olan, doçentin ekders ücreti de 86 milyon liraya çıkarılmaktadır. Dolayısıyla, yasa tasarısı, Hükümetten sevk ediliş anından itibaren, üniversitedeki öğretim görevlilerinin ekders ücretlerinde 50 milyon lirayı aşan boyutta bir artışı da güvence altına alarak gelmiştir. Neden; çünkü, gerçekten, üniversitede de, ekders ücreti suretiyle öğretim kadrolarının omuzlarına yüklediğimiz sorumluluğun karşılığını -yine yeterli olduğu iddiasında değiliz, ama- gücümüzün yettiği boyutta karşılamayı başından itibaren düşündük ve sisteme monte ettik. Bütün bunları yaparken de kimseyle pazarlık etmedik; çünkü, inandığımız bir unsurdu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu anlayışta, el ele, gönül gönüle olacağını bildiğimiz için, getirebileceğimiz bütün unsurları bir araya getirdik.

Üzerinde durmak istediğim diğer bir unsur da, millî eğitimimizde, öğretmenlerimizin yanında, sistemin bütünlüğü açısından büyük hizmetleri olan ilköğretim müfettişliğini kurumsallaştırdık. Şimdiye kadar, yasalarımızda, sadece "illerde ilköğretim müfettişleri bulunur" ifadesinden başka hiçbir dayanağı olmayan bu vefakâr eğitim gönüllülerini kurumsallaştırdık; illerde, ilköğretim müfettişleri kurulları oluştu. Artı, statü olarak, şimdiye değin, kadroları, öğretmen statüsündeydi ve öğretmen kadrosundan maaşlarını almaktaydılar; şimdi, bu kanun tasarısının kabul edilmesiyle, ilköğretim müfettişleri kadrosundan, artık, bu unvanı, yasal hakları olarak kullanmak suretiyle maaşlarını almaya ve görevlerini yapmaya devam edecekler. Artı, ilköğretim müfettişlerinin de, öğretmenlerin de, belirli dereceden sonra yan göstergeleri yoktu. Her ikisi de, eğitim ve öğretim hizmetleri meslek sınıfıydı; fakat, diğer meslek sınıflarından farklı olarak, yan gösterge, sadece belirli derecelerle sınırlandırılmıştı. Şimdi, 1 inci dereceden, istihdam edildikleri son dereceye kadar yan gösterge verildi. Böylece, gerçek anlamda, eğitim-öğretim hizmetleri, bir meslek sınıfının gerektirdiği ayırımsız, ayrıcalıksız, tüm unsurlarla desteklenmiş oldu.

İlköğretim müfettişleri üzerinde, değerli arkadaşlarımız birçok saygıdeğer fikir ifade ettiler. İlköğretim müfettişlerinin, Türkiye'deki diğer müfettişlerden çok farklı bir boyutu vardır. Diğer müfettişler, genelde, tahkikat yaparlar ve görevleri, yasaların uygulanıp uygulanmadığıyla sınırlıdır. İlköğretim müfettişleri, aynı zamanda, kalite denetimi yapan, sistemimizdeki yegâne müfettiştir. Nedir o kalite denetimi; ilköğretim müfettişleri, derslere girerler, öğretmenlerin pedagojik formasyonunu ve uygulayış tarzlarını ölçerler ve öğretmenlere sicil verirler. Dolayısıyla, eğitim hizmetlerindeki kalite kontrolünü yapan bir mekanizmaları vardır. O nedenle de, diğer teşkilatların, diğer bakanlıkların il düzeyinde örgütlenmiş ayrıca bir teftiş heyeti yokken, eğitim hizmetinin bu özelliği nedeniyle, sistemden farklı olarak, onlar, başından beri -yüzelli senedir- ayrı bir sınıf olarak yaratılmıştır. İşte, bu nedenle de, biz, bu düzenlemeleri yaparken, bu değerli arkadaşlarımızın genel idare hizmetleri içinde olmasını arzu etmedik; eğitim ve öğretim hizmetlerinin bünyesinde kalarak, diğer haklarını elde edebilmesini gözettik; zira, bu, kalite denetim özelliği, onların, eğitim-öğretim hizmetleri sınıfında kalmasıyla mümkün olabilecekti.

Bu kanun tasarısının getirdiği diğer bir unsur -maddeler sırasında da görüşeceğiz- şimdiye kadar, sistemimizde, sadece subayların, senenin belirli aylarında emekli olma hakları vardı; diğer meslek memurları, yılın istediği aylarında emekli olabiliyorlardı. Subaylardaki bu düzenleme, hizmetin gereğinden kaynaklanıyordu; şimdi, öğretmenlerin de emekliliklerini, ancak yaz aylarında istemesi sistemi gelmiştir. Buradaki temel neden de, aynen, hizmetin niteliğinden kaynaklanmakta, çünkü, eğitim yılı içinde, sınıfta, bir öğretmen, öğrenciyle iletişim kurmuş; altı ayını tamamlamış; öğretim yılının sonuna dört ay kala, üç ay kala, çocuk ona alışmış, öğretmen çocuğa alışmış "ben emekli oluyorum" diyor ve 6 yaşındaki, 12 yaşındaki çocuğun, son üç ay için, tanımadığı bir öğretmeni karşısına getiriyorsunuz. Bunun, eğitim sisteminde yaratabileceği sakıncaları hepiniz çok iyi değerlendirirsiniz.

İşte bu nedenle, yarınımız olan çocukların, yıl içindeki öğretmen değişikliği sorunuyla karşılaşmadan, sitiline, üslubuna alıştıkları ve tanıdıkları öğretmenle eğitim yılını tamamlayabilmeleri ve çocuklarımızın, Anayasadan kaynaklanan eğitim haklarının zedelenmeden sürdürülebilmesi için bu düşünce getirilmiştir.

Öğretmenlerimizin hepsi, büyük bir gönül huzuruyla, kasım, aralık, ocak aylarında emekli olmak yerine, temmuz ayında emekli olmayı tercih edeceklerdir ve etmektedirler; çünkü, onların gönülleri, öğretmenlik mesleğini seçtikleri için sevgiyle doludur; sevgiyle, çocukla iletişim kurdukları için de, o çocukları, emeklilik nedeniyle sınıfta bırakıp ayrıldıkları vakit, aslında, akılları da, gönülleri de sınıfta kalmaktadır; sınıfı bırakamamaktadır. O nedenle, bu düzenleme, aslında, öğretmenlerimizin gönlünde olan hususu da yaşama geçiren bir düzenlemedir.

Diğer bir düzenleme de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerinin şikâyetçi olduğu, öğretmen açıkları meselesiyle ilgilidir. İşte, 158 bin öğretmeni alıp, bu açıkları kapatırken, bir başka mekanizmayı da getirdik; o da, öğretmenlerin çakılı kadroda olması. Yani, atamasını yaptığımız takdirde, belirli okulda, o kadronun öğretmeni olacak. Çakılı kadroyu getirdiğimiz zaman, işte, 158 bin kadroyla beraber, ülkemizde öğretmen açığı, hiçbir kasabamızda, hiçbir köyümüzde, hiçbir kentimizde olmayacak.

Sizlere şunu söyleyeyim: Bugün, 18 bine yakın öğretmenimiz var; çakılı kadro olmadığı için sistemimizde, derse girmeden maaş alıyorlar. Neden? Bunun nedenlerine burada girmek istemiyorum, nedenlerini hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. Şimdi, çakılı kadro olduğu zaman, işte, Türkiye'de, gerçekte, Anayasada tanımlanmış olan eğitimde fırsat ve olanak eşitliğini tümüyle yerine getirmiş olacağız. Ülkemizin her köşesindeki çocuk, öğrenim hakkından eşit derecede yararlanmış olacak. Bazı arkadaşlarımız, "maaşın dışında bazı şeyler getirildi, neden" diyorlar. İşte, bütün bunlar, yıllardır Türk millî eğitiminde boş bıraktığımız bazı alanların doldurulma gereksinimiydi. Millî eğitimde reformun bütün boyutlarıyla bir araya getirilmesi, ancak eğitimde yaşama geçirmek istediğimiz iyilikleri ve güzellikleri bir bütün içinde görebildiğimiz takdirde mümkündü; o nedenle, bu da yasa tasarısının bünyesine dahil edilmiştir.

Diğer bir husus: Hepimiz bu kürsüye geldiğimizde, idarede istikrarsızlık, kamu hizmetlerinin ve kamu yönetiminde yükselmenin, bir liyakat, bir meslek içi eğitimin ürünü olmamasından yakınıyoruz. İşte, biz, bu yasa tasarısıyla bir şeyi daha getirdik; yöneticilik kadrolarına geliş, meslek içi eğitim, sınav, liyakat, yetenek ve görevin diğer unsurlarıyla bir kurumsallaşma ve bir kurallar rejimi haline gelmesini istiyoruz. Yani, bir kimse yönetici olarak belirli bir yere gelecekse, o geleceğe yere yönelik eğitimi alsın istiyoruz ki, halkın vergileriyle aldığı maaşının karşılığında, halka en nitelikli hizmeti sunabilsin ve o bilgiyi aldığını da bir sınavla kanıtlasın.

Bütün bunlar, aslında, Bakan olarak benim bazı yetkilerimden vazgeçmem demek; ama, sistem, sistem olacaksa, demokratik rejimimiz çerçevesinde liyakat, önplana çıkacaksa, bilgili yöneticilik önplana çıkacaksa, yetkilerimizden, korkmadan vazgeçebilmemiz lazım. işte, bu da o boyutunu getirmiştir.

Diğer taraftan, değerli sözcüler, eğitim sistemimizdeki bazı noksanları dile getirdiler, öğretmen yetiştirme boyutuyla. Şu kadarını büyük bir mutlulukla ifade edebilirim ki, YÖK ile Millî Eğitim Bakanlığı, belki tarihindeki en iyi diyaloglardan birini sürdürmektedir. Bu çerçevede, eğitim fakültelerinde, fen edebiyat fakültelerinde, eğitim programlarında çok köklü değişikliklerin hazırlayışındadır, bir kısmını da yaşama geçirmiştir.

Eski düzenlemede, ortaokul düzeyinde, lise düzeyinde okuduğunuz vakit, hepiniz hatırlarsınız, her branş öğretmeniniz, çift branşın dersine girebilme yeteneğine sahipti. Biz, bunları bir süre sonra tek branşa indirdik. Öğretmen açığımızın arkasında yatan nedenlerden birisi de buydu. Biz, bu seneden itibaren, her branş öğretmenini, iki branşta ders verebilecek şekilde yetiştirme programlarına aldık. Dolayısıyla, bu sistemi yerine oturttuğumuz vakit, öğretmen sayısı bir anda iki misline çıkacaktır ve bu, kalıcı bir iyileştirmedir. Bunun yanında, eğitim fakülteleri ve diğer alanlarda da iyileştirme getirilmekte.

Aynı şekilde, Sayın Bakanımız ifade ettiler, emekli öğretmenlerimiz, emekli maaşı kesilmeden derse giremiyorlardı. Onun yasal tereddütlerini ortadan kaldıran bir düzenleme de getirdik. Bunun yanında, tabiatıyla şu iddiada değiliz. Teknik öğretmenlerin, diğerlerinin bir sürü sorunları var; ama, işte, o sorunların üzerinde çalışmaya devam ediyoruz. Bu tasarıyla, tüm sorunları ortadan kaldırdığımız iddiasında değiliz. Bütün o sorunlar konusunda da kalıcı, sisteme kazandırıcı çalışmalar sürdürülmektedir. Olgun ürünler getirmek istiyoruz; Türkiye Büyük Millet Meclisinde, 5 dakikada, 10 dakikada üretilmiş şeylerle, sisteme iyilik getiriyoruz diye yara vurmayalım istiyoruz. İşte, o nedenle, tasarı, çeşitli unsurları bünyesinde toparlayan birtakım faktörleri bir araya getirmiştir.

Sizlerin yüreğini yaktığı kadar benim de yüreğimi yakan bir başka gelişme var; doğrudur, eğitim hizmeti, ciddiye alınması gereken bir hizmettir. Öğretmenlik, bir ihtisas mesleğidir, herkes öğretmen olamaz. Bunun sıkıntısını, içinizde belki en çok yaşayan benim; çünkü, geçen yılda, eğitim ve öğretim hizmeti branşı dışından, daha doğrusu, eğitim fakülteleri ile fen, edebiyat fakültelerinin dışındaki branşlardan 22 983 öğretmen alınmış. Şu anda, sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki, bunlardan bir kısmı, Millî Eğitim Bakanlığından muvafakat istiyor. Ben, bu muvafakatı vermiyorum; sizlerden aldığım yetkiye göre vermiyorum. Niçin; çünkü, bu çocuklarımız, geçen sene öğretmen olmak için başvurmuşlar, öğretmen kadrosuna tayin edilmişler, sınıflarındaki çocukların annelerinin, babalarının ödediği vergiyle maaşlarını alıyorlar. Ben bunlara muvafakat verdiğim vakit, o çocuklar öğretmensiz kalacak. Bütün bu isteklere karşı benim verdiğim tek cevap var: Gönlünüzde öğretmenlik yoksa, bizden ayrılabilirsiniz; ama, önce, o çocukların annesinin, babasının vergilerinin hakkını verin, eğitim yılını bitirin, ondan sonra muvafakat alın. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Bu arada, şu kadarının altını tekrar çizerek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz bitti. Size, 1 dakika eksüre veriyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sürem bittiğine göre, bu kanunun da süratle çıkmasını istediğim için, o 1 dakikayı kullanmayacağım.

Saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahısları adına, Sayın Sıddık Altay; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakika.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geleceğimizin mimarı olan öğretmenlerimizin içinde bulundukları maddî imkânsızlıkları kısmen de olsa azaltmak amacıyla hazırlanan bu kanun tasarısı hakkındaki görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısının genel gerekçesini okuyunca, iktidarıyla muhalefetiyle bütün partilerin destekleyeceği bir kanun tasarısıyla karşılaşacağımı düşünmüştüm; ama, olmadı. Galiba, tasarının genel gerekçesiyle maddeleri ayrı kişilerce hazırlanmış; çünkü, ayrı dünyaları yansıtıyorlar.

Tasarının genel gerekçesinde, iş analizlerine dayalı, adil ücret politikası vurgulanıp, Millî Eğitim Bakanlığındaki yönetim anlayışının insan tabiatına uygun hale getirilmesinden, kurumun bütün alt sistem ve unsurlarıyla öğrenen bir organizasyon niteliğine kavuşturulmasından söz ediliyor.

Sorunlara sistem bütünlüğü içerisinde yaklaşıldığı izlenimi verilerek, bu tasarının, ihtiyaç duyulan kurallar ve önlemler bütünlüğü oluşturacak düzenlemelerin bir kısmını içerdiği belirtiliyor. Bunlar, çağdaş yönetim anlayışına uygun, güzel ve gönülden desteklediğimiz yaklaşımlar; ama, tasarının maddelerinde, bu yaklaşımlara taban tabana zıt hükümlerle karşılaşıyoruz.

Tasarının genel gerekçesinde, "eğitim çalışanları" ifadesi kullanılarak doğru bir yaklaşımla sorunlar sistem bütünlüğü içerisinde açıklanıyor; ama, her ne hikmetse, maddelere geçildiğinde, eğitim çalışanlarının yüzde 10'undan fazlasını meydana getiren eğitim öğretim sınıfı dışındaki memur, hizmetli personel unutuluyor. Tasarının genel gerekçesi ile maddeleri arasındaki bu uyumsuzluğu hayretle karşılıyorum.

Bu tasarının, öğretmenlerimizin maddî durumlarını kısmen de olsa düzeltmek amacıyla hazırlandığına inanıyorum; çünkü, öğretmenlerimizin maddî durumlarının kısmen de olsa düzeltilmesinden söz edebilmek için, hiç olmazsa, onlara, enflasyonun birkaç puan üzerinde ücret artışı sağlanması gerekir. Enflasyonun üç haneli rakamlara tırmandırıldığı bir dönemde, altı ay için yüzde 30'luk zam verdikten sonra, bu tasarıyla sağlanacak yüzde 10-15'lik artışın iyiliştirme olarak görülmesi mümkün değildir.

Bu tasarıyla, millî eğitimin, ihtiyaç duyulan yerde ve ihtiyaç duyulan nitelikte personel istihdam etmede herhangi bir problemi yokmuş izlenimi veriliyor; ama, biliyoruz ki, Millî Eğitim Bakanlığı, bazı okullarda görev yapacak öğretmen bulamazken, bazı okullarda da, haftada üç, beş saat derse giren öğretmene ücret ödüyor.

Şimdiye kadar, öğretmensiz okullara öğretmen bulma konusunda yapılan düzenlemelerden beklenen sonuçların alınmadığını da, en iyi, Millî Eğitim Bakanlığı biliyor. Bakanlık, sadece kaynak talep etmek yerine, kendisine ayrılan kaynakları verimli kullanmayı da öğrenmelidir. Bunun için, alışılagelmiş, yönetmelik değiştirme gibi, işlemediği bilinen yöntemlerin dışına çıkıp, yeni çözümler üretmelidir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarıyla, doğu ve güneydoğu bölgelerinde, ihtiyaç duyulan nitelikte öğretmenin istihdam edilebileceğine inanmıyorum; çünkü, o bölgede çalışan öğretmenlere, ek bir ücret artışı öngörülmemiştir. Eğitimciler, eğitim düzeyi düşük yerlerde, pedagojik formasyonu yüksek ve deneyimli öğretmenlerin görev yapmaları gerektiğini belirtirler. Yıllardır, doğu ve güneydoğu bölgelerine hep stajyer öğretmenler gönderilmiştir. Örnek olarak Ağrı İlimizi veriyorum. Bugün, Ağrı İlimizde toplam 730 okul bulunmaktadır; bunun 696'sı, yeni tabiriyle ilköğretim okuludur, geri kalan okullar ise genel liselerdir. Burada görev yapan, yaklaşık 2 100 öğretmenimizin yüzde 90'ı stajyerdir; bir kısmı da vekil olarak görev yapmaktadır. Bu öğretmenlerimizin beş yıldan daha fazla kıdemli olan oranı yüzde 2,5'tir; ortaöğretimde ise bu oran yüzde 10'dur.

Bugün, Ağrı İlimizde toplam olarak 80 bin öğrenci öğrenim görmektedir. Bizler, Ağrılılar olarak, bu eğitim ve öğretim kadrosuyla, diğer bölgelerde eğitim gören öğrencilerle nasıl yarışacağız?!.

Sayın milletvekilleri, bugün, Ağrı'da üniversite kazanma oranı yüzde 2'dir. Aynı şekilde, bugün, Hacettepe Tıp Fakültesinde, Boğaziçi Üniversitesinde, İstanbul Teknik Üniversitesinde, Kara Harp Okulunda, Deniz Harp Okulunda ve Hava Harp Okulunda bir tek Ağrılı öğrenci yoktur. Neden yoktur; işte, bu eğitim düzeyi nedeniyle yoktur. Bizler, Ağrılılar olarak, bu eğitim kadrosuyla, bilgi çağını nasıl yakalayacağız; gelişen ve değişen teknolojiyi nasıl takip edeceğiz?! Bir örnek vermek istiyorum: Bugün, Türkiye'de, 500'e yakın general bulunmaktadır; aynı şekilde, 500'e yakın genel müdür, müsteşar yardımcısı, müsteşar bulunmaktadır; aynı şekilde, 500'e yakın dekan, rektör bulunmaktadır; onlarca konsolos ve büyükelçi bulunmaktadır. Tüm bu üst düzey yöneticilerin içerisinde bir tek Ağrılı yoktur. Nasıl olsun; işte, bu gelişen, değişen teknolojiyi takip edecek eğitim verildi de, Ağrılı öğrenciler bunları yapmadılar mı?!.

Sayın milletvekilleri, bugün, Ağrı İlimizde 7 ilçemiz bulunmaktadır. Bu 7 ilçemizin 6'sında endüstri meslek lisesi yoktur; yine 6'sında kız meslek lisesi yoktur. 7 ilçemizde Anadolu lisesi yoktur. Yine 7 ilçemizde ticaret lisesi yoktur. İlimizin merkezinde fen lisesi yoktur, öğretmen lisesi yoktur; yoktur, yoktur... Bu yokların sonucunda, şu anda Ağrı'da 100 bin gencimiz işsizdir, kahvehane köşelerinde sürünmektedir. Bugün, Ağrı'da en çok kahvehane bulunmaktadır. Neden kahvehane bulunmaktadır; çünkü, çalışacak iş sahası olmadığı için, gençlerimiz, kahvehanelerdedirler. Bugün, bu gençlerimizin büyük bir kısmı, güneyde ve batı illerimizde, inşaatlarda ve tarlalarda ırgat olarak çalışmaktadır. Acaba, sadece ırgat olarak çalışmak doğulu ve güneydoğulu gençlerin kaderi midir?

Sayın milletvekilleri, cumhuriyetin temel niteliklerinden bir tanesi, eğitimi, yurt düzeyine eşit, kaliteli ve parasız olarak yaymaktır. Biz, Ağrı olarak, bugüne kadar, cumhuriyetin bu temel niteliklerinden yararlanamadık. Bir örnek olarak söylüyorum: Refahyol döneminde, dört tane yatılı bölge okulu yapımı programa alındı; iki yıldan beri, her nedense, bu okulların ihalesi bir türlü yapılamadı. Zaten, Ağrı ve diğer doğu illerimizdeki kış şartları nedeniyle inşaat mevsimi oldukça kısadır. Aynı şekilde, bugün, devletimizin 80 milyar dolar dış borcu bulunmaktadır. Bu 80 milyar dış borcundan, Ağrı'ya, şimdiye kadar bir tek dolarlık yatırım yapılmamıştır; ama, bunun külfetini tüm halkımız çekmektedir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, süreniz bitti. Size 1 dakika eksüre veriyorum, konuşmanızı bitirin; ama, tümü üzerindeki görüşmeler dışında eksüre vermeyeceğim; aslında, söylediniz söyleyeceklerinizi...

Buyurun.

MEHMET SIDDIK ALTAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri, tabiî, bugün, doğu ve güneydoğudaki eğitim sorunun köklü olarak çözülebilmesi için, birinci olarak, o bölgenin çocuklarının öğretmen olarak yetişitirilmesi gereklidir. Bunun için, o yörelerde, mutlak surette öğretmen liselerinin açılması gerekmektedir.

Diğer bir konu ise; aynı bölgelerimizde, gerek doğu ve güneydoğu bölgelerimizde gerekse kalkınmada öncelikli bölgelerimizde görev yapan değerli öğretmenlerimize, diğer öğretmenlerimizden farklı olarak, teşvik edici bir maaş sisteminin getirilmesi gerekmektedir; bu tasarıda bu yoktur. Umut ediyorum ki, Değerli Bakanımız, ileriki dönemlerde bunu göz önüne alacaktır.

Bu kanunun tüm öğretmenlerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Şahsı adına, Sayın Halil Çalık.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika; 10 dakikayı doldurmak zorunda değilsiniz tabiî!..

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına yaptığım konuşmada da ifade ettiğim üzere, bu kanun tasarısı, öğretmenlerimize önemli haklar getirmektedir.

Bu tasarı üzerinde, Parlamentomuzun olumlu görüşler belirtmesi sevindiricidir. Tasarının, bu akşamki çalışmamızda ve tüm partilerin olumlu desteğiyle yasalaşacağına inanıyorum.

Bu yasa tasarının, tüm eğitim çalışanlarına esenlikler getirmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi oybirliğiyle kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutacağım; ancak...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, çalışma süresinin bitimine 15 dakika var; isterseniz, birleşime ara verin.

BAŞKAN – Eğer, uygun görürseniz, saat 20.00'de toplanmak üzere, gündüz çalışmalarımızı bitirebiliriz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, madde üzerinde bir kişi 10 dakika konuşsun, ondan sonra ara verelim...

BAŞKAN – Gündüz mesaimiz bitmek üzere, tabiî biraz da dinlememiz lazım; gece mesaisine saat 20.00'de devam etmek üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.44

 

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Haluk YILDIZ (Kastamonu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

6. – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol’un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci’nin benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/692, 1/683, 2/24, 2/31, 2/34, 2/170, 2/243, 2/307, 2/556, 2/574, 2/660, 2/661, 2/664, 2/666, 2/726, 2/727, 2/793, 2/828, 2/954, 2/1052) (S. Sayısı : 589) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

589 sıra sayılı yasa tasarısının tümü üzerinde yapılan müzakereler bitmiş, maddelere geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

14.7.1965 TARİHLİ VE 657 SAYILI, 8.6.1949 TARİHLİ VE 5434 SAYILI, 5.3.1964 TARİHLİ VE 439 SAYILI, 30.4.1992 TARİHLİ VE 3797 SAYILI, 11.10.1983 TARİHLİ VE 2914 SAYILI KANUNLARIN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE 5.1.1961 TARİHLİ VE 222 SAYILI, 24.11.1994 TARİHLİ VE 4048 SAYILI KANUNLARIN BAZI MADDELERİNİN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 176 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Ders ve konferans ücretleri

Madde 176. – Bu Kanunun değişik 89 uncu maddesine göre kendilerine ders görevi verilenlere ders saati başına gündüz öğretimi için 80, gece öğretimi için 90 gösterge rakamının bu Kanuna göre belirlenen aylık katsayısı ile çarpımından oluşan miktar üzerinden ek ders ücreti ödenir.

Bu ücretler;

a) Özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf öğretmenlerine,

b) Kurumların eleman yetiştirmek üzere açtıkları meslekî okullarda ve eğitim merkezlerinde görevli yönetici ve öğretmenlere, cezaevlerinde görevli öğretmenlere, kurs, seminer ve hizmet içi eğitim faaliyetlerinde görevlendirilen öğretmen ve memurlara,

c) Alanlarında master derecesini almış olan öğretmenlere,

% 25, alanlarında doktora derecesi almış olan öğretmenlere ise % 40 fazlasıyla ödenir.

Bu madde kapsamında ücretle ders vermek üzere yükseköğretim kurumlarından görevlendirilen öğretim elemanlarına 2914 sayılı Kanun hükümlerine göre ek ders ücreti ödenir.

Konferans ücreti her yıl bütçe kanunlarında gösterilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bacanlı, konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, Yüce Melisin değerli üyeleri; 657 Sayılı, 5434 Sayılı, 439 Sayılı, 3797 Sayılı ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin Başkanını ve saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısı da, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı gibi, Hükümet tarafından geri çekilmez ve bir an önce, inşallah, yasalaşır. Doğru Yol Partisi Grubu olarak bu tasarının bir önce çıkmasından yanayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı, 24 üncü maddesine kadar görüşülmüştür. Bu tasarı, Meclis gündemini bir ay işgal etti ve şu anda ara verildi; belki de bu tasarı görüşülmeyecek. İktidar partileri, böyle tutarsızlığı ve ilkesizliği Yüce Meclise nasıl anlatacak?.. Yüce Parlamentoyu bir ay boşa mı çalıştırdınız?.. Bir atasözü vardır; vakit, nakittir, paradır, değerdir, sermayedir, maldır, mülktür. Kaybolan paranızı, arabanızı geri kazanabilirsiniz; ama, kaybolan zamanı nasıl geri getireceksiniz?.. Biz, burada, Yüce Türk Milleti adına görev yapıyoruz. Milletin zamanını boşa harcamaya kimin hakkı vardır?.. Herhalde, Meclis İçtüzüğü, Parlamentoyu çalıştırmama üzerine hazırlanmış!..

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı veya diğer tasarı ve teklifler, kapasite olarak fazla olabilir; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı 53 madde olarak hazırlanmış; her maddeyle ilgili gruplar adına konuşmalar ve yine her madde üzerinde şahıslar adına da konuşmalar olacaktır; buna, bir de muhalefet partilerinin engellemelerini eklersek, arzu edilen kanunlar, yıllar yılı, Yüce Meclisten çıkamayacaktır.

Bu Parlamentonun daha pratik ve daha süratli çalışabilmesi için, tasarı veya tekliflerin, ihtisas komisyonlarında en ince ayrıntılarına kadar görüşülüp olgunlaştırıldıktan sonra, Genel Kurulda blok halinde görüşülerek, en kısa zamanda yasalaşmaları sağlanmalıdır.

Bu ağır aksak tempoyla ülkeyi yöneten tüm hükümetler, ülkeyi, maalesef, arzu edilen ekonomik refaha ulaştırmayı başaramamışlardır. Ülkemizde kişi başına düşen gayri safî millî hâsıla ile bazı ülkelerde kişi başına düşen gayri safî millî hâsılayı karşılaştırdığımızda bu konu daha iyi anlaşılacaktır. Kişi başına düşen gayri safî millî hâsıla, 1955 yılında, Türkiye'de 276, İspanya'da 254, Japonya'da 240, Yunanistan'da 239, Portekiz'de 201dolar; yani, 1955 yılında Türkiye bunların hepsinden önde.

1970 yılına gelindiğinde, Türkiye 363, İspanya 1 089, Japonya 1 904, Yunanistan 1 099, Portekiz 681dolar.

1995 yılına geldiğimizde, Türkiye 2 673, İspanya 14 261, Japonya 40 819, Yunanistan 10 930, Portekiz 9 263dolar; Türkiye'nin, şu andaki fert başına düşen gayri safî millî hâsılası 3 bin dolar düzeyinde.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanununun, ehliyet, liyakat, kariyer esasına dayalı sistemi, maalesef altüst edilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi birkısım memurlar, asansör madde olan 68 inci maddeye göre jet hızıyla yükseltilmiş, çoğunluk ise, kadrosuzluk sebebiyle terfi edememiştir. Bu durum, memurlar arasında kırgınlığa, küskünlüğe ve işlerin sürüncemede bırakılmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle, öğretmen ve devlet memurlarının atama ve yer değiştirmelerinin siyasî nüfuzla yapılmaması gerekir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 76 ncı maddesini değiştirmediğimiz müddetçe, atamalardaki haksızlığın önüne geçmemiz mümkün değildir.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun "ders ve konferans ücretleri" başlıklı 176 ncı maddesini değiştiren, Plan ve Bütçe Komisyonunun Doğru Yol Partisi komisyon üyelerinin önergesiyle kabul ettiği 1/c fıkrası aynen şöyle: "Alanında master derecesi almış öğretmenlere yüzde 25, doktora derecesi almış öğretmenlere ise yüzde 40 fazlasıyla ödenir." Hükümet teklifinde ise "alanında master ve doktora derecesi almış öğretmenlere yüzde 25 fazlasıyla ödenir" şeklindedir. Bu maddenin, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildiği şekliyle Genel Kurulda kabul edilmesini, Doğru Yol Partisi Grubu olarak arzu etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim, özünde bir iletişim sürecidir. Sanayi toplumu bu süreci kitleselleştirdi, enformasyon toplumu ise bu süreci bireyselleştirdi. Böylelikle, iletişim sürecini daha etkin hale getirmeye başlamıştır.

Bilgi, bilgilendirme, toplumun bağrında, dünün sanayi toplumundan daha farklı bir eğitim sistemini taşımaktadır. Bu eğitim sistemi, toplumu bilgiye boğmalıdır. Birey, dünyaya açılmalı, bireysel yeteneklerini sınırsızca geliştirebilmelidir.

Bu eğitim sisteminin mekânları, araçları, içeriği olabildiğince çeşitlendirilecektir. Gencinden yaşlısına toplumun her kesimi, bu sistemin içerisinde yer alacaktır. Bu gelişmeleri büyük ölçüde tayin eden, bilgi teknolojilerindeki başdöndürücü gelişmelerdir. Bu teknolojik gelişmeler, eğitimi, dolayısıyla, toplumu köklü biçimde dönüştürmektedir.

Eğitim sistemleri, dünyanın her yerinde artan talebi karşılamakta zorlanmaktadır. Eğitim talebi aşırı artmıştır ve artmaktadır; çünkü, bir yandan, her geçen gün çağ nüfusunun daha büyük bölümü eğitim talep ederken, bir yandan da, eğitim süresi uzamaktadır. Yirmi yıl önce 8-11 yıllık bir eğitim sayesinde elde edilen beceriler bir meslek için yeterli iken, bugün, 15 yıllık eğitim bile çok zaman yetersiz kalmaktadır. Dünyanın hemen bütün büyük kuruluşları, örgün eğitim sisteminin dışında, kendi eğitim sistemlerini geliştirme ihtiyacını duymaktadırlar.

Eğitim sistemleri, toplumun yüzde 20-30'unu eğitirken, en kolay eğitilebilir olanlarla ilgileniyordu. Bu oran artarken, öğrencilerin eğitilebilirlik düzeyi düşmektedir. Öbür yandan, öğretmenlerin statü kaybıyla birlikte öğretmen kalitesi, dolayısıyla, eğitim seviyesi düşmektedir.

Eğitim maliyetleri olağanüstü boyutlara ulaşmıştır. Gelişmiş, sanayileşmiş ülkelerde bile eğitimde kaynak sorunu çözümlenememektedir. Fransa'da, eğitim çağındaki nüfus başına Türkiye'nin otuz katı kadar kaynak ayrıldığı halde, benzer sorunlar devam etmektedir.

BAŞKAN – Sayın Bacanlı, 1 dakikanız var; süreyi hiç uzatmıyorum.

Maddeye de bağlı konuşursanız, memnun olurum.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Bütün gelişmiş ülkelerde eğitim alanında başlıca tartışma konuları şu şekilde özetlenebilir:

1) Eğitimin gayesi, ferdin şahsiyetinin geliştirilmesi, iyi vatandaş yetiştirme, bilgi aktarma, öğrenmenin öğretilmesi, kitle eğitimi ve elit yetiştirme,

2) Eğitimde demokratikleşmenin başarı derecesi,

3) Eğitimin toplumsal, birey ve kolektif planda etkisi, ekonomik gelişmeye katkısı, iş bulmada ve toplumun içinde iyi bir yer edinmede diplomanın fonksiyonu,

4) Öğretimde, öğrencinin, ne fazla erken ne de geç olmayan çağında, onun yetenek ve isteklerine en uygun düşebilecek, okulda başarıyı artırabilecek, sosyoekonomik ihtiyaçlara cevap verebilecek ve esneklikle uygulanabilecek yöntemle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bacanlı, süre uzatmayacağım; başka bir maddede konuşursunuz, teşekkür ederim.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tamam efendim, aslında, maddeye bağlı olarak konuşulsa...

YUSUF BACANLI (Devamla) – Peki efendim, 2 nci maddede, kaldığım yerden devam edeceğim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bacanlı.

Sayın milletvekilleri, tabiî, 30 maddelik bir yasa tasarısını müzakere ediyoruz. Bu yasa tasarısıyla, öğretmenlere ve özellikle Köy Hizmetlerinde çalışan işçilere haklar getiriliyor. Eğer, bütün parti grupları mutabakat halindelerse... Hatta, gerekirse televizyon yayınını da keserim. Yani, bütün partiler, bu yasanın çıkmasında, öğretmenlerin bayramdan önce yüzde 18 maaş almasında ve Köy Hizmetlerinde çekilen sıkıntının giderilmesinde hemfikirler, hepsi de aynı düşüncedeler; ama, böyle, her maddede çıkıp da konuşursak ve maddeye bağlı konuşmazsak, bu kanunu yetiştirmemiz mümkün değil.

Ben, 48 saat değil, 64 saat de uyumadan bu Meclisi yönetirim, onu da söylüyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar) Gruplar, buna göre değerlendirsinler.

Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Avni Doğan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Doğan, süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 589 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; sözlerime, Yüce Heyeti saygıyla selamlayarak başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, kamuoyuna, öğretmenlere yüzde 18'lik bir ek iyileştirme getiren tasarı olarak sunulunca, çok sevindim; nihayet, 55 inci Hükümet, ilk defa faydalı bir karar vermiş dedim. Yirmidört yıl öğretmenlik yapmış birisi olarak, aynı kanaati, tasarı metnini okuduktan sonra da muhafaza etmek isterdim.

1 inci maddede yer alan ek ders ücretlerinin 124 300 liradan, saat başı, yaklaşık 225 000 liraya çıkarılması, yetersiz olsa bile, iyi bir şey. Ayrıca, toplam yüzde 18'lik bir artış, miktar olarak olmasa bile, Parlamentonun bayram öncesi öğretmenlere bir jesti olarak düşünürsek, çok önemlidir. Ek ders ücreti katsayısı, gündüz öğretimi için 40'tan 80'e, gece öğretimi için 50'den 90'a çıkarılıyor.

Sonuç şudur: Bir ilkokul öğretmeninin günde girdiği 6 saat dersin 2 saati ücretlidir; bu 2 saat karşılığında, yeni düzenlemeye göre, öğretmene, 180 gram et alabilecek bir para veriliyor. Ne diyelim; hiç yoktan iyidir. Böyle mi desek, yoksa, bozdur bozdur harca mı desek...

Peki, bu yüzde 18'lik artışla öğretmene ne veriyoruz; 6 kilo et parası. İşte, bu, hiç yoktan iyi dediğimiz, herkesin hoş karşılayacağı yüzde 18'lik ek artış, başka niyetlere bir ambalaj olarak sunuluyor; esas niyet başka.

İşte, biz, buna itiraz ediyoruz; çünkü, cumhuriyet tarihinin en karanlık millî eğitim politikalarının uygulandığı bir dönemden geçiyoruz. Sayın Bakanın bütün uygulamaları, Türkiye'yi Suriye yapacak bir kadroyu kurma çabası üzerine bina ediliyor. Milletin geleneklerine, göreneklerine karşı savaş ilan edilmiş durumda. Ankara Millî Eğitim Müdürü kurtuluş savaşı açmaktan bahsediyor, ölmekten, öldürmekten bahsediyor.

BAŞKAN – Sayın Doğan, bakın, maddede bunlar yok; Suriye, Irak, İran yok bu maddede.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, var, var...

BAŞKAN – Yok efendim... Rica ediyorum...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Evet, var; ben biliyorum.

BAŞKAN – Eğer, burada İçtüzük uygulatacaksanız bize... Burada, çıkın, lütfen, maddeye bağlı konuşun. Madde, ek ders ücretlerinin miktarını belirtiyor ve master yapanlara da...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bu madde, bir ambalaj maddesi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ambalaj maddesi değil.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Ambalaj maddesi.

BAŞKAN – Olur mu canım!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Ben nasıl anlıyorsam, öyle görüşürüm. Böyle, sağ gösterip sol vurmak, Başkana yakışmaz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, biraz maddeye bağlı konuşun.

ALİ OĞUZ (İstanbul) – Müdahale etmeyin.

BAŞKAN – Efendim "müdahale etmeyin" olur mu! Çıkın, burada, aşk mektuplarından bahsedin; olur mu canım! Yani, o zaman, biz burada korkuluk muyuz Sayın Oğuz!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, ben, maddeden ne anlıyorsam, onu konuşurum.

BAŞKAN – Var mı burada "Suriye" efendim? Burada, "Suriye" ile neyi kastediyorsunuz?

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Şimdi, siz, öyle zannediyorum ki, yine bir parti değiştirme niyetindesiniz; bir tarafa işaret yapıyorsunuz.

BAŞKAN – O ,size yakışır!..

AVNİ DOĞAN (Devamla) – O sizin kendi sorununuz; bırakın konuşayım; ben, milleti temsil ediyorum burada.

BAŞKAN – Ben, ne karakterde bir insan olduğumu bilirim; ama, ben, artniyetli, ikiyüzlü bir insan değilim.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Yani, şimdi, ben, sizinle mi tartışacağım burada! Bakın, zaman geçiyor.

DEVLET BAKANI RIFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Korkuluk...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Ankara Millî Eğitim Müdürü -evet- kurtuluş savaşı açmaktan bahsediyor. Adam, sanki, Millî Eğitim Müdürü değil, şu, adının içerisinde "kurtuluş" geçen birtakım örgütler var, onun bir temsilcisi.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, hür ve bağımsız bir ülke. Meclisi var; Hükümeti var, vesayet altında olsa bile; yargısı var. Kurtuluş savaşı başlatmak gibi bir iddiayla gazetelere geçmek, bir Millî Eğitim Müdürünün işi değil. Eğer, Millî Eğitim Müdürü, şu, adında "kurtuluş" kelimesi geçen örgütlerden birine mensup değilse, kimi kimden kurtaracak.

Bir başka ilde, bir başka olay geçiyor. Osmaniye'de, Millî Eğitim Müdürü, gecenin 1,5'unda kız öğrenci yurdunu basıyor; doktora sevk ediliyor, sarhoş çıkıyor. İşte böyle bir dönemden geçiyoruz.

İşte, Millî Eğitim Bakanının esas sıkıntısı, bu maddede gizlediği sıkıntı, bu maddeyle kamufle ettiği sıkıntı, bu, kurtarıcı ve yurt basan müdürlerden yeterince tayin edememek; çünkü, bu eksantrik...

BAŞKAN – Sayın Doğan, aynı şekilde devam ederseniz, sözünüzü keseceğim. (FP sıralarından "Nasıl kesersin" sesleri)

Keserim efendim!.. Çıkarmak istemiyorsanız, çıkarmayın. Maddede ne varsa, onu konuşacaksınız!

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Maddeyi çıkaracağız Sayın Başkan, çıkaracağız, zam bölümünü çıkaracağız...

BAŞKAN – Efendim, maddeye bağlı konuşursanız, konuşun, konuşmazsanız, sözünüzü keseceğim.

ÖMER FARUK EKİNCİ (Ankara) – Kesemezsiniz!.. Kesemezsiniz!..

BAŞKAN – Eğer, bu kanunun çıkmasını istemiyorsanız, çıkın, yiğitçe deyin ki "ben çıkmasını istemiyorum."

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bu kanunu çıkaracağız Sayın Başkan.

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bu kanunu çıkarmak istiyoruz; lütfen...

BAŞKAN – Efendim, maddede ne var; maddeyi okuyun bakalım. Lütfen, okuyun efendim!..

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Bu madde neyi kamufle ediyor...

BAŞKAN – Neyi kamufle ediyor?..

AVNİ DOĞAN (Devamla) – ...bu maddenin arkasında 30 maddelik neyi saklıyorlar, onu açıklıyorum.

Sayın Başkan, ben, Türkçesi çok iyi biriyim ve çok iyi anlayan biriyim.

BAŞKAN – Efendim, Türkçesi olan insan, maddedeki anlamı anlar.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Maddenin neyi kamufle ettiğini, neyi sakladığını, neyi gizlediğini anlatıyorum. Evet, Türkçem iyi olduğu için, bunu iyi anlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Konuşsun Sayın Başkan...

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – İşte, bu kanun tasarısıyla, Sayın Bakan, yönetici atama kıstaslarını ortadan kaldırarak, sözümona bir hizmet içi eğitimle, istediği tipleri yönetici olarak atama imkânını ele geçiriyor.

Diğer taraftan, eş durumu tayinlerini sulandırarak, istediği tipteki personele "ya eşinden ayrı kalacaksın ya da maaşsız izin al" deme imkânını ele geçiriyor. Neyin kamufle edildiğini şimdi anlıyor musunuz?!

BAŞKAN – Efendim, maddeyi okudunuz ve siz öğretmensiniz; öğretmen olan adam, bir defa, okuduğunu anlayan kişidir.

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Evet.. Evet, Sayın Başkan, kamufle maddesi.

Şimdi, size soruyorum: Yüzde 18'lik bir ek zam için 30 maddelik bir tasarı sunulduğu nerede görülmüş? Eğer, esas maksat öğretmenlere zam yapmaksa, üç dört maddeyle bu iş bitirilir; yok, eğer, esas niyet başkaysa -ki, öyle görünüyor- zam, bir niyeti ambalajlamak için kullanılıyor. Bu tasarıyla yapılan işlem de budur.

Sayın Bakanı anlıyorum; örgütçülüğüne, örgüt dehasına hayranım; bu konuda Agâh Oktay Güner Bey kadar bilgim olmasa da, iyi bir örgüt bakanı olduğuna inanıyorum; ama, Sayın Bakana, 15 günlük kurslarla idareci atamanın yanlışlığını hatırlatmak zorundayız. Üç beş kurtuluş savaşçısını Millî Eğitimin orasına burasına yerleştirmekle kimse bir yere varamaz.

Değerli milletvekilleri, öğretmen, eğitimin esas unsurudur. Devletin görevi, ona sağlıklı imkânlar hazırlamak, insan gibi yaşayacağı ekonomik imkânlar sağlamaktır. Hiçbir şart altında, hiçbir durumda, öğretmenin eşiyle birlikte çalışmasını engelleyecek bir yetkiyi eline almak gibi bir kurnazlığa başvurmak, devlete yakışmaz. Böyle devlet anlayışı, 19 uncu Yüzyılda bile yoktu. Bunun için, biz, Fazilet Partisi olarak, bu tasarısının zam bölümünü yürekten destekliyoruz; idareci atama ve eş durumu tayiniyle ilgili yanlışların Yüce Meclisimizde düzeltileceğine inanıyoruz.

Atatürk'ün "Yeni nesil sizin eseriniz olacak" dediği öğretmenle oynamak yerine, onu politize etmek yerine, eğitim açısından, itibar açısından layık olduğu yere oturtmak zorundayız. Hiçbir hükümet, hele hele, hiçbir bakan, öğretmeni, kendi anlayışının kurşun askeri olarak görme hakkına sahip değildir.

Kerameti kendinden menkul bir solculuğu yerleştirmek için, ders programından, düşünceyi geliştirecek dersleri, felsefe dersi gibi dersleri kaldırarak, Türk büyüklerine karşı tavır alarak, kimse bir yere varamaz.

Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve Başkanı, tavrından dolayı kınıyorum! (FP sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Başkan da sizi kınıyor.

BAŞKAN – Sayın arkadaşlar, sayın Fazilet Partisi grup başkanvekilleri; sizlere çok saygı duyuyorum; ama, buraya çıkıp da madde dışında konuşmak olmaz; burada, İçtüzüğü uygulamak zorundayız. Bu kanunu çıkarmak istiyorsak, herkes çıkacak, madde üzerinde konuşacak; ama, madde dışına çıkarak, insanları tahkir ederek, suçlayarak, konuyla ilgisi olmayan konuşmalar yapılacaksa, ben, bunu, bu kanunun, bu şekildeki davranışlar içinde olan kişiler tarafından çıkarılmak istenmediğinin bir bahanesi olarak kabul ederim. (FP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

Grup başkanvekillerinden rica ediyorum, konuya bağlı olarak konuşalım.

İçtüzüğümüzde "Her milletvekili, kürsüye çıktığı zaman konuya bağlı olarak konuşur. Eğer, konuya bağlı olarak konuşmazsa, Başkan, kendisini ikaz eder, ikazı dinlenmezse, sözünü keser" deniyor.

Sizlerden rica ediyorum... Grup olarak da sizlere saygı duyuyorum.

Benim isteğim, İçtüzüğe uygun olarak konuşmak.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şener.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, belirttiğiniz İçtüzük hükmü mevcuttur ve hatiplerin de, İçtüzük hükümlerine uygun olarak, maddeyle bağlantılı olarak konuşması gerekir.

Daha önceki dönemlerde de aramızda bu konuda bazı tartışmalar çıkmıştı. Sizin yönetim tarzınızda, maddeye bağlılık, çok katı, çok sınırlı; bu şekilde kabullenilmektedir.

BAŞKAN –Tamam; ben öyleyim efendim.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Ancak, Meclis teamüllerinde, diğer başkanvekillerinin uygulamalarında, maddeye bağlılık -hatta, elli yıldır diyebilirim, karıştırdım tutanakları- konuya bağlılık olarak ve sizin anladığınız dar çerçevenin biraz daha geniş kapsamı içerisinde değerlendirilmektedir. Buradaki tartışmalar da buradan çıkıyor.

BAŞKAN – Sizin vicdanınıza hitap etmek istiyorum; biraz önce konuşan grup sözcünüz...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Müsaade ederseniz bağlayacağım Sayın Başkan...

BAŞKAN – Peki; buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Biz, gruptaki arkadaşlarımızı görevlendirdik, hepsinin, maddeyle bağlantılı olarak konuşmaları gerektiği hususunda da kendilerine talimatı verdik. Grup sözcülerimiz, maddeyle bağlantılı olarak konuşmalarına devam edeceklerdir.

BAŞKAN – Peki efendim; teşekkür ederim. Ben, bu çerçevede konuşmanızı rica ediyorum.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Gerginliğe gerek yoktur. Görüşmelerin selametle götürülmesi açısından...

BAŞKAN – Kişisel sataşmalara meydan vermeyelim. Arkadaşlarımız başka konuda konuşmak isterlerse, ben, onlara, gündemdışı söz veririm.

Bakınız, burada hayırlı bir iş yapıyoruz; mübarek Kurban Bayramı arifesinde, sıkıntıda olan insanlarımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir şeyler vermeye çalışıyoruz; bunu verirken de, birbirimize karşı saygılı davranır ve yasaların gösterdiği çerçevede hareket edersek, bu görevi, daha sağlıklı yerine getirmiş oluruz; ama, buraya çıkıp da birbirimize sataşırsak; inançlarımız, daha doğrusu, kendi düşüncemizde olmayan insanları çok ağır bir lisanla hak etmedikleri şekilde suçlarsak, ben, Meclis Başkanı olarak buna müsaade edemem. Rica ediyorum ...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, biz bu tasarının geçmesini istiyoruz...

BAŞKAN – O zaman, göreceğiz...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas ) – Öğretmen zammını destekliyoruz, aslında, bunu, bütün kamu görevlileri için istiyoruz...

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Ama, bir maddelik bir tasarıyı 30 madde şeklinde Meclise getiren Hükümet, aslında bu tasarının çıkmasını istemiyor...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) –O, ayrı bir konu...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Öyle değil mi?..

BAŞKAN – Sayın Şener, ben, bir arkadaşınız olarak, eski koalisyon ortağı bir arkadaşınız olarak sizden rica ediyorum ve diyorum ki, mümkünse, kürsüye çıkan arkadaşlarımız maddeye bağlı konuşsun.

Şahı adına, Sayın Halil Çalık; buyurun.

Sayın Çalık, süreniz 5 dakikadır.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 1 inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1 inci madde, öğretmenlerin ek ders ücretlerinin artırılmasıyla ilgili. Bu yasa tasarısıyla öğretmenlerimizin ek dersinde, 1 Ocak 1998 itibariyle yüzde 260'lık bir artış sağlanmaktadır. Bayram arifesinde öğretmenlerimize buradan bu müjdeyi vermekten de, 55 inci Hükümeti oluşturan partilerin bir üyesi olarak mutluluk duymaktayım.

Hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyor, iyi akşamlar diliyorum.

Sağ olun. (DSP sıralardından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili önergeler var. Tasarının tümü üzerinde verilen önerge sayısı 147. 1 inci madde üzerinde verilmiş 9 önerge vardır...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, önergelerdin önce bir kısa açıklama yapmama müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, önergelere katılıp katılmama yönünde fikrinizi belirtirken açıklamanızı yaparsanız, memnun olurum.

Efendim, 1 inci maddeyle ilgili 9 önerge var. Sayın Çalık ve Ali Ilıksoy'un bir önergesi var; bu kanun tasarısının 1 inci maddesini 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesinde yapılması öngörülen değişiklikle ilgili maddenin birinci fıkrasındaki "bu kanun" ibaresinin "657 sayılı Devlet Memurları Kanunu" şeklinde değiştirilmesini istemiş. Zaten, bu, biraz, tekniğe de aykırı olmadığı için, bunu işleme koymuyoruz.

Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesinde yapılması öngörülen değişiklikle ilgili maddenin birinci fıkrasındaki "...ders saati başına..." ibaresinden önce gelmek üzere "fiilen yapılan" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Ilıksoy Halil Çalık

Gaziantep Kocaeli

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesinde yapılması öngörülen değişiklikle ilgili maddenin birinci fıkrasındaki "...ders saati başına..." ibaresinden önce gelmek üzere "müfredatta belirtilen" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Ilıksoy Halil Çalık

Gaziantep Kocaeli

BAŞKAN – Aslında, bu önergeler öyle çok önemli bir değişikliği ihtiva etmiyor. Yani, başka da önerge yok, isterseniz çekin.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Çekiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Halil Çalık ve arkadaşı, önergelerini geri çekiyorlar.

Sondan iki önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı Kanunun 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Özyılmaz Lütfü Esengün Aslan Polat

Erzurum Erzurum Erzurum

Lütfi Doğan Avni Doğan Mikail Korkmaz

Gümüşhane Kahramanmaraş Kırıkkale

Muhammet Polat Naci Terzi Şinasi Yavuz

Aydın Erzincan Erzurum

MADDE 1.- 14.07.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 176 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Ders ve konferans ücretleri

Madde 176.– Bu kanunun değişik 89 uncu maddesine göre kendilerine ders görevi verilenlere ders saati başına gündüz öğretimi için 90, gece öğretimi için 100 gösterge rakamının bu kanuna göre belirlenen aylık katsayısı ile çarpımından oluşan miktar üzerinden ek ders ücreti ödenir.

Bu ücretler;

a) özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf öğretmenlerine,

b) kurumların eleman yetiştirmek üzere açtıkları meslekî okullarda ve eğitim merkezlerinde görevli yönetici ve öğretmelere, cezaevlerinde görevli öğretmelere, kurs, seminer ve hizmet içi eğitim faaliyetlerinde görevlendirilen öğretmen ve memurlara,

c) alanlarında master derecesini almış olan öğretmenlere,

Yüzde 35, alanlarında doktora derecesi almış olan öğretmenlere ise yüzde 50 fazlasıyla ödenir.

Bu madde kapsamında ücretle ders vermek üzere yükseköğretim kurumlarından görevlendirilen öğretim elemanlarına 2914 sayılı Kanun hükümlerine göre ek ders ücreti ödenir.

Konferans ücreti her yıl bütçe kanunlarında gösterilir.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Melisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 176 ncı maddesinin ikinci fıkrasına (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendinin eklenmesi hususunda gereğini arz ederiz.

M. Sıddık Altay Zülfükar İzol Celal Esin

Ağrı Şanlıurfa Ağrı

Ahmet Çelik Mehmet Emin Aydın Yakup Hatipoğlu

Adıyaman Siirt Diyarbakır

Naci Terzi Ahmet Cemil Tunç Nedim İlci

Erzincan Elazığ Muş

Metin Perli Nezir Aydın

Kütahya Sakarya

d) Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Kalkınmada Öncelikli Yörelerde görev yapan öğretmenlere ve eğitim yöneticilerine,

BAŞKAN – Efendim, birinci sıradaki Sayın Ömer Özyılmaz ve arkadaşlarının önergesini, tekrar uzun uzadıya okumaya gerek yok. Birinci fıkradaki 80 miktarını 90'a çıkarıyor, 90'ı 100'e çıkarıyor ve (c) fıkrasındaki yüzde 25'i yüzde 35'e, yüzde 40'ı da yüzde 50'ye çıkarıyor; yani, maddeyi aynen almışlar, yalnız, rakamları değiştirmişler.

Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, önerge konusundaki görüşlerimi açıklamadan evvel, izin verirseniz, küçük bir açıklama yapmak istiyorum.

Biraz evvel, Sayın Doğan'ın burada yaptığı konuşma sırasında sözünü ettiği, bir il millî eğitim müdürünün yapmadığı bir beyanı, bir gazete, kasıtlı olarak, çarpıtarak yansıtmıştır. Bu millî eğitim müdürü, noter kanalıyla tekzip göndermesine ve basın toplantısıyla açıklama yapmasına rağmen, bu açıklamalar kamuoyuna ilgili gazeteler tarafından yansıtılmamıştır. O nedenle, dürüst bir şekilde çalışan bir kamu görevlisinin burada boy hedefi alınmasını üzülerek karşıladığımı ifade ediyorum.

Yine, aynı zamanda, Sayın Doğan "felsefe derslerini kaldıran Millî Eğitim Bakanı" olarak beni tanımladı. Kendilerini ciddî bir şekilde düzeltmek isterim; felsefe derslerini zorunlu hale getiren Millî Eğitim Bakanıyım.

Önergeye yönelik görüşümüz de şudur: Önergeye katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet ve Komisyon önergeye katılmadı.

Gerekçeyi mi okutalım arkadaşlar?

NACİ TERZİ (Erzincan) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Öğretmen, öğrenmeyi kılavuzlayan ve sağlayan kişidir. İyi bir öğretmen, hem konu alanının uzmanı olacak hem geniş bir genel kültüre sahip olacak hem de pedagojik formasyon bakımından kendini yetiştirmiş olacaktır. Ayrıca, öğretmenlik mesleği, sürekli yetişmeyi gerektiren bir meslektir. Çünkü, bir yandan ülkenin siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı hızla değişmekte, bir yandan endüstri ve teknik hızla gelişmekte, diğer yandan da eğitim bilimleri yeni bilgi ve bulgularla hızla donanarak ilerlemektedir. Bu kadar hızla değişen dünyada öğretmenin öğrencilerini eskimiş yöntem ve bilgilerle yetiştirmeye kalkışması, kendini yenilememesi, öğrencilerine yenilikleri sunamaması kabul edilemez.

Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu kendilerini yenilemeyi ve yetiştirmeyi iştiyakla arzu etmektedirler; fakat, artık, çağımızda bütün bu işlerin temelinde yatan önemli unsurlardan birinin parasal imkân olduğu bilinen bir gerçektir. İşte, bu önergemizle değerli öğretmenimize, yukarıda saydığımız iyi vasıflı bir öğretmen olabilmenin ekonomik altyapısını biraz olsun hazırlamayı amaçlamaktayız. Ayrıca, bir yandan öğretmeni hem branşında hem yan branşlarda ekderse girmeyi özendirirken bir yandan da öğrencilerin öğretmensiz kalmamasını sağlamayı amaç ediniyoruz. Unutmamak gerekir ki, bugün onbinlerce öğretmen açığıyla eğitim hayatımızı sürdürüyoruz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon bu önergeye katılmamıştı, gerekçeyi okuduk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

"Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki kalkınmada öncelikli yörelerde görev yapan öğretmenlere ve eğitim yöneticilerine"

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, güneydoğuda görev yapan öğretmenlerimize ektazminat verme konusunda Hükümetin yetkisi vardır ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28/B maddesine göre Hükümet göreve başlar başlamaz, bölgeye yüzde 156'ya varan zam yapmıştır ve o hukukî yetkimiz halen -bahsettiğim kanun hükmünde kararnameyle- devam etmektedir; ayrıca bir yasal düzenlemeye gereksinim yoktur. Onun için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

Konuşacak mısınız?

NACİ TERZİ (Erzincan) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Peki, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde öğretmen istihdamı konusunda ciddî sorunlar yaşanmaktadır. Bölgedeki imkânsızlıklar nedeniyle öğretmenler bu bölgede görev yapmak istememekte, bölgeye zorunlu olarak atanan öğretmenler ya göreve başlamamakta ya da ilk fırsatta bir vesileyle bölge dışına tayin yaptırmaktadırlar. Bu durum, bölgede büyük ölçüde öğretmen sıkıntısı yaşanmasına sebep olmakta, bölge halkının çocukları, Anayasa ile teminat altına alınan öğrenim hakkndan yararlanamamaktadır. Halen bölgede üç binden fazla okul kapalıdır.

Bunun yanında, bölgede görev yapan öğretmenlerin büyük bir çoğunluğu, stajyer ya da kısa süreli deneyimi olan öğretmenlerdir. Tecrübeli öğretmenlerin tedrisinden geçmeyen öğrencilerimiz, istenen başarı düzeyine ulaşamamakta ve istenen verim elde edilememektedir. Bu durum, üniversite giriş sınavlarında bölge okullarının başarı düzeyinin düşüklüğünden de rahatlıkla anlaşılmaktadır.

Devletin şimdiye kadar bölgeye öğretmen sevk etme konusunda uyguladığı zorlayıcı tedbirlerin olumlu sonuçlar vermediği ortadadır. Bu durumda, öğretmeni doğuya göndermek için zorlayıcı tedbirler yerine, doğuda görev yapmayı cazip hale getirmek ve bu bölgede görev yapmayı teşvik etmek daha sağlıklı bir yol olacaktır. Bu teşvik de, ancak, burada görev yapacak olan öğretmenleri, içerisinde bulunacakları mahrumiyet şartları gözönüne alınarak, maddî açıdan desteklemekle mümkün olacaktır.

Bu gerekçeklerle, doğuda görev yapacak öğretmenlere ek ders ücretlerinin yüzde 25 fazlasıyla ödenmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN – Evet, önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergenin gerekçesini okuduk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Devlet Memurları Kanununun “Zam ve tazminatlar” başlıklı ek maddesinin II-Tazminatlar B) Eğitim, Öğretim Tazminatı bölümünde geçen % 82, % 78 ve % 70 oranları sırasıyla % 100, % 95 ve % 85 olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN –Madde üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bacanlı ve şahsı adına Sayın Halil Çalık söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bacanlı.

Sayın Bacanlı, maddeye bağlı konuşma konusundaki ikazlarımız devam ediyor.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; 589 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

2 nci maddede belirtilen, Devlet Memurları Kanununun "zam ve tazminatlar" başlıklı ek maddesinin II - Tazminatlar B- Eğitim Öğretim Tazminatı bölümünde geçen yüzde 82, yüzde 78, yüzde 70 oranlarının, sırasıyla, yüzde 100, yüzde 95, yüzde 85 olarak değiştirilmesini, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, olumlu gördüğümüzü belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya 21 inci Yüzyıla girerken, Türkiye'nin çağdaş dünyaya ayak uydurabilmesi ve Türkiye'nin çağdaş eğitim düzeyine ulaşabilmesi için, ülkeyi yönetenler, ilk önce öğretmene sahip çıkmak zorundadır. Bir toplumun eğitime verdiği önem, öğretmenine sağladığı ekonomik ve sosyal imkânlarla eşanlamlıdır. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ve bizleri yetiştiren öğretmenlerimiz ve eğitim için tasarruf düşünmek, o ülke için gerçek bir tasarruf değil, aksine, ülkenin ve milletin geleceğini boşa harcamaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenlik, öğrenciye yalnız teorik bilgiyi değil, insanlığı, sevgiyi, hoşgörüyü, millî birlik ve beraberlik duygusunu, millî kültür ve insan haklarına saygıyı vermesi bakımından önemli bir meslektir. Bu kadar hayatî görevler yüklediğimiz öğretmenlerin ekonomik durumlarını göz önüne getirmek istiyorum:

Bir yıllık öğretmenin aldığı maaş, 63 milyon 30 bin liradır; beş yıllık bir öğretmenin aldığı maaş, 64 milyon 200 bin liradır; on yıllık bir öğretmenin aldığı maaş, 64 milyon 400 bin liradır; onbeş yıllık bir öğretmenin aldığı maaş, 76 milyon 720 bin liradır; yirmi yıllık bir öğretmenin aldığı maaş, 79 milyon 950 bin liradır; otuz yıllık bir öğretmenin aldığı maaş, 85 milyon 538 bin liradır.

Şimdi, öğretmenlere verilecek ekzam, aralık ayında yüzde 18 olarak teklif edilmiştir. Enflasyonun yüzde 100'lere ulaştığı, hayat pahalılığının sürekli arttığı bir ülkede, biz, öğretmenlerimize verilecek olan bu zammı yetersiz görüyoruz.

En son, Türk-İş'in yayımladığı aylık bültene göre, dört kişilik bir ailenin asgarî geçim standardı, yani, yoksulluk sınırı 160 milyon TL'dir. Otuz yıllık bir öğretmenin aldığı maaş 85 milyon lira civarındadır; bu da gösteriyor ki, asgarî geçim standardının, yani, yoksulluk sınırının yarısının altındadır.

Yine, dört kişilik bir ailenin temel gıda harcaması, 54 üncü Hükümet zamanında 35 milyon lira iken, 55 inci Hükümet zamanında, bu, 60 milyon lira civarlarına dayanmıştır. Düşünün, dört kişilik bir ailenin temel gıda harcaması 60 milyon lira iken, Emekli Sandığından emekli olan bir devlet memurunun aylığı 49 milyon lira civarındadır; Bağ-Kurlunun 21 milyon lira civarındadır; SSK'lının 40 milyon lira civarındadır; asgarî ücretlinin 24,5 milyon lira eline geçmektedir. İlkokul mezunu bir devlet memurunun aldığı maaş 55 milyon 580 bin liradır. Ortaokul mezunu bir devlet memurunun aldığı maaş 56 milyon 800 bin liradır. Lise mezunu bir devlet memurunun aldığı maaş 56 milyon 830 bin lira civarındadır. Üniversite mezunu bir devlet memurunun aldığı maaş 59 milyon 580 bin lira civarındadır.

1 inci derecedeki bir ilköğretim müfettişinin ve öğretmenin ekgöstergesi 3 000 civarlarındadır. Şimdi, Meclis personelinin ekgöstergesine bakacak olursak -burada çalışan arkadaşlarımız yanlış anlamasınlar; biz, bunlara verilen ekgöstergenin çok olduğu kanaatinde değiliz, asgarî geçim standardının, yani, yoksulluk sınırının 160 milyon lira civarında olduğu bir ülkede, bu devlet personelinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi personelinin aldığı ekgösterge de azdır; kıyaslama açısından örnek vermek istiyorum- şefin ekgöstergesi 5 500 civarında, Mecliste çalışan bir uzmanın ekgöstergesi 6 100 civarında, müdür yardımcısının 6 100 civarında, müdürün ekgöstergesi 6 400 civarında, unvansız memurun aldığı ekgösterge 4 200 civarında. Öğretmenlere 1'den 4'üncü dereceye kadar ekgösterge veriliyor, 4 üncü dereceden sonra ekgösterge yok ve verilen bu ekgöstergeler de, son derece yetersizdir.

Yine, 1 inci derecedeki devlet memurunun lojman tazminatı 600 bin lira civarında, 3 üncü ve 4 üncü derecede bir devlet memurunun lojman tazminatı 400 bin lira civarında, diğer devlet personelinin aldığı lojman tazminatı da 200 bin lira civarında. Çocuk yardımı 300 bin lira civarında, çalışmayan eş için de, devlet, memuruna 3 milyon lira yardım yapıyor.

Yine, öğretmenlerimizin aldığı bir saatlik brüt ders ücreti 232 800 TL'dir. Öğretmenimize, bir saatlik net olarak ödediğimiz ücret de 175 bin lira civarındadır.

Şimdi, burada, bazı temel gıda maddeleriyle ilgili oranlar ve fiyatlar vermek istiyorum: Bakın, 30.6.1997 tarihinde, beyaz peynirin fiyatı 410 bin liradan 1 milyon 250 bin liraya çıkmış; yani, aradaki artış oranı yüzde 204 civarında; toz şekerin fiyatı 97 bin liradan 212 bin liraya çıkmış, yüzde 158 artış var; çayın fiyatı 420 bin liradan 900 bin liraya çıkmış, yüzde 114 oranında artmış. Diğer temel gıda maddeleri de bu şekilde artıyor.

Biz, devlet memurumuza ve öğretmenimize ne zam vermişiz; yüzde 30 vermişiz; şimdi de öğretmene yüzde 18 zam veriyoruz. Biz, öğretmenlerimize verilen zammın daha çok artırılmasını ve diğer devlet memurlarına da -temel gıda maddelerinin fiyatının fahiş bir şekilde arttığı bir ortamda- belli bir oranda zam verilmesinden yanayız ve Hükümet bu teklifi getirdiğinde, Doğru Yol Partisi olarak desteklediğimizi açık olarak belirtmek istiyorum.

Şimdi, benzine, mazota ve tüpgaza yapılan zamlardan bir iki tane örnek vermek istiyorum. Benzin 100 320 bin liradan 187 300 liraya çıkmış, tüpgaz 950 bin liradan 1 453 853 liraya çıkmış.

Yine, bu zamlarla, memuru, işçiyi, emekliyi, Bağ-Kurluyu, SSK'lıyı perişan ettiğiniz gibi, köylüyü de perişan ettiniz. Bakın, ziraî kredi faizlerini yüzde 50'den yüzde 70'e çıkarmışsınız; hayvancılık kredi faizlerini yüzde 43'ten yüzde 59'a çıkarmışsınız; gübre kredi faizlerini yüzde 43'ten yüzde 70'e çıkarmışsınız; traktör kredi faizlerini yüzde 55'ten yüzde 76'ya çıkarmışsınız. Yaptığınız bu yanlış uygulamayla çiftçiyi icralarda sürünmeye bırakmışsınız.

METİN PERLİ (Kütahya) – Maddeyle ne ilgisi var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, konu zam ve tazminat olunca, iş biraz orayı da ilgilendiriyor.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve büyük devlet adamı Atatürk'ün eğitime verdiği önemi belirterek sözlerime son vermek istiyorum. En mühim, en esaslı nokta, eğitim meselesidir. Eğitimdir ki, bir milleti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bacanlı, süreniz bitti, teşekkür ederim; başka bir maddede söz aldığınızda devam edersiniz.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Efendim, Atatürk'ün bir sözünü...

BAŞKAN – Hayır, kimseye eksüre vermiyorum, rica ediyorum...

YUSUF BACANLI (Devamla) – Sayın Başkan, sadece Atatürk'ün...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sözlerini bitirmesine izin verin Sayın Başkan, herkese eksüre veriyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, hayır... Kimseye eksüre vermiyorum... Rica ediyorum... Sayın Bacanlı, tamam efendim...

YUSUF BACANLI (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tamam efendim.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Hayır, konuşmayacağım, Atatürk'ün sözünü söyleyeceğim.

BAŞKAN – Hayır, rica ediyorum... Atatürk'ün sözünü, bir başka maddede söylersiniz.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Doğru şeyler söylüyordu.

BAŞKAN – Her doğru şey, zamanında söylenirse kıymetlidir.

Fazilet Partisi Grubu adına, Kırıkkale Milletvekili Sayın Mikail Korkmaz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

Biraz süratli konuşun. Biliyorsunuz, süre uzatmıyorum.

FP GRUBU ADINA MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bu tasarıyı, sekiz yıllık kesintisiz eğitimle, dünya çapında bir eğitim reformuyla, sınıfların 80 kişiden 30 kişiye indirildiği (!) bir dönemde görüşüyoruz. Bu tasarıyı, öğretmenlerin limon satmak için, belediye zabıtalarından köşe bucak kaçıştıkları bir dönemde görüşüyoruz. Bu tasarıyı, Türk millî eğitiminde, milliyetçi, muhafazakâr ve Anadolu kültürünün tüm özelliklerini taşıyan kişilerin üzerinde, kıyım projesinin, tüm acımasızlığıyla devam ettiği bir dönemde görüşüyoruz. Bu tasarıyı, sekiz yıllık kesintisiz eğitim safsatasının, taşımalı eğitimle, köylere mahkûm ettiği, Anadolu bozkırında "köylü milletin efendisidir" sözünün muhatabı kişilerin çocuklarına, reform adına, tarihî ihanetin "eğitim reformu belgesi" diye okullarda okutulduğu bir dönemde görüşüyoruz. Bu tasarıyı, öğretmenle öğrencisinin aynı otobüs durağında boyacılık yapmak için kavga ettikleri bir dönemde görüşüyoruz. Bu tasarıyı, kapatılan imam-hatip lisesi kızlarının gözyaşlarının sel olduğu, başörtü zulmünün doruklara ulaştığı bir Türkiye'de görüşüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, biraz maddeye gel canım.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Geliyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sizin derdinizle benim derdim aynı. Siz, sömürülen bir bölgeden geliyorsunuz; ben de, Türkiye'de, köle sayılan bir fikrin temsilcisiyim; onun için, bana müsaade ediniz. (FP sıralarından alkışlar)

Geliniz, yüzde 18'lik göz boyama artışını bırakalım da, öğretmeni sosyal yaşamında layık olduğu seviyeye ulaştıracak imkânları görüşelim. Yüzde 18'lik zam, enflasyonla, domdom kurşunu yiyen öğretmene hiçbir şey getirmeyecektir.

Öğretmenlik, Anadolu'nun çamurlu yollarında, bir vatan fedaisi olarak, ilmek ilmek, ülke çocuklarının beyinlerini çağın verileriyle donatan bir misyondur.

Kimdir bu isimsiz kahraman öğretmenler? Öğretmenler, gözümüzün nuru gibi baktığımız evlatlarımızı, sıcak sınıflarımıza teslim ettiğimiz, eli tebeşirli, namus bilimcileridir.

Sayın milletvekilleri, dikkatinizi çekiyorum; öğretmenler, resmî devlet kokteyllerinde harcanan, Tuncelili, Kırıkkaleli ve tüm Anadolu insanının vergilerinden toplanan paraların vebalini, namuslu yüreklerinde taşımayan, aydınlığın yiğit kara sevdalılarıdır.

Öğretmenler, devletin malı deniz, yemeyen -affedersiniz- domuz felsefesinin, sömürücü bekçilerinin, doymak bilmez vatan hainliklerini, namuslu kalemleriyle genç dimağlara anlatan bilim hamallarıdır.

Öğretmenler, Türkiye Cumhuriyeti bayrağının dalgalandığı, Anadolu coğrafyasındaki tüm kültür değerlerini, mürteci yaftasının tesiri altında kalmadan anlatan, eli öpülesi kültür öncüleridir.

Bu insanlara ne verilirse azdır. Geliniz, tasarıdaki imkânları değiştirelim; öğretmenlere verilmesi gerekenleri verelim.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz. Çok anlamlı bir konuşma (!) yaptınız; teşekkür ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Efendim, madde üzerinde verilmiş 7 önerge var; önerge niteliğine sahip 4'ünü işleme koyacağım. Bir önerge daha var; onu da, sonradan geldiği için işleme koymuyorum.

Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin"Devlet Memurları Kanununun 'Zam ve tazminatlar' başlıklı" ibaresinin "657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 213 üncü maddesinden sonra gelen 'Zam ve tazminatlar' başlıklı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Necdet Tekin Ali Ilıksoy

Kırklareli Gaziantep

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesindeki "geçen yüzde 82, yüzde 78, ve yüzde 70 oranları" ibaresinin " bulunan yüzde 82, yüzde 78 ve yüzde 70 nispetleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Necdet Tekin Ali Ilıksoy

Kırklareli Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Özyılmaz Lütfü Esengün Aslan Polat

Erzurum Erzurum Erzurum

Şinasi Yavuz Avni Doğan Mikail Korkmaz

Erzurum Kahramanmaraş Kırıkkale

Muhammet Polat Naci Terzi

Aydın Erzincan

MADDE 2.- Devlet Memurları Kanununun "zam ve tazminatlar" başlıklı ek maddesinin II- Tazminatlar B- Eğitim Öğretim Tazminatı bölümünde geçen yüzde 82, yüzde 78, yüzde 70 oranları sırasıyla yüzde 100, yüzde 98 ve yüzde 95 olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (Sıra sayısı; 589) kanun tasarısının 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

MADDE 2.- Devlet Memurları Kanununun "zam ve tazminatlar" başlıklı ek maddesinin II- Tazminatlar B- Eğitim Öğretim Tazminatı bölümünde geçen yüzde 82, yüzde 78 ve yüzde 70 oranları, sırasıyla, yüzde 100, yüzde 95 ve yüzde 85 olarak değiştirilmiş ve bu bölümlerin sonuna, Millî Eğitim Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan ve eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında bulunmayan diğer personelin de bu tazminattan yararlanır hükmü eklenmiştir.

BAŞKAN – Efendim, en aykırı önerge bu.

Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Gerekçeyi mi okuyalım efendim?

NACİ TERZİ (Erzincan) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Millî Eğitim Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan personel de eğitim ve öğretim hizmeti ifa etmekte ve öğretime katkıda bulunmakta, bu nedenle, bu personelin de tazminattan yararlanması gerekmektedir.

Naci Terzi

Erzincan

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Öteki önergeyi işleme koyuyorum:

Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz ve Arkadaşlarının Önergesi

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanunun 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz:

Madde 2.- Devlet Memurları Kanununun "Zam ve tazminatlar" başlıklı ek maddesinin II- Tazminatlar B- Eğitim ve Öğretim Tazminatı bölümünde geçen yüzde 82, yüzde 78 ve yüzde 70 oranları, sırasıyla, yüzde 100, yüzde 98 ve yüzde 95 olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Gerekçeyi mi okutalım?

NACİ TERZİ (Erzincan) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Örgün eğitim kurumları, toplumların insan yetiştirme fabrikalarıdır. Buralarda yetişen insanlar, toplumun ihtiyaç duyduğu bütün alanlarda hizmet verir. Bu hizmetin kalitesi, büyük ölçüde, eğitim kurumlarının kalitesiyle orantılıdır. Dolayısıyla, bir toplumda eğitim kurumlarına yapılan yatırım, esasen, toplumun bütününe yapılan yatırım demektir.

Örgün eğitim kurumlarında eğitimi kılavuzlayan ve sağlayan insan, öğretmendir. Aynı zamanda, eğitim sisteminin önemli unsurlarından birisi de yine öğretmendir.

Bütün bunlara rağmen, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı için belirlenen ve halen yürürlükte olan tazminatlar, onların öğrencileri olan sağlık ve teknik hizmetler sınıfındaki görevlilerle karşılaştırıldığında, öğretmenler aleyhine bir durumun var olduğu açıkça ortaya çıkar.

Unutmamak gerekir ki, genel olarak memurlarımız, özel olarak da öğretmenlerimiz, yıllardan beri geçim sıkıntısı içerisindedir. Ayrıca, öğretmen gibi kendini sürekli yenilemek durumunda olan bir meslek erbabının esasen maddî sıkıntısı olmaması gerekir.

İşte, önergemiz, senelerden beri var olan bu haksızlığı biraz olsun ortadan kaldırmayı ve durumu öğretmenlerimizin iyiliğine çevirmeyi amaçlamaktadır.

Doç.Dr. Ömer Özyılmaz

Erzurum

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Öteki önergeyi işleme koyuyorum:

Kırklareli Milletvekili Necdet Tekin ve Arkadaşlarının Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinin "Devlet Memurlar Kanununun 'zam ve tazminatlar' başlıklı" ibaresinin "657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 213 üncü maddesinden sonra gelen 'Zam ve tazminatlar' başlıklı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet katılmıyor.

Gerekçeyi mi okuyalım?.. Peki.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tekniği açısından atıf yapılan kanunla ilgili maddesinin açık bir şekilde ifade edilmesini amaçlamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir..

Öteki önergeyi işleme koyuyorum:

Kırklareli Milletvekil Necdet Tekin ve Arkadaşlarının Önergesi:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 2 nci maddesinde geçen "yüzde 82, yüzde 78 ve yüzde 70 oranları" ibaresinin "yüzde 82, yüzde 78 ve yüzde 70 nispetleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet katılmıyor.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

657 sayılı Devlet Memurları Kanununda genel olarak "oran" ibaresi yerine "nispet" ibaresi kullanılmakta; kanun tekniğine daha uygun bir düzenleme yapılmasını amaçlamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Devlet Memurları Kanununun değişik 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının “IV-Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı” bendinde yeralan “öğretmenleri” ibaresinden sonra gelmek üzere “ilköğretim müfettişlerini ve yardımcılarını...” ibaresi eklenmiş ve aynı Kanuna ekli I sayılı Cetvelin “IV-Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı” bölümü aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

IV– Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı

Kadroları bu sınıfa dahil olanlardan

Derece Ek Gösterge

a) İlköğretim müfettişleri 1 3000

2 2200

3 1600

4 1300

5 1150

6 950

7 850

8 750

b) Öğretmen ve diğer personel 1 3000

2 2200

3 1600

4 1100

5 900

6 800

7 500

8 450

 

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın İsmail Coşar söz istemişlerdi.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Avni Doğan konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yalnız, Sayın Avni Doğan, yine benim parti değiştirdiğimi söylerse... Size mi davet edecek bizi, ne yapacak?!.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, daha kürsüye gelmeden kavgaya başlamayalım!

BAŞKAN – Hayır... Ama, benim parti değiştirdiğimi nereden biliyorsunuz; kâhin misiniz, nedir; bilmiyorum...

Maddeye bağlı konuşursanız memnun olurum.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, şimdi, beni konuşmak zorunda bırakıyorsunuz.

BAŞKAN – Ben parti değiştirirsem, size gelirim canım!

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, biz, bir edebî metni anlamadığımız zaman yazarın hayatına bakarız, hayatından bir anlam çıkarmaya çalışırız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 3 üncü maddesi, millî eğitim sistemimizin, özellikle ilköğretimin temel unsurlarından, önemli unsurlarından biri olan ilköğretim müfettişlerinin durumuyla ilgilidir.

Öyle zannediyorum ki, Türkiye'de, denetimi en iyi yapılan, rehberliği en iyi yapılan kurumlardan biri ilköğretimdir. Yine, millî eğitim sistemimizin içerisinde en başarılı kurum da ilköğretimdir. Tabiî, bu başarının altında ilköğretim müfettişlerinin rehberliklerinin, denetimlerinin ciddî şekilde bir payı olduğunu unutmamak lazım.

Şimdi, bu kanun tasarısının, ilköğretim müfettişliğini müesseseleştirdiği doğru; yani, onları, ilk defa, millî eğitim bünyesinde müfettişlik statüsüne aldığı doğru. Bu konuda Sayın Bakanın söylediklerine katılıyorum; ancak, millî eğitim sisteminin içerisinde, şimdi, iki tür müfettişlik oluyor: Birisi, Bakanlık müfettişleri -yetkileri farklı, görevleri farklı- diğeri ise, ilköğretim müfettişleri. Bizi ziyaret eden birçok ilköğretim müfettişi, işte, bu ikilikten şikâyetçi, bu ayrımdan şikâyetçi. Onlar isterler ki –daha doğrusu, doğru olanı da budur- Millî Eğitim Bakanlığı sistemi içerisindeki bakanlık müfettişlerinin görevleri, yetkileri, sorumlulukları, özlük hakları neyse, kendileri de ona kavuşturulsunlar.

Bu tasarıyla ilköğretim müfettişlerinin durumu;

1- Millî Eğitim Bakanlık müfettişlerinden daha ayrı değerlendiriliyor.

2- Diğer kurumlardaki bütün müfettişlerden ayrı değerlendiriyor, hatta belediye müfettişlerinden bile ayrı değerlendiriliyor.

Bizim Grubumuz, Refah Partisi Grubu, öyle zannediyorum ki... (CHP sıralarından "Oo" sesleri)

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Fazilet Partisi...

AVNİ DOĞAN (Devamla) – Evet, Fazilet Partisi Grubu.

...Fazilet Partisi Grubu bu durumun düzeltilmesi için bir önerge verecek. Bu ilköğretim müfettişlerimizi statü bakımından, özlük hakları bakımından Türkiye'nin diğer taraflarındaki, diğer kurumlarındaki müfettişler düzeyine getiren bir teklif olacak. Onu desteklemenizi diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Doğan, çok teşekkür ederim. Maddeye bağlı konuştuğunuz için takdirlerimi de arz ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Hilmi Develi.

Buyurun Sayın Develi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere, söz almış bulunmaktayım. Sizleri, Grubum ve şahsım adına, saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu tasarının zaman yitirilmeden çıkarılmasını istiyoruz. Bu nedenle de, her maddede konuşmayı uygun görmedik; ancak, bizim önemle üzerinde durduğumuz iki üç madde konusunda da önergelerimiz var. Gerek Sayın Bakanın gerekse 55 inci Hükümetin bu önergelerimizi daha özenle değerlendirmelerini bekliyoruz.

Halen Millî Eğitim Bakanlığının en büyük yükünü taşıyan 3 bine yakın ilköğretim müfettişi, illerde okulöncesi eğitim ve sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim kurumları ile her türlü resmî ve özel kursların -bu kursların içerisine sayıları 200 bini bulan Kur'an kursları da girmektedir- teftiş, soruşturma ve inceleme işleri ile liselerin soruşturmalarını yürütmekte, aynı zamanda, sayıları 600 bini bulan öğretmen ve 13 milyon öğrenciyle toplu veya ikili ilişkiler kurmakta, gerektiğinde bunların velileriyle de ilişki içine girebilmektedir. Bu işlerin yanında, mesleğe yeni girmiş öğretmenlerin yetiştirilmesi, mesleğe kazandırılması işleriyle de görevlidirler. Ancak, ilköğretim müfettişleri, ekgösterge ve tazminat ve diğer parasal yönlerden diğer müfettiş unvanlı denetim elemanlarıyla farklıdır. Bugüne kadar uygulanan durum ilköğretim müfettişlerini eğitim öğretim sınıfında kabul ettiği için, diğer denetim elemanlarından farklı biçimde, tazminatları ve ekgöstergeleri ayrı olarak belirlenmiştir. Ancak, ilköğretim müfettişlerinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin (A) fıkrasının 11 inci maddesinde de belirtilen Bakanlık müfettişi kapsamında düşünülmesi gerekmektedir; çünkü, bugün, Millî Eğitim Bakanlığında Bakanlık müfettişliği yapan kişilerin, kariyer açısından baktığımız zaman, öğretmenliğin dışında hiçbir altyapısı yoktur; yani, herhangi bir öğretmenlik mesleğine, statüsüne kavuşmuş bir kişinin, çeşitli gereelerle, Bakanlık müfettişliğine getirilme şansı söz konusudur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilköğretim müfettişlerine eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfından kadro tahsis edilmesi, hem 657 sayılı Yasanın 36/4 maddesine hem de 1739 sayılı Yasanın 43 üncü maddesine aykırıdır. Zira, bu maddelerde, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı ile öğretmenlik mesleği tanımlanmaktadır. İlgili sınıf, öğretmenleri kapsadığı gibi, öğretmenlik de, devletin eğitim öğretim vazifesiyle görevlendirdiği ihtisas elemanlarını belirtmektedir. Anılan bu yasa maddelerinde, müfettişlere verilen teftiş, denetim, inceleme ve soruşturma görevleri yoktur. Yasada olmayan bir görevin verilmesi de mümkün olmadığı gibi, bu durumun tüzük ve yönetmeliklerle düzeltilmesi de mümkün değildir.

İlköğretim müfettişleri ise, öteden beri, eğitim ve öğretim vazifesiyle değil, bu vazifeyi yapan yönetici ve öğretmenlerin teftiş, soruşturma ve inceleme işleriyle vazifelidirler.

Diğer taraftan, görüşmekte olduğumuz tasarının 4 üncü maddesindeki ilköğretim müfettişleri, -biraz önce de söylediğim gibi- 657 sayılı Yasanın 36/A-11 maddesi kapsamına alınmıştır. Bu maddede sayılan müfettiş unvanlı denetim elemanları, 657 sayılı Kanuna ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelinin genel idare hizmetleri sınıfı (g) bölümünde de aynen yer almışlardır. Belediye müfettişlerinin de bu bölümde yer almasına karşın ilköğretim müfettişlerinin yer almaması, bir çelişki ve bir eksiklik olması nedeniyle, bir anlamda, müfettişlerin statü kaybına neden olmaktadır.

Dolayısıyla, bu konuda verdiğimiz önergenin Yüce Heyetinizce desteklenmesini umut ediyor; hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Develi.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Sağlam; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle alakalı olarak Doğru Yol Partisi Gurubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Doğru Yol Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, özellike iki önemli konuda ekgösterge rakamları getirmektedir. Bunlardan birisi, öğretmenlerimize getirilen ekgöstergedir. Bu, daha önce de 1 ilâ 4 üncü derecedeki öğretmenlerimize ekgösterge verilecek şekide uygulanıyordu; ama, bu 1 ilâ 4 üncü derecedeki devlet memurlarının birçoğuna uygulanan ekgösterge rakamıydı. İlk defa, tasarının bu maddesiyle, öğretmenlerimize, mesleğe girişten itibaren bir ekgösterge rakamı uygulaması söz konusu olacaktır. Bunu, gerçekten, öğretmenlik mesleğinin saygınlığı adına, çok olumlu bir gelişme olarak telakki ediyoruz; çünkü, devlet memurlarında 1 ilâ 4 üncü dereceye gelenler -hangi görevde olursa olsun- bir ekgösterge alırdı; ama, öğretmenlik mesleği, diğer bütün mesleklerde olduğu gibi -öğretmenlerimiz şu anda üniversite mezunu olduğuna göre- işte, örneğin, hâkimlik mesleğinde, hekimlik mesleğinde, mühendisliklerde olduğu gibi, daha mesleğe girişlerinden itibaren bir ekgösterge rakamı alacaktır; burada da, 8 inci dereceden itibaren bunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu, ilk defa, öğretmenlerimizin yetiştirilmesindeki tartışmaların da açıklığa kavuşturulması bakımından önemli bir gelişmedir.

Burada daha önce de söylendi -öğretmen yetiştirmede en azından yıllarca- cumhuriyet, hekimini, hâkimini, mühendisini nasıl fakülte mezunu olarak yetiştiriyorsa, öğretmenine de aynı süre içerisinde eğitim yaptıramamıştır. Dolayısıyla, 1991'den itibaren, sınıf öğretmenleri dahil bütün öğretmenlerin üniversite mezunu olması, fakültelerde yetişmesi, birçok insan tarafından eleştirilse bile, doğru bir yoldur; çünkü, burada, en çok takdir edilen öğretmen yetiştirme sistemi olarak, yüksek öğretmen okulları gösterilir. Yüksek öğretmen okullarında, öğrenciler, yurtta kalırlardı; ama, öğrenimlerini fakültelerde sürdürürlerdi. Dolayısıyla, fakülte eğitimi, diğer bütün mesleklerde olduğu gibi, öğretmenlerimizden de esirgenmemelidir. Bu mesele çözülmüştür.

Belki, şimdi tartışılan, öğretmenlerimizin öğretmenlik formasyonu; cumhuriyeti bugüne getiren nesilleri yetiştiren Atatürk'ün öğretmenlerinin -bir ölçüde- vatanperverliğini, milliyetperverliğini de alacak şekilde bir eğitim formasyonunun sağlanmasıdır. İşte, onun için, çeşitli zamanlarda, eğitim akademisi gibi, enstitüler gibi yollar denenmiştir. Şu anda, sistem, artık, fakültede, üniversitede okuma, bilgiyi oradan alma ve fakat, öğretmenlik formasyonunu başka enstitüler kanalıyla, gerekirse, kanun tasarısı da çıkmış olan öğretmen akademisi kanalıyla almalarından ibarettir. Dolayısıyla, öğretmenlerimiz, artık, diğer bütün saygın meslekler gibi, sadece hamaset nutuklarıyla değil, gerçekten, eğitimleriyle, öğretimleriyle, bunun süresiyle ve Devlet Memurları Kanununa göre ekgöstergeyle göreve başlayan, toplumda daha saygın bir meslek halinde görevlerini sürdüreceklerdir.

Maddenin getirdiği ikinci konu, ilköğretim müfettişleriyle ilgilidir. Yine, ilköğretim müfettişleriyle ilgili, başlangıçta fazla bir düzenleme olmamasına rağmen, biz, bunu, Millî Eğitim Komisyonunda özellikle önerdik; Sayın Bakanlık, bir çalışma yaparak bunu getirdi -çok da iyi etti- ve ilköğretim müfettişleri, aynı şekilde, mesleğe girişlerinden itibaren değişik bir statüye kavuşturuldu. Nasıl bir statü; sınavla gelecekler, diğer denetim elemanları gibi bir müfettiş muavinliği dönemleri olacak ve mutlaka, ekgöstergeleri de, öğretmenlerimizle beraber, hatta, idarecilerimizle beraber bir noktaya gelecek.

Şimdi, burada, bizim, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, iki de önergemiz olacak. Bunlardan birincisinde, öğretmenlerimizin ekgösterge rakamını, 1 inci derece için 4 000 olarak ortaya sürüyoruz; aynı şekilde, ilköğretim müfettişleri için de, ekgöstergeyi, 1 inci derecenin dördüncü kademesinde 4 000 rakamına getiriyoruz.

Ayrıca, ilköğretim müfettişlerimizin genel idare hizmetleri sınıfına alınması için de teklifimiz var; çünkü, bunlar, birer denetim elemanı iseler, diğer denetim elemanlarıyla aynı eğitimi görüyorlarsa ve görevleri de bir denetim elemanı şeklindeyse, sınavla mesleğe giriyorlarsa; sınavla mesleğe girmenin diğer denetim elemanların da bir üst derece alması söz konusu olduğu gibi, ilköğretim müfettişlerinde de bir üst derece alması söz konusu olmalıdır ve bu üst dereceye ilave olarak da, bu arkadaşlarımız, genel idare hizmetleri sınıfındaki denetim elemanlarının başka haklarından da yararlanmalıdırlar.

Esasen, buna, genelde iki itiraz vardı: Birincisi, bu arkadaşlarımızın, daha çok, rehberlik de yaptıkları şeklindeydi; ama, bugünün denetim anlayışında, zaten, bütün denetim elemanlarında, daha çok, olayı doğru teşhis etme, insanları, bildiğimiz müfettiş nazarıyla, üst perdeden teftiş etme, onlara akıl verme yerine, doğrudan doğruya, problemi iyi teşhis etme ve rehberlik etme suretiyle insanların işlerini daha iyi yapmalarını sağlama şeklindeki bir yönetim anlayışı, zaten, çağımızda, günümüzde hâkimdir. Dolayısıyla, bunlar rehberlik de etseler -aslında, rehberlik etme, denetim görevinin bir başka yönüdür- o anlamda da, bunların, yeni denetim anlayışı içerisinde, genel idare hizmetleri sınıfında olmaları çok daha yararlı olacaktır diye düşünüyoruz.

Bu arada, özellikle, genel idare hizmetleri sınıfında yeni denetim anlayışına göre hizmet verecek olan ilköğretim müfettişlerimizin, esasen, daha başlangıçtan itibaren, dört yıllık eğitim fakültelerimizin teftiş ve yönetim bölümlerinden mezun olduğunu; belli bir öğretmenlik tecrübesinden sonra ilköğretim müfettişi kadrolarına getirildiğini ve bir il içerisinde hizmet ettikleri bölgeler itibariyle - köy okulları dahil, belde okulları dahil, ilçe okulları dahil- gezerek hizmet verdiklerini düşünürseniz, bunlara vereceğimiz gerek ekgöstergenin gerekse denetim elemanı statüsünün gerçekten çok yararlı bir iş olduğunu; bunların buna layık olduğunu buradan belirtmek istiyorum.

Dolayısıyla, gerçekten, artık, öğretmenlerimiz üniversite mezunu ve daha mesleğe başladıkları andan itibaren, hekimlerin, hâkimlerin, mühendislerin, kaymakamların benzer statüsüyle, daha mesleğin başında ekgösterge alacaklardır ve ilköğretim müfettişlerimiz de, diğer denetim elemanları gibi, saygın bir mesleğin mensubu olacaklardır. Her iki düzenlemenin de, gerçekten, gerek ilköğretim müfettişliği mesleğine gerekse öğretmenlik mesleğine büyük hayırlar getireceği kanaatindeyiz.

Dolayısıyla, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, verdiğimiz iki önergenin de, bunların ekgösterge rakamlarının yükseltilmesi ve ilköğretim müfettişlerinin genel idare hizmetleri sınıfına alınması şeklindeki önergelerimizin de kabul edilmesini arz ediyor ve her iki meslek grubuna da, 3 üncü maddede getirilen ekgösterge rakamlarının hayırlar getirmesini diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sağlam.

Şahsı adına, Sayın Halil Çalık; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle müfettişlere getirilen yenilikler şunlardır: Değerli arkadaşlarım, daha önce, illerde ilköğretim müfettişliği yapan arkadaşlarımızın hukukî zemini yoktu; yani, hukuksal varlığı illerde tanınmıyordu. Bu yasa tasarısıyla, bu ilköğretim müfettişleri hukukî zemine oturtulmuş oldu. İkincisi, müfettişler arasında derece farkı vardı; bu fark giderilmiş oldu. Üçüncüsü, bu arkadaşlarımız, il millî eğitim müdürlerinin almış olduğu ekders ücretine hak kazanmış oluyorlar.

Bunlar, müfettişlerimiz için yeterli midir, tabiî ki yeterli değildir; ancak, bütçe olanakları içerisinde yapılabilen bu kadardır; ama, bu çalışma, önümüzdeki dönemde, 55 inci Hükümetimizin çok daha iyi olanakları sağlayacağına bir göstergedir.

Bunun, bu camiaya mutluluklar, esenlikler getirmesi dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Sayın İsmail İlhan Sungur; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, bu madde, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında bulunan ilköğretim müfettişleri, öğretmen ve diğer personel için ekgöstergeleri belirlemektedir. Ancak, bu maddede belirtilen ekgösterge rakamları, günümüz şartları içerisinde değerlendirildiğinde, maalesef, çok düşüktür ve yetersizdir. Burada,1 inci, 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü dereceden maaş alan öğretmenlerimizin durumunda bir iyileştirme yapılmamakta; 5 inci, 6 ncı, 7 nci ve 8 inci derecedeki öğretmenlerde yapılan iyileştirme de, biraz önce söylediğim gibi, yine, yetersizdir.

Bu tasarının gündeme getirilmesiyle, öğretmenlerimize, ilköğretim müfettişlerimize ekzam yapılacak diye ümit verilmiş ve üç dört ay bekletilmişlerdir; ama, yüzde 18'lik ekzammın yeterli olmadığını, bugün burada, herkes, açıkça söylemektedir.

Bugün lise mezunu olup da çeşitli sınıflarda çalışan memurlarımızın birçoğunun üniversite mezunu öğretmenlerimizden çok daha fazla ücret aldığını hepimiz biliyoruz. Hele, son üç ayda yüzde 100'ler civarında seyreden enflasyonun altında, diğer memurlarımız gibi öğretmenlerimiz de ezilmektedir. Yani, verilecek olan yüzde 18'lik ekzam, öğretmenlerin geçim derdine ilaç olmaktan çok uzaktır.

Zaten, bu tasarı, öğretmenlerin sorunlarını esastan ele alıp, düzeltmek yerine, küçük bir zammı öngörmüştür. Aslında, öğretmenlerin ekonomik sorunlarının yanı sıra, sosyal statülerinin ve özlük haklarının da iyileştirilmesi, eğitim ortamlarının düzeltilmesi, hizmetiçi eğitim imkânlarının artırılması gibi konularda kapsamlı bir tasarının Meclis gündemine getirilmesi daha uygun olurdu.

Tabiî ki, sorunun asıl çözümü, geçen iki-üç hafta içerisinde görüştüğümüz Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının yasalaşmasında yatıyor. Öğretmenlere toplusözleşmeli, grevli sendikal hakların verilmesi, öğretmenlere olan güvenimizi artıracaktı. Öğretmenliğin saygın bir meslek haline getirilmesi için, bu hakların bir an önce verilmesi gerekmektedir.

Yine, üniversite öğretim üyelerinin ekders ücretlerinin artırılması yerine, maaşlarının artırılmasının daha uygun olacağı kanaatindeyim. Zira, üniversite öğretim üyelerinin çok sayıda ekders alması uygun değildir; çünkü, üniversite öğretim üyelerinin asıl hedefi, araştırma, inceleme çalışmalarına ağırlık vermek olmalıdır.

Bu maddede getirilen başka bir yenilik de, ilköğretim müfettişlerinin ekgöstergelerinde yapılan değişiklik olarak gösterilmektedir; ancak, ilköğretim müfettişlerinin ekgösterge tavan puanının da, yine "müfettiş" unvanlı diğer denetim elemanlarının tavan puanı olan 3 600'e yükseltilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, yine, ilköğretim müfettişlerinin özel hizmet tazminatlarının da, diğer kamu denetim elemanlarınınkine eşit olması gerekmektedir ve ilköğretim müfettişlerine, diğer bütün kamu denetim elemanlarının bulunduğu genel idare hizmetleri sınıfından kadro verilmesi gerekmektedir.

Bu saydığım üç hususta, Fazilet Partisi milletvekilleri olarak verdiğimiz değişiklik önergelerimiz var. Benden önce konuşan arkadaşımız gibi, ben de, bu değişiklik önergelerimizin desteklenmesini Yüce Meclisten rica ediyorum ve bu tasarının, bu haliyle de olsa, öğretmenlerimize, ilköğretim müfettişlerine ve diğer personele hayırlı olmasını diliyor; Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sungur.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili 11 adet önerge var; ancak, madde 1 fıkra olduğu için 4 önergeyi geliş sırasına göre işleme koycağım, öteki önergeleri işleme koymayacağım.

Şimdi, önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "Devlet Memurları Kanunu" ibaresinin "657 sayılı Devlet Memurları Kanunu" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Necdet Tekin Alı Ilıksoy Halil Çalık

Kırklareli Gaziantep Kocaeli

 

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle düzenlenen ilköğretim müfettişlerine ilişkin ekgösterge tablosundaki 4, 5, 6, 7 ve 8 inci dereceler için öngörülen ekgösterge rakamlarının sırasıyla 1 100, 900, 800, 500 ve 450 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Necdet Tekin Ali Ilıksoy Halil Çalık

Kırklareli Gaziantep Kocaeli

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinde yer alan "IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı" bölümünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük Mehmet Gözlükaya Zeki Ertugay

Ankara Denizli Erzurum

Ümran Akkan Sabri Güner Turhan Tayan

Edirne Kars Bursa

Ahmet Uyanık

Çankırı

IV -Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı

Kadroları bu sınıfa dahil olanlardan

Derece Ekgösterge

a) İlköğretim müfettişleri 1 4000

2 3500

3 3000

4 2500

5 2000

6 1750

7 1500

8 1000

b) Öğretmen ve diğer personel

1 3500

2 3000

3 2500

4 2000

5 1500

6 1250

7 1000

8 850

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum ve en aykırı önerge bu olduğu için dikkatle dinlenilmesini istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Özyılmaz Lütfü Esengün Aslan Polat

Erzurum Erzurum Erzurum

Şinasi Yavuz Fethullah Erbaş Maliki Ejder Arvas

Erzurum Van Van

MADDE 3.- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelinin "1-Genel İdare Hizmetleri Sınıfı" G bölümüne "Sosyal Sigortalar Kurumu sigorta müfettişleri" ibaresinden sonra gelmek üzere, "Millî Eğitim Bakanlığı ilköğretim müfettişleri ibaresi eklenmiş ve "IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı" bölümü de aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı

Kadroları bu sınıfa dahil olan öğretmen ve diğer personel

Derece Ekgösterge

1 3000

2 2200

3 1600

4 1100

5 900

6 800

7 500

8 450

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, en aykırı önerge bu. Tabiî, 4 önergeyi işleme koyuyoruz; Cumhuriyet Halk Partisinden Hilmi Develi, Bekir Kumbul, Aydın Güven Gürkan, Bekir Yurdagül, Ali Dinçer, Birgen Keleş ve Algan Hacaloğlu'nun önergeleri de aynı mahiyette olduğu için, bu önergeyle birleştirerek işleme koyuyorum.

Bu önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, katılmıyoruz. Yalnız, katılmama nedenimizi açıklamamız gerekiyor; çünkü, değişikliğin, bu kanun tasarısının ne getirdiğini bilmekte fayda var.

1961 öncesinde, ilköğretim müfettişleri konusunda, kanunlarda genel bir ibare vardır. 1961 yılında çıkarılan 222 sayılı Yasayla şu hüküm gelmiştir: "İlköğretim kurumlarının rehberlik, teftiş, soruşturma hizmetlerini yürütmek üzere illerde ilköğretim müfettişleri görevlendirilir."

Bu kanunun getirdikleri şu: Bir defa, Bakanlık müfettişlerine, bu kanunla, ilave bir yükümlülük, görev ve maddî avantaj getirilmemektedir. Buna karşılık, ilköğretim müfettişleri, teşkilat kanununda ilk defa statü kazanıyorlar. İkincisi, 8 inci dereceden başlayarak, ekgöstergeden yararlanıyorlar. Artı, haftada 12 saat, ayda 48 saat ekders ücreti alıyorlar; ki, bu ekders ücretleri, Bakanlık müfettişlerine ödenmiyor. Dolayısıyla, Bakanlık müfettişlerinin almadığı ayrıcalıklı bir maddî imkân, bu vesileyle kendilerine tanınmış oluyor. Onun ötesinde, daha önce herhangi bir suretle kazanılmış hakkı olmayanlara 1 derece veriliyor. Bunun ötesinde, Bakanlık müfettişleriyle aynı yevmiyeyi alıyorlar; öğretmen kadrosundaydılar şimdiye değin, ilk defa müfettiş kadrosuna geçiyorlar ve o kadronun unvanını kullanmaya başlayacaklar. Bütün bu iyileştirmeler çerçevesinde oluşan yapıda en dengeli oluşum budur. O nedenle, bu önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Efendim, Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

Aslında önergenin gerekçesi de uzun; ama, isterse önerge sahibi önergesini 2 dakikada açıklayabilir.

HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

MADDE 3.– İlköğretim müfettişlerine eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfından kadro tahsis edilmesi hem 657 sayılı Yasanın 36/4 üncü maddesine hem de 1739 sayılı Yasanın 43 üncü maddesine aykırıdır. Zira, bu maddelerde eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfıyla öğretmenlik mesleği tanımlanmaktadır. İlgili sınıf, öğretmenleri kapsadığı gibi, öğretmenlik de, devletin eğitim ve öğretim vazifesiyle görevlendirdiği ihtisas elemanlarını belirtmektedir. Anılan bu yasa maddelerinde müfettişlere verilen teftiş, denetim, inceleme ve soruşturma görevleri yoktur. Yasada olmayan bir görevin verilmesi de mümkün olmadığı gibi, bu durumun tüzük ve yönetmeliklerle düzeltilmesi de mümkün değildir. İlköğretim müfettişi ise, öteden beri eğitim ve öğretim vazifesiyle değil, bu vazifeyi yapan yönetici ve öğretmenlerin teftiş, soruşturma ve inceleme işleriyle vazifelidir.

Tasarının 3 üncü maddesinde geçen ilköğretim müfettişlerinin eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında gösterilmesi ve öğretmenlik gibi düşünülmesi açık bir çelişkidir.

Diğer taraftan, görüşmekte olduğumuz tasarının 4 üncü maddesinde ilköğretim müfettişleri 657 sayılı Yasanın 36/a-11 maddesi kapsamına alınmıştır. Bu maddede sayılan müfettiş unvanlı denetim elemanları, 657 sayılı Kanuna ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelinin genel idare hizmetleri sınıfı (G) bölümünde de aynen yer almışlardır.

Müfettiş unvanlı denetim elemanlarından ilçe belediye müfettişlerinin de bu bölümde yer almasına karşın, ilköğretim müfettişlerinin yer almaması bir çelişki ve eksiklik olmasıyla birlikte, bu müfettişlerin statü kaybına neden olmaktadır.

Değişiklik, somut şekilde görülen ve anlaşılan eksiklik ve çelişkiyi gidermek ve ilköğretim müfettişlerinin hak ettikleri statüye kavuşturmak maksadıyla hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Öteki önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinde yer alan "IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı" bölümünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük (Ankara) ve arkadaşları

IV- Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı

Kadroları bu sınıfa dahil olanlardan

Derece Ekgösterge

a) İlköğretim müfettişleri 1 4000

2 3500

3 3000

4 2500

5 2000

6 1750

7 1500

8 1000

b) Öğretmen ve diğer personel 1 3500

2 3000

3 2500

4 2000

5 1500

6 1250

7 1000

8 850

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

Sayın Bedük, buyurun.

Süreniz 5 dakika efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, öğretmenlerimizin, özellikle, ödeneklerinin yüzde 18 nispetinde artırılmasıyla ilgili -kısa ifadesiyle söylüyorum- kanun tasarısının 3 üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Öğretmenler, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı yetiştiren çok mukaddes meslek grubunun mensuplarıdır. Size, özellikle bir tablo çizmek istiyorum: 1960'lı yıllarda bir öğretmenin aldığı maaş ile ekders ücreti arasındaki oran yüzde 87'dir, 1970'li yıllarda bir öğretmenin aldığı maaş ile ekders ücreti arasındaki oran yüzde 50'dir, 1980'li yıllarda ise bu oran yüzde 15'lere düşmüştür. Artık, öğretmenlerimiz, gerçekten, ekonomik durumunu, kendi maişetini, kendi çocuklarını düşünmekten, ülkenin çocuklarını geleceğe yönelik olarak yetiştirmekle ilgili gayretleri düşünemez duruma gelmiştir; bir taraftan çocuklarımızı yetiştirmeye çalışacak, bir taraftan da kendi ekonomik şartlarını ortaya koyacak veya kendi evinin geçimini düşünecek. Böyle bir anlayış içerisinde, öğretmenlerimizin, topluma yeteri kadar hizmet verebileceğini düşünmek, biraz hayalperestlik olur; ama, bütün bunlara rağmen, bugün, içerisinde bulunduğumuz şartlar itibariyle, bu ülkenin çocuklarını yetiştiren bütün öğretmenlere teşekkür borcumuz vardır; her türlü şartlara rağmen, bunu yerine getirmişlerdir.

İşte, bu anlayış içerisinde, bizim, üzerinde durduğumuz konu şudur: Öğretmenliği, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın en iyi şekilde yetiştirilmesini sağlayan kutsal bir meslek olarak kabul ettiğimize göre ve öğretmenlerin de, bu şartlar içerisinde ekonomik durumununun fevkalade kötü olduğunu kabul ettiğimize göre, öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal bakımdan desteklenmesi, günün şartları bakımından da -hatta, diğer meslek gruplarına nazaran çok daha iyi şartlara getirilmesi- artık, şart olmuştur, görev olmuştur, devlet için bir vecibe olmuştur. Eğer, öğretmenlerimize bu imkânları sağlamazsak, eğer, öğretmenlerimizin ekonomik maişetlerini, günün şartlarına uygun olarak, en üst seviyeye çıkarmazsak, o zaman, devlet olarak utanır duruma geleceğiz; bunu kabul etmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, biz, özellikle bu sebeple bir önerge verdik. Bakın, önergemiz, fevkalade iyiniyetle verilmiş olan bir önergedir; öğretmenlerin ve ilköğretim müfettişlerinin ekgöstergelerinin özellikle 4 000'den başlamak suretiyle artırılması ve emekliliklerine yansıtılması hususunda bir tekliftir. Getirilmiş olan bu kanun tasarısında, bugüne kadar kaynak ne ise, aynen o kaynaktan yararlanılabilir. Biz, bu kaynağın daha fazla geliştirilmesi imkânının sağlanabileceğini ve bütün siyasal partilerin de, buna olumlu bir yaklaşım içinde olacaklarını düşünüyoruz.

İlköğretim müfettişleriyle ilgili olarak getirilmiş olan düzenlemeyi takdirle karşılıyoruz, teşekkür ediyoruz; ama, ilköğretim müfettişleri, bugüne kadar yapmış oldukları hizmetlerde, gerçekten, benim eski görevim sırasında da fevkalade yararlandığımız, hem öğretmenlerimizin hem idarecilerimizin hem de mülkî idare amirlerinin toplumsal kalkınmada fevkalade desteklerini aldığı bir gruptur. Dolayısıyla, kendileri için ayrılmış olan o yeni statüyü olumlu karşılamakla birlikte, biz diyoruz ki, gelin, ilköğretim müfettişlerini genel idare hizmetleri sınıfına aktaralım; çünkü, ilköğretim müfettişleri, eğitim ve öğretim hizmetlerinin dışında, daha ziyade, denetim, soruşturma ve özellikle öğretmenlerimizin bu şartlar içerisinde daha iyi yetişmesine imkân sağlayacak şekilde görev yapmaktadırlar. Eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında kaldığı takdirde... Derse girmiyor; bir taraftan öğretmenlerimizi yönlendiriyor, bir taraftan denetimini yapıyor, bir taraftan da soruşturma yapıyor. Ağırlıklı olarak bu hizmeti yaptığına göre, genel idare hizmetleri sınıfına almanın daha gerekçi olduğunu düşünüyoruz ve kendi statüleri itibariyle diğer müfettişlerle aynı hizmet sınıfları içerisinde olmalarının, personel politikası bakımından da daha uygun olacağı kanaatini taşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, işte bu anlayış içerisinde, bir taraftan öğretmenlerimizin, bir taraftan ilköğretim müfettişlerimizin ekgöstergelerinin artırılmasına ve diğer personelin de bundan yararlanmasına imkân sağlayan bu önergemizi olumlu karşılayacağınız inancını özellikle taşımak istiyoruz. Öğretmenlerimize bu kanun tasarısıyla birlikte verilecek para yeterli değil, hiç de o kadar fazla değil; 5 milyon lira artış olacak; günün şartları içerisinde, özellikle, enflasyonun yüzde 102'lere vardığı bir ortamda ve bu kadar fazla pahalılığın olduğu bir ortamda onlara verilecek olan 5 milyon liranın, hiçbir şey olmayacağı, öğretmenlerimize yeteri derecede destek olmayacağı inancını taşıyoruz; ama, devletimizin bu imkânlarıyla dahi olsa verilecek olan bu desteği olumlu karşıladığımızı belirtiyoruz.

Bu önergemizle 4 000'e çıkarmakta olduğumuz ekgöstergelere olumlu bir yaklaşım içerisinde olacağınız ümidiyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmamıştı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir

Öteki önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin birinci fıkrasındaki "Devlet Memurları Kanunu" ibaresinin, "657 sayılı Devlet Memurları Kanununun" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Necdet Tekin (Kırklareli) ve arkadaşları

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Önergeyi geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Diğer önergeyi de mi çekiyorsunuz?

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Evet.

BAŞKAN – Evet; 2 önergeyi de geri çekiyorlar.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 4 üncü maddeyi okumadan önce, Sayın Mehmet Gözlükaya, Sayın Saffet Arıkan Bedük ve Sayın İrfettin Akar ile yine, Sayın İsmail İlhan Sungur, Sayın Sıtkı Cengil, Sayın Hasan Dikici, Sayın Mehmet Emin Aydın ve Sayın Mehmet Fuat Fırat, aynı mahiyette, aynı muhtevayı kapsayan 2 önerge vermişlerdir; tasarıya, çerçeve 4 üncü madde olarak bir madde eklenmesini istemektedirler ve 1979 yılında 2182 sayılı Kanunla memurlara verilen birer ek dereceden yararlanmayan memurların da yararlanmasını talep etmektedirler. İçtüzüğümüzün 87 nci maddesinin "Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır" hükmü karşısında, şimdi komisyonun salt çoğunluğu olmaması nedeniyle -kusura bakmasınlar; ben, aslında, bütün memurları birinci dereceye getirelim isterim ama- İçtüzük müsait olmadığından, bu 2 önergeyi işleme koyamadığım için üzgünüm.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4. – Devlet Memurları Kanununun 36 ncı Maddesinin (A) Fıkrası 11 inci bendine, “Dış Ticaret Uzman Yardımcıları” ibaresinden sonra gelmek üzere “İlköğretim Müfettiş Yardımcıları”, “Dış Ticaret Uzmanlığına” ibaresinden sonra gelmek üzere “İlköğretim Müfettişliğine” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın İsmail Coşar.

Buyurun Sayın Coşar. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA İSMAİL COŞAR (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 589 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde Grubumun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, görüleceği gibi, 4 üncü madde ile 3 üncü madde arasında hemen hemen fazla bir fark gözükmemektedir. 3 üncü madde, ekgösterge tablosunu göstermekte; 4 üncü madde de -yine aynı ifadeyle- ilköğretim müfettişleri ile yardımcılarının maddeye ilave edildiğini göstermektedir. Bu bakımdan, 3 üncü madde üzerinde görüşen arkadaşlarımın tamamı, hemen hemen, 4 üncü maddede yapılması icap eden görüşmeleri yapmış durumdalar. Ben, bu bakımdan, konunun bir başka tarafına işaret edeceğim ve konuşmamı kısa keseceğim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin (a) fıkrasının 11 inci bendi değiştirilerek, bu bent içerisine, ilköğretim müfettiş yardımcıları ile ilköğretim müfettişleri eklenmiştir. Bu düzenlemeyle, ilköğretim müfettiş ve yardımcılarının malî durumları, kısmen de olsa düzeltilmiş ve manevî bakımdan, yine kısmen de olsa onore edilmişlerdir.

Eğitim ve öğretimde büyük hizmet payları olan ilköğretim müfettişlerinden, bu vesileyle, kısaca bahsetmek istiyorum. Sayıları 3 bini bulan ilköğretim müfettişleri, en az 4 yıl süreli yükseköğrenim görmüş öğretmenler arasından yapılan yarışma imtihanları sonucunda, müfettiş yardımcısı olarak mesleğe adımlarını atıp ve 3 yıl bu görevi yaptıktan sonra, yine, bir yeterlik imtihanı neticesinde, ilköğretim müfettişliği unvanını kazanmışlardır; bu göreve girmeden de, eğitim fakültelerinin eğitim, yönetim ve teftiş bölümü mezunu olmaları, yönetmelik gereğidir.

Sayılan bu kademeleri tamamlayarak ilköğretim müfettişliği unvanını alan bu personelin görev ve yetkileri ise kısaca şöyledir: Okulöncesi eğitim kurumlarınının, ilköğretim okullarınının, özel eğitim okullarınının, dershanelerin ve Kur'an kursları başta olmak üzere, bütün kursların teftiş, soruşturma, rehberlik ve inceleme işlerini yaparlar; ayrıca, ildeki lise ve dengi okulların soruşturma ve inceleme işlerini yürütürler; yurtların periyodik denetimlerini yaparlar; aday öğretmenleri yetiştirirler; teftişini yaptıkları okulun yönetici ve öğretmenleriyle ilgili olarak sicil raporu tanzim ederler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görevlerini saydığımız ve yaptıkları daha başka görevlerini de sayacağımız müfettişler ile Bakanlık müfettişlerini mukayese edecek olursak, yaptıkları görev ve mesleğe girerken aranan nitelikler aynıdır. Ne var ki, ilköğretim müfettişleri, bakanlık müfettişlerinden daha az yanödeme, daha az ekgösterge, daha az tazminat almaktadırlar; makam tazminatları ise hiç bulunmamaktadır. Bu uygulama, hakkaniyet ve eşitlik prensipleriyle, eşit işe eşit ücret anlayışıyla da bağdaşmamaktadır. Ülkemizde, müfettiş unvanıyla denetim yapan personelin tümü, 1 sayılı ekgösterge cetvelinin, genel idare hizmetleri sınıfının (g) bölümünde yer almışken, ilköğretim müfettişlerinin aynı bölümde yer almaması, açık bir haksızlıktır. Bu bakımdan, ilköğretim müfettişlerinin eğitim ve öğretim sınıfından çıkarılarak, genel idare hizmetleri sınıfına dahil edilmelerinin daha uygun olacağı kanaatini taşımaktayım.

Bilindiği gibi, 657 sayılı Kanunun ekgösterge cetvelinde yer alan, genel idare hizmetleri sınıfından sayılan denetim görevlilerinin ekgöstergeleri 3 600' den başlamaktadır; halbuki, aynı işi yapan ilköğretim müfettişleri ise 3 000 ekgöstergeden başlamaktadırlar. Bu durumun ileride düzeltileceği kanaatini taşımaktayım.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarının, öğretmenlerimizi ve ilköğretim müfettişlerimizi kısmen de olsa huzura kavuşturacağına inanarak, hepinizi hürmet ve saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşar.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, grup adına konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Hay hay efendim; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

21 inci Yüzyıla girerken dünya küreselleşmeye gitmektedir ve küreselleşmeye giderken de var olma mücadelesini de beraberinde getirmektedir. Bu var olma mücadelesinde, kendini yenileyen, millî ve manevî değerlerine sahip çıkarak çağı yakalayan ülkeler başarılı olacak ve ayakta da kalacaktır. Dünyada bu gelişmeler olurken, Türkiye'nin, hak ettiği yeri alabilmesi, yani, güçlü ve önder Türkiye olabilmesi için, geleceğin teminatı olan çocukların her halükârda en iyi şartlarla yetiştirilmesi şarttır; onu yetiştirecek olan da öğretmendir, fizikî yapıdır ve onlarla bütünleşen ilköğretim müfettişlerinin yaptığı hizmetlerdir.

21 inci Yüzyılın öğretmeni, iki dili rahatlıkla konuşabilmelidir, öğretmekle yükümlü olduğu konuda geniş ve derin bir bilgiye sahip olmalıdır, öğretim tekniklerini ve bu tekniklerin gerektirdiği araç ve gereçleri kullanabilmelidir, nitelikli genel kültür ve görgü düzeyine ulaşmalıdır, çağdaş iletişim araçlarını kullanabilecek ve kullanımlarını öğretebilecek becerileri kazanmış olması şarttır, toplum ve davranış bilimlerinde uzman uygulayıcı olmalıdır.

Sıralanan zorunluluklar nedeniyle öğretmenin yetiştirilmesi, lisans eğitimi, bir yıllık meslekî eğitim ve yüksek lisans düzeyinde olmalıdır. Tüm bunların olabilmesi için, onların maddî durumlarının iyi olması lazımdır. Tüm bunların gerçekleştirilebilmesi, yönlendirilebilmesi ve rehberlik bakımından da hizmete değer bir şekilde kendilerine gereken hassasiyetin gösterilmesi, ilköğretim müfettişlerinin de aynı şartlarda, aynı vasıflarda ve aynı düzeyde yetiştirilmesi, aynı imkânlarla teçhiz edilmesi gerekmektedir.

Biraz evvel size bir tablo çizmiştim; ama, bütün bu şartlar içerisinde özellikle şunu sormak istiyorum: Enflasyon oranının yüzde 100'ü aştığı bir ülkede öğretmen ne yapsın, hızla gelişen dünyada kendini nasıl yenilesin; yenilediğini, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza nasıl aktarsın?!

Her kesimde olduğu gibi, öğretmenlerimiz de, her gün okuldan evine dönerken yaşam mücadelesi vermektedir, "ay sonunu nasıl getirebilirim, çocuklarıma ne alacağım" diye düşünmektedir.

İşte, gerek öğretmen gerekse ilköğretim müfettişi bu şartlar içerisinde hizmet etmektedir.

Madde 4'te yeni bir hüküm getirilmektedir. İlköğretim müfettişlerini de size anlatmak istiyorum: Biraz evvel ifade ettim, mülkî idare amirliğim sırasında, özellikle, görev yaptığım illerde ekonomik, kültürel ve sosyal bakımdan toplumsal kalkınma konusunda yaptığım her faaliyette, öğretmenlerimi, o mukkades varlıkları hep yanımda gördüm, hep onlarla beraber çalıştım. İlköğretim müfettişleri de, aynı anlayış içerisinde benimle beraber köylere gitmek suretiyle hizmet verdiler, her tarafta görev yaptılar. İşte, onların özellikle nasıl yetiştirildiklerini ve onlara aslında nasıl bakılması gerektiğini, önce hangi menşeden geldiklerini, hangi şartlar içerisinde yetiştirildiklerini iyi bilerek değerlendirme yapmak gerektiği kanaatini taşımaktayım.

Değerli milletvekilleri, bir ilköğretim müfettişinin, mutlak surette, en az 4 yıllık fakülte veya yüksekokul mezunu olması gerekmektedir; 4 yıl öğretmenlik yapmaktadır; daha sonra bir yarışma sınavına tabi tutulmakta, bu yarışma sınavında eğer başarılı olursa, 3 yıl staj görmekte ve sonra da asaleten ilköğretim müfettişi olmaktadır. Dikkat edilirse, devletin bütün kamu kurum ve kuruluşlarındaki, bakanlıklarındaki müfettişleri hangi statüye tabi ise, ilköğretim müfettişleri de, özellikle, kendilerinde aranan şartlar, eğitimleri ve hazırlık safhası bakımından, aynı statüye tabidir. Onlar, genel idare hizmetleri sınıfındayken, devletin çeşitli imkânlarından yararlanmaktadırlar; ama, ilköğretim müfettişleri eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında olunca, çalışma şartlarına, eğitim tarzlarına, menşelerine rağmen, aynı imkânlardan yararlanamamaktadırlar. O halde, gelin, ilköğretim müfettişlerini genel idare hizmetleri sınıfı bölümüne koyalım; koyalım ki, onlardan, hiç olmazsa, hem rehberlik alanında daha fazla istifade edelim hem denetim ve soruşturma... Soruşturmayı, ben, genellikle kabul etmiyorum; çünkü, ben, daha ziyade rehberlikte, yönlendirmede, devletin çeşitli kademelerinde çalışan idarecilerine ve tüm memurlarına, özellikle, onları en iyi yönlendirecek şekilde hizmet verebilecek bir anlayışın müfettişlerde hâkim olmasını diliyorum ve o temennide bulunuyorum ve teftişi de bu manada kabul ediyorum. İlköğretim müfettişleri de, inanın, bu manada çalışıyor İlköğretim müfettişleri, ağırlıklı olarak bütün ilköğretim okullarında öğretmenleri yönlendirmek maksadıyla hizmet yapan bir meslek grubudur. O halde, bu meslek grubunu bu anlayış içerisinde değerlendirmek ve genel idare hizmetleri sınıfından hareket etmek suretiyle onları eğitimle bütünleştirmek ve eğitimle bütünleştirdikten sonra, biraz evvelki ifade ettiğim şartları itibariyle, 21 inci asırda bilgi toplumunu yakalayabilmek için, onların ileri ülkeler seviyesinde en iyi şekilde yetişmesiyle beraber, kendilerinin yönlendirebileceği öğretmenlere de hizmet etme açısından faydalı olabileceği kanaatini taşımaktayız.

Değerli milletvekilleri, işte bu anlayış içerisinde ilköğretim müfettişlerinin genel idare hizmetleri sınıfına alınması suretiyle, hem ekonomik durumlarının iyileştirilmesi hem de bu sınıfta özellikle değerlendirilmesinin uygun olacağı ve bu şekilde öğretmenlerimize daha fazla yararlı olacakları inancı ile Doğru Yol Partisinin görüşlerini huzurlarınıza getirmiş bulunmaktayım.

Maddeye olumlu yaklaşmakla birlikte, verilmiş olan önergemizin olumlu bir anlayış içerisinde değerlendirileceği ümidi ile hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Şahsı adına Sayın İbrahim Ertan Yülek; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Yülek, süreniz 5 dakikadır.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu madde ile 3 üncü madde çok yakından alakalı olduğu için söz aldım; esasında 3 üncü madde üzerinde söz almak istiyordum. Bu madde üzerinde şu ana kadar gerçekten güzel sözler söylendi. Ben, genel olarak, Türkiye'de eğitim politikasını ve eğitim müfredatını epeyce bilenlerden birisiyim; ancak, teşkilat yapılanmasını ve bu arada, ilköğretim müfettişleri hakkında çok malumatım yoktu. Bu kanun tasarısı Meclise sevk edildiğinde, birçok ilköğretim müfettişi arkadaşlar, hakikaten haklı gerekçelerle, zannediyorum, beni ziyaret ettikleri gibi, birçok milletvekili arkadaşı da ziyaret ettiler ve ilköğretim müfettişliğinin diğer denetim elemanlarından farkı olmadığını söylediler. Tabiî, ben, sadece, ilköğretim müfettişlerini, eğitimi teftiş eden müfettişler olarak mütalaa ettiğim için, karşı argüman olarak aradaki farkları söylediğimde "hayır, biz, idarî denetim yapıyoruz, esas yaptığımız denetim idarî denetimdir; bu arada, ilave olarak da, belki eğitim denetim yapıyoruz" dediler. Dolayısıyla, herhangi bir kamu kuruluşundaki bir denetim elemanı neleri yapıyor ise, bunlar da aynı denetimi yaptıklarını, öbürlerinden farkı olmadığını beyan ettiler. Hakikaten, daha sonra, getirmiş oldukları diğer dokümanlarla, ben de, bu meseleye mutmain oldum.

Şimdi, öğretmenlerin kamu görevlisi olup olmadığı hakkında bir sakınca konulabilir; ama, bugünkü 657 sayılı Kanuna göre, öğretmenlik bir kamu görevi ise, benzer şekilde, hakikaten, ilköğretim müfettişliği de kamu görevidir; ama, herhangi bir bakanlıktaki denetim elemanı da kamu görevlisidir ve 657 sayılı Kanuna tabidir. Aradaki fark ne; arada bir fark var, o fark da, ilköğretimde veya eğitimde çalışan müfettişlerin, eğitim müfettişi olarak isminin geçmesi ve eğitim hizmetlerinde yer almasıdır. Oysa, bunların gerçekten de, diğer denetim elemanlarında olduğu gibi, genel idare hizmetleri sınıfında veya normal olarak denetim elemanları sınıfında yer alması gayet mantıklıdır.

Nedense, hep şunu gördüm ben; yani, Parlamentoya geldikten sonra, hükümetler çok akıllı; hükümetler akıllı olunca, onların iktidar kanadındaki milletvekilleri de, aynı şekilde çok akıllı. Yani, bununla şunu söylemek istiyorum: Muhalefet tarafından getirilen en doğru fikirler bile yanlış... Bunun, bir örneğini dün gördük. Hakikaten, ben, burada daha sonra birçok arkadaşla görüştüğümde "ya, hakikaten, şu maddeleri de şöyle değiştirmemiz lazımdı; ama, yani, ne yapalım ki, Hükümet buna razı olmayınca, biz de sizinle beraber olamadık" dediler. Şimdi, şurada bakın, bu işi hakikaten iyi bilen arkadaşlarımız, yani, eski bakanlar, eskiden valilik yapmış olan arkadaşlarımız, öğretmen olan arkadaşlarımız, çok haklı olarak, meselenin içinden gelen kimseler olarak diyorlar ki, Millî Eğitim camiasındaki denetim elemanları ile diğer kamu kuruluşlarındaki denetim elemanları arasında bir fark yok. Hakikaten, bize gelen denetim elemanlarından, ilköğretimden veya ortaöğretimden gelen denetim elemanlarıyla yapmış olduğumuz görüşmelerde, ben de, devletin çok muhtelif kesimlerinde ve muhtelif kademelerinde çalışmış kimse olarak arada bir fark olmadığına kanaat getirdim ve inandım. Bütün bunlara rağmen, yani, bu kadar insan, içinden gelmiş kimseler, uzman kimseler bunların denk olduğunu söylerken, hükümetin getirdiği bir meseleye illa doğru demek ve ondan sonra da, efendim, iktidar partisindeki arkadaşların, illa bu doğrudur diyerek, getirilmiş olan çok makul önergeleri desteklememek, bilmiyorum, yani, galiba, bu, iktidar hastalığı.

Onun için, arkadaşlar, rica ediyorum, bakınız, ne olur, getirilmiş olan şu önergelere destek verelim ve hiç olmazsa, bir yanlışı beraberce düzeltelim diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

İşte, iktidar olunca, herhalde, biraz daha başka düşünüyorlar; muhalefet olunca başka düşünüyorlar.

AHMET KABİL (Rize) – Geçen sene farkında değildi Sayın Yülek!

BAŞKAN – Efendim, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Madde üzerinde bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Metin Bostancıoğlu Ali Ilıksoy Mustafa Güven Karahan

Sinop Gaziantep Balıkesir

A. Turan Bilge Uğur Aksöz Hasan Gülay

Konya Adana Manisa

Avni Kabaoğlu

Rize

"MADDE 4- 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin (A) fıkrası 11 inci bendine 'Dış Ticaret Uzman Yardımcıları' ibaresinden sonra gelmek üzere 'ilköğretim Müfettiş Yardımcıları', 'Dış Ticaret Uzmanlığına' ibaresinden sonra gelmek üzere 'İlköğretim Müfettişliğine' ibaresi eklenmiş, anılan Kanuna ekli I sayılı cetvelin 'II TEKNİK HİZMETLER SINIFI' bölümü (a) sırasındaki 'Mimar' ibaresinden sonra gelmek üzere "ile Şehir Plancısı ve Bölge Plancısı" ibaresi ile (b) sırası karşısına derece ve ek göstergeler kısmına "1 2 600 3 000" rakamları ilave edilmiş ve söz konusu Kanunun 178 nci maddesinin (B) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"B) Kurumlar gerektiği takdirde personelini günlük çalışma saatleri dışında fazla çalışma ücreti vermeksizin çalıştırabilirler. Bu durumda personele yaptırılacak fazla çalışmanın her sekiz saati için bir gün hesabı ile izin verilir. Ancak, bu suretle verilecek iznin en çok on günlük kısmı yıllık izinle birleştirilerek yılı içinde kullandırılabilir."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, aslında, biz, bu önergede, önerge tekniğine uygun bir şey de görmedik; çok karıştırılmış bir şey. Siz farkettiniz mi, neyi değiştiriyor? Evvela, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, Anayasa Mahkemesinin iptalinden doğan bir hukukî boşluk var, bunu gidermeye yönelik bir düzenlemedir; ancak, Komisyonumuz üyelerinin hepsi burada olmadığı için uygun görüyoruz, o nedenle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Hükümet önergeye katılıyor, Komisyon da çoğunluğu olmadığı için takdire bırakıyor; yani, esas itibariyle benimsiyor.

Önerge tekniğine biraz da aykırı; ama, yine de, Komisyon benimsediğine göre, ben bir şey diyemiyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bedük, buyurun efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, biraz evvel konuşmam sırasında, ilköğretim müfettişlerinin genel idare hizmetleri sınıfına alınmasıyla ilgili önergemizin bulunduğunu söylemiştim, 3 üncü maddede vermiştik. O reddedildiği için... 4 üncü maddeyle alakası yok...

BAŞKAN – Tamam efendim, biz, araştırdık.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Yanlış anlaşılmaması için...

BAŞKAN – Ben, zatıâlinizin konuşmasından sonra sordum arkadaşımıza. 5 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- T.C. Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasına "şu kadar ki" ibaresinden sonra gelmek üzere, "yaş haddini aşmamış olmaları kaydıyla her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler ile" ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteyen?..

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ali Oğuz konuşacaklar.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ali Oğuz; buyurun.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; çok önemli bir kanun tasarısı üzerinde müzakere yaptığımız hepinizin malumudur. 589 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesine kadar gelmiş bulunuyoruz. Ben inanıyorum ki, konuşmalarımızı biraz kısa tutarsak, inşallah, birkaç saat içerisinde bu kanun tasarısını bitireceğiz; ancak, şunu ifade edeyim ki, arkadaşlarımız, yine de, maddeler üzerinde ve özellikle de, önergeler üzerinde konuşmayı tercih ediyorlar.

Bu 5 inci madde oldukça kısa bir madde; metni okundu. "T.C. Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasına 'şu kadar ki' ibaresinden sonra gelmek üzere, 'yaş haddini aşmamış olanlara kaydıyla her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ders ücreti karşılığı ders göveri verilenler ile' ibaresi eklenmiştir" den ibaret. Maddenin gerekçesine bakıyoruz ve o da oldukça kısa. Bu gerekçede "bu madde ile şu anda ilköğretim müfettişi olarak görevli bulunanların 'eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı' kapsamından çıkarılarak 'genel idare hizmetleri sınıfı' kapsamına alınmaları amaçlanmıştır. Maddenin anlamı açıktır" deniliyor. Bu ehemmiyetli konu, gerek Sayın Bedük tarafından gerekse 4 üncü madde üzerinde konuşanlar tarafından dile getirildi ve bir önergeyle mesele halledildi.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, öğretmenlik, çok mukaddes bir meslek. Hatta, manevî eğitimde, öğretmenlerin önderleri olarak peygamberler, muallimler olarak, öğretmenler olarak tarif edilmişlerdir. Cemiyette yetiştirilen insanların eğitiminde, devlet başkanlarından kumandanlara kadar, manevî değerlerde yükselmiş eli öpülmeye layık insanlara kadar herkesin yetişmesinde öğretmenlerimizin büyük emekleri vardır; ölenleri rahmetle anıyor, hayatta olanların da ellerini öperek, sağlık ve saadetler diliyor; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Oğuz, aslında, bu madde, emekli olan öğretmenlerden tekrar görev almak isteyenlerin emekli maaşlarının kesilmemesiyle ilgili; herhalde, gerekçe de onu belirtiyor.

Madde üzerinde başka söz isteyen?..Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6. – T.C. Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

EK MADDE 73. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinden ek göstergeli veya daha yüksek ek göstergeli bir göreve atananlara; atandıkları görevin ek göstergesi üzerinden emekli aylığı, malullük aylığı bağlanması ve emekli ikramiyesi ödenebilmesi veya toptan ödeme yapılabilmesi için, atandıkları görevin ek göstergesi üzerinden, bu göreve başladıkları tarihten itibaren en az altı ay süreyle Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına kesenek ve karşılık ödemiş olması şarttır. Altı ay kesenek ve karşılık ödememiş olanlara bu göreve atanmadan önce emekli keseneğine esas alınan ek gösterge rakamı üzerinden işlem yapılır.

Her türlü müşavirlik görevlerine atananlar hariç; Bakanlar Kurulu Kararı veya müşterek kararla atananlar, ilgili mevzuatı uyarınca mesleğe özel yarışma sınavı ile giren ve belirli süreli meslek içi eğitimden sonra özel bir yeterlilik sınavı sonunda atanılan görevlerde bulunanlar, Emniyet Hizmetleri Sınıfına dahil olanlar, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşiklâtı Kanunu, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 357 sayılı Askerî Hâkimler Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi olanlar ile yaş haddi, vazife malullüğü veya ölüm nedeniyle altı aylık süreyi tamamlayamayanlar hakkında yapılacak emeklilik işlemlerinde yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 68 inci maddesi hükümleri saklıdır.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Sağlam; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 6 ncı maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle, Emekli Sandığı Kanununda yeni bir düzenleme yapılıyor. Başlangıçtan itibaren, emekli öğretmenlerin tekrar Bakanlığa alınmasıyla ilgili çeşitli beyanatlar yapıldı. Halbuki, 1996 yılında, emekli öğretmenlerin Bakanlığa alınmasıyla ilgili yaş haddi 50 idi, biz bunu 55'e çıkardık; yani, emekli olanlardan 55 yaşına kadar olanlarının bile tekrar Bakanlığa dönmeleri mümkün oldu. Halbuki, son zamanlarda, bu yeni bir işlemmiş gibi kamuoyuna duyuruldu.

BAŞKAN – Sayın Bakan, o 5 inci maddeydi efendim.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Bir saniye... Bununla ilgili. Geleceğim şimdi.

Bir kere, bunun bir açıklığa kavuşturulması lazım; yani, isteyen öğretmen zaten 1996 yılında da tekrar mesleğe dönebiliyordu; hatta, yaş sınırı da 55'e çıkarıldı.

İkincisi, kamuoyunda -bize gelen bilgilere göre- büyük ölçüde, görevden alınan, özellikle eğitim yöneticilerinin tekrar göreve getirilmeleriyle ilgili, çok önceden emekli olmuş bazı insanların göreve getirildiği söz konusu oldu. Mesela, Kahramanmaraş Millî Eğitim Müdürlüğüne yedi sekiz yıl evvel emekli olmuş birisi getirildi ve o kişiye "çok programlı lise" denildiği zaman "neymiş bu çok programlı lise" demiş; yani, adam, eğitimden o kadar uzaklaşmış birisi.

Şimdi, bu çaba, acaba, eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan, yılları geçmiş insanları, tekrar, eğitim yöneticiliğine getirmek için, kamuoyu oluşturmak için miydi diye merak ediyorum.

İkincisi, bu maddede bir çelişki var. Maddenin birinci fıkrası, emekli olmak için 6 ay süreyle kesenek ve karşılık ödenmesini şart koşuyor. Hemen altındaki ikinci fıkra, yarışma sınavı ile giren ve belirli süreli meslekiçi eğitimden sonra özel bir yeterlik sınavı sonunda göreve alınanları hariç tutuyor. Sabahtan beri konuşuyoruz, kanun maddesinde de var, ilköğretim müfettişleri yarışma sınavıyla yardımcı olarak göreve alınıyor ve yetenek sınavıyla müfettiş oluyor.

Şimdi, emeklilik bakımından, aynı bakanlığın öğretmen statüsündekilere başka, ilköğretim müfettişi statüsündekilere başka muamele mi yapacaksınız? İlköğretim müfettişleri için birinci fıkrayı uygulamanız mümkün değil; çünkü, diğer kanunlarla beraber "müşavirler hariç, bunlar diğerlerine uygulanmaz" demişsiniz.

Onların da ilgisini anlamak mümkün değil, millî eğitim personeliyle istihbarat teşkilatında çalışanların, vesairenin ne ilgisi var. Yani, bu maddenin amacı, sadece öğretmenlerin, bir kademeye geldikten sonra 6 ay o ek gösterge rakamını almadan emekli olamayacakları konusu ise, çok kısa bir cümleyle tedvin etmek mümkündü diye düşünüyorum.

Ayrıca -biraz önce söyledim- aynı bakanlığın ilköğretim müfettişlerini bundan hariç tutuyorsunuz; çünkü, tasarının 9 uncu maddesinde, bunların ilköğretim müfettişliğine nasıl alındığını okursanız, üç yıllık bir çalışmadan sonra, aynen yarışma sınavıyla, yetenek sınavıyla müfettişliğe geçecekleri vurgulanıyor.

Dolayısıyla, böyle bir ikilem, aynı bakanlığın personeli arasındaki böyle bir ayırım, çeşitli sanıkcalar doğurabilir. Bunu, arkadaşlarımızın, Yüce Meclisin bilgisine arz ediyorum.

Burada emeklilikle ilgili düzenlemede, belli bir kademeye gelmiş olan insanlar -mesela, burada "müşavirler hariç" denilmiş; buna da gerek olduğu kanaatinde değilim- emekli olmak istiyorsa ille altı ay süre şartını getirmenin, büyük ölçüde bir anlamı olmadığı kanaatindeyim; çünkü, yine tasarının bazı maddelerinde -ileride gelecek- öğretmenlerin, eğitimcilerin emeklilik işlemleri için temmuz ve ağustos ayları öngörülüyor. Dolayısıyla, bir taraftan altı ay süre şartı, diğer taraftan temmuz ve ağustos şartı da problem çıkarabilir.

Dolayısıyla, bu maddenin daha iyi düzenlenmesi mümkün; sadece altı ay süre şartı yerine veya "yarışma sınavıyla gelen, yetenek sınavıyla gelen bundan hariçtir" denilen ikinci fıkra yerine, doğrudan doğruya "Millî Eğitim Bakanlığına bağlı öğretmenler ve yöneticiler ile ilköğretim müfettişleri -ben, gerekçesini anlamakta zorluk çekiyorum; ama, eğer çok önemliyse- altı ay bulundukları derecede kalmadıkları takdirde, emekli olamazlar" denilebilir; ama, bunun, uygulamada kanun tasarısının diğer maddeleriyle problem çıkaracağı kanaatindeyim; bir.

İkincisi; aynı bakanlığa mensup iki ayrı grup arasındaki farklılığın da, problem olacağı kanaatindeyim.

Dolayısıyla, Bakanlığın bütün personeli, eğer emekli olmak istiyorsa, -bu, bir haktır- temmuz ve ağustos aylarında olabilir; bulunduğu dereceye henüz iki üç ay önce gelmiş olabilir; bunların emeklilik işlemlerinin yaptırılmasında da fayda olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sağlam.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Aslında, Komisyonun bu konuyu açıklaması lazım. Bazen şöyle bir şey oluyor, geçmişte Mecliste de olmuştu: 7 nci derecedeki bir adamı, cuma günü getirip 1 inci dereceye atarsınız, pazartesi günü de emekli edersiniz. İşte, bu madde, herhalde onu önlemek için; eğer amaç buysa, yerinde bir madde.

Sayın Bakan, bu konuda bir açıklık getirmek istiyorsanız buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, açıklama fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

1998 Bütçe Kanunu incelendiğinde, orada bir hükmün yer aldığı görülür. O da "belirli bir kademeye gelmiş kamu görevlisi, 6 ay çalışmadan oradan ayrılırsa, o kademenin emekli haklarından yararlanmasın" hükmü.

Hepinizin malumu olduğu üzere, bütçe kanunlarının ömrü bir yıldır. Oysa, bu, sisteme kazandırılması gereken bir husustur. Sayın Başkanın gözlemlediği gibi, şu veya bu nedenle, belirli kademeye bir kişi getiriliyor, bir gün çalıştırılıyor, ertesi gün emekli yapılıyor. Bu, iyiniyetin suiistimaliydi. İşte, bu iyiniyetin suiistimaline son vermek için, Bütçe Kanununda yer alan bu hükmü -devamlı bir nitelik kazandırabilmek için- Emekli Sandığı Kanununa monte eden bir düzenlemedir. O nedenle...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Nerede olmuş bu, Sayın Bakan?

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Bu olay Parlamentoda mı olmuş?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Bilemiyorum efendim. Onlara ait örnek verme durumunda değilim ben.

Yalnız, bu, kötü kullanıma yol açabilen bir düzenlemeydi; onun için, sisteme kazandırılmak istenen bir boyuttur. Bu, 55 inci Hükümet tarafından, 1998 Bütçe Kanunuyla getirilmişti o günkü ihtiyaca cevap vermek için. Sistemde kalıcı kılabilmek için, Yüce Meclisin önüne bir kanunla geldiğimizde ve Emekli Sandığı Kanununda da bazı değişikliklerin yapılmasını fırsat bilerek, buranın en uygun yer olacağı düşüncesiyle buraya dahil edilmiştir.

Bu açıklamayı yapma fırsatını bana verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanı, bir dakika...

O zaman, niye Bakanlar Kurulu kararıyla atananlar ile müşterek kararnameyle atananları hariç tutuyorsunuz? Yani, o da, eşitsizlik doğuruyor. İşte, gidip de, birisi bakan bulup da...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Hepsi dahildir efendim; yani...

BAŞKAN – Mesela, biz -tam iyi hatırlamıyorum da- Meclisi, o Bütçe Kanunu hükmünden istisna tutmuşmuyduk; öyle zannediyorum.

Şimdi, Komisyon Başkanına da söz vereyim; yani, siz de bir açıklama yapın, eşitsizlik olmasın ...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, böyle bir düzenleme yapılırken, kamunun zorunlu ihtiyaçlarının ihmal edilmemesi ilkesi de birlikte gözetilmiştir. Bu sebeple, Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna, daha önce, 1998 yılı bütçe görüşmeleri sırasında sunmuş olduğumuz ve yüksek tasviplerinize mazhar olan madde, aynen, buraya "ilgili kanununda gerekli düzenleme yapılıncaya kadar" ibaresi de dikkate alınarak, nakledilmiş ve yerli yerine oturtulmuştur.

Buradaki istisnalar, kişiler için değil, devlet için zorunlu ve bu tür düzenlemelerden yararlandırılması gereken kamu hizmetleri içindir. Bu bakımdan, hizmetlere istisna tanındığı için de, bir sübjektiflik söz konusu değildir.

Saygılarımla arz ederim efendim.

BAŞKAN – Sayın Başkan, eğer, kamu hizmetinde bulunanları bundan yararlandıracaksanız, altı ay çalıştırın da ondan sonra emekli edin, değil mi, aldınız, ikinci gün niye emekli ediyorsunuz?..

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, zaten öyle yapılıyor.

BAŞKAN – İkinci fıkra öyle. İkinci fıkraya göre, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek kararla atananlar -işte burada sayılan kişiler- o göreve başlayacak; bir gün göreve gelecek, ertesi gün, altı aylık emeklilik ücretini ödemeden emekli olacak... Eşitsizlik var; yani, kusura bakmayın, bu, haksızlık.

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, izin verirseniz bir açıklama yapayım.

BAŞKAN – Önergelerde açıklarsınız Sayın Bakan.

Şimdi, Sayın Nedim İlci, Hasan Dikici, Ahmet Cemil Tunç, Zülfükar İzol, Mustafa Bayram, Hasan Belhan ve Hüsamettin Korkutata'nın "görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddesindeki ek 73 üncü madde başlığı, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki ek 32 nci maddesine bir fıkra eklenmiştir" şeklindeki önergesini, yasa tekniğine aykırı olduğu için, işleme koymuyoruz; çünkü, bu önergeyi işleme koyabilmemiz için, Komisyonun salt çoğunluğunun olması lazım.

Diğer önergeleri de sahipleri geri aldı.

Bir önerge kaldı, bu önergeyi okutuyorum:

Bu vesileyle açıklama yapabilirsiniz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 6 ncı maddeyle getirilen ek madde 73'ün üçüncü fıkrasının sonuna "5434 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce emekli olduktan sonra Millî Eğitim Bakanlığı tarafından tanınan eğitim önlisans programını tamamlayan öğretmenlerin, 65 yaş haddi nedeniyle yapılamayan intibakları, son öğrenim durumlarına göre, emsallerine uygun olarak düzeltilir " cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail İlhan Sungur Hasan Dikici Kâzım Arslan

Trabzon Kahramanmaraş Yozgat

Mikail Korkmaz Hüseyin Arı Bedri İncetahtacı

Kırıkkale Konya Gaziantep

Emin Aydınbaş

İçel

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Efendim, bu düzenleme, tüm devlet personelini ilgilendiren bir düzenlemedir. Onun nedenle, öğretmenler için istisnai bir ilave yapmak anlamlı olmaz. Genele yönelik bir düzenleme olduğu için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak, buyurun Sayın Sungur.

Süreniz 5 dakikadır.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öğretmenlerimizi, sadece hizmet sırasında değil, emekli olduktan sonra da düşünmeliyiz. Eğer, öğretmenlerimiz emekli olduktan sonra ikinci bir iş yapamıyorlarsa veya yan gelirleri yoksa, emeki olduklarında rahat bir yaşam sürecekleri yerde, ekonomik sıkıntı çekmektedirler. Hele, bizim bu önergemizde sözünü ettiğimiz gibi, 65 yaşını geçmiş ve Bakanlığın kendilerine tanıdığı bir haktan yararlanamayan öğretmenler ise, bu daha da üzücü bir durumdur.

Ben, iki yıl önce bu konuyla ilgili bir kanun teklifi vermiştim, ancak şimdi gündeme geldi. Benim kanun teklifimde sözü edilen sadece öğretmenlerdir, diğer memurlar yoktur. Bu kanun teklifine gerekçe olan öğretmen arkadaş da, maalesef hakkın rahmetine kavuştu. Bu yüzden, ben kendimi vebal altında hissediyorum. Tabiî, bu kanunu çıkarmayan veya çıkarmamakta direnen kişilerin de aynı vebali taşıyacaklarına inanıyorum.

Bakın, rahmetli öğretmen arkadaşımız bana gönderdiği yazıda ne diyor: "Emekli olduktan sonra Bakanlık tarafından bizlere, eğitim ön lisans programını bitirme hakkı verildi. Bu haktan yararlanarak, iki yıllık ön lisans programını başarıyla bitirerek diplomalarımızı aldık. Emsallerimizin yeniden atamaları il müdürlüklerine yapıldı. Ataması yapılan arkadaşlarımız, illerde kurulan tayin komisyonları tarafından, il içindeki bir okula depo tayini yapıldılar; yani, hiç görev yapmadan, orada sadece tayini yapılmış olarak, öğretmen gibi çalışıyor göründüler. Onbeş gün içerisinde, gerekli intibakları yapıldı; ancak, bu arkadaşlarımızın hiçbirisi sınıfa giremeden yeniden emekli oldular; ancak, bizler, bir grup emekli öğretmen olarak, yaşımız 65'i geçtiği için, yasa gereği, yeniden atamamız yapılmadı. Bu suretle de intibaklarımız da yapılamadı, mağdur edildik. Bu durumumuza bir çözüm getirmek için, siz büyüklerimizden, bizimle ilgili olarak yasal bir düzenlemenin yapılmasıyla; intibaklarımızın, gerekli belgeleri ibraz etmek suretiyle, Emekli Sandığı tarafından... " diye devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, iki yıl önce yazılmış bir mektup. Zaten, bunlar, yaşı 70'in üzerinde birkaç öğretmen. Takdir edersiniz ki, bu emekli öğretmenlerimiz, bize hizmet vermiş, bizi yetiştirmiş olan arkadaşlarımızdır, büyüklerimizdir. O bakımdan, bu mağduriyetlerinin giderilmesini rica ediyorum.

Beni sabırla dinlediğiniz için de teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sungur.

Önergeye, Hükümet ve Komisyon katılmadı. Sayın önerge sahibi, önergesini izah etti.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Yalnız, bence, maddenin ikinci fıkrası, hâlâ, eşitlik ilkesine aykırı. Müşterek kararnameyle, üçlü kararnameyle atananların, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, hâkimlerin, askerî hâkimlerin, altı ay emeklilik keseneği ödemeden de emekli olabilecekleri yolundaki hükmü eşitlik ilkesine aykırı. Bence, ikinci fıkradaki şart, eşitlik ilkesini bozuyor.

Sayın Komisyon Başkanı, bir açıklama yapacaksanız, buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Değerli Başkanım, biraz önce arza çalıştığım gibi, bu fıkrada kapsama dahil edilen görevliler, görevlere mevsuf usullerle, yani, belirli, normal genel usullerin dışında, özel usullerle getirilen kamu görevlilerini içermektedir. Burada, bir defa, ortak kararla ve Bakanlar Kurulu kararıyla getirilenler, Cumhurbaşkanlığının tasdikine ait kararlardır; artı, mesleğe, özel yarışma sınavıyla giren kamu görevlilerini kapsamaktadır. Buralarda, esasen, ilgili kanunlarında, söz konusu uygulamanın kötüye kullanımını önleyici düzenlemeler yer aldığı için ve hizmetlerin de özellikleri bulunduğu için, altı ay zorunlu mütalaa edilmemiştir. Bu, Meclisin takdirindedir.

Arz ederim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın İyimaya, bir şey mi söyleyeceksiniz?

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkanım, Komisyon Başkanının bu açıklaması üzerine, usulün pek dar imkânına rağmen, bir iki cümle eklemek istiyorum: Burada, yalnızca, özel hizmetlere veya vasıflı kimselerin statülerine has değil; ayrıca, fıkraya bakılırsa, yaş haddi ve ölüm gibi hallerde dahi, bu süre aranmaksızın, rahat rahat, imtiyazlı bir emeklilik statüsü oluşturulmaktadır. Emeklilik statüsünün kendisi, önceden sürdürülen veya edinilen vasıflara bağlı değil, tamamen eşitliğin en yoğun şekilde işlemesi gereken alandır. Anayasanın 10 uncu maddesine ve sosyal güvenlik ilkelerine tamamen aykırıdır. Ayrıca, istisna maddeleri, kuralları delen değil, imtiyaz maddeleridir; Parlamentonun kabul etmemesi lazım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz de kısa bir açıklama yapın. Aslında, usul dışı; ama, neyse...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkanım, Sayın İyimaya'nın altını çizdiği hususun altını, bir kez de ben çiziyorum. Bir kamu görevlisini tayin etmişsiniz, müsteşar veya genel müdür diyerek; ondan sonra, bu adam, beş ay yirmidokuz gün çalışmış, kalp krizi geçirmiş, ölmüş. Bunun hakkını elinden mi alacağız, mirasçıları yönünden? Bu, onu güvence altına alıyor. Bir başkomiser; görevlendirmişsiniz, yan göstergesini almış, şunları bunları almış, vazife malulü olmuş, ondan sonra, vazife malulü olarak emekliye sevk etmişsiniz; kusura bakma kardeşim, sen, güneydoğuda mücadele ettin, iki ay yirmibeş gün sonra terörist geldi, seni vazife malulü yaptı; ama, ben, senin bu haklarını vermiyorum!..

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Vazife malulü demiyorum, özellikle işaret ettim ona; vazife malulü hariç.

BAŞKAN – Ama, Sayın Bakanım, bakın, maddenin son fıkrasındaki ibarede deniliyor ki "...kanuna tabi olanlar ile yaş haddi, vazife malullüğü veya ölüm nedeniyle..." Yani, sizin dediğiniz husus olsaydı, doğruydu; ama, orada, ondan önce "şu şu nedenlerle, şu kanunlara tabi olanlar ile" deniliyor. Neyse... Aslında, biraz fazla uzattık. Eşitsizlik taşıyan bir madde. Bir önerge de verilmedi. Eşitsizlik taşıdığı için, madde ret de edilebilir. Genel Kurul reddederse, eşitlik sağlanır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7. – 5.3.1964 tarihli ve 439 sayılı Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri ile İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri ile Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Ek Madde 1. – Anaokullarında, anasınıflarında, yetiştirme yurtlarında, okuma yazma kurslarında, gezici köy kurslarında görevli öğretmenler ile ilköğretim kurumlarında görevli sınıf öğretmenleri aylıkları karşılığında haftada 18 saat, branş öğretmenleri 15 saat ders okutmakla yükümlüdürler. Bunlara; kanun, tüzük, yönetmelik ve eğitim programlarında verilen görevlerin yerine getirilebilmesi için zorunlu olarak ek ders görevi verilir.

Belirtilen kurumlarda öğretmen ve yönetici olarak görev alanlarla diğer eğitim kurumlarında ve Millî Eğitim Bakanlığı Merkez ve Taşra Teşkilâtında görev alanlardan kimlerin zorunlu ek ders görevi alacağı ve haftalık çalışmalarının ne kadarının zorunlu ek ders görevinden sayılacağı; birden fazla sınıf okutan öğretmenlere verilecek haftalık zorunlu ders görevinin sayısı, öğretmen ve yöneticilere haftada verilecek zorunlu ek ders sayısı ve diğer hususlar 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 89 uncu maddesi hükümleri uyarınca düzenlenir.

İkinci fıkrada belirtilenlere ilave olarak, Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfına dahil denetim elemanlarına da ek ders ücreti ödenir.

Ayrıca ek ders saatlerinin hesaplanmasında, öğretmenlerin hazırlık ve plan çalışmaları için de ek ders ücreti ödenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Cafer Güneş; buyurun.

Sayın Güneş, süreniz 10 dakika efendim.

FP GRUBU ADINA CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan öğretmenlerle ilgili tasarının 7 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, binbir çileyle bizleri eğiten, öğreten öğretmenlerimize, ne kadar versek azdır. O, eli öpülesi insanlar, bizler için saçlarını süpürge yapmışlar, âdeta, ömürlerini -kalkınmanın temeli eğitim olduğu için söylüyorum- ülkenin kalkınması, ileri gitmesi, ülkemizin dünya ülkeleri içinde layık olduğu seviyeye gelmesi için harcamışlardır. Verilen bu yüzde 18'lik zam, Sayın Bakanlığın açıkladığı tarihin üzerinden geçen yedi ay gibi uzun bir zaman zarfında, enflasyon karşısında zaten erimiştir. Bizler, geç de olsa, onların gelir seviyelerini birazcık yükseltmek için çalışıyoruz.

Her şeye rağmen, gerçekten, güzel bir olay diye düşünüyorum. Ancak, şurasını söylemeden geçmek mümkün değil: Bugünkü yüksek enflasyon karşısında, öğretmenlerle birlikte, tüm memurların alım gücü düşmüştür. Memurlarımızın zorlukları, İktidar muhalefet, tüm partilerimizin malumudur. Gönül arzu ederdi ki, bu kanun tasarısı, tüm memurlarımız için görüşülsün; bayramla birlikte, öğretmenlerimize müjde verildiği gibi, tüm memurlarımıza da verilsin. İnşallah, en kısa zamanda, memurlarımız için de bir ekzam çalışmasını başlatırız, günün şartlarına uygun bir artış sağlarız.

Sayın milletvekilleri, birçoğumuz, bu mesleğin içinden geliyoruz, zorluklarını yaşayarak biliyoruz. Öğretmenlerimiz, ülkemizin en ücra köşelerine kadar gidiyor, insanlara, bilgiyi, ilmi, irfanı öğretiyor. Hazreti Ali'nin "bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" diye bir sözü var; şarkılarımıza, türkülerimize de yansımış bu "Bir harf öğretene kırk yıl köle olunursa, 29 kere kırk yıl kölesiyim öğretmenin" diye...

Değerli arkadaşlar, ilmin, eğitimin ne demek olduğunu en iyi bilenlerdendir öğretmenlerimiz. Öğretmenlik, çileli, zor; ancak, son derece kutsal bir görevdir. Peygamberimiz, esirlerden, 10 kişiye okuma yazma öğreteni serbest bırakmıştır. Yine, Peygamberimiz "Ya öğrenen ol ya öğreten ol ya da dinle; dördüncüsü olma, helak olursun" buyurmaktadır.

Her millet, eğitime ayırdığı pay kadar kalkınmıştır. Eğitimin temel taşının öğretmenlerimiz olduğu, hepimizin ortak kabulüdür. Öğretmen, toplumumuzdaki tüm ailelerin iç yapılarındaki olumlu ve olumsuz durumları, öğrencileri vasıtasıyla bilir; onların dertleriyle dertlenir. Bilhassa, geri kalmış yörelerimizde, köylerimizde, öğretmen, her şeydir; yerine göre, doktor; yerine göre psikolog; yerine göre, baba, yerine göre, annedir; köylerimizin, kasabalarımızın zor şartlarında çalışırlar. İlçe ve şehirde, onlar, sosyal yönden her ne kadar iyi iseler de, ekonomik yönden çok zorlandıklarını hepimiz biliyor ve hepimiz görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, çok öğretmenimiz, yazın dinlenmek, gelecek yıla daha verimli hazırlanmak yerine, çalışmak zorunda kalmaktadır. Hafta tatillerinde ve hafta sonlarında ek iş yaparak gelir seviyelerini yükseltmektedirler; ancak, psikolojik yönden de olumsuz etkilenmektedirler. Bu durum, eğitimin, öğretimin kalitesine de, ister istemez, olumsuz olarak yansımaktadır.

Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimizin, son yıllarda, hızlı bir şekilde, emekli olmak istediklerini görüyoruz; bunun sebebinin ekonomik olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Çalışan öğretmen ile emekli olan öğretmenin maaşı arasında önemli bir fark yoktur; bir de, emekli ikramiyesinin, çeşitli yollardan değerlendirildiği düşünülürse, çalışmayanın eline, çalışandan daha fazla para geçmesi söz konusudur.

Yine, hepimiz biliyoruz ki, millî eğitimde, yetişmiş eleman sıkıntısı had safhadadır; bu sıkıntıyı gidermek için, önce vekil öğretmenlikten, şimdi de, eğitimcilerin haricindeki insanlardan faydalanıyoruz.

Yukarıda saydığımız ve daha çokça saymamızın mümkün olduğu ekonomik zorlukları konuşuyoruz. Getirilen tasarının olumlu yönleri var, katılmamak mümkün değil; ancak, bazı konular var ki, onların da mutlaka düzeltilmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Tasarının 7 nci maddesinde, ek madde 1'de "Anaokullarında, anasınıflarında, yetiştirme yurtlarında, okuma yazma kurslarında, gezici köy kurslarında, gezici köy kurslarında görevli öğretmenler ile ilköğretim kurumlarında görevli sınıf öğretmenleri, aylıkları karşılığında haftada 18 saat, branş öğretmenleri 15 saat ders okutmakla yükümlüdürler. Bunlara; kanun, tüzük, yönetmelik ve eğitim programlarında verilen görevlerin yerine getirilebilmesi için, zorunlu olarak ek ders görevi verilir" deniliyor. Birinci paragrafta ek ders saatleri aynen muhafaza ediliyor. Ekgöstergeler, önceden gündüz 40, gece 50 iken, gündüz 80 gece 90'a çıkarılıyor. 18 inci maddenin geçici 1 inci maddesinde de bu göstergeler, 1999 yılında, gündüz 90, gece 100'e; 2000 yılında ise, gündüz 100'e, gece 110'a çıkarılıyor. Göstergelerde olumlu bir değişiklik, reel bir artış olduğunu kabul ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, gerek birinci paragraf gerek ikinci paragraf aynen eskisi gibi; ancak, katsayı göstergeleri değiştirilmiş, ona olumlu yaklaştığımızı belirtmiştim.

Gelelim üçüncü paragrafa. Üçüncü paragraf da müfettişlerimizi ilgilendirmektedir. Üçüncü paragraf "İkinci fıkrada belirtilenlere ilave olarak, Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfına dahil denetim elemanlarına da ek ders ücreti ödenir" deniliyor. Biz, burada, ilköğretim müfettişlerimizin en çok zorlarına gittiğini tahmin ettiğimiz bir konuyu dile getirmek istiyoruz. Hepimizin bildiği gibi, müfettişlerimizin yüzelli yıllık bir geçmişleri var; çok zor şartlarda görev yapmışlar ve yapmaktadırlar. İlköğretim müfettişlerimiz, devletin, âdeta eli, gözü, kulağı olmuş; her türlü denetim, onların omuzlarına binmiştir. Bu insanlar, görevlerini evlerinde, hafta sonlarında, resmî tatil günlerinde de sürdürmek zorunda kalmışlardır. İlköğretim müfettişleriyle, Bakanlık müfettişleri arasında ücret yönünden bir ayırım söz konusudur; bu ayırımın hiçbir haklı gerekçesi de yoktur; görevleriyle yetkileri paralel değildir. Eğitim seviyeleri yönünden bir farklılığı olmayan, yaptığı iş bakımından daha zor iş yapan ilköğretim müfettişleri, eğitim, öğretim; bakanlık müfettişleri ise, genel idarî hizmetler sınıfına dahil edilmiştir. Bu farklılık, ekgösterge farklılığı meydana getirmiştir. Bakanlık müfettişlerinin ekgöstergelerinin üst sınırı 3 600 iken, ilköğretim müfettişlerininki 3 000'de dondurulmuştur. İlköğretim müfettişleri dışında 3 600 ekgösterge hakkı elinden alınan hiçbir müfettiş yoktur. Bu durum, ülkemizde sayıları sadece 3 000 olan müfettişlerimizi, hem çalışırken hem de emekli olurken maddî yönden olumsuz etkilemektedir. Yukarıda saydığım ve daha da sayabileceğimiz durumlar, Anayasamızın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bu konuyla ilgili maddelerde değişiklik önergelerimiz mevcuttur; bir kısmı reddedilmiştir, bir kısmı gelecektir.

Bu konuyu, Yüce Parlamentonun desteklemesini bekliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güneş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Ertugay.

DYP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 7 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım.

7 nci madde, öğretmenlerin görevleriyle, sorumluluklarıyla ilgili olarak, eğitim-öğretimin çok önemli bir fonksiyonu açısından, çok önemli bir maddedir. Özellikle günümüzde, ekders ücretleri, ders verme olayı, özel okullarda, vakıf üniversitelerinde çok ayrı statüde ele alınan, özel önem verilen bir husustur. Özellikle öğretmenlik gibi bir mesleği düşünecek olursak, bir insanın 1 saatlik ders verebilmesi için saatlerce hazırlık yapmasını gerektirecek, beyin gücünü kullanmasını gerektirecek ciddî bir meslektir. Bu bakımdan, ekders ücretlerini tanımlarken, miktar açısından değerlendirmeden önce, bir öğretmenin, ders hazırlığını da dikkate alarak, haftalık zorunlu olarak vermesi gereken ders saati üzerinde durmak gerekir. Sınıf öğretmenlerinde 18 saat, branş öğretmenlerinde 15 saat zorunlu ders yükü yıllardan beri uygulanagelmektedir.

Eski bir öğetmen olarak, uzun yıllar Türk millî eğitimine hizmet etmiş bir arkadaşınız olarak diyorum ki, bu miktarlar bugüne kadar böyle uygulanmıştır; ama, zorunlu ders yükü olarak çok fazladır. Bu bakımdan, bu tasarıya tümüyle olumlu bakmakla birlikte, öğretmenlerimizin sosyal statüsünü, maddî durumunu iyileştirmeye yönelik bir adım olarak görmekle birlikte, bu maddede daha bir iyileştirme yapılmasını; bu saatlerin biraz daha düşürülmesi ve miktar olarak da -daha önceki sözcü arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi- biraz daha yüksek katsayıların uygulanarak, tatmin edici bir seviyeye getirilmesini beklerdik. Bunun böyle olması mümkün olmadığı takdirde, bu saatlerin düşürülmesi isabetli olurdu.

Değerli arkadaşlarım, öğretmenlerimizin, öğretmenlik mesleğinin, toplumların hayatında ne kadar önemli olduğunu, herkes, en az, öğretmenler kadar takdir edebilecek durumdadır. Bugün, gerçekten, yapmış oldukları hizmetlere hiç de uygun olmayan tarzda bir ücret statüsüyle karşı karşıya olan ve yıllardan beri, sosyal statüsü, almış olduğu ücretin düşüklüğünden dolayı gerilerde kalan yegâne meslek grubu öğretmenlik mesleğidir. Bu bakımdan, genel olarak, kamu personeli maaşlarındaki iyileştirmeye paralel olarak, ekücret vermenin en önemli yolu, ekders ücretlerini artırmaktır. Bu nedenle, bu miktarların biraz daha düşük tutulması çok daha isabetli olurdu.

Bugün, yeni yeni üniversitelerin kurulduğu ve birçok üniversitede öğretim üyesi eksikliğini de dikkate alacak olursak, ekders ücretlerinin, üniversiteleri de kapsayacak şekilde -zannediyorum sonraki maddelerde bu konu ele alınmış, 14 üncü madde ele alınmış- bu ücretlerin tatmin edici düzeye çıkarılması, çok büyük önem arz etmektedir.

Üniversitelerimizde ekders ücretleri, gerek gündüz öğretiminde gerek gece öğretiminde yetersizdir. Hele hele, öğretim üyesi sıkıntısının bulunduğu, gelişmekte olan yörelerimizdeki veya azgelişmiş yörelerimizdeki üniversitelerimizi düşünecek olursak, ekders ücretlerini artırmak suretiyle -sadece ortaöğretim kurumlarında değil, üniversitelerimizdekini de artırmak suretiyle- öğretim üyesi açığının giderilmesinde ve öğrencilerimizin derslerinin boş geçmesinin önlenmesinde çok önemli bir adım atılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, eğitim ve öğretime ekders ücretinin katkısı, tahmin edilenden çok daha fazladır. Özellikle, bu kanun tasarısında, ekders saatlerinin hesaplanmasında, öğretmenlerin hazırlık ve plan çalışmaları için harcadıkları sürelerin, ekders ücreti kapsamına alınması, çok olumlu bir adım olmuştur. Bunu, bir bakıma, sadece okuttuğu dersler için değil, hazırlık safhalarını da içerdiği için, olumlu bir adım olarak görüyoruz; ancak, bu iyileştirmelerin biraz daha geliştirilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Özellikle üniversitelere gelmek istiyorum. Eğitim, öğretim bir bütündür; anaokulundan üniversitenin son sınıfına kadar, hatta master ve doktora öğreniminin sonuna kadar. Böyle bir yasa tasarısı getirilmişken, bu konuda üniversitelerimizin -ki, bugün sayıları 70'in üzerindedir- bu kapsama, tam manasıyla dahil edilmemesi, tasarıda gördüğümüz çok önemli bir eksiklik olmuştur. Elbette ki, bu tasarıda, daha mağdur durumda olan, daha sıkıntılı olan ortaöğretim okullarımızda, temel okullarımızdaki ilköğretim okullarımızdaki öğretmenlerimizin durumunu iyileştirmek öncelikle ele alınmıştır; ama, bundan sonra yapılacak çalışmalarda, eğitim ve öğretimin bir bütün olarak ele alınması söz konusu olursa, bugün eğitimde karşı karşıya bulunduğumuz birçok problemi aşmış oluruz. Eğitimi, sadece ortaöğretim, sadece meslek eğitimi, meslek öğretimi; sadece üniversite öğretimi veya bunları, birbirini tamamlayan, birbirinin mütemmimi olan müesseseler olarak değil, ayrı ayrı görürsek -ki, bunun önemli bir adımı da, önemli bir bakış açısı da ücret politikasıdır- zannediyorum, eğitim konusunda, toplumumuzdaki ve kanun yapıcı olarak bizlerdeki yanlış yaklaşımları, çarpık bakışı da bir bakıma düzeltmiş oluruz.

Sonuç olarak, arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, tasarının tamamına olumlu bir adım olarak bakıyoruz; ancak, iyileştirmelerin yetersiz olduğunu da tekrar ifade ediyor; Yüce Heyetinizi, saygılarımla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertugay.

Şahsı adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 600 bin öğretmen, eşleri ve çocuklarıyla beraber, şu anda, heyecanla bu kanunun çıkmasını bekliyorlar.

AHMET ALKAN (Konya) – Kısa konuşalım ki, bu kanun çıksın...

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Tabiî. Zaten o konuyu belirtmek için kürsüye geldim . Ancak, ben, şahsım adına konuşuyorum.

Bu tasarı, maalesef, öğretmenlere zam adı altında, millî eğitimde bir sürü haklı veya haksız düzenlemeyi beraberinde getiriyor ve gecenin bu saatinde de, geniş tartışılmasın, iyi müzakere edilmesin, bir an önce -öğretmenlerin zam beklentisini de kullanarak- bu maddeleri geçirelim diye acele ediliyor. Ancak, bu kanun tasarısıyla birlikte, Türk personel mevzuatı, içinden çıkılmaz hale geliyor. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde, bundan sonra bütün memurlar sıraya girecekler, hepsi, ek zamlar için Meclise gelecekler.

Burada, ekders ücretinden bahsediyoruz; örneğin, okul yöneticileri ekders ücreti alıyor, Millî Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatındaki görevliler ekders ücreti alıyor, denetim elemanları ekders ücreti alıyor. Ekders denildiği zaman, ben, derse giren öğretmene verilmesini anlıyorum; ama, millî eğitimde çalışan herkes, fiilen öğretmenlik yapsın yapmasın, ekders ücreti alıyor. Neden; personel mevzuatının sağından solundan delinmesi dolayı bu ekders ücretlerini alabiliyorlar. Bir yönetici tazminatı konulursa, yöneticilik yapanlara, yönetici oldukları için ücret ödenir ve ekderse girmeyen, öğretmenlik yapmayanlar da ekders ücretlerinden yararlanamazlar; ama, burada, bütün millî eğitim personelinin hepsi -bir yöneticilik tazminatı da olmadığı için- ekders ücretinde yararlanıyor ve kimlerin ekders ücretinden yararlanacağı da Millî Eğitim Bakanlığına bırakılıyor.

Tasarıda "Ayrıca ek ders saatlerinin hesaplanmasında, öğretmenlerin hazırlık ve plan çalışmaları için de ek ders ücreti ödenir." deniliyor. Bu da, ileride, öğretmenler arasında çok büyük çekişmelere sebep olacaktır; çünkü, 30 saat ekderse giren öğretmende var, 5 saat ekderse giren öğretmende var. Bunun içerisinden nasıl çıkılacaktır belli değil, ölçüleri yok, kriterleri yok; ama, bir an önce öğretmenlere zam gelsin -öğretmenlerin zam duygusu kamçılanarak- bu kanun tasarısı, bir an önce Meclisten geçirilsin diye, tabiî, bir baskı altındayız. Dolayısıyla, biz de, değerli öğretmenlerimizin, bu kanun tasarısının çıkmasıyla birlikte, 10 milyon ilâ 20 milyon lira arasında artacak olan ücretleri ellerine geçsin diye, bu tasarının diğer maddelerine de muhalefet edemiyoruz.

Biraz önce, öğretmenlerle hiç ilgisi olmayan, Millî İstihbarat Teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetleri, uzman çavuşlar vesaire, bu kanun tasarısının arasına sıkıştırıldı. Daha ileride geçici işçiler konusu da var, bir sürü konu var. Bütün bunlar, öğretmenlere zam konusunun arkasına saklanılarak bu Meclisten geçirilmeye çalışılıyor. Bu konuda, bütün milletvekillerimizin, siyasî partilerimizin ve Hükümetimizin dürüst olması gerekiyor. Öğretmenlere zam konusu, üç maddelik bir kanun tasarısı olarak getirilir ve buradan onbeş yirmi dakikada geçirilir. Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili diğer konular da, ayrı bir kanun tasarısıyla getirilir, uzun uzun müzakere edilir; ama, hiç olmazsa, biz, milletvekilleri olarak, bir baskı altında kalmamış oluruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili iki önerge vardır, geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin ek madde 1'in üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Özyılmaz Lütfü Esengün Abdulilah Fırat

Erzurum Erzurum Erzurum

 

Aslan Polat Şinasi Yavuz Fethullah Erbaş

Erzurum Erzurum Van

Maliki Ejder Arvas

Van

MADDE 7– Ek Madde 1- Üçüncü fıkra: İkinci fıkrada belirtilenlere ilave olarak, idarî hizmetler sınıfına dahil denetim elemanlarına da ekders ücreti ödenir.

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 7 nci maddesinin bünyesindeki ek madde 1'de yer alan "köy kurslarında görevli öğretmenler" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve Kur'an kursu öğreticileri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Coşar Mustafa Ünaldı Hasan Dikici

Çankırı Konya Kahramanmaraş

Metin Perli Nezir Aydın Ersönmez Yarbay

Kütahya Sakarya Ankara

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu bu son önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, görüşümüzü açıklamadan evvel, iki hususun altını çizmek istiyorum; çünkü, burada konuşan arkadaşlarımız, kamuoyuna yanıltıcı bilgiler verdiler. Bu maddeyle yapılan düzeltmenin amacı şudur: İlköğretim kurumlarındaki branş öğretmenleri, aylıkları karşılığında haftada 18 saat ders okutuyorlardı; buna karşılık, liselerdeki branş öğretmenleri haftada 15 saat ders okutmaktaydılar. Yani, aynı fakülteyi bitirmiş, aynı işi gören insanlar, kanun önünde eşit olmayan bir durumdaydı. Kanun, iki aynı hizmeti yapan insanlar arasında eşitsizlik getirmişti, burada eşitliği sağlayan bir düzenleme vardır, adaletli hale getirilmiştir; arkadaşlar bunu adaletsiz göstermek gibi bir duruma geldiler; kamuoyunda yanlış izlenim uyandırmasın diye bunu düzeltme ihtiyacını hissettim.

Önergeye de katılmıyoruz.

BAŞKAN – Evet; önergeye Komisyon ve Hükümet katılmıyor.

Önerge sahiplerinden kimse var mı?

İSMAİL COŞAR (Çankırı) – Gerekçesi okunsun.

BAŞKAN – Peki; gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kur'an kursu öğreticileri de metinde zikredilen görevlere benzer şekilde eğitim ve öğretim hizmeti vermektedirler. Maddenin getirdiği hükümlerin bunlar içinde geçerli olması kadar normal bir durum düşünülemez. Bundan dolayı, metne "ve Kur'an kursu öğreticileri" ibaresinin eklenmesine ihtiyaç vardır.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

İkinci önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci maddesinin ek madde 1'in üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Özyılmaz (Erzurum) ve arkadaşları

Madde 7: Ek madde 1- Üçüncü fıkra: "İkinci fıkrada belirtilenlere ilave olarak idarî hizmetler sınıfına dahil denetim elemanlarına da ek ders ücreti ödenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Gerekçe mi okunsun efendim?

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Evet.

BAŞKAN – Peki, gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 3 üncü maddede, denetim elemanları, verdiğimiz önerge doğrultusunda, eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfından idarî hizmetler sınıfına alınmıştı. Aynı düzenlemenin bu madde için de yapılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8. – 30.4.1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü

Madde 24. – Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır;

a) Eğitim ve öğretimin; teknolojik gelişmelerle desteklenmesi, yaygınlaşması, niteliğinin yükseltilmesi ve açıköğretimle örgün öğretim arasında işlevsel bağlantı kurulması için gereken araştırma, planlama, uygulama, değerlendirme, insangücü yetiştirme hizmetlerini yapmak, yaptırmak,

b) Merkezî sistemle yürütülen resmî ve özel yerleştirme, bitirme sınavlarını planlamak, uygulamak ve değerlendirmek,

c) Bakanlığın merkez ve taşra teşkilâtı birimlerinin bilgi işlem faaliyetlerine ilişkin görev ve hizmetlerini yürütmek.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Bedri İncetahtacı; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının bu maddesinde "Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü" adı altında, daha önce, sadece bilgisayarlarla ilgili bir müdürlük olan ve şu anda çok daha geniş yetkilerle donatılan bir müdürlüğün görevleri hakkında söz almış bulunmaktayım.

Elbette, bu maddenin (a) fıkrasında denildiği gibi "eğitim ve öğretimin; teknolojik gelişmelerle desteklenmesi, yaygınlaşması, niteliğinin yükseltilmesi ve açıköğretimle örgün eğitim arasında işlevsel bağlantısı kurulması için gereken araştırma, planlama, uygulama, değerlendirme, insangücü yetiştirme hizmetleri yapmak ve yaptırmak" gibi, gerçekten, eğitimimizi hayatî ölçülerde ilgilendiren bazı önemli görevleri bu Müdürlüğe yüklemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu görevlerin yerine getirilebilmesi için, bu Müdürlüğün, sadece kanunî olarak yetkili kılınması veya çok güçlü bir bütçeye sahip olması yeterli değildir. Eğitimdeki en büyük problemimiz, eğitimcilerimizin, gerek teknolojik imkânları gerek eğitim imkânlarını kullanırken inisiyatif sahibi olmalarıyla alakalıdır. Tarafsız gözlemcilerin, Türkiye'deki eğitim sistemiyle ilgili bugüne kadar yaptıkları araştırmalarda açıkça belirttikleri gibi, eğitim konusundaki en büyük problemlerimiz, en ciddî sıkıntılarımız; öğretmenlerimizin bir memur gibi davranmaya mahkûm olmuş olmasıdır. Halbuki, öğretmenler, öğretmenlik mesleğini icra ederken, müstakil bir otorite gibi muhatabı oldukları öğrencilerle, tek başlarına, hiçbir faktörün baskısı ve etkisi olmadan eğitim görevlerini yerine getirmelidirler.

Tarihimize baktığımız zaman, bazı kırılma noktalarımızın olduğunu görürüz; özgürlüğe, medeniyete doğru giden yolda bazı sapmalarımız vardır. Bunların eğitimle ilgili olanlarından en önemlisi, Nizamülmülk zamanında, Nizamiye medreseleriyle eğitimin devletleştirilmesidir. Maalesef, o günden sonra, Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere, hür vicdanlı, irfanlı insanların yetişmesi seviyesinde belli bir düşüşün olduğunu görmekteyiz. İşte bunun sebebi, öğretmen ile öğrenci arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde kurulmamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Biz, temenni ederiz ki, bu yeni kurulan genel müdürlüğün, böyle yetkilerle donatılması ve birtakım bütçelerin verilmesiyle beraber, inisiyatif kullanma hakkının da verilmesidir.

Öğretmenlerin, bir merkezden, birtakım kurallara mutlaka uyması gereken birer memur gibi değil de, ellerindeki yetkiyi, kendi birikimleriyle değerlendirerek kullanma hakkına sahip olmalarının sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Eğer böyle olursa, her öğretmenin yetiştirdiği her öğrenci, diğerlerinden ayrı olacaktır. Böylelikle, tek tip insan yetiştirme problemimizi, belli ölçüde aşabilme imkânını da elde etmiş olacağız.

Ben, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün, eğitimimizin ilerlemesi için çok önemli bir adım olduğuna ve bunun desteklenmesi gerektiğine inanıyorum; ama, tekrar altını çizerek söylüyorum, bu genel müdürlükte görev yapacak personelin, mutlak manada, merkezî anlayıştan uzaklaşarak, günün gelişmelerine ayak uyduracak inisiyatifi ellerinde bulundurma haklarına sahip olmaları gerekmektedir. Bakanlığımızdan, bu konuda üzerlerine düşen samimî görevleri yerine getirmelerini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İncetahtacı.

Madde üzerinde başka söz isteyen? Yok.

Bir önerge var, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 8 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ziya Aktaş Zerrin Yeniceli Halil Çalık

İstanbul İzmir Kocaeli

Fikret Uzunhasan Cafer Tufan Yazıcıoğlu Mehmet Yaşar Ünal

Muğla Bartın Uşak

"Genel Müdürlük faaliyetlerinin yürütülebilmesi için döner sermaye işletmesi kurulur. Bu işletmenin sermayesini 3 üncü Akşam Sanat Okulunun döner sermayesi oluşturur. Döner sermaye işletmesine ilişkin diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu bu önergeye efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılamazsınız da, tasvip ediyorsunuz, yani benimsiyorsunuz?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Tasviplerinize arz ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki.

Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN –Peki, önergeye Hükümet katılıyor, Komisyon da benimsiyor; ama, takdirlerimize arz ediyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

8 inci maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 8 inci madde, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle kabul edilmiştir.

9 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 53 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

İl Millî Eğitim Müdürlükleri bünyesinde İlköğretim Müfettişleri Başkanlığı oluşturulur. İlköğretim Müfettişleri, en az dört yıl süreli yüksek öğrenimli öğretmenler arasından yarışma sınavı ile yardımcı olarak mesleğe alınırlar. Bu görevde üç yıllık yetiştirme dönemini takiben yapılacak yeterlik sınavını başaranlar ilköğretim müfettişi kadrolarına atanırlar. İlköğretim müfettişlerinin ve yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usulü, nitelikleri, yetiştirme şekli ve atamalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Hasan Dikici; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 589 sıra sayılı tasarının 9 uncu maddesi üzerinde söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Maddeyle, ilköğretim müfettişliği kurumunun yüzelli yıllık bir deneyim birikimi olduğu belirtilirken, 1910 yılından beri de soruşturma, inceleme, denetim ve aydınlatma görevlerini başarıyla sürdürmekte olan ilköğretim müfettişleri; eğitim ve eğitim yönetimi konularında devletin gözü, kulağı olmuşlardır. Anayasamızın 42 nci maddesinde ifadesini bulan "Eğitim ve öğretim, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır" hükmü, ağırlıklı olarak, ilköğretim müfettişlerinin katkısıyla hayata geçirilmiştir.

İlköğretim müfettişlerinin sayıları 3 bini bulmaktadır. İlköğretim müfettişleri, okul öncesi eğitim kurumlarını, ilköğretim okullarını, özel eğitim okullarını, dershaneleri, Kur'an kursları dahil her türlü kursları; rehberlik, teftiş, soruşturma işlerinin yanında, ildeki lise ve dengi okulların soruşturma ve inceleme işlerini devam ettirmektedirler.

Ayrıca, ilköğretim müfettişleri, aday öğretmenleri yetiştirmektedirler. Yurtların periyodik denetimini de yapmaktadırlar. Teftiş sonucu, yönetici ve öğretmenlerimize sicil raporu düzenlemektedirler. Bu kadar çok ve çeşitli yoğun bir çalışma takvimini uygulayan ilköğretim müfettişleri, işlerinin bir kısmını evlerine taşımakta, tatil günlerinde de iş yapmaktadırlar.

Hem bakanlık müfettişleri hem de ilköğretim müfettişleri öğretmenlikten gelmekte; aynı biçimde, aynı nitelikte, aynı alanda görev yapmaktadırlar; ancak, ilköğretim müfettişleri, bakanlık müfettişlerinden daha az oranda tazminat, daha az oranda yanödeme almaktadırlar. Makam tazminatlarından ise tamamen mahrum bırakılmışlardır. Bu halin, hakkaniyet ve eşit işe eşit ücret ilkesine uymadığı çok açıktır.

İlköğretim müfettişleri 70 bin eğitim kurumunda 13 milyon öğrenciye eğitim ve öğretim hizmeti vermektedirler. Sürekli olarak eğiticilerle iç içe olan, eğitimde etkileşimi temin eden ilköğretim müfettişlerinin sadece ekgöstergeye ilişkin haklarının bugüne kadar verilmeyişi çok büyük haksızlık olmuştur.

Görüşmekte olduğumuz 589 sıra sayılı kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle ilköğretim müfettişleri 657 sayılı Yasanın 36 ncı maddesinin (a) fıkrasının onbirinci bendine dahil edilmiştir. Burada geçen "müfettişlik" tabiî ki bir kariyer mesleğidir. Zira, sözünü ettiğimiz bu madde "mesleğe özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle alınan" diye başlamaktadır.

Yine, tasarının 9 uncu maddesinde, ilköğretim müfettişleri, en az dört yıl süreli yükseköğrenimli öğretmenler arasından yarışma sınavıyla yardımcı olarak mesleğe alınırlar. Bu görevde, üç yıllık yetişme dönemini takiben yapılacak yeterlik sınavını başaranlar ilköğretim müfettişliğine atanırlar. İlköğretim müfettişlerinin ve yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma usulü, nitelikleri, yetişme ve atanmalarına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir hükmünü getirmektedir. Müfettişliğe alınmada esas olan meslekten gelme, en az dört yıl süreli yüksekokul bitirme, yarışma sınavı, üç yıllık yetişme dönemi, yardımcılık, yeterlik sınavında başarılı olma gibi şartlar ilköğretim müfettişliğine alınma sırasında da aranmaktadır.

Türkiye'de ilköğretim müfettişleri, geçmiş yıllarda, eğitim enstitülerinin pedagoji bölümünden mezun olanlar arasından seçilmekteydi; bugün de, yalnız eğitim fakültelerinin eğitim yönetimi teftiş bölümünü bitirenler arasından seçilmektedir.

657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi (a) fıkrası onbirinci bendine ilköğretim müfettişlerinin dahil edilmesindeki amaç, bir kariyer mesleği olarak emsalleriyle eşitlenmeleridir. İlköğretim müfettişlerinin de dahil olduğu 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin (a) fıkrasının onbirinci bendinde sayılanlar, 657 sayılı Yasaya ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelinin genel idare hizmetleri sınıfı (g) bölümünde de aynen sayılmaktadır. Hatta, 36 ncı madde (a) fıkrası onbirinci bentte yer almayan büyükşehir ilçe belediye müfettişleri de bu bölümde sayılmışlardır.

Ülkemizde, müfettiş unvanıyla denetim yapanların hepsi 1 sayılı ekgösterge cetvelinin genel idare hizmetleri sınıfının (g) bölümünde yer alırken, ilköğretim müfettişlerinin aynı bölümde yer almaması çok açık bir haksızlıktır; zira, bu bölümde yer alan müfettişler ile ilköğretim müfettişleri arasında -yukarıda da vurgulandığı gibi- ilköğretim yarışma sınavı, meslekiçi eğitim, yardımcılıkta üç yıl bekleme, yeterlik sınavı ile müfettişlik kadrosuna atanma yönlerinden hiçbir fark yoktur.

İlköğretim müfettişlerinin uğradıkları haksızlık, onların eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfındaki öğretmenler gibi değerlendirilmelerinden, kadronun bu sınıfta olmasından kaynaklanmaktadır. Oysa, onların yasayla belirlenen görevleri, soruşturma, teftiş ve rehberliktir; kendilerine, yönetmelikle inceleme görevi de verilmiştir; bu görevlerin hiçbirinin öğretmenlikle ilgisi bulunmadığı da açıktır. Aynı işi yapan bakanlık müfettişlerinin eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfından sayılmaması, hizmet sınıflarının belirlenmesinde tümüyle sübjektif kriterlerin hâkim kılındığını göstermektedir.

Bilindiği gibi, 657 sayılı Yasaya ekli 1 sayılı ekgösterge cetvelindeki genel idare hizmetleri sınıfının (g) bölümünde yer alan denetim görevlerinden birinci derecede olanlara 3 600 ekgösterge verilmektedir. Birinci derecedeki ilköğretim müfettişleri de bu haktan yararlanırlarsa, ekgöstergeleri 3 000 olan ve kendilerinin sicil ve disiplin amiri bulunan millî eğitim müdürlerini geçeceği ileri sürülmektedir; millî eğitim müdürlerinin disiplin ve sicil amiri olduğu... Birinci derecede olan inşaat mühendisi ve mimarların da ekgöstergeleri 3 600'dür; millî eğitim müdürlüklerinde çalışan hekimler de 3 600 ekgösterge almaktadır. Ayrıca, birinci derecedeki ilçe millî eğitim şube müdürlerinin ekgöstergeleri de 2 200 olduğu halde, bunların sicil amiri ve öğretmenlerin ekgöstergeleri 3 000'dir; il, ilçe belediye müfettişlerinin ekgöstergelerinin üst sınırı da 3 600'dür. Buradaki karşılaştırma, müfettişlerin benzeriyle olmalıdır, millî eğitim müdürleriyle karşılaştırma, bizi, doğruya götürmez. İlköğretim müfettişlerinden birinci derecede çalışanların ekgöstergelerinin 3 000'den 3 600'e yükseltilmesi durumunda, il düzeyindeki kamu görevlilerinin de aynı hakkı isteme tezi yanlıştır.

İlköğretim müfettişlerinin tazminatlarının, diğer müfettişlerin tazminatlarının seviyesine çıkarılması, kendilerine makam tazminatı verilmesi, yan ödemelerinin artırılması gibi haklı istekleri vardır. Bu istekler, bugün, öncelikle gündeme getirilmektedir. Müfettişlik statüsü ve onuruyla doğrudan ilgili tek istekleri önümüzdedir; ekgöstergelerinin üst sınırının 3 600'e çıkarılması, genel idare hizmetleri sınıfından kendilerine kadro verilmesi; bu, aşırı bir istek olmasa gerektir.

Yüce Meclisin iradesinin bu son derece makul talep doğrultusunda tecelli edeceğine yürekten inanıyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dikici.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, DYP Grubu adına ben konuşacağım.

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Saffet Arıkan Bedük. (DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısını dikkatle takip eder ve incelersek, bunun, öncelikle, kamuoyuna sunuşta, sadece, öğretmenlerimizin maaşlarının, ekonomik durumlarının düzeltilmesi maksadıyla yüzde 18 artırımını öngören bir kanun tasarısı olduğu ifade edilmişti. Biz de, bütün partiler de, öğretmenlere karşı olan sevgimizin, saygımızın ve gerçekten, toplum içerisindeki saygın yerini de düşünmek suretiyle, onların bu durumlarını düzeltmeye yönelik olduğu için, olumlu bir yaklaşım içerisinde olmuştuk.

Dikkat ederseniz, kanun tasarısı öyle enteresan getirildi ki, bir çerçeve kanunu, içerisinde hem öğretmenler var hem başka kurumlar var, sivil idareler var, emeklilik var; yani, sadece öğretmenler değil, hemen hemen tüm meslek grupları bunun içerisine girmiş. Neredeyse, hangi konuda -ister emekliler olsun ister çalışanlar olsun- bir eksiklik varsa, getirilmiş, bu kanun tasarısının içerisine bir madde olarak konulmuş ve buna da "çerçeve kanun" denilmiş. Böylece, öğretmenler, sadece ekgöstergelerle, iki maddeyle geçiştirilmiş; onun dışında, diğerleri için, bütün eksikliklerin giderilmesine yönelik yeni bir tanzimle karşı karşıya kalmışız.

Değerli arkadaşlarım, bu tarz yanlıştır. Gerçi, uygulamada var, bir çerçeve kanunla hepsini getiriyorsunuz; ama, yanlış; sunuşunuz yanlış. O halde, niye "sadece öğretmen" dediniz; niye "sadece yüzde 18 artış getiriyoruz" diye bunu getirdiniz önümüze? Tabiî, biliyorsunuz, bütün siyasal partiler bunda mutabıklar, öğretmenlere karşı olan sevginin bir işareti olarak bunlara evet diyecekler ve bu arada diğer eksiklikleri de ortadan kaldırmış olacağız, gidereceğiz.

Değerli milletvekilleri, yüzde 18'lik artış öğretmenler için azdır; bunu, yüzde 30'ların üzerine çıkarmak gerekir. 5 milyon liraya varacak olan bir artış yetersizdir. Bunu bilelim, bunu kabul edelim de, ondan sonra diğer konulara gelelim.

Bakın, 10 uncu maddenin getirdiği şartlar nelerdir: Doğrudur; özellikle Bakanlık Merkez Teşkilatında belli bazı görevlere getirilecek olan...

BAŞKAN – Efendim, 9 uncu maddeyi müzakere ediyoruz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Evet...

...ilköğretim müfettişleriyle ilgili olarak -daha evvel de ifade ettiğimiz gibi- getirilmiş olan şartlar yerindedir; ilköğretim müfettişlerimizin özellikle dört yıllık yüksekokul mezunu olmaları, dört yıl öğretmenlik mesleğinde çalışmış bulunmaları, yeterlik sınavına tabi tutulduktan ve üç yıllık staj devresini de geçirdikten sonra ilköğretim müfettişi olmaları şartının getirilmesi doğrudur. Doğrudur; çünkü, ilköğretim müfettişleri, gerçekten rehberlik hizmetlerini de yapacaklarına göre, bilgisi, birikimi, tecrübesi olması lazım, meslekte pişmesi lazım. Öğretmenlerin, özellikle, yönlendirici olacakları için, rehberlik hizmetlerini yapabilmeleri için de, belli bazı kriterlerin ve şartların aranması doğrudur ve yerindedir. Bu itibarla, biz, 9 uncu maddeyle ilgili olarak, Doğru Yol Partisi olarak meseleye sıcak baktığımızı, olumlu baktığımızı belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Önerge yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 9 uncu madde kabul edilmiştir.

10 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 56 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Yöneticilerin sorumlulukları ve yönetim kademeleri

Madde 56. – Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilâtının her kademesindeki yöneticiler, görevlerini mevzuata, plan ve programlara ve emirlere uygun olarak düzenlemek ve yürütmekten üst kademe yöneticilerine karşı sorumludur.

Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilâtı yönetim görevlerine atanmada ve yükselmede başarılı ve liyakatlı olmak yanında her kademe yöneticiliğin gerektirdiği hizmetiçi eğitimi almış olmak esastır.

Yönetim kademeleri, bu kademelerde yeralan görevler ve bu görevlerdeki en az çalışma süreleri, görev tanımları, atanacaklarda aranacak nitelikler, görevin gerektirdiği hizmetiçi eğitim, atanacakların seçimi, atanmaları, sınavla girilecek yönetim görevleri, sınav, görevden alınma ve ayrılmaya ilişkin esas ve usuller, yöneticilik formasyonu kazandıran diğer programlar ile Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği, müşavirlik, müfettişlik, uzmanlık ve ataşelik gibi görevlerden yönetim kademelerine, yönetim kademelerinden bu görevlere geçişler, okul ve kurumlarda yönetici olarak görevlendirileceklerin sayısının tespitine esas standartlar ve diğer husus Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.

BAŞKAN – Aslında, güzel bir madde. Bu, hiç olmazsa, politikacıların üzerindeki yükü hafifletiyor; ama, tabiî uygulanırsa!..

Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Mehmet Emin Aydınbaş; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 589 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu maddesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, bu tasarının sevk edilişinin kamuoyunda yaygın olarak bilinen ve beklenen en önemli sebebi; öğretmenlerimizin hayat pahalılığı ve enflasyon karşısında desteklenmesidir; 55 inci Hükümetin kamuoyu önünde söz verdiği yüzde 18 zammın verilmesi için gerekli yasal düzenlemeyi yapmaktır. Gerçi, geçen bunca süre içerisinde, yüzde 18'lik bir zammın hiçbir anlam ifade etmediği ve erozyona uğradığı da bilinen bir gerçektir. Ancak, buna rağmen, bir de bakıyoruz ki, tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda, birçok ekleme ve değişikliklerle bambaşka bir mahiyet kazanmış. Burada, bir açıkgözlülük görülmektedir; öğretmenlerimizin yüzde 18 zam almasına kimse karşı çıkamayacağına göre, aynı tasarı içine, öğretmenlerle ilgili birçok kanun teklifini de monte ederek, bu arada bunları da geçirmiş olmak... Oysa, öğretmenlerimizin gerçekten ihtiyaç duyduğu bu konuların hemen hemen hepsi, uzun uzun tartışılması ve amacına, beklenen faydasına uygun şekilde düzenlenmesi gerekli olan hususlardır. Nedir bu hususlar; bakın, tasarıya neler monte edilmiş:

İlköğretim müfettişliği müessesesi, yasal bir zemine kavuşturuluyor.

Öğretmenlerimizin, emekliliğinde, ekgöstergeli görev yapanların, bu göstergeye göre emekli maaşı ve tazminat almaları için, 6 ay kesenek ödemesi şartı getiriliyor.

Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün görevleri yeniden tanımlanıyor.

İlköğretim müfettişlerinin mesleğe alınma esasları düzenleniyor.

Atama ve yer değiştirme esas ve usulleri yeniden düzenleniyor.

Bu misalleri uzatmak istemiyorum; demek istediğim, öğretmen zammı acildir, çıkarılmalıdır. Diğer konular da gereklidir ve düzenlemeye ihtiyaç duymaktadır; ama, bence, bunlar aynı tasarıda yer almamalıydı. Bunları, şunun için söylüyorum ki; şu anda üzerinde konuşmakta olduğumuz 10 uncu maddedeki hususlar da, buna en güzel örnektir.

Bu madde neyi düzenliyor; yöneticilerin sorumluluklarını ve yönetim kademelerini düzenliyor; bu hususlarla ilgili tüm konu başlıkları sayılıyor ve sonunda "Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir" deniliyor. Peki, daha önceki düzenlemelerde böyle bir yönetmelik yok muydu; bu yetki hükümete ait değil miydi; değişen şey nedir? Bir önceki maddede, ilköğretim müfettişi olabilmenin temel kriterleri ifade edilmiş ve ondan sonra, yönetmelik yetkisi hükümete verilmiş; ama, 10 uncu maddede hiç bir kriter belirlenmemiş.

Mesela, bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatı yönetim görevine atamada iki şart ileri sürülmüş; biri, başarılı ve liyakatli olmak; ikincisi, hizmetiçi eğitimi almış olmak. Ben soruyorum; başarılı olmanın ölçüsü nedir? Bir müdürün başarısı, okulun bakımlı olmasıyla mı ölçülür; okulun çevre düzenlemesinin iyi olmasıyla mı ölçülür; mezun ettiği öğrencilerin sınavlardaki başarısıyla mı ölçülür; okuluna iyi para toplamakla mı ölçülür; yoksa, siyasîlerle iyi diyalog kurmakla mı ölçülür? Bu iki şart, hangi kritere göre belirlenir? Bu kriterler kanun tasarısında belirtilmeliydi; değişen iktidarların siyasal tercihleri karşısında, öğretmenlerimizi zebun edecek keyfîliklerin yolu açılmış oluyor.

"Hizmetiçi eğitim" kavramı müphem. Neden mi; çünkü, daha önce, bir haftalık, süper hızlı kurslarla belli yönetim görevlerine atamalar yapıldığını hatırlıyoruz. Hizmetiçi kurslara çağırılırken, başarısız olanları alıp yetiştirmek mi esas olacak; yoksa, gerçekten, sicili tam, başarılı ve liyakati ispatlanmış olanlar mı çağırılacak?

Belli görevlere gelmek için hangi görev kademelerinden geçilmesi gerektiği de bu yasa tasarısında belirtilmeliydi. Belirli bir üst düzey yönetim görevine getirilenler; mesela, bir millî eğitim müdürü, sade bir öğretmen olarak ücra bir köye sürülebilecek mi? Çünkü, bu acı uygulamaları, son dokuz ay içerisinde müşahede ettik. Özellikle, antidemokratik sürecin alaca karanlığında hükümete verilmiş olan kriterleri yasada tespit edilmemiş tespit edilmemiş olan yönetmelik yetkisi, korkarım ki, baskıcı, sindirici, fişleyici bir irticacı öğretmen sürek avına dönüşebilir. Birçok değerli, başarılı ve liyakatli millî eğitim müdürleri, okul müdürleri değiştirildi. Bütün illerde bulunan Atatürkçü düşünce dernekleri, kuruluş amaçları dışında, âdeta, Millî Eğitim Bakanlığının atamadan sorumlu ve fişlemelerden sorumlu il müdürlükleri gibi çalıştılar.

Bu madde, kamuoyumuzun ve eğitim camiasının içine düşürüldüğü bu antidemokratik ortamın kuşku ve tedirginliğini giderecek, somut, adil ve tarafsız prensipleri ihtiva etmemekte ve değişen iktidarların üzerine düşecek dayatmacılığın gölgesini etkisiz kılacak bir nitelik göstermemektedir.

Bizim teklifimiz, bu maddenin tasarıdan çekilmesi, hatta, yüzde 18'lik zammın, artırılarak, ayrı bir tasarıyla çıkarılmasıdır; dayatmacı konjonktürün ortadan kalkmasından sonra yapılacak bir seçimin ardından gelecek hükümetin düzenlemesine bu hususları tevdi etmektir.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydınbaş.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Komisyon.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, bir konuyu Yüce Heyetinize sunmak isterim: Değerli arkadaşım, bir "açıkgözlülük" ibaresi kullandı.

BAŞKAN – Efendim, bu saatten sonra bu lafları duymayın. (Gülüşmeler)

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Ben duymadım; ama, Yüce Heyetimiz duymuştur diye dikkatlerinize sunuyorum...

BAŞKAN – Neyse... Tamam efendim.

Sayın Bedük, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 10 uncu maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu maddede, üst kademe yöneticilerinin atanma şeklinin, Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulacak yönetmelikle yeniden düzenleneceği belirtilmektedir. Yani, Bakanlık merkez teşkilatında görevlendirilecek olan üst yöneticilerde aranan nitelikler nelerdir ve ne gibi formasyona sahip olmaları gerekir; bununla ilgili olarak bir yönetmeliğin çıkarılması öngörülmüştür. Esasen, Bakanlık merkez teşkilatında böylesine önemli görevlere getirilecek olan kişilerde aranacak olan vasıfların neler olduğu hususundaki eksikliği gidermek doğru bir harekettir, doğrudur, bunu kabul etmek lazım; çünkü, gelişen şartlar çerçevesinde, Millî Eğitim Bakanlığı gibi, gerçekten, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasında en önemli etkisi olan insangücünü yetiştirmedeki fonksiyonu dikkate alırsak eğer, gerçek anlamıyla onları yönlendirecek, millî politikaları oluşturacak ve millî politikalarla birlikte millî eğitim hedeflerini özellikle gerçekleştirmeye yönelik çalışacak olan personelin de en iyi şekliyle seçilmesi ve bunlara görev verilmesi doğru bir harekettir; ancak, bizim, üzerinde durduğumuz bir nokta var.

Değerli milletvekilleri, geçici 2 nci maddeyle bu maddeyi birlikte mütalaa etmeye kalktığımızda, geçici madde 2'de, görev yapmakta olan üst yöneticilerin, Bakanlık merkez, taşra ve yurtdışı teşkilatında görevli olan kişilerin hakları korunmaktadır; doğrudur; buna inanıyorum; ama, daha evvel bu görevde bulunanlar eğer görevden alınmışlarsa ve şu anda o kişiler bir başka yerlerde ise; yıllarca, Bakanlık merkez teşkilatında müsteşar, müsteşar yardımcılığı, genel müdür, genel müdür yardımcılığı ve daire başkanlığı yapmış olan kişiler, şu anda başka kadrolara çeşitli sebeplerle aktarılmışsa -haklı veya haksız; biz, haksız diyoruz; gerçekten hak yenmiştir; belli bazı kişiler, tecrübesine, bilgisine, birikimine hiçbir suretle itibar etmeksizin başka görevlere alınmıştır- onların haklarını ne yapacaksınız?.. Onların haklarını korumayacak mısınız?.. İlle de sizin zamanınızda atanmış olan kişilerin vasıfları doğrudur, yerindedir; ama, sizden evvelki bakanlar tarafından, siyasî otoriteler tarafından atanmış olan kişiler iyi değildir, hatta, buna, belki bazı kulplar da takılabilir veya takılmışsa, bu, doğru bir hareket midir?.. Bu, hak yeme değil midir?.. Bu, insafsızlık yapmak değil midir?.. Acaba, bu, insan kayırma ve taraf tutma değil midir? Siyasî polemiklere girmek değil midir?.. Siyasî çıkar sağlamak değil midir?.. Personel politikalarında, personel atamalarında doğru bir davranış mıdır?.. Hatta, bunu, Anavatan Partisi yöneticileri kalkıp tenkit ettiler; haklıydılar, isabetli de ettiler. Bir taraftan il müdürlerinin tayinleri yapıldı, bir taraftan Bakanlık merkez teşkilatındaki genel müdür, genel müdür muavinlerinin tayinleri yapıldı; haksız olarak yapıldı. Peki, onların haklarını niye müktesep hak olarak kabul etmiyorsunuz, niye onları korumuyorsunuz?.. İşte, bizim üzerinde durduğumuz konu budur. Yanlış yapıyorsunuz, yine yanlışlık yapıyorsunuz ve taraf tutuyorsunuz. Bizim bu maddeye "evet" dememiz mümkün mü! O halde, bu maddeyi ya düzenleyin ya düzeltin veyahut da biz, Doğru Yol Partisi olarak, buna tavır koyacağız; bunda haklıyız. Hak aradığımız için, insanların hakkını koruduğumuz için, özellikle, Bakanlık merkez teşkilatında uzun yıllar hizmet vermiş olan o değerli insanları korumak için, bizim, tavrımızı koyacağımızı bilin.

Geçici 2 nci maddeyle -tekrar söylüyorum- mevcut ve çalışmakta olan kişileri korumaya evet, ben ona bir şey demiyorum; ama, ya yapılmış olan tayinler?.. Bu düzenleme yapılmadan önce, bu kanun çıkarılmadan önce, il millî eğitim müdürlerinin, şube müdürlerinin hepsini değiştirdiniz, başka yerlere gönderdiniz; haksızlık yaptınız, tecrübelerine dikkat etmediniz, vatanseverliklerine dikkat etmediniz; âdeta, yangından mal kaçırırcasına, birkısım yandaşlarınızı veya size yakın olan kişileri korur gibi bir politika izlediniz. Bunu yanlış yaptığınız için, peki, şimdi, nasıl, bizden, tarafsız bir şekilde ve gerçekçi bir şekilde oy bekliyorsunuz ve buna olumlu bir yaklaşım içerisinde bulunmamızı istiyorsunuz... Doğrusunu isterseniz, bundan, sadece biz değil, şu anda iktidarda bulunan partilerdeki yöneticiler dahil, millletvekili arkadaşlarımız dahil, hepsi şikâyetçi, üzgün; ama, sırf parti disiplini içerisinde sözlerini dile getirmiyorlar; benim gözlerimin içine baka baka onlar da kafalarını sallıyorlar.

İşte, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; gelin, insangücünü israf etmeyelim, liyakate bakalım, tecrübeye bakalım, bilgiye bakalım, birikime bakalım. Alıyorsunuz, orada on yıl, onbeş yıl genel müdür muavinliği yapmış olan kişiyi, hiçbir tecrübesi, birikimi olmayan bir kişiyi, taşradan alıyorsunuz, getiriyorsunuz, genel müdür muavini yapıyorsunuz, genel müdür yapıyorsunuz. İşte, bizim üzerinde durduğumuz konu bu.

Doğru Yol Partisi olarak biz, tecrübeye, bilgiye, birikime ve liyakate dayalı olacak olan her türlü düzenlemeye "evet" diyoruz; bu konuda getirilecek olan düzenlemeye "evet"diyoruz; ama, tecrübeye hiçbir surette değer vermeyen haksız bir düzenlemeye de -doğrusu, içimiz, hiçbir surette elvermiyor- "evet" diyemeyeceğimizi belirtiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11 inci maddeyi okutuyorum :

MADDE 11. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Atama ve yer değiştirme

Madde 61. – 23.4.1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun hükümleri dışında kalan memurların atamaları Bakan tarafından yapılır.

Bakan gerekli gördüğü hallerde atama yetkisini merkez teşkilâtında alt kademelere, illerde valilere devredebilir.

Bakanlık bağlı kuruluşlarının kuruluş kanunlarındaki atamaya ilişkin hükümleri saklıdır.

Öğretmenlerin hizmet bölgelerinde en az üç eğitim-öğretim yılı görev yapması esastır. Bunların il içi ve iller arası yer değiştirmeleri Bakanlıkça belirlenecek esaslar doğrultusunda saptanacak hizmet puanı sırasına göre Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında yapılır.

Bakanlıkça belirlenen özürler nedeniyle yapılacak yer değiştirmeler, eğitim ve öğretim faaliyetlerini aksatmamak kaydıyla bu sürelerle sınırlı değildir. Özüre dayalı yer değiştirmeler, özür ve hizmet gereklerinin birlikte karşılanması temelinde gerçekleştirilir. Bu özürler gruplandırılarak önem ve öncelik sırasına konulur ve gruplarına göre puanlandırılır.

Özürlere dayalı yer değiştirme istekleri, hizmet puanı sıralamasındaki yetersizlik sonucu yerine getiremeyenlere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 72 nci maddesi kapsamına girenlerin hakları saklı kalmak kaydıyla, istekleri halinde istekte bulundukları yere atanmaya hak kazanıncaya kadar, aylıksız izin verilebilir. Bu şekilde aylıksız izin verilen öğretmenler, bağlı bulundukları il millî eğitim müdürlüklerine bu amaçla tahsis edilmiş bulunan boş öğretmen kadrolarına aylıksız izinli olmak şartıyla atanır. Bunların atandıkları bu kadrolar aylıksız izin süresiyle sınırlı olarak saklı tutulur. Ancak, aylıksız izne ayrılan öğretmenlerin üç yıl sonuna kadar istedikleri yere atamalarının yapılamaması halinde durumlarına uygun boş öğretmen kadrolarına öncelikle atanırlar. Aylıksız izin verilenler, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun ek 72 nci maddesi hükmünden yararlandırılır.

Öğretmenlerin atandıkları ildeki görev yerleri, görev yeri belirleme kurulunun hizmet puanları ölçüt alınarak yapacağı değerlendirmeye bağlı olarak, il millî eğitim müdürünün önergesine göre valilerce belirlenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 589 sıra sayılı, Millî Eğitim Bakanlığının, öğretmenlerimizi bayram öncesi sevindirme umuduyla hazırlamış olduğu, yüzde 18 zam adı altındaki yasa tasarısını görüşmek üzere, saatlerdir, bu Meclisin gündemi, bu çok önemli yasa tasarısıyla meşgul edilmiştir. Bu yasanın ülkemize hayırlı olmasını diliyor; Grubum adına saygılar sunuyorum.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Meşgul edilmiştir!

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Ben "meşgul edilmiştir" tabirini de bilerek kullandım. Neden; çünkü, bakın, yasa tasarısı, 20 asıl, 10 da feri maddeyle toplam 30 maddedir. Bir iki arkadaşımız dillendirdi, her gruptan, özellikle bugünkü iktidarın muhalifi olan partiler tarafından ifade edildi; eğer, öğretmenlere yüzde 18, yüzde 20, yüzde 30, yüzde 41 zam hedefleniyorsa, öğretmenlerimize, alesseviye yüzde 40, yüzde 18 zam yapılır; bu, yılbaşından itibaren yürürlüğe girer, Bakanlar Kurulu yürütür denilen 3 maddeden müteşekkildir. İçerisinde, sayısız, değişik amaçlara matuf, az önce bir arkadaşımızın ifade buyurduğu gibi, şu ana kadar yapılan birkısım haksız atamalara hazırlanan kılıflar, yerlerinden alınan, mağdur edilen idarecilerin mağduriyetinin devamını hukukî gerekçeye... Yani, istim arkadan gelsin yapıldı. Bu yasa tasarısıyla istim arkadan getiriliyor. Millî Eğitim Bakanlığında -bu madde de aynı şeyi ihtiva ediyor, 10 uncu madde de aynı şeyi ihtiva ediyor- birkısım haksız atamalar yapıldı, haksız tayinler yapıldı, sayısız idareci görevinden alındı, il, ilçe millî eğitim müdürleri, hatta okul müdürleri görevlerinden alındı, bunca mağduriyetin arkasından, böyle bir bayram arifesinde, bir miktar zam kılıfı içerisine -ifade ettiğim gibi- bir yığın maddeyle beraber yasal dayanak hazırlanmaya çalışıldı.

Ben, değerli ANAP'lı arkadaşlarımdan umuyor ve temenni ediyorum ki, yasa tasarısının tamamı oylanırken; hâlâ, belki yarınki güne döneceğiz, daha henüz saat 24.00 olmadı; ama, bu yasanın nihaî sonuçlanması, belki 01.00'i, 02.00'yi bulacak, bilemiyorum, sabaha da sarkabilir, sorun değil, değerli kardeşlerimizin ciddî bir tezekküre ihtiyaçları var. Bakın, sadece şu 11 inci maddede bile, atamada eş durumu nazarı itibare alınmıyor. Özürler zikrediliyor, özürlerin içinde eş durumu yok. Şu veya bu şekilde yerler, işte, sağlık raporu vesaire... Peki, eş durumunda, hatta hatta öğretmenlerin, hizmet bölgelerindeki ilk atamalarında üç öğretim yılı kalır kaydı, değerli arkadaşlar, çok enteresandır; üç yıl eşinden ayrı kalsa dahi, bu insana, böyle bir mazereti; çünkü, eş durumu zikredilmediği için... Ben, değerli arkadaşlardan, iktidar partilerinden istirham ediyorum, bu, özürler kapsamı içerisine bunun alınması için bir önerge verdik; kabul etmenizi istiyoruz. Özürler kapsamına açıkça eş durumunu da zikredelim; yarın öbür gün bu mağduriyetin de büyük sıkıntılara vesile olacağı, büyük aile facialarının, öğretim alanında hizmet veren kardeşlerimiz arasında, eli öpülesi öğretmenlerimiz arasında ciddî huzursuzluk ve tedirginliklere meydan vereceği muhakkaktır. Onun için, yasanın genel manada getirdiği güzel şeyler olabilir; benim burada tenkit ettiğim konu, yasa tasarısının "öğretmenlere ek zam yasası" adı altında çıkacak olmasıdır. Yoksa, diğer şeyler, bir başka paket içerisinde takdim edilebilirdi. Hatta ve hatta, Değerli Bakanımız, takriben sekiz dokuz aydır, millî eğitimdeki görülmemiş kıyım veyahut da bazılarına göre yıkım, bazılarına göre reform adı verilen bu değişikliklere kılıf hazırlamak için, bir başka zaman dilimi içerisinde değişik yasalar da getirebilirdi; ama, bir taraftan, bayram arifesinde muhalefeti susturmak ve "bakın, ha, siz, buna karşı çıkarsanız, ey öğretmenler, bunlar sizin yüzde 18 zammınıza karşı çıkıyor" demek için...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yok, öyle bir şey demedik.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Hayır, onu demek...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yok, yok...

BAŞKAN – Sayın Güney, müdahale etmeyin; arkadaşımız fikrini söylüyor.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Pekala, niye, bu 20-30 maddelik düzenlemeyi tek bir kılıfın içerisine sokma ihtiyacını duydunuz?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Raporu okumamışsınız.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Ben, raporu da okudum, genel gerekçeyi de okudum, maddeleri de tek tek izliyorum.

Değerli arkadaşlar, hadiseyi şöyle yakalamak lazım...

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, galiba, özre, eş durumu dahil gibi geliyor... Yani, bilmiyorum; ama, öyle gibi...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Bence açıkça zikredilmesinde yarar var.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Provokasyon yapıyorlar...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Bakınız, eğer, bu husus özre dahil ediliyorsa "öğretmenlerin hizmet bölgelerinde en az üç eğitim-öğretim yılı görev yapması esastır" paragrafında özür beyanı yok. Burada, kurayla tayin edilecek.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – İnsaf et!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, esasen, ben, kamudan gelen birisiyim. Öğretmenler ile diğer sektörlerde, Diyanette veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında hizmet veren arkadaşlardan gerçek manada verimlilik istiyorsak, hassaten diyorum, millî eğitim gibi çok geniş bir kitleye hizmet veren, sayıları onbinlerle, yüzbinlerle ifade edilen irfan ordusunun mensuplarının gönüllü olarak gidebilecekleri yerleri, dilerdim ki, bu yasa içerisinde tespit edelim, tevsik edelim. Bir gönüllü gidiş imkânı hazırlansın ve bundan sonra, doluluk nispetine göre, yeni bir sistemle değişik illere gitme zorunluluğu haline getirilsin. Bu yıl dahi yapılan kura çekimleri sonucu, çok istemeyerek bölgelere tayin edilen öğretmenlerin, buradaki değerli milletvekili arkadaşlarımızın kapılarını aşındırdığı, bakanlarımızı ziyaret ettiği, meşgul ettiği, esas görevlerin dışında tali meselelerle hepimizin meşgul edildiği bir vakıadır. Daha ötesi, henüz daha branş öğretmenlerini bile, yıllar vardır ki, kendi alanlarında istihdam edemedik. Branş öğretmenleri sınıf öğretmeni olarak çalışıyor. Benim, Havza'nın filan köyünde, Vezirköprü'nun falan köyünde, üniversitede asistanlık yapmış; ama, bugün, ilköğretimde sınıf öğretmenliği yapan, kimya öğretim görevliliği yapmış arkadaşlarımız var.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Ne güzel işte!..

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Niçin, biliyor musunuz...

A. TURAN BİLGE (Konya) – Nasıl asistanmış o?!.

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Niçini var, bunların niçinleri var ve bunların niçinleri de bu yasaların içinde. O zavallı öğretmenim, başörtüsü mağduresi olarak üniversiteden uzak kaldı veya bir başkası, bir başka nedenle uzaklaştırılacak; ama, herhangi bir lisede kimya öğretmeni olarak dahi çalışma imkânı elinden alındı.

Değerli arkadaşlar, burada, ciddî bir düzenlemeye, öğretmenlerin haklarını koruyucu, ilk atamaları dahil olmak üzere, haksız muamelelerden onların korunmasını temin edici bu uygulamaya, elbette ki, ülke olarak ihtiyacımız var. Bakanımızın, burada, önemli olarak adlandırılabilecek değerlendirmelerinden birisi de, taşrada, puanlama usulüyle, okullarda terfi sisteminin uygulanmasıdır ve fevkalade takdire değer bir husustur; yani, başarısına göre öğretmen, hizmet süresi ve alacağı puanlara göre merkezî sisteme; belki, daha önce de vardı; ama, daha sistemli hale getirilmesi, bu uygulama içerisinde en hoş karşılanabilecek, 11 inci maddedeki hususlardan birisidir.

Ben, her halükârda, bu yasa tasarısının ve bu maddenin öğretmenlerimiz hakkında hayırlı olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya.

Şahsı adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının en önemli maddesi, atama ve yer değiştirmeyle ilgili olan bu 11 inci maddedir; ancak, bu madde, maalesef, Millî Eğitim Bakanlığında yeni kargaşalara sebep olacak bir maddedir, hiçbir yenilik getirmemektedir.

Görüşmekte olduğumuz bu maddede "Bakan, gerekli gördüğü hallerde, atama yetkisini, merkez teşkilatında alt kademelere, illerde valilere devredebilir" deniliyor. Zaten, şu anda, bu, var ve bizim bildiğimiz, valilerin de atama yetkisi var.

Yine bu maddede "öğretmenlerin, hizmet bölgelerinde en az üç eğitim-öğretim yılı görev yapması esastır" deniliyor; ancak, bunun hemen bir alt paragrafında "Bakanlıkça belirlenen özürler nedeniyle yapılacak yer değiştirmeler, eğitim ve öğretim faaliyetlerini aksatmamak kaydıyla, bu sürelerle sınırlı değildir" deniliyor.

Şimdi, iki örnek veriyorum; Sayın Bakanın da seçim bölgesidir, Sayın Bakanla aynı seçim bölgesindeniz, Balâ'nın Ergin Köyü var, 6 öğretmen tayin etti, 6 öğretmenin 5'i eş durumundan tayin bekliyor. Bu 6 öğretmenden en fazla görev yapanın hizmet süresi de bir yıl; o da müdür. Çankaya'nın Yıldız İlköğretim Okulunda da ise, öğretmenlerin oturacak yeri yok; öğrenci sayısı kadar öğretmen var.

Şimdi, Sayın Bakan, getirmiş olduğu bu kanun tasarısıyla, bu problemi çözmek yerine, daha da karmaşık hale getiriyor. Neden; çünkü, yukarıda koymuş olduğu esası, aşağıda "Bakanlıkça belirlenen özürler nedeniyle" ibaresiyle kendisi ihlal ediyor. Bir konuyu Bakanlık belirlediği zaman, bu özürlerin kanun metnine girmesi gerekiyordu. Bir konuyu Bakan belirlediği zaman; bakanların, zaten, Türkiye'de ömrü bir yıl, altı ay, sekiz ay; her bakan değiştiğinde bu özürler değişecek ve yine belirli okullarda yığılmalar devam edecek, belirli okullar da öğretmensiz kalacaktır.

Maalesef, bugün, Ankara'da, 200'den fazla okulda -sekiz yıllık eğitime geçiyoruz demekle geçilmiyor- bir tek branş öğretmeni var; okullar açıldığı halde, öğretmensiz olduğu için, iki ay açılmayan okullar var; Ankara'nın merkez köylerinde -taşımalı eğitim sebebiyle- 15 gün önce, kâr yağışı nedeniyle, yollar kapalı olduğundan, okula gidemeyen çocuklar var.

Bu kadar sıkıntı içerisinde, öğretmen zammıyla birlikte, millî eğitimin temel esasları olan bu maddeler de, gecenin bu geç saatinde geçirilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, atama ve yer değiştirmeyle ilgili olarak, millî eğitimde hiçbir problem çözümlenmeyecektir, işler daha da karmaşıklaşacaktır, öğretmenler kırsal kesime gitmeyeceklerdir; çünkü, öğretmenleri kırsal kesime gitmeye özendiren hiçbir avantaj yoktur, öğretmenler, yine, illerde ve büyük kentlerde toplanacaktır. Biz, burada, gecenin bu saatinde, bir kanun maddesi kabul ediyoruz diye mücadele veriyoruz; ama, maalesef, bundan, beklenen fayda sağlanamayacaktır. Hep beraber göreceğiz ki, bir yıl içerisinde, bu tasarının maddelerinden birçoğu, değişiklik teklifleriyle bu Meclise getirilecektir; çünkü, hazırlıksız bir kanun tasarısıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Bence bu düzenleme çok yerinde; çünkü, milletvekillerinin üzerindeki yükü kaldırıyor. Keşke her idarede böyle sabit kurallar getirilse de, vatandaşlar her gün milletvekillerinin başına toplanmasa.

Şahsı adına, Sayın Çalık; buyurun efendim.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 11 inci maddesiyle ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, getirilen tasarı adil bir sistem getiriyor. Bakın, 55 inci Hükümetin kuruluşuna kadar, tüm atamalarda likayat aranmıyordu, kariyer aranmıyordu. Bu tasarı bir sistem getiriyor, bir düzen getiriyor; inşallah, bundan sonraki tüm atamalarda, hak etmeyen hiç kimse müdür olamayacaktır, idareci olamayacaktır; bu, bir sisteme bağlanacaktır. Bu da, eğitim sistemimize, eğitime ve eğitimciye bir ivme kazandıracaktır.

Bunun hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili iki önerge var; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 11 inci maddesinde yer alan "özürler nedeniyle" ibaresinin "eş durumu ve özürleri nedeniyle" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Musa Uzunkaya Mustafa Ünaldı İsmail Coşar

Samsun Konya Çankırı

Şinasi Yavuz Mustafa Yünlüoğlu

Erzurum Bolu

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 11 inci maddesinde yer alan "özüre dayalı" ibaresinin "eş durumuna veya özüre dayalı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Musa Uzunkaya Mustafa Ünaldı Mustafa Yünlüoğlu

Samsun Konya Bolu

Şinasi Yavuz İsmail Coşar

Erzurum Çankırı

BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecesine göre işleme koyuyorum.

İkinci önerge, en aykırı önerge olduğu için, öncelikle ondan başlıyoruz.

Önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun)- Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet katılıyor mu efendim?

Sayın Bakan, aslında, bu özürlüler grubunu eş durumu da kapsıyor mu kapsamıyor mu konusunda bir tereddüt var...

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, görüşümü ifade etmeden evvel, sorduğunuz suali yanıtlayayım.

Arkadaşların da işlediği konu, eş durumu, 657 sayılı Kanunun 72 nci maddesinde temel özür grubu sayılır ve "aile bütünlüğü esastır" der.

Dolayısıyla, Millî Eğitim Bakanlığının bu işi düzenleyen yönetmeliklerinde, özür durumu, sırayla şöyle sayılmıştır: "Eş durumu, sağlık durumu, öğrenim durumu." Bu da, üniversite üstü öğrenimi teşvik etmek içindir. Dolayısıyla, bu üç unsur, özür grubu olarak temeldir.

Değerli arkadaşlarım, bunu açıklamamızda fayda var, burada yapılan düzenleme şudur: Şu anda, 18 bin öğretmen derse girmeden -biraz evvel "bazı yerlerde öğretmenimiz yok" deniyordu- maaş alıyor. Bunun yıllık bedeli 22 trilyon liradır ve 22 YİBO'dur, her sene 22 YİBO yaptırma şansına sahibiz.

O nedenle, kanunun iki maddesiyle, çakılı kadro yapılıyor ve dolayısıyla, öğretmen, kurasını çektiği takdirde, aynen, bugün yedek subay kurasını çektiği vakit bölüğü nasıl belliyse, okulu belli olarak gidecek. Bir yerde, öğretmenler derse girmeden, o çocukların annelerinin babalarının ödediği vergiyle maaş alırken, öbür tarafta, vergiyi ödeyen anne babanın çocuğu da öğretmensiz kalmayacak. Yapılan bu düzenlemelerle, her sınıfta öğretmen olacak -158 bin kadro veriyorsunuz; üç yıl içinde bunlar da alınmak suretiyle- artık, Türkiye'de, öğretmensiz sınıf, boş oturan öğretmen olmayacak. Yapılan düzenleme budur. Sadece öğretmenlere yüzde 18 maaş zammı verseydik, bu düzenlemeleri getirmeseydik, Türkiye, bir yanda boş oturan öğretmenler, öbür yanda öğretmeni olmayan sınıflar faciasını yaşamaya devam edecekti.

İşte, bu düzenleme, bir bütünlük arz ettiği için, bir yamalı bohça olarak değil, mantıksal bir tutarlılık içinde, verdiğiniz yüzde 18 zamla beraber, çocuklarımıza ve ailelerimize hizmet götürebilmenin bütünlüğünü sağlayan bir düzenlemedir; o nedenle de verdiğiniz önergeye katılamıyoruz.

Arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, yani, buradaki "özürler" kelimesi eş durumunu kapsıyor; o zaman, önergelerinizi işleme koymasak, olur...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – İşleme konulsun efendim.

BAŞKAN – Peki; ama, fuzuli bir önerge oluyor. Zaten genel bir...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir ifade olmaz...

BAŞKAN – Şimdi, şöyle bir şey oluyor... (FP sıralarından gürültüler)

Bir dakika...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Söz verirseniz...

BAŞKAN – Efendim, size söz veremem; çünkü, konuşmalar bitti; Sayın Bakan, önerge üzerinde açıklama yapıyor...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Önerge üzerinde söz istiyorum.

BAŞKAN – Önerge üzerinde sizin konuşma hakkınız yok ki...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Nasıl olmaz Sayın Başkan; imzam var efendim.

BAŞKAN – İmzanız varsa, söz verelim...

Doğru, haklısınız.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Bu saatte, normal, Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Efendim, kusura bakmayın, 11 saattir burada oturuyoruz; yani, bizim de bir dayanma gücümüz var.

Önerge üzerinde, Sayın Ünaldı; buyurun.

Süreniz 5 dakika.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 11 inci maddeye "eş durumu" kelimesini dahil edelim şeklindeki önergemizi savunmak üzere söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Bakan biraz evvel açıklama yaptı. Aslında, bu açıklamayı, burada, grup adına yapılan konuşmalardan sonra yapması gerekirdi; o zaman da soruldu. Ailenin, özürler içine girmesi gerektiği söylendi; açıklama yapılmadı; bekledik; en sonunda, önerge gelince açıklama yapıldı. Açıklamada, önce "aile özürlerden sayılır" denildi; sonra da, Sayın Bakan, düzenlemelerin ne sıkıntılar getireceğini açıklamak suretiyle, aileyi, pek de öyle dikkate almayacaklarını ifade etmiş oldu; ben, öyle anladım.

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Anlamamışsın...

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Anlamamış olabilirim; bana anlatmak durumundadırlar. Ben, bu milletin temsilcisiyim. Ben anlayamadıysam, benim temsil ettiğim kimseler de anlayamayacak demektir. Onu ifade etmeye çalışıyorum arkadaşlar.

BAŞKAN – Efendim, bu saatten sonra, herkes, her şeyi doğru dürüst anlayamayabilir de yani... (FP sıralarından alkışlar) Anlamadığını bana söyledi yani...

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Hayır, ben, size haklı olarak söyledim Sayın Başkan...

Bu tasarının bu saatte görüşülmemesi gerekir. Bu sıkışıklığın da izah edilmesi gerekir. Niçin bu kadar sıkıştırılıyor bu Meclis onun da açıklanması gerekir!

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Heyecanlanma...

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Bağırma... Sinirlenme Mustafa...

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, özellikle, Anavatan Partisindeki arkadaşlarıma bir noktada seslenmek istiyorum: 163 üncü maddeyi kaldıran, şimdi, bundan sıkılan bir parti haline geldiniz. Aile kurumunu kuran, şimdi de, bu maddeyle, aileden sıkılan bir parti görüntüsü veriyorsunuz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yahu, ne alakası var!..

MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Ben, bu önergede diyorum ki, fazla da olsa, aileyi buraya koyalım, ailenin bütünlüğünü savunalım, her yerde aileden yana olalım. Bizim en önemli kültür değerlerimizden, en önemli millî değerlerimizden birisi ailedir. Ona karşı olan herşeyin karşısında olmak durumundayız. Uygulamalarda şu kadar maddî gider oluyor, şu kadar şunu yapabilirdik gibi, ailenin karşısına maddî normlar çıkarmak, bana göre, doğru değildir. O zaman, Sayın Bakan, şu meşhur Osmanlı Bakanının, Maarif Nazırının sözüne dönüyor: "Şu okullar olmasaydı, maarifi ne güzel idare ederdim." Elbette problem olacak, çözmek Sayın Bakanın görevidir. Aileyi muhafaza etmek de, bu Hükümetin, bizim görevimizdir.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünaldı.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, artık sizin söz hakkınız kalmadı.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, yerimden, sadece bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Değerli Bakanımız, az önce, bulundukları mekândan, konuyu izah buyurdular. Yalnız, burada "Bakanlıkça belirlenen özürler" deniliyor. Mademki 657 sayılı Yasadaki özrü kabul ediyor; Bakanlıkça, niye ayrıca bir özür standardı ortaya konuluyor? "Bakanlıkça belirlenen özürler nedeniyle" deniliyor...

BAŞKAN – Efendim, Bakanlık, kanunu değiştiremeyeceğine göre, 657 sayılı Kanunun o hükmü genel hüküm. Bu da, burada, ayrıca, özel bir özürlüler grubunu getiriyor.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Yani, orada bir istisna...

BAŞKAN – O, genel hüküm efendim; yani, hukukun genel bir mantığı var...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?..

BAŞKAN – Konu kapandı Sayın Bakan.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 11 inci maddesinde yer alan "özürler nedeniyle" ibaresinin "eş durumu ve özürleri nedeniyle" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Musa Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Bu önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakan?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

Bir hususu açıklamama izin verin. 657 sayılı Kanunda, eş durumunun tadat edilmesinin dışında, sağlık ve eğitim özürleri yer almadığı için "Bakanlıkça belirlenecek" demek, o sağlık ve eğitime ait tanımlamayı getirmektir; çünkü, diğeri, kanunun emridir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunkaya, gerekçeyi mi okuyalım efendim?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Hayır, söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki Sayın Uzunkaya, buyurun, önergenizi izah edin. (FP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA BODUR (İzmir) –  Herkes yattı...

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Değerli arkadaşlar, herkesin yattığından şikâyetçi olanlar, tasarıyı, yatma saatinde getirmezlerdi bu Meclise...

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, cevap vermeyin, siz konuşmanızı yapın.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Herkesin yattığından şikâyet etmeye hakkınız yok. Hükümet olarak, bu yasanın sonuna kadar bekleyeceksiniz; biz de kanaatlerimizi izhar edeceğiz.

BAŞKAN – CHP'liler Hükümet değil Sayın Uzunkaya...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabiî, biz burada bir hususun vuzuha kavuşmasını istedik. Zannediyorum ki, Sayın Bakanımız ve Sayın Komisyon Başkanı, baştan beri de prensip olarak -esasen bu hükümetlerde de bir âdet haline geldi, millet artık buna alıştı- şunu benimsemişlerdir: Muhalefet neyi getirirse getirsin, zinhar kabul edilmez! Yani, bu mantığı niçin hâlâ bu şekilde uyguluyoruz, devam ettiriyoruz; anlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, burada, baştaki atamalarda bu hükmün sarahati söz konusu değildir; yani, ilk atamalarda bu yok. İkinci bölümdeki yer değiştirmelerde -özürler kapsamını Sayın Bakanımız izah buyurdular, doğrudur, mümkündür, 657'ye göre de olabilir- Sayın Ünaldı'nın da az önce söylediği gibi, aile bünyesi ve aile yapısı göz önüne alınmalıdır. Biz yıllarca gazete köşelerinden ve sütunlarından, eş durumundan, bir sene, iki sene aile bütünlüğünü sağlayamayan; günde iki defa tayini yapıldığı için eşine ulaşamayan, ömrünü böyle tüketen öğretmenler, devlet memurları olduğunu biliyoruz. Mademki 657 sayılı Kanun bu kadar ciddiyetle uygulanıyordu, eş durumundan feryat eden, hatta bundan dolayı istifa eden sayısız devlet memurlarını, hatta öğretmenleri niçin görmedik; bu Parlamentonun bunları görmezlikten gelmeye hakkı var mı...

"18 bin öğretmen fazlalığı var" denildi, doğrudur; bunun için gereken tedbir neyse, Bakanın yanındayız, bunun önüne geçelim; ancak, aile bünyesini korumak için eş durumunu dikkate alıp, ne yapılması gerekiyorsa, bu Yüce Parlamentonun mutlaka yapma zorunluluğu vardır.

O bakımdan biz, iki kelimeyle ifade edilen "aile kavramı" veya "eş durumu" ibarelerinin buraya ilave edilmesinin hiçbir mahzuru olmadığını düşünüyoruz; bu şekilde bir tavzihin yapılmasının faydalı olacağı umuduyla, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; ama, bu önergenin kabul edilmemesi, eş durumunun özür grubunda olmadığı anlamında değildir. Yani, yasa uygulayıcıları bunu bileceklerdir; çünkü, Sayın Bakanın açıklaması o yöndedir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

MADDE 12. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 62 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Kadrolar

Madde 62. – Millî Eğitim Bakanlığına tahsis edilmiş bulunan serbest kadrolar; Millî Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığınca birlikte hazırlanacak norm kadro sayılarının tespit edildiği yönetmeliğe uygun olarak merkez ve taşra birimleri, öğretmen kadroları ise branşlar bazında okul ve kurumlar itibariyle dağıtılır. Bu yönetmelikte, dağıtım cetvellerinin vizesine ilişkin usul ve esaslar ayrıca belirtilir. İl millî eğitim müdürlüklerine, 61 inci madde çerçevesinde aylıksız izne ayrılma talebinde bulunan öğretmenlerin izin verilmeden önce atamalarında kullanılmak amacıyla yeterli sayıda boş öğretmen kadrosu tahsis edilir. Kapatılan veya norm kadro sayısı azalan okul ve kurumların ihtiyaç fazlası boş öğretmen kadroları il millî eğitim müdürlüklerine aktarılır. Diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki emsallerine aykırı olmamak kaydıyla kadrolar birden fazla dereceyi ihtiva edebilir. Bu durumda, personelin özlük haklarının belirlenmesinde kazanılmış hak aylıkları esas alınır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 68 inci maddesinin (B) fıkrası hükmü saklıdır.

Norm kadro sayısının değişmesi dışında kadroların dağılımı değiştirilemez.

Kadrolara ilişkin olarak bu maddede belirtilmeyen hususlar hakkında 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 nci maddesinin son fıkrası hariç olmak üzere diğer hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 589 sıra sayılı tasarının 12 nci maddesi nedeniyle huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; Grubum adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, bilindiği üzere, öğretmenlerimizin kadrolarının dağıtımı, yani, illere göre dağıtım ve tevziiyle alakalı yapılacak düzenlemeleri anlatıyor. Demin de söylediğim gibi, esasen, bu yasa tasarısı, tabiî, baştan beri topluma öğretmenlere ek zam getirecek diye lanse edilen -yılbaşından beri bekliyor- bugün yarın çıkacağı vaat edilen bir yasa tasarısı olmasına rağmen -az önce Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi- birçok hükmü de beraberinde getiren, 20 asıl ve 10 da ek maddeyle, 30 maddelik uzunca bir tasarıdır; bugün, umuyoruz, inşallah, sabaha karşı, belki, bu Parlamentodan geçmiş olur.

Burada, dikkatimizi çeken veya dikkat çekilmesi gereken bir hususu, Parlamentomuzun ıttılaına arz etmek istiyorum. Gerçekten, bu tasarı, toplumda yaşanan bugünkü sıkıntıları giderecek konumda bir düzenleme getiriyorsa, elbette, bu maddeyi takdirle karşılamak durumundayız. Türkiye'de, branş öğretmenlerinin tespitinde; yani, yönetmeliğe uygun olarak, merkez ve taşra birimleri, öğretmen kadroları ile branşlar bazında, okul ve kurumlar itibariyle öğretmenlerin dağıtımı, genelde bir adalet getirecekse, bu, fevkalade memnuniyet verici olacaktır.

Üniversiteye giren çocuklarımız, imtihana girerken -işte, geçtiğimiz hafta üniversite imtihanından geçtiler- Anadolu'nun birçok bölgelerinde, kimya öğretmenini görmeden, sayısız kimya sualleriyle üniversite giriş imtihanında karşılaşmış öğrencilerimiz var. Lise bitirmiş, kimya öğretmeni görmemiş; hatta, kolej bitirmiş, İngilizce öğretmeni görmemiş. Branş olarak, yok. Resim öğretmeni İngilizce öğretmenliği yapmış, Almanca öğretmenliği yapmış.

Taşrada, Anadolu'da çok çalışan birisiyim. İlçelerde çalıştım ve ilçeleri biliyorum. Anadolu'da, birçok alanda, meslek öğretmenlerinin bulunmadığı ilçelerimiz ve illerimiz var.

Dolayısıyla, bu branş öğretmenlerinin tevzii konusunda, tasarının getireceği ve mutlaka, adil bir dağıtımın ve bölüşümün sağlanabileceği bir sonucun doğması halinde, elbette bu tasarı büyük bir rahatlık ve ferahlık getirecektir; ama, endişe ediyoruz ki, 11 inci maddenin içerisinde de zikredildiği gibi, bu atamalarda hakkaniyet ölçüsü; yani, Anadolu'nun tüm bölgelerinde, güneyinde, kuzeyinde, batısında ve doğusunda, bütün bölgelerinde, bu atama, branşlara göre, çok adil bir şekilde tevzi edilebilmiş olsun ve memleketimizin, halen, bazı illerinde odaklaşmış 18 bin öğretmen birikiminin de, bu vesileyle dağıtımı temin edilebilmiş olsun.

Bu maddenin, öğretmen atamalarında, genel anlamda, Anadolu'daki öğretmen ihtiyacının temini konusunda sağlayacağı faydanın -hakkaniyet içerisinde uygulanması halinde- büyük olacağına inanıyor, maddenin hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunkaya.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

EK MADDE 1. – Son bir yıllık sürenin en az yarısında Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfına ait bir kadroda bulunup emeklilik hakkını kazananlardan (son bir yıl içerisinde istifa etmiş veya müstafi sayılmış olanlar dahil), emekliliklerini isteyenlerin emeklilik işlemleri Temmuz ve Ağustos ayları içerisinde yapılır. Bu aylar dışında emeklilik işlemi yapılabilmesi için görev yapılan il sınırları içerisinde emeklilik talebinde bulunan personelin sınıf ve branşında öğretmen fazlasının bulunması ve Millî Eğitim Bakanlığının uygun görmesine bağlıdır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

14 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14. – 11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun 11 inci maddesinde 150, 125, 100 ve 80 olarak tespit edilmiş olan ek ders ücreti göstergeleri sırasıyla 300, 250, 200 ve 160 olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ertan Yülek söz istemiştir.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu konuşacak.

BAŞKAN – Peki efendim.

Buyurun Sayın Yülek. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde Fazilet Partisinin görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Sabahın bu çok erken saati veya gecenin çok geç saatinde, mümkün olduğu kadar az konuşmak istiyorum. Esasında, tabiî, bu saatten sonra, meseleleri tezekkür ederek bir karara varmak da oldukça zor; ama, buradaki kanun metninden anlaşılacak husus çok net; rakamları insan daha iyi manalandırabiliyor.

Bu maddeye baktığımızda, çok açık olarak deniliyor ki: "Yükseköğretim Personel Kanununun 11 inci maddesinde 150, 125, 100 ve 80 olarak tespit edilmiş olan ek ders ücreti göstergeleri sırasıyla 300, 250, 200 ve 160 olarak değiştirilmiştir." Yani, yüzde 100 zam getiriliyor.

Arkadaşlar, üniversite okul değildir; üniversite ne ilkokuldur ne ortaokuldur ne lisedir ne de yüksekokuldur; üniversitenin bariz vasfı, ilim yapmasıdır; ilim yapacak hocaya da vakit verilebilmesidir.

Şimdi, bu maddeden ne anlıyoruz, bakınız: Biz, ekmek gailesine düşmüş, geçim derdine düşmüş bir profesöre, bir doçente, efendim, aman ha, ihtiyaçlarını karşılamak için durmadan derse gir, derse gir, derse gir... Ne zaman ilim yapacak?

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Derste...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Evet, derste...

Bizim bir hocamız vardı, Allah selamet versin, kendisi Kırımlı; dedi ki: "Bir anlattım, anlamadılar; ikinci defa anlattım, anlamadılar; üçüncü defa... Öyle aptallar ki, ben anladım, hâlâ kendileri anlamadı..." Yani, hocanın, kendisinin anlaması için üç defa anlatmasına gerek yok; çünkü, biz, hocaları o şekilde, aptal olarak görmüyoruz.

Arkadaşlar, bakınız, Batı üniversitelerinde de, gelişmiş diğer Doğu üniversiteleri de dahil, Japonya'da da üniversite hocaları, belli bir süre çalıştıktan sonra, "sabbatical year" yani, dinlenme yılı dedikleri belli senelerde, ders vermekten uzak kalarak, kendilerini, tabiri caizse, bir yere çekiyorlar; o zamana kadar olan tecrübelerini, o zamana kadar olan birikimlerini, o zamana kadar yapmış oldukları araştırmalarının sonuçlarını yazıyorlar, kitaplar yazıyorlar; çünkü, üniversite hocasının vazifesi, esas vazifesi, ilimle uğraşmaktır; yapmış olduğu ilmi de, elbette, kitaplarla, makalelerle ortaya dökmektir.

Şimdi, bu anlattıklarımdan nereye gelmek istiyorum; bu maddede, neden ekders ücretlerine zam getirdik de, üniversite hocalarının esas aylıklarına zam getirmedik? Bunu söylemek istiyorum. Çözüm, üniversitenin hocasının esas aylığına zam getirmektir. Aksi takdirde, burada olduğu gibi, ekders ücretlerine zam getirdiğiniz takdirde, üniversite hocası, devamlı olarak "aman, iki ders fazla alayım, üç ders fazla alayım, dört ders fazla alayım" diyerek, üniversiteyi, üniversite olmaktan çıkarır ve üniversiteyi, bir yüksekokul; üniversiteyi, bir lise haline getirir. Hep bunu söylüyorum; yani, Millî Eğitim Bakanlığının bunu bilmesi lazımdı; Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşların bunları bilmesi lazımdı ve bunu, zammı, bu şekilde getirmemek lazımdı. Eğer, hakikaten, üniversite hocalarımıza, biz, iyilik yapmak istiyorsak, bunların hem maaşlarını yüksek tutalım hem de zamanlarını, ilme, yazıya, makaleye ayırmalarını sağlayacak bir ücret sistemi getirelim.

Bugün, bakın, dünyadaki üniversitelerin gelişmişliğini, o üniversite üyelerinin beynelmilel sahada yayımlamış oldukları tebliğlere, yayınlara bakarak ölçüyorsunuz; yani, bir üniversitenin ne kadar çok talebesi varsa, ne kadar çok öğretim üyesi varsa, o üniversite büyük üniversite anlamında değildir. Üniversite küçük olabilir; ama, o üniversitenin öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, dünya çapında kaç tane yayın yapmıştır; buna bakılır ve üniversitenin gelişmişliği bununla ölçülür. İkincisi, o üniversiteden mezun olan çocukların veya öğrencilerin ne kadarı, nerelerde, ne gibi işler buldular; ona bakarlar ve dolayısıyla, üniversiteler, bir yarışma içerisine itilirler. Bu yarışmada -dikkat buyurursanız- ilmî bakımdan üstünlük esastır. İlmî bakımdan üstünlüğün esas ölçüsü de, beynelmilel sahada yapmış oldukları yayınlardır, yazdıkları makalelerdir, yazdıkları kitaplardır.

Şimdi, siz, üniversite hocalarının, ders ücretlerine bu şekilde ekzam yaparsanız ve bunu yüksek tutarsanız, Allahaşkına söyleyiniz, üniversite hocası ilim yapabilir mi? Burada, bakın, bütün partilerden akademik kariyerden gelmiş profesörler, doçentler vardır; hemen her partiden var, tanıdığımız arkadaşlar. Bu arkadaşlarımız, bu meseleyi çok daha iyi değerlendirirler. Benim sadece doktora olarak bir kariyerim var; üniversitede profesörlük veya doçentlik yapmadım; ama, on yılı aşkın bir süre öğretim görevliliği yaptım. Bu on yıllık süreyi aşkın öğretim görevliliğim sırasında, bu arkadaşların mahmullüğü ölçüsünde verimlerinin azaldığını gördüm. Nitekim, zannediyorum, dün, Sayın Cevat Ayhan, bir konuşmasında, dünyadaki ülkelerin gelişmişliklerinin, o ülkelerin yıl içerisinde almış oldukları patentlerle ve o üniversitelerdeki yapılan icatlarla dengeli olduğunu belirtmişti. Ben, bunu daha evvel söylemiştim; ama, af buyurun, bazı arkadaşlarımız, "yahu, bu kadar da büyük rakam olur mu, atıyorsunuz" demişlerdi. Daha sonra tahkik ettik, hakikaten Japonya'da, bir yılda, patentlerin ve icatların sayısı 300 binin üzerinde, 380 bin zannediyorum.

ASLAN POLAT (Erzurum) – 369 bin.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Net rakam 369 bin. O gün, yine belirtmiştim, Yunanistan'da 38 bin, Almanya'da 100 binin üzerinde... Türkiye'de kaç tane; yok denecek kadar az. Niye; çünkü, biz, kavgamızı, dövüşümüzü başka yerde yapıyoruz; milletlerarası yarışmada yapmıyoruz; onlarla aynı kulvarda ne kadar hızlı koşarız demiyoruz; ama, gidiyoruz, üniversitede özerkliğe, hür düşünceye, özgür düşünceye mani olacak tedbirleri alıyoruz veya aldırtıyoruz, dayatıyoruz ve onların işlerine değil, kafalarına, dışındakilere bakıyoruz. Arkadaşlar, onun için, üniversitelerde o kadar büyük sıkıntılar var iken, ben diyorum ki, hiç olmazsa üniversite hocalarını, bu meselelerle, dış meselelerle değil, ilmî meselelerle meşbu hale gelecek, o meselelerle daha fazla emek, gayret sarf edecek hale getirmemiz lazım ve bu da bizim vazifemizdir. Bakınız, hadi bakayım, şu ilmi yapın, şunu niye yapmıyorsunuz demeye de hakkımız yok; çünkü, buradaki 14 üncü madde açıkça diyor ki, siz ilim yapmayınız; ya?.. Siz, sadece öğretmenlik yapınız. O zaman da üniversiteye gerek yok. Bakın, bugün, Türkiye'de 71 üniversite var; bunun 19'u vakıf üniversitesi, 52'si de devlet üniversitesidir. Zaten devlet üniversitesindeki öğretim üyeliği, profesör, doçent dağılımı dengesizdir; bazı üniversitelerde alabildiğine yoğunlaşmıştır; bazı üniversitelerimizde, bilhassa yeni açılan -doğudaki, Orta Anadolu'daki- üniversitelerimizde öğretim üyelerini dahi bulmak mümkün değildir. Bulmak mümkün değil; ama, bununla, ilim yapmayı da hiç mümkün olmayan bir hale getiriyoruz; çünkü, oraya giden üniversite hocamız, işi gücü, hiç olmazsa, dışarıya, muhannete muhtaç olmayayım, iyi bir hayat sürebileyim diye, ilim yerine, üniversitede sadece ders vermeye kalkacak ve bunun sonucunu da hep beraber ülke olarak çekeceğiz. Onun için, ben istirham ediyorum; geliniz, buradaki zamları, ders ücretlerine değil, üniversite hocalarımızın esas ücretlerine koyalım ve esas ücretlerini alan bir öğretim üyesi, öğretim görevlisi, hiç olmazsa, ilim yapabilme imkânını bulsun. Değerli millletvekilleri, zannediyorum ki, bu, makul bir tekliftir.

Hepinizi saygıyla selamlıyor ve kanunun hayırlı olmasını diliyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek. (FP sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Hacaloğlu.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 14 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere, söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bir ölçüde, benden evvel söz alan değerli arkadaşım, burada ifade etmeyi planladığım, düşündüğüm hususları dile getirdi. Gerçekten, bu madde, eğer, rakamlarını unutursak, o rakamların arkasında soruna nasıl baktığımızı teşhis etmeye çalışırsak, yükseköğretim sistemimizin, bugün, hangi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ve bu sorunları aşmak için nasıl -çarpık demeyeceğim-yetersiz bir anlayışla konuya yaklaştığımızı ortaya koyabiliriz.

Esasında, burada yatmakta olan sıkıntı ve sorun, bu Hükümetten kaynaklanmıyor. Burada, yani, yükseköğretim sistemimize ilişkin gelinmiş olunan noktada, sistemin, YÖK'ün, üniversiteler kapısında yığılan yüzbinlerce öğrencimizin ve yükseköğretim sisteminin kalitesiyle, öğrenci ve öğretim üyelerinin sorunlarıyla gelmiş olduğu sıkıntılı durum, yılların birikimi; ama, burada, gerek öğretmenlerimizin gerekse üniversite öğretim görevlilerinin, öğretim elemanlarının kendi geçimleri ve maddî koşullarına ilişkin durumlarında belirli düzenlemeler yapmak amacıyla getirilmiş olan önergelerin, özlük haklarına yönelik yapılmak istenen düzenlemelerin, işin özünü yakalamaktan çok uzak olduğunu bu madde kanıtlıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu maddeyle, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Yasasının 11 inci maddesi çerçevesinde, ekders göstergelerinin yüzde 100 artırılması önerilmekte. Yüzde 100 artış gerçekten büyük bir artış. Öyle görülür, öyle bakmak gerekir. Bir yıl içinde, eğer, siz, rakamları bire bir katladıysanız, gerçekten öğretim görevlilerine, öğretim elemanlarına ciddî bir rahatlama sağladığınız anlayışı doğabilir. Ama, neyi artırıyoruz değerli arkadaşlarım; bu artışla neyi vermekteyiz? Burada, biz, üniversite öğretim görevlilerine, siz, doğal, normal görevinizi yapınız; yani, haftada 10 saatlik öğretim görevinin gereğini yapınız, sonra 20 saate kadar haftada ekders veriniz; ekders veriniz ki, maaşınızda, gelirinizde bir nebze artış olsun diyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım; herhangi bir Batı üniversitesine gidiniz... Aramızda, bugün, burada ve genelde, milletvekillerimiz arasında çok sayıda, üniversitelerde görev yapmış öğretim üyesi olan arkadaşımız var. Batı üniversitelerinde eğitim görmüş çok sayıda arkadaşımız var. Herhangi bir Batı üniversitesinde, siz, eğer bir profesöre haftada 10 saat ders vereceksiniz derseniz, o yeterince ağır bir yüktür. Siz, onun üzerine, kalkıp, hayır, sana gelirini artırabilmen için 20 saat ekders verme olanağı tanıyorum derseniz, bu, onun hakkını genişletmek, ona katkı sağlamak değil, onu, gerçekten, bir öğretim görevlisi olarak hakir görmektir, küçük görmektir. Sen, gerçek anlamda bir üniversite öğretim görevlisi olarak görev yapma, internetten dışdünyadaki kütüphanelere girip onları izleme, periodicalları takip etme, süreli yayınları izleme, makele yazma, araştırma yapma; ama, sen, bordroda gözük, oraya buraya koş, 300 kişilik sınıfın -işte, 6'ya bölelim- her 50 kişisi için sana 1 ders saati yazalım ve böylelikle, senin haftalık 20 saate kadarki fazla mesaini dolduralım.

Değerli arkadaşlarım, İş Kanunu, fazla mesaiye en azından yüzde 50 ilave ücret ödenmesini öngörür. Bu, fazla mesai midir değil midir; ekücret nedir, ekgörev nedir? Bütün bu mantıklar içinde, baktığımız zaman, gerçekten, normal zamanda hiç ele alınmaması gereken, normal zamanda bir düzenleme olarak sunulmaması gereken bir önerinin, bir yapının korunduğunu ve geliştirildiğini görmekteyiz. Bu yapı, ne yazık ki, sistemde var. Bu yapıyı koruyoruz. Hayır, Türkiye'nin, eğitim alanında, bilim alanında ciddî bir çıkışı yapması lazım. Bu yapıyı böyle koruyarak, YÖK'ü böyle koruyarak, öğretim üyelerimize, görevlilerimize bu anlayış içinde yaklaşarak, üniversite, yükseköğrenim alanında ciddî bir atılım yapmamız söz konusu değil.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, evlerimizde, evimizi temizlemek için bizlere yardımcı olan bayanların gündeliği 2,5 milyon lira, saati ortalama 400 bin lira. Bir üniversite öğretim görevlisinin, 1 saat ders verebilmesi için -yaptığı hazırlık ve onun dışında o alanda yapması gereken diğer faaliyetler toplandığı zaman- ortalama 3-4 saatlik bir emeği, mesaiyi ortaya koyması gerekir; belki o dersi ezbere de bilebilir, ama, ona ilişkin yayınları takip etmesi, ona ilişkin ekçalışmalar yapması gerekir. Bırakınız 4 saati, 1 saat ders veriyor diyelim, 1 saat de ilave çalışsa, eder 2 saat. Biz, vereceği 1 saatlik ekmesai karşılığında, ortalama 1 milyon lira -bu çerçevede- bir ekücret vermeyi öngörüyoruz; bunun için, 2 saat emek verecek. Demek ki, bir profesöre, biz, 1 saatlik mesaisi karşılığında 500 bin lira vermekteyiz ve evimizde bize yardımcı olan bayan da aynı düzeyde ücret almakta.

Bugün, gidiniz, herhangi bir işletmede, bir şirket danışmanının 1 saatlik danışma hizmetinin karşılığı 50 milyon lira; bugün, bir stenonun 1 saatlik mesaisinin karşılığı 10 milyon lira; bugün, kalifiye bir ustanın 1 saatlik mesaisinin karşılığı 1 milyon lira. Türkiye bu noktada; gidiniz, bakınız.

Biz, bu düzenlemeyle, üniversite öğretim görevlilerimize, o düzeyin çok çok altında bir düzenleme getiriyoruz. Ben, sadece, burada, bunun yetersizliğini ifade ettim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, teşekkür ederim efendim, sağ olun.

Bu saatten sonra da, maddeye bağlı konuşulmadan... Yani, gerçekten...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Tabiî... Tabiî...

BAŞKAN – Yani, burada ekücret...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Tümüyle bağlantılı...

BAŞKAN – Hiç bağlantılı değil.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Efendim, siz takip etmiyorsunuz.

BAŞKAN – Ben takip ediyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Lütfen, uyanık kalınız ve takip ediniz.

BAŞKAN – Maddeyi okuyalım kardeşim. Ne diyor; şu rakamdan şu rakama çıkarılmıştır... Neyse canım... Tamam...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, bütünüyle bağlantılı... Yapmayın...

BAŞKAN – Olur mu canım, döne döne...

Sayın Bakan, buyurun efendim.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Yani, yazıktır, Parlamentoya böyle yaklaşmayın.

BAŞKAN – Canım, esas sizin yaptığınız yazık. Yani, şu Parlamentonun boşu boşuna zamanını geçirmeyelim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Olur mu Sayın Başkan; tümüyle bağlantılı.

BAŞKAN –Buyurun efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Bu usul size yakışmıyor; Meclise yakışmıyorsunuz.

BAŞKAN – Yakışmayan birileri var bu Meclise...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli üyeler; kanun tasarısının tümü üzerinde yaptığımız görüşmeler sırasında, Genel Kurulun dikkatine bir hususu arz etmiştim. Bu kanun tasarısının maaşlara ilişkin boyutuyla, öğretmenlerin, diğer meslek gruplarıyla yıllardır açılmış olan makasını daralttığımızı söylemiştim; yani, burada, diğer meslek gruplarıyla mukayese ettiğimiz zaman, yıllardır daha az ücret verme nedeniyle, öğretmenlerimizin, ücret skalasında, meslek skalasında tabana vurduğunu, diğer meslek gruplarıyla aralarının devamlı açıldığını, bunun sürdürülemez bir boyuta gelmesi nedeniyle, yüzde 18'lik zamla, bu makası daraltmaya gittiğimizi söylemiştim.

Şimdi, arkadaşlarımız, burada, üniversite öğretim görevlilerinin durumunu gündeme getirdiler. Biz, bu yasa tasarısı bünyesinde öğretim görevlilerinin de ekders ücretlerini yüzde 100 artırmak suretiyle, eğitim hizmetlerini bir bütünlüğün içerisinde gördüğümüzü de ifade ettik. Bu yasa tasarısına göre, alınacak ekders ücreti -ilave, mevcuda ek olarak- profesörde 52 milyon, doçentte 43 milyon, yardımcı doçentte 34 milyon, öğretim görevlisinde 27 milyon liradır; sınıf öğretmenlerinde ekders ücreti olarak ödeyeceğimiz miktar ise, 16 ilâ 17 milyon liradır. Yani, sınıf öğretmenine verdiğimiz ekders ücretinin yaklaşık 3 katını profesörlere vermiş durumdayız.

Şimdi, ben, burada, Millî Eğitim Bakanı olarak, profesörlerin maaşının yeterli olduğunu iddia etmiyorum, Türkiye'de tüm maaşların yeterli olduğunu da iddia etmiyorum; ancak, bu, ekonomimizin içinde bulunduğu koşullar içerisinde, bütçenin mevcut bilinen açığı da göz önüne alınmak suretiyle, bir yandan enflasyonu düşürme çabasındayken, taşınabilir ilave yükü ne kadar alabiliriz çalışmasının ürünüdür.

Bu çerçevede, bir iki hususun altını çizmek istiyorum: Bu kanun çıktıktan sonra, profesörlerin -ekders ücretlerini aldıkları takdirde- maaşları 320 milyon liraya çıkacaktır; buna mukabil, 1'in 4'ündeki öğretmenin çıkacağı boyut 111 milyon liradır, doçentin 240 milyon liradır; genel müdür 212 milyon lira almaya devam edecektir, hâkim 261 milyon lira almaya devam edecektir, 1'in 4'ündeki doktor 120 milyon lira almaya devam edecektir.

Bütün bunların yetersiz olduğunu biz de kabul ediyoruz; ama, şu düzenlemede, getirdiğimiz ekders ücretiyle -bir yandan, üniversitelerimizde öğretim görevlisi açığından bahsediyoruz; işte, milyonlarca çocuğumuz üniversiteye girmeye çalışırken- ekders vermek suretiyle ilave yük alan öğretim görevlilerimizin, bir boyutta da olsa, hakkını ödeyebilmenin yollarını aradık.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyı getirirken, bir gerçeği daha sizlerin gözleri önüne sermek isterim: Bugün, 1'in 4'üne gelmiş, 30 yılını tamamlamış bir öğretmen 85 milyon lira maaş alıyor; buna mukabil, polisliğe yeni başlayan bir görevli -yani, okulunu yeni bitirmiş, başlıyor- 88 milyon lira alıyor, yani, 22 yaşında mesleğe başlıyor ve 30 senelik öğretmenden fazla ücret alıyor. Diğer meslek gruplarıyla ilgili örnekler de verebilirim.

Bu kadar açılmış ve öğretmenleri geriye itmiş olan bir konumdan, biz, aradaki makası daraltalım ki, bundan sonra, tüm memurlara yapacağımız zamlarda, öğretmenler biraz daha iyi duruma gelsin diyerek... Yoksa, burada, kimse, mevcut koşullar altında tüm kamu görevlileri çok iyi de, profesörlerden veya üniversite öğretim görevlilerinden bir şey esirgeniyor demiyor, hepsi daha fazlasına layık; ama, bütün bunlar için, kamu gelirlerini artıracak, kamu giderlerini akıllı sarf edecek reformları yaptığımız zaman, bütün bu hizmetlerin karşılığını çok daha iyi ödeyecek noktaya geleceğiz.

Çözüm, burada, bir makas daraltma operasyonunu amacının dışına taşımak olmamalı, diğer çözümleri hep beraber üretmemiz olmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde huzurunuzu bir kere daha işgal etmek zorunda kaldığım için özür dileyerek, hepinizi, Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ilk önce, ideal üniversite modelinde konuşan arkadaşlarımıza hak vermekle beraber, bugün, Türkiye'deki yükseköğretim talebinin yüksekliği dolayısıyla öğrenci kapasitesinin azamisi eğitim ve öğretim gördüğü için, öğretim üyeleri ekderse girmedikleri takdirde, bazı üniversitelerimizin fiilen eğitim ve öğretimlerini sürdürmeleri mümkün değildir.

Batı üniversitelerinde bazı ideal şeyler ileri sürülebilir; ama, her şeyi Batı'yla kıyaslayamazsınız. Batı'nın hiçbir parlamentosunda, gecenin saat yarımında da müzakere yapılmaz. Demek ki, bazı şartlar, insanları bazı şeyleri yapmaya zorlar. Bazı üniversitelerimiz, ülkemizin şartlarında, maalesef, hazırlıkları yapılmadan, erken açılan üniversitelerdir. Taşrada açtığınız üniversiteler, hele vakıf üniversiteleri, bugün, arkadaşlarımız ilave ders vermezlerse, fiilen varlıklarını sürdüremezler. Dolayısıyla, daha gerçekçi olmak gerekir.

Genel olarak, üniversitelerimizin bugün uygulanan ekders verme zorunluğu, hiç olmazsa bu dersi veren arkadaşlarımızın belirli ölçüde tatmin edilmeleriyle daha rahat hale dönüştürülür; bir.

İkincisi, zaten, yüzde 100 zam dediğiniz, yüzde 99 enflasyon olan bir ülkede nasıl bir alımgücü ifade ediyor, hepiniz takdir edersiniz.

Eğer, siz, belli ölçülerde ekdersi teşvik etmezseniz, daha fazla öğretim üyesine ihtiyacınız olur; çünkü, insanların, asgari ders saatleri, zorunlu ders saatleri bellidir, onun dışında derse girmezler; derse girmedikleri zaman, daha fazla öğretim üyesi ihtiyacıyla karşılaşırsınız. Özellikle özel üniversiteler -ki, sayıları 17-18'i buldu Türkiye'de- büyük çoğunlukla diğer üniversitelerimizden gelen hocalar kanalıyla yürütülmektedir.

Dolayısıyla, arkadaşlarımızın ideal üniversite kavramlarını saygıyla karşılıyorum; ama, ekders ücretlerinin yükseltilmesi, üniversitelerimizde büyük rahatlık sağlayacaktır; çünkü, yöneticiler, insanları, zorunlu dersin dışında ders vermeye, ancak teşvik edebilirler ve teşvik, hiç olmazsa, belli ölçüde bir maddî karşılığı da olarak sağlanabilir.

Dolayısıyla, Yüce Meclisin, bu getirilen tasarıya olumlu bakmasını, Doğru Yol Partisi olarak teklifi desteklediğimizi ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sağlam.

Sayın Alkan, konuşacak mısınız efendim?

AHMET ALKAN (Konya) – Bir iki cümleyle...

BAŞKAN – Buyurun efendim. Takdir sizin. Siz konuştuktan sonra, ben dinlerim sizi.

Buyurun.

ANAP GRUBU ADINA AHMET ALKAN (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, Sayın Sağlam'ın ekders ücretleriyle ilgili görüşlerine tamamıyla katılıyorum. Bu zaruret ya da ekders hadisesi, ücret verilmesiyle birtakım öğretim üyelerine yeni ders verme imkânı doğacak değildir. Hiç ücret verilmezken de, bu arkadaşlarımız, özellikle taşra üniversitelerinde bu dersleri vermeye devam ediyorlardı. Ben, asistan olarak, göreve ondört saatle başladım.

Onun için, bu maddeyi ve ekders ücretine belli bir bedel ödenmesini destekliyoruz. Bunun için de, bir yıl önce, Yüce Meclise, ekders ücretlerinin artırılmasıyla ilgili bir kanun teklifi vermiştim. Bu teklif, 37 nci madde çerçevesinde Meclis gündemine indirildi; Meclis gündeminde görüşülmeyi beklerken, bu vesileyle o kanun teklifimizin hedefi de yerine gelmiş oldu.

Bunun için, Değerli Hükümete saygılar sunuyor, teşekkür ediyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

15 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 15. – Yükseköğretim Personel Kanununun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 14. – Diğer yükseköğretim kurumlarına göre sosyo-ekonomik açıdan daha az gelişmiş yerlerde öğretim yapan ve/veya yeterli sayıda öğretim elemanı sağlanamayan yükseköğretim kurumları ile bunların bölümlerinde görevli öğretim elemanlarına; almakta oldukları aylık gösterge ve ek gösterge toplamının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uyarınca belirlenen aylık katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın beş katına kadar geliştirme ödeneği ödenebilir.

Geliştirme ödeneği verilecek yükseköğretim kurumları, ödeneğin verilmesine ilişkin usul ve esaslar ile oran veya miktarları, bu ödenekten yararlanma süresi ile yararlanamayacak olanlar ve diğer hususlar Yükseköğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile tespit edilir.

Bu ödenek damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Araslı, süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 589 sıra sayılı yasa tasarısının 15 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum ve sizleri, kendim ve Grubum adına, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarıya baktığımız zaman, bu tasarının amacının, öğretim ve eğitim elemanlarının konumlarının, koşullarının, özellikle maddî şartlarının iyileştirilmesi olduğu görülmektedir. Bu tasarıda, yükseköğretim elemanları için iki tarzda maddî bakımdan iyilik getirildiği görülmektedir. Bunlardan birisi, ekders ücretlerinin arttırılmasıdır; diğeri ise, görüşmekte olduğumuz 15 inci maddede getirilmiş bulunan geliştirme ödeneğidir.

Ekders ücretlerinin artırılmış olması, kuşkusuz, öğretim elemanları açısından sevindirici bir durumdur. Ne var ki, bir öğretim üyesini maddî koşulları iyileşin diye ders vermek durumuyla karşı karşıya bırakmak, bir ülkedeki yükseköğretim politikası açısından yeğlenecek bir durum değildir, uygun bir politika değildir; çünkü, öğretim üyeleri, ders verme makineleri değildir, öğretim üyelerinin üniversitede yaptığı tek faaliyet ders vermek değildir. Öğretim üyesi, ders verecektir; öğretim üyesi, vereceği dersin hazırlığını yapacaktır; öğretim üyesi, bilim üretecektir, araştırma yapacaktır, yayın yapacaktır; öğretim üyesi, dış dünyayı, bilim dünyasını takip edecektir ve çağdaş gelişmelere ayak uyduracaktır. Eğer, öğretim üyesini, maddî güçlüklerini aşmak için ders verme, verdiği dersin sayısını artırma endişesi içerisine sokarsanız, öğretim üyesi, ders vermenin yanında yapması gereken bu faaliyetleri yeterince yerine getiremeyecektir.

Sayın Bakanımızın buradaki açıklamalarını hepimiz dinledik. Millî Eğitim Bakanlığımızın ve Maliye Bakanlığımızın içinde bulunduğu güçlüklerin idrakindeyiz. Bu güçlükler konusunda kendilerinin yaptığı açıklamaları burada dinlemiş bulunuyoruz; ama, bu açıklamalara rağmen, öğretim üyelerimizin şu anda yüz yüze bulunduğu maddî güçlükleri de gözardı etme imkânımız yok.

15 inci maddede, bir geliştirme ödeneğinden söz ediliyor. Bu geliştirme ödeneğinin amacı, gerekçeden de anladığımız gibi, öğretim elemanı temininde güçlük çekilen yerler için öğretim elemanı sağlamada, maddî şartları iyileştirme dolayısıyla bir kolaylık getirilmesi. Amaçlanan bu; ama, öğretim üyelerinin içinde yaşadığı ve benden önce konuşan arkadaşlarımın dile getirdiği tablo içerisinde, öğretim elemanı temininde, acaba, yurdun yalnız az gelişmiş yöreleri mi güçlük çekiyor... Bugün, Türkiye şöyle bir olay yaşıyor: Devlet üniversitelerinde görev yapmakta olan bir yardımcı doçent, aylık olarak net 130 milyon alıyor; bir doçent, 160 milyon civarında net aylık alıyor; bir profesör ise, kıdemine göre, 185 ve 215 milyon lira arasında değişen aylık alıyor. Şu anda, özel vakıf üniversiteleri, bir profesöre, bir öğretim üyesine, bir doçente ayda 4 bin ile 2 bin dolar arası ücret ödüyorlar ve böylece, bu durum karşısında, ülkemizin yalnız az gelişmiş yörelerinde değil, İstanbul'da, Ankara'da, yurdun ekonomik ve sosyal bakımından çok geliştiğini varsaydığımız yörelerindeki üniversitelerde de, giderek, öğretim elemanı temininde bir güçlük başgöstermiş bulunuyor. Devlet üniversiteleri, öğretim elemanlarını, belli sıfatları kazandırarak belli noktaya getiriyorlar, icabında, yurt dışında eğitim yapmaya göndererek ona yatırım yapıyorlar; ama, bir noktaya geldikten sonra, özel üniversiteler, bu çok yüksek ücretleri ödeyerek, mütemadiyen, devlet üniversitelerinden eleman alıyorlar. Yakında, devlet üniversiteleri, yurdun her yöresinde, eleman temininde güçlükle burun buruna gelme tehlikesiyle karşı karşıyadır; hatta, yakında da değil, şu anda bu güçlüğü yaşamaktadır.

Onun için, biz, önerimizle, sadece ekders ücretlerini artırmak yetmez diyoruz. Eğer öğretim elemanı temininde bir güçlük yaşanıyorsa, bu, yurdun her yöresinde yaşanmaktadır. Belki, azgelişmiş yöreler, bu güçlüğü misliyle yaşamaktadır; ama, bu güçlük, yurdun her yöresindeki üniversite için mevcuttur. O nedenle, biz, bu geliştirme ödeneğinin, yurdun her yöresindeki üniversite elemanları için verilmesini öneriyoruz; ama, azgelişmiş yerlerdeki üniversiteler için, bu ödeneğin daha fazla artırılmasının gerektiği görüşündeyiz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan milletvekili arkadaşlarımızın bu konuda vermiş olduğu bir önerge mevcuttur. Değerli milletvekillerinin, bu gerçekleri göz önünde bulundurarak, bu önergemize destek vereceklerini umuyoruz.

Gerçekten, öğretim elemanlarımız, çok büyük güçlüklerle yüz yüzedirler ve maddî sıkıntı, şu anda, öğretim elemanını, yapmak istediği birtakım görevleri, yerine getirmek istediği birtakım işlevleri gerçekleştirmekten alıkoymaktadır.

Eskiden imkânlarımız vardı, belli düzeylere gelen üniversite öğretim üyelerini, başka yabancı üniversiteleri görsünler, yurt dışındaki gelişmeleri araştırsınlar, incelesinler diye yurt dışına gönderebiliyorduk. Şimdi, bu imkânlarımız fevkalade kısıtlı. Çağdaş eğitimden, çağdaş üniversiteden söz ediyoruz; ama, bu çağdaş dediğimiz üniversiteler içerisinde yaşamadıktan sonra, onların yöntemlerini yakından izleyemedikten sonra, bir üniversite öğretim elemanı, nasıl, bu bizim dışımızdaki, çağdaş diye, ileri diye tanımladığımız üniversite yaşamını Türkiye'ye aktarabilecek, dışarıdaki bilim yaşamıyla rekabet edebilecek. Şu anda, üniversite öğretim üyeleri, yurt dışındaki bir sempozyuma gitmek istiyorlarsa, bunun masrafını kendi ceplerinden karşılamak durumundalar.

Biraz önce de söyledim, Türkiye olarak güçlüklerimizin bilincindeyiz, her düzeydeki memurumuzun içinde bulunduğu yaşam koşullarının farkındayız; herkes bir geçim sıkıntısı çekiyor, yalnız üniversite öğretim üyesi, yalnız öğretmen değil; ama, öğretim mesleğinde bulunanların bir özelliği var; onlar, Türkiye'nin geleceğini ellerinde yoğuruyorlar. Şu anda, kamu kesiminde çeşitli sıfatlar altında görev yapanlar var; polis kardeşlerimiz var, asker kardeşlerimiz var, bürokratlarımız var, her kesimde görev yapıyorlar; ama, unutmasınlar ki, hepsini, bu noktalara gelecek bilgilerle donatanlar, eğitim ordumuzun elemanları. Onun için, eğitim ordumuza çok şey borçluyuz. Eğer, bugün, burada, yalnız eğitim ordumuzun sorunlarından söz ediyorsak, bu gerçeği bildiğimiz içindir. Eğitimine önem vermeyen, eğitimine yatırım yapmayan, eğitimine bütçesinden önemli bir miktar ayırmayan bir toplum, bu miktarları geleceğinden çalıyor demektir. Eğitime yapacağımız yatırım, geleceğe yapacağımız yatırımdır.

Onun için, bir kere daha bu gerçekleri vurgulamakta yarar görüyorum ve önergemize, değerli milletvekillerimizden destek beklediğimi söyleyerek saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 00.57

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 00.14

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75 inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN

DİĞER İŞLER (Devam)

6. – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol’un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci’nin benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/692, 1/683, 2/24, 2/31, 2/34, 2/170, 2/243, 2/307, 2/556, 2/574, 2/660, 2/661, 2/664, 2/666, 2/726, 2/727, 2/793, 2/828, 2/954, 2/1052) (S. Sayısı : 589) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerinde.

589 sıra sayılı yasa tasarısının 15 inci maddesi üzerindeki müzakerelere devam ediyoruz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; eğitim hayatımızı yakından ilgilendiren ve öncelikle de, öğretmenlere aylardan beri beklenen zammı verecek olan 589 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde, Refah Partisi... Fazilet Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, yalnız biz şaşırmıyoruz!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, sürçülisan... Tabiî, yıllarca -ondört yıl, onbeş yıl- beraber yaşadıktan sonra, birdenbire silemiyorsunuz kayıtlardan; ama, Türkiye'deki hukuk sistemi ve düzen, maalesef silmeye mecbur ediyor. Umut ederim ki, silinmeyecek günler de gelir önümüzdeki dönemde.

Muhterem arkadaşlar, tasarının bu maddesiyle, üniversitelere ait ve üniversitelerde görev yapan, yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim üyelerinin, ekkaynakla desteklenmesi düzenlenmektedir. Maddede belirtilen -aynen maddeden okuyorum- diğer yükseköğretim kurumlarına göre sosyo-ekonomik açıdan daha az gelişmiş yerlerde öğretim yapan ve/veya yeterli sayıda öğretim elemanı sağlanamayan yükseköğretim kurumları ile bunların bölümlerinde görevli öğretim elemanlarına, ilave destek getirilmektedir. İsabetli bir maddedir. Bu geri kalmış bölgelerdeki üniversitelerin geliştirilmesi için, bunlara ekkaynak aktarılması gerekir, doğrudur. Bakanlığın bu tedbirini memnuniyetle karşıladığımızı ifade ediyorum.

Muhterem arkadaşlar, üniversite, eğitim öğretim hizmeti yapar; yüksekokul, talebe yetiştirir; ilim, seciye, irfan, buralarda, bu kurumlarda alınır.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – O, eskidendi...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bugün de inşallah olacak, yarın da olması gerekir.

İrfanı hür, vicdanı hür insan yetiştirmek üniversitelerin bellibaşlı görevidir. Hukuku, demokrasiyi benimseteceğimiz yer, öncelikle üniversitelerdir; çünkü, buralar, her kademede toplumu yöneten insanları yetiştirirler.

Üniversitelerin diğer bir görevi de, araştırma ve tetkik hizmetleridir; ancak, Türkiye'de çok sayıda açılan üniversite ve öğretim üyesi yetersizliği, maalesef, üniversitelerde öğretim üyeliği yapan elemanların araştırma ve tetkike vakit ayırmasına imkân vermemektedir.

Şimdi, burada rahmetle hatırladığım Profesör Mümtaz Turhan vardı; İstanbul Üniversitesinden çok değerli bir hoca; biz talebeliğimizde, zaman zaman, konferanslarına, seminerlerine giderdik. Kendisi, Cambridge ve Oxford Üniversitelerini anlatırdı; o üniversitelerde yetişmiş, eğitimini yapmış. "Bu üniversitelerde, eski Osmanlı medreselerini esas alan bir yapı var" derdi. Oxford ve Cambridge, gelenekleri olan, yüzlerce yıllık üniversiteler tabiî. "Orada bir öğretim üyesi, beş yılda bir yıl derse girer; dört yıl da araştırmayla, diğer çalışmalarla devam eder" derdi. Yani, söylemek istediğim şu: Öğretim üyelerine, üniversitelerde, böyle, ilkokul öğretmeni gibi, ortaokul ve lise öğretmeni gibi yüklenmek doğru değil; bunlar, dünyadaki gelişmeleri takip edecekler; laboratuvarda veya sosyal ilimlerde, kendi sahalarında araştırmalar yapacaklar; tebliğler hazırlayacaklar; tetkik ve tetebbuatta bulunacaklar; ama, dediğim gibi, Türkiye'nin çok sayıda üniversite ihtiyacı, bu imkânı da vermemektedir.

Tabiî, bir tarafta, geçen pazar imtihana giren, takriben 1 milyon 250 bin talebe; alabildiğimiz de, 250 bin talebe; kabaca 1 milyonu açıkta kalıyor. Bunun manası, daha çok üniversiteye ihtiyacımız var; hem bugünküler için hem de yarın açılacaklar için de, daha çok öğretim üyesine ihtiyacımız var. Bu bakımdan, bu geliştirme ödeneği, hem kurumların geliştirilmesi hem de öğretim üyelerinin bu bölgelere teveccüh etmeleri bakımından isabetlidir.

Üniversite öğretim üyelerinin ücretleri azdır. Muhterem Bakanımız söylediler "profesörün maaşı 300 milyon" dediler. 300 milyon hiçbir şey değil; bugün, özel sektörde çalışan normal bir mühendisin aldığı maaştır veya muhasebe veya personel servisinde, orta kademede bir özel sektörde, bir müdür seviyesinde elemanın aldığı ücrettir; piyasa şartları budur. Yani, bu ücretler azdır; daha çok veremiyoruz, doğru. Millî gelir yetersiz; tabiî, talep çok, kaynak yok. Bu sıkıntıyı yaşıyoruz; ama, hakikaten, daha önce konuşan arkadaşların da ifade ettiği gibi, eğitime yapılacak yatırım, en mühim yatırımdır, en verimli yatırımdır ve ileriye dönük de, en çok kalkınmayı sağlayacak, geliri artıracak, gelişmeyi sağlayacak bir yatırımdır. Onun için, öğretmenler için getirilen bu zam da, üniversite hocaları için getirilen bu imkân da, yetersizdir; ama, getirilmiş olmasını da takdirle karşılıyoruz; onu ifade edeyim.

Eğitime daha çok kaynak ayırmaya mecburuz ve bilhassa, öğretim üyelerine, öğretmenlere ayırmaya mecburuz. Tabiî, burada, hepsini devletin sırtına yüklemek mümkün mü; onun için, özel üniversitelerinin, vakıf üniversitelerinin açılmasını da hızlandırmak lazım, desteklemek lazım. Bu istikamette, bugüne kadar kurulan 18-20 tane özel üniversite ve vakıf üniversitesi var; bunların sayılarının artmasını da desteklemek lazım. Özel üniversitelere karşı tedirgin olmamamız lazım. 1980 öncesi, bir ara, özel üniversitelere, yüksekokullara teveccüh oldu; sonra, bir fırtına geldi, bunların hepsi devletleştirildi. Artık, Türkiye'nin o noktaya döneceğini tahmin etmiyorum, dönmemesi gerekir; ama, yollarını da açmak lazım.

Devletin görevi, üniversitelerde kaliteyi denetlemektir. Bunu YÖK yapar, Millî Eğitim Bakanlığı yapar -şimdi YÖK'ün görevidir tabiî- bunun yapılması gerekir; yani, özel veya devlet üniversitesi, vasıflı eğitim hizmeti yapsın; istediğimiz budur.

Üniversitelerin, gelir kaynağı bakımından döner sermaye meselesi var. Tabiî, Maliye, döner sermaye gelirlerinin aşağı yukarı yüzde 80'ini, şu veya bu isim altında alır, döner sermaye gelirlerine el koyar; döner sermaye gelirlerini üniversiteye bırakmak lazım. Üniversite hocaları, araştırma yapıyorsa, sanayie veya piyasaya hizmet ediyorsa, geliri de bırakın üniversitede kalsın; bir kısmı hocalara gitsin, bir kısmı da üniversitenin kendi özkaynağı olarak yatırımlarında ve eğitim hizmetlerinde kullanılsın. Döner sermayenin üzerinden Maliyenin elini çekmek lazım; bu, daha evvel de bütçe müzakerelerinde tartışıldı ve üniversitelerin de bu istikamette talepleri var.

Bir diğer husus da, öğretim üyesi yetiştirme meselesidir. Öğretim üyesi yetiştirmede, bizim, yurtdışına yolladığımız öğrenciler var; bir ara "her yıl 1 000 öğrenci gönderiyoruz" diye zikredilmişti. Tabiî, bu bir imkândır; ama, içeride gelişmiş olan üniversitelerde de mastır ve doktora programlarına ağırlık vermek lazım; her üniversitede bunları yaptıramazsınız; gelişmiş olan, kökleşmiş ve oturmuş olan üniversitelerimize, belki, lisans eğitimi yerine yüksek lisans ve doktora çalışmalarına ağırlık veren bir politikayı uygulamak lazım. Bu da, öğretim üyesi yetiştirme bakımından isabetli bir tercih olur kanaatindeyim.

Üniversitelerarası rekabeti getirmek lazım. Biz bırakalım, devlet üniversitelerine de sözleşmeli hoca alsınlar; bırakalım, üniversite harçlarını kendileri belirlesin. Yüksek vasıfta eğitim veren üniversitelere yüksek harç ödenir; peki, düşük gelirli ailelerin çocukları ne yapar; bunları da Kredi ve Yurtlar Kurumu kanalıyla destekleyelim; ama, üniversiteler arasında da rekabeti açalım, bunu getirelim ve devlet üniversitelerini de yavaş yavaş vakıf üniversiteleri haline getirelim.

Devletin, 600 bin öğretmeni yönetmesi; devletin, 40-50 üniversiteyi merkezden yönetmesi mümkün değil; Türkiye'nin artık bundan sıyrılması lazım. Tabii, öğretmenlerde de aynı şeyi söylemek mümkün; sözleşmeye geçmek, mahallinde istihdamı sağlamak, tayin ve nakli kaldırmak; o zaman eş durumu da kalkar, hepsi kalkar zaten. Bugünkü bu sıkıntılar, sistemdeki çarpıklıktan kaynaklanmaktadır.

Tabiî -sözümü bitiriyorum, az kaldı, birkaç saniye- şunu da söyleyeyim: Öğretim üyeleri arasında ideolojik tercih yapmayalım; devlete düşen, bakanlığa düşen, YÖK'e düşen görev, herkesin, kendi sahasında verimli çalışmasını, kaliteli çalışmasını denetlemek, teşvik etmektir. Sen sağcısın, sen solcusun, sen şucusun, sen bucusun diye... Bu noktalardan da uzak durmamız lazım. Gelişmenin yolu, hürriyettir ve insanların bir arada yaşamasına imkân verecek olan adaletli uygulamalardır.

Gecenin bu saatinde, tabiî, müddeti de doldurdum; ama, bunları da söyleme ihtiyacındaydım. Kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Sayın Uzunkaya, konuşacak mısınız efendim?

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sayılı yasa tasarısının 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

Algan Hacaloğlu Birgen Keleş Eşref Erdem

İstanbul İzmir Ankara

Hilmi Develi Zeki Çakıroğlu Bülent Tanla

Denizli Muğla İstanbul

Değişiklik metni:

MADDE 15- Yükseköğretim Personel Kanununun 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 14- Yükseköğretim kurumlarında öğretim kalitesinin yükseltilmesi, öğretim elemanlarının özendirilmesi, üniversitelerin gelişmesine katkı sağlanabilmesi için, öğretim elemanlarına, almakta oldukları aylık gösterge ve ekgösterge toplamının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu uyarınca belirlenen aylık katsayı ile çarpımının sonucu bulunacak miktar kadar geliştirme ödeneği ödenir.

Diğer yükseköğretim kurumlarına göre sosyoekonomik açıdan daha az gelişmiş yerlerde öğretim yapan ve/veya yeterli sayıda öğretim elemanı sağlanamayan yükseköğretim kurumları ile bunların bölümlerinde görevli öğretim elemanlarına ödenecek geliştirme ödeneği yukarıda tanımlanan miktarın 5 katına kadar artırılabilir.

Ancak, diğer yükseköğretim kurumlarına göre sosyoekonomik açıdan daha az gelişmiş yerlerde görev yapan ve/veya yeterli sayıda öğretim elemanı sağlanamayan yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarına ödenecek geliştirme ödeneğini 5 katına kadar artırabilmesine ilişkin usul ve esaslar ile oran veya miktarları, Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine, bu yasanın yürürlük tarihini takip eden en geç bir ay içinde Bakanlar Kurulunca belirlenir. Bu ödenek, Damga Vergisi hariç, hiçbir vergi ve kesintiye tabi tutulamaz.

BAŞKAN – Önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkanım, şu anda, normal yörelerde azamî 84 küsur milyon lira ödeniyor; kalkınmada öncelikli yörelerde de -Kafkas Üniversitesi rektörüne ödendiği gibi- 173,6 milyon lira ödeniyor

Şimdi, bu maddede yapılan düzenlemeyle, bu tavan, 223 milyon liraya çıkarılıyor ve Bakanlar Kuruluna yetki vermek suretiyle, puanlamayla, farklı yörelere farklı ödeme getiriliyor. Dolayısıyla, yüzde 28'e yakın bir iyileştirme yetkisi Bakanlar Kuruluna veriliyor. O nedenle, biraz evvel konuştuğumuz ekders ücretlerine ilaveten de bu iyileştirme gelmiş durumda.

Bu nedenlerle, katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak, Sayın Hacaloğlu; buyurun, önergenizi izah edin.

Süreniz 5 dakikadır.

ALGAN HACALOĞLU (İsltanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biraz evvel, Sayın Bakan, haklı olarak, öğretim görevlilerine ilişkin, maaşlarda makasın açıldığını ifade ettiler. Tabiî, makas, sadece öğretim görevlilerine ilişkin açılmadı; öğretmenler için de ve kamu çalışanların hemen hemen tüm kesimleri için de makas açılmıştır; yani, yıllarca enflasyon altında ezilmişlerdir ve reel anlamda ücretlerinde gerileme olmuştur.

Bunun düzeltilmesi lazım. Belki tümü için bugün bu olmayabilir. Bugün en öncelikli görev, enflasyonu aşağıya çekmektir -bu doğru- reel anlamda, ekonomide bir istikrar sağlamaktır; ama, burada, bir düzenleme, bir yasa tasarısı üzerinde çalışmaktayız. Şimdi, bu maddeyle, Bakanlığımız... Yeterince öğretmen temin edilemeyen veya sosyoekonomik açıdan geri kalmış olan yörelerdeki üniversitelerde görev yapmakta olan öğretim elemanlarına, maddî boyutuyla -ben, Maliye Bakanlığı Müsteşarına onu hesaplattırdım- 250 milyon liraya kadar malî destek vermeyi içeren bir önerge sunulmuş vaziyette; yani, bu 5 katı olarak ifade edilen, bir profesör için, ayda, yaklaşık (50x5) 250 milyon liradır. Ancak, bu "verilebilir" şeklinde ifade edilmiştir ve koşulları ve çerçevesi, Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmıştır.

Şimdi, bu yasa tasarısıyla, elimize bir fırsat geçmiştir. Getirmiş olduğumuz bu önergeyle, Türkiye'de, gerçekten, eğer bir yapılanmayı gerçekleştireceksek -bunun başlangıç noktalarından birinin, üniversiteler ve üniversitelerin öğretim görevlileri, öğretim elemanları olması gerçeğinden hareket ederek- geliniz, bu yasa tasarısının içine, personel kanununun veya bütçenin kadrolara ilişkin diğer boyutlarıyla hiç uğraşmadan, burada, Yükseköğretim Personel Yasasının ilgili maddesinde yapılacak olan değişiklikle, 5 kat değil, 1 misli düzeyinde bir iyileştirmeyi, herkes için, tüm öğretim elemanları için getirelim. Bu, bir anlamda, makasın daraltılabilmesi için, çok ayrıcalıklı bir meslek alanı olan öğretim elemanlarına yönelik, Hükümetimizin, bilgi çağına doğru yürümekte olan Türkiye'nin, bir taahhüdü, bir olumlu yaklaşımı şeklinde tecelli etsin, bu kararı alalım; ancak, bunun dışında, bu maddede, yani, maddenin orijininde de belirtildiği gibi, öğretim üyesi temininde güçlük çeken veya sosyoekonomik açıdan geri kalmış olan yörelerdeki elemanlar için, yine, bu maddede yer alan -orijininde yer alan- 5 katına kadar bir iyileştirme yetkisini de Bakanlar Kuruluna verelim.

Getirmiş olduğumuz önerge, diğer meslek dallarında kesinlikle bir sıkıntı yaratmamaktadır. Getirmiş olduğumuz önerge, kesinlikle ücretleri, maaşları düzenleyen mevzuatta bir sıkıntı yaratmamaktadır; ama, bir gerçek, bu kesimde, öğretim görevlilerinde, öğretim elemanlarında yaklaşık yüzde 20'ye yakın bir artış sağlama imkânını bize vermektedir. Bunu bir başlangıç yapalım, yani, ekders ücretlerinde yapacağımız artış ile, yani, siz fazla mesai yapın, biz de size saatine bir milyon lira bir ücret ödeyelim, onunla yırtının, gelirinizi biraz artırın. Hayır; geliniz, öğretim görevlilerinin, elemanlarının onurunu koruyalım, sonra tüm kamu çalışanlarının onurunu korumak için adım atalım.

Bu duygularla, olumlu oy vermeniz dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

16 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 16. – 5.1.1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 23 üncü maddesi, 30.4.1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 55 inci maddesinin (c) bendi ile 24.11.1994 tarihli ve 4048 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17. – Ekli 1 ve 2 sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Millî Eğitim Bakanlığına ait bölümüne eklenmiş ve ekli 3 sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek adı geçen Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı (I) sayılı cetvelin ilgili bölümünden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önergeler vardır.

Önümüzde iki önerge var. Bu iki önerge de, yalnız cetveldeki 1 ve 2 nci sırada bir değişiklik yapıyor; ötekisi olduğu gibi kalıyor. Ötekilerini uzun uzadıya okumayalım isterseniz; yani, kanun metninde var. Onun için, oraya hasren okuyacağız.

Önce geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 589 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci maddesinde geçen ekli (1) sayılı cetvelin (Ek-2) listesinde Eğitim Öğretim Hizmetleri Sınıfında gösterilen ilköğretim müfettişlerinin ve müfettiş yardımcılarının hizmet sınıfının ekli listede gösterildiği gibi, Genel İdare Hizmetleri sınıfı olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ömer Özyılmaz Lütfü Esengün Aslan Polat

Erzurum Erzurum Erzurum

Şinasi Yavuz Fethullah Erbaş Maliki Ejder Arvas

Erzurum Van Van

(1) SAYILI CETVEL

Kurum : Millî Eğitim Bakanlığı

Teşkilâtı : Taşra

İhdas Edilen Kadrolar

Serbest Kadro Tutulan

Sınıfı Unvanı Adedi Derece Kadro Adedi Toplam

GİH İlköğretim Müfettişi 1-9 3 000 1 000 4 000

GİH İlköğretim Müf. Yrd. 1-9 500 – 500

BAŞKAN– Ötekiler maddede aynen geçen; yani, Hükümet tasarısında olan.

Şimdi, Sayın Hilmi Develi ve arkadaşlarının önergesinin önce isimlerini okuyalım ve o da aynı mahiyette; ikisini birleştirerek işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmekte olduğumuz 589 sıra sayılı kanun tasarısının 17 inci maddesinin geçen ekli (1) sayılı cetvelin (Ek-2) listesinde eğitim öğretim hizmetleri sınıfında gösterilen ilköğretim müfettişleri ve müfettiş yardımcılarının hizmet sınıfının ekli listede gösterildiği gibi genel idare hizmetleri sınıfı olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hilmi Develi Bekir Kumbul Aydın Güven Gürkan

Denizli Antalya İzmir

Bekir Yurdagül Ali Dinçer Birgen Keleş

Kocaeli Ankara İzmir

Algan Hacaloğlu

İstanbul

BAŞKAN– Efendim, bu iki önerge de aynıdır.

Sayın Komisyon, katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, bu önergeye, gerek 7 nci olarak kabul ettiğimiz maddeye aykırılığı sebebiyle, gerek 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun hizmet sınıfları içerisindeki bütünlüğüne aykırı oluşu sebebiyle ve gerekse hizmetin mahiyetiyle bağdaşmaması nedenleriyle katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon katılmıyor.

Önerge sahiplerinden söz isteyen olmadığına göre, gerekçesini okutuyorum:

GEREKÇE :

Madde 17.- Millî Eğitim Bakanlığı taşra teşkilatı kadrolarının belirlendiği 1 sayılı cetvelde "eğitim ve öğretim hizmetleri" sınıfında "ilköğretim müfettişi" unvanı ile kadro ihdas edilmiştir.

Bu kadrolama biçimi 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun 43 üncü maddesinde geçen "öğretmenlik; devletin, eğitim ve öğretim vazifesiyle görevlendirilen ihtisas elemanlarıdır" tanımına aykırıdır. Kanunda öğretmenlere verilen görevler arasında ilköğretim müfettişlerinin halen yürütmekte olduğu teftiş, denetim, inceleme ve soruşturma vazifeleri yoktur. Buna göre, ilköğretim müfettişlerini, eğitim ve öğretim işlerinin uygulayıcısı olan öğretmen yerine, bunların denetleyicisi olarak görmek gerekir.

İlköğretim müfettişlerinin eğitim ve öğretim sınıfına dahil edilerek, onlara bu sınıfta kadro vermek, yasada geçmeyen bir görevin yapılmasını istemektir.

Müfettiş unvanı ile görev yapan bütün denetim elemanlarının, genel idare hizmetleri sınıfında bulunması, yasa ve gelenek haline gelmiştir.

Sayılan nedenlerle, ilköğretim müfettişlerine de genel idare hizmetleri sınıfından kadro verilmesi bir zorunluluktur.

Önerge, bu zorunluluğu yerine getirmek için verilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Komisyon, basılı metinde, ekli 1, 2 ve 3 sayılı listelerden bahsedilmesine rağmen, sondaki listelerde, yani, 63 üncü sayfada, "1 sayılı cetvel, 1 sayılı cetvel" ve 64 üncü sayfada da "1 sayılı cetvel" deniliyor; bunun "1 sayılı cetvel, 2 sayılı cetvel, 3 sayılı cetvel" olması gerekmiyor mu acaba?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Hayır, merkez ve taşra, ayrı o...

BAŞKAN – Hayır, hayır, maddeyi cetvellerle birlikte oylarınıza sunacağım da...

Komisyon metninde 1, 2 ve 3 sayılı listelerden bahsediliyor; ama, basılı metinde "1 sayılı cetvel, 1 sayılı cetvel, 1 sayılı cetvel" deniliyor.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Farklı maddelere atfen düzenlendiği için böyle kalmasını uygun mütalaa ediyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, maddede geçen 1 ve 2 sayılı listeler hangileri?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – O kadro listeleri "1 ve 2 sayılı cetveller" olarak düzeltilebilir efendim.

BAŞKAN – O zaman, sondaki, kaldırılan da 3 olabilir mi?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – O kalacak, buradaki "liste" deyimi "cetvel" olarak düzeltilecek.

BAŞKAN – O zaman, biz "1 ve 2" diye düzeltelim; ama, sonradan bir hata olursa onu düzeltmek yetkisini de alalım.

17 nci maddeyi bağlı cetvellerle birlikte ve yine o düzeltmeyi de yapmak üzere oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 17 nci madde bağlı cetvellerle birlikte kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 18. – 30.4.1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda ve diğer kanunlarda geçen “Bilgisayar Eğitmi ve Hizmetleri Genel Müdürlüğü” ibaresi, “Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. – 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun bu Kanunla değiştirilen 176 ncı maddesindeki 80 ve 90 gösterge rakamları sırasıyla 1999 yılında 90 ve 100’e, 2000 yılından itibaren ise 100 ve 110’a yükseltilerek uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici 2 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Bakanlık kadrolarında yönetici olarak görev yapanlar, durumlarının bu Kanunla belirlenen esaslara uygun bulunmasına bakılmaksızın görevlerine devam ederler ve yöneticilik hizmetleri bu Kanun uyarınca belirlenecek eşdeğer yönetim kademelerinde geçmiş sayılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Ertan Yülek; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; günün bu kadar geç veya çok erken saatinde fazla vaktinizi almak istemiyorum. Bakınız, bir hususu belirtmek istiyorum.

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Bakanlık kadrolarında yönetici olarak görev yapanlar..." diyoruz. Hemen bir düşünelim, bundan evvel, yıllarca Bakanlığın muhtelif kademelerinde hizmet etmiş kimseler var. Onlar ne olacak; bu, bir adaletsizlik değil mi?

Sayın Anavatan Partisi Grup Başkanvekili, bir ara -ben, meseleyi tartışma konusu yapmak istemiyorum- böyle bir kadrolaşmanın olduğunu beyan etti. Belli ki, bu kadrolarda bulunan birtakım kimseler, tecrübeli kimseler, yıllardan beri görevde bulunan kimseler görevden alınmış; onun yerine, buraya, bu kanunda belirtilen liyakatları haiz olup olmadığı belli olmayan kimseler de müdür olarak, yönetici olarak getirilmiş.

Şimdi, siz, bu insanların, bu eski liyakatlı insanların bu haklarını ellerinden alıyorsunuz; ama, son birkaç ayda tayin edilmiş kimseleri de liyakatlı olarak buraya koyuyorsunuz.

Onun için sizden rica ediyorum -bizim bir önergemiz var- burada "bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ve önceki tarihlerde" diyelim; çünkü, o insanlar da yıllardan beri emek vermişler, çalışmışlar, çabalamışlar; ama, bir siyasî tercih gelmiş, bunu buradan almış gitmiş.

Bakınız, ben bunu üst kademe için normal karşılıyorum; ama, yarın öbür iktidar geldiğinde, birtakım tasarruflar yapmak icap ettiğinde, diyecek ki: "Bak, bu yeni kanun birtakım liyakattan bahsediyor, sen bu kurslardan geçmemişsin."

Arkadaşlar, bakın, hepimizin meselesidir bu, yarın başkalarının da meselesi olur. Onun için, rica ediyorum ve bir adaleti yerine getirmek bakımından bu önergemizi veriyoruz, bunu düzeltelim. Bundan önceki tarihte görevde bulunan kimseler de, şu anda görevde olanların haklarına sahip olsunlar.

Saygılar sunuyorum.(Alkışlar)

BAŞKAN – Peki, yalnız, görevde değilse ne olacak?

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bugün görevde olmayabilir; ama, yarın bir görev değişikliğinde bu insanlara görev vermek icap ettiğinde, sen şu kurslardan geçmedin, bu kurslardan geçmedin diye o insanlara kadirlik etmeyelim; aralarında yıllarca müdürlük yapmış insanlar var.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yülek, teşekkür ederim.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Sağlam; buyurun.

Süreniz 10 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddenin Millî Eğitim Komisyonunda görüşülmesi sırasında da, ısrarla üzerinde durmuştuk.

Şimdi, yönetici kademelerine, belirli şartları haiz olan kimselerin, hizmet içi eğitim gibi, sınav gibi belirli aşamalardan geçerek getirilmesi esası getiriliyor; bu, çok iyi bir şey. Yalnız, şimdiye kadar Bakanlıkta görev alan yöneticilerin tamamı bir tarafa bırakılıyor, halen görevde olanlara müktesep hak tanınıyor. Halbuki, bir genel müdür, daha önceki dönemlerde de genel müdürlük yapmıştır, şimdi görevden alınmış olabilir; bunlar da, gerektiğinde göreve getirildikleri zaman, sadece müktesep haklarından tekrar göreve getirilmelidirler.

Dolayısıyla, zannediyorum, maddeyle ilgili grupların anlaştıkları bir önerge var; önerge oylanırsa, bu adaletsizlik düzeltilmiş olur; bunu arz etmek istedim.

Yüce Heyete saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sağlam.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili iki önerge var; geliş sırasına göre okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tasarının Geçici 2 nci maddesinde yer alan "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve daha önce" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

İ.Ertan Yülek Mustafa Ünaldı Mustafa Yünlüoğlu

Adana Konya Bolu

Feti Görür İsmail Coşar Aslan Polat

Bolu Çankırı Erzurum

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı tasarının geçici 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ülkü Güney Metin Bostancıoğlu Saffet Arıkan Bedük

Bayburt Sinop Ankara

Fikret Ünlü Mehmet Keçeciler Metin Emiroğlu

Karaman Konya Malatya

Ahmet Kabil

Rize

Geçici Madde 2.- Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarında yönetici olarak görev yapanlar ile evvelce benzer yöneticilik görevlerinde bulunmuş olanlar, durumlarının bu kanunda belirlenen esaslara uygun bulunmasına bakılmaksızın, halen bulundukları görevlerine devam ederler ve yöneticilik hizmetleri bu kanun uyarınca belirlenecek eşdeğer yönetim kademelerinde geçmiş sayılır.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, aslında bu son önerge, birinci önergeyi de...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, yerimden söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Yülek, bu son okuduğumuz önerge sizin önergeyi de kapsıyor.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Efendim, bir konunun açıklığa kavuşması hususu olursa, ben, önergemi geri alırım.

BAŞKAN – Hayır, hayır, birleştireceğiz; yani, geri almak değil de, birleştireceğiz.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, bu önergeyle ilgili bir şey hatırlatacağım. Tabiî, iyi bir önerge olmuş; ancak "görevlerine devam ederler" deniliyor; halbuki "göreve tayin edilebilirler" demek lazım. Daha önce, şimdi görevde değildir belki; yani...

BAŞKAN – Efendim, neyse, Hükümet ve Komisyon açıklık getirsin.

Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Efendim, Sayın Ayhan'ın belirttiği amacı da sağlayacak biçimde, gerek şu anda görevde bulunanların gerek bu görevlerde vaktiyle bulunmuş olanların şu andaki görevlerine devam edecekleri ve yöneticilik görevlerinde geçmiş, geçmekte olan kademelerinin de ilerideki değerlendirmelerde, bir bakıma haklarının korunmasını sağlamaya matuf olmak üzere, devam ettirileceği amacı öngörülmüştür önergede; onun için de önergeye katılıyoruz.

Arz ederim.

BAŞKAN – Katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – O nedenle de önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz; yani, katılmıyorsunuz da benimsiyorsunuz, çoğunluğunuz yok.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Benimsiyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki...

Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 3 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 3. – Bu Kanunun 9, 10, 11 ve 12 nci maddeleri ile değiştirilen 3797 sayılı Kanunun 53, 56, 61 ve 62 nci maddelerinde belirtilen işlemler bu Kanunun yayım tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde sonuçlandırılır. Bu süre içerisinde mevcut hükümlerin uygulanmasına devam olunur.

Kadroların belirlenecek norm kadro sayılarına göre dağıtılmasından sonra mevcut personel bu kadrolar ile ilişkilendirilir. İhtiyaç fazlası personelin memuriyet mahalli içerisindeki ya da istekleri halinde memuriyet mahalli dışındaki boş kadrolara atamaları yapılır.

Bu şekilde atamaları yapılamayan personel, bulundukları birimde şahsa bağlı olarak eski görevlerini yapmaya devam ederler ve boş kadro temin edilmedikçe başka birimlere atanamazlar. Bu durumdaki personelin herhangi bir şekilde görevden ayrılması halinde, yerlerine başka personel atanamaz. Şahsa bağlı olarak görev yapan personele en son kadrosu esas alınarak aylık ve diğer özlük haklarının ödenmesine devam edilir.

Memuriyet mahalli içindeki birimlerde şahsa bağlı olarak görev yapan personelin durumuna uygun olan bir kadro boşaldığında bu kadroya öncelikle atanırlar.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Geçici 3 üncü madde kabul edilmiştir.

Geçici 4 üncü maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 4. – Bu Kanun yürürlüğe konulduğu tarihte İlköğretim Müfettişi olarak görev yapmakta olanlar için yeterlik sınavı şartı aranmaz. Yardımcı olarak görev yapmakta olanlar bu görevde geçirdikleri süreleri dikkate alınarak hesaplanacak üç yılın sonunda yeterlik sınavına tabi tutulurlar.

Halen ilköğretim müfettişliği yapmakta olanlardan 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi (A) fıkrası 11 inci bendinden daha önce herhangi bir suretle yararlanmamış olanların kazanılmış hak aylık derece ve kademeleri bir defaya mahsus olmak üzere bir derece yükseltilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Mikail Korkmaz; buyurun. (Alkışlar)

Bu müfettişlerin çok dostu varmış Mecliste; tebrik ederim.

FP GRUBU ADINA MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Dostların dostu çok olur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Biz de dostuyuz, onu da peşinen söyleyeyim.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk eğitimine yeni bir düzenleme getirecek tasarıyı, gecenin bu vaktinde, sabırla, şimdiye kadar elde edilmemiş bir konsensüsle, beraberce götürüyoruz.

Zannedersem, Türkiye, ileriki günlerde de koalisyonlara muhatap olacaktır. Onun için, koalisyonu teşkil eden insanların birbirine çok dikkat etmesi lazımdır. Şimdi, burada kadrolaşmaktan bahsediyoruz. Mesela, ben Kırıkkale'den geldim -Halit Dumankaya çok iyi bilir, bu işlerin dertlisidir- buraya gelmeden önce, devletin yapmadığı 100 milyarlık iki tane okul yaptım, bu bayrağın altındaki devlete teslim ettim. Şayet, ben milletvekili olmasaydım, bilmiyorum Sayın Hacı Filiz beni nereye gönderirdi; kendisi karşımda gülüyor.. Halbuki, bir insan güzel çalışmışsa, iyi hizmet vermişse, hangi parti gelirse gelsin, onu takdir etmesi lazım, teşekkür etmesi lazımdır. Biz, bu dönemde, bu kanunlarla bu birlikteliği sağlayalım; yöneticileri de, siyasilerin kurbanı olmayacak şekilde, kanunların güvencesine alalım.

İlköğretim müfettişleriyle ilgili bu tasarıda getirilen tüm teklifleri kabul ediyor ve destekliyoruz.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Sayın Komisyon, bu maddenin başlangıcında bir cümle değişikliği öneriliyor; maddede "Bu Kanun yürürlük tarihinde" deniliyor; halbuki "Bu Kanunun yürürlük tarihinde" şeklinde olması lazım veya "Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte" olabilir; uygun mudur?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – "Bu Kanunun yürürlüğe konulduğu tarihte" biçiminde düzeltilebilir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, o şekilde bir redaksiyonla maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 5 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 5.– 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Zam ve Tazminatlar” başlıklı ek maddesi uyarınca eğitim öğretim tazminatından yararlanacakların bu tazminatları, bu Kanunun 2 nci maddesi ile belirlenen oranlar üzerinden yeni bir Bakanlar Kurulu Kararı aranmadan 1.1.1998 tarihinden geçerli olmak üzere ödenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 6 ncı maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 6. – Bu Kanunla kaldırılan Bilgisayar Eğitimi ve Hizmetleri Genel Müdürlüğünde görevli personelden kadroları iptal edilmeyenler başkaca bir işleme gerek kalmadan bu Kanunla kurulan Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü kadrolarına atanmış sayılırlar.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 7 nci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 7.– Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının boş bulunan yardımcı hizmetler sınıfı kadrolarındaki eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla bu kadrolara; Genel ve Katma Bütçeli Kuruluşların bütçe ödenekleri çerçevesinde 1997 yılında geçici işçi statüsünde azami yedi ay ve daha az süreli çalışmış bulunanlar; yazılı olarak istekleri halinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşımaları, 1.1.1998 tarihi itibariyle otuzbeş yaşından gün almamış bulunmaları, ilköğretim (ilkokul veya ortaokul) mezunu olmaları, ihtiyaç duyulan illerde çalışmayı kabul etmeleri ve her iki kurum için Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Sağlık Bakanlığı ile müştereken yapılacak merkezî sınavı (Ö.D.Y.M.) başarmaları kaydıyla 1998 yılı sonuna kadar Maliye Bakanlığının izni ile başarı sıralamasına göre atanabilirler.

İlgililer, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri tavanı aşmamak ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Ek Geçici 1, 2 ve 3 üncü maddeleri hükümleri dikkate alınarak derece ve kademeleri tespit edilmek suretiyle Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil kadrolara intibak ettirilirler.

Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı ile ilişkilendirilen pesonelin kazanılmış hak aylık derecelerinde değerlendirilmeyen geçmiş hizmetleri, yürürlükteki hükümlere göre emekli keseneğine esas aylıklarında değerlendirilir.

Söz konusu personele, iş mevzuatına göre herhangi bir tazminat ödenmez. Bu personelin kıdem tazminatına esas olan geçmiş hizmet süreleri (önceden kıdem tazminatı ödenmiş süreleri hariç) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyelerinin hesabında dikkate alınır.

Bu madde hükümlerine göre Yardımcı Hizmetler Sınıfı kadrolarına ataması yapılacak personel, beş yıl süreyle diğer hizmet sınıflarına atanamazlar.

Bu suretle atanacak olan personelin, Millî Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının Yardımcı Hizmetler Sınıfına dahil boş kadrolarına intibak ettirilmesinde, uygun unvan ve derece bulunmaması halinde, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin son fıkrası dikkate alınmaksızın unvan ve derece değişikliği yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Yukarıdaki hükümlere göre atanmış olan personelden boşalan geçici işçi pozisyonları, hiçbir işleme gerek kalmaksızın, ilgili kurumların 1998 yılı geçici işçi vizesinden düşülmüş ve iptal edilmiş sayılır.

Maliye Bakanlığı, kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamaya, gerekli bilgi ve belgeleri istemeye ve uygulamaya ilişkin diğer esas ve usulleri tespit etmeye yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Teşekkür ederim.

Muhterem Başkan, muhterem üyeler; görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 7 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu madde, niçin bu kanun tasarısına girdi, onu anlamış değilim; bunu ifade edeyim. Biz, eğitim camiasıyla ilgili birtakım hizmetleri düzenlemek üzere bir tasarı getirdik. Ayrıca, bu maddenin zarureti nedir, onu da anlamış değilim. Birtakım kamu kuruluşlarında çalışan geçici işçiler var. Bunlar, mevsimlik işçilerdir. Alınırlar; beş ay, altı ay, yedi ay, sekiz ay, neyse çalışırlar, ondan sonra bırakılırlar; müteakip yıl, onlar veya başkaları tekrar geçici işçi olarak alınır.

Şimdi, biz, bunları kadroya geçiriyoruz. Bana öyle geliyor ki, biz, ihtiyaçtan değil de, birilerine iş vermek için, burada, politik bir istihdama gidiyoruz. Yani, bakanlıkların durumunu bilen arkadaşlar bilirler; eğer birilerine iş verecekseniz, Türkiye'de, milyonlarca işsiz insan var.

Sene 1992 veya 1993 idi, Sakarya İlinin Hendek İlçesinin Karatoprak Köyünde bir kıraathane ziyaretindeyim, seçmen ziyaretindeyim. Orada, Köy Hizmetlerinde çalışan geçici bir işçi "bizi kadroya alın" dedi. "Senede kaç ay çalışıyorsun" diye sordum. "Yedi ay, sekiz ay" dedi. "Ne ücret alıyorsun" diye sordum, 1992 veya 1993 yılının parasıyla "10 - 11 milyon lira net " dedi. "12 aya bölersen, ortalama kaç liraya geliyor aylığın" diye sordum. "7 milyon lira" diye cevap verdi. O zaman, 7 milyon lira iyi para. Köylülerden biri "kardeşim, sen, ayda, ortalama 7 - 8 milyon lira alıyorsun, ben sıfır lira alıyorum; buna şükretsene, hamdetsene" dedi.

Burada, şunu söylemek istiyorum: Siz, bunları kadroya alacaksınız, bunların yerine tekrar geçici işçi alınacak, bu tazyik tekrar gelecek; yani, bir yol açıyorsunuz burada. Bunun üzerinde durun diye söylüyorum.

Şunu da ilave edeyim: Bakın, devlet kuruluşlarında fazla işçi var. Bakanlıkları tanıyan arkadaşlar bilirler, çalışmadan maaş alan kişiler var. Ben, Bayındırlık ve İskân Bakanlığından misal vereyim: Sadece, Ankara Bayındırlık İl Müdürlüğünde 700 işçi vardı, sanat sınıfı. Ne iş yapıyor bunlar; sürveyan. Adam, gitmiş, Sincan'da, Polatlı'da dükkân açmış, hiç işe gelmiyor, maaşı da bankamatikle alıyor zaten. Tabiî, bütün illerde ihtiyaç fazlası ne, ihtiyaç ne diye bir hesap çıkarınca, baktık ki, burada, sürveyan hizmetlerinin ötesinde, işçi sınıfında, aşağı yukarı 400 işçi fazla. Aldık bunları, dağıttık genel müdürlüklere, bazılarını Ankara Millî Eğitim Müdürlüğüne odacı olarak verdik, muhtelif yerlere dağıttık. Sadece Bayındırlık ve İskân Bakanlığında değil, devletin bünyesinde, her yerde... Sabah, öğlen, akşam imza koyunca, 50'si istifa etti, gitti; çünkü, bir yerde dükkân açmış, esnaflık yapıyor, çalışmadan her ay devletten maaş alıyorlar. Kamu kuruluşlarında çok bunlar. Sizin, Sağlık Bakanlığında veya Millî Eğitim Bakanlığında, müstahdem kademesinde eleman ihtiyacınız varsa, aktarın diğer bakanlıklardan, kuruluşlardan.

Ben, bu Meclise girdiğimden beri, kadro ihdaslarına hep karşı çıkmışımdır; hastane açarken de karşı çıkmışımdır, okul açarken de... Tamam; hastaneye doktor alırsınız, mütehassıs elemandır, lazım; ama, müstahdem alacaksanız, kamu kuruluşlarında istihdam fazlası birçok personel var, bunları aktarın. Yani, bir taraftan maaş yetiştiremiyoruz, çalışanlara tatminkâr maaş veremiyoruz, 40 milyon, 50 milyon maaş veriyoruz, öbür taraftan da, onbinlerce insanı tekrar almak istiyoruz. Her bakan arkadaşın hevesi var adam almak için. Geçen, kuliste oturuyorum -isim söylemeyeyim- bir ilin milletvekili, o ildeki bir bakandan şikâyetçi: "Efendim, 700 tane, kadro aldı, hepsini kendi doldurdu; aynı ilin milletvekiliyim, bana bir tane kadro vermedi" diyor. Bizim, Sakarya'nın komşu illerinden bir başka ilin milletvekili de "yahu, benim oraya da 10-15 kişi tayin etti; benim ilimden bir tane almadı, bakan hepsini kendi ilinden yolladı" diyor. Tabiî, siyasîler için istihdam güzel; kapıda bekleyen var, seçmenin adamı var, partinin adamları var; ama, devleti de böyle batırıyoruz, bunu da bilmek lazım. Yani, devlet, istihdam yeri değil; devleti küçültmektir esas olan.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Allah için, siz hiç yapmadınız bunu; doğru!..

CEVAT AYHAN (Devamla) – Ben yapmadım; bir tane yaptıysam getirin; ne işçi aldım ne memur aldım...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Zihniyetiniz yaptı efendim, zihniyetiniz yaptı...

CEVAT AYHAN (Devamla) – Ben kendi bakanlığımdan sorumluyum da; ben, size, genel devlet politikası ne olması lazım, onu söylüyorum.

Devleti küçültmenin yolu, kadroları küçültmektir, azaltmaktır, verimli çalıştırmaktır, azami özelleştirmeye gitmektir. Yani, bu madde politik bir maddedir, yük getiren bir maddedir; hiçbir mantığı da, gereği de yoktur; ama, birtakım politik mülahazalarla buraya soktunuz bunu ve kötü bir emsal teşkil ediyorsunuz, onu da söyleyeyim.

Hepinizi hürmetle selamlarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Şahısları adına, Sayın Halil Çalık?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; arkadaşlarımızın bundan sonraki görüşmelerine yardımcı olur ümidiyle söz almış bulunuyorum.

Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığında 64 936 okul vardır. Bu okullarda, yardımcı hizmetli olarak çalışanların sayısı 60 476; yani, her okula bir hizmetli düşmüyor. Bir kaloriferci veya soba yakan bir temizlikçi dediğiniz takdirde, bunun 120 bin olması lazım. Biz, sizden 158 bin öğretmen kadrosu isterken, bütçenin durumunu gayet iyi bildiğimiz için, ilaveten, ayrıca, yardımcı hizmetler için kadro talep etmedik.

Biraz evvel, Sayın Ayhan'ın da gayet güzel ifade ettiği gibi, kamuda çalışan ve statüsü itibariyle geçici işçilerin, kangren olmuş bir durumu var. İşte, bir okula bir kişiyi sağlayabilme boyutunda, Millî Eğitim Bakanlığına, Sağlık Bakanlığına 7 500 tane kadro veriliyor. Bir yandan, kangren olmuş, belirli bir kuruluşta yığılmış olan geçici işçi statüsüne çözüm getiriliyor; artı, bu suretle hem o vatandaşlarımızın sorunu çözülürken hem de biz, partizanca bir anlayışla kadro alıp, birtakım insanları atayalım görüşünden uzak duruyoruz. Aslında, gaye, daha önce, 1997'de bu, göreve alınmış kişileri, belirli bir şekilde, diğer kamu kuruluşlarına aktarmaktır; bu, işte, gerçekçi anlamda, partizanlık yapmadan, devletin sorunu haline gelmiş bir konuyu çözmektir.

Bunun yanında, bir hususu daha ifade etmek istiyorum, Sayın Ayhan değindiği için; diğer arkadaşların da açıklamalarına yardımcı olur: Okunan maddenin bir bölümünde "Yukarıdaki hükümlere göre atanmış olan personelden boşalan geçici işçi pozisyonları hiçbir işleme gerek kalmaksızın ilgili kurumların 1998 yılı geçici işçi vizesinden düşülmüş ve iptal edilmiş sayılır" deniliyor; yani, iptal edilen kadroya, bu arkadaşlarımızın, herhangi bir şekilde, yeniden eleman alması ve birtakım insanlara ilaveten kadro yaratılması gibi, iş alanı yaratılması gibi bir zihniyet de yoktur, tamamen kangren haline gelmiş bir sorunu, en ekonomik şekilde çözebilmenin bir yöntemidir. O nedenle, arkadaşlarımız, bu düzenlemeye o boyutuyla baksınlar. Bir yandan, yatılı ilköğretim bölge okullarında kaloriferi yakacak elemanımız yok diyoruz, tuvaletleri temizleyecek elemanımız yok diyoruz; o bir tarafta, birtakım insanların kangren olmuş sorunları var ve siyaset yapmaksızın, partizanlık yapmaksızın bunları çözmeye de çalışıyoruz. O nedenle, meseleye bu şekilde bakılması, zannediyorum onu gerçek boyutuna oturtur.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun.

DYP GRUBU ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, buradaki tereddütümüz şudur: Sayın Bakan biraz izah ettiler; ama, maddede "...genel ve katma bütçeli kuruluşların bütçe ödenekleri çerçevesinde 1997 yılında geçici işçi statüsünde azamî 7 ay ve daha az süreli çalışmış bulunanlar; yazılı olarak istekleri halinde ve sınav şartları yerine gelmek kaydıyla alınırlar" deniliyor. Şimdi, bu düzenlemeden, sanki 1997 yılının son yedi ayında, geçici işçi olarak alınmış olan bütün kurumlardan geçişlerin yapılacağı anlaşılıyor. Halbuki, burada, bundan önce de; yani, 1994 yılında, 1995 yılında çalışan geçici işçilerin, bu imtihana sokulmayacakları gibi bir anlam çıkıyor; bu tereddütün izale edilmesi lazım. Şöyle denilebilir: Geçici işçiler bir yılda altı ay çalışıyor, gerekirse bir ay daha; yani, yedi ay çalışır diye düşünülebilir; ama, bize göre, bu, bir tereddüttür. Bu bakımdan, bu tereddütün izalesi için, biz, Doğru Yol Partili milletvekilleri olarak, bir teklif verdik; çünkü, biliyoruz ki, sadece Köy Hizmetlerine içşi alınmadı, daha doğrusu Köy Hizmetlerine geçici işçi alındığını bilmiyoruz; ama, birçok kuruma geçici işçi alındığını geçici işçi alındığını biliyoruz. Bu bakımdan bir endişemiz vardır; bunun izalesi için bir önerge verdik; bu önergemiz desteklenirse memnun oluruz.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gözlükaya.

Şahsı adına, Sayın Aslan Polat; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Polat.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Erzurum'dan bahsetmek yok!

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Gecenin bu saatine kadar bu konular üzerinde niye konuşuluyor diye arkadaşlar bize laf atıyorlar; ama, bir şeyi belirtmek isterim; o da şu: Biliyorsunuz, bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü zaman, eski adıyla Refah Partisi -şimdi de bir kısmının geçtiği Fazilet Partisi- Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldığı için, biz, o komisyonda yoktuk. Dolayısıyla, Sayın Başkanım, bizim olmadığımız bir komisyonda, siz bunu görüşmüştünüz, katkılarımızı burada yapalım diye konuşuyoruz. Bize bakıyorsunuz; ama, onu belirtmek istiyorum.

Bu maddede, esas itibariyle, devlet kadrosuna yeni işçiler alınacağına, devlette çalışan birtakım işçileri burada istihdam etmeye prensip olarak şahsen itiraz etmiyorum; doğrudur bu; yalnız, bir iki konu üzerinde söz söylemek istiyorum. Bir tanesi şu: 1997 yılını yalnız baz alıp "7 ay veya daha az çalışanlar" deniliyor; ama, mesela, 1995 veya 1996 yıllarında bu insanlar, aynı yerde iki üç ay çalışmış, sonra işine son verilmiş olup da, farzımuhal, 1998'de sekiz ay, dokuz ay çalışmışsa bu hakkını kaybeder. Ben diyorum ki, bunu üç yıl alsaydınız; yani, 1995, 1996, 1997'de yedi ay bazını alsaydınız, daha realist olurdunuz diye düşünüyorum. Misal vermek için söylüyorum; burada, yine, bundan önce bir teşvik kanunu getirildi, Elazığ İli, üç ay evvel, olağanüstü halden çıkarılmıştı; o olağanüstü hal kapsamında olmadığı için teşvik kapsamına girmemiştir. Aynı onun gibi, burada da, bir anda, ömrü boyunca -1994, 1995, 1996'da- üç dört ay çalışan bir adama -farzımuhal, 1997'de sekiz ay çalışmışsa- aynen o piyango vurur diye düşünüyorum ve bunun yanlış olduğunu burada belirtmek istiyorum.

Bir başka husus da şu: Bu geçici maddeyle işe almanıza biz itiraz etmeyiz; ama, şahsî kanaatim, Anayasanın 10 uncu maddesine de, bu, biraz aykırı gibi geliyor; çünkü, Anayasada hüküm var "Hiçbir kişiye, sınıfa imtiyaz tanınamaz" deniliyor. Siz, devlet kadrolarında -Sağlık Bakanlığında veya Millî Eğitimde- bir imtihan açıyorsunuz; diyorsunuz ki " ancak geçici işçiler bu imtihana girebilir." Buna bizim itirazımız olmaz; ama, Anayasa Mahkemesinin itirazı olursa, ona da bir şey diyemem yani...

MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Onlar bir şey demezler...

ASLAN POLAT (Devamla) – İnşallah demez; ama, bize demişti Anayasa Mahkemesi, buna da diyebilir. Bilemem artık onu...

Bir konu üzerinde daha durmak istiyorum: Burada, bu işin benim beğendiğim tarafı, merkezî sistemle sınav olması. Bu, birtakım istismarları önler. Sayın Bakan biraz hassasiyet gösteriyor "bir istismar olmaz" diyor; ama, Sayın Bakanım, bize sitem etmeyin, ortak olduğunuz Partinin Genel Başkan Yardımcısı da size bu sitemi yapmıştı; o yaptığı zaman, biz daha çok yaparız. Bunda bizi haklı bulun. Bunu, bize sitem ediyorsunuz da onun için söylüyorum.

Burada, esasında, önemli olarak bir şey söylemek istiyorum: Mazeret dolayısıyla -bu işlere ben çok rastladım- örneğin...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Erzurum'dan bahset...

ASLAN POLAT (Devamla) – Erzurum'dan misal verelim...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Erzurum seninle gurur duyuyor zaten!..

ASLAN POLAT (Devamla) – Onsuz olmaz...

Erzurum'un herhangi bir ilçesinde bir yardımcı personel ihtiyacımız var. -biz, buna çok rastladık, Doğu Anadolu'da bu çok oluyor- Bu maddeye dayanarak, adam, gelip oraya tayin oluyor; tayin olduktan sonra ya hasta raporunu gösteriyor ya eş durumunu gösteriyor, bu sefer, tekrar, oradan, istediği merkeze gidiyor. Biraz önce belirttiğiniz, olmayan o yardımcı personelin büyük bölümü, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'dadır. Biz diyoruz ki, oralara, ihtiyaç için bu personeli aldığınız zaman, bir madde de koyun, buradan -beş yıl demişsiniz ya- özür de olsa, özür de olmasa; rapor da olsa, eş de olsa tayin olamaz deyin; çünkü, gerçekten, oraya müracaat ediyor, ondan sonra da, sizin bahsettiğiniz -Anayasa hükmüdür- eş durumundan tayin diye torpil yapıp, şehir merkezlerine gidiyor, ilçeleri boşaltabiliyorlar.

AHMET NEİDİM (Sakarya) – Kaç kişi?..

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin...

ASLAN POLAT (Devamla) – 3 veya 5, 10 veya 20; yani, ben, burada 3 kişi 5 kişi olur demiyorum; bir gerçeği belirtiyorum. Geldiğiniz zaman, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da bu şekilde hareket eden birsürü yardımcı personeli görürsünüz diyorum.

Bir üçüncü olarak da şunu söylemek istiyorum: Beş yıl müddetle, buraya tayin olan yardımcı personelin, başka hizmete girememesi de doğru bir şey. Ben, belediyecilikte başkanvekilliği yapmıştım, ondan bir tecrübem var, biliyorum, yardımcı hizmete atadığınız adamlar, sanki, orada çalışmayı bir zül kabul ediyorlar, çok çeşitli torpillerle oradan başka yere gitmek istiyorlar.

Sayın Bakanım, bu maddenin de, yine, hiçbir yoruma açık olmayacak kadar net bir şekilde olması gerekir;çünkü, yani, buraya tayin ettiğiniz bir yardımcı personel, yarın rapor alıyor... Mesela, Karayollarında defalarca olmuştur. Bir insana görev veriyorsun, hemen gidip bir rapor alıyor devletten, son derece kolaylıkla da alıyorlar... Ağır hizmete veremezsiniz, başka bir iş yapamaz, sadece telefon başında durur. Halbuki, o arada bir sürü yardımcı persenole ihtiyacımız oluyor. İstediğiniz, iyiniyetle yerine gelemez diye söylüyorum. Raporunu, eş durumunu, hepsini sağlama bağlayarak eleman alırsanız doğru olur diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Sayın Ayhan; buyurun efendim.

Konuşma süreniz 5 dakika.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; biraz önceki konuşmamda maddeyle ilgili itirazlarımı ortaya koymuştum.

Sayın Bakan ifade ettiler ki, alınan bu geçici işçilerin kadroları iptal edilecektir. İptal edilecek; ama, üç beş ay sonra seçime giderken kat kat da ihdas edilecektir.

MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) – Nereden biliyorsunuz?..

CEVAT AYHAN (Devamla) – İptal edildiği gibi ihdas da edilir; yani, siz, geçici işçi kadrosu ihdasını temelli engelleyen bir şey getirmiyorsunuz; bu aldıklarınız kadar iptal ediliyor. Niye kendimizi aldatıyoruz... 1991 seçimlerinde, küçük bir ilimizde, Köy Hizmetlerine 2 500 geçici işçi alındı. Yani, bu israflar böyle oluyor Türkiye'de. İsterseniz ismini, yerini söyleyeyim...

Maddede "bu aldıklarınız, tayin edildiği ile, boş olan ile gidecek" deniliyor. Vereceksiniz bunu falan yerden falan ile, bir ay sonra, iki ay sonra kapınıza gelecek, eş durumundan, şu durumdan, bu durumdan nakil mecburiyetinde kalacaksınız; yani, bunu da yapamayacaksınız. Eğer boş yerler varsa, ihtiyaç varsa, mahallinden alın. İnhisarî olarak belli bir zümreye imtihan hakkı vermeyin. Herkese imtihan hakkı verin ve mahallinden alın. Yapılması gereken budur.

Bakın, bizi bu israflar batırıyor. Ben, bir ara Çankırı'ya gitmiştim. Geziyoruz. Çerkeş civarında, baktım büyük binalar var blok blok. "Nedir bunlar?" dedim; Vali Bey "bunlar YBO'dur (yatılı bölge okulu)" dedi.

– Peki kaç talebe var?

– Hiç talebe yok.

– Allah Allah!.. Başka var mı?

– 8 YBO var.

– Peki niye yapıldı bunlar?

Zamanın, Millî Eğitim Bakanı senelerce önce yapmış 8'i de boş ve her birinin bugün aşağı yukarı maliyeti 1 trilyondur; lojmanları, eğitim tesisleri, spor tesisleri vesaire. Vali Beyin ifadesi: "biz bunlara, burada öğrenci bulamayız; ancak, diğer illerden gelirse..." Yani, milletin ödediği vergiler böyle çarçur ediliyor; edilince de siyasîlere güven kalmıyor.

Bakın, burada ayın 30'unda New York Timesta yayımlanan Türkiye ile ilgili bir makele var ve evvelki günkü Meclis basın bülteni de bunu iktibas etmiş. Tabiî, bir kurumu yıpratmak için söylemiyorum; ama, makalede olduğu için söylüyorum; şu ifade var: "Generaller, seçimle gelmiş birçok yetkiliyi, yetersiz ve çok kötü bulmaktadırlar." Bizim Meclis Basın Bülteninde yer alan makaleden aynen okuyorum: "Yakın geçmişte, bir üst düzey general, 'bu Parlamento üyeleri, dünyadan haberi olmayan kişilerdir' demiştir. "Çoğunda görev anlayışı, ileriyi görme kabiliyeti yoktur. Bu ülkenin yaşamını devam ettirecek, doğru kararlar alacaklarına itimat edemeyiz" ve makaleyi yazan muharir diyor ki, "sivil yetkililere karşı bu derece güvensizlik gösterilmesi, demokraside rahatsızlık verici bir durumdur" ve makale devam ediyor...

Biz, milletvekiliyiz, milletin hakkını korumaya mecburuz. Bana istihdam için gelen seçmenlerime de benim söylediğim, bunun maaşını vergilerinizle siz vereceksiniz, bak benim ihtiyacım yok. Biz, meseleye böyle bakmaya mecburuz. Yani, kadro meselesinde bu Meclisin elinin çok sıkı olması lazım. Ben, kamu kuruluşlarında fazla daimi işçi var, memur var; alın bunları nakledin, müstahdem olarak kullanın, memur olarak kullanın, nerede kullanacksanız kullanın; ama, dışarıdan adam almayın diyorum, söylediğim budur.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Madde üzerinde verilmiş dört önerge vardır; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 7 nci maddesi birinci fıkrasındaki "1997 yılında" ibaresinin "halen veya daha önceleri yıllarda" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Sağlam Cevher Cevheri Mehmet Gözlükaya

Kahramanmaraş Adana Denizli

Turhan Güven Haluk Yıldız Saffet Arıkan Bedük

İçel Kastamonu Ankara

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Adem Yıldız Halit Dumankaya Ülkü Güney

Samsun İstanbul Bayburt

Metin Bostancıoğlu Halil Çalık

Sinop Kocaeli

"Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün boş bulunan yardımcı hizmetler sınıfı kadrolarındaki eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla, bu kadrolara, genel ve katma bütçeli kuruluşların bütçe ödenekleri çerçevesinde, 1997 yılında geçici işçi statüsünde azamî 7 ay ve daha az süreli çalışmış olan ve bu kanunun yayımlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde yazılı olarak müracaat etmiş ve bunlar arasından, çalıştıkları kurumlarca yapılan değerlendirme sonucunda ihtiyaç fazlası olduğu tespit edilmiş bulunanlar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşımaları, 1.1.1998 tarihi itibariyle 40 yaşından gün almamış bulunmaları, ilköğretim (ilkokul, ortaokul) veya lise ve denge okul mezunu olmaları, ihtiyaç duyulan illerde çalışmayı kabul etmeleri ve her iki kurum için Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, Sağlık Bakanlığıyla müştereken yapılacak merkezî (ÖDYM) sınavı başarmaları kaydıyla, 1998 yılı sonuna kadar, Maliye Bakanlığınca kullanılmasına izin verilen yardımcı hizmetli kadrolarına, başarı sıralamasına göre atanabilirler."

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tasarının geçici 7 nci maddesinde yer alan "azamî 7 ay ve daha az süreli" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mustafa Ünaldı İ. Ertan Yülek Mustafa Yünlüoğlu

Konya Adana Bolu

Feti Görür İsmail Coşar

Bolu Çankırı

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının geçici 7 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

Dr. Müh. İ. Ertan Yülek Dr. Memduh Büyükkılıç Feti Görür

Adana Kayseri Bolu

Musa Uzunkaya Mehmet Emin Aydınbaş Mikail Korkmaz

Samsun İçel Kırıkkale

Prof.Dr. Mustafa Ünaldı

Konya

BAŞKAN – Efendim, profesörlerimizin verdiği bu önerge, en aykırı önergedir; buradan başlıyoruz. (Gülüşmeler)

A. TURAN BİLGE (Konya) – Doktorların yok mu?

BAŞKAN – Pardon, doktor ve profesör karışımı...

Sayın Komisyon katılıyor mu bu önergeye efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, bir bilgi arzı ihtiyacını da duyarak, görüşlerimizi sunmak istiyorum.

Değerli Başkanım, bir defa, Plan ve Bütçe Komisyonunun, açıkgözlülük ve partizanca düzenlemeler yapmak biçiminde değerlendirilmesini kabul etmemiz mümkün değildir.

İkincisi, önergelerde geçen 1997 yılı yeterlidir. Niçin; çünkü, Büyük Millet Meclisince, 1997 yılının sonlarına doğru kabul edilen bir eködenek kanunuyla, 1997 yılında, daha önceki yıllarda çalışmış olup da 1997 yılında da çalışma arzusunu izhar eden bütün elemanlar, geçici işçi statüsüne alınmışlardır. Bu itibarla, herhangi bir kısıtlama söz konusu olmamaktadır. Ayrıca, pratik olarak da, 1997'de çalışmış bulunanların, bu uygulamayı, işlerlik kazandırmak üzere sağlayabilmesi imkânı vardır.

Diğer taraftan, bazı arkadaşlarımızın, bu kadrolar bu şekilde kullanılır da, bu suretle boşalan geçici işçi kadrolarının yerine, yeniden, partizanca elemanlar alınır biçimindeki değerlendirmeleri de, yürürlükte olan diğer hükümler muvacehesinde varit değildir; çünkü, bildiğiniz gibi, hem bu kanun tasarısında, kullanılan kadroların iptal edileceği, hem de bütçe kanununda, yeniden geçici işçi kadrosu ihdas edilemeyeceğine ilişkin açık hükümler vardır. Bu itibarla, herhangi bir suretle, bu endişeler varit görülmemektedir.

Sayın Başkan, bu bakımdan, sunulmuş bulunan önergelerden biri müstesna diğerlerine katılamıyoruz; sırayla okutunca da...

BAŞKAN – Sayın Komisyon, bu önergeye katılmıyorsunuz...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Yülek, buyurun efendim; önergenizi izah edeceksiniz.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu önergenin haklı veya haksız olduğu hususunda bir karara varmak için, zannediyorum ki, tasarıdaki muhalefet şerhlerini okumamız lazımdı. Bu madde hakkında, Plan ve Bütçe Komisyonunda, iki değerli arkadaşımızın muhalefet şerhleri var. Bu arkadaşlarımızdan biri "Anayasanın 10 uncu ve 11 inci maddesine, bu geçici 7 nci madde aykırıdır" diyor; gerekçesini de burada yazmış ve bu arkadaşlarımız, muhalefette değil, İktidarda. Eğer, tasarı metni açılır ve 50 nci sayfaya bakılırsa, burada gerekçe izah edilmiş. Çok açık olarak "bir kamu kuruluşunun hangi usullere göre personel alacağı belirtilmiştir ve personel alımında da eşitlik ilkesi esastır. Dolayısıyla, eğer, Millî Eğitim Bakanlığına veya Sağlık Bakanlığına personel alınacaksa, belli sayıdaki kimseler arasında yapılacak bir sınavla değil, genel olarak yapılacak bir sınavla eleman alınabilir; bunun aksini iddia etmek Anayasaya aykırıdır" diyor bir arkadaşımız; bu, İktidardaki bir arkadaşımızdır. Dolayısıyla, ben, Anayasaya aykırı olduğu kanaatindeyim. Belli bir kimseyi buraya geçiriyorsunuz; ama, diğerlerini geçiremiyorsunuz. Bu, doğru değildir; bu bir.

İki: Peki, 8 ay çalışanları, 9 ay çalışanları, 10 ay çalışanları niye bundan muaf tutuyorsunuz? Bu da, eşitlik ilkesine aykırı.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Onlar, orada istihdam edilecekler...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Hayır, istihdam edilecek meselesi değil...

Bu madde, hakikaten, gerekçesi uygun olmayan, bu tasarı metninde yeri bulunmaması icap eden bir maddedir. Onun için, bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasında fayda vardır; bu bir.

İkincisi, hakikaten, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çok fazla personel olabilir ve bunlar, her yıl bir meseledir, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı yaptığım zaman geldiler; 40 bin civarındadır bunlar veya buradaki arkadaşımızın verdiği rakamlara göre 82 bin geçici işçi var. 82 bin geçici işçiden 7 bin işçiye uyguluyorsunuz; gerisi ne olacak?

Bundan evvel de, yine, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden sorumlu olan Bakan arkadaşımız, bize geldi ve "eğer, şu kadar trilyon lira benim bakanlığıma ilave ödenek verilirse, bunların kıdem tazminatlarını vereceğim ve iş akitlerini de feshedeceğim" dedi; ama, bir şey yapılamadı, burada da yine bir şey yapılamayacak.

Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü yaptığım zaman, 60 bin geçici işçi kadrosu vardı. Bir baktım, 60 bin personel, ne kadar adamla çalışıyoruz; 30 bin. 30 bin işçinin kadrosunun iptal edilmesi için ilgili bakanlığa yazdık ve iptal edildi; ama, 30 bini hâlâ duruyordu.

Eminim ki, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde veya diğer yerlerde, çok fazla kadro vardır. Bu kadrolardan bir kısmını eritmeniz de hiçbir şey ifade etmez; "madem 7 bin kadro azaldı, yine, o boş olan kadroları dolduralım" derler.

Bakın, benim başımdan geçmiş bir hadise, 30 bin kadroyu iptal ettim; ama, 30 bin kadro daha vardı. Bunu iptal etmek için herhangi bir kanuna da gerek yok esasında.

Arkadaşlar, onun için, tasarı metninden bunu çıkaralım ve adaleti de yerine getirelim diyor, saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 589 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Adem Yıldız Halit Dumankaya Ülkü Güney

Samsun İstanbul Bayburt

Metin Bostancıoğlu Halil Çalık

Sinop Kocaeli

"Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün boş bulunan yardımcı hizmetler sınıfı kadrolarındaki eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla bu kadrolara, Genel ve Katma Bütçeli Kuruluşların bütçe ödenekleri çerçevesinde 1997 yılında geçici işçi statüsünde azamî 7 ay ve daha az süreli çalışmış olan ve bu Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde yazılı olarak müracaat etmiş ve bunlar arasından çalıştıkları kurumlarca yapılan değerlendirme sonucunda ihtiyaç fazlası olduğu tespit edilmiş bulunanlar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen genel ve özel şartları taşımaları, 1.1.1998 tarihi itibariyle 40 yaşından gün almamış bulunmaları, ilköğrenim (ilkokul ve ortaokul veya lise veya dengi okul) mezunu olmaları, ihtiyaç duyulan illerde çalışmayı kabul etmeleri ve her iki kurum için Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Sağlık Bakanlığı ile müştereken yapılacak merkezî sınavı başarmaları kaydıyla 1998 yılı sonuna kadar Maliye Bakanlığınca kullanılmasına izin verilen yardımcı hizmetli kadrolarına başarı sıralamasına göre atanabilirler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Tasviplerinize sunuyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeyi, Komisyon benimsiyor, takdirinize arz ediyor; Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın Mehmet Sağlam ve arkadaşlarının önergesinde "1997 yılında" ibaresinin "halen ve daha önceki yıllarda" diyor; ama, Sayın Komisyon Sözcüsünün yaptığı açıklamada, esasen, maddenin bu anlama geldiğini; yani, 1997 yılını kastetmeyip, daha önce de geçici işçi statüsünde çalışan kişilerin de bu haktan yararlanacağını...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – 1997 Sayın Başkan.

BAŞKAN – Pardon, 1997 ve daha önceki yıllarda; değil mi Sayın Komisyon, burada bir ihtilaf yok.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Efendim, o anlamda değil Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman, işleme koyalım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – 1997 yılından önceki yıllarda çalışıp da, 1997 yılında iş talebinde bulunan tüm talep sahiplerinin bu talepleri karşılanmıştır. Bu itibarla...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Aynı şey...

BAŞKAN – Peki, talebi karşılanmamışsa Sayın Başkan?!.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Fiilen çok farklılık yoktur.

BAŞKAN – Hayır efendim, karşılanmayan da var!..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Tespit güçlüğü vardır uygulamada, o yüzden zorluk çekilir.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Aynı şey...

BAŞKAN – Efendim, o zaman, önergeyi kabul edelim de konuya açıklık gelsin.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Takdirlerinize sunuyoruz efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Hükümet katılmıyor efendim.

BAŞKAN – Katılmıyor; peki.

Bu önerge, yalnız 1997 yılında çalışanları değil, daha önce de geçici işçi statüsünde olup da, geçici işçi statüsünde 1996 veya 1995 yılında çalışmış, fakat, 1997'de, her ne sebeple olursa olsun, işe alınmamış işçilerin de bu haktan yararlanmasını esas alıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Ama, almıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bu adaletli bir şey; yani, adam 1997 yılında geçici işçi statüsüyle işe alınmamışsa bu da alınsın, yani, buna da bu hak tanınsın.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Eşitlik istiyoruz...

BAŞKAN – Neyse efendim...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Karar yetersayısını arayın Sayın Başkan...

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Karar yetersayısı Sayın Başkan...

BAŞKAN – Kabul etmeyenler...

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) – Karar yetersayısının aranılmasını istedik.

BAŞKAN – Efendim, oylamaya geçince istediniz.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Geçmeden istedik efendim.

BAŞKAN – Neyse, bundan sonrakinde istersiniz canım.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Olur mu efendim!..

BAŞKAN – Peki, sayalım efendim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Oylamaya geçtiniz efendim.

BAŞKAN – Ne yapalım artık; bu saatten sonra sayalım...

DEVLET BAKANI MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, bundan sonraki maddede ararsınız; oylamaya geçtiniz.

BAŞKAN – Efendim, karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Mustafa Ünaldı ve arkadaşlarının önergesinde de "7 ay ve daha az süreli..." ibaresinin metinden çıkarılması isteniliyor.

KADİR BOZKURT (Sinop) – 8 ay çalışmışsa ne olacak?

BAŞKAN – İstifade etmiyor.

Efendim, Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmıyorlar.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

Buyurun Sayın Ünaldı.

Sayın Ünaldı, süreniz 5 dakika.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, değerli üyeler; önce saygılar sunuyorum; gecenin bu saatinde bunu tartışmak mecburiyetinde kaldığımız için de üzülüyorum.

Bu madde, aslında, bu kanun metnine de, Anayasanın ruhuna da aykırı bir şekilde buraya girmiş; ama, geçirilmesi için de zorlanıyoruz. Aslında, biz, maddenin tamamıyla metinden çıkarılmasını istedik, önergemizi verdik; ne yazık ki, reddedildi; ama, hiç olmazsa, hakkaniyet ölçüleri içerisinde olabilmesi için, 7 aydan daha fazla çalışmış olup da, Sayın Komisyon Başkanının burada izah ettiği gibi, ataması mümkün olmamış olanlar var ise, onların da bu haktan istifade edebilmeleri için bu önergeyi verdik; bunun çıkarılmasının ne zararı var...

Diyelim ki, bir an için, Sayın Komisyon Başkanı haklı olsun ve Sayın Komisyon, Sayın Hükümet "katılmıyoruz" desin; bu ibare çıkarılsa, Sayın Komisyon Başkanının dediği tarzda da, daha önceki uygulamayla,7 aydan fazla çalışanlar, zaten haklarını almışlarsa "azamî 7 ay veya daha az süreli çalışma" ibaresi olsa ne yazar, olmasa ne yazar!.. Demek ki, yapılan açıklama doğru değil. Bazı insanlar, bu ibare çıktığı zaman hak sahibi olacaklar; biz, onların hakkını korumak için önergeyi verdik; desteğinizi umuyoruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünaldı.

Önergeyi oylarınıza...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim; karar yetersayısının aranılmasını istiyorsunuz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı var efendim.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 8 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 8. – İhdas edilen; (62 600) adet serbest kadro 1.7.1998, (102 400) adet tutulan kadrodan (51 200) adedi 1.7.1999 ve (51 200) adedi ise 1.7.2000 tarihinden itibaren kullanılacaktır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi adına, Sayın Ertan Yülek; buyurun efendim. (Gürültüler)

FP GRUBU ADINA İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tabiî, tahammülsüzlüğe hak veriyorum.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Çekilmez oldu!..

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Yani, çekilir çekilmez meselesi değil; ne var ki, eğer çekilmez oluyorsa, bu saate kadar bu Meclisi çalıştırmasaydınız.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Ciddî bir şey söyle!..

BAŞKAN – Sayın Bakan, zatıâlinizin müdahale etmeye hakkı yok efendim.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Ciddî şeyler söyleyeceğim, hem de sizden çok daha ciddî şeyler söyleyeceğim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Şeker fabrikasındaki işini anlat!.. Ciddî bir şey söyle!..

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Bu saate kadar herkes emek sarf etti... Lütfen...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Eğer tahammülünüz yoksa, o önergeyi vermeseydiniz.

BAŞKAN – Efendim, boşverin siz...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Ben, arkadaşlardan görüyorum ki, şu ana kadar yapılan bütün tenkitler, doğru tenkitlerdir. Nitekim, o doğru tenkitlerdir ki, bundan evvelki iki maddede, İktidar partileri tarafından verilen önergelerle de o maddeler değiştirilmiştir.

Arkadaşlar, hakikaten, son sayfaya bakınız, birçok arkadaşların önünde yoktur. Şimdi, Allah için söyleyiniz; biz, okullara kamu görevlisi alıyoruz, memur alıyoruz. Kimleri memur alıyoruz; bakarsanız, şoför, hemşire, hizmetli, aşçı.

Yıllardan beri, iktidara gelen hemen bütün partiler "kamuyu küçülteceklerini, kamuda çalışan memurların sayısını azaltacaklarını" söylerler. Şimdi, düşününüz, bir Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kamu kuruluşu mudur; kamu kuruluşudur. Orada çalışan bir işçi, bir şoför memur mudur; değildir. Peki, Millî Eğitim Bakanlığında çalışan bir şoför veya hizmetli neden memur olsun?.. Söyleyin... Bir mantığı yok; ben, bunu ifade etmek istiyorum. Sayın Topçu, anladınız mı ne kadar ciddî olduğunu.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Hiç ciddî bir şey söylemiyorsun!

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Aynı bakanlıkta bir sürü şoför var, bir sürü hizmetli var ve işçi kadrosundadır. O insanlar, işçi kadrosunda çalışır iken, oralardan Millî Eğitim Bakanlığına eleman alarak memur yapmanın bir âlemi var mı?.. Bir şoför, bir hizmetli, kamu görevlisi midir arkadaşlar; benim söylemek istediğim bu. Hükümetin, böyle bir tenkit geldiği için teşekkür etmesi lazım ve memnun olması lazım ki... ANAP'ı da biliyorum, bundan evvel ki iktidarları da biliyorum... Yani, Demokratik Sol Parti için demiyorum, onların devleti küçültme iddiası yok; ama, ANAP'ın ve diğer iktidar partilerin devleti küçültme iddiaları var. Devleti küçültürken, kamu görevlilerinin sayısını azaltmak lazım. Kamu görevlilerinin sayısını azaltmak için elimize bir fırsat gelmiş, bu fırsatı değerlendirmiyoruz ve bu fırsatla memur sayısını artırıyoruz. Onun için, ben, bunu söylemek durumundayım diyor ve saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 9'u okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 9. – Bu Kanunla 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun değiştirilen 14 üncü maddesi uyarınca düzenleme yapılıp yürürlüğe girinceye kadar mevcut düzenlemelerin uygulanmasına devam edilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici 10 uncu maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 10. – 31.12.2000 tarihine kadar 16.8.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanun kapsamında eşzamanlı olarak ihale edilmesi uygun görülen yapım işleri ile ilgili olarak bu Kanun uyarınca kurulacak yeterlik ihale komisyonlarının üyelerine, sonuçlandırdıkları her bir ihale itibariyle (aynı ihale ile ilgili birden fazla oturum yapılması hali dahil) 2000 göstergenin memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktar üzerinden komisyon üyeliği ücreti ödenir. Bir yılda yapılacak bu nitelikteki ödemelerin sayısı onikiyi aşamaz ve bu ödemeler yukarıda belirtilen kanun kapsamında elde edilecek gelirlerden karşılanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar; ANAP sıralarından alkışlar[!])

Değerli arkadaşlar, canı sıkılan arkadaşlarımız kulislere çıkabilirler. Burada, İçtüzüğe göre çalışma yapıyoruz, her arkadaşın konuşma hakkı var; yani, bakın, biz, bu kadar süre burada oturuyoruz.

Sayın Ayhan, süreniz 10 dakika; buyurun.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; müzakeresi devam eden 589 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 10 uncu maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Bu madde, bizim ihale sistemlerimizde olmayan, nevi şahsına münhasır bir garabet maddedir. Bakın, ne deniliyor: "31.12.2000 tarihine kadar 16.8.1997 tarihli ve 4306 sayılı Kanun kapsamında eşzamanlı olarak ihale edilmesi uygun görülen yapım işleri ile ilgili olarak bu Kanun uyarınca kurulacak yeterlik ve ihale komisyonlarının üyelerine, sonuçlandırdıkları her ihale itibariyle (aynı ihale ile ilgili birden fazla oturum yapılması hali dahil) 2000 göstergenin memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktar üzerinden komisyon üyeliği ücreti ödenir." Hakkıhuzur ödüyoruz, komisyon üyeliği ücreti ödüyoruz. Devam ediyorum "Bir yılda yapılacak bu nitelikteki ödemelerin sayısı 12'yi aşamaz ve bu ödemeler yukarıda belirtilen Kanun kapsamında elde edilecek gelirlerden karşılanır."

Yani, tapu dairesine gidenden 5 milyon, muhtasar vergi beyannamesi veren esnaftan 500 bin, sigortaya bildirge veren esnaftan 500 bin; haraç mezat, bu parayı eğitime katkı için topluyoruz ve ondan sonra da, ihale komisyonlarına hakkıhuzur ödüyoruz. Peki, size soruyorum: Bugün, 1998 bütçesinde, muhtelif bakanlıklara ait 1 katrilyon ihale var; bunlara hakkıhuzur ödüyor muyuz? Hiçbirine ödemiyoruz; yeterlik komisyonuna da ihale komisyonuna da... Nereden çıktı geldi bu?! Yani, bizim bunu izah etmemiz...

Zaten, bu ihalelerle ilgili çıkarılmış özel bir yönetmelik var; bunlar, davetli ihale yapılıyor; yani, ahbabı yârana verilecek; davetli ihalenin manası budur; okul inşaatı yapacaksınız, davetliye vereceksiniz. Üstelik, yüzde 30 avans veriyorsunuz, bir de komisyon üyelerine hakkıhuzur vereceksiniz!.. Herhalde, bunlara da sus payı mı vereceksiniz; yani, bunun izahı budur!.. (FP sıralarından alkışlar) Tabiî, biz biliyoruz bu ihalelerin nasıl olduğunu. (DSP sıralarından "Siz öyle mi yapıyordunuz" sesleri) İtirazınız varsa, gelin, buradan söyleyin.

Millî Eğitim Bakanlığının normal, bütçeden aldığı ödeneklerle yaptığı binlerce ihalesi var, diğer bakanlıkların var, bunların ihale komisyonları var, yeterlilik komisyonları var; hiçbirine bir kuruş ödemiyorsunuz; bunlar, devlet memurlarıdır. Şimdi, burada, özel bir statü götürüyorsunuz. Bunun gerekçesi nedir? Ayrıca, yönetmelik getirdiniz, daha önce Resmî Gazetede çıktı; yüzde 30 avans veriyorsunuz; gerekçesi nedir? Davetli yapıyorsunuz; gerekçesi nedir; niye rekabeti önlüyorsunuz? Ama, biliyoruz ki, belli kimselere ihale peşkeşi çekilecek; yani, bunun manası budur; bu, şaibeli bir iştir.

Bu maddenin iptaliyle ilgili önergemiz var. Bu maddenin kanun metninden çıkarılması lazım. Yanlış bir iştir. Bunun manası ne?.. Diğer ihale komisyonlarında çalışan mühendisler var, idareciler var. Bunlara bir kuruş... Onlar da müteahhitten rüşvet mi alsınlar?!. Tenzih ederim sizi; ama, bunu yapmak fevkalade fahiş bir hatadır.

Herhalde bunu iptal edeceksiniz.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Çıkaralım... Çıkaralım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

Şu kanun tasarısını bitirelim de... Sonuna geldik; millet de sabırsızlandı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, 10 dakikayı kullanmayacağım.

Sayın Başkan, değerli üyeler; aslında, burada yapılmak istenİLen; Millî Eğitim Bakanlığında çok yoğun bir ihale dönemine girilecekti ve beher arkadaşımıza bir ihale başına verilecek hakkıhuzur 8,6 milyon liraydı. Ancak, buraya çıkılıp da, tüm Millî Eğitim camiasını şaibe altında tutacak bir üslup kullanıldığı için, ben, Bakan olarak, kurumuma sahip çıkmak durumundayım ve bu maddeyi geri çekiyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Hayır; SİZgeri çekemezsiniz; önergeyle çıkarabiliriz; geri çekemezsiniz.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Şahsım adına konuşacaktım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, madde geri çekiliyor; rica ederim...

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Müzakeresi devam eden 589 sıra sayılı kanun tasarısının Geçici 10 uncu maddesinin, tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.

Cevat Ayhan Aslan Polat İsmail İlhan Sungur

Sakarya Erzurum Trabzon

Hasan Dikici Suat Pamukçu

Kahramanmaraş Bayburt

BAŞKAN – Efendim, aynı mahiyette, Doğru Yol Partisinden Sayın Mehmet Sağlam, Sayın Turhan Güven, Sayın Mehmet Ali Yavuz, Sayın Mustafa Kemal Aykurt ve Sayın Nevzat Ercan'ın vermiş olduğu önergede de, bunun, tasarı metninden çıkarılması isteniyor.

Şimdi, iki önergeyi birlikte işleme koyuyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Takdirlerinize sunuyoruz.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; geçici 10 uncu madde, tasarı metninden çıkarılmıştır.

19 uncu maddeye geçmeden önce, Sayın Saffet Arıkan Bedük, Sayın Mehmet Gözlükaya, Sayın Ahmet Uyanık, Sayın Zeki Ertugay, Sayın Sabri Güner ve Sayın Ümran Akkan, verdikleri bir önergeyle, geçici bir madde ihdasını istiyorlar.

Diyorlar ki: "Geçici Madde 11.– 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi kamu görevlilerine yüzde 30 oranında ek zam uygulanır. Bununla ilgili kaynak aktarılmasında Maliye Bakanlığı yetkilidir."

Böyle bir geçici madde olmaz; çünkü, bu, devamlı madde olur; bu, bir.

Değerli arkadaşlar, ikincisi; Anayasamızın 163 üncü maddesi çok açık; burada deniliyor ki "Carî ve gelecek yıl bütçe giderlerini artırıcı teklif ve tasarılarda, bunların karşılığı gelirin gösterilmesi lazımdır." Ama, böyle bir şey yok. Onun için, bu önergeyi, sizlerden ve memurlardan özür dileyerek işleme koymuyorum.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Gecenin bu saatinde kimse dinlemez.

BAŞKAN – Efendim, daha dinleyenler var; siz dinliyorsunuz ya!..

19 uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 19. – Bu Kanunun 1, 2, 3 ve 14 üncü maddeleri 1.1.1998 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 20. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..

HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Sayın Başkan, Grup adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Hilmi Develi, buyurun.

CHP GRUBU ADINA HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; görüşülmekte olan yasa tasarısının 20 nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle, 1998 yılı bütçesi görüşülürken, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda, memur katsayı artışının yüzde 50 olması konusunda öneride bulunmuştuk; ama, Hükümetimiz, 1998 yılı enflasyon ortalamasının yüzde 50 olacağı gerekçesiyle bunu reddetmişti. Şimdi, bugün gelinen noktada, 1998 yılının ilk iki ayında, özellikle enflasyonun yüzde 99'lu rakamlara ulaşması; bugün, hep birlikte çıkaracağımız yasanın ne kadar haklı olduğunun bir ölçüsüdür.

Umuyor ve diliyorum ki, 55 inci Hükümet, bayramdan hemen sonra, tüm memurlara, çalışanlara, dul ve yetimlere yönelik yeni bir katsayı artışını Yüce Genel Kurula getirir; böylelikle, o insanların da mağdur olması önlenmiş olur.

Ben, yasanın ülkemize, Millî Eğitim camiasına öğretmenlerimize ve öğretim üyelerimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da, hem Yüce Meclisin hem de yurttaşlarımızın Kurban Bayramınızı kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Develi.

Şahsı adına, Sayın Polat söz istiyorlar; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Ben, 10 uncu maddeyle ilgili bir hususu Sayın Bakanıma arz etmek istiyorum.

Sayın Bakanım, bu ihaleler mevzuunda gösterdiğiniz duyarlılığı, davet usulünde de göstermenizi teklif ediyorum; çünkü, burada "işin aciliyetine binaen, en az 10 kişiyi çağırarak ihale yapılabilir" deniliyor.

Bir de, bilhassa, kalkınmada öncelikli yörelerde ihalelerin toplulaştırılmasından bahsediliyor. Zaten -bunu çok net olarak konuşuyorum- olağanüstü hal bölgelerinde, bu ihaleleri toplulaştırdığınız zaman, 10 kişilik davet yaptığınız zaman, birtakım şaibeler ortaya çıkar. O şaibelerin ortaya çıkmaması için, tüm işlerinizi kapalı zarf usulüyle yapmanızı öneriyorum.

Bir de, bu ihaleleri, bilhassa olağanüstü hal bölgesinde veya Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, toplu olarak yapıp da, büyük şehirlerden gelen müteahhitlere değil de, yerel müteahhitlere verirseniz daha iyi olur. Hiç olmazsa, buranın cefasını çeken, bu yatırımlar için devlete vergi ödeyen, çeşitli katkı bedelleriyle katkıda bulunan o yöre halkı ve o işleri alan müteahhitler, yöre insanını çalıştıracağı için, bundan fayda sağlayacaktır.

Bilhassa, üzerinde çok durarak söylüyorum, bu gösterdiğiniz duyarlılığı, davet usulünde de kaldırmanızı istiyoruz. Davet usulünde bunu kaldıramaz da, 10 kişiyle Bakanlık onayını alırsanız, bu duyarlılığınız, orada da çok tenkitlere maruz kalır; üzülürsünüz; onu belirtmek istedim.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Maddeyle ilgili olmadı; ama, neyse, doğru şeyler söylediniz herhalde.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylamadan önce, tasarının lehinde Sayın Abdüllatif Şener söz istemişlerdir.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Konuşmaktan vazgeçtim Sayın Başkan; oyumun rengi beyazdır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim; zaten, şimdi açık oylama yapacağız; herkes görecek onu.

Sayın Hilmi Develi de söz istemişti; ama, biraz önce, oyunun rengini belirttiler.

Sayın milletvekilleri, tasarı üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.

Kupalar dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Salonda bulunup da oyunu kullanmayan sayı üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN – Efendim, oylama işlemi bir yandan devam ederken, biz de zamandan tasarrufa riayetle, gündemdeki konuları görüşmeye devam ediyoruz.

7. – Yabancıların Türkiye’de İkâmet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/385) (S. Sayısı : 30)

BAŞKAN – Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?..Burada

Hükümet?..Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Efendim, Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu....

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) –Sayın Başkan, yoklama istiyoruz; önergemizi Başkanlığa gönderdik...

BAŞKAN – Efendim, yoklama mı istiyorsunuz?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Efendim, Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacaktım; ancak, bu sırada arkadaşlarımız yoklama istediler..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt)– Karar yetersayısı istediler...

BAŞKAN – Hayır efendim, yoklama istediler; ben, şimdi, onların adına nasıl karar vereyim...

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda toplantı yetersayısı yoktur; yoklama yapılmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Önergedeki isimleri arayacağım:

Abdüllatif Şener ?..Burada.

Aslan Polat?.. Burada.

Musa Uzunkaya?.. Burada.

Mikail Korkmaz?.. Burada.

Mehmet Emin Aydınbaş?.. Burada.

Bedri İncetahtacı?.. Burada.

Memduh Büyükkılıç?.. Burada.

Feti Görür?.. Burada.

Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.

Mustafa Ünaldı?.. Burada.

İsmail Coşar?.. Burada.

Ersönmez Yarbay?.. Burada.

Cafer Güneş?.. Burada.

Suat Pamukçu?.. Burada.

Saffet Benli?.. Burada.

Cevat Ayhan?.. Burada.

Ahmet Karavar?.. Burada.

Metin Perli?.. Burada.

Hüseyin Arı?.. Burada.

Kâzım Arslan?.. Burada.

Ertan Yülek?.. Burada.

BAŞKAN – Yeterli sayıda arkadaşımız yoklama istemiş durumda; ancak, açık oylamanın sonucunu ilan ettikten sonra yoklamaya başlayacağım. (Gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, karar yetersayısı yok zaten.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, karar yetersayısı yok.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bakın, bunun en sağlamı, yoklamadır. Şimdi, farz edelim karar yetersayısını bulamadık; ne yapacağız?... (DYP sıralarından "kapatırsınız" sesleri) Olur mu efendim! Bunun en sağlıklı yolu yoklamadır; çünkü, bize, daha önce Genel Kurulun verdiği görev, bu üç işi de bitirinceye kadar çalışmalarımıza devam etmekti; ama, birleşimi kapatabilmemizin tek yolu, ancak, ya Komisyon burada bulunmayacaktı; dolayısıyla, çalışacak bir konu olmayacaktı, böylece birleşimi kapatacaktım veyahut da burada, yoklamada iki defa, eğer, üst üste toplantı yetersayısını bulamazsak birleşimi kapatacaktım...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, karar yetersayısı yok zaten... Şu anda, Meclisimizde karar yetersayısı yok...

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Güney, oylamanın sonucunu ilan edeyim de efendim.

6. – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol’un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci’nin benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/692, 1/683, 2/24, 2/31, 2/34, 2/170, 2/243, 2/307, 2/556, 2/574, 2/660, 2/661, 2/664, 2/666, 2/726, 2/727, 2/793, 2/828, 2/954, 2/1052) (S. Sayısı : 589) (Devam)

BAŞKAN – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve 5.1.1961 Tarihli ve 222 Sayılı, 24.11.1994 Tarihli ve 4048 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açıkoylamasına 230 sayın milletvekili katılmış, 229 kabul, 1 mükerrer oy çıkmıştır. Bu sonuca göre yasa tasarısı kanunlaşmıştır, hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Gerçekten, millî eğitim camiasına, öğretmenlerimize çok fayda sağlayacak, ülkemizin eğitimine çok büyük hizmet edecek bir düzenleme yaptık, memleketimiz için çok hayırlı olmuştur.

Özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmadığını söyleyenlerin, zaman zaman bu Meclisin itibarı üzerine oyun oynamak isteyenlerin karşısında bu hafta yaptığımız çalışmalarda gösterdiğimiz maharet, faydalı çalışmalar, bu insanların yüzlerine birer tokat olarak inmiştir! ("Bravo" sesleri, alkışlar) Evvelki gün, dün ve bugün, Meclisimiz çok büyük bir mesai sarf etmiştir; ama, şunu da belirtmek istiyorum sayın milletvekilleri: Burada, basın mensuplarının büroları var; Meclisimiz 11 saat çalışıyor, 14 saat çalışıyor, 8 saat çalışıyor, bu basında, Meclis çalışmalarıyla ilgili bir satır yer almıyor. Eğer, bu basın patronları, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu kadar değer vermiyorlarsa, lütfen, buradaki bürolarını kapatsınlar, biz, hiç olmazsa, onların bulundukları o odaları, o yerleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin başka çalışma alanlarına tahsis edelim. (FP, ANAP ve DYP sıralarından alkışlar) Bunlar, çok önemli. Yani, biz burada 14 saat, 15 saat çalışıyoruz; ama, maalesef -basın ahlak yasasına uygun olarak basın faaliyetinde bulunduğunu ilan edenleri kastediyorum- sayın basın emekçilerini kastetmiyorum tabiî- hiçbir faaliyet yer almıyor. Özellikle, bunun, Başkanlığımız ve Genel Kurulumuz tarafından da nazara alınması lazım; çünkü, bu Meclisin, aslında, çok verimli çalışmaları vardır. Bu Meclisin itibarının çok yüksek olması lazımken, buna rağmen, birtakım insanlar, kasıtlı olarak bu Meclisin itibarını düşürmeye çalışıyorlar.

Ben, tekrar, kanunun hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, çok kısa bir teşekkür konuşması yapmak için söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanımız, kısa bir teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Türk eğitimine, çocuklarımıza, öğretmenlerimize ve tüm ulusa ürettiğiniz bu nitelikli hizmet için hepinize teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Böylece, bu meseleyi kapattıktan sonra, arkadaşlarımız karar versinler; Yabancıların Türkiye'de İkâmet ve Seyahatleri Hakkında Tasarısında karar yetersayısını mı arayalım, yoksa yoklama mı yapalım?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Karar yetersayısı aransın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, yoklama istiyor musunuz, istemiyor musunuz? (FP sıralarından "Komisyon ve Hükümet yerinde yok Sayın Başkan" sesleri)

Komisyon ve Hükümet yerinde değil mi? ("Yok" sesleri)

Komisyon olmadığı için, bu tasarının müzakeresi ertelenmiştir.

8. – Yabancıların Türkiye’de İkâmet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/547) (S. Sayısı : 208)

BAŞKAN – Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, gruplar olarak, çalışma imkânı olmadığından, çalışmalara son vermenizi istiyoruz.

BAŞKAN – O zaman, bütün gruplar, imzalı bir kâğıt verin, getirin, bir Danışma Kurulu... (Gürültüler)

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Şifahî olarak söylemek yeterli Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen, oturur musunuz arkadaşlar... Ara vereceğim... Oyuncak haline döndürdük burayı canım! Şimdi, bir "var" diyorsunuz, bir "yok" diyorsunuz; olmaz ki!.. Efendim, rica ediyorum; burası, Meclis salonu...

9. – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/689)(S. Sayısı 631)

 

BAŞKAN – Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Yok.

Komisyon var, Hükümet yok; tasarı, bir defaya mahsus olmak üzere, ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, daha önce alınan karar uyarınca, müzakere edilmesi gereken konuların tümü üzerindeki müzakerelerin bir kısmı fiilen müzakere edilerek bitirilmiş, bir kısmı da komisyonların ve Hükümetin bulunmaması nedeniyle görüşme imkânı bulunmadığından müzakere edilememiştir. Böylece, çalışmalarımızı tamamlamış bulunuyoruz.

Ben, birleşimi kapatmadan önce, tüm ulusumuzun, Meclisimizin mübarek Kurban Bayramını kutluyorum. (Alkışlar) Kurban Bayramının ülkemize barış, huzur, dostluk getirmesini diliyorum ve özellikle, Meclisimizin çalışmalarında, her zaman, barış, dostluk ve karşılıklı anlayışın hâkim olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 14 Nisan 1998 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 03.15

 

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI VE SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, bir şahsa usulsüz çay satışı yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4418)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çay Kurumundan sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından yazılı olarak cevaplanmasıyla ilgili gereğinin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla

Ahmet Kabil Rize

1994 yılında 5 Nisan kararlarından 5 gün önce, Samsun’da Tarım Ürünleri San. ve Pazarlama A.Ş. sahibi, DYP Samsun Belediye Başkan Adayı İsmail Uyanık’a o tarihe kadar hiç talep etmediği miktarda, o günün fiyatlarıyla Çay Kurumundan peşin fiyatına 73 milyarlık kuru çay eski fiyattan verilmiş, alınan çeklerin karşılığı çıkmayınca da yine eski fiyattan zamdan sonra ikinci bir işleme vadeli satış yapılmıştır.

Soru 1 : 5.4.1994 tarihinde yapılan % 70 zamdan sadece 5 gün önce 30.3.1994’te peşin fiyatına çek verip, karşılığı çıkmayan çekleri iptal edip eski fiyatlarla vadeye bağlanması suretiyle bu şahıs zamanın Genel Müdürü tarafından korunmuş olmadı mı?

Soru 2 : 30.3.1994 tarihinde kuru çayın bayilere satış fiyatı nedir?

Soru 3 : 5.4.1994 tarihinde yapılan % 70 zamdan sonra eski fiyatlarla vadeye bağlanan bu satışla ilgili devletin, o tarihteki fiyatlarla uğradığı 51 milyarlık zararın tazmin edilmesi ile ilgili Çay Kurumu tarafından herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

Soru 4 : Herhangi bir işlem yapılmamışsa bugünkü fiyatlarla bu şahsa bağışlanan 550 milyarın tazmin edilmesi gerekmez mi?

Soru 5 : Bu satışı organize eden zamanın yöneticileri hakkında hukukî bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

Soru 6 : Adı geçen firma hala Çay Kurumunun bayisi midir?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.4.1998 Sayı : B.02.0.018-800-04-01/1812

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı, Kanun Karar. Dai. Bşk’nın 2.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-

11478 sayılı yazınız.

Tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgi yazı ekinde alınan, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Bakanlığım ilgili kuruluşu Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak vermiş olduğu 7/4418-11158 nolu yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Eyüp Aşık Devlet Bakanı

Rize Milletvekili Sayın AhmetKabil’in TBMM’ne Sunduğu 7/4418-11158 Sayılı Yazılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar

Soru 1. 5.4.1994 tarihinde yapılan % 70 zamdan sadece 5 gün önce 30.3.1994’te peşin fiyatına çek verip, karşılığı çıkmayan çekleri iptal edip, eski fiyatlarla vadeye bağlanması suretiyle bu şahıs zamanın Genel Müdürü tarafından korunmuş olmadı mı?

Cevap 1. 1994 yılında Samsun DYP Belediye Başkan adayı olan ve ayrıca Samsun Pazarlama Bölge Müdürlüğüne bağlı faaliyet gösteren Birlik Ticaret Tarım Ürünleri San. ve Paz. A.Ş.’nin sahibi İsmail Uyanık 5.4.1994 tarihinden önce 3 (üç) fatura karşılığı Samsun Pazarlama Bölge Müdürlüğünden 5 066 559 450 TL. lik, İstanbulPazarlama Bölge Müdürlüğünden 11 000 000 000 TL. lik toplam 16 066 559 450 TL. lik peşin fiyattan satınaldığı ve karşılığında vermiş olduğu teyidi alınmış bloke çeklerin karşılığının çıkmaması nedeniyle; satışlar 5.4.1994 tarihi itibariyle vadeli satışa çevrilmiş ve 15.4.1994 tarihinde, 10 günlük süreyi kapsayacak şekilde ana para da dahil olmak üzere alacağa karşılık vade farkı ve gecikme faizinden dolayı firmadan 18 500 000 000 TL. lik banka teminat mektubu (Vakıfbank Samsun Şubesinden) alınmıştır. Böylece alacağın tamamı hiçbir kişi veya kuruluşa menfaat sağlamadan tahsil edilmiştir.

Soru 2. 30.3.1994 tarihinde kuru çayın bayilere satış fiyatı nedir?

Cevap 2. 30.3.1994 tarihinde kuru çayların bayilere satış fiyatı ilişikte sunulmuştur. (EK-1)

Soru 3. 5.4.1994 tarihinde yapılan % 70 zamdan sonra eski fiyatlarla vadeye bağlanan bu satışla ilgili devletin, o tarihteki fiyatlarla uğradığı 51 milyarlık zararın tazmin edilmesi ile ilgili Çay-Kurumu tarafından herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

Cevap 3. 5.4.1994 tarihinde yapılan % 70 oranındaki zamdan sonra, peşin satışın vadeli satışa çevrilmesi nedeniyle, o tarihteki fiyatlarla devletin herhangi bir zararı olmamıştır.

Bu konuda Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyelerinin mahallînde yapmış olduğu incelemelerle de tüm işlemlerin usulüne uygun yapıldığı ve devletin bir zarara uğramadığı hususu teyit edilmiştir.

Soru 4. Herhangi bir işlem yapılmamışsa bugünkü fiyatlarla bu şahsa bağışlanan 550 milyarın tazmin edilmesi gerekmez mi?

Cevap 4. Gelişen ve araştırılan olayların sonunda 550 milyar TL. lik bir zarar meydana gelmediği gibi, herhangi bir zararın tazminini gerekli kılacak bir olay da yaşanmamıştır.

Soru 5. Bu satışı organize eden zamanın yöneticileri hakkında hukukî bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

Cevap 5. Olayın vuku bulduğu sırada görev yapan yöneticiler hakkında herhangi bir hukukî işlemi gerektirecek husus meydana gelmemiştir.

Soru 6. Adı geçen firma hala Çay kurumunun bayisi midir?

Cevap 6. 15.4.1994 tarihinden sonra adı geçen bayinin, Çaykur’la bayilik ilişkisine son verilmiştir.

Arz ederim.

 

13 Eylül 1993 Tarihinden Geçerli Toptan Satış Fiyat Tablosu

% 23 % 18 % 13 % 18 % 12

Perakende Paketinin Peşin 5 Gün 30 Gün Vadeli 60 Gün Vadeli % 35 Peşin, 90 Gün Vergisiz

Satış Perakende Vadeli Toptan Toptan Satış Toptan Satış % 65 3 Eşit Vadeli Toptan Toptan Satış

Fiyatı Satış Fiyatı Satış Fiyatı Fiyatı Fiyatı Taksit Ödemeli Satış Fiyatı

ÇAYIN CİNSİ (TL/KG) (TL) (TL/KG) (TL/KG) (TL/KG) (TL/KG) (TL/KG) (TL/KG)

Kamelya 100 50 000 5 000 36 321 38 679 41 038 38 679 47 170

Kamelya 500 55 000 27 500 39 953 42 547 45 142 42 547 45 661 51 887

Kamelya 1000 55 000 55 000 39 953 42 547 45 142 42 547 45 661 51 887

Rize Turist 100 55 000 5 500 39 953 42 547 45 142 42 547 51 887

Rize Turist 250 60 000 15 000 43 585 46 415 49 245 46 415 56 604

Rize Turist 500 60 000 30 000 43 585 46 415 49 245 46 415 49 812 56 604

Rize Turist 1000 60 000 60 000 43 585 46 415 49 245 46 415 49 812 56 604

Yeni Ekstra 500 58 000 29 000 42 132 44 868 47 604 44 868 48 151 54 717

Çay Çiçeği 100 60 000 6 000 43 585 46 415 49 245 46 415 56 604

Çay Çiçeği 250 62 000 15 500 45 038 47 963 50 887 47 963 58 491

Çay Çiçeği 500 62 000 31 000 45 038 47 963 50 887 47 963 58 491

Rize Çayı 100 60 000 6 000 43 585 46 415 49 245 46 415 56 604

Rize Çayı 250 62 000 15 500 45 038 47 963 50 887 47 963 58 491

Rize Çayı 500 62 000 31 000 45 038 47 963 50 887 47 963 51 472 58 491

Yeşilçay 250 60 000 15 000 43 585 46 415 49 245 46 415 56 604

Filiz Lüks 250 64 000 16 000 46 490 49 509 52 528 49 509 60 377

Filiz Lüks 500 64 000 32 000 46 490 49 509 52 528 49 509 60 377

Kokulu Harman 125 100 000 12 500 72 642 77 359 82 076 77 359 94 340

Filiz Süzme 56,25 — — — — — — — —

Tomurcuk Çay 125 64 000 8 000 46 490 49 509 52 528 49 509 60 377

Altınbaş 100 75 000 7 500 54 481 58 019 61 557 58 019 70 755

Burcu Kokulu 125 100 000 12 500 72 642 77 359 82 076 77 359 94 340

Çaykur Süzme 56,25 159 300 9 000 115 718 123 232 130 746 123 232 150 283

Hed.Tah.Kutu 500 116 000 58 000 84 264 89 736 95 208 89 736 109 434

2. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununun yeniden düzenlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4429) 20.2.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Millî Eğitim Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununun yeniden düzenlenmesi ile ilgili olarak :

1. 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitim Kanununun uygulanmasında görülen aksaklıklar nelerdir?

2. Aksaklıkların giderilmesi için yasa tasarısı hazırlığınız bulunmakta mıdır? Tasarı çalışmaları hangi aşamadadır?

3. Konu ile ilgili kuruluşlardan, TOBB, TESK, TİSK gibi bugüne kadar Bakanlığınıza intikal eden görüş ve öneriler var mıdır? Yasa tasarısını katılımcı bir anlayışla hazırlamayı düşünüyor musunuz?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 1.4.1998 Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00.-022/890

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 2.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4429-11188/28133-11475 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın “Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununun yeniden düzenlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin” soru önergesinde yeralan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir.

1. 3308 Sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununun uygulanmasında;

a) Öğrencilere gerekli eğitim ortamı ve eğitici personel sağlamanın gerekli düzeyde gerçekleşmemesi,

b) Bu Yasa ile oluşturulan Çıraklık ve Meslekî Eğitimi Geliştirme ve Yaygınlaştırma Fonu’nun önemli bir kısmı genel bütçeye aktarılmış olması nedeniyle meslekî eğitime gerekli finansmanın sağlanamaması,

c) Meslekî eğitimde üretim, planlama ve araştırma amacıyla kurulan METARGEM’in kurumsallaşmasının sağlanamaması,

d) Meslekî eğitimin en önemli ilkelerinden birisi olan meslekî eğitimin yerel düzeydeki ihtiyaçlara dönük olarak düzenlenmemesi,

e) Meslekî eğitimde meslek standartlarına dayalı sertifikasyon esasına uygun ve modüler yapı içerisinde yatay dikey geçişlere yeterince olanak sağlanmaması,

f) Kalfaların sigorta primlerinin çıraklık eğitimi döneminde olduğu gibi eğitimleri süresince de devlet tarafından sağlanması konusunda meslek kuruluşlarının taleplerinin değerlendirilmesi,

g) Meslekî ortaöğretim ile devamı niteliğindeki yükseköğretim arasında bir bütünlüğün oluşturulamamış olması

gibi aksaklıklar görülmüştür.

2. Aksaklıkların giderilmesi amacıyla 2 yıla yakın bir süredir 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu üzerinde işçi-işveren kuruluşlarının temsilcilerinin de katılımı ile sözkonusu yasanın yeniden düzenlenmesine yönelik bir çalışma yapılmaktadır. Adı geçen Kanunun yeniden düzenlenmesine ilişkin oluşturulan komisyon çalışmaları tamamlamış, hazırlanan taslak Çıraklık ve Meslekî Eğitim Kurulu’nun görüşlerine sunulmuştur.

3. Kanun taslağının hazırlanması aşamasında TOBB, TESK, TİSK gibi meslek kuruluşlarından temsilciler, komisyonda görev yapmış olup, ayrıca bu kuruluşların yazılı görüşü de alınmıştır. Yasa tasarısının hazırlanmasında katılımcıların görüş ve anlayışına önem verilmektedir.

Arz ederim.

Hikmet Uluğbay Millî Eğitim Bakanı

3. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Özel Öğretim Kurumları Kanununun uygulanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4431)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Millî Eğitim Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

1. Özel Öğretim Kurumlar Kanunu maksadı doğrultusunda yeterince uygulanabilmiş midir?

2. 625 sayılı Yasanın aksayan yönleri var mıdır? İhtiyaç duyulan değişiklik sebepleri nelerdir?

3. 625 sayılı Yasanın yeniden düzenlenme çalışmaları ve bu çalışmaların TBMM’ye sunulma takvimi nedir?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 1.4.1998 Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/892

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 2.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4431-11190/11475 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın “Özel Öğretim Kurumları Kanununun uygulanmasına ilişkin” soru önergesinde yeralan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir.

1. Uygulamalar 625 sayılı Kanunun amaçlarına uygun sürdürülmüştür.

2. 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda 2843, 3035, 3236 ve 4322 sayılı Kanunlarla bazı düzenlemeler yapılarak aksayan yönlerin giderilmesine çalışılmıştır.

3. 625 sayılı Kanunun bazı maddelerinin yeniden düzenlenmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Çalışmalar sonuçlandığında tasarı TBMM Başkanlığına sunulacaktır.

Arz ederim.

Hikmet Uluğbay Millî Eğitim Bakanı

4. — Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, teknik lise mezunlarının ön lisans programına alınıp alınmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın yazılı cevabı (7/4495)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Eğitim Bakanı Sayın Hikmet Uluğbay tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Yahya Şimşek Bursa

Millî Eğitim Bakanlığı ile Anadolu Üniversitesi arasında yapılan bir protokolle; öğrenim süresi 4 yıl olan ilkokul öğretmenlerine, hemşirelere ve ziraat teknisyenlerine önlisans programı yapma olanağı tanınmıştır.

Bunlarla aynı statüde ve öğrenim süresi 4 yıl olan teknik lise mezunlarının da bu haktan yararlandırılması düşünülüyor mu?

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 1.4.1998 Sayı : B.08.0.APK.0.03.01.00-022/893

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 3.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4495-11374/28295-11501 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Sayın Yahya Şimşek’in “Teknik lise mezunlarının ön lisans programına alınıp alınmayacağına ilişkin” soru önergesinde yeralan soruların cevapları aşağıda belirtilmiştir.

Bakanlığımızca, lise ve dengi okul mezunu (orta öğrenimli) ilkokul sınıf öğretmenleri ile Kız Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi, Eğitimi ve Bakımı Bölümü mezunu Anaokulu-Anasınıfı öğretmenleri için, 1739 Sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile 1739 ve 222 Sayılı Kanunlara ek 2917 Sayılı Kanunun geçici 8 inci maddesinin amir hükümlerine dayanılarak Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi ve Gazi Üniversitesi Meslekî Eğitim Fakültesi ile işbirliği yapılarak 1985-1994 yılları arasında eğitim önlisans programları düzenlenmiş ve tamamlanmıştır.

Teknik Lise mezunlarının yeni yasal düzenleme yapılmaması halinde mevcut mevzuata göre üniversite öğrenci seçme ve yerleştirme sınavlarına katılmadan eğitim önlisans programlarına alınmaları mümkün görülmemektedir.

Arz ederim.

Hikmet Uluğbay Millî Eğitim Bakanı

5. — Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında açılan soruşturmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4514)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, aracılığınızla İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını dilerim.

Saygılarımla.

Yılmaz Ateş Ankara

Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları hakkında, göreve geldiklerinden bugüne kadar kaç soruşturma açıldığını 11.12.1997 tarih, 847 sayılı yazılı soru önergesiyle sormuştum. 23.1.1998 tarih, 80067 sayılı, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu imzasıyla verilen yanıtta, İ. Melih Gökçek hakkında 26, R. Tayyip Erdoğan hakkında 22 soruşturma açıldığı belirtilmektedir.

21.2.1998 tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki bir haberde ise Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, “Gökçek hakkında 55 soruşturma yaptırdığını söyledi ve bir belediye başkanı için bu kadar çok işlem yapan başka vali yoktur dedi.” ifadesi yer almıştır.

Soru önergemize verilen yanıtla, Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu’nun ifadesi arasında büyük bir çelişki bulunmaktadır.

Bu nedenlerle

1. İ. Melih Gökçek hakkında bugüne kadar 55 soruşturma açılmışsa, soru önergemize verilen yanıtta bu sayı neden 26 olarak belirtilmiştir? Bu sayıların hangisi doğrudur?

2. İ. Melih Gökçek’in Valiliği, İçişleri Bakanlığını, Başbakanlığı TBMM Başkanlığını ve kamuoyunu yanıltan eksik ve yanlış bilgi vermesini nasıl karşılıyorsunuz? Bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

T.C. İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü 2.4.1998 Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80269

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 5.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4514-11450/28407 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in “Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı hakkında açılan soruşturmalara” ilişkin yazılı soru önergesi ile ilgili olarak;

23.1.1998 tarihli ve 80067 sayılı yazı ile cevaplandırılan önergede Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı hakkında Bakanlığımca yaptırılan soruşturmalar yer almış olup, belediye başkanları hakkında valiliklerce de inceleme ve soruşturma yapılmaktadır.

Bakanlığımca, göreve geldiğinden bu güne kadar Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında açılan inceleme-soruşturma sayısı (26) adettir.

Ayrıca, konu hakkında Ankara Valiliğinden alınan bilgilerden, Valilikçe açılan inceleme-soruşturma sayısının (53) adet olduğu anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

6. — Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Mardin-Karakulak-Arıklı grup köy yollarının yapımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4524)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından, sözlü olarak cevaplandırılmasına delalet etmenizi saygılarımla arz ederim. 21.10.1997

Hüseyin Yıldız Mardin

1. Karakulak-Arıklı Grup köy yolunun tamamlanabilmesi için 30.11.1996 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda 50 milyarlık ödenek tahsisi yapılmıştı. Bu ödenek şu ana kadar amacı doğrultusunda kullanılmış değil. Bu 50 milyarlık ek ödenek şu anda mevcut mudur?

2. Mevcutsa Karakulak-Arıklı grup köy yolunun yapımına ne zaman başlanacak?

3. Mevcut değilse bu parayla hangi köylerin yolları yapıldı?

4. Köy yollarının yapımı için Mardin’de partizanca davranıldığı ve köylülere hizmet için oya karşılık senet imzalattırıldığı doğru mudur?

T.C. Devlet Bakanlığı 16.3.1998 Sayı : B.02.0.014/031-1469

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 10.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11647 sayılı yazınız.

Mardin Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız’a ait soru önergesindeki konular incelenmiştir.

1. Mardin-Savur-Bismil arasındaki yol köy yolu ağızımızda yer almadığı gibi bu yolun yapımı ile ilgili bir ödenek tahsisi yapılmamıştır.

2. Mardin-Kızıltepe-Karakulak-Arıklı grup yol ile ilgili bir ödenek ayrılmamıştır. Ancak il özel idare bütçesine aktarılan ödeneklere toplam 35 Km olan grup yolunun Hakverdi, Katarlı, Başak, Yumurcak, Byk, Ayrık ve Bağrıbütün köy yollarının toplam 19 Km lik bölümünün 1 inci Kat asfalt kaplaması yapılmış olup, hizmete açılmıştır.

Geriye kalan 16 Km ile ilgili herhangi bir çalışma yapılmamış olup, ileri ki yıllar programında değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

7. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İznik’te nişasta fabrikası kurulup kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4563)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

İznik II nci Merhale ve İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan kapsamında Nişasta Fabrikası kurulması ile ilgili olarak :

– İznik II nci Merhale projesi, su kaynağı olan İznik Gölünden pompayla 7393 hektarlık alanın sulanması amacıyla yürütülmekte olan bir projedir.

İznik-Ömerli, Orhaniye, Elbeyli, Yeniköy pompa sulaması işinde sulanacak olan sahanın 1369 hektarlık bölümünün inşaatı tamamlanmıştır. Projeye bugüne kadar 739 milyar 241 milyon lira harcanmış olup 1998 yılı için 450 milyar lira ödenek konulmuştur.

İznik II nci Merhale sulama alanı projesi ve 1/25000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni İmar planı içinde “Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan” kapsamında kalan, Bursa İli Orhangazi İlçesi Gemiş Köyü Karapınar Mevkii 1310 parsel içinde nişasta fabrikası kurulması için herhangi bir talep olmuş mudur?

İznik II nci Merhale Sulama Alanı ve “Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan” içinde projenin başlığı 1993 tarihinden bugüne kadar kaç firma hangi amaçla tesis yapmak istemiş ve bu istekler hakkında ne gibi kararlar verilmiştir?

Nişasta fabrikası’nın Çevresel Etkileri itibarıyla İznik Gölüne İznik II nci Merhale Projesine ve Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlara etkileri nedir? Konu hakkında herhangi bir değerlendirme raporu var mıdır?

1993 den bu yana yatırımcıların talepleri reddedilirken bir Nişasta Fabrikası için izin verilmesindeki sebep nedir? Nişasta Fabrikasını kuracak firmanın adı nedir, ortakları kimlerdir?

Nişasta fabrikası emsal alındığında İznik Gölü’nün ve İznik II nci Merhale Projesinin geleceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Konu ile ilgili izin verilmesine dair karar hangi karardır? Kararın metni nedir? Karardan dönülmesi düşünülmekte midir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 31.3.1998 Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-474-5312

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 12 Mart 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4563-11587/28623

sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın şahsıma tevcih ettiği ve TBMM İç Tüzüğü’nün 99 uncu Maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/4563-11587 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yaçınbayır’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/4563-11587)

Sorular :

İznik II nci Merhale ve İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan kapsamında Nişasta Fabrikası kurulması ile ilgili olarak :

– İznik II nci Merhale projesi, su kaynağı olan İznik Gölünden pompayla 7393 hektarlık alanın sulanması amacıyla yürütülmekte olan bir projedir.

İznik-Ömerli, Orhaniye, Elbeyli, Yeniköy pompa sulaması işinde sulanacak olan sahanın 1369 hektarlık bölümünün inşaatı tamamlanmıştır. Projeye bugüne kadar 739 milyar 241 milyon lira harcanmış olup, 1998 yılı için 450 milyar lira ödenek konulmuştur.

İznik II nci Merhale sulama alanı projesi ve 1/25000 ölçekli İznik Gölü Çevre Düzeni İmar planı içinde “Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan” kapsamında kalan, Bursa İli Orhangazi İlçesi Gemiş Köyü Karapınar Mevkii 1310 parsel içinde nişasta fabrikası kurulması için herhangi bir talep olmuş mudur?

İznik II nci Merhale Sulama Alanı ve “Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alan” içinde projenin başladığı 1993 tarihinden bugüne kadar kaç firma hangi amaçla tesis yapmak istemiş ve bu istekler hakkında ne gibi kararlar verilmiştir?

Nişasta fabrikası’nın Çevresel Etkileri itibarıyla İznik Gölüne İznik II nci Merhale Projesine ve Sulanabilen Tarımsal Niteliği Korunacak Alanlara etkileri nedir? Konu hakkında herhangi bir değerlendirme raporu var mıdır?

1993’den bu yana yatırımcıların talepleri reddedilirken bir Nişasta Fabrikası için izin verilmesindeki sebep nedir? Nişasta Fabrikasını kuracak firmanın adı nedir, ortakları kimlerdir?

Nişasta fabrikası emsal alındığında İznik Gölü’nün ve İznik II nci Merhale Projesinin geleceği hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Konu ile ilgili izin verilmesine dair karar hangi karardır? Kararın metni nedir? Karardan dönülmesi düşünülmekte midir?

Cevaplar :

Orhangazi Sulama Projesi II nci Aşama kapsamındaki, Gemiş ve Gürle Köyleri Karapınar mevkiinde Cargill firmasınca üretimi amaçlı tesis kurulması amacıyla 194 072 m2’lik sahanın tarım dışına çıkarılmasına ilişkin, 9.12.1997 tarih ve 97/T-89 sayılı Yüksek Planlama Kararı alınmıştır. Konuyla ilgili yapılan talep üzerine, sözkonusu projede DSİ Genel Müdürlüğünce gerekli revizyonun yapılacağı ve bu çalışmalar çerçevesinde proje sahasının İznik Gölünün batısı ile Gemlik-Orhangazi karayolu arasında kalan ve sözkonusu alanın yakın mücavirinde bulunan kesiminin de revizyon çalışmaları kapsamında değerlendirilmesinin uygun görüldüğü Bursa Valiliği’ne bildirilmiştir.

Kurulacak nişasta fabrikasının çevreye olabilecek etkilerinin belirlenerek gerekli önlemlerin alınmasını teminen genel bir uygulama olarak 2872 sayılı Kanunun hükümlerine uygun şekilde kurulacak tesislerin çevre etkilerinin incelenerek gerekli önlemlerin alınması konusunda çevre etki değerlendirme (ÇED) raporunun hazırlanarak Çevre Bakanlığından izin alınması gerekmektedir.

Orhangazi Sulama Projesi II nci Aşama kapsamındaki, Gemiş ve Gürle Köyleri civarında tesis kurmak amacıyla Arslan Gümrükleme, Has Tavuk Tesislerinin Tevzii, Promimeks A.Ş. (Zeytin Deposu Tesisi) ve Durmazlar A.Ş. (Zeytin Deposu Tesisi) Firmalarınca müracaatta bulunulduğu, DSİ Genel Müdürlüğünce yapılan inceleme sonucu tespit edilmiştir. Ayrıca, sözkonusu yörede, akaryakıt istasyonu ve konut yapımı amaçlı vaki müracaatlar da incelenerek, Genel Müdürlükçe mevcut ve düşünülen projeleri ile ilişkisi belirlenmek suretiyle ilgili kurum ve kuruluşlara bildirilmiştir.

8. — Bolu Milletvekili Mustafa Yünlüoğlu’nun, Özbek liderinin geçici sığınma talebinin reddedilmesinin nedenine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in yazılı cevabı (7/4566)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMMİçtüzüğü’nün 96’ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımınDışişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Mustafa Yünlüoğlu Bolu

Sorular :

1. Özbek lider Muhammet Salih’in geçici sığınma talebi niçin reddedilmiştir?

2. Talebin reddedilerek sınır dışı edilmesinde petrol pazarlıklarının rolü olmuş mudur?

3. Sınır dışı işleminin Başbakan’ın Özbekistan gezisi öncesinin yapılmasının özel bir anlamı var mıdır?

4. Kararın tekrar gözden geçirilerek iptali düşünülmekte midir?

T.C. Dışişleri Bakanlığı (İkili Siyasî İşler GenelMüdürlüğü-III) 1.4.1998 Sayı : KOAY-II-225-5093

Konu : Soru önergesine cevap

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

İlgi : 12 Mart 1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11723 sayılı yazıları.

İlgi yazıları ile Bakanlığımıza iletilen 7/4566 esas sayılı soru önergesine ilişkin olarak hazırlanmış olan cevabım ilişikte sunulmuştur.

Saygılarımla arzederim.

İsmail Cem Dışişleri Bakanı

Bolu Milletvekili Mustafa Yünlüoğlu’nun Özbek Lider Muhammed Salih ile İlgili 7/4566 Sayılı Soru Önergesine Cevap

Türkiye 1951 tarihli Mültecilerin Hukukî Durumuna dair Cenevre Sözleşmesi ve 1967 tarihli Sözleşmeye Ek Protokol’e coğrafî sınırlama ile taraftır. Buna göre, Türkiye’nin Avrupa dışı ülkelerden gelerek, sığınma talebinde bulunan kişilere karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Öte yandan, yine uluslararası sözleşmelere göre Türkiye’nin, tehlike altında olmadığı bir yabancı ülkeden üçüncü bir ülkeye gelerek o ülkeden sığınma talebinde bulunan bir şahsın bu talebini yerine getirmek yükümlülüğü de yoktur. Nitekim, Muhammed Salih adlı şahıs 23 Şubat 1998 tarihinde kendi ülkesi Özbekistan’dan değil, bir başka ülkeden Türkiye’ye giriş yapmıştır.

Konunun petrol pazarlıkları ve Sayın Başbakanımızın bu ay gerçekleştirilecek Özbekistan ziyareti ile bir bağlantısı bulunmamaktadır.

Muhammed Salih’in durumuyla ilgili olarak yeni bir değerlendirme yapılmasını gerektirecek bir husus mevcut değildir.

9. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, köy yollarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4668)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 20.3.1998

Zeki Ünal Karaman

Köylerimizde, köylünün tarla içi, bağ ve bahçelerine ulaşmalarında, üretmiş olduğu ürün ve mahsûlün yerleşim birimlerine taşınmasında, ulaşım yönünden son derece sıkıntılı olduklarını ifade ederek, tarla içi bağ ve bahçe yollarının açılmasını talep etmektedirler. Konuyla ilgili İl ve Bölge Müdürlüğü düzeyinde yapılan görüşmelerde, Genel Müdürlüğün genelgesi kapsamında, köy yolları ağının dışına hizmet verilemeyeceği dolayısıyla bu konuda yardımcı olamayacaklarını belirtmektedirler.

Sorularım şunlardır :

1. Köylünün bu talebine cevap verebilmek için mezkûr genelgede değişiklik yapılacak mıdır?

2. Tarla içi, bağ ve bahçe yollarının açılması hususunda ne tür bir yöntem ve hizmet biçimi düşünülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 1.4.1998 Sayı : B.02.0.014/031-1545

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4668-11882/29234 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’a ait yazılı soru önergesindeki konu incelenmiştir.

3202 Sayılı Kanunla kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevleri Kanunda şu şekilde belirtilmiştir.

Devlet ve il yolları ağı dışında kalan köyler ve bunlara bağlı yerleşme birimlerinin, yol ağını tespit etmek, bu yolları, sanat yapılarını, köy içi yollarını yapmak mevcutları geliştirmek, trafik kanunu ile verilen trafik işaretlerini yerine koymakla görevlendirilmiştir.

Kanun metninde, tarla içi, bağ, bahçe yollarının açılması görevi geçmediğinden ve henüz köy yolları ağını teşkil eden köy yollarının yapımı bitmediğinden, talep edilen yolların yapımı mümkün görülmemektedir.

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yapılan genelge kuruluş kanununda geçen hususlara, açıklık getiren mahiyette bir genelge olup, kanunun üstünde olmaması nedeniyle genelge değişse de, yine de talebin yerine getirilmesi 3202 sayılı kuruluş Kanununa göre mümkün değildir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz Devlet Bakanı

VIII. — KOMİSYONLAR BÜLTENİ

1. — 16 Ağustos 1997 tarihinde komisyonlarda bulunan işler ile 27 Şubat 1998 tarihine kadar komisyonlara gelen, neticeler ve kalan işler (1)

 

 

Sıra Sayısı : 589

Esas No. : 1/692

 

14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3797 Sayılı, 11.10.1993 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması ve 5.1.1961 Tarihli ve 222 Sayılı, 24.11.1994 Tarihli ve 4048 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısına

Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 230

Kabul Edenler : 229

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 1

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 313

Açık Üyelikler : 8

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Mustafa Küpeli

İbrahim Ertan Yülek

AFYON

İsmet Attila

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

Nuri Yabuz

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Ahmet İyimaya

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Saffet Arıkan Bedük

Ali Dinçer

Ünal Erkan

Agâh Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Metin Şahin

ARTVİN

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Muhammet Polat

İsmet Aptüllah Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

Suat Pamukçu

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

BOLU

Avni Akyol

Feti Görür

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

Mete Bülgün

İsmail Coşar

ÇORUM

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

Hasan Korkmazcan

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Ömer Vehbi Hatipoğlu

EDİRNE

Evren Bulut

Mustafa İlimen

ERZURUM

Zeki Ertugay

Necati Güllülü

Aslan Polat

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Ali Ilıksoy

Mehmet Bedri İncetahtacı

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Turhan Alçelik

Burhan Kara

Yavuz Köymen

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Levet Mıstıkoğlu

Atila Sav

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

Mustafa Köylü

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Algan Hacaloğlu

Metin Işık

Yılmaz Karakoyunlu

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Yusuf Namoğlu

Mehmet Altan Öymen

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Ahmet Tan

Bülent Hasan Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

Osman Yumakoğulları

İZMİR

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Atilla Mutman

Ahmet Piriştina

Rıfat Serdaroğlu

Ufuk Söylemez

Hakan Tartan

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Hasan Dikici

Ali Doğan

Mehmet Sağlam

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

Sabri Ergül

KASTAMONU

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Ali Günaydın

Mehmet Keçeciler

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

Metin Perli

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

MUĞLA

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

RİZE

Hüseyin Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

Ahmet Neidim

SAMSUN

Cemal Alişan

Yalçın Gürtan

Biltekin Özdemir

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu

SIVAS

Tahsin Irmak

Abdüllatif Şener

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

Ahmet Karavar

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Nihan İlgün

Enis Sülün

TOKAT

Ali Şevki Erek

Metin Gürdere

TRABZON

Eyüp Aşık

Yusuf Bahadır

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

UŞAK

Hasan Karakaya

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Cevdet Aydın

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Kâzım Arslan

ZONGULDAK

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Sosyal

 

(Mükerrer Oy)

İÇEL

Fevzi Arıcı (KABUL)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

İmren Aykut (B.)

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

Osman Hazer

Kubilay Uygun

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Cemalettin Lafçı

Haydar Oymak

ANKARA

Yılmaz Ateş

Ahmet Bilge

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Ömer Faruk Ekinci

Eşref Erdem

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

M.Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Rıza Ulucak

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Sema Pişkinsüt

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

Tamer Kanber

İsmail Özgün

BARTIN

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

FarisÖzdemir

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kâzım Ataoğlu

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kamrân İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Necmi Hoşver

BURSA

Cavit Çağlar

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

İlhan Kesici

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikâr Gazi

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Adnan Keskin

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Muzaffer Arslan

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Kul

Naci Terzi

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Lüfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Mustafa Balcılar

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Hikmet Çetin (Başkan)

Kahraman Emmioğlu

GİRESUN

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu (B.)

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay (B.)

Ayfer Yılmaz

Rüştü Kâzım Yücelen (B.)

İSTANBUL

Meral Akşener

YıldırımAktuna

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican (B.)

Refik Aras

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

M. Cavit Kavak (B.)

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Emin Kul

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir (B.)

Mehmet Moğultay

Ali Oğuz

Korkut Özal

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner (B.)

Ali Topuz

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Aydın Güven Gürkan

Şekibe Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Metin Öney

Rüşdü Saracoglu

Işılay Saygın (B.)

Suha Tanık

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Murat Başesgioğlu (B.)

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem (B.)

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırmcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

KONYA

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Remzi Çetin

Mehmet Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Ayseli Göksoy

Yahya Uslu

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Fehim Adak

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Ahmet Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

Şükrü Yürür

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz (Başbakan)

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Ersin Taranoğlu (B.)

SAMSUN

İrfan Demiralp

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Murat Karayalçın

Nafiz Kurt

Latif Öztek

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SIVAS

Musa Demirci

Mahmut Işık

Temel Karamollaoğlu

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Necmettin Cevheri

Zülfükâr İzol

Abdulkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Kemalettin Göktaş (İ. A. )

Şeref Malkoç

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk (B.)

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YOZGAT

İlyas Arslan

Yusuf Bacanlı

Lutfullah Kayalar

Abdullah Örnek

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Veysel Candan

Necmettin Aydın

Ömer Barutçu

 

 

 

 

 

 

 

 

(Açık Üyelikler)

ANKARA : 2

BURSA : 1

KIRŞEHİR : 1

KOCAELİ : 1

KONYA : 1

RİZE : 1

ŞANLIURFA : 1

 

 

Birleşim 75’in sonu