DÖNEM : 20 CİLT : 49 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

74 üncü Birleşim

1 . 4 . 1998 Çarşamba

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, İzmit’te SEKA’ya ait ormanlık arazinin satışına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, Kahramanmaraş Pamuklu Dokuma Sanayi İşletmesinin satışına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, hükümet-belediye ilişkilerindeki son duruma ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Pakistan ve Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/397)

2. – Uluslararası Demokrasi Enstitüsünün düzenlediği Güneydoğu Avrupalı Genç Parlamenterler Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1398)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Çankırı Milletvekili İsmail Coşar ve 48 arkadaşının, ülkemizdeki tuz rezervlerinin daha iyi değerlendirilebilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

4. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

5. – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol’un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci’nin benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/692, 1/683, 2/24, 2/31, 2/34, 2/170, 2/243, 2/307, 2/556, 2/574, 2/660, 2/661, 2/664, 2/666, 2/726, 2/727, 2/793, 2/828, 2/954, 2/1052) (S. Sayısı : 589)

6. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/474, 1/484) (S. Sayısı : 182)

7. – 3480 Sayılı Malûller ile Şehit ve Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı : 580)

8. – Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı : 581)

9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/716) (S. Sayısı : 627)

10. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın;

– TRT’de kapatılan Refah Partisi ile ilgili haberlerin veriliş sırasına,

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın;

– TRT’de sözleşmeli olarak çalışan personele,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Cavit Kavak’ın yazılı cevabı (7/4409, 4416)

2. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, 4325 numaralı kanun kapsamındaki illerde elektrik fiyatı indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4410)

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, MTA’nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevabı (7/4502)

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün;

– Ankara-Elmadağ’da askerlik şubesi açılıp açılmayacağına,

– Ankara-Gölbaşı’nda askerlik şubesi açılıp açılmayacağına,

İlişkin soruları ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4552, 4553)

5. – Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Afyon–Emirdağ İlçesindeki bazı mekanların ruhsatlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4573)

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, gümrük birliğinin ekonomik etkilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in yazılı cevabı (7/4579)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Akkuyu Nükleer Enerji Santralına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer,

Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır’ın, Millî Eğitim Bakanlığının, 4306 sayılı Kanun kapsamında yapılacak harcamalarda uygulanacak ihale usulleriyle ilgili tebliğine ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay,

Cevap verdiler.

Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik, Türkiye’de bugünkü siyasî duruma ilişkin gündemdışı bir konuşma yaptı.

Genel Kurulu ziyaret eden Kırgızistan Temsilciler Meclisi Başkanı Abdıganı Erkebayev ve beraberindeki Parlamento Heyetine, Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici’ye, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in,

İsveç’e gidecek olan, Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’a, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın;

KKTC’ye gidecek olan, Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in;

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile,

KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanının vâki daveti üzerine, TBMM’yi temsilen KKTC’ye gidecek olan TBMM Başkanı Hikmet Çetin Başkanlığındaki Parlamento Heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi ve

Adalet Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun Kâtip Üyeliğine Malatya Milletvekili Fikret Karabekmez’in seçildiğine ilişkin,

Kadının statüsünün araştırılarak, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”nin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin,

Tezkereleri;

İstanbul Milletvekili Mehmet Tahir Köse’nin, Anayasa Komisyonu,

Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Dilekçe Komisyonu,

Üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergeleri,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 23 arkadaşının, gençliğin sorunları ve uygulanan gençlik politikaları konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/22), Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı,

İstanbul Milletvekili Meral Akşener ve 71 arkadaşının, kanuna ve genel ahlâka aykırı şekilde mal edinmek suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 12 ve 13 üncü maddelerine uyduğu iddiasıyla Turizm eski Bakanı ve Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/17) okundu; Anayasanın 100 üncü maddesine göre, en geç bir ay içinde olmak üzere, görüşme gününün Danışma Kurulunca tespit edilerek, Genel Kurulun onayına sunulacağı;

Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in (S. Sayısı : 606),

Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün (S. Sayısı : 607),

Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün (S. Sayısı : 608),

Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın (S. Sayısı : 609; 612; 614),

Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan’ın (S. Sayısı : 611),

Batman Milletvekili Ataullah Hamidi’nin (S. Sayısı : 615),

Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in (S. Sayısı : 617),

Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın (S. Sayısı : 620),

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın (S. Sayısı : 621) ve

Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun (S. Sayısı : 622),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığına ve haklarındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatlarının sona ermesine kadar ertelenmesine ilişkin Anayasa ve Adalet Komisyonlarından Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği,

Açıklandı.

Portekiz Cumhuriyet Meclisi Üyesi ve Dokuzuncu EUREKA Parlamentolararası Konferans Başkanı Fernando De Sousa’dan alınan davete, Türkiye Büyük Millet Meclisinden üç kişilik Parlamento heyeti ile icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 55 inci sırasında bulunan 182 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 6 ncı sırasına; 225 inci sırasında bulunan 580 sıra sayılı kanun tasarısının, 7 nci sırasına; 226 ncı sırasında bulunan 581 sıra sayılı kanun tasarısının, 8 inci sırasına; 30 Mart 1998 günlü Gelen Kâğıtlarda bastırılıp dağıtılan 627 sıra sayılı kanun tasarısının, 48 saat geçmeden, 9 uncu sırasına; 218 inci sırasında bulunan 586 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına; 59 uncu sırasında bulunan 30 sıra sayılı kanun tasarısının, 11 inci sırasına, 104 üncü sırasında bulunan 208 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına ve 245 inci sırasında bulunan 631 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınmasına;

Genel Kurulun 1 Nisan 1998 Çarşamba ve 2 Nisan 1998 Perşembe günleri 13.00 - 19.00; 20.00 - 24.00 saatleri arasında çalışmasına, gündemin 14 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin 2 Nisan 1998 Perşembe günü saat 24.00’e kadar tamamlanamaması halinde, saat 24.00’ten sonra da çalışmalara, bitimine kadar devam edilmesine ve 1 Nisan 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine;

İlişkin ANAP ve DSP Grubu Müşterek önerileri ile

Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, İstiklal Madalyası Verilmiş Olanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına (2/885),

Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine (2/893),

Dair kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği bildirildi.

Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve DSP Grubuna düşen üyeliğe, Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ,

Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve DSP Grubuna düşen üyeliğe, Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin,

İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve DTP Grubuna düşen üyeliğe, Van Milletvekili Mahmut Yılbaş,

Seçildiler.

Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 33 arkadaşının, rejim tartışmaları konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin (8/21) öngörüşmeleri tamamlandı; yapılan oylamadan sonra önergenin kabul edilmediği açıklandı.

Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve

Kayseri Milletvekili Abdullah Gül,

ANAP Grubu adına konuşan Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, konuşması sırasında kendilerine sataşıldığı iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince, 1 Nisan 1998 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.39’da son verildi.

Kamer Genç Başkanvekili

Ahmet Derin Levent Mıstıkoğlu Kütahya Hatay Kâtip Üye Kâtip Üye

 

 

No : 112

II. – GELEN KÂĞITLAR

1. 4. 1998 ÇARŞAMBA

Rapor

1.– Kooperatifler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/730) (S. Sayısı: 637) (Dağıtma tarihi: 1.4.1998) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergesi

1.– Çankırı Milletvekili İsmail Coşar ve 48 arkadaşının, ülkemizdeki tuz rezervlerinin daha iyi değerlendirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/246) (Başkanlığa geliş tarihi:31.3.1998)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.00

1 Nisan 1998 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmak için yeterli sayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce...

ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – Sayın Başkan, 5 kişi var.

AHMET TAN (İstanbul) – 6 kişi oldu.

BAŞKAN – Neyse, efendim, zaten kanunlardan başlayacağız; o zaman yoklama istersiniz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bize düşen... Bu Meclis çalışmalarını televizyon veriyor ve insanlar, bize, büyük şikâyetlerde bulunuyor; Meclisin bu manzarası, gelmeyen arkadaşlar... Bugün, çalışmalar saat 13.00'e alındığı için birçok arkadaşımızın haberi yok. Biz, gündemdışı konuşmalardan başlayalım. Zaten, kanunlara gelindiği zaman, muhalefetin hakkıdır, yoklama ister. Onun için...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Hiç olmazsa, birkaç arkadaşımız gelsin.

BAŞKAN – Var, var; birkaç arkadaşımız var.

AHMET TAN (İstanbul) – Gece 12.00'ye kadar çalışacakları için, enerji topluyorlar.

BAŞKAN – Efendim, yani, biz de bu davranışlardan pek hoşnut değiliz; ama, neyse...

Efendim, gündemdışı ilk konuşmayı...

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Ama, bugün gündemdışı konuşma yok Başkanım.

BAŞKAN – Kim dedi yok?

HASAN DİKİCİ (Kahramanmaraş) – Alınan karar gereğince...

BAŞKAN – Efendim, olur mu!.. Sözlü sorular yok. Sizin arkadaşlardan birisine gündemdışı söz verdim canım.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, İzmit’te SEKA’ya ait ormanlık arazinin satışına ilişkin gündemdışı konuşması.

BAŞKAN – İzmit Körfezi güney kıyısında SEKA'ya ait 2320 dönümlük doğa cenneti ormanlık araziye Ford Otomobil Fabrikası kurulması girişimiyle ilgili olarak gündemdışı söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül'e söz verdim.

Buyurun efendim.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, üçüncü sıra demiştiniz.

BAŞKAN – Neyse, sıralar da kayıyor. Zaten...

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Evet, sizin söz hakkınız var Sayın Sağlam; salona baktım, yoktunuz da...

Buyurun Sayın Yurdagül.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; SEKA Genel Müdürlüğünün Kocaeli'de bulunan İzmit Körfezinin güney kıyısında bulunan fidanlığın, Ford Otomobil Fabrikasına satılması girişimleri üzerine, gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada sürdürülebilir kalkınmanın temel unsuru olarak, çevre, doğal yaşam ve insan birlikte ele alınıyor. Artık, kalkınmanın ve gelişmenin boyutları, çevre duyarlılığı olmaksızın değerlendirilmiyor. Ekonomik gelişme için yatırımlar, çevre faktörü dışlanarak belirlenemiyor. Tam tersine, çevre, sürdürülebilir kalkınmanın odak noktasını oluşturuyor. Bu anlayışın mantığı bugün tartışılmıyor; çünkü, insan ve çevre, organik bir bütün oluşturuyor. Bugün ülkemiz, bu anlayışı yansıtan uluslararası belgeleri imzalamış bir ülkedir. Türkiye, 1992 yılında toplanan Rio Çevre Konferansında ve 1995 yılında toplanan Kopenhag Toplumsal Kalkınma Konferansında, sürdürülebilir kalkınma için insan merkezli programlara bağımlı kalarak çevrenin korunması konusunda, uluslararası belgelere imza atmış ve taahhütlerde bulunmuş bir ülkedir.

Çevrenin yönetimi ve korunması, bunun yanı sıra, doğal ya da teknolojik kökenli tehlikelerin denetimi, temiz ve güvenli teknoloji uygulamasıyla aşılabilir.

İstahdam, sanayileşme ve çevre birbirine karşıt değildir; olamaz, olmamalıdır; yani, çevre sorunlarına rağmen kalkınma ve istihdam sorunlarını çözmek olanaksızdır. Her ikisini karşı karşıya getiren politikalar, yaşayan insanlara ve gelecek kuşaklara yapılacak en büyük kötülüktür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu gerçekler dururken, Türkiye, çevre duyarlılığı konusunda verdiği sözleri, eylem ve icraatlarıyla yalanlayıp yok sayıyor. Bunun en somut örneklerinden birini, Bergama'da, altın madeni konusunda yaşıyoruz.

Şimdi, yeni biri daha gündeme geliyor; o da şu: SEKA Genel Müdürlüğünün, Kocaeli İli, Gölcük İlçesi sahilinde bulunan toplam 2 400 dönümlük ormanı, Ford Otomobil Fabrikasına satılmak isteniyor. Bununla ilgili, ulusal ve yerel basında, bir çok haber çıktı. Sayın Başbakanın, Ford ve Koç yöneticileriyle yaptığı toplantıdan sonra, bununla ilgili, yazılı ve görsel basında bir çok haberle karşılaştık; ama, bunun doğru olup olmadığını, bu girişimin hangi aşamada olduğunu, ne yazık ki bilemiyoruz; sorduğumuzda da bu konuda yeterli bilgiyi alamıyoruz.

1936 yılında kurulan ve İzmit Körfezinde seçkin bir yerde bulunan SEKA Ormanı, bugün, 50 yıllık bir emeğin ürünüdür. Bu arazi, binlerce çam ve kavak ağacının geniş alanda yayıldığı bir arazidir ve Hisareyn Deresi, içinden geçmektedir. Bu arazi, aynı zamanda, SEKA'nın önemli bir hammadde üretim alanıdır. Buranın, bir otomobil fabrikası kurulması amacıyla satılması, ne anlaşılabilir ne de sindirilebilir bir durumdur; çünkü, eğer, bu girişim sonuçlanırsa, tarım ve orman alanlarının önemli bölümünü kimya ve otomobil fabrikalarına teslim etmiş olan Kocaeli ve Sakarya bölgesine yeni bir darbe vurulacaktır.

Size, bölgeyle ilgili, biraz bilgi vermek istiyorum. Burası, tam bir yerleşim alanı içerisidir; Gölcük'ün merkezine 2 kilometre, İzmit'e 15-16 kilometre uzaklıkta bir bölgedir. Türkiye Cumhuriyeti donanmasının konuşlandığı Gölcük merkezine çok yakın olması, stratejik açıdan doğru bir bölge seçimi değildir. Bu bölgenin ÇED raporu yoktur, bu konuda bir çalışma yapılmamıştır; ayrıca, burası, ikinci sınıf bir tarım alanıdır. Eğer buraya otomobil fabrikası kurulursa, zaten, keşmekeş içerisinde olan İzmit-Gölcük karayolunu, daha da arapsaçına döndürecek ve trafiği, içinden çıkılmaz bir hale getirecektir.

Eğer, burası deniz kenarı olduğu için, bir liman kolaylığı olduğu için yapılmak isteniyorsa, İzmit'in kuzeyinde bu iş için uygun yerler vardır; Kandıra bölgesinde yerler vardır; Uzunçiftlik ve Uzuntarla bölgesinde yerler vardır ve İzmit'te, devletin, çok güzel bir limanı -Derince Limanı- vardır. Eğer, Ford fabrikası, İzmit'in kuzeyine kurulabilirse, 1 200 metre rıhtım boylu, 3 milyon ton stoklama alanlı, 5 milyon ton/yıl yük indirme kapasiteli bu limandan yararlanabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; SEKA'nın bu ormanının satılması girişimi, yalnızca çevrenin katledilmesi değil, aynı zamanda, bir kamu kuruluşu olan SEKA'nın, güçsüz bırakılarak, kapatılma operasyonunun bir parçasıdır; bu girişim, bunun önemli kanıtıdır. Özellikle, son yıllarda, bilinçli biçimde, SEKA'nın zarara uğratılması için yoğun çabalar harcanmış ve bunda da, ne yazık ki, başarılı olunmuştur. Bir yandan, ülke kâğıt gereksiniminin yüzde 50'sini karşılayabilecek olan kurum, 1995 yılında 5,3 trilyon kâr ederken, birbuçuk yıl sonra, önemli zararlara uğratılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, size 1 dakikalık süre veriyorum; buyurun efendim.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Hiçbir teknolojik yatırım yapılmadan, kâğıt sektöründe, yerli ve yabancı tekellere büyük olanaklar yaratılmış, partizan atamalarla verim düşürülmüş ve bilinçli olarak üretim yavaşlatmaları gerçekleştirilmiş, taşeron uygulamaları yaygınlaştırılmıştır. Tüm bu çabalara, şimdi de, SEKA'nın en büyük arazisinin satılmak istenmesi eklenmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu önemli alanın, otomobil fabrikasına ya da serbest bölgeye terk edilmesi, açıkça, yeni bir cinayet olacaktır. Bu yöndeki çabalara karşı, halkın tepkisinin, akademik çevrelerin tepkisiyle birleştiğini, burada, özellikle belirtmek istiyorum. Bir yandan, SEKA'da, Selüloz Sendikasının, diğer yandan, Kocaeli Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinin yaptıkları açıklamalar ve 28 Mart 1998 tarihinde İzmit'te toplanan Birinci Kent Kurultayına, sendika ve meslek odası yöneticilerinin yanı sıra yüzlerce sivil toplum örgütü yöneticisinin katılması, bunun somut kanıtıdır.

Eğer, Hükümet, bu girişimi onaylarsa, tepkiler daha da yoğunlaşacak ve Kocaeli Halkı, elli yıllık mirasını, otomobil fabrikasının kurulması için terk etmeyecektir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdagül.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere Hükümetten bir istek gelmedi; herhalde bu kavaklığı da Ford'a satmayacaklar; öyle görünüyor.

2. – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, Kahramanmaraş Pamuklu Dokuma Sanayi İşletmesinin satışına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı.

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, Başbakanlık Özelleştirme İdaresince Sümer Holding Anonim Şirketine ait Kahramanmaraş Pamuklu Sanayi İşletmesinin, daha önce, 4 milyon Amerikan Dolarına yapılan satışından sonra, yeniden, 3 milyon Amerikan Dolarına Kahramanmaraş Arsan Tekstile pazarlıkla satışında şaibe olduğu iddiaları hakkında, Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sayın Mehmet Sağlam'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Sağlam.

Süreniz 5 dakikadır efendim.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, iki yıllık milletvekilliği hayatımda ilk defa gündemdışı söz alıyorum; çünkü, gerek Kahramanmaraş'taki Sümer Holdinge ait pamuklu sanayi fabrikasının işçi sendikalarından gerekse Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odasından aldığımız bilgiler, Başbakanlık Özelleştirme İdaresinin burada yaptığı veya yapmak üzere olduğu bir özelleştirme ihalesinde, en azından, yasalara uyulmadığı noktasındadır.

Başbakanlık Özelleştirme İdaresi, 3 Ekim 1997 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan bir kararıyla Sümer Holdinge ait Kahramanmaraş Pamuklu Sanayi İşletmesini özelleştirme kapsamında satışa çıkarmıştır ve bu satış, Kütük Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine altı ay önce 4 milyon dolara gerçekleşmiştir. Ancak, Kütük Tekstil ve Sanayi Şirketi, bu satınalmadan vazgeçmiş ve depozitosunu da, teminatını da yakmıştır; ama, sonra Özelleştirme İdaresi ya -bildiğiniz gibi- o zamanki ihalede ikinci teklifi verene vermesi gerekirken ya da yeniden bir ihaleye çıkması gerekirken, bize gönderilen bilgilerdeki iddiaya göre, pazarlık usulüyle bu işletmeyi 3 milyon dolara bir başka firmaya satma sürecine girmiştir. Halbuki, 6 ay önce ikinci teklifi veren firmanın verdiği fiyat da 3 milyon dolardır. Şimdi, dikkatinize sunmak istiyorum: Eğer, 6 ay önceki satışta ikinci teklifi verene 3 milyon dolara verecekse, 6 ay sonra bir başka firmaya pazarlık usulüyle 3 milyon dolara aynı işletmeyi niçin verir? Kafamızdaki soru budur. Çünkü, bugün Kahramanmaraş Pamuklu Sanayi İşletmesinin şehir içinde 126 dönüm arazisi vardır; bu arazinin belediyeye verilen emlak beyannamesine göre metrekare değeri 10 milyon Türk Lirasıdır; bu 126 dönüm, tek başına, 1 trilyon 260 milyar Türk Lirası yapmaktadır. 50 adet lojmanı vardır, sosyal tesisleri vardır, 588 dokuma tezgâhı vardır ve 550 işçi çalıştırmaktadır. Şimdi, kafamızdaki sorular şunlar: Birincisi; Özelleştirme İdaresi, eskiden olduğu gibi, neden açık ve şeffaf ihaleler yapmaz? Hatırlarsanız, özelleştirme ihaleleri televizyonda yapılmaya başlanmıştı; özellikle, kamuoyunda çeşitli şekilde şayialar çıktığında, bunun geciktirilmemesi için, özelleştirmenin gecikmesini engellemek için, ortaya çıkan şayiaları önlemek için televizyonda bile açık ihaleler, şeffaf ihaleler yapılmıştı; bunlara devam edilmelidir; birincisi bu.

İkincisi; bu, Kahramanmaraş'ta 6 ay önce ikinci teklifi veren firmaya verilebilirdi -mademki 3 milyon dolar, aynı teklifi verdiğine göre- 6 ay sonra nasıl oluyor da, aynı fiyata pazarlık usulüyle verilmeye çalışılıyor.

Üçüncüsü; burada 550 çalışan var demiştim; bu 3 milyon dolar, bunların kıdem tazminatlarının yarısını bile karşılamaz; ama, diyeceksiniz ki, zaten eskiden ihalelerde veya özelleştirmelerde, orada çalışanların kıdem tazminatlarının başka bir yolla telafisi yoluna gidilirdi. Hatta, bunların başka yerlerde istihdamı konusunda da şans aranırdı. Bence, bu iki yol da sağlıklı yoldur; yani, burada çalışan 550 insanın kıdem tazminatlarının şu veya bu şekilde değerlendirilmesinde ve hatta, devirden sonra başka yerde çalışma imkânlarının da araştırılmasında yarar vardır.

Şimdi, bütün bunları niçin söylüyoruz; enerji ihalelerinde, Karadeniz yolu ihalelerinde çeşitli şayialar oldu, burada tartışmalar oldu.

Şimdi, en son, Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası millî eğitim ihaleleri ile ilgili dün bir faks çekmiş, Milli Eğitim Bakanlığının, yeni yönetmeliğinin gereği, giderek büyük firmaları ihaleleri vereceği, mahalli, bölgesel ve bölge içindeki müteahhitlerin hiçbirisinin ihale alamayacakları, ihaleye giremeyecekleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sağlam, süreniz bitti, size 1 dakika süre veriyorum.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu, büyük firmalara ihalelerin, mahallî müteahhitlik hizmetlerindeki sektöre büyük darbe vuracağını belirten bir faks çekmiş, bunu da burada bilgilerinize arz ediyorum; çünkü, dün, sayın bakanımız "biz, rekabeti artırmak için Türkiye'yi büyük çapta 4 bölgeye ayırdık" dediler; halbuki, Ticaret ve Sanayi Odası iddia ediyor; bu, rekabeti artırmıyor, rekabeti azaltıyor; daha az insan bu ihalelere girecek ve oradaki müteahhitler bir nevi taşeronluk yapmaktan ileri gidemeyeceklerdir diyor.

Parti olarak özellikle özelleştirmenin yapılmasında fayda görüyoruz, memleketin menfaatına görüyoruz; ama, benim Hükümetten ricam şu: Bu ihaleleri şeffaf ve açık yaparlarsa daha iyi olur; çünkü, Türk siyasî literatürüne yeni yeni kavramlar giriyor. Mesela, bir ANAP'lı belediye başkanının babası, belediye başkanına "çuvalla götürüyorlar" tenkiti olmuş, o da "vagonla götürenler de var" diyor. Dolayısıyla, bunları sormak bizim hakkımız. Vagonla götürmeler, çuvalla götürmeler olunca şeffaf olmak zorundasınız.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sağlam.

Efendim, aslında, götürme olduktan sonra ha vagonla götürmüşsün ha çuvalla götürmüşsün, fark etmiyor.

Evet, buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz...

BAŞKAN – Efendim, öyle, iki bakanın gündemdışı söz...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Hayır...

BAŞKAN – Ama, zaten siz dün açıkladınız...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Eh, anlamamış!..

REFİK ARAS (İstanbul) – Anlamaya niyeti yok!

BAŞKAN – Hayır efendim, yani, bir faksı iletti, buyurun.

İsterseniz Sayın Bakan... Ama, yok, bir bakana söz veriyorum, siz, hakkınızdan vazgeçiyorsanız...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Çelebi, siz devam edin, gerekirse ben başka bir yöntemle açıklarım.

BAŞKAN – Efendim, Hükümetin manevî şahsiyetini her bakan temsil edebilir, Hükümet sorumluluğu her bakanın uhdesinde vardır, o bakımdan, zaten Hükümeti temsilen Sayın Bakan cevap veriyor.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; önce şunu belirteyim ki; Özelleştirme İdaresi, bütün işlemlerini, yasalara ve geleneklere, mevzuata uygun olarak yapmaktadır ve bu konuda da Parlamentoya ve kamuoyuna her zaman, her dakika hesap vermeye hazırız, önce onun altını çizeyim.

Özelleştirme İdaresi, o denli açık ve şeffaf ki, bütün yaptığı işlemleri, her an istediğiniz konuda huzurunuza getirmeye, her bilgiyi vermeye veya kamuoyundan, 65 milyon insandan bir kişinin bile isteği üzerine onlara da açıklamaya, hesap vermeye zorunlu olduğumuzun bilinci içindeyiz, önce bunun altını çizmek istiyorum.

Biz, özellikle geçmişte Özelleştirme Kanunundan dolayı doğan Anayasa Mahkemesinin 18 inci maddeyi iptali nedeniyle ortaya çıkan iptal davalarında bile, bir parti tartışması yapmaksızın, DYP Hükümeti dönemindeki yapılan yanlışlıkları -ki, ben, bunu bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum ve kötü niyetle yapıldığını da düşünmek istemiyorum- Özelleştirme Yasasında bu Parlamentoda ilgili maddeler değiştirildikten sonra, fiilî durum ortaya çıkmıştır düşüncesini ileri sürerek ve buna dönük karar alarak, geçmiş dönemde yapılan özelleştirmelerde, müktesep hakların ve fiilî durumun devamını sağladık. Özelleştirme konusunda parti tartışması yapılması veya burada, bunun polemik konusu yapılması, Türkiye'ye ve Türkiye'nin geleceğine yapılacak en büyük kötülüktür; ama, burada yapılan konuşmadan sonra, Hükümetimiz adına şunu açıklıkla ifade edeyim: Biz, şeffaflık ve açıklık derecemizi ve yaptığımız çalışmalardaki hesap verme işlemlerimizi daha da artıracağımızı ve toplumun güvenine dayanan bu uygulamalara çok daha büyük bir önem vereceğimizi belirtmek istiyorum.

Kahramanmaraş meselesine gelince: Kahramanmaraş'taki Sümer Holdinge bağlı Pamuklu Sanayi İşletmesine ilişkin üç kere ihale açılmıştır. İlki, 6 Kasım 1995 tarihinde açılmış, 2,5 milyon dolar civarında bir teklif verilmiş ve bu ihale iptal edilmiştir.

27 Haziran 1997 tarihinde ikinci kez ihale açılmış ve 18 Eylül 1997 tarihinde, 4 milyon dolara Kütük Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine verilmiştir. Yalnız, burada, işçi sendikası, kıdem tazminatlarının ödenmesi ve değerinin artırılması açısından, bu satış işleminin 1998 yılına kalması konusundaki gerekli çalışmaları kendi çerçevesinde yapmıştır. Kütük Tekstil Sanayiinin teminat mektubunu, sendika veya işçiler kendileri ödemişler ve Kütük Tekstil Sanayiinin üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmemesini temin etmişlerdir. Kütük Tekstil Sanayii AŞ teminat mektubunu yakmış ve 4 milyon dolarlık alım işlemini de gerçekleştirmemiştir. Burada, sendikanın önemli ölçüde bir rolü olduğunu çok açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum.

10 Mart 1998 tarihinde ihale açılmıştır ve iki teklif gelmiştir. 23 Mart 1998 tarihinde gerçekleştirilen son görüşmeler sonucunda 3 milyon dolarla en yüksek teklifi veren Arsan Tekstil Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketine, Özelleştirme İdaresi verme kararı almıştır. Karar, Özelleştirme Yüksek Kurulunun gündemine sunulmuştur.

Şimdi, burada, bir kere Sayın Sağlam'ın belirttiği noktalarda yanlış bir bilgi aktarma söz konusudur. Birincisi, ihaleyle yapılmıştır, pazarlık usulüyle yapılmamıştır; ikincisi, açık ve şeffaf yapılmıştır; üçüncüsü, orada, yerel etkilerin sonucu, ortaya böyle bir durum çıkmış, ikinciye verilmesi yerine, yeniden ihale yapılması uygun görülmüştür ve bu konuda da yasalar ve geçmişten bu yana gelen bütün ilkeler aynen uygulanmıştır.

Ayrıca, Sayın Millî Eğitim Bakanımızın yaptığı ihalelerin de, aynı şekilde -kendisini çok yakından tanıyan ve yaptığı çalışmaların uygulamaları konusunda Sayın Millî Eğitim Bakanımızın getirdiği sistemi, Bakanlar Kurulundan da bilen bir insan olarak- bu alanda yaptığı çalışmaların da son derece açık ve her an hesabı verilebilir nitelikte uygulamalar olduğunu belirtmek istiyorum.

Sayın Sağlam, sizi üzmek istemiyorum; ama, hayalî belediyelerden insan nakli gibi birtakım geçmişe dönük tartışmaları, burada gündeme getirmek istemiyorum.

ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Getirdin ya!

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Getirmedim, böyle bir şey söylemiyorum.

Benim ricam, bu tartışmayı çok daha somut yapabilir hale gelmemizi ve sizin eleştirilerinizi ciddî olarak dikkate alacağımızı, bu konuda çok daha dikkatle davranacağımızı ve bu konudaki eleştirilerinizi de Özelleştirme Yüksek Kurulu toplantısında dile getireceğimi belirtmek istiyorum.

Bu vesileyle, bana bu imkânı tanıdığınız için teşekkür ediyorum ve yılsonu itibariyle, ilk üç ay itibariyle, şu anda, 1 milyar dolardan fazla miktarda bir özelleştirmeyi gerçekleştirmiş ve Türkiye'de, 1986 yılından bu yana yapılan özelleştirmelerde, bir yılda elde edilen özelleştirme gelirinin ve yapılan işlem hacminin maksimum 500 milyon dolar düzeyinde olduğunu bilen bir insan olarak, bu yıl sonu itibariyle, hedefimiz olan 9 milyar dolarlık net girişi sağlayacak biçimde çalışmalarımızın hızlandırıldığını belirtmek istiyorum. Özelleştirmede, bundan sonra, Petrol Ofisi, Tüpraş ve bütün kuruluşlarda, çok daha açık, çok daha şeffaf, çok daha hesap vermeye dönük işlemlerin yapılabileceğini ve toplumun vicdanında aklanarak bu operasyonların bitirileceğini ve kamunun kaynaklarını da kamunun yararına kullanılacak şekilde değerlendirileceğini belirtir, hepinize saygılar sunarım efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, aslında, bu özelleştirmede, mesela -gazeteler yazıyor- bir bankayı özelleştiriyorsunuz 180 milyon dolara, arkasından vazgeçiyor ve 150 milyon dolara başkası alıyor. O parayı ödedi mi, ödemedi mi belli değil; sonra... Neyse efendim, yani, bunları, siz "polemik" dediniz de o bakımdan... Yani, özelleştirme konusunda polemik yapılmaması... Bunlar polemik değil; yani, halkın, bazı şeyleri bilmesi lazım.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tamam, siz, konuşmanızı bitirdiniz efendim. Yani, o bakımdan...

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan... Sayın Başkan, izin verirseniz...

BAŞKAN – Yani, benim demek istediğim şu: Vatandaşların, bu konuda bilgi sahibi olması lazım.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Çok önemli bir şey söylediniz; kamuoyunun kafasında ve vicdanında en ufak bir soru işareti kalmaması lazım. Etibank özelleştirmesi, 1996 yılında ve 1997'nin ilk aylarında yapılan bir özelleştirmedir ve DYP hükümeti döneminde yapılan bir özelleştirmedir. O özelleştirmede, son derece ciddî sorunlar ve problemler ortaya çıkmış ve bir tekstil firması, iflas etme noktasında olmasına rağmen, inanılmaz ölçüde ilginç bir parayla Etibankı almış ve son derece şaibeli bir ihale yapıldığı tespit edilmiş ve yükümlülüklerini o kuruluş yerine getirmemiştir. Bizim, aynı nitelikte, ciddî bir ihale daha yapıp, o gelirleri temin edecek, son derece sağlıklı bir işlem yaptığımızı belirtirim. Bu konuda da, kamuoyuna, her zaman hesap vermeye -her konuda olduğu gibi- her an hazır olduğumuzu belirtirim, saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bunlar polemik değil yani, vatandaş bilsin gerçekleri.

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, hükümet-belediye ilişkilerindeki son duruma ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı.

BAŞKAN – Üçüncü gündemdışı söz, Hükümet ve belediye ilişkilerindeki son durumla ilgili olarak, gündemdışı söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Candan. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Hükümet ve belediye münasebetlerinde, içinde bulunduğumuz şartlarla ilgili bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde, bazı belediye başkanları görevlerinden alındı, bazıları için de görevlerinden alınacağının, karar aşamasında olduğu ifade edilmektedir.

Bilindiği gibi, belediyeler, mutat olarak, 1580 sayılı Belediyeler Kanununun 93 ve 102 nci maddelerine, Memurin Muhakemat Kanununun 12 nci maddesine, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 16 ve 31 inci maddelerine, 3152 sayılı İçişleri Teftiş Heyeti Tüzüğünün 25 inci maddesine göre denetime tabi tutulmaktadır.

Denetimde takip edilen usul ve esaslar bellidir. Görevliler, ilgililerin bilgisine başvurur, belgeleri inceler -bunu yazılı veya sözlü yapar- eksik gördüğü konularda, ilgili belediye başkanından yazılı olarak bilgi alır.

Hal böyleyken, son günlerde, belediye başkanları için, daha önce denetlenen konular da dahil, yeniden inceleme gibi garip bir uygulama başlatılmıştır. Bir belediye için yüz civarında inceleme ortaya konulmuş, gizli olması gereken konular önceden basına sızdırılmıştır.

Bu gelişmeler, bazı belediye başkanlarımız için komplo hazırlıklarını da akla getirmektedir. Bu tutum, belediye başkanlarını denetlemek değil, usulsüz, haksız ve kanunsuz olarak devre dışı bırakmaktır. Bu tutumun, mahallî seçimlere yaklaştığımız bu günlerde, bir taraftan Seçim Kanununda değişiklik teklifi hazırlanırken, diğer taraftan, belediye başkanlarını kamuoyunda yıpratmaya yönelik olduğu anlaşılıyor.

1989 mahallî seçimlerinde, Hükümet ortağı ANAP, benzeri hatayı yapmış, gazetelere eli kolu bağlı belediye başkanları ilanları vermişti. Buna karşı halk, sandıkta cevabını vermiş; tek il dışında hiçbir belediyeyi ANAP alamamıştı. Bugün daha değişik bir taktik uygulanıyor; o gün, belediyelerin kanunî gelirleri kesiliyordu; bugün, özel görevli müfettişlerce yargıya sevk edilmekte, Bakanlık da, davanın selameti açısından, belediye başkanları, açığa alınması şekliyle, görevlerinden uzaklaştırılmaktadır. Böylece, halkın tercihi ve oyları hiçe sayılıyor; bölge halkına, o başkanın şahsında eziyet ediliyor. Denetim ayrı şeydir, denetimle insanları görevlerinden uzaklaştırmak ayrı şeydir. Bu uygulamayla, ayrıca, yargı lüzumsuz yere oyalanırken "hakkında dava açılan başkana oy verilmez" denilmeye getiriliyor.

Yıllardır dürüst yönetimiyle hiçbir usulsüzlüğe ve yolsuzluğa karışmamış, halkına hizmetten başka hiçbir amacı olmayan insanları bölücülükle suçlama, son günlerin moda deyimiyle, irticaya destek veren vali, kaymakam ve bürokratlardan sonra, irticacı belediye başkanları gündeme gelmiştir. Toplumsal barışı bozmak için, birileri, elinden geleni yapıyor. Arzu edilmemesine rağmen, bir sıkıntı doğarsa, hukuk dışı uygulama yapanlar bunun sorumlusu olacaklardır.

Bir kişiyi tayin, hayır kurum ve derneklerine ilgi, bir vakfı ziyaret, görevden uzaklaştırma sebebi olamaz. Sayın Başbakan, Antalya konuşmasında, "Türkiye'yi seven, ülkeye hizmet eden herkesle uzlaşmaya açığız, kavga dönemi kapanmalı" demiştir. Sayın Başbakana şunu sormak istiyorum: Acaba, söylediğinizle yaptığınız ne zaman aynı olacaktır? Bu nasıl Hükümet anlayışıdır ki, halkına hizmet eden insanları, parti taassubuyla, sudan sebeplerle görevden uzaklaştıracaksınız? Toplumsal barışı zorlamayınız. Hırsızla hırsız olmayanı, dalkavukla dürüst insanları ayırın; şerefli insanların itibarıyla oynamayın, belediyelerimizi siyasete kurban etmeyin.

Özellikle İçişleri Bakanımıza şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Bakan, size tavsiyem, haksızlığa alet olmayın, dürüst insanların itibarıyla oynamayın. Bir gün de siz, hak etmediğiniz bir sorguya muhatap olabilirsiniz. Size bir soru sormak istiyorum: Partinizin İstanbul-Şişli Belediye Başkanını, yargıda sorgulanıp, hakkında dava açılırken, neden görevden almadınız da, vakıf ve derneklere yardım ettiği iddasıyla, başkanları, geçici de olsa görevlerinden uzaklaştırıyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Candan, 1 dakika eksüre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Bakanım, en kısa zamanda, görevinden geçici olarak uzaklaştırdığınız, dürüst ve çalışkan Kartal Belediye Başkanını, görevine iade edeceğinizi ümit ediyorum.

Kartal Belediye Başkanımızla ilgili olarak kim şikâyetçi; "Fazilet Partili Kartal Belediye Başkanı Sayın Mehmet Sekmen'i, İşçi Partisi vurdu mu, devirir" deniliyor. Bu, bir siyasî partinin genel başkanının açıklaması. İddialar çok enteresan: Kaçak yapılaşmaya göz yumma, Hazine arazilerinin talanı, ihalelerde yolsuzluk, şeriatçı kadrolaşma, Belediye personeli üzerinde antilaik baskı gibi... Her zaman yoruma açık iddialarla, bir belediye başkanı mahkûm edilmeye çalışılmaktadır. Peki, iddia edenler kim; PKK'yla el ele verenler, meydanlarda devlet malına zarar verenler, polisi ve askerimizi kurşunlayanlar... Doğrusu çok garip!..

Sayın Bakanın, ifade etmeye çalıştığım bu bilgiler doğrultusunda, belediye başkanlarımızla ilgili olarak karar verirken, daha titiz davranacağını ümit eder, Yüce Heyetinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Candan.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu; buyurun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı konuşma yaparak, Hükümet-belediye ilişkileri konusunda, bize, görüşlerimizi açıklama fırsatı veren Sayın Candan'a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, Anayasamızın 127 nci maddesi, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılan bir belediye başkanının -geçici bir tedbir olarak- geçici bir süre görevden uzaklaştırılması konusunda Bakanlığa bir yetki tanımıştır. Bu yetki, geçmiş hükümetler tarafından, muhtelif sayılarda, muhtelif boyutlarda kullanılmıştır.

Sözlerimin başında, hemen, şunu ifade etmek istiyorum: Belediye başkanları, o beldedeki halkın oyuyla seçilmiş ve belediye başkanı olmuş kişilerdir. Bugüne kadar, dokuz aylık süre içerisinde, siyasî ve hissî mülahazalarımı katarak, belediye başkanları hakkındaki hiçbir soruşturmaya yorumda bulunmadım. Bugüne kadar, 6 belediye başkanı, bu arz ettiğim sebeplerle, görevlerinden geçici bir süre uzaklaştırılmıştır. Ki, ifade ettiğim gibi, görevden uzaklaştırma, bir geçici tedbirdir; hiçbir zaman, o belediye başkanının hakkındaki iddialar, onun suçlu olduğuna bir karine teşkil etmez. Yapılacak teftişler ve idarî kurullarda, Danıştay ve adlî yargıda yapılacak muhakeme sonucunda, o kişinin, suçluluğu veya suçsuzluğu ortaya çıkar.

Bugüne kadar görevden uzaklaştırdığım belediye başkanlarının hepsi için, ya il teklifi vardır ya teftiş kurulu teklifi vardır veyahut da kontrolör teklifi vardır. Bugüne kadar herhangi bir teklif olmaksızın, kendi siyasî kimliğimi kullanarak veyahut da Bakan yetkisini kullanarak hiçbir belediye başkanını açığa almadım, görevden almadım. Bu anlayışıma, bundan sonra da devam edeceğim. Bugün, ortalıkta, çeşitli belediye başkanlarının ismi dolaşmaktadır; bundan evvel de, çeşitli şekillerde, gazetelerde, basında yer almıştır; ama, herkes bilsin ki, İçişleri Bakanı olarak, benim, bu anlayışım, bu prensibim devam edecektir.

NACİ TERZİ (Erzincan) – Sana güveniyoruz Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Şimdi, bir hatırlatma bakımından ifade etmek istiyorum. 1994 yılında, çeşitli partilere mensup 12 belediye başkanı görevlerinden uzaklaştırılmıştır. 1995 yılında 11 belediye başkanı -ki, bunların 5'i Anavatan Partisine mensup belediye başkanıdır- 1996 yılında 8 belediye başkanı, bizim dokuz aylık dönemimizde ise 7 belediye başkanı -ki, bunlardan birisi göreve dönmüş, göreve başlamış bulunmaktadır- görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.

Biz, ifade edildiği gibi, partizanlık yaparak, belediye başkanlarının seçildiği partiye bakarak, hiçbir zaman, siyasî bir ayırım içerisinde olmayız. Eğer, olsaydık, bugün haklarında soruşturma devam eden aşağı yukarı 300'e yakın belediye başkanı var; bu belediye başkanlarının birçoğunu, Anayasanın ilgili maddesine göre, her zaman için, geçici bir süreyle de olsa, görevden uzaklaştırmak mümkün olabilirdi. Bu konuda hassasiyet gösterdiğimizi, bu konuda, Bakanlığın genel teamüllerine uyduğumuzu ve hiçbir zaman da siyasî mülahazalarla hareket etmediğimizi, bizim, bu şekilde bir anlayış içerisinde olduğumuzu, Yüce Meclisin bilmesini, algılamasını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bunun en son örneği -ki, geçmiş yıllarda, bu, çok tartışma konusu olmuştur- Hükümetin belediyelere yardım yapıp yapmama konusudur. Bizim beş yıllık muhalefet dönemimizde, Anavatan Partili belediyelere, diğer belediyelere nazaran ya hiç yardım yapılmamıştır ya da çok az yardım yapılmıştır. En son iki gün önce, Hükümetimiz, Maliye Bakanlığımız, nüfusu 50 binin altında olan bütün belediyelere, hangi partiden olursa olsun, yardım yapmıştır. Bu paralar, inşallah, bayramdan önce kendilerine ulaşacaktır. (ANAP sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, Hükümetimiz ve Bakanlığımız, seçilmiş insanlara, ellerindeki iktidar gücünü kullanarak, devletin gücünü kullanarak onlara zulmetmek niyetinde değildir; bunu, dokuz ay içerisinde gösterdik, bundan sonra da göstereceğiz. (FP sıralarından "Göster... Göster..." sesleri)

Refahlı 2 belediye başkanını görevden aldım. Soruşturma devam ettiği için şimdi teferruatına girmek istemiyorum. Dün, arkadaşlarımla görüştüm, birisi için "haklısın Sayın Bakan, hiçbir sözümüz yok" dediler; Kartal Belediye Başkanı için çeşitli görüşleri var, onu da inceleteceğim.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Refah Partili belediyelere...

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, Refah Partili belediyelere kin duyanlar var! Erzurum'da belediye başkanını görevden aldınız...

BAŞKAN – Rica ediyorum... Söz verdim mi size beyefendi?

Sayın Polat, oturur musunuz...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Refah Partili belediyeler, kin dolu olarak görevden alındılar.

BAŞKAN – Efendim; eğer, rahatsız oluyorsanız dışarı gidin lütfen

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Gerekiyorsa görevden alacak elbette... (FP sıralarından gürültüler)

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Bakana soruyoruz, cevap veriyor; siz, neden bize müdahale ediyorsunuz? (Gürültüler)

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti... (Gürültüler)

Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, susar mısınız lütfen, Meclis Genel Kurul salonunda oturduğunuzu unutmayız.

Sayın Bakan, gerekiyorsa görevden alacak tabiî; yasa, kendisine birtakım görevler veriyor. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Ben, İçişleri Bakanı olarak, Bakanlığıma ulaşmış bir şikâyetin arkasındaki siyasî kimliği araştırmak veyahut da onu sorgulamak durumunda değilim. Benim için önemli olan, iddia edilen konuların araştırmaya ve soruşturmaya değer olmasıdır; bunun İşçi Partisinden gelmesi, Fazilet Partisinden gelmesi veyahut da başka siyasî görüşe sahip bir gruptan gelmesi benim için önemli değildir. Bu devlet içerisinde yaşayan, bu sınırlar içerisinde yaşayan herkesin, hukuk nazarında kıymete alınacağını, görüşlerinin dikkate alınacağını ifade etmek istiyorum. Benim sorumluluğum bunu gerektirir, bu inançtayım.

Sözlerimi toparlamak istiyorum. Görüşler değişik olabilir, siyasî davranmadığımız konusunda kamuoyunun ve Parlamentonun büyük çoğunlukla bunu kabullendiğini, kabul ettiğini biliyorum; eğer, bu konuda İçişleri Bakanlığı olarak bir yanlışlığımız olursa; Türkiye bir hukuk devletidir, rejim işlemektedir, idarî yargıya başvurmuştur arkadaşlarımız; idarî yargı karar aldığı zaman, bir saniye dahi geçirmeksizin bu arkadaşımı göreve başlatırım. Daha da ileride, İçişleri Bakanı olarak, benim sorumluluğum sorgulanmak isteniyorsa, Meclisteki denetim yolları da açıktır, o konuda da Meclisin vereceği karara boynumuz kıldan incedir.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşmalar ve verilen cevaplar bitmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Pakistan ve Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/397)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 31 Mart 1998 tarihinden itibaren Pakistan ve Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Çankırı Milletvekili İsmail Coşar ve 48 arkadaşının, ülkemizdeki tuz rezervlerinin daha iyi değerlendirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/246)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde deniz, göl ve kaynak tuzlarının yanı sıra, daha sınırları belirlenememiş ölçüde büyük rezervlere sahip kayatuzu yatakları mevcuttur; fakat, ülkemiz, sahip olduğu bu potansiyel ölçüsünde, iç kullanım ve ihraç imkânına henüz ulaşamamıştır.

Bu kaynaklarımızdan yararlanabilmemiz için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi ve uygulamaya konulması konusunda, Anayasanın 98 inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 üncü maddesi gereğince, bir Meclis araştırması yapılması hususunu arz ederiz. 31.3.1998

Saygılarımızla.

1- İsmail Coşar (Çankırı)

2- Abdüllatif Şener (Sıvas)

3- Lütfü Esengün (Erzurum)

4- Ömer Faruk Ekinci (Ankara)

5- Rıza Ulucak (Ankara)

6- Ersönmez Yarbay (Ankara)

7- Mustafa Hasan Öz (Ordu)

8- Memet Emin Aydın (Siirt)

9- Cafer Güneş (Kırşehir)

10- Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)

11- Azmi Ateş (İstanbul)

12- Musa Okçu (Batman)

13- Yakup Hatipoğlu (Diyarbakır)

14- Recai Kutan (Malatya)

15- Mehmet Altınsoy (Aksaray)

16- Musa Uzunkaya (Samsun)

17- Ahmet Çelik (Adıyaman)

18- Ahmet Doğan (Adıyaman)

19- Sıtkı Cengil (Adana)

20- İsmail Özgün (Balıkesir)

21- Metin Perli (Kütahya)

22- Yakup Budak (Adana)

23- Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

24- Teoman Rıza Güneri (Konya)

25- Veysal Candan (Konya)

26- Hüseyin Arı (Konya)

27- Yasin Hatiboğlu (Çorum)

28- Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

29- Feti Görür (Bolu)

30- Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

31- Mustafa Kemal Ateş (Kilis)

32- Osman Pepe (Kocaeli)

33- Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

34- Saffet Benli (İçel)

35- Ramazan Yenidede (Denizli)

36- Aslan Polat (Erzurum)

37- Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

38- İlyas Arslan (Yozgat)

39- Zülfikar Gazi (Çorum)

40- Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

41- Nedim İlci (Muş)

42- Hasan Dikici (Kahramanmaraş)

43- Mustafa Ünaldı (Konya)

44- Sait Açba (Afyon)

45- Lütfi Doğan (Gümüşhane)

46 - Nurettin Kaldırımcı (Kayseri)

47 - Memduh Büyükkılıç (Kayseri)

48 - Tevhit Karakaya (Erzincan)

49 - Şinasi Yavuz (Erzurum)

Gerekçe:

Ülkemizin sahip olduğu doğal kaynakların tespiti ve tespit edilenlerden daha rasyonel bir şekilde nasıl yararlanılabileceği, ilgili uzman kuruluşlar tarafından açıkça ortaya konmuştur.

Ayrıca, TBMM'de kurulan araştırma komisyonu, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve değerlendirilmesi konusunda yaptığı çalışmaları 24.11.1997 tarihinde tamamlayarak, genel anlamda bir rapor hazırlamıştır.

Raporda yapılan en önemli tespitlerden birisi de, bazı kaynaklar itibariyle (boraks, trona, tuz vb.) dünya çapında önemli rezervlere sahip olmamıza rağmen bunlardan da gerektiği gibi yararlanamadığımızdır.

Örneğin, araştırma önergemizin konusu olan tuz kaynaklarının dünya ve ülkemizdeki durumuna kısaca göz atacak olursak, dünyamız tuz yönünden oldukça zengin kaynaklara sahiptir. En büyük tuz kaynağı denizlerdir. Bunu, yerkabuğunda katı vaziyette bulunan kayatuzu yatakları ve bazı göller ile yeraltı suları içinde erimiş haldeki tuz eriyikleri takip eder. Dünya tuz tüketimi, kesin olmamakla birlikte, yılda 150-200 milyon ton arasında değişmektedir. Tuz üretiminde ise, ABD 34 milyon ton üretimle 1 inci sırada yer alırken, bunu 18 milyon ton üretimle Çin ve 15 milyon ton üretimle Almanya izlemektedir. Ülkemiz, sahip olduğu büyük tuz rezervlerine rağmen, yaklaşık 2 milyon ton üretimiyle dünya tuz üretiminde 17 nci sırada yer almaktadır.

Ülkemizde deniz göl ve kaynak tuzlarının yanı sıra, sınırları daha belirlenememiş ölçüde büyük rezervlere sahip kayatuzu yatakları da mevcuttur. İç Anadolu'da Çankırı'dan başlayarak, Çorum, Yozgat, Sıvas, Erzincan, Erzurum ve Kars üzerinden İran'a bağlanan hat üzerinde 30'dan fazla kaya ve kaynak tuzları yer almaktadır. Bunlardan en büyüğü, Çankırı İlinde 1 milyon tonu aşan rezerve sahip kayatuzu yataklarıdır.

Tuz, kullanım alanları itibariyle çok geniş imkânlara sahip bir hammaddedir. Gıda sektörünün yanı sıra, tarım, hayvancılık, kimya sanayii, dericilik, karayolları, tekstil, deterjan ve sabun sanayii, süt ürünleri, konserve ve zeytincilik, metalurji ve emaye sanayii, kâğıt sanayii, seramik ve cam sanayii, et ve balıkçılık, soğutma işlemleri gibi çok çeşitli alanlarda kullanılmaktadır.

Ayrıca, tuz yatakları beraberinde bulundurduğu diğer maddeler açısından da önemlidir. Örneğin, bir azot, bir fosfat gibi bitkilerin gelişebilmeleri için vazgeçilmez ihtiyaçlarından birisi de potasyumdur. Potasyum da, tabiatta potas adını verdiğimiz çeşitli bileşimler şeklinde tuz yataklarının oluşturduğu alanlarda bulunur; fakat, bugüne kadar yapılan bütün aramalara rağmen, Türkiye'de henüz potas rezervine rastlanmamıştır. Çankırı'da bulunan büyük kayatuzu yatakları potas aramaları esnasında tespit edilmiştir. Tuz yataklarının daha fazla geliştiği görünce potas aramaları geri planda kalmıştır. Suda çok kolay eridiği için aranıp bulunması zor olan ve gübre sanayiinin önemli temel girdilerinden olan bu maddenin aranmasına, yeni sondaj teknalojilerinden de yararlanarak tuz aramalarıyla birlikte tekrar başlanmalıdır.

Yukarıda da gösterildiği gibi tuz, çok geniş kullanım alanlarına sahip önemli bir hammaddedir; fakat, Türkiye, sahip olduğu tuz potansiyeli ölçüsünde iç kullanım ve ihraç olanağına hünüz kavuşmamıştır. Bunun sebebi, tuza dayalı sanayi dallarının ülkemizde yeteri kadar gelişmemiş olmasıdır. Ayrıca, ilgili mevzuattan kaynaklanan önemli sorunlar da mevcuttur. Örneğin, 1936 yılında yürürlüğe giren Tuz Kanunu ile, tuz üretimi Tekel idaresine bağlanmıştır. Bu Kanun, özel şirket ve şahıslara arama ve işletme imkânı tanımamaktadır.

Konuyla ilgili mevzuattan veya başka nedenlerden kaynaklanan problemlerin araştırılarak tespit edilmesi ve çözüme yönelik tedbirlerin de bir an önce alınması için, ülkemiz açısından yararlı olacağı ümidiyle bu araştırma önergesini vermiş bulunuyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

2. – Uluslararası Demokrasi Enstitüsünün düzenlendiği Güneydoğu Avrupalı Genç Parlamenterler Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetiyle icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1398)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uluslararası demokrasi enstitüsünün düzenlediği ve Yunan Parlamentosunun ev sahipliği yapacağı Güneydoğu Avrupa ülkelerinin genç parlamenterleri arasında diyalog geliştirmeyi amaçlayan, Güneydoğu Avrupalı Genç Parlamenterler Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyeti davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bugün sözlü soruları görüşmüyoruz; bu itibarla, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

 

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

BAŞKAN – 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, maddeleri ve önergeleriyle birlikte, geçen birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona geri verilmiştir. Komisyon, raporunu henüz vermediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Niye vazgeçtiniz?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bu suali sizin sormaya hakkınız yok.

BAŞKAN – Komisyon olmadığı için bize düşen, mecburen ertelemek.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sizin göreviniz işte bu.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Planlamayı Hükümet yapıyor.

4. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

5. – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci ve Bolu Milletvekili Avni Akyol’un, Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 45 arkadaşının, Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Trabzon Milletvekili İsmail İlhan Sungur ve 8 arkadaşının, Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin, Hatay Milletvekili Ali Uyar’ın, Konya Milletvekili Ali Günaydın’ın, Kocaeli Milletvekili Halil Çalık ve 2 arkadaşının, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın ve 14 arkadaşının ve Muş Milletvekili Nedim İlci’nin benzer mahiyetteki kanun teklifleri ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/692, 1/683, 2/24, 2/31, 2/34, 2/170, 2/243, 2/307, 2/556, 2/574, 2/660, 2/661, 2/664, 2/666, 2/726, 2/727, 2/793, 2/828, 2/954, 2/1052) (S. Sayısı : 589)

BAŞKAN – 14.7.1965 Tarihli ve 657 Sayılı, 8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı, 5.3.1964 Tarihli ve 439 Sayılı, 30.4.1992 Tarihli ve 3792 Sayılı, 11.10.1983 Tarihli ve 2914 Sayılı Kanunların Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Öğretmenlere yapılacak olan yüzde 18 gibi çok cüzi bir zamla ilgili tasarıyı gündemin ön sıralarına getirme teklifi bizatihi Hükümet ortakları tarafından getirilmiştir Danışma Kuruluna.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... Arkadaşımız yerinden kısa bir şey söylüyor.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Her seferinde böyle yapacaksınız...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Kısa bir şey söylemiyor efendim; konuşma yapıyor.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Bir cümle, herhalde konuşma değil.

Buyurun efendim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Bakalım o bir cümleye!..

BAŞKAN – Efendim, bir cümle, cümlecik de olur... Rica ediyorum...

Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Hem bir an evvel görüşülmesini temin zımnında kendileri getirecekler bu teklifleri Danışma Kuruluna, ondan sonra da görüştürmeyecekler...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yarın görürsün...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Peki, bu ne zaman görüşülecek?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yarın görüşeceğiz.

BAŞKAN – Efendim, biz de istiyorduk öğretmenlerin maaş zammının bugün çıkarılmasını; ama, herhalde...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yarın... Yarın...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Yarın evden izin alın gelin, sabaha kadar çalışacağız!

6. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/474, 1/484) (S. Sayısı : 182) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, ben, bugün, bu tasarı ve tekliflerin müzakeresinde özel bir sistem uygulayacağım; hiç kimseye söz vermeyeceğim. (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Niye vermeyeceğim; iktidar Partileri konuşmasın... Mademki iş çıkarmak istiyor; Cumhuriyet Halk Partisi zaten İktidarı destekliyor, o da kanunları çıkarmak istiyor; bir gün de, muhalef konuşmasa olmaz mı canım... (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Mutabıkız değil mi? İtirazı olan var mı efendim? (ANAP ve DSP sıralarından "yok" sesleri)

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Biz konuşacağız Sayın Başkan...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Konuşacağız tabiî... Her türlü yasal hakkımızı kullanacağız...

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Konuşacağız...

BAŞKAN – Efendim, 1 Nisan şakası yaptım; ama, neyse... (Gülüşmeler)

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım.

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Bakın, Meclisi çalıştırmak için, Başkanlık olarak, her türlü yardımı yapıyoruz; çalışma kararı alan arkadaşlarımız da gelsinler... (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Meclis çalışmalarını televizyon veriyor; kamuoyunda çok büyük prestij kaybediyoruz. Rica ediyorum, bütün arkadaşlar Meclisin çalışma günlerinde gelsinler, burada bulunsunlar; ne olacak yani...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yorumu bırak, uzatma da ara ver...

BAŞKAN – Yani, hem İktidarda olacaksınız, iktidarın nimetlerinden yararlanacaksınız hem de Meclis çalışmasına katılmayacaksınız... Olmaz arkadaşlar... (FP ve DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.55

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.10

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

6. – Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/474, 1/484) (S. Sayısı : 182) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Sayın milletvekilleri, tasarıyla ilgili raporun okunup okunmaması hususunun oylanması sırasında karar yetersayısının aranılması istenilmişti. Yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığı için, birleşime 15 dakika ara vermiştim.

Şimdi, tasarıyla ilgili raporun okunup okunmaması hususunu yeniden oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Önder Kırlı; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kırlı, konuşma süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Yasa tasarısı, Emekli Sandığı Kanununda birbirinden farklı iki ayrı düzenleme getirmektedir. Bu düzenlemelerden ilki Yasanın 49 uncu maddesiyle ilgilidir. Tasarının 1 inci maddesiyle, 5434 sayılı Yasanın 49 uncu maddesine bir fıkra ekleniyor. Mevcut maddeye göre, görev maluliyetinin doğduğu tarihten itibaren iştirakçiler ve bunların ana, baba, karı, koca, çocuk, kardeş ya da kurumları tarafından bir yıl içinde, erler için ise birbuçuk yıl içinde Sandığa bildirim halinde, vazife malullüğü hükümlerine göre aylık bağlanması amir bulunmakta; ancak, uygulamalar göstermiştir ki, çoğu, yurdumuzun çeşitli köyünden, kasabasından gelen bu hak sahipleri, bir yandan gerekli bilgi ve deneyim eksikliği, öte yandan, maluliyet, tedavi sorunları içerisinde bu süreyi geçirmekte ve vazife malulü aylığı alamayarak, gerçekten mağdur duruma düşmektedir. Burada katlanılan fedakârlıkla asla bağdaşmayan, katı bir hak düşürücü sürenin yer alması, insanî ve toplumsal değerlerle açık bir çelişkiydi; zira, bir ulus ayakta duruyorsa, bunu, ülkesi ve milleti için fedakârca görev yapan; gerektiğinde ölümü göze almasını bilen, bu uğurda sakat kalarak, yaşamının sonraki devresini görev malulü olarak geçirmek zorunda kalan insanlarına borçludur.

Toplumumuzun tarihi, bir anlamda, görevini sağlık ve yaşamının üstünde tutan bu adsız kahramanların da tarihidir. Düşünmeliyiz ki, özgürlük, bağımsızlık ve ülke huzuru her koşulda, savaşta ve barışta, kendini, hiçbir karşılık düşünmeksizin, sadece ve yalnız görev aşkıyla, görev bilinciyle feda etmekten çekinmeyen bir yiğitliğin sonucudur. Ülkesi, ulusu için böylesine yüksek görev bilinci içerisinde, en verimli yıllarında elini, kolunu, bacağını ya da organlarından harhangi birini kaybeden bu yiğit insanlara toplumun ödenmez bir borcu vardır. Bu borç, aydınlık, özgür ve bağımsız bir gelecek için kendini feda eden bu kahramanları kutsamak, onlara sahip çıkmak, onların acılarını mümkün olabildiği ölçüde dindirmek, sonraki yaşamlarında onlara sahip çıkıldığını göstermekle mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının 1 inci maddesi, mevcut yasadaki, bu, hak düşürücü süre koşulunu yumuşatmakla, bundan sonra anılan süreleri geçirenlerin, malullüklerini belgelemeleri halinde hak sahibi olabilmelerini, her zaman müracaat edebilme olanağı yaratmak suretiyle yeni bir düzenleme getirmektedir. Bu takdirde başvuruyu takip eden aybaşından itibaren vazife malullüğü aylığı bağlanması yasa tasarısında öngörülüyor. Maddeyle, bu yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, süresinde yapılamayan başvuruların yarattığı haksızlık kalıcı olarak çözümlenmektedir.

Görüşülmekte olan yasanın yürürlüğe girmesinden önce doğmuş, ancak öngörülen süreler içerisinde başvurulamayan görev maluliyetlerinde de maluliyet maaşı alınabilmesi, tasarıya 4 üncü maddeyle eklenen geçici 203 üncü maddeyle sağlanmaktadır.

Değerli üyeler, vazife malulleriyle ilgili bir diğer değişiklik, tasarının 2 nci maddesiyle getirilmekte, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 72 nci maddesinin son fıkrası değiştirilmektedir. Bu değişiklik, vazife malullerinin ana ve babalarıyla ilgilidir. Mevcut yasaya göre, vazife malullerinden, ancak geride dul ve yetim bırakmaksızın ölen iştirakçiler ile bunlardan aylık almakta iken ölenlerin baba veya analarına, muhtaç olup olmadıklarına bakılmaksızın aylık bağlanabilmekteydi. Bir başka deyişle, ölenin eş ve çocukları varsa, görev malulünün ana veya babasının aylığa müstahak olması, ancak muhtaç ve 65 yaşını doldurmalarına ya da kendilerinin de malul olmasına bağlı bulunmaktadır. Tasarı, bu uygulamayı değiştirmekte ve vazife malulü sayılan görevler nedeniyle hayatlarını kaybetmiş iştirakçiler ile bunlardan aylık almakta iken ölenlerin baba veya analarına; dul ve yetimlerinin bulunması halinde de, ölüm tarihlerini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlama olanağını getirmektedir. Bu değişikliğe paralel olarak, tasarının 4 üncü maddesi ile geçici 204 üncü maddenin getirilmesi gerekmiştir; zira, 5434 sayılı Yasanın 4049 sayılı Yasayla değiştirilmeden önce, kendilerine, vazife malulü evlatlarından aylık bağlanan baba ve anaların aylıkları 1.1.1995 tarihinden itibaren kesilmiş ve kendilerine borç çıkarılmıştır. Tasarının 2 nci maddesi, ana veya babaya, dul ve yetimlerle birlikte koşulsuz aylık bağlanma hakkı getirdiğinden, değiştirilen 72 nci maddenin son fıkrasına dayanılarak tahakkuk ettirilen borçların tahsil edilmemesi gerektiği kuşkusuzdur. Geçici 204 üncü madde, bu gereksinmeyi karşılamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yasa tasarısının vazife maluliyetiyle ilgili bu düzenlemesi, başlangıçta, yeni bir eksüre getirilmesi şeklinde oluşmuştur; ancak, komisyon çalışmalarında daha doğru ve daha gerçekçi bir anlayış egemen olmuş ve yeni bir eksüre tanınması yerine, her zaman başvurma hakkı getirilmiştir. Bu nedenle, 49 uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan "bildirilmediği takdirde, bu malullüklere uğrayanlar hakkında adi malullük hükümleri uygulanır" cümlesi ile aynı maddenin dördüncü fıkrasındaki "haklarında adi malullük muameleleri uygulananlar, bu tarihten itibaren bir yıl içinde malullüklerinin vazife malullüğü olduğunu yazıyla Sandığa bildirerek muamelenin düzeltilmesini isteyebilirler" hükmü, anlamını fiilen yitirmiştir; zira, maddede öngörülen hak düşürücü süre içinde bildirim yapılmadığı takdirde, vazife malullüğü hükümleri yerine, bu malullüklere uğrayanlar hakkında adi malullük hükümlerinin uygulanacağının yer alması doğru ve yerindeydi; ancak, 49 uncu maddeye eklenen fıkrayla, bu süreleri kaçıranlar için her zaman başvurma hakkı tanıyoruz. Tasarının kabulüyle, artık, vazife malulleri hakkında adi malullük hükümlerinin uygulanması diye bir sorun olmayacaktır. Bu konuda, madde görüşmeleri sırasında vereceğimiz değişiklik önergesinin dikkate alınmasını diliyoruz.

Değerli üyeler, bu tasarıyla, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununda yapılan diğer değişiklik, 20 nci maddenin üçüncü fıkrasının sonuna eklenen cümleyle ilgilidir. Bakınız, mevcut yasaya göre, çeşitli yasalarla belirlenen bekleme süreleri sonunda kadrosuzluk veya yaş haddi nedeniyle emekliye sevk edilenler ve vazife malullüğü hükümlerine göre aylık bağlananlar ya da ölüm sebebiyle haklarında emeklilik işlemi uygulananların dul ve yetimlerine, aylığa hak kazandıkları tarihi takip eden üç ay içinde emekli ikramiyesinin hesaplanmasına esas alınan katsayılarda meydana gelecek artış sonucu oluşacak ikramiye farkı ile malî yılın birinci ayında katsayılar dışındaki diğer unsurlarda meydana gelecek artışa, bu tarihte yürürlükte olan katsayılar uygulanarak bulunacak ikramiye farklarının ödenmesi öngörülmektedir. Burada, yasa koyucunun, kadrosuzluk, yaş, maluliyet gibi, iştirakçinin istemi ve rızası dışında emeklilik işlemine tabi tutulanların mağduriyetlerini önlemek istediği açıktır. Ancak, böyle bir emeklilikten sonraki üç ay içinde katsayıda bir artış olmazsa, istemleri dışında bu işleme tabi tutulanlar yine mağdur olmayacaklar mıdır?

Görüşülmekte olan tasarı, yasanın 20 nci maddesinin üçüncü fıkrasına bir cümle ekleyerek bu durumu düzenlemek istiyor. Eğer, aylığa hak kazanıldıktan sonraki üç ay içinde katsayılarda artış yapılmadığı takdirde, daha sonraki altı ay içinde, ilk katsayı artışından doğan ikramiye farkları da ödenmek suretiyle, istemi dışında bu işleme tabi tutulan personelin mağduriyetinin giderilmesi amaçlanıyor. Tasarıda yer alan bu cümle, yerindedir; zira, bu durumda bulunan kişiler, kendi istem ve rızalarıyla emekli olmamakta, kadrosuzluk, yaş, vazife malullüğü aylığı bağlananlar ile ölüm sebebiyle haklarında emeklilik işlemi uygulananlar, kendi iradeleri dışında bu işleme tabi tutulmaktadır. O halde, onların mağduriyete uğramamalarını sağlamak da, sosyal devlet anlayışının bir gereğidir.

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklik yerindedir; ama, yeterli değildir. Burada eleştirilecek nokta, yasa maddesinin, bu doğru gerekçeye göre yeniden yazılması yerine, maddeye bir cümle eklenmek suretiyle çapraşık bir anlatım yolu seçilmiş olmasıdır. Zira, tasarıyla, bu biçimde emekliye sevk edilenlerin, katsayıda yapılacak ilk artıştan yararlanacakları esası benimsenmektedir. Bu artış, üç ay içinde de olabilir, altı ay sonrada olabilir. O halde, önce üç ay içinde olabilecek bir katsayı artışından, daha sonra, bu süre içinde de artış olmazsa, altı ay sonraki artıştan yararlanılacağının belirtilmesi, yalınlıktan uzak, dolambaçlı, çapraşık bir anlatımdır. Bu durumda, maddede yer alan, üç ay içindeki katsayı artışı öngören ifadenin hiçbir önemi kalmamıştır. Bu nedenle, mevcut maddedeki "üç ay içinde" sözcüğünün peşine "olmazsa, altı ay sonraki artıştan yararlanma" öngöreceğimize, maddeyi "emekliliği takip eden bir yıl içindeki ilk katsayı artışından yararlanır" biçiminde düzenlemek, daha doğru olacaktır. Aksi halde, böyle bir düzenleme, tasarının bu şekliyle kabulü halinde dahi, bazı haksızlıkları önleyemeyecektir. Kaldı ki, 6.7.1995 tarihli ve 562 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kabulüne kadar, kadrosuzluk veya yaş haddi sebebiyle emekliye sevk edilenlere ve vazife malullüğü hükümlerine göre aylık bağlananlara, aylığa hak kazandıkları tarihi takip eden ilk katsayı artışından yararlanılarak ikramiye farkları ödenmekteydi. Kanun hükmünde kararnameyle, bu süre, üç ayla sınırlandırıldı. Şimdi, bu kanun hükmünde kararnameyle getirilen süreye, altı aylık eksüre getiriyoruz. Aynı maddede peşpeşe değişiklik neden gerekmiştir? Gerçekçi olalım; bu gereksinme, bu biçimiyle emekliye sevki gerektiren Askerî Şûra kararları sonucunda doğan mağduriyetleri önlemeye yöneliktir; çünkü, mevcut üç aylık süre, 30 Ağustosta emekliye sevk edilen Silahlı Kuvvetler mensupları açısından, genelde, yeni yılın ilk ayında yapılan katsayı artışlarından yararlanmayı imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle, üç veya ek altı aylık süre, bu gereksinmeyi karşılamaya yöneliktir; ama yeterli değildir; çünkü, bu düzenlemeyle, 30 Ağustosta emekli edilen Silahlı Kuvvetler mensuplarının haklarını bir ölçüde veririz de, toplam dokuz aylık sürenin dışında kalan; örneğin, mart nisan aylarında başka kurumlardan emekli edilen sivil kamu görevlilerini, kaderleriyle başbaşa bırakırız. Bu nedenle, fıkraya böyle bir cümle ekleyip ikinci bir altı aylık eksüre verileceğine, maddenin üçüncü fıkrasındaki "üç aylık süre" yerine "bir yıl içinde katsayılardaki ilk artış nedeniyle oluşacak ikramiye farklarını" dikkate alacak bir düzenleme hakkaniyete ve adalete uygun olacaktır.

Diğer yandan, mevcut tasarı, bundan sonra, bu biçimde emekli edilenlerin haklarını korumaktadır. Ancak, yukarıda andığımız, kanun hükmünde kararnamenin kabul edildiği 6.7.1995 tarihi ile bu yasanın yürürlüğe girdiği tarih arasında emekli edilenlerin hakları ne olacaktır? Bir eksiklik ve yanlışlığı düzeltmek isterken, resen emekliye sevk ettiğimiz bu dönemdeki insanların mağduriyetlerini giderecek miyiz, gidermeyecek miyiz?

Bu nedenle, maddenin görüşülmesi sırasında, maddenin yürürlüğüyle ilgili bir teklifimizi Yüce Başkanlığa sunacağız. Yürürlük maddesinde gerekli değişikliğin yapılması suretiyle, bu haksızlığın da giderilmesine, Yüce Meclisin karar vereceğine inanıyoruz. Bu konuda hazırlanan önerge, Yüce Başkanlığa sunulmuştur.

Bu yasa tasarısına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi Yüce Meclise saygıyla sunuyor, hepinizi selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kırlı.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ünal Erkan; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ÜNAL ERKAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 49 uncu maddesi ve bu yasanın benzeri maddeleri, devletin, istihdam edenin mesuliyeti ve sosyal devlet anlayışı çerçevesinde düzenlediği yasalardan diye değerlendiriyorum.

Bilindiği gibi, vazife malullüğü de bu kapsamın içerisinde mütalaa edilmelidir. Vazife malullüklerinin, meri mevzuata göre, doğdukları tarihten itibaren en çok bir yıl içerisinde, iştirakçiler veya bunların ana, baba, karı, koca, çocuk veya kurumları tarafından yazıyla Emekli Sandığına bildirilmesi, erler için bu sürenin birbuçuk yıl olduğu kanunla hükme bağlanmıştır. Kanunla belirlenen sürelerin içerisinde başvuru yapılmaması hali, hak sahiplerinin, vazife malullüğü aylığını almaları imkânını ortadan kaldırmaktadır.

49 uncu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten günümüzedek, birkaç defa, yasanın öngördüğü zaman içerisinde müracaatını yapamayan görev malulleri için birer yıllık süre uzatımını öngören yasalar çıkarılmış; ancak, yine de, yasadan yararlanması gerekenlerden bir kısmı, muhtelif nedenlerle malul aylığına kavuşamamıştır.

Yüce Meclise sunulan bu tasarı kapsamında, vazife malullüğü aylığına hak kazananların müracaatları için öngörülen süreler kaldırılmaktadır; ancak, malul aylığına hak kazanımı, malul olunan tarihten değil, müracaat edildiği tarihten itibaren başlamaktadır; yani, müracaat ile vazife malullüğü arasındaki süre, bu değişiklikle de değerlendirilmemektedir. Bir haksızlık giderilirken, kısmen değil, tamamen giderilmesi gerekirdi diye değerlendirmekteyim.

Malul aylığına hak kazanımı, müracaat tarihinden değil, malullüğün başladığı tarihten itibaren geçerli olması, aslında, hakkaniyet kurallarına daha uygun düşerdi diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının 2 nci maddesiyle, 5434 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinin ilgili fıkralarında ifadesini bulan durumlar ile 2330 sayılı Kanun ve bu kanuna ek 2556 sayılı Kanun kapsamında kabul edilen görevler nedeniyle hayatlarını kaybetmiş bulunan iştirakçilerin dul ve yetimlerine, hayatta olması halinde de anne ve babalarına aylık bağlanması öngörülmektedir. Bu uygulamayla, devletin, anne ve babalar açısından önemli bir vefa boşluğu arz eden geçmiş görüntü ortadan kaldırılmaktadır. 5434 sayılı Kanunun ek 20 nci maddesinin değişik üçüncü fıkrasının sonuna "ancak, aylığa hak kazandıkları tarihi takip eden üç ay içinde katsayılarda artış yapılmadığı takdirde, müteakiben, katsayılarda altı ay içinde yapılacak ilk artıştan doğan ikramiye farkları da bunlara ayrıca ödenir" cümlesinin eklenmesi ise, kanunları uyarınca kendi istekleri dışında emekliye ayrılanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine, kendi isteklerine göre emekli olanlara, farklı da olsa, parasal avantajlar getirmektedir.

Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısına -görüşülmekte olan, arz ettiğim ve diğer hususlarla ilgili değişikliklere- Doğru Yol Partisi olarak olumlu bakıyor ve müspet oy vereceğimizi arz ediyorum.

Söz konusu tasarı kanunlaştığında, yasa kapsamına giren emeklilerden, malullerden, gazilerden, onların hayatta olmayanlarının dul, yetim ve anne ve babalarının sorunlarının bir bölümüne çözüm getirilmiş olacaktır. Ancak, onlar ve tüm emekliler, biliyoruz ki, memurlar gibi, işçiler gibi, diğer dargelirli vatandaşlarımız gibi, geçim sıkıntısı içerisindedirler. Bunların maaşlarına yapılan -bütçe dönemi itibariyle arz ediyorum- yüzde 30 zam, derde deva olmadığı gibi, elbette, işçinin ve emeklinin hayat standardını da düşürmüştür. En önemlisi, dargelirlinin sofrasındaki aşı küçülmüştür.

"30-40 milyon lirayla geçinin" demenin, elbette insafla bağdaşır yanı yoktur. "Ülkenin ekonomik göstergeleri iyi değil" demek, yaşamı kolaylaştırmamaktadır. Hükümetler, elbette çözüm bulmak mecburiyetindedirler. Ev kirasını veremeyen, sofrasına aş koyamayan, ayağına ayakkabı alamayan, otobüs parası olmadığı için kilometrelerce yolu yaya kateden memurun, işçinin ve emeklinin problemini, hükümetler ve mevcut Hükümetimiz çözmek mecburiyetindedir.

Sayın milletvekilleri, Emekli Sandığı Kanunu gibi, Personel Yasası da günün şartlarına ve geleceğe hitap etme imkânını kaybetmiştir. Emekli Sandığı mevzuatının, yıllardır yapılan bir dizi değişiklikler ve ilavelerden sonra, bir bütün halinde ve anlaşılır biçimde elde bulundurma imkânı, onu sağlıklı yorumlama için uzun zamana ihtiyaç olma hali hatırlardan uzak tutulmamalı ve bu yasayı, bir bütün halinde, hem günün hem geleceğin şartlarına, icaplarına uydurmak anlayışıyla yeniden ve toptan ele almalı, böyle, günübirlik, ufak tefek değişikliklerle, memurun, emeklinin bir kesimine, yeni ve gerekli imkânlar sağlama yolunu değil, Yüce Meclis, bütün ihtiyaçlara cevap verecek yolu tercih etmelidir diye düşünüyorum.

Personel Yasası da aslında aynı anlayış içinde değerlendirilmelidir. Bütünlüğü bozulmuş, her hizmet sınıfı kendi içerisinde değerlendirilir hale gelmiştir. Yasanın malî hükümleri uygulanırken ölçü ve objektivite kaybolmuş, her sene yeni ödeme kalemleri ilave edilmiş ve mevcut hizmet sınıfları, genelinin dışında, kendi problemlerini çözme uğraşı içinde, âdeta yorgun düşmüşlerdir. Bugün, şu hizmet sınıfına ekonomik avanta sağlanmış, yarın bir başka hizmet sınıfına... Denge, kesinlikle bozulmuştur.

Bakınız, bazı kuruluşlarda fazla mesai yapıldığında çok ücret, bazı hizmet gruplarında ise mesai yapıldığında çok az ücret alınmaktadır. Hiç mesai ücreti almadan çalışanlar da elbette vardır. Mesela, polis teşkilatında, diğer güvenlik birimleri gibi, günde en az 4 saat fazla mesai yapılır; işin gereği, fazla mesai, bazı gün 10 saati de geçer. Peki, karşılığında ne ücret öderiz güvenlik kuvvetlerine; koskocaman bir hiç.

Fazla mesai konusuna ve benzeri, değişkenlik arz eden malî meselelere yaklaşım görüntüsünü ortadan kaldırmak suretiyle, hizmet sınıflarını ve bu sınıflar arasındaki dengeyi ihmal etmeyecek bir ücret politikasına, yanödeme politikasına ihtiyaç bulunmaktadır. Emeklilerimizi, memurlarımızı, işçilerimizi, yarınlara hitap edecek, malî meselelerini kapsayacak, derli toplu bir mevzuata kavuşturma ihtiyacını Yüce Meclise bir kez daha arz ederken; tasarının hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erkan.

Efendim, Refah Partisi Grubu adına, Sakarya Milletvekili Sayın Cevat Ayhan... (FP sıralarından "Fazilet Partisi" sesleri)

Pardon, özür dilerim; daha dilimiz alışmadı. Artık, alışacağız... Ne olacak yani, ha Fazilet ha Refah, fark etmez...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Fark eder... Fark eder...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Eder, eder...

BAŞKAN – Doğru; haklısınız aslında.

Buyurun Sayın Ayhan.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika, arkadaşınız konuşmaya başladı efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – ...biz söylersek, Başsavcı not eder; siz söyleyince, bir şey olmaz; söyleyebilirsiniz, bir şey demeyiz.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Millî Nizam da deseler olur değil mi.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Emekli Sandığı Kanununda değişiklik yapan tasarıyla ilgili olarak Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bendenizden önce konuşan değerli arkadaşlarımızın ifade ettiği gibi, bu tasarı -2'si geçici madde, 3'ü de daimî madde olmak üzere- 5 madde getirmekte ve bu tasarıyla, özetlersek, 5434 sayılı Emekli Kanununun 49 uncu maddesine göre, vazife malullükleriyle ilgili bir düzenleme getirilmektedir. Vazife malullerinin, iştirakçilerin, Emekli Sandığı mensuplarının bir yıl içinde, erlerin de birbuçuk yıl içinde malullük maaşı için müracaat hakkı var. Bu tasarı bu süreyi kaldırmakta; ancak, bu süreden sonra yapılan müracaatlarda da, aradaki ödemeleri kaldırmaktadır.

2 nci maddesi, ana ve babaya aylık bağlanmasıyla ilgilidir. Bu, enteresan bir hadisedir. Aslında, 8.6.1994'te, 3997 sayılı kanunla metne girmiş, ana ve babaya aylık bağlanmış; sonra, her nasılsa, 24.11.1994'te 4049 sayılı Kanunla kaldırılmış ve maalesef, şehitlerin maaş alan ana ve babaları maaş alamamışlardır; o tarihten bu zamana kadar da bu mesele devam etmektedir.

Tasarı, 2.6.1996'da Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş; ancak, bugüne kadar da kanunlaşmamış olması, bir eksikliktir; bu, şehit ana ve babaları mağdur olmuşlardır; şimdi düzeltmektedir bunu.

3 üncü maddesiyle de, kadrosuzluk, yaş haddi, vazife malullüğü veya ölüm sebebiyle emekli maaşı bağlananlara, müteakip üç ay içinde yapılan zammın uygulanması, bu zamla ilgili emekli ikramiye farkının ödenmesi hususu yetersiz görüldüğü için, bir altı aylık süre daha getirilmekte ve dokuz aya çıkarılmaktadır.

4 üncü madde, iki geçici madde getirmektedir. Bunlardan geçici 203'üncü madde, yine, Emekli Sandığı Kanununun 49 uncu maddesinde, bu kanundan önce müracaat etmemiş olanlara, tekrar müracaatları şartıyla bir hak getirmektedir; ancak, daha önceki haklarını da ödememektedir. Bununla ilgili düzeltici önergelerimiz olacak, bu hakların verilmesi gerekir, maddelerde daha tafsilatlı arz edeceğiz.

Yine, geçici 204 üncü maddeyle de, 5434 sayılı Kanunun 8.6.1994 tarih ve 3997 sayılı Kanunla değişik 72 nci maddesi uyarınca yetim aylığı bağlanan; ancak, aynı maddede, 24.11.1994 tarih ve 4049 sayılı Kanunla yapılan değişiklik nedeniyle bu kanunun yürürlüğe girdiği 1.1.1995 tarihinden itibaren aylıkları kesilen ve bu nedenle kendilerine borç çıkartılan anne veya babanın borçlarının geri alınmaması istikametinde bir düzenleme yapılmıştır.

Burada bir eksiklik var; eksikliğin düzeltilmesini önerge halinde Başkanlığa takdim edeceğiz. Bu süre için de hakların ödenmesi gerekir; yani, yanlışlık sebebiyle... Bu, bir maddî hatadır aslında. Bunu, kanunu hazırlayanlar, uygulayanlar da söylemektedirler. Bu maddî hata sebebiyle, şehit olan evlatlarıyla ilgili emekli maaşını alamamış olan yahut şehit maaşını alamamış olan ana ve babaların bu hakkını da vermek gerekir.

Kanun tasarısı, ifade ettiğim gibi, 5 maddelik bir düzenleme getirmektedir. Tabiî, gecikmiş de olsa, bunların yapılmış olmasından memnuniyetimizi ifade edelim; ancak, Emekli Sandığıyla ilgili bu kanun tasarısını görüşürken, memurlarımızla ilgili başka şeyler de var; onları da söylemek lazım.

Tabiî, memurlarımız emekli olmakta -ifade etmek istediğim bu talep, 3 üncü maddeyle ilgilidir- hemen, emekliliklerini takip eden yıl içinde de memur maaş katsayıları ve emekli ikramiyeleri değişmektedir. Bu istikamette, emekli olan memurlarımızın veya emekli olacak olan memurlarımızın yıl içinde getirilen maaş farklarının emekli maaşına intikal eden kısmının kendilerine ödenmesiyle ilgili talepleri vardır. Bunu, Maliye olarak oturup hesaplamakta fayda var. Tabiî, yıl sonuna kadar yeni zammı bekleyip, 15 Ocakta, 20 Ocakta emeklilik dilekçesini vermek var, daha önceki aylarda emeklilik dilekçesini vermek var, bu dengeye bakmakta da fayda var. Bu talebi de değerlendirmek lazım. Bununla ilgili bir önergemiz de olacaktır.

Daha da genelleştirirsek; tabiî, memurlarımızın hali perişandır. Burada, memur sendikalarıyla ilgili bir kanun tasarısını -zannediyorum, 25 inci maddeye kadar görüştük- Hükümet, şimdi, geri çekti; niye geri çekti, bunu da bu kürsüden izah etmiş değildir.

ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Geri çekmedi, ertelendi.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Evet, ertelemek demek, geri çekmek demektir. Biz, geçen dönem olsun, bu dönem olsun, gündemde yıllarca bekleyen kanun tasarı ve tekliflerini çok iyi biliyoruz. Tabiî, Hükümet, kendini destekleyen partiyle görüştü ve bu kararı verdi; ama, biz, Fazilet Partisi olarak, tasarının, grevli ve toplusözleşmeli olarak çıkmasını istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin de aynı istikamette talebi vardır.

Tabiî, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının Sayın Başbakanla görüşmesi neticesinde -basındaki haberlere göre konuşuyorum- bu tasarı geri çekilmiştir veya müzakeresi durdurulmuştur; ancak, bu yapılan doğru değildir; 2 milyona yakın memurumuzun hali perişandır; bu insanlar, bordro mahkûmları olarak yıllarını devlet hizmetine vermişlerdir, saçlarını devlet hizmetinde ağartmışlardır. Bunların haklarını koruyacak, bunlara grev ve toplusözleşme hakkını verecek bir düzenlemenin yapılması lazım.

Tabiî, Hükümet ve Hükümeti teşkil eden ortakların ifadesi, Anayasa müsait değil... Bu Anayasayı değiştirmek mümkündür. Bizim, anayasa değişikliğiyle ilgili teklifimiz var; imzaya açtık; buyurun, imza edin; burada, en çok 15 günde Anayasa değişir, grevli ve toplusözleşmeli bir hakkı memurlara veririz.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının veya Cumhuriyet Halk Partisinin, destek verdiği bu Hükümetle bu pazarlığı yaparken, kanun tasarısının müzakeresini durdurun, geri çekin diye değil, aslında, demesi gereken, hemen Anayasa tadilat tasarısını beraber getirelim, Anayasada bu değişikliği yapalım, bu kanunu, grevli, toplusözleşmeli olarak çıkaralım, bu şartla sizin Meclis çalışmalarınıza destek veririz olmalıydı; ama, maalesef, kapalı kapılar ardında başka, efkârıumumiyeye başka konuşulduğu için, işte, bu garip durum da ortaya çıkmıştır.

Şimdi, memurlar, bu tasarının, bir an önce, grevli ve toplusözleşmeli olarak çıkmasını istemektedirler. Memurlardan bu hakkı kıskanmamak lazımdır. 1961 Anayasası bunu getirmiş, maalesef, sonra, bir ararejimde, 12 Mart döneminde bu hak kaldırılmış, memurun hakkı gasp edilmiş...

METİN ŞAHİN (Antalya) – Hangi tasarıyı görüşüyoruz?!

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuştuklarınız bu konuyla ilgisi yok efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Bu konuyla ilgisi var...

BAŞKAN – Konu, Emekli Sandığı Kanununun değişikliğiyle ilgili; siz gidiyorsunuz, memur sendikalarıyla ilgili konuşuyorsunuz... İlgisi yok ki efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Muhterem Başkan, bu tasarı, memurların haklarıyla ilgili maddeler de ihtiva etmektedir ve takdir edersiniz, geneli üzerinde konuşuyorum. Memurların bu meselesini, biz, burada dile getirmeyeceksek, nerede dile getireceğiz?.. Burada dile getirmediğimiz zaman, memurlar meydanlara dökülmekte, coplanmakta, gazlanmakta ve kendilerine her türlü eza ve cefada bulunulmaktadır. Yani, biz, eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak gündeme hâkim olmazsak, memleketin meselelerine hâkim olmazsak, yandan, dışarıdan, arkadan gelen dayatmalarla memleket yönetimine cevaz verirsek, elbette, millet, hakkını, sokaklarda yürümekle, nümayişlerle aramaya kalkar ve memleketin de huzuru kaçar. Yürümek, nümayiş yapmak da bir haktır; ama, öncelikle bu hakları vererek insanları sokağa dökmemek de hükümetlerin birinci görevidir. Bunun için, burada, bu konulara temas etmek durumundayım. Memurların özlük haklarının geliştirilmesi, onların çalışma şartlarının iyileştirilmesi, aynı zamanda, devletin iyi yönetilmesi için de gereklidir.

Hemen ifade edeyim, biz, bugün, özel sektörde kalite fikrini getiriyoruz, rekabet fikrini getiriyoruz, özel sektörü dışa açıyoruz; ama, kamu yönetimini aynı istikamette geliştirebilmiş değiliz; geliştirme istikametinde de, bir kararlılığımız, programımız yoktur. Üzülerek ifade edeyim, bugün, Türkiye'de, kamu yönetimi, Türkiye'nin özel sektörüyle, genel havasıyla geldiği çizginin gerisindedir; ama, bu geriliğin sebebi, memurlarımızın şahsından kaynaklanmamaktadır, kamu yönetimini idare eden siyasî kadrolardan kaynaklanmaktadır. Biz, memurları, köle gibi görmekte ve beğenmediğimizi Kars'tan Edirne'ye, Edirde'den Hakkâri'ye sürmekteyiz. Onların bilgilerini, vasıflarını geliştirici, onlara meslek içi eğitim veren, onların kabiliyetlerini geliştiren ve çalışan ile çalışmayanı ayıran bir zeni de getirmiş değiliz. Bu şartlarda da, Türkiye'de, kamu yönetimi fevkalade verimsizdir, düşüktür, lüzumsuz yığınaklar vardır, fazlalıklar vardır. Biz, bugün, özel sektörü uluslararası rekabete doğru iterken, özel sektör, haklı olarak "benim, verimlilik bakımından, Alman sanayiiyle farkım var, Japon sanayiiyle farkım var; işçilik ücretleri izafî olarak düşük olsa bile, nihaî üretimde, bunlar, işçilik maliyetleri bakımından benim aleyhime faktörlerdir; yani, genel olarak, bizim verimi artırıcı projelere öncelik vermemiz lazım" diye talepte bulunmaktadır. Şimdi, ben, aynı şeyi kamu yönetimi için söylüyorum; yani, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin hedefi, az memur, verimli çalışan yüksek vasıfta memurdur; bu noktaya gelmek lazım.

Şimdi, Muhterem Başkanın izniyle, yine, şunu söyleyeyim; aslında, burada söylemek gerektiği için söylüyorum; o mesele de şudur: Gelin, müzakeresi durdurulan bu kanun tasarısını, öncelikle Anayasayı değiştirerek ele alalım, kamu hizmetlerinin memur vasıtasıyla yapılacağını ifade eden maddeyi Anayasadan çıkaralım, sözleşmeli memura gidelim. Biz, valileri, kaymakamları, hâkimleri, savcıları, emniyet müdürlerini, çok sınırlı kamu görevlisini merkezden tayin edelim, bırakın, gerisini, iller, sözleşmeli olarak alsın -işte, mahallî idarelerle ilgili bir tasarı var; bugün, İçişleri Komisyonunda, Sayın Bakan, takdimini yaptılar- bu yaklaşımı getirelim. Yani, sözleşmeli memura gidelim, grev ve toplusözleşme hakkını da verelim. Bu, dünyanın her yerinde böyledir; yani, bizdeki gibi -verimsiz ve köle gibi kullanılan, ezilen, sürülen, her türlü ezaya, cefaya maruz kalan- bir memur anlayışı, gelişmiş ülkelerde yok.

Şimdi, birtakım tasarılarla, irticayla mücadale adı altında, memurları, tekrar, tehdit altına sokuyorsunuz. Valilerin, kaymakamların, yarın üniversite hocalarının "hakkında dedikodu var, bu solcudur, at bunu; hakkında dedikodu var, bu sağcıdır, irticacıdır, mürtecidir, at bunu" diye, birtakım şaibelerle, dedikodularla kamu yönetiminin üzerine giderseniz, kamu yönetimi daha vasıfsız hale gelir.

Şunu da ifade edeyim: Bugün, Türkiye'de kamu yönetiminin verimsiz olmasının bir sebebi de, ideolojik kamplaşmadır. Maalesef, her gelen hükümet, her gelen parti, kendi istikametinde ideolojik tercihler yapmakta ve memurların verimli şekilde istihdamını sağlayacak, eğitimini sağlayacak, başarılı olmasını sağlayacak olan tedbirleri ihmal etmektedir.

Bu kanun tasarısını burada görüşürken, elbette, bunları konuşma imkânımızın da olması lazım; ama, maalesef, Meclisin çalışma düzeninde, biz, genel meseleleri getirip görüşemiyoruz. İşte, dün, burada, ararejim tehdidiyle ilgili bir genel görüşme önergesini müzakere ettik ve oyçokluğuyla müzakeresini kapattınız. Yani, bu Meclisi verimli çalıştırırsak; Meclis, gündeme hâkim olursa, Türkiye'de hükümetler...

ÜNAL YAŞAR (Gaziantep) – Ararejimi konuşmak mı verimli?!.

CEVAT AYHAN (Devamla) – Buraya çıkar, konuşursunuz; oradan söylemenin bir faydası yok. Varsa fikriniz, buyurun, gelin.

Meclis, gündeme hâkim olmazsa, o zaman, Meclisin itibarı sarsılmaktadır. Bakın, New York Times Gazetesinde bir makale vardı, Meclisi -üzülerek ifade ediyorum- güçsüz gösteren, zayıf gösteren ve milletvekillerini vasıfsız gösteren... Açın, okuyun; dünkü Meclis bülteninde vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin dünyadan görünüşü bu. Yani, bu vasfı yükseltmenin yolu, Meclisi gündeme hâkim kılmaktır, hükümetleri denetlemektir, idareyi denetlemektir.

İşte, ben, bunlarla meşgul olmayan bir Meclisin de, Türkiye'nin, selamete çıkmasını, gelişmesini, kalkınmasını, dengeli bir şekilde, maddî ve manevî yönden kalkınmasını sağlayabileceği kanaatinde değilim.

Muhterem üyeler, evet, bütün bunları söyledikten sonra, bu kanunun, ilgililer için hayırlı olmasını, milletimiz için hayırlı olmasını diliyor; hepinizi hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Aslında, siz, bu konuları benden daha iyi bilirsiniz de... Teşekkür ederim; saygı duyuyorum size.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNUN BAZI MADDELERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNE VE BU KANUNA GEÇİCİ MADDELER EKLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

Madde.- 1

8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 49 uncu maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

Yukarıdaki süreleri geçirenlerden, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına yazıyla başvuranlara, vazife malüllüklerini belgelemeleri ve müstehak olmaları şartıyla, müracaat tarihlerini takip eden aybaşından itibaren vazife malüllüğü aylığı bağlanır. Bunlara geçmiş süreler için aylık, aylık farkı ve emeklilik ikramiyesi veya farkı ödenmez.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Grubumuz adına Sayın Turhan Arınç konuşacaklar.

BAŞKAN – Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Bülent Arınç; buyurun. (FP sıralarından "Turhan Arınç" sesleri)

Turhan... Pardon efendim.

İ. TURHAN ARINÇ (İzmir) – Sayın Başkanım, Bülent Arınç değil, Turhan Arınç.

BAŞKAN – Kusura bakmayın efendim. Zaten, eski arkadaşız da... Bazen unutuyoruz; hafıza zayıfladı artık; ne yapalım...

DTP GRUBU ADINA TURHAN ARINÇ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde grup adına konuşma istediğimizi sanıyoruz; ama, herhalde bir yanlışlık oldu, konuşamadık... Görüşlerimizi çok kısa ifade etmek istiyoruz.

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Demokrat Türkiye Partisi ve şahsım adına görüşlerimizi bildirmek için Yüce Heyetinizin karşısındayız; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 49 uncu maddesine göre, vazife malullerinin, doğdukları tarihten itibaren, kendileri, iştirakçileri veya bunların ana, baba, karı, koca, çocuk, kardeş veya kurumları tarafından en çok bir yıl içerisinde; erlerin ise, en çok birbuçuk yıl içerisinde, yazıyla Emekli Sandığına başvurmaları gerekmektedir. Bu süreyi geçirenler ise, bu maddeden yararlanamamaktadır. Bu mağduriyetin içerisine giren kişilerin birçoğu ise kırsal kesimdendir. Bu kişilerin -bu bilgilerden yoksun olmalarından dolayı- birçoğu ya süreyi geçirmekte ya da müracaat usul ve esaslarını bilmediklerinden, aylık alamamakta; hakları olduğu halde, haklarını arama yolunu dahi bilmediklerinden, çok zor şartlarda hayatlarını idame ettirmektedirler.

Bu mağdur insanlarımıza, daha refah içerisinde bir yaşam sağlamak için, Demokrat Türkiye Partisi olarak, sayıları gün geçtikçe çoğalan vazife malullerinin sıkıntılarını ve yakınmalarını gidermek amacıyla, kanuna bir geçici madde eklenmesini olumlu karşılıyoruz ve bu tasarıyı destekliyoruz. Geçici bir ek madde eklenmesiyle, mağdurlarımıza yeni bir hak ve eksüre tanınmış olacaktır.

Tasarının, hak sahiplerine hayırlı olmasını diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

Kusura bakmayın; özür dilerim...

İ. TURHAN ARINÇ (İzmir) – Rica ederim...

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Nezir Aydın; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarıyla Emekli Sandığı Kanununun 49 uncu maddesine ilave yapılıyor. Arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, 49 uncu maddede "vazife malullüklerinin, doğdukları aydan itibaren en çok bir yıl içerisinde iştirakçilerin ... birbuçuk yıl içerisinde bu hak verilir" ifadesi var.

Tabiî, gerekçesi uzun uzun anlatıldı; kırsal kesimde yaşayanların, gerek acılarından dolayı gerekse kanunları bilmemesinden dolayı geç kalmalarından mütevellit, böyle bir uygulamanın yapılması son derece yerindedir. Bu, detaylı anlatıldı; ben, bunun üzerinde fazla durmak istemiyorum; burada, bir başka noktanın üzerinde durmak istiyorum.

Şimdi, buraya çıkan konuşmacı arkadaşlarımız tasarının üzerinde konuşurken, genelde şehitlerden bahsediyorlar. Şu anda, örnek olarak Sakarya'dan bahsetmek gerekirse, şu ana kadar, çeşitli nedenlerle, bu terörle mücadelede, Sakarya'da 106 şehit var ve Sakaryamızda Şehit Aileler Derneği kurulmuş; bir şehit babası da bu Şehit Aileler Derneği başkanlığını yürütmektedir. Ancak, burada, benim dikkatimi çeken bir nokta var; ne tasarıda ne de gerekçesinde "şehit" kelimesi hiç geçmemektedir.

Halbuki, biliyoruz ki, bu insanlar şehit; böyle inanıyoruz ve öyledir. Tıpkı Kore'deki gibi, tıpkı vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü için çarpışarak diğer şehit düşenler gibi bunlar da şehit; ama, bunlara, henüz şehitlik mertebesini teyit etmiş değiliz. Kanaatim odur ki, Meclis olarak yapmamız gereken vazifelerin başında, bu insanlarımızı, bu şehitlerimizi, mutlaka 3713 sayılı Kanun kapsamına alıp, bunlara hak ettikleri şehit rütbesini vermemiz gelmektedir.

Burada, bir diğer nokta da -bu madde üzerinde, hemen onu da söylemem lazım- Emekli Sandığımız, kendi iştirakçilerinden şehit olanların anne ve babalarına, devlet vasıtalarından ucuz istifade etmeleri veya bedava istifade etmeleri için kart veriyor; ki, fevkalade bir uygulamadır, olması gerekir. Ancak, Emekli Sandığı iştirakçisi olmayan şehitlerimizin geride bıraktıklarına bu kart verilmiyor; bir ara verilen kartlar da, Emekli Sandığı tarafından geri alınıyor. Emekli Sandığı yetkilileri, tabiî, ellerinde böyle bir kanun, böyle bir uygulama metni olmayınca, bu kartları geri alıyorlar. Emekli Sandığı yetkilileriyle görüştüm "böyle bir kanun elimizde olmadığı için mecburuz" diyorlar.

Bizim, burada, yapmamız gereken, bunu uygulamaya sokup, şehit ailelerimizin -iştirakçi olup olmamasına bakılmaksızın- anne ve babalarına, mutlaka, devlet vasıtalarından -ki, bunlar, trenler, gemiler vesaire; yani, çok fazla kullanılan araçlar da değil, ülkemizde çok yaygın kullanılan, her tarafa gidilen araçlar da değil- istifade imkânı sağlamaktır.

Bana bunu ifade ettiler ve ben de size şunu ifade ediyorum: Bir şehit babasının, trende, kendisine verilen kartı gösterdiğinde "bu nedir" diyen görevlilere "bu, şehit babalarına verilen bir karttır, benim oğlum şehittir, onun için bu kart bana verilmiştir" deme bahtiyarlığına ermesini engellemememiz lazımdır. Bunun için, Emekli Sandığı Kanununda gerekli düzenlemeleri mutlaka yapıp, bu kartları, bu kardeşlerimize -yani, şehitlerimizin geride bıraktıklarına- vermemiz lazım kanaatindeyim.

Daha önce, bu kürsüden, Cevat Beyin de ifade ettiği gibi, bu tasarı görüşülmesi oldukça geç kalmış bir tasarıdır; 1996 yılından beri komisyonda bekledi, Genel Kurulda bekledi, ileri gitti, geri geldi, derken, nihayet, bugün görüşmek kısmet oldu.

Bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Bu kanun, beklenen bir kanundu.

Bu vesileyle, Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Madde üzerinde konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 1.- 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"Yukarıdaki süreleri geçirenlerden, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına yazıyla başvuranlara, vazife malullüklerini belgelemeleri ve müstahak olmaları şartıyla, müracaat tarihlerini takip eden aybaşından itibaren vazife malullüğü aylığı bağlanır. Bunlara, geçmiş süreler için aylık, aylık farkı ve emekli ikramiyesi veya farkı ödenmez."

Önder Kırlı Bekir Yurdagül Cevdet Selvi

Balıkesir Kocaeli İstanbul

Bekir Kumbul Hilmi Develi

Antalya Denizli

BAŞKAN – Efendim, bu önerge, aslında, gruplara, Komisyon ve Hükümete verdiğimiz ilk şeklinden değişik; çünkü, ilk verilen önergede, çerçeve 1 inci maddede metinle bu uyum olmadığı için, o çerçeve 1 inci maddenin üstünü Divan olarak düzelttik ve önerge sahiplerine de düzelttirdik; öyle verdirdik.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun)– Bu önergeye katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Gerekçeyi mi okuyalım?

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 49 uncu madde, vazife malullüğü nedeniyle ikramiye verilmesi ve aylık bağlanmasını, iştirakçiler için 1 yıl, erler için 1,5 yıllık hak düşürücü süreyle sınırlamıştır. Bu süreler içinde başvurulmaması halinde, yasa, adi malullük hükümlerinin uygulanacağını emretmektedir. Yasa tasarısı, ilk şekliyle, bu süreleri kaçıranlara geçici bir maddeyle bir yıllık yine hak düşürücü eksüre vermeyi öngörmekteydi. Bu açıdan, tasarının bu ilk şeklinde, metinden çıkarılmasını istediğimiz cümleye değinilmemesi yerindedir; ancak, komisyonlarda yapılan müzakereler sonucunda, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan biçim, geçici bir madde düzenlenmesi değil, asıl maddeye yeni bir fıkra eklenmesi şeklinde olmuştur ve bu fıkrayla ilk tasarıdan çok farklı bir hüküm getirilmektedir. Artık, vazife malulleri için hak düşürücü bir süre söz konusu değildir. Bu durumda olanlar, her zaman, malulen emeklilik hakkı kazanmaktadır. Vazife malulü olanlara, adi malullük hükümlerine göre işlem yapılması 1 ve 1,5 yıllık hak düşürücü süreler nedeniyle getirilmiştir. Oysa, yasa değişikliğiyle artık bir hak düşmesi bahis konusu olamayacağından, anılan cümlenin metinde yer almasına da hiçbir anlam kalmamıştır. Keza, vazife malüllüğü her zaman ileri sürülebileceği için, adi malullük muamelesine tabi tutulanlar için vazife malülü oldukları konusunda tanınan 1 yıllık itiraza ilişkin hak düşürücü sürenin de hiçbir anlamı kalmamıştır. Bu nedenle, 49 uncu maddenin dördüncü fıkrası da madde metninden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum... Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE2. —5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanununa 24.11.1994 tarihli ve 4049 sayılı Kanunla değişik 72 nci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun 64 üncü maddesinin (a, b, c, ç, d ve e) fıkralarında açıklanan durumlardan dolayı veya 3.11.1980 tarih ve 2330 sayılı Kanun ile bu Kanuna ek 18.12.1981 tarih ve 2566 sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle hayatlarını kaybetmiş bulunan iştirakçilerle bunlardan aylık almakta iken ölenlerin baba veya analarına, ölüm tarihini takip eden aybaşından geçerli olarak aylık bağlanır. Babaya bağlanan aylık, dul ve yetimlerin bulunması hali de dahil, ana ve babaya eşit olarak paylaştırılarak ödenir. Dul ve yetimlerle beraber baba veya anaya aylık bağlanması halinde, eş ve çocukların aylıkları baba veya ananın bulunmadığı durumlarda bağlanacak aylıktan az olamaz. 3.11.1980 tarih ve 2330 sayılı Kanun ile bu Kanuna ek 18.12.1981 tarih ve 2566 sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle bağlanan aylıklar Bakanlar Kurulu Kararıyla iki katına kadar çıkartılabilir. Ödenecek aylığın Bakanlar Kurulunca artırılması halinde bağlanan aylıkta meydana gelecek farklar ile dul ve yetimlerle beraber aylık bağlanması halinde, baba veya anaya bağlanan aylıklar da sosyal güvenlik kurumlarınca Hazineden tahsil edilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Geçici Maddeler Eklenmesine Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin "bunlara geçmiş süreler için aylık, aylık farkı ve emekli ikramiyesi veya farkı ödenmez" bölümünün kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Cevat Ayhan Aslan Polat Nezir Aydın

Sakarya Erzurum Sakarya

Hanifi Demirkol Mehmet Altan Karapaşaoğlu Ömer Faruk Ekinci

Eskişehir Bursa Ankara

Ahmet Çelik

Adıyaman

BAŞKAN – Efendim, verilen bu önergedeki ibare maddede yok, maddenin hiçbir yerinde böyle bir ibare yok.

Sayın Ayhan buradalar mı?.. Yok.

Bu önergeyi işleme koymuyorum; çünkü, bu maddede "aylık farkı ödenmez" diye bir ibare yok. Arkadaşımız, acaba, bunu bir başka maddede mi vermek istedi?

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Bundan sonraki maddede Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu maddede yok arkadaşlar. "Bunlara geçmiş süreler için aylık, aylık farkı ve emekli ikramiyesi veya farkı ödenmez" bölümünün maddeden çıkarılmasını istiyor; burada böyle bir ibare yok; bu nedenle, önergeyi işleme koymuyorum.

Sayın Şener, madde önünüzde...

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 2 nci madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- 5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanununun ek 20 nci maddesinin değişik üçüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Ancak aylığa hak kazandıkları tarihi takip eden üç ay içinde katsayılarda artış yapılmadığı takdirde, müteakiben katsayılarda altı ay içinde yapılacak ilk artıştan doğan ikramiye farkları da bunlara ayrıca ödenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

İki önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 3.– 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 20 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "kazandıkları tarihi takip eden üç ay içinde emekli ikramiyesinin hesaplanmasına esas alınan katsayılarda meydana gelecek" ibaresinin "kazandıkları tarihi takip eden bir yıl içinde emekli ikramiyesi hesaplanmasına esas katsayılardaki ilk artış nedeniyle" şeklinde değiştirilmiştir.

İsmet Önder Kırlı Bekir Yurdagül M. Cevdet Selvi

Balıkesir Kocaeli İstanbul

Bekir Kumbul Hilmi Develi

Antalya Denizli

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 3 üncü maddesinin son fıkrasında geçen "altı ay içinde" ifadesinin "dokuz ay içinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cevat Ayhan Aslan Polat Nezir Aydın

Sakarya Erzurum Sakarya

Hanifi Demirkol Mehmet Altan Karapaşaoğlu Ömer Faruk Ekinci

Eskişehir Bursa Ankara

Ahmet Çelik

Adıyaman

BAŞKAN – En aykırısı birinci önerge -bir sene içinde olan artışlar-okumaya gerek yok.

Önder Kırlı ve arkadaşlarının önergesinde "bir yılda meydana gelen katsayı artışları" deniliyor.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor mu efendim?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, devlet memurları aylıklarına uygulanan katsayı, esas itibariyle, en geç altı ayda bir tespit olunur. Bu itibarla, önergenin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır; o yüzden de katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kırlı, bu izahat karşısında önergenizi geri çekmeyi düşünüyor musunuz? Yani, senede bir katsayı artmıyor, üç ayda veya altı ayda oluyor. Uygun görürseniz, önergenizi geri çekerseniz... Uzun gerekçesi var. Siz bilirsiniz, takdir sizin...

Geri çekiyor musunuz?..

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Evet...

BAŞKAN – Sayın Kırlı önergesini geri çekiyor.

Sayın Ayhan ve arkadaşlarının önergesinde de "dokuz ay" deniliyor.

Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Aynı gerekçelerle katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet ve Komisyon, aynı gerekçelerle, katsayılarda altı aylık sürelerle artış olduğundan, katılmıyorlar.

Önergenin gerekçesini mi okuyalım efendim?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Evet efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu şekilde, bir yıl içinde diğer farklar da ödenmiş olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE4.—5434 sayılı T. C. Emekli Sandığı Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 203. —Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce, 5434 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinde belirtilen süreler içerisinde müracaat edilmemiş olması sebebiyle haklarında vazife malullüğü hükümleri uygulanmamış olanların, vazife malullüklerinin bu Kanunun ilgili maddesine göre tevsik edilmesi şartıyla T.C. Emekli Sandığına müracaatları tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır. Ancak geçmiş süreler için aylık, aylık farkı ve emekli ikramiyesi veya farkı ödenmez.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının geçici 203 üncü maddesinin son cümlesi olan "Ancak geçmiş süreler için aylık, aylık farkı ve emekli ikramiyesi veya farkı ödenmez" cümlesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Cevat Ayhan Aslan Polat Nezir Aydın

Sakarya Erzurum Sakarya

Hanifi Demirkol Mehmet Altan Karapaşaoğlu Metin Perli

Eskişehir Bursa Kütahya

Ahmet Çelik

Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Yeni hak doğurucu bir imkân veren bu geçici madde, geçmiş uygulamalar da nazarı dikkate alınarak geçmişe doğru fark ödemeyi içermeyecek biçimde düzenlenmiştir; bu itibarla, katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yani, geçmiş aylıkların başlangıcı ne zaman başlayacak; on sene önce mi başlayacak; o anlamda mı, Sayın Başkan?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – O anlamı da içerecek şekilde arz ettim efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?

DEVLET BAKANI MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe :

Müracaat eksikliği sebebiyle hakların ödenmemesi haksızlıktır; bunlara, ödenmesi gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Geçici madde 204'ü okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 204. — Çocuklarından dolayı 5434 sayılı Kanunun 8.6.1994 tarih ve 3997 sayılı Kanunla değişik 72 nci maddesi uyarınca yetim aylığı bağlanan ancak, aynı maddede 24.11.1994 tarih ve 4049 sayılı Kanunla yapılan değişiklik nedeniyle bu Kanunun yürürlüğe girdiği 1.1.1995 tarihinden itibaren aylıkları kesilen ve bu nedenle kendilerine borç çıkartılan anne veya babanın borçları tahsil edilmez.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Kabul edilmiştir.

Çerçeve 4 üncü maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Çerçeve 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum.

MADDE 5. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önergeler vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı 5434 sayılı Yasada değişiklik öngören tasarının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 5.- Bu Kanunun 3 üncü maddesi 06.07.1995 tarihinden itibaren, diğer maddeleri Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girer."

Önder Kırlı Bekir Yurdagül Cevdet Selvi

Balıkesir Kocaeli İstanbul

Bekir Kumbul Hilmi Develi

Antalya Denizli

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 182 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Şükrü Yürür Ülkü Güney Rasim Zaimoğlu

Ordu Bayburt Giresun

Ali Talip Özdemir Refik Aras Emin Kul

İstanbul İstanbul İstanbul

"MADDE 5. – Bu Kanunun 3 üncü maddesi 25.7.1995 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer."

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – O tarihin önemi ne Sayın Başkan?

BAŞKAN – Ben de onu anlamadım; yani, şimdi, birisi 6.7.1995, birisi 25.7.1995_

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) – Kanun hükmünde bir kararnameyle bu hak ortadan kaldırılmış; daha önceden var.

BAŞKAN – Birleştirelim o zaman, hangi tarihse_

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Komisyon izah etsin.

BAŞKAN – Sayın Kırlı, isterseniz, Komisyona bir sorayım, izah etsinler.

Efendim, önce, tasarının 6.7.1995 tarihinden itibaren geçerli olmasını isteyen önergeden dolayı, Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Kırlı ve arkadaşlarının önergesine katılıyoruz.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Gerek bu önergenin gerek öbür önergenin mahiyeti aynıdır. Aradaki tarih farkı uygulamada herhangi bir farklılık getirmediği için, herhangi birinin kabulünde sakınca olmamaktadır.

BAŞKAN – O zaman, hangisini kabul ediyorsunuz; 6.7.1995'i mi?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – 6.7.1995 tarihinden itibaren geçerli olmasını isteyen önerge uygundur efendim.

BAŞKAN – Peki, öteki önergeyi de "6.7.1995" olarak düzeltiyoruz. Sayın Şükrü Yürür ve arkadaşlarının önergesini 6.7.1995 olarak düzeltiyoruz.

Aslında, Komisyon katılamaz; çünkü, Komisyonun çoğunluğu yok.

Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon, çoğunluğu olmadığı için katılamıyor; Hükümet katılıyor.

İki önergeyi birleştirerek oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olsun efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Açık oylama yok muydu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Hayır efendim... Açık oylama oraya yanlışlıkla yazılmış; çünkü, vergi getirici bir hüküm yok.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

7. – 3480 Sayılı Malûller ile Şehit ve Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı : 580) (1)

BAŞKAN – 3480 Sayılı Maluller ile Şehit ve Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..

NİHAT MATKAP (Hatay) – CHP Grubu adına, Bekir Kumbul konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ertan Yülek; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika Sayın Yülek.

FP GRUBU ADINA İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 3480 Sayılı Maluller ile Şehit ve Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubunun görüşlerini bildirmek üzere huzurunuzda bulunmaktayım.

Önce, tasarı hakkında kısaca bilgi sunmak istiyorum.

1929 tarihinde çıkarılmış olan Kanun, şehit ve onların dul ve yetimlerine aylık bağlanmasını; ancak, bu aylığın da, devlet tekelinde bulunan birtakım mallardan bir yıl süreyle elde edilen gelirlerin faizleriyle birlikte yarısından ödenmesini öngören bir kanundur. Daha sonra, bu Kanunla öngörülen ve adı sayılan bu kimselere verilen maaşlar fevkalade az kalmış, büyük enflasyon karşısında ihtiyacı karşılayamaz hale geldiği için de birtakım değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerle günün şartlarına uydurulmaya çalışılmıştır. Tabiî, bir değişiklik daha yapılmış; 1929'da çıkarılan bu Kanuna, daha sonra çeşitli kanunlarla, 2951, 1695 ve 3480 sayılı Kanunlarla da, bu kimselere, yani, yardım yapılan kimselere, daha geniş olarak kimlerin dahil edilebileceği mütalaa edilmiş, bu suretle kanunun kapsamı genişletilmiştir.

Bu kanun tasarısı hakkında fikirlerimizin daha açıklığa kavuşabilmesi için, 1929'daki bu Kanunun çıkış tarihine geri dönmek ve o günün şartlarını düşünmek mecburiyetindeyiz.

Bilindiği gibi, cumhuriyetimiz, millî mücadelenin sonunda, ıstırap, üzüntü, yokluk ve kahramanlıklar, fedakârlıklar üzerine kurulmuştur. Bu cumhuriyeti kuranlar, cumhuriyetin kurulmasına sebep olanlar, hemen her aileden şehitler vermişler; kahramanlar, gaziler ortaya çıkmış ve onun sonucunda, Anadolu'da, büyük bir insan kaybının yanında, çok büyük maddî varlıkların kaybına da sebep olmuştur harpler ve bunun sonucu, her aileden her yaştan insanların ölümü, şehit olması, sakat kalması ve onların şehitliklerinin sonunda ortaya çıkan yetimlerine, elbette maaş verilmesi lazım gelirken... Sadece insangücü yönünden değil, elbette maddî bakımdan da, yanmış, yıkılmış, harap olmuş bir Anadolu'yla karşı karşıyaydık.

Daha millî mücadele yıllarına gelmeden evvel, hemen bu asrın başına baktığımızda, üç kıtada toprağı bulunan Türkiye -o zamanki Osmanlı Devleti- ve Anadolu insanı, bir nevi kaynak olarak, hemen hemen üç kıtanın her yerinde harbe gitmiş, şehit olmuş, gazi olmuş ve sakatlıklar meydana gelmiştir. 1910'dan itibaren, Trablusgarp Harbi, arkasından Balkan Harbi, Birinci Dünya Harbi ve Birinci Dünya Harbi içerisinde -ne büyük- yedi cephede harpler olmuştur. İşte, bunlardan birisi, Çanakkale Harbidir. Çanakkale Harbinde, 200 binin üzerinde bu vatanın evladı şehitlik mertebesine erişmiştir. Şunu biliyoruz ki: O zamanki ordu içerisinde -yıllardan beri yapılmış olan harpler sonunda- zabitan sınıfı fevkalade azalmıştır ve Çanakkale Harbine, bir nevi "asteğmenler harbi veya yedeksubaylar harbi" denilmektedir. Gerçekten de, daha 17, 18 yaşından itibaren, o zamana göre rüştiyeyi, öğretmen okulunu, idadîyi bitirmiş kimseler, cepheden cepheye gitmiş ve Anadolunun bütün insan kaynakları kuruma safhasına gelmiştir. Tabiî, 1915'teki Çanakkale Harbinde ve daha sonra yedi cephede yapılan harplerde, bu arada, doğu cephesinde, yine 200 bin insanımızın şehit olmasını da, gözden ırak tutamayız.

Bunları şunun için söylüyorum: Cumhuriyet, bu memlekette ne büyük fedakârlıklarla kurulmuş ve birçok kimse de şehitlik mertebesine erişmiştir. Şehitlik unvanı, şehitlik mertebesi, esasında, İslamî bir tabirdir ve bu milletin şiirlerine konu olmuş, anaların dillerinde bir nevi atasözü haline gelmiştir. İşte, millî şairimiz Mehmet Âkif, Çanakkale şehitlerini bu hadiseden evvel yazmış "Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber/ sana kucağını açmış duruyor Peygamber" diyerek Çanakkale şehitlerine bir beyit söylemiştir. Ayrıca analar, çocuklarını askere gönderirlerken "oğlum, ölürsen şehit, kalırsan gazi" demişlerdir. Şimdi, sadece bunlarla değil... Tabiî, şehitlik mertebesi, vatanın bölünmez bütünlüğü, insanlarımızın varlığı, daha doğrusu tüm varlıkların korunması için uğrunda ölünme müessesesidir. Bu millet, sadece ordularından değil, ordu millet şekliyle, hemen hemen her evden şehitler vermiş ve işgal altında kalan memleketimizin birçok yerinde, düzenli veya düzensiz olarak yapılan çok çeşitli mücadelelerle cumhuriyet kurulmuştur; ama, cumhuriyet kurulmadan evvel de, Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de toplanmış ve Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bir nevi icra vekilleri heyeti vazifesini görmüş ve hangi meşrepten olursa olsun, hangi ırktan olursa olsun, hangi yaştan olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun, hepsi burada toplanmak suretiyle, bu vatanın bağrına dayanan hançeri çıkarmak için elinde ne varsa hepsini sarf etmiş ve sonunda da 1923'te bu cumhuriyet kurulmuştur.

1923'te kurulan bu cumhuriyetten sonra, Anadolu'daki bütün yakıp yıkılan topraklar üzerinde insan kalmamış, birtakım maddî varlıklar kalmamış. Hiç olmazsa kalan insanlara birtakım imkânlar vermek için, şehit olan insanların ailelerine, millî mücadele sırasında ve ondan evvel sakat kalan ve malul olan kimselerin malullükleri sebebiyle, 1929 yılında bu kanun çıkarılmıştır. Gerçekten, bugün sosyal hukuk devleti dediğimiz devlete o zamanlar dahi olan bizim inancımız, kültürümüz gereği, bu insanlara yardım etme duygusu ağır basmış ve bu kanun çıkarılmıştır.

Şunu söylemek istiyorum: Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Elbette, sosyal hukuk devleti içerisinde bu meseleleri devlet düşünecektir; ama, devlet bunu şimdi değil, daha evvel düşünmeliydi. Bizim cumhuriyetimizin, hatta cumhuriyetten önceki devletimizin de temelinde, gerçekten, yardım etme, düşkünlere yardımda bulunma ve onların dertlerine deva olacak tedbirleri alma gayreti vardır. Bu fert olarak olmuştur, müessese olarak olmuştur, devlet olarak bu gayretin içerisinde bulunulmuştur. Tabiî, daha sonra, ülkemizde bulunan çok çeşitli kamu görevlilerinden, bu ülkenin ilelebet payidar olabilmesi için ve devletimizin, milletimizin bölünmez bütünlüğüne yapılan çeşitli tecavüzlere mani olmak için şehit olanlar ve o şehit olanlar yanında, malul bulunanlar ve onların da yetimlerine ve ailelerine yardım yapılması hususu genişletilmiş ve çeşitli kanunlarla da bugüne kadar devam etmiştir.

Ben burada bir hususu tebarüz ettirmek istiyorum. Dikkat ederseniz, bu devletin kuruluşu ve şehitlik müessesesi, fevkalade büyük ıstıraplar ve fedakârlıklar üzerinde kurulmuştur, kahramanlıklar, gazilikler üzerine kurulmuştur; ama, o günden bugüne geldiğimizde, acaba, ailelerine bu maddî yardımı yaparken, o şehitlerin niçin şehit olduğunun manası üzerinde durup düşündük mü? Ben, bunun üzerinde durulmasında çok büyük fayda var zannediyorum.

Bakınız, ben, size olmuş bir hadiseyi anlatmak istiyorum; herkes biliyor bunu. 1919 yılında, şu anda ismi Kahramanmaraş olan Maraş, Fransız işgalindedir. Fransız askerleri, o zaman ifsat edilmiş olan Ermenilerle birlikte, yerli halka büyük zulümler yapmaktadır. İşte, bu zulümlerden bir enstantane sunmak istiyorum size. Bir cuma sabahı, iki sarhoş Fransız askeri, yanında iki Ermeniyle beraber sokakta dolaşırken, o sırada hamamdan çıkmış iki Müslüman Türk hanımına, birtakım uygun olmayan sözlerle, üzerlerindeki kıyafetlere dahi tecavüz edecek şekilde, dahalede bulunurlar. İşte o anda, onun başını açmak isteyen Fransız askerlerine ve Ermenilere karşı, Sütçü İmam, tabancasını çıkarır ve orada, ilk defa, Maraş'a "kahraman" unvanını verdirecek destanî bir harekette bulunur. Arkasından, Rıdvan Hoca, cuma vakti hutbeye çıkar ve der ki: "Ey cemaatı Müslimin, şu anda size cuma namazı farz değildir; çünkü, o kalede Fransız bayrağı dalgalandığı sürece size cuma namazı farz değildir ve ben size hutbe okuyup cuma namazını kıldırmayacağım." Rıdvan Hoca bunu dediği zaman, bütün Maraş halkı, galeyana gelerek, o anasının veya bacısının başını açma teşebbüsüyle ortaya çıkan büyük kıyamla "kahraman" unvanına yakışacak şekilde, Fransızları çok kısa zaman içerisinde Maraş'tan atar, kaleye üç beş saat içerisinde şanlı Türk bayrağı dikilir ve o günden bugüne kadar da dalgalanır. Burada ne mesaj vermek istediğimi herkesin iyi anlaması lazım, çok iyi anlaması lazım. Çok büyük manalar ifade eden bu hareketin neticesidir ki, şehitlik unvanı ortaya çıkmış ve 1926 yılında, hükümet, devlet, şehit ailelerine, şehitlerin yetimlerine bakmakla kendisini mükellef saymış ve bu kanun da o zaman çıkarılmış.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dolayısıyla, bizim şu çıkaracağımız, esasında çok kısa, fakat, gerçekten, manalı bir kanundur; ama, gönül istiyor ki, bu kanunun manasını, daha doğrusu, geçen kelimelerin manasını hep beraber idrak edelim ve o idrak içerisinde, bugün, milletimizin bir kısmını, bunun için, düşman görmeyelim; onların okuma haklarını ellerinden almayalım; onlara, örftü, âdetti, vesaire diyerek baskı yapmayalım ve bu kanunda geçen kelimelerin manasını içimize sindirelim. Göreceksiniz ki, o zaman, birçok meseleyi çok daha kolay halledeceğiz ve memleketimiz, nasıl 1922'den sonra, 1923'ten sonra, yokluk içerisindeyken, çok kısa zamanda gerçekten büyük gelişim göstermişse, eğer, on yılda 7 bin kilometreye, 10 bin kilometreye varan demiryolları yapılmışsa ve 1935'e kadar, 1940'lara kadar, Türkiye'nin hemen her yerinde, gerçekten de önemli fabrikalar yapılmış ve hakikaten büyük bir gelişme gösterilmişse, bunda, millet ile devletin birliğini, beraberliğini görmekteyiz; ama, bugün, çıkıp, o birlik ve beraberliği bozacak şekilde, şu sermaye İslamî sermayedir, bu sermaye şudur, bu insanların başında bu vardır, bu insanlar şöyledir dersek, bu millete yazık ederiz ve bu kanunun da şuuruna varmamış oluruz.

Onun için, elbette, bu memleket için, bu memleketin varlığını korumak için canlarını vererek şehit olanların evlatlarına, bunların yanında, kolunu verererek, bacağını vererek malul kalanlara bakmakla ilgili mükellefiyetimizi kabul ediyor ve Fazilet Partisi Grubu olarak, elbette, bu kanun tasarısını destekliyoruz; ancak, tabiî, deminden beri söylemeye, ifade etmeye çalıştığım şehitliğin manasının da bilinmesini istemek ve şehitliğin manasına gerçekten saygı gösterilmesini beklemek, elbette, hakkımızdır. Bugün, hâlâ, Anadolu'nun hemen her yerinde şehitler vermekteyiz. O şehitlerin anaları, ağıtlar yakmakta, gözyaşı dökmektedir. Dün de gördük ki, Anadolu'nun muhtelif yerlerine cenazeler gitmekte ve gerçekten, milletimiz, bunun için büyük üzüntü duymaktadır; ama, o üzüntüyü duyarken, bir üzüntü daha duymaktayız; o anaların evlatları şehit olurken, o başı örtülü hanımların bu şekilde tahkir edilmesini ve onlara layıkıyla saygı gösterilmemesini de, elbette, uygun görmüyoruz. Daha da ilerisini söyleyeyim. Elbette, sadece siviller değil, onun en büyük komutanı da, orada bulunan en büyük komutanı da, o vatan için şehit olan, kanı akan evladımızın cenaze namazını kılsın istiyoruz. (FP sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Kılıyor... Kılıyor... Hepsi kılıyor.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Yazık!.. Yazık!..

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bu da, zannediyorum ki, bu milletin hakkıdır ve hepimizin de hakkıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum ve bu kanun tasarısının, gerçekten, hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyorum. (FP sıralarından alkışlar)

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Olur mu öyle şey... Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞKAN – Sayın Yülek, teşekkür ederim.

Yalnız, her yerde görüyoruz... Tabiî, şehitler hepimizin şehitleri ve bu şehitlerin cenaze namazına da hiç rütbe farkı gözetilmeden herkes katılıyor. Burada, bunları dile getirirken, biraz merhamet ölçüleri içerisinde hareket edersek, daha iyi olur. Yani, görüyoruz televizyonlarda; orgenerali de katılıyor, generali de katılıyor, albayı da katılıyor...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Ben, namaz kılmaktan bahsettim.

BAŞKAN – Ben, burada sarf ettiğiniz lafın ne anlama geldiğini, doğrusu, anlayamadım; yani, gerek de yok... Bu ordu da bizim millî ordumuz, güvenlik kuvvetleri de... Onlar da Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşları. Ben, kimseyi savunmuyorum Meclis Başkanı olarak... (DSP sıralarından alkışlar)

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, aksini iddia eden mi var?

BAŞKAN – Ama, efendim, şimdi "yüksek rütbeliler de cenaze namazına katılsınlar" diyorsunuz; katılıyorlar...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Aksini iddia eden var mı?

BAŞKAN – Ama, niye?.. Katılmadıklarından kuşkunuz mu var yani?

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Ben "katılma" demedim "kılma" tabirini kullandım.

BAŞKAN – Efendim "katılsınlar" dediniz.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Ama...

BAŞKAN – Rica ediyorum arkadaşlar... Türkiye Cumhuriyeti Devleti 75 yaşındadır. Artık, Meclisimizin ve halkımızın bu 75 yıllık olgunluğa erişmesini istiyoruz. Yani, düşüncelerimizde... Artık, böyle körü körüne tenkitlerle bir yere varamayız. Bakın, biz, bu memlekette, artık, 21 inci Yüzyıla girerken çağı da atlamamız lazım. Yani, insanların karşısında konuştuğumuz zaman, bu konuşmaların ne anlama geldiğini herkes biliyor. Mümkün olduğu kadar, insanları kırmadan ve birbirimize saygı duyarak konuşalım.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, şu anda, siz, bir mütalaa da bulundunuz. Onun için, söz istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, ben mütalaa da bulunmadım. Siz dediniz ki...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Başkanlık, vazifesini yaparken, bir mütalaada, bir yorumda bulunamaz.

BAŞKAN – Efendim, bakın, ben, Başkanlık vazifesini yaparken tartışmaya katılmıyorum.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Yorumda bulunamazsınız...

BAŞKAN – Siz, konunun dışına epeyden beri çıktınız. Size, öteden beri, arkadaş olarak saygı da duyuyorum; ama, son cümleniz, biraz beni rahatsız etti. Onun için, açıklama gereğini duydum.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Ben size söylemedim ki...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ertan, mesele kalmadı.

BAŞKAN – Tamam efendim, açıklanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Bekir Kumbul; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maluller ile şehit dul ve yetimlerine tütün ve alkol ürünlerinin satış bedellerinden pay verilmesi ile onların durumlarının düzeltilmesini kapsayan 3480 sayılı Kanundaki değişiklikle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu değişiklikte, tüm partiler aynı düşündüğüne ve konsensüs sağlandığına göre, çokça da uzatmak istemiyorum; ama, kısaca düşüncelerimi belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, 2000'li yıllara giriyoruz. 2000'li yıllarda, artık, modern dünya, tüm insanlarını sosyal güvenlik kapsamı içerisine alıyor; ama, ülkemizde, 21 milyon insanımız, hâlâ, bu sosyal güvenlikten mahrumdur. Bir taraftan bunu yaşarken, bir taraftan da, 1929'da, Ulu Önder Atatürk'ün direktifleriyle, şehitlerimizin dul ve yetimleri ve maluller için getirilen, onların sosyal durumunu düzeltmeye yönelik yasada, zaman içerisinde, sonradan getirilen yasalarla değişiklikler olmuştur. Hele hele, son yıllardaki enflasyonun altında, her çalışanda olduğu gibi, bunların da ekonomik durumu her geçen gün biraz daha zayıflamış ve artık geçinemez duruma gelmişlerdir. Elbette ki, bunun, düzeltilmesi, yaşanır duruma getirilmesi gerekirdi.

Değerli arkadaşlarım, ilk çıktığı zaman, devlet tekelinden sağlanan gelirin üçte biri, harp malullerine ve şehitlerin dul ve yetimlerine verilir durumdaydı; ama, zaman içerisinde, bundan, başka kesimlere de -eğitime, sosyal tesislere- pay ayırılmaya başlandı, giderek küçüldü ve son şekliyle de, Tekel ürünlerinden -tütün ve alkolden- ayrılan yüzde 2'lik paydan, ancak yüzde 25'i bunlara verilir duruma geldi, geri kalan da Hazine ve Maliyeye devredildi.

Son yıllarda, memurların ekonomik durumlarında, gerçekten, bir zayıflama var. Hiç olmazsa, memurlarda, özel hizmet zammıyla biraz iyileşme oluyordu; bunlarda o da yoktu ve bunlara verilen ücret, gerçekten, çok komik duruma gelmişti. Öyleyse, bu, iyileştirilmek durumundaydı. Hele hele, bu ülke için, ülkenin bölünmez bütünlüğü için canını veren, hayatını veren bu insanların durumunun, ülke koşullarına göre yaşanır hale getirilmesi gerekirdi. Bu yasa tasarısı onu içeriyor. Öyleyse, buna, elbette, hep birlikte destek vermek durumundayız.

Değerli arkadaşlarım, ancak, burada yapılan değişikliğe bakıyorum -daha önceki yasalarla, memur maaş göstergelerinin katsayısına göre değerlendirilmişti- bu iyileştirmede, 1 inci derecede, gösterge 35 binlerde. Umarım, yine bir konsensüsle o gösterge artırılır ve daha da iyileştirilmiş bir duruma getiririz diye düşünüyorum.

Burada, söylemeden geçemeyeceğim bir şeyi daha vurgulamak ve Yüce Meclisin bilgilerine sunmak istiyorum: Değerli arkadaşlarım, her fon kuruluşunda, Tekel ürünlerine sarılırız, onu, bir can simidi gibi yakalarız; ama, son zamanlarda, her nedense, onu özelleştirme adı altında yabancılaştırıyoruz. Eğer, son Akhisar örneğinde olduğu gibi, BAT firmasına, o şekliyle verilirse, kendi altın yumurtlayan tavuğumuzu, bir anlamda, yabancı şirketlere bırakmış da oluyoruz. Sanırım, bu kadar önemi olan, bir taraftan tütün ekicisini, çiftçiyi etkileyen, diğer taraftan, işte bu fonlarda çok iyi kullanabildiğimiz tütünün yabancı şirketlere satılışı konusunda da, Hükümet, bu hazırladığı görüşü tekrar gözden geçirir. Tekelimizin, orada, daha düzenli, yeni bir fabrika kurmasını, belki orada çalışanların katkısıyla bunu kurmasını öngörerek yeni bir şekillendirmeye gidilmesinde yarar vardır diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, bu görüşlerimi belirttikten sonra, yeni değişikliğin, şehitlerimizin dul ve yetimlerine, malullerimize hayırlı uğurlu olmasını diler, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumbul.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

DYP GRUBU ADINA M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, son derece sosyal içerikli, sosyal içerikli olduğu kadar da ülkemizin bölünmez bütünlüğü, istiklali ve cumhuriyeti için hayatlarını seve seve feda eden kahramanlara ve onların dul ve yetimlerine, ayrıca, vazife malullerine, hayatiyetlerini insanca devam ettirebilmek için bütçeden ve Anayasamızın 61 inci maddesinde serd edilen sosyal haklardan istifade etmek üzere, tütün ve alkol ürünlerinin satış bedellerinden pay verilmesi hakkındaki 3480 sayılı Kanunla ilgili tasarıyı görüşüyoruz.

Çok değerli arkadaşlar, bir millet düşünün ki, Birinci Dünya Savaşında ülkesi tamamen işgal edilmiş; bir ülke düşünün ki, haksız yere bu korkunç mezalime tabi tutulmuş ve bu mezalim kendisine reva görülmüş. İşte, bunu def etmek ve dolayısıyla, ülkesinin bölünmez bütünlüğünü, millî birliğini, misakımillî hudutları içinde ebediyen hür, müstakil ve bağımsız bir Türkiye'yi sağlamak için, yegâne hedefi olan ülkesini bağımsızlığa kavuşturmak, işgalden kurtarmak, millî istiklalini kazanmak ve akabinde cumhuriyeti ilan etmek için bu yük millet, Büyük Atatürk'ün de o büyük komutası altında yekvücut olmuş, âdeta tek bilek tek yürek halinde o hedefe doğru amansız bir mücadeleye girişmiş. Öyle bir mücadele ki, âdeta, ölüm, dalga dalga kendisine geliyor, her gelen dalga kahraman Mehmetçiğin bir kısmını alıp götürüyor, ama, yine de yılmıyor. Âdeta, düğüne gidercesine, vatanını korumak ve kollamak için azmetmiş, karar vermiş bir kahramanlar ordusu... Her cephe böyle. Büyük Akif, ona, işte onun için o büyük methiyeyi yazmış; o Çanakkale şehitleri için "Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor" derken, işte, bu kahramanları, bir hilâl uğruna batan bu güneşleri, o büyük ve isimsiz kahramanları yâd ediyordu. (DYP sıralarından alkışlar)

Bu kahramanlar, geride dullar, yetimler bıraktılar. Bu şehitler -milyonlarca şehit- her evde bir kahraman ve o kahramaların geriye bıraktıkları...

Bir Fransız düşünürü, Türk'ün bu kahramanlarını şu şekilde tarif ediyordu: "Her milletin bir kahramanı vardır; İngilizlerin bir kahramanı vardır, Fransızların bir kahramanı vardır, Almanların bir kahramanı vardır; ama, Türkler bambaşkadır, Türklerin her evinde bir kahraman vardır." (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Kendi davası için, kendi ülkesi için, kendi bayrağı için en büyük fedekârlık olan fedayi nefs sahibi olmak, yani, hayatını hiçe sayarak vatanı için ölmesini bilmek kolay bir iş değil. İşte, bu işi kolaylaştıran, Türk Milletinin bizatihi her ferdidir. Bugün, işte, o kahraman şehitlerin kahraman evlatları, yine, ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumak ve kollamak için, misakımillî hudutları içerisinde, ülkenin birlik ve bütünlüğünü idame ettirmek, devam ettirmek için, bugün, ülkenin her yerinde bu fedakârlığı yapmakta; devletin güvenlik güçleri, kahraman askerimiz aynı görevi yapmakta -atalarından nasıl devralmışsa- aynı büyük şecaati ve kahramanlığı göstermektedir.

Peki, bu fedakârlığı gösterenlere, bizim, millet olarak, devlet olarak yapacağımız ne gibi bir vefa borcumuz var? Bu vefa borcunu gerçekte yerine getirebildik mi? Açıkça söylüyorum ki, devlet olarak, biz, bu kahraman şehitlerimizin dullarına, yetimlerine, vazife malullerine, gerçekte, arzulananı veremedik.

Anayasamızın 61 inci maddesi ne diyordu: "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.

Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.

Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir.

Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır.

Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur."

Şimdi, Anayasamızın bu amir hükmü karşısında, bizim yaptığımız nedir?

Değerli arkadaşlar, bakınız, Büyük Atatürk "30 Mayıs 1929'da 1485 sayılı Kanunla, bu vatanı için hayatını feda eden bu kahramanların evlatlarına ve gazilere, biz, devlet olarak hamiyet kanatlarımızı açtık ve onları sosyal güvence altına aldık ve bunları maaşa bağladık. Nasıl bir maaşa; işte, Tekel maddelerinin yıllık satışlarının üçte birinin bir yıllık faizi de dahil olmak üzere bunlara tamamını vereceğiz" demiş. Bilahara, bu fonda toplananlara bırakınız ilave etmeyi, bilakis, bundan almışız, Maliye Bakanlığının diğer masraflarına ve devletin diğer masraflarına tahsis etmişiz ve bunu, âdeta, kısalta kısalta kuşa çevirmişiz ve öyle bir hale gelmiş ki, şehit dul ve yetimlerimiz, o, vatanın güvencesi altına aldığı, devletin güvencesi altına aldığı bu kahramanların evlatları, yeteri derecede tahsilini yapamamış, maişetini bile sağlayamamışız, giydirememişiz, sıcak bir yuvaya kavuşturamamışız ve gördüğümüz zaman, âdeta, muhtacı himmet bir durumda, kendi kaderlerine terk edilmiş zavallılar ordusu meydana gelmiş. Devlet böyle olmamalıydı; devlet, devleti ayakta tutan, devleti devlet yapan evlatlarının, o şehitlerinin, o gazilerinin böyle durumlarına bigâne kalmamalıydı, onları kendi kaderlerine terk etmemeliydi.

İşte, bunun içindir ki, bugün, o, 1485 sayılı Kanundan sonra, 1695, 2951 ve son olarak, bugün değiştireceğimiz 3480 sayılı Kanun gereğince...

Sayın Başkan, son derece önemli bir kanunu görüşüyoruz.

BAŞKAN – Zaten farkındayız efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Benim sizden istirhamım, bu konuyu, yani, hayatı pahasına, ülkesinin istiklalini ve cumhuriyeti koruyan bu kahramanların meselelerini görüşürken, arkadaşlarımızın ciddiyete davet edilmesidir.

BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, hepsi sizi dikkatle dinliyor efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sol köşeden sesler geliyor.

BAŞKAN – Yok; o sesler kesildi efendim.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Çünkü, içeride konuşulunca, hatibin konuşma insicamı bozuluyor.

BAŞKAN – Tabiî, dikkati dağılıyor efendim; doğru, haklısınız...

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, o günden bugüne, yani, 1929 yılında Büyük Atanın emirleriyle çıkarılmış olan 1485 sayılı o Kanundan bugüne kadar geçen süredeki gelişmelere baktığımız zaman, pek de yeteri derecede bir gelişme sağlanamamış olduğunu görüyoruz.

Bakın, sizlere, Batı'dan bir örnek vereyim: 1996'da, Danimarka'da bir inceleme yaptım. Danimarka'ya bir Türk vatandaşı gitmiş; ayakları tutmuyor; kendisine bir sakat arabası vermişler; fakat, orada demişler ki "devlet, sana, motorlu vasıta vermek -yani, elle hareket eden bir otomobil vermek- mecburiyetinde; çünkü, Danimarka kanunları bunu öngörmüştür." Çocuk müracaat ediyor ve müracaatı neticesinde, o günkü Türk parasıyla 5 milyar lira bedelinde olan bu arabayı, devlet, bu kişiye almak mecburiyetinde kalıyor; bir de "biz, size, yanlışlıkla bu tekerlekli sandalyeyi verdik; kusura bakmayın" diyerek özür diliyorlar ve çocuğa o arabayı veriyorlar. Şimdi, bu, yabancı bir ülkenin, başka bir yabancı ülke vatandaşına göstermiş olduğu bir sosyal güvencedir. Peki, biz ne yapıyoruz?..

Arkadaşlar, işte, onun için diyorum ki, Mecliste çok güzel bir tablo meydana gelmiş; zaten, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışan da, bu güzelliklerde, el ele vererek, gönül birliğiyle, yekvücut olarak, birlik ve beraberlik içerisinde, bu millî meselelerde fikir birliğine varmaktır ve ben görüyorum ki, bugün, biraz sonra okunacak olan ve bizim Grubumuzun teklifiyle verilen önerge, bütün gruplardaki arkadaşlarımızca da tasvip görmüştür; ben, Mecliste grubu bulunan partilere mensup bütün milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı arz ediyor, saygılarımı sunuyorum; çünkü, bu önergeyle, gösterge katsayıları 5'er bin puan artırılarak, 1 inci malullük derecesinin göstergesi 35 binden 40 bine çıkarılmıştır; bu, fevkalade güzel bir yaklaşımdır. Onun için, şehit, dul ve yetimlerimize, vazife malullerine verilecek maaş, bugün Meclisimizde çıkarılacak tasarıdaki katsayılarla, yüzde 100'e yakın bir artış kaydedecektir. Bu yeterli midir; hayır, yeterli değildir. Ümit ediyorum ki, inşallah, şu Meclis, ülke meselelerinde, hep böyle birlik halinde olmalıdır -ki, öyle olması lazım- çünkü, bu Meclisin temelinde kahramanlık vardır; bu Meclis, kahramanlar meclisidir; bu Meclis, istiklalini sağlamış olan bir meclis; bu Meclis, Türkiye'nin kurtuluşunu ve dolayısıyla, tespit ettiği Başkomutanla, ülkenin o büyüklüğünü sağlayan bir meclistir.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Eskidendi o...

M.NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – İnşallah, o eskiler yeniden gelecek; çünkü, bugün burada bulunanlar, o kahramanların evlatları! ("Bravo" sesleri, alkışlar) O kahramanların evlatları, büyük Türkiye'nin yeniden büyümesi, gelişmesi ve insanlarının huzura, sükûna, güvenliğe ve refaha kavuşması için yeniden yekvücut olacaktır; asgarî müştereklerde birleşecek, aralarındaki konsensüsü sağlayacak, güzelliklerde birbirleriyle yarış içerisinde olacak ve böylelikle ülkeyi muasır medeniyet seviyesine çıkaracaktır.

İşte, o günlerde, inşallah, bütçe imkânları daha da gelişecek, daha da artacak ve hepimizin en kutsal görevi olan, bizim emanetimiz olan, devletin himayesi altında olan şehitlerimize, dullarımıza, yetimlerimize, gazilerimize, vazife malullerine bu büyük imkânı, bu büyük desteği sağlama imkânını, bu Meclisimiz daha büyük bir başarıyla bulmuş olacaktır.

O sebepledir ki, arkadaşlar, geliniz, bu güzellikleri hep sürdürelim; ülke, buna muhtaçtır; ülke, bizden, büyük fedakârlıklar beklemektedir. Bakınız, dün bizim bir vilayetimiz mesabesinde olan -ismini bile söylemek beni rahatsız ediyor- bir Güney Kıbrıs, bugün, Avrupa Birliğine girişinin kesin müzakereleriyle karşı karşıyadır; ama, gelin görün ki, cihanşümul bir imparatorluğun bugünkü vârislerinin -Türkiye'nin- o kahramanlar Meclisinin, Çanakkale'de, Galiçya'da, Kafkasya'da şahikalar yaratan bu milletin evlatlarının, bugün, Avrupa Birliğinde ismi bile yad edilmiyor! Bu, bizim için, fevkalade hazin, üzüntü verici ve son derece düşündürücü bir olay.

Bu niye böyle oldu?! Bunun böyle olmasının sebebi; dün, vatan için bütün fedakârlıkları göze alarak, her şeyini, kendi indî düşüncelerini bir tarafa bırakıp, sırf ülke menfaatı için yekvücut olan insanlarımız, acaba bugün, bu erdemden yoksun bir duruma mı geldi?!

BAŞKAN – 1 dakikanız var Sayın Çetinkaya.

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – İşte, bu durum karşısında, bize düşen en önemli görev; bu büyük ülkenin büyük insanları olarak, geliniz, yeniden güzelliklerde birleşelim; geliniz, ülkenin millî meselelerinde, önemli millî politikaları tespit edelim. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu millî politikaların gerçekleşmesinde her zaman hazır ve nazırız. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, bu vatan için canlarını feda eden o kahramanların ruhlarına Allah'tan mağfiret, geride kalanlarına sağlık diliyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya; Meclisin her kesiminden böyle alkış alacak çok güzel bir konuşma yaptığınız için de sizi tebrik ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

3480 SAYILI MALÛLLER İLE ŞEHİT DUL VE YETİMLERİNE TÜTÜN VE ALKOL ÜRÜNLERİNİN SATIŞ BEDELLERİNDEN PAY VERİLMESİ HAKKINDA KANUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. – 13.10.1988 tarihli ve 3480 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin değişik (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“b) Her yıl ödenecek miktar, malûllük derecelerine göre aşağıdaki yazılı göstergelerin ödemenin yapılması gereken yılın ilk dönemindeki Devlet memuru aylıklarına uygulanacak katsayı ile çarpımı neticesi bulunacak tutardır.

Malûllük Derecesi Göstergeler

1 35 000 2 31 000 3 22 000 4 20 000 5 17 000 6 15 000

3 üncü maddenin (b) ve (d) bendinde sayılan dul ve yetimlere 1 inci derece malûllere uygulanan gösterge üzerinden; bunlar bir kişi ise tamamı, birden fazla ise eşit olarak paylaştırılmak suretiyle ve sosyal güvenlik kanunlarına göre dul ve yetim aylığı aldıkları sürece ödeme yapılır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 3480 Sayılı Maluller ile Şehit Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkındaki Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde yer alan gösterge rakamlarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saffet Arıkan Bedük Nihat Matkap Turhan Tayan

Ankara Hatay Bursa

Ülkü Güney Ali Ilıksoy Abdüllatif Şener

Bayburt Gaziantep Sıvas

Mahmut Yılbaş

Van

Malullük Derecesi Göstergeler

1 40.000

2 36.000

3 31.000

4 28.000

5 25.000

6 22.000

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Takdirlerinize sunuyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

DEVLET BAKANI YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon, çoğunluğu olmadığı için, takdire sunuyor; Hükümet önergeye katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu kanun 1 Ocak 1998 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun. Dileriz ki, memleketimizde bundan sonra şehitler olmasın.

Sayın milletvekilleri, şimdi, gündemdeki kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmeye devam ediyoruz.

8. – Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı : 581) (1)

BAŞKAN – Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerindeki müzakereye başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, şimdiye kadar bize intikal eden söz istemi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi'dendir.

Buyurun Sayın Develi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA HİLMİ DEVELİ (Denizli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince, güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle görevli olanların bu görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle ölmeleri halinde kanunî mirasçılarına, sakatlanmaları veya yaralanmaları halinde kendilerine maddî ve manevî tazminat olarak nakdî tazminat ödenmektedir. Ancak, yasaya göre, devletin, terör hareketlerine karşı giriştiği faaliyet savaş hali sayılmadığından dolayı, mücbir sebep olarak nitelendirilmemektedir.

Teröristlerin eylemlerinden zarara uğrayanların bu zararı, tüm ülkede değil, ülkenin bir kısmında yaratılan bir zarar olduğundan, yargı kararı gerektirmektedir. Böyle bir maddenin eklenmesiyle, terörle mücadele edenlerin etkin görev almaları nedeniyle uğradıkları mağduriyet giderilmiş olacaktır.

Son onbeş yılda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğunlaşan terör eylemleri nedeniyle, çok sayıda güvenlik görevlisi şehit olmuş ya da sakat kalmıştır. Bugüne kadar, sakat kalmış kişilere veya şehit olmuş kişilerin birinci derece yakınlarına, ancak yargı yoluyla güncel tazminat ödenebilmektedir. Yargılama süresinin uzun olması ve uzun emek harcanması nedenleriyle dava açmayan hak sahipleri mağdur olmaktadır. Yargı kararlarında ödenecek tazminat miktarı belirlenirken, amaç, mevcut durumu korumak, zararlandırıcı olay vukua gelmeseydi, mal varlığı ne seviyede olacak idiyse, onu sağlayarak denkleştirmektir. Gelişen hukukta, telafisi imkânsız bir zarardan söz edilememekte, ölümün dahi maddî ve manevî tazminatla tazmin edildiği varsayılmaktadır. Yargı tarafından, kusursuz sorumluluk ilkesine dayanılarak, zararın, yalnızca zarar görenin üzerine bırakılmayıp, topluma yayılması, adalet, eşitlik ve hakkaniyet esaslarına uygun düşecek şekilde hesaplanan tazminat miktarından, 2330 sayılı Kanuna göre ödenen nakdî tazminat mahsup edilmektedir.

Bilindiği gibi, 2330 sayılı Yasa gereğince, ödemelerde memur maaş katsayısı esas alınmaktadır; ancak, son yıllarda, memur maaşlarındaki artışlar, özel hizmet tazminatlarının artırılması yoluyla sağlandığından, nakdî tazminat ödemelerinde bu değerler hesaplanamamaktadır. Dolayısıyla, hak sahipleri, enflasyon karşısında yenik düşmektedirler.

Plan ve Bütçe Komisyonunda da belirttiğimiz gibi, bu yasadan, binlerce şehit ve malulümüzün yakınları yararlanacak. Hiç olmazsa, kalanların, yaşamlarını sürdürebilmeleri konusunda da, bir ölçüde, bu çıkacak yasayla, mağduriyetleri giderilmiş olacak.

Tasarının kanunlaşması halinde, yapılan hesaplamaya göre, ödenecek tazminat miktarları, ölenlerin yasal mirasçıları için 5 milyar 529 milyon lira, yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteğiyle sürdürebilecek şekilde sakat olanlar için ise 11 milyar 58 milyon lira olarak hesaplanmaktadır. Bugünkü değerlerle, bu insanların, yaşamlarını sürdürmeleri için, maalesef, bir ev dahi alma şansları görülmemektedir.

Bütün bunlara karşın, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarıyı destekliyoruz. Yasa tasarısının, şehit yakınlarına ve sakat kalan gazilerimize hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Develi.

Fazilet Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 581 sıra sayılı, Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde, Partim ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Birlik ve beraberlik içerisinde, arkadaşlarımızın hamasî konuşmalarıyla, manevî bir hava içerisinde, karar yetersayısı, yoklama falan demeden, bu memleket için fedakârlık yapmış olan değerli insanların, şehitlerin evlatlarının ve ailelerinin; sakat kalmış, bu memleket için fedakârlık yapmış, bir uzvunu kaybetmiş değerli vatandaşlarımızın ve kardeşlerimizin mağduriyetlerinin bertaraf edilmesi hususunda, ittifak halinde, Meclisimiz, çalışmasına devam ediyor; bundan da ne kadar haz duysak, yeridir.

Bu memleketin her evladını, her fikirde olan insanını, her türlü duygularla mücehhez olan fertlerini kırmadan, incitmeden, iteklemeden, zorlamadan, dışlamadan bu hizmetlerin devam etmesinde, memleketimizin büyük faydaları vardır; bunu, bir kere, ifade etmekten haz duyuyorum ve bunun devamını temenni ediyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sağ ol Ali Bey.

ALİ OĞUZ (Devamla) –Bu, karşılıklıdır inşallah. Bu hizmetleri, bu insanî duygular içerisinde yaparsak, daha da faydalı, verimli olur ve bu Meclisin de itibarı daha yükseklerde olur.

Değerli arkadaşlarım, özellikle şunu ifade edeyim: 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince, güven ve asayişi korumak ve kaçakçılığın men ve takibiyle görevli olanların, bu görevleri ifa ettikleri sırada ölmeleri halinde kanunî mirasçılarına veya sakat kalmaları, yaralanmaları halinde kendilerine, maddî ve manevî tazminat olarak nakdî tazminat ödenmesi hususunda hükümler getiriyoruz ve bugüne kadar yapılan tatbikatın aksayan taraflarını bertaraf etmek hususunda da yine düzenlemeler getiriyoruz. Böylece, ölenlerin ailelerine, mirasçılarına belli miktarlarda ödemeler yapılması ve hayatta kalan sakatların hayatlarını devam ettirmeleri hususunda kendilerine yardım edecek ve maddî imkânlarını tamamlayacak, bir noktada da olsa, az da olsa acılarını hafifletecek surette yardımlar yapılması hususunda düzenlemeleri birlikte tanzim ediyoruz.

Bu arada, Anayasanın 125 inci maddesi gereğince, kendilerine, doğan zararları ödeme hususunda, idarenin sorumluluğunu da dile getiriyoruz. Son yıllarda, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ölen veya yaralanan, şehit olan veya bir organını kaybeden kardeşlerimizin ve vatandaşlarımızın tazminatlarının hesaplanması hususunda ve onlara geçinebilecekleri şekilde tazminatlar ödenmesi konusunda, hükümleri yeniden gözden geçirerek, onların acılarını azaltmak ve yaşamlarını huzur içerisinde tamamlamaları hususunda uygulamaları düzenliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şunu hemen ifade etmek isterim ki, burada, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunun tespitinde ve daha evvelki ödemelerde ve bundan sonraki ödemelerde belli aksakların yine de giderilemediği hususu, herhalde dikkat nazarlarınızdan kaçmayacaktır. Özellikle Plan ve Bütçe Komisyonu raporunda, ölenlere 5 milyarı aşkın bir para, sakat kalmış olanların hayatlarını devam ettirmeleri hususundaki ihtiyaçları yardım gerektirdiğinden, onlara biraz daha fazla -11 milyar gibi- paranın ödenmesi hususunda da, yine bazı bilgileri görüyoruz.

Gönlümüz isterdi ki, ölenin -ölen ölmüştür, artık onun ailesine vereceği bir şeyi yoktur- kalanlarına biraz daha fazla bir şeyler verilmesi ve ölenin acısının, bir noktada hafifletilmesine yardım edilmesi ve kalanların hayatlarını rahat bir şekilde tamamlamaları için, hiç olmazsa, onlara, kimseye muhtaç olmayacak derecede bir şeyler ödenmesi hususu nazara alınmış olsun; ama, görüyoruz ki, bir noktada, tasarının bazı aksayan tarafları var; bunu, özellikle, Sayın Komisyona ve Hükümete duyurmak istiyorum. Burada, gerek şehitlerimizin ailelerinin ve mirasçılarının gerekse sakat kalmış olanların, hayatlarını devam ettirmeleri sırasında, başka kimselere el avuç açmamalarını sağlayacak, belki de çalışamayacak durumda olan bu kardeşlerimizin acılarını hayat boyu dindirecek miktarda ödemeler yapılması temenni edilir.

Değerli arkadaşlarım, özellikle, bu davalarda, ödenecek aylıkların hesaplanmasında, aksayan yanların ve enflasyon nispetinde uğranılan zararın, düşen ve azalan miktarların da nazara alınarak, bu kardeşlerimize verilen miktarların, hayatları boyunca kendilerini rahat ettirecek bir seviyede olması hususundaki temennilerimi de ifade ediyorum.

Bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen Hükümete ve Komisyona ve bütün kardeşlerime sevgilerimi, takdirlerimi ve teşekkürlerimi ifade ederken, Yüce Meclisi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

Söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Muş Milletvekili Sayın Necmettin Dede'de.

Buyurun Sayın Dede. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım; konuşmama başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, hukuk, insanlığın en önemli birikimi. İnsan topluluklarının bir arada yaşaması ve haklarının korunması, ancak hukuk sayesinde mümkün olmaktadır. Bir anlamda, uygarlık, hukukun gelişmesiyle sağlanabilmiştir. Tarih boyunca bu konuda gösterilen çabalar azımsanacak gibi değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısıyla yapılacak olan uygulamayla, toplumumuz, hızla, hukuk devleti ilkelerine yaklaştırılmaktadır. Bu kanun tasarısı, sorunların çözülmesi için gereklidir; doğan ihtilafları önlemeyi, yargı kararıyla hükmedilen tazminatlarla dengeyi sağlamayı, sorunları baştan çözmeyi amaçlamaktadır. Bu tasarıyla, nakdî tazminat miktarının, yargı yoluyla verilen tazminat miktarlarına yaklaştırılarak, hak sahiplerinin tazminatlarının, dava açılmadan, idare tarafından öncelikle verilmesi amaçlanmakta ve mağdur duruma düşen vatandaşlarımızın mahkeme kapılarında verdikleri mücadeleye gerek kalmadan, hakkaniyet sağlanmaktadır.

Çok yakın bir geçmişe baktığımız zaman, bundan altı yıl önce, Meclisteki bir inşaat sırasında, bir işçinin burada vefatı dolayısıyla ailesine verilen 500 milyon liralık bir tazminat, günlerce, aylarca, vatandaşın ailesinin mağduriyetine sebep olmuş ve yıllarca süren hukuk savaşından sonra acı dindirilmişse dahi, aile, bu konuda, bir hukuk savaşından son derece mağdur olarak çıktığını beyan etmiştir. Kişilerin haklarının korunması ve mağduriyetlerinin giderilmesi, Yüce Meclisimizde çıkan bu kanunlarla sağlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bizler, bu konuya gereken hassasiyeti göstermek, gerekli yasal düzenlemeleri acilen yapıp, mağdur olan bu vatandaşlarımızın, yargı yolunda aylarca, yıllarca süren mücadelelerine son vermek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, ben, yine, Doğu Anadolu'nun bir milletvekili olarak dile getirmek zorunda olduğum bir konuya da değinmek istiyorum; doğu ve güneydoğu... Ülkemizin her tarafında, ama, özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da, terörün hüküm sürdüğü bölgelerde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla görev yapan güvenlik görevlilerinin fedakâr çalışmaları ve gayretleri, takdire şayandır.

Bölgemizde birlik ve beraberliğin sağlanmasında büyük özveri göstererek çalışan güvenlik görevlilerimizin özlük haklarının sağlanması için, gerekli yasal düzenlemeler, defalarca bu kürsüden dile getirilmişse de, bu konuda gerekli hassasiyet gösterilmemiştir.

Son yıllarda, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğunlaşan terör eylemleri sebebiyle pek çok güvenlik görevlisi şehit olmuş veya sakat kalmıştır; aileleri, maddî ve manevî mağduriyete uğramışlardır. Ancak, ben, yine, doğu ve güneydoğuda hizmet eden görevlilerimizin toplum ve devlet için taşıdığı önemin dikkate alınması gerektiğini bir kez daha belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2330 sayılı Kanunda, devletin, terör hareketlerine karşı giriştiği faaliyet, savaş hali sayılmadığı ve dolayısıyla mücbir bir sepep olarak nitelendirilmediğinden, bu faaliyetleri sırasında teröristlerin eylemlerinden zarara uğrayanların bu zararı, tüm ülkede değil, ülkenin bir kısmında yaratılan bir zarar olduğundan, savaş halinde olduğu gibi tüm toplumun katlanmak durumunda olduğu bir kamu külfeti olarak değerlendirilmemiş, özel ve olağandışı nitelik taşıyan kamu külfetleri karşısında eşitlik ve hakkaniyet ilkesi gereğince yargı tarafından tazmini gereken bir zarar olarak kabul edilmiştir. Niteliği ve kullanıldığı görev itibariyle tehlikeli görevlerden dolayı uğranılan zararlarda kusursuz sorumluluk, bunun dışındaki eylemlerde ise hizmet kusuru ilkesine dayanılarak tazminat ödemeleri yapılmaktadır.

Yargı kararlarında, ödenecek tazminat miktarı belirlenirken, amaç, mevcut durumu korumak, zararlandırıcı olay meydana gelmeseydi mal varlığı ne seviyede olacak idiyse onu sağlayarak denkleştirmektir. Gelişen hukukta, telafisi imkânsız bir zarardan söz edilmemekte, ölümün dahi maddî ve manevî tazminatla tazmin edildiği varsayılmaktadır.

Yargı tarafından kusursuz sorumluluk ilkesine dayanılarak, zararın yalnızca zarar gören üzerinde bırakılmayıp, topluma yayılması, adalet, eşitlik ve hakkaniyet esaslarına uygun düşecek şekilde hesaplanan tazminat miktarından, 2330 sayılı Kanuna göre ödenen nakdî tazminat mahsup edilmektedir.

Bu davalar yoluyla, hak sahiplerine ödenen çok yüksek rakamlara ulaşan meblağlar, emek harcanarak ve hakkın gecikerek mahkeme yoluyla ödenmesi sonucunu doğurmaktadır.

Ayrıca, burada, başka bir önemli nokta daha vardır. İdare aleyhine dava açmamış olan hak sahipleri bu tazminatı alamadıklarından dava açanlara nazaran büyük oranda mağdur olmaktadır.

Hepinizin bildiği gibi, 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince ödenen nakdî tazminatın hesaplanmasında memur maaş katsayısı esas alınmaktadır.

Özellikle, son yıllardaki memur maaş artışlarının, özel hizmet tazminatlarının artırılması yoluyla sağlandığı göz önüne alındığında, hak sahiplerinin enflasyon karşısındaki mağduriyetleri de dikkate alınmalıdır.

Tasarı, ölenlerin kanunî mirascılarına en yüksek devlet memuru brüt aylığının 100 katı tutarında tazminat ödemeyi öngörmektedir.

Değerli milletvekilleri, şu anda en yüksek devlet memurunun aylığının brüt tutarı 55 milyon 290 bin liradır. Bu değişiklikle daha önce ölenlerin mirasçılarına verilen 3 milyar 317 milyon 400 bin Türk Lirası olan nakdî tazminat 5 milyar 529 milyon Türk Lirasına çıkarılmıştır.

Yaşamak için gerekli hareketleri yapmakta aciz ve hayatını başkasının yardımıyla sürdürebilecek şekilde malul olanlara 200 katı; yani, 11 milyar 58 milyon TL nakdî tazminat ödenecektir.

Diğer sakatlanmalarda ise derecelendirme yapılarak kanunî mirasçılarına ödenen tutarın yüzde 25'inden yüzde 75'ine kadar; yani, birinci derece (yüzde 75) 4 milyar 46 milyon 750 bin. Bu periyotlar içinde en az, 5 inci derece; (yüzde 25) 1 milyar 382 milyon 250 bin lira ödeme yapılacaktır.

Değerli arkadaşlarım, vatandaşlarımızın bu mağduriyetlerini göz önüne aldığımız zaman, vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda verilen hakların hayata geçirilmesi için, tasarıya, Doğru Yol Partisi olarak biz, müspet bakmaktayız. Sizler de takdir edersiniz ki, ülkenin bütünlüğü için her türlü fedakârlığı gözüne almış ve arkasında bir sürü yetim ve öksüz bırakarak canlarını feda etmiş bu kişilerin ailelerinin geçinebilmesi ve onların mağduriyetlerinin giderilmesi, devletimizin bekası için önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, sakat kalan gazilerimiz vardır; bunların ailelerini -bilhassa, doğuya gittiğimiz zaman, terör nedeniyle sakat kalan bu aileleri- ve onların yavrularını gördüğünüz zaman içinizin sızlamaması mümkün değildir. Yüce Meclisimizin, biraz önce gazi ve malullere göstermiş olduğu duyarlılığı, bu konuda da göstereceğinden eminim.

Hayatlarını feda eden şehitlerimize Tanrı'dan rahmet diliyorum; gazilerimize Yüce Allah'tan sabır ve sağlık diliyorum. Yüce Meclisinizin de, bu insanlarımıza, bir an önce el uzatacağına ve tüm partilerin siyasî bir ayrılık göstermeden, bu mağduriyeti gidermeleri ve bu iyiliği sağlamaları konusunda gösterecekleri faaliyetlerin ve hoşgörünün de sağlanacağına, tarafınızdan okeyleneceğine inanıyorum.

Grubum adına, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP, FP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dede.

Sayın milletvekilleri, tasarı üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

NAKDÎ TAZMİNAT VE AYLIK BAĞLANMASI HAKKINDA

KANUNUN BİR MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1.— 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin değişik (a) ve (b) bendleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) Ölenlerin kanunî mirasçılarına, en yüksek Devlet memuru brüt aylığının (Ek gösterge dahil) 100 katı tutarında,

b) Yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malûl olanlara 200 katı, diğer sakatlananlara (a) bendinde belirtilen tutarın % 25’inden % 75’ine kadar, yaralananlara ise %20’sini geçmemek üzere sakatlık ve yaralanma derecesine göre,nakdî tazminat ödenir.

Bu nakdî tazminatın tespitine esas tutulacak aylık; tazminat verilmesine dair karar tarihindeki en yüksek Devlet memuru aylığının (Ek gösterge dahil) brüt tutarıdır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına istanbul Milletvekili Sayın Ali Oğuz; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; tasarının tümü hakkındaki görüşlerimizi arz ederken, özellikle, bugüne kadar dava yoluyla haklarını almak hususunda mahkemelere giden gerek şehit ailelerinin gerekse malul ve gazilerin ıstırap içerisinde olduklarını ve onların bugüne kadar açtıkları davaların uzaması sebebiyle mağduriyetlerinin de uzadığı hususunda görüşlerimizi ifade ederken, bu tasarının getirilmesinde emeği geçmiş olanları tebrik etmiştik.

Bu tasarının 1 inci maddesi huzurlarınızda okundu. Zamanınızı almamak ve bir an evvel kanunun çıkması hususunda gayretlerimi ifade etmek bakımından, 1 inci madde gerekçesini okumakla iktifa etmek istiyorum: "Bu madde ile; bu Kanun gereğince ödenen nakdî tazminatların hak sahiplerinin dava açmaları halinde, yargı tarafından ödenmesine karar verilen tazminat miktarlarına yaklaştırılması amaçlanmaktadır." Ki, bunda da isabet vardır.

Arz eder, tekrar, bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım efendim. (FP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğuz.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı da kabul edilmiş ve yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.

Terör bölgesinde görev yapan kamu görevlilerimizin, özellikle güvenlik kuvvetlerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi Meclisimizin millî bir görevidir; ancak, terörden zarar gören halkımız da vardır. Bunu zaman zaman -kusura bakmayın- dile getiriyorum. Bölgem çok sıkıntılıdır. Şurada kurban bayramına girerken... 1994 yılından beri İlimizde tek gözlü barakalarda yaşayan aç ve sefil insanlar vardır. Özellikle, Hükümetten rica ediyorum, bu insanlara da bir çare bulsunlar. Ovacık'ta dört senedir tek gözlü barakada yaşayan insanlarımız var ve evlerinden barklarından göç etmiş insanlarımız var. İşleri yok, güçleri yok. Hükümetten rica ediyorum, buraya, yardım elini uzatsın efendim.

Sayın milletvekilleri çalışmalarımıza devam ediyoruz.

9. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/716) (S. Sayısı : 627) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler...

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Karer yetersayısı...

BAŞKAN – Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Efendim, karar yetersayısında sesiniz çıkmadı.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Duyuyorsunuz ki cevap veriyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, kusura bakmayın... İnanınız ki, duymadım. Neyse canım, bundan sonra karar yetersayısının aranmasını istersiniz.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen var mı efendim? Yok.

Şahsı adına, Hayrettin Uzun.

Şahsı adına Sayın Hayrettin Uzun.

Sayın Uzun?.. Burada.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yok.

BAŞKAN – Var efendim, var.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yok, yok.

BAŞKAN – Efendim Sayın Uzun geliyor.

Sayın Güney, kendi Grubunuzun adamını da görmüyorsunuz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yukarıda oturuyor... Yerini değiştirmiş.

BAŞKAN – Arkada olsun, önde olsun, arkadaşımız burada.

Buyurun Sayın Uzun.

Konuşma süreniz 10 dakika.

HAYRETTİN UZUN (Kocaeli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; hepinize, saygılar sunuyorum. Kürsüde konuşmam konusunda bir sıkıntı olduğunu zannetmiyorum. Bir yanlış anlama olmuştur o kadar. Bu kürsüde konuşabilme özgürlüğümün olduğuna inanıyorum tabiî ki.

BAŞKAN – Tabiî, tabiî efendim; o konuda kuşku yok.

HAYRETTİN UZUN (Devamla) – Şimdi, konu doğalgaz. Doğalgaz meselesi bir anlamda benim uzmanlık alanım ve Rusya ile Türkiye arasında yapılan anlaşma üzerine konuşmak istiyorum.

Türkiye, enerji politikasında, geçmişteki hatalardan dolayı bugün enerji sıkıntısı içindedir ve bu nedenle, bir enerji politikası olarak doğalgazı seçmiştir; yani, Türkiye, doğalgazı, enerji kaynağı olarak kullanmaya karar vermiştir ve bu nedenle yapılan, Türkiye'ye doğalgaz temini doğru bir tercihtir. Türkiye'nin gelecekteki doğalgaz ihtiyacını temin etmek meselesi önemlidir.

Ancak, tabiî, Türkiye'nin, Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra bölgede iddialı bir devlet olarak başka düşünceleri, başka projeleri de vardı. Bu projeler içerisinde en önemli meselesi, kendi ihtiyacı olan enerji kaynaklarını temin etmek; ama, bunun yanında, Kafkaslarda ortaya çıkan yeni genç devletlerin, Orta Asyada ortaya çıkan Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını teminat altına almak ve bunun için, bunların kaynaklarının dünya pazarlarına Tükiye üzerinden çıkarılması meselesiydi. Diğer önemli noktalardan biri de, Türkiye'yi sadece talep ülkesi olarak değil, bölgedeki olaylarda etkin bir şekilde rol almış bir partner olarak ve Türkiye'yi de enerji köprüsü yaparak, bölge ülkelerinin enerji kaynaklarının, Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasında Türkiye'nin katkıda bulunmasıydı.

Bugün "Mavi Akım" denen ve Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşma -önümüzdeki anlaşma- Türkiye'nin gaz teminine yönelik bir politikasının tesis edilmiş olduğunu gösteriyor; ama, bunun yanında, diğer politikalarından vazgeçtiğini de gösteriyor. Yani, Kafkaslarla ilgili politikalarından ve Türkiye'nin enerji köprüsü olma konumundan da -gaz bakımından- büyük oranda vazgeçmiş gözüküyor; çünkü, Türkiye'nin -Kafkaslardaki önemli noktalardan biri- bağımsız yollardan, Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan petrol ve gazlarını, Rusya ve İran'ın tesir sahası dışında ve kendi projeleriyle Türkiye'ye taşımak ve Türkiye'den de, Avrupa'ya nakletme projeleri vardı.

Bu anlaşma, tamemen, Rusların talebi doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu projenin başlangıcı Laserra Projesidir. Bu Laserra Projesi, Türkiye, Kanada, İsrail ve Rusya arasında, dörtlü anlaşmayla ve bölgedeki gazları Türkiye'ye, Türkiye'den İsrail'e nakletmek üzere olan bir projeydi. Sonra, Ruslar, Kafkasları, Kafkasyadaki ülkeleri by-pass ederek, doğrudan Türkiye'ye gaz vermeye çalışıyorlar.

Aynı şekilde, Türkiye'nin İran'la yaptığı anlaşma gereği, Türkmen gazının İran üzerinden Türkiye'ye gelmesi söz konusudur. Şimdi de, yine, Türkmen gazının ve bölge gazlarının Rusya üzerinden, Karadeniz altından Türkiye'ye gelmesi söz konusudur. Yani, Rusya, Kafkas ülkelerini by-pass ederek, bu projelerini doğrudan uygulamaya başlıyor ve bu projeyle de, Türkiye, burada bir partner değil, tamamen bir müşteri konumundadır. Bu proje üzerinde, Türkiye'nin, gazı almaktan başka hiçbir etkinliği yoktur.

Bir diğer önemli nokta, Türkiye'de yapılacak tüm inşaat işlerinde Gasprom İnşaat Şirketine yetki verilmektedir. Demek ki, Türkiye, bugüne kadar Türkiye'de yapılan her türlü inşaat ve imalat işlerini, ihale yöntemleriyle ve yarışmayla vermek konumundayken, bugün, bu boru hatları konusunu tamamen Rus Gasprom Şirketinin tekeline bırakmaktadır ve Rus Gasprom Şirketi, sadece Ankara'ya kurulan hattın inşaı işinde değil, anlaşma metinlerinden anlaşılacağı üzere, bu gaz ve bu gazın artırılmasıyla birlikte ortaya çıkacak olan tüm Türkiye boru hatlarının inşaı işinde tekel haline gelmektedir. Zaten, bununla ilgili anlaşma gereği, şu anda -bu anlaşma Meclisten geçmeden önce- ilgili inşaat şirketi, iki Türk şirketini partner seçerek, bu anlaşmayı yapmıştır; uygulama yapılmıştır.

Dediğim gibi, bu Mavi Akım Projesinden önceki proje, ya Ermenistan üzerinden ya Gürcistan üzerindendir ki, mevcut Rus gaz hatları, Türkiye'nin hemen sınırındadır, Tiflis yakınlarındadır veya Ermenistan'dan Kars'a yakın, 15-20 kilometre içeridedir. Oradan alınmış olsaydı, 3 milyar dolarlık bir yatırım değil, daha düşük bir yatırımla, hem de Türkiye'nin çok önem verdiği, dışpolitikada çok önem verdiği Kafkas politikasında, Gürcistan'a, Ermenistan'a yardımcı olacak projeler söz konusu olacaktı. Bugün, bu projeyle ve daha önce de İran ile yapılan anlaşma gereğince, maalesef, Kafkas ülkeleri tamamen bu projelerin dışına taşınmış, by-pass edilmişlerdir ve artık, bu projeyle, bu gazlar, Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmayacak, sadece Türkiye'nin kendi ihtiyacını karşılamak konumuyla kullanılacaktır. Bunların tespit edilmesi lazım, Meclis tutanaklarına geçmesi lazım.

Türkiye'nin, bugün, çok uzun süredir ifade ettiğimiz, fakat, kimseye anlatamadığımız Bakü-Ceyhan Petrol Projesine de yakın ilgisi vardır. Bakü-Ceyhan, maalesef, can çekişmektedir ve bu by-pass projeleriyle de, uzun vadede Türkiye'nin Bakü-Ceyhan Projesini gündeminden düşürmesi... Maalesef, öyle gözüküyor, üzülüyorum tabiî; yani, haklı çıkmak, doğru çıkmak hoş bir şey değil. Keşke, ben hep yanılsaydım ve Türkiye bundan kazançlı çıkmış olsaydı.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzun.

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat; buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Grup adına Sayın Güneri...

BAŞKAN – Efendim, gruplar geçti...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Grup adına....

BAŞKAN – Hayır, grup geçti efendim. Gruplar adına söz yok dedik; şahsı adına Sayın Uzun'a verdik; uygulamalarımız böyle yani... Rica ediyorum...

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Benim, burada söyleyeceklerimin bir bölümüne Sayın Hayrettin Uzun Bey de temas ettiler; bizim de endişemiz şudur ki: Bundan önceki Refahyol Hükümeti döneminde, Türkmenistan doğalgazının, İran-Erzurum üzerinden Ankara'ya ve hatta, oradan Avrupa'ya gönderilmesi mevzubahisti; fakat, bir, birbuçuk seneden beri, Türkmenistan-İran doğalgazı askıya alınmış vaziyette. İlk önce, boru çaplarının büyütüleceğinden bahsedildi; Erzurum-Ankara arası iptal edildi, sonra yeniden ihaleye çıkarıldı. Şimdi, yine, gazetelerde yazılanlara göre "Erzurum-Doğubeyazıt hattını büyüteceğiz, boru çapı yetmiyor" deniliyor. Buradaki bütün mesele de, esasında, İran üzerinden, Erzurum'a, Doğu Anadoluya gelecek doğalgaz boru hattı askıya alınmış vaziyettedir.

Biz, getirilecek gazlara karşı değiliz; çünkü, Türkiye'nin enerji açığı vardır, bu enerji açığının doğalgaz gibi temiz ve ucuz bir alandan temin edilmesi doğrusudur. Yalnız, bu temin edilirken, sadece, birtakım politik mevzularla, birtakım dış güçlerin baskılarıyla, bilhassa Doğu Anadolunun kalkınmasında ve ucuz enerjide, temiz enerjide -şu anda, Türkiye'nin hava kirliliği en fazla yoğun olan illeri arasına Erzurum da dahil- hava kirliliğinden enerjisine kadar çok büyük katkılar yapacak olan Türkmenistan doğalgazını, İran üzerinden Erzurum'a ve oradan Ankara'ya, Avrupa'ya götürecek hattın da bu arada ihmal edilmemesini bu Yüce Meclisten bekliyoruz. Fakat, korkumuz ve endişemiz odur ki, bir yıldan beri, hatta, 12,6 trilyon avans verilmesine rağmen, Erzurum-Doğubeyazıt doğalgaz boru hattında hiçbir imalata girilmemesi ve sadece "boru çaplarını büyüteceğiz, boru çapları yetmiyor" denilerek bu projeden vazgeçileceğidir.

Ben isterim ki, Türkiyemizin enerji ihtiyacı, hiçbir ideoloji düşünülmeden, nerede bulursak oradan karşılanmalıdır. Bu arada, Rusya üzerinden gelen gazın da Karadeniz altından gelmesini... Ama, buradaki projede de görülüyor -zaten gerekçenin başında da var- İran'dan veya Türkmenistan gelecek doğalgaz çok müsait görülmediği için, zaman alacağı için, şimdi, Karadeniz üzerinden alınıyor gibi birtakım gerekçeler belirtilerek, esasında, fiilen durdurulmuş vaziyette olan, bu Doğu Anadolu'nun kalkınmasındaki ucuz enerjide en büyük etkenliği olan İran doğalgazının, bu proje gereğiyle de, biraz daha askıya alınacağından endişe ediyorum; ama, temenni ediyorum ki, inşallah, Hükümet, bu işe ideolojik olarak yaklaşmaz, ucuz enerjiyi nereden buluyorsa getirir. Bu arada, Rusya üzerinden de doğalgaz getirilmesine karşı değiliz; ama, tekrar söylüyorum, Doğu Anadolu üzerinden gelecek gazın da ihmal edilmemesi, dileğimizdir.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Polat.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddelere geçilmesini...

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Peki efendim.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE RUSYA FEDERASYONU HÜKÜMETİ ARASINDA RUS DOĞAL GAZININ KARADENİZ ALTINDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SEVKİYATINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1. – 15 Aralık 1997 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğal Gazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyeti’ne Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Teoman Rıza Güneri; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Güneri, süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA T. RIZA GÜNERİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde konuşurken, konuyu, hem dışpolitika açısından hem Türkiye'nin enerji ihtiyaçları ve projeksiyonları açısından değerlendirmekte fayda görüyorum.

Dışpolitikayla çok yakından ilgili olan, bu konuda, maalesef, üzülerek kaydediyoruz ki, bu yapılan anlaşma, Türkiye'nin millî menfaatları doğrultusunda çok isabetle yapılmış bir anlaşma değildir. Türkiye'nin, dünya üzerindeki konumundan dolayı, en önemli avantajlarından birisi, enerjiyi üreten veya enerji kaynağı olan ülkeler ile tüketen ülkeler arasında çok ciddî bir köprü konumunda bulunmasıdır. Ancak, yapılan bu anlaşmayla, bilhassa Türkmenistan ve İran kaynaklarının Avrupa'ya aktarılması noktasında, maalesef, aksi tesirler zuhur etmiştir.

Türkiye, bütün komşularıyla, çeşitli zamanlarda, çeşitli şekillerde dostluk veya karşılıklı çekişme içerisine girmiş bir ülkedir. Rusya ile yeni dünya düzenine geçilinceye kadar, dünya iki kutuplu iken, NATO olarak, NATO'nun en büyük askerî gücünü besleyen ülke olarak bir düşman ülke ilan edildik ve Rusya'daki kaynaklardan o gün için istifade etmedik. Ancak, dünyadaki gelişmeler ve birkısım Batılı ülkelerin telkinleri doğrultusunda, bir müddet sonra, Rusya ile ekonomik ve ticarî ilişkilerimizi artırdık. Burada, Genel Kurulun dikkatini çekmek istediğim konu şudur: Biz, komşularımızla olan ilişkilerimizi, Batılı ülkelerin gözüyle düzenlemekteyiz ve bunun da acı, ağır faturasını ödemekteyiz. Enerji kaynakları açısından Türkmenistan, İran ve Irak -bilhassa doğalgaz açısından- en çok istifade edeceğimiz ülkelerdir, hem Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılama açısından hem de Türkiye'nin dünya üzerindeki bu önemli konumunu icra edebilmesi açısından.

Değerli milletvekilleri, Türkmenistan, maalesef, bu anlaşmayla gücendirilmiştir ve Türkmenistan ile henüz kontrat imzalanmamıştır. Bakın, Rusya ile 30 milyar metreküpe varan yapılan anlaşmaya rağmen, sonucunda 16 milyar metreküpe ulaşması hedeflenen doğalgaz alımıyla ilgili, şu anda, henüz, Türkmenistan ile herhangi bir kontrat imzalanmamıştır. İran ile ilgili yapılan anlaşmadan da, şu ana kadar, maalesef, Türkiye bölümündeki yatırımlar açısından son derece geri kalınmıştır. İran'dan 10 milyar metreküp doğalgaz alınması hedeflenmişti ve Türkiye tarafının ve İran tarafının boru hattının 1999 yılı sonunda bitirilmesi hedeflenmişti; ancak, bu ihaleler üzerinde yapılan değişiklikler, şartnamelerde yapılan değişiklikler ve tehir nedeniyle, bu ihaleler ancak geçtiğimiz ay içerisinde yapılabilmiş; bu ihalelerin değerlendirilmesi, sonuçlandırılması ve bu inşaatlara başlanılması baharı geçecek; yani, yazı bulacaktır. Bu gazın 1999 yılının sonuna getirilmesi mümkün olmayacaktır.

Tabiî, bu konulara ideolojik bakıldığından, 55 inci Hükümet, en büyük yanlış olarak, bu konuya ideolojik baktığından, sonuçta bu proje geciktirilmiştir. Üst üste, şu ana kadar diğer ülkelerle yapılandan çok daha fazla, Rusya ile doğalgaz üzerine anlaşmalar yapılmıştır. İlk anlaşma 6 milyar metreküplüktür ve şu anda bu gaz Rusya'dan gelmektedir. İkinci yapılan bir anlaşma 8 milyar metreküplüktür; bu gazın da teminine başlanılacaktır. Bu üçüncü anlaşma 16 milyar metreküplüktür; yani, Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşmalarının, 2007 yılında ulaşacağı hedef, toplam 30 milyar metreküp olacaktır.

2007 projeksiyonuna baktığımızda, Türkiye'nin talebinin 50 milyar metreküp civarında olduğunu görüyoruz; 50 milyar metreküpün 30 milyar metreküpünde Rusya'ya bağımlı hale getiriliyoruz. Bunun yanında, Türkmenistan ile yapılan bir ön anlaşmayla 16 milyar metreküp, İran ile yapılan anlaşmada da 10 milyar metreküp hedeflenmiştir. Bu üç ülkeden alınacak toplam doğalgazın 56 milyar metreküp olduğunu birlikte görmekteyiz; ancak, Türkiye için, en avantajlı ülke -Sayın Bakanım da bunu doğrulayacaklardır- Irak doğalgazıdır. Bu projeksiyona baktığımızda, Irak'tan alınacak gaza yer kalmamıştır. Bunun, mutlaka, düzenlenmesi ve düşünülmesi Türkiye menfaatınadır ve Türkiye'nin -yine dışpolitikayla ilgili söylüyorum- konumunun iyi değerlendirilmesi menfaatınadır; bunun Sayın Hükümet tarafından dikkate alınmasını öncelikle rica ediyorum.

Tabiî ki, bütün Batılı ülkelere baktığımızda, doğalgaz kullanımının bize göre, şu andaki mevcuda göre beş altı misli, on misli olduğunu görmekteyiz; ancak, bu ülkelerdeki doğalgaz kaynaklarının çeşitlendirilmesinden de örnek almalıyız ve biz de mutlaka doğalgaz kaynaklarımızı çeşitlendirmeliyiz. İşte, 54 üncü Hükümet döneminde yapılmış olan birkısım ön anlaşmalar vardır Nijerya ile, Mısır ile, Yemen ile. LNG tesislerimizin, şu anda 5,5 milyar metreküp civarında bir kapasitesi vardır -her ne kadar 3 milyar metreküple çalışsa da- ve bunun, yeni kurulacak tesisle 10 milyar metreküpe çıkarılması hedeflenmiştir.

Bunun yanında, Türkiye'nin, yine, doğalgazla ilgili önceki master planında, doğalgazın yüzde 70'inin boru hatlarıyla, sonra da, yüzde 30'unun LNG tesisleriyle temini hedeflenmişti; son yapılan bazı değişikliklerle, bunun, LNG tesisleriyle temin edilmesi düşünülenin yüzde 18'e indirildiğini duyuyoruz. Doğru bir yaklaşımdır; çünkü, enerji tesisleriyle temin edilen gaz, pahalı temin edilmektedir; ancak, yine, biraz önceki rakamlara baktığımızda, Rusya, Türkmenistan ve İran gazından sonra, bu yüzde 18'lik kısma da yine yer kalmamaktadır Irak'a yer kalmadığı gibi; yani, birkısım için önümüz bağlanmaktadır. Hepimiz yine biliyoruz ki, yapılan bu anlaşmalardaki miktarın asgarî yüzde 80'ini, yüzde 85'ini almak mecburiyetindeyiz, bunun daha azını alamayız; yani, en az, yüzde 80'iyle, yüzde 85'iyle, bu ülkelerdeki gazı almaya mahkûm ediliyoruz.

Tabiî, teknik olarak 2100 metre derinliğe döşenecek bir boru hattı, dünya literatürüne henüz geçmiş değil, dünyada ilk defa uygulanacak. Bunu döşeyecek dünyada iki tane gemi var, bunlardan birisi gelip döşeyecek. Bu derinlikte "J" sistemiyle döşenecek bu hattın 2100 metrede nasıl bir netice vereceğine dair henüz ispatlanmış bir durum yoktur, projeler henüz hazır değildir; yine, Karadenizin taban etütleri hazır değildir. Karadenizdeki çalışma şartlarını da, yine, hepimiz biliyoruz; ancak, nisan ile kasım ayları içerisinde çalışılabilecektir. Yani, önümüzdeki zamana şöyle bir bakıldığında, 2000 yılında devreye sokulması hedeflenmiş olan bu hattın, bu teknik şartlar ve zaman şartları altında bitirilmesi mümkün görülmemektedir uzmanları tarafından.

Hepimiz yine biliyoruz ki, 2000 yılında, Türkiye, çok ciddî bir enerji açığıyla karşı karşıyadır. Biz, bir taraftan, Türkmenistan'ı gücendirirsek; bir taraftan, İran ile ilgili girişimlerimizi yavaşlatır, 1999 yılı sonunda bitirilmesi hedeflenen boru hattıyla ilgili çalışmalarımızı hızlandırmazsak; bütün ümidimizi bu boru hattına bağlar, bütün programımızı buna göre yaparsak, 2000 yılında karanlıkta kalma ihtimalimiz büyüktür.

Bunun yanında, yine, 1999 yılı sonunda üç tane önemli çevrim santralımız bitirilecektir ve bunlara gaz temin edilecektir; gaz verilemediği takdirde, çok ciddî tazminatlar ödenecektir. Şu anda, zaten, mevcut gelen gaz, belediyelerin ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bunun yanında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güneri, süreniz bitti; ama, konuya bağlı kaldığınız için teşekkür ediyor, size eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

T. RIZA GÜNERİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...her ne kadar, Rusya'yla yapılan 8 milyar metreküplük gaz anlaşması, bu ihtiyacı karşılayacak gibi görünse de, bu boru hatları; yani, Bulgaristan üzerinden gelen mevcut boru hattının kapasitesi, bunu taşıyacak durumda değildir; bu hattın üzerine, şu anda, ancak 3 milyar metreküp daha yük verilebilecektir ve bu, 2000 yılındaki talep projeksiyonunu karşılayacak durumda değildir.

Biz, tabiî ki, temelde, Türkiye'nin enerji açığını görmekteyiz. Bunun da süratle giderilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu giderilirken, mutlaka dengelerin kurulması, çeşitlendirmenin; yani, kaynak çeşitlendirmesinin sağlanması gerektiği kanaatindeyiz. Bu anlaşmanın, bunu bir parça bozduğunu da hep birlikte görüyoruz. İşte, rakamlar ortada; Türkiye'nin toplam tüketimi 2010 yılında 53 milyar metreküp, bunun 30 milyar metreküpü için sadece bir ülkeye bağlı kalıyorsunuz. Biraz önce, çok değerli BOTAŞ eski Genel Müdürümüz Hayrettin Beyin ifade ettiği ve benim de altını çizerek belirttiğim gibi, burada, Türkiye'nin enerji kaynaklarının köprüsü olma konumunu zarara uğratıyorsunuz. Lütfen, bu açıyı görünüz ve diğer ülkelere -Türkmenistan'a, İran'a, Irak'a- bu konuda, mutlaka, sıcak yaklaşımlar içerisinde bulununuz.

Yine, LNG kaynaklarını da ihmal etmemek gerektiği kanaatindeyim. Dünyanın binbir türlü hali vardır.

Bütün bunları değerlendirerek, Enerji Bakanlığının değerli bürokratlarının, uzman kadrosunun çalışacağına; BOTAŞ'ın değerli kadrosunun çalışacağına inanıyorum. Sayın Bakanımızın ve değerli Hükümetin bu konuya dikkatlerini çekmekte fayda görüyorum.

Bu düşüncelerle, oyumuzun da müspet olacağını ifade ederek, Sayın Başkanı ve Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güneri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir yasa tasarısının görüşülmesi vesilesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Genellikle, uluslararası anlaşmaların görüşmelerinde, rutin bir şekilde, bazı iyiniyet sözleri edilir; hatta, çok kere söz de alınmaz ve otomatik olarak oylanır. Burada, zannediyorum ki, önemine tüm milletvekillerinin vâkıf oldukları bir konuda, zamanı fazla almadan, Cumhuriyet Halk Partisinin de, bu anlaşmayı ve bu konuyu ne kadar önemsediğini ortaya koyan bir anlayış içinde, sizlere, çok kısaca, görüşlerimizi ifade etmeyi gerekli gördük; anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.

Türkiye'nin, bir enerji darboğazına girmekte olduğu biliniyor. Enerjinin, gerek yurtiçi gerekse yurtdışı kaynaklardan; ama, kesinlikle, güvenilir bir çerçevede, kesintisiz olarak sağlanması, Türkiye ekonomisinin geleceği için yaşamsal önemdedir. Burada darboğazlar vardır; kaynakları, orijinlerini ve niteliklerini, çok yönlü, çok çeşitli bir yapıya oturtmamız lazım.

Doğalgaz, gerek sıvılaştırılmış doğalgaz olarak olsun gerekse gaz niteliğinde olsun, bilindiği gibi, yüksek kalorili ve kullanımı, diğer enerji kaynaklarına göre, karbon orijinli enerji kaynaklarına göre son derece kolay olan ve çabuk enerjiye dönüştürülebilen bir enerji türüdür.

Bizden evvel söz alan Sayın Hayrettin Uzun -ki, bu konunun, ülkemizde en yetkili uzmanlarındandır- olayın, geneli görüşülürken çerçevesini ortaya koydular. Türkiye, bilindiği gibi, bir taraftan, Cezayir'den, sıvılaştırılmış gaz almakta, diğer taraftan da, Sovyetler Birliğinden, Romanya üzerinden, yılda 6 milyar metreküp miktarında doğalgaz almakta. Bu yetmemekte, her yıl bunun kavgası yapılmakta. Kentlerimizde; İstanbul'da, Ankara'da şebekeler döşenmiş halde; ancak, gaz verilememekte; ama, daha önemlisi, ısıtmadan öte -ki, hava kirliliğiyle de doğrudan ilintilidir- doğalgaza döndüğünüz zaman, hava kirliliğini, büyük kentlerimizde, gerek Kayseri'de gerek Eskişehir'de gerek İstanbul'da gerek Kahramanmaraş'ta ve gerekse diğer kentlerde aşmak, yenmek mümkün olabilecektir. Bu nedenle, doğalgazı, ülkemizin bütün önemli kentsel yerleşim merkezlerine ve sanayi merkezlerine taşımamız, doğalgazdan elektrik üreten türbinlerin inşaına hız vermemiz ve bir denge içerisinde bunu yürütmemiz, hem ısıtma hem enerji sektörünün ihtiyaçları bakımından yaşamsal önemdedir.

Evet, arkadaşlarım belirttiler; dünyanın en büyük doğalgaz kaynakları, Türkmenistan'da, sonra İran'da, sonra çevre ülkelerdedir. Türkmenistan'la olan ilişkilerimizi, şimdiye değin yapılan görüşmeleri güçlendirerek sürdürmek, Türkmenistan ve İran gazını, İran üzerinden, Türkiye'ye taşımak, öncelikli hedeflerimiz arasında yer almalıdır.

Bu projeyi, daha evvel Sovyetler Birliğiyle, soğuk savaş döneminde kurduğumuz ilişkilerle başlattığımız bu ticarî ilişkiyi, şimdi, o dönemin aşıldığı ve komşu Rusya'yla daha sağlıklı siyasal, ekonomik ve sosyal ilişkilerin kurulmasının adımlarının atıldığı bir ortamda, önümüze çıkan bu fırsatı ve bu çerçevede imzalanmış olan anlaşmayı, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak onaylamak, zannederim ki, doğru olacak ve Türkiye'nin çıkarlarına yararlı bir katkı sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu proje çerçevesinde -daha evvel kısmen ifade edildiği gibi- BOTAŞ ile Rus Gasprom şirketi arasında yapılan anlaşma gereğince, Rusya içerisinde, 374 kilometrelik yeraltı boru hattı döşenecektir. Sonra, Samsun'a kadar, Karadeniz altından boru döşenecek ve Samsun'dan Ankara'ya gazı iletecek yeraltı boru şebekesi inşa edilecektir. Bu amaçla, BOTAŞ, Gasprom ve Haznedaroğlu İnşaat Şirketi ile Öztaş İnşaat Şirketi arasında imzalanmış olan konsorsiyum, Rusya ve Türkiye'deki yeraltı boru şebekelerini inşa etmek üzere, kendi içlerinde gerekli anlaşmaları tamamlamış ve bu anlaşmanın onaylanmasından sonra, fiilen inşaat aşamasına geçmek üzere beklemektedir.

Karadeniz altındaki boru hattı ise, İtalyanlar tarafından döşenecektir ve bilindiği gibi, 2000 yılında, bu şebekeden, ülkemize, ilk önce 500 milyon metremikap gaz olmak üzere, tedricen artırılarak, 2007 yılında 16 milyar metremikap gazın Türkiye'ye intikali sağlanacaktır. Takip eden 16 yıllık süre için, bu alım, tedarik, sunuş ve gazın Türkiye'ye tevdi edilmesine ilişkin anlaşmanın çerçevesi, bugün onaylayacağımız anlaşmayla garanti altına alınmış olacaktır. Bu çerçevede, yapılmış olan anlaşmanın kabulünü, Cumhuriyet Halk Partisi olarak onaylıyoruz.

Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Mustafa Baş, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin büyük bir enerji açığı olduğunu biliyoruz. Bu enerji açığının bir kısmını kapatmak için, Rus doğalgazının, Karadeniz altından, doğalgaz boru hattıyla geçmesine ilişkin iki ülke arasındaki anlaşmanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesini müspet karşılıyoruz ve destekliyoruz.

Ancak, bir endişemiz var, o da şudur: Bilindiği gibi, daha önce, 54 üncü Hükümet zamanında, Türkmenistan-İran-Türkiye doğalgaz boru hattı anlaşmaları yapılarak, büyük bir bölümünün de ihalesi yapılmıştı. Şimdi, Rusya'yla, Karadeniz hattından gelecek olan ve 2006 yılında ancak 16 milyar metreküp gazın teminini gerektiren anlaşma, Türkmenistan-İran-Türkiye doğalgaz boru hattı çalışmalarının aksatılmasına vesile olur mu? Endişemiz bu; çünkü, Türkiye'nin, büyük bir doğalgaz ihtiyacı vardır, İstanbul'un büyük bir doğalgaz ihtiyacı vardır.

Hatırlanacağı gibi, İstanbul'da, 1993 yılının ocak ayında yapılan hava kirliliği ölçümünde, havada 400 mikrogram kükürtdioksit tespit edilmiş ve çok yüksek bir rakam olarak tarihe geçmiştir. Dünya standartları, havada 150 mikrogram kükürtdioksit olabileceğini ifade etmektedir. Bugün, havada bu kükürtdioksit oranı 90 miligrama inmiştir. Bu nasıl olmuştur; İstanbul'da 8,5 milyon ton kömür kullanılması gerekiyordu; doğalgazın yaygınlaştırılması sonucunda, bu, 2 milyon tona indirilmiş; bu da, ıslah edilerek şehre sokulmuştur. 1992, 1993, 1994 yıllarında havası kirlenen İstanbul, Büyükşehir Belediyesinin başarılı yönetimi neticesinde, hava kirliliği bakımından, dünya standartlarının çok altına inmiştir.

1989'da İstanbul'da başlayan doğalgaz çalışmalarında, 1994 yılına kadar, beş yıl içerisinde, sadece 120 bin hane abone yapılabilmiş ve 127 milyon metreküp gaz tüketimi sağlanabilmiştir. Yeni yönetim, 1994 yılından itibaren doğalgaz çalışmalarına hız vermiş ve abone sayısını 120 binden 1 milyon 100 bine ve doğalgaz tüketimini de 1,5 milyar metreküpe çıkarmıştır. İstanbul'da şu anda tesisatı yapılan 1 milyon 750 bin aboneye doğalgaz bağlanabilecek durumdadır; ama, BOTAŞ'tan yeterli doğalgazı temin edemediği için bu abonelere doğalgaz verilememektedir.

Buradan şunu ifade etmek istiyorum ki, Türkiye'nin, bir taraftan, Cezayir- İspanya-İtalya doğalgaz denizaltı boru hattı taşımacılığından daha zor şartlarda, Karadenizin daha zor şartlarında ve daha derinlikte, belki de fizibilitesi tam olarak yapılmamış, şu anda, burada alabildiğimiz hızlı kararla neticesini göremeyeceğimiz bir anlaşmayı imzalarken; diğer taraftan, Türkiye'nin hem enerji açığının kapanması hem de zehirli havanın solunmaması için gerek Karadenizde gerek Orta Anadolu'da gerek Doğu Anadolu'da ve gerekse İstanbul'daki bu büyük ihtiyacı asla ihmal etmemek üzere, 54 üncü Hükümet zamanında başlatılan Türkmenistan-İran-Türkiye doğalgaz boru hattı çalışmalarına hız vermesi gerekmektedir, canlı tutması gerekmektedir. Bir an önce, bu doğalgazın, ucuza, hatta 50 cent daha ucuza mal edilerek Türkiye'ye ulaştırılması gayretini, Hükümetin göstermesini temenni ediyoruz.

Bu anlaşmanın, her iki ülkeye ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor ve müspet oy vereceğimizi ifade ediyorum.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baş.

Hükümet adına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer.

Buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, sizleri saygıyla selamlıyorum. Benden önce konuşma yapan gruplarımızın değerli sözcülerine ve şahsı adına konuşma yapanlara da teşekkür ediyorum.

Burada yapılan konuşmalardan görülmüştür ki, Türkiye'nin en önemli, en hassas, en hayatî problemine, gerçekten de, Meclisimiz, gruplarımız, milletvekillerimiz gereken ilgi ve alakayı göstermektedirler. Ancak, burada ileri sürülen bazı hususların, anladığım kadarıyla, yeteri kadar bilgilendirilmemekten veya eksik bilgi sahibi olmaktan kaynaklandığını zannediyorum. Ben, çok hızlı bir şekilde, fazla vaktinizi almadan, şu anda 55 inci Hükümetin doğalgaz projeleriyle ilgili yaptıklarını, bakış açılarını ve bundan sonraki hedeflerini çok kısa özetlemek istiyorum.

Gündemdeki bu anlaşmanın konusu, Karadeniz'den geçerek gelecek olan Rus doğalgazıdır; ben, bununla ilgili bir iki hususu belirlemek istiyorum: Yapılan anlaşma 16 milyar metreküplük bir anlaşmadır ve yine, belirlendiği gibi, 2000 yılı başlarında Türkiye'ye intikal edecektir. Bu anlaşma da FOB olarak yapılmış bir anlaşmadır; önce onu belirteyim. Yani, biz, Samsun'da gazı teslim alacağız, gelen gazı teslim alacağız. Tabiî, burada bazı endişeler ileri sürüldü; işte, bu gaz denizin altından gelir mi, gelmez mi?.. Hem bu gazı aldığımız için bazı suçlamalar ileri sürülüyor hem de bu gaz gelmez diye iddialar var; bunları birbirine telif etmemiz lazım. Biz, gelen gazı alacağız. Gerçekten, şu anda bir tek Meksika Körfezinde derin bir geçiş söz konusudur, bir de Karadenizde olacaktır. Bu konuda hem Rus tarafındaki hem de Türkiye'deki kara geçişiyle ilgili çalışmalar devam etmektedir ve denizaltı geçişiyle ilgili fizibilite çalışmaları da sürdürülmektedir. Rus tarafı, finans kaynakları bulduğunu söylemektedir. Yani, bizim, Rusya'dan, Karadenizi geçerek gelecek olan gazla ilgili temrinlerimiz, planlamalarımız ve bizim ileriki yıllara sârî yapmış olduğumuz değerlendirmelerimizin içinde bu hususlar, zaten, dikkate alınmıştır.

Yine, bu doğalgaz ticarî anlaşmasındaki -bunları, tabiî, deklare etmemiz söz konusu değil- bu gazın gelmeme ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler de alınmıştır. Belli tarihler tespit edilmiştir, belli temrinler verilmiştir; şu tarihe kadar fizibilitenin getirilmesi, fizibilite geldikten sonra da, Türk tarafı olarak şu yükümlülüğün yerine getirilmesi, karadaki imalatın başlama tarihi ile denizdeki imalatın başlama tarihleri hepsi birlikte koordine edilmiştir. Bu konuda herhangi bir şek ve şüphenin kalmamasını istiyorum. Gerçekten de, gazın getirilmesi ile ilgili tedbirler alındığı gibi, gelmeme ihtimaline binaen de gerekli tedbirleri almış bulunuyoruz.

Yine burada üzerinde hassasiyetle durulan konu, gazın çeşitlendirilmesi konusudur. Biz, göreve geldiğimiz günden itibaren, doğalgazın gerek kaynak olarak gerek ülke olarak çeşitlendirilmesi ile ilgili çalışmalarımızı bizden önce yapılan çalışmaları da ciddî bir şekilde dikkate alarak sürdürüyoruz.

Ben, burada açıkça söylüyorum; 55 inci Hükümet olarak, bizden önce yapılmış hiçbir anlaşmayı iptal etmedik, hiçbirini geçersiz kabul etmedik, hiçbirinin hayatiyete geçirilmemesi konusunda en ufak bir çaba harcamadığımız gibi, bütün bu anlaşmalarla ilgili de çalışmaları hızlı bir şekilde sürdürüyoruz.

Burada bunu kesinlikle belirtmek istiyorum: Bazı kavramlar birbirine karışıyor; yani, doğalgazın alınması ile ilgili, öngörüşmeleri devam edenler var; yine, doğalgaz ile ilgili protokola bağlanmışlar var; yine, sadece temenni ile sürdürülmüş olanlar; var, yine, ayrıca, kesin kontrata bağlanmı;, hatta "take or pay" yani, almazsan gazı öde şartına bağlanmış anlamalar var. Mesela, İran'la yapılan anlaşma bu mahiyettedir.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Erzurum'a gaz geliyor mu Sayın Bakan, onu söyle...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Müsaade ederseniz, bunları da söyleyeyim, ondan sonra söyleyeceğim.

Yani, 2000 yılında, Türkiye, bu gazı almazsa, almadığı gazın parasını ödemek zomrundadır. Biz, 55 inci Hükümet olkarak, Türkiye'yi böyle bir yükümlülüğün altına sokacak ters bir tavır içinde olmayacağız herhalde.

Her şeyden önce, şunu da belirlemek istiyorum: Gaz alımında Irak'la ilgili herhangi bir problem yoktur. Ben, geçtiğimiz hafta, Irak Petrol Bakanıyla Monako'da ikili bir görüşme yaptım, artı, şu anda, biz, Irak'tan getirilecek olan gazın ambargoyla ilgili kısmını da, yasal statüsünde değerlendiriyoruz ve bu gazın alınması konusundaki çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Önümüzdeki günlerde, her ülke heyetleri bir araya gelip, yine, bu çalışmalara devam edecekler.

Bir de, tabiî, beni, burada en çok -alıngan davranıyorum belki; ama- özellikle, Türkmenistan'dan getirilecek gaz konusundaki hassasiyetler veya yanlış bilgilerin eseri söylenen bazı sözler rahatsız etti. Şimdiye kadar, biz göreve geldiğimiz günden beri, benim, Türkmenistan'a iki ziyaretim oldu, Sayın Başbakan, bir kere ziyaret etti. Fazilet Partisi Grubu sözcüsü arkadaş 16 milyar metreküp dedi; ama, bizim, Türkmenistan'dan alacağımız doğalgaz 32 milyar metreküptür ve biz, Türkmenistan ziyaretimiz esnasında, bu doğalgazın, iki güzergâhtan Türkiye'ye getirilmesiyle ilgili bir anlaşma imzaladık. Bu anlaşmayı, göreve geldikten sonra imzaladık. Bu iki güzergâhtan biri Hazar geçişi-Gürcistan-Türkiye'dir; diğeri, İran geçişi-Türkiye'dir.

İran geçişiyle ilgili, ülke bakanlarından biri olarak, altına ben imza attım; hem İran Enerji Bakanı hem Türkmenistan Enerji Bakanı hem Türkiye Enerji Bakanı olarak imzaladık. Bu güzergâhın fizibilitesinin yapılması konusunda Shell Şirketine görev verdik. Bu fizibilite, bize, dokuz aylık süre içerisinde, haziran ayı itibariyle teslim edilecek.

Yine, 16 milyar metreküplük Hazar geçisiyle ilgili de, Hazar bölgesindeki, Hazar Denizindeki statüde bazı problemlerin halledilmesi noktasında çalışmaları sürdürüyoruz. Ümit ediyoruz, arzu ediyoruz, önümüzdeki günlerde bu problem de bitecek ve biz, yine, her iki ülke, Türkmenistan ve Türkiye, Hazar geçişiyle ilgili fizibilitenin yapılması konusunda da bir firmaya görev vereceğiz.

Ben, şunu da belirlemek istiyorum: 30 milyar metreküp miktarındaki Türkmen gazının Türkiye'ye getirilmesiyle ilgili, üç ülkenin de Cumhurbaşkanı, bir memorandumun altına imza atmışlardır. Biz, atılan bu imzaları havada bırakmayız ve bunun gereğini yerine getirme noktasında da, şimdiye kadar çalışan bütün hükümetlerin bu çalışmalarına teşekkür ediyoruz; ama, iddialıyız, bu gazı Türkiye'ye getirecek olan hükümet de biz olacağız ve bu konuda şimdiye kadar yapılan çalışmaların hemen hemen hepsinden çok daha fazla çalışma yapıyoruz.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Ömrünüz yeterse!..

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Ha, onu Allah bilir, siz de o inancın temsilcisisiniz; ama, ben açık söylüyorum, yarın da gideceğimizi bilsek, on sene de kalacağımızı bilsek, biz, politikalarımızda -özellikle enerji politikalarını kastederek söylüyorum- bir tek değişiklik dahi yapmak niyetinde değiliz; doğru işleri doğru zamanda yaptığımız inancındayız. Biliyorsunuz, Onuncu Yıl Marşında "biz Türkiye'yi demir ağlarla ördük" anonsu vardır, açıkça söylüyorum, Allah nasip edecektir ümit ediyorum, biz de, doğalgaz ve petrol boru hatlarıyla, Türkiye'yi öreceğiz. (ANAP sıralarından alkışlar)

Burada söylenen bütün sözlere cevap vermek gibi bir çaba içinde değilim; sadece, bazı yanlış bilgilendirmeleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak konuşuyorum. Eğer biz, Türkmen doğalgazını, Erzurum geçişiyle, Sıvas- Kayseri-Ankara-Konya güzergâhından götüreceksek ve yine bu doğalgaz, Türkiye'yi bir baştan bir başa geçip Avrupa'ya satılacaksa, bizden önceki hükümetin planlamış olduğu boru çaplarıyla, bu boyutta bir gazın getirilip taşınması söz konusu değildir.

Doğrudur, biz ihaleleri iptal ettik, avans verilmemiş olsaydı, Doğubeyazıt-Erzurum hattını da iptal edecektik; ama, şimdi, oradaki zarara da katlanacağız. Netice itibariyle, Doğubeyazıt-Erzurum doğalgaz boru hattını da 42 inçe çıkaracağız ve Hazar Bölgesinin doğalgazını, Türkmen doğalgazını biz, bu boru hatlarıyla, önce Türkiye'ye, sonra da Avrupa'ya taşıyacağız.

Yapılan iş budur. Bizden önce yapılan ihaleler bu nedenle iptal edilmiştir. Tabiî, başka sebepler de vardı; çünkü, daha önce çıkılan ihalede, müracaat etmek için herhangi bir önyeterlilik aranmamıştı ve hayatı boyunca, bir metre dahi boru döşememiş bir firmaya, Doğubeyazıt-Erzurum hattı teslim edilmişti. Biz, bunları ortadan kaldırdık, daha önce doğalgaz boru hattı veya petrol boru hattı çalışması yapmış, kendini ispat etmiş şirketlere katılma imkânı sağladık; dört ayrı parçada ihale ettik . Yüzde 85'ini kredi olarak, yabancı, yerli özel sektörün katkısıyla, biz, bu boru hattını hızlı bir şekilde gerçekleştireceğiz. Tabiî, daha önce de belirleme imkânım olmuştu, biz, bu doğalgazı ne Konya'da bırakırız ne Kayseri'de; bir taraftan Anadolu'nun güneyine, bir taraftan Batı Anadolu'ya götüreceğiz; Türkiye'yi, bir uçtan bir uca -biraz önce belirlediğim gibi- doğalgaz ve petrol boru hatlarıyla örme çabamızı sürdüreceğiz.

Ben, yine, bütün konuşmacılara, yapmış oldukları, sağladıkları katkı için çok teşekkür ediyorum. Meclisimizin bu konudaki hassasiyetine de çok teşekkür ediyorum. Anlaşmanın onaylanmasına dair kanun tasarısını desteklediklerini belirten gruplara ve Yüce Meclisin tamamına çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, İçel Milletvekili Sayın Mehmet Emin Aydınbaş söz istemişlerdir; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Maddeye bağlı kalmak suretiyle konuşmanızı rica ediyorum.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Rusya'dan alınacak olan doğalgaz boru hattıyla ilgili görüşmelerimizi sürdürüyoruz; bu vesileyle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. Ayrıca, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza, verdiği bilgiler için de teşekkür ediyorum.

Bu konu, daha evvel, kamuoyunda çok spekülasyonlara neden olmuştu; basında geniş olarak yer almıştı. Biz de, burada üretilen tereddütler dolayısıyla bir soru önergesi vermiştik; ancak, bu, Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız tarafından değil de, Sayın Yücel Seçkiner tarafından cevaplandırılmıştı.

Bu cevaplandırmada, her şeye rağmen, tatmin olamadığımız bazı hususlar var. Özellikle, dünyada ilk defa uygulanacak olan ve 2 bin metre derinlikten geçirilecek olan bu doğalgaz boru hattının nasıl problemler ortaya çıkarabileceği, çalışıp çalışamayacağı çok önemli bir sorudur ve buna da tatminkâr bir cevap verilmemiştir; verilen cevaplar, müstakbel müteahhit adayı olacak durumdaki firmaların verdiği güvencelerden ibarettir, sözlü teminatlardan ibarettir, seminerlerde söylediklerinden ibarettir; ancak, böyle önemli bir konuda bir anlaşma, bir sözleşme yapılıyorsa, bunlardan daha çoğunun, daha büyük güvencelerinin verilmiş ve teknik fizibilitelerinin de hazırlanmış olması gerekirdi. Sayın Bakanımızın ifadesinde deniliyor ki "efendim, biz, zaten, Samsun'da teslim alacağız, bu, onların sorunu." İyi, ama, ya, bizim 2000 yılındaki enerji açığımızı karşılamak açısından zamanında yetiştirilemezse, meydana gelen o enerji açığımızın ortaya çıkardığı krizi ve boşluğu neyle tamamlayacağız? Bu, çok önemli bir konudur.

Sayın Bakanımız, bize bir perspektif verdiler, dediler ki, biz, daha evvel, 54 üncü Hükümet zamanında, İran'la yapılmış doğalgaz anlaşmasıyla, 10 milyar metreküpü, zaten, anlaşmaya bağlamış durumdayız. Yaptığımız iki ziyarette ve Sayın Bakanımızın Türkmenistan'a yaptığı bir ziyarette Türkmenistan'dan 32 milyar metreküp doğalgaz anlaşmasını yapmış durumdayız; Rusya'dan da zaten, 14 milyar metreküp alıyorduk, 16 milyar metreküp de şimdi alıyoruz, eder 30 milyar metreküp, bunu topladığınız zaman, halihazırda anlaşmaya bağlanmış ihtiyacımız 72 milyar metreküp...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – 2020 yılında...

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) – 2020 yılına kadar...

Irak'tan da, sürdürülmekte olan anlaşmalar doğrultusunda; rakam vermedi Sayın Bakanımız; ama, hadi ona da 10 milyar metreküp diyelim... Şimdi, bizim, 2010 yılına kadar 53 milyar metreküp belirlenmiş bir ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç, 72 milyar metreküp sağlanıyorsa, bu fazla olan gazı ne yapacağız? Bunun anlaşması yapıldı mı; bu pazarlama imkânları hazırlandı mı?

Burada üzerinde durmak istediğim önemli hususlardan bir tanesi de, tek tedarikçiye bağlı kalma riskidir. Bütün ülkeler, özellikle enerji politikalarını, birçok tedarikçiyi temin ederek, politikalarını bir tedarikçinin rizikosuna bağlanmamak noktasında geliştirmişlerdir; ancak, yine Sayın Bakanın bize verdiği cevaba göre, 2010 yılında Rusya Federasyonunun, doğalgaz açısından, bize sağladığı doğalgaz payı, toplam tedarik içerisinde yüzde 56'dır. Bu, çok önemli bir bağımlılık getirmektedir. Bizim, gerek Azerbaycan'la ve diğer Kafkas ülkeleriyle gerekse Türkî cumhuriyetlerle yaptığımız petrol ve enerji anlaşmalarında anastratejimiz, sadece bir müşteri olarak kalmak değil; bir taraftan da, bir partner olarak, enerji politikaları üzerinde söz sahibi olmak ve Avrupa'ya sevk edilecek enerji kaynaklarında söz hakkımız olmasını sağlamaktır.

Burada, bu anlaşmada gördüğümüz şey; tamamen pasif bir tedarikçi olma durumudur ve yüzde 56 gibi önemli bir bağımlılık, bizim bu partner olma politikalarımızı etkileyecek ve Rusya'nın, özellikle Shell Petrol Şirketiyle yaptığı stratejik işbirliği anlaşması gereğince, Türkî cumhuriyetlerle yaptığımız yahut da Bakü-Ceyhan petrol boru hattı noktasındaki politikalarımızı baltalayabilecek bir bağımlılığı getirmektedir.

Ayrıca, İran'dan temin edeceğimiz doğalgaz açısından da, Sayın Bakanımız "hatalı sözleşmeler yapıldı, hatalı çaplar seçildi" diyor. İran, bu petrol boru hattını Doğubeyazıt'a kadar getirecek. Acaba, biz, İran'ın getireceği doğalgaz boru hattının çapını değiştirme imkânına sahip miyiz; bu konuda herhangi bir şey yapılmış mıdır ki; Türkiye'nin içerisindeki boru hattının çapını değiştirmiş olmakla bu sorunu çözmüş olalım?

"Türkmenistan'dan doğalgaz alacağız, Türkmenistan'dan aldığımız doğalgazı, İran içerisinden veya Azerbaycan içerisinden geçireceğiz" deniliyor. Azerbaycan ile Türkmenistan arasındaki anlaşmazlıkları, özellikle petrol noktasındaki, enerji politikaları noktasındaki anlaşmazlıkları çözebildik mi; yoksa, bugüne kadar uyguladığımız politikalarla, biz, Azerbaycan ile Türkmenistan arasındaki rekabeti biraz daha mı artırdık? Bu noktada, bunu çözümleyici ne gibi bir politika izledik ve biz, Türkiye'nin içerisindeki çapı artırmış olmakla ne kazanmış olduk? Kaybettiğimiz sekiz aydır; ama, bu sekiz ay çok önemlidir.

Sayın Bakanımız taahhüt ettiler ve "2000 yılına kadar, söz verdiğimiz güne kadar, biz, bu doğalgaz boru hattını tamamlayacağız ve İran'a lüzumsuz yere para ödemek zorunluluğundan kurtulacağız" diyor; ama, kalan süre içerisinde bunun gerçekleşmesini pek mümkün görmüyoruz.

Ayrıca, Rusya'dan, deniz altından getirilecek olan bu doğalgaz boru hattının teknik sorunları çözümlenmemiştir. Biz, Türkiye'de, Marmara Denizinin altından bir deniz altı boru hattı geçirdik ve normal olarak karada üretilen, imal edilen boru hatlarının teknik olarak dört misli zamanda gerçekleştirildiğini biliyoruz. İlk defa uygulanacak olan, ne gibi teknik sorunlar doğuracağı bilinmeyen ve çözümü hakkında da net fikir sahibi olunmayan bir petrol boru hattı, 2000 yılına şurada birbuçuk yıl kalmışken, acaba ne kadar sürede bitirilecek de bizim 2000 yılındaki doğalgaz ihtiyacımızı karşılayacaktır. Bütün bu sorular, cevaplandırılmaya ihtiyaç duyulan sorulardır. Elbette, bizler de ülkemizin enerji ihtiyaçlarının en seri ve en ucuz bir biçimde karşılanmasını arzu ederiz. Bundan, hepimiz büyük bir mutluluk duyarız ve bu konuda atılmış adımları da destekleriz.

Nitekim, Fazilet Partisi olarak, biz, bu anlaşmaya "evet" oyu vereceğiz; ama, bu soruların cevabının bulunması lazım; bunlara, mutlaka net, açık cevaplar getirilmesi lazım. Bu cevapların getirilmesi için, bunların aydınlatılması için, biz, burada, bu konuşmaları yapıyoruz; yoksa, herhangi bir şekilde, ülkemizin enerji politikalarına; hatta, ülkemizin, enerjide söz sahibi olan Avrupa'ya sevk edilecek enerji kaynakları noktasında, partner olarak söz sahibi olan bir ülke haline gelmesini, herkesten fazla canı gönülden arzu ederiz.

Sözlerimin sonunda, bir hususu ifade etmek istiyorum: Sayın Bakanımız, Partimize hitap ederken "Refah Partisi" tabirini kullandı; biz, Fazilet Partisiyiz. Demek ki, zaman zaman, böyle sürçülisanlar oluyor. Bunu da, kendisine hatırlatmak ihtiyacı duydum.

Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydınbaş.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şeklini belirlemek üzere oylarınıza başvuracağım.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Salonda bulunup da oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 281 sayın milletvekili katılmış ve 258 kabul, 23 mükerrer oy çıkmıştır. Böylece, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olsun.

İnşallah, bu sayede, ülkemize, çok önemli bir enerji kaynağı sağlamış olduk.

10. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (1)

BAŞKAN – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 sayılı Tapu Kanunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 sayılı Bankalar Kanunu, 5584 sayılı Posta Kanunu ve 5682 sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon?..

HÜSEYİN YAYLA (Hatay) – Burada, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz, Komisyonun?..

HÜSEYİN YAYLA (Hatay) – Sözcüsüyüm Sayın Başkan. (FP sıralarından "özel sözcü" sesleri)

BAŞKAN – Özel sözcü...

Hükümet?.. Burada.

Efendim "özel sözcü" diye bir tabir geçmiyor "sözcü" olarak geçiyor... İçtüzükte "Komisyonlar, Genel Kurulda başkan veya başkanvekili veya o konu için seçilmiş özel sözcü ve sözcüler tarafından temsil olunurlar" deniliyor. Aslında, bu, çok ihtilaflı bir konu.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Bu kanun tasarısı için özel olarak görevlendirilmiş sözcü.

BAŞKAN – Uygulamada kabul ettik efendim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, karar yetersayısını arayalım; arkadaşlar yine kayboldular!..

BAŞKAN – Efendim, daha oylamaya geçmedik. Ben, Komisyonun temsili meselesinde fikir beyan ederken, siz, karar yetersayısının aranılmasını istiyorsunuz; zamanında isteyin efendim.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon Raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Siz "kabul" oyu mu vereceksiniz?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Evet.

BAŞKAN – Raporun okunmasını kabul edenler... Raporun okunmasını kabul edenlerde karar yetersayısı yoktur. Raporun okunmasını kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Kaç dakika ara verelim?

UĞUR AKSÖZ (Adana) – 10 dakika, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.54

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 18.07

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Görüşmekte olduğumuz 586 sıra sayılı yasa tasarısının raporunun okunup okunmaması hususunun oylanması sırasında karar yetersayısının aranması istenmişti. Yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığı için birleşime ara vermiştik; şimdi, yeniden aynı hususu oylayıp, karar yetersayısını arayacağım.

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Tasarının tümü üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İsmet Attila; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan; şahısları adına, Sayın Sıtkı Cengil, Sayın Ali Rahmi Beyreli söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın İsmet Attila.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 586 sıra sayılı, Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Hepinizin bildiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8 inci maddesinde yer alan yetkiye istinaden, vergi dairesinde kayıtlı bulunan bütün gerçek ve tüzelkişiler ile darmükelleflere, 3 Temmuz 1995 tarihi itibariyle tek vergi numarası verilmesi uygulaması başlatılmıştır. O tarihte, DYP-SHP İktidarı bulunmaktaydı ve bu, tek vergi numarası verilmesi konusu da, ülkemizin ekonomik kalkınmasının vazgeçilmez kaynağı olan verginin daha etkin bir şekilde takibi ve tahsili, vergilemede adaletin sağlanması, kayıtdışı ekonominin kontrol altına, kayda alınması amacıyla gündeme getirilmiş ve yasallaştırılmıştır. Böylece, vergi vermeyebilenlerin de vergi verir hale getirilmesinin, tek vergi numarası verilmesi suretiyle gerçekleştirilmesinin yolları aranmıştır. Özellikle de, vergi kanunlarında, o dönem içerisinde yapılan önemli değişikliklerden bir tanesi olan tek vergi numarası verilmesi konusu, üzülerek ifade edelim ki, gerekçede de yer aldığı gibi, OECD ülkelerinde ve dünyada uygulanan bir sistemdir. Ne yazık ki, o döneme kadar hiçbir iktidar bu konu üzerinde durmamış, vergi alınmasıyla ilgili önemli bir araç olan tek vergi numarası üzerinde bir çalışma yapılmadığı gibi, uygulamaya da geçilmemiştir.

Burada, tek vergi numarası verilmesi konusu, yine, 3 Temmuz 1995 tarihi itibariyle vergi mükellefi olan herkese eski numarasıyla birlikte bildirilmiş, daha sonra da, bunun bütün muamelatta kullanılacağı ifade edilerek, nüfus kayıt örneği de vergi numarası verilirken nazarı itibara alındığı için, vergi mükellefi durumunda ve konumunda olan herkesin tek bir numara alması sağlanmıştır.

Yalnız, burada, özellikle dikkatimizi çeken bir hususa değinmek istiyorum. Bunu, yine, son günlerin modası olan fıkra anlatmayla bu kürsüden dile getirelim. Bir vatandaşımız İngiltere'ye gidiyor, lisan da tam bilmediği için, bir lokantada, yemek listesini istiyor, o arada, parmak işaretiyle bir yemek söylüyor, gelen yemeğin kuru fasulye olduğunu görünce de "burada da mı karşıma çıktın" diyerek, serzenişte bulunuyor.

Anlayamadığımız bir husus, tek vergi numarasının, isim değiştirmek suretiyle, vergi kimlik numarası haline getirilmiş olmasının ne sebeple olduğunu, Doğru Yol Partisi olarak anlamış değiliz. Tek vergi numarası ile vergi kimlik numarası arasında, anlayış bakımından, uygulama bakımından ne fark var; onu da bilemiyoruz. Nitekim, işte, o dönem içerisinde aşağı yukarı 5,5 milyon olan vergi mükellefine, bu tek vergi numarası, tek tek, kayıtlı olduğu vergi daireleri itibariyle bir yazıyla bildirilmiş. Bu yazıda vergi dairesi tasrih edilmiş, eski sicil numarası konulmuş, daha sonra da, yeni tek vergi numarası, mükelleflere, bildirilmek suretiyle, bundan böyle yapacakları muamelatlarda, bu, tek vergi numarasını kullanmaları salık verilmiştir.

Doğru Yol Partisi olarak, özellikle de Maliye Bakanlığım döneminde başlatmış olduğumuz, uygulamasını yaptığımız tek vergi numarasının bu şekilde yaygınlaştırılmasının, gerçekten, bugün vermeyebilenlerden de vergi alınması, kayıtdışı ekonominin kayda alınması yönünde önemli bir araç olduğu inancıyla, bu kanun tasarısına, Komisyonda da olduğu gibi, burada da olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor; tek vergi numarasının, tekrar, ülkemize, vergi mükelleflerimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Attila.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi kimlik numarası anlayışını uygulamaya koyan, ona ilişkin kurallar getiren yasa tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başbakanımız, görüşmeleri izlemekte. Sayın Başbakan beni teyit edecekler mi, bilmiyorum; ama, Türkiye, seçimlere gidiyor. Türkiye, gelecek yıla yük getirmemesi dileğiyle, bu yılın sonuna doğru genel ve yerel seçimlere gidiyor. Peki, niye gidiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Dönemi daha üçüncü yılını doldurmadı, bu ihtiyaç nereden doğuyor?.. Bunun birçok nedeni sayılabilir; ama, eğer tek bir neden söyleyin derseniz, olayın özü, temeli, ekonomideki sorunların aşılamaması, enflasyonun aşağıya indirilememesi ve ekonomide istikrarın sağlanamaması olarak ifade edilebilir.

80'li yıllardan günümüze, merkez sağ hükümetler, şu çerçevede, bu çerçevede, bizimle koalisyonda veya bir başka koalisyonda, tek başına veya beraber; ama, kesinlikle, ekonominin yönetimini kendi tekellerinde bulundurarak ülkede iktidar oldular. Zannediyorum, artık, gelinen bu noktada herkes anlamalıdır ki, sağ siyasetin çok değerli iktisatçıları anlamalıdırlar ki, enflasyonu aşağıya indirmeden, gelişmeyi istikrar içinde sağlayacak dengeler kurulmadan, Türkiye'de siyasî istikrarı da sağlamak mümkün değildir. Bu bağlamda, yıllardır, temel eksikliklerden birinin vergi reformu olduğu görülmüştür; Türkiye'nin ihtiyaçları çerçevesinde, ekonomide istikrarı sağlamaya yönelik, ekonomide büyümeyi desteklemeye yönelik, ekonomide eşitliği ve adaleti sağlamaya yönelik bir yapılanmanın önünü açacak vergi reformu olmadan, Türkiye'de, hiçbir hükümetin iktidarının sürekli olmasının mümkün olmadığı görülmüştür. Hangi iktidar, kuruluşundan, oluşumundan yaklaşık bir yıl sonra, önümüzde daha henüz iki yıl varken, erken seçim kararı alma noktasına gelebilir...

Şimdi, burada, Sayın Maliye Bakanımız diyecekler ki "peki, biz, uzun, teknik çalışmalardan sonra, 81 ana madde, bir onun yarısı kadar da ek maddeden oluşan, çok kapsamlı bir vergi tasarısını huzurunuza getirmedik mi? Bu tasarı Meclisten geçtikten sonra, ekonominin ihtiyacı olan o reform yapılanması, vergi reformu ihtiyacı karşılanmayacak mı?" Onu, önümüzdeki günlerde göreceğiz.

O tasarıyı, altkomisyonlarda, komisyonlarda görüştük. Tasarı, değişikliklerle, ama, temelinde, getirilen çerçeve içinde, yakında -zannederim, bayramdan sonra- önümüze gelecek. O zaman, bu tasarının Yüce Meclisteki tartışmalarında, son onsekiz yılın, ekonomideki tıkanıklığın anahtarını oluşturması gereken vergi reformunun, önümüze getirilecek olan vergi reformu olmadığını hep beraber göreceğiz, saptayacağız.

Ben, o noktada daha fazla bir şey söylemek istemiyorum, onu, hep beraber, o düzlemde tartışacağız; ama, şu andaki tasarıyı tartışırken, buradan giriş yapmak ve şu anda, çok olumlu olarak tanımladığımız bu yasa tasarısının, esasında, önümüze bayramdan sonra gelmesi beklenen tasarının içinde yer alması gereken ve uygulamaya yönelik, gerekli, zorunlu bir araç olan bu konunun dahi o vergi tasarısına bir reform niteliği kazandıramayacağının altını çizmek için bu saptamayı yapma ihtiyacını duydum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de vergi yükünün Batılı ülkelere göre düşük olduğunu biliyoruz. Kazanan, yeterince vergi vermiyor, birkısmı kaçırıyor. Kurumsallaşmış olan özel ve tüzelkişiler, genellikle vergi verme eğilimine girseler dahi, mevzuat nedeniyle, muafiyetler nedeniyle, gerçekleşen fiilî vergi oranları, gerçekten, Avrupa ülkelerinin çok gerisinde.

Kayıtdışı ekonominin boyutları biliniyor; çok kere bu kürsüden ifade edilmiştir. Kayıtdışı ekonominin kayıt kapsamı içerisine alınması, vergi tabanının genişletilmesi, vergi denetimine çapraz denetim yöntemlerinin bir denetim aracı enstrümanı olarak sunulması hususları, hep, gerekli şeyler; ama, eğer, gerçekten, enflasyonu kontrol altına almak istiyorsak, vergi gelirlerini artıracak, reel anlamda artıracak önlemlerin, kararların, siyasî tercihler çok net olarak ortaya konularak bu kürsüye getirilmesi lazım. Bırakıyorum vergi adaletini bir tarafa; o konuda çok derin bir duyarlılığın oluşmasının, bu çatı altında, şu anda kolay olmadığını görüyorum; ama, en azından, enflasyonun indirilmesi için bütçenin ihtiyaç duyduğu reel kaynakların, vergilerde şu veya bu şekilde artışla; ama, temelinde, çok kazanandan çok, tüm kazananlardan, yeterince, gereğince vergi almakla mümkün olabileceğini artık kabul etmemiz gerekiyor.

Şimdi, bu tasarıyla, 1995 yılında, yani, Cumhuriyet Halk Partisinin DYP ile koalsiyon hükümeti oluşturduğu bir dönemde başlatılmış olan bir uygulamayı, bazı yasalarda değişiklik yaparak uygulamasını zorunlu hale getiren bir tasarıyı tartışıyoruz. Bu tasarıyla, Noterlik Kanununda, Pasaport Kanununda, Tapu Kanununda, Çekle Ödemeleri Düzenleyen Kanunda, Bankalar Kanununda, Posta Kanununda, Karayolları Trafik Kontrol Kanununda, İcra ve İflas Kanununda yapılmakta olan değişikliklerle, örneğin, çekle ödemelerde, bankalarda açılacak her türlü hesaplarda ve her türlü banka işlemlerinde, trafiğe kayıt işlemlerinde, icra-iflas işlemlerinde, noterlik işlemlerinde ve tapu işlemleri, pasaport alımları, havale yapılması gibi geniş bir alanda yapılacak her türlü işlemlerin sonuçlandırılmasında, o belgelerde, gerek o işlemleri yapan kurum açısından gerekse o işlemler için başvuran kişi veya kurumlar açısından, muhakkak, bir vergi kimlik numarasının ortaya konulması gerekli kılınıyor; gayet güzel.

Zannederim, aramızda, henüz, vergi kimlik numarasını almamış olan milletvekili arkadaşım azdır. Eğer almadınızsa, hemen uyarıyoruz; çünkü, yarın öbür gün, bu alanlardaki en ufak bir işlem ihtiyacınızda, sizden, vergi kimlik numaranızı soracaklar; bu, güzel bir şey. Yani, artık, ekonomiyi biraz şeffaflaştırmak lazım. Milletvekilleri olarak, kendi emvalimizi, kendi servet beyanımızı, ne yazık ki, şeffaflaştıramıyoruz. O konuda da adımlar atmamız lazım, siyasî etik kurallarını kurumsallaştırmamız, yasallaştırmamız lazım; ama, bugün, bu tasarıyla, ekonomide şeffaflaşmanın, bir ölçüde, önünü açmaktayız; bu, güzel bir olay.

Bu tasarıyla, özellikle, bankalar ve ilgili finans kurumları çerçevesinde yapılacak işlemlerde, kaydın, vergi numarası kanalıyla belirlenebilmesi, zannediyorum, kayıtdışı ekonomide para işlemlerinde, eğer, Maliye Bakanlığımız, gerekli iradeyi kullanır, gerekli otomasyon düzeyine ulaşır ve konuya bilinçle yaklaşırsa -ki, Maliye Bakanlığı bürokrasisinin bu konuda son derece bilinçli ve kararlı olduğuna inanıyorum- gerçekten, yeni vergi mükelleflerini yakalamada, vergi kaçaklarını tespit etmede, önemli mesafeler, zaman içerisinde alınabilir.

Sayın milletvekilleri, tabiatıyla, bu tasarının -ki, şu anda 6 milyon 200 bin kişinin vergi numarası halen var- uygulanmasıyla, bilemiyorum, Sayın Bakan belki açıklarlar, tahminen, Türkiye'de, Türkiye nüfusunun yarısına yakınının vergi numarası alması gerekecek.

Yaklaşık 30 milyon vergi numarasıyla yapılacak olan işlemler, sadece bunları kayda geçirmek değil, sadece kimlerin vergi numarası sahibi olduğunu belirli kayıtlarda tutmak değil; daha önemlisi, bu vergi numaraları üzerinde yapılacak olan karmaşık işlemlerin çapraz denetim anlayışı içerisinde takip edilmesi, son derece kompleks, son derece geniş bir bilgiişlem, otomasyon sistematiğinin, düzeninin, hem kurulu hem faal, işler halde tutulmasını gerekli kılacaktır. Batılı ülkeler, eğer bu konuda, yıllardır bizden birkaç adım öndeyse, bunun temel neden Batı'nın, bilgi işlem alanında bizim önümüzde olmasıdır.

Bilindiği gibi, bu konuda, üç türlü numara kullanımı var: Amerika ve Kanada'da, sosyal güvenlik numarası, sosyal sigortalar numarası kullanılıyor; bazı ülkelerde, tüm yurttaşlara verilmiş olan kimlik numarası kullanılıyor; bazı ülkelerde de -ki, bizim şu andaki tercihimiz o olmakta- sadece vergi işlemlerine has, özgü, tek vergi numarası kullanılıyor.

Sayın Ecevit'in, genel başkanımızın, 1974 yılında, Başbakanlık dönemlerinde, uygulamaya konulmuş olan projenin -halen MERNİS Projesinin- tüm vatandaşları, bir numarayla kayıt altına almayı hedef alan o projenin, doğal olarak, elektronik altyapılı bilgi işlem sistemlerinin yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanan gecikmeyle bugüne kadar yaşama geçirilememiş olması, Maliye Bakanlığını, bu konuda, kendi başına adım atmaya yönlendirmiştir.

Bu tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, MERNİS Projesi yaşama geçirildiği zaman, zannederim ki, bu vergi sicil numarası -hangi adla adlandırırsanız adlandırınız, aynı şeyler- tek vergi numarası veya vergi kimlik numarası birleştirilecektir; ama, belki, orada kapsanmayan bazı tüzelkişilere, tüzel mükelleflere yönelik vergi numarası ihdası yöntemine devam edilecektir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, vergi verme ahlakının yeterince gelişmemiş olduğunu biliyoruz; bu bir kültür meselesi. Herkes, özellikle, bazı çok saygın işadamları, vergi ödemenin nasıl bir ahlakî yurttaşlık görevi olduğunu sık sık belirtirler; ama, bakarsınız, dönem biter, genel anlamda, cirolarına bakılır, ödenen vergilerine bakılır, ortaya çıkan vergi hâsılatlarının, kurumlar vergisi hâsılatının veya çok kazançlı olduğunu düşündüğünüz bireylerin gelir vergisi ödemelerinin beklenen düzeyde olmadığını görürüz. O nedenle, Türkiye'de gerçek anlamda gelir vergisi ödeyen kesimin bordro mahkûmları olarak tanımlanan işçi, memurlardan oluştuğu biliniyor; bunun aşılması lazım. Belki yeri değil; ama, geçenlerde alt komisyonda vergi görüşmeleri yapılırken söylendiği gibi, hiç kimse, lütfen, çalışanların ödemekte oldukları Gelir Vergisinin, gerçekte işverence ödenen bir vergi olduğunu iddia etmesin. Lütfen, verginin bir yurttaşlık borcu olduğunu, alınteriyle kazanılan her ücretin bir bölümünün vergiden oluşması gerektiğini; deftere, kayda geçiş veya o bölümün Hazineye, vergi idaresine intikalinde, arada kim devrede olursa olsun, ister kamu kesimi işvereni, ister özel sektör işvereni bir kurum olsun, sonuçta aracı olan o kurumlar olmakla beraber, vergiyi ödeyenler çalışanlardır. Ben, orta vadede vergi gelirlerimizi artırması öngörülmeyen vergi tasarısının reform nitelikli yeni gelir tanımı çerçevesinde, yani, her türlü kazançları ve tasarrufları vergi kapsamına alan yeni tanımı çerçevesinde, vergi kimlik numarası uygulamasının zorunlu bir araç olacağını ve o yeni geniş tanımın uygulamaya konulmasında önemli katkı sağlayacağını düşünmekteyim; ama, dilerdim ki, bu tasarıyı hazırlayan değerli arkadaşlarımız, bunun uygulama alanında bazı pratik alanları da kapsam içine alsınlar. Örneğin, Türkiye'de, kayıtdışı servetin önemli kullanım alanlarından birini oluşturan yatların ve sürat teknelerinin kayıtları da bu kapsam içinde vergi kimlik numarasıyla ilişkilendirilsin; keza, helikopter, uçak sahibi olanların da, onların kullanımları sürecinde, kayıt işlemleri yine bu vergi kimlik numarasıyla ilişkilendirilsin; keza, dördüncü ve beşinci sınıf otellerde, motellerde kalanlar, her birimiz, otellerde o kayıtları yaptırırken de vergi kimlik numaralarımızı vermek sorumluluğu, yükümlülüğü altında olalım. Hele, bu üçüncü kayıt zorunlu hale getirilirse, zannediyorum ki, o karapara, o sıcak para kulvarlarında dolaşan, o kayıtdışının önemli unsurlarının yakalanması ve Maliye Bakanlığının vergi kapsamı, denetimi altına alınması mümkün olabilir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Algan Hacaloğlu.

Sayın milletvekilleri, gündüz mesaimizin dolmasına çok az bir zaman var; gece mesaimize devam etmek üzere...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, daha... Neyin karar yetersayını istiyorsunuz... Daha kaç tane konuşmacı var...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Mesai için oylamayacak mısınız?

BAŞKAN – Efendim, daha, tümü üzerinde Sayın Cevat Ayhan konuşacak.

SUHA TANIK (İzmir) – Verin efendim, Cevat Ayhan konuşsun.

BAŞKAN – Efendim, saat 20.00'de gece mesaisine, birleşime devam etmek üzere, gündüz mesaisini burada bitiriyorum demek istedim; ama, siz "karar yetersayısının aranmasını istiyorum" dediniz.

SUHA TANIK (İzmir) – Bırakın, Cevat Ayhan konuşsun efendim.

BAŞKAN – Efendim, biz de yorgunuz; aşağı yukarı saat 13.00'ten beri buradayız; çalışmalarımıza 6 saate yakındır, fasılasız devam ediyoruz. Zatıâlileriniz sonra geliyor Genel Kurul salonuna, ondan sonra da... Yani, isim belirtmek de istemiyorum.

SUHA TANIK (İzmir) – Cevat Ayhan konuşsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bakın, biz, çok randımanlı bir çalışma yaptık...

Saat 20.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.38

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Bir itiraz var mı arkadaşlar?

TURHAN GÜVEN (İçel) – Var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne itiraz var?

TURHAN GÜVEN (İçel) – İçtüzük hükümlerine göre iki defa üst üste birleşimi kapatmadığınız takdirde...

BAŞKAN – Yok efendim; bu, birleşimin devamı olduğu için, burada çoğunluk falan aramıyoruz. Daha Mecliste bugün de çalışmıyoruz...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, o zaman, iki defa toplantı yetersayısı bulamadığınız takdirde niye birleşimi kapatmıyorsunuz? İçtüzükte gayet açık hüküm var.

BAŞKAN – Sayın Güven, olay şu: Bu birleşim, sabahki birleşimin devamıdır.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Devamıysa Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Anlatayım da... Sabahki birleşimin devamı olunca, şimdi konuşmalara devam ediyoruz. Konuşmaların devamı sırasında da, ne karar yetersayısı istenir ne herhangi bir yoklama istenir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan, herhalde anlatamadım ben.

BAŞKAN – Efendim?..

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Buyurun.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Siz, uygulamanızda, birleşimi açıp yoklamayla başladığınızda, yoklamanın sonucunda yetersayıyı bulamadığınız zaman, ne yapıyorsunuz, ara veriyorsunuz, sonra yine açıyorsunuz. İkincisinde de, yine, yetersayı bulamadığınız zaman ne yapıyorsunuz?..

BAŞKAN – Birleşimi kapatıyorum.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Niye, birleşimi kapatıp da, akşam tekrar açıyorsunuz?

BAŞKAN – Ama, o değişik bir uygulama. İçtüzüğün... Bakın, bir şey söyleyeyim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Siz yanlış uygulama yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır... Bir dakika... Sayın Güven, onu size izah edeyim. Bizim İçtüzüğümüze göre, bir birleşim saat 15.00'te açılır ve 19.00'da kapanır. Bu, kesin bir hüküm ve İçtüzükte bu kurallar düzenlenmiş. Ancak, o İçtüzüğün yine aynı maddesi, Danışma Kurulunun teklifi ve Genel Kurulun da oyuyla, Meclisin bu saatler dışında da çalışabileceğini ifade eder. O zaman, Danışma Kurulunun isteği ve Meclis Genel Kurulunun kabulüyle, eğer, Meclis, o saatler dışında çalışma kararı almışsa, İçtüzüğün o hükmü yeni bir uygulamayı getirir.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Yani...

BAŞKAN – Efendim, bakın, ben size izah ediyorum. Kusura bakmayın... Yani, Danıştayda onsekiz sene hâkimlik yaptım da... Yani, 1966'da, 1967'de yazdığım kararlar, hâlâ, içtihat olarak uygulanır; vergicilere sorabilirsiniz. (Alkışlar) Tamam mı?!.. Onun için... Yani, ben, hukuku yorumlamasını iyi bilirim; ama, rica ediyorum...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Ben de bu Mecliste, hasbel kader, senin gibi başkanlık yaptım; ama, böyle uygulama yapmadım.

BAŞKAN – Onun için... O kuraldan ayrıldık ve uygulamalarımız da bu. Böyle olunca...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Ama, Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, uygulamamız da bu. Yani, siz iktidarda olduğunuz zaman, bu uygulamayı yaparken bizi alkışlıyordunuz da, şimdi niye eski uygulamaya dönmek istiyorsunuz? Rica ediyorum... (Alkışlar)

Şimdi, genel kural, geneldir. Tamam mı efendim.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, yine alkışlıyoruz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, İçtüzüğe göre...

BAŞKAN – Tartışma açmadım efendim.

Şimdi, 586 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Bu tasarının tümü üzerinde, DYP Grubu adına Sayın İsmet Attila, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da Sayın Algan Hacaloğlu konuşmuştu.

Şimdi, sıra, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Cevat Ayhan'da.

Sayın Ayhan, buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

FP GRUBU ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; görüşülmesi devam eden vergi kimlik numarasıyla ilgili kanun tasarısı üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bu kanun tasarısıyla, 1512 sayılı Noterlik Kanununda, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda, 2644 sayılı Tapu Kanununda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda, 3167 sayılı çekle ödemeleri düzenleyen Kanunda, 3182 sayılı Bankalar Kanununda, 5584 sayılı Posta Kanununda ve 5682 sayılı Pasaport Kanununda değişiklik yapılmaktadır.

Kanun tasarısının Genel Kurulda müzakeresine başlarken, hemen hatırlatmak istediğim bir diğer husus şudur: Yine, Genel Kurulun gündeminde, şu elimde gördüğünüz, bir kitap kalınlığında, takriben 100 maddeyi -ek maddelerle beraber- ihtiva eden büyük bir vergi kanunu tasarısı daha bulunmaktadır. Aslında, vergi kimlik numarasıyla ilgili bu kanun tasarısının, vergi kanunlarında değişiklik yapan bu hacimli tasarıyla birleştirilmesi ve beraber getirilmesi gerekirdi. Bu, sadece vergi kanunu tasarılarının birleştirilmesi bakımından değil, şu bakımdan da zarurîdir: Asıl, 626 sıra sayılı vergi kanunlarında değişiklik yapan o kanun tasarısı, vergi mevzuatında çok geniş ölçüde değişiklik getirmektedir; vergi kimlik numarasını getiren bu tasarının hükümlerini, o genel tadilat tasarısının hükümleriyle beraber mütalaa etmek gerekir. Sadece bunu düşünmek, meseleyi, eksik düşünme noktasına götüreceği için, biz, bu kanun tasarısının, o ana kanun tasarısıyla birleştirilip getirilmesini tavsiye ederiz; bu noktada da bu tavsiyemiz geçerlidir.

Muhterem arkadaşlar, bu kanun tasarısı, esas itibariyle, 5 madde halindedir. Bu kanun tasarısı, biraz evvel bahsettiğim çeşitli kanun tasarılarında değişiklik yapmaktadır ve bunlar da, bu saydığım kanunlarla ilgili olarak, vatandaşın işlemlerinde, vergi kimlik numarası kullanılmasını şart koşmaktadır. 5 inci maddede de, ceza hükümleri getirilmiştir. Ceza hükümleri enteresandır; bakmakta fayda var.

Bakın "Özel kanunlar veya bu kanun hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığı tarafından getirilen vergi kimlik numarasını tespit etmek, belge, hesap ve kayıtlarında göstermek zorunluluğuna uymayanlar hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin 7 nci bendinde yazılı özel usulsüzlük cezası kesilir ve ayrıca, özel kanunlarında daha ağır bir ceza öngörülmediği takdirde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası hükmolunur" denilmektedir. Yani, bir numarayı -herhangi bir şirket, bir nakliye ambarı veya bir ticarî kuruluş- herhangi bir yerde yazmayı unuttuğunuz, sehven yanlış yazdığınız takdirde, bir yıla kadar hapis cezası gelmektedir.

Devam ediyorum: "Şu kadar ki, kamu idarelerince yapılan işlemlerde bu cezanın muhatabı, ilgili mevzuata göre belgeleri düzenlerken, hesap ve kayıtları tutarken vergi kimlik numarasını tespit ve kaydetmekle yetkili ve görevli olanlardır." Peki, özel kuruluşlarda kimdir; onlarda da, bu muameleyi yürüten değil midir? Maddede bunu daha geniş konuşuruz.

"Bu Kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını gizleyen veya bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzel kişiler hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası hükmolunur." Yani, yanlış numara verdiyseniz, bir yıla kadar hapis cezası var. Kasten değil, bazen sehven yanlış verirsiniz... Biraz sonra arz edeceğim.

Tabiî, bu kanunla ve asıl çıkacak olan kanunla -ana tasarıyla, müteakip- herkesin bu vergi numarasını kullanması mecburî hale getirilmektedir. Yani, siz, üniversitede okuyan oğlunuza, buradan Erzurum'a havaleyle para yollayacaksınız; oğlunuzun, o parayı oradan alabilmesi için, vergi hesap numarasına sahip olması lazım. İstanbul'daki annenize veya teyzenize, birine bir para yollayacaksınız; onu bankadan almak için, mutlaka, vergi hesap numarası olması lazım. Teyzemiz, bankaya gittiğinde, numara yanında yoksa, unutmuşsa, o parayı alamadan geri dönecektir. İşte, bu boyutta bir düzenleme getirmektedir; yani, bu tasarıya bakarken bunları da beraberinde görmek gerekir. Onun için, biz, bu tasarının öbür tasarıyla beraber müzakere edilmesinde bu bakımdan fayda gördük. Cezalar ağırdır ve cezaların tekrar düşünülmesi gerekir.

Bu tasarıyı, öbür, ana tasarıyla beraber, 626 sıra sayılı tasarıyla beraber mütalaa ettiğimizde, gerek bu vergi kimlik numarası ihdas edilmesinin gerekse takriben 100 madde olan öbür vergi kanunlarında değişiklik yapan tasarının hedefi, vatandaştan, ilave 4,5 katrilyon vergi toplanmasıdır. Bunu, müzakereler sırasında Muhterem Bakanımıza da sorduk, bizzat ben de "hedefiniz nedir, ne bekliyorsunuz" diye sordum; yapılan hesap aynen şudur: 1998 bütçesinde, takriben 9 katrilyon vergi geliri tahmin edilmiştir, vergi uzmanı çevreler tarafından yüzde 50 de vergi kaçağı olduğu hesaplanmakta ve tahmin edilmektedir ve bu 9 katrilyonun yüzde 50'si 4,5 katrilyondur. Yani, vatandaşın cebinden 4,5 katrilyon ilave vergi alınacaktır. Bu vergi kimden alınacak? Tabiî, bu vergiyi almak için de bu vergi kimlik numarası, esas, iz, kılavuz, rehber ittihaz edilecektir. Yani, bütün para hareketlerinin kontrol edilmesi istenmektedir.

"Bu vergi nasıl alınacak" diye sorduğumuz zaman "şimdi kaynakta vergilendirme yapıyoruz" denilmektedir. Maliyecilerin, vergicilerin bir diğer teorisi de, net artışa göre vergilenme. Yani, nereden kazanırsanız kazanın, varlığınızda bir değişme olduysa, buna vergi tarh edilecektir. Yani, bu -asıl tasarıyı söylüyorum, tekrar onunla irtibatlandırarak- asıl tasarı, bir servet beyanını getirmektedir.

Şimdi, bundan ne doğacaktır?.. Şunu söylemek istiyorum: Bu kanun çıktığı zaman, herkes, ileride Maliyenin herhangi bir tetkikinde birtakım sıkıntılı durumlara düşmemek için, nesi varsa beyan edecektir. Nakit parası varsa, tayin edilen bir günde, herkes -63 milyon için aynı gündür- bir günlüğüne bir bankada veya bir finans kuruluşunda bloke edecek, bunu deklare etmiş olacak. Şayet, bunu deklare etmediyseniz, ileride, sizin varlığınızın tetkikinde, şu veya bu vesileyle muhatap olduğunuz zaman -çünkü, net artış teorisine yaklaşan bir uygulama getirilmektedir- bunu nereden buldun diye soracaklar, çok ikna edici bir şekilde belgeleyemezseniz vergi konusu yapacaklar. Kimdir bu; her vatandaştır. Bu gelen düzen, sadece vergi mükellefleri için değil, bütün vatandaşlar içindir. Yani, vergi mükellefi olsun olmasın yetmiş yaşındaki, seksen yaşındaki teyze de, amca da buna muhatap olur veya onsekiz yaşındaki bir delikanlı da buna muhatap olur. Getirilen düzen budur. Onun için, asıl kanunun burada enine boyuna müzakere edildikten sonra, bu vergi kimlik numarasının beraber mütalaa edilmesinde çok büyük fayda mülahaza ederiz. Onun için bunları ifade ediyorum değerli kardeşlerim.

Tabiî, Türkiye'de vergi az toplanıyor, çok toplanıyor; bu devamlı tartışılır. Ben merak ettim, baktım, Gelir Vergisi Kanununda 31 defa değişiklik yapmışız; aşağı yukarı -1960'tan sonra çıkmış Gelir Vergisi Kanunu- neredeyse her yıl bir değişiklik yapmışız. 31'den de fazladır, takriben 36-37 değişiklik var. Her yıl bir değişiklik yapmışız, iki senede bir af çıkarmışız, epey de vergi toplamışız; ama, maalesef, yine, biz, devletin gelirini giderini denk hale getirememişiz. Şimdi 1998 yılı içindeyiz, nisan ayına girdik, 4 üncü aydayız. Bakın, bu seneki bütçede 6 katrilyon faiz ödemesi var. Yani, güneşin her doğuşundan batışına, her gün için 16,5 trilyon lira devletin kasasından çıkıyor, faizcilerin, rantiyecilerin kasasına giriyor. Bu noktaya geldik.

Geçmişte çok vergiler topladık; Varlık Vergisi şeklinde topladık, benzeri şekilde topladık, Net Aktif Vergisi topladık, Ekonomik Denge Vergisi topladık... 1980 İhtilâlinden sonra, ararejim, yüzde 10 olan vergi dilimi basamağını birdenbire yüzde 40'a çıkardı; en alt dilim yüzde 10 idi, yüzde 40'a çıkardı. Bilahara, bugün, tedrici olarak yüzde 25'e kadar düşürülmüştür.

Şimdi, asıl tasarı, alt gelir grubu için, bunu, kademeli olarak 1999'da yüzde 20'ye, müteakip yılda da yüzde 15'e düşürmeyi hedef almış; ama, üst gelir grubunu da 15 puan birden düşürüyoruz, yani, yüzde 55'ten yüzde 40'a düşürüyoruz. Yani, düşük gelir gruplarında 10 puan düşerken -total, toplam- yüksek gelir gruplarında 15 puan birden düşüyor. Halbuki, Türkiye'nin meselesi, gelir dengesi meselesidir. Dünyada gelir dengesi en bozuk olan, gelir dağılımı en bozuk olan ülkelerin en başında gelmekteyiz.

Rakamlar şunu ortaya koyuyor, bakın: Nüfusun yüzde 20'si millî gelirin yüzde 55'ini almaktadır. Bu ne demek; fert başına 8 bin dolar gelir demektir. Yüzde 20 nüfus, 12 milyon 600 bindir ve bu, 182,5 milyar dolar olan millî gelirin 100 milyar dolarını almaktadır. Milli gelirin yüzde 55'i nüfusun yüzde 20'sini teşkil eden zengin gruptaki insanlara gidiyor; dolayısıyla, bu grupta fert başına düşen millî gelir 8 bin dolardır.

En düşük gelir seviyesinde olan yüzde 20 nüfus ise, millî gelirin yüzde 5'ini almaktadır. Burada da, 9 milyar 125 milyon doları 12 milyon 600 bine bölerseniz, yani, milli gelirin yüzde 5'ini yüzde 20 nüfusa bölerseniz, fert başına 724 dolar ortalama gelir düşmektedir. Yani, en düşük gelir dilimi ile en yüksek gelir dilimi arasında 11 kat fark bulunmaktadır.

İşte, bugün, Türkiye'nin temel sıkıntısı budur. Yani, bu asıl vergi kanunu tasarısı da, bu gelir dağılımını düzeltici istikamette bir tasarı değildir. Bunu söylüyorum. Tamam, vergi kimlik numarası verelim, vergi kaçıranları yakalayalım, vergiyi alalım; ama, vergiyi kime harcayalım, nereye verelim. İşte, tablo bu... Yani, gelir dağılımını düzeltici bir netice doğmayacaktır. Milletin asıl beklediği, bu gelir dengesizliğinin giderilmesidir, memleketin kalkınmasına ve gelişmesine medar olacak şekilde tasarrufların kullanılmasıdır; ama, maalesef, Türkiye'de, bu, bir türlü yapılamamaktadır.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir mukayese için arz etmek istiyorum: Türkiye'de, tabiî, devletin topladığı gelirler israflara gitmektedir, lüzumsuz harcamalara gitmektedir. Bugün, kamu harcamalarından, yatırımlardan tasarruf yapamazsınız. 14 katrilyonluk, yuvarlak hesap 15 katrilyonluk bütçede, 6 katrilyon faize ödüyoruz, 1 katrilyon da yatırımlara gidiyor. Hepsi bu kadar... Gerisi de, zaten, transfer harcamaları, cari harcamalar, personel harcamaları vesaireye gidiyor; ama, kamu harcamalarında da çok israf var, bunları da önleyecek tedbiri, bunları da önleyecek politikaları hükümetlerin ortaya getirmesi lazım.

Bunu niçin söylüyorum: Bu vergiyi vatandaş ödüyor. En fakir insan da, sadakayla geçinen insan da, bugün, bakkala gitse, yiyecek bir şey alsa, yüzde 8 KDV öder, yüzde 15 KDV öder; çocuğuna bir ayakkabı alsa, ayağına bir don alsa, yüzde 15 KDV öder. Bütün bu toplanan vergiler de, maalesef -işte, her gün 16,5 trilyon da- faize gider. Millet, şimdi, bunu görünce "vergi kanunu mu; daha neyimizi alacaksınız" diye soruyor; yani, aldığınızı nereye harcadığınızdan emin değil. Milletin gördüğü budur. Yüksek gelir gruplarını daha da zengin eden, rantiyeye 6 katrilyon giden bir ülkede -vatandaştan- ilave 4,5 katrilyon vergiyi izah etmeniz mümkün değil. Biz, bunu nereden alacaksınız diye çok sorduk; ama, hedef budur, bunu alacağız dediler; ortada net bir şey yok. Hangi gelir gruplarıdır, kaçak nerededir, nereden alacağız; bu, net olarak ortada yok.

Değerli arkadaşlar, tabiî, vergi, sadece masraflar için değildir; vergi, aynı zamanda, kalkınmanın da dinamik bir unsurudur. Vergiyi çok alırsanız kalkınma olmaz; vergiyi az alırsanız özel sektör parasını daha iyi kullanır ve kalkınma olur, gelişme olur, vatandaş tasarrufları yatırımlara gider. Yani, çok vergi almanın heves olmaması lazım, devlet harcamalarını küçültmek de, devleti küçültmek de temel politika olması lazım. Türkiye, maalesef, bunu da bugüne kadar yapabilmiş değil; Türkiye, kalkınma meselesini, uygun şekilde politikalarla başarıya ulaştırabilmiş değil.

Bakın, burada bazı rakamlar var; müsaade ederseniz, bu tasarı vesilesiyle arz edeceğim: Millî gelire bakıyoruz; Belçika 264 milyar dolar, Fransa 1 trilyon 545 milyar dolar, Almanya 2 trilyon 354 milyar dolar, İtalya 1 trilyon 200 milyar dolar, Japonya 4,5 trilyon dolar ve Kore 455 milyar dolar, İspanya 585 milyar dolar... Türkiye'nin millî geliri 182 milyar dolardır. Halbuki, 1960'lı yıllara baktığınız zaman -açın, bakın Dünya Bankası istatistiklerine, orada göreceksiniz- İspanya'nın millî geliri, aşağı yukarı Türkiye mertebesinde, Kore'nin millî geliri Türkiye'den de düşük, Malezya'nın millî geliri Türkiye'den de düşük; ama, bu ülkelerin hepsi, bugün, gerek fert başına millî gelirde gerekse toplam millî gelirde Türkiye'yi katlamıştır. Bakın, İspanya'da fert başına millî gelir 14 bin dolar; Kore'de fert başına millî gelir 10 bin dolar; Türkiye'de 2 700 dolar, 1997'yi alırsanız, aşağı yukarı 3 000 dolar.

İhracat rakamlarına bakıyorsunuz. Bir Kore'de ihracat, IMF rakamlarına göre, 201 milyar dolardır; Türkiye'nin ihracatı ise, topu topu 25 milyar dolardır. Yani, Türkiye, maalesef, topladığı vergileri uygun yerlere, uygun zamanda kullanıp kalkınmasını sağlayabilmiş bir ülke değildir. Şu hükümet, bu hükümet için söylemiyorum; ama, genelinde söylüyorum.

Tabiî, kalkınmanın arkasındaki dinamik nedir diye baktığınız zaman -birkaç rakam arz edeceğim, sizi sıkmak istemiyorum- araştırma, yıllık patent müracaatları, Fransa'da 82 bin, Belçika'da 49 bin, Almanya'da 104 bin, İtalya'da 67 bin, Japonya'da 369 bin, Kore'de 60 bin; Türkiye'de ise, sadece 1 367.

İşte, Türkiye'nin manzarai umumiyesi bu. Türkiye'nin bu kadar açığı varken, maalesef, bugün, üniversitelerimizde, biz, başörtüsü avcılığıyla, irtica avcılığıyla uğraşıyoruz; hangi vali mürteci, hangi kaymakam mürteci, hangi müsteşar mürteci, hangi genel müdür mürteci, hangi profesör mürteci, buna bakıyoruz. Türkiye'nin önündeki mesele budur. Millet, bizden bunu bekliyor. Milletin öncelikleri bunlardır; kalkınmadır, iştir, aştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, süreniz bitti; ama, size 1 dakika daha eksüre veriyorum; lütfen toparlayın efendim.

CEVAT AYHAN (Devamla) – 1 dakikada toparlıyorum Sayın Başkan.

Onun için, bunları dikkate alacak, Türkiye'nin kaynaklarını bu istikamette kullanıp Türkiye'yi kalkındıracak bir temel politikaya, tercihe ihtiyaç var; ama, maalesef, bugünkü Hükümetin de bunu yapma şansı yok; çünkü, bugünkü Hükümet bir ararejim hükümetidir, bugünkü Hükümet muhtıralarla, ültimatomlarla hangi kanunu gündeme alacağı, getireceği konusunda devamlı arkasına dönüp işaret bekleyen bir hükümettir. Onun için, bu vergi kanunlarının da, bu Hükümetin elinde başarılı olma şansını görmüyorum.

Değerli Maliye Bakanımızı seviyoruz, gayretli ve mesleğini bilen bir arkadaşımız; ama, iyi teknisyen olmak... Temel tercihler ve politikalar bakanı da aşan meseleler olduğu için, bu kanunların, Türkiye için, bugünkü safhada, istenilen neticeyi vereceğini kabul edemiyoruz. Onun için, bu kanun tasarısının geri bırakılmasını ve asıl kanunla beraber birleştirilerek ele alınmasını tavsiye ediyoruz.

Bu vesileyle, hepinize hürmetlerimi arz ederim. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar bitti; ancak, Sayın Ayhan bir şey söyledi "Gelir Vergisi ilk defa 1960 yılında kabul edildi" dedi; ama, Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve Vergi Usul Kanunu 1949'da kabul edildi. Meşhur Alman Maliyeci Neumark...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – 193 sayılı Kanun...

BAŞKAN – Hayır, hayır... Bakın, ben size izah edeyim; ben maliyeciyim. 1949'da 5421 sayılı Gelir Vergisi, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi, 5432 sayılı Vergi Usul Kanunu sistemi getirildi, 1950'de yürürlüğe girdi ve 1960 yılında da, ihtilaldan sonra, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – 193 sayılı Kanun.

BAŞKAN - 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu da yürürlükte kaldı. Yani, yanlış anlaşılmasın diye...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Efendim, dedikleriniz doğrudur; ama, ben, "1960'da çıkan kanun" dedim.

BAŞKAN – Hayır, ben maliyeciyim canım... (ANAP, DSP, CHP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri, alkışlar) Burada, yanlış konuşulmasını da istemiyorum.

Bir de şu mesele var sayın milletvekilleri: Yani, bu memlekette 6 katrilyon lira faiz ödeniyor ve bunlar vergilendirilmiyorsa, buna bir çare bulmak lazım. Yani, bu memleketi batağa mı götereceğiz... Biz Parlamentoyuz ve burada, bir yerde, neşteri vuracağız. İşte, bunu vurmanın zamanı budur ve bu memleketi ekonomik iflastan kurtarmanın yolu budur. Burada bu işi çözmek zorundayız beyler!.. Memleketimizde ciddî sıkıntı var ve bu sıkıntıyı bu Parlamentonun çözmesi lazım; çözerken de, siyasî amaçları bir tarafa bırakacağız. (ANAP, DSP, CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, ben bunları alkışlanmak için söylemiyorum; ama, bu gerçekleri de artık kabul edelim. Yani, siyaset yapmayalım vergi gibi meselelerden dolayı...

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Ne yapalım?!.

BAŞKAN – Efendim, şu memleket ciddî bir ekonomik bunalım içinde. Büyük bankalara, yani, özel bankalara 6 katrilyon lira faiz ödüyoruz, vergi vermiyor. Şimdi, yani, geçmişinde hırsızlık olmayan, geçmişinden çekinmeyen herkes, her insan, her işleminin hesabını Maliyeye versin, değil mi? Bundan niye çekiniyoruz?!. Yani, birisi bir bankaya gidip 3 trilyon, 5 trilyon veya 3-5 milyar liralık çeki tahsil ediyorsa, bunun nereden kaynaklandığını ispatlasın arkadaşlar ve vergi numarasına da geçsin. Bunlardan çekinmeyelim; arkasında ayıbı olanlar çekinir bundan.

Kusura bakmayın, aslında tartışmalara katılmak istemiyorum; ama, vicdanım da burada susmayı elvermiyor. (ANAP, DSP, CHP sıralarından "Bravo Başkan" sesleri, alkışlar)

Gruplar adına yapılan konuşmalar bitti.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli konuşmacı konuşmasının sonlarında, bu Hükümetin, ararejim hükümeti olduğundan bahsetti. Bu Hükümet, Yüce Meclisten güvenoyu alarak çıkmış bir hükümettir. Bu sözlerin zabıtlardan çıkması lazım.

BAŞKAN – Türkiye'de yaşadığımıza göre, herkes Hükümeti de biliyor, herkesi de biliyor. (FP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; ANAP, DSP ve DTP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Benden evvel sizin ikaz etmeniz, sizin müdahale etmeniz gerekirdi. Bu Hükümet, 55 inci cumhuriyet hükümetidir ve bu Meclisin güvenoyuna mazhar olmuş bir hükümettir, ararejim hükümeti değildir. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki.

Şimdi, efendim, bakın, siz "ararejim hükümeti değil" diyorsunuz, birileri de "ararejim hükümetidir" diyor. Ben, bu konuda hakemlik yapmıyorum. (FP sıralarından alkışlar; ANAP, DSP ve DTP sıralarından gürültüler) Tamam mı efendim; yani, herkes bildiğini söyler.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Meclisin manevî şahsiyetine hakaret var.

BAŞKAN – Ben burada hakemlik görevi yapmıyorum.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Meclisin manevî şahsiyetini koruyacaksın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben, devletin manevî şahsiyetini korurum, hükümetin korumam; hükümet, siyasî iktidardır.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bu Hükümet ararejim hükümeti olursa, bu Meclis de ararejim meclisi olur.

BAŞKAN – Hayır, bu Meclis ararejim... (Gürültüler)

Ben, bu Hükümet, ararejim hükümeti midir değil midir demedim; birileri, ararejim hükümetidir der, birileri de değildir der.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Bu Meclisin oylarıyla seçilmiş bir hükümet.

BAŞKAN– Ben diyorum ki, ben bu konuda bir fikir beyan etmiyorum; siz öyle dediniz, arkadaşlar öyle dedi.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ama, sizin de müdahale etmeniz gerekirdi.

BAŞKAN – Ben buna müdahale etmem, iki siyasî kuruluş arasındaki siyasî çekişmelere müdahale etmem; demokrasinin temel ilkelerine, devletin bütünlüğüne, milletin bütünlüğüne yönelik her davranışa karşı koyarım; ama, iki siyasî kuruluş arasındaki bir konuya müdahale etmem, o benim görevim değil.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, o "ararejim" ne demek yani?!

BAŞKAN – Efendim, ararejimi dün burada tartıştık.

Şimdi, şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Sıtkı Cengil.

Buyurun Sayın Cengil.

Süreniz 10 dakika.

SITKI CENGİL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Muhterem arkadaşlar, aslında, Cevat Ayhan Bey, olayı, bütün veçhesiyle, efradını cami, ağyarını mâni bir şekilde ortaya koydu. Bununla beraber, ben de 10 dakikalık sürem içerisinde düşüncelerimi huzurlarınızda arz edeceğim.

Bakınız, bu tasarının getirilmesindeki amaç, vergi kayıp ve kaçaklarını önlemektir; başka bir ifadeyle, kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almaktır; iddia bu; tasarı, bu düşünceyle gündeme gelmiş, huzurlarınıza kadar gelmiş; ama, tasarının yapısına baktığımız zaman, bu amacı gerçekleştirebilmesi, kendisinden beklenileni verebilmesi mümkün değildir.

Aslında, burada her şeyde değişiklik yapılmış; ama, bir şey unutulmuş. Zannediyorum, Medeni Kanunda da şu şekilde bir değişiklik yapılması lazımdı: Evlenmelerde, evlenmelerin yapılabilmesi için, evlenen çiftlerin de vergi numaralarının aranması lazımdı; bir bu kalmış!.. Zannediyorum, bu da herhalde unutulmuş; bunu da arkadaşlarımız ilave ederler!..

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin gerçeklerine şöyle baktığımız zaman, bu getirdiğiniz tasarının, bu Meclisten geçmemesini temenni ediyorum; eğer geçse bile, Türkiye gerçeklerinde bu tasarının uygulanma şansı bulabilmesi mümkün değildir; hiç kendi kendimizi kandırmayalım ve boşu boşuna da vakit kaybetmeyelim.

Tabiî, boşu boşuna vakit kaybetmeyelim derken, söz buraya gelmişken, şunu da söyleyeyim: Son zamanlarda alışkanlık haline geldi; Hükümetimiz, uzun süre çalışalım, diye mesai talebinde bulunuyor; tamam, çalışma kararı alınıyor, birtakım kanunlarda değişiklikler yapılıyor, belli yerlere kadar geliniyor; ama, belli yerlerden gelen birtakım mesajlardan sonra, bir bakmışsınız, o tasarıyı geri çekmişler; işte, polislerin askerliğiyle alakalı kanun tasarısı böyle, sendikalarla ilgili kanun tasarısı böyle.

Ben, arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum: Danışmaları gereken, fikir sormaları gereken yerlere eğer gerçekten sorup da bunu buraya getirdilerse, üzerinde konuşalım, üzerinde mesai sarf edelim; yoksa, eğer biraz sonra geri çekecekseniz veyahut da gelebilecek herhangi bir uyarıyla bunu tekrar geri çekecekseniz, üzerinde fazla konuşmanın gereği yok.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kanun niye uygulanmaz, söyleyeyim: Taraf olan kurum ve kuruluşlar, teknik donanıma sahip değildirler. Bugün, bu işin içerisine, sadece Maliye camiası değil, Türkiye'deki bütün kurum ve kuruluşlar girecek; herhangi bir kazadaki tapu işlemi de girecek, herhangi bir ildeki, daha bilgisayarla tanışmamış, bilgisayarın daha ne olduğunu bile bilmeyen bir kurumdaki işlemler de buna dahil olacak. Peki, bu şartlarda bunları nasıl takip edeceksiniz, bu bilgiyi nasıl toplayacaksınız, nasıl değerlendireceksiniz?! Bu tasarıyı buraya getiren arkadaşlarımız, acaba, bu konuda herhangi bir çalışma yaptılar mı; acaba, bu konuda herhangi bir düşünceleri oldu mu, bir yere kadar çalışmaları oldu mu; zannetmiyorum.

İkincisi, Maliye Bakanlığı, elindeki mükellefleri -vergi kayıp ve kaçağına sebep oluyor dediği, elinde mevcut olan mükellefleri- bile kontrol etmekte, inceleme yapmakta acz içerisindedir. Önümüzde rakamlar var; Türkiye'de yapılan incelemelerin nispeti yüzde 3'tür; siz, elinizdeki mükellefin bile ancak yüzde 3'ünü inceleyebiliyorsunuz, o da yarım yamalak! Peki, Türkiye'nin tamamını incelemeye almaya veyahut da Türkiye'nin tamamını böyle bir işleme tabi tutmaya nasıl cesaret ediyorsunuz, hangi mantıkla buna tevessül ediyorsunuz; inanın anlayabilmiş değilim.

Sonra, kamu kurum ve kuruluşlarındaki personel de yetersizdir. Bunun delilini de söyleyeyim; belki bugün, belki birkaç gün sonra, Hükümetimiz, huzurlarınıza, şu kurumda şu kadar kadro eksik, bu kurumda bu kadar kadro eksik diye, kadrolarla ilgili kanun tasarıları getirecek; bu da Türkiye'nin bir gerçeği... Diğer taraftan da, çıkıp, vatandaşın huzurunda, televizyonların pembe camlarında "devlet küçültülmelidir; bütün gelirler, devlette çalışan personele gidiyor" gibi nutuklar atıyoruz. Bu ne çelişki, bu ne uygulama veyahut da getirilmek istenen olay, durum!.. Bunları göz önünde bulundurmamız lazım.

Bir başka hususu arz edeyim; 1995 yılında başlatılan tek vergi numarası uygulaması vardı; yani, 1995 yılında, mükellef olanların bütün işlemlerini tek vergi numarasıyla yapabileceği bir kanun çıkarıldı. Peki, bu kanun hangi aşamada, bu kanun ne kadar uygulanabildi, ne kadar mükellef bu kapsama alınabildi?! Belki Sayın Maliye Bakanım diyecek ki, sayısal olarak veya yüzde olarak, şu kadar mükellef bu kapsama alınabildi. Alınabilmesi bir tarafa, o çok fazla önemli değil; ama, pratikte bunun ne kadarını uygulayabiliyorsunuz; bunu uygulayabiliyor musunuz uygulayamıyor musunuz; önemli olan budur; ama, bugün, bu, Türkiye'de uygulanmıyor. Yani, mükellef olanlara tek vergi numarası verilmesi olayı bile tam manasıyla oturmamışken, bunu uygulayamazken, Türkiye'de yediden yetmişe herkese vergi numarası vereceksiniz, bundan bir şey bekleyeceksiniz ve bunun da uygulanabileceğini umacaksınız! Arkadaşlar, bu, ya Türkiye'nin gerçeklerini bilmemek olur veyahut da çıkardım demek için çıkarmış olmak olur; bunun, böyle bilinmesi gerekir. Efendim, çağdaş ülkelerde bu böyle uygulanıyor... Çağdaş ülkelerde bu var, doğrudur; çağdaş ülkelerde bu var da, o çağdaş ülkelerde altyapı da hazırlanmış, altyapı da buna göre hazır. Size soruyorum: Çağdaş ülkelerde demokrasi de var; öyle mi öyle değil mi?

REFİK ARAS (İstanbul) – Bizde de var.

SITKI CENGİL (Devamla) – Hani, Türkiye'de demokrasi var mı?!.

REFİK ARAS (İstanbul) – Tabiî var...

SITKI CENGİL (Devamla) – Bunu söyleyebiliyor musunuz?!.

REFİK ARAS (İstanbul) – Bak, ne güzel konuşuyorsun!

SITKI CENGİL (Devamla) – Demokrasinin tam manasıyla işlediğini söyleyebiliyor musunuz?!. Bunu, sizi tenkit etmek için söylemiyorum, bir gerçeğe parmak basmak için söylüyorum.

Vergi oranları söz konusu olunca, çağdaş ülkeleri göstereceksiniz; vergi uygulamaları söz konusu olunca, çağdaş ülkeleri göstereceksiniz; ama, çalışanların ücreti söz konusu olunca, çağdaş ülkelerden bahsetmeyeceksiniz; insan hakları söz konusu olunca, çağdaş ülkeleri gözmezden geleceksiniz, demokrasiyi kulakardı edeceksiniz. Değerli arkadaşlar, bir kere, çifte standardı bir tarafa bırakmamız lazım; bunu bıraktığımız zaman ancak başarılı olabiliriz.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Hıristiyan sermayesi var daha...

SITKI CENGİL (Devamla) – Evet, ona değinmek istemiyorum; inşallah, önümüzde vakit olursa değinirim.

Kayıtdışı ekonomi bu şekilde kayıt altına alınmaz. Değerli arkadaşlar, bakın, bir hususun altını özellikle çizerek ifade etmek istiyorum; bugün, Türkiye'deki gerçek şudur: Özel sektör, elindeki kaynakları devletten çok daha rantabl bir şekilde kullanmaktadır. Özel sektörün elindeki kaynakları kaçırabilecek, bunları ürkütebilecek girişimlerde bulunursanız, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olursunuz; bundan da haberiniz olsun.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Sen haberci misin?!

SITKI CENGİL (Devamla) – Böyle bir uygulama, şüphesiz ki, piyasaları şok edecek ve bu şokun etkisiyle de, telafisi mümkün olmayan arızalarla karşı karşıya kalacağız. Değerli arkadaşlarım, yol yakınken bu uygulamadan vazgeçmemiz lazım ve böyle bir şeyi Türkiye'nin başına örmememiz lazım.

Arkadaşlarımız bahsettiler, işte, efendim -Sayın Başkanıma da atıfta bulanarak konuşmak istiyorum- vergisini dürüstçe ödeyen insanların bundan korkmaması lazım... Doğrudur, korkmaması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bana atıfta bulunurken süreniz bitti.

SITKI CENGİL (Devamla) – 1 dakika daha süre verin.

BAŞKAN – Hem bana sataşıyorsunuz hem size nasıl süre vereyim?!

SITKI CENGİL (Devamla) – Size sataşmıyorum, sizi öveceğim.

BAŞKAN – Öyle mi; o zaman, 1 dakika eksüre veriyorum.

SITKI CENGİL (Devamla) – Sizi öveceğim, hem de Tunceli'den bir örnek vererek öveceğim.

Şimdi, Tunceli'nin Pülümür eteklerindeki herhangi bir köylü Ali Emmim, İstanbul'da, Ankara'da okuyan çocuğuna harçlık gönderecek veyahut da askerdeki çocuğuna harçlık gönderecek. Sayın Başkanım, bankaya gittiği zaman da, o Ali Emmime diyecekler ki, getir vergi numaranı... Ee, Pülümür'ün eteklerindeki köyde benim Ali Emmim vergi numarasını nereden getirecek Sayın Başkan, ben onu sormak istiyorum! Zaten, bizim itirazımız buralara. Diyelim ki, bir yolunu buldu, bir hemşerisini buldu, gönderdi; oradaki çocuk, parayı almaya gelecek; ver bakalım vergi numaranı... Tunceli'ye telefon açması lazım, baba, benim vergi numaram var mıydı yok muydu?.. Pülümür'ün eteklerinde babasını nerede bulacak, vergi numarasını nerede bulacak ve nasıl alacak o parayı?!. Bu uygulama, bunu getirecek değerli arkadaşlar. (FP sıralarından alkışlar)

Sevgili Başkanım, biz karşı çıkarken de, bunun için karşı çıkıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cengil.

Sayın milletvekilleri, Pülümür'deki vatandaş vergi numarasını da verir, çocuğuna gönderdiği paranın hesabını da verir; ama, bu, bazı siyasî partilere yardım yapanlar hesabını versin diye önemli! (Alkışlar) İşte, o siyasî partiler, gayrimeşru yollarla temin ettiği paraları harcarken; bu para nereden geldi, hele sen vergi numaranı ver... Korkmamak lazım bunlardan.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – O tarafa bakarak söyle!

BAŞKAN – Herkese söylüyorum.

Onun için, bu işi, esas rayından çıkarmayalım. Ben, biraz önce de söyledim -yani, aslında, bunu şimdi, Hükümet ve Komisyon da açıklayacak- Türkiye'de herkes, kazandığının ve harcadığının hesabını vermelidir; vermedikten sonra, biz, Türkiye'yi çağdaş bir ülke yapamayız. Arkasında ayıbı olan, bundan çekinir; olmayan "alnım açık" der.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün Türk vergi sisteminden bahseden herkes, cümlelerine, genellikle "Türk vergi sistemi, kimi bulmuşsa ondan vergi alır" ve "Türkiye'de vergi kayıp ve kaçağı aşırı derecede yüksektir" diye başlar. Artık, bu iki cümle, vergi sistemimizi tanımlamak için slogan haline gelmiştir; herkes, bunu çok net bir şekilde kabul eder.

Doğru, gerçekten Türkiye'de vergi tabanı çok dardır. Millî gelirden yüzde 26 pay alan ücretliler, Gelir Vergisinin yüzde 47'sini öder. Yine, millî gelirden yüzde 27 dolayında pay alan ticaret erbabı ve sanayici, verginin yaklaşık yüzde 43'ünü öder. Bunların dışında vergi ödeyen kesimlere baktığınızda, yüzde 12'ler, yüzde 13'ler dolayında olduğunu görürsünüz. Bu alanlarda hiçbir vergi potansiyeli yok mudur; bütün vergi yükümlülüğü, sadece çalışan ve çalıştıranın ya da kendi işini kurup bir şeyler üretenlerin mi üzerinde olmalıdır; elbette ki hayır. Bu konuların ayrıntılarına girmek, bazı işlemlerde vergi numarası kullanılması yükümlülüğünü getiren düzenlemelerde ayrıntısıyla konuşmak, elbette belki yersiz olabilir. Bunu, önümüzdeki günlerde, burada çok uzun süre tartışacağımız vergi tasarısı görüşülürken ortaya koymaya çalışacağız; ancak, değerli arkadaşlar, vergi tabanının darlığı, özellikle de kayıtdışı kalmış vergi kayıp ve kaçaklarının boyutları göz önüne alındığında, bununla ilgili mutlaka bir işlem yapma gereği de kendiliğinden ortaya çıkar.

Kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması, sadece ve sadece bir yasal düzenleme, bir slogan olayı değildir. Üstelik bu olay, vergi kanunlarında yapılacak değişikliklerle de çözümlenemez. Bizim, ekonomik ve sosyal yaşamımızı düzenleyen çok sayıda yasamız vardır. Ekonomik ve sosyal yaşamımızı düzenleyen yasalar, o alanda yapılacak işlemlerin belirleyicisidir. O işlemlerin geçerli olması, o yasalara uygun olarak yapılması halinde mümkündür. Biz, o işlemlerin yapılması sırasında ortaya çıkan ekonomik değeri, eğer vergiyi doğuran olay söz konusu ise, izlemek yükümlülüğündeyiz. Bunu izlemediğimiz takdirde, vergiyi doğuran olayları izleyemiyor, dolayısıyla da vergi alamıyoruz.

Vergiyi doğuran olayları izleyebilmenin yolu, elbette ki, herkesten bir kimlik bilgisi almaktır; şu anda da yaptığımız odur zaten. Bankaya hesap açtırmaya giden ya da bir gayrimenkul alıp da tapu dairesinden tapusunu almaya giden insandan kimlik sorulmuyor mu?! Kimlik bilgileri, teker teker, oradaki kayıtların hepsine geçiriliyor; ancak, bu kimlik bilgilerinden hareketle o insana ulaşmak, çağımızda artık çok zordur. Sadece Ahmet Zeki Bulut isminin bile, A. Zeki Bulut yazılması ya da Ahmet Z. Bulut yazılması, her defasında değişik bir kişinin ortaya çıkmasına neden olur. Dolayısıyla da, bu insanların bu tür ekonomik olaylarını izlemek, vergiyle ilişkisini kurmak, neredeyse imkânsız bir haldedir.

Bizim buraya getirdiğimiz tasarı, bir vergi tasarısı değildir; ilave bir vergi yükümlülüğü de getirmemektedir zaten; sadece, ekonomik ve sosyal olayların izlenmesinde bir anahtar bilgi kullanılması zorunluluğu getirmektedir. Bu anahtar bilgi, öyle bir anahtar bilgi olmalı ki, Türkiye'nin neresinde olursa olsun, o kişi vergi numarası almaya kalktığı takdirde, aynı numarayı alsın, Türkiye'nin neresinde olursa olsun, o işlemi yaptığı zaman da, o işlem, onun adına o numarayla kaydedilsin; olay, bundan ibarettir. Bu numaranın alınması ve kullanılması, mutlaka bir vergi yükümlülüğü doğacağı anlamına da gelmemektedir. Ancak, daha sonradan, vergiyi doğuran olaylar ile mükelleflerin bilgilerinin karşılaştırılması sırasında, bu işlemlerin kayıtlara intikal edip etmediğinin, ancak bu şekilde denetlenmesi mümkün olabilecektir.

Biz, burada, değişik yasalarda değişiklik yapmak suretiyle, o ekonomik işlemin yasasına göre tekemmül etmesi için gerekli bilgilerin içerisine bir de "vergi kimlik numarası" diye bir ibare ekliyoruz. Burada huzurunuza getirdiğimiz değişiklik bundan ibarettir.

Örneğin, Tapu Yasasında değişiklik yapıyorsunuz; onun içerisine, değişik bilgilerden sonra, diyorsunuz ki "ilgilinin vergi kimlik numarası." Diğer hükümlerin hepsi zaten tasarının içerisinde var. Yine, aynı şekilde, Bankalar Yasasında değişiklik yapıyorsunuz; zaten, hesap açtırmak için gereken bilgileri, yasa, sayıyor aşağıya kadar; oraya bir tek cümle eklemek suretiyle "ilgilinin vergi kimlik numarası" diyorsunuz. Getirdiğimiz değişiklik bundan ibarettir.

Bununla sağlamaya çalıştığımız olay ne: Şu anda da -daha önce bazı değerli konuşmacıların da belirttiği gibi- hatta, ta 1950'li yıllardan beri, Türk vergi sistemi çağdaş bir şekilde uygulanmaya başladığından beri, herkesin aslında bir numarası vardır. Hepiniz hatırlarsınız, eskiden "GA..." diye devam eden numaralar, herkesin vergi numarasıydı. Onun başına il kodunu koyduğunuz zaman da, o, kolay kolay değişmeyen bir numaraydı. Her ilde, herkesin bir numarası zaten vardı. Daha sonradan, bunu, otomasyona geçtikten sonra, bilgisayarlı vergi dairelerinde, bilgisayarla verilen numaralar haline getirdik ve bugünün bazı da o oldu. Ancak, bu numaranın, belirli olaylarda kullanılmamasının sonucu, sadece ve sadece, Vergi Usul Kanununa konulmuş bir usulsüzlük cezasıydı. Elbette ki, bu usulsüzlük cezasını göze alanların, bu işlemlerin yapılması sırasında bu numarayı kullanmaması da gayet doğaldı. Ancak, yaptığınız bu değişiklikle, ilgili kanununa direkt olarak bu hükmü koymak suretiyle, o vergi numarası, örneğin tapu kütüğüne vergi numarası kaydedilmediği takdirde, tapu işlemi tekemmül etmemekte. Olay, bundan ibaret. Elbette ki, başlangıçta, özellikle arkadaşlarımızın dramatik bir şekilde verdikleri örneklerden kaynaklanacak sorunlar vardır diye düşünülebilir.

Değerli arkadaşlarım, ancak, hiçbir idare, özellikle de malî idare, yurttaşlarına eziyet etmek için ya da onların altından kalkamayacağı hiçbir uygulamayı getirmez; ne biz getiririz ne bizden sonraki hükümetler getirir; hiç kimse getirmez. Tasarının ayrıntı maddelerine inildiği takdirde, Maliye Bakanlığına, özellikle vergi kimlik numarası uygulanacak işlemlerle ilgili olarak belirli yetkilerin verildiği görülür. O nedenle de, askerdeki çocuğuna para gönderen kimseden vergi kimlik numarası istenilmeyebilir. Ancak, o kişi, vergi kimlik numarasını gerektirecek bir işlem yaptığı takdirde de, o işlemi yapacağı idareye veya kente indiği andan itibaren, taş çatlasa yarım saat içerisinde, kendisine, şu anda bile vergi kimlik numarası verilmektedir.

Malî idare, böyle bir olayın altından kalkabilir mi, altyapısı yeterli midir sorusu, zannediyorum, hepinizin aklında olan bir olaydır. Bir mart ayı geçirdiniz; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunda olan arkadaşlarımızın büyük bir kısmı da vergi numaralarını aldılar ve beyannamelerini verdiler; özellikle, otomasyona geçmiş vergi dairelerinin bulunduğu illerde, vergi kimlik numarasının alınması için geçen sürenin, sadece ve sadece 7 dakika olduğunu gördüler. Bugün, Türkiye'nin neresinde olursa olsun, Tunceli'nin Pülümür'ünde de, Hakkâri'de de, Edirne'de de, onların ilçelerinde de, yarım saat içerisinde, merkezden, Ankara'dan vergi numarası verme olanağına sahibiz. Sadece, şu geçtiğimiz birbuçuk ay içerisinde, 292 bin mükellefimize işlem numarası, yani vergi kimlik numarası verildi. 292 bin ilave vergi numarası, artık, Türkiye'de belirli işlemlerin belirli şekilde izlenebileceğinin en belirgin göstergelerinden birisidir.

Yapılan düzenleme, kesin olarak, hiç kimseyi tedirgin edecek bir düzenleme değildir. Bugün, OECD ülkelerinin hemen hemen tamamında -birkaçı değişik uygulama yapmakla birlikte- bu şekilde, vergi kimlik numarası kullanılmaktadır. Bazı ülkelerde, bu vergi kimlik numarası, tek başına vergi kimlik numarası değil, yurttaşlık numarası olarak belirtilen ve her türlü işlemde söz konusu olan -vatandaşlık işlemlerinde, seçimde, seçmen kütüklerinde, kısacası her türlü işlemde kullanılan- bir kimlik bilgisidir. O numarayla, o kişinin, her türlü işlemini yürütmesi ve yapması mümkün olmaktadır. Elbette ki, ülkemizde de, şu gün oluşturmaya çalıştığımız seçmen kütükleri, nüfus istatistikleri ve vergiyle ilgili işlemlerin, tek bir numarayla -yani, MERNİS Projesiyle gerçekleştirilecek olan yurttaşlık numarasıyla- gerçekleştirilmesi, genel olarak, bu konudaki düzenlemelerin en tutarlısı ve geçerlisi olacaktır. Bu düzenleme gerçekleştirildiği takdirde de, zaten kendiliğinden, vergi kimlik numarasının yerine bu numara geçmeye başlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu işlem, basında ters bir şekilde tartışıdığı gibi, kişi haklarına aykırı bir uygulama olarak, kesinlikle algılanamaz, öyle bir yönü de yoktur zaten. Belirli bir işlemi yapmak için kimlik bildirme zorunluluğu, ne kadar, kişi haklarına aykırı bir uygulama ise, vergi kimlik numarası kullanılması da, o kadar aykırı olabilir; çünkü, vergi kimlik numarası, kimlik bilgilerinin numara haline getirilmiş biçiminden başka bir şey değildir. Bizim vergi numaralarımız, kişilerin değişmez kimlik bilgilerinden hareketle verilmektedir; adından, soyadından, doğum tarihinden, baba adından, buralarda yer almış kimlik karakterlerinden hareketle verilmektedir. O nedenle de, kimlik bilgisi ile vergi kimlik numarası arasında herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tartışmalar sırasında da, çok net bir şekilde, böyle bir uygulamanın, Türkiye ekonomisinin kayıt altına alınması açısından ne kadar gerekli olduğu; ancak, uygulamada, gereken hassasiyetin gösterilmesi gerektiği de çok açık olarak belirtildi. Ben, burada, herkesin huzurunda bir defa daha tekrar ediyorum: Vergi kimlik numarası, hiçbir şekilde, kişileri rencide edecek şekilde kullanılmayacak; hatta, onlar, kimlik numaralarını kullanarak yaptıkları işlemler nedeniyle, eğer vergi yasalarına uygun davranışları söz konusu olduğu takdirde, hiçbir şekilde, bu numaranın farkına bile varmayacaklardır belirli bir süre sonra.

Türkiye'nin böyle bir düzenlemeye kesin olarak ihtiyacı vardır; aksi takdirde, bir süre önce burada kabul etmiş olduğunuz 1998 yılı bütçesindeki o uygulamadan veya en azından, bütçe kanununun harcama maddelerinin dağılımından ve yapısından ülkemizi kurtarma olanağımız olmaz. O nedenle, bu yasanın, Türkiye'nin ihtiyacına uygun bir yasa olduğunu düşünüyoruz; 55 inci Hükümet, bunu bu amaçla huzurunuza getirdi.

Ben, bu yasa tasarısının kabul edileceği umuduyla, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına son konuşmayı yapmak üzere, Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika Sayın Beyreli.

ALİ RAHMİ BEYRELİ (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan, vergi kimlik numarası kullanımının yaygınlaştırılması ve ilgili bir dizi kanunda değişiklik yapılması hakkındaki kanun tasarısı üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygılarımla selamlarım.

55 inci Cumhuriyet Hükümeti tarafından Yüce Meclisimize sunulan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun hemen tüm üyelerince katkı konularak son şekli verilen ve önümüzdeki günlerde tasviplerinize sunulacak olan vergi reform yasa tasarısı, ülkemizdeki vergi sistemiyle ilgili, gerçekten, önemli ve yararlı yenilikler getirmektedir.

Özetle, vergi tabanının genişletilmesi, mükelleflerin mevcut vergi yükünü artırmadan vergi gelirlerinde artış sağlanması ve vergi sisteminin adilleştirilmesi yönünde, bu vergi yasa değişiklikleri, gerçekten, reform niteliğindedir. Tüm bu hedeflere ulaşmak için, vergi kayıp ve kaçağının ortadan kaldırılması, vergiyi doğuran olayların devlet tarafından izlenebilmesi için, ekonomik ve sosyal olayların vergiyle ilişkisini kurmak gerekmektedir.

Devletin, ülkede gerçekleştirilen ekonomik faaliyetler hakkında, zamanında ve yeterli bilgi sahibi olması, gerek ekonomik politikaların oluşturulmasında gerekse ekonomik hayatı düzenleyen mevzuatın etkin bir şekilde uygulanmasında büyük önem taşımaktadır; bu durum, vergi kanunlarının uygulanması bakımından da geçerlidir.

Vergi dairelerinin etkili bir vergi denetimini yerine getirebilmesi için, mükellef dışındaki kaynaklardan, mükellefin işlemleriyle ilgili bilgi toplaması, topladığı bilgiler ile mükellefin beyanlarını karşılaştırması ve toplanan bilgiler ile mükellef beyanları arasında tutarsızlık bulunması durumunda, mükellef hakkında takibata geçilmesi gerekmektedir.

Dünya uygulamasına bakıldığında, vergi kimlik numarası veya bu numara yerine geçen tek bir kimlik numarası uygulaması kullanımı zorunluluğu vardır ve bu, bütün gelişmiş ülkelerde yer almaktadır. Bizim de içinde bulunduğumuz OECD teşkilatına üye ülkelerin hemen tamamının, ekonomik ve sosyal faaliyetlerde tek bir kimlik numarası kullandığı gözlenmektedir. Ülkemizde ise, 3 Temmuz 1995 tarihi itibariyle, tek vergi numarası verilmesi uygulamasına başlanılmış ve bugüne kadar, yaklaşık 6 milyon 200 bin mükellefe vergi numarası verilmiştir. Bugün görüşülmekte olan bu kanun tasarısıyla, bu uygulama yaygınlaştırılmakta, vergi kimlik numarası kullanım alanları belirlenmektedir. Bu tasarı, ileri bir toplum düzeni ve olgun bir ekonomiye geçişte, ülkemiz için çok önemli bir basamak teşkil etmektedir. Bu adım, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması ve vergi gelirlerinin artırılması yönünde de çok önemli bir gelişmedir. Getirilen bu düzenlemeyle, bütün çağdaş ülkelerde uygulanan bir sistemin ülkemize kazandırılması sağlanmaktadır.

Bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum: Vergi kimlik numarasıyla, mükellefler hakkında her türlü bilginin toplanması gibi bir amaç güdülmemektedir. Bunu, 1994-1995 yıllarında, İtalya'da bulunduğum dönemde, ilgili uygulamaları bizzat görmüş, yaşamış bir kişi olarak, tüm samimiyetimle söyleyebiliyorum. O gün, benim ülkemde olmadığı için hayıflandığım, üzüldüğüm uygulamalar, bugün, benim ülkemde de olabilme şansına kavuşmak üzeredir; ülkeme bunun hayırlı olmasını diliyorum ve bunun bütün toplum tarafından sahiplenilmesini diliyorum. Bu uygulamayla amaç, sadece ekonomik ve malî olayları takip etmektir; bunun özellikle bilinmesinde fayda vardır. Halkımızın, daha bu tasarı yasalaşmadan ilgili uygulamaları benimsemiş olması, desteklemesi sevindiricidir ve bu tasarının doğruluğunu ortaya koymaktadır.

Bu uygulamanın başlatılmasında ve önümüzdeki yasa tasarısının hazırlanmasında emeği geçen, başta Maliye Bakanımız Sayın Zekeriya Temizel olmak üzere, tüm ilgililere teşekkür ederim. Bu yasa tasarısının ülkemize güzellikler ve aydınlıklar getirmesini dilerim. Bu Parlamentodan güvenoyu almış bir Hükümetin, bu Parlamento üyesi tarafından, bu Parlamentoda ararejim hükümeti olarak nitelendirilmesini de bir talihsizlik olarak belirtmek istiyorum; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Beyreli.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, maddelere geçilmesini oylayacağım; yalnız, epey zaman önce bana bir yoklama isteği geldi. Bu yoklama isteğini biraz zamanında, yani şu anda gönderin...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Acemiler, acemiler; öğrenecekler!

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hangi anda oylamaya geçileceğini bilemeyiz...

BAŞKAN – Ama, siz, onu gönderdikten sonra 30 dakika geçti.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hükümetin konuşacağını bilemeyiz, kişisel konuşma olacağını bilemeyiz...

BAŞKAN – Ben, bunu yine işleme koyayım; ama, bundan sonra öyle yapalım. Yoklama isteği yarım saat önce bana gelirse, işleme koymam; ama, bu defalık, bir daha böyle olmasın diye ikaz ediyorum.

SITKI CENGİL (Adana) – Anında yazılı gözüküyor mu?

BAŞKAN – Arkadaşlar, yoklama istemek, o anda çoğunluğun olmadığını belirtmek demektir; ama, yarım saat önce... Biliyorsunuz, Genel Kurul salonuna girenler çıkanlar çok oluyor, o bakımdan...

Yoklama isteyen arkadaşların salonda olup olmadıklarını arıyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplantı yetersayısı bulunmadığından yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.

Muhammet Polat?.. Burada.

Lütfü Esengün?.. Burada.

Mustafa Köylü?.. Burada.

Zülfükar İzol?.. Burada.

Kahraman Emmioğlu?.. Burada.

Mikail Korkmaz?.. Burada.

Maliki Ejder Arvas?.. Burada.

Ahmet Çelik?.. Burada.

Kâzım Arslan?.. Burada.

Mehmet Sıddık Altay?.. Burada.

Mustafa Ünaldı?.. Burada.

Sıtkı Cengil?.. Burada.

Feti Görür?.. Burada.

Suat Pamukçu?.. Burada.

Mehmet Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.

Osman Hazer?.. Burada.

Osman Yumakoğulları?.. Burada.

Saffet Benli?.. Burada.

Memduh Büyükkılıç?.. Yok...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN – Tekabbül yok bunda.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Olur mu canım... Nasıl yok...

BAŞKAN – Efendim yok...

Naci Terzi?.. Burada.

Yeterli sayı olan 20 kişi olmadığı için yoklama isteğini yerine getirmiyoruz...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Nasıl yok Sayın Başkan; tekabbül etti.

BAŞKAN – Efendim, tekabbül yok bunda.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir... (FP sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Esengün, benim bu ilk uygulamam değil. Bakın, yoklama isteyen 20 arkadaş burada olacak; yok...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – 1 kişi yok.

BAŞKAN – Efendim, 1 kişi yok; 20 kişi istemişsiniz, 19 kişi...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Nasıl yok Başkan!.. Nasıl yok!..

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Başkan, tamam, 1 kişi takabbül etti.

BAŞKAN – Efendim, bakın, Sayın Esengün, benim bugünkü uygulamam değil; ben, bunu her zaman böyle uyguluyorum. Yoklama isteyen arkadaş burada, Genel Kurul salonunda olacak; yoksa... Rica ediyorum... (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

Efendim, bir dakika... Siz alkışlayasınız diye yapmıyorum bunu.

Onun yerine şöyle de yapabilirdiniz: O sırada 20 kişi kalkabilirdiniz; onu da yapmadınız... (FP sıralarından gürültüler)

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Ben buradayım...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Geldi Sayın Başkan, burada...

BAŞKAN – Efendim, şimdi geçti, maddelere geçilmesi kabul edildi.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, usul hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – 1 inci maddeyi okutuyorum...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Esengün, rica ediyorum sizden... Bakın, benim uygulamam ortada...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan, ben Grup Başkanvekiliyim, tutumuzun hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Benim tutumumda bir hata yok...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Hata olup olmadığını siz bilemezsiniz; ben görüşümü belirtmek zorundayım.

BAŞKAN – İçtüzüğe göre 20 kişi yoklama isteyecek; yoktu efendim.

1 inci maddeyi okutuyorum:

 

VERGİ KİMLİK NUMARASI KULLANIMININ YAYGINLAŞTIRILMASI VE NOTERLİK KANUNU, İCRA VE İFLAS KANUNU, TAPU KANUNU, KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU, ÇEKLE ÖDEMENİN DÜZENLENMESİ VE ÇEK HAMİLLERİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN, BANKALAR KANUNU, POSTA KANUNU İLE PASAPORT KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

 

Amaç

MADDE 1. – Bu kanunun amacı, vergiyi doğuran olayların ve mükelleflerin zamanında tespit edilmesi için vergiyi doğuran olayla ilgili işlemlerin yapılması sırasında gerçek ve tüzel kişilerden vergi kimlik numaralarının aranılması, düzenlenecek belge ve tutulacak kayıtlarda vergi kimlik numarasına yer verilmesi suretiyle vergi ziyanının önlenmesinin sağlanmasıdır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen var mı efendim?

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Evet efendim.

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın İsmail Özgün.

Değerli arkadaşlar, bir dakikanızı rica ediyorum...

Her şeyde usulüne riayet edelim. Bakın, her zaman 20 kişi arıyorduk. Burada olmayan arkadaşı...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, bakın, sizi de kırmak istemiyorum. Arkadaşız biz burada. Burada, yoklama isteyen arkadaşlar salonda oturacak; tamam mı efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ama, arkadaşı tekabbül ediyor Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın İsmail Bey, süreniz 10 dakika.

Buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 586 olan vergi kimlik numarasının kullanımının yaygınlaştırılmasıyla ilgili kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tasarının 1 inci maddesinde "vergiyi doğuran olayların ve mükelleflerin zamanında tespit edilmesi için vergiyi doğuran olayla ilgili işlemlerin yapılması sırasında gerçek ve tüzelkişilerden vergi kimlik numaralarının aranılması, düzenlenecek belge ve tutulacak kayıtlarda vergi kimlik numarasına yer verilmesi suretiyle vergi kayıp ve kaçağının önlenmesinin sağlanmasıdır" deniliyor.

Burada da açıkça görüldüğü gibi ve madde gerekçesine de baktığımızda açıkça görülmektedir ki, getirilen tasarıyla, vergiyi doğuran olaya taraf olan kişilerin kimliklerinin tespiti, diğer taraftan da, bu olaylara taraf olanların ve aracılık edenlerin düzenleyecekleri belge ve tutacakları kayıtlarda vergi numarasına yer verilmesi sağlanmak istenmektedir. Bu şekilde, vergi kayıp ve kaçaklarının ve kayıt dışılığın önlenmesi için, bu gerekçeyle Meclise getirilmiş olan bir tasarıdır.

Şimdi, tasarının gerekçesinde, vergi mükellefi olup olmadığına bakılmaksızın belirlenen ekonomik faaliyetlere taraf olan bütün gerçek ve tüzelkişilere vergi kimlik numarası kullanma zorunluluğu getiriliyor. Esasında, bu vergi numarası hadisesi, bugünün de hadisesi değildir. Daha 1995 yılında tek vergi numarası diye bir kanun çıkarılmış ve uygulamaya konulmuştu. O kanun, sadece, vergi mükelleflerini kapsayan bir kanundu ve çok da başarılı olduğu söylenemez. Şimdi getirilen bu kanun tasarısı, vergi mükellefi olup olmadığına bakılmaksızın, bütün vatandaşlarımızı kapsayacak ve ekonomik faaliyetlere taraf olan bütün gerçek ve tüzel kişelere vergi kimlik numarası kullanma zorunluluğunu getiriyor. Belirlenen ekonomik faaliyetlere aracılık eden kamu ve özel sektör kuruluşlarının kayıt ve belgelerini vergi kimlik numarasını esas alarak düzenlemesini, ekonomik faaliyetleri düzenleyen muhtelif kanunlarda da vergi kimlik numarası kullanımını zorunlu hale getirmeyi amaçlayan bir tasarı.

Değerli arkadaşlar, tabiî, bu tasarının başarıya ulaşabilmesi için, vergi idaremizde, özellikle teknik donanım bakımından gereken düzenlemelerin de yapılması lazım. Yani, vergi idaremizin de bu kayıtları takip edebilecek bir düzeyde olması lazım. Bunun için de idarenin, teknik donanıma sahip hale getirilmesi lazımgelir. Tabiî bu da yeterli değildir. Buna bağlı olarak önümüzdeki günlerde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşeceğimiz ve aşağı yukarı da 90 maddelik 12 vergi kanununda değişikliği öngören tasarının buradan çıkması ve bu tasarının, bu maddeyle ilintisinin sağlanarak komple bir şekilde başarıya ulaşması gerekir.

Değerli arkadaşlar, bugün geldiğimiz noktada, hakikaten, maliyemizde ve ekonomimizde fevkalade sıkıntılı günler yaşıyoruz. Tabiri caizse -tabirimizi hoşgörün- bıçak kemiğe dayanmış bir vaziyettedir. Gerçekten, devletimiz malî yönden büyük sıkıntı içerisindedir.

1998 yılı bütçe rakamlarına baktığımız zaman, görüyoruz ki, bütçemizin yüzde 40'ını faize ödüyoruz, yüzde 30 küsurunu ücretlilere ödüyoruz ve geriye kalan yüzde 30'u, yani, üçte bir kadar kısımı da zaten açık bulunmakta. Bu, bize neyi ifade ediyor; sağladığımız vergi gelirlerimizle, ancak, çalışanlarımızın ücretlerini ve ödenmesi gereken faizleri ödeyebiliyoruz. Yani, yatırım yapabilmemiz için, diğer harcamalarımızı yapabilmemiz için borçlanma yapmak durumundayız ve içborçlanmada da, hakikaten, çok yüksek seviyelere ulaşmış bir noktadayız.

O bakımdan, tabiî, vergi gelirlerimizin artırılması ve kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması önemli bir hadisedir ve devletimizin ödemesi gereken bu bütçe giderlerinin karşılanması için gereken düzenlemelerin, elbette, Meclisimiz tarafından yapılması gerekir. Ancak, bunları yaparken, tabiî, adil bir vergi sistemini buraya getirmemiz lazım, vergide adil olmamız lazım, vergi yükünü değişik kesimler üzerine eşit ve dengeli bir şekilde dağıtmamız lazım; getireceğimiz vergi düzenlemelerinin anlaşılır olması lazım, basit olması lazım, uygulanabilir olması lazım ve yine, bu vergi zenlemelerinin, ekonominin önünü açacak, yatırımları artıracak, istihdamı artıracak ve ihracatı artıracak nitelikleri taşıması lazım gelir.

Eğer, bu düzenlemeleri, burada yapabilirsek; vergi, ödeyenden alınır anlayışından uzaklaşarak, vergi, kazanca göre alınır, ödeme gücüne göre alınır noktasına getirebilirsek, öyle ümit ediyorum ki, bütçemizin sıkıntısı hafiflemiş olacak ve bugün içerisinde bulunduğumuz gibi, yapacağımız yatırımları ve harcamaları, borçlanmak suretiyle yapma noktasından kendimizi kurtarmış olacağız.

Ben, bu tasarı hakkında, mükelleflere tek vergi numarası verilerek başlatılmaya çalışılan bu çalışmanın, bundan sonra gelecek olan diğer vergi kanunlarıyla uyumlu bir şekilde götürülmesi durumunda faydalı olacağı kanaatinde olduğumu arz ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Grupları adına, başka konuşma isteği var mı efendim? Yok.

Şahsı adına, Sayın Ertan Yülek; buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; vergi kimlik numarası kullanımının yaygınlaştırılması ve bununla alakalı olarak 8 tane kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı hakkında şahsî fikirlerimi söylemek üzere söz almış bulunuyorum.

Tasarının görüşmeleri sırasında Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunamadığım için, orada ifade edemediğim hususları burada ifade etmek istiyorum.

Şimdi, kanun tasarısının gerekçesine ve 1 inci maddesine baktığımızda, çok masumane olarak ve haklı olarak, Türkiye'deki vergi kaçakçılığının önlenmesi, vergilendirmenin daha etkin hale getirilmesi için, eğer, herkese böyle, bir tek vergi kimliği verilirse, vergi numaraları verilirse ve bütün ekonomik faaliyetler de bu vergi numarasıyla kontrol edilirse, vergi hâsılatının artacağı ve dolayısıyla, bu memlekette yaşayan herkes de, yaşadığı ülkenin kalkınmasında veya kendisine verilen hizmetlerin, bu memlekette huzur içerisinde yaşama şartlarının yerine getirilmesine katkıda bulunacaktır; gayet tabiîdir. Ama, hemen, burada hepinize soruyorum: Pasaport Kanunundaki değişiklikle -yine vergi numarasıyla gideceksiniz- bir pasaportla verginin ne alakası var Allah aşkına? Bir düşünelim; hiçbir alakası yok.

ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Ne zararı var?

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Evet; var.

Bakınız, bir vatandaşlık hakkı olarak, benim, pasaport alma hakkım vardır; ama, bu hakkımı, başka birtakım maksatlarla kullanmaya da devletin hakkı yoktur.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Ertan Bey, para harcayacaksınız pasaport alırken.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bakınız, hep dedim ki, masum olarak getirilimiştir bu tasarı. Masum olarak getirilen bu tasarıda -görüldüğü gibi- gerekçesinin dışında bazı maddeler olduğunu söylemek istiyorum Sayın Tuzcu. Yani, eğer, bunun gerekçesinde bu şekilde ifade edilmeseydi ve ifade edilirken de -daha başka maddeler üzerinde de söz almak istiyorum- Pasaport Kanunuyla alakası kurulsaydı dediğinizde haklıydınız; ama, bununla hiçbir alakası kurulmamış.

Şimdi, bakınız, burada ne olacak bu vergiyle ilgili; merak etmeyin, bundan en çok zararı...

HİKMET AYDIN (Çanakkale) – Yasaları şüphe üzerine kuramazsınız.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bu mahkeme kadıya mülk değil; bu ülke de, bu idare de sizlere mülk değil; yani, hep derler ya "keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner" onun için... Ama, bizler insaflı insanlarız; herkesin de aynı şekilde insaflı olduğunu söylemek mümkün değildir. Bakınız, burada, siyasî şantaj olarak çok rahat kullanılabilir bu. Ne olur; ben size söyleyeyim bunu; buradan geldiği zaman, diyecek ki, 5 milyar liraya bir ev aldınız ve siyasî olarak...

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Beyan edecek.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Efendim, beyan edebilirsiniz; siyasî şantaj için kullanılabilir bu -bunu, şimdiki Maliye Bakanımız için veya şunun bunun için söylemiyorum- oraya bir sıfır attınız, 50 milyar oldu; temizle bakalım pirincin taşını. Ne olur biliyor musunuz; aksini ispat edinceye kadar iflahınız sökülür. Bakınız, ben size söyleyeyim; bu olur mu Türkiye'de; evet, olur. Ben, misal olarak anlatıyorum. İçişleri Komisyonu Başkanımız da burada, bütün partilerin iştirakiyle ve müşterek imzasıyla bir kanun tasarısının bir maddesine, geçen sene altıncı ayda Plan ve Bütçe Komisyonunda bir fıkra eklendi; teferruat üzerinde durmuyorum. Aradan yedi ay geçtikten sonra, bu kanun tasarısı, esas komisyon olan İçişleri Komisyonunda görüşülürken, bir gazete, kocaman bir serlevha attı; ne dedi biliyor musunuz: "Faziletçiler, gümrük kaçakçılığına kılıf hazırlarken son anda yakalandı." Yahu, Allah'tan korkun, Allah'tan korksun onu iddia edenler... O komisyonda, bir tek Fazilet Partili yoktu. "Olur mu" dedi; işte, oluyor... Pirincin taşını ayıklayıncaya kadar... Sayın Başkanımız burada ve aradan bir hafta, on gün geçtikten sonra, bu meseleyi açıkladı; ama, o yara hâlâ duruyor ve o gazeteler, o medya, bunu tekrar vermedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim. 1 dakika eksüre veriyorum; toparlayın.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

Arkadaşlar, bakınız, burada vergi kimlik numarasının teke indirilmesi ve herkesi kapsaması gayet masumanedir, gayet iyi de olur; ancak, hemen şunu söylüyorum: Bir MERNİS projesi vardı; yirmi yıldan beri, otuz yıldan beri, birçok teknisyen bunun içerisindedir; ama, bu MERNİS projesi, hâlâ tatbik edilemedi. Bugün, Türkiye'de, nüfus sayımları, hâlâ insanlar evlerine hapsedilerek yapılmakta ve hâlâ da nerenin nüfusunun ne kadar olduğunu bilememekteyiz. Halbuki, gönül isterdi ki, bu proje tatbik edilsin, Türkiye'nin nüfusu günü gününe tespit edilebilsin. Bu imkân var, teknolojik bakımdan da bunu yapmaya imkân var; ama, siz, o projeyi bırakarak, böyle bir projeyi, hakikaten de masumane ve yerinde bir kararla buraya getirdiğinizde, elbette iyi görünüyor; ama, biraz evvel söylediğim gibi, bunun içerisinde, birtakım sıkıntılar olacaktır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bir daha söz alıp, tekrar meseleleri anlatacağım.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

(FP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Maddeyi oylayacağım; ama, arkadaşlar yoklama istiyorlar.

Yoklama isteminde bulunan milletvekillerinin isimlerini tespit edelim efendim.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Şu anda 20 kişi ayaktayız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yoklama isteminde bulunan arkadaşlarımızı tespit edelim de efendim...

NABİ POYRAZ (Ordu) –Yoklama isteminden vazgeçtiler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Beni ilgilendirmez, yoklama isteminden vazgeçerlerse yoklama yapmam; ama, biz suçlanıyoruz; yani, her şey usulüne göre yapılsın. Bana ne arkadaşlar...

Efendim, şimdi yoklama isteyen sayın Muhammet Polat?.. Burada.

Aslan Polat?.. Burada değil mi Sayın Polat?..

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Sayın Başkan, vazgeçtiler...

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Arkadaşlar, vazgeçiyoruz demedikten sonra, ben niye vazgeçtiler diyeyim.

Sayın Memduh Büyükkılıç?.. Burada.

Sayın Kahraman Emmioğlu?.. Burada.

Sayın Bedri İncetahtacı?.. Burada.

Sayın İsmail Özgün?.. Burada.

Sayın Suat Pamukçu?.. Burada.

Sayın Sıtkı Cengil?.. Burada.

Sayın Ahmet Çelik?.. Burada.

Sayın Mustafa Kamalak?.. Burada.

Sayın Mustafa Ünaldı?.. Burada.

Sayın Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.

Sayın Cafer Güneş?.. Burada.

Sayın Osman Yumakoğulları?.. Burada.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, vazgeçtik.

ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Sayın Başkan, vazgeçtiler.

BAŞKAN – Vaz mı geçtiniz?..

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Vazgeçtik. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

SITKI CENGİL (Adana) – Hayır efendim, hayır...

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Tamam Başkan, vazgeçtiler.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Devam edin efendim. (Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika... Şimdi, birileri vazgeçmek istemiyorsa ben ne yapayım.

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Devam edin efendim.

BAŞKAN – Olur mu canım! (Gürültüler)

ŞADAN TUZCU (İstanbul) – Noterden kâğıt mı istiyorsunuz!

BAŞKAN – Efendim neyse...

Sayın Kamalak vazgeçse bile, o zaman yine 20 kişiyi doldurmuyorlar.

O zaman, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan, biz 20 kişi ayağa kalktık ve arkadaşların isimleri tasdik edildi; lütfen...

BAŞKAN – Efendim, bakın, tamam 20 kişiyi okuduk; yani, bakın...

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Devam etsenize... (Gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Arkadaşı da tatmin edelim canım.

Şimdi, 20 kişinin isimlerini okuyorum:

Muhammet Polat, Aslan Polat, Memduh Büyükkılıç, Kahraman Emmioğlu, Bedri İncetahtacı, İsmail Özgün, Suat Pamukçu, Mehmet Korkmaz, Sıtkı Cengil, Ahmet Çelik, Mustafa Kamalak, Mustafa Ünaldı, Altan Karapaşaoğlu, Cafer Güneş, Osman Yumakoğulları, Osman Hazer, Mehmet Emin Aydın, Ertan Yülek, Sabahattin Yıldız, Kâzım Arslan. Bunların hepsi 20 kişi, Sayın Kamalak "ben vazgeçtim" dediler. O zaman 19 kişi kaldı.

Arkadaşlar, sizden rica ediyorum, Başkanlık Divanı olarak bizi zor durumda bırakmayın. Ben, kimsenin oyuncağı da değilim. Ben, burada, doğru olan neyse onu yapıyorum. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, biz buradayız.

BAŞKAN – O zaman, yoklamayı 2 nci maddede tekrar isteyin.

1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Vergi kimlik numarasını tespit, kayıt ve bildirim zorunluluğu

MADDE 2. – Kamu idare ve müesseseleri ile diğer gerçek ve tüzelkişiler, Maliye Bakanlığınca belirlenecek işlemlerin yapılması sırasında, bu işlemlere muhatap veya taraf olan gerçek ve tüzelkişilerin vergi kimlik numarasını tespit etmek ve bu işlemlere ilişkin belge, hesap ve kayıtlarında vergi kimlik numaralarına da yer vermek zorundadırlar. Belirlenecek işlemlere muhatap veya taraf olan kişiler, vergi kimlik numaraları olmadığı takdirde, işlemlerin tamamlanmasından önce vergi kimlik numarası almak zorundadırlar.

Bu kanuna göre vergi kimlik numarası tespit etme, belge, hesap ve kayıtlarında gösterme mecburiyeti kapsamına alınan kurum ve kuruluşların özel mevzuatlarında yer alan vergi kimlik numarasının kullanımını engelleyici veya kısıtlayıcı mahiyette olan hükümler uygulanmaz.

Bu kanunda geçen “vergi kimlik numarası” tabiri, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8 inci maddesi uyarınca gerçek ve tüzelkişilere verilen vergi numarasını ifade eder.

Kendilerine vergi kimlik numarası verilmiş bulunan gerçek ve tüzelkişiler de, vergi kimlik numaralarını tespit, kayıt ve belgelerinde gösterme mecburiyeti kapsamındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla yaptıkları veya muhatabı oldukları işlemler sırasında, vergi kimlik numaralarını doğru olarak bildirmek veya gerektiğinde bu numaraları tevsik için kendilerine verilmiş olan belgeyi ibraz etmekle yükümlüdürler.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim?

Fazilet Partisi Grubu adına, Saffet Benli; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA SAFFET BENLİ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 586 sıra sayılı, Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve Noterlik Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Tapu Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, Bankalar Kanunu, Posta Kanunu ve Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maddeyi, tasırada yazılı şekliyle okumak istiyorum:

"MADDE 2. – Kamu idare ve müesseseleri ile diğer gerçek ve tüzelkişiler, Maliye Bakanlığınca belirlenecek işlemlerin yapılması sırasında, bu işlemlere muhatap veya taraf olan gerçek ve tüzelkişilerin vergi kimlik numarasını tespit etmek ve bu işlemlere ilişkin belge, hesap ve kayıtlarında vergi kimlik numaralarına da yer vermek zorundadırlar. Belirlenecek işlemlere muhatap veya taraf olan kişiler, vergi kimlik numaraları olmadığı takdirde, işlemlerin tamamlanmasından önce vergi kimlik numarası almak zorundadırlar.

Bu kanuna göre vergi kimlik numarası tespit etme, belge, hesap ve kayıtlarında gösterme mecburiyeti kapsamına alınan kurum ve kuruluşların özel mevzuatlarında yer alan vergi kimlik numarasının kullanımını engelleyici veya kısıtlayıcı mahiyette olan hükümler uygulanmaz.

Bu kanunda geçen 'vergi kimlik numarası' tabiri, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8 inci maddesi uyarınca gerçek ve tüzelkişilere verilen vergi numarasını ifade eder.

Kendilerine vergi kimlik numarası verilmiş bulunan gerçek ve tüzelkişiler de, vergi kimlik numaralarını tespit, kayıt ve belgelerinde gösterme mecburiyeti kapsamındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla yaptıkları veya muhatabı oldukları işlemler sırasında, vergi kimlik numaralarını doğru olarak bildirmek veya gerektiğinde bu numaraları tevsik için kendilerine verilmiş olan belgeyi ibraz etmekle yükümlüdürler" denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, vergi kimlik numarası, vergi mükelleflerini fişleme aracı olmamalıdır. Mükellefler, irticacı, laik diye bir ayırıma tabi tutulmamalıdırlar. Mükelleflerin, şirketlerin sermayesi, yeşil sermaye, kırmızı sermaye gibi ayırıma tabi tutulmamalıdır. Dürüst mükellefler, gerçek ve tüzelkişiler, esnaflar, yok yere, hayalî düşmanla huzursuz edilmemelidirler.

Vergi toplamak önemlidir; ama, harcamak daha da önemlidir. 1998 yılı bütçesinin yüzde 40'ı faizlere gitmektedir. Belki, iyiniyetle, bu değişiklikle, 4,5 katrilyon lira civarında vergi tahsili düşünülmektedir.

Temennimiz, vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınmasıdır; temennimiz, iyiniyetimiz bu yöndedir.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Benli.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İsmet Attila; buyurun efendim.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 2 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Burada, tek vergi numarası konusunun halen uygulamada olduğu, 6,5 milyon civarında mükellefin bu numaraya kavuştuğunu ifade etmiştik. Tasarıda da, daha önce uygulanan bu numara işinin, şimdi isim değiştirmek suretiyle "vergi kimlik numarası" haline getirildiğini bir defa daha ifade ediyoruz. Aslında, ha Ali kasap, ha kasap Ali şeklinde olmuş. Buna niye gerek görüldüğünü anlamak da mümkün değildir.

Esasen, daha önce verilmiş olan bu numara konusunda, Maliye Bakanlığımızca, özellikle bilgisayarla, mutlak surette çağımızın şartlarına uygun şekilde, son sistem çalışılmasının sağlanması ve bunun, öncelikle bütün vergi daireleri itibariyle, kısa sürede yaygınlaştırılması gerekmektedir. O zaman aldığımız tedbirlerin devamı mahiyetinde, Bakanlıkça, bu konu üzerinde önem ve öncelikle durulduğu takdirde, gerek tek numaranın verilmesi konusunda gerekse vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi bakımından ve özellikle kayıtdışı ekonominin kayda alınmasının bugün ülkemizin önemli bir meselesi olması sebebiyle, sanıyorum, Maliye bürokratı arkadaşlarımız buna önem ve öncelik vereceklerdir.

Bu çerçevede, bu numaraların sıhhatli verilmesi, daha sonra dikkatli bir şekilde takip edilmesi, bilgisayar ağının, bütün vergi daireleri, vergi dairesi başkanlıkları itibariyle yaygınlaştırılması ve bunun sonucunda da, sıhhatli bir şekilde takibi gerekmektedir. Keza, vergi numarası verildikten sonra mükellefiyetini bırakan, mükellef olma kaydını sildirenlerin mutlak surette takibi de, vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi bakımından önem arz etmektedir ki, bu da üzerinde durulması elzem olan konulardan biridir.

Doğru Yol Partisinin bu konudaki tutum ve davranışını, kanun tasarısının tümü üzerindeki görüşmelerde ifade etmiştik.

Kanunun ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını, bu vesileyle bir defa daha diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Attila.

Madde üzerinde başka söz isteyen?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Şahsı adına Sayın Polat; buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Efendim, burası oyuncak değil; evvela söz istiyorsunuz, ondan sonra da vazgeçiyorsunuz. Olmaz yani...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Vazgeçince oyuncak mı oluyor orası?..

BAŞKAN – Ama, insanlarda bir istikrar olur canım...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Söz istemek de hakkı, vazgeçmek de...

BAŞKAN – Sayın Esengün, biraz önce yoklama istediniz; eksiğiniz vardı, bizi suçluyorsunuz.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Eksiğimiz yoktu, sizin usulsüzlüğünüz vardı.

BAŞKAN – Efendim, benim usulsüzlüğüm yok.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Burada tekabbül eden arkadaş vardı.

BAŞKAN – Efendim, tekabbül yok. Ben bunu belki yirmi defa uyguladım burada. Yoklama isteyen kişi, Genel Kurul salonunda oturacak, Genel Kurul salonunda çoğunluğun olup olmadığını gözetleyecek. Yoksa, yoklama isteyip de gidip kahvede pişpirik oynanmaz. Bakın, ben bunu belki on defa söyledim burada; ama, sizin de bunu bilmeniz lazım. Hesabınıza geldiği gibi konuşmayın. Biz, burada, Yüce Mecliste görev yapıyoruz. Bu Yüce Meclisin şanına, şöhretine uyacak nitelikte ve değerde, adaletli hareket etmek zorundayız.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Önce sen uyacaksın.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, pişpirik oynama yeri var mı burada bir yerde, oynayan var mı?!

BAŞKAN – Hayır; kahvehaneler var canım...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Burada var mı yani?!

BAŞKAN – Var canım; gidenler var. Ne olacak canım! Yani, ille Meclisin içinde olması şart değil. Yani, söz temsili canım...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Orası ciddî bir makam...

BAŞKAN – Burası ciddî bir makam; ama, herkesin bu ciddî makama yakışır ciddiyette hareket etmesi lazım. Yoklama istiyorsunuz, sonra da dışarı çıkıyorsunuz; olur mu canım!

Madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Müteakip maddeyi okutuyorum:

Diğer kanunlarda yapılan değişiklikler

MADDE 3. – a) 1512 sayılı Noterlik Kanununun 84 üncü maddesinin ikinci fıkrasının 3 numaralı bendi;

“ 3. İlgilinin ve varsa tercüman, tanık ve bilirkişinin kimlik ve adresleri ile ayrıca ilgilinin vergi kimlik numarasını” şeklinde;

92 nci maddesinin birinci fıkrasının 2 numaralı bendi,

“ 2. İlgilinin kimliği, adresi ve vergi kimlik numarasını” şeklinde,

101 inci maddesinin birinci fıkrasının 2 numaralı bendi,

“2. İlgilinin kimliği, adresi ve vergi kimlik numarasını,” şeklinde değiştirilmiştir.

b) 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 58 inci maddesinin ikinci fıkrasının 1 numaralı bendine “adı, soyadı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “vergi kimlik numarası” ibaresi, 2 numaralı bendine “adı, soyadı” ibaresinden sonra gelmek üzere “alacaklı tarafından biliniyorsa vergi kimlik numarası” ibaresi eklenmiştir.

c) 2644 sayılı Tapu Kanununun 26 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının başına aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

“Resmî senede tarafların kimlik bilgileri ile birlikte vergi kimlik numaraları da kaydedilir.”

d) 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin 2 numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“ 2. Tescilin yapılması veya silinmesi için vergi kimlik numarası ile yönetmelikte belirtilen bilgi ve belgeleri sağlamak,”

e) 3167 Sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bankalar, çek karnesi verdikleri müşterilerinin açık kimlik ve adresleri ile vergi kimlik numaralarını T.C. Merkez Bankasına bildirmek ve bunlara ilişkin belgeleri hesapların kapatılmalarını izleyen 5 inci yılın sonuna kadar saklamak zorundadırlar.”

f) 3167 Sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Çekle işleyen hesabın bulunduğu banka şubesi, ibraz edildiği anda karşılığı bulunan çeki, ödemek mecburiyetindedir. Çekin karşılığının kısmen bulunması halinde ise bu miktar ödenir. Muhatap bankanın çek hesabı açılmış olan şubesi dışındaki herhangi bir şubesine ibraz edilen çek, karşılığı o şube tarafından provizyon (karşılık) istenmek ve hamilin vergi kimlik numarası tespit edilmek suretiyle ödenir.”

g) 3182 sayılı Bankalar Kanununun 52 nci maddesinin 2 numaralı fıkrası aşağıdaki gibi değiştirilmiştir.

“2. Bankaların kimliklerini ve vergi kimlik numaralarını belgelemeyen müşterileri adına mevduat, kredi ve yatırım hesabı açmaları, havale ve diğer bankacılık hizmetlerini vermeleri yasaktır.”

h) 3182 sayılı Bankalar Kanununun 96 ncı maddesinin 1 numaralı fıkrasına aşağıdaki hüküm eklenmiştir.

“Ancak, 52 nci maddenin 2 nci fıkrasında ve 79 uncu maddenin 4 üncü fıkrasında yeralan hükümler; 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa tabi kurumlar, 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununa tabi kurumlar, 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa tabi kurumlar, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunun Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanarak faaliyetleri Bakanlar Kurulunca düzenlenen özel finans kurumları ve yetkili müesseseler hakkında da uygulanır. 52 nci maddenin 2 nci fıkrasında ve bu fıkrada yeralan hükümlerin uygulama usul ve esasları Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken düzenlenir.”

ı) 5584 sayılı Posta Kanununun 37 nci maddesinin I numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“I. Adına bir çek hesabı açılmasını isteyen kimse vergi kimlik numarasını gösteren bir belge ile birlikte bu hesap için belirtilecek en az parayı vermeye mecburdur.”

j) 5682 sayılı Pasaport Kanununun 17 nci maddesinin (A) fıkrasına “dilekçe” ibaresinden sonra gelmek üzere “vergi kimlik numarasını gösteren bir belge” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim?

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, Grup adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pamukçu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 sayılı Tapu Kanunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 sayılı Bankalar Kanunu, 5584 sayılı Posta Kanunu ve 5682 sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Grubumuzun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısının adını uzun uzun zikretmem, tabiî ki, bir maksada matuftur; biraz sonra, onu da izah edeceğim.

2 nci maddede, kamu idare ve müesseseleri ile diğer gerçek ve tüzelkişilerin işlemlerinde, muhatap kişilerin, vergi kimlik numaralarını belgelendirmeleri zorunluluğu getirilmektedir. Üzerinde konuştuğumuz madde ise, hangi kanunda değişiklik yapıldığını içermektedir. Bu maddeyle, vatandaşlara, tapu dairelerinde, icra dairelerinde, trafik tescil bürolarında, bankalarda, postanelerde, pasaport bürolarında vergi kimlik belgesi sorulması öngörülmektedir.

Biraz daha detaya girersek Noterlik Kanununun 84 üncü maddesinde yapılan değişiklikte "hukukî işlemlerde ilgilinin ve varsa tercüman, tanık ve bilirkişinin kimlik ve adresleri ile ayrıca ilgilinin vergi kimlik numarası aranır" denilmektedir.

Şimdi, bu kanun tasarısını hazırlayan Sayın Bakan ve ilgililere sormak istiyorum: Tercüman bulunduran bir kimse yabancı ise -ki, öyle anlaşılmaktadır- ve bu kişi ilgili ise, bu kişinin vergi kimlik numarasını nasıl soracaksınız veya böyle bir kişinin vergi kimlik numarasını nereden tespit edeceksiniz? Başka bir şekilde sorarsak, yabancı bir kişinin vergi kimlik numarası sizi ne derecede ilgilendirmektedir? Bu maddede, zannediyorum, gözden kaçırılmış bir husus var. Yine, böyle bir durumda, yabancı bir kişi, ilgiliyse, noterlik işlemleri nasıl yapılacaktır?

Aynı kanunun 92 nci maddesinde yapılan değişiklikle "onaylamayla ilgili işlemlerde de aynı kimlik numarası sorulacak" denilmektedir. Vergi mükellefi olmayanların, imza onayı alması nasıl mümkün olacaktır? Yine, aynı kanunun tutanak düzenleme işlemlerinde de, aynı sıkıntılar yaşanacaktır.

İcra ve İflas Kanununun 58 inci maddesine eklenen ibare ile takip talebinde bulunanlardan da vergi kimlik numarası istenmesi öngörülmektedir.

Tapu Kanununun 26 ncı maddesine eklenen ibare ile "Resmî senede, tarafların kimlik bilgileri ile birlikte vergi kimlik numaraları da kaydedilir" hükmü getirilmektedir. Taraflardan birisi 3 yaşında bir çocuksa, bundan da vergi kimlik numarası mı soracaksınız?..

Çekle ödemelerde provizyon istenildiğinde vergi numarası soruyorsunuz; ama, provizyonsuz ödemelerde niçin böyle bir sorguya muhatap olunmuyor; bunun sebebini de anlayamadım. Sayın Bakan bilgi verirlerse memnun olurum.

3182 sayılı Bankalar Kanununun 52 nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle adı geçen fıkra arasında bir ilişki kuramadım. Müsaadenizle, bu maddenin ikinci fıkrasını okumak istiyorum: "Bakanlar Kurulu, ikili ve çok taraflı uluslararası anlaşmaların gereklerini yerine getirmek amacıyla, bankalara müşterilerinin kimliklerini tespit etme yükümlülüğü getirerek bununla ilgili usül ve esasları yönetmelikle düzenlemeye yetkilidir." Yani, bu maddeyle bir kişinin vergi kimlik numarasını nasıl bağdaştırdınız, bu değişikliği nasıl getirdiniz, onu anlamadım. Belki bizdeki kanun yanlış olabilir, bilmiyorum; bunu tetkik ederseniz ve bu konuda Genel Kurula bilgi verirseniz memnun oluruz.

Vergi belgelerini unutanlar, mesela, bankalarda havale işlemini yapamayacak mı?

Diyelim ki, çek tahsili, bir cuma günü mesai saati sonuna yetişti; vergi numarası veya kimlik belgesi yanında olmayan bir kişi, pazartesi gününe kadar o parayı çekemeyecek mi?

Sayın milletvekilleri, yine, tasarının gerekçesinde, bu tasarı kanunlaştığında, kayıtdışı işlemlerin önüne geçileceği belirtilmektedir. Kayıtdışı ekonomide belge düzenleme diye bir şey yok zaten; belge düzenlemeyen bir kişinin, bir muhataba vergi kimlik numarası sorması diye bir şey söz konusu olamaz. Bununla, kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine almanız mümkün değildir.

Diyelim ki, bir yetkili makam ya da özel bir kişi, başka birisine ait bir numarayı kullansa, bu durumda ne yapacaksınız ya da yanlış bir numarayı kullanırsa, bu yanlış numaranın sahibi olan kişi, bu yanlış numarayı taşıyan kişi suçsuz bir duruma düşmez mi? Bu hususların da açıkça belirtilmesi lazım, bunlara bir önlem getirilmesi lazım. Bu kadar kanunda -biraz önce tasarının başlığını uzun uzun saymıştım- değişiklik yapacağınıza, vatandaşların vücutlarına dövme gibi, hiç çıkmayan...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Alnına!.. Alnına!..

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – ...Alnına dövme yapabilirsiniz, askerlerin künyesi gibi bir şey yapabilirsiniz, böylece, herkesin, her yerde kimlik belgesini veya kimlik numarasını taşıma kolaylığı getirmiş olursunuz.

Bu arada, tabiî, aklımıza başka şeyler de geliyor...

REFİK ARAS (İstanbul) – Daha neler geliyor söyleyin...

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – ...kimlik belgelerinde değişik renkler kullanarak, mesela irticacı olanlar, irticacı olmayanlar diye de ayrılabilir; Alevî-Sünnî diye ayrılabilir; hatta, irticacı sermayeyi belirleme maksadıyla da kullanabilirsiniz. Böyle bir durumda bir kolaylık da sağlamış olursunuz; diyelim ki, brifinglerde ya da raporlarda öngörülen hususlarda çabucak neticeye ulaşmak imkânı doğmuş olur.

Sayın milletvekilleri, bize göre, bu tasarı, çok lüzumsuz bir tasarıdır. Uygulamada çok büyük aksaklıklarla karşılaşacağınız açıktır. Dilerim ki, Maliye Bakanlığı bu aksaklıkları giderecek gerekli düzenlemeleri, çıkaracağı yönetmelikle yapar ve bu aksaklıklar yaşanmadan, vatandaşımızı zora sokmadan bu kanunu uygulama imkânı bulursunuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pamukçu.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın İsmet Attila; buyurun efendim.

DYP GRUBU ADINA İSMET ATTİLA (Afyon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 586 sıra sayılı Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, Grubun ve şahsım adına saygı ile selamlarım.

Burada, 3 üncü maddenin (f) fıkrası "3167 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Çekle işleyen hesabın bulunduğu banka şubesi, ibraz edildiği anda karşılığı bulunan çeki, ödemek mecburiyetindedir. Çekin karşılığının kısmen bulunması halinde ise bu miktar ödenir. Muhatap bankanın çek hesabı açılmış olan şubesi dışındaki herhangi bir şubesine ibraz edilen çek, karşılığı o şube tarafından provizyon (karşılık) istenmek ve hamilin vergi kimlik numarası tespit edilmek suretiyle ödenir şeklindedir.

Burada, özellikle, bloke çeklerde, ayrıca bankalar tarafından tanzim edilen garantili çeklerde vergi kimlik numarası uygulaması nasıl olacak? Uygulamada bir aksamaya veya yanlışlığa meydan verecek midir? Gördüğümüz kadarı ile, bu konuda tasarıda bir açıklık göremedik.

Ayrıca, çek, ciro edilirse veyahut da üçüncü şahıslar tarafından tahsil edilirse, o zaman, vergi kimlik numarası sorulacak mı, sorulmayacak mı? Anladığımız kadarı ile, burada da bir açıklık görülmemektedir.

Gene, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen metnin (h) fıkrasında "3182 sayılı Bankalar Kanununun 96 ncı maddesinin 1 numaralı fıkrasına aşağıdaki hüküm eklenmiştir" diyor ve devam ediyor: "Ancak, 52 nci maddenin 2 nci fıkrasında ve 79 uncu maddenin 4 üncü fıkrasında yer alan hükümler; 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa tabi kurumlar, 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununa tabi kurumlar, 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa tabi kurumlar, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanunun Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanarak faaliyetleri Bakanlar Kurulunca düzenlenen özel finans kurumları ve yetkili müesseseler hakkında da uygulanır. 52 nci maddenin 2 nci fıkrasında ve bu fıkrada yer alan hükümlerin uygulama usul ve esasları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığınca müştereken düzenlenir" deniliyor.

Bu kanun tasarısı Meclisimizde kanunlaşıp, Cumhurbaşkanımız tarafından imzalanıp, Resmî Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe gireceğine göre, sanıyorum ki, bu düzenlemenin hazır olması lazım. Bu çerçevede, esasen, bu düzenlemenin ne kadar süre içerisinde yapılması gerektiğine dair bir hüküm de olmadığına göre, bağlayıcı bir tarih, bir hüküm konulması gerektiği inancındayız. Biz, tahmin ediyoruz ki, Maliye Bakanlığımız, bu konuyu hazırlarken, bunun yürütme esaslarını, usullerini; uygulamanın usul ve esaslarını da tespit ederek, Hazinenin bağlı olduğu Devlet Bakanlığına da intikal ettirmek suretiyle, bir an önce gerçekleştirirse, uygulamada da, yine, aksaklıklar ortaya çıkmaz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Attila.

Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.57

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 22.08

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (Devam)

BAŞKAN – 586 sıra sayılı Yasa Tasarısının 3 üncü maddesi üzerindeki müzakerelere devam ediyorduk.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Gruplar adına, Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi söz almışlardı, başka söz isteyen yok.

Şahısları adına Sayın Aslan Polat.

Buyurun Sayın Polat.

Süreniz 5 dakika efendim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

586 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinde, Noterlik Kanunu, Bankalar Kanunu, Trafik Kanunu gibi çeşitli kanunlarda değişiklik yapılıyor; fakat, burada, benim, bilhassa konuşma ihtiyacı duyduğum en önemli madde, (g) fıkrasının ikinci bendiyle ilgili. Yalnız, bu konuda Bakanımdan bir konuşma isteyeceğim; ama, Bakanım da meşgul, eğer meşgul olmazsa çok memnun olacağım. Konu şudur: Şimdi, maddede "çek, havale hesabı ve diğer banka hizmetlerinden faydalanabilmek için vergi numarası alması şarttır" deniliyor. İşte, bu maddenin, bilhassa bizim bölgelerimizde çok zorluk çıkaracağı konusu üzerinde fikirlerimi söylemek istiyorum; o da şudur: Genellikle göç veren bu bölgelerde, hep erkekler veya oğullar çalışmaya gittikleri için, daha ziyade kırsal bölgelerde, daha ziyade, sadece hanımlar veya kızlar kalmaktadırlar. Gurbette çalışan erkekler hanımlarına havale gönderdiği zaman, havaleyi almak için kasabaya, ilçe merkezine veya beldeye geldiklerinde -ki, bunlar genellikle hanımlardır- vergi numaraları olmadığı için, bu havaleleri alamama durumu vardır.

Şimdi, burada "o da vergi numarası alsın, vergi numarası alması çok büyük bir vakit almaz" deniliyor; ama, şunu söylemek istiyorum: Bankaya gittiğinde imza atmaktan imtina edip, atamayıp, parmak basarak para alan veya bir seçim gününde hangi partiye oy verecekleri, amblemleri defalarca gösterilerek ezberletilebilen bu hanımlara "gidip de vergi numarası alın" demek o kadar kolay değildir. En azından, bu, o hanımlar için büyük bir meşgale olacak, belki, bir iki gün vakitlerini alacak veya kendilerinde bu vergi numarasını almaktan dolayı bir yükümlülük altına girip girmeyecekleri konusunda büyük bir tereddüt meydana gelecek ve bunları onlara izah edip, onları ikna edinceye kadar da önemli bir vakit geçecektir.

Burada, bizim önemle üzerinde durmak istediğimiz konu; bu kırsal bölgelerde yaşayan hanımların, bankalardan adlarına gelen havaleleri alabilmeleri konusunda büyük bir meşgaleye, zorluğa uğramamaları için, bilhassa, bankalardan gelen havalelerle ilgili kısmın, hiç olmazsa geçici bir müddet madde metninden çıkarılmasını veya bu maddenin, hiç olmazsa bir müddet için uygulanmamasını, bakanlıktan isterdik.

Yalnız, Sayın Başkanım, Sayın Bakan dinleyebiliyor mu?!

BAŞKAN – Efendim, ben, Sayın Bakana "dinle" diyemem ki!

Sayın Bakan, lütfen... Sayın konuşmacı sizin dinlemenizi istiyormuş! (Gülüşmeler)

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Bakanım, siz meşguldünüz burada, biraz önce anlattığım şeyi bilmem dinleyebildiniz mi; konu kısaca şu: Kırsal bölgelerde, bilhassa eşler hep çalışmaya gittiği için ve bizim o bölgelerimiz tamamen göç verdiği için, köylerde genellikle sadece hanımlar kalmaktadırlar.

Gurbette çalışan beyler, hanımlarına veya kızlarına yaşamaları için havale ile para gönderdikleri zaman ve bunlar da, bu parayı alabilmek için kasabaya gelmiş olmalarına rağmen, yanlarında vergi kimlik numaraları olmadığında, bu maddeye göre, o parayı alamama durumuyla karşı karşıya kalacaklar. Biz de diyoruz ki, o hanımların büyük bir çoğunluğu okuma yazma bile bilmiyorlar; parayı alırken, çoğu, imza atamayıp, icabında bir parmak basarak alabilen bu insanlara vergi numarası aldırılması bir meşgale olur diye düşünüyoruz. En azından, bir müddet bunları bu uygulamaya alıştırabilmek için, bu maddenin bu kısımdan geçici olarak çıkarılmasının veya uygulamasının bir müddet ertelenmesinin faydalı olacağı kananatindeyim.

İkinci olarak üzerinde durduğumuz önemli bir konu şudur: Çek Kanununda yapmış olduğunuz değişiklikle, vergi numarası alınması doğrudur. Yine, bizim bölgemizden bahsediyorum ki, çok fazla yapılan bir dolandırıcılık vardır ve bu, daha ziyade canlı hayvan meselesinde olmaktadır. Adam, Batı Anadolu'dan Doğu Anadolu Bölgesine, cebine bir çek karnesi koyup geliyor ve orada milyarlarca liralık çeki karşılıksız olarak verip, canlı malları alıp gidiyor. Şimdi, bunlara bir vergi numarası vermekle, bunun ne kadarını garanti edebileceğimiz hususunda endişem var ve bu konuda sizden bir bilgi almayı da arzu ediyorum.

Sayın Başkanım, size bir şey söylemek istiyorum; o da şu: Biraz önce, biz, yoklama istemiştik, doğrudur; fakat, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili, bizim hemşerimiz, geldi ve "ben, Salih Bey ile anlaştım; lütfen, bu anlaşmada yoklama istemeyin" dedi. Bizim de kendisine karşı biraz hemşerilik duygumuz fazla olduğu için, onun ısrarı üzerine, Salih Bey ve Lütfü Esengün'ü aradık ve "Sayın Bakanımızın böyle bir ricası olduğunu, sizinle anlaştığını söylüyor" dedik ve Lütfü Esengün'ün de onayını alarak, yoklamadan vazgeçtik. Burada, gruplar arasında bir anlaşma olmuşsa, bir yumuşama olmuşsa, bir jest olmuşsa; bunu, böyle, çok yoğun olarak tenkit etmenize, gerçekten, üzüldüğümü söylemek istiyorum.

Sayın Başkanım bir şey daha söyleyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Hep bana çatıyorsunuz ve benden de süre istiyorsunuz; ama, olmaz ki!..

ASLAN POLAT (Devamla) – Ama, hak vereceksiniz bana.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Sayın Başkanım, biraz önce, bu 3 üncü madde üzerinde, şimdi bahsettiğim iki konuyu konuşmak için size kâğıt göndermiştim. 2 nci madde üzerinde konuşmalar yapılırken, birden farkında olamadım ve "söz isteyen var mı" denilince ben elimi kaldırdım; fakat, henüz 2 nci maddenin görüşüldüğünü görünce konuşmaktan vazgeçtim; yoksa, ben buraya, 2 nci madde için gelir ve 5 dakika değil, 10 dakika da konuşurdum. Çünkü, bunları biz Plan ve Bütçe Komisyonunda defalarca konuştuğumuz için bildiğimiz konular; ama, ben, sırf Meclise olan saygımdan, 3 üncü madde üzerinde konuşmak istediğim ve sizlerin fazla vaktini almak istemediğim için söz almaktan vazgeçtim; ama, siz, çok ağır bir dille itham ettiniz.

Sayın Başkan, bakın, sizi tenkit etmek için söylemiyorum; ama, geçen sene, Devlet Bakanımız Sayın Işın Çelebi, burada, Necmettin Erbakan Hocanın kullandığı gibi, bir slayt gösteriyle konuşma yapmak istemişti; siz, önce, buna katiyetle müsaade etmeyeceğinizi söylediniz "müsaade etmem" dediniz; fakat, bir müddet sonra "eğer, slaytı kullanmak istersen müsaade edeceğim" dediniz ve Meclisten büyük bir protesto aldınız; ama, kimse size karşı, kahvede pişpirik oynar gibi bir ifadede bulunmadı. Onun için, burada bu gibi ifadeleri karşılıklı olarak kullanmayalım; ne siz bizi üzün ne de biz, sizi üzelim.

Hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Polat, aslında, gruplar anlaşırlarsa, biz, Başkanlık Divanı olarak, çok memnun oluruz. Biz de istiyoruz ki, Meclis çalışsın ve süratle kanunlar çıkarsın.

Sizin yoklama isteğinizi yerine getirmedim diye grup başkanvekilleriniz bize çok ciddî şekilde kırıldılar; bu, birincisi.

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – İçtüzüğü ihlal ettiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Rica ediyorum...

Arkadaşlar, bakın, adalet duygusundan ayrılarak kendi menfaatlerimize uygun biçimde konuşursak doğru hareket etmiş olmayız; bu ikincisi.

Üçüncüsü; "hemşerimiz yoklama istemeyin dedi, biz de vazgeçtik" dediniz. Peki, Sayın Ülkü Güney sizin hemşerinizdir; o zaman hemşericilik oynayın, yoklama istemeyin. Bundan ben de memnun olurum; zira, yoklama, Başkanı çok yoran bir uygulamadır. Yani, 550 milletvekilini tek tek gözümüzün önüne getirmek zorunda kalıyoruz.

Dördüncüsü; söz istediniz, sonra vazgeçtiniz. Ben de istiyorum ki, biraz daha sorumluluk duygusu içinde hareket edin. Yani, benim burada bir kastım yok. Kaldı ki, geçen sene yapılan bir uygulamayı örnek gösterdiniz; geçen seneden bu yana, bir sene geçti; biz, geçen sene ne yaptığımızı ne bilelim, öyle değil mi!.. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Oylamaya geçmeden önce, bir yoklama talebi var. (DSP sıralarından "vazgeçtiler" sesleri)

Efendim, vazgeçmemişler demek ki!..

Yoklama talebiyle ilgili önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda yeterli çoğunluk bulunmamaktadır.

Yoklama yapılması hususunda gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

BAŞKAN – Şimdi, önergedeki imza sahiplerinin burada bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Ahmet Uyanık?.. Burada.

Osman Çilsal?.. Burada.

Turhan Tayan?.. Burada.

Tahsin Irmak?.. Burada.

Veli Andaç Durak?.. Burada.

Abdulkadir Akgöl?.. Burada.

Ahmet Bilgiç?.. Burada.

İsmet Attila?.. Burada.

Ömer Bilgin?.. Burada.

Bayar Ökten?.. Burada.

Mehmet Ali Yavuz?.. Burada.

Hacı Filiz?.. Burada.

Ufuk Söylemez?.. Burada.

Mustafa Çiloğlu?.. Burada.

Mehmet Sağlam?.. Burada.

Fevzi Şıhanlıoğlu?.. Burada.

Mehmet Gözlükaya?.. Burada.

Turhan Güven?.. Burada.

Saffet Kaya?.. Burada.

Ahmet İyimaya?.. Burada.

Ümran Akkan?.. Burada.

Saffet Arıkan Bedük?.. Burada.

BAŞKAN – İşte, bazan da hemşerilik işe yaramıyor, yoklama isteğini işleme koymak zorunda kalıyoruz.

22 arkadaşımız yoklama istemişlerdir; yoklama yapacağız.

Sayın milletvekilleri, epeyce yorgunuz, yoklama sırasında adı okunan sayın milletvekilinin Genel Kurul salonunda olduğunu yüksek sesle belirtmesini istiyorum.

İkincisi; sonradan kağıt gönderen arkadaşların, muhakkak, Genel Kurul salonunda olmasını istiyorum. Her şeyi usulüne göre yapalım; bundan sonra hiç iltimas filan yok; çünkü, bir hata yaptınız mı hemen tenkit ediliyorsunuz. Onun için, hiç iltimas yok.

Yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (Devam)

BAŞKAN – 3 üncü madde üzerindeki müzakereler bitmişti.

3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3 üncü madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

Maliye Bakanlığının düzenleme yetkisi

Madde 4.– Yaptıkları tescil, izin, onay ve diğer işlemler nedeniyle bu işlemlere taraf veya muhatap olanların vergi kimlik numaralarını tespit ve kayıt ve belgelerinde göstermek mecburiyeti kapsamına alınan gerçek ve tüzelkişiler ile kamu idare ve müesseselerine, mecburiyet kapsamına alındıkları tarih itibariyle mevcut belge ve kayıtlarında vergi kimlik numarasına ilişkin eksikliklerin giderilmesi için süre tespit etmeye, belge ve işlem türleri itibariyle uygulamanın başlangıç tarihlerini belirlemeye ve bu kanunun uygulanması ile ilgili usul ve esasları düzenlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Karapaşaoğlu; buyurun.

Süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 586 sıra sayılı kişilerin ve kurumların vergi numaralarını düzenleyen -vergi yasalarımızla ilgili- kanun tasarısının 4 üncü maddesi hakkında Fazilet Partisi adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

Burada, maddeye geçmeden önce, birtakım mefhumları ifade etmemizde yarar var zannediyorum. Zira, bu kanun tasarısı, göz önünde bulundurulması gereken birtakım mefhumları göz önüne almış bulunmuyor.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bugün, Batı vergiciliğinde bir deyim var; bu deyim "insanlar iki şeyden kaçamazlar; bunlardan bir tanesi ölümdür, bir tanesi de vergidir" diye ifade edilir. Vergi sisteminden kaçmanın, hiçbir ulusun vatandaşının aklından geçmeyeceği muhakkaktır; fakat, vergi sisteminin adil olması da muhakkaktır. Vergi sisteminin adaletinin temin edilmesi noktasında ülkemizde birtakım sıkıntılar var; ayrıca, vergi sisteminin ekonomik gelişmeye de engel olmaması gerekiyor.

Global ekonomiye geçtiğimiz yahut global ekonomiyle tanıştığımız şu dönemde, şu devrede, biliyorsunuz, kurumlar ve kuruluşlar, vergi denetimi ağır olan, vergi yükü ağır olan ülkelerden veya sahalardan, vergi yükü daha az olan, daha hafif olan sahalara kaçmaktadır. Bunlardan bir tanesini örnek olarak vermek istiyorum: Türkiye'de faaliyet göstermekte olan, telekomünikasyon alanında dünyaca ünlü Ericsson firması, birkaç büyük İsveç şirketiyle birlikte, vergi yüklerinin ağırlığı nedeniyle, mayıs başlarında, ülkemizden ayrılmayı düşünüyorlar. Bunların başlıca ayrılma sebeplerinden bir tanesi olarak, ülkemizde uygulanmakta olan, özel anlaşmalarla tayin edilen, tespit edilen veya özel anlaşmalarla çalıştırılan, bilhassa yüksek ücretli kaliteli teknik elemanların vergilerinin çok ağır olması gösteriliyor. Bunun dışında, uluslararası birtakım anlaşmalarımızdan dolayı, ülkemizde faaliyet gösteren bazı büyük firmalar, başka ülkelere, başka yerlere merkezlerini taşımak suretiyle, vergi mükellefiyetinden de kaçınıyorlar, sakınıyorlar. Bunlardan bir örnek vermek gerekirse; Belçika yabancı sermayesi olan yerli firmalarımızda, Belçika'ya yapılan kâr transferlerinde stopaj vergisi kesilmemektedir. Dolayısıyla, kurum, yalnızca Kurumlar Vergisi ödemek suretiyle kurtuluyor. Tabiî, bu da vergi adaletine ters bir durum oluyor. Küreselleşen dünyamızda, sermayeler küreselleşirken, vergiler yerel bazda kalıyor ve küresel vergi sistemi ülke ekonomisine adapte edilemiyor.

Değerli kardeşlerim, şimdi, maddede ifade edildiği şekliyle yaptıkları tescil, izin, onay ve diğer işlemler nedeniyle bu işlemlere taraf olan veya muhatap olanların vergi kimlik numaralarını tespit ve kayıt ve belgelerinde göstermek mecburiyeti kapsamına alınan gerçek ve tüzelkişiler ile kamu idare ve müesseselerine, mecburiyet kapsamına alındıkları tarih itibariyle mevcut belge ve kayıtlarında vergi kimlik numarasına ilişkin eksikliklerin giderilmesi için süre tespit etmeye, belge ve işlem türleri itibariyle uygulamanın başlangıç tarihlerini belirlemeye ve bu kanunun uygulanmasıyla ilgili usul ve esasları düzenlemeye Maliye Bakanlığı yetkili oluyor; ama, hemen arkasından gelen, cezayla ilgili hükümleri düzenleyen 5 inci maddede çok ağır cezaî hükümler getirmek suretiyle, bugüne kadar, 1998 yılı içerisinde yapılmış olan uygulamalarda birtakım ihtilafları da beraberinde getirecektir. Dolayısıyla, geçtiğimiz döneme ait yapılan işlemlerde, vergi numaralarının tespiti noktasında ısrarcı olmamak lazım; zira, 1995 yılında çıkarılan vergi numarası kanunuyla ilgili olarak, sadece vergi mükellefi olanlara bu zorunluluk getirilmişti.

Şimdi, bu düzenlemeyle, acaba, kurum hüviyetinde olmayan, vergi mükellefiyeti hüviyetinde olmayan birtakım kimselerin de, vergi numaraları almak suretiyle, geçmişe ait, vergi dairesiyle olan ilişkileri inceleme kapsamına alınacak mıdır alınmayacak mıdır noktasında vatandaşımız tedirgin olacaktır. Dolayısıyla, bu maddenin geriye doğru işlemesinin önüne geçmek gerekiyor. Bu konuda, 5 inci maddedeki hükümlerin de göz önüne alınarak bu maddenin yeniden düzenlenmesi gerektiği kanaatimizi belirtmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, Katma Değer Vergisinin yaygınlaştırılması amaçlanıyor; ama, bu yaygınlaştırma noktasında, ülkemizde vergiye muhatap olan veya vergi kavramının dışında kalmış geçmişe ait olan birtakım uygulamaların acaba bu maddeyle tekrar incelemeye alınacağı hükmü mü taşınıyor gibi imajların giderilmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin, 5 inci maddenin ceza hükümleriyle ilişkisi var.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Anlaşıldı, anlaşıldı...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – Evet, anlaşıldı efendim.

Burada, geçmişe dönük bir uygulama olup olmayacağı, geçmişte hesap numarası verilen kimselerin incelemeye alınıp alınmayacağı, geçmişteki işlemlerle ilgili olarak üçüncü şahısların vergi numaralarından dolayı yaptıkları işlemlerinin kapsam içine alınıp alınmayacağı da belirtilmek mecburiyetindedir.

Bu görüşlerimizi Sayın Bakanımıza, sayın ilgililere takdim eder; Heyetinize saygılar sunarız efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu.

Gruplar adına başka söz isteyen?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Feti Görür; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakika.

FETİ GÖRÜR (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 586 sıra sayılı vergi kimlik numarası kullanımının yaygınlaştırılmasıyla ilgili kanun tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi sagıyla selamlıyorum.

Devlet olmanın bir gereği olarak, vergi kanunlarının da, diğer kanunlar gibi adalet ve eşitlik içinde uygulanması gerekmektedir. Bu çerçevede, vergilemede adalet ve eşitliğin gerçekleştirilebilmesi için önem taşıyan hususlardan birisi de, kanunları uygulamakla görevli kamu idarelerinin, zamanında ve yeterli bilgiye sahip olmasını sağlayacak bilgi kaynaklarına kolaylıkla ulaşılabilmesidir. Türk vergi sistemi, beyan esasına dayanan bir sistemdir. Bütün mükelleflerin iyi niyetli oldukları varsayımına dayanan bu sistemin, mükelleflerin doğru ve tam olarak beyanda bulunmalarını sağlayacak caydırıcı mekanizmalarla desteklenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, mükelleflerde, vergiye tabi işlemlerini gizleme eğilimi doğmakta ve vergi kayıp ve kaçakları artmaktadır. Düzenleme, bu amaca matuftur. Düzenlenen bu hükme uymayanlara, özel usulsüzlük cezasıyla üç aydan bir yıla kadar hapis öngörülmektedir.

Sayın milletvekilleri, devletin yaptığı hizmet ve yatırımların en büyük kaynağı vergidir. Vergi de, yapılan ticarî, sınaî faaliyetler ve bedel karşılığı yapılan hizmetlerin kazançlarından alınır. Vatandaşların vergiye sıcak bakmaları, severek, isteyerek ve gönül huzuru içinde vergi verebilmeleri için, önce, verdiği verginin nereye harcandığını bilmesi lazımdır. Verdiği verginin hizmet olarak, hani, size, okul, yol, köprü, eğitim olarak geri gelecek diyoruz ya, hakikaten, hizmet olarak geri geldiğini görmesi lazımdır. Vatandaşın gönül huzuru içinde vergisini severek verebilmesi için, devlet-millet kaynaşmasının sağlanması lazımdır. Günümüzde, âdeta, 62 milyon vatandaşımızın yüzde 90'ının potansiyel suçlu konumuna sokulmaya çalışıldığı, sanal bir irtica tehdidiyle, insanların inançlarının mürteci, mütedeyyin diye hayalî tasniflere tabi tutulduğu bir ortamda, devlet ile milletin arasını açarak husumet ve kin tohumları atıyorsunuz. Bugün, bu yasa tasarısıyla da, vatandaşın tüm gelir niteliği taşıyan faliyetlerini vergi kapsamına almaya, kayıtdışı vergiyi kayıt altına almaya çalışıyorsunuz. Gerekçenizde de, eğer mükellefler, kaçırdıkları vergiyi riske değer görürlerse; yani, kaçırılan vergi, yakalandıktan sonra cezasıyla birlikte ödendiğinde mükellef bunu çok külfetli bulursa ya da yakalanma riski fazla ise bundan vazgeçer; yoksa, yine kaçırabilir; yani, hem kâr-zarar hesabı yapar hem de idarenin takibi neticisinde yakalanma, tespit edilme oranını göz önüne alır diyorsunuz. Bu noktada, devleti idare edenler olarak, hemen oturup düşünmemiz gerekmez mi; başta, millet iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı hakkında çıkan yolsuzluk söylentileri olmak üzere, bir sürü ihale yolsuzlukları, kredi, teşvik peşkeşleri, deniz sahillerinin ihalesiz tahsis peşkeşlerini gören vatandaş, nasıl olacak da, size güvenerek, vergi ödeyecek!..

REFİK ARAS (İstanbul) – Bu, hangi maddede geçiyor?!.

FETİ GÖRÜR (Devamla) – Sayın Başbakan, Sayın Deniz Baykal'la yaptığı görüşmede, deniz sahilleri peşkeşini kendi ağzıyla itiraf ediyor; âdeta, sahiller Sayın Baykal'ın malı gibi, milletten değil de Sayın Baykal'dan özür dilediğini, bir daha, şeffaf ihaleyle bu işlerin yapılacağını söylüyor. Bu icraatlarıyla Anasol-D Hükümeti çağdaş, ihaleleri televizyonlardan naklen yapan Refahyol Hükümeti irticanın kaynağı, öyle mi?!.

REFİK ARAS (İstanbul) – Madde nerede?!.

FETİ GÖRÜR (Devamla) – Milletten daha fazla vergi istemeye yüzünüzün olması için, önce milletin parasını, pulunu nasıl harcadığınızın hesabını verme sorumluluğunu kendiniz de görmeniz lazım.

Siz, vatandaşa, vergisini kaçıran, mükellefiyetini yerine getirmeyen, çok sıkı denetim altında tutulması gereken potansiyel bir suçlu olarak bakıyorsunuz. Oysa, vatandaştan topladığınız vergilerin hesabını vatandaşa vermeyi aklınızın kenarından bile geçirmiyorsunuz; peşkeş çekiyorsunuz, "özür dileriz, bir daha olmayacak" diye pişkinlik gösteriyorsunuz. Boşuna dememişler "balık, baştan kokar" diye.

Bir yandan, dünyanın en fazla enflasyon vergisi ödeyen toplumu olacaksınız, diğer yandan, ödenen vergileri birileri çeşitli yollarla çalıp, elini kolunu sallaya sallaya yurt dışına kaçacak; hükümete yakın olduğu söylenen kişilere ihale kayırmaları yapılacak, sahiller tahsis edilecek, bu ortamda, çıkacaksınız_

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Görür, süreniz bitti efendim... Zaten, maddeye bağlı konuşmuyorsunuz, genel konuşuyorsunuz.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Hikâye anlatıyor_

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Gereksiz yere konuşuyor.

FETİ GÖRÜR (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – 1 dakika süre veriyorum; ama, maddeye bağlı konuşacaksınız.

FETİ GÖRÜR (Devamla) – Peki; bitiriyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim. Siz de anladınız ki, maddeye bağlı konuşmayacaksınız; onun için bıraktınız.

Madde üzerinde başka söz isteyen?.. Yok.

Önerge yok.

4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Ceza hükümleri

MADDE 5. – Özel kanunlar veya bu kanun hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığı tarafından getirilen vergi kimlik numarasını tespit etmek, belge, hesap ve kayıtlarında göstermek zorunluluğuna uymayanlar hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin 7 nci bendinde yazılı özel usulsüzlük cezası kesilir ve ayrıca, özel kanunlarında daha ağır bir ceza öngörülmediği takdirde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası hükmolunur. Şu kadar ki kamu idarelerince yapılan işlemlerde bu cezanın muhatabı, ilgili mevzuata göre belgeleri düzenlerken, hesap ve kayıtları tutarken vergi kimlik numarasını tespit ve kaydetmekle yetkili ve görevli olanlardır.

Bu Kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını gizleyen veya bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzel kişiler hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Bu maddede belirtilen hapis cezaları, tüzel kişiler ile küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin kanun hükümlerini ihlâl eden temsilcilerine uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Aykon Doğan; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gecenin bu vaktinde, bu yasanın işlemesi bakımından ve 65 milyon insanın önümüzdeki günlerde tapuda, trafik dairesinde ve bankalarda işi olacağını düşünerek ve bu işleri de insanların müteaddit defalar yaptığını varsayarak, bu kanun tasarısının kapsamına giren işlemlerin milyonlarca sayıda tekerrür edeceğini burada kabul etmek durumundayız. Demek oluyor ki, insanlar, bu kanun tasarısının kapsamına giren işlemleri dolayısıyla, çeşitli defalarda vergi kimlik numaralarını ibraz edecekler, onları açıklayacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, bu vergi kimlik numarası bir iki rakamdan oluşan bir numara değil; bugün, 6 milyona vardı bu numaraların sayısı ve 10 rakamdan teşekkül eden, yana yana gelmiş bir dizi. Şimdi, gittiniz tapu dairesine, ilgili memur var, ibraz ettiniz; okuyorsunuz, 573412601... Bunu okurken memur bir takdim tehir yaptı, ne olacak, burada suçlu kim, nasıl tespit edilecek? Şimdi, burada bir beyan var; bu beyan, kimlik numarasının doğrudan doğruya yanlış beyan edilmesidir. Bu numara bilgisayara girildi, bilgisayarda da bu numaranın bir karşıtı bulunamadı. Şimdi, söyleyen mi yanlış yaptı, yazan mı yanlış yaptı? Şimdi, bu maddeye baktığınız zaman bu konuda bir açıklık yok.

Bu maddede iki şey düzenleniyor: Bir, bu tasarının çerçevesine giren fiiller dolayısıyla "Maliye Bakanlığı tarafından getirilen vergi kimlik numarasını tespit etmek -yani, bunu kayda alacak- belge, hesap ve kayıtlarında göstermek zorunluluğuna uymayanlar -bunlar, genelde kamu görevlileridir veya banka memurlarıdır- hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin 7 nci bendinde yazılı özel usulsüzlük cezaları kesilir" deniliyor -para cezası- buna katılıyoruz; çünkü, fiil, ekonomik bir sonuç doğuran fiil; bu fiile, ekonomik sonuç doğuran fiilin karakterine uygun bir ceza verilmesi doğrudur; ama, madde devam ediyor ve "özel kanunlarında daha ağır bir ceza öngörülmediği takdirde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Şu kadar ki, kamu idarelerince yapılan işlemlerde bu cezanın muhatabı, ilgili mevzuata göre belgeleri düzenlerken, hesap ve kayıtları tutarken vergi kimlik numarasını tespit ve kaydetmekle yetkili ve görevli olanlardır" diyor; yani, kendisi bu numarayı kaydetmek, orada bilgisayar varsa bilgisayara veyahut Maliye Bakanlığının öngördüğü bir sicile kaydetmekle görevli olanlardır deniliyor ve bunlara, para cezasına ilaveten de, üç aydan bir yıla kadar bir hapis cezası hükmolunuyor.

Diyelim ki, bunlar iyi yetiştirileceklerdir, bunlar görevlerini yapacaklardır, bunlar, hata yapmaması gereken insanlardır; bunları varsayalım; ama, madde devam ediyor ve bir de, üçüncü şahıslar bakımından da yeni bir suç ortaya koyuyor, deniliyor ki: "Bu Kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını gizleyen veya bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzelkişiler hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası hükmolunur."

Şimdi, burada, şuna katılmamak mümkün değildir: Bu konuyu, bilerek, belli bir tertip içerisinde istismar eden, vergi numarasını yanlış beyan eden veya belli maksada yönelik olarak... Mesela, bir karaparayı aklamak amacıyla başkalarının numarasını da kullanabilir; çünkü, bu, banka kartındaki gizli numara gibi bir numara. Sizin numaranızı öğrenir, verir, banka memuru da bakmaz ona, sizin numaranızla bir kayıt da mümkündür.

Buradan şu noktaya gelmek istiyorum: Ceza hükmü, bu yasada çok çeşitli alternatifler düşünülerek tedvin edilmiş değildir. Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, hiçbir şekilde, bu konuda, şu olmasın, bu olmasın demiyoruz; ancak, birtakım ekstrem ve maksatlı kişiler esas alınarak, bütün toplumu aynı kefeye koymak yanlıştır. Buru, arada, Sayın Bakanla konuştum.

Bakın, burada ne deniliyor: "Bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan..." Burada bir takdim tehir var; gerçeğe aykırı beyan. Ben mi yanlış beyanda bulundum, o mu yanlış yazdı; yani, kaydetmekle mükellef olan memur mu yanlış yaptı, yoksa ben mi yanlış beyanda bulundum.

REFİK ARAS (İstanbul) – Kasıt... Kasıt...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Devamla) – Kastım da yok, okur-yazar da değilim. Yani, bugün, vergi numarası verdiğiniz insanların hepsi mutlaka diploma sahibi değil. Bu itibarla, burada, bütün toplumu ilgilendiren, özellikle ikinci fıkrası. Buradaki insanlar memur değil; tapuda işlem yapar, arabada işlem yapar, bankayla havale gönderir, 70 yaşındaki anasına havale gönderir... Karşıdaki de vergi hesap numarasını ibraz ederek havaleyi alır. Bu kadar çok yaygın ve toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren bir olayı, tamamen, maksatlı kişilerin hareketlerine endekslemek, ona göre bir ceza tedvin etmek kanaatimce doğru olmamıştır.

Burada, hiç olmazsa, arkadaşlarımızla görüştük, ikinci fıkrada, mutlaka kasıt unsurunun... Yani, şöyle okumak istiyorum: "Bu Kanuna aykırı olarak kasten vergi kimlik numarasını gizleyen..." Yani, burada bir kasıt unsuru yapılmalıdır. "...veya bu konuda kasten gerçeğe..." Yani, belli bir maksada matuf olarak, yasadışı bir maksada ulaşmak amacıyla, kasıt iradesiyle, bir iradeyle gerçeğe aykırı beyanda bulunan veyahut kasten sahte ve yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzelkişiler hakkında şu şu cezalar uygulanır diyerek, burada, kanun vazıının esas maksadının, bu yasayı ihlal edenleri cezalandırmak olduğu hususu belirtilmelidir.

Bu tasarı, baktığınız zaman, Plan ve Bütçe Komisyonundan, bütün partilerdeki arkadaşların imzalarıyla buraya gelmiş; bir muhalefet şerhi görmüyorum; ama, kanaatim odur ki, bütün arkadaşlar bu tasarıya iyiniyetle oy vermişlerdir. Yarın uygulama başladığı zaman, bunu mahkeme halletsin demek doğru değildir. Mahkeme de, bunu bilirkişiye havale edecektir ve bu işler uzayacaktır.

Herhangi bir önergeyle kürsüye gelmiş değilim; Sayın Bakandan, Plan ve Bütçe Komisyonunun Sayın Başkanından ve siz arkadaşlarımdan istirhamım odur ki, bu maddeye makul, muhik ve kabul edilebilir bir veçhe verilmesinde zaruret vardır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Aslında, birinci fıkraya da "kasıt" koymak lazım; yani, kamu görevlileri de...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Hepsine...

BAŞKAN – Tabiî, tabiî... Siz ikinci fıkraya dediniz de... Yalnız, kamu görevlileri de bunu bir kasta matuf olmadan yapabilir, o bakımdan...

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – Bir ara verelim de 10 dakika...

BAŞKAN – Efendim, konuşmaları bitirdikten sonra, gerekirse, Hükümet ve Komisyon bu konuda bir şey derse, düzenlemek için bir ara verebiliriz.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Altan Karapaşaoğlu; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "ceza hükümleri" başlıklı 5 inci madde üzerinde görüşlerini ifade eden biraz önceki konuşmacıya katılmamak mümkün değil. Hazırlanmış olan kanun tasarısı üzerinde, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmada da, aynı şekilde vergi kanunlarındaki düzenlemelerle, evrak düzenlemeleriyle ilgili bölümünde bir kastın aranması gerektiğini, kastın bulunması halinde cezanın uygulanması gerektiğini vurgulamıştık. Tabiî, gönül arzu ederdi ki, şu tasarı evvela bu Parlamentodan geçsin, ondan sonra da bu hükümler uygulansın; ama, ne yazık ki, ceza hükümleri önden geliyor, uygulamalar arkadan geliyor.

Değerli arkadaşlar, burada bir hususa dikkat çekmek lazım. Bu vergi numarası uygulamasından dolayı, para göndermeler, para getirmeler veya birbirine havaleler bir başka sistemi gündeme getirecek kamuoyunda. Bankayla havale yapamayacak, bilhassa, bizim, ekonomide kayıt altına almaya çalıştığımız, açıktan ciro edilen birtakım varlıkları kayıt altına alamayacağız; parayla ilgili olarak, açıktan bir kargo servisi gündeme gelmiş olacak.

Bunun yanında, 5 inci maddenin son bölümünde "Bu maddede belirtilen hapis cezaları, tüzelkişiler ile küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin kanun hükümlerini ihlâl eden temsilcilerine uygulanır" deniliyor. Şimdi, burada "cemaat" denilirken ne kastediliyor "vakıf" denilirken ne kastediliyor? Vakfın herhangi bir üyesinin kötü niyeti olabilir, cemaat üyelerinden herhangi birisinin kötü niyeti olabilir. Bu takdirde, onun işlediği suçtan veyahut da onun bir hatasından dolayı cemaat lideri diye kimi yakalayıp cezalandıracaksınız? Yahut da, vakıf lideri diye kimi yakalayıp cezalandıracaksınız? Burada karışık mefhumlar gündeme geliyor. Dolayısıyla, 5 inci maddenin son fıkrasının, ya yeniden gözden geçirilmesi lazım veyuhat da kaldırılması lazım.

Ayrıca, cezalarda bir prensip vardır, caydırıcı olması lazımdır. Cezaların caydırıcılığı çok önemlidir; ama, cezalar hiçbir zaman yıkıcı özellik taşımamalıdır. Yani, cezalarda caydırıcılık vardır; fakat, yıkıcılık özelliği yoktur. Dolayısıyla, tasarının 5 inci maddesinde zikredilmiş olan, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası, hem yıkıcı olacaktır hem de caydırıcı olmayacaktır. Neden yıkıcı olacaktır; tarafların her ikisine de aynı ceza uygulandığına göre, insanların arasındaki ilişkilerde karşılarına çok büyük bir set olarak çıkacak, insanların birbirlerine hayır yapmaları, birbirlerine yardımcı olmaları, birbirlerine iyilik yapmaları noktasında engellemeler getirecek, toplumun barışını etkileyecek nitelikte olacak; çünkü, bu, toplumun tamamı üzerinde bir vergi numarası uygulaması olacak. Yani, burada, babayla oğul arasında, komşuyla komşu arasında, iki esnaf arasında, tüccarla sanayici arasında birtakım sıkıntıları gündeme getirecek. Bunun için, bu maddenin yeniden düzenlenmesi gerekiyor; Sayın Hükümetin, Sayın Komisyonun, bu özellikleri göz önüne almak suretiyle yeni bir düzenleme getirmesi gerekiyor. Bu konuda birtakım önergeler de verdik, inşallah, bu önergeleri birlikte görüşüp, iyi netice alacağımızı umuyoruz; toplumun huzuru, toplumun barışı ve toplumun birbirine yardım ilkesinin gözden kaçırılmaması lazım.

Bugün, İstanbul'dan, Erzurum'a, Konya'ya havale edilen bir para, kendisine havale edilen bir komşu vasıtasıyla aileye iletilebilir; o takdirde, o komşunun, o aileye yardımının da önüne geçer bu. Çünkü, buradaki hükümler, artık, insanların birbirlerine yardım etmesi noktasında engelleyici özellik taşıyor. Bu hususların dikkate alınmak suretiyle, 5 inci maddenin yeniden gözden geçirilmesini bilgilerinize sunuyor, saygılar sunuyoruz efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu.

Grupları adına başka söz isteyen?.. Yok.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bakan, söz mü istiyorsunuz?

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakika.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz tasarının ceza hükümleriyle ilgili düzenlemesi, aslında, getirilen düzenlemenin işlemesi için zorunlu olan hükümleri içermektedir. Hepimiz çok iyi biliriz ki, yasaya aykırı davranışların engellenmesi ancak, caydırıcı bazı hükümlerin yasanın içerisinde bulunması sayesinde mümkün olur. Eğer, sistem caydırıcılığını da içerisinde taşımıyor ise, sadece havada kalmış, belirli bir süre sonra tamamen uygulamadan kalkacak ya da uygulanmayacak hükümler haline gelir.

Burada, iki ayrı düzenleme yapılmaktadır: Birinci düzenlemede, vergi kimlik numarası kullanılması zorunlu olan işlemleri yapanlara dönük olan müeyyidedir; yani, vergi kimlik numarasını kullanmadan o işlemlerin tekemmül etmeyeceği açık açık belirtilen işlemlerde, ilgili memurun, vergi kimlik numarasını ilgili evrak üzerinde tespit etmesiyle ilgili düzenlemedir. Eğer, vergi kimlik numarasını aramadan, bu tespiti yapmadan işlemi tekemmül ettiriyorlar ise, o takdirde, bu memurlarla ilgili olarak, hem ekonomik hem hürriyeti bağlayıcı cezalar getirilmektedir.

İkinci düzenlemede, bu işlemin karşısında olan; yani, muhatabı olan kişilerin vergi kimlik numaralarını gizlemeleri. Değerli arkadaşlar, gizlemek, çok açık bir şekilde gizlemek... Bir kişi, eğer vergi kimlik numarasını gizliyor ise, zaten belirli bir amacı vardır, belirli bir kastı vardır.

Onun dışında, bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz etmek. Eğer, ekonomik bir olayı, değişmeyen bir kimlik belgesiyle veya bilgisiyle izlemeye çalışıyorsanız, o konuda düzenlediği sahte bir bilgiyle, sahte bir belgeyle gelip de sizi yanıltıyor ise, onun mutlaka bir müeyyidesinin olması gerekir. Burada kasıt unsurunun aranıp aranmayacağı konusu, tereddüt konusu olmaktadır.

Ben, burada, özel olarak, tutanaklara geçsin diye çıkıp konuşuyorum. Bir kere, ister metinde yer alsın ister metinde yer almasın, ceza kanunlarının genel hükmüdür, genel kuralıdır; bütün ceza hükümleri kasıt unsurunu içerir. Kasıt taşımayan hiçbir hüküm nedeniyle, hürriyeti bağlayıcı bir ceza verilmez zaten. Bunun metnin içerisinde olması ya da olmaması pek fazla bir anlam ifade etmez; ancak, şu kürsüden, tüm ulusun huzurunda ve tutanaklara geçecek şekilde açıkça ifade ediyoruz ki, eğer bu şekildeki eylemler herhangi bir kastı taşımıyorsa, içermiyorsa, elbette ki, hürriyeti bağlayıcı bir cezayla cezalandırılması söz konusu olmaz. Bu kastı, hâkimler takdir edecektir. Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da, kasıt unsuru, bu hükümlerin içerisinde yer alacaktır. "Kasten" tabirinin bunun içerisinde yer alması, sadece ve sadece ilave bir olay olur; olabilir...

Bu konuşmam yeterli görülüyorsa, tutanaklar açısından yeterli görülüyorsa "kasıt" tabirinin buraya konulmasına herhangi bir gerek yoktur; ancak, buna rağmen; yani, Ceza Kanununun genel hükümleri gereği olarak zaten herhangi bir suçun kasıt unsurunu taşıyacağını kabul ediyorsak, o takdirde, bunun içerisine koymamıza gerek yok; ancak "kasıt" kelimesi gerçekten fazlalık yaratır, bu, suçun bir özel unsuru haline gelir.

Uygulama açısından çok büyük sorunlar yaratır mı? O konuda çok net bir şey söylememekle birlikte, yine de, sizlerin takdirine kalmış bir olaydır; ancak, şunu son bir defa daha ifade etmek istiyorum: Kasıt, suçun ana unsurudur; kasıt olmadan, hiçbir şekilde suç olmaz. Bu düzenlemeler de, her halükârda, kasıt unsurunu içeren düzenlemelerdir.

Saygılar sunuyorum efendim. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Aslında, tabiî, bir açıklama yapmak durumundayım. Hâkimler, her zaman kanunların gerekçelerini okumazlar; burada, acaba kasten mi, kasıt aranıyor mu aranmıyor mu diye... Vatandaş hakkında da cezayı verir. Yargıtaya gelip de Yargıtay bu konuda kesin bir içtihat verinceye kadar, birtakım insanların canı yanabilir. O bakımdan, uygun görülürse, bunu metne ilave etmekte yarar var.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Trafik cezası suçlarında...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, söylediğiniz doğru değil, Sayın Bakanın izahı doğru. "Kasıt" koyarsanız, o madde işlemez hale gelir; çünkü her ceza...

BAŞKAN – Efendim... Sayın Bakan...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Bir dakika efendim...

"Kasten" tabirini koyarsanız, özel maksat olur; özel maksat da çalışmaz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, tabiî, önemli olan, biz, burada, bir yasanın düzenlemesine neden olan temel amacı belirtiyoruz; ama, siz...

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – "Kasten" tabiri, özel amaç taşır.

BAŞKAN – Efendim, olur mu yani... Ben de, yıllarca Danıştayda hâkimlik yaptım. Kasten vergi zıyaına sebebiyet vermek... Kasıt yoksa, o zaman vergi zıyaı olur, kusur cezasını uyguluyorsunuz; ama, kasten olunca, kaçakçılık rakamı seviyesindeki rakam olmasa bile, kaçakçılık uyguluyorsunuz. Yani, özel hukuk ile idare hukuku arasında çok fark var.

Şahsı adına, Sayın Yülek; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 5 inci maddeyle alakalı olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Esasında, madde hakkında, söylenebilecek çok güzel şeyler söylenmiş, hakikaten, yapılabilecek ciddî tenkitler yapılmıştır. Benim çok fazla ilave edeceğim husus kalmadı gibi bir şey; ancak, bir kere daha bazı hususları belirtmek istiyorum.

Birinci husus: Sayın Aykon Doğan Bey burada dediler ki, bütün partilerin iştirakiyle Komisyondan geçmiş. Eğer isimlere bakılırsa, burada, Fazilet Partisinden hiç kimsenin ismi yoktur.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – O zaman Fazilet Partisi mi vardı Sayın Yülek...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Hayır; onu demedim.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – "Hayır"ı falan yok.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Refahlı da yok.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Refahlı da yok.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – İmzalamamışsın.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Efendim, Refahlının da ismi yok, Faziletlinin de... Bunu üzerinize almaya lüzum yok. Sadece, zabıtlara geçmesi anlamında bir cümle ilave ettim.

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Biz Komisyonda yoktuk.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Biz Komisyonda yoktuk o zaman; Türkiye gündeminden düşmüştük.

İkincisi, arkadaşlar, gerçekten de, bu maddeyi okuduğumuz zaman, kasıt olup olmadığı hususunda hep tereddüte düştük, burada bütün arkadaşlar da tereddüte düşmüştür. Zannediyorum ki, vergi hususunda, gerçekten, burada vermiş olduğu çeşitli bilgilerle uzman olduğunu gösteren şu anda Meclisi yöneten Sayın Başkanımız da bu konuda meseleyi ortaya koymuşlardır.

Bakınız, burada, hakikaten pek çok şeyi Sayın Aykon Doğan Bey söylediler. Yani, bir takdim tehir olduğu zaman... Arkadaşlar, bunda hiçbir şey yok; yani, bu kanunlar, sadece, şu anda iktidarda olmayanlar dışındakilere uygulanacak değildir; iktidarda olanlara da uygulanacaktır; bu kanunlar, 65 milyon insana uygulanacaktır; bu kanunlar, profesöre uygulanacaktır; bu kanunlar, okuma yazma bilmeyen ümmilere tatbik edilecektir. Dolayısıyla, herkes yanında, böyle şey gibi vergi numarasını taşısa bile, yani, karşı tarafa tutarken bir takdim tehir olabilir; bu, bir.

İkincisi, on tane rakamı hatırda tutmak, gerçekten mümkün değil. Ben, yirmi seneden beri vergi mükellefiyim; iki gün evvel de vergi beyannamelerini doldurdum, verdim; ama, şu anda, vergi numaramdan hiçbir şey hatırlamıyorum. Bu, belli bir süre sonra ezberlenir; ben ezberleyebilirim; ama, Anadolu'nun köyündeki, kentindeki okuma yazma bilen veya bilmeyen bir kimsenin bu rakamları hatırında tutması mümkün değildir.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Künye takarız!..

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Banka muameleleri yapılırken, bunlar, sadece belli bir gruba yapılmayacak, hepimizin annesine, babasına, kardeşine, amcasının oğluna, dayısının oğluna yapılacak. Onun için, bu meselede, gerçekten birazcık düşünelim; düşündüğümüz zaman da, hakikaten, birtakım eksikliklerin olduğunu göreceğiz.

Dolayısıyla, bu cezalar "mükerreri halinde uygulanır" demek daha doğru olabilir ve "kasıt aranmasını" demek de doğrudur; çünkü, hiçbir hâkim, gerçekten de, konu Yargıtaya intikal edinceye kadar, hatta, Yargıtaya intikal etse bile, çok ciddî olarak tetkik etmez "acaba, kanun vazıı bu konuda ne demiştir" diye müracaat etmez; bunu, hepimiz biliyoruz.

Dolayısıyla, ben iki hususu belirtmek istiyorum: Birincisi, Sayın Aykon Doğan'ın ve Sayın Başkanın belirttiği gibi, hem numarayı yanlış ibraz edenler hem de bunu yanlış yazanlar için bir kasıt aranması lazım; eğer, kasıt var ise, bunun cezalandırılması lazım. İkincisi, suçun tekerrürü halinde cezanın uygulanması lazım.

Göreceksiniz, birçok kimsenin canı yanacaktır ve o canı yanan insanların da bir kısmı devlete küfredecektir, devlete rahatsızlığını belirtecektir. Bunu da, şu anda düşünmek durumundayız; hepimiz aklı başında insanlarız, niye düzeltmeyelim bunu? İlk defa uygulamaya konulduğu için de, hakikaten, rahatsızlıkları giderici ve kanundan beklenen neticeyi alıcı bir hususa burada yer verelim.

Diğer bir husus: Bakın arkadaşlar, son fıkrada deniliyor ki: "Bu maddede belirtilen hapis cezaları, tüzelkişiler ile küçüklerin ve kısıtlıların..."

Şimdi, bakınız, çok önemli bir noktaya temas etmek istiyorum. Demek ki, küçüklerin vesayeti, büyüğünde; babada, annede. Büyüğü, çocuğunun yapmış olduğu kasıtlı veya kasıtsız bir meseleden dolayı sorumlu mu?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti; 1 dakika eksüre veriyorum, tamamlayın.

Buyurun.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Peki, eğitiminden neden sorumlu değil? Ben, 15 yaşına kadar çocuğumun eğitiminden sorumlu değilim. Neden? Şimdi, bunun cevabını burada arayalım. Bakın, gelmiş bir hadise... Yani, mademki, 15 yaşına kadar, 18 yaşına kadar gelmiş çocuğumun, vesayetim altındayken almış olduğu cezalardan sorumluyum, o halde, onun eğitimini vermekten de ben sorumlu olayım, onun şekillenmesinden de ben sorumlu olayım. (FP sıralarından alkışlar) Biz, işimize geldiği zaman, külfetleri babaya, anneye yükleriz; ama, bir baba ve anne, onun terbiyesini en iyi şekilde vermek istediği zaman, kanunlarla buna mani oluruz; işte, bu, adaletsizliktir; işte, bu, tutarsızlıktır; işte, bu, hakikaten, bazı meselelerde kasıt aramadır.

Onun için, arkadaşların telaşlanmasına lüzum yoktur. Ben, külfette ve nimette eşitlikten bahsediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

METİN ÖNEY (İzmir) – Ne alakası var... Ayıp bir şey...

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerindeki konuşmalar...

HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Korkmazcan, buyurun efendim.

HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Sayın Başkan, Sayın Bakandan, aracılığınızla bir hususu sorabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Sayın Başkan, Sayın Bakana aracılığınızla sormak istiyorum: Bu fıkranın son cümlesinde, tüzelkişiliği olmayan bazı sosyal gruplarla ilgili bir düzenleme var; bunların temsilcilerinden bahsediliyor. Tüzelkişiliği olmayan grupların, hukukî anlamda nasıl temsilcisi olacak; birkaç örnek verebilir mi Sayın Bakan?

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, bu konuda, cümlenin düzenlenmesinde bir hata olmuştur; onunla ilgili bir önergemiz var... (ANAP sıralarından "mikrofon açık değil" sesleri)

BAŞKAN – Ses geliyor efendim.

Mikrofon açık Sayın Bakan; yaklaştırırsanız...

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, fıkranın tedvin tarzında bir hata olmuş zannediyoruz. Onunla ilgili bir önerge var. Önergeyle düzeltilmesini önereceğiz. Orada, vakıflar da, tüzelkişiliği olmayan kuruluşlar gibi belirtilmiş zaten. Halbuki, orada kastedilen "tüzelkişiliği olmayan cemaatler gibi" ifadesinin olması gerekiyor. Cemaatlerin tüzelkişilikleri yok. O nedenle...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Cemaat ne?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Cemaat, belirli bir işi yapmak için bir araya gelmiş kişilerdir. O nedenle, onların adına o işlemleri yapmakla yükümlü olan kişiler kastedilmektedir orada.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, maddeyle ilgili, son anda, 7 tane önerge geldi. Bunları, evvela, geliş sıralarına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci paragrafındaki "ve ayrıca, özel kanunlarında daha ağır bir ceza öngörülmediği takdirde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası hükmolunur" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İsmail Özgün Altan Karapaşaoğlu Osman Hazer

Balıkesir Bursa Afyon

Cevat Ayhan Mustafa Ünaldı İ. Ertan Yülek

Sakarya Konya Adana

Aslan Polat

Erzurum

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Özgün Altan Karapaşaoğlu Aslan Polat

Balıkesir Bursa Erzurum

Osman Hazer Cevat Ayhan Mustafa Ünaldı

Afyon Sakarya Konya

İ. Ertan Yülek

Adana

Değişiklik Metni:

"Bu kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını gizleyen veya bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzelkişiler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin yedinci bendinde yazılı özel usulsüzlük cezası kesilir."

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin üçüncü paragrafındaki "hapis cezaları " ibaresinin "özel usulsüzlük cezaları" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Özgün Altan Karapaşaoğlu Osman Hazer

Balıkesir Bursa Afyon

Cevat Ayhan Mustafa Ünaldı İ.Ertan Yülek

Sakarya Konya Adana

Aslan Polat

Erzurum

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi teklif olunur.

"Bu kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını, hata halleri hariç olmak üzere gizleyen veya bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzelkişiler hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."

Saygılarımızla.

Saffet Arıkan Bedük Ahmet Uyanık Mehmet Gözlükaya

Ankara Çankırı Denizli

Y.Fevzi Arıcı Ahmet İyimaya Tayyar Altıkulaç

İçel Amasya İstanbul

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan yasanın 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki "ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin" ibaresinin çıkarılması, "vakıflar" ibaresinin ise "ve vakıfların" biçiminde değiştirilmesi teklif olunur.

Saygılarımızla.

Ahmet İyimaya Tayyar Altıkulaç Mehmet Gözlükaya

Amasya İstanbul Denizli

Ahmet Uyanık Y.Fevzi Arıcı

Çankırı İçel

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasına "bu kanuna aykırı olarak" ibaresinden sonra gelmek üzere "bilerek" ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

Aslan Ali Hatipoğlu Recep Mızrak Abdulkadir Baş

Amasya Kırıkkale Nevşehir

Bülent Atasayan Ali Er Halil Cin

Kocaeli içel İçel

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5 inci maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Tüzelkişiler ile küçükler, kısıtlılar, vakıflar ve cemaatler gibi, tüzelkişiliği olmayan teşekküller adına yukarıda yazılı fiillerin işlenmesi halinde uygulanacak hapis cezası, bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur."

Bülent Akarcalı Bülent Atasayan Yusuf Ekinci

İstanbul Kocaeli Burdur

Halûk Müftüler Ahmet Kabil

Denizli Rize

BAŞKAN – Efendim, Komisyon veya Hükümet bu maddeyle ilgili kısa bir süre isterse, 5 dakika ara verebiliriz veyahut da...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, ara vermeye gerek yok.

BAŞKAN – Çünkü, madde biraz muğlak. Bu özel usulsüzlük cezası, zaten -Vergi Usul Kanunundaki miktarı bugün bilmiyorum; ama- yeterli. Bir de, mesela, bir vergi zıyaına sebebiyet vermişse, hapis cezası yerine o vergi zıyaına sebebiyet verdiği miktar kadar bir para cezasında da... Yani, hem özel usulsüzlük cezası hem de eğer bu fililinden dolayı bir vergi zıyaına sebebiyet vermişse -ben bir düşünce olarak söylüyorum Sayın Bakanım tabiî, siz de biliyorsunuz- bu fiili nedeniyle ziyaa uğrattığı verginin bir misli ceza ve vergi alınır şeklinde bir ibareyle bu hapis cezası çok ağır bir şey. Bilmiyorum... Tabiî takdir...

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, bu, vergiyle ilgili bir olay değil.

BAŞKAN – Anladım efendim de, yani, tabiî...

Sayın Komisyon veya Hükümet, eğer bir süre istiyorsanız, 5 dakika ara verebilirim. (ANAP sıralarından "İyi olur" sesleri)

Peki, efendim, yalnız, ara vermekle beraber, bu kanunun çıkmasının sonuna kadar da süreyi uzatacağım. Zaten, çok az bir zaman...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Hayır... Sayın Başkan, niye ara veriyorsunuz?

BAŞKAN – Efendim, olabilir; zaten sonuna gelmişiz...

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.37

 

 

 

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati : 23.45

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR(Gaziantep), Abdulhaluk MUTLU(Bitlis)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74 üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

10. – Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması ve 1512 Sayılı Noterlik Kanunu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2644 Sayılı Tapu Kanunu, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3167 Sayılı Çekle Ödemenin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, 3182 Sayılı Bankalar Kanunu, 5584 Sayılı Posta Kanunu ve 5682 Sayılı Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/718) (S. Sayısı : 586) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Sayın milletvekilleri, 586 sıra sayılı yasa tasarısının 5 inci maddesi üzerinde verilen önergeleri, geliş sırasına göre okumuştuk; şimdi, aykırılık sırasına göre işleme koyacağız; ancak, bunun yeniden düzenlenmesi için Komisyon ve Hükümet mühlet istemişti.

Bana kalırsa, hapis cezalarını kaldırıp, bunlara, ekonomik bir ceza getirmek lazım; çünkü, hapis cezalarının çok ağır sonuçları var. (Gürültüler)

Efendim, bu, Vergi Usul Kanunuyle çok yakın... Ben biliyorum, ben maliyeciyim de o bakımdan...

Komisyon bize bir metin verecek mi acaba?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun)– Veriyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki... Bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, eğer iş uzun sürecekse, biliyorsunuz, bu, yarım iş olarak, yarın, 4 üncü sırada öncelikle ele alınır. Yani, yarın yarım kalan işlerden başlayacağımız için... Efendim, önemli de o bakımdan arz ediyorum. Yani, önce yarım kalan iş olarak, bunu inceleyebiliriz; ondan sonra, 5 inci sıradaki tasarının görüşülmesine geçeriz.

Benim için önemli olan şu: Tabiî, şimdi, burada 7 tane önerge var; ayrıca, 1 geçici madde var...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – 3 madde daha var.

BAŞKAN – Evet, Sayın Komisyon, yarın, zaten çalışmamıza... Gerçi, ben dedim ki, bu çalışma süresini uzatabiliriz; ama, onu şu amaçla düşünmüştüm: Yarın yeni bir tasarıya başladığımız zaman, bu tasarıya ondan sonra başlamış oluyoruz gibi düşünüyordum; ama, bu, yarım kalan iş olduğu için, ilk tasarının önüne geçiyor. Yani, yarım kalan işlere başladığımızda, bunu, öğretmen maaşlarına zam yapılmasına ilişkin tasarıdan önce görüşmek durumunda kalıyoruz; dolayısıyla, buna sıra geliyor.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Yarın yapalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, şimdi, önerge veren arkadaşlarımız bu metni kabul etmedikleri zaman, 7 önergeyi de işleme koymak zorundayız.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bitiyor zaten, önerge geliyor, konsensüs sağlanıyor.

BAŞKAN – Efendim, bu konuda bir başka önerge geldi, onu da okutayım; eğer, öteki önerge sahibi arkadaşlarımız kendi önergelerinin işleme konulmasında ısrarlıysa, o zaman başka şekilde düşünürüz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Bir kanun yapmış olarak gidelim evimize.

BAŞKAN – Peki efendim; bir bakalım.

Son gelen önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Bu kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını gizleyen veya bilerek bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz edenler hakkında üç aydan on aya kadar hapis cezasına hükmolunur. Tüzelkişiler, küçükler, kısıtlılar ile tüzelkişiliği olmayan teşekküller adına yukarıda yazılı fiillerin işlenmesi halinde uygulanacak hapis cezası, bu fiilleri işleyenler hakkında uygulanır."

Uğur Aksöz Agâh Oktay Güner Feridun Pehlivan

Adana Ankara Bursa

Metin Öney Levent Mıstıkoğlu

İzmir Hatay

BAŞKAN – Evet, şimdi, efendim, bu durum karşısında, yani, bu son önerge karşısında eğer gruplar hemfikir değillerse, her önergeyi ayrı ayrı oya koyacağım, çalışmamızı da normal çalışma süresinde bitireceğim. (FP sıralarından "değiliz" sesleri)

O zaman, önergeleri aykırılık derecesine göre okutup işleme koyacağım.

Sayın milletvekilleri, bu madde üzerindeki önergelerin ve maddenin oylanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin birinci paragrafındaki ve ayrıca özel kanunlarında daha ağır bir ceza öngörülmediği takdirde üç aydan bir yıla kadar hapis cezası hükmolunur" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İsmail Özgün (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Efendim, Komisyon katılıyor mu bu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon katılmıyor.

Gerekçeyi mi okuyalım efendim?

ASLAN POLAT (Erzurum) – Ertan Bey konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Ertan Bey, önergeyi izah etmek üzere, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bizim bu önergeyi verişimizin nedeni, inanınız ki, hiçbir şekilde, bu tasarının veya bu maddenin geri alınması vehayut da engellenmesi mahiyetinde değildir.

Bakınız, şimdi, ANAP'lı arkadaşlara sesleniyorum. 1980'lerdeki ANAP İktidarı, Türkiye'de, bir nevî büyük bir değişiklik yaparak, ekonomik suça ekonomik ceza getirmiştir.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Hangi hukuk sisteminde var o?! Ne demek o?.. Hırsızlık...

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Bu, ekonomik suça ekonomik ceza... Burada, eğer, bir kimse vergi zıyaına sebebiyet veriyorsa "ekonomik bir suç işlemiştir, bunu ekonomik olarak cezalandıralım" diyoruz. Dolayısıyla, bu, ANAP'ın eski felsefesine ters değil de yeni felsefesine tersse, burada çoğunluk vardır, parmaklar kaldırılır, kabul edilir; ama, bu tasarı, biraz evvel arz ettiğim gibi, kanunlaştığı zaman sadece bize uygulanmayacak, bu memleketin her insanına uygulanacak; bizim kadar sizlerinkine de uygulanacak. Onun için, geliniz, buradaki hapis cezasını ekonomik cezaya çevirelim ve bu suretle de, insanları daha fazla mağdur etmeyelim.

Bakınız, bir kere daha söylüyorum: Bu felsefe, aşağı yukarı 1984'ten beri, Türkiye'de tatbik edilen ve hakikaten de, ekonomik hayatı, sosyal hayatı rahatlatan bir uygulama, rahatlatan bir düşünce tarzıdır. Eğer, siz, bu düşünce tarzından geriye gider de "ille hapis cezası vereceğim" derseniz, size söylüyorum ki, belli bir süre sonra, birçok kimse bundan mutazarrır olacak, birçok kimse hapse girecek ve bunun neticesinde "sebep olan kebap olsun" diyeceklerdir. Bunun için, sizden rica ediyoruz, bunda ısrar etmeyin. Biz, burada engelleme yapmıyoruz; biz, burada, çok iyi niyetli olarak, bu tasarı kanunlaştığı zaman, hakikaten, rahatsızlık vermeyecek şekilde uygulanmasını temin için gayret ediyoruz. Bu gayretimizde bizi yalnız bırakırsanız, o zaman, biraz evvel arz ettiğim gibi, hepimize uygulanacak olan bu kanunda, her halde, yarın seçmenden gelecek rahatsızlıkla, kamuoyundan gelecek rahatsızlıkla, biz, muhalefet olarak, belki, bazı sözler söyleyerek rahat ederiz ve "biz, gayret ettik, çalıştık; ama, iktidar, inadına bunu düzeltme yolunda bir gayret sarf etmedi" diyerek bu işin içinden kurtuluruz; ama, mesele kurtulmak değil, mesele doğruyu yapmaktır. Yani, elimizde bu imkân var arkadaşlar; ne olur yani?! Biz itiraz etmiyoruz, bir şey yapmıyoruz ve çok makul fikirlerle geliyoruz. Eğer, bu makul fikirleri de siz kabul etmezseniz, o zaman, hangi makul fikre evet diyeceksiniz?! Ben, bir kere daha rica ediyorum...

Sayın Başkan "biz, zamanında bitireceğiz" dedi ve önergelerin sonuna kadar süre uzatımını da oyladı; ama, bu gece çalışılır, yarın saat 13.00'e kadar çalışılır, madde yeniden tedvin edilir, bu suretle, hepimizin gönül rahatlığıyla oy verebileceği bir madde olur ve bundan da, hakikaten, hepimiz memnun oluruz, milletimiz de yarın bu sıkıntılara duçar olmamış olur.

Onun için, rica ediyorum, geliniz, bunu yarına bırakalım ve yeniden düzenleyelim. Yani, bir şey değil, bu, bir saatlik bir çalışmayla olur ve ondan sonra da, burada, süratle gider. Dolayısıyla, bir kasıt aramayınız rica ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yülek.

Şimdi, önergeye Hükümet ve Komisyon katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Özgün (Balıkesir) ve arkadaşları

Değişiklik metni:

"Bu kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını gizleyen veya bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzelkişiler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesinin yedinci bendinde yazılı özel usulsüzlük cezası kesilir."

BAŞKAN – Sayın Özgün, zaten, bu, maddede de var aslında. Yani "213 sayılı Kanunun 353 üncü maddesindeki özel usulsüzlük hükmü uygulanır" diye bir hüküm var.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Birinci fıkrada var.

BAŞKAN – Hayır, anladım da... Neyse... Peki...

Bu önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karapaşaoğlu.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakın, çok basit bir hesap yapalım: Türkiye'nin nüfusu 65 milyon, muhatap alacağınız kimseler 35 milyon; 35 milyon kişiyi birbirine muhatap edeceksiniz, bilgisayara yükleyeceksiniz; bunların içerisinden istifade edeceğiniz kimselerin sayısı 3-5 milyondur. Gelin, 3-5 milyon için, 35 milyonu karşı karşıya getirmeyin. Bu, çok yanlış bir uygulamadır. Bu amaçla verdik bu önergeyi. Biraz daha tezekkür edin, düşünün. Ne olacak, yarına kadar düşünün, grup başkanvekillerimiz bir araya gelsinler, Komisyon üyeleri bir araya gelsinler, bu düzenlemeyi tekrar gözden geçirsinler. Yarın 15 dakikamızı alır. Şurada, 15-20 dakikalık bir patırtı gürültü içerisinde, bu, yanlış çıkacak. Yanlış çıktıktan sonra muhataplarınızla sıkıntı içine gireceksiniz. Onun için, şunu bir tezekkür edin, düşünün, yarın, bunu, inşallah, öğleyin saat 13.00'te, 13.15'te hemen çıkarırız; mesele değil. Bu noktada, lütfen, bir düşünün efendim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karapaşaoğlu.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Demin iki önerge reddedildiği ve bu nedenle, artık, hapis cezalarıyla ilgili kısım reddedildiği için, Sayın İsmail Özgün arkadaşımızın verdiği önergeyi işleme koymuyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Bu kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını gizleyen veya bilerek bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz edenler hakkında üç aydan on aya kadar hapis cezası hükmolunur.

Tüzelkişiler, küçükler, kısıtlılar ile tüzelkişiliği olmayan teşekküller adına yukarıda yazılı fiillerin işlenmesi halinde uygulanacak hapis cezası bu fiilleri işleyenler hakkında uygulanır."

Uğur Aksöz (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz; çünkü, çoğunluğunuz yok. (RP sıralarından "çoğunluğu yok" sesleri) Tabiî efendim, katılamaz. Çoğunluğunuz olmadığı için, Komisyon raporu aleyhine verilen önergeyi kabul edemezsiniz; yani, prensipte katılabilirsiniz de, çoğunluğunuz olmadığı için katılamadığınızı ifade edeceksiniz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Prensipte katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MALİYE BAKANI ZEKERİYA TEMİZEL (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon benimsiyor, fakat çoğunluğu olmadığı için katılamıyor; Hükümet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın Aslan Ali Hatipoğlu ve arkadaşları, önergelerinde "bilerek" kelimesini kullanmışlar; burada da aynı ibare var.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Geri alıyoruz.

BAŞKAN – Geri verilmiştir, işleme koymuyoruz.

Sayın Bülent Akarcalı ve arkadaşlarının "bu tüzelkişilerle küçüklerin, kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküller adına yukarıda yazılı fiillerin işlenmesi halinde uygulanacak hapis cezası bu fiilleri işleyenler hakkında hükmolunur" şeklindeki önergesi, biraz önce kabul ettiğimiz önergenin kapsamı içinde olduğu için, bunu da işleme koymuyoruz.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, bu yasadan mağdur olanlara cezaevi yapımı için de bir ek madde koyalım, tıpkı 8 yıllık ilköğretimle ilgili yasada olduğu gibi!...

BAŞKAN – Sayın Bedük ve arkadaşları, önergelerinde "bu kanuna aykırı olarak vergi kimlik numaralarını -hatalı haller hariç olmak üzere– gizleyen veya bu konuda gerçeğe aykırı beyanda bulunan veya sahte veya yanıltıcı belgeler ibraz eden gerçek ve tüzelkişiler hakkında üç aydan bir yıla kadar..." demektedirler. Ceza miktarı, daha önce kabul edilen önergede "on aya kadar" şeklindedir. Siz "üç aydan bir yıla kadar" diyorsunuz; ama, kabul edilen önerge "üç aydan on aya kadar" diyor; yani, süreyi daha aşağıya indiriyor. Bunu, isterseniz işleme koymayalım Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Koymayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ahmet İyimaya ve arkadaşlarının "görüşülmekte olan yasanın 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki 've cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin' ibaresinin çıkarılması 'vakıflar' ibaresinin ise 've vakıflar' şeklinde değiştirilmesi" yolunda bir önergeleri vardır.

Sayın Komisyon, bu önergeye katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) - Evvelce kabul edilen önerge muvacehesinde, bu önergede ileri sürülen hususların değerlendirmesine mahal kalmadığı için, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın İyimaya, doğru, değil mi efendim?

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Doğru Sayın Başkan.

BAŞKAN – Böylece, madde üzerinde verilmiş olan önergelerin işlemleri tamamlanmış oldu.

Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Madde, kabul edilen önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.

Dolayısıyla, çalışma süremiz 5 dakika uzamıştır; arkadaşlarımızın fazla kızmalarına gerek yok.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Nisan 1998 Perşembe günü -bugün- saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 00.05

 

 

 

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın;

– TRT’de kapatılan Refah Partisi ile ilgili haberlerin veriliş sırasına,

Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın;

– TRT’de sözleşmeli olarak çalışan personele,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Cavit Kavak’ın yazılı cevabı (7/4409, 4416)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, TRT den sorumlu Devlet Bakanı Sayın Cavit Kavak tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

19.2.1998

Aslan Polat Erzurum

Anayasa Mahkemesi Refah Partisi hakkında kapatma kararını almış, fakat, bu kapatma kararı Resmî Gazete’de yayınlanana kadar Refah Partisi’nin hükmî şahsiyetinin devam ettiğini belirtmiştir. Aynı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Hikmet Çetin de gerekçeli karar Resmî Gazete’de yayınlanıncaya kadar Refah Partisinin hükmî şahsiyetinin devam ettiğini belirtmiş, dolayısıyla, Refah Partisi tüm hükmî şahsiyeti ile beraber Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve yurt çapında siyasî faaliyetine devam etmektedir.

13 Şubat 1998 günü Plan ve Bütçe Komisyonunda belirttiğim gibi, bu hukukî duruma rağmen, TRT bir ara Refah Partisi ile ilgili hiç bir haber vermemiş, bilâhare tüm siyasî partilerin haberlerinden sonra fiilî ana muhalefet partisi olan Refah Partisinin haberlerini vermeye başlamıştır. Bu konuda istediğim net cevap şudur :

1. TRT’ye Refah Partisi ile ilgili haber vermemesi yolunda talimatı hangi yetkili vermiştir?

2. Refah Partisinin hükmî şahsiyeti devam etmesine rağmen, TRT’de Refah Partisini tüm siyasî partilerin sonrasına atan sıralama emrini hangi yetkili vermiştir?

3. Bu emirleri Sayın Devlet Bakanımız veya başka yetkili siyasîler vermemiş ise ki, “Devlet Bakanımız, 18 Şubat 1998 tarihinde Plan ve Bütçe Komisyonunda bu yönde cevap vermiştir.” O takdirde, TRT yetkilileri hakkında hukukî bir işlem başlatılmış mıdır veya başlatılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Cavit Kavak tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 18.2.1998 İlyas Yılmazyıldız Balıkesir

Soru :

2954 sayılı TRT Kanununa göre TRT’de istihdam edilen kadro karşılığı sözleşmeli personeller ile istisna akitlilerin, kurumdan izin almaksızın bir başka kuruluşta sözleşmeli olarak çalışıp çalışamayacağı hususu ile diğer kuruluşlarda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında istihdam edilen personeller de TRT’de sözleşmeli olarak görevlendirilebiliyor mu?

T.C. Devlet Bakanlığı 31.3.1998 Sayı : B.02.0.017.800/(02) 241

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 2 Mart 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11477 aynı tarih ve 6/890-11145/28078 sayılı yazınız.

İlgi yazılarınızda Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız tarafından verilen ve tarafımdan cevaplandırılması tevcih edilen, 7/4416-1156 esas nolu,

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat tarafından verilen ve tarafımdan cevaplandırılması tevcih edilen 19.2.1998 tarih ve 7/4409-11130 esas nolu yazılı soru önergelerine istinaden Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen cevabî yazılar ekte gönderilmiştir.

Bilgilerine arz olunur.

Cavit Kavak Devlet Bakanı

T.C. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü 25.3.1998 Sayı : B.02.2.TRT.0.61.00.00/735

Devlet Bakanlığına

(Sayın Cavit Kavak)

İlgi : 5.3.1998 tarih ve B.02.2.0.017.800/(08) 179 sayılı yazıları.

İlgi yazıları ile Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız tarafından verilen ve Sayın Cavit Kavak’a tevcih edilen 18.2.1998 tarih ve 7/4416-11156 Esas no. lu yazılı soru önergesine kurumumuz cevabı aşağıda sunulmuştur.

1. 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 50 nci maddesinin (g) bendine göre Kurumda Kadro Karşılığı Sözleşmeli Personel Statüsünde istihdam edilen personel, devlet memurlarının tabi olduğu başka iş ve hizmet yasağına ilişkin hükümler kapsamında olduğundan bu personelin kurumdan izin almaksızın bir başka kuruluşta sözleşmeli olarak çalışması mümkün değildir.

Yine aynı Kanunun aynı maddesi kapsamındaki Kadro Karşılığı Sözleşmeli Personel bu Kanunun 54 üncü maddesi hükmü gereğince, ancak, kurumun aslî fonksiyonları ile ilgili konularda üniversite, yüksekokul ve her derecedeki resmî öğretim kuruluşlarında öğretim üyesi, öğretim yardımcısı veya öğretmenlik yapmaları genel müdürün teklifi ve yönetim kurulunun izni ile mümkün olmaktadır.

Önem ve özellik arzeden bazı program ve haber hizmetlerinin yapım ve yayınında istisna akdi ile çalıştırılanlar kurum personeli olmadığından, başka kurum ve kuruluşlarda çalışmaları için kurumdan izin almalarına gerek bulunmamaktadır.

2. Yine önem ve özellik arzeden bazı program ve haber hizmetlerinin yürütülmesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında istihdam edilen personel 2954 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin (c) bendinde yer alan “Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun haber ve program hizmetlerinin yürütülmesinde kurum dışında görevlendirileceklere başka iş ve hizmet yasağına ilişkin hükümler uygulanmaz.” hükmü gereğince görevlendendirilebilirler.

Arz ederim.

Yücel Yener TRT Genel Müdürü

T.C. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü 26.3.1998 Sayı : B.02.2.TRT.0.61.00.00/741

Devlet Bakanlığına

(Sayın Cavit Kavak)

İlgi : 5.3.1998 tarih ve B.02.2.0.017.800/(08) 179 sayılı yazıları.

İlgi yazıları ile Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat tarafından verilen ve Sayın Cavit Kavak’a tevcih edilen 19.2.1998 tarih ve 7/4409-11130 Esas no. lu yazılı soru önergesine kurumumuz cevabı aşağıda sunulmuştur.

Kurumumuz, siyasî partilerin açıklamaları ve faaliyetlerini 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun öngördüğü esaslara uygun olarak kamuoyuna duyurmaktadır. Sözkonusu Kanunun “Hükümet ve Siyasî Parti Açıklamalarının ve Faaliyetlerinin Yayınlanması” başlıklı 20 nci maddesi hükmü gereğince kurumumuz TBMM’de grubu bulunan siyasî partilerin açıklama ve faaliyetlerini yayınlarken bazı kriterlere bağlı bulunmak zorundadır. Öncelikle bu tür yayınların 2954 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde sayılan “Yayın Esasları” na uygun olması gerekmektedir. Ayrıca siyasî partilerin açıklama ve faaliyetlerinin yayını “cevap hakkı doğuracak bir unsur taşımamak”, aynı zamanda “haber değeri ve niteliği taşımak” şartına bağlı bulunmaktadır. Kaldı ki aynı hükme göre kurumumuz bir siyasî parti açıklama ve faaliyetini yayınladıktan sonra bunu hemen ardından veya aynı bülten içinde dengelemek için “çaba harcamak ve yayınlamak zorunda değildir.” Dolayısıyla diğer haberlerde olduğu gibi siyasî partilerin açıklama ve faaliyetleri ile ilgili haber yayınları değerlendirilirken belirli gün ve süreler değil, haber yayınlarının (3 aylık, 6 aylık veya yıllık gibi) bütününü dikkate almak gerekir. Kurumumuzun, bu periyotlar dikkate alındığında Kanunun öngördüğü “dengeli” yayını gerkçekleştirdiği sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan kurumumuz kendisine ulaşan bilgileri değerlendirirken, bunların önce 2954 sayılı Kanunun “Yayın Esasları” başlıklı 5 inci maddesinde yer alan yayın esaslarına uygunluğuna ve sonrada “haber değeri ve niteliği” taşıyıp taşımadığına dikkat etmek zorundadır.

Bu hükümler dikkate alındığında sözkonusu siyasî partinin açıklama ve faaliyetlerini yayınlarken hangi hususlara uyulması gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin 16 Ocak 1998 tarihli karar özeti açıklamasında Refah Partisinin kapatılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Nitekim 18.1.1998 tarih ve 23234 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 17.1.1998 tarih ve 3 no. lu Yüksek Seçim Kurulunun “1998 yılı Ocak ayının son haftasında 2 yıl süre ile yeniden kurulacak il ve ilçe seçim kurullarında temsilci bulundurabilecek siyasî partilerle, ilçe seçim kurullarının kuruluşunda üye istenebilecek siyasî partilerin tespit ve ilanına” ilişkin kararında da “Ancak, bu partilerden Refah Partisinin Anayasa Mahkemesinin 16.1.1998 tarih ve 1997/1 Esas, 1998/1 Karar sayılı kararı ile kapatılmasına karar verildiği anlaşıldığından, Refah Partisinin ilçe seçim kurullarının teşkilinde üye istenecek siyasî partiler kapsamından çıkarılması gerekmiştir.” ve “ 14 üncü maddenin 4 üncü bendinde öngörülen koşullara sahip siyasî partilerin hangileri olduğu yukarıda tespit edilmiş bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesince kapatılan Refah Partisi dışında kalan bu siyasî partilerin il ve ilçe seçim kurullarında 17 nci madde gereğince temsilci bulundurabileceklerinde hiç kuşku yoktur.” denilmektedir.

Gerek Anayasa Mahkemesinin karar özeti gerekse yukarıda belirtilen Yüksek Seçim Kurulu kararı, bu partinin açıklama ve faaliyetlerinin yayınlanmasında kurumumuz için “Yayın Esasları” açısından bağlayıcı bir ölçü oluşturmuştur. Sözkonusu partinin bu tarihten sonraki açıklama ve faaliyetleri yayınlanırken “hükmü şahsiyetinin” devam edip etmediğine değil, yapılan açıklamaların 2954 sayılı Kanunun amir hükümlerine uygun olup olmadığı dikkate alınmıştır.

Kaldı ki adıgeçen partinin açıklama ve faaliyetleri, Anayasa Mahkemesinin özet kararının açıklanmasından sonra da haber bültenlerinde taşıdığı haber değerine uygun sırada hemen hergün yer almıştır.

Dolayısıyla Refah Partisi ile ilgili haberler konusunda kurumumuza kurum dışı herhangi makam veya yetkilinin emir veya talimat vermesi sözkonusu olmadığı gibi kurum yetkilileri bu uygulamada 2954 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen hükümlerine uygun hareket etmek suretiyle görevlerini yerine getirmişlerdir.

Arz ederim.

Yücel Yener TRT Genel Müdürü

2. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, 4325 numaralı kanun kapsamındaki illerde elektrik fiyatı indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4410)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun, ilgili Devlet Bakanımız tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Aslan Polat Erzurum

23 Ocak 1998 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 4325 Numaralı Kanun gereği, Olağanüstü Hâl Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun ile Olağanüstü Hal uygulanan illere ilave olarak fert başına Gayri Sayfi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) miktarı 1 500 $ veya daha az ve Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi -0, 5 ve daha düşük bulunan illerden Bakanlar Kurulunca tespit edilecek illeri kapsamak üzere çıkartıldı. Bilahare 28 Ocak 1998 tarihinde Erzurum İlimizin de dahil olduğu, bu şartları sağlayan 11 il, Bakanlar Kurulu Kararı ile kapsama alınmıştır.

Yine, bu Kanuna destek olacak şekilde Bakanlar Kurulunca, Halk Bankasından KOBİ’lere teşvik amacıyla Erzurum İlimiz de dahil olduğu 26 il KOBİ teşvik kapsamına alınmış, ilgili kararname Bakanlar Kurulundan çıkmış, bu günlerde Resmî Gazetede yayınlanmak üzeredir.

Hal böyle iken, 18 Şubat 1998 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan Olağanüstü Hal Bölgesinde Uygulanacak Enerji Teşviği Hakkındaki Tebliğ ile bu teşviklerin ruhuna aykırı olacak ve fiilen uygulanmasını tehlikeye atacak şekilde % 50 enerji indirimini yalnızca Olağanüstü Hal Bölgesi ile sınırlı tutulmuş ve Van, Diyarbakır, Siirt, Tunceli, Şırnak ve Hakkâri İllerini kapsamıştır. Sayın Devlet Bakanımdan acil olarak cevaplandırılmasını istediğim sorum şudur;

– TEDAŞ tarafından verilen elektrik enerjisi satış fiyatlarına uygulanacak % 50 indirimli fiyatlar Erzurum İlimiz de dahil olmak üzere Bakanlar Kurulu Kararı ile 193 Sayılı Kanun kapsamına giren tüm illerde uygulanacak mıdır?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 31.3.1998 Sayı : B.15.0.APK.0.23-300-459-5213

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 2.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4410-11131/28064 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 9.3.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-714-2/1102 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılmasını tensip ettiği, 7/4410-11131 esas no. lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat’ın yazılı soru önergesi ve cevabı

(7/4410-11131)

23 Ocak 1998 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 4325 Numaralı Kanun gereği, Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun ile Olağanüstü Hal uygulanan illere ilave olarak fert başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) miktarı 1 500 $ veya daha az ve Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi –0, 5 ve daha düşük bulunan illerden Bakanlar Kurulunca tespit edilecek illeri kapsamak üzere çıkartıldı. Bilahare 28 Ocak 1998 tarihinde Erzurum İlimizin de dahil olduğu, bu şartları sağlayan 11 il, Bakanlar Kurulu Kararı ile kapsama alınmıştır.

Yine, bu Kanuna destek olacak şekilde Bakanlar Kurulunca, Halk Bankasından KOBİ’lere teşvik amacıyla Erzurum İlimiz de dahil olduğu 26 il KOBİ teşvik kapsamına alınmış, ilgili kararname Bakanlar Kurulundan çıkmış, bu günlerde Resmî Gazetede yayınlanmak üzeredir.

Hal böyleyken, 18 Şubat 1998 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanan Olağanüstü Hal Bölgesinde Uygulanacak Enerji Teşviği Hakkındaki Tebliğ ile bu teşviklerin ruhuna aykırı olacak ve fiilen uygulanmasını tehlikeye atacak şekilde % 50 enerji indirimini yalnızca Olağanüstü Hal Bölgesi ile sınırlı tutulmuş ve Van, Diyarbakır, Siirt, Tunceli, Şırnak ve Hakkâri illlerini kapsamıştır. Sayın Devlet Bakanımdan acil olarak cevaplandırılmasını istediğim sorum şudur;

Soru :

TEDAŞ tarafından verilen elektrik enerjisi satış fiyatlarına uygulanacak % 50 indirimli fiyatlar Erzurum İlimiz de dahil olmak üzere Bakanlar Kurulu Kararı ile 193 Sayılı Kanun kapsamına giren tüm illerde uygulanacak mıdır?

Cevap :

Bilindiği üzere, 24 Ekim 1997 tarih ve 23150 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Teşebbüs, Müessese ve Bağlı Ortaklıklara Konuları ile İlgili Görev Verilmesi, Doğan Zarar ve Mahrum Kalınan Kârın Hazinece Karşılanması Hakkında Karar” da; Olağanüstü Hal Bölgesinde faaliyet gösteren yatırım teşvik belgesine sahip işletmelere, Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından verilen elektrik enerjisi satış fiyatının % 50 indirimli olarak uygulanacağı, bu Kararın yayımlandığı tarihte Olağanüstü Hal Bölgesine dahil iller için, Olağanüstü Hal uygulamasının kaldırılması halinde de bu hükmün uygulanmasına devam edileceği öngörülmektedir.

Bu karar çerçevesinde, OHAL kapsamında bulunmayan Erzurum İlinde sözkonusu indirimin uygulanması mümkün görülmemektedir.

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, MTA’nın yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in yazılı cevabı (7/4502)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Devlet Bakanına (R. Kâzım Yücelen) yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

MTA’nın yeniden yapılandırılması ile ilgili olarak :

1. MTA’nın yeniden yapılandırılmasına gerek var mıdır? Konu hakkında ne gibi çalışma yapılmaktadır?

2. 2804 sayılı MTA Kuruluş Yasasının revize çalışmaları hangi aşamadadır?

3. MTA’da değişik amaçlarla yapılan sondajlardan en yüksek faydanın elde edilmesi için yasal ve/veya kurumsal düzenleme çalışmaları varsa, bu çalışmalar hangi seviyededir?

T.C. Devlet Bakanlığı (Sn. Rüştü Kâzım Yücelen) 1.4.1998 Sayı : B.02.0.019/695

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 20.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4502-11435/28351 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bakanlığım bağlı kuruluşu Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılmasına ilişkin yazılı soru önergesinde yer alan sorulara verilen cevaplar, İçtüzüğün 99 uncu maddesi gereğince ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Rüştü Kâzım Yücelen Devlet Bakanı

Bursa Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır’ın 25.2.1998 tarihli önergesinde yeralan MTA Genel Müdürlüğü ile ilgili sorular ve bu sorulara verilen cevaplar

Soru 1 : MTA’nın yeniden yapılandırılmasına gerek var mıdır? Konu hakkında ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

Cevap 1 : 1990 yılı icra planında yer alan 100 no. lu tedbirde Bakanlığım bağlı kuruluşu MTA Genel Müdürlüğünün şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun bir yapıya kavuşturulması için reorganizasyon çalışması yapılması, 7 nci 5 yıllık planın hukukî ve kurumsal düzenlemeler bölümünde ise MTA kuruluş yasasının yeniden düzenlenmesi ve gerekli idarî tedbirlerin alınması yeralmış olup, 2804 sayılı MTA kuruluş yasasının değiştirilmesi öngörülmüştür. Bu nedenlede MTA’nın yeniden yapılandırılması bir zorunluluk olarak yer almaktadır.

Bu kapsamda, MTA Genel Müdürlüğü reorganizasyonu Kasım 1990 yılında TÜSDAŞ Firmasına ihale edilerek çalışmalara başlanılmış yapılan reorganizasyon çalışmaları ile ilgili nihaî rapor Nisan 1992 tarihinde kabul edilmiştir. Raporda MTA’nın bir araştırma kurumu olması nedeni ile oldukça basit bir organizasyon yapısına sahip olması merkez ve taşra teşkilâtının küçültülmesi önerilmiştir.

MTA Genel Müdürlüğünün çalışma esaslarını günün koşullarına uygun hale getirmek olarak özetlenebilecek genel gerekçe çerçevesinde yeni kanun ve buna ilişkin ana yönetmelik taslakları hazırlanmıştır. 31.12.1995 ve 25.12.1996 tarihlerinde taslaklar ilgili Bakanlıklara sunulmuş ancak sonuca ulaşılamamıştır. Sonuç alınamayan taslakta, döner sermaye oluşturularak ücretli işlerden elde edilen kârın personele dağıtılması, MTA Genel Müdürlüğünün ana hizmet, yardımcı hizmet, danışma ve denetim birimlerinden oluşan merkez ile bölge müdürlükleri ve baş mühendisliklerden oluşan taşra teşkilâtının yeniden düzenlenmesi ile MTA’nın yurtdışında tek başına veya ortaklıklar kurmak sureti ile arama ve araştırma yapılabilmesi önerileri yer almıştır.

Kamuoyunda MTA Genel Müdürlüğünün personel fazlalığı bulunduğu yönünde görüşler var ise de, özellikle son 5 yılda çeşitli sebeplerle ayrılanlar yüzünden personel sayısı ciddi oranda azalmıştır. Ayrılan personelin büyük çoğunluğu kalifiye ve nitelikli eleman olup yerlerine yenisi alınamamıştır. Kurumda 1980 yılında toplam (işçi ve memur olmak üzere) 11661 personel ile, 1985 yılında 8519 personel ile, 1990 yılında 7527 personel ile 1995 yılında 5038 personel ile Temmuz 1997 itibariyle 4339 personel ile, Mart 1998 itibariyle de 4118 personel ile hizmetler yürütülmeye çalışılmaktadır. Mezkûr Genel Müdürlüğe Kanunla verilen aslî görevler karşısında, personel sayısının son derece yetersiz olması, hizmette verimliliği önemli ölçüde etkilemektedir. Yeni yapılanma sürecinde MTA’nın nitelikli, genç ve dinamik elemanlarla takviyesi şarttır. Bu ihtiyaç halen üniversitelerden araştırma görevlilerinin yatay geçişleri ile karşılanmaya çalışılmaktadır.

Soru 2 : 2804 sayılı MTA Kuruluş Yasasının revize çalışmaları hangi aşamadadır?

Cevap 2 : 2804 sayılı Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Kanununa 3.12.1997 tarihinde 4308 no’lu Kanun ile bir ek madde eklenmiştir.

4039 no’lu Kanunla yapılan değişiklik ile; MTA Genel Müdürlüğü görev kapsamına giren jeolojik etütler ve maden arama faaliyetleri ile ilgili iş ve hizmet konularında bağlı bulunduğu bakanlık onayı ile yurtdışında işin gereği olarak yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilerle ortaklık kurmak suretiyle veya tek başına ücret karşılığı arama ve araştırma yapabilmesi sağlanmıştır.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü personelinin özlük haklarında düzenleme yapılması için Kuruluş Kanununda bir madde değiştirilmesi ile ilgili yasal düzenleme çalışmaları devam etmektedir.

2804 sayılı MTA Kanununun 5 inci Maddesinde bir değişiklik ile de, ücretli işlerden elde edilen kârın hazırlanacak bir yönetmelik dahilinde personele dağıtılması ve MTA’nın özel ve tüzel kişilere ait sahalarda ücretsiz arama yapabilmesi, bu takdirde doğacak menfaatlerden MTA’nın yararlanması için Tip Mukavele yapılması ile ilgili çalışmalar da devam etmektedir.

Yapılan Tip Mukaveleler sonucunda işletmeye geçen sahalardan alınan devlet hakkı MTA Genel Müdürlüğü yerine hazineye aktarılmaktadır. Bu menfaatlerin MTA’ya aktarılması halinde sağlanacak kaynaklar yine Tip Mukaveleli etütlerde kullanılacak ve madenciliğe sağlanan destek artarak devam ettirilecektir.

Devam eden çalışmalar hakkında ilgili kuruluşların görüşlerine başvurulmuştur.

MTA Genel Müdürlüğü, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesine bağlı Bilgi İşlem Koordinatörlüğü, Genel Müdürlüğün ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde yeniden yapılandırılarak bilgi sistemleri (BİLSİS) koordinatörlüğü, genel müdürlüğe bağlanmıştır.

Laboratuvar binalarının yerine hassas cihazların kullanıma uygun hale getirilmesi çalışmaları bir proje dahilinde sürdürülmektedir.

Cumhuriyetimizin, 75 inci kuruluş yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde “75 inci Yıl Tabiat Tarihi ve Madencilik Müzesi Projesi” hazırlanmıştır. Bu müze 14 000 m2 kapalı alana sahip olacaktır. İçerisinde müze, galeriler, laboratuvarlar, kütüphane, kafeterya ve 1 000 kişilik ülkemizin en modern konferans salonu bulunacaktır.

Soru 3 : MTA’da değişik amaçlarla yapılan sondajlardan en yüksek faydanın elde edilmesi için yasal ve/veya kurumsal düzenleme çalışmaları varsa bu çalışmalar hangi seviyededir?

Cevap 3 : a) Bir jeoloji cenneti olan ülkemizin henüz yeterince incelenemediği bir gerçektir. Sondajlardan en yüksek faydanın elde edilebilmesi için öncelikle ülkemizin bir paleocoğrafya atlasına ihtiyacı olduğundan hareketle öncelik bu işleme verilmiştir. Bilindiği üzere, paleocoğrafya yeryüzünde bugünkü coğrafyanın geçmiş zaman içindeki konumudur. Paleocoğrafya atlasları, dünya ülkelerinin doğal kaynak potansiyelini yeni kaynaklara yönelimlerini değerlendirerek elde edilen ipuçları ile kapsamlı yeni projelerin oluşturulmasına imkân vermektedir. Bu haritalarda ilgili dönemlere ait kara, göl, sığ, deniz, derin deniz, okyanus alanları jeolojik verilerin ışığı altında yorumlanarak belirlenebilmektedir. Özellikle gelişmiş dünya ülkelerinde yapılmış olan paleocoğrafya haritaları ve oluşturdukları atlaslar elde edilen yeni jeolojik bulgular çerçevesinde ihtiyaçlara re yeniden hazırlanabilmektedir Ülkemizde 1930’lu yıllardan başlayarak sürdürülen jeolojik araştırmalar sayesinde çok sayıda yeraltı kaynağımız ortaya çıkarılarak ülke ekonomisine katkı sağlanmıştır.

Doğal kaynaklarımızın ortaya çıkarılmasında oldukça önemli bir paya sahip olan MTA Genel Müdürlüğü; İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi, Genel Jeoloji Ana Bilim Dalı bünyesindeki Global Teknik Araştırma Ünitesi işbirliği ile “Türkiye ve Yakın Çevresinin Paleocoğrafyası Projesi” ni gerçekleştirmiştir. Bu proje kapsamında MTA Genel Müdürlüğünde üretilmiş çeşitli projelere ait çok sayıda rapor, makale ve harita değerlendirilmiştir.

Türkiye paleocoğrafya atlası ülkemizde ilk defa hazırlanmıştır. Bu atlas jeolojik evrimimize, yeraltı kaynaklarımızın araştırılmasına ve yeni projelerin planlanmasına temel oluşturacak niteliktedir. Dönemimizde gerçekleştirilen bu proje, Türkiye’nin 220 milyon yıllık jeoloji evrimine ışık tutacak niteliktedir. Bu proje 27.2.1998 tarihinde bilim dünyamızın hizmetine sunulmuştur.

b) 3213 Sayılı Maden Kanununun 18 inci ve 47 nci Maddeleri ile MTA’ya Türkiye’nin her yerinde prospeksiyon (maden arama faaliyetlerine mesnet teşkil edecek ön bilgilerin toplanması) yapma hakkı tanınmıştır. Prospeksiyon kavramı içinde gerekli görülen yerlerde ruhsat almadan araştırma sondajı yapılabilmeli ve bu durum 3213 Sayılı Maden Kanunu kapsamında yer alması sağlanmalıdır. Bu nedenle de bu konu ile ilgili olarak Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile ön görüşmeler devam etmektedir.

c) Genel olarak sondaj yapılmasının amacı, yerin belirli derinliklerinden karot adı verilen numunelerin elde edilmesidir. MTA Genel Müdürlüğünde “Türkiye Sondaj Karot Bilgi Bankası Projesi” kapsamında ülke genelinde yapılmış sondajlardan elde edilen karotların derleme çalışmaları yürütülmektedir. Proje tamamlandığında bir arşiv oluşturulacağından sondaj çalışmaları daha bilinçli olarak yapılabilecektir.

d) MTA Genel Müdürlüğünde yürütülmekte olan jeotermal enerji arama projeleri kapsamında yapılmakta olan çalışmalar, jeotermal enerji arama sondajlarını, jeotermal yasası bulunmadığından olumsuz yönde etkilemektedir. Bu yasal boşluğun doldurulması gerektiğinden, jeotermal yasası ile ilgili çalışmalar Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca yürütülmektedir.

e) MTA Genel Müdürlüğünde hizmetlerin yerine getirilmesi ile ilgili temel sorunlardan birisi yetişmiş nitelikli ve kalifiye eleman eksikliğidir. Bu sorun yürütülen sondajlı çalışmalarda en yüksek verimin elde edilmesini engelleyen başlıca faktörlerden birisi olarak görülmektedir. Bu sorunun aşılabilmesi için de kalifiye elemanların istihdamını cazip hale getirecek bir sistem üzerinde çalışılmaktadır.

f) MTA Genel Müdürlüğünde sondaj makina parkında bulunan sondaj makinaları genellikle çok eski, en yeni sondaj makinaları ise 15 yıllıktır. Yedek parçalarının bulunmasında zorluklarla karşılaşılmakta, teknolojileri eski olup işletilmeleri pahalıya mal olmaktadır. Sondaj makinalarının bu durumu sondaj çalışmalarından elde edilen verimi de etkilemektedir. Yeni sondaj makinalarının alımı için çalışmalara başlanılmıştır.

g) Ülkemizde yürütülen çağdaş eğitim seferberliğine, yani sekiz yıllık ilköğretim uygulamasına katkı amacıyla MTA Genel Müdürlüğünün Adana, Diyarbakır ve Balıkesir illerindeki ihtiyaç fazlası arsaları Millî Eğitim Bakanlığına hibe edilmiş, buna ilişkin protokol 10.9.1997 tarihinde bakanlığım ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında imzalanmıştır.

Anılan protokol ile MTA Genel Müdürlüğü mülkiyetinde bulunan 24 855 m2 arsa, sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim uygulamasına katkı amacıyla kullanılmak üzere ve arsaların üzerine yapılacak okullara MTA adı verilmek şartıyla Millî Eğitim Bakanlığının kullanımına sunulmuştur.

Bu uygulama, 55 inci hükümetin bu hükümetin bir bakanı olarak şahsımın, yarınların daha aydınlık bir Türkiye hedefi için zorunlu gördüğümüz sekiz yıllık temel eğitime verdiği önemin bir göstergesidir.

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün;

– Ankara-Elmadağ’da askerlik şubesi açılıp açılmayacağına,

– Ankara-Gölbaşı’nda askerlik şubesi açılıp açılmayacağına,

İlişkin soruları ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4552, 4553)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Soru :

Ankara İline bağlı Elmadağ ilçemiz, başkent Ankaramızın gelişme hızına paralel olarak hızlı bir gelişme ve nüfus artışı göstermektedir. Halen Elmadağ ilçesinin toplam nüfusu 38 700’ü bulmuştur. Bu büyük artışa rağmen Elmadağ ilçemizde bir askerlik şubesinin bulunmayışı yöre halkımız için büyük sorunlar yaratmaktadır. Yaşanan sorunların azaltılması için Elmadağ ilçemizde bir askerlik şubesi açılması düşünülmekte midir? Düşünülmekte ise ne zaman yapılacaktır? 1998 yılı içerisinde gerçekleşebilecek midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Soru :

Ankara İli, Gölbaşı İlçesinin sanayi ve tarım sektöründeki gelişmelere paralel olarak nüfusu da hızla artmaktadır. Şu andaki nüfusu toplam 49 500’dür. İlçemizde yaşayan vatandaşlarımızın en büyük sorunlarından birisi Gölbaşı’nda Askerlik Şubesinin bulunmayışıdır. Bu sıkıntıların ortadan kaldırılabilmesi için Gölbaşı İlçesinde Askerlik Şubesi açılması ile ilgili olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır? Varsa ne zaman faaliyet geçirilecektir?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı 27.3.1998 Kanun : 1998/289-OY

Konu : Yazılı soru önergeleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk. lığının 12 Mart 1998 tarihli ve KAN.KAR.MD:B.01.0.GNS.0.10.00.02-11719 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük tarafından verilen ve ilgi ekinde gönderilerek cevaplandırılması istenen 7/4552 ve 7/4553 sayılı yazılı soru önergelerinin cevabı ektedir.

Arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük Tarafından Verilen 7/4552 ve 7/4553 Sayılı

Yazılı Soru Önergelerinin Cevapları

Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün Ankara İline bağlı olan ve hızlı bir gelişme ve nüfus artışı gösteren Elmadağ ve Gölbaşı ilçelerinde Askerlik Şubesi bulunmayışının yöre halkı için büyük sorunlar yarattığını, yaşanan bu sorunların azaltılması için, Elmadağ ve Gölbaşı ilçelerine birer Askerlik Şubesi açılmasının düşünülüp düşünülmediği, düşünülmekte ise ne zaman yapılacağı, 1998 yılı içerisinde gerçekleşip gerçekleşmiyeceğine ilişkin yazılı önerge cevapları aşağıdadır.

1. Sincan Askerlik Şubesi bünyesinde faaliyet gösteren Gölbaşı Askerlik Şubesinin; yükümlü sayısının 9 411, nüfusunun 43 560, Sincan Askerlik Şubesinin mesafesinin 20 km. olduğu, yapılan değerlendirme sonucu bünyede faaliyet gösteren 297 askerlik şubesi içerisinde Gölbaşı Askerlik Şubesinin açılma öncelik derecesinin 32 nci sırada yer almakta olduğu,

2. Mamak Askerlik Şubesi bünyesinde faaliyet gösteren Elmadağ Askerlik Şubesinin; yükümlü sayısının 6 667, nüfusu 38 232, Mamak ilçesine mesafesinin 40 km. olduğu,

3. Bünyede faaliyet gösteren 297 askerlik şubesi içinde Elmadağ Askerlik Şubesinin açılma önceliğinin 12 nci sırada yer aldığı, tahsis edilen ödeneğin yetersizliği nedeni ile, Gölbaşı ve Elmadağ ilçelerinde Askerlik Şubesi açılabilmesi maksadıyla mahallî yöneticiler tarafından öncelikle 500 m2 hizmet binası yapılması amacıyla ilçe imar planında 1 200 m2 arsa gibi imkân ve kolaylıkların sağlanması gerektiği,

4. Bugüne kadar, anılan ilçelerde askerlik şubesi hizmetlerine uygun bina bulunduğuna dair ilçe mahallî yöneticileri tarafından herhangi bir öneride bulunulmadığı,

5. Askerlik Şubesi hizmet binaları inşasının, Millî Savunma Bakanlığınca kısıtlı bütçe imkânlarıyla yapılması nedeniyle, Gölbaşı ve Elmadağ Askerlik Şubesi binalarının yapımının henüz Millî Savunma Bakanlığı inşaat programına alınmadığı,

6. Üçüncü maddede belirtilen, mahallî yöneticilerin gerekli imkân ve kolaylıkları sağlaması halinde, Gölbaşı ve Elmadağ Askerlik Şubelerinin açılmasına öncelik verileceği, önümüzdeki bir kaç yıl içinde Gölbaşı ve Elmadağ Askerlik Şubelerinin açılamayacağı değerlendirilmektedir.

Arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

5. – Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Afyon-Emirdağ İlçesindeki bazı mekânların ruhsatlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4573)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Doç. Dr. Sait Açba Afyon

Afyon İli Emirdağ İlçesinde hizmet veren

– Erenoğlu Otel

– Beyazsaray

– Bademlik, olarak bilinen ve içki servisi veren bu mekânların;

a) ruhsatı kanuna uygun olarak (okul, cami gibi mekânlara uzaklıkları dikkate alınarak) verilmiş midir?

b) Verilen ruhsatlar ilçenin içkili yerler krokisi dahilindemi yer almaktadır?

c) Ayrıca öğretmenevi binasının içki ruhsatı var mıdır? Ruhsat şartlarını taşımakta mıdır? Bu mekânda içki servisi ruhsatsız olarak verilmekte midir?

d) Erenoğlu, Beyazsaray ve Bademlik olarak bilinen mekânlarda amacına aykırı-dansöz, şarkıcı şeklinde hizmetler verilmekte midir?

Toplumun, bilhassa gençliğin geleceğini ilgilendiren böyle bir hassas konunun acilen araştırılarak gerekli yanlışlıkları düzelteceğinize inanıyorum. Saygılar sunarım.

T.C. İçişleri Bakanlığı 31.3.1998 Emniyet Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-077167

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 16.3.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/4573-11654/28740 sayılı yazısı.

Afyon Milletvekili Sait Açba tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Afyon İli Emirdağ İlçesinde faaliyet gösteren; Erenoğlu ve Bademlik içkili yerlerinin, ilçe içkili yer karar ve krokisinde bulunduğu, bu iş yerlerine içkili yer ruhsatı verildiği anlaşılmıştır.

Beyazsaray içkili yer müstecirinin içkili yerler mevzuatına aykırı faaliyet göstermesinden dolayı, kaymakamlığın 13.3.1998 tarihli yazıları ile iş yeri ruhsatı iptal edilerek faaliyetten men edilmiştir.

Öğretmenevinin içki ruhsatı bulunmamaktadır. Ruhsat alması konusunda uyarılar yapılarak içki verilmesi men edilmiştir. Verilen ruhsatlar yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenlenmiştir.

Erenoğlu ve Bademlik içkili yerlerinde mülkî amirin izniyle belirli günlerde müzikli programlara izin verilmiş olup, Erenoğlu içkili lokantasına mevzuat hükümlerine aykırılıktan 23.2.1998 tarihinde 3 gün, 9.3.1998 tarihinde 15 gün süre ile kapatma cezası verilmiştir.

Mevzuat hükümlerine aykırı hareket etmelerini önlemek amacı ile sürekli denetimler yapılmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

6. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, gümrük birliğinin ekonomik etkilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in yazılı cevabı (7/4579)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 9.3.1998 Zeki Ünal Karaman

1. Gümrük Birliğine girdiğimiz 1 Ocak 1996 tarihinden beri ülkemiz ekonomik ve siyasî olarak hangi avantajlara kavuşmuştur?

2. Bu zaman içinde Avrupa Birliği ile ilgili olarak ithalat ve ihracat miktarları ne olmuştur?

3. Gümrük Birliğine girdikten sonra yurtiçinde vergi kaybımız olmuş mudur? Olmuşsa ne kadardır?

4. Gümrük Birliği çerçevesinde Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye’ye ithal edilecek et miktarı ne kadardır? Ve bu ithalatın yapılmasına hangi tarihte karar verilmiştir?

T.C. Devlet Bakanlığı 31.3.1998 Sayı : B.02.0.0011-4.02/0112

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 16 Mart 1998 tarih veA.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4579-11667/28796 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın, tarafıma tevcih ettiği 7/4579 Esas No’lu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel Devlet Bakanı

Ek : 10 sayfa soru önergesi cevabı.

1. Gümrük Birliğine girdiğimiz 1 Ocak 1996 tarihinden beri ülkemiz ekonomik ve siyasî olarak hangi avantajlara kavuşmuştur?

Türkiye ile AT arasında 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliğinin üzerinden iki yılı biraz aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, bu sürecin, makro-ekonomik etkilerine ilişkin kesin değerlendirmeler yapmak ve ülkemizin bu sürece girmek dolayısıyla elde ettiği ekonomik ve siyasî avantajları tespit etmek açısından henüz çok erkendir. Gümrük Birliği statik bir durum olmayıp aksine dinamik bir süreç olduğundan, bu süreç içerisinde Türkiye’nin elde edebileceği ekonomik ve siyasî avantajlar ancak uzun dönemde tespit edilebilir.

Konuya; ödemeler dengesinin durumu, fiyatlar genel düzeyindeki gelişmeler, döviz rezervleri, büyüme hızı, üretim ve kapasite kullanım oranları, istihdam düzeyi gibi makro ekonomik göstergeler açısından yaklaşıldığında ise, Türkiye ekonomisinin kısa dönemde herhangi bir şok yaşamadığı gözlenmektedir. Gümrük Birliği sürecinin ekonomimize sağlaması beklenilen; yabancı sermaye artışı, yeni teknoloji transferi, tüketici refahı artışı, istihdam düzeyi artışı, döviz rezervleri artışı ve Türk sanayiinin rekabet gücünün artışı gibi avantajlar ise ancak uzun vadede ortaya çıkacaktır.

Gümrük Birliği sürecini makro siyaset açısından uluslararası ilişkiler çerçevesinde değerlendirdiğimizde ise, öncelikle ülkemizin Avrupa Devletleri Topluluğu arasında yer alma kararını, Kırım Savaşı sonrasında 1856’da imzalanan Paris Antlaşması ile tescil ettirdiğini görüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu zamanında ortaya çıkan, Avrupa’ya ve Avrupalı değerlere olan sözkonusu bu yönelim, çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ile büyük bir ivme kazanmıştır. Nihayet, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanıp 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ile resmen, Türkiye ile AET arasında ileride tam üyeliği hedefleyen bir ortaklık ilişkisi kurularak, Türkiye’nin Avrupa ile entegrasyon amacı teyit edilmiştir. Bu bağlamda, 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle yürürlüğe giren Gümrük Birliği ise, Ankara Anlaşması ile öngörülmüş bulunan tam üyelik sürecinde geçilmesi gerekli bir aşamadan ibaret bulunmaktadır. Uzun vadeli makro siyaset açısından verilmiş bulunan AB ile entegrasyon kararı, bütün Cumhuriyet Hükümetlerinin programlarında ve beş yıllık kalkınma planlarında yer almıştır.

Yeni gelişen entegrasyon hareketleri içerisinde, Türkiye’nin AB ile entegrasyonu tercih etmesinin nedenlerini ise, Türkiye’nin Avrupa ile fiziksel yakınlığının belirlediği coğrafi konumu, Avrupa dünyası ile derin tarihi ve kültürel ilişkileri çerçevesinde aramak gerekmektedir. Nitekim, zamanın Başbakanı Turgut Özal’ın 14 Nisan 1987 tarihli AET’ye tam üyelik başvurusunda, Türkiye’nin Avrupalı kimliğini, Avrupa bütünleşmesine ve Avrupa Topluluğunu kuran anlaşmaların vücuda gelmesine yol açan ideallere bağlılığını vurgulamasının altında da işte bu ortak coğrafya, tarih ve kültür paydası yatmaktadır.

II. Bu zaman içinde Avrup Birliği ile ilgili olarak ithalat ve ihracat miktarları ne olmuştur?

1995 yılında 35 709 milyon dolar olan Türkiye’nin toplam ithalatı, 1996 yılında 42 733, 9 milyon dolara, 1997 yılında da 46 667 milyon dolara yükselmiştir.

AT ülkelerinden yapılan ithalat ise, 1995 yılında 16 860 milyon dolar iken, 1996 yılında 22 687 milyon dolara, 1997 yılında da 24 013 milyon dolara yükselmiştir.

Türkiye’nin toplam ihracatı, 1995 yılında 21.637 milyon dolar iken, 1996 yılında 23.122 milyon dolara, 1997 yılında da 26.009 milyon dolara yükselmiştir.

AT ülkelerine yönelik ihracatımız, 1995 yılında 11 071 milyon dolar iken, 1996 yılında 11 492 milyon dolara, 1997 yılında da 12 115 milyon dolara yükselmiştir.

III. Gümrük Birliğine girdikten sonra yurtiçinde vergi kaybımız olmuş mudur? Olmuş ise ne kadardır?

Bilindiği gibi, Gümrük Birliği ile birlikte, topluluk menşeli sanayi malları ithalatından alınan gümrük vergileri ve Toplu Konut Fonu kesintilerinin kaldırılması ve üçüncü ülkelere karşı da ortak gümrük tarifesinin uygulanmaya başlanması ile birlikte, kamu gelirlerinde bir azalma meydana gelmiştir. Devlet Planlama Teşkilâtında, 1995 yılı ithalatı ve ithalat kompozisyonu baz alınarak yapılan statik bir hesaplamaya göre, 1996 yılındaki kayıp yaklaşık 957 milyon dolar olmaktadır. 1997 yılında da koruma oranlarında önemli bir değişiklik olmadığından 1997 yılı için de aynı miktarda bir kayıp söz konusudur. (1)

Koruma oranlarındaki azalmaya tüketici açısından da yaklaşmak mümkündür. Avrupa Topluluğundan ithal edilen sanayi mallarından alınan gümrük vergilerinin kaldırılması neticesinde, malların fiyatlarında meydana gelecek ucuzlama, tüketici artığını artırıcı nitelikte olacaktır. Dolayısıyla, burada devletten tüketiciye bir gelir transferi gerçekleştiğini söylemek mümkündür.

Ayrıca, ithal malların fiyatında meydana gelen ucuzlama, bu malları girdi olarak kullanmak suretiyle üretim yapan ve nihaî ürünlerini iç piyasaya sunan yerli sanayicimize de fayda sağlayacak ve neticede rekabet gücünü olumlu yönde etkileyecek bir unsur olarak değerlendirilmelidir. Üretiminde ithal girdi kullanılan malların fiyatlarında meydana gelen bu ucuzlamanın da, sonuçta tüketicilere yansıyacağı açıktır.

IV. Gümrük Birliği çerçevesinde Avrup Birliği ülkelerinden Türkiye’ye ithal edilecek et miktarı ne kadardır? Ve bu ithalatın yapılmasına hangi tarihte karar verilmiştir?

Ankara Anlaşmasına göre ortaklık rejimi, topluluğun Ortak Tarım Politikasını (OTP) gözönünde bulunduran özel usullere göre, tarım ve tarım ürünleri ticaretini de kapsamaktadır. (2) Ancak, tarım ürünleri, Ankara Anlaşması (AA), Katma Prokol (KP) ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (1/95 sayılı OKK) çerçevesinde gümrük birliği kapsamı dışında kalmaktadır. Anılan mevzuat çerçevesinde tarım alanında Türkiye-AT ilişkileri;

• tarım ürünleri ticaretinde karşılıklı olarak tercihli bir rejim uygulanması (tarım tavizleri),

• işlenmiş tarım ürünleri,

• Türk tarımının OTP’ye uyumu,

konuları olmak üzere, gümrük birliğinden bağımsız olarak, üç yönlü bir gelişme göstermektedir.

Türkiye ile AT arasında et ticareti karşılıklı tercihli rejim çerçevesinde yürütülmektedir. Topluluk, Ankara Anlaşması ile, Türkiye çıkışlı bazı tarım ürünlerine (tütün döküntüleri, kuru üzüm, kuru incir ve fındık) indirimli tarife kontenjanları tanımıştır (Geç. Pro. Madde 2).

Katma Protokol (KP) ile, Türkiye ve topluluğun birbirlerine, tarım ürünleri ticaretinde tercihli bir rejim uygulaması öngörülmüştür (KP : 35 (1)). Türkiye için uygulanacak tercihli rejim, KP’nin 6 sayılı ekinde (bazı işlenmiş tarım ürünlerini de kapsamak üzere) yer almaktadır. Topluluğun Türkiye’ye tanıdığı bu tercihli rejim, Ortaklık Konseyi’nin 1980 yılında almış olduğu 1/80 sayılı kararı ile iyileştirilmiştir. Türkiye ise, 1993 yılı İthalat Rejimi Kararı ile bazı tarım ürünlerinde AT’ye (aynı şekilde EFTA üyesi ülkelere de) yaklaşık yüzde 30 oranında gümrük indirimi şeklinde bir tarım tavizi sağlamıştır. Bu tavizler daha sonraki yıllarda iyileştirilmiştir.

KP ile, Türkiye lehine işleyen tercihli rejimin, 1/95 sayılı OKKile (Madde 26), karşılıklı çıkar sağlayacak şekilde yeniden gözden geçirilmesi öngörülmüştür. Ortaklık Konseyinin İlke Kararı ile karşılıklı tarım tavizlerinin sağlanmasına yönelik görüşmelerin 1995 yılında başlatılması benimsenmiştir. Sözkonusu kararların uygulanmasını teminen, Türkiye ile AT heyetlerinin katılımı ile 13 Tarım Teknik Komitesi toplantısı gerçekleştirilmiş ve görüşmeler Nisan 1997 tarihinde tamamlanmıştır. Türkiye topluluğa tanıdığı tavizleri 9 Ocak 1998 tarihli Resmî Gazetede yer alan ithalat rejimi kararı ile yayımlamıştır. Topluluğun Türkiye’ye tanıdığı tavizlerin de Topluluk Resmî Gazetesinde yayımlanması ile yeni tercihli rejim yürürlüğe girecektir.

Yeni tercihli rejimde Türkiye’nin topluluğa tanıdığı tavizler içinde et ürünü ile ilgili tavizler de yer almaktadır. Türkiye, topluluğa, 020220 Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonunda (GTİP) yer alan diğer kemikli parçalar ürün için, 5 000 tonluk (3) ve 14 000 tonluk (4) kotalar olmak üzere iki dilim halinde tarife indirimli kota uygulayacaktır. Toplam 19 000 ton olan kot miktarı Türkiye et üretiminin % 1.2 si kadar olup, görüşmeler öncesi dönem olan 1992-94 yılları ithalat ortalaması civarındadır.

Yeni tercihli rejim Topluluk Resmî Gazetesinde yayımlanmadığından yürürlüğe girmemiştir. Diğer taraftan Türkiye 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu çerçevesinde 26.3.1996 tarihinden itibaren BSE vakaları yaşanan avrupa ülkelerinden (İngiltere, İrlanda, İskoçya, Fransa, İsviçre ve Portekiz) canlı hayvan ve hayvansal ürünler ithalatını yasaklamıştır.

Gümrük Birliği (1/95 sayılı OKK) çerçevesinde Avrupa Birliği ükelerinden Türkiye’ye ithal edilecek et miktarı ile ilgili herhangi bir miktar belirlemesi sözkonusu olmayıp, ithal edilecek et miktarı ticarî ilişkiler çerçevesinde kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Diğer taraftan, Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) yükümlülükleri çerçevesinde topluluğa ve diğer ülkelere et veya herhangi ticarî bir ürün için miktar kısıtlaması (kota) uygulaması sözkonusu değildir.

Soru 1–2 : Gümrük Birliğine girdiğimiz 1 Ocak 1996 tarihinden beri ülkemiz ekonomik ve siyasî olarak hangi avantajlara kavuşmuştur? Bu zaman içinde Avrupa Birliği ile ilgili olarak ithalat ve ihracat miktarları ne olmuştur?

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile 1964 yılından beri devam eden ortaklık ilişkisinin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile son dönemine girdiği ve bu suretle Gümrük Birliğinin henüz tamamlanmamış unsurları yanında, bu birliğin tamamlanmasından sonra işlerliğini sağlamaya yönelik tedbirleri ve takvimi de içine aldığı bilinmektedir. Topluluk ile ülkemiz arasındaki gümrük vergileri alanındaki tavizlerinin gösterdiği gelişime bakılacak olursa, Avrupa Birliği Türk sanayi ürünleri için gümrük vergilerini 1971 yılında sıfırlamış buna mukabil Türkiye Gümrük Birliğinin bir gereği olarak sanayi mallarının AB’nden ithalatındaki gümrük vergilerini 1996 yılında sıfır düzeyine indirmiştir.

Dolayısıyla, dış ticaretimizin Gümrük Birliği sonrasındaki seyri değerlendirilirken, Gümrük Birliğinin yakın geçmişe ait bir gelişme değil, Katma Protokol’ün 1973 yılında yürürlüğe girmesiyle başlayan uzun bir sürecin parçası olduğu gerçeğinin gözönünde bulundurulmasında yarar bulunmaktadır. Gümrük Birliği sonrasında dış ticaretimize ilişkin istatistiki veriler incelendiğinde, 1996 yılında, toplam ithalatımızın bir önceki yıla göre % 20.2 oranında bir artışla 42.934 milyon dolar, ihracatımızın ise % 7.1 oranında bir artışla 23.168 milyon dolar olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bu doğrultuda, dış ticaret açığı % 40.4 oranında bir artışla 19.766 milyon dolara yükselmiştir.

1996 yılında, AB ülkelerinden yapılan ithalat 1995 yılına göre % 34.7 oranında artarak 22.705 milyon dolar, ihracatımız ise % 3.6 oranında yükselerek 11.477 milyon dolara ulaşmış ve böylece dış ticaret açığımız da 11.228 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise % 50.5 den % 51.2’ye yükselmiştir. Bu rakamlar ile AB, 1996 yılında da en önemli ticarî ortağımız olma özelliğini korumuş ve toplam ithalatımız içinde % 52.9’luk, toplam ihracatımız içinde ise % 49.5’lik bir paya sahip olmuştur. 1997 yılında ise, AB’ne ihracatımız 1996 yılının aynı dönemine göre % 5.4 oranında bir artış ile 12.115 milyon dolar AB’den ithalatımız ise % 5.8 oranında bir artışla 24.013 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu doğrultuda AB ile dış ticaret açığımız da 11.900 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.

Gümrük Birliği uyarınca, 22 yıllık bir süreç içerisinde kademeli olarak yapılması gereken gümrük vergisi indirimlerinin 1.1.1996 tarihi itibariyle bir kerede gerçekleştirilmiş olması sonucu 1996 yılında ithalatımızda beklenen düzeyde bir artış gözlenmiştir. Ancak bu artışın 1997 yılından başlayarak önümüzdeki yıllarda yavaşlaması ve ticaret dengesinde lehimize gelişmeler kaydedilmesi beklenmektedir. Gümrük Birliğinin iki yıllık uygulama döneminde görülen ithalattaki artış temel olarak Türk sanayiinin ihtiyacı olan hammadde ve ara madde ithalatından kaynaklanmaktadır. Sözkonusu maddelerin toplam ithalat içindeki payı yaklaşık % 85 olup, ithalatın bu yapısı Türkiye ekonomisinin büyümesinin bir göstergesidir.

Türk ekonomisinin uzun vadedeki hedefi tüm dış pazarlarda rekabet edecek güce ulaşmaktadır. Halihazırda önemli bir yer edinmiş olduğumuz AB pazarındaki konumumuzun sağlamlaştırılmasının ve bu çerçevede Gümrük Birliğinin sağladığı tercihli pazara giriş olanaklarından azamî ölçüde yararlanılmasının büyük önem taşıdığı açıktır.

Öte yandan, Gümrük Birliği her ne kadar ticarî bir entegrasyon olarak değerlendirilse dahi, basit anlamda gümrük duvarlarının kaldırılmasının çok ötesine geçmiş ve yapısal değişimleri de beraberinde getirmiştir. 1/95 sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararıyla beraber ülkemizde başta Patent Enstitüsü ve Rekabet Kurulunun tesisi olmak üzere, iç piyasamızı korumaya yönelik birçok düzenleme yapılmış ve halihazırda da yapılmaya devam edilmektedir. Bunun yanısıra, teknik mevzuat ve standartlar alanında da dünya ve AB normlarına uyum sağlanması amacıyla çalışmalar başlatılmış, iç pazarımız ve tüketicimizin kalitesiz, standart dışı ürünlerden Dış Ticarette Standardizasyon rejimi vasıtasıyla korunmuş ve bu yolla kaliteli üretim de teşvik edilmiştir. Bu çalışmalar ile yalnızca gümrük duvarlarından arınmış piyasamıza düzen getirilmemiş aynı zamanda, gerek bürokrasiye gerek özel sektöre aralarındaki işbirliğini de geliştiren yeni bir disiplin kazandırılmıştır.

Sonuç olarak, Gümrük Birliğinin iki yıla yaklaşan uygulama döneminde ortaya çıkan tablo, bu birliktelikten AB ihracatçılarının beklentilerinin de ötesinde fayda temin ettiklerini buna mukabil, ülkemizin topluluk kaynaklarından herhangi bir malî yardım almaksızın iç piyasasını büyük ölçüde yeniden yapılandırdığını ve dış piyasalarda rekabet gücünü koruduğunu göstermektedir. Bunun dışında tüm olumlu ve olumsuz etkileri bir yana Gümrük Birliği Türkiye’yi 21 inci yüzyıla taşıyan ve ekonomi tarihimizde görülmemiş derinlikte bir bütünleşmedir. Öte yandan, günümüzde dünya ticaret sisteminin ticaretin serbestleştirilmesi yönünde belirlediği rota dikkate alındığında, Türkiye’nin Gümrük Birliği gerçekleşmese dahi belki 1996 yılında değil ama 2000 yılında serbest ticaretin güçlendirilmesi ve haksız rekabetin önlenmesi için uluslararası normlara uygun DTÖ mükellefiyetlerini hayata geçirmesi gerekeceği bir gerçektir. Dolayısıyla, Gümrük Birliğinin bu süreci hızlandırdığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Soru 4 : Gümrük Birliği çerçevesinde, Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye’ye ithal edilecek et miktarı ne kadardır? Ve bu ithalatın yapılmasına hangi tarihte karar verilmiştir?

Türkiye-AT Ortaklık Konseyinin 1/95 sayılı Kararı uyarınca, ülkemizle Avrupa Birliği (AB) arasında tesis edilen ve 1.1.1996 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan Gümrük Birliği çerçevesinde, sanayi ürünlerinde gümrük vergilerinin karşılıklı sıfırlanması ve üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi uygulanması suretiyle serbest dolaşımın sağlanması amaçlanırken, tarım ürünlerinde serbet dolaşım, Türk Tarım Politikasının Topluluk Tarım Politikasına adaptasyonu şartına bağlanmış olup, bu aşamada Gümrük Birliğinin kapsamı dışında tutulmuştur. Dolayısiyle, Gümrük Birliği Kararı ile et ithalatına ilişkin herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.

Diğer taraftan, Ankara Anlaşması’nın ekini teşkil eden Katma Protokol’ün 34 üncü maddesi, bu süreçte tarafların, aralarındaki tarımsal ürün ticaretinde birbirlerine tercihli uygulamada bulunacakları hükmünü amirdir. Benzer maniyetteki bir hükme, 1/95 sayılı Gümrük Birliği Kararının 26 ncı maddesinde de yer verilmiştir. AB, Katma Protokolün bahsekonu hükmü çerçevesinde ülkemiz menşeli hemen hemen bütün tarım ürünlerine, 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile tek taraflı olarak tam gümrük muafiyeti veya tarife kotaları kapsamında muafiyet tanımıştır.

1993 yılından itibaren, Dış Ticaret Müşteşarlığının koordinatörlüğünde, başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmak üzere, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ve ülkemizin diğer ilgili kurum ve kuruluşlarınının katılımı ile gerçekleştirilen ve her aşamada, görüş, öneri ve onaylarının alınması suretiyle sürdürülen tarım müzakereleri, Nisan 1997’de imzalanan bir porotokolle sonuçlandırılmış olup, ilgili Ortaklık Konseyi Kararı 25 Şubat 1998 tarihinde istihsal edilmiş ve 1 Ocak 1998 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Sözkonusu Karar çerçevesinde, ette, topluluğa 19 000 tonluk kota için, (5 000 ton ve 14 000 ton olmak üzere iki dilim halinde farklı tarifelerle) 1998 takvim yılında, 5 000 ton için % 43 ve 14 000 ton için % 61’ten, 2000 yılı itibariyle sırasıyla % 30 ve % 43 düzeyine kademeli olarak indirilmesi öngörülmüştür. Bu miktarın üzerinde yapılacak ithalat % 200”lük gümrük vergisine tabi tutulacaktır. Bahsekonu tarife kontenjanı miktarı, Türkiye’nin topluluktan 1992-1994 yıllarında yapmış olduğu ithalat ortalamasının altındadır.

Malumları olduğu üzere, Türkiye kaynaklı canlı hayvan, et ve et ürünlerinin AB’ne ihracatı, temel olarak ülkemizde hayvan sağlığı koşullarının elverişli olmaması nedeniyle yapılamamaktadır. Ancak, karşılıklı tavizlere ilişkin Karara ek olarak imza altına alınan bir deklarasyon ile AB veya AB’nin onaylayacağı diğer ülkelerden ithal edilecek etlerin işlenmesi suretiyle elde edilecek et ürünlerinin ülkemizden Avrupa Birliği üyesi ülkelere ihraç edilmesi imkânlarını sağlamak için gerekli hayvan sağlığı koşullarının belirlenmesi amacıyla AB ve Türk veterinerlik kuruluşları arasında görüşmeler yapılması öngörülmektedir. Vergilerde uygulanacak kademeli indirimin bu şart çerçevesinde tanındığının vurgulanmasında yarar görülmektedir.

 

 

T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü

 

 

 

 

AB’NİN DIŞ TİCARETİMİZ İÇİNDEKİ PAYI

(Milyon $)

Avrupa Birliği Toplam AB’nin Payı (%)

Yıl İhracat Değ (%) İthalat Değ (%) İhr/İth İhracat Değ (%) İthalat Değ (%) İhr/İth İhracat İthalat Hacim

1993 7.288 – 12.950 – 56, 3 15.348 – 29.429 – 52, 2 47, 5 44, 0 45, 2

1994 8.634 18, 5 10.279 - 20, 6 84, 0 18.105 18, 0 23.270 - 20, 9 77, 8 47, 7 44, 2 45, 7

1995 11.078 28, 3 16.860 64, 0 65, 7 21.636 19, 5 35.707 53, 4 60, 6 51, 2 47, 2 48, 7

1996 11.492 3, 7 22.688 34, 6 50, 7 23.123 6, 9 42.734 19, 7 54, 1 49, 7 53, 1 51, 9

1997 12.115 5, 4 24.013 5, 8 50, 5 26.009 12, 5 46.655 9, 2 55, 7 46, 6 51, 5 49, 7

Sıra Sayısı : 627

Esas No. : 1/713

 

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın Onaylanma-

sının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

Kanunlaşmıştır

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 281

Kabul Edenler : 258

Reddedenler : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oylar : 23

Geçersiz Oylar : 0

Oya Katılmayanlar : 284

Açık Üyelikler : 8

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Veli Andaç Durak

Tuncay Karaytuğ

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Mahmut Bozkurt

AFYON

İsmet Attila

Osman Hazer

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

Nuri Yabuz

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Ahmet İyimaya

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Saffet Arıkan Bedük

Ömer Faruk Ekinci

Mehmet Gölhan

Agâh Oktay Güner

Halis Uluç Gürkan

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

ANTALYA

İbrahim Gürdal

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

İsmet Sezgin

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Köksal Toptan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

Suat Pamukçu

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

BOLU

Avni Akyol

Feti Görür

Necmi Hoşver

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Feridun Pehlivan

Turhan Tayan

Ertuğrul Yalçınbayır

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Zülfikar Gazi

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

Hasan Korkmazcan

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Yakup Hatipoğlu

EDİRNE

Evren Bulut

Mustafa İlimen

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Naci Terzi

ERZURUM

Necati Güllülü

İsmail Köse

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Mehmet Batallı

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

Mustafa Zeydan

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levet Mıstıkoğlu

Atila Sav

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

ISPARTA

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Erkan Mumcu

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Halil Cin

Turhan Güven

Rüştü Kâzım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

MehmetAydın

Mustafa Baş

Nami Çağan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Mehmet Fuat Fırat

Algan Hacaloğlu

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

Ahmet Güryüz Ketenci

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Necdet Menzir

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Ali Oğuz

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Bülent Hasan Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

Osman Yumakoğulları

Bahattin Yücel

İZMİR

Veli Aksoy

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

İ. Kaya Erdem

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Şekibe Gencay Gürün

Atilla Mutman

Metin Öney

Rıfat Serdaroğlu

Suha Tanık

Sabri Tekir

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ahmet Dökülmez

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

Cafer Güneş

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Veysel Candan

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Mehmet Keçeciler

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

MANİSA

Tevfik Diker

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Yahya Uslu

Cihan Yazar

MARDİN

Mustafa Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Mustafa Dedeoğlu

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Necmettin Dede

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Hüseyin Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Cemal Alişan

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Musa Uzunkaya

Adem Yıldız

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Eyyüp Cenap Gülpınar

Zülfükâr İzol

Ahmet Karavar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Metin Gürdere

TRABZON

Ali Kemal Başaran

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Cevdet Aydın

Yaşar Okuyan

YOZGAT

İlyas Arslan

Kâzım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lütfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Necmettin Aydın

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Sosyal

 

 

 

 

 

(Mükerrer Oylar)

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu (KABUL)

ANKARA

İrfan Köksalan (KABUL)

BARTIN

Zeki Çakan (KABUL)

BOLU

Feti Görür (KABUL)

BURDUR

Yusuf Ekinci (KABUL)

DENİZLİ

Hasan Korkmazcan (KABUL)

Haluk Müftüler (KABUL)

GAZİANTEP

Mehmet Batallı (KABUL)

Mehmet Batallı (KABUL)

GİRESUN

Burhan Kara (KABUL)

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu (KABUL)

İSTANBUL

Yılmaz Karakoyunlu (KABUL)

İZMİR

Rıfat Serdaroğlu (KABUL)

KIRKLARELİ

Cemal Özbilen (KABUL)

MALATYA

Miraç Akdoğan (KABUL)

MUĞLA

Lale Aytaman (KABUL)

NEVŞEHİR

Abdulkadir Baş (KABUL)

ORDU

Nabi Poyraz (KABUL)

RİZE

Hüseyin Avni Kabaoğlu (KABUL)

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım (KABUL)

VAN

Şerif Bedirhanoğlu (KABUL)

YOZGAT

Lutfullah Kayalar (KABUL)

ZONGULDAK

Veysel Atasoy (KABUL)

 

 

 

 

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

İbrahim Yavuz Bildik

Yakup Budak

Erol Çevikçe

M. Halit Dağlı

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

Kubilay Uygun

AĞRI

M. Sıddık Altay

Cemil Erhan

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Cemalettin Lafçı

Haydar Oymak

ANKARA

Yılmaz Ateş

Ahmet Bilge

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Ali Dinçer

Mehmet Ekici

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Şaban Karataş

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Rıza Ulucak

Hikmet Uluğbay (B.)

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

Emre Gönensay

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Sema Pişkinsüt

BALIKESİR

Ahmet Bilgiç

İ. Önder Kırlı (İ. A.)

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

FarisÖzdemir

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kâzım Ataoğlu

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kamrân İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Kâzım Üstüner

BURSA

Cavit Çağlar

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Cemal Külahlı

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

İsmail Coşar

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Akyaç

Hasan Çağlayan

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Adnan Keskin

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lüfü Esengün

Abdulilah Fırat

Ömer Özyılmaz

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Hikmet Çetin (Başkan)

Mehmet Bedri İncetahtacı

Ünal Yaşar

GİRESUN

Turhan Alçelik

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

IĞDIR

Şamil Ayrım

ISPARTA

Ömer Bilgin

Halil Yıldız

İÇEL

Oya Araslı

Saffet Benli

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay (B.)

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

YıldırımAktuna

Sedat Aloğlu

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

H. Hüsnü Doğan

Süleyman Arif Emre

Ekrem Erdem

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

M. Cavit Kavak (B.)

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Mehmet Altan Öymen

Korkut Özal

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Ahmet Tan

Güneş Taner (B.)

Ali Topuz

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Sabri Ergül

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Işılay Saygın (B.)

Ufuk Söylemez

Hakan Tartan (İ. A.)

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Fethi Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

İsmail Cem (B.)

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırmcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

A. Sezal Özbek

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

KONYA

Hüseyin Arı

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Remzi Çetin

Mehmet Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

Metin Perli

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

Ayhan Fırat

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan (İ. A. )

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Zeki Çakıroğlu

Enis Yalım Erez (B.)

MUŞ

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

Ahmet Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

Mustafa Hasan Öz

SAKARYA

Teoman Akgür

Nezir Aydın

Cevat Ayhan

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu (B.)

SAMSUN

İrfan Demiralp

Ahmet Demircan

Ayhan Gürel

Nafiz Kurt

BiltekinÖzdemir

Latif Öztek

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Kadir Bozkurt

Yaşar Topçu (B.)

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Seyit Eyyüpoğlu

Abdulkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

MehmetTatar

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık(B.)

Yusuf Bahadır

İbrahim Çebi

Kemalettin Göktaş (İ. A.)

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YOZGAT

Abdullah Örnek

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Ömer Barutçu

 

 

 

(Açık Üyelikler)

ANKARA : 2

BURSA : 1

KIRŞEHİR : 1

KOCAELİ : 1

KONYA : 1

RİZE : 1

ŞANLIURFA : 1

 

 

birleşim 74’ün sonu