DÖNEM : 20 CİLT : 49 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

73 üncü Birleşim

31. 3 . 1998 Salı

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Akkuyu Nükleer Enerji Santralına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

2. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Türkiye’de bugünkü siyasî duruma ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır’ın, Millî Eğitim Bakanlığının, 4306 sayılı Kanun kapsamında yapılacak harcamalarda uygulanacak ihale usulleriyle ilgili tebliğine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Kırgızistan Temsilciler Meclisi Başkanı Abdigani Erkebayev ve beraberindeki parlamento heyetine “Hoş geldiniz” denilmesi

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici’ye, dönüşüne kadar, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1390)

2. – İsveç’e gidecek olan Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1391)

3. – KKTC’ye gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1392)

4. – KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanının vaki daveti üzerine, KKTC’ye gidecek olan TBMM Başkanı Hikmet Çetin Başkanlığındaki parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin başkanlık tezkeresi (3/1393)

5. – Adalet Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1394)

6. – (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1395)

7. – İstanbul Milletvekili Mehmet Tahir Köse’nin, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi(4/326)

8. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/327)

9. – Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetinin, Portekiz Cumhuriyet Meclisi Üyesi ve Dokuzuncu EUREKA Parlamentolararası Konferans Başkanı Fernando De Sousa’nın davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1396)

10. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, İstiklal Madalyası Verilmiş Olanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/885) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/328)

11. – Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifinin (2/893) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/329)

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 23 arkadaşının, gençliğin sorunları ve uygulanan gençlik politikaları konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/22)

2. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener ve 71 arkadaşının, kanuna ve genel ahlaka aykırı şekilde mal edinmek suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 12 ve 13 üncü maddelerine uyduğu iddiasıyla Turizm eski Bakanı ve Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/17)

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1167) (S. Sayısı : 606)

2. – Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1121) (S. Sayısı : 607)

3. – Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1191) (S. Sayısı : 608)

4. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/983) (S. Sayısı : 609)

5. – Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/989) (S. Sayısı : 611)

6. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/975) (S. Sayısı : 612)

7. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/988) (S. Sayısı : 614)

8. – Batman Milletvekili Ataullah Hamidi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1110) (S. Sayısı : 615)

9. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1050) (S. Sayısı : 617)

10. – Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/859) (S. Sayısı : 620)

11. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1082) (S. Sayısı : 621)

12. – Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1145) (S. Sayısı : 622)

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 1 Nisan 1998 Çarşamba ve 2 Nisan 1998 Perşembe günkü çalışma saatleri ile 1 Nisan 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin ANAP ve DSP Gruplarının müşterek önerisi

VI. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERİ SEÇİM

1. – Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. – Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

3. – İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 33 arkadaşının, rejim tartışmaları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21)

VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sıvas Milletvekili Muhsin Yazcıoğlu’nun, Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2. – Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün, Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.  – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, Ordu, Giresun ve Tokat illerindeki terör olaylarını önlemeye yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4415)

2. – Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, tütün piyasasına ve Tekel’in özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4417)

3. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Manyas Gölü ve Kuş Cenneti çevresindeki kirlenmeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4438)

4. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, TEDAŞ Balıkesir-Çanakkale Elektrik Dağıtım Şebekesi ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4441)

5. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale’de meydana gelen patlamadan sonra yaşanan göç ile zarara uğrayan esnaf ve sanayicilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4470)

6. – Kırıkkale Milletveki Hacı Filiz’in, Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamada zarar gören vatandaşlara yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4471)

7. – Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak’ın, Tekel’e bağlı satış depolarının ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4473)

8. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, yükseköğretim kurumlarında uygulanan kılık kıyafet yönetmeliğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/4492)

9. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Maden Kanununun revize çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4503)

10. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, turizme açılan orman alanlarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/4511)

11. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, hayvancılığı teşvik için kaynak ayrılıp ayrılmadığına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/4581)

12. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, devekuşu ıslahı ve besiciliği konusunda bir çalışma yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/4592)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Hatay Milletvekili Atilâ Sav’ın, Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşmasına Kültür Bakanı M. İstemihan Talay,

Konya Milletvekili Abdullah Gencer’in, trafik kazalarının oluş nedenleri ve çözüm yolları konusunda gündemdışı konuşmasına İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu,

Cevap verdi.

Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz da, Türkiye’nin kültür yapısı ve irtica konusunda gündemdışı bir konuşma yaptı.

Tunus’a gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut’a, Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ile

Adana Milletvekili Uğur Aksöz’ün, Anayasa,

İzmir Milletvekili Metin Öney’in, Adalet,

Komisyonu üyeliğinden çekildiklerine ilişkin önergeleri,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Erzincan Milletvekili Naci Terzi ve 21 arkadaşının, adalet mekanizmasının sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245) okundu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Boş bulunan ve ANAP Grubuna düşen :

Anayasa Komisyonu üyeliğine, Konya Milletvekili Ahmet Alkan,

Adalet Komisyonu üyeliğine de, Eskişehir Milletvekili Demir Berberoğlu,

ANAP Grubunca aday gösterilerek seçildiler.

Genel Kurulu ziyaret eden Filistin Yasama Konseyi Başkanı Ahmet Qurıe ve beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoşgeldiniz” denildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

2 nci sırasında bulunan 232 sıra sayılı kanun teklifinin ikinci görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan Hükümetçe komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, komisyon raporu gelmediğinden,

Ertelendi;

4 üncü sırasında bulunan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) görüşmelerine devam edilerek, 23 üncü maddesine kadar kabul edildi, 24 üncü maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

31 Mart 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 24.00’te son verildi.

Uluç Gürkan Başkanvekili

Hüseyin Yıldız Ünal Yaşar Mardin Gaziantep Kâtip Üye Kâtip Üye

Haluk Yıldız Levent Mıstıkoğlu Kastamonu Hatay Kâtip Üye Kâtip Üye

II. – GELEN KAĞITLAR No. : 109 27.3.1998 CUMA Tasarılar

1.- Merkezî İdare İle Mahalli İdareler Arasında Görev Bölüşümü ve Hizmet İlişkilerinin Esaslarının Düzenlenmesi ve Çeşitli Kanunlarda Mahalli İdarelerle İlgili Değişiklikler Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/743) (Anayasa ve İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

2.- Bazı Örgütlü Suçlarla Mücadele Kanunu Tasarısı (1/744) (Anayasa ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998)

3.- Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/745) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 25.3.1998)

4.- 3194 Sayılı İmar Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/746) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998)

5.- 22 Ocak 1990 Tarihli ve 399 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/747) (Anayasa ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 25.3.1998)

6.- 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 125 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/748) (Plan ve Bütçe ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998)

7.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/749) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998)

8.- Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) ( Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998)

9.- 1700 Sayılı Dahiliye Memurları Kanununun 23 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı (1/751) (İçişleri ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998) Teklifler

1.- Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun; Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1133) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.1998)

2.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1134) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

3.- Kocaeli Milletvekili Onur Kumbaracıbaşı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1135) (Milli Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

4.- Çankırı Milletvekili İsmail Coşar ve 33 Arkadaşının; 2908 Sayılı Dernekler Kanununun 34. Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi İle İlgili Kanun Teklifi (2/1136) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

5.- Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve İçel Milletvekili Turhan Güven’in; 10.6.1983 Tarih ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 16 ncı Maddesinin Birinci Fıkrasının Değiştirilmesi ve Bu Maddeye Bir Fıkra Eklenmesi İle İlgili Kanun Teklifi (2/1137) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 25.3.1998)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Hava Taşımacılığı Anlaşmasına Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/629) (S. Sayısı: 605) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

2.- Mardin Milletvekili Fehim Adak ve 94 Arkadaşının, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 ncı Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/184) (S. Sayısı: 624) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti İle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasındaki Sosyal Güvenlik Anlaşması İle İlgili Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/720) (S. Sayısı: 630) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

4.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/689) (S. Sayısı: 631) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

5.- Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1167) (S. Sayısı: 606) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

6.- Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1121) (S. Sayısı: 607) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

7.- Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1191) (S. Sayısı: 608) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

8.- Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/983) (S. Sayısı: 609) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

9.- Isparta Milletvekili Ömer Bilgin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1053) (S. Sayısı: 610) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

10.- Hakkarı Milletvekili Mustafa Zeydan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/989) (S. Sayısı: 611) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

11.- Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/975) (S. Sayısı: 612) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

12.- Isparta Milletvekili Ömer Bilgin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1165) (S. Sayısı: 613) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

13.- Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/988) (S. Sayısı: 614) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

14.- Batman Milletvekili Ataullah Hamidi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1110) (S. Sayısı: 615) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

15.- Isparta Milletvekili Ömer Bilgin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/974) (S. Sayısı: 616) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

16.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1050) (S. Sayısı: 617) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

17.- Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/982) (S. Sayısı: 618) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

18.- Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/888) (S. Sayısı: 619) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

19.- Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/859) (S. Sayısı: 620) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

20.- Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1082) (S. Sayısı: 621) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

21.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1145) (S. Sayısı: 622) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

22.- Isparta Milletvekili Ömer Bilgin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/978) (S. Sayısı: 623) (Dağıtma tarihi: 27.3.1998) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, Batı Çalışma Grubuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi.(6/921) (Başkanlığa geliş tarihi:25.3.1998)

2.- Antalya Milletvekili Osman Berberoğlu’nun, kumarhanelerin kapatılması sonucu işsiz kalan kişilere ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi. (6/922) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Merkez ve Akçakale ilçelerine bağlı bazı köylerin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi. (6/923) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

4.- Antalya Milletvekili Osman Berberoğlu’nun, atari salonlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi. (6/924) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

5.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Birecik İlçesine bağlı bazı köylerin dalgıç ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi. (6/925) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Metin Kalkan’ın, bir gazete yazarının tutuklanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi.(7/4680) (Başkanlığa geliş tarihi:25.3.1998)

2.- Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bedelsiz ithalatın tanıtımı ile ilgili reklam harcamalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4681) (Başkanlığa geliş tarihi:25.3.1998)

3.-Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, vergi reformu ve enflasyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4682) (Başkanlığa geliş tarihi:25.31998)

4.- Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in, islamcı sermaye kavramına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4683) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998)

5.- Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın, Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yapılan değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4684) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

6.- Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Konya-Güneysınır-Sarıhacı Köyü imamına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4685) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

7.- İçel Milletvekili D.Fikri Sağlar’ın, kaçakçılığın men ve takibi konusundaki kanunda değişiklik öngören kanun tasarısına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4686) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

8.- Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, imam hatip lisesi ve ilahiyat fakültesi mezunu personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4687) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

9.-Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in, imam hatip lisesi mezunu personel sayısına ve bunların tarikat mensubu olup olmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4688) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

10.- Aydın Milletvekili Nahit Menteşe’nin, sera üreticilerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4689) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

11.- Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, Eskişehir-TÜLOMSAŞ’ta işten çıkarılan işçilere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4690) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

12.- Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Türkiye-A.B. arasındaki gümrük birliğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4691) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

13.- İçel Milletvekili Saffet Benli’nin, Mersin hurdacılar sitesinin elektrik sorununa ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4692) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

14.- Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, sağlık hizmetlerini iyileştirme çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4693) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

30.3.1998 PAZARTESİ No. : 110 Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Rus Doğalgazının Karadeniz Altından Türkiye Cumhuriyetine Sevkiyatına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/716) (S. Sayısı: 627) (Dağıtma Tarihi: 30.3.1998) (GÜNDEME)

31.3.1998 SALI No : 111 Rapor

1.- Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/726) (S. Sayısı: 628) (Dağıtma tarihi: 31.3.1998) (GÜNDEME)

2.- Avrasya Ülkeleri Kadınları İşbirliği Grubu Kurulmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/725) (S. Sayısı: 629) (Dağıtma Tarihi: 31.3.1998) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.– Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, Niğde-Bor-Ecemiş sulama projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/926) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

2.– Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün, Botaş Vakfı’na ait şirkete alınan personele ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/927) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.3.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Milli Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/4694) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

2.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4695)(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

3.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4696)(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

4.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4697)(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

5.- Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4698) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

6.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4699)(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

7.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4700) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

8.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4701) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

9.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4702) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

10.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi. 7/4703) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

11.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4704) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

12.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4705) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

13.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4706) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

14.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/4707) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

15.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4708) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

16.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4709) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

17.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/4710) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

18.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4711) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

19.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4712) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

20.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4713) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

21.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4714) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

22.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4715) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

23.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4716) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

24.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4717) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

25.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4718) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

26.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4719) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

27.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4720) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

28.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4721) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

29.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4722) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

30.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4723) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

31.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4724) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

32.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4725) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

33.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4726) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

34.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4727) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

35.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4728) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

36.– Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, özel okul ve dershanelerin bir heyet tarafından denetlendiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4729) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

37.– Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, mevzuat çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4730) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

38.– Balıkesir Milletvekili Ahmet Bilgiç’in, Balıkesir’e bağlı bazı ilçelerin yollarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4731)(Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

39.– Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan’ın, Çorum İl Sağlık Müdürlüğünde hacı adaylarından zorunlu bağış toplandığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4732) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

40.– Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan’ın, bazı spor klüplerinin isim ve amblemi kullanılarak piyasaya sürülen alkollü içeceklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4733) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

41.– Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan’ın, Boğazkale İlçesi ve Alacahöyük Beldesinde turizmin geliştirilmesi için yapılacak çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4734) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

42.– Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısını protesto eden memurlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4735) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.3.1998)

Genel Görüşme Önergesi

1.– İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 23 arkadaşının, gençliğin sorunları ve uygulanan gençlik politikaları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/22)(Başkanlığa geliş tarihi: 26.3.1998)

Meclis Soruşturması Önergesi

1.– İstanbul Milletvekili Meral Akşener ve 71 arkadaşının, Kanuna ve Genel Ahlaka Aykırı Şekilde Mal Edinmek Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 Sayılı Mal Bildiriminde bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 12 ve 13 üncü Maddelerine uyduğu iddiasıyla Turizm Eski Bakanı ve Başbakan A. Mesut Yılmaz Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İztüzüğün 107 nci maddeleri uyarınca bir Meclis Soruşturması Açılmasına ilişkin önergesi (9/17) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.3.1998) (Dağıtma tarihi : 31.3.1998)

Geri Alınan Sözlü Soru Önergesi

1.– Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç, personel alımlarına ve Genel Kurul salonu inşaatına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına yönelttiği (6/846) esas numaralı sözlü soru önergesini 26.3.1998 tarihinde geri almıştır.

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

31 Mart 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DERİN (Kütahya), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73 üncü Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza başlamak için yeterli sayımız vardır.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz verdim.

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Akkuyu Nükleer Enerji Santralına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, Akkuyu Nükleer Santralı konusunda gündemdışı söz isteyen, İçel Milletvekili Prof. Dr. Sayın Oya Araslı’ya verilmiştir.

Buyurun Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Çağımızda, kimi devletler, enerji gereksinimlerini karşılamak için, nükleer santralları bir çözüm olarak görmektedirler. Bunun nedeni, kuşkusuz, nükleer enerjinin bu santrallarda çok ucuza üretilebilmesidir; ancak, kurulacağı yer iyi seçilmediği ve güvenlik önlemleri yeterince alınmadığı takdirde, nükleer enerji santrallarının, çok kolaylıkla, tüm dünyayı etkisi altına alacak felaketlerin nedeni haline dönüşebileceği de, herkesin bildiği bir gerçektir. Dünya, Çernobil olayıyla, bu gerçeği bir kere daha somut olarak ve dehşetle yaşamıştır.

Nükleer enerji santrallarının güvenlik sistemlerinin yetersizliğinden doğabilen felaketler kadar, nükleer atıkların yaratacağı sorunlar da, özellikle sağlık ve çevre açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, çağımızda nükleer santrallar kurulurken, olayın, bireylerin çevre hakkı açısından da değerlendirilmesi bir zaruret haline gelmiştir; bu durum, nükleer santrallara sahip bulunan pek çok devleti bu santralları sökmeye itmiştir. Ancak, dünya bu gelişmeleri yaşarken, krize giren ve iflasın eşiğine gelen nükleer santral firmalarının yeni pazarlar bulabilmek amacıyla, gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerde çalışmalarını yoğunlaştırmaya yöneldikleri de gözlemlenmektedir. Nükleer santral pazarlamacıları, artık, Türkiye Cumhuriyetinin de kapılarını zorlamaya başlamışlardır. Nükleer enerji santrallarıyla ilgili lobiler, nükleer enerjiye karşı tepkileri etkisizleştirmek için, çoktan faaliyete geçmişlerdir.

Bu ortamda, Türkiye’de, Büyük Eceli’nin, Akkuyu atom santralının kurulması için en uygun yer olarak seçildiğini ve santralın kuruluşuyla ilgili hazırlıkların Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığınca başlatıldığını, hatta, ihale aşamasına kadar gelindiğini biliyoruz. Bu durum, Büyük Ecelililerce endişeyle izleniyor; çünkü, Büyük Eceli-Akkuyu, turizm açısından gelecek vaat eden bir bölgenin, Silifke’nin, doğa güzelliği bakımından eşsiz bir beldesidir. Bu belde, aynı zamanda, çok verimli bir tarım merkezidir; ama, Akkuyu nükleer enerji santralı kurulduğu takdirde, bu bölgenin tarıma kapanacağını herkes bilmektedir. Kimse, bir nükleer santralın yanı başında tatil yapmayı ve denize girmeyi düşünmeyeceği için, Büyük Eceli’nin ve Akkuyu’nun, turizmle ilgili geleceğinin de kararacağından endişe edilmektedir.

Bugün, Akkuyu’daki, Büyük Eceli’deki vatandaşlarımız, nükleer santralın ve atom enerjisinin yararlarını, sakıncalarını, Türkiye için atom enerjisi santrallarının gerekli olup olmadığını, Akkuyu’nun nükleer enerji santralı kuruluşuna uygun bir yer olup olmadığını tartışmakla vakit geçirmek istemiyorlar; onlar, bir tek şeyi arzu ediyorlar, o da, istemedikleri ve ürktükleri bir çevre içerisinde yaşamaya mahkûm edilmemek.

Bugün, çevre hakkı adını verdiğimiz hak, vatandaşların içinde yaşamayı arzu etmedikleri, sağlığa zararlı ve doğal bitki örtüsünü, doğal güzellikleri bozabilecek çevre koşullarına mahkûm edilmemelerini gerektiriyor.

Bu hakkın bilincinde olan Akkuyulular da, bir nükleer enerji santralının yanı başında yaşamak istemediklerini, artık, yüksek sesle, meydanlarda, Büyük Eceli’de, Silifke’de, Mersin’de ve Ankara’da haykırıyorlar; Sayın Bakandan, bu seslere kulak vermesini bekliyorlar; Sayın Bakandan, nükleer santral olayını, kendi çevre haklarıyla birlikte değerlendirmesini ve Akkuyu’da bir nükleer santral kurulmasına ilişkin girişimlerine son vermesini istiyorlar. Tüm Akkuyulular, tek bir yürek olmuşlar “Akkuyu’ya, Büyük Eceli’ye kıymayınız” diyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Araslı, 1 dakika eksüre veriyorum; konuşmanızı toparlayın efendim.

OYA ARASLI (Devamla) – Sayın Bakanın, bu isteklere duyarsız kalmayacağını, tüm bölge halkıyla birlikte umuyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Araslı.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Cumhur Ersümer; buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, sizleri saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, nükleer santralla ilgili görüşlerimi dile getirme fırsatı verdiği için de, Sayın Araslı’ya teşekkür ediyorum.

Tabiî, Sayın Araslı’nın hassasiyeti, hepimizce, devamlı sürdürülen bir hassasiyet. Bu hassasiyetin sadece seçim bölgesiyle sınırlı olmadığını da bütün vatandaşlarımızın bilmesini arzu ediyorum; ancak, burada, kısa bir süre içerisinde, nükleer santralın gerekliliği konusundaki fikirlerimi, nükleer santralın çevreyle uyumu konusundaki tespitlerimi nakletme imkânı bulamayacağım; ancak, konuşmamdan sonra, bendeki mevcut bilgileri, Sayın Araslı’ya intikal ettirip, bu konuda, kendisini belki tatmin etme imkânı bulabilirim diye düşünüyorum.

Öncelikle şunu belirlemek istiyorum: Şu anda, dünyada, yanında tatil yapılmayan bir nükleer santral yok. Yani, mevcut bütün nükleer santrallar, genellikle yaşam bölgelerinin çok yakınlarında kuruluyor; yanında tarım yapılmayan bir nükleer santral yok. Şu nükleer santral, işte, dört bir tarafı buğday tarlalarıyla çevrili bir nükleer santral.

Nükleer santralların çevreye verdiği veya vereceği düşünülen zararların, tamamen bilgisizlikten, gerekli bilgilendirmelerin yapılmamasından kaynaklandığını zannediyorum. Bu da, bir tatil beldesinin yanındaki nükleer santral. Bunların hepsi, şu anda faal nükleer santrallar.

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Fransa’da...

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Devamla) – Yine, nükleer santralla ilgili bilgilendirme çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu konuda, gerek yöre gerekse ülke halkına, gerekli bilgilendirmeleri yapabildiğimizde, zannediyorum ki, nükleer santralın gerekliliği konusunda hepimiz hemfikir olabileceğiz.

Bir de, nükleer santralların, pazarlayıcılarının Türkiye’nin kapılarını, azgelişmiş ülkeleri, zorladıkları noktasındaki fikirlere de katılmak mümkün değil; çünkü, yeryüzünde, şu anda 36 nükleer santral inşa halinde. Bu 36 nükleer santralın 1’er adedi Arjantin’de, Brezilya’da, Pakistan’da, Romanya’da, Rusya’da, Slovakya’da, Ukrayna’da; 2’şer adedi İran’da, Japonya’da, Çin’de, Çekoslovakya’da; 3’ü Fransa’da, 4’ü Hindistan’da, 5’i Güney Kore’de ve sair ülkelerde olmak üzere, toplam 36 nükleer santral şu anda inşa halinde.

Şimdi, bizim durumumuz şudur: Ülkemizde, nükleer santralla ilgili yer tespiti çalışmaları 1972 yılında başlamış ve özellikle Akkuyu -bu yer tespiti esnasında bütün sismik araştırmalar yapılmış- bir nükleer santral yapılması için,Türkiye’nin en uyumlu, uygun yeri olarak tespit edilmiştir.

Tabiî, burada olaya, tamamen siyasî şapkanın, siyasî değerlendirmenin dışında bakmamız lazım. Türkiye bir Eurogold olayı yaşıyor. Ben Enerji Bakanı olarak, Türkiye’de, altının istihsal edilmesinin engellenmesinin önünde durmak zorundayım; ama, tabiî, bu altın istihsal edilirken gerekli tedbirlerin alınmasını da sağlamak zorundayım. Altın, dünyanın birçok yerinde bu şekilde istihsal ediliyor, gerekli tedbirler alınarak; ama, tabiî, biz mahkeme kararlarına saygılıyız; neticede, şu anda nihaî temyiz sonucunu bekliyoruz; ama, Eurogold olayı, gerçekten tamamen siyasî manada uyarlanmış, düzenlenmiş ve bu hale getirilmiştir. Ben, endişe ediyorum; Türkiye’deki bu nükleer teknikle tanışmanın, nükleer santral yapabilmenin çabasının da karşısında, Ankara’da son düzenlenen mitingi de dikkate alırsak, yine siyasî mülahazalarla birtakım karşı çıkmaların olabileceğini zannediyorum. Ben, Sayın Araslı’nın böyle bir mülahazayla hareket etmediğini biliyorum, buna inanıyorum ve etmeyeceğini de tahmin ederek konuşuyorum; ama, maalesef, bu olaylar da böyle düzenleniyor.

Gerçekten, dünyada birtakım güçler, Türkiye’nin, özellikle enerji noktasındaki gelişimini engelleme çabası içine giriyorlar. Geçenlerde beni Greenpeace’in başkanı ziyaret etti. Ben, Enerji Bakanı olarak, uyumlu bir çevrede enerjinin istihsali için yaptıklarımı teker teker kendisine anlattım. Göreve geldiğimizde bir tek bacagazı arıtma tesisi inşaatının Orhaneli’nde olduğunu, hızlı bir şekilde onu bitirdiğimizi, onun dışında, Kemerköy’de, Yeniköy’de ve Yatağan’da bacagazı arıtma tesislerinin temellerini attığımızı ve bundan sonra, Türkiye’de, bacagazı arıtma tesisi olmayan hiçbir termik santralın inşaatının yapılmayacağını karar altına aldığımızı belirttim. Yine, arıtma tesislerine yüzde 50 indirimle elektrik enerjisi vermeyi taahhüt ettiğimizi, 55 inci Hükümet olarak nükleer santral yapılması konusunu Hükümet Programımıza aldığımızı ve Programda belirtilen kıstasın çevreye zarar vermeyecek bir nükleer santral yapımı olduğunu da belirttim. Kendisi, bana “eğer nükleer santralı yapmazsanız, biz, sizi Greenpeace’e şeref, onur üyesi olarak alabiliriz” dedi; ama, ben “sadece nükleer santral yapmama uğruna, Türkiye’nin, özellikle enerji sektöründeki büyük sıkıntısını uzun vadede sağlıklı bir şekilde çözme imkânını elimizin tersiyle itemeyiz” diye de belirttim. Gerçekten, fikrimiz odur ki, biz, sadece Türkiye’nin de bir nükleer santralı olsun düşüncesiyle hareket etmiyoruz; nükleer santral, şu anda enerji istihsal eden kaynaklar içerisinde en ucuz kaynaktır.

Bir ihaleye çıktık, doğrudur; teklifleri aldık, o da doğrudur; aldığımız teklifler içerisinde en ucuz teklif olarak gözükeni 2,6 centtir; buna maliyet fiyatları dahildir; eğer maliyet fiyatlarını düşersek, buradaki maliyet 1,2 cente kadar düşecektir. Bugün, biz, kömürle çalışan elektrik santrallarında elektriği 7-8 cente mal ediyoruz.

Geçtiğimiz günlerde 5 200 megavatlık biyo olarak 5 tane santral ihale ettik; buradaki maliyet de 4-4,5 cent arasındadır. Yani, nükleer santralın ucuz bir kaynak olmadığını hiç kimse ileri süremez. Yine, Nükleer Birliği kararında “nükleer santrallar kırk yıl sonra kullanılmaz hale gelecektir” diye bir ibare vardır; yani, kırk yıl kullanılacak sağlıklı bir kaynaktır.

Diğer bir husus da şu: Bir yandan “efendim, kaynak çeşitlendirmesi yapmak zorundayız, doğalgazda belli ülkelere belli bağımlılıklarımız artıyor” diye suçlamalara hedef olacaksınız, diğer yandan da elektrikler kesildiği anda “Enerji Bakanı nerede” denilecek... O zaman, biz, sağlıklı bir kaynağı ve bağımlılığımızı belli bir düzeyde aşağıya çekecek olan kaynağı da vatandaşımızın emrine sunmak zorundayız.

Bütün tedbirler alınmıştır. Daha önce belirtildiği gibi, kullanılmış bir santralı getirmek niyetinde değiliz. Ucuz olsun diye kötü bir santralın peşinde de değiliz.

Bizim ihale şartnamemizde, en az iki nükleer santral inşa etmiş bir firmanın müracaat edebileceği şartı vardır. Yine, aynı şekilde, eşdeğerde referans bir santral gösterme şartı vardır. Bu işi yapacak olan firmanın kendi ülkesi dışında bir başka nükleer santral daha yapmış olması şartı vardır. Teklif edilen tipin daha önce beşer yıl işletilmiş olması şartı mevcuttur. Önceden kaza yapmamış bir tasarımı teklif etme zorunluluğu vardır ve biraz önce de belirtmeye çalıştığım gibi, bu santral, şu anda çalışmakta olan en modern santral olacaktır.

Fransa, elektriğinin yüzde 77’sini nükleer santrallardan elde ediyor; 56 tane nükleer santralı var. Japonya’da -ki, atomun en büyük zararlarını yaşayarak görmüş bir ülkede -şu anda, halen iki tane nükleer santral inşa ediliyor.

Tabiî, ben, şunun farkındayım: Gerçekten, bizim, nükleer santralla ilgili bilgilendirmelerimizi, bu konudaki açıklamalarımızı daha sık, daha sürekli, daha etkin bir şekilde sürdürmemiz gerekiyor.

Ben, bu konudaki şüphelere saygı duyuyorum; ancak, bu şüpheleri ortadan kaldırmanın da benim görevim olduğunu biliyorum. Diğer yandan da, Türkiye’nin enerji sıkıntısını uzun süreli ve sağlıklı yönde çözebilme çabaları içinde bulunan bu nükleer santral yapımıyla ilgili girişimlerimi de sürdürüyorum.

Yine, ayrıca, bu nükleer santralın Hükümet Programımızda yer almış olmasını ve bu Programımızın, Sayın Araslı’nın da mensubu olduğu CHP tarafından da desteklenmiş olmasını, bize bu konuda gösterilen bir güvenin de işaretidir kabul ediyorum; saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

2. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in, Türkiye’de bugünkü siyasî duruma ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz, Türkiye’nin bugünkü siyasî durumu hakkında gündemdışı söz isteyen Adıyaman Milletvekili Doktor Ahmet Çelik’e verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, ancak, gündemdışı konuşma isterken, arkadaşlarımızın, olayı biraz daha somutlaştırmasını istiyoruz. Böyle, çok muğlak, çok geniş bir alanda gündemdışı söz istemek, Hükümeti de, yani, bunu cevaplandıracak bakanın tespitini de zor duruma getirir.

Bundan sonra bu tip gündemdışı söz istemleri olduğunda, söz vermeyeceğim.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika.

AHMET ÇELİK (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’nin, bugünkü siyasî durumu hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım. Ayrıca, Sayın Başkana da, bana söz verdikleri için teşekkür ederim.

Türkiye’de siyasî durum iyi bir noktada değildir. Cumhuriyetimizin kurucusu Türkiye Büyük Millet Meclisi, yetmişbeş yıllık siyasî hayatında, üç defa askerî müdahale görmüştür; 27 Mayısları, 12 Mart, 12 Eylülü görmüştür. Askerî hiçbir müdahale Türkiye’nin sorunlarını çözememiş, daha da çıkmaz hale getirmiştir. 28 Şubat da, normal bir süreç değildir; demokrasimiz açısından da büyük bir talihsizliktir; halen bu süreç devam ediyor. Bu süreç neticesidir ki, halktan yüzde 22 oy alan bir parti de kapatılmıştır.

Türkiye’de, 28 Şubat 1997 tarihinden itibaren siyasî istikrarsızlık başlamıştır; siyasî istikrar olmadığı için, alınmakta olan ekonomik tedbirler de müspet netice vermemektedir, vermesi de mümkün değildir. Enflasyon üç rakamlı olmuştur. Geniş halk kitlesi; memur, işçi, fakir fukara, büyük ekonomik ve siyasî baskı altındadır. Hukuk, âdeta siyasallaşmıştır. Onbinlerce öğrenci, hiç kimseye yarar getirmeyecek dayatmalar neticesinde, sokaklardadır.

Dışpolitikamızın da geldiği nokta ortadadır. Avrupa birliğine kabul edilmeyen bir Türkiye, İslam Konferansında dışlanan bir Türkiye ortadadır. Bazı arkadaşlarımızın milletvekillikleri düşürülmüştür, hukuk hiçe sayılmıştır. Türkiye, büyük bir hızla, iç ve dış siyasî istikrarsızlığa gitmektedir. Güneydoğu meselesi ortadadır. Avrupa birliği, Kıbrıs Rum kesimiyle tam üyelik için görüşmelere başlamıştır. Bütün bunlara dur diyebilmenin yeri, Türkiye Büyük Millet Meclisidir, işte burasıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye’nin tüm sorunlarına elkoyacak duruma getirebilmeli ve dayatmalardan, baskılardan uzak bir meclis haline getirmeliyiz. Bu ortamı da Yüce Mecliste sağlayacak, 20 nci Dönem milletvekilleri olmalıdır. İleride tekrar nasıl seçilebilirim düşüncesinden uzak durarak, gerekirse partisini aşarak bir araya gelen 20 nci Dönem milletvekilleri, şu anda mevcut olan siyasî duruma elkoymalıdır; ancak bu durumda, 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin öngördükleri ilkelere layık olabiliriz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu Hükümetin, halka vereceği hiçbir şeyi yoktur. Bunun için, bence, 20 nci Dönem milletvekillerince, hiç vakit kaybetmeden, Türkiye Büyük Millet Meclisine dayalı, Mecliste milletvekilliği bulunan tüm siyasî partilerin iştirakiyle bir millî mutabakat hükümeti kurulmalıdır. Bu Yüce Meclis, bir taraftan, ekonomik tedbirleri herhangi bir seçim kaygısı olmaksızın almalı, diğer taraftan, Yüce Meclis, bir kurucu meclis gibi çalışmalıdır. 1982 asker Anayasası yerine, demokratik hak ve özgürlükleri daha iyi bir şekilde garanti altına alan, Avrupa standartlarında, bünyemize uygun bir sivil anayasa yapmalı; yapılan Anayasanın öngördüğü ilkeler doğrultusunda, adil ve siyasî istikrarı sağlayacak siyasî partiler yasası ve seçim yasaları çıkarılmalı, haksızlıklar düzeltilmelidir. Devlet, gerçekten hukuk devleti haline getirilmelidir. Dışarıdan Türkiye Büyük Millet Meclisine müdahaleyi gerektirmeyecek şekilde yasal değişiklikler yapılarak seçime gitme şartlarını bu Yüce Meclis sağlamalı ve sandık, bu hukukî şartlar yerine getirildikten sonra halkın ayağına götürülmelidir.

20 nci Dönem milletvekilleri olarak, biz bu durumu Türkiye Büyük Millet Meclisinde sergilemezsek bizim vebalimiz çok büyük olacaktır, gelen nesil bizi iyi anmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu Yüce Meclisin, Türkiye’nin mevcut sorunlarına el koyacağına inanıyorum. Türkiye’nin aydınlık ve barışçı geleceği için, tüm milletvekili arkadaşlarımı yüce bir göreve davet ediyor, değerli milletvekillerinin bu özveride bulunacağına inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir de, Adıyaman için bir şey söylemek istiyorum. Sayın Bakanım, geçen cumartesi günü, 1998 yılı Adıyaman tütün piyasasını 800 bin lirayla açtılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, süreniz bitti. Size 1 dakika eksüre veriyorum; onu da özetleyin.

Buyurun.

AHMET ÇELİK (Devamla) – 54 üncü Hükümet, 1997 yılı içerisinde 500 bin lira başfiyatla açtı, kiloya ortalama 360 bin lira verildi ve Adıyaman’a 8-9 trilyon lira gibi bir para girdi. Benim temennim odur ki, 1998 yılında da hızlı bir şekilde tütünler alınabilsin ve Adıyaman halkının tek geliri olan tütüne, en az, ortalama 700 bin lira olacak şekilde ödeme yapılabilsin; ki, 700 bin lira verildiği takdirde, ancak geçen senenin 360 bin lirasını karşılamaktadır; çünkü, enflasyon yüzde 100’dür.

Sözlerime burada son verirken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve sağ olun, var olun diyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Aslında, gündemdışı konuşmanızı bu tütün konusuna inhisar etseydiniz, Sayın Bakan size cevap verirdi; ama, herhalde, Bakanın haberi olmadığı için...

Gündemdışı konuşmaya cevap verme konusunda Hükümetten herhangi bir istek?.. Yok.

3. – Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır’ın, Millî Eğitim Bakanlığının, 4306 sayılı Kanun kapsamında yapılacak harcamalarda uygulanacak ihale usulleriyle ilgili tebliğine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, Millî Eğitim Bakanlığının, 4.2.1998 tarih ve 23248 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan, 4306 sayılı Kanun Kapsamında Yapılacak Harcamalarda Uygulanacak İhale Esas ve Usulleri hakkında söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Yusuf Bahadır’a verilmiştir.

Buyurun Sayın Bahadır. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Sayın Başkanım, Millî Eğitim Bakanlığının 4306 sayılı Kanun Kapsamında Yapılacak Harcamalarda Uygulanacak İhale Esas ve Usullerine ilişkin tebliği hakkında gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türkiye’nin başında, halkın iradesine rağmen, irade dışı bir iktidar bulunmaktadır. Bu iktidarı, böyle antidemokratik tercihe sevk eden faktörlerden biri de, bugün sizlere izah edecek olduğum, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan, yaklaşık 3 katrilyonu bulacak olan yatırım ihalelerinin yapılış şeklidir.

“Perşembenin geleceği çarşambadan bellidir” deyimine göre, bu bakanlığımızda yapılan haksız yer değiştirme ve atamalar, ömrünü bakanlıkta geçirmiş eğitimcileri acımasızca mağdur etmiştir. Sosyal demokrat Sayın Bakanımız, şimdi de, bölgelerinde, ayakta durmaya çalışan küçük müteahhitlerimizi ve bunların emrinde ekmeğini kazanan işçilerimizi, hak etmedikleri bir haksızlığa uğratma gayreti içindedir.

“Dağ fare doğurdu” misali, bu Hükümet ortakları, milletimizin büyük bir çoğunluğunun istememesine rağmen, imam-hatip okullarının orta kısımlarını bahane ederek, bütün okullarımızın orta kısımlarının kapatılmasını sağlamışlar; bizim de itirazımıza rağmen, tek tip insan yetiştirecek sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçilmiştir.

Değerli milletvekilleri, eşzamanlı olarak ihale edileceği anlaşılan inşaatların, Bakan onayıyla, yüzde 30’a varan avans da verilerek, belirli firmalara, şartlarına uyabilecek şekilde bir ihale kapsamında yaptırılabileceğine ilişkin hazırlıklar, merkeziyetçi bir görüşün ifadesidir; bu, yanlıştır, acımasızdır ve aynı zamanda, açıklık ve rekabet ilkelerine aykırıdır. İhalelerin bu şekilde gerçekleşmesi halinde, yöresel müteahhitler, işsiz kalacak ya da büyük müteahhitlerin taşeronluğunu yapacaklardır. Aynı zamanda, rekabet olmayacağı için devlet de büyük zarara uğrayacaktır.

Oysa, mevcut Hükümet, görev ve yetkilerin mahallî idarelere devredilmesi suretiyle kamu hizmetlerinin daha seri ve kolay bir şekilde ifa edilmesi gerekliliğini her vesileyle vurgulamaktadır. Yapım işlerinden 10 adedinin, bir ihale kapsamı içerisine alınmasına ait ilkeleri belirleyen 2 nci madde, rekabet ilkesine aykırı olduğu kadar, mahallî yüklenicileri de ihaleye katılmaktan men eden âdeta bir ceza mahiyetindedir. Çünkü, 10 adet yapım işi ihalesine, ancak büyük sermaye sahibi firma ve şirketlerin katılabileceği kuşkusuzdur. Böylelikle, mahallî yüklenicilerin bu ihalelere katılmaları bizatihi engellenmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belirlenmiş olan bu yatırımlar, mahallinde ihale edilirse, küçük müteahhit firmaların ihalelere katılma şansları artacak, tekelleşme ortadan kalkacak, dolayısıyla, yöre ekonomisi canlılık kazanacağı gibi, küçük müteahhit firmaların, bulundukları yerlere yapacakları harcamalarla işsizliğin önüne geçilebilecek ve yörenin ekonomik kalkınmasına da yararlı hizmetler getirilecektir.

Okul inşaatlarının, mahallî idarelerden alınması ve merkezde toplanması, Türkiye’nin topyekûn kalkınması stratejisine açıkça aykırı bulunmaktadır. Milletten toplanan vergilerle yapılacak inşaatların, ilgili yöre halkına da kaynak sağlaması gereklidir.

Bu yanlış ihale sistemi, aynı zamanda, ülkemizdeki içhuzurun ve barışın bozulmasına da neden olacaktır. Yapılacak olan bu yanlış ihale sistemiyle, büyük firmalar, az tenzilatla ihaleleri alacaklar ve kendi tenzilatlarının iki katı kadar bir tenzilatla işi, taşeron olarak yöresel müteahhitlere verecekler, gerçek pastayı aralarında bölüşeceklerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti; eksüre veriyorum, lütfen toparlayın.

Buyurun.

YUSUF BAHADIR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Peki, bu işin içinden nasıl çıkabiliriz:

1- Okul inşaatlarına ilişkin ihalelere mahallî yüklenicilerin de katılımlarının sağlanması hususunda ihale esas ve usullerinde gerekli değişiklik yapılmalıdır.

2- Mahallin ihtiyaç ve özellikleri göz önünde bulundurularak, ihaleler gruplar halinde değil, ayrı ayrı yapılmalıdır.

3- Okul inşaatlarıyla ilgili şartnameler en kısa zamanda açıklanmalıdır.

4- Rekabet ilkesinin zedelenmemesi bakımından, belirli gruplardan ziyade, bütün yurt sathında katılımların sağlanarak, ilgili yörelerin kalkınması ve işsizliğin önlenmesi cihetine gidilmelidir.

5- Yöre müteahhitlerini büyük sıkıntılara sokan uygulamaların, bir an önce gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın ve Hükümetin bu yanlış karardan vazgeçeceğini ümit eder, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bahadır.

Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hikmet Uluğbay, gündemdışı konuşmaya cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan. (DSP sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Bahadır’a yaptıkları gündemdışı konuşma nedeniyle teşekkürlerimi sunmak istiyorum; çünkü, bu vesileyle, bana, toplumumuza bazı bilgileri net ve açık bir şekilde sunabilme fırsatını vermişlerdir.

Her şeyden evvel bir hususun altını çizerek sözlerime başlamak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği Sekiz Yıllık Zorunlu Kesintisiz İlköğretim Yasasıyla birlikte, ülkemizin kaynaklarını harekete geçirmek suretiyle, sekiz yıllık eğitime ilişkin olarak, aynı zamanda, bir yatırım hamlesi de başlamıştır. Bu çerçevede, o kanunun bünyesine konulan özel finansman maddesinin sağladığı imkânlarla, 1998 yılında, sadece ilköğretimde yapılacak yatırımların hacmi, bir yıl öncesine nazaran 15 kat artmıştır -yani, yüzde 1 500 yatırım artışı vardır- ve yapılacak ilköğretim yatırımlarının hacmi, 290 trilyon liradır.

Bir önceki yıla göre 15 kat artış olması halinde, bu ödenekler nasıl kullanılacaktır: Bu ödeneklerin yaklaşık 76 trilyon lirası, daha önce başlamış ve devam eden işlerin, artık, sürüncemede kalmadan, 1998 yılında bitirilmesi için harcanacaktır. Sadece devam eden işlerin bitirilmesi için harcanacak olan para, geçen yılki toplam ilköğretim yatırımlarının 6 katıdır ve -bu devam eden işlerin ödemeleri, halen mahallî müteahhitlerle yürütüldüğü için- birkaç yıla sari olarak bitirdikleri işi bir yılda bitirmek suretiyle kaynakları harekete geçireceklerdir.

Aynı şekilde, mevcut okullarımızın bakım ve onarımları ile sekiz yıllık eğitimin gerekli kıldığı ek dersliklerin yapımı için, 1998 yılında 41,8 trilyon lira harcanacaktır.

Bu iki kalem bir araya getirildiğinde, 117,7 trilyon liralık bir yatırım harcaması, illerde ve mahallinde yapılacaktır. Bu boyut, bir önceki yılın yatırım hacminin 7 katıdır; yani, geçen yıl, yerel müteahhitlerin kaynak kullanımları -mevcut işlerin ve ekdersliklerin yapımı suretiyle- 7 kat artırılmıştır. Bu çerçevede, biraz evvel değerli milletvekilimizin ifade ettiği, merkezden yapılacak ihaleler de, 101 trilyon liradır. Bu 101 trilyon lira, şu anda projesi çizilen ve sekiz yıllık eğitimin gereği olarak, bünyesinde spor salonları, işlikleri, bilgisayar laboratuvarları olacak yeni yapılanmalar içindir ve en ekonomik şekilde hizmetleri yürütebilmek için -siz, 10 dediniz- 10’a kadar ihaleyi birleştirme, yetkisini almak suretiyle, merkezden ihale edilecektir. Bu çerçevede, her ihale paketinin 5 okul mu, 7 okul mu, 10 okul mu olduğu üzerinde çalışmalar, Bakanlıkta devam etmektedir. Dolayısıyla, gördüğünüz üzere, 290 trilyonluk yatırımdan 117 trilyon liralık kısmı, yani, geçen yıl, tüm ülke genelinde yapılan işin 7 katı, yine, yerinde yapılacaktır. Buna ek olarak, aşağı yukarı 6 katı mislinde iş de merkezden ihale edilecektir.

Bu çerçevede, şu anda, Türkiye genelinde yapılacak bu yatırım hizmetlerinin merkezden ihale edileceklerinin kontrollük ihalesi için davetiye çıkarılmıştır; Türkiye, genelinde dörde bölünmüştür ve her bölgede, yaklaşık 500 bin metrekarelik inşaatı denetleyecek firmalar seçilecektir.

Bu firmaların hizmetin yürütülmesinde temel ilkeleri şudur: İnşaat işini yükümlenecek firmayla birlikte, inşaatın açık ve gizli ayıbından müştereken ve müteselsilen beş yıl süreyle sorumlu olacaklardır. Bu, Türkiye’de ilk defa uygulanan bir yöntemdir; Türkiye’de, ilk defa, kamu yatırımlarında özel denetim şirketleri kullanılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen tüm partiler, ihale yöntemlerimizin sıkıntılarını dile getiregeldiler. İşte, bize sekiz yıllık yasayla verdiğiniz yetki çerçevesinde, Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı ve diğer uzman kuruluşların bir araya gelmesi suretiyle, yeni ihale yöntemleri geliştirilmiştir. İşte, bu uygulamayla ortaya çıkacak model, Türkiye’de, önümüzdeki dönemde uygulanacak ihale yöntemlerinin ve kamu kaynaklarının en ekonomik kullanılması suretiyle en nitelikli yapıların yapılmasının da yolunu açacaktır. O nedenle, biraz evvel arkadaşımızın iddia ettiği gibi, yerel müteahhitlerin yok olması gibi bir keyfiyet yoktur. Geçen yıl yerel müteahhitlerin yaptığı işin 7 katı fazla işi yerelde yapma imkânı yaratıldıktan maada, bunun 6 katı iş de merkezden ihale edilmek suretiyle yapılacaktır ve geçen sene yapılan yatırımın 15 katı yatırım ilköğretimde yapılmak suretiyle, sekiz yıllık eğitimin fizikî altyapısı da gerçekleştirilecektir.

Bu bağlamda eklemek istediğim ilave bilgiler var ve bunları sizlerle paylaşmak benim görevim. Kamulaştırma ve satın alma için 25 trilyon lira ayrılmıştır, donatım için, yani, bilgisayar ve odyovizüel teknolojinin kullanılması için 35 trilyon liralık kaynak ayrılmıştır ve bunların yanında da taşımalı sistem için 11 trilyon liralık kaynak ayrılmıştır. İşte, bütün bu kaynaklar, çocuklarımızın daha nitelikli ortamlarda daha kaliteli eğitim görebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin seferber ettiği kaynakların kullanım planıdır. Şu ana kadar, sekiz yıl yasası çerçevesinde toplanan kaynakların 10 trilyon lirası 1997 yılında ve 1998 yılı mart ayında da 26,1 trilyon lirası harcanmıştır. Şu anda harcanmayı bekleyen 43 trilyon lira vardır. Bu ihaleler gerçekleştirildiği vakit, hem avansların ödenmesi hem de bu ihaleler -merkezden yapılacak olanlar- anahtar teslimi esasına göre yapılacağı için, beş ay içerisinde teslim edilecektir ve toplanan kaynakların, çok kuvvetle muhtemelen ekim, kasım ve aralık aylarını daha erken tarihte kullanma gibi bir malî planlamayla da karşılaşmak durumunda kalacağız.

Hepinize saygılar sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Aslında, arkadaşımızın dile getirdiği konuda, mahallinden çok şikâyet oluyor. Yöremizde de diyorlar ki: “Küçük yerlerdeki müteahhitlik müessesini öldürüyorsunuz; Millî Eğitim Bakanlığının ihalelerini hep holdinglere vermek iyi olmaz.” Tabiî, takdir sizin; izah ettiniz. Halktan gelen şikâyetleri zatıâlinize arz etmek bakımından...

Sayın Bakan, konuşmanız bitti de, isterseniz...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Konuşmam bitti de Sayın Başkan, bana öyle bir ifadede bulundunuz ki, ister istemez ek açıklama zarureti doğdu. Onun için, izninizi rica edeceğim.

BAŞKAN – Tabiî, çok şikâyet edilen bir konu olduğu için, size ek bir açıklama hakkını veriyorum; insanlar tatmin olsun diye.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Tabiatıyla.

Efendim, hepimizin medarı iftiharı olan bir müteahhitlik sektörümüz vardır. Rusya’nın Parlamentosunu, Rus işçisi ve Rus mühendisleri değil, Türk mühendisleri ve işçileri yapmıştır. Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde, Türk inşaat sektörü, o ülkelerin mühendisliklerinin üzerindeki bir nitelikte, hem mimarî hem de eser yaratmaktadır.

Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak hepimizin, toplum önünde bir yükümlülüğü vardır; kamu kaynaklarını en verimli şekilde kullanmak. Biraz evvel bu kürsüden ifade ettim. Bu paketler, on okulun bir araya gelmesi şeklinde olabileceği gibi, beş altı okulun bir araya gelmesi şeklinde de... Biz istiyoruz ki, Türk müteahhitlik sektörü kendi içinde en etkin ve verimli rekabeti sergilesin, bu rekabetin sonucu olarak en ucuz maliyetle en nitelikli ürünleri elde edelim. Türk inşaat sektörü bunu yapacak güce ve rekabet ortamına sahiptir; bunu hep birlikte gözlemleyeceğiz. Biraz evvel de söylediğim gibi, büyük şirketlerimiz de, küçük şirketlerimiz de, Türk ekonomisinin iftihar ettiği kurumlardır ve Türk ekonomisine hizmet etmektedir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hizmet etmektedir. O nedenle, her birinin katkısına, değişen boyutlarda, değişen ölçekteki işlerde hizmetlerine ihtiyacımız vardır. Önemli olan, bizim yaptığımız, bize emanet edilen kaynakları, halkın alın teri, göznurunun sonucu olarak ödenen vergileri yerinde kullanmaktır; bu çerçevede yaklaşılmıştır.

Sözlerimi tamamlamadan önce bir örnek vermek istiyorum. Geçenlerde, bu kürsüden, bir ilimizin bir ilçesinde bir lisenin 48 öğrencisi olduğunu söylemiştim. 48 öğrenci için bir lise yapıyorsak, o parayla o ilçenin tüm nüfusunu Türkiye’nin en iyi okullarında 3 nesil süreyle okutma imkânına sahip olabilirdik. Yine aynı ilde, iki yıldır bir tek öğrencisi olmayan çıraklık eğitimi merkezi yapılmıştır; iki yıldır tek öğrencisi yoktur ve bugünkü yatırım değeri 2 trilyon liranın üzerindedir. Biz, böyle, şu veya bu etkiyle yatırım yapan değil, israfa yol açmayan, akılcı, nerede hizmet üretilecekse orada yatırım yapan bir anlayışı sergilemek üzere hükümet olduk ve o sorumluluğun bilinciyle hareket ediyoruz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

B) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Kırgızistan Temsilciler Meclisi Başkanı Abdigani Erkebayev ve beraberindeki parlamento heyetine “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisimizi Kırgızistan Temsilciler Meclisi Başkanı Sayın Abdigani Erkebayev ve beraberindeki parlamento heyeti ziyaret etmektedir. Kendilerine “hoş geldiniz” diyoruz, Türkiye’de iyi günler geçirmelerini diliyoruz. Kardeş bir parlamento heyeti... (Alkışlar)

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Sunuşlar uzun olduğu için, Divan Üyesi arkadaşımızın oturarak okumasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici’ye, dönüşüne kadar, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1390)

27 Mart 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

28 Mart 1998 tarihinde Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. – İsveç’e gidecek olan Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1391)

27 Mart 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

“Kalkınma İçin Kültür Politikaları” konulu konferansa katılmak üzere, 29 Mart 1998 tarihinde İsveç’e gidecek olan Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın dönüşüne kadar; Kültür Bakanlığına, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. – KKTC’ye gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1392)

27 Mart 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 30 Mart 1998 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü S. Gürel’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunuzu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

4. – KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanının vaki daveti üzerine, KKTC’ye gidecek olan TBMM Başkanı Hikmet Çetin Başkanlığındaki parlamento heyetinde yer alacak milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1393)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanının vaki davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen TBMM Başkanı Sayın Hikmet Çetin ve beraberindeki bir parlamento heyetinin 2-4 Nisan 1998 tarihleri arasında söz konusu davete icabet etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun 24.3.1998 tarih ve 70 inci Birleşiminde kabul edilmiştir.

Heyeti oluşturmak üzere siyasî parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler, adı geçen Kanunun 2 nci maddesi uyarınca Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Hikmet Çetin

TürkiyeBüyük Millet Meclisi Başkanı

Adı Soyadı:

Hikmet Çetin TBMM Başkanı

İsmail Özgün Balıkesir

Refik Aras İstanbul

Cemil Erhan Ağrı

Teoman Akgür Sakarya

Haydar Oymak Amasya

Mustafa Zeydan Hakkâri

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Adalet Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

5. – Adalet Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1394)

26.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, 26.3.1998 günlü 40 ıncı birleşiminde boş bulunan kâtip üyelik için seçim yapmış ve Malatya Milletvekili Fikret Karabekmez, hazır bulunan 15 üyenin oyunu alarak, oy birliğiyle Komisyonun kâtipliğine seçilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Emin Karaa Kütahya

Adalet Komisyonu Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Kadının Statüsünün Araştırılarak Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin Yaşama Geçirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirleri Tespit Etmek Amacıyla Kurulan (10/219) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

6. – (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1395)

26.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, bakanvekili, sözcü ve kâtip seçimi için, 26.3.1998 Perşembe günü saat 11.30’de 7 üye ile toplanmış, kullanılan oy pusulalarının tasnifi sonucu, aşağıda adı, soyadı ve seçim çevresi belirtilen üyeler, karşılarında gösterilen oyları alarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygılarımla.

Birgen Keleş

İzmir

Komisyon Geçici Başkanı

Başkan : Yüksel Yalova (Aydın) 7 oy

Başkanvekili : Ümran Akkan (Edirne) 7 oy

Sözcü : Memduh Büyükkılıç (Kayseri) 7 oy

Kâtip : Zerrin Yeniceli (İzmir) 7 oy

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

7. – İstanbul Milletvekili Mehmet Tahir Köse’nin, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi(4/326)

27.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kuzey Atlantik Asamblesi Türk Grubu Başkanı olarak, Asamblenin çalışmalarına ve yurtdışı toplantılarına yoğun olarak katılmak zorundayım. Bu nedenle, Anayasa Komisyonunda sürdürdüğüm görevimde aksamalara neden olmamak için, Anayasa Komisyonu üyeliği görevimden istifa ediyorum.

Arz ederim.

M. Tahir Köse

İstanbul

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

8. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/327)

30.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Büyük Millet Meclisi ihtisas komisyonlarından Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Tuncay Karaytuğ

Adana

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 23 arkadaşının, gençliğin sorunları ve uygulanan gençlik politikaları konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/22)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizi öteki ülkelerden ayıran en önemli özelliklerinden biri, genç bir nüfusa sahip olmasıdır. 1997 Genel Nüfus Sayımının kesin sonuçları henüz alınmamıştır; ama, ülkemizde nüfusun yüzde 38’ini, 10-25 yaş grubu oluşturmaktadır.

Bu, son derece sevinilecek bir gerçektir; ama, önemle düşünülmesi gereken öteki yönleri de bulunmaktadır. “Gençlik” kavramı, yaygın bir biçimde, üniversitede okuyan gençler için kullanılmaktadır. Halbuki, üniversite gençliği genel nüfus içinde yüzde 2 gibi bir orana tekabül etmektedir. Geri kalan genç nüfusu ise görmezlikten gelemeyiz.

“Gençlik” kavramının sadece üniversite gençliğiyle sınırlı tutulması, gençlik meselelerine bakışımızı ve bu meselelerin çözümüne dair tedbir ve önerileri sonuçsuz bırakmaktadır.

Lise mezunu olup, üniversiteye girebilmek için 1,5 milyon öğrenci her yıl öğrenci seçme sınavına katılmaktadır. Bu sınav sonunda yaklaşık 200 bin genç üniversite kapısından içeri girebilmektedir. Ülke şartları bunu gerektirmektedir düşüncesiyle, geriye kalan yaklaşık 1 milyon eğitimli genç nüfus, kaderiyle başbaşa bırakılmaktadır. Bu yanlış uygulamayla devlet, sosyal patlamaları kendi eliyle hazırlamaktadır.

Konuyla ilgili diğer bir gerçeğin altını çizmekte yarar vardır. Liseyi bitirip üniversite kapısından geri dönmüş veya bir üniversite bitirmiş, ama, bir iş kuramamış gençlerimiz büyük bir yekûn tutmaktadır. Ülkemiz, bu genç nüfusun enerjisinden faydalanamamaktadır. Ülkenin kalkınması için önemli bir kaynak olan gençliğin daha uzun süre atıl tutulmaması gerekmektedir; çünkü, hem gençliğin hem de ülkemizin bu sorununu daha fazla ertelemeye tahammülü bulunmamaktadır. Üniversitede okuma imkânı bulamamış, kısa yoldan hayata atılmış, kırsal kesim ve sanayi kesiminde çalışan veya işsiz gençler büyük bir çoğunluk oluşturmaktadırlar. Bu ise, önemli bir ekonomik, sosyal ve siyasî ülke sorunudur.

Öncelikle, gençlik meselesini, kalıcı, akılcı ve bilimsel bir yaklaşımla ele almak gerekmektedir. Gençlik nedir? Gençlik meselesi nedir? Gençliğin meselesi, gençlerin bizzat sebep olduğu meseleler midir? Yoksa, içinde yaşadıkları toplumun onlara yüklediği meseleler midir? Genç olmak nasıl bir sorumluluğu gerektirmektedir? Gençlik ve gençlikle ilgili mevzuatımız, hangi sosyal, ekonomik, bilimsel ve siyasî ölçütlere göre düzenlenmiştir? Gençlik meselelerinin çözümünde ihtiyaç duyulan öncelikli düzenlemeler nelerdir? Uyuşturcu ve zararlı alışkanlıklara karşı gençliği korumak için hangi önlemler alınmaladır?

İçinden geçtiğimiz bunalımlı dönemde, gerek üniversite ve gerekse üniversite dışında yaşayan gençlerimizin birtakım çevreler tarafından olumsuz yönlendirildikleri, zararlı alışkanlara itildikleri bilinmektedir.

Son günlerde, 1970’li yıllarda ülkemize ve insanımıza büyük zarar ve ıstırap veren, üniversitelerimizde anarşi ve terör yeniden tırmandırılmak istenmektedir. Öte yandan, uyuşturucu ve gelecek kuşakları tehdit eden cinsel ilişki yoluyla bulaşıcı hastalıklar hızla yaygınlaşmaktadır. Ayrıca, gençlerin ruhsal yönden de sağlıklı gelişmeleri, Anayasa ile devlete verilmiş bir görev olduğu halde, bu görev ihmal edilmektedir. Özellikle gençlere ve gençlerin meselelerinin çözümü için gerekli bir adres gösterilememektedir. Bu ise, ülkemiz için önemli noksanlıktır.

Genç nüfusun içinde bulunduğu sorunları araştırmak, çözümlerini tespit etmek ve sağlıklı kuşaklar yetiştirmek için gençlik meselelerinin, TBMM’de tartışılmasında yarar vardır; çünkü, gençlik sorunları asla çözümsüz değildir.

Yukarıda arz edilen sebeplerden dolayı, başta, son günlerde üniversitelerde cereyan eden öğrenci eylemleri olmak üzere, uygulanan gençlik politikalarının gözden geçirilmesi zamanı gelmiştir. Gençlikle ilgili yürütülen devlet politikalarının temel ilkelerinin ve bu politikaları yönlendiren ana unsurların gözden geçirilerek değerlendirilmesi, ülkemizin geleceği için kalıcı ve sağlıklı kararların alınmasında yardımcı olacaktır.

Bu sebeple, Anayasanın ve İçtüzüğün amir hükümleri gereğince, gençlik sorunları ve uygulanan gençlik politikaları hakkında genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.25.03.1998

1- Mustafa Baş (İstanbul)

2- Lütfü Esengün (Erzurum)

3- Zülfikar Gazi (Çorum)

4- Hasan Hüseyin Öz (Konya)

5- Mehmet Aykaç (Çorum)

6- Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

7- Maliki Ejder Arvas (Van)

8- Memduh Büyükkılıç (Kayseri)

9- Mustafa Yünlüoğlu (Bolu)

10- Cafer Güneş (Kırşehir)

11- Abdullah Örnek (Yozgat)

12- Musa Uzunkaya (Samsun)

13- Bekir Sobacı (Tokat)

14- Hanifi Demirkol (Eskişehir)

15- Saffet Benli (İçel)

16- İlyas Arslan (Yozgat)

17- Sıtkı Cengil (Adana)

18- Nurettin Aktaş (Gaziantep)

19- Aslan Polat (Erzurum)

20- Lütfi Doğan (Gümüşhane)

21- Sait Açba (Afyon)

22- Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

23- Ersönmez Yarbay (Ankara)

24- Zeki Karabayır (Kars)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.

Sayın milletvekilleri, bir Meclis soruşturması önergesi vardır; okutuyorum:

2. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener ve 71 arkadaşının, kanuna ve genel ahlaka aykırı şekilde mal edinmek suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 12 ve 13 üncü maddelerine uyduğu iddiasıyla Turizm eski Bakanı ve Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/17)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başbakan Mesut Yılmaz’ın, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununa aykırı olarak, mal bildirimlerinde bazı servet unsurlarını gizlediği ve Bakanlık ve Başbakanlık görevlerini kötüye kullanarak haksız mal edindiği, gerek (10/198) sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporundan ve gerekse basında yer alan haberlerden anlaşılmaktadır. Şöyleki:

Mesut Yılmaz’ın Finansbank’ta 1990 yılında sahip olduğu hisseleri, 12.1.1995 tarihinde sattığı, ancak, bu hisseleri, bu tarihler arasındaki mal bildirimlerinde göstermediği, Meclis Araştırması Komisyonunca yapılan inceleme sonucu tespit edilmiştir. [(10/198) sayılı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, safya 46-47] Ayrıca, bu husus, adı geçen bankanın bilgisayar belgeleri ile de sabittir.

Her ne kadar, Mesut Yılmaz, sahip olduğu bu hisselerden haberdar olmadığını iddia etmiş ise de, ilgili mevzuata göre, bir kimsenin haberi olmadan bir bankanın hissedarı olamayacağı izahtan varestedir. Özellikle, bankacılık mevzuatının katı ve emredici hükümleri karşısında, ortak olmayan bir kişinin banka genel kuruluna katılması söz konusu olamaz.

Diğer yandan, Mesut Yılmaz’ın, yine mevzuata aykırı biçimde, hissedarı olduğu dönemde Finansbank’ta portföy sahibi olduğu belgelerle ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Mesut Yılmaz’ın Finansbank’ta sahip olduğu hisseleri, mal bildirimlerinde gizlemesi fiili, 3628 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinde düzenlenmiş olan suçu oluşturmaktadır. Bu durumda, yalnızca bu fiil dahi, Mesut Yılmaz hakkında soruşturma yapılmasını ve Yüce Divanda yargılanmasını gerektirecek nitelikte bulunmaktadır.

Diğer taraftan, mal bildirimlerinde, Finansbank hisselerini gizleyen Mesut Yılmaz’ın, mal bildirimlerinde beyan etmediği başka servet unsurlarının da olması kuvvetle muhtemeldir. Esasen, bu tür iddialar, basında sıkça yer almıştır.

Örneğin, Mesut Yılmaz ve kardeşi Turgut Yılmaz’ın Tekstilbank’ın gerçek sahibi oldukları yolunda yaygın iddialar mevcuttur. Bu bankanın usulsüz ve yolsuz işlemleri sebebiyle, 1995 yılında, Maliye Bakanlığınca 520 milyar lira vergi cezası tahakkuk ettirilmiştir. Ayrıca, bu bankanın, müşterilerinin kredi teminatı olarak bankaya emanet ettiği hisse senetlerini, sahte virmanlarla satışa çıkardığı hususunun İMKB müfettişlerince tespit edildiği; ancak, bu dosyanın İMKB Yönetim Kurulunca hasıraltı edildiği, belgelerle sabit bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, bir yatırımcıya 500 milyon liralık çekin sus payı olarak verildiği iddia edilmektedir.

Yine, Mesut Yılmaz ve eşinin, kardeşi Turgut Yılmaz ve eşiyle birlikte Almanya’da kurduğu Transalkim adlı şirketi, Almanya’da, 60 metrekarelik bir evde oturduğu ve mütevazı bir yaşantı sürdüğü öğrenilen Herbert Bader isimli bir muhasebeciye devretmiş göründüğü; ancak, yıllık cirosu yüz milyon markı aşan bu şirketin, gerçekte, halen de Yılmaz ailesine ait olduğu iddia edilmektedir. Uluslararası TIR nakliyatı yapan bu şirkete, bakanlık gücü kullanılarak, Türk Silahlı Kuvvetlerine Almanya’dan alınan yedek parça ve malzemelerin taşınması işinin verildiği ileri sürülmektedir. Yine, bu şirketin hayalî ihracat olaylarına karıştığı yolunda yaygın iddialar mevcuttur. Ayrıca, bu şirkete ait TIR’ların, Turgut Yılmaz’ın işgal ettiği, İstanbul’daki hazine arazilerini TIR parkı olarak kullandığı söz konusu edilmektedir.

Mesut Yılmaz ve eşinin, Delta Deri Giyim Sanayii AŞ’nde sahip oldukları hisselerin, kardeşi Turgut Yılmaz’a devredilmiş gibi gösterildiği iddiaları da yaygın olarak dile getirilmektedir. Nitekim, Mesut Yılmaz’ın eşi Berna Yılmaz’ın, Delta Deri Giyim Sanayii AŞ’ndeki hisselerinin bir bölümünü Turgut Yılmaz’a satarak şirketteki payını, eşinin 1993 yılında verdiği mal bildirimine uydurduğu, gazatelerde haber olarak yer almıştır. Vergi kaçırdığı mahkeme kararıyla sabit olan bu şirketin, Başbakanlık nüfuzu kullanılarak, hazineye ait arazileri işgal ettiği, yine herkesçe bilinen bir husustur.

Yine, Mesut Yılmaz ve eşinin, Almanya’da, Köln Kentindeki Sparkasse Bankası nezdinde milyonlarca mark tutarında hesaplarının bulunduğu, bunların bir kısmının da, yine Turgut Yılmaz ve eşi adına kayıtlı göründüğü iddiaları basında yer almıştır. Bizzat Turgut Yılmaz’a ait mal bildirimlerine ve adı geçenin açıklamalarına göre, Almanya’daki bu hesaplarda 800 bin ile 2 milyon mark arasında değişen meblağların bulunduğu ve bu hesaplarda sebebi belli olmayan bir şekilde önemli değişiklikler meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Uzun bir zamandır ve halen Başbakan sıfatıyla, Ankara’da, bir müteahhide ait muhteşem bir villayı konut olarak kullanan Mesut Yılmaz’ın, Başbakanlık nüfuzunu kullanarak, bu müteahhide ve bunun gibi yakın ilişki içinde olduğu işadamlarına ihale, teşvik, kredi gibi konularda kolaylıklar sağladığı iddia edilmektedir. Yine, Mesut Yılmaz’ın Bodrum’da sahip olduğu süper lüks villanın iktisap ve inşaatında şaibeler bulunduğu, basında sıkça dile getirilen iddialar arasındadır. Maaşı dışında bir gelire sahip olmayan Mesut Yılmaz’ın, 200 milyar lira değer biçilen bu süper lüks villayı hangi parayla yaptırdığı, bu parayı nereden bulduğu meçhuldür. Yine, Mesut Yılmaz ve ailesinin, İstanbul’daki Conrad Otelinin gerçek sahipleri olduğu yolunda iddialar basında sıkça dile getirilmektedir. Nitekim, Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemlerde, kamuya ait toplantı, resepsiyon ve sempozyumların adı geçen otelde yapıldığı ve bunun karşılığında büyük paralar ödendiği belgelerle sabittir.

Ayrıca, Mesut Yılmaz’ın, bugüne kadar, Bakanlık ve Başbakanlık yaptığı dönemlerde, TBMM Başkanlığına verdiği mal bildirimlerinde, kaynağı izah edilemeyecek şekilde büyük bir servet artışı olduğu gözlenmektedir. Basında yaygın olarak dile getirildiği ve hatta bugünkü Hükümette koalisyon ortağı olarak yer alan Demokratik Sol Parti tarafından Haziran 1996’da Meclise verilen soru önergesinde de belirtildiği üzere, Mesut Yılmaz’ın Bakanlık ve Başbakanlık görevleri sırasında görevini kötüye kullanarak kendisine ve ailesine haksız menfaat sağladığı yolunda ciddî ve kuvvetli emareler mevcuttur. Örneğin, Mesut Yılmaz’ın, Akfa Grubuna usulsüz kredi verdirdiği, Tekel’in Almanya distribütörlüğünün Tekal Aachen (Aydın Yardımcı) firmasına verilmesini sağladığı ve bu yollardan haksız kazanç temin ederek servetini artırdığı, basın ve siyasî parti sözcüleri tarafından sık sık gündeme getirilmiştir. Hatta, sosyal zararı kamuoyunca bilinen, günlük ciroları milyarlarla ifade edilen ve devir ve izin işlemlerinde trilyonlarca liranın döndüğü kumarhanelerin 36’sının açılma izni, Turizm Bakanı olduğu dönemde, Mesut Yılmaz’ın oluru ile verilmiştir.

Sonuç olarak, Mesut Yılmaz ve ailesinin bugün sahip olduğu inanılmaz büyüklükteki servetin kaynağı meçhuldür. İş çevrelerince 1980 yılında hiçbir şirketinin olmadığı ifade edilen ve küçük bir işyerinde mütevazı sayılacak bir gelirle varlığını devam ettirdiği bilinen Yılmaz ailesinin, bugün, milyar dolarlarla ifade edilen servetinin kaynağının kamuoyunca bilinmesi bir zorunluluktur. Türk halkının bunu öğrenmeye hakkının olduğuna inanıyoruz.

Büyük ölçüde Turgut Yılmaz üzerinde gösterilerek gizlenen bu muazzam servetin edinilmesinde, aynı zamanda, Turgut Yılmaz’ın, Anavatan Partisi MKYK üyesi olması sebebiyle sahip olduğu siyasî güç ve otoritenin etkili olduğu inancı da geniş çevrelerce paylaşılmaktadır. Turgut Yılmaz’ın, zaman zaman, kardeşi Mesut Yılmaz ve eşine, ayrı ayrı ve değeri milyarlarla ifade edilen çok pahalı zırhlı arabalar gibi hediyeler verdiği bilinmektedir. Bu durum, her iki ailenin kasalarının aynı olduğu kanaatini uyandırmaktadır.

Sonuç olarak, Mesut Yılmaz’ın sahip olduğu bu muazzam serveti, Bakanlık ve Başbakanlık görevleri sırasında yukarıda belirtilen yollardan edindiği hususunda ciddî ve kuvvetli emareler mevcuttur. Mesut Yılmaz’ın mal varlığında kaynağı izah edilemeyen önemli mal varlığı artışı ve hareketleri bulunduğu açıktır. Şüphesiz ki, yukarıda değinilen yolsuzluklar ve haksız mal edinmeyle ilgili kuşkuların giderilebilmesi, ancak bir Meclis soruşturması açılmasıyla mümkün olabilir.

Bu nedenlerle, Başbakan Mesut Yılmaz hakkında, 3628 sayılı Kanunun 12 nci ve 13 üncü ve TCK’nın 240 ıncı maddelerine göre soruşturma yapılması için Anayasanın 100 üncü ve TBMM İçtüzüğünün ilgili maddelerine göre Meclis soruşturması açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 18.3.1998

1- Meral Akşener (İstanbul)

2- Mehmet Gölhan (Ankara)

3- Nahit Menteşe (Aydın)

4- Hasan Ekinci (Artvin)

5- Fevzi Arıcı (İçel)

6- Ayvaz Gökdemir (Kayseri)

7- Ömer Barutçu (Zonguldak)

8- Mehmet Ali Yavuz (Konya)

9- Hacı Filiz (Kırıkkale)

10- İsmail Kalkandelen (Kocaeli)

11- Ergun Özkan (Niğde)

12- Turhan Tayan (Bursa)

13- Cemil Erhan (Ağrı)

14- İrfettin Akar (Muğla)

15- Mahmut Duyan (Mardin)

16- Faris Özdemir (Batman)

17- Nurhan Tekinel (Kastamonu)

18- Hayri Kozakçıoğlu (İstanbul)

19- Sedat Edip Bucak (Şanlıurfa)

20- Mehmet Gözlükaya (Denizli)

21- Turhan Güven (İçel)

22- Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

23- Bayar Ökten (Şırnak)

24- Tahsin Irmak (Sıvas)

25- Ayfer Yılmaz (İçel)

26- Hayri Doğan (Antalya)

27- Ertuğrul Eryılmaz (Sakarya)

28- Veli Andaç Durak (Adana)

29- Rıza Akçalı (Manisa)

30- Nevzat Köse (Aksaray)

31- Mehmet Sağlam (Kahramanmaraş)

32- Necmettin Dede (Muş)

33- Nevfel Şahin (Çanakkale)

34- Abdulkadir Akgöl (Hatay)

35- Ahmet Bilgiç (Balıkesir)

36- Necati Çetinkaya (Konya)

37- Bahattin Şeker (Bilecik)

38- Tayyar Altıkulaç (İstanbul)

39- Mehmet Tatar (Şırnak)

40- Ahmet Sezal Özbek (Kırklareli)

41- Zeki Ertugay (Erzurum)

42- Nafiz Kurt (Samsun)

43- Halil Yıldız (Isparta)

44- Köksal Toptan (Bartın)

45- Saffet Kaya (Ardahan)

46- M. Halit Dağlı (Adana)

47- Fevzi Şıhanlıoğlu (Şanlıurfa)

48- Haluk Yıldız (Kastamonu)

49- Mustafa Dedeoğlu (Muğla)

50- Salih Sümer (Diyarbakır)

51- İsmail Karakuyu (Kütahya)

52- Necmi Hoşver (Bolu)

53- Ömer Bilgin (Isparta)

54- Mustafa Çiloğlu (Burdur)

55- Yusuf Bacanlı (Yozgat)

56- Kadir Bozkurt (Sinop)

57- Doğan Baran (Niğde)

58- Selim Ensarioğlu (Diyarbakır)

59- Aykon Doğan (Isparta)

60- Yusuf Bahadır (Trabzon)

61- Mahmut Nedim Bilgiç (Adıyaman)

62- Bekir Aksoy (Çorum)

63- Abdülbaki Ataç (Balıkesir)

64- Mehmet Ağar (Elazığ)

65- Cihan Paçacı (Elazığ)

66- Ali Şevki Erek (Tokat)

67- Esat Kıratlıoğlu (Nevşehir)

68- Sabri Güner (Kars)

69- Şerif Çim (Bilecik)

70- Cevher Cevheri (Adana)

71- Cevdet Aydın (Yalova)

72- Ümran Akkan (Edirne)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100 üncü maddesinde ifade olunan “Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar” hükmü uyarınca, soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi, daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Sayın milletvekilleri, basılı gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1 ilâ 12 nci sıralarında Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun, bazı milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarına ilişkin raporları vardır; okutup, ayrı ayrı bilgilerinize sunacağım:

IV. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1167) (S. Sayısı : 606) (1)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 28.11.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.2.1998 günlü raporuyla devletin askerî kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif suçu isnat olunan Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen hakındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen, konu ile ilgili olarak Komisyonumuza sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasının 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır.

Zeki Ergezen’in konuşmasında, tahkir ve tezyif amacının değil, kimi siyasal gelişmeleri değerlendirmek ve eleştirmek kaygısının öne çıktığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığına saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

2. – Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1121) (S. Sayısı : 607) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça 12.11.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk’ün yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.2.1998 günlü raporuyla halkı sınıf, ırk, mezhep ve bölge farklılığı gözeterek, kin ve düşmanlığı açıkça tahrik suçu isnat olunan Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün amacının onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınmasına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Oğuzhan Asiltürk’ün konuşmasının, düşmanlığa tahrik amacı taşımayan siyasal görüş açıklama ve değerlendirme sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürk hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

3. – Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1191) (S. Sayısı : 608) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 8.12.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 7.1.1998 günlü raporuyla, görevinden dolayı yayın yoluyla hakaret suçu isnat olunan Kayseri Milletvekili Abdullah Gül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Kayseri Milletvekili Abdullah Gül Komisyonumuza gelerek sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün amacının onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınmasına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Abdullah Gül’ün beyanının hakaret sınırlarına ulaşmadığı, siyasî eleştiri ve beyan sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, Kayseri Milletvekili Abdullah Gül hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Öteki raporu okutuyorum:

4. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/983) (S. Sayısı : 609) (2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.10.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 7.1.1998 günlü raporuyla, görevini kötüye kullanma suçu isnat olunan Samsun Milletvekili Murat Karayalçın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Komisyonumuza savunma vermek üzere gelen Murat Karayalçın, dokunulmazlığının kaldırılmasını ve adil yargılanma olanağı tanınmasını istemiştir. İçtüzüğün 134 üncü maddesinde yer alan “Dokunulmazlığın kaldırılmasını üyenin bizzat istemesi yeterli değildir” hükmünü göz önünde tutan Komisyon, bu hususta milletvekilinin isteminin yeterli olmadığını kabul etmiştir. Bu açıdan, dosyanın konusu olan soruşturmanın ağırlığı ve önemi ile kamu yararı dengesinin de Komisyonca değerlendirilmesi yoluna gidilerek, isteğe bağlı kalınmaması öngörülmüştür.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Samsun Milletvekili Murat Karayalçın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

5. – Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/989) (S. Sayısı : 611) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.10.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 21.1.1998 günlü raporuyla, toplu mermi kaçakçılığı yapmak suçu isnat olunan Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiş.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün amacının onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınmasına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Hazırlık komisyonu raporuna göre, dosyada Mustafa Zeydan’a isnat edilen suçu destekleyecek yeterli delilin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, Hakkâri Milletvekili Mustafa Zeydan hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

6. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/975) (S. Sayısı : 612) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 11.8.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.1.1998 günlü raporuyla, görevini kötüye kullanma suçu isnat olunan Samsun Milletvekili Murat Karayalçın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Komisyonumuza savunma vermek üzere gelen Murat Karayalçın, dokunulmazlığının kaldırılmasını ve adil yargılanma olanağı tanınmasını istemiştir. İçtüzüğün 134 üncü maddesinde yer alan “Dokunulmazlığın kaldırılmasını üyenin bizzat istemesi yeterli değildir” hükmünü göz önünde tutan Komisyon, bu hususta milletvekilinin isteminin yeterli olmadığını kabul etmiştir. Bu açıdan, dosyanın konusu olan soruşturmanın ağırlığı ve önemi ile kamu yararı dengesinin de Komisyonca değerlendirilmesi yoluna gidilerek, isteğe bağlı kalınmaması öngörülmüştür.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek için olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Samsun Milletvekili Murat Karayalçın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

7. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/988) (S. Sayısı : 614) (2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 1.10.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 7.1.1998 günlü raporuyla, görevini kötüye kullanma suçu isnat olunan Samsun Milletvekili Murat Karayalçın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Komisyonumuza savunma vermek üzere gelen Murat Karayalçın, dokunulmazlığının kaldırılmasını ve adil yargılanma olanağı tanınmasını istemiştir. İçtüzüğün 134 üncü maddesinde yer alan “Dokunulmazlığın kaldırılmasını üyenin bizzat istemesi yeterli değildir” hükmünü göz önünde tutan Komisyon, bu hususta milletvekilinin isteminin yeterli olmadığını kabul etmiştir. Bu açıdan, dosyanın konusu olan soruşturmanın ağırlığı ve önemi ile kamu yararı dengesinin de Komisyonca değerlendirilmesi yoluna gidilerek, isteğe bağlı kalınmaması öngörülmüştür.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Samsun Milletvekili Murat Karayalçın hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

8. – Batman Milletvekili Ataullah Hamidi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1110) (S. Sayısı : 615) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 10.11.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Batman Milletvekili Ataullah Hamidi’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 7.1.1998 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanma suçu isnat olunan Batman Milletvekili Ataullah Hamidi hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Batman Milletvekili Ataullah Hamidi, konu ile ilgili olarak savunmasını Komisyonumuza yazılı olarak yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün amacının onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınmasına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak Batman Milletvekili Ataullah Hamidi hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

9. – Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1050) (S. Sayısı : 617) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 20.10.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 7.1.1998 günlü raporuyla, sahte evrak tanzimi suçu isnat olunan Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik, konu ile ilgili olarak savunmasını Komisyonumuzda sözlü olarak yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün amacının onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınmasına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik’e isnat olunan suçun nitelemesi ile oluşumun farklılığı göz önünde tutulmuş ve milletvekilliği görevinin kamusal özelliği dikkate alınarak, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

10. – Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/859) (S. Sayısı : 620) (2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 9.6.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.2.1998 günlü raporuyla, devletin askerî kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif suçu isnat olunan Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız, konuyla ilgili olarak Komisyonumuza sözlü savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır.

Mustafa Yıldız’ın konuşmasında, tahkir ve tezyif amacının değil, seçim bölgesindeki kimi aksaklık ve şikâyetleri dile getirme kaygısının öne çıktığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

11. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1082) (S. Sayısı : 621) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 31.10.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 20.2.1998 günlü raporuyla, devletin askerî kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif suçu isnat olunan Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün amacının onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınmasına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Mehmet Elkatmış’ın konuşmasında, tahkir ve tezyif amacının değil, kimi siyasal gelişmeleri değerlendirmek ve eleştirmek kaygısının öne çıktığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer raporu okutuyorum:

12. – Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1145) (S. Sayısı : 622) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 25.11.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 7.1.1998 günlü raporuyla, devletin askerî kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif suçu isnat olunan Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Muhsin Yazıcıoğlu’nun beyanının, tahkir ve tezyif amacını değil, siyasî gelişmeleri değerlendirme ve eleştirme amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu raporların hepsi de, kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine dairdir; 10 gün içerisinde itiraz olunmadığı takdirde, raporlar kesinleşecektir.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

9. – Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir parlamento heyetinin, Portekiz Cumhuriyet Meclisi Üyesi ve Dokuzuncu EUREKA Parlamentolararası Konferans Başkanı Fernando De Sousa’nın davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1396)

26 Mart 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’nin de üyesi bulunduğu Avrupa Araştırma ve Koordinasyon Kurumu EUREKA’nın, üye ülkelerdeki parlamenterlerin bilgilendirilmelerini sağlamak amacıyla düzenlediği EUREKA Parlamentolararası Konferansın dokuzuncusu 1-3 Haziran 1998 tarihlerinde Lizbon’da yapılacaktır.

Portekiz Cumhuriyet Meclisi üyesi ve Dokuzuncu EUREKA Parlamentolararası Konferans Başkanı Fernando De Sousa’dan alınan 25 Kasım 1997 tarihli mektupla, anılan toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen üç parlamenterden oluşacak bir heyet davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti Gruplarının, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verdikleri bir müşterek öneri vardır; okutup, işleme koyup, oylarınıza sunacağım:

V. – ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 1 Nisan 1998 Çarşamba ve 2 Nisan 1998 Perşembe günkü çalışma saatleri ile 1 Nisan 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin ANAP ve DSP Gruplarının müşterek önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30 Mart 1998 Pazartesi günkü toplantısı bir siyasî parti grubunun katılamaması nedeniyle yapılamadığından, Gruplarımızın aşağıdaki müşterek önerilerinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

Uğur Aksöz Ali Ilıksoy

ANAP Grubu Başkanvekili DSP Grubu Başkanvekili

Öneriler:

1– Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 55 inci sırasında bulunan 182 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 225 inci sırasında bulunan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 226 ncı sırasında bulunan 581 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 30 Mart 1998 günlü gelen kâğıtlarda bastırılıp dağıtılan 627 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 9 uncu sırasına, 218 inci sırasında bulunan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 59 uncu sırasında bulunan 30 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına ve 104 üncü sırasında bulunan 208 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 245 inci sırasında bulunan 631 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

2- Genel Kurulun 1 Nisan 1998 Çarşamba ve 2 Nisan 1998 Perşembe günleri 13.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması, gündemin 14 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin 2 Nisan 1998 Perşembe günü saat 24.00’e kadar tamamlanamaması halinde, saat 24.00’ten sonra da çalışmalara, bitimine kadar devam edilmesi; 1 Nisan 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Efendim, önerinin lehinde veya aleyhinde söz almak isteyen var mı?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Efendim, önerinin aleyhinde...

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dün, Demokrat Türkiye Partisi, Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti Grup Başkanvekillerince bir Danışma Kurulu önerisi getirildi. Ancak, her nasıl olduysa, Demokrat Türkiye Partisi Sayın Grup Başkanvekili, bu toplantıya icabet etmediler ve Danışma Kurulu bir karara varamadı; bunun üzerine, önümüze, iki parti tarafından, yani Anavatan Partisi ve Demokratik Sol Parti Sayın Grup Başkanvekillerince, biraz önce okunan öneri getirildi.

Şimdi, bu öneriyle yapılmak istenen şey şu: Öncelikle görüşülmesi gereken iki yasa tasarısı var. Gündemin dördüncü sırasında olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı -bunda 23 üncü maddeye kadar da gelinmiş- ikincisi de, geçici maddeleriyle birlikte 30’a yakın maddesi olan öğretmenlere ek zam verilmesiyle ilgili yasa tasarısı ki, bazı bakanlıklara da kadro verilmesiyle takviye edilmiş öğretmenler yasa tasarısı var. Arkasından, öneride, yine 8 tane yasa tasarısı geliyor. Bunlar içerisinde, Doğru Yol Partisi olarak tasvip ettiğimiz tasarılar var; ama, tasvip etmediğimiz tasarılar da var. Nitekim, öyle düzenleme yapılmış ki, 631 sıra sayılı RTÜK ile ilgili yasa tasarısı da dahil, hepsi iki günde görüşülsün deniliyor...

Değerli arkadaşlarım, bir de, bu öneride dikkatimizi çeken bir husus var; deniliyor ki “perşembe günü saat 24.00’e kadar çalışılsın ama, yetmez ise, bitinceye kadar...” Ne zaman bitecek? Cuma, cumartesi, pazar, pazartesi... Yani, bu öneride bir samimiyet görmüyoruz. Doğru Yol Partisi olarak, İktidar partileri ortakları tarafından, kısmî ortakları tarafından verilen bu öneriyi doğru bulmuyor, samimî bulmuyoruz. Eğer, gerçekten bu Meclisin çalışmasını istiyor isek, o zaman, çıkabilecek yasa tasarılarını oturalım, birlikte görüşelim. Yoksa, sırf politika için, sırf...

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Dayatma için...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) – Dayatmaya biraz sonra geleceğim.

... Meclisin çalışmasını biz istiyoruz da, muhalefet istemiyormuş gibi bir tavır içine girmek ve arkasından da, Meclisi çalıştırması gereken İktidar, çalıştıramayınca, karar yetersayısını veya toplantı yetersayısını bulamayınca, alelacele basın toplantıları yapıp “gördünüz mü işte, bu Meclisi biz çalıştırmak istiyoruz ama, muhalefet çalıştırmıyor” demek... 280’i aşkın mensubu bulunan, desteği olan bu iktidarın, her şeyden önce, bu Meclisi çalıştırması lazım.

Biz, olumlu katkılar vereceğiz; ama, bu çalışma düzenine, bu gündem tanzimine olumlu oy veremiyoruz, çünkü, bu öneriyi samimî bulmuyoruz. Bayram öncesinde, iki günde, üç günde bu yasa tasarılarının çıkmasının mümkün olmadığı kanaatini taşıyoruz; İktidar grubu mensupları başta olmak üzere, birçok milletvekilinin tatile çıkacaklarını varsayıyoruz. Nitekim, geçen hafta saat 24.00’lere kadar çalıştık; maalesef, beş altı maddeyi ancak geçirebildik. Onun için, bunun kabulü mümkün değil.

Şimdi, öğretmenler yasa tasarısı bahane edildi, geçen hafta hep bu konuşuldu. Biz, öğretmenlere verilecek zamla ilgili yasa tasarısına hiçbir itirazda bulunmuyoruz. O yasa tasarısı geldiğinde, bakanlıkların, seçimi andıran birçok kadro taleplerine itiraz ederiz. Onun dışında, sadece öğretmenlere verilecek zamla ilgili kısmına bir itirazımız olmaz.

Teklifim şudur: Geliniz, gündemin dördüncü sırasındaki Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının eksik kalan kısımlarını tamamlayalım ve öğretmenlere verilecek zamla ilgili yasa tasarısını çıkaralım. Tabiî, kaydı itirazımız şartlarıyla, bayramdan sonra da, gelelim, bir düzenleme yapalım. Niye telaş ediliyor; anlayamadığımızı ifade etmek istiyoruz.

İktidar mensubu partilere de şunu tavsiye ediyorum: Burada, birtakım yasa tasarılarının görüşülmesini istiyorsanız, önce, ortaklar arasında bir ittifaka varın. Danışma Kurulunda beraber, grup önerisinde ayrı olunur veya sıralamadaki yasa tasarılarıyla ilgili, bazılarını çekelim, şu yasaları görüşelim diye İktidar ortakları ittifak sağlayamıyorsa, bu yasa tasarıları buradan zor geçer, geçmesi gereken yasa tasarılarını da geçirmemiş olursunuz; bu bir.

İkincisi, İktidar, maalesef, sık sık gündem değiştiriyor. Burada, her hafta, biz, grup önerileriyle gündemi tespite çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclis, artık, gündemine hâkim olmalıdır. Sanıyorum, bayramdan sonra bir grup önerisi daha gelecek. O önerilerde de -bu yasalar çıkarsa veya çıkmazsa, bunlar, çıkmayan yasaların önüne geçecek- şapka, kıyafet kanunuyla ilgili yasada değişiklik, camilerin tespitiyle ilgili yasada değişiklik veya bir ek madde getiren birtakım tasarılar da gündeme gelecek. Onun için, diyorum ki, İktidar, öncelikle, ortaklarının, arkasından da, bazılarının, birilerinin vereceği talimatları da kesin olarak alsın... (FP sıralarından alkışlar) ...hangi yasalar öncelik teşkil edecek, bunları tespit etsin, Meclise getirsin. Mecliste, olumlu olanlarına biz evet deriz, diğerlerine de, demokratik tepkimizi koyar, oyumuzu kullanırız.

Ben, bu öneriye karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gözlükaya.

Efendim, başka, lehte veya aleyhte söz isteyen var mı?..

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Var efendim.

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, lehte mi, aleyhte mi efendim?

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Aleyhimsi!

BAŞKAN – Aleyhimsi olmaz; aleyhte o zaman.

Peki efendim; buyurun.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, şahsınızda, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Meclisimizin bayram öncesi çalışmasıyla ilgili olarak iki siyasî parti grubumuzun bir önerisi oldu. Demokrat Türkiye Partisi olarak bir açıklama yapma mecburiyetinde kalıyoruz. Sayın sözcünün de biraz önce ifade ettiği gibi, bayramdan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindeki önemli kanun tasarılarının tamamının yasalaşması doğrultusunda bir çalışma programının uygulanmasına, Demokrat Türkiye Partisi olarak biz katılıyoruz. Bu yönden, öneriyi destekleyeceğiz; ancak, Demokrat Türkiye Partisi olarak, daha önce belirlenmiş ve en azından, iktidarı oluşturan siyasî partilerin kamuoyuna bir deklarasyonu olarak gördüğümüz, kamu çalışanlarının sendika kurmalarına ilişkin ve görüşmelerde, 24 üncü maddesine kadar gelinmiş olan yasa tasarısının çalışmalarına devam edilmesinin gereğine inanıyoruz. Bu görüşle, Meclisimizin, bayram öncesinde, bu tasarıların bitimine kadar çalışmasını, Grup olarak yerinde buluyoruz; ancak, gündemde dördüncü sırada bulunan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının da öncelikle çıkarılmasını bekliyor ve diliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (DTP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aslında, kamu sendikaları meselesi yarım kalan iş; zaten, başta...

Lehte söz isteyen?.. Yok.

Şimdi, önerileri tekrar okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

ÖNERİLER:

1- Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 55 inci sırasında bulunan 182 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına, 225 inci sırasında bulunan 580 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 226 ncı sırasında bulunan 581 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 30 Mart 1998 günlü gelen kâğıtlarda bastırıp dağıtılan 627 sıra sayılı kanun tasarısının 48 saat geçmeden 9 uncu sırasına, 218 inci sırasında bulunan 586 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 59 uncu sırasında bulunan 30 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına ve 104 üncü sırasında bulunan 208 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 245 inci sırasında bulunan 631 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Say Başkanım... Say...

BAŞKAN – Saydım efendim. (FP sıralarından “Saymadınız” sesleri)

Arkadaşlar, o kadar büyük bir çoğunluk farkı var ki... Rica ediyorum... Bizde de bir mantık var arkadaşlar; bizi mantıksızlıklarla uğraştırmayın.

İkinci öneriyi okutuyorum:

2- Genel Kurulun, 1 Nisan 1998 Çarşamba ve 2 Nisan 1998 Perşembe günleri, 13.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışması; gündemin 14 üncü sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin 2 Nisan 1998 Perşembe günü saat 24.00’e kadar tamamlanamaması halinde, saat 24.00’ten sonra da, çalışmalara, bitimine kadar devam edilmesi; 1 Nisan 1998 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Bu öneri de kabul edilmiştir.

İnşallah, bu öneriyi getiren gruplar, yoklamalarda burada bulunacaklar. (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bulunurlar.

BAŞKAN – İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, iki adet doğrudan gündeme alma önergesi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

10. – Gaziantep Milletvekili Mehmet Bedri İncetahtacı’nın, İstiklal Madalyası Verilmiş Olanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/885) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/328)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Plan ve Bütçe Komisyonuna 10.7.1997 tarihinde verilen İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatanî Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkındaki Kanun Teklifi, havale edildiği tarihten bu yana görüşülememiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre, doğrudan gündeme alınmasını arz ederim

Mehmet Bedri İncetahtacı

Gaziantep

BAŞKAN – Bu önergeyle ilgili, Komisyon ve Hükümetin söz talebi?.. Yok.

Sayın Mehmet Bedri İncetahtacı’nın söz istemi var; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Medeniyetin ayrıntıda olduğunu ifade eden güzel bir söz vardır. Türkiye’nin gündeminde çok önemli hususların bulunduğu bir dönemde, ülkemizin, bir hukuk devleti olması açısından ciddî bir eksikliğini gidermek amacı güden bir kanun teklifiyle ilgili bilgi arz etmek için huzurlarınızda bulunuyorum.

Bilindiği gibi, Türk Hükümetinin aldığı bir kararla 1950 yılında Kore’ye Türk askerini göndermiştik ve bu, 1950 ilâ 1966 seneleri arasında devam etti; ancak, oraya giden askerlerimizden, 1950 ve 1953 seneleri arasında fiilî olarak savaşa giren askerlerimize şeref madalyası ve birtakım haklar verildiği halde, 1953’ten 1966’ya kadar geçen dönem içerisinde giden beşinci, altıncı ve yedinci tugaylardaki askerlerimize ne şeref aylığı bağlanmış ne de diğer askerlerimizin yararlanmış olduğu birtakım imtiyazlardan faydalandırılmalarına izin verilmiştir. Halbuki, 1953’ten sonra giden askerlerimiz de, savaş hali durumunda olan Kore’de bu görevi yapmışlar; yine, 1953’ten sonra birçok askerimiz şehit düşmüş, birçok askerimiz yaralanmış ve birçok askerimiz de, oradaki savaş kurallarını ihlal ettiği için cezalandırılmıştır. Ancak, bütün bu gerçeklere rağmen, uzun yıllardan beri bu adaletsizliğin düzeltilmesi istenilmesine rağmen, 1953’ten sonra Kore’ye giden askerlerimizin talebi olan şeref aylığı ve buna bağlı olarak diğer askerlerimize verilen bazı imtiyazlardan yararlanmasıyla ilgili kanun teklifi, bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülememiş ve kanunlaştırılamamıştır. Şu anda 30 bin civarındaki vatandaşımızı yakinen ilgilendiren, maddî olmaktan öte manevî değeri de bulunan bu kanun teklifimizin, kısa sürede burada sizlerin değerli oylarıyla gündeme alındıktan sonra kanunlaşmasıyla, bu mağduriyet ve bu adaletsiz durum izale edilecek ve bu askerlerimiz, en azından, manen onore edilmiş olacaklar.

Değerli milletvekilleri, bu açıdan, bu kanun teklifimize müspet oy vermenizi temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İncetahtacı.

Bu konuda başka söz isteyen?.. Yok.

Doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bu konudaki ikinci önergeyi okutuyorum:

11. – Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifinin (2/893) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/329)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımızca hazırlanarak, 24.7.1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (2/893) esas numaralı 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair kanun teklifimiz, 28.7.1997 tarihinde sevk edildiği Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla.

Rasim Zaimoğlu

Giresun

BAŞKAN – Bu konuda Hükümet ve Komisyonun bir söz istemi var mı efendim? Yok.

Sayın Zaimoğlu’nun bir söz istemi vardır.

Buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığında görev yapan orman muhafaza memurlarına fiilî hizmet zammı verilmesi konusunda verdiğim kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergem üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Bilindiği üzere, Anayasamızın 169 uncu maddesinde “Devlet, ormanlarının korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunlar koyar ve tedbirler alır. Yanan ormanların yerine yeni ormanlar yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir”denilmektedir. Ormanların korunması, devletçe yurt sathında örgütlenmiştir.

Diğer taraftan, 6831 sayılı Orman Kanununun 77 nci maddesi gereğince, orman işletme müdürleri, orman işletme şefleri ve orman muhafaza memurları Bakanlar Kurulunca silahla teçhiz edilmişlerdir. Ayrıca, 6831 sayılı Yasanın 79 uncu maddesi ile de, orman muhafaza memurlarına, orman suçlarına ilişkin delilleri bir zabıt ile tespit ve suç alet ve suç nakil vasıtaları ile suç konusu emvali zapt ve icabında suç işleyenleri yakalama selahiyeti verilmiştir.

Ülkemizde, ortalama olarak, yılda 17 bin adet usulsüz kesim, 7 300 adet kaçak nakliyat, 9 300 kaçak sarf, 8 300 kaçak açma, 7 500 kaçak otlama olmak üzere -dikkatinizi çekiyorum- tam 49 400 adet Orman Kanununa aykırı eylem yapılmaktadır.Yine, 1937 yılından bugüne kadar tam 1 240 042 adet usulsüz ağaç kesme suçu ile, 3 939 735 metreküp ağaç kesilmiştir.

3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesi, zabıtayı, genel ve özel zabıta olarak ikiye ayırmakta; polis ve jandarmayı, genel kolluk kuvveti olarak saymakta; özel kolluk kuvvetini “genel zabıta dışında kalan ve özel kanunlara göre teşekkül edip muayyen vazifeleri yapan zabıta kuvvetleridir” diye tarif etmektedir. Özel kolluk kuvvetleri, gümrük ve orman zabıta kuvveti olarak belirlenmektedir.

Evvelce askerî birer teşekkül olan Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı ile Orman Koruma Komutanlığı lağvedilip, bunların görevleri sivil birer teşekkül olan Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğü ile Orman Genel Müdürlüğüne devredilmiştir. Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı yerine kaim olan Gümrük Muhafaza Genel Müdürlüğü bünyesi içindeki gümrük teşkilatına fiilî hizmet zammı varken, Orman Koruma Komutanlığı yerine kaim olan, Orman Genel Müdürlüğü orman koruma amir ve memurlarına verilmemesi gibi bir uygulama, eşitlik ilkesine aykırı olacaktır.

Yukarıda da değinildiği gibi, Orman Genel Müdürlüğü amir ve memurlarınca yürütülmekte olan ormanların korunması görevi, Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülmekte olan genel kolluk göreviyle büyük benzerlik arz etmektedir. Gerek ordu mensupları gerekse emniyet mensuplarının 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 32 nci maddesinin ilgili bentlerindeki haklarından yararlanmalarına karşılık, benzer hizmeti yapan orman koruma, zararlı böcek ve hastalıklarıyla mücadele hizmetinde çalışan teknik personel ve orman muhafaza memurlarının, anılan Kanunun ilgili maddesinden yararlanamamaları da, eşitlik ilkesine aykırıdır.

Ülkemizin ormanlarında, her yıl, ortalama 170 bin hektar sahada biyolojik, mekanik ve kimyasal mücadele yapılmaktadır. Orman zararlılarıyla mücadele hizmetinde çalışan personel, kimyasal mücadelede, yukarıda zikredilen zehirli ilaçların hazırlanması ve kullanılması sırasında, bizzat, orman muhafaza memurları ile fiilî görevli teknik personel bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu insanlar, bu esnada, sağlık açısından da olumsuz yönde etkilenmektedirler.

Yine, orman yangınlarıyla mücadelede, son yıllarda, orman korumada fiilen görevli teknik personel ve orman muhafaza memurlarının büyük, özverili çalışmaları sonucu, büyük oranlarda, yanan alanlarda azalma olduğu görülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, 1 dakika eksüre veriyorum; toparlayın lütfen.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkan.

Bu nedenle, ülkemizin akciğeri olan millî servetimiz ormanlarımızın korunmasında, kanunsuz müdahalelere karşı, orman böcek ve hastalıklarıyla mücadelede ve orman yangınlarına karşı, en kötü hava şartlarında mesai takip etmeden gece gündüz çalışarak, canları pahasına ormanların korunmasında ve geliştirilmesinde mücadele eden orman teknik personel ve muhafaza memurlarından son 12 yılda 225 kişi şehit olmuştur. Bu vefakâr insanlara da itibarî hizmet zammının verilmesi, ulusumuzun bir vefa borcudur.

Bu konuda Yüce Meclisin desteğini almak dileğiyle saygılar sunar, buradan, tüm ulusumuzun Kurban Bayramını kutlarım.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim; ama, Kurban Bayramına daha var.

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Gelecek Kurban Bayramını...

BAŞKAN – Peki, buyurun.

Önerge üzerinde başka söz isteyen yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VI. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERİ SEÇİM

1. – Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen bir üyelik için Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen bir üyelik için Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3. – İçişleri Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Demokrat Türkiye Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Van Milletvekili Mahmut Yılbaş aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabu etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, daha önce alınan karar gereğince, bugün sözlü soruları görüşmeyeceğiz; bu itibarla, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 33 arkadaşının, rejim tartışmaları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21)

BAŞKAN – Genel Kurulun, 24.3.1998 tarihli ve 70 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 191 inci sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 33 arkadaşının, rejim tartışmaları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.

Hükümet?.. Burada.

Önerge, daha önce okunduğu için tekrar okutmuyorum.

İçtüzüğümüze göre, genel görüşme açılıp açılmaması hususunda öngörüşmelerde, önce hükümete, sonra parti gruplarına, sonra da önerge sahibine söz verilecektir.

Gruplar ile Hükümet adına konuşma süresi 20’şer dakika, önerge sahibi için de 10 dakikadır.

Şimdi, söz sırası Sayın Hükümette ve Hükümet adına, Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Ecevit konuşacaklar; buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta alkışlar, ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ve DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, Bakanlar Kurulumuz adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek ile 33 arkadaşının rejim tartışmalarıyla ilgili genel görüşme önergelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sundukları tarih, 16 Mart 1998’dir. Önergede belirtildiği gibi, o günlerde, gerçekten, ülkemizin bir krize, bir bunalıma sürüklenmekte olduğu izlenimini veren belirtiler vardı. Öteden beri puslu havalarda ortaya çıkan kimi kara haberciler, ararejim söylentilerini kulaktan kulağa yaymakta, manşetlere yansıtmaktaydılar; kimi politikacalar da, bunalım ortamını kendilerine çıkar sağlayacağı umuduyla körüklemekteydiler. Öyle bir ortamda rejim konusunun Meclis gündemine getirilmesi doğaldı; ancak, önergenin verildiği 16 Mart gününün üstünden 16 gün geçmeden o yapay bunalım ortamı sona erdi ve bunalım kışkırtıcılığı yapanların hevesleri de kursaklarında kaldı.

Önergede, siyasî kriz, neredeyse devlet krizine, demokrasi krizine dönüşecektir kaygısı belirtilmekteydi; fakat, bu kaygının bir kuruntudan ibaret olduğu da ortaya çıktı. O kaygılar, kuruntular, artık geride kaldı, bunalım bulutları dağıldı; böylece, önerge de güncelliğini yitirmiş oldu.

Türkiye, gerçek bunalımı Refahyol Hükümeti döneminde yaşamıştı; çünkü, laik, demokratik rejim ciddî tehdit altındaydı; başlıca devlet kurumları arasındaki çelişkiler ve kopukluklar da çok tehlikeli ölçülere varmıştı. Fakat, Türkiye, Refahyol Hükümetinin çöküşüyle, o gerçek ve ciddî bunalımdan demokrasi kesintiye veya kısıntıya uğramaksızın, demokratik hukuk devleti kuralları içinde esenliğe çıkabilmiştir. Böylece, demokrasimiz, ağır bir sınavı başarıyla vererek, erginliğini kanıtlamıştır. Bu başarıda en büyük onur payı da Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Yalnız demokrasimiz değil, demokrasimizin ayrılmaz öğesi olan laiklik de, cumhuriyet tarihinin en ağır sınavından başarıyla çıkmıştır.

Şimdi, hem Hükümet olarak hem de Büyük Millet Meclisi olarak önde gelen bir görevimiz, laikliği sağlam güvencelere kavuşturmaktır. Laikliği sağlam güvencelere kavuşturmanın başta gelen koşulu ise, uygulamada kararlılığı, inançlara saygıyla bütünleştirmektir. 55 inci Cumhuriyet Hükümeti bunun gereklerini yerine getirmektedir; laikliği, ararejim dönemlerinde bile görülmedik bir kararlılıkla uygulamaktadır. Bunu yaparken de içtenlikli dindarların duygularını incitmemeye özen göstermektedir.

Kısa sürede hazırlayıp uygulamaya koyduğumuz eğitim reformuyla inanç sömürücülüğünün ve irticanın başlıca kaynağı kurutulmaya başlanmıştır. Tüm devlet kurumlarında da laiklikten sapmalar kararlılıkla önlenmektedir. Hükümet, aynı zamanda, laikliği toplumsal yaşamın her kesiminde güvence altına alacak yasa tasarılarını hazırlayarak Büyük Millet Meclisine, birbiri ardınan sunmaktadır. Bu tasarıların, Meclisteki çoğu partiler ve milletvekilleri tarafından desteklenip onaylanması, devlet politikalarında sürekliliği göstermiş olacaktır; çünkü, laikliğin korunması ve kökleşmesi için hazırladığımız tasarılar, önceki Hükümetin katılımıyla alınmış olan Millî Güvenlik Kurulu kararlarının da gereğidir. Şimdi, biz, o dönemde alınan; fakat, uygulanmayan kararların yaşama geçirilmesi için uğraş veriyoruz. Geçen yıl o kararları imzalamış olan eski Hükümet üyelerinin de, tasarılarımızı destekleyerek imzalarına sahip çıkmaları beklenir.

Sayın milletvekilleri, her devletin temelinde vazgeçilmez bazı değerler vardır. Türkiye Cumhuriyetinin temelindeki, tahribine veya sarsılmasına asla izin verilemeyecek değerler de, vatanın bölünmezliğidir, ulusal birliktir ve inançlara saygılı laikliktir. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bunlar, bize, Atatürk’ün kurucular kuşağının ve Kurtuluş Savaşı gazi ve şehitlerinin emanetidir.

Türk Ulusu, demokrasiyi en ağır koşullar altında bile, ondan hiçbir sapmaya izin vermeyecek kadar özümsemiştir; fakat, Türk Ulusu, demokrasinin, vatan bütünlüğünü, ulusal birliği veya laikliği tahrip için kullanılmasına da izin veremez. Buna izin verilirse, zaten demokrasi de elden gider. Geçen yıl görüldü ki, demokrasiyi, laikliğin tahribi için istismara kalkışanlar, kazara iktidara gelseler de iktidar olamazlar, üstelik kendileri kazaya uğrarlar; çünkü, buna kalkışanlar, devletimizle de ulusumuzun büyük çoğunluğuyla da ters düşerler. Türkiye’de siyaset yapmak isteyen herkes ve her kuruluş bu gerçeği içine sindirmek zorundadır.

Demokrasinin, bölücülük uğruna istismar edilmesine de izin verilemez. Bölücü akımın ardında birçok dışgücün desteği vardır, sözde müttefikimiz olan bazı devletlerin bile açık veya örtülü desteği vardır; fakat, tüm bu desteklere karşın, Türk Ulusu, Silahlı Kuvvetlerinin ve tüm güvenlik güçlerinin de üstün çabası ve özverisiyle bölücü akımı ve terörü büyük ölçüde etkisiz duruma getirebilmeyi başarmıştır. Türk Ulusu, bölücü akımın ve terörün de, demokrasiyi kesintiye uğratmaksızın üstesinden gelebileceğini kanıtlamıştır. Şimdi sıra bölücü akımın kaynağını kurutmaktadır. 55 inci Cumhuriyet Hükümeti bunu da sağlamak için harekete geçmiştir. Güneydoğu ve Doğu Anadolu halkını yoksulluktan, işsizlikten, eğitim yetersizliğinden ve çağdışı feodal baskılardan kurtaracak bir kalkınma seferberliği için, Hükümetimiz gerekli adımları atmaya başlamıştır. Bu bölgelerimizde üretken yatırımları, istihdam olanaklarını hızla yaygınlaştırmak için, Hükümetimiz, şimdiye kadar hayal bile edilmemiş teşvikleri uygulamaya geçirmiştir. Bu amaçla hazırladığımız Teşvik Yasasına verdikleri destek için, parti ayırımı gözetmeksizin tüm milletvekillerine, Hükümetimiz adına, şükranlarımı sunuyorum. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, demokrasimizin bir büyük eksikliği, uzlaşı yetersizliği idi; fakat, şimdi, görevde bulunan çokpartili azınlık Hükümeti, hem kendi ortakları arasında uyum sağlamaya hem de Büyük Millet Meclisiyle uyum içinde çalışmaya özen göstererek, bu eksikliğin giderilmesine, demokrasiyi verimli kılabilmenin gereği olan uzlaşı kültürünün gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Büyük Millet Meclisimizin de, bu dönemde, uzlaşmaya yatkınlığını göstermesi, demokrasimiz açısından umut verici bir gelişmedir.

Nitekim, Teşvikler Yasası gibi, 8 Yıllık Zorunlu İlköğretim Yasası da böyle bir uzlaşı ortamında Meclisimizden geçebilmiştir. Hükümetimizce hazırlanan kapsamlı Vergi Reformu Yasa Tasarısı da Plan ve Bütçe Komisyonundan aynı uzlaşı ortamında geçmiştir. Önümüzdeki günlerde, bu tasarının, Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan da, tüm partilerin ve milletvekillerinin değerli katkılarıyla geçeceğini umuyorum.

Laikliği korumak ve pekiştirmek için Meclise sunduğumuz tasarılar görüşülürken de uzlaşı eğiliminin etkili olacağına güveniyorum.

Bölücü akımın ve terörün ardında dış desteklerin bulunduğunu söylemiştim. Aynı şekilde, laiklik karşıtı akımların da arkasında bazı dış güçlerin, özellikle bazı bölge ülkelerinin desteği vardır. Bunun nedeni de bellidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İslamın, laiklikle, çağdaşlıkla ve demokrasiyle bağdaşabileceğini ve bu bağdaşıdan çok dinamik bir toplum doğabileceğini kanıtlamıştır; fakat, Türkiye Cumhuriyetinin bu başarısı, bölgemizdeki çağdışı bazı İslam ülkelerinin egemen güçlerini tedirgin etmektedir. Türkiye’deki laik ve demokratik rejimin ve çağdaş yaşam biçiminin kendi halklarına örnek olacağından kaygı duymaktadırlar. O nedenle de Türkiye’de rejim karşıtı akımları desteklemektedirler.

Biz, geleneksel olarak, hiçbir ülkenin içişlerine ve rejimine karışmayız; fakat, inanıyorum ki, 55 inci Hükümet döneminde, laikliği pekiştirmek için alınmaya başlanan önlemler olumlu sonuçlarını verdikçe, o ülkeler de, Türkiye’yi çağın gerisine çekebilmekten umut keseceklerdir ve zamanla, ister istemez, Türkiye’deki laik demokratik rejimin etki alanı içine kendiliklerinden girmeye başlayacaklardır. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Böylece, İslam aleminde, yeni bir çığır açılabilecektir.

Şunu da özellikle vurgulamak isterim: Laikliği, demokratik hukuk devleti kuralları içinde ödünsüz koruyup pekiştirebilmenin başta gelen bir koşulu, her dindara mürteci gözüyle bakmamak, her dindarı laiklik için potansiyel tehlike gibi görmemek ve herkesin inancına içtenlikle saygı göstermektir. (DSP, FP, ANAP, DYP ve DTP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Türk Ulusu, demokrasiyi onsuz yaşayamayacak kadar benimsemiştir ve özümsemiştir; ancak, demokrasimizin yeterince verimli işleyemediği ve ülkeye istikrar getiremediği de açıktır. Kanımca, bunun nedenini, siyasal yaşama ilişkin yasaların eksikliklerinden çok, siyaseti yönlendiren bazı kesimlerin davranışlarında aramak gerekir. Demokrasimizi aksatan bu davranışlardan biri, her Allah’ın günü, seçim düşünüp, seçim konuşmaktır. O yüzden, Türkiye, onbeş yıldır, yani çokpartili demokratik yaşama yeniden geçildiğinden beri, sürekli seçim ortamında yaşamaktadır. Sürekli seçim ortamında yaşanınca da, ne ekonomide ne siyasette istikrar sağlanabilmektedir. Temel sorunlara köklü çözümler aramak yerine, günlük sorunlara günlük çarelerle yetinilmektedir. Oysa, demokrasisi en sağlam, ekonomisi en güçlü ülkeler bile, sürekli seçim ortamında yaşamaya tahammül edemezler. Onbeş yıldır enflasyon hızının kesilememiş olmasının başlıca nedeni de budur. Biz, 55 inci Hükümet olarak, bu davranış biçiminden Türkiye’yi kurtarmaya uğraşıyoruz. Seçim tarihini, üç partili bir azınlık Hükümeti olarak biz belirleyebilecek durumda değiliz; Meclis çoğunluğu istediği an, bu Hükümeti düşürebilir ve erken seçime gidebilir...

ALİ OĞUZ (İstanbul) – İnşallah...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Meclisin iradesi önünde, boynumuz kıldan incedir. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Ama, biz, zihnimizi seçime takmadan çalışıyoruz. Türkiye’de alışık olunmadık biçimde, dikkatimizi ve çalışmalarımızı, orta veya uzun vadede sonuç verecek temel sorunlarda yoğunlaştırıyoruz. Türkiye’nin güncel sorunlarıyla birlikte, geleceğini de düşünüyoruz. 21 inci Yüzyıla, Türkiye’nin, güçlü bir dünya devleti olarak girebilmesi önündeki engelleri kaldırmaya uğraşıyoruz. Nitekim, Meclis gündemi, bu anlayışla hazırladığımız yasa tasarılarıyla doludur.

Bu arada, vergi ve haller yasalarının yürürlüğe girmesiyle, yüksek enflasyon belasını sona erdirebilme yolunda önemli bir adım atılmış olacaktır. Vergi reformuyla, aynı zamanda, ekonomimizin neredeyse yarısını oluşturan kayıtdışı sektör kayıtiçine alınabilecek, çalışanların ve üreticilerin vergi yükü hafifletilirken, vergi gelirleri artabilecek, üretkenlik, rantiyeliğin önüne geçebilecektir.

Demokrasimizin verimli ve sağlıklı işlemesini engelleyen sürekli seçim beklentisi dışında bir başka davranış biçimi, demokrasiyi özümseyememiş kimi çevrelerin, toplumu, neredeyse, sürekli darbe ve ararejim söylentileri ve beklentileri içinde yaşatmalarıdır. Geçmişin ararejim anıları da öyle beklentileri beslemektedir. Oysa, geçmişte olanlar geçmişte kalmıştır. Günümüz dünyasının Türkiye’sinde ise, bu ülkeyi, bu ulusu seven hiçbir kimse, artık, darbeyi, ararejimi, kararejimi aklından geçiremez. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar) Çünkü, demokrasiye yönelişin bütün dünyayı sardığı bir çağda, tüm bölge ülkelerine demokrasi bakımından örnek olabilecek konumdaki Türkiye, ararejimlere, kararejimlere sürüklenecek olursa, hem bölgesindeki ağırlığını yitirir hem de dünyanın paryası durumuna düşer. Türkiye, artık, kesintisiz ve kısıntısız demokrasiye mecburdur. Bizim görevimiz, darbe kuşkularına, ararejim, kararejim beklentilerine saplanıp zaman öldürmek yerine, demokrasimizin ve insan haklarımızın eksikliklerini, bir an önce, elbirliğiyle gidermektir. Bunu başarmak da, bu Meclisin, milletimize borcudur. Millet Meclisinin verimli çalışması, demokrasinin önde gelen bir güvencesidir.

Sayın milletvekilleri, konuşmamın başında belirttiğim gibi, şimdi, açılıp açılmamasını konuştuğumuz genel görüşme önergesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisine verildiği günlerde, gerçekten, ülkemizin, bir krize, bir bunalıma sürüklenmekte olduğu izlenimini veren belirtiler vardı; fakat, artık, o yapay bunalım görüntüsü geride kalmıştır, rejim, rayına oturmuştur. Onun için, Hükümet adına dileğim, genel görüşme açılması yerine, bu öngörüşmeyle yetinilmesidir.

Önergede “ararejim tartışmaları, demokrasimizin askıya alınacağı yönündeki kuşku ve iddialar, Türkiye’ye, hem içeride hem dışarıda büyük zararlar verir” deniliyor. Yine, önergede, bu söylentilerin ve tartışmaların, herkesi inandırıcı bir üslupla önlenmediği ileri sürülüyor; fakat, artık, kaygı bulutları dağılmış, kuşkular sona ermiş, darbe çığırtkanlarının yaymaya kalkıştıkları söylentiler boşlukta kalmıştır. Son Millî Güvenlik Kurulu bildirisinde de, bu gerçek, inandırıcı bir üslupla dile getirilmiştir.

Şimdi, sona ermiş olan bir yapay bunalımın tartışmalarıyla zaman yitirmek yerine, Meclis gündemindeki birbirinden ivedi yasalarla zamanı değerlendirmek gerekir. Milletimizin büyük çoğunluğunun beklentisinin de bu olduğuna inanıyorum. Takdir, siz değerli milletvekillerinindir.

Ulusumuzun, tüm eksiklikleri giderilmiş, tüm aksaklıkları aşılmış kesintisiz ve kısıntısız bir demokraside, huzur içinde yaşamasını ve hakça bir düzende, hakkı olan gelişmeye kısa sürede ulaşmasını dilerim.

Sayın milletvekilleri, konuşmamı bitirmeden, bir mutlu olaya da değinmek istiyorum: Bugün, Kıbrıs Rum kesiminin Avrupa Birliğinde üyeliğiyle ilgili görüşmeler,Türkiye’ye ve uluslararası anlaşmalara rağmen Brüksel’de başlarken, Ankara’da da, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilişkilerini büsbütün derinleştirecek bir adım atılmıştır; iki bağımsız ve kardeş cumhuriyet arasındaki Ortaklık Konseyi, ilk toplantısını bugün Ankara’da yapmıştır. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti yaşadıkça, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de güvenlik içinde yaşayacaktır.

Ortaklık Konseyi çalışmalarının ülkemize hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP sıralarından ayakta alkışlar, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ecevit.

Şimdi, grupları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Abdullah Gül, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Sağlam ve Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Yüksel Yalova söz istemişlerdir.

İlk sözü Fazilet Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Abdullah Gül’e veriyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakikadır Sayın Gül.

FP GRUBU ADINA ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek ve 33 arkadaşımızın, Türkiye’nin içinde bulunduğu ararejim tartışmaları ile ilgili genel görüşme talebi üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, yakın siyasî tarihimize şöyle bir baktığımızda, her on yılda bir demokrasiye müdahaleler olduğunu hep konuşmuşuzdur. 1960 darbesi, 1971 muhtırası ve 1980’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyup demokrasiyi askıya alması, maalesef ülkemizin birer gerçekleridir ve Türkiye, geçmişte her on senede bir siyasî bunalıma ve bununla beraber bir çıkmaza girmiştir.

Dünyada siyasî ve özgürlükçü gelişmeler olup, militarist, otoriter ve baskıcı rejimler teker teker terk edilip, demokrasi kulübünün üyesi olan ülkelerin sayısı daha da artarken, maalesef, Türkiye’nin, onyedi sene sonra, dünyadaki bu gidişe ters bir istikametteki gelişmeler içerisine girmesi esef vericidir. Özellikle dünyayla ve demokrasiyle bütünleşmenin bir aracı gibi gösterilen Avrupa Birliğine tam üyelik tartışmalarının yapıldığı bir yılda bunun olması, Türkiye için büyük bir tahilsizlik olmuştur.

Sayın Başkan, genel görüşme talebinin gerekçesinde gayet net bir şekilde ortaya konulduğu gibi, ülkemiz, bir yılı aşkın bir süredir -her ne kadar Sayın Ecevit, bunu kabul etmese de- maalesef, siyasî bir kriz içerisindedir. Biz, burada, kabul etsek de etmesek de bu, bir gerçektir ve önümüzdeki yıllarda, siyasî tarihçiler, bunları, çok daha açık bir şekilde yazacaktır. İnsanlar, her sabah yeni bir kâbusla uyanmakta, geleceğe olan güvenleri sarsılmakta ve inanmak istemedikleri bir gündemle meşgul edilmektedirler.

Sayın Başkan, gerekçede de ileri sürüldüğü gibi, siyaseti, siyaset yapması gerekenlerin değil de,demokrasiye sahip çıkmada yetersiz kaldığı hususunda genel bir kanaatin, kamuoyunda oluşmaya başladığı bir dönemde, böyle bir görüşmenin, bu Meclise getirilmesi, gerçekten, normalleşme için bir fırsat olarak kabul edilmelidir.

Bu tartışmaları, kesinlikle, iktidar ile muhalef arasında taktik üstünlükler sağlamak amacıyla yapmak niyetinde değiliz; tam tersine, sivil yönetim anlayışını, millî iradeyi ve milletin temsilcilerinin Meclisini, iktidar ve muhalefet ayırımı yapmadan kuvvetlendirmek istiyoruz ve bunun için buradayız. (FP sıralarından alkışlar)

Eğer, bizler, bu davranışı, bir sene önce, demokratik bir şekilde meşru olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine göstermiş olsaydık, bugün, bu ararejim tartışmaları içerisine girmeyecektik; ama, maalesef, bunu, bu Mecliste, hep beraber gösteremedik. Böylece, Türkiye, bugün, ararejim tartışmalarının içerisine girmiştir. Ne yazık ki, o gün, bazı siyasî çıkarlar için oportünistçe ortaya konan davranışlar, hem Türkiye’yi bugünkü kaosun içerisine sürüklemiş hem de o oportünizm içinde olanlar, bugün, kendilerini, resmen ve fiilen vesayet altına sokmuşlardır. (FP sıralarından alkışlar)

Kuvvet komutanlarının yayımladığı 20 Mart tarihli bildiri, bir muhtıra niletiğindedir ve ondan sonra, Sayın Başbakanın aldığı tavır, açıkça, Türkiye’de yeni bir dönemin de başlamasına sebep olmuştur. 28 Şubatta bir dönem başlamıştır; fakat, ondan sonra, yeni bir dönem de, bu muhtırayla beraber başlamıştır. Yine, ileride, siyasî tarihçiler, buna, çok referanslarda bulunacaklardır.

Aslında, Anayasamız ve mevcut kanunlarımız çerçevesinde, Türkiye, evrensel insan haklarına dayalı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Her ne kadar, Türkiye’yi, batı demokrasileriyle mukayese ettiğimizde, demokrasi açısından değiştirmemiz gereken birçok maddeler varsa bile, bugün, olup bitenler yine hukukdışıdır, fiilîdir, bir emrivakidir ve yerleşik tabirle, durumdan görev çıkarmak gibi, güce güvenerek inisiyatif kullanmaktan ileri gelmektedir.

Bu gelişmeler sonunda, bir zamanların dışa açılan, demokratikleşen ve daha çok hürriyetler içerisinde olan Türkiyesi, maalesef, bugün, içe kapanan, otoriter, devletçi ve antidemokratik bir bürokratik devlet yapısı haline dönüşmeye başlamıştır.

Bugün, kafamızı kuma gömmenin hiçbir anlamı yoktur. Türkiye’yi, Avrupa’nın içerisinde bir üçüncü dünya devleti gibi görmeye başlamışlardır. Eminim ki, dış dünyayı takip eden bir partinin Genel Başkanı olarak, bunu, en iyi Sayın Ecevit bileceklerdir. Tüm dünya gazetelerini de okuduğunuzdan eminim Sayın Ecevit ve biliyorsunuz ki, orada, Türkiye’de olup bitenler yansıtılırken, “militarist demokrasi”, “askerî demokrasi” benzetmeleri uygun görülmekte ve hatta, bugün, Türkiye’deki sistemin, Maurice Duverger’in pretorya diktatörlüğünü andıran, pretorya demokrasisi olarak yazılmakta ve birçok yabancı basın ve yerli basın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasî özerkliğinden bahsetmektedir.

Anayasaya göre, tamamen bir istişari organ durumunda olan Millî Güvenlik Kurulu, aynen darbe sonrası dönemlerin Millî Birlik Komitesi gibi yansıtılmakta ve Türkiye’de, karar mekanizmasının başında Millî Güvenlik Kurulu gösterilmektedir. Bir senedir ülkede yaratılan psikolojik ve fiilî ortamda, Türkiye’nin tek sorumlusu Millî Güvenlik Kurulu olmuş gibi bir durum yaratılmıştır ve Millî Güvenlik Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde, Bakanlar Kuruluna talimat veren ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, ne pahasına olursa olsun, bunları onaylatan bir görünüm içerisine girmiştir.

Üzülerek, burada, bir gerçeği de ifade etmek istiyorum: Ülkenin huzur ve güvenliğinin sağlanmasına en büyük katkıyı yapması gereken bir organın bir seneden beri yaptığı her aylık normal, olağan toplantısı, bizzatihi, ülkedeki siyasî tedirginliği artıran ve istikrarı bozan bir unsur haline dönüşmüştür; öyle ki, Millî Güvenlik Kurulu toplantıları öncesi ve sonrası, borsanın, faizlerin ve döviz kurlarının müspet veya menfi olarak etkilenmesi, istikrarsızlığın, sadece siyasî değil, ekonomik boyutlarını da ortaya koymaktadır.

Çağdaş demokrasilerle mukayese ettiğimizde, şu anki Millî Güvenlik Kurulunun, seçilmiş sivillere karşı asker ağırlıklı yapısı, zaten bir yanlıştır. Geçenlerde, Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkanı Cindoruk’un da ortaya koyduğu gibi, bu yapıyı, modern demokrasilerle özdeşleştirmek mümkün değildir. Aslında, bugünkü çağdaş demokrasilere en uygun Millî Güvenlik Kurulu yapısı, Türkiye’de, 1931 yılında, Atatürk’ün direktifleriyle oluşturulan ve 1933 yılında çıkarılan bir kararnameyle onaylanan kurul olmuştur. Ne yazık ki, geçen bu süre içerisinde, 1960, 1970, 1980 müdahaleleriyle, bu kurulun yapısı, giderek militarize bir görünüm halini almış ve bugünkü duruma gelmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1982 Anayasasının 1 inci ve 2 nci maddesinde açıklandığı şekilde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasanın kurduğu bütün siyasal düzen ve teşkilat ile devletin kuruluş ve işleyişi, bu ilkelere dayandırılmıştır. Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu, bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı kesin bir şekilde ifade edilmiştir. Ayrıca, hiçbir devlet organını ve kamu otoritesini kullanan makamın, hukukun üstünde ve dışında olamayacağı, üstünlüğün, ancak, Anayasa ve kanunlarda bulunduğu belirtilerek, hukukun üstünlüğü ve bağlayıcılığı ile hukuk devleti ilke ve esasları da belirtilmiştir.

Anayasamız, kuvvetler ayrılığı prensibi çerçevesinde, yasama, yürütme ve yargıyı ayrı ayrı tarif etmiş, yetki ve görevlerini tayin etmiştir. Anayasanın 117 nci ve 118 inci maddeleri, sivil ve askerî otorite ilişkisini düzenlemiş ve demokratik bir sistemde sivil otoritelere bağlı olan askerî otoritelerin, Anayasanın tanıdığı ve çizdiği yetki sınırlarının dışına çıkmasına da imkân vermemiştir.

Hemen belirtmek isterim ki, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 35 inci maddesi ve ilgili diğer mevzuat hükümleri, demokratik hukuk düzenine, Anayasa ve ulusal hukuk kurallarına aykırı olarak yorumlanamaz ve uygulanamaz. Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde oluşturulan Batı Çalışma Grubunun hukukî dayanağı da yoktur Sayın Ecevit. Bu Grubun faaliyetleri, artık, gizliliği kalmayacak şekilde kamuoyuna sızmıştır ve yapılan işler de tamamen siyasîdir. Yapıldığı söylenen anketler, toplanan bilgiler, siyasî partilere dönük çalışmalar, kesinlikle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevleri arasında da sayılamaz. Bunların hepsi, çok açık ve net şekilde, İç Hizmet Kanununun 43 üncü maddesine aykırıdır ki, bu madde, ordunun siyasete karışmasını kesinlikle yasaklamıştır.

Türk Ordusu, bu milletin ordusudur ve hepimizin ordusudur. Bu orduyu, Türkiye’deki bir avuç azınlıkla özdeşleştirmeye, milletten koparmaya ve hayatı boyunca her türlü yıkıcılığın ve bölücülüğün içinde olmuş kişilerle beraber göstermeye de kimsenin hakkı yoktur. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu açıklamaları ve tavrımızı Anamuhalefet Partisi olarak ortaya koyarken, bunu, başında da söylediğim gibi, millî iradeyi, sivil yönetimi, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü -iktidarda kim olursa olsun- güçlendirmek ve desteklemek için yapıyoruz. Bir sene önce sizlerin yapamadığınızı, demokrasi ve millî irade adına gösteremediğiniz onurlu davranışı şimdi biz gösteriyoruz ve sizin de, hakkınızı koruyoruz. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bütün bu antidemokratik gelişmelerin altındaki sebep, irtica, gericilik ve fundamentalizmle mücadele diye ilan edilmektedir ve bunu, siz de burada Hükümet adına doğruladınız Sayın Ecevit. Aslında, bir yıldır Türkiye’nin resmî gündemini oluşturan ve millete, artık, tabiri caizse, kabak tadı vermiş olan bu vehim, maalesef, halkın desteğiyle seçim kazanmış, millete özgürlük, huzur, serbestlik vaat eden ve milletin geri kalmışlığıyla boğuşan bütün liderlerin başına gelmiştir. 1950 yılında, Demokrat Parti Başkanı rahmetli Adnan Menderes’e; 1968 yılında, o zamanki Adalet Partisinin o zamanki Başkanı Süleyman Demirel’e; 1980 yılında, rahmetli Turgut Özal’a ve 1997 yılında da, Sayın Erbakan’a, hep aynı suçlamalar yapılmıştır. Aslında, statükosunu kaybetmekten korkanlar, Türkiye’yi sömürenler ve sömürülerini devam ettirmek isteyenler, her zaman bunu kullanmışlardır. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar) Bu dört partinin başkanına onlarca irtica gensorusu verilmiş; fakat, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, her defasında, milletin temsilcileri tarafından püskürtülmüştür.

Demokratik yollarla halkın güvenini kazanan bu partiler ve liderleriyle mücadele edemeyenler, hep Jakoben tavırlar içinde olmuş ve hukukdışı, antidemokratik yollarla iktidara gelmeyi denemişlerdir.

Peki, soruyorum; nedir bu irtica, kim mürteci? Bir senedir, irtica adı altında, millete, olmadık hakaret, saygısızlık ve saldırı yapıldı, psikolojik bir harp ilan edildi ve neredeyse, silahlı bir harp ilan edilecek. Kimdir bunlar? İrticacı dediğiniz insanlar bu ülkede ne yaptı? Polisle mi çatıştı, askerle mi vuruştu, askerden mi kaçtı, düşüncelerini başkalarına kabul ettirmek için zor ve şiddet mi kullandılar, kurtarılmış bölgeler mi ilan ettiler, binlerce silah mı yakalattılar; yoksa, hırsızlık, yolsuzluk ve vurgun mu yaptılar?! Kim bunlar, nerede bunlar? (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar)

Geçen sene, 28 Şubattan sonra, 28 Martta, bizim Hükümetimizin İçişleri Bakanı, bütün valilere, kaymakamlara bir genelge göndererek, 18 maddelik irticayı tespit ve takip çizelgesi gönderdi; ve bu Hükümetin Sayın İçişleri Bakanı, bunu yeniledi ve daha da kuvvetli hale getirildi. Devletin valilerinin, kaymakamlarının; resmen, her ay, Sayın İçişleri Bakanlığına gönderdiği raporlara göre, şimdi sizlere soruyorum: Devletin bu resmî raporlarına göre, kaç tane irticaî vaka tespit edildi; kaç kişi irticadan dolayı tutuklandı; kaç adet silah deposu bulundu; kaç tane camiin altında, yurdun mahzeninde silah deposu bulundu? Bir senedir, Türkiye’nin en büyük belası ilan edilen ve binlere askerin, polisin, sivilin ölümüne sebep olan çatışmalardan daha tehlikeli ilan edilen irtica hakkında ortaya rakamlar koyun bakalım. 60 bin tutuklu ve hükümlü var cezaevlerinde ve bunların 5 bine yakını terör suçundan dolayı orada. Bunların kaç tanesi irtica suçundan dolayı cezaevlerine konuldu Sayın Ecevit? Buraya gelip, hayalî olarak nutuk atmak değil; elinizde rakamlar var, arşivler var, devletin belgeleri var; ortaya koyun bunları. Umuyorum ki, daha sonra Hükümet adına kürsüye çıkacak arkadaşımız bunları ortaya koyacaktır.

Şimdi, irticanın tarifini ve mürtecilerin kimler olduğunu açık bir şekilde ortaya koyamıyorsunuz; fakat “irticacı ve mürteci” diye ilan ettiğiniz insanlara baktığımız da, biz, irticayla kimleri kastettiğinizi çok iyi anlıyoruz. Ey Hükümet veya şu anda Türkiye’de yetkili olanlar; siz, farkında mısınız ki, samimî olarak “Allah” diyen herkesi rencide ediyorsunuz. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz, farkında mısınız ki, bu milletin aslî unsuru olan “vatan, millet, din, iman” diyen herkesi küstürüyorsunuz. Yine, siz farkında mısınız ki “din özgürlüğü” diyen herkesi düşman ilan ediyorsunuz.

Sizler, bu milletin temsilcileri olarak; evet, Anavatan Partililer, şimdi sizlere sesleniyorum: Meclise getirdiğiniz tedbirleri, gazeteler “topyekûn savaş” diye ilan edince hiç titremediniz mi; hiç içiniz yanmadı mı? Millete karşı getirdiğiniz bu tedbirlere, siz, aslında “tedbir” dediniz; ama, sizi destekleyen gazeteler “topyekûn savaş” dedi; hiç mi titremediniz? Bir zamanlar, bu milleti inim inim inleten ve sizin kurucunuz Turgut Özal tarafından ve bu Meclisin tümünün alkışlarıyla kaldırılan 163 üncü maddenin yerine getireceğiniz kanunla, işlenecek suçlara müebbet hapis isterken, on sene hücre cezası isterken bir gün milletin karşısına çıkacağınızı hiç mi düşünmediniz? Avrupa’dan korkmasanız, neredeyse, muhakkak idam cezası isteyecektiniz.

Bu devletin 280 kaymakamını, 30 küsur valisini ve binlerce memurunu Turgut Özal ile birlikte siz devlete soktunuz, şimdi siz temizleyeceksiniz, öyle mi? Söyleyin şimdi bana; bunların kaç tanesi namaz kıldığı için fişlendi, kaç tanesi hacca gittiği için fişlendi? Bu valilerin, bu kaymakamların, bu emniyet müdürlerinin kaç tanesi, hanımının başı örtülü olduğu için irticacı ilan edildi; yoksa bu valiler hırsız mı; yoksa, bu kaymakamlar devletin parasını mı yedi; yoksa, bu valiler, bu kaymakamlar, bu emniyet müdürleri, bu polis şefleri, millet ile devleti birbirine mi kırdırdı, düşman mı etti?..

Değerli arkadaşlar, Sayın Ecevit geçenlerde bir demeç verdi; dediler ki, “askerî dönemlerin yapamadığını, ararejimlerin, dönemlerin yapamadığını yapıyoruz.” Bir sol partinin başkanı olarak özgürlüklerle mücadele etmiş; bir gün siz de fişlenmiştiniz, sizin arkadaşlarınız da fişlenmişti. Bunları ben sizden duyunca inanamadım.

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) – Yaşlılık!..

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Görüşlerimiz farklı olabilir; fakat, sizin demokrasi anlayışınızın buna müsaade etmeyeceğine inanıyordum.

Demokrasi, Türkiye’de, gerçekten tehdit altındadır; insan hakları tehdit altındadır. Bir zamanların Nazi Almanyasını andıran iftiralar, çamur atmalar ve fişlemeler, mütedeyyin, dindar ve devletine bağlı insanlara karşı yapılmaktadır. Aslında, bunun farkına vardığınız için yavaş yavaş bu işin boyunun nerelere gideceğini görmeye başladınız ve dehşete düşüyorsunuz. Aynı 1950’li yıllarda, Amerika’da, Mc Carthy döneminde yaşandığı gibi fişlemeler, ispiyonculuk başlamıştır. Bakın, buna hemen bir misal vereyim: Geçen gün, büyük kulüplerimizden Beşiktaş’ın kongresi yapıldı, adaylardan biri hemen irticacı olarak ilan edildi ve Sayın Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüsü, dün, sizi de irticacılarla, mürtecilerle işbirliği içinde gösterdi. Bu mantıkla giderseniz bu işin nereye varacağını düşünemezsiniz. “Allah” diyen herkes üzülüyor. Demin “din özgürlüğü içinde olan herkes küstürülüyor” derken bunu kastetmek istedim.

Değerli arkadaşlar, bu bağlamda, halkın gerçek temsilcileri olan belediye başkanlarına karşı başlatılan bu baskı ve sindirme operasyonunun tehlikeli bir kışkırtıcılık olduğunu burada duyuruyorum size. Size, buradan açıkça hatırlatıyorum ki, hem kendinizi hem partinizi hem de ülkeyi lüzumsuz bir kaosa sürüklemeyin; Halil Ürün ile Melih Gökçek ile Tayyip Erdoğan ile uğraşıp, hem Türkiye’yi dünyaya rezil etmeyin hem milleti...

BAŞKAN – Sayın Gül, süreniz bitti; 2 dakika veriyorum, daha fazla uzatmam efendim.

Buyurun.

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

... hem de Türkiye’yi küçük düşürmeyin ve hayatı boyunca karanlık işlerin içinde olan, Türk ordusuna ve Türk Devletine yaptıkları malum olan Doğu Perinçek’i kendinize de önder almayın. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Önünde sonunda bu milletin huzuruna çıkacağınızı, sakın ola ki aklınızdan çıkarmayın. Bu sene olmayabilir seçim, gelecek sene de olmayabilir, vaktinde seçimin olmayacağını veya Türkiye’de başka olaylar olsa bile, Türkiye’de seçimin hiç mi olmayacağını düşünüyorsunuz!.. Onun için, bir gün milletin karşısına çıkacağınızı düşünerek hareket edin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türkiye’de, gerçekten, bir ara dönem vardır -her ne kadar Sayın Ecevit memnun olmasa da- ve demokrasi, gerçekten, tehdit altındadır; çünkü, hukuk siyasallaştırılmıştır Türkiye’de...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Evet...

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Adalet mülkün temelidir. Her şeyin temeli olan hukuk siyasallaştırılmıştır bugün Türkiye’de. Niçin mi; misal vereyim, siz, bana, hür, demokratik bir ülke gösterin ki, o ülkenin Anayasa Mahkemesinin üyeleri, o ülkenin yüksek yargı organlarının üyeleri Genelkurmay Karargâhına gidip brifing alsınlar ve aldıkları brifing üzerine de davalar görsünler!.. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz, bana, yine, bir demokratik ülke gösterin ki, milletin milletvekilleri bu kürsüde konuşurken tedirgin olsunlar, konuşmalarından sorumlu tutulsunlar!.. Siz, yine, bana, bir demokratik ülke gösterin ki, o ülkenin en büyük üniversitesinin rektörü, başörtüsü ve sakalla uğraşmak için “gerekirse bilime ara verin” diyebilsin!..

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gelin, bu yapay problemlerle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, bitti... Sayın Gül, teşekkür ederim efendim.

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Yok; eksüre vermeyeceğim... 2 dakika verdim, yeter... Sağ olun... Teşekkür ederim Sayın Gül.

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Demokrasi için, hukuk için atacağınız her adımda arkanızdayız.

BAŞKAN – Buyurun efendim... Rica ediyorum...

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Bu, Fazilet Grubunun size açık çekidir. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gül, son cümlenizde bir şey söylediniz; Grubunuz ne yapacak dediniz?

ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan, Hükümete, Grubumuzun şu açık çekini verdim: Demokrasi için, hukuk için, insan hakları için atacağınız her adımda, sonuna kadar arkanızda olduğumuzu söyledim.

BAŞKAN – İşte, samimiyetle, o adımları, gelin, uzlaşarak atalım.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Hazırız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Demokrasiyi teokrasi vasıtası yapamayız. (FP sıralarından gürültüler)

DYP Grubu adına, Sayın Mehmet Sağlam; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek ve 33 arkadaşı tarafından verilen ararejim tartışmalarıyla ilgili genel görüşme öngörüşmesi için Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ilk Anayasamızı 19 uncu Yüzyıl sonlarında yaptık. Yüz yılı aşkın bir zaman geçmiş. Cumhuriyetin, bu yıl, 75 inci yılını kutlayacağız.

Çokpartili hayata geçişimizin üzerinden elli yıldan fazla zaman geçmiş. Batı’nın bütün demokrasilerinde bu konular için daha fazla zaman harcanmış olabilir; ama, 2000’e 2 kala hâlâ, Türkiye’de ararejim tartışması yapılıyorsa, bunda iftihar edilecek bir şey yoktur. Bugün için, 16 Martta verilmiş olan bir önerge, onbeş gün sonra, Türkiye’de her şey güllük gülistanlık ve bu nedenle önerge güncelliğini kaybetmiş demenin hiçbir anlamı yoktur.

Değerli milletvekilleri, Türk Milleti, demokrasiye, milletin egemenliğine, Büyük Atatürk’ün “Kuvayı Milliyeye amil, iradei milliyeyi hâkim kılmak” esastır düsturuyla başlamıştır. Ne zaman başlamıştır; Kurtuluş Savaşında başlamıştır. Yüce Önder, büyük ölçüde, ülkede demokrasinin, ülkede cumhuriyetin, millî iradenin üstünlüğü esasına dayalı temellerini, gerçekten, yetenekli elleriyle, sağlam atmıştır; ama, bugün, büyük bir telaş içerisinde “Türkiye, hür insanların ülkesi olmalıdır; Türkiye, hür insanların ülkesi olarak kalacaktır” diyorsak, Atatürk’ü anlamadığımızı, Atatürk’ü iyi tetkik etmediğimizi görüyoruz.

Bakın, Ulu Önder ne diyor: “Her gelişmenin, her kurtuluşun anası hürriyettir” ve ilave ediyor “bir toplumda en yüksek hürriyet, eşitliğin ve adaletin sağlanması ve korunması, ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla millet hâkimiyetinin varlığıyla mümkündür.” O bakımdan, hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir.

Yüce Meclisimizi süsleyen “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünü, İzmir’de 1923 yılında halk temsilcilerine anlatırken, yine, Büyük Atatürk şöyle diyor: “Kayıtsız şartsız tabiriyle kastedilen hâkimiyet, gücü, milletin elinde tutmak, bu hâkimiyetin bir zerresini, sıfat, isim ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemektir.” Temeli sağlam attı demiştim; ama, Büyük Atatürk’ün bu sözlerinin bugünkü yorumu şudur: Ülkenin hiçbir sorununun, millî iradeyi aşan bir çözüm tarzı yoktur ve olamaz. (DYP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şimdi, bugünkü durum nedir: Sayın Ecevit’in söylediği gibi, her şey sütliman mıdır? Ondört gün içerisinde bir rejim rayına oturmuş mudur? Şimdi, hepinize soruyorum; her birimizi teker teker buraya gönderen millet iradesiyle, mevcut Hükümeti kuran milletin temsilcilerinin iradesi birbirinden farklı değil midir? Şimdi, biz de “eh, zaman zaman böyle şeyler olur; akıllı siyasetçi bunu görmezlikten gelir ve susar” diyorsak, o zaman, siyaset adına, adım adım, ülkeyi, çağdaş dünyadan koparırız; millî iradeyi temsil ve millî iradeye sadakat noktasında sınıfta kalırız.

Sayın milletvekilleri, çoğulcu demokrasiyle bütünleşememiş, onu içine sindirememiş ve çağdaş hukuk devleti ilkelerine uygun olarak kendisini şekillendirememiş bir millî irade kavramı da eksiktir, yanıltıcıdır; Atatürk idealiyle de bağdaşmaz. Zira, siyasetin oluşumunda halkı ve halkın iradesini işlevsiz kılan bir mantığın sonucu, seçtiğiniz, eleştirdiğiniz ve denetleyebildiğiniz yöneticilerin gitmesi, seçmediğiniz, eleştiremediğiniz, hesap soramayacağınız yöneticilerin gelmesidir. Bu mudur demokrasi?!.

Değerli milletvekilleri, demokrasi, çok basit, kolay anlaşılır; ama, son derece hassas dengelerin rejimidir. Hiç kimse, bu ülke için, bu devlet için demokratik zemin dışında bir çıkar tarifi yapamaz; yaparsa yanlış olur, yalan olur. Bu nokta, bütün mutabakatların önşartını teşkil etmektedir; önşartını teşkil etmelidir. Temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan da, rant ve rüşvetin kaynağı da, demokratik zeminden uzaklaşan, dayatmacı, ekonomik hayata müdahaleci devlet anlayışıdır. Açık rejim aydınlıktır, günışığıdır. Eflatun’un dediği gibi: “Gerçek trajedi, aydınların aydınlıktan korkmalarıdır.”

Değerli milletvekilleri, özgürlükçü demokrasinin çok basit, ama, çok hassas dengelerinin, önce fertlerin vicdanında, köşeleri belli bir şekilde oturması gerekiyor. Unutmayalım ki, demokrasiye yönelik tahribat, önce hepimizin vicdanından başlıyor ve vicdanımızı ve bilinçaltımızı bu tür tahribatlara açık tutmamamız gerekiyor. Aksi takdirde, ne kendimizi ne de haklarımızı korumamız mümkün olabilir.

Değerli milletvekilleri, demokrasilerde yasama, yargı ve yürütmenin hassas dengesine de dikkatinizi çekmek istiyorum. Yargıç güvenliği ve yargı bağımsızlığı, çoğulcu ve hürriyetçi demokratik sistemin en önemli enstrümanlarından biridir. Yargı bağımsızlığını, bu önem ve öncelik içerisinde ciddîye almaz, siyasî hesaplara alet ederseniz, sistem çöker. Türkiye’nin, her seferinde, zaman zaman düştüğü temel yanılgılardan biri de budur. Yasama organı olarak, tepki anayasaları yaparız; tepki yasaları çıkarırız; birilerinin yolunu kesmek, birilerine avantaj sağlamak için siyasî rejimin kurallarıyla oynarız; her zaman, demokratik rejime bağlılığını açıkça ifade eden Silahlı Kuvvetler adına ahkâm kesen ara rejim yanlılarının sesini kesecek yasal düzenlemeleri ise bir an önce yapmayız.

Bakın, bugünkü Sabah Gazetesinde bir köşeyazarı ne diyor: “Yapmak istedikleri her işi ‘ordu böyle istiyor’ diye yapan, yapmak istemedikleri hiçbir işi de ‘ordu istemiyor’ diye kesip atmak, orduya da millete de saygısızlıktır.”

Değerli milletvekilleri, korkarım ki, yine, aynı yanılgılar devam etmektedir. Gelin, yargının işini yargıya, siyasetin işini siyasetçiye bırakalım. Parmak hesabıyla suçlamalar olursa, parmak hesabıyla da aklanmalar olacaktır. Soruşturmaları başlatan kararlar hukukîyse, bitiren kararlar da hukukîdir. Susurluk meselesi, yargının konusuna giren bir olayın, siyasetin elinde nasıl istismar edilebileceğinin çok çarpıcı bir örneğini teşkil etmiştir. Hukukun dışında suç tarifleri yapılamaz; kişiye özel, konuya özel slamalar icat edilemez. Üstünlüğün hukuku, oligarşinin hukukudur. En büyük adaletsizlikler, haksızlıklar ve yolsuzluklar, bu tür uygulamaların arkasına gizlenerek yapılır.

Değerli milletvekilleri, çözüm, demokrasidir; çözüm, değişimdir, rekabettir, hürriyetçiliktir; bireyin de haklarını sonuna kadar korumaktır. Demokrasi eksikliğimizden kaynaklanan problemlere, demokrasi dışı zeminlerde çözüm bulunamaz, çözemeyiz; çözüm, demokratik zeminlerde bulunacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi de, özellikle son zamanlarda, laik düzeni koruma adına, irtica sloganı arkasında, irtica tehlikesi arkasında, ortaya konulan duruma bir göz atmak istiyorum. Şunu açıkça belirtelim; din, irtica değildir. Şunu açıkça belirtelim; dinine inanan insanların, mütedeyyin kitlelerin rahatsız edilmesi ne Anayasamızda ne yasalarımızda öngörülen bir düzen ve bir sistemdir. İrtica, olsa olsa, demokratik laik devlet yerine, dinî kurallara dayalı devlet kurmaya yeltenmedir.

Şimdi, Türkiye’de, demokratik laik hukuk devletine sadık ezici bir çoğunluk karşısında, bu irtica vehmini değerlendirmek gerekir.

Bakınız, yine, bir köşeyazarımız “Türkiye’nin yüzde 90’ı ‘ben laikim’ diye bangır bangır bağırıyor. Geriye kalan yüzde 7 veya 8’lik kısımdakilere, belki, irticacı diye bir sıfat izafe edebilirsiniz; ama, dikkat ediniz, onların içinde de, yoksul oylar vardır, küskün oylar vardır, geri kalmışlığın oyları vardır. Nitekim, Toplumsal Ekonomik Araştırmalar Vakfının yaptığı araştırmaya göre, irticaın altında yatan sebep, büyük ölçüde, yoksulluktur. Yaşam standardı yükseldikçe, merkez sağ ve merkez solda, o kesimlerin oy oranları da yükseliyor” diyor.

Yine, diğer bir köşeyazarından aynen okuyorum: “... İşte buna dayanarak, bugünkü Hükümet Programı içerisinde, irticayla mücadelede bugün konulan hedefler teferruattır; tehditi yaratan tehlikenin kalbi, ekonomidir. Sorun, enflasyonu yenmektir; üretimi artırıp iş yaratmak, yoksul kitlelere, ümit ve heyecan vermektir.”

Türkiye’de “din elden gidiyor” diye tahrik edenler ne kadar haksızsa “cumhuriyet ve laiklik elden gidiyor” diyenler de o kadar haksızdır. Camie ve okula siyaset sokanlar ne kadar haksızsa, bugün, adalete ve kışlaya siyaset sokanlar da o kadar haksızdır. İnananlar da inanmayanlar da, camie gidenler de gitmeyenler de, bu milletin birinci sınıf vatandaşıdır. Esas olan, din ve vicdan özgürlüğüdür.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, büyük bir ülkedir, büyük bir potansiyeli olan ülkedir. Türkiye, 26 sanayileşmiş ülke arasında -OECD içinde- en fazla büyüyen ülkelerin başında gelmektedir. Turizm gelirleri en yüksek 17 ülke arasındadır. Yüksek enerji talebiyle Portekiz, İrlanda ve Yunanistan’ın toplam enerji ihtiyacının üstünde enerji tüketmektedir; çelik üretimi de bu üç ülkeden fazladır. GAP’ın tamamlanmasıyla 1,8 milyon hektar ilave arazi sulanacaktır.

Dünya Bankası, Türkiye’yi, son yirmi beş yılda en fazla büyüyen bir ülke olarak ortaya koymuş ve dünyanın potansiyel 10 büyük devleti arasında saymıştır.

Bilim üretiminde, Türkiye, 44 üncü sıradan, son zamanlarda, 29 uncu sıraya kadar yükselmiştir.

Türkiye, bir yandan Dünya Ticaret Örgütüne kurucu üye olarak katılmış; öte yandan, Avrupa Birliğini, Gümrük Birliğini gerçekleştirmiştir.

Türkiye Cumhuriyetinin, 300 bin öğrenciden 15 milyon öğrenciye; 12 bin öğretmenden 550 bin öğretmene yükselmesi, büyük bir eğitim zaferidir.

Türkiye nüfusunun yüzde 40’ı 18 yaşından; yüzde 75’i de 40 yaşından küçüktür ve Türkiye, bugün, eğitilmiş insangücü ve müteşebbis gücü itibariyle, kendi kalkınmasını kendi personeliyle yapacak eğitilmiş insangücüne sahiptir.

Türkiye’de profesörlerin yüzde 23’ü kadındır. Türkiye, kadınlara seçme ve seçilme hakkını 1934’te, birçok Avrupa ülkesinden önce tanımıştır. Eğitimde, sağlıkta çalışan personelin yüzde 45-50’ye yakını kadındır.

Türkiye, dünyadaki 53 Müslüman ülke içerisinde demokrasiyi, laikliği ve cumhuriyeti, Müslümanlık ile bağdaştırabilmiş tek ülkedir.

Türkiye, gayrî safî millî hâsıla bakımından, 185 dünya devleti içerisinde 19 uncu sıradadır. Türkiye, 1920’lerde kişi başına düşen 55 dolar gayri safî millî hâsılayı, 100 kat artışla, 5 bin dolara çıkarabilmiştir.

Türkiye, 50 milyon dolaralık ihracatı 25 milyar dolara çıkararak, ihracatını 500 misli artırmıştır.

Türkiye’nin 1950’de 3 barajı varken, bugün 180 barajı vardır. 1950’de 1 milyar kilovat/saat enerji üreten Türkiye, bugün 95 milyar kilovat/saat enerji üretmektedir.

60 bin kilometre asfalt yolu, 15 milyon telefonu vardır; 1 üniversiteden 71 üniversiteye çıkmıştır. Her alanda yetişmiş insangücüyle, beş kıtaya sanayi ürünü satmaktadır; denizaltı yapmaktadır, F-16 yapmaktadır; hepsinin üstünde, yetmişdört yıldır barış içinde yaşamıştır.

Ülke gelişiyor, bunları onun için saydım. Yetmişdört yıldır cumhuriyete hizmet edenlere bu büyük gelişimi borçluyuz, şükran borçluyuz; bunların başında, siyasetçiler de geliyor. Onun için, siyaseti ve siyasetçiyi günah keçisi ilan etmek sisteme menfaat getirmez, millete menfaat getirmez. Devlette aksamalar olabilir; bunların, yeni reformlarla, yeniden yapılanmalarla değiştirilmesi gerekebilir; ama, ülkenin bugünkü geldiği noktada, siyasetçinin de yöneticilerinin de oynadığı müspet rolü gözden kaçırmamak gerekir.

Değerli miletvekilleri, gerçek Atatürkçü düşünce sisteminin bilimi rehber edindiğini hepimiz biliyoruz. Öyleyse, dünyanın en ünlü siyaset bilimcilerinin üzerinde ittifak ettiği bir bilimsel gerçek var; o da, hiçbir medenî ülke, demokrasi dışı bir rejimle çağdaş medeniyete ulaşamamıştır, ulaşamaz.

Sayın milletvekilleri, bugün, titizlikle ve kıskançlıkla, demokratik zeminin en yüce kurumu olarak sorunlara çözüm üretmeliyiz; çare buradadır, çözüm buradadır. Demokratik sistem, kendi sorun çözme mekanizmalarını harekete geçirmelidir. Bütün demokratik kurumlar, demokratik makamlarla çözüm üretecektir. Ünlü sosyal bilimci Max Weber, gerçek otoritenin sosyolojik olarak gerçekleştirilen otorite olduğunu ifade eder. Yine, ünlü siyasetçi Sartoni de “gerçek iktidar, kullanılan iktidardır” diye aynı şeyi ifade ediyor.

Sayın milletvekilleri, öyleyse, bugün, Yüce Meclis, büyük ölçüde görevini yapmalıdır; en yüce organ olarak çözüm üretmelidir, demokratik refleksini göstermelidir.

Bakınız, bir köşeyazarı geçen hafta şöyle diyor “korku, köleliktir. Türkiye’ye, akıllarına vurulmuş zincirleri kıracak yüreğe sahip iktidarlar lazım bu dönemde” ve ilave ediyor “insanların, inandıklarını söyleyen, söylediklerini yapan iktidarlar lazım.”

Sayın milletvekilleri, bugünkü Hükümet miadını doldurmuştur. Sayın Baykal, burada yok; ama, kendileri, daha evvel “bu Hükümete bir depo dolusu benzin verdim” demişti; bir ikinci depo benzin vereceğini ummuyoruz. Sayın Baykal, artık, bu Hükümetin son kullanma tarihinin geçtiğini açıklamalıdır. Son kullanma tarihi geçen nesneler, ülkeye zarar vermeye başlarlar.

Sayın milletvekilleri, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti anlayışı içerisinde milletin iradesinin üstünlüğünden bir zerre şaşmadan ve bu millî irade üstünlüğünün bir zerresini; sıfat, isim ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek çerçevesinde bir toplumsal uzlaşmaya bu ülkenin ihtiyacı vardır. Cumhuriyeti kuranların prensipleri ve hedefleriyle halkımız, o zaman da barışıktı, şimdi de barışıktır. Türkiye Cumhuriyeti, gücünü, işte böyle bir uzlaşmadan alacaktır. Onu, bölgesinde güçlü ve farklı kılan ve kılacak olan da budur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sağlam, sizin de süreniz doldu; size de, 2 dakika eksüre veriyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, çatışma yerine barış, sürtüşme yerine diyalog; istismar yerine işbirliği, ayrıcalık yerine eşitlik; çifte standart yerine adalet; baskı yerine, tam demokrasinin hâkim olduğu bir zeminde uzlaşma istiyoruz. Bunun için her fedakârlığı yaptık, yapmaya da hazırız. Her türlü çare ve çözümü tartışırız; son çare yüce millete gitmektir. Son söz yüce milletindir; son söz ve çıkar, seçimdedir; zira, hak, Yüce Milletindir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın sağlam.

ANAP Grubu adına, Sayın Yüksel Yalova; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Milletvekili Sayın Cemil Çiçek ve 33 sayın milletvekili tarafından imzalanarak Yüce Başkanlığa sunulmuş bulunan, ararejim iddialarına ilişkin genel görüşme talebi üzerinde, Anavatan Partisinin görüşlerini dikkatlerinize sunmak üzere, takdirlerinize sunmak üzere yüksek huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en üstün saygılarımla selamlıyorum.

Doğrusu, genel görüşme açılmasıyla ilgili önerge üzerindeki konuşma planımı değiştirmek mecburiyetinde kaldım. Benden önce söz alan Fazilet Partisi sözcüsü Sayın Abdullah Gül’ü ve Doğru Yol Partisi sözcüsü Sayın Mehmet Sağlam’ı izlediğim vakit -bir yandan konuşmalarına dikkat ettim, bir yandan da o konuşmaları sunuş biçimine dikkat ettim- açık söyleyeyim, her iki sözcüyü de akla, mantığa ve bilime hitap etme çabasından uzak, belirli bir huzursuzluk içerisinde, belirli bir iç gerginliği, iç tedirginliği içerisinde, belirli bir sıkıntı içerisinde gördüm, daha ziyade, duyguyla hareket eden bir tavırda gördüm ve deyim yerindeyse, kendilerinden önce Hükümet adına konuşan Başbakan Yardımcısı Sayın Ecevit’in bilge kimliğiyle, bilgece, sevgiye dayalı; ama, gücünü, konuştuğu fikirlerden alan tavrı yerine, daha bir rijit, daha bir duyguya dayanan, daha bir azarlayan diyeyim... (FP sıralarından alkışlar [!])

Tabiî, burada Hamlet’in oyuncuları sahnesindeki sözleri hatırlamak filan istemiyorum...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Oyunu siz oynuyorsunuz...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Bakın, işte, sinirlilik halinin bir belirtisi daha... En azından, parlamenter rejimin geleneğine uygun düşmeyen...

Değerli milletvekilleri, bakın, şimdi, yüksek huzurlarınızda, ararejim iddialarına ilişkin bu genel görüşme talebiyle ilgili, kendilerinin iddia ettikleri hususlara ilişkin bir istatistikî bilgi sunmak istiyorum. Yazmışlar metni; o metinde her türlü görüş yer alabilir; kabul, hiçbir şeye itirazım yok, tartışılabilir o görüşler; 34 sayın milletvekilinin imzalarına baktım; burada, 2 bağımsız milletvekili var, Büyük Birlik Partisi mensubu 4 sayın milletvekili var, gerisi Fazilet Partisinin milletvekilleri. Şimdi, bağımsız arkadaşlarımızın dağılımına baktığınız vakit, bağımsızlar içerisinde yaklaşık beşte, altıda 1’inin bu talebi imzaladığını görüyoruz. Fazilet Partisinden 27 arkadaşımın kendi partileri içerisindeki oranlarına bakarsak, beşte 1’ine tekabül ediyor. Büyük Birlik Partisi üyesi sayın milletvekillerine baktığımız vakit de, yarıdan bir fazla olduklarını görüyoruz.

Şimdi, madem siyaset diyorsunuz, buradan çıkan neticeyi arz etmek durumundayım. Bağımsız milletvekili arkadaşlarıma bir şey demiyorum, İçtüzüğün öngördüğü belirli bir sayıyı elde edebilmek amacıyla, elbette, başka imzalara muhtaç durumdaydılar, böylesi bir öneriyi götürmüş olabilirler. Şimdi, Büyük Birlik Partisi mensubu 4 sayın milletvekilinin görüşü, Türkiye’de, ararejimle ilgili tartışmaların olduğu ve bunun da Türkiye Büyük Millet Meclisinde mutlaka görüşülmesi gerektiği yönünde ise -ki, imzalarından bunu anlıyoruz- o zaman, geride kalan, Sayın Genel Başkanlarının da içerisinde yer aldığı 3 sayın milletvekili tarafından bu görüşün paylaşılmadığı sonucuna ulaşırız; yani, bu, bir manevî tüzelkişilik anlamında, Büyük Birlik Partisinin paylaşabildiği bir görüş olmamış.

İkinci husus, Fazilet Partisiyle ilgili. Beşte 1 dedim. Fazilet Partisi, beşte 1 oranındaki milletvekiliyle bu önergeye destek vermişse, demek ki, tespitimizi yaparken söylememiz gereken husus, bu durumun, Fazilet Partisinin resmî parti görüşü olmadığı yolunda. Şimdi, bu tespitler sonrasında, talepnameyle...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Bu söylediklerin detay.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Elbette detay; ama, hiç değilse bu detaya dikkat etseydiniz de...

Bu, detaysa, o zaman, ben, size başka bir gerçek sunayım: Böylesi ararejim iddiasının dile getirildiği, tartışılması istendiği bir toplulukta, bir heyette, 34 imza sahibinin hiç değilse yarısının burada olmasını beklemek hakkına sahiptik. Saydım, demin 4 kişiydi, bir iki arkadaşım daha geldi, 34 imza sahibinden 6 kişi burada. Peki, bu da mı detay, bu da mı ayrıntı?!

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Seni dinlemek istemiyorlar...

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyelim... Rica ediyorum...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Ben sizi dinledim, siz beni dinlemek istemeyebilirsiniz; bu hakkı da sizden almıyorum Sayın Şener.

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Konuya gelsin Sayın Başkan.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – “İddia, kuşku ve söylentiler giderek yoğunlaşmaktadır” deniliyor. O zaman, iddiayı ortaya koymak zorundaydınız, iddia ettiğiniz zaman -madem hukuk diyorsunuz- o iddianın kimler tarafından ortaya konduğunu, ne söylendiğini -kurumları töhmet altında bırakmadan, kişileri zan altında bırakmadan- iddiaların sınırlarının neden ibaret olduğunu sunmak zorundaydınız. Kuşku ve söylentiler... Kim demiş, ne demiş; ne zaman demiş, onları, buraya getirmeniz gerekirdi.

Bir başka husus: Sayın Gül’ün, o, kendi konuşma üslubunu... Tabiî ki, kendi takdiridir, bir şey demem; o zaman, fikirlerine bir yanıt vererek konuya girmek isterim. “Her on yılda bir darbeyi konuştuk...” diyor. Doğru, Türkiye’de her on yılda bir darbeyi konuşmamamız gerekir. “Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu önergede yer alan, Türkiye’de bu konuyu konuşmak...” demiş... “Bundan böyle, her ne sebeple olursa olsun, hangi gerekçeye dayandırılmak istenirse istensin, demokrasi dışı hiçbir yöntem ve yönetimi kabul etmeyeceğini, millet iradesi ve onun tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iradesinin üzerinde hiçbir irade ve gücü tanımayacağını açıkça belirtmesi gerekmektedir” diyor. Evet “bu belirtmeyi bir kez daha yapalım” talebi olabilirdi. Tabiî ki, darbeleri de konuşmamız, darbelerden herkesin kendi payına düşen değerlendirmeyi yapmasına fırsat tanımamız gerekirdi; kabul. Keşke, biz, bugün, demokrasi kulübüyle, bu, bahsettiğiniz militarist, baskıcı, otoriter sistem arasındaki dönüşümleri, değişimleri konuşabilseydik bu platformda Sayın Gül. Elbette ki, belirli, on, yirmi, otuz, kırk yıllık paradigmalardaki değişiklikleri, o paradigmaların hangi taraflar arasında, ne gibi neticeler doğurduğunu konuşmaktı; başta söyledim, konuşma planımın değişmesiyle ilgili; ama, bir şey söylediniz, bu genel görüşmeyi yapalım derken, normalleşme için bir fırsat sayalım dediniz .

Şimdi “bunu normalleşme için bir fırsat sayalım” demişseniz, normalleşmenin öncesinde bir anormalleşmenin olduğunu, zımnen, hatta, açıkça kabul ediyorsunuz demektir. O zaman, anormalleşmenin nereden geldiğini, ne zaman geldiğini, neden geldiğini de konuşmak zorunda değil miyiz?! Demek ki, Refahyol döneminde bir anormalleşme vardı ki, bu 55 inci Cumhuriyet Hükümeti de, koalisyon protokolüne, hükümet protokolüne, birinci görevinin rejimin normalleştirilmesi olduğunu yazarken, eski Refah, şimdi de Fazilet Partisi sözcüsünün resmî dayanak sayabileceğim bu sözüyle tutarlı davranmış.

28 Şubattaki kararları karşısındaki bazı siyasî partilerin tutumuna ilişkin “siyasî çıkarlar için oportünist tavır” dediniz. Oportünizm öyledir, siyaset terminolojisinde fırsatçılık anlamında kullanılır; ama “oportünite” dediğiniz vakit, bir fırsat şeyidir; pejoratif manasıyla kullanılır. O şekilde algılayarak söyleyeyim; varsayalım ki, oportünist davrandılar.. Değil... Kendilerine net cevaplar verildi; Sayın Erbakan, Sayın Mesut Yılmaz’a geldiğinde, başka liderlere geldiğinde, kendisine ne söylediğini siyasî tarihçilerimiz gayet iyi biliyor; ama, varsayalım ki, bir an için öyle diyelim; peki, dokuz saatlik toplantıda, içeride imza attıktan sonra dışarıda imzayı inkârın adı ne olacak Sayın Gül?! Ben, burada, dönem geçtiği için, Türkiye’nin gündemindeki esas tartışılması gereken meseleler farklı olduğu için, bunun ikiyüzlülük olduğunu söyleyerek, yeni bir polemik konusu yaratmak istemiyorum. Herhalde kabul edersiniz ki, ikiyüzlülük, oportünite kavramından çok daha, bir insanın haysiyetiyle bağdaşmaz saymamız gereken bir davranıştır.

YAKUP BUDAK (Adana) – Sizin uydurmanız...

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Bu Hükümetle ilgili, vesayet altındalık, hukuk dışılık...

Şimdi, dönemin sorumluları, 28 Şubatta bu kararlara imza attıktan sonra hemen istifa edebilme erdemini gösteremediğine göre, 28 Şubattan, kendi özgür iradeleriyle Sayın Cumhurbaşkanına istifa mektubunu verinceye kadar geçen dönemin adına ne diyeceğiz Sayın Gül? İşte, esas, o, vesayet altında dönemdir.

Duverger’nin demokrasi tanımıyla ilgili... Söyleyeyim... Tabiî ki tartışmasına girmeyeceğim; ama, Türkiye’de, sadece, karşı olduğunuz bir hükümet olduğu için o hükümete karşı olabilirsiniz, demokratik hakkınızdır; ama, Türkiye’yi, öyle, o ilkçağ demokrasilerinin dönemiyle müstahak saymak, herhalde, Türkiye’ye karşı yapılabilecek en büyük düşmanlıklardan biri olur ki, siz onu yapmazsınız.

Peki, 28 Şubat 1997 tarihinde, Millî Güvenlik Kurulu, hiç arzulamadığım halde, hiç doğru bulmadığım, hiç de demokratik teamüllerle uyum içinde saymadığım halde “Hükümete talimat verirken...” diyorsunuz. Peki, aynı Millî Güvenlik Kurulu, aradan bir yıl geçtikten sonra, 27 Mart 1998 tarihinde yaptığı toplantıda, niçin, o zaman, hükümete talimat veren bir kurum görüntüsü vermedi de, hükümetin aldığı kararları, âdeta, reorganize bile sayılmayacak şekilde topluma sunan bir kurum oldu, kendi içerisinde tartışabilen?.. İşte, mütedeyyin insanlarımız... Millî Güvenlik Kurulunun bildirisini aynen okuyayım size: “Anayasamızın 24 üncü maddesiyle teminat altına alınmış bulunan din ve vicdan hürriyetinin, halkımızın büyük çoğunluğunu teşkil eden samimî inanç sahibi mütedeyyin vatandaşlarımız tarafından en geniş anlamda kullanılmakta olduğu; bu hürriyetlerin kısıtlanması söz konusu olamayacağı gibi...” diyor. Bir başka bölümünde de “samimî inanç sahibi mütedeyyin vatandaşlarımızı rencide edici beyan ve hukukdışı davranışlardan kaçınılması; bu mücadelenin, demokratik, laik, hukuk devleti kuralları içerisinde yürütülmesi gerektiği...” diyor.

AHMET DOĞAN (Adıyaman) – Bir hafta önce ne diyordunuz?

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, karışmayın.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – “Anti MGK” tabirini kullandınız. “Anti MGK” olmaz. Eğer anti yasal olduğunu ya da anti anayasal olduğunu düşünüyorsanız, onu söyleyin; ama, anti MGK, hele hele 1982 Anayasasıyla MGK, anayasal bir kurum olarak yerini almışsa, sizin, o zaman, bilinç altında başka şeyleri kastettiğiniz anlamı çıkar.

Şimdi, bakın, demokrasi havariliği... Değerli milletvekilleri, Başbakanlık Kriz Yönetmeliğini, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti ve o Hükümetin Sayın Başbakanı imzalamadı. 54 üncü Hükümetin Başbakanı Sayın Erbakan’ın, Başbakan Yardımcısı Sayın Çiller’in ve dönemin bakanlarının imzasıyla Başbakanlık Kriz Yönetmeliği çıkarıldı. Batı Çalışma Grubu, işte o dönem kuruldu.

Peki, bu ne biçim... Demin soruyorsunuz; dünya yüzünde bana bir örnek gösterebilir misiniz ki, demokratik bir ülke olsun, şunlar şunlar bulunsun... Peki, ben sorayım; bana dünya yüzünde demokratik bir ülke gösterebilir misiniz ki, Başbakanlık Kriz Yönetmeliğiyle, Başbakanın imzasıyla ve Bakanlar Kurulunun imzasıyla, tüm sivil otoriteye, normal demokratik parlamenter rejimlerde siyasal iktidara ait olması gereken bir yetki konusunda, askerî otoriteye yetki versin; ondan sonra da, gelsin, demokrasi öyle değil böyle...

“Jakoben davranışlar” diyorsunuz... Sorayım size; biz, sizin mantığınıza göre Jakobensek, peki, siz Jironden misiniz?!.

SABAHATTİN YILDIZ (Muş) – Nereden çıkarıyorsun?!

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – O zaman, onu yanıtlayın.

İrticacılar kim; hırsızlık mı yaptılar, şunları mı yaptılar... Hayır; altını çizerek bir kez daha söylüyoruz; doğrudur, bu ülkenin vatandaşlarının ezici çoğunluğu, İslamı seçmiştir, Müslümandır. Bu insanlarımızın -ister MGK bildirisini alın ister Hükümetin kararlarını alın, açıklamalarını alın isterse Hükümeti teşkil eden partilerin sözcülerinin ifadelerini alın- hiç kimsenin, öyle, samimî Müslümanla, gerçek Müslamanla, İslamı seçmiş insanla bir kavgası filan yok; bunları biz söyleye geldik; ama, siz, gazetelerde çıkanlarda, sadece kendi işinize yarayan köşe yazarlarını tercih ediyorsanız, televizyonlarda yaptığımız konuşmalardan cımbızla ayıklama yapıyorsanız, o zaman, objektif davranmış olmazsınız.

Peki, o zaman soralım; hiçbirini -bu suçladığımızı iddia ettiğiniz kişileri- böyle bir yere hapsetmiş filan değiliz; ama, siz, iktidarınız döneminde, toplumsal dinamik olarak bu kesimleri alarak mı bir siyasî projeyi hayata geçirmeye çalıştınız? Başbakanlıkta verdiğiniz o üç iftar yemeğinin dışında, hangi toplumsal uzlaşmaya dayalı siyasî projeyi ürettiniz?

Bir şey daha sorayım: İstanbul’da, dönemin Başbakanı -Sayın Abdullah Gül organize etti... Gazetenin adı Al Vasat; sonra, bir Fransız gazetesi aldı, Le Monde; buradan açıkladım- Suriye, Ürdün, Mısır Müslüman Kardeşler Örgütleriyle konuşurken, acaba, Türkiye’deki İslamî kesimlerin temsilcileri neredeydi? Bu muydu demokrasi? Yabancı ülkelerin büyükelçileriyle, Dışişleri Bakanlığını ekarte ederek, Başbakanlık konutunda görüşmeler yapılırken, Sayın Başbakan görüşürken, acaba, dönemin DYP’li sayın bakanları haberdar mıydı?

İslam, birleştiricidir. Siyaset, doğası gereği -kelimeyi bilerek seçiyorum- daha alt gruba dayalı bir fonksiyon ifa eder, İslam; yani, din gibi, o toplumda yaşayan insanların ortak paydalığı iddiasında bulunmaz.

Şimdi, Sayın Gül, bağışlayınız beni “İslam” diyorsunuz, “Müslümanlar” diyorsunuz -elhamdülillah, hepimiz Müslümanız- peki, İslam gibi bir yüce dini... Aslında, kendisinden başka başka talepler beklentisinde olan, o talepleri yanıtlayamadığı için de mecburen İslamı referans kabul etmek durumunda kalan geçmişteki o zihniyeti şimdi tartışıp, o kitleleri, acaba, bu toplumsal uzlaşma içerisinde, devlet-birey ilişkisine nasıl çekebiliriz diye düşünmek varken, bu ajitasyon niye? Peki, bu ajitasyon, İslamî bir davranış mıdır?

Diyorsunuz ki, Avrupa’dan korkmasanız, idam isteyecektiniz... El insaf... Bizim, öyle, Avrupa’ya, şu dönemde şöyle, bu dönemde böyle bir bakışımız yok. Bizim, Avrupa’ya, vaktiyle, çöl çadırlarını tercih ettiğimiz dönemde “tu kaka” derken, onların adaletine sığınmak gibi bir açmazımız yok. O noktada “niçin Avrupa’ya gidiyorsunuz” da demiyorum; çünkü, bu haklardan istifade koşulları arasında evrensel değerler olduğu için “şunlar şunlar istifade edebilir, bunlar bunlar istifade edemez; şunlar, geçmişte şu şartları yerine getirmişse istifade edebilir” diye bir koşul yok. Keşke, önceden, o “Batı kulübü” dediğiniz, şimdi “demokrasi kulübü” olarak tercümeyi tercih ettiğiniz kulüp üyeleriyle ilişkilerinizi, Türkiye’nin, tarihî, bugüne kadar alışılagelmiş, klasik dışpolitika çizgisini baz alarak götürebilseydiniz diyorum.

“Bir gün, milletin karşısına çıkacağınızı unutmayınız” diyorsunuz. Hiç hatırlatma ihtiyacı duymadığımız bir husustur. Biz, tabiî ki, bugüne kadar milletin karşısına çıkagelmiş bir parti olarak, tekrar çıkacağımızı biliyoruz; ama, bizim için, ondan daha önemli bir husus var; evet, biz, geçmişte “milletin huzuruna gidelim” dediğimiz vakit, demokrasi konusunda gösterdiğimiz bu özveri, anlayışla, takdirle karşılanmak yerine, birtakım argo tabirlerle ifade edildi. Olsun, biz, yine milletin önüne gideceğimizi biliyoruz; ama, ondan daha önemli bir şeyi biliyoruz; biz, millete nasıl hesap vereceğimizi düşünüyoruz; ama, ondan daha önemlisi, her gün, sabah akşam, kendimize sorduğumuz, hiç unutmamayı kafamıza yerleştirdiğimiz bir başka husus var: Biz, Allah’a nasıl hesap vereceğimizi düşünüyoruz! (FP sıralarından alkışlar [!]) Size de, İslam gibi bir dini, İslamın sekülerleşmesine katkı yapmak yerine, Büyük Atatürk’ün, Osmanlının, o, eskisinin içerisinden yeni olanı, yeni değerleri temsil eden cumhuriyeti çıkaran Büyük Atatürk’ün, o dönemden bu yana, İslamın sekülerleşmesi konusunda yaptığı büyük katkıları baz alıp, acaba, işte, o, paradigmalar savaşı dediğim, bugünkü var olan paradigmanın yerine yenisinin gelmekte olduğu, bütün kurumlarıyla da, ülkenin siyasal sistemini etkileyen değerleri karşısında yeni değerleri oluşturabilme konusunda ne yapabilirizi düşünmeyi önerecektim.

İşte -Orta Doğu Teknik Üniversitesinde uluslararası bir şöhretimiz var- Doç. Dr. Hasan Şimşek’in kitabı: “21 inci Yüzyılın Eşiğinde Paradigmalar Savaşı, Kaostaki Türkiye.”

Türkiye’nin sorunları, ister Fazilet Partisi olsun ister Refah, ister Doğru Yol Partisi olsun ister bir başka parti olsun, kendi siyasal iktidar beklentilerine ya da iktidar karşısındaki kırgınlıklarına sığmayacak kadar büyük.

Sayın Şimşek şöyle diyor: “Politik anlamda, Türkiye, yetmiş yılı aşkın bir zamandır cumhuriyet tarihinde ilk defa temel bir yol ayrımına gelmiştir. Bazı kesimleri rahatsız etse de, Türk toplumu, bugün, daha çok sorgulayan bir toplum haline gelmiştir. Bu sorgulama, yaşamın ve toplumun...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalova, süreniz bitti; size de 2 dakika eksüre veriyorum; lütfen tamamlayınız efendim.

Buyurun.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – “... Türkiye Cumhuriyetinin üzerine oturduğu temel politik ilkeler, parti sistemi, temsilî demokrasinin ülkemizde uygulanan biçimi, hukuk sistemi, devlet-birey ilişkileri, kamu yönetimi, eğitim, sağlık, güvenlik, kadının toplumdaki yeri, Türkiye’nin uluslararası yeni dengelerde takındığı geleneksel tutum ve yeni koşulların diktesi altında takınması gereken tutum, metropollerin sorunları, nüfus ve göç, bu sorunların sadece bir tanesi.”

İşte, bu sorunlar, şimdi, yeni paradigmaları, yeni dünya görüşlerini, yeni dünya düzeni çerçevesinde, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede düşünmemiz gereken sorunlardı. İşte, tartışmamız gereken konular bunlardı.

Bu ararejim tartışması iddiasının, iddianamenin kendi mesnedi itibariyle inanmayışı karşısında, Türkiye’de, Parlamentonun, asıl üstlenmek zorunda olduğu fonksiyonları söz konusuyken, vakit kaybından başka hiçbir şey olmadığı inancıyla, böylesi, bir ararejime yönelik tartışmayla Parlamentoyu işgal yerine, Türkiye’nin on, yirmi ve otuz yıllık dönemde alabileceği gelişim çizgileriyle ilgili tartışmalar yapmanın, bu arada da, önyargısız yapmanın, belirli bir ajitasyona girmeden yapmanın, akıl ve bilim yoluyla, sağduyuyla yapmanın, duyguları bir tarafa bırakarak, özellikle kin ve nefret duygusunu bir tarafa bırakarak yapmanın daha doğru olduğu kanaatindeyim.

“İlim, ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

İşte ilim, kendimiz”

diyor Yunus Emre.

Ünlü ozanlarımızdan Sayın Ecevit,

“Bu çağda gücün kaynağı bilgi

Bilgiyi halka sunmaktır sevgi”

diyor.

“Gelin ulusal bilgi konseyi kuralım

Halk benim karayazım, ak Türküm”

diyor bir başka ozan, Ispartalı Bektaş.

Halk, eğer, hepimizin, her yerde dile getirdiği gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalova, teşekkür ederim efendim.

YÜKSEL YALOVA (Devamla) – Peki efendim...

Teşekkür ediyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ancak, sayın milletvekilleri, Sayın Yalova, tabiî, epey sataşmalara da meydan veren birtakım konuşmalar yaptı. Yani, biraz önce...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Tespit...

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika...

Şimdi, efendim, şu grupta şu kadar imzaladı, şu kadar imzalamadı...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Tespit doğru.

BAŞKAN – Efendim, anladım da, yani burada her zaman araştırma önergesi verilebilir. Sizin o konuşmanız...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Yorum yapmadım; sadece tespit...

BAŞKAN – Efendim, tespit de, siz, ANAP Grubu olarak bir önerge verdiğiniz zaman, o önergeyi imzalamayan diğer kişiler o önergenin karşısındalar mı?..

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Öyle demedim...

BAŞKAN – Ama, sizin mantığınızdan o çıktı. İşte, şimdi, sizin... (ANAP sıralarından gürültüler)

Efendim, rica ediyorum...

Yani, burada konuşurken, lütfen, yeni sataşmalara meydan vermeyelim...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sataşmadığımı söyledim...

BAŞKAN – Siz, yerinize buyurun.

VIII. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Şimdi, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Yazıcıoğlu, gönderdiği bir pusulada diyor ki: “Sayın ANAP sözcüsü Yüksel Yalova, genel görüşme talebiyle ilgili dilekçede, Büyük Birlik Partili 4 milletvekilinin imzasının olduğunu, Genel Başkan ve diğer milletvekilleri imzalamadığına göre, bu görüşe katılmıyorlar diye düşünebileceğini belirtmiştir.” Bu durum, aslında, kendisine bir sataşmadır yani...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – O, bir yorumdur...

BAŞKAN – Efendim, yorum olmaz; böyle tutarsız yorum olmaz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, o, şahıs adına yapılan bir yorumdur.

BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, yalnız bu konuya bağlı olarak; yani, aslında, yerinizden de söyleyebilirsiniz...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, o, şahıs adına yapılan bir yorumdur...

BAŞKAN – Efendim, ismini zikretti, dedi ki: “Bu genel görüşme önergesine katılmıyor demektir.” Ee, demek ki, kendi... (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, rica ediyorum, evvela, kürsüye çıkarken, neyi konuşacağınızı iyi düşünün, o konuşmanın ucunun nereye kadar gideceğini, varacağını hesaba katın, ondan sonra konuşun ve biz de, Başkanlık olarak, burada zor duruma düşmeyelim... (FP ve DYP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim, çok kısa; ama, bu konuya bağlı olarak... Rica ediyorum...

HİKMET AYDIN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bir şey sorabilir miyim...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sayın Başkan, bize saygısızlık yapma hakkını vermez size o kürsü! Biraz önceki sözünüzü...

BAŞKAN – Ben saygısızlık yapmıyorum; siz konuşmanızın ne anlama geldiğini de biliyorsunuz herhalde...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Eğer, Türkçe bilginiz yoksa, ayrı konu...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUHSİN YAZICIOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tamamen konuyla alakalı, elbette, o sınırlar içerisinde kalarak, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Burada, böyle bir genel görüşmenin yapılmak istenmesinin sebebi çok açıktır. Belki de Parlamentoda konuşulmasını istemediğimiz bu konu -Anadolu’dan geliyoruz- kahvelerde konuşuluyor, her yerde konuşuluyor. Ne deniyor; “Türkiye’de ararejim var diyenler” veya “ararejim tartışmasını açanlar” söz konusu.

İşte, bir genel başkan “ararejim vardır”dedi, ararejimden bahsetti. Bunun üzerine, dışarıda, demokrasi, zaman zaman tartışılıyor; Parlamentomuz bir araya gelsin ve Türkiye’de demokrasiyle ilgili bir endişe var mı yok mu; bunu tartışsın ; bir endişe yoksa, bunu açıkça deklare etsin. Eğer, varsa, o zaman, Parlamento, kendi saygınlığına sahip çıksın, kendi saygınlığını korusun; millî iradenin güvence altında olduğunu ifade etsin...

Şimdi, çok değerli Cemil Çiçek Bey, bununla ilgili olarak bir önerge getiriyor ve bunu imzaya açıyor; burada olan arkadaşlarımız imzalıyor, olmayanlar da imzalamıyor. Anavatan Partisi bir önerge getireceği zaman, genel başkanı dahil, hepiniz, altına imza atıyor musunuz; hayır.

Şimdi, bunları tartışmak yerine, polemik açmak yerine, açıkça, Türkiye’de milletin iradesi üzerinde bir baskı var mı yok mu? Türkiye’de, zaman zaman, demokrasi askıya alınmış, 27 Mayıslar, 12 Martlar, 12 Eylüller yapılmış; bunlar, ülkeye hiçbir şey getirmemiş.

Şimdi, yine, 28 Şubattan bu tarafa bir tartışma var; siz mi imzaladınız, onlar mı imzaladı, imzalamadı mı... Bizi hiç ilgilendirmiyor; bizi, neticesi ilgilendiriyor. Netice itibariyle, dışarıdan Türkiye’nin görüntüsü “her an darbe olacak; içinde kavga olan bir Türkiye” şeklindedir, böyle bir görüntüsü var.

Bunu silelim. Bunu silmenin tek yolu, Parlamentonun, kendisine, yetkilerine sahip çıkmasıdır. Türkiye, demokratik, hukuk devleti kuralları içerisinde problemlerini çözecektir. Parlamentonun üzerinde hiçbir kuvvet yoktur, olamaz. Eğer, böyle bir şey söz konusu olursa -ki, siz, yok deseniz de millet bunu görüyor; zaman zaman Hükümetler üzerinde, demokrasi dışı, siyaset dışı güçlerin etkileri ve baskıları var- bu baskılar karşısında, hangi hükümet olursa olsun -54 üncü Hükümet mi, 55 inci Hükümet mi, fark etmiyor bizim için- kim, siyaset dışı birtakım güçlerin karşısında kendisini baskı altında hissediyorsa, biz, onlara demokrasi adına güç vermeye hazırız. Yani, mesele, Türkiye’nin kendisine sahip çıkmasıdır, Parlamentonun kendisine sahip çıkmasıdır, bunu deklare etmesidir.

Burada, bu tartışmaları, kısır çekişmeleri bırakalım; bütün partiler, şu genel görüşmenin sonucunda, ortak bir karar çıkaralım, kanaat çıkaralım, dışarıya ve içeriye mesaj verelim; Parlamentonun kendi meselelerine sahip çıktığını, demokrasiye sahip çıktığını, Türkiye’de, Parlamentonun üzerinde başka bir kurumun tanınmayacağını, millet iradesine sahip çıkılacağını ifade edelim. Bizim, talebimiz, isteğimiz de bundan ibarettir ve Türkiye de bizden bunu beklemektedir, millet bizden bunu bekliyor. Akşam ne olacak diye yatıp, sabah kuşkuyla kalkmak istemiyor millet; parlamentosuna güvenmek istiyor, parlamentosunun bu konuda fikir birliği içerisinde olmasını istiyor.

İktidarlar ile muhalefetin çekişmesi, demokrasinin gereği; ama, demokrasiye sahip çıkmanın, iktidar mücadelesinden çok ayrı olarak değerlendirilmesi lazımdır. Biz, bu katkıları her zaman vermeye hazırız. Türkiye’nin bu ihtiyacını karşılamanın yolu da, bütün siyasî partilerin, Parlamento, millet iradesi ve demokrasi konusundaki konsensüsünü açıkça deklare etmesi ve ifade etmesidir.

Bu duygularımı burada ifade etmiş oluyorum.

Saygı sunuyorum; teşekkür ederim. (BBP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

2. – Kayseri MilletvekiliAbdullah Gül’ün, Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Yine, Sayın Abdullah Gül, gönderdiği bir pusulada “ANAP temsilcisi kürsüde, ismimi zikrederek, Bakanlıkta, katılmadığı, tamamen yalana dayalı bir söz söyledi” diyor.

ABDULLAH GÜL (Kayseri) – İllegal toplantı...

BAŞKAN – Sayın Yalova, hakikaten, Müslüman Kardeşlerle beraber Sayın Gül’ün, bakanlıkta bir toplantı yaptığından bahsetti. Sayın Gül, yalnız toplantı yapıp yapmadığınıza bağlı olarak size 2 dakika söz veriyorum.

ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Tamam, sağ olun.

BAŞKAN – Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Yalova, bu yanlışı sık sık yapıyorlar. Aslında, Fransa’da yayımlanan Le Monde Gazetesinin İngilizce ve Fransızca olarak yayımlanan haftalık haber bülteni, benim, bakanken, Müslüman Kardeşler teşkilatına bağlı bazı liderlerle Sayın Erbakan’ı buluşturup, burada, Türkiye’nin bazı meselelerini konuştuğumuzu yayımladı. (ANAP sıralarından “Doğru” sesi)

Doğru değildir, yalandır!

Bunun üzerine, ben, hemen Le Monde’u tekzip ettim ve gönderdiğim tekzip Le Monde’da yayımlandı ve yayımladıkları sayıyı bana da gönderdiler.

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Hayır...

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Müsaade et, müsaade et kardeşim, müsaade et...

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Bir şey demedim.

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Bu, Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı. Cumhuriyet Gazetesine, Le Monde’da yayımlanan düzeltmeyi gönderdim. Daha sonra, Sayın Yalova, sık sık bunu kullandı ve geçenlerde, Hürriyet Gazetesinde, Güzin isimli bir hanımın köşesinde, resmiyle beraber çıktı ve bunları anlattı. O hanıma da bu tekzipleri, Fransa’da, İngilizce ve Fransızca olarak yayımlanan bu yayındaki düzeltmeleri gönderdim; ama, basın ahlâk ve yasasına uyup, bana ne bir haber verdi ne de onu sütununda düzeltti.

Şimdi, bunu, gelip burada söylemeniz çok ucuzculuk doğrusu; bunu, lütfen, bir daha yapmayın, çok mahcup olursunuz.

Teşekkür ederim. (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Yapısına da uygun, karakterine de uygun.

YÜKSEL YALOVA (Aydın) – Sen kendi karakterine bak.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gül.

VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)

1. – Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 33 arkadaşının, rejim tartışmaları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21) (Devam)

BAŞKAN – Efendim, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Kütahya Milletvekili Sayın Emin Karaa. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA EMİN KARAA (Kütahya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ararejim tartışmaları konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmesi için, Demokratik Sol Parti Grubu adına, söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye’de, son günlerde yoğun bir ararejim tartışması başladı. Bu konuda, öncelikle, meselenin tam adını koymak gerekir. Ararejim diye bir tanımlama ne demektir? Siyasetçilerin ve basının tartıştığı ararejimden kastedilen, Silahlı Kuvvetlerin bir müdahale yapıp yapmayacağıdır.

Dünya üzerindeki müdahaleleri, darbeleri incelediğimizde, ya bir ekonomik çöküntü ya bir askerî yenilgi ya sosyal patlamalar ya tam bir kargaşa ya içsavaşa yol açabilecek çatışmaların birinin veya birkaçının mevcudiyetiyle, bu şartların gerçekleşmesiyle olduğunu görüyoruz.

Bu şartlar gerçekleşmezse, müdahale veya ararejim olmaz; olursa, sorumsuz bir kişinin ihtirası, bir topluluğun iktidar hevesiyle gerçekleşir ve gayrimeşru kalmaya mecburdur.

Ne yazık ki, Türkiye, otuzsekiz yıldır, sürekli askerî müdahalelerin çevresinde yaşamaktan kurtulamıyor. Ararejimler, gelişmiş demokratik ülkelerin değil, daha çok az gelişmişliğin bir göstergesidir.

Ararejimi bu ülkede kim ister? Önceki askerî yönetimlerde, aylarca, yıllarca hapislerde yatanlar, mahkeme kapılarında bekleşenler, tutuklananlar, göz altında tutulanlar, niye bir ararejimden yana olsunlar?

Sayın milletvekilleri, dini siyasete alet etmek isteyerek ülkeyi çıkmaza sokanların, demokrasiyi emellerine ulaşmak için giden bir tren gibi görmeleriyle, irticaa yönelmeleriyle, 75 yıllık cumhuriyet tarihinde, hiçbir zaman, kadınlarımız, genç kızlarımız arasında sorun olmamış başörtüsünü siyasî bir simge olarak kullanmalarıyla, toplum içerisinde karışıklık yaratılmıştır. Başörtüsü, laik, demokratik cumhuriyete karşı bir başkaldırı simgesine dönüştürülmüştür. Türkiye’de, her duyarlı yurttaş, kurum ve kuruluşun, irticaî faaliyetler konusunda göstermiş olduğu duyarlılığı, elbette, Türk Silahlı Kuvvetleri de göstermiştir. 28 Şubatta alınan Millî Güvenlik Kurulu kararlarının altına cumhuriyeti ve ülkesini seven herkes imza atar. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Anayasanın çizdiği çerçevede, kaynağını Anayasadan ve kanunlardan alarak yerine getirdiği bir davranış için bir başka anlam çıkarmak, bir ararejim arayışı içine girmek son derece sakıncalıdır. Türkiye’de, din, siyasete alet edilmeseydi, Kur’an kursları, imam-hatip liseleri kendi statüleri içinde rahat bırakılsaydı, 28 Şubat kararlarının alınmasına hiç hacet kalır mıydı...

Türkiye’de, kimileri, hemen her dönemde, askerî darbe imalarında ve darbe kışkırtıcılığında bulunmayı bir alışkanlık haline getirmişlerdir. Günlerdir sürdürülen darbe ve ararejim kışkırtıcılığından kaynaklanan yapay bunalım, ne mutlu ki, yaratıcılarının isteği doğrultusunda devam etmemiştir. Devletin bütün organları gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri de, görevini, Anayasanın çizdiği çerçeve içinde, kaynağını Anayasadan ve yasalardan alarak yerini getirmektedir; kaldı ki, Anayasanın 5 inci maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri arasında saydığı cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi, Meclisin ve Hükümetin olduğu kadar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de görevidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin laiklik konusundaki duyarlılığı, cumhuriyetin en büyük güvencesidir. Hiç kimse, ordumuzu siyasî iktidar mücadelesine alet etmek gibi bir gafletin içine düşmemelidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önerge sahiplerince önerge metninde ima edilen, ulusal iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir gücün bulunduğu kanısına kapılınması son derece yanlıştır. Demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla işler kılmak, bu ülkede yaşayan ve sorumluluk sahibi herkesin en başta gelen görevidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokrasiye bağlılığından kuşku duymak, hem ordumuzu hem de rejimi yıpratmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

Ülkemizin ve halkımızın yararına birçok önemli reformun gündeme geldiği, Hükümetimizin uyum içinde canla başla çalıştığı bir sırada, darbe ve ararejim söylentileri yaymak, askerî müdahale kışkırtıcılığı yapmak, son müdahalenin etkisinden hâlâ kurtulamamış olan demokrasimizi zayıflatmak dışında hiçbir amaca hizmet etmeyecektir.

Genel görüşme metninde yer alan “Türkiye, bir süreden beri çok yönlü kriz yaşamaktadır. Bu ülkenin insanları her sabah yeni kâbuslarla uyanmakta, geleceğe olan güveni her geçen gün biraz daha azalmaktadır. Bu kriz ve güvensizlik, giderek, Türkiye’yi geri dönülmez, telafisi güç bir konuma sürüklemektedir. Siyasî kriz, nerede ise, devlet krizine, demokrasi krizine dönüşecektir” paragrafı, ne kadar talihsiz bir beyandır ki, sahiplerinin, umutsuzluğun ötesinde, nerede ise, beklentilerini ifade etmektedir.

Darbelere, ararejimlere, Meclislerin çalışmamasıyla, ülke sorunlarının çözümünün tıkanmasıyla, gündeminde çaresizlik oluşmasıyla gidilir. Oysa, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin gündeminde, vergi reformu var; kayıtdışı ekonomiyi kayda bağlayıp, enflasyonu aşağıya çekmek ve gelir dağılımında adalet sağlamak var. Hükümetin gündeminde, sosyal güvenlik var; işsizlik sigortası var. Hükümetin gündeminde, insan hakları var; düşünce suçlarında yeni düzenlemeler var; yerel yönetimler reformu var; haller yasası var. Hükümetin gündeminde, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun hızla kalkındırılması var. Hükümetin gündeminde, enerji santralları var; doğalgaz ve petrol boru hatları var; Karadeniz kıyı yolu var; yeni havaalanları var. Hükümetin gündeminde, yıllardır yapılamayan hukuk reformları var; insan haklarıyla ilgili düzenlemeler, yeni bir Türk Ceza Kanunu, yeni bir Türk Medenî Kanunu çalışması var. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, kısacası, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin gündeminde, kimilerinin hayalini bile kuramadıkları reformlar, atılımlar, yatırımlar var. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu devlete, bu millete hizmet etmek, çalışmaktan geçer. Yoksa, kimi darbe ve ararejim meraklılarının tartışmalarıyla bu milletin ve devletimizin kaybedecek bir dakikası bile yoktur.

İşte, bu nedenlerle, genel görüşme açılmasını uygun bulmadığımızı ifade eder, saygılarımı sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaa.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Zabıtlara geçsin diye yüksek sesle söylüyorum: Konuşman harikaydı.

BAŞKAN – Kısık sesle yapılan konuşmalar zabıtlara geçmiyor mu...

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Duyulmuyordur diye söyledim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Sayın Mahmut Yılbaş; buyurun efendim.

Süreniz 20 dakika.

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım; şahsınızda, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Genel görüşme önergesi üzerinde, Demokrat Türkiye Partisinin düşüncelerini ifade etmek için huzurunuzdayım. Bu mikrofonda söylenenler, ister yüksek sesle olsun ister kısık sesle olsun, herhalde, kayıtlara, zabıtlara geçiyordur; onun için, fazla bağırmayacağım, daha ziyade sesli düşünmeye çalışacağım.

Hepinizin malumu olduğu üzere, geçen hafta pazartesi günü, genel görüşme talebi Danışma Kuruluna gelmişti; orada, arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmede, eğer bir mutabakat aranıyorsa, bu genel görüşmenin bu hafta değil de gelecek hafta yapılmasını önerdik, arkadaşlarımız tarafından da bu olumlu karşılandı ve aradan bir hafta geçtikten sonra Genel Kurulun gündemine geldi ve görüşmeler sürüyor.

Sayın milletvekilleri, bunu şunun için anlatıyorum: Acaba, bu genel görüşme geçen hafta salı günü olsaydı, bu Meclisin hali ne olurdu.

Biz, Demokrat Türkiye Partisi olarak, son onbeş günde yaşanan olayları -Sayın Genel Başkanımızın ağzından ifade ettiğimiz gibi- sanal bulmuştuk, yapay bulmuştuk; Türkiyemizin gerçek bir gündemi olmadığını ifade etmiştik.

Bu, bizi yanıltmadı; gelişmeler ciddî olmayınca, temeli olmayınca -saman alevi gibi- El Nino olayına dönüşmedi ve Türkiye’nin gündeminden çekti gitti. Hatta, öyle iyiliklere de vesile oldu ki, sadece o makamlarda, o mevkilerde bir aralık gündeme gelen konular, siyasî partiler arasında da görüşmelere vesile oldu. Sayın Başbakanımızın, hafta sonunda, CHP lideri Sayın Baykal’la yapmış olduğu görüşme, ülkemize yeni boyutlar kazandırma gibi bir özelliği de taşıdı. İşte, seçim tartışmaları gündeme geldi. İnşallah, bunu da biz, ülke olarak, öyle zannediyorum ki, sapla samanı birbirine karıştırmadan kendi gerçek boyutuyla çözümleyeceğiz. Mesele, sadece, ülkenin bir an evvel seçime gitmesi değil, ülkenin, sonunda seçime gitmekten pişman olmadan çıkmasını sağlamaktır. Bunun için, Demokrat Türkiye Partisi olarak elimizden gelen gayreti göstereceğiz.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel ifade ettiğim gibi, hafta happy end’le bitti, mesut şekilde bitti; mesutlar, müteessir olmadılar ve ülkemiz bir ışıklı haftaya başladı. Bu ararejim tartışmaları, siyasetin güncel etkileri dışında değerlendirilirse, öyle zannediyorum ki, ülkede birçok insan hemfikir olabilir. Nedir; denilir ki: “Ararejimin bir güncel boyutu var.” İşte, bu güncel boyutu, onbeş günle bağlamak da doğru değildir; güncel boyutu, 28 Şubat 1997 tarihinden başlayarak bugüne kadar gelen bir boyuttur. Burada, o tarihte, sayın parti liderlerinin, Sayın Erbakan’ın, Sayın Çiller’in, Sayın Baykal’ın -eğer, arkadaşlarımız arzu ederlerse- 1997’nin ocak ayından başlayarak gündeme getirdikleri konular vardır; Sayın Çiller’in vardır, Sayın Erbakan’ın buna verdiği cevaplar vardır, vardır da vardır... Onun için, geçmişe dönüp de, bu işleri fazla karıştırmanın bir anlamı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, ancak, bu konuşmayı yaparken, zaman zaman aklıma gelen konular oluyor; kimini sesli hale dönüştürüyorum, kiminden de sarfınazar ediyorum; ama, bundan sarfınazar etmeyeceğim. Güzel bir atasözü var; bu atasözü diyor ki: “İnsanı düşüren dağ değildir, dağın yolundaki taşlardır.” Şimdi, burada, Türk siyasetinin kronikleşmiş rahatsızlıklarını dikkate almadan, yani yol üzerindeki taşlara bakmadan, dağa bakıp da “bunun sorumlusu dağdır” demenin Türk demokrasisine ve Türk demokrasisinin geleceğine ciddî katkısı olduğunu ifade etmek ve bundan olumlu sonuçlar beklemek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu meselenin kronik boyutuna baktığımızda göreceğiz ki, Türkiye, çok partili hayata girdikten sonra, yani 1950’den sonra, 1960’ta bir olayla karşılaşmış; 27 Mayısta vuku bulan bir olay. Bu olay, çok kısa bir dönem sürmüş -bir birbuçuk yıl kadar- bu dönem içerisinde “1961 Anayasası” dediğimiz anayasa oluşturulmuş ve bu Anayasa da, o zaman “Kurucu Meclis” adı altında bir Meclis meydana getirilerek oluşturulmuştur. Çok olmamakla beraber, bugünkü 20 nci Dönem içerisinde, Kurucu Mecliste görev yapan ve 1961 Anayasasının hazırlanmasına katkıda bulunmaktan dolayı gurur ve iftihar duyan milletvekili arkadaşlarımız vardır.

Değerli arkadaşlarım, 27 Mayısa gelinmesinin sebeplerine bakıldığında, sebeplerin altında, bir iktidar-muhalefet uzlaşmazlığının, bir iktidar-muhalefet anlaşmazlığının ne denli boyutlara vardığını, eğer, biz gözardı edersek, zaman zaman, demokrasimizi, hiç istenilmediği şekilde maruz kalabileceği ihtimallerden kurtarmamız mümkün olmaz.

Demek ki, 1960’ta, on yıl sonra, onu takip eden 1971’de,12 Martta -ki, bu, son güncel boyutunda, 27 Marta takaddüm eden günlerde, bir siyasî parti sayın lideri tarafından da o sendrom dile getirilerek- bugünkü güncel meselenin önü açıldı ve ondan sonra da, kurumların başında olanlar birbirlerine “dayatırım da, dayatmam” sözcükleriyle mukabele ettiler ve arkasından da, hepinizin çok yakından bildiği gibi, siyasetin içinde olanların, en azından, bilmesi gerektiği gibi, bir 12 Eylül 1980 olayı yaşandı; onda da, adı Kurucu Meclis olmamakla beraber, bir Danışma Meclisi oluşturuldu ve bugün, yine de, bu Meclisin altında, o zaman çok genç yaşta olup Danışma Meclisine üye olanlar ve siyasî hayatlarını da, Danışma Meclisinde gösterdikleri başarıyla sürdüren milletvekillerimiz vardır.

Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası ile 1961 Anayasasını karşılaştırdığımızda, görüyoruz ki, 1961 Anayasası daha sosyal, daha demokratik, insan haklarına, hukuk devleti prensiplerine daha saygılı olan bir anayasa. Bunu, şunun için anlatıyorum: Acaba -kendi kendime düşünüyorum- ararejim dediğimiz şey, bir sebep midir, sonuç mudur? Eğer, biz, buna karar verebilme yeteneğine sahipsek ülke olarak, mutlaka, çözümünü de getirmemiz ve o çözümü de, yaşanabilir, sürdürülebilir bir demokrasi kuralı olarak getirmemiz mümkün olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman, insan bünyesi -hepimizin bildiği gibi- çeşitli virüslerin etkisi altında kalır ve biz, onların insan bünyesindeki göstergeleriyle o hastalığı tanırız; grip de öyledir, yüksek ateş çıkar, bütün bünye kırgın olur ve biz zannederiz ki, grip virüsü ateştir, grip virüsü kırgınlıktır; onlar bir sonuçtur. Biz, eğer, vücudun bağışıklığını, vücudun immütesini zorlarsak, sonuçta, ateşlenmek ve kırgınlıklara duçar olmak kaçınılmaz hale geliyor, bizim gibi, demokrasiyi yerleştirme mücadelesinde olan ülkelerde.

Yine, bu arada bir şeyi daha ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Tabiî, siyaset, ülke yönetimi, sosyal olayların üzerinde, piramidin üzerinde olan, çok ciddî bir olaydır. Onun altında olan daha küçük sosyal olaylar vardır günlük yaşamımızda; spor, bunlardan bir tanesidir. Spora bakıyoruz, birtakım kurallar insanlar tarafından daha ciddîye alınıyor. Değerli arkadaşlarım, mesela futbol -benim bilebildiğim kadarıyla, yanılmıyorsam- 70x105 metre ölçülerinde bir sahada oynanır ve topun, o saha içerisinde kalması ve yine o saha içerisinde belirli kurallara göre oynanması şarttır.

Değerli arkadaşlarım, voleybol da öyledir; o da 8x16 metre ölçülerinde bir alanda oynanır. Eğer, oyuncular bu alan içerisinde kalmazlar ise, kendi becerilerini, niyetlerini ve arzularını önplana çıkarırlar, hele bir de tribüne karşı oynamak isterlerse, her smaçları ya auta düşer veyahut da hakem, artık yapılan fauller neticesinde gösterdiği iki sarı kart nedeniyle, sonunda kırmızı kartı da göstermek mecburiyetinde kalır.

Değerli arkadaşlarım, sözün özü şudur: Elimde anayasalar var, 1961 ve 1982 Anayasalarının 2 nci maddelerinde hemen hemen, beş aşağı beş yukarı, aynı şeyler söylenmiştir. Beni bağışlayınız, aklınızdan hiç de öyle bir şey geçirmeyiniz, ben burada ne birilerine ne de o birilerinin meydana getirdiği siyasî kuruluşlara bir şeyler söylemek istemiyorum; burada, sadece demokrasi konusundaki düşüncelerimi sesli olarak dile getiriyorum. Ne deniliyor 1961 Anayasasının 2 nci maddesinde: “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”

Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasasının 2 nci maddesinde de “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” denilmektedir. Değerli arkadaşlarım, eğer bununla yetinmiyorsak, döner, 1924 Anayasasının 2 nci maddesine de bakar ve burada da buna benzer bir hükümle karşı karşıya geliriz.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi, biraz evvel de ifade etmeye gayret gösterdiğim gibi, bir hukuk rejimidir. Anayasalar, bu hukukun en üst unsurlarıdır. İster bireyler ister topluluklar, Anayasanın bu hukuk düzenini dikkate almadan veya onu saygıyla karşılamadan, günlük yaşamlarını ve siyasal yaşamlarını planlamıyorlarsa -belki, yerinde değildir; ama, öyle zannediyorum, uygun bir tabirdir- eğer, siyaset stratejilerini, uzun vadede, hukuka bina etmiyorlarsa, kaçınılmazdır hukukla karşı karşıya gelmek. Eğer, Anayasaya rağmen, hukuka rağmen, bizler, hem birey olarak hem toplum olarak siyaset yapmaya hevesliysek, bunun sonuçlarına da hem birey olarak hem de topluluk olarak katlanmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, aksi halde, biz, hiçbir bedel ödemeden, kendi kafamızdaki dünyayı, bizim dışımızdakilere kabul ettirmek gibi bir çabanın içerisinde oluruz ki, bu çaba, hiçbir zaman, anayasalar ve hukuk açısından kabul görmez.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Genel Başkanımız, Türk kamuoyunun, Türk siyasetinin çok yakından tanıdığı mümtaz bir insandır. Onun demokrasi mücadelesi orta yerdedir. Bizim, oturup da, Demokrat Türkiye Partisi olarak, bu anlayışın dışarısında bir istek ve davranış içerisinde olmamız söz konusu olmaz. Bu, mümkün değildir. Hatta, bu Parlamento altında, demokrasiye özlemin, demokrasiye saygının bir ifadesi olarak “tik” soyadı ilavesi olmadan, doğrudan doğruya “demokrasi” adını alan, “demokrat” adını alan bir partinin üyesiyiz.

Değerli arkadaşlarım, onun için, her zaman, anayasal ölçüler içerisinde, bir sivil toplumdan yanayız. Bu ülkenin kurum ve kuruluşlarının -başta Parlamento olmak üzere- birbirleriyle samimî, açık, dürüst ilişkiler içerisinde olmasından yanayız.

Değerli arkadaşlarım, ülkede, yetkililerin, bu ülkenin içerisinde bulunduğu sorunları dikkate alarak, içerisinde bulunduğu problemleri dikkate alarak, davranışlarını ve siyasetlerini bina etmelerinin yanındayız.

Bu ülke, dünyada birinci sırada enflasyonla boğuşan bir ülkedir. Bu ülke, hemen hemen ondört yıldır bölücülük hareketine karşı uğraş veren ve bunun çağdaş, hukukî boyutunu araya araya ve bulan da bir ülkedir.

Değerli arkadaşlarım, bu ülke, sosyal yaşamında ikiyüz yıllık bir kültür ikileminin toplumda yarattığı rahatsızlıkları, bütün bireyleriyle göğüsleme çabası içerisinde olan bir ülkedir. Kim ki, yetkisi, makamı, mevkii, seçilmişliği veya atanmışlığı önemsemeden; kim ki, bu ülkenin problemlerine isteyerek veya istemeyerek tek bir problem daha katarsa; kim ki, bu meseleleri ağırlaştırıcı bir davranış içerisinde olursa, maksadı ve niyeti ne olursa olsun, bilinmelidir ki, ülkemin hayrına davranmıyordur. Bu çatı altında başlatılmak suretiyle, değerli milletvekilleri, bizim birinci görevimiz bu. Bu çatı altında biz uzlaşacağız; sözde değil, düşüncelerde uzlaşacağız. İnançta dediğimizde, hiç olmazsa, ortak düşüncelerimiz, birimize yakın olursa birimizin tamamen uzağında olmayacak. Bu ülkede, demokrasi denilince, her şeyden evvel, bu çatı altında bulunan 550 kişinin ortalama olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, süreniz doldu. Size de 2 dakika veriyorum.

Buyurun.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, 2 dakika daha eksüre veriyor musunuz; yoksa... Çünkü, bana fazla sempatiniz yok da...

BAŞKAN – Veriyorum efendim; herkese verdim, size de 2 dakika eksüre veriyorum. Partilerin büyüklüğünü hesaba katmadan, herkese eşit davranıyoruz.

Buyurun.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum efendim.

Ben de, sözü fazla uzatmayacağım.

Değerli arkadaşlarım, burada, mutlaka, bize bu yolu gösterecek tecrübeli liderlerimiz var. Bunu, herhangi bir etki altında kalarak söylemiyorum. Mutlaka göreceğiz; çünkü, elli yıla yakın bir zamandır, düşe kalka, buraya kadar geldik. Bunun sorumlusunun, dağ mı -biraz evvel söylemiştim- dağ yolundaki taşlar mı olduğunu mutlaka ayırmak mecburiyetindeyiz; dağlara küsmenin hiç anlamı yok. Bir gün “aş pişti; ama, bayram geçti” demeyelim.

Yine, son günlerde, bu mesele gündeme geldiğinde sık sık okuduğum ve çok beğendiğim bir kıtayı tekrar okuyarak huzurunuzdan ayrılacağım:

“Söz ola kese savaşı,

Söz ola bitire başı,

Söz ola ağulu aşı,

Bal ile yağ ede bir söz.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (DTP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılbaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Altan Öymen; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öymen, süreniz 20 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; konumuz olan genel görüşme önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım; Yüce Heyetinize saygılarımı sunarım.

Önergede, demokratik siyaset hayatımızın içinde bulunduğu sıkıntılardan, rahatsızlıklardan söz ediliyor. Bu doğrudur. Siyaset hayatımız, bir süreden beri, bunalımlı, sıkıntılı, rahatsızlık verici bir dönemin içindedir; fakat, bunun temel nedenine doğru teşhis koymak gerekir. Bizce, bu teşhise varmak için, her şeyden önce, şu gerçeği göz önünde tutmak lazımdır: Türkiye’de, demokratik cumhuriyetimizin temel niteliklerini içtenlikle kabul etme ve onların gereğini yerine getirme konusunda bir mutabakat eksikliği vardır. Bu rahatsızlıkların temel nedeni budur. Bu temel nedeni görmeden veya görmezlikten gelerek, meseleyi, sadece bir sivil-asker meselesi olarak almak ve algılamak yanlıştır.

Bu mutabakat, şu iki zemine dayandırılmalıdır: Biz, demokratik rejime demokrasidışı bir asker müdahalesini elbette istemeyiz. Bunun, darbesi, dolaylı müdahalesi, ararejimi, muhtırası dahil, hiçbir çeşidini tasvip etmemiz mümkün değildir; ama, biz, ülkemizin, birtakım sivil hareketlerle çağdışı bir rejime sürüklenmesini de istemeyiz. O da, demokrasinin bir başka yoldan tahrip edilmesi, yok edilmesi demektir. Ülkemizi bu yola sürüklemek isteyen veya buna, istemeseler bile, gafletleriyle zemin hazırlayan hareketleri de tasvip etmemiz mümkün değildir.

Mesele, bu iki ayrı tehlikenin de gelişmesine, siyasetin sorumluları tarafından fırsat verilmemesi meselesidir; onlar tarafından, siyasetin sorumluları tarafından fırsat verilmemesi meselesidir. Tabiî, özellikle iktidarda bulunan siyasetçiler buna özen gösterirlerse, bu sıkıntıların doğmasına, burada, bu gibi konuları görüşmemize hiç gerek kalmaz. Genel görüşme önergesiyle burada görüşülmesi istenen konunun temelinde, işte, bu özenin bir türlü gösterilememesi vardır.

Ülkemizin çağdışı bir rejime, dolayısıyla, demokrasidışı bir rejime sürüklenmesi endişesine yol açan hareketlere karşı, rejimin güvencesi, Anayasamızın laiklik ilkesidir. Bu ilke, Anayasaya, süs olsun diye, lüks olsun diye konulmuş değildir; tarihimizden gelen çok acı ve ıstıraplı tecrübelerin sonucunda, demokratik cumhuriyetimizin temel niteliğini belirleyen bir ilke olarak konulmuştur, demokrasinin olmazsa olmaz bir ana unsuru olarak konulmuştur. Gerçi, bu “laiklik” kelimesi üzerinde, Anayasanın bu ilkesi üzerinde söylenen söz çoktur. Bazıları, bu tartışmada, bu ilkeye doğrudan doğruya karşı çıkarlar, bunun -Anayasada “değişmez” denildiği halde, “değişmesi teklif dahi edilemez” denildiği halde- değişmesini isterler; bazılarıysa, bunu ilke olarak reddetmezler, ama, buna öyle yorumlar getirirler ki, bu ilkenin varlığı ile yokluğu arasında hiçbir fark kalmaz veya bazen, laikliği, dine saygılı olan laiklik, saygılı olmayan laiklik gibi ikiye tasnif etme yorumları gözükür ki, bunlar da ayrı bir kavram kargaşasına neden olur. Laikliğin kendisi, zaten, dine saygılı olmakla özdeştir. Laiklik sayesindedir ki, dinin günlük siyaset işlerine karıştırılması önlenmiş ve din, Allah ile kul arasındaki yüce mevkiine çok daha doğru bir şekilde, çok daha isabetli bir şekilde getirilmiştir.

Biz, burada, tabiî, bu tartışmanın çok çeşitli yanları üzerinde durmak yerine, Anayasanın laiklik ilkesinin zeminini oluşturan 24 üncü maddesine değinmekle yetineceğiz. Bu madde, hepimiz biliyoruz ki, herkesin dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu vurgulamasının yanında, hiç unutulmaması gereken iki kuralı da içerir:

1- Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini, kısmen de olsa, din kurallarına dayandırmaya kalkamaz.

2- Kimse, o amaçla veya siyasî veya kişisel çıkar sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

24 üncü maddenin son fıkrası böyle der; ama, bu fıkra, laikliği tartışmaya açan bazı çevrelerce -demin belirttiğim gibi- bazen görmezlikten gelinir, bazen de ayrıntıdan ibaret diye yorumlanır. Oysa, laiklik ilkesi, sadece demokrasinin olmazsa olmaz şartı değildir. Laikliğe karşı olan hareketler, onun yerine, şer’î hukuku getirmek isterler. Şer’î hukuku getirmek de, demokrasinin ayrılmaz parçası olan insan hak ve hürriyetleriyle bağdaşmaz; çünkü -birçok şey söylenebilir bu konuda; ama, bir nokta çok önemlidir- kadın-erkek eşitliği o hukukla ortadan kalkar; kadının şahitliği mahkeme önünde yarım sayılır ve miras hakkı konusunda da öyledir. Böyle bir düzen içinde, kadın-erkek eşitliğinden bahsetmek söz konusu olamayacağı için, insan hak ve hürriyetlerinden bahsetmek mümkün olmaz; dolayısıyla, demokrasiden bahsetmek mümkün olmaz. Bu konunun, sadece demokrasiyle değil, bizim tarihimizle de ilgisi vardır. İkiyüz yıldan beri -hatta, daha öncsinden beri- bu ülkede çağdaşlık namına, ilericilik namına ne yapılmak istenilse, karşısına malum taleplerle çıkılmıştır. III. Selim zamanını, II. Mahmut zamanını bir yana bırakalım, benim gençliğimde, 31 Mart dönemini, 31 Mart gününü yaşamış olanlar sağdı, bize de anlatırlardı. Biri, benim Sayın Ecevit’le birlikte genç olarak başladığım gazeteden Hüseyin Cahit Yalçın’dı. 31 Mart hadisesinden tesadüfen kurtulmuştu; onu öldürmek istemişler, benzettikleri için, onun yerine başka bir milletvekilini öldürmüşlerdi. Milletvekilleri, nazırlar -o zamanki deyimle- öldürülenler arasındaydı. Fes yerine kalpak giydikleri için dinsiz sayılanlar, mektepli denildiği için, mektepten yetiştikleri için subaylar arasında dinsiz sayılanlar, İstanbul’un sokaklarında, sorgusuz sualsiz linç edilmişti. Bunu hatırlayanlar benim gençliğimde sağdı; onları dinleyenler de şimdi sağ. Ayrıca, o konuda pek çok kitap yazıldı, anı yazıldı; onları okuyan birçok kimse de var.

Sadece 31 Martla ilgili olarak değil, millî mücadele sırasında olan bitenler de yine hatırlardadır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde millî mücadele devam ederken çıkan isyanların temelinde, yine, o ikiyüz yıldan beri söylenen “din elden gidiyor” iddiası vardır, buna dayanarak yapılan şiddet eylemleri vardır. Cumhuriyet dönemi de bu hassasiyet içinde geçmiştir. Demokrasi dönemine geçildiğinde, tabiî, hürriyetlerin genişletilmesi, tek parti döneminin zarurî koşullarının değişmesinin sonucu olarak ihmal edilmiş olan bazı hususlarda yeniden faaliyet gösterilmesi gibi konular ortaya çıkmıştır; fakat, bu da zaman içinde bir demokratik hak olarak gelişirken, Anayasanın -1961 Anayasasının da, 1982 Anayasasının da- laiklikle ilgili hükümlerine aykırı bir şekilde, onu aşacak şekilde, yine, şer’î devlet özlemlerine yönelik bir şekilde bu maddenin ihmal edilmesi, bu maddenin çiğnenmesi yolunda hareketler de ortaya çıkmıştır.

Şimdi, bütün bunlar göz önünde tutularak, hele bizim tarihimiz göz önünde tutularak, laiklik konusunda gösterilen hassasiyeti yadırgamamak lazımdır. Bazen bunu aşırı görenler olsa bile “canım ortada bir tehlike yok” denilse bile, bu tehlikenin varlığı ve bu tehlikeden korunulması gerektiği, Türkiye’nin çok geniş bir kesiminde bir inanç halindedir, yaygın bir inanış halindedir. Sadece askerlerin, Millî Güvenlik Kurulu üyelerinin meselesi olarak değil, Türkiye’nin her köşesinde bu konuda büyük hassasiyet gösteren yüzlerce insan vardır, bütün Türkiye’de milyonlarca insan vardır ve büyük çoğunluk, yani, tahmin edilemeyecek kadar büyük bir çoğunluk, bu ilkenin, laiklik ilkesinin arkasındadır. Çok değil -bundan önce, burada, 28 Şubattan bahsedildi- 28 Şubattan önceki günleri hatırlarsak, İstanbul’un bir köşesinde başlatılan bir ışık kapatma eylemi, birkaç gün içinde Türkiye’nin en ücra yerlerine kadar yayılmıştır. Bu hassasiyete dayanarak -başlangıçta mutabakattan bahsettim, bir arkadaşım “konsensüs” kelimesini kullandı- bu konuda Meclisimizin ortak bir görüşe varmasında fayda var.

Şimdi, çıkan -burada, bazıları “kriz” dedi, bazıları “bunalım” dedi, bazıları “sıkıntı” dedi- o hadiselerin temelinde de bu mutabakat eksikliği var. Aslında, herkes, bu Mecliste bulunan hepimiz, laikliğin önemine, laikliğe yönelik hadiselere karşı, gelişmelere karşı tedbir alınması gereğine inanıyoruz, bunu biliyoruz; hükümetler de biliyor. Nitekim, bu Hükümetin son bir hafta, on gün içindeki konuları budur, açıklamaları böyledir; irtica tehlikesine karşı en yoğun faaliyeti kendisinin gösterdiğini söylemektedir. Başbakanın dün gece yaptığı, verdiği beyanatta, yine, bu görüş vardır; getirdiği irtica paketinden bahsetmektedir. İrtica paketi denilince, birçok kanun önümüze geliyor, aynı zamanda, idarede bazı değişiklikler önümüze geliyor; fakat, acaba niçin bunlar son sırada, son bir haftaya, birbuçuk haftaya sıkıştırılmıştır sorusu akla gelince...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Emir öyle geldi.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) – ...bunun karşısına doğru dürüst bir cevap bulunamıyor. Demek ki, kendi beyanlarına göre bu Hükümet inanıyor ki, irticayla etkin bir şekilde mücadele edilsin. Bu, onun bir inancı. O zaman, bu inancını yürürlüğe koymak için, uygulamaya koymak için, niçin dokuz aydan beri beklemiştir?! Getirdiği tasarıların bir kısmı -öyle Ceza Kanunu falan gibi kocaman tasarılar değildir- birkaç maddelik tasarılardır. Bunlar, buraya, bu dokuz ayın içinde, parça parça, peyderpey getirilse, hem burada doğru dürüst konuşulur hem yürürlüğe girer ve bunlara çoktan alışılmış olurdu. Şimdi, hepsi birden getiriliyor.

Bazı yöneticilerin, idarecilerin görevden alınması, başka yerlere nakledilmesi, zaten, hükümetin takdirinde olan bir şeydir; gerekçe göstermeye gerek yok. Bu Hükümet, kurulduğu andan itibaren pek çok tayin yapmıştır, pek çok görevden alma yapmıştır; bunlar arasında, niçin bugün herhangi bir şekilde suçlanan kimselerin değiştirilmeleri de sağlanmamıştır?! Kaldı ki, bu, Hükmetin, tamamen kendi takdiriyle yapabileceği bir şeydir; ama, şimdi, burada, gerekçe gösterilerek, ilan edilerek, şu şöyledir, bu böyledir denilerek bu yapılırsa, birtakım sıkıntılar doğuyor; en azından, bu suçlama karşısında kalanlar, haklarındaki iddiaların ispat edilmesini istiyorlar; hukukî sonuçlar da doğuruyor; ortaya, belki, aralarında yanlışlıklar varsa, bunların da tartışılması gibi bir ortam çıkarıyor.

Tabiî, bu niye böyle oldu denildiğinde, akla, bu tedbirlerin alınmasının ilan edildiği günden iki gün önceki “kumandanlar bildirisi” geliyor. Hükümet, madem, buna, bütün bu tedbirelere inanıyordu, bunun, bu bildiriden sonra olması, bu bildiriden sonraya kalması, elbette, pek inandırıcı olmamıştır. Gerçi, Hükümet sözcüleri bunun tamemen bir tesadüften ibaret olduğunu söylüyorlar; ama, kimseye, bu tesadüf iddiası da fazla inandırıcı gelmiyor. İşte, o zaman, yani, bu gecikme dolayısıyla, böyle bir asker sözünün işin içine girmesi dolayısıyla şu intiba ortaya çıkıyor; laikliğe inananlarca ve laikliğe karşı tehditlerle mücadelenin gereğine inananlarca deniliyor ki: Demek ki, asker sözü olmadan, bu politikacılar, bu konuda hiçbir şey yapmıyorlar, bu tehlikeleri ciddiye almıyorlar; ille bir asker sözü lazım.

Daha önceki hükümetlerden de bahsetmek mümkün; ama, kısa kesmek istiyorum. Bu, asker sözü olmadan hükümetler bir şey yapmaz inancı, inanışı bir beklenti haline gelirse -ki, zaman zaman geliyor- bari asker sesini çıkarsın da bunlar bir şey yapsın düşüncesi_ Bu, belki, askere de böyle intikal ediyor: Biz bir şey yapmadan bunlar bir şey yapmayacak; öyleyse, arada bir sesimizi çıkaralım. Arkadaşlar, asıl, ararejimi, askerî rejimi, askerî etkiyi -adına ne derseniz deyin- teşvik eden hadise budur; hükümetlerin, aslında inandıklarını söyledikleri şeyleri zamanında yapmamalarıdır, bunu çeşitli sebeplerle ihmal etmeleridir. Dokuz ay içerisinde -bugün, birçok tasarı getiriliyor- bunlardan hiçbirinin buraya getirilmesi akla gelmez miydi; gelmemiştir. Nasıl olsa, sonunda... Ben, arkadaşlarımın -Hükümet Başkanının, Başbakan Yardımcılarının, diğer bakanların-inandıklarına da inanıyorum; ama, bunu ihmal ettikleri zaman, işte, bu mesele ortaya çıkıyor; asker sesi, asker müdahalesi...

Aynı şekilde, bundan önceki Hükümetin Başbakanı, 28 Şubattaki Millî Güvenlik Kurulundan sonra yaptığı açıklamalarda, Millî Güvenlik Kurulunda söylenilen sözlerin tamamen yerinde olduğunu ilan eden beyanlarda bulunmuştur; ordu mensuplarıyla, oradaki askerî sözcülerle tam bir görüş birliği içerisinde olduğunu söylemiştir. Bunları söylüyor. Madem bunları bir gün söyleyecek, niçin, onların gereğini daha önce yapmıyor da, ancak ondan sonra bunun altına imza atıyor?!

Arkadaşlar, özetle -adına ne denilirse denilsin- bu kriz, bunalım... Bu arada, bazı Hükümet sözcüleri arasında da değişik görüşler olduğu ortaya çıktı. Bir partimizin sözcüsü “böyle bir kriz yoktur” derken, bizzat Başbakan Yardımcısı, bir bunalım döneminden geçildiğini, ama, bu dönemin ortadan kalktığını belirtti ve “eğer, genel görüşme önergesi o zaman verilmiş olsaydı, o zaman görüşülmüş olsaydı, doğruydu; çünkü, o zaman bunalım vardı; ama, şimdi artık yok” dedi. Fakat, neyse...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öymen, süreniz bitti; size de 2 dakika eksüre veriyorum. Lütfen, bitirin efendim.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Arkadaşlar, bu bunalım dönemlerinden kesin olarak çıkmamızın yolu, bu konuda mutabakat içinde olmamızdır; nasıl olsa yapacağımız şeyleri, yani, kimse istediği için değil, asker istediği için değil, kendi inandığımız için yapmak zorunda olduğumuz, yapmamız gereken şeyleri vaktinde yapmaktır; asker bir kenara, halkımızın da büyük çoğunluğunun istediği şeyleri vaktinde yapmaktır. Yoksa, biz “bize bu şekilde bir etki gelmezse yapmayız” havasını yaygın hale getirirsek, bu inanışı körüklersek, asıl, bu krizleri, bunalımları teşvik etmiş oluruz.

Şimdi, bu görüşmeler elbette faydalı olmuştur. Bundan sonra bunlara devam edilsin mi, burada konuşulanlar -bazen, arkadaşlarımız heyecanla bazı şeyler söyledi- yeniden tekrarlansın mı; Grubumuz, bu konuda iki şıkka da razıdır. Görüşülmesi fikrinde ısrar edilirse, onu da kabul ederiz; fakat, şu noktayı belirtmek lazım ki, bunlar, artık, bundan sonrasına bir örnek olsun diye, bundan sonra yapılacak işler için bize ışık tutsun diye telakki edilmesi gereken günler olmalıdır ve dediğim gibi, partilerimiz arasında, cumhuriyetimizin temel ilkeleri üzerinde bir mutabakat -zaten var olduğu farz ettiğimiz bir mutabakat- artık, hayata geçirilmelidir.

Bu dilekle, hepinize, saygılarımı, sevgilerimi sunarım arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Şimdi, önerge sahibi olarak, Sayın Cemil Çiçek.

Buyurun Sayın Çiçek. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu genel görüşme önergemize öncelik vererek, bugün konuşulmasını sağlayan siyasî partilerimizin değerli yöneticilerine de teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Bu önerge, önemli bir önergedir; önemi kabul edilmiş olmasaydı, zaten, öncelik de verilmezdi. İkincisi, bu önergeyi değerlendirirken, Sayın Başbakan Yardımcımızın da bu kürsüden ifade ettiği gibi, önergenin verildiği tarihe ve o günkü şartlara bakmak lazım. O tarih itibariyle, bu önergenin hem içeriği doğrudur hem zamanlaması doğrudur. Sayın Başbakan Yardımcımız da burada; zabıtlardan okumama müsaade ederseniz, “önergenin Başkanlığa sunulduğu tarih 16 Mart 1998’dir. Önergede belirtildiği gibi, o günlerde, gerçekten, ülkemizin bir krize, bir bunalıma sürüklenmekte olduğu izlenimini veren belirtiler vardı. Öteden beri, puslu havalarda ortaya çıkan kimi karahaberciler ararejim söylentilerini kulaktan kulağa yaymakta, manşetlere yansıtmaktaydılar; dolayısıyla, bunun Meclis gündemine gelmesi de doğruydu” buyurdular. O halde, Hükümetin de, önergenin verildiği tarih itibariyle, doğruluğunun, artık burada münakaşa edilmemesi lazım gelir.

Peki, biz bu önergeyi niye verdik: Biz, bu önergeyi, partilerimizin, şahsen tasvip etmediğim, milletimizin de çok benimseyerek kabullenmediği bir üslup içerisinde partiler birbirlerini suçlasınlar diye vermedik; bu fırsattan istifadeyle “daha evvel aklın neredeydi, etme bulma dünyasıdır” demeye getiren bir üslupla muhalefet iktidarı suçlasın ve fırsattan istifadeyle, iktidarın da eski defterleri karıştırmasına vesile olalım diye bu önergeyi vermedik; ama, 16 Mart tarihi itibariyle manşetlere kadar çıkan bu haberler, bu karahaberciler ve fırsatçılar karşısında bu mesele Türkiye’nin her zemininde konuşulurken, konuşulmayan tek mekân, tek makam Türkiye Büyük Millet Meclisiydi ve bu tartışmaların muhatabı da, doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisiydi. Demokrasiyle ilgili, rejimin geleceğiyle ilgili tereddütler vardı, kuşkular vardı, manşetlere çıkan iddialar vardı. İstedik ki, bu Meclis bu meseleye bir nokta koysun; çünkü, yarım yüzyıldır rejim tartışmasını yapan, dünyada bizden başka bir millet kalmadı. Bu işe bir nokta koyalım istedik. Ayrıca, bu münakaşaların ve iddiaların muhatabı, doğrudan doğruya Meclistir ve demokrasidir, demokrasinin geleceğidir; Türkiye’nin bir kez daha ararejim bataklığına sürüklenip sürüklenmeyeceğidir; yakın tarihimizde üç defa bu çukura düşmemiş olmamıza rağmen, bir dördüncüsüne düşme hamakatini gösterip göstermeyeceğimizdir.

Yeni bir yüzyılın eşiğinde ararejimi telaffuz etmek, kanaatimce, demokrasiyi aşağılamaktır. Tartışılan konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin varlık sebebidir, temsil ettiği iradedir, onun ne kadar üstün olduğudur; olaylara karşı tavır almadaki, inisiyatif kullanmadaki, ülkenin sorunlarını çözmedeki dirayeti ya da dirayetsizliğidir.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, 20 nci Dönem milletvekilleri olarak bu üstün iradeye iyice sahip çıktığımızı söyleyemeyiz. Bu tartışmalarda, bu kuruma yakışan ciddî bir tavır ortaya koyamadık. Sanki, bu tartışmalar, Gürcistan’ı ya da Bulgaristan’ı ilgilendiriyordu; o derece bigâne kaldık. Yabancı merkezlerin bile yakın takibe aldığı bu gelişmeler karşısında, sesi solluğu çıkmayan, refleksleri de yeterince çalışmayan bir meclis olduk. Halbuki, her zaman ifade ederiz, Parlamento rejimin kalbidir; ama, bunu söylemek yetmez; bu kalbi düzgün ve verimli çalıştırmak gerekir. Gelişmiş hiçbir demokraside, parlamentolar, boş zamanları değerlendirme kurumu değildir.

Değerli milletvekilleri, devletimize, demokrasimize ve cumhuriyetimize karşı bir kuvvetli tehditten bahsediliyor; kapalı mekânlarda saatler süren toplantılar yapılıyor; üstü açık, üstü kapalı, bazen imzalı bazen imzasız, güvenilir kaynaklardan, üst düzey bir yetkiliden bahisle, haberler veriliyor, manşetler atılıyor. Toplum, bütün bunlardan dolayı fevkalade tedirgin ve bize soruyor, size soruyor “bu işler ne oluyor” diye. Bu tehditleri valiler biliyor, kaymakamlar biliyor, emniyet müdürleri biliyor, yargı mensupları biliyor, basın mensupları biliyor, halkı karşı sorumluluğu olan herkes biliyor, millet iradesini temsil eden, onun adına hak ve yetki sahibi olan Meclis bilmiyor; kimse ona bilgi vermek lüzumunu bile duymuyor. Bu, sizi rahatsız etmiyor mu?! Meclisin bu kadar dışlanması, onun içinden güvenoyu alan Hükümeti rahatsız etmiyor mu?! Tehlike varsa biz de bilelim, icap ediyorsa gizli celse yapalım, tedbirini birlikte düşünelim, ona göre destekleyelim.

Şimdi, Hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisine pek çok tasarıyı sevk ediyor; boyutunu bilmediğiniz, failini ya da mefulünü bilmediğiniz bir tehlikeyle ilgili, bu Meclis nasıl tedbir üretecek ve nasıl düzenleme yapacak?! Tehdit olarak algılananlar, gerçekten tehdit mi; yoksa, en yetkilimizin ifade ettiği gibi, iktidar aracı olarak kullanılan bir şey mi? Yoksa, bu kuruma ve bizlere karşı bir güvensizlik mi var; hiç olmazsa onu bilelim. Eğer, ülke ciddî tehdit altındaysa, bunun en evvel konuşulacağı yer burasıdır; ülkemizin her meselesinin konuşulacağı yer burasıdır; bu önceliği korumak ve kullanmak da, bizim en önemli görevimizdir.

Şimdi, bu kürsüden, en evvel Sayın Genel Başkanlar olmak üzere, herkese sesleniyorum: Bir şey konuşacak iseniz, önce, Türkiye’de konuşun, en önce de burada konuşun; konuştuğunuz şey, Türkiye için olsun; konuşurken, açıkça konuşun, herkesin anladığı dilde konuşun, yanlış anlaşılmayacak şekilde konuşun; bizi bize, bizi dünya âleme rezil etmeyin. (RP, DYP ve BBP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, gelin, işin bu noktasında bu genel görüşmeyi açalım ve bu rejim tartışmalarına nihaî kararı vermek üzere bazı konularda mutabık kalalım. Mutabık kalacağımız hususlar, kanaatimce, asgarî şunlar olmalı:

Herkes bilsin ki, devletimizin de, demokrasimizin de, cumhuriyetimizin de sahibi millettir; bunların teminatı da millettir; üstün irade, yalnız milletin iradesidir; onun tecelli yeri de, bu mukaddes kurumdur. (FP sıralarından alkışlar) Hiçbir gerekçeyle, bu irade ve bu iradenin kurumlaştığı Türkiye Büyük Millet Meclisinin faaliyetleri, bundan böyle askıya alınamaz.

Bize düşen görev de, bu çatı altında yüce işler yapmaktır; hırsızı uğursuzu içimizden kaldırıp atmaktır; tencereyi yine kirletiyorlar istismarına fırsat vermemektir; ülkemizin her meselesine sahip çıkmak, onu muhakkak burada çözmektir; demokrasi dışı arayışlara yardımcı olmamaktır.

Önceliğimiz, ideolojik tartışma değil, çözüm üretmektir; kavga ederek değil, uzlaşarak ülkeyi yönetmektir; güçlü devlete giden yol, yasaklardan değil, artık, özgürlüklerden geçiyor, buna karar vermektir.

Demokrasinin, bizim için mevsimlik bir statü değil, devredilemez, vazgeçilemez, ara verilemez bir hayat tarzı, birlikte yaşamanın önşartı, cumhuriyetimizi ebedî kılmanın yegâne yolu olduğunda ittifak etmektir.

Devleti, milletin efendisi değil, onun hizmetkârı olan bir anlayışa getirmek, George Orwell’in ünlü kahramanı eli kırbaçlı çiftçi Johns görüntüsünden ve zihniyetinden kurtarmaktır.

Demokrasimizi, sorunlu bir kavram olmaktan çıkarmak ve halk yararına işleyen, yöneten demokrasi standardına yükseltmektir. Demokrasi, oligarşinin lütfu değil, milletin hakkıdır; onu, birinin işbaşına gelmesiyle var olan, gitmesiyle de yok olan kurt-kuzu hikâyelerine konu olmaktan çıkarmaktır.

Halkı, rejimin ve demokrasinin nesnesi değil, öznesi yapmaktır. Halkın ne dediğini bilmemizin yegâne ve tek yolunun seçim olduğuna inanmak, seçimin sonucuna razı olduğumuzu, sandıktan ne çıkarsa ona saygı duyacağımızı buradan öncelikle açıklamaktır.

Ülkemizi, bir an evvel, devlet hukukuyla yönetilen bir ülke değil, hukukun üstünlüğünü esas alan demokratik bir ülke haline getirmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çiçek, size de 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen tamamlayın efendim.

CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, demokrasiyi yaşatacaksak, evvela, onu hak etmeliyiz. Bunun için, bütün olaylardan bir ders çıkarmalıyız, üzerimize düşenleri ne kadar yerine getirdiğimizi sorgulamalıyız. Bunu en evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapmasında sayısız faydalar görüyorum.

Ümit ediyor ve inanıyorum ki, bize bakarak, Türkiye’deki her kesim, her kurum, bu noktada yaptığı münakaşalarla, ortaya koyduğu tavırlarla “acaba, ülkemize ne kadar faydalı olur” tarzındaki bir muhakemeye ve bir vicdan muhasebesine de böylece kapı aralamış oluruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP, DYP ve BBP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Sayın milletvekilleri, genel görüşme önergesi üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Şimdi, genel görüşme açılıp açılmaması konusunu oylarınıza sunacağım: Genel görüşme açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Genel görüşme açılması kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, bugünkü çalışmalarımız bitmek üzeredir; inşallah, bir daha, ararejim ve kara rejim tartışmalarının yapılmayacağı bir Türkiye diliyoruz. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Aslında, demokrasi, bir kurallar ve kurumlar rejimidir; bu kurumlara ve kurallara uyarak, herkes, iyi niyetle, dürüstlükle bunlara riayet etse, hele, Parlamento üyesi olan herkes, bu Anayasadaki ettiği yemine sadakatle görev yapsa, Türkiye’de ne demokrasi ayıbı olur ne ararejim olur ne kara rejim olur.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 1 Nisan 1998 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati:

 

 

 

IX. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, Ordu, Giresun ve Tokat illerindeki terör olaylarını önlemeye yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4415)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 18.2.1998

M. Hasan Öz Ordu

Sorular :

1. 1997 yılında Ordu, Giresun ve Tokat illerinde meydana gelen terör olaylarının bilançosu nedir?

2. 1998 baharı için duyumlarınız ve tedbirleriniz nelerdir?

3. Terörü önlemek için yol, iletişim gibi konularda planlanan çalışmalar hangi aşamadadır? Neler yapılacaktır?

4. Kaç gönüllü korucu tayin edilmiş? Ne kadar silah dağıtılmıştır?

5. Halkın ve daha önceki yerel yöneticilerin istememesine rağmen neden koruculuk sisteminde ısrar edilmektedir?

6. Gönüllü korucuların belli bir siyasî görüş mensuplarından seçildiği iddiaları doğru mudur? Bu imajı nasıl önleyeceksiniz?

T.C. İçişleri Bakanlığı 26.3.1998 Jandarma Genel Komutanlığı Ankara GN. PL. P. : 0111-17-98/PL.KOOR.Ş.(77165)

Konu : Ordu Milletvekili M. Hasan Öz’ün yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Gn. Sek.liğinin 2 Mart 1998 gün ve KAN.KAR.MD. : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4415-11154/28087 sayılı yazısı.

1. İlgi yazı ile alınan, Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, İçişleri Bakanının yazılı olarak cevaplandırması talebi ile TBMM Başkanlığına tevcih ettiği yazılı soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

2. 1997 yılında terör maksatlı olarak;

a) Ordu İlinde; (14) terör olayı meydana gelmiştir. Bu olaylarda (3) güvenlik görevlisi şehit olmuş, (1) güvenlik görevlisi yaralanmış, (3) vatandaş ölmüş, (1) vatandaş yaralanmış, (3) terörist ölmüş, (1) terörist sağ olarak yakalanmıştır.

b) Giresun İlinde; (6) terör olayı meydana gelmiştir. Bu olaylarda (4) vatandaş ölmüş ve (3) vatandaş yaralanmıştır.

c) Tokat İlinde; (13) terör olayı meydana gelmiştir. Bu olaylarda (5) güvenlik görevlisi şehit olmuş, (7) güvenlik görevlisi yaralanmış, (3) vatandaş ile (7) terörist ölmüş, (1) terörist sağ olarak yakalanmıştır.

3. Ordu, Giresun ve Tokat illerinde, PKK terör örgütü ve aşırı sol örgütlere mensup teröristler faaliyet göstermektedir.

PKK terör örgütünün içerisinde bulunduğu durumdan kurtulabilmek ve uyuşturucu trafiğini kontrol edebilmek, aşırı sol örgütlerin de varlıklarını sürdürebilmek maksadıyla faaliyetlerine devam edeceği değerlendirilmektedir. Bu maksatla bölgedeki birlikler takviye edilmişlerdir.

4. 1997 yılında Ordu İlinde (174), Giresun İlinde (452), Tokat İlinde ise (101) gönüllü köy koruyucusu, kendi istekleriyle silah alarak göreve başlamışlardır.

5. Gönüllü köy korucularının seçimi kendi istekleriyle Valilik ve Kaymakamlıklara başvuruları sonucunda, gerekli soruşturmaların yapılmasını müteakip, korucu olma şartlarını taşıyanlar arasından yapılmaktadır.

Arz ederim.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

 

2. – Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, tütün piyasasına ve Tekel’in özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4417)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devletimizin tütün politikası hakkındaki sorularımın, sorumlu Devlet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. 19.2.1998

 

Prof. Dr. Orhan Kavuncu Adana

 

1. Türkiye’de genel olarak tütün piyasası Ege’de Aralık ayı sonlarından başlayarak, Karadeniz’de Ocak ayında, Marmara ve Güneydoğu’da Şubat Mart aylarında açılırken bu yıl niçin bu kadar geçikilmiştir?

2. Tütün piyasasının bu kadar geç açılmasının çiftçiyi mağdur ettiği kanaatime katılıyor musunuz? Bu mağduriyeti telafi etmeniz mümkün olacak mı?

3. Tütün piyasasının bu kadar geç açılması ile birlikte alım fiyatlarının da henüz açıklanmamış olması bir diğer mağduriyettir. Bu mağduriyeti gidermek için bir niyetiniz var mı?

4. Alım fiyatlarına, kalite farklılıklarının Amerika’nın Virginia ve Burley tütünlerinde yaptığı gibi, en detay şekilde yansıtılmasını sağlamak gerektiğini kabul ediyor musunuz? Bunun için ne gibi çalışmalar vardır?

5. Tütüne kota uygulamasına tekrar başvurma ihtiyacı nereden doğmuştur? 1997 yılı hasadında kaldırılma gerekçesi ne idi?

6. Akhisar tütün fabrikasının % 51 hissesinin “British American Tobacco” firmasınca satın alındığı doğru mudur? Geri kalan hisseler kimdedir?

7. Özelleştirmenin ve bunun uluslararası firmalara Tekel Fabrikalarının satılması suretiyle gerçektirilmesinin Türk tütüncülüğünü, özellikle ihracat bakımından, nasıl etkileyeceği iyi düşünülmüş müdür? Bu düşünceleri cevabınızda lütfeder misiniz?

8. Tütünün taban arazilerinde de ekiminin yaygınlaşması konusunda ne düşünülmektedir?

T.C. Devlet Bakanlığı 30.3.1998 Sayı : B.02.0.018-800-04-01/1773

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı, Kanun Karar. Dai. Bşk’nın 2.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11478 sayılı yazınız.

Tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgi yazı ekinde alınan, Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, Bakanlığım ilgili kuruluşu Tekel Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak vermiş olduğu 7/4417-11157 nolu yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Eyüp Aşık Devlet Bakanı

Adana Milletvekili Sayın Orhan Kavuncu’nun 7/4417-11157 Nolu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Soru 1. Türkiye’de genel olarak tütün piyasası Ege’de Aralık ayı sonlarından başlayarak, Karadeniz’de Ocak ayında, Marmara ve Güneydoğu’da Şubat Mart aylarında açılırken bu yıl niçin bu kadar gecikilmiştir?

Cevap 1. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere Türkiye’de son yıllarda ekici tütün piyasaları Şubat ayının ikinci yarısından sonra açılmaktadır. 1997 yılındaki üretim artışından dolayı bir evvelki yıla göre kısa süreli bir gecikme olmuştur. Ancak üreticinin mağduriyetine meydan vermemek için yine de her türlü tedbir alınmıştır.

Bölgeler İtibariyle Ekici Tütün Piyasalarının Açılış Tarihleri

Ürün Yılı Ege Karadeniz Marmara Doğu And. G. Doğu A.

1995 15.2.1996 23.2.1996 29.2.1996 5.4.1996 13.3.1996

1996 15.2.1997 29.2.1997 21.2.1997 8.3.1997 7.3.1997

1997 7.3.1998 20.3.1998 20.3.1998 28.3.1998 27.3.1998

 

Ekici tütün piyasalarının açılmasından sonra ekicilerimizin mağduriyetlerine meydan vermemek için öncelikle 4 000 000 TL. balya avansı tüm bölgelerde verilmiştir.

Soru 2. Tütün piyasasının bu kadar geç açılmasının çiftçiyi mağdur ettiği kanaatime katılıyor musunuz? Bu mağduriyeti telafi etmeniz mümkün olacak mı?

Cevap 2. Tütün fiyatlarının ilan tarihinin 15 gün sonra olması ile üreticimizin hiçbir mağduriyeti olmayacaktır. Önemli olan ambarlamanın başlayıp üreticilerimizin parasını almasıdır. Bu nedenle, 20.3.1998 tarihinde ambarlama işlemlerine başlanılarak ödemeler de en kısa zamanda yapılacaktır.

Soru 3. Tütün piyasasının bu kadar geç açılması ile birlikte alım fiyatlarının da henüz açıklanmamış olması bir diğer mağduriyettir. Bu mağduriyeti gidermek için bir niyetiniz var mı?

Cevap 3. Bu yılki tütün fiyatları üreticimizi mağdur etmeyecek düzeyde olup, ülke ekonomisinin istikrarını bozmayacak şekilde tespit ve ilan edilmiştir.

Soru 4. Alım fiyatlarına, kalite farklılıklarının Amerika’nın Virginia ve Burley tütünlerinde yaptığı gibi, en detay şekilde yansıtılmasını sağlamak geretiğini kabul ediyor musunuz? Bunun için ne gibi çalışmalar vardır?

Cevap 4. Tütün randımanı yüksek tahsilli eksperlerce el, renk, doku, koku, form, menşei, arıza ve hastalık gibi kriterler incelenerek 80 randıman üzerinden tespit edilmekte, bu randımanlara karşılık gelen her fiyat da farklı olmaktadır.

Ayrıca, Amerika ve Kanada’da kullanılan okşin müzayede sisteminin Türkiye’ye uyarlanması için çalışmalar sürdürülmektedir.

Soru 5. Tütüne kota uygulanmasına tekrar başvurma ihtiyacı nereden doğmuştur? 1997 yılı hasadında kaldırılma gerekçesi ne idi?

Cevap 5. 1994, 1995 ve 1996 ürün yıllarında uygulanan üretim planlaması ile Tekel’in elindeki stoklar istenilen seviyeye çekildiğinden 1997 ürün yılında üretim planlamasına gidilmemiş üretim serbest bırakılmıştır. Ancak, ülkenin reel ihtiyacı olan 220-230 bin ton seviyesine 2000 yılında ulaşabilmek için 1998 ürününde başlamak üzere ve tedricen her yıl % 10 azaltmak suretiyle üretim planlaması yapılmıştır.

Soru 6. Akhisar tütün fabrikasının % 51 hissesinin “British American Tobacco” firmasınca satın alındığı doğru mudur? Geri kalan hisseler kimdedir?

Cevap 6. Yüksek Planlama Kurulunun 15.2.1997 gün ve 97/T-90 sayılı Kararı gereğince, British American Tobacco Firması ile kurulacak ortaklığa % 51 hisse bu firmaya ait olmak üzere Tekel Genel Müdürlüğünün % 48 hisse ile iştirak etmesi uygun bulunmuştur. Diğer % 1 hissenin ise Tekel Çalışanları Dayanışma Vakfına ait olması planlanmıştır.

Soru 7. Özelleştirmenin ve bunun uluslararası firmalara Tekel Fabrikalarının satılması suretiyle gerçekleştirilmesinin Türk tütüncülüğünü, özellikle ihracat bakımından, nasıl etkileyeceği iyi düşünülmüş müdür? Bu düşünceleri cevabınızda lütfeder misiniz?

Cevap 7. Tekel Genel Müdürlüğü henüz 4046 sayılı Yasaya göre özelleştirme kapsamına alınmamıştır. Diğer taraftan 6 ncı maddede değinilen ortaklıkla üretilecek sigaralarda (Samsun, Yeni Harman) şark tipi tütün kullanılacak olması nedeniyle Türk tütüncülüğünü etkileyeceği düşünülmektedir.

Soru 8. Tütünün taban arazilerde de ekiminin yaygınlaştırılması konusunda ne düşünülmektedir?

Cevap 8. Türk tipi tütün kır ve kırtaban arazilerde yetiştirilmektedir. 1994 ürün yılından itibaren taban arazide tütün üretimi yasaklanmış olup, 1997/1 sayılı Bakanlıklararası Tütün Kurulu Kararına göre de Amerikan tipi tütün dışında taban arazide tütün üretimi yasaklanmıştır.

Arz ederim.

 

3. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Manyas Gölü ve Kuş Cenneti çevresindeki kirlenmeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4438)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını diliyorum.

Saygılarımla.

İ. Önder Kırlı Balıkesir

1. Balıkesir İli sınırları içinde yer alan Manyas Gölü ile ilgili projenin, Karacabey ova sulamasına yönelik yanı öne çıkarılarak, DSİ Bursa Bölge Müdürlüğünce yürütülmesinin yarattığı sakıncalar, hergün daha açık biçimde ortaya çıktığı halde, neden çözüm aranmamaktadır?

2. Sadece Bursa iline ait arazi sulamasını hedefleyen Bursa DSİ Bölge Müdürünün, uluslararası üne sahip Kuş Cennetini yoketmesine göz yummaya devam edecek misiniz? Bir doğa harikasının, çevre özellikleriyle sosyo-ekonomik etkileşimi dikkate alınmaksızın, inşaat ve işletme çalışmalarındaki özensizlik sonucu mahvolmasının sorumluluğunu kim taşıyabilir?

3. Son sel afeti Balıkesir hudutları içindeki Manyas ovasını sular altında bırakırken, işletme sorumluluğu nedeni ile önlemin Bursa DSİ Bölge Müdürlüğünce beklenmesi ve istenildiği ölçüde koordinasyonunun sağlanamaması sonucu, Manyas Projesinin, Balıkesir DSİ Bölge Müdürlüğüne devri düşünülmekte midir?

4. Bu suretle yönetimindeki iki başlılık ortadan kaldırılarak, problemlerin daha koordineli ve daha kolay çözülmesi sağlanmış olmayacak mıdır? Ülkemizin en sulak alanlarından biri olan Manyas Gölü, çevresi ve gölün kuzeydoğusunda yer alan Kuş Cenneti’nde yaşanan sorunların daha sağlıklı ve kalıcı çözümlere kavuşturulması için, “Manyas Projesi”nin tek elden yönetimi ve bu yönetiminin, gölün içinde yer aldığı Balıkesir iline devri gerekli değil midir?

3. Manyas Gölü’nün ve Kuş Cenneti’nin çevre kirliliğinden bir an önce kurtarılması için, ne gibi ivedi önlemler alınmaktadır?

 

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 26.3.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.0.APK.0.23.3..-431-4960

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 2.3.1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/4438-11197/28145 sayılı yazısı.

b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün 9.3.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-714-2/1102 sayılı yazısı.

Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen ve Sayın Başbakanın tarafımca cevap verilmesini tensip ettikleri 7/4438-11197 esas no.lu yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/4438-11197)

Sorular : Balıkesir İli sınırları içinde yer alan Manyas Gölü ile ilgili projenin, Karacabey ova sulamasına yönelik yanı öne çıkarılarak, DSİ Bursa Bölge Müdürlüğünce yürütülmesinin yarattığı sakıncalar, hergün daha açık biçimde ortaya çıktığı halde, neden çözüm aranmamaktadır?

2. Sadece Bursa İline ait arazi sulamasını hedefleyen Bursa DSİ Bölge Müdürünün, uluslararası üne sahip Kuş Cennetini yoketmesine göz yummaya devam edecek misiniz? Bir doğa harikasının, çevre özellikleriyle sosyo-ekonomik etkileşimi dikkate alınmaksızın, inşaat ve işletme çalışmalarındaki özensizlik sonucu mahvolmasının sorumluluğunu kim taşıyabilir?

3. Son sel afeti Balıkesir hudutları içindeki Manyas ovasını sular altında bırakırken, işletme sorumluluğu nedeni ile önlemin Bursa DSİ Bölge Müdürlüğünden beklenmesi ve istenildiği ölçüde koordinasyonunun sağlanamaması sonucu Manyas Projesinin, Balıkesir DSİ Bölge Müdürlüğünce devri düşünülmekte midir?

4. Bu suretle yönetimindeki iki başlılık ortadan kaldırılarak, problemlerin daha koordineli ve daha kolay çözülmesi sağlanmış olmayacak mıdır? Ülkemizin en sulak alanlarından biri olan Manyas Gölü, çevresi ve gölün kuzeydoğusunda yer alan Kuş Cenneti’nde yaşanan sorunların daha sağlıklı ve kalıcı çözümlere kavuşturulması için “Manyas Projesi”nin tek elden yönetimi ve bu yönetimin, gölün içinde yer aldığı Balıkesir İline devri gerekli değil midir?

5. Manyas Gölü’nün ve Kuş Cenneti’nin çevre kirliliğinden bir an önce kurtarılması için, ne gibi ivedi önlemler alınmaktadır?

Cevaplar 1, 2, 3, 4, 5 :

Manyas Projesi DSİ Genel Müdürlüğünce Balıkesir İli, Manyas İlçesi ile Bursa İli, Karacabey İlçesi sınırları içerisinde bulunan su ve toprak kaynaklarının değerlendirilmesi amacıyla geliştirilmiştir. Söz konusu proje kapsamında, Manyas barajının yapımı ve Manyas gölünü, yöredeki kuş cennetinin korunmasını sağlayacak şekilde işletirken yöre sakinleri tarafından gelen yoğun talepler doğrultusunda sulanabilir nitelikteki arazilerin sulanması, taşkınların kontrol altına alınması ve hidroelektrik enerji üretilmesi öngörülmüş bulunmaktadır.

DSİ Genel Müdürlüğünce büyüklüğü gözönünde bulundurularak uygulanmasına merhale kavramı içine 1986 yılında başlanan proje ile ilgili gelişmeler aşağıda özetlenmiştir:

– I inci Merhale kapsamında Manyas Gölü seddeleri, 2 adet drenaj pompası, Manyas Gölü ayağındaki Ergilli regülatörü ile tamamı 16 683 ha olan Karacabey ovası sulama şebekesinin 12 839 ha’lık kısmının inşaatı DSİ I inci, (Bursa) Bölge Müdürlüğünce tamamlanmış olup sulama şebekesinin geriye kalan kısmı ile Manyas Göl ayağı mansabındaki Karaderenin kapasitesinin artırılmasına yönelik ıslah projesinin inşaatına söz konusu teşkilatımızca devam edilmektedir. İnşaatı tamamlanan sedde tesisleri ile 3 800 ha’ı Manyas ovasında 3 500 ha’ı Karacabey ovasında olmak üzere toplam 7 300 ha sahanın taşkından korunması sağlanmıştır.

– II nci Merhale kapsamında ise Manyas Gölünü besleyen en önemli su kaynağı olan Kocaçay’ın üzerinde Manyas barajı ve hidroelektrik santral tesisleri ile Manyas ovası sulama şebekesi bulunmaktadır. DSİ XXV inci (Balıkesir) Bölge Müdürlüğünce inşa edilmesi öngörülen bu tesislerden Manyas barajının inşasına halen devam edilmekte olup söz konusu barajda düzenlenecek sularla Manyas ovasında 20 050 ha sahanın sulanması yanında 19,50 MW kurulu gücündeki hidroelektrik santralda yılda 59 GWh enerji üretilebilecektir.

– Ülkemizin ve dünyanın yaban hayatı yönünden büyük öneme sahip yörelerinden olan Manyas Gölündeki Kuş Cennetinin devamlılığının sağlanması, doğal çevre koşullarının mümkün olabildiğince sürdürülmesi yanında, Karacabey sol sahil sulama sahasının su ihtiyaçlarının karşılanması ve taşkın kontrolunun sağlanması amacıyla Manyas Göl kotlarının yıl boyunca aylar itibariyle belli seviyelerde tutulması gerekmektedir.

– DSİ Genel Müdürlüğü, su ve toprak kaynakları yönünden yörenin gelişmesine katkıda bulunmaya çalışırken doğal dengenin bozulmaması konusunda da azami ölçüde gayret göstermeye çalışmaktadır. İnşaatına devam edilen projeler tamamlandığında meteorolojik şartlar nedeniyle zaman zaman meydana gelen sorunlar önlenebildiği gibi yörenin önemli bir rekreasyon bölgesi de olabilecektir.

– Diğer taraftan ulaşım, iletişim ve önceden belirlenemeyen beklenmedik diğer etkenler nedeniyle meydana gelebilecek aksaklıkların giderilerek mümkün olabilecek en uygun işletme şartlarının temini amacıyla Manyas Gölü II nci Merhalesi kapsamında bulunan tesislerle Manyas Gölü seddeleri, 2 adet drenaj pompası ve Manyas Gölü ayağındaki Ergili regülatörünün işletme ve bakımının DSİ XXV inci (Balıkesir) Bölge Müdürlüğü, Karacabey sol sahil sulaması ile Karadere ıslahı işletme ve bakımının ise DSİ I inci (Bursa) Bölge Müdürlüğünce yürütülmesi uygun görülmüştür.

– Manyas Gölü ve Kuş Cennetindeki kirliliğin hayati öneme sahip kısmı gölün kuzeyinde bulunan Sığırcı deresine deşarj edilen sanayi atıklarından kaynaklanmaktadır. Gölün kuzeyinde gelişen söz konusu sanayi atıklarından sıvı olanlarının arıtılması, katı olanlarının ise gölün su toplama havzası dışına çıkarılması halinde gölde meydana gelen kirliliğin önlenebileceği tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu konuda tüm ilgili taraflarca gerekli tedbirler alınmakta olup, Gölün ve Kuş Cennetinin korunması tarafımızca hassasiyetle takip edilmektedir.

 

4. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, TEDAŞ Balıkesir-Çanakkale Elektrik Dağıtım Şebekesi ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4441)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını diliyorum.

Saygılarımla.

İ. Önder Kırlı Balıkesir

 

1. TEDAŞ Balıkesir-Çanakkale Elektrik Dağıtım Şebekesi ihalesinde en uygun teklifi Balıkesirli girişimcilerin geniş katılımlı konsorsiyumun verdiği doğru mudur?

2. Buna rağmen ihale niçin Korona Mühendislik Firmasına kazandırılmıştır? Böyle bir karara dayanak olabilecek genel ve özel nedenler nedir?

3. Sermayesi 6 milyon dolar olan bir konsorsiyum varken, 1 milyon dolar sermayeli bir şirkete ihale verilmesi, açık bir kayırma değil midir?

4. Cirosu 140 milyon dolar olan bir işte şebeke yenilenmesi için 140 milyon dolar masraf gösteren konsorsiyum yerine, yatırım ve yenilenmeye tek kuruş ayırmayan bir şirketin ihale alması, gelecekteki elektrik gereksinimimizin karşılanması açısından fevkalade hatalı değil midir?

5. Otuz yıl boyunca hiçbir yatırım öngörmeyen, sadece işçi sayısını düşürmeyi vadeden bir şirkete ihale kapatılması özelleştirmenin amaçlarının ötesinde, bazılarına çok özel çıkar sağlamak ve ülke geleceğini peşkeş çekmek değil midir? Bunun gelecekteki sıkıntısını Balıkesirli esnaf, sanayici ve işadamı çekeceğine göre, neden bölge elektrik üretim ve dağıtımı Balıkesirlilerin oluşturduğu ve daha geniş olanaklar sunduğu konsorsiyuma verilmemiştir?

 

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 26.3.1998 Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-433-4962

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMMBaşkanlığının 2.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4441-11200 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 9.3.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-715-14/1101 sayılı yazısı.

Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği ve Sayın Başbakanımızın da kendileri adına tarafımdan cevaplandırılmasını tensip ettiği, 7/4441-11200 esas no.lu yazılı soru önergesi ilgili bilgiler hazırlanarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın Yazılı Soru Önergesi Cevabı (7/4441-11200)

Sorular :

1. TEDAŞ Balıkesir-Çanakkale Elektrik Dağıtım Şebekesi ihalesinde en uygun teklifi Balıkesirli girişimcilerin geniş katılımlı konsorsiyumun verdiği doğru mudur?

2. Buna rağmen ihale niçin Korona Mühendislik Firmasına kazandırılmıştır? Böyle bir karara dayanak olabilecek genel ve özel nedenler nedir?

3. Sermayesi 6 milyon dolar olan bir konsorsiyum varken, 1 milyon dolar sermayeli bir şirkete ihale verilmesi, açık bir kayırma değil midir?

4. Cirosu 140 milyon dolar olan bir işte şebeke yenilenmesi için 140 milyon dolar masraf gösteren konsorsiyum yerine, yatırım ve yenilenmeye tek kuruş ayırmayan bir şirketin ihale alması, gelecekteki elektrik gereksinimizin karşılanması açısından fevkalade hatalı değil midir?

5. Otuz yıl boyunca hiçbir yatırım öngörmeyen, sadece işçi sayısını düşürmeyi vadeden bir şirkete ihale kapatılması özelleştirmenin amaçlarının ötesinde, bazılarına çok özel çıkar sağlamak ve ülke geleceğini peşkeş çekmek değil midir? Bunun gelecekteki sıkıntısını Balıkesirli esnaf, sanayici ve işadamı çekeceğine göre, neden bölge elektrik üretim ve dağıtımı Balıkesirlilerin oluşturduğu ve daha geniş olanaklar sunduğu konsorsiyuma verilmemiştir?

Cevaplar 1, 2, 3, 4, 5 :

5 Nolu Görev Bölgesi (Balıkesir-Çanakkale) için, Korona Müh. Elk. San. Tic. A.Ş. ve Best A.Ş. firmaları tarafından verilen fizibilitelerde, 30 yıllık işletme süresi boyunca işletme giderleri (personel, dışardan sağlanan fayda, hizmet, işletme yatırımları, çeşitli giderler, bakım onarım-idame giderleri) ile talep edilen kârı içeren teklif fiyatlarının net bugünkü değere indirgenmiş değerleri kıyaslandığında,

– Best A.Ş. 271 908 864 US$,

– Korona Müh. Elk. San. Tic. A.Ş. 128 491 155 US$,

teklif vermişlerdir. Söz konusu iki firmanın teklifi arasındaki fark 143 417 709 US$’dır.

Best A.Ş. firması, teklifinde 17 046 589 US$ (Net bugünkü değere indirgenmiş) işletme yatırımı öngörmüş olup, bu bedel dikkate alındığında Korona Müh. Elk. San. Tic. A.Ş. ile arasındaki fark 126 371 120 US$ olmaktadır.

Söz konusu iki firmanın teklifleri kayıp-kaçak yönüyle incelendiğinde,

– Korona Müh. Elk. San. Tic. A.Ş. 30 yıl boyunca ortalama % 9,43 oranında,

– Best A.Ş. ise yine 30 yıl süresince ortalama % 10,58 oranında,

kayıp-kaçak teklifinde bulunmuşlardır. İki firmanın kayıp-kaçak teklifi arasındaki farka göre Best A.Ş., Korona Müh. Elk. San. Tic. A.Ş.’ye göre 1 522 696 776 kWh daha fazla enerji kaybettirmektedir.

Her iki firmanın ilk yıl teklif fiyatları TEDAŞ’ın 1996 yılı değerleri ile karşılaştırıldığında, Best A.Ş.’nin ilk yıl teklifinin TEDAŞ maliyetlerinin yaklaşık % 20’si kadar daha pahalı olduğu görülmüştür.

Bakanlığımca, verilen fizibilitelerin değerlendirilmesine şirketlerin öngördükleri işletme sermayelerinin yeterli olup olmadığı incelenmiş, şirketlerin öngördükleri sermaye miktarları büyüklüklerine göre puanlamada dikkate alınmıştır.

Sonuç olarak; Best A.Ş.’nin 5 Nolu Görev Bölgesi için verdiği teklif uygun görülse idi;

1. 30 yıllık net bugünkü değer toplamı olarak, 1 inci firmaya göre Devlete 143 milyon US$ ek yük getirecekti.

2. İlk yıl işletme değerleri dikkate alındığında TEDAŞ’ın 1996 yılı fiili maliyetlerine göre Devlete % 20 oranında ek yük getirecekti.

3. 30 yılda 1 inci olan firmaya göre 1,5 milyar kWh daha fazla enerji kaybı oluşacaktı.

 

5. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale’de meydana gelen patlamadan sonra yaşanan göç ile zarara uğrayan esnaf ve sanayicilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4470)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

 

Hacı Filiz Kırıkkale

Soru :

3 Temmuz 1997 Perşembe günü Kırıkkale’de meydana gelen patlama ile büyük bir göç yaşayan, günlerce evlerine giremeyen, büyük zararlar gören Kırıkkale’lilere o günlerde gelipte verilmiş olan sözler tamamı ile unutuldu mu?

Kırıkkale esnafı ve sanayicisi çok zor durumda bırakıldı. Kırıkkale’den esnaf ve sanayici göçü başladı. Memur, işçi, emekli Kırıkkale’den göç etmeye başladı. Bu göçün durdurulması yalnızca patlama sonucu oluşan göç gibi sorunların durdurulması, 1991’de 2 603 dolardan, 1996’da 3 904 dolara çıkan millî gelirin tepetakla 1 000 - 1 500 dolara düşmemesi için, Meclis’te Plan ve Bütçe komisyonunda bulunan 7 Temmuz 1997 tarih ve 2/432 sayılı Mühimmat Fabrikasında zarar görenlerin gelir, kurumlar ve geçici vergilerinin terkini ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu 7 nci maddesine bir bent eklenmesi ile ilgili Kanun Teklifimiz hakkındaki düşünceniz nedir?

T.C. Maliye Bakanlığı 26.3.1998 Gelirler Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.GEL.0.82/8211-43-011583

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı Kanunlar Kararlar Müdürlüğünün 3.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/7/4470-11270/28225 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Hacı Filiz’in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/4470-11270 esas nolu yazılı soru önergesi incelenmiş ve soru önergesinde yer alan konulardan Bakanlığımızla ilgili hususlarla ilişkin görüşümüz aşağıda açıklanmıştır.

Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamadan zarar gören gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, söz konusu zararlarını mevcut uygulamada kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapabilmektedirler.

Ayrıca yine 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 115 inci madde hükmüne göre, patlamadan zarar görüp varlıklarının en az üçte birini kaybeden mükelleflerin, patlamanın zarar verdiği gelir kaynakları ile ilgili bulunan vergi borçları ve vergi cezalarının zarar dereceleri ile orantılı olarak terkini imkân dahilindedir.

Öte yandan, Kanun Teklifinin 2 nci maddesiyle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 7 nci maddesine eklenmesi öngörülen hüküm, 11.6.1997 tarih ve 23016 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5.6.1997 tarih ve 4264 sayılı Kanunla yasallaşmış bulunmaktadır.

3 Temmuz 1997 Perşembe günü Makine ve Kimya Endüstrisine ait mühimmat fabrikasında meydana gelen patlama sonucu zararın fabrika ve yan tesislerinde oluştuğu, bu ilde faaliyette bulunan mükelleflerin zararlarının sadece patlama şiddetinden kaynaklanan camların kırılması gibi hasarlardan ibaret bulunduğu tespit edilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında vergi kanunlarındaki mevcut hükümler, mükelleflere gerekli vergi kolaylıkları sağlamış olduğundan, Bakanlığımızca söz konusu kanun teklifine katılınmamaktadır.

Diğer taraftan, ödeme güçlüğü içerisinde bulunan mükelleflerin borçlarını 6183 sayılı Kanunun 48 inci maddesi uyarınca taksitle ödemeleri mümkün olup, bu durumdaki mükelleflerin bağlı bulundukları vergi dairelerine başvurmaları ve borçlarının tecil ve taksitlendirilmesini istemeleri halinde taleplerinin değerlendirileceği tabiidir.

Bilgilerine arz ederim. Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

6. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamada zarar gören vatandaşlara yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4471)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Hacı Filiz Kırıkkale

Soru : Sayın Başbakan, 3 Temmuz 1997 günü Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamada zarar gören ev ve işyerlerine söz verilipte ödenmeyen, mahallî basında devamlı gündeme gelen vatandaşa ödenmesi gereken 78 milyarı göndermeyi düşünüyor musunuz?

 

T.C. Maliye Bakanlığı 27.3.1998 Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.BMK.0.11.600/4459

Konu : Yazılı Soru Önergesi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 3.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4471-11271/28226 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın 9.3.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-717-24/1110 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Hacı Filiz’in 7/4471 esas no.lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

3.7.1997 tarihinde Kırıkkale Mühimmat Fabrikasında meydana gelen patlamada zarar gören ev ve işyerleri için, 12 675 vatandaşımıza toplam 201 milyar 666 milyon lira ödenmiştir. Bu tutarın 56 milyar lirası, ev ve işyerlerinin patlama sırasında kırılan camlarına karşılık, kalanı ise diğer tüm hasarlara karşılık olarak verilmiştir.

Bilgilerine arz ederim.

 

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

 

7. – Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak’ın, Tekel’e bağlı satış depolarının ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4473)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Eyüp Aşık tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

 

Tahsin Irmak Sıvas

Soru : Sayın Bakan, illerde Tekel’e bağlı olan sigara, alkol, içki dağıtımı yapan birimlerin ihale yolu ile satıldığına dair bilgiler gelmekte.

1. Hangi illerde tekel satış depoları satılmıştır?

2. Tekel satış depoları şahıslara verilmiş ise hangi ilde hangi şahsa verilmiştir?

3. Tekel satış depoları şirketlere verilmiş ise hangi şirketler almıştır? Şirket ortaklarına verilen hisse oranları ne kadardır?

T.C. Devlet Bakanlığı 30.3.1998 Sayı : B.02.0.018-800-04-01/1772

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı, Kanun Karar. Dai. Bşk.’nın 3.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/11506 sayılı yazınız.

Tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgi yazı ekinde alınan, Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak’ın, Bakanlığım ilgili kuruluşu Tekel Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak vermiş olduğu 7/4473-11273/28228 nolu yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Eyüp Aşık Devlet Bakanı

Sıvas Milletvekili Sayın Tahsin Irmak’ın 7/4473-11273 Nolu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.

Sayın Bakan, İllerde Tekele bağlı olan sigara, alkol, içki dağıtımı yapan birimlerin ihale yolu ile satıldığına dair bilgiler gelmekte,

1. Hangi illerde tekel satış depoları satılmıştır?

2. Tekel satış depoları şahıslara verilmiş ise hangi ilde hangi şahsa verilmiştir?

3. Tekel satış depoları şirketlere verilmiş ise hangi şirketler almıştır? Şirket ortaklarına verilen hisse oranları ne kadardır?

Bakanlığım ilgili kuruluşu Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünce üretilen ve ithal edilen mamulatın Tekel bayilerine ve dolayısıyla tüketiciye arzı, yurt genelinde her il merkezinde bulunan Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlükleri ve bunlara bağlı İdare Müdürlüğü ile Memurlukları vasıtasıyla yapılmaktayken, 1994 yılından itibaren satış sistemini modern ve çağdaş hale getirerek rakip firmalarla da rekabet edebilecek seviyeye çıkarılmasını teminen “Toptan Satıcılık” Sistemi ihdas edilmiş ve mamulatın Tekel bayisinin işyerine kadar götürülmesi sağlanmak suretiyle, daha önce bayinin depoya gelerek mamulat almak suretiyle harcadığı zaman ve iş israfı önlenerek aktif pazarlama sistemine, ilk etapta ilçeler düzeyinde geçilmiş bulunmaktadır.

Bu şekilde 810 ilçe ve beldede Tekel mamulatının pazarlanmasının toptan satıcılar eliyle yapılması sağlanmış ve sisteminin başarılı sonuçları görülmesi nedeniyle, 10 Eylül 1996 tarihli, 22753 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Tütün, Tütün Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan Satışı Hakkında Yönetmelik”le İl merkezlerinde de 1997 yılı itibariyle toptan satıcılık uygulamasına geçilmesi sağlanmıştır.

Ancak, İl merkezleri için toptan satıcılık yetkisi verilmesinde ihale yönteminin uygulanması esnasında sakıncalar tezahür etmiş, ihaleyi alabilmek için iştirakçilerin birbirleri arasında yasal olmayan davranışlara tevessül etmeleri nedeniyle, il merkezleri için yapılmış olan ihaleler reddedilmiş ve ihale yapılmamış yerler için ise ihalelerin iptali cihetine gidilerek, Bakkallar ve Bayiler Odaları ve Federasyonu ile Esnaf ve Sanatkârlar Odaları veya Birliklerinin Tekel perakende satıcıları ile ortaklaşa kurdukları kooperatif ve şirketlere “Toptan Satıcılık” yetkisinin öncelikle verilmesini teminen yapılan Yönetmelik değişikliği 10.6.1997 tarihli, 23015 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve belirtilen şekilde kurulan kooperatif ve şirketlere ihale yapılmaksızın gezici toptan satıcılık yetkisi verilmesi mümkün hale gelmiş bulunmaktadır.

1. Bu sistemle “Tekel Depolarının” satışı mevzubahis olmayıp, sadece pazarlama hizmetlerinin modern ve çağdaş hale getirilmesini teminen özel sektör eliyle (Toptan satıcı) pazarlama hizmetlerinin sürdürülmesi amaçlanmış bulunmaktadır. Bu şekilde ilçe merkezlerinde haftada en az iki gün, il merkezlerinde ise her iş günü bayinin işyerinde servis yapılmak suretiyle hizmet ayağa götürülmüş bulunmaktadır.

2. Söz konusu Yönetmelik doğrultusunda 80 il merkezinden 56’sında faaliyete geçen Bakkallar ve Bayiler Odaları veya Federasyonu, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları veya Birliği ile Tekel perakende satıcılarının ortaklaşa kurdukları kooperatif ve şirketleri gösterir liste ekte sunulmuştur. (EK-1-2-3) Geriye kalan 24 il merkezinde ise Odalarca şirket kuruluş çalışmaları sürdürülmekte olduğundan, halen bu illerin gerekli hizmetler Tekel Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.

3. Bu yönetmelik doğrultusunda il merkezlerinde faaliyete geçen odaların kamu görevi yapmaları nedeniyle kurulan şirket içinde en az % 51 hissenin kamu ağırlıklı olması, bakiye kalan hisselerin ise Tekel ruhsatına haiz diğer kurucu olan perakendeci bayilere verilmesi şartı aranmaktadır.

Arz ederim.

 

Bu sayfanın filmi çekilecek.

 

 

    T.B.M.M.              B : 73               31 . 3 . 1998              O : 1

 

 

    T.B.M.M.              B : 73               31 . 3 . 1998              O : 1

 

 

    T.B.M.M.              B : 73               31 . 3 . 1998              O : 1

 

 

 

    T.B.M.M.              B : 73               31 . 3 . 1998              O : 1

 

 

 

– 291 –

 

 

– 292 –

 

 

– 293 –

 

Bu sayfanın filmi çekilecek.

Bu sayfanın filmi çekilecek.

8. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, yüksek öğretim kurumlarında uygulanan kılık kıyafet yönetmeliğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün yazılı cevabı (7/4492)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

24.2.1998 Zeki Ünal Karaman

İnançları gereği örtünen üniversite öğrencileri, öğretmenler veya resmi kurumlarda görev yapan memurlar bu kıyafetlerinden dolayı takibata uğramakta, yönetmeliklere uymuyor gerekçesiyle adım adım verilen cezalarla, okullarından atılmakta, dairelerle ilişikleri kesilmektedir.

Sorularım şunlardır:

1. 26.10.1990’da 2547 sayılı yasaya eklenen ek 17 nci madde ile “yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yüksek öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” hükmü getirildiği halde, yönetmeliklerle bu hakkın gasbedilmesi ve öğrencilere ceza verilmesi insan hakları açısından uygun mudur?

2. İnançları gereği başlarını örten bayanlara reva görülen bu baskılar din ve vicdan hürriyetini teminat altına alan Anayasa’nın 24 üncü maddesine ve altında T.C. Devletinin imzası bulunan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2 inci ve 18 inci maddelerine aykırı değil midir?

3. İnsan temel hak ve özgürlüklerine aykırı olan bu tip uygulamaların kaldırılması konusunda, bakanlığınızca yapılmakta olan herhangi bir çalışma var mıdır?

T.C. Devlet Bakanlığı Sayı: B.0.002.007/0849 26.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) TBMM Başkanlığının 3.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4492-11371/28292,

b) TBMM Başkanlığının 24.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4492-11371/28292 sayılı yazıları.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın tarafıma tevcih ettiği ilgi (a) yazı eki, yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Devlet Bakanı

Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın 24 Şubat 1998 Tarihli Yazılı Soru Önergesinde

Yer Alan Soruların Cevapları:

Cevap 1. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na 25.10.1990 tarih ve 3670 sayılı Kanunla eklenen Ek 17 nci maddedeki “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile; yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” hükmü, bu konuda mutlak bir serbestlik getirmemektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, anılan madde ile ilgili 9.4.1991 tarih ve E.1990/36, K.1991/8 sayılı kararında, “Kanun koyucunun amacının yükseköğretim kurumlarında dinsel nitelikteki kılık kıyafeti serbest bırakmak” olmadığını, başka bir deyişle, anılan madde ile “getirilen serbestinin ‘Dinî inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü ve türbanla kapatılmasını’ içermediği”ni belirtmiştir. O nedenle yükseköğretim kurumlarında yürürlükte bulunan yönetmelik hükümleri, bu çerçeve içinde değerlendirilmelidir.

Cevap 2. Vicdan, dinî inanç ve ibadet hürriyetlerini güvence altına alan Anayasa’nın 24 üncü maddesi, bunlara bağlı olarak kılık ve kıyafet ile ilgili bir düzenlemeyi içermemektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personele dinî inanç nedeniyle başörtüsü veya türban kullanma hakkının tanınması, Anayasa’nın 24 üncü maddesindeki din ve vicdan hürriyeti sınırlarını aşan ve laiklik ilkesi ile çatışan bir durum yaratır.

Öte yandan gerek Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, gerek Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları ile ilgili diğer uluslararası belgeler de, dinî inanç nedeniyle kamusal alandaki davranışlar bakımından mutlak bir serbestlik getirmemektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, başörtüsü konusunda iki vatandaşımız tarafından açılan iki ayrı davayı reddeden 3.5.1993 tarihli kararlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kamusal alanda bir inancın gerektirdiği biçimde davranma hakkını mutlak olarak güvence altına almadığını; Sözleşme’nin 9 uncu maddesindeki “bir dinin uygulanması” ifadesinin bir dinin veya inancın zorunlu kıldığı ya da esinlendiği her türlü hareketin yapılabileceği anlamına gelmediğini; yüksek öğrenimini lâik bir üniversitede yapmayı seçen bir öğrencinin bu Üniversitenin düzenlemelerini kabul etmiş sayılacağını; bu düzenlemelerin farklı inanışlardaki öğrencilerin birlikteliğini sağlamak amacıyla öğrencilerin dinî inançlarını açığa vurma hürriyetlerini yer ve biçim bakımından sınırlayabileceğini; bu arada öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine ilişkin kurallar getirebileceğini belirtmiştir.

Cevap 3. Yukarıdaki açıklamaların ışığında Bakanlığımızca temel hak ve hürriyetlere aykırı bir yönü görülmeyen ve özerk kurumların yetki alanında kalan uygulamalarla ilgili herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Bakanlığımız, toplumumuzun en kutsal değerlerinin siyasal arenaya çekilerek ideolojik bir çekişmeye ve din istismarcılığına dönüştürülmemesi gerektiği düşüncesindedir.

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk Devlet Bakanı

9. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Maden Kanununun revize çalışmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4503)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına yöneltilmesi hususunu arz ve talep ederim.

25.2.1998

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular:

Maden İşleri Genel Müdürlüğü çalışmaları ile ilgili olarak:

1. Maden yasasının revize edilmesi çalışmaları yapılmakta mıdır?

2. Tasarının kapsamı ve seviyesini açıklar mısınız?

3. Jeotermal Enerjinin aranması, üretilmesi ve işletilmesi husununda yapılan yasa tasarısı çalışmaları hangi aşamadadır? Tasarı ile güdülen amaç nedir?

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 26.3.1998 Sayı: B.15.O.APK.0.23-300-434-4963

Konu: Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 5 Mart 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11580 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın tarafıma tevcih etmiş olduğu 7/4503-11436 esas no.lu yazılı soru önergesine ait cevabi bilgiler ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

 

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

(7/4503-11436 Esas No.lu)

Sorular 1,2,3 :

Maden İşleri Genel Müdürlüğü çalışmaları ile ilgili olarak:

- Maden yasasının revize edilmesi çalışmaları yapılmakta mıdır?

- Tasarının kapsamı ve seviyesini açıklar mısınız?

- Jeotermal Enerjinin aranması, üretilmesi ve işletilmesi hususunda yapılan yasa tasarısı çalışmaları hangi aşamadadır? Tasarı ile güdülen amaç nedir?

Cevaplar 1,2,3 :

Maden Kanunu ve Jeotermal Kaynaklar Kanun Tasarıları üzerinde revize çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar ile öncelikle Maden Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte bazı değişiklikler yapılmış, yayınlanmak üzere Başbakanlığa gönderilmiştir. Kanunda zikredilmeyen ancak sanayinin hammaddesi olan bazı maddelerin Maden Kanununun 2 nci maddesi uyarınca Kararname yoluyla kanun kapsamına alınması yönünde bir kararname hazırlanmıştır. Ayrıca Maden Kanununun bazı maddeleri üzerindeki değişiklik çalışmaları ise devam etmektedir. Değişiklik çalışmaları Kanunun tümünden ziyade, değiştirilmesinde zorunluluk bulunan ve sektörün sıkıntılarını çözmeyi amaçlayan bir kaç madde üzerinde yapılmaktadır.

Geçmiş yıllarda hazırlanmış Jeotermal Kaynaklar Kanun Tasarısı, mevcut uygulamalar ve günün ihtiyaçları da göz önüne alınarak Maden İşleri Genel Müdürlüğünce yeniden hazırlanarak ilgili Kurum ve Kuruluşların görüşlerine sunulacak hale getirilmiştir. Çok kısa bir sürede TBMM’ne gönderilecektir.

Jeotermal sulara ait 927, 4268, 6977 ve 3487 sayılı Kanunlar sadece içmeye ve yıkanmaya mahsus sıcak sular, kaplıcalar hakkında düzenlemeler içermekte, bunun dışında ısıtma, soğutma, elektrik üretimi, mineral ve gaz eldesi gibi hususlara ait kanuni düzenleme bulunmamaktadır.

Düzenlemesi yapılan Kanunla hukukî bazda sağlam temellere oturtulmuş bir Jeotermal Yasası hazırlanmış olmaktadır. Bu tasarı ile Jeotermal kaynaklar ve mineralli suların sürekli ve etkin bir şekilde aranması, araştırılması, geliştirilmesi, hak sahibi olunması, işletilmesi ve korunması belirli kurallara bağlanmakta, bu konuda mevzuattaki boşluklar ve yetersizlikler giderilmektedir.

10. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, turizme açılan orman alanlarına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun yazılı cevabı (7/4511)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Orman Bakanı Sayın Ersin Taranoğlu tarafından, aşağıdaki sorularımın, yazılı olarak yanıtlandırılmasını istiyorum.

Gereğini arz ederim.

Yüksel Aksu Bursa

Ülkemizdeki doğal ve kültürel kaynaklar, hükümetlerin uygulamaları sonucunda plânlı bir şekilde yok edilmektedir. 12 Mart 1982 tarihinde yürürlüğe giren 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na göre, korunma kapsamında bulunan çoğu yerler, hükümetlere yakın kurum ya da kişilere kiralama yoluyla yok pahasına devredildiği basın ve yayın organlarında sıkça gündeme gelmektedir. Böylesi iddialar aşağıdaki soruları akla getirmektedir :

1. 1982 yılından bu yana turizm merkezi olarak ilan edilen orman alanları var mıdır?

2. Varsa hangi kişi ya da kuruluşlara devredilmiştir?

3. Bu araziler üzerine ne gibi yapılar inşa edilmiştir?

T.C. Orman Bakanlığı 27.3.1998 Araştırma Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi Başkanlığı Sayı: KM.1.SOR/232-915

Konu : Sn. Yüksel Aksu’nun Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : TBMM’nin 5 Mart 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4511-11444/28386 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu’nun “Turizme açılan orman alanlarına ilişkin yazılı soru önergesi” Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî yazımız ilişikte gönderilmektedir.

Arz ederim.

Ersin Taranoğlu Orman Bakanı

Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu’nun 7/4511 Esas No.lu Turizme Açılan Orman Alanlarına İlişkin Yazılı Soru Önergesi Hakkında

Orman Bakanlığının Cevabı

1, 2, 3. Turizm Merkezi olarak ilan edilen orman alanlarında tahsis işlemleri Turizm Bakanlığınca yapılmaktadır.

Turizm Bakanlığından alınan bilgilere göre;

Bugüne kadar turizm alanı ve merkezleri içerisinde yer alan 162 adet orman arazisi üzerinde 88.910 yatak kapasiteli konaklama tesisleri, 700 yat kapasiteli yat limanı, yat çekek ve yat yanaşma yeri tesisleri, 2.946 kişi kapasiteli günübirlik tesisleri gerçekleştirilmek üzere ilgili Bakanlıkça yatırımcılara tahsis edilmiştir. Bu arazilerin 83 adedinin üzerindeki tesisler işletilerek Türk turizmine hizmet vermeye ve ekonomimize gereken katkıyı sağlamaya devam etmektedirler. Diğer 79 tesisin ise projelendirme ve yapım çalışmaları devam etmektedir.

Bu çalışmalar yapılırken gerek plânlama, gerekse tahsis işleminden sonraki projelendirme ve inşaat aşamalarında koruma-kullanma dengesi gözetilerek tesislerin gerçekleştirilmesine gereken özen gösterilmekte ve her aşamada yatırımlar izlenmektedir. Ayrıca turizme ayrılan alanlarda alt yapının olmaması veya yeterli olmaması halinde su, elektrik, arıtma tesisi, telekominikasyon ve benzeri altyapı çalışmalarının yatırımcı tarafından gerçekleştirilmesi kaydıyla tahsis işlemlerinin yapılmakta olduğu bildirilmektedir.

11. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, hayvancılığı teşvik için kaynak ayrılıp ayrılmadığına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/4581)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

İsmail Özgün Balıkesir

Soru 1. Tarım Bakanlığı tarafından besicilere 45 Trilyon TL kaynak ayrıldığı doğru mudur?

Soru 2. Doğru ise bu kredi kimlere verilecek veya verilmiştir?

Soru 3. Hükümetin hayvan ithalatı konusundaki düşüncesi nedir? Dışarıdan hayvan ithalatı yapılacak mıdır?

Soru 4. Yapılacaksa bu birkaç kişiyi zengin ederken, gerçek besicileri ve hayvan yetiştiricilerini tamamen ortadan kaldırmak anlamına gelmez mi?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma Plânlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 31.3.1998 Sayı: KDD-SÖ.1.01/750

Konu: Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 16 Mart 1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4581-11669/2898 sayılı yazınız.

İlgi kayıtlı yazınız ekinde gönderilen Balıkesir Milletvekili Sayın İsmail Özgün’e ait, yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Taşar Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi Sahibi : İsmail Özgün Balıkesir Milletvekili

Esas No : 7/4581-11669

Soru 1. Tarım Bakanlığı tarafından besicilere 45 Trilyon TL kaynak ayrıldığı doğru mudur?

Cevap 1. Ülkemiz hayvancılığın geliştirilmesine yönelik olarak Bakanlığımızca “Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesi” adı altında bir proje hazırlanmıştır. Hazırlanan bu proje doğrultusunda yetiştiricilere uygun faizle çeşitli büyüklükte hayvancılık işletmeleri kurdurulmasının yanı sıra yem bitkileri üretimi ile sunî ve tabiî tohumlamanın teşvik edilmesi, ve ayrıca üretilen ürünlerin desteklenmesi de sözkonusudur. Konu ile ilgili “Bakanlar Kurulu Karar Taslağı” hazırlanmış ve istihsal edilmek üzere Başbakanlığa sunulma aşamasına gelmiştir. Sözkonusu kararnamenin 1998 yılı kaynak ihtiyacı 45 Trilyon TL’dir.

Soru 2. Doğru ise bu kredi kimlere verilecek veya verilmiştir?

Cevap 2. Kararname, “Sözleşmeli yetiştiricilik” yapacak şekilde hazırlanmış olup ülke çapında haycancılıkla ilgisi olan, Bakanlıkça ve Ziraat Bankasınca belirlenen kriterlere uygun bulunan tüm yetiştiriciler bu krediden yararlandırılacaktır.

Soru 3. Hükümetin hayvan ithalatı konusundaki düşüncesi nedir?

Cevap 3. Bilindiği üzere Ülkemiz Serbest Ticaret Rejimini benimsemiş bir ülkedir. 1982 yılından itibaren Ülkemiz şartları gözönüne alınarak gerek üretimin yetersiz olduğu durumlarda gerekse haycancılığımız ıslah çalışmaları doğrultusunda zaman zaman canlı hayvan ve et ithalatına müsaade edilmiştir. Ancak, Ülkemiz besicilerinin mağduriyetini önlemek, hayvancılımızı desteklemek ve halen ülkemizde endemik olarak seyretmekte olan ve hayvancılımızı olumsuz yönde etkileyen salgın hayvan hastalıklarına karşı Bakanlığımızca yürütülmekte olan mücadele çalışmaları çerçevesinde kasaplık ve besilik canlı hayvan ithalatı 26.8.1996 tarihinden itibaren yasaklanmıştır. Bu yasaklama kararı ile ülkemizdeki hastalıkların durumu, yerli üreticinin korunması ve uluslararası antlaşmalardaki yükümlülüklerimiz de gözönünde bulundurularak, ithalattaki kısıtlama konusundaki değerlendirmelerimiz devam etmektedir.

Soru 4. Yapılacaksa bu birkaç kişiyi zengin ederken, gerçek besicileri ve hayvan yetiştiricilerini tamamen ortadan kaldırmak anlamına gelmez mi?

Cevap 4. Bakanlığımız ithalat uygulamalarını her yıl Dış Ticaret Müsteşarlığınca yayınlanan ithalat rejimi karar, tebliğ, yönetmelik ve ilgili mevzuatlar çerçevesinde yapmaktadır.

12. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, devekuşu ıslahı ve besiciliği konusunda bir çalışma yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/4592)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu delaletlerinizle saygılarımla arz ederim.

Dr. Ahmet Feyzi İnceöz Tokat

1. Dünyada üretimi hızla yayılan Devekuşu ıslahı ve besiciliği konusunda Bakanlığınızca ne gibi faaliyetler vardır?

2. Bu alanda geçmiş yıllarda basına akseden tedbir ve teşvikler sonucu herhangi bir çalışma ve gelişme olmuş mudur?

3. Devekuşu ıslahı ve besiciliği alanında ülkemizde ne kadar üretim ve Araştırma Merkezi vardır?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 31.3.1998 Sayı : KDD/SÖ-1/01-751

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 23.3.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/28841 sayılı yazınız.

İlgide tarih ve sayısı kayıtlı yazınız ekinde gönderilen Tokat Milletvekili Sn. Dr. Ahmet Feyzi İnceöz’ün 7/4592-11702 sayılı yazılı soru önergesine ilişkin Bakanlığımız görüşü ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi arz ederim.

Mustafa Taşar Tarım ve Köyişleri Bakanı

Soru 1. Dünyada üretimi hızla yayılan Devekuşu ıslahı ve besiciliği konusunda Bakanlığınızca ne gibi faaliyetler vardır.

Cevap 1. Devekuşu yetiştiriciliği ülkemiz için yeni bir konudur. Bu itibarla, ülkemizde devekuşu yetiştiriciliği yapan firma sayısı yok denecek kadar azdır. Bakanlığımız, müracaat eden üreticilere teknik bilgi ve ithal izni vermek suretiyle yardımcı olmaktadır.

Soru 2. Bu alanda geçmiş yıllarda basına akseden tedbir ve teşvikler sonucu herhangi bir çalışma ve gelişme olmuş mudur?

Cevap 2. Ülkemizde ilk defa damızlık devekuşu ithalatı, Bakanlığımız izni ile 1995 yılında Antalya’nın Manavgat İlçesinde özel sektör kuruluşu tarafından İsrail’den ithal edilen 25 erkek+40 dişi palaz (devekuşu civcivi) ve 13 adet damızlık yumurta ile gerçekleştirilmiştir. Aynı yıl, Muğla’da faaliyet gösteren özel sektör kuruluşunca Avusturya’dan 30 adet ergin damızlık devekuşu ve 60 adet devekuşu civcivi ithal edilmiştir. Muğla’da faaliyet gösteren özel sektör kuruluşu, ithal ettiği devekuşlarından 10-12 aylık 5 erkek ve 10 dişi olmak üzere toplan 15 adedini, 1996 yılında Kırşehir’in Kaman İlçesindeki özel sektör kuruluşuna satmış, kalan devekuşlarını da Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesine vererek faaliyetini sona erdirmiştir. Şu anda Antalya ve Kırşehir’de faaliyet gösteren iki özel sektör kuruluşu mevcuttur.

Soru 3. Devekuşu ıslahı ve besiciliği alanında ülkemizde ne kadar üretim ve Araştırma Merkezi vardır?

Cevap 3. Devekuşu yetiştiriciliği, ıslahı ve besiciliği konusunda Bakanlığımız Araştırma Enstitülerinde herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Ancak Kırşehir’de faaliyet gösteren özel sektör kuruluşu, 300 adet yavru elde etmiş, 60 adet yavruyu kendisine damızlık olarak ayırmış, kalan 3-3.5 aylık yavruları Kayseri Bölgesindeki çiftçilere adedini, 800-1 000 Dolar fiyatla satmıştır. Dünya piyasalarındaki anaç fiyatı 10 000-12 000 Dolar civarındadır.

Ülkemizde devekuşu yetiştiriciliği yapan özel sektör kuruluşlarının adres ve telefonları aşağıda verilmiştir.

Firma Adresleri :

1. Mustafa Kaya

Hotel Tropic Tropical Turizm A.Ş. Side/Antalya

Tel : 753 22 96

2. Sembol Besicilik-Devekuşu Ürünleri Paz.

Taah.Tic.Ltd.Şti.

Ergün Gedikaslan

Çağırkan Kasabası Kaman/Kırşehir

Tel : 717 61 71- 717 60 50

 

birleşim 73’ün sonu