DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 49

72 nci Birleşim

26 . 3 . 1998 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Hatay Milletvekili Atilâ Sav’ın, Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı

2. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz’ın, Türkiye’nin kültür yapısı ve irtica konusunda gündemdışı konuşması

3. – Konya Milletvekili Abdullah Gencer’in, trafik kazalarının oluş nedenleri ve çözüm yolları konusunda gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Tunus’a gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1388)

2. – Adana Milletvekili Uğur Aksöz’ün, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/324)

3. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/325)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi ve 21 arkadaşının, adalet mekanizmasının sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin özeti (10/245)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Filistin Yasama Konseyi Başkanı Ahmet Qurıe ve beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2. – Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

3. —Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının,İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553)

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Balıkesir Hava Meydanının ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in yazılı cevabı (7/4437)

2. – İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın, başka ülke vatandaşlığına geçenlerin boşanma kararlarının Türkiye’de geçersiz olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4534)

3. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili fezlekelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4558)

4. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün;

– Ankara Gölbaşı’nda TMO siloları açılması için bir çalışma yapılıp yapılmadığına,

Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan’ın;

– Pancar ekim alanlarının sınırlandırılmasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı (7/4554)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak altı oturum yaptı.

Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun, Aksaray Milletvekili Nevzat Köse’nin bir önceki birleşimde yaptığı “55 inci Hükümet döneminde yapılan memur atamalarına” ilişkin gündemdışı konuşmasının Bakanlığını ilgilendiren kısımlarına cevap verme isteğinin, gündemdışı konuşma, aynı birleşimde Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk tarafından Hükümet adına cevaplandırılmış bulunduğundan, İçtüzük hükümleri gereğince Başkanlıkça yerine getirilemeyeceği açıklandı ve gündemdışı konuşmayla ilgili Başkanlığa göndermiş olduğu cevabî yazı Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İçel Milletvekili Abdulbaki Gökçel’in, İçel İlinde verimli tarım alanlarına yakın yerlerde işletmeye açılmasına izin verilen taşocaklarının, çevrelerinde meydana getirdiği zararlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen,

Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, Konya İli, Ereğli İlçesi Akgöl mevkiinde koruma altında bulunan kuş cennetinin kirlenmesine ilişkin gündemdışı konuşmasına Çevre Bakanı İmren Aykut,

Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Vergi Haftası münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşmaya, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel,

Cevap verdiler.

Monaco’ya gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut’a, Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin,

Mısır ve Almanya’ya gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in,

Suriye’ye gidecek olan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’a, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in,

Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile,

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının, kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, (6/840) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Konya Milletvekili Ahmet Alkan ve 106 arkadaşının, kanuna ve genel ahlaka aykırı şekilde mal edinmek suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 11, 12, 13, 14 ve 15 inci maddelerine uyduğu iddiasıyla, Devlet Eski Bakanı, Dışişleri Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ve Eski Başbakan Tansu Çiller hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/16) okundu; Anayasanın 100 üncü maddesine göre en geç bir ay içerisinde olmak üzere Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel Kurula sunulacağı açıklandı.

Kadının statüsünün araştırılarak, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin yaşama geçirilmesi için alınması gereken tedbirleri tespit etmek amacıyla kurulan (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasî parti gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

Başbakanlıkça, Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan üyelerin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

2 nci sırasında bulunan 232 sıra sayılı kanun teklifinin ikinci görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe Komisyona geri alınan 338 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, Komisyon raporu gelmediğinden,

Ertelendi;

4 üncü sırasında bulunan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) görüşmelerine devam edilerek, 15 inci maddesine kadar kabul edildi, 16 ncı maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Alınan karar gereğince, 26 Mart 1998 Perşembe günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.36’da son verildi.

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Levent Mıstıkoğlu Hüseyin Yıldız Ali Günaydın Hatay Mardin Konya Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye

 

No : 108

II. – GELEN KÂĞITLAR

26 . 3 . 1998 PERŞEMBE

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün, Denizcilik Müşteşarlığına alınan personele ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/918) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

2. – Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, irtica nedeniyle hakkında soruşturma açılan vali ve kaymakamlara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/919) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

3. – Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin, Kütahya-Kureyşler Barajı ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/920) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın Havza Kaplıcalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4676) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

2. – Ordu Milletvekili Müjdat Koç’un, R.T.Ü.K. tarafından Didim ve Kanlıca’da villa ve daireler satın alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4677) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

3. – İçel Milletvekili D.Fikri Sağlar’ın, bir şahsın kırmızı bültenle aranmak üzere Interpol’e yapılan başvuruya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4678) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.3.1998)

4. – Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, sekiz yıllık temel eğitim okul inşaatları için açılacak ihalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4679) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.31998)

Meclis Araştırması Önergesi

1. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi ve 21 arkadaşının, adalet mekanizmasının sorunlarının araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/245) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.3.1998)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.00

26 Mart 1998 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin YILDIZ (Mardin), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, çoğunluk var mı?.. Nasıl başlıyorsunuz?!

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika...

OYA ARASLI (İçel) – Gece saat 24.00’e kadar çalışan arkadaşlar nerede? Buna “çoğunluk var” mı diyorsunuz; tereddütünüz yok mu?!

ÖNDER SAV (Ankara) – Nasıl başlıyorsunuz? Başlanacak çoğunluk var mı? Ayıp!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...

Eğer yoklama talebiniz varsa, şu durumda yaparım; ama, çok açık deklare edilmiş, sizle de özel olarak defalarca ve dün ayrıca gruplarla konuşulmuş bir şey ki, Başkanlık, eğer grupların iradesinin yoklama yapılmaması yönünde olduğu biçiminde bir kanaat oluşursa, yoklamayı yapmıyor.

ÖNDER SAV (Ankara) – Yoklamayı ne zaman talep edeceğiz; hemen açtınız “başlıyoruz” dediniz.

BAŞKAN – Sayın Önder Sav, benim uygulamalarımı çok iyi biliyorsunuz. Eğer, iktidar partileri ya da muhalefet partileri veya tek başına anamuhalefet partisi temsil edilmiyorsa, ben hemen yoklamaya başlıyorum; ama, siz, gelip, burada, bu uygulama çerçevesinde âdeta beni yanıltmak kastıyla gibi, iki grup başkanvekiliyle hazır bulunursanız, bu konuda, ben, çok iyiniyet aramam.

Bakınız, ayrıca, şu İçtüzüğü ve uygulamaları kendimize yontmaktan vazgeçelim. Eğer yoklama konusunda bir tereddütünüz varsa, yine dünkü gibi bir hadise yaşandığında usul tartışması da açabiliriz; ama, size bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Bu olay, bugün yaratılmış bir şey değil; tereddüte mahal vermeyecek çoğunluk var ise yoklamanın yapılmaması, ta 1978 yılından geliyor.

Efendim, siz biliyorsunuz, ben bugüne kadar...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, sözümü bitireyim, niye açtığımı söyleyeceğim.

“Sayın Memduh Ekşi, ayağa kalkılması suretiyle yoklama istendiğinde, eski uygulamaları da kastederek, kendisinin hiçbir kanaat değişikliğine uğramadığını ifade ediyor ve 10 kişi olarak ayağa kalkmışlar ise de “bunu bir hakkın suiistimali gördüğüm için, yoklama yapmıyorum” demiş. Tutanaktan okuyorum: “(CHP sıralarından ‘Bravo’ sesleri alkışlar)”

Lütfen, kendi konumumuza göre İçtüzüğü değiştirmeyelim efendim; İçtüzüğü kendi konumumuza göre uygulamak yönünde baskı yapmayalım.

Bu dönem: 15.1.1997

“Başkan – Maddenin oylanmasından önce bir yoklama isteği var; ama, arkadaşlar, şu anda salonda 300 milletvekili var. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)” Ve Başkan, yoklamayı yapmıyor. Yani, o gün işimize öyle geliyor.

Bir başka oylama: 28.5.1997

“Başkan – Teklifin maddelere geçilmesi hususunu oylarınıza sunacağım; ancak, bu işlemden önce, toplantı yetersayısının olmadığı gerekçesiyle yoklama isteyen bir önerge Başkanlığa gelmiş bulunmaktadır. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “çoğunluk var” sesleri)

CHP Grup Başkanvekili yoklama yapılmasına itiraz ediyor; bir sayın milletvekili...

ÖNDER SAV (Ankara) – Yalnız, yanlış zamanda yanlış şeyi söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır efendim.

ÖNDER SAV (Ankara) – Daha başlamadınız bile...

BAŞKAN – “Sayın Başkan, bundan önceki Meclis Başkanvekillerinin uygulamalarında, eğer toplantı yetersayısının olduğu konusunda Sayın Başkanvekilinin bir kanaati oluşmuşsa yoklama yapılmıyordu. Eğer, şimdi siz yoklama yaparsanız, bir hakkın suiistimali olur; salonda yetersayının olduğu çok açık şekilde görülüyor. O nedenle, bu konuda takdir hakkınızı kullanmanız gerekir; yoksa, bir hakkın suiistimali olur.”

Ben, bunu, sadece, olayları kendimize göre yontmayalım, burada bir kuralı düzenli uygulayalım diye söylüyorum.

Sayın Güven, çok iyi biliniyor ki -Fazilet Partisi Grubundaki arkadaşlarım da bilirler, dün de kendileriyle konuştum- benim Meclisi yoklamasız açmamam için, iktidar partileri, anamuhalefet partisi ya da muhalefet partileri salonda, kürsüde yetkili biriyle temsil edilmesinler... Dün, o gerekçeyle boş bırakıldı, yoklamayı yaptım; ama, bugün, bütün başkanvekillerini ve yetkilileri burada görünce, açabileceğim izlenimine kapıldım. Şu an, toplantı yetersayısı gözle görülmediği için, yoklama talebiniz varsa, yaparım efendim.

ÖNDER SAV (Ankara) – Var efendim.

TURHAN GÜVEN (İçel) – Yapılsın.

BAŞKAN – Yaparım; bu konuda bir tereddüt yok; ama, bu konuyu...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – 20 kişi çıksınlar...

BAŞKAN – Hayır, şu an 20 kişi olayı değil. Ben şunu kabul ederim Sayın Güney: Arkadaşlarımı burada var gördüğüm için, yoklama taleplerinin olmadığı, Meclisin açılması yönünde irade koyduklarını düşündüm. Ha, yanlışmış, onu koymuyorlarmış. Oysa, kendileri çok iyi biliyorlar ki, ben, bu konuda bu uygulamayı iki senedir sürdürüyorum.

Ad okunmak suretiyle yoklama yapıyoruz...

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Yoklamaya başladık efendim.

ERKAN KEMALOĞLU (Muş) – Başkanım, bu kavgayı bırakalım.

BAŞKAN – Evet.

lll. – Y O K L A M A

BAŞKAN – Sayın milletvekillerinin, yoklama sırasında salonda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

 

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Hatay Milletvekili Atilâ Sav’ın, Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı

BAŞKAN – Dünya Tiyatrolar Günü, yarın, 27 Mart günü kutlanacak; ancak, yarın çalışmayacağımız için, bugünden, Dünya Tiyatrolar Günü vesilesiyle Hatay Milletvekili Sayın Atilâ Sav gündemdışı konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Sav.

ATİLÂ SAV (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; yarın akşam bütün tiyatrolar perdelerini açarken, sanatlarına adanan bir günü kutlayacaklardır.

Tiyatro, bütün yurttaşları yarın akşam bir tiyatro salonunda sanatla buluşmaya çağırıyor. Milletin sayın vekillerini de aralarında görmekten mutlu olacakları kuşkusuzdur. Tiyatro, seyircisiz olmaz, seyirciyle bütünleşir ve paylaşılır. Bu nedenle, tiyatro, toplumla yaratılır ve var olur.

Sanat, bir ülkenin kendini tanıması ve dile getirmesidir. Halkımız, tarih boyunca sanatla yaşamış ve sanatla bütünleşmiştir. Cumhuriyetimizin hedefi, kültürümüz çağdaş uygarlık düzeyi üstüne çıkarmak olmuştur. Cumhuriyet, bu amaçla, kültür alanında önemli gelişmelere yol açıp, öncülük etti; tiyatro da öyle.

Daha önce bir kentimize özgü olan sürekli tiyatro etkinliği, yaygınlaştı ve yurda yayıldı. Yarın gece 17-18 merkezde 70’i aşkın tiyatro topluluğu, 25 bin seyirciyle buluşacak ve sanatı paylaşacaklar. Ne var ki, bunu yeterli sayamayız. Her kentimizde tiyatroyu bekleyen milyonlar var. Anadolu, bir gecede, bir anfide 15-20 bin seyirciyle kucaklaşan tiyatroları barındırıyor. Efes, Aspendos, Bergama, bunun tanıklarıdır.

Anayasamızın 64 üncü maddesi, sanatı ve sanatçıyı korumayı devletin görevi sayıyor: “Devlet, sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gerekli önlemleri alır” diyor. Yine, Anayasamızın 27 nci maddesi, her yurttaşa, sanatı öğrenme ve tanıma hakkını veriyor. 65 milyona, her gün tiyatro izleme olanağı sağlamaktır hedefimiz. Kültürümüzü, çağdaş uygarlık düzeyine, ancak bu yolla ulaştırabiliriz.

Bu noktada, bir üzüntümü belirtmek istiyorum: 2000’e iki kala, hâlâ tiyatro yasaklayan yöneticilerimiz var, hem de yetkileri olmadığı halde. Kahramanmaraş ve Kırşehir Valileri, bu hafta içerisinde, Ankara Ekin Tiyatrosunun bir oyununu yasaklamış bulunuyor. Oyun, Dario Fo’nun bir oyunu. Aynı oyun, yıllarca önce, yurdumuzda birçok kez oynandı; bu yıl da, devletin ödenekli tiyatrosunca oynanmaktadır. Dario Fo kim mi; 1997 Nobel Ödülü kendisine sunulmuş olan, düşünce ve sanat adamı; çağdaş İtalyan tiyatrosunun en önemli düşünür ve sanatçılarından biri. Üstelik, bu tiyatro, Kültür Bakanlığımızca da destekleniyor ve ödenek yardımı alıyor. Acaba, Sayın Kültür Bakanından, Bakanlar Kurulunda yanında oturan İçişleri Bakanına anımsatarak, tiyatro yasaklanmaz dese, çok şey istemiş mi olurum!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk’ün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Bir milleti yaşatmak için, birtakım temeller gereklidir. Bilirsiniz ki, bu temellerin en önemlilerinden birisi de sanattır. Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarıldığının kesin kanıtıdır. Bunda başarıya ulaşamayan milletlere ise, ne yazık!.. Onlar, bütün başarılarına rağmen, uygarlık alanında, yüksek uygarlık sıfatıyla tanınmaktan yoksun kalmaktadırlar.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm sanatçıları, tüm aydınları ve Türkiye Büyük Millet Meclisini saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sav.

Gündemdışı konuşma üzerinde, Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR BAKANI M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Dünya Tiyatro Gününü gündeme getirdiği için, sanatla ve tiyatroyla ilgili görüşlerini sunduğu için, Hatay Milletvekili Sayın Atilâ Sav’a teşekkürlerimi sunuyorum.

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 75 inci yılını kutlama etkinlikleri içerisine dahil ettiğimiz bu yılki 27 Mart Dünya Tiyatro Günü, bu yıl, daha yoğun etkinlikler içerisinde kutlanacak ve daha anlamlı bir şekilde, tüm vatandaşlarımıza açılacaktır.

1978 yılında, tiyatro ve sinema aydınımız değerli Muhsin Ertuğrul’un kaleme aldığı 27 Mart Bildirisiyle kutlanmaya başlanan Tiyatro Günü, büyük ustanın çabalarına layık bir biçimde, giderek daha büyük bir şölene dönüşerek, haftalar içerisinde kutlanmaya başlamıştır.

Tiyatro için söylenecek çok söz var; ama, hepimiz biliyoruz ki, tiyatro, bilinen insanlık tarihiyle aynı yaşı paylaşan bir sanattır ve tiyatronun öğesi insandır. Sanat, insana insan diyebilmemizin, insanı insan olarak tanımlayabilmemizin ilk göstergesidir; sanat, düşünebilmenin, yaratabilmenin, dolayısıyla, geleceği yaratabilmenin ve yeniden kurabilmenin de temelidir. Tüm sanatlar içinde tiyatro, malzemesini yaşamdan ve insandan aldığı için, kendimizi, çevremizi ve dünyayı daha iyi algılamamızı ve değerlendirmemizi sağlaması açısından da, sanatlar içinde çok üstün bir yere sahiptir.

Kültür alanında, hem ulusallaşarak kendi tarihî geçmişimizden beslenmek hem de çağdaşlaşarak dünyaya açılmak ve seslenebilmek tek koşuldur. Sanat alanında yapılacak atılımlar, kültür kalkınmasının ayrılmaz bir parçasıdır. Güzel sanatlardaki yeni atılımlar, cumhuriyet Türkiyesinin başarısının ve çağdaş dünyada hak ettiği yeri almasının önemli bir parçası olacaktır.

Devlet tiyatroları, şu anda, Türkiye’nin 12 ilinde, 28 sahnesiyle, yerli ve yabancı eserlerden oluşan, yılda 100’ün üzerinde oyunuyla, kültür ve sanat yaşamımızın en önemli yapı taşlarından biri olmaktadır. Ülkemize kazandırdığı sanatçıların yanı sıra, Türk tiyatro eserlerinin yazılmasına, yabancı tiyatro eserlerinin Türkçeye kazandırılmasına da öncülük etmektedir.

Kültür Bakanlığı olarak, devlet tiyatrolarının yanı sıra, özel tiyatroların desteklenmesine de çok büyük bir özen gösterdik ve 1997 yılında sadece 61 milyar lira olarak görülen bu ödenek, Maliye Bakanlığımızın katkısıyla 2 misline çıkarılarak, geçen yıl, tiyatro sezonu başlamadan önce, hızlı bir şekilde, özel tiyatrolara dağıtılabildi. 1997 yılı içinde, bir özel tiyatro olarak da Sadri Alışık Tiyatrosunun açılması gerçekleştirildi.

Bu arada, Sayın Sav’ın da belirttiği gibi, tiyatro sanatına gerçekten çok büyük bir özlem duyan vatandaşlarımıza ulaşabilmek için, Konya, Erzurum, Sıvas ve Van İllerimizde yerleşik tiyatrolar açtık. Aynı zamanda, bu tiyatrolardan Sıvas ve Van’dakiler, üniversite içinde de birer tiyatro oluşumunu gerçekleştirdiler. Böylece, kısa bir zamanda, 7 yeni tiyatronun açılması gerçekleştirilmiş oldu. Tabiî ki, geleneksel tiyatromuz da çok büyük önem taşıdığı için, ilk defa olarak bu yıl, devlet tiyatrolarımızın bünyesinde mim ve Karagöz tiyatroları oluşturuldu; bunların kursları açıldı; şimdi, yeni ve genç sanatçıların yetiştirilmesi süreci devam ediyor.

27 Martla birlikte, tüm Türkiye’den gelen 15 tiyatro eserimiz, Ankara’da 55 bin çocuğumuza ulaşacak şekilde sahnelenecek. Ankara Valiliğiyle yaptığımız işbirliği sonucunda, özellikle, tiyatroya gitme imkânı olmayan veya daha önce bu tip imkânlardan yararlanmamış olan çocuklarımıza öncelik verecek bir program içerisinde bu oyunların çocuklarımıza gösterilmesi gerçekleştirilecektir ve hedeflenen kitle 55 bindir.

Bu çerçevede, devlet tiyatrolarımızın dışa açılması konusunda da önemli gelişmeler olmuş ve 1997’nin son aylarında Bulgaristan, Yunanistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde devlet tiyatrolarımızın sergilediği oyunlar gösterime girmiştir. Aynı şekilde, Bulgaristan’dan ve Yunanistan’dan da tiyatro grupları Türkiye’ye davet edilmiş ve seyircilerimizle bunların karşılaşması sağlanmıştır.

15 Mayıs ilâ 15 Haziran arasında, tüm tiyatro gruplarımız, 80 ilimizde, 58 ilçede ve 20 köyde, şimdiden düzenlenen programlarla, vatandaşlarımıza oyunlarını sergileyecektir.

Denilebilir ki, 1997’nin sonundan başlayarak, 1998 yılı da dahil olmak üzere, ülkemizde, tiyatro alanında çok hızlı ve olumlu gelişmeler gerçekleştirilmiştir ve bunlar sürdürülecektir. Özellikle, özel tiyatroların desteklenmesi ve bunların devlet imkânlarından zamanında yararlanarak oyunlarını sahneleyebilmiş olmaları da, tiyatroya olan ilgiyi artıracak bir unsur olarak görülmelidir.

Bu çerçevede, benim de Sayın Sav’a katıldığım şekilde, çok sık olmamakla beraber, zaman zaman, tiyatro oyunlarının yasaklanması gibi, bize göre olumlu olmayan, bir anlamda da çağdışı bazı uygulamalar ortaya çıkmaktadır; ama, gerekli müdahalelerle bu eksiklikler giderilmektedir; fakat, tabiî ki, 20 nci Asrın son yıllarına gelmiş bir Türkiye Cumhuriyetinde bu tip uygulamaları hoş görmek mümkün değildir.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Talay.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Karakoyunlu, buyurun.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yerimden kısa bir konuşma yapmama müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Konuşma değil; ama, bir vurgulama olabilir efendim.

YILMAZ KARAKOYUNLU (İstanbul) – İçtüzükteki ifadeyi kullanmak istedim efendim.

Sayın Başkanım, Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle Hatay Milletvekilimiz Sayın Atilâ Sav’a gündemdışı konuşma lütfettiğiniz için teşekkürlerimi arz edeceğim.

Ama, Sayın Bakanımız cevabî konuşmayı yapmak yerine, içeriği fevkalade zengin bu konuşmayı, takdim konuşması şeklinde yapmış olsaydı, bütün gruplara konuşma hakkı doğacaktı. Böylelikle, çeşitli vesilelerle yoklama istemenin zaman israfını ittihaz etmiş gündem maddesi haline getirdiğimiz yerde, önemli bir günde konuşma yapma fırsatı bulabilirdik. Umarım, bundan sonra, kültür bakanları, böyle önemli günlerde ilk konuşmayı yapar ve diğer gruplar da konuşma fırsatı bulur.

Bu pek kısa konuşmama müsaade ettiğiniz için şükranlarımı arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karakoyunlu.

Çok haklısınız; yalnız, belki Sayın Bakan bakımından, 27 Mart programında Meclisin çalışmaması etkili olmuştur; ama, Atatürk’ün bir ülkenin kültür seviyesinin aynası olarak nitelediği tiyatroya gönül veren ve sizin dediğiniz uygulamayı Kültür Bakanı olarak bu kürsüde bütün gruplara konuşma hakkı doğurarak sağlayıp, böyle bir uygulamayı başlatan Sayın Agâh Oktay Güner izleyici olarak kaldı; yine burada izliyor.

Bu arada, Sayın Atilâ Sav’ın vurguladığı, şu an, Dünya Tiyatrolar Gününde maalesef yaşadığımız, devlet tiyatrolarında oynanan bir oyunun -bazı illerimizde- başka illerde oynanırken, Nevşehir’de başka, Kırşehir’de başka, Balıkesir’de başka, Kahramanmaraş’ta başka uygulamalarla karşılaşıldığı; ayrıca, tiyatrocuların sabıka kayıtlarının dahi, hiçbir yasal yetki olmamasına karşın, aranırcasına taciz edildiği bir ortamda, geçmiş yılki uygulamalardan bu konudaki duyarlılığını ve Türkiye’de tiyatroları mahkemelere düşmeden özgürleştirmenin ciddî olarak çabasını veren Sayın İçişleri Bakanımız da izlediler bu konuşmayı; gereğini yapacaklar.

Ben, o nedenle, bugün vesilesiyle, Kültür eski ve yeni Bakanlarımıza, siz sevgili tiyatro dostlarına, özgür tiyatro, gelişmiş tiyatro, Türkiye’nin kültürünü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne yükseltecek düzeydeki bir gelişmiş tiyatro umuduyla, teşekkür ediyorum ve Dünya Tiyatrolar Gününü kutluyorum. (Alkışlar)

2. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz’ın, Türkiye’nin kültür yapısı ve irtica konusunda gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, Türkiye’nin kültür yapısı ve irtica konusunda, Sayın Mikail Korkmaz’ın.

Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, içerisinde yaşadığımız günlerin değişmeyen gündemini işgal eden irtica canavarından ve ölümsüz inanç kültürümüzden bahsedeceğim; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Canavar diye takdim edilen ve bu millete irtica diye dayatılan suçlamalar, Kurtuluş Savaşımızın inanç halkaları, şanlı bayrağımızın özgürce dalgalanmasının ölümsüz pırıltılarıdır. Bu dalgalar, bizim kültürel çığlıklarımızdır. Tarihin derinliklerinden gelen ölümsüz meşalemiz, yıkılmayan anıtlarımız ve olmazsa olmaz mantığının ötesinde, mutlaka olması gereken tarihî dinamiklerimizdir.

Son zamanlarda, bir yutturmaca aldı başını gidiyor; gerçek Müslüman-yalancı Müslüman. Müslümanlığın gerçeği ve yalancısı olmaz; Müslüman Müslümandır. Geliniz, bu sahte ve düzmece bilgilerden vazgeçiniz. Açıklanan bildiriler, yapılan yorumlar, atılan manşetler, millî birlik ve beraberlik adına, korkunç ve tüyler ürpertici şeylerdir. Topyekûn savaş, büyük taarruz; aman Allahım!..

Sayın milletvekilleri, topluma mal olmuş tarihî değerler vardır. Bu değerler, o milletin hayat damarlarıdır. Bu damarlara gelen kültürel zenginlikleri irtica diye kesmeye kalkarsanız hayat durur; fakat, yapılan hataların neticesi tarihî yanılgı olarak yüzümüze çarpılır.

Kime karşı savaş? Niye büyük taarruz? Biz, Büyük Taarruzu kime karşı yaptık? Bunu burada söymeye lüzum var mı; istiyorsanız, söyleyeyim: Büyük Atatürk’ün önderliğinde, işgal kuvvetlerine karşı yaptık. O kuvvetlere karşı kompleksi olanlar böyle düşünmüş olabilir; fakat, benim geçmişimde böyle bir iğrenç senaryo yoktur; çünkü, ceddim, tarihin derinliklerinden gelen, o ölümsüz, aydınlatıcı meşalesiyle İstiklal Savaşını yapmış, nurtopu gibi yeni bir devlet kurmuştur. Son zamanların moda söylemiyle, hiçbir kimsenin, gücü, makamı ve mevkii ne olursa olsun, kendine ait tutarsız görüşlerini, bu milllete, devletin özkültürü diye dayatmaya hakkı yoktur. Bu devletin kuruluş harcında, yaşamını şekillendiren, geçmişinden geleceğine köprü olan inanç gözyaşları vardır. Bu devletin kuruluşunda, evladını cepheye gönderirken “ölürsen şehit, kalırsan gazi” duasıyla yollayan cefakâr Anadolu kadınının dudak mırıltıları vardır. Bu devletin kuruluşunda, topyekûn Anadolu halkının “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” meşalesi vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Milletinin üzerine bir karabasan gibi çullanan irtica yaygarası nedir; cin midir, şeytan mıdır, insan mıdır, melek midir? Gelin, bunu, burada enine boyuna tartışalım; bu millet bunu bekliyor bizden. Türk Parlamentosunun, bu milletin başına musallat olan, ne idüğü belirsiz bu kavramı çözmesi lazım. Çalakalem ele alınan, Anasayada yeri olmayan, kapalı kapılar arkasındaki kanunsuz grupların dayanaksız raporlarıyla bu iş halledilemez. İrtica diye, bu milletin tarihî dokularını birer birer yok etmeye kalkarsanız, Anadolu coğrafyasının bereketli topraklarında, ne Mevlânâ’dan ne Yunus’tan ne Hacı Bektaş Veli’den bahsedemezsiniz. Gidiniz, halkın arasına karışınız “bu irtica ne” diye sorunuz; halkın cevabı, günlük yaşantısı olacaktır.

Sırça köşkte oturarak, bu milleti millet yapan, ölümsüz inanç ve kültür değerlerini irtica adı altında dayatmaya kalkarsanız, delalet ve ihanet içerisinde olunduğunun damgasını, bu milletten, acı şekilde, tarih önünde, bir gün yiyeceksiniz.

Bu mübarek toprakların manevî mimarları, Ahmed Yesevî’deki diriliği, Yunus’taki rikkati, Mevlânâ’daki hassasiyeti, Hacı Bektaş Veli’deki hoşgörüyü irtica diye takdim ederseniz, millî birlik ve beraberliğimiz yara aldıktan sonra, avaz avaz “tarihî yanılgı yaptık” diye bağırsanız da, bu milleti gücendirmiş, ölümsüz kültür inancına darbe vurmuş olursunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, bir dakika içerisinde toparlayın lütfen.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Halkın oyuyla seçilen milletvekillerine soruyorum: Nedir bu irtica? Gazi Mahallesinde vefat eden vatandaşlarımızın seneyi yıldönümünde, cemevinde Kur’an-ı Kerim okuyan hoca, mürteci midir? Bingöl’de şehit olan erlerimizin çığdan çıkarılmasında yardımcı olan imam-hatip mezunu imam, mürteci midir? Maraş’ın Sütçü İmamı, Erzurum’un babayiğit dadaşı, Karadeniz’in aslan bakışlı uşağı, taşımış olduğu kültür yapısından dolayı, mürteci midir? Onun için, bu Parlamentoya düşen görev, bu irtica belasını, bu Parlamentoda halletmesidir; başka yerden esecek rüzgârları elinin tersiyle itmesidir.

Hepinizi, hürmetle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

3. – Konya Milletvekili Abdullah Gencer’in, trafik kazalarının oluş nedenleri ve çözüm yolları konusunda gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, trafik kazalarının oluş nedenleri ve çözüm yolları konusunda, Sayın Abdullah Gencer’in.

Buyurun Sayın Gencer. (FP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH GENCER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok değişik kazalar arasında, ülkemizdeki trafik sorunları ve kazalarıyla ilgili hususu arz etmek üzere huzurlarınızdayım; ancak “Dünya Tiyatrolar Günü” ile alakalı bir hususu da belirtmek istiyorum, daha doğrusu bir temennide bulunmak istiyorum.

Bugünkü tiyatro yazarı kardeşlerimizin malzemeleri var; ancak, yarınki tiyatro yazarı kardeşlerimizin, evlatlarımızın malzemeleri, Türkiye’nin bugünkü demokrasi manzaraları içerisinde, zannediyorum daha da çok olacak ve bu malzemeler, genellikle demokrasi malzemesi olacaktır. Temenni ediyorum ki, bu gençlerimize, bu malzemeleri daha başka şekillerde, daha başka kanallarda aktaralım, demokrasi adına, tiyatro eserleri yazmasınlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiyemizde, gerçek manada, büyük miktarlarda trafik kazaları olmaktadır. Bu manada, öncelikle, trafik kazalarının fizikî şartlarının tespitini kısa kısa yapmak istiyorum. Ülkemizde, 1997 yılı itibariyle, 11 297 235 ehliyet sahibi, 7 776 486 araç ve 61 500 kilometre yol uzunluğumuz vardır. Bunları 1970-1997 yılları arasında bir mukayeseye tabi tutarsak; ehliyet sahiplerinde yüzde 1 340’lık, araç sayısında yüzde 1 488, yol uzunluğunda da yüzde 34’lük bir artış söz konusudur. Görülüyor ki, ehliyet sahiplerinde ve araç sayısında, gerçek manada çığ gibi bir büyüme var; ama, yol uzunluğunda o kadar büyük bir mesafe katetmiş görünmüyoruz.

Kazalara gelince: Ülkemizde, kaza sayısı -yıl itibariyle- 392 961, yaralı sayısı 111 056, ölüm vakasına gelince, 5 134’ü kaza yerinde, 2 750’si yolda olmak üzere, toplam olarak 7 884 kişi hayatını kaybetmektedir. Bunu zamanlamaya tabi tuttuğumuz zaman, günde ortalama kaza sayısı 1 076, yaralı sayısı 305 ve ölü sayısı 21’dir; saate vurduğumuz zaman, saatte 45 kaza olmakta, 12 kişi yaralanmakta ve ortalama olarak da 1 kişi hayatını kaybetmektedir. Bu çerçevede, kaza sayılarındaki artış oranı -yine, 1970-1997 yılları arasındaki mukayesemizde- yüzde 1 694, yaralı sayısı yüzde 486 ve ölü sayısı yüzde 36,5 olarak gözükmektedir.

Peki, bu kazaların temel faktörleri nelerdir; bu konuya da göz attığımız takdirde, birincisi, çevre, yani yol, yaya, iklim vesaire gibi şartlar; ikincisi, vasıta, araçlar; üçüncüsü de şahıslardır.

Çevre konusuna şöyle bir göz attığımız zaman, yol uzunluğumuz -biraz önce arz etmiştim- 61 500 kilometredir. Evet, yol uzunluğu, yol ağı yeterince geliştirilmiş değildir. Buna rağmen, asfaltlarımızdaki standardizasyon tam manasıyla çağdaş durumda değildir; yani, Avrupa standartlarında değildir. Asfalt yollarımıza yama yapılırken, gerçek manada -sanki, ülkemizde mühendis yokmuşcasına- tepeler halinde yapılmaktadır. Çukurlar her yerde görülmektedir; bütün bunlar trafik kazalarının artmasındaki nedenlerdir; yani, çevreden yol bölümündeki görebildiğimiz şeylerdir. En önemli şeylerden bir tanesi de yollardaki işaretlemelerdir. Burada Sayın Bakanımızın dikkatle bu konuları takip ettiği kanaatindeyim, bu konu Bayındırlık Bakanlığımızı da yakından ilgilendiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gencer, lütfen toparlayalım...

ABDULLAH GENCER (Devamla) – Hay hay.

İşaretlemeler ülkemizde çok zayıf; bunların mutlaka güçlendirilmesi lazımdır.

Yolda bazı atıklar var, çok affedersiniz, bir hayvan ölmüş; ama, bunu, kim kaldıracak?!. Günlerce taşıtlarca çiğneniyor çiğneniyor, orada kalıyor. Halbuki, Avrupa ülkelerinde gördük ki, görevli trafik polisi, bu konu da anında telefon ediyor ve gelinip kazaya sebep olabilecek her türlü şeyi kaldırıyorlar.

İkinci vasıta olarak teknik kontroller gelmektedir. Araçların seyahat esnasında kontrolleri eksik yapılmaktadır. Bunların daha da güçlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle polis teşkilatımız, yollarda seyreden araçlarımızı durdurarak, aracın giderilebilecek eksiklerini bizzat yerinde gidertmelidir.

Şahıslarla alakalı olarak da; yorgunluk, alkol, yarışma arzusu vesaire gibi sebepler var; ama, sevinerek söyleyeyim ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gencer.

ABDULLAH GENCER (Devamla) – Sayın Başkana teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, İçişleri Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu.

Buyurun efendim. (Alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Konya Milletvekilimiz Sayın Abdullah Gencer’in, trafik sorunuyla ilgili gündemdışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Milletvekilimize de, ülkemizin hâlâ kanayan bir sorunu olarak devam eden bu önemli konuyu Meclis gündemimize getirdiği için de ayrıca teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, trafik sorunu, bugün, ülkemizin madden ve manen en çok bedel ödediği sorunlardan birini oluşturmaktadır. Maalesef, her geçen yıl hem meydana gelen kaza sayısı hem kazalarda hayatını kaybeden veya yaralanıp sakat kalan vatandaşlarımızın sayısı hem de maddî hasar ve kaynak kaybı artmaktadır.

Başta Bakanlığımız olmak üzere, trafikle ilgili bütün kurumlar bu trajediyi önlemek için büyük bir gayret içerisinde çalışmaktadırlar; ancak, problem, kısa vadede çözümlenebilecek nitelikte değildir. Çünkü, bu meselenin altında yapısal aksaklıklar vardır.

Gelişmiş dünya ülkelerinde taşımacılık kara, deniz, hava ve demiryolları olmak üzere dörtlü bir sistem üzerine kurulmuştur; bizim ülkemizde ise, taşımacılığın çok önemli bir kısmı, muhtemelen yüzde 90’lar seviyesindeki kısmı karayoluyla gerçekleştirilmektedir.

Toplam uzunluğu 60 bin kilometreyi bulan karayollarımız ise, sanat yapısı bozuk, asfalt kaplaması yetersiz ve dar yollardan oluşmaktadır. Şehirlerarası trafiği rahatlatacak otoban yolların yapımına, ancak 1980’li yılların ortalarında başlanabilmiştir. Keza, havalimanlarının yaygınlaştırılması da son yılların ürünüdür.

İllerimizde trafik mühendisliği olayına rastlamak mümkün değildir.

İmar planları hazırlanırken, makul bir trafik yükünün taşınmasına yeterli önem verilmemektedir.

Bugün, ülkemizde 8 milyon civarında trafiğe kayıtlı araç vardır; ortalama, il başına 100 bin araç düşmektedir. Ancak, sanayileşmenin belirli merkezlerde yoğunlaşması ve hızlı kentleşme, her yerde olduğu gibi, trafik yükünde de belirli merkezlerde patlama yapmıştır.

Bütün bu eksiklik ve aksaklıklar sonucunda, sadece 1997 yılında 392 661 kazada 5 135 vatandaşımız maalesef hayatını kaybetmiş, 111 bin kişi yaralanmış ve 1,6 katrilyon lira maddî hasar oluşmuştur. Bu sorunun önemi ortadadır; çözümü de, Hükümetimizin öncelik verdiği konulardan birisini oluşturmaktadır. Bu nedenle, Sayın Başbakanın Başkanlığında Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulu, 1 Temmuz 1997 tarihinde toplanmış ve trafik sorununu, belki de bugüne kadar yapılmamış bir şekilde, konuyu devletin en yüksek katında ele almıştır. Bunu müteakip, 2 Ekim 1997 tarihinde Karayolu Trafik Güvenliği Kurulu toplanarak üst kurulca belirlenen çerçevede politikalar üretmiştir. Bu tarihten itibaren, başta Bakanlığımız olmak üzere ilgili bütün kurumlar kendi sorumluluk alanlarında görevlerini yürütmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda değişiklik yapılarak, alınacak tedbirler ile uygulanacak malî ve cezaî müeyyideler caydırıcı nitelik taşıyacak hale getirilmiştir. Bakanlığımızca yayımlanan bir genelgeyle, çeşitli nedenlerle kazalara yol açan şehirlerarası yolcu otobüsleri ile kamyonların, trafiğe çıkarken, seyir esnasında ve teknik açıdan çeşitli periyodlarla kontrol edilmesi ve eksiklikleri görülenlerin trafiğe çıkışına izin verilmemesi uygulamasına başlanılmıştır. Kazalarda kusurları görülen otobüslerin bağlı bulunduğu firmalara faaliyetten men etme cezasının yoğun bir şekilde uygulanması, yine Hükümetimiz döneminde olmuştur.

Bu tedbirlerin yanı sıra, daha önceden yasal dayanağı oluşturulmuş olan gönüllü trafik müfettişliği uygulamasına başlanılmıştır. 1997 yılı sonu itibariyle 1 247 kişi göreve başlamış ve bunların tamamı trafiğin yoğun olduğu 9 büyük ilimizden seçilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce de ifade ettiğim gibi, trafik sorununun sadece yasal tedbirlerle önlenmesi mümkün değildir. Çünkü, bu sorunun temelinde yapısal bozukluklar ve yetersizlikler vardır. Köklü tedbirler alınmazsa, gelir düzeyi yükselen ülkemizde trafiğe çıkan araç sayısı arttıkça, sonuçlar, maalesef daha da vahim hale gelecektir. Bu nedenle, Hükümetimiz, altyapı yatırımlarına önem vermektedir.

Bilindiği gibi, ilk icraatlarımızdan birisi, Karadeniz otoban inşaatını başlatmak olmuştur. Akdeniz Otobanı Projesi ve diğer bellibaşlı yolların hızla bitirilmesi de hedeflerimiz arasındadır.

Bunların dışında, son yıllarda benimsenmiş olan, her ile en az bir havaalanı yapımı ve hava taşımacılığının yaygınlaşması, yakından takip ettiğimiz bir hedeftir.

Şu anda, yurt sathında, onyedi binden fazla trafik polisimiz, toplam dört bine yakın araçla ve Bakanlığımızın, bütün imkânlarını kullanarak temin ettiği yüksek teknolojiye dayalı denetim cihazlarıyla, gece gündüz görev yapmakta ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamaya çalışmaktadır. Ancak, bu olay tek yönlü değildir. Vatadaşlarımızın trafik kurallarına uymaları, uymayanları en yakın trafik ekibine veya polis merkezine ihbar etmeleri, kullandıkları vasıtaların bakım ve onarımını düzenli olarak yaptırmaları, kendi güvenlikleri açısından son derece önemlidir.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılı, İçişleri Bakanlığı olarak trafik sorununa önem verdiğimiz, trafik sorununu öncelikliler arasına koyduğumuz bir yıl olacaktır. Yaklaşan kurban bayramı münasebetiyle, karayolu güvenliği için, Bakanlığımca alınabilecek bütün tedbirler bugünden kararlaştırılmıştır, alınmıştır; ama, ifade etmeye çalıştığım gibi, trafik sorunu, sadece bir bakanlığın, bir kurumun kendi imkânlarıyla çözeceği bir sorun değildir; bütün kurumların, bütün müesseselerin, bu işe katkı vererek çözecekleri veyahut da bu konudaki kaybımızı en aza indirecekleri bir sorundur. Dilerim, bu yıl ve önümüzdeki yıllar, bu konudaki kayıplarımız daha az olacaktır.

Yüce Meclise, bu vesileyle en derin saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Tunus’a gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1388)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Mart 1998 tarihinde Tunus’a gidecek olan Çevre Bakanı İmren Aykut’un dönüşüne kadar; Çevre Bakanlığına, Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergeleri vardır; okutuyorum:

2. – Adana Milletvekili Uğur Aksöz’ün, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/324)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Grup Başkanvekilliği görevim nedeniyle, işlerimin yoğunluğundan dolayı Anayasa Komisyonu Üyeliğinden çekiliyorum. 25.3.1998

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla. Uğur Aksöz Adana ANAP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

3. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in, Adalet Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/325)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Grup Başkanvekilliği görevim nedeniyle, işlerimin yoğunluğundan dolayı Adalet Komisyonu Üyeliğinden çekiliyorum. 25.3.1998

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Metin Öney İzmir ANAP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması önergesi vardır; önerge, 500 kelimeden fazla olduğu için önergenin özetini okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi ve 21 arkadaşının, adalet mekanizmasının sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin özeti (10/245) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet, mülkün temelidir; aynı zamanda devlet olmanın önkoşulu, rejimin yegâne teminatıdır.

Ne yazık ki, son zamanlarda gündeme düşen adalete ilişkin skandalların haddi hesabı yoktur. Bu tür skandallar, milletimizin adalete olan güvenini sarsmaktadır. Milletimizin adalete olan güveninin sarsılması, devletine olan güveninin de sarsılması demektir. En önemli gündem maddemiz budur ve adalete neşter atmanın günü gelmiştir.

Ekli gerekçelerle, adalet mekanizması ile ilgili olarak Anayasanın ve İçtüzüğün ilgili hükümleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1- Naci Terzi (Erzincan)

2- Muhammet Polat (Aydın)

3- Lütfi Yalman (Konya)

4- İsmail Özgün (Balıkesir)

5- Lütfü Esengün (Erzurum)

6- Hüseyin Yıldız (Mardin)

7- Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

8- Ali Oğuz (İstanbul)

9- Veysel Candan (Konya)

10- Sabahattin Yıldız (Muş)

(1) (10/245) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin tam metni tutanağa eklidir.

11- Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)

12- Mehmet Aykaç (Çorum)

13- Ahmet Dökülmez (Kahramanmaraş)

14- Nezir Aydın (Sakarya)

15- Hayrettin Dilekcan (Karabük)

16- Feti Görür (Bolu)

17- Saffet Benli (İçel)

18- Mustafa Baş (İstanbul)

19- Maliki Ejder Arvas (Van)

20- Ömer Naimi Barım (Elazığ)

21- Şeref Malkoç (Trabzon)

22- Mustafa Yünlüoğlu (Bolu)

Özet

Gerekçe:

Türkiye’nin gündemini rejim, laiklik ve irtica ile buna paralel olarak demokrasi tartışmaları işgal ediyor. Adalet gibi önemli bir konuyu, gereken önemi vermeyerek, ihmal ediyoruz; daha açık bir deyimle, adaleti atlıyoruz.

Her ne kadar, biz, adaleti gündemimize almasak da, sonuçta adalet, bir yolunu bularak bizim gündemimize giriyor; sözgelimi; Adalet Bakanlığı eski Müsteşarı Yusuf Kenan Doğan’ın ‘uçkur skandalı’ ile gündemi belirliyor; Özdemir Sabancı, Haluk Görgün, Nilgün Hasefe’nin katili Mustafa Duyar’a af konusu ile gündemde yer buluyor. İstanbul Barosuna kayıtlı 13 bin avukattan 2 811’i hakkında suç duyurusunda bulunulması, adaletin, ameliyat masasına yatırılmasının ne denli gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Görevde bulunduğu süre içinde haksız kazanç temin eden ve tam 14 milyar lira ağır para cezasına çarptırılan Karayolları eski Genel Müdürü Atalay Coşkunoğlu’nun, Terör Yasasına dayanılarak, sadece 219 gün hapis yattıktan sonra tahliye edilmesi, adaleti, ister istemez, sorgulamamıza neden oluyor. Velhasıl adalet gündeme “Adalet, adaletin bu mu!” dedirterek giriyor.

Adalet mekanizmasının birtakım sorunları olması aslında doğaldır. Ancak, ne var ki, Türkiye’de adalet mekanizmasının içinde bulunduğu sorunlar, bu kadar basit ve doğal değildir; o nedenle, mesele basite indirgenemez. Eğer bir ülkede, hâkimler rüşvetle eroin kaçakçılarını serbest bırakıyorlarsa, suçlular avukat yerine hâkim-savcı tutuyorlarsa, deyim yerindeyse “adalet mafyasından” söz edilir bir hale gelinmişse, bu sorunlara kulak tıkanamaz, göz yumulamaz, dahası bu sorunlar savsaklanamaz.

Hani meşhur bir söz vardır: “Et kokarsa tuzlarsın, peki ya tuz kokarsa?..” Maalesef, gelinen nokta itibariyle tuz kokmuştur; dolayısıyla, adalet kokuşmuştur.

Oysa, adaleti sağlamak, bir devletin devlet olması için önkoşuldur. Adalet yoksa, devletin varlığı su götürür; daha doğrusu, devletin varlığının bir anlamı kalmaz. Eğer bir ülkede adalet mekanizması tıkır tıkır işliyorsa, ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar ne denli ağır olursa olsun mesele değildir. Eğer bir ülkede adalet, adalet dağıtamaz hale gelmişse, dünyanın en güçlü ekonomisi de olsa, en istikrarlı sosyal, siyasal yapısı da bulunsa, tehlike çanları çalmaya başlamıştır.

Adalet mülkün temelidir. Bir ülkede adalet yoksa, insan haklarından söz edilemez, demokrasiden söz edilemez. Adaletin olmadığı bir yerde huzur olmaz, asayiş sağlanamaz. Adalet yoksa, düşman aramaya gerek de yoktur. Mikrop vücuttadır zaten ve içten içe yemektedir vücudu.

Bizler, bu sunî gündemle meşgul olmaktan belki de farkında değiliz; ama, durum hakikaten vahim.

Türkiye, adalet mekanizmasını sağlıklı biçimde işletemedikçe, hiçbir sorununu çözemez. Türkiye’nin hiçbir sorunu, adaletten daha mühim, daha öncelikli bir sorun değildir. Laiklik, irtica ve demokrasi... Biz, çatının kiremitleri ile uğraşırken, temelin ayaklarımızın altında kaymakta olduğunun farkında değiliz. Adalet yoksa laiklik ne işe yarar? Adalet yoksa demokrasi nedir ki?

O halde, cumhuriyeti, demokrasiyi, laikliği yüceltecek olan da adalettir. Adaletin olmadığı yerde, zaten, cumhuriyetin, demokrasinin, laikliğin varlığı da şüphelidir.

Bu gerekçelerle, konu Yüce Meclisin takdirlerine arz olunur.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

V. – SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. – Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Bazı komisyonlarda boş bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen üyelikler için gösterilen adayları okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Anayasa Komisyonuna Konya Milletvekili Ahmet Alkan aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2. – Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Adalet Komisyonuna Eskişehir Milletvekili Demir Berberoğlu aday gösterilmiştir; oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Görüşme ertelenmiştir.

2. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

BAŞKAN –1076 Sayılı Yedek Subaylar ile Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin maddeleri, önergelerle birlikte, geçen birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre Komisyona geri verilmişti.

Komisyon, raporunu henüz vermediğinden, teklifin müzakeresini erteliyoruz.

3. —Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının,İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553) (Devam) (1)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının, İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine devam ediyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, tasarının 16 ncı maddesiyle ilgili bir önergenin işlemi tamamlanmış, diğer önergenin oylamasında kalmıştık; önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamıştı.

BEKİR KUMBUL (Antalya) – Karar yetersayısının aranmasının istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Saat 14.45’te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.33

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(1) 553 S.Sayılı Basmayazı 4.3.1998 tarihli 62 nci Birleşim Tutanağına eklidir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 14.45

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Hüseyin YILDIZ (Mardin), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. —Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının,İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553) (Devam)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 16 ncı maddesiyle ilgili, Sayın Muhammet Polat ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasını yapacağız ve karar yetersayısını arayacağız.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Şimdi, 16 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, benim değişiklik önergem vardı, okundu; fakat, işleme konulmadı, farklı bir önergeydi (ANAP sıralarından “beraber kondu, beraber” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Ersönmez Yarbay, sizin önergeniz dün reddedildi.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Hayır, farklı bir önergeydi, o işleme konulmadı; birinci önerge işleme konuldu, ikinci önerge işleme konulmadı.

BAŞKAN – Şu anda ikinci önergeyi oyladık, dün birincisini oyladık.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Üç tane önerge vardı efendim.

BAŞKAN – Hayır, iki tane efendim.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Benim imzaladığım ayrı bir önergeydi.

BAŞKAN – Efendim, işte burada önergeniz.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Hayır, önergeyi okuyun, içeriği farklı; işleme koyduğunuz birinci önergenin içeriği farklı.

BAŞKAN – Sayın Ersönmez Yarbay, dediğiniz önerge burada, işleme konuldu, oylandı ve reddedildi.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Hayır, içeriği farklı, birleştirdiğiniz iki önergenin içeriği farklı.

BAŞKAN – Sayın Yarbay, iki önerge okuduk...

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Ama, benimkinin içeriği farklı, öbür önergeyle birleştiremezsiniz.

BAŞKAN – İşte burada efendim, sizin imzanızı taşıyor.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Öbür önergeyle, işleme konulan önergeyle farklı bu önerge.

BAŞKAN – Sayın Yarbay, önergeniz burada, önümde, imzanız altında; işleme konuldu, oylandı ve reddedildi.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Efendim, benim önergem işleme konulmadı.

BAŞKAN – Burada efendim.

17 nci maddeyi okutuyorum:

Konfederasyon ve uluslararası kuruluş üyeliği

MADDE 17. – Sendikalar, ancak bir konfederasyona üye olabilirler. Birden çok konfederasyona üye olunması halinde, sonraki üyelikler geçersizdir.

Sendika ve konfederasyonlar, amaçlarına uyan uluslararası kuruluşlara serbestçe üye olabilirler ve üyelikten çekilebilirler.

İlgili kuruluş, üye olduğu veya üyelikten ayrıldığı amaçlarına uyan uluslararası kuruluşları, üye olduğu veya üyelikten ayrıldığı tarihi izleyen onbeş gün içinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirir. Üyelik bildirimine, üye olunan kuruluş tüzüğünün bir örneği de eklenir.

Sendikalar ve konfederasyonlar, önceden izin almaksızın, serbestçe, yabancı ülkelerdeki amaçlarına uyan uluslararası kuruluşların üye veya temsilcilerini Türkiye’ye davet edebilir veya yabancı ülkelerdeki toplantılarına kendi üye veya temsilcilerini gönderebilirler.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Yurdagül; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Çalışanları Sendikaları Yasa Tasarısının “Konfederasyon ve uluslararası kuruluş üyeliği” başlığını taşıyan 17 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi, şahsım ve partim adına selamlıyorum

Değerli arkadaşlar, 17 nci madde, sendikalarımızın, ulusal düzeydeki konfederasyonlara veya uluslararası sendikalara, konfederasyonlara üyeliklerini içeren bir madde. İşçi sendikalarımızda da benzer hükümler var. Kamu çalışanları sendikalarımıza da, ona koşut bir şekilde, Türkiye içerisinde bir konfederasyona üye olma hakkı getiriliyor bu düzenlemeyle. Ayrıca, yine, kamu çalışanları sendikalarımızın, uluslarası örgütlere üyeliğini hüküm altına alan bir düzenleme.

Burada, özelikle, 25 Kasım 1992’de, 3847 sayılı Yasayla onayladığımız Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 sayılı ILO Sözleşmesinin 5 inci maddesinde bu konuda bir hüküm var; deniliyor ki: “Çalışanların ve işverenlerin örgütleri, federasyon ve konfederasyon kurma ve bunlara üye olma ve her örgüt, federasyon veya konfederasyon, uluslararası çalışanlar ve işverenler örgütlerine katılma haklarına sahiptir.” Ancak, bakıyoruz, Hükümetimizin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu tasarıda, bu açık hükme rağmen düzenleme şu şekilde yapılmış: “Sendika ve konfederasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekline, insan haklarına saygılı, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Ulusuna ait egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmayacağı ilkeleri ile vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet göstermeyen uluslararası kamu görevlileri kuruluşlarına serbestçe üye olabilirler ve üyelikten çekilebilirler.”

Yani, 87 sayılı ILO Sözleşmesinin 5 inci maddesiyle, çalışanların, örgütlerine, sınır getirmeksizin üye olma hakkı tanınmışken, 87 sayılı ILO Sözleşmesine göre, daha önceden, 1990 sonrası kurulan kamu çalışanları sendikaları, Türkiye’de faaliyet gösteren, DİSK, Türk-İş, Hak-İş gibi işçi sendikalarımızın üye oldukları ve 127 milyon üyesi olan Dünya Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonuna ve Avrupa’da da, 57 milyon üyeli Avrupa Sendikaları Konfederasyonuna (ETUC) üye olmuşlardır. Yani, şu anda, Türkiye’de faaliyet gösteren kamu çalışanları sendikaları, Türkiye’deki işçi sendikalarının üye oldukları uluslararası kuruluşlara zaten üye olmuşlardı; ama, bu açık fiilî duruma ve 87 sayılı ILO Sözleşmesinin 5 inci maddesine karşın, Hükümetimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu kanun tasarısında, bu konuda, birtakım müeyyidelerle, sınırlamalarla, sadece, kendi faaliyet alanı içerisinde uğraş veren uluslararası kamu çalışanları sendikaları konfederasyonlarına veya örgütlerine üye olma hakkı getiriyordu.

Bu, hem Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda hem de Plan ve Bütçe Komisyonunda çok geniş bir şekilde irdelendi ve gerçekten, Hükümetin yanlışı, tasarıdaki yanlışlık, komisyonlarımızda düzeltildi, kamu çalışanlarının da istemi doğrultusunda, yeni bir düzenleme getirildi. “Sendika ve konfederasyonlar, amaçlarına uyan uluslararası kuruluşlara serbestçe üye olabilirler ve üyelikten çekilebilirler” şeklinde, komisyonlarımızda düzenleme yapılarak, gerçekten yanlıştan dönülmüş oldu.

Bunu, özellikle söylememdeki amaç şudur: Bu tasarının 17 nci maddesiyle Meclise sevk edilen bölüm, 55 inci Hükümetimizin kamu çalışanlarına bakış açısını gösteren çok somut bir göstergedir. Bu, gerçekten yeni yasaklar ve sınırlamalar getiren; kamu çalışanları sendikalarımızın, üye oldukları uluslararası örgütlerin üyeliğinden ayrılmasını beraberinde getiren bir düzenlemedir. Bu yasaklar ve sınırlamalar, 17 nci madde, komisyonlarımızda görüşülürken düzeltildi; ancak, daha önceki 16 maddede tartıştığımız, özellikle 5 inci maddedeki hizmet kollarıyla ilgili sınırlamalar, yine 15 inci maddedeki belli işkollarında çalışanlara sınırlama getiren ve bu şekilde 400 bine yakın kamu çalışanını kapsam dışında bırakan düzenlemeler, bu yasa tasarısının, gerçekten hangi amaçla hazırlandığının çok tipik bir göstergesidir.

Ayrıca, her yeni oturuma başlanırken, Meclisi yöneten Sayın Başkanvekilleri, tasarının başlığını okurken, aynı başlıkta yer alan çeşitli partilerin veya milletvekillerinin tekliflerini de okuyorlar. Bu başlığın son kısmında “İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi” ifadeleri de yer almaktadır. Esasında, Sayın Karakaş ve 2 arkadaşının teklifi, çok farklı bir sendika yapılanmasını öngörüyor. Bu, emeklilerimizin sendikal örgütlülüğünü öngören bir kanun teklifidir. Zannediyorum bu başlığa yanlışlıkla geçmiş. Sanıyorum, bu, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda da tartışılmayan bir teklifti. O anlamda, Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası Tasarısıyla bağdaşmayan ve çok farklı bir sendikal örgütlenmeyi içeren, emeklilere ilişkin bu düzenlemenin bu tasarı içerisinde olmaması gerekir diye düşünüyorum.

Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası Tasarısının, konfederasyon ve uluslararası kuruluş üyeliğini öngören 17 nci maddesi, komisyonlarda yapılan değişiklikle, istenilen şekle gelmiştir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bahadır; buyurun.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 17 nci maddesi üzerinde görüşlerimizi belirtmek üzere, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz bu tasarı, kamu görevlileri sendikaları ve konfederasyonlarının kuruluşu, örgütlenmesi, yetki ve etkinlikleri, bu sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hakları ve sorumlulukları, sendika ve yetkili konfederasyonla Kamu İşveren Kurulu arasındaki toplugörüşmelere ilişkin esasları düzenlemektedir.

Sendikalara üyelik başvuruları ile üyelikten çekilme, kamu görevlisinin hür iradesine bırakılmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerine uygun olarak, birkısım üst düzey kamu görevlisi sendikalara üye olamayacaklar arasına alınmıştır. Bu da, bu tasarının 15 inci maddesinde açık olarak belirtilmiş ve Yüce Meclisten geçirilmiştir.

Tasarının kanunlaşması halinde, yetkili konfederasyonla idare arasında yapılacak toplugörüşmelerde; başta, yeni malî yılda uygulanacak ücret ve katsayı ile çeşitli adları taşıyan ekonomik ve sosyal yardımlar; çalışma koşullarının belirlenmesi ve kamu görevlilerini ilgilendiren konular, diyalog ve eşit temsil ilkeleri çerçevesinde görüşülecektir.

Değerli milletvekilleri, daha önce de arz ettiğim gibi, üzerinde çalışmakta olduğumuz bu kanun tasarısı, mümkün olduğunca eksiksiz, anlaşılır, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekline, insan haklarına saygılı, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine uygun olmalıdır. Bunun için gerekli olan titiz ve hassas çalışmayı yapmak zorundayız.

Önümüze gelen kanun tasarısına baktığımızda -özellikle bu maddede- Hükümetin sunduğu metinle Plan ve Bütçe Komisyonundan çıkan kanun tasarısı arasında farklılıklar olduğu görülmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda, ülkemizin geleceğini ilgilendiren açık ve net ifadeler çıkarılmış; âdeta, terör ve ülkemiz için tehlike arz eden antidemokratik ve antilaik yabancı sendikalara üyle olabilme teşvik edilir duruma getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının 17 nci maddesinin ikinci fıkrasında “sendika ve konfederasyonlar, amaçlarına uyan uluslararası kuruluşlara serbestçe üye olabilirler veya üyelikten çekilebilirler” denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, sizlere soruyorum: Bu sendika ve konfederasyonlar, hangi amaçlara uyan uluslararası sendikalara üye olacaklardır? Sonra, bu uluslararası sendikaların işleyiş ve etkinlik ölçülerini neyle belirleyeceğiz? Bu hususlar, tasarıda açıkça belirtilmelidir. Aksi halde, 1980 öncesinde olduğu gibi, sendikalar, ülkenin zararına faaliyet göstereceklerdir.

Onun için, burada, Hükümetten gelen metinde ve 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 28 inci maddesinde olduğu gibi, sendika ve konfederasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekline, insan haklarına saygılı, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerine, devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne; Türk ulusuna ait egemenliğin kullanılmasının, hiçbir suretle, belli bir kişiye, zümreye ve sınıfa bırakılmayacağı ilkeleri ile vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet göstermeyen uluslararası kamu görevlileri kuruluşlarına serbestçe üye olabilirler ve üyelikten çekilebilirler” ibaresi açıkça belirtilmelidir.

Sözü edilen fıkrada belirtilen ilkelere aykırı hareket eden, antilaik ve antidemokratik olan ülkelerin uluslararası sendikalarına üye olunmaması için, bu ibarenin, görüşmekte olduğumuz 17 nci maddenin ikinci fıkrasına mutlaka eklenmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, 2821 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, sendikaların birden fazla konfederasyona üye olmaları halinde, tüm üyeliklerin geçersiz olduğu yer almakta, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen bu maddede ise, tüm üyeliklerin değil, sadece sonraki üyeliklerin geçersiz olacağı öngörülmektedir.

“Sendika Üyeliğinin Kazanılması” başlıklı, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen 14 üncü maddenin son fıkrasında ve 2821 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrasında, birden fazla sendikaya üye olma halinde, tüm üyeliklerin değil, sadece sonraki üyeliklerin geçersiz olacağı öngörüldüğünden, konfederasyona üyelik halinde de buna paralel fıkranın düzenlenmiş olması isabetli görülmektedir.

Toplumsal gelişmeyi, ulusal birlik ve beraberliğimizi, bu şekilde, açık ve net kanunlar çıkararak ve demokrasi zemininde kalarak zirveye çıkarabiliriz.

Bu vesileyle, sözlerime son verirken, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bahadır.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Bedri İncetahtacı; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili olarak, Fazilet Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

55 inci Hükümetin, kurulduğu günden beri, Meclise, reform niteliğinde yasalar yansıttığını bilmekteyiz. Yine, bir süreden beri, kamu çalışanlarıyla ilgili bir yasa tasarısını görüşmekteyiz ve bu tasarının 17 nci maddesine kadar gelebilmiş bulunmaktayız.

Bilindiği gibi, reform, çok iddialı bir kelimedir. Biz, Türkiye’de, içinde bulunduğumuz problemlerin çözümlenmesi için çok ciddî reformlara ihtiyaç olduğuna samimî olarak inanmaktayız; ama, bir kelimenin bir mevzua verilmesi, onun muhakkak o manaya geldiğine delalet etmez. Reform, çok ciddî bir meseledir ve bütün dünyada da tarifi bellidir. Reformun ilmî olması gerekir; reformun, o ülkenin yaşadığı dönemin şartlarına ve uluslararası standartlara uygun olması gerekir. Maalesef, 55 inci Hükümetin -Sekiz Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasasında olduğu gibi, kamu çalışanları tasarısında da- adı “reform” olmakla beraber, ülke gerçeklerine, ilme ve akla uymayan bu teklifleri ve tasarıları ülkemize bir fayda getirmemektedir.

İşte, 17 nci maddeye geldiğimiz bu noktada, bu konuyla ilgili bazı hususları ifade etmek istiyorum. Burada, kamu çalışanları sendikalarına, uluslararası sendika ve konfederasyonlara üye olma hakkı getirilmektedir; bu, elbette, sevindirici bir gelişmedir. Bir sendikanın veya herhangi bir derneğin, bir kuruluşun inkişaf edebilmesi, terakki edebilmesi, ancak, uluslararası boyutlarda belli sendikalarla, derneklerle veya benzer kuruluşlarla ilişkiye girmesiyle mümkündür; ancak, yasa, bazı kısıtlamalar getirmektedir. Demektedir ki “uluslararası sendikalara veya konfederasyonlara üye olabilmek için, bu konfederasyonların belli birtakım şartları haiz olması gerekir.” Nedir bunlar; bunlar, insan haklarına saygılı, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerine; devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne; Türk Ulusuna ait egemenliğin kullanılmasının, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmayacağı ilkeleri ile vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet göstermeyen, uluslararası kamu görevlileri kuruluşlarına serbestçe üye olabilmeleridir. Yani, kısaca şunu söylemektedirler: “Antilaik ve antidemokratik olan hiçbir kuruluşa giremezler.” Bu, gayet güzel bir tespittir. Bu, bizim, sanıyorum bütün partilerin de özlemini çektiği ve şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntılardan çıkması için de önemli bir imkândır; ama, burada önemli bir nokta vardır: Biz, bizimle işbirliği yapmak isteyen, bize teklif getiren veya bizim sendikalarımızın teklif götürdüğü karşıdaki konfederasyonların, laikliği veya demokrasiyi veya özgürlüğü nasıl anladığını neye göre tespit edeceğiz? Bugün, Türkiye’deki ölçülere göre tespit edersek, emin olun ki, ne Avrupa’da ne Amerika’da ne demokratik ne laik bir konfederasyon bulabilirsiniz. Şu anda, Avrupa’daki ve Amerika’daki bütün konfederasyonlar, Türkiye’deki ölçülere göre mürtecidir ve çağdışıdır; çünkü, onlar, gayet rahat bir şekilde, ilmî ve aklî manada bu kavramlara mana vermekte ve kendi üyelerinin de, bu ilmî ve aklî manalar doğrultusunda hareket etmelerine izin vermektedirler. Birkaç zaman evvel, parlamenter arkadaşlarımızla birlikte bazı ülkelere seyahatte bulunduk, oradaki uygulamaları yerinde gördük ve emin olun ki, orada, bu ülkelerin, hiçbir şekilde demokratik, hiçbir şekilde laik bir ülke olduğunu söyleme cüretinde bulunamadık; çünkü, bizdeki bugün içinde yaşadığımız ölçülere göre, o ülkelerin bu şekilde ifade edilmeleri asla mümkün değildir.

Muhterem milletvekilleri, eğer, 55 inci Hükümet, gerçekten, reform yapma konusunda samimîyse -ve ben yine söylüyorum, bütün siyasî partiler reform konusunda samimîdirler; çünkü, Türkiye’nin çıkış yolu, gerçekten, bu tür reformlarla ancak mümkün olacaktır- gelin, bunu gerçekten reform şeklinde yapalım. Yani, ne yapalım; bu yasa tasarısında yazmış olduğunuz kavramların gerçekte ne manaya geldiğini tarif edelim. Yarın, bu insanları, kamu çalışanlarının sendikalardaki görevlilerini Avrupa’daki veya başka yerlerdeki sendika görevlileriyle yüz yüze getirdiğimiz zaman, onların “Türkiye, demokratik bir ülke değildir” cümlesiyle muhatap olmalarına imkân vermeyelim; onların “Türkiye, laik bir ülke değildir; Türkiye’de özgürlüklere baskı vardır” şeklinde birtakım sözlerle muhatap olmalarına izin vermeyelim. Bugün, bu yasanın çıkarılmasında, sanıyorum, kamuoyundan birtakım tepkiler gelmesine sebep olan asıl faktörlerin içerisinde bu saydığımız hususlar da mevcuttur. Henüz vakit geçmiş değildir. Henüz, daha 17 nci maddeyi görüşmekteyiz ve daha önümüzde bir hayli zaman vardır. Her an, Hükümetin, bu kanun tasarısını gerçekten reform niteliğine nüştürebilmesi için birtakım düzenlemeler yapma imkânı vardır. Zaten, reform, ancak o ülkede yaşayan insanların tamamının ortak olarak kabul edecekleri fikrî değerler, ilmî değerler ve aklî değerler bütünüyle meydana gelir.

Değerli milletvekilleri, üzülerek söylemek istiyorum; bugün, Türkiye’de, ilim ve akıl iktidarda değildir. Bugün, Türkiye’de, ilim ve akıl mahkûmdur ve bu mahkûmiyet, hemen her sahada görülmeye devam etmektedir...

REFİK ARAS (İstanbul) – O sizin yorumunuz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Devamla) – Bunun, sizinle, bizimle alakası yoktur; bir realiteyi görüyoruz. Türkiye’nin her konuda ne kadar büyük bir yanlışlığa doğru sürüklendiğini hepimiz görmekteyiz. Bu noktadan çıkış, burada bulunan bütün siyasî parti gruplarının, sadece ve sadece, ilmî ve aklî değerleri, Türkiye’de iktidara getirmek konusunda işbirliği yapmasından geçmektedir. Birtakım sıkıntılarımız olabilir; ama, eğer, bugün burada, bu yasada olduğu gibi, kavramları eğip bükersek, kavramları gerçek şekliyle değil de, birilerinin bizden istediği şekliyle anlamaya devam edersek, bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur.

Değerli milletvekilleri, 17 nci maddede “Sendikalar, ancak bir konfederasyona üye olabilirler. Birden çok konfederasyona üye olunması halinde, sonraki üyelikler geçersizdir” denilmektedir; yani, önce, ilk defa yapılan tercih geçerli sayılmakta ve daha sonraki tercihler iptal edilmektedir. Sanıyorum, bunun üzerinde de biraz durulmasında fayda var. Konfederasyonların veya sendikaların daha sonraki tercihlerinin daha önceki tercihlerinden daha önemli, daha ehemmiyetli kabul edilmesi, daha aklî gelmektedir.

Biz, Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerli milletvekili arkadaşlarımıza, 17 nci maddenin birinci fıkrası üzerinde biraz daha düşünmelerinin faydalı olacağı kanaatini beyan ediyoruz ki, bu yasa tasarısı gerçekten reform niteliğiyle geçsin; burada, muhalefet partilerinin desteği alınsın ve böylelikle, ülkemiz, hakikaten faydalı bir yasaya kavuşmuş olsun diyor; bunu temenni ediyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İncetahtacı.

Grupları adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 17 nci maddenin Hükümetçe hazırlanan metnine baktığımız zaman, ikinci fıkranın, Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından çıkarıldığını müşahade ediyoruz. Dolayısıyla, biraz önce konuşan değerli arkadaşımın görüşlerini, Plan ve Bütçe Komisyonu, âdeta yerine getirmiş ve ikinci fıkrayı metinden çıkarmış; fakat, şuna dikkatinizi çekmek isterim: 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında, işçi sendikaları ve konfederasyonları için bu yasak söz konusu. Buradaki ifadede “yasak” diye nitelendirilen metin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından alınan bir metindir. Dolayısıyla, bunun çıkarılması da belki bir işgüzarlıktı veya çıkarılmasına rağmen, Cumhuriyet Halk Partisinden 39 milletvekili arkadaşımın sendikalar yasasıyla ilgili teklifin 20 nci maddesinin son fıkrasında yer alan “Sendikalar ve konfederasyonlar önceden izin almaksızın, serbestçe, yabancı ülkelerdeki kuruluşların üyelerini veya temsilcilerini Türkiye’ye davet edebilir veya yabancı ülkelerin toplantılarına üyelerini ve temsilcilerini gönderebilir” hükmü; bu da işçi sendikalarına yasak. Hiç olmazsa -yine, Cumhuriyet Halk Partisinin teklifinde bu var; 20 nci maddenin üçüncü fıkrası- şu konulsaydı yerine: “Üye olunan uluslararası kuruluşun faaliyetlerinin ulusal mevzuata aykırılık göstermesi ya da böyle bir nitelik kazanması halinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, üyeliğin iptali için Ankara İş Mahkemesine başvurur.” Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu bu fıkrayı da çıkarmış.

Sadece laiklik konusunu belli noktadan ele aldı değerli arkadaşım, ama, ben başka bir noktayı işaret edeyim. Hükümetin hazırladığı metinde deniliyor ki “... vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet göstermeyen uluslararası kamu görevlileri kuruluşlarına üye olabilir...” Peki, şimdi soruyorum size: Vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlara üye olsun mu? “Olmasın” diyorsunuz; ama, laiklik ilkesiyle değiş tokuş yaparak.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Türkiye’den başka var mı?..

EMİN KUL (Devamla) – Böyle, çifte standartla burada konuşmayın lütfen; ama, bu hüküm, Anayasadan alınan temel bir hükümdür, 2821 sayılı Yasada vardır; eğer, lüzum görülmeyerek çıkarılacaksa, ancak, üye olacak kuruluşların ulusal mevzuata aykırılık göstermemesi veya böyle bir nitelik kazanması halinde kapatılması yolunda mahkemeye başvurma unsurunun da maddeye intikali ve muhafazası gerekir; ikisi de yapılmamış. İkisi de yapılmadığı için, söz alan arkadaşlarım, ister CHP’den olsun ister Fazilet Partisinden olsun, bu noktada birleşmişler, bu maddeyi çok uygun görüyorlar. Onların uygun gördüğüne karşı durmak mümkün değil; çünkü, Mecliste çoğunlukları var.

Arz eder, saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Sayın Bekir Yurdagül, buyurun efendim.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasında, Plan ve Bütçe Komisyonunu kutluyorum; bu tasarıda, en önemli katkıyı, bu maddede yapmıştır.

Özellikle, Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımı bu konuda anlamakta zorluk çekiyorum. Yani, kamu çalışanları, devletin memurları, bizim görev verdiğimiz insanlar; öğretmenimiz, tapu dairesindeki memurumuz, maliyedeki memurumuz, nüfus müdürlüğündeki memurumuz ve onların kurdukları sendikalar, neden, Türkiye’nin aleyhinde faaliyet gösteren birtakım örgütlere üye olsunlar?! Onlar, memur örgütleri...

YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Onları da gördük...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Siz, başka gözlükle baktığınız için öyle görüyorsunuz; onlar, öyle değiller.

O anlamda, 87 sayılı ILO Sözleşmesi var elimizde ve çalışanlar içinde işçi-memur ayırımı yapmamış. Bu tasarı, Hükümetten geldiği şekliyle, işçi ve memur arasında ayırım yaparak “kamu çalışanlarının uluslararası örgütlerine üye olabilirler” diyordu. Plan ve Bütçe Komisyonu, her iki konuda da sınırlamayı kaldırarak, bu tasarının 17 nci maddesinde, gerçekten, önemli bir görev üstlenmiştir. Zaten, şu anda, Türkiye’de faaliyet gösteren Türk-İş, DİSK ve Hak-İş, 127 milyon üyeli Dünya Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu üyesidirler. Yine, 57 milyon üyeli Avrupa Sendikalar Konfederasyonuna (ETUC) Türk-İş, DİSK, Hak-İş üye ve Türkiye’deki kamu çalışanları sendikaları konfederasyonları veya sendikaları da bunlara üye ve bunlar, işçi-memur ayırımı yapmaksızın, tüm çalışanları kucaklayan örgütler. O nedenle, Türkiye’de faaliyet gösteren, şu anda kurulan kamu çalışanları sendikaları, onların konfederasyonları, sizden daha fazla, bizden daha fazla Türkiye’nin yararını düşünüyorlar. Kimse diyemez ki, o konfederasyonlar, o sendikalar, ülkesini düşünmüyorlar, vatanını düşünmüyorlar, başka amaçlar taşıyorlar; kimsenin böyle bir şey demeye hakkı yok. Onu söyleyen, önce, kendisine bakmak zorunda. O nedenle, burada, vatanperverlikte, vatanseverlikte kimse kimseyle yarışamaz. Tapu dairesindeki memur da, nüfus müdürlüğündeki memur da, öğretmen de, en az bizim kadar bu ülkeyi seven, düşünen insanlar; onların, ülkemizin aleyhine hiçbir hareket içinde, etkinlik içinde olacaklarına da ihtimal vermiyorum, böyle bir şey de olmaz. Eğer, oluyorsa, Türkiye’de yasalar işliyor, yargı işliyor, savcılarımız gerekeni yerine getirirler. Kimsenin, bu şekilde bir korkuya, şüpheye kapılmaması gerekir.

Bu anlamda, Hükümet tasarısındaki düzenlemeyi yeniden getirmeye yönelik bir önergemiz var; desteklersiniz zannediyorum. Bu, belki, bu tasarı içerisindeki en olumlu düzenlemedir. Madde, Hükümetten geldiği şekilde geçmemiştir; Plan ve Bütçe Komisyonu, bu konuda görevini yapmıştır. Bunun, Bütçe ve Plan Komisyonundan geçtiği gibi yasalaşmasında yarar var diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde görüşmeler tamamlandı.

Bir önerge var, onu okutup işleme koyacağım; ancak, bir hususu öncelikle bilgilerinize sunmak istiyorum.

 

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. – Genel Kurulu ziyaret eden Filistin Yasama Konseyi Başkanı Ahmet Qurıe ve beraberindeki parlamento heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Hikmet Çetin’in, davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Filistin Yasama Konseyi Başkanı Sayın Ahmet Qurıe ve beraberindeki Parlamento Heyeti, şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.

Kendilerine, Yüce Heyetiniz adına hoşgeldiniz diyorum efendim. (Alkışlar)

 

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. —Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının,İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Sendika ve konfederasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekline, insan haklarına saygılı, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Ulusuna ait egemenliğin kullanılmasının hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı ilkeleri ile vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet gösteren uluslararası kamu görevlileri kuruluşlarına serbestçe üye olabilir ve üyelikten çekilebilirler.”

Yusuf Bahadır Saffet Arıkan Bedük M. Ali Yavuz Trabzon Ankara Konya Turhan Güven Haluk Yıldız Yusuf Bacanlı İçel Kastamonu Yozgat Ahmet İyimaya Amasya

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, kanun tasarımızın 21 inci maddesinde “Bu Kanuna göre kurulan sendika ve konfederasyonların yönetim ve işleyişleri Anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz” yine, 39 uncu maddede -kapatmayla ilgili- “Anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı faaliyette bulunan sendika ve konfederasyon, merkezlerinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcısının istemi üzerine iş davalarına bakmakla görevli mahallî mahkeme kararı ile kapatılır” hükümleri yer aldığı için, Hükümetten gelen önerge şeklindeki kısmını Komisyonumuz çıkarmıştır; bu nedenle katılamıyoruz.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, bu fıkra hükmü bizim tasarımızın ilk şeklinde vardı; Plan ve Bütçe Komisyonunda çıkarılmıştı; biz, bu önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına konuşmak isteyen var mı efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük. (DYP sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, biz önergeye katıldık. Bu bakımdan, söz hakkının doğmaması gerekir.

BAŞKAN – Sayın Bakan, İçtüzüğün ilgili maddesinin son paragrafında, Komisyon ve Hükümete sorulduğunda, Hükümetin veya Komisyonun katılmaması halinde söz hakkının doğduğu açıkça belirtiliyor.

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin ikinci fıkrasının değiştirilmesi hususunda vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 21 inci Asırla beraber, demokratik anlayışın hâkim olduğu, bireyin özgürlüklerinin daha fazla önem arz ettiği ve birey özgürlüklerinin genişletildiği bir dönemi yaşayacağız. Dolayısıyla, özgürlük itibariyle ve demokratikleşme açısından, demokratik ve hukuka bağlı bir devlet anlayışının gereği olarak da birkısım meslek gruplarının örgütlenme hakkının bir tabiî hak, bir insan hakkı olduğunu kesin olarak ve öncelikle kabul ediyoruz.

Ancak, her devlet, bir taraftan bireyin özgürlüklerini genişletirken, bir taraftan da, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve rejimi konusunda da, keza, aynı şekilde tedbirlerini almayı kendisi için bir hak olarak görmekte ve bir sorumluluk olarak da değerlendirmektedir. Nitekim, bütün ülkelerde anayasal rejimi korumaya yönelik birkısım tedbirlerin alındığı ve bunun, hem anayasada hem kanunlarda hüküm altına alındığı da malumlarınızdır. Ben, Cumhuriyet Halk Partisi ve Fazilet Partisi sayın sözcülerinin değerlendirmelerini saygıyla karşılıyorum; ancak, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Gelecekte, özellikle ülkemiz üzerinde oynanmak istenen oyunlara karşı tedbir almak ve buna paralel olarak birkısım değerlendirmeleri yapmak ve hazırlanmakta olan, görüşülmekte olan kanun tasarısına bununla ilgili hükümleri de koymak, daha ziyade, gelecekle ilgili birkısım kuşkuları ortadan kaldırmaya yönelik bir temenni mahiyetindedir. Kaldı ki, bakın, “sendika ve konfederasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekline, insan haklarına saygılı, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerine; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne; Türk Ulusuna ait egemenliğin kullanılmasının hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı ilkeleri ile vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet göstermeyen uluslararası kumu görevlileri kuruluşlarına serbestçe üye olabilir ve üyelikten çekilebilirler” şeklinde bir önergemiz vardır. Bu önergemiz fevkalade halisanedir.

Türk Milletinin en önemli meslek grubu olarak değerlendirdiğimiz memurlarımızın, hiçbir zaman, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne veya cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı bir davranış içerisinde olacağını düşünmüyor, kabul etmiyor ve onlara inanıyor ve güveniyoruz; ancak, gelecekte, birkısım uluslararası konfederasyonlara üye olabilme noktasında da belli bazı ilkeleri ve kriterleri getirmek, özellikle uluslararası anlaşmalar bakımından gerekli ve bu, gelecekte bizim için de lazım olacaktır; o sebeple getiriyoruz.

Değerli sözcülerin, özellikle şu noktadaki görüşlerine, müsaade ederlerse, katılmıyoruz: Biz, tereddüt ettiğimizden dolayı değil. O halde, söylemek lazım; memurların bu konuda yeminleri de vardır; memurlar, göreve başladıkları zaman, asaletleri tasdik edildiği zaman, bununla ilgili ilkeler konusunda bir yemin ediyorlar ve yemin belgesini imzalıyorlar, sicil dosyalarına da geçiyor. Bu yemine sadakatle bağlı kalacaklar, doğru; ama, kendilerinin yemin etmiş oldukları bu metinle ilgili bağlı bulundukları bir konfederasyonun veya sendikanın, bir başka uluslararası konfederasyona giderken de, yine aynı anlayış içerisinde hareket etmelerini dikkate almanın tabiî olması lazım; bunun dikkate alınması gerekir. Kaldı ki, işçilerle ilgili Sendikalar Kanununun “uluslararası işçi ve işveren kuruluşlarına üyelik” başlığı altındaki 28 inci maddesinde, bu, yine aynı şekilde yer almıştır; yani, bizim getirdiğimiz bu önergeyle, işçilerle ilgili Sendikalar Kanununda bulunan bu maddenin, memur sendikalarına da ilave edilmesi istenilmiştir.

Yüce Heyetinizin takdirlerine sunuyorum ve ümit ediyorum ki, önergemiz dikkate alınacaktır.

Sevgiler ve saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (FP sıralarından “karar yetersayısı” sesleri)

Oylamaya geçtik efendim.

Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Efendim, bakın, oylamanın yapılacağını da biliyorsunuz. Lütfen, bizi zor durumda bırakmayın; oylamaya geçtikten sonra ifade etmeyin.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Oylamaya geçmeden söylendi.

BAŞKAN – Hayır efendim... Yani, duyuyorum... Bu konuda da hiç probleminiz olmasın, bütün uygulamalarım açık; zamanında yapılan her kararyetersayısı isteğini dikkate alıyorum.

Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

18 inci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Güvenceler

Sendika üyelerinin güvencesi

MADDE 18. – Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.

Kamu işvereni kamu görevlileri arasında sendika üyesi olmaları veya olmamaları nedeniyle bir ayırım yapamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Yurdagül; buyurun.

CHP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısının “Sendika üyelerinin güvencesi” başlığını taşıyan 18 inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 17 nci maddede Genel Kurul tarafından yapılan değişiklik ve geriye dönüş -Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştirilen olumlu, ender madde değişikliklerinden bir tanesiydi- gerçekten, kabul edemeyeceğimiz ve içimize sindirmekte zorlandığımız bir değişiklik oldu.

Özellikle, Hükümetin, Hükümeti oluşturan partilerimizin ve Doğru Yol Partisinin bu kadar korkmalarını ve polisiye önlemlerle bazı şeyleri önlemeye çalışmalarını anlamakta zorlanıyoruz. Neden, biz, birtakım insanları potansiyel tehlike olarak görüyoruz; neden onların örgütlerinin Türkiye aleyhinde birtakım faaliyetler içerisine gireceğini peşinen kabul ediyoruz?.. Onlar, bizim, devlette görev verdiğimiz memurlar; yani, kolundan tutup atabileceğimiz insanlar; yani, onların, yasadışı birtakım örgütlerle ilişkileri varsa, cumhuriyet savcıları görevde; yargı çalışıyor; neden, birtakım önlemlerle sendikaların faaliyet alanlarını daraltmaya çalışıyoruz?.. Gerçekten, hepimiz demokrasiden bahsediyoruz, hepimiz özgürlüklerden bahsediyoruz; ama, hiçbirimiz de insanımıza güvenemiyoruz, özellikle, memurumuza güvenemiyoruz bu tasarıda.

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Güvenle ne ilgisi var?!.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Çok yakından ilgili.

Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerini, ben, yeniden kutluyorum, teşekkür ediyorum kendilerine. Böyle önemli bir konuda, çok önemli bir görev üstlendiler; ama, ne yazık ki, Genel Kurulda, bu, değişikliğe uğradı. Özellikle, Sayın Bakanın da, bu konuda önergeye katılmasını, gerçekten, anlamakta çok zorlandım. Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin, o tartışmalar yapılırken kendisini ikna ettiğini zannetmiştim; ama, yanılmışım. Sayın Bakan adına, bunu da, bir şanssızlık olarak görüyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, sendikacılık veya temsilcilik -hele amatörce bu işi yapıyorsanız- çok zordur. 50 kişinin, 100 kişinin, 500 kişinin çalıştığı işyerlerinde sendika yöneticiliği yapmak, işyeri sendika temsilciliği yapmak, çok zor bir olaydır. Bu yöneticiliği yapmayanların bunu anlaması mümkün değil. Oradaki sendika yöneticileri, tüm insanların -sizin ilgi alanınıza girsin girmesin- sorunlarıyla ilgilenmek zorundadır. Oradaki sendika üyeleri içerisinde aktif olan insanlar, özellikle temsilci düzeyinde olan insanlar, gerçekten, orada çalışan iş arkadaşlarının tüm sorunlarıyla ilgilenmek zorundadırlar. Elbette ki, bunların bir güvenceye alınmasında zorunluluk var.

Burada, 151 sayılı ILO Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde, bu konuda bir önlem getirilmiş ve “çalışanlar, sendika üyeleri, işyerinde, iş saatlerinde ve iş saatleri dışında, sendikal faaliyetlerde bulunurlar; bununla ilgili cezaî müeyyide uygulanmayacağı gibi, farklı işlem de yapılmaz” denilmiştir; ancak, burada “kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde, sendika veya konfederasyonların bu kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı, farklı bir işleme tabi tutulamaz” deniyor. Düşünün, sendikanın bir yayınını işyerinde birileri dağıtıyor veya sendikayla ilgili, herhangi bir etkinlikle ilgili olarak kamu çalışanları arasında bir bilgi alışverişinde bulunuluyor; ama, bu düzenlemeyle, oradaki işveren vekili “benim iznim yok, sen bunu nasıl yaparsın” diye bir cezaî müeyyide yoluna gidebilir. Bu nedenle, bu maddenin “kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya iş saatleri içinde, sendika veya konfederasyonların, bu kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez” şeklinde değiştirilmesi gerekir. Aksi takdirde, Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısının -bu şekilde yasalaştığı takdirde- değişik maddelerine göre birtakım faaliyetlerde bulunan ve işveren vekiliyle, oradaki amirle ilişkisi iyi olmayan birkısım insanlar, amirleri tarafından “neden benden izin almadın” diye cezalandırılabilir. Eğer bir zıtlaşma varsa, ufacık bir olay nedeniyle bile, bu, yaşama geçebilir. Bunu, biz, işçi sendikalarında görebiliyoruz. Özellikle işyerlerinde, sendikada biraz öne çıkmış, sendikal hareket içerisinde olan ve bu konuda biraz fazla çalışan dinamik insanlarımız, işverenler için fazla göze batar ve bu insanları cezalandırmak için de gerekçe aranır.

Bizim, bu konuda, az sonra, Yüce Meclise sunulacak bir önergemiz var; bu önergeyle bu sakıncaların ortadan kaldırılacağına inanıyoruz. Eğer, 18 inci maddenin önergemiz doğrultusunda değiştirilmesi için destek verirseniz, zannediyorum, kamu çalışanlarının, sendika üyelerinin, işyerlerinde daha özgür, daha rahat olabilmeleri ve sendikal faaliyetlerini de daha rahat yürütebilmeleri mümkün olabilecek. Bu anlamda, bu değişiklik önergemize de destek bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın sözcünün bir sataşması oldu; müsaade ederseniz bir açıklama yapmak istiyorum...

BAŞKAN – Yerinizden lütfen...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğru Yol Partisi, memur sendikalarıyla ilgili olarak getirilmiş olan kanun tasarısında memura güvensizlik içerisinde değildir. Biz, bir polisiye tedbiri asla düşünmedik; hatta, kendilerinin görüşlerine teşekkür ettiğimizi, saygı duyduğumuzu da ifade ettik. Ancak, biz, işçi sendikalarıyla ilgili kanunda da böyle bir madde vardır; dolayısıyla, bunun bir mahzuru olmaması gerekir noktasından hareket etmek suretiyle böyle bir teklifi yapmıştık. Ondan dolayı, yanlış bir anlamayı önlemek bakımından Yüce Heyetinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bedük; görüşünüz tutanaklara geçirilmiştir.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Emin Aydınbaş; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 18 inci maddesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Kamuoyunda büyük tepkilere yol açan ve mevcut memur sendikalarının çoğunun tasvibini almamış olan bu tasarı, çok büyük çalkantılara ve tartışmalara vesile olmuştur, halen de olmaya devam etmektedir. Kışın kıyametin içerisinde, birçok memurumuzun, bu hak arama sürecinde, yollarda ıslatılmasına ve birçok gösterilere sebebiyet vermiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun tasarısının 18 inci maddesi, sendika üyelerinin güvencesini düzenliyor. Üyelerin, sendika üyeliğinden dolayı ayırıma tabi tutulmaması ve görev güvencesi, sendikacılığın “olmazsa olmaz” temel niteliklerindendir; nitekim, bu madde de bunu düzenlemektedir.

Ancak, burada, işyerinde sendikayla ilgili faaliyetlerden ve etkinliklerden dolayı, işyeri temsilcisinin, işveren temsilcisinin izni olursa ibaresi bulunmaktadır. Bu, büyük ölçüde, oradaki işveren temsilcisinin kişisel tavırlarıyla veya söz konusu olan sendikadaki görevlilerin, işveren temsilcisi ile kendi aralarındaki kişisel meselelerden kolayca etkilenebilecek ve ters sonuç verebilecek bir maddedir.

Bu maddede -özellikle, özgürlükleri esas alıyorsak- mutlaka “sendikanın müracaatı halinde izin verilmesi” şeklinde bir ibarenin bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde, birçok bakımdan, keyfî bir biçimde, işyerlerinde sendikaların çalışmaları kısıtlanabilecektir.

Hükümetin -kuruluş süreci de dahil olmak üzere- bugüne kadarki antidemokratik uygulamaları ortadayken, getirdiği bu Sendika Kanunu Tasarısının da aynı özelliklerle malul olması kaçınılmazdı; nitekim, öyle de oldu. Bu yasa tasarısının Hükümet tarafından geri çekilmesi, aslında, en uygun olanıdır; çünkü, bu tasarı üzerinde, üniversitelerin, mevcut sendikaların ve sendikacılıkla ilgili tarafların görüşleri yeteri kadar alınamamıştır. Dolayısıyla, fikrî açıdan bir kapsam darlığı söz konusudur.

Toplugörüşmenin yapılamayacağı konusunda anayasal engel olduğu iddia ediliyor. Bu, aslında, Anayasada net olarak ifade edilmemiş, sadece yorumdan ibaret olan bir husustur. Anayasa hukuku uzmanı olan birçok profesör, Anayasanın toplusözleşme yasağı getirmediği yorumunu da yapmaktadır. Dolayısıyla, bu noktaların net olarak açıklığa kavuşması gerekmektedir. Eğer, bu noktada kesin bir netlik isteniyorsa, yapılması gereken şey, bu tasarı getirilmeden önce gerekli anayasa değişikliklerinin yapılmasıydı.

Tabiî, tasarı, mevcut haliyle çok antidemokratik ve tekelci bir görüntü arz etmektedir. Toplugörüşme yetkisi, en çok üyeye sahip konfederasyona verilmiştir. Halbuki, toplugörüşmelerde yetkinin, konfederasyona değil de sendikaya verilmesi gerekir; çünkü, kendi hak ve ücret konularıyla ilgili ayrıntılı bilgiye, sendika, konfederasyonlardan daha fazla sahiptir. Dolayısıyla, görüşmelere sendika yetkililerinin katılması daha uygun olur.

Ayrıca, bu tasarı, Türkiye’nin taraf olduğu 87, 98 ve 151 sayılı ILO sözleşmelerinde yer alan hakları da tanımamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısının antidemokratik olduğunun en önemli göstergesi de, Anayasanın 53 üncü maddesidir; çünkü, burada, toplugörüşmelerin sendikalarca yapılmasına imkân tanınmıştır; fakat, bu husus -demin de ifade ettiğim gibi- tasarıda, federasyonlara verilmiştir ve katılacak konfederasyonun belirlenmesi hususunda gösterge olarak “en çok üyeye sahip olan konfederasyon” diye tanımlanmıştır. Bu, katılımcılık ve çoğulculuk ilkesine aykırıdır. Bu sebeple, biz diyoruz ki, toplugörüşmelere, konfederasyon değil de her sendika kendisi katılsın; sendika üyeleri, ancak bu sayede haklarının korunduğundan yeterince tatmin olabilirler. Aksi halde, tek konfederasyonun katılması, hak gaspına yol açacaktır ve diğer sendika ve konfederasyonların kurulmasının da bir anlamı kalmayacaktır; çünkü, bu haliyle, bu tasarı, tek konfederasyonu destekleyen ve diğer konfederasyonların işlevsiz kalması sonucunda kendiliğinden yok olması sonucunu doğuracak tekelci bir sendika yasa tasarısıdır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yasa tekniği itibariyle, genel olarak, yasalarda serbestlik ana ilkedir, sınırlama ve kısıtlama ise istisnadır; ancak, genel sistemimizin içinde görülen hastalık; yani, vatandaşa güvenememe, vatandaşı potansiyel suçlu olarak görme; vatandaşı, her zaman için izlenmesi, kontrol edilmesi ve denetim altında bulundurulması gereken bir varlık gibi gören zihniyet, maalesef, bu yasa tasarısında da kendini göstermiştir. Bu tasarıda da yasaklamacılık öne çıkmış, serbestlik ise istisna haline gelmiştir. Özellikle, çok geniş bir kesim, 15 inci maddede, kapsam dışı tutulmuştur. Bu kapsam dışı tutulma hususu, bugün, Türkiye’de gelinmiş olan kamu sendikacılığı noktasının çok çok gerilerine gitmek demektir ve Anayasanın eşitlik ilkesi bu suretle ihlal edilmiştir.

Tekrar ifade ediyorum, en doğru olan, tasarının geri çekilmesidir. Aslında, bugüne kadar yapılan görüşmelerden, Hükümetin de bu tasarıyı getirmiş olmaktan gizli bir pişmanlık duyduğunu hissetmemek mümkün değildir; ama, bir kere, ok yaydan çıkmıştır ve Hükümet, bundan rücu edememektedir; fakat, burada, tekrar ediyorum, böyle, hatalı, yanlış ve sakıncalı sonuçları daha sonraki günlerde acı acı idrak edilecek olan bu tasarının, biraz medenî cesaret gösterilerek geri çekilmesi, sakıncalarının giderilmesi ve hatta, Anayasada toplusözleşme hakkı tanıyan değişikliklerin yapılması suretiyle tekrar getirilmesi, en uygun olan tarz olacaktır.

Bunun için, sizlerden, Fazilet Partisi olarak imzaya açtığımız, Anayasanın ilgili 51, 53 ve 54 üncü maddelerinin değişikliğiyle ilgili teklifimize destek vermenizi talep ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle, bir madde önce kabul edilmiş bulunan değişiklikle, burada bile, özgürlükler noktasında, serbestlikler noktasında geri adım atmış olduğumuzu müşahede ettik. Elbette, ülkemizin şartları, Anayasası ve yasaları doğrultusunda, hassas olduğumuz, korumak zorunda olduğumuz hususlar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayalım.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) – Ancak, özellikle, uluslararası sendikal örgütler için, kendi ülkemiz için geçerli olan ve hatta, birçoğu, orada yazılış amacının dışında kullanılan hususlar dolayısıyla, bu tür özelliklerin uluslararası sendika kuruluşlarından istenmesi, son derece gariptir. Eğer, biz, bir uluslararası sendika kuruluşunun bu hususlara uygun olup olmadığını takdir edip, bizim, kendi ulusal kamu sendikalarımızın bunlara üye olup olmaması hususunda karar vereceksek, netice itibariyle, bu uluslararası kuruluşları kendi yasalarımıza göre yargılamış oluyoruz. O zaman, bu, evrensel kabul görmüş, evrensel hukuk ilkeleri içerisine Anayasamızın değiştirilemez olan bu ilkelerini de yerleştirelim ve bu şartlarda, biz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Sayın Aydınbaş.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) – Teşekkür edeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hiç açmıyorum, biliyorsunuz.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (Devamla) – Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydınbaş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bacanlı; buyurun.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Memur Sendikaları Kanunu Tasarısının 18 inci maddesi üzerinde şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 18 inci maddeye geçmeden önce, Cumhuriyet Halk Partisi ve Fazilet Partisi sözcülerinin, biraz önce Yüce Heyetinizce kabul gören maddeyle ilgili görüşlerine cevap vermek istiyorum.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Grup Başkanvekiliniz cevap verdi.

BAŞKAN – Sayın Bacanlı, maddeyi geçtik; Grup Başkanvekiliniz de cevap verdi. Yeni sataşmalara yol açabileceğiz, müzakereyi uzatacağız. Ben sizden özellikle istirham ediyorum, madde üzerinde konuşun.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Sayın Başkanım, Grup Başkanvekilimiz Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsüne cevap verdi. Fazilet Partisi...

BAŞKAN – Sayın Bacanlı...

YUSUF BACANLI (Devamla) – Bir iki cümleyle efendim...

BAŞKAN – İstirham ediyorum, 18 inci madde üzerinde konuşun.

YUSUF BACANLI (Devamla) – 17 nci maddedeki, özgürlükler ve serbestçe görev alma konusundaki değişiklik önergesini, izninizle okumak istiyorum: “Sendika ve konfederasyonlar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şekline, insan haklarına saygılı, millî, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerine; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne; Türk Ulusuna ait egemenliğin kullanılmasının hiçbir surette belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı ilkeleri ile, vicdan ve din özgürlüğüne aykırı faaliyet göstermeyen, uluslararası kamu görevlileri kuruluşlarına serbestçe üye olabilirler ve üyelikten çekilebilirler” denilmektedir. Acaba, Cumhuriyet Halk Partisi ve Fazilet Partisi sözcülerinin gönülleri, bizim sendikaların ve konfederasyonların buna aykırı kuruluşlara üye olmasını arzu eder mi?..(FP ve CHP sıralarından gürültüler)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Böyle bir şey var mı; terbiyesiz herif!..

BAŞKAN – Sayın Bacanlı, her iki partinin sözcüleri de niyetlerinin bu olmadığını ifade ettiler; lütfen, madde üzerinde konuşun.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Her sendika, kendi ülkesinin yasalarına göre kurulur. O ülkelerin yasalarını kontrol etmek...

BAŞKAN – Sayın Aydınbaş, sizin neyi ifade ettiğinizi söyledim.

Sayın Bacanlı, lütfen, madde üzerinde konuşun.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Peki efendim.

Sendikaya üye olma güvencesi, sendikal hareketin can damarıdır. 151 sayılı ILO Sözleşmesinin 4 üncü maddesi, bu özgürlüğün sağlıklı kullanılması amacıyla düzenlenmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 3 üncü maddesinde “herkesin yaşama, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı vardır. Ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgüt ve kaynaklarına göre, herkes, onur ve kişiliğinin, özgür gelişmesinin ayrılmaz bir öğesi olarak ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarının gerçekleşmesi hakkına sahiptir” denilmekte, 23 üncü maddesinde ise “herkesin, çıkarlarını korumak için, sendika kurma hakkı ya da sendikaya üye olma hakkı vardır” ifadesi yer almaktadır.

Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmenin 8 inci maddesinde;

“Bu sözleşmeye taraf devletler:

a) Herkes, ekonomik ve toplumsal çıkarlarının korunup geliştirilmesi için sendika kurma ve ancak ilgili örgütün kurallarına bağlı olmak koşuluyla istediği sendikaya üye olma hakkına ve kullanılmasında, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ya da kamu düzeni ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından zorunlu bulunan ve ancak yasayla konulmuş olanlar dışında bir kısıtlama uygulamamayı,

b) Sendikaların, ulusal federasyon ya da konfederasyonlar kurma ve konfederasyonların uluslararası sendika örgütleri oluşturma ya da örgütlere katılma hakkını,

c) Sendikaların, demokratik bir toplumda, ulusal güvenlik ya da kamu düzeni ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması bakımından zorunlu bulunan ve ancak yasayla konulmuş olanlar dışında başka sınırlamalarla bağlı olmaksızın özgürce çalışma hakkını yükümlenir” denilmektedir.

Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 22 nci maddesinde “Herkes başkalarıyla birlikte dernek kurma hak ve özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, herkesin çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkını içerir. Bu maddenin hiçbir hükmü, sendika kurma özgürlüğü veya örgütlenme hakkının korunmasına ilişkin 1948 tarihli Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesine taraf devletlere, bu sözleşmede öngörülen güvenceleri zedeleyecek yasal önlemler alma ya da yasaları bu güvenceleri zedeleyecek biçimde uygulama yetkisi vermez” denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, memur sendikacılığının en temel sorunlarından biri, kitleselleşmedir. Kitleselleşmekten kastımız ise, sendikalaşabilir kitlelerin çoğunluğunu kapsamasıdır. Ne var ki, memur sendikaları, örgütleyebileceği kitlenin yüzde 15-20’sini çatıları altına toplamış durumdadırlar ve bu kitlenin en büyük bölümünü, doğal olarak, çeşitli yıllarda ya da halen çeşitli siyasal eğilimler doğrultusunda tutuma sahip memurlar oluşturmaktadır. Bu, hem kaçınılmaz hem de memur hareketi için iyi bir başlangıçtır; çünkü, nerede ve ne zaman olursa olsun, örgütlenmeye ve mücadeleye katılanlar, kitlelerin en ileri kesimleri olmuştur. Türkiye’deki memur hareketinin daha değişik bir yol izlemesi için, elbette neden yoktur. Dahası, her kitlesel mücadele ve kitle örgütlenmesinde yönetime gelenlerin, geçmiş mücadelede en önde yer alanlar olmasının da, herhangi bir tersliği yoktur; ama, sendikal örgütlenme, aradan geçen beş altı yıla karşın bir türlü dar çerçevesinin dışına çıkıp geniş yığınları kapsamıyorsa ve bir türlü kitleselleşemiyorsa, bir yerde sorun var demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de ilk memur sendikasının kuruluşundan bu yana yedi yıl geçmiş bulunuyor; bu süre içinde, kişi işkollarında kendine has özelliklerinden gelen kitleselleşmenin dışında, genel anlamda, ilk birkaç yılda ulaşılan memur çevresini çok aşmış değillerdir.

Öte yandan, memur sendikalarının eylemleri, basın açıklamaları, küçük çaplı protesto gösterileri ve her yıl temmuz ayında yinelenen Ankara gösterileriyle memur hareketi, kendini genişleyerek yeniden üreten bir hareket değil, tekrarlayan rutin eylemlerle sınırlı kanunların gündeme gelmesiyle canlanan bir hareket özelliği göstermeye başlamıştır.

Üye sayısının gerektiği gibi artmaması, eylemlerin ve faaliyetlerin çeşitlilik ve nitelik bakımından zenginleşmemesi, memur hareketinin, bugün, en temel handikaplarından biridir.

Siyasallaşmış insanlar dışında, memur kitlelerinin sendikalara uzak durmasının nedeni, güven bunalımıdır. Sendikal eylemler, siyasal karakterinin dışına çıkamamış eylemler olarak algılanmakta ve büyük bir güven bunalımı bulunmaktadır.

Sendikalar, kitle örgütleridir ve sendikalarda her düşünce, her inanç ve sendikal anlayıştan kişilerin bulunması kaçınılmazdır; bu yüzden de, çok değişik sendikal anlayışların parçalanmasının tersine, bir sendikada bulunması, mücadele etmeleri, görüşlerini her yerde ve her kongrede ifade etmeleri sendikal demokrasi için vazgeçilmezdir; çünkü, bir işkolunda üç-beş parça olmak yerine, güçlü ve rekabet yapabilecek sayılara düşmeyi daha akıllıca bir örgütlenme olarak görmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk siyasal hayatındaki bölünmüşlüğün getirdiği sorunları hep birlikte yaşamaktayız. Bütün fikirlerin özgürce ifade edilmesi elbette güzeldir. Yalnız, paralellik arz eden düşünce yapılarının, varyantlarıyla beraber aynı örgüt içinde mücadelesi birlikteliği, bu Parlamentonun sağlıklı çalışması ve ülkenin istikrarı için ne kadar gerekliyse, sendikal hareketler için de o kadar lazımdır. Burada, sendikal hareketlerin yönetimindeki insanlara, büyük görevler düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasallaşmamış geniş kitlelerin, örgütlenme şemsiyesi içinde olmayışlarının önemli bir sebebi de, 18 inci maddeyle ilgilidir; sendika üyelerinin güvencesinin sağlanmasıyla ilgilidir. Her ne kadar, sendikal oluşumlar, Anayasaya aykırı değilse de, kanunî düzenlemeler yapılmadığı için bir korku yaşanmaktadır. İnsanlarımız, örgütlenme özgürlüklerini kullanmak için, böyle bir güvenceyi aramaktadırlar. Memur sendikalarında, çeşitli işçi sendikalarında, bugün yaşandığı gibi pasif kitle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bacanlı, toparlıyoruz.

YUSUF BACANLI (Devamla) – Demokrasi, insan haklarının güvenceye alındığı bir rejimdir. Sendikal demokrasi ve demokratik mekanizmaların işlemesi, sadece, sendikalarda, yöneticiler ile taban arasındaki ilişkilerde gerginliğin kaldırılması değil, aynı zamanda, eylemlerin kitlesel gerçekleşmesinin ve sendikaların kitleselleşmesinin de başlıca dayanaklarından biridir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bacanlı.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Görüşmekte olduğumuz 18 inci madde, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun; yani, İşçi Sendikaları Yasasının 31 inci maddesinin beşinci fıkrasına uygun bir hüküm ifade etmektedir; içeriği bakımından, uluslararası sözleşmelerin ilkelerine de yeterli gözükmektedir.

Daha önceki konuşmalara ilaveten hemen şunu ifade edeyim: Bu kanun tasarısı, hiçbir zaman, ne Grubumuzca ne Hükümetçe bir reform tasarısı olarak öne sürülmedi. Bu kanun tasarısı, kendi mantığı içerisinde tutarlılığı yürütmeye çalışan ve kamu çalışanları sendikalarına bir hukukî çerçeve çizmeye gayret eden bir kanun tasarısıdır; bu tasarı için, kimse “iddialı bir reform tasarısı” diye herhangi bir beyanda bulunmamıştır; ama, 1945’ten, 1946’dan beri, ilk defa, kamu çalışanları için belli bir hukukî çerçeve getiren bir kanun tasarısı olduğu da kuşkusuzdur.

18 inci maddenin hükümleri yerindedir.

Arz eder, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Sayın Bekir Yurdagül?..Yok.

Sayın Esat Bütün?.. Yok.

Sayın Aslan Polat, buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Görüşülmekte olan tasarının 18 inci maddesinde, güvencelerden bahsediliyor. Sendika üyeleri, iş saatlerinin dışında herhangi bir şekilde soruşturmaya tabi tutulmayacaklar; iş saatleri içerisinde de, özetle “ancak işverenin izniyle faaliyetlere katılabilirler” deniliyor.

Bir de, ikinci paragrafta “Kamu işvereni, kamu görevlileri arasında sendikalı veya sendikasız diye bir ayırım yapamaz” deniliyor; fakat, hepimiz de biliyoruz ki, biraz sonra bu tasarı kanunlaşırsa, toplugörüşmelerde tek konfederasyon yetkili olacağı için, Hükümetin veya devletin desteklediği sendikaya üye olanlarla olmayanlar arasında bir ayırım gözetilecektir. İnşallah gözetilmez diyeceğiz; ama, şimdiye kadar görmüş olduğumuz bütün uygulamalarda, bu ayırımın yapıldığını, bu ikilemin daima yapıldığını, maalesef, gördük.

Burada, bazı şeyler güvence olarak yazılıyor; ama, insan, bazen de, tamam, belki bu maddeyle sendikaya üye olmasının güvencesi var; ama, sendikanın kendisinin ne güvencesi var diyor. Biraz sonra, bir sürü kapatma maddeleri gelecek, toplusözleşmede ve grevde bir sürü yasaklar gelecek; ondan sonra da, biz, burada, sendika üyelerine güvence verdik diye kalkıp güveneceğiz veya övüneceğiz. Bunlar, biraz göstermelik güvenceler.

Burada, biraz önce kabul edilen madde üzerinde, Fazilet Partisine biraz haksız yere ithamlarda bulunuldu. Fazilet Partisi üyeleri olarak, biz...

BAŞKAN – Sayın Polat, lütfen, siz de madde üzerinde...

ASLAN POLAT (Devamla) – Tamam, madde üzerinde görüşüyoruz Sayın Başkan.

Plan ve Bütçe Komisyonunda bu madde çok görüşüldü. O madde de görüşüldüğü zaman, burada, yazılı olan maddelerin çıkarılmasındaki maksat bu; kimse buna karşı olduğu için değil; ama, biz, biraz mahcup oluruz diye dedik.

Şimdi, insan haklarından bahsediyoruz. Avrupa’ya gittik. Avrupa’da, bize “siz, insan haklarından bahsediyorsunuz; ama, sizin ülkenizde, 1990’lı yıllardan sonra 3 500-4 000, 1970’li yıllardan beri 14-15 bin faili meçhul cinayetlerden bahsediliyor; bu, ne biçim insan hakları” dedikleri zaman, ne cevap vermek durumunda kalırız? Acaba, yarın, Avrupa’ya gidip, bu sendikalarla insan hakları konusunda konuşmaya kalktığımız zaman, onlar bize “sizin getirdiğiniz bir kanun tasarısını protesto eden memurlar, Kızılay’da, Ankara’nın göbeğinde tanklarla kovalandı; bu, ne biçim insan hakkı” dedikleri zaman, biz, mahcup olmaz mıyız? Onun için, bu konuları konuştuğumuz zaman biraz dikkat edelim.

Burada, din ve vicdan hürriyeti diyoruz. Bu, bizim her zaman için müdafaa ettiğimiz konudur; ama, din ve vicdan hürriyeti dediğimiz zaman, Avrupa’ya gidip, bunu konuştuğumuz zaman, birileri, bize “sizin ülkenizde, bir insanın, ferdin, namaz kılarken bile okuyacağı ayetin Arapça veya Türkçe olmasına bile müdahale ediliyor, bu tartışılıyor” dediği zaman, biz, hangi vicdan hürriyetinden bahsedeceğiz?

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Maddeyle ne alakası var?..

AHMET NEİDİM (Sakarya) – Ayıp, ayıp!

BAŞKAN – Sayın Polat, lütfen madde üzerinde...

ASLAN POLAT (Devamla) – Madde üzerinde konuşuyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Madde üzerinde konuşmuyorsunuz. Lütfen, madde üzerinde konuşun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Tamam, tamam madde üzerinde konuşuyorum.

Bu konuları getirdikten sonra, bizi burada itham etmeniz yanlış oluyor diye söylüyorum.

Plan ve Bütçe komisyonunda da, zaten, bu, Anavatan Partisi ve DSP’nin oylarıyla kaldırılmıştı. Kaldırılmasındaki sebep de... Orada, böyle, birtakım hukukî tartışmalara yol açmasın, sendikalar herhangi bir yere üye olduğu zaman, bu demokratik mi, antidemokratik mi tartışması olmasın diye söyledik. ILO sözleşmelerini kabul eden bütün ülkelerde, sendikaların, demokrasiye de, insan haklarına da, özgürlüğe de -teröre bulaşmadığı müddetçe- uymaları kabul edildiğine göre ve biz de, kendi iç sözleşmelerimizde buna uymayı kabul ettiğimize göre, esasında, bir tartışma olmaması lazımdı. Belki, sizin, burada korktuğunuz veya...

BAŞKAN – Sayın Polat, beni, sözünüzü kesmek mecburiyetinde bırakmayın; lütfen, madde üzerinde konuşun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım; ama, bizden önce konuşan birkaç üye, bu yönde, bizi, haksız yere itham etti de, onun için söyledim.

Sayın Başkanım, ne demek istediğimiz anlaşıldı. Tekrardan, şunu söylemek istiyorum: Kamu işverenlerinin, kamuda sendikalı olanlar arasında bir ayırım yapmaması için en büyük güvence, biraz önce de söylendiği gibi, çok yetersiz bile olsa, toplugörüşmelerin ve toplusözleşmelerin, hiç olmazsa tek konfederasyona verilmemesi olacaktır. Burada, Hükümetin veya devletin tercihi babında öne çıkan bir konfederasyon olmadığı zaman, bu madde daha gerçekçi olur ve daha çok kullanılır diye düşünüyorum.

Ayrıca “Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez” deniliyor. Burada da, yine, bir çekincemiz var. Acaba, Hükümet veya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayın.

ASLAN POLAT (Devamla) – ... devlet, kendi tercih etmediği bir sendikaya üye olanlarla, olmayanlar arasında bir fark gözetirse ne olacak? Hükümetin tercih etmediği sendikaya veya konfederasyona üye olan sendikacıların güvencesini nasıl elde edeceğiz? Bu konuda da, bizim, birtakım tereddütlerimiz var.

Bu tereddütler, bizim, biraz evhamlı olmamızdan kaynaklanmıyor; bugüne kadar gördüğümüz uygulamalardan kaynaklanıyor.

Burada, bu güvenceleri verdiğimiz memurlarımıza, gerçekten bir sendika hakkı verseydik; yani, toplusözleşmesiyle, greviyle, modern ülkelerde olduğu gibi sendika hakkı verseydik diye düşünüyorum.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Madde üzerinde 2 önerge vardır; geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme koyacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Bekir Kumbul Bekir Yurdagül

Ankara Antalya Kocaeli

M. Cevdet Selvi Yusuf Öztop

İstanbul Antalya

Sendika üyelerinin güvencesi

Madde 18.- Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya iş saatleri içinde, sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.

Kamu işvereni, kamu görevlileri arasında, sendika üyesi olmaları veya olmamaları nedeniyle bir ayırım yapamaz.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kamu işvereni, bir sendikaya üye olanlar ile olmayanlar veya ayrı sendikalara üye olanlar arasında, işe alınma, görevlendirme, özlük hakları, meslekî ilerleme ve yükselme, disiplin ve göreve son verme hükümlerinin uygulanması yönünde herhangi bir ayırım yapamaz.

Yusuf Bahadır Yusuf Bacanlı Mehmet Ali Yavuz Trabzon Yozgat Konya Saffet Arıkan Bedük Nahit Menteşe Turhan Güven Ankara Aydın İçel

BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecesine göre yeniden okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş (Ankara) ve arkadaşları

Sendika üyelerinin güvencesi

Madde 18- Kamu görevlileri, iş saatleri dışında veya iş saatleri içinde, sendika veya konfederasyonların bu Kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.

Kamu işvereni, kamu görevlileri arasında, sendika üyesi olmaları veya olmamaları nedeniyle bir ayırım yapamaz.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Önerge sahipleri?..

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yurdagül. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 18 inci maddesiyle ilgili bir önergemiz var; bu önergemize 151 sayılı ILO Sözleşmesinin hükümlerini taşıdık. 151 sayılı ILO Sözleşmesinde, sendika üyeleri, sendikaya üye olmaları nedeniyle veya işyeri içinde veya işyeri dışında sendikal faaliyetleri nedeniyle herhangi bir farklı işleme tabi tutulamaz deniliyor. Burada, tasarının 18 inci maddesinde ise “iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde” diyor.

Şimdi, hepimiz, Türkiye’de, işveren vekili konumundaki kişileri veya amir konumundaki kişileri biliyoruz, birçoğumuz da oralardan geldik. İşveren vekillerimiz veya amir konumundaki kişiler, biraz, kraldan çok kralcı konumunda ve yasakçı anlayışa sahipler; özellikle, sendikal faaliyetlere hiç tahammül göstermiyorlar ve bu anlamda da sendikayla ilgilenen kişilere düşman gözüyle bakıyorlar. Bu anlamda, biz, önergemizde şunu söylüyoruz: “Kamu görevlileri iş saatleri dışında veya iş saatleri içinde sendika veya konfederasyonların bu kanunda belirtilen faaliyetlerine katılmalarından dolayı farklı bir işleme tabi tutulamaz ve görevlerine son verilemez.” Yani, 151 sayılı ILO Sözleşmesinin sendika üyelerine tanıdığı ve işyeri içindeki faaliyetlerine ilişkin hükümlerini önergemize taşıyarak, bunun, tasarının 18 inci madde hükmü olarak geçmesini istiyoruz. Önergemize destek istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım; ancak, ondan önce, bir yoklama talebi vardır.

Salondaki mevcut sayı da, yoklama talebini haklı kılacak bir görünüm göstermektedir.

Şimdi, yoklama talebinde bulunan arkadaşların burada olup olmadıklarını kontrol edeceğim; işlemi ona göre başlatacağız.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Ayağa kalksınlar, ayağa...

BAŞKAN – Usulümüz neyse onu yapacağız efendim.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca yoklama yapılmasını saygıyla arz ederiz.

Nihat Matkap?..Burada.

Bekir Kumbul?.. Burada.

Mahmut Işık?.. Burada.

Ayhan Fırat?.. Burada.

M. Cevdet Selvi?.. Burada.

Yahya Şimşek?.. Burada.

Yusuf Öztop?.. Burada.

Ali Rıza Bodur?.. Burada.

Veli Aksoy?.. Burada.

Şahin Ulusoy?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

İsmet Önder Kırlı?.. Burada.

Fatih Atay?.. Burada.

Bekir Yurdagül?.. Burada.

Metin Arifağaoğlu?.. Burada.

Zeki Çakıroğlu?.. Burada.

Hilmi Develi?.. Burada.

Yüksel Aksu?.. Burada.

Atilâ Sav?.. Burada.

Ahmet Küçük?.. Burada.

Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekilleri hazırlar.

Yoklamaya başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz. (ANAP sıralarından alkışlar)

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. —Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının,İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz Ateş ve arkadaşlarının önergesini oylayacağız.

Komisyon ve Hükümet önergeye katılmamıştı.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kamu işvereni, bir sendikaya üye olanlar ile olmayanlar veya ayrı sendikalara üye olanlar arasında, işe alınma, görevlendirme, özlük hakları, meslekî ilerleme ve yükselme, disiplin ve göreve son verme hükümlerinin uygulanması yönünde herhangi bir ayırım yapamaz.

Yusuf Bahadır (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın önerge sahibi, gerekçeyi mi okuyalım efendim?

YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Evet efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kişinin sendikaya üye olup olmaması, kişinin hür iradesine bırakılmıştır; fakat, buradaki güvencenin hangi konuları kapsadığı, tasarı metninde açıkça ifade edilmemiştir. Bu durum, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 nci maddesinde bu açıkça belirtilmiş olmasına rağmen, tasarıda bu açıklık dikkate alınmamıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

19 uncu maddeyi okutuyorum:

Sendika yöneticilerinin güvencesi

MADDE 19. – Sendika veya konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarından aylıksız izinli sayılırlar.

Sendika şubeleri en az 1 000 üye ile kurulur. 1 000 ile 3 000 üyesi olan sendika şubelerinde
1 yönetim kurulu üyesi, 3 001 ile 5 000 üyesi olan sendika şubelerinde 2 yönetim kurulu üyesi,
5 001 ile 7 500 üyesi olan sendika şubelerinde 3 yönetim kurulu üyesi, 7 501 ile 10 000 üyesi olan sendika şubelerinde 4 yönetim kurulu üyesi ve 10 001 ve daha fazla üyesi olan sendika şubelerinde 5 yönetim kurulu üyesi genel kurul kararı ile aylıksız izinli sayılır.

Kamu görevlilerinin bu süreleri, emekli kesenekleri ve karşılıklarının kendileri tarafından her ay Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına gönderilmesini kabul etmeleri koşuluyla emeklilik derecelerinde değerlendirilir.

Şube yönetim kuruluna seçilenlerden aylıksız izinli sayılanların dışında kalanlar, kamu kurumlarındaki görevlerini sürdürürler.

Aylıksız izinli sayılanlardan herhangi bir nedenle sendika veya konfederasyon organlarındaki görevlerinden ayrılanlar, eski görevlerine ya da benzer başka bir göreve dönerler. Onbeş gün içinde görevlerine başlamak için başvurmayanlar görevlerinden çekilmiş sayılırlar.

Açığa alma, resen emeklilik, göreve son verilmesi, tayin veya sair hallerde görevlinin mahkemeye başvurması halinde, mahkeme kararı kesinleşinceye kadar sendikadaki görevi devam eder.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Cafer Güneş; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve Partim adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sosyal bir hukuk devleti olmanın göstergelerinden birinin örgütlenme özgürlüğü olduğu, hepimizin ortak kabulüdür. Bu özgürlüğün, sendikal hak olarak, tüm çalışanlara ayırımsız uygulanması gerekmektedir; ancak, sendikal hak, işçilere tanındığı halde, bu haktan kamu çalışanları yoksundur. Bu eksikliği gidermek için çalışıyoruz, görüşüyoruz. Ancak, bir işi yaparken, dört başı mamur olarak yapılması için gayret sarf edilmelidir. Yaklaşık 2 milyon insanı ilgilendiren bir yasa tasarısını görüşüyoruz ve bu yasa tasarısı da, sekiz yıla yakın bir zaman beklemenin neticesi olarak önümüze gelmiştir.

İktidar partisine mensup arkadaşlar “siz, muhalefetteyken farklı konuşuyordunuz, şimdi farklısınız” diyorlar. Eğer, bu noktadan hareket edecek olursak, partilerin iktidardayken başka muhalefetteyken başka söyledikleri toparlanırsa, belki bir kitap olur; bunun dışında da hiçbir parti kalmaz. Bunu açıkça ifade ediyorum.

Örneğin, Sayın Ecevit, 14 Haziran 1995’te Anayasa değişikliği sırasında şu konuşmayı yapıyor: “Anayasa Komisyonundan gelen metinde ne diyor: ‘Kamu görevlilerinin sendikaları, idareyle oturacaklar toplugörüşmeler yapacaklar, bu görüşmelerin sonuçlarını bir tutanağa bağlayacaklar; ama, o tutanak, idareyi de Türkiye Büyük millet Meclisini de bağlamayacak!’ Bu, kamu görevlileriyle alay etmektir.” Yine, Sayın Ecevit, kendisiyle çelişerek ve uluslararası ilkeleri yok sayarak, kamu görevlileriyle alay eden bu tasarıyı, maalesef, imzalıyor.

Onun için, arkadaşlar, oyunu kuralına göre oynamalıyız; yanlışlar yanlışlara dayanak yapılmamalı, işin doğrusu ve işin gereği neyse o yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, biz, işçimize de memurumuza da güvenmeliyiz. Devletin tüm işlerini emanet ettiğimiz insanlara yetki vermekte hiçbir sakınca görülmemektedir. Hiç unutmayalım ki, yetkiler dağıtıldıkça güzellikler çoğalır, artar.

Çıkarmaya çalıştığımız bir yasayı gereği gibi yapmıyoruz, şimdilik mantığıyla yapıyor ve düzeltmek için de akla karayı seçiyoruz; tıpkı, sekiz yıllık kesintisiz eğitimde olduğu gibi. Bildiğiniz gibi, hazırlıksız çıkarılmış... Şu anda elimde bir not var. Notun neticesini tetkik etmedim. Çankaya’da bir ilköğretim okulu, şu anda müstahdemi olmadığı için, öğrenci velileri tarafından sırayla temizleniyor. Hazırlık olmadan yapılacak bu tür çalışmalar, netice vermiyor; onu ifade etmek istiyorum...

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Ne ilgisi var!

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Yine, tıpkı Anayasayı değiştirdiğimiz halde, uyum yasalarını üç yıldır çıkaramadığımız gibi... Gelin, bu yasayı, şimdilik anlayışıyla değil, mantığına uygun çıkaralım. Sekiz yıl beklenmiş. Ziyanı yok, biraz daha beklenir, ilgili Anayasa maddesi değiştirilir; ilgili yasalar değiştirilir, bu yasa, işte o zaman yasa olur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı, çalışma hayatımızda önemli bir kilometre taşı olabilir; çağdaş ve demokratik bir ülke olmak yolunda çok ağır eleştiriler almış olan Türkiye, bu tasarıyla ciddî bir sınav verecektir. Bu açıdan, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, ülkemiz de, görüşülmekte olan bu tasarı nedeniyle ciddî bir sınav vereceklerdir. Sorumlu ve bilinçli kamu görevlilerine, bu konumlarına yaraşır bir hukuksal düzenleme getirmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin borcudur. Bu borç yerine getirilmediği sürece, Türkiye, uluslararası platformlarda haklı olarak, daha çok eleştirilecektir.

Değerli arkadaşlar, Uluslararası Çalışma Örgütünün 27 Haziran 1978 tarihinde kabul ettiği kamu hizmetinde örgütlenme hakkının korunmasına ve istihdam şartlarının belirlenmesi yöntemlerine ilişkin 151 sayılı Sözleşme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından, ancak 1993’ün şubatında Resmî Gazetede yayımlanmıştır; çok geriden takip edilmekte. Tekrar ediyorum; çıkan yasayı tamir etmek fevkalade zorlaşıyor; demir tavında dövülür, tavı geçince, durum meydanda; olay, gözümüzün önünde.

Kıymetli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyarak şu soruları kendimize sormamız lazım: Bir sendika düşünün, grevi yok, toplusözleşmesi yok; yaklaşık sekiz yıl sonra bu şekilde Meclisin huzuruna geliyor; önceki haliyle daha geniş kapsamlıyken, yasayla geriye götürülüyor. Peki, sendika hakkınız, pazarlık gücünüz yok; bari, ekonomik ezilmişliğinizi, Meclis olarak biz giderelim, Hükümet olarak biz giderelim desek, o da yok...

Bildiğiniz gibi, enflasyon yüzde 100’ün az bir altında, tabiri caizse 99,9. İhtimaldir ki, verdiğimiz ve vereceğimizle birlikte, memura yüzde 60’lar civarında zam yapacağız. Bu durumda, sendikayla haklarını alamayacaklar, Meclisimiz, Hükümetimiz, haklarını veremeyecek ve ezilmişlikleri devam edecek.

Arkadaşlar, tasarının 19 uncu maddesine baktığımızda: “Sendika veya konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarından aylıksız izinli sayılırlar.

Sendika şubeleri en az 1 000 üye ile kurulur. 1 000 ile 3 000 üyesi olan sendika şubelerinde 1 yönetim kurulu üyesi, 3 001 ile 5 000 üyesi olan sendika şubelerinde 2 yönetim kurulu üyesi, 5 001 ile 7 500 üyesi olan sendika şubelerinde 3 yönetim kurulu üyesi, 7 501 ile 10 000 üyesi olan sendika şubelerinde 4 yönetim kurulu üyesi ve 10 001 ve daha fazla üyesi olan sendika şubelerinde 5 yönetim kurulu üyesi genel kurul kararı ile aylıksız izinli sayılır...” deniliyor ve devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, her haliyle, kırpıla kırpıla, âdeta kuşa benzetilen yasa tasarısının 19 uncu maddesinde de birtakım engeller görmekteyiz.

Hepinizin bildiği gibi, işçi sayısı, memur sayımızın 2 katından fazladır. Şube kurmak için en az 1 000 üye şartı gerekiyor. Ne demek oluyor bu: Çok iş kolunda şube kurulamaz veya birkaç vilayet birleşerek bir sendika şubesi kurar manasına geliyor. Bu konuda değişiklik önergemiz de var. Biz, esasen, şube kurmada, üye sayısını sendikaların ilgili organları belirlemeli diyoruz. Ancak, önergemizde bu sayıyı “250 üyeyle şube kurar “şeklinde değiştiriyoruz.

Sayın milletvekilleri, işçilerin de şube kurmaları için gerekli üye sayısı 500’dür. Gözle görülen, elle tutulan bu çelişkiyi hep birlikte düzelteceğimize inanıyorum. Geliniz, memurlarımıza bir mevzi değil, bir mevki kazandıralım; kazanılmış hakları geriye götürmeyelim, memurlarımızdan kesinlikle korkmayalım ve yarım yamalak iş yapmayalım.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güneş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının “Sendika yöneticilerinin güvencesi” başlıklı 19 uncu maddesiyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, ilkönce, bizi biraz üzen, rahatsız eden bir konu üzerinde kısaca görüşlerimi belirtmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalar çıkarılır, tartışmalar yapılır; Anayasa ve İçtüzük bunları düzenler, herkes ona uymak zorundadır. Cumhuriyet Halk Partisinin, İçtüzüğün vermiş olduğu bu yetkiyi kullanarak zaman zaman karar yetersayısı istemesi, zaman zaman yoklama istemesi, bazı arkadaşlarımızı lüzumundan fazla rahatsız etmektedir. Eğer, bunları istemekte sakınca varsa, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, İçtüzüğü değiştiririz; ama, bugüne kadar, İçtüzükte gösterilen bu çalışmalar yarar getirsin diye, 15-20 kişi toplanıp da 65 milyonu ilgilendiren yasayı çıkaramasın diye bu önlem alınmıştır. Bu, her parti tarafından zaman zaman severek kullanılan bir yoldur, demokratik bir sistemdir. Aksi halde. burada 15-20 kişiyle yasa çıkarmak zorunluluğu doğar; onu önlemek içindir.

Cumhuriyet Halk Partisi, bu yasa tasarısıyla ilgili, hiç kimseyi üzmek, kırmak, sıkmak niyetinde değildir; herkesden fazla, bir an önce bu yasa tasasırının çıkarılıp, binlerce yurttaşımızın ısrarla beklediği yasalara geçilmesini de istemektedir; ama, burada neden bu yöntemin kullanıldığını da kısaca açıklayayım: Bu yasa tasarısı, çok önemli bir yasa tasarısıdır; Türkiye’de milyonlarca insanı ilgilendiren temel yasalardan bir tanesidir. Bu yasada yapılacak yanlışlık, huzursuzluğu artıracağı gibi, kamu hizmetlerinin bundan sonra daha da aksamasına ve kamu işyerlerinde birtakım huzursuzluğun çoğalmasına neden olacağı için, biz uyarmaya çalışıyoruz. Bu, bizim görevimiz; olayı bugünden görüp, hesap edip ve sizlere samimiyetle “gelin, bunu beraber düzeltelim, şunlar şunlar yanlış” demezsek, kendimiz sorumluluk altında kalırız.

Burada söylediklerimiz zabıtlara geçmektedir. Bugünü geçiştirelim, yarın ne olursa olsun denildiği zaman, o zabıtlar açıldığında, bizim iyi niyetimiz, bu olaydaki yanlışlıkların giderilmesi konusundaki gayretimiz ortaya çıkacaktır; ama, daha önce de söylediğim gibi, Hükümet, bu konuda, uzlaşmaya, bu yasa tasarısını beraberce en yararlı hale getirerek çıkarmaya yanaşmamıştır; katkılara kapalı gelmiştir. Biz, bunu, genelinde ve komisyonlarda söylerken, burada da, her madedede kanıtlayarak, her maddede olumlu katkımızı belirterek tekrarlıyoruz.

Bu, başka yasalardan da farklıdır. Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye’yi genel olarak etkilediği gibi, kamu görevlilerinin birinci derecede ilgilendiği ve onları ilgilendiren bir yasadır; yani, kamu hizmeti, devletin hizmeti, bu yasa tasarısıyla ilgili olan tüm görevliler tarafından yapılacaktır.

Bugün iktidarda olabilirsiniz; ama, yarın muhalefette olacaksınız. Bugün muhalefette olanlar, bizim gibi, kısa süre sonra iktidara gelecekler ve yine o insanlarla çalışmak zorundalar, o kamu görevlileriyle halka hizmet vermek zorundalar; demek ki, bu yasa, diğer yasalardan farklı bir yasa. Kim iktidara gelirse gelsin, bu kamu görevlileriyle halka hizmet vermek, devletin işlerini sürdürmek zorunda. Biz, muhalefet olarak istemesek bile, iktidar partisinin, iktidar ortaklarının, geliniz, bu kamu hizmetini en mükemmel düzeyde sürdürebilmek için, kamudaki çeteleşmeyi, rüşvetçiliği, yolsuzluğu, kamuda işyerine gitmeden para alıp, para kazananları, ama halka hizmet etmeyenleri, sağlıklı bir devletin yapılanması için beraber konuşalım; bugün biz iktidardayız, ama, yarın sizler geleceksiniz ve bunlar halka hizmet etmeye devam edecek diye, bu uzlaşmayı, bu yasanın özelliği nedeniyle ısrarla istemeleri lazımken, bugün, burada, bütün uyarılarımıza rağmen, bunu anlayışla karşılamamalarını üzüntüyle karşılıyorum. Onun için, hoşgörülü olmak durumundasınız. Onun için, İçtüzüğe, kurallara ilkönce burada uyulmalıdır. İş takibinden, kendisi başka işler takip etmekten gelemeyenler kızabilir; ama, şu bilinsin ki, bizim görevimiz, burada, kurallara göre, en sağlıklı, en az zarar verecek yasayı çıkarmaktır, başka işimiz yoktur. Onun için, ben, bu konuda arkadaşlarımızın biraz daha hoşgörülü olmasını özellikle rica ediyorum ve her maddede de bizim önerilerimize itibar ederlerse ve sadece eleştiri değil, uygulamada ne gibi sakıncalar çıkacağını ve bunun asgarîye inmesinin yol ve yöntemlerini samimiyetle söylediğimizi eğer ele alırlarsa, bundan kendileri yarar sağlar, Türkiye yarar sağlar, kamu görevlileri yarar sağlar, kamu hizmeti alan yurttaşlarımız yarar sağlar.

İşte, elimizdeki 19 uncu maddenin başlığı ortada: “Sendika yöneticilerinin güvencesi.” Burada bir güvence görülmüyor ve burada deniliyor ki “sendika veya konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarından aylıksız izinli sayılırlar.” Arkasından da, sosyal güvenlik primlerini ödemek suretiyle sosyal güvenlik haklarını korurlar, deniliyor. Elbette, sendikacılığı tercih eden ve mesaisini sendikalarda harcayan bir kişinin devletten para alması, sosyal güvenlik primlerini ödetmesi söz konusu değil; ancak, burada bir zorlama vardır: Seçildiği zaman, derhal uzaklaştırılır... 2821 sayılı Yasada bu hüküm var; ama, seçilen kişinin isteğine bağlıdır, bir insan zorla profesyonel olmak istemeyebilir, yönetici seçilmiştir, pek çok kurumlarda olduğu gibi, o görevini mesai saatlerinin dışında sürdürmek ister, bu mecburiyetin neden konulduğunu anlamak mümkün değildir.

Ayrıca, burada, üye sayısı en az 1 000 olursa sendika şubesi açılır, denilmektedir. Eğer hatırlarsanız “Genel kurulların görevleri” başlıklı 12 nci madde, şubelerin açılmasına imkân verecek şekildeydi; orada, genel kurullar kendi kararlarıyla şube açabilirler veya bu konuda yönetim kuruluna yetki verebilirler, denilirken, burada getirip sınırı koyuyorsunuz; ne diyorsunuz: 1 000 üye olmadan şube açamazsınız. Bunun son derece sakıncalı devamı var: 1 000 ile 3 000 üyeye sahip olan bir şubede 1 yönetim kurulu üyesi, 3 001’den 5 001’e 2, 5 001’den 7 500’e 3, 7 500’den 10 000’e 4, 10 001’den fazlasına 5...

Bu sayılara ne gerek vardır!.. Bir yasa, yasa olmanın özelliğini taşımalıdır. Bunlar, tüzüklerde, yönetmeliklerde olacak şeylerdir. Bizim zaten, gerek Anayasa ve gerekse yasa çıkarmadaki aksaklıklarımız buradan meydana geliyor. Siz hukuk çerçevesini çizmişsiniz bir sendikanın, bir konfederasyonun veya sendikaların yasal düzenlemesini yapmışsınız; onun, o sorumluluk içinde ve o prosedür dahilinde görevini yerine getirmesini istiyorsunuz, yasal çerçeve içinde; o, görevini 3 kişiyle yerine getirebilir, 5 kişiyle yerine getirebilir, 15 kişiyle yerine getirebilir; devlete de yük olmamak kaydıyla, kuralları içerisinde. Hangi sendikacı, hangi uygulamadan doğan bir sonuçla 1 000 kişiye 1 kişiyi uygun görmüş?! O sendika, gerekirse 300 kişiye -kendi hesaplarına göre- 3 yönetici seçer, gerekirse 10 bin kişiye 1 yönetici seçer; o, sendikanın kendi vereceği görevdir. Türk-İş Konfederasyonunda 5 yönetici var, milyonlarca üyesi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, lütfen toparlayınız.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Daha geçen gün, bir sendika, 26 şubesi vardı, 20’ye indirdi; buna kim karışabilir?! Onun için, burada farklı, yanlış değerlendirmeler var. Bu yasanın uygulamasında çok dikkat etmek lazım.

Bakınız, biz uzlaşma istedik, tasarı Meclise inmeden “gelin, beraber çıkaralım, önemi büyük” dedik; ama -ben sonradan izledim- ne yazık ki Anavatan Partisi, bu konuda sorumluluğu paylaşmasına rağmen, olayın dışında kalmış. Anavatan Partisinde, ömrünü sendikacılığa harcamış, kâğıt üzerinde değil, pratikte neler yapılır, nelerle karşılaşılır, görmüş, Çalışma Bakanlığı görevi de yapmış bir sendikacı arkadaşımıza dahi sorulmadan tasarı buraya getirilmiştir. İnanıyorum ki, sorumluluk içerisinde, bu işi bilenlere -bize değil, kendi içlerinde bulunanlara- sorulsaydı, bu yanlışlar getirilmez, bu yanlış hesaplarla, bu tasarı yarar getirmeyecek şekle uğramazdı.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

Sayın Selvi, konuşmanızın başında değindiğiniz, uygulamalarla ilgili, kendi üstüme aldığım konularda kısa bir cevap vereceğim.

Sayın milletvekilleri, 20 nci Dönemde 5 yoklama işlemi üzerinde tartışma oldu. 2 yoklama işleminde, bir önceki oylamada açık oylama yapıldığı, bu nedenle sonraki oylamada yoklama istenmesinin hakkın suiistimali anlamına geleceği gerekçesiyle yoklama talebi işleme konulmadı.

Başkanların, toplantı yetersayısının var olduğu inancıyla, bunun dışında, 20 nci Dönemde, işleme koyup koymamayı tartışmaya açtığı 3 olay yaşadık. Diğer olaylarda -bugün de burada gördüğünüz gibi- eğer hakikaten tereddüt varsa, yoklama talepleri yerine getiriliyor; ama, 3 yoklama talebinde, 20 nci Dönemde, kürsüdeki Başkanlar, salondaki mevcudun toplantı yetersayısı görüntüsünü verdiğini beyan ederek belli uygulamalara gittiler.

2 uygulama, tereddüte mahal vermeyecek ölçüde toplantı yetersayısının var olduğu yönünde kanaat oluşmuşsa, yoklamanın işleme konulmayacağı yönünde oldu. 1 uygulamada ise, böyle bir tereddüt olmamasına rağmen, yoklama talebi var olduğu için, yoklamanın yapılacağı yönünde o günkü Sayın Başkan fikir beyan etti. Bu uygulamaya da en şiddetli itiraz -28.5.1997 günlü tutanakları açarsak- Cumhuriyet Halk Partisi sayın milletvekillerinden ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekillerinden geldi ve Meclis Başkanvekilinin bu durumda yoklama yapmasının, hakkın suiistimaline müsaade etmek olacağı ve çifte standart uygulamaması gerektiği yolunda bir vurgulama oldu.

Onun için, İçtüzüğün uygulamasında beni itham ederken, biraz çifte standartlı oldunuz gibi geliyor.

Toplantıları açarken yapılan uygulama ise, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi, herkes tanıktır ki, toplantı yetersayısının var olduğu bir sırada, yoklamasız... Yani, her açılışta toplantı yetersayısı yoktu. Bu konuda, yazılı olmayan bir mutabakat var, hem gruplar arasında hem Başkanvekilleri arasında. Eğer grupların, toplantı yetersayısını oluşturmada çok kritik rol oynayacak gruplardan bir tanesinin, burada bulunmayarak ya da önceden Başkanvekiline haber verilerek yoklama talebinde bulunması halinde, her Başkanvekili, bunun gereğini yerine getirdi. Dün de, bu talep benden istendi ve ben, birleşime yoklamayla başladım. Siz, salonda bulunur, ama, bu talepte bulunmaz ve ondan sonra da, yazılı olmayan mutabakatı tartışma konusu yaparsanız, bunun da, İçtüzüğü ihlal yönünde itham ettiğiniz kişilere karşı iyi niyetli bir davranış olduğu kanısında değilim.

Gerçekten diliyorum ki, bu konuda usul tartışması açabileceğimiz koşullar oluşur ve Genel Kurulda, bu tartışmalı konuya, siyasî partilerimizin, maalesef, Başkanvekillerini çok zor durumda bırakan, kendi durumlarına göre farklı davranış biçimleri gösterdikleri olayların tartışılmasına son verecek bir Meclis kararı üretebiliriz. Bu konunun, bundan böyle, böyle bir usul tartışması gereği duyulana kadar, tartışılmamasını diliyorum. Ben cevap vermeyeceğim; ama, kürsüde, kimsenin bu olayı artık istismar etmesine fırsat vermeyeceğimi de beyan ediyorum.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Aslında, fırsat arıyormuşsunuz Sayın Başkan! Benim söylediğim çok anlaşılırdı; ama, ben, her şeye rağmen, kuralların, herkes tarafından -sadece şahsım değil, herkes tarafından- uygulanmasını istedim.

BAŞKAN – Kuralları uyguladık efendim.

Grupları adına, Doğru Yol Partisinden Sayın Yusuf Bahadır’ı, konuşmasını yapmak üzere, kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Bahadır. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen ve Genel Kurulumuzda da kabul edilen Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesine göre, sendikaların genel kurulları, üç yılda bir toplanacaktır. Bu üç yıllık süre içinde, sendika şubesi, yöneticisinin aylıksız izinli sayılması veya çalışması ihtiyacı ortaya çıkabilir. Aylıksız izinli sayılacakların genel kurul kararına bağlanması halinde, üç yıllık sürede, değişen şartlara göre karar alınması mümkün olmayacaktır. Bu değişen şartlara göre karar alınabilmesi için, sendika yöneticisinin aylıksız izinli sayılma yetkisinin sendika yönetim kuruluna verilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, genel kurul toplantısı yapıldığı tarihte şubenin üye sayısı tasarıdaki maddede belirtilen miktardan az olup da, genel kurul toplantısı yapıldığı tarihten sonra sendika şubesinin üye sayısı tasarıdaki miktarları aştığı takdirde -örnek vermek gerekirse, diyelim ki, sendika genel kurul toplantısı yapıldığı tarihte şubenin üye sayısı 1 000’den az iken, genel kurul yapıldıktan sonra şubenin üye sayısı 1 500 olduğu takdirde- gelecek genel kurul toplantısına kadar, şube yöneticisinin aylıksız izinli sayılmasına dair genel kurul kararı alınamayacağından, bu şubede, şube yöneticisi aylıksız izinli sayılamayacaktır.

Bir başka örnek de, genel kurul toplantısı yapıldığı tarihte, şubenin üye sayısı itibariyle, aynı şubede birden fazla yöneticinin aylıksız izinli sayılmasına genel kurul tarafından karar verilip de, genel kurul yapıldıktan sonra üye sayısının azalması nedeniyle aylıksız izinli sayılacak şube yöneticisi sayısının da azalması gereken hallerde, hangi yöneticinin aylıksız izinli sayılıp, hangi yöneticinin aylıksız izinli sayılmayacağına dair genel kurul kararları üç yıldan önce alınamayacaktır. Sayısal olarak izah etmek istersek, sendika genel kurul toplantısının yapıldığı tarihte 4 000 üyesi olan bir şubede, genel kurul kararıyla, bu şubenin 2 yöneticisinin aylıksız izinli sayılmasına karar verilmesi ve bu şubenin üye sayısının, genel kurul toplantısı yapıldıktan sonra 2 500’e düşmesi halinde, bu şubedeki hangi yöneticinin aylıksız izninin kaldırılacağı hususunda, müteakip genel kurula kadar karar alınamayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, daha önceki konuşmalarımda da Yüce Heyetinize arz ettim; biz, bu kanunun, mümkün mertebe, mükemmele yakın çıkması için çaba sarf ediyoruz. Vermiş olduğumuz önergeler, Meclisi tıkamak veya tasarının geciktirilmesi için değildir, çıkaracağımız kanunun daha güzel, daha iyi, daha anlaşılır olması içindir; bütün önergelerimiz de, bu doğrultuda hazırlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu durumun göz önüne alınarak, şube yöneticisinin aylıksız izinli sayılmasına ilişkin kararın, genel kurul kararıyla değil de, yönetim kurulu kararıyla verilmesi uygun olacaktır. Bu nedenle, vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde olduğu gibi, bu tasarının 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinin “yönetim kurulu üyesi, yönetim kurulu kararıyla aylıksız izinli sayılır” şeklinde değiştirilmesi için destek bekler, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN– Teşekkür ediyorum Sayın Bahadır.

Grupları adına başka söz talebi yok.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; söz alan arkadaşlarımın, özellikle Sayın Cevdet Selvi kardeşimin ve Yusuf Bahadır arkadaşımın birkısım eleştirilerine katılmamak mümkün değildir. Gerçi, 19 uncu madde, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının, yani işçi sendikalarıyla ilgili yasanın 15 inci maddesine, hemen hemen, paralel düzenlemeler içeriyor ve diyebilirim ki, burada, İşçi Sendikaları Yasasında tanınmış güvencelerin çok daha üzerinde bir güvenceyi getiriyor; “ücretsiz izinli” kavramıyla getiriyor. Halbuki, uygulamada, işçi sendikaları yöneticilerinin hizmet akdi, bir nevi, askıda bile sayılmıyor, hizmet akdi feshedilmiş gibi işlem görüyor. Dolayısıyla, burada ileri bir güvence var; fakat, Sayın Selvi’nin ve Sayın Bahadır’ın da söylediği gibi, işyerinden izinli sayılmak hususu, önemli bir husustur. Sendika yöneticiliğine seçilen kişinin, kendi rızası olmadan, kendi talebi olmadan, işyerinden ücretsiz izinli sayılması, burada yazılı olduğu gibi, genel kurul kararıyla mümkün değildir; çünkü, sendika genel kurulu, işverenin veya kamu yöneticisinin yerine geçip, onun hakkında aylık ücretsiz izinli olma kararı veremez. Bunu verecek merci, izin veren mercidir; o kamu kuruluşunun amiri kimse, talep halinde, onu ücretsiz izinli kılabilir. Halbuki, maddede, ücretsiz izne sendika genel kurulu karar veriyor; sendika genel kurulu karar verdi diye, kimse ücretsiz izinli sayılmaz. Dolayısıyla -Sayın Bahadır’ın dediği gibi- sendika yönetim kurulu da olsa, yine böyle bir ücretsiz izin verme hakkı yoktur. Ancak, yöneticilerin kendi talepleri olduğu ahvalde, çalıştıkları işyeri tarafından ücretsiz izinli sayılabilirler. Onun için, bu hususun düzeltilmesi, gerçekten arkadaşlarımızın haklı bir eleştirisidir.

Bunun dışında, şubelerin ve sendikaların merkezlerindeki yönetici sayısının kanunla belirlenmesi gibi hususlarda biraz fazla ayrıntıya girilmiştir; bu da ne sebeple yapılmış, belli değildir. Oysaki, Sendikalar Kanununda, böyle sınırlamalar var; fakat, sendikalar ve şubeleri için 3 ilâ 9; konfederasyonlar için 5 ilâ 29.

Burada, 1 yönetici, 2 yönetici, 3 yönetici gibi ayrıntılara girilmiş. Bu ayrıntılara da gerek yoktu. Fakat, getirilen ücretsiz izinli olmak teminatı, önemli bir teminattır.

Bu görüşlerle, Genel Kurula bilgiler arz ettim; teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Sayın Bekir Yurdagül, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısının 19 uncu maddesinde, kişisel düşüncelerimi açıklamak için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hangi yasakçı anlayışla hazırlanmış bir madde?! Gerçekten, anlamakta güçlük çekiyorum. Örgütlenmeyi değil, örgütlenmemeyi hedeflemiş ve mevcut örgütlü yapıyı dağıtmayı, parçalamayı öngören bir anlayışın ürünü. Yazık, gerçekten çok yazık!

Eğer, 19 uncu madde, bu şekilde geçerse, Türkiye’de, 3 kamu çalışanları sendikaları konfederasyonlarına bağlı kurulmuş sendika şubelerinin yüzde 90’ı, bu koşulu yerine getiremez ve tasarının çıkmasıyla beraber, sendika şubeleri kapatılmak zorunda kalınır.

Örneğin, Kocaeli gibi, Türkiye’nin büyük illerinden bir tanesinde, 3 konfederasyona bağlı, 30’a yakın kamu çalışanları sendikaları şubesi var; eğer, bu yasa tasarısı bu şekilde çıksın, siz, bin üye koşulunu getirin, ertesi gün, Kocaeli gibi yerde, ancak 1 veya 2 tane sendika şubesi kalır, diğer tüm sendika şubelerini kapatmak zorunda kalırlar. Yani, siz, bir şekilde, örgütlenmeyi hedef aldığınızı söylüyorsunuz, örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırdığınızı söylüyorsunuz, kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmelerini sağladığınızı söylüyorsunuz; ama, bu yasa tasarısıyla beraber, tüm Türkiye’de, mevcut sendika şubelerinin yüzde 90’ı kapanır. Bin üye koşulu, gerçekten çok ağır bir koşuldur; 2821’in 3 üncü maddesinde olduğu gibi, işçi sendikaları, tüzüklerinde belirtmek şartıyla ve genel kurul kararıyla şube açabilirler. Bunların üye sayısı 150’mi olur, 300’mü olur, 500’mü olur, bin mi olur; bırakın, ona, sendikaların idarî yapısına göre -ilin, ilçenin özelliğine göre- sendikaların malî yapısına göre, sendikalar, genel kurullarında kendileri karar versinler. Gerçekten, mübalağasız söylüyorum; eğer bu bin üye koşulunda ısrar ederseniz ve bu, bu şekilde geçerse, yarın, Türkiye’de, sendika şubelerinin yüzde 90’ı kapanır. Bu koşulu yerine getiremez ve gerçekten, sendikal örgütlenmenin önüne çok büyük bir engel çıkarmış olursunuz. Siz, sendikal örgütlenmeyi istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Bu sorunun cevabı, bu maddede yatıyor. Özellikle, komisyonlarda bunun değiştirilmemiş olması büyük şanssızlık; ama, Meclis Genel Kurulunda bunun değiştirilmesi gerekir.

Dileğimiz -işçi sendikalarında olduğu gibi- kamu çalışanları sendikaları, şube açabilmek için, sendika genel kurullarında, kendi koşullarını kendileri koysunlar; o yetkiyi, sendikanın merkez yönetim kuruluna versinler ve sendikanın merkez yönetim kurulu bu doğrultuda kararını alsın, şube açsın veya kapasın. Açmıştır; daha sonra, bakmıştır ki, malî açıdan, sendika için yük oluyor; o sendika şubesini de kapatma yetkisi, sendika merkez yönetim kurulunun olmalıdır. Bu müeyyideyi, hiçbir şekilde, siz, sendikalara kabul ettiremezsiniz. Bugün, sizin yanınızda gözüken Türk Kamusen bile, bu yasa bu şekilde çıkarsa, yarın, şubelerinin -yüzde 90’ını da değil- yüzde 98’ini kapatmak zorunda kalacak. O nedenle, sizi insafa davet ediyorum, bu konuda yeniden düşünmeye davet ediyorum.

Bunun dışında, yine, sendika şubeleri için kaç profesyonel yönetici olacağını belirtmişsiniz. Bu, gerçekten, fazladan bir düşüncedir. Profesyonel yönetici sayısına da, sendikaların malî durumlarına göre, sendika genel kurullarında, sendikal organlar karar verirler.

Bakıyoruz, sendika şubeleri için -7 bine kadar, 10 bine kadar- üyeleriyle ilgili sınırlama getirmişsiniz; ama, sendikanın merkez yöneticileriyle ilgili bir şey getirmemişsiniz. Bunun doğrusu, ne sendika şubesi için ne sendika merkezi için ne de konfederasyon için böyle bir sınırlama getirilmesidir. Bu konuda karar mercii, sendikaların, en yetkili organları olan genel kurullarıdır...

(Mikrofon, otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayın.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, özellikle belirtiyorum, bu bin üye koşulu, çok ağır bir koşuldur; sendikal örgütlenmeyi yok eden, mevcut örgütlülüğü dağıtan bir düzenlemedir. Ayrıca, sendika şubelerinde veya sendika genel merkezlerinde kaç profesyonel sendika yöneticisi olacağına karar verme yetkisi, sendika merkez genel kurulunundur.

O anlamda, bu değişikliklerle ilgili önergelerimiz var; bunlara sıra geldiğinde, tekrar, bu konulardaki düşüncelerimizi sizlere açıklayacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Madde üzerinde 8 önerge vardır. Madde 6 fıkradır. Önergelerin 5’i, ikinci fıkrayla ilgili; ancak, 2’si birbirinin aynı olduğu için, birlikte işleme koyabileceğiz.

Önergeleri, geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Bekir Kumbul Bekir Yurdagül Ankara Antalya Kocaeli

M. Cevdet Selvi Yusuf Öztop İstanbul Antalya

MADDE 19.- Şube, sendika ve konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece, kurumlarında aylıksız izinli sayılabilirler. Bunların dışında kalanlar, kamu kurumlarındaki görevlerini sürdürürler. Bunlara ilişkin esaslar sendika tüzüklerinde belirlenir.

Kamu görevlilerinin bu süreleri, emekli kesenekleri ve karşılıklarının, kendileri tarafından, her ay, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına gönderilmesini kabul etmeleri koşuluyla emeklilik derecelerinde değerlendirilir.

Aylıksız izinli sayılanlardan herhangi bir nedenle sendika veya konfederasyon organlarındaki görevlerinden ayrılanlar, eski görevlerine ya da benzer başka bir göreve dönerler. Onbeş gün içinde görevlerine başlamak için başvurmayanlar, görevlerinden çekilmiş sayılırlar.

Sendika yöneticileri, istekleri dışında tayin edilemez, görev yerleri değiştirilemez.

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 19 uncu maddesinin ikinci paragrafının son cümlesindeki “genel kurul kararıyla aylıksız izinli sayılır” ibaresinin “sendika yönetim kurulu kararıyla aylıksız izinli sayılır” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Metin Bostancıoğlu Ali Ilıksoy Mehmet Tahir Köse Sinop Gaziantep İstanbul Emin Kul Mustafa Zeydan Ülkü Güney İstanbul Hakkâri Bayburt

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.

“Madde 19.- Sendika veya konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak, bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarından aylıklı izinli sayılırlar. 1 000’den az olmamak üzere, sendika genel kurulunca belirlenecek sayıda üyeyi temsil eden sendika şubelerinin yönetim kurulu üyeleri de aylıklı izinli sayılırlar.

Şube yönetim kuruluna seçilenlerden, aylıklı izinli sayılanların dışında kalanlar, kamu kurumlarındaki görevlerini sürdürürler.

Aylıklı izinli sayılanlardan, herhangi bir nedenle, sendika ve konfederasyon organlarındaki görevlerinden ayrılanlar, eski görevlerine ya da benzer başka bir göreve dönerler.

Muhammet Polat Naci Terzi Cafer Güneş Aydın Erzincan Kırşehir Ahmet Çelik Ömer Özyılmaz Osman Hazer Adıyaman Erzurum Afyon

Memduh Büyükkılıç Celal Esin Kayseri Ağrı

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Cafer Güneş Muhammet Polat Memduh Büyükkılıç Kırşehir Aydın Kayseri Abdullah Örnek Ahmet Çelik Necati Çelik Yozgat Adıyaman Kocaeli

Bahri Zengin Hüseyin Arı İstanbul Konya

Madde 19- Sendika şubeleri, en az 250 üye ile kurulur. 250 ilâ 1 000 üyesi olan sendika şubelerinde 1 yönetim kurulu üyesi, 1 001 ilâ 2 000 üyesi olan sendika şubelerinde 2 yönetim kurulu üyesi, 2 001 ilâ 3 500 üyesi olan sendika şubelerinde 3 yönetim kurulu üyesi, 3 501 ilâ 5 000 üyesi olan sendika şubelerinde 4 yönetim kurulu üyesi ve 5 001 ve daha fazla üyesi olan sendika şubelerinde 5 yönetim kurulu üyesi, Genel Kurul kararıyla aylıksız izinli sayılır.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yusuf Bahadır Hacı Filiz Yusuf Bacanlı Trabzon Kırıkkale Yozgat Cemil Erhan Turhan Tayan Tahsin Irmak Ağrı Bursa Sıvas

Mehmet Gözlükaya Mehmet Sağlam Denizli Kahramanmaraş

Madde 19 (ikinci fıkra): Sendika şubeleri en az 500 üyeyle kurulur. 500 ilâ 2 500 üyesi olan sendika şubelerinde 1 yönetim kurulu üyesi, 2 501 ilâ 5 000 üyesi olan sendika şubelerinde 2 yönetim kurulu üyesi, 5 001 ilâ 7 500 üyesi olan sendika şubelerinde 3 yönetim kurulu üyesi, 7 501 ilâ 10 000 üyesi olan sendika şubelerinde 4 yönetim kurulu üyesi ve 10 001 ve daha fazla üyesi olan sendika şubelerinde 5 yönetim kurulu üyesi Genel Kurul kararıyla aylıksız izinli sayılır.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 19 uncu maddesinin ikinci paragrafının son cümlesindeki “Genel Kurul kararıyla aylıksız izinli sayılır” ibaresinin “sendika yönetim kurulu kararıyla aylıksız izinli sayılır” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Yusuf Bahadır Hacı Filiz Yusuf Bacanlı Trabzon Kırıkkale Yozgat Mehmet Gözlükaya Ergun Özkan Ahmet İyimaya Denizli Niğde Amasya

BAŞKAN – Yedinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı yasa tasarısının 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 19/1.– Sendika ve konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları müddetçe isteğe bağlı olarak aylıksız izinli sayılırlar. Aylıksız izinli sürede ücretler hariç diğer haklardan yararlanırlar. 1 000’den az olmamak üzere Bakanlar Kurulunca belirlenecek sayıda üyeyi temsil eden sendika şube yönetim kurullarından 3 adetten fazla olmamak kaydıyla ücretsiz izinli sayılırlar.

Mustafa Köylü Hüseyin Yıldız Naci Terzi Isparta Mardin Erzincan

Muhammet Polat Sıtkı Cengil Aydın Adana

BAŞKAN – Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bekir Yurdagül Bekir Kumbul Ercan Karakaş Kocaeli Antalya İstanbul

Mahmut Işık Ahmet Küçük Sıvas Çanakkale

“MADDE 19 (İkinci paragraf) – Sendikalar, genel kurul kararı ile şube açabilirler. Şube, sendika ve konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarından aylıksız izinli sayılabilirler. Bunların dışında kalanlar kamu kurumlarındaki görevlerini sürdürürler. Bunlara ilişkin esaslar sendika tüzüklerinde belirlenir.”

BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecelerine göre işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş (Ankara) ve arkadaşları

Madde 19.- Şube, sendika ve konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarından aylıksız izinli sayılabilirler. Bunların dışında kalanlar, kamu kurumlarındaki görevlerini sürdürürler. Bunlara ilişkin esaslar, sendika tüzüklerinde belirlenir.

Kamu görevlilerinin bu süreleri, emekli kesenekleri ve karşılıklarının kendileri tarafından her ay Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına gönderilmesini kabul etmeleri koşuluyla emeklilik derecelerinde değerlendirilir.

Aylıksız izinli sayılanlardan herhangi bir nedenle sendika veya konfederasyon organlarındaki görevlerinden ayrılanlar, eski görevlerine ya da benzer başka bir göreve dönerler. Onbeş gün içinde görevlerine başlamak için başvurmayanlar, görevlerinden çekilmiş sayılırlar.

Sendika yöneticileri, istekleri dışında tayin edilemez, görev yerleri değiştirilemez.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Daha oylamaya geçilmedi...

BAŞKAN – Sayın Ateş, konuşacak mısınız?

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Dün, bu kürsüde konuşan İktidar Partisinin sözcüsü “efendim, bu yasa tasarısını bırakın, böyle geçiştirelim, çıkaralım, yasalaştıralım; çünkü, bu, ileri bir adımdır, kazanılmış bir mevzidir” şeklinde bir ifade de bulundular.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı ve bu madde, mevcut durumu dahi koruyamıyor. Şimdi, mevcut durumun ölçüsü ne; neye göre mevcut durumu, olanakları koruyor, korumuyor? Şu anda, yasa çıkmadığı halde, sendikalarımız ihtiyaç duydukları yerlerde şube açabiliyorlar ve yine, ihtiyaç duydukları oranda da yöneticilerini, yönetim kurullarını belirliyorlar.

Bu madde, bırakın işçi sendikalarına tanınan olanaklar seviyesinde olmasını; Dernekler Yasasıyla derneklere verilen olanakların dahi çok daha gerisinde. Şimdi, bir dernek, istediği yerde, ihtiyaç duyması halinde şube açabiliyor, yöneticisini belirleyebiliyor. Şimdi, bir mevzidir, kazanıyoruz deniliyor; ama, mevcut mevziin, mevcut olanakların dahi arkasına düşülüyor, gerisine düşülüyor. Bununla, bir elbise dikilmek isteniyor memurlarımıza; ama, hiç merak etmeyin, bu elbise daha giydirilmeden giyilecek durumdan çıktı.

Şimdi, Anayasaya aykırılığını iddia edip, toplusözleşme, grev hakkı vermiyorsunuz. Peki, buna ne aykırı?.. Yani, sendikacığın s’sini ve sendikacılık mevzuatını bilen, araştıran hiçbir yöneticinin hazırlayıp getireceği bir tasarı değildir bu; yani, mevcut Dernekler Yasasının gerisinde, mevcut, işçi Sendikalar Yasasının çok çok daha gerisinde. Niye korkuyoruz, bu kadar güvensizlik niye bu devlet memurlarına, bu kamu çalışanlarına; bu kadar güvensizlik, bu kadar güvenmemek neden?

Sendikalar yeni örgütlenecekler... Peki, şimdi, bu sendikaların örgütlenmesi için, profesyonel yöneticiye ihtiyaç var. Buna, yasayla üst sınır koymak... Yani, o zaman, hükümet, bir genelge çıkaracak, memurların örgütlenmesini de kendi üstlenecek herhalde. Eğer örgütlenme çalışmalarını, kamu çalışanlarının örgütlenmesini, kamu sendikaları yapacaksa, bırakalım tüzükleri var... Bu tüzükler, zaten, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın onayına gelecek. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, yasaya aykırı bir durum görürse, yönetmeliklere aykırı bir durum görürse, sendika tüzüklerini reddetme, düzelttirme olanağı var; ama, şimdi bunlardan vazgeçilmiş, şu kadar yönetici atayacaksınız, şu kadar üyesi olan yerlerde de şube açacaksınız. Müsaade edin de, buna, kamu çalışanlarının sendikaları karar versin. Her şeye gerekçe olarak Anayasayı gösteriyorsunuz; peki, buna neyi göstereceksiniz doğrusu çok merak ediyorum.

Sendikacılıkla ilgilenen, sendikacılık mevzuatını bilen, toplumun özgürce örgütlenmesinden yana olan hiçbir zihniyetin, böyle bir yasa tasarısı hazırlaması aklından geçmez. Siz, sendikaları, kamu çalışanlarını örgütleyelim, sendika hakkı verelim dedikçe sendikasızlaştırmaya gidiyorsunuz. Bu maddeye kaldırın sendika kelimesini, dernek kelimesini koyun; dernek kelimesi dahi, şu andaki bu ihtiyacın çok daha ilerisinde. O nedenle, Hükümetten, hükümeti oluşturan siyasî parti mensuplarından rica ediyorum, bu inadınızdan vazgeçin, bu güvensizliğinizden vazgeçin, bu önergemize olumlu oy verin ve bu böyle kabul edilsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayalım Sayın Ateş.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bir diğer konu, sendika yöneticilerinin özgürce örgütlenebilmesi için, bu sürülme olayının bu yasa tasarısında yer almaması gerekir. Aksi takdirde, her sendika yöneticisi çalışma gününün tamamını, aylarca, mahkeme kapısında sürünmekle geçirir.

Türkiye’deki iktidar zihniyetini, kendisinden olmayan odacıya dahi tahammül etmediğini biliyoruz. Siyasal iktidar, kendisinin siyasal tercihi dışında faaliyet gösteren hiçbir sendika yöneticisini de rahat bırakmayacaktır. Bu iktidar gider, bir başka iktidar gelir; o nedenle, siyasal iktidarlara endeksli yasa düzenlemesinin de olmaması gerekir.

Yüce Meclisi, saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler_ Kabul etmeyenler_ Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.

MADDE 19- Sendika veya konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece, kurumlarından aylıklı izinli sayılırlar.

1 000’den az olmamak üzere, sendika genel kurulunca belirlenecek sayıda üyeyi temsil eden sendika şubelerinin yönetim kurulu üyeleri de aylıklı izinli sayılırlar.

Şube yönetim kuruluna seçilenlerden aylıklı izinli sayılanların dışında kalanlar, kamu kurumlarındaki görevlerini sürdürürler.

Aylıklı izinli sayılanlardan herhangi bir nedenle sendika veya konfederasyon organlarındaki görevlerinden ayrılanlar, eski görevlerine ya da benzer başka bir göreve dönerler.

Muhammet Polat (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçenin okunmasını istiyorlar.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kamu çalışanlarının sendika yönetiminde görev alması durumunda, çalışanların kurumlarından aylıklı izinli olmaları, sendikal süreç açısından önem taşımaktadır. Aynı zamanda, sendika yöneticisinin görevi sona erdiğinde, geçen süre içerisindeki kıdem ve derecesi göz önüne alınarak aynı kurumda görevine dönebilmelidir.

BAŞKAN – Gerekçesi okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 19 uncu maddesinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bekir Yurdagül (Kocaeli) ve arkadaşları

Madde 19, ikinci paragraf: Sendikalar, genel kurul kararıyla şube açabilirler. Şube sendika ve konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak, bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarında aylıksız izinli sayılabilirler. Bunların dışında kalanlar, kamu kurumlarındaki görevlerini sürdürürler. Bunlara ilişkin esaslar, sendika tüzüklerinde belirlenir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yurdagül. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce bir önergemiz reddedildi. Bu, başka, biraz daha değişik bir önerge. Burada şunun altını çizmek istiyorum: Biz, örgütlü toplum istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Demokrasiyi kurumlaştırmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Neden “devlet güdümlü sendika yaratmaya çalışıyorsunuz” dediğimizde kızıyorsunuz? Neden, siz, sayıyı belirlemeye çalışıyorsunuz? Neden, bunu, sendikaların özgür iradelerine bırakmıyoruz, sendikaların en yüksek organı genel kurullarına bırakmıyoruz? 250 kişi mi, 300 kişi mi, 500 kişi mi; bırakın sendikanın genel kurulları belirlesin bunu.

Burada diyorsunuz ki “sendika ve konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak bu görevlerinde kaldıkları sürece kurumlarından aylıksız izinli sayılırlar.” Yani, bir emir veriyorsunuz burada. Neden sayılırlar? Belki, sendika, durumuna göre, onu profesyonel sendikacı yapmayacak; ona sendikanın genel kurulu karar verebilir. Belki, ona verecek parası yok sendikanın. Neden, o ilk paragrafta “sayılırlar” diyerek zorunlu bir profesyonel sendikacılığı öne çıkarıyorsunuz? Bırakın, buna, sendikanın genel kurulunda, sendikanın üyeleri, delegeleri karar versinler.

Değerli arkadaşlar, burada, 1 000 sınırı, elbette ki -az önce söyledim- mevcut sendika şubelerinin yüzde 90’ınını kapatır; ama, sınırı 500’e çektiğinizde -ki, 500’le ilgili önergeler var zannediyorum- yüzde 90’ı olmasa bile, mevcut şubelerin yüzde 60’ı kapanır. Yani, siz, mevcut sendikal örgütlenmeyi yok ediyorsunuz ve bunu da, sendikal örgütlenme adına yaptığınızı, demokrasi adına yaptığınızı ve mevcut sendikaları hukuksal zemine oturtmak adına yaptığınızı söylüyorsunuz. Bu büyük bir çelişkidir; bu bir yasakçı anlayıştır; böyle bir sınırlamaya gerek yoktur. İşçi sendikalarında olduğu gibi, kaç üyeye şube açılacağına, kaç üyeye profesyonel sendika yöneticisi verileceğine, neden, sendikanın özgür organları karar vermesin? Neden, bunlara bir dayatma yapmaya çalışıyorsunuz? Gerçekten, bunu anlamakta zorlanıyoruz. Böyle bir şeyi, sadece kamu çalışanları değil, vatandaş da anlayamıyor. Yani, 55 inci Hükümetin böyle bir dayatması -bu, özellikle 19 uncu maddede çok somut bir şekilde kendini gösteriyor- mevcut örgütlü yapıdan rahatsızlığın bir sonucudur. Biz düşünüyorduk, neden acele ediyorsunuz bu yasayı çıkarmakta, sendikal örgütler buna karşı diye; siz “hayır; hukuksal zemine oturtmaya çalışıyoruz” diyordunuz. Şimdi anlaşılıyor ki, siz, mevcut sendikalardan rahatsızsınız ve o şubelerin çok büyük bir bölümünü, bu yasayla kapatmaya çalışıyorsunuz; 19 uncu madde bunu öngörüyor.

Üye sayısını 500’e düşürmeniz yeterli değil. Bugün, illere uzak ilçeler var; illere uzaklıkları 40 kilometre, 50 kilometre, 80 kilometre, 90 kilometre; ama, 150, 200 çalışanı var, 300 memuru var. Orada, bir sendika şubesinin açılması, idarî açıdan zorunluluktur; çünkü, ile ulaşmak mümkün değil. Neden, bu tasarrufu, sendika genel kuruluna, sendika yönetim kuruluna vermiyorsunuz da, ille “ben, yasada bunu belirteceğim” diyorsunuz? Bu, şu demektir: Siz, sendikacılığı, sadece üç, beş ilde yaptırmak istiyorsunuz; bunun dışında, Anadolu’da, sendikacılığa müsaade etmek istemediğinizi, 19 uncu maddeyle kamuoyuna ilan ediyorsunuz. Lütfen, bu inatlaşmadan vazgeçelim. Gerçekten, doğru bir yaklaşım değil. Sendikacı arkadaşlarımız, bu işin içerisinde olan arkadaşlarımız bunu bilirler. Burada, gerçekten, bir kasıt olduğuna inanıyorum. Bu, bilmeyerek yapılan, yanlışlıktan kaynaklanan bir madde değil; bilerek, tasarlayarak, siz, mevcut sendikal örgütleri dağıtmayı hedefliyorsunuz, mevcut sendika şubelerini kapatmayı hedefliyorsunuz. Bu, yanlıştır ve bunun telafisi de mümkün olmaz. Bu yasa çıktığı an, üye sayısını 500’e düşürseniz bile, mevcut sendika şubelerinin yüzde 60’ı kapanacaktır. Bu yasa böyle çıkarsa, İlim Kocaeli’inde, üç-beş sendika şubesinin dışında, sendika şubesi kalmayacaktır. Neden bunda inat ediyorsunuz, neden bundan vazgeçmiyorsunuz, bu yetkiyi neden sendika genel kurullarına vermiyoruz?

Değerli arkadaşlarım, bu önergemiz, sendika genel kurullarına, hem şube açma yetkisini hem de profesyonel yönetici sayısını belirleme yetkisini veren bir düzenlemedir. Önergemize destek vermenizi ve Türkiye’de, sendikacılığın önünü, örgütlenmenin önünü açmanızı bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi işleme koyuyorum:

Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş ve arkadaşlarının önergesi:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kanun tasarısının 19 uncu maddesinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 19.– Sendika şubeleri en az 250 üye ile kurulur. 250 ile 1 000 üyesi olan sendika şubelerinde 1 yönetim kurulu üyesi, 1 001 ile 2 000 üyesi olan sendika şubelerinde 2 yönetim kurulu üyesi, 2 001 ile 3 500 üyesi olan sendika şubelerinde 3 yönetim kurulu üyesi, 3 501 ile 5 000 üyesi olan sendika şubelerinde 4 yönetim kurulu üyesi ve 5 001 ve daha fazla üyesi olan sendika şubelerinde 5 yönetim kurulu üyesi, genel kurul kararı ile aylıksız izinli sayılır.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

19 uncu maddenin ikinci paragrafında, Hükümetimizin öngördüğü sayı, gerçekten fazla. Bu sayının fazla tutulmasında, yanlışlık olabilir, kasıt olabilir; en iyi, en olgun bir görüşle, yanlışlıkla yazıldığı kanaatindeyiz. Yanlışlıkla olduğu takdirde, bunun mutlaka düzeltilmesi lazım. Eğer, düzeltilmezse, sendika şubelerinin birçok yerde kapatılması, birçok ilde şube açılamaması söz konusu olur. Üç beş, belki de daha fazla ilde, bir araya gelinerek şube kurulacak. Kaldı ki, bir ilin ilçeleri arasındaki bu mesefa kapatılamayarak, örgütlü mücadelesini veremeyen insanların, başka illerden bir araya gelerek şube kurup, bu mücadeleyi devam ettirmesi mümkün değil.

Biz, tasarının bu maddesinin şu şekilde değiştirilmesini teklif ediyoruz: Sendika şubeleri en az 250 üyeyle kurulmalı, üye sayısı 250 ile 1 000 arasında olursa 1; 1 001 ile 2 000 arasında olursa 2; 2 001 ile 3 500 arasında olursa 3; 3 501 ile 5 000 arasında olursa 4; 5 001 ve daha fazla olursa 5 yönetim kurulu üyesi seçilmelidir. Aslında, burada sayı belirtmenin yanlış olduğu kanaatindeyim; ancak, Hükümetin tavrı, baştan beri hiç uzlaşmaya yaklaşmadan, önergeleri peşinen reddederek geldiği için, biz, biraz daha yumuşatarak teklifimizi bu şekilde yapıyoruz.

Sendika deyince, aklımıza grev ve toplusözleşme geliyor; ama, tasarı grev ve toplusözleşmeden yoksun. Sebep olarak “anayasal dayanağı yoktur, Anayasanın ilgili maddelerinin değiştirilmesi gerekir; bu da uzun zaman alır” diyorsunuz. Aslında, hiç de uzun zaman almaz; tüm partiler bu konuda rahatlıkla anlaşabilirler, yapılan işi bir defa ve tam manasıyla yapmak mümkün; fakat, engeller üst üste çıkarılıyor. Bu engellerden biri de, biraz evvel belirttiğimiz gibi, bu sayının oldukça fazla tutulması.

Yine, hepinizin malumu olduğu üzere, işçiler, memurlarla kıyaslandığı takdirde, aradaki farkı hepimiz biliyoruz. İşçilerde alt sayı 500 olarak sınırlandırılmış; memurlar onların yarısı kadar, hatta daha az olduğuna göre, bu sayının 250 olmasını mantıklı görüyor, Meclisin desteğini bekliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güneş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve arkadaşlarının önergesi:

Kanun tasarısının 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 19.– İkinci fıkra:

“Sendika şubeleri en az 500 üye ile kurulur. 500 ile 2 500 üyesi olan sendika şubelerine 1 yönetim kurulu üyesi, 2 500 ile 5 000 üyesi olan sendika şubelerine 2 yönetim kurulu üyesi, 5 001 ile 7 500 üyesi olan sendika şubelerine 3 yönetim kurulu üyesi, 7 501 ile 10 000 üyesi olan sendika şubelerine 4 yönetim kurulu üyesi ve 10 001’den daha fazla üyesi olan sendika şubelerinde 5 yönetim kurulu üyesi genel kurul kararı ile aylıksız izinli sayılır.”

BAŞKAN - Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, örgütlenme özgürlüğünü fazla dağıtmamak ve şube sayısını biraz genişlettiği için olumlu bulmak üzere, çoğunlumuz olmadığı için katılamıyor; Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun uygun görüş beyan ettiği; ancak, çoğunluğu olmadığı için katılmadığı; Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir önerge var; fıkrayı bütünüyle değiştirdiğimiz önergeyi kabul ettiğimiz için bunu işleme koyamıyorum.

Sayın Metin Bostancıoğlu ve arkadaşlarının önergesi, fıkradaki “Genel kurul kararıyla aylıksız izinli sayılırlar” ibaresini “Sendika yönetim kurulu kararıyla aylıksız izinli sayılırlar”a çeviriyordu; ancak, biraz önce Sayın Bacanlı ve arkadaşlarının önergesini, fıkranın bütünlüğünü değiştirerek kabul ettiğimiz için, fıkranın içinde bir ibare değişikliği öngören bu önergeyi işleme koyamıyorum.

Aynı doğrultuda, Sayın Yusuf Bahadır ve arkadaşlarının önergesi de vardır; biraz önce kabul ettiğimiz önerge doğrultusunda bunu da işleme koyamıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Isparta Milletvekili Mustafa Köylü ve arkadaşlarının önergesi:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kanun tasarısının 19 uncu maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 19/1: Sendika ve konfederasyon yönetim kurullarına seçilenler, seçildikleri tarihten başlayarak, bu görevlerinde kaldıkları müddetçe isteğe bağlı olarak aylıksız izinli sayılırlar. Aylıksız izinli sürede, ücretler hariç diğer haklardan yararlanırlar. 1 000’den az olmamak üzere, Bakanlar Kurulunca belirlenecek sayıda üyeyi temsil eden sendika şube yönetim kurullarından 3 adetten fazla olmamak kaydıyla ücretsiz izinli sayılırlar.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri?..

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge, yönetime seçilenlerin aylıksız izinli sayılıp; ancak, diğer haklarından istifade etmeleri düşünülerek verilmiştir.

BAŞKAN – Gerekçesi okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda değişik şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

20 nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Faaliyetler, Yasaklar ve İdarî Kurullar

BİRİNCİ BÖLÜM

Faaliyetler ve Yasaklar

Sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetleri

MADDE 20. – Kamu görevlileri sendikaları ile konfederasyonları bu Kanundaki hükümler çerçevesinde, üyeleri adına toplu görüşmeye katılmaya, toplu görüşmeyi sonuçlandırmaya ve taraf olmaya yetkilidir.

Sendika ve konfederasyonlar kuruluş amaçları doğrultusunda aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler:

a) Genel olarak kamu personelinin hak ve ödevleri, çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek ve toplu görüşme sonucunda anlaşmaya varılan mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek üzere idarî kurullara üyeleri arasından temsilciler göndermek,

b) Devlet personel mevzuatında kamu görevlilerinin temsilini öngören çeşitli kurullara temsilci göndermek,

c) Verimlilik araştırmaları yapmak, sonuçlarla ilgili raporlar düzenlemek, önerilerde bulunmak ve işverenlerle bu konularda ortak çalışmalar yapmak,

d) Üyelerinin meslekî yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek, bilimsel çalışmalar yapmak ve yayınlarda bulunmak,

e) Üyelerinin ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatleri ile personel hukukunu ilgilendiren konularda ilgili kurumlara ve yetkili makamlara sunulmak üzere çalışmalar yapmak ve öneriler getirmek,

f) Üyelerinin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak,

g) Üyeleri ve ailelerinin yararlanmaları için, kâr amacı gütmemek koşuluyla, eğitim ve sağlık tesisleri, dinlenme yerleri, spor alanları ve benzeri yerler ile kitaplık, kreş, yuva ve huzur evleri kurmak, yönetmek ve yardımlaşma sandıkları ile tüketim kooperatifleri kurmak.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bacanlı; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi hakkında Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Sayın Başkan ve Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Sendika ve konfederasyonların yekti ve faaliyetlerini, bir başka deyişle söylersek, sendikal hareketlerin var oluş nedenlerini, onları ayakta tutacak dayanaklar olarak ifade edebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilgi, ekonomide baskın faktör olmaya başlayınca, yalnızca, üretim, paylaşım ve katmadeğer, yatırım süreçlerini değiştirmiyor; aynı zamanda, endüstri iletişimlerini, sendikalizmi, çalışma hayatını başka mecralara akmaya zorluyor.

Sanayi toplumunun bir kurumu olan sendika, bilgi toplumu da var olabilecek mi ya da tarım toplumuyla birlikte, lonca sistemi gibi yok olup gidecek mi? Sanayi toplumu, üretim tarzında, işbölümü paylaşımı ilkeleri üzerine yerleşen sendika, donanım dinamiklerini, zaman ve mekân birliğine dayandırıyor; tanımlanmış görevler ve tanımlanmış meslekler için dallanıp buduklandırıyordu. Toplusözleşmede, grev, lokavt, sosyal güvenlik, sağlık ve yaşlılık sigortası gibi kavramların tümü, bu birliktelik üzerine yerleşen ilişkiler sistemini düzenliyordu; ancak, bugün, zaman birlikteliği kaybolmuş, esnek çalışma saatleri farklılaştırılmış; vardiya anlayışıyla birlikte, fabrika düdükleri yok olmaya yüz tutmuştur. Mekân birlikteliği de elden gidiyor, her şey, emek, fabrika dışına, evlere, hatta, başka ülkelere dağılıyor. Bir ömre en az üç farklı karakterin sığdırıldığı, patronlar dahil, hiç kimsenin ömür boyu iş güvencesinin söz konusu olamayacağı bir yapıya koşuyoruz. Sendikalar, on yıldır niçin üye ve etkinlik kaybettiklerini araştırırken, bilginin, farklı davranan bir ekonomik faktör olduğu gerçeğine dayanıyorlar.

Memur sendikalarının faaliyetleri bu maddede tadat ediliyor: “Verimlilik araştırmaları yapmak, sonuçlarla ilgili raporlar düzenlemek, önerilerde bulunmak, üyelerin meslekî yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek, bilimsel çalışmalar yapmak ve yayınlarda bulunmak...” Bunlar çok güzel şeyler; ancak, bunların hayat bulması, demokrasinin yerel renkleriyle birlikte bir kültür haline gelmesiyle mümkündür.

Siyasî baskı, ilmî baskıyı doğurur; ilmî baskı ise özgür düşünceyi yok eder; özgür düşüncenin yok olması, yazılanların kâğıtta kalması demektir. Sivil örgütlerin en önemli özelliği, demokrasinin okulları olmalarıdır, demokrasinin oralarda kültür haline gelmesidir.

Yüce Meclisin Sayın Başkanını ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bacanlı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Yılmaz Ateş; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Biz söylüyoruz; ama, her ne hikmetse, İktidar partileri de, bizi büyük bir içtenlikle dinliyorlar... Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu çalışmalarını izleyen gazeteci-yazar kökenli bir sendikacının deyimiyle, milletvekilleri konuşuyor, diğer üyeler ikna olur gibi oluyorlar; ama, Sayın Bakan “katılmıyoruz” dedikten sonra da, oyları değişik oluyor.

Bu Hükümet, özellikle sivil toplum örgütlerinin büyük desteğiyle iktidara geldi. Bunda, kamu çalışanlarının, işçilerin, memurların çok büyük katkısı oldu. Ama, geldi, yaşamı, bu kesimler için zehir etti. Yüzde 70 enflasyonu aldınız, yüzde 50’ye indireceğim dediniz; 15 milyon lira alan Bağ-Kur emeklisine yüzde 30 zam verdiniz; yine, 30 milyon lira alan emekliye, memura yüzde 30 zam verdiniz, enflasyonu yüzde 100’e çıkardınız.

Bu kesimlere yaşamı zehir ettiniz; ama, onunla da kalmıyorsunuz, önümüzdeki dönem için de elini kolunu bağlıyorsunuz. Sanırım, Divan, maddeyi okuduğunda, İktidar partilerine mensup milletvekillerinin salonu terk etme hareketliliği içinde güme gitmiş olabilir, pek anlaşılmamış olabilir.

Bu maddenin başlığı “Sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetleri”... Şöyle bir bakıyorum; “sendika” kelimesini çıkarın “dernek” kelimesini koyun, aynen uyuyor, aynen... Bir kurumun, bir kuruluşun, sendika mı, dernek mi, cemiyet mi olduğunu, gördüğü işlevler belirler. Yoksa, siz, adına sendika demekle, eğer içeriği sendika görevini, işlevini görmüyorsa, onun sendika olması mümkün değil. Burada “görüşmeler yapar” deniliyor. Sayın milletvekilleri, şu anda, zaten, sık sık, kamu çalışanlarının örgütleri, hükümetle istedikleri zaman görüşme yapıyorlar. Bir “görüşme yapmak” deyimi için, Yüce Meclisin bu kadar zamanını almanıza gerek yok. İşveren kuruluşlarıyla, işçi kuruluşlarıyla, memur kuruluşlarıyla sizin görüşme yapmanız için yasa maddesine gerek yok, zaten görüşülüyor.

Şu hale bakın: “Verimlilik araştırmaları yapmak, sonuçlarla ilgili raporlar düzenlemek, önerilerde bulunmak ve işverenlerle bu konularda ortak çalışmalar yapmak.” Sayın milletvekilleri, buna gerek yok ki, zaten yapılıyor bunlar; yani, bunu yapmak için ayrıca bir yasaya gerek yok.

Yine, aynı şekilde “üyelerin meslekî yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek, bilimsel çalışmalar yapmak ve yayınlarda bulunmak” deniliyor. Şimdi, bunu, dernekler yapıyor zaten, sendikalar da yapıyor; ama, sendikaların esas amacını, işlevini, grev ve toplusözleşme oluşturduğu için, aksesuar olarak da bu çalışmalar konuluyor; siz, şimdi, aslını almışsınız, içeriğini boşaltmışsınız; tutmuşsunuz, hiç özüyle ilgisi olmayan bu maddeleri koymuşsunuz.

Bu maddenin bir bölümü dernek, bir bölümü de yardımlaşma sandığı... Bakıyoruz, burada, “üyeleri ve ailelerinin yararlanmaları için, kâr amacı gütmemek koşuluyla, eğitim ve sağlık tesisleri, dinlenme yerleri, spor alanları ve benzeri yerler ile kitaplık, kreş, yuva ve huzur evleri kurmak, yönetmek ve yardımlaşma sandıkları ile tüketim kooperatifleri kurmak” diyorsunuz. Bunlar zaten var; dernekler de bunu yapıyor. Sendikanın esas amacı olan grev yok, toplusözleşme yok; ama, tutuyor, yardımlaşma sandığının yapması gereken bir hizmeti, bir çalışmayı, getirip, sendikalar yasasına monte ediyorsunuz.

Tabiî, bu mantık şuradan kaynaklanıyor: Türkiye, bugüne kadar ne çektiyse, halk adına halkı kurtaranlardan çekti. Şimdi, kamu çalışanları sokakta ve “biz, böyle bir yasa istemiyoruz” diyorlar. Neden istemediklerini de, İktidar partileri milletvekillerinin dışında Mısır’daki sağır sultan duydu, anladı; ama, İktidar partileri, bir türlü anlamamakta ısrar ediyorlar. İstememelerinin nedeni de mevcut durumun çok gerisine gitmeleridir.

Arkadaşlarımız, az önce izah ettiler; şubeleri kapatılıyor; şu anda, sendikalaşma hakkını kullanan 300 bin kamu çalışanının sendikalaşma, örgütlenme hakları ellerinden alınıyor; ama, siz diretiyorsunuz “hayır, biz, ille de bu Sendikalar Yasa Tasarısını çıkaracağız” diye. Niye çıkarıyorsunuz; efendim, bu bir mevzidir... Sayın milletvekilleri, bu, kamu çalışanları adına kazanılacak bir mevzi değildir. Bu, olsa olsa, metristir; bu, olsa olsa, kamu çalışanlarını tuzağa düşürüp avlamanız için kurduğunuz bir metristir. Bunun adına mevzi denir mi? Bununla, siz, kamu çalışanlarını tuzağa düşüreceksiniz. Siz, bununla, kamu çalışanlarının örgütlenmesini değil, örgütlenmemesini getireceksiniz; ondan sonra da, çıkıp, burada, diyeceksiniz ki, ya ne yapalım bu bir mevzi... “Ne yapalım”ınızın gerekçesi, Anayasaya aykırılık. Peki, bu önergemizin neresinde Anayasaya aykırılık? Bu verdiğimiz önergeler doğrultusunda bunları düzeltseniz, bunun neresi Anayasaya aykırılık teşkil edecek? Onu da, her ne hikmetse, bir türlü dinleme, anlama zahmetine katlanmıyorsunuz.

Tutturmuşsunuz “biz, memurları sendikalaştıracağız” diye. Siz, bununla, memurları, kamu çalışanlarını sendikasızlaştırıyorsunuz; siz, bununla, kamu çalışanlarını tuzağa düşürüyorsunuz; siz, bununla, kamu çalışanlarının, Anayasadan kaynaklanan haklarını kullanmalarına engel çıkarıyorsunuz.

Birtakım görüşmelerle kabul edilen Anayasa maddesi, bugün, kabul ettirmeye çalıştığınız bu yasa tasarısının maddelerinden çok daha ileri bir düzeyde; ileri bir düzeyde ki, bugün, kamu çalışanları, istedikleri ilde şubelerini açabiliyorlar, yöneticilerini belirleyebiliyorlar ve bu dediğiniz faaliyetlerin hepsinde bulunabiliyorlar. Bu tasarı, Kamu Çalışanları Sendikaları Yasa Tasarısı değildir; bu, kamu çalışanları dernek yasasının da gerisindedir; bu, yardımlaşma sandığının getirdiği birtakım olanakların da gerisinde bir düzenlemedir. Hükümetin, bu ısrarından vazgeçmesini diliyoruz; bununla bir yere varılmaz.

Kamu çalışanlarına rağmen çıkaracağınız bir yasanın hayrını göremeyeceksiniz. Bunun hesabını, yarın, meydanlarda size sorarlar; sandık önlerine konulduğu zaman, yine, gereken tavrı göreceksiniz. Güvensizlik temeli üzerine kurduğunuz bu yasa tasarısında bu kadar ısrar etmeyin. Bundan vazgeçmenizi diliyoruz; çünkü, günlerdir -üç haftadır- görüşüyoruz; ama, getirilmiş olan bu tasarıyla -sevinmeyi bir tarafa bırakın- kamu çalışanlarının elindeki haklarını alıyorsunuz; kamu çalışanları bunu hazmedemiyorlar. Bu, ileri bir adım değil, çok daha geri bir adımdır. Hükümetin, bu konuda tekrar düşünmesini diliyorum.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ateş.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Yakup Budak; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

Bugün, burada, kamu çalışanlarımızın sendikalaşması üzerinde konuşuyoruz. 20 nci madde de, kamu sendikalarının yetkilerini ve faaliyetlerini ele almaktadır. Biraz önce, arkadaşlarımızın da çok güzel ifade buyurdukları gibi, kamu sendikaları kuruluyor; ama, bu sendikalar kurulurken, âdeta, sendika işlevini görmesinler, sendika gibi görünsünler; ama, sendika olmasınlar gibi bir düşünce, bu tasarının arka planını oluşturmaktadır. Niye bu görüşe varıyoruz; çünkü, kamu sendikasının oluşmasında görev alacak insanlar, toplugörüşmeye oturmaya yetkililer, taraf olmaya yetkililer; ama, sadece taraf olmaya yetkililer; yoksa, bunun neticesini takip etmeye, neticesi meydana gelmediği zaman da onun müeyyidesinden mahrum bulunmaktadırlar. Ne olacak; toplugörüşme yapacaklar, yüksek kurula havale edecekler ve yüksek kurul da Bakanlar Kurulunun takdirine sunacak. Peki, Bakanlar Kurulunun takdirine sunulduktan sonra ne olacak; işte orası meçhul ve orası da, tamamen, konjonktüre bırakılıyor.

Arkadaşlarımızın biraz önce ifade ettikleri gibi, getirilen bu tasarı, maalesef, mevcut durumdan da geridir, sendikaları âdeta dernekleştirmektedir. Bunun yanında, sendikaların bulunabilecekleri faaliyetlerle ilgili birçok husus da alt alta sıralanmış.

Elbette, sendikalar, sadece ücret mücadelesi veren, üyelerinin ekonomik koşullarını iyileştirmek için mücadele eden kuruluşlar değildir; elbette, üyelerinin, sosyal yaşantılarını, meslekî verimliliklerini, çalıştıkları yerdeki verimliliklerini artırmak için çalışma yapan kurumlardır; ama, ücret artışı için gerekli mücadeleyi yapamayan, ekonomik koşulları iyileştirilemeyen bir sendika, sendikalaşmada üye mecburiyeti de olmadığı için bu sosyal konularla ilgili görevlerini nasıl ifade edecek, nasıl gerçekleştirecek, üyelerine nasıl hizmet sunabilecek?!.

Bazı arkadaşlarımız “bu, kazanılmış bir mevzidir; yıllardır, çalışan kesimler arasında bir eşitsizlik vardı, kamu çalışanlarının bir kesimi sendikalıydı, bir kesimi sendikasızdı; hiç değilse, şimdi, ismi sendika da olsa, onlara böyle bir kurum kurma izni veriyoruz, bu da bir gelişmedir” diyorlar.

Üzülerek ifade edelim ki, kamu kurumlarında süratle bir sendikasızlaştırma politikası takip edilmektedir. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra, bırakın siz memurları ve kamu görevlilerini, 1990’lı yıllarda kamu kurumlarında çalışan işçilerin bile yüzde 100’ü sendikalıyken, bu rakam, bugün, yüzde 70’lerin altına dümüştür. Bu da, gerçeği, sendikasızlaştırma noktasındaki art niyeti ortaya koymaktadır.

Ben, yine de, bu tasarının, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinde, değerli katkılarından dolayı Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyelerine teşekkür etmek istiyorum; çünkü, Hükümetin tasarısında, toplugörüşme yetkisi sadece konfederasyonlara veriliyordu. Düşünün ki, bir sendika var; ama, toplugörüşmeye, üyelerinin haklarını savunmaya yetkisi yok; sendikaya üye olma mecburiyeti olmayınca da, âdeta, bu anlayışın arka planında ne var; sadece, Türkiye’de bir tane konfederasyon olsun, sendikalar toplugörüşmelere oturmasınlar, konfederasyon sözde bir toplugörüşme yapsın. Tasarının ilk halinde, bütün Türkiye’de tek şubeli bir konfederasyon anlayışı hâkimdi. Neyse ki, Hükümetin bu tasarısını Plan ve Bütçe Komisyonunda değerli üyeler değiştirmişler, toplugörüşmeye sendikaların da oturabileceklerini, yetkili olabileceklerini ifade etmişler. Ne acıdır ki, toplugörüşmeden bahsediyoruz; kamu çalışanlarının haklarını savunacak sendikadan bahsediyoruz; sendika oluyor; ama, sendika, toplugörüşme yapmaya bile yetkili kılınmıyor. İşte, meselenin özündeki esas sakatlık buradan gelmektedir.

Zaten, bu tasarıyla çalışma hayatımıza getirilen çok şey de yoktur; mevcut durum kanunîleştiriliyor ve resmîleştiriliyor; ama, bütün bu kanunîleştirmenin yanında, birtakım haklar veriliyormuş imajının verilmesinin yanında, maalesef, toplugörüşme yapılacak bağlayıcılığı yok, sendikanın ekonomik dayanaklarını oluşturacak temel araçlar yok; bundan dolayı da, bu tasarı belki bazıları için bir mevzi olabilir, bir adım olabilir; ama, benim kanaatim, bu tasarıyı bu şekliyle Meclisimize getirenler, bir adım değil, ileride atılabilecek adımları da engellemek maksadıyla böyle bir yasa tasarısını getirmişlerdir. Umarım böyle olmaz, umarım, çalışan kesimlerimize tüm kamu emekçilerimize gerekli fayda sağlanabilir.

Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarımızın sendikalaşması, elbette, demokratik hayatımızın güçlenmesine ve demokrasinin ülkemizde bütün toplum katmanları tarafından yaşanır hale gelmesine de büyük katkıda bulunacaktır. Bundan dolayı, bu tasarının bu şekliyle geçmesi büyük sakıncaları da içermektedir. Bu haliyle bile olsa, ben, bu yasa tasarısının ileride önemli adımlar atılmasına vesile olmasını dileyerek, sözlerime son veriyor, hepinize saygılar sunuyorum. Selamlarımla. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Budak.

Gruplar adına başka söz talebi var mı?.. Yok.

Sayın Emin Kul, buyurun.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; müzakere ettiğimiz kanun tasarısının 20 nci maddesi üzerindeki görüşlerimi belirtmek için huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki, CHP Grubu adına konuşan Sayın Yılmaz Ateş, herhalde, benim beyanlarımı, belki maç seyreden milletvekillerinin arasında olduğu için iyi tespit edememiş!.. Eğer tespit edebildiyse, bu şekilde konuşmazdı; kendisine, zabıtlara bakmasını öneriyorum. Zira, ben, burada, bu kanun tasarısının, en azından, kazanılmış bir mevzi sayılmasını ileri sürer ve görüşümü bildirirken, Hükümetin, tasarının sahibi Hükümetin bir azınlık hükümeti olduğunu; Mecliste, çoğunluğun muhalefetin elinde olduğunu; dolayısıyla, muhalefetin, bu kümetin getirdiği tasarının hükümlerini, verdiği önergelerle istediği gibi, çoğunluğuyla, düzeltebileceğini ifade etmiştim; toptan karşı çıkmaktansa, bu yolda gayret gösterilmesini öne sürmüştüm. Şimdi, bu yolu, sadece, tasarının tümüne muhalefet etmekle geçirmek yerine, dediğim şekilde hareket edilseydi ve bunda muvaffak olunsaydı, böylesine yersiz saldırılar, belki, konuşmalarında yer almayacaktı.

20 nci maddeyle ilgili olarak söyleceğim şudur: Sayın Yılmaz Ateş, 20 nci maddeyi; yani, Hükümet tasarısının 20 nci maddesini eleştirirken, aslında, kendi imzalamış olduğu, Cumhuriyet Halk Partisinin kanun teklifinin 20 nci maddesini eleştirmiş oluyor; çünkü, Cumhuriyet Halk Partisinin 39 milletvekilinin imzaladığı kanun teklifinde, toplusözleşme ve grev hakkı olmadığı gibi, bu kanun teklifinin 23 üncü maddesinin (a) fıkrası, Hükümet tasarısının 20 nci maddesinin (a) fıkrasıyla aynı, (b) fıkrası (c) fıkrasıyla aynı, (c) fıkrası (d) fıkrasıyla aynı, (ç) fıkrası (e) fıkrasıyla aynı, (e) fıkrası da (g) fıkrasıyla aynı... Bakın, okuyayım ben (g) fıkrasını; çünkü, kendisi, onun üzerinde durdu “Üyeleri ve ailelerinin yararlanmaları için, kâr amacı gütmemek koşuluyla, dinlenme yerleri, spor alanları ve benzeri yerler ile kitaplık, kreş, yuva ve huzurevleri kurmak, yönetmek ve yardımlaşma sandıkları ile tüketim kooperatifleri kurmak.” Elinizdeki kanun teklifinin 25 inci sayfasında Cumhuriyet Halk Partisinin teklif ettiği 23 üncü maddenin (e) fıkrasına bakın -zaman kaybetmemek için tekrar okumak istemiyorum- Hükümetin getirdiği tasarının 20 nci maddesinin (g) fıkrasıyla aynı. Yani, buradaki eleştiriler, aslında, kendi imzaladığı ve Meclis Başkanlığına sunulan kanun tasarısının 23 üncü maddesinin hükümlerinde yer alan hususlara yöneltilmiş eleştirilerdir. Kendi kendini eleştiren bir milletvekili durumuna düşmesinden ben üzüntü duyuyorum. Dolayısıyla, önce, kendi alanına bakıp kendini eleştirsin, ondan sonra, benim, kanun tasarısı konusunda “bir mevzi kazanımıdır” nitelememi eleştirebilsin.

Teşekkür eder, saygılarımı arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Sayın Bekir Yurdagül; buyurun.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerinde kişisel düşüncelerimi açıklamak için söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 47 ana, 6 geçici maddesi olan tasarının 20 nci maddesini tartışıyoruz. Tabiî, burada, sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetlerini belirleyen bir madde; fakat, geçmiş maddelere baktığımızda, bu 20 nci maddenin çok fazla bir önemi olmadığını görüyoruz. Özellikle, hizmet kollarını belirleyen 5 inci madde, genel kurulların oluşumunu belirleyen 9 uncu madde, sendika yöneticilerinin güvencesiyle ilgili az önce geçen 19 uncu madde sonrası, sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetlerinin çok fazla tartışılmasının bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Toplusözleşme ve grev hakkı olmayan bir sendikanın, yetki ve faaliyetleri de o anlamda sınırlıdır.

Burada, maddenin (a) bendinde “genel olarak kamu personelinin hak ve ödevleri, çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek” deniliyor. Yani, bir sendika ve konfederasyon genel merkezinin bu konularda görüş bildirmesi, bir yetki ve faaliyet olarak nasıl değerlendirilebiliniyor?! Zaten, şu anda sendika olmaya gerek yok ki; kamu çalışanları veya dernekler veya kooperatifler, kendi ilgi alanlarıyla ilgili konulardaki görüşlerini, düşüncelerini, en üst makamlara kadar -ki, Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda örnektir; herkesi kabul ediyor, her düşünceyi alıyor- Sayın Cumhurbaşkanına kadar iletiyorlar. Biz, bu anlamdaki sendikayı tartışıyoruz; yani, yaptırımı olması gereken bir sendikayı tartışıyoruz ve bu anlamda, sağlık koşulları, iş güvenliği, çalışma koşullarıyla ilgili çalışma yapmak ve bunlarla ilgili görüş bildirmeyi bir faaliyet olarak, bir yetki olarak değerlendirilen bir tasarıyı tartışıyoruz.

Yine, (c) bendinde “verimlilik araştırmaları yapmak, sonuçlarla ilgili raporlar düzenlemek, önerilerde bulunmak ve işverenlerle bu konularda ortak çalışmalar yapmak” deniliyor. Yani, siz, üyelerinize ekonomik ve sosyal birtakım kazanımlar sağlayamıyorsanız, bunun dışında, bu üyelerin verimliliklerinin artırılması konusunda sizin bir çalışma yapma hakkınız olur mu; onlara verdiğiniz hiçbir şey yok somut olarak. Onlara diyorsunuz ki “siz, verimliliği artırın, daha fazla çalışın, daha fazla üretin” ama, onların ekonomik ve sosyal haklarının geliştirilmesi konusunda size hiçbir yetki verilmemiş ve bu koşullarda, siz, verimi artırmaya çalışıyorsunuz; o sendikacıyı, o kamu çalışanları döverler, bu konuyu konuşturmazlar bile.

Yine “Üyelerin meslekî yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek” deniliyor (d) bendinde; yani, kamu çalışanına somut olarak vereceği hiçbir şey olmayan bir yetki ve faaliyet alanı çizilmeye çalışılıyor. Burada, maddenin (g) bendinde, “üyeleri ve ailelerinin yararlanması için, kâr amacı gütmemek koşuluyla, dinlenme yerleri, spor alanları, benzeri yerler açmak” deniliyor. Siz, üyeliği özendirmemişsiniz, o kişinin sendikaya üye olmasıyla ekonomik ve sosyal anlamda artı bir katkısı olmayacak; o kişi niye sendikaya aidat ödesin!.. Hiç özendirici bir yanı yok; durup dururken, neden 300-500 bin, 1-2 milyon lira aidat ödesin sendikaya o üye; mümkün değil böyle bir şey. Sosyal ve ekonomik anlamda getirisi olmayan bir konuda niye üye olsun sendikaya, niye o sendikaya aidat ödesin ve o sendika da, o aidatlarla spor alanları, sosyal tesisler yapacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, lütfen toparlayalım.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Toparlıyorum Başkan.

Gerçekten, bu sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetlerini belirleyen 20 nci madde, sadece, lâfügüzaftır ve bu anlamda, kamu çalışanına hiçbir getirisi olmayan birtakım yetki ve faaliyetleri sendikalara veriyor; ama, esas vermesi gereken, ekonomik ve sosyal haklarının geliştirilmesi doğrultusunda hiçbir kazanım getirmeyen böyle bir tasarıda yer alan böyle bir maddenin de, kamu çalışanına ve onun örgütüne çok fazla katkısı olacağını düşünmüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeler, daha önce tasarının “amaç ve kapsam” maddeleri görüşülürken, Sayın Başkanvekilleri tarafından Anayasaya aykırı oldukları vurgulanarak, belirtilerek işleme konulmayan önergelere benzer önergelerdir; sendika ve konfederasyonları, toplu sözleşme ve grev yapmaya yetkili kılma yönünde tasarının 20 nci maddesinde değişiklik önermektedirler.

Sayın Yılmaz Ateş, sadece amaç ve kapsamda öngörülmediği için, önergeniz, aynı zamanda, tasarının da insicamına aykırı bir duruma geliyor. Bu önergenin işleme konulması için, daha önce konulmayan geçmiş uygulamamız paralelinde, beni ikna edici bir gerekçeniz var mı?

Cevabınızı yerinizden alayım efendim.

YILMAZ ATEŞ (Ankara)– Var efendim.

Sayın Başkan, amaca ilişkin dediklerinize katılıyorum; ama, onun arkasında bizim önerdiğimiz başka...

BAŞKAN – Yani, o zaman bir uygulamada olduğu gibi “toplusözleşme ve grev yapmaya yetkilidir” kısmını çıkararak işleme konulmasını kabul ediyorsunuz.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Evet efendim.

BAŞKAN – Peki.

İkinci önergenin sahipleri, Sayın Hacaloğlu, Zeki Çakıroğlu, Fatih Atay?.. Yoklar.

Bu arkadaşların önergesi için de böyle bir düzenlemeyi yapalım mı? Yoksa, önergeyi tümüyle işleme koymayalım mı? Çünkü, önerge sahipleri burada yok.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Önerge sahipleri yok; çekelim efendim.

BAŞKAN – Tamam; çekiliyor.

Üçüncü önergenin sahipleri, Sayın Muhammet Polat, Sayın Naci Terzi, Sayın Cafer Güneş, Sayın Ahmet Çelik, Sayın Ömer Özyılmaz, Sayın Osman Hazer, Sayın Memduh Büyükkılıç, Sayın Celal Esin?.. Yoklar.

Bu önergeyi de, Anayasaya aykırılığı nedeniyle işleme koyamıyorum.

Sayın Yılmaz Ateş’in önergesini, Anayasaya uygun hale getirilmiş şekliyle okutup, işleme koyacağım.

Sayın Ateş, ilk fıkrayı dikkatle dinleyin, uygun görürseniz işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 20 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Bekir Kumbul Bekir Yurdagül

Ankara Antalya Kocaeli

M. Cevdet Selvi Yusuf Öztop

İstanbul Antalya

Sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetleri:

Madde 20– Sendika ve konfederasyonlar, üyelerinin ortak ekonomik, demokratik, sosyal ve meslekî hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla toplugörüşmeyi sonuçlandırmaya ve taraf olmaya yetkilidir.

Sendika ve konfederasyonlar kuruluş amaçları doğrultusunda aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler:

a) Devlet personel mevzuatında kamu görevlilerinin temsilini öngören çeşitli kurullara temsilci göndermek.

b) Üyelerinin, ortak ekonomik, sosyal, kültürel menfaatları ile personel hukukunu ilgilendiren konularda ilgili kurumlara ve yetkili makamlara sunulmak üzere çalışmalar yapmak ve öneriler getirmek.

c) Üyelerinin, ortak hak ve menfaatlarının izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda, üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak.

d) Üyeleri ve ailelerinin yararlanmaları için, kâr amacı gütmemek koşuluyla, dinlenme yerleri, spor alanları ve benzeri yerler ile kitaplık, kreş, kitaplık, kreş, yuva ve huzurevleri kurmak, yönetmek ve yardımlaşma sandıklarıyla tüketim kooperatifleri kurmak.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmaz.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sanırım, düzeltilmesi gereken bir husus var. Verdiğimiz önergenin, 20 nci maddesinin birinci paragrafında, bizim yazdığımız “ toplusözleşme” şeklindedir; “toplugörüşme” diye okunuyor; zaten, biz, bu bölümün çıkarılmasını kabul ediyoruz.

O nedenle (a) bendinden başlamasını talep ediyor, bir yanlışlık olmasın diye düzeltiyorum.

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

OYA ARASLI (İçel) – İçtüzüğün 63 üncü maddesi uyarınca, tutumunuzla ilgili söz istiyorum.

BAŞKAN - Hangi tutumum hakkında efendim?

OYA ARASLI (İçel) – Anayasaya aykırı bularak, oylamadan sarfınazar etmeniz konusunda efendim..

BAŞKAN – Ben, sayın önerge sahibinin mutabakatını aldım.

OYA ARASLI (İçel) – Hayır, daha önceden de, bu konuda, Anayasaya aykırı gördünüz. Bu nedenle, önerge sahibinin...

BAŞKAN – Sayın Araslı, sadece Anayasaya...

OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, bir açıklama yaptınız. İçtüzük, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlarına ve Başkanvekillerine, Anayasaya aykırı gördükleri için, herhangi bir önergeyi oya sunmaktan kaçınmak imkânını vermiyor.

Kaldı ki, mevcut Anayasanın, kamu çalışanlarına toplusözleşme ve grev hakkını tanımaya imkân verdiğine ilişkin bilimadamlarının görüşleri var. Böyle bir konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilinin, Anayasaya aykırı bulduğu nedeniyle böyle bir uygulama getirmesi yanlış olur; tamamen indî bir işlem yapılmasına neden olur. Birkaç kere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu yapılmıştır; fakat, bunların hepsi yanlış uygulamadır. Bir kere daha durumun gözden geçirilmesinde zaruret olduğu görüşündeyim.

BAŞKAN – Sayın Araslı, benim beyanım, yasanın amaç ve kapsamı görüşülürken oldu; bu sırada bir uygulama oldu. Bu nedenle...

OYA ARASLI (İçel) – “Anayasaya aykırı olduğu için bu açıklamayı yaptım” dediniz.

BAŞKAN – Bir dakika...

Efendim, o işlem geçti.

Dolayısıyla, şimdi, yasanın kabul edilen amaç ve kapsamıyla da birlikte, yasanın amacında da, kapsamında da öngörülmeyen bir değişiklik önergesinin sıkıntı yaratacağı konusunu sayın önerge sahipleriyle görüştüm ve onların mutabakatını aldım. Onun için, şimdi, sizin itirazınız, sanıyorum, bu aşamada bana değil; itirazınızın daha önceki uygulamalarda olması gerekiyordu...

OYA ARASLI (İçel) – Bundan önceki uygulamalarda yaptık efendim.

BAŞKAN – Yani, benim geçmişe dönük bir usul tartışması açma hakkım yok; ama, ben, önerge sahiplerinin onayını aldım ve sayın önerge sahibi de, sizden biraz önce, önergesinin Genel Kurulun onayına nasıl sunulması gerektiği konusunda, Genel Kurulu aydınlattı. Onun için, izin verirseniz, şimdi, önergeyi, önerge sahibinin belirttiği doğrultuda, işleme koyacağım.

Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Ateş, Komisyon ve Hükümet önegeye katılmadılar; konuşacak mısınız, yoksa gerekçeyi mi okutalım efendim?

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Peki efendim; gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Amaç maddesine uygun düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi...

OYA ARASLI (İçel) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

METİN PERLİ (Kütahya) – Karar yetersayısının aranılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım efendim.

Önergeyi, önerge sahibinin düzelttiği doğrultuda, öngördüğü biçimde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur; çalışma süremizin ilk bölümünün de sonuna geldik; saat 20.00’de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. —Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının,İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Memur Sendikaları Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerindeki bir önergenin oylanması sırasında karar yetersayısının aranması istenilmiş ve karar yetersayısını bulamamıştık.

Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Ne kadar ara verelim?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – 20 dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN – 20.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.02

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.20

BAŞKAN: Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı: 553) (Devam)

BAŞKAN – Çalışmalara kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerinde.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 20 nci maddesi üzerindeki bir önergenin oylanması sırasında karar yetersayısını bulamamıştık.

Şimdi, önergeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, Divan Üyesi arkadaşlarımız arasında mutabakat sağlanamadığından, kabul etmeyenleri tekrar sayacağız.

Kabul etmeyenler... Divan Üyesi arkadaşlarımın oylarıyla, kılpayı karar yetersayısı vardır; önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

21 inci maddeyi okutuyorum:

Yasaklar

MADDE 21. – Bu Kanuna göre kurulan sendika ve konfederasyonların yönetim ve işleyişleri Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz.

Sendika ve konfederasyonlar kamu makamlarından maddî yardım kabul edemez, siyasî partilerden maddî yardım alamaz ve onlara maddî yardımda bulunamazlar.

Sendika ve konfederasyonlar siyasî partilerin kuruluşu içinde yer alamazlar; siyasî partilerin ad, amblem, rumuz veya işaretlerini kullanamazlar.

Sendika ve konfederasyonlar ticaretle uğraşamazlar.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Kumbul; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BEKİR KUMBUL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kamu Çalışanları Sendikaları Yasa Tasarısının 21 inci maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasaklara geçmeden önce, bir konuya değinmeden edemeyeceğim. Her seferinde bu kürsüye çıkarak, Cumhuriyet Halk Partisine atıfta bulunarak, ikibuçuk yıl önce hazırlamış olduğumuz bir tasarıyı, Cumhuriyet Halk Partisinin her konuşmacısının sonunda temcit pilavı gibi önümüze süren ve yıllardır sendikal mücadelenin içinde çalışarak, sendikacılığın ne demek olduğunu çok iyi bilen, sendikanın "olmazsa olmazı" olan, greviyle, toplusözleşmesiyle var olan şeklini çok iyi bilen Sayın Kul arkadaşımın bu davranışını pek içime sindiremiyorum. Biz, o zaman, gerçekten, bunu yaptık. Kamu sendikacılığı bir emekleme dönemi geçiriyor; ama, sendikacılıkta doğru olan bir şey var; o da, grevli, toplusözleşmeli haktır. Bunu da arkadaşımız çok iyi bilir. Biz, o zaman, onu dedik; ama, bugün, doğruya geldik. Doğru olan da bu. Eğer, doğru buysa ve olması gereken de buysa, biz bunu diyoruz; bir adım ileriye geçtik, bunu söylüyoruz. Uzatıver elini, o şekliyle çıkaralım; hiç olmazsa, çıkardığımız yasa, bir şeye değsin.

Değerli arkadaşlarım, 21 inci madde yasaklarla ilgili. Şimdi, yasakları okumak istiyorum:

"Bu Kanuna göre kurulan sendika ve konfederasyonların yönetim ve işleyişleri Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz.

Sendika ve konfederasyonlar kamu makamlarından maddî yardım kabul edemez, siyasî partilerden maddî yardım alamaz ve onlara maddî yardımda bulunamazlar.

Sendika ve konfederasyonlar siyasî partilerin kuruluşu içinde yer alamazlar; siyasî partilerin ad, amblem, rumuz veya işaretlerini kullanamazlar.

Sendika ve konfederasyonlar ticaretle uğraşamazlar."

Doğru...

Değerli arkadaşlarım, tasarının 21 inci maddesine geldik. Yasaklar bununla mı kaim; hayır. Tasarının değişik maddelerinde o kadar çok yasak var ki... Her şeyden önce, sendikanın özünü oluşturan grev yasak, toplusözleşme yasak; asıl, öz olan da bu, bunlar da yasak.

Peki, başka ne yasak; üyesi 500'den az olan yerlerde, sendika şubesi açmak yasak. Düşünebiliyor musunuz, buna göre, Türkiye'de, 3 büyük kentin yanına 3 kent daha ekleyin, bunların dışında hiçbir yerde sendika şubesi açılamaz arkadaşlar. Dolayısıyla, üyelik, birkısım insanlara daha yasaklanmış oluyor.

Başka kimlere yasak; askeriyede çalışan sivil memurlara yasak, adliyede çalışan sivil memurlara yasak, yargıda çalışanlara yasak. Yasaklar çoğalıyor. Yani, böylesi bir yasa çıkarmaya çalışıyoruz arkadaşlar. O kadar çok yasağı var ki... Çemberi, her geçen gün daraltıyoruz. Çember çok küçük. Bunun içerisine ne kadar kamu çalışanı sığdırabileceğiz, bilemiyorum.

Varsayalım ki, bu şekliyle yasayı çıkardınız; düşünüyorum şimdi... Yasaklar delinebilir elbette; bu yasakların delindiğini varsayalım; şimdi, bunlara nasıl bir ceza vereceğiz? Cezayı verirken, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu mu kullanacağız; yoksa, kamu sendikaları yasasını mı kullanacağız? Yasakları veya cezaları, suçları, bu kamu suçudur, bu da memur suçudur diye mi ayıracağız; orta noktası neresi olacak, nereden nereye kadar ayıracağız?

Değerli arkadaşlarım, bir şeyleri yasaklayarak hiçbir yere gidemeyiz. Önce, kendimizi tarif etmek zorundayız diye düşünüyorum; biz neyiz, önce ona bakalım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çağdaş, demokratik bir hukuk devleti mi; bunu bir tanımlayalım veya bu yolda mesafe kat etmek istiyor muyuz, ona bakalım. Ülkenin önünü açmak istiyor muyuz; ülkemizi Batı Avrupa seviyesine çıkarmak istiyor muyuz; ülkemizi modern dünyayla entegre etmek istiyor muyuz? Oradaki haklara bakalım, yasaklara bakalım; onlarda, bizim getirdiğimiz sendikal hak ve cezalar aynı şekilde uygulanıyor mu; haklar aynı mı, ona bakalım.

Neden, birçok yasakla bir sendika yasa tasarısı konuşuyoruz ve yasası çıkaracağız; neden, birçok yasakla bunun etrafını daraltıyoruz?

Değerli arkadaşlarım, düşünün ki, bugün, Türkiye'de 2 milyona yakın devlet memuru var; bu 2 milyona yakın devlet memuru, bugün, gerçekten, geçim derdinde, çocuğunu okutma derdinde, hatta, okutamayanlar var. Bırakın onu, ekmeği 10 bin lira daha ucuza almak için sabahın köründe ekmek kuyruğuna girenler var. Yapılan bir araştırmaya göre, dört kişilik bir ailenin geçim standardı 150 milyon lira olduğuna göre, Türkiye'deki 2 milyon memurun kaçının maaşı 150 milyon liranın üzerinde?

Peki, bu düşüncelerini nasıl dile getirecekler, ne demeleri gerekir? Nasıl bir memur tiplemesi bekliyoruz; neden haklarını vermiyoruz, birçok yasaklar getiriyoruz? Bu düşüncelerini dile getirmezlerse, görüyoruz memurları; memurlar, küskün, kırgın, mutsuz, umutsuz... Neden öyle; haklarını vermiyoruz ki onlara; siz, bizim verdiğimiz kadar hak alabilirsiniz; onun dışında alamazsınız diyoruz.

Peki, nedendir bu güvensizlik; memura güvensizlik neden, kamu çalışanına güvensizlik neden? Bunu aşmak zorundayız. Eğer, biz, ülkemizi Batı ülkelerinin seviyesine getirmek istiyorsak, elbette, insanın hakkı olan şeyleri memurumuza da vermek zorundayız, orada olan herşeyi biz de vermek zorundayız veya bu konuda ülkenin önünü açmaya zorlamamız lazım.

İşte, yıllardır Avrupa Birliği diyoruz. Peki, nasıl olacak bu? Bu hakları engelleyerek, Anayasayı engel göstererek, ILO'nun sözleşmelerini bir tarafa atarak... Bu hakları vererek mi, biz, bu ülkeyi, ülkemizi Avrupa Birliğine üye edeceğiz? Edebilmek için önümüzde koşullar varsa birisi de bu. Yoksa, sadece, haziranda toplanacak Cenevre toplantısında "artık, biz de kamu çalışanlarına sendikal hak verdik" demek için mi bunu yapıyoruz? Düşünüyorum, bunun dışında da başka bir şey bulamıyorum, buna karşı bir cevap bulamıyorum. Getirdiğimiz tasarıyla, sadece neyi veriyoruz: Yani, haklarınızı, ekonomik haklarınızı, demokratik haklarınızı işvereninize söyleyebilirsiniz. Başka?.. Hak iddia edemezsiniz. Bununla kamu çalışanını bir yere getiremeyiz arkadaşlar. Lütfen, bu yasayla ilgili olarak hep birlikte tekrar düşünelim istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, toparlayalım.

BEKİR KUMBUL (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerimi belirttikten sonra,Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumbul.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bahadır; buyurun.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 21 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin şiddetle ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberliğimizi, kanun tasarısının özellikle bu maddesinde, bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Tasarının bu maddesinde, her zaman söylediğimiz gibi, hem Hükümet tasarısında hem Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen tasarıda, yine, eksik ifadeler kullanılmıştır. Bu eksik ifadeler, ülkemizin çalışma barışını, huzurunu aksatacak şekilde bu maddede açıkça görülmektedir. Burada eksik olan ifade, 21 inci maddenin birinci fıkrasındadır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde, bu eksikliği tamamlamaya çalıştık. Tasarının 21 inci maddesinin birinci fıkrası "Bu Kanuna göre kurulan sendika ve konfederasyonların yönetim ve işleyişleri Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz" şeklindedir. Oysa, buraya, birlik ve beraberliğimizi, cumhuriyetin varlığını, devletin kişi ve zümreler tarafından yönetilmesini engelleyen Anayasanın 14 üncü maddesinin eklenmesi bir zarurettir.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 14 üncü maddesinin, özellikle, tasarının bu maddesine eklenmesini istiyoruz. Anayasamızın 14 üncü maddesinde zikredilen ve devletin, bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerindeki egemenliğini yasaklayan hükmü, mutlaka bu maddede yer almalıdır.

Bu maddede belirtilmeyen, Anayasanın 14 üncü maddesindeki yasakların, zaman içerisinde uygulamaya konulacağı endişesini taşımaktayım. Bunu, daha önce yaşadığımız tecrübelerden anlamak mümkündür. 1980 Eylül öncesindeki toplumsal olayları hatırlarsak, bazı sendikaların, hak arama bahanesiyle meydanlara dökülüp, üretimden gelen güçlerini kötüye kullandıklarını, ülke barışını siyasî amaçları gereği olarak nasıl tehlikeye attıklarını hepimiz yaşadık. Bu nedenle, tasarının 21 nci maddesinin birinci fıkrasının, vermiş olduğumuz değişiklik önergesine göre değiştirilmesini arzu etmekteyiz. Bunu, ülkemizin gelecekteki toplum barışı için arzu etmekteyiz. Bunu, ülkemizin gelecekteki çalışma barışı için arzu etmekteyiz. Bunu, bütün memurlarımızın üretimden gelen güçlerini verimli bir şekilde kullanmaları için arzu etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Anayasamızın 14 üncü maddesinin bu maddede yer alması, önümüzdeki yıllarda, memur sendikacılığında, onların üretimden gelen güçlerini siyasî amaçlar uğruna kötüye kullanabilmeleri endişesini ortadan kaldıracaktır. Anayasamızın bu maddesi "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacıyla kullanılamazlar.

Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yolda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.

Anayasanın hiçbir hükmü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz" hükmünü getirmektedir.

Onun için, Anayasamızın 14 üncü maddesinin mutlaka tasarının bu maddesinde yer almasını talep etmekteyiz. Aynı madde 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 37 nci maddesinde yer almaktadır.

Bu gerekçelerden dolayı vermiş olduğumuz değişiklik önergesine destek bekliyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bahadır.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Grup adına söz istedim Sayın Başkan...

BAŞKAN – Yetkili bir arkadaşınız da yok efendim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Şahsı adına konuşsun...

BAŞKAN – Şahsınız adına var mı bir talebiniz?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Grubum adına konuşacaktım; ama, öyle olsun artık.

BAŞKAN – Yalnız, sıradaki arkadaşlardan birinin söz hakkını devretmesi lazım. Bilmiyorum...

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Ben söz hakkımı devredeyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yalnız, siz üçüncüsünüz Sayın Bütün; ikinci sırada Sayın Bekir Kumbul var.

Emin Bey mi devrediyor konuşma hakkını efendim?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır, Emin Kul konuşuyor.

BAŞKAN – Sayın Kul, buyurun o zaman.

EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yasaklarla ilgili 21 inci maddede, sendikaların kamu makamlarından maddî yardım kabul edemeyecekleri, siyasî partilerden para yardımı alamayacakları ve onlara para yardımında bulunamayacakları, siyasî partilerin kuruluşu içinde yer alamayacakları, bir siyasî partinin adı altında sendika veya konfederasyon kuramayacakları, ticaret yapamayacakları yer alıyor. Yani, Hükümet tasarısında yer alan bütün yasak unsurları, Cumhuriyet Halk Partisinin 39 milletvekilinin imzalayıp verdiği kanun teklifinde aynen var; aynen bu unsurlar var.

Şimdi, deniliyor ki: "Temcit pilavı gibi bunu dile getiriyorsunuz." Siz, şimdi, verdiğiniz teklifin üzerinde tam aykırı bir şekilde ve birtakım sunî gerekçelerle burada mütalaada bulunursanız; tabiî, size bunu hatırlatmak mecburiyetini hissediyoruz. Yalnız aramızda bir fark var. Siz diyorsunuz ki: "Biz üç sene evvel, ikibuçuk sene evvel -ki, iki sene evvel aslında- bir hata yaptık." 39 milletvekili adına söylemiyorsunuz herhalde, belki kendi adınıza söylüyorsunuz; çünkü, hata yapmadıklarını düşünenler de vardır. "Bugün doğruya geldik" diyorsunuz. Bir ilham gelmiş bu tasarıyla. Bu tasarı gelmeden önce de doğruya gelmemişsiniz; yani, gidip imzalarınızı çekme imkânınız var, eğer kendinizi geliştirdiyseniz.

Ben şahsım adına söylüyorum, benimle aranızdaki fark şu: Ben her zaman doğruda kaldım, siz sadece bugün doğruya geldiniz. Ben hiçbir zaman o yanlışı yapmadım. Onun için, buraya çıkıp da, ikide bir böyle yersiz, tutarsız sataşmalarda bulunmayın, yoksa mahcup olursunuz. Sonra, sizin işçi hak ve özgürlükleri, sendikal örgütlenme hakkı, kamu görevlilerine toplusözleşme, grev hakkıyla ilgili özgürlükler 1998 senesinin bugünlerinde mi aklınıza geldi?!. Geriye doğru bakalım, 1940'lı yıllara kadar gelelim, Takriri Sükûn Kanunundan başlayalım -oradan bu tarafa gelelim- 1945'ten ta 1965 yılına kadar, kamu çalışaları hakkında, hak ve özgürlükle ilgili bir tek sendika yasa tasarısı getirdiniz mi Türk Halkının, Türk Milletinin huzuruna?!. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – O zaman biz, cumhuriyetin kurumlarını yerleştiriyorduk.

EMİN KUL (Devamla) – 1965'i geçelim, 1965'ten 1971'e kadar bakalım, 624 sayılı, kısıtlı bir, Devlet Personeli Sendikalar Kanunu çıkarmaktan başka ne yaptınız; ne toplusözleşme, ne grev hakkı, ne teşkilatlanma hakkı, var mıydı, getirdiniz mi?!. 1971'den 1988'e kadar bakalım -ki, 1991-1995 arasında iktidar oldunuz- 1971'den 1988'e kadar kamu çalışanlarıyla ilgili olarak herhangi bir hak ve özgürlükle, teşkilatlanma hakkıyla, toplusözleşme, grev hakkıyla ilgili bir kanun tasarısı milletin huzuruna getirdiniz mi?!. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Siz, neyin hesabını soruyorsunuz, neyin davasını güdüyorsunuz?!.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Siz mi getirdiniz?

EMİN KUL (Devamla) – Şimdi, önünüze bir tasarı gelmiş; bu tasarıyı istemezük âvazeleriyle geri çevirmeye çalışıyorsunuz -hakkınızdır, olabilir- ama, bunu yaparken, tutarsız iddialarla milleti aldatacak, hafızasındaki hatıraları silecek beyanlar ve gösterilerle burada beyanatta bulunmaya hiç hakkınız yok.

Teşekkür eder, saygılar sunarım Sayın Başkan. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, Sayın Kul.

Şahsı adına, Sayın Bekir Yurdagül; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası Tasarısının "Yasaklar" başlığı altındaki 21 inci maddesiyle ilgili, kişisel olarak söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce, saygı duyduğum sendikacı dostumuz, milletvekili arkadaşımız, kürsüden, bazı düşüncelerini açıkladı. Tabiî, bu milletvekilimiz yerine, buradan, bir başka arkadaşımız, bu düşünceleri açıklasa, çok fazla bir şey söyleme hakkını kendimde bulamam; ama, yıllarca sendikal hareket içerisinde olmuş bir ağabeyimizin, bir büyüğümüzün, Meclis gündemine gelen bu Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası Tasarısını içine sindirip sindiremediğini anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Başkaları yanlış yapmış olabilir, eksik yapmış olabilir; ama, bir sendikacı kimliğiyle bu tasarıyı incelediğimizde, bu tasarının mevcut fiilî durumu, tamamını da hukuksal bir zemin yaratmadan... Mevcut fiilî durumun gerisine düşen bir tasarıyı, bir adımdır bir başlangıçtır, bir iyiniyet gösterisidir diye savunmasını, gerçekten, anlamakta zorlanıyorum.

Özellikle, yasaklar, bu yasa tasarısında sadece 21 inci maddeyle sınırlı değil; daha önce tartıştığımız, hizmet kollarıyla ilgili 5 inci madde... Burada, bir sendikacı arkadaşımızın, bu hizmet kollarıyla ilgili sınırlamayı nasıl içine sindirdiğini ben merak ediyorum. Yine, 9 uncu maddedeki sınırlamayı, yasaklamayı nasıl düşünüyor ve bunu savunabiliyoruz. Yine, şube açmayla ilgili olarak, şube profesyonel yöneticisini belirlemeyle ilgili olarak bu sınırlamayı, bu yasaklamayı nasıl içimize sindirebiliyoruz. Bu tasarıda görüşlerimizi açıklarken, elbette ki, herkes, kendi düşüncesine göre, kendi siyasî yaklaşımına göre, bu konudaki ilgisine ve merakına göre birtakım düşüncelerini açıklayacaktır. Ancak, burada, bu konunun dışındaki arkadaşlarımızın, bu konuyla çok fazla ilgilenmeyen arkadaşlarımızın, bu tasarının neyi getirip neyi götürdüğünü bilmemeleri çok doğaldır. Belki, kamuoyunun da bir kısmı, bu tasarıyla, kamu çalışanlarına çok büyük haklar verildiğini zannedebilir; birtakım özgürlükler, örgütlenme özgürlüğü tanındığını zannedebilir; ama, geçmişte sendikal harekete katkısı olan ve sendikal harekette uzun yıllar geçirmiş insanların bu tasarıyı içlerine sindirmesini ve bunu savunmasını anlamakta gerçekten zorlanıyorum ve bunun, çok fazla da mantıklı bir izahını bulamıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasaklar bazı arkadaşlarımıza yeterli gelmiyor, bunun çerçevesini biraz daha genişletmeye çalışıyorlar; Anayasanın temel ilkelerine aykırı faaliyetlerde bulunanların bu yasak kapsamında değerlendirilmesini istiyorlar. Şimdi, buraya yazsanız da yazmasanız da, Anayasanın temel ilkelerine aykırı faaliyet içerisinde bulunan insanlar, kurumlar, dernekler, sendikalar, karşılarında devletin kurumlarını bulacaklardır, yasal organlarını bulacaklardır. İlle, siz burada, aralara bunları sıkıştırarak neyi kanıtlamaya çalışıyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz; böyle bir şeye gerek yok ki. Devletin savcıları, yargıçları, bu konuda zaten hazır bekliyorlar.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Yazılsa ne olacak...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Hayır, ne gerek var...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Yaz gitsin...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Olur, her maddeye yazalım bunu; ne gerek var böyle bir şeye...

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Anayasanın bir maddesi yazılsa ne olur...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Hayır efendim... Yani, bunun yazılması bile, bir korkunun eseridir; korkmayalım, neden korkuyoruz?

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Bundan, siz korkuyorsunuz; Anayasanın bir maddesi yazılmış...

NURİ YABUZ (Afyon) – Sen korkuyorsun!

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Ben sendikacıyım; ben hiçbir şeyden korkmam.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, lütfen, toparlayalım.

Sayın milletvekilleri, lütfen, yerimizden müdahale etmeyelim sayın hatibe.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, devletin, Anayasanın temel ilkelerine her zaman sadık kalmış ve sadık kalmaya devam eden bir insanım; bu nedenle, benim böyle bir şeyden hiç korkum yok.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Belli... Belli...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Zaten, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse, kimseye, hiçbir kuruma serbesti vermez, temel ilkeleri içerisinde hareket etmek zorundadırlar. Bu anlamda, maddenin bu haliyle geçmesinde yarar var, bir başka şeyin buraya ilave edilmesi, gerçekten, yeni bir korkunun eseri olacaktır; bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmaz diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Madde üzerinde bir önerge vardır; okutup işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bu Kanuna göre kurulan sendika ve konfederasyonların yönetim ve işleyişleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14 üncü maddesindeki yasaklara aykırı hareket edemeyecekleri gibi, Anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı olamaz.

Yusuf Bahadır Saffet Arıkan BedükTurhan Güven

Trabzon Ankara İçel

Haluk Yıldız Mehmet Ali YavuzYusuf Bacanlı

Kastamonu Konya Yozgat

Ahmet İyimaya

Amasya

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, 17 nci maddede benzer düzenleme yapıldı; Genel Kurulun takdirine bırakıyorum.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz...

Sayın önerge sahipleri...

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddede belirtilmeyen, Anayasanın 14 üncü maddesindeki yasakların zaman içinde uygulamaya konulacağı anlamını taşımaktadır. Bu da, ülkenin geleceği ve bölünmez bütünlüğünü, devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini, dil, ırk, din, mezhep ve parti ayırımı yaratabileceği gerçeğini ortaya koymaktadır.

BAŞKAN – Gerekçesi okunan önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi...

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, bir önergem vardı bu konuyla ilgili, herhalde gözden kaçtı...

BAŞKAN – Haklısınız, masada... Sehven 22 nci madde yazılmış. 21 inci maddeyi oylamadan önce, bu önergeyi de okutup işleme koyacağım efendim.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının "Yasaklar" bölümündeki 21 inci maddesinin ikinci paragrafının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

"Madde 21 paragraf 2:

Sendika ve konfederasyonlar kamu makamlarından ve muhatap oldukları şahıslardan maddî yardım kabul edemez, siyasî partilerden maddî yardım alamaz ve onlara maddî yardımda bulunamazlar."

Mehmet Altan Karapaşaoğlu Mustafa Yünlüoğlu Osman Yumakoğulları

Bursa Bolu İstanbul

Sabahattin Yıldız Kâzım Ataoğlu Ömer Özyılmaz

Muş Bingöl Erzurum

Hüseyin Arı Mustafa Ünaldı

Konya Konya

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

(FP sıralarından "karar yetersayısı aransın" sesleri)

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Arayacağım...

Sayın Karapaşaoğlu; buyurun.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 25 inci maddesinde, biliyorsunuz, sendikaların gelirleriyle ilgili hükümler var. Bu hükümler içerisinde bir fıkra var ki "bağış ve yardımlardan oluşur" diyor.

Şimdi, dikkatinizi çekiyorum. "Bağış" derken, memur arkadaşlarımızın yapacağına inanmıyorum; ama, bağış makbuzlarının bürolarında bulunmayacağını, nasıl temin ederiz? Dolayısıyla, burada "bağış kabul ederler" hükmünün, kayıt altına alınması lazım; en azından, işlem yaptıkları kişilerle karşılıklı bağış kabul etmelerinin önüne geçmek lazım. Ayrıca, bu, memurlarımızın vatandaşlarla olan ilişkilerinin ahenkli yürümesini temin edecektir.

Gerçi, önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadılar; ama, daha önce konuyu Sayın Bakanımıza iletmiştik, bunu makul karşılamışlardı, onun üzerine bu önergeyi vermiştik; danışmadan da bu önergeyi vermedik. Bu bakımdan dikkatinizi çekiyorum, bu önergenin itibar görmesini de rica ediyorum.

Saygılarımı sunarım efendim. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunacağım, Genel Kurul salonunun her iki tarafından gelen talep doğrultusunda, karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum...

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Kabul...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, oylamaya geçtiniz...

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika... Yeterli sayıda olup olmadığına bakacağım; sayın milletvekilleri oylamaya geçmeden önce ayağa kalktılar.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır efendim!..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Olur mu efendim... Geçmiştiniz. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika, efendim...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır efendim!..

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Siz "kabul" dediğiniz anda istediler Sayın Başkan. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen... Karar yetersayısında da "maddenin oylamasına" dediğim zaman ayağa kalktılar. Lütfen...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, oylamaya geçtiniz.

BAŞKAN – Hayır efendim, hayır. Ben "kabul edenler" diye...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Oylamaya geçmiştiniz...

BAŞKAN – Hayır... "Kabul edenler" zabıtlarda yok...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Var... Var...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayır...

BAŞKAN – Tutanaktan bakalım, var mı... Lütfen...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Var efendim...

BAŞKAN – Bir dakika efendim. Tutanaklara benim ağzımdan "kabul edenler" diye geçip geçmediğine bakalım.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Getirtin tutanakları... Oylamaya geçtiniz.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – "Oylamaya geçiyorum. Ka..." dediniz, o zaman ayağa kalktılar. (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hayır efendim... Buradan, tutanaktan "kabul" diye alındıysa...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Tamam, aynı şeyi söylüyoruz.

BAŞKAN – Evet, siz de teyit ediyorsunuz ki, ben oylamayı yapmadım.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Oylamaya geçtiniz; yapmadınız. Oylamaya geçmek başka, yapmak başka.

BAŞKAN – Sayın Ülkü Güney, bakın, bugüne kadar -yani, ister mensup olduğum siyasal görüş olsun, ister başka görüş olsun- doğru bildiğime gittim. Karar yetersayılarını da, ben, bugüne kadar, hiç, yangından mal kaçırır anlamında yapmadım. Şu anda "hayır, oylamaya geçiyorum" demem, benim kendime saygımı yitirmeme neden olur; lütfen ısrar etmeyin.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Siz oylamaya geçtiniz.

BAŞKAN – Hayır efendim... Hayır...

REFİK ARAS (İstanbul) – Zabıtlara bakın...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Metin Bostancıoğlu da teyit ettiler, ben ağzımdan çıkanı biliyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayır efendim!..

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, oylamaya geçtiniz... (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Geçilmişti Sayın Başkanım... Tasarrufunuzu ilan ettiniz... Karar verdiniz, işleme başladınız. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yoklama isteminde bulunan milletvekillerinin isimlerini alıyorum.

Sayın Önder Sav, Sayın Nihat Matkap, Sayın Oya Araslı, Sayın Şahin Ulusoy, Sayın Celal Topkan, Sayın Ayhan Fırat, Sayın Atilâ Sav, Sayın Bekir Kumbul, Sayın İsmet Atalay, Sayın Birgen Keleş, Sayın Ali Rıza Bodur, Sayın Metin Arifağaoğlu, Sayın Sabri Ergül, Sayın Ahmet Küçük, Sayın Bekir Yurdagül, Sayın Erdoğan Yetenç, Sayın Veli Aksoy.

Yoklama yapılacaktır.

(Yoklama yapıldı)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz?

Tutanağı getirttim Başkanım. Biraz önce burada söylediğim gibi, siz de şöyle söylüyorsunuz...

İSMET ATALAY (Ardahan) – O geçti.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – O geçti.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Efendim, geçti, biliyorum; Sayın Başkandan izin aldım, siz de izin verirseniz arz edeyim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, benim verdiğim söze lütfen müdahale etmeyin.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Siz diyorsunuz ki: "Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum...

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

Başkan – Kabul..."

Ben, bundan başka bir şey söylemiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancıoğlu, şimdi, bu noktada... Bakın... Yani, buraya bakmıyorsunuz... Bu konu da, tıpkı "eğer, toplantı yetersayısında tereddüte mahal vermeyecek şekilde bir yeterli görüntü varsa yoklamayı yapmam" demem gibi. Ben, o sırada bu tarafa bakmıyorum; ama, o arkadaşlarım ayağa kalkmışlar ve dikkat ederseniz, ben oylamaya geçerken tutanakta ayağa kalktığı tespit edilmiş.

Bu konuda, bütün davranışlarımızda iyiniyet ve kimsenin hakkını başkasına geçirmemeyi bir ölçü olarak tutmamız gerekir. Benim arkadaşlarımı görmemem, burada farklı bir uygulama için mazeret olmamalı. Ben, burada, salonu, şu şekilde göremiyorum.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – İyiniyetinizden asla şüphemiz yok.

BAŞKAN – Toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER

İŞLER (Devam)

3. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı: 553) (Devam)

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

22 nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

İdarî Kurullar

Yüksek İdarî Kurul

MADDE 22. – Kamu görevlilerinin hak, ödev ve çalışma koşullarının düzenlenmesi ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanmasına yönelik kararların alınması için yapılacak toplu görüşmelere esas olmak üzere, Kamu İşveren Kuruluna görüş bildirmek ve toplu görüşmelerle belirlenen mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek amacıyla Yüksek İdarî Kurul oluşturulur.

Yüksek İdarî Kurul, Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, aşağıda belirtilen kamu işveren temsilcileri ile bu temsilcilerin sayısı kadar olmak üzere, toplu görüşme yapmaya yetkili kamu görevlileri sendikaları konfederasyonu ve bu konfederasyona üye sendika temsilcilerinden oluşur.

Bu Kurulda yer alacak kamu işveren temsilcileri şunlardır :

a) Bakanlıklar ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarının müsteşarları,

b) Devlet Personel Başkanı,

c) Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı,

d) İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürü,

e) Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürü,

f) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü.

Kurul, zorunlu durumlar dışında, yılda en az bir kez toplanır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sendika ve konfederasyonların üye sayıları, dağılımları ve bunlara ilişkin diğer bilgileri içeren raporu Kurula sunar.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Nihat Matkap; buyurun.

CHP GRUBU ADINA NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısıyla ilgili olarak, maddeler üzerinde söz alan arkadaşlarımız, hemen hemen her maddeyle ilgili görüşlerini açıklarken, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının ihtiyaçlara yanıt vermediğini, eksik olduğunu ifade etmektedirler.

Bununla ilgili olarak, zaman zaman ANAP Grubu adına görüş bildiren Sayın Kul, dile getirilen bu konular hakkında ne yapabiliriz, neler yapmalıyız arayışına gireceğine, varsa yoksa, Cumhuriyet Halk Partisinin 1996 yılında vermiş bulunduğu kanun teklifiyle birtakım karşılaştırmalar yapmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, kamu çalışanlarının çağdaş sendikal hak ve özgürlük talebi, yaklaşık on yıldır aralıksız devam etmektedir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 1991 yılı genel seçimlerinden önce, seçim bildirgemizde, kamu çalışanlarına toplusözleşme ve grev hakkı içeren bir düzenleme yapacağımızı vaat etmiştik. Bu çerçevede, Doğru Yol Partisiyle koalisyon ortaklığımız oluştuktan sonra, ilk etapta, 87 ve 151 sayılı ILO sözleşmelerinin Meclis Genel Kurulunda onaylanmasına öncülük ettik. Geçen dönem Parlamentoda yer alan bütün arkadaşlarım, bunu gayet iyi biliyor.

Ardından, Anayasamızda hiçbir değişiklik yapılmamış olmasına rağmen, 15 Nisan 1994 tarihinde, o dönemdeki Hükümetimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına -özellikle Sayın Kul'un dinlemesini istiyorum- "Kamu Görevlileri Sendikaları Toplusözleşme ve Grev Kanunu Tasarısı" adıyla bir kanun tasarısı sundu. Kanun tasarısını, anımsarsanız, komisyonlarda görüşmeye başladık; özellikle, dönemin, komisyondaki ANAP üyeleri, şiddetle karşı çıktılar, ortağımız Doğru Yol Partisinin üyeleri dahi bu tasarıya sıcak yaklaşmadılar. Diğer partilerden de bu konuda destek alamadık; hatta, ilk görüşme yeri olan Adalet Komisyonunda tartışmalar sürerken, konu, Anayasaya aykırılığının görüşülmesi için Anayasa Komisyonuna sevk edildi. Orada alt komisyon kuruldu. Birkaç ay sonra, oradan çıktı, yeniden Adalet Komisyonunda kabul edildi; fakat, grev hükümleri budandı. Daha sonra, Adalet Komisyonunda kabul edildi, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna geldi ve bu arada, erken seçim kararı aldık.

Anımsarsanız, 1995'in temmuz ayında, Anayasamızda mütevazı değişiklikler yapmıştık. Çok iyi hatırlıyorum, o dönemde, ANAP Grubu, kamu çalışanlarının sendika kurmasına dahi karşı geliyordu ve o zamanlar, Anayasadaki hükümleri mazeret olarak gösteriyordu. Biz, 1996'nın başlarında, anayasa değişiklikleri çerçevesinde uyum yasalarını hazırladık bir dizi olarak ve Sayın Kul'un bu kürsüye her çıkışında anlatmaya çalıştığı kanun teklifini hazırladık, Meclis Başkanlığına sunduk; ardından, bu konuda örgütlenmiş sendikalara bu kanun teklifimizi gönderdik, bilim adamlarına gönderdik, hukukçulara gönderdik ve bu konuda birlikte çalışmaya başladık -bu çalışmalar iki yıldır devam ediyor- fakat, gördük ki, bizim hazırladığımız kanun teklifi, birkısım bilim adamlarınca yetersiz bulundu, birkısım kamu çalışanları sendikalarımızca yeterli bulundu. Biz, yaklaşık iki yıldır bu kanun teklifini geliştirmekle meşgulüz ve bu düşüncelerimizi, bu yasa tasarısı görüşülürken, komisyonlara taşıdık; komisyonlarda başarılı olamadık, Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıdık. Bir yasa teklifi veya tasarısı neden hazırlanır; muhakkak ihtiyaçtan hazırlanır.

Bu kanun tasarısını bekleyen sendikalarımız ikiye ayrılmış durumda. Aslında, ikisi de toplusözleşme istiyor, grev hakkı istiyor; ancak, bir konfederasyonumuz bu haliyle yetiniyor, diğer konfederasyonumuz ise "bu yasa tasarısıyla bize tanıyacağınız yetkiler zaten bizde var; bizi, zaten Başbakan kabul ediyor; bizi, zaten bakanlar kabul ediyor, biz, zaten tanındık; bu tasarıyla bize vereceğiniz bir şey yok" diyor. Bunları dinlemek suç mu; bunları dinlemek günah mı; bunların ihtiyaçlarını Meclis kürsüsünde dile getirmek katılımcı demokrasiye aykırı mı değerli arkadaşlarım?!. Bunun neresi yadırganıyor, bunu anlamıyorum!

Bakınız, vergi kanunu tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. O sunulan kanun tasarısında, bankacıları etkileyen, onlara yaklaşık 500 trilyon liralık zarar getiren bir madde vardı, satın aldıkları hazine bonolarını ilgili yılda vergilendirmeleriyle ilgili bir madde vardı. Bu, bankacılık sektörüne, yılda yaklaşık 500 trilyon liralık bir eksi kâr getirecekti, zarar getirecekti ve başkaldırdılar; bunları dinlemek için, Sayın Başbakan, bakanları alıp yanlarına kadar gitti ve o madde değiştirildi.

Sayıları yüzbinlerle ifade edilen ve her gün Meclise gelen, Kızılay meydanında tepki gösteren kamu çalışanlarımızın televizyon şirketleri yok diye, ekonomik güçleri yok diye, bir tek Hükümet yetkilisi onlarla müzakere ihtiyacında dahi bulunmadı. Bizim anlatmak istediğimiz bu değerli arkadaşlarım. Biz, on yıldır, kamu çalışanlarının bu ihtiyacını anlatıyoruz. En nihayet, bizim dışımızdaki partiler, evet, kamu çalışanları sendika kursun noktasına geldi; ama, bu gelen tasarı, ne yazık ki, ihtiyaçları karşılamıyor. O zaman, bu konuda ne düşünüyoruz? Acaba, bu ihtiyaçların karşılanmasından yana mıyız?

Bakınız, Fazilet Partisi bu konuya duyarlılık gösterdi; madem engel, Anayasadaki hükümler diye, hemen anayasa değişikliği önerisi hazırladılar. Ben, Sayın Kul'dan beklerdim ki, bu bir ihtiyaç mı değil mi, önce, bu kürsüde bunun tespitini bir yapsın ve ondan sonra, en azından, Fazilet Partisi kadar bir duyarlılık göstersin; yani, biz, ikibuçuk yıl önce vermiş bulunduğumuz kanun teklifine mahkûm kalmak zorunda mıyız?!. Eğer, toplumun ihtiyaçları değişmişse, bu teklifi geliştirmek, demokrasinin neresine aykırı; ne biçim demokrasi anlayışıdır bu?!. Daha sonra arkadaşlarımız bir başka kanun teklifi verdi.

Bakınız, daha 1994 yılında Doğru Yol Partisi-SHP ortaklığı döneminde sunduğumuz kanun tasarısında, toplusözleşme ve grev hükümlerine yer verdik. Onun için, bu ihtiyaca nasıl bakıyoruz, bu ihtiyacı karşılayabilir miyiz; bunlarla meşgul olalım; kürsüye her çıkan, bu ihtiyaçla meşgul olsun ve Cumhuriyet Halk Partisi ile uğraşmayı bir kenara bırakalım. Bizim amacımız, kanun çıkarmak ve bu ihtiyacı karşılamak. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, bu konuyu, lütfen böyle değerlendirin.

BAŞKAN – Sayın Matkap, süreniz dolmak üzere; bir de, madde üzerindeki ihtiyaca gelebilirsek...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hayırlısıyla ona da gelecek!..

NİHAT MATKAP (Devamla) – Efendim, her madde üzerinde konuşuyoruz; ama, Sayın Başkanım, biraz önce Sayın Kul 5 dakikasını, dikkat ederseniz, Cumhuriyet Halk Partisine çatmakla, Cumhuriyet Halk Partisine sataşmakla geçirdi ve her defasında...

BAŞKAN – Efendim, 9 dakika oldu; ben, sadece, müdahale etmek istemedim...

NİHAT MATKAP (Devamla) – Bakınız, aslında, tasarı üzerinde konuşmaya niyetim hiç yoktu; ama, Meclisin değerli üyelerini aydınlatmam lazım. Kamuoyu ikide bir yanıltılıyor. Bu anlayışı kabul etmemiz hiç mümkün değil Sayın Başkan. Bundan sonra, diğer görüşlerimizi de açıklayacağız; ama, lütfen, Genel Kurulun değerli üyeleri ve kamuoyumuz yanıltılmasın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Matkap.

Fazilet Partisi adına, Sayın Avni Doğan; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekileri; görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 22 nci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlarım.

Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, kuşkusuz, sivil toplum örgütlerinin gelişmişlik düzeyleriyle doğru orantılıdır. Bu arada, katılımcı demokrasilerde sendikalaşma çok önemli bir yer tutar; yani, bir ülkede sendikal hareketler ne kadar gelişmişse, o ülkede katılımcı demokrasi, çoğulcu demokrasi de o ölçüde gelişmiştir. Tabiî, Türkiye'de işçi sendikalarının geldiği nokta, oldukça doyurucu, oldukça güzel bir nokta.

Memur sendikaları konusunda geciktiğimiz, bir gerçek. Biz, Fazilet Partisi olarak, bugünkü geldiğimiz noktayı, yani, şu tasarının, eksikleriyle de olsa, Meclise getirilmiş olmasını, önemli bir adım olarak kabul ediyoruz. Tabiî, ciddî eksikleri var. Toplusözleşme ve grev hakkı, önemli bir hak; bunları memurlarımızdan esirgememeliydik; memurlarımızdan korkmamalıydık, çekinmemeliydik; gerçi, korkuyoruz, çekiniyoruz gibi bir anlam da çıkarmak istemiyorum; ama, bu tasarıyla, memurlarımıza toplusözleşme hakkı vermediğimiz de bir gerçek.

Aslında, Anayasanın 53 üncü maddesi, toplusözleşmeyi yasaklamıyor. Eğer bir konu yasak değilse, serbesttir. Bunu yasak kabul edersek, yeni bir düzenleme getirebilirdik, bu konuda Fazilet Partisinin de bir girişimi var. Gerçi, şu an, ilgili kanun tasarısının 22 nci maddesini görüşüyoruz; öyle anlaşılıyor ki, bu tasarı da geçecek; geçmesinde de çok büyük bir sıkıntı yok, çok büyük bir problem yok. Biraz önce söylediğim gibi, aslında ileri bir noktadır; ama, bundan sonra süratle Anayasanın ilgili maddesinde gerekli değişikliği yapıp, memurlarımıza grev ve toplusözleşme hakkını verirsek, çok iyi olur zannediyorum.

Bu tasarının bir diğer eksikliği, Türkiye'de tek tip memur sendikacılığını getirebilme riski olması. Şu aşamada bunu da tenkit etmek istemiyorum; çünkü, geç kaldık; yani, o noktayı aştık. Ben, Yüce Meclisin en kısa zamanda bu eksikleri gidereceği kanaatindeyim.

"Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı ileri bir adımdır" dedim; çünkü, eksikleriyle birlikte, memurlarımıza, bir sivil toplum örgütünün ya da örgütlerinin yasal çatısı altında örgütlenme hakkı tanıyoruz. Bir yandan memurlarımıza örgütlenme hakkı tanınırken, diğer taraftan birtakım memurlarımızın fişlendiği, hatta dün Meclise sunulan bazı tasarılarılarla işten çıkarılma tehlikesiyle de karşı karşıya kaldığı gerçeğini unutmayalım.

Görüştüğümüz kanun tasarısında CHP'nin tavrı, oldukça demokratiktir. Hatta, CHP'li arkadaşımın birtakım yasaklara, yasakların kapsamının geniş tutulmasına karşı gösterdiği tavrı da alkışlıyorum. Diliyorum, bundan sonra görüşeceğimiz kanunlar konusunda da aynı demokratik tavrı gösterirler; yasakçılığa karşı ciddî bir tavrı, esasen, Yüce Meclis olarak biz gösteririz.

Sayın Başkan "niye maddeyle ilgili konuşmuyorsun" diyecek. 22 nci madde, üzerinde çok şey söylenilecek bir madde değil. Toplugörüşmelerde ve toplugörüşmelerin takibinde kimlerin olacağını içeren bir madde. Esasen, maddeye alınan unsurlardan başka bir unsur alma imkânına da sahip değiliz; yani, burada, doğru seçilmiş unsurlar var; ama, tasarının genel eksiği şu: Benim bir endişem var, Avrupa Birliğinin otuz yıllık gündeminde Türkiye sanki yok gibi; yani, Avrupa Birliği, kendi gündeminde Türkiye'ye bir yer ayırmıyor; öyleyse, Türkiye'ye nasıl bir rol biçiyor; maalesef, Ortadoğu ülkesi rolü. Ortadoğu ülkelerinde de, işte böyle tek tip anlayışlar, totaliter anlayışlar egemen. Dilerim, Türkiye, bu tür tasarılarla, böyle bir anlayışa doğru sürükleniyor olmasın.

Bu duyarlılıkla, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkürler. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bacanlı; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 22 nci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisin değerli üyelerini selamlıyorum.

Kamu görevlilerinin hak, ödev ve çalışma koşullarının düzenlenmesi ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanmasına yönelik kararların alınması için yapılacak toplugörüşmelere esas olmak üzere, kamu işveren kuruluşlarına görüş bildirmek ve toplugörüşmelerle belirlenen mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek amacıyla Yüksek İdare Kurulu oluşturulur.

Bu kurul, sendikal hareketin, âdeta, hayat sigortalarından biridir. Bizler, genel kurullarımızda, demokratik katılımı ve üretimi fazla beceremediğimiz için, demokratik katılımın can damarı olan genel kurul gibi platformlar, maalesef, şekil şartını yerine getirmekten öte pek bir şey ifade etmemektedir.

Aslında, bu yozlaşmayı, sadece sendikalarla sınırlamak doğru değildir; hemen hemen her kurumumuzda, az çok bunları yaşıyoruz. Bunun en canlı örneklerinden birini de Parlamentomuz oluşturmuyor mu?! Bizler ne yapıyoruz; iktidardayken "beyaz", muhalefetteyken "kırmızı" diyoruz. Bir kanun tasarısını çıkarmaktaki ölçümüz, ülke menfaatları yerine, iktidarda isek olumlu, muhalefetteysek olumsuz şekilde oluyor. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu anlayışa fiilî olarak karşı olduğumuzu gösteriyor ve "aman ne yapalım da çıkarmayalım" mantığını bir tarafa bırakmak istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu Yüksek İdarî Kurul, ifade etmeye çalıştığım endişelerin dışında bir yapılanma olduğu için, âdeta, memur sendikalarının yüksek şûrası, bir anlamda da yargıtayı gibi, oturmuş bir kurum olacaktır. Türkiye'nin temel kurumlarının bu kurula temsilci vermesi, katılım ve paylaşım açısından önemlidir. Bu kurul, Türkiye'yi bir bütün olarak görme becerisini gösterecek; hatta, bu alanda dünyadaki yapılanmaları, değişimleri daha çabuk okuyacak ve dönüşüm gücü olabilen bir kurul olacaktır. Bu kurulun ciddî çalışması halinde, inanıyorum ki, memur sendikalarının yapacakları toplugörüşmeler, hem başarılı olacaktır hem de koordinasyonu sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde ile 151 sayılı İLO Sözleşmesinin 7 nci maddesinde "kamu görevlileri örgütleri ve kamu makamları arasında çalışma koşullarının görüşülmesine olanak veren yöntemlerin, kamu görevlileri temsilcilerinin, anılan koşulların belirlenmesine katılımlarını sağlayan başka her türlü yöntemin en geniş biçimde geliştirilmesi ve kullanılmasını teşvik için, gerektiğinde ulusal koşullara uygun önlemler alacaktır" denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu önlemlerin tartışılacağı yer, Yüksek İdarî Kuruldur. Bu kurulun, aynı zamanda, genel olarak, kamu personelinin ödevleri, hakları, çalışma koşulları, yükümlülükleri, kamu hizmetlerinin yürütülmesi ile iş güvenliği ve sağlık koşullarını geliştirme konularında görüş bildirmekle görevli olması gerekir. Bu kurulun yapacağı çok önemli diğer bir fonksiyon da, Türkiye'de tartışılan temel sorunların takibidir. Bu kurul, özellikle, memuru direkt ve dolaylı ilgilendiren sorunların gerek tartışma aşamasında gerekse uygulama aşamasında görüş bildirerek yönlendirme yapmalıdır; bir personel rejimi tartışmasında ve kanunlaşma aşamasında, bu düzenlemeyi yapan kurula temsilci göndermenin yollarını bulmalıdır; ekonomik konseyde kendi kesiminin sorunlarına sahip çıkılması için, hem temsilci göndermeli hem de yönlendirici çalışmalar yapmalıdır; sosyal güvenlik reformuna direkt katkıda bulunacak çalışmalar yapmalıdır; memur sendikalarının görev alanına girmeyen, ancak dolaylı olarak etkilendikleri sorunlarda da görüş bildirmelidir; vergi, enflasyon gibi konularda da dolaylı olarak görüş bildirebilirler; bunu, kamuoyunu yönlendirme açısından önemli bir olay olarak görmekteyiz.

Bu kurulun oluşumunu, memur sendikaları hareketinin sağlıklı gelişmesi için olumlu buluyor, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyoruz. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bacanlı.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Emin Kul; buyurun.

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle belirteyim ki, bu kanun tasarısı üzerinde, bu kürsüden aldığım sözlerin çoğunluğu şahsıma aittir. Grup adına, neredeyse iki haftadan beri ilk defa konuşuyorum. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili arkadaşımın bu tespitinin, bütün tespitleri gibi yanlış olduğunu peşinen ifade etmek isterim.

Hemen ifade edeyim ki, bu kürsüden görüşlerini dile getiren sendikacı kökenli arkadaşlarıma söyleyecek hiçbir sözüm yok; çünkü, onlar, gerçekten, Türkiye'nin değerli sendikacılarıdır ve aktif sendikacılık yaparken siyaset içine girip, bu Meclise kadar gelmişlerdir ve onbinlerce insanın ön seçiminden geçerek, yıllarca, genel başkanlık ve şube başkanlığı yapmışlardır. Onların bir sataşması olsa dahi cevap vermem; fakat, görüşlerini sadece seçim bildirgelerinde ilan edip, Meclis huzuruna gelince, bunun aksine kanun teklifi verenlerin sataşmalarına, elbette ki, verilecek cevap var. (ANAP sıralarından alkışlar)

Milletin hafızasını çok zayıf mı sayıyorsunuz! Buradan itham ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "ANAP Grubu, anayasa değişiklikleri sırasında, tekliflerimize karşı çıktı." Sizin teklifleriniz oylanmadan evvel, ANAP'ın teklifleri oylandı. Bakın, ANAP'ın teklifleri burada; hem Grubun hem Meclisin zabıtlarının fotokopisini göstererek söylüyorum: 21.6.1995 tarihli 126 ncı Birleşim; bütün çalışanlar için sendika hakkı istemişiz.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Tasarıyla ilgili konuştum Sayın Kul.

EMİN KUL (Devamla) – Sen, dinlemesini öğren, ondan sonra konuş!

NİHAT MATKAP (Hatay) – Meclise sevk edilen tasarıyla ilgili söyledim.

BAŞKAN – Sayın Matkap, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

EMİN KUL (Devamla) – 54 üncü madde, toplusözleşme ve grev hakkı... Bütün çalışanlar için toplusözleşme ve grev hakkı istemişiz. Nerede karşı çıkmış ANAP Grubu, nerede karşı çıkmış ANAP'lılar!.. Ama, siz ne yapmışsınız -siz hatırlamıyorsunuz- birinci tur oylamaları, 21.6.1995, 126 ncı Birleşim; 51 inci madde üzerindeki önergemiz oylanıyor ve oylama, milletvekilleri ayağa kaldırılarak yapılıyor, iktidar gruplarından 169 ret oyu çıkıyor, zabıtlara da, filan partinin sıralarından alkışlar, diye geçiyor ve teklifimiz reddediliyor. Neredeydiniz siz o zaman?!. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kul, lütfen Genel Kurula hitap edelim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Tasarıyla ilgili konuştum, yanlış anlamışsınız.

EMİN KUL (Devamla) – Arkasından ikinci tur oylaması yapılıyor; tarih 5.7.1995, yine teklifimiz oya sunuluyor... Komisyona 35 gün dayatma yapılmış ve iktidar grupları, 51 inci madde üzerindeki tekliflerini geri çekmişler. 6.7.1995'te saat 10.30'da oturum açılıyor; Komisyon ve Hükümet yerine oturmuyor ve oturum saat 11.30'a tâlik ediliyor. İktidar grupları, gündemi tıkamak ve 51 inci maddeyle ilgili teklifimizi müzakere ettirmemek için, 31'i DYP'nin, 5'i Cumhuriyet Halk Partisinin olmak üzere, 36 önerge veriyorlar.

Bakın, önergeler nasıl naylon önerge:

"Görüşülmekte olan 861 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Başlangıç Metni ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının "hiç kimse" ibaresinden sonra bir virgül işareti konularak değiştirilmesini..."

Başka bir önergenin gerekçesi: "Emeklileri kelimesinden sonra ve bağlacı yerine, virgül işareti konulması..."

Başka bir önergenin başlığı: "Görüşülmekte olan 861 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Başlangıç Metni ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin altıncı fıkrasında 'sendika ve üst kuruluşlarının' ibaresinden sonra, bir noktalı virgül işareti ilave edilerek..."

İşte, verdiğiniz önergeler burada; bu şekilde 36 önerge vermişsiniz; 5'i sizin, 31'i de bu tarafın.

BEKİR KUMBUL (Antalya) – Şimdi ne diyorsunuz Sayın Kul; gelelim bugüne!

EMİN KUL (Devamla) – Oylama yapılıyor... Bizim 30 Haziranda verdiğimiz önerge dikkate alınmıyor, 37 nci bir önerge veriyorsunuz, Meclis İçtüzüğüne aykırı olarak o dikkate alınıyor ve hemen yürürlüğe sokuluyor; verdiğiniz 37 nci önerge de burada; burada, grev hakkı yok, toplusözleşme hakkı yok. Bu önergede, bütün grup başkanvekillerinizin, yani, Abdülkadir Ateş, Nevzat Ercan, Necmettin Cevheri, Mümtaz Soysal ve Turhan Tayan'ın imzaları var.

BAŞKAN – Sayın Kul, lütfen, yavaş yavaş maddeye gelelim.

EMİN KUL (Devamla) – Hangi ANAP Grubu karşı çıkmış; hangi ANAP'lı karşı çıkmış?!.

Bu oylamalar sonucunda da, maalesef, 270 oy bulunamıyor; 252 oyda kalınıyor. Bakınız, oylamaya 390 milletvekili iştirak etmiş; ANAP Grubunun iştirak eden milletvekillerinin sayısı 83; bu sayıyı 390'dan çıkarın, 307 kabul oyu olması lazım; oysaki, maalesef, 225 oyla teklif reddediliyor.

Siz neden bahsediyorsunuz?! Herkesi unutkan mı zannediyorsunuz?! Ama, Meclis zabıtları, bunların hiçbirisini unutmuyor. Gelip burada aksini söylemek kolay; ama, belgelerin karşınıza çıkarılacağını galiba ümit etmediniz.

Ben, burada ne yapılması gerektiğini de, Grup adına konuştuğum zaman söyledim, anayasal sınırlamaları söyledim, çeşitli yargı organlarının kararlarını ortaya koydum; işin esas noktasının, statü hukukuyla toplusözleşme hukukunun çatışkanlığında yattığını ve kamu görevlilerinin büyük bir kısmının hizmet akdiyle çalışır duruma getirilmesi lazım geldiğini söyledim; bunları ne çabuk unutuyorsunuz. Ne yapılması gerektiğini söylememişim! İşiniz gücünüz bana sataşmaksa, elbette ki cevabınızı alacaksınız.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Beyefendi, bugün ne diyorsunuz?

EMİN KUL (Devamla) – Şimdi ne dediğimiz açık; zabıtları açın okuyun. Ne dediğimi de, şahsım adına söz aldığım zaman söylüyorum; diyorum ki, siz, 1946'dan bugüne kadar elli yıldır, bu konuda bir tek kanun teklifi getirmemişsiniz; getirdiğiniz son kanun teklifi de önümüzde; toplusözleşme ve grev hakkı yok.

İşte, getirilen bu kanun tasarısı, kazanılmış bir mevzii geri götürmüyor; çünkü, kazanılmış dediğiniz mevziler, hukuksal değil, yasal değil. Meşru, fakat fiilî olarak hukuksal ve yasal olmayan mevzi kazanmayı, siz, mevzi kazanmak mı zannediyorsunuz; millete öyle mi takdim ediyorsunuz?!

Bu tasarıyla, bir yasal çerçeve çiziliyor, bir yasal zemin kuruluyor. Kazanılmış mevzi ne demektir, belki bilemezsiniz; gerçekten, kamu çalışanlarına, kamuda çalışan işçilere, memurlara, bir mücadele hattı ve yasal bir zemin kazandırılıyor. Bu noktada ben tasarıyı haklı buldum; yoksa, tasarının her maddesini, çıktım savundum mu... Ama, önünüzdeki metinden bile haberiniz yok; çünkü, bu metne baksanız, bu metnin içerisinde, 92 nci sayfasında, Emin Kul'un kanun tasarısına muhalefet şerhini göreceksiniz... Ama, haberiniz yok!..

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kızmak yok!..

EMİN KUL (Devamla) – Şimdi, naklen yayından istifadeyle, bu mikrofonu kullanarak, milletimize ve özellikle milyonlarca kamu çalışanına bir çok yanlış mesaj vermek, onları sürekli sokağa davet ettirmek; ondan sonra, geçmişte de, sokağa davet edildikleri zaman coplatmak sizin eseriniz; ama, bugünün Hükümeti ve Sayın Başbakanı, yayımladığı genelgeyle, böyle bir muamelenin asla yapılmamasını, kamu sendikalarıyla diyalog kurulmasını, onların muhatap alınmasını emretmiş; biraz sonra, 5 dakikalık konuşmam sırasında okuyacağım.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kızılay'da gördük!..

EMİN KUL (Devamla) – Siz, böyle bir genelge yayımladınız mı? Bence, bugünün Başbakanı risk aldı bu genelgeyi yayımlarken, bugünkü fiilî duruma ve yasal duruma göre. Bu riski alarak, cesaretle gelmiş, bir genelge yayımlamış. Siz, özgürlükleri, seçim beyannamelerinde ilan ediyorsunuz; ama, buraya gelip, verdiğiniz kanun teklifinde hafızanızı kaybediyorsunuz ve bu teklif ortaya çıkarıldığında da, sağa sola sataşmaya başlıyorsunuz ve diyorsunuz ki, biz, bu konuyu geliştirmekle meşgulüz. Geliştirmeden niye teklif veriyorsunuz?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Ek tekliften de söz et.

EMİN KUL (Devamla) – Siz, Anayasayı garabet ustanın udu mu zannediyorsunuz, hergün bir ayar tutasınız. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, partimize ve şahsıma yapılan sataşmaları, vaktin müsaadesi nispetinde, bu ölçüde, bu sınırlar içerisinde cevaplandırabiliyorum.

Verilen fırsat için teşekkür eder; saygılarımı arz ederim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkanım, yerimden bir şey söyleyeceğim efendim.

BAŞKAN – Evet, Sayın Matkap, buyurun.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkanım...

AHMET KABİL (Rize) – Bakalım ne diyecek şimdi?!.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sükunetle dinleyelim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkanım, biraz önce, kürsüde konuşurken, Doğru Yol Partisi ve SHP İktidarı döneminde, bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, 15 Nisan 1994 tarihinde, Kamu Görevlileri Sendikaları Toplusözleşme ve Grev Kanun Tasarısını sevk ettiğimizi ifade ettim ve bu kanun tasarısının komisyonlardaki görüşmeleri sırasında, ANAP Grubu üyelerinden destek görmediğimizi de söyledim. Ben, 1995 Temmuz ayında yapılan anayasa değişikliklerine hiç değinmedim.

Sanıyorum, Sayın Kul, o nedenle yanlış anlamış. Ben onu anlatmaya çalıştım. Mümkünse, Sayın Kul, biraz önce yaptığım konuşmanın tutanağını alsın; bu hamasi nutuklara da hiç gerek kalmayacağını, o zaman, daha rahat anlayacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Matkap.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, İçtüzüğe göre, yerimden bir beyanda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – İçtüzük, size, böyle bir hak vermiyor efendim.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Çakıroğlu, İçtüzüğe göre öyle bir beyan hakkınız yok.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, sayın hatip...

BAŞKAN – Sayın Çakıroğlu, lütfen ısrar etmeyin; böyle bir hak yok.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Efendim, bir durumu açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Yok ama böyle bir hak...

Grup Başkanvekiliniz, Partinizle ilgili bir konuyu...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Hayır... Sataşmayla ilgili değil efendim.

BAŞKAN – O zaman, söz veremem efendim. Her sayın milletvekili böyle bir beyanda bulunmak isterse, biz ne yaparız?..

Şahsınız adına konuşma talep edebilirsiniz...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Efendim, öğretmenler, Eğit-Sen üyeleri, Ankara'ya geldiler diye disiplin cezası aldılar...

BAŞKAN – Sayın Çakıroğlu, böyle bir hak yok; lütfen ısrar etmeyin.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 55 inci Hükümetin Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz'ın, 20.11.1997 tarih 1997/70 sayılı Genelgesinin son kısmını okuyorum:

"Kamu görevlilerinin sendika ve üst kuruluş kurma, sendikalara üye olma, sendikal etkinliklerde bulunma yolundaki başvuru girişimlerinin engellenmemesi; sendikaların genel kurul yapma, kendilerini ve çalışmalarını tanıtıcı yayınlar yapma, çeşitli toplantılar düzenleme, sosyal, kültürel ve sanatsal etkinlikte bulunmalarının kısıtlanıp yasaklanmaması; sendika yöneticisi ve üyelerine, sendikal çalışmaları nedeniyle disiplin cezaları uygulanmaması; sendikaların kanunlar çerçevesinde etkinliklerine genel kolluk yetkisinin kullanılarak müdahale edilmemesi; sendikalarla diyaloğa girilerek işbirliği yapılması, görüş ve önerilerinin alınması" emrolunuyor Başbakanlık genelgesiyle.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Yapılan ne?!.

EMİN KUL (Devamla) – Elli yıldan beri hangi tarihte, bir başbakanın, kamu çalışanlarına ve onların sendikalaşma hakkına bu denli bir yakınlaşması var?

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Uygulama ne?!. Uygulama ne?!.

EMİN KUL (Devamla) – Bu genelge, şu kanun kadar ağırlıklı; bu genelge, bir sorumluluk taşıyarak yayımlanan ve bir sorumluluk alınarak yayımlanan bir genelge.

Siz, bunları görmezden geliyorsunuz; hem kişisel sataşma yapıyorsunuz hem partiye sataşma yapıyorsunuz.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Kızılay var, Kızılay!..

EMİN KUL (Devamla) – Diyorsunuz ki: "Biz 1994'te bir teklif verdik, Anayasa Komisyonuna gitti, Anayasa Komisyonunda yardım görmedik." Anayasa Komisyonu, bu Meclisin organı; Anayasa Komisyonu kararı da şimdi çantamda, onu da çıkarırım. Eğer Anayasa Komisyonunda bir yardım görmediyseniz, Meclisin bir organının kararına saygı duymuyor musunuz? İddialarınızda sabit olabilirsiniz; Anayasa Komisyonunda takıldıysa, o dönem geçtikten sonra, bu dönem, tekrar aynı kanun teklifini verir, tekrar Anayasa Komisyonuna getirirdiniz... Hayır; öyle yapmıyorsunuz, grevsiz, toplusözleşmesiz kanun teklifi veriyorsunuz. Burada samimiyeti nerede arayalım, yardımı nerede bulalım...

Söylüyorum: 1995 değişikliklerinde, 36 önerge verdiniz İktidar grupları olarak; noktalı virgül, virgül önergesi, gündemi tıkama önergesi... 51 ve 54 üncü madde üzerindeki samimî tekliflerimizi reddettiniz ve bu ret kararını, ayağa kalkarak yapılan sayımda belirttiniz ve alkışlar arasında, önergelerimizin reddedilmesinden sevinç duydunuz. Şimdi, bunları nasıl unutuyorsunuz da burada iddialarda bulunuyorsunuz... Sendikacı arkadaşlarıma söyleyecek hiçbir sözüm yok; onlar, dışarıda ne söylüyorlarsa burada onu söylüyorlar ve zannediyorum ki, bu kanun teklifinizin altında imzası olmayan arkadaşlarımız onlar. Onun için, onların söz söyleme hakkı var; ama, sizin, bu konuda özrünüz kabahatinizden büyük oluyor. "Kusura bakmayın, biz yanılmışız" demek, hele hele, böyle ciddî bir özgürlük hakkıyla ve bir anayasal hakla ilgili bir konuda "biz yanılmışız, şimdi düzeltiyoruz" demek, özrü kabahatinden büyük demektir. Tekrar ediyorum; bu söylediğimi, okuduğunuz kitaplarda bulursunuz; Anayasa, garabet ustanın udu değil; hergün ayara, tıngırdatmaya gelmez. Aklınızı başınıza toplayın; sataştığınız kimseyi de iyi tartın.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.

Şahsı adına, Sayın Bekir Yurdagül; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının "Yüksek İdarî Kurul" başlığını taşıyan 22 nci maddesi üzerinde, kişisel düşüncelerimi sizlere aktarmak için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Buraya kadar 21 madde geçtik. Gerçekten, Anavatan Partisi Grubu, geçmişte ve bugün, grevli ve toplusözleşmeli bir sendikal düzenlemeden yana ise...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – Değiliz...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Sözcüleriniz öyle söylüyor.

Bugüne kadar 21 madde geçtik; burada, 19 uncu maddeyle, mevcut, şu anda kurulu sendika şubelerinin yarısı kapatılıyor. Bırakın, Anayasanın grevli toplusözleşmeli sendikal yasaya karşı çıktığını, buna cevaz vermediğini, sizin çıkardığınız ve az önce kabul edilen 19 uncu maddeyle, Türkiye'de kurulan kamu çalışanları sendikaları şubesinin yarısı kapatılıyor. Siz, grevli toplusözleşmeli sendikal düzenlemeden yana iseniz, neden mevcut sendika şubelerinin kapatılmasına evet dediniz? Yine, 5 inci maddede, hizmet kollarının sınırlanmasıyla ilgili maddede, neden bir sınırlama getirerek, özellikle millî savunma işkolunda çalışan, 657 sayılı Yasaya tabi sivil memurları sendikal örgütlenmeden mahrum bırakan maddenin geçmesine evet dediniz? Neden, 15 inci maddeyle, şu anda büyük bir kısmı sendikalara üye olan 400 bine yakın kamu çalışanının, bu yasanın çıkmasıyla beraber, sendikalarından ayrılmalarına neden olacak yasaklara, sınırlamalara neden evet dediniz ve geçirdiniz?

Bu, şunu gösteriyor; siz, gerçekten, grevli ve toplusözleşmeli yasal düzenlemeden yana değilsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer, olmuş olsaydınız, buraya kadar gelen maddelerde bu gerçek düşüncelerinizi, grev ve toplusözleşme olmasa bile, bir şekilde monte etmeye çalışırdınız; ama, siz, bırakın grev ve toplusözleşmeli yasal sendikal hakkı, insanların sendikalarına üye olmalarını bile çok gördünüz. Mevcut sendika şubelerinin kapatılmasına evet dediniz.

Şimdi, bu, yüksek idarî kurulla, kamu görevlilerinin hak, ödev ve çalışma koşullarının düzenlenmesi ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanmasına yönelik kararların alınması için yapılacak toplugörüşmelere esas olmak üzere, Kamu İşveren Kuruluna görüş bildirmek ve toplugörüşmelerde belirlenen mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek... Allahaşkına, soruyorum size, pratikte bu ne getiriyor; Kamu çalışanına veya kamu çalışanları sendikalarına, bu yasa maddesiyle ne getiriyorsunuz? Ve diyorsunuz ki "Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının müsteşarları, Devlet Personel Başkanı, Devlet İstatistik Enstitüsü başkanı, İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürü, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü..." Eşitlik olsun diye, güya eşitlik sağlayarak, sanki özgür bir kurulda özgür kararlar alınacak, bağımsız kararlar alınacak gibi "eşit sayıda da sendika yöneticisi bu kurulda görevlidir" diyorsunuz. Allahaşkına soruyorum size: Burada eşit sayıda sendikacı bulunsa, devlet görevlilerinin iki katı sayıda, beş katı sayıda sendika yöneticisi bu kurulda görevli olsa da, bunun bir kiymeti harbiyesi yok ki, bunun bir işlevi yok ki. Bulunsa ne olacak; sadece görüşünü açıklayacak, düşüncesini açıklayacak; siz, Hükümet edenler, bunu ya yerine getirecek veya yerine getirmeyecek. Dolayısıyla, yüksek idarî kurulun pratikte hiçbir anlamı yoktur. Sadece, bunlar bir araya gelecekler, düşüncelerini karşılıklı olarak açıklayacaklar ve bu, bu şekilde kalacak. Hükümet edenler, buna uyarlar veya uymazlar. Bir yaptırımı olmayan bir kurulun ne anlamı var. Kamu çalışanına veya kamu çalışanları örgütlerine, bu maddeyle, bu yasayla bu anlamda getirdiğiniz hiçbir şey yok; birbirimizi kandırmayalım. Bu işle yakından uzaktan ilgilenenler ne olduğunu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, lütfen toparlayalım.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kamu çalışanları, en az bizim kadar akıllı insanlar ve en az bizim kadar bu tasarının kendilerine ne getirip ne getirmediğini çok iyi biliyorlar. Ekonomik anlamda ve sosyal anlamda kendilerine hiçbir kazanım getirmeyen bu yasanın, bu şekilde çıkmasını kamu çalışanları istemiyorlar. O anlamda, bunun tarafı olanların istemediği bir tasarıda ısrar etmenin bir anlamı yok.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Madde üzerinde üç önerge var; önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Bekir Kumbul Bekir Yurdagül Ankara Antalya Kocaeli

M. Cevdet Selvi Yusuf Öztop

İstanbul Antalya

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 22. – Kamu görevlilerinin hak, ödev ve çalışma koşullarının düzenlenmesi ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanmasına yönelik kararların alınması için yapılacak toplu sözleşmelere esas olmak üzere, Kamu İşveren Kuruluna görüş bildirmek ve toplu görüşmelerle belirlenen mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek amacıyla Yüksek İdarî Kurul oluşturulur.

Yüksek İdarî Kurul, Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, aşağıda belirtilen kamu işveren temsilcileri ile bu temsilcilerin sayısı kadar olmak üzere, toplu görüşme yapmaya yetkili kamu görevlileri sendikaları konfederasyonu ve bu konfederasyona üye sendika temsilcilerinden oluşur. Temsilciliklerin üçte biri yetkili kamu görevlileri konfederasyonuna, üçte ikisi bu konfederasyona üye sendikalara üye sayıları da dikkate alınmak suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenerek Resmî Gazetede yayımlanacak esaslar çerçevesinde dağıtılır.

Bu Kurulda yer alacak kamu işveren temsilcileri şunlardır :

a) Bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının müsteşarları,

b) Devlet Personel Başkanı,

c) Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı,

d) İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürü,

e) Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürü,

f) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü.

Kurul, zorunlu durumlar dışında, yılda en az bir kez toplanır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sendika ve konfederasyonların üye sayıları, dağılımları ve bunlara ilişkin diğer bilgileri içeren raporu Kurula sunar. "

Metin Bostancıoğlu Ali Ilıksoy Mehmet Tahir Köse

Sinop Gaziantep İstanbul

Emin Kul Mustafa Zeydan Ülkü Güney

İstanbul Hakkâri Bayburt

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygıyla arz ederiz.

Muhammet Polat Naci Terzi Cafer Güneş

Aydın Erzincan Kırşehir

Ömer Özyılmaz Ahmet Çelik Osman Hazer

Erzurum Adıyaman Afyon

Memduh Büyükkılıç Celal Esin

Kayseri Ağrı

BAŞKAN – Şimdi, önergeleri aykırılık derecesine göre işleme koyuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 22 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okunan önergeyle Sayın Muhammet Polat ve arkadaşlarının önergesi aynı niteliktedir. Bu önergeleri birleştirerek işleme koyacağım.

Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahiplerinin bir talebi var mı efendim?

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli ) – Yok...

BAŞKAN – Yok...

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu madde, işkolu düzeyinde toplusözleşme yapma hakkını ortadan kaldırmaya yöneliktir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

rkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 22. – Kamu görevlilerinin hak, ödev ve çalışma koşullarının düzenlenmesi ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanmasına yönelik kararların alınması için yapılacak toplu sözleşmelere esas olmak üzere, Kamu İşveren Kuruluna görüş bildirmek ve toplu görüşmelerle belirlenen mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek amacıyla Yüksek İdarî Kurul oluşturulur.

Yüksek İdarî Kurul, Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, aşağıda belirtilen kamu işveren temsilcileri ile bu temsilcilerin sayısı kadar olmak üzere, toplu görüşme yapmaya yetkili kamu görevlileri sendikaları konfederasyonu ve bu konfederasyona üye sendika temsilcilerinden oluşur. Temsilciliklerin üçte biri yetkili kamu görevlileri konfederasyonuna, üçte ikisi bu konfederasyona üye sendikalara, üye sayıları da dikkate alınmak suretiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenerek, Resmî Gazetede yayımlanacak esaslar çerçevesinde dağıtılır.

Bu Kurulda yer alacak kamu işveren temsilcileri şunlardır:

a) Bakanlıklar ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarının müsteşarları,

b) Devlet Personel Başkanı,

c) Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanı,

d) İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürü,

e) Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürü,

f) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürü.

Kurul, zorunlu durumlar dışında, yılda en az bir kez toplanır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sendika ve konfederasyonların üye sayıları, dağılımları ve bunlara ilişkin diğer bilgileri içeren raporu Kurula sunar.

Metin Bostancıoğlu (Sinop) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, önergede, "Yüksek İdarî Kurul" başlığı yazılmamış, sadece, madde 22 yazılmış, bu başlığın kalması gerekiyor. Önergeyi olumlu görmekle beraber, çoğunluğumuz olmadığı için Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hangi başlık Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Yüksek İdarî Kurul.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın Hükümet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeyi, Komisyonun belirttiği biçimde; yani, Yüksek İdarî Kurul başlığı altında düzenleme anlayışı içinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

23 üncü maddeyi okutuyorum:

Kurum İdarî Kurulları

MADDE 23. – Kurum düzeyinde kamu görevlilerinin çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş bildirmek üzere, eşit sayıda kamu işveren vekili ile en çok üyeye sahip sendikaca, üyeleri arasından belirlenen temsilcilerin katıldığı kurum idarî kurulları oluşturulur.Bu kurullar yılda iki kez toplanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde grupları adına söz talabi var mı efendim?

ÖNDER SAV (Ankara) – CHP Grubu adına, Sayın Mahmut Işık konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Mahmut Işık, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce, hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Kul'un yapmış olduğu konuşmaya bir iki noktada cevap verdikten sonra konuşmamı sürdüreceğim. Sayın Kul "1946 yılından bu yana, Cumhuriyet Halk Partisinin bu Meclise getirdiği bir teklifi ya da bir önergeyi ya da olumlu bir şeyi söyler misiniz lütfen" dedi. Tabiî, biraz haddini aşan bir şey söyledi; özellikle bu konuda.

1991 yılında SHP-DYP Hükümeti kurulduğu zaman, biliyorsunuz, sendika kurma, yarım yamalak serbestti. SHP'li belediyelerde sendika kurma hakkı vardı -hak değil de, bu hak kendiliğinden kullanılıyordu- ama, diğer devlet dairelerinde bu hak, maalesef kullanılamıyordu. O tarihte, Sayın İnönü'nün imzasıyla kamu kurum ve kuruluşlarına bir genelge gönderilmek suretiyle, memurların her türlü sendikayı ILO sözleşmeleri gereği kurabileceği ve buna kolaylık sağlanması genelge altına alınmıştı. Sonradan -ben de o tarihlerde kamu görevlisiydim- bu genelgeyi gerekçe göstermek suretiyle, o zaman Danıştaya davalar açıldı ve açılan o davalar sonucunda da, bizler, sendika kurma hakkını, ILO sözleşmelerinden ve Başbakanlığın o genelgesinden dolayı elde etmiştik. Benim bakanlığımdaki Sanayi-Sen Sendikası da, bu yöntemle kurulmuştu. O nedenle, haksızlık ettiklerini, burada, bir örnekle bile olsa arz etmek istiyorum.

Diğer yönden, Sayın Kul'un, bu sendika yasa tasarısında, tabiî sendikacı olarak dersine çok iyi çalıştığını biliyorum. Ben sendikacı değilim; fakat, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız çalışmalar sonucunda, sendikacı milletvekili arkadaşlarımızın bu işi çok daha iyi götüreceğini bildiğimiz için, ben, yasa tasarısının grev ve toplusözleşme yönüne değil de, sosyal içerik yönüne bakmak istiyorum.

Sayın Kul'un, şunları burada mutlaka dile getirmesini isterdim: 1965 yılında kurulan memur sendikalarında, ihtiyar evleri, kooperatifler kurmak, sosyal tesisler kurmak, bakanlık sandıklarını onların çalıştırması, yemekhaneleri bile onların çalıştırması, 33 yıl önce sağlanmıştı; ama, bugünkü yasa tasarısına bakıyoruz, bırakınız, toplusözleşmede grev hakkını, hiçbir sosyal içeriğinin olmadığını görüyoruz. Bugün, bakanlıklarda milyarlık vakıflar oluşmuştur, trilyonluk vakıflar oluşmuştur. Bu vakıflar sendikalara verilmek suretiyle, sendika üyelerinin sosyal yapıları biraz daha iyileştirilemez miydi. Adalet Vakfı, bugün, trilyonlarla uğraşan bir vakıf; bu vakfın çalışanı, bu vakfın mekânı, o Bakanlıkta çalışan memur arkadaşlarımızın gayretleriyle, zahmetleriyle, özverileriyle oluşmuştur. O vakıflardan, kurucularından, bu arkadaşlarımıza hisse ya da yöneticilik verilemez miydi.

Diğer taraftan, her bakanlığın yemekhanesi, sosyal tesisi, kampları var; 33 yıl önce kurulan sendikada ya da yasasında bu hükümler varken, bugünkü sendikalara bu sosyal içerikler getirilemez miydi; elbette getirilirdi. Ben, grev ve toplusözleşmeden ziyade, yasa tasarısının sosyal yönden de, maalesef, bugünün koşullarına uymadığına, bugünkü çağdaş memurun çağdaş ölçülerine katkıda bulunmayacağına inanıyorum; bunu da, her fırsatta söylemek gerekir.

Yine, 1965 yılında çıkarılmış bulunan yasa, hem federasyon hem konfederasyon örgütlenmesini hükme bağlamış; ama, bu yasa tasarısında, biz, sadece, federasyonları görüyoruz. Konfederasyon kurma yetkisi verilemez miydi; elbette verilirdi.

Yine, 1965 yılındaki yasanın yasaklar maddesi, 7 nci madde, yasakları genel müdüre kadar getiriyor; ama, bu tasarı daire başkan yardımcılarına kadar getiriyor. Bu tasarının yasaklamalarıyla, katılım, örgütlenme azaltılmış olmuyor mu?

Bundan önce görüştüğümüz bir maddede, şöyle bir hesap ettim, -eğer tek tek sayacak olursanız- kamudan 25-26 kişi bu kurula katılıyor. Soruyorum: Oraya, en fazla üç ya da beş tane sendika temsilcisi katılmış olacak. Başbakanlık Müsteşarının, kendi bakanlığının müsteşarının yanında, o memur hakkını nasıl savunacak Sayın Kul; bunu niye söylemiyorsunuz? Bir müsteşar, bırakınız bir müsteşarı, daire başkanı, 657 sayılı Devlet Memurları Yasasına göre, memurun sicil amiridir; bu memur, Başbakanlık Müsteşarının ve kendi müsteşarının, kendi genel müdürünün karşısında haklarını savunabilir mi, bu mümkün mü; elbette savunamayacak. O nedenle, hem kalabalıklığı yönünden hem de amir-memur ilişkisi yönünden bu kurulun da çalışacağına inanmıyorum.

Biz, bu kurulları, tüketicinin korunması hakkındaki yasada oluşturduk; reklam kurullarından tutun yasak kurullarına varana kadar, 30 kişilik, 40 kişilik kurullar -Sanayi Bakanı burada yok- hiçbiri çalışmıyor bu kurulların; bu çalışmayan kurulu buraya niye koyduk; o nedenle, tasarının sosyal içerik yönüne de -gerçi kendileri de öyle buyurdular, ben de sosyal yönüne katılmıyorum dediler- bakmak gerekirdi.

Yine, değerli arkadaşlarım, tasarının bütün maddelerini tetkik ettim, şöyle bir baktım; ama, gördüğüm kadarıyla, bu sendikalar, kendilerine mülkiyet edinmek için, mutlaka, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından izin alacaklar. 507 sayılı Yasada, esnaf ve sanatkârlar odaları nedeniyle biz bu handikabı yaşadık; tüzüklerine koyalım dedik; ama, maalesef, tüzükler onu aşmadı; şimdi de tüzüklere koyacaksınız; ama, Bakanlığın izni mutlaka gerekiyor, onu almak zorundalar. Ben, şahsen, yasa tasarısının, özellikle, sendikal haktan -toplusözleşme ve grev hakkından- daha önemlisi, otuzüç yıl önce yapılan yasaya, bugün cevap veremediği kanaatindeyim. Bizim bundan önce hazırladığımız yasa teklifini, her fırsatta karşımıza dayatıyorsunuz. Ben, teklifin hazırlandığı tarihte, Anayasanın bu düzeye getirileceğini tahmin etmiyordum; ama, maalesef, bizim hazırladığımız yasa teklifiyle ilgili eksiklikler, size, bu yasa tasarısını eksik olarak hazırlayıp getirme hakkını da vermez; bunu da bilmeniz gerekir.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Nezir Aydın; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA NEZİR AYDIN (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madde, görüşülmeye başlanırken okunmuştu. Ben, burada, sözlerimin başında, sizlere, gerekçeyi kısaca okumak istiyorum. "Her kurumda sendika ile kurum yöneticileri arasında malî ve sosyal haklar, çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş bildirmek ve mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek ve gerekli iletişimi sağlamak üzere eşit sayıda kamu işveren vekili ile en çok üyeye sahip sendikaca belirlenen temsilcilerin katıldığı Kurum Yönetsel Kurulları kurulması benimsenmiş, bu kurulun yılda iki kez toplanması öngörülmüştür."

Şimdi, Hükümetin teklif ettiği metnin 23 üncü maddesinde de buna benzer sözler var; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda, nedense "malî ve sosyal haklar, çalışma koşulları, kamu görevlilerine eşit uygulanma mutabakat metinlerinin uygulanmasını izleme" vesaire kaldırılmış, sadece ve sadece "görüş bildirme" bırakılmış; yani, 23 üncü maddeyle, görüş bildirme önplana çıkmış oluyor.

Kamu çalışanlarımızın görüş bildirmesinde bir sıkıntı yok; muhatap bulmada, görüşlerini kabul ettirmede sıkıntısı var. Görüşlerini zaten bildiriyorlar. Şu anda yüzde 100'lere varmış bir enflasyon karşısında, buna karşılık ilk altı ayda zam yüzde 30, eh; ikinci altı ayda da yüzde 30, toplam yüzde 60 zam. Yüzde 40, sadece bir senedeki ezilme payı. Bunu bar bar bağırıyorlar, anlatıyorlar, görüşlerini bildiriyorlar; ancak muhatap yok. Görüş bildirme sıkıntısı yok... 23 üncü maddenin getirdiği, sadece görüş bildirmek.

Bundan anlaşılan şu: Sendika kurulacak; ama, toplusözleşme yapılamayacak, grev hakkı olmayacak, sadece görüş bildirecek. Zaten, bu sendikalar, şu anda mevcut, görüşlerini bildiriyorlar; yerleri var, isimleri var, üyeleri var... Siz ne yapıyorsunuz; 23 üncü maddeyle, sadece, görüş bildirmeyi yasal hale getiriyorsunuz.

Burada birçok konuşmacı da dile getirdi -defalarca daha söylenilse, zannediyorum haklıdırlar- 55 inci Hükümet, daha önce yaptığı gibi, tamamen bir dayatma yasa tasarısı getirmiş. Hükümet yetkilileri, özellikle ANAP kanadındaki arkadaşlar bu kürsüye çıkıp çıkıp şu cümleyi kullanıyorlar: "Kanun, mantığı içinde tutarlıdır." Acaba, hangi mantık içerisinde tutarlıdır? Bu mantık, olsa olsa, dayatma mantığıdır. Evet, bu kanun tasarısı, dayatma mantığı içerisinde tutarlı.

Meclisimiz, bu kanunu çıkarmak için günlerdir gece-gündüz mesai yapıyor. Daha çok çalışmak zorundayız. Daha çok çalışarak, milletimizin refah ve mutluluğunu artırmak, onların arzu ettiği kanunları çıkarmak zorundayız; ancak, bu tasarıda bunu görmek mümkün değil. Milyonlarca insan, daha önce örneğini gördüğümüz bir başka yasa gibi, bu yasaya karşı olan demokratik tepkilerini gösteriyorlar; ama, antidemokratik engellerle karşılaşıyorlar. Demokratik tepkisini dile getiren kamu çalışanlarımız; yani, devlet memurlarımız, diğer devlet memurları tarafından dövülebiliyor. Bu tasarıya, belki, kamu kesiminde, ses çıkarmayan çalışanlar mevcut. Onlar da, âdeta, ölümden korkup, hastalığa razı oldukları için ses çıkarmıyorlar; yoksa, tasarının bu halinden çok memnun oldukları için değil.

Dayatmacı düşüncenize demokratik tepki gösterenlere, binlerce insana, 55 inci dayatmacı Hükümetin Başbakanı, yarasa gözüyle baktığını ifade etmişti. Biz, merak ediyoruz; bu tasarıya karşı çıkanlara, acaba hangi gözle bakıyorlar? Şimdi, bunun arkasından, sırada, vergi dayatması geliyor, esnafa da onunla dayatacaksınız.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Abuk sabuk konuşmaya başladın yine!.. Daha güzel konuş...

NEZİR AYDIN (Devamla) – Millet dinliyor beni, abuk sabuk konuşup konuşmadığıma millet karar verecek, siz değil; siz dayatmanıza devam edin.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Madde üzerinde konuş.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Vergi yasa tasarısıyla dayatacaksınız, arkasından irtica yasa tasarısıyla dayatacaksınız... (ANAP sıralarından gürültüler)

NABİ POYRAZ (Ordu) – Ne ilgisi var!..

EYYÜP CENAP GÜLPINAR (Şanlıurfa) – Şov yapma, şov!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.

Buyurun Sayın Aydın.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Basından öğrendiğimize göre, şimdi önümüze irticacı memurları tasfiye yasa tasarısını getireceksiniz. Merak ediyorum, acaba hangi memur irticacı, bunu nasıl tespit edeceksiniz? Kilosuna göre mi ölçü koyacaksınız; boyuna göre mi ölçü koyacaksınız; saçına başına göre mi ölçü koyacaksınız; yoksa, hanımının kapalı oluşuna göre mi ölçü koyacaksınız; cuma namazı gidişine göre mi ölçü koyacaksınız?

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Beynine göre.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Hangisini yapacaksınız, hep birlikte göreceğiz.

Zaten, bakınız, siz, İktidar mensubu milletvekili arkadaşlarım, halkın arasına çıkmıyorsunuz, hele şöyle kahvehanelere, köylere, işçinin, çiftçinin ve memurun yanına bir gidin; biz, sizi anlattığımız zaman "sayın milletvekilim, bunların zaten ismi üzerinde; Anasol–D. Oradaki (D) dayatmadır. Anavatanla DSP birleşmişler dayatıyorlar, dayatmaya devam etsinler" diyor.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yahu, bu ne konuşuyor?!

BAŞKAN – Sayın Aydın, biraz da maddeye gelelim lütfen.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Sayın Başkan, benden önceki konuşmacıların hiçbiri madde üzerinde konuşmadı; ama, ben, size saygımdan dolayı ikazınızı kabul ediyor, maddeye dönüyorum...

BAŞKAN – Belli bir toleranstan sonra herkesi uyardım Sayın Aydın.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Maddeye dönüyorum Sayın Başkan.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Faziletli konuş, faziletli...

NEZİR AYDIN (Devamla) – Arkadaşlar, özellikle bu maddeyle bağlantılı olarak, az önce değerli arkadaşım Cafer Güneş de bahsetti, Başbakan Yardımcımız Sayın Ecevit, aynen bu şekilde getirilecek bir yasanın memurla alay etme olduğunu 1995 yılında söylemişti. (ANAP sıralarından "Dün dündür, bugün bugündür." sesi) Ha, "Dün dündür, bugün bugündür" doğru; ona, çok aşina oldunuz...

Şimdi, Sayın Ecevit'in imzaladığı bu tasarı, acaba kendisiyle çelişmekte midir değil midir, bunu merak ediyorum. Burada, uluslararası ilkeler gözardı edilmiş midir edilmemiş midir? Bu tasarıyla, kamu görevlileriyle alay edilmekte midir edilmemekte midir?

AHMET ALKAN (Konya) – Maddeye bağlı konuş.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Maddeye bağlı konuşuyorum.

Kanaatimiz odur ki, 23 üncü maddede, sadece görüş bildirmek değil; "toplusözleşme uygulanmasını izlemek üzere, eşit sayıda kamu işveren vekili ile ilgili işkolu sendikalarından ilk üç sırada yer alan sendikaların oransal ağırlıklarına göre belirlenen temsilcilerin katıldığı kurum yönetsel kurulu oluşturulur" şeklinde olsaydı, bu madde, tasarı olarak değil; belki, sadece madde olarak görevini yapardı. Kurum içerisinde böyle bir kurulun çalışması, çalışanların sorunlarının daha net anlaşılmasını sağlayabilirdi.

Muhterem arkadaşlarım devamlı itiraz ediyorlar; ama, bakınız, elimde şu faks var, üzerinde çekiliş saati de var: Bu faks, bugün, akşamüzeri Sakarya İlinin Karasu İlçesinden geldi. Kimden; memur arkadaşlarımızdan geldi. Diyorlar ki " biz, aşağıda imzası olanlar, bu yasanın bu şekilde çıkmasını istemiyoruz. Lütfen, bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki vekillerimiz geri çeksinler ve istenildiği gibi çıkarsınlar" İşte, bugün, akşam üzeri gelen faks...

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler grevli, toplusözleşmeli sendika kurmayı gerektiriyor. Burada şunu ifade etmek istiyorum, zamanım daralıyor: "isyan etmeyen memurun insanlığından şüphe ederim" diyordunuz. Şimdi, alelacele bir tasarı getirdiniz ve geçirmeye çalışıyorsunuz; kamu çalışanları, insanlığını hatırlayıp isyan etmiyorlar; ama, demokratik tepkilerini dile getiriyorlar işte bu fakslarla. Lütfen, bize göstermiyorsanız, o insanlara saygı gösteriniz.

Burada defalarca ifade edildi, Meclisimiz gece gündüz çalışıp, Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasını çıkarıyor. Geliniz, en iyisini yapalım; Anayasada engel mi var, değiştirelim; Personel Kanununda düzeltme mi yapılması gerekiyor, düzeltelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen, toparlayalım.

NEZİR AYDIN (Devamla) – Tasarıyı, sadece görüş bildiren dernek konumundan kurtaralım, toplusözleşmeli, grevli ve olması gereken şekilde çıkaralım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bahadır; buyurun.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesi üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, maddelerini tartıştığımız bu tasarının birçok eksik yönleri vardır; öyle ki, birkısım memuru anayasal haklardan mahrum etmektedir. Biz, DYP olarak, bu hakların, Anayasa gereği, sahiplerine geri verilmesinden yanayız ve birtakım kısıtlamaların kaldırılması için de önerge vermiştik; ancak, İktidar tarafından, bu önergemiz kabul görmemiştir.

Önceden örgütlenmiş ve şu anda çalışmalarını fiilen sürdüren, kanunî düzenlemesi olmayan mevcut sendikaların, Meclisimiz tarafından çıkaracağımız kanunlarla yasal haklarına kavuşmalarını istiyoruz. Gecikmiş olan bu hakların, kısıtlı da olsa, bir an önce verilmesinden yanayız. Biz, arzu ediyoruz ki, Türk memuruna verilecek bu haklar, devletimizin, sosyal, kültürel, ekonomik açıdan daha da ileri gitmesini sağlayacak, ülkemizde görülen ve hepimizin de şikâyet ettiği birtakım suiistimallerin kalkmasını sağlayacaktır.

657 sayılı Yasayla konuşma yasağı getirilen memurlarımız, sendikaları sayesinde, konuşacak, görüşlerini bildirecek, birtakım yanlış uygulamaların önlenmesine vesile olacak, ülkenin kalkınmasına, insanların huzur içerisinde yaşamasına katkı sağlayacaktır. Devletin kanunlarının, yönetmeliklerinin uygulayıcısı olan memurlar, çalışma barışı içerisinde yaptıkları işten haz duyarak, verimi artıracaklardır. Ülkemizin en ücra köşesinde görev yapan memur, oradaki aksaklığı sendikası vasıtasıyla yöneticisine bildirecek ve böylece, özgürlüğüne de kavuşmuş olacaktır. Bu özgürlük, Türk Milletine, 1920'de "Egemenlik kayıtsız şartsız milletin" denilerek verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Hükümetin teklif ettiği metin ile Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen metnin 22 nci maddesinde, Yüksek İdarî Kurul, 23 üncü maddesinde de Kurum İdarî Kurulları kurulması öngörülmektedir. Aynı şekilde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda kurulmuş iki kurul vardır. 657 sayılı Kanunun 226 ncı maddesinde "Danışma kurulları" başlığı altında "Kamu personelinin yönetimi ile ilgili konularda görüşünden yararlanılmak üzere Danışma Kurulları kurulur.

Bu kurullar:

A) Yüksek Danışma Kurulu,

B) Kurum Danışma Kurulu,

Olmak üzere iki tiptir.

Yüksek Danışma Kurulu, kamu personeli yönetimi ile ilgili genel konularda istişarî mütalâa vermek üzere merkezî bir teşekkül olarak kurulur.

Kurum Danışma Kurulu, kurum personeli yönetimiyle ilgili konularda istişarî mütalâa vermek üzere her kurumda kurulur.

Bu kurullar eşit sayıda idare temsilcileri ile personel temsilcilerinden meydana gelir" denilmektedir.

Şimdi, 227 nci maddeye bakıyoruz; aşağı yukarı, tasarıda sayılan temsilcilerle aynı. 227 nci maddede şöyle deniliyor:

"Kamu personeli yönetimi ile ilgili konularda istişarî mütalâa vermek üzere kurulacak Yüksek Danışma Kurulunun idare temsilcileri şunlardır.

a) Bakanlar Kurulunca görevlendirilecek üç Bakanlık Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı, iki Katma Bütçeli Kurum Genel Müdürü, iki Kamu İktisadî Teşebbüsü Genel Müdürü, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürü, İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürü, Türkiye ve Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Genel Müdürü, T.C Emekli Sandığı Genel Müdürü,

b) Devlet Personel Başkanı ve Heyet Üyeleri,

c) Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığınca görevlendirilecek iki öğretim üyesi (Profesör veya Doçent),

d) Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlıklarınca, kendi kuruluşları içinden görevlendirilecek birer temsilci.

Bu kurulun personel temsilcilerinin seçimi, meslek kuruluşlarının üye adetleri oranında, bu kuruluşların yetkili organlarınca ve 231 inci maddede yazılı yönetmelikte belirtilecek usul ve şekiller dairesinde seçilir.

Bu kurul, Devlet Personel Başkanlığının bağlı bulunduğu Bakanın, yokluğunda Devlet Personel Başkanının başkanlığında ve Bakanın uygun göreceği zamanlarda toplanır."

231 inci maddede, bu danışma kurullarıyla ilgili yönetmelik çıkarılacağından bahsedilmektedir; ancak, bu yönetmelik, maalesef, bugüne kadar çıkarılmamıştır.

Görüleceği gibi, burada sayılan kurul, aynen, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, biz, başından beri söylüyoruz. Biz, tenkitlerimizi yaparken, bu kanun tasarısını engellemek için yapmıyoruz; önergelerimizi verirken, bu tasarıyı engellemek için vermiyoruz. Mademki, bir kanun çıkarıyoruz, bu mükemmel bir şey olsun istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 227 nci maddesinde bu kurullar var, kimlerden oluşacağı belli. Bu itibarla, çıkarılacak Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre kurulan danışma kurullarıyla aynı fonksiyonu icra edecek yeni kurullar oluşturulmasına gerek bulunmamaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bahadır.

Gruplar adına başka söz talebi var mı? Yok.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Şahısları adına konuşmalara geçmeden önce, Sayın Çakıroğlu, yerinizden kısa bir sözünüzün -açıklama değil- olduğunu söylüyorsunuz.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Tam anlatamadım maksadımı.

BAŞKAN – İçtüzük, bana, pek kısa olması halinde böyle bir imkân veriyor; lütfen, pek kısa olarak...

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Başbakanlığın, sendikal faaliyetlerin önünün kesilmemesi konusunda mülkî amirlere gönderdiği genelge var. Ne var ki, bu uygulamada, Ankara'ya, kamu çalışanlarının sendikal haklarını düzenleyen yasa tasarısının görüşülmesi sırasında, Anadolu'nun çeşitli kesimlerinden Eğitim-Sen üyeleri gelmiştir. Bunlar hakkında "vilayetten izin almadan Ankara'ya gidildi" diye disiplin soruşturmaları açılmıştır ve kimi müfettişlerce, maaş kesimi cezası verilmiştir; kimi müfettişlerce de, sendikal hak nedeniyle ve Başbakanlık genelgesi, Yargıtay içtihatları, Danıştay kararları gereğince ceza verilmeme noktasında rapor tanzim edilmiştir. Acı olan tarafı, ceza verilmemesi noktasında rapor tanzim eden ilköğretim müfettişleri de, şu anda Bakanlıkça soruşturmaya tabi tutulmuş ve Bakanlık müfettişlerince de soruşturmalar yürütülmektedir. Bu haksız uygulamanın önlenmesi gerekmektedir. Sendikal faaliyetlerin önünün kesilmesi noktasında müdahale yönünden bunun yapılması, son derece sakıncalıdır.

Saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın bakanlar, Başbakanın genelgesi doğrultusunda, herhalde takibe alırlar konuyu efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Bir arkadaşımıza gündemdışı konuşma fırsatını verdiniz ve Bakanlığımı ilgilendiren bir konuda söz verdiniz...

BAŞKAN – Hayır efendim, gündemdışı değil; bakın, İçtüzüğün 60 ıncı maddesinin dördüncü fıkrası, yerinden -vurguladığım gibi- pek kısa sözü olan bir arkadaşa konuşma imkânı tanıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Yalnız, o verdiğiniz imkânla, şu anda kamuoyuna bir mesaj verildi ve yanlış bir mesaj verildi.

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir açıklamanız varsa, alırım elbette.

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Söylediğim yalansa, onu tekzip etsin.

BAŞKAN – Sayın Çakıroğlu, lütfen... Siz konuştunuz, Sayın Bakan "Bu konuya açıklık getireceğim" diyor. Amacınız da, herhalde, Sayın Bakandan böyle bir açıklamayı almak. Niçin ona müdahale ediyorsunuz?

ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) – Hayır, etmiyorum efendim.

BAŞKAN – Evet.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi, şu anda kamu çalışanlarının sendikal haklarını düzenleyen yasa tasarısı üzerinde çalışmaktadır. Şu anda Türkiye Cumhuriyetinde bu alanı düzenleyen bir yasa yoktur; madde bir.

İkincisi, bir kamu görevlisinin, meri mevzuat çerçevesinde, bulunduğu ilden yetkili amirden izin almaksızın ayrılması, 657 sayılı Kanunumuza ve diğer mevzuatımıza göre disiplin kovuşturmasına konudur. Eğer,Yüce Meclisten çıkan kanunlarımız, şu halde uygulanacak; bu halde uygulanmayacak şeklinde keyfî tasarruflara konu olursa, bu devlet, hukuk devleti olmaz; bir anarşi devleti olur. Herhalde, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak, bu Meclisten çıkan kanunlara, bakanların olduğu kadar memurların da saygılı olma yükümlülüğü olduğunu kabul etmeliyiz.

Arz ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun efendim.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Mahmut Işık'ın, yine, herhalde sabredemeyerek şahsıma yaptığı sataşmayı cevaplandırmak isterim.

Öncelikle şunu belirteyim ki, geçen gün, burada, bir siyasî partimizin sözcüsü, Anavatan Partisinin ve Hükümeti oluşturan kanatların, Cumhuriyet Halk Partisini dikkate almadığı, onu hafife aldığı şeklinde bir ajitasyon yaptı. Hükümet olsun, Anavatan Partisi olsun, Hükümeti oluşturan diğer partiler olsun, hiçbir siyasî partiyi hafife almak gibi bir tutum içerisinde olamazlar. Ben de burada şahsî görüşlerimi anlatırken, izah ederken, Cumhuriyet Halk Partisini hedef almış değilim. Sadece, bana sataşma yapan arkadaşlarımı aydınlatmak için, mensubu oldukları kuruluşla birlikte neler yapıldığını izah etmek için gayret gösteriyorum. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin mümtaz bir parti olduğunu, bu Parlamentodaki bütün partiler gibi görüşlerine saygı duyduğumuzu, hafife almak gibi bir durumda olmadığımızı da açıkça ifade ederim.

Sayın Mahmut Işık, haddimi aşan şeyler söylediğimi ifade etti. Ben, 1991 yılından beri bu Meclisin üyesiyim. Malûmatfüruş bir adam da değilim. Bu Mecliste çok şeyler öğrendim. En fazla öğrendiğim şey de, haddimi bilmektir ve bu kürsüye çıkarken hazırlanmadan çıkmamaktır. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri)

Şunu ifade edeyim ki, ILO sözleşmelerinin gereği, mümtaz devlet adamı Sayın İnönü'nün yayımladığı bir genelgeden bahsettiler; ancak, herhangi bir genelgeyle sendika falan kurulmaz. Sendika kurulması için bu konuda bir yasa olması lazım; bu yasaya uygun hareket edilmesi lazım.

Bakınız, hepimizi bağlayıcı, hukuk literatürüne geçmiş kararlar var. Bunların hepsini okumayacağım; ama, en önemlilerinden biri olan, Sayıştayın 23.6.1994 tarihli 4808/1 sayılı kararında "bu sendikaların yaptığı, bağıtladığı, imzaladığı sözleşmeler, toplusözleşme mahiyetinde değildir, kabul edilemez; bunları yapanlardan tahsil edilir" deniliyor.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı... Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararları, kaziyye-i muhkemedir, herkesi bağlar; Sayın İnönü'yü de bağlar, onun genelgesini de bağlar.

Bakınız, ne diyor Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı : "Dernek, sendika ve siyasî parti kurma hakkının Anayasada öngörülmüş bulunması, bunların tüzelkişilik kazanması için yeterli olmayıp, yasal bir düzenlemeye dayandırılması zorunludur. Aksi halde, tüzelkişilikten söz edilemez. Bu düşünce, Anayasadaki demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı değildir; çünkü, hukuk düzeni, bunu zorunlu kılmaktadır. Bu sendikanın tüzelkişiliğinin kabul edilmemesi gerekir."

151 sayılı ILO Sözleşmesi, Anayasanın 90 ıncı maddesine göre, acaba, bir içhukuk kuralı mıdır; hayır, sadece, buna uygun içhukuk düzenlemesini gerektiren bir kuraldır. Kaldı ki, en büyük hata da 151 sayılı Sözleşmenin, Yüce Meclise getirilip tasdik ettirilmesidir; çünkü, 151 sayılı Sözleşme, maalesef, 87 sayılı Sözleşmeyi bir tarafa itmiştir ve kamu çalışanlarını, işte bugünkü cenderenin içine sokacak hükümler taşıyan bir sözleşmedir; bunun getirilip onaylattırılması, en büyük hata olmuştur. 151 sayılı Sözleşmede, sendikadan dahi bahsedilmiyor "kamu görevlileri örgütleri" deniyor "sendika" kelimesini bile kullanmamış.

151 sayılı Sözleşmenin örgütlenme özgürlüğüyle ilgili 4'ten 7'ye kadar olan hükümleri, önümüzdeki kanun tasarısında aynen var; 7'deki hükümleri, toplugörüşme, aynen var; 8'deki hükümleri, uzlaştırma, tahkim, aynen var. Bakınız, üçüncü bölümde, madde 4'teki 1, 2 var; madde 5'teki 1, 2, 3 var; madde 6'daki 1, 2, 3 var. Yani, 151 sayılı Sözleşmede hangi hükümler varsa, önümüzdeki kanun tasarısında da bunlar var. O zaman, 151 sayılı Sözleşmeyi Meclise getirip tasdik ettirenlerde bir kusur aramak lazım. Niye, bu alanı, bu dar cenderenin içine soktunuz, 87 sayılı Sözleşme tasdik edilmişken?.. Şimdi, onun için, herkesin, bu kürsüye çıkarken, benim gibi -"dersine iyi çalışmış" diyor- dersine iyi çalışıp gelmesi lazım. 624 sayılı Kanun otuzüç yıl önce çıkmış; bunlara bazı hükümler getirilmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kul, lütfen toparlayalım.

EMİN KUL (Devamla) – Getirilen hükümler bu tasarının içinde var. 20 nci maddenin (g) fıkrasına bakın, burada bahsettiğiniz, iddia ettiğiniz kooperatifler, sandıklar vesair tesisler kurulmasını hemen göreceksiniz. Bunlar derde deva değil. "Konfederasyon kurulması önlenmiş" diyor; yanlış. Bu kanun tasarısı, 6 ncı maddeden başlayarak, muhtelif maddelerinde, konfederasyonun kurulmasından, çalışmasından, yöneticilerinden bahsediyor.

Bundan sonraki söz haklarımda, yapılan sataşmalara cevap vermekten sarfınazar edeceğim. Yapılan sataşmaların biraz daha düzeyli olmasını temenni ediyor; saygılarımı arz ediyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Şahsı adına, Sayın Bekir Yurdagül, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası Tasarısının, kurum idarî kurullarını düzenleyen maddesi üzerinde kişisel düşüncelerimi açıklamak için söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu madde, kurum düzeyinde kamu görevlilerinin çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş bildirmek üzere, eşit sayıda kamu işveren vekili ile en çok üyeye sahip sendikaca, üyeleri arasından belirlenen temsilcilerin katıldığı kurum idarî kurulları oluşturulmasına yönelik bir düzenleme ve bu kurulun yılda iki kez toplanması öngörülüyor.

Madde gerekçesinde "Her kurumda sendika ile kurum yöneticileri arasında malî ve sosyal haklar, çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş bildirmek ve mutabakat metinlerinin uygulanmasını izlemek ve gerekli iletişimi sağlamak üzere eşit sayıda kamu işveren vekili ile en çok üyeye sahip sendikaca belirlenen temsilcilerin katıldığı Kurum Yönetsel Kurulları kurulması benimsenmiştir" denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, kurum idarî kurulları, az önce tartıştığımız yüksek idarî kurulun, işyerine özgü, kuruma özgü; daha, altyapıda örgütlenmiş bir biçimi; ancak, pratikte, bu kurulların, aynı yüksek yönetsel kurulda olduğu gibi, hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Yılda iki kez, sendikacılarla o birimdeki yöneticiler bir araya gelerek çay kahve içip sohbet edecekler. Bunun dışında, çalışanların sorunlarını, yılda iki kez toplanacak bu idarî kurulun çözmesi ve bu konuda sorunları ortadan kaldırması mümkün değil. O anlamda, bu 23 üncü maddeyle getirilen idarî kurullar da, bir anlamda, işlevi olmayan ve sadece kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm düzenlemeler diye düşünüyorum.

Burada, az önce, 151 sayılı ILO Sözleşmesinden bahsedildi; benim elimde tüm ILO sözleşmeleri var. Bu, kamu hizmetinde örgütlenme hakkının korunmasına ve istihdam koşullarının belirlenmesi yöntemlerine ilişkin bir sözleşme; bu sözleşme, yedek bir sözleşme. Ancak, 151 sayılı Sözleşmede yer alan hükümler, ne yazık ki, bu tasarıda yok.

Şimdi, sizlere okuyorum; 1 inci maddenin ikinci bendi: "Üst düzey görevlilere veya çok gizli nitelikte görevleri ifa edenlere hangi ölçüde uygulanacağı ulusal yasalarda belirlenir."

Üçüncü bendi: "Bu sözleşmede öngörülen güvencelerin silahlı kuvvetlere ve polise ne ölçüde uygulanacağı ulusal yasalarda belirlenir. "

Yani, kamu çalışanlarının örgütlenmelerine yönelik, bu iki kavram dışında, bir sınırlama getirmiyor. Ancak, bu tasarıya baktığımızda, bunun dışında çok daha fazla sınırlama getiriliyor.

Yine, 151 sayılı Sözleşmenin 6 ncı maddesinde deniliyor ki: "Kamu görevlilerinin örgütlerinin temsilcilerine, çalışma saatleri içinde veya dışında görevlerini çabuk ve etkin bir biçimde yerine getirmelerine olanak verecek şekilde kolaylıklar sağlanır." Az önce kabul edilen sendika üyelerinin güvencesiyle ilgili 18 inci maddeye baktığımızda, ne yazık ki, 151 sayılı Sözleşmenin 6 ncı maddesinde belirtilen hükümler ve bu konudaki çalışma yapma serbestisi 18 inci maddede getirilmemiş. Tekrar okuyorum, burada deniliyor ki "Kamu görevlilerinin örgütlerinin temsilcilerine çalışma saatleri içinde veya dışında görevlerini çabuk ve etkin bir biçimde yerine getirmelerine olanak verecek şekilde..." Biz ne demişiz; biz "kamu görevlileri iş saatleri dışında veya işverenin izniyle, iş saatleri içinde" demişiz. 151 sayılı Sözleşmenin, ne yazık ki, bu serbestisi 18 inci maddeye alınmamış, özellikle, kapsamla ilgili, yasaklarla ilgili subaylar, asker kişiler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, toparlıyorsunuz.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – 151 sayılı Sözleşmede sadece asker kişiler ile polislerin durumunun ulusal mevzuatla belirlenebileceği söylenmiş; bunun dışında, gizli görevler dışında bir sınırlama getirilmemiş. Ancak, bizim 15 inci maddeye baktığımızda, çok daha büyük sınırlamalarla karşılaşıyoruz. O nedenle, üzülerek söylüyorum ki, 151 sayılı ILO Sözleşmesinin maddelerini bu tasarıda göremiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Madde üzerinde iki önerge vardır; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 23 üncü maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Bekir Kumbul Bekir Yurdagül

Ankara Antalya Kocaeli

Cevdet Selvi Yusuf Öztop

İstanbul Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.

Madde 23. – Kurum düzeyinde kamu görevlilerinin malî ve sosyal hakları, çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş bildirmek, toplugörüşme uygulamalarını izlemek üzere, eşit sayıda kamu işveren vekili ile ilgili iş kolu sendikalarından ilk üç sırada yer alan sendikaların oransal ağırlıklarına göre belirlenen temsilcilerinin katıldığı kurum yönetsel kurulu oluşturulur. Bu kurullar yılda iki kez toplanır.

Muhammet Polat Naci Terzi Cafer Güneş

Aydın Erzincan Kırşehir

Ahmet Çelik Ömer Özyılmaz Osman Hazer

Adıyaman Erzurum Afyon

Memduh Büyükkılıç Celal Esin Aslan Polat

Kayseri Ağrı Erzurum

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeleri aykırılık derecesine göre okutup, oylarınıza sunacağım.

Şimdi, tekrar, aykırı önergeyi okutuyorum:

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve arkadaşlarının önergesi:

Kanun tasarısının 23 üncü maddesinin, tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ateş, siz mi konuşacaksınız?

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Önergemiz net, açık, Hükümet bu konuda, Anayasadan kaynaklanan yetkisizliğini öne sürüp, bu önerilerimizi de reddetme kararlılığı içinde görülüyor.

Şimdi, Sayın Kul, 20 nci madde üzerinde konuşurken, adımı da vererek, benim, maç izleyen milletvekilleri içinde olduğumu, kendi sözlerini o nedenle de dinlememiş olabileceğimi söylüyor. Doğrusu, Sayın Kul'un iddialarının ciddiyeti bu sözleridir. Eğer, bantları izlerse görecektir, ben, izlemediğim hiçbir konuşmacının sözlerini eleştiren biri değilim, bu, benim meslek ahlâkımdan da geliyor.

EMİN KUL (İstanbul) – Ya anlamıyorsun ya maç izliyorsun!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Zabıtlar burada Sayın Kul, zabıtlar burada!.. Anlıyorum...

Şimdi "bir mevzi" diyor musunuz, demiyor musunuz? Ben de diyorum ki, neyin mevzii... Siz, kazanılmış hakları kaybediyorsunuz. Sonra dönüyor, efendim, Cumhuriyet Halk Partisi, 50 yıldır, bu ülkede kamu çalışanları adına ne yaptı diye... Herhalde bizi sağ partilerle karıştırdınız; yıl 1950, yıl 1998, 50 yıldır sağ siyasal partiler Türkiye'nin hiçbir ciddî sorununa gerekli çözüm içine girmediler, günü kurtarmaya çalıştılar. Günübirlik tedbirlerle, popülist yaklaşımlarla Türkiye'yi bu çıkmaz sokağa getirdiniz. Şimdi, bu yarattığınız tozlu ortamda hiçbir kamu çalışanı gibi, hiçbir vatandaşımız da nefes alamaz konuma geldi.

Bizi, diğer sağ partilerle kıyaslamayın; kendi programında, kamu çalışanlarına grevli, toplusözleşmeli sendikalaşma hakkı maddesini koyan tek parti Cumhuriyet Halk Partisidir.

SEYİT EYYÜPOĞLU (Şanlıurfa) – 1991-1995!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında işinize gelen tutanakları buraya getirip burada caka satmaya benzemez. Savunuyorsanız, hepsi burada, gelin de, o, dün söylediklerinizin bugün de altına imza atıyor musunuz? Sözcüleriniz çıkıp da "demokratik batı ülkelerinde çalışanlara ne hak varsa, biz de öneriyoruz" diyordu; bugün, o sözlerinizin arkasındaysanız, hodri meydan!.. Var mısınız?

ENİS SÜLÜN (Tekirdağ) – Dört yıldır görevdeydiniz...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – O, muhalefetti; o, dündü...

Şimdi, doğrusu, Sayın Kul, bu tasarıyı savunup savunmadığını, yine kendi sözleriyle ortaya koyuyor "ben, tasarının tamamına muhalefet şerhi koydum" diyor.

BAŞKAN – Sayın Ateş, önergenizi, Sayın Genel Kurula anlatırsanız, oylayacağız. (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, önergemiz, İktidar milletvekilleri dışındaki bütün üyelerin anlayabileceği kadar nettir.

BAŞKAN – Yalnız, önergeniz üzerinde söz verdim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Tabiî... Konuşuyorum; ama, adım da verilerek bir sataşmada bulunuldu. Ben, Genel Kurulun zamanını almamak için ayrı bir söz talep etmedim. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Lütfen...

HİKMET AYDIN (Çanakkale) – Beyefendi... Beyefendi...

BAŞKAN – Sayın Aydın... Lütfen...

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, bu sayın sözcünün bu tasarıyı savunup savunmadığı da belli değil; çünkü "efendim, ben, o tasarının geneline muhalefet ediyordum" diyor. Peki, sayın sözcü, savunmak size mi kaldı?! Keklikler de avlanırken, hemcinsleri kullanılır! Bırakın, başkaları savunsun, bırakın başkaları kullansın!

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sen önergeyi konuş... Bırak!..

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, önergemiz belli. Önergemizi sayın milletvekillerinin takdirine sunuyoruz. Bunun içinde, ne Anayasa engeli var ne başka bir yasa engeli var; Yüce Meclisin, bu önerilerimizi dikkate almasını ve İktidar partilerinin bu kör inadından vazgeçmesini diliyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ateş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Aydın Milletvekili Muhammet Polat ve arkadaşlarının önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kanun tasarısının 23 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Madde 23. – Kurum düzeyinde kamu görevlilerinin malî ve sosyal hakları, çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş bildirmek, toplugörüşme uygulamalarını imzalamak üzere, eşit sayıda kamu işveren vekili ile ilgili işkolu sendikalarından ilk üç sırada yer alan sendikaların oransal ağırlıklarına göre belirlenen temsilcilerinin katıldığı Kurum Yönetsel Kurulu oluşturulur. Bu kurullar, iki yılda bir kez toplanır.

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Aslan Polat, önerge sahibi olarak önergenizi savunacaksınız; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Önergede imzası yok Sayın Başkan.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Var, var... Bak, görürsün... Sendekinde yok; alttakine bakarsan, Aslan Polat imzasını görürsün.

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – İmzan yok.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sen okumayı mı unuttun; bak, buradaki aslında var.

BAŞKAN – Sayın Komisyon bir şey mi söylüyorsunuz?

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – İmzası yok Sayın Başkanım.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkanım, var da, Sayın Komisyon sözcüsünün haberi yok; biraz geri kalıyor.

BAŞKAN – Bizim elimizdeki en son listede imzası var efendim. Sayın Komisyon, sanıyorum, önerge dağıtıldıktan sonra burada eklenmiş, imzası atılmış.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – O zaman olur.

BAŞKAN – Başkanlıkça makbul efendim; imzası var.

Lütfen, sayın hatibin süresini kesmeyelim.

Buyurun.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu 23 üncü maddede izlemelerden bahsediliyor ve bu da şu: Kurum düzeyinde kamu görevlileriyle, işveren vekilleri, kamudaki çalışma koşulları elemanlara, memurlara eşit şekilde uygulanıyor mu, bunu izleyecekler diyor.

Bizim burada verdiğimiz önergenin iki farklılığı var. Birisi, toplugörüşme sonuçlarının da izlenmesi ve ayrıca, tek bir sendikanın değil de, en çok üyeye sahip üç sendikadan, eşit, oransal bir katılımın sağlanmasını istiyoruz. Onun da en büyük özelliği şu: Burada, tek bir sendikadan katılım olduğu zaman, tek bir sendika toplugörüşmelere katıldığı zaman, bu da gösterecek ki, diğer sendikaların üye olma özelliği zaten kaybolacak. Düşünebiliyor musunuz, bu kamu sendikaları grev yapamayacak, toplusözleşme yapamayacak. Bir de, aynı zamanda, tek bir konfederasyon bütün görüşmelere katılacak olursa, diğer konfederasyonların bir özelliği kalmayacağı için ve sendikal rekabeti de getirmeyeceği için burada zaten kıt çıkan, zaten, çıkınca topal çıkan bu kanun tasarısı, iyice topal olacak ve uygulama şartları da zor olacak. Bunun için, biz, eğer, ilk üç sırada olan sendikalardan oransal olarak üye kaydedilirse, sendikalar arasında bir rekabet olacağı için bu iş daha realist olur diye düşünüyoruz. Yalnız, burada bir şey dikkatimi çekiyor, bundan önceki maddede de vardı, yüksek idarî kurul memurların durumlarını inceleyecek, izleyecek ve bunlar hakkında rapor sunacak; fakat, bu sunduğu raporlar acaba dikkate alınacak mı diye merak ediyorum. Sadece, izlemekten bahsediliyor; zaten, buradaki sendika memurları izliyor; Batı Çalışma Grubu memurları izliyor; Başbakanlık Teftiş Kurulu memurları izliyor; memur da sizi izliyor, seçimlerde gerekli cevabı verecek size. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, bir şey daha söyleyeceğim, burada "kanunların, kamu görevlilerine eşit uygulanmasını da izleyecek" deniliyor. Son günlerde gazetelere yansıdı, kılık kıyafet yasasının bütün memurlara uygulanmasıyla ilgili bir kanun tasarısı getirecekmişsiniz.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Bunun maddeyle ne alakası var?

ASLAN POLAT (Devamla) – Evet, maddeyle ilgili efendim, maddeyle ilgili.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.

Buyurun Sayın Polat.

ASLAN POLAT (Devamla) – Maddeyle ilgili konuşuyorum... Diyor ki, kanunların memurlara eşit uygulanmasını sağlayacak. Ben de diyorum ki, getireceğiniz o kılık kıyafet kanununda; yok başın örtülü mü, yok eteğin uzun mu, kısa mı; saçın uzun mu diye kontrol edeceksiniz?

Yine bir şey daha soracağım; İstanbul Üniversitesi Rektörü "kılık kıyafete öncelik verin, isterseniz eğitimi durdurun" dedi.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Ne alakası var?!..

ASLAN POLAT (Devamla) – Siz de, acaba "kılık kıyafete önem verin, çalışmayı da durdurun" diyecek misiniz diye merak ediyorum.

Başka bir şey daha söyleyeceğim -bunu söylemeyecektim; ama, bazı arkadaşlar laf attı diye söylüyorum- şimdi, burada çalışma koşulları derken, memurların -bütün alt ve üst memurların- sadece istemek değil, bir şeyler vermeleri de gerekmektedir. Aralık ayında bütçe görüşmeleri yapılırken, burada bulunan bir Sayın Devlet Bakanına soru sordum ve "sizden önceki 54 üncü Hükümet döneminde Erzurum'un Köprüköy İlçesinde meydana gelen bir depremden dolayı..." (DSP ve ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar!..) Dinleyin!.. Bayındırlık Bakanımız da burada, kendisini de ilgilendirir. "...bir deprem oldu, bu deprem için Afet Yönetmeliğinden, Acil Destek Fonundan, 54 üncü Hükümet döneminde 20 milyar lira para çıkarıldı. Bu 20 milyar lirayı niçin Köprüköy'e yollamadınız?" dedim. Bunun üzerine, burada bulunan Sayın Bakan, Müsteşar Yardımcısına, yetkili memurlarına döndü "bu ne oldu" diye sordu. O da "Sayın Bakanım, o parayı yolluyoruz" dedi. Sayın Bakan da burada "biz o parayı size yolluyoruz" dedi. (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Polat, lütfen biraz önergenizi savunun.

ASLAN POLAT (Devamla) – Tamam, önergeyi söylüyorum.

Para gelmeyince, ben, tekrar Sayın Bakanıma yazılı soru sordum, bana cevap geldi "efendim, ben size parayı aralık ayında gönderiyorum demiştim; ama, meğerse, biz, Başbakanlık Acil Destek Fonunu ağustos ayında iptal etmişiz; benim haberim yok" diyor. Şimdi bu bir ciddiyet mi oldu?!..

Ben burada neyi söylemek istedim; siz ve sadece alt kademedeki memurlarınız değil, üst yöneticileriniz de, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Meclis Genel Kurulunda, televizyonların önünde, kayıtlara geçecek şekilde cevap verirken, biraz daha ciddî olun, biraz daha inceleme yapın diye söylüyorum; hem biz mahcup olduk hem o Sayın Bakan mahcup oldu. Biz "geliyor" dedik, gelmedi; siz de "geliyor" dediniz, yine gelmedi.

Neticeyi şuna getiriyorum; bu yönetmelikte siz izleyeceksiniz, izlediğiniz zaman, bu kurul, meydana gelen şartları Hükümete sunacak; fakat, o hükümet bunların ne kadarını uygulayacak? Acaba, memurlar "çalışma şartlarımız müsait değil" dedikleri zaman "şu şartlarımız müsait değil" dedikleri zaman "koşullar düzelsin" dedikleri zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Polat, lütfen, son 1 dakikayı önergeniz üzerinde kullanın.(ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

ASLAN POLAT (Devamla) – Hemen bağlıyorum.

Acaba, bunlar üzerinde gerekli uygulamaları yapacak mısınız?

Neticede şunu söylüyorum; bakın, bu madde gerçekten çok önemli bir madde. Şunun için çok önemli; toplugörüşme yetkisini tek bir konfederasyona verirseniz; izlemelerde, sadece o konfederasyondan veya federasyondan üyeler alırsanız; zaten grev hakkı olmayan ve toplugörüşme yapamayan federasyon ve -sadece bir federasyondan elemanlar alındığı için- konfederasyonların hiçbir özelliği kalmaz; gerçekten onlar ölü doğarlar ve yok olurlar, ortada sendikal rekabet kalmaz; tamamen devlet kontrolünde bir sendika olur.

Onun için, biz diyoruz ki, hiç olmazsa bu verdiğimiz önergeye katılın; katılımcılığı biraz daha destekleyin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Polat.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan, karar yetersayısını arayalım.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Efendim, bir şey arz edebilir miyim?

BAŞKAN – Bir dakika... Oylamaya geçtim; oylamadan sonra, bu birleşim içinde size söz vereceğim.

Maddeyi kabul edenler...Kabul etmeyenler...Karar yetersayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Yerimden bir şey arz edebilir miyim?

BAŞKAN - Evet, buyurun Sayın Bakan.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın konuşmacı, benim adımı vererek, bütçe görüşmeleri sırasında sorduğu bir soruya ve sonradan da bir sözlü soruya verdiğim cevabı, burada "Bayındırlık Bakanı" diyerek, tamamen alakası olmayan bir şekilde söyledi; böyle bir olay geçmedi, zabıtlar ortada.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Cevabı, Işın Çelebi vermişti. Konu, yalnız Bayındırlık Bakanlığını ilgilendirdiği için söyledim; cevap veren Bakan Işın Çelebi idi.

BAŞKAN – Yani, Sayın Polat, Sayın Işın Çelebi'yi Sayın Bakana şikayet ettiniz öyle mi?!

24 üncü maddeyi okutuyorum:

İşyeri sendika temsilcileri

MADDE 24. – İşyerlerinde kamu görevlilerinden en çok üye kaydetmiş sendika, işyeri temsilcisi seçmeye yetkilidir.

Sendika temsilcileri, işyerlerinde, üyelerinin işveren veya işyeri ile ilgili sorunlarını dinlemek, ilgili yerlere iletmek ve sendika ile işveren arasında iletişim sağlamak amacıyla, sendikaların tüzüklerinde belirtilen yetkili kurullar tarafından bir genel kurul dönemi için işyerinden seçilirler.

İşyerinde kamu görevlileri arasında en çok üye kaydetmiş sendikanın bulundurabileceği temsilci sayısı, işyerindeki kamu görevlisi sayısı 30-100 arasında ise en çok 1, 101-500 arasında ise en çok 2, 501-1 000 arasında ise en çok 3, 1 001-2 000 arasında ise en çok 5, 2 000’den fazla ise en çok 7’dir. Bu temsilcilerden biri, sendika tarafından baş temsilci olarak görevlendirilebilir. İşyeri sendika temsilcileri bu görevlerini, işyerlerindeki işlerini aksatmamak ve iş disiplinine aykırı olmamak kaydıyla yerine getirirler.

Kamu işvereni, yönetim ve hizmetin işleyişini engellemeyecek biçimde, sendika temsilcilerine, çalışma saatleri içinde ve dışında görevlerini yapabilmeleri için imkânlar ölçüsünde kolaylıklar sağlar.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

FP GRUBU ADINA ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesi, işyeri sendika temsilcileri konusunu düzenlemektedir. Bu maddenin birinci fıkrasında "işyerlerinde kamu görevlilerinden en çok üye kaydetmiş sendika, işyeri temsilcisi seçmeye yetkilidir" deniliyor. Bu madde, doğru bir madde; demokrasilerde, en çok üyeye sahip olan kuruluşların, sendikaların, o işyerinde işyeri temsilcisi bulundurması gayet normaldir.

Ancak, bu kanun tasarısının bütününde bir eksiklik var. Bu kanun tasarısı, bir tek konfederasyona ve o konfederasyona bağlı sendikalara, toplu görüşme yetkisi veriyor. Şimdi, toplu görüşme yetkisi olmayan bir sendika, bir işyerinde çoğunluğu elde ettiğinde, işyeri temsilciliğini alıyor; ancak, bu işyeri temsilcisi, buradaki sendikal görevini yerinde getirmede zorlanacaktır; çünkü, işyeri temsilcisi, işyeri sorunlarını dinleme ve sendika ile işveren arasında bir köprü görevi yapma durumundadır. Toplugörüşme yetkisi olmayan bir sendikanın işyeri temsilcisi ne iş yapacak? Dolayısıyla, burada, mutlaka -işçi sendikalarında olduğu gibi- yüzde 10 barajını aşan bütün kamu görevlileri sendikalarına toplugörüşme yetkisi tanınmalıdır ki, bu işyeri temsilciliği bir anlam kazanabilsin.

Değerli arkadaşlarım, her zaman söyledik; bu kanun tasarısı üç haftadır bu Mecliste görüşülüyor ve bu kanun tasarısının bu kadar uzamasını da, doğrusu, iktidar partilerinin bir oyunu mudur diye düşünüyorum; çünkü, Türkiye'nin çok önemli problemleri varken, yarın Millî Güvenlik Kurulu toplanacakken, demokrasi konusu gündemin baş maddesi olarak kalmaya devam ederken, biz, Meclis olarak, üç haftadır, bu Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısını görüşüyoruz. Gerçekte, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı, ne tarafından bakarsak bakalım, demokrasiyle bağdaşmıyor, insan haklarıyla bağdaşmıyor, uluslararası sözleşmelerle bağdaşmıyor, sadece, göstermelik bir kamu görevlileri sendikası kuruluyor.

Biz, diğer sendikalara toplugörüşme hakkı verilmediği için, tek tip bir sendikanın kurulmasına yol açar ve bu sebeple de memurlar sendikasızlaşır diyoruz. Bu durum işyeri temsilciliğinde de ortaya çıkıyor. İşyerinde, kamu görevlisi sayısı 30 ilâ 100 arasında ise, bir işyeri temsilciliği tespit ediliyor; eğer, işyerinde kamu görevlisi sayısı 30'dan az ise, bu sefer, işyeri temsilciliği bulunmuyor. Bunu, yine, memurların sendikasızlaştırılmasıyla ilgili bir operasyon olarak değerlendiriyorum. Bu sebeple, bu 30 sınırının kaldırılması ve 1'den 100'e kadar kamu görevlisinin çalıştığı yerlerde işyeri sendika temsilciliğinin olması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, Türkiye'de, birçok kamu işyerinde, kamu görevlisi sayısı olarak 30'u bulamayacağız ve dolayısıyla, birçok işyerinde, işyeri sendikalarının işyeri temsilciliği de olmayacaktır. O sebeple, bu sınırlandırıcı 30 sayısının kaldırılması gerektiğini düşünüyorum.

Bu arada, yine, işyeri temsilcilerinin, işyerlerindeki işlerini aksatmama ve iş disiplinine uyma konusu getiriliyor. Tabiî, bu, yerinde bir olaydır. Gerçekten, sendika temsilcisi, o işyerinin işlerini aksatmamak ve iş disiplinine uymakla yükümlüdür; ancak, sendika işyeri temsilcisinin güvencesinin de az olduğunu düşünüyorum.

Daha önce kabul etmiş olduğumuz üyeliğin sona ermesiyle ilgili maddede "çekilme, göreve son verilmesi veya sair nedenlerle kamu görevinden ayrılanlar ile farklı bir hizmet koluna giren kuruma atananlardan sendika üyesi olanların üyelikleri sona erer" deniliyordu. Sadece üyelikleri sona ermiyor, aynı zamanda, sendika şubesinde veya sendika ve konfederasyon genel merkezlerinde bir yönetim görevleri varsa, o görevleri de sona eriyor. Bu, bir defa, sendika işyeri temsilcilerinin ve sendika yöneticilerinin işveren karşısında ne kadar zor durumda olduklarını gösteren bir maddedir. Bu madde, maalesef, Genel Kurulda kabul edilerek geçmiştir. Dolayısıyla, sendika yöneticilerinin iş güvencesinin olmadığı bir yerde, sendika işyeri temsilcilerinin de iş güvencesinin olduğu savunulamaz; ama, burada şükranla ifade etmek gerekir ki, ILO sözleşmelerine uygun olarak, işyeri temsilcisinin, masai saatleri içerisinde veya mesai saatleri dışında -yine, işyerinin yönetimini aksatmamak kaydıyla- sendika üyelerinin haklarını ve menfaatlarını koruma açısından faaliyetlerine devam edebileceği, bu konuda, kamu işvereninin gerekli kolaylığı göstereceği belirtilmiştir. Bu, önemli bir olaydır. O sebeple, maddenin, hiç olmazsa, bu fıkrasını da şükranla karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Bizim maksadımız, kanun tasarısını tümüyle eleştirmek değil, doğru olan yerlerinin de doğru olduğunu belirtmektir; ancak, bir işyerinde sendika temsilciliğinin oluşturulması için en az 30 kamu görevlisi sayısının kaldırılmasında fayda vardır; çünkü, bu, katılımcılığı artırır diye düşünüyor, hepinize hayırlı çalışmalar diliyor; saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yarbay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda, 553 sıra sayılı yasa tasarısının işyeri sendika temsilcileriyle ilgili 24 üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi ve düşüncelerimi belirtmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.

İşyeri sendika temsilcileri konusunda iki kritik nokta var. 24 üncü maddeye bakacak olursak; sendika temsilcileri, işyerlerinde çalışanların sorunlarını dinler, işverene iletir; sendika ile işveren arasında köprü vazifesi görür; yani, "iletişimi kurar" denilmektedir. Bu, doğrudur, gereklidir. Eğer, bir sendikalaşma hakkı verilmişse, her işyerinde, o yasalara göre, insanlar sendikaya üye olmuşsa, o sendikanın da sendika temsilcisi bulundurması gerekmektedir. O iletişimi sağladığı sürece, sorunların yerinde çözülmesi mümkün olur, büyümez. Bu, doğru; fakat, bir sonraki fıkraya baktığımız zaman, bunun, amaca uygun olmayacak bir düzenlemeyle devam ettiğini görürüz. O nedir; o işyerinde çalışanların sayısı 30 ilâ 100 arasında ise 1 sendika temsilcisi ve giderek, sayı çoğaldıkça 7'ye kadar çıkarmıştır. Peki, 29 çalışanın olduğu sendikalı yerde, iletişime ihtiyaç yok mu? Sorunları yerinde çözmeye ihtiyaç yok mu? Bu, uygun değildir. İşte, bunun uygun olmadığını, 2821 sayılı Sendikalar Yasasında görürüz. Bu yasada ilgili madde "1-50" diye başlar; eğer, bir işyerinde o demokratik hakkını kullanan bir üye varsa, sendikalı kişi varsa, o bir kişi de temsilci olur. Bu, sendika ile işveren arasındaki çelişkileri, sürtüşmeleri, yerinde ve zamanında, karşılıklı görüşerek çözmeye yarar, sorunları, zamanında, kangren olmadan çözmeye yarar. O nedenle, bu, amaca uygun bir düzenleme değildir, eksiktir, çelişkilidir. Önümüzde de örneği vardır. Çünkü, siz, 1-29 kişiye demokratik haklarını veriyorsunuz; ama, onların sendikal hakkı olan oradaki temsil yetkisini vermiyorsunuz; ama, 30 kişi olursa, o haktan yararlanıyor. Bu, eşitlik anlayışına da uygun değil, amaca da uygun değil. Bunun, sanıyorum, düzeltilmesinde yarar var; çünkü, işçi sendikalarındaki bu durum, olumlu sonuçlar vermiştir, sorunların yerinde çözülmesine neden olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, tabiî ki, bunu, bürokratlarımız, özellikle Çalışma Bakanlığında çalışan, yıllarca bu işin pratiğini gören uzmanlar, bu tasarının en sağlıklı nasıl olabileceğini düzenleyecek yetenektedirler; ama, siyasî iktidar hangi hedefi göstermişse, ona uygun düzenleme yapma mecburiyeti de vardır. Onun için, burada, bu uzmanlarımızın, Hükümetin, bir an önce, amaca uygun şekle gelmesi için, bunu düzeltmesini temenni ediyorum, yararlı görüyorum. Tabiî, bu olaya böyle bakmamın nedeni, bu yasa tasarısının genelinin olumsuzlukları, yetersizlikleri her maddeye yansıdığı gibi, çelişkileri de bu maddeye yansımıştır diye olayı bir kenara bırakarak, bu yasa tasarısının ne önem taşıdığını, ayrıca, diğer boyutuyla belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçmişle meşgul olmak, çok engin belgeleri bulunan Meclisten getirip buralarda söylemek, çok yararlı bir şey değil. Hepimizin hatası var ki, Türkiye bu hale geldi. Her konuda yanlış yaptık ki, iktidarlar geldi, koalisyonlar gitti. Bunları tekrarlamanın, Türkiye'nin bugününe ve yarınına bir yararı var mı; yoktur. Biz, bugüne bakacağız, gelecekte yeni sorunların çıkmaması için birlikte gayret göstereceğiz. Yoksa, burada, bir başkasının eksiğini görmek, çıkacak bu yasaya ve sokaklarda umutla bekleyen memurlara, kamu çalışanlarına bir yarar getirmeyecektir, ülke yararına olmayacaktır. O bakımdan, bırakınız, kim eksik yapmışsa, o eksikliğiyle baş başa kalsın. Şu anda, siz, bu yasa tasarısını kabul edeceksiniz, sınırlamayı kabul edeceksiniz, yetersizliğini kabul edeceksiniz, ondan sonra da başkalarını suçlayacaksınız... Bu, sizi kurtarmaz. Amaç, bu değildir; hepimiz hata yapabiliriz, unutabiliriz; ama, bunu, ülke yararına olacak şekle dönüştürmemiz lazım. Türkiye'de, birbirimizle tartışarak bunları geçiştiririz; ama, bu yasa tasarısının bir de uluslararası boyutu var; o, unutulmamalıdır.

Ben, bu yasa tasarısının, bu kadar eksikliği bilindiği halde, neden ısrarla çıkarılmak istenildiğini uzun süreden beri düşünmekteyim. Bulduğum üç temel neden var: Bir tanesi -bu, doğaldır- bu yasa tasarısı, bir an önce, ne şekilde olursa olsun çıksın ve haziranda yapılacak Birleşmiş Milletler Uluslararası Çalışma Teşkilatının toplantısında, bak, biz, demokratikleşiyoruz diye, bir belge olarak gösterilmek için telaş ediliyor; çünkü, bu, çok önemli bir olay. Burada, birbirimizi dinleriz, dinlemeyiz, geçiştiririz; ama, uluslararası alandaki toplantılarda, bizim gibi yanılmıyor bu işi bilenler; sözleşmesini de biliyor, uygulamasını da biliyor. O uluslararası toplantılarda, bağırıp çağırmadan, dışpolitikamızı ilgilendiren -hani, zaman zaman kızıp da "neden bizim dediklerimizi yapmıyorlar, bizi istemiyorlar" dediğimiz; hatta, gelişigüzel sözler söyleyip kavga etmek zorunda olduğumuz- diğer durumlar var ya, işte buralardan kaynaklanıyor. ILO'da, hem sendikacılar hem işverenler, bir taraftan da parlamenterdir; dinler, bakar, inandırıcılığı olmayan bir şeyin üstüne gitmez, diğer uluslararası toplantılarda da size güvenilmeyeceğini söyler. Onun için, bu yasa tasarısında da, öylesine, birbirini kırarak "yaptım, oldu" demekle olmaz. Bu, hepimizin arzu ettiği, bazı kesimlerin ısrarla üzerinde durduğu, Avrupa Birliğine girmenin ve diğer alanlardaki sorunlarımızın çözülmemesinin nedenini de, güvenilmezliğimizi de ortaya koyuyor. Onun için, buna bakmak lazım.

İkinci bir olay: Uluslararası sözleşmeler, en alt hak düzeyini, seviyesini gösterir. Uluslararası sözleşmeler üzerinde "işte, bunu aldık, işimizi de yaptık" deme hakkına bile sahip değiliz; en aşağı, onun gösterdiği hakların bulunması lazım, üstüne geçmemiz lazım.

Sayın milletvekilleri, öyle üzüntü verici bir durumdayız ki, burada, Türkiye'ye, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait bir yasa çıkarırken, hepimiz birden, uluslararası sözleşmelere, anlaşmalara, çok büyük zaman ayırmak zorunda kalıyoruz. Aslında, bana göre, bu Mecliste, uluslararası anlaşmalarımız, teknik yönden kısaca ele alınması gereken, gözden geçirilmesi gereken konular olmalıdır. Biz, Türkiye'nin ihtiyaçlarına, bu ülkenin ihtiyaçlarına, kendi demokrasimize uygun, insan haklarına uygun yasa çıkarmaya mecburuz. Mecbur muyuz biz burada, uluslararası sözleşmelerdeki 87, 98, 151'i her seferinde tekrarlamaya, haklı olduğumuzu kanıtlamak için sizlere okumaya; gerek yoktur. İşte, burada, bu bizi sıkıntıya düşürmektedir. Uluslararası sözleşmelere dayanmak çok iyi bir şey değildir; ama, imzalamışız, kabul etmişiz, onaylamışız; teknik olarak bakılır. Onun için, öyle, çok övünülecek bir olay yok ortada.

Israrla bu yasanın neden çıkarıldığını izlemeye, araştırmaya çalıştım. Birincisi, haziranda, onları yanıltmak için, içeriği boşaltılmış sözleşmelere uygun olduğumuzu söylemek için, bir daha karalisteye geçmemek için bu hazırlık yapılıyor alelacele.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, lütfen toparlayın.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Çünkü, Türkiye'deki sendikacılar, karalisteye alınmanın, ILO'da karalistede bulunmanın ıstırabını çok çekmişlerdir geçmişte, bundan sonra da o listeye girmek bize yakışmıyor; onun önlemini almak gerektiğini düşünerek söylüyoruz.

Neden ısrarla çıkarılıyor; ikinci olarak, Kamu-Sen Kamusen diye, burada, ben değil, bazı konuşmacılar, sarı sendikacılık, güdümlü sendikacılık diye gündeme getirdiler; başta biraz düşünüyordum; ama, şu yasayı okuyup, hâlâ bu yasa böyle çıksın diye kapılarda dolaşanları görünce, elbet, o konuşanlara hak verdim. Bu, sendikacılık değildir, kimseye yarar getirmez; hak istemeyen sendikacı, sendikacı olamaz. Burada değiştirilebilir; ama, sendikacı, hakkını sonuna kadar ister.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – İşte, üçüncü konu da, Hükümet, bu konfederasyondan destek alacağını sanıyor; ummayın...

BAŞKAN – Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Sarı sendikalardan, ne yapacağı belli olmayan sendikalardan hiç kimseye yarar gelmez, ülkeye de yarar gelmez. Bu telaşı bırakmak lazım, bu yanlıştan vazgeçmek lazım.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Bacanlı; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesi üzerinde, şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bu maddenin temeli, uluslararası dayanağı, ILO sözleşmesinin 3 üncü maddesidir. Örgütlerin, temsilcilerini serbestçe seçme hakkı ilkesi çerçevesinde hazırlanmış bir maddedir. Bu maddenin birinci fıkrasında, kamu görevlilerinden en çok üye kaydetmiş sendikanın işyeri temsilcisi atamaya yetkisi olduğu belirtilmektedir; ancak, en çok üye kaydetmiş sendikanın, kurum bünyesinde en çok üye kaydetmiş sendika mı, yoksa, kurulu bulunduğu işkolunda en çok üye kaydetmiş sendika mı olduğu hususunda bir açıklık bulunmamaktadır.

Bu maddenin son fıkrasında ise "kamu işvereni, yönetim ve hizmetin işleyişini engellemeyecek biçimde, sendika temsilcilerine, çalışma saatleri içinde ve dışında görevlerini yapabilmeleri için imkânlar ölçüsünde kolaylıklar sağlar" denilmektedir. Bu son fıkrada geçen "imkânlar ölçüsünde kolaylıklar sağlar" ifadesi, hukuk literatürüne uygun bir ifade değildir, muğlaktır. Halbuki, ILO sözleşmesinin 6 ncı maddesinde, temsilcilere, çalışma saatleri içinde ya da dışında görevlerini çabuk ve etkin bir biçimde yerine getirmelerine olanak verecek kolaylıkların tanınmasının işverene yükümlülük olarak verildiği, açıkça belirtilmiştir. Siz, buraya "imkânlar ölçüsünde" diye, objektif olmayan, sübjektif ve her türlü yoruma açık bir ifade kullanırsanız, işyeri sendika temsilcisinin çalışmalarını işverenin insafına bırakmış olursunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buraya kadar, kanun maddesinin şekil şartları üzerinde durduk. Asıl önemli olan, bu kanunun ruhudur. Bu ruh ise, iş barışının sağlanması ve verimin yüksek olmasıdır. İşyeri temsilcilerinin en temel fonksiyonu, işveren ile işçiler arasında iletişimi sağlamaktır. Sorunları olan bir işyerinden verim bekleyemezsiniz. Dostluk ve iş barışının sağlanması, iletişimin yöntemine göre belirlenir. Bugün, dünyada gelişmiş ülkeler, işçi-işveren ilişkilerinde âdeta devrim yaptılar, çalışanı işin yönetimine ortak ettiler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, işyeri temsilcisinin diğer önemli bir görevi de, işyerinde yaşanan sorunları meşru platformlara taşımaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisin Sayın Başkanını ve değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bacanlı.

Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Sayın Mahmut Yılbaş; buyurun.

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, Yüce Meclisi şahsınızda saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerinde, Demokrat Türkiye Partisi olarak, bilinçli bir şekilde, bu kürsüyü lüzumsuz olarak kullanmamak için elimizden gelen gayreti gösterdik. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, iki gündür, tasarı hakkında son derece verimli ve güzel şekilde görüşmeler devam etmekte. Meclisin, iki gün içerisinde, saat 24.00'lere kadar görev yapamayacağı, toplanamayacağı varsayımıyla Danışma Kurulunun teklifine olumsuz yaklaşılmıştı; ama, memnuniyetle görüyoruz ki, Meclisimiz, muhalefetiyle iktidarıyla, iki gündür, bir görüşme maratonu içerisinde bu görevi layıkıyla yerine getirdi ve aylarca süreceği ifade edilen bu yasa tasarısının hemen hemen yarısına geldi, tasarının görüşmekte olduğumuz 24 üncü maddesiyle de hemen hemen yolun yarısı aşıldı.

Bu itibarla, Grubum adına, Yüce Meclisin bütün parti gruplarına, milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz, şükranlarımızı sunuyoruz. (DTP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Gerçekten, siyasî parti grupları, çok önemli olan bu yasa tasarısı üzerinde, kendi siyasî inançlarını en uzman milletvekilleriyle burada kamuoyuna yansıttılar; bizler de bu görüşmelerden müstefit olduk, yararlandık.

Talebimiz ve beklentimiz, önümüzdeki hafta da, inşallah, bu hafta gibi çok verimli bir çalışma yapar; yüzümüzün akıyla, Anayasamızın öngördüğü çerçeve içerisinde, bayramdan önce bu işleri bitirir, bir bayram hediyesi olarak kamu çalışanlarına hediye ederiz.

Ben, tekrar, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DTP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılbaş.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19.11.1992 tarihli 29 uncu Birleşimde, Uluslararası Çalışma Teşkilatı Sözleşmeleri konusunda Grubumuz adına yaptığım konuşmayı, bu konuda görüş ileri sürenlerin okumasını tavsiye ederim. Bundan sonra -daha önce arz ettiğim gibi- yapılan sataşmalara cevap vermeyeceğim. Ben, sadece, bu kanunun, kamu çalışanlarına yasal ve hukuksal bir mevzi kazandırdığı inancıyla görüşlerimi ifade ediyorum.

Bu fırsatı bana verdiğiniz için, teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Sayın Bekir Yurdagül, buyurun.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Çalışanları Sendikaları Yasa Tasarısının en önemli maddelerinden bir tanesi "işyeri sendika temsilcileri" başlıklı maddesi. Bu konuda kişisel düşüncelerimi açıklamak için söz aldım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sendikalarımızın en önemli organları, işyerindeki işyeri sendika temsilcileridir. Bunlar, hem sendikalarımızın eli, ayağı, kulağı, gözü, hem de işyerinde çalışan insanlarımızın ilk müracaat edecekleri, başvuruda bulunabilecekleri ve onların sorunlarına çözüm getirme gayreti içerisinde olan insanlar.

Nedir bu temsilcilerin görevleri; temsilciler, çalışanların sorunlarını dinlerler ve bunların çözümlenmesi doğrultusunda uğraş verirler, çalışırlar. Yine, işveren ile çalışanlar arasında bir köprü görevi görürler temsilciler. Çalışan ile işveren arasında iletişimi kurarlar işyeri sendika temsilcileri. Çalışma barışını devam ettirmek için, çalışanlar üzerinde olsun, işverenler üzerinde olsun, önemli bir görev üstlenen kişilerdir işyeri sendika temsilcileri ve o işyerindeki çalışma barışının devam etmesi, çalışma barışının tesis edilmesi doğrultusunda, gerçekten, sendika yöneticilerinden, profesyonel yöneticilerden çok daha fazla ezilen, uğraşan, didinen ve azarlanan insanlardır işyeri sendika temsilcileri.

İşyeri sendika temsilcileri, aynı zamanda, sendikanın herhangi bir etkinliğiyle ilgili, çalışanları bilgilendirirler; sendikal haberlerle ilgili olarak, sendikaların çeşitli konulardaki görüşlerini, düşüncelerini, kararlarını işyerinde çalışanlara iletirler, duyururlar. Ayrıca, sendikaların yayın organlarını işyerlerinde dağıtırlar. En önemlisi de, işyeri sendika temsilcileri, işyerlerinde sendikayı temsil ederler; yani, bir çalışan, temsilciyi, sendika yöneticisi gibi görür, sendika gibi görür ve her sorununu, her derdini ona anlatma gayreti içerisinde olur.

Şimdi, bu kadar önemli görevleri üstlenen, profesyonel sendika yöneticileri gibi, diğer sendika yöneticileri gibi ve onlardan daha önemli görevler üstlenen işyeri sendika temsilcilerinin atanması veya seçilmesi için birtakım sınırlamalar getirilmiş 24 üncü maddemizde ve "en az 30 çalışanın olduğu yerde sendika temsilcisi olur" deniliyor. Düşünün, bir okulda 15 öğretmen var, sendika üyesi öğretmenler; ama, o işyerinde sendika temsilcisi olmadığı için, sendika ile o işyerinde çalışanların hiçbir bağı, hiçbir iletişimi yoktur; çünkü, o iletişimi kuracak sendika temsilcisine izin verilmemiştir o işyerinde. Yine, ilçelerimizdeki tapu dairelerinde, nüfus müdürlüklerinde veya küçük ilçe ve belde belediyelerimizdeki nüfus dairelerinde; yani, ilçe birimlerinde oluşan veya il merkezlerinde 30'un altında memurun çalıştığı işyerlerinde temsilci yok, bu yasal düzenlemeye göre.

Şimdi, siz, sendikanın en alt birimi olan temsilcinin olmadığı bir işyerinde sendikal örgütlülüğü nasıl devam ettirebileceksiniz; sendika ile çalışan arasındaki iletişimi nasıl kuracaksınız veya o işyerinde çalışan ile işveren vekili, amiri konumundaki kişinin sorunlarının çözülmesi doğrultusunda, kilometrelerce öteden şube başkanını getirip mi oradaki sorununu çözeceksiniz; böyle bir şey mümkün değil, pratikte de böyle bir şey mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, lütfen toparlayalım.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Nasıl, işçi sendikalarında, 5 kişinin, 15 kişinin veya 20 kişinin çalıştığı bir gemide bir sendika temsilcisi var ve sorunların çözümü için o yardımcı oluyorsa, aynı, işçi sendikalarında olduğu gibi, çalışan sınırlaması getirmeden, ister 3 çalışan olsun, ister 13, ister 23, orada, mutlaka ve mutlaka bir sendika temsilcisi olması zorunluluğu vardır. Aksi takdirde, sendikal örgütlülüğün, o işyerinde çalışan kamu çalışanına hiçbir getirisi olmaz; iletişimi kopan, iletişimi olmayan bir sendika ile üye arasında, o sendikanın işlevi tartışılır hale gelir, bir güven bunalımı doğar ve oradaki çalışanın sendikaya üye olmasını gerektiren hiçbir bağ olmaz. O anlamda, bu düzenlemenin yeniden yapılması ve çalışan sınırlaması getirmeden sendika temsilcisi seçilmesine imkân sağlayacak düzenlemenin yapılması gerekiyor. Bu konuda önergemiz var; önerge işleme konulduğu zaman, bu konuyu yeniden sizlere anlatacağım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki önerge vardır. Çalışma süremiz de dolmak üzere. Maddenin oylama işleminin bitimine kadar sürenin uzatılması için Genel Kurulun iradesini almak zorundayım.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu iradenin, karar yetersayısı aranarak belli edilmesi yönünde de bir talep var.

Çalışma süremizin, maddenin oylama işleminin bitimine kadar uzatılması konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler_ Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Alınan karar gereğince, rejim tartışmaları konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmelerini yapmak ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 31 Mart 1998 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 24.00

 

 

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın, Balıkesir Hava Meydanının ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in yazılı cevabı (7/4437)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını diliyorum.

Saygılarımla.

İ. Önder Kırlı Balıkesir

1. T.C. Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığı 9 uncu Ana Jet Üs K.lığı ile Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü arasında yapılan 12.10.1987 tarihli Balıkesir Meydan Özel Protokolüne göre, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından Balıkesir Meydanı’nın Kuzeydoğusunda inşa edilen tesis ve apronun son durumu nedir, bunun için gerekli ödenek ayrılmış mıdır, inşaat işleri ne zaman tamamlanacaktır?

2. Balıkesir Meydanı’nın tarifeli sefelere açılabilmesi, Balıkesir’deki 9 uncu Ana Jet Üs K.lığı ile DHMİ Genel Müdürlüğü arasında protokol yapılmasıyla mümkündür. Genelkurmay Hava Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Prensipler Başkanlığının 28.11.1997 gün ve 0050 2989-97/PL.PROG. (Anl. Slz.) sayılı yazısında sözü edilen protokol yapılmış mıdır, yapılmadıysa ne beklenmektedir?

3. Ayrıca 9 uncu Hava Üssünden yararlanabilmek için, DHMİ Genel Müdürlüğünün Balıkesir Meydanında gerekli bakım-onarım masraflarının karşılanmasına ilişkin protokolün de yenilenmesi gerekmektedir. Bu gerek niçin yerine getirilmemiştir, ne zaman yerine getirilecektir?

4. Balıkesirlilerin yıllardan beri sabırsızlıkla beklediği Balıkesir Hava Meydanı ne zaman hizmete girecektir?

T.C. Ulaştırma Bakanılğı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 25.3.1998 Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.21/EA/-485-5394

Konu : Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM’nin 2.3.1998 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/4437-11196/28144 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 9.3.1998 gün ve B.02.0.KKG/106-715-10/1127 sayılı yazısı.

Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın Sayın Başbakanımıza yönelettiği 7/4437-11196 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Necdet Menzir Ulaştırma Bakanı

Balıkesir Milletvekili Sayın İ. Önder Kırlı’nın 7/4437-11196 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı

Sorular :

1. T.C. Genelkurmay Başkanlığı Hava Kuvvetleri Komutanlığı 9 uncu Ana Jet Üs K.lığı ile Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü arasında yapılan 12.10.1987 tarihli Balıkesir Meydan Özel Protokolüne göre Devlet Hava Meydanları İşletmesi GenelMüdürlüğü tarafından Balıkesir Meydanı’nın Kuzeydoğusunda inşa edilen tesis ve apronun son durumu nedir, bunun için gerekli ödenek ayrılmış mıdır, inşaat işleri ne zaman tamamlanacaktır?

2. Balıkesir Meydanı’nın tarifeli seferlere açılabilmesi, Balıkesir’deki 9 uncu Ana Jet. K.lığı ile DHMİ Genel Müdürlüğü arasında protokol yapılmasıyla mümkündür. Genelkurmay Hava Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Prensipler Başkanlığnın 28.11.1997 gün ve 0050 2989-97/PL.PROG. (Anl.Slz.) sayılı yazısında sözü edilen protokol yapılmış mıdır, yapılmadıysa ne beklenmektedir?

3. Ayrıca 9 uncu Hava Üssünden yararlanabilmek için, DHMİ GenelMüdürlüğünün Balıkesir Meydanında gerekli bakım-onarım masraflarının karşılanmasına ilişkin protokolün de yenilenmesi gerekmektedir. Bu gerek niçin yerine getirilmemiştir, ne zaman yerine getirilecektir?

4. Balıkesirlilerin yıllardan beri sabırsızlıkla beklediği BalıkesirHava Meydanı ne zaman hizmete girecektir?

Cevaplar :

1. Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile DHMİ GenelMüdürlüğü arasında 12.10.1987 tarihinde yapılan BalıkesirMeydan Özel Protokolü; Sivil Havacılık İşletmelerine ait uçakların mevcut şartlarla Balıkesir Askerî Havaalanından istifade ettirilmesine dair esasları kapsamaktadır. Yapımı devam eden sivil tesisler Balıkesir Valiliği tarafından Bakanlığımız DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü kontrolünde inşa ettirilmekte olup, 1998 yılında tamamlanmasına çalışılmaktadır.

Adı geçen proje 1998 Yılı Yatırım Programı Ulaştırma Havayolu Sektöründeki “Stol Havaalanları İnşaatı” kapsamında olup 1998 yılı için 122 Milyar TL ek ödene talebinde bulunulmuştur.

2. Balıkesir Meydanının tarifeli seferlere açılabilmesi; ancak sivil tesisler inşaatının tamamlanmasından sonra kullanım özelliklerine göre bir protokol düzenlenmesi ile mümkün olacaktır. İnşaat tamamlanmadan Hava Kuvvetleri Komutanlığınca tarifeli seferlere müsaade edilmemektedir.

3. Askerî Meydanlardan Sivil Havacılık İşletmeleri’nin istifade etmesinin karşılığında, 16.2.1980 tarihinde imzalanan “Bakım-Onarım Masraflarının Karşılanmasına İlişkin Protokol”e göre, DHMİ GenelMüdürlüğünce her yıl Hava Kuvvetleri Komutanlığına katılım payı ödenmektedir. Katılım payı ise DİE’nin tespit ettiği fiyat endekslerine göre her yıl arttırılmakta olup, 1998 yılı içinde katılım payı olarak 55 850 000 000 TL. ödenmesi planlanmıştır. DHMİ Genel Müdürlüğünce ödenen katılım paylarının meydan bazındaki dağılımı Hava Kuvvetleri Komutanlığınca yapılmaktadır.

4. Devam eden inşaatların 1998 yılında tamamlanmasından sonra Balıkesir Meydanı hizmete verilebilecektir.

2. — İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları’nın, başka ülke vatandaşlığına geçenlerin boşanma kararlarının Türkiye’de geçersiz olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve AdaletBakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4534)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Adalet Bakanı tarafından delaletinizle sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğini arz eder, saygılar sunarım.

Osman Yumakoğulları İstanbul

1. Avrupada yaşayan vatandaşlarımızdan yaşadığı ülke vatandaşlığına geçenler, o ülke mahkemelerinden aldıkları, boşanma kararlarının Türkiye’de geçersiz olduğu, bundan dolayı vatandaşlarımızın mağdur oldukları şahsıma iletildiği gibi basına da yansımıştır.

Bakanlığınızda bu konunun çözümü için ne gibi çalışmalar yapılmaktadır, bir çalışma yok ise bu konunun çözümü için neler yapacaksınız?

2. Yurtdışında çalışan vatandaşlarımızın seçme ve seçilme haklarından yararlanması ve Almanya’nın bir seçim bölgesi olup olmayacağı konusunda tarafınızdan yürütülen bir çalışma var mıdır, varsa hangi aşamadadır?

T.C. Adalet Bakanlığı 23.3.1998 Bakan : 513

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 18.11.1997 tarihli ve Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.

00.02-6/718-9140/023874 sayılı yazınız.

b) 10.3.1998 tarihli ve Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4534-9140/023874 sayılı yazınız.

İlgi (a) yazınız ekinde alınan, İstanbul Milletvekili Osaman Yumakoğulları tarafından bakanlığıma yöneltilen ve sözlü olarak cevaplandırılması istenilen, ilgi (b) yazınız ile Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından 7/4534 esas numarasıyla yazılı soruya çevrildiği bildirilen soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu AdaletBakanı

Sayın Osman Yumakoğulları

İstanbul Milletvekili TBMM

Bakanlığıma yöneltilen ve sözlü olarak cevaplandırılması istenilen ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından 7/4534 esas numarasıyla yazılı soruya çevrilen soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

1. Bilindiği üzere, yargı yetkisi, devletlerin egemenliklerinin sonuçlarından birisidir. Bu sebeple yabancı devlet mahkemesince verilen kararlar diğer ülkelerde doğrudan doğruya bir etki doğurmamakta kesin hüküm ve icra etkisine sahip bulunmamaktadır. Egemen devletler, ülkeleri dışında verilen mahkeme kararlarını tanıma ve tenfizini zorlayan bir kural olmamakla birlikte her devlet bu konuyu iç hukuk alanında yeralan kurallarla düzenleme yoluna gitmiştir. Yabancı mahkeme kararlarının, verildiği devlet ülkesi dışında bazı sonuçlar doğurması tanıma ve tenfiz yoluyla sağlanmaktadır. Bütün hukuk sistemlerinde ve Türk hukukunda yabancı devlet mahkemesince verilen kararların tanınması ve tenfizi özel bir usule tabi olarak verilen bir yargı hükmü veya yargı kararıyla tespit edilmektedir.

Türk hukukunda yabancı devlet mahkemelerince verilen kararların tanınması ve tenfizi 22 Kasım 1982 tarihinde yürürlüğe giren 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir.

1. Tenfiz

Bu Kanunun 34 üncü maddesine göre, “yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Madde hükmüne göre yabancı mahkeme kararları doğrudan hukukî sonuç doğurmamakta, kararların tenfiz şartlarını taşıdığının bir Türk mahkemesince tespiti gerekmektedir.

Kanunun 38 inci maddesine göre ilamların tenfiz edilebilmesi için,

a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilamın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilamların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiili uygulamanın bulunması,

b) İlamın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması,

c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması,

d) O yer kanunları uyarınca kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağırılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyapta hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemelerine itiraz etmemiş olması,

e) Türklerin kişi hallerine ilişkin yabancı ilamda Türk kanunlar ihtilafı kuralları gereğince yetkili kılınan hukukun uygulanmamış ve Türk vatandaşı olan davalının tenfize bu yönden itiraz etmemiş olması,

şartları aranmaktadır.

Bu şartların mevcudiyeti halinde Türk mahkemesi tenfiz kararı vermektedir. Yabancı mahkeme kararının tenfizi hakkında Türk mahkemesine yapılan talep uyuşmazlığın çözümü ile ilgili olmayıp, kararın icrasını sağlamak amacına yöneliktir. Bu sebeple mahkeme, yabancı ilamın Türk hukukunun aradığı tenfiz şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle yükümlüdür.

Yabancı devlet mahkemesince verilmiş bir kararın Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için en önemli şartlardan birisi karşılıklı muameledir. (Md. 38/a) Karşılıklılık temel ilke niteliğinde olup, bu husus gerçekleşmediği takdirde tenfiz isteğinin karşılanması mümkün değildir. Karşılıklılıktan amaç, Türk mahkemelerinden verilen kararların tenfizi istenen yabancı ilamın verildiği ülkede tanınıp tenfiz edilmesidir. Karşılıklılık akdi olabileceği gibi kanunî veya fiili de olabilir. Eğer anlaşma varsa bu anlaşma hükümleri uygulanır. Anlaşma yoksa tenfiz için karşılıklı fiili uygulama veya her iki devlet mevzuatında yabancı mahkeme kararlarının tanıma ya da tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün mevcut olması karşılıklılık şartının gerçekleşmesi için zorunlu bulunmaktadır. Kanunî veya fiili karşılıklılığın varlığının tespiti 2675 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince hâkimin görevi içindedir. Çünkü hâkim Türk kanunlar ihtilafı kurallarını re’sen uygulamak durumundadır.

Bu çerçevede, Türkiye bir çok devletle yabancı mahkeme kararlarının ve bu meyanda boşanma kararlarının tanınmasını ve tenfizini mümkün kılan anlaşmalar akdetmiştir.

2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun tenfiz başvurusu usul ve şartlarını düzenleyen 35 inci maddesine göre, tenfiz kararları hakkında, görevli mahkeme asliye mahkemesidir. Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin Türkiye’de ikametgâhı, yoksa sakin olduğu yer mahkemesinden, Türkiye’de ikametgâhı veya sakin olduğu bir yer mevcut değilse, Ankara, İstanbul veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir.

Kanunun 40 ıncı maddesine göre, mahkeme, yabancı mahkeme ilamının kısmen veya tamamen tenfizine veya talebin reddine karar verebilir.

Tenfiz isteminin kabul veya reddi hususunda verilen kararlar genel hükümlere göre temyiz edilebilir. Temyiz yerine getirmeyi durdurur.

Kanunun 41 inci maddesi, tenfizine karar verilen yabancı mahkeme ilamlarının Türk mahkemelerinden verilen ilamlar gibi icra olunacağını kabul etmiştir.

2. Tanıma

Kanun, tenfizden ayrı olarak 42 nci maddesinde tanımaya da yer vermiş bulunmaktadır. Madde hükmünde, “Yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 38 inci maddenin (a) ve (d) bentleri uygulanmaz” denilmektedir. Bu madde hükmü uyarınca, yabancı mahkeme kararı ile boşanmış olan bir kişinin boşanma olayını nüfus siciline kaydettirebilmek için yetkili asliye hukuk mahkemesinden tanıma kararı verilmesini istemesi mümkündür. Nitekim maddenin son fıkrasında yabancı mahkeme ilamına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasının sözkonusu yabancı ilamın tanınmasına bağlı olarak hükme bağlanmıştır.

Tanıma sözkonusu olduğunda, 38 inci maddenin karşılıklılık şartını öngören (a) bendi ile(d) bendi hükmü uygulanmamaktadır. Böyle bir talep olduğunda mahkemece anılan maddenin (a) ve (d) bendi dışındaki tenfiz şartlarının mevcut olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.

Bu itibarla, soru önergesine konu edildiği biçimde Türk vatandaşlığından çıkmış kişiler hakkında yabancı devlet mahkemelerince verilen boşanma kararlarının Türkiye’de geçerli olabilmesi ve dolayısıyla uygulanabilmesi için 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun yukarıda zikredilen hükümleri uyarınca yetkili asliye hukuk mahkemelerinden tenfiz veya tanıma kararı alınması gerekmektedir.

Bu konuda verilmiş olan kararlar aleyhine de yargı yoluna başvurulması mümkün bulunmaktadır.

II. Yurt dışında bulunan vatandaşların hangi esasa göre oy kullanacakları hususunda Bakanlığımda, İçişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları ile Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı ve Bakanlığım temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan Komisyonda yapılan çalışmalar sonunda, ülkemiz ihtiyaçlarına cevap vermek üzere muhtelif seçenekli Kanun Taslakları hazırlanmıştır.

Seçim kanunlarında yapılacak düzenlemelerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasî partilerin aralarında uzlaşma sağlandığında, daha kolay sonuç alınabileceğinden, bu Taslaklar Anayasada 23.7.1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanunla yapılan değişikliklere uyum sağlamak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşturulan ve bu çerçevede seçim kanunları üzerinde çalışmalarını sürdüren partiler arası Anayasa Uyum Komisyonuna sunulmuştur.

Ayrıca yurtdışındaki Türk vatandaşlarının dağınık biçimde bir çok ülkede yaşadıkları hususu gözönünde tutularak bakanlığımda bu konudaki inceleme ve araştırma çalışmalarına devam edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu AdaletBakanı

3. — Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili fezlekelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4558)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Meclis Başkanı Sayın Hikmet Çetin tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

Mehmet Sıddık Altay Ağrı

Sorular :

1. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana geçen süre içerisinde kaç milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke düzenlenmiştir?

2. Bu milletvekilleri kimlerdir? Seçim bölgeleri nerelerdedir? Parlamentoda hangi dönemde görev yapmışlardır?

3. Bu milletvekillerine isnat edilen suçlar nelerdir?

4. Dokunulmazlıklarının kaldırılması istenen milletvekillerinden kaçının dokunulmazlığı kaldırılmıştır?

5. Dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilleri hangi mahkemelerde yargılanmıştır? Bunlardan kaçı ceza almış, kaçı beraat etmiştir?

6. Ceza alan milletvekillerinin isimleri, suçları ve aldıkları cezalar nelerdir?

7. Hakkında fezleke düzenlenen milletvekillerinden hangilerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ilgili komisyon tarafından dönem sonuna ertelenmiştir?

8. Yargılanmaları dönem sonuna ertelenen milletvekillerinden kimler, ne tür ceza almış, kimler beraat etmiştir?

T.C. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 26.3.1998 KAN. KAR. MD : Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4558-11559/28585

Sayın M. Sıddık Altay

Ağrı Milletvekili

İlgi : 4.3.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili fezlekelere ilişkin ilgi önergenizde yeralan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1-2. Birinci Yasama Döneminin başlangıcı olan 26.10.1961 tarihinden 20 nci Yasama Döneminin 12.3.1998 tarihine kadar geçen süre içerisinde, TBMM Başkanlığına yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin olarak gönderilen fezleke adedi ile yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması istenilen milletvekillerinin sayısı Ek-1’deki listede; yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması istenilen milletvekillerinin ad ve soyadları ile seçim çevreleri ve Parlamentoda görev yaptıkları dönemler ise Ek-2-10’daki listelerde gösterilmiştir.

Cevap 3. Haklarında yasama dokunulmazlığı dosyası bulunan 20 nci Dönem milletvekillerine isnat edilen suçlar Ek-11’deki listede gösterilmiştir. Geçen dönemlere ait yasama dokunulmazlığı dosyaları, gereği için Başbakanlığa iade edilmiş olduğundan bu dosyaların suç nevileri belirlenememiştir.

Cevap 4-8. 8.2.1928-12.3.1998 tarihleri arasında yasama dokunulmazlıkları kaldırılan milletvekilleri Ek-12’deki listede gösterilmiştir.

Ek 2-10 sayılı listelerde yer alıp da Ek-12 sayılı listede yer almayan milletvekilleri hakkında; ya kovuşturmanın üyelik sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiş ya da sözkonusu dosyalar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeden, ilgililerin milletvekilliği sıfatları sona erdiği için Başbakanlığa iade edilmiştir.

Dokunulmazlıkları kaldırılan, dönem sonuna ertelenen veya üyelik sıfatları sona erdiği için dosyaları Başbakanlığa iade edilen milletvekillerinin yargılandıkları mahkemeler ve yargılanma sonuçları hakkında Başbakanlığımızda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

DİKKAT (388’den 463’e kadar filme alınacak)

EK:1

 

4. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün;

– Ankara Gölbaşı’nda TMO siloları açılması için bir çalışma yapılıp yapılmadığına,

Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan’ın;

– Pancar ekim alanlarının sınırlandırılmasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa R. Taşar’ın yazılı cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla

Saffet Arıkan Bedük Ankara

Soru :

Ankara İli, Gölbaşı İlçesi sanayi sektöründe yapılan yatırımlara paralel olarak tarım sektöründe ve özellikle tahıl üretiminde büyük bir potansiyele sahiptir. İlçemizde TMO silolarının bulunmayışı halkımızı büyük sıkıntılara sokmaktadır. Yaşanan sorunların ortadan kaldırılabilmesi için Gölbaşı İlçesine TMO silolarının açılması yönünde bakanlık olarak herhangi bir çalışmanız bulunmakta mıdır? Varsa bu çalışmanız ne zaman sonuçlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yeralan sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Hasan Çağlayan Çorum

Soru :

Şekerpancarı üreticilerine her yıl pancar ziraatinde kullanmaları için gübre verilmekte ve bu gübre Devlet tarafından sübvanse edilmektedir. Ancak 1998 ürünü olacak pancar üretimi döneminde, gübre sübvansiyonundan yararlanma hakkı, ilgili ziraat odasından alınacak çiftçi belgesi ibrazı şartına bağlanmıştır. Ziraat odaları ise üzerine arazi tapusu ya da noter tasdikli ortaklık senedi olmayan çiftçilere çiftçi belgesini vermemektedir. Ayrıca pancar üretiminde ekim alanlarının belirlenmesi konusunda da üreticilerimiz bazı sıkıntılarla karşı karşıya bulunmaktadır. Buna göre;

1. Gübre sübvansiyonundan yararlanmanın, ziraat odasından alınacak çiftçi belgesi şartına bağlanmasının nedenleri nelerdir?

2. Ekim alanları sınırlandırılan, yüksek girdilerle üretim yapan pancar üreticileri için, gübre kullanımı konusunda getirilen bu şartı bir bürokratik engel ve beraberinde gelen malî bir külfet olarak görüyor musunuz?

3. Gübre subvansiyonuna ilişkin bu düzenlemeyi kaldırmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız hangi tarihte kaldırmaya planlamaktasınız?

4. Ziraat odalarının, üzerine arazi tapusu ya da noter tasdikli ortaklık senedi olmayan çiftçilere çiftçi belgesini vermemesini uygun buluyor musunuz?

5. Pancar ekim alanlarının belirlenmesinde hangi kriterler uygulanmaktadır?

6. 1998 Yılı pancar ekim döneminde ekim alanları belirlenirken, 1994 yılında pancar ekimi yapılan araziler haricindeki alanlara ekim izni verilmemiştir. 1994 Yılında sulu arazisi olmadığı için ekim yapamamış çiftçiler, sonradan yapılan sulama göletleri ile bu imkâna kavuştuğu ve ekim talebinde bulundukları halde neden ekim izni alamamışlardır?

7. Sulu tarım imkânına kavuşan arazilere ekim izni verilmesi konusunda çalışmalarınız var mıdır?

T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 26.3.1998 Sayı : KDD.G.4/703

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 12 Mart 1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11724 sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınız ekinde gönderilen; Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük ve Çorum Milletvekili Sayın Hasan Çağlayan’a ait yazılı soru önergelerine ilişkin bakanlığımız görüşleri ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Taşar Tarım ve Köyişleri Bakanı

Yazılı Soru Önergesi Sahibi : Saffet Arıkan Bedük

Ankara Milletvekili

(Esas No : 7/4554-11554)

Soru : Ankara İli, Gölbaşı İlçesi sanayi sektöründe yapılan yatırımlara paralel olarak tarım sektöründe ve özellikle tarım üretiminde büyük bir potansiyele sahiptir. İlçemizde TMO silolarının bulunmayışı halkımızı büyük sıkıntılara sokmaktadır. Yaşanan sorunların ortadan kaldırılabilmesi için Gölbaşı İlçesine TMO silolarının açılması yönünde bakanlık olarak herhangi bir çalışmanız bulunmakta mıdır? Varsa bu çalışmanız ne zaman sonuçlanacaktır?

Cevap : Gölbaşı ve çevresinde hububatın alımı kuruluşumuzun Ankara Bölge Müdürlüğüne bağlı Güvercinlik ve Haymana Şube Müdürlükleri ile Oyaca Ajans Amirliği tarafından yapılmakta ayrıca Karaali ve Karagedik işyerlerinde oluşturulan geçici ekiplerde de alımlar sürdürülmektedir.

Güvercinlik deposu 65 000 Ton, Haymana deposu ise 6 000 Ton kapasiteli olup, Oyaca’da ise kısa süre sonra hizmete girecek olan 4 800 Ton kapasiteli silo inşaatı devam etmektedir.

Gölbaşı İlçesi, Güvercinlik Şube Müdürlüğü deposuna yaklaşık 20 km mesafede olup, bu kadar kısa bir mesafe içerisinde yeni bir depo tesisi ekonomik bulunmadığından yatırım programında yer almamıştır. Ayrıca bu konuda kuruluşumuza yapılmış bir talep bulunmamakla birlikte, önümezdeki yıllarda üretim durumunun depo ihtiyacını gerektirmesi halinde bu husus ayrıca değerlendirilecektir.

Yazılı Soru Önergesi Sahibi : Hasan Çağlayan

Çorum Milletvekili

(Esas No : 7/459-11616)

Soru :

Şekerpancarı üreticilerine her yıl pancar ziraatinde kullanmaları için gübre verilmekte ve bu gübre devlet tarafından sübvanse edilmektedir. Ancak 1998 ürünü olacak pancar üretimi döneminde, gübre sübvansiyonundan yararlanma hakkı, ilgili ziraat odasından alınacak çiftçi belgesi ibrazı şartına bağlanmıştır. Ziraat odaları ise üzerine arazi tapusu ya da noter tasdikli ortaklık senedi olmayan çiftçilere çiftçi belgesini vermemektedir. Ayrıca pancar üretiminde ekim alanlarının belirlenmesi konusunda da üreticilerimiz bazı sıkıntılarla karşı karşıya bulunmaktadır.

Buna göre;

Soru 1. Gübre sübvansiyonundan yararlanmanın, ziraat odasından alınacak çiftçi belgesi şartına bağlanmasının nedenleri nelerdir?

Cevap 1. Kimyevi gübre desteklemelerinde istenen çiftçilik belgesi yeni bir uygulama olmayıp, 1994 yılından günümüze kadar yapılan iş ve işlemlerde “Çiftçilik Belgesi” aranmıştır. Tarımda kullanılan ve desteklenen ucuz kimyevi gübrelerin tarım dışı amaçlarla kullanılmasını önlemek ve meydana gelebilecek suiistimalleri giderebilmek için, Ziraat Odalarından “Çiftçilik Belgesi” istenmesi yoluna gidilmiştir. Aynı zamanda kırsal kesimde yaşayan çiftçilerimizin örgütlenmesi de teşvik edilmektedir.

Soru 2. Ekim alanları sınırlandırılan, yüksek girdilerle üretim yapan pancar üreticileri için, gübre kullanımı konusunda getirilen bu şartı, bir bürokratik engel ve beraberinde gelen malî bir külfet olarak görüyor musunuz?

Cevap 2. 27.11.1997 tarihinde yürürlüğe giren 97/10244 sayılı Kararname ile kimyevi gübre desteklemesi, üretici ve dağıtıcı kuruluşlara yapılmaya başlanmıştır. Böylece daha önceden kimyevi gübre desteğini kendisi alan ve bir takım bürokratik engellerle yorulan çiftçinin, bu tür zorluklardan kurtulması sağlanmıştır.

Soru 3. Gübre sübvansiyonuna ilişkin bu düzenlemeyi kaldırmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız hangi tarihte kaldırmayı planlamaktasınız?

Cevap 3. 1974 Yılında yaşanan petrol şokunda aniden yüksek rakamlara ulaşan kimyevi gübre fiyatlarının çiftçilerimizi fazla etkilememesi ve 1,3 milyon ton olan fiziki yıllık gübre kullanımının artırılması için, destekleme yapılma yoluna gidilmiştir. Nitekim bugün için fiziki olarak kimyevi gübre kullanımı yılda yaklaşık 5 milyon tona ulaşmış bulunmaktadır. Bu da göstermektedir ki fiyat artışları ile gübreye olan talep, yapılan destekleme politikalarıyla dengelenmiştir.

1998 Yılı içerisinde kimyevi gübre desteklemeleri için 100 trilyon Türk lirası ödeme yapılacağı düşünülmektedir. Çiftçimizin fiyat artışları karşısında mağduriyetini önlemek ve gübre kullanımını teşvik etmek için yapılan kimyevi gübre destekleme işlemleri;

a) Ürün borsalarının kurulması,

b) Üretici Birliklerinin kurulması ve çiftçinin teşkilâtlanmasının tamamlanması,

c) Tarımda verimliliğin artırılması ile ilgili şartlarının oluşması ile birlikte tekrar gözden geçirilecektir.

Bu itibarla kimyevi gübre destekleme uygulamaları devam ettiği sürece, “Çiftçilik Belgesi “ istenecektir. Ancak çiftçimizin mağdur olmaması için gerekli tüm tedbirler alınmış olup, bundan sonra doğabilecek darboğazların giderilmesi için; bakanlığımızca gerekli hassasiyet gösterilecektir.

Soru 4. Ziraat odalarının, üzerine arazi tapusu ya da noter tasdikli ortaklık senedi olmayan çiftçilere çiftçi belgesini vermemesini uygun buluyor musunuz?

Cevap 4. Bakanlığımızın 98/1 sayılı Tebliğ ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin tüm teşkilâtına yayınladığı 5.2.1998 tarih ve 154 sayılı yazısı ile; çiftçilik belgesi edinmekte çıkabilecek tüm güçlükler giderilmiştir. Buna göre çiftçilik belgesi edinmede Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri, S.S. Pancar Ekicileri İstihsal Kooperatifleri, Tarımsal Kalkınma Kooperatif ve Birlikleri ile Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi Üyesi çiftçiler için “Çiftçilik Belgesi” edinmede her türlü kolaylık sağlanmış bulunmaktadır. Bu kuruluşların üyesi olan çiftçiler için “Çiftçilik Belgesi” doldurulurken, kuruluş yetkililerinin beyanları esas alınmıştır. Herhangi bir tapu kaydı, noter tasdikli kira kontratı, ortaklık belgesi ve benzeri evraklar istenilmeyerek, çiftçilerimizin işi kolaylaştırılmıştır. Ayrıca yukarıda zikredilen kuruluşlara üye çiftçilerden 500 000 TL. belge ücreti haricinde herhangi bir para talep edilmeyerek gereksiz maddi külfetlerden kurtarılmıştır.

Soru 5. Pancar ekim alanlarının belirlenmesinde hangi kriterler uygulanmaktadır?

Cevap 5. Pancar ekim alanlarının belirlenmesinde, üretici talepleri, fabrikaların işleme kapasiteleri, bölgelere göre değişkenlik gösteren nominal kampanya süreleri, fabrikaların son üç yıllık üretimleri ve yurtiçi şeker talebi esas alınmaktadır.

Soru 6. 1998 yılı pancar ekim döneminde ekim alanları belirlenirken 1994 yılında pancar ekimi yapılan araziler haricindeki alanlara ekim izni verilmemiştir. 1994 yılında sulu arazisi olmadığı için ekim yapamamış çiftçiler, sonradan yapılan sulama göletleri ile bu imkâna kavuştuğu ve ekim talebinde bulundukları halde neden ekim izni alamamışlardır?

Cevap 6. — Pancar bir üçlü münavebe bitkisi olduğundan 1998 yılı pancar ekim alanları 1995 yılı ile dönüşümlüdür. Bu yıl ekim alanları, ülke talebi doğrultusunda 1995 yılına göre % 65 artırılmıştır.

Pancar üretimi başta alım fiyatı, hava şartları ve alternatif ürün fiyatlarına bağlı olarak yıldan yıla büyük değişkenlikler göstermekte, bu da şeker üretiminde büyük istikrarsızlıklara yol açmaktadır. Yurtiçi şeker talebinin ithalata gerek kalmadan yerli üretimle karşılanması, istikrarlı bir pancar üretimi ile mümkündür. Pancar üretiminde istikrarı sağlamak amacıyla Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünce 1998 yılında pancar üretiminde kontenjan uygulaması başlatılmış ve yurtiçi talebi karşılayacak düzeyde şeker üretimi için üretilmesi gereken pancar miktarları fabrikalar bazında belirlenmiştir. Uygulamanın esası, her yıl pancar üretim miktarlarını yurtiçi şeker talep artışı oranında artırmaktadır. Dolayısıyla ekim alanları her yıl ülke şeker talebindeki artışı karşılayacak düzeyde artırılacaktır. Uygulama, ülke ve üretici çıkarlarının buluştuğu bir sistem olarak değerlendirilmelidir.

Soru 7. Sulu tarım imkânına kavuşan arazilere ekim izni verilmesi konusunda çalışmalarınız var mıdır?

Cevap 7. Bugünkü koşullarda ülkemizde pancar ekiminde uygun alanların sadece % 35-45’ine ekim yapılmaktadır. Bunda yurtiçi şeker talebi belirleyici olmaktadır. Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğünce fabrikaların işleme kapasiteleri ve yurtiçi talep artışı dikkate alınarak sulama imkânına kavuşan alanlarda pancar ekimi yaptırılmasına çalışılmaktadır.

 

 

birleşim 72’nin sonu