DÖNEM : 20 CİLT :47 YASAMA YILI : 3

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

66 ncı Birleşim

12 . 3. 1998 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın, İstiklâl Marşının TBMM’de kabulünün 77 nci yıldönümü münasebetiyle konuşması

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’ın, ülkemizde mevcut iktisadî durum ve sıkıntıların azaltılması için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı

2. — Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, Karakaya Barajının kirlenmesine ilişkin gündemdışı konuşması

3. — İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın, İstiklâl Marşının kabulünün 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Yugoslavya’ya giden Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1351)

2. — Belarus Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Taner’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1352)

3. — Belarus Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1353)

4. — Belçika’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Batallı’nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1354)

5. — Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Fransa’ya yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1355)

V. — SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. — Kamu İktisadî Teşebbüslerinde açık bulunan üyeliklere seçim

VI. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. — Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. — Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

3. — Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının aynı mahiyetteki kanun teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553)

VII. — SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci’nin, güvenlik güçlerine teslim olan bir sanığa ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4329)

2. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Körfez krizine ve İncirlik üssüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4333)

3. — Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Diyanet İşleri Başkanlığınca izlenen politikalarda değişikliğe gidileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevabı (7/4337)

4. — Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak’ın, şehit ailelerinin askerî misafirhanelerden, dinlenme kamplarından ve tedavi merkezlerinden, yararlandırılmasına yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4354)

5. — Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, et ithalâtında uygulanan gümrük tarifelerinin sıfıra indirilip indirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/4367)

6. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin;

– Dalyan-Köyceğiz altyapı projesi ihalesine,

Aydın Milletvekili Muhammet Polat’ın;

– Almanya’da düzenlenen bir toplantıya katılan görevlilerin yaptığı harcamalara,

İlişkin soruları ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/4378, 4382)

7. — Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, et ithalinde gümrük vergisinin kaldırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/4392)

8. — Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, TBMM Genel Kurul Salonu inşaatında sağlığa zararlı madde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4425)

9. — Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Yüksek Askerî Şûra kararıyla emekliye sevk edilen subay ve astsubaylara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4445)

10. — Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in;

– Kırıkkale-Sulakyurt Barajı projesine,

– Kırıkkale-Balışeyh-Akçakavak Barajı projesine,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4475, 4476)

11. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, askerlik döneminde görev başında ölen veya sakat kalan kişilere veya yakınlarına faizsiz konut kredisi verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’in yazılı cevabı (7/4489)

I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin’in, Tekirdağ Tekel Fabrikasında çalışan geçici işçilerin sorunlarına,

Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz’ın, Kırıkkale ve çevresindeki pancar ekim alanlarının daraltılmasına,

İlişkin gündemdışı konuşmalarına Orman Bakanı Ersin Taranoğlu,

Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin, ülkemizde son yıllarda artan ithalat konusunda alınabilecek önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına da Turizm Bakanı İbrahim Gürdal,

Cevap verdi.

DevletBakanı Refaiddin Şahin’in, 17 Şubat 1998 tarihinde Gürcistan’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine,

3-5 Mart 1998 tarihinde İspanya’da resmî ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e refakat eden heyete Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın da iştirak etmesinin uygun görüldüğüne,

İlişkin Başbakanlık tezkereleri ile;

Genel Kurulun 10.3.1998 tarihli 64 üncü Birleşiminde açılması kabul edilen, Kosova’daki son gelişmeler konusundaki genel görüşmenin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının 2 nci sırasında yer almasına ve genel görüşmenin, Genel Kurulun 17.3.1998 Salı günkü birleşiminde, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay hakkındaki (11/14) esas numaralı gensoru önergesinin öngörüşmelerinin bitiminden sonra yapılmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına,

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 228 inci sırasında yeralan 589 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 5 inci sırasına, 167 nci sırasında yeralan 385 sıra sayılı kanun teklifinin, 6 ncı sırasına alınmasına,

İlişkin Danışma Kurulu önerisi,

Kabul edildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının :

1 inci sırasında bulunan, Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in (6/736) esas numaralı sorusunu Başbakan Yardımcısı ve Millî Savunma Bakanı İsmet Sezgin,

4 üncü ve 6 ncı sıralarında bulunan, Muğla Milletvekili İrfettin Akar’ın (6/752) ve (6/754),

10 uncu sırasında bulunan, Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın’ın (6/759),

11 inci sırasında bulunan, Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın (6/760) esas numaralı sorularını Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy,

7 nci sırasında bulunan, Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı (6/756)

12 nci ve 13 üncü sıralarında bulunan, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın (6/761) ve (6/762) esas numaralı sorularını Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk,

16 ncı sırasında bulunan, Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün (6/766),

17 nci ve 18 inci sıralarında bulunan, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın (6/768) ve (6/769) esas numaralı sorularını da Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay,

Cevaplandırdılar; Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş, Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı, Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız ve Isparta Milletvekili Mustafa Köylü de, cevaba karşı görüşlerini açıkladılar,

2 nci sırasında bulunan (6/745) esas numaralı sözlü sorunun, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrildiği ve gündemden çıkarıldığı açıklandı,

3 üncü sırasında bulunan (6/751),

5 inci sırasında bulunan (6/753),

8 inci sırasında bulunan (6/757),

9 uncu sırasında bulunan (6/758),

14 üncü sırasında bulunan (6/764),

15 inci sırasında bulunan (6/765),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

2 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/676) (S. Sayısı : 232) ikinci müzakeresi, Komisyon ve Hükümet yetkilileri Genel Kurul salonunda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/669) (S. Sayısı : 338), geçen birleşimde önergelerle birlikte geri alınan maddeleri hakkında komisyonun raporu henüz gelmediğinden,

Görüşmeleri ertelendi,

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının aynı mahiyetteki kanun teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmelere bir süre devam edildi.

Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, konuşması sırasında kendisine sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 12 Mart 1998 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.50’de son verildi.

Hasan Korkmazcan Başkanvekili

Ahmet Derin Mehmet Korkmaz Kütahya Kütahya Kâtip Üye Kâtip Üye

II. – GELEN KAĞITLAR

12 . 3 . 1998 PERŞEMBE No. : 98

Tasarılar

1. — Harp Okulları Kanunu Tasarısı (1/733) (Millî Savunma ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.3.1998)

2. — Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Kurulmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/734) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

3. — Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı (1/735) (Adalet ve İçişleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

Teklif

1. — Kırklareli Milletvekili İrfan Gürpınar’ın, Türkiye Otelciler Birliği Kanun Teklifi (2/1107) (Adalet ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

Tezkereler

1. — Antalya Milletvekili Sami Küçükbaşkan’ın, Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1349) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.1998)

2. — İbrahim Çınar Hakkındaki Ölüm Cezasının Yerine Getirilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1350) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 11.3.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Afyon Milletvekili Sait Açba’nın, Afyon-Emirdağ İlçesindeki bazı mekânların ruhsatlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4573) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

2. — İçel Milletvekili D. Fikri Sağlar’ın, ulaşım politikasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4574) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

3. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, DIŞBANK’ın, LAPİS Grubuna yasadışı yollarla satıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4575) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

4. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, uçak alımı ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4576) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

5. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, cep telefonu faturalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4577) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

6. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim uygulamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4578) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

7. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Gümrük Birliğinin ekonomik etkilerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4579) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

8. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Güneydoğu Anadolu Projesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4580) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

9. — Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, hayvancılığı teşvik için kaynak ayrılıp ayrılmadığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4581) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

10. — Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın, Konya Ereğli Devlet Hastanesinin ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4582) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.3.1998)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

12 Mart 1998 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DERİN (Kütahya), Mehmet KORKMAZ (Kütahya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66 ncı Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÇEŞİTLİ İŞLER

1. — Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Hasan Korkmazcan’ın, İstiklâl Marşının TBMM’de kabulünün 77 nci yıldönümü münasebetiyle konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ulusların tarihlerinde ve toplumsal belleklerinde özel önem ve fevkaladelik arz eden olaylar ve günler vardır. Bugün, böyle anlamlı bir günü yaşıyoruz.

Hepimizin bildiği gibi, 12 Mart 1921 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstiklal Marşımızı kabul etmiştir. Bu anlamlı tarihî olayın 77 nci yıldönümünde, Gazi Meclisin tüm üyelerini ve İstiklal Marşımızın, bu ulusal onur anıtımızın müellifi büyük şair Mehmet Âkif Ersoy’u saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

İstiklal Marşı, İstiklal Harbinin başarısına olan kutsal bir inançtır. Âkif, bu inançla, milletin azmine, kararına ve hissiyatına tercüman olmuştur. Türk Ulusu, tarih boyunca, hür ve bağımsız yaşamış ve hiçbir zaman esareti, bağlılığı, bağımlılığı kabul etmemiştir; büyük imparatorluklar kurmuş, büyük eserler meydana getirmiş, insanlık kültürüne büyük katkılar sağlamış ve adını tarihin her sayfasına şanla, şerefle yazdırmıştır. İstiklal Marşını, bağımsızlık savaşıyla birlikte yaşayan ve yazan başka bir millet yoktur. İstiklal Marşımız, zulüm güçlerinin saldırılarına ve emperyalizme karşı bir başkaldırıdır, bir meydan okumadır ve istiklal mücadelemiz, mazlum milletlere, bu yapısıyla, örnek olmuştur.

İstiklal Marşımızın her dizesi, buram buram, özgürlük, kahramanlık, vatan sevgisi, ulusal coşku, ulusa olan iman ve inanç kokar. Ulu Önder Atatürk’ün, ulusal kurtuluşa inanmış dava arkadaşlarının ve Gazi Meclisin mücadelesini, yaşlanmış ulu çınardan, sağlıklı ve sonsuzluğa uzanacak genç ve güçlü bir fidan olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşuna olan inanç ve imanı, Âkif’in dizeleri ebedileştirmiştir. Bu eser, bir tarih ve edebiyat şaheseridir.

Bir kez daha, İstiklal Harbinin Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, dava arkadaşlarını, Gazi Meclisin üyelerini ve büyük Âkif’i, şahsım ve siz değerli milletvekili arkadaşlarım adına, minnetle, şükranla yâd ediyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, çalışmalarımıza geçmeden önce, gündemdışı olarak, üç değerli milletvekili arkadaşıma söz vereceğim.

B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğan’ın, ülkemizde mevcut iktisadî durum ve sıkıntıların azaltılması için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı

BAŞKAN – İlk sırada, Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan, ülkemizde mevcut iktisadî durum ve sıkıntıların azalması için alınması gereken tedbirler hakkında söz istemiştir; kendisini kürsüye davet ediyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Doğan, konuşma süreniz 5 dakikadır efendim.

LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ayrıca, Sayın Başkanımızın, hepimizin düşüncelerine tercüman olan bu güzel ifadelerine ve bizleri tatmin eden duygulu beyanlarına yürekten katılıyorum. Ülkemizin istiklalini bizlere kazandıran gazilerimizin, şehitlerimizin hepsini; ayrıca, İstiklal Marşını yazan Âkifimizi ve onu milletimize armağan eden o günkü Meclisimizin bütün üyelerini rahmetle, minnetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün gündemdışı olarak, memleketimizde iktisadî durumun iyileşmesi, görülen sıkıntıların giderilmesi konusunda düşüncelerimi arz etmek üzere söz aldım ve vaktin ne kadar kısa olduğunu da biliyorum; ancak, şunu sizlere arz etmek istiyorum:

Birkaç gün önce -soğuk bir gündü- Çankaya ötesindeki Yıldız Semtinden gelirken uzun bir kuyruk gördüm; yaşlı genç, kadın erkek... Dikkatimi çekti, acaba niçin bunlar burada diye; yavaşladım, bekledim; orada bir ekmek büfesi var, ekmek almak üzere sabahın erken saatinde -bir iş için erken geliyordum- kuyrukta bekliyorlar; ben de biraz bekledim, ekmek geldi, herkes sırasına göre almaya başladı. Tabiî eminim ki, bu husus, bendeniz gibi sizleri de çok üzmektedir. Demek ki, ülkemizde birkaç kuruş daha ucuza ekmek alabilmek için birçok sıkıntıya katlanan insanlarımız var. Beyan edildiğine göre, ilgililerden dinlediğimize göre -ki, sıhhatli olarak söyleyemiyorum- 10 milyon civarında da işsizimiz var. Ayırca, birçok insanımız, hatta, üniversite mezunu kimseler, sizlere geldiği gibi, sizin bir arkadaşınız olarak bana da gelip “velev ki asgarî ücretle olsun, bize iş imkânı bulunabilir mi?” diye talepte bulunanları da görüyoruz. Anlaşılan, memleketimiz, insanımız güzel olmasına rağmen, kaynaklarımız zengin olmasına rağmen, iktisadî durumumuzda sıkıntılar var. O halde, bu sıkıntıları birlikte gidermemiz gerekmektedir.

Bendeniz şunu düşünüyorum: Geçenlerde, iki işadamımızın sözlerini dinledim; bunlardan birincisi diyor ki: “Yemekhanede işçilerimiz rahat ekmek yesinler diye, ekmekleri dilim dilim diliyoruz; kimisi az, kimisi çok, ama, karınlarını doyurabiliyorlar.” Basit bir şey; ama, çok önemli bir prensip. Bir başka işadamımız da bir söz söyledi, bendenizi çok düşündürdü “Türkiyemiz çok güzel bir ülke, herkes yatırım yapacak; ama, evin içerisinde kavga var” dedi. Bu cümle beni çok düşündürdü; bu güzel, bu cennet ülkede ve hepimiz de birbirimizin kardeşi olduğuna göre, niçin kavga olsun; niçin başkalarına örnek olmayalım; niçin, tarihte olduğu gibi, bugün de yarın da başkalarına yardım etmeyelim; biz bunu yapamayız mı; biz bunu yapabiliriz.

Müsaade ederseniz, şimdi, düşündüğüm şeylere geçmek istiyorum:

Birincisi, birlikte, israfı önleyelim. İsraf, ülkelere sefahat, sefalet, felaket getirir. Cumhurbaşkanımızdan köydeki muhtarımıza kadar, ferdimizden cemiyetimizin tamamına kadar, birincisi, israfı önleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğan, konuşmanızı tamamlayın efendim.

LÜTFİ DOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İkinci maruzatım da şudur: Şu faiz belasından devletimizi, milletimizi, ülkemizi kurtaralım. Bendeniz iktisatçı değilim, ama, yetkililerden dinlediğim, kitaplardan okuduğum ve bütçede de takip ettiğim durum şu: Bu yılki, yani 1998 yılı bütçemizde, her 100 liranın 40 lirası, doğrudan doğruya faize gidiyor. Geriye kalan 60 lirayla, memurumuza mı işçimize mi ücret vereceğiz, yatırımları mı yapacağız, iş sahaları mı açacağız... Bunun zorluğunu görüyoruz. Ne yapıp yapıp, bu ülkeyi bu beladan kurtarmaya gayret edelim; elbirliği yaparsak, bunu kurtaracağımıza eminim.

Muhterem milletvekilleri, bir üçüncü konu da -vakit kalmadığı için, çok acele ediyorum- şudur: Demin şunu arz ettim; Cumhurbaşkanımızdan köydeki muhtarımıza kadar -bu ülke kaynakları bize emanet edildiğine göre- hiç şüphe yok ki, her birimiz güvenilir durumdayız. O halde, güvenilirliğimizi, kendi özel yaşantılarımızda da, resmî müesseselerimizde de mutlaka sergilemeli, ortaya koymalıyız. Bunun için ne yapılması lazım; yapılacak şey, hepinizin bildiği, uyguladığınız bir husustur; arkadaşınız olarak tekrar ediyorum: Kendi öz malımızı nasıl koruyor, nasıl muhafaza ediyor, nasıl yerinde harcıyorsak, ihtiyaca, zarurete binaen harcıyorsak, milletin malını da öylesi gözetelim ve bir kuruşunu heder etmeyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ DOĞAN (Devamla) – Muhterem Başkanım, ihtisar ediyorum; izin verirseniz, hemen bir cümleyle tamamlayacağım.

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın efendim.

LÜTFİ DOĞAN (Devamla) – Lütfettiniz; teşekkür ederim.

Efendim, bir örnek olsun diye, bildiğiniz bir hususu tekrarlamak istiyorum:

İmam Ali (radıyallahü anh) Efendimiz, bir gün, bir yatsıdan sonra bir işiyle meşgul olurken, yanında bir arkadaşı vardır; fakat, dışarıdan bir zat gelir, selam verir, oturur, konuşmaya başlarlar. Konuşurlarken, Hazreti Ali, müsaade ister “az bekler misiniz” der, yanan kandili söndürür; sonra, bir başka kandil yakar. Konuşmalar devam eder, çözüm neyse anlatılır. Daha sonra, şahıs kalkar, gider. O şahıs gittikten sonra, yanındaki şahıs, Hazreti Ali’den şunu sorar, der ki “bir şey dikkatimi çekti; bu zat geldi, önünüzde yanan kandil vardı, söndürdünüz, bir başkasını yaktınız; şimdi, bu zat gidiyor, yine başka kandil yaktınız; bunu anlamak benim için müşkül oldu.” Söylediği söz şudur: “Bu zat geldiğinde, ben, devletin işiyle, milletin işiyle meşgul oluyordum, milletin işini görürken milletin kandilini yakmıştım; ama, bu şahıs geldi -anladığım durum şudur- kendisiyle benim aramdaki özel bir işi görmek üzere istekte bulundu. Onunla benim özel işimizi görürken, milletin, devletin mumunu, devletin kandilini yakmaya benim hakkım yoktu; o itibarla, birincisini söndürüp ikincisini yakmıştım. Şimdi, o gitti, ben yine devletin işleriyle meşgul olacağım; tekrar birinciyi yakıp, ikinciyi söndürdüm.”

Arz etmek istediğim nokta budur. Eminim ki, bu milletin yetmiş milyona varan evlatlarının hepsi bu gerçeğe inanmıştır, bunu gerçekleştirmek ister; bunu gerçekleştirdiğimiz takdirde, Türkiyemiz hiçbir ülkeye muhtaç olmayacak, hatta ihtiyacı olan ülkelere de iktisadî yönden yardım elini uzatacaktır; çünkü, iktisatlı olmak, geçimin de yarısıdır; bunu hepiniz takdir edersiniz.

Dinlemek lütfunda bulunduğunuz için hepinize, müsamahası için de Sayın Başkanıma teşekkürlerimi arz ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan Gümüşhane Milletvekili Sayın Lütfi Doğan’a teşekkür ediyorum.

Gündemdışı konuşmayı Hükümet adına cevaplamak üzere, Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (ANAP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; çok saygı duyduğumuz Sayın Lütfi Doğan önemli bir konuşma yapmıştır. Ben, kendisine, bu konuşmaya bütün ana hatlarıyla katıldığımı belirtmek istiyorum.

Hükümetimizin Sayın Doğan’ın bize tavsiye ettiği ve önerdiği doğrultuda bir çalışma içerisinde olduğunu bilgi olarak vermek ve sizlerin, bu konudaki çalışmalara her zaman, her alanda yapacağınız katkılara, eleştirilere de açık olduğumuzu belirtmek isterim.

Özellikle, Sayın Doğan’ın belirttiği Yıldız Semtindeki ekmek büfesini ve uzun kuyrukları beş altı yıldır biliyorum. Bu kuyruklar, Türkiye’nin ciddî bir sorunudur. Türkiye’de, özellikle 1994 sonrasında, bozuk olan gelir dağılımının daha da bozulmasıyla, toplam nüfusun yüzde 20’sini oluşturan en üst gelir grubu toplam gelirin yüzde 49’unu alırken, yani, Türkiye’de 200 milyar dolar gayri safî millî hâsıla miktarı var; 14-15 milyon insan, bunun 100 milyarını alırken, nüfusun yüzde 80’i de -14-15 milyon insanı 65 milyondan çıkarırsak, 50-51 milyon kişi- geri kalan 100 milyarı paylaşmaktadır. Hele, bu ekmek kuyruğunda bekleyen kişiler -toplam nüfusun en alt gelir grubu olan yüzde 20’si- gelirin yüzde 5,5-6’sını alırken, yüzde 4’ünü alır hale gelmişlerdir. Yani, bu ülkede, bir kesimin 15 bin dolar yıllık gelir düzeyi varken, bir başka kesimin gelir düzeyi 400-500 doların da altındadır. Bu, bizim açımızdan, Türkiye’nin ciddî bir problemidir. Bu problemi, ne (A) partisi ne (B) partisi oluşturmuştır.

Burada, Sayın Doğan, çok haklı olarak, bu problemin çözümünü, hangi hükümet olursa olsun, acilen halletmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu nedenle, biz, enflasyonla mücadeleyi, birinci öncelikli mesele haline getirdik ve eğer biz bu problemi önemsememiş olsaydık, 1997 yılında Türkiye’de üretim artışı, gayri safî millî hâsılada yüzde 6-7 oldu der, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 50’lerden 55’e çıktı der, Merkez Bankası rezervleri 16 milyar dolardan 20 milyar dolara çıktı der ve ne kadar iyi işler yaptık diye kendimizin propagandasını yapabilirdik; ama, amaç, bence, propaganda ve siyaset olmamalı; amaç, halkımızın bu geçinme derdini çözmek olmalı. Bu bakımdan, bize bu uyarınıza ve insanların daha çok ekmek alabilecek şekilde satınalma gücünü artıracak bir programın disiplinle ve kararlılıkla uygulanması gerektiğine ben de katılıyorum; onun için de, mavi boncuk dağıtmamamız gerekiyor.

Ekonomik durumumuz bakımından, gerçekten, dediğiniz gibi, çok potansiyeli olan, kaynakları zengin bir ülkeyiz. Bu sıkıntıları birlikte giderme konusundaki önerinize katılıyoruz. Parlamentonun bütünü ve tüm Türkiye olarak, topyekûn, bu sıkıntıları birlikte gidermemiz ve bu ülkede kardeşliği yaygınlaştırarak, kavgaya son vererek, uzlaşarak, hoşgörü içinde bu problemleri çözmemiz gerektiği ve Hükümet olarak da, bu uzlaşma ve hoşgörü ortamının Türkiye’de oluşması ve demokrasinin kökleşmesiyle, hukuk devleti ilkeleri içinde Türkiye’nin uzun yıllar yaşayacağı sağlıklı bir yönetim ve ekonomi anlayışına sahip olacağı bir sürecin daha da kökleşeceği inancındayız. Bunun için, önerilen “israfı önleyelim” düşüncesi doğrudur. Gerçekten, köy muhtarından bizlere kadar, hepimizin, harcamalarımıza, kılık kıyafetimize, yaşantımıza dikkat etmemiz gerekmektedir. Eğer, insanlar o ekmek kuyruğunda beklerken, çok az bir grup, İstanbul’da, çok daha rahat, çok daha güzel yaşıyor ve bu, her gün ciddî bir tartışma konusu oluyorsa, bizim, ülkeyi yöneten insanlar olarak, bütün topluma örnek olmamız gerektiği konusundaki uyarıya da katılıyorum. Bu nedenle, biz, bütçe açığını aşağıya çekme ve bütçe disiplinini sağlama konusunda çok kararlı ve disiplinli bir uygulama içerisine girdik. Nitekim, 1997 yılında bütçe açığının 3 katrilyon civarında olması beklenirken, sağladığımız disiplinle, bu açığı 2,2 katrilyon düzeyinde tuttuk ve her üç ayda bir, uyguladığımız programın hedeflerini topluma sunup, o hedeflerin gerçekleşmesi konusunda halka hesap vermeyi kendimize bir ilke edindik; bununla, hem Parlamentoya hem bütün Türkiye’ye hesap vermeyi temel bir ilke edindik. Buradaki amacımız şudur: Biz, kendimizi disipline edelim, daha kararlı olalım, bu kararlılık ve disiplin içerisinde de bütçe açığını aşağıya çekerek, bütçe harcamalarında daha dengeli bir tablo yaratalım.

Burada “faiz belasından kurtulalım; bu bela, ciddî bir bela” diye belirttiniz, doğrudur; Türkiye’nin, geçmişten biriken borçları yıllardır süregelmekte ve içborçları nedeniyle, bugün, 14 katrilyonluk bütçesinin 6 katrilyonu faiz ödemelerine gitmekte, yatırımlarımız ciddî olarak azalmaktadır; 14 katrilyonluk bütçeden faiz ödemelerine 6 katrilyon ayrılırken, biz yatırımlara sadece 1 katrilyon lira ayırabildik; yani, çocuklarımızın geleceği için okul, hastane, yol, havaalanları gibi ihtiyaçlarımıza, faize ödediğimiz paranın ancak altıda 1’ini ayırabiliyoruz.

Bu nedenlerle, özelleştirmeye hız vermemiz gerekiyordu, özelleştirmeye hız verdik ve örneğin, tarlaya bir buğday tohumu attığınızda, belli bir zaman geçtikten sonra, nasıl, buğday görülebilir, ürün alınabilir hale geliyorsa, biz de Hükümet olarak, temmuzdan bu yana birçok alanda tohumları attık ve o tarlalar şimdi yavaş yavaş ürünlerini vermeye başladı ve nasıl, bir suyun borudan akması için kaynağını düzenleyip, boru yerleştirip bahçeyi sulamaya başladığınızdan belli bir zaman sonra, o su, bahçeyi sular ve belli bir dönem sonra ürün verirse, aynen biz de, o sulamayı başlattık; o borudan, şimdi, yavaş yavaş, gürül gürül sular akmaya başlayacak. Nitekim, kamunun kaynaklarını artık israf ederek değil, verimli ve etkin kullanalım diye, özelleştirmeyle ilgili aldığımız kararlarla, bütün ülkedeki küçük ve orta ölçekli sanayici, esnaf, sanatkâr, piyasada bu kaynakları daha verimli, daha iyi kullansın ve rekabet gücü artsın diye özelleştirmeye hız vermeye ve piyasaları geliştirmeyi düşündük.

Bu anlamda, belirttiğiniz, kaynakların bize emanet edildiği ve nasıl kendi paramızı koruyorsak ve harcıyorsak, kamunun kaynaklarının da aynı şekilde verimli ve etkin harcanması konusundaki önerinize katılıyorum. Gerçekten, Hz. Ali’nin, yanına özel işiyle ilgili bir kişi geldiğinde, milletin o yanan kandilini söndürüp, kendi kandilini yakarak özel işini konuştuğunda gösterdiği hassasiyeti ve o gittikten sonra, millete ait o kandili yeniden yakmasında gösterdiği hassasiyeti biliyoruz ve bu özelleştirmeye hız verme sürecinde benzer bir tavır içerisine girdiğimizi, milletin malını mülkünü aynı dikkatle ve hassasiyetle koruduğumuzu ve kaynakların verimli kullanımını sağlamaya dönük çalışmalar yaptığımızı belirtir; bana bu fırsatı verdiğiniz için içten teşekkür eder, saygılar sunarım efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmayı Hükümet adına cevaplayan Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi’ye teşekkür ediyorum.

Hocam, konuşmada geçen isim, zannediyorum, halife Hz. Ömer’di, şahit olan Hz. Ali... Adaletiyle meşhur İslam halifesi Hz. Ömer ile ilgili... Bunu, tutanaklara yanlış geçmesin ve gelecek kuşaklara yanlış aktarılmasın diye düzelttim.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, ben de, konuşmamda geçen ismi bu şekilde düzeltiyorum.

TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, sanıyorum, yaptığınız tashihle, zabıtlara siz yanlış bir hususu geçirmiş oldunuz. Olay, benim de bildiğime göre, doğrudan doğruya Hazreti Ali’yle ilgilidir.

BAŞKAN – Öyle mi efendim.

Hocam, zatıâliniz de öyle mi ifade etmiştiniz?

LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) – Evet efendim.

BAŞKAN – İki eski Diyanet İşleri Başkanımız, konunun iki uzmanı ifade ettiğine göre, toplumumuzdaki yanlış bilgiyi ortadan kaldırmış olduk.

Teşekkür ederim.

2. — Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, Karakaya Barajının kirlenmesine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, şimdi, gündemdışı ikinci konuşma, Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat’a ait.

Sayın Fırat, Karakaya Barajı çevre kirliliği hakkında gündemdışı söz istemişlerdir.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlarım.

Ben, bugün, Malatya ve Elazığ Vilayetleri arasında, Türkiye Cumhuriyetinin, Fırat Nehri üzerinde inşa etmiş olduğu barajlardan -büyüklük itibariyle ikinci sırada gelen- Karakaya Barajı çevre kirlenmesiyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum.

Karakaya Barajının, betonkemer cinsinde inşa edilen bu barajın inşaatına 1976 yılında başlanmıştır. Barajın toplam su depo hacmi 9,4 milyar metreküp olup, yüzölçümü de 298 milyon metrekaredir. Baraj üzerinde, 6 tane, 300 megavatlık enerji türbini vardır; buradan, yılda 7,5 milyar kilovat/saat enerji üretilmektedir.

Keban Barajı Su Ürünleri Etüt ve Üretim Tesisleri tarafından, barajda, su ürünleriyle ilgili çalışmalar yapılmış ve Karakaya Baraj Gölüne 100 bin adet gökkuşağı alabalık ve 165 bin adet kültür aynalı sazan atılmıştır. Barajda, bugün, çok sayıda balıkçı kooperatifi vardır. 1997 yılında 170 bin kilo sazan avlanmıştır. Hal böyleyken, 1985 yılında ihale edilen Malatya kanalizasyon tesisi, 1994 yılında batı ve orta kolektörleri bitirilerek, Malatya’ya 15 kilometre mesafede, göle 3 kilometre uzaklıkta, 18 dönümlük bir arazide -arıtma tesisinin yapılacağı arazide- ortaya çıkarılmıştır.

Arıtma tesisi, Merkez Belediyesi ile Yeşilyurt, Battalgazi, Dilek, Konak, Hanımın Çiftliği, Orduzu, Gündüzbey, Yakınca ve Bostanbaşı Belediyelerinin pis sularını arıtacaktır. Malatya kanalizasyon şebekesinin henüz yapılmamış olan üçüncü kolektörü de yapılınca 3,8 metreküp pis su debisi oluşacaktır. Şu anda, üçüncü kolektör, batı kolektörü yapılmadığı için, buradaki 4 belediyenin suyu Beyler Deresine akmaktadır ve o derede balık neslini yok etmiştir. Doğu kolektörü ile merkez kolektöründen oluşan pis su miktarı, şu anda 2-2,5 metreküp/saniyedir. Bu göle, ayrıca, Şeker Fabrikasının, Sümerbankın ve Tekel fabrikaları ile diğer bazı sanayi kuruluşlarının da pis suları akmaktadır. Her 5 saniyede 10 metreküplük bir pis su tankeri, göle boşaltılmıştır. Dakikada 12, saatte 720, günde 10 tonluk 17 bin tanker pis su göle akmaktadır. Ayrıca, yine, tahminen yılda 75 bin ton katı maddenin göle ulaştığı da söylenebilir. Bu gidişle, gölün kirlenmesi yanında, aktif hacminin de hızla dolduğu bir gerçektir.

Arıtma tesisi projesi 1995 yılında ihale edilmiştir. Proje, klasik aktif çamur sistemine uygun olarak, bu nisan ayı sonunda hazır hale gelecektir. Ayrıca, arıtmada açığa çıkacak metan gazı enerji üretiminde kullanılacak ve sistemin enerji ihtiyacının yarısı da, bu arıtmada açığa çıkacak metan gazından elde edilecektir.

Arıtma projesinin malî portresi 7 trilyon liradır; bu, Malatya belediyelerinin güçlerinin çok üzerindedir. Baraj gölü her gün biraz daha ölmekte, pis suyun göle ulaştığı yörenin birkaç kilometre açığında artık balık nesli de yok olmaktadır. Bu göl, doğunun çok önemli bir turizm bölgesi de olmaktadır; eğer, birkaç sene daha böyle devam ederse, Karakaya Gölü elden çıkacaktır ve burada, artık balık neslini üretmek için de uzun yıllar gerekecektir.

Ayrıca, göl etrafında muhtelif yerlerde pompajla sulu tarım yapılmaktadır. Burada, çok sayıda kayısı bahçesi yetiştirilmiştir; ancak, deterjanlı suların göle ulaştığı noktaya yakın yerlerde yetiştirilen ağaçlar, pis su oranının artması dolayısıyla, kurumaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fırat, konuşmanızı tamamlayın efendim.

AYHAN FIRAT (Devamla) – Hay hay Sayın Başkan.

Anayasamızın 56 ncı maddesinin ilk iki fıkrasında çevre korumasına yönelik olarak “herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” denilmektedir.

Bu durumda, devletin Çevre Bakanlığının buralara el atmasını, bir an önce bekliyoruz. Refahyol Hükümeti zamanında da, şu anda da, maalesef, bu problem üzerine eğilen olmamıştır.

Tüm Malatya ve Elazığlılar adına ilgilileri göreve davet ediyorum. Sayın Başkana, bu talebimi karşıladığı ve bana söz verdiği için de, ayrıca teşekkür ediyor, Yüce Meclise en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan Malatya Milletvekili Sayın Ayhan Fırat’a teşekkür ediyorum.

3. — İzmir Milletvekili İsmail Yılmaz’ın, İstiklâl Marşının kabulünün 77 nci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Şimdi, gümdemdışı son konuşmayı, İstiklal Marşının kabulünün 77 nci yıldönümü dolayısıyla, İzmir Milletvekili Sayın İsmail Yılmaz yapacaktır.

Buyurun Sayın Yılmaz. (FP sıralarından alkışlar)

İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstiklal Marşımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gözyaşları ve büyük bir heyecan içerisinde kabul edilişinin 77 nci yıldönümünü kutlamaktan, bu milletin bir vekili olarak çok büyük bahtiyarlık duyduğumu arz ederek konuşmama başlamak istiyorum.

İstiklal Marşının müellifi rahmetli Mehmet Âkif Ersoy’u, Millî Mücedeleye katılan, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün komutanları ve Millî Mücadelede şehit olanları saygı ve rahmetle anıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Mehmet Âkif’i tanımadan, Mehmet Âkif’i bilmeden, onun kaleme aldığı, bir anlamda, Türk Milletinin tamamının kaleme aldığına inandığımız ve kabul ettiğimiz İstiklal Marşını tam anlamıyla kavramak mümkün değildir. Mehmet Âkif, sanatın sanat için yapıldığı bir dönemde, açlığa, işsizliğe, işgale, emperyalizme karşı bir toplumcu ruhun ayaklanma noktası olmuştur. Bu anlamda, Mehmet Âkif’i toplumcu bir şair olarak görmemiz gerekir. Yine, “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı” beytinde olduğu gibi, ilmî esasa dayanan, çağdaşlığı öngören bir şairimizdir. Garbın ilmini ve fennini almakta son derece aceleci; ama, o ölçüde de dikkatli olan bir şairimiz olarak tebarüz eder. Siyasî fikirleri bakımından evrensel düşünmekle birlikte, hissen ve fiilen, milliyetçi ve mukaddesatçıdır; Türk İstiklal Savaşında ise tam bir millî mücahittir. Şair olarak, tam anlamıyla, milletimizin ruhunu, vicdanını, inancını ve tarihini temsil eder. Bu anlamda, İstiklal Marşımızın yazarı Türk Milletidir dersek yanlış söylemiş olmayız. Dolayısıyla, Âkif’e saygı duymak, millete, tarihine ve bu milletin inançlarına saygı duymakla eşdeğerdir.

Değerli milletvekilleri, İstiklal Marşı, sıradan bir marş, sıradan bir beste değildir; İstiklal Marşı, günümüzün şartları da dahil olmak üzere, bugünümüzü ve geleceğimizi kucaklayan bir uzlaşma metnidir. İstiklal Marşımızı, her kelimesi, her beytiyle ayrı ayrı ele aldığımızda, bugün aramıza sokulmaya çalışılan Türk-Kürt, Alevî-Sünnî ve laik-antilaik gibi bir sürü ayırımcılığın panzehiri olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu anlamda İstiklal Marşımız, bir toplumsal uzlaşma metnidir.

İstiklal Marşımız, aynı zamanda, antiemperyalist mücadele anlayışının zirvesidir; milletlerin esir edildiği, sömürgeciliğin had safhaya geldiği bir dönemde, İstiklal Marşımız, mazlum milletlerin kurtuluş türküsü olmuştur.

İstiklal Marşımızın en önemli özelliklerden birisi de, milletimizin, bütün dinî ve millî değerlerinin temsilcisi olmasıdır. İstiklal Marşımızın dayanağı, ne bir lider ne bir doktrin ne de bir grup taassubudur; doğrudan doğruya milletin iradesi ve hakkın kendisidir.

Bir ifade ve mana derinliği abidesi olan İstiklal Marşımızı tekar tekrar okumalıyız ve okurken de, bir marş okur gibi değil, bir uzlaşma metnini okur gibi okumalıyız. 1921 Meclisinde nasıl şevkle dinlenmiş ve nasıl anlaşılmışsa, İstiklal Marşımızı, bu Meclisimizin ve bundan sonra gelecek Meclislerimizin de aynı anlayış ve şevk içerisinde dinlemesini ve onun ruhuna uygun hizmet anlayışıyla bu necip millete hizmet etmesini diliyorum ve İstiklal Marşımızı, 77 yıl önce olduğu gibi, tekrar bu kürsüden, milletimizin huzurunda, siz değerli milletvekillerimizin ve milletimizin adına okumak istiyorum:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak,

O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!

Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?

Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal.

Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklal.

Ben, ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

Benim, iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korma! Nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakkın

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı!

Düşün, altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!

Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda,

Etmesin tek, vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahî, şudur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,

Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder, varsa taşım;

Her cerihamdan, ilahî, boşanıp kanlı yaşım,

Fışkırır ruh-i mücerret gibi yerden na’şım;

O zaman yükselerek arşa değer, belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.

Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.

Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürrriyet,

Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşan İzmir Milletvekili Sayın İsmail Yılmaz’a teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bu suretle, bugünkü gündemdışı görüşmeler tamamlanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı tezkereleri vardır; okutuyorum:

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. — Yugoslavya’ya giden Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1351)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 7 Mart 1998 tarihinde Yugoslavya’ya giden Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. — Belarus Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Taner’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1352)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 11 Mart 1998 tarihinde Belarus Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Taner’in dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. — Belarus Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1353)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 11 Mart 1998 tarihinde Belarus Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4. — Belçika’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Batallı’nın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1354)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

“Stronge Resolve 98” tatbikatını izlemek üzere, 12 Mart 1998 tarihinde Belçika’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in dönüşüne kadar; Millî Savunma Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına, Devlet Bakanı Mehmet Batallı’nın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım. Süleyman Demirel

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım:

5. — Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Fransa’ya yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1355)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

19-20 Şubat 1998 tarihlerinde Fransa’ya resmî bir ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’e refakat eden heyete, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının süreti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

A. Mesut Yılmaz

Başbakan

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

V. — SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1. — Kamu İktisadî Teşebbüslerinde açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen 9 üyelik için, Adana Milletvekili Yakup Budak, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, Diyarbakır Milletvekili Sacit Günbey, Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç, Gaziantep Milletvekili Kahraman Emmioğlu, İçel Milletvekili Saffet Benli, Konya Milletvekili Veysel Candan, Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış, Yozgat Milletvekili İlyas Arslan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için de Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız aday gösterilmişlerdir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğine seçilen milletvekili arkadaşlarıma başarılar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bu suretle, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunun eksik üyelikleri tamamlanmıştır. Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyelerinin, 18 Mart 1998 Çarşamba günü saat 14.00’te komisyon salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimlerini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun, toplantı, yer ve saati ayrıca ilan tahtalarına da asılmıştır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce yarım kalan işlerden başlayacağız.

VI. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

1. — Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Görüşme ertelenmiştir.

2. — Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

BAŞKAN – 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin maddeleri, önergelerle birlikte, geçen birleşimde İçtüzüğün 88 inci maddesine göre geri verilmişti. Komisyon, raporunu henüz vermediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

3. — Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının aynı mahiyetteki kanun teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan veBütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) (1)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının aynı mahiyetteki kanun teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, tasarının 3 üncü maddesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmış ve madde üzerindeki önergeleri okutmuş, aykırılık sırasına göre işleme koyarken yarıda kalmıştık.

Şimdi, ikinci önergeyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Ankara ve arkadaşları

a – Kamu Görevlisi: Bu kanun kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarının işçi statüsü dışındaki bir kadro veya pozisyonunda çalışan kamu görevlilerini

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü sırada bulunan önerge, öz olarak aynı mahiyette; biraz önce bir önergeyi kabul ettiğimize göre bu 3 üncü önergeyi işleme koymuyorum.

Madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 3 üncü maddesinin (g) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

g) Konfederasyon; her hizmet kolundan birer sendika olmak üzere değişik hizmet kollarında kurulu en az 5 sendikanın bir araya gelerek oluşturdukları tüzelkişiliği olan üst kuruluş.

Metin Bostancıoğlu Sinop ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet ?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmaktadır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi biraz önce kabul edilen iki önergeyle değiştirilmiş şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Kuruluş Esasları ve Organlar

BİRİNCİ BÖLÜM

Kuruluş Esasları

Kuruluş

MADDE 4. – Sendikalar hizmet kolu esasına göre, Türkiye çapında faaliyette bulunmak amacıyla bir hizmet kolundaki kamu işyerlerinde çalışan kamu görevlileri tarafından kurulur.

Bir hizmet kolunda birden fazla sendika kurulabilir. Meslek veya işyeri esasına göre sendika kurulamaz.

BAŞKAN – 4 üncü madde üzerinde söz isteyen grupları ve milletvekillerini bilgilerinize sunuyorum: Doğru Yol Partisi Grubu adına Yusuf Bacanlı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yusuf Öztop; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Emin Kul, Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül, Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün, Erzincan Milletvekili Mustafa Kul.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, Yusuf Bey şu anda dışarıda; ikinci sırada konuşsun.

BAŞKAN – Şimdi, söz istem sırasına göre, ilk olarak -Doğru Yol Partisi Grubu Sözcüsü Sayın Bacanlı’nın söz hakkı baki kalmak üzere- Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop’u kürsüye davet ediyorum.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öztop, konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 4 üncü maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Genel Kurulun, siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 12 Mart, Türk siyasî yaşamında önemli bir gün; ama, genellikle bugünler olumlu olarak yâd edilir. Bizi üzen iki önemli olaya, burada değinmeden geçemeyeceğim. Bilindiği gibi, 12 Mart 1971 yılında askeriye tarafından verilen bir muhtırayla, sivil yönetim bir ölçüde işbaşından uzaklaştırılmış, yerine bir ararejim kurulmuştur. Ararejimin yıkıntıları hepimizin belleklerindedir. Diliyorum, demokrasimiz, böyle bir dönemi bir daha yaşamasın.

Yine, 12 Martta yaşadığımız bir başka üzüntü verici olay, üç yıl önce, İstanbul Gazi Mahallesinde, provokatörler tarafından bazı evlere açılan ateş sonucu meydana gelen olaylarda pek çok yurttaşımızın yaşamını yitirmesidir; onları rahmetle anıyorum. Bu tür olayların bir kez daha yaşanmamasını, bu kürsüden dilemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, burada, 2 milyona yakın kamu görevlisi memuru yakından ilgilendiren sendika konusunu görüşüyoruz. Aslında, 2 milyon kamu görevlisini ilgilendiren bu konu görüşülürken, kamu çalışanlarının, bu sonuçtan hoşnut olmaları, mutlu olmaları, memnun olmaları gerekir; ama, ne yazık ki, görüyoruz ki, yasa tasarısını görüşmeye başladığımız günden bu tarafa, memurlar eylemde, Kızılay’da toplandılar. Ne yazık ki, sivil memurlar ile resmî memurlar, sivil memurlar ile üniformalı memurlar karşı karşıya geldiler. Üzüntüyle ifade edeyim ki, hiç hak etmedikleri copa, sis bombasına, göz yaşartıcı bombaya muhatap oldular. Gerçekten, bu tablo üzüntü verici bir tablodur.

Aslında, bu insanların niçin Kızılay’a geldiğini, niçin toplandıklarını, niçin protesto ettiklerini anlamamız lazım, araştırmamız lazım. Yıllardan beri, iktidarlar geldi, gitti; ama, kamu çalışanlarının durumları değişmedi. Aldıkları cüzi maaşla yaşamlarını sürdüremiyorlar, ev kiralarını ödeyemiyorlar, çocuklarını okutamıyorlar.

Bütçe dönemlerinde zam yapıyoruz, enflasyonu düşüreceğiz diye kafamızdaki hayalî rakamları söylüyoruz ve bu rakamlara uygun olarak zamlar yapıyoruz; ama, görüyoruz ki, zaman geçmeden verdiğimiz zam, etkisini kaybediyor. 1998 yılı bütçesini görüşürken, enflasyonun yüzde 50’ye ineceği hesabıyla yüzde 30 zam yaptık; ama, enflasyon, yüzde 50’ye inmek şurada dursun, şimdiden yüzde 100’lere dayandı değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısında memurlara sendika kurma hakkını veriyoruz; ama, verdiğimiz sendika kurma hakkında grev hakkı yoktur, toplusözleşme hakkı yoktur. Burada, iktidar partisi sözcüsü arkadaşlarım “biz de, grev hakkını, toplusözleşme hakkını vermek isterdik; ama, Anayasaya aykırı olduğu için veremedik” diye açıkladılar. Eksik olmasın, Sayın Bakan büyük nezaket göstermiş, bu konuda bizlere not gönderdi ve grevli toplusözleşmeli sendika hakkının Anayasaya aykırı olduğu yönünde açıklamaları var. Saygıdeğer bir görüştür; ama, bir başka görüş var: Türkiye’de, grevli, toplusözleşme yapılabileceğine dair pek çok otoritenin, pek çok anayasa hukukçusunun Anayasaya aykırı olmadığı yönünde iddiaları da var. Değerli arkadaşlarım, yapmış olduğumuz, imza atmış olduğumuz uluslararası anlaşmalar var. ILO’nun 87, 98, 151 sayılı sözleşmesine imza koyduk ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu anlaşma da onaylandı.

Değerli arkadaşlarım, bu anlaşmaların ortak özelliği şu: Tüm çalışanlara, işçi, memur ayırımı yapmaksızın örgütlenme hakkını tanıyor, sendikalaşma hakkını tanıyor. Değerli arkadaşlarım, sendikalaşma hakkı demek, grev hakkını da, toplusözleşme hakkını da beraberinde getirir. Eğer, siz, sendika hakkını verirken grev hakkını, toplusözleşme hakkını vermezseniz, o sendika hakkı, sendika olmaktan çıkar.

Değerli arkadaşlarım, dernekle sendikayı birbirinden ayıran temel ayraç; sandikanın, grev hakkının bulunması, toplusözleşme hakkının bulunmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, aslında biz, Anayasaya aykırı diye işin üzerinden bir miktar uzaklaşmaya çalışıyoruz ve “grev ve toplusözleşme hakkı tanıyan sendika hakkını vermek istemiyoruz” diye açıkça söyleyemiyoruz; gelin, bunu açık açık söyleyelim.

Aslında, geçmişimizde bir yanlışımız var; işçi sınıfı sendikalaşmak için Türkiye’de yıllardır mücadele verdi ve nihayet, 5018 sayılı Sendika Yasası 1947’de kabul edildi; ama, 1963 yılına gelinceye kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin İktidar dönemi gelinceye kadar, Sayın Bülent Ecevit Çalışma Bakanı oluncaya kadar işçilere de sendika hakkını çok gördük. 1947’de yasayı çıkardık da 1963 yılına kadar grevli, toplusözleşmeli sendika hakkını niçin uygun görmedik; işçilerden korktuk... Grev hakkını verirsek, toplusözleşme hakkını verirsek, ülke ekonomisi kötüye gider, grevler başgösterir, bunun sonucunda da ülke kalkınması yeterince gerçekleşmez, korkusunu, endişesini taşıdık.

Oysa, 1963 yılında grev hakkını, toplusözleşme hakkını verdik, çok şükür, ülke ekonomisi geriye gitmedi, üretim azalmadı, aksine arttı ve Türkiye üst üste yüzde 6, yüzde 7 kalkınmayı gerçekleştirdi değerli arkadaşlarım. O nedenle, memurlara da grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı vermekten kaçınmayalım, bunun gereğini yapalım.

Bir iddiaya göre, grev hakkı, toplusözleşme hakkı Anayasaya aykırıdır, başka bir iddiya göre de aykırı değildir. İster aykırı olsun, ister aykırı olmasın, ortak bir çözüm bulmamız lazım. Tasarının tümü üzerinde ve 1 inci madde üzerinde görüşmeler yapılırken, gruplar adına konuşma yapan arkadaşlarımızı dikkatle dinledim, tespit ettiğim şey şu: Tümü de grevli, toplusözleşmeli sendika hakkından yana; ama uygulamada bunu gerçekleştiremiyoruz. Eğer samimiysek, sizden dileğim, Hükümet yetkililerinden dileğim, geliniz, bu yasa tasarısını geri çekelim -bu konuda çalışma da var, Cumhuriyet Halk Partisi ve Fazilet Partisi başlatmış- birlikte Anayasa değişikliğini yapalım ve Anayasaya uygun olarak hem Anayasa değişikliğini Genel Kuruldan geçirelim hem de grevli, toplusözleşmeli sendika hakkını verelim ve bu sorunu çözelim diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 5 inci maddeye baktığımız zaman, 10 hizmet kolunda sendika kurulabileceği belirtiliyor. Aslında, hizmet kolu esasına göre sendikalaşma anlayışı, güçlü sendikacılık açısından doğru bir anlayıştır, meslek ve işyeri esasına göre sendika kurulmaması da doğru bir anlayıştır. 5 inci maddede, bu hizmet kolları “büro hizmetleri; eğitim, öğretim, bilim ve kültür hizmetleri; sağlık ve sosyal hizmetler; yerel yönetim hizmetleri; basın, yayın ve iletişim hizmetleri; bankacılık ve sigorta hizmetleri; bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri; ulaştırma hizmetleri; tarım ve ormancılık hizmetleri; enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri” şeklinde sayılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztop, konuşmanızı tamamlayın efendim.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, dikkat buyurulursa, burada iki hizmet kolunun yer almadığı görülmektedir; adalet, yargı ve savunmayla ilgili hizmet kollarında sendika hakkının uygun görülmediği, verilmek istenilmediği anlaşılmaktadır. Oysa, bu alanlarda, bu hizmet kollarında çalışan işçiler örgütlenmişlerdir; ama, bugüne kadar adalet hizmetlerinde ve güvenlik hizmetlerinde bir sıkıntı olmamıştır. O nedenle, bu iki hizmet kolunun da sendika kapsamına alınmasını diliyorum, bu dileklerimle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Yuzuf Bacanlı’da.

Buyurun Sayın Bacanlı. (DYP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; günlerden beri kamuoyunun gündemini meşgul eden ve bugün görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi hakkında şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına düşüncelerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugüne kadar -memurlar dahil- kamu görevlilerinin örgütlenmelerini ve örgütlenme hakkının doğal bir hak olduğu görüşünü, Doğru Yol Partisi olarak her zaman, her yerde açık ve net olarak ifade ettik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; örgütlenme hakkı genel bir kavram olup, örgütlenme biçimini ifade etmemektedir. 87 sayılı ILO Sözleşmesinin 10 uncu maddesine açık bir tarif getirilmiştir. Sözleşmenin bu maddesinde “örgüt” terimi aynen “çalışanların veya işyerlerinin çıkarlarına hizmet ve bu çıkarları savunma amacı güden çalışanların ve işverenlerin her türlü kurulunu ifade eder” şeklinde beyan edilmiştir.

Anayasamızın, kamu görevlilerinin sendikal haklarını düzenleyen 53 üncü maddesinde yer alan “İşçiler ve işverenler, karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu iş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler” şeklindeki hükmün, bunlar hakkında uygulanamayacağı belirtilmiştir; ancak, sendikalar ve üst kuruluşların üyeleri adına yargı mercilerine başvurabileceği ve idare ile amaçları doğrultusunda toplugörüşme yapabileceği, toplugörüşme sonucunda anlaşmaya varılırsa, zenlenecek mutabakat metninin taraflarca imzalanacağı; bu mutabakat metnine uygun idarî ve kanunî düzenlemenin Bakanlar Kurulunun takdirine sunulacağı; toplugörüşme sonucunda mutabakat metni imzalanmışsa, anlaşma ve anlaşmazlık noktalarının bir tutanakla Bakanlar Kurulunun takdirine sunulacağı; bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usullerin kanunla düzenleneceği hükmü getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, birçok sivil toplum örgütünün bir siyasî görüşe bağlı olarak sürdürdüğü ve bu örgütlerin, amacı tamamen farklı olsa bile, ileride siyasî çevreler tarafından ele geçirilmeye çalışıldığı ve bu örgütlere, sadece kendi siyasî görüşlerini paylaşan kişilerin üye olabileceği gerçeği de gözardı edilmemelidir.

1980 öncesi yıllarda yaşanan tecrübeler göstermiştir ki, siyasî görüşlere bağlı olarak bilinen sendikalar ve derneklerin faaliyetleri, sadece kendi çalıştıkları işyerlerinde değil, yaptıkları kamu hizmeti nedeniyle, tüm ülkeye ve topluma yönelik zararlı sonuçlar doğurmuş, bundan, çalışma hayatı ve başarısı olumsuz şekilde etkilenmiştir. Memurların kuracakları sendikaların görev, yetki ve sorumlulukları işçilerden farklı olduğu için, ülkemiz şartları açısından işçilerin kuracakları ve kurdukları sendikalardan, doğal olarak farklı olacaktır. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, bu temel görüşü savunurken, aradaki farkı, Anayasamızın izin verdiği ölçüde, en asgarî düzeye çekerek, kamu çalışanlarına toplusözleşme ve grev hakkı verilmesinden yanayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1995 yılında, Doğru Yol Partisi olarak, işçi sendikalarına tanınan hakların, kamu görevlilerine, kamu görevlilerinin kurdukları sendikalara da tanınabilmesi için, ciddî ve samimi çalışma yapmamıza rağmen, Mecliste grubu bulunan partilerle, bu konuda yapılacak anayasa değişikliği için, olumlu bir anlaşma sağlanamamıştır.

Doğru Yol Partisi, tek başına iktidar olduğunda -bu konuda gerekli anayasa değişikliği de dahil olmak üzere- kamu çalışanlarına, toplusözleşme ve grev hakkının verilebilmesi için her türlü gayreti gösterecektir. Bunu söylerken, toplumsal barışı, huzuru, demokratik, laik ve sosyal hukuk düzenini bozacak hiçbir olayın ve oluşumun içerisinde bulunmamız, hatta, taraf olmamız mümkün değildir.

Bugün, kamu çalışanları, sokakta, toplusözleşmeli, grevli sendikal haklarını alabilmek için eylemde bulunurken, bizler, burada, Anayasamızın 53 üncü maddesi çerçevesinde, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı üzerinde görüşlerimizi beyan etmekteyiz. Bu nedenle, kamu görevlilerinin kuracakları sendika üst kuruluşlarının, kuruluş esaslarının, faaliyet alanlarının, hak ve yükümlülüklerinin, Partimizin hazırlayıp Meclise sunduğu kanun teklifiyle belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun, kamu görevlilerine örgütlenme hakkı tanıyan 87, 98 ve 151 sayılı Sözleşmelerinin ülkemizce onaylanması nedeniyle de, iç hukukumuzda, buna göre düzenleme yapılması gerekmektedir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, kamu görevlilerinin sendikalaşma ve sendikal faaliyetlerde bulunma hak ve yükümlülüklerine ilişkin hukukî altyapının oluşturulmasına da yer verilmiştir.

Bu bilgilerin ışığı altında, Anayasamızın izin verdiği ölçüde, hep birlikte, ülkemizin geleceği için, sürekli olarak, kargaşaya yol açmadan, toplumsal barıştan uzaklaşmadan ve hukukî çatışmalara fırsat vermeden, haklı ve kararlı olarak eylemlerini sürdüren kamu görevlilerinin, haklı, kararlı ve gururlu seslerine de kulak vermek mecburiyetindeyiz.

Değerli milletvekilleri, eğer Meclisimiz, bu tasarıyı, kamu çalışanlarının isteği doğrultusunda kabul edebilirse, kamu görevlilerinin enerjisini, sokakta eylem yaparak değil, işinin başında, huzurlu, güven içinde, ülkesi ve milleti için verimli ve gayretli çalışma içerisinde kullanıyor olmasını istemek de, bir Türkiye Cumhuriyeti milletvekili olarak hepimizin hakkı olsa gerek.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı’ya teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Abdüllatif Şener’de.

Buyurun Sayın Şener.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesine gelmiş bulunuyoruz. Bu maddeyle, sendikaların kuruluşuyla ilgili esaslar düzenlenmektedir. Memur sendikalarıyla ilgili bu tasarı, gerçekten, kamuoyunu günlerdir meşgul eden ve toplumda da büyük duyarlılık oluşturan bir konudur ve bu tasarının, doğrudan tarafı olan kesimlerle mutabakat sağlanarak çıkarılması, Türkiye’de mevcut bir ihtiyacın ve Anayasada düzenlenmiş bir zorunluluğun yerine getirilebilmesi açısından gereklidir ve kaçınılmazdır. Biz Fazilet Partisi olarak, ilk günden beri, bu tasarının bir örgütlenme hakkıyla bağlantılı temel konu olduğunu vurguluyoruz. Örgütlenme hakkı ise, temel hak ve özgürlükler arasında yer alan bir temel konudur. Dolayısıyla, bu tasarı, hakların genişlemesiyle, örgütlenmenin sağlıklı bir şekilde yerleştirilmesiyle, oluşturulmasıyla ilgili bir tasarı niteliğinde olmalıdır ve bu nitelikleri haiz bir paket burada tartışılmalıdır. Ancak, tasarı hazırlanırken, temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir konunun düzenlenmesinde gösterilecek hassasiyet gösterilmemiştir; aksine, memurların, kamu görevlilerinin âdeta sendikalaşmaları sınırlandırılmak istenmiştir. Sendikalaşma, örgütlenme hakkının sınırlandırılması kaygılarıyla, endişeleriyle hazırlanmış bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Kamu görevlileri, grevli ve toplusözleşmeli bir sendika hakkı istemektedirler. Hükümet, bu hakları düzenleyecek bir tasarının Anayasaya aykırı olduğu kanaatindedir. Ancak, Fazilet Partisi olarak biz, Anayasada düzenleniş biçimiyle, 53 üncü maddenin tanzim ediliş biçimiyle, grevli ve toplusözleşmeli bir kamu görevlileri sendikaları kanun tasarısının, Anayasaya aykırı olduğu görüşünde değiliz. Ancak, hukukçular arasında da bu konuda tereddütler, Mecliste ve siyasî partiler arasında da bu konuda tereddütler bulunduğu için, biz, 51 inci, 53 üncü ve 54 üncü maddelerin -Anayasadaki ilgili maddelerin- değiştirilmesiyle ilgili teklifimizi hazırladık, imzaya açtık ve diğer partilerin de bu teklife katılmaları için kendilerine göndereceğiz. Bu konudaki Anayasa değişikliğinin yapılması için gayretlerimizi ve çabalarımızı sürdüreceğimizi ifade ediyoruz; ancak, bu tasarıyla ilgili olarak sorun, sadece ve sadece toplusözleme ve grev hakkının yer almaması değildir. Bu tasarı mevcut haliyle, anayasal sınırlar içerisindeki hakları dahi kısıtlayan, sınırlayan ve engelleyen hükümleri içermektedir. Dolayısıyla, Fazilet Partisi olarak, bu tasarının, mevcut anayasal sınırlar içerisindeki hakları dahi engelleyişini doğru bulmuyoruz ve maddeler görüşüldükçe bu engellemelerin, yasaklamaların ve kısıtlamaların önergelerle kaldırılmasından yana olduğumuzu, taraf olduğumuzu açıkça ifade ediyoruz.

Nitekim -biraz önce oylandı- 3 üncü maddeyle, stajyer memurların, asaletini almamış, kazanmamış memurların sendikalara üye olması engelleniyordu; bu engelleme, verilen önergeler doğrultusunda değiştirilmiştir; bu, ileri bir adımdır. Mecliste, Hükümetten gelen bir tasarının, olumlu düzeltmelerle yasalaşma sürecine girmesi de bir kazançtır ve bunun, bundan sonraki maddelerde de devam etmesi gerekiyor kanaatindeyim.

Bu bakımdan, Hükümetten gelen bu tasarı, her ne pahasına olursa olsun, aynen, Meclisten geçsin görüşünde olanlar, anlayışında olanlar -isterse bunlar sendikalar olsun- sendikal hakların kısıtlanmasından yana olanlardır. Özellikle, sendikaların, bunun doğrudan tarafı olmaları sebebiyle, Hükümetten gelen tasarı paketi olduğu gibi, tamamen, aynen kabul edilsin ve Meclisten geçsin görüşünde olmaları yanlıştır; temsil ettikleri kitleye âdeta bir ihanet niteliğindedir. Bu bakımdan, bu tasarının düzeltilerek, yanlışlıkları giderilerek yasalaşması için gayretlerimizi, çabalarımızı devam ettireceğiz.

Bakın, 4 üncü maddedeki hüküm gayet açık ve nettir. Deniliyor ki “bir hizmet kolunda birden fazla sendika kurulabilir.” Bu madde de, her ne kadar, bir hizmet kolunda birden fazla sendikanın kurulabileceği hüküm altına alınmış olsa da, tasarı bir bütün halinde değerlendirildiği takdirde, aslında, bu tasarının birden fazla sayıdaki sendikayı tasfiye etmeye yönelik hükümler içerdiğini de açıkça görmekteyiz. Bu niteliği itibariyle de, bu tasarıyı savunmak doğru değildir. Bunu Parlamento savunamaz, bunu siyasî partiler savunamaz ve hiçbir kamu görevlileri sendikası da bu nitelikteki bir tasarıyı savunamaz; savunursa yanlış olur.

4 üncü maddede, yanıltmak için “bir hizmet kolunda birden fazla sendika kurulabilir” deniliyor; ama, birden fazla sendikayı tasfiye edici nitelikteki hükümler, bu tasarının değişik maddelerine yerleştirilmiş, serpiştirilmiştir. Her şeyden önce, bu tasarıya göre, sendika üyesi olmayan kamu görevlileri de, elde edilen haklardan yararlanacaklardır. Dolayısıyla, tasarı, sendikalara girmeyi, sendikalaşmayı özendiren değil, aksine sendikalaşmayı, sendika üyesi olmayı caydıran hükümler içermektedir.

Bunun dışında, toplugörüşme yetkisine sahip olan konfederasyona bağlı sendikaların görüşme yetkisine sahip olduğunu ifade eden hüküm de, aynı şekilde, birden fazla sendikayı engellemeye yönelik, tek tip, tekdüze, hükümetin kontrolünde bir sendikalaşma anlayışını ortaya çıkarmaya yönelik maddelerin içerisindedir.

Bütün bu olumsuz maddelerin, bu olumsuz hükümlerin, sendikalaşmayı engelleyen, sendikalara katılımı engelleyen ve sendikaların faaliyet alanlarını şu andaki mevcut Anayasa sınırlarının bile içerisine çeken hükümlerin giderilmesi şarttır, kaçınılmazdır. Biz de, Fazilet Partisi olarak, bu konuyla, bu tasarıyla ilgili olarak, Mecliste bunun mücadelesini vermekteyiz. Bütün kamu kuruluşlarının da, kamu görevlileri sendikalarının da, bu anlayışta olmaları, sağlıklı bir sendikalaşma anlayışının ortaya çıkabilmesi için faydalıdır, gereklidir diye düşünüyoruz.

Türkiye’deki en önemli sorunların başında, demokrasi, insan hakları, temel haklar ve hürriyetler gelmektedir. Türkiye’de sağlıklı bir demokrasinin tesisi için, temel hak ve hürriyetlerin kâmil anlamda, Batılı anlamda ülkemizde yerleşebilmesi için, yeşerebilmesi için, gelişebilmesi için, sivil kitle örgütlerinin geliştirilmesi lazımdır. Sivil kitle örgütlerinin, ayakta durabilecek şekilde, yasal güvencelerinin oluşturulması lazımdır. Onun için, bu tasarıya, bu konuya, aynı zamanda, demokrasi, insan hakları ve temel haklar ve hürriyetler açısından da baktığımızı, bu bakış açısıyla da, sağlıklı bir tasarının bu Meclisten geçmesi gerektiğine olan inancımızı bir daha ifade ediyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına konuşan Sayın Abdüllatif Şener’e teşekkür ediyorum.

Gruplardan, başka söz isteyen var mı efendim? Yok.

Kişisel konuşmalara geçiyoruz.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul’un.

Buyurun Sayın Kul.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 4 üncü maddesi, kuruluşla ilgili ve bu sendikaların, kamu işyerlerinde çalışan kamu görevlileri tarafından kurulacağını hükme bağlıyor.

Şimdi, gerek tasarının tümü ve gerekse şu ana kadar geldiğimiz maddeleri üzerindeki görüşlerimize ilaveten, asıl açıkta kalan bir konuyu belirtmekle yetinmek ve bu konuyu, tüm ilgililerin ve Yüce Meclisin dikkatlerine sunmak istiyorum.

Dile getirmek istediklerim, Anayasanın 128 inci maddesiyle, yani, kamu personel rejimiyle ilgili. Şimdi, 128 inci maddeye göre, kim memur, kim kamu görevlisi; bakınız, 128 inci maddenin birinci fıkrasında “...genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür” deniliyor. Yani, memur ve kamu görevlisi olmak için, genel idare esaslarına göre yetki kullanacaksınız ve yürüttüğünüz görev de, aslî ve sürekli görev olacak.

Memur veya kamu görevlisi denilen kanunî statüye, devletin veya bir kamu tüzelkişisinin tek taraflı bir işlemiyle giriliyor, buna “atama” deniliyor ve yine tek taraflı bir işlemle çıkılıyor, buna da “görevden alma” deniliyor. İdarî sözleşmeye baktığımız zaman, yine kamu gücü kullanılıyor; kamu gücü, her an idarî sözleşmeleri düzenleme yetkisine de sahip.

Şimdi, memurların ve kamu görevlilerinin hakları nasıl sağlanıyor? Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci bendinde “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir” deniliyor; yani, bütün hakları, hukukları kanunla düzenleniyor. Peki, bu kanunları kim yapıyor; işte bu Yüce Meclis yapıyor. Eğer, bu konuda bir şikâyet varsa, yani, hakları, ücretleri, özlük hakları, yetkileri, nitelikleri itibariyle bir şikâyet varsa, o zaman, bu Meclis, belki, yaptığı düzenlemelerde eksiklik yapıyor; ama, şüphesiz, bu, tek taraflı bir kamu statüsü düzenlemesidir.

Şimdi, bütün bunlara baktıktan sonra, toplu iş sözleşmesi nedir diye bir gözden geçirelim: Toplu iş sözleşmesi, kapsadığı işyerlerinde iş aktiyle çalışan, iş akitlerini değiştirme gücüne sahip olan bir rejimdir; iş aktiyle çalışan işçilerin, iş akitlerinin muhtevasını değiştirme gücüne sahip olmaları demektir.

Şimdi, bir taraftan, statü hukukuna tabi olacaksınız, diğer taraftan da, toplupazarlık hukukuna tabi olacaksınız. Yani, bir taraftan, tek taraflı bir hukukun tabiyeti içinde muhafaza edilmenizi isteyeceksiniz, diğer taraftan da, iş aktinin şekillendirdiği toplu iş sözleşmesi hukukunun bunun üzerine uygulanmasını isteyeceksiniz... O zaman, 128 inci madde nasıl tefsir edilecek; bu bir çatışkanlık yaratmayacak mı? Birkısım çalışanlar, bu tek taraflı statü hukukunun dışına çıkarılmaksızın, kanunla çalışan herkesi genel idare esaslarına göre devletin aslî ve sürekli görevlerini yürüten kişiler olarak görüp, bütün haklarını kanunla düzenlemeyi elden bırakmaksızın; bu statüyü biçtiğiniz kişilere, toplu iş sözleşmesi hukukunu, Anayasa üzerinde dile getirilen değişiklikler yapılsa bile uygulayamazsınız; çünkü, fiilî ve hukuksal bir çatışkanlık hemen gündeme gelir ve bu çatışkanlığın içerisinden çıkamazsınız. İşte, sorunun, asıl, en önemli çözüm noktası budur; hizmet aktiyle çalışma ilişkisinin, tek taraflı statü hukukunun üzerine veya bağdaşmasına nasıl çakıştırılacağı hususudur.

Burada, dikkatle, bu hususun üzerinde durmak mecburiyetindeyiz. “Anayasayı değiştireceğiz” diyenler, 128 inci maddeyi de göz önüne almak ve buna göre düzenleme yapmak mecburiyetindedirler.

Bu hususu da dikkatlerinize sunuyor, Yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul’a teşekkür ediyorum.

Söz sırası, Kocaeli Milletvekili Sayın Yurdagül’de.

Buyurun Sayın Yurdagül.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki haftadır, Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısını görüşüyoruz; ancak, Sayın Bakanın bu konuyla ilgili düşüncelerini Meclis kürsüsünde dinleyemedik. Sayın Bakanın bu konuyla ilgili olarak özellikle bugünkü basında çıkan bazı açıklamaları var. Sayın Bakan “bireysel sözleşme olmayan bir alanda toplusözleşme yapamazsınız. Bu, personel reformunda ya da işçi-memur ayırımında düzenlemeyle olabilir. Anayasanın 53 ve 128 inci maddesinde değişiklik yapıldı varsayalım; bu yetmez, köklü personel reformu gerekir.” Elbette ki doğru; ancak, 1995 Haziranında, grevli, toplusözleşmeli anayasa değişikliğini savunduklarını ve o dönemde, o anlamda, yanlarında siyasî parti ve sendikaları bulamadıklarını söyleyen de kendileri. Grevli, toplusözleşmeli anayasal düzenleme o zaman çıkmış olsaydı, bugün Meclise hangi tasarıyla gelecektik; grevli, toplusözleşmeli tasarıyla gelecektik. O anlamda, bu köklü personel reformunu yapacak olan kim; sizsiniz; İktidar yapacak. Oradan başlayalım bu değişikliği yapmaya; grevli, toplusözleşmeli sendikal hakkı da bu değişikliklerden sonra Türkiye’nin gündemine getirelim.

Yine, o dönemde şöyle denilmişti: “Biz, Haziran 1995’te bu anayasa değişikliklerini savunurken, kamu çalışanları sendikaları yanımızda yoktu, o zaman bizi desteklemiyorlardı.”

Ben, o dönemdeki gazete kupürlerini kestim; Haziran 1995’te “Kamu çalışanının Ankara işgali” deniliyor. Niçin; Ankara’da, sendikaların, özgür, grevli ve toplusözleşmeli, bağımsız örgütlenme hakkının güvence altına alınması için. “Kamu çalışanları kararlı”, “Kamu çalışanı Ankara’da”... O günlerde kamu çalışanları, Anayasa Komisyonundan, grevli, toplusözleşmeli sendikal düzenleme çıksın diye Ankara’da iki gün konaklayıp, bir gece de Kızılay’da yattılar ve o zaman ne coplandılar ne de üzerlerine panzer sürüldü.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “İşçinin güvencesi yok, memurun güvencesi var; tüm bunları gözetmek gerekir.” Evet, işçilerin iş güvencesinin olmaması Türkiye’nin bir eksikliği.

9 Haziran 1994’te Mecliste kabul ettiğimiz 3999 sayılı Yasayla onayladığımız 158 sayılı bir sözleşme var. Biz, burada, işçiye iş güvencesi getirmeyi taahhüt etmişiz ve bu sözleşmenin 4 üncü maddesinde demişiz ki: “İşçinin kapasitesine veya işin yürütümüne veya işyeri gereklerine dayalı geçerli bir son verme nedeni olmadıkça hizmet ilişkisine son verilmez.”

Yine 5 inci maddede “Sendika üyeliği veya çalışma saatleri dışında veya işverenin rızasıyla çalışma saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılma” deniliyor. Yani, biz, işçimize, yasayla iş güvencesini getirmemişiz. Şimdi, işçiye getirmediğimiz bir iş güvencesi nedeniyle memurları tehdit ediyoruz “sizin iş güvenceniz var; işçinin yok. O nedenle, size, sendika hakkı, sözleşme hakkı, grev hakkı verirsek, sizi de iş güvencesinden yoksun ederiz...” Yani, böyle bir anlayış, çalışanları hukuksuzlukta, sefalette birleştirmek anlamı taşıyor. Önemli olan, çalışanları hukukta, demokrasi kurallarında ve çağdaşlıkta birleştirmekten geçiyor diye düşünüyorum. Yani, keyfîliğe son verecek olan bu iş güvencesi yasasını geçirebilirsek, kamu çalışanlarına “sizin iş güvenceniz var, işçinin iş güvencesi yok” deme hakkımız da olmaz diye düşünüyorum. Bu anlamda, burada, önemli olan, niyettir. Burada, önemli olan, bu konudaki samimiyettir.

Bir de şunu söylüyor Sayın Bakan: “Kamu çalışanları arasında bu konuda farklı görüşler var. Kamu çalışanlarının büyük birkısmı bu yasanın bir an önce çıkmasını istiyor.”

Değerli arkadaşlar, şimdi, hiçbir kamu çalışanı memur, hiçbir sendikacı, grevsiz, toplusözleşmesiz sendikal düzenleme istemez. Eğer, bu konuda iddialıysanız, bu konuda söylediklerinizin sahibiyseniz, kamu çalışanları içerisinde bu konuda bir anket yaptıralım, grevli, toplusözleşmeli sendikal hak istiyorlar mı, istemiyorlar mı?!. Elbette ki, bu dönemde, kamu çalışanları sendikaları arasında bir ayırım var gibi görünüyor; ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kesildi)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, konuşmanızı tamamlayın efendim.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...ben, hiçbir sendikacının, sendikacıyım diyen hiçbir kimsenin, grevli, toplusözleşmeli sendikal hakkını reddetmesini, karşı çıkmasını anlayamıyorum, anlamak istemiyorum. Reddediyorsa eğer bu kişi, buna da sendikacı denmeyeceğini çok iyi biliyorum bir sendikacı olarak. Bu anlamda, Türkiye’deki üç kamu çalışanları sendikaları konfederasyonundan KESK ve Memur-Sen bunu istiyor; Kamu-Sen “şimdilik bu çıksın” diyor; ama, kamu çalışanlarının çok büyük bir bölümü, ezici bir çoğunluğu, grevli, toplusözleşmeli sendikal haktan yana. Bu konuda bir tereddütünüz varsa, bu konuda kamu çalışanları farklı düşünüyor diyorsanız, bir anket yapalım, kamu çalışanlarının bu konudaki düşüncelerini alalım diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül’e teşekkür ediyorum.

4 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır değerli arkadaşlarım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN – (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, başlıkla ilgili bir düzenleme yapılması için söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN – (Kahramanmaraş) – Bu “Kuruluş Esasları, Organlar ve Seçimler” başlığı var. İki tarafta seçimler var da, başlıkta unutulmuş...

BAŞKAN – Yani, ikinci kısmın altındaki başlığın “Kuruluş Esasları, Organlar ve Seçimler” olarak değiştirilmesini öneriyorsunuz; çünkü, birinci bölüm ve ikinci bölümde bu başlıklar yer aldığı için, tamamını kapsaması bakımından, başlığın değişmesi uygun olacaktır.

Başlığın bu şekilde değiştirilmesi kaydıyla, 4 üncü maddeyi oylarınıza sunacağım:

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım. (CHP sıralarından “vazgeçtiler” sesleri)

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN – (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, vazgeçtiler.

BAŞKAN – Şimdi, daha önce de yazılı bir talep gelmişti; ama, ben, önceden gelen talepleri dikkate almıyorum bu konuda; oylamaya geçerken karar yetersayısının aranması istemi olur.

Şu anda karar yetersayısı isteyen arkadaşımız?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5 inci maddeyi okutuyorum:

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Karar yetersayı aranması talebi dikkate alındı mı?

BAŞKAN – Hayır, dikkate almadık.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Karar yeteryasının aranmasını istemiştim.

BAŞKAN – “Vazgeçildiği” söylendi efendim.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Onu arkadaşlar söyledi, ben söylemedim efendim

BAŞKAN – Müteakip maddede dikkate alırız.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Ben, karar yetersayı aranması talebinden vazgeçmedim.

BAŞKAN – Ben, yok diye beyan ettiğimde, genel bir sessizlik oldu...

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, karar yetersayının aranması talebinden vazgeçmedim; onlar söyledi.

BAŞKAN – Gelecek maddede düşünürüz efendim.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Hayır, ben, gelecek maddede karar yetersayının aranmasını istemiyorum, bu maddede aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Oylamayı yaptım, oylama tamamlandı efendim.

5 inci maddeyi okutuyorum:

Hizmet kolları

MADDE 5. – Sendikaların kurulabilecekleri hizmet kolları aşağıda belirtilmiştir :

1. Büro hizmetleri,

2. Eğitim, öğretim, bilim ve kültür hizmetleri,

3. Sağlık ve sosyal hizmetler,

4. Yerel yönetim hizmetleri,

5. Basın, yayın ve iletişim hizmetleri,

6. Bankacılık ve sigorta hizmetleri,

7. Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri,

8. Ulaştırma hizmetleri,

9. Tarım ve ormancılık hizmetleri

10. Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri.

Kurumların girdikleri hizmet kolları, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının birlikte hazırlayacakları bir yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – 5 inci madde üzerinde gruplar adına, Fazilet Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik, Doğru Yol Partisi Grubu adına Yusuf Bahadır, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bekir Yurdagül; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Emin Kul, Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül, Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün, Erzurum Milletvekili Aslan Polat, Erzincan Milletvekili Mustafa Kul söz istemişlerdir.

İlk söz, Fazilet Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik’te.

Buyurun Sayın Çelik. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA AHMET ÇELİK (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına, görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Görüşülmekte olan yasa tasarısı, Sağlık Komisyonunda uzun uzadıya görüşüldü. Sağlık Komisyonunda, bu yasa tasarısının kamu çalışanlarına bir yarar getiremeyeceği, bir kargaşa ortamı yaratacağı ve kamu hizmetlerinin yürütülmesinde büyük sıkıntılar getireceği tarafımızdan belirtilmiştir.

Ayrıca, bu yasa tasarısı, kamu görevlilerine; yani, memurlara kâğıt üzerinde bazı haklar getirmişse de, özellikle parasal yönden bir hak getirmiyor.

Yasa tasarısı, kurulacak kamu sendikalarına toplugörüşme hakkı vermiş; fakat, toplusözleşme hakkı vermemiştir. Mevcut yasa tasarısı, kamu görevlileri sendikalarına grev hakkı da vermiyor. Toplusözleşme hakkı ve grev hakkı olmayan kamu sendikaları ne yapacaklar? Parasal yönden uzlaşma sağlanamadığı ve mutabakat metni ortaya çıkmadığı takdirde, dosya, Bakanlar Kuruluna gidecek ve nihaî karar Hükümetin olacaktır; Hükümetin verdiği karar nihaî olacak, itiraz hakkı olmayacaktır. Zaten, şimdi tatbik olunan durum da budur, bu şekildedir; memurlara verilen paralar, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilmektedir. Demek ki, bu yasa tasarısı, memurlara, bu konuda önemli bir değişiklik getirmemiştir. Bu durum da, memurlar arasında büyük sıkıntılar çıkaracaktır. Nitekim, sıkıntı çıkarmıştır; caddelerde, sokaklarda görülen manzaralar çok üzücüdür.

Gelin, bu yasa tasarısını geri çekelim, bu konuda geniş çalışmalar yapalım, anayasa değişikliğiyle birlikte bu yasa tasarısını tekrar Yüce Meclise getirelim ve görüşelim.

Değerli arkadaşlar, yasa tasarısının 5 inci maddesi hizmet kollarını şöyle izah ediyor: “Madde 5.- Sendikaların kurulabilecekleri hizmet kolları aşağıda belirtilmiştir:

1- Büro hizmetleri,

2- Eğitim, öğretim, bilim ve kültür hizmetleri,

3- Sağlık ve sosyal hizmetler,

4- Yerel yönetim hizmetleri,

5- Basın, yayın ve iletişim hizmetleri,

6- Bankacılık ve sigorta hizmetleri,

7- Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri,

8- Ulaştırma hizmetleri,

9- Tarım ve ormancılık hizmetleri,

10- Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri.”

Hizmet kollarına, Millî Savunma Bakanlığında çalışan, 657 sayılı Yasaya tabi personel dahil edilmemiştir. Askeriyede çalışan 657 sayılı Yasaya tabi 60 binden fazla kamu görevlisi vardır; bunlar, yasa kapsamı dışında ve sendikalaşma dışında bırakılmıştır. Bu durum, Anayasanın eşitlik ilkesine tamamen aykırıdır; kamu kesiminde çalışan personele yapılan tipik bir çifte standarttır. Sendikal hak, Millî Savunma Bakanlığında ve askerî tesislerde çalışan personele de tanınmalıdır. Nitekim, Millî Savunma Bakanlığında ve Genelkurmayda çalışan Türk-İş’e bağlı Harb-İş Sendikası vardır. Bu sendika, kendi durumunu ve çalışmalarını senelerdir sürdürmektedir; fakat, Harb-İş Sendikası, bugüne kadar, gerek Genelkurmaya gerekse Millî Savunma Bakanlığına bir sorun çıkarmış değildir ve hem Harb-İş Sendikası hem de Genelkurmay ve Millî Savunma Bakanlığı büyük bir anlayış içerisinde çalışmaktadırlar. Öyleyse, Millî Savunma Bakanlığında çalışan memurlara da bu hak verilirse -aynı Harb-İş Sendikası gibi- hiçbir sıkıntının meydana gelmeyeceği inancındayız. Bu konuda partimizin vermiş olduğu bir önerge vardır. Bu önergenin Yüce Meclis tarafından destekleneceğine inanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, grev hakkı Anayasada yoktur; grev yasağı da yoktur; Anayasada grevi yasaklayıcı bir düzenleme de yoktur. Gelin, önce, bu konuda, demokratikleşme konusunda, Anayasada gerekli değişiklikleri yapalım. Fazilet Partisi, bu konuda ve özellikle Anayasanın 51, 53 ve 54 üncü maddelerinde, memurlar lehine, kamuda çalışanlar lehine gerekli değişikliğin yapılması için kanun teklifi hazırlamıştır ve değerli milletvekillerinin imzasına açmıştır ve bu, inşallah kısa sürede Yüce Meclise gelecektir.

Gelin bu yasa tasarısını geri çekelim, anayasa değişikliğiyle birlikte bu tasarıyı tekrar Meclise getirelim ve birlikte görüşelim. Bu yasanın tüm kamu kesiminde çalışan değerli memur arkadaşlarımıza hayırlı uğurlu olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına konuşan Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik’e teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Yusuf Bahadır’da.

Buyurun Sayın Bahadır.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BAHADIR (Trabzon) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 5 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, söz alan milletvekili arkadaşlarımız, her ne kadar kanun tasarısının maddeleri üzerinde görüşlerini bildirmek üzere kürsüye çıkıyorlarsa da, genelde, kanun tasarısının geneli üzerinde konuşmalar yapılıyor. Bazı arkadaşlarımız, mevcut Anayasaya göre, toplusözleşmeli grevli bir sendika kanununun çıkarılmasında sakınca olmadığını söylüyor. Bizim yapmış olduğumuz inceleme ve araştırmalara göre, Anayasanın -her zaman söylüyoruz- 53 üncü, 54 üncü ve 128 inci maddeleri bakımından bu mümkün değil; Anayasada bir değişiklik yapmadan bu mümkün değil.

Bunu söylerken, biz yasakları savunuyor değiliz. Daha önce, tasarının tümü üzerinde görüşlerimizi belirtirken, biz de, memurlarımıza, grevli toplusözleşmeli sendikal hak verilmesinden yana olduğumuzu belirttik; ancak, mevcut Anayasamıza göre, mevcut kanunlarımıza göre, sadece Anayasada değişiklik yapmakla bu mümkün değil; 657 sayılı Kanunun ilgili maddelerinin de değiştirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bize göre, çalışanlar üzerinde popülist siyaset yapılmamalıdır. Anayasa değişikliği yapılıncaya kadar, mevcut Anayasaya uygun kanunlar, düzenlemeler yapılmalıdır. Günübirlik politikalardan vazgeçmeliyiz. Doğru Yol Partisi olarak, biz, devletin yeniden yapılanmasının ve küçültülmesinin bir parçası olarak, kamu görevlileriyle ilgili anayasa değişikliklerini ve toplusözleşmeli grevli sendikalaşmayı savunmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, elimde, Uluslararası Çalışma Örgütünün hazırlamış olduğu bu konuda bilgiler var. Halihazırda, bu sözleşmelere göre dünya ülkelerinde durum nedir ve bu sözleşmelerin yorumu nedir, onu size arz etmek istiyorum:

Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 sayılı sözleşmede, çalışanlar ve işverenlerden bahsedilmekte, işçi ve memur ayırımı yapılmamakta, “çalışanlar” ifadesiyle, işçi ve memurlar kastedilmektedir.

2 nci maddeye göre, çalışanlar ile işverenler, herhangi bir ayırım yapılmaksızın, önceden izin almaksızın, istedikleri kuruluşları kurmak hakkına sahiptirler. Sadece 9/1 inci maddesinde “bu sözleşmede öngörülen güvencelerin, silahlı kuvvetler ve polis mensuplarına ne ölçüde uygulanacağı mevzuatla belirlenir” denilmektedir. Bu ayırım da, 87 sayılı ILO Sözleşmesiyle, silahlı kuvvetler ve polis mensupları dışında memurlara sendika kurma hakkı tanınmasını kabul etmektedir.

Teşkilatlanma ve kolektif müzakere hakkı prensiplerinin uygulanmasına müteallik 98 numaralı Sözleşme, tamamen, işçiler, işçi sendikaları ve işveren sendikalarıyla ilgili teşkilatlanma ve toplusözleşmeler hakkında hükümler getirmektedir.

6 ncı maddede de “bu sözleşme, devlet memurlarının durumlarıyla alakalı değildir” denilmektedir. Bu durumda, 98 sayılı ILO Sözleşmesi, memurlara, toplu iş sözleşmesi tanınması hakkında hüküm ihtiva etmemektedir.

Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 sayılı Sözleşmenin giriş bölümünde, üye devletlerin, siyasî, sosyal ve ekonomik sistemlerinin büyük ölçüde çeşitliliğinin, uygulama farklılıklarının ve birçok ülkede, kamu sektöründeki çalışma ile özel sektördeki çalışma arasındaki mevcut farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan özel sorunların da göz önünde tutulduğuna değinilmektedir.

Sözleşmenin 1 inci maddesinde “bu sözleşme, kamu makamlarınca çalıştırılan herkese uygulanır. Bu kuralın istisnaî üst düzey görevlileri, çok gizli nitelikte görev ifa edenler ile silahlı kuvvetler mensupları ve polislerdir. Bu kişilere, bu sözleşmelerin ne ölçüde uygulanacağını ulusal yasalar belirler” denilmektedir.

4 üncü madde, kamu görevlilerine sendikalaşma hakkı tanımaktadır. “Bu örgütler, kamu makamlarından tamamen bağımsız olacaklardır” denilmektedir.

8 inci madde de, memur sendikalarıyla ortaya çıkacak çalışma koşullarının belirlenmesiyle ilgili uyuşmazlıkların, taraflar arasındaki görüşme, arabuluculuk, uzlaştırma veya tahkim gibi bağımsız ve tarafsız mekanizmalarla çözümlenmesini öngörmektedir.

Doğrudan, memurlarla ilgili düzenleme getiren 151 sayılı ILO Sözleşmesinde, memurlar için, toplu iş sözleşmesi yapma hakkına ve grev hakkına yer verilmemektedir.

Sonuç olarak, 87, 98 ve 151 sayılı ILO Sözleşmeleri, memurlara, bazı istisnalarla, sendikalaşma hakkı tanımakta, buna karşılık, toplusözleşme ve grev hakları konusunda hüküm getirmemektedir.

Elimizde, bu konuda, çeşitli ülkelere ait bilgiler mevcuttur. Bunlar, ILO Avrupa Enstitüsü yayınlarından alınmıştır ve ülkelerde halen uygulanmakta olan durumu göstermektedir.

Bunlardan Almanya’da -Avrupa Birliği üyesidir- grev hakkı yoktur, sendikalaşma hakkı var ve sınırsızdır. Burada memurlarla işçiler aynı sendikada bulunmaktadır.

Belçika’da sendikalaşma hakkı sınırlıdır. Silahlı kuvvetler mensupları sendika kuramıyor ve grev hakkı da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın efendim.

YUSUF BAHADIR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, bizim istediğimiz ve arzu ettiğimiz manada memur sendikacılığı hiçbir ülkede halihazırda mevcut değildir. Memur sendikacılığı, zaten, dünyada da yeni bir sendikacılıktır. Tabiî, önümüzdeki yıllarda, ortaya çıkacak olan aksaklıklar giderilecektir ve bunun yanında, inşallah, toplusözleşme ve grev hakkı da verilecektir. Partimiz de bu görüştedir.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Trabzon Milletvekili Sayın Yusuf Bahadır’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül’de .

Buyurun Sayın Yurdagül. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının, belki de, en önemli maddesi, hizmet kollarını belirleyen 5 inci maddesi ve burada 55 inci Hükümetin demokratik, çağdaş bir sendikal düzenlemeden yana olup olmadığının sınanacağı çok önemli bir maddeyi görüşüyoruz; Anayasa engeli de yok, bir başka engel de söz konusu değil; burada, 55 inci Hükümet, gerçekten, bir sınav verecek. Burada, özellikle, millî savunma işkolunda çalışan 657 sayılı Yasaya tabi sivil memurlar ile yargı infaz memurlarının, kapsam dışında bırakıldığı bir hizmet kolları sıralaması var. Diyor ki, Sayın Bakan: “Askerî işyerlerinde çalışan sivil memurların, sendika yasağı kapsamına alınmasının nedeni, Millî Savunma Bakanlığının görüşünün, bunların kapsamdışı tutulması yönünde olmasıdır.” Yani, çalışanlara, memurlara sendika yasa tasarısı hazırlayan Çalışma Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığının görüşü doğrultusunda, Millî Savunma Bakanlığında çalışan sivil memurları kapsam dışında tutmuş; diyor ki: “Askerî mevzuatta bu kişiler asker sayılıyor; Askerî Ceza Kanunu ve Askerî Yargılama Usulü Kanunu, sivil personeli asker sayıyor.”

Şimdi, bu konularda size bazı bilgiler sunmak istiyorum değerli arkadaşlarım: Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu, rütbeli kişileri belirlemiş, asker kişi tanımını yapmış. Bunlar, subay, assubay, er ve erbaşlar; silahlı kişiler; asker sayılan kişiler bunlardır. Bunların dışında, silahlı kuvvetlerde eskiden olan; ama, şu anda olmayan bir askerî memur vardı. Şu anda, askerî işyerlerinde çalışan sivil memurlar, 657 sayılı Yasaya tabi memurlardır. Bunlar, askerî işyerlerinde çalışan sivil işçilerde olduğu gibi, eğer, asker kişi sayılıyorsa, o işkolunda çalışan 30 bin civarındaki işçi de asker kişi sayılıyor demektir; ama, onlar sendika üyeleri, toplusözleşme hakkına sahip insanlar.

Şimdi İç Hizmet Kanununa bakıyoruz; “Silahlı Kuvvetlerde Çalışan Sivil Personel. Madde 115: Silahlı Kuvvetlerde çalışan sivil memur, müstahdem, müteferrik müstahdem ve gündelikçi sivil personel...” Bütün sivil personeli saymış ve bunu açmış. “Sivil memur, müstahdem, müteferrik müstahdem ve gündelikçi sivil personel tabirleri, eski kanunlarda geçen istihdam şekillerini ifade etmektedir. Bugün yürürlükte bulunan kanunlara göre, istihdam şekilleri memur, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçi olduğundan, İç Hizmet Kanununun 115 inci maddesinin kapsamına, Silahlı Kuvvetler kadrolarında veya askerî işyerlerinde çalışan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ve 1475 sayılı İş Kanununa göre hizmete alınan sivil devlet memurları ile işçiler girmektedirler “ deniyor. Yani, burada hukuksal anlamda bir yanlış algılama veya yanlış bir yönlendirme var.

Eğer, millî savunma işkolunda çalışan şoför, aşçı, bulaşıkçı, ambar memuru, makine ressamı, makine teknisyeni veya hastanade çalışan hemşire asker kişi sayılıyorsa, o işkolunda çalışan 1475 sayılı Yasaya tabi işçilerin de aynı şekilde asker kişi sayılmaları gerekiyor; çünkü, İç Hizmet ve Askerî Ceza Yasalarında bu çok açık bir şekilde belirtilmiş; bu işyerlerinde çalışan 1475 sayılı Yasaya tabi işçilerle 657 sayılı Yasaya tabi devlet memurları arasında hiçbir fark gözetilmemiş. Dolayısıyla, burada, lütfen, topu taca atmayalım...

Özellikle, Demokratik Sol Partiye sesleniyorum ve Sayın Bakana sesleniyorum: Sizin düşünceleriniz geçmişte böyle değildi. Siz, bu işkolunda çalışan sivil memurların da sendikalaşmasından, örgütlenmesinden yanaydınız ve özellikle, Demokrat Türkiye Partisi de aynı şeyleri söylüyordu, Sayın Cindoruk da aynı şeyleri söylüyordu. Neden, sizin bu görüşlerinizde değişiklikler oldu? Yani, bu işkolunda çalışan sivil memurların, asker kişi sayılmadığını bilmenize rağmen -eğer, bilmiyorsanız, yasayı açar, bunların asker kişi sayılmadığını öğrenirdiniz, bunu bilmeniz gerekirdi- neden bunları kapsam dışında tutmaya çalışıyorsunuz?

Ben, size örnek vererek, aynı işkolunda çalışan ve Harb-İş Sendikasına bağlı işçilerle ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum. Harb-İş ile Millî Savunma Bakanlığı arasında bağıtlanan sözleşmenin 4 üncü maddesi... Yani, sadece işletmelerde çalışan tornacı, elektrikçi, uçak bakımında çalışan teknisyen veya tank palet fabrikalarında çalışan işçiler değil; bakın, birliklerin mutfak, tabldot, kalorifer ve sıhhi tesisatlarında çalışanlar, işçi statüsünde ve bunlar sendikalı. Yine -lütfen, dinleyin beni- özellikle, harp akademileri, sınıf okulları, harp okulları ve askerî liselerde çalışan işçiler sendika üyeleri. En önemli yanı da şu: Genelkurmay Başkanlığı, Mil Savunma Bakanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları Ankara merkez karargâhlarında çalışan insanlar işçi statüsünde. Siz, bunlara sözleşme hakkı vermişsiniz, sendikalı olma hakkı vermişsiniz; ama, aynı işkolunda, sadece 657 sayılı Yasaya bağlı olduğu için, tersanede bulaşıkçılık yapan, aşçılık yapan, bakıcılık yapan, şoförlük yapan, hava ikmal bakım merkezinde teknisyenlik yapan veya tank palet fabrikasında ambar memurluğu, makine ressamlığı yapan sivil memuru, asker kişi sayarak, bu yasa kapsamı dışında tutmaya çalışıyorsunuz. Yani, bunun, çağdaş demokrasiyle, sizin demokrasi anlayışınızla bağdaşır bir yanı var mı?

Ben hatırlıyorum, bu konuda, Demokratik Sol Parti, bunların da kapsama alınması için, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda bir önerge hazırlamıştı; ancak, ne oldu bilemiyorum, Komisyonda o önergeyi işleme koymadılar, koydurmadılar.

Şimdi, burada, lütfen, samimî olalım. Bırakın grevli, toplusözleşmeli sendikal hakla ilgili mazeretlerinizi, anayasal engellerinizi; burada engel olan nedir? Yani, Millî Savunma Bakanlığının, Çalışma Bakanlığına yazdığı iki satırlık bir yazıda, burada çalışan 657 sayılı Yasaya tabi sivil memurlar asker kişi dediği için mi? Çalışma Bakanlığı, hiçbir araştırma yapmadan, bunların, gerçekten asker kişi sayılıp sayılmadığını; aynı işkolunda çalışan işçilerle, hiçbir ayırım gözetilmeksizin aynı işi yapan bu sivil memurlara, sadece 657 sayılı Yasaya tabi oldukları için mi, siz bunların sendikalı olma hakkını elinden almaya çalışıyorsunuz? Yani, bugün, tersanede çalışan bir inşaat teknisyeni, bir duvarcı ustası veya hastanede çalışan bir hemşire, bir öğretmenden daha mı çok fazla bilgi içerisinde? Siz, öğretmene verdiğiniz, eğitim kurumunda çalışan insana verdiğiniz sendikalaşma hakkını, bu işkolunda çalışan bulaşıkçıya, aşçıya, sekretere, ofis memuruna veya buradaki hemşireye vermekten niye imtina ediyorsunuz; bunun hiçbir şekilde izahı mümkün olamaz.

Özellikle bu konuda, buradan iktidar partisi gruplarına sesleniyorum: Hiçbir anayasal engel yok. Millî Savunma Bakanlığının bu konudaki görüşü, gerçeği yansıtmıyor. Bunlar, asker kişi sayılmıyorlar. Asker kişi, sadece, subay, assubay, er ve erbaş; yani, silah kullanma yetkisi içerisinde olan insanlardır.

İçhizmet Yasasını size okuyorum. İçhizmet Yasası madde 115. Buradaki 657 sayılı Yasaya tabi sivil memurlar ile 1475 sayılı Yasaya tabi işçilerin arasında hiçbir fark yok. İşletmelerde çalışan, sadece sendikal haklardan yararlanmaması için memur statüsünde alınan; ama, işçilerin yaptığı aynı işi yapan bu insanları, neden sendikal haklardan mahrum etmeye çalışıyoruz?

Bu konuda önergelerimiz var ve özellikle, yargı infaz memurlarıyla da ilgili önergelerimiz var; bu hizmet kollarına iki hizmet kolu ilave ediyoruz. Bunlardan bir tanesi, adalet, yargı ve infaz hizmetleri işkolu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın Sayın Yurdagül.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – ...diğeri ise, 12 nci işkolu olarak, savunma ve güvenlik hizmetleri işkolunu koyuyoruz.

Türkiye’yi çağdaşlaştırmak istiyorsak, demokratik değerlere sahip çıkmak istiyorsak, lütfen, özellikle, geçmişte söylediklerimizi hatırlayalım. Sayın Bakana burada tekrar sesleniyorum: Vakit varken yanlıştan dönelim ve gerçekten, işçiyle aynı işi yapan ve hiçbir gizlilik yönü bulunmayan hizmetleri gören 25 bine yakın, askerî işyerlerinde çalışan sivil memurun sendikalı olma hakkını elinden almayalım, onlara bu hakkı teslim edelim ve tarihe de, örgütlenmeyi kısıtlayan Hükümet olarak, Bakan olarak geçmeyelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül’e teşekkür ediyorum.

Şimdi, kişisel konuşmalara geçiyoruz.

İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Kul.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 4 üncü madde üzerinde arz ettiğim gerçeklerin başka bir kısmına devam ederek, 5 inci madde üzerindeki görüşlerimi sunmaya gayret edeceğim.

Bakınız, bu konuyla ilgili önemli, anlaşılabilir bir misal vermek isterim: Hepimiz, Meclisteki Ziraat Bankasına maaşlarımızı almak ve çeşitli ödemeleri şuraya buraya göndermek için; yani, bankayla ilgili muamelelerimizi yapmak için gidiyoruz. Biliyor musunuz ki, Meclisin Ziraat Bankasında ve Türkiye’deki Ziraat Bankasının tüm şubelerinde ve merkezlerinde çalışan insanlar devlet memuru; yani bunlar, güya, genel idare esaslarına göre, devletin aslî ve sürekli görevlerini yapan insanlar. Peki, bunlar devlet memuru ise, niçin, İşbankasında toplu iş sözleşmesi yapabiliyor, aynı işi yapanlar? Mevduatı alanlar, size gerekli belgeleri verenler, kesenler, yatıranlar, bunlar, niçin işçi oluyor da, Ziraat Bankasında çalışanlar devlet memuru oluyor? Dolayısıyla, demin arz ettiğim gibi, konunun can alıcı noktası, statü hukukuyla toplusözleşme hukukunun nasıl bağdaştırılacağı meseledir. Hizmet aktiyle çalışma meselesidir toplu iş sözleşmesi hukuku. Böyle, tek taraflı statü hukuku biçildikten sonra, üzerine toplu iş sözleşmesi hukukunu getirmek çatışkı yaratır.

Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.10.1995 tarihli 8 inci Birleşiminde, Sayın Deniz Baykal ne diyor: “Türkiye, personel rejimini derhal ele alarak yeniden değerlendirmek durumunda. Ortada bir personel rejimi yok, bir mantığı olan, bir tutarlılığı olan bir anlayış yok, bölük pörçük, yamalı bohça bir sistem. Her grup, bir kolayını bulup, kendi sorununu, bir ölçüde belli bir tarihte çözmeye çalıştığı eklektik bir yapıyla Türkiye, personel rejimini götürmeye çalışıyor.”

Demek ki, Türkiye’de personel rejiminin bölük pörçük ve bozuk olduğu ikrar edilmiş, kabul edilmiş. Bu husus açık bir gerçek; ama, 1991’den 1995’e kadar Türkiye’de personel rejimiyle ilgili hiçbir değişiklik yapılmamış, hiçbir çalışma da söz konusu değil; üstelik, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname Meclise geldiği zaman, maalesef, bütün ikazlarımıza rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da bu konuyu onaylamış.

Ben, bu gerçeği, öteden beri, her fırsatta söylüyorum, dile getiriyorum. Yüce Mecliste, 1995 yılındaki anayasa değişikliği sırasında da örneklerle bu hususu açıkladım; 128 inci madde üzerindeki görüşmelerle ilgili gerekli önergeleri verdim ve yine bu kürsüden Yüce Meclisi aydınlatmaya gayret ettim.

Sayın Başbakanımızın teveccühüyle Bakanlık görevi aldığım süre içinde, her bir bakan arkadaşıma, belgeler ihtiva eden bir dosya sunarak, Bakanlar Kurulunda sözlü olarak izahatta bulundum. Bu nedenledir ki, Sayın Başbakanımız Mesut Yılmaz, Başbakanlıkta, bu çalışmaların yürütülmesi için bir komisyon kurulmasını yazılı bir emirle emretti ve öngördü. Şimdi bu çalışmaların hangi safhada olduğunu bilemiyorum; ama, işin en önemli bir cephesi de budur, bu konuyu önemle dikkatlerinize sunuyorum. “Toplusözleşme ve grev hakkıyla ilgili anayasa değişikliği teklifi vereceğiz” diyenlere de, öncelikle bu konuyla ilgilenmelerini ve bu konuyu dikkate almalarını öneriyorum, bu noktayı ciddiyetle düşünmelerini diliyorum.

Bu tasarının, bu ayırımın yapılması çalışmalarını engelleyen bir yönü yoktur; ancak, kamu çalışanları kuruluşları temsilcilerinin de bu konuda gerçekçi ve yardımcı olmaları zorunludur. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonunun, izlediğim beyan ve tartışmalarından, genel idare esaslarına göre aslî ve sürekli kamu görevlerini yürütme vasfı olmayan kamu çalışanları için iş akti ilişkisi kurulması reddediliyor. Bir tarafta 657 ile bir statü hukuku ve bunun üzerinde de toplusözleşme, grev ve sendika hakkı talepleri, hem dünya gerçeklerine hem de ulusal ve uluslararası çalışma hukuku kurallarına aykırıdır.

Tabiî, burada istihdam güvencesi söz konusudur; ama, istihdam güvencesi, sadece memurlar ve kamu çalışanları için söz konusu değil; işçiler için de söz konusudur. İstihdam güvencesiz bir işhukuku olması zaten mümkün değildir; ancak, burada da eşitlik söz konusudur. Kamu çalışanları ve memurların, statü hukukuna tabi olarak bütün özlük hakları, ücretleri, ödenekleri, atamaları, azilleri, hepsi bir kanuna bağlanmış; yani, belli bir teminata bağlanmış...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kul, konuşmanızı tamamlayın efendim.

EMİN KUL (Devamla) – ...idare mahkemelerinde de yargı denetimine tabi tutulmuş. Şimdi, bu hukukun sadece bir istihdam güvencesi olduğu noktasında beyanlar varsa, o zaman, aynı güvencelerin işçilere de getirilmesi lazım. İşçilerle ilgili istihdam güvenceleri, kamu çalışanlarına ve memurlara getirildiği kadar acaba geniş midir; hayır. İstihdam güvencesinde de eşitlik şarttır. Dolayısıyla, hizmet aktiyle çalışmak ve hizmet aktiyle çalışırken istihdam güvencesini eşit olarak paylaşmak ancak istihdam güvencesidir. Yoksa, bir tarafta kamu hukuku statüsüyle, hem istihdam güvencesi hem de arkasından toplusözleşme ve grev hakkı, içinden çıkılmaz hukukî çatışkılara yer verir.

Bu hususu da dikkatlerinize arz ediyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’te.

Buyurun Sayın Ateş.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öyle görünüyor ki, devlet memurlarımız, kamu çalışanlarımız, sendikal hakları yasa güvencesine alınıyor gerekçesiyle, aldatmacasıyla mevcut olan haklarını da kaybetmektedirler. Bu tasarının 5 inci maddesiyle, şu ana kadar sendikalaşma hakkını kullanmakta olan askerî ve yargı kamu görevlileri, ne yazık ki, bu tasarının böyle geçmesi halinde, mevcut olan olan sendikalarının kapısına da kilit vurmuş olacaklardır.

Böylece, bununla ne getirildi ne götürüldü konusunu düşünmek gerekiyor. 300 bin kişinin bu hakkını elinden alırken, diğer kamu çalışanlarının durumlarını iyileştirmek için grev ve toplusözleşme hakkı mı veriyorsunuz; hayır, o da değil; ama, mevcut iki sendikanın, daha doğrusu 300 bin dolayındaki kamu çalışanının mevcut olan sendikal hakkını da elinden alıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, çağdaş devlet, gücünü, vatandaşın, bireyin, zararına elde etmez, etmemelidir de. Devlet-birey ilişkisinde temel ilke, bireyin güçlü olan devlet karşısında yasalarla korunmasıdır; ama, bugün görüyoruz ki, bu tasarıyla, çağdaş düzenlemelerin tam aksine, devlet, vatandaş karşısında bir ek güvenceye alınmış durumdadır.

Birkaç gündür, burada, iktidara mensup milletvekilleri ve mahcup bir tavırla görüşlerini dile getiren Doğru Yol Partisi sözcüleri “efendim, demokratik ülkelerin hiçbirinde grev ve toplusözleşme hakkı yok” diyorlar.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – “Mahcup” lafını geri al.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi, hangi ülkelerde var, hangi ülkelerde yok, ona bir bakalım ve “hedefimiz Avrupa Birliğidir” diyen Hükümete de buradan sesleniyorum: Memurların grev, toplusözleşme ve sendikalaşma hakkının olmadığı ülkeler Çad, Ekvador, Liberya, Nikaragua, Tayland, Yemen, Bolivya ve Uganda’dır. Bu iktidarın hedefi, bu ülkelerin yönetildiği sistemler midir; yoksa, özgürlüklerin sonuna kadar kullanıldığı demokratik devletler midir?

“Bu haklar Almanya’da yok” deniliyor, sayın milletvekilleri, Almanya’da da, bizim Anayasamızdaki gibi, sendikalaşma hakkı yasaklanmadığı için, kamu çalışanları grev de yapabilmektedirler, toplusözleşme de yapabilmektedirler. Fransa’daki kamu çalışanları grev haklarını kullanmaktadırlar. İngiltere’deki kamu çalışanları grev hakkını kullanmaktadırlar ve en önemlisi de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki kamu çalışanları, hem grev hem toplusözleşme haklarını kullanmaktadırlar; ama, maalesef, Türkiye’ye baktığımız zaman “efendim, ne yapalım, Anayasamız müsait değil, çalışanlara grev ve toplusözleşme hakkı tanıyamıyoruz” demektedirler.

Askerî işyerlerinde çalışan kamu görevlileri... İşçiler, sendikal haklarını kullanıyorlar; ama, son çıkarılan genelgelerle, örneğin “marangoz, berber, boyacı gibi çalışanları dahi, kamu görevlisi, yani memur statüsünde sayalım” deniliyor. Böylece, bunların da hem işçi sendikal hakları ellerinden alınıyor hem de memur sendikal hakları ellerinden alınıyor. Gerekçe olarak, sivil çalışanların da asker olarak gösterilmesi gösteriliyor; ama, 4 Ocak 1961 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 1 inci maddesinde, söz konusu asker tanımında aynen şöyle deniyor: “ Türk Silahlı Kuvvetleri: Kara (Jandarma dahil) Deniz ve Hava Kuvvetleri subay, askerî memur, astsubay, erbaş ve erleri ile askerî öğrencilerden teşekkül eden ve seferde ihtiyatlarla ikmal edilen, kadro ve kuruluşlarla teşkilatı gösterilen silahlı devlet kuvvetidir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ateş, konuşmanızı tamamlayın efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Maalesef, her ne hikmetse, şimdi, bu askerî işyerlerinde çalışan sivil memurlar, bu tasarıyla, asker kapsamına alınıyor ve mevcut olan sendikal işçi statüsünden çıkarılıp, memur statüsüne alınıyor; memurlar da ne yazık ki, bu tasarıyla kapsam dışında tutuluyor.

Bu konuda, askerî işyerlerindeki sivil kamu çalışanları ile yargıda çalışan kamu görevlilerinin sendikal hakları konusunda verdiğimiz önergemiz var. Yüce Meclisten ve Sayın Hükümetten bu önergemizin dikkate alınmasını diliyor; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’e teşekkür ediyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın sözcü, Doğru Yol Partisinin mahcup bir tavır içerisinde bu tasarıyı desteklediğini ifade ettiler. Doğru Yol Partisi, mevcut Anayasa ve mevcut yasalara göre bu tasarıyı desteklemektedir. Bu sözünü kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Açıklamanız, tutanaklara geçti.

Değerli arkadaşlarım, 5 inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili önergeler bulunmaktadır; şimdi, geliş sırasına göre önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Bekir Kumbul Bekir Yurdagül

Ankara Antalya Kocaeli

M. Cevdet Selvi Yusuf Öztop

İstanbul Antalya

MADDE 5.- Sendikaların kurulabilecekleri hizmet kolları aşağıda belirtilmiştir:

1. Büro hizmetleri

2. Eğitim ve öğretim, bilim ve kültür hizmetleri

3. Sağlık ve sosyal hizmetler

4. Yerel yönetim hizmetleri

5. Basın yayın ve iletişim hizmetleri

6. Bankacılık ve sigorta hizmetleri

7. Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri

8. Ulaştırma hizmetleri

9. Tarım ve ormancılık hizmetleri

10. Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri

11. Adalet, yargı ve infaz hizmetleri

12. Savunma ve güvenlik hizmetleri

Kurumların girdikleri hizmet kolları Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının birlikte hazırlayacakları bir yönetmelikle belirlenir.

Bir işyerinin dahil olduğu işkolunun belirlenmesinde, sendika ve üst kuruluşlar taraftır.

Anlaşmazlık halinde, sendikalar, iş davalarına bakmakla görevli yerel iş mahkemelerine dava açabilirler. Dava, onbeş gün içinde karara bağlanır.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Algan Hacaloğlu Zeki Çakıroğlu Hilmi Develi

İstanbul Muğla Denizli

M. Fatih Atay

Aydın

MADDE 5.- Kurumların girdikleri hizmet işkolları Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının birlikte hazırlayacakları bir yönetmelikle belirlenir. Ancak, işyerinin dahil olduğu işkolunun belirlenmesinde, sendika ve üst kuruluşların da görüşleri alınır. Anlaşmazlık halinde, sendikalar, iş davalarına bakmakla görevli yerel iş mahkemelerine dava açabilirler.

Dava en geç bir ay içinde karara bağlanır. Sendikaların kurulabilecekleri işkolları aşağıda belirtilmiştir.

1. Büro hizmetleri işkolu,

2. Eğitim ve öğretim, bilim ve kültür hizmetleri işkolu,

3. Sağlık ve sosyal işler hizmetleri işkolu,

4. Yerel yönetim hizmetleri işkolu,

5. Basın, yayın ve iletişim hizmetleri işkolu,

6. Bankacılık ve sigorta hizmetleri işkolu,

7. Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri işkolu,

8. Ulaştırma hizmetleri işkolu,

9. Tarım, orman, hayvancılık ve su ürünleri hizmetleri işkolu,

10. Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri işkolu,

11. Adalet, yargı ve infaz hizmetleri işkolu,

12. Savunma ve güvenlik hizmetleri işkolu.

BAŞKAN – Maddeyle ilgili son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımızla arz ederiz.

MADDE 5.– Sendikaların kurulabilecek hizmet kolları aşağıda belirtilmiştir.

1. Büro hizmetleri,

2. Eğitim ve öğretim, bilim ve kültür hizmetleri,

3. Sağlık hizmetleri,

4. Yerel yönetim hizmetleri,

5. Basın, yayın ve iletişim hizmetleri,

6. Banka ve sigorta hizmetleri,

7. Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri,

8. Ulaştırma hizmetleri,

9. Tarım ve ormancılık hizmetleri,

10. Enerji ve madencilik hizmetleri,

11. Emniyet görevlileri ile millî savunma sivil görevlileri.

Bir hizmet koluna giren işyerlerinin neler olacağı Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve en büyük üç konfederasyon temsilcileri ile birlikte hazırlayacağı bir yönetmelikle belirlenir.

Muhammet Polat Cafer Güneş İsmail Yılmaz

Aydın Kırşehir İzmir

Naci Terzi Ahmet Çelik

Erzincan Adıyaman

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, okunan önergeleri aykırılık durumuna göre işleme alıyorum.

Şimdi, en aykırı önerge olan Sayın Algan Hacaloğlu ve arkadaşlarının önergesini tekrar okutuyorum:

rkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Algan Hacaloğlu İstanbul ve arkadaşları

MADDE 5.- Kurumların girdikleri hizmet işkolları, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının birlikte hazırlayacakları bir yönetmelikle belirlenir. Ancak, işyerinin dahil olduğu işkolunun belirlenmesinde, sendika ve üst kuruluşların da görüşleri alınır. Anlaşmazlık halinde, sendikalar, iş davalarına bakmakla görevli yerel iş mahkemelerine dava açabilirler. Dava, en geç bir ay içinde karara bağlanır. Sendikaların kurulabilecekleri işkolları aşağıda belirtilmiştir.

1. Büro hizmetleri işkolu.

2. Eğitim ve öğretim, bilim ve kültür hizmetleri işkolu.

3. Sağlık ve sosyal işler hizmetleri işkolu.

4. Yerel yönetim hizmetleri işkolu.

5. Basın, yayın ve iletişim hizmetleri işkolu.

6. Bankacılık ve sigorta hizmetleri işkolu.

7. Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri işkolu.

8. Ulaştırma hizmetleri işkolu.

9. Tarım, orman, hayvancılık ve su ürünleri hizmetleri işkolu.

10. Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri işkolu.

11. Adalet, yargı ve infaz hizmetleri işkolu.

12. Savunma ve güvenlik hizmetleri işkolu.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Önerge sahipleri gerekçenin okunmasını mı istiyor söz mü istiyorlar?

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Söz istiyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Selvi, sizin imzanız yok efendim önergede.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Bir öncekinde var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, işleme koyduğumuz önerge, bir önceki değil.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Bekir Yurdagül’ün imzası var efendim.

BAŞKAN – Okuduğumuz ve kanun tasarı metnine aykırı olduğu için ilk işleme aldığımız önerge, Sayın Algan Hacaloğlu ve arkadaşlarının önergesidir. Burada, Sayın Selvi’nin imzası yok.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Diğer önerge Anayasaya aykırı mı bulundu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Hayır, onu daha sonra işleme koyacağız efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Bekir Yurdagül’ün imzası var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bekir Bey söz istemedi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yılmaz Ateş Ankara ve arkadaşları

Madde 5.– Sendikaların kurulabilecekleri hizmet kolları aşağıda belirtilmiştir.

1- Büro hizmetleri,

2- Eğitim, öğretim, bilim ve kültür hizmetleri,

3- Sağlık ve sosyal hizmetler,

4- Yerel yönetim hizmetleri,

5- Basın, yayın ve iletişim hizmetleri,

6- Bankacılık ve sigorta hizmetleri,

7- Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri,

8- Ulaştırma hizmetleri,

9- Tarım ve ormancılık hizmetleri,

10- Enerji, sanayi ve madencilik hizmetleri.

11- Adalet, yargı ve infaz hizmetleri,

12- Savunma ve güvenlik hizmetleri,

Kurumların girdikleri hizmet kolları, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığının birlikte hazırlayacakları bir yönetmelikle belirlenir.

Bir işyerinin dahil olduğu işkolunun belirlenmesinde sendika ve üst kuruluşlar taraftır.

Anlaşmazlık halinde, sendikalar, iş davalarına bakmakla görevli yerel iş mahkemelerine dava açabilirler. Dava, onbeş gün içinde karara bağlanır.

BAŞKAN – Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükümet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeye, Komisyon ve Hükümet katılmamaktadır.

Önerge sahipleri...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Cevdet Selvi konuşacaklardır.

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak Sayın Cevdet Selvi; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ilgili tasarının 5 inci maddesindeki önergemiz üzerinde söz aldım; hepinize saygılar sunarım.

Bu 5 inci madde hazırlanırken, özellikle iki temel işkolu, daha doğrusu hizmet kolu gözardı edilmiş; uluslararası imza altına alınan anlaşmalarda açık seçik belirlenmiş olmasına rağmen reddedilmiş ve onun ötesinde de, bu kürsüden, bütün hakların verilmesi gerektiğini söyleyip de, Anayasanın engel olduğu gerekçesini öne sürenler tarafından da doğru olmadığı ortaya çıkmıştır.

87 sayılı Uluslararası Sözleşmenin 2 nci maddesi, açık seçik “herhangi bir ayırım yapılmaksızın, önceden izin almadan tüm çalışanların sendikalaşma hakkı vardır” der; 9 uncu madde de, sadece, polis ve askerin sendikalaşma hakkının ulusal mevzuatla belirlenebileceği açık bırakılmıştır. İşte, burada, bu ASİM-SEN, yani, askerî işyerlerinde ve Adalet Bakanlığında çalışan kamu görevlilerinin, şimdiye kadar yararlandıkları ve kurdukları sendikalar kapanacaktır; ciddî bir haksızlık söz konusu olacaktır. Bunun nedenine dönüp baktığımız da, Hükümetin ve tasarıyı hazırlayan yetkililerin, çok hassas davranmış olduğunu görüyoruz. Öyle sanıyorum ki, millî güvenliği, iç ve dış güvenliği ilgilendirdiği düşüncesiyle, bunları sendikalı, örgütlü olma hakkından mahrum etmek ihtiyacı duymuşlardır; ancak, gerçekler bunu göstermemektedir. Bu kamu görevlileri, sendikalı da olsa sendikasız da olsa, bu devletin belirli kademelerinde zaten çalışmakta, hizmetlerini yerine getirmektedirler ve bunun ötesinde, bunlara karşı bir güvensizlik, paranın, ekonomik ve demokratik hakkın ötesinde, kişisel olarak da rencide edici bir yaklaşımdır.

Herkesin hatırlayacağı gibi, Kıbrıs Barış Harekâtı günlerinde, Millî Savunma Bakanlığına bağlı askerî işyerlerinde çalışanların -sendikalı veya sendikasız- tümü, gece-gündüz demeden, bütün sorumluluklarını yerine getirdiler. Onlar, Türkiye’nin bir ucundan diğer ucuna petrolü taşımak için; barutunu, mühimmatını tamamlamak için ve askerî işyerlerinde, gece-gündüz demeden, günlük mesai saatini dikkate almadan, 1475 sayılı Yasanın verdiği hukuku ve hakları kullanmadan, hizmetlerini yerine getirmişlerdir.

Batman Rafinerisinde çalışanlar, o tarihlerde, kapasitesinin üzerinde görevini ve hizmetini yapmışlardır. Petrol Ofisine bağlı NATO tesislerinde, boru hatlarında, doğu bölgesinde, batı bölgesinde çalışanlar -sendikalı olmakla beraber- Kıbrıs’a gönderilmiş, günlerce, aylarca, harekât öncesi ve sonrası, sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmişlerdir. Burada, çalışanların sendikalı olup olmamaları hiç önem taşımamıştır ve o Barış Harekâtından sonra, kendilerinin haksız olarak belirli yerlere sürülmeleri, çocuklarından ayrılmaları gibi dertler bir yana, fazla mesai parası da istememişlerdir. O günün sorumluları, bu işçileri, memurları tebrik etmiş ve kendilerini kutlamışlardır. Onun için, bu kamu işyerlerinde çalışanlara yapılan, büyük bir haksızlıktır.

Koruma görevlilerini, bekçileri herkes bilir. Bunlar, kendilerine verilen görevi, herhangi bir sabotaja karşı, herhangi bir hırsızlığa karşı, kendi canları pahasına, yerine getirmişlerdir. Bunlar, o günün sendikalı bekçileridir, koruma görevlileridir. Güçlü sendikalarda olmalarına rağmen, hırsızlığa karşı çatışmaya giren, o görevlerini bihakkın yerine getirmek için ölen bekçiler vardır ve bunların sendikalı olmaları, o görevlerini ihmal etmelerine neden olmamış, hatta, görevleri için canlarını bile vermişlerdir. Burada, incelik şudur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayın efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Şimdi, belli olmasa da, açıkça söylenmese de, sendikalar suçlu, sendika üyeleri de potansiyel suçlu gibi görülmektedir; bu, haksızlıkların en büyüğüdür. Bugün, kamu görevlerinin en hassas noktalarında çalışanlar, sendikalı da olsa görev ve sorumluluğunu yerine getirecektir. Bu iki işkolunda, hiçbir mahzur olmamasına rağmen, anayasal engel olmamasına rağmen, uluslararası sözleşmelerde onaylanmış, imza atılmış sözleşmelerde hakları olmasına rağmen, fiilen örgütlenmiş, sendika kurmuş, aileleriyle birlikte mağdur olacak binlerce insanın mağduriyetlerinin giderilmesi bakımından, bu haksızlığın önlenmesi bakımından, bu önergenin desteklenmesini arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak konuşan İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’ye teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 553 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ederiz.

Madde 5- Sendikaların kurulabilecekleri hizmet kolları aşağıda belirtilmiştir:

1- Büro hizmetleri,

2- Eğitim ve öğretim, bilim ve kültür hizmetleri,

3- Sağlık hizmetleri,

4- Yerel yönetim hizmetleri,

5- Basın, yayın ve iletişim hizmetleri,

6- Banka ve sigorta hizmetleri,

7- Bayındırlık, inşaat ve köy hizmetleri,

8- Ulaştırma hizmetleri,

9- Tarım ve hayvancılık hizmetleri,

10- Enerji ve madencilik hizmetleri,

11- Emniyet görevlileri ile millî savunma sivil görevlileri,

Bir hizmet koluna giren işyerlerinin neler olacağı Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve en büyük üç konfederasyon temsilcileriyle birlikte hazırlayacağı bir yönetmelikle belirlenir.

Muhammet Polat Aydın ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmamaktadır.

Önerge sahipleri, gerekçenin okunmasını mı istiyorsunuz?

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Ahmet Çelik konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik; buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır Sayın Çelik.

AHMET ÇELİK (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Vermiş olduğumuz 5 inci madde hakkındaki önerge üzerinde konuşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, önerge, iki yenilik getirmektedir; hizmet kolu olarak 11 inci madde 5 inci maddeye eklenmiştir; emniyet görevlileri ve millî savunmada çalışan personele bunun tatbik edilmesi öngörülmüştür.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, 657 sayılı Yasaya tabi, gerek Emniyet Genel Müdürlüğüne ve gerekse Millî Savunma Bakanlığına bağlı binlerce personel vardır. Önce de belirtmiş olduğum gibi, Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde, senelerdir hizmet veren Harp-İş Sendikası vardır. Yani, orada çalışan ve asker olmayan birkısım arkadaşlar, işçi statüsündedir, sendikal haklara sahiptir ve toplusözleşme yapmaktadırlar. Diğer yanda, 657 sayılı Yasaya tabi çalışan memur, asker değildir ve 657 sayılı Yasanın şartlarına tabidir; bu Yasanın öngörmüş olduğu parasal durumdan faydalanmaktadır. Onun için, bunlara, muhakkak, sendikal hak ve toplusözleşme hakkının verilmesi gerekir kanaatindeyiz. Eğer bu haklar verilirse, bu durumun, gerek Emniyette gerekse Millî Savunmada sorun çıkaracağına veyahut da Millî Savunmayı zaafa uğratacağına inanmıyoruz; yeniliklere açık olmamız ve dünya standartlarına uymamız gerekir.

Anayasada yapılacak değişiklikle, memurlara -inşallah bunu da vereceğiz- grev ve toplusözleşme hakkı verdiğimiz takdirde, özellik arz eden bazı kurumlara, tabiîdir ki, grev hakkı verilemeyebilir, bu mümkündür; bu, Emniyet ve Millî Savunma için görüşülebilir, bir karara bağlanabilir; ama, şu anda, grev ve toplusözleşme hakkı yasada olmamasına rağmen, biz bunlara sendika kurma hakkını da veremiyoruz; bunlar, aynı zamanda, kamuda çalışanların yararlanabileceği haklardan da faydalanamayacaklardır. Bu da, Anayasanın öngörmüş olduğu eşitlik ilkesine tamamen aykırıdır. Bundan dolayı, önergemizle ilave ettiğimiz, Emniyet ve Millî Savunma işkolunda çalışan ve 657 sayılı Kanuna tabi personele de bu hakkın verilmesi gerekir kanaatindeyiz.

Önergemizdeki ikinci bir değişiklik de; tabiîdir ki, Türkiye’deki tüm kurumların hangi hizmet koluna girebileceğine, Devlet Personel Dairesi, Maliye Bakanlığı ve aynı zamanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri karar vereceklerdir. Bu, çok önemli ve büyük bir karardır; Türkiye’deki tüm kamu kurum ve kuruşları bunun içindedir. Hizmet kollarının hangi işyerinde kurulabileceğinin sağlıklı ve sıhhatli bir şekilde tespit edilebilmesi için üç büyük konferedasyon bir araya gelerek bu yönetmeliğin hazırlanmasında görev alsınlar diyoruz. Bu da, bence, isabetli ve çalışanlar için bir kazanç olacaktır ve daha sağlıklı, daha isabetli bir yönetmelik meydana getirme imkânı ortaya çıkacaktır.

Bu madde hakkında verdiğimiz önergenin Yüce Meclis tarafından kabul edileceğine inanıyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerge sahibi olarak konuşan Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik’e teşekkür ediyorum.

III.– Y O K L A M A

BAŞKAN – Şimdi, önergeyi oylarınıza sunacağım; ancak, bu arada 21 milletvekili arkadaşımızın hazırladığı bir önergeyle, yoklama istenilmektedir.

Yoklama isteyen sayın milletvekillerinin Genel Kurul salonunda hazır bulunup bulunmadıklarını öncelikle tespit edeceğim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İçtüzüğün 57 nci maddesi uyarınca yoklama yapılmasını saygıyla arz ederiz.

Yoklama talep eden milletvekilleri:

Nihat Matkap?.. Burada.

Oya Araslı?.. Burada.

Yusuf Öztop?.. Burada.

Ayhan Fırat?.. Burada.

Bekir Kumbul?.. Burada.

Yılmaz Ateş?.. Burada.

Cevdet Selvi?.. Burada.

Mustafa Yıldız?.. Burada.

Eşref Erdem?.. Burada.

Ali Şahin?.. Burada.

Metin Arif Ağaoğlu?.. Yok.

Yüksel Aksu?.. Burada.

Yahya Şimşek?.. Burada.

Celal Topkan?.. Burada.

Şahin Ulusoy?.. Burada.

Bekir Yurdagül?.. Burada.

Önder Sav?.. Burada.

Atilâ Sav?.. Burada.

Ali Rıza Bodur?.. Burada.

Veli Aksoy?.. Burada.

Ercan Karakaş?.. Burada.

Yoklama istenilen önergede yeterli sayıda milletvekilinin imzası bulunmaktadır.

Yoklamaya, Adana İli milletvekillerinden başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VI. — KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (DEVAM)

3. — Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 arkadaşının aynı mahiyetteki kanun teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) (Devam)

BAŞKAN – Bildiğiniz gibi, 5 inci madde üzerindeki değişiklik önergelerinin sonuncusunu oyluyorduk.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum :

Kuruluş işlemleri

MADDE 6. – Sendika ve konfederasyonlar önceden izin almaksızın serbestçe kurulurlar.

Sendika kurucusu olabilmek için en az iki yıldan beri kamu görevlisi olarak çalışmak yeterlidir.

Sendikanın kurucuları; sendika tüzüğü, kurucuların nüfus cüzdanı örnekleri, ikametgâh belgeleri, kamu görevlisi olduklarını gösterir belgeler ile sendikayı ilk genel kurula kadar sevk ve idare edeceklerin kimliklerini kuruluş dilekçelerinin ekinde sendika merkezinin bulunacağı ilin valiliğine vermek zorundadırlar.

Konfederasyon kurucuları, konfederasyon tüzüğü ile sendikaların konfederasyon kurulmasına ilişkin kurucular kurulu kararını ve ilk genel kurula kadar sevk ve idare edeceklerin kimliklerini konfederasyon merkezinin bulunacağı ilin valiliğine alındı belgesi karşılığında vermek zorundadırlar. Konfederasyonu ilk genel kurula kadar sevk ve idare edecekler, üyesi oldukları sendikaların zorunlu organlarına seçilmemişlerse, sendika kurucuları için istenilen diğer belgeleri de eklemekle yükümlüdürler.

Yukarıda anılan belge ve tüzüklerin ilgili valiliğe verilmesi ile sendika veya konfederasyon tüzelkişilik kazanır.

Valilik, tüzük ve belgelerin birer örneğini, beş çalışma günü içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığına gönderir.

Tüzüğün veya bu maddede sayılan belgelerin içerdikleri bilgilerin kanuna aykırılığının tespit edilmesi ya da bu Kanunda öngörülen kuruluş koşullarının gerçekleşmediğinin anlaşılması halinde, ilgili valilik eksikliklerin bir ay içinde tamamlanmasını ister. Tamamlanmadığı takdirde sendika veya konfederasyonun faaliyetinin durdurulması için iş mahkemesine başvurur.

Mahkeme, kanuna aykırılığın veya eksikliğin giderilmesi için altmış günü aşmayan bir süre verir. Verilen süre sonunda tüzük ve belgeler kanuna uygun hale getirilmemişse, mahkeme sendika veya konfederasyonun kapatılmasına karar verir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sendika ve konfederasyonlar için birer bilgi kaydı tutar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 6 ncı madde üzerinde; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı; Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi; kişisel olarak, İstanbul Milletvekili Emin Kul, Koceli Milletvekili Bekir Yurdagül, Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün ve Erzincan Milletvekili Mustafa Kul söz isteminde bulunmuşlardır.

Gruplardan söz isteyenlerin istemlerini bildirmelerini rica ediyorum.

Şimdi, gruplar adına ilk konuşmayı yapmak üzere, Doğru Yol Partisi Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı’yı kürsüye davet ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Bacanlı, konuşma süreniz 10 dakikadır.

DYP GRUBU ADINA YUSUF BACANLI (Yozgat) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; 6 ncı madde üzerinde Doğru Yol Partisi ve şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisin üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, çoğu konuda olduğu gibi, memur sendikalarında da bir kavram kargaşası yaşamaktadır; bunu, üzülerek belirtmekteyim. En büyük becerimiz, maalesef, problemleri çözmek yerine, onları ulusal sorun haline getirmektir.

Memur dediğimizde ayrıcalıklı bir statü anlıyoruz. Bu, liyakat temeline dayalı, iş güvenliği, keyfî görevden uzaklaştırma işlemlerine karşı özel hukukî güvenceler sağlanan bir statüdür.

Memur tarafından yapılan hizmetlerin sürekliliği söz konusudur. Bir diğer önemli husus da, devletin egemen gücünün temsilidir.

Bugün, Türkiye’de, 2 milyon memurun yüzde kaçı bu tanımlama içerisine giriyor; büyük bir çoğunluğu girmiyor; problemin anakaynağı da burada yatıyor.

Almanya örneğinde belirgin olduğu gibi, grev hakkı, statüsel çalışma rejimine bağlı memurlar haricindeki çalışanlara tanınmıştır. Aslında, dünyadaki yaygın uygulama da bu yöndedir.

Eğer, biz, dünyadaki çoğu uygulamalarda olduğu gibi, memur sayısını sınırlı tutarsak, bu kargaşayı aşarız ve sayı sınırlı olursa, o insanlara, insanca yaşayabileceği bir standardı verebiliriz.

Şu anda, Anayasının amir hükmü gereği yapılan düzenlemeler çözüme ulaşıcı nitelikte değildir, bugünkü fiilî durumu bir açıdan legalize etmekten öte bir şey değildir ve belki de, bir açıdan bu da bir kazanımdır.

Devlet memurları ücret üretim dengesi, memur sendikalarının en temel amaçlarından biridir. Kamu emekçilerinin ücretlerinin, özlük haklarının iyileştirilmesi için, memur sendikalarının bir an önce kurulmasından yanayız.

Memurlarımız, her dönemde en çok ezilen kesimi oluşturmuştur, gerek aldıkları ücret ve gerekse çalışma koşulları bakımından güçlüklerle karşı karşıya bırakılmıştır. Popülist politikaları bir an önce bırakarak, memurlarımızı hükümetlerin memuru olmaktan çıkarıp, her bakımdan, gerçek manada devletin memuru haline getirmek gerekir.

Türkiye’nin, şu anda, 1,5 milyon, asgarî memur tanımının dışında çalışanı vardır ve ücretlerde en ufak bir artış bütçeyi allak bullak etmektedir; ama, insanlar da keyiflerinden sokaklara dökülmemiştir; çünkü, bıçak kemiğe dayanmıştır. Sosyal adaletin bu kadar bozuk olduğu bir yapıda, yoksulluk sınırının ve geçinme standardının, 28 Şubat 1998 tarihi itibariyle 4 kişilik bir ailede 150 milyon liraya ulaştığı bir yapıda, memur, ortalama 50 milyon lira, 60 milyon lira maaş alarak nasıl ayakta kalsın ve nasıl insanca yaşasın?!.. Bugün, memur, sokakta, falanca maddenin şu şekilde veya bu şekilde olmasından ziyade, açlıkla karşı karşıya bırakılmasının savaşını vermektedir.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Türk idarî sistemi yasama, yürütme ve yargı erkinden oluşmaktadır. Bu erklerin almış oldukları kararları yürütecek olan da, uygulayacak olan da devlet memurlarıdır. Aldığı maaşla geçinemeyen devlet memurları, devletin işini sağlıklı bir şekilde nasıl yürütecektir?.. Birçok memurumuz ikinci bir iş yapmak zorunda bırakılmıştır. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimiz, derse girdiklerinde, bakkal, manav, kasap borcunu ve ev kirasını ödeme sıkıntısını düşünerek nasıl verimli olabilirler?.. Özellikle bunları, Hükümetin dikkatine arz ediyorum.

Bu düşüncelerle, Sayın Başkanı ve Yüce Meclisimizin saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan, Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Bacanlı’ya teşekkür ediyorum.

Şimdi, Fazilet Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay’a söz veriyorum.

Buyurun Sayın Yarbay. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Yarbay, konuşma süreniz 10 dakikadır.

FP GRUBU ADINA ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikası Kanun Tasarısının “Kuruluş İşlemleri” başlıklı 6 ncı maddesi, sendika kurulması konusunda çok büyük kolaylıklar getiriyor. Daha önceki dernek kurulurken, işçi sendikaları kurulurken aranan belgelerden daha az belge isteniyor. Bu sebeple, en azından, kanun tasarısının kuruluş işlemleriyle ilgili bu maddesini hazırlayanlara teşekkür ediyoruz; ancak, yine de, bu tasarıda, Hükümetin, devletin halka karşı olan güvensizliği, memurlara karşı olan güvensizliği devam etmektedir. Sendika kurmak isteyen bir devlet memurundan, yine, nüfus cüzdanı, ikametgâh belgesi ve kamu görevlisi olduğuna dair bir belge istenmektedir. Halbuki, sadece sendika tüzüğü ve kamu görevlisi olduğunu gösterir bir belge kâfidir; çünkü, kamu görevlisi olduğunu gösteren belgede nüfus bilgileri de mutlaka olacaktır. Ayrıca, ikametgâh belgesi ve nüfus cüzdanı örneği istemenin anlamı yoktur diye düşünüyorum; bu tür belgelerin istenmesini, örgütlenme önündeki engeller olarak düşünüyorum. Bir memurdan, bir kamu görevlisinden, bir nüfus cüzdanı örneği istemenin, bir ikametgâh belgesi istemenin mantığını çok iyi anlayamıyorum. Eğer, bu iki belge de istenmemiş olsaydı, gerçekten, bu madde, sendika kuruluşu, konfederasyon kuruluşu konusunda daha iyi bir madde olurdu. Tabiî, biz, sendika kuruluşunda, sabıka kaydı, öğrenim belgesi, fotoğraf filan istemedikleri için yine de teşekkür ediyoruz; bu, hiç olmazsa bir gelişmedir, bir aşamadır diye düşünüyoruz.

Bu tasarı kanunlaşıp yürürlüğe girdiği zaman, sendika kuracak kimse kalmayacaktır; çünkü, bu tasarı, memurları sendikalaştırmak, memur sendikalarını teşvik etmek için değil, bilakis, memurları tek tip sendikada, tek tip örgüt altında toplama operasyonu olarak gözükmektedir; çünkü, bu tasarı kanunlaşıp yürürlüğe girdiği zaman, tek bir konfederasyona toplugörüşme hakkı tanınmaktadır; tek konfederasyon toplugörüşme hakkına sahip olduğu için, diğer konfederasyonların toplugörüşme hakları olmadığından dolayı, ortada, yeni sendika kuracak memur da kalmayacaktır. Dolayısıyla, belgeler azaltılıyor; ancak, sendika kurma konusundaki en büyük engel, toplusözleşmelerin tek konfederasyona tanınmasında yatıyor.

O sebeple, toplugörüşmeler tek sendikaya tanındığı takdirde, tek konfederasyona tanındığı takdirde, kamu işyerlerinde huzur kalmayacaktır, kamu işyerlerinde işverimi düşecektir ve sendikalardan beklemiş olduğumuz fayda elde edilemeyecektir.

O sebeple, biz, kuruluş işlemlerindeki evrak sayısını azaltırken, sendikaların kurulması için de gerekli tedbirleri alma durumundayız. Aksi takdirde, bu sendikalar tasarısı kanunlaşıp yürürlüğe girdikten sonra birçok memur sendikası ve konfederasyon kapısına kilit vurmak zorunda kalacaktır. Tek tip bir sendikacılık ortaya çıkacaktır.

O sebeple, işlemlerin azaltılmasından dolayı teşekkür etmekle birlikte, bu tasarının geri çekilmesinde çok büyük yarar vardır. Gerçekten Anayasamızın 53 üncü maddesine göre bir sıkıştırma yapılmıştır. Bu memur sendikalarının sadece ismi sendika. Anayasanın 51 inci maddesi, sendika kurma hakkı işçilere ve işverenlere aittir diyor. Orada, kamu görevlilerinin sendika kurma hakkından bahsetmiyor. 53 üncü maddede, toplugörüşmelerle birlikte grev hakkı olmayan, sadece toplugörüşme hakkı olan, ismi sendika olan; ama, kendisi sendika olmayan böyle bir sendika öngörülüyor.

Dolayısıyla, bu kanun tasarısı, bu Meclisten geçtiği takdirde, bütün kamu kuruluşlarında geniş anlamda, yaygın anlamda bir huzursuzluk başlayacaktır, bir çatışma başlayacaktır ve biz, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununu çıkarmaktan beklediğimiz faydaları temin edemeyeceğiz.

Bazı sendikal kuruluşlar, efendim, bu Sendikalar Kanunu çıksın, daha sonra gerisini düzeltiriz; grevli, toplusözleşmeli iş haklarını daha sonra elde ederiz gibi bir görüşle ortaya çıkıyorlar; ancak, o sendikacı arkadaşlarımız da, tabiî, bu görüşlerinde yanıldıklarını zaman içerisinde göreceklerdir. İleride, tek sendikanın, tek konfederasyonun toplugörüşme yapmasından dolayı iktidar partileri kamu sendikaları üzerinde etkin olacaklardır ve kamu işyerlerinde hiçbir şekilde huzur kalmayacaktır, iş verimi olmayacaktır.

Tabiî, kuruluş işlemlerinin basitleştirilmesine teşekkür ediyoruz; ama, bu yetkinin tek konfederasyona, tek sendikaya verilmesi suretiyle sendika kurma hakkının ellerinden alındığını gözardı etmemek durumundayız diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’de.

Buyurun Sayın Selvi.

Konuşma süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ilk önce, hepinize saygılar sunuyorum.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesiyle ilgili söz almış durumdayım. Bu madde, bir sendikanın kurulmasının, yasal bir çerçeve içerisine oturmasını sağlayacak düzenlemeyi yapmaktadır. Diğer maddelerde, sık sık, 2821 sayılı Sendikalar Yasasına atıf yapılmasına ve oradaki maddelerin geçerli kılınmasına rağmen, bu maddede bazı farklılıklar vardır; çok önemli olmamakla beraber, o dikkatimi çekti.

2821 sayılı Yasada, sendika kurucuları ve ilk genel kurula kadar görevi sürdürecek sorumlulardan ve yakınlarından (ailelerinden ve çocuklarından) o, diğer belgeler istenirken, mal varlığı bildirimi de beraberinde istenmesine rağmen, bu sendika kurucularından ve genel kurula kadar görev yapacak olan sorumlulardan böyle bir mal bildirimi, istenecek belgeler arasında yer almamıştır. Burada, bütün kamu görevlilerinin, zaten, kamu görevine girerken mal bildirimi verdiği söylenebilir; ancak, bizde kamu görevlileri, sadece 657 sayılı Yasaya tabi değil, çok karışık olduğu için ve bu kapsamda, mal bildirimi vermeden de görev alma -yani, sendikalı olma ve kurucu olma- hakkına sahip olanlar bulunduğu için, bu eksikliğin giderilmesi yararlı olurdu; en azından, bir sendikacı olması nedeniyle, başlarken, o dosyada, mal varlığı daha ciddî bir biçimde ele alınabilirdi, sakıncası yoktu.

İkinci olay, yine, 2821 sayılı Sendikalar Yasasının bu maddeyi ilgilendiren maddesinde, vilayete, valiliğe, yetkili organlara verilecek belgeler sayılmıştır ve eğer bu belgeler eksikse, doğrudan doğruya mülkî amirin, bunu savcılığa bildirmesini ve o sendikanın eksik belgeleri olması nedeniyle kapatılmasını ve ilgili mercilere bildirmesini belirtmiştir; ancak, bu yasada, ne hikmetse, valilik, eksik belgeler varsa, yanlış belgeler varsa, bir ay daha süre vermektedir; eğer, eksiklik, yanlışlık, hata, hatta, değişik belgeler varsa, vali bunları geri göndermekte “bir ay sonra tamamlayıp getir” demekte. Bunları tamamlayıp getirdikleri takdirde, yine, iş mahkemesine de altmış gün içerisinde sonuçlandıracak diye bir azamî süre koymuştur. Bunların çok yararlı olduğunu sanmıyorum. İşçi sendikaları ve sendikaların kurucularına böylesine bir şey tanınmazken, burada, bir ay, altmış gün, hatta, mahkemedeki süreyi de koyması, hiç ihtiyaç olmayan bir olaydır; çünkü, kamu sendikacıları ve kurucuları, görev alacaklar, bu belgeleri günü gününe yerine getirecek; mal bildiriminde de istenildiği gibi istenildiği şekilde bulunabileceklerdir. Bu, ayrıntı olarak görülmektedir.

Elbet, bu madde, yasa tasarısının en önemli maddesi; bir sendikanın kuruluşunu ele alan, hukuk ve yasa çerçevesine oturtan bir madde. O nedenle, bu sendikaları kurarken, ne gibi eksiklik ve aksaklık yaptığımıza değinmeden geçmek, en azından haksızlık olur.

Bugün, kamu çalışanları birbirine düşürülmektedir. Öylesine düşürülmektedir ki, polisle, kolluk kuvvetleriyle birbirine düşürülmesi değil, aynı çatı altında çalışan kamu görevlileri, bu demokratik haklardan yararlanmak için, ekonomik ve demokratik haklarını elde edebilmek için verdikleri mücadelede, âdeta birbirlerine düşman haline getirilmektedir; sokaklarda, bunun örneği de vardır. Bu, son derece sakıncalıdır. Halka hizmet verecek, kamu hizmetini gören, en büyük sorumluluğu ve yükü alan, bugüne kadar da fedakârca çalışan kamu görevlilerine bu reva görülmemeliydi.

Bunun, bu noktaya gelmesinin temel nedeni, bizim -şu parti, bu iktidar diye değil- her birimizin ve her partinin, her iktidarın, her muhalefetin bir aksaklığından kaynaklanıyor. Bu kamu görevlileri huzursuz oldular, özveride bulundular, bu enflasyon altında geçinemez hale geldiler; dertlerini anlatmak için demokratik yollar, yöntemler aradılar. Bunun demokratik yolu olarak da, uluslararası sözleşmelerden de kaynaklanan haklarını; yani, çağdaş, demokratik ülkelerde olan örgütlenme haklarını kullanmak istediler. Ancak, o günün iktidarlarından; yani, otuz yıl öncesinden bu yana, bu uluslararası sözleşmeleri imzalayan iktidarlardan bu yana, o kamu görevlilerine ciddî bir biçimde gidilip de, neden bu sıkıntınız var, neden sokaklara çıkıyorsunuz, niye rahatsız oluyorsunuz; işte ülkenin hali, gelin, beraber çözelim. Sendikal hak istiyorsanız, biz, zaten, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu hakkı vereceğimizi, değil Türkiye’ye, tüm dünyaya açıkladık; gelin, bunu, sağlıklı, ülkeye zarar vermeyecek, sizi rencide etmeyecek, sizi birbirinize düşürmeyecek şekilde çözelim diye; ciddî bir biçimde ilgilenilmedi. Türkiye’deki toplumsal sorunların temelinde yatan, kesinlikle, ilgisiz yetkililerin, daha başlarken, hangi hakları neden istiyorlar; hangisi neden verilir, neyin mümkün olmadığı peşinen söylense, böylesine çirkin bir noktaya veya üzücü bir noktaya gelmezdi.

İşte bu ihmalden sonra, bir tarafta -gerçekten geçimini sağlayamayan- dünya klasmanına giren bürokratlar, bir tarafta bu yokluk içerisinde kıvranan halkın arasında dünyanın en zenginlerinin listesinde yer alan insanlar varken, diğer tarafta, açlıkla, kendi çocuğunun, kendi yakınının ihtiyacını karşılayamayan kamu görevlileri, elbet, daha fazla ses çıkarmaya çalışır. Burada, onları anlamak yerine, taleplerini sağlıklı bir mecraya kanalize etmek yerine, her zaman olduğu gibi, diğer kamu görevlilerini seferber ettik, polisi gönderdik; polise, biber döktürttük, su döktürttük. Bu, haksızlıktı. İstediklerinin ne olduğunu anlamak zorundaydık.

Bunun somut bir örneği var; bakınız, kamu görevlileri, ilk sendika istedikleri zaman, ilk defa örgütlenmek ve sendikal haklardan yararlanmak istedikleri zaman, yine bu Mecliste -içinde veya dışında- kamu görevlilerine, yani memurlara kesinlikle sendikal haklar verilemez diye bağıranlar, kulislerde söyleyenler oldu; ama, bugün, sendikal hakların mutlak verilmesi gerektiğini herkes tekrarlıyor. Eğer bu haklar, uzlaşarak, onları anlayarak, ülkenin içerisinde bulunduğu sorunları da ortaya koyup, beraber çözmeyi önererek alınsaydı, dejenere edilmez, halka hizmet veren, devlete hizmet veren bu memurlar böylesine hırpalanmaz, yıpratılmazdı. Onlar bize lazım, her halükârda lazım; siyasetçiler, iktidarlar, ancak onlarla yüzlerini ağartacak hizmet verebilir. Ama, o gün “kamu görevlilerine, memurlara sendikal haklar verilmez” diyenler, bugün “verilir” derken, yarın, kısa bir süre sonra “grev hakkının” da verileceğini söylemek durumunda kalacaklar. Grev hakkı olmadığı takdirde huzursuzluğun çoğaldığını, amaca uygun sonuç alınmadığını görerek “bu grev hakkı, ülkeye zarar vermeyecek şekilde verilmelidir” diyecekler; ama, iş işten geçecek; çünkü, bu insanlar yıpratılmış olacak, haklar dejenere edilmiş olacak.

Bugün, memurların bir kısmı bu hakları istemiyor, sadece bir kısmı istiyor diye gerekçe yapılamaz bu tasarıya. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir yasa çıkarırken, hangi kurumun, hangi kuruluşun başında kimler var, ne yapıyor diye bakamaz; Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir yasa çıkarırken, ben iktidardayım, onun için böyle çıksın diye, duygusal davranamaz. Onlar değişecektir; doğruyu, objektifi, ülke yararını önplana alarak yasayı çıkarması gerekmektedir. Onun için, bu haktan yararlanmak istemeyenler, bugün, mecbur bırakıldıkları için, bugün, belki de olayı kavrayamadıkları için yanlış bir şey istiyorlar, yarınki huzursuzluğu fark edemiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayın efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – O arkadaşlarımız, hak alamadıkları zaman hayal kırıklığına uğrayacak; onlara güvenen memurlar, kamu çalışanları da hayal kırıklığına uğrayacak; onlara güvenerek yasa çıkaranlar da yalnız kalacaklar; ama, ülkeyi hırpalayacaklar. Bu gerginliğin giderilmesi için, oturup uzlaşmakta yarar var, incelemekte yarar var.

Kimse şunu sanmasın, özellikle rica ediyorum: Bu ülkenin bütünlüğünü bu ülkede millî güvenliği, toplum sağlığını bozacak, ekonomik çöküntüye, haksızlığa yol açacak ve ülkeye zararı olacak hiçbir konunun arkasında olmayız; ısrarla, bunu talep etmeyiz; böyle düşünenlere ancak kırılırız; fakat, bunun çözümü, demokratik yöntemlerle, bu hakları, anlam ifade eder şekle dönüştürmektir. İktidar bunu prestij meselesi yapmadan, birlikte, bütünlüğü sağlayarak, yararlı bir yasa çıkarmak, ülkenin bugünü ve geleceği için mutlak yararlı olacaktır.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan, İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’ye teşekkür ediyorum.

Şimdi, kişisel söz taleplerini karşılıyoruz.

İstanbul Milletvekili Sayın Emin Kul...

EMİN KUL (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül; buyurun.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle bir önceki maddenin, tasarıda, Hükümet tasarısında olduğu gibi geçmesi, gerçekten, 55 inci Hükümetin kamu çalışanlarına bakış açısını gösteren çok somut bir göstergedir. Bu madde, 55 inci Hükümetin, bu konuda, samimiyetinin, kamu çalışanlarına yönelik samimiyetinin sınanması açısından çok önemliydi ve gerçekten, bu konuda çok kötü sınav verdi ve sınıfta kaldınız Sayın Bakanım ve sizi çalışanlara şikâyet ediyorum; özellikle halkımıza şikâyet ediyorum. Anayasanın engel olmadığı bir konuda, kamu çalışanlarına, askerî işyerlerinde çalışan sivil memurlara ve yargı infaz memurlarına sendika hakkını çok görmenizi, özellikle sizin Demokratik Sol Partili milletvekili olarak, Çalışma Bakanlığı koltuğunda oturan bir kişi olarak, gerçekten, içimize sindiremeyeceğimiz bir olay diye düşünüyorum.

Türkiye’nin çağdaş bir demokratik hukuk devleti olması doğrultusunda, gerçekten, bir çaba içerisinde olunmadığı görülmüştür; bu da, gerçekten, çok üzüntü verici bir olaydır. Buradan, Sayın Bakanın, çıkıp, özellikle Millî Savunma Bakanlığından gelen yazı doğrultusunda, askerî işyerlerinde çalışan sivil memurlara neden sendika hakkı verilmediğini açıklaması gerekir; kamu çalışanları ve bu konuda duyarlı insanlar, Sayın Bakandan bunu öğrenmek istiyorlar.

Daha önce konuşmamda belirttiğim gibi, size İç Hizmet Yasasını gösterdim, Askerî Ceza Yasasını gösterdim; burada, askerî işyerlerinde çalışan sivil memurlar, asker kişi değiller; eğer, onlar, asker kişi iseler, o işyerlerinde çalışan 1475 sayılı Yasaya tabi ve Harb-İş Sendikası üyesi işçilerin de asker kişi sayılmaları gerekir; ama, onlar, toplusözleşme hakkına sahipler, onlar sendika üyesidirler; buradaki çifte standardı anlamanın olanağı yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hemen belirtelim ki, halen ASİM-SEN’de önemli bir çoğunluğu örgütlenmiş olan bu işyerlerinde çalışan memurların askerî kimlikle en ufak bir ilişkileri yoktur. Aslını ararsanız, önemli bir grubunun da, halen bu işyerlerinde örgütlü ve toplusözleşme hakkını kullanan Harp-İş’te işçi statüsünde çalışıyor olmaları gerekirdi; ama, sendikal haklardan yararlananları sınırlandırma mantığı, bütün kamu işyerlerinde olduğu üzere, işçi statüsünde işçi alınması gereken sivillerin, memur statüsünde işe alınmaları uygulamasının yaygınlaştırılmış şeklidir. Burada, Kara Kuvvetleri Komutanlığının bir yazısını size okumak istiyorum; diyor ki: “Memurlara verilecek sınıf ve örnek branş isimleri ve mevcut kadrolardaki eski branş isimleri ve değiştirilmesi gereken güncel isimlere ait liste.” Ve diyor ki: “İşçi statüsünde branşlara ait görevlerin memurlarla yürütüleceği gerekçe gösterilerek, bundan sonra bu görevlere memur alınması gerekmektedir.”

İşte, size okuyorum: “Marangoz” yerine “marangoz teknisyeni” diyor; “bobinajcı” yerine “bobinaj teknisyeni” diyor, dökümcü yerine döküm teknisyeni diyor ve siz, bu işletmelerde, atölyelerde işçiyle beraber aynı işi yapan insanlara, sanki gizli işlerde çalışıyorlarmış gibi, sanki karargâhlarda çok gizli arşivlerin içindelermiş gibi, sendika hakkını çok görüyorsunuz; bunu anlamak ve bunu anlatmak mümkün değil diye düşünüyorum. Sadece askerlere dönük üretim yapıyorlar diye, askerî işyerlerinde sivil çalışanların, asker in bile dünyada tartışmalı yasaklar kapsamına alınmaya çalışmalarını anlamak ne yazık ki mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, 5 inci maddenin bu şekilde kısıtlı, sınırlayıcı geçmesinin bir diğer müsebbibi, sorumlusu da Hükümete destek veren ve kendilerini “sendikacı” diye tanıtan kimselerdir. Bunlar, en az Hükümet kadar bu yasanın, bu şekilde güdük çıkmasından sorumlu olacaklardır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelin, yol yakınken dönelim, daha fazla gerginliğe meydan vermeyelim ve kamu çalışanlarının istemi doğrultusunda bu yasa tasarısının yeniden düzenlenmesi için, bu tasarıyı lütfen geri çekelim ve bu yasa, zannediyorum, birkaç ay daha Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu şekilde tartışılacak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın Sayın Yurdagül.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

...ve bu yasa nedeniyle, Meclis gündeminde bulunan çok önemli yasa tasarı ve tekliflerini görüşemiyoruz. Örneğin, 5 inci sıraya alınan ve öğretmenlere yüzde 18’lik ekzam getiren teklifi, tasarıyı görüşemiyoruz. Gelin, daha fazla bekletmeyelim; yüzde 30 maaş artışıyla yüzde 100’lük enflasyon karşısında mücadele vermeye çalışan öğretmenlerimize, bu ekzammı verelim ve daha fazla inatlaşmaya neden olmadan da bu tasarıyı geri çekelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Sayın Bekir Yurdagül’e teşekkür ediyorum.

AHMET ALKAN (Konya) – Önce rakamları doğru kullanmayı öğreneceksiniz!

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Onu sizden öğrenmeyeceğiz herhalde; biz, nereden öğreneceğimizi biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Esat Bütün, herhalde konuşma hakkından vazgeçtiler; Sayın Mustafa Kul da Genel Kurul salonunda hazır bulunmuyorlar.

6 ncı maddeyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır...

BEKİR KUMBUL (Antalya) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Ne hakkında istiyorsunuz efendim?

BEKİR KUMBUL (Antalya) – Oylama esnasında.

BAŞKAN – Henüz oylama yapmıyoruz; daha epeyce çalışacağız.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Efendim, zorlaştırıyorsunuz işleri... Sayın Başkan, bugün bazı şeyleri duymazlıktan geliyorsunuz.

BAŞKAN – Önerge yokmuş; haklısınız, karar yetersayısının aranmasını isteyebilirsiniz; ama, çalışma süremiz yeterli değil. Bence, bu noktada bugünkü çalışmaları tamamlamış olalım.

Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşme ile Kosova’daki son gelişmeler konusundaki genel görüşmeyi yapmak ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 17 Mart 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.54

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci’nin, güvenlik güçlerine teslim olan bir sanığa ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4329)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sayın Oltan Sungurlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

Ahmet Güryüz Ketenci İstanbul

Susurluk olayının önemli isimlerinden, Ömer Lütfü Topal’ın öldürülmesi davasının gıyabi tutuklu sanığı, 14 aydır aranmakta iken geçtiğimiz gün polise teslim olmuştur. Polis yetkililerince “teslim olmaktan başka seçeneği yok” denilmesinden kısa bir süre sonra gerçekleşen bu teslim olma ve ardından yapılan bazı aramalar kuşku ve kaygılara yol açmıştır.

1. – Böylesine önemli bir olayda adı geçen, aranan bir sanığın, arandığı 14 ay boyunca Silivri, Yeşilyurt ve Taksim’deki ev ve işyerlerinin aranmaması bir eksiklik değil midir?

2. – Bu aramaların bugüne değin yapılmamasının gerçek nedeni nedir?

3. – Dava konusu olaylarla ilgili bilgi ve belgelere ulaşılması mümkün iken, 14 ay boyunca bu yerlerde arama yapılmamasının sorumluları kimlerdir?

4. – Olayların bu şekilde gerçekleşmesi, sanığın bilgi belgeleri saklayıp, gerekli hazırlıkları yapması için zaman kazandırıldığı, soruşturmanın savsaklandığı, teslim olmadan önce bazı pazarlıkların yürütüldüğü konusunda sizde bir şüphe uyandırmış mıdır?

5. – Susurluk davasında adı geçen hemen herkesin belli bir süre saklandıktan, zaman zaman televizyonlara, gazetelere çıkıp konuştuktan sonra polise teslim olmaları bir tesadüf müdür? Yoksa “meslekî dayanışma” olarak geçiştirilemeyecek kadar önemli bir görev ihmali ve hukuk ihlali mi söz konusudur?

6. – Bu noktalarla ilgisi bulunan görevliler hakkında soruşturma açtırmayı düşünüyor musunuz?

T.C. Adalet Bakanlığı 11.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 13.2.1998 tarihli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4329-10898/27487 sayılı yazınız.

b) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 3.3.1998 tarihli A.01.0.GNS.0.10.00.02-11487 sayılı yazınız.

İlgi (a) yazı ekinde alınan, Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci’nin 7/4329 esas no. lu yazılı soru önergesine verilen cevap iki nüsha halinde ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

Sayın Ahmet Güryüz Ketenci

İstanbul Milletvekili

T.B.M.M.

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/4329 esas no. lu soru önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesine konu olan hususlarla ilgili olarak yaptırılan inceleme sonucunda İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 24.3.1998 tarihli ve 1998/602 sayılı yazısından;

- İstanbul (6) No. lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 14.1.1997 gün ve 1997/5 sorgu sayılı kararı ile gıyabi tutuklu olan adı geçenin firarda bulunduğu sürede, Cumhuriyet Başsavcılıklarınca sürekli ve hassasiyetle arattırıldığı,

- Bu hususta, Cumhuriyet Başsavcılıklarınca İstanbul Emniyet Müdürlüğüne, adı geçenin ev ve işyerinde arama yapılması için muhtelif tarihlerde talimat ve müzekkere yazıldığı ve yapılan aramalara dair muhtelif tarihli tutanaklar bulunduğu,

- Adı geçenin Silivri ilçesindeki evinin adresi bilinmediğinden, firarda bulunduğu dönemde o mahalde polis tarafından arama yapılmadığı, ancak yakalandıktan sonra kendi ifadesinden Silivri’deki ev adresi tespit edildiği ve bunun üzerine arama yapıldığı,

- Sanıkların teslim olması hususunda, Cumhuriyet Başsavcılığınca herhangi bir görüşme ve pazarlık yapılmasının Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre mümkün bulunmadığı,

Anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Oltan Sungurlu Adalet Bakanı

2. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Körfez krizine ve İncirlik üssüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4333)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

5.2.1998 Veysel Candan Konya

Körfez krizi ile savaşın eşiğine geldiğimiz bu günlerde kamuoyunda çok değişik değerlendirmeler yapılmaktadır. Özellikle hükümetin pasif davranışı koalisyon ortakları arasında fikir ayrılığına yol açmaktadır. Bu da dış politikada yetersiz kalış olarak değerlendirilmektedir.

Bu sebeple;

1. – Dış ülkelerle yapılan ikili anlaşmalarla ülkemizde kaç askerî üs vardır? Bu ülkeler hangileridir?

2. – İncirlik üssünün BM güçleri tarafından kullanılmasına TBMM karar vermesi gerekirken, Meclis kararı olmadan savaş öncesi bu günlerde üsdeki hareketlilik savaşa bir nevi destek değil midir?

3. – İncirlik üssü ile ilgili olarak yapılan protokol şartlarını içeren metnin tarafıma gönderilmesini?

4. – ABD Başkanı tarafından Cumhurbaşkanımıza gönderilen mektubun içeriğini açıklamanız kamuoyunda yanlış tartışmaları önlemeyecek midir?

5. – U-2 casus uçakları için Türk hava sahasında uçuş izni Genelkurmay tarafından verilecektir denmektedir. Bu ne anlama geliyor? Genelkurmay Başbakana bağlı değil midir?

6. – Krizin oluşumundan bu güne kadar hükümet üyeleri arasındaki görüş ayrılıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı Ankara Kanun: 1998/223-TÖ 10.3.1998

Konu: Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: a) TBMM Bşk.lığının 13.2.1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4333-10916/27510 sayılı yazısı.

b) Başbakanlığın 2.3.1998 tarihli ve B.02.0.KKG/106-702-21/823 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Veysel Candan tarafından Sayın Başbakan’a tevcih edilen ve ilgi (a) üzerine ilgi (b) ile tarafımdan cevaplandırılması tensip edilen 7/4333 sayılı yazılı soru önergesinin, Millî Savunma Bakanlığı’nın faaliyetlerini ilgilendiren bölümüne ilişkin cevaplar ekte gönderilmiştir.

Arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Konya Milletvekili Veysel Candan Tarafından Verilen 7/4333 Sayılı Yazılı

Soru Önergesinin Cevabı

1. – 29 Mart 1980 tarihli Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA) kapsamında, sadece Amerika Birleşik Devletleri Personelinin Türk Silâhlı Kuvvetleri İncirlik Tesis Komutanlığı, Türk Silâhlı Kuvvetleri Belbaşı Tesis Komutanlığı ve Türk Silâhlı Kuvvetleri Karataş Tesis Komutanlığı müşterek savunma tedbirlerine katılmak üzere Türkiye’de bulunmalarına müsaade edilmiştir.

2. – Türk Silâhlı Kuvvetleri İncirlik Komutanlığının, Birleşmiş Milletler güçleri tarafından kullanılmasına dair Türkiye’den her hangi bir talepte bulunulmamıştır. Türk Silâhlı Kuvvetleri İncirlik Tesis Komutanlığındaki faaliyetler, mevcut anlaşmalar ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26 Aralık 1997 tarihli ve 528 sayılı kararı gereği, ülkemizde faaliyet göstermesine izin verilen, Kuzeyden Keşif Harekatına ilişkin olarak yürütülen rutin faaliyetleridir.

3. – Türk Silâhlı Kuvvetleri İncirlik Tesis Komutanlığındaki faaliyetler, (SEİA) ile belirlenmiş olup, sözkonusu anlaşma imzalanmasını müteakip 1 Şubat 1981 tarihli ve 17238 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

4. – Önergede yer verildiği şekilde “U-2 Casus Uçakları için Türk Hava Sahasında uçuş izni verilmesi hususunda” her hangi bir talep söz konusu olmamıştır.

Diğer taraftan, Anayasanın 117 nci maddesi çerçevesinde, Genelkurmay Başkanı’nın görev ve yetkileri bakımından Başbakana sorumlu olduğu 31.7.1970 tarihli ve 1324 sayılı Kanun ile belirlenmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

3. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Diyanet İşleri Başkanlığınca izlenen politikalarda değişikliğe gidileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevabı (7/4337)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, delaletinizle Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Hasan Hüseyin Öz Konya

Sorular:

Son günlerde muhtelif basın yayın organlarında; MGK kararları doğrultusunda devletin İslâm Dini’ne yönelik politikasında değişikliklere gidileceği şeklinde birtakım haberler yer almaktadır. Bu çerçevede;

1. – Millî Güvenlik Kurulu kararında, “Siyasal İslâm” a alternatif olarak “çağdaş İslâm”ın devreye sokulması ve bu amaçla özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle birtakım düzenlemelere gidileceği yönünde bir karar şahsınıza ulaşmış mıdır, bu yönde Bakanlığınızın herhangi bir projesi var mıdır?

2. – Bu tür düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla Millî Güvenlik Kurulu’nun Diyanet İşleri Başkanlığı adaylığı için Yaşar Nuri Öztürk’ü işaret ettiği doğru mudur?

3. – Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’ın, MGK’nın bu yöndeki tercihi karşısında, MGK’den gelen bütün taleplere “Biz Diyanet olarak hazırız” dediği doğru mudur?

4. – Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu çerçevede daha önceden hazırlatmış olduğu Kur’an-ı Kerim’in Türkçe mealini piyasadan çektiği, yerine günün şartlarına uygun şekilde yenisini hazırlattığı iddialarının doğruluk payı nedir? Şayet doğru ise hangi maksat güdülerek böyle bir değişikliğe gidilmiştir ve Kur’an’ın hangi ayetlerinde değişik yorumlara gidilmiştir?

5. – Vaaz ve hutbelerin merkezi sistemle Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan Türkiye’deki tüm camilere yayın yapılması hususundaki çalışmalar hangi aşamadadır ve ne maksatla bu şekilde bir düzenlemeye gidilmek istenmektedir? Bu yöndeki çalışmalarınızda vaiz ve imamlarımıza bir güven eksikliği mi etken olmuştur?

6. – MGK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan rapor ve değerlendirmeler sonucunda “Siyasal İslam”a karşı tüm müftülerin kurstan geçirilmesi için MGK ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ortak bir çalışma başlattığı şeklindeki haberler doğru mudur? Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurslar için müftüleri gruplar halinde organize ettiği ve kursların, öğretim üyeleri ile subaylar tarafından verileceği haberlerinin doğruluk payı nedir?

T.C. Devlet Bakanlığı Sayı: B.02.0.004/230 11.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 13.2.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4337-10931/27596 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün tarafımdan cevaplandırılmasını istediği 7/4337-10931 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevaplar ektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

H. Hüsamettin Özkan Devlet Bakanı

Konya Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Öz’ün 7/4337-10931 sayılı yazılı soru önergesine

verilen cevaplar:

Anayasamızın 136 ncı maddesinde “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” denilmiştir.

Özel kanun olan 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 1 inci maddesinde “İslâm Dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur” hükmü yer almıştır.

Anayasanın 128 inci maddesinde ise “Devletin Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.

Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödemeleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.

Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları kanunla özel olarak düzenlenir.” denilmiştir.

Yukarıdaki hükümler birlikte değerlendirildiğinde;

Kamu kurum ve kuruluşlarının görev, yetki ve sorumlulukları ile bu kamu kurum ve kuruluşlarının üstlenmiş oldukları kamu hizmetlerini yürütecek memurlar ve diğer kamu personelinin, nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülüklerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

Anayasal bir kuruluş olan Diyanet İşleri Başkanlığı da bir kamu kuruluşu olduğundan;

1. – Diyanet İşleri Başkanlığının görev, yetki ve sorumlulukları kanunla düzenlenmiştir.

2. – Diyanet İşleri Başkanlığının üstlenmiş olduğu görevleri yerine getirecek tüm personelin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hak ve yükümlülükleri de kanunla düzenlenmiştir.

3. – Diyanet İşleri Başkanlığının üstlenmiş olduğu kanunî görevlerini yine kanunla konulmuş usul ve esaslara göre yerine getireceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.

4. – Diyanet İşleri Başkanlığınca önceki yıllarda müteaddit baskıları yapılmış olan “Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı (Meal)” adlı eser, Başkanlıkça piyasadan çekilmiş değildir. Mütercimi Prof. Dr. Hüseyin Atay, Diyanet İşleri Başkanlığınca baskısının yapılmasına izin vermediğinden, piyasada mevcudu kalmadığı halde 1992 yılından bu yana yeni baskıları yapılamamıştır. Bu durum karşısında Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu bünyesinde yeni bir meal hazırlama çalışması başlatılmıştır. Bu çalışmanın, bazı ayetleri farklı yorumlama gibi bir amacı yoktur.

5. – Bilindiği gibi, değişen dünya şartlarında insanların yüce dinimizin prensiplerini, tavsiyelerini öğrenme arzusu artmıştır. Devletimizin kısıtlı kadro imkânlarıyla insanlarımızın aydınlatılması görevinin yerine getirilmesinde bazı zorluklarla karşılaşılmaktadır. Halen ülke genelinde 71.293 camide 280 civarında vaizle yürütülmeye çalışılan irşat hizmetlerinin daha etkili ve verimli bir hale getirilmesi ve vaiz eksikliğinden kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi için çareler düşünülmüştür. Camilerde yapılan vaazlar mahdut bir kitleye ulaşmaktadır. Yapılan çalışma ve değerlendirmeler sonucunda bu konuda daha büyük kitlelere ulaşabilmesi için yeni bir teknik düzenleme ile daha etkin bir din hizmetinin götürülebileceği kanaatına varılmıştır. Teknolojinin imkânlarından faydalanılarak daha çok insanımıza vaaz ve irşad hizmetlerinin sunulabilmesi amacıyla merkezi vaaz sisteminin uygulanmasının başlatılmasına karar verilmiştir.

Nitekim Ankara İlinde dahi 1050 cami olmasına rağmen 5’i bayan 25’i erkek olmak üzere 30 adet vaiz bulunmaktadır. Bu kadar az sayıdaki vaizle bütün camilerden vaaz yapılması imkânı olmadığından daha çok sayıda vatandaşlarımızın vaaz ve irşad hizmetlerinden faydalanabilmesi amacıyla Kocatepe Camii merkez olmak üzere Ankara’da bir kablosuz ses yayın sistemi kurulmuştur.

Bu sistem; görsel olarak değil ama işitsel olarak da 1957’den başlamak üzere yıllardan beri müftülüklerimiz tarafından uygulanmaktadır. Önceleri merkezi bir camiden yapılan vaazlar; kablolu bağlantılar ile bir il ve ilçe merkezinde bulunan diğer camilere de aktarılmakta ve daha çok insanımızın irşad hizmetlerinden faydalanmaları sağlanmakta idi. Ancak iklim değişikliği, tabiat olayları diğer etkenler sebebiyle kaliteli bir yayın sağlanamamasından dolayı kablosuz ses yayın sistemi arayışına girilmiştir. Halen 318 yerleşim biriminde kablolu, 288 yerleşim biriminde ise kablosuz merkezi sistem ile irşad hizmetleri yürütülmektedir.

Açıklandığı üzere, Diyanet İşleri Başkanlığından tüm Türkiye’deki camilere yayın yapılması sözkonusu olmadığı gibi bu sistemle vaizlerimizin susturulması sözkonusu değildir. Tek merkezden yapılar vaazlar, vaiz bulunmayan camilere verilmekte olup ayrıca, vaaz etme yeteneği bulunan cami imamlarının da vaaz etmeleri teşvik edilmektedir.

Sözkonusu projenin ülke genelinde hayata geçirilmesi gerçekleştiğinde; bugüne kadar hiç vaaz dinleme imkânı bulamayan pek çok vatandaşımız vaaz dinleme fırsatını elde etmiş olacaktır.

Sistemle ilgili masraflar mahallî imkânlardan yararlanılarak giderilmeye çalışılmaktadır.

6. – Kamu kurum ve kuruluşları ile buralarda görev yapacak personelin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hak ve yükümlülükleri kanunla düzenlendiği gibi bu kurum veya kuruluşlarda görevli üst kademedeki yöneticilerin yetiştirilme usul ve esasları da kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

4. – Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak’ın, şehit ailelerinin askerî misafirhanelerden, dinlenme kamplarından ve tedavi merkezlerinden, yararlandırılmasına yönelik bir çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4354)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Millî Savunma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

Tahsin Irmak Sıvas

Soru:

Şehit ailelerinin Orduevi misafirhanelerinden, Subay ve Astsubay gazinolarından, Askerî dinlenme kamplarından, kaplıcalarından ve tedavi merkezlerinden yararlanabilmeleri yönünde herhangi bir çalışmanız var mıdır? Bugüne kadar böyle bir çalışmanız yoksa, bundan sonra ne gibi girişimleriniz olacaktır?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı Ankara 11.3.1998 Kanun: 1998/181-OY.

Konu: Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk. lığının 13 Şubat 1998 tarihli ve A.01.0.GNS:0.10.02-11038 sayılı yazısı.

Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak tarafından verilen ve ilgi ekinde gönderilerek cevaplandırılması istenilen 7/4354 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ektedir.

Arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak Tarafından Verilen 7/4354 Sayılı Yazılı Soru Önergesinin Cevabı

Sıvas Milletvekili Tahsin Irmak’ın, şehit ailelerinin orduevi misafirhanelerinden, subay ve astsubay gazinolarından, askerî dinlenme kamplarından, kaplıcalarından ve tedavi merkezlerinden yararlanabilmeleri yönünde bir çalışma olup olmadığına ilişkin soru cevapları aşağıdadır.

1. – Orduevi, askerî gazinolar, misafirhaneler ile sivil camiada “Askerî Kamp” olarak adlandırılan ve gerçekte “özel eğitim merkezi” olan tesisler Türk Silâhlı Kuvvetler personeli ve ailelerinin sosyal ve moral ihtiyaçlarını karşılayan, dayanışmayı artıran, meslekî ve sosyal gelişmeleri mümkün kılan tesisler olup İç Hizmet Kanunu 99 ve 105 inci maddeleri, İç Hizmet Yönetmeliği, 664 ve 665 inci maddeleri, Orduevleri ve Askerî Gazinoları Yönetmeliği, Askerî Misafirhaneler Muhtırasına göre kurulmuşlardır.

2. – Aynı mevzuatta bu tesislerden faydalanacaklar; a) Subay, askerî memur, istisnaî memur ve astsubaylar, b) Emekli subay, askerî memur ve astsubaylar ile bunların bakmakla yükümlü oldukları anne, baba, eş ve çocuklarıdır. Ayrıca Garnizon Komutanlıklarınca tanınmış kişilere de, orduevleri giriş kartı verilerek garnizonların bulunduğu orduevlerinden yararlanma imkânı sağlanmaktadır.

3. – Türk Silâhlı Kuvvetlerinde halen mevcut muvazzaf subay ve astsubaylarla bunların emekli statüsünde bulunan miktarlarına oranla esasen yetersiz kapasite ve sınırlı imkânlarla hizmet vermeye çalışan askerî sosyal tesislerde, muvazzaf personelin bile, mesleği boyunca ancak kısıtlı sürelerde yararlanma imkânı bulunduğundan, subay ve astsubay şehitleri dışındaki şehit ailelerinin istifadelerine sunulması halinde, sözkonusu tesislerde hizmetlerin aksaması, görevde bulunan personelin mağduriyetine neden olacağından, bunlar dışındaki şehit ailelerinin yararlandırılmaları mümkün olamamaktadır. Ancak, şehit olan erbaş ve erlerin aileleri Türk Silâhlı Kuvvetlerine ait her türlü sağlık tesislerinden faydalanmakta, şehitlerin maaşa müstehak dul ve yetimlerine T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünce; maaş bağlanmakta, Devlet, üniversite ve Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde tedavi olabilme imkânı sağlanmış bulunmaktadır.

Arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

5. – Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, et ithalâtında uygulanan gümrük tarifelerinin sıfıra indirilip indirilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/4367)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sn. Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Ahmet Nurettin Aydın Siirt

Sorular:

1. – Hükümetiniz, canlı veya kesilmiş et ithalatında Gümrük tarifelerinin sıfıra çekilmesi kararını almış mıdır?

2. – Eğer alınmış ise bu kararda insiyatifi Tarım Bakanlığı mı, Dış Ticaret Müsteşarlığı mı kullanmıştır?

3. – Tarım Bakanlığı’nın onayı alınmadan alınan bu karar, zaten durma noktasına gelmiş hayvancılığın tamamen yok edilmesi neticesi doğurmaz mı?

4. – En büyük geçim kaynağı hayvancılık olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin hayvancılık potansiyelinin daha fazla zarar görmemesi için 54 üncü Refahyol hükümeti döneminde hayvan ithalatını sınırlayan kararlar hangi gerekçe veya amaçlarla kaldırılmıştır, bu uygulamalarınız Güneydoğu hayvancılığının tamamen bitmesine neden olmaz mı?

5. –Şoklanıp depolarda saklanan, her türlü enfeksiyona açık bulunan ve sağlık açısından büyük tehlike oluşturduğu için Avrupalılar tarafından evcil hayvanlara bile yedirilmeyen Deli Dana hastalığı taşıyan etleri, Türk Halkına nasıl reva görüyorsunuz?

6. – Canlı veya kesilmiş et ithalatına izin verilmesi, ülkemizin en büyük potansiyeli olan hayvancılık alanında ihracatı da öldürmez mi? Et ithalatı ülkemizi et çöplüğüne dönüştürmez mi?

7. - 54 üncü Refahyol hükümeti döneminde hazırlanan ve Bakanlar Kurulu’na sunulan “Hayvancılığı Geliştirme Projesi’ni hükümetiniz tekrar değerlendirip gündeme almayı düşünüyor mu?

8. – Et İthalatında gümrük tarifelerinin sıfıra çekilmesi kararını alırken, ilgili sivil toplum örgütüyle koordinasyon kurdunuz mu, kurmadıysanız gelecek tepkileri nasıl göğüsleyeceksiniz?

T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü 12.3.1998 Sayı: B.02.1.DTM.0.05.04.01.100/12642

Konu: Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Başbakanlığın 23 Şubat 1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-704-1/830 sayılı yazıları.

İlgide kayıtlı yazı ekinde iletilen Siirt Milletvekili Sn. Ahmet Nurettin Aydın’ın et ithalatına ilişkin soru önergesine cevabımız ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Işın Çelebi Devlet Bakanı

Siirt Milletvekili Sayın Ahmet Nuri Aydın’ın Canlı Hayvan ve Et İthalatına İlişkin Soru

Önergesine İlişkin Cevap

Soru 1: Hükümetiniz, canlı veya kesilmiş et ithalatında Gümrük tarifelerinin sıfıra çekilmesi kararını almış mıdır?

Cevap: Canlı hayvan veya et ithalatında gümrük tarifelerinin sıfıra çekilmesi uygulaması sözkonusu değildir. Bilakis, sektörden ve ilgili kuruluşlardan gelen talepler dikkate alınmak suretiyle, 1998 yılı için geçerli olacak olan, 9.1.1998 tarih ve 23225 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 97/10479 sayılı Bakanlar Kurulu ile yürürlüğe konulan, “İthalat Rejimi Kararına Ek Karar” çerçevesinde, kasaplık ve besilik sığırlarda gümrük vergileri % 70’den, % 115’e (80-160 kg ağırlığındaki besilik buzağı-malak ve dana’da % 20’den % 40’a), sığır etinde ise % 165’ten % 200’e yükseltilmiştir.

Resmî Gazetenin aynı tarih ve sayılı nüshasında yayımlanan 97/10467 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında, başlangıcı, ticarî hükümleri 1971 yılında yürürlüğe girmiş olan Ankara Anlaşmasının eki Katma Protokol’e dayanan ve Türkiye’nin tek taraflı olarak faydalanmakta olduğu tarım ürünlerindeki tercihli ticaret uygulamalarının geliştirilmesi ve karşılıklılık ilkesine oturtulması amacıyla, 1993 yılından itibaren müzakereleri sürdürülerek, Nisan 1997’de imzalanan bir Protokolle sonuçlandırılan yeni tarım paketi çerçevesinde, Türkiye; geliştirilmiş mevcut tavizleri ile yeni elde edilen tavizlere karşılık olarak AB’ne 0102.90.29 GTİP’nda yer alan besilik sığırda, kısıtlı bir miktar (2000 ton için açılan tarife kontenjanı çerçevesinde muafiyet tanımayı ve 0102.90 GTİP’nun diğer alt gruplarında yer alan besilik ve kasaplık sığırlarda ise 1500 ton için ithalat rejiminde yer alan gümrük vergilerinin % 50’si oranında indirim yapmayı (mer’i rejim uyarınca % 57.5. gümrük vergisi uygulamayı) öngörmüş bulunmaktadır. Öte yandan, ette, Topluluğa 19 000 bin tonluk kota için, (5 000 ton ve 14 000 ton olmak üzere iki dilim halinde farklı tarifelerle) 1998 takvim yılında 5 000 ton için % 43 ve 14 000 ton için % 61’ten, 2 000 yılı itibariyle sırasıyla % 30 ve % 43 düzeyine kademeli olarak indirilmesi öngörülmüştür. Bu miktarın üzerinde yapılacak olan ithalat : 200’lük gümrük vergisine tabiî olacaktır. Sözkonusu tarife kontenjanı miktarı, Türkiye’nin Topluluk’tan 1992-94 yıllarında yapmış olduğu ithalat ortalamasının altındadır.

Soru 2: Eğer alınmış ise bu kararda inisiyatifi Tarım Bakanlığı mı, Dış Ticaret Müsteşarlığı mı kullanmıştır?

Cevap: Canlı hayvan ve et ithalatında gümrük vergilerinin sıfıra indirilmesi yönünde bir kararın sözkonusu olmadığı 1 inci soruya verilen cevabımızda ifade edilmişti. Ancak kısıtlı miktarlardaki tarife kontenjanlarının açılmasına yönelik müzakereler, Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın koordinatörlüğünde, başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmak üzere, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ve ülkemizin diğer ilgili kurum ve kuruluşlarının katılımı ve her aşamada, görüş, öneri ve onaylarının alınması suretiyle yürütülmüştür.

Soru 3: Tarım Bakanlığı’nın onayı alınmadan alınan bu karar, zaten durum noktasına gelmiş hayvancılığın tamamen yok edilmesi neticesi doğurmaz mı?

Cevap: Yukarıda ifade edildiği üzere, müzakerelerin başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmak üzere ülkemizin tüm ilgili kurumlarının her aşamada katılımı ile ve onayları alınmak suretiyle yürütülmüştür.

Soru 4: En büyük geçim kaynağı hayvancılık olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin hayvancılık potansiyelinin daha fazla zarar görmemesi için 54 üncü Refahyol Hükümeti döneminde hayvan ithalatını sınırlayan kararlar, hangi gerekçe veya amaçlarla kaldırılmıştır, bu uygulamalarınız Güneydoğu hayvancılığının tamamen bitmesine neden olmaz mı?

Cevap : Bilindiği gibi ülkemiz serbest ticaret rejimini benimsemiş bir ülke olup, 1982 yılından beri üretimin yetersiz olduğu zamanlarda yurt dışından canlı hayvan, et, süttozu, buğday gibi tarımsal ve hayvansal ürünler ithalatı yapmaktadır. Ülkemiz geçmiş dönemlerde akdettiği uluslararası anlaşmalardaki (Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması, Ankara Anlaşması vb.) kuralları uymayı taahhüt etmiştir. Avrupa Birliği ile Ankara Anlaşması bilahare, Katma Protokol ve Gümrük Birliği Kararı imzalanmıştır. Daha önceki dönemlerde imzalanan bu anlaşmalara sadık kalma ve aleyhte olan hükümleri revize etmek bilinci içinde AB ülkeleri ve diğer ülkelerle yapılacak tarım ürünleri ithalatında uygulanacak, gümrük vergisi oranları taahhütlerimizin elverdiği en üst seviyelere çekilerek 9 Ocak 1998 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Buna ilave olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca 1 Şubat 1998 tarihinde sona ermesi öngörülmüş olan canlı hayvan ithalatı yasağı, bu tarihten itibaren 3 ay süreyle tekrar uzatılmış olup, Ağustos 1996 tarihinden beri et ithalatı için kontrol belgesi düzenlenmemektedir.

Soru 5: Şoklanıp depolarda saklanan, her türlü enfeksiyona açık bulunan ve sağlık açısından büyük tehkile oluşturduğu için Avrupalılar tarafından evcil hayvanlara bile yedirilmeyen Deli Dana hastalığı taşıyan etleri Türk Halkına Reva görüyor musunuz?

Cevap: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı sözkonusu hastalık konusunda son derece hassas davranarak, BSE’nin 1996 yılında AB ülkelerinde yeniden ortaya çıkması üzerine, henüz Toplulukta karar alma süreci devam ederken, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 7 nci Yönetmeliği’nin 15 inci maddesi gereğince, 26.3.1996 tarihinden itibaren (Kararın Toplulukta yürürlüğe girmesinden bir gün önce), gerekli her türlü önemi almak suretiyle BSE vakaları yaşanan Avrupa ülkelerinden (İngiltere, Kuzey İrlanda, İskoçya, Fransa, İsviçre ve Portekiz, Hollanda ve Almanya’nın bazı bölgeleri) canlı hayvan ve tüm hayvansal ürünler ithalatını yasaklamıştır. Bu tarihten itibaren hastalıkla mücadele konusunda elde edilen gelişmeleri yakından takip etmek suretiyle, yasaklama listesinin gerek ürün, gerekse ülke kapsamı yenilenmektedir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Kontrol Belgesi düzenlememesi nedeniyle, halen ülkeye, canlı hayvan ve et ithalatı yapılamamaktadır.

BSE hastalığı görülmeyen diğer Avrupa Birliği ülkelerinden et ithali yapılması gündeme gelirse; daha önceden Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın uzmanlarca kontrol ve denetimi yapılmış mezbahalarda ülkemizden gönderilecek Veteriner Hekimlerin nezaretinde kesilen hayvanlardan elde edilen etler ithal edilecektir. Hali hazırda daha önceden kesilip, şoklanarak depolarda bekletilen etlerin ülkemize ithali sözkonusu değildir.

Soru 6: Canlı veya kesilmiş et ithalatına izin verilmesi, ülkemizin en büyük potansiyeli olan hayvancılık alanında ihracatı da öldürmez mi? Et ithalatı ülkemizi et çöplüğüne dönüştürmez mi?

Cevap: Bilindiği üzere, et ithalatı izne tabi olmayıp, herhangi bir yasaklama vb. engellemeler yaratılması da, Şubat 1995’te TBMM tarafından onaylanmak suretiyle yürürlüğe girmiş bulunan “Dünya Ticaret Örgütü’nün Kuruluş Anlaşması” isimli Milletlerarası Anlaşma çerçevesindeki yükümlülüklerimize aykırıdır. Ancak, Dış Ticarette Teknik Düzenlemeler ve Standardizasyon Rejimi Kararı’nın eki 97/4 sayılı “İthal Malların Kalite ve Sağlık Yönünden Kontrolüne İlişkin Tebliğ” uyarınca, canlı hayvan ve et ürünleri ithalatında gümrüklerce aranmakta olan kontrol belgesinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca, ülkemizde mevcut hayvan hastalıkları ile sürdürülmekte olan mücadele programı gerekçe gösterilerek, düzenlenmemesi suretiyle 1996 yılı Ağustos ayından itibaren sözkonusu ürünlerin ithalatı yapılamamaktadır.

Soru 7: 54 üncü Refahyol Hükümeti döneminde hazırlanan ve Bakanlar Kurulu’na sunulan “Hayvancılığı Geliştirme Projesi” ile ilgili olarak;

Cevap: Ülkemiz hayvancılığının geliştirilmesi amacıyla damızlıkçı işletmelerin kurulması, suni ve tabiî tohumlama faaliyetlerinin desteklenmesi, yem bitkisi üretimi ve silaj yapımının teşviki, hastalıklarla mücadele, yetiştiricilerin teşkilâtlandırılması, hayvansal ürünlerin desteklenmesi ve pazarlama organizasyonu kurulması gibi hizmetleri kapsayan “Türkiye Hayvancılığını Geliştirme Projesi” ile ilgili olarak;

55 inci Hükümet döneminde yapılan revizyon çalışmalarından sonra Ocak ayı içerisinde proje ve kararname taslağı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından Bakanlar Kuruluna brifing olarak sunulmuştur. Prensip olarak uygun görülen kararname taslağının bütçeye getireceği yükün (yaklaşık 5,7 trilyon TL. faiz desteği ile 3,2 trilyon TL. destekleme ödemeleri tutarı olmak üzere toplam 8,9 trilyon TL.) nereden karşılanacağı konusunda gerekli çalışmanın yapılması Sayın Başbakan tarafından talimatlandırılmıştır. 5 yıllık proje süresinde yaklaşık 1.3 milyar ABD dolarına (225 trilyon TL.) ihtiyaç duyulmaktadır. Projenin 1998 yılı kaynak ihtiyacı 270 milyon ABD dolarıdır (45 trilyon TL.) belirtilen kaynak bulunduğu takdirde, projenin uygulanabilmesi için gerekli Bakanlar Kurulu Kararının istihsali ile uygulama esaslarının belirlenmesi çalışmaları yapılacaktır.

Soru 8: Et ithalatında gümrük tarifelerinin sıfıra çekilmesi kararını alırken, ilgili sivil toplum örgütleriyle koordinasyon kurdunuz mu, kurmadıysanız gelecek tepkileri nasıl göğüsleyeceksiniz?

Cevap: Et ithalatında gümrük tarifeleri sıfıra çekilmemiş, birinci soruya verilen cevapta da ifade edildiği üzere, yükseltilmiştir. Topluluk lehine açılacak olan 19 000 tonluk tarife kontenjanı ise muafiyete değil, indirilmiş gümrük vergisine tabi olacaktır.

6. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin;

– Dalyan-Köyceğiz alt yapı projesi ihalesine,

Aydın Milletvekili Muhammet Polat’ın;

– Almanya’da düzenlenen bir toplantıya katılan görevlilerin yaptığı harcamalara,

İlişkin soruları ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/4378, 4382)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Naci Terzi Erzincan

Sorular :

1. Dalyan - Köyceğiz alt yapı projesi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Federal Almanya Hükümeti arasında imzalanan “Çevre için malî katkı” anlaşması çerçevesinde, Alman Kredileri Teşkilâtı (KFW) tarafından sağlanan kredilerle yapılmakta değil midir? Söz konusu projenin yapımı, KFW kredisi sağlandığı halde neden gecikmiştir?

2. Köyceğiz - Dalyan alt yapı projesi şartnamesine göre, atık su arıtma tesisinin zemin etüdü müteahhit firma tarafından yapılması gerekirken, neden Özel Çevre Kurulu tarafından yaptırılması sureti ile Kurum zarara uğratılmıştır?

3. Köyceğiz alt yapı çalışması için neden iki adet danışman firma ile çalışılmıştır?

4. Dalyan - Köyceğiz alt yapı projesinin tamamlanma süresi, neden şartnamede belirtilen sürenin dışında uzatılmıştır? Bu nedenle Kurum zarara uğratılmış değil midir?

5. 2886 sayılı İhale Kanununa aykırı olarak, söz konusu ihalenin teklif dosyaları neden firmalara verilmiştir?

6. İhale Komisyonu üyelerine Dalyan alt yapı projesi şartnamesi verilmediği halde, komisyon raporu tanzim edilmiş midir?

7. Dalyan alt yapı projesi şartnamesi, bir firmanın işi alabilmesine yönelik olarak mı hazırlanmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi uyarınca aşağıdaki sorularımın Çevre Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Muhammet Polat Aydın

Sorular :

1. 22 - 29 Mayıs 1993 tarihleri arasında Almanya’nın Aşağı Saksonya bölgesinde düzenlenen Tabiatı Koruma ve Turizm isimli toplatıya katılan, Özel Çevre Koruma Kurulu Başkan Yardımcısı Yücel Köksal, Özel Çevre Koruma Kurulu Personel Dairesi Başkanı Davut Albayrak ve Özel Çevre Koruma Kurulu İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı Mustafa Emirali’nin geçici görev yolluklarında gerekçesiz ve faturasız gider gösterdikleri, bu nedenle Kurum müfettişlerince soruşturma başlatıldığı, bu harcamalara ilgililerce açıklama istendiği doğru mudur? İlgililer,bu giderler konusunda gerekli ve doyurucu açıklamaları yapmışlar mıdır?

2. Söz konusu geziye katılan adı geçen şahıslar hakkında düzenlenen müfettiş raporları üzerine ne yapılmıştır?

3. Alman tarafının, Türk İçişleri Bakanlığına gezinin amacına ulaşmadığına ilişkin bir yazılı ikazı olmuş mudur?

4. Alman tarafının yazılı ikazı söz konusu ise, toplantıya katılanlardan rapor istenmiş midir? Böyle bir rapor düzenlenmiş midir?

5. Söz konusu toplantının bütün masrafları Alman GTZ firması tarafından karşılandığı ve geziye katılanlara mahsus araç tahsis edildiği halde, toplantıya katılan zevatın gider olarak gösterdiği harcamaların Alman tarafından teyidi yapılmış mıdır?

T.C. Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 11.3.1998 Sayı : 0761

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 20.2.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11184 sayılı yazınız.

Erzincan Milletvekili Sayın Naci Terzi’nin 7/4378, Aydın Milletvekili Sayın Muhammet Polat’ın 7/4382 sayılı soru önergelerine ilişkin cevaplar ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. İmren Aykut Çevre Bakanı

Aydın Milletvekili Sayın Muhammet Polat’ın “Almanya’da Düzenlenen Bir Toplantıya Katılan Görevlilerin Yaptığı Harcamalara İlişkin” Soru Önergesi Cevapları

Bakanlığımız Teftiş Kurulu Başkanlığınca, Bakanlığıma bağlı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının iş ve işlemleri ile ilgili olarak periyodik teftişler yapılmaktadır.

Söz konusu Kurumun, 1.1.1992 - 31.12.1993 dönemini kapsayan teftişi esnasında Bakanlığımız müfettişlerince düzenlenen cevaplı rapor ile toplam 52 konuda Kurumun cevabı istenilmiştir.

Soru önergesinde belirtilen husus, bu 52 konunun bir tanesidir.

Kurumun rapora verdiği cevaplar teftişi yapan müfettişlerce yeterli görülmüş ve Bakanlığımızca da uygun bulunmuştur.

Bahis konusu cevaplı raporun ilgili bölümünün ve müfettişin son mütalaasının bir örneği ekte gönderilmiştir.

Dr. İmren Aykut Çevre Bakanı

T.C.

Çevre Bakanlığı

Teftiş Kurulu

Cevaplı Rapor : Ercan Çelik Başmüfettiş

Ahmet Sandal Müfettiş

Rıza Kaya Müf. Yrd.

Onur Özavcı Müf. Yrd

Yusuf Yiğit Müf. Yrd.

Emre Dede Müf. Yrd.

Görev Yazısının

Tarihi : 22.3.1994, 6.6.1994

Sayısı : 123, 233

Dayanağı : 3.1.1994 tarih, 3 sayılı Bakanlık Olur’u

Raporun

Tarihi : 8.9.1994

Numarası : 1994/522-4

Ekleri : –

Teftişin Kapsadığı Süre

1.1.1992 -31.12.1993

Teftiş Edilen Birim

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı

Teftiş Edilen Memurların

Adı Soyadı : Sicil no : Unvanı :

Mustafa Keten 1 Kurum Başkanı

Yücel Köksal 45 Başkan Yrd. V.

Mustafa Emrali 27 Daire Başkanı

Davut Albayrak 4 Daire Başkanı

Davut Karakuş 29 Şube Müdürü

Mehmet Şağar 52 Şube Müdürü

Vural Öztürk 78 Şube Müdürü

Erdoğan Akgül 33 Şube Müdürü

Mustafa Karaçelebi 34 Şube Müdürü

Ali Özer 36 Şube Müdürü

ve diğer personel

Müfettişin Tenkit ve Önerileri

Madde 24. – 4.8.1993 tarih ve 797 nolu mahsup fişine ekli Yücel Köksal’a ait yurtdışı geçici görev yolluğu bildirimi ile yine 4.8.1993 tarih ve 798 nolu mahsup fişine ekli (iki adet) yurtdışı geçici görev yolluğu bildirimlerinde; taşıt ve diğer zorunlu giderler bölümünde, 100’er DM’lık (100 x 6.220 = 622 000, TL’şer) bir zorunlu giderin yer aldığı, ancak, bu hususda hiç bir açıklama belirtilmediği için, bu giderin nasıl, nerede ve ne zaman kullanıldığının izah edilmesi gerektiği, aksi halde, (gerekli bilgi ve belgelerin verilememesi durumunda) toplam 1 866 000 TL (100x3x6 220)’nın fazla bir ödeme olduğundan, bu tutarın ilgililerce geri ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Ayrıca, 27.8.1993 tarih ve 888 ile 894 nolu mahsup fişlerine ekli iki adet yolluk bildiriminde de, taşıt ve diğer zorunlu giderler bölümünde 50’şer DM’lik (50 x 6 196= 309 818, TL’lik), yine 1.7.1992 tarih ve 250 nolu mahsup fişinde, Şube Müdürü Sezer Göktan’a ait yurtdışı görev yolluğunda Almanya seyahati için 100 $ zorunlu giderin gösterilmesine karşın bu giderin nerede, nasıl ve ne zaman kullanıldığının belirtilmediği, bu sebeple gerekli izahın yapılması gerektiği, aksi halde (Bilgi ve belge sunulamaması halinde) fazla ödemenin (50x6 196x2= 619 636 TL’nin) ilgililer tarafından geri ödenmesi gerektiği belirlenmiştir.

Teftiş Edilen Birimin Cevabı

Madde 24. – Kurum Başkan Yardımcısı Yücel Köksal, Personel Dairesi Başkanı Davut Albayrak, İdarî ve Malî İşler Dairesi Başkanı Mustafa Emrali’den oluşan heyet Ankara - Frankfurt - Hannover ve Hannover - Frankfurt - Ankara uçak seyahatleri dışında önceden programa bağlamış olan;

Pazar : Hannover Götingen

Pazartesi : Götingen - Hannover - Götingen

Salı : Götingen - Hannover - Götingen

Çarşamba : Götingen - Hannover - Bremen - Bad Zwischenahn

Cuma : Bad Zwischenahn - Bremen - Götingen

Cumartesi : Götingen - Hannover

arasında yurtdışında görev yapmışlardır. Bu seyahetlerle ilgili olarak ikametgâh - terminal veya istasyon arasında toplam 20 adede varan ulaşımlar taksi ve tren ile yapılmış ve bedelleri adıgeçenler tarafından zorunlu giderlerden karşılanmıştır. Bu sebeple beyannamelerde zorunlu gider olarak belirtilen bedel bu ulaşımların karşılığı olup, zorunlu giderler olarak düşünüldüğünden dökümünün yapılması gerekeceği tahmin edilememiştir.

Diğer taraftan, 27.8.1993 tarih 888 ve 894 nolu mahsup fişleri eki yolluk bildirimlerindeki 50’şer DM’lık zorunlu giderler ise; 15 - 20 Mayıs 1993 tarihleri arasında LFU Enstitüsünde yapılan Alman Teknik İşbirliği Kuruluşu (GTZ) ile Badden - Württemberg Eyaletince müşterek düzenlenen teknik eğitim seminerine katılan Şube Müdürleri Davut Karakuş ile Ali Özer’in bu seyahatlerle ilgili olarak ikametgâh - terminal veya istasyon arasındaki ulaşımlarını taksi ile yapmış olmaları ve bedellerinin de adıgeçenler tarafından zorunlu gider olarak ödenen meblağlardan, bu ulaşımlarının karşılığı olarak ödemeleri olup, zorunlu giderler olarak düşünüldüğünden dökümünün yapılması gerekeceği tahmin edilememiştir.

1.7.1992 tarih ve 250 nolu mahsup fişinde, Şube Müdürü Sezer Göktan’a ait 100 $ zorunlu gider olmayıp konut fonu karşılığı ödenen meblağdır.

Bundan böyle zorunlu giderlerin dökümü harcırah beyannamelerinde gösterilecektir. (EK - 7)

Müfettişin Son Mütalaası

Sanayi Devreminden sonra hızla tahrip edilmeye başlanan doğal kaynakların tükenmesi ve yoğun çevre kirlilikleri Dünya gündemine çevre korumacılığını getirmiştir. 1970’li yıllarda hız kazanan çevresel değerlere sahip çıkma düşüncesi uluslararası örgütler vasıtasıyla da ülkelerin politikalarına yön vermeye başlamıştır.

Ülkemizde, Anayasanın 56 ncı maddesinde kabul edilen herkesin “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama” hakkıyla ilgili olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu ile çeşitli düzenlemeler getirilmiştir.

1976 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Teşkilâtının faaliyetleri sonucu imzalanan “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması” sözleşmesine, ve bu sözleşmeye bağlı olarak “Akdeniz’de Özel Çevre Koruma Alanlarının Kurulması” protokolüne Ülkemiz de taraf olmuştur. Bu itibarla 2872 sayılı Çevre Kanunun 9 uncu maddesine istinaden “Özel Çevre Koruma Bölgesi” olarak ilan edilecek alanlarda yetkili olmak üzere 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur. Kurum, özel çevre koruma bölgelerinin tespiti ile çevre değerlerine sahip çıkmak, bu alanlardaki koruma ve kullanma ilkelerini belirlemek ve bu bölgelerin imar planlarını yapmakla görevlendirilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu kurulduğundan bugüne kadar Ülkemizin çevre değerlerini korumak açısından çok önemli hizmetler vermiştir. Bu hizmetlerin daha da artması için kuruma verilen yetki ve görevlerin daha kesin hatlarla belli edilmesi açısından, raporun 2 nci ve 3 üncü maddesinde de zikredilen bazı belirsizliklerin giderilmesi için 383 sayılı KHK’nin yeniden gözden geçirilip, yorum farklılıklarını ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

Kurumun teftişi esnasında da yukarıdaki hususlar gözönüne alınarak kurum nasıl daha etkin hale getirilebilir, sorusuna cevap olabilecek bir takım yeni idarî düzenlemeler ile hizmetlerin daha etkin ve verimli yürütülebilmesi için alınabilecek tedbirler üzerinde durulmuştur.

Sonuç olarak, Kurumun bu rapora verdiği cevaplar yeterli görülmüştür. Raporda belirtilen hususlara uyulması, iş ve işlemlerin daha düzenli yürütülmesi açısından da elzemdir.

Ercan Çelik Başmüfettiş

Erzincan Milletvekili Sayın Naci Terzi’nin “Köyceğiz - Dalyan Altyapı Projesine İhalesine

İlişkin” Soru Önergesine Cevaplar

1. Köyceğiz/Dalyan Çevre Koruma Projesi için KfW Teşkilâtı tarafından sağlanan hibe anlaşması 28.8.1997 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Koruma Projesi, KFW Teşkilâtı ve Hazine Müsteşarlığı tarafından takip edilmekte olup, Kurumumuzun ve KFW Teşkilâtının onayları ile sonuçlandırılmıştır. Finansman anlaşmasının imzalanması ile daha önce kesin projeleri tamamlanan söz konusu inşaat işleri ihale ilanı 9.12.1997 tarihinde yapılmıştır. Finansman anlaşması imzalanmadan projelerin tamamlanması ve işin ihaleye hazır hale getirilmesi mümkün değildir. İhale ilan tarihinden de görüldüğü gibi bu konuda herhangi bir gecikme olmamıştır.

2. Köyceğiz/Dalyan Çevre Koruma Projesinin şartnamesine göre atıksu arıtma tesisinin zemin etüdü müteahhit firma tarafından yapılması gerekmemektedir. Köyceğiz ve Dalyan yerleşimi taban suyu seviyesinin çok yüksek olduğu bir alanda yer almaktadır. Bu tip proje sahalarında zemin problerinden dolayı en uygun ve en ekonomik tesis sahası seçimi için projenin hazırlanmasından önce zemin etüdlerinin yapılması şarttır. Aksi taktirde zemin etüdleri yapılmadan seçilecek saha ileride proje sahasının değişikliğine kadar gidecek sürpriz sonuçlar doğurabilir ve bu durum müteahhit firmanın gecikmesine sebep olacağından çok daha önemli maddî kayıplara neden olur. Bu çerçevede Kurumumuz proje sahasının teknik açıdan uygunluğu yanında maliyet açısından da en uygun yer seçimini yapmak üzere zemin etüdlerini yaptırmıştır.

3. Köyceğiz/Dalyan Çevre Koruma Projesinin Kesin Projelerini ve İhale dokümanlarını hazırlamak üzere 3’ü Alman 2’si Türk 5’li bir Konsorsiyumdan hizmet alınmıştır. Söz konusu konsorsiyum KFW Teşkilâtının tespit ettiği 2 konsorsiyumdan biridir ve seçimi Kurumumuz tarafından yapılmıştır. Bu konsorsiyumun bedeli KFW hibesidir. Diğer danışman firma ise Kurumumuzun projelerin kontrollünü ve proje ile ilgili konularda danışmanlık hizmeti alınmak üzere tuttuğu bir firmadır.

4. Birinci maddede de açıklandığı üzere finansman anlaşması imzalanmadan projelerin tanımlanması ve işin ihaleye hazır hale getirilmesi mümkün değildir. İhale ilan tarihinden de görüldüğü gibi bu konuda herhangi bir gecikme olmamıştır.

5. Bilindiği üzere teklif dosyaları müteahhitler tarafından hazırlanmaktadır. Söz konusu tekliflerini hazırlamaları için müstakbel müteahhit firmalara işin idarî ve teknik şartlarını ortaya koyan şartnameler, Resmî Gazetedeki ilan metninde de belirtildiği gibi bedel karşılığı satılmıştır.

6. Kurumumuz ihale komisyonu iç işleyişi çerçevesinde yapması gereken toplantıları yapmış ve kararlarını almıştır. Söz konusu projenin şartnameleri ihale komisyonu ve alt komisyon üyeleri tarafından bilinmektedir. Aksi taktirde bu dokümanlar bilinmeden ihaleyi takip etmek ve sonuçlandırmak mümkün değildir.

7. Köyceğiz/Dalyan Projesi Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Alman Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde Hazine Müsteşarlığı nezdinde, KfW Teşkilatının teknik ve malî kontrolü altında Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurumu tarafından yürütülmektedir. Projenin büyük bir bölümü Alman hibesi ile gerçekleştirildiği için finansmanını ağırılıklı olarak sağlayan tarafın daha fazla söz sahibi olacağı taktirinizde olmalıdır ve bu mekanizma içinde yönelttiğiniz sualin iyi niyetle bağdaştırılamayacağı açıktır. Uluslararası bir ihalenin nasıl ve ne şartlarda yapıldığı hususunda hiç bir bilgi sahibi olmadığınız anlaşılmaktadır. Söz konusu proje ve ihale dokümanları tüm kontrol birimlerinin altında 3’ü Alman, 2’si Türk konsorsiyum tarafından hazırlanarak ortaya çıkarılmıştır. Yetki ve sorumluluk sahibi olan hiç bir Kurum ve Kuruluş için bu soruda atfedilen mekanizma ile çalışmak kabul edilebilir değildir.

Dr. İmren Aykut Çevre Bakanı

7. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, et ithalinde gümrük vergisinin kaldırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin yazılı cevabı (7/4392)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın ilgili Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi tarafından yazılı cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

12.2.1996

Feti Görür Bolu

Soru 1. Basında yazdığına göre; 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşmasına göre et ithalinde gümrük vergisinin sıfır olduğu ve uygulamaya konduğu doğru mudur?

Soru 2. Bu anlaşmaya göre Türkiye’nin et ithalini serbest bırakma zorunluluğu var mıdır?

Soru 3. Et ithalinin serbest bırakılması hayvancılıkla uğraşan köylümüzü ne yönde etkileyecektir?

Soru 4. İki yıl içinde gümrük birliği anlaşmasından dolayı Türkiye ticarî olarak kârda mıdır, yoksa zararda mıdır. Kâr veya zararda ise dolar cinsinden miktar ne kadardır?

T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü 12.3.1998 Sayı : B.02.1.DTM.0.05.04.01.100-12641

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 20 Şubat 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4392-11054/27862 sayılı yazıları.

İlgide kayıtlı yazı ekinde iletilen Bolu Milletvekili Sn. Feti Görür’ün et ithalatında gümrük vergisinin kaldırılması iddiasına ilişkin soru önergesine cevabımız ekte sunulmaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

Işın Çelebi Devlet Bakanı

Bolu Milletvekili Sayın Feti Görür’ün Canlı Hayvan ve Et İthalatına İlişkin

Soru Önergesine İlişkin Cevap

Soru 1 : Basında yazdığına göre; 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşmasına göre et ithalinde gümrük vergisinin sıfır olduğu ve uygulamaya konduğu doğru mudur?

Cevap : Ülkemizle Avrupa Birliği arasında tesis edilen ve 1.1.1996 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan Gümrük Birliği çerçevesinde, sanayi ürünlerinde gümrük vergilerinin karşılıklı sıfırlanması ve üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi uygulanması suretiyle serbest dolaşımın sağlanması amaçlanırken, tarım ürünlerinde serbest dolaşım, Topluluk Ortak Tarım Politikasının adaptasyonu şartına bağlanmış olup, bu aşamada Gümrük Birliğinin kapsamı dışında tutulmuştur. Ancak, Ankara Anlaşmasının eki katma protokol ve ağırlıklı olarak, 1/80 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile topluluk, ülkemiz kaynaklı tarım ürünleri ithalatında karşılıksız olarak ve miktar sınırlaması olmaksızın birkaç istisna dışında tüm tarım ünlerinde Advalorem nitelikli gümrük vergilerini sıfırlamış bulunmaktadır.

Toplulukça ülkemiz lehine sağlanmış olan taviz rejiminin iyileştirilmesi ve bu kez topluluk tarafından talep edilen taviz tekliflerinin değerlendirilmesi amacıyla 1993 yılından itibaren Dış Ticaret Müsteşarlığının koordinatörlüğünde, başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmak üzere, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı ve ülkemizin diğer ilgili kurum ve kuruluşlarının katılımı ile ve her aşamada, görüş, öneri ve onaylarının alınması suretiyle sürdürülen müzakereler, Nisan 1997’de imzalanan bir protokolle sonuçlandırılmıştır. Yeni tarım paketi çerçevesinde, ette, topluluğa 19 000 bin tonluk kota için, (5 000 ton ve 14 000 ton olmak üzere iki dilim halinde farklı tarifelerle) 1998 takvim yılında, 5 000 ton için % 43 ve 14 000 ton için % 61’den, 2000 yılı itibariyle sırasıyla % 30 ve % 43 düzeyine kademeli olarak indirilmesi öngörülmüştür. Bu miktarın üzerine yapılacak olan ithalat % 200’lük gümrük vergisine tabii olacaktır. Sözkonusu tarife kontenjanı miktarı, Türkiye’nin topluluktan 1992-94 yıllarında yapmış olduğu ithalat ortalamasının altındadır. Bilindiği üzere, Türkiye kaynaklı canlı hayvan, et ve et ürünlerinin topluluğa ihracatı temel olarak ülkemizde hayvan sağlığı koşullarının elverişli olmaması nedeniyle yapılamamaktadır. Ancak müzakerelerin, ülkemizce sağlanacak tavizlere ilişkin protokolü ekinde yeralan bir deklarasyon ile yukarıda izah edilen hususlarda karşılıklı işbirliği ve bilgi alışverişinin geliştirilmesi imkânı sağlanırken, bu işbirliğinin; öngörülen tercihli rejim ile topluluktan veya topluluğun onayladığı diğer ülkelerden ithal edilecek etlerin işlenmesi suretiyle elde edilecek et ürünlerinin topluluğa ihracatı için gerekli hayvan sağlığı koşullarını da içermesi hükmüne yer verilmiştir ve vergide uygulanacak kademeli indirim bu şart çerçevesinde tanınmıştır.

Bu itibarla, topluluğa kısıtlı miktarda bir tarife kontenjanı çerçevesinde indirimli gümrük vergisi uygulaması sözkonusu olup, gerek 1.1.1996 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan Gümrük Birliği Kararı ve gerekse yeni tarım paketi çerçevesinde ette gümrük vergilerinin sıfıra indirilmesi sözkonusu değildir.

Soru 2 : Bu anlaşmaya göre Türkiye’nin et ithalatını serbest bırakma zorunluluğu var mıdır?

Cevap : Ülkemizin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar uyarınca, et de dahil olmak üzere, hiç bir ürünün ithalatında gümrük vergileri ile sağlanan koruma enstrümanı dışında insan, hayvan ve bitki sağlığı açısından alınabilecek olanlar hariç, herhangi bir kısıtlama uygulaması mümkün değildir. Sektörden ve ilgili kuruluşlardan gelen talepler dikkate alınmak suretiyle, 1998 yılı için geçerli olacak olan ve 9 Ocak 1998 tarih ve 23225 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 97/10479 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan “İthalat Rejimi Kararına Ek Karar” çerçevesinde, sığır etinde gümrük vergisi, % 165’ten % 200’e yükseltilmiştir.

Soru 3 : Et ithalatının serbest bırakılması hayvancılıkla uğraşan köylümüzü ne yönde etkileyecektir?

Cevap : 1996 yılı Ağustos ayından beri Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca et ithalatı için kontrol belgesi düzenlenmemiş olup, sözkonusu tarihten bugüne kadar et ithalatı yapılmamıştır. Serbest ticaret rejimini benimsemiş olan ülkemiz 1982 yılından beri ülke şartlarının gerektirdiği zamanlarda, üretimin yetersiz olduğu durumlarda, tarımsal ve hayvansal ürünler ithalatı yapmaktadır.

Öte yandan, topluluk lehine açılması öngörülen tarife kontenjanı miktarı 19 000 tondur. Bu miktar topluluktan ülkemize son birkaç yıldır yapılan ithalat miktarının çok altında olup, 1 200 000 ton civarında olan Türkiye tüketiminin % 1-2’sine tekabül etmektedir. Bu itibarla iç pazar dengelerini ve ülkemiz üretici fiyatlarını etkilemeyecek kadar düşüktür.

Soru 4 : İki yıl içinde Gümrük Birliği Anlaşmasından dolayı Türkiye ticarî olarak kârda mıdır, yoksa zararda mıdır? Kâr veya zarar da ise dolar cinsinden miktar ne kadardır?

Cevap : Türkiye’nin Avrupa Birliği ile 1964 yılından beri devam eden ortaklık ilişkisinin 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı ile son döneme geçtiği ve bu suretle gümrük birliğinin henüz tamamlanmamış unsurları yanında, bu birliğin tamamlanmasından sonra işlerliğini sağlamaya yönelik tedbirleri ve takvimi de içine aldığı bilinmektedir. Topluluk ile ülkemiz arasındaki gümrük vergileri alanındaki tavizlerinin gösterdiği gelişime bakılacak olursa, Avrupa Birliği Türk sanayi ürünleri için gümrük vergilerini 1971 yılında sıfırlamış buna mukabil Türkiye bu alanda az sayıdaki ürün için karşı tavizlerini ilk kez 1993 yılında uygulamaya koymuş ve gümrük birliğinin bir gereği olarak sanayi mallarının AB’nden ithalatında 1996 yılında sıfır düzeyine inmiştir.

Dolayısıyla, dış ticaretimizin gümrük birliği sonrasındaki seyri değerlendirilirken, gümrük birliğinin yakın geçmişe ait bir gelişme değil, Katma Protokolün 1973 yılında yürürlüğe girmesiyle başlayan uzun bir sürecin parçası olduğu gerçeğinin gözönünde bulundurulmasında yarar bulunmaktadır.

Gümrük Birliği sonrasında dış ticaretimize ilişkin istatistiki veriler incelendiğinde, 1996 yılında, toplam ithalatımızın bir önceki yıla göre % 20.2 oranında bir artışla 42.934 milyon dolar, ihracatımızın ise % 7.1 oranında bir artışla 23 168 milyon dolar olarak gerçekleştiği görülmektedir.

1996 yılında, AB ülkelerinde yapılan ithalat 1995 yılına göre % 34.7 oranında artarak 22.705 milyon dolar, ihracatımız ise % 3.6 oranında yükselerek 11.477 milyon dolara ulaşmıştır. Bu rakamlar ile AB, 1996 yılında da en önemli ticarî ortağımız olmak özelliğini korumuş ve toplam ithalatımız içinde % 52.9’luk, toplam ihracatımız içinde ise % 49.5’lik bir paya sahip olmuştur.

Gümrük Birliği uyarınca, 1973 yılından itibaren başlayan, 12 ve 22 yıllık bir süreç içerisinde kademeli olarak yapılması gereken, ancak, bilinen nedenler ile ertelenmiş bulunan gümrük vergisi indirim ve uyum yükümlülüklerimizin özellikle 1993 yılından itibaren hızlandırılmış bir takvim çerçevesinde kısa bir sürede gerçekleştirilmiş ve en büyük indirimin de 1995 yılı sonunda yapılmış olması sonucunda 1996 yılında ithalatımızda beklenen düzeyde bir artış gözlenmiştir. Öte yandan, iç piyasada son yıllarda uygulanan iç talebi teşvik edici politikalar da ithalat artış hızı üzerinde etkili olmuştur. Ancak bu artışın 1997 yılından başlayarak önümüzdeki yıllarda yavaşlaması ve ticaret dengesinde lehimize gelişmeler kaydedilmesi beklenmektedir.

Gümrük Birliğinin iki yıllık uygulama döneminde görülen ithalattaki artış temel olarak Türk sanayiinin ihtiyacı olan hammadde ve ara madde ithalatından kaynaklanmaktadır. Sözkonusu maddelerin toplam ithalat içindeki payı yaklaşık % 85 olup, ithalatın bu yapısı Türkiye ekonomisinin büyümesinin bir göstergesidir.

Türk ekonomisinin uzun vadedeki hedefi tüm dış pazarlarda rekabet edecek güce ulaşmaktadır. Halihazırda önemli bir yer edinmiş olduğumuz ve ülkemiz açısından istikrar arz eden AB pazarındaki konumumuzun sağlamlaştırılmasının ve bu çerçevede gümrük birliğinin sağladığı tercihli pazara giriş olanaklarından azamî ölçüde yararlanılmasının büyük önem taşıdığı açıktır.

8. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, TBMM Genel Kurul Salonu inşaatında sağlığa zararlı madde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4425)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun TBMM Başkanı Sayın Hikmet Çetin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

Ahmet Feyzi İnceöz Tokat

TBMM inşaatında sağlığa zararlı inşaat malzemeleri kullanıldığına dair (Örn. Asbestin izolasyonunda kullanıldığı şeklinde) duyumlarımız olmuştur.

TBMM inşaatında bu gibi sağlığa aykırı malzemeler kullanılmış mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı 12.3.1998 KAN.KAR. MD : Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4425-11170/28119

Sayın Ahmet Feyzi İnceöz

Tokat Milletvekili

İlgi : 20.2.1998 tarihli yazılı soru önergeniz.

TBMM Genel Kurulu Salonu inşaatında sağlığa zararlı madde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin ilgi önergenizde yeralan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Cevap 1. Genel Kurul Salonu inşaatına ilişkin olarak hazırlanan teknik şartnamelerde imalatlarda kesinlikle sağlığa zararlı maddelerin kullanılmayacağı belirtilmiştir. Sözkonusu inşaat, projeler ve teknik şartnameler doğrultusunda gerek Emlak Konut A.Ş. gerekse idaremiz adına görev yapan meslekî kontrolümüz ve aynı zamanda proje müellifimiz Ural Mimarlık ve Şehircilik Limited Şirketinin kontrolünde yürütülmüş ve inşaatta sağlığa zararlı herhangi bir malzeme kullanıldığı tespit edilmemiştir.

Ancak soru önergenizde belirtilen izolâsyon malzemesi ile ilgili olarak, konu Emlak Konut A.Ş. ve proje müellifine iletilecek ve gerekli inceleme ve araştırmaların yapılmasını müteakip netice bildirilecektir.

9. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Yüksek Askerî Şûra kararıyla emekliye sevk edilen subay ve astsubaylara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yadımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/4445)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Saygılarımla.

Abdulkadir Öncel Şanlıurfa

1. 1983 yılından beri subay, astsubay ve askerî tesislerde bir çok kişi emekli olmuştur. Yüksek Askerî Şûra kararları çerçevesinde emekliye sevk edilmiş veya ihrac edilerek askerlik görevlerine son verilmiştir. Kamuoyunda hiçbir zaman cevap alınmayan tereddütler oluşmuştur. 1983 yılından beri eşi veya aile fertlerinden birisinin başörtülü olması nedeniyle askerlikten ihraç veya emekli kişiler var mıdır?

2. 1983-1997 yılları arasında içki veya alkollü içki kullanmadığı için askerlikten atılan veya emekliye sevk edilen kişiler var mıdır?

3. 1983-1997 yılları arasında namaz kıldığı için askerlikten atılan veya emekliye sevk edilen kişiler var mıdır?

4. 1983-1997 yılları arasında Yüksek Askerî Şûra kararlarında atılan veya emekli edilen kişi ve kişilere disiplin suçu işledikleri gerekçe gösterilmiştir. Namaz kılmak, başörtülü olmak veya alkollü içki kullanmamak gibi nedenler bu disiplin suçu kapsamına girmekte midir?

5. Yaş kararlarını Millî Savunma Bakanlığı Müfettişleri tarafından inceleme imkânı var mıdır? Yaş kararları belirli bir inceleme, uyarma, kınama cezaları ve soruşturma yapıldıktan sonra mı alınmaktadır?

T.C. Millî Savunma Bakanlığı Ankara 10.3.1998 Kanun : 1997/938-TÖ Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Bşk.lığının 3 Mart 1998 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4445-8947/023540 sayılı yazısı.

Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel tarafından verilen ve ilgi ve yazılı soruya dönüştüğü bildirilerek cevaplandırılması istenilen 7/4445 sayılı “Yüksek Askerî Şûra kararıyla emekliye sevk edilen subay ve astsubaylara ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmiştir.

Arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel Tarafından Verilen 7/4445 Sayılı Yazılı

Soru Önergesinin Cevabı

1. 17.7.1972 tarihli ve 1612 sayılı Kanuna göre; Başbakanın başkanlığında Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Donanma Komutanı ile Silahlı Kuvvetlerde görevli Orgeneral ve Oramirallerden teşekkül etmekte olan Yüksek Askerî Şûrada, kararlar toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla alınmakta, oylarda eşitlik olması durumunda başkanın katıldığı tarafın oyuyla karar verilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125 inci maddesi uyarınca; Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları, yargı denetimi dışında tutulmuş olup, Anayasanın 159 uncu maddesi çerçevesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları da yargı denetimi dışında bırakılmıştır.

2. 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 43 üncü maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü siyasî tesir ve düşüncelerin dışında ve üstünde olduğu belirlenmiş, 13 üncü maddesinde ise askerliğin temelinin disiplin olduğu vurgulanarak, disiplinin muhafazası ve idamesi için hususî Kanun ve Yönetmeliklerde gerekli tedbirlerin alınacağı hüküm altına alınmıştır.

926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 50/C ve 94/B maddeleri ile disiplinsizlik ve ahlakî durumları nedeniyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen personelin, hizmet sürelerine bakılmaksızın, haklarında Emekli Sandığı Kanunu hükümlerinin uygulanacağını ve bu gibi personelin durumlarının Yüksek Askerî Şûrada incelenerek, gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemine tabi tutulmaları öngörülmüş olup, bu çerçevede yürürlüğe konulmuş bulunan Subay ve Astsubay Sicil Yönetmeliklerinin ilgili maddelerinde yer verildiği şekilde; yasa dışı siyasî, yıkıcı, bölücü, irticaî ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılan subay ve astsubayların durumları, önemli bir disiplin ve ihlalî olarak değerlendirilmektedir.

3. Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme şeklinde gerçekleşen bu işlemler, yukarıda belirtilen kanun ve yönetmeliklere dayanılarak ve çok titiz bir inceleme sonucunda Yüksek Askerî Şûra gündemine getirilmekte olup, bir personelin ilişiğinin kesilmesi bölük, tabur, alay, tugay, kolordu, ordu, Kuvvet Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Yüksek Askerî Şûra Başkanlığı olmak üzere, dokuz kademede ilgili komutanlıkların personel, istihbarat ve adlî müşavirlerin yer aldığı çok sayıdaki birimde incelendikten sonra Yüksek Askerî Şûra tarafından sonuçlandırılmaktadır.

4. Rütbesi ne olursa olsun ilişiği kesilen personelin Silahlı Kuvvetler için bir kayıp olduğu gerçektir. Bununla beraber Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleneksel disiplinini devam ettirmek ve millî güvenliğin emniyetle korunmasını sağlamak Silahlı Kuvvetlerin temel amacı olup, bu amacın gerçekleşmesine engel olacak nitelikteki tutum ve davranışların hoş görülmemesi, ülke ve kamu yararının herşeyden üstün tutulmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

5. Bu çerçevede Silahlı Kuvvetler personelinin inanç ve ibadetlerine hiçbir şekilde karışılmadığı gibi, aksine bu husus bir disiplin ve moral hizmeti olarak değerlendirilerek, gerekli kolaylıklar sağlanmakta olup, soru önergesinde yer verildiği şekilde, subay ve astsubaylar ile aile fertlerinin namaz kılmak, alkollü içki kullanmamak veya başörtüsü takmak gibi nedenlerle ilişiklerinin kesildiği yolundaki iddiaların gerçekle ilgisi bulunmamaktadır.

Bilgilerine arz ederim.

İsmet Sezgin Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı

10. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in;

– Kırıkkale-Sulakyurt Barajı projesine,

– Kırıkkale-Balışeyh-Akçakavak Barajı projesine,

İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/4475, 4476)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Hacı Filiz Kırıkkale

Soru : Sayın Bakan, Kırıkkale İli Sulakyurt İlçemizde sondaj çalışmaları yapılan Sulakyurt Barajında yapılan çalışmalar ne aşamadadır?

Tarafıma bildirilmesini arz ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Hacı Filiz Kırıkkale

Soru : Sayın Bakan, Kırıkkale İli Balışeyh İlçesine bağlı Akçakavak Barajına Plan ve Bütçe Komisyonunca 1997 yılı içerisinde para ayrılmıştı.

Akçakavak Barajı ile ilgili çalışma ne durumdadır? Tarafıma bildirilmesini arz ederim.

T.C. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 11.3.1998 Sayı : B.15.0.APK.0.23-300-360/3960

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMMBaşkanlığının 3 Mart 1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11509 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Hacı Filiz’in tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 99’uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen 7/4475-11275, 7/4476-11276 esas no. lu yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M. Cumhur Ersümer Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Kırıkkale Milletvekili Sayın Hacı Filiz’in Yazılı Soru Önergeleri ve Cevapları

(7/4475-11275, 7/4476-11276)

Soru : (7/4475)

Sayın Bakan, Kırıkkale İli Sulakyurt İlçemizde sondaj çalışmaları yapılan Sulakyurt Barajında yapılan çalışmalar ne aşamadadır?

Tarafıma bildirilmesini arz ederim.

Cevap :

Kırıkkale-Sulakyurt projesi kapsamında Kızılırmak’ın kollarından Taretözü deresi üzerinde inşa edilmesi öngörülen Sulakyurt Barajından 2 335 hektarlık alanın sulanması sağlanacak olup, sözkonusu proje 1998 Yılı Yatırım Programında 10 milyon TL. ödenekle ve başlanılması DPT Müsteşarlığının iznine tabi projeler arasında yer almaktadır.

Soru : (7/4476)

Sayın Bakan, Kırıkkale İli Balışeyh ilçesine bağlı Akçakavak Barajına Plan ve Bütçe Komisyonunca 1997 yılı içerisinde para ayrılmıştı.

Akçakavak Barajı ile ilgili çalışma ne durumdadır? Tarafıma bildirilmesini arz ederim.

Cevap :

Kırıkkale-Akçakavak projesi 1997 yılında önergeli proje olarak yatırım programına alınmıştır.

2 000 ha arazi sulanacaktır. 1997 yılında aks yeri haritası alınmış, akım gözlem istasyonu kurulmuş ve planlama arazi tasnif etüdü başlamıştır.

1998 yılında sondajlar ve planlama çalışmaları devam edecektir.

11. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, askerlik döneminde görev başında ölen veya sakat kalan kişilere veya yakınlarına faizsiz konut kredisi verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’in yazılı cevabı (7/4489)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Refaiddin Şahin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.2.1998

Zeki Ünal Karaman

Askerlik görevini ifa ederken teröristlerce şehit edilen askerlerin dul ve yetimlerine, ölmeyip de sakat kalan gazilere talep halinde Toplu Konut İdaresi tarafından faizsiz konut kredisi verilmektedir.

Sorum şudur :

Askerlik döneminde görev başında ölen veya yaralanıp sakat kalan kişilere veya geride kalan dul ve yetimlerine de faizsiz konut kredisi imkânının sağlanması düşünülüyor mu?

T.C. Devlet Bakanlığı 11.3.1998 Sayı : B.02.0.015/S-274

Konu : Soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 3.3.1998 tarih ve KAN.KAR.MD: A.01.0.GNS.0.10.00.02-11505 sayılı yazınız.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, askerlik döneminde görev başında ölen veya sakat kalan kişilere veya yakınlarına faizsiz konut kredisi verilip verilmeyeceğine ilişkin 7/4489-11368 sayılı yazılı soru önergesi incelenmiştir.

16.6.1985 tarih ve 3233 sayılı “4.7.1934 tarih ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun”, 10.5.1990 tarih ve 3645 sayılı “2985 Sayılı Toplu Konut Kanununa Bir Ek Madde İle Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun” ve 12.4.1991 tarih ve 3713 sayılı “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamına giren şehit olan veya hayatını kaybedenlerin aileleri ile malûl olanlar yahut bunların ailelerine Toplu Konut Fonundan açılacak faizsiz konut kredisine ilişkin usul ve esasları düzenleyen “Toplu Konut Fonundan Şehit Ailerine Malûller ile Dul ve Yetimlerine Açılacak Faizsiz Konut Kredisi Yönetmeliği” 21.9.1991 tarih ve 20998 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Sözkonusu Yönetmeliğin 3 üncü maddesinde :

Krediden yararlanacak hak sahipleri

Madde 3-1. Şehitler için,

a) 1 Ocak 1971 tarihinden itibaren Kanunlarla verilen görevlerini yaptığı sırada veya bu görevlerini yapmasından dolayı şehit olan polisin,

b) 5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 64’üncü Maddesi, 2330 Sayılı Nakdî Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 2566 Sayılı Bazı Kamu Görevlilerine Nakdî Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 2453 Sayılı Yurtdışında Görevli Personele Nakdî Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 2629 Sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağaadam Hizmetleri Tazminat Kanunu ve 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun kapsamındaki görevler nedeniyle şehit olanlar ile barışta ve olağanüstü hallerde yapılan tatbikat ve manevralar sırasında ve harekat ve hizmetlerin sebep ve etkileriyle hayatlarını kaybedenlerin;

Öncelik sıralamasına göre,

* maaş bağlanan dul eşi,

* eşi hayatta değilse veya evlenmişse, maaşa bağlanan çocukları müştereken,

* bunlar bulunmadığı takdirde, maaşa bağlanan bakmakla yükümlü olduğu baba veya anasını,

konut sahibi yapmak amacıyla fondan kredi verilir.

2. Malûller için,

3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21’inci maddesi ve Geçici 8’inci Maddesi gereği 1.1.1968 tarihinden sonra memur ve kamu görevlilerinden yurtiçinde ve yurtdışında görevlerini ifa ederlerken veya sıfatları kalkmış olsa bile bu görevlerini yapmalarından dolayı terör eylemlerine muhatap olarak yaralanan ve sakatlanan memur ve kamu görevlilerinden,

Öncelik sıralamasına göre,

* maaşa bağlanan malûlün kendisi,

* malûlün kendisi hayatta değilse maaşa bağlanan dul eşi,

* eşi hayatta değilse veya evlenmişse, maaşa bağlanan çocukları müştereken,

bu krediden yararlandırılmaktadır.

Ancak, 2985 Sayılı Toplu Konut Kanununa eklenen Ek-1 inci madde ve sözkonusu Yönetmeliğin 3 üncü maddesinde belirtilen görevler, harekat ve hizmetler nedeniyle şehit ailelerine verilen faizsiz konut kredisini, aynı kapsamda ve aynı amaçla malûl olanlara da verilmesine imkân sağlayacak bir düzenlemeye gidilmekte olup, bu amaçla hazırlanan 3645 Sayılı “2985 Sayılı Toplu Konut Kanununa Bir Ek Madde ile Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun” da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı halen TBMM Bütçe ve Plan Komisyonunda kabul edilmiş olup, Meclis Genel Kurulunda görüşülecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Refaiddin Şahin Devlet Bakanı

Birleşim 66’nın sonu