DÖNEM : 20 CİLT : 47 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

63 üncü Birleşim

5 . 3 . 1998 Perşembe

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz’ın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşma ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı

2. – Ankara Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Türkiye’nin iltica taleplerini değerlendirmesine ilişkin gündemdışı konuşması

3. – İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, Kosova’daki son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 70 arkadaşının, Kosova’daki son gelişmeler konusunda genel görüşmeaçılmasına ilişkin önergesi (8/19)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

2. – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

3. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

4. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553)

VI. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu’nun gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4331)

2. – Edirne Milletvekili Ümran Akkan’ın, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğündeki personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4332)

3. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon ve Rize Merkez Belediyelere Maliye Bakanlığınca yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4339)

4. – Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bazı beyanlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4343)

5. – Siirt Milletvekili Mehmet Emin Aydın’ın, Güneydoğu’daki boşaltılan köylere dönüşün sağlanması için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in yazılı cevabı (7/4361)

6. – Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bir beyanına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4366)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’de açıldı.

Aydın Milletvekili Muhammet Polat’ın, Aydın Ortaklar Projesi, İkizdere ve Oyuk Barajları ile taşkın sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer,

Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz’un, vergi denetmenlerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel,

Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Işılay Saygın,

Cevap verdiler.

Bosna-Hersek’e gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ile,

Çek Parlamentosu Dışilişkiler Komisyonu Başkanının beraberindeki bir parlamento heyetinin,

Arnavutluk ve Bulgaristan’dan birer parlamento heyetinin,

Ülkemize davet edilmelerine ve

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamento Asamblesi Türk Grubunda boşalan üyeliğe, Demokratik Sol Parti Grup Başkanlığınca aday gösterilen İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın üyeliğine,

İlişkin TBMMBaşkanlığı tezkereleri,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen, Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz, Aydın Milletvekili Muhammet Polat, Sıvas Milletvekili Musa Demirci ve Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, tütün üreticilerinin sorunları konusundaki (10/76) esas numaralı Meclis araştırması önergesindeki imzalarını geri çektiklerine ilişkin önergeleri okundu; yeterli sayıda imza kalmadığından, önergenin işlemden kaldırıldığı bildirildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yenilenmesiyle ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla kurulan (10/230, 231, 232, 233) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan ve Fazilet Partisi Grubuna düşen 3 üyeliğe, Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız, Konya Milletvekili Veysel Candan ve Kars Milletvekili Zeki Karabayır seçildiler.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının :

 1 inci sırasında bulunan (6/696),

 2 nci sırasında bulunan (6/697),

 3 üncü sırasında bulunan (6/698),

 4 üncü sırasında bulunan (6/699),

 5 inci sırasında bulunan (6/700),

 6 ncı sırasında bulunan (6/701),

 8 inci sırasında bulunan (6/706),

 9 uncu sırasında bulunan (6/707),

10 uncu sırasında bulunan (6/708),

11 inci sırasında bulunan (6/713),

12 nci sırasında bulunan (6/715),

13 üncü sırasında bulunan (6/716),

14 üncü sırasında bulunan (6/717),

15 inci sırasında bulunan (6/718),

16 ncı sırasında bulunan (6/719),

Esas numaralı sözlü soruların, üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadıklarından yazılı soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları açıklandı;

Ankara Milletvekili Ömer Faruk Ekinci, 7 nci sırada bulunan ve üç birleşim içinde cevaplandırılmayan (6/703) esas numaralı sözlü sorusu üzerinde görüşünü açıkladı;

17 nci sırasında bulunan, Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın (6/732),

21 inci sırasında bulunan, Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek’in (6/739),

24 üncü sırasında bulunan, Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün (6/742),

25 inci sırasında bulunan, Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın (6/743),

26 ncı sırasında bulunan, Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş’in (6/744),

28 ve 29 uncu sıralarında bulunan, Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in (6/746) ve (6/747),

Esas numaralı sözlü sorularına, Devlet Bakanı Refaiddin Şahin,

18 inci sırasında bulunan, Niğde Milletvekili M. Salih Katırcıoğlu’nun (6/733),

20, 22 ve 33 üncü sıralarında bulunan, Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek’in (6/738), (6/740) ve (6/741),

Esas numaralı sözlü sorularına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen,

31 inci sırasında bulunan, Muğla Milletvekili İrfettin Akar’ın (6/749) esas numaralı sözlü sorusuna, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay,

Cevap verdiler;

19 uncu sırasında bulunan (6/736),

27 nci sırasında bulunan (6/745),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

30 uncu sırasında bulunan, Muğla Milletvekili İrfettin Akar’ın (6/748) esas numaralı sorusuna Devlet Bakanı Refaiddin Şahin cevap verdi; soru sahibi de cevaba karşı görüşlerini açıkladı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

2 nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin (2/676) (S. Sayısı : 232) ikinci müzakeresi, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/669) (S. Sayısı : 338) görüşmeleri, geri alınan maddeleri Komisyondan gelmediğinden,

1 inci sırasında bulunan,Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının (1/217) (S. Sayısı : 132)görüşmeleri de, Hükümet temsilcisi Genel Kurulda hazır bulunmadığından bir defaya mahsus olmak üzere,

Ertelendi;

4 üncü sırasında bulunan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifinin (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı :553) tümü üzerindekigörüşmeler tamamlandı;

Hatay Milletvekili Nihat Matkap, DSP Grubu adına konuşan Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu’nun, Gruplarına,

İstanbul Milletvekili M. Cevdet Selvi de, DSP Grubu adına konuşan Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu’nun, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Mart 1998 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 20.05’te son verildi.

Kamer Genç Başkanvekili

Levent Mıstıkoğlu Abdulhaluk Mutlu Hatay Bitlis Kâtip Üye Kâtip Üye

No. : 93

II. – GELEN KAĞITLAR

5.3.1998 PERŞEMBE

Teklifler

1.- Sıvas Milletvekili Musa Demirci ve 5 Arkadaşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1090) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 3.3.1998)

2.- Aksaray Milletvekili Nevzat Köse’nin; Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1091) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 4.3.1998)

3.- Elazığ Milletvekilleri Ahmet Cemil Tunç, Ömer Naimi Barım ve Hasan Belhan’ın; 21.1.1998 Tarih ve 4325 Sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi İle 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1092) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 4.3.1998)

4.- Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in; 4325 Sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1093) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 4.3.1998)

5.- Kastamonu Milletvekilleri Hadi Dilekçi ile Fethi Acar’ın; 4325 Sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi İle 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1094) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa Geliş Tarihi: 5.3.1998)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/677) (S. Sayısı: 571) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

2.- Uluslararası Çalışma Teşkilâtı Anayasasında Yapılan Değişiklik Hakkındaki Belgenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/709) (S. Sayısı: 573) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

3.- Van Milletvekili M. Ejder Arvas ve 48 Arkadaşının, Erciş Adıyla Bir İl ve Çelebibağ Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/807) (S. Sayısı: 574) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

4.- Muğla Milletvekili Mustafa Dedeoğlu ve 30 Arkadaşının, Bir İl ve Dört İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/820) (S. Sayısı: 575) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

5.- Savunma Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/403) (S. Sayısı: 577) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri İle Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/703) (S. Sayısı: 579) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

7.- 3480 Sayılı Maluller İle Şehit Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714) (S. Sayısı: 580) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

8.- Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 581) (Dağıtma Tarihi: 5.3.1998) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergesi

1.- Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, kılık kıyafet genelgesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi.(7/4302) (Başkanlığa geliş tarihi:26.2.1998)

Genel Görüşme Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 70 arkadaşının, Kosova’daki son gelişmeler konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi. (8/19) (Başkanlığa geliş tarihi:4.3.1998)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

5 Mart 1998 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Abdulhaluk MUTLU (Bitlis), Levent MISTIKOĞLU (Hatay)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşimini açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, Genel Kurul salonunda bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz verdim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz’ın, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle yaptığı gündemdışı konuşma ve Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı ilk sözü, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle söz isteyen İçel Milletvekili Sayın Ayfer Yılmaz’a verdim.

Buyurun Sayın Yılmaz. (DYP sıralarından alkışlar)

Kadınlara biraz iltimas geçtik; ama, olsun artık...

AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Dünkü oturumumuzda konuyu gündeme getiren değerli arkadaşım Sayın Pişkinsüt’e teşekkür ediyorum.

8 Mart, sadece bir kutlama günü değildir; kamuda ve özel yaşamda kadınların önlerindeki engellerin kaldırılması, kadına yönelik şiddetin önünde somut önlemlerin gündeme getirilmesi, ekonomik yapı ve politikaların belirlenmesi, karar alma mekanizmalarında kadının hak ettiği yeri alabilmesi açısından yeterli stratejilerin kamuoyunun önüne getirildiği anlamlı bir gündür; yani, kadının hatırlandığı bir gün olarak sayabiliriz; ancak, sadece bir günle ve buradaki 5 dakikalarımızla yetindiğimizi söylemek, yetersiz bir açıklama olacaktır.

20 nci Yüzyılı sona erdirirken, ülkemizde olduğu gibi, tüm dünyada da, kadınların eşitsizlikle ve ayrımcılıkla mücadelesi, özgürlük ve adalet arayışı halen sürmektedir.

Dünya nüfusunun yüzde 50’sini oluşturmamıza rağmen, bu sayısal eşitliğimiz, toplumsal, ekonomik ve siyasal alana gelindiği zaman hemen bozulmakta ve terazinin ibresi erkeklerden yana ağır basmaktadır.

Sosyal ve ekonomik gelişmede ve gelişmenin izlenmesinde hayatî bir güç olmamıza rağmen, biz kadınlar, halen ikinci sınıf sayılmaktayız; hangi renk, hangi ırk, hangi din, hangi kültürden olursak olalım gerçek bu. Dünyada, kadınların siyasette hak ettikleri yeri hâlâ alamadığı bir ortamda, anarşi, sömürgecilik, ayırımcılık ortamı ve baskı düzeni süregelmektedir.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk “kadınlarımız, erkeklerimizden çok daha verimli, çok daha bilgili olmak zorundadır” derken kadının toplumdaki yerini anlatıyordu ve toplumdaki başarısızlıkların nedeninin altını çizerken, bunun asıl sebebinin kadınlara karşı olan bilgisizlikten kaynaklandığını ifade ederek “toplumun bir organı faaliyetteyken diğer organı işlemezse, o toplum felç olur” diyordu.

Bugün, Türk kadını olarak, karşı karşıya bulunduğumuz eşitsizliğin kaynağına baktığımızda, sadece yerleşik değer yargılarından ve geleneklerden değil, uygulanmakta olan çeşitli politikaların, ekonomik ve sosyal gelişmelerin, yasalar önünde hâlâ farklı cinslere eşit hakları sağlayacak düzenlemelerin yapılmamış olmasından kaynaklandığını görüyoruz.

Aslında, yüzelli yıl önce, Flora Tristan “insan hakları herkes içindir, yalnız erkekler için değil” diyordu. Ancak, bugün, hâlâ, toplumun hangi katmanında olursa olsun, kadınlarımız, daha iyi eğitim, daha güvenlikli çalışma koşulları, daha eşit bir işbölümü ve yasalar önünde eşitlik talep ediyorlar. Bu nedenle, Doğru Yol Partisi olarak da, toplumsal gelişmenin olmazsa olmaz koşulu olarak gördüğümüz kadının, karar alma sürecinde yeterince temsil edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle, 1991 ve 1995 seçim bildirgelerimiz kadını önplana çekecek politikalarla doldurulmuştur ve her şeyden öte, siyasî partimizle ilgili olarak, parti tüzüğünde gerekli değiştirme yapılarak kadınların bütün yönetim birimlerinde temsili için kotalar getirilmiştir.

Peki, neden, kadının, karar alma sürecinde bu kadar etkin rol oynaması gerekiyor; çünkü, bugün, demokratikleşme sürecinin kadınsız olamayacağı gerçeği, ülkemiz ve dünya gündeminin baş sıralarını almaktadır. Kadının ilerlemesini engelleyici tüm kurumsal yapıların sorgulandığı, küresel çözümlerin arandığı bu günde, biz kadınlar, kendi kaderimizi tayin eden katılımcı bir yurttaş olma arzusundayız. Erkekle birlikte sosyal kalkınmayı, ekonomik ve kültürel gelişmeyi sağlayan, uygarlığı birlikte yaratan, nüfusun yüzde 50’sini oluşturan kadınların kendi ve yetiştirdiği nesillere ilişkin karar alma mekanizmalarında yer almamaları, ancak yarım demokrasiyle ifade edilebilir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, süreniz bitti; size ek bir süre veriyorum, lütfen tamamlayın efendim.

AYFER YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ülkemizde, farklı cinslerin eşit haklara sahip olma ilkesi, Anayasa ve yasalara yerleştirilecek düzenlemeleri bu Meclisçe yapmadan ve bu ilkeyi uygulanabilir hale getirmeden, bugün karşı karşıya bulunduğumuz eşitsizliğin ortadan kaldırılması mümkün olmayacaktır. Cinslerarası eşitliğin demokratik anlayışa olacak katkısını henüz özümsemiş değiliz. Dünyaya yalnız erkek gözüyle değil, kadın gözüyle de bakmanın ve bu bakış açısını elde etmenin sadece katılım ve temsilden geçtiğini çok iyi bilmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü çerçevesinde, bir kez daha, haklarımızın ve daha nelere ulaşmamızın gerektiğinin bir muhasebesini yapıyoruz. Sahip olduklarımızla övünüyoruz; ancak, bugüne kadar elde edemediğimiz kazanımlarımızdan dolayı bazen ümitsizliğe kapılıyoruz. Zaman, ümitsizliğe kapılmanın zamanı değil. Önümüzdeki ekonomik, sosyal ve toplumsal zorlukları aşmak için çok büyük bir dayanışmaya ihtiyacımız var. Beraberce ülkemizi 2000’li yıllara taşımanın sorumluluğunu hep birlikte iliklerimize kadar hissetmemiz gerekiyor. Bir Türk kadını olarak, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyetini ve onun sağladığı kazanımları korumak, geliştirmek ve önümüze koyduğu gelişmeleri yerleştirmek ve tam demokrasiye ulaşmak yolunda hepimizin aynı amaçta birleştiğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Dünya Kadınlar Günün tüm kadınlara ve tüm erkeklerimize kutlu olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

AYHAN FIRAT (Malatya) – 1 dakikalık ilave süre 2 dakika oldu...

BAŞKAN – Efendim, biz, hanımlara özel bir iltimas geçiyoruz; bunu dün de ifade ettim. Dünya Kadınlar Günü senede bir gün olduğu için, o kadarlık bir müsamaha gösterdim.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Işılay Saygın; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; benden evvel söz alan değerli arkadaşım Sayın Ayfer Yılmaz’a candan teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların sorunlarını dile getirip, çözüm yolları aradıkları bir gün olarak 1977 yılından beri tüm dünyada kutlanmaktadır. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında çok çeşitli sorunlara sahip olan kadınlarımızın sorunlarının bir günde çözümlenmesi, elbette, mümkün değildir. Bu sorunların en kısa zamanda çözümlenmesi için, Devlet Bakanlığı olarak, büyük gayret sarf etmekteyiz.

Kadınların toplumda erkeklerle eşit haklar elde etme mücadelesi, 1789 Fransız Devrimine kadar uzanmaktadır. Devrimin getirdiği eşitlik, özgürlük ve kardeşlik kavramları bu mücadelede kadınların ümit kaynağı olmuştur.

Diğer taraftan, 8 Mart 1857’de New York’ta 40 bin kadın işçinin, 8 saatlik çalışma süresi ve eşit işe eşit ücret istemleriyle başlattıkları grev, dünyada kadın hareketinin başlangıcı sayılmaktadır.

16 Aralık 1977 tarihinde, Birleşmiş Milletler, 8 Mart gününü, Kadın Hakları İçin Birleşmiş Milletler Günü olarak ilan etmiştir. Böylece, 8 Mart, Birleşmiş Milletlere üye olan tüm ülkelerde, Uluslararası Kadın Günü olarak kutlanmaya başlanmıştır. Ülkemizde, özellikle 1980’li yıllardan beri, 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü olarak coşkulu bir şekilde kutlanmaktadır.

Bir 8 Mart günü daha, kadınların mevcut durumuna baktığımızda, kadınların, eğitim, sağlık ve istihdam gibi çok temel göstergeler açısından hâlâ erkeklerin gerisinde olduğunu üzülerek görmekteyiz. Halen, üç kadından birisinin okuma-yazma bilmemesi, kadınların istihdama yeterince katılamaması, karar mekanizmalarında istenilen oranda temsil edilememesi, acil ve kalıcı politikalar oluşturulması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, 1995 yılında Pekin’de yapılan 4 üncü Dünya Kadın Konferansında, 2000 yılına kadar okuma-yazma bilmeyen tek kadın kalmayacak şeklindeki taahhüdümüzü yerine getirmek amacıyla, Devlet Bakanlığı-Millî Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle, okuma-yazma kursları başlatılmıştır. 1997 Temmuz ayından itibaren bugüne kadar 110 bin kadınımız, yetişkin okuma-yazma kurslarını tamamlayarak sertifika almaya hak kazanmıştır. Yine, Pekin’deki taahhütlerimiz, Devlet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının imzaladığı protokol çerçevesinde, anne ve çocuk ölümlerini yüzde 50 oranında azaltmak üzere yoğun çalışmalar sürdürülmektedir.

Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı görevine başladığım tarihten bugüne kadar, özellikle yasalarımızdaki kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldıracak çalışmalara büyük önem vermekteyim. Bakanlık olarak çalışmalarımızın en büyük dayanağının Atatürk devrimleriyle verilen haklar olduğunu, bu hakları günün koşullarına uygulayarak eşitlikçi bir anlayışla sürdürmeye çalıştığımızı belirtmek istiyorum. Ülkemizde kadınlara yönelik ayırımcılığın sona ermesine, toplumumuzun tüm kesimlerinin kadın hakları konusunda aydınlanmasına, bilinçlenmesine ve haklarına sahip çıkar hale gelmesine ilişkin çabalarımızı, kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği ve desteğiyle sürdürmekteyiz.

Bakanlık olarak çok önem verdiğimiz ve reform niteliğini taşıyan bir yasa çalışmasını da hepiniz çok iyi bilmektesiniz. Aile içindeki şiddeti önlemek amacıyla hazırladığımız tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisimizde, 17.1.1998 tarihinde yasalaşmıştır. Bununla, Türkiye’de reform denilebilecek bir yasa oluşmuştur; çünkü, bundan evvel aile içi şiddete polis müdahale edemiyordu; bu tasarının yasalaşmasından sonra, polis, şiddet yaratan kişiyi alıp hâkimin huzuruna çıkarmaktadır.

Adalet Bakanlığı tarafından Medenî Kanunun tümüyle düzenlenmesi çalışmaları da dikkate alınmıştır. Kadın-erkek eşitsizliğini içeren yasal hükümler bakımından en kapsamlı değişiklikler, 17 Şubat 1998 tarihinde kamuoyuna açıklanan Medenî Kanun tasarısı taslağında yer almaktadır.

Uygulamaya yönelik olarak yaptığımız önemli bir düzenlemeyle, nüfus cüzdanlarının kullanımı sırasında, özel bir bilgi olan “bekâr”, “evli”, “boşanmış”, “dul” ve “evliliği feshedildi” ibareleri yerine, sadece “evli” veya “bekâr” ifadelerinin kullanılması, Bakanlığımın önerisi ve İçişleri Bakanlığıyla işbirliği çerçevesinde, 19.11.1997 tarihli genelgeyle tüm valiliklere gönderilmiş ve uygulamaya başlanmıştır. Buna bağlı olarak, Emekli Sandığı tarafından verilen dul ve yetim kartlarında da, emekliye yakınlığı bölümünde “dul kadın” gibi ifadeler yerine “eşi”, “kızı”, “oğlu”, “annesi”, “babası” ibarelerinin kullanılması sağlanmıştır.

Ülkemizde, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğun olarak görülen toplumsal sorunlarımızdan biri de resmî nikahsız evlilikler. Bu evlilikler, kadın ve çocuklarımızın mağdur olmasına ve istismarına yol açmaktadır. 8 Mart 1997 tarihinde, Urfa’nın Sağlık Köyünde başlatmış olduğumuz resmî nikah kampanyasını Van, Mardin, Siirt, Bitlis, Elazığ, Muş İllerinde devam ettirdik ve bugün itibariyle 20 bin rakamına ulaşmış bulunuyoruz.

Gerek iç hukukumuzun taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere uyumunu sağlamak gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen yasa tasarılarını kadın-erkek eşitliği açısından incelemek ve ayrıca, Hükümetin kadın konusundaki özel politika ve stratejilerini gözden geçirmek ve bunların uygunlanmasını izlemek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kadın-erkek eşitliği komisyonunun oluşturulması hususunda, Bakanlığımca, Türkiye Büyük Millet Meclisine başvuruda bulunulmuştur.

Bugüne kadar, Bakanlık olarak yaptığımız çalışmalarda, Yüce Meclisin siz değerli milletvekillerinin desteğiyle olmuştur; ancak, önümüzde çözüm bekleyen daha çok sorun bulunduğu hepinizin bildiği bir gerçektir.

Bu konularda da desteğinizin süreceğine olan inancımla, Yüce Meclise saygılar sunarken, tüm dünya kadınlarının 8 Mart Kadınlar Gününü kutluyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (ANAP, DYP, DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

2. – Ankara Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Türkiye’nin iltica taleplerini değerlendirmesine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – İkinci gündemdışı konuşma, Türkiye’nin, iltica taleplerini değerlendirmesi konusunda, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici’ye verilmiştir.

Sayın Ekici, buyurun efendim.

Süreniz 5 dakikadır.

MEHMET EKİCİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Büyük Birlik Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, mülteciler sorununa ve bunun için de, Türkiye’de geçici ve daimî sığınma taleplerine, Türkiye’nin menfaatlarına ve vakarına yakışır bir yaklaşım içerisinde olmalıdır. Bu ifademizin içerisinde, elbette ki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 14 Aralık 1950 tarih ve 428 sayılı Kararı, 1951 tarihli Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası hükümlere ve bunlara göre düzenlediğimiz 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla kabul edilen, Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye iltica etmek üzere Türkiye’de ikamet izni talep eden, münferit veya toplu yabancılar hakkındaki yönetmelik hükümlerine uymak da vardır; ancak, bu hükümlere uyarken, Türkiye’nin itibarını ve kamu vicdanını yaralamamaya özen göstermek işin esası olmalıdır. Hal böyle iken, geçtiğimiz günlerde ülkemizde cereyan eden Muhammet Salih isimli Özbekistan vatandaşı bir şair, yazar ve siyaset adamıyla ilgili bir olayı ve olayla ilgili değerlendirmelerimizi takdirlerinize arz ediyorum:

Muhammet Salih, Özbekistan Halkının iktisadî, içtimaî ve kültürel meselelerini işleyen şiirlerinin yanı sıra, 1985’lerden itibaren “Türkistan Bağımsızlık Bildirisini” kaleme almış, politbüroya açık mektup göndermiş, Türkistan coğrafyasının ekolojik bozulmasının sebep olduğu felaketler üzerinde durmuş, Rusçaya karşı, millî dil; Sovyet sanal tarihine karşı gerçek tarih; komünist eğitim sistemine karşı, modern ve millî eğitim; Rus kültürüne karşı, millî kültür gibi konularda Sovyet rejimini sorgulayan cesur yazılarını çeşitli gazete ve dergilerde yayımlamış, Türkistan’daki aydınlar hareketinin en büyük temsilcilerinden biridir.

1990 yılında Taşkent Milletvekili seçilmiş, aynı yıl ERG Demokratik Partisini kurmuştur. Partinin amacı, Özbekistan’ı Sovyetler Birliğinden ayırmak, hür, demokrat ve millî bir yapıya kavuşturmaktır. Süratle büyüyen ERG, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Muhammet Salih’i Sayın İslam Kerimov’un karşısında aday göstermiştir. Seçimden sonra, Özbekistan Devlet Radyosu, Muhammet Salih’in yüzde 31 oy aldığını açıklamış; ancak, bir saat sonra, aynı yayın kuruluşu, bu oranı yüzde 12,6 olarak ilan etmiştir.

Sonraki günlerde artan baskı ve tehditler karşısında Muhammet Salih Özbekistan dışına çıkmak zorunda kalmış ve 15 Nisan 1993’te Türkiye’ye gelmiştir. 1994 yılı temmuz ayında ailesini Türkiye’ye bırakarak Almanya’ya gitmek zorunda kalmıştır. Bu arada, Birleşmiş Milletler Teşkilatına iltica talebinde bulunmuş ve talebi kabul edilince, ikamet edebileceği bir ülke bulununcaya kadar, Türkiye’den geçici ikamet izni istemiştir. Türkiye ise, 55 inci Hükümetteki sanat arkadaşı ve kitabına önsöz yazan Sayın Ecevit’e, hemşerisi ve dava arkadaşı Sayın Andican’a, fikirdaşı Sayın Taşar’a rağmen, Muhammet Salih’in bu talebini reddederek, kendisini, 28 Şubat 1998 tarihinde hiçbir açıklama yapmadan, ailesiyle görüşmesine dahi izin vermeden, paltosunu bile yanına almasına müsaade etmeden, adi bir suçluya bile reva görülmeyecek bir muameleyle sınırdışı etmiş ve Muhammet Salih’e böyle cevap vermiştir.

Muhammet Salih’in Türkiye’de barınması, Özbekistan’ın içişlerine karışmak anlamına gelmez. Özbekistan’da kimin yönetici olacağını tayin etmek de bizim işimiz değildir. Muhammet Salih’in durumunda Sayın İslam Kerimov da olsa, biz, onun için de burada aynı konuşmayı yapardık. Burada, muhtemelen, İslam Kerimov’un Muhammet Salih’le ilgili talepleri doğrultusunda Türkiye hareket etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, süreniz bitti; size 1 dakika eksüre veriyorum. Lütfen toparlayın efendim.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Oysa, Özbekistan idaresinin Muhammet Salih’in can güvenliğini garanti etmesini sağlayacak girişimlerde bulunmak, Türkiye için önemli bir fırsattı. Temel insan hakları ve özgürlüklerinin uluslararası çerçevesini belirleyen uluslararası belgeler bakımından, Uluslararası Af Örgütü, Helsinki Watch ve insan hakları kuruluşları noktasında, Türkiye, acil eylem uyarısı alabilecek bir duruma getirilmiştir. Kendi mevzuatımız bakımından da güvenlik güçlerimiz suçlu duruma düşürülmüştür. Kuzey Iraklı Türkmen kardeşlerimizin Ege Denizinde boğulmalarına seyirci kaldığımız gibi, Muhammet Salih gibi aydınların da, oradan oraya sürgün edilmesine seyirci kalmak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vakarına yakışmayacağı gibi, Özbekistan idarecileriyle şahsî dostluklarını artırmaktan başka bir gaye gütmeyen bugünkü idarecilerimize de başka hiçbir şey kazandırmayacaktır bu olay diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BBP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.

Gündemdışı konuşmaya cevap için Hükümetten bir talep yok.

3. – İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun, Kosova’daki son gelişmelere ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Üçüncü gündemdışı konuşma, Kosova’daki son gelişmelerle ilgili gündemdışı söz isteyen Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu’ya verilmiştir.

Buyurun Sayın Kansu. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika, Sayın Kansu.

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Kosova’daki son günlerdeki vahim gelişmelerle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Dağılan sosyalist federal Yugoslavya’da, Sırbistan Cumhuriyetine bağlı iki otonom yönetimden birisi olan Kosova’nın otantik halkı Arnavutlar, Boşnaklar ve Türkler, Belgrad-Sırp yönetiminin yıllardır yoğun baskısı altındadırlar. Sırp güvenlik güçleri ile Kosova Halkı arasında meydana gelen son olaylarda, bir haber kaynağına göre 30, bir başka haber kaynağına göre 62 kişi hayatını kaybetmiştir.

Kosova’daki olayların bir Balkan savaşına sebep olma ihtimali Bosna’ya kıyasla çok daha yüksektir; çünkü, Arnavutlar, Balkan ülkelerinde ağırlıklı bir nüfus varlığına sahiptirler; Arnavutluk, Karadağ, Yunanistan, Makedonya ve Türkiye’de sayısı hiç de azımsanmayacak bir Arnavut nüfus bulunmaktadır; Kosova’daki Arnavutların sıkıntısına bu bölge insanları da kayıtsız kalmayabilirler. Ayrıca, Kosova’da, nüfusun yüzde 90’ı Arnavuttur ve Kosova Arnavutluk’a sınırdır. Kosova, Bosna gibi dört bir tarafı muhaliflerle çevrili bir bölge değildir. Bunlar, savaşın yayılma ihtimalini besleyen önemli unsurlardır.

Amerika Birleşik Devletleri, Kosova’da çok hassas görünüyor; bu konuda, pek çok kez Belgrad’ı uyarmıştır. Arnavutluk, stratejik olarak pek çok üs avantajı içeriyor. Amerika Birleşik Devletleri için Balkanlar önemli bir nokta olarak algılanıyor olabilir; ikinci Irak krizinden sonra, yeni, savaş ve müdahale senaryolarına duyulan ihtiyaç sebebiyle Kosova ateşlenmiş olabilir. Kosova’da çıkan olaylar, Sırpların, planlı bir şekilde Kosova Arnavutları üzerinde uyguladıkları baskıların sonucudur. Sırplar, bölgedeki nüfus dengesini kendi lehlerine değiştirmek ve Arnavut nüfusun bölgeyi terk edişini hızlandırmak için, 90’lı yılların başından itibaren Arnavut memur, öğretmen ve işçileri işlerinden çıkarmışlardır; işinden edilen insanların sayısı 100 bini geçmiştir.

Bu olaylar, Sırbistan’ın yalnız başına tezgâhladığı bir olay olmaktan öte, ülkesinde hatırı sayılır Arnavut nüfusu barındıran Makedonya’nın da işbirliğiyle kotarılmış bir senaryo izlenimi vermektedir. Nitekim, Kosova olaylarından sonra, Makedonya Cumhurbaşkanı Gligorov görünürde insanî gerekçeleri bahane ederek, Kosova’dan çıkmak ve canlarını emniyete almak isteyen insanlara, ülkesinin izin vereceğini söylemiştir. Bu anlamda, geçiş için, Makedonya’nın insanî bir koridoru oluşturabileceği söylenmiştir; bunun, insanî olmaktan ziyade, Arnavut nüfusun tehcirine yeşil ışık yakan bir politika olduğu gözden ırak tutulmamalıdır.

Türkiye, Arnavut Halkının tehcirine göz yummamalı ve bu halkın bulunduğu toprağında yaşamasına yönelik politika izlemelidir. Bir Parlamento heyeti oluşturularak, olayların yerinde tespiti için Kosova’ya gidilmelidir. Türkiye, Kosova meselesini öncelikle milletlerarası platformlara taşımalı ve barışçı bir çözüm sağlanması için aktif rol almalıdır. Türkiye, taraflara itidal tavsiye ederek, klasik diplomasi beyanatıyla, Kosova konusundaki sorumluluğundan kaçamaz. Türkiye’nin, İkinci Balkan Zirvesine 1998 yılında ev sahipliği yapacağına, geçtiğimiz yıl Girit’teki Birinci Balkan Zirvesinde karar alınmıştı. Türkiye, sonbaharda yapılması planlanan İkinci Balkan Zirvesinin, Kosova’daki bu son gelişmeler sebebiyle, Mart 1998 içerisinde İstanbul’da toplanması için, üye ülkeleri davet etmelidir. Türkiye, Kosova meselesini İslam Konferansına götürmeli ve konuyla ilgili olarak, İslam ülkeleri dışişleri bakanlarına, bu ay içerisinde İstanbul’da olağanüstü bir toplantı yapılması için çağrıda bulunmalıdır.

Kızılay, Kosova’ya ilaç, gıda ve insanî yardım ulaştırmalıdır. Ayrıca, sivil inisiyatif gruplarının Türkiye’de yapacakları yardım çalışmalarını kolaylaştıracak tedbirler alınmalıdır. Balkanlarda inisiyatifi Yunanistan’a kaptırmış olan Türkiye, artık, inisiyatif almalıdır.

Bilindiği gibi, geçtiğimiz kasım ayı içerisinde, Fransa ve Almanya Dışişleri Bakanları, Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç’e bir mektup göndererek, Kosova bölgesine özel bir statü verilmesini istemişlerdir. Fransa Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine ile Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel’in ortak mektuplarında “ne Kosova’nın bağımsızlığı ne de mevcut durum uzun vadede barışçı bir çözüme temel olmaz, Kosova için özel bir statü öngörülmelidir” denilmiştir. Türkiye’nin dışpolitikası açısından bu teklif yeni bir konsept olarak görülmektedir. Arnavutluk Başbakanı Fatos Nano, Yunanistan’ı konuyla ilgili olarak arabuluculuk yapmaya çağırmıştır. Bunun üzerine, Yunanistan, Dışişleri Bakanı Pangalos’u, 7 Mart 1998 tarihinde Belgrad’a gönderiyor; Türkiye, bu konuda geç kalıyor.

Fazilet Partisi milletvekilleri olarak, bu konuyla ilgili bir genel görüşme teklifimizi Meclis Başkanlığına vermiş bulunuyoruz. Bu genel görüşmeyle ilgili olarak parti gruplarının desteklerini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kansu.

Gündemdışı konuşmaya cevap konusunda Hükümetten bir işaret gelmediğinden, gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

Bir genel görüşme önergesi vardır; okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş ve 70 arkadaşının, Kosova’daki son gelişmeler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/19)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bizans İmparatorluğunun çöküşüyle birlikte Batı’ya karşı 1389 tarihinden itibaren inisiyatifi ele alan Osmanlı İmparatorluğunun, 1683 Viyana bozgunuyla geri çekilmesi, 1917’ye kadar 234 yıl sürdü. Bunun sonucunda da, İmparatorluk toprakları üzerinde onlarca ulus devleti kuruldu. Osmanlı İmparatorluğunun topraklarının büyük bir bölümünde iki dünya savaşı yaşandı. Bunların en kanlısı, şüphesiz, Balkanlar ve Ortadoğu’da olanlardı.

1989’da Sovyetler Birliğinin çözülüşü ve Doğu Avrupa yönetimlerinin çöküşü Balkanlarda önemli gelişmelere neden oldu. 1990’dan itibaren Balkan ülkelerinde serbest seçimlerin yapılması tek parti dönemine son verirken, yeni devletlerin de ortaya çıkmasını sağladı. Dört yıl boyunca eski Yugoslavya topraklarında, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’te kanlı savaşlar sürdü. Bunların en kanlısı, 312 bin Bosnalının ölümüyle sonuçlanan Bosna-Hersek’e yapılan saldırıdır.

Yeni dünya düzeni/düzensizliği, yeni Müslüman ülkeler ortaya çıkarırken, yeni trajedilerin de yaşanmasına neden oldu. Bu trajedi, Osmanlı İmparatorluğunun mirası üzerinde kurulan bağımsız veya özerk ulus devletlerinin Müslüman ahalisine karşı sahneye konmaktadır. Balkanlarda Bosna-Hersek, Arnavutluk, Sancak, Kosova, Makedonya, Bulgaristan ve Batı Trakya’da; Kafkasya’da Çeçenistan, Azerbaycan Karabağ’ında ve Ortadoğu’da Kuzey Irak, Lübnan ve Filistin’de yaşananlar, bunun en açık örneğini oluşturuyor.

1991 Ekiminde yapılan referandumda halkın yüzde 99’u bağımsız Kosova Devletine “evet” dedi. Bağımsızlığını ilan eden Kosova Cumhuriyetini, Arnavutluk resmen tanıdı.

Aralarında Boşnakları temsil eden Demokratik Eylem Partisi ve Türkleri temsil eden Türk Halk Partisinin de bulunduğu 22 partinin katılımıyla 24 Mayıs 1992 tarihinde yapılan ilk çokpartili seçimlerde LDK (Kosova Demokratik Birliği) oyların yüzde 78’ini aldı. Dr. İbrahim Rugova, seçimlerde oyların yüzde 97’sini alarak Cumhurbaşkanı seçildi.

Artık, Kosova barut kokuyor. Son birkaç aydır Kosova’da gerginlik tırmanmaya başladı. Sırp polisi, son günlerde, Arnavut köylerine baskınlar düzenleyerek yağmalama işlemlerine başvurmakta. 27-28 Şubat günü Kosova’da Başkent Priştine’ye 35 kilometre uzaklıkta Drenica bölgesinde Sırp polisi ve Arnavutlar arasında meydana gelen çatışmalarda 30’un üzerinde Arnavut ölmüştür. Protestolar devam ediyor. 2 Mart günü Başkent Priştine’de binlerce insanın katıldığı gösteri, Sırp polisi tarafından dağıtılmış, 4 kişi ölmüş ve 153 kişi yaralanmıştır. Yaralılar arasında, gazeteciler ve Priştine Üniversitesi öğretim görevlileri bulunmaktadır.

Kosova, Bosna’dan farklıdır; çatışmalar, bütün bölgeye yayılarak Balkan savaşına sebebiyet verebilir. Kosova’daki gelişmelere, ABD, Avrupa ve Balkan ülkeleri kayıtsız kalmayacaklardır.

Gelişmeler, Avrupa devletleri tarafından endişeyle izleniyor. İngiltere, bir krizin çıkabileceğini uyarırken, Almanya Dışişleri Bakanı Kinkel, AB Siyasî Komitesini acil toplantıya çağırdı. Ayrıca, Batılı ülkelerin oluşturduğu temas grubu, ülkelerinde, Kosova’ya müdahale konusunda birbirleriyle istişarede olduklarını belirtti. Tiran yönetimi ise, Batı’yı, Kosova’ya erkenden müdahale ederek savaşın yayılmasını engellemeye çağırdı. NATO diplomatları ise, Miloseviç’in Kosova’da kan dökebileceğinin uyarısında bulundu.

Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi tarafından, hakkında yakalama emri çıkarılan “Arkan” lakaplı Zeljiko Raznjatoviç ve son seçimlerde Sırbistan Devlet Başkanlığı seçimlerini kaybeden Vojıslav Seselj’in, çeteleriyle birlikte Kosova’ya geldiği belirtilmektedir.

Diğer taraftan, gerginliğin artması üzerine, Kosova’dan, Türkiye’yi de yakından etkileyebilecek Makedonya’ya doğru bir göçün başladığı haber veriliyor.

Bir taraftan, yaşanan Asya krizinin yakında Türkiye’yi etkileyeceği beklenirken, diğer taraftan, belki bir Balkan savaşına sebep olacak ve her boyutuyla Türkiye’yi ilgilendirecek ve insanlık dramının yaşandığı Kosova’daki son gelişmelerin ve alınabilecek tedbirlerin görüşülüp, Parlamentonun, Hükümete, belirlenecek politikalar konusunda yardımcı olmak ve yol göstermek maksadıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz. 4.3.1998

1- Mustafa Baş (İstanbul)

2- Abdullah Gül (Kayseri)

3- Hüseyin Kansu (İstanbul)

4- Abdüllatif Şener (Sıvas)

5- Lütfü Esengün (Erzurum)

6- Salih Kapusuz (Kayseri)

7- Fethi Acar (Kastamonu)

8- Nurettin Kaldırımcı (Kayseri)

9- Hanifi Demirkol (Eskişehir)

10- Ahmet Bilge (Ankara)

11- Ersönmez Yarbay (Ankara)

12- Fikret Karabekmez (Malatya)

13- Mustafa Köylü (Isparta)

14- Zeki Ünal (Karaman)

15- Musa Okçu (Batman)

16- Osman Pepe (Kocaeli)

17- Şeref Malkoç (Trabzon)

18- Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

19- Şaban Şevli (Van)

20- Maliki Ejder Arvas (Van)

21- Hüseyin Yıldız (Mardin)

22- Yaşar Canbay (Malatya)

23- Ömer Özyılmaz (Erzurum)

24- Şinasi Yavuz (Erzurum)

25- Suat Pamukçu (Bayburt)

26- Mehmet Elkatmış (Nevşehir)

27- Latif Öztek (Samsun)

28- Ahmet Çelik (Adıyaman)

29- Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

30- Ahmet Cemil Tunç (Elazığ)

31- Bülent Arınç (Manisa)

32- Ahmet Derin (Kütahya)

33- Ahmet Doğan (Adıyaman)

34- Zülfikar Gazi (Çorum)

35- Ömer Naimi Barım (Elazığ)

36- İsmail Coşar (Çankırı)

37- Osman Hazer (Afyon)

38- Mustafa Yünlüoğlu (Bolu)

39- Ahmet Feyzi İnceöz (Tokat)

40- Nezir Aydın (Sakarya)

41- Metin Perli (Kütahya)

42- Musa Demirci (Sıvas)

43- Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

44- Bekir Sobacı (Tokat)

45- Tevhit Karakaya (Erzincan)

46- Cafer Güneş (Kırşehir)

47- Sabahattin Yıldız (Muş)

48- İlyas Arslan (Yozgat)

49- Fethullah Erbaş (Van)

50- Mikail Korkmaz (Kırıkkale)

51- Cevat Ayhan (Sakarya)

52- Abdullah Örnek (Yozgat)

53- Murtaza Özkanlı (Aksaray)

54- Cemalettin Lafçı (Amasya)

55- Mustafa Kemal Ateş (Kilis)

56- Ramazan Yenidede (Denizli)

57- İsmail Kahraman (İstanbul)

58- Kahraman Emmioğlu (Gaziantep)

59- Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

60- İ. Ertan Yülek (Adana)

61- İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

62- Hüseyin Olgun Akın (Ordu)

63- Memduh Büyükkılıç (Kayseri)

64- Temel Karamollaoğlu (Sıvas)

65- Sıtkı Cengil (Adana)

66- Mehmet Aykaç (Çorum)

67- Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)

68- Azmi Ateş (İstanbul)

69- Hayrettin Dilekcan (Karabük)

70- Ekrem Erdem (İstanbul)

71- Sabri Tekir (İzmir)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

2. – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S.Sayısı : 132)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dün, Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin müzakeresine başlayacağımız sırada “Komisyon Genel Kurul salonunda var mıdır?” diyerek Komisyonu aradığımızda, İçişleri Komisyonu Başkanı Genel Kurul salonunda olmamasına rağmen, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Biltekin Özdemir “burada” demişti, biz de “Komisyon var, Hükümet yok” demiş ve Hükümetin olmaması nedeniyle, bunu, bir defaya mahsus olmak üzere ertelemiştik. Aslında, sonradan yaptığımız araştırmalara göre, Genel Kurul salonunda İçişleri Komisyonu Başkanı olmadığı için “bir defaya mahsus ertelenmiştir” yolundaki ibareden dönüş yapıyoruz, ertelenmiştir diyoruz. Yani, dün, Komisyon bulunamamış.

Bugün de, Komisyon olmadığı için erteliyoruz.

3. – Bayburt Milletvekili Ülkü Güney ve Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/669) (S. Sayısı : 338)

BAŞKAN – 1076 Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanunu ile 1111 Sayılı Askerlik Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifinin maddeleri, önergeleriyle birlikte, geçen birleşimde, İçtüzüğün 88 inci maddesine göre komisyona geri verilmişti.

Komisyon raporu henüz verilmediği için, bunun da müzakeresine başlamıyoruz.

4. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) (1)

BAŞKAN – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Dün, bu tasarının tümü üzerindeki müzakereler bitmişti; maddelerine geçilmesi sırasında kalmıştık.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısı

BİRİNCİ KISIM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1. – Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını belirlemek ve yetkili kamu görevlileri sendikaları ve üst kuruluşları ile Kamu İşveren Kurulu arasında yürütülecek toplu görüşmelere ilişkin esasları düzenlemektir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül; şahısları adına, İstanbul Milletvekili Emin Kul, Tokat Milletvekili Hanefi Çelik, Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül, Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan, Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün, Antalya Milletvekili Bekir Kumbul...

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Yurdagül; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır Sayın Yurdagül.

CHP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere, söz aldım; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, başkentimizi dün işgalden kurtardıkları için, halkımız adına, çalışanlar adına, Sayın Başbakanın şahsında 55 inci Hükümet üyelerini kutluyorum (!) (FP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Tabiî, Başbakanın sayın yardımcıları ile Demokrat Türkiye Partisinin özgürlük ve demokrasi savunucusu Sayın Genel Başkanını da ayrıca kutluyorum(!)

Olsun; Sayın Başbakan, Susurluk’u çözemese, çetelerin üzerine gidemese bile, ondan çok daha önemli bir işi başardı dün; devletin tüm gücünü seferber ederek, başkentimizi memur işgalinden kurtardı(!) Umuyorum ki, Sayın Başbakana, artık, oturduğu makam helal olur(!) (CHP ve FP sıralarından alkışlar) Üzerlerine panzerle, copla, köpekle saldırılan, tepeden tırnağa sırılsıklam edilen memurlarımızın hayır duasıyla da enflasyonu düşürüp, hayat pahalılığını aşağıya indirebiliriz(!) Siz, değil miydiniz dün iktidara gelirken, toplumdaki gerginliği ortadan kaldıracaklarını söyleyenler?! Neydi dün toplumda yeni bir gerginlik yaratan Kızılay’daki olay?! Dün, Kızılay Meydanında, kamu çalışanları ne istiyordu; Türk-İş’i, DİSK’i, Hak-İş genel başkanları ile beraber kamu çalışanları dün ne istiyorlardı; grevli, toplusözleşmeli sendikal hak istiyorlardı. Kamu çalışanları, dün, Kızılay’da, laiklik karşıtı bir eylem mi yapıyorlardı; kırmadan, dökmeden, demokratik tepkilerini ortaya koyuyorlardı. Sayın Mesut Yılmaz, muhalefette olduğu dönemde “isyan etmeyen memurun insanlığından şüphe ederim” diyordu; şimdi ne diyor? Şimdi ne yapıyorsunuz?

İşte, bugünkü ulusal gazetelerimize bakıyoruz: “Polis memura saldırdı. Jandarma Kızılay’da önlem aldı. Gözyaşartıcı bomba atıldı. 200 kişi tedavi altına alındı. Yılmaz’a uydular, coplandılar. Başbakan Mesut Yılmaz’ın muhalefette olduğu dönemde söylediği ‘isyan etmeyen memurun insanlığından şüphe duyarım’ sözlerine uyup meydan inen memurlar coplandılar.”

“Yılmaz: İsyan etmeyen memurun insanlığından şüphe duyuyorum. Dersimiz insanlık...” Memurların halini gösteriyor.

“Memur öfkeli. Kızılay’daki protesto mitingi, gözyaşartıcı bomba, su ve copla dağıtıldı. 21 gösterici ile 18 polis yaralandı. Gözaltına alınan yok.”

“Üzen görüntü. Polis, grevsiz sendika yasa tasarısını protesto eden memuru basınçlı su ve gözyaşartıcı bombayla dağıttı.”

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kamu çalışanları, dün, Kızılay’da “grevli, toplusözleşmeli sendikal hak istiyoruz; sahte sendika istemiyoruz” diye haykırıyordu; ama “böyle bir yasanın çıkmasına Anayasa engel oluyorsa, ‘Anayasa engel’ diyorsanız, sınırlı bir yasa çıkacağına, önce Anayasayı değiştirin, daha sonra bu sendika yasasını gündeme getirin; on sene bekledik, alı ay daha bekleyebiliriz; yeter ki, siz samimi olun” diyorlardı.

Değerli arkadaşlar, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Tasarısının amaç maddesi şöyle: “Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerinin korunması, geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını belirlemek ve yetkili kamu görevlileri sendikaları ve üst kuruluşları ile Kamu İşveren Kurulu arasında yürütülecek toplu görüşmelere ilişkin esasları düzenlemektir.”

Hükümetin tasarısında kültürel hak ve menfaatlar da vardı; komisyonlarda “kültürel” kelimesi çıkarılmıştır. Böylece, tasarı, şu an ki fiilî durumdan ileri olmayan bir amaç maddesiyle gündeme getiriliyor.

Şimdi, yasa tasarısını hazırlayıp reform diye sunanlara soruyorum: Bu yasayla, kamu çalışanlarına, fiilî durumun ötesinde, somut olarak hangi kazanımı sunuyorsunuz? İki iş kolunda sendikal örgütlenmeyi bitiren ve 300 bine yakın kamu çalışanını sendikal örgütten mahrum eden bir yasal düzenleme; ama, bu, bir reform diye sunuluyor. Bu yasada, kamu çalışanlarına, çağdaş anlamda hangi sendikal hakları veriyorsunuz?! Aksine, çıkarılacak yasayla diyorsunuz ki: Tek taraflı ücret belirlemelerine devam edeceğim, sadece sizin görüşlerinizi alacağım; ama, karar, yetki, tasarruf bana ait olacak. Zaten, şu anda, kamu çalışanları, çeşitli platformlarda, önerilerini, taleplerini, tekliflerini, hükümet edenlere bir şekilde anlatıyorlar; bir araya gelerek anlatıyorlar, mitinglerde anlatıyorlar, panellerde anlatıyorlar. Bunun ötesinde, siz, toplugörüşmeyle, kamu çalışanlarının hangi kazanımlarını dikkate alıp değerlendireceksiniz; sonuçta, karar verme yetkisi, her şeyiyle beraber siz de olduğu müddetçe.

Sizin esas amacınız, bu yasayla kamu çalışanlarını pasifize etmek, disiplin altına almaya çalışmak. Dün, bu kürsüden, sürekli olarak vurgulandı, ikibuçuk yıl önceki anayasa değişikliklerinden bahsedildi ve kimlerin ne kadar çok grevli, toplusözleşmeli sendikal haktan yana olduğu ballandıra ballandıra anlatıldı; hepimizin gözleri yaşardı... Tüm gruplar, grevli, toplusözleşmeli sendikal düzenleme istiyor, kamu çalışanlarına bu hakkı vermek istiyor ve dün, partilerimiz, bu konuda birbirleriyle yarıştılar. Özellikle iktidar partileri, bu konunun üzerinde çok fazla durdular. Şimdi, ikibuçuk yıl önce, kamu çalışanlarına, grevli, toplusözleşmeli sendikal hak isteyen iktidar partilerine ve o zaman, bu konuda kendilerine destek vermediler diye sendikaları suçlayan iktidar partisi ortaklarına sesleniyorum: Eğer, ikibuçuk yıl önceki düşüncelerinizde samimiyseniz, o zaman, muhalefette olmanın gereği olarak değil de, gerçekten, kamu çalışanlarına grevli, toplusözleşmeli sendikal hak vermeyi arzulamışsanız, bu konuda samimiyseniz, işte şimdi iktidardasınız -hem üç beş milletvekiliyle de değil- iktidar partisisiniz, belirleyici partisiniz; gelin, kamu çalışanlarına, grevli, toplusözleşmeli sendikal düzenleme önündeki anayasal engeli hep beraber aşalım. Kamu çalışanları on yıl beklediler, bir üç ay daha, bir altı ay daha, bir yıl daha beklesinler; yeter ki, kamu çalışanlarına, çağdaş, demokratik ve on yıllık mücadelelerinin sonucunda hedefledikleri grevli, toplusözleşmeli sendikal düzenlemeyi gerçekleştirelim. Bu, 20 nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine nasip olsun; bu şeref hepimizin olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Anayasayı değiştirelim.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Böyle değilse, siz, bu yasayla, yoksa kamu çalışanını sınamak mı istiyorsunuz? Nasıl sınayacaksınız? Bu geçiş sürecinde, kamu çalışanlarının vatanperver olup olmadığını mı sınamak istiyorsunuz? Kamu çalışanları, en az bizler kadar, sizler kadar, ülkesini seven, vatanını seven insanlardır.

Bugün, işçilerin grev hakkı var. Bugün, Türk-İş olsun, DİSK olsun, Hak-İş olsun, grevi, hiçbir zaman amaç olarak kullanmıyorlar; grevi, hedeflediklerine ulaşmak için bir araç olarak kullanıyorlar ve bunu da, istemeye istemeye kullanıyorlar; bir zarar vermemek için zorlanarak greve çıkıyorlar. Kamu çalışanları da, işçi sendikaları gibi, aynı düşüncede. Onların da, grev hakkı verilmesiyle beraber, paldır küldür işi bırakacak, sokaklara çıkacak, kamu yönetimini durduracak halleri yok. Onlar da, ülkesini düşünüyor, vatanını düşünüyor; elbette ki, ona göre hareket edecekler.

Değerli arkadaşlar, elbette ki, bu yasayla ücretleri baskı altına almak kolaylaşacak, bu politikaları yaşama geçirmek kolaylaşacak. Gelin, bunu, açıkça, hep beraber konuşalım; gelin, kamu çalışanına, gerçekten, hak ettiği, on yıllık mücadelesi sonunda hak ettiği grevli, toplusözleşmeli sendikal düzenlemeyi yapalım ve grevin de, bu Anayasaya göre...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yurdagül, süreniz bitti efendim.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Yurdagül, 47 madde var burada, 6 tane de geçici madde var; yani, uygun görürseniz, artık, süre uzatmayalım da...

Tamam efendim, süreniz bitti Sayın Yurdagül.

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Saygı sunayım efendim.

BAŞKAN – Efendim, saygı sundunuz. Buyurun... İner misiniz...

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Burada, önemli bir kanun tasarısı görüşülüyor; konuşsun...

BAŞKAN – Vermeyeceğim; kanun maddelerinde eksüre vermeyeceğim.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Zaten, maddeyle ilgisi olmayan konuşma yaptı.

BAŞKAN – Buyurun... Lütfen...

BEKİR YURDAGÜL (Devamla) – Efendim, biz de, diğer maddelerde...

BAŞKAN – Efendim, kalkın, konuşun; beni hiç ilgilendirmez.

Buyurun... Buyurun efendim...

ANAP Grubu adına, Sayın Emin Kul; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika, Sayın Kul.

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; müzakere etmekte olduğumuz kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmeden önce, gerek Partim gerekse şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Dün söylediklerimi biraz hatırlatmak isterim. Kamu görevlileri sendikaları, fiilen vardır, fakat, maalesef, hukuken yoktur; fiilî varlıkları meşrudur, fakat yasal değildir. İşte, bu kanun tasarısı, bu sendikalara yasal bir çerçeve ve hukuksal bir yapı kazandırmak üzere hazırlanmış bir tasarıdır. 53 üncü madde çerçevesinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 22 nci maddesi 12.6.1997 tarihinde -yani, bir önceki hükümetin son dönemlerinde- 4275 sayılı Kanunla yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemede denilmiştir ki “devlet memurları, Anayasada ve özel kanunda belirtilen hükümler uyarınca sendika ve üst kuruluşlar kurabilir ve bunlara üye olabilir.” Buradaki özel kanuna atıfta, memurlarla ilgili bir sendikalar kanunu hedeflenmektedir; oysa ki, böyle bir kanun şu ana kadar mevcut değildir. Kaldı ki, henüz ve taze olarak sekiz ay önce yapılan bu değişiklikte “Anayasada belirtilen hükümler uyarınca” yollaması yapılmış bulunmaktadır; dolayısıyla, böyle bir yasa da mevcut değildir. Müzakare ettiğimiz tasarı, işte, Anayasanın 1995 yılında değişen hükümleri uyarınca, bu hükümlerin bağlaycı kayıtları altında Yüce Meclise gelmiş bir kanun tasarısıdır.

Şimdi, 1995’teki anayasa değişikliklerinin nasıl yapıldığını burada müzakereye açarsak, maalesef, bazı arkadaşlarımız, bazı gruplar haksız çıkabilir; biz, geçmişe doğru değil, ileriye doğru bakarak hareket etmek durumundayız. Onun içindir ki, bu tasarı, fiilî ve meşru varlıkları mevcut olan kamu çalışanları sendikalarını yasal bir temele ve hukuksal bir yapıya kavuşturacak, kuruluş ve faaliyetlerine yasal imkân sağlayacaktır. Tasarının bariz vasfı budur.

1995 yılında -yani, 23.7.1995 tarihli, 4121 sayılı Kanunla- yapılan anayasa değişikliğinde iki önemli sınırlama vardır: Toplu iş sözleşmesi hakkıyla ilgili birinci sınırlama, 53 üncü maddenin birinci fıkrası aynen muhafaza edilerek yapılmıştır. Toplu iş sözleşmesi yapma hakkı “işçilere” tanımına bağlanmıştır. “İşçiler” tanımı, Anavatan Partisinin verdiği önergelerle kamu çalışanlarını da kapsayacak biçimde “çalışanlar” olarak değiştirilmek istenmişse de, bu gerçekleşmemiştir. Bu gerçekleşmeme, bizim irademiz değil, Meclisin iradesidir ve gizli oyun iradesidir. Bu durumda, toplu iş sözleşmesi yapma hakkı “işçiler” tanımıyla sınırlı kalmıştır.

İkinci husus: Anayasanın grev hakkıyla ilgili 54 üncü maddesi, bütün gayretlerimize rağmen, hiçbir hükmü itibariyle değiştirilememiştir ve aynı kalmıştır. 54 üncü maddenin birinci fıkrası, grev hakkına işçilerin sahip olduğu hükmünü içermekte ve bu hakkın kullanılmasını da toplu iş sözleşmesinin yapılması esnasında uyuşmazlık çıkması haliyle sınırlandırmaktadır.

Şimdi, Anayasanın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” ile ilgili üçüncü bölümünde yer alan toplusözleşme hakkıyla ilgili 53 ve grev hakkıyla ilgili 54 üncü maddenin tanımlaması ve sınırlamalarını görmezlikten gelerek, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir tasarı sunmanın imkânı olmayacağı, tartışmasız bir konu olarak önümüzdedir.

Sendika kurma hakkıyla ilgili, Anayasanın 51 inci maddesinin hiçbir hükmünde, 1995 anayasa değişikliği çalışmaları sırasında, değişiklik yapılmamıştır. 51 inci maddenin birinci fıkrası da, sendika kurma hakkını “işçiler” tanımlamasına bağlayarak sınırlamıştır. “İşçiler” tanımlamasına bağlayarak sınırlamasından sonra, Anavatan Partisinin verdiği önergelerle “işçiler” tanımı “çalışanlar” olarak değiştirilmek istenmişse de, bu husus da, maalesef, yine Yüce Meclisin iradesiyle gerçekleşmemiştir.

Anayasanın “Kamu Görevlileriyle İlgili Hükümler” başlıklı 128 inci maddesinde bir değişiklik yapılarak, kamu hizmetinde çalışanlar için bu haklarla ilgili bir ekleme yapılması, yine Anavatan Partisi Grubunun önergeleriyle teklif edilmiş olmasına rağmen kabul edilmemiş ve 128 inci madde üzerinde de hiçbir değişiklik gerçekleşmemiştir.

Ben, diğer partiler hakkında, onların sözcüsü olmadığım için bir şey söylemiyorum; ama, kendi Partimin yaptıklarını açıkça ifade ediyorum. Bu nedenlerle tekrar başa dönülmüş, 53 üncü maddenin üçüncü fıkrası olarak bir fıkra eklenmek suretiyle “128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin, kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek sendikalar ve üst kuruluşlar” ifadesinde, kamu görevlilerinin sendika kurma hakkı yer almıştır. Dikkat ederseniz, bu haklar için “kanunla cevaz verilmesi” kaydı mevcuttur; bu hak ancak böyle kullanılabilir. İşte, müzakere ettiğimiz kanun bu kanundur; yani, kamu çalışanlarına sendika hakkı verme bakımından, cevaz veren kanundur.

53 üncü maddeye eklenen üçüncü fıkra, kendi içinde bir sınırlamaya daha özenle işaret etmiştir ki, bu da çok önemlidir. Bu sınırlama nedir? “Kanunla kurulmasına cevaz verilecek bu sendikalar, toplusözleşme hakkıyla ilgili 53 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkrasına ve grev hakkıyla ilgili 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayacaklardır” hükümleri vazedilmiştir. Bakınız, Anayasadan, 53 üncü maddenin üçüncü fıkrasının arz ettiğim sınırlamasını aynen okuyorum: “...kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan -dikkat ediniz- ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları ile 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar...” Yani, toplusözleşme, grev hakkına işaret edilerek, bunlara tabi olmayan sendikalar atfı, göndermesi yapılmıştır. İşte, apaçık, anayasal sınırlama durumu budur.

O halde, Anayasanın 53/3 maddesine göre kurulmasına bu kanunla cevaz verilecek sendikalar hangi işlevleri yapabilecektir? Bu husus da, 53 üncü maddenin üçüncü fıkrasında yer almıştır. Bu sendikalar, 53 üncü maddeye göre;

1- Üyeleri adına yargı mercilerine başvurabileceklerdir.

2- İdareyle, amaçları doğrultusunda toplugörüşmeler yapabileceklerdir.

3- Toplugörüşme sonucu anlaşma ve anlaşmazlığı bir tutanakla tespit edip, Bakanlar Kurulunun takdirine sunabileceklerdir.

Bu temel işlevlerin yerine getirilebilmesi, üçüncü fıkranın son cümlesi hükmüyle, yine, kanunla düzenlenecektir.

İşte, biz şimdi, bu kanunun düzenleyici hükümlerini müzakere etmek üzereyiz ve bunu yapıyoruz. Biz burada akademik bir çalışma ve tartışma yapmaktan ziyade, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa üzerinde yaptığı değişikliklerle, Anayasanın “Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesine göre bir yasama görevini yerine getirmekle yükümlüyüz. Akademik tartışmalar elbette ki daha önce yapılmıştır. Hükümet, bu konuda akademik çevrelerin görüşlerini almıştır. Dün, burada, Sayın Necati Çelik arkadaşım da, İstanbul Üniversitesinden, çeşitli üniversitelerden alınan akademik görüşlerin baskın noktasının Anayasa çerçevesinde olduğunu söyledi; ama, biz burada akademik bir tartışma yapmıyoruz; çünkü, 11 inci maddeye göre, Anayasa hükümleri, yürütme, yargı ve idare makamlarıyla birlikte yasama organını da bağlayan temel hukuk kurallarıdır. İşte, bu kurallara bağlı olarak işlevimizi yerine getiriyoruz.

Şimdi, sendikalaşma -yani, örgütlenme ve toplupazarlık- uluslararası hukuk belgelerinde yer almış temel bir haktır görüşü yanlıştır demiyoruz, grev temel bir haktır görüşü yanlıştır demiyoruz; bu temel hakkın, her ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal şartları içerisinde, ayrı ayrı koşullarda düzenlendiğini biliyoruz ve sizler de biliyorsunuz. Önce anayasa değişikliği yapılsın, sonra bu yasalar düzenlensin görüşünü, ülke gerçekleri ve pratiği içerisinde ve karşısında, fiilî ve meşru varlıkları bilinen kamu çalışanları sendikalarını yasal ve hukuksal bir zeminin dışında bırakma sonucunu doğuracağını ve bunun, ne ülkemize ve ne de kamu çalışanlarına yararı olmayacağını herhalde hepimiz kabul etmek mecburiyetindeyiz.

BAŞKAN – Efendim, 1 dakikanız var; Sayın Kul, süre uzatmıyorum.

EMİN KUL (Devamla) – Kamu çalışanları, örgütlenme ve çalışma hayatıyla ilgili hak ve özgürlüklerinin elde edilme mücadelesini, bu kanunun kabul edilmesi halinde, yasal ve hukuksal bir zemine basarak yürütebileceklerdir. Bu, yetinilecek bir durum olmaktan ziyade, azımsanmayacak bir kazanım olarak görülmelidir. Aksi halde, belki meşru ve fakat yasal olmayan bir zeminde, çeşitli çevrelerin tahrikleri ve tuzaklarıyla karşı karşıya kalabilecekler, popülist, politik, günlük istismarların girdabında çile çekmeye sürüklenebileceklerdir.

İşçi hareketimizin tarihî, ekonomik ve sosyal mirasının olgularını da sükûnet ve serinkanlılıkla düşünürsek, bu fırsat ve imkânın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.

Sizden önceki arkadaşa da ilave süre vermedim, kusura bakmayın. Kanun maddelerinde süreyi uzatmıyorum.

EMİN KUL (Devamla) – İki cümle kaldı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok efendim; lütfen...

EMİN KUL (Devamla) – Şahsım adına konuşacağım.

BAŞKAN – Ama, arada gruplar var; şahsınız adına sonra söz vereyim size.

EMİN KUL (Devamla) – ... mutlaka kullanılmasına yardımcı olmakla, demokratik gelişmemize katkıda bulunacağımıza inanıyoruz.

Amaç maddesini, bu düşüncelerle, Anavatan Partisi Grubu olarak onaylıyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan; saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben, aslında kanun maddelerinde, gündeme bağlı olarak konuşulsa...

EMİN KUL (İstanbul) – 5 dakikalık söz hakkımın hepsini kullanmayacağım.

BAŞKAN – Ama, sizin yerinize başkası gelip o hakkı kullanacak.

EMİN KUL (İstanbul) – O zaman kullanayım ben.

BAŞKAN – Peki, tabiî.

DSP Grubu adına, Sayın Metin Şahin; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Şahin, süreniz 10 dakika.

DSP GRUBU ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde çalışan yaklaşık iki milyon dolayındaki kamu görevlileriyle ilgili çok önemli bir yasayı görüşüyoruz ve bu yasanın getireceği sonuçların da, demokrasimiz adına önemli bir aşama olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’deki sendikalaşma hareketi, bildiğiniz gibi, özellikle 1961’den sonra giderek önem kazanmış ve yaşamımızda, giderek önemli bir yer tutmuştur.

Şimdi burada görüştüğümüz kamu görevlileriyle ilgili sendikalaşma hakkı meselesi de, taa 1961’den başlayarak 1965’te ve 1971’de, zaman zaman ileriye giden, zaman zaman da geriye giden birtakım düzenlemelerle karşı karşıya kalmıştır.

Hepimizin, burada, müzakerelerde dikkatlice takip ettiğimiz üzere, son olarak 1995 yılındaki anayasa değişiklikleri, şu anda görüştüğümüz tasarıya temel teşkil etmiştir. 1995 anayasa değişikliği müzakerelerini burada uzunca, detaylarıyla anlatmaya gerek yok, birçok arkadaşım örnekleriyle verdiler.

Şu anda görüştüğümüz tasarıya egemen olan yaklaşım; yani, kamu çalışanlarının sendikal hakka -grev ve lokavt hakkına- sahip midir değil midir, olabilir mi olamaz mı gibi değerlendirmelerinin temel çıkış noktası, 1995’te yapılan düzenlemelerle bağlı; yani, o tarihte yapılan, Anayasanın 53 üncü maddesindeki düzenleme ve bununla dolaylı olarak 128 inci maddedeki düzenleme, bugünkü tasarının şekillenmesine temel teşkil etmiştir.

Bu temel teşkil etmede, burada, siyaseten farklı üslup, yaklaşım, eskiden şöyleydi böyleydi gibi birtakım değerlendirmeleri söylesek de, ben öyle inanıyorum ki, Parlamentomuzda mensubu bulunan bulunmayan tüm siyasî partilerimize, bu Anayasa hükmü egemen olmuştur; niye egemen olmuştur; daha önce de açıklandı, ayrıntılarına girmeyeceğim. Bu tasarıda, daha doğrusu tasarıyla birlikte birleştirilerek görüşülen tüm tekliflerde -yani, Demokrat Türkiye Partisi, Doğru Yol Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin tekliflerinde olsun- ve de Refahyol Hükümeti adına Sayın Necati Çelik’in, Bakan olarak Başbakanlığa sunduğu tasarının tümünde hep aynı ifadeler yer alıyor. Peki, bu kadar farklı siyasî görüşlere sahip partiler, niçin, çok yetkili kişileriyle imza altına aldıkları bu tasarı ve tekliflerde hep aynı noktada ve aynı ifadeleri kullanmak durumunda kalıyorlar?! Burası dikkat çekicidir; çünkü -çok farklı siyasî göşlere sahip diyorum- sağda ve soldaki bütün partiler, tasarının özünde tartışmaya neden olan hükümlerde, metinlerde hep aynı ifadeleri kullanmışlardır. Bunlar bir tesadüf değildir arkadaşlar; bunlar, gerçekten hukukun gereği olan ifadelerdir.

Bu anlamda, sen yanlış yaptın, ben doğru yaptım, seninki şöyle oldu, benimki böyle oldu şeklindeki tartışmalar yersiz arkadaşlar. Bence, bu tasarı ve tekliflerin tümü doğrudur, tümü bilerek yazılmıştır. O nedenle de, buradaki tartışmaları bir hukukî temele oturtmak durumundayız. Bunun dışına çıkarsak, yanlış olur kanısındayım.

Aslında, 1995 Temmuzunda Anayasada yapılan değişiklikler ve o dönemdeki müzakerelerin önemi, işte bugün ortaya çıkıyor. Demek ki, o zaman uzak görüşle hareket edilebilseydi, bugün kamu çalışanlarına vermek istediğimiz haklardaki yetersizlikler o zaman hissedilebilseydi ve o zaman eksik ve yanlış yapılmasaydı, sanıyorum şimdi birçok parti grubumuzun sendikal haklara, grev ve lokavta yönelik istekleri burada kolaylıkla egemen olacak ve sonuçlanacaktı. Bu bakımdan, bunu gözden kaçırmamanın gerektiği kanısındayım.

Bir konuyu daha vurgulamayı yararlı görüyorum. Biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Sayın Yurdagül de benim bu söylediklerimi teyit eden bir yaklaşım içinde oldu; nedir o ifade: “Gelin, hep birlikte anayasal engeli aşalım” ifadesini kullandı. Yani, tasarıda egemen olan görüş, Anayasanın çizdiği çerçevedir.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Ve engeldir.

METİN ŞAHİN (Devamla) – Bunu aşmanın yolu, elbette ki, Anayasayı değiştirmektir; ama, şu kabul edilmektedir ki -Cumhuriyet Halk Partisi sayın sözcüsü sayın arkadaşım da kabul etmektedir ki- kendilerinin söylediği şekillere de, yani, toplusözleşmeyi, grevi ve lokavtı içeren hükümlere, Anayasa engeldir. Burada, açık bir tespit vardır; biz, bu tespite katılıyoruz; zaten, kendilerinin ve bütün partilerin de verdiği teklifler, hep, bu tespitten yola çıkarak oluşmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu, bir aşamadır; buna böyle bakmamız lazım; kamu çalışanları için gerçekten önemli bir aşamadır, demokrasimiz açısından çok önemli bir aşamadır. Bu konuya, sadece, insanların örgütlenerek ücret artışlarını müzakere masasına yatırıp da bu konuda sonuç alması şeklinde yaklaşılırsa, o zaman, sendikacılığa karşı haksızlık edilir. Sendikacılık, tek başına, ücretlerini düzenleme hakkı değildir. O bakımdan, bu tasarı neler getiriyor; bir de bunu hatırlamakta yarar görüyorum:

Bu tasarıda, bir kere, kamu görevlileri sendikalarının kuruluş ve etkinlikleri yasal bir temele oturtulmuş olmaktadır.

Ayrıca, kamu görevlileri için uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, zam ve tazminatlar ile yardım ve ödenekler, bugüne kadar olduğu gibi yönetimin tek yanlı kararıyla değil, toplugörüşmeyle belirlenecektir.

Yine, sendika üyeleri ve yöneticileri önemli güvencelere kavuşturulacak, kuruldukları yıllardan bu yana sendikaların ve sendikacıların karşı karşıya kaldıkları baskılar son bulacaktır.

Öte yandan, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, hizmet verimliliğinin artırılması, sendika içi demokrasinin gerçekleştirilmesi, bu tasarının kanunlaşmasıyla sağlanacaktır.

Yine, sendika üyeleri ve yöneticileri önemli güvencelere kavuşturulacak, kuruldukları yıllardan bu yana sendikaların ve sendikacıların karşı karşıya kaldıkları baskılar sona erdirilecektir.

Kamu görevlileri, hak, ödev ve çalışma koşullarının düzenlenmesine yönelik kararlar alacak ve yüksek idare kurulu ve kurum idare kurulları kurularak, yönetime katılma hakkı sağlanacaktır.

Bu bakımdan, tasarıya olumlu bakmak gerekir. Elbette, bazı arkadaşlarımızın “önce anayasa değişikliğini sağlayalım, sonra diğer hakları da verelim” yaklaşımı saygıya değer; ancak, takdir edersiniz ki, Parlamento, şu andaki yapısıyla, böyle bir anayasa değişikliğini kısa bir sürede gerçekleştirme şansına sahip değildir. Öyleyse, anayasa değişikliğine elbette çaba harcayalım, titiz bir çalışma içerisinde olalım; ama, sendikalarımızın, biraz önce saydığım haklara kavuşması için, önümüze gelen bir fırsatı da en iyi şekilde değerlendirelim diyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin, 1 dakikanız var efendim.

METİN ŞAHİN (Devamla) – Böyle bir anlayışla, bu tasarının, tüm çalışanlarımıza çok yararlı sonuçlar getireceğine inanıyorum.

Yine, kamu çalışanlarımızın, bu tasarının kanunlaşmasıyla elde edecekleri hakları, gerek kendi mensupları için gerek ülkemiz için çok çok iyi değerlendireceklerini, oldukça güzel örnekler sergileyeceklerini de bekliyor ve umuyoruz.

Bu iyi duygularla, tasarının, tekrar hayırlı olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ertuğrul Eryılmaz; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır ve biliyorsunuz, süre uzatmıyoruz Sayın Eryılmaz.

DYP GRUBU ADINA ERTUĞRUL ERYILMAZ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekileri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu sebeple huzurunuzdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bana göre, bugün, burada, demokrasimizin gelişmesi açısından çok önemli bir boşluğu dolduracak ve çalışma hayatımızın düzenlenmesi, hizmet üretiminin artırılması, devlet tarafından halkımıza götürülmesi gereken hizmetlerin süratle ve kaliteli olarak sunulması gibi, birçok yönden arzu edilen standardın yakalanabilmesi için, görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının yasalaştırılarak hayata geçirilmesi gibi çok hayatî bir düzenleme çalışması yapmaktayız.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanarak, 55 inci Hükümet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı, bilindiği üzere, önce, Çalışma, Aile, Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonunda, daha sonra da, ana komisyon olan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek ve bazı değişiklikler yapılarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna 11.2.1998 tarihinde sevk edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündeminde görüşülmek üzere bekleyen ikiyüzün üzerinde kanun teklif ve tasarısı bulunduğu halde, öne alınarak görüşülmesine başlanılan bu tasarının, muhalefette olmamıza rağmen, ülkemizin demokratikleşme süreci çerçevesinde yeni açılımlardan biri ve hatta en önemlisi olarak gördüğümüz bu reform ve Anayasaya uyum yasa tasarısının bir an önce yasalaşarak, devletin omurgası olarak ifade edebileceğimiz kamu çalışanlarımızın sendikal haklarına kavuşturulmasından yanayız.

Zira, 1995 yılının temmuz ayında, anayasa değişiklikleri sırasında, gerek Partimiz olarak gerekse o tarihte Partimiz başkanlığında işbaşında bulunan Hükümet olarak, diğer değişikliklerle birlikte, kamu görevlilerine, sendikal hakları (örgütlenme hakkı, toplugörüşme hakkı ve benzeri birçok hak) tanıyan ve Anayasamızın 53 üncü maddesine eklenen bir fıkrayla gerçekleştirilmiştir. Diğer bir ifadeyle, bu konuda son yıllarda ilk adımı atan ve ilk anayasal düzenlemeyi gerçekleştiren, Doğru Yol Partisi olmuştur; çünkü, Partimizin demokrasi anlayışı ve sosyal politikalar bakımından yaklaşımı, bu tür düzenlemelerin bir an önce gerçekleşmesi gerektiği doğrultusundadır. Partimiz, demokrasiyi, sözde değil, bizatihi bütün halk kesimlerinin, tanınan örgütlenme hakları kapsamında yaşayarak geliştirmesi inancını savunmaktadır.

Memurlarımız, verilecek sendikal haklarla, ekonomik ve sosyal her türlü özlük haklarını daha rahat ve yasal bir zeminde kolayca savunacak, önceden verilen hakları muhafaza edebilecek ve yeni haklar almasında sendikalarını faydalı birer araç olarak kullanabilme imkânı bulacaklardır. Daha önemlisi, kamu görevlilerimiz, örgütlü olmalarından kaynaklanan haklar çerçevesinde, toplumsal huzursuzluklara yansımaya devam eden her türlü sürgün ve kıyımlara keyfî olarak uğratılamayacaktır.

Kamu görevlilerimizin, özellikle 55 inci Hükümet tarafından, bugüne kadar rastlanmamış derecede, en üst kademeden en alt kademedekine kadar, yığınlarla sürgün ve kıyıma tabi tutularak bu denli mağdur edilmemiş olduğunu bir kere daha belirterek, haksız yere kimse mağdur edilmemelidir diyorum.

Bir taraftan, eğer görevini yapmayan, suçu olan varsa, onun karşılığı olan cezanın, yine bağımsız yargı tarafından verilmesi, siyasî iktidarların kirli emellerine ve baskılarına oyuncak olmamaları, bu yasayla temin edilmelidir.

Kar kış demeden, çocuklarının eğitimini hiçe sayarak, ailelerin parçalanmasına çanak tutarak, âdeta göçe tabi tutulan uygulamalardan artık vazgeçilmelidir. Görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısının yasalaşmasıyla, çağdışı uygulamaların büyük ölçüde ortadan kalkacağı ümidini taşımaktayım; samimî temennim de budur.

Bu kanun çerçevesinde kurulacak sendika ve konfederasyonlara büyük görev ve sorumluluklar düşecektir. Kuruluş amaçları doğrultusunda, gerçek anlamda sendikal faaliyetlerini sürdürerek, her türlü siyasî çekişmenin dışında üyelerinin hak ve menfaatları yanında, ülkemizin kalkınması, gelişip güçlenmesine katkı sağlayacak alternatif görüş ve öneriler üreten ve sunan bir yapılanma içinde olmaları gerekmektedir. Tasarıya, bu tür çalışmaları yapmalarını öngören ve teşvik edici hükümler de konularak, netice itibariyle ülkemize bu alanda faydalı, yapıcı ve üretken yeni müesseseler kazandırılmalıdır. Böylece, memurlarımız, esas görevleri olan, devlete ve milletimize hizmeti, ahenk içinde, daha iyi yapacak, hizmette üretim ve verim artırılmış olacaktır.

Genel Kurulumuzda görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı incelendiğinde, grev ve toplusözleşme haklarının bulunmadığı, bunun da Anayasanın 53 üncü maddesinden kaynaklandığı görülmektedir. Doğru Yol Partisi olarak, demokratik her türlü hakkın çalışanlara verilmesinden yanayız; ancak, mevcut Anayasa buna cevaz vermediğinden, yakın gelecekte yapılacak anayasa değişikliği doğrultusunda, ülkemizde bu ve buna benzer demokratik hak ve açılımların gerçekleşmesi, buna bağlı olarak kamu görevlilerine grev ve toplusözleşme hakkı verilmesiyle ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Diğer taraftan, tasarının 35 inci maddesinde yer alan ve birçok gelişmiş ülkede uygulanmakta olan toplugörüşme sistemi olumlu olarak değerlendirilmelidir. Yine, bununla ilgili olarak ilave edilen fıkrada “mutabakat metniyle ilgili üç ay içinde Bakanlar Kurulu uygun idarî ve icraî düzenlemeleri gerçekleştirir ve kanun tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar” hükmü, bir anlamda toplusözleşme olarak değerlendirilmek suretiyle, olumlu bir şekilde kamu görevlilerinin lehine kullanılabilecektir.

Tasarının 15 inci maddesinde yer alan “Yasaklar” bölümünü incelediğimizde, zaten grev hakkı olmadığına göre, birçok kısıtlama ve sınırlamaların getirildiği, özellikle her bakımdan, özlük hakları açısından 657 sayılı Kanuna tabi olarak çalışan askerî sivil memurların sendika kurma ve sendikalara üye olmalarına yasak getirilmesinin hiçbir anlamı bulunmamaktadır.

BAŞKAN – 1 dakikanız var efendim.

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Kaldı ki, bu hizmet kolunda ciddî talep ve halihazırda kurulmuş sendikalar mevcuttur. Bu kanun tasarısıyla, bir taraftan birçok hakkın verilmesi hedeflenirken, bir taraftan da birçok hakkın geri alınması, kurulmuş sendikanın kapatılması gibi bir yanlış yapılmamalıdır. Bu anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılması halinde, kamu görevlileri sendikaları ve kamu çalışanlarına daha geniş hak tanınması mümkün olacaktır.

Sonuç itibariyle, kamu görevlileri sendikaları kanununu çıkarmak, bir Anayasa emridir. Anayasa değişikliği yapılmasının üzerinden üç yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu yasanın çıkarılmaması çok büyük bir eksiklik olarak kabul edilmeli ve artık hiç zaman geçirilmeden, hemen çıkarılarak uygulamaya konulmalıdır. Bu husus, ülkemizin demokratikleşmesi, kamu çalışanları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Eryılmaz; teşekkür ederim.

ERTUĞRUL ERYILMAZ (Devamla) – Ben, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eryılmaz.

Efendim, şimdi şahsı adına Sayın Emin Kul...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Grubumuz adına Ersönmez Yarbay konuşacak.

BAŞKAN – Efendim, lütfen zamanında bildirin.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Buradayım Başkanım, görüyorsunuz.

BAŞKAN – Anladım da...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Buradan müdahale hakkım var, müsaade edin...

BAŞKAN – Efendim var da... Önceden isteyin; niye zaman kaybettiriyorsunuz...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Zamanı geçmeden istedik.

BAŞKAN – Sayın Kul, pardon, Refah Partisi Grubunun söz talebi varmış; özür dilerim. (FP sıralarından “Fazilet Partisi” sesleri) Pardon... Efendim, daha alışmadık Fazilet’e...

Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun efendim.

FP GRUBU ADINA ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı, kamu görevlileri sendikalarını doğmadan öldürmeyi amaçlayan bir tasarıdır. Görünürde, bu kanun tasarısıyla, çalışan milyonlarca kamu görevlisine, sendikalaşma hakkı, örgütlenme hakkı tanınmaktadır; ancak, bu hak, kâğıt üzerinde tanınırken, diğer taraftan, bu haklar ellerinden alınmakta, bugün içinde bulunduğumuz durumdan daha geri bir durum ortaya çıkmaktadır.

Örgütlenme hakkı, anayasal bir haktır; ancak, bu anayasal hak, Anayasanın dar yorumlanmasıyla daraltılarak değil, bilakis, yasama organının, Anayasayı daha geniş yorumlayarak vatandaşlarına daha geniş örgütlenme hakkı tanıması konusunda gayret göstermesi gerekirken, önümüzdeki tasarı, bu Anayasanın daha dar yorumlanması ve örgütlenme hakkının bütünüyle memurların, kamu görevlilerinin elinden alınmasını amaçlamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, sendikaların etkin olabilmesi ve çalışanların sendikalara üye olabilmesi için, bu sendikaların bir işlev görmesi gerekmektedir. Toplusözleşme ve görüşme yetkisi olmayan ve toplusözleşmenin sonunda anlaşma olmadığı takdirde grev hakkıyla desteklenmeyen bir sendikacılıktan ne beklenebilir?! Kamu görevlileri, sekiz yıldır, bütün yasal zorlukları aşarak ve bir mücadele vererek sendikalaşmaya çalışmaktadırlar. Bugün, ülkemizde, 1995 yılına kadar hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde, bu konuda önemli adımlar atılmış, 1995 yılında da, Anayasamızda değişiklik yapılarak, kamu görevlilerine sendika kurma hakkı tanınmıştır. Ancak, yine Anayasamızın 53 üncü maddesi, kamu görevlilerine, sadece toplugörüşme yetkisi vermektedir. Biz, bu kanun tasarısından önce, Anayasayı yeni baştan ele almak ve Anayasanın bazı maddelerini değiştirmek durumundayız. Bu Anayasaya göre, memurların grev hakkını savunan gruplar da haklıdır; ama, memurların grev hakkı olmasın diyen partiler de haklıdır; dolayısıyla, bu Anayasa, çalışanlar arasında ayırım yapmaktadır; işçiler ve memurlar arasında ayırım yapmaktadır. Memurların ayırımı bir noktaya kadar izah edilebilir; ancak, bu tasarının 15 inci maddesinde -yarım sayfadan fazla- sendika üyesi olamayacaklar sayılmaktadır:

Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan kamu görevlileri, sendika üyesi olamazlar,

Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar üye olamazlar,

Bu kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşların müsteşarları, başkanları, genel müdürleri, daire başkanları ve bunların yardımcıları, yönetim kurulu üyeleri, merkez teşkilatlarının denetim birimleri yöneticileri ve kurul başkanları, hukuk müşavirleri, bölge, il ve ilçe teşkilatlarının en üst amirleri ile bunlara eşit veya daha üst düzeyde olan kamu görevlileri,

Yükseköğretim Kurulu başkan ve üyeleri ile Yükseköğretim Denetleme Kurulu başkan ve üyeleri, üniversite ve yüksek teknoloji enstitüsü rektörleri, fakülte dekanları ile enstitü ve yüksekokulların müdürleri ve bunların yardımcıları,

Mülkî idare amirleri,

Silahlı Kuvvetler mensupları,

Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında çalışan sivil kamu görevlileri,

Millî İstihbarat Teşkilatı mensupları,

Müfettiş, murakıp, kontrolör, denetçi, denetmen, devlet bütçe uzmanı, devlet personel uzmanı ve bunların yardımcıları,

Emniyet Teşkilatı mensupları ve kamu kurum ve kuruluşlarının özel güvenlik personeli,

Ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri,

üye olamazlar, sendika kuramazlar.”

Neredeyse, kamu görevlilerinin tamamına yakın bölümü, burada sayılmıştır. Şahsen şunu düşünüyorum: Bunlar dışarıda bırakıldığı takdirde, işçi sendikalarıyla, bunların dışında kalan memurlar arasında ne fark vardır? Bunlar da işçi sendikalarına tabi oldukları, toplusözleşmeli ve grevli sendikal hak tanındığı takdirde bir problem kalmayacaktır; çünkü, devleti yöneten, esas olarak devleti temsil eden tüm memurlar kapsam dışı bırakılmışlardır. Dolayısıyla, bu tasarının 15 inci maddesindeki kapsam dışında kalan personel dikkate alındığı zaman, bir işçi sendikaları-memur sendikaları ayrımı da anlamsız olmaktadır; çünkü, bu sayılanların dışında kalanlar, âdeta, devletin işçileridirler.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, işçi sendikalarının grev hakkı da, toplusözleşme hakkı da kâğıt üzerindedir. Elimde, bir tane istatistikî rapor var. Bu istatistikî rapora göre, 1967 yılında özel sektörde çalışan SSK’lı işçilerin yüzde 44’ü sendikalıyken, bugün bu oran yüzde 8’e düşmüştür. Neden bu kadar düşüyor?.. Grev hakkı var, toplusözleşme hakkı var; düşüş sebebi nedir? Keza, bütün SSK’lı işçiler içinde sendikalı işçilerin oranı yüzde 21’dir; dolayısıyla, işçilere tanınan grevli, toplusözleşmeli bir işçi sendikasında dahi sendikalaşma oranı, sadece yüzde 21’e tekabül etmektedir.

Kamuda çalışan işçilerin yüzde 70’i, özel sektörde çalışanların, sadece yüzde 8’i sendikalıdır. Neden, insanlar, işçiler sendikaya gitmiyorlar; çünkü, sendikaların toplusözleşme, grev hakları olmasına rağmen, maalesef, grevin önünde, toplusözleşmenin önünde birçok engel vardır. Bütün bu engelleri aştıktan sonra, grev hakkı ortaya çıkmaktadır. Grev hakkı ortaya çıksa bile, onun uygulanmasının birçok sıkıntısı vardır.

Önümüzdeki tasarı, yine memurları, kamu çalışanlarını sendika üyesi olmaya özendirmemektedir; çünkü, bir konfederasyon toplugörüşmeler sonucu mutabakata vardığı takdirde, elde edilen kazançlardan, sendika üyesi olsun olmasın, konfederasyon üyesi olsun olmasın, bütün memurlar istifade etmektedir. O zaman, kamu çalışanları niçin sendikaya üye olsunlar?!

Değerli arkadaşlarım, bir konfederasyon sözleşme imzaladığı takdirde, diğer bütün çalışanlar bu haklardan istifade edeceklerine göre, neden, memurlarımız, kamu çalışanlarımız sendikalara üye olsunlar?! Bu kanun tasarısı, tamamen, kamu görevlilerinin sendikalaşmasını önlemek için hazırlanmış bir tasarıdır.

Yine, Anayasa, toplugörüşme hakkını sendikalara tanıdığı halde, bu kanun tasarısı, toplugörüşme hakkını sadece bir tek konfederasyona veriyor. Burada amaç, iktidar partilerinden bir konfederasyona, bütün kamu görevlilerini peşkeş çekmektir. Dolayısıyla, ileride, tabiî, iktidar partileri için düşünülen bu plan, daha sonra muhalefet oldukları zaman, onların aleyhine işleyecek ve kamu işyerlerinde hiç huzur kalmayacaktır. Sendikalara tanınan bir hak, bu tasarıyla, maalesef, konfederasyonlara tanınmaktadır ve bir tek konfederasyon toplugörüşme yapma yetkisine sahiptir. Dolayısıyla, biraz önce de bahsettiğim gibi, bir tek konfederasyona bu hak tanındığı zaman, diğer konfederasyonlar -şu anda 3 tane memur konfederasyonu var Türkiye’de- kapılarına kilit vuracaklardır; başka bir çareleri yoktur.

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitmek üzere...

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Aynı zamanda, üye aidatları konusunda yüzde 10 barajı getirilmiştir. Sendikaların yaşayabilmesi, ayakta kalabilmeleri için, üyelerinin -işçilerde olduğu gibi- maaş bordrolarından üyelik aidatlarının kesilmesi sendikalaşmayı kolaylaştıracaktır. Ancak, burada, sadece yüzde 10...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti; teşekkür ederim Sayın Yarbay.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Dolayısıyla, örgütlenme hakkı da ortadan kalmış olacaktır.

Hepinize saygılar sunarım. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarbay.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilileri; 1inci madde üzerinde, Grubumuz adına söz aldığım sırada dile getirdiğim görüşleri tekrar etmek istemiyorum. 1 inci maddeyle ilgili düzenlemenin, bugünkü anayasal sınırlar ve çerçeveler içinde yerinde bir düzenleme olduğunu ifade ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kul.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Kul’un konuşmasını beklerdik.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Kul biraz önce ayrıntılı konuştu da...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Kul’un kıymetli fikirlerinden istifade edebilirdik.

BAŞKAN – Hesabınıza geldiği zaman öyle düşünüyorsunuz; sizin zamanınızda öyle düşünmüyordunuz ama.

Sayın Hanefi Çelik; buyurun

HANEFİ ÇELİK (Tokat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikası Kanunu Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce, şahsım ve Büyük Birlik Partisi adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu madde, demokratik ve sosyal hukuk devleti olmanın göstergesi olan örgütlenme özgürlüğünün verilmesi için tasarının hazırlandığını belirtiyor ve kamu çalışanlarının ortak hak ve menfaatlarının sağlanması için toplugörüşme hakkı veriyor. Bu maddenin özetinden de anlaşılacağı gibi, bu madde, bir nevi, kamu çalışanlarına bugüne kadar yapılan haksızlığın itirafnamesi gibidir.

Gerçekten de, devletin omurgası olarak gördüğümüz devlet memurları, maalesef, kötü yönetilen iktidarların oyuncağı haline getirilmiştir. Anayasa değişikliği yapılalı üç yıl olmasına rağmen, henüz sendikalaşma hakkı verilmemiştir. Her gelen iktidarın bütçeyi denkleştirmek için ilk aklına gelen, memur ücretlerinin kısıtlanması olmuştur, hatta, memurun zorunlu tasarrufları ve nemalarına bile göz dikilmiştir. Her gelen iktidar zamanında, büyük sürgün furyaları yaşanmış, hatta, bu tayinler, sadece iktidar değişikliğinde değil, aynı hükümet içerisindeki bakan değişikliklerinde bile görülmüştür. Bir yere idareci atanacağı zaman, kesinlikle o kişinin kabiliyetine, yeterliliğine ve özlük haklarına bakılmamıştır; sadece, iktidar partisine yakın olup olmadığı, değerlendirmede birinci kıstas olarak alınmıştır. Bırakınız bakanlıklarda, taşralarda memurluk yapan arkadaşlarımızı, Türkiye Büyük Millet Meclisi personeline bile geçen dönem kadro verilirken, maalesef, bu memurların buraya gelirken bir imtihan kazanmaları, buradaki kıdemleri göz önüne alınmamış; Meclis Başkanı, sadece, mensubu olduğu partinin milletvekillerinin referanslarına göre hareket etmiştir. Değişik bir tabirle, biz, bu çatı altında bile memurlara adaleti götürememişiz.

Memurun özlük haklarından, işlediği disiplin suçlarına kadar, particilik önplana çıkmıştır. Memur, iktidara yakın ise, her türlü müsamahayı görmüş; ama, iktidara yakın değilse, acımasızca ezilmiştir. Özellikle, 55 inci Hükümet zamanında ise, adam kayırmacılık, idarecilerin toptan görevden alınması, toplu sürgünler had safhaya varmıştır. Bu olaylar, normal tayin çıkarma olayını aşmış, memurlarımız, karda kışta, sağa sola dağıtılmıştır. Bu olay, memurlar için, tayinden çıkıp âdeta bir işkence haline gelmiştir. Özellikle Millî Eğitim Bakanımızı bu konuda insaflı olmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, işte, memurumuzun iki üç yıldır sokaklara dökülmesinin ve “sendikal hak istiyoruz” diye bağırmasının nedenleri bunlardır. Kamu çalışanları, hakları olan ücretleri, özlük haklarını bu yoldan alacaklarına inandıkları için, tayin ve sürgün furyasına dur demenin yolunun örgütlenme olacağını bildikleri için sokaklara dökülmüştür. Değişik bir tabirle, kamu çalışanları, iktidarın değil de, devletin memuru olma mücadelesini vermek için sokağa dökülmüştür.

Biz Büyük Birlik Partisi olarak, bütün kamu çalışanlarının onurunu yükseltecek, hükümete değil de devlete memur olup, devlete hizmet etme mücadelesini vermelerini sonuna kadar destekliyoruz. Ancak, memurumuzun, grevsiz ve toplusözleşmesiz olarak verilecek bu sendikal hakla bu taleplerini alabilecekleri konusunda da şüphelerimiz olduğunu belirtmek istiyorum.

Büyük Birlik Partisi olarak, memurumuzun verilecek sendikal haklar ile ekonomik, sosyal ve her türlü özlük haklarını daha rahat ve daha yasal bir zeminde savunacaklarına inanıyoruz. Memurlara reva görülen her türlü sürgün ve kıyıma karşı direnişlerinde daha dik olacaklarına inanıyoruz. Tayinini durdursun diye iktidar partisinin ilçe başkanının kapısına gitmeyeceğine inanıyoruz. Aynı zamanda bu hizmetin, sadece memurlara değil, siyaseti, sadece memur tayini çıkarmak olarak gören ilçe başkanlarından da siyasî partilerimizi kurtaracağını düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısını incelediğimizde, grev ve toplusözleşme hakkının verilmemesinin nedeni olarak Anayasanın 53 üncü maddesi olduğu görülmektedir. Biz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çevik, süreniz bitti efendim. Hiç kimseye eksüre vermiyorum, özür dilerim.

Teşekkür ederim efendim; sağ olun.

Sayın milletvekilleri, tasarının 1 inci maddesi üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Maddeyle ilgili verilmiş 7 önerge var; ancak, madde bir fıkradan ibarettir. İlk gelen 4 önerge, toplusözleşme ve grev hakkının maddeye dahil edilmesini önermektedir. Dünden beri yapılan müzakerelerde de, Anayasamızın 53 üncü maddesinde, kamu görevi yapan kişilere, grev ve toplusözleşme hakkının verilmediğini bütün arkadaşlarımız ifade ettiler.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, siz görüşmelere katılabiliyor musunuz?!

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

Efendim, Anayasanın 11 inci maddesi “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar” diyor, bir.

İkincisi, ben Meclis Başkanı olarak burada görev yaparken, Anayasaya sadakat yemini yapmış bir insan olarak, Anayasa hükümlerini uygulamak zorundayım. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Efendim, bir dakika...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan görüşmelere katılamazsınız...

BAŞKAN – Sayın Matkap, sizden öğrenecek değiliz. Bütçe müzakereleri sırasında da böyle önergeler geldi, işleme koymadık ve birtakım insanlar sıkılmadan televizyonlara çıkıp da, Anayasaya aykırı önergelerini işleme koymadığımız için bizleri yermeye çalıştılar. Şimdi, bırakın da biz düşüncemizi söyleyelim.

ÖNDER SAV (Ankara) – O ne biçim konuşma öyle!..

BAŞKAN – Şimdi, efendim, Anayasada...

ÖNDER SAV (Ankara) – Ne biçim konuşuyorsun!..

BAŞKAN – Sizden mi öğreneceğim konuşmayı!

ÖNDER SAV (Ankara) – Benden öğreneceksiniz tabiî!

BAŞKAN – Siz, evvela benden öğrenin konuşmayı, ondan sonra konuşun.

Değerli milletvekilleri, ben Meclis Başkanı olarak...

ÖNDER SAV (Ankara) – Meclis Başkanvekilisin, Başkanı değil.

BAŞKAN – ...Anayasaya sadakat yemini yapmış bir kişi olarak, Anayasaya aykırı bir önergeyi işleme koymam; ama, Hükümet ve eğer Komisyon grev ve toplusözleşmeyi Anayasaya aykırı değildir diye bir mütalaada bulunuyorsa... Herhalde onlar da düşüncelerime katılıyorlar.

OYA ARASLI (İçel) – Böyle bir yetkiniz yok...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, o zaman, Anayasa Komisyonuna gönderelim, oradan bir görüş alalım, sonra görüşmelere devam edelim.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Hacaloğlu, Anayasa Komisyonuna gönderme safhası geçmiş, Komisyon müzakere etmiş...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Komisyonda talep ettik; ama, gereği yerine getirilmedi.

BAŞKAN – Efendim, aslında çok ayrıntılı bir izahat yapmak istemiyorum. Bakın, Anayasanın 53 üncü maddesi açık ve seçik. 53 üncü maddenin birinci fıkrasında toplu iş sözleşmesinden bahsediliyor ve 54 üncü maddesinde grev hakkından bahsediliyor. Kamu çalışanlarıyla ilgili “128 inci maddenin ilk fıkrası kapsamına giren kamu görevlilerinin kanunla kendi aralarında kurmalarına cevaz verilecek olan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkralarıyla 54 üncü madde hükümlerine tabi olmayan sendikalar ve üst kuruluşları” diyor, açık. Yani, kamu çalışanları, bu Anayasaya göre ne toplusözleşme yapabilir ne de grev yapabilir. Yani, lütfen bizi de yormayın. Zaten, bugün sokakta toplantı veya gösteri yapan memur arkadaşlarımız da “bu tasarıyı geri çekin, bu Anayasaya aykırıdır yeni bir tasarı getirin” diyor, sabahtan beri bunlar söyleniyor.

Şimdi, bu itibarla, bu dört önergeyi işleme koymuyorum ve tartışmaya da açmıyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Anayasaya aykırılık iddiası böyle saptanamaz, böyle bir yetkiniz yok.

BAŞKAN – Efendim, benim yetkim var... İşleme koymuyorum efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Anayasaya aykırı önergeyi nasıl işleme koyacağım! Sizlerin, aslında, Anayasaya sadakat yemini etmiş her milletvekilinin burada Anayasaya aykırı önerge vermemesi lazım.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, 90 ıncı maddeyi okur musunuz.

BAŞKAN – 90 ıncı maddeyi biliyorum.

PLAN BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Bütün, buyurun efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve arkadaşlarının vermiş olduğu teklifte - zaten Anayasaya aykırı olduğu için- grev ve toplusözleşme konusu yok. Arkadaşlarımızın vermiş oldukları teklif de komisyonumuzda görüşülmüş ve reddedilmiştir. Bu nedenle, size katılıyor, önergenin işleme konulmamasının doğru olduğuna inanıyoruz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sizin çoğunluğunuz var mı katılmak için?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Biz, Komisyonun raporunu destekliyoruz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Sayın Hükümet de görüş bildirmek istiyorlar.

Buyurun Sayın Hükümet, siz de bir açıklama yapınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükümet olarak biz de sizin görüşünüze katılıyoruz. Böylelikle Meclisin itibarını kurtarıyorsunuz.

ÖNDER SAV (Ankara) – Ne biçim laf o, hiç yakışıyor mu?

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Önergeleri geliş sırasına göre okutuyorum efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde yer alan “kuruluşu” kelimesinden sonra gelmek üzere “yapılanması” kelimesinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mustafa Ünaldı Mehduh Büyükkılıç Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Konya Kayseri Bursa

Ahmet Çelik Yaşar Canbay

Adıyaman Malatya

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Milllet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde yer alan “ekonomik, sosyal” ibarelerinden sonra gelmek üzere “kültürel” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mustafa Ünaldı Mehduh Büyükkılıç Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Konya Kayseri Bursa

Ahmet Çelik Yaşar Canbay

Adıyaman Malatya

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde yer alan “geliştirilmesi için oluşturdukları” ibaresinden sonra “demokratik” ibaresinin “yetkilileri ve faaliyetleriyle” ibarelerinden sonra “bu” ibaresinin metne ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mustafa Ünaldı Mehduh Büyükkılıç Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Konya Kayseri Bursa

Ahmet Çelik Yaşar Canbay

Adıyaman Malatya

BAŞKAN – Efendim, bu okunan önerge en aykırı önergedir; tekrar okutup işleme koyacağım. (CHP sıralarından “Anlaşılmadı” sesleri)

Arkadaşlar anlamamışlar; bir daha yüksek sesle okuyalım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde yer alan “geliştirilmesi için oluşturdukları” ibarelerinden sonra “demokratik” ibaresinin “yetkileri ve faaliyetleriyle” ibarelerinden sonra, “bu” ibaresinin metne ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mustafa Ünaldı Konya ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Efendim, Komisyonumuzda bu görüşülmüş, kabul edilmemiştir; onun için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmadı.

Sayın önerge sahipleri, gerekçeyi mi okuyalım?..

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki efendim.

Gerekçe:

Maddenin hedefi olan kamu görevlilerinin ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlarının gerçek manada oluşması, ancak demokratik özelliğinin açıkça vurgulanmasıyla mümkündür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

CEVAT AYHAN (Sakarya) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim; karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler....

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, benim, bu önergelerden evvel verilmiş önergelerim vardı; lütfen, oylamadan sonra...

BAŞKAN – Efendim, önergelerinizin içerisinde Anayasaya aykırı ifadeler içeren “toplusözleşme” ve “grev” kelimesi olduğu için...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Siz, Anayasa Mahkemesi değilsiniz ki!..

BAŞKAN – Efendim, ben, Anayasa Mahkemesi değilim; ama, Anayasayı burada ihlal etmeye de müsaade etmem.

Karar yetersayısı yoktur.

Birleşime 10 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.21

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.30

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmekte olduğumuz 553 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Sayın Mustafa Ünaldı ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylaması sırasında karar yetersayısının aranması istenilmişti.

Yapılan oylamada karar yetersayısı bulunamadığı için, birleşime 10 dakika ara vermiştim.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Şimdi, önergeyi yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

İkinci önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde yer alan “kuruluşu” kelimesinden sonra gelmek üzere “yapılanması” kelimesinin ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mustafa Ünaldı Konya ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümet önergeye katılmıyor.

Efendim, önerge sahibi söz mü istiyor, yoksa gerekçe mi okunsun?

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sendikaların temel fonksiyonlarının gerçek manada tatbikatı, ancak kuruluşlarıyla beraber hukukî yapılanmasının sağlanmasıyla mümkündür. Bu sebeple, yasanın temel esprisine uygun olması açısından “yapılanması” ibaresinin eklenmesi zaruridir.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Efendim, bir yoklama isteği var; önergeden sonra mı işleme koyalım?

NİHAT MATKAP (Hatay) – Önerge öncesi...

BAŞKAN – Anladım da, iki önerge daha var; isterseniz onları oylayalım, maddede...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır, şimdi istiyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Aslında, ben, sizden daha fazla, kamu görevlilerine grev ve toplusözleşme hakkı verilmesinden yanayım; ama, istismarcı değilim. İstismarcı olmadığım için, Anayasaya sadakat yemini yapan bir kişi olarak burada hak neyse onu yapıyoruz. (CHP sıralarından “Belli oluyor” sesleri)

ÖNDER SAV (Ankara) – Bırak bu edebiyatı!

İSMET ATALAY (Ardahan) – Mesaj verme oradan!

BAŞKAN – Yoklama isteyen arkadaşları tespit ediyorum:

Yusuf Öztop?.. Burada.

Algan Hacaloğlu?.. Burada.

M. Cevdet Selvi?.. Burada.

Şahin Ulusoy?.. Burada.

Yılmaz Ateş?.. Burada.

Mustafa Kul?.. Burada.

Bekir Yurdagül?.. Burada.

Bekir Kumbul?.. Burada.

Ali Dinçer?.. Yok.

Efendim, bir dakika... Ali Dinçer, dün de yine böyle bir şey vermişti. İmzası... Genel Kurulda ben de görmedim. (CHP sıralarından “Buradaydı” sesleri) Nasıl?.. Olmaz ki!..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, istirham ederim... Ne biçim konuşuyorsunuz...

BAŞKAN – Neyse; Ali Dinçer yok.

Ali Topuz?.. Burada.

Haydar Oymak?.. Burada.

Ayhan Fırat?.. Burada.

Nihat Matkap?.. Burada.

Önder Sav?.. Burada.

Yüksel Aksu?.. Burada.

Erdoğan Yetenç?.. Burada.

Metin Arifağaoğlu?.. Burada.

İsmet Atalay?.. Burada.

Mehmet Sevigen?.. Burada.

Ali Haydar Şahin?.. Burada.

Mahmut Işık?.. Burada.

İrfan Gürpınar?.. Burada.

Hilmi Develi?.. Burada.

BAŞKAN – Ali Dinçer yok ama; 22 kişi...

NİHAT MATKAP (Hatay) – 22 arkadaş var Sayın Başkan; yani, bu ithamınız, bu kuşkunuz yerinde mi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, kuşku değil; yani, dün de böyle bir şey oldu da...

NİHAT MATKAP (Hatay) – 23 arkadaşın 22’si burada.

HAYDAR OYMAK (Amasya) – Sizin huzurunuzda mı imzalanacak!

BAŞKAN – Efendim, burada görmedim de onun için diyorum. Yani, niye doğru şey yapmamızdan siz bu kadar alınıyorsunuz. Daima doğru şeyi yapıyoruz, bakıyorum çok alınıyorsunuz. Ben sizinle beraberken böyle bir huyunuz yoktu.

Yoklama yapılacaktır.

(Yoklamaya başlandı)

İlhan Aküzüm? Burada.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Buradayım, ben geldim efendim.

BAŞKAN – Efendim, yoklama yapıyoruz. Rica ediyorum, ciddiyetimizi koruyalım efendim. (CHP sıralarından “‘nerede’ diye soruyordunuz” sesleri)

Yoklamaya devam ediyoruz.

Nejat Arseven? Burada.

(Yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir. (CHP sıralarından “Kabul edildi” sesleri, gürültüler)

“Reddedilmiştir” dedim efendim. (CHP sıralarından “Kabul edildi” sesleri, gürültüler)

Efendim, “kabul edenler... Etmeyenler... Önerge reddedilmiştir” dedim. (Gürültüler) Herhalde siz onların iradesine sahip değilsiniz; onlar hangi yolda oy kullanacaklarını sizden daha iyi biliyor.

Öteki önergeyi işleme koyuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde yer alan “ekonomik, sosyal” ibaresinden sonra gelmek üzere “kültürel” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mustafa Ünaldı Konya ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Hükümet tasarısından çıkarıldığı için katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NAMİ ÇAĞAN (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükkılıç.

Sayın Büyükkılıç, süreniz 5 dakika efendim.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 1 inci madde üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum; şahsım ve önerge sahibi arkadaşlarım adına hepinizi hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum.

Aslında, bizim buradaki beklentimiz; kanun tasarısı, Hükümetimizden nasıl gelmiş ise aynen öyle kalmasını arzu etmekten başka bir şey değildir. Kanun tasarısı Komisyonumuza geldiğinde “bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, kültürel ve meslekî hak ve menfaatlarının korunması ve geliştirilmesi” şeklindedir. Zaten, tasarı olarak getirildiğinde “kültürel” kelimesi mevcuttu. Ne olduysa, daha sonra, Anavatan Partisi Milletvekili Saygıdeğer Metin Emiroğlu’nun vermiş olduğu bir önergeyle, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda “kültürel” kelimesi kaldırıldı.

Elbette, tarihine, geçmişine, kültürüne sahip çıkmayacak olan hiçbir insanı düşünemiyorum. “Kültürel” kelimesinin niçin kaldırılacağı tartışılırken, değerli Metin Emiroğlu, gerekçe olarak “memurun aslî fonksiyonunun ekonomik ve sosyal haklar olduğunu, kültürel hakkın memur için önemli olmadığını, kültürel hakların tali haklar konusunda telakki edileceğini” söylemişlerdir. Geçmişiyle geleceği arasında bir köprü oluşturacak olan memurlarımızın kültürüne sahip çıkması, kültürünü öğrenmesi ve bu bilim çağında eğitime, bilme önem vermesi elbette en tabiî haklarıdır.

O açıdan, bu konuda, yine, Cumhuriyet Halk Partisi ve Doğru Yol Partisi milletvekillerinin vermiş oldukları önergede de “kültürel” kelimesinin eklenmesi teklif edildiğinden, önergemizle, kanun tasarısının -bu önergelerdeki talep doğrultusunda- daha önce Komisyonda görüşüldüğü şekliyle, tasarıda nasılsa aynen öyle geçmesini arzu ediyoruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükkılıç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Önder Sav, Başkanlığa 2 pusula gönderdi; birinci pusulası, Komisyonun Genel Kurulda usulüne göre temsil edilip edilmediği konusundadır. İçtüzüğün 45 inci maddesinde “komisyonlar, Genel Kurulda başkan veya başkanvekili veya o konu için seçilmiş özel sözcü veya sözcüler tarafından temsil olunurlar” denilmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna göre bu raporun sözcüsü Esat Bütün’dür.

ÖNDER SAV (Ankara) – Çoğunluk var mı efendim?

BAŞKAN – Var efendim, raporda var; onun için... Ben, zaten öteden beri ona dikkat ediyorum, o konuda bir şey yok.

İkincisi, gönderdiğiniz diğer bir pusulada diyorsunuz ki: “Anayasaya aykırılık önergelerini işleme koymamak suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine riayet etmiyorsunuz.”

Şimdi, Anayasaya aykırı bir önergeyi işleme koyma zorunluluğu altında hissetmiyorum kendimi; bir. Ayrıca, önergelerinizde, grev ve toplusözleşmeyi getiriyorsunuz; yani, mealen belirtmiş oldum. Bu önergelerin üçü Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiştir, bir tanesi de Fazilet Partisi tarafından verilmiştir; bu itibarla, meali belli; yani, okusak da aynı şey... Dolayısıyla, biz, bunları işleme koymadık.

Tutumumda, Anayasaya ve İçtüzüğe aykırı bir durum yok efendim. O itibarla, bu konuda müzakere açmayı uygun görmüyorum.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yalnız, tahrif ediyorsunuz.

BAŞKAN – Size de söz vermedim; lütfen oturur musunuz.

2 nci maddeyi okutuyorum:

Kapsam

MADDE 2. – Bu Kanun, Devletin veya diğer kamu tüzelkişilerinin yürütmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin görüldüğü genel, katma ve özel bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda kamu iktisadî teşebbüslerinde, özel kanunlarla veya özel kanunların verdiği yetkiye dayanarak kurulan banka ve teşekküller ile bunlara bağlı kuruluşlarda ve diğer kamu kurum veya kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Cevdet Selvi; şahısları adına, Sayın Emin Kul, Bekir Yurdagül, Esat Bütün ve Mustafa Kul söz istemişlerdir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Cevdet Selvi; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde bulunan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi -kapsam maddesi- üzerinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle de, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bugünkü yapılan çalışma, Türkiye’de ve belirli ülkelerde zor rastlanan bir olay olarak değerlendirilebilir. Biz, yasa çıkarmaya çalışıyoruz; kimler için, kamu görevlileri için. Kamu görevlilerine bakıyoruz, istemiyor, eksik diyor, yetersiz diyor, yıllarca bunu anlattıklarını söylüyor ve belgeledikleri olayı sokaklara taşıyor; ama, ıslatılıyor, dövülüyor... Bu Meclis -belki nadir olan olaylardan biri- döve döve yasa çıkaran bir Meclis olma özelliğini elde etmiş oluyor. Bu, son derece ilginç, düşündürücü...

Döve döve çıkarılmak istenen yasanın kapsam maddesine baktığımızda, kapsam maddesi son derece geniş. Sendikalar Kanununa; yani 2821 sayılı Yasaya baktığımız zaman, tasarıda pekçok madde 2821 sayılı Yasaya atıf yapmasına, gerekçe olarak yer vermesine rağmen, 2821 sayılı Yasada Kapsam maddesi yok; ama, bu tasarıda kapsam maddesi var. Bunun neden konulduğuna baktığımızda, elbette, elimizdeki uluslararası sözleşmelere, 87 sayılı Sözleşmeye, 151 sayılı Sözleşmeye uymak için ve bir kamufle maddesi olarak hazırlandığı açıkça ortaya çıkıyor. Çünkü, 87 sayılı Sözleşmenin 2 nci maddesi, ayırım yapılmayacağını, herkesin mutlak bu sendikal özgürlüklerden yararlanmasının zorunlu olduğunu ortaya koyuyor. 151 sayılı Sözleşme de bu şekilde İşte, o nedenle, bu içi boşaltılmış yasanın, uluslararası alanda savunmasını yapabilmek için yeni bir madde ilave edilmiştir. Bu bakımdan, bu, inandırıcı değildir, hoş değildir. Çünkü bu kapsam çok geniş tutulmasına rağmen, pekçok maddede kamu çalışanlarının yüzbinlercesinin yararlanmayacağı şeklinde diğer maddeler getirmiştir. Haziran ayında, Cenevre’de yapılacak ILO toplantısında, sanıyorum, oradaki diğer ülkelerin delegelerini ikna etmek güç olacaktır; çünkü, Uluslararası Çalışma Örgütünün 151 sayılı Sözleşmesinin çıkmasına, özellikle, Türkiye’deki bu kamu görevlilerinin yanlış istihdam edilmesinin katkısı olmuştur, bu neden olmuştur. Bunu gözden kaçırmak mümkün olmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın çıkması için bu kadar gayret gösterilirken, insanlar, huzursuzluklarını, çalışma yerlerindeki rahatsızlıklarını açık seçik dile getirirlerken, devlet, bunlara seyirci kalmakta, İktidar ise, şimdiye kadar olduğu gibi görmezden gelmektedir.

Aslında, devlet, kendi yurttaşlarıyla inatlaşmaz, onları hasım olarak görmez, onlara güç gösterisinde bulunmaz, bu durumları prestij meselesi saymaz; çünkü, o halkın devletidir, ona zarar gelmemesi için, uzlaşma yollarını, anlaşma yollarını, huzuru sağlayacak yöntemleri denemesi gerekir. O nedenle, bu Hükümet, memurları karşı karşıya getirmemek için, huzurun sağlanabilmesini temin edebilmek için bu yasa tasarısını geri çekmelidir; eğer geri çekerse, daha sağlıklı, tarafları daha memnun eden bir yöntem bulunur ve huzuru sağlama imkânı meydana gelir.

Bu yasa tasarısının geri çekilmesi, kesinlikle, İktidarı zaaf içinde göstermez, İktidarın halka önem verdiğini, halkın taleplerine önem verdiğini gösterir ve saygınlığını artırır. Bundan da, endişe etmemek gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısının geri çekilmesi, başka bir nedenle de, zorunludur. Bugün, devlet personel rejimi, mutlaka tekrar ele alınmalıdır. Kamu işyerlerinde, her türlü çalışan, aynı masada değişik statülerde çalışan herkes huzursuz ve rahatsızdır. O nedenle, devlet personel rejimi yasa tasarısı, mutlaka gündeme getirilerek, sağlıklı bir devlet görevlileri ve çalışanları statüsü oluşturulmalıdır. Eğer, bu ele alınmadan, bu Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası Tasarısı bugünkü yapısıyla, bu şekliyle çıkarsa, devlet personel yasa tasarısını çıkarmak mümkün olmayacaktır. Binlerce, milyonlarca insan, bu sendikalardan vazgeçmeme veya değişik değerlendirme durumuna gelecek, Türkiye’nin vazgeçilmez ihtiyacı olan devlet personel rejimi istismar edilmeye ve sorunlar artırmaya devam edecektir.

Bu tasarının neden bu kadar ısrarla üzerine gidildiğini anlamak mümkündür. Hükümet ortaklarının bir bölümünü kesinlikle anlamak ve onların bu tavrına olumlu bile bakmak mümkündür; ancak, ortaklardan bir kesimi; yani, işçiden, memurdan, emekten yana olduğunu söyleyen bir ortak; yani Demokratik Sol Partinin bu tavrını anlamak mümkün olmamıştır. Ne zamana kadar; bugünkü ve dünkü açıklamalara kadar. Bu açıklamalar nedir? 1995 yılında, bu emekçiler, kamu görevlileri, anayasa değişikliğinde Demokratik Sol Partinin istediğini yapmadıkları için, destek vermedikleri için, eylem yapmadıkları için, bu tavrı takındığı açıkça ortaya çıktı. Yani, burada “o zaman siz bize destek vermediniz -ki, hatırlanırsa 1995 yılında, o günkü yapılarıyla ciddî bir destek verdiler- biz de size işte böyle ceza veririz” anlayışı yatmaktadır. Bu, çok yanlıştır; bu, bir yasa çıkarken duygusal ve geleceği karartan bir yaklaşımdır; bundan vazgeçilmelidir. Bu, alışkanlık haline gelmiştir: “Siz zamanında beni yalnız bıraktınız, o zaman ben de sizin burnunuzu sürterim” anlayışıyla bu olaylara yaklaşmak, gelecek bakımından rahatsız edicidir. Bu açıklamalar, bugün, gazetelerde vardı; dün, televizyonlarda söylendi “geç kaldınız eylemde” diye. Eğer, geç kaldılarsa, insanlar koşullara göre değerlendirilir; bugün, çıktılar işte; bugün, sopa yiyorlar, dövülüyorlar, ıslatılıyorlar; istedikleri sadece hakları; ama, bugün, sahip çıkılmıyor; ikibuçuk yıl önce daha azlardı, çıksalardı, daha büyük tehlike olacaktı. Şimdi, onları, hem iktidarda olup hem suçlamak hem de “bunun bedelini bu şekilde ödüyorsunuz” demek haksızlıktır.

Değerli arkadaşlarım, burada ince bir nokta var. Dokuz yıldan beri, bütün parti ve görevliler, bilim adamları, bu memurların haklı olduğunu söyledi.

BAŞKAN – Sayın Selvi, 1 dakikanız var efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Biraz önce, Meclis Başkanımız bile, grevli, sözleşmeli sendika yasasından yana olduğunu söyledi. Bu, memnuniyet verici; ama, burada başka gerekçelerle, bana göre bahanelerle, bunu vermemek, bugüne kadar söylediklerimizin, onları tahrik anlamına geldiğini; bugün sopa yemelerinin altyapısını oluşturduğumuzu ortaya koyuyor.

Onun için, kesinlikle muhalefette olduğum için, bundan bir prim almak için -ki, böyle şeylerden prim alınmaz- söylemiyorum. İktidardan, Sayın Başbakandan, İçişleri Bakanından rica ediyorum, insanları böyle döve döve, hele devletin görevini yapacak insanları birbirine düşürerek bir noktaya gidemeyiz. Bu, büyüklüktür, bu, yararlıdır; geleceğin sağlıklı altyapısıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Ben teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Yalnız, konuşmanızda “bu Meclis döve döve yasa çıkarıyor” dediniz. Meclis, kimseyi dövmüyor; müzakere ederek yasa çıkarıyor.

M. CEVDET SELVİ (İstanbul) – Öyle dediysem düzeltirim.

BAŞKAN – Peki.

ANAP Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Abdullah Akarsu; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Bütün gruplar da konuşuyor; ben anlamadım, bu yasa nasıl çıkacak?!.

Süreniz 10 dakikadır Sayın Akarsu.

ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyor, bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bu konu hakkında, hepinizin bildiği bazı bilgileri tazelemek istiyorum. 1961 Anayasasının 46 ncı maddesiyle, tam otuzyedi yıl önce, ülkemizde, kamu çalışanlarına sendikalaşma hakkı getirilmiş ve bu hak, 1965 yılında, Yüce Meclisten çıkarılan 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunuyla ilk defa sosyal bir ihtiyacı karşılamıştır. 1965 sonrası ülkemizdeki keskin fikir ayrılıkları kamu çalışanlarını da içerisine çekmiş ve bu ayrılık, meslekî mücadele yerine fikrî mücadeleyle, 12 Mart askerî yönetiminin uygulaması sebebiyle, 1971 Anayasasıyla ortadan kalkmıştır.

1995 yılında, 19 uncu Yasama Döneminde, Anavatan Partisinin de içerisinde bulunduğu, Yüce Meclise sunulan anayasa değişikliği tasarısı kabul görmüş, 4121 sayıyla kanunlaşmış ve 53 üncü madde üzerinde, bugün, huzurlarınızda bulunan Kamu Çalışanları Sendikaları Kanunu Tasarısının görüşülmesi imkânı sağlanmış oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi olarak, Anayasa değişikliğinden sonra, ülkemizde, ilk defa, kamu çalışanlarının sorunları konulu bir panel düzenleyerek, çalışma hayatının bütün sosyal taraflarının iştirakiyle önemli bir çalışma yapılmış ve Türk kamuoyuna önemli bir belge olarak takdim edilmiştir. Bugün de, partimizin iktidarında -ne güzel bir tesadüf- huzurlarınızda, kamu çalışanlarının sendika hakları kanun tasarısı görüşmelerini yapma fırsatı bulmuşuz ve bu, Partimizin her konuda olduğu gibi bu konuda da gösterdiği gayreti ve samimiyeti ifade etmektedir.

Anlayamadığım bir nokta, bugün, bu tasarıya karşı çıkan Cumhuriyet Halk Partisi, 11.4.1996 tarihinde, Sayın Deniz Baykal ve 39 arkadaşının imzasıyla, toplu sözleşmesiz ve grevsiz memur sendikaları kanun teklifini Meclise vermiştir. Ne garip tecelli ki, o günden bugüne de Anayasada bir değişiklik olmamıştır.

Yine 54 üncü Hükümet döneminde, o zamanki Refah Partisi, şimdiki Fazilet Partisinin Sayın Bakanı Necati Çelik ve arkadaşlarının müştereken hazırladığı...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – İkisi aynı parti olamaz!..

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Müsaade eder misiniz efendim... Bu, sizin çifte standardınızı gösteriyor. Siz, iktidarda başka muhalefette başka konuşmaya alışık bir partisiniz. Müsaade edin, ben, fikrimi söyleyeyim.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Refah Partisi ile Fazilet Partisi, aynı parti olamaz.

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin.

Siz konuşmanızı yapın Sayın Akarsu.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Necati Çelik ve arkadaşları da, benzer bir kanun teklifi hazırlamışlar; orada da, maalesef, grev hakkı ve toplusözleşme hakkı yok. Şimdi, neyin kavgasını yaptığımızı anlamakta güçlük çekiyorum. Bunu, grup sözcülerinin, gelip, burada ifade etmesi lazım.

Bu Meclis, en çok, milletvekillerinin, parti gruplarının, şahısların, muhalefette başka iktidarda başka konuşmalarından çekti. Bunu, bilgilerinize arz ediyorum. İktidarda başka, muhalefette başka konuşmanın ölçüsü, toplumu alaya almak gibi gelmektedir bana; ancak, bu tasarı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu olarak, bizim, herkesten fazla söz söyleme hakkımız olduğuna inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugüne kadar, işçi sendikacılığının, kamuda etkisini azaltmak için, devlet kuruluşlarında...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Siz, sekiz yılda...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Sekiz yılda çok işler yaptık biz; sizin hayalinizin almayacağı işler yaptık.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Doğru, doğru!..

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – İstirham ediyorum... Sekiz yılda yaptığımız işleri sayarsam, demagoji yaptığımı söylersiniz. Çok şeyler yaptık...

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – O yaptığınız yanlışı hayalimiz almıyor.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – O yanlış değil... O zaman, sizler, alkışlayanlardınız. Şimdi ayrı saflardayız; ama, o zaman, alkışlayan insanların içerisindeydiniz.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – O yanlışı nasıl yaptığınızı hayalimiz almıyor.

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar, müdahale etmeyelim...

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Doğru... O yanlışı ancak siz yaparsınız. Bir partiyi 3 kere kapatma basiretini gösteren bir grubu saygıyla selamlıyorum.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Sizin gibi...

BAŞKAN – Efendim, siz İktidar Partisi milletvekilisiniz; lütfen, sataşmalara meydan vermeyin. Rica ediyorum... Konuşmanızı yapın, inin efendim.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Son cümle size hiç yakışmadı Sayın Akarsu!

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Hiç yakışmayan bir söz!.. Sayın Başkan, uyarır mısınız!..

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Yakışıyor... Bu sataşmalar karşısında, bu cümle bana yakışıyor.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Hiç yakışmıyor!

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin. Müdahale etmeyin arkadaşlar.

CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Biz müdahale etmiyoruz; o, kürsüden buraya konuşuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar...

ABDULLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Şener, bir dakika... Konuşmasını bitirsin efendim.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; artık, bu kanun, ülkemizde, işçi ve memur ayırımının ciddî bir şekilde masaya yatırılmasını ve Anayasanın 128 inci maddesiyle, hür dünya uygulamaları ve uluslararası anlaşmalar dikkate alınarak yeniden tespit edilmesini, kaçınılmaz bir noktaya getirmiştir. Başbakanlık Müsteşarı ile devlet üretme çiftliğinde çalışan çobanı aynı kanuna tabi tutarsak, Özelleştirme İdaresi Başkanı ile bir kamu kuruluşundaki odacıyı aynı sosyal güvenlik şemsiyesi altında, aynı idarî statüye tabi tutarsak, devletin aslî ve sürekli işlerini de peşinen karıştırmış olup, sevk ve idarede uyum sağlamada ciddî sorunlar yaşamamız önlenemez; bu da, hepimizin ortak amacı olan toplumsal huzur ve barışı sağlamak yerine, çatışma yaratır duruma bizleri düşürür ki, hiç kimseye faydası olmaz.

Ülkemizin kalkınmasının, Türkiyemizin kalkınmasının öncelikleri, birliğinden, insanlarımızın huzurundan geçer. Çalışanların huzurlu olması, devletin en büyük güvencesidir. Büyüyen Türkiye’nin yolu, çalışan, hakkını alan ve verimli çalışan insanlardan geçer.

Bu olguyu dikkatlerinize arz ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarsu.

Gruplar adına başka söz isteyen yok.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Var, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim... Hani Grup Başkanınız; yok burada.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Burada Grup Başkanı...

BAŞKAN – Yok efendim, yok...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – İşte Grup Başkanı...

BAŞKAN – Yok efendim...

Sayın Emin Kul, buyurun efendim.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Hayır... Hayır... (FP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Efendim, nerede grup temsilciniz?!

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, Grup Başkanvekilimiz burada.

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Kul...

Anlamıyorum ki efendim... Efendim, o zaman, önceden isteyin.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Acelen ne Başkan?!

BAŞKAN – Acelen ne olur mu! Burası oyuncakçı dükkânı mıdır! Ne demek aceleniz ne! O zaman, hepimiz oturalım, burada sohbet edelim...

VI. – SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Manisa Milletvekili Abdullah Akarsu’nun Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan Anavatan Partisi sözcüsü, Grubumuza sataşmıştır; söz istiyorum.

BAŞKAN – Siz, Fazilet Partisinin milletvekilisiniz.

FETHULLAH ERBAŞ (Van) – Grup Başkanvekili.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bize gelmedi; kusura bakmayın Sayın Şener.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Bu kürsüden Meclisi idare ediyorsunuz, Genel Kurulu idare ediyorsunuz; grup başkanvekilinin kim olduğunu bilmiyorsunuz...

BAŞKAN – Bilmiyorum; bize bir şey bildirilmedi ki canım...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Meclis Başkanlığına bu yazıldı.

BAŞKAN – Efendim, bize bildirilmedi. Ne zaman yazdınız?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Kürsüye çıkarken, hangi grubun...

BAŞKAN – Sayın Şener, bu kadar hiddetlenmenize gerek yok.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Bu Meclisi idare edemezsiniz, eğer bilmiyorsanız.

BAŞKAN – Sizin aklınızla idare edecek halim yok.

Hangi konuda sataşma oldu?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – “Grubunuz üç parti kapattı” dedi; ona cevap vermek istiyorum. (ANAP sıralarından “sataşma değil ki, gerçek” sesleri)

BAŞKAN – Sataşma değil... İktidar Partisi kürsüye sözcü çıkarıp da -eğer, bu kanunu çıkarmak istiyorsanız- sağa sola sataşmayacak. Eğer, çıkarmak istemiyorsanız, buyurun, her türlü sataşmayı yapın, bu Meclisi çalıştırmayalım...

Sayın Şener, çok kısa olarak ve aynı konuya bağlı kalmak üzere, buyurun.

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Bağırana söz veriyor... Meclis böyle idare edilmez...

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bu kürsüden konuşan Anavatan Partisi Sayın Sözcüsü, gerçekten, konuyla ilgisi olmayan, konuştuğu maddeyle alakası olmayan bir konuya doğru kaymıştır; madde üzerinde, herhalde, söyleyecek yeterli sözü olmadığı için, madde üzerinde yeterli çalışması ve araştırması bulunmadığı için, vakti doldurmuş olma kastıyla kullanmış olduğunu düşünüyorum. Ancak, hemen şunu belirteyim: 12 Eylül döneminde bütün partiler kapatılmıştır; bir yargı süreci içerisinde kapanmamıştır; 61 Anayasası yürürlükten kaldırılmıştır ve 1980 öncesinde bütün partiler kapatılmıştır. Dolayısıyla, buradan, demokratik mekanizmanın işleyişinin askıya alındığı, antidemokratik eğilimlerin ortaya çıktığı dönemlerdeki hadiseleri, Anavatan Partisi Sözcüsünün savunmaya kalkması, savunur niteliklerde ifadelerde bulunması, gerçekten, demokrasi adına hepimiz için bir üzüntü vesilesidir; (FP sıralarından alkışlar) fakat, işin daha ilginç yönü var. Evet, askerî dönemlerde Demokrat Parti de kapanmıştır, Adalet Partisi de Cumhuriyet Halk Partisi de kapatılmıştır, o arada başka partiler de kapatılmıştır; fakat, daha ilginç olanı şudur ki, Anavatan Partisi, hep yasaklı dönemlerde, askerî müdahalelerin arkasından gelmiştir, (FP sıralarından alkışlar) bu yasaklı ortamdan yararlanmıştır ve demokrasi adına bu durum kabul edilebilecek bir durum olmadığı halde, hep ara dönemlerin arkasından sıyrılmaya kalkmıştır. Şu andaki iktidarınız da bunun ifadesidir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şener.

Sayın Şener, aslında, tabiî, partiniz yeni kurulduğu için, ilk defaki birleşimde grup başkanvekillerinizi bilmememiz çok büyük bir kabahat değil. Olabilir, insanlar ufak tefek hata yapabilir; ama, bu hatamı hemen “Meclisi yönetemez” diye yüzüme vurursanız, çok büyük, ağır itham olur; tamam mı. Yani, biraz da insanlar ithamlarında vicdanlarının sesini de dinlemek zorundadırlar; yani, bu kadar ağır itham olmaz. Olabilir, bir hatadır, siz hata yapmıyor musunuz?

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Kabul ettiyseniz mesele yok.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sataşmada bulundular, ona cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Hangi konuda?

UĞUR AKSÖZ (Adana) – “Anavatan Partisi, hep askerî dönemlerden sonra gelir, şu anda da öyle” dedi; buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Peki efendim, açıkladınız.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sataşmayı söyledim, cevap vermedim ki...

BAŞKAN – Efendim, hayır, artık açıkladınız.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Hayır açıklamadım.

BAŞKAN – Böyle değil dediniz.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Yerimden söyleyeyim.

BAŞKAN – Sayın Aksöz, söz vermiyorum efendim.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – İki cümleyle cevap vereyim.

BAŞKAN – Açıkladınız siz.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Hayır açıklamadım; neyin sataşma olduğunu söyledim.

BAŞKAN – “Askerî yönetimlerden sonra gelmemiştir” dediniz; o da açıklamadır. Tamam... Açıkladınız.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkanım, size bağırınca mı söz veriyorsunuz?!..

UĞUR AKSÖZ (Adana) – O zaman, yerimden, iki cümleyle cevap vereyim.

BAŞKAN – Peki, yerinizden bir cümle daha söyleyin. Rica ediyorum...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, sataşmasının ne olduğunu söyledim; cevabını söylemedim.

BAŞKAN – Peki, yerinizden açıklayın... Efendim, şimdi, siz de çıkarsınız, bir şey daha söylersiniz...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Bir cümleyle söyleyeyim...

BAŞKAN – Peki, buyurun söyleyin.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Bir cümle. Anavatan Partisinin bugünkü Hükümeti “ben, bu ülkeyi yönetemiyorum” diye beceremediklerini söyleyip istifa eden o arkadaşlardan sonra, halkın isteğiyle ve güvenoyuyla gelmiştir; olay bundan ibarettir. (ANAP sıralarından alkışlar, FP sıralarından gürültüler)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

4. – Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısı ile Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 39 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 6 Arkadaşının, Trabzon Milletvekili Yusuf Bahadır ve 9 Arkadaşının, İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 7 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 2 Arkadaşının İşçi ve Memur Emeklileri ile Bunların Dul ve Yetimlerinin Sendikalaşmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/702, 2/224, 2/929, 2/1000, 2/1023, 2/1024) (S. Sayısı : 553) (Devam)

BAŞKAN – Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Ömer Özyılmaz; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

FP GRUBU ADINA ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kamu Görevlileri İlgili Sendikaları Kanunu Tasarısının 2 nci maddesiyle ilgili olarak Fazilet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Partim ve şahsım adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, şu konuyu, bir defa daha, hepimiz, özellikle de ülkeyi yönetme durumunda olanların çok iyi bir şekilde önlerine koyup düşünmeleri gerekir. Bugüne kadar insanlık tarihinde yönetim şekli olarak üç türlü yönetim ortaya çıkmıştır. Birincisi, monarşik düzenlerdir. Bilindiği gibi, tek kişinin, krallık ya da şeflik adıyla, halkı, halka rağmen, baskıyla yönettiği yönetim şeklidir. Bunu, insanlık, geçmiş dönemlerde çok yaşamıştır ve maalesef, bundan, çok büyük ıstıraplar çekmiştir.

Yönetim şekillerinin ikincisi, hepimizin bildiği gibi, oligarşik düzenlerdir; yani, bir toplumda, maddî ve sosyal birtakım güçlerinden dolayı, küçük bir grubun, ülkedeki yönetimi eline geçirmesi ve halka baskı uygulayarak, istek ve arzuları, bağlı oldukları anlayışlar ve maddî çıkarları doğrultusunda ülkeyi yönetmesidir. Buna da oligarşi diyoruz.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Maddeyle ilgisi ne?!.

BAŞKAN – Sizin Grup sözcünüz maddeye bağlı mı konuştu?!.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Arkadaşımız birazdan anlayacak maddeyle ilgisini...

Değerli arkadaşlar, üçüncü olarak, yine, hepimizin bildiği gibi, çağımızın yükselen bir değeri olan demokrasi vardır yönetim şekli olarak. Demokrasilerde, halk, kendi yönetimine kendisi egemen olur, hâkim olur, kendisini kendisi yönetir; ne bir kişi ne de küçük bir azınlık yönetimi değildir; halkın, kendi kendisini yönetmesidir.

Tabiî, burada, demokrasinin, birtakım “olmazsa olmaz” şartları vardır. Bunların en önemlilerinden birisi de katılımcılıktır. Bir kavram olarak, vatandaşların, idarî ve siyasî kadroların, hem seçimini hem de kararlarını etkilemek amacına yönelik faaliyetlerine katılımcılık diyoruz. Burada, sadece yöneticileri seçmek değil, seçtikten sonra da, seçtiği -dört yıllık mı, beş yıllık mı, ne kadar süre için seçmişse- süre içerisinde, yöneticinin alacağı kararlara da etki etme sürecini birlikte düşünmek icap eder; ancak buna siyasal katılım denir. Maalesef, bizde, şimdiye kadar, siyasal katılım olarak, sadece, vatandaşın, dört yılda ya da beş yılda bir oy vermesiyle bu iş sonuçlanmıştı. Halbuki, bu, işin yarısıdır; diğer yarısı, vatandaşın, yöneticinin yönetme erkine katılmasıdır.

Burada iki yönlü bir durum vardır; birincisi, vatandaşın kendi anlayışını, düşüncesini, idrakini yönetime taşıma isteğidir ki, bunu, elbette, tek başına ya da kalabalıklar halinde yapması mümkün değildir. Buradan, toplumun örgütlenmesi, teşkilatlanması gündeme gelir. Demokratik toplumlar, örgütlü toplumlardır. Halbuki demokrasinin olmadığı, biraz önce bahsettiğim monarşik düzenlerde ve oligarşik düzenlerde kuru kalabalıklar vardır ve güdülmeye mahkûm olarak görülür onlar. Demokrasilerde ise, aksine, teşkilatlanmıştır toplumlar. Dolayısıyla, bendeniz, demokratik toplumları bir sporcuya benzetiyorum. Sporcu, nasıl, sürekli hareket yaptığı için atletik bir yapıya, hareketli bir yapıya sahipse, demokratik toplumlar da böyledir. Monarşik ve oligarşik düzenlerdeki toplumlar ise, hantal, aşırı kilo almış insanlara benzerler.

Değerli arkadaşlar, burada, toplum, siyasal katılımını gerçekleştirebilmesi için, birinci derecede partileri, dernekleri, vakıfları, sendikaları ve buna benzer kuruluşları icat etmiş ve bunları kurmuştur. Bizde demokrasiye tam geçilemediği için, elli küsur yıldan beri demokrasiye tam geçilemediği için, bunlar kâmil manada gerçekleşememiştir. Bakınız, bizim ülkemiz, bugün, parti mezarlığına dönmüştür; yüzlerce vakıf ve dernek kapatılmış, pek çok sendika kapatılmış ya da çok cüzi bir faaliyet alanı verilmiştir. Halbuki tam demokrasilerde, demokrasinin ürünü olan bu kurumlar, kâmil manada faaliyet gösterirler; ama, orada, o kurumların kâmil manada faaliyet göstermesi demek, hiçbir zaman başıbozukluk ya da hiçbir zaman kuralsızlık manasına da gelmez.

Değerli arkadaşlar, 1960’lı yıllarda işçi kesimine sendikalaşma hakkı verilmişti ülkemizde; ama, uzun çalışmalar neticesinde, bugün, hamt olsun, memurlara da sendika kurma hakkı vermek üzereyiz. Burada, biz, Fazilet Partisi olarak, özellikle bir şeye dikkat çekiyoruz; madem, şu anda, toplum bir bütün olarak bu sendika hakkında fevkalade güzel birtakım anlayışlar, düşünceler ortaya koymuştur ve bir istek belirtmiştir, o halde, gelin, bunu yarım yamalak değil, bundan önceki sendikalara verilmiş cüzi haklar gibi değil, kâmil manada bu hakkı verelim; grevli, toplusözleşmeli sendikal hakkı verelim ve böylece memurumuza, hiç olmazsa, devleti yöneten, devletin işlerini gören kendi insanımıza güvenimizi ortaya koyalım. Bu manada, fevkalade önemli bir husustur bu.

Bakınız, kapsamla ilgili olan 2 nci maddede birçok kurum ve kuruluş sayılıyor; fakat, burada, yine birtakım eksiklikler var. Mesela, kamu görevlisi tanımlanırken, “adaylık veya deneme süresini tamamlamış kamu görevlisi” olarak anılıyor.

Değerli arkadaşlar, Anayasanın verdiği hakkı sınırlamamak lazımdır; yani, bir insan memur olmuşsa, diyelim bir yılını doldurmamış da onbir aylık memursa buna, sendikaya girme hakkı, sendikalı olma hakkı vermiyoruz; ama, onikinci ayından itibaren sendikaya girme hakkı veriyoruz. Niçin böyle oluyor?.. Aslında, sendikal hak, bir atıfet değildir; kişi, memur olduğu andan itibaren, nasıl, diğer pek çok hakka sahip oluyorsa, aynı zamanda bu hakka da sahip olması icap eder. Diğer yönden, askerî kuruluşlarda, emniyet teşkilatlarında özellikle sivil memurların bu hakka sahip olması ve bu haktan yararlanması icap eder.

Bu arada şunu da ifade etmek istiyorum: Tabiî, sendika hakkını kâmil manada verdikten sonra, yöneticilerimizde, özellikle, rantiyecilerin emrinde olan bazı ülkenin yöneticilerinde zihniyet değişikliğinin de gerçekleşmesi icap eder.

Değerli arkadaşlar, bugün, işçilerimizin sendikası vardır. Bunlar istedikleri gibi hak alabiliyorlar mı; elbette, alamıyorlar. Niçin; çünkü, elli yıldan beri ülkemizi idare eden yöneticiler, ülkede, oligarşik anlayışla hareket etmişler; halkımızın anlayışını, inancını, tarihini ve dünya görüşünü ülke yönetiminden dışladıkları gibi, aynı zamanda, halkımızın, 65 milyon insanımızın yıllık kazancının yaklaşık yüzde 60’ını, yüzde 70’ini o küçük azınlığa tahsis etmişlerdir.

BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, 1 dakika süreniz var.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.

Burada, sendika hakkını vermekle beraber, bu sayın yüneticilerde de bir zihniyet değişikliği olması esastır. Aksi halde, bir yandan sendika hakkı verip, bir yandan da bugüne kadar olduğu gibi, ülkenin kazancını, üç beş tane rantiyeciye aktarırsanız, ülkede büyük bir huzursuzluk, büyük bir sosyal çatışma meydana gelir. Ümit ediyorum, bu sendika hakkıyla beraber, bu anlayış değişikliğini de ülkemiz gerçekleştirir. Aksi halde, anlaşılan ya da beklenen sonuca ulaşma imkânı bulamayabiliriz.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (FP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özyılmaz.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun efendim.

Sayın Kul, süreniz 5 dakika.

EMİN KUL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddenin kendi çerçevesinde ve anlamı içinde kalarak görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Maddede yapılan kapsam belirlemesine dikkat ettiğimizde, görüyoruz ki sosyolojik bir belirlemeden ziyade, çalışılan işyerine göre belirleme söz konusu. Oysaki, işçi veya memur, çalışılan işyerine göre değil, sosyolojik olarak belirlenmek mecburiyetindedir. Dolayısıyla, bu açıdan, değerli arkadaşım Sayın Selvi’ye önemli ölçüde hak veriyorum; gerçekten, bu konuda çalışma başlatılması ve yapılması lazım. Eğer, bazı çalışanların özlük hakları kanunla tespit ediliyorsa, bu, sosyolojik anlamda işçi sayılabilir mi, sayılamaz mı tartışmalıdır ve asıl devlet memurları bunlardır.

Pazarlık hukuku, hizmet akti ilişkisine dayalı bir hukuktur. Devlet, herkese kamu çalışanları statüsü biçmiş, herkesi bu statünün içine sokmuştur. Daha önce de defaatle arz ettim, bugün, Mecliste çalışan bahçıvan, devlet memurudur; Meclisin biraz ötesinde bir bahçede çalışan bahçıvan, işçidir, hizmet akdiyle çalışır; böyle bir ayırım yapılamaz. Bugün, ufacık bir gümrük motorunun kaptanı, devlet memurudur; ama, koskoca Ankara Vapurunun kaptanı, işçidir; böyle bir ayırım söz konusu olamaz. 2 nci maddede, sosyolojik açıdan ayırım yapılmalıydı.

Evet, Sayın Selvi’nin dediği doğrudur; fakat, şöyle bir zorunluluk vardır: Şimdi, öncelik, kamu çalışanları sendikalarının kurulmasıdır. Böyle bir ayırımın yapılması da belki zaman alacaktır; ancak, sekiz ay gibi, uzun bir süre iktidarda bulunmuş olan arkadaşlarım ve partiler, bu ayırımı, yani, kim işçidir, hizmet akdiyle çalışır; kim memurdur, özlük hakları kanunla tespit edilebilir, bu ayırımı yapabilirlerdi. Sekiz dokuz aydır, bir senedir bu ayırımı yapmayacaksınız, 1991’lerde, 1992’lerde iktidar olan partiler bunun üzerinde çalışmayacak, bu ayırımı yapmayacak; şimdi gelip burada eleştiri yönelteceksiniz; bu da haksızlıktır.

Biz, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisine iktidarı bıraktığımız zaman -daha önceki üç aylık dönemde- bir Başbakanlık genelgesiyle böyle bir çalışma başlatılmıştı. Sayın Başbakanımız Mesut Yılmaz, böyle bir çalışmanın başlatılmasını, bir Başbakanlık genelgesiyle yürürlüğe koymuştu. Bu çalışma ne safhadadır; bu çalışma, maalesef, iktidar değiştikten sonra bırakılmıştır.

Şimdi, eğer, kamu statüsü hukukuna tabi olarak, statü hukukları, özlük hakları kanunla belirlenenler ile kamuda çalışmasına rağmen hizmet akdiyle çalışanlar ayrılırsa, onbinlerce kişi, toplusözleşme ve grev hakkına sahip olabilir. Dolayısıyla, bu çalışmanın titizlikle yapılması lazımdır. Bu kanun tasarısının en önemli noktası, konunun en önemli noktası budur; bu ayırımın yapılması lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, yapılan gösteriler sırasında doğan tatsız olaylardan biz de üzgünüz; ama, herhalde, hafızalarımızdan silinmedi; DYP-SHP veya DYP-CHP iktidarları zamanında, bundan daha şiddetli dayaklar ve coplamalar, maalesef, kamu çalışanlarına reva görüldü; ama, şu hususa dikkatinizi çekmek isterim: Bakınız, 20.11.1997 tarihli, daha henüz taze bir Başbakanlık genelgesi, imza Başbakan Mesut Yılmaz; kamu sendikaları ve yöneticileri için ne deniliyor: Sendika yöneticisi ve üyelerine sendikal çalışmaları nedeniyle disiplin cezası uygulanmaması; sendikaların kanunlar çerçevesindeki etkinliklerine, genel kolluk yetkisinin kullanılarak müdahale edilmemesi; sendikalarla diyaloga girilerek işbirliği yapılması, görüş ve önerilerinin alınması, kurulların toplanmasına mâni olunmaması; şu veya bu... Şimdi, böyle bir genelge, geçmişte, coplanmaların cereyan ettiği zamanda, acaba hangi başbakan tarafından yayımlanmış; rastlamak mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kul, süreniz bitti efendim; teşekkür ederim.

EMİN KUL (Devamla) – Biraz insafla olaya bakmak lazımdır.

Teşekkür eder, saygılarımı arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun efendim.

Son konuşma, Sayın Bekir Yurdagül’ün.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde kişisel olarak söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kapsam maddesinde, kurum ve kuruluşları sayılıyor, “...kuruluşlarında işçi statüsü dışında çalışan kamu görevlileri hakkında uygulanır” deniliyor; çok geniş kapsamlı bir kapsam maddesi. Ancak, tasarının 15 inci maddesine baktığımızda, burada, sendika üyesi olamayacaklarla ilgili olarak büyük boyutta kısıtlama getirilmiş; ceza ve infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri, emniyet teşkilatı mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının özel güvenlik personeli, müfettiş, murakıp, kontrolör, denetçi, denetmen, devlet bütçe uzmanı, devlet personel uzmanı ve bunların yardımcıları denilmiş; en önemlisi de, Millî Savunma Bakanlığına bağlı işyerlerinde, işçilerle aynı işi yapan, 657 sayılı Yasaya tabi devlet memurlarını kapsam dışına almış.

16 Haziran 1989 tarihinde onayladığımız Avrupa Sosyal Şartına bakıyoruz; bunun 5 inci maddesinde “bu maddede öngörülen güvencelerin, güvenlik güçleri için hangi ölçüde uygulanacağı, ulusal yasalarla veya düzenlemelerle belirlenir” denilerek, güvenlik güçleri dışındaki kamu çalışanları için, tümünün, sendika hakkından yararlanması öngörülmüş.

Yine, onayladığımız 87 sayılı ILO Sözleşmesinin 9 uncu maddesinde “bu sözleşmede öngörülen güvencelerin, silahlı kuvvetlere ve polis mensuplarına ne ölçüde uygulanacağı, ulusal mevzuatla belirlenir” denilmiş; yani, bunun dışında, bir ayırım, bir farklılık getirilmemiş; silahlı kuvvetler ve polisler dışındaki tüm kamu çalışanlarının mutlaka sendikalı olması gerektiği belirtilmiş; silahlı kuvvetler mensupları ve emniyet güçleriyle ilgili olarak da, “ülkeler, kendi iç durumlarına göre, bu konuda yasal düzenleme yapar” denilmiştir.

Yine, 151 Sayılı ILO sözleşmesinin 1 inci maddesinde ise “üst düzey görevlilere veya çok gizli nitelikte görevler ifa edenlere hangi ölçülerde uygulanacağı, ulusal mevzuata göre düzenlenir” denilmiş. Demin, Anavatan Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız “müsteşarla, çobanı; Özelleştirme İdaresi Başkanıyla hizmetliyi, elbette ki, aynı statüde değerlendiremeyeceğiz” dedi. Elbette ki, müsteşarı veya Özelleştirme İdaresi Başkanını bırakın, o sendikaya üye olmasın; ama, alt derecede çalışan kamu çalışanlarını; müfettişi; murakıbı, denetmeni millî savunma işkolunda işçilerle aynı işi yapan şoförü, hizmetliyi veya yargı infaz memurlarını neden kapsam dışında bırakıyoruz diye düşünüyorum...

Gerçekten, bu tasarıyla, şu anda kurulmuş olan, iki işkolunda örgütlü sendikalar kapanacak. Yani, kapsamın ne kadar dar olduğunu belirtmek için söylüyorum.

Yine, 2 milyona yakın kamu çalışanının olduğu Türkiye’de, 300 bine yakın kamu çalışanı, bu yasanın yürürlüğe girmesiyle beraber, şu anda üye oldukları sendikalardan ayrılmak zorunda kalacaklar. Yani, hem Avrupa Sosyal Şartını hem 151 sayılı Sözleşmeyi hem de 87 sayılı Sözleşmeyi imzalamışız, orada, sadece, Silahlı Kuvvetler mensuplarıyla yüksek düzeydeki görevlilere getirilen ayrıcalığı, biz, kendi iç düzenlememizde çok genişletmişiz; 300 bine yakın kamu çalışanını kapsam dışında bırakıyoruz. Bu kapsam maddesi, çok geniş gözüken bir madde olmasına rağmen, gerçek anlamda, bugünkü fiilî durumun çok gerisine düşen bir kapsam maddesi.

Bu konuda da, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, üzerine düşeni yapmasının gerektiğine inanıyorum; bu inatlaşmaya ve ortamı daha fazla gerginleştirmeye hiç meydan vermeden, bu yasa tasarısının geri çekilmesinin gerektiğini söylüyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yurdagül.

Madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir efendim.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz bitmek üzeredir.

Bu itibarla, kadının statüsünün araştırılarak kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın önlenmesi konusundaki Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesini yapmak ve diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 10 Mart 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 18.52

 

 

 

VII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4331)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Maliye Bakanı Sayın Zekeriya Temizel tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımızla arz ederim.

4.2.1998

Veysel Candan

Konya

Bakanlığınız bünyesinde çeşitli fonlardan belediyelere yapılan yardımlarla ilgili daha önce sorduğum sorulara yeterli cevap alamadığım kanısındayım. Bu sebeple;

1. Bakanlığınızda göreve gelişinizden bu güne kadar (Ocak 1998 sonu itibari ile) hangi belediyeye ne kadar yardım yapılmıştır? Liste halinde bildirilmesi?

2. Verdiğiniz cevapta bu yardımlar yapılırken belediyelerin, malî durum, coğrafî konum, kalkınmışlık dereceleri, maruz kaldıkları tabi afetler gibi çeşitli kriterleri aldığınızı söylemektesiniz. Bu kriterleri baz alarak hangi belediyeye ne kadar yardım yaptınız?

3. Yine verdiğiniz cevapta sizden önceki hükümeti suçlayarak bazı belediyelere hiç yardım yapılmadığı veya cüz-i yardım yapıldığını söylemektesiniz peki siz tüm belediyelere yardım yapmakta mısınız? Şayet yapmadıklarınız varsa bu belediyelerin isimlerini verebilir misiniz?

T.C.

Maliye Bakanlığı

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.BMK.0.11.600/3099 5.3.1998

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : 13.2.1998 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/4331-10910/27493 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan’ın 7/4331 esas no.’lu yazılı soru önergesinde yer alan sorular, daha önce yine aynı miletvekiline ait 7/3980 esas no.’lu yazılı soru önergesine ilişkin 25.12.1997 tarih ve B.07.0.BMK.011.013.600/31214 sayılı yazımızla cevaplandırılmıştı. Bu nedenle, önceki cevabımızda ilave edilecek bir husus bulunmamaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Zekeriya Temizel

Maliye Bakanı

2. – Edirne Milletvekili Ümran Akkan’ın, Köy Hizmetleri GenelMüdürlüğündeki personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4332)

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ümran Akkan

Edirne

55 inci Hükümet kurulduğundan bugüne kadar Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce;

a. Yurt genelinde kaç Bölge, il ve şube müdürünün görevden alınarak tayini yapılmıştır?

b. Görevden alınan müdürlerin yargı yoluyla aldıkları yürütmenin durdurulması ve görev iade kararları uygulanmış mıdır? Uygulanmayanların sayısı ne kadardır?

c. Yürütmenin Durdurulması Kararı alıp, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce görevlerine başlatılanlar göreve başlatıldıktan kısa bir süre sonra 2 nci bir emre kadar geçici görevde ünvanları uhdelerinde kalmak üzere başka illerde görevlendirilenler var mıdır? Var ise, tesis edilen bu işlemler Mahkeme Kararlarını tesirsiz bırakıp, uygulamama amacına mı yöneliktir? Vars ise, bu işlem kaç kişiye yapılmıştır.

d. Bu durum Yasa ve Anayasa ihlali anlamını taşımıyor mu?

e. Bu durumda olan personele bugüne kadar ne kadar yolluk ödenmiştir?

T.C.

Başbakanlık

Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.1.KHZ.0.71.00.02/01-03355 2.3.1998

Konu : Soru Önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 13.2.1998 gün ve 27496 sayılı yazınız.

Edirne Milletvekili Ümran Akkan’ın, Başkanlığınıza tevcih ettiği ve cevaplandırılması istenilen 7/4332-10911 no’lu soru önergesi incelenmiştir.

Bakanlığım Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde 55 inci T.C. Hükümetinin göreve başladığı tarihten bu yana;

a. Yurt genelinde 13 adet Bölge Müdürü, 69 adet İl Müdürü ve 169 adet Şube Müdürü görevinden alınarak tayinleri yapılmıştır.

b. Görevden alınan Müdürlerin yargı yoluyla aldıkları yürütmenin durdurulması ve göreve iade kararlarının hepsi uygulanmıştır.

c. Yürütmenin durdurulması kararı alıp, görevlerine başlatılanlar, göreve başlatıldıktan sonra ikinci bir emre kadar geçici görevle, unvanları uhdelerinde kalmak üzere başka illerde 1 adet İl Müdürü Merkezde geçici görevde görevlendirilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

3. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon ve Rize Merkez Belediyelere Maliye Bakanlığınca yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4339)

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletlerinizle Başbakan Sayın MesutYılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Kemalettin Göktaş

Trabzon

1. 53 üncü Hükümet döneminde Trabzon ve Rize Merkez Belediyelerinin herbirine Maliye Bakanlığı’ndan ne kadar yardım yapılmıştır?

2. 54 üncü Hükümet döneminde Trabzon ve Rize Merkez Belediyelerinin herbirine Maliye Bakanlığı’ndan ne kadar yardım yapılmıştır?

3. 55 inci Hükümet döneminde Trabzon ve Rize Merkez Belediyelerinin herbirine Maliye Bakanlığı’ndan ne kadar yardım yapılmıştır?

T.C.

Maliye Bakanlığı

Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü

Sayı : B.07.0.BMK.0.11/600/3100 5.3.1998

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 13.2.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4339-10949/27626 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın 23.2.1998 tarih ve B.02.0.KKG/106-699-1/816 sayılı yazısı.

Trabzon Milletvekili SayınKemalettin Göktaş’ın 7/4339 esas no.’lu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bakanlığımız bütçesinin “Mahallî İdarelere Yapılacak Yardım ve Ödemeler” tertibinden, Trabzon ve Rize İli Merkez belediyelerine yapılan yardımlar aşağıda gösterilmiştir.

 

Trabzon Rize

Hükümet dönemi (Milyon TL.) (Milyon TL.)

53. Hükümet — 200 000

54. Hükümet 120 000 —

55.Hükümet — 150 000

Bilgilerinize arz ederim.

Zekeriya Temizel

Maliye Bakanı

4. – ErzincanMilletvekili Naci Terzi’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bazı beyanlarına ilişkin sorusu ve AdaletBakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4343)

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Naci Terzi

Erzincan

Sorular :

1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın, gazeteler ve televizyonlar tarafından da verilen, “Anayasal düzenimizi hukukçularımız korumayı başaramazsa, bu görevi, iç hizmet kanunun gereği olarak,Türk ordusu yapacaktır” sözleri, bir hukuk adamının sözleri olabilir mi? Başsavcı bu sözleri ile kendini taraf haline getirmiş, dolayısı ile de hukuk suçu işlemiş olmamakta mıdır?

2. Başsavcı Vural Savaş bu sözleri ile, darbeyi yasallaştırmış olmuyor mu? Darbe yapmak anayasal bir suç değil midir? Darbe yapma niyetinde olanları anayasal bir suç işledikleri gerekçesi ile yargılaması gereken hukukçuların, darbeyi meşrulaştırması normal karşılanabilir mi?

3. Başsavcı bu sözleriyle, sistemi koruma görevini orduya yüklemiş olmuyor mu? Demokratik ülkelerde sistemi koruma görevi öncelikle parlamentonun mu,yoksa ordunun mudur?

4. Başsavcı Vural Savaş’ın bu sözleri, darbeyi meşrulaştırma ise, darbeyi meşru görmek de, darbe yapmak gibi bir anayasal suç değil midir?

5. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş bu sözleri ile RP’nin kapatılması istemi ile açtığı davayı, hangi saiklerle açmış olduğunu da açıklamış olmuyor mu? Bu durumda RP’nin, siyasal amaçlı kapandığı söylemi haklılık kazanmıyor mu?

6. Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş hakkında, bu sözlerinden dolayı herhangi bir soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?

T.C.

AdaletBakanlığı

Bakan :

391 4.3.1998

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 13.2.1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10. 00.02-7/4343-10958/27638 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ekinde alınan Erzincan Milletvekili Naci Terzi tarafından Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/4343-10958 Esas No.’lu soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M.Oltan Sungurlu

Adalet Bakanı

Sayın Naci Terzi Erzincan Milletvekili

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/4343-10958 Esas No.’lu soru önergesine verilen cevap aşağıda belirtilmiştir.

Anayasada da belirtildiği gibi Yargıtay bağımsız yüksek bir mahkeme olup, Bakanlığımla herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır. Bu itibarla, aynı zamanda Yargıtay üyesi konumunda bulunan Yargıtay Başsavcısı ile ilgili sorulan hususlar 26.2.1998 tarih ve 92 sayılı yazımızla Yargıtay Birinci Başkanlığına iletilmiştir.

Bilgilerinize arz olunur.

M.Oltan Sungurlu

AdaletBakanı

5. – SiirtMilletvekili Mehmet Emin Aydın’ın, Güneydoğu’da boşaltılan köylere dönüşün sağlanması için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı YücelSeçkiner’in yazılı cevabı (7/4361)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

2.10.1997

Mehmet Emin Aydın

Siirt

16.9.1997 tarihinde yaptığınız açık hava toplantısında boşalan köylere köylülerin geri döneceğini söylediniz.

Bugüne kadar hiçbir köylü köyüne dönmediği gibi Eruh’a bağlı Üzümlü ve birkaç köy daha boşaldı.

Bu konuda somut bir adım atma çabanız olacak mı?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Sayı : B.02.0.005/00246 2.3.1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 10.10.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/670-8704/23063 sayılı yazınız.

b) 17.2.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4361-8704/23063 sayılı yazınız.

Siirt Milletvekili Sayın Mehmet Emin Aydın’ın 6/670-8704 esas nolu sözlü soru önergesinin, yazılı soru önergesine çevrilen 7/4361-8704 esas nolu önerge cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

YücelSeçkiner

Devlet Bakanı

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : 1300/GEN-SEK/10-461 26.11.1997

Konu : Soru Önergesi

Sayın YücelSeçkiner

Devlet Bakanı

İlgi : Devlet Bakanlığının (Sayın Yücel Seçkiner) 31.10.1997 gün ve B.02.0.005/00166 sayılı yazısı.

Siirt Milletvekili MehmetEmin Aydın tarafından Sayın Başbakan’a cevaplandırılması isteği ile verilen 6/670-8704 sayılı soru önergesinde belirtilen konular araştırılmış ve aşağıdaki hususlar tespit edilmiştir.

Köye geri dönüş ile ilgili çalışmalar Siirt Valiliğince aralıksız olarak sürdürülmekte, geri dönmek için müracaat olduğunda talepler değerlendirilerek geri dönülmek istenen köy ve mazranın altyapı çalışmaları tamamlandıktan ve gerekli güvenlik önlemleri alındıktan sonra geri dönüş sağlanmaktadır. Siirt İlinde bugüne kadar yapılan müracaatlar değerlendirilerek uygun görülen Pervari İlçesine bağlı Tuzcular, Karasungur ve Şirvan Özyurt Köyü ile Kömürlü-Yelken Mezrası yerleşime açılmıştır.

Ayrıca, geri dönmek için müracaat eden Kurtalan-Erdurağı ve Eruh-Çizmeli Köyleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir.

Eruh-Üzümlük Köyünün boşalmasının nedeni terör örgütünün köy halkına yaptığı baskıdır. 31.7.1997 günü liderliğini Timaf (K) un yaptığı bir grup terörist Üzümlük Köyüne gelerek zorla erzak almaya çalışmışlar, erzak vermek istemeyen Reşat oğlu 1932 doğumlu Emin Özdemir’i öldürmüşler ve Abdullah Timurtaş isimli köylüyü yanlarına alarak kaçmışlar, bilahare kaçırdıkları vatandaş 2.8.1997 günü ölü olarak bulunmuştur. Güvenlik güçlerinin köyü terketmemeleri telkinlerine rağmen halk 5.11.1997 tarihinde terörist baskısı sonucu köyü tamamıyla boşaltmıştır.

Boşalan köy ve mezraların genellikle 3-5 haneden oluştuğu, bunların da gerek güvenliklerinin sağlanması, gerek sağlık, eğitim, elektrik, yol, su gibi hizmetleri götürmenin zorluğu gözönünde bulundurularak, merkezî köyler oluşturulması ve bu vatandaşların buralarda iskân edilmesinin daha uygun olacağı mütalaa edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu

İçişleri Bakanı

OHAL Koor. Krl. Başkanı

6. – Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici’nin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bir beyanına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/4366)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

Hasan Dikici

Kahramanmaraş

1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılarının düzenlediği toplantıya katılmış mıdır?

2. Sayın Savaş’ın sözkonusu toplantıda, “Hukukçular anayasal düzeni korumayı başaramasaydı, bu görevi iç hizmet kanunu gereği Türk Ordusu yapacaktı” diyerek RP hakkında kapatma davası açmaması halinde darbe olacağını öne sürmesi doğru mudur?

3. Sayın Savaş, “Hukukçular anayasal düzeni korumayı başaramasaydı, bu görevi iç hizmet kanunu gereği Türk Ordusu yapacaktı” diyerek darbe olacağını ileri sürerken Demokrasiye bağlı, darbeye her zaman karşı olan Türk Silahlı Kuvvetlerini hangi bilgi, hangi belge ile suçlamaktadır?

4. Sayın Başsavcının iddiası doğru ise; darbeye tevessül eden askerler kimlerdir? Bununla ilgili bilgi ve belgeleri hangi yetkiliye vermiştir? Bilgi ve belgeleri alan yetkili Sayın Savaş’ın ileri sürdüğü cunta girişimcileri hakkında ne yapmıştır? Bu kadar önemli bir konu neden kamuoyundan saklanmıştır?

5. Sayın Savaş’ın iddiaları doğru değilse, hangi cüret ve hangi yetki ile; Demokrasiye, insan haklarına, özgürlüğe saygılı, darbeye, darbeciye ve darbe özlemcilerine karşı olduğunu açıklayan TürkSilahlı Kuvvetleri için nasıl, hangi hakla ve hangi yetki ile böyle konuşabiliyor?

6. Sayın Savaş, ileri sürdüğü darbe haberine göre; her darbe söylentisi ile bir partiyi kapatma davası açma yetki ve selahiyetini nereden almaktadır? Böyle bir yetkisi yoksa Sayın Savaş bazı Anayasal kuruluşların etkisinde kaldığı için mi RP hakkında kapatma davası açmıştır?

7. Sayın Başsavcının ileri sürdüğü asılsız darbe haberi; toplum vicdanını, milletimizin temsilcileri olan Milletvekillerini ve aziz milletimizi derinden üzmüştür. Böyle asılsız bir haber yayan Başsavcı hakkında bir işlem yapmayı düşünmüyor musunuz?

8. Sayın Savaş’ın ileri sürdüğü haber doğru ise; darbe girişimcileri kimlerdir? Darbe girişimcileri hakkında ne yapacaksınız? Türkiye’yi darbeden kurtaran Sayın Başsavcıyı mükâfatlandırmayı düşünüyor musunuz?

9. Geçmiş dönemde bir Başbakan, darbe haberinin kendisine haber verilmediğini ileri sürmüştü. Sözkonusu darbe haberinden bir Başbakan olarak sizin haberiniz oldu mu? Darbe haberi hakkında size bir bilgi verilmedi ise; yetkililer hakkında ne gibi bir işlem yapmayı düşünüyor sunuz?

10. Darbe haberi doğru değilse, Milletvekillerini ve Milletimizi rahatlatmak için “Darbe haberinin aslı yoktur” diye bir açıklamayı ne zaman yapacaksınız?

T.C.

Adalet Bakanlığı

Bakan:

394 4.3.1998

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

İlgi : a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 17.2.1998 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10. 00.02-7/4366-10976/27697 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü ifadeli, 23.2.1998 tarihli ve B.02.0.KKG/106-704/822 sayılı yazıları.

İlgi : (a) yazınız ekinde Başbakanlığa gönderilen, Başbakanlığın ilgi (b) yazısı ile Bakanlığıma intikal ettirilen Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici tarafından Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca cevaplandırılması tensip olunan 7/4366-10976 Esas No.’lu yazılı soru önergesine verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

M.Oltan Sungurlu

Adalet Bakanı

Sayın Hasan Dikici

KahramanmaraşMilletvekili

Sayın Başbakana yöneltilen ve Bakanlığımca cevaplandırılması tensip olunan 7/4366/10976 Esas No.’lu soru önergesine verilen cevap aşağıda belirtilmiştir.

Anayasada da belirtildiği gibi Yargıtay bağımsız yüksek bir mahkeme olup, Bakanlığımla herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır. Bu itibarla, aynı zamanda Yargıtay üyesi konumunda bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile ilgili sorulan hususlar 25.2.1998 tarih ve 91 sayılı yazımızla Yargıtay Birinci Başkanlığına iletilmiştir.

Bilgilerinize arz olunur.

M.Oltan Sungurlu

AdaletBakanı

 

 

 

 

 

 

birleşim 63’ün sonu