DÖNEM : 20 YASAMA YILI : 3

 

T.B.M.M.

TUTANAK DERGİSİ

 

CİLT : 46

 

58 inci Birleşim

24 . 2 . 1998 Salı

 

 

 

İÇİNDEKİLER

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun, Asya’daki ekonomik krizin dünyadaki ekonomik büyümeye olumsuz etkileri ve buna karşı ülkemizin korunmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı

2. —Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Bağ-Kur kapsamındaki vatandaşların sağlık hizmetlerinden yararlanamadıklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı

3. —Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün, çevre kirliliği ve millî parklar konusunda gündemdışı konuşması ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un cevabı

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Cezayir’e gidecek olan Devlet Bakanı Burhan Kara’ya, dönüşüne kadar, Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy’un vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1317)

2.—İtalya’ya gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1318)

3. —Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer’e, dönüşüne kadar, Turizm Bakanı İbrahima Gürdal’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1319)

4. —Refah Partisinin kapatılma kararının Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulanmasının neticelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1320)

5.—Çorum Milletvekili Bekir Aksoy’un, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/308)

6.—Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, (6/813, 814 ve 817) numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/309)

7.—Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/310)

8.—Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Ek ve Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/692) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/311)

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 22 arkadaşının, Doğu Anadolu’nun sağlık sorunları konusunda Meclis araştırması açılamasına ilişkin önergesi (10/242)

IV.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.—Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/858) (S. Sayısı :485)

2. — İstanbul Milletvekili Yıldırım Aktuna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/214) (S. Sayısı :486)

3.—Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1052) (S. Sayısı :487)

4.—Tokat Milletvekili Bekir Sobacı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/194) (S. Sayısı :488)

5.—Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/184) (S. Sayısı :489)

6.—Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/185) (S. Sayısı :508)

7.—Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/971) (S. Sayısı :513)

8.—İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/922) (S. Sayısı :514)

9.—Samsun Milletvekili İrfan Demiralp’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/180) (S. Sayısı :516)

10.—İstanbul Milletvekili Aydın Menderes’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/210) (S. Sayısı :521)

11.—Kastamonu Milletvekili Hadi Dilekçi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/849) (S. Sayısı :524)

12.—Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1048) (S. Sayısı :525)

V.—ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.—Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 25.2.1998 Çarşamba ve 26.2.1998 Perşembe günleri Genel Kurulun çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI.—GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A)GÖRÜŞMELER

1.—Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay ve 20 arkadaşı, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42 arkadaşı, İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadaşı ile Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ve itfaiye teşkilâtının sorunları ile boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/162, 163, 164, 175) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı :397)

VII. —SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.—Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VIII.—SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, kamu çalışanlarının ve emeklilerinin maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/681)

2.—Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, il ve ilçe nüfus müdürlüklerinde bilgisayar sistemine ne zaman geçileceğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/684)

3.—Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, YüksekAskerî Şura kararıyla emekliye sevk edilen subay ve astsubaylara ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/687)

4.—Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, Niğde’ye bağlı bazı köylerin yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/692)

B)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, milletvekillerine ve personele tahsis edilen lojmanlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4072)

2.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın;

—Tekel’in özelleştirilmesine yönelik uygulamalara,

—Tütüncülük sektörünün sorunlarına,

—Tekel sigara fabrikalarının satışına,

—Tekel’e ait müesseselerin özelleştirilmesine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4258, 4259, 4260, 4265)

3.—İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Telekom’un haksız para aldığı bir vatandaşa yönelik tutumuna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in yazılı cevabı (7/4264)

4.—Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Osmangazi Yeşilhisar projesine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/4280)

5.—Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, gıyabî tevkif müzekkerelerinin infazına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4281)

6.—Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon Valiliği İl Özel İdare emrine gönderilen paraya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4285)

7. —Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Hamur İlçesine bağlı Ceylanlı-Kamışlı köyleri arasında bağlantıyı sağlayacak köprü projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4357)

8. —Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Hamur İlçesine bağlı Köşk-Tükenmez köylerinin köprü ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4358)

9.—Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Ceylanpınar’a bağlı bazı köylerin içme suyu ve köprü sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4359)

 

I. —GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, çeşitli illerde ilan edilen turizm merkezleriyle ilgili kararnameye ilişkin gündemdışı konuşmasına, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal,

Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün, Büyük Menderes nehrinin kirlenmesi ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Çevre Bakanı İmren Aykut ve

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, İstanbul’da minibüsle taşımacılık yapan esnafın sorunlarına ilişkin günedemdışı konuşmasına, Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu,

Cevap verdiler.

Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in, gündemdışı konuşmasında, isminden de bahsederek beyan ettiği hususların bir kısmında eksik ve yanlış taraflar olduğu iddiasıyla bir açıklamada bulundu.

Gürcistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’e, dönüşüne kadar; Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in,

Almanya’ya gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Taner’e, dönüşüne kadar; Devlet Bakanı Mehmet Cavit Kavak’ın,

Slovakya Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, dönüşüne kadar; Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın,

Fransa’ya gidecek olan :

Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’na, dönüşüne kadar; Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in,

Devlet Bakanı Işın Çelebi’ye, dönüşüne kadar; Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun ve

Kültür Bakanı İstemihan Talay’a, dönüşüne kadar; Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının :

1 inci sırasında bulunan 132,

2 nci sırasında bulunan 232,

S. Sayılı kanun tasarı ve teklifleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,

3 üncü sırasında bulunan ve Hükümetçe komisyona geri alınan 338 S. Sayılı kanun teklifi, komisyondan gelmediğinden,

Ertelendiler.

4 üncü sırasında bulunan Mera Kanunu Tasarısının (1/509) (S. Sayısı :231) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, tasarının maddelerine geçilmesi kabul edildi.

TBMM Başkanvekili Yasin Hatiboğlu, Refah Partisinin, Anayasa Mahkemesince kapatıldığına; bu kararın tartışılmayacağına; ancak, bu karar hakkında hükmü, gelecekte tarihin vereceğine ve herkesin bu karara uymak zorunda olduğuna; Anayasa Mahkemesinin bu kararıyla, itham edilmeden, sorgulanmadan ve yargılanmadan Başkanvekilliği görevine son verilmiş olacağına ve bunun tartışmasını da tarihe ve yüce millete havale ettiğine; görevinin sona ermesi nedeniyle Yüce Heyetten helâllik dilediğine ilişkin bir konuşma yaptı.

Alınan karar gereğince, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın konusundaki Meclis Araştırması Komisyonunun raporu ile diğer denetim konularını görüşmek için, 24 Şubat 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.00’da son verildi.

Yasin Hatiboğlu

Başkanvekili

Levent Mıstıkoğlu Haluk Yıldız

Hatay Kastamonu

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. —GELEN KAĞITLAR

20.2.1998 CUMA No : 84

Raporlar

1. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Letonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/631) (S. Sayısı : 548) (Dağıtma tarihi: 20.2.1998) (GÜNDEME)

2. — Türkiye Cumhuriyeti ve Moldova Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/641) (S. Sayısı : 549) (Dağıtma tarihi : 20.2.1998) (GÜNDEME)

3. — Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Cezaî Konularda Adlî Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/640) (S. Sayısı : 550) (Dağıtma tarihi : 20.2.1998) (GÜNDEME)

4. — Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında Hususî Hukuk, Ticaret ve Ceza Hukuku Konularında Hukukî ve Adlî İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/642) (S. Sayısı : 551) (Dağıtma tarihi : 20.2.1998) (GÜNDEME)

5. — Türkiye Cumhuriyeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Hukukî, Ticarî ve Cezaî Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/679) (S. Sayısı : 552) (Dağıtma tarihi : 20.2.1998) (GÜNDEME)

6. — Niğde Milletvekili M. Salih Katırcıoğlu ve 14 Arkadaşının, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Ek 22 nci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/673) (S. Sayısı : 554) (Dağıtma tarihi : 20.2.1998) (GÜNDEME)

7. — Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve 17 Arkadaşının, Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/193) (S. Sayısı : 555) (Dağıtma tarihi : 20.2.1998) (GÜNDEME)

8. — Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/668) (S. Sayısı : 556) (Dağıtma tarihi : 20.2.1998) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergesi

1. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, Kur’an kurslarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/875) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Petkim Petrokimya Holding A.Ş.’nin denetçilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4406) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1998)

2. — Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından açılan tazminat ve aleyhine açılmış ceza davalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4407) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1998)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. — Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, Sivas Demir Çelik İşletmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4167)

2. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, pişmanlık yasası uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4169)

3. — Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın, ilkokuldan mezun olan öğrenci sayısına ve devam ettikleri okullara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4173)

4. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, Sivil Çalışma Grubuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4175)

5. — Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Şereflikoçhisar’da bir yüksekokul açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4176)

6. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, müfredat ve ders programlarında yapılacak değişikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4178)

7. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, sokak çocuklarını korumaya yönelik alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4180)

8. — Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, Erzurumspor’a yardım yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4182)

9. — Siirt Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın’ın, Siirt Organize Sanayi Bölgesi Altyapı Projesi ve KOBİ kredilerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4185)

10. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, MKE Kurumuna bağlı Kırıkkale Mühimmat Fabrikasındaki zarara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4188)

11. — İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, Ekonomik ve Sosyal Konsey’in oluşumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4194)

23.2.1998 PAZARTESİ No : 85

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, bazı kanunlarda yapılacak değişiklere ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/876) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

2. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum ve ilçelerine bağlı bazı köylerin kanalizasyon sorununa ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/877) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

3. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum’a bağlı köylerin tesfiye programında yeralan köylerin yollarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/878) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

4. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum’a bağlı onarım programında yer alan bazı köylerin yollarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/879) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

5. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum’a bağlı stabilize kaplama porgramında yer alan bazı köylerin yollarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/880) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

6. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum’a bağlı bazı köylerin köprü ihtiyaçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/881) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

7. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum’a bağlı asfaltlama programında yer alan bazı köylerin yollarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/882) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

8. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum’a bağlı bazı köylerin köprü ihtiyaçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/883) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

9. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum’a bağlı bazı ilçelerin içme suyu sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/884) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

10. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çorum Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/885) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

11. — Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, Çankırı-Çorum-Amasya demiryolu hattı etüt Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi. (6/886) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

12. — İçel Milletvekili Saffet Benli’nin, emeklilerin maaş ödemelerinde yaşanan olumsuzluklara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/887) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

13. — İçel Milletvekili Saffet Benli’nin, A Milli futbol takımının aldığı mağlubiyetlerin nedenine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/888) (Başkanlığa geliş tarihi :19.2.1998)

14. — Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın, Erzincan’a yapılan tarifeli uçak seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/889) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

15. — Isparta Milletvekili Mustafa Köylü’nün, TRT’ye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/890) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

16. — Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, bazı medya kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/891) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

17. — Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, bazı basın kuruluşlarına verilen teşvik kredilerine ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/892) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

18. — Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Şanlıurfa-Akçakale-Suruç yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/893) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

19. — Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Ceylanpınar-Mürşitpınar Sınır Kapısının ticarete açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/894) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

20. — Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas’ın, hayvancılığın geliştirilmesi ve damızlık hayvan ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/895) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

21. — Van Milletvekili Maliki Ejder Arvas’ın, Van’a bağlı bazı köylerdeki afet konutu yapımına ve Bahçesaray karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/896) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

22. — Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Batı Çalışma Grubu’na ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/897) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Adalet Komisyonları tarafından yapılan sınavlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4408) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

2. — Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, TRT’de kapatılan Refah Partisi ile ilgili haberlerin veriliş sırasına ilişkin Devlet Bakanıdan yazılı soru önergesi (7/4409) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

3. — Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın, 4325 Numaralı Kanun kapsamındaki illerde elektrik fiyatı indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanıdan yazılı soru önergesi (7/4410) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

4. — Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, Acil Yardım Fonundan yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4411) (Başkanlığa geliş tarihi :19.2.1998)

5. — Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, Bolu İlindeki ilköğretim okulu mevcudu ve öğretmen açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4412) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

6. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Başbakanlık Müsteşarlığına bağlı İnsan Hakları Koordinatörlüğü Üst Kuruluna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4413) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

7. — Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel’in, Ardahan İli Türközü Sınır Kapısına bağlı bazı karayollarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4414) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

8. — Ordu Milletvekili Mustafa Hasan Öz’ün, Ordu, Giresun ve Tokat illerindeki terör olaylarını önlemeye yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4415) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

9. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, T.R.T.de sözleşmeli olarak çalışan personele ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4416) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

10. — Adana Milletvekili Orhan Kavuncu’nun, tütün piyasasına ve Tekel’in özelleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4417) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

11. — Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, bir şahsa usulsüz çay satışı yapıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4418) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

12. — İzmir Milletvekili Veli Aksoy’un, Gediz ve Menderes havzalarındaki endüstriyel kaynaklı kirlenmeye ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/4419) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

13. — Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Futbol Federasyonu yönetici ve delegelerinin otel giderlerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4420) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

14. — İçel Milletvekili D.Fikri Sağlar’ın, Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde silah hediye ettiği kişilere ve intihar eden Tunceli İl Alay Jandarma Komutanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4421) (Başkanlığa geliş tarihi :19.2.1998)

15. — İçel Milletvekili D.Fikri Sağlar’ın, cezaevi firarisi bir şahsa ve faili meçhul cinayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4422) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

16. — Bursa Milletvekili Yahya Şimşek’in, emekli olduktan sonra A.Ö.F. önlisans programını tamamlayan öğretmenlere ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4423) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

17. — Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunca yaptırılan bir araştırmaya ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4424) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

18. — Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, T.B.M.M. Genel Kurul Salonu İnşaatında sağlığa zararlı madde kullanılıp kullanılmadığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4425) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

19. — Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün, Verem Savaş dispanserlerinin çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4426) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

24.2.1998 SALI

Teklifler No : 86

1. — Elazığ Milletvekili M. Cihan Paçacı’nın; 21.01.1998 Tarih ve 4325 Sayılı Kanunun Adının ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1056) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.2.1998)

2. — Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 20 Arkadaşının; 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1057) (Adalet ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.2.1998)

3. — Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 20 Arkadaşının; 647 Sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1058) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.2.1998)

4. — Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 21 Arkadaşının; 3056 Sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 36. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi(2/1059) (Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.2.1998)

5. — Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 21 Arkadaşının; 5953 Sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1060) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.2.1998)

6. — Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 21 Arkadaşının; 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1061) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.2.1998)

7. — Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün ve 21 Arkadaşının; 3167 Sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/1062) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 16.2.1998)

8. — Ağrı Milletvekili M. Ziyattin Tokar ve 21 Arkadaşının; Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1063) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.1998)

9. — Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın; Temel Eğitim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1064) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 17.2.1998)

10. — Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Bayburt Milletvekili Ülkü Güney, Adana Milletvekili Uğur Aksöz ve İzmir Milletvekili Metin Öney’in; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1065) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1998)

11. — Mardin Milletvekili Mahmut Duyan ve 3 Arkadaşının; Bir İl ve İki İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1066) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1998)

12. — İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve 13 Arkadaşının; Milli Eğitim Temel Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1067) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1998)

13. — Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Metin Öney, Adana Milletvekili Uğur Aksöz, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Metin Işık ve 14 Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1068) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.2.1998)

14. — Ordu Milletvekili M. Bahri Kibar’ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1069) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş Ttarihi : 19.2.1998)

15. — Demokrat Türkiye Partisi Grup Başkanı Van Milletvekili Mahmut Yılbaş, Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Metin Işık, Mardin Milletvekili Muzaffer Arıkan ve 6 Arkadaşının; Katma Değer Vergisi Kanununun 28. Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1070) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Meslek Standartları Kurumu Kanunu çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4427) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

2. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Yüksek Öğretim Kanununda yapılacak değişikliğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4428) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

3. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanununun yeniden düzenlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4429) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

4. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Okul Öncesi Eğitim Kanunu Tasarısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4430) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

5. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Özel Öğretim Kurumları Kanununun uygulanmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4431) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

6. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Kanunu Tasarısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4432) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

7. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, öğrencilerin temel eğitim sonrası harcamalara katılmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4433) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

8. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanununda yapılacak değişiklik çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4434) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

9. — Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Şeker Fabrikalarının şeker satış fiyatlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4435) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

10. — Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, Balıkesir’in Manyas ve Körfez yörelerinde meydana gelen sel felaketinde mağdur olan çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4436)(Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

11. — Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, Balıkesir Hava Meydanı’nın ne zaman hizmete açılacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4437) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

12. — Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, Manyas Gölü ve Kuş Cenneti çevresindeki kirlenmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4438) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

13. — Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, Balıkesir Organize Sanayi Bölgesinin bağlantı yollarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4439) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

14. — Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, Balıkesir’de meydana gelen sel felaketinde zarar gören çiftçilerin mağduriyetlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4440) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

15. — Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, TEDAŞ Balıkesir-Çanakkale Elektrik Dağıtım Şebekesi ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4441) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

16. — Balıkesir Milletvekili İ.Önder Kırlı’nın, Balıkesir’de sel felaketinde zarar gören köprülerin onarımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4442) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.2.1998)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Ağrı Milletvekili M.Sıddık Altay ve 22 arkadaşının, Doğu Anadolu’nun sağlık sorunları konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin Önergesi (10/242) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.2.1998)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1. — Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, personel atamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4195)

2. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, ruhsatsız yapılan kamuya ait tesislere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4200)

3. — Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bilecik genelinde sağlık malzemeleri alımı ile ilgili yapılan ihalelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4201)

4. — İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, emeklilerin sorunlarının görüşüldüğü toplantıya çağrılan derneklere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4203)

5. — İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, emekli olduktan sonra yurtdışında çalışan vatandaşların emekli maaşlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4204)

6. — Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül’ün, bazı sigara marka haklarının bir Amerikan firmasına devredilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Eyüp Aşık) yazılı soru önergesi (7/4205)

7. — Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan’ın, Ankara Milli Eğitim Müdürü’nün bazı harcamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4207)

8. — Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın, iş bulma vaadiyle dolandırıcılık yaptığı iddia edilen bir kişiye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4211)

9. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, SSK Bilgi İşlem Dairesi eski Başkanına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4212)

10. — Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, Tekel’in ürettiği bazı sigaraların isim hakkının satılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Eyüp Aşık) yazılı soru önergesi (7/4213)

11. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Batı Çalışma Grubuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4217)

12. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, sekiz yıllık kesintisiz eğitim için gerekli kaynağa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4219)

13. — İçel Milletvekili D.Fikri Sağlar’ın, oruç tutmadıkları gerekçesiyle saldırıya uğrayan ve bu saldırılarda hayatını kaybeden kişilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4221)

14. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bir televizyon kuruluşunun ortağı olan firmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4222)

15. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Bizim Vadi Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4223)

16. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, bir firmanın ödediği vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4224)

17. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, İstanbul Bankası’nın Ziraat Bankası’na devrinden sonra açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4225)

18. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, MARSAN Marmara Holding A.Ş.’nin faaliyetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4226)

19. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, eski Başbakan Tansu Çiller’in ABD’de oturma izni için müracaat edip etmediğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4227)

20. — Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, Başbakanlık Tanıtma Fonundan bazı firmalara davetiye usulüyle yapılan ihaleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4228)

21. — İçel Milletvekili Mehmet Emin Aydınbaş’ın, SSK’da çalışan eski tutuklu ve hükümlülere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4229)

22. — Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, Niğde iline bağlı bazı ilçelerin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4243)

23. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, İslamdaki örtünme emrine ilişkin Devlet Bakanından (H.Hüsamettin Özkan) yazılı soru önergesi (7/4251)

24. — Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, sekiz yıllık kesintisiz eğitime katkı amacıyla toplanan kaynaklara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4252)

25. — Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, personel atamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4257)

26 — İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, İstanbul ve Ankara Belediyelerinin dış borçlarının Hazine tarafından ödendiği iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4261)

27. — Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun, Talim ve Terbiye Kurulu tarafından yapılan çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4270)

28. — Muş Milletvekili Sabahattin Yıldız’ın, Muş Hacı Şeref ve Alaattin Paşa Camilerinin onarım ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Metin Gürdere) yazılı soru önergesi (7/4274)

29. — Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, bazı kuruluşların yönetim kurulu üyeliklerine yapılan atamalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4277)

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

24 Şubat 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ali GÜNAYDIN (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşimini açıyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

III. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun, Asya’daki ekonomik krizin dünyadaki ekonomik büyümeye olumsuz etkileri ve buna karşı ülkemizin korunmasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, Uzakdoğu'dan Batı'ya doğru gelmekte olan ekonomik krizin etkilerinden ülkemizin korunması konusunda, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun.

Buyurun Sayın Karapaşaoğlu. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizin malumları olduğu üzere, Asya krizinin dünyadaki ekonomik büyümeye olumsuz etkisi, elbette ki, 1998 yılı içerisinde ülkemizi de sarsacak boyutlara ulaşacaktır.

Unutulmamalıdır ki, ekonomideki bozukluklar ve zafiyet, toplumdaki anlaşmazlıkları körükleyen en büyük unsurların başında gelmektedir. Ekonomimizdeki çokbaşlılık ise, bu bozulmayı hızlandıracak niteliktedir. Daha şimdiden, ithal kumaşın ve çeşitli tekstil hammaddelerinin çok ucuz fiyatlarla piyasaya girmesi, buna karşılık enflasyon nedeniyle girdilerdeki maliyet artışı, tekstil sektörünü ve bilhassa iplik imalatçıları ile dokumacı esnafını şiddetli bir şekilde etkilemiştir.

Değerli milletvekilleri, gümrüklere gerçek fiyatının altında iplikler gelebilmektedir; gerçek fiyatının altında beyan edilmektedir ve piyasamızda, bu mallar, bir taraftan vergi ziyanına sebebiyet vermekte, bir taraftan da ihracatımızı olumsuz yönde etkilemektedir. Malezya'dan, Endonezya'dan, Kore'den pazarlamacılar, bizzat kendileri Türkiye'ye gelmek suretiyle, kapı kapı dolaşmaktadırlar. Ekonomide istikrarı yakalayan ülkeler, önemli ölçüde, üreticilerini korumuşlar veya desteklemişlerdir. Size, Amerika Birleşik Devletlerinden bir uygulamayı örnek olarak vermek istiyorum: Washington'ın tüm dünya tekstil ve giyim ticaretinin denetimini kontrol etmesi... Biliyorsunuz, 1993 yılında kurulan ve yürürlük süresi 2005 yılına kadar uzatılan Multi-Fiber Arrangement Anlaşmasıyla 3 bin kategoride sınıflandırılan tekstil ve konfeksiyon ürünleri denetim altına alınmıştır. Örneğin, bir ülkenin Amerika Birleşik Devletlerine ihracatı, Amerika'nın üretiminin...

(Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş eski Refah Partisi sıralarına çiçek bıraktı) (Bağımsızlar sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, lütfen, devam edin.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – ... yüzde 1'ini aşarsa, hemen kota konulur ve o işkolu korumaya alınır; bizde ise, konulmuş olan kotalara uyulmamaktadır. Amerika, dünya piyasalarına hiç duyurmadan da kotalar koyabilmektedir. Washington, eski Sovyetler Birliğinin serbest piyasa ekonomisi kurmasına yardımcı olduğunu bütün dünyaya duyururken, Sovyetlerin en büyük ekonomik kurtuluş umudu olan alüminyuma gizlice kota koymuştur.

Sayın milletvekilleri, bu Parlamentoda ve iktidarı oluşturan partiler arasında bir konsensüs olmalı; ekonomi çokbaşlı olmamalı; milletimizin beklediği yasalara öncelik verilmelidir. Hele, Meclisimizin basılı gündeminin 27 nci sırasında bulunan 302 sıra sayılı, İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının çok acele olarak gündeme getirilmesi ve kanunun gerçekleştirilmesi lazımdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomisi sıkıntı içindedir, sanayii sıkıntı içindedir. İhracatımız gerileme eğilimine girmiştir. İthalatımız süratle artmaktadır. İthalatta, gümrüklerde deklare edilen eksik fiyatlar da iç piyasamızı olumsuz etkilemektedir. Bu fiyatların eksik gösterilmesi, eksik deklare edilmesi, bir taraftan vergi kaybına sebep olmakta, diğer taraftan, ülke içindeki üreticileri zor durumda bırakmaktadır. Seçim bölgem olan ve bilhassa dokuma piyasasının çok yoğun olduğu Bursa'da dokuma sanayiiyle iştigal eden arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, bu olumsuz etki karşısında, artık dokuma tezgâhlarını balyozlarla parçalama durumuna gelmişlerdir. Dolayısıyla, Meclisimizin, bu konuda acil önlemler alması ve ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karapaşaoğlu, 1 dakika içinde lütfen toparlayalım.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) – ...gerek ekonomimizi, gerekse ihracatçımızı koruma altına alması gerektiği inancında olduğumu belirtiyor, Genel Kurula saygılar sunuyor, Değerli Başkanımıza da, bu fırsatı tanıdığından dolayı teşekkür ediyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karapaşaoğlu.

Gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere, Hükümet adına, Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi; buyurun.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Mehmet Karapaşaoğlu'nun gündemdışı konuşması için teşekkür ederim.

Özellikle Asya krizinin etkilerini ve bu etkilerin Türkiye'ye yansımalarını en az derecede hissetmek ve Türkiye'nin ithalatını uluslararası normlarda tarifedışı engellerle, uluslararası anlaşmalarla verdiği taahhütler çerçevesinde tedbirler alarak bu haksız rekabete karşı uygulamalara bir düzen vermek, ayrıca, Asya krizinin etkisiyle, yaptığımız çalışmalarda, dünya piyasalarındaki daralma, dünya piyasalarındaki rekabetin yoğunluğunun artması sonuçlarının en az hasarla aşılması ve Türk ihracatının artış temposunun devam ettirilmesi konusunda, Hükümetimiz, ciddî bir çalışma içine girmiştir. Bu çalışma içine girişimiz bugün değildir; 1997 yılı ekim ayında 1998 yılı programı ve bütçesini hazırlarken, özellikle, Tayland'da krizin başladığını, Endonezya'da ve Malezya'da krizin hızlandığını görerek, bunun etkilerini en az hasarla Türkiye'nin aşabilmesi açısından, öncelikle Türkiye'nin rekabet gücünü artırabilmemiz için makro ekonomik istikrarı sağlamanın önemli olduğunu ve bu makro ekonomik istikrarı sağlayıcı tedbirlerin, programın uygulanmasının, bu Asya kriziyle ilgili gelişmeler karşısında en önemli tedbirlerden biri olduğunun, Plan ve Bütçe Komisyonunda ve Meclis Genel Kurulundaki bütçe görüşmelerinde altını çizmiştik.

Sizlerin onayıyla kabul edilen bütçe, bütçe açıklarını en aza indirecek şekilde düzenlenmiş ve enflasyonu aşağıya çekecek bir istikrar programı niteliğinde hazırlanmıştır. Bu anlamda yapılacak bütçe açıklarını aşağıya çekmeye dönük uygulamaların yanı sıra, ihracatı geliştirmeye dönük kararlar beraberinde oluşturulmuş; ihracata dayalı büyüme stratejisine oturan bir istikrar programı niteliğinde hazırlık yapılmış; Türkiye'de ihracatın 2002 yılında 50 milyar dolara çıkarılması süreci başlatılmış; Eximbankın sermayesi 12 trilyon liradan 50 trilyon liraya çıkarılarak ve tamamı ödenerek, ihracatta 400 trilyon lira civarındaki kredi limitleri 1 katrilyon liraya yükseltilmiştir. Buradaki amacımız, küçük ve orta ölçekli sanayicinin uluslararası alanda rekabet gücünün azalışına karşı ve özellikle Tayland, Endonezya, Malezya gibi ülkelerdeki gelişmelere karşı, ülkenin küçük ve orta ölçekli sanayicisinin rekabet gücünü yukarıda tutmaktır. Bu konuda özellikle ekim ayından sonra aldığımız tedbirler ihracatta belirli bir gelişme temposunun devam edeceği yönündedir ve 1998 yılında 29 milyar dolarlık bir ihracatı gerçekleştirme konusunda çalışmalarımız devam ediyor.

İthalata gelince: Burada Sayın Karapaşaoğlu'nun belirttiği gibi, özellikle demir-çelikte, tekstilde, elektronikte ve otomotivde karşılaşılan haksız ve dampingli mallara karşı ve kalite dışı, standart dışı mallara karşı rekabet edebilmeyi temin için uygulamaları özellikle aralık ayından itibaren başlattık. Kota uygulaması, gümrük birliği çerçevesinde, tekstilde uyguladığımız bir unsur ve kota dolmuyor.

Gümrük Kanun Tasarısı ve komisyondan geçen Akreditasyon Yasa Tasarısının bir an evvel Genel Kurulda da görüşülerek geçirilmesi ve Sayın Karapaşaoğlu'nun işaret ettiği İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısının da öncelikle geçirilmesi konusunda gerekli çalışmaları yaptık. Sayın Grup Başkanvekillerimiz, bu konuda Danışma Kuruluna öneri de getirecekler; inanıyorum ki, Meclis Genel Kurulunda, bütün partiler, bu konuda bir uzlaşma sağlayarak, bunların öncelikle görüşülmesini temin edeceklerdir. Çünkü, Sayın Karapaşaoğlu'nun da burada belirttiği gibi, bu, bir parti meselesi veya bir siyasî mesele olmaktan çıkıp, ülkenin, Asya krizine karşı en az ölçüde etkilenebilecek şekilde uygulamalarını gerçekleştirebilmesi ve uluslararası normlarda tarife dışı birtakım uygulamalar, engellemeler yapabilmek için Akreditasyon Yasa Tasarısını, Gümrük Kanun Tasarısının ve İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Tasarısının bir an evvel görüşülerek çıkarılması önem taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, gündemdışı söz alan sayın milletvekili arkadaşıma, Hükümetimize bu konularda açıklama yapma fırsatını verdiği için teşekkür ediyor, beni dinlediğiniz için saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelebi.

2. —Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Bağ-Kur kapsamındaki vatandaşların sağlık hizmetlerinden yararlanamadıklarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, tarım Bağ-Kurlularının sağlık sorunları konusunda, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın.

Buyurun Sayın Yılmazyıldız. (DYP sıralarından alkışlar)

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Seçim bölgemizi gezdiğimiz zaman, özellikle kırsal kesimi gezdiğimiz zaman, devletin, cebren, tarım ürünlerinin satışından -süttür, buğdaydır, zeytindir- para kestiğini ve tarımda çalışanları Bağ-Kur kapsamına almak için çıkarılan bir yasa gereği bunu uyguladığını; ancak, bunun sonucunda, özellikle tarım Bağ-Kurlu diye adlandırılan, 2926 sayılı Yasaya göre Bağ-Kur kapsamına alınan bu vatandaşların, Bağ-Kur'dan hiçbir istifadeleri olmadığı konusunda sürekli yakınmalarını tespit etmiş bulunmaktayım.

Günümüzde, özellikle, biliyoruz ki, en küçük bir ameliyatın bile masrafı 500 milyon lira, hatta 1 milyar lirayı bulmaktadır. Türkiye'de yaşayan nüfusun yüzde 45'inin köylerde yaşadığı, kırsal kesimde yaşadığı düşünüldüğünde, 24 milyon vatandaşın tarımla iştigal ettiği anlaşılmaktadır. 2926 sayılı Yasaya göre, 22 yaşını doldurmuş ve hane reisi olanlar Bağ-Kur kapsamına alınmaktadır; ancak, bu nasıl sigortadır ki, tarım Bağ-Kurlularının hiçbir sağlık hizmetinden yararlanma hakları yoktur?!

Ben, bu konuda, geçen yıl KİT Komisyonunda yaptığımız toplantıda şöyle konuşmuştum: Türkiye'de insanlar birkaç sınıf: Bir memurlar, dolayısıyla Emekli Sandığına bağlı olanlar var; bir Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olanlar, işçiler var; bir de, Bağ-Kurlular var. Bunların dışında, hiçbir sigortası, hiçbir sosyal güvencesi olmayanlar var. Bağ-Kurlular içerisinde de iki ayrı sınıf var: Bir, 1479 sayılı Yasaya göre, esnaf Bağ-Kurluları; bunlar, Bağ-Kurluların asilzadeleri. Bir de, 2926 sayılı Yasaya göre, tarımda çalışan Bağ-Kurlular; ne yazık ki, hiçbir hakları yok, sadece ve sadece, satılan ürünlerden devlete para ödemeleri var. Aldığımız bilgilere göre, normal koşullarda sayıları en az birkaç milyonu bulması gereken tarım Bağ-Kurlularının sayısı sadece 400 bin civarında; çünkü, uygulama çok enteresan. Diyelim ki, sattığınız ürünlerden yüzde 1 civarında bir tevkifat yapıldı; siz, eğer, benim bu param ne oldu diye aramaya giderseniz, Bağ-Kur hemen diyor ki: "Ben, seni Bağ-Kurlu yaptım, şu kadar da borcun var, çabuk öde." İnsan o zaman vazgeçiyor. Eğer, herhangi bir başvurunuz yoksa, sizi Bağ-Kurlu da yapmıyorlar. Kesilen paranın nereye gittiği belli değil; bu, çok büyük bir haksızlık. Bunun acilen düzeltilmesi lazım. Eğer tevkifat yapılıyorsa, o zaman, bir an önce, tarım Bağ-Kurlularının da tescilinin yapılması lazım.

Bakın, size bir örnek vereyim: 1479 sayılı Yasaya göre, 20 sene prim ödemeyen bir kişi, 20 senenin sonunda, ben, cezalarımı anaparasıyla ödemek istiyorum dediği zaman, ödemesi gereken para, sadece 260 milyon lira. Süreye dikkat edin lütfen, 20 yıl... Ama, 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Yasasına göre, 7 yıl prim ödemeyen bir kişi, bunun sonucunda, ben, şu Bağ-Kur'a gireyim veya benim tevkifatlarım nasıl olsa yapılıyor, geri kalanı da ödeyeyim dediği zaman, çıkan ceza ne kadar biliyor musunuz; o da -260 milyon lira değil, ama- 240 milyon lira. Yani, 1479 sayılı Yasaya göre, 20 yıl prim yatırmadığınız takdirde ödeyeceğiniz para ile 2926 sayılı Yasaya göre, 7 yıl prim yatırmadığınız takdirde ödeyeceğiniz para aynı; ceza uygulaması bile farklı; bu farklılık düzeltilmelidir; tarım Bağ-Kurluları aleyhine olan bu durum mutlaka düzeltilmelidir.

Bir diğer olay, bütün tarım Bağ-Kurlularının acilen sağlık sigortası kapsamına da alınması lazımdır. Özellikle, biliyoruz ki, tarım, çok ağır işçilik gerektirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmazyıldız, toparlıyoruz.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Devamla) – Tarlada, kırda, büyük zorluklar altında, büyük meşakkatler altında çalışan tarım Bağ-Kurlularının, mutlaka ve mutlaka sağlık sigortasına kavuşturulması lazım. İlgili Hükümetten, Bağ-Kur'dan, bu konuda gerekli çalışmaları yapmasını özellikle rica ediyoruz; bu konuda gerekli desteği vereceğimi -şahsım adına- söyleyebilirim.

Bunun dışında, özellikle, tarım Bağ-Kurlularının prim tahsilatında çalışan eleman sayısı çok yetersizdir. Bakınız, Balıkesir'de 20 bin tarım Bağ-Kurlusu vardır; ama, bunun yanında, bir kişi hizmet etmektedir; doğal olarak, birbuçuk yıl önce yapılan tevkifatlar halen hesaba geçirilememiş durumdadır; bu, çok büyük haksızlıktır.

Bunun dışında, Bandırma ve Edremit'te açılan Bağ-Kur şube müdürlüklerinde altı aydır elaman yoktur; buralara da acilen eleman temin edilmesini Sayın Hükümetten istirham ediyorum.

Hepinize saygılar sunar, teşekkür ederim. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Devlet Bakanı Sayın Hasan Gemici; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas Yılmazyıldız'ın yaptığı gündemdışı konuşmada belirttiği hususlara cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; açıklamalarıma başlamadan önce, Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Sayın Yılmazyıldız, konuşmasında, Bağ-Kur üyesi tarım sigortalılarının sağlık sorunlarının bir an önce çözüme kavuşturulması gereğini belirtti. Hükümetimizin üzerinde hassasiyetle durduğu ve çözüme kavuşturulması için gerekli çalışmalarını tamamlamak üzere bulunduğu bu sorunu dile getirdiği için Sayın Yılmazyıldız'a teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarımda kendi adına çalışanların sosyal güvenliklerini sağlamak üzere hazırlanan 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu 1983 yılında yürürlüğe girmiş olup, ilk kez Konya ve Kırşehir İllerinden başlatılarak kademeli olarak yaygınlaştırılan uygulama, son 20 ilin de kapsama alınmasıyla 1993 yılında tamamlanmıştır.

Devlet İstatistik Enstitüsü 1990 yılı verilerine göre, ülkemizde tarımda kendi adına ve hesabına çalışan 3 milyon 363 bin kişi bulunmasına rağmen, 2926 sayılı Kanun kapsamında yalnızca 994 bin kişi bulunmaktadır. Bu sigortalılara, yaşlılık, maluliyet ve ölüm sigortası kollarında sosyal güvenlik yardımları yapılmakta; üç ayda bir düşük oranlı prim alınarak, yine düşük miktarda bir emekli aylığı bağlanmaktadır. Daha da önemlisi, sağlık sigortası eksikliğidir. Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de en önemli sorunların başında gelen sağlık sorununu çözemeyen bir sosyal sigortacılık anlayışını düşünmek bile mümkün değildir. Bu anlayışla, İktidara gelir gelmez hazırladığımız ilk tasarılardan birisi Bağ-Kur sigortalılarının sorunlarının çözülmesine yönelik tasarı olmuştur. Hazırladığımız tasarıda bu konuda da düzenlemeye yer verilerek, kapsamı ve uygulama tarihleri Bakanlar Kurulunca belirlenecek bir takvim dahilinde, tarım sigortalılarının da, 1479 sayılı Kanuna tabi esnaf ve sanatkâr sigortalılar gibi sağlık yardımlarından yararlanmaları öngörülmüştür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kendi sağlık tesisleri olmadığı için sağlık yardımlarını hizmet satın alarak yürütmekte bulunan Bağ-Kur, tasarının yasalaştırılmasından sonra, Bakanlar Kurulunca belirlenecek takvim dahilinde, tarım sigortalıları ile eş ve bakmakla yükümlü oldukları çocukları ile anne ve babalarının; emekli ve maluliyet aylığı almakta olanlar ile eş ve bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının, anne ve babalarının; dul ve yetim aylığı almakta olanların sağlık sigortası hizmetlerinden yararlanmaları mümkün hale gelecektir. Böylece sosyal devlet ilkesi gereği sağlık sigortası kapsamına alınan nüfus artarken, Bağ-Kur sigortalıları arasındaki adaletsizlik de giderilmiş olacaktır.

Bu konuda hazırlanan taslak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanınca, Bakanlar Kuruluna arz edilmiş olup, halen kamu kurum ve kuruluşları ile sosyal tarafların görüşlerinin alınması safhasındadır. Yakında Bakanlar Kuruluna getirilerek, en kısa zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacak olan tasarının, Yüce Mecliste en kısa süre içerisinde yasalaştırılacağına olan inancımla saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gemici.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalara devam edeceğiz; ama, lütfen, salondaki cep telefonlarını kapatalım; lütfen, cep telefonuyla konuşma ihtiyaçlarını Genel Kurul salonunun dışında giderelim.

3. —Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün, çevre kirliliği ve millî parklar konusunda gündemdışı konuşması ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, Çevre kirliliği ve millî parklar konusunda Aydın Milletvekili Sayın Sema Pişkinsüt'ün.

Buyurun Sayın Pişkinsüt.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; bugünkü konu, sadece Ege Bölgesini ve Egelileri ilgilendirmiyor; hakikaten, Türkiye'nin önemli bir sorunu olarak gündeme geliyor. Hepimizin bildiği gibi, Allah'ın, Egelilere ve özellikle de Aydınlılara bahşettiği en büyük nimetlerden birisi Büyük Menderes Nehri ve havzasıdır. Yaklaşık 350 kilometre uzunluğundaki bu nehir, yıllardan beri bereket ve bolluğun temsilcisi olmuş ve birçok medeniyetler tarafından da her zaman için korunup saygı duyulmuştur. Ancak, son zamanlarda, her geçen gün, özellikle bu havzanın kirletilmemesine yönelik önlemlerin net alınamaması, havzadaki kirlenmeyi artırmaktadır. Uşak'tan, Denizli'den, Banaz Kızılçay yoluyla gelen birtakım sanayi artıkları, özellikle de ilin kendi içerisindeki, Söke'de ve diğer bölgelerdeki fabrika artıkları, arıtma tesislerinin yetersizliği, bu bölgedeki hem suyun hem toprağın kirlenmesini artırmaktadır.

Çevre Bakanımız değerli Sayın İmren Aykut'un zaman zaman gündeme getirdiği ve özellikle yaptırımlar konusunda yardım istediği konularda mutlaka siyasî erkin işletilmesi ve destek olunması, özellikle malî yönden çözümleyici projelerin gündeme getirilmesi çok acil olarak gereklidir. Bu nedenle, sadece Sayın Bakanımızın gayretleri değil, aynı zamanda, Başbakanımızın ve Hükümetimizin de bu konuya öncelikle eğilmesini diliyoruz.

Yine, ikinci önemli bir konu olan, Ege'nin son korunmuş yeşil alanı ve İlimiz sınırları içerisindeki bir doğa harikası olan Büyük Menderes deltası ve Dilek Yarımadası Millî Parkı, hepimizin bildiği gibi, 8 Temmuz 1994 tarihinde, Bakanlar Kurulu kararıyla korunma altına alınmıştı. Ancak, sınırları tespit edilmiş, master planı yapılmış olan bu bölge üzerinde, bazı kişilerin düşünceleri ve art niyetleri doğrultusunda, sınırlarının daraltılması ve imara açılması konusundaki çalışmalar devam etmektedir ve basında yer aldığı üzere, 1995 yılında, arazi mafyası ve arazi spekülatörleri rantçıların, o bölgeyi parsellemek ve birtakım kaçak yapılar yaptırmak üzere çalışmalarını biliyoruz; fakat, çok duyarlı olan çevre gönüllüleri, sivil toplum örgütleri ve İlin içerisindeki duyarlı vatandaşlarımız, mücadelelerini ortaya koymuşlar ve bunu önlemeye çalışmışlardır. Ancak, bütün bunlara rağmen, imara açılmasını baskıyla yerine getiremeyenler, 1996 yılında, 27 bin hektar alana sahip olan bu güzel beldemizde çok büyük orman yangınları çıkararak, bir noktada arazinin körelmesine neden olmuşlar ve yine aynı düşünceleriyle de, bu kısımların imara açılması için tekrar aynı çalışmalarını sürdürmüşlerdir; "bölge insanı mağdur oluyor" savları ve söylemleriyle, bazı siyasîleri de katmak ve bazı kişileri de, maalesef, kullanmak suretiyle bu çalışmalarını artırmışlardır. Ancak, Aydın Valiliği İl İdare Kurulu, 11 Aralık 1996 tarihinde, kaçak yapıların yıkılmasına karar vermiştir; hemen arkasından, yapı sahipleri, 27 Temmuz 1997 tarihinde, Aydın İl İdare Mahkemesinden yürütmeyi durdurma kararı almışlardı. Yine, gönüllü kuruluşların şiddetli mücadelesiyle, 11 Kasım 1997 tarihinde, Aydın İl İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurması tekrar kaldırılarak, bu yapıların yıkım kararı geçerli olmuştu; ama, maalesef, o günden beri, Aydın Valiliği, tüm başvurulara rağmen yıkımı gerçekleştirememiştir. Mutlak surette hukukun uygulanması ve valinin arkasında siyasî baskı var ise çekilmesi, bu yaptırımın uygulanması gereklidir. Ağızlarda dolaşan, ama söylenmeyen, Hükümetin ve Orman Bakanlığının, millî parkın sınırlarını daraltacağı, daraltmak istediği söylemidir. Böylece, zaman kazanan rantçılar, bir süre sonra emellerine erişeceklerini umut etmektedirler. Ege'nin en büyük sulak alanı, 100 bin dönüm ormanlık ve asırlık zeytin ağaçları bulunan bu bölümde yeni bir yağmaya yol açılması mümkün değildir; millî park sınırları içerisinde, doğal SİT, kentsel SİT, arkeolojik SİT alanları da mevcut olduğundan, bu konuya Kültür Bakanımızın da asla izin vermeyeceğine inanıyorum.

Aydın Milletvekili Sayın Yüksel Yalova'nın, 7 Mayıs 1997 tarihinde, Orman Bakanı Sayın Halit Dağlı'ya "sınırları ne amaçla daraltıyorsunuz; cevap veriniz" şeklindeki soru önergesine, geçen hükümet hassasiyetle eğilmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, 1 dakika içinde toparlayalım Sayın Pişkinsüt.

SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – ...4 Haziran 1997'de, o devrin Orman Bakanı Halit Dağlı, genel müdürler ve Kültür Bakanlığı genel müdürleri tarafından, böyle bir konunun gündemde olmadığı, SİT alanı olarak da, koruma alanı olarak da, tabiat varlıkları olarak da korunacağı ve vatandaşın da destekleneceği söylenmişti.

Devlette, elbette ki, devamlılık esastır. Şimdi, bütün bu art niyetli söylemlerin ve arkasındaki düşüncelerin, Sayın Orman Bakanımız Değerli Ersin Taranoğlu tarafından aydınlatılmasını, netliğe kavuşturulmasını, bu alanın bölgedeki üç beş tane arazi mafyasına, üç beş tane rantçıya teslim edilmeyeceğinin açık bir şekilde belirtilmesini özellikle istiyoruz.

Kaldı ki, sadece Dilek Yarımadasının, Menderes deltasının değil, aynı zamanda, Akçay vadisinin ve Madran Dağının da koruma altına alınması gereklidir.

Bu konuda mücadele eden tüm sivil toplum örgütlerine, hayranlıkla, bir kez daha saygılarımı sunuyorum.

Bu duygularımla, tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt.

Gündemdışı konuşmayı Hükümet adına yanıtlamak üzere, Çevre Bakanı Sayın İmren Aykut; buyurun.

ÇEVRE BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta bir milletvekili arkadaşımız, bu hafta da Sayın Sema Pişkinsüt, Ege havzasına, özellikle Menderes Nehrindeki ciddî kirlenmeye dikkatlerinizi çektiler. Hepinizin bildiği gibi, ben de, bu konuda son derece duyarlı bir yaklaşım içindeyim. Geçen hafta da bu konuda belirli açıklamalarda bulunmuştum.

Gerçekten, Büyük Menderes, tamamen can çekişme noktasındadır ve hem Uşak'tan gelen hem Denizli'den gelen hem oradaki jeotermal enerjiden gelen bir ciddî kirlenmenin tehdidi altındadır. Biz, bu kirlenmeyi önlemek üzere, çok sayıda işyerine kapatma cezası verdik. Bunlar, bakanlığa gelerek, arıtma tesisleri yapacaklarına dair taahhütlerde bulundular, onlara belli süreler verdik ve şimdi bu sürelerin bitmesini bekliyoruz; ama, bu süre içerisinde de, bu tesisleri samimi olarak yapıyorlar mı yapmıyorlar mı diye denetleme yapmaktayız.

Büyük Menderes deltası, cidden, çok değerli, sulak bir alandır. Hatta, burası da RAMSAR'a aday sulak alanlardan bir tanesidir. Burası, aynı zamanda, bu müstesna özellikleri nedeniyle, zaten millî park olarak ilan edilmiştir ve gerçekten de çok ciddî bir şekilde korunması gerekmektedir.

Cereyan eden olaylar karşısında, Çevre Bakanlığı olarak biz, buranın korunmasıyla ilgili gereken duyarlığı gösteriyor, gereken yazışmaları da yapıyoruz. Hatta, bu konu, cuma günü İzmir'de yapacağımız çok büyük bir toplantıda da ele alınacaktır. Ben, Uşak, Manisa, Aydın ve İzmir milletvekili arkadaşlarımı, cuma günü İzmir Efes Otelde Türk-İş'le müşterek yapacağımız çevre toplantısına davet ediyorum; çünkü, bu toplantı şu amaçla düzenlenmiştir: Biz, Çevre Bakanlığı olarak, bugün çevrenin karşı karşıya kaldığı ciddî tehdidi ve büyük problemleri kendi kendimize çözemeyiz; onun için, sivil toplum örgütlerinin desteğine ihtiyacımız vardır. Bu sebeple, Türk-İş'le DİSK'le ve Hak-İş'le yaptığım temaslarda çok önemli ve olumlu yaklaşımlar aldım. Türk-İş'le ilk protokolü imzaladık; ayın 2'sinde DİSK'le yapacağız ve Hak-İş'le de yapacağız. Dolayısıyla, bu örgütlerin, işçileriyle, bizim arkamızda durması, Menderes, Gediz, Küçük Menderes gibi nehirlerimizdeki endüstri atıklarından kaynaklanan ciddî kirliliği önlemekte önemli bir etken olacaktır; çünkü, işçiler de, çalıştıkları fabrikanın etrafa zehirli atıklar bırakarak çevreyi kirletmesine elbette razı olmayacaklardır. İşçilerimizin çevre yönünden bilinçlenmesi için bir kampanya şeklinde başlattığımız bu çalışmaya İzmir'de başlıyoruz. İzmir'de yapılacak cuma günkü toplantıya, bütün Ege çiftçileri de katılacak; Aydın'da yürüyen çiftçilerimizin temsilcileri, Manisa çiftçileri ve o bölgedeki diğer çiftçi kuruluşları ve temsilcileri de katılacak; o bölgedeki bütün esnaf kuruluşlarının temsilcileri de katılacak; sivil toplum örgütleri, bütün sendikalar, işçiler katılacak. Bu illerin valileri ve belediye başkanlarını da davet ettim; çünkü, bu, çok ciddî bir sorundur, Ege havzasını kurtarma sorunudur. Onun için, bir araya gelerek sorunun boyutlarını rmemizi ve el ele vermemizi onlardan isteyeceğim. Bu desteği alacağım kanaatindeyim; ama, tabiî, en büyük destek milletvekillerimizin desteğidir. Hazırladığımız çevre yasası değişiklik tasarısının da, sizlerin desteğiyle -inşallah- buradan geçmesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, hakikaten, çevre sorunları, hiç gözardı edeceğiniz noktada değil, son derece ciddî bir noktadadır. Ben, bir kere daha, tarım topraklarını, sulak alanları kaybetmekte olduğumuzu, hava kirliliğinin çok ciddî boyutlarda olduğunu dikkatinize sunuyorum. Bütün bunlarda, ancak sizin desteğinizle netice alacağıma inandığımı ifade ediyor ve bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aykut.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır; ancak, sunuşlar bir hayli fazladır.

Bu nedenle, Divan üyesi arkadaşımızın sunuşları oturarak okuması konusunu oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığının üç adet tezkeresi vardır, okutuyorum :

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. —Cezayir’e gidecek olan Devlet Bakanı Burhan Kara’ya, dönüşüne kadar, Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy’un vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1317)

18 Şubat 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Türkiye-Cezayir Denizcilik ve Deniz Taşımacılığı Alanında Anlaşma"yı imzalamak üzere, 22 Şubat 1998 tarihinde Cezayir'e gidecek olan Devlet Bakanı Burhan Kara'nın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Sağlık Bakanı H. İbrahim Özsoy'un vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

2.—İtalya’ya gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1318)

18 Şubat 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Akdeniz Ülkeleri Çalışma Bakanları Toplatısına katılmak üzere, 23 Şubat 1998 tarihinde İtalya'ya gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Nami Çağan'ın dönüşüne kadar; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

3. —Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer’e, dönüşüne kadar, Turizm Bakanı İbrahima Gürdal’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1319)

18 Şubat 1998

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 23 Şubat 1998 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Anayasanın 84 üncü maddesi gereği olan bir tezkeresi vardır; okutacağım...

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kamalak.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, sanıyorum, Sayın Cumhurbaşkanımız, tezkeresinde, bazı milletvekillerinin milletvekilliklerinin düştüğünü beyan edeceklerdir.

BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığının tezkeresi değil, Meclis Başkanlığının.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Meclis Başkanlığı tezkeresi... Düzeltiyorum.

Müsaade buyurursanız kürsüden arz edeyim.

BAŞKAN – Efendim, tezkereyi okumadık. Neyi arz edeceksiniz bilmiyorum; ama, onunla ilgili bir şey olursa, yerinizden dinleyeyim.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Peki...

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, olayları yakından takip ediyoruz. Başkanlığımızın bu tezkeresinde, kapatılan...

BAŞKAN – Sayın Kamalak...

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Evet...

BAŞKAN – Yalnız, Başkanlığın tezkeresinden söz ediyorsunuz, henüz okunmadı.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Alalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – İsterseniz, önce okuyalım; bir itirazınız varsa, ondan sonra alalım itirazınızı.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim, alalım...

BAŞKAN – Yani, ne okunacağını ben de henüz tam bilmiyorum, siz de tam bilmiyorsunuz.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Peki efendim.

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresini okutuyorum:

4. —Refah Partisinin kapatılma kararının Türkiye Büyük Millet Meclisinde uygulanmasının neticelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1320)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Refah Partisinin kapatılması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Anayasa Mahkemesine açılan dava hakkında Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu 16.1.1998 tarihli ve Esas: 1997/1, Karar: 1998/1 sayılı kararı, 22.2.1998 tarihli 23 266 numaralı Resmî Gazete'de yayımlanmış ve bir örneği de Başkanlığımıza gönderilmiştir.

Kararda; Refah Partisinin kapatılması ve beyan ve eylemleri ile partisinin kapatılmasına neden olan Konya Milletvekili Necmettin Erbakan, Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan, Ankara Milletvekilleri Ahmet Tekdal ile Hasan Hüseyin Ceylan, Rize Milletvekili Şevki Yılmaz ve Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Çelik'in milletvekilliklerinin, Anayasanın 84 üncü maddesinin son fıkrası hükmü gereğince, gerekçeli kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihte sona ermesi hükme bağlanmıştır. Bu duruma göre;

Konya Milletvekili Necmettin Erbakan'ın, Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan'ın, Ankara Milletvekilleri Ahmet Tekdal ile Hasan Hüseyin Ceylan'ın, Rize Milletvekili Şevki Yılmaz'ın ve Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Çelik'in milletvekilliklerinin 22.2.1998 tarihinde sona erdiği,

Daha önce Refah Partisine mensup olan ve partinin kapatılması nedeniyle bağımsız kalan diğer milletvekillerinin komisyonlardaki ve Başkanlık Divanındaki üyeliklerinin sona erdiği,

Başkanlığımızca yazılı olarak ilgililere bildirilmiştir.

Değişen oranlar nedeniyle siyasî parti gruplarının ve bağımsızların komisyonlara verecekleri üye sayıları yeniden tespit edilerek gruplardan adayları istenmiştir. Ayrıca, Başkanlık Divanı üyelikleri dağılımının tespiti hususu da Danışma Kurulunda görüşülecektir.

Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

BAŞKAN – Sayın Kamalak, galiba, tezkere konusunda bir mütalaanız var; buyurun, yerinizden alayım.

MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, bilindiği gibi, 1995 yılında Anayasamızda esaslı değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklerden biri "odaklaşma" kavramının Anayasaya girmesi; diğer önemli bir değişiklik de, partilerin kapatılmalarının ikiye ayrılmış bulunmasıdır.

1995 yılındaki Anayasa değişikliğine göre, siyasî partiler iki şekilde kapatılabilir:

1. Kapatma.

2. Temelli kapatma.

Bu iki kapatma arasında müeyyide bakımından iki önemli fark vardır: Temelli kapatılan siyasî partiler bir daha kurulamazlar. Kapatılan siyasî partiler içinse, Anayasamız, böyle bir yaptırım öngörmemiştir.

Temelli kapatılan siyasî partiler için öngörülen ikinci önemli bir müeyyide de, mensupları için bazı yaptırımlara tabi tutulmalarıdır. Mesela, temelli kapatılan bir siyasî partinin kapatılmasına sebep olan üyeleri, yeni bir partinin, kurucusu, üyesi, yöneticisi ve denetçisi olamazlar. Öbür taraftan, partisinin temelli kapatılmasına sebep olan milletvekillerinin milletvekilliği düşer. Altını çizerek belirtiyorum: Temelli kapatılan siyasî partilerin kapatılmasına sebep olan milletvekillerinin milletvekilliği düşmektedir. Anayasanın 84 üncü maddesinin beşinci fıkrası gayet açıktır ve "Partisinin temelli kapatılmasına..." denilmektedir; halbuki, Anayasa Mahkemesi Refah Partisini, temelli değil; kapatmıştır. Bu münasebetle, kanaatimce, Anayasa Mahkemesinin sayın milletvekillerinin milletvekilliğinin düşmesiyle ilgili kararı, kararın o kısmı, Anayasanın 84 üncü maddesinin beşinci fıkrasına açıkça aykırı olduğu için, mutlak butlan ile batıldır. Mutlak butlan ile batıl olan tasarruflar, malumları olduğu üzere, yok hükmündedir. Yine, mutlak butlan ile batıl olan tasarruflara karşı itiraz etmek, ilgili herkes için bir hak, kamu kurumları içinse bir görevdir.

Hatırlayacaksınız, merhum Özal, Anayasa Mahkemesi üyeliğine merhum Prof. Süleyman Arslan Beyi atamıştı. O zamanki Anayasa Mahkemesi Başkanı, bu tasarrufun Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, merhum Süleyman Arslan Beyi göreve başlatmamıştı. Neticede, merhum Özal, o tasarrufu geri çekme durumunda kaldı.

Burada, millî iradenin somutlaştığı yer olan Yüce Kurulumuza, kanaatimce, demokrasi adına, Meclisimiz adına, ülkemiz adına önemli görevler düşmektedir; zira, biraz önce arz ettiğim gibi, mutlak butlan ile batıl olan tasarruflara karşı çıkmak, tüm kamu kurumları için bir görevdir.

Arz eder, teşekkür ederim. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kamalak.

Siz de takdir edersiniz ki, bahsettiğiniz konu, bugün, bizim, burada, Anayasanın 84 üncü maddesinin son fıkrasına göre, gereği yerine getirilmek üzere yaptığımız bilgilendirme işleminin içinde bir müzakere konusu değildir; ama, bu iddialarınızı ayrı bir itiraz konusu yapacağınızı... Hem, yanılmıyorsam, Anayasa Mahkemesi nezdinde, Meclis Başkanlığı nezdinde bazı girişimleriniz belki söz konusu olabilecek; ama, bunlar, bugünkü müzakere kapsamımız içinde değil. Onun için, bu açıklamanızla ilgili, benim herhangi bir işlem yapabilme konumum ve olanağım yok. Ancak, dünkü görüşmemizden de esinlenerek, şunu da duyurmak istiyorum: Bu çerçevede müracaatlarınızı yaparken, lütfen, 1997 yılının temmuzunda, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Yasada değişiklik yaparken, 33 üncü maddesinin değişmesiyle ilgili partilerarası komisyonda bütün partilerin katıldığı, Genel Kurulda kabul edilen bir değişiklik önergesi var. Bu tartışmalar, size yeni boyut da getirebilecek; çünkü, sizlerin de katıldığı bir değişiklik önerisi; temelli kapatma ve kapatma arasında, bir ayırım olup olmadığı konusunda bütün partilerin mutabakatını sergileyen, yasaya dönüşmüş bir Meclis iradesi de söz konusu. Yani, ona da bir bakmanızda yarar gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Sunuşlara devam etmek istiyorum.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:

C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 22 arkadaşının, Doğu Anadolu’nun sağlık sorunları konusunda Meclis araştırması açılamasına ilişkin önergesi (10/242)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu Anadolunun sağlık sorunları hakkında Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1. Mehmet Sıddık Altay (Ağrı)

2. Lütfü Esengün (Erzurum)

3. Ömer Naimi Barım (Elazığ)

4. Fikret Karabekmez (Malatya)

5. Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)

6. Suat Pamukçu (Bayburt)

7. Tevhit Karakaya (Erzincan)

8. Memduh Büyükkılıç (Kayseri)

9. Maliki Ejder Arvas (Van)

10. Ömer Ekinci (Ankara)

11. Yakup Hatipoğlu ( Diyarbakır)

12. Abdullah Arslan (Tokat)

13. Şinasi Yavuz (Erzurum)

14. Alaattin Sever Aydın (Batman)

15. Ahmet Doğan (Adıyaman)

16. Ömer Vehbi Hatipoğlu (Diyarbakır)

17. Musa Uzunkaya (Samsun)

18. İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

19. Hüseyin Arı (Konya)

20. Ali Oğuz (İstanbul)

21. Ahmet Tekdal (Ankara)

22. Abdulkadir Öncel (Şanlıurfa)

23. Fehim Adak (Mardin)

Ülkemiz, bölgelerarası gelişmişlik farkı açısından, dünyada örneğine çok az rastlanan boyutlarda çarpık bir yapılanma göstermektedir. Ülkemizin batısı, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısı itibariyle çok olumlu bir grafik çizerken, doğusu, bu göstergeler itibariyle kötü bir tabloya sahiptir. Üstelik, her geçen gün bölgeler arasındaki bu dengesizliğin arttığını görmek, siyasal sorumluluk sahipleri olarak bizleri daha da üzmektedir.

Sosyal devletin ülkenin bütününe eşit şekilde hizmet dağıtması gerekir. Ayrıca, ülkemiz için bu durum anayasal bir görev ve sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir devletin vatandaşlarına vereceği en önemli hizmet, onların sağlığını korumaktır. Vatandaşlarının sağlık güvencelerini temin edemeyen bir devletin, bunun dışında sağlayacağı diğer hizmetlerin reel olarak bir karşılığı yoktur. Doğu Anadolu, birçok konuda olduğu gibi sağlık konusunda da büyük sorunlarla boğuşmaktadır.

Bir kere, bölgedeki uzman hekim sayısı son derece yetersizdir. Doğu Anadolu'da, son resmî verilere göre, Sağlık Bakanlığına bağlı olarak görev yapan hekim sayısı 3 580'dir. Türkiye'deki toplam hekim sayısının 67 798 olduğu dikkate alınırsa, ülkemizdeki doktorların ancak yüzde 5'inin bölgede görev yaptığı ortaya çıkar ki, bu, çok üzücü bir sonuçtur. Türkiye genelinde hekim başına düşen nüfus 909 iken, Doğu Anadolu'da bu rakam 1 511'e ulaşmaktadır ki, bu da, bölgedeki sağlık yetersizliğinin bir başka göstergesidir. Yine, Doğu Anadolu illerimizden Ağrı'da hekim başına düşen nüfus sayısı 3 105'e ulaşmaktadır ki, bu, çok büyük bir adaletsizliğin göstergesidir.

Aynı şekilde, diğer sağlık personeli açısından da büyük oransızlıklar mevcuttur. Türkiye genelinde yardımcı sağlık personeli başına düşen nüfus 399 iken, Doğu Anadolu'da bu rakam 491'dir. Ağrı İlimizde ise, diğer sağlık personeli başına düşen nüfus sayısı 865'e ulaşmaktadır ki, bu rakam, Türkiye ortalamasının yaklaşık 3 katıdır.

Doğu Anadolu'nun sağlık sorunları, sadece bu rakamlarla sınırlı değildir. Bir kere, bölgede, çok ciddî anlamda uzman hekim sıkıntısı yaşanmaktadır. Zorunlu hizmet için bölgeye gönderilen hekimler, fırsatını bulur bulmaz, bölge dışına kaçmaktadırlar. Bugün, Ağrı'da, ilçeleri de dahil olmak üzere, görev yapan uzman hekim sayısı 13'tür. Bölgede görev yapan hekimlerin çoğunlukla pratisyenlerden oluşması, verilen sağlık hizmetlerinin yetersiz kalmasında önemli rol oynamaktadır. Bölgedeki hastaneler uzman hekim yokluğu sebebiyle hizmet verememekte, sağlık ocaklarının çoğunun kapısı kilitli bulunmaktadır.

Yakın çevrelerinde sağlık hizmeti alamayan bölge halkı, büyük şehirlere taşınmakta; Ankara ve İstanbul'a çok güç şartlar içerisinde, tedavi olmak üzere gelen doğulu hastalar, maddî imkânları da sınırlı olduğu için, buralarda perişan olmaktadırlar.

Özellikle iklim yapısı itibariyle çetin kış şartları içerisinde yaşayan bölge insanları, hastalık halinde kızaklarla, at arabalarıyla hastanelere taşınmaya çalışılmakta, çoğu zaman yollarda hayatını kaybetmektedirler.

Devletin, ekonomik, sosyal ve kültürel her türlü hizmeti temin etmekte gerekli dengeyi gözetemediği Doğu Anadolu'nun sağlık sorunu gibi en hayatî hizmeti asgarî standartlara bir an önce ulaştırması lazımdır.

Bu amaçla, Doğu Anadolu Bölgesinin sağlık sorunlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında oluşturulacak bir heyet tarafından, gerektiğinde yerinde incelenerek durumun tespit edilmesi ve çözüm önerileri oluşturularak yasal önlemler geliştirilmesi hayatî önem taşımaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Komisyondan istifa önergesi vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

5.—Çorum Milletvekili Bekir Aksoy’un, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/308)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Diğer komisyonlardaki çalışmalarımın yoğunluğu sebebiyle Anayasa Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim. 20.2.1998

Saygılarımla.

Bekir Aksoy

Çorum

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergelerinin geri istendiğine dair bir önerge vardır; okutuyorum:

6.—Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, (6/813, 814 ve 817) numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/309)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 108 inci sırasındaki (6/813), 109 uncu sırasındaki (6/814) ve 112 nci sırasındaki (6/817) esas numaralı soru önergelerimi geri çekiyorum.

Gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 23.2.1998

Celal Esin

Ağrı

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1 ilâ 12 nci sıralarında, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonunun bazı milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarına ilişkin raporları vardır; okutup, ayrı ayrı bilgilerinize sunacağım:

IV.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.—Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/858) (S. Sayısı :485) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 9.6.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan azırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla, basın yoluyla hakaret suçu isnat olunan Denizli Milletvekili Adnan Keskin'in hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasa’nın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Denizli Milletvekili Adnan Keskin hakkındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

2. — İstanbul Milletvekili Yıldırım Aktuna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/214) (S. Sayısı :486) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 9.4.1996 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen İstanbul Milletvekili Yıldırım Aktuna’nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla görevini ihmal suçu isnat olunan İstanbul Milletvekili Yıldırım Aktuna’nın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. İstanbul Milletvekili Yıldırım Aktuna hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

3.—Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1052) (S. Sayısı :487) (2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 20.10.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla dikkatsizlik, tedbirsizlik nedeniyle yaralamaya sebebiyet vermek suçu isnat olunan Karaman Milletvekili Abdullah Özbey’in hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Karaman Milletvekili Abdullah Özbey hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

4.—Tokat Milletvekili Bekir Sobacı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/194) (S. Sayısı :488) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 5.4.1996 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Tokat Milletvekili Bekir Sobacı’nın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla 298 sayılı Kanuna muhalefet suçu isnat olunan Tokat Milletvekili Bekir Sobacı’nın hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgileri ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen karma komisyonumuz bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak Tokat Milletvekili Bekir Sobacı hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

5.—Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/184) (S. Sayısı :489) (2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 5.4.1996 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç'un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla 298 sayılı Kanuna muhalefet suçu isnat olunan Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

6.—Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/185) (S. Sayısı :508) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 5.4.1996 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla görevini kötüye kullanma suçu isnat olunan Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

7.—Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/971) (S. Sayısı :513) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 4.8.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla, basın yolu ile hakaret suçu isnat olunan Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Erzincan Milletvekili Mustafa Kul hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

8.—İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/922) (S. Sayısı :514) (2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 14.7.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla, görevi kötüye kullanma suçu isnat olunan İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez’in hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. İzmir Milletvekili Ufuk Söylemez hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

9.—Samsun Milletvekili İrfan Demiralp’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/180) (S. Sayısı :516) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 5.4.1996 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Samsun Milletvekili İrfan Demiralp’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla, 237 sayılı Kanuna muhalefet suçu isnat olunan Samsun Milletvekili İrfan Demiralp’in hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Samsun Milletvekili İrfan Demiralp hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

10.—İstanbul Milletvekili Aydın Menderes’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/210) (S. Sayısı :521) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 9.4.1996 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen İstanbul Milletvekili Aydın Menderes’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanuna muhalefet suçu isnat olunan İstanbul Milletvekili Aydın Menderes’in hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, İstanbul Milletvekili Aydın Menderes hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

11.—Kastamonu Milletvekili Hadi Dilekçi’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/849) (S. Sayısı :524) (2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 9.6.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Kastamonu Milletvekili Hadi Dilekçi’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla, memura görevde hakaret ve müessir fiil suçu isnat olunan Kastamonu Milletvekili Hadi Dilekçi’nin hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Kastamonu Milletvekili Hadi Dilekçi, Komisyonumuza gelerek savunma yapmıştır.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Kastamonu Milletvekili M. Hadi Dilekçi hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

12.—Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1048) (S. Sayısı :525) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başkanlıkça, 20.10.1997 tarihinde Karma Komisyonumuza gönderilen Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık yazısı, Komisyonumuzun 27.11.1997 tarihli toplantısında gündeme alınmış, İçtüzüğün 132 nci maddesine göre kurulan hazırlık komisyonuna incelenmek üzere verilmiştir.

Hazırlık komisyonu, inceleme sonucunu özetleyen 19.12.1997 günlü raporuyla, görevi ihmal suçu isnat olunan Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Dosyada bulunan belge ve bilgiler ile hazırlık komisyonu raporunu inceleyen Karma Komisyonumuz, bütün demokratik ülkelerde yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıkların (dokunulmazlıkların) tanındığını; ancak, böyle farklı bir statünün onları ayrıcalıklı ve hukukun dışında bir grup haline getirmek olmadığını; tersine, yasama görevinin kamu yararına uygun biçimde yapılabilmesi için Meclis çalışmalarına engel olunmaması ve bağımsızlıklarının bir başka yönden de güvence altına alınması amacına yöneldiğini göz önüne almıştır. Anayasanın 83 üncü maddesinin de bu anlayışa dayandığı ve bu amacı taşıdığı açıktır. Bu nedenlerle ve isnat olunan eylemin niteliği de dikkate alınarak, Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

Atilâ Sav

Hatay

Komisyon Başkanı ve üyeler

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu raporların hepsi kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine ilişkindir; on gün içinde itiraz edilmediği takdirde, bu raporlar kesinleşmiş olacaktır.

Danışma Kurulunun önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:

V.—ÖNERİLER

A)DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.—Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile 25.2.1998 Çarşamba ve 26.2.1998 Perşembe günleri Genel Kurulun çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 100 Tarih : 23.2.1998

Danışma Kurulunun 23.2.1998 Pazartesi günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

Hasan Korkmazcan

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı Vekili

Metin Öney Turhan Güven

ANAP Grubu Başkanvekili DYP Grubu Başkanvekili

Metin Şahin Oya Araslı

DSP Grubu Temsilcisi CHP Grubu Başkanvekili

Mahmut Yılbaş

DTP Grubu Başkanı

Öneriler:

1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 14 üncü sırasında bulunan 161 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 5 inci sırasına, 15 inci sırasında bulunan 325 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına, 76 ncı sırasında bulunun 233 sıra sayılı kanun tasarısının 7 nci sırasına, 176 ncı sırasında bulunun 474 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına, 185 inci sırasında bulunun 504 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına, 187 nci sırasında bulunun 501 sıra sayılı kanun tasarısının 10 uncu sırasına, 188 inci sırasında bulunun 502 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci sırasına, 189 uncu sırasında bulunun 503 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına, 190 ıncı sırasında bulunun 505 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına, 191 inci sırasında bulunun 506 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü sırasına, 12 nci sırasında bulunun 361 sıra sayılı kanun tasarısının 15 inci sırasına, 13 üncü sırasında bulunun 365 sıra sayılı kanun tasarısının 16 ncı sırasına, 16 ncı sırasında bulunun 366 sıra sayılı kanun tasarısının 17 nci sırasına, 54 üncü sırasında bulunun 143 sıra sayılı kanun tasarısının 18 inci sırasına, 56 ncı sırasında bulunun 155 sıra sayılı kanun tasarısının 19 uncu sırasına, 57 nci sırasında bulunun 159 sıra sayılı kanun tasarısının 20 nci sırasına, 58 inci sırasında bulunun 162 sıra sayılı kanun tasarısının 21 inci sırasına, 64 üncü sırasında bulunun 189 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci sırasına, 65 inci sırasında bulunun 188 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü sırasına, 67 nci sırasında bulunun 201 sıra sayılı kanun tasarısının 24 üncü sırasına, 69 uncu sırasında bulunan 198 sıra sayılı kanun tasarısının 25 inci sırasına, 72 nci sırasında bulunan 219 sıra sayılı kanun tasarısının 26 ncı sırasına, 74 üncü sırasında bulunan 223 sıra sayılı kanun tasarısının 27 nci sırasına, 77 nci sırasında bulunan 235 sıra sayılı kanun tasarısının 28 inci sırasına, 78 inci sırasında bulunan 236 sıra sayılı kanun tasarısının 29 uncu sırasına, 91 inci sırasında bulunan 262 sıra sayılı kanun tasarısının 30 uncu sırasına, 95 inci sırasında bulunan 266 sıra sayılı kanun tasarısının 31 inci sırasına, 96 ncı sırasında bulunan 275 sıra sayılı kanun tasarısının 32 nci sırasına, 97 nci sırasında bulunan 276 sıra sayılı kanun tasarısının 33 üncü sırasına, 105 inci sırasında bulunan 293 sıra sayılı kanun tasarısının 34 üncü sırasına, 106 ncı sırasında bulunan 296 sıra sayılı kanun tasarısının 35 inci sırasına, 107 nci sırasında bulunan 294 sıra sayılı kanun tasarısının 36 ncı sırasına, 108 inci sırasında bulunan 295 sıra sayılı kanun tasarısının 37 nci sırasına, 109 uncu sırasında bulunan 297 sıra sayılı kanun tasarısının 38 inci sırasına, 110 uncu sırasında bulunan 298 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu sırasına, 122 nci sırasında bulunan 320 sıra sayılı kanun tasarısının 40 ıncı sırasına, 123 üncü sırasında bulunan 321 sıra sayılı kanun tasarısının 41 inci sırasına, 124 üncü sırasında bulunan 322 sıra sayılı kanun tasarısının 42 nci sırasına, 125 inci sırasında bulunan 323 sıra sayılı kanun tasarısının 43 üncü sırasına, 126 ncı sırasında bulunan 324 sıra sayılı kanun tasarısının 44 üncü sırasına, 144 üncü sırasında bulunan 357 sıra sayılı kanun tasarısının 45 inci sırasına, 146 ncı sırasında bulunan 362 sıra sayılı kanun tasarısının 46 ncı sırasına, 147 nci sırasında bulunan 363 sıra sayılı kanun tasarısının 47 nci sırasına, 150 nci sırasında bulunan 367 sıra sayılı kanun tasarısının 48 inci sırasına, 174 üncü sırasında bulunan 472 sıra sayılı kanun tasarısının 49 uncu sırasına, 175 inci sırasında bulunan 473 sıra sayılı kanun tasarısının 50 nci sırasına, 192 nci sırasında bulunan 507 sıra sayılı kanun tasarısının 51 inci sırasına, 193 üncü sırasında bulunan 533 sıra sayılı kanun tasarısının 52 nci sırasına, 197 nci sırasında bulunan 534 sıra sayılı kanun tasarısının 53 üncü sırasına, 198 inci sırasında bulunan 535 sıra sayılı kanun tasarısının 54 üncü sırasına, 199 uncu sırasında bulunan 536 sıra sayılı kanun tasarısının 55 inci sırasına, 90 ıncı sırasında bulunan 261 sıra sayılı kanun tasarısının 56 ncı sırasına, 63 üncü sırasında bulunan 185 sıra sayılı kanun tasarısının 57 nci sırasına, 210 uncu sırasında bulunan 548 sıra sayılı kanun tasarısının 58 inci sırasına, 211 incı sırasında bulunan 549 sıra sayılı kanun tasarısının 59 uncu sırasına, 212 nci sırasında bulunan 550 sıra sayılı kanun tasarısının 60 ıncı sırasına, 213 üncü sırasında bulunan 551 sıra sayılı kanun tasarısının 61 inci sırasına, 214 üncü sırasında bulunan 552 sıra sayılı kanun tasarısının 62 nci sırasına alınması önerilmiştir.

2. Genel Kurulun 25.2.1998 Çarşamba ve 26.2.1998 Perşembe günlerinde çalışmalarını saat 20.00'ye kadar sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lehte, aleyhte söz talebi yok ise, sıralamayla ilgili birinci bölümü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, ikinci öneriyi yeniden okutup, oylayacağım:

2. Genel Kurulun 25.2.1998 Çarşamba ve 26.2.1998 Perşembe günlerinde çalışmalarını saat 20.00'ye kadar sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergeleri vardır; 2 adet önergeyi ayrı ayrı okutup işleme koyacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

III.—BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

7. —Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/366) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/310)

05.08.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Halen Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan (2/366) Esas nolu, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesine binaen doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Suat Pamukçu

Bayburt

BAŞKAN – Komisyon ve Hükümetten söz talebi göremiyorum.

Sayın Suat Pamukçu, teklif sahibi olarak buyurun. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam üç gün önce, 21 Şubat Cumartesi günü Bayburtumuzun düşman işgalinden kurtuluşunun 80 inci yıldönümünü kutladık. Bugün de, güzel bir tevafuk eseri, Bayburt üniversitesinin kurulmasıyla ilgili vermiş olduğumuz teklifin gündeme alınması müzakeresini yapıyoruz.

Bendeniz, geçen hafta birçok ilimize, hatta bu arada Avrupa'ya kadar giderek kurtuluş günü etkinliklerine katıldım ve muhtemelen bu hafta da katılacağım. Bugün, Türkiye'nin birçok ilinde, hatta önemli büyük ilçelerinde ve Avrupa'da Bayburt dernekleri teşekkül etmiştir; biz, bu derneklerin tertip etmiş olduğu etkinliklere katılmakta zorluk çekiyoruz. Düşünebiliyor musunuz, ilçelere kadar dernekler oluşmaktadır; hatta, daha da ileri giderek, sadece Bayburt dernekleri değil, Bayburt'un köylerinin bile dernekleri kurulmaktadır. Bunlarla, Bayburt'un maruz kaldığı göç olgusunun nereye vardığını anlatmak istiyorum; köylere varıncaya kadar dernek kurabilecek çoğunlukta insanlar Bayburt dışında oturuyorsa, siz, göçün nereye vardığını artık tahmin edin.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimiz, malumlarınız, halkımızın siyasî, iktisadî, sosyal ve kültürel açıdan yetişmesini temin eden, cumhuriyetimizin temel kurumlarıdır.

Çağımızın bilim ve teknolojisinden nasibini alması bakımından da Bayburt İlimizde bir üniversite kurulması zaruret haline gelmiştir.

Müsaadenizle söyleyeyim Bayburt'un vasfı halini: Bizdeki bilgilere göre, Bayburt, milattan önce 3000 yıllarında Urartularla başlayan, daha sonra Romalılar, Bizanslılar ve 1071 yılında Malazgirt Zaferiyle Selçuklular, Danişmentliler, Akkoyunlular ve son olarak da 1514 yılında Çaldıran Zaferiyle Osmanlıların egemenliğine geçmiş bir ilimizdir. Uzun yıllar sancak merkezi olma vasfını sürdürmüş olan Bayburt, tarihin çeşitli dönemlerinde harplere sahne olmuş, Ermeni ve Rus işgaline uğramıştır; halen 3 600 kilometrekare alana sahip küçük bir ilimizdir.

Bayburt İlimiz, doğuda Erzurum, batıda Gümüşhane, kuzeyde Trabzon ve Rize, güneyde de Erzincan İlleriyle çevrili, Kuzeydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz iklim kuşağında yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin bolca bulunduğu bir yerdir; ayrıca, Aydıntepe ve Demirözü İlçelerini de içerisine alan 364 bin hektarlık tarım alanına sahiptir; nüfusun yüzde 60'ı, tarım sektöründe, yani bitkisel üretim ve hayvancılıkla uğraşmaktadır.

Bayburt İli tarım ve hayvancılığa elverişli olmasına rağmen, şu anda Bayburt'ta hayvancılık ve bitki üretimi babadan kalma usullerle yapılmaktadır; bu sebeple halkımız, gerekli verimi alamamaktadır.

Bayburt İlimizde tarım ve hayvancılığa uygun mera ve arazilerin bulunuşu ve bölge halkının memleketlerine bağlılığı dikkate alındığında, tarım ve hayvancılığa dayalı projeleri üretecek, besi ve hayvancılığa bağlı yan ürünlerin değerlendirilmesinde halkımıza rehberlik yapacak, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın ilme ve fenne uygun bir şekilde işlenmesini sağlayacak yetişmiş elemanları yetiştirecek bir üniversitenin kurulması, yöremiz insanıyla birlikte tüm ülkemize iktisadî yararlar sağlayacaktır. Yöre insanları, tarıma dayalı bir sanayiin, yem bitkilerine dayalı bir tarımın yapılmasını, çağımızın modern teknik ve metotlarından yararlanarak gerçekleştirme imkânına kavuşacaklar ve biraz önce bahsettiğim göç hadisesinin önlenmesi için de büyük bir tedbir alınmış olacaktır şayet bu üniversitemiz kurulur ise.

İlimizin, eğitim öğretime, tarihî değerlerine önem verdiği, millî kültürümüze ve edebiyatımıza büyük hizmetler veren İrşadi, Celâli, Ruhi, Ağlar Baba, Hicrani, Zihni ve bunların silsilesini devam ettiren günümüz şairlerinin, bilim ve fikir adamlarının yetişmesini sağladığı bir gerçektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Pamukçu, lütfen, 1 dakika içinde toparlayalım.

SUAT PAMUKÇU (Devamla) – İlimizde üniversite kurulması halinde, Bayburtumuzun kültür derinliklerinde üniversiteli öğrencilerimiz, bilim ve fikir adamlarımıza tez konusu olacak millî kültürümüzün hazinelerini bulacaklardır.

Bunun dışında, Bayburt İlimizde dokumacılık, el işleri, özellikle kilim, seccade ve ihram dokumacılığı, tarihî Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde "kilim ve seccade dokumacılıkta ünlü idi" ifadesiyle yer almıştır. Bölgemizde Doğu Anadolu ikliminin hâkim olduğu düşünülürse, sekiz ay süren kış mevsiminde halkımızın vaktini değerlendirecek, ev ve ülke ekonomisine katkılar sağlayacak el sanatlarının gelişmesinde üniversitenin öncülük yapması zaruret halini almaktadır.

Yukarıda kısmen sıraladığım gerekçeler ve bunlara bağlı birçok sebepler dikkate alınarak, bu kanun teklifimi Yüce Heyetinizin takdirine sunuyor, önergemin kabul edileceği umuduyla, hepinize saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pamukçu.

Bir milletvekili olarak, Sayın Ülkü Güney; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşım Sayın Pamukçu'nun, Bayburt'ta bir üniversite kurulmasına ait vermiş olduğu kanun teklifinin komisyonlarda normal süre içerisinde görüşülemediğinden dolayı, İçtüzüğümüzün 37 nci maddesine göre doğrudan Meclis gündemine alınmasıyla ilgili önergesi üzerinde fikirlerimi arz etmek istiyorum; ancak, hemen şunu burada ifade edeyim ki, buna benzer bir kanun teklifi, iki yıl önce, tarafımdan Meclise verilmiş; o zaman, komisyonlarda görüşülememiş; ama, yine, tarafımdan Yüce Meclise getirilerek, İçtüzük 37'ye göre gündeme alınmıştır; şu anda, basılı gündemimizin 87 nci sırasındadır ve görüşülmek için de sıra beklemektedir. Tabiî, bugün değerli arkadaşımın da böyle bir teklifinin gelmesi, bizim daha önce vermiş olduğumuz teklifin ne kadar yerinde olduğunun bir kanıtıdır; kendilerine teşekkür ediyorum.

Muhterem arkadaşlarım, bizim yöremiz, fakir bir yöredir. Zaman zaman, Yüce Mecliste, özellikle tütün ekilen yörelerin milletvekilleri, çay ekilen yörelerin milletvekilleri, fındık yetiştirilen yörelerin milletvekilleri -ki, bunu çoğaltabiliriz- çıkarlar "fındığa daha fazla para verelim, çaya daha fazla para verelim, tütüne daha fazla para verelim" diye, burada konuşurlar; haklı olarak, kendilerini ve yörelerini müdafaa ederler. Buradan size içtenlikle şunu ifade edeyim ki, bizim yörelerimizde, bu tip, devletin desteği olan hiçbir ürün yetişmemektedir. Bizim yöre insanımız, ancak hayvancılıkla iştigal eder ve bir de, devletin oraya yapmış olduğu küçük yatırımlarla geçinir; ama, devletine, milletine ve kanunlara son derece bağlı bir kitle, bir topluluktur.

İşte, bu üniversite, Bayburt'ta bir eğitim seferberliği için büyük bir teşvik unsuru olacak ve aynı zamanda, böyle bir üniversitenin kurulmasıyla da, büyük bir işsizlik yaşanan Bayburt'ta, gençlerimiz ve orada yetişecek insanlarımız da iş imkânlarına kavuşmuş olacaktır.

Bununla şunu ifade etmek istiyorum: Bugün, zaten, her ile bir üniversite Hükümetimizin gündeminde ve bugün, Türkiye'de, üniversitelerin, artık, büyükşehirlerde değil de, periferde; yani, küçük yörelerde kurulması şeklinde planlanmış. Bizimle birlikte üniversite kurulmasını bekleyen başka illerimiz de var, o illere mensup milletvekili arkadaşlarımız da zaman zaman burada konuşuyorlar; onlar da, kanun tekliflerinin bir an evvel geçmesini istiyorlar. Benim, Yüce Meclise teklifim şu: Artık, bizi ve bizim gibi üniversite için bekleyen diğer şehirlerimizi bekletmeyelim. O kıt imkânlarına rağmen, sadece, 21 Şubat günü, üniversitenin kurulması için o küçük ilde, vatandaş, 48 milyar lira para topladı kendi arasında; üniversiteye bir yurt yapabilir miyim diye, üniversiteye bir arazi satın alabilir miyim diye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güney, lütfen, toparlayalım.

ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – ...ve bununla ilgili arsa satın alınmış, bir yurt inşaatına başlanmış, yurdun yarısı bitmiş. Göç eden bu yöre insanları; Almanya'ya giden Almanya'dan, İstanbul'a giden İstanbul'dan, Ankara'da bulunan Ankara'dan, herkes, karınca kararınca, ekmeğinden keserek bu üniversitenin kurulması için katkıda bulunuyor.

Ben, Yüce Meclisteki değerli arkadaşlarıma, sadece bu teklife değil, açıkça ifade ediyorum, diğer üniversitelerin kurulması konusuna sıcak bakmalarını ve bu konumdaki, beklentideki bütün vilayetlere sahip çıkılmasını arz ediyor, kurulacak üniversitenin Bayburt'a ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güney.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, bir taraftan biraz evvel konuşan teklif sahibi arkadaşımız, bir taraftan Anavatan Partisi Grubu, diğer taraftan da Doğru Yol Partisi Grubu olarak biz, üniversitesi olmayan bütün illerimizin üniversitelere kavuşması sadedinde, şu anda gündemde yer almış olanların hepsini öncelikle ele almak suretiyle kurulmasını arzu ediyoruz; bunu hep beraber teklif ediyoruz. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Danışma Kurulunda bir araya gelelim, bütün partiler olarak bu teklifi getirelim ve bir an evvel görüşerek, artık bu işe bir çare bulalım diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bedük, o zaman, bu konuda Danışma Kurulunu toplamak için bir teklifte bulunun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Ben, teklif edeceğim efendim.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

8.—Ordu Milletvekili Şükrü Yürür’ün, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Bir Ek ve Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/692) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/311)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımca hazırlanarak 31.1.1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (2/692) Esas Numaralı Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 28.3.1983 tarihli ve 2809 Sayılı Kanuna Ek Maddeler Eklenmesi ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında gerekçeli Kanun Teklifim, 6.2.1997 tarihinde sevk edildiği Millî Eğitim ve Plan Bütçe Komisyonlarında görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmektedir.

Teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim. 12.8.1997

Saygılarımla.

Şükrü Yürür

Ordu

BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon adına söz talebi yok.

Önerge sahibi olarak, Sayın Şükrü Yürür; buyurun.

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Ordu İlinde "Ordu Üniversitesi" adıyla yeni bir üniversite kurulmasına ilişkin kanun teklifimizin, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması amacıyla, Ordu milletvekilleri olarak ben Şükrü Yürür, Nabi Poyraz ve Bahri Kibar arkadaşlarımız, verdiğimiz önerge üzerine huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu münasebetle, Ordu hakkında ve üniversiteye ihtiyacı hakkında birkaç söz söylemek zaruretini hissediyorum.

6.2.1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan kanun teklifimiz, gerek Millî Eğitim Komisyonunda ve gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda süresi içerisinde bugüne kadar görüşülememiştir, görüşülmek istenmemiştir. Ordu İlimiz, Orta Karadeniz Bölgesinde yer alan, ekonomik ve sosyal yönden gelişme yolunda olan bir kentimizdir. İlimizin öğrenci kapasitesi oldukça yüksektir; üniversite sınavlarına, geçen yıl 6 700 öğrenci girmiş bulunmaktadır ve imtihanları kazanan öğrencilerimiz başka illerde eğitim ve öğretimlerine devam etmektedirler.

Ülkemizi 21 inci Yüzyıla taşıyacak en önemli unsur, yetişmiş insan gücüdür. Bunun da, yükseköğretimle ve yükseköğretimde okullaşma oranının artırılmasıyla mümkün olacağında hepimizin bir fikri müştereği olduğuna kanaatim tamdır. Kalkınma ve çağdaşlaşma gayreti içinde bulunan ülkemizde, öğretim çağındaki gençlerin örgün yükseköğretime katılma oranı yüzde 8'lerdedir. Buna dünya genelinde baktığımız da, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 60, Güney Kore'de yüzde 38, Suriye'de yüzde 18 -ki, Suriye'de yüzde 18- Yunanistan'da yüzde 29 ve Bulgaristan'da da yüzde 18'dir.

Ordu İlimiz, bir üniversitenin kurulması için gerekli olan üç fakülteyi bünyesinde barındırmaktadır. Halen Ordumuzda -bu üç fakültenin kurulmasına vesile olanları saygıyla kutluyorum- İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Ziraat Fakültesi ve Meslek Yüksekokulu kurulmuş olup, fen edebiyat fakültesi de kurulma noktasındadır.

Türkiye'nin diğer bölgelerinde bulunan üniversite ve yüksekokullarda, Ordu'nun yetiştirmiş olduğu çok sayıda öğretim üyesi bulunmaktadır. Bu hemşerilerimiz, seve seve kendi yörelerinde görev yapma arzusundadırlar.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım, Ordu İlimizde üniversiter bir faaliyet her yönüyle yaşanmakta, sadece üniversite kanunumuz ile rektörümüz bulunmamaktadır. İnşallah, takdir ve teveccühlerinizle, bu özlemimizi giderecek olan üniversite teklifimize olumlu katkılarınızı beklemekteyiz.

Ordu İlimizde, üniversite kampusü için herhangi bir kamulaştırmaya gerek olmayacaktır; eğitim ve öğretim yapan fakültelerimize ait arsalarımız vardır, binalarımız vardır. Ayrıca, üniversite için 700 dönümlük bir arsa da mevcuttur ve bu yönüyle de bütçeye bir yük gelmeyecektir. Yine, eğitim ve öğretim faaliyetinde, fakültelerimizin öğrenci yurtları, öğrencilerimizin barınma ihtiyaçlarına yeterli ölçüde cevap verme noktasındadır.

Ordu'da yaşayan vatandaşların üniversite beklentisine cevap verecek olan bu teklifimizin bir an evvel kanunlaşması için, bu önergemize müspet oy vermenizi dilerken; şayet, böyle bir oyu bize uygun görürseniz, ben inanıyorum ki, 1998 yılında, sizlerin tasvibiyle, Ordu İli bir üniversiteye kavuşacaktır.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum; sağ olun, var olun. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yürür.

Önerge üzerinde, bir milletvekili olarak Sayın Nabi Poyraz; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HASAN ÖZ (Ordu) – Sayın Başkan, bir kişi daha söz alabilir mi?

BAŞKAN – Hayır, maalesef...

Buyurun Sayın Poyraz.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 uncu Dönemde vermiş olduğumuz (2/1463) esas numaralı kanun teklifimizin, İçtüzüğün 77 nci madddesi gereğince gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her milletvekili arkadaşımızın, vilayetine üniversite istemekteki kararlılıkları, çalışmaları ve bu konuda sayın milletvekillerinden destek istemeleri hakkıdır. Ancak, Ordu üniversitesiyle ilgili talebimizin diğer illerden ayrı bir özelliği vardır; Ordu üniversitesi, 1989-1990 yıllarında, Ordu üniversitesinin kurulmasıyla ilgili çalışmalar sonunda, 1991 yılında, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından teklif edilen 29 yeni üniversite kurulmasıyla ilgili kanun tasarısı içerisinde olmasına rağmen, erken seçim nedeniyle gündemden kalkan kanun tasarısı içerisinde olmasına rağmen, 1992 yılında -Sayın Bedük'ün biraz önce iddia ettiği gibi değil- yine, onunla ilgili kanun tasarısı Millî Eğitim Komisyonunda görüşülürken, listede bulunan Ordu üniversitesi, kurulması gereken 29 üniversitenin dışına atılmıştır. Genel Kurulda kanun tasarısı görüşülürken, zamanın Millî Eğitim Bakanı Sayın Toptan, Sayın Şükrü Yürür'e, Ordu üniversitesinin tasarı kapsamına alınmasıyla ilgili teklifimiz için "iktidar milletvekilleri de imzalarsa, ancak Hükümet olarak kabul ederim" demiş olmasına rağmen, o zamanın milletvekili Sayın Hasan Kılıç "muhalefet parti önergesi" diye önergemize imza atmamıştır; imza atmadığı için de, zamanın Millî Eğitim Bakanı, Hükümet olarak önergemize müspet görüş bildirmemiştir.

İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) – Sayın Poyraz, iktidarsınız, şimdi çıkarın. Şikâyetin gereği yok.

NABİ POYRAZ (Devamla) – Biz yaşadık; biz o dönem buradaydık, siz yoktunuz.

Değerli milletvekilleri "Sayın Bedük'ün dediği gibi değil" dedim; ama, şimdi, bu kanun teklifinin tekrar gündeme gelmesinin ikinci önemli bir sebebi var ki, hiçbir teklifte olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Ordu'da kurulan fakültelerin bir kısmı Trabzon'daki Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı; son kurulan Fen-Edebiyat Fakültesi de yine aynı üniversiteye bağlı kurulmuş olmasına rağmen, Giresun'da aynı adla kurulan fakültelerden dolayı, kanunî bir sakınca, engel nedeniyle, Samsun 19 Mayıs Üniversitesine bağlanmış. Bizim Ordu'daki fakülteler; bir kısmı Karadeniz Teknik Üniversitesine, bir kısmı da Samsun 19 Mayıs Üniversitesine bağlı olarak, kimin ne yapacağı -eğer tabiri caizse, yedi kocalı Hürmüz gibi- kimin nereye başvuracağı belli olmayan bir konumda. İşte, eğer, acilen, biz, Ordu üniversitesini kurarsak, Trabzon ve Samsun'daki üniversitelerden fakültelerimizi ayırıp, kendi üniversitemize bağlayarak, bu sıkıntıları da ortadan kaldırmış olacağız.

Değerli milletvekilleri, bu, Ordu üniversitesinin kurulmasıyla ilgili kanun teklifi Yüce Meclise indiğinde, siz değerli milletvekillerinin desteğine ihtiyacımız var. Bu desteği vereceğinize inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HASAN ÖZ (Ordu) – Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öz.

MUSTAFA HASAN ÖZ (Ordu) – Sayın Başkan, bölge milletvekili olarak ben de, konuyu gündeme getiren arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki, Genel Kurulumuz bu konuya destek verecektir. Şimdiden, destek verecek arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, biraz evvel bana da atıf yapıldı; ben samimiyim; hem Ordu hem Giresun hem Yozgat hem Kırşehir hem Bayburt olmak üzere, hepsini dahil edecek şekilde üniversite açılmasından yanayız. Yapılacak olan teklifi, Doğru Yol Partisi Grubu olarak destekleyeceğiz; bu teklifi Danışma Kuruluna getirelim ve hep beraber destek verelim.

BAŞKAN – Sayın Bedük, siz başvuracaksınız, Danışma Kurulu toplanacak...

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Siirt ve Çorum'u da dahil edelim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Evet, Siirt ve Çorum, hepsi dahil buna.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

Efendim, galiba, eğitim seferberliğine üniversitelerden başlama gibi bir irade beyanı var; hayırlısı olsun diyelim.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

VI.—GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A)GÖRÜŞMELER

1.—Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbay ve 20 arkadaşı, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 42 arkadaşı, İstanbul Milletvekili Emin Kul ve 27 arkadaşı ile Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 28 arkadaşının, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ve itfaiye teşkilâtının sorunları ile boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve (10/162, 163, 164, 175) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı :397) (1)

BAŞKAN – Genel Kurulun 17.2.1998 tarihli 55 inci Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ve itfaiye teşkilatının sorunları ile Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş bulunan (10/162, 163, 164, 175) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 397 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İçtüzüğümüzün 72 nci maddesine göre siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri halinde komisyon ve Hükümete de söz verilecek, bu suretle Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.

Konuşma süreleri komisyon, Hükümet ve siyasî parti grupları için 20'şer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar için 10'ar dakikadır.

Komisyon raporu 397 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Rapor üzerinde söz alan sayın milletvekilerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahipleri adına Ali Dinçer; grupları adına -şu ana kadar bize ulaşan- Demokratik Sol Parti Grubu adına Erdoğan Toprak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bekir Yurdagül.

Şimdi, önerge sahipleri adına, Sayın Ali Dinçer; buyurun efendim.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekileri; TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ve itfaiye teşkilatının sorunları ile Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması komisyonu raporuyla ilgili önerge sahibi olarak söz aldım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu kazada hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı dilerim. Fedakârane çalışmaları sırasında yaralanan itfaiyecilerimize de tekrar geçmiş olsun; Tanrı, tekrarını göstermesin.

Değerli arkadaşlarım, bu konudan dolayı yaptıkları çok değerli çalışma, konunun çözümüne önemli ışıklar tutuyor; bu nedenle de, araştırma komisyonu üyelerine teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında bu kaza, ne ilk ne de sondur. Bu nedenle, konuyu bir bütün olarak ele almak durumundayız. Marmara ve Boğazlar, dünyanın en önemli, en eski, aynı zamanda en zor ve en uzun deniz geçitlerinden, suyolu geçitlerinden birisidir. İstanbul ve Çanakkale Boğazı ile Marmara'yı geçen deniz geçit yolu, 196 mil uzunluğundadır; etrafı gelişmiştir, yoğun yerleşim alanıdır. İnsan yapımı düz kanallar gibi, sade ve işletmesi kolay bir kanal değil. Bugünkü potansiyeli ve konumuyla Türkiye'de böylesi bir deniz geçidine sahip olmak bizim ülkemiz için önemli bir avantaj; yeter ki, hakkını verebilelim.

Boğazlar ve Marmara'dan oluşan bu geçidin zamanla daha da karmaşık ve yoğun bir trafiğe ulaşacağını öngörmeliyiz. "Su akar, biz bakar" durumunda olmamalıyız; bu durumdan çıkmalıyız, çıkacağız da.

Örneğin, İstanbul'da şehiriçi toplutaşımacılıkta denizyolunu daha yeteri kadar kullanamıyoruz. Aslında, 10 milyonu aşkın nüfusu ve çevresiyle birlikte İstanbul, özel bir yönetim modeline sahip olmalı, toplutaşımacılık modeli de, İstanbul'un büyüklüğü oranında hazırlanmalı.

Şu anda İstanbul'un Anadolu yakası, bir nevi yatakhane görevi yapıyor; işyerleri daha çok Rumeli yakasında. Boğaz'dan, denizden ve Boğaz köprülerinden trafik, ağırlıklı olarak, yoğun saatlerde tek yönlü oluyor; aslında, bu trafiği çift yönlü hale getirebilmemiz gerekiyor.

Yavaş yavaş, kamu kuruluşlarından, özel kuruluşlardan, büyük kurumlar Anadolu yakasında idare merkezleri oluşturuyorlar, Anadolu yakasında sanayileşme hızlanıyor. Bizim, bunu teşvik etmemiz gerekiyor ki, hem Boğazda denizde hem de Boğaz köprülerinde trafiği iki yönlü hale getirebilelim ve bu, deniz yoluyla ve Boğaz köprüsü trafiğiyle ilgili yaptığımız yatırımlardan maksimum yarar sağlayalım.

Sabahları Anadolu yakasından yoğun bir akış oluyor Rumeli yakasına, akşamları da Rumeli yakasından Anadolu yakasına. Halbuki, günün her saatinde, 24 saatte, gidiş-geliş bütün bu yolları kullanabilmeliyiz ki, yaptığımız yatırımlar fizibl olabilsin.

İstanbul'un ikinci havaalanı da, bu nedenle, Anadolu yakasında yapılıyor. Bu gelişmeleri teşvik eden bizler, bilelim ki, Marmara ve civarı, hem İstanbul Boğazının hem Çanakkale Boğazının iki tarafı yakın gelecekte Türkiye'nin hızla gelişen bölgeleri olacak; zaten, şu anda Türkiye'nin en gelişmiş yöresi, nüfus yoğunluğu en çok olan yöresi burası. Son nüfus sayımlarından da gördük ki, Trakya, nüfusu en hızlı artan bölgemiz; ayrıca Trakya'da, yoğun bir sanayileşme söz konusu. Bu bölge, bizim, Batı'ya açılan kapımız, tüm Balkanlara hitap eden bir merkez, İstanbul ve Marmara Bölgesi.

Bizim, artık, dünyanın sayılı ülkelerinden birisi olan Türkiye'nin büyüklüğü oranında büyük projeler önermemiz gerekiyor; bu büyük projeler de, Boğazlar ve Marmaradaki deniz trafiğini hızla artıracaktır. Örneğin, Tekirdağ Limanını tüm Balkanlara yönelik hizmet veren büyük bir liman haline getirmek durumundayız, Çanakkale Boğazından, köprüyle geçişi sağlamak durumundayız. Bunları yaptığımız zaman, şu anda gündemde olan uluslararası ortak projeler çok daha hızla gelişecektir. Arnavutluk Tiran'dan İstanbul'a ulaşan Balkanlar otoyolu ile Tuna Nehri üzerinde yapılacak olan yeni köprülerle birlikte Bükreş'ten Trakya'ya kadar gelecek otoyol, bu bölgeyi çok geliştirecek ve hem Çanakkale Boğazının hem İstanbul Boğazının hem de Marmara Denizinin etrafı şimdikinden çok çok daha fazla gelişmiş, kalkınmış bir bölge olacaktır; dolayısıyla, Marmara Denizi içerisinde, İstanbul Boğazında, Çanakkale Boğazında hem iç deniz trafiği yoğunlaşacak hem de uluslararası deniz trafiği şimdikinden çok daha yoğun hale gelecektir.

Biz, her ne kadar, Karadeniz üzerinden yapılması istenilen petrol taşımacılığının, Bakü-Ceyhan petrol boru hattıyla olmasını istiyorsak da -ki, bunu gerçekleştirmek Türkiye'nin görevi, fizibl olan proje de bu- bu olsa bile, biraz önce söylediğim nedenlerle, Marmara ve Boğazlarda deniz trafiğinin yoğunluğu giderek çok artacaktır.

Büyük olasılıkla, yakın gelecekte, ülkemiz nüfusunun yarısına yakını bu bölgede yaşayacaktır. Ülkemiz ekonomisinin, kültür hayatının, eğitim hayatının, ticaret hayatının kalbi bu bölgede atacaktır.

Böylesine önemli olan bu bölgede, Boğazlar ve Marmara deniz ulaşımında, kara, demir ve havayolu bağlantılarıyla, en etkin, en verimli bir işletme modelini oluşturmak, Türkiye'nin hem ulusal hem de uluslararası bir görevidir; fakat, biliyoruz ki, bu konuda bir başıbozukluk söz konusudur. Yakın zamana kadar, bu bölgedeki deniz trafiği, deniz ulaşımı Türkiye Denizcilik İşletmelerinin sorumluluğu altındaydı; ama, bu işletme özelleştirme kapsamına alınınca, konu tümüyle sahipsiz hale geldi. Biz, bir an önce, denizcilik bakanlığının kurulmasıyla ilgili yasal çalışmaları tamamlamak durumundayız. Denizcilik bakanlığının kurulması yetmez, denizcilik bakanlığının içerisinde Türkiye deniz işletmeciliği kurumu, özel ve kamu kurumlarının tümünü koordine eden, bu bölgedeki deniz ulaşımını en etkin, en verimli hale getiren bir kurum olabilmeli hem de özerk bir kamu kurumu halinde koordinasyon görevini üstlenmeli, deniz ulaşımıyla ilgili bütün aktörleri koordine edebilmeli ve deniz trafiğinin denetimini bu kurum üstlenebilmeli, şu anda pek yeterli olmayan kılavuz kaptanlık yöntemiyle, deniz trafiği güvenliğini sağlayabilmelidir.

Ayrıca, çevre yerleşim birimlerindeki itfaiye örgütlerinin modernleşmesi sağlanmalı ve TPAO tankeri benzeri kazaları anında önleyecek çok etkin, özel bir trafik organizasyonu da gerçekleştirilmeli; havadan, karadan, en modern, en çağdaş, teknolojinin en ileri ürünleri olan araçları kullanan bir itfaiye örgütü oluşturmak hem de eğitilmiş elemanlarıyla oluşturmak bizim için bir görev. Biz, bunu, hem Türkiye için hem de uluslararası deniz taşımacılığı için yapmak durumundayız.

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, hemen toparlayalım...

ALİ DİNÇER (Devamla)– Çevre koruma birimi önem arz ediyor; çünkü, yoğunlaşan trafik -zaten, bozulan güvenlik ortamını daha da bozmak durumunda- çevrenin daha fazla kirlenmesine neden olacak.

Biz, bütün bunları, Türkiye olarak, egemen bir ülke olarak, kendi sınırlarımız içinde bulunan bu deniz geçit yolunda kendimiz yapmalıyız. Uluslararası pekçok anlaşma var bu konuda, örgüt var bu konuda ve onların getirdiği kuralları uygulayarak, onlarla işbirliği yaparak, Türkiye'nin egemenlik hakkını kullanıp, bu bölgede en etkin deniz taşımacılığını gerçekleştirmek durumundayız.

Son kazada görülen önemli bir eksiklik vardı: Ağır yanık alan itfaiyecilerimizin, maalesef, bir kısmı, yanık tedavi merkezleri olmadığı için, tedavi edilemedi; halbuki, bizim, önce, kendi insanımıza değer vermemiz gerekiyor. Sadece, buna benzer kazalardan dolayı değil, başka nedenlerle ağır yanıklardan kurtulması gereken yurttaşlarımız oluyor.

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer...

ALİ DİNÇER (Devamla) – Onların da tedavisini sağlayacak yanık merkezleri çoğaltılmalıdır.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, teşekkür ediyorum.

Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Erdoğan Toprak; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA ERDOĞAN TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TPAO tankeri yangınını araştırmak üzere kurulan komisyon raporuyla ilgili olarak, Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere, huzurunuza gelmiş bulunmaktayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Tuzla'da meydana gelen yangın, birçok itfaiyecimizin yanarak yaralanmasına, iki itfaiyecimizin de hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Bu olayda ölen itfaiyecilerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Öncelikle, Tuzla yangını, birçok eksiği, birçok yanlışı, birçok suiistimali, birçok ihmali ortaya çıkarmış ve hepimizin gözleri önüne sermiştir. Tuzla yangını şunu göstermiştir ki, itfaiyecilerimiz, bu konuda yeterince deneyimli değil, yeterince bilgili değildir ve bu tür yangınlara nasıl müdahale edeceğini bilememektedir; eğer bilselerdi, böyle patlamaya hazır bir bombanın içerisine yanıcı elbiselerle kendilerini atmazlardı; itfaiye müdürünün yanmaz elbiselerle kenarda durduğu bir yerde, kâğıt gibi yanan bir elbiseyle cansiparane bir şekilde bu bombanın, bu yangının içerisine girmezlerdi.

Bunu, itfaiye yetkililerine ve Büyükşehir Belediyesine sorduğumuzda bu tip elbiselerin çok pahalı olduğunu ve bu tip malzemeleri, personele yeterince temin edemediklerini söylemektedirler; ama, aynı belediyenin, kendilerine yandaş toplamak için, 25 bin kişiye eğitim bursu verdiğini de hepimiz biliyoruz; yani, bir yandan kendi personeline teçhizat alamazken, diğer taraftan 25 bin kişiye eğitim bursu vermektedirler. Kimse eğitim bursuna karşı değil; ama, belediyelerin birinci görevi, kendi üstüne düşen görevlerini yapmaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin bildiği gibi, yanarak ölen itfaiye erlerimizin aileleri de mağdur durumdadır. Bu konuda, bizim ilgilenmemizden sonra, yanarak ölen itfaiye erlerimizin ailelerine, bir nebze de olsa, yetkililer el uzatmıştır; ama, geçen gün, ölüm yıldönümünlerinde, ailelerinin ne kadar perişan olduğunu televizyonda gördük. Ölenler dışında, yaralananlarla ilgili bir hayli üzüntülü görüntüler de vardı ve onlara yeterince el uzatılmadığını gördük. Bu konuyla ilgili, yetkilileri uyardık ve yetkililer bundan sonra müdahale ettiler; ama, bu müdaheleler de yeterince yerine ulaşmadı.

Söylediğim gibi, Türkiye'de, bu konuda birçok eksiklikler gündeme gelmiştir. Bu eksikliklerden bir tanesi şudur; her gün, itfaiyecilerin dışında, yanan yüzlerce vatandaşımız var; ama, ne yazık ki ülkemizde –askeriye dışında– yanıklarla ilgili tam teşekküllü bir hastane yok.

Tuzla Tersanesi yangınında, bilgisizliğin, paniğin nelere yol açtığını hep beraber görmekteyiz. Son derece önemli olan bu olayda, acil koordinasyon merkezi kurulmaması, yangının boyutlarının daha da büyük seviyelere ulaşmasına neden olmuştur. Acil koordinasyon merkezi kurulmadığı için, telsizler tek frekanstan kullanılamamıştır, kimin kiminle ne şekilde irtibata geçeceği anlaşılamamaktadır. Faciada –televizyonlarda gördüğümüz boyutuyla– her kafadan bir ses çıkmakta; orada bulunan insanlar, panik içerisinde bir o tarafa bir bu tarafa gitmekte, yangın daha da büyük seviyelere sıçramaktadır. İtfaiyemizin bu tip yangınlarda bilgisiz olduğunu, defalarca altını çizerek söylüyorum. İtfaiye müdürü, bu tip bir yangına nasıl müdahale edeceğini bilemediği için, kendi personelini, bile bile ateşin içine atmıştır. TPAO tankerinin kaptanı, bu konuda itfaiye müdürünü uyararak "bu tip yangınlara karadan değil, sadece denizden ve havadan müdahale edilebileceğini ve bu tankerin her an patlayacağını" söylemiştir; yani, asıl görevi olan zat bilememekte, dışarıda bir insan bu konuda bilgi ulaştırmaktadır.

Koordinasyon kurulunun kurulmamasından dolayı, o bölgedeki yaralılara müdahale edecek ambulansın da çok uzaklarda durdurulması nedeniyle, birinci derecede yanan itfaiyecilerimiz hastaneye zamanında yetiştirilememiştir; bundan dolayı da, 2 itfaiyecimizin ölümüne, bazı itfaiyecilerimizin de daha ağır yaralanmasına neden olunmuştur.

Gelelim, temizleme işini yüklenen GEMSAN Tersanesine... Değerli arkadaşlarım, bu şirket, ne yangın konusunda ne araç gereç konusunda ne de deneyim olarak yeterlidir, hem yer olarak küçük hem de bu tip tankerlerin bakımının yapılması açısından kesinlikle yeterli değildir; yani, hiçbir konuda yeterli değildir. Geminin temizleme işini üstlenen GEMSAN Tersanesinin elemanları ehliyetsiz kişilerden oluşturulmuş ve bir kıvılcımın bile sıkışmış gazı alevlendirdiği bilinirken, yeterli önlemler alınamamıştır.

Değerli DİTAŞ yetkililerinin, hem yer konusunda hem deneyim konusunda hem teçhizat konusunda yeterli olmayan bu tersanemize, böyle büyük bir gemimizin bakımının yaptırmasını anlamış değiliz. Bu konu sorulduğunda "verilen indirim nedeniyle böyle uygun görüldüğü" söylenilmektedir. Verilen indirime baktığımızda, bu şirket tarafından, DİTAŞ'a, yüzde 10 gibi bir indirim sağlandığını görmekteyiz; yani, DİTAŞ yetkililerinin söylediği gibi, büyük bir indirim oranı da sağlanmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, DİTAŞ'ın tabiî ki burada bir ihmali var; ama DİTAŞ'ın ihmalleri bunlarla da bitmemektedir. TPAO tankerinde sıkışmış gazı uyarıcı sistemin olmadığını da görmekteyiz. Evveliyatına baktığımızda, gemi, 1997 yılında İtalya'da dökme yük gemisi olarak inşa edilmiş, orijinal olarak tanker değildir. Dökme yük gemisi olarak inşa edildiği için, tankerde bulunacak teçhizat yeterince konulmamıştır. Kuruyük gemisi olarak inşa edilen bu gemideki birçok aksaklık bugünkü faciayı doğurmuştur.

Parantez açarak Yüce Meclisin huzuruna şunu sunmak istiyorum: Bu faciada yaralanan itfaiye erlerini ziyarete gelen işçilerden bir tanesi "burada sabotaj ihtimali vardır, yeter artık, ben, bunu açıklayacağım" demiştir; Komisyonumuz da bu konuyu cumhuriyet savcılığına bildirmiştir. Yani burada -tam emin değilim; ama- böyle bir durumu da, bize geldiği için, Yüce Meclisin huzuruna sunmak istiyorum.

Bu komisyon raporunda benim acımasız bulduğum bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Tüm suçlu gemi kaptanı olarak gösterilmektedir. Oysaki, gemi kaptanı, yangın esnasında tüm personelini dışarıya çıkartmış ve yangından dolayı patlama olduğu zaman, hiçbir personelinin burnu kanamamıştır; yani gemi kaptanı, gemisini değil ama personelini kurtarmıştır; yani hiç kimsenin burada burnu kanamamıştır. Bu konuda gemi kaptanını direkt suçlu olarak görmek bence acımasızlık olur. Gemi kaptanının ihmali vardır, bu ihmale kesinlikle katılıyorum; ama gemi kaptanını, bu konuda, yüzde yüz ihmal eden kişi olarak da görmüyorum. Zaten bu konuyu, o bölgede, bilirkişi raporu da açıkça göstermektedir ki, bu konuda tek suçlu, gemi kaptanı değildir.

Tuzla Tersanesinde bir yönetmelik yoktur. Yani Denizcilik Müsteşarlığının, Tuzla Tersanesi konusunda bir yönetmeliği yoktur; kimin ne yapacağı bilinmemektedir. Tuzla Tersanesi bir keşmekeş içindedir. Tuzla Tersanesinde meydana gelen olaydan iki ay sonra, Denizcilik Müsteşarlığı, böyle bir yönetmenlik çıkarmıştır; bunu okumak istiyorum: "Tuzla Limanı sınırları içerisinde tüm gemiler tehlikeli maddeler ve gasfree temizliği yapamazlar, demir yeri dışında demirleyemezler, slaç temizliği ve transferi yapamazlar."

Yani, olay geçmiş, yıllar geçmiş, Denizcilik Müsteşarlığı bir tamim yolluyor; slaç temizliği burada yapılamaz... Sana burada başka bir laf söylerler; uyan da balığa çıkalım... Yani, yıllar geçmiş, olaylar olmuş; burada gasfree temizliği yapılamaz... Yani, iş işten geçtikten sonra yapılan bir değişiklik...

Bu olay daha da büyük boyutlara çıkabilirdi, bu facia daha da büyüyebilirdi, bu facia diğer gemilere de sıçrayabilirdi, daha büyük patlamalar olurdu; ama, Allah gene yardım etmiş. Ben, iki itfaiyecimize Allah'tan rahmet diliyorum, iki itfaiyecimiz canından oldu; ama, daha büyük boyutlara da çıkabilirdi.

O bölgede toplanan binlerce torba slaçın ne olacağını bugüne kadar kimse bilmemektedir. O slaçların hangi bölgeye ve nasıl çevreyi kirletmeden nakledileceği bilinmemektedir.

Bu noktada, Tuzla Tersanesinin fizikî durumuna baktığımızda, çevreyle uyumlu olmadığını görmekteyiz; İstanbul'un göbeğinde, neredeyse orta yerinde, çevreyi sürekli rahatsız eden bir tersane.

Değerli arkadaşlarım, biraz bu konunun gerisine gitmek istiyorum. Tuzla Tersanesi, önce, Kâğıthaneden kaldırılan 4 tane tersane için müsaade edilen bir bölgemizdedir; ama, bu tersanelerin sayısı, 4'ü bırakın, 38'e çıkmış ve daha da fazlalaşmaya doğru gitmektedir.

Halk bu konuda şikâyetçi, halk mustarip. Halk, bu konuda sıkıntılarını dile getiriyor; belediyeler yeterince yardımcı olamadığı için, sürekli sıkıntı duymaktadır; ama, nedense, yetkililerimiz, bu tersanenin buradan kaldırılıp başka bir bölgeye nakledilmesini sağlayamamışlardır.

Değerli arkadaşlarım, bizim önerimiz, bu tersanenin, acilen bu bölgeden kaldırılıp, başka bir bölgeye nakledilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DİTAŞ'a tekrar baktığımızda, DİTAŞ, hurda olan bu gemiyi almış ve bazı dönemlerde korkunç maliyetlerle bakım yaptırmıştır. Bakın, DİTAŞ, 1991 ile 1994 yılları arasında 8 milyon 500 bin dolar, 1994'te de 9 milyon 636 bin dolar bakım parası ödemiş ve bu gemi, DİTAŞ'a, satın alınmasından daha büyük paralara mal olmuş.

DİTAŞ'ın, bizim kafamızdaki endişeleri bunlarla da bitmiyor. Ülkemize her yıl 25 milyon ton petrol taşınmaktadır; ama, petrol taşımacılığına baktığımızda en büyük payı yabancı bandıralı gemiler almaktadır. Türk bandıralı ve Türk bayraklı gemiler ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte ve bu konuda yeterince pay alamamaktadır. Yani, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, denizcilik sektörümüze, DİTAŞ tarafından çelme takılmaktadır. Barbaros zamanında dünya denizlerimizdeki varoluşumuzu, şu anda kaybetmek üzereyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belki, Türk denizciliğinde yeterince tankerimiz olmayabilir, ama, bizim yapmamız gereken, Türk denizciliğini hak ettiği yere getirmek için teşvikler vermektir, destek olmaktır; ama, ne yazık ki, biz, bırakın destek olmayı, köstek olmaktan da geri kalmıyoruz.

DİTAŞ ile ilgili endişelerim sürekli artıyor. Neden artıyor derseniz; müsait olmayan bir tersaneye böyle bir işi vermek, hurda olan bir kuru yük gemisini alıp Türkiye'ye büyük maliyetler ödetmek, 25 milyon ton gibi -ülkemize taşınan- petrolün taşımacılığını yabancı bandıralı gemilere vermek... Bunlar alt alta geldiğinde "acaba DİTAŞ kimin çıkarlarını düşünüyor" diye endişeye kapılmıyor değilim. Onun için, benim Yüce Meclisten ricam, DİTAŞ'ın, bu gemiyi aldığı günden bugüne kadar, her yaptığı işin mercek altına alınmasıdır; bunda fayda görmekteyim.

Değerli arkadaşlarım, DİTAŞ'ın bu konuda yaptıklarını mercek altına alalım derken hiç hissî değilim; çünkü, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde Türk denizciliğine destek olmayıp köstek olan bir kurumun mercek altına alınması görüşüne, sizlerin de katılacağını umuyorum.

Tabiî ki, denizcilik sektörümüzün sorunları bunlarla bitmiyor. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, bir denizcilik yüksekokulu yok. Şimdi, Yüce Parlamento diyecek ki "bu ülkede denizcilikten sorumlu bir bakanlık var." Var; ama, adı, direkt "denizcilik bakanlığı" değil; yani, denizcilik bakanlığı olmayan bir yerde, denizcilik yüksekokulunun olmamasını da normal karşılıyorum.

Araştırmamızın ikinci kısmı da, Boğazlardan güvenli geçiş ve bu konuda alınabilecek önlemlerle ilgili.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle önemli bir konunun, bir tanker faciasının arasına sıkıştırılmasını hiç doğru bulmuyoruz; çünkü, bu konu, başlıbaşına çok önemlidir. Bu konu, yurt dışında bizi temsil eden heyetlerin önüne sürekli gelmektedir. Şu anda, ülkemizde, denizcilik ve bununla uğraşan tüm birimler -bu konuda yaptıkları çıkışlarda- Türkiye'nin önüne, belli amaçlarla engel çıkarıldığı görüşüne varmaktadırlar. Bunun da ana nedeni, Boğazlarla ilgili konunun, boru hattının geçtiği bir dönemde, boru hattının tartışıldığı günlerde, gündeme getirilmiş olmasıdır. Bu konuda, Türkiye şanssızdır; haklı olduğu bir konuda, haksız konuma düşmektedir. Türkiye, sanki, boru hattını kendi topraklarından geçirmek amacıyla, Boğazlardan geçişlere engel olan bir görünüm sergilemektedir. Boğazlardaki sıkışık trafiği, sanki, Türkiye'nin bilerek meydana getirdiği görüntüsü, dünya kamuoyunda yaygınlaşmıştır; oysa, 12 milyonluk şehrin orta noktasından her geçen tankerin patlayan bir bomba olduğu bilmekteyiz ve bu gerçeği de defalarca gördük.

Türkiye, Boğazlarla ilgili iki konuda köşeye sıkışmıştır:

1. Boru hatlarının tartışıldığı bir döneme rastgelmesi.

2. Türkiye'nin, yurt dışına gönderdiği heyetleri, sürekli değişik kişilerden seçmesi. O kişiler, bu konulara vâkıf olurken, o heyet değiştiriliyor, yerine başka heyetler gönderiliyor. Yani, Türkiye'nin, denizcilik konusunda, Boğazlar konusunda net bir dış politikasının olmadığını, ne yazık ki, acı olarak, Yüce Meclisin huzurunda dile getirmek istiyorum.

Türkiye Boğazları, ülkemiz için çok önemlidir; bu önemli konunun bir devlet politikası mutlaka olmalıdır. Yurt dışına giden heyetlerin sık sık değiştirilmemesi gerekmektedir; ama, biz, bunları -her heyeti- kendi siyasî görüşümüze göre değiştirirsek, yurt dışına gönderdiğimiz heyetlerin hepsinin farklı farklı görüşleri savunacağı ortaya çıkar. Bu konuda, Türkiye'nin, acilen bir komisyon kurması gereklidir. Böyle hayatî bir konuyu getirip, bir TPAO tankeri konusunun arasına sıkıştırıp, üç ay gibi kısa bir sürede "Parlamentoya getirin, sonuç verin, nasıl giderse gitsin" derseniz, işte, bu komisyonun, bu konuda net bir rapor hazırlamasını beklemeniz de hayalcilik olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenli geçiş konusunda -biliyorsunuz, şu anda kılavuz kaptan sistemi vardır- 1994'te bir sinyalizasyon sistemi ihalesi yapıldı. Sinyalizasyon sistemi, Boğazları gerçekten rahatlatacak bir sistemdi; ama, ne hikmetse, bu sinyalizasyon sistemi dört sefer ihale edilmiş aldığımız duyumlara göre ve hepsi de iptal edilmiş. Bu sinyalizasyon sistemini neden ihale ettiniz, neden sürekli iptal ediyorsunuz; bunu kimse anlamış değil. Bence, üstünde durulması gereken asıl olaylardan bir tanesi bu. Bu konuda birçok duyum alıyoruz, bu duyumlarımızın doğru çıkmamasını umut ediyoruz. Ta o dönem ülkenin başında olan kişilerle ilgili duyum alıyoruz; bunun doğru çıkmamasını umut ediyorum diyorum, altını çizerek söylüyorum; ama, bu ihaleler, 1994 yılından bugüne kadar sürekli yapılmış -1995'in sonuna kadar- ve bu ihaleler sürekli iptal edilmiş; yani, Türkiye'nin en önemli konusu, bir kesime peşkeş çekilmesi için iptal ediliyorsa, bu, altı çizilerek düşünülmesi gereken bir şeydir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayalım.

ERDOĞAN TOPRAK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TPAO tankeriyle ilgili Komisyonun hazırladığı bu raporun tümüne katılıyorum ve Komisyonda çalışan arkadaşlarıma da, özveriyle çalıştıkları için teşekkür ediyorum; ama, Boğazlarla ilgili çalışmaları, Demokratik Sol Parti olarak tekrar gündeme getireceğiz; çünkü, bu, İstanbul'un, Türkiye'nin 12 milyon insanının yaşadığı bir şehrin, hayatî önem taşıyan bir konusudur.

Bu konunun tekrar araştırılması gerektiğine inanıyor, Yüce Meclisinize saygılarımı sunuyorum; teşekkür ederim. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toprak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Bekir Yurdagül; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BEKİR YURDAGÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ve itfaiye teşkilatının sorunları ile Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca oluşturulan Meclis Araştırması Komisyonu tarafından hazırlanan rapor üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, 8 333 kilometrelik kıyı şeridiyle üç tarafından denizlerle çevrilidir; üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, ne yazık ki, bu varlığın kıymetini yeterince bilememekte ve dolayısıyla da kullanamamaktadır. Denizcilik sektörü, ülkemizin kalkınması için çok önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi, daima, bu sektörün öneminin bilinci içerisinde olmuş, denizcilik sektörünün bir çatı altında toplanması için denizcilik bakanlığının kurulmasının gerekliliğine dikkat çekerek, ilk girişimde bulunmuştu. Ne yazık ki, tüm karşı çıkışlara rağmen, Denizcilik Müsteşarlığı ancak kurulabilmiştir. Bunun üzerinden yaklaşık dört yılı aşkın bir süre geçmesine karşın, denizcilik bakanlığının kurulması, hâlâ tasarı halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunmaktadır.

Bugün, Denizcilik Müsteşarlığı, birçok bakanlıkla iç içe girmiştir. Denizcilik Müsteşarlığı, Ulaştırma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlığı, Turizm Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığıyla birçok alanlarda iç içe girmiş bir durumda çalışmak zorunda bırakılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim temennimiz, denizcilik bakanlığının bir an önce kurulması ve denizcilik sektöründeki bu yetki ve sorumluluk bölüşümünden kaynaklanan aksaklıkların giderilerek, bu sektörün hak ettiği yere oturmasıdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en büyük tankeri olan TPAO isimli tanker, DİTAŞ; yani, Deniz İşletmeciliği Tankerciliği Anonim Şirketine aittir. 86 595 grostonluk, 388 metre boyunda, 43 metre genişliğindeki tankerimiz, 1977 İtalyan yapımıdır. Az önce, Sayın Toprak'ın da belirttiği gibi, bu tür tankerlerin ekonomik ömürleri yaklaşık onbeş yıldır. Söz konusu tanker, atıl dururken, ekonomik kullanım ömrünü doldurmaya birkaç yıl kalmışken, hangi gerekçeyle 1988 yılında satın alınmıştır? Üstelik, 12 milyon dolar değerindeki bu tankere 16 milyon dolar ödendiği de iddia edilmektedir. Bu iddiaların aydınlatılmasının da ayrıca önemini vurgulamak istiyorum. Teknik adamlar "bu tankerin alımının yanlış olduğunu, beş yıldır sık aralıklarla bakım ve onarıma girdiğini" belirtmişlerdir. Ayrıca, 1991 yılında 13 milyon dolar ödenerek, sekiz ay gibi bir süre, Pendik Tersanesinde bakımı yapılarak devredışı kaldığı söylenilmektedir. 6 Şubat 1997 tarihinde, Deniz İşletmeciliği Türk Anonim Şirketine ait TPAO isimli tanker, 400 bin dolar karşılığında anlaşma yapılarak, Tuzla-Aydınlı Limanındaki rıhtım uzunluğu sadece 55 metre olan GEMSAN Tersanesine temizlik ve bakım için çekilmiştir. DİTAŞ, bir ortak kuruluş olup, kamu hisseleri özelleştirilmek üzere, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilen bir şirkettir; bu da, âdeta batırılmak için, sanki çökertilmek için Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilen diğer KİT'lerden bir farkı olmayan bir şirket görünümündedir. DİTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı, o zamanın iktidarının küçük ortağının İzmir eski il başkanıdır ve TPAO tankerinin çekildiği GEMSAN Tersanesinin büyük ortaklarından bir tanesi de, aynı partinin İstanbul il sekreteridir; yani, sanki, birileri, devlet malıyla -diğer KİT'lerde olduğu gibi- birilerine kaynak aktarmak için bir ortaklık kurmuşlar ve bunu istedikleri gibi kullanıyorlar. TPAO tankeri -GEMSAN'ın, rıhtım uzunluğundan tutun da, bu büyüklükteki bir tankerin bakım ve onarımı için gerekli olan teknik donanımından yoksun olması ayrı bir şey- teknik adamlar tarafından da öne sürülen birçok olumsuzluklara rağmen -az önce söylediğim nedenlerden ötürü olsa gerek- GEMSAN Tersanesine çekilmiştir. Bu şekilde, DİTAŞ'tan GEMSAN'a bir nevi kaynak aktarılmaktadır. Buna rağmen, bakım ve onarımın yapılmasına elverişli tüm teknik donanıma sahip, devletin Pendik Tersanesinin belli üniteleri boş dururken -hangi nedenle olduğu bilinmez- tanker GEMSAN'a çekilmiştir. İşte, Pendik Tersanesinin de zarar ediyor denilmesinin altında yatan esas neden budur. Esasında zarar etmiyor; bu şekilde uygulamalarla zarar ettirilerek, Pendik Tersanesi de, bir şekilde özelleştirilmeye, özel sektöre devredilmeye çalışılıyor.

Deniz Ticaret Odası Başkanı Cengiz Kaptanoğlu dahi bakınız ne diyor: "DİTAŞ, gemiyi aldıktan sonra bakım yaptırdı; verim alamadı; hurdaya çıkarma kararı vermişti; bir daha niye bakıma verdi anlayamadım; özel sektörde bir işadamı olsaydı, bu tankeri onarıma sokturmazdı."

Şimdi, burada, hepinizi bu konu üzerinde düşünmeye davet ediyorum. TPAO isimli tankerin, 13 Şubat 1997 günü saat 17.30 civarında -bazı söylentilere göre 15.00-15.30 civarında- temizlik ve bakımı yapılırken ardı ardına iki patlama olmuş; bu patlamalar sonrası, önce 10 nolu merkez kargo tankının, arkasından 6 nolu sancak kargo tankının açılan üstleri ve yakın çevreleri alevli bir biçimde yanmaya başlamıştır. Bir süre sonra da, 9 nolu merkez kargo tankı ve ardından da 8 nolu merkez kargo tankı patlamıştır. Bu patlamalar sonucunda, 8, 9 ve 10 nolu merkez kargo tankları ve 6 nolu sancak kargo tankı yanmaya başlamıştır. Daha sonra, yangın, pek çok yanıcı malzemelerin de bulunduğu makine dairesi ile pompa dairesine yayılmış ve çok daha sonra 14 nolu yakıt tankı da tutuşarak yanmıştır. Patlamalar sonucunda çevreye saçılan yanmakta olan maddeler, GEMSAN Tersanesinin yanında bulunan Hidrodinamik Tersanesinde bakım ve onarımı yapılan iki geminin de güvertelerine sıçrayarak, burada da yangın çıkmasına neden olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TPAO tankerinde patlamalar olurken, yangınlar çıkarken ve hatta yangın, yakındaki tersanelerdeki gemilere de sıçrarken ve aradan, ne yazık ki, uzunca bir sürenin geçmesine rağmen, TPAO tankerinin kendi kendini söndürme tertibatının çalışmadığı ve de GEMSAN Tersanesinin bu tür bakım ve onarım işleri sonucunda oluşabilecek yangınlara karşı yangın söndürme tertibatının yeterli olmadığı görülmüş ve dolayısıyla, uzunca bir süre yangına müdahale edilememiştir.

İlk patlamanın olduğu andan yaklaşık yarım saat sonra olay yerine, karadan, önce Tuzla Belediyesi ve Pendik Belediyesi itfaiyeleri, ardından Kartal ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi itfaiyeleri gelmişlerdir. Önce GEMSAN Tersanesinin yanındaki Hidrodinamik Tersanesinde bakım ve onarımları yapılan gemilerdeki yangınların söndürülmesine çalışılmış, bu arada, bu tür yangınlara karşı eğitilmediği ve yeteri donanıma sahip olmadığı halde itfaiye erleri, patlamaların ve yangının devam ettiği TPAO tankerine gönderilmişlerdir. Patlayan bombanın üzerine, bu itfaiye erleri, yangını söndürmek için değil de, âdeta göz göre göre ölüme gönderilerek cinayet işlenmiştir. Hepimiz, televizyonlarımızın başında, diri diri ölüme atılan itfaiye erlerinin yanmalarını, ateş kütlesi üzerinde kavruluşlarını, acı acı feryat edişlerini, ne yazık ki, insanımızın bu kadar ucuza gittiğini, hiçe sayıldığını acı ve üzüntü içerisinde izledik. Yanmaları yetmiyormuş gibi, bir de yaralıların hastaneye götürülüşleri esnasındaki içler acısı manzaralar hepimizin hafızalarında hâlâ canlılığını korumaktadır.

Elbette ki, itfaiye erleri, Türkiye'nin dört bir yanında olduğu gibi, burada da kahramanca görevlerini yerine getirmeye çalışmışlardır ve verilen görevi hiçbir tereddüt göstermeden yerine getirme azmi ve gayreti içerisinde olmuşlardır. Ben, o kazada şehit olan itfaiye erlerimizi rahmetle anıyorum; orada yaralanan itfaiye erlerimize, bir seneyi aşkın bir süre geçmesine rağmen yine de geçmiş olsun demek istiyorum ve kendilerini kutluyorum; ama, bu tür yangınlara karşı eğitilmeyen bu insanların bu tür yangınlara gönderilmemesi gerektiğini bir kez daha belirtmek istiyorum. Özellikle, özel giysileri olmadığı halde petrol yangınına bu itfaiye erlerinin gönderilmesinin, ihmalin de ötesinde, büyük sorumluluk taşıyan bir suç teşkil ettiğine inanıyorum. Ayrıca, yangınlara karşı kullanacakları söndürme köpükleri ve donanımları olmaması da ayrı bir eksikliği gündeme getiriyor. Gerçekten, özellikle sanayi kentlerinde, sahil kentlerinde, büyük metropollerde, itfaiye erlerimiz, itfaiye çalışanlarımız çok zor koşullarda çalışıyorlar; hiçbir güvenceleri olmamasına rağmen çok zor koşullarda çalışıyorlar. Bu itfaiye erleri, bazı belediyelerimizde 657 sayılı Yasaya tabi memur statüsünde, bazı belediyelerimizde 1475 sayılı Yasaya tabi işçi statüsünde çalışıyorlar ve yıpranmaları olmasına rağmen, yıpratan bir görevde olmalarına rağmen, kendilerine itibarî hizmet verilmeyen meslek kollarında görevlerini kahramanca sürdürüyorlar ve ölüyorlar, yaralanıyorlar; ama, her şeye rağmen verilen görevi de hiç kusursuz, eksiksiz, bir çekinge göstermeden yerine getirmeye çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu olaylardan sonra, bu itfaiye erlerinin görevlerini bir şekilde yerine getirmesinden sonra, denizden yangın söndürme ve kurtarma, özellikle deniz araçlarıyla suyla soğutma biçiminde gerçekleştirilen yangın söndürme çalışmalarını sürdürerek, bir hafta gibi çok uzun sayılabilecek bir sürede, yangın, ancak kontrol altına alınarak, söndürülebilinmiştir. Yangın söndürülmeye söndürülmüş; fakat, geride, telafisi mümkün olmayan, 2 itfaiye erimizin ölümü, 20'ye yakın itfaiye erimizin çeşitli yerlerinden yanarak yaralanmalarıyla birlikte, kafalarda çok çeşitli soruların belirmesine neden olunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi, TPAO isimli tankerde meydana gelen patlama ve arkasından çıkan yangınların bir kaza sonucu çıktığını iddia etmek doğru değildir. Bu, düpedüz ihmal, kasıt ve cinayettir. Nitekim, yangına müdahale eden Üsküdar Bölgesi İtfaiye Grup Amir Yardımcısı, Araştırma Komisyonuna vermiş olduğu ifadesinde, yaralı arkadaşlarıyla birlikte hastanede yatarken, odalarına, 30-35 yaşlarında birisinin gelerek "arkadaşlar, ben sabredemiyorum, konuşacağım" dediğini, ayrıca, bu şahsın "biz, dört işçiydik, saat 15.30'da tersaneyi boşalttılar, bize gemiyi yaktırdılar" dediğini, bu kişiyi görseler tanıyabileceklerini, yaralı olarak yatan üç arkadaşının da bu olaya şahit olduklarını ifade etmiştir.

Ayrıca, yine Araştırma Komisyonuna ifade veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Müdür Yardımcısı da ifadesinde, bazı söylentilere göre bu yangının saat 15.00 veya 15.30 dolaylarında başladığı, tersanenin bütün personelinin ve gemi mürettebatının büyük bir bölümünün gemiyi terk ettiği şeklinde bilgiler olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, Petrol-İş Sendikasının yetkilileri de, yangının kaza değil, ihmal ve cinayet olduğunu nitelemişler; tankerin bakımının yapılacağı tersanenin de bakım yapacak kapasitede olmadığını, yangının çıkmasının kaçınılmaz olduğunu belirtmişlerdir.

Türkiye'nin en büyük tankerlerinden olan TPAO isimli tanker, bakım ve onarımın yapılabileceği daha olanaklı, donanımlı ve gelişmiş Pendik Tersanesi olmasına rağmen, kapasite ve donanım açısından daha düşük ve bu tür yangınları söndürmek için gerekli donanımının olup olmadığı kuşkulu olan GEMSAN Tersanesine verilmiştir. Ayrıca, TPAO adlı tankerin, GEMSAN Tersanesine bir arıza nedeniyle mi, yoksa periyodik bakım için mi alındığı da bilinmemektedir. En son havuzlama işlemininse ne zaman yapıldığı meçhuldür. Tankerin kendi otomatik yangın söndürme sisteminin de çalışmadığı görülmüştür.

GEMSAN Tersanesine çekilen tankerin yakıtının boşaltılmamış olması, havadan müdahale sisteminin bulunmayışı, denizdeki yangınların karadakilerden farkının kavranmamış olması, alevlerin üzerine köpük yerine su sıkılması, tankerin açık denize çekilmemiş olması, ayrı ayrı, yangını büyüten, faciayı artıran, itfaiye erlerini diri diri yakan nedenlerden birkaçıdır. Kara itfaiyelerinin yangını söndürmek üzere tankere tedbirsiz ve bilinçsizce çıkarılması ise, affedilir cinsten bir davranış değildir.

TPAO adlı tankerle uzaktan ve yakından ilişkisi olan ve yangın esnasında o mahalde bulunanların Araştırma Komisyonuna vermiş olduğu ifadeler de birbirleriyle çelişmektedir. Bu çelişkilerin çok iyi incelenmesi ve üzerine gidilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Araştırma Komisyonu raporunda da görülmektedir ki, TPAO adlı tankerin yanması veya -bazı iddialardan yola çıkarsak- yakılması, sayılmayacak derecede, ülke ekonomisine, kaynaklarına ve hatta hiçbir zaman telafisi mümkün olmayacak gencecik vatandaşlarımızın canıyla, sağlığıyla ve malıyla ödediği çok büyük zararlara yol açmıştır. Kaza sonucunda, deniz ve çevre kirliliği çok büyük boyutlara ulaşmıştır.

Bu yangında sorumlulukları olanların ortaya çıkarılması, gerekli yasal işlemlerin yapılarak suçluların tespit edilmesi ve cezalandırılması gerekmektedir.

Bir daha Türkiye'nin bu ve buna benzer kazalarla karşılaşmaması için, her şeyden önce, daha fazla vakit geçirilmeden Denizcilik Bakanlığının kurulması şarttır.

Üç tarafının denizlerle çevrili olması ve dünyanın en yoğun deniz trafiğine ve uluslararası gemilerin geçişlerine açık olan Boğazlara sahip olması nedeniyle, Türkiye'nin, acilen Boğazlar Tüzüğünü yeniden gözden geçirip dünya devletlerinin de benimseyeceği bir şekle sokması gerekir.

Boğazların kontrol istasyonlarında işin ehli personelin istihdam edilmesi şarttır.

Tüzük gereği, Boğazlarda kılavuzluk hizmetlerinin uygulamada yapılmadığı, Boğazların trafiğini düzenleme kıstasında gerekli teknolojiden yararlanılmadığı, işin uzmanları tarafından, sürekli vurgulanmaktadır. Bundan böyle, Boğazlarda her an bir kazanın olabileceği varsayımıyla önlemlerin ivedilikle alınması gerekmektedir.

Boğazlarda ilkel bir şekilde faaliyet gösteren mevcut trafik istasyonları ile geçiş yapan gemiler arasında ve kontrol istasyonlarının kendi aralarında yeterli haberleşme ağı ve kanalı sağlanmalıdır.

Gemilerin teknik durumları denetlenmeli; akıntı ve görüş uzaklığı ölçer aletler ile yeterli güç ve sayıda çekme römorkörü ve kılavuz istasyonları araç gereçleri sağlanmalıdır.

Her cins gemi yangınlarına karşı -gelişmiş ülkeler örnekleri göz önüne alınarak- deniz itfaiyesi oluşturulmalıdır.

Helikopteri, uçağı ve gemileriyle söndürme ve kurtarma filosunu bir an önce hayata geçirmeliyiz; geçirmeliyiz ki, ülkemizde bir daha Tuzla yangınlarını yaşamayalım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yurdagül.

Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Emin Kul; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ANAP GRUBU ADINA EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 13 Şubat 1997 günü saat 17.30 sıralarında, Tuzla tersaneler bölgesinde, GEMSAN Tersanesinde bulunan DİTAŞ'a ait TPAO isimli tankerde meydana gelen yangın faciasının nedenleri, itfaiye teşkilatının sorunları ve Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesiyle ilgili olarak kurulan araştırma komisyonunun 397 sıra sayılı Meclis araştırması raporu üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum; sizleri, Grubumuz ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Komisyonumuz, 21.10.1997 tarihinde raporunu tamamlayarak Yüce Meclise sunmuştur. Basılı raporun 103 üncü sayfasından 116 ncı sayfasına kadar olan son bölümünde, araştırılması öngörülen konular hakkında görüşlerimi, ayrıntılarıyla birlikte rapora ek görüş olarak Genel Kurulumuza intikal ettirmek üzere sundum. Bu nedenle, sadece birkısım hususlara işaret ederek dikkatlerinizi çekmeye çalışacağım ve buna gayret edeceğim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; TPAO tankeri yangını, tek başına bir olay olarak dikkate alınmamalıdır. Hurda bir gemi, yetersiz ve çatışkanlıklar içerisinde olan bir mevzuat, uluslararası sözleşmelere karşı geniş bir umursamazlık, güvenlik açısından kurumlaşmalardaki eksiklik, insan yapısına, iş ve çalışma güvenliğiyle ilgili hususlara bigânelik, bu olayın çeşitli safhalarında karşımıza çıkan unsurlar olarak görülmelidir.

Öncelikle, yapılan tespitlere, yani Komisyonumuzun yaptığı tespitlere geneliyle katıldığımı ifade ediyorum. Komisyon, gerçekten, kendi çalışma süresi içerisinde, elinden gelen bir çalışmayı yürütmüş ve önemli tespitler yapmıştır. Dolayısıyla, bu tespitlerin dışındaki hususlara değinmek istiyorum.

TPAO tankeri yangını, sadece yangın olayıyla ilgili olarak inceleme sınırında tutulmayacak kadar değişik yönleri olan bir olaydır; zira, facianın meydana gelmesini hazırlayan nedenler, yangının gerçekleşmesinden çok daha fazla önem taşımaktadır. Olayda, çok yönlü ihmallerin ve kusurların mevcudiyeti söz konusudur. Önce, TPAO gemisinin kiralanması ve satın alınması, önemle belirtmek isterim ki, çok tutarsız bir işlemdir. TPAO gemisi, 1977 yılında, İtalya Palermo'da, sadece akaryakıt taşımacılığı yapmak üzere tanker karakterinde inşa edilmiş bir gemi değildir ve inşa tarihine baktığımızda da, yaşlı bir gemi olduğu açıkça görülmektedir. DİTAŞ, bu gemiyi, 3 Mart 1989'da, kiralama suretiyle, 120 ay taksitle olmak üzere, 29 milyon 675 bin dolara, akaryakıt taşıması için kiralamıştır. 14.10.1993 tarihinde de, 9 milyon 636 bin dolar karşılığı, kira mukavelesinin henüz dördüncü senesi sonunda, satın almıştır. Böylece, şirket, 12 milyon dolarlık mütebaki bir kiradan kurtulduğunu iddia ederek geminin sahibi olmuştur ve bu kiradan kurtulmasını da bir başarı gibi göstermektedir.

1990, 1995, 1996 ve yangın olayının cereyan ettiği 97 yıllarında, gemiye bakım ve onarım için sarf edilen giderler, komisyonumuzun sormasına rağmen, komisyonumuza intikal ettirilmemiştir. Bu gemiye,1991'den 1994'e kadar, makine bakım giderleri hariç, onarım masrafı olarak 8 milyon 388 bin dolar sarf edilmiştir.

DİTAŞ Yönetim Kurulu, gemi satın alındıktan iki yıl sonra, 19 Kasım 1996'da, geminin sörvey masraflarının 4 milyon doları aşacağını tespit ederek, geminin satılmasını öngörmüş ve 317/5 sayılı Yönetim Kurulu Kararıyla da, gemi satılırsa büyük bir ihtimalle hurdaya gideceğinden bahisle, slaç temizliği ve gasfree yapılmasına karar vermiştir. Bütün bu işlemlerden, aslında, anlaşılan, hurda bir geminin satın alındığı, satın alma bedeli kadar gemiye bakım, onarım gideri yapıldığı ve nihayet gemiye yapılacak masrafın satın alma bedelini 3 milyon dolar daha aşacağının görülmesiyle geminin hurdaya çıkarılması için teşebbüse geçildiğini göstermektedir. Bu ise, akıl kârı bir iş değildir.

Gemi bozmacıları, hurdaya çıkarılan akaryakıt tankerlerini gasfree yapılması ve slaç temizliği yapılması halinde satın almakta ve bunu tercih etmektedirler. Onun için DİTAŞ, 73,6 milyar Türk Lirası bedelle slaç temizliği yaptırılmak üzere, gemiyi GEMSAN Tersanesine sokmuştur. Slaç temizliği için anlaşma yapılan ve bu konuda tutulan taşeron ise, slaç temizliği karşılığı 7,5 milyar liraya anlaşma yapmıştır; yani, esas anlaşmanın onda 1'i kadar bir fiyatla slaç temizliğini yapmayı taahhüt etmiştir. Hurda niteliği kazanmış 160 bin dwt'luk 308 metre boyundaki TPAO gemisi, tutarsız gasfree raporlarıyla, slobu, yani temizlikten sonra içinde kalan pis suları ve slacı içinde olarak, slaç temizliği yapılacağı liman denet memurluğundan da gizlenerek, bakım, onarım yapılacak bildirimiyle Tuzla tersaneler bölgesi Aydınlı Limanına sokulmuştur.

Patlama ve yangını hazırlayan ve etkileyen tüm unsurlardan haberdar bulunan DİTAŞ'ın, hurda olduğunu bilebileceği bir gemiyi satın alıp, onca masraf yaptıktan sonra hurdaya satmaya hazırlanması hedefi, satınalma işlemi gibi garabetlerle dolu bir eylem olarak olayı hazırlayan etkenler içinde görülüp değerlendirilmelidir.

25 Şubat 1983 tarihinde, 17970 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tuzla Liman Yönetmeliğinin 14 üncü maddesi, tankerlerin liman sınırları içinde gasfree ve tank temizliği yapamayacaklarına dair hükümler içermektedir. Slaç temizliği tank temizliğinden daha ağır bir işlem olduğu halde, yönetmelik, açık ve anlaşılır hükümlerle düzenlenmemiştir. Bu konuda da Denizcilik Müsteşarlığının kusurunu görmemek mümkün değildir. Nitekim, TPAO faciasından iki ay sonra, 30.5.1997 tarihinde yönetmelik değiştirilmiş, yönetmeliğe "gasfree, slaç temizliği ve transferi işlemi yapamazlar" yasağı getirilmiştir. Böyle bir düzenlemenin yapılabilmesi için âdeta TPAO tankeri yangını ve faciası beklenmiştir. Slaç temizliği ve transferi işlemlerinin varlığı 1983 yılına kadar da biliniyordu, 1983 yılından Tuzla'daki TPAO yangınının cereyan ettiği ana kadar da bilinmekteydi, 13.2.1997 tarihine kadar geçen zaman dilimi içerisinde de Denizcilik Müsteşarlığınca bilinen bir gerçektir. Buna rağmen düzenleme eksik yapılmış, muğlak yapılmış ve ancak facia cereyan ettikten sonra yasaklamalar getirilmiştir. Bu da, işin, hurda geminin dışında başka bir yönüdür.

Ülkemizin iştirak ettiği MARPOL isimli deniz güvenliği, deniz ve çevre kirliliğiyle ilgili bir uluslararası sözleşme vardır. Katıldığımız bu uluslararası sözleşmenin 73 ve 78 inci kurallarına göre, Tuzla Limanında ve hemen hemen önemli bütün limanlarımızda atık alımı tesislerinin devletçe yapılması gereklidir. Maalesef, Tuzla Limanında, devletçe, atık alımı tesisi yapılmamıştır ve böyle bir tesis de söz konusu değildir. Mükellefiyet devletindir; tesis yapılmadığı gibi, bu konuda bir denetleme de söz konusu değildir. Tesisin yapılıp yapılmadığı da denetlenmemiştir veyahut da mevcut pis suların ve atıkların buradan nasıl tasfiye edileceği konusunda herhangi denetleme de söz konusu değildir.

Geminin güvertesinde tonlarca slaç biriktirilmiştir. Slaç dediğimiz şey, tankerlere yüklenen akaryakıtın, tankerlerin depolarının iç çeperine yapışmış olan ve zamanla bir tabaka halinde kalmış olan petrol artıkları ve cüruflarıdır. Bunlar hem dipte birikir hem tankerlerin depolarının -depo diyelim biz ona öyle anlaşılsın Meclisçe- çeperlerine yapışır. Bunlar kazınır, çıkarılır, torbalanır ve gemi dışına çıkarılmak üzere bir organizasyona tabi tutulur ve mutlaka çevreye zarar vermeyecek şekilde imha edilmek mecburiyetindedir. Halbuki, temizlenen 20 tona yakın slaç, tankerin üstünde bırakılmış, yangın sırasında bunların etrafa sıçraması, yayılması, hatta itfaiyecilerin yanması da bu sebeple meydana gelmiştir ve bu, en az, mevcut, ambarlardaki, tanklardaki slacı da ilave edersek, 10'ar tonluk 120 kamyonun taşıyabileceği bu petrol artığı cüruf, bu kirli maddeler acaba nerede imha edilmiştir, belli değildir, nereye götürülmek isteneceği belli değildir, nerede imha edilmek üzere işleme tabi tutulacağı belli değildir ve maalesef, bu husus da boşlukta kalmıştır, Komisyonumuz bu hususu araştırma imkânı bulamamıştır. Tonlarca slaç taşınmış mıdır, yoksa gemiyle beraber yanmış mıdır, bu hususun apaçık aydınlığa çıkarılması gerekir; ama, büyük bir kısmı, 20 tona yakın kısmı gemiyle birlikte yanmıştır. Yanan slaçların, yangının çevreye sıçramasında büyük etkinliği vardır ve maalesef, hem deniz kirlenmesi hem çevre kirlenmesi hem tersanede bulunan diğer gemilerin ve tersanenin uğradığı zararlar vardır. Bu zararların nasıl takip edildiği hususu da boşlukta kalmıştır. Özellikle çevre kirlenmesinden doğan zararların -ki, 500 milyon dolarlık bir sigorta söz konusudur- nasıl tahsil edildiği, tahsil edilip edilmediği, nasıl izlendiği de boşlukta kalmıştır. Maalesef, Komisyonumuza bu konuda gerekli bilgi intikal etmemiştir. Sigorta bakımından, çevre zararlarının karşılanmadığı kanaatindeyiz.

İtfaiye kurumlaşması, maalesef, tersaneler bölgesi içinde mevcut değildir. İtfaiye konusundaki söyleyeceğimiz hususları bir cümleyle özetlemek lazım gelirse, itfaiye, yani, İstanbul ve civar itfaiyeleri görevlerini eksiksiz yapmışlardır; ama, itfaiye kurumunun teçhizatı ve eğitimi konusunda raporda yer alan eksikliklere ve tespitlere tamamen iştirak ediyoruz. İtfaiye teçhizatı ve bu konudaki mevzuat üzerinde, raporda yer alan hususlarla aynen mutabıkız ve bu konuda tedbirler alınması gerektiği kanaatindeyiz.

TPAO tankeri yangınına bu çerçevede değindikten sonra, boğazlar bölgesindeki tehlikelere de işaret etmek istiyorum. Bu da, Komisyonun araştırma konusu içindeydi; fakat, bu konuda da, zaman nispetinde yeterli bir araştırma yapılamamıştır.

Geçmişe doğru baktığımızda, Türk Boğazları bölgesinin çok önemli bir bölge olduğunu, yapılan çeşitli antlaşmalardan anlıyoruz. 1453'ten 1774'e kadar, Boğazlar bölgesinde Türkiye'nin kayıtsız şartsız egemenliği var; fakat, 1774'te Küçük Kaynarca Antlaşmasının imzalanmasıyla, Boğazlar bölgesine müdahale başlamıştır. Tarihe dikkat ederseniz, 1774'lere dikkat ederseniz, Osmanlı Türk Devletinin sarsılmaya başladığı dönemlere rastladığını görürsünüz. Hemen onu takip eden 23.12.1789'da Rusya ile bir Boğazlar Antlaşması, 6 Ocak 1809'da İngiltere ile Boğazlar Antlaşması, 2 Eylül 1829'da yine Rusya ile Edirne Antlaşması, 13.7.1841'de Londra Boğazlar Sözleşmesi, 30.3.1856'da Paris Antlaşması, 13.3.1871'de tekrar Londra Antlaşması, 24.7.1923'te nihayet Lozan Antlaşması. Görülüyor ki, Lozan Antlaşmasına kadar, ülkemizin, Osmanlı Türk Devletinin yıllarca süren hâkimiyeti üzerinde 1774'te başlayan tartışmalar, Boğazlar bölgesinin önemini ortaya koymuş ve çeşitli anlaşmalardan sonra, Lozan Antlaşmasıyla, genç Türk Devleti bağımsızlığını kazandıktan sonra dahi, Boğazlar bölgesi, Milletler Cemiyetinin; yani, şimdiki Birleşmiş Milletlerin himayesinde görev yapan bir komisyonun yönetimine terk edilmiştir. Demek ki, güçlü ülkeler, ülkemizin gücünü kaybettiği dönemlerde ve tarih kesitlerinde, Boğazları sürekli tartışma konusu halinde tutmuşlardır.

Türkiye, Lozan Antlaşmasından sonra, dünyada gelişen olayları gözlemleyerek, Lozan Antlaşmasına taraf devletlere bir nota vermiş, 22.6.1936'da Montrö Konferansı toplanmış ve Boğazlar bölgesiyle ilgili yeni bir antlaşma zarureti ortaya çıkmıştır. 20 Temmuz 1936'da Montrö Antlaşması imzalanmıştır ve altmış küsur yıldır, Montrö Antlaşması, Boğazlar bölgesinde hükümranlık hakkımızı sağlayacak şekilde geçerli olarak yürütülmektedir. Antlaşmanın 24 üncü maddesiyle, Boğazlar Komisyonunun görev ve sorumluluğuna da son verilmiştir ve Türkiye, böyle bir komisyonun müdahalesinden kurtulmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçen zaman içerisinde, teknolojik gelişmeler, gemilerin ebadını, tonajını fevkalade etkilemiş ve büyütmüştür. Yüklerin cinsi değişmiştir; artık, sıvılaştırılmış gazdan tutun, nükleer yüklere, akaryakıt, uçak benzini gibi çok çeşitli alanlara yayılan yüklere rastlıyoruz.

Bir diğer husus da, artan ticaret hacmi dolayısıyla, Boğazlar bölgesinden geçen gemi sayısı fevkalade yükselmiştir. Bugün, Boğazlar bölgesinden yılda 50 bini aşkın gemi geçmektedir. Dolayısıyla, Boğazlar bölgesi, geçen zaman içerisinde yeniden önem kazanan bir duruma gelmiştir. Özellikle, Hazar petrollerindeki gelişme ve Boğazlar bölgesinden geçerek yapılacak olan taşıma da, bölgenin önemini daha da artırmış bulunmaktadır.

Türkiye, Boğazlar bölgesinden geçişle ilgili güvenlik önlemlerini, hiçbir zaman, son zamanlarda gelişen, bu bölgede cereyan edecek olan petrol taşımacılığına bağlamamıştır; daha önce, bu konuda düzenlemeler yapılmıştır. Liman tüzükleriyle yapılmış bu düzenlemeler, 1965'te, 1982'de trafik düzenini belirlemiştir ve bunlar, İstanbul ve Çanakkale Boğazı Liman Tüzükleri içerisinde yapılarak gerçekleştirilmiştir. Bugüne kadar, hiçbir dış müdahale, bu tüzüklerdeki değişiklikler ve düzenlemeler sırasında yapılmamıştır. Boğazlar, mutlak hükümranlık sahamız içindedir ve Montrö Antlaşmasına aykırı olmadıkça, her türlü iç hukuk düzenlemesi yapmaya da Türkiye yetkilidir ve sahiptir.

Yine, Boğazlar, Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesine göre özel statüye tabi bir suyoludur, kendine has bir suyoludur. Bu suyolundan serbest geçiş, ancak zararsız geçiş hakkının kullanılmasıyla sözkonusu olabilir. Yoksa, Montrö'ye göre öngörülen serbest geçiş, kıyı devletine, liman devletine zarar vermeye yol verecek bir geçiş hakkı değildir; ancak zararsız geçiş ile serbest geçiş hakkını birbiriyle bağdaştırmak suretiyle olayı dikkate almak gerekir.

Son zamanlarda, 1992 sonunda, Boğazlar bölgesinde geçişle ilgili bir ayrı tüzük yapılması çalışmasına başlanılmış, Liman Tüzüklerinin getirdiği avantaj, maalesef, gözardı edilerek ortadan kaldırılmış ve yapılan tüzük, Uluslararası Denizcilik Teşkilatında, Birleşmiş Milletler Denizcilik Teşkilatında gündeme getirilmiştir ve ilk gündeme gelişinde, Deniz Güvenlik Bölümü Başkanı emekli tümamiral Mitropulos'un, bir Yunanlı amiralin eline düşmüştür Hükümetimizin getirdiği düzenleme. İşte, oradan başlayan macera bugüne kadar devam etmektedir ve hâlâ, 1994'te yürürlüğe koyduğumuz bu tüzüğün üzerinde tartışmalar sürmekte, bugün de tartışmalar aynen devam etmektedir. Kıbrıs Rum Yönetiminden, Rusya, Ukrayna, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya'ya kadar ve hatta Umman'ın da desteğiyle yapılan düzenleme üzerinde müdahaleler başlamış ve tartışmalar günümüze kadar sürerek gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kul, lütfen toparlayalım.

EMİN KUL (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu konu, gerçekten, Türkiye için önemli bir konudur. Güvenli geçişi sağlayacak birçok iş daha yapılması gereklidir. Yalnız tüzüğün yapılması hiçbir şeyi kurtarmıyor; güvenli geçişi sağlayacak her türlü önlemin alınması, bir gemi trafik sistemi, radar kontrollü bir trafik sistemi kurulması da Türkiye'nin gündemindedir ve uzun yıllardır tartışılmaktadır. Yirmi yıldır tartışılan bu husus, 1990 yılında yapılan ciddî bir çalışmayla yürürlüğe sokulmak istenilmişse de, günümüze kadar bir sonuç alınamamıştır.

Sürem bittiği için, şahsım adına söz isteğimde çok kısa olarak kalan kısmı arz etmek üzere, Yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına, Sayın Mahmut Yılbaş; buyurun.

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hemen hemen bundan bir yıl önce, TPAO adlı bir petrol tankerinin onarım ve bakımı sırasında çıkan yangın nedeniyle 2 itfaiyeci kardeşimizin canlarını kaybetmeleri ve mal kaybına uğranılması, hem kamuoyunun ve hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin yakın ilgisini çekmişti. Bu itibarla oluşturulan araştırma komisyonu, 3 ay süren bir araştırma sonucunda konuyu birçok boyutlarıyla incelemiş ve düzenlediği raporu da Meclis Başkanlığına sunmuştur. Bugün bu rapor üzerinde görüşmeleri sürdürüyoruz. Demokrat Türkiye Partisi Grubunun bu konudaki görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar grupların sayın sözcüleri, hem konuyla hem konuyla bağlantılı konularda, teknik, hukukî boyutlara yansıyan görüşlerini ifade ettiler. Ben, aynı doğrultuda bir konuşma yapmanın sizleri sıkacağını düşünerek, olayın, objektif değil, sübjektif yönleriyle alakalı düşüncelerimizi Yüce Meclise sunacağım.

Değerli arkadaşlarım, 13 Şubatta yaşanan bu facia, Türkiye'nin, en azından o yöresinde, yani, Marmara Denizinde, boğazlarında yaşanan ilk facia değildir. Türk kamuoyu, Marmara Denizinde, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında bu tür olaylarla zaman zaman karşı karşıya kalmış ve hem bu kazalarda yakın ilgileri olanların uğradıkları ıstırapla bütün Türk kamuoyu yakından üzülmüş ve hem de her olay sonrasında, bir defa daha cereyan etmemesi için temennilerde bulunmuşlardır.

Değerli arkadaşlarım, sadece bu olay değil, içinde bulunduğumuz günlerde de, bu tür meselelerle, can sıkıcı, tüyler ürpertici olaylarla, Türk kamuoyu yakından ilgilenmektedir ve her gün, televizyonlarda buna benzer olaylarla karşı karşıya geldiğinde, değişik duygular içerisinde, birlikte üzülmekte ve duygular paylaşılmaktadır.

Acaba, bunlar niçin bizim başımıza geliyor denildiğinde, değerli arkadaşlarım, şunu, herhalde burada ifade etmek yanlış olmayacaktır: Çağdaş yaşam, her şeyden önce bir disiplin meselesidir. Çağdaş yaşamda, evet, insan hakları fevkalade önemlidir, özgürlükler fevkalade önemlidir, demokrasi vazgeçilmez unsurudur çağdaş yaşamın; ama, her şeyden evvel, bunların korunabilmesi, bunların geliştirilebilmesi için de, çok sıkı olarak kurallara bağlanması, disipline bağlanması gerekir. Batı toplumlarına baktığımızda, kuralcılık ve günlük yaşamda bireylerin ve toplumların disipline saygısının, örnek teşkil edecek noktalara geldiği görülmektedir. Orada yaşayan insanlarımız veya oraya gidenlerimiz, ülkeye döndüklerinde, o ülkelerin bu yönlerini methederler, işte "trafiği şöyle iyidir, insanlar kurallara bu kadar saygılıdır, insanlar her gün veya iki günde bir duş alırlar, kendilerine bakım yaparlar" derler; fakat, nedense, Türkiye'ye Edirne'den giriş yapıldıktan sonra bunların hepsini rafa kaldırırlar, yine, bildiğimiz gibi bir yaşam tarzını sürdürürler.

Raporu incelediğimde, gördüğüm bu. Yine, böyle bir yaşam tarzının yansımalarını gördüm raporda; işte, herhangi bir ruhsatı olmadan, ehil olmadan bir tersanenin bakımı gibi -özellikle tankerlerin bakımı gibi- son derece teknik meselelerin, hiç dikkate alınmaksızın yapılmış olması, bunlara, kurum ve kuruluşlarımızın dikkat etmemesi, özen göstermemesi, kontrol yapmaması... Onun yanı sıra, yine, o iki gün, üç gün içerisinde televizyonlarda gördüklerimizle hepimizin tüylerini ürperten, yangına müdahale sırasında, iki itfaiyeci kardeşimizin, bir alev topu gibi yanarak hayatlarını kaybetmeleri... Evet, birincisi, o tankerde yangın çıkması; ama, ondan sonra, ikincisi, oraya müdahalede, yine bu disiplinden uzak kalmak suretiyle iki kardeşimizin hayatını kaybetmeleri... Dikkat edildiğinde, bunun temelinde, yaşamı yorumlamamızdan kaynaklanan nedenler olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, o gün, televizyonlarda sık sık gündeme getiriliyordu; ateşe dayanıklı, aleve dayanıklı elbiseler olmadan, yangına, itfaiyecilerin müdahale etmesi ve buna, sorumluların cevaz vermesi, hatta, görev vermesi ifade ediliyordu. Bu, ne denli bir anlayışın sonucu olabilir?.. Herhangi bir tedbir almadan, gerekli teçhizatı edinmeden, oraya, o şekilde müdahale etmenin, orada hizmet görmenin, bana göre, görevi yerine getirme amacından başka bir anlamı, başka bir yönü yoktur.

Değerli arkadaşlarım, günlük yaşamımıza baktığımızda, her gün, bu tür haberlerle karşı karşıya geliyoruz. Bakınız, birkaç gün evvel, şans eseri bir faciaya dönüşmeden, sadece 1 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan, Gaziantep'te bir olay yaşandı. Evet, nüfusumuz 65 milyonu geçti, gayri safî millî hâsılamız şuraya ulaştı; işte, artık, gemi yapar, tank yapar ve uçak yapar bir sanayileşmeye yaklaştık; beyaz eşyamızın bilmem neyini şu kadar yapıyoruz; uçaklarımız var, otoyollarımız var; ama, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; düşünebiliyor musunuz, bir fırında, unla beraber fare zehiri aynı ortamda tutuluyor!.. Bu zihniyetin kaynağı nedir?..

Değerli arkadaşlarım, yine, her bayram arifesinde, televizyonlarda boy gösterilir. Filanca ilin demiyorum, o belediyeyi burada zemmetmek gibi bir maksadım yok benim. Televizyonlara sahip, ulusal yayın yapan illerin, bayram arifelerinde, özellikle Ramazan ve Kurban Bayramlarında, belediye kontrol ekipleri televizyona çıkarlar, işte, çikolata yapımında, pasta yapımında kullandıkları maddeleri, onların mutfaklarını gösterirler. Bu görev, niçin bir disiplin halinde 365 gün yapılmıyor da bayramdan bayrama yapılıyor?!

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, bazı konularda uluslararası birincilikleri bırakmıyor; tabiî, bunlar, maalesef, hoş olmayan konular; işte trafik kazaları... Ben, bir uygulayıcıydım, her bir yılda veya iki yılda, trafik yasalarında ve bu yasalara ilişkin yönetmeliklerde yapılan değişikliklerin sayısını unuttum. Trafik kazaları, ne zaman sansasyonel bir boyuta gelir, haydi Trafik Kanununda ve yönetmeliğinde değişiklikler yapalım!.. Yaptığımız değişikliklerle, biz, trafik kazaları neticesinde maruz kaldığımız can ve mal kayıplarını önleyebiliyor muyuz? Bakıyoruz ki, istatistikler, her sene, daha korkunç bir gerçeği ifade ediyor. Bunun nedeni nedir?

Değerli arkadaşlarım, birey olarak, sosyal yaşamımızla ilgili olarak şu anda bunu konuşmanın yeri burası mıdır, bunun bir gerekçesi var mıdır?.. Meselenin, üzerinden cilasını aldığınızda, üstündeki boyayı kazıyıp ve dibine vardığınızda, dibinde olan şey, bizim hayat anlayışımızdan ve çağdaş yaşamın gereklerini, günlük yaşamımıza bir türlü aktaramamamızdan kaynaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda örnek vererek sizleri meşgul etmek istemem; ama, burada bulunan değerli milletvekillerinin ve bizi izleyen vatandaşlarımızın, bir kez daha bunları hatırlamalarında yarar görmekteyim: Kırıkkale İlimiz, iki defa büyük faciya maruz kaldı ve bu iki faciada, neredeyse tümüyle yok olacaktı. Bunun nedeni sadece teknik miydi? Buna inanmak çok zor...

Yine, ülkemizde, son iki yılda, birisi Van'da, diğeri Samsun'da olmak üzere, iki büyük uçak faciası yaşandı. Evet, teknik tabir olarak ifade ediyoruz, diyoruz ki, pilotaj hatası; ama, altına indiğimizde, hangi seviyede olursak olalım, hangi kesime mensup olursak olalım, hepimizde, biraz evvel sık sık altını çizdiğim bu anlayışın, bu felsefenin şu veya bu ölçüde yansımasını görmekteyiz. Bu, doktorumuzda da, mühendisimizde de, pilotumuzda da, şoförümüzde de, gemicimizde de, itfaiyecimizde de var ve bunu, neredeyse, yaşamımızın bir parçası haline dönüştürdük.

Şehirlerimizi, hele o güzelim tarım alanlarıyla yaşayan şehirlerimizi, bir Bursamızı, bir İstanbulumuzu, bir İçelimizi, bir Adanamızı, bir Hatayımızı betonlaşma uğruna, bir daha kazanamayacağımız şekilde perişan ettik. Kimdi bunları yapan; uzaydan gelenler miydi; hayır, vatandaşıyla, halkıyla, yetkilisiyle ve görevlisiyle bizlerdik. Bunlardan, sadece, belediyelerde çalışan, seçimle gelen muayyen insanları suçlu tutmak mümkün değil. O insanları, o görevlileri o noktalara sevk eden, içimizde -trafikte bir isim bulduk buna, trafik canavarı diyoruz- her alana yayılmış bir vurdumduymazlıktır. Gerçeklerle hiç de alakası olmayan ve kendi kendimize getirdiğimiz bir yorumla, bir kadercilik anlayışıyla yaşamı sürdürüyoruz.

Nüfus arttıkça, çağı çağ yapan teknoloji ülkemize girdikçe, bu alanlardaki birtakım kazalardan uzak kalmak da mümkün olmuyor. Şimdi büyük şehirlerimize; işte, İstanbul, Ankara, Bursa gibi büyük şehirlerimize doğalgaz getirdik; ama, Cenabı Allah bizi koruyor, bu alanda alınması gereken tedbirlerin sonuna kadar alındığını ifade etmek mümkün değil. Bir kaza, bir facia ile karşılaşıldığında "bir kez daha olmayacaktır, gerekli her türlü tedbir alınmıştır" yaklaşımıyla hareket edilmekte, ancak, günü devirdikten sonra, hem devlet hem de vatandaş karşılaştığı olayı unutmakta ve yine günlük yaşamın içerisine girmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle bir konuya daha değinmek istiyorum: Zaman zaman gündeme getiriliyor; bu konudaki çalışmalardan da -kendi çerçevesi içerisinde- yetkililerin, zaman zaman basına haber yansıtmaları suretiyle haberdar oluyoruz. Nedir bu; Türkiye'de 2010 yılına kadar yapımı planlanan iki tane nükleer enerji santralı meselesi. Diyeceksiniz ki, mesele, konuyla nereden alakalıdır? Fırsatını bulmuşken, burada hem değerli milletvekillerimize hem de kamuoyuna düşüncelerimizi arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım,1998 yılı itibariyle, dünyada, Fransa hariç -Fransa, yapımına devam etmektedir- önceki yıllarda yapımı sürdürülen nükleer enerji santrallarının tamamı durdurulmuştur. İsveç, 1998 yılında, çalıştırmakta olduğu nükleer santrallarının tamamını durduracaktır.

Diğer bir bakış açısıyla konuya yaklaştığımızda; nükleer enerjinin, 1 megavat olarak hem maliyeti hem de yapım süresi olarak diğer enerji kaynakları içerisinde hiç de kabul edilebilir, avantajı olan bir sistem olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Turizm merkezlerimizden birisinde, İçel Silifke'de, bir nükleer santralın kurulması konusunda, Hükümetimizin çalışmaları sürdürülmekte. Daha ileri aşamalara varmadan, kıyı şeridinde yaptığımız termik santrallar gibi, bir ilçemizde, bir asit kullanılarak altın çıkarılması gibi, kamuoyunun tepkisini çeken konularda, yarın İçel'de de, böyle bir duruma, toplumsal bir karşı koymaya mahal bırakmadan, bu meselenin tekrar gözden geçirilmesi, bütün boyutlarıyla dikkate alınması, incelenmesi hususunda, buradan yetkililere seslenmeyi bir görev olarak kabul ediyorum.

Değerli milletvekilleri, evet, birçok alanda sıkıntılarımız var; enflasyonu düşüremiyoruz, ekonomide birtakım sıkıntılarımız var, sosyal ve siyasal alanlarda sıkıntılarımız var; ama, bunun temelinde, hem toplum olarak hem de birey olarak, günlük yaşamımızı, çağdaş değer hükümlerine göre oluşturamamamız ve bina edemememiz vardır. Bunun için, ilgili kurumların -ki, bunlar, devlet kurumları da olabilir, özel kuruluşlar da olabilir- halkımıza, vatandaşlarımıza örnek olmak kaydıyla, bir eğitim seferberliği başlatması ve bu eğitim seferberliği sonucunda, ülkede yaşanan erozyonun, bizden sonra gelecek olan kuşaklara neler getireceğini, trafik kurallarına riayetsizliğin, alkollü araç kullanmanın, kurallara uymadan sollamanın nelere mal olacağını, bulabileceğimiz en yeni tekniklerle, iletişim teknikleriyle halkımıza anlatması gerektiğine inanıyorum.

Bu düşüncelerle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılbaş.

Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın Tahsin Irmak, buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 13 Şubat 1997 tarihinde, TPAO isimli petrol tankerinin Gemi Yan Sanayii A.Ş. (GEMSAN) tersanesinde bakım ve onarımı yapılırken çıkan yangın sonucu i2 itfaiyeci ölmüş, 19 itfaiyeci ise yaralanmıştır. Ölen 2 itfaiyecimize, bu vesileyle başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Parlamentoda grubu bulunan siyasî partiler, bu konuyla ilgili olarak Meclis araştırması önergesi vermişler ve bu önergeler birleştirilerek, Genel Kurulun 29.4.1997 tarih ve 86 ncı Birleşiminde öngörüşmeleri yapılmış ve ittifakla, TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ve itfaiye teşkilatının sorunları ile Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla araştırma komisyonunun kurulmasına karar verilmiştir.

Bu karar üzerine, benim de üyesi bulunduğum araştırma komisyonu oluşturulmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu çerçevede, Komisyonumuz, 6'sı İstanbul'da olmak üzere toplam 18 toplantı yaparak, bu konuda, ilgili ve yetkili kişi ve kuruluşların bilgi ve görüşlerine başvurmuştur. Bunun sonucunda, fevkalade önemli ve çok geniş kapsamlı, 118 sayfadan oluşan 397 sıra sayılı raporu huzurlarınıza getirmiştir. Raporun hazırlanmasında emeği geçen Komisyon Başkanımıza, Komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve Komisyonda görev yapan personele, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, Türk boğazları bölgesinden geçmekte olan deniz trafiği, dünya genelinde büyük yararlar sağlarken, bu bölgede yaşamakta olan insanların, özellikle de İstanbul halkının, can, mal ve çevre güvenliğini diğer canlılarla birlikte tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Yılda, 45 bin civarında geminin geçiş yaptığı Türk boğazları bölgesinde, son 50 yıl içerisinde 500'e yakın deniz kazasının oluşu ve sonuçlarının ürkütücü olması, fevkalade düşündürücüdür.

Biliyorsunuz, Körfez'deki petrolün azalması neticesinde dünyada oluşan petrol krizinden dolayı, şu anda, dünya, Kafkasya'daki petrole ağırlık vermektedir. Eğer, Hükümetimiz -daha önceki çalışmaları biliyorsunuz, zaten, son zamanlarda durdurulmuştu- bu konuda hızlı bir şekilde tedbir almayıp, Bakü-Ceyhan boru hattı bir an önce hayata geçirilmediği, yarın, bu hat, Rusya üzerinden geçtiği ve Boğazlardan geçen gemi sayısı, biraz önce vermiş olduğum 45 bin civarındaki rakamı aşarak 100 bin civarına çıktığı takdirde, milyonlarca gros tonluk gemiler Boğazlardan geçecek ve -Allah esirgesin- bir kaza olduğu zaman, oradaki insanların ne gibi facialar geçireceğini burada izah etmek mümkün değildir. Hükümetin, bu konuda, mutlaka tedbir alması gereği vardır.

Son yıllarda, İstanbul Boğazında meydana gelen bazı önemli deniz kazalarını örnek olur ve inşallah, Hükümet de bir tedbir alır gayesiyle açıklamak istiyorum:

14.12.1960 tarihinde, M/T World Hormony (Yunan) ve M/T Peter Zoranic (Yugoslavya) adlı tankerlerin çarpışması sonucu, kaptan dahil 20 denizci ölmüş, tonlarca petrol denize dökülmüş ve yangın çıkmıştır.

15.11.1979 tarihde, M/T Independenta (Romen) ve M/T Evriyali (Yunan) adlı tanker ve kuruyük gemilerinin çarpışması sonucu 43 denizci ölmüş ve meydana gelen patlama sonucu, Kadıköy bölgesindeki binlerce evin camları kırılmış, büyük ölçüde çeşitli hasarlar meydana gelmiş, Independenta isimli tankerdeki 100 bin tona yakın hampetrol günlerce yanmış, denize dökülmüş ve çevre kirliliği oluşturmuştur.

28.10.1988 tarihinde M/T Blue Star (Panama) - M/T Gaziantep (Türk) isimli demirli Türk tankerine çarpan Panama tankerinden tonlarca sıvılaştırılmış amonyak gazı denize dökülmüş, çevre kirliliği oluşmuştur. Rüzgârın kuzeyden esmesi sonucu, binlerce ton amonyak gazı Marmara Denizi üzerine doğru yayılmış ve şans eseri toplu ölümler olmamıştır.

14.11.1991 tarihinde, M/V Madonna Lily (Filipin) - M/V Rabinion 18 (Lübnan) yük gemisi ve koyun taşıyan gemi çarpışmıştır. 21 bin koyun, halen İstanbul Boğazının dibinde gemiyle birlikte bulunmaktadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Son 13 yılda meydana gelen bu kazalar incelendiğinde, oluşumlarının ana sebebi olarak:

1. Gemilerin kılavuz kaptan almamaları: İstanbul Boğazından, günlük 120-130 gemi trafiğinin ancak, yüzde 50-60 civarı kılavuz kaptan almaktadır ve genellikle, kılavuz kaptan almamış olan gemiler deniz kazalarının oluşumuna sebep olmaktadır.

2. Doğal yapı: İstanbul Boğazı, yapı olarak, kıvrıklanarak uzanan kuvvetli akıntıların olduğu bir su yoludur. Boğazı kuzey-güney doğrultusunda ya da tersine geçen gemiler, en az 12 kez (bazı yerlerde 45 veya 80 derecelik) rota değiştirmek zorundadır.

3. Akıntı: İstanbul Boğazında, normal koşullarda, Karadeniz'den Marmara Denizine akan üst akıntının sürati 0,5 mil/saat ile 4,8 mil/saat arasında değişir. Bazen, bu alanlarda, kuvvetli kuzey rüzgârları, bazı yerlerde 6-7 mil/saate kadar çıkabilir; ayrıca, kuvvetli lodos fırtınaları da bu durama ilave olduğu zaman, ters yönlü akıntılar oluşmaktadır.

4. Görüş uzaklığı: İstanbul Boğazında meydana gelen gemi kazalarının büyük çoğunluğu, sis ve kar tipisi nedeniyle görüş uzaklığının 0,5 mil ve daha altına düştüğü zamanlarda olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Boğazlar ve Marmara Denizinden geçen gemilerde en büyük risk grubunu oluşturanlar şunlardır:

Kimyasal ve biyolojik madde taşıyan gemiler; yanıcı, patlayıcı, parlayıcı madde taşıyan gemiler, akaryakıt, LPG taşıyan gemiler, radyoaktif ve sanayi artığı taşıyan gemiler, askerî maksatlı gemiler.

Boğazlarımız, her gün böylesine ciddî, yanıcı, patlayıcı madde taşıyan gemilerin geçişine terk edilirken, gerekli tedbir ve düzenlemeler, maalesef, yapılamamıştır.

Ülkemizde, bugüne kadar, denizcilikle ilgili olarak, 57 kanun, 1 kanun hükmünde kararname, 29 tüzük, 41 yönetmelik ve kararname bulunmaktadır. Uygulamalarda ise, 8 bakanlık yetki kullanmaktadır. Bu nedenle yetki karmaşası doğmakta ve buna bağlı olarak ortaya büyük otorite boşluğu çıkmaktadır. Türk denizcilik sektörünün gelişmesi ve denizlerde meydana gelen tehlikelerin önlenmesi için gerekli olan planlama ve koordinasyonun bugüne kadar yapılmaması üzücüdür. Denizcilik sektöründeki yetki kargaşasının ve koordinasyon eksikliğinin bir an önce giderilmesi şarttır.

Biliyorsunuz, bu konu, 8 bakanlığı ilgilendiren bir konudur. Denizcilik sektöründe neden bir ilerleme kaydedilmediğinin üzerinde durulacak olursa, nedeni, 8 kafadan ses gelmesidir. Yani, 55 inci Hükümette her kafadan bir ses geldiği gibi, denizcilik sektöründe de her kafadan bir ses geldiği için, bugüne kadar bir tedbir alınamamıştır.

Komisyonun hazırlamış olduğu bu rapor, herkesin ders alması gereken bir rapordur. İnşallah, yetkililerce, bundan sonra, bu raporlar doğrultusunda gerekli tedbirler alınır ve Türkiye de, artık, bu sıkıntıları yaşamamış olur diyorum.

Meydana gelen patlama ve yangınlara ilk müdahale eden teşkilat itfaiye teşkilatıdır. İtfaiye teşkilatının gerek donanım gerek personel gerekse diğer birçok konularda sorunlarının olduğu bir gerçektir. Bu sorunların başında, sürekli, yangınlara girerek meslek hastalığına yakalanan itfaiye personeline her dört yıl için bir yıl olmak üzere fiili ve itibarî hizmet zammı verilmemesi gelmektedir. Bu konuda, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz kanun teklifine, maaalesef, şu ana kadar diğer siyasî parti gruplarından herhangi bir destek sağlanamamıştır ve teklifimiz, havale edildiği komisyonda beklemektedir. Dilerim, bu teklifimize diğer siyasî partilerimiz de gerekli katkı ve desteği sağlayacaklardır.

Ayrıca, itfaiye erleri için meslekî terfi, tenzil, disiplin gibi konuları içeren içhizmet mevzuatı, zaman geçirilmeden çıkarılmalı ve itfaiye personelinin ölüm ya da yaralanmalarına karşı hayat sigortası, araçlar ise kaskoyla güvenceli hale getirilmelidir.

Yine, yetersiz olan itfaiye teşkilatına işçi kadrosuyla yeni personel alınmalı, çağdaş itfaiyecilikte önemli aşama olarak görülen itfaiyeci–halk bütünleşmesiyle personel ve kaynak tasarrufu sağlayacak olan gönüllü itfaiyecilik projesi için çalışmalar mutlaka yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizlerimizde sık sık yaşanan can, mal ve milyarlarca dolarlık çeşitli kayıplara yol açan yangın facialarına son vermek için mutlaka önlemler alınmalıdır. Bu önlemlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Tehlikeli madde taşıyan gemiler, onarım limanlarına girmeden önce, liman otoritesince sağlıklı bir denetimden geçirilmelidir.

2. Tuzla tersaneler bölgesinde, yerleşim problemi, daha fazla zaman kaybedilmeden süratle çözümlenmelidir.

3. İstanbul için daha önce oluşturulan acil önlem planı yeniden gözden geçirilmeli, belirli periyotlarla tatbikatlar yapılmalı, görülen aksaklıklar giderilmeli ve ihtisaslaşmaya önem verilmelidir.

4. Bugüne kadar limanlarımızda, tersanelerimizde ve karasularımızda meydana gelen bütün kazalar incelenerek, gerçek nedenler tespit edilmeli ve bu nedenleri ortadan kaldırarak, kazaların tekrarını önlemek için gerekli tedbirler alınmaldır.

5. Her sektör, kendi içinde çalışan şirketlerini, insan sağlığı, iş güvenliği ve çevre konusunda disipline etmeli; personel, techizat, organizasyon, eğitim ve sistem eksiklikleri giderilmelidir. Devlet ve yerel otorite, bu denetim ve eğitim yapmaya yeterli kuruluşları, belli kurallar dahilinde tespit ve ilan etmelidir.

6. Uluslararası sözleşme (MARPOL) uyarınca yapılması gereken yükleme ve boşaltma liman ve terminalleriyle, bakım-onarım yapılan tersanelerde, gemilerden zehirli ve kirletici, yanıcı, sunî maddeler alacak tesislerin kurulması sağlanmalıdır.

7. En önemlisi, Genel Kurul gündeminde bulunan denizcilik bakanlığının kurulmasına ilişkin kanun tasarısının bir an önce yasalaşmasını temin yönünde gerekli çalışmanın başlatılmasıdır.

Çok titiz ve özverili bir çalışma sonucunda huzurlarınıza getirilen 397 sıra sayılı araştırma raporundaki bilgiler ve öneriler, denizcilik sektörümüzün ve itfaiye teşkilatımızın sorunlarına ışık tutacak, deniz kazalarının asgarî sınırlara indirilmesine yardımcı olacak niteliktedir. Ümit ve temenni ediyorum ki, değerlendirmeler ve çözüm önerileri, ilgili ve yetkili kişi ve kurumlarca dikkate alınacak ve gerekli çalışmalar yapılacaktır.

Bu vesileyle, raporun hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarımı, bu başarılı çalışmalarından dolayı kutluyor, bir daha böyle kazaların tekrar etmemesini diliyor ve Yüce Heyetinizi, DYP ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Irmak.

Şahsı adına, Sayın Emin Kul; buyurun.

EMİN KUL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bazı hususları zapta geçirmek zorunluluğum var; o bakımdan, vaktinizi aldığım için, sizi işgal ettiğim için özür diliyorum; dinleyen arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Hemen, şunu ilave etmek istiyorum: TPAO Tankeri yangıyla ilgili olarak yapılan yargılamada, gemi kaptanı suçlu görülmüş ve mahkûm edilmiştir; ama, kanaatimizce, gemi kaptanı, olayda doğrudan suçlu, tek başına suçlu değildir; patlama sırasında ölen yoktur. Patlamayı takiben başlayan yangın sırasında, gemi kaptanı, geminin içinde yangının söndürülemeyeceğini tespit ederek, gemiyi terk emri vermiştir ve bütün personelle birlikte kendisi de gemiyi terk etmiştir. Söndürülemeyecek bir yangının ve doğabilecek mütebaki patlamaların meydana getireceği can kaybını gözeterek gemiyi terk emri verildikten en az bir saat sonra veyahut da yarım saat sonra gemiye tekrar girilmiş olması sırasında meydana gelen can kaybından gemi kaptanının doğrudan sorumlu tutulmasının mümkün olmaması gerekirdi; ama, olay, zaten tek yönlü bir olay değil. Yani, patlama ve yangını oluşturan sebepler, hazırlayan sebepler, olayın kendisinden çok daha önemli sebeplerdi; bir kısmını arz etmeye gayret ettim.

Peki, bu yangının sebebi neydi; neden dolayı bir patlama ve yangın oldu? Vaktinizi almamak için, uzun olarak izah etmeyeceğim. Raporun 107 nci sayfasında, bu sebepleri, biz, kendi görüşümüze göre derleyip yazdık komisyon çoğunluğuna karşı olarak. Bilirkişilerden Mümtaz Çoruh'un ve İstanbul İtfaiye Müdürü Muhittin Soğukoğlu'nun görüşlerine iştirak eden benzer bir görüş yazdık; sebepleri orada bulabilirsiniz.

Ancak, şunu ifade edeyim: Sabotaj konusu komisyonumuza intikal etmiş ve ağır yaralanan iki itfaiye görevlisi, kendilerini hastanede ziyarete gelen bazı işçilerin -gemide slaç temizliği yapan işçilerin- gemiyi yakmak üzere kendilerinin dışarı çıkarıldığını ve geminin kasten yakıldığını kendilerine söylediklerini bize ifade etmişler; fakat, Komisyonumuz, sabotaj konusunda bir inceleme yapma imkânını bulamamış, durumu savcılığa intikal ettirmiştir; ancak, savcılık, bu sırada, sabotaj ihtimalini bertaraf edecek şekilde iddianamesini tanzim etmiş ve kaptanı mahkemeye vermiş bulunuyordu. Bu konunun da zapta geçmesinde fayda var.

Bence, gemi kaptanı, tek başına can kaybından sorumlu değildir ve gemi kaptanı, elinden gelen bütün imkânları kullanma gayretinde bulunmuştur.

Sayın milletvekilleri, bu vesileyle şunu ifade etmek isterim: DİTAŞ denilen kuruluşun (Deniz İşletmeciliği ve Tankerciliği Anonim Şirketinin) faaliyeti durdurulmalı ve faaliyetine son verilmelidir. Özelliştirme İdaresine devredilmiş bir kuruluş gibi gözüküyor. Özelleştirme İdaresinin, bunun, özelleştirilecek bir tarafı olmadığını kabul etmesi lazım; çünkü, bu kuruluş, Türkiye'nin ithal ettiği petrolün taşınmasıyla ilgili navlun mukavelelerini düzenleyen bir kuruluştur. Bunun neresi özelleştirilecektir? Bu navlun mukavelelerini, yükü taşıtan rafineriler veya taşıtan yük sahipleri, oturup, doğrudan doğruya taşıyıcılarla birlikte yapabilir, bu sunî kuruluş ortadan kaldırılmalı ve daha fazla Türk denizciliğine zarar vermesi önlenmelidir.

Ülkemiz, yılda 25 milyon ton petrol ithal ediyor, ithal ettiği bu petrolün Türk Bayraklı gemilerle taşınanı yüzde 30 civarında, yüzde 70'ini yabancı bayraklı ve özellikle Yunan gemileri taşımakta ve çeşitli uygun bayraklar altında, Yunan sermayesinin bulunduğu gemilere, bizim, 25 milyon tonluk petrol ithalatımız taşıtılmaktadır. 1990 yılından bugüne kadar yaklaşık 20 milyon dolarlık, 30 milyon dolarlık bir navlun bedeli Yunan bayraklı gemilere ve yabancı bayraklı gemilere ödenmiştir.

Türk ticaret filosunun petrol taşımalarına yetecek bir gücü maalesef yoktur, tankerciliğimiz öldürülmüştür. Tankerciliğimizin kalkındırılması, asgarî kendi yüklerimizi, yani, petrol ithalatımızı taşıyacak seviyeye getirilmesi kaçınılmaz bir zarurettir. Hükümetlerin bu konuda tedbir alması, tanker filomuzun oluşturulması için gerekli destek ve teşvikleri sağlaması ve milyonlarca doların yabancı bayraklı gemilere akmasının önlenmesi mutlaka sağlanmalıdır.

Bugün itibariyle, bu taşıma payımız -yüzde 70'in üzerindekini yabancı bayraklı gemiler taşıyor- yüzde 20'lere kadar gerilemiştir. Dolayısıyla, bu konu, Türkiye için önemli bir konudur.

DİTAŞ'ın ortaklarından, daha doğrusu, kendisine ödeme yapılan kuruluşlardan bir tanesi de Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına da, DİTAŞ, yaptığı mukaveleler sonucu ödediği kâr payı bakımından, son beş yılda, ortalama 9 milyar civarında bir para ödemiştir; yılda 9 milyarlık Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına yapılan ödeme bir hiç mesabesindedir; başka alınacak tedbirlerle, bu kuruluş ortadan kaldırılıp, bunun çok daha üstünde girdi, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına yapılabilir. DİTAŞ'ın Türk tankerciliğine darbesi vardır, bir yararı yoktur. Bu olayda da görüldüğü gibi, hurda bir tankerin açtığı facia karşımızdadır.

Çevre sigortası sınırsızdır. Civar gemilere ve mallara verilen hasar bakımından 500 milyon dolarlık bir sigortadan söz etmiştim; ama, çevre sigortası bu 500 milyon dolarla sınırlı değildir. Çevre kirliliği bakımından da, ülkemiz, bu olaydan, sigorta bedeli bakımından, uğradığı zararlar bakımından gerekli payı almamıştır ve kaynayıp gitmiştir.

Faciada ölenleri rahmetle anıyorum, yaralananları da burada tekrar anıyor, yangını söndürmede gösterdikleri fedakârlık için kendilerine teşekkür ediyorum.

Hemen ifade edeyim ki, eğer, raporda yer alan önlemler dikkate alınmazsa, bu tür faciaların devamı beklenecektir. Acı bir gerçek olsa da, bunu ifade etmek mecburiyetindeyim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Boğazlardan güvenli geçiş için alınacak iki önlemden biri, trafik yönlüdür, trafik düzenlenmesinin yapılmasıdır ki, yanlış bir eylemle, Uluslararası Denizcilik Teşkilatına götürüldüğünü ifade ettiğim halde, bu düzenleme yapılmıştır; hâlâ, değişiklik üzerinde çalışılmaktadır.

İkincisi, her önleme rağmen, çeşitli teknik arızalardan ve beşerin kusurlarından dolayı kazaların önüne geçmek mümkün değildir; ama, kazaların sonuçlarını asgarîye indirecek önlemlerin alınması ve kazalar sırasında müdahaleler yapılması gereklidir. Yangın gemileri, kurtarma gemileri, bariyerler, her türlü yangınla savaş araçları, karaya oturma, batma gibi olaylarda yapılacak yardımlar bakımından gerekli teçhizat ve malzeme dikkate alınmalıdır ve tamamlanmalıdır.

Boğazlardaki güvenli geçişi sağlayacak, radar kontrollü gemi trafik düzeninin kurulmasının yirmi yıllık bir mazisi olmasına rağmen, hızlandığı yıl 1990 yılıdır. 14.8.1990 yılında, zamanın Ulaştırma Bakanı Cengiz Tuncer, bu konudaki çalışmaların yürütülüp sonuçlandırılması için, gerek ihale ve gerekse yapım safhalarına geçilebileceği talimatını veriyor. 23 Ağustos 1991 yılında, yine zamanın Ulaştırma Bakanı İbrahim Özdemir, projenin gerçekleştirilmesi maksadıyla ihale işlemlerine tevessül edilmesini ve ivedilikle sonuçlandırılmasını ilgili birimlerden istiyor; ama, buna rağmen, yedi yılı aşkın, sekiz yıla yaklaşan bir süreden beri, radar kontrollü trafik sistemi, Türk Boğazlar bölgesinde kurulamamamıştır. Bu konuyla ilgili, geçen zamanda olup biten ihale, araştırma, fizibilite raporu hazırlanması gibi ayrıntılar -raporda, ek görüşümde de ifade ettiğim gibi- tam bir skandaldır, başlıbaşına bir Meclis araştırması konusudur; mutlaka incelenmesi ve sorumluluların bulunması lazımdır.

Şimdi, önlemler alınmazsa, radar kontrollü trafik sistemi kurulmazsa ve kazaların sonuçlarını asgarîye indirecek tedbirler alınmazsa, Boğazlar bölgesinde bu facialar tekrar edebilecektir.

Şimdi, öğrendiğimize göre, duyduğumuza göre, özellikle Boğazlar bölgesindeki kılavuzluk hizmetlerinin özelleştirilmesi söz konusu ediliyor. Bu, Montrö'ye göre, devletin doğrudan bir yükümlülüğüdür; böyle bir düşünce tarzı ve bunu hayata geçirmek, Montrö Antlaşmasına aykırıdır ve bu özelleştirme de, hizmet satın alınması suretiyle gerçekleştirilmek isteniyor.

Kılavuzluk ve römorkörlük hizmetlerinden dolayı Türkiye'de 30 trilyon liralık bir rant vardır. Bu rantın paylaştırılması için Denizcilik Müsteşarlığı, çeşitli yönetmeliklerle, müdahalelerle, maalesef, hareket etmek üzere eylemlerde bulunuyor. Şimdi, hizmet satın alınması yönünden özelleştirme yapılması, Türkiye Denizcilik İşletmelerindeki mevcut kılavuz kaptanların hizmet akitlerinin feshedilip, onların bu kuruluştan ayrılmasını sağlamak, tazminatlarını ödemek ve onların kuracağı veya kurduğu bir şirket vasıtasıyla kılavuzluk hizmetlerini yaptırmak gibi acayip bir düşünce tarzına yöneliktir. Bu da sakıncalıdır, Montrö'ye aykırıdır, Boğazlar bölgesi güvenliğini, maalesef, zedeleyecektir; bunu da arz etmek istiyorum.

Ölen itfaiyecilerimizin yakınlarına, tekrar, başsağlığı diliyor; yaralı olanlara da geçmiş olsun diyor; Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kul.

TPAO adlı petrol tankerinde meydana gelen yangın faciasının nedenleri ve itfaiye teşkilatının sorunları ile Boğazlar ve Marmara Denizinde uluslararası seyir yapan gemilerin oluşturduğu tehlikelerin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/162, 163, 164, 175) esas numaralı Meclis araştırması komisyonu raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

VII. —SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM

1.—Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Anayasa Komisyonunda...

(10/162, 163, 164, 175) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EKREM ERDEM (İstanbul) – Sayın Başkan....

BAŞKAN – Efendim, daha önce talepte bulunacaktınız. Görüşmeyi bitirdim. Kusura bakmayın. "Seçim'" kısmına geçtim.

Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Sakarya Milletvekili Nevzat Ercan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

VIII.—SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, kamu çalışanlarının ve emeklilerinin maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/681)

BAŞKAN – Birinci sırada yer alan, Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç'ın; kamu çalışanlarının ve emeklilerinin maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesinin görüşmelerine başlıyoruz.

Soruyu yanıtlayacak Sayın Bakan?.. Yok.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Talebiniz var.

Buyurun Sayın Aykaç. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fazilet Partisi Çorum Milletvekili olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

Soru önergem okunmadı Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Cevaplayamıyor Sayın Bakan.

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – Okunmadığı için, burada, tekrar...

BAŞKAN – 5 dakika süreniz var; ne yaparsanız!..

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Soru önergemin konusu şuydu: Kamu çalışanlarına ve emeklilerine, yıllık yüzde 50 artış oranını az bulduğumu ve Sayın Maliye Bakanımıza, bu azlığın telafisi için herhangi bir iyileştirme düşünüp düşünmediğini sormuştum. Bu sorumda ne kadar haklı olduğumu, sizler ve bizi dinleyen, bizi takip eden yüce milletimiz de çok iyi bilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, kamu çalışanları, emeklerini kamu hizmetine hasreden, devlet işlerini görmekle vazifeli kimselerdir. Devletin ilgili kurumları, bir taraftan, iki çocuklu bir ailenin mutfak masraflarını 60 milyon Türk Lirası olarak belirliyor; diğer taraftan da, 30 küsur milyon lira olarak asgarî ücreti belirliyor. Bugün, bu asgarî ücrete talim eden yüzbinlerce kamu çalışanı var; ayrıca, bu ücrete razı olarak kamuda görev almak isteyen milyonlarca da işsizimiz var.

Tabiî ki, bugünkü sıkıntının, bu durumun sorumlusu, bugünkü Hükümet değildir; onu, açıkça söylüyorum. Bu, birikmiş bir sorundur; ancak, bugünkü Hükümete ve Sayın Bakanımıza, kamu çalışanlarıyla ilgili olarak şunu söylemek istiyorum değerli milletvekili arkadaşlarım: 55 inci Hükümetin malî uygulamalarına bir bakalım; 55 inci Hükümetin, kamuda çalışanlarına ve emeklilerine, yıllık yüzde 50 oranında maaş artışı öngörürken, özel banka sahiplerinden -yani parası olan insanlardan, bu ülkenin insanlarından- iç borçlanma icabı talep ettiği paraya ödediği yıllık faiz oranı yüzde 130 ilâ yüzde 150 arasında değişmektedir. Şimdi, siz, bir taraftan, çalıştırdığınız memurlara "maaşına, yıllık, yüzde 50 oranında artış yapıyorum" diyeceksiniz, öbür taraftan da, parası olana "içborç alma ihtiyacım var, bana borç para ver; sana, yıllık yüzde 130 veya yüzde 150 faiz vereceğim" diyeceksiniz; peki, bunu nasıl izah edersiniz. Eğer, 1998 yılında enflasyon yüzde 50 olacaksa, memurlara vereceğiniz yüzde 50 maaş artışı güzel, buna kimse itiraz etmez; geçmiş yıllardan belki alacakları vardır; ama, olsun... Siz dersiniz ki, biz bu yıl iktidarız, bu yılın iktidarıyız, bu yılki enflasyon oranında artış yapıyoruz; eğer, ülkede enflasyon yüzde 50 olacaksa!.. O zaman, yüzde 150 iç borçlanma faizini niye veriyorsunuz? O zaman, devleti yüzde 100 zarara sokuyorsunuz; yüzde 50'nin üstünde, fazladan veriyorsunuz. Yok, eğer, enflasyon, ülkede, 1998 yılında yüzde 50 değil de yüzde 100 olacaksa -ki, şimdiden olmuştur- o zaman, kamuda çalışanlar ve emeklileri, şimdiden, yüzde 50 içeriye gittiler; ama, devlete içborç veren rantiyeciler o zaman da yüzde 50 kârdalar zaten!..

Şimdi, ben bu sorumla şunu kastetmiştim: Demiştim ki, bugünkü 55 inci Anasol-D Hükümeti ve onun malî politikaları, açıkça, kamuda çalışanlardan yana değildir. Rantiyeden içborç alıp, onlara yüzde 150 faiz vererek, onları geliştirmekten yana bir ekonomik politika izlenilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aykaç, lütfen toparlayın.

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Dolayısıyla, bu soru önergemle, sayın Hükümet sözcülerinden, Sayın Bakandan şunu ifade etmelerini beklerdim; üç birleşimdir cevaplanmadığı için bu hakkımı burada kullanıyor ve tekrar soruyorum; çünkü, sorum, yazılı önergeye dönüşmüştür. Kamuda çalışanlar zarara uğramıştır; çoluk çocukları, evleri perişandır. Bugün, iki çocuklu bir ailenin bile mutfak masraflarının 60 milyon liraya çıktığı bir zamanda, memurlara yıllık yüzde 50 artış öngörmek, çok fecaattır ve çalışanlarımız adına iyi bir hal değildir. Onun için, bir an önce, kamuda çalışanların maaşlarının, enflasyonun yıllık artışının, mutlaka, en az 10 puan daha üzerinde olması gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aykaç.

Bu önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir.

Önerge gündemden çıkarılmıştır.

2.—Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, il ve ilçe nüfus müdürlüklerinde bilgisayar sistemine ne zaman geçileceğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/684)

BAŞKAN – İkinci sırada, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay'ın, il ve ilçe nüfus müdürlüklerinde bilgisayar sistemine ne zaman geçileceğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu yanıtlayacak Sayın Bakan?.. Yok.

Önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir.

Önerge gündemden çıkarılmıştır.

3.—Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, YüksekAskerî Şura kararıyla emekliye sevk edilen subay ve astsubaylara ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/687)

BAŞKAN – Üçüncü sırada, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel'in, Yüksek Askerî Şûra kararıyla emekliye sevk edilen subay ve assubaylara ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi vardır.

Soruyu yanıtlayacak Sayın Bakan?.. Yok.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir talebiniz mi var Sayın Öncel?

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaklaşık dört ay önce, Sayın Millî Savunma Bakanı tarafından cevaplandırılmak üzere birtakım sözlü soru önergelerimiz olmuştu; ne yazık ki, şu ana kadar, Sayın Bakan tarafından ne sözlü ne yazılı cevap verilmiştir; bu sebeple huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Soruları kısaca arz etmek istiyorum:

1. 1983 yılından beri, subay, assubay ve askerî tesislerde birçok kişi emekli olmuştur; Yüksek Askerî Şûra kararları çerçevesinde emekliye sevk edilmiş veya ihraç edilerek askerlik görevlerine son verilmiştir. Kamuoyunda hiçbir zaman cevap alınmayan tereddütler oluşmuştur. 1983 yılından beri, eşi veya aile fertlerinden birinin başörtülü olması nedeniyle askerlikten ihraç edilmiş veya emekli kişiler var mıdır?

2. 1983-1997 yılları arasında alkollü içki kullanmadığı için askerlikten atılan veya emekliye sevk edilen kişiler var mıdır?

3. 1983-1997 yılları arasında namaz kıldığı için askerlikten atılan veya emekliye sevk edilen kişiler var mıdır?

4. 1983-1997 yılları arasında Yüksek Askerî Şûra kararlarında, atılan veya emekli edilen kişi ve kişilere disiplin suçu işledikleri gerekçe gösterilmiştir. Namaz kılmak, başörtülü olmak veya alkollü içki kullanmamak gibi nedenler bu disiplin suçu kapsamına girmekte midir?

5. YAŞ kararlarını Millî Savunma Bakanlığı müfettişleri tarafından inceleme imkânı var mıdır? YAŞ kararları, belirli bir inceleme, uyarma, kınama cezalarıyla ve soruşturma yapıldıktan sonra mı alınmaktadır? Maalesef, böyle olmamaktadır, bunu da biliyoruz.

Sayın arkadaşlar, sözlü soru önergemde yer alan sorular, görsel ve yazılı medyada zaman zaman yer alan ve kamuoyunu rahatsız eden kamu vicdanını sızlatan iddiaların, yetkililer tarafından açıklanması maksadına matuftur.

Milletlerin hayatında devlet-millet kaynaşmasının önemi her türlü izahtan varestedir. Kahraman ordumuzun mensupları, şayet, inançlarının gereği olarak, özel hayatlarından dolayı, muaheze edilir, cezalandırılırlarsa cemiyet hayatımızda onarılmaz yaralar oluşur. Bu türlü ciddî rahatsızlıkların önlenmesi için, Sayın Bakan, sorularımıza açıkyüreklilikle cevap vermelidir; maalesef vermemiştir.

1982 Anayasasının gereği, Askerî Şûra kararları, malumunuz, yargı denetimi dışındadır. Tüm siyasî parti yöneticilerine ve siz değerli parlamenter arkadaşlarıma bu vesileyle sesleniyorum: Geliniz, milletlerarası hukuk normlarına, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı tüm mevzuat hükümlerini ayıklayıp, çağdaş milletler arasında layık olduğumuz yeri almak için gerekli çalışmaları hep beraber başlatalım. İnsan hakları ve özgürlükler alanında atılım yapmış, millî iradeyi hâkim kılmış, tam ve kâmil manada demokrasiye sahip, tüm kurum ve kuruluşlarıyla hukuka uygun hareket eden, her türlü endişeden uzak insanlar diyarı olmak ümidiyle; bu konularda Batı'yla yarışma yerine, Batı'yı geride bırakacak hale gelmemiz dileğiyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öncel.

4.—Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, Niğde’ye bağlı bazı köylerin yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/692)

BAŞKAN – 4 üncü sırada, Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu'nun, Niğde'ye bağlı bazı köylerin yoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi var.

Soruyu yanıtlayacak Sayın Bakan?.. Yok.

Bu önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir. Önerge, gündemden çıkarılmıştır.

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın milletvekilinin konuşma süresinin sonuna kadar çalışma süremizin uzatılması için karar almak durumundayım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde'ye bağlı bazı köy yollarının programa alınmasyla ilgili olarak 21.10.1997 tarihinde Başkanlığa vermiş olduğum sözlü soru önergesinin yazılı soru önergesine çevrilmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum.

Hepinizin bildiği gibi, bundan önceki yıllarda nüfusumuzun yüzde 70'i köylerde yaşamaktaydı. Son yıllarda programların yetersiz olması, köye gereken önemin verilmemesi nedeniyle büyük kentlere göçler başlamış ve dolayısıyla, büyük kentler yaşanmaz hale gelmiştir. Bu nedenle, köy hizmetlerinin değerine binaen kurulmuş olan genel müdürlük, köye ait içmesuyu, kanalizasyon, köy yollarının yapılması gibi önemli hizmetleri yerine getirmektedir. Şu anda ülkemiz nüfusunun yüzde 40'ı köylerde yaşamaktadır ve bu nedenle, gerek seçim bölgem olan Niğde'de ve gerekse diğer illerde köye yapılan hizmetler son derece önem arz etmektedir.

1997 yılında, özellikle Niğde'ye, Refahyol Hükümeti sırasında, genel bütçeden 340 milyar liralık bir ödenek ayrılmıştır. 1998 yılı bütçesine baktığımız zaman, bu rakamın 152 milyar liraya düştüğünü görmekteyiz. Dolayısıyla, ayrılmış olan pay yüzde 50 oranında azalmıştır. Yüzde 101'lik enflasyonu göz önüne alırsak, bu rakamın, yüzde 200, yüzde 400 gibi bir azalmaya sebep olduğunu görmekteyiz. Bu 152 milyar lirayla, şu anda hizmet vermekte olan 55 inci Hükümet, Niğde'nin hangi köyüne, hangi hizmeti, nasıl getirecek?.. Bu soruyu özellikle Sayın Başbakanımıza sormuştum; bugüne kadar henüz bir yanıt verilmedi.

Burada, yine, şunu da ifade etmek istiyorum: Bu 152 milyar liraya ilave olarak, 142 milyar liralık bir paranın da Özelleştirme İdaresinden gelmesi planlanmıştır. Tabiî ki, özelleştirme yapılırsa, bu rakam, Niğde'ye hizmet olarak gelecektir.

Biraz önce de arz ettiğim gibi, bu rakamlarla, hangi köye, hangi hizmetler gidecek?.. Özellikle, Altunhisar'ın Uluören, Akçaören gibi köylerinin su ihtiyaçları mevcuttur ve yine, 1998 programına baktığımız zaman, hiçbir köyün, özellikle Niğde'deki hiçbir köyün 1998 programına alınmadığını görüyoruz. Sadece, köylerin programa teklif edildiğini, bilgi olarak almış bulunuyorum. Dolayısıyla, bu hizmetlerin hiçbirini yerine getiremeyen bu Hükümet, acaba hangi hizmetleri yerine getirmektedir; vatandaşımız, bunu özellikle sormaktadır.

Enflasyon, yüzde 101'lere tırmanmıştır; çiftçimiz sıkıntıdadır, halkımız sıkıntıdadır ve bunların bir an evvel çözümünü istemektedir. Bu çözümü, eğer bu Hükümet yerine getiremiyorsa, bir an evvel erken seçime gitmesinin, halkımızın lehine olan bir husus olacağı inancındayım.

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Bir senede ne yaptınız Niğde'ye?!

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Devamla) – Niğde'ye bir senede yaptığımız hizmetleri biraz önce arz ettim. Biz, Niğde'ye bir senede 340 milyar lira para getirdik; sizin getirdiğiniz miktar 152 milyar lira; yani, bunun, bizim getirdiğimiz rakama göre yüzde 50 aşağısında olduğunu sizler de biliyorsunuz.

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Demek ki, bir başka yere gitmesi gereken paraları Niğde'ye kaydırdınız!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

M. SALİH KATIRCIOĞLU (Devamla) – Bugün, 1998'de yaptığınız bütçeyle 4 katrilyon lira açık veriyorsunuz ve bugün yaptığınız hizmet, çiftçiye, köylüye değil, rantiyeciyedir.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyor; teşekkür ediyorum. (Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Katırcıoğlu.

Sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Şubat 1998 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati :19.05

 

 

 

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, milletvekillerine ve personele tahsis edilen lojmanlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4072)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Hikmet Çetin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.

Ersönmez Yarbay

Ankara

Sorular :

1. Milletvekili sayısı 550 olduğu halde niçin 586 lojman yapılmıştır? Lojmanların anahtar teslimi maliyeti ne olmuştur? Halen TBMM’nin çalışan personeli için kaç lojmanı bulunmaktadır? Personele lojman dağıtımı hangi kriterlere göre yapılmaktadır? Meclise ait lojmanlarda 5 seneden fazla sürekli oturan personel sayısı kaçtır ve bu personellerin isimleri, görevleri ve oturuş süreleri nedir? TBMM lojmanlarındaki fazla olan 36 lojman nasıl değerlendirilecektir?

2. Yeni yapılan lojmanların ihalesi hangi gazetede ilan edilmiştir? İhaleye kaç firma müracaat etmiştir? İhaleye katılan firmaların teklifleri ne olmuştur? İhaleyi hangi firma almıştır? Bu firmanın ortakları ve yönetim kurulu üyeleri kimlerdir? İhale hangi usule göre yapılmıştır? İhale sizce usulüne uygun mudur?

T.C.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Genel Sekreterliği 23.2.1998

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı

KAN.KAR.MD:

Sayı : A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4072-10095/25810

Sayın Ersönmez Yarbay

Ankara Milletvekili

İlgi : 22.12.1997 tarihli yazılı soru önergeniz.

Milletvekillerine ve personele tahsis edilen lojmanlara ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Cevap 1. : Milletvekili sayısı 550 olduğu halde 568 adet konut yapılmış olmasının nedeni, Başkanlık Divanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Eski Başkanı Sayın Mustafa Kalemli başkanlığında yapılan 27.6.1996 günlü toplantısında, Sayın Mustafa Kalemli’nin yapmış olduğu konuşma aynen, “uzun süredir düşünüyorum, eski kararları da araştırdım lojman meselesini çözdük, 400 lojmanımız vardır, şimdi 568 lojmanımız oluyor, 5-10 tane de yedeğimiz oluyor. Çok üst düzey memurlardan sıkıntıları olanlar varsa oraları da kullanabileceğiz; bir kısmını mescit yapıyoruz, bir kısmını hobi salonları yapıyoruz...” şeklinde olmuş ve Sayın Mustafa Kalemli’nin bilgileri dahilinde Emlak Konut A.Ş.’nce proje 168 normal, 8 küçük daire olarak planlanmıştır.

Kesin hesabı henüz yapılmamış bu iş için bugüne kadar 11 no.lu hakedişle Emlak Konut Anonim Şirketine ödenen miktar : teklif bedel, altyapıya ait birim fiyatlı işlerle, fiyat farkları, malzeme fiyat farkları, KDV ve % 5 Emlak Konut Anonim Şirketine ödenen yönetim bedeli dahil 2 669 689 146 198 TL.’dir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi personeline tahsis edilmiş 319 lojman bulunmaktadır. Bunların 59 adedi TBMM Kampusunda, 30 adedi Atakent 3. Devlet Mahallesinde, 10 adedi Namık Kemal Mahallesinde ve 220 adedi Dikmen İlker Mahallesindedir.

TBMM lojmanlarında 5 yıldan fazla oturan personel sayısı: 43’ü görev, 25’i sıra, 14’ü hizmet tahsisli olmak üzere 82’dir. Bu personelin adları, unvanları, konut adresleri ve oturma sürelerini gösterir liste ektedir. (EK-1)

Cevap 2. : Milletvekili çok katlı lojman inşaatının yaptırılmasını amaçlayan ve Başkanlık Divanında görüşülmesi öngörülen 28.2.1996 gün ve 074 sayılı İdare Amirliği yazısının (b) fıkrası; “konutların en kısa süre içerisinde ve istenilen kalitede tamamlanması için, işin niteliğine ve özelliğine binaen, 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun özelliği bulunan işler madde başlığı altındaki 2990 sayılı Kanunla değişik 89 uncu maddesine göre, bu kanun hükümleri dışında kalınması suretiyle işin yapımının Emlak Konut Anonim Şirketine verilmesi” şeklinde, 3 üncü maddesi ise; “Tüm inşaatların müteahhit ya da taşeron ihalelerinin Emlak Konut Anonim Şirketinin kendi usullerine göre yapılması ve inşaatların kontrollük hizmetlerinin yine Emlak Konut Anonim Şirketi tarafından gerçekleştirilmesi” şeklinde olup, İdare Amirliğinin 28.2.1996 gün ve 074 sayılı yazısında öngörülen bu şartlarla çok katlı konut yaptırılması, Başkanlık Divanının 29.2.1996 gün ve 3 no.lu kararıyla uygun görülmüştür.

Divan kararından sonra Emlak Konut Anonim Şirketi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı arasında 7.3.1996 tarihinde düzenlenen proje yönetim sözleşmesinin “Sözleşmenin Konusu” başlığını taşıyan 3 üncü maddesi gereğince işin ihalesi, Emlak Konut Anonim Şirketi tarafından ve şirketin belirlediği yönteme göre yapılmış olup, gerek Başkanlık Divanı kararı ve gerekse sözleşme gereğince Başkanlığımız bu işe dahil olmadığından, ihale ile ilgili bilgi ve belgeler Emlâk Konut Anonim Şirketi Genel Müdürlüğünde bulunmaktadır.

EK-1

GÖREV TAHSİSLİ KONUTLARDA OTURAN PERSONEL

31.12.1997’ye göre

Adı ve Soyadı Unvanı Konut Adresi Oturma Süresi

Orhan Dülgerler Genel Sekreter Yrd. TBMMKampusu 13 yıl

Muzaffer Birben Genel Sekreter Yrd. Atakent 3. Devlet Mah. 10 yıl 7 ay

Engin Karapınar Daire Başkanı TBMM Kampusu 13 yıl

Bekir Sıtkı Yalçın Daire Başkanı TBMM Kampusu 13 yıl

Mehmet Mısırlı Daire Başkanı TBMM Kampusu 13 yıl

Necati Değirmencioğlu Daire Başkanı TBMM Kampusu 8 yıl

Fahri Köprülü Başkan Müşaviri TBMM Kampusu 13 yıl

(Sıra tahsisli)

Tuna Okanakul Tutanak Müdürü TBMM Kampusu 13 yıl

Ali Rıza Cihan Kütüphane Müdürü TBMM Kampusu 13 yıl

Aydın Işıksal Basımevi Müdürü Atakent 3. Devlet Mah. 10 yıl

Emine Tunalı Hukuk Müşaviri Atakent 3. Devlet Mah. 5 yıl 6 ay

31.12.1997’ye göre

Adı ve Soyadı Unvanı Konut Adresi Oturma Süresi

Bahtiyar Güver Satınalma Kom. Başk. TBMM Kampusu 13 yıl

Ünal Irgaş Bütçe Müdürü TBMM Kampusu 5 yıl 6 ay

Ferudun Gökçe Genel Ev. Arşiv Müd. TBMM Kampusu 13 yıl

Arif Bigeç Basın ve Halk. İlşk. Müd. TBMM Kampusu 9 yıl 12 ay

Cehti Kozok Pers.Eğt. ve Yön. Müd. TBMM Kampusu 13 yıl

Sabri Bahadır Mal Saymanı TBMM Kampusu 12 yıl 7 ay

Sedat Burnaz İç Hizmetler Müdürü TBMM Kampusu 13 yıl

Adem Yılmaz Sosyal Hizmetler Müd. TBMM Kampusu 10 yıl

Erdal Yüksel İşletme ve Yap. Müd. Atakent 3. Dev. Mah. 9 yıl

Şenol Çiftçioğlu Park ve Bah. Müdürü TBMM Kampusu 13 yıl

Çetin Atalay Müdür Yardımcısı TBMM Kampusu 5 yıl

H. Ali Çandar Sivil Savunma Uzmanı TBMM Kampusu 5 yıl 6 ay

Solmaz Özduygu İdarî Şube Müdürü TBMM Kampusu 13 yıl

Cevat Oral Müdür Yardımcısı TBMM Kampusu 5 yıl 6 ay

İsmet Baydur Müdür Yardımcısı TBMM Kampusu 5 yıl 6 ay

Nazmi Akdora Müdür Yardımcısı Namık Kemal Mah. 8 yıl 7 ay

Sabri Ünal Erkol Müdür Yardımcısı Namık Kemal Mah. 18 yıl

Yener Topaloğlu Müdür Yardımcısı Atakent 3. Devlet Mah. 10 yıl 8 ay

Tarık Ş. Özmen Müdür Yardımcısı Atakent 3. Devlet Mah. 10 yıl 6 ay

Faruk Nazlıer Müdür Yardımcısı ” ” ” 10 yıl 6 ay

Hamdi Dağkıran Müdür Yardımcısı ” ” ” 10 yıl 6 ay

Mehmet Yalvaç Müdür Yardımcısı ” ” ” 10 yıl 7 ay

Turgut Açıkbaş Müdür Yardımcısı ” ” ” 10 yıl 7 ay

Kemal Şensoy Müdür Yardımcısı ” ” ” 17 yıl

Hayrettin Uslu Müdür Yardımcısı TBMMKampusu 6 yıl

Nezaket Sokullu Müdür Yardımcısı TBMMKampusu 10 yıl 4 ay

Bekir Yıldız Müdür Yardımcısı TBMMKampusu 6 yıl

Zeki Aydınlık Müdür Yardımcısı TBMMKampusu 5 yıl 8 ay

Hüseyin Ünlü Müdür Yardımcısı TBMMKampusu 13 yıl 3 ay

Cengiz Doğan Müdür Yardımcısı Dikmen İlker Mah. 5 yıl 8 ay

H. İbrahim Birler Müdür Yardımcısı Dikmen İlker Mah. 5 yıl 8 ay

Haluk Birdir İdarî Şube Müdürü TBMMKampusu 13 yıl 6 ay

Erdoğan Cici Ulaştırma Şube Müdürü TBMMKampusu 10 yıl 6 ay

Rauf Bozkurt Emekli Daire Başkanı Atakent 3. Devlet Mah. 10 yıl 7 ay

(Sıra Tahsisli)

 

SIRA TAHSİSLİ OTURUP OTURMA SÜRESİ DOLDUĞU HALDE KONUT

BOŞALTMAYANLAR

1. Sema Öndür 1. Blok No. 5 5 yıl 8 ay

2. Lütfi Ulukul 3. Blok No. 3 5 Yıl 8 ay

3. Nuri Eskirecepoğlu 4. Blok No. 5 5 yıl 8 ay

4. Cengiz Sapmaz 4. Blok No. 7 5 yıl 8 ay

5. Adnan Korkmaz 5. Blok No. 4 5 yıl 3 ay

6. Arif Uğur 7. Blok No. 2 5 yıl 8 ay

7. Sait Zeydan 12. Blok No. 3 5 yıl 8 ay

8. Hüseyin Işık (Emekli) 13. Blok No. 9 5 yıl 7 ay

9. Kamil Hatipoğlu 14. Blok No. 6 5 yıl 7 ay

10. M. Ali Karadağ 15. Blok No. 5 5 yıl 8 ay

11. Kenan Alp (Emekli) 19. Blok No. 3 5 yıl 8 ay

12 Rıfat Şimşek 22. Blok No. 5 5 yıl 8 ay

13. Hasan Ürün 4. Blok No. 10 5 yıl 3 ay

14. Cahit Boyraz 17. Blok No. 3 5 yıl 8 ay

15. Vefa Çilesiz A5 Bl. 2. Giriş No. 5 5 yıl 4 ay

16. Selda Gürsoy A5 Bl. 1. Giriş No. 1 5 yıl 3 ay

Sadık Taşdemir Personel Lojmanları Yöneticisi 5 yıl 8 ay

 

Adı ve Soyadı Görev Tah. Otur. Süre Sıra Tah. Otur Süre

Hayati Şener 10 yıl 3 ay 3 yıl

Şener Özdemir 11 yıl 2 ay 2 yıl 1 ay

Doğan Şişli 11 yıl 2 ay 2 yıl 1 ay (Bşk. Kon.)

Ünal Yener 5 yıl 4 ay 3 ay

Şükrü Aslan 7 yıl (Hiz. Tah.) 5 ay (Sıra Tah.)

TBMM Konut Yönetmeliğinin 9 uncu maddesi gereğince tahsise esas görevin sona erdiği tarihten itibaren 5 yıl süreyle lojmanda oturmaya devam edilmektedir.

Bu nedenle; yukarıda adı ve soyadı yazılı personelin görev tahsisli olarak oturdukları süre ile sıra tahsisli oturdukları süre ayrı ayrı belirtilmiştir.

SİYASÎ PARTİ GRUPLARINA TAHSİSLİ KONUTLAR

Adı ve Soyadı Siyasî Parti Grubu Oturduğu Süre

Şakir Kaynakoğlu DYP Grubu 13 yıl 3 ay

Mustafa Ekizceli DYP ” 5 yıl 6 ay

Mehmet Altınkaynak RP ” 5 yıl 6 ay

Sadık Ünal ANAP ” 5 yıl 6 ay

Mesut Kalıpçıoğlu ANAP ” 5 yıl 7 ay

Şükrü Aslan DSP ” (Şimdi Sıra Tah.) 7 yıl 4 ay

Kemal Aydın DSP ” 5 yıl 7 ay

Kemal Şentürk CHP ” 5 yıl 8 ay

BAŞKANLIK DİVANI MAKAMINDA GÖREVLİ ŞOFÖRLERE TAHSİSLİ KONUTLAR

İdris Doğan Sıra Tahsisli 5 yıl 7 ay

Mehmet Tatlı Sayın Kamer Genç 7 yıl 4 ay

Salih Atalan Sayın Kemalettin Göktaş 7 yıl 4 ay

Bahattin Aydoğdu Sayın Yücel Seçkiner 5 yıl 3 ay

Resul Özel Sayın Ali Günaydın 5 yıl 7 ay

H. İbrahim Adalı Sayın Levent Mıstıkoğlu 5 yıl 4 ay

Kadir Halıcı Sayın Yasin Hatiboğlu 5 yıl 8 ay

2. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın;

– Tekel’in özelleştirilmesine yönelik uygulamalara,

– Tütüncülük sektörünün sorunlarına,

– Tekel sigara fabrikalarının satışına,

– Tekel’e ait müesseselerin özelleştirilmesine;

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın yazılı cevabı (7/4258, 4259, 4260, 4265)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Eyüp Aşık tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Tekel’in özelleştirilmesinde uyulan malî, ticarî kurallar nelerdir?

2. Çalışan personelin geleceği nasıl garanti altına alınmaktadır?

3. Ödemeler nasıl yapılacaktır, vade var mıdır, varsa ne kadardır?

4. Özelleştirme ölçülerini, esaslarını kimler, ne zaman, ne şekilde tespit etmiştir?

5. Bu konuda uluslararası bir çalışma yapılmış mıdır? Diğer ülkelerden esinlenmiş uygulamalar, emsaller hangileridir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Eyüp Aşık tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Tekel’e ait tütün fabrikalarını özelleştirirken Türk tütüncülüğünü korumak için ne gibi tedbirler alınmaktadır?

2. Virjinya tipi tütün kullanımı ülkemizde son beş (5) yılda ne kadar artmıştır?

3. Son 5 yılda Tekel’in, Philip Morris’e ve BAT’a ait marka payları ne olmuştur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Eyüp Aşık tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Tekel’e ait sigara fabrikalarının özelleştirilmesinde, bu fabrikalardan bir veya birkaçını almaya talip olan Yunan vatandaşı sermayedar var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Eyüp Aşık tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

1. Tekel’e ait müesseseler özelleştirilirken, bina, arsa ve arazilerinin bedelleri nasıl tespit edilmektedir?

2. Bu bedelleri kimler, neleri emsal alarak tespit etmektedir?

3. Özelleştirme İdaresine, özelleştirilen arsa ve arazilere özel imar verme yetkisi tahsis edilmiştir. Tekel de bu hakkı kullanabilmekte midir?

4. Tekel’e ait çok değerli arazi ve arsalar, özel imar almadan özelleştirilirse, bu satın alanlara haksız rant oluşturmaz mı?

5. Bu gibi durumlar için ne gibi tedbirler almaktasınız?

T.C.

Devlet Bakanlığı 19.2.1998

Sayı : B.02.0.018-800-04-01/1495

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı, Kanun Karar. Dai. Bşk.’nın 22.1.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00. 02/10725 sayılı yazınız.

Tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgi yazı ekinde alınan İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Bakanlığım ilgili kuruluşu Tekel Genel Müdürlüğü ile ilgili olarak vermiş olduğu 7/4258, 7/4259, 7/4260 ve 7/4265 no.lu yazılı soru önergelerine verilen cevaplar ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Eyüp Aşık

Devlet Bakanı

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı Tarafından Verilen “Tütüncülük Sektörünün

Sorunlarına İlişkin” Soru Önergesi Aşağıdaki Şekilde Cevaplandırılmıştır :

Soru 1. Tekel’e ait tütün fabrikalarını özelleştirirken Türk tütüncülüğünü korumak için ne gibi tedbirler alınmaktadır?

Cevap 1. Türkiye’nin 1985-1997 yılları tütün ihracat, ithalat ve iç tüketimde kullanma miktarı aşağıdaki gibidir :

1985 yılında 77 417 ton olan tütün ihracatı 1997 yılında 165 000 tona yükselmiştir. Aynı dönem başlangıcında sıfır olan tütün ithalatı 1997 yılında 61 300 ton olarak gerçekleşmiştir. Diğer taraftan, 1985 yılında 59 000 bin ton olan iç tüketimde kullanılan Türk tütünü 1997 yılında 50 000 tona düşmüştür.

Son 12 yıllık gelişmelere ilişkin olarak yukarıda belirtilen verilerden de anlaşılacağı üzere, Türk tütünü giderek artan bir şekilde ihracat suretiyle değerlendirilmektedir. Geçmişte sigara sanayiinde kullanılan tütün, Türk tütüncülüğü için büyük önem arz etmekte iken, bu önem son yıllarda görece azalmıştır. Aynı verilerden hareketle, uzun dönemde Türk tütüncülüğünün korunması ve geliştirilmesinin, bu tütünün iç pazarda kullanılma oranından ziyade ihracatın artırılmasına bağlı olduğu söylenebilir.

Çağımızın yadsınamaz gerçeklerinden biri olan küreselleşme sonucu artan uluslararası ilişkiler ortamında 1930’lara özgü modellerin sürdürülemeyeceği açıktır. Ekonomimizin bütün sektörleri için geçerli olan dünya için gerekli kalite ve fiyatlarla üretim yaparak, ihraç edebileceğimizin en çoğunu satmak, buna karşılık ihtiyaç duyduğumuz ürünleri ithal etmek, Türk tütün sektörü için de geçerli olması gereken bir realitedir.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben, bu bölgedeki devletler ve Çin de dünya ekonomisine entegre olmak için özelleştirme dahil her yöntem denenirken, Türkiye’nin bu gelişmelerin dışında kalması ve yarım asır önce oluşturulan bir modeli hiçbir değişikliğe tabi tutulmaksızın sürdürmesi düşünülemez.

Bilindiği üzere, ekici tütün piyasaları Devlet nam ve hesabına 196 sayılı Kanuna dayanılarak Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen müesseseler tarafından desteklenmektedir. Bakanlar Kurulu bu konuda genellikle Tekel’i görevlendirmekle birlikte, bu görev başka kuruluşlara da verilebilir ve geçmişte verilmiştir. Ekici tütün piyasalarının desteklenmesi Tekel’e verilen yasal bir görev olmayıp, idarî bir görevlendirmedir.

Öteden beri Tekel tarafından gerçekleştirilen destekleme görevinin gerektirdiği finansman, bu kuruluş tarafından ve sigara fabrikaları vasıtasıyla sağlanmamaktadır. Vergi ve benzeri yükümlülüklerinin yerine getirilememesi yoluyla finanse edilen görevlerinden kaynaklanan Tekel’in Hazineye olan borcu 31.12.1997 tarihi itibariyle 418 trilyon lirayı aşmıştır. Diğer bir ifade ile tütün üreticilerinin desteklenmesinin finansmanı Tekel aracılığıyla, ancak Hazine tarafından sağlanmaktadır.

Kaldı ki, günümüzdeki yapısı ile Tekel’in mevcudiyeti piyasalarda çeşitli çarpıklıklara yol açmakta ve Türkiye’de sigara fiyatları olması gerekenin altında bir seviyede kalmaktadır. Bunun ise kamu gelirlerini olumsuz yönde etkilediği ve tütün üreticilerinin desteklenmesi dahil kamu tarafından kullanılabilecek fonları azalttığı açıktır.

TBMMve hükümetlerin tütün üreticilerinin desteklenmesi konusundaki kararlılığı sürdüğü sürece bu görevin bütçeden kaynak aktarılması yoluyla ve daha farklı yapılanmalar içinde sürdürülmemesi için hiçbir neden yoktur.

Her şeyden önce şunu belirtelim ki, BAT ile yapılan işlem bir özelleştirme işlemi olmayıp mer’i mevzuat muvacehesinde bir ortaklık kurulması söz konusudur ve yapılan işlemler Tekel’in uymak zorunda olduğu mevzuat çerçevesinde yürütülmüştür.

Diğer taraftan, burada göz önünden kaçırılmaması gereken bir nokta 4046 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin 1 inci fıkrasında yer alan, “Bu Kanun hükümleri gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar ... hakkında bu kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz.” tümcesidir. Buna göre, 4046 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabilmesinin öncelikli temel şartı, ilgili kamu kurum veya kuruluşunun veyahut birimlerinin özelleştirme programına alınmış olmasıdır. Oysa az önce ifade edildiği şekilde Tekel bir bütün olarak veya herhangi bir birimi itibariyle henüz özelleştirme programına alınmamıştır.

Gerek, özelleştirmeyi düzenleyen 4046 sayılı Kanunun 37 ve geçici 4 üncü maddeleri ve gerekse Tekel’in uymak zorunda olduğu 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 ve 61 inci maddeleri hükümlerinin sarahati karşısında yürütülen işlem bir özelleştirme işlemi olmayıp ortaklık tesisidir.

Binaenaleyh, ortada 233 sayılı KHKhükümleri çerçevesinde bir ortaklık tesisi söz konusu olduğuna göre ortaklık görüşmeleri ülke ve Tekel’in menfaatleri gözetilerek yürütülmeye çalışılmıştır.

Polonya sigara fabrikalarının özelleştirilmesinde sigara şirketlerinin kendi tütün ihtiyaçlarının % 40’ına eş değerdeki miktarı beş yıl süre ile Polonyalı üreticilerden alınması gerektiğine dair hüküm konulmuşken, Tekel kuracağı ortaklık ön anlaşmasında ve hissedârlar anlaşmasında bu süreyi yedi yıla çıkarmış ve kullanılacak tütünün % 100’ünün Tekel’den alınması şartı getirilmiştir. Esasen, bu ortaklık oryantal sigara tüketimi azalmasını durdurmak amacıyla tesis edilmekte ve kurulacak şirketin ilk üç yıl içinde 22 000 ton % 100 Türk tütününden mamul Samsun ve Yeni Harman sigaralarını üretmesi hedeflenmektedir. Üçüncü yılın sonundan itibaren 25 000 ton sigara üretimi hedeflenmektedir. Hal böyle olunca, ortaklığın kuruluş amacının temel hedefinin Türk tütüncülüğünü korumak olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca, Kafkas ülkeleri ve komşu ülkelere bu şirket aracılığıyla Türk tütününden mamul sigara ihracatı şirket ana sözleşmesinde yer alacaktır.

Sadece yaprak tütünün Türkiye’den temini değil, tütün damarlarıyla rekon tütünün de Türkiye’den temini anlaşma şartları arasında yer almaktadır.

Soru 2. Virjinya tipi tütün kullanımı ülkemizde son beş (5) yılda ne kadar artmıştır?

Cevap 2. Yıllar itibariyle Virginia-Burley tütün kullanımı aşağıda gösterilmiştir.

Yıllar Miktar (Ton)

1993 19 000

1994 21 000

1995 31 500

1996 42 300

1997 43 200

Soru 3. Son 5 yılda Tekel’in, Philip Morris’e ve BAT’a ait marka payları ne olmuştur?

Cevap 3. Yerli sigara pazar payı giderek gerilemektedir :

– 1983 yılına gelinceye dek, yerli sigaralar pazar payının tamamını oluştururken, bu oran 1997 yılında % 49’a gerilemiştir.

– Amerikan Harmanlı sigaraların pazar payı % 51’e yükselmiş bulunmaktadır.

– Tüketici eğilimleri yerli sigaradan Amerikan harmanlı sigaralara doğru kaymaktadır.

SON BEŞ YILDA TEKEL, PHİLİP MORRİS, R.J.R. VE DİĞERLERİNİN

(B.A.T. DAHİL) PAYLARI

Milyar Adet

Tekel Philip Morris Diğerleri R.J.R.

Yıllar Adet % Adet % Adet % Adet %

1993 72.3 85 11.1 13 0.8 009 0.8 009

1994 79.4 88 8.9 10.0.3 003 1.8 2

1995 78.7 82 14.1 15 0.2 002 2.4 3

1996 75.5 76 19.0 19.0.1 001 4.4 4

1997 71.3 71 23.7 23 0 0 6.1 6

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı Tarafından Verilen “Tekel’e Ait Müesseselerin Özelleştirilmesine İlişkin” Soru Önergesi Aşağıdaki Şekilde Cevaplandırılmıştır :

Soru 1. Tekel’e ait müesseseler özelleştirilirken, bina, arsa ve arazilerinin bedelleri nasıl tespit edilmektedir?

Cevap 1. Bilindiği üzere 4046 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin 1 inci fıkrasında, “Bu Kanun gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar ... hakkında bu Kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz.” hükmü yer almaktadır. Buna göre 4046 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabilmesinin temel şartı, ilgili kamu kurum veya kuruluşunun ya da birimlerinin özelleştirme programına alınmış olmasıdır. Tekel Genel Müdürlüğü bir bütün olarak veya herhangi bir birimi itibariyle özelleştirme programına alınmamıştır. Bu nedenle Tekel’e ait müesseselerin özelleştirilmesi bugüne kadar söz konusu olmamıştır.

Ancak, Tekel, 233 sayılı KHK’nin 27 ve 61 inci maddeleri hükümlerine istinaden B.A.T. Şirketiyle 280 milyon US$ sermayeli müşterek bir ortaklık kurmak üzere Yüksek Planlama Kurulunun 15.12.1997 tarih, 97/T-90 sayılı kararıyla yetkilendirilmiştir. Tekel bu kurulacak ortaklığa % 49 oranında iştirak edecek ve yarım kalmış Akhisar tesislerini aynî sermaye olarak koyacaktır. Aynî sermaye olarak konulacak 91 hektarlık arazi ve üzerindeki binaların değerlendirilmesi Türkiye Sınaî Kalkınma Bankasına yaptırılmıştır. 22.6.1995 tarihli değerlendirme raporuna göre; arazi, bina ve harici işler için hesaplanan ekspertiz değeri 1 130 milyar TL. (25 milyon US$) olup, kurulacak ortaklığa tahsis edilecek kısmın değeri 20 milyon US$ olarak kabul edilmiştir.

Bağımsız bir kuruluş olan TSKB raporu baz alınarak 20 milyon $ olarak tespit edilen değer, sonra BAT ile yapılan müzakerelerle 36.5 milyon $’a yükseltilmiştir. 29 Nisan 1997’de imzalanan Ön Anlaşmada 1995’den itibaren Nisan 1997’ye kadar yapılan ek masrafların da 3.5 milyon $ olduğu, bu surette değerin 40 milyon $’a vardığı kabul edilmiştir. Ayrıca, 29.4.1997 tarihinde imzalanan Ön Anlaşma ve tadillerinde taraflar Nisan 1997’den sonra yapılmış veya yapılacak harcamaların da sermayeye katılmasında mutabık kalmış olup, bunun da 44 milyon US$ civarında olacağı tahmin edilmektedir.

Soru 2. Bu bedelleri kimler, neleri emsal alarak tespit etmektedir?

Cevap 2. Tekel Genel Müdürlüğüne bağlı müessese ve veya işletme birimlerinin özelleştirme programına alınması halinde, 4046 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması tabiîdir.

Diğer taraftan, kullanım dışı kalmış Tekel’e ait arazi ve binaların satışında öncelikle kuruluş elemanlarına rayiç değer tespiti yaptırılmakla beraber, bununla yetinilmeyerek, il ve ilçe takdir komisyonlarına değer tespiti yaptırılmaktadır. Bu tespitler yaptırılırken; taşınmaz malın cins, nevi, yüzölçümü ve kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ayrıca emsal satış değerleri, yapılarda resmî birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını, yıpranma payını ve bedel tespitlerinde etkili olabilecek diğer objektif kriterler esas alınarak değerlendirme yapılmakta, bu şekilde değerlendirilen kullanım dışı kalmış taşınmazlar; sağlık, eğitim, yargı, kültürel ve sosyal amaçlara yönelik faaliyetlerde bulunulması şartıyla devir ve satış yapılmaktadır.

Soru 3. Özelleştirme İdaresine, özelleştirilen arsa ve arazilere özel imar verme yetkisi tahsis edilmiştir. Tekel de bu hakkı kullanabilmekte midir?

Cevap 3. Bu hakkın kullanılabilmesi, Tekel’in özelleştirme programı kapsamına alınması halinde mümkün görülmektedir.

Soru 4. Tekel’e ait çok değerli arazi ve arsalar, özel imar almadan özelleştirilirse, bu satın alanlara haksız rant oluşturmaz mı?

Cevap 4. Tekel’e ait arazi ve arsaların özelleştirilmesi gündeme geldiğinde, söz konusu yerlerin, mevzuata uygun şekilde, haksız rant rağlanmayacak ve kamuoyunun bilgisine açık yöntemlerle değerlendirileceğinden kuşku duyulmaması kanaatini taşımaktayız.

Ayrıca, Cevap 2’de de belirtildiği gibi, kullanım dışı kalan taşınmazların satış ve devirleri il ve ilçe kıymet takdir komisyonlarınca aynı cevapta belirtilen objektif kriterlere göre değerlendirilerek, Kamu Kurum ve Kuruluşlarına şartlı devir ve satış yapıldığından, haksız rant oluşturulmasından bahsetmek mümkün değildir.

Soru 5. Bu gibi durumlar için ne gibi tedbirler almaktasınız?

Cevap 5. Bu gibi durumlar için en önemli tedbir, mevzuat hükümlerine göre gerekli kararların açıklık içinde alınması ve uygulanmasıdır.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı Tarafından Verilen “Tekel Sigara Fabrikalarının Satışına İlişkin” Soru Önergesi Aşağıdaki Şekilde Cevaplandırılmıştır :

Soru 1. Tekel’e ait sigara fabrikalarının özelleştirilmesinde, bu fabrikalardan bir veya birkaçını almaya talip olan Yunan vatandaşı sermayedar var mıdır?

Cevap 1. Yarım kalmış Akhisar Sigara Tesisinde kurulması düşünülen 280 milyon US$ sermayeli anonim şirketin kurucuları arasında Tekel Genel Müdürlüğü dışında British American Tobacco (Turkey) Investments Limited (BAT); Powhattan Limited; Peter Jackson (Overseas) Limited ve Senior Service (Overseas) Limited Şirketleri yer almaktadır. Bu şirketlerin tamamı İngiliz şirketi olup, kayıtlarımızda Yunan vatandaşı sermayedar gözükmemektedir.

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı Tarafından Verilen “Tekel’in Özelleştirilmesine Yönelik Uygulamalara İlişkin” Soru Önergesi Aşağıdaki Şekilde Cevaplandırılmıştır :

Soru 1. Tekel’in özelleştirilmesinde uyulan malî, ticarî kurallar nelerdir?

Cevap 1. Tekel Genel Müdürlüğünün 18.2.1987 tarih ve 87/11524 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla belirlenen ana statüsünün 4 üncü maddesine göre amacı, 1177, 4250 ve 3078 sayılı Kanunlara istinaden tütün ve tütün mamulleri, ispirto ve ispirtolu içkiler ile tuz konularında verilen görev ve hizmetleri yapmak ve bu meyanda üreticilerin desteklenmesidir.

Bilindiği gibi, 1177 sayılı Kanun tütün ve tütün mamullerinin üretimi ve ticaretinin tabi olacağı esasları düzenlemektedir. Ekici tütün piyasaları Devlet nam ve hesabına 196 sayılı Kanuna dayanılarak Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen müesseseler tarafından desteklenmektedir. Bakanlar Kurulu bu konuda genellikle Tekel’i görevlendirmekle birlikte, bu görev başka kuruluşlara da verilebilir ve geçmişte verilmiştir. Ekici tütün piyasalarının desteklenmesinin Tekel yönünden yasal bir görevlendirme olmayıp, idarî bir görevlendirme olduğu açıktır.

Dünyada hızla değişen politik ve ekonomik şartlar karşısında Devletin eskiden olduğu gibi bir tekel şemsiyesi altında sigara ve içki üretmesi, satması düşünülemez. Böyle olduğu için de Tekel’e yatırımları için ihtiyaç duyulan ölçüde ödenek tahsisi düşünülmemektedir. Yatırım yapamayan bir kuruluş da er veya geç rekabet edemez hale gelmeye bir süre sonra yıkılmaya mahkumdur. BAT projesi ile yapılmaya çalışılan, gelişen serbest piyasa ekonomisine uyum sağlamak ve ihtiyaç duyulan yatırımlar için bir finans kaynağı bulmaktan başka bir şey değildir.

Tekel’in bugün satış hacmi ve kârlılık açısından Devletin en iyi durumda olan kuruluşlarından birisi olduğu herkesin malumudur. Ancak gün geçtikçe zorlaşan rekabet şartlarında mevcut statik yapıyla başarılı olunamayacağı kesindir. Diğer taraftan son yıllarda gelen hükümetler de tercihini ortaya koymuş, sigaraya kaynak ayırmayacaklarını açıklamışlardır.

Bu noktada Tekel, mevcut imkânlarla gidebildiği noktaya kadar gitmek yerine, bugün için bir değeri olup yarın ne olacağı bilinmeyen varlıklarını ortaklığa koyarak gereken yatırımı karşı tarafa yaptırmak, böylece yarına hazır olmak yolunu ve sorumluluğunu seçmiştir. Gerçekten, özellikle son dört yılda oryantal tütünlerden mamul sigaraların (Samsun, Maltepe, Tokat, Bafra, Yeni Harman, Birinci, Bitlis vb) tüketiminde dramatik düşüşler görülmekte ve bu yıl ilk defa oryantal sigara tüketimi blended sigara karşısında % 50’nin altına düşmüş olup acil tedbirler alınmazsa bunun önümüzdeki 5 yıl içinde % 30’ların altına düşeceği kuvvetle muhtemel olup, istatistikler de bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Bu nedenledir ki, oryantal tütünden mamul sigara tüketiminin giderek gerilemesi ve bu gerileme ihalesinin yapılabilmesini teminen her yıl konan ödenek teklifinin Yüksek Planlama Kurulunca müspet karşılanmaması karşısında; Türk tütüncülüğünün ve Türk tütününden mamul sigara payının korunmasını teminen Tekel yeni bir arayış içine girmiş ve en uygun çözümün ortaklık kurmak suretiyle gerçekleşeceğine inanmıştır.

Gerçekten, her şeyden önce şunu belirtelim ki, BAT ile yapılan işlem bir özelleştirme işlemi olmayıp mer’i mevzuat muvacehesinde bir ortaklık kurulması söz konusudur ve yapılan işlemler Tekel’in uymak zorunda olduğu mevzuat çerçevesinde yürütülmüştür.

Diğer taraftan, burada göz önünden kaçırılmaması gereken bir nokta 4046 sayılı Kanunun 37 nci maddesinin 1 inci fıkrasında yer alan, “Bu Kanun hükümleri gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar ... hakkında bu Kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz.” tümcesidir. Buna göre, 4046 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabilmesinin temel şartı, ilgili kamu kurum veya kuruluşunun veyahut birimlerinin özelleştirme programına alınmış olmasıdır. Oysa az önce ifade edildiği şekilde Tekel bir bütün olarak veya herhangi bir birimi itibariyle henüz özelleştirme programına alınmamıştır. Nitekim, bu esaslar karşısında aşağıda ayrıca zikredilecek ilgili kuruluşlar da yapılan işlemlerin yerinde olduğunu teyit etmiş bulunduklarına göre mevzuata aykırı bir durumdan söz edilmesi mümkün ve caiz değildir.

Unutulmaması gereken bir başka husus ise 4046 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrası hükmüdür. Buna göre “tekel niteliği bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ilgili kanunlarla ortadan kaldırılmış bulunan mal ve hizmet üretim faaliyetleri, bu Kanunun 15 inci maddesinden müstesnadır”, Oysa, sigara sektöründe evvelce mevcut olan tekel durumu önce 1986 yılında çıkarılan 3291 sayılı Yasanın 17 nci maddesi ile ortadan kaldırılmış, bu Kanuna dayanılarak yayınlanan 86/10911 sayılı Kararname ile ülkemizde sigara üretimi Tekel ile birlikte ortaklık kurulması şeklinde düzenlenmişken, 1991 yılında yayınlanan 91/1755 sayılı Kararname ile bu şart da ortadan kaldırılarak belli koşullar altında yerli veya yabancı gerçek veya tüzelkişilerin serbestçe sigara üretmeleri imkânı tanınmıştır. Kısaca ifade edilmek gerekirse; şu anda ülkemizde sigara konusunda bir tekel veya imtiyaz yoktur. Sektör belli şartları yerine getiren herkese açıktır.

Gerek, özelleştirmeyi düzenleyen 4046 sayılı Kanunun yukarıda arz edilen 37 ve geçici 4 üncü maddesi ve gerekse Tekel’in uymak zorunda olduğu 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 ve 61 inci maddeleri hükümlerinin sarahati karşısında yürütülen işlem bir özelleştirme işlemi olmayıp ortaklık tesisidir.

Binaenaleyh ortada 233 sayılı KHK hükümleri çerçevesinde bir ortaklık tesisi söz konusu olduğuna ve dolayısıyla özelleştirmeyi düzenleyen 4046 sayılı Kanunundaki kriterlerin aranması gerekmemesine rağmen ve ortaklık tesisinde her ne kadar ihale açılması işin doğasına aykırı gibi gözüküyorsa da; Akhisar fabrikası ve Samsun ile Y. Harman markaları ile bir “DUYURU” yoluyla BAT yanında, RJ Reynolds; Philip Morris, Seita, Rothmans gibi dünyanın en önde gelen kuruluşlarından da teklif istenmiş ve mukayeseler yapılarak neticeye gidilmiştir.

Nitekim, yürütülen bu proje ile ilgili olarak; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu dönemin Sayın Bakanlarının imzasıyla alınan sırasıyla, 29.12.1994 tarih ve B.012.1.KOF.0.013/6785 ve 18.4.1995 tarih ve B.02.1.HM.0.KİT-02-02-52311/16572 sayılı yazılarda, konunun özelleştirme mevzuatıyla bir ilgisinin bulunmadığı ve söz konusu ortaklığın 233 sayılı KHK’nin 27 ve 61 inci maddeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği yolunda olumlu görüş alınmıştır.

Soru 2. Çalışan personelin geleceği nasıl garanti altına alınmaktadır?

Cevap 2. Yukarıdaki cevapta da arz edildiği gibi, yapılan işlem yarım kalmış Akhisar Sigara Fabrikasında yabancı sermaye getirerek bu yarım kalmış tesisin ülke ekonomisine kazandırılmasıdır. Binaenaleyh, henüz çalışan bir tesis olmadığına göre, çalışan personelin geleceklerinin garanti altına alınması da sözkonusu değildir.

Kaldı ki, kurulacak şirket 6 ncı yıldan itibaren 1 025 personel çalıştırmayı planlamaktadır. Böylelikle çalışanların mağdur edilmesinden değil çalışamayanlara yeni iş sahasının yaratılmasından söz etmek gerekir.

Diğer taraftan, ne bu ne de başka bir proje dolayısıyla Tekel çalışanları mağdur edilmeyecektir. Eğer Akhisar Sigara Fabrikasının ekonomiye kazandırılmasıyla diğer eski fabrikalara bir kapanma olursa emekliliği hak etmemiş işçiler için diğer Tekel işletmelerinde iş olanağı her zaman mümkündür. Ayrıca Tekel işçilerinin çoğunlukla orta yaşlı ve emeklilik sınırında olduklarının, kısa bir süre sonra zaten emekli olacaklarının bilinmesinde fayda vardır.

Soru 3. Ödemeler nasıl yapılacaktır, vade var mıdır, varsa ne kadardır?

Cevap 3. Kurulacak şirket 280 000 000 US$’lık bir şirket olacak ve Tekel bu şirkete % 48 oranında 134 000 000 US $ olarak iştirak edecektir. Bu meblağın bir kısmı Akhisar arazisinin aynî sermaye olarak konulması, geri kalan kısmı da US $ cinsinden nakdî sermaye vaz edilmesi suretiyle karşılanacaktır. Tarafların, Tekel’in kurulacak şirkete aynî sermaye olarak katılması hususunda anlaştıkları arazinin değeri şimdilik 40 000 000 US $’dır. Önümüzdeki günler sözleşme hükümleri gereği nihaî değerlendirme yapılacak olup Tekel’in şirkete aynî şirkete aynî sermaye olarak katkısının 44 864 680 US $ olması beklenilmektedir.

Diğer taraftan, Samsun ve Yeni Harman markalarının münhasır kullanım hakkının 49 yıllığına kiralanmasının karşılığı olarak BAT şirket kanalı ile Tekel’e 100 000 000 US $’lık ön ödemede bulunacaktır. 100 000 000 US $’lık bu ön ödeme miktarının 71 milyon $’ı kullanım hakkının şirket adına tescil edildiği tarihte peşin olarak verilmesi, bakiye 29 milyon $’ın ise 18 ay sonra Tekel’e ödenmesi kararlaştırılmıştır.

BAT, 145 600 000 US $’ını şirkete nakdî sermaye olarak vaz edecektir. Bu meblağ şirketin ilgili defterlerine kaydı amacıyla şirket sermayesine kalbedilirken sermayenin vaz edildiği tarihte TC Merkez Bankası tarafından ilan olunan döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına çevrilecektir. BAT şirketin faaliyete geçmesi için gereken 145 600 000 US $’lık meblağı gerek ön anlaşmada ve gerekse imzalanacak hissedarlar sözleşmesi ekinde yer alan çizelgeye uygun olarak belirlenen zamanlarda ödeyecek olup, bu süre hiçbir suretle tamamlamanın 2 nci yılını geçemeyecektir.

Soru 4. Özelleştirmenin ölçülerini, esaslarını kimler, ne zaman, ne şekilde tespit etmiştir?

Cevap 4. Yukarıdaki bölümlerde de ifadeye çalışıldığı veçhile yapılan işlem 4046 sayılı Özelleştirme Kanununa göre yapılan bir işlem ve özellikle özelleştirme işlemi olmayıp 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 27 ve 61 inci maddeleri ile 18.2.1987 tarih 87/11524 sayılı Bakanlar Kurulu Kararınca kabul edilip, 11.3.1987 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan ana statüsünün “Kuruluşun Amaç ve Faaliyet Konuları” matlaplı 4 üncü maddesinin 7 nci bendinde yer alan “Faaliyet konuları ile ilgili olmak üzere yurtiçinde ve yurtdışında her türlü alım, satım, nakliyat, imalat, depolama ve muhafaza işleri için şirket ve kooperatifler kurmak veya bu amaçla kurulan ortaklıklara katılmak” tümcesinin ön gördüğü faaliyet konusu ile ilgili olarak yabancı sermaye getirecek bir ortaklık kurmaktır.

Yapılan işlem özelleştirme işlemi olmadığından 233 sayılı Yasanın öngördüğü kuruluşun en yüksek karar organı olan Yönetim Kurulu kararı ile kabul edilmiş, görüşmeler bu şekilde sürdürülmüş ve sonuçlanan nihaî metin aynı KHK’nin 27 nci maddesi uyarınca Yüksek Planlama Kurulunca onanarak kesinleştirilmiş olup, artık 6224 ve 6762 sayılı yasalarla diğer ilgili mevzuat hükümleri yerine getirildikten sonra kurulacak şirket ticaret siciline kaydettirilerek tüzelkişiliğe kavuşacaktır.

Kaldı ki, aynî sermaye olarak konacak arazinin değeri bağımsız bir kuruluş olan Türkiye Sınai Kalkınma Bankasına (TSKB) yaptırılmıştır. 22.6.1995 tarihli değerlendirme raporuna göre arazi, bina ve harici işler için hesaplanan ekspertiz değeri 1 130 milyar TL. karşıtı 25 000 000 US $ olarak saptanmıştır. Ancak, bağımsız bir kuruluş olan TSKB raporu baz alınarak 20 milyon $ olarak tespit edilen değer BAT ile yapılan müzakerelerde 40 milyon $’a yükseltilmiş olup, nihai anlaşma imzalandığında bu değerin asgari 44 864 680 US $ olması beklenilmektedir.

Ayrıca, yapılan çalışmalar sırasında Hazine Müsteşarlığınca Coopers & Lybrand-İngiltere Firmasına hazırlatılan Mart 1996 tarihli “Business Review of Tekel” raporu ve bu raporun özelleştirmeye ilişkin bölümü göz önünde bulundurulmuştur.

Soru 5. Bu konuda uluslararası bir çalışma yapılmış mıdır? Diğer ülkelerden esinlenmiş uygulamalar, emsaller hangileridir?

Cevap 5. Yukarıdaki bölümde de arz olunduğu üzere, işlem Özelleştirme Kanunu kapsamında bir işlem olmadığından görüşmeler 233 sayılı KHK hükümleri dairesinde yürütülmüştür. Ancak yapılan görüşmelerde daima öncelikle ülkenin ve Tekel’in menfaatleri gözetilmiştir. Bunun içindir ki, görüşmeler 3,5 yıl gibi uzun sayılacak bir süreci kapsamıştır. Nitekim, Tekel, görüşmelerde yaptığı sıkı pazarlıklar sonucunda hissesi % 5’e kadar düşse bile, yönetimde temsil ve veto hakkına sahip olacağı gibi gerek yönetim kurulunda ve gerekse genel kurulda ağırlaştırılmış toplantı ve karar nisaplarının öngörülmesiyle Tekel’e imtiyazlı haklar verildiği gibi Polonya özelleştirmesinde de olduğu şekilde Yaprak Tütün ve diğer ana girdilerin belli bir süre Tekel’den veya ülke içinden temin edilmesi mecburiyeti getirilmiştir. Ayrıca Polonya kümeti Devlet Hazinesinin bazı haklarının saklı kalması, sigara fabrikalarında çalışanlar ile tütün üreticilerinin menfaatlerinin korunmasını amaçladıklarından, kullanılan tütünün kendi tütün ihtiyaçlarının % 40’ına eş değerdeki miktarın Polonyalı üreticilerden alınması öngörülmüştür. Bunun dışında şirket hisselerinin önce % 33’ü ve buna ek olarak, daha önce belirlenmiş bazı yatırım taahhütlerinin yerine getirilmesinden sonra şirket hisselerinin % 32’sini daha alabilme imkânı tanınmıştır. Burada % 65’lik oran yabancı sermayeye devredilirken, % 35’lik oran Devlette kalmaktadır. Benzer bir uygulama Çekoslovakya’daki sigara tekelinin özelleştirilmesinde de görülmektedir. Nitekim, Philip Morris firması Çekoslovak tekelinin önce % 30’luk miktarını almış, belli bir yatırımı gerçekleştirdikten sonra % 60’ına sahip olma imkânını kazanmıştır. Bu miktar en fazla % 65’e kadar yükselebilmektedir. Görüleceği üzere, Tekel’in aynî sermaye olarak iştirak ettiği şirkette % 49’luk hisse Tekel’de kalmakta, % 51’lik bölüm BAT’a devredilmekte ise de yukarıda da kısaca belirtildiği üzere diğer özelleştirmelerde görülmeyen birtakım imtiyaz ve veto haklarına sahip bulunmaktadır. Ayrıca, halen tekel durumunda olan ve ülkemizle büyük benzerlik arz eden İtalyan tütüncülüğü ve sigara tekelindeki gelişmelere kısaca değinmekte fayda görülmüştür. Yüz yılı aşkın bir süre önce kurulmuş olan “Azienda Italiana Tabacchi” isimli İtalyan sigara tekeli İtalyan Hükümetinin aldığı karar uyarınca özelleştirme sürecine girmiştir. Böylece, önce ismi “Ente Tabacchi Italiani”(ETI) olarak değiştirilecek ve bu aşamadan sonra da hisseleri menkul kıymetler borsasında işlem gören özel bir şirkete dönüştürülecektir. İtalyan yetkili makamları bu kararı verirken, sigara üretim ve satışlarının bir resmi idarenin işlevleriyle bağdaşmayacağı görüşünden hareket ettiklerini göz ardı etmemişlerdir. Şu andaki tekel idaresi, bünyesinde 14 tütün yetiştirme şirketi, 21 tütün işleme ve imalat tesisi ve 21 tütün deposu ile 2 sigara kâğıdı ve 2 puro fabrikasından oluşmakta olup, toplam 11 000 kişi istihdam etmektedir. İtalyan tekeli tarafından imal edilen MS ve Nazionali gibi sigara markaları, son birkaç yıl içinde ithal sigaralar ve İtalya’da lisans altında üretilmekte olan uluslararası markalar karşısında giderek rekabet gücünü kaybetmiş, son on yıl içinde yerli markalarının pazar payı % 80’den % 42.1 düzeyine inmiştir. Tahminlere göre kaçak sigaraların da (ki, Arnavutluk sınırında bu kaçakçılık çok yaygındır) bu sayıya ilavesi halinde yerli markaların payı daha da düşerek % 30 düzeyine inmektedir. Diğer taraftan, İtalya’da lisanslı olarak üretilen markaların pazar payı 1995 yılında % 17 düzeyine çıkarken, ithal markaların payı da artmış olup, % 40.9 düzeyine ulaşmıştır. 1996’nın ilk yarısında yerli sigaraların pazar payı % 8,5 oranında daha da azalmış, buna karşın lisanslı markalar % 3.8, ithal markalar ise % 2 oranında artış göstermiştir. Uluslararası markaların rekabetine dayanamayacağı anlaşılan İtalyan tekelinin bu gelişmeler karşısında özelleştirilmesi cihetine gidilmektedir. Bu aşamada yapılacak işlerin başında fabrika sayısının minimuma indirilmesi gelmekte olup, 21 olan fabrika sayısının 5’e kadar düşürülmesi beklenilmektedir.

İlave olarak kısaca Fransa’daki özelleştirme hareketinden de bahsedilmesinde fayda görülmektedir. Şöyle ki; 1960’lı yılların başlarında bu ülkede tamamiyle kara tütünden yapılan sigaralar tüketilirken 1985 yılında bu sigaraların payı % 50’ye 1994 yılında ise % 29’a düşmüş bulunmaktadır. Bir çare olarak Seita Amerikan Blend sigaraların da üretimine önem vermiş ve Amerikan Blend sigaraların pazar payı giderek artmıştır. Aynı zamanda Seita 1995 yılında yapılan özelleştirme ile % 100 devlete ait olan şirket özelleştirme sonucunda devlet elinde % 13 hisse kalırken % 55’i halka arz edilmiştir. % 25’lik pay 12 şirketten oluşan çekirdek hissedarlar grubuna ayrılmış (ki, bu hisselerin belli bir süre ile devir ve satışı yasaklıdır) % 4’ü ise işçilere, % 2’si de sigara satan bayilere verilmiştir.

Diğer taraftan, yapılacak ortaklık sözleşmesi, üzerinde görüşmeler halen devam etmekte olup, gerek markaların korunması ve gerekse ülkemiz ve Tekel çıkarlarını koruyacak sair hükümlere de yer verileceği tabiîdir.

 

3. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Telekom’un haksız para aldığı bir vatandaşa yönelik tutumuna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in yazılı cevabı (7/4264)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Necdet Menzir tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Bülent Akarcalı

İstanbul

İstanbul Bostancı’da oturan Hale Tüzün’den Telekom haksız yere 500 000 TL. keser. Vatandaşın hakkını aramasına Telekom izin vermez. Gazeteci Meral Tamer Hanım, devreye girince vatandaşın içinde bulunduğu haksızlık belirlenir. Ancak haksız kesilen paranın iadesi faturadan düşülmez ve vatandaşın Postaneye bizzat gitmesi istenir.

1. Bu uygulamayı tasvip ediyor musunuz?

2. Bu uygulamayı yapanlar hakkında ne gibi bir müeyyide düşünüyorsunuz?

3. Telekom’un hesaplarında daha çok şeffaflık mümkün mü?

T.C.

Ulaştırma Bakanlığı 19.2.1998

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon

Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.11.0.APK.0.10.01.20-EA/265-2957

Konu : İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın

yazılı soru önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 22.1.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4264-10620-26828 sayılı yazısı.

İstanbul MilletvekiliSayın Bülent Akarcalı’nın 7/4264-10620 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Necdet Menzir

Ulaştırma Bakanı

 

İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın 7/4264-10620 Sayılı Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı :

Sorular :

İstanbul Bostancı’da oturan Hale Tüzün’den Telekom haksız yere 500 000 TL. keser. Vatandaşın hakkını aramasına Telekom izin vermez. Gazeteci Meral Tamer Hanım, devreye girince vatandaşın içinde bulunduğu haksızlık belirlenir. Ancak haksız kesilen paranın iadesi faturadan düşülmez ve vatandaşın Postaneye bizzat gitmesi istenir.

1. Bu uygulamayı tasvip ediyor musunuz?

2. Bu uygulamayı yapanlar hakkında ne gibi bir müeyyide düşünüyorsunuz?

3. Telekom’un hesaplarında daha çok şeffaflık mümkün mü?

Cevaplar :

Önergede bahsedilen hususlar hakkında yapılan incelemelerden; 380 12 72 numaralı telefon abonesi olan Hale Tüzün’ün telefonuna Temmuz 1997 döneminde tahakkuk ettirilen 5 070 000 TL. tutarındaki ücretin süresinden önce ve 13.8.1997 tarihinde Bostancı Posta İşletme Merkezi Müdürlüğüne ödediği, ödemenin yapıldığına ilişkin vezne koçanlarının İstanbul Yakası Başmüdürlüğüne intikali sırasında kaybolduğu, bu nedenle de fatura tahsilatının süresinde bilgisayara işlenemediği, dolayisiyle kapama listesine alınarak görüşmeye kapatılan telefonun, durumun anlaşılması üzerine 3.10.1997 tarihinde görüşmeye açıldığı ve Ekim 1997 dönemi faturasından mahsup edildiği bu hususta aboneye şifai olarak bilgi verilerek mağduriyetinin giderildiği anlaşılmıştır.

Abonelere fazladan tahakkuk ettirilen veya mükerrer olarak tahsil edilen ücretler, abonelerin tercihine göre tahakkuk ettirilerek borçlarından mahsup edilmek sureti ile konutta teslim edilmek kaydı ile havale yoluyla veya ilgili Telekom birimine davet edilerek iadesi yoluna gidilmektedir. Yukarıda belirtilen olayda da abone ile telefonla görüşülerek bilgi verilmiş ve abonenin isteği üzerine borcuna mahsup edilmiştir.

4. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Osmangazi Yeşilhisar projesine ilişkin sorusu ve Çevre Bakanı İmren Aykut’un yazılı cevabı (7/4280)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Çevre Bakanına yöneltilmesini saygılarımla arz ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

Bursa İli Osmangazi İlçesi Demirtaş Belediye sınırları içinde inşaa halindeki Yeşilşehir’le ilgili olarak :

1. Bursa 2. İdare Mahkemesinin 9.6.1997 gün ve 1996/218 E. 1997/336 K. sayılı kararıyla dava konusu inşaatın -Yeşilşehir’in- ÇED yönetmeliğine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır.

Anılan inşaat ile ilgili olarak ÇED raporu alınmış mıdır?

ÇED süreci işletilmiş midir?

2. ÇED raporu alınmamışsa ÇED Yönetmeliğinin 28. maddesi işletilmiş midir?

Mahallin en büyük mülkî amiri Bursa Valisince Yeşilşehir hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?

Soru 3. Yeşilşehir diye anılan yere ayrıca Demirtaş Belediye Başkanlığınca 2.9.1997 gün ve Cilt 48, sayfa 34 ruhsat noları ile 1 678 konut için yapı ruhsatı verilmiştir. Ruhsata konu yerler hakkında ÇED raporu alınmış mıdır?

ÇED raporu alınmamışsa Valilikçe ne işlem yapılmıştır?

4. Konu ile ilgili olarak Bursa Baro Başkanlığınca yapılan başvurular hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?

5. İdare Yeşilşehir ile ilgili olarak Anayasa’da yazılı kanun önünde eşitlik kuralını uygulamış mıdır?

TC

Çevre Bakanlığı 20.2.1998

Çevresel Etki Değerlendirmesi ve

Planlama Genel Müdürlüğü

Sayı : B.19.0.ÇED.0.12.00.07/370-1173

Konu : Soru Önergesi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliğine

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 23.1.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-10741 sayılı yazınız.

Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın Bursa İli, Osmangazi İlçesi, Yeşilşehir Projesi hakkındaki 7/4280 esas no.lu soru önergesiyle tarafıma tevcih edilen sorulara ilişkin Bakanlığım uygulamaları aşağıdaki gibidir.

Soru 1. Bursa 2. İdare Mahkemesinin 9.6.1997 gün ve 1996/218 E. 1997/336 K. sayılı kararıyla dava konusu -Yeşilşehir’in- ÇED yönetmeliğine tabi olduğu hüküm altına alınmıştır.

Anılan inşaat ile ilgili olarak ÇED raporu alınmış mıdır?

ÇED süreci işletilmiş midir?

Cevap 1. Sözkonusu faaliyet; Sn. Ertuğrul Yalçınbayır’a gönderilen ve bir sureti ekte olan 16.4.1996 tarih ve 2207 sayılı yazımızda bahsedildiği gibi, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğinin Geçici 1 inci maddesi hükümleri kapsamında mütalaa edilmiştir. Söz konusu madde hükümleri aynen şöyledir : “07.02.1993 tarihinden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve diğer ilgili mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya ilgili mevzuat gereğince yer seçimi yapılmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış faaliyetlere bu yönetmelik hükümleri uygulanmaz.” Anılan bu madde uyarınca söz konusu olay ÇED süreci dışında kaldığından konu ile ilgili mevzuatın uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.

Ayrıca, Bursa 2. İdare Mahkemesinin 9.6.1997 gün ve 1996/218 E. 1997/236 K. sayılı kararı Bakanlığımıza ulaşmamıştır. Söz konusu karar Bakanlığımıza ulaştığında gereği yerine getirilecektir.

Soru 2. ÇED raporu alınmamışsa ÇED Yönetmeliğinin 28 inci maddesi işletilmiş midir?

Mahallin en büyük mülkî amiri Bursa Valisince Yeşilşehir hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?

Cevap 2. Söz konusu faaliyet ÇED Yönetmeliğinin Geçici 1 inci maddesi hükümlerine göre değerlendidildiğinden 28 inci madde işletilmemiştir. Dolayısıyla Bakanlığımızca Bursa Valiliğinden yönetmelik hükümlerine göre işlem yapılması istenmemiştir.

Soru 3. Yeşilşehir diye anılan yere ayrıca Demirtaş Belediye Başkanlığınca 2.9.1997 gün ve Cilt 48, sayfa 34 ruhsat noları ile 1 678 konut için yapı ruhsatı verilmiştir. Ruhsata konu yerler hakkında ÇED raporu alınmış mıdır?

ÇED raporu alınmamışsa Valilikçe ne işlem yapılmıştır?

Cevap 3 . Söz konusu yapı ruhsatına ait yerler, Cevap 1’de bahsedilen alanlar içerisinde kaldığından ve ÇED Yönetmeliğinin Geçici 1 inci maddesi hükümlerine göre değerlendirildiğinden ÇED raporu talep edilmemiştir. Dolayısıyla Valilikçe herhangi bir işlem yapılmamıştır.

Soru 4. Konu ile ilgili olarak Bursa Baro Başkanlığınca yapılan başvurular hakkında ne gibi işler yapılmıştır?

Cevap 4. Bursa Baro Başkanlığının konuyla ilgili herhangi bir başvurusu henüz Bakanlığımıza ulaşmamıştır.

Soru 5. İdare Yeşilşehir ile ilgili olarak Anayasa’da yazılı kanun önünde eşitlik kuralını uygulamış mıdır?

Cevap 5. Anayasa’mızın Birinci Kısım Genel Esaslar başlığı altındaki 10 uncu maddesinde belirtildiği üzere; “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Bu hükümden hareketle idare makamı olarak Bakanlığımın aksine bir uygulama yapması mümkün değildir.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. İmren Aykut

Çevre Bakanı

Çevresel Etki Değerlendirmesi ve

Planlama Genel Müdürlüğü 16.4.1996

Sayı : B.19.0.ÇED.0.12.00.02/00417-620/2207

Konu : Konut Yapımı Faaliyeti

Sayın Yalçın Bayır

(Bursa Milletvekili)

8.4.1996 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda Bursa İli, Demirtaş Beldesi hudutları dahilindeki konut yapımı faaliyetine dair sözlü olarak sormuş olduğunuz konut hakkındaki bilgi notu ekte sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa R. Taşar

Çevre Bakanı

Toplu Konut

8.4.1996 tarihinde TBMM Plan Bütçe Komisyonunda Bakanlığımın bütçesi görüşülürken tarafınızdan sorulan Bursa İli hudutları dahilindeki, kadastronun H 22 b-02-b A ve B ile H 22 a 22c C ve D paftalarındaki 6 746 konutu kapsayan faaliyet incelenmiştir. Adıgeçen faaliyete ilişkin “Mevziî İmar Planı”, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğimizin yürürlüğe girme tarihi olan 7.2.1993 tarihinden önce onanmıştır. Bu nedenle anılan faaliyet, Yönetmeliğin Geçici 1 inci madde hükümleri kapsamında kalmıştır.Bu durumda olan faaliyetler ÇED Yönetmeliği hükümleri dışında tutulmaktadır.

5. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, gıyabî tevkif müzekkerelerinin infazına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4281)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere İçişleri Bakanına yöneltilmesini saygılarımla arz ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır

Bursa

Sorular :

1. Türkiye’de infaz edilmemiş gıyabî tevkif müzekkeresi sayısı ve uygulamada gıyabî tevkif müzekkerelerinin ortalama infaz süresi ne kadardır? Makul infaz süresi nedir?

2. Makul infaz süresinin gecikmesindeki sebepler nelerdir?

3. İnfazın gecikmesinin ne gibi sonuçları vardır?

4. Gıyabî tevkif müzekkerelerinin geciktirilmeksizin infazı konusunda ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?

5. Bakırköy I. Ağır Ceza Mahkemesi 1995/173 E. sayılı dosya ile yargılanan ve hakkında 12.3.1997 tarihindeki gıyabî tevkif kararı verilip tevkif müzekkeresi tanzim edilen sanık Mehmet Şerafettin Turgay hakkında müzekkerenin infaz edilmeme sebebi nedir? Tahkike medar adres olan İstanbul Fenerbahçe Dr. Faruk Ayan Cad. Manga Apt. ve Pazar günleri Fenerbahçe Büyük Klüb adreslerinde tahkikat yapılmış mıdır?

TC

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü 23.2.1998

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/043167

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlğına

İlgi : TBMM Başkanlığının 23.1.1998 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4281-10661/26881 sayılı yazısı.

Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Türkiye’de infaz edilmemiş gıyabî tevkif müzekkeresi sayısı 26 729’dur. Uygulamada, gıyabî tevkif müzekkerelerinin üzerlerindeki adreslerin doğru olması halinde, müzekkereler intikal tarihinde veya bir gün sonra infaz edilebilmektedir. Yakalanacak şahsın adresinin tespit edilememesi halinde kişinin yakalanma süresi belli olmamaktadır.

Aranan şahsa ait müzekkere üzerindeki adreslerin yanlış, yetersiz ve sahte oluşu, muhtarlık kayıtlarının yetersiz tutulması, şahısların müzekkerede belirtilen adresten taşınmaları ve semti meçhule gitmeleri, 1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanununun vatandaşlar tarafından tam uygulanmaması, gıyabî tevkif müzekkerelerinin infazını geciktirmektedir.

Gıyabî tevkif müzekkelerinin gecikmesi; davaların geç neticelenmesine ve zaman aşımına uğramasına, suçtan zarar görenin mağdureyitine neden olmakta ve adalet sistemine olan güveni azaltmaktadır.

Gıyabî tevkif müzekkerelerinin geciktirilmeksizin infazı kanusunda; hudut kapılarından takip ve yakalama için bilgisayar kayıtlarına veri girişi yapılmakta, istihbari çalışmalara ağırlık verilmekte, ihbar mekanizmasının işletilmesine çalışılmakta, yurt çapında aramanın gerçekleştirilmesi için şahıslar hakkında bilgi fişi açılmakta ve mahalle muhtarları, site ve apartman yöneticilerinin bilinçlendirilmesine çalışılmaktadır.

Önergede adı geçen Mehmet Şerafettin Turgay; 31.1.1998 günü yakalanmış, çıkarılmış olduğu Bakırköy 1 inci Ağır Ceza Mahkemesinin 1995/173 sayılı gıyabî tevkif müzekkeresi ile Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 97/3704 sayılı gıyabî tevkif müzekkeresinden dolayı serbest kalmış ve 3.2.1998 günü çıkarılmış olduğu İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 94/6-3840 sayılı gıyabî tevkif müzekkeresinden dolayı tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevine konulmuştur. Ancak adı geçen şahıs 4.2.1998 günü Sağmalcılar Cezaevinden tahliye edilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu

İçişleri Bakanı

6. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Trabzon Valiliği İl Özel İdare emrine gönderilen paraya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/4285)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

Kemalettin Göktaş

Trabzon

Plan ve Bütçe Komisyonundan 1997 yılı için Trabzon Valiliği İl Özel İdare emrine daha çok yol betonlama ve asfaltlaması için para gönderilmiştir.

1. Bu para Mayıs ayında gönderilmiş olduğu halde neden Ağustos ayı sonuna kadar bekletilmiştir?

2. Bu para hangi bankada bekletilmiştir ve ne kadar faiz alınmıştır?

3. Alınan bu faiz nerede harcanmıştır?

4. Biz bu paraları Plan ve Bütçe Komisyonunda, yapılacak işin ismine çıkardığımız halde başka bir işte kullanılması kanuna aykırı bir iş değil midir?

5. Trabzon - Çarşıbaşı - Yavuzköy grup yolunun asfaltlanması için gönderilen 9 milyar 500 milyon para, yola harcanmış mıdır, harcanmamış ise para nerede ve neden bekletilmektedir?

6. Trabzon - Arsin - Sandra grup yolu için gönderilen 23 750 000 000 TL. ile yol asfaltı yapılmış mı, yapılmışsa ne kadar, yapılmamışsa neden bekletilmiş, para nerededir?

7. Trabzon - Maçka ilçesi Galyan grup yolu asfaltlanması için 14 250 000 000 TL. gönderildi. Yol asfaltlandı mı, asfatlanmışsa ne kadarı asfaltlanmıştır, asfaltlanmamış ise neden bekletilmiştir, para nerededir?

8. Trabzon - Tonya Kaymakamlığına gönderilen 9 500 000 000 TL. neden kaymakamlığa gönderilmedi, nerede bekletiliyor?

9. Trabzon - Yomra - Özdil ilçesi için gönderilen 27 milyar para neden yol asfaltlanmasında kullanılmadı, neden ve nerede bekletilmektedir?

10. Trabzon - Araklı İlçesi

Ayvadere Köyüne 1 425 000 000

Yiğitözü Köyüne 3 000 000 000

Yassıkaya Köyüne 712 5000 000

Pervane Köyüne 3 000 000 000

Taştepe Köyüne 3 000 000 000

Kestanelik Köyüne 3 562 000 000

Turnalı Köyüne 1 425 000 000

Halilli Köyüne 3 562 000 000

Kayaiçi Köyüne 3 000 000 000

Merkez Köyüne 2 137 000 000

Buzluca Köyüne 1 425 000 000

Kaymaklı Köyüne 1 425 000 000

Aytaç Köyüne 3 000 000 000

Yoncalı Köyüne 3 000 000 000

Köylerine gönderilen paralar neden betonlanma için kullanılmamıştır, bu paralar bu güne kadar nerede bekletilmektedir, faiz geliri ne kadar olmuştur?

11. 1997 Plan ve Bütçe Komisyonundan kanunla çıkartılmış bu paraları, Trabzon Valisinin kanuna uygun bir şekilde kullanmadığı ve halen de bekletmesi, görevi suiistimal veya ihmal değil midir?

TC İçişleri Bakanlığı 24.2.1998 Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü Sayı : B.05.0.MAH.0.65.00.002/80144

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 23.1.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.12-7/4285-10673/10740 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen, Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın “Trabzon Valiliği İl Özel İdare emrine gönderilen paraya” ilişkin yazılı soru önergesi hakkında Trabzon Valiliğinden alınan bilgilerden;

1. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundan 1997 yılında Trabzon İl Özel İdaresi emrine; 30 Mayıs - 30 Haziran tarihleri arasında 734 987 500 000 TL., 16 Temmuz tarihinde 80 425 000 000 TL. olmak üzere toplam 815 412 500 000 TL. ödenek gönderildiği,

30 Mayıs tarihinde sadece 151 525 000 000 TL. ödenek geldiği, Haziran ayında keşiflerin hazırlanmaya başlandığı ve 30 Haziran tarihinden itibaren ödeneklerin harcama sürecinin başladığı,

İl Özel İdarelerinin, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanununa tabi olarak harcama yapmakta olduğu, iş ve işlemlerde, ihalelerde ilan, askı, tebligat ve yer teslimi gibi yasanın aradığı sürelerin bulunduğu, bu nedenle işlemlerin sonuçlandırılması için belirli süreye ihtiyaç bulunduğu,

2. Gelen ödeneklerin T.C. Ziraat Bankası, Emlak Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar Bankasında bulunan carî hesaplara intikal ettirildiği, carî hesaplarındaki paraların nakit ödeme dengesi dikkate alınarak bu Bankalarda en uygun şekilde nemalandırılmakta olduğu, bunun dışında ödeneklerin otomatik olarak vadeli hesapta tutulmasının mümkün olmadığı,

3. İl özel idaresinin faiz gelirlerinin, bütçe birliği ilkesi doğrultusunda bütçenin içinde yer aldığı, belirli giderler için harcanamayacağı,

4. Gelen ödeneklerle ilgili olarak hazırlanmış listede toplam 308 adet yer/köy isminin zikredildiği, bunların bir kısmına 500 000 000 TL., bir kısmına bir milyar-iki milyar, bir kısmına daha fazla miktarda para yazıldığı,

İsmi zikredilen köy muhtarlarıyla kaymakamların toplantılar yaptığı, işin nasıl yapılacağı konusunun görüşüldüğü ve netice itibariyle; mevcut ödeneğin en iyi şekilde kullanılması ve daha çok iş yapılması amacıyla;

a) İşçiliğini karşılayan tüm köy muhtarlıklarına çimento ve çakıl almak suretiyle beton yollar yapıldığı, toplam 110 adet köyde işlerin bu şekilde sonuçlandırıldığı,

b) İşçiliğini karşılamayan ve listede 4 milyarın üzerinde parası görünen köylerin işlerinin ihaleye çıkarıldığı, 4 milyarın altında bulunan ve çoğu bir iki milyar civarında olan işlerin ekonomik olmayacağı için (1997 yılı birim fiyatlarına göre 100 m. Beton yol için 1 200 000 000 TL. gerekiyor.) ihaleye çıkarılmayarak işçiliğini karşılayacak köylere verilmesinin düşünüldüğü,

c) Beton yol istemeyen köy muhtarlıklarının istekleri üzerine para durumlarına göre, kamyon, kepçe ve greyder gibi iş makineleri ve konkasör şantiyesinin alındığı,

d) Listede ismi olup beton yol için işçiliği kabul etmeyen köylerle ilgili paraların kullanımının il daimi encümeninde görüşülmesi sonucunda, köy yollarının yapımı için asfalt plenti alımına karar verildiği,

Ayrıca köye yönelik hizmetleri artırmak ve hızlandırmak amacıyla özel idare imkânları kullanılarak yeni iş makinelerinin alındığı, bu iş makineleri ve asfalt plenti ile 1998 yılında öncelikle listedeki parayı kullanamayan köylerin yollarının durumuna göre asfalt beton veya stabilize kaplamasının yapılacağı,

5. Çarşıbaşı - Yavuz Köyü yolu için listedeki 7 125 000 000 TL. ödeneğin il özel idare hesabında olduğu, yolun alt yapı çalışmalarının devam ettiği ve bu yıl içerisinde yapılacağı,

6. Arsin - Santa grup yolu için listeden 17 812 500 000 TL. ödenek geldiği, 14 977 437 000 TL. harcanarak 5 km. birinci kat, 4 km ikinci kat asfalt yapıldığı, bu yıl içerisinde yapımına devam edileceği,

7. Maçka - Galyan grup yolu için listeden 10 687 500 000 TL. geldiği, 7 396 800 000 TL. harcanarak 5 km. birinci kat asfalt yapıldığı, bu yıl içerisinde yapımına devam edileceği,

8. Tonya Kayacan - Kalemli yol betonlanması için listeden 12 825 000 000 TL. geldiği, işin ihaleye çıkarıldığı, 900 m3 beton dökülerek beton yolun bitirildiği,

9. Yomra - Özdil grup yolu için listeden 24 937 500 000 TL. geldiği, 4 070 137 500 TL. ile 4 km.lik kısmı için temel malzeme satın alınarak asfalt ve asfalta hazır hale getirildiği, bu yıl içerisinde yapımına devam edileceği,

10. Araklı İlçesinde önergede ismi verilen köylerin beton yol için işçiliği karşılamayı kabul etmediği, paranın değer kaybını önlemek için il daimi encümeni kararı ile asfalt plenti satın alındığı, bu yıl içerisinde bu köylerin yol durumuna göre asfalt, beton veya stabilize kaplaması yapılacağı,

anlaşılmıştır.

Murat Başesgioğlu İçişleri Bakanı

7. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Hamur İlçesine bağlı Ceylanlı-Kamışlı köyleri arasında bağlantıyı sağlayacak köprü projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4357)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Köy Hizmetlerinden Sorumlu Devlet Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Mehmet Sıddık Altay

Ağrı

Soru : Ağrı İli Hamur İlçesi Ceylanlı-Kamışlı köyleri arasında bağlantıyı sağlayacak köprünün yapımı bölge halkı bakımından hayatî önem arzetmektedir.

Bu köprünün yapılması için programınız nedir? Bölgenin iklim koşulları dikkate alındığında yapımına öncelik tanınacak mıdır?

TC Devlet Bakanlığı 19.2.1998 Sayı : B.02.0.014/031.1304

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesinin 17.2.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11071 sayılı yazınız.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’a ait Ağrı Hamur İlçesi Ceylanlı-Kamışlı Köyleri arası köprü projesine ilişkin soru önergesi incelenmiştir.

Köprü avan projesi 1997 yılı ek proje programında olup, etüt projesi tasdik edilerek bölgesine gönderilmiştir. Öncelik ve ödenek durumuna göre değerlendirme cihetine gidilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

8. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın, Ağrı-Hamur İlçesine bağlı Köşk-Tükenmez köylerinin köprü ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4358)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Köy Hizmetlerinden Sorumlu Devlet Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Mehmet Sıddık Altay Ağrı

Soru : Ağrı’nın Hamur İlçesinin Köşk-Tükenmez Köyleri arasındaki yol kısmı yapılmıştır. Bu güzergâhta programda olan ve halen inşaatına başlanılmayan köprü önem taşımaktadır. Çünkü bu güzergâhtan (Hamur-Köşk-Tükenmez Köyü) 15 köy yararlanmaktadır. Bu yolun ulaşıma açılması için bu köprünün yapımı 1 inci derecede önem taşımaktadır.

1. Bu köprünün yapımına bu yaz sezonunda başlanacak mı?

2. Bölgenin iklim şartları dikkate alınarak öncelik tanınacak mı?

TC Devlet Bakanlığı 19.2.1998 Sayı : B.02.0.014/031.1303

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesinin 17.2.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11071 sayılı yazınız.

Ağrı Milletvekili Sayın M. Sıddık Altay’a ait Ağrı Hamur İlçesi Köşk-Tükenmez Köylerinin köprü ihtiyacına ilişkin soru önergesi incelenmiştir.

Köprünün 1997 yılı köprü etüt programı çerçevesinde etüdü yapılmış ve 1998 yılı proje programı çerçevesinde ilin genel yapısı öncelik ve ödenek durumuna göre ileri ki yıllarda değerlendirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

9. – Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Öncel’in, Ceylanpınar’a bağlı bazı köylerin içme suyu ve köprü sorunlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/4359)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.

Saygılarımla.

Abdülkadir Öncel Şanlıurfa

1. Şanlıurfa-Ceylanpınar İlçesi Boğalı Köyü ve Suruç İlçesi Zeyrek Köyü İçmesuyunun karşılanması amacıyla kuyu açılması 1997 yatırım programında yer almakta iken neden hâlâ sondaj vurulmamaktadır?

2. Ceylanpınar İlçesine bağlı Maden-Akrepli Köyleri arası köprü yapımı için programda yer aldığı halde şu ana kadar herhangi bir ödenek tahsis edilmemiştir. Bu köprü için 1997 yılı içerisinde ek ödenek sağlanacak mı? 1998 yılı için programa ödenek koymayı düşünüyor musunuz?

TC Devlet Bakanlığı 19.2.1998 Sayı : B.02.0.014/031.1305

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesinin 17.2.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-11071 sayılı yazınız.

Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdülkadir Öncel’e ait Şanlıurfa-Ceylanpınar’a bağlı bazı köylerin içme suyu ve köprü talebine ilişkin soru önergesi incelenmiştir.

Maden-Akrepli Köyleri arasındaki köprü 1998 yılı yapım programında yer almaktadır. Boğalı, Suruç ve Zeyrek Köylerinin içme suyu 1997 yılı sondaj programında yer almakta olup, alınacak sonuca göre yapım programında değerlendirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

Mustafa Yılmaz

Devlet Bakanı

 

 

birleşim 58’in sonu