Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 44 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

51 inci Birleşim

5 . 2 . 1998 Perşembe

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. — GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. — GELEN KÂĞITLAR

III. — YOKLAMA

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un, Antalya’da meydana gelen hortum ve toprak kaymasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun cevabı

2. —Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner’in, et ve süt ürünlerinin ithalatındaki sakıncalara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı

3.—İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz’ın, sürekli yükselmekte olan enflasyona ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in cevabı

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.—Irak’a gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü SinaGürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1289)

2.—Antalya Milletvekili Arif Ahmet Denizolgun’un, (6/807) ve (6/808) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/299)

V.—SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.—İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz’ın, Devlet Bakanı Güneş Taner’in partisine sataşması nedeniyle konuşması

VI.—ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.—Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

VII.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.—Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli,Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı :232)

2. —Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/350) (S. Sayısı :364)

3. —Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

4.—Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve 20 Arkadaşının,Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 16 Arkadaşının, Burdur Milletvekili KâzımÜstüner’in,İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın ve Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın aynı mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/664, 2/206, 2/422, 2/670, 2/810, 2/869) (S. Sayısı :389)

VIII. —SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. —Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in;

—Bilecek’teki tarihî camilere Vakıflar Genel Müdürlüğünce yardım yapılıp yapılmadığına,

—Bilecik-Gölpazarı İlçesindeki Taşhan ve Vezirhan Kervansarayı’na,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin yazılı cevabı (7/4047, 4048)

2.—Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, bütçe görüşmeleri sonrası verilen balonun masraflarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4174)

3. —Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İstanbul Boğazındaki deniz trafiğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/4230)

 

I.—GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Başbakan A. Mesut Yılmaz.Irak ile Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu arasında, kitle imha silahlarının üretimi, kullanılması ve denetlenmesi konusunada ortaya çıkan anlaşmazlıkla ilgili olarak Genel Kurula gündemdışı bilgi sundu; DSP Sinop Milletvekili Metin Bostancıoğlu, RP Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç, DTPVan Milletvekili Mahmut Yılbaş, CHP İstanbul Milletvekili Ali Topuz, DYPİstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu, ANAP Bitlis Milletvekili Kâmran İnan grupları adına, BBP Adana Milletvekili Orhan Kavuncu da partisi adına, ayın konuda görüşlerini belirttiler.

Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu, Susurluk raporuyla ilgili olarak gündemdışı bir konuşma yaptı.

Almanya’ya gidecek olan :

Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’a, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın,

Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Nami Çağan’ın,

Çevre Bakanı İmren Aykut’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in,

Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’e, dönüşüne kadar, Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Gemici’nin,

Bosna-Hersek ve Fransa’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Batallı’nın,

İsviçre ve Fransa’ya gidecek olan Devlet Bakanı Güneş Taner’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Cavit Kavak’ın,

İtalya ve İsviçre’ye gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan’ın,

İsviçre’ye gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Kültür Bakanı M.İstemihan Talay’ın,

Belçika’ya gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer’e, dönüşüne kadar, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’ın,

Vekillik etmelerinin uygun görülmüş olduğuna;

Arnavutluk Halk Cumhuriyeti Başkanı ile,

Tacikistan Parlamento Başkanının,

Beraberlerindeki birer parlamento heyetiyle, Türkiye’ye davetlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri ve,

Diyarbakır Milletvekili Sebgetullah Seydaoğlu hakkındaki soruşturma dosyalarının Adalet Bakanlığına tevdi edilmek üzere, Başbakanlığa iade edilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile,

Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun, Millî Akreditasyon Konseyi Kuruluş Kanun Teklifini (2/335), geri çektiğine dair önergesi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Anayasa ve Adalet Karma Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonda bulunan dosyalarla, Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda bulunan dosyaların geri verildiği açıklandı.

Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun (3/173) (S. Sayısı :435),

Amasya Milletvekili Haydar Oymak’ın (3/163) (S. Sayısı :436),

Şanlıurfa Milletvekili İbrahima Halil Çelik’in (3/168) (S. Sayısı :437),

Afyon Milletvekili İsmet Attila’nın (3/167) (S. Sayısı :438),

Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın (3/183) (S. Sayısı :439),

Tekirdağ Milletvekili Hasan Peker’in (3/857) (S. Sayısı :440),

İçel Milletvekili Durmuş Fikri Sağlar’ın (3/836) (S. Sayısı :441),

Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün (3/1111) (S. Sayısı :442),

Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın (3/1192) (S. Sayısı :443),

Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül’ün (3/212) (S. Sayısı :444),

İzmir Milletvekili Rifat Serdaroğlu’nun (3/172) (S. Sayısı :445),

Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun (3/311) (S. Sayısı :446),

Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun (3/213) (S. Sayısı :447),

Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın (3/890) (S. Sayısı :448),

Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan’ın (3/182) (S. Sayısı :449),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığına ve haklarındaki kovuşturmanın, milletvekilliği sıfatlarının sona ermesine kadar ertelenmesine ilişkin Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları okundu; 10 gün içerisinde itiraz edilmediği takdirde raporların kesinleşeceği bildirildi.

Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 24 arkadaşının, TEAŞSantralları ve TEDAŞ dağıtım tesisleri ihaleleriyle ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının (10/238),

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay ve 24 arkadaşının, Türkiye’den yasadışı yollarla İtalya’ya kaçış olaylarının (10/239),

Araştırılması amacıyla ve;

Tokat Milletvekili Bekir Sobacı ve 21 arkadaşının, Karadeniz Bölgesinde meydana gelen terör olayları konusunda (10/240),

Birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

Yapılan oylama sonucunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yenilenmesi ile ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla kurulan (10/230, 231, 232, 233) esas numaralı Meclis araştırması konmisyonu üyeliklerine gruplarınca aday gösterilen üyelerin seçilemedikleri bildirildi.

Antalya Milletvekili Arif Ahmet Denizolgun’un, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1 inci sırasında bulunan (6/620) esas numaralı sorusunun üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından yazılı soruya çevrildiği ve gündemden çıkarıldığı açıklandı; soru sahibi de, sözlü sorusu üzerinde görüşlerini açıkladı;

2, 3, 4 ve 5 inci sıralarında bulunan (6/621), (6/622), (6/623), (6/628) esas numaralı sorularına, Kültür Bakanı M. İstemihan Talay,

Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın :

6 ncı sırasında bulunan, (6/631) esas numaralı sözlü sorusuna Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy,

7 nci sırasında bulunan, (6/632) esas numaralı sözlü sorusuna Kültür Bakanı M. İstemihan Talay,

8 inci sırasında bulunan (6/633) esas numaralı sözlü sorusuna Devlet Bakanı Mehmet Salih Yıldırım,

9, 10 ve 11 inci sıralarında bulunan (6/634), (6/635), (6/636) esas numaralı sözlü sorularına Orman Bakanı Ersin Taranoğlu,

12 nci sırasında bulunan (6/637) esas numaralı sözlü sorusuna Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu,

13 üncü sırasında bulunan (6/638) esas numaralı sözlü sorusuna da Devlet Bakanı Hasan Gemici,

Cevap verdi.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Şubat 1998 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.57’de son verildi.

Kamer Genç

Başkanvekili

Ali Günaydın Zeki Ergezen

Konya Bitlis

Kâtip Üye Kâtip Üye

II. —GELEN KAĞITLAR

5.2.1998 PERŞEMBE No : 74

Tasarılar

1. — Türk Ceza Kanunu Tasarısı (1/712) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.1998)

2. — Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/713) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.1998)

3. — 3480 Sayılı Malüller İle Şehit Dul ve Yetimlerine Tütün ve Alkol Ürünlerinin Satış Bedellerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/714) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.1998)

Teklifler

1. — Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün; Vakıflar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1036) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998)

2. — Bursa Milletvekilleri Ali Rahmi Beyreli, Hayati Korkmaz ve Denizli Milletvekili Haluk Müftüler’in; Türkiye Akreditasyon Konseyi Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/1037) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.1998)

3. — Giresun Milletvekili Ergun Özdemir’in; Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi İle 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2 nci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1038) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.1998)

4. — Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın; Kütahya İlinin Kalkınmada Öncelikli Yöreler Arasına Alınmasına Dair Kanun Teklifi (2/1039) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.1998)

5. — Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın; Emet İlçesine Gazilik Unvanı Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/1040) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.2.1998)

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Ankara’daki bazı liselerde Ramzan ayında yapılan aşı kampanyasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/861) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998)

2. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Ankara-Şereflikoçhisar’da Ramazan ayında öğrencilere yapılan aşı kampanyasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/862) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998) Yazılı Soru Önergeleri

1. — Ankara Milletvekili Ersnmez Yarbay’ın, Şereflikoçhisar Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiayacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4318) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998)

2. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, çiftçilerin ecrimisil ödedikleri arazileri satın alma yönündeki taleplerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4319) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998)

3. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman ve Konya’yı İçel’e bağlayacak yola ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4320) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998)

4. — Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün Vakıf taşınmaz malları ile ilgili taviz bedellerinin yükseltilmesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4321) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998)

5. — Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, ilköğretim müfettişlerinin ek göstergelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4322) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.2.1998)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

5 Şubat 1998 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Ali GÜNAYDIN (Konya)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşimini açıyorum.

lll. —Y O K L A M A

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; yoklama sırasında Genel Kurul salonunda olan sayın milletvekillerinin, yüksek sesle, salonda olduklarını belirtmelerini rica ediyorum.

(Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu'na kadar yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz efendim.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Antalya Milletvekili Yusuf Öztop’un, Antalya’da meydana gelen hortum ve toprak kaymasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu’nun cevabı

BAŞKAN – Birinci gündemdışı söz, Antalya'da meydana gelen hortum ve toprak kaymasıyla ilgili olarak gündemdışı söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Öztop. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya'da meydana gelen hortum, heyelan ve sel felaketi nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulun değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin pek çok yerinde olduğu gibi, Antalya, şansız bir kış geçirmektedir. Alanya'da peş peşe gelen iki ayrı sel felaketinin yaraları sarılmadan, altyapı eksiklikleri giderilmeden, 7 Aralık 1997'de, Kumluca, Mavikent, Beykonak'ta meydana gelen hortum felaketi nedeniyle 100'e yakın cam ve plastik sera kullanılamayacak hale gelmiş, içindeki ürünler yok olduğu için, üretici, trilyonlarca liralık zarara uğramıştır. Daha bu yaralar sarılmadan, 2-3 Şubat günleri yağan şiddetli yağmur sonucu derelerin de taşmasıyla, başta Kumluca İlçesi, Beykonak ve Mavikent Beldeleri ile yine Kumluca İlçesine bağlı Hızırkâhya, Hacıveliler, Salur Köyleri olmak üzere, Kale İlçesi, Finike İlçesi ve Finike İlçesine bağlı Hasyurt ve Sahilkent Beldelerindeki 50 bin dönümlük yaş turfanda sebze ve meyve ekili arazi sular altında kalmış, seralar yıkılmış, ürünler işe yaramaz hale gelmiştir. Ayrıca, Mavikent Beldesinde şiddetli yağan yağmur nedeniyle heyelan meydana gelmiş, yollar yarılmış, elektrik direkleri yıkılmış, su tesisatları bozulmuş, onlarca ev boşaltılmıştır. Öte yandan, Antalya Merkezde Güzeloba ve Güzelbağ yörelerinde meydana gelen hortum nedeniyle cam seralar yerle bir olmuş, bazı vatandaşlarımızın evleri kullanılamaz hale gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, Türkiye'deki örtü altı üretimin -yani, yaş turfanda sebze üretiminin- hemen hemen yüzde 50'si Antalya'da yapılmaktadır; yüzbinlerce kişi seracılıkla uğraşmaktadır. Sadece sel ve hortum felaketleriyle zarar gören bölgede (100 bini yerli, 50 bini Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerinden, köylerinden gelen) toplam 150 bin kişi, geçimini seracılıktan sağlamaktadır. Bu kişilerin bir kısmı toprak sahibi olmakla birlikte, bir kısmı ya ortakçıdır ya da kiracı durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, seracılık, çok zahmetli, çok pahalı bir üretim şeklidir. Bu kişilerin, başta Ziraat Bankası olmak üzere, çeşitli resmî ve özel bankalara; sera demiri, sera camı, sera plastiği satan tüccarlara; ziraî ilaç, gübre, tohum satan bayilere, hal komisyoncularına trilyonlarca lira borçları bulunmaktadır. 10 gram domates tohumunun 30 milyon lira olduğu, bir tek salatalık tohumunun 2 500 lira olduğu düşünülürse, sel ve hortum felaketleri nedeniyle meydana gelen zararın ve ürün kaybının 100 trilyon lira olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam, felaketin ne büyük boyutta olduğunu göstermeye yeter sanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tüm üreticilerin durumu perişan olmakla birlikte, özellikle, kiracı ve ortakçı olan üreticilerin durumları çok daha vahimdir. Ellerindeki varlarını yoklarını satarak, biraz da borçlanarak sera yapmışlardır. Bu vatandaşlarımızın bir kısmı seralarını tapusuz topraklar üzerine kurmuşlardır; o nedenle, Ziraat Bankasından kredi almaları da mümkün değildir. Devletin, bunların durumunu özel olarak değerlendirmesi, bunların sorununa çözüm getirmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, devlet, zarar gören vatandaşlarımıza elini uzatmaz ve acil bir çözüm bulmazsa, çok tehlikeli ekonomik ve sosyal sorunlar yaşanabilir. Yalnız zarar görenlerin sefaletiyle değil, aynı zamanda, onlardan alacaklı olan tüccar ve esnafın iflasıyla da karşı karşıya kalabiliriz. O nedenle, Hükümetin, zaman geçirilmeden Sosyal Yardım Fonunu, Afet Fonunu devreye sokmasını talep ediyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztop, süreniz bitti. Size kısa bir süre veriyorum. Lütfen toparlayın efendim.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Hükümetin, zarar gören çiftçilerin Ziraat Bankasına olan borçlarını faizsiz olarak ertelemesini; çiftçilerin seralarını yapabilmeleri, gelecek yıl üretime geçebilmeleri için, yeniden, tesis ve işletme kredisi açılması yönünde karar almasını bekliyoruz. Ayrıca, bundan böyle sel ve heyelan felaketinin yaşanmaması için kalıcı tedbirlerin alınmasını, zarar gören bazı bölgelerin afet bölgesi ilan edilmesini diliyoruz.

Başta sel olmak üzere, doğal afetlerden zarar gören tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor; tümünüzü saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztop.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Yaşar Topçu, gündemdışı konuşmaya cevap vereceklerdir.

Buyurun efendim.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI YAŞAR TOPÇU (Sinop) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Antalya Milletvekili değerli arkadaşımız Yusuf Öztop'un gündemdışı Yüce Parlamentonun huzuruna getirdiği, Antalya'da bir süreden beri tekrar edegelen sel ve hortum olaylarıyla ilgili Hükümetimizin tespitlerini ve çalışmalarını bilgilerinize sunmak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başta Alanya civarı olmak üzere, aralık ayının başından itibaren, 3 Aralık 1997 tarihinde, bilahara 14 Aralık 1997 tarihinde, arkasından, ertesi gün, 15 Aralık 1997 tarihinde, Alanya Oba, Kestel yöresinde hem şehirleri hem beldeleri ve köyleri etkileyen büyük sel felaketleri olmuştur. Arkasından, geçtiğimiz ay içerisinde, 22 Ocak 1998'de de, yine, Antalya Lara, Güzeloba ve o alanın etrafını çevreleyen yörede, Kemer de dahil olmak üzere, bir hortum meydana gelmiştir. Bu hortum kısa süreli olmuştur.

Sel felaketleri, yörede büyük mal kaybına sebebiyet verdi. Üç çeşit tespit yapıldı. Bir taraftan Afet İşleri Genel Müdürlüğü işlem yapmak üzere, Bayındırlık Müdürlüğümüz, konutlarda gerekli tespitleri yaptı; Karayolları ve İller Bankası, belediyelerin zararlarını tespit etti; keza, ticarî alanların tespiti, yapıldı. Ziraî alanların tespiti Tarım Bakanlığı ilgililerince yapılmıştır. Hortum için de, hem valiliğe bağlı Bayındırlık Müdürlüğü ve valilik yetkilileri hem de yöredeki diğer devlet kuruluşları gerekli incelemeleri yapmıştır. Bu tespitlere göre, kanunlar çerçevesinde, gerekli yardımlar, ilk yardımlar bu yörelere gönderilmiştir. Bilahara, zarar gören vatandaşlarımızın zararlarının karşılanması için de, işlemler süratle sürdürülmektedir.

Ayrıca, bu sel felaketine maruz kalan belediyelerimiz afet kapsamına alınarak, kendilerine, meydana gelen zararlarının telafisi için ek imkânlar sağlanmıştır. Başta çiftçilerimiz olmak üzere, özellikle seralar zarar görmüştür. Hortum afetinden de bazı seraların zarar gördüğü görülmektedir. Keza, sel afetinden de seralar zarar görmüştür. Bunların zararlarının tespitini müteakip, haklarında, ziraî afetler çerçevesinde işlemler yapılacaktır, gerekiyorsa borçları ertelenecektir ve diğer yardımlar, Hükümetimiz tarafından, mahalline süratle ulaştırılacaktır.

Buralarda bu vesileyle can kaybı olmaması, en büyük tesellimiz olmuştur. Mal kayıpları, mutlaka, devletimizin müşfik eliyle, kısa zamanda giderilecektir. Diğer hususlar da, keza, yetkililer tarafından dikkatle takip edilmektedir.

Ancak, değerli arkadaşımızın belirttiği hususlar doğru olmakla beraber, burada meydana gelen sel felaketi ve hortumun verdiği zarar, genel hayatı etkileyecek derecede, müessir derecede, bir afet bölgesi ilanını gerektirecek derecede büyük görülmemiştir; çünkü, yapılarda, ticarî alanlarda -ziraî alanlar hariç- meydana gelen hasarlar, bir genel afet ilanını gerektirecek düzeyde değildir. Bütün bunlara rağmen, zarar gören vatandaşlarımızın zararları, vakit kaybetmeksizin, yerine getirilmeye çalışılacaktır; fonlar bu iş için çalıştırılmaktadır, ilave istekler ve tespitler de en kısa zamanda mahalline ulaştırılacaktır.

Gündemdışı konuşan değerli arkaradaşımızın ve Yüce Meclisimizin bilgilerine sunarım.

Saygılarımla. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündemdışı konuşmaya cevap verilmiştir.

Biz de, Antalya'da ve çeşitli yerlerde sel felaketine uğrayan tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyor, zararlarının en süratli şekilde devletçe karşılanmasını diliyoruz.

2. —Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner’in, et ve süt ürünlerinin ithalatındaki sakıncalara ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin cevabı

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ikinci gündemdışı konuşma, besili et ve süt ürünlerinin ithalatındaki sakıncalar konusunda gündemdışı söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Kâzım Üstüner'e verilmiştir.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

KÂZIM ÜSTÜNER (Burdur) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ülke insanımızın yaklaşık yarısının geçimini, tamamının ise beslenme ve sağlığını direkt ilgilendiren bir konuda söz aldım. Öncelikle, böylesine önemli bir konuda söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BSE -yani, deli dana hastalığı- riskinin giderek arttığı, uluslararası hayvan ve hayvansal ürün ticaretinde kısıtlamaların yoğunlaştığı günümüz dünyasında, Türkiye, 1998 yılına, Mart-Nisan 1997'de Hazine ve Dış Ticaretin Avrupa Birliğine verdiği tavizlerle giriyor.

Hodri meydan restleşmesiyle gidilen 24 Aralık 1995 seçimleri öncesi imzalanan Gümrük Birliği Antlaşmasıyla, hayvancılığımız, feda edilen sektör olmuştur. Dönemin iktidar partilerince içpolitikada kullanılmak üzere bir zafer gibi lanse edilerek alelacele imzalanan bu antlaşmayla, Avrupa Birliği, taahhüt ettiği 3 milyar doları henüz vermemişken, Yunanistan'a verdiği 30 milyar dolar tarım yardımını Türkiye'ye vermemek için -ki, bu yaklaşık 60 milyar dolardır- gümrük birliğinde tarım dışarıda derken, bugün, taviz saati gelince, Nisan 1997'de -yani, Refahyol Hükümeti döneminde- Hazine ve Dış Ticaret, attığı imzayla, 2000 yılına kadar Avrupa Birliğinde yüzde 150 sübvanse edilen donmuş etin ülkemizdeki gümrük vergilerini yüzde 45'e düşürerek, deli dana etlerini ithal etmeyi bir nevi taahhüt altına almıştır. 1998'de 4 bin ton sıfır gümrüklü süttozu ithali için Avrupa Birliğine kota verilmiştir. Avrupa Birliğine süt ürünleri için 3 bin tona kota verilecek, gümrükler yüzde 100 aşağıya indirilecektir. Ayrıca, et ve kemikunu ithaline sınırsız kota verilmiştir; ne kadar deli dana eti varsa donmuş olarak, ne kadar deli dana eti kuruttularsa, onlar da, et ve kemikunu olarak yurda girecektir.

Ne oldu, hangi karşılığı aldık da Avrupa Birliği ülkelerinin yemeyip yakacağı deli dana hastalıklı ürünlerin ithalatı için kapıları aralıyoruz? Avrupa'da fırınlarda yakılarak toz haline getirilen, rendering edilen deli dana etlerini, kemiklerini hayvanlarımıza yedirip üç beş sene sonra delirecek sığırlarımızı, delirecek insanlarımızı görmezlikten gelerek, bizden sonrası tufan diyebilir miyiz?

Ülkemizin insanında ve hayvanında, henüz, tespit edilmiş deli dana hastalığı yoktur; ülkemiz temizdir. İnsan ve hayvan sağlığını tehdit eden, hastalık taşıyan, Avrupa Birliğinin kurtulmaya çalıştığı ürünleri ülkemize ithal etmek için taviz vermeye, ithal etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Hele, birkaç ithalatçı firmayı daha zengin etmek uğruna, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, çok ucuza et ithal edip içpiyasada yüksek fiyatla satarak büyük kazançlar elde etmeye alışmış olan belirli çıkar çevrelerinin dış çevrelerin de desteğiyle hemen hemen her yıl alabildikleri ithal iznini, bunca olumsuzluğuna rağmen bile bile vermek, kimsenin altından kalkamayacağı bir sorumluluk olacaktır.

Her ne kadar, Devlet Bakanlığının 22.12.1997 tarih, 64 859 sayılı yazısı üzerine Bakanlar Kurulunun 9 Ocak 1998 tarih ve 10 479 sayılı Kararı "ithalat rejiminde ek karar" olarak yayımlanmış ise de, kararın uygulamaya konulmaması için insan ve hayvan sağlığını tehdit eden deli dana hastalığı bile tek başına yeterli bir nedendir. Daha geçen ay Hong Kong'da deli dana hastalığına yakalanan 111 kişiden 7'sinin öldüğünü, yabancı basın yazmaktadır.

Deli dana hastalığı, sığırların konsantre yemlerinde, bulaşık et ve kemikunu kullanımıyla meydana gelen gıda kökenli bir enfeksiyondur; ilk olarak, 1986 yılında tanımlanmıştır. Hayvan ve hayvansal ürün ithalatlarının açtığı zararları defalarca yaşamış olan ülke hayvancılığımız, bitme noktasına gelmişken, son bir yıldır yapılmayan ithalatla toparlanmaya yüz tutmuştur. Verilen tavizlerin uygulamaya konulması, ülke hayvancılığımız için idam fermanı niteliğindedir. Hayvancılığımız, 1980 sonrası uygulanan tarım politikalarının yanlışlığı sonucunda en ağır faturayı ödeyen sektör olmuştur.

Sayın milletvekilleri, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de tarımsal ekonomik kalkınmanın lokomotifi hayvancılık sektörüdür; çünkü, dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde, hayvancılık geliştirilmeden köylünün ekonomik kalkınmasını başarmak mümkün değildir. 1980 sonrasının sözde fiyat istikrarını sağlamaya yönelik yanlış politikaları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Üstüner, size eksüre veriyorum; lütfen toparlar mısınız efendim.

KÂZIM ÜSTÜNER (Devamla) – 1984 yılında, ülkemiz, yaklaşık 55 bin ton et dışsatımı yapabilirken, 1985 yılında sıfır gümrükle hayvan ve hayvansal ürün ithalatının serbest bırakılması, temel sorunların dönüm noktası olmuştur. Bunu, özellikle 1995 yılında et ve süt teşviklerinin kaldırılarak kemiksiz lop et ithalatına müsaade edilmesi, ardından, Eylül 1995'te kesimlik ve besilik ithalatından alınan fonların 800 dolardan 100 dolara ve sıfır dolara düşürülmesi izlemiştir. Sonuçta, 1995 yılının eylül, ekim, kasım aylarında, ülkemizdeki tüm üretim miktarına eşit ete ithal müsaadesi verilmiştir. Üreticimizin, bugün Ziraat Bankasına olan kredi borcunu ödeyemeyip icralık olmasının temelinde bu gerçek yatmaktadır.

Sayın milletvekilleri, her şeyden önce, samimiysek, yıllardan beri yapılan hayvansal ürün ithalatı sonucu haksız rekabetle karşı karşıya bırakılan üreticimize, köylümüze verilebilecek en büyük destek, hayvansal ürün ithalatını engellememiz olacaktır. Aksi halde, devlette devamlılık esastır diyerek geçmiş hükümetlerin yaptığı yanlışlığı devam ettirmek, hem ilgili ve sorumlu bakanlıklara yakışmaz hem de yanlışların devamlılığı diye bir ilke olamaz.

Avrupa Birliği, Türkiye'de şap hastalığı var diye, bizden 1 gram bile hayvansal ürün almazken, biz, nasıl olur da, deli dana hastalıklı et, kemikunu, benzeri hayvansal ürünleri alırız?!

Bu konuda, Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımıza ve Sağlık Bakanımıza büyük görevler düşmektedir. Her iki bakanımızın, bu konuda koyduğu olumlu tepkiyi yürekten destekliyorum; ancak, kendilerinin daha yüksek sesle itirazlarını dile getireceklerini, Hükümetimizin de, üretici örgüt ve meslek kuruluşlarının sesine kulak vererek, soruna çözüm getireceğini ümit ediyorum. Zira, hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz.

Sorunları hafife alarak savsaklamanın, ileride onarılması güç yaralar açacağını bir kez daha hatırlatıyor, bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstünel.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan söz istiyorum.

BAŞKAN – Devlet Bakanı Sayın Işın Çelebi, gündemdışı konuşmaya cevap vereceklerdir.

Buyurun.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu konuda gündemdışı söz alan değerli arkadaşımın eleştirilerine ve önerilerine teşekkür ederim.

Öncelikle, devletin devamlılığı ilkesinin önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Burada devletin devamlılığı şu açıdan önem taşımaktadır: Türkiye, bugün, tarım ürünleri ihracatının yaklaşık yüzde 50'sini Avrupa Birliğine üye ülkelere yapmaktadır ve Avrupa Birliğine üye ülkelere yaptığı bu ihracatın, yaklaşık olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, pardon...

Demin konuşan arkadaşımıza verdiğimiz süreyi size kullandırdık da o nedenle kesildi.

Buyurun.

DEVLET BAKANI IŞIN ÇELEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gündemdışı konuşan değerli arkadaşım, son derece uyarıcı bir konuşma yaptı; kendisine içten teşekkür ediyorum. Ancak, konuyu etraflıca bilgilendirmek ve devlet geleneğinin Türkiye'de ve Osmanlıdan bu yana çok önemli olduğunu, devlette devamlılık ilkesinin, bence, Osmanlıdan bu yana Türk geleneğinde, yönetim geleneğinde çok önemli bir unsur olduğunu ve yüzyıllarca süreceğini de belirtmek istiyorum. Bu anlayışı, şahsen, vazgeçilmez bir prensip olarak kabul ediyorum.

Öncelikle şunu vurgulamak isterim: Türkiye, tarım ürünleri ihracatının yüzde 50'sini -yaklaşık olarak- Avrupa Birliğine üye ülkeler yapmaktadır; Türkiye, Avrupa Birliğine üye ülkelere yaptığı tarım ürünleri ihracatının yüzde 95'ini tavizli olarak yapmaktadır ve bu ihracatın önemli bir kısmı, söylediğim gibi, taviz kapsamında gerçekleştirilirken, Türkiye, yaptığı Katma Protokol ve EFTA Anlaşması çerçevesinde, tarım ürünleri ihracatında ve ithalatında, karşılıklı olarak, taviz anlaşması kapsamında bir uygulamayı başlatmak durumundadır.

Nitekim, geçen yıl -25 Nisan 1997 tarihinde- imzalanan protokolle, Gümrük Birliği Anlaşmasının 24 üncü maddesine göre, Avrupa Birliği orijinli bazı tarım ürünlerinin Türkiye'ye gümrüksüz veya düşük gümrüklü olarak ithal edilmesi kabul edilmiştir. Bu konudaki protokol, 1 Ocak 1998 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu, bizim Hükümetimize kalmış bir mirastır; ama, bizim, bu uygulamayı, özellikle, gerekli tedbirleri alarak, söylenen uyarıları ve endişeleri dikkate alarak yürüteceğimizi belirtmek istiyorum.

Bu protokol çerçevesinde sadece et ve süttozu yoktur; ama, şu kadarını söyleyeyim ki, bu protokol, henüz Ortaklık Konseyinden geçmediği için yürürlüğe girmemiştir; yürürlüğe girmesi, ancak Ortaklık Konseyinden geçmesinden sonra mümkündür ve uygulamada ise, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kontrol belgesi vermesi halinde uygulama gerçekleşmektedir; sağlık kontrolü belgeleri verilmesi halinde, bu uygulama, fiilî olarak yapılabilmektedir. O nedenle, uygulamada -bu yapılan anlaşmaların yürürlüğe girmesi şu anda söz konusu olmamakla beraber- bu uyarılar elbette dikkate alınacaktır.

Ayrıca, BSE vakaları konusunda, Avrupa Birliğinin 27 Mart 1996 tarihinde 96/239 sayılı komisyon kararıyla, bu tür, canlı hayvan, et ve et türü ürünleri ihracatı, Avrupa Birliğince yasaklanmıştır. Bu anlamda, bu sorun Avrupa Birliğince de ciddî olarak ele alınmış ve bunların ihracatı yasaklanmıştır. Artı, Parlamentoda değerli arkadaşlarımızın uyarısından sonra, Tarım Bakanlığının zaten bu tür kontrol belgelerini vermesi mümkün değildir. Artı, Ortaklık Konseyinden böyle bir protokolün yürürlüğe giriş prosedürünün işlemesi de, bu endişeler dikkate alınarak, çok zordur.

Süttozu ihracatı konusu ise, Topluluğun gümrük muafiyeti yönündeki sınırlı miktarlarla ve koşullarla kabul edilmiştir. Bugün, süttozu konusunda, ihracat karşılığı dahilde işleme rejimi çerçevesinde 4 bin tonluk bir tarife kotası açılması, kabul edilmiştir; çünkü, dahilde işleme rejimi çerçevesinde fiilen yapılmakta olan 6 bin tonluk bir süttozu ithalatı, yüzde 95'i Avrupa Birliği kaynaklı olmak üzere gerçekleştirilmektedir. Bu anlamda, 4 bin tonluk bir tarife kotasının açılması, ciddî bir problem yaratacak nitelikte görülmemiştir; ama, bu konuda, yine arkadaşlarımızın uyarısını dikkate alarak, uygulamaya dönük yönetmeliklerde ve uygulama aşamasında, gerekli bütün tedbirlerle, bu uyarıların sonuna kadar dikkate alınacağını belirtmek istiyorum.

Bu anlamda, Türkiye'deki uygulamada, özellikle dışticaretteki uygulamalarda, zeytinyağı, et, süt gibi konularda, Parlamentonun bu alanlardaki bütün duyarlılığına son derece ciddî dikkat edeceğimizi ve bu uyarıları çok önemli ölçüde değerlendireceğimizi belirtmek ister, hepinize saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

3.—İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz’ın, sürekli yükselmekte olan enflasyona ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in cevabı

BAŞKAN – Son gündemdışı konuşma, ülkemizde, sürekli olarak yükselmekte olan enflasyonla ilgili olarak söz isteyen İçel Milletvekili Sayın Ayfer Yılmaz'a verilmiştir efendim.

Buyurun Sayın Yılmaz. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomideki kötü gidişin ve hiçbir tedbir almayarak bu konudaki sorumluluklarını başkalarına çıkarma peşinde olan 55 inci Hükümetin, ocak ayı enflasyon rakamının ilan edilmesinden sonra, gündemi, sadece Körfez'de yaşanan krizle oluşturma çabalarını dikkate alarak, gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, daha bir ay öncesinde, 1998 Yılı Bütçe Kanununa ilişkin olarak, bu kürsüden, enflasyon ve büyüme konusunda 55 inci Hükümetin ortaya koyduğu hedeflerin arkasında bir program olmadığını ifade etmiştim. Bugün de, halkın sesini duymayan ya da duymak istemeyen 55 inci Hükümeti, 62 milyonun ezildiği bir enflasyon ortamında, tutarlı, enflasyonla kısa sürede mücadele edecek, sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayacak, aynı zamanda ekonomik ve sosyal kalkınmayı sosyal bir temele oturtacak istikrar programını oluşturması konusunda bir an önce hazırlıklarına başlaması ve bu tedbirleri getirmesi konusunda uyarmak istiyorum. Çünkü, bugüne kadar ortaya bir program konulmamıştır ve ocak ayına ilişkin olarak açıklanan enflasyon rakamlarının faturası yine başkalarına çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Yedi aydır, Hükümetin, IMF ile bitmeyen senfonisini dinliyoruz. IMF'ye, tutarlı, arkasında siyasî iradenin olduğu bir program verildi de IMF mi kabul etmedi; yoksa, IMF ile program yapmazsak, bizim ekonomi alanında almamız gereken hiçbir tedbir yok mu?! Daha, Hükümet ortakları kendi aralarında karar veremedi, sosyal güvenlik ve özelleştirme konularında ne gibi bir program uygulanacak!.. Böyle bir kararsızlık varken, ortaya bir programın konulmasını ve uygulamansını beklemek, hakikaten haksızlık olacaktır!..

Ancak, suçlu burada bulunmuştur; suçlu, Hükümetin destekçisi CHP'dir!.. Eğer CHP tam desteğini açıklayacak olursa, biz, bu programı onbeş gün içerisinde yapıp tamamlayacak durumdayız!.. Diğer taraftan da, IMF ile olmazsa, tasarruf ve toplumsal konsensüse bağlı bir program yapma hazırlıklarını duyuyoruz; ancak, yedi ay geçmiştir.

Bu arada, ocak ayı enflasyonuyla ilgili olarak, özel sektör de sorumlu tutulmuştur. Hepinizin çok yakından takip ettiğiniz gibi, 1998 yılı enflasyon tahminleriyle ilgili olarak, bütçe çalışmaları sırasında "bir yıllık şok program mı üç yıllık bir istikrar programı mı; olacak mı olmayacak mı" tartışmaları arasında, yüzde 50'lerden yüzde 15'lere kadar çeşitli enflasyon rakamlarını hep birlikte dinledik; ancak, kamuoyunda da yeni bir tartışma başlatılmıştı, fiyatlar dondurulacak mı dondurulmayacak mı?.. Hükümet, bu belirsizliklere rağmen, özel sektörden destek istedi, hatta belli destekler de aldı; bir yıl boyunca kâr etmeme düşünceleri bile, özel sektörden geldi; ancak, sormak isterim, serbest piyasa ekonomisinin olduğu ve kuralların işlediği bir ülkede, fiyatlara ilişkin böyle açıklamalar, başlıbaşına ciddiyetsizlik değil midir?

1997 Temmuz ayından itibaren hiçbir programa dayanmadan yapılan zamların faturası 54 üncü Hükümete çıkarılmak istenmiş; ancak, bugün de açıkça görüldüğü gibi, grafiklere sığmayacak bir hızla, altı ayda, yıllık enflasyonu yüzde 77'lerden yüzde 101'lere tırmandıran Hükümet, bu masalına hiç kimsenin inanmadığını kendisi bile tespit ederek, başka suçlular aramıştır; bu sonucun bir kısmı da mevsimsellik olmasına bağlansa bile, bu hikâyeyi de şu anda kabul ettireceği bir piyasa bulamayacaktır. 1997 yılındaki bu hesapsız zamlardan dolayı 1998 yılına sarkan yüzde 30'luk yükün sahibi artık bellidir; bu, 55 inci, icraatsız Hükümettir.

Kasım ayında, ocak ayı enflasyonunu yüzde 6,8 olarak tahmin ettiğini söyleyen Sayın Devlet Bakanımız, aynı tarihte, ocak ayı yıllık enflasyonunu yüzde 93 olarak belirlediğini unutmaktadır; 1997 yılında hiçbir tedbir almayarak, kendi kendine bıraktığı yük nedeniyle, bu enflasyonun yıllık yüzde 101 baza geldiğini kendisi bile tespit edememiştir ve üç yıl sonrasında, otuzüç ay diyebileceğiniz bir süre sonrasında, aynı kriz öncesine dönülmüş ve kriz öncesindeki yüzde 100'lerin üzerindeki enflasyonlar yine telaffuz edilmeye başlanmıştır. Şimdi, sorumlu özel sektör müdür?! Elektrik ve petrole aralık ayında ciddî zamlar yapıldıktan sonra, özel sektörün bu maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtmamasını beklemek, başlıbaşına acemilik değil mi!..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, süreniz bitti; eksüre veriyorum, toparlayın efendim.

Buyurun.

AYFER YILMAZ (Devamla) – Bu girdilerdeki artışlara göre fiyat ayarlamasını yapmayan kamu kesiminin durumu ne olacaktır?! Hazine borçlanmaları yüzde 130'lardayken, yüzde 50'lik enflasyon beklentisi bir hayal olmayacak mıdır?! İmalat sanayiine gelen finansman yükü aylık yüzde 4-5 değil midir başka girdilere zam gelmese?!

Ocak ayı enflasyonuyla ilgili diğer bir konu da, tarım sektöründeki küçülmeyle ilgiliydi. Bu küçülme birden mi ortaya çıktı?! Gübre fiyatlarına, mazota yapılan olağanüstü zamlar; kredilerdeki yüzde 70-80'lere ulaşan faiz hadleri; enflasyonla bugünden erimiş olan taban fiyatları; mal piyasasına ilişkin hiçbir düzenlemenin olmadığı bir ortamda, tarımda bir büyüme mi bekliyorduk?! O gün de söylemiştim, bugün de tekrarlıyorum: Ekonomideki yüzde 6'dan yüzde 3'e düşüşün, yani, ekonomideki daralmanın faturası, çiftçimizden, fiyat artışları yoluyla da halkımızdan çıkarılmıştır.

Ülke nereye götürülmektedir?! Hangi tutarlı program var da piyasa bunu görmedi?! Düşecek demekle enflasyonun inmeyeceğini ne zaman öğreneceğiz?! Programsız bir hükümetin kötü yönetimiyle, Türkiye gibi büyük bir ülkenin yarınını görmesi, geleceğini ipotek altına alması mümkün değildir. Bu nedenle, yapılacak en doğru olay, geleceğine karar verecek olan halkın hakemliğine geri dönmektir.

Değerli milletvekilleri, 1990 yılını hatırlayın; yine, ekonomide kamu açıkları, enflasyon; yine, aynı kişiler ekonomiden sorumlu; yine, alınmayan kararlar; korkarım, yine, fatura Körfez Krizine çıkarılacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Enflasyonla ilgili gündemdışı konuşmaya, Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner cevap verecektir.

Buyurun Sayın Taner. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ayfer Yılmaz'a, enflasyon konusunu Yüce Meclise getirdiği için ve bizlere bu konuda cevap verme hakkı, bizleri televizyonlarından izleyen değerli vatandaşlarımıza da eğri ve doğruyu öğrenme imkânını verdiği için, bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hükümetler, yaptıkları yatırımla övünürler; ülkeyi ne kadar büyüttükleriyle övünürler. Hükümetlerin bazıları, aldıkları borçlarla, verdikleri kredilerle övünürler. Hepinizin bildiği gibi, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hükümet "enflasyonu ne kadar çıkardım" diye övünmez. (DYP sıralarından "Siz hariç" sesleri)

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar; Sayın Bakan, enflasyon gibi ağır bir konuda konuşacaklar, müsaade edin...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Enflasyon, Türkiyenin, yaklaşık otuz senedir, birçok hükümeti gelmesine rağmen, köklü tedbirler alınmadığı için, altyapısı hazırlanmadığı için, çözülmeyen, kronikleşmiş bir problemidir; ağır bir problemdir; en büyük haksızlığı da, gelir yapısına bakmaksızın, zenginden ve fakirden aynı oranda vergi alır. Dolayısıyla, kanaatimizce, hangi hükümet gelirse gelsin, bu enflasyon, gelişmiş ülkeler seviyesine ininceye kadar, her hükümetin görevi, bu enflasyonu aşağı indirmek olacaktır, olmalıdır ve her hükümetin programı da bunu içermelidir.

Şimdi, geçmiş zamanlarda, hükümetler, zaman zaman, programlarına, istisnasız hepsi, enflasyonu düşüreceklerini yazmışlardır. Yalnız 55 inci Hükümet, enflasyonu düşürme hedefini, özellikle icraat hedefleri arasına almış, bu konuda çalışmalara başlamış ve yedi aydır, kapsamlı, dolu programla, enflasyonu, 1998 senesi sonunda, kendi imkânlarıyla yapmak zorunda kalırsa yüzde 50'nin altına, eğer Uluslararası Para Fonuyla bir işbirliği imkânı bulursa, yüzde 10'un altına indirme hedefini ortaya koymuştur. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar [!])

Şüphesiz, her Türk vatandaşı, özellikle her Türk milletvekili, vatandaşı ezen bu konuda, bu kürsüde, her türlü tedbir ve yolu gösterme konusunda görevlenmelidir, bu görevi hissetmelidir ve buraya gelip, buradan da konuşmalıdır. Bu konuda konuşamayacak olan tek grup, Doğru Yol Partisi Grubudur. (ANAP sıralarından alkışlar; DYP sıralarından "Allah Allah" sesleri) Çünkü, Doğru Yol Partisi Grubu, 1991 senesinde aşağıya doğru giden bir eğride, yüzde 55'te devraldığı enflasyonu, hepinizin yakından bildiği gibi, 1994 senesinde yüzde 145'e çıkardıktan sonra... (RP sıralarından gürültüler)

ASLAN POLAT (Erzurum) – Bugüne gelelim, bugüne...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Müsaade edersiniz... Bakın, şimdi, ya siz konuşacaksınız biz dinleyeceğiz ya da müsaade ediniz, biz söz aldık, biz konuşacağız, siz dinleyeceksiniz; hangisini isterseniz, onu yapalım. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Siz konuşun Sayın Bakan, siz konuşun...

Efendim, rica ediyorum... Müsaade edin, Sayın Bakan konuşsun.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Yanlış söylüyor; yanlış, yanlış...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Ben, keşke yanlış söylesem... Rakamlar burada; bakın, nasıl bakıyor size; bakın, rakamlar nasıl bakıyor size...

Şimdi, bakın, ben burada enflasyonu müdafaa etmiyorum; çünkü, ben, bu enflasyon sekiz ay içerisinde yüzde 100'e geleceği zaman, bu Hükümetin güvenoyu aldığı 12 Temmuzdan on gün sonra, 22 Temmuzda çıktım dedim ki: "Beyler, Türkiye'de bu enflasyon yüzde 100'e doğru koşuyor; tedbir almazsak, tutamayız." Herkes, çıktı bunu kınadı. Şimdi enflasyon yüzde 100'e geldiği zaman, niye çıkıyorsunuz da "bunu, bu Hükümet yaptı" diyorsunuz?!

ASLAN POLAT (Erzurum) – Kaçla devraldınız?..

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Şimdi, ben size rakamlarla söyleyeceğim.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Kaçla devraldınız?..

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Bırak bu karışık numaraları...

ASLAN POLAT (Erzurum) – "46" diyorsunuz...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Biraz evvel Sayın Ayfer Yılmaz söyledi, yüzde 77'de devretmişsiniz. (RP sıralarından "Evet" sesleri) Şimdi ne olmuş; yüzde 101 olmuş...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Kim açıkladı bunu; hangi bakan sorumlu?..

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Şimdi, bakın, bu hikâyeyi size rakamlarla anlatayım:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasetçiler, siyaset yapar; ama, rakamlar yalan söylemez, söyleyemez.

Şimdi, bakın, bu rakamlar ne diyor: Bu rakamlara göre, Refahyol Hükümetinin 1997 bütçesi içerisinde bir denk bütçeyle götürecekleri var. Oysa, hepimiz biliyoruz ki, enflasyon denilen canavarın yemeğini bütçe açıkları sağlıyor; öyle mi?..

ASLAN POLAT (Erzurum) – Doğru...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Doğru...

Şimdi, siz, denk bütçe diye yola çıkacaksınız; Hükümeti devrettiğiniz tarihte bütçenizin açığı 738 trilyon lira olacak; denk!.. (RP sıralarından gürültüler)

VEYSEL CANDAN (Konya) – Yanlış söylüyor...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Yahu, bir dakika... Bir dakika... Rakamları söylüyorum; daha gelmedim...

VEYSEL CANDAN (Konya) – Yanlış söylüyor; doğru söylesin...

BAŞKAN – Arkadaşlar, susun; rica ediyorum... Efendim, siz de çıkar sataşmadan dolayı cevap verirsiniz.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Şimdi, 738 trilyon açıkla devlet kasasını teslim edeceksiniz... Teslim ettiğiniz zaman, ne vereceksiniz; devletin kasasına bakacaksınız; bu devletin kasasını neyle devretmişsiniz... Denk bütçe getirmiştiniz ya!.. Şimdi, devletin bir ay sonraki -ki, bunun içerisinde Hazinenin 300 trilyon liralık borçlanma yaptıktan sonraki- devletin kasasındaki resmî rakamları okuyorum size... Devlet diyor ki, zorunlu ödemelerim 377 trilyon; elimdeki imkân 174 trilyon; artı, hâlâ 170 trilyona ihtiyacım var.

Şimdi, demek ki, sizin bu 738 trilyonluk açığınızı, önümüzdeki aylar içerisinde buraya getirip de... Yemeği yiyip de hesabı ödemeden kalktınız ya masadan...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Kaldırdılar... Biz kalkmadık beyefendi...

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Ha, kaldırdılar...

Şimdi, yemeği yiyip de hesabı ödemeden kalktınız ya; şimdi o faturayı biz ödüyoruz ya; şimdi, akıllı gibi, ödemediğiniz faturanın hesabını soruyorsunuz. (RP sıralarından gürültüler) Ben, size, sizin adınıza ödediğimiz faturanın hesabını da vereceğim burada.

Bakın, değerli milletvekilleri, demin dedim ki, Doğru Yol Partisinin, enflasyon hakkında söz söyleme hakkı yok.

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Onlar anlamaz.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Niye dedim bunu; değerli Grubu hiçbir şekilde rencide etmek için söylemedim. Bugün, Türkiye'nin 1998 bütçesinde öngörülen yaklaşık 4 katrilyonluk açığın 1,4 katrilyonu sosyal güvenlik sisteminin açığından gelmektedir. Peki, bu nasıl ortaya çıktı: Hatırlar mısınız; 1992 senesinde Doğru Yol Grubuyla SHP Grubu bir araya gelip de, emekliliği "erken emeklilik" diye aşağı indirmediler mi; indirdiler.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Başbakan kimdi, onu söyleyin.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Ben siyasî polemiğe girmek istemiyorum, anlatmaya çalışıyorum.

BAŞKAN – Efendim, siz duymayın onları, Genel Kurula hitap edin.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Televizyondan vatandaşlarıma izah etmeye çalışıyorum. Bu halka, doğruyu, eğriyi anlatmaya çalışıyorum ki, doğru karar versinler. Çünkü, bazıları çıkıp da erken seçim istediğinde, vatandaş, kendilerine bu suali soracağı zaman, bu cevabı da vermeleri lazım; onun için söylüyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Bize konuş, bize.

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Onlar anlamaz.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Sizin bize bıraktığınız bu 738 trilyonluk açığı sene sonunda 2,3 katrilyonda tutabildiğimiz bir ortamda, bu açığın, 738 trilyon sonrası geri kalan kısmı nedir, size onun hesabını vereyim.

Çiftçiye olan 50 trilyonluk borcunuzu ödememişsiniz. Biz Hükümet olarak bunu ödemeyecek miydik; ödedik; 50 trilyon. Yazın kenara!

Peki, beş senedir, adamın 70 trilyonluk arazisini gaspetmişsiniz, üzerinde çeşitli şeyler yapmışsınız; ama, kamulaştırma bedelini ödememişsiniz. Bunu ödemeyecek miydiniz; bunu da ödedik. Etti 120 trilyon. 120 trilyon ödendi...

BEKİR SOBACI (Tokat) – 1983'ün kamulaştırma bedellerini niye ödemediniz?

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – 1983'ün değil; senin rakamlara kafan karışmış birazcık.

Çiftçinin parasını, çiftçinin alınterini... Fiyatları vermişsiniz... Biz, çiftçinin ürettiği mahsülü alıp da parasını vermemeli miydik!

Şimdi, bunları alt alta koyduğunuz zaman, bizim, kendi imkânlarımızla 1997 bütçesini büyütüp de bundan dolayı enflasyonu azdırmamız diye bir mesele yok. Sizin, memuru enflasyonun altında ezdirmenizden dolayı, biz, temmuz ayında, bütçede olmayan yüzde 35'lik bir iyileştirme getirdiysek, bu, memura zarar mıdır; bu, memurun faydasıdır. Niye getirdik bunu; yapmak zorundaydık...

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; hani, yavuz hırsız ev sahibini bastırır diye bir laf vardır; hem ekonomiyi perişan edeceksin hem enflasyonu yükselteceksin hem devlet olarak vatandaşa borcunu ödemeyeceksin; ondan sonra gelen hükümetin bakanı, hükümet olunduktan on gün sonra, enflasyonun nereye gideceğini, hiçbir şeyden korkmadan söyleyecek ve oraya geldiği zaman da, diyeceksiniz ki bunu siz yaptınız... Vallahi, bunu söylemek için insanda yüz ister ve görüyoruz ki, bu yüzü bulup, burada bunu söylüyorsunuz. (RP sıralarından gürültüler)

Şimdi -hiçbir yerde hiçbir mazeret arkasına sığınmıyoruz- bu Hükümet, bu çıkan enflasyona, enflasyonun sahibi şu, enflasyonun sebebi bu, demedi. Siz, zannediyorsunuz ki, ucuz politika yaparak kalkacaksınız "biz size yüzde 77'de bıraktık, siz yüzde 100'e çıkardınız; çünkü, programınız yok, varsa programınız koyun" diyeceksiniz!.. 1998 bütçesi, kendi kendine bir program. 1998 bütçesinde deniyor ki, biz, 1998'de, sene sonunda enflasyonu, sizin yapmayıp gizlediğiniz zamları yaptığımızdan dolayı, sistemi dengeye oturttuğumuzdan dolayı ve makul bir bütçe yaptığımızdan dolayı, kendi imkânlarımızla yüzde 50'ye indireceğiz; bundan, sizin şüpheniz olmasın!

ASLAN POLAT (Erzurum) – Ocak ayında neydi?..

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Uluslararası Para Fonunu mu merak ediyorsunuz; vergiyi mi soruyorsunuz...

ASLAN POLAT (Erzurum) – Siz ne yaptınız, onu söyleyin.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Yahu, geçen sene ocak ayında enflasyon rakamını sanki küçük yaptınızda mı, yani, bu memlekete yatırım yaptınızda mı, denk bütçe yaptınızda mı bunları söylüyorsunuz; el insaf!.. Yani, siz, bütün bunları yapabilecek olsaydınız, Hükümeti bırakıp gitmezdiniz! Yani, sizin Hükümetinizi biz mi düşürdük; Hükümeti siz bırakıp gittiniz; ekonomiyi yönetemiyoruz dediniz ve bunlardan sonra, kalkıp gelip de, bize bunun hesabını sorma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz?! (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakan, şimdi, siz enflasyondan bahsedin; acaba, niye yükseldi; bir şeyler mi geldi bir yerden; onu bir açıklayın da biz anlayalım şimdi. Bir yerden bir şey mi yağdı; yani, gökten bir şey mi yağdı onu bir öğrenelim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sen yorum yapamazsın!

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Hükümet, enflasyonla, Türkiye'nin makûs talihi olmaması gereken bu enflasyonla mücadele azmi içerisindedir; bu maksatla programını hazırlamıştır. Bu maksatla, kendi imkânlarıyla, sene sonuna kadar enflasyonu yüzde 50'ye indirebilme ve Sayın Ayfer Yılmaz'ın belirttiği gibi, altı aydır Uluslararası Para Fonuyla yaptığı temaslar neticesinde de -eğer, bu Yüce Meclis, vergi kanunu tasarısına destek verdiği takdirde, sosyal güvenlik sistemini olması gerektiği yere getirecek desteği verdiği takdirde- hızlandırılmış bir programı yapabilme imkânını elde edecektir; eğer, bu Meclisten bu destek çıkarsa -şimdi, çıkar, çıkmaz; Yüce Meclisin takdiridir, bir şey söylemem- eğer, bu programı yaparsak, bir sene içerisinde enflasyonun yüzde 10'un altına ineceğini, açıklıkla buradan söylerim. (RP sıralarından gürültüler) Ha, olur ya, muhalefet, bu memlekette vatandaş nasıl olsa enflasyona alıştı, biz neden bu Hükümete destek verelim de enflasyonu düşürsün, düşüncesiyle, vergi kanunu tasarısına ve sosyal güvenlik kanunu tasarısına destek vermez; olabilir, hakkıdır; o zaman da, bu Hükümetin elindeki program, önümüzdeki aylar içerisinde, bu enflasyonu, şiddetli bir şekilde kıskaçla yakalamıştır; gereken her türlü şey yapılacaktır ve bunun neticesinde de, enflasyon yüzde 50'nin altına inecektir.

Şimdi, içinizden bazıları diyebilir ki, efendim, siz bunları söylüyorsunuz da, nereden bilelim böyle olacağını... Küreselleşen dünyada, ülkelerin ekonomik yönetimleri, yöntemleri ve icraatları, aynen bir karne gibi sürekli takip edilir; bu imkânlar içerisinde, uluslararası piyasada banka kesimi ve yatırımcılar, size olan ilgilerini, size olan güvenlerini gösterirler ve programınızı takip ettikleri için, bu programa inandıkları takdirde, bu desteği verirler. Şimdi, ben, size, açıkyüreklilikle ve rakamlarla şunu söylüyorum ki; geçen yedi ay içerisinde, bu Hükümet, uluslararası piyasalardan bu desteği almıştır; bu destek devam etmektedir. Hükümetin programı, anlayanlar için vardır...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Halkımız anlamıyor Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – ...yazılıdır, altları teker teker çizilmiştir; sadece ve sadece bütçe kanununun denklemlerine bakarsanız, kaynaklarına bakarsanız ve şu güne kadar yapılan işlere bakarsanız, Hazinenin üçer aylık ilan ettiği borçlanma programına bakarsanız, Merkez Bankasının para programına bakarsanız, Maliye Bakanlığının üç aylık bütçeyle ilgili açıklamasına bakarsanız, bu programın ne olduğunu anlamak mümkündür; ama, tabiî, bazı arkadaşlarımız "ille de, bizim eskiden yaptığımız gibi yazılı bir metin verin bize; biz, bu metinden bunlara bakalım" demek istiyorsa, bu Hükümet, size, bu metni de verir.

Yüce Meclise teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Yıl sonunda enflasyon yüzde 150'yi bulacak Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI GÜNEŞ TANER (Devamla) – Siz merak etmeyin, inecek. Siz aksini iddia etseniz de, bu enflasyon inecek.

BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanız bitti; lütfen, enflasyonla uğraşın, onlarla uğraşmayın.

RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Siz, hâlâ bölge müdürlüğü açın; enflasyon onunla düşer!

BAŞKAN – Sayın Arıkan, zatıâliniz de, hudutta bekleyen kamyonlarla ilgili gündemdışı söz istemiştiniz; ama, ne yapalım işte, sıra ona gelmedi; enflasyon birinci sırada olduğu için, ekonomi birinci... O kamyon işi, hakikaten acil bir konuydu; ama, inşallah, Hükümet halledecek onu.

MUZAFFER ARIKAN (Mardin) – Efendim, onunla ilgili konuşmak istiyorum; talebim var.

BAŞKAN – Efendim, yetmedi; ne yapalım; İçtüzüğe göre 3 arkadaşa söz vermem gerekiyordu. Aslında, size de konuşma hakkı vermek istiyordum; ama, sığdıramadım 3 kişinin arasına; kusura bakmayasınız; eski bir arkadaşımsınız ama...

V.—SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.—İçel Milletvekili Ayfer Yılmaz’ın, Devlet Bakanı Güneş Taner’in partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gözlükaya.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkanım, ekonomiden sorumlu Sayın Bakan, burada, enflasyonu nasıl önleyeceklerine dair müşahhas açıklamalarda bulunmadılar; ancak, mazeret olarak, geçmiş hükümetlere birtakım atfı cürümlerde bulundular ve "bu enflasyonun müsebbibi Doğru Yol Partisidir" diyerek bize sataştılar. Bu bakımdan, Doğru Yol Partisi adına, bu sataşmaya, Sayın Ayfer Yılmaz'ın cevap vermesine izin vermenizi rica ediyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Öyle bir usul yok.

BAŞKAN – Peki efendim... Yalnız, Sayın Yılmaz, çok kısa bir açıklama yapabilirsiniz. (DYP sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Başkan, sataşma olmadı.

BAŞKAN – Sataştı efendim; enflasyonun bütün sebebini Doğru Yol Partisine yükledi.

Buyurun efendim.

AYFER YILMAZ (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomiden sorumlu Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz; gerçekten, enflasyonun, bir ülke sorunu olarak algılandığını bu kürsüden öğrendik; ama, sanıyorum, bu çatı altında şu anda dinleyen kişiler, enflasyonla nasıl mücadele edeceğimizi öğrenemedi; çünkü, aynı kitapları ben de okudum; ama, gerçekleşen rakamlarla makro büyüklükleri çalıştırdığım zaman, ne yazık ki, o sonuçlara ulaşamıyorum. Ancak, burada en önemli sorun, Doğru Yol Partisine, enflasyonla ilgili söz söyleyemeyeceği açısındandı ve orada getirdiği konu, sadece ve sadece sosyal güvenlikti. Hatırlatmak isterim, bu olay, 1987 yılında, ekonomide, karşısında diğer siyasî oluşumları gören Hükümetin, KİT'ler üzerinde oluşturduğu yanlış politikalar ve onları ticarî bankalara mahkûm etmesinin sonucunda kamu açıklarının artması, Türk Lirasının aşırı değerlendirilmesi ve sonucunda da, bunun iç denge bozukluklarından dış dengeye vurmasıyla çıktı. Salt olarak onu açıklayacaksak, kamuoyuna buradan vereceğimiz bütün bilgiler de yanlış olacaktır.

Bütün hükümetler, kendi üzerine düşen sorumlulukları aldıkları gibi, bunların çözümünü de getirmiştir ve 5 Nisan 1994'te alınan tedbirlerle de bu ülkede bir istikrar programı çatısı altında nasıl mücadele edilip sonuç alınacağını da Doğru Yol Partisi göstermiştir.

Saygılar sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

IV. — BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.—Irak’a gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü SinaGürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1289)

BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 4 Şubat 1998 tarihinde Irak'a gidecek olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in dönüşüne kadar; Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bazı sözlü soruların geri verilmesine dair bir önerge vardır; okutuyorum:

2.—Antalya Milletvekili Arif Ahmet Denizolgun’un, (6/807) ve (6/808) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/299)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5.2.1998

Gündemin Sözlü Sorular kısmının 162 nci ve 163 üncü sırasında yer alan 6/807 ve 6/808 numaralı sorularımı geri alıyorum.

Gereğini arz ederim.

Arif Ahmet Denizolgun

Antalya

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

VI. —ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. —Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi

BAŞKAN – Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

No : 96 5.2.1998

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 11 inci sırasında yer alan 389 sıra sayılı kanun tasarısının, bu kısmın 4 üncü sırasına; 20 nci sırasında yer alan 338 sıra sayılı kanun teklifinin, 5 inci sırasına; 21 inci sırasında yer alan 282 sıra sayılı kanun teklifinin, 6 ncı sırasına; 19 uncu sırasında yer alan 231 sıra sayılı kanun tasarısının, 7 nci sırasına; 89 uncu sırasında yer alan 258 sıra sayılı kanun tasarısının, 8 inci sırasına; 25 inci sırasında yer alan 182 sıra sayılı kanun tasarısının, 9 uncu sırasına; 172 nci sırasında yer alan 412 sıra sayılı kanun tasarısının, 10 uncu sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

Hikmet Çetin

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

Salih Kapusuz Metin Öney

RP Grup Başkanvekili ANAP Grup Başkanvekili

Turhan Güven Metin Bostancıoğlu

DYP Grup Başkanvekili DSP Grup Başkanvekili

Nihat Matkap Metin Işık

CHP Grup Başkanvekili DTP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

VII.—KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.—Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli,Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı :232)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu raporunun ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon ?..Yok.

Ertelenmiştir.

2. —Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/350) (S. Sayısı :364) (1)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon ?..Burada.

Hükümet ?..Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının 2 nci maddesinin oylamasında kalmıştık.

Şimdi, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.– Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen ?..Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısı açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum :Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

Sayın milletvekilleri, oylamada her milletvekili sadece kendi oyunu kullanacak... Dikkat ediyorum; yoksa, oylamayı iptal ederim; çünkü, geçen gün birisini gördüm de 20 tane oy kullandı; onun için bunları söylüyorum.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın milletvekili varsa, lütfen, oyunu kullansın.

Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı?.. Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN – Efendim, oylama işlemi sürerken, çalışmalarımıza devam ediyoruz.

3. —Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı :132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakerelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

4.—Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve 20 Arkadaşının,Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 16 Arkadaşının, Burdur Milletvekili KâzımÜstüner’in,İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın ve Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın aynı mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/664, 2/206, 2/422, 2/670, 2/810, 2/869) (S. Sayısı :389) (1)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve 20 Arkadaşının, Ağrı Milletvekili M.Sıddık Altay ve 16 Arkadaşının, Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın ve Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın aynı mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Sıddık Altay söz istemiştir.

Buyurun Sayın Sıddık Altay. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Altay, süreniz 20 dakika.

RP GRUBU ADINA MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Partim adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, muhtar geleneği, bizim kültürümüzde çok eski ve köklü bir yere sahiptir. Köy muhtarlığı, zaten yüzyılları aşan bir geleneğe sahiptir. Mahalle muhtarlığı ise, mahalle kethüdası adıyla, kökü 12 inci Yüzyıla kadar dayanan bir geçmişe sahiptir. Onun için, ananevî geleneğimizin zayıflatılıp, tahrip edilmesine bizim fırsat vermememiz gerekir.

Sayın milletvekilleri, 7 Nisan 1924 tarihinde yürürlüğe konulmuş olan 442 sayılı Köy Yasası ile 1944 yılında çıkarılan Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair 4541 sayılı Yasalar, muhtarı köy ve mahallenin başı, aynı zamanda devlet adına o mahalle ve köyde kamu hizmetlerini yürütecek en büyük görevli, sorumlulukları yüklenecek kişi saymıştır. Bundan 74 yıl önce yürürlüğe konulmuş olan 442 sayılı Köy Kanununun 10 uncu maddesinde, muhtar köyün başıdır, bu kanuna göre köy işlerinde söz söylemek, emir vermek ve emri yaptırmak muhtarın hakkıdır ve görevidir. Muhtar o köyde ve o mahallede devlet hizmetlerini gören memurdur; devlet işlerinde, vazifesini, Köy Kanununun 36 ncı maddesine göre yürütür. Buna göre, köy muhtarının iki önemli görevi bulunmaktadır: Bunlardan bir tanesi devlet işleri, ikincisi de köy işleridir. Bu görevler arasında, hükümet tarafından bildirilecek kanunları, nizamları, köy içinde ilan edip anlatmaktan tutun da, asker toplamaya, bakaya ve kaçakları hükümete haber vermeye, köyde doğanları ve ölenleri, nikâhlananları ve boşananları kaydetmeye kadar, burada saymaya zamanımızın yetmeyeceği, pek çok görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.

Burada, şunu belirtmek istiyorum ki; devletin, yasalarla, köy ve mahalle muhtarlarından beklediği hizmet, 657 sayılı Yasayla kendi memurlarından istediği görevlerden çok daha fazladır. Türkiye genelinde sayıları 50 bine ulaşan muhtarlarımız, demokratik sistem içerisinde seçimle işbaşına gelen kamu görevlilerimizdir. Muhtarlarımız, kamu adına, insanların sorunlarıyla birebir muhatap olmak durumundadırlar. Bu anlamda, muhtarlarımız, devletin en uç noktadaki temsilcileridir. Halkla en çok yüz yüze olan kamu temsilcileri oldukları için, en çok sorumluluğa sahip olan kamu görevlileri, muhtarlarımızdır. Hele köy muhtarlarına yüklenen sorumluluk ve görevler çok daha ağırdır.

Burada, şunu özellikle belirtmek isterim: Devletin köy muhtarlarına kişilik kazandırması gerekmektedir. Şöyle ki; köylerde devleti temsil eden bir kişi olarak, kanun, muhtarı köyün en büyüğü ve başı saymıştır. O halde, köye görevli gelen devlet memurları ve güvenlik kuvvetleri -kim olursa olsun- köy ve mahalle muhtarlarına saygı duymalı, onu, köy ve mahallede devleti temsil eden bir kişi olarak bilmelidirler; ama, durum böyle değildir. Çoğu köylerimizde, köy muhtarları, güvenlik kuvvetlerinin, özellikle jandarma ve karakol kumandanlarının baskısı altında ezilirler; hatta, jandarmanın, polisin yapmakla mükellef olduğu görevleri muhtarlardan isterler. Muhtarlar, bu gibi görevleri, gücünün ötesinde olduğundan, yapamadıkları için, bazen dövülürler, sövülürler, hakarete uğrarlar. Muhtarlarımıza, bu yönden de, kişilik, saygınlık kazandırmamız gerekmektedir. Topluma yararlı olan bu insanlar devletin himayesi altına alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, seçimle işbaşına gelen insanlar güçlüdürler. Bu kuvveti, meşruiyetin ana kaynağı olan milletten alırlar. Bu durumlarına rağmen, muhtarların hak isteme konusundaki titiz davranışları, belli bir seviyenin ve belli bir sorumluluğun eseridir. Millet olarak, hür, demokratik düzeni benimsemişizdir. Bu sistem içinde, en önemli yerlerden birinin de muhtarlık müessesesi olduğu bilinmektedir. Muhtarlar, kendi sorunlarını kamuoyunun dikkatine sunarken, onu, çeşitli düzeydeki platformlarda tartışırken bu temel esasları göz önünde bulundurmuşlardır. Köyde devletin, mahallede halkın temsilcisi olan ve milletimizin gerçek ihtiyacından doğan muhtarlık müessesesine toplum hayatımızda çok önemli görevler verilmekte ve muhtarlar, bu görevlerine halen devam etmektedirler. Bugün, muhtarlarımıza çeşitli kanunlarla yüklemiş olduğumuz, vermiş olduğumuz 100 - 150'ye yakın görev bulunmaktadır. Ne var ki, kamu adına insanların sorunlarıyla birebir muhatap olan ve bu anlamda devleti temsil etme durumunda olan muhtarlarımız, bu temsil görevinin gerektirdiği imkânlardan mahrum bırakılmışlardır. Devlet, son artışlarla 10 milyon lira civarında muhtarlarımıza maaş vermektedir. Bu maaş günümüzün ekonomik şartlarında son derece komiktir. Şu kadarını ifade edelim ki, muhtarların eline geçen maaş, zorunlu olarak ödedikleri Bağ-Kur primlerinin taksitlerine bile yetmemektedir. Muhtarlarımız, sosyal güvenlik primlerini ceplerinden ekledikleri paralarla, ancak ödeyebilmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhtarlarımız, seçimle işbaşına gelen kamu görevlileri oldukları için, demokrasinin yerel bazdaki en güzide temsilcisidirler. Seçimle işbaşına gelen bu insanlarımızın, demokrasinin fazilet rejimi olduğunu önce kendi dünyalarında benimsemeleri gerekmektedir. Bu da, ancak, muhtarlarımızı, devletin kendilerine yüklediği demokratik sorumluluğun önemini yansıtacak ekonomik ve sosyal imkânlara kavuşturmakla mümkün olacaktır.

Değerli milletvekilleri, muhtarlarımız, devletin çok önemli sorumluluklar yüklediği kamu görevlileridir. Bu kadar önemli görevler verdiğimiz bu insanların ellerinde birer mühür, bu mühürle yüklendikleri sorumluluğun gerektirdiği imkânlardan mahrum bırakmak, demokrasinin faziletiyle bağdaşmaz. Türkiye genelinde binlerce muhtarımız, kendilerine bir ofis temin edebilmekten bile mahrumdur. Ellerine geçen 10 milyon lirayla bir büronun masraflarını karşılamak bir tarafa, kamu hizmeti görebilmek için yaptıkları telefon görüşmelerinin faturasını ödemekte bile zorlanmaktadırlar.

Köy ve mahalle muhtarlarına, sorumluluklarına paralel olarak ve günün şartlarına uygun, en azından asgarî yaşam standartlarını sağlamaya yetecek kadar maaş bağlanması, devletin kamusal sorumluluğunun zorunlu bir gereğidir. Fakat, burada bir hususu belirtmek gerekir; tüm bu imkânsızlıklara rağmen, muhtarlarımızın, fedakâr çalışmalarıyla, kendi imkânlarını kullanarak, bilgisayar çağını yakaladıklarını görüyoruz. Özellikle büyük şehirlerde, muhtarlarımız, halkın sorunlarını bilgisayar tuşlarını kullanarak çözmekte, zaman, mekân ve emek israfının önüne geçmektedirler. Bu muhtarlarımızı da tebrik ediyorum. Bu gelişmeler, muhtarlarımızın imajında da değişmelere neden olmaktadır ve yeni gelişmeler göstermektedir.

Tabiî ki, aynı şeyi köy muhtarlarımız için söylemek mümkün değildir. Köy muhtarlarımızın sorunları hepinizce malumdur. Gerçekten de, köy muhtarlarımızın durumları iç açıcı değildir. Bu nedenle, tüm muhtarlarımızın, büyük şehirlerdeki muhtarlar gibi bazı imkânlara kavuşturulması gerekmektedir. Muhtarlarımız, teknolojinin gerektirdiği kolaylıklarla, sundukları hizmetin kalitesini artırmalıdırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kapsamlı bir yerel yönetimler reformu artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Tüm dünyanın yerinden yönetim modeline yöneldiği modeline yöneldiği bir dönemde, yetkinin merkezde, sorumluluğun ise yerelde tutulmasının mantığını kavramak mümkün değildir. Bu çerçevede yapılacak bir mahallî idareler reformu ile sorumluluğun gerçek sahiplerine; yani, yerel yöneticilere, sorumluluklarının gerektirdiği yetki ve imkânların sağlanması, artık, kaçınılmaz hale gelmiştir. Anadolu tabiriyle, davul kimin omzundaysa, tokmağı da ona vermemiz gerekmektedir. Bu noktada, köy muhtarlarının, yetkilerinin artırılarak, köyün her türlü sorununun çözümü için birinci öncelikli yetkili merci yapılması, modern yönetim anlayışının gereği haline gelmiştir ve zarurîdir. Bunun için, köylere müstakil bütçe tahsis edilerek, elektrik, su, yol, altyapı gibi temel zaruretlerin yerinden çözülmesine imkân sağlanması, yıllardan beri köylerimize götürülemeyen hizmetlerin ulaşmasını kolaylaştıracaktır. Yapılacak bu düzenleme ile köy gelirlerinin artması da sağlanmış olacaktır.

Belediye meclislerinde, mahalle muhtarlarına da söz hakkı verilmelidir. Belediye başkanları ile kaymakamlık veya valilikler, muhtarlara yer temini konusunda öncelik vermeli, mahalle ile ilgili konularda muhtarları her zaman birinci muhatap almalı ve onları dinlemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhtarlarımıza yeniden düzenlemeyle sağlanacak maaş artışının yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Yeni yasayla, şu andaki katsayıya göre, ocak ayı itibariyle, muhtarlarımızın eline takriben 18 milyon civarında bir miktar geçecektir. Doğrusu, biz, bunu uygun bulmuyoruz. Biz, Refah Grubu olarak verdiğimiz teklifte, Hükümeti ve Meclisimizi ikidebir bu konuda meşgul etmek istemiyorduk; bunu, bir statüye bağlamak istiyorduk. Bu da nedir; muhtarlarımız da her yıl değişen asgari ücret seviyesinden yararlansın. Dolayısıyla, bunu, bir siyasî polemik konusu da yapmamamız gerekir. Her ne kadar, bu tasarıda, muhtarlarımızın ödenekleriyle ilgili, Bakanlar Kuruluna yüzde 100 oranında artırma yetkisi veriliyorsa, da tabiî ki, siyasî partiler -özellikle, iktidarlar- seçim zamanlarında, bunu, bir siyasî koz olarak kullanacaklardır. Tabiî, siya koz olarak kullanılması uygun değildir. Bunun doğrusu, gerçeği, bu konunun Mecliste çözülmesidir. Bakanlar Kuruluna bırakılmadan, bunun, en iyi şekilde yapılması gerekirdi. Gerçi, biz, bunları komisyonda söyledik; ama, komisyonumuz, bunu, bu şekliyle değerlendirdi.

Değerli milletvekilleri, tüm bu çalışmalar sonucunda, Hükümetimizin, bugün, Meclis gündemine getirdiği, muhtarların ödeneklerinin artırılmasıyla ilgili tasarı, bugün, Türkiye'de, sayıları 50 bini aşmış bulunan muhtarlarımız için yine de iyi bir çalışma olacaktır, onlara yeni bazı imkânlar sağlayacaktır.

Bu tasarının, bu şekliyle de olsa, tüm muhtarlarımıza hayırlı olmasını diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

2. —Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları raporları (1/350) (S. Sayısı :364) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının yapılan açık oylamasına 234 sayın milletvekili katılmış; 231 kabul, 2 mükerrer, 1 geçersiz oy çıkmıştır. Bu suretle, tasarı yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

4.—Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve 20 Arkadaşının,Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 16 Arkadaşının, Burdur Milletvekili KâzımÜstüner’in,İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın ve Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın aynı mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/664, 2/206, 2/422, 2/670, 2/810, 2/869) (S. Sayısı :389) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası, Demokrat Türkiye Partisi adına, Van Milletvekili Sayın Mahmut Yılbaş'ta.

Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasası olarak adlandırdığımız, kısaca 2108 sayılı Yasanın bir maddesinde değişiklik yapılmasına dair tasarı hakkında, Demokrat Türkiye Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarıyla getirilmek istenilen, köy ve mahalle muhtarlarına, biraz önce değindiğim 2108 sayılı Yasayla verilmekte olan ödeneklerin -yetersiz kalması nedeniyle- yükseltilmesinden ibarettir. 2108 sayılı Yasa, bu yetersizlik nedeniyle, zaman içerisinde sistemin ve mekanizmanın gereği olarak değişikliklere uğramıştır. Bu gösterge, 1991 yılında 500'den 1 000'e çıkarılmış, yine 1995 yılında, Bakanlar Kurulu kararıyla 2 000'e çıkarılmıştır. Demek ki, mekanizmada, sistemde bir yanlışlık vardır. Zaman içerisinde enflasyonla birlikte paranın alım gücü düştüğünde, bu tür sabit göstergelerle verilen ödenekler ve maaşlar yetersiz kaldığından, değiştirmeler söz konusu olmaktadır ve bu da zaman aldığından, değişikliklerin zamanında olmaması gibi bir sonuca götürmektedir. Onun için, bu tasarının mantığı yanlıştır.

Biraz evvel, Refah Partisi Grubu adına, burada konuşma yapan değerli milletvekili kardeşimin de ifade ettiği gibi, her şeyden evvel, miktardan önce, bu mantığın değiştirilmesi lazımdır. Zaman içerisinde, müdahale etmeksizin, kendi kendisine yükselen bir rakamı sağlayacak bir mekanizmayı orta yere koymamız icap eder; yani, değerli milletvekili kardeşimin ifade ettiği gibi, bu konuda, asgari ücretin, bu Meclis tarafından kabul edilmesiyle, mesele, kökten bir çözüme kavuşturulacaktır.

Demokrat Türkiye Partisi Grubu olarak, bu düşünceyi de paylaştığımızdan, bir değişiklik önergesini Sayın Başkanlığa sunmuş bulunuyoruz. Öyle zannediyorum ki, diğer grupların da bu yönde yaklaşımları olacaktır. İnşallah, bir noktada birleşir ve bu sorunu da kökünden halletmiş oluruz.

Değerli arkadaşlarım, muhtar ödenekleri ve sosyal güvenlikle ilgili kanun tasarısı Yüce Meclise getirildiğinde, bu mekanizmanın, bu sistemin bütünü hakkında, bu kürsüden düşünce ifade etmemek, büyük bir eksiklik, büyük bir noksanlık olarak düşünülmelidir. Bugün, nüfusumuzun yüzde 46'sını teşkil eden ve kırsal kesimde bulunan insanlarımızın idare edildiği sistem, muhtarlık ve köy sistemidir. Birçok eski yasamız gibi, bununla ilgili yasa, 1924'te çıkarılmış ve o günden bu tarafa da, çok ciddî bir değişiklik yapılmadan gelmiştir.

Zaman zaman, çeşitli zeminlerde -ister siyasî zeminler olsun ister idarî veya bilimsel zeminler olsun- mahallî idarelerle ilgili konular gündeme getirildiğinde, maalesef, bir eksiklik söz konusu olur. Bu eksiklik -bir hata olarak vasıflandırmak istemiyorum- ya bilinçli olarak gündeme getirilmekte veyahut da unutulmaktadır. Mahallî idareler denildiğinde, hep, akla, belediyeler geliyor, belediyelerle ilgili mevzuat veya belediyelerle ilgili maddî kaynaklar söz konusu oluyor.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, hepimizin malumu olduğu üzere, mahallî idareler dediğimizde, üçlü bir sistem vardır; sistemin ilk parçasını köyler oluşturur; yine, mekân olarak köylerin tamamını içine alan, özel idareler dediğimiz, diğer bir mahallî idare sistemimiz vardır. Her nedense, siyasette, politikada, belediye ve belediyelerle ilgili konular hep ön sırada ele alınmış, gündeme getirilmiş; ama, bunun gerisinde olan, nüfusun neredeyse yüzde 46'sının yaşadığı köylerle ilgili bir iyileştirme, reform, Yüce Meclisten geçmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, köy sistemine baktığımızda -neresinden bakarsanız bakınız- bir unutulma söz konusudur. Bugün, köy bütçeleri diye, sembolik olarak köyler tarafından yapılan bütçelerin gelirleri imeceye dayanır; ama, bu imece, Anayasa tarafından angarya olarak kabul edildiğinden kaldırılmıştır. Yani, köyün ortak ihtiyaçlarını, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak için, yine köylünün kendisine dönüp, sen, kendi aranda sağlayacağın maddî kaynaklarla kendi meselelerini çözmeye çalışacaksın... Ama, öbür taraftan, belediyelere ve son zamanlarda, 1987 yılında yapılan değişikliklerle, özel idareye de bütçeden kaynak aktarılması söz konusu olmuştur; ama, bu kaynak yeterli değildir.

Değerli arkadaşlarım, mahallî idarelerde bir reformist yaklaşımın başında, gündemin başında, her şeyden önce, köylerin ve köyde, kırsalda yaşayan insanlarımızın dikkate alınması söz konusu olmalıdır; bu, neyi gerektirir; kırsalda yaşayan insanlarımız, diğer mahallî idarelerde olduğu gibi, mutlaka, bütçelerden bir pay almalıdırlar; bu sağlanmadığı sürece, gerçek anlamda, mahallî idarelerde, Yüce Meclisin bir reformist hareket içerisinde olduğunu ifade etmek mümkün değildir.

İkinci konu, değerli arkadaşlarım, köy idare tarzını yeniden elden geçirip, buna çağdaş bir hüviyet kazandırmak mecburiyetindeyiz. Bugün, Köy Kanununa bakınız; Köy Kanununda, köy ihtiyar heyetleri ile köy muhtarlarının, devletin hemen hemen bütün işlevini kapsayan görevleri vardır. Halbuki, bu görevler, devletin değişik organları tarafından yürütülür. Köy muhtarının adlî görevi vardır; adlî görevi, bağımsız yargı, adlî kuruluşlar ve idarî kuruluşlar yürütürler. Köy muhtarının idareyle ilgili görevleri vardır, mahallî idarelerle ilgili görevleri vardır. Diğer idarî kuruluşlara da baktığınızda, bunlar ayrı, kimileri özerk, kimileri bağımsız kuruluşlardır.

Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım, çok enteresandır; bu ülkenin nüfusunun yüzde 46'sında güvenlik ve asayişi sağlama görevi, köy muhtarının görevidir; idarî ve adlî tebligat yapma görevi, köy muhtarının görevidir. Öbür taraftan, sağlık ve eğitimle ilgili görevlerin denetimi ve gözetimi, köy muhtarına ve ihtiyar heyetine verilmiştir. Bu kadar yoğun görevin verildiği bir idarî mekanizma içerisinde, bu görevlerin nasıl yapılacağı, bugüne kadar ciddî şekilde tartışılmamıştır, gündeme getirilmemiştir ve çözüme kavuşturulmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, demokratikleşme açısından, dünyada, bugün örnek olarak gösterilen ülkelerde veya gelişmekte olan, kalkınmakta olan, demokrasiyi kendilerine hedef teşkil eden ülkelerde de çok değişik temayüller, yaklaşımlar vardır.

Değerli arkadaşlarım, bugün, demokrasinin beşiği dediğimiz Kıta Avrupasında, bizlerin, hemen hemen dünya idare sistemine, literatürüne katkıda bulunmak suretiyle getirmiş olduğumuz muhtarlık -ki, bir idarî birim şeklidir- ve mülkî idare sistemi, kendimize ait, kendi kültürümüzün bir ürünüdür; bunlar bin yıllık bir tarihe sahiptir. Batı ülkelerine baktığımızda, -özellikle muhtarlıkla alakalı olarak- bu tür ülkeler, demokratikleşmenin, katılımcılığın daha küçük birimlerde olabileceğini, bunun için, artık, belediye dediğimiz mahallî idare sisteminin bu amaca yönelik olarak örgütlenmemiş olduğunu ileri sürerek, mahalle teşkilatlarının, hatta kendi tabirleriyle "neighborhood" dediğimiz komşuluk ilişkilerinin kurumsallaştırılması yönünde çalışmalar yapmaktadırlar. İşte, bizim komşuluk dediğimiz, özellikle köylerde ve şehirlerde kurumsallaşmış olan idarî mekanizmamız, köy ve mahalle muhtarlıklarıdır. Demek ki, bu ülke ve bu ülkenin kültürü, bundan bin yıl önce, bugün, Batı'nın demokrasi olarak vasıflandırdığı bir idare tarzını benimsemiş ve yüzlerce yıl, nüfusumuzun hemen hemen yüzde 70'i, yüzde 80'i bu idare tarzıyla idare edilmiştir. Bugün, çok iddialı bir yaklaşım olarak görülmemelidir; yani, demokraside bizim tecrübemiz, sadece işte 1946'lara, 1950'lere çekilerek, elli yıllık, altmış yıllık bir demokrasi anlayışımız vardır, tecrübemiz vardır demek bana göre bir yanılgıdır.

Değerli arkadaşlarım, onun için, demokratikleşmenin de sağlanabilmesi bakımından köy idarelerinin, mahallî idarelerin, mutlaka, acilen gündeme getirilip, yeniden bir sisteme kavuşturulmaları gerekmektedir. Bu sistem ne olacaktır; mutlaka demokrasinin evrensel özelliklerini taşıyacaktır. Değerli arkadaşlarım, bunun için, mahalle ve köy idaresinin üzerinde kurulacak üst kurullar da daha demokratik hale gelmiş olacaklardır. Biz, niçin mahalle muhtarlarının belediye meclislerine üye olarak katılmalarını düşünmüyoruz; en azından niçin bunu tartışmıyoruz? Biz, niçin ilçelerde bir hükmî şahsiyet halinde kendi bütçelerini hazırlayan, kendi bütçelerine ilişkin olarak yatırım programlarını görüşen bir hükmî şahsiyeti düşünmüyoruz? Niçin bu hükmî şahsiyetin üyelerinin seçimle gelen köy muhtarları olmasını sağlayacak yasal değişiklikleri gündeme getirmiyoruz?

Değerli arkadaşlarım, bunu sağladığımız takdirde, hepimiz yaşamla içinde bulunarak göreceğiz ki, Türkiye'yi, bugün özlemini çektiğimiz hukuk devleti olarak, demokratik bir ülke olarak ve insan hakları konusunda diğer ülkelerden geri kalmayan bir çizgiye gelen ülke olarak elbirliğiyle yaratmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, bunun için de idare mekanizmamızda, sistemimizde çok ciddî değişiklikler yapmamıza gerek yok. Burada ayaküstü ifade edebilirim, diyebilirim ki, bugün sayıları 36 bin ilâ 40 bin arasında ifade edilen köylerde, Köy Kanununda yapılacak olan bir maddelik değişikle "belediyelerle ilgili mevzuat köylerde de uygulanır" dediğimiz an, biz, köylerimizde bir reform yapmış oluruz, bir idarî reform yapmış oluruz. Artık, köylerde vatandaşlarımız, hizmeti devletten bekler halden çıkıp, kendi katkılarıyla, kendi iştirakleriyle, kendi yaklaşımlarıyla yaşadıkları yöreleri daha sağlıklı, daha yaşanabilir bir hale getirirler.

Değerli arkadaşlarım, köy yaşamına baktığınızda, birtakım hükmî şahsiyetlerin tasarrufları birbiri içine girmiştir. Köy ortak malı vardır; bu, köylünün birlikte tasarrufta bulunduğu bir gayrimenkuldur; ama, onun yanında, meralar vardır. İnşallah, bu Meclisimizde, yakın bir zamanda, mera hukukumuzla ilgili mevzuat değişikliğini de yapacağız. Düşünebiliyor musunuz, bu meradan, kırsalda yaşayan nüfusumuzun bütün hayvan varlığı yararlanır; ama, bu meranın sevk ve idaresi, kullanımı, yönetimi, köy idaresinden esirgenmiştir. Bu nasıl bir anlayış?!. Belki zamanında, o zamanki idarî anlayışın gereği olarak, bunu, bu şekilde görmek mümkün olabilirdi; ama, bugün, en azından, çevrenin korunması, doğanın korunması, insan unsuruyla yapılabilecek, insan unsuruyla takip edilebilecek bir olaydır. Siz, o doğa içerisinde yaşayan insanı bundan çekip alırsanız, onun ilgisinden uzak tutacak olursanız, doğanın korunmasını, çevrenin korunmasını da sağlayamayız.

Değerli arkadaşlarım, öbür taraftan, yine, hepinizin bildiği gibi, çok gariptir bu, hâli arazi diye bir arazi, mülk edinme şekli vardır. Bu hâli arazi kimindir; devletin midir, mahallî kuruluşların mıdır, bireylerin midir; bu konuda bugüne kadar bir içtihat birliği de sağlanmamıştır. Değerli arkadaşlarım, onun için, mutlaka ve mutlaka, kırsaldaki hayat tarzını değiştirebilmemiz için, her şeyden önce oranın idarî yapısını değiştirmek durumundayız. Bunu yapmadığımız takdirde, kırsala hizmetin gitmiş olmasına rağmen, bugün kimse ifade edemez, söyleyemez, cumhuriyet hükümetleri bugüne kadar kırsala bir şey götürdü diyemez. Bugün, kırsalımızda, Allah'a çok şükür, kış aylarında -yani, kasabalarla, ilçelerle, il merkezleriyle- o yoğun kar yağışlarının olduğu Doğu Anadolu Bölgemizde dahi köy yollarının en fazla kapalı kaldığı gün sayısı iki günü aşmaz. Bugün, uluslararası telefon görüşmesi kırsalımıza kadar götürülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, bugün, hiç olmazsa, dört veya beş köy bir araya getirilmiş, onlara, sağlıkevi veya sağlıkocağı altında, sağlığın ilk kademesinde ihtiyaç duyulan aşı gibi konular, hizmetler götürülmüştür; ama, buna rağmen kırsaldan şehirlere, kent merkezlerine akın durmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bunun birinci nedeni ekonomik; ikinci nedeni ise, biraz evvel ifade etmeye çalıştığım, sosyal ve idarî yetersizliktir. Biz bunu sağladığımızda, bugün büyük kentlerimizin içerisinde bulunan beldelerde yaşayan, kentlerde yaşayan insanlara, yeteri kadar altyapı hizmetinin götürülememesi gibi bir durumdan da ülkeyi kurtarmış olacağız.

Değerli arkadaşlarım, Büyük Atatürk'ün ifade ettiği gibi, sadece ifadede de kalmayan, kendi döneminde, yaşadığı dönemde hayata geçirdiği "köylü, bu milletin efendisidir" sözünü, biz, yeniden hayata geçirmek mecburiyetindeyiz; çünkü, bu ülkede sanayide olduğu gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, size 1 saat daha süre verebilirim.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Gerçekten... 1 saat vereyim mi?

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Sağ olun efendim...

BAŞKAN – Ne kadar istiyorsanız vereyim. Hakikaten...

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hayır, hayır konuşun canım; siz iktidar partisisiniz, konuşun...

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Vaktinizi almayayım, değerli arkadaşlarımın da.

...gerçek üretken, üreten ve tüketen kırsalımızda yaşamaktadır; kırsalımızda yaşayan insanlarımızdır. Dilim varmıyor, söyleyemiyorum; çünkü, sürekli olarak bugüne kadar "köylü köylü" demekle, hep köylü olarak bırakmışız o insanlarımızı. Diyorum ki, kırsalda yaşayan insanlarımızı da, süratle yapacağımız yasal değişikliklerle, bu sosyal hayata, çağdaş hayata entegre etmemiz gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle hem sizleri hem de bizleri izleyen insanlarımızı saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılbaş.

Sayın milletvekilleri, şimdi müzakere ettiğimiz kanun tasarısı, muhtarların maaşlarının artırılmasına ilişkin bir kanun tasarısıdır. İktidar partisinin sözcüleri kürsüye çıkıp da 20 dakika konuşursa, bütün Türk idare sistemini burada dile getirirse, peki buradan nasıl kanun çıkacak? 6 grup var, 20'şer dakikadan 120 dakika; 2 milletvekili 10'ar dakikadan, toplam 140 dakika, Hükümet ve komisyon da söz alırsa, tümü üzerindeki konuşmalar 3 saat alır. Biz burada kaç saat çalışıyoruz?.. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Efendim, yani ben alkışlanmak için değil de, şurada bir iş yapmak için varsak, hakikaten faydalı işler yapalım.

İşte Hükümet anons ediyor, ilan ediyor: "Öğretmen maaşlarını artıracağım." Sırada er polisler var, onlar da büyük bir sabırsızlıkla bu kanunların çıkmasını istiyorlar. Daha bir sürü kanun tasarısı var sırada. İktidar partisi çıkıp da burada hem konunun dışına çıkarsa, hep böyle süreleri doldurursa, biz nasıl çalışacağız? (DYP, ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Gerçekten, eğer, bu Meclisi verimli çalıştırmak istiyorsanız, özellikle iktidar grubu çıkıp konuşmayacak, iktidar grubu iş yapacak. İktidar sizin elinizde, daha neyi konuşuyorsunuz... Kusura bakmayın; ama, burada, bazı şeylerde sabrımız tükeniyor.

Şimdi, ANAP Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Abdullah Akarsu; buyurun efendim. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Akarsu, sizin de süreniz 20 dakika; ama, istediğiniz kadar konuşabilirsiniz.

ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Başkanımızın önerisini dikkate alacağım; çünkü_

TURHAN TAYAN (Bursa) – Aydınhavası olsun.

ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Pek aydınhavası gibi olmayacak sayın milletvekilim.

Bu 55 inci Hükümet, 1977 yılından beri ilk defa ele alınan, ilk defa hatırlanan bir konuyu gündeme getirmiştir. 55 inci Hükümete, Plan ve Bütçe Komisyonuna, bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen bütün arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum.

Toplumumuzun temeltaşı olan muhtarlarımızla ilgili Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına ilişkin, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış olarak huzurlarınızda bulunuyorum ve bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sistemimiz içinde, vatandaşın başvurduğu ilk devlet kapısı muhtarlıklarımızdır. Muhtarlarımız, vatandaşımızla sürekli iç içe yaşayan ve onların devlet kapısındaki ilk görüştüğü kişilerdir. Bulunduğu noktada, mahallenin veya köyün ekonomik, sosyal, kültürel kalkınmasını sağlamak, hatta, namusunu ve şerefini himaye etmek amacıyla, ellerinden geleni yapma gayreti ve sorumluluğu içindedirler. Hizmet ürettiği yerde kanunların bekçiliğini yapmakla kalmaz, millî terbiye ve geleneklerin korunmasına da yardımcı olurlar.

Yerel yönetimler içerisinde muhtarlıklarımız demokrasinin temel taşlarıdır. Sağlıklı bir demokratik yönetimin işleyişi, en küçük birimdeki bu yöneticilerin halk ve hizmetlerle olan ilişkisinin etkinliğine bağlıdır. Vatandaşın çıkarlarının resmî sözcüsü olan muhtarlıkları ve muhtarlarımızı layık olduğu konuma kavuşturmak temel görevimizdir diye düşünüyorum. Bu açıdan, muhtarlarımızı, Yüce Parlamentoda görev yapan milletvekillerimizden ayrı görmüyorum; çünkü, bizim çektiğimiz sıkıntıların, bizim yaşadığımız zorlukların belki bir kat fazlasını muhtar arkadaşlarımız çekiyorlardır ve onun için, bizim sahip olduğumuz özlük haklarının büyük bir kısmına sahip olmaları gerektiğine inanıyorum. Bu sebeple, huzur içerisinde çalışmalarını yapabilme, ödenek, sosyal güvenlik, şahıs güvenliği ve sağlıklı çalışma yeri gibi isteklerini de göz önüne almak durumunda olduğumuzu zannediyorum.

Günümüzde, muhtarlarımız, 2108 sayılı Kanun gereğince ödenek almaktadırlar. Aldıkları ödenek, 1977 yılından beri düzenlenmemiştir. Getirilen tasarıyla, göstergedeki ve memur maaş katsayısı çarpımı baz alınarak yapılan iyileştirme, 1977 yılından beri ilk defadır ve buna göre de gösterge 2 000'den 3 000'e çıkarılmaktadır. Yapılan artış, bugünkü ekonomik sürecin getirdiği sonuçlar içerisinde bize göre belki az gelebilir; ama, Türkiye'nin şu anda içerisinde bulunduğu pozisyon göz önünde tutulursa yeterlidir diye düşünüyorum.

Esasen burada konuşmamız ve tartışmamız gereken bir mesele, köy muhtarlıklarımızın içler acısı pozisyonudur. Bakınız, 55 inci Hükümet -Cenabı Hak nasip edecek- önümüzdeki süreç içerisinde, çok kısa bir zamanda, yerel yönetim reformunu Yüce Parlamentoya sevk edecek. Benden önce konuşan saygıdeğer milletvekilleri, bu konuda belli başlı fikirler serd ettiler. Bu konunun, bu fikrin ana sahibi Anavatan Partisidir; 1985'te gündeme getirilmiş, pişirilmiş, kotarılmış, hazırlanmış, 1991 seçimlerinden sonra gelenler tarafından hep gözardı edilmiş; ama -Allah nasip etti- 55 inci Hükümet, yerel yönetim reformunu, yine Anavatan Partisi kanalıyla bu Yüce Parlamentoya getirecek ve esas, muhtarlıklar ve yerel yönetimlerde sağlanacak iyileştirmelerle, bu problemler kökünden çözülecektir.

Düşünebiliyor musunuz, bir dağ köyünde muhtarlık yapan hemşerim, bir muhtar kardeşim, 50 torba çimento için, oradan 70 kilometre mesafedeki ilçeye gidecek veya yetmeyecek, imkân yoksa, 150 kilometre mesafedeki sayın valiye ulaşacak ve köyündeki okulun, camiin, herhangi bir şeyin etrafını sıvamak için, tamir etmek için, 50 torba çimentonun peşinde koşturacak. Böyle bir sistem dünyada kalmadı; kalmadıysa, muhtarların şahsında sağladığımız bu iyileştirme yetmez; o zaman, köy muhtarlıklarına köy bütçeleri koymalıyız, insanlarımızı doğdukları yerde doyurmanın yollarını arayacağımız gibi, doğdukları yerde sürdürülebilir hayatlarını en randımanlı şekilde idame ettirmelerinin çarelerini mutlaka bulmak ve üretmek zorundayız diye düşünüyorum.

Köy muhtarlıklarımızın sosyal yapısı, nüfus, ulaşım, altyapı sorunları belirlenmeli ve onun için özel bütçeler hazırlanmalıdır. Muhtar ve heyeti, tahsis edilen bütçeyi, muhtarlık giderleri dahil olmak üzere -yani devletin ciddiyetine yakışır fonksiyonları haiz olmak üzere- o yörenin hizmetinde ilk elden kullanmalıdırlar.

Partimizin fikirler manzumesinde belirtildiği gibi, yerel yönetimlere özerklik tanınması, yerinden yönetimle malî destek ve yetki verilmesi birçok sorunu temelden çözecektir ve daha kısa vadede bürokrasiden de uzaklaşmış olacağız.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; muhtarlarımızın göstereceği başarının bizim başarımız olacağını bilmek gerektiğini düşünüyorum. Muhtarlar için neler yapabiliriz diye, kendimi sorguladığımda, aklıma geliveren birkaç meseleyi gözlerinizin önüne sermek istiyorum:

Köy ve mahalle muhtarlarımız -ki, bu, Yerel Yönetimler Reform Tasarısı içerisinde mevcut- il ve ilçe meclislerimizde temsilci olmalıdırlar,

Sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdırlar,

Düzenli, optimal hizmet verebilecek ofislere sahip olmalıdırlar.

Bazı arkadaşlarımızla beraber, bu noktada bir hazırlığımız var, Sayın İçişleri Bakanımız da buradayken, özellikle bir hususu gündeme sunmak istiyorum: Eski muhtarlardan alınan silah ruhsatı harçlarının, görevdeki muhtarlarla aynı seviyede tutulması gerektiğine inanıyorum; çünkü, o noktada hizmet üretmiş bir muhtar kardeşimin, muhtarlığı düştükten sonra, fizikî zorlukları varsa, o ortadan kalkmamıştır, bir avuç insanın içinde yaşamaktadır; onun, o güvenlik mekanizmasını elinden almak devletimize yakışmaz, 50 bin civarındaki muhtarın vereceği üç beş kuruş fazlayla da devlete ekstra bir gelir olmaz diye düşünüyorum.

Sayın Başkan ve saygıdeğer milletvekilleri; sonuç olarak, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına şahsım ve Anavatan Partisi Grubu olarak destek veriyoruz.

Ayrıca, bu tasarıyı huzurumuza getiren, bu değişikliğe yardımcı olan Hükümetimize, komisyonlarımıza ve bu tasarının hazırlığında kanun teklifleri vererek yardımda bulunan bütün parlamenter arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarsu.

Efendim, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sıvas Milletvekilimiz Sayın Tahsin Irmak; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Irmak, süreniz 20 dakika efendim.

DYP GRUBU ADINA TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili olarak şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, köy ve mahalle muhtarlığı müessesesi, geçmişi 1820'lere kadar uzanan geleneksel kuruluşlarımızdandır. Bu kuruluşlarımızdan biri köylerde kurulu bulunan köy yönetimi, diğeri ise şehir ve kasabalarımızda tesis edilmiş bulunulan mahalle yönetimleridir. Ülkemiz belediye ve il idareleri Batıdan esinlenerek kurulan yerel yönetim kuruluşları olmasına rağmen köy ve mahalle muhtarlıklarımız, ülkemizin koşullarında kendiliğinden ortaya çıkmış geleneksel yönetim kuruluşlarımızdandır.

Bunlardan köy muhtarlıkları, yönetim sistemi içerisinde yerel yönetim kuruluşları olarak yer almakta ve Anayasada ifadesini bulan bir tüzelkişiliğe sahip olmasına rağmen, mahalle muhtarlıklarının bir tüzelkişiliği dahi yoktur. Oysa, bunca yıldır yönetim sistemimiz içerisinde yer alan mahalle muhtarlıklarının tüzelkişiliği ve bütçesinin olmaması gerçekten üzücüdür.

Köy ve mahalle muhtarlarına kendi özel yaşamları dışında, çeşitli yasa, tüzük, yönetmelik ve genelgelerle çok sayıda görev verilmiştir. Örneğin, mahalle muhtarlıklarına verilen görev sayısı, 1967-1971 yıllarında İçişleri Bakanlığınca yapılan bir araştırmaya göre, 143'tür. Yani, bir muhtarın 143 görevi vardır. Bugünkü son teknolojik gelişmelere rağmen, aşağı yukarı, bir muhtara 150' ye yakın görev veriyoruz; fakat, bunun karşılığında, muhtarların -biraz sonra da değineceğim gibi- ne biçim sıkıntılar altında yaşadığı, ne biçim sıkıntılar çektiği, ne biçim sıkıntılar içerisinde olduğu açıkça görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, şimdi, köylerde, bizi, televizyon başında dinleyen bütün muhtarlar, her hükümet döneminde, köylerinin sorunlarıyla ilgilendikleri gibi, ayrıca, bir de, hükümetin temsilcisi vasfındalar. Mesela, bugün, enflasyon yüzde 101'leri aşmış, banka faizleri yükselmiş, köylü, bankaya gidemiyor; tarım kredi faizleri yükseltilmiş, kooperatif paralarını ödeyemiyor. Köylülerin hayvan paraları bitmiş, yemleri bitmiş, bunu alamıyorlar; kafası bozulan millet, nasıl olsa başbakana kavuşamadığı için, bakanlara kavuşamadığı için, gidip, köy muhtarına kafa tutuyor. Yani, muhtarların bu tür sıkıntılarını getirirken, aslında, devletin bütün yükünü bu muhtarların çekmesine rağmen... Çünkü, ne yapıyor muhtarlar; sağlık müdürüne gidiyor, köyünde ebe, hemşire... Zaten, Allah razı olsun, Sayın Bakanımızın sayesinde köylerde ebe, hemşire de kalmadı, hep merkezlere toplandı; köyde ebe yok, hemşire yok, öğretmen yok...

NİZAMETTİN SEVGİLİ (Siirt) – Tam tersine...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Ben kendi yöremden konuşuyorum; Sayın Bakana da kaç defa bunu söylememe rağmen, bir çözüm getirememiştir.

NİZAMETTİN SEVGİLİ (Siirt) – Tam tersine...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Rahatsız olma... Bildiğin bir şey varsa, gel burada konuş. Gelip, burada, İktidar partisi olarak, şunu yapacağız, bunu yapacağız... Zaten, siz iktidarsınız; bir yaptırım gücünüz varsa, bunu yapın. Konuşmaya gerek yok ki!.. Yaparsanız da, biz, size teşekkür ederiz. Nasıl ki, bu muhtarlar yasa tasarısını buraya getirdiğiniz zaman, biz, buna, Doğru Yol Partisi olarak oy vereceğiz; oy vereceğiz ve bu yasayı da destekleyeceğiz. Eğer, vatandaşın yararına, her ne hususta yasa getirirseniz, biz, Doğru Yol Partisi olarak, sonuna kadar sizin destekçiniziz; bundan emin olabilirsiniz. Yani, gidip, CHP'ye falan yalvarmanıza gerek yok. Bu vatandaşın, bu milletin gerçekten kalkınması için, vatandaşın menfaatına getirdiğiniz yasalarda, Doğru Yol Partisi, her zaman için destek verecektir; yani, burada, bir siyasî kazanç peşinde değildir. Fakat, siz ne yapıyorsunuz; sizin yaptığınız şey, sadece iftira atmak. İşte, Türkiye Cumhuriyetinde Başbakanlık yapmış bir insana, CIA ajanı dediniz, eroin kaçakçısı dediniz ve bugün onların mahsulünü aldınız; Avrupa'dan dışlandınız, İslam birliğinden dışlandınız, Türkiye'yi bu tür sıkıntıların içerisine soktunuz; ama, bunlarla uğraşacağınıza, gelseydiniz, vatandaşın karnını doyuracak, vatandaşın cebini dolduracak, vatandaşın yüzünü güldürecek, işsizliği önleyecek, eğitim, sağlık, yerel yönetim yasalarına ağırlık verelim ve gelin, ülke için hep elbirliği içinde çalışalım deseydiniz... Sayın Ülkü Güney'i dünkü konuşmasından dolayı tebrik ediyorum; ama, keşke, sizin Başbakanınız da Ülkü Bey gibi olsa, bazı milletvekilleriniz de onun gibi olsa; fakat, ben, Anavatanlılara bir şey demiyorum, bizden gidenler, Doğru Yol Partisinden gidenler, Anavatanın içini de karıştırdılar, sizi de karıştırdılar; vatandaşın içerisine çıkamayacak duruma geldiniz, bunu bilin. Ben, daha seçim yöremden yeni geldim.

AHMET KABİL (Rize) – Ben de yeni geldim, yok öyle bir şey.

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Sayın Kabil, sen Rize'ye göre konuşma; orası Başbakanın memleketi, ancak Başbakanı kurtarabilirsiniz; ama, ülkenin hiçbir yerinde, siz, kendi kendinizi kurtaramayacaksınız, bunu bilin.

BAŞKAN – Sayın Irmak, biraz muhtar maaşlarından bahset de...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Sayın Başkanım, söz attıkları için...

BAŞKAN – Tamam, tamam.

Buyurun.

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Mahallî idarelerin bir parçası olarak düşünürsek, bunların yönetim, yetki, sorumluluk ve maddî durumlarını derinlemesine tahlil etme gereği vardır. Biz, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, bu konuda bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, köy muhtarlarımızın birçoğu, görevi gereği köylere gelen kamu yöneticilerini, belli bir mekân veya büroları olmaması nedeniyle, kahvehanelerde kabul etmekte ve kamu görevlilerini kendi evlerinde ağırlama gibi görevlerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu durum, kamu görevi yapan muhtarlarımızın ne zor şartlar altında görev ifa ettiklerinin açık göstergesidir. Köy ve mahallelerde devletin temsilcisi konumunda olan muhtarlarımıza yine bu statüler doğrultusunda ziyaretçiler gelmekte, sorumluluk bilinciyle yapılan çalışmalar sırasında harcamalar yapmaktadırlar.

NİZAMETTİN SEVGİLİ (Siirt) – Bak, Sağlık Bakanına çattın, suyu bile içemiyorsun!

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Sağlık Bakanına değil; zaten sizde doğru dürüst bir görev yapan hiç bakan var mı; ancak, birbirlerini karalıyorlar, o çıkıyor onu eleştiriyor, o ötekini... İçişleri Bakanını Sayın Eyüp Aşık eleştiriyor, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Işın Çelebi'yi Güneş Taner eleştiriyor.

DEVLET BAKANI METİN GÜRDERE (Tokat) – Sayın Irmak...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Sayın Bakan, seni kimse eleştirmiyor, yakında sana da gelirler herhalde, avcılığınızdan dolayı size de gelirler.

BAŞKAN – Sataşmayalım Sayın Irmak.

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Açık ve demokratik toplum ve ülke olabilmenin temel koşulu, demokratik süreci tabandan başlatmaktır. Başta, tabana en yakın ve halkın sorunlarıyla haşır neşir olan muhtarlara, sorumluluk yanında yetki verilmeli ve muhtarlık müessesesine işlerlik kazandırılmalıdır.

Demokrasinin temeltaşı olan muhtarlar, devlet ile vatandaş arasında bir köprü görevi görmektedir; âdeta demokratik katalizör görevi yapmaktadırlar. Demokrasimiz adına güzel işler yapan muhtarlarımıza, acaba biz neler verebiliyoruz? Muhtarlarımız, kanun ve yönetmeliklerle verilen görev ve sorumlulukları nasıl yerine getirebilecekler?

Ülke genelinde sayıları 50 bine ulaşan köy ve mahalle muhtarları, bugünkü koşullarda 10 milyon 500 bin Türk Lirası ödenek almaktadırlar. Aldıkları ödenekle Bağ-Kur primlerini bile zor karşıladıkları açıkça görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu sefer seçim bölgeme gittiğimde gerçekten muhtarlarımızın bana dedikleri şu: "Keşke sizin koltuklarınızın bedelinin yüzde 30 kadarını bir yıllığına bize verseydiniz de, biz de perişan olmasaydık, ülkemize ve yöremize hizmet etseydik." Gerçekten, yeni Genel Kurul salonunda oturacağımız 1 koltuğun parasının yüzde 10'unu, yüzde 20'sini, yüzde 30'unu bile bir yılda muhtarlarımıza veremiyoruz ve onlardan da 150 çeşide yakın görev istiyoruz. Bu, gerçekten çok acı bir olaydır. Bunu, Hükümetin bir ayıbı olarak görüyorum ve Hükümetten, bunun düzeltilmesini istiyorum.

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay ) – Beş senede niye vermediniz?!

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Köy muhtarları, köyünün ve köy halkının sorunları için ilçeye geldiği zaman, seyahat, konaklama, yiyecek gibi maddî külfetlerini karşılayacak hiçbir ödenek ve harcırahları yoktur; dolayısıyla, bu harcamalar da kendilerine maddî sıkıntı olarak yansımaktadır.

Bu nedenlerden dolayı, birçok muhtarın -büro açmak yerine- sağlık koşullarından uzak, açık havada, daracık sokak aralarında, merdiven boşluklarında, kısaca, uygun bir çalışma ortamı olmayan mekânlarda, yaz-kış demeden, kamu hizmetini aksatmadan yürütmeye çalıştıkları görülmektedir. Yürütülen bu hizmetler karşılığında ise cüzi miktarda ücret almaktadırlar; fakat, ekonomik ve sosyal açıdan geri kalmış bazı yörelerde ve köylerde bu ücretleri bile alamayan muhtarlarımız da vardır. Hâlâ, büyük çoğunluğu kırsal bölgelerde yaşayan, kıt kanaat geçinen, köyünün bütün problemleriyle yakından ilgilenen ve kamu hizmetlerinde verimliliğe önayak olan muhtarlarımız, görevlerini hâlâ ev veya dükkânlarının bir köşesinde, makamsız, demirbaşsız, bir karar defteriyle, mühürlerle yapmaktadırlar. Teknolojinin hâkim olduğu bu çağda, iletişimin vazgeçilmezliği tabiîdir. Muhtarlarımızın, telefon, faks ve bilgisayar gibi cihazlarla donatılarak, sistemli çalışmaları sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, muhtarlarımızı sosyal güvenlik şemsiyesi altına alarak, sosyal güvencelerini sağlayıp, muhtarlık görevlerini ifa ettikleri süre içerisinde Bağ-Kur primlerini devletine ödeme imkânı getirilmektedir. Bugün, değişiklik tasarısıyla 2000 olan gösterge rakamı 3000'e çıkarılmaktadır. Son 5 aylık fiyat artışları dikkate alındığında, yapılacak artış, çok düşük düzeyde kalmaktadır. Muhtarlarımızın ödeneklerinin asgarî ücret seviyesine gelebilmesi için, gösterge rakamının 7000 olması gerekmektedir; ancak 7000 gösterge rakamıyla muhtarlarımızın alacakları 40 milyon lira seviyesine çıkmış olur ki, bu da bugünkü koşullarda birazcık rahatlama getirir.

Değerli milletvekilleri, günümüzde hızla büyüyen şehirlerimizde, mahalle muhtarlığı, devlet-halk ilişkilerinin düzenlenmesinde çok faydalı olabilecek demokratik kuruluşlardır. Muhtarlar, mahalle halkının temsilcileridir; yapılacak hizmetlerin planlaması hususunda yeterli desteği hükümetlerden görmesi gerekir. Bu müesseselerin kamu tüzelkişiliğine alınması, belediye meclislerinde görüş ve çözüm önermeleri sağlanmalıdır. Köy muhtarlarının il yönetiminde etkin olarak söz sahibi olmaları için gerekli gayret gösterilmelidir.

Muhtarlar, bulundukları mahallenin en iyi gözlemcileridir. Muhtarların, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu toplantılarına, daimî üye olarak alınmaları hem Fonun rasyonel kullanımın da hem de gerçek ihtiyaç sahiplerini tespitte fayda getirecektir. Muhtarlarımıza, merkezî idarenin görevlerinin yapılmasında yardımcı olma görevi verilmiştir. Bu nedenle, kendilerine 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda belirtilen cezaî müeyyideler uygulanmakta; fakat, ödenekleri, harcırahları ve sosyal hakları açısından devlet memurlarına sağlanan imkânların hiçbirisinden faydalanamamaktadırlar. Bu çelişki ortadan kaldırılmalıdır.

Seçimle göreve gelen muhtarlarımız, kendi köy ve mahallelerinin sorunlarını çözmek için, çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında günlerce koşuşturmaktadırlar. Bu durumu ortadan kaldırmak için, muhtarlarımıza öncelik tanınması hususunda yeni çalışmalar yapılmalıdır.

Bugün, burada, muhtarlarımızla ilgili ödenek tartışılırken, asıl yapılması gereken husus, yerinden yönetim ilkesi çerçevesinde muhtarlık müessesesinin yeniden yapılandırılması, yetki ve sorumluluklarında reforma gidilmesidir. Bunda fayda vardır. Olayın tek tarafına takılıp diğer unsurları ele almamak, sorunu çözmek değil, sorunları daha da ağırlaştırmaktır.

Siyasî ve idarî rotasyon süresi içerisinde muhtarlık müessesesinin sorunlarını iyi analiz edip çözme gayreti içerisinde bulunma gibi bir siyasî sorumluluğu hepimizin hissetmesi gerekir. Demokrasimizin vazgeçilmez unsuru olan muhtarlarımızın bütün sorunları, demokrasimizin kubbesi olan bu Yüce Meclis içerisinde konuşulmalı ve çözüme kavuşturulmalıdır.

Bu bağlamda, muhtarlarımızın diğer sorunlarına da kısaca değinmekte yarar görüyorum.

1774 sayılı Kimlik Bildirme Kanununa işlerlik kazandırılmalı, yazılı ve görsel medya aracılığıyla halka duyurulmalı; köy muhtarlarının il genel meclisinde görev almaları sağlanmalı; adlî tebligatların yapılmasında muhtarların sorumluluğu kaldırılmalı; muhtarların yetkileri, sorumluluklarıyla paralel olmalı; mahalle muhtarlarının belediye meclisinde söz ve oy hakları temin edilmeli; Muhtarlar Derneği, Dernekler Yasası kapsamından çıkarılarak oda haline dönüştürülmeli, hakkını arar bir hale getirilmeli; muhtarların kullandıkları büroların elektrik, su ve telefon giderleri devlet tarafından karşılanmalı; muhtarların, görevleri süresince, sağlık, muayene ve tedavi giderleri karşılanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, gerçekten, bu kadar bir zaman içerisinde, muhtarlar için, sadece, maaşları artırılmak suretiyle bir yasa tasarısı Meclis gündemine getirilmiştir. İktidar partileri de çıkıyorlar, işte, biz, muhtarlara şunu yaptık, bunu yaptık diyorlar. Halbuki, muhtarlara getirilen, sadece maaş artışı dışında bir şey yoktur. Bu maaş da, bugünkü rakamlarla 10-15 milyon gibi bir rakamdır. Mesela, kendi seçim bölgemden örnek verecek olursam, bir muhtar, Koyulhisar'dan, Suşehri'nden Sıvas'ın merkezine gelmek için 300-350 kilometre yol tepmektedir; bu da, ancak, geliş gidiş için yol masrafına gitmektedir. Yani, iktidar partilerinin, Meclis olarak muhtarlara bir şeyler verdik diye gelip de buradan hava atmalarına gerçekten şaşıyorum...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Siz niye yapmadınız?..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – "Az veren candan" diye bir laf vardır...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Şimdi, Sayın Anavatancılar, siz, niye rahatsız oluyorsunuz; sizin ortaklarınız da var; bak, arkada var, yanda var; siz niye rahatsız oluyorsunuz? 1983'ten 1991 yılına kadar tek başına iktidara gelen hiçbir parti var mı burada? Niye o gün getirmediniz de bugün, yalandan, gelip, enflasyona bahane bulacaksınız, terörü gidip başkasına yıkacaksınız... O zaman, siz, Başbakanlığı da bırakın, bir tanesine devredin, Doğu Perinçek'e bırakın, onlar da gelsin, bu işi yapsın... Zaten, onun sözleriyle hareket ediyorsunuz... Yani, niye rahatsız oluyorsunuz? Ben, Doğru Yol Partisi milletvekili olarak muhtarların yapısını, sıkıntısını burada dile getiriyorum. Muhtarlara, bugün verdiğiniz 10 milyon 500 bin lira yetmez.

İBRAHİM YILMAZ (Kayseri) – Dört senedir siz niye vermediniz?..

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Dört sene de kaldık; kaldığımız zaman enflasyon yüzde 101'lerde değildi. O gün bin liraya aldığı peynir bugün 10 milyon lira. O günkü 3 koyun fiyatına bugün 1 tane koyun alabiliyorsun. Niye onları düşünmüyorsunuz da, yani, bunu, gelip de burada laf ediyorsunuz?

BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Yüzde 150 enflasyon olmadı mı?.. Yalancı böyle olsun mu, yalancı?..

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Siz, bu işi beceremiyorsunuz. Köylü, kimin ne verdiğini, bizim de ne verdiğimizi, sizin de ne verdiğinizi çok iyi biliyor.

BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Çok güzel yalan söylüyorsun...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Onun için, niye milletten kaçıyorsunuz?

Şurada ne yazıyor: "Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir." Niye buna uymuyorsunuz da başka güçlerin komutası altında hareket etme cihetine gidiyorsunuz?!. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Irmak...

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Sayın Başkan, ben, sözlerimi burada bitirmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Irmak, biraz da madde üzerinde konuşun.

TAHSİN IRMAK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, sözlerimi burada bitiriyorum. Bizi, televizyonları başında dinleyen muhtarlarımızı saygıyla selamlıyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Irmak.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan....

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın konuşmacı, konuşması sırasında "Sayın Bakan sayesinde, köyden, ebe ve hemşireler merkezde toplandı" diye bir tabir kullandılar.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Benim seçim bölgemde öyledir Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Şunu ifade edeyim ki, herhalde, arkadaşımız, bizim tayin yönetmeliğimizi ve durumumuzu bilmiyorlar. Bakanlık olarak, biz, ebe ve hemşireleri vilayetler emrine veririz; 5442 sayılı Kanun gereği de o şekliyle dağıtırlar.

Ve şunu da ifade edeyim ki, geçen dönem kırsal kesimde yüzde 42 olan doluluk oranı, altı ayda yüzde 67'ye çıkarılmıştır. (ANAP sıralarından alkışlar)

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Irmak.

TAHSİN IRMAK (Sıvas) – Yalnız, Sayın Bakan, Sıvas'ın bu köylerini bilmiyor. Yalnız, oraya gelmiş olan sağlık müdürü...

BAŞKAN – Efendim, bunu tartışmayalım.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Bakan, Sıvas'ı bir incelesin canım.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Biz, valilere de köyden şehre indirmeyin diye emir verdik.

BAŞKAN – Efendim, bizim herhangi bir köyümüzde ebe, hemşire olmadığı için bu tartışmaya katılmıyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sen yorum yapmayacaksın.

BAŞKAN – Şimdi, DSP Grubu adına İçel Milletvekili Sayın Abdulbaki Gökçel.

Buyurun Sayın Gökçel. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır efendim.

DSP GRUBU ADINA ABDULBAKİ GÖKÇEL (İçel) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, muhtar kavramı, muhtariyet, yani, özerklik anlamını içerir. Ancak, günümüzün demokratik platformunda özerklik ifade eden bir muhtarlık anlayışı, maalesef, söz konusu değildir.

Günümüzde muhtarlık kurumu, dinamizmi olmayan, günümüzün özlem ve taleplerine cevap vermeyen bir konumdadır. Devlet ile halk arasında birinci derecede köprü olan muhtarlık kurumunda, yerel yönetimlerin temel birimini oluşturması açısından taşıdığı öneme karşın, bugün yapılan yanlışlıklar sonucu zorluklar yaşanmakta ve çok doğaldır ki, bu zorluklar direkt olarak halka yansıtılmak zorunda kalınmaktadır.

Kurumun sorunlarının tespiti, teşhisi ve tedavisi, ülkemizdeki demokratik anlayışın sağlıklı gelişmesi için çok önemlidir. Seçim-seçmen ilişkisinin ilk muhatabı olan muhtarlarımızın daha fonksiyonel olabilmesi için, 55 inci Hükümetimiz, muhtarlarımızın yıllardır ihmal edilmiş bu sorunlarına sahip çıkmayı üzerine düşen en önemli görevlerden sayarak, bu yasa tasarısının bir an önce Yüce Parlamentoda görüşülmesini sağlamaktadır.

Değerli arkadaşlar, benden evvel konuşan arkadaşlarımız, hep birbirlerini suçluyorlar. Ben, muhtarlarımızla ilgili yasa tasarılarının ihmal edildiğinin canlı şahidiyim; yıllardır, gelmiş geçmiş hükümetlerin hiçbirisi bu yasa tasarısını ele almadı; ama, muhtarlarımızın sorunlarıyla ilgili çok önemli bu yasa tasarısı, 55 inci Hükümetimizin başarısı olacaktır ve bundan sonra, 55 inci Hükümetimiz, muhtarlarımıza, gereken değeri verecektir. Boş yere birbirimizi suçlamayalım; yıllardır hiçbir iktidar muhtarlarımıza sahip çıkmamıştır.

Muhtar, demokrasinin temel taşıdır; her görüşe mensup insanların oylarını alarak, binlerce insanı temsil ederler. Muhtarlarımıza verilmeyen değer, dolayısıyla, halkımıza verilmemiş olur. Büyük Önder Atatürk'ün çağdaş Türkiyesinde, ne yazık ki, yerel yönetim bazında -özellikle muhtarlık makamında- yaşanan sorunların giderilmesi için yapılan bunca önerilere, sırtların dönülmesiyle karşılaşılmıştır. Bu sorunlara, yıllardır çözüm üretilememiş, halkımızın problemlerinin, her geçen gün daha da artmasına neden olunmuştur.

Türkiye'de, şu anda, 36 bini köy, 14 bini mahalle olmak üzere, sayıları toplam 50 bine ulaşan muhtarlarımız, büyük bir özveriyle görevlerini yapmaktadırlar; hem de, 8 milyon 592 bin TL'lik aylık maaşlarına karşın. Muhtarlarımızın almış olduğu maaşın, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunun primlerini bile zor karşıladığı görülmektedir. Muhtarlarımız, büro, kırtasiye ve telefon masraflarını da kendi ceplerinden ödemektedirler. Köy muhtarları, köy halkının sorunları için ilçe veya ile geldiği zaman, seyahat, konaklama gibi maddî külfetleri karşılayacak hiçbir harcırah ve ödenek almadıklarından, bunlar kendilerine maddî sıkıntı olarak yansımaktadır.

Muhtarlarımız, görevlerini, hâlâ ev ve dükkânların bir köşesinde, makamsız, demirbaşsız; bir karar defteri ve bir mühürle yapmaktadırlar. Özellikle, hızla büyüyen şehirlerimizdeki mahalle muhtarları, devlet ve halk arasındaki ilişkilerin düzenlenip, gelişmesinde çok daha faydalı olabilecek, halkın seçtiği kişilerdir. Muhtarlarımız, mahalle halkının temsilcileridir ve yapacakları hizmetlerin planlanmasında ve en iyi şekilde yürütülmesinde Hükümetçe destek olunması şarttır.

Muhtarlarımıza, merkezî idarenin görevlerinin yapılmasında yardımcılık fonksiyonu verilmiştir. Bu vesileyle, kendilerine, devletin memuru gibi cezaî müeyyide uygulandığı halde, ödenekleri, harcırahları ve sosyal hakları itibariyle, memurlara sağlanan imkânlardan mahrum bırakılmışlardır.

Hükümetin teklif etmiş olduğu 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, köy muhtarları ve kasaba muhtarlarının ödeneklerini günün koşullarına göre yeniden düzenlemeyi, ödeneğin, işçi asgarî ücretinden az olmamasını sağlamayı amaçlamaktadır.

Muhtarlarımızın, görevlerini, devlete yakışır yerlerde sürdürebilmeleri için, mutlaka, muhtarlık büroları devletçe sağlanmalıdır. Muhtarlık bürolarının giderlerinin de karşılanabilmesi dikkate alınarak, muhtarlar tarafından tahsil edilen harçların kendilerine bırakılması ya da harçların tahsili için kolaylıklar sağlayan, var olan yasaların iyileştirilmesi gayretleri de sürdürülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mahalle muhtarlarımız, belediye meclislerinde, kendi mahallesini temsilen oturuma katılmalı, bölgesiyle ilgili kararlarda oy sahibi olmalı; kendilerine, bir nevi, belediye meclis üyeliği sıfatı verilmelidir. Görev alanı köy olan, il genel meclisinde, her ilçeden, kendi aralarında seçecekleri bir muhtarla temsil edilmelidir. Köyler için alınan kararlarda, il genel meclisinde muhtarın olmayışı büyük bir eksikliktir. Köy idarelerinin güçlendirilmesi ve yerel yönetim uygulamalarının çağdaş bir anlayışla yeniden düzenlenmesi sağlanmalı, muhtarların görev yapmalarına imkân veren, mevcut 442 sayılı Köy Kanunu yeterli hale getirilmelidir.

Tüm yurda dağılmış ve sayıları oldukça çok olan köylerimizin, herhangi bir ayırım yapılmaksızın, tek tip bir yasayla, sağlıklı olarak belirlenmesi olanaksızdır. Yörelerin özel koşulları göz önüne alınarak düzenlemeler yapılmalıdır. Köylerimize, genel bütçe vergi gelirlerinden pay ayrılmalıdır. Doğal gelirlerin yarısı köy tüzelkişiliğine verilmeli; köy sınırları içerisinde kalan arazilerin Emlak Vergileri muhtarlıklara bırakılmak suretiyle desteklenip, muhtarların yatırım yapabilmesi sağlanmalıdır. Muhtarların yetki ve sorumluluğuna ilişkin yasa, günün koşullarına göre yeniden düzenlenmeli ve Türkiye Muhtarlar Birliğine ilişkin tasarının kanunlaşması en kısa zamanda mutlaka sağlanmalıdır; çünkü, en alt basamaklarda yaşanan problemler çözümlenmedikçe, bu problemler daha da büyüyerek devletin ve halkın karşısına çıkmaktadır.

Sonuç olarak, bu kurumun sorunlarının teşhisi ve tedavisi, ülkemizde demokrasi anlayışının ne kadar sağlıklı geliştiğinin de bir göstergesi olacaktır.

29.8.1977 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde "Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, 3 000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ödenek verilir. İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bu gösterge rakamını yüzde 100 oranına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir" denilmektedir.

Bu kanun tasarısını yeterli bulmuyorsak da, yıllardır ihmal edilmiş muhtarlarımızın aylık ödeneklerine ilişkin bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesinin büyük bir aşama olduğu inancındayız.

Bu nedenle, bu kanun tasarısına, Demokratik Sol Parti Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi arz eder, Yüce Meclise saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gökçel.

Gruplar adına başka söz isteyen?..

OYA ARASLI (İçel) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Yusuf Öztop konuşacak.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf Öztop; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika.

CHP GRUBU ADINA YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu yöndeki kanun teklifleriyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben, diğer grup sözcüleri gibi uzun süreli konuşmayacağım. Çünkü, gerçekten, 50 bin muhtarı ilgilendiren bu kanun tasarısının, bu kanun tekliflerinin bir an önce çıkmasını bekleyen muhtarlar var; o muhtarların sabırlarını taşırmamak için sözümü olabildiğince kısa keseceğim.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı ve ilgili tekliflerle, muhtarların ekonomik durumlarının, malî durumlarının düzeltilmek istendiğini biliyoruz. Bilindiği gibi, muhtarlar, ödeneklerini 2108 sayılı Yasaya göre almaktadırlar. Bizim idarî yapımızda, yönetim anlayışımızda muhtarların çok özel bir yeri var. Anayasanın yerel yönetimleri, mahallî idareleri sayan 127 nci maddesine bakarsanız, muhtarların bir yerel yönetici olduğunu gösteriyor; ama, muhtarların yerel yöneticilerin elinde bulunması gereken olanaklarının, maddî birikimlerinin, hatta, yetkilerinin de olmadığını görüyoruz. Öbür taraftan, muhtar, devletin ve merkezî idarenin en uçtaki temsilcisidir ve halkla sürekli karşı karşıyadır; halkın taleplerini gidermekle yükümlüdür. Yani, muhtar, bir anlamda, halka yakın; ama, ne yazık ki, devlete uzaktır. Devletle halk arasında, bir anlamda, muhtar, köprü oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, halkın devletten taleplerini, muhtar, devlete taşımaktadır. Bu konuda muhtarlar üzerlerine düşeni fazlasıyla yapıyorlar; ama, ne yazık ki, iktidara mensup siyasî partiler, muhtarları, istedikleri gibi kullanmak istiyorlar. O nedenle, muhtarlar, hizmet alabilmek için, daire müdürlerinden önce siyasî partilerin kapılarını çalmak zorunda kalıyorlar. Gerçekten, muhtarlar için en acı durumun da bu olduğunu tahmin ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, muhtarlığın, bizim yaşamımızda özel bir anlamı var, özellikle demokratik yaşamımızda bir anlamı var. Bilindiği gibi, muhtarlar, seçimle geliyorlar; demokrasi kültürümüzün gelişmesinde önemli görevleri olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, muhtarların pek çok görevleri var; yüzlerce yasayı açıp baktığınız zaman, Ceza Yasasından, usul yasalarına, Nüfus ve Vatandaşlık Yasasından Medeni Kanuna, Kadastro Kanununa varıncaya kadar pek çok yasada görevleri var; ama, bu görevlerini yerine getirmek için yeterince yetkileri yok; sorumluluk derseniz, çok; yetki derseniz, yok. Özellikle, birtakım hizmetlerin, görevlerin yerine getirilmesi, ekonomik duruma bağlı, paraya bağlı; ama, paraları yok, imkânları yok...

Muhtarların araçları yoktur, görevlerini yapabilecek büroları yoktur, kırtasiye masraflarını karşılayacak imkânları yoktur; her şeyi sıkıntılıdır. Vatandaş, sıkıntısını, derdini, köprü sorununu, yol sorununu, elektrik sorununu, su sorununu muhtara intikal ettirir; muhtar da bunu ilgili birimlere götürmek için, ikide bir, özellikle köylerden yerleşim yerlerine gelir, gider; ama, tüm masraflarını cebinden karşılar.

Şimdi, iyiniyetle hazırlanmış bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu yapılmak istenen bu ödenek artışı, devede kulak bile değildir... Biz, bir taraftan, muhtarları, Ceza Kanunu anlamında memur sayıyoruz; öbür taraftan, memur olmasına rağmen, memura verdiğiniz olanakları muhtarlara sağlayamıyoruz. Böyle bir çelişkiyi yaşadığımızı düşünüyorum.

O nedenle, Plan ve Bütçe Komisyonunda konu görüşülürken, Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna Cumhuriyet Halk Partisi üyesi Sayın Algan Hacaloğlu muhalefet şerhini koydu. Muhalefet şerhinde aynen şunları söylüyor: "Tasarı ile muhtarlara verilmekte olan ödenekte önerilen artış oranı son derece yetersizdir. Bağ-Kur ödemelerini dahi karşılamayan mevcut ödeneğin, muhtarlarımızın görevlerini etkin ve mağdur olmadan sürdürmelerini sağlayacak düzeye çıkarılması; söz konusu ödeneğin, asgarî ücretin üstünde bir düzeyde belirlenmesi gereklidir.

Muhtarların ödenekleri tartışılırken kesinlikle muhtarların yetki ve sorumlulukları da yeniden belirlenmelidir. Yerel demokrasi ve yerinden yönetim anlayışı çerçevesinde, muhtarlıklar, yerel yönetimlerin uç hizmet birimlerine dönüştürülmelidir."

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bugünkü mevcut yasalarla muhtarların durumlarını iyileştirmek, muhtarların görevlerini başarılı biçimde yapmalarını sağlamak mümkün değildir. Türkiye'nin, süratle bir yerel yönetim reformuna ihtiyacı vardır. Muhtarlar da, bu yerel yönetim reformunda üzerilerine düşen sorumluluğu alabilmelidirler.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz, kırsal kesimdeki tüm yerleşim yerlerinin belediye olmasını ve muhtarların, belediye başkanı sıfatıyla görev yapmasını düşünüyoruz. Bunu niçin düşünüyoruz; şu nedenle düşünüyoruz: Değerli arkadaşlarım, belediyenin bulunduğu yerleşim yerlerinde yaşayan vatandaşlarımız bütçeden pay almaktadırlar, bütçeden, İller Bankası aracılığıyla imkânlara kavuşmaktadırlar; ama, köylerde yaşayan vatandaşlarımız, bütçe imkânlarından pay almamaktadır. O nedenle, belediyenin tüm olanaklarından, aynı zamanda, köylerde yaşayan vatandaşlarımızın da yararlanması gerektiğini düşünüyoruz.

Bunun ötesinde, kentlerdeki mahalle muhtarlarının konumunu da, kentlerdeki mahallelerin, mahallî, yerel belediyeler olarak değerlendirilip, onların da belediye başkanı statüsüne kavuşmasını düşünüyoruz. Bunun, belki, bu Anayasayla yapılmasının güç olduğunu biliyorum; ama, zaman içinde bunu hepimiz paylaşacağız ve Anayasada gerekli değişikliği yaptıktan sonra, böyle bir düzenlemeyi getireceğimizi düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu ödeneğin yeterli olmadığını biliyoruz. O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, muhtarların ödeneklerinin, asgarî ücret düzeyine çıkarılması için bir değişiklik önergesi veriyoruz. Bu değişiklik önergesini destekleyeceğinize ve bu konuya sahip çıkacağınıza inanıyorum.

Bu düşüncelerle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztop.

Efendim, Hükümet adına, Sayın İçişleri Bakanı söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakika.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, şahsım ve Hükümetim adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu tasarının Genel Kurulumuzda görüşülmesine imkân veren değerli siyasî parti gruplarımıza, Danışma Kurulu üyelerine ve Sayın Başkanlığa çok teşekkür ediyorum.

Benden önceki değerli konuşmacıların da ifade ettikleri gibi, bu tasarıyla, Türkiye'de 50 657 muhtarımızın ödeneklerinin artırılması söz konusudur. Bu tasarının -inşallah, yüksek onayınızla kanunlaşacaktır- kanunlaşmasıyla birlikte muhtarlarımız, net olarak 17 milyon 376 bin lira ödenek alma durumunda olacaklardır. Bu, 1997 yılı ödeneğine göre yüzde 100 artırılmış bir miktardır ve ayrıca bu tasarıyla, yine, Bakanlar Kuruluna, bu ödenek miktarını iki kat artırma yetkisini de tanımış olacağız.

Elbette, arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bugünün şartlarında, özellikle muhtarlarımızın yapmış oldukları görev itibariyle, bu parasal artırımın, onların, hizmet görme ortamına belli bir katkısı olacaktır; ama, onların, bu görevlerini yerine getirirken, ihtiyaçlarını tamamıyla karşılama konusunda daha ek taleplere ve yardımlara ihtiyacı olduğunu, Bakanlık olarak, Hükümet olarak biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı, Hükümetimizin, göreve geldikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettiği en öncelikli tasarılardan biridir.

Biz, yine, Hükümet olarak şuna inanıyor ve biliyoruz ki, sadece muhtar ödeneklerinin artırılması, bu konuda nihaî çözüm değildir. Benden önceki arkadaşlarım da ifade ettiler, Türkiye'de bir idarî reformun yapılması kaçınılmazdır. Türkiye, maalesef, bu konuda geç kalmıştır. Bu idarî reformun hayata geçirilmesinin mutluluğunu, inşallah, bu dönem Parlamentosu olarak hep birlikte yaşarız.

63-64 milyon nüfusuyla bu büyük ülkeyi, artık, bu merkezî yapıyla idare etmek mümkün değildir; dolayısıyla, Türkiye, bu idarî reformu gerçekleştirmek zorundadır ve inanıyorum ki, bu idarî reform, belki de, cumhuriyet tarihinde en büyük manada yapısal dönüşümün sağlanacağı büyük bir reform olacaktır. Bu konuda, benden önceki değerli İçişleri Bakanlarımız Sayın Ülkü Güney ve daha önceki bakanlarımız büyük gayret sarf etmişlerdir, büyük çalışma göstermişlerdir; kendilerine, huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

İçişleri Bakanlığı olarak, idari reform taslağını hazırladık; bütün siyasî partilerimize, kamuoyuna, diğer ilgili kuruluşların tartışmasına açtık ve şu anda en son şeklini verdik; önümüzdeki günlerde Bakanlar Kuruluna gönderip, en kısa zamanda Yüce Meclisin huzuruna getirmeyi amaçlıyoruz.

Buradaki konuşmalardan da anlaşıldığı gibi, inşallah, bütün siyasî parti gruplarımız, bu kanun tasarısında olduğu gibi, çıkarılacak idari reform kanun tasarısında da yardımcı olacaklar, desteklerini verecekler ve Türkiye, en kısa zamanda, gecikmiş olan bu yapısal dönüşümün sağlanmasını, gerçekleşmesini, bu Parlamentonun gayretleriyle, inşallah görecektir.

Bu idarî reformun birçok cepheleri var, onlara girip değerli vakitlerinizi almak istemiyorum; sadece, idarî reform taslağında, değerli muhtarlarımıza ilişkin öngördüğümüz yeniliklerden birkaçını, satırbaşlarıyla arz etmek istiyorum:

Öngörülen bu idarî reform taslağında, her ilçede, köye hizmet götürme birliklerinin kurulması zorunlu hale getirilmektedir. Bugün, birçok ilçemizde köye hizmet götürme birlikleri vardır ve çok başarılı örnekleri de vardır bunun; ama, bu taslakla, bunu mecburî hale getiriyoruz ve her köy, bu köye hizmet götürme birliklerine üye olmak durumundadır. Artı, il özel idare bütçelerinden, bu, köye hizmet götürme birliklerine yüzde 10 veya yüzde 15 nispetinde bir payın ayrılmasını mecburî, şart koşuyoruz; yani, il özel idare bütçesinden, mutlaka ve mutlaka, yüzde 15 nispetinde bir ödenek, köye hizmet götürme birliklerine ayrılacaktır.

Yine, öngördüğümüz idarî reform taslağında, il meclisleri ve ilçe meclisleri de söz konusudur. Demokratik katılımın daha artması için, bugün mevcut olan, yürürlükte bulunan meclisin yapısal sistemini biraz daha değiştiriyoruz ve buraya, belediye başkanlarını, sivil toplum örgüt temsilcilerini, kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekküllerinin temsilcilerini katıyoruz; bundan da öteye, muhtarlarımız, ilçe meclislerinin de üyesi olup, buradaki kararların oluşumunda söz sahibi olacaklardır.

Ayrıca, belediye meclislerine, belediye meclisi toplantılarına muhtarlarımızın katılmasını ve orada, kendileriyle ilgili, kendi yöreleriyle ilgili kararların alınmasında, görüşülmesinde söz sahibi olmalarını öngörüyoruz.

Yine, belediyelerle mahalle muhtarları arasındaki işbirliğinin daha yakın olması, mahalle bazındaki teşkilatlanmanın daha sağlam baza oturtulması için de, mahallî idareler reformunda öngördüğümüz değişiklikler söz konusudur.

Değerli arkadaşlarım, idarî reformun, elbette, değerli muhtarlarımızı ilgilendiren bölümleri dışında, daha değişik boyutları vardır ve inşallah, tasarı Yüce Meclise geldiği zaman, bunu, komisyonlarda ve Genel Kurulda enine boyuna tartışma imkânına kavuşacağız. İfade etmeye çalıştığım bu konunun aciliyeti vardır; Türkiye'nin, idarî reformu ertelemesi, zamana yayması mümkün değildir. Şu ana kadar da görüldüğü gibi, bu konuda bir konsensüs oluşmuştur. Belki, hazırladığımız taslağın değişik noktalarda tartışılması mümkündür. Bunda da hiçbir zaman ısrarlı değiliz, katı bir tutumumuz yoktur, her türlü görüşe, her türlü eleştiriye açığız, yeter ki, vatandaşımızın sıkıntısını giderecek; vatandaşımızı, kışta kıyamette, merkezî hükümete, Ankara'ya gelmeye mecbur bırakan bu sistemi bir an önce değiştirip, vatandaşın ihtiyaçlarının kendi yöresinde, kendi mahallinde görülmesine imkân verecek bu sistemi, idarî sistemimize kazandıralım. Bütün niyetimiz, bütün çalışmamız, bütün gayretimiz bundan ibarettir. İnşallah, bu tasarı geldiğinde, çok kısa bir süre içerisinde de Parlamentomuzdan geçeceğine yürekten inanıyorum.

Evet, sözlerimi bitirmek istiyorum. Bu ödenek artışının, muhtarlarımıza, ailelerimize, toplumumuza hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu kanun tasarısının öncelikle görüşülmesine yardım eden, katkı sağlayan değerli siyasî parti gruplarımıza ve Başkanlık Divanına teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahsı adına, Sayın Sıtkı Cengil; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Cengil, süreniz 10 dakika.

SITKI CENGİL (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerimin başında hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Ben de, bazı arkadaşlarımın yaptığı gibi, mümkün mertebe kısa konuşmaya çalışacağım, zaten konuşma sürem de 10 dakika, çok fazla da bir katkı sağlamış olmam; ama, bir noktaya hemen değinmek istiyorum: Özellikle, Anavatan Partisi Grubu adına konuşan çok değerli arkadaşım, getirilen bu değişikliği öyle allandıra ballandıra anlattı ki, işin mahiyetini, içeriğini bilmeyenler, âdeta, muhtarlara çok büyük imkânlar sağlanıyor, muhtarların bugüne kadar bulamadıklarını, bugüne kadar beklediklerini ve bugüne kadar çektikleri sıkıntıyı izale edecek bir kanun tasarısı veyahut da bir değişiklik zannederler. Hatta, öyle düşünüyorum ki, değerli arkadaşımız, belki "bir reform" diyecekti; ama, daha önceki reformlarını gölgelememek için, daha önce yaptıkları reformları gölgede bırakmamak için bunu söylemedi.

Değerli arkadaşlar, bakın; doğru dürüst tespit yapmamız lazım. Getirilen nedir; getirilen, Sayın Bakanımın ifadesiyle, yedi sekiz milyon liralık bir artış. Bize gelen tasarıda da 4 milyon lira hesaplamışlar; zannediyorum, katsayının değişmesiyle beraber yedi sekiz milyon lira. Yine, Sayın Bakan "1997'ye göre yüzde 100'e varan bir artış sağlıyor" diye ifade ettiler.

Zaten, bu gösteriyor ki, siz, muhtara hiçbir şey vermemişsiniz. Niye; bugün, 1997'ye göre enflasyon yüzde 100'ün üzerine çıkmış. Siz, bakmayın enflasyonun yüzde 101-102 ilan edildiğine; siz, gidin, bir de o köydeki muhtara sorun: Bir sene önce, köyünden kasabaya giderken, şehre giderken dolmuşa kaç lira ödüyordu, bugün kaç lira ödüyor? Kasabanın kahvesinde çay içerken, lokantasında yemek yerken bir sene önce kaç lira ödüyordu, bugün kaç lira ödüyor? Veyahut da, dönüşte, imkânı varsa evine bir kilo zeytin getirmek için, bakkala kaç lira ödüyordu, bugün kaç lira ödüyor? Bunun hesabını bir yapın, göreceksiniz ki, dargelirli kesimi ilgilendiren enflasyon, sizin açıkladığınız gibi, öyle yüzde 102 filan da değil; asgarî yüzde 130'lardadır. Evet, bunun aksini iddia eden arkadaşım varsa, özellikle İktidar partisi mensuplarına önerim var: Seçim bölgelerine gidebiliyorlarsa, gittikleri zaman, şöyle, mahalle muhtarına uğrasınlar, beraber bunun hesabını çıkarsınlar, hesabını yapsınlar; hesabı, kendilerine açık ve net bir şekilde vereceklerini göreceklerdir. Onun için, birbirimizi kandırmaya falan gerek yok. Getirilen bu tasarı, sadra şifa bir tasarı, bir değişiklik değildir. Bakınız, Ağrı Milletvekilimiz Sıddık Altay'ın, Bingöl Milletvekilimiz Hüsamettin Korkutata'nın, DSP'den ve CHP'den arkadaşlarımızın verdikleri önerge var; asgarî ücret seviyesine çıkaralım... Gelin, buna destek verelim; belki, bir nebze soluk aldırırız.

Sonra, burada, ikinci bir yanlış yapılıyor. Nedir o yanlış: İşte, Bakanlar Kurulu bunu iki katına kadar çıkarmaya yetkilidir... Bakanlar Kurulunun insafına terk edilmiş. Ee, bugüne kadar da hep gördük; Bakanlar Kurulunun inisiyatifine terk edilen hususlarda yapılan şudur: Eğer seçim varsa, eğer seçim olacaksa, Bakanlar Kurulu, o muhatap insanları hatırlıyor ve o yetkisini kullanıyor; eğer seçim yoksa, maalesef, o yetkiyi kullanmak, o sayın Bakanlar Kurulunun hiç de aklına gelmiyor. Madem, bu, hakkıysa bu insanların, niye Bakanlar Kurulunun ihtiyarına bırakalım bunu, niye onların insafına bırakalım?.. Gelin, açıkça kanunda belirtelim.

Değerli arkadaşlar, bakın, muhtar, kelimenin tam ifadesiyle, hiçbir siyasî düşünceye, siyasî partiye dayanmadan kendi şahsî meziyetiyle seçilen insandır ve bulundukları beldede, bulundukları yörede de, tabiri caizse, İçişleri Bakanımızın o bölgedeki görevini deruhte ederler. Evet, köyde kız kaçar, muhtara gelirler; kız kaçırılır, muhtara gelinir; tarla kavgası çıkmış iki kişinin arası bozulmuştur, arayı bulmak için muhtara gelinir. Muhtar, Bayındırlık Bakanının da görevini görür; Köy Hizmetlerinden sorumlu Devlet Bakanının da görevini görür; belediye başkanının da görevini görür... Köyün deresi kokuyordur, muhtarın yakasını toplar köylü; köyün yolu yapılmamıştır, muhtarı yakalar köylü; hatta ve hatta, Sayın Cumhurbaşkanının görevini yapar bulunduğu mahalde!.. Bu, Sayın Cumhurbaşkanımıza da herhalde şey gelmez; çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımız da, muhtarlarla yaptığı bir toplantıda, bizzat kendisi deklare etti "ben, başmuhtarım" dedi; yani, Sayın Cumhurbaşkanı başmuhtar olduğuna göre, muhtarların görevinin ne kadar büyük olduğu, muhtarların hangi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı açıkça ortaya çıkmaktadır.

Muhtarlar, dediğimiz bütün bu görevleri yaparlar; ama, İçişleri Bakanının bir bütçesi vardır, Bayındırlık Bakanının bir bütçesi vardır, Köy Hizmetlerinden Sorumlu Devlet Bakanının bir bütçesi vardır; arabası vardır, sekreteri vardır, mahiyetinde memurları vardır; ama, köy muhtarının, ne bütçesi vardır ne arabası vardır ne de doğru dürüst oturacak bir yeri vardır. Bütün bunları yükleyeceksiniz; ama, bununla beraber, buna mütenasip veyahut da buna yakın bir imkân vermeyeceksiniz!..

Değerli arkadaşlar, ne yapmamız lazım; hepimizin, elbirliğiyle, bunu gidermesi lazım. Türkiye'nin şartları da, her gün, gittikçe ağırlaşıyor. Bugün, belki, azıcık bir artırmada bulunuyorsunuz; ama... Biraz önce, ekonomiden sorumlu çok değerli Devlet Bakanımız konuştular -konuşurken, hakikaten, şimdiye kadar, Sayın Bakanı bu kadar sıkıntılı görmemiştim- kendisinden enflasyonun sebebi, enflasyonun hesabı sorulurken, habire sağa, sola laf atmaya, habire bununla vakit doldurmaya çalıştılar. Görüyoruz ki, Sayın Devlet Bakanlarımızın, bütün haşmetine rağmen, enflasyon, âdeta dalga geçercesine; âdeta, alay edercesine, fakir fukarayı eziyor, fakir fukarıyı cenderesine alıyor. Tabiî, bunun için de, işte -bunların içinde muhtarlarımız da var, köylümüz var, köylerimiz var- bunları göz önünde bulundurarak, adilane bir düzeltme, düzenleme yapmamız lazım.

Benim âcizane tavsiyem şudur: Gelin, en azından, bu insanların ücretlerini asgarî ücret seviyesine çıkaralım ve bundan sonra da, hükümetler, gerekli gördükleri zaman, çıkıp da "şu oranda artırıyoruz" demesinler; yani, buna net bir kıstas getirelim, böylece devam etsin gitsin. Her hâlükârda kanunun, muhtarlarımızın lehine çıkmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cengil.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istemiştim.

BAŞKAN – Efendim, sizden önce söz isteyenler var.

Sayın İsmail Özgün; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhtar ödeneklerinin artırılmasıyla ilgili kanun tasarısı hakkında kişisel olarak söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının gerekçesi ve metni okunduğu zaman açıklıkla görülmektedir ki, Hükümet, bu tasarıyla, köy muhtarları ile şehir, kasaba ve mahalle muhtarlarına, halen 2000 olan gösterge rakamını 3000'e çıkararak, 3000 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ödenek ödemeyi amaçlamaktadır. Kanunun ilk yürürlüğe girdiği tarihte, belki, bu 2000 gösterge rakamı, satın alma gücünde bir şey ifade ediyordu; ama bugün geldiğimiz noktada, gerçekten, zaman içerisinde paranın satın alma gücündeki kayıplar nedeniyle, bu gösterge rakamı fevkalade düşük kalmıştır. O bakımdan, iyi niyetli bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Tabiî, bu noktada, değişik gruplardan milletvekili arkadaşlarımızın verdiği ve benim de imzamın bulunduğu bir tasarı var; bunlar, hep beraber mütalaa edildiği zaman, hakikaten, muhtarlarımızın ödeneğini artırıcı nitelikte olan bu kanun tasarısını bir an evvel buradan çıkarmamız lazım. Tabiî, elbette, gönül arzu ediyor ki, bu artışın, tasarıda ifade edildiği şekliyle değil de, en azından, asgarî ücret düzeyinde gerçekleştirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu konuda da değişiklik önergesi verdik; inşallah, desteklerinizle, Meclisimizden, bu artışın, asgarî ücret düzeyinde gerçekleşmesi çıkmış olur.

Seçimle iş başına gelen köy ve mahalle muhtarlarımıza şu anda verdiğimiz ödenekler, hakikaten, hayat pahalılığı karşısında fevkalade sıkıntı doğurmaktadır; özellikle, köy muhtarlarımızın, köylerimizin yatırımlarını takip etmek, ihtiyaçlarını karşılamak üzere, ilçelere ve illere gelip gittiklerindeki harcamalara, kendi Bağ-Kur primlerini ödemeye ve diğer büro, kırtasiye, telefon masraflarının karşılanmasına dahi yetecek durumda değildir. Hatta, muhtarlarımızı zaman zaman ziyaret ettiğimizde görüyoruz ki -ben, seçim bölgem olan Balıkesir'de zaman zaman ziyaret ediyorum- bazı muhtarlarımız, kendi bürolarında bilgisayar, faks gibi cihazları kullanmaya gayret ediyorlar ve bunları da, kendi imkânlarıyla temin etmenin gayreti içerisindeler.

Elbette, hükümet olarak, devlet olarak, muhtarlarımıza gereken desteği vermek, onları çağdaş teknolojiden istifade eden§Ï ve kendi mahallesine, kendi beldesine, kendi köyüne daha çok hizmet eden, daha güzel hizmet eden duruma getirmek, o imkânları onlara tanımak bizlerin görevidir.

Burada, değişik partilerden sözcü arkadaşlarımız, özellikle köy muhtarlarımızın bir tüzelkişilik haline gelmesi ve bir bütçeye sahip olmaları konusunda ifadelerde bulundular. Ben de, bunlara, elbette katılıyorum. Bir yerel yönetimler tasarısının düzenlemesinin, buradan, bir an evvel çıkması ve hakikaten, muhtarlarımızın tüzelkişilik haline gelmesi ve kendi köylerinin yatırımlarını yapabilecek, ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir ciddî bütçeye de sahip olmaları gerekir.

Esasında, bizim, Refah Partisi milletvekilleri olarak, 19 uncu dönemde, bu konuda verilmiş bir kanun teklifimiz vardı. Bu kanun teklifimizi bu dönemde de yeniledik. Bu kanun teklifimizde de açıkça ifade edildiği gibi, devlet bütçesinden, muhtarlarımıza, belli bir oranda -tahmin ediyorum, biz, yüzde 6 olarak belirlemiştik- ödeneğin, bütçe olarak, köylerimize tahsis edilmesi gerekir. Köy muhtarlarımız, bugün, kendi ihtiyaçlarını, kendi yatırımlarını karşılamak için, illere, hatta ta Ankara'ya, Meclise kadar gelerek, bu sorunlarını bizlere intikal ettirme gayreti içerisinde oluyorlar. O bakımdan, böyle bir kanunî düzenlemeye gidildiği takdirde, elbette, meseleler, yerinde çözümlenmiş, çözülmüş olacaktır.

Ben, iktidar gruplarına buradan sesleniyorum: Gruplar adına konuşan arkadaşlarımız, gerçekten, bu konuda samimiyseler, bizim verdiğimiz kanun teklifi, Meclis komisyonlarında beklemektedir. Onları komisyondan geçirip Genel Kurula indirirseniz, burada, hep beraber destekleyerek çıkarmış oluruz diye düşünüyorum ve bu vesileyle, fazla da zaman almamak için, sözlerimi bitiriyorum; Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgün.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.

Tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

MUHTAR ÖDENEK VE SOSYAL GÜVENLİK YASASININ BİR MADDESİNDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1. — 29.8.1977 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 1. — Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, 3 000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda aylık ödenek verilir. İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığının teklifi üzerine bu gösterge rakamını yüzde yüz oranına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Bu ödenek damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

Bu ödeneğin karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığı bütçesine konulur ve yılı içinde sözkonusu bütçeden il özel idare bütçelerine aktarılır.

Muhtar ödeneği, her ayın onbeşinci günü il özel idareleri tarafından ilgililere peşin olarak ödenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Refah Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Çelik söz istemiştir. (RP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır.

RP GRUBU ADINA AHMET ÇELİK (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında değişiklik yapılmasına dair teklifin 1 inci maddesi üzerinde Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bu yasa teklifi, Refah Partisi Ağrı Milletvekili Sayın Sıddık Altay, Bingöl Milletvekili Sayın Hüsamettin Korkutata ve arkadaşları tarafından verilmiştir; kendilerine, burada, teşekkür ediyorum.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Diğerlerini de say.

AHMET ÇELİK (Devamla) – Evet; diğer değerli milletvekili arkadaşlar da vermişlerdir; onlara da teşekkür ediyorum, sağ olsunlar.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – İsimlerini say...

BAŞKAN – Gerek yok efendim.

AHMET ÇELİK (Devamla) – Muhtarlar, demokratik sistem içerisinde seçimle işbaşına gelen ve önemli görevleri bulunan kamu görevlileridir. En son istatistikî bilgilere göre, muhtarlarımızın toplam sayısı 50 657'dir.

Refah Partisi olarak, bizler, muhtarlarımıza, görev ve sorumluluklarıyla orantılı, günümüz şartlarına uygun, en az asgarî ücret düzeyinde aylık ücret verilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Muhtarlar, halk tarafından seçilmiş olmalarına rağmen, belediye başkanları ve milletvekilleri gibi ödenek alamamaktadırlar. 1997 malî yılı bütçesinin 42 nci maddesine istinaden, İçişleri Bakanlığı tarafından tespit edilen en düşük belediye başkanı ödeneği şu anda 100 milyon liradır; yani, nüfusu 2 000 rakamını bulan ve kasaba olan beldelerdeki belediye başkanları 100 milyon lira ödenek almaktadır. Buna karşılık, nüfusu 2 000 rakamının altında bulunan köy ve mahalle muhtarları aylık 8-9 milyon lira almaktadırlar.

Ayrıca, belediye başkanlarının temsil ve ağırlama giderleri bulunmakta, belde sınırları dışına çıktıkları zaman da kendilerine harcırah ödenmektedir. Tabiî ki, bunlar ödenecektir, belki daha fazlası ödenmesi gerekir; ama, üzülerek belirtmek istiyorum, halen, muhtarlarımızın bu imkânları yoktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yeni kanun tasarısıyla, muhtarların aylık ödenekleri yüzde 50 artarak, 13 360 560 lira olacaktır. 1 Ocak 1998 tarihinden itibaren, bu miktar, yaklaşık 17 milyon 300 bin lira olacaktır. Özellikle köy muhtarlarımız, mesailerinin yarısını, kamu görevini ifa etmek üzere, bulundukları köyün dışında, bağlı oldukları il ve ilçelerde geçirmek zorundadırlar. Bu miktarla, muhtarlarımızın, kamu görevi ifa ederken harcadıkları ağırlama ve temsil giderleriyle yol ve yemek masraflarını karşılamaları mümkün değildir.

Ayrıca, muhtarlarımızın tamamına yakını Bağ-Kur mensubudur. 1997 yılının ikinci yarısında, Bağ-Kur primleri yüzde 100 oranında artırılmıştır. Prim miktarı ortalama 8-10 milyon liradır. Muhtarlarımızın mevcut ödenekleri, Bağ-Kur primlerine yetmemektedir. 1998 yılında, Bağ-Kur primlerinin en az yüzde 50 artırılacağını düşünürsek, kanun tasarısıyla belirlenen tutar, ancak, muhtarların Bağ-Kur primini karşılamaktadır.

Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; muhtarlara, devlet hizmetlerinin yapılması yasalarla görev olarak verilmiş olup, muhtarlar da, diğer kamu görevlileri gibi cezaî yaptırımlarla karşılaşmaktadırlar; buna karşılık, diğer, seçilmiş veya atanmış kamu görevlileri gibi, harcırahları ve sosyal hakları bulunmamaktadır. Diğer kamu görevlilerine verilen birçok hakka sahip olmadıklarından, muhtarlarımız mağdur durumdadırlar ve kendilerinden beklenen kamu hizmetini yerine getirirken zorlanmaktadırlar.

Yasa tasarısıyla, Bakanlar Kuruluna, belirlenen 3000 rakamını yüzde 100 oranına kadar artırma yetkisi verilmiştir. Bu yetki, muhtarları, iktidarın oyuncağı haline getirmek için kurulmuş bir tuzaktır. Yüce Meclisin, bu durumu düzelteceğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasalarla kendilerine verilen kamu görevlerini yerine getirebilmeleri için, muhtarlarımıza, en az asgarî ücret kadar aylık ödenek verilmesi veyahut yasa tasarısında öngörülen 3000 rakamının 4500 olarak değiştirilmesi ve Bağ - Kur primlerinin yüzde 50'sinin devlet tarafından karşılanması hususlarını Yüce Meclisin dikkatine sunmak isterim.

Asgarî ücret üzerinden muhtarlara gerekli ödeneğin yapılması için, Partimiz tarafından verilmiş bir önerge vardır. Bu önergenin, Yüce Meclis tarafından destekleneceğine inanıyorum.

Ayrıca, tarafımızdan verilen bir yasa teklifiyle, devlet bütçesinden, köy bütçelerine, mahalle muhtarlıkları bütçelerine, her yıl, belli miktarda para aktarılması öngörülmüştür. Bu yasa teklifinin de, kısa zamanda, 55 inci Hükümet tarafından Meclise getirilerek yasalaştırılması gerekir kanaatindeyiz.

Aynı zamanda, Mahallî İdareler Yasası, çok kısa bir zaman içerisinde Yüce Meclise gelecektir ve Mahallî İdareler Yasası gereği, muhtarlık müessesesinin, onuruna yakışır bir şekilde, en uygun yere oturtulması gerekir kanaatindeyiz. Sayın Bakanım bu konuda bazı bilgiler verdiler, kendilerine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, köy hizmetleri yönünden, tüm muhtarlarımız sıkıntılar içindedir. Köy Hizmetleri, biliyorsunuz, Türkiye genelinde, iktidar partisinin güdümünde olan bir idare şeklidir. Bazı muhtarlar, kendi köyüne üç beş kilometrelik yol yapabilmek için kredi, dozer isterler, bunu almaları mümkün olmaz; ancak, o muhtar, iktidara yakınsa veyahut da -hatta koalisyonlarda dahi- hangi partinin bakanlığına bağlıysa, kendi köyünün yolunu yapabiliyor, diğer muhtarlar bundan mahrum kalıyorlar. Muhakkak, Mahallî İdareler Yasasında, Köy Hizmetlerine yeni bir statü getirilmeli ve köy muhtarları, Köy Hizmetlerinin yapmış olduğu tasarrufun dışına çıkarılarak, Köy Hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanabilecek şekle getirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, burada sözlerime son verirken, yasanın, tüm muhtarlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

DYP Grubu adına Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim.

reniz 10 dakika Sayın Bedük.

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhtar ödeneklerinin artırılması hususunda getirilmiş olan kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında konuşmayacaktık ve gerçekten de, konuşmadan, bir an evvel, bu kanun tasarısının çıkması gerektiğine inanıyorum; ancak, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Birlikte çalışmaktan onur duyduğum bütün muhtarların ne kadar büyük sıkıntı içerisinde çalıştıklarını, maddî sıkıntı içerisinde olduklarını biliyorum. Bu sebeple, beraber çalıştığım ve çalışmadığım bütün muhtarlara, özellikle, milletimizin, vatandaşlarımızın hizmetini gerçekleştirmelerinden dolayı onlara şükran borcumu ifade ediyorum. (DYP sıralarından "Doğru Yol Partisi" sesleri) Doğru Yol Partisi adına bütün bunları söylüyorum pek tabiî ki.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlara ilaveten, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Muhtar, devlet teşkilatımızın en ücra köşesinde devleti temsil eden yegâne ve özellikle büyük bir fedakârlık ile vefa örneği göstermek suretiyle görev yapan bir kamu hizmetlisidir. Bu sebeple, bizim, bunların daha iyi hizmet verebilmeleri için, bir taraftan bürolarını, bir taraftan da maddî imkânlarını en üst seviyeye çıkarmayı kendimize görev bilmemiz lazım; gerçekten, yerine getirilmesi gereken hizmettir. Ancak, getirilmiş olan bu değişiklik ve yenilik yeterli değildir. Yeterli değildir; çünkü, hepimiz bunu kabul ettik ki, önergeler verdik; yeni önergeler verdik. Doğru Yol Partisi Grubu olarak, muhtarlarımızın, ödeneklerinin artırılması halinde, devletin, kamuoyu hizmetlerini, vatandaşın beklediği üst seviyede gerçekleştirmeye yönelik, daha süratli, daha verimli hizmet yapacakları inancını taşıyoruz; bu sebepledir ki, önerge verdik. Önergemizde diyoruz ki, gelin, muhtarlarımıza asgarî ücret üzerinden ödenek verelim, ödeme yapalım... Bunun için de, hemen hemen bütün partiler önerge vermiş; biz de bunlara katılıyoruz. Biz de, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, özellikle muhtarlarımıza asgarî ücret üzerinden ödeme yapılması gerektiğine inandığımız için önerge verdik ve diğer siyasal partilerin de verdiklerini gördüm. O halde, gelin, bu önergelerin hepsine "evet" diyelim ve böylece, ödeneklerini artıralım; gerçekten, yaşam tarzlarını en üst seviyeye çıkaralım.

Köye gittiğimiz zaman hiç kimseyi bulamıyoruz; ama, muhtarı buluyoruz. Mahalleye gittiğimiz zaman hiç kimseyi bulamıyoruz; ama, mahalle muhtarını buluyoruz. Gerek mahalle muhtarları gerekse köy muhtarları, kamu hizmetlerini kendi köylerine götürebilmek için bir taraftan şehre geliyor, ilçeye geliyor, ile geliyor ve arkasından da, bu hizmetleri takip ediyor; hepsini bedavadan yapıyor; sıkıntı içerisinde.

Eğer, onlara asgarî ücret üzerinden ödeme yaparsak, daha iyi hizmet verebilecekleri inancıyla, Doğru Yol Partisi olarak vermiş olduğumuz önergeler çerçevesinde, bu maddenin kabulü istikametinde oy vereceğimizi belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.

Şahsı adına Sayın Ersönmez Yarbay...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Efendim, Grubum adına 1 inci madde üzerinde konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – İyi ama, böyle, taksit taksit konuşmayın, önceden bildirin canım...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Niye taksit taksit yapacağım Allahaşkına Sayın Başkan!..

BAŞKAN – Efendim "bitmiştir" dedim; artık, şahısları adına yapılacak konuşmalara geçtik.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Efendim, bitmemiştir; ben, daha önce elimi kaldırmıştım...

BAŞKAN – Hayır efendim.

Buyurun Sayın Yarbay.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, o kürsüyü istediğiniz gibi kullanamazsınız!..

BAŞKAN – Siz buyurun Sayın Yarbay.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Lütfen efendim!..

BAŞKAN – Efendim "bitmiştir" dedim.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Hayır efendim, o kürsüyü istediğiniz şekilde kullanamazsınız...

BAŞKAN – Ben, istediğim gibi değil... Lütfen, oturur musunuz yerinize; söz vermedim size.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz yerinize; ben söz vermedim size diyorum...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz yerinize...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Bana öyle hitap edemezsiniz...

BAŞKAN – Hayır "geçti" dedim. Lütfen oturur musunuz.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Efendim, o kürsüyü...

BAŞKAN – Hayır, gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir, şahıslar adına yapılacak konuşmalara geçtim.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Hayır... Ben, elimi kaldırdım ve sizden, Grubum adına söz istedim.

BAŞKAN – Efendim, bakın, İçtüzükte nasıl söz istenileceği belli. Sabahtan beri tasarıyı müzakere ediyoruz; söz istemiyorsunuz, ondan sonra "ben, grubum adına söz istiyorum" diyorsunuz. Hayır efendim, söz vermiyorum size.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, o kürsüyü suiistimal edemezsiniz!

BAŞKAN – Buyurun, siz konuşmanıza devam edin Sayın Yılbaş.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Suiistimal ediyorsunuz kürsüyü.

BAŞKAN – Ben suiistimal etmiyorum... Siz, zamanında söz isteyin.

Buyurun Sayın Yarbay..

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan...

A. HAMDİ ÜÇPINARLAR (Çanakkale) – Sizi, adaletli tutum ve davranışa davet ediyorum.

BAŞKAN – Efendim, siz, zamanında söz istediniz de biz vermedik mi!..

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Genel Kurul tümüyle buna şahit oldu Sayın Başkan!

BAŞKAN – Buyurun siz devam edin efendim.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsî görüşlerimi arz etmek üzere kürsüye çıkmış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

36 bin köy muhtarı, 14 binden fazla mahalle muhtarını ilgilendiren bu kanun tasarısı konusunda, doğrusu, muhtarların neden ilgisiz olduklarını düşünüyorum. Türkiye'de birçok muhtar derneği var; ancak, bunların, bugün, muhtarların ödeneklerinin artırılmasıyla ilgili kanun görüşülürken, dinleyici localarında olmamaları, kulislerde olmamaları dikkatimi çekiyor. Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi için, her şeyden önce, sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi gerekir. Bu arada, muhtarların da, derneklerinin, bir oda haline dönüştürülüp, tek çatı altında toplanılması için bir yasal düzenlemeye acilen ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Muhtarlarımızın, bu kanun tasarısı görüşülürken Mecliste olmayışlarını da şuna bağlıyorum: Getirilen ödenek artışı, önemli bir artış değildir. Şu anda getirilecek olan artışla birlikte, muhtarlarımızın eline 17 milyon 400 bin lira bir para geçecektir; 6 ncı basamaktaki bir muhtarımız, Bağ-Kur'a 9 milyon 870 bin lira ödeyecektir; 12 nci basamakta olan bir muhtarımız, Bağ-Kur'a 13 558 272 lira prim ödeyecektir. Bağ-Kur primleri çıkarıldıktan sonra, muhtarın elinde kalan para 5-6 milyon liradır. Tabiî, bugün, bu paranın da alım gücünün ne olduğunu hep birlikte düşünmek durumundayız. Dolayısıyla, muhtarlarımızın bu konuya ilgisizliğinin sebebi, 3-5 milyon liralık, 6 milyon liralık bir cüzî artışın sağlanmış olmasıdır; köklü bir artışın getirilmemiş olmasıdır. Bu artış az görülmüştür ki, yine, kanun tasarısında, Bakanlar Kuruluna da yüzde 100'lük bir artış getirme yetkisi tanınmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Hükümetin 1998 yılı bütçesi görüşülürken, 1998 yılında enflasyonun yüzde 50 olacağı varsayılmıştı. Şimdi, burada, yüzde 100'lük bir artış öngörülüyor; ya Hükümet yüzde 50'lik hedefine inanmıyor ya da gerçekten, ilan edilen enflasyon oranı da yüzde 101'dir; bu da, gerçeği ifade etmektedir. O sebeple, Hükümet, enflasyon konusundaki mücadelesinde samimî olmalıdır; yüzde 50'lik bir artış öngörüyorsa, bir enflasyon hedefliyorsa, artışları da yüzde 50 olarak düzenlemelidir. Bütün kanunlarda, özellikle ödeneklerle ilgili, maaşlarla ilgili, ücret artışlarıyla ilgili kanunlarda, biz, enflasyonu yüzde 50'lik hedef aldığımız halde, yüzde 100'lük artışları öngörürsek, kendimiz enflasyonu teşvik etmiş oluruz ve kendi koymuş olduğumuz hedefleri kendimiz inkâr etmiş oluruz, inanmamış oluruz. O sebeple, bu konu da dikkatimizi çekiyor. Tabiî, Bakanlar Kuruluna bu yetkinin verilmesinin diğer bir sebebi var; o sebep de, siyasî avantaj sağlama sebebidir; eğer bir seçim kararı alınırsa, bunu bir siyasî avantaj olarak İktidar Partilerinin kullanma amacı vardır.

Muhtar ödeneklerinin yanında, muhtarların durumuna göz atmak gerekiyor. Mahalle muhtarları... Bugün, mahallelerin mutlaka bir standarda kavuşturulması gerekmektedir. 200 nüfuslu, 300 nüfuslu mahalleler olduğu gibi, 100 bin nüfuslu birçok mahalle de -Ankara'da olduğu gibi- vardır. Dolayısıyla, 100 bin nüfuslu bir mahalle ile 200-300 nüfuslu bir mahalle aynı kategoride değerlendirilemez. O sebeple, yeni düzenlenecek Mahallî İdareler Reformu Yasasında, mutlaka, mahallenin bir standarda kavuşturulması ve belirli nüfus ölçeğinde olan yerlerin mahalle olması gerekmektedir...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yarbay, süreniz bitti efendim. Tamam... Tamam artık, bu saatten sonra söz vermeyelim size.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamam... Teşekkür ederim.

Şahısları adına, Sayın Ahmet Cemil Tunç var mı efendim? Yok.

Sayın Mustafa Köylü?.. Yok.

Sayın Tahsin Boray Baycık, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa Tasarısı veren tüm arkadaşlarımı kutluyorum. Refah Partisinden arkadaşım, diğer arkadaşlarımızın isimlerini saymadı; ben, onların adını sayıyorum: Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner ve İzmir Milletvekili Hakan Tartan'a da, teşekkürü, buradan, bir borç biliyoruz.

Şu anda muhtarların aldığı maaş -ki, Türkiye'de şu anda 50 657 muhtarımız var- 11 milyon 640 bin lira. Yapılan değişiklikle 17 milyon 460 bin lira alacaklar.

Ülkemizin en uç noktasında devletimizi özveriyle temsil eden köy ve mahalle muhtarlarımızın hizmet üretirken uğradıkları maddî kayıplarını biraz hafifletmek için verdiğim kanun teklifi hakkında söz alırken, bu gösterge rakamının, günümüzün ekonomik koşulları altında çok yetersiz kalacağını özellikle belirtmek istiyorum. Ancak, bu teklif görüşülürken, muhtarlarımızın genel sorunlarını dile getirmek ve onların sesini bu Yüce Mecliste duyurmanın görev olduğu bilinci içinde, tespit ettiğim isteklerini şöyle sıralıyorum:

24 saat görev yapan ve her türlü ağırlama giderlerini bile ceplerinden karşılamak zorunda kalan muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri ekonomik olarak ne kadar mağdur olmazlar ise, üretecekleri hizmetler de o oranda artacaktır. İhtiyar heyeti üyelerinin de muhtar maaşının en az dörtte biri oranında bir maaşa bağlanması ve küçük giderlerinin, böylelikle, bir ölçüde telafi edilmesine mutlaka gidilmelidir.

Üç kez muhtarlığa seçilenlere, aradaki farkı ödemeleri koşuluyla, emekli olma hakkı verilmelidir.

Her köyde bir muhtarlık binası yapılması için devlet-millet işbirliğine gidilmeli, ihtiyar heyeti üyelerinin de gerektiğinde nöbet çizelgesi yaparak, bu binaların açık tutulması sağlanmalıdır.

Kitle iletişim araçlarının geliştiği günümüzde, ülkemizde bir ASELSAN vardır. Bu kurumun ürettiği telsizler, özel bir kanala bağlı olarak, bütün muhtarlara, bedelleri taksitle maaşlarından kesilmek üzere, dağıtılmalıdır.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Ne kadar maaş veriyorsunuz?!

TAHSİN BORAY BAYCIK (Devamla) – Dinle kardeşim biraz!..

Böylelikle, iç güvenliğimiz konusunda haberleşmede büyük ilerleme kaydedileceği gibi, devletin bütün emirleri de, anında, muhtarlara hızlı biçimde ulaştırılmış olacaktır. İnanıyorum ki, bu başarıldığı takdirde, güvenlik güçlerimizin de işi çok kolaylaşacak ve caydırıcı gücü artacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baycık.

Madde üzerinde gruplar ve şahısları adına yapılan konuşmalar bitmiştir. Maddeyle ilgili beş önerge vardır; geliş sırasına göre okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki yazılı şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Ahmet Çelik İsmail Özgün

Adıyaman Balıkesir

Muhammet Polat M. Ziyattin Tokar

Aydın Ağrı

Kâzım Arslan Şinasi Yavuz

Yozgat Erzurum

Hüseyin Arı

Konya

Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, o yıl yürürlükte olan, 16 yaşından büyük işçilerin asgarî ücret miktarında aylık ödenek verilir.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29.8.1997 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 1.- 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 1.- "Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, asgarî ücret tespit komisyonu tarafından belirlenen asgarî ücret seviyesinde ücret ödenir. Bu miktarı, Bakanlar Kurulu, yüzde yüze kadar artırmaya yetkilidir.

Bu ödenek, Damga Vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi değildir. Bu ödeneğin karşılığı, her yıl İçişleri Bakanlığı bütçesinden il özel idarelerine aktarılacak ödenekten karşılanır."

Mahmut Yılbaş Metin Işık

Demokrat Türkiye Partisi Demokrat Türkiye Partisi

Grup Başkanı Grup Başkanvekili

Van İstanbul

Muzaffer Arıkan Mustafa Zeydan

Demokrat Türkiye Partisi Hakkâri

Grup Başkanvekili

Mardin

Müjdat Koç H.Ayseli Göksoy

Ordu Manisa

İ.Turhan Arınç Necdet Menzir

İzmir İstanbul

Mehmet Korkmaz

Kütahya

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 389 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin "Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, asgarî ücret düzeyinde aylık ödenek, her ayın onbeşinde bordro karşılığında verilir. Bu ödeneğin karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığı bütçesinden il özel idarelerine aktarılarak, ödenekten karşılanır" şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Muhammet Polat Mustafa Köylü

Aydın Isparta

Musa Uzunkaya Naci Terzi

Samsun Erzincan

Tevhit Karakaya İsmail Özgün

Erzincan Balıkesir

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

389 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

"MADDE 1.- 29.8.1977 tarihli ve 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 1.- Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, asgarî ücret tespit komisyonu tarafından belirlenen asgarî ücret düzeyinde ücret ödenir. Bakanlar Kurulu, bu miktarı yüzde 100'e kadar artırmaya yetkilidir.

Bu ödenek, Damga Vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

Bu ödeneğin karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığı bütçesine konulur ve yılı içinde söz konusu bütçeden il özel idare bütçelerine aktarılır.

Muhtar ödeneği, her ayın onbeşinci günü il özel idareleri tarafından ilgililere peşin olarak ödenir."

Oya Araslı Yusuf Öztop

İçel Antalya

Aydın Güven Gürkan Nezir Büyükcengiz

İzmir Konya

Ercan Karakaş Yılmaz Ateş

İstanbul Ankara

Ayhan Fırat Metin Arifağaoğlu

Malatya Artvin

BAŞKAN – Öteki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 389 sıra sayılı Muhtar Ödeneklerinin Artırılması Hakkında Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin birinci fıkrasında, ücret belirlenmesinde 3000 gösterge rakamının memur maaş katsayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak miktar yerine, her yıl belirlenen asgarî ücret üzerinden ödenebilmesinin değerlendirilmesini arz ve teklif ederiz.

Tayyar Altıkulaç Saffet Arıkan Bedük

İstanbul Ankara

Tahsin Irmak Hacı Filiz

Sıvas Kırıkkale

Haluk Yıldız Yusuf Bacanlı

Kastamonu Yozgat

M. Sabri Güner Mehmet Gözlükaya

Kars Denizli

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısının müzakeresinin ve oylamasının sonucuna kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme koyacağım. Aslında, bütün önergelerde temel nokta, muhtar ödeneklerinin asgarî ücret seviyesine çıkarılmasıdır; temel nokta bu; ama, bazı önergelerde, bunun iki misli artırılması konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor. Eğer, bu konuyu öngören kısmı önerge sahipleri önergelerinden çıkarmak isterlerse, hepsini birleştirerek bir tek önerge olarak oylayalım. ("Doğru, doğru" sesleri)

Var mı efendim böyle bir itiraz; yoksa, bunu bu şekilde yapalım... Zaten, asgarî ücret olunca, Bakanlar Kurulu, her sene asgarî ücret seviyesini artırıyor. Hepsini birleştirelim mi arkadaşlar? ("Evet, evet" sesleri)

Eğer, Genel Kurulda bu konuda bir itiraz yoksa arkadaşlar... ("Yok, yok" sesleri) Önerge sahiplerinin de grupların da itirazı yoksa, hepsini birleştirelim. Yani, asgarî ücretle mi verilsin, yoksa bu göstergeyle mi verilsin; değil mi arkadaşlar?.. ("Evet" sesleri)

Biraz farklı olmakla beraber, bütün önergelerin mahiyeti aynı.

Sayın Oya Araslı ve arkadaşlarının önergesini işleme alıyoruz; diğer önergeleri de bununla beraber, birleştirerek işleme koyuyoruz.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

389 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Madde 1.– 29.8.1977 tarihli ve 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 1.– Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına, asgarî ücret tespit komisyonu tarafından belirlenen asgarî ücret düzeyinde ücret ödenir. Bakanlar Kurulu, bu miktarı yüzde yüze kadar artırmaya yetkilidir.

Bu ödenek, Damga Vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.

Bu ödeneğin karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığı bütçesine konulur ve yılı içinde söz konusu bütçeden il özel idare bütçelerine aktarılır.

Muhtar ödeneği, her ayın onbeşinci günü il özel idareleri tarafından ilgililere peşin olarak ödenir.

Oya Araslı (İçel) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Saffet Arıkan Bedük ve arkadaşlarının aynı mahiyette önergesi var.

Sayın Bedük, siz de bu metinle mutabık mısınız efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Aynen katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Aynı mahiyette, Sayın Muhammet Polat ve arkadaşlarının önergesi var.

Katılıyor musunuz?

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyette, Sayın Ahmet Çelik ve arkadaşlarının önergesi var.

Katılıyor musunuz?

AHMET ÇELİK (Adıyaman) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Aynı mahiyette, Sayın Mahmut Yılbaş ve arkadaşlarının önergesi var.

Siz de katılıyor musunuz?

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, bu önerge, muhtar ödenekleri sistemimizde hiç yeri olmayan yeni bir mekanizmayı öngörmektedir. Bu mekanizmayla, bundan böyle, muhtar ödeneklerinin, asgarî ücret tespit komisyonunun belirleyeceği bir mekanizmaya kavuşturulması öngörülmektedir.

Diğer taraftan, muhtar ödeneklerinin, bu konuyla ilgili yasal düzenlemelere parelel olarak bir göstergeyle belirlenmesi ve göstergeye uygulanacak katsayının, diğer benzer ödemelerde olduğu gibi, katsayıların artırılması sırasında ve miktarında belirlenmesi, zorunlu bir sistem bütünlüğü açısından özellik taşımaktadır.

Diğer taraftan, Hükümetle yapılan çalışma ve görüşmelerde, muhtarlarımız için öngörülen miktarın bütçeyle öngörülen çerçevede değerlendirilmesi ve normal artışlara ilaveten, muhtar ödeneklerinin bir yarısı kadar daha yükseltilmesi, Komisyonumuzca da enine boyuna değerlendirilmiş ve Hükümetimizle mutabık kalınmıştır. Bu itibarla, Komisyon olarak önergeye katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, İçişleri Bakanlığının ilgili tertibine bu iş için konulan ödenek miktarı 10 trilyon lira civarındadır; bu artış da ona göre hesaplanmıştır.

Gönül arzu eder ki, muhtarlarımıza, asgarî ücretin üstünde bir ilave yapalım; ama, Bakanlığımın şu andaki bütçe imkânları budur. Kaldı ki, Bakanlar Kuruluna, bunu iki kat artırma yetkisi de tanınmıştır. Bu nedenle katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Hükümet önergeye katılmamaktadırlar.

Sayın Araslı, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutalım?

OYA ARASLI (İçel) – Gerekçeyi okutun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yasalarımız, muhtarlara çok önemli görevler vermiştir. Bu görevleri yerine getiren muhtarlarımıza büro sağlanmadığı, kırtasiye, iletişim ve masraflarının karşılanmadığı, yolluk verilmediği, bir gerçektir. Muhtarlarımıza ödenen aylık ödenek de, yerine getirdikleri görevle orantılı olmaktan uzaktır. Bu nedenlerle, muhtarlık, artık, bu göreve seçilenler için bir yük haline dönüşmeye başlamıştır.

Muhtarlarımızın daha iyi hizmet verebilmeleri için, aylık ödeneklerinin asgarî ücret düzeyine çıkarılması zorunludur.

Hızla yükselen enflasyon karşısında bu ödeneğin yetersiz hale gelmesini önlemek, Bakanlar Kuruluna, bu ödeneğin, gereken durumlarda belli ölçüde artırma yetkisinin verilmesiyle mümkün olabilecektir.

Bu hususların gerçekleşmesini sağlamak amacıyla bu önergenin verilmesi gereği duyulmuştur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Efendim, yalnız, biliyorsunuz, bir tarım kesimi için tespit edilen asgari ücret var, bir de sanayi kesimi için tespit edilen asgari ücret var. Burada hangi rakamı esas aldığımızı da belirtelim...

AHMET ÇELİK (Adıyaman) – 16 yaşından büyük sanayi kesiminde çalışanlara tespit edilen ücret efendim.

BAŞKAN – Sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyükler için tespit edilen asgarî ücreti alıyoruz.

Önergeye Komisyon ve Hükümet katılmadı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum efendim:

MADDE 2. — Bu Kanun 1.1.1998 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Refah Partisi Grubu adına Sayın Kemal Albayrak, DTP Grubu adına Sayın Mahmut Yılbaş söz istemişlerdir.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Kemal Albayrak; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Albayrak, süreniz 10 dakika efendim.

RP GRUBU ADINA KEMAL ALBAYRAK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Biraz önce, çok enteresandır, değerli arkadaşlar muhtarlarımızın sorunlarını anlattılar... Gerçekten, yerel yönetimlerde büyük etkinliği olan bu muhtar kardeşlerimizin, bu, sosyal güvenlikle ilgili, maaşlarıyla ilgili artırımlarını oylarken, geçmişte, memur maaşlarına yapılan zamdaki artışların durumuna düşen siyasî partileri özellikle tenkit etmek istedim. Bugün, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar bununla ilgili önerge veriyor, altı arkadaş var, el kaldırıyor... Yani, mahalle muhtarlarımızın, bu muhtarların...

BAŞKAN – Efendim, siz, maddeyle ilgili konuşun; burada, her grupta da eksiklikler var.

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Tamam Sayın Başkan.

Altı kişi... DSP de kendi verdiği teklife sahip çıkmıyor. Yani, buradan şunu anlamak mümkündür: Yapılan icraat farklı, teklifler farklı. Tabiî, kamuoyu bunları gayet iyi değerlendiriyor. Aynı zamanda, şu anda, televizyonda, muhtarlarımız da, bu olayı, yeterince izliyorlardır.

Değerli arkadaşlar, biliyoruz ki, idare sistemimiz, merkezî idare ve yerinden yönetim ilkesi olmak üzere iki şekilde düşünülebiliyor. Mahallî idareler; özel idareler, belediyeler, muhtarları kapsıyor; merkezden yönetim de, bakanlıklar ve kuruluşlar.

Anayasada, mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek nitelikli ihtiyaçlarını karşılayan kamu tüzelkişileri olarak tanımlanmıştır.

Günümüzde öyle sıkıntılar var ki... Yani, şu anda ortaya konan, sadece, mahalle muhtarlarının ücretlerinin 8 milyondan 17 küsur milyona çıkarılması, bu teşkilatının meselelerini çözme değildir; pek çok sıkıntı vardır. Asıl önemli olan, bu işi kökten çözmek. Sayın İçişleri Bakanımız da burada. Diğer siyasî partilerin de devamlı üzerinde durduğu bu yerel idarelerdeki reform, inşallah gelir. Öyle zannediyorum ki, mahallî idarelerle ilgili bu görüşlerde, her siyasî partinin konsensüs sağlayacağı maddeler vardır. Onlar da ileride getirilirse, bu Meclisten onun bir an evvel çıkmasında büyük fayda var.

Bizden önceki konuşmacı arkadaşlarımız bu konulara çok yerde değindiler; tabiî, katıldığımız noktalar çok; ancak, şunu söyleyeyim ki, Türkiye'de kamu harcamalarının yüzde 85'ine varan hizmetler, her nedense, merkezî idareden oluyor; geriye kalan yüzde 15'ine yakını ise mahallî idarelerden. Buradan şunu anlamak mümkün: Yurdumuzun en ücra köşesindeki bir muhtarlıkta olan bir problem merkeze geliyor. Merkezde kime geliyor; işte, hepimizin başında, milletvekili arkadaşlarımızın ne derece sıkıntılar yaşadığı meydandadır. Yani, iş de çözülmüyor; ufacık bir yol mevzuu, bir içmesuyu mevzuu ta merkeze kadar geliyor. Bundan şunu anlamak mümkündür: Yerel yönetimler merkezî idareye güvenmiyor, merkezî idare de mahallî idarelere güvenmiyor... Bunu ortadan kaldırmak lazım.

BAŞKAN – Sayın Albayrak, aslında, maddeye bağlı konuşarsanız iyi olur. Bakın, tümü üzerinde bunlar konuşuldu; rica ediyorum... İçtüzüğü okursanız, maddeye bağlı konuşmak zorundasınız. Yani, Başkanlık Divanını bu kadar zor duruma düşürmeyin; rica ediyorum...

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Anlaşıldı Sayın Başkanım.

Tabiî, bahsedilen bu konu şu anda kabul edildi; yani, verilecek ücret kabul edildi; bu da, 1.1.1998 tarihinden geçerli olmak üzere onaylandı; hayırlı uğurlu olsun muhtarlarımıza.

Ancak, bunu söylerken, şu konulara da girmeden geçemeyeceğim. Gerçekten, birtakım sıkıntılar var, sorunlar çok. Mahallî hizmetlerin daha iyi yapılabilmesi için, kamu harcamalarındaki payların mahalline kaydırılması lazım. Ben, sadece kendi bölgemden söylüyorum; bugün, 16 trilyon lira vergi veren Kırıkkale İline sadece buradan ayrılan pay 1 trilyon lira. Bütün illerde böyle. Bunu, gerçek hüviyetine kavuşturmak lazım ki, muhtarlar da, oradaki yöneticiler de rahat etsin.

Yurt dışında gördüğüm bazı hadiseleri anlatayım: Mahallî idarelerde yaptığımız incelemelerde, bizim, Türkiye'deki gibi, şu veya bu siyasî parti iktidar olursa, mahallî idarelerde zulüm yapmıyor. Hangisi gelirse gelsin, normal bir ölçü ve sistem yerleştirilmiş; her şey buna göre oluyor. Bugün, günümüzde, yine bakıyoruz, bugünkü basından da okuduğumuz meydandadır; Ankara Belediyesinin tüm ödeneklerinin ipotek altına alınması, kesilmesi... Bunlar, iyi bir şey değil, bunlarla ilgili çözüm getirelim hep beraber; hangi merkezî idare olursa olsun.

AHMET NEİDİM (Sakarya) – Siz niye getirmediniz?!

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Biz getirecektik de, bizim dönemimizde o fırsat verilmedi ki.

BAŞKAN – Sayın Albayrak, lütfen, maddeye bağlı konuşursanız...

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Bizim dönemimizde "Türkiye'nin her tarafını irtica kapladı, laiklik elden gitti" denilerek fırsat verilmedi ki.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Ne ilgisi var bununla!

KEMAL ALBAYRAK (Devamla) – Öyle oldu; Ali Rıza Bey, siz bilirsiniz.

Mahallî hizmetler farkli merkezî idareler tarafından planlanıyor; bu da israfa yol açıyor; bunlar kaldırılmalıdır. Merkezî idarenin, mahallî idareler üzerindeki gereksiz vesayet uygulamalarının bir an evvel kaldırılması lazımdır.

Değerli arkadaşlar, 1580 sayılı Belediye Kanunu, mahallî idarelerle ilgili kanunlar, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyeler Kanunu, yine, 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun günün şartlarına göre düzenlenmesinde büyük fayda vardır. 1924'lerde çıkarılan, bugün için geçerliliğini tamamen kaybetmiş 442 sayılı Köy Kanunu ve 4541 sayılı Mahalle Muhtarlıkları Yasasının, bugünkü şartlara cevap verecek şekilde düzenlenmesine gidilmelidir. Yoksa, sadece, bugün olduğu gibi, muhtarların maaşlarının belli oranda artırılması -o da, cüzi bir miktarda- kâfi değildir. Hatta, bizi ziyarete gelen muhtarlarımızın bir ifadesini söyleyeyim: "Bugün artırılan, teklif edilen rakamlar bizlerin derdine çare olmaz; çünkü, enflasyon almış başını gidiyor. Zaten memurlar, diğer kesimler, hepsi perişan. 13 milyon liradan, 17 milyon liradan ziyade, bizim rahat çalışabilmemizi sağlayacak imkânlar getirin" diyorlar.

Tabiî, bu vesileyle, herkesin gerçek kimliği de burada görülmüş oldu. Biz de, muhtarlarımızın bu maaş artışlarını kabul ediyoruz. Keşke daha da iyi olsaydı, arkadaşlarımızın teklif ettiği asgarî ücret seviyesinde olsaydı, çok daha iyi olacaktı.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Albayrak.

Aslında, kürsüye çok çıkmadığınız için sözünüzü kesmedim; bundan sonra konu dışına çıkanın sözünü keseceğim.

Demokrat Türkiye Partisi adına, Sayın Mahmut Yılmaş; buyurun efendim.

Süreniz 10 dakikadır efendim.

DPT GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İnşallah, hem adımızın eksiksiz ifade edileceği günleri yaşayacağız ve hem de, burada, zaman zaman, acaba bir siyasî partinin grup toplantısında mıyız veyahut da Genel Kurul toplantısında mıyız gibi tereddütlerden de kurtulacağız.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, bu konuşmayı yapmak zorunda kalmayı hiç istemezdim; ama, büyük bir talihsizlik yaşadık. Hem Plan ve Bütçe Komisyonunun hem de Hükümetin, görüşülmekte olan tasarının 1 inci maddesinde getirilmiş olan değişiklik önergelerine karşı çıkmalarını ve buna katılmamalarını anlamakta zorluk çekiyorum...

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, maddeye bağlı konuşun. Devamlı madde dışına çıkıyorsunuz. Bakın, size birinci ihtarı yaptım; madde dışına çıkarsanız sözünüzü keserim.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Kesin Sayın Başkan!

BAŞKAN – Peki; buyurun.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Ben konuşmaya devam edeceğim! Siz zaten benim sözümü kesmeye alışkınsınız!

BAŞKAN – Lütfen, maddeye bağlı konuşun.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, söz vermemeye ve söz kesmeye zaten alışkınsınız; bir şey fark etmez. Sözümü keserseniz, ben de kürsüden inerim.

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, sizi konuya davet ediyorum.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Değerli milletvekillerim, sayın arkadaşlarım; her şeyden evvel bir sistem değişikliği söz konusu olacaktı. Bu değişikliklerle, her yıl veya iki yılda bir, muhtar maaşlarının artırılması konusunda Yüce Meclise kanun tasarıları gelmemiş olacaktı.

İki; bir sistemin ana unsuru olan, mahallî idarelerin temel direklerinden biri olan bir mekanizmaya, Yüce Meclisimizin, daha fazla ve daha bilinçli olarak yaklaşımını göstermiş olacaktık.

Bir talihsizlik yaşandı; inşallah, en kısa zamanda, Yüce Meclisimiz, bu değişikliği tekrar gündeme getirerek, yanlışlığı düzeltir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olunuz efendim. (DTP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, ben, bir defa, siz söz istediğiniz zaman, veriyorum. Her gün de, Grubunuzda sanki başka milletvekili yokmuş gibi, buraya çıkıp, dakikalarca, 20 dakika da konuşuyorsunuz; bir.

Hep sözünüzü de kesmiyorum; iki.

Ondan sonra, iktidar partisi milletvekilisiniz; eğer, bu muhtar ödeneklerini beğenmiyorsanız, iktidardan çekilin; deyin ki... Bunu, önkoşul olarak ileri sürün... (DTP sıralarından gürültüler)

Yani, böyle, bizi konuşturmayın ki...

Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Ömer Özyılmaz...

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep ) – Grup adına konuşuyor; dikkat etmelisiniz!

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkanım, siz, eğer, bu kadar konuşmaya meraklıysanız, lütfen, gelin kürsüye, partiniz veya şahsınız adına görüşünüzü beyan edin.

BAŞKAN – Efendim, lütfen... Ben, size, söz hakkı vermedim. Lütfen, oturur musunuz!.. Oturur musunuz yerinize!..

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, siz riyaset makamısınız, riyaset makamı!..

BAŞKAN – Efendim, tamam... Ben, görevimi tarafsız olarak yapıyorum.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Siz sözcü değilsiniz.

BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz!..

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Eğer, görüşünüz varsa...

BAŞKAN – Sayın Mahmut Yılbaş, oturur musunuz yerinize!

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Efendim, lütfen... Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Ben, Başkanım...

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Size "Sayın Başkanım" diyorum...

BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz yerinize!..

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Müsaade ederseniz...

BAŞKAN – Bakın, bu kanunun çıkmaması için devamlı engelliyorsunuz. Ben, eğer isteseydim, bu kanun çıkmazdı.

Bakın, sabahtan beri iktidar gruplarını ikaz ediyorum; diyorum ki, lütfen, bu kanunun çıkmasını istiyorsanız, konuşmayın.

MAHMUT YILBAŞ (Van) – Siz bana ismimle hitap ederseniz, bana da size isminizle hitap etme hakkını tanırsınız.

BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın Ömer Özyılmaz; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – O kanunu çıkarmamaya senin gücün yetmez! Köpek!.. O kanunu çıkarmamaya gücün yetmez senin!

BAŞKAN – Bir bakan olmanın ağırbaşlılığı içerisinde hareket et; yoksa, haddini bildiririm! (DTP ve ANAP sıralarından gürültüler)

DEVLET BAKANI MEHMET BATALLI (Gaziantep) – Sözlerine dikkat et! Sözlerine dikkat etmelisin! Her şeyde fikir yürütemezsin! Başkansan, Başkanlık haddini bilmelisin!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özyılmaz; siz devam edin.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu anda, ülkemizin her tarafında teşkilatı bulunan muhtarlık makamının birinci derecedeki yöneticileriyle ilgili bir kanun teklifi ve tasarısını görüşüyoruz; bu vesileyle söz almış bulunuyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında, demokrasimizin önemli bir kurumu olan muhtarlık kurumunun, az önce dediğim gibi, başkanıyla ilgili, özellikle, onların özlük haklarıyla ve maaşlarıyla ilgili bir kanun tasarısı görüşülüyor. Burada, bizim, aslında, yıllardır istediğimiz bir husus görüşüldüğü için, şahsen ve partim adına sevinçliyim.

Bakınız, ta 1995 seçimlerinden önce, bizim Sakarya Milletvekilimiz Muhterem Cevat Ayhan Bey ve arkadaşlarının vermiş olduğu, köylere genel bütçe vergi gelirlerinden pay verilmesine dair kanun teklifi...

BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, bu, maddede yok; rica ediyorum... Bu, propagandaya girer. Rica ediyorum, madde üzerinde konuşun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Geliyorum Sayın Başkan.

Bunu, biz, daha önce vermiştik. Ayrıca, şu anda görüşülen bu tasarıyla ilgili olarak da, benim de imzamın bulunduğu, iki grup arkadaşımızın verdiği kanun teklifi var; ama, burada, Hükümet temsilcileri, konuşmalarında, işte, yıllardan beri görüşülmemiş, ihmal edilmiş bir konuya el attıklarını söylüyorlar; ama, özellikle, Anavatan Partisi için de söylüyorum, Demokratik Sol Parti için de söylüyorum...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Allah rızası için kes artık...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Bu getirdiğiniz tasarıyla, aslında, ülkede yüzde 100'ün üzerine çıkardığınız enflasyonla muhtarlara vermek istediğiniz şeyi mukayese ederseniz, pek bir şey vermediğinizi görürsünüz...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Neden çıkarmadınız bu kanunu?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bunu, siz de biliyorsunuz; ama, bizim teklifimizi, eğer kabul etseydiniz...

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Niye zamanında vermediniz?

NABİ POYRAZ (Ordu) – Siz niye vermediniz?

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Ama, eğer bizim teklifimizi kabul etseydiniz değerli arkadaşlarım, o zaman, muhtarlara, bugün, şu anda 1 inci maddeyle kabul ederek vermiş olduğunuzun çok üstünde daha büyük bir meblağ vermiş olurduk...

HÜSNÜ SIVALIOĞLU (Balıkesir) – Samimî olun samimî!..

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Ne alakası var!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – ...O da, asgarî ücretin esas alınmasıydı. Bizim teklifimiz buydu. Bunu kabul etmeyerek, aslında, muhtarlara herhangi bir şey verdiğinizi düşünmeyin; aksine, rantiyecilere, birtakım çevrelere trilyonları...

BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, bakın, maddeye bağlı konuşun. Rica ediyorum... Madde, yürürlük maddesi... Rica ediyorum...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Ben de onu konuşuyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Abuk sabuk konuşma; doğru dürüst konuş...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Rantiyecilere, faiz yoluyla ve çeşitli yollarla trilyonları, katrilyonları aktarıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, bakın, devam ederseniz, keserim sözünüzü. Rica ediyorum efendim; maddeye bağlı konuşun. Efendim, madde, yürürlük maddesi. Diyor ki...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, maddeyle ilgili...

BAŞKAN – Ama, efendim, bakın, şimdiye kadar hep müsamahalı davrandık diye bu Meclis çalışmıyor.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Saygı sunuyorum müsamahanızdan dolayı; ama, maddeyle ilgili Sayın Başkan. (ANAP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Maddeyle ilgili konuş.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Hiç rahatsız olmayın.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Abuk sabuk konuşma!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Birkısım medyaya, milletten kopuk olan birkısım medyaya trilyonları aktarırken, muhtarlara sadece 4-5 milyon lira para veriyorsunuz; bir de, bir şey verdiğinizi zannediyorsunuz.

BAŞKAN – Peki efendim, teşekkür ederim.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Muhtarlar duyuyor!

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Siz neden vermediniz?

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Aslında, muhtarlar da, halkımız da, sizin bu davranışınızdan dolayı sizi cezalandıracaktır; onu bilesiniz. Ondan sonra, bir şey verdiğinizi zannetmeyin değerli arkadaşlarım.

Muhtarlara, en az, asgarî ücret maaş olarak ödenmelidir. O zaman, muhtar, tabiî olarak, herhangi bir hükümete bağımlı olmaktan kurtulacaktır. İbrahim Bey, onu sen de biliyorsun...

Muhtarlar, böylece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti. Sayın Özyılmaz, tamam, lütfen iner misiniz.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, zaten, alakasız, ilgisiz konuşuyor.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Süreniz bitti efendim. Rica ediyorum... Tamam efendim, iner misiniz oradan. Sayın Özyılmaz, rica ediyorum...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Saygı sunacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim. Rica ediyorum... Gerek yok efendim. Zaten saygı sundunuz, rica ediyorum... Bakınız, rica ediyorum efendim...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Bu kanunun, gerek muhtarlara gerekse ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu manzara, hiç de iyi bir manzara değil. Burada, eğer, hukuka uygun bir çalışma yapacaksak yapalım; eğer, hukuku tanımıyorsak, o zaman, burası, Meclis olmaktan çıkar. Her kürsüye çıkan, burada, kendisini seçim meydanında gibi hissederse olmaz ki... İçtüzük var; İçtüzüğe göre, maddeye bağlı konuşacaksınız. (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın Mustafa Köylü; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır; rica ediyorum efendim, siz de...

MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Bu kanun tasarısı, birçok gruba mensup arkadaşlarımız tarafından değişik tekliflerle, bu Meclise, önümüze müzakereye getirilmiştir. Aslında, bir taraftan iktidar kanadı, diğer taraftan muhalefet kanadı, bu kanun tasarısının Meclisten geçmesi hususunda mutabıktır. Sadece burada ayrışılan nokta, muhtar aylıklarının, tasarıda belirtilen ve Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen şekliyle mi olsun, yoksa, asgarî ücrete mi endekslensin noktasıdır.

Hiç şüphe yok ki, haklar, sorumluluklara göre verilirse adaletle hareket edilmiş olur. Gerçekten, siyasetle uğraşan bizler, belki muhtarlarla en fazla muhatap olan insanlarız; köyün bütün meseleleri hakkında onlardan sual sorarız; yapılıp yapılamayan işler hakkında veyahut da herhangi bir kişi hakkında onlardan bilgi isteriz; keza, devlet organları, köylerde yürütmekte oldukları hizmetler noktasında, muhtarlardan fedakârlık beklerler. Halbuki, baktığımızda, muhtarlara yüklenmiş olan bu sorumluluğa rağmen, ödenmekte olan ücretin az olduğu hususunda Meclisteki bütün arkadaşlarımız mutabıktırlar. Gönül isterdi ki, biraz önce çıkan şeklinden çok daha güzel bir ücretlendirme politikası tespit edilebilseydi.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Konuya gel!..

MUSTAFA KÖYLÜ (Devamla) – Ancak, inanıyorum ki, kısa bir müddet sonra, şu an çıkaracağımız kanunun yeterli olmadığını bütün arkadaşlarımız görecek ve inşallah, bir dahaki sefere, belki de olması gereken şekline bu kanunu taşıyacağız.

Bir taraftan, biz, Cumhurbaşkanlığı makamının, nasıl tarafsız bir makam olmasını istiyorsak, o makamın siyasete girmemesini istiyorsak, devlet organlarının, devlet temsilcilerinin en uç noktada bulunan muhtarlığının da siyasetten arındırılmış vaziyette olmasını arzu ediyoruz.

Ücret politikalarının belirlenmesinin siyasî iktidarların inisiyatifine terk edilmesi, muhtarlıkların, muhtarların siyasetten arındırılmasının yoluna konulabilecek en büyük engeldir. Bu yüzden, muhtarların ücretlerini belirleme mekanizmasını, mutlaka, siyasî iktidarların inisiyatifinin dışına almamız lazım.

Arkadaşlar, bugün şu parti iktidardadır yarın bir başka parti iktidardadır. Yalnız, bu mesele, Türkiye'de etkin yönetim anlayışı içerisinde mütalaa edilmeli, hiçbir arkadaşımız meseleye politik bakmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, ben sözü fazla uzatmak istemiyorum; çünkü, meselenin ana noktası oylandı ve geçti. Temenni ediyorum, inşallah, kısa zamanda, daha güzel bir ücret politikası belirlemek üzere, yapılan bu kanunun bütün Türkiyemize hayırlar getirmesini diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köylü.

Madde üzerindeki konuşmalar bitti.

Madde üzerinde önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yine bunda da söz isteyen arkadaşlarımız var.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Ayıp!.. Ayıp!..

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Ayıbı yok bu işin de... Yalnız, rica ediyorum, kürsüye her çıkan milletvekili maddeyle ilgili konuşsun.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Onunla ilgili ne konuşacak?!

BAŞKAN – Rica ediyorum... Bakın, madde dışına çıkmasın.

Batman Milletvekili Musa Okçu, Refah Partisi Grubu adına; buyurun.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Konuşmuyor; vazgeçti...

MUSA OKÇU (Batman) – Vazgeçtim. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Vazgeçtiniz. Peki; teşekkür ederiz.

Sayın Mustafa Köylü?..

MUSTAFA KÖYLÜ (Isparta) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Vazgeçtiniz.

Sayın Musa Uzunkaya?..

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Vazgeçtiniz. Peki; teşekkür ederim.

Efendim, madde üzerinde söz isteyen yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak suretiyle yapılacaktır.

Kupalar dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve 20 Arkadaşının, Ağrı Milletvekili M.Sıddık Altay ve 16 Arkadaşının, Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner'in, İzmir Milletvekili Hakan Tartan'ın ve Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık'ın aynı mahiyetteki Kanun Tekliflerinin yapılan açık oylamasına 257 sayın milletvekili katılmış ve 254 kabul, 3 mükerrer oy çıkmıştır. Bu suretle, tasarı yasalaşmıştır.

Bütün muhtar kardeşlerimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Cüzi miktarda da olsa, devletimizin, maaşlarına yaptığı bu katkıdan dolayı muhtarlarımızın ülkemize ve kendi yörelerine daha sağlıklı hizmetler yapmalarını diliyorum.

Aslında, İçtüzüğe bağlı kalarak Meclisi yönetmemiz birtakım arkadaşlarımızı rahatsız ediyor; bu, tabiî, beni de rahatsız ediyor; ancak, İçtüzük ne diyorsa ona göre yönetiyoruz. Herkesin konuya bağlı olarak konuşması lazım. Şurada üç maddelik bir kanunu dört saat içinde çıkaramıyoruz. Niye; çünkü, lüzumsuz konuşmalar oluyor da onun için.

Sayın milletvekilleri, bugünkü çalışma süremiz fazlasıyla dolmuştur. Denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 10 Şubat 1998 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 19.19

 

 

VIII. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in;

– Bilecik’teki tarihî camilere Vakıflar Genel Müdürlüğünce yardım yapılıp yapılmadığına,

– Bilecik-Gölpazarı İlçesindeki Taşhan ve Vezirhan Kervansarayı’na,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin yazılı cevabı (7/4047, 4048)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Devlet Bakanı Sayın Metin Gürdere tarafından yazılı olarak yanıtlanması için İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 19.12.1997

Bahattin Şeker

Bilecik

Sorular : Bilindiği gibi Bilecik İlimiz Türk -İslam kültürünün ilk oluştuğu yerlerden biridir. Ayrıca İpek Yolunun geçiş yollarındandır. Bu sebeplerle pekçok tarihî eser mevcuttur. Hükümetimizin işbaşına geldiği günden itibaren Bilecik İli genelinde ne kadar yatırım yapılmış ve mevcut yapılmakta olan ayrıca tadilatı süren tarihî camilere ne kadar yardım yapılmıştır? Bakanlığınıza bağlı olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü 1998 Yılında bu ilde ne kadar yatırım planlamıştır? Bu yatırımlar için ne kadar ödenek ayrılacaktır?Daha önce programa alınan ve yapımı süren Bozüyük Öğrenci Yurdunun 1998’de bitirilmesi sözkonusu mudur? 1998 yılı için ayrılan ödenek miktarı nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Devlet Bakanı Sayın Metin Gürdere tarafından yazılı olarak yanıtlanması için İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.

Saygılarımla. 19.12.1997

Bahattin Şeker

Bilecik

Sorular : Bilindiği gibi Bilecik İlimiz Osmanlı İmparatorluğunun ve Anadolu Selçuklu Devletinin kuruluşuna ve kurtuluşuna beşiklik etmiş, zengin bir tarihsel kültüre sahiptir. Ayrıca tarihî İpek Yolunun konaklama noktalarını barındırır. Bu döneme ait önemli eserlerden sayılan Gölpazarı İlçesi Taşhan ve Vezirhan Kervansarayı ilimiz sınırları içerisinde bulunmaktadır. Mecut eserlerin restorasyonu ile ilgili bir çalışma yapılmakta mıdır? Bu eserler için herhangi bir ödenek ayrılmış mıdır? Ayrılmış ise ne kadardır? 1998 yılı içerisinde bu eserlerin restorasyonu bitirilecek midir? Bitirilmeyecekse ne zaman sonuçlandırılacaktır?

T.C. Devlet Bakanlığı 4.2.1998 Sayı : B.02.0.010/04353

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a)Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 29.12.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-

10345 sayılı yazısı.

b) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 26.1.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-10816 sayılı yazısı.

Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in tarafıma tevcih ettiği 7/4047 ve 7/4048 esas nolu yazılı soru önergeleri cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Metin Gürdere Devlet Bakanı

Bilecik Milletvekili Sayın Bahattin Şeker’in 7/4047-7/4048 Esas Nolu

Yazılı Soru Önergeleri Cevabıdır

1. Bilecik İli Gölpazarı İlçesinde bulunan Taşhan ve Vezirhan Kervansarayları 1998 yılı içerisinde Restore-Et-İşlet-Devlet Modeli çerçevesinde değerlendirmeye alınmıştır.

2. Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1997 yılı içerisinde Bilecik’teki camilere yapılan yardımlar aşağıda belirtilmiştir.

1. Bozüyük Fatih Camii 45 milyon

2. Bozüyük Türbe Camii 45 milyon

3. İnhisar Karaağaç Mah. Camii 45 milyon

4. Bozüyük Yüreğil Köyü 50 milyon

5. Gölpazarı Boyat Köyü 50 milyon

6. İnhisar Hamam Köyü 50 milyon

7. İnhisar Çayköy 50 milyon

8. Yenipazar Yukarıboğaz Köyü 50 milyon

Yapımı süren Bozüyük Öğrenci Yurdu için 1998 yılında DPT’nin belirlediği 10 milyar TL. ödenek ayrılmıştır.

1998 yılında Bilecik İlinde toplam 4 adet eski eser olmak üzere 56 milyar 500 milyon TL. yatırım planlanmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

2. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, bütçe görüşmeleri sonrası verilen balonun masraflarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’in yazılı cevabı (7/4174)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, aracılığınız ile Sayın Maliye Bakanı Zekeriya Temizel tarafından yazılı cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Feti Görür Bolu

10 gün süren, yorucu bütçe görüşmeleri, ardından 25 Aralık 1997 akşamı TBMMŞeref Salonunda milletvekillerine bir balo verdiniz.

Sorularım :

1. Bu balonun yiyecek ve içecek masrafları toplamı ne kadardır? Bu masrafı TBMM mi, yoksa Maliye Bakanlığı mı karşıladı?

2. Enflasyonun % 100’lere ulaştığı bir zamanda memurlara ilk 6 aylık % 30 zam verebilirken, verilen bu balo masraflarının lüks ve israf olduğunu düşünmüyor musunuz?

3. Vermiş olduğunuz balo ile ilgili olumlu veya olumsuz tepkiler aldınız mı?

4. Basında, eski meclis salonu yapım masrafları hakkında hergün sayfalarca yolsuzluk, lüks ve israf söylentilerinin ayyuka çıktığı bir zamanda bu tür balolar, masraflar TBMM’nin itibarını zedelemiyor mu?

T.C. Maliye Bakanlığı 5.2.1998 Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü Sayı : B.07.0.BMK.011/600/1416

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 15.1.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-10635 sayılı yazınız.

Bolu Milletvekili Sayın Feti Görür’ün 7/4174 esas nolu yazılı soru önergesinde yer alan sorulara ait cevaplar aşağıda sunulmuştur.

Bütçe kanun tasarılarının TBMM’de uzun ve yorucu bir görüşme süreci sonucunda kabul edilmesini müteakip, Bakanlığımız tarafından geniş katılımlı bir kokteyl verilmesi gelenek haline gelmiştir. Benzeri kokteyller önceki yıllarda da düzenlenmiştir.

1998 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarılarının TBMM’de görüşülüp, 25.12.1997 tarihinde kabul edilmesi nedeniyle de bir kokteyl verilmiştir. Ancak önceki yıllarda olduğu gibi kokteyl için özel otellerin salonları kiralanmamış, daha tasarruflu olması için TBMM şeref salonu tercih edilmiştir. Sözkonusu kokteylin toplam maliyeti 956 milyon liradır.

Bilgilerine arz ederim.

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı

3. – Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İstanbul Boğazındaki deniz trafiğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Burhan Kara’nın yazılı cevabı (7/4230) 12.12.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak cevaplandırılmak üzere ilgili Devlet Bakanına yöneltilmesini saygılarımla arz ederim.

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Sorular :

Denizcilik Bakanlığının kurulmasının gündemde olduğu şu günlerde İstanbul Boğazı ile ilgili olarak :

1. İstanbul Boğazından günde ve yılda kaç gemi geçmektedir?

2. İstanbul Boğazında kazaları önlemeye yönelik idarî ve teknik tedbirler yeterli midir?

3. Boğazlar Tüzüğünün kazaları önlemedeki rolü nedir?

4. Boğazlar Tüzüğünün Montrö’ye aykırı olduğu yolundaki bazı yabancı devletlerin iddialarına ne diyorsunuz?

5. Boğazlardan geçişi düzenleyen uluslararası ve ulusal düzenlemeler yeterli midir?

Düzenlemeleri yetersiz buluyorsanız ne gibi çalışmalar içindesiniz?

6. Boğazlardaki trafiği ne ölçüde denetleyebiliyoruz?

7. Deniz kazaları ve çarpışmalarına karşı deniz itfaiyesinin gücü nedir?

8. Denizde meydana gelen veya gelecek deniz kirliliğine karşı alınan tedbirler yeterli midir?

9. Boğazlardan geçen gemilerin haksız fiilleri sonucu meydana gelen hasarları teminat altına alan sistemler yeterli midir?

10. 1990 yılından bu yana İstanbul Boğazında meydana gelen kazalarda maddî ve manevî kayıplar ne kadardır? Maddî kayıplar tazmin ettirilmiş midir?

T.C. Başbakanlık 4.2.1998 Devlet Bakanlığı (Denizcilikten Sorumlu) Sayı : B.02.0.16/800-090/00090

Konu : Türk Boğazlarından Gemi Geçişlerine İlişkin Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Genel Sekreterliğiniz Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığının 20.1.1998 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4230-10589/26712 sayılı yazısı.

İlgi yazı ile talep edilen, Bursa Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından verilen 7/4230-10589/26712 sayılı yazılı soru önergesine ilişkin cevaplar Ek’te sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

Dr. Burhan Kara Devlet Bakanı

EK-1/1

7/4230-10589/26712 Sayılı Soru Önergesine İlişkin Cevaplar

Soru 1. İstanbul Boğazından günde ve yılda kaç gemi geçmektedir?

Cevap –1997 yılında İstanbul Boğazından günlük ortalama olarak 142 gemi, yıllık olarak ise toplam 50 942 gemi geçmiştir. İstanbul Boğazına ait istatistiki bilgiler Ek-1 de sunulmuştur.

Soru 2. İstanbul Boğazında kazaları önlemeye yönelik idarî ve teknik tedbirler yeterli midir?

Cevap – İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizinden oluşan su yolunun gereken her türlü güvenlik önlemlerini alarak, deniz trafiğine açık tutulması ülkemiz için olduğu kadar diğer ülkeler içinde önemli bir husustur. Bölgenin deniz trafiğine açık tutulmasını temin etmek, Türkiye’den beklenen uluslararası bir yükümlülüktür.

Türkiye, bu bölgedeki deniz trafiğini; insan hayatı, çevre, mal varlıkları ve buradan istifade eden gemiler açısından güvenli kılabilmek için gerekli önlemleri almak, rejimleri belirlemek ve düzenlemeler yapmak hakkına sahiptir. Bu çerçevede, 1.7.1994 tarihinde “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkındaki Tüzük” yürürlüğe girmiştir.

“Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkındaki Tüzük”ün; gemilerin girişlerini ve belirli noktalara gelme zamanının rapor edilmesini, gemilerin şerit içinde seyretmesini ve şeritlere uyamayan gemilerin emniyetle geçişini sağlayıcı 3 temel unsuru bulunmaktadır. Tüzük, IMO (International Maritime Organization - Uluslararası Denizcilik Örgütü) sözleşmelerinden SOLAS (International Convention For the Safety Of Life at Sea - Denizde Can Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi) ve COLREG (Convention on the International Regulation For Preventing Collisions at Sea -Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü) kuralları dikkate alınarak hazırlanmıştır.

1994 yılında İstanbul Boğazında meydana gelen tanker kazası neticesinde İstanbul Valiliği tarafından 200 metreden büyük tankerlerin gündüz geçişi yapması için bir emir de yayınlanmıştır.

Tüzüğün tam anlamıyla uygulanabilmesi, Boğazlar ve Marmara Denizinde deniz kazalarının önlenebilmesi, güvenli, düzenli ve hızlı bir trafik akımının sağlanabilmesi ve her türlü önleme karşın oluşabilecek deniz kazalarından hemen etkin bir müdahalenin yapılabilmesi için bilgisayarlı kara radar ağına dayanan bir “Gemi Trafik Yönetimi Hizmetleri” (Vessel Traffic Management Services) kurulması şarttır. Bilgisayarlı kara radarına dayanan bir gemi trafik yönetim hizmetleri kurulmadan, Tüzüğün tam anlamıyla uygulama olanağı yoktur.

Gemi Trafik Yönetimi Hizmetleri Sistemi 1991 ve 1994 yıllarında Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğünce ihaleye çıkarılmış, ancak sonuçlandırılamamıştır. Müsteşarlığımızca sürdürülen çalışmalar kapsamında, daha önceki ihalelerden bugüne kadar geçen süredeki teknolojik yenilikler ve sistem tasarımlarındaki gelişmeler dikkate alınarak proje yeniden değerlendirilmiştir. Buna bağlı olarak başlatılan Teknik Şartname hazırlık çalışmaları sürdürülmektedir. Teknik Şartnamenin tamamlanmasını müteakip, 1998 yılı Mayıs ayı içinde ihale sürecinin tamamlanması planlanmaktadır.

Soru 3. Boğazlar Tüzüğünün kazaları önlemedeki rolü nedir?

Cevap – 1997-1998 yılları arasında İstanbul Boğazında meydana gelen çatışma olayları Ek-1’de sunulmaktadır.

İstanbul Boğazında 1993 yılına kadar, yılda 43 ile 25 arasında değişen çatışma olayının meydana gelmesine karşın, 1994 yılı için bu rakam 12’ye kadar düşmüştür. Aynı yılın ilk altı ayında 10 adet çatışma olayı olmasına karşın, 1.7.1994 tarihinde “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkındaki Tüzük”ün yürürlüğe girmesiyle toplam 2 çatışma olayı meydana gelmiştir. Buda Tüzüğün uygulanmaya başladığı yıl içerisinde dahi kaza oranlarında yaklaşık % 73’lük bir azalma sağladığını göstermektedir. Müteakip yıllarda ise yüksek oranda azalan bir trend görülmektedir.

Tüzüğün ilgili maddeleri gereğince 200 m.’den büyük tankerlerin gündüz geçişi, 250-300 m.’lik tankerlerin geçişleri esnasında Boğaz trafiğinin tek yönlü kapatılması, 300 m.’den büyük tankerlerin geçişleri esnasında trafiğin çift yönlü kapatılması gibi uygulamalar sayesinde çatışmalar azalmış, 1979 yılın da meydana gelen Independenta-Evriali ve 1994 yılında meydana gelen Nassia-Shipbroker gibi tanker kazaları önlenmiştir.

Soru 4. Boğazlar Tüzüğünün Montreux’e aykırı olduğu yolundaki bazı yabancı devletlerin iddialarına ne diyorsunuz?

Cevap – Montreux Boğazlar Rejimi Konvansiyonu, Türk Boğazlar Bölgesinde gerekli güvenlik önlemlerini almak için, Konvansiyonun 2 nci Maddesinde belirtilen kılavuzluk ve romörkaj hizmetlerinin ihtiyarî olması dışında, Türkiye’ye her türlü yetkiyi vermektedir.

Bu yetkiye istinaden; “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkındaki Tüzük” bölgedeki can, mal, çevre ve seyir güvenliğini sağlamak üzere, deniz trafiğini düzenlemek amacıyla tesis edilmiş ve uygulanmaktadır. Montreux’e uygun olması bakımından Türk Boğazlarında kılavuzluk ve romörkaj hizmetleri Tüzükte, tavsiye niteliği taşımaktadır.

Aynı konvansiyonun 25 inci Maddesinde, Milletler Cemiyeti Sözleşmelerinden doğan hakların ve yükümlülüklerin üye devlet tarafından haleldar edilemeyeceği ve Sözleşmeden doğan hakların ne Türkiye ne de diğer ülkeler tarafından Birleşmiş Milletler Sözleşmelerine muhalefet edercesine kullanılamayacağı belirtilmektedir. Bu maddeye göre, IMO’nun denizde can ve mal emniyetini sağlamak amacıyla yürüttüğü konvansiyon ve kurallara, gemi sıfatını taşıyan bütün deniz araçları gibi Türk Boğazlarında seyreden gemiler de uymakla yükümlüdür.

Montreux konvansiyonun da; Türk Boğazlar Bölgesindeki bir limana uğramadan geçen gemiler için transit geçiş ön görülmemekte olup, Türkiye’nin uygulamasında uğrak yapmadan geçen anlamında “serbest geçen gemi” ifade edilmiştir.

Öte yandan, Montreux 1936 yılında yürürlüğe girdiği zaman gemilerin ortalama boyları 100 metre, ortalama hızları 6 - 7 mil/saat kadar idi. Ancak, günümüze kadar olan teknolojik ve ticarî gelişimler sonucu bugün Türk Boğazlarından hergün boyları 150 metreyi aşan ve hızları 10 mil/saat olan birçok gemi geçmektedir. Bu gerçeklerden hareketle, Türkiye’nin Türk Boğazları Bölgesinde düzenleme yapması kaçınılmaz bir gerçektir.

Soru 5. Boğazlardan geçişi düzenleyen uluslararası ve ulusal düzenlemeler yeterli midir?

Cevap – Boğazlardan geçişi düzenleyen tüm kurallar (Denizde Çatışmayı Önleme Uluslararası Kuralları Tüzüğü, Denizde Can Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi, “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkındaki Tüzük” - Montreux konvansiyonun) yeterlidir.

Türkiye, uluslararası hukuka ve denizcilik tekniğine uygun olarak; ihtiyaçlar ve ihtiyaçları karşılayacak önlemleri içeren Tüzüğü hazırlamış ve anılan Tüzük 1.7.1994 tarihinde yürürlüğe girmiş ve halen uygulanmaktadır.

Üçbuçuk yıldır uygulanan ve kazaların büyük ölçüde azalmasını sağlayan Tüzüğün, geçen süre içinde,

– Düzenlemedeki aksaklıklar,

– Uygulamadaki sıkıntılar,

– Uluslararası kamuoyunun talepleri,

– IMO’daki eleştirilerden dolayı yeniden ele alınması gerekmiş ve Eylül 1996’dan itibaren çalışmalara başlanmıştır.

Yeni Tüzük, siyasî ve askerî mülahazalarla değerlendirilmesi için Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığına gönderilmiştir. İlgili kurum temsilcilerinin tam bir mutabakatıyla Tüzük 7.1.1998 “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” olarak yeniden hazırlanmış ve Bakanlar Kuruluna sevkedilmek üzere Başbakanlığa gönderilmiştir.

Soru 6. Boğazlardaki trafiği ne ölçüde denetleyebiliyorsunuz?

Cevap – Türk Boğazlarında “Reporting System” denilen TÜBRAP (Türk Boğazları Rapor Sistemi) uygulanmaktadır. Bu sisteme göre Türk Boğazlarından geçiş yapacak gemiler taşıdıkları yük ve teknik özelliklerine göre Boğaz girişlerinden 24, 48 ve 72 saat önce rapor vermektedirler. Elde edilen bilgilere göre geçişler, Trafik Kontrol Merkezi tarafından düzenlenmektedir. Ek-2’de İstanbul ve Çanakkale Trafik Kontrol Merkez ve İstasyonları gösterilmektedir.

Ayrıca, liman sınırları içerisinde denetim yapmak ve Boğaz içerisinde seyreden küçük teknelerin deniz trafiğini engellememesi için trafiği düzenlemek amacıyla 7 adedi İstanbul Bölge Müdürlüğümüzde, 1 adedi Çanakkale Bölge Müdürlüğümüzde olmak üzere toplam 8 adet Liman Kontrol Motoru, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında görev yapmaktadır.

Soru 7. Deniz kazaları ve çarpışmalarına karşı deniz itfaiyesinin gücü nedir?

Cevap – Türkiye Denizcilik İşletmeleri (TDİ) A.Ş. Genel Müdürlüğü bünyesinde yer alan Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmesinin, Anonim Şirket statüsüne kavuşturulması ve Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığına bağlanmasına ilişkin 12.5.1997 tarih ve 97/9466 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 17.6.1997 tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Şirket Ana Statüsünün onayı tamamlanmış ve kuruluş faaliyete geçmiştir.

Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurturma İşletmesi Genel Müdürlüğü tarafından yangın söndürme kabiliyetli söndüren tipi römorkörlerin tedariki çalışmaları devam etmektedir.

İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında, TDİGenel Müdürlüğü (7 adet), TCDDGenel Müdürlüğü ve Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma Genel Müdürlüğüne ait toplam 12 adet söndüren römorkörler kullanılmaktadır.

Soru 8. Denizde meydana gelen veya gelecek deniz kirliliğine karşı alınan tedbirler yeterli midir?

Cevap – Müsteşarlığımız tarafından, “Deniz Kirliliğinin Önlenmesi ve Acil Durumlarda Müdahale Esaslarına Dair Kanun Tasarısı” hazırlanmıştır.

Bu tasarıyla gemilerin SOLAS-International Convention For the Safety Of Life at Sea-Denizde Can Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi) MARPOL (International Convention For the Prevention of Pollution From Ship -Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi) ve STCW (International Convention on Standards of Training, Certipication and Watchkeeping for Seafarers - Gemi Adamlarının Eğitimi, Sertifikalandırılması ve Vardiya Tutma Esasları Uluslararası Sözleşmesi) konvansiyonlarına uygun olarak Türk Boğazlarına girmesi, Acil Müdahale Merkezlerinin kurulması, oluşan zararın tazmini ve gemilerin acil eylem planı taşımaları amaçlanmaktadır.

Ayrıca, IMO bağlısı ve deniz kirliliğinin önlenmesi ve tazminine yönelik Uluslararası Sözleşmelere taraf olunması çalışmalarımız devam etmektedir.

Öte yandan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Deniz Temiz Derneğine ait olmak üzere, 3 adet deniz süpürgesi İstanbul’da hizmet vermesine rağmen, yetersiz olduğu düşünülmektedir. Çanakkale Boğazında ise bunların hiçbiri yoktur.

Soru 9. Boğazlardan geçen gemilerin haksız fiilleri sonucu meydana gelen hasarları teminat altına alan sistemler yeterli midir?

Cevap – Boğazlarda meydana gelen haksız fiiller sonucu doğan hasarlar konusunda Türk Mahkemeleri karar vermektedir. Hasarların tazmini için Tekne Sigortası ve P&I Kulüp Sigortası gibi sistemler bulunmaktadır.

Ayrıca, tasarı halinde olan Deniz Kirliliğinin Önlenmesi ve Acil Durumlara Müdahale Kanun tasarısı yürürlüğe girdiğinde, sigortasız gemilerin Türk Boğazlarına girmeleri engellenecektir. Bu yasayla, oluşacak zararların tazmini ile Türk Boğazlarına girecek gemilerin teknik yönden yeterli düzeyde olmaları amaçlanmaktadır.

Anılan Kanun Tasarısı ve üzerinde çalışılan uluslararası konvansiyonlarla meydana gelebilecek hasarların teminat altına alınması sağlanacaktır.

Soru 10. 1990 yılından bu yana İstanbul Boğazında meydana gelen kazalarda maddî ve manevî kayıplar ne kadardır? Maddî kayıplar tazmin ettirilmiş midir?

Cevap – 1995-1997 yıllarına ait kaza çizelgesi Ek-1’de sunulmaktadır. Kazaların yol açtığı maddî ve manevî kayıplar konusunda kesin bilgi mevcut değildir. Bu konuda davaların takibi ile Maliye Bakanlığı görevlidir. Can kayıpları hakkındaki bilgiyi içeren tablo aşağıda örnek olarak sunulmuştur.

Ancak, 1990 yılından sonra İstanbul Boğazında meydana gelen çatışma olaylarından en büyük tehlike arz eden 13.3.1994 tarihli NASSIA-SHIPBROKER isimli gemilerden kaynaklanan deniz kazasıdır.Sözkonusu kaza ile ilgili olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 330 milyon TL. idarî ceza uygulanmıştır.

Türk Boğazlar Bölgesindeki Çatışmalardaki Can Kaybı

1960 P. Zarovic-W. Harmony Türk ve yabancı ölenler oldu

1972 T. Emeksiz-Sönmezler Birçok Türk yolcu öldü

1979 Independentza-Evriali 41 Yabancı öldü

1985 Meltem-Xacah Türk gemi adamları öldü

1991 Denizatı-Leonis 5 Türk öldü

1991 Rabunion 18-M. Lily 3 Yabancı öldü

1994 Nassia-Shipbroker 28 Yabancı öldü

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.