Administrator Administrator 2 0 2015-04-15T12:54:00Z 2015-04-15T12:54:00Z 87 61353 349717 2914 820 410250 14.00 false 0 6 nk 6 nk 0 false false false TR X-NONE X-NONE

 DÖNEM : 20                                        CİLT : 41                                    YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

38 inci Birleşim

6 . 1 . 1998  Salı

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. GELEN KÂĞITLAR

III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının uygulamalarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

2.  —Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün Verem Savaş Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy’un cevabı

3. —İstanbul Milletvekili Sedat Aloğlu’nun Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.—Türkmenistan’a gidecek olan Başbakan A. Mesut Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1243)

2.—Türkmenistan’a gidecek olan Devlet Bakanı Ahat Andican’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1244)

3. —Türkmenistan’a gidecek olan Devlet Bakanı Cavit Kavak’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Güneş Taner’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1245)

4.—Türkmenistan’a gidecek olan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1246)

5. —Türkmenistan’a gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’e, dönüşüne kadar, Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1247)

6. —Türkmenistan’a gidecek olan Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’a, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1248)

7.—Türkmenistan’a gidecek olan Kültür Bakanı İstemihan Talay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin  Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1249)

8.—Almanya’ya gidecek olan Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1250)

9.—Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay’ın (6/661, 665) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/289)

10.—Başbakan A. Mesut Yılmaz’ın Bulgaristan’a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1251)

11. —Başbakan  A. Mesut Yılmaz’ın Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1252)

12.—Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın  Küba’ya bir heyetle yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1254)

B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay ve 20 arkadaşının, sınır ticaretinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227)

2.—Antalya Milletvekili Yusuf Öztop ve 20 arkadaşının, Alanya’da meydana gelen sel felaketinin neden olduğu zararların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)

3.—Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 32 arkadaşının, bedelsiz ithalatla ilgili reklam ihalelerinde yolsuzluk ve partizanlık yapıldığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

4. —İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 22 arkadaşının, TBMM Genel Kurul Salonunun yenilenmesiyle ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

5. —İçel Milletvekili Turhan Güven ve 19 arkadaşının, TBMMGenel Kurul Salonunun yenilenmesi ihalesiyle ilgili olarak ileri sürülen iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231)

IV. —GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.—Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 37 arkadaşı ile Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 22 arkadaşının, Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/15, 17)

V.—SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.—Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’in, İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.—Başbakan A. Mesut Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.—İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VI.—SEÇİMLER

A) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULUNA ÜYE SEÇİMİ

1.—Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan üyeliğe seçim

VII.—SORULAR VE CEVAPLAR

A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.—Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, avukatlık kanununda yapılacak değişikliğe ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/3447)

2.—Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, kamu kurum ve kuruluşlarında kullanılan makam ve hizmet araçlarının sayısı ile yakıt miktarlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan ve Devlet bakanı Metin Gürdere’nin yazılı cevapları(7/3857)

3.—Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, personel atamalarına ve görev yerleri değiştirilenlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Metin Gürdere ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevapları (7/3858)

4.—Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, personel atamalarına ve görev yerleri değiştirilenlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Metin Gürdere ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevapları (7/3866)

5.—Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, T.H.K.’ca düzenlenen 1 inci Dünya Hava Olimpiyatlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in yazılı cevabı (7/3877)

6.—Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın, Yozgat-Saraykent Belediye Başkanının görevden alınmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3884)

7.—Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, Türkmenistan-İran doğalgaz boru hattının Erzurum’dan geçip geçmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/3905)

8.—Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in,Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı  çocukevlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3943)

9.—İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, lokanta ve okuma salonlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/3946)

10.—Sakarya Milletvekili Nezir Aydın’ın, Sakarya Ferizli ve Karapürçek ilçelerinde kurulması planlanan Ziraat Bankası şubelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/3951)

11.—Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın;

—Ahırlı ve Yalıhüyük’e bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

— Konya Güneysınır İlçesi Habiller Köyü,

—Güneysınır İlçesine bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

— Karatay-Şatır, Bakırtolu, Ortakonak, Katrancı, İpekler, Köseali, Obruk-Sürüç köylerinin,

—Bozkır İlçesine bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

Yollarına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/3955, 7/3956, 7/3957, 7/3961, 7/3962)

12.—Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın;

—Trafik kazalarına,

İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3958, 7/3959)

13.—Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, Elazığ-Baskil İlçesi Karakaya Barajı gölünden sulanacak arazilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/3968)

14.—İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Mardin Valisinin süryani manastırında verilen dini eğitimi yasakladığı ididialarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3973)

15. —Rize Milletvekili Avni Kabaoğlu’nun, bir şahsın T.B.M.M. Personeli olup olmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4015)

 

I.—GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 10.00’da açılarak dört oturum yaptı.

Amerika Birleşik Devletlerine gidecek olan Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’e, Devlet Bakanı Refaiddin Şahin’in vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Genel Kurulun 24.12.1997 tarihli 36 ncı Birleşiminde alınan karar uyarınca Kuzeyden Keşif Harekâtının görev süresinin 31.12.1997 tarihinden itibaren altı ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi görüşülerek kabul edildi.

1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/669; 1/670; 1/633; 3/1046; 1/634, 3/1047) (S. Sayıları :390, 391, 401, 402) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın grup adına konuşmasında ileri sürmüş oldukları görüşlerden farklı görüşleri partilerine atfetmesi;

Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu, Başbakan A. Mesut Yılmaz’ın konuşmasında partilerine sataşması;

Başbakan A. Mesut Yılmaz’da, Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener’in konuşmasında şahsına sataşması;

Nedenleriyle birer konuşma yaptılar.

1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler ve Kuruluşlar Kesinhesap Kanunu Tasarıları (1/669; 1/670; 1/633; 3/1046; 1/634, 3/1047) (S. Sayıları :390, 391, 401, 402) açık oya sunuldu; oyların ayrımı sonucunda, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

Başbakan A. Mesut Yılmaz, bütçenin kabulü nedeniyle, Genel Kurula bir teşekkür konuşması yaptı.

Alınan karar gereğince, Avrupa Birliği ve dış politika konusundaki genel görüşmeyi ve Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna üye seçimini yapmak için, 6 Ocak 1998 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 20.47’de son verildi.

Hikmet Çetin

Başkan

               Levent Mıstıkoğlu                                                              Zeki Ergezen

                         Hatay                                                                             Bitlis

                     Kâtip Üye                                                                     Kâtip Üye

                    Mustafa Baş                                                              Mehmet Korkmaz

                       İstanbul                                                                         Kütahya

                     Kâtip Üye                                                                     Kâtip Üye

                                                                                                                            

II. GELEN KAĞITLAR

                                                       26.12.1997 CUMA                                         No : 59

Sözlü Soru Önergeleri

1. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Erzurum Atatürk ve Kayseri Erciyes Üniversitesi yurtlarında kalan öğrencilerin yemekten zehirlendikleri iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/810) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

2. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı İline bağlı bazı yerleşim birimlerindeki YİBO ve İlköğretim okulu ihalelerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/811) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

3. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı İlindeki köy okullarının araç-gereç ve öğretmen ihtiyacı ile kapalı köy okullarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/812) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

4. —  Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı’ya bağlı bazı yerleşim birimlerine ana-çocuk sağlığı merkezleri kurulup kurulmayacağına ve Hamur ve Doğubeyazıt Hastane inşaatlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/813) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

5. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı ve ilçelerindeki sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/814) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

6. —  Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Diyadin Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/815) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

7. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı’nın enerji sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/816) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

8. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Tutak Karahalit Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/817) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

9. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Tutak Kesik Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/818) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

10. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı-Tutak İlçesinin laboratuvar ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/819) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

11. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı-Taşlıçay İlçesinin laboratuvar ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/820) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

12. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı-Eleşkirt İlçesinin laboratuvar ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/821) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

13. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı-Diyadin İlçesinin laboratuvar ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/822) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

14. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı-Hamur İlçesinin laboratuvar ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/823) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

15. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinin laboratuvar ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/824) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

16. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı İlinde hayvancılığı teşvik için yapılacak çalışmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/825) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

17. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı’ya bağlı bazı yerleşim birimlerinin yollarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi  (6/826) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

18. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı’da kayak merkezi kurulup kurulmayacağına ilişkin Turizm Bakanından sözlü soru önergesi  (6/827) (Başkanlığa geliş tarihi :  24.12.1997)

19. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı-Patnos kapalı spor salonu inşaatına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi  (6/828) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

20. — Ağrı Milletvekili Celal Esin’in, Ağrı’ya bağlı bazı yerleşim birimlerinin içme suyu sorununa ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/829) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

21. — Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, Niğde İli Çiftlik İlçesi kanalizasyonunun çevreyi kirlettiği iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/830) (Başkanlığa geliş tarihi : 25 .12.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Bandırma Küçük Sanayi Sitesindeki sağlık istasyonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4098) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

2. — İçel Milletvekili D.Fikri Sağlar’ın, Kapıkule-Edirne karayolunda öldürülen kişilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4099) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

3. — Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun, personel atamalarına ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4100) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

4. — Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4101) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

5. — Aksaray Milletvekili Sadi Somuncuoğlu’nun, personel atamalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi.  (7/4102) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

6. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, pancar üreticilerinin sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4103) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

7. — Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız’ın, Gönen Organize Deri Sanayi bölgesi inşaatına ve kredi faizlerinin düşürülmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4104) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

8. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Yenişehir Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4105) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

9. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Doğalgaz Dağıtımı şebekesi projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4106) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

10. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Doğalgaz ve Kombine Çevrim Santralı projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4107) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

11. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Kapalı Çarşı onarım projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4108) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

12. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Çelikpalas yeni otel toplantı salonu ve havuz projesine ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4109) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

13. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Nilüfer Eğitim Merkezi inşaatına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi.  (7/4110) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

14. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, depremlerin önceden belirlenmesi ve uygulama merkezi araştırmaları projesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4111) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

15. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’da kaçak mazot satışı yapıldığı iddiasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4112) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

16. — İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, yazılı soru önergelerine Hükümet adına verilen cevaplara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanından yazılı soru önergesi  (7/4113) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

17. — Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya’nın, Didim Belediyesi’nce yapılan kanalizasyon ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4114) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

18. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın, Bakanlıkça bastırılarak dağıtılan takvimlere ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/4115) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

19. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman-Mersin, Karaman-Konya, Karaman-Ereğli arasındaki yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4116) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

20. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman’da yatırım programına alınan köylere ilişkin Devlet  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4117) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

21. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin bazı projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4118) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

22. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa BUSKİ Genel Müdürlüğü’nün bazı projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4119) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

23. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, İller Bankası Genel Müdürlüğü’nün Bursa’daki bazı yatırım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4120) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

24. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Uludağ Üniversitesi’ne ait  bazı projelere ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4121) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

25. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa- Karacabey Sanatkârlar Küçük Sanayi Sitesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4122) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

26. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Merkez Organize Deri Sanayi Bölgesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret   Bakanından yazılı soru önergesi (7/4123) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

27. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-İnegöl Küçük Sanayi Sitesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4124) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

28. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Yenişehir Küçük Sanayi Sitesi Projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4125) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.12.1997)

29. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Orhaneli, İnegöl ve Osmangazi Hastane projelerine ilişkin Sağlık  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4126) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

30. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, DLH Genel Müdürlüğü’nün Bursa’daki yatırım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4127) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

31. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’daki bazı yatırım projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri   Bakanından yazılı soru önergesi (7/4128) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

32. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Karacabey Küçük Sanayi Sitesi III. Bölüm projelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4129) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

33. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa SAGEM Araştırma Projelerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4130) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

34. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4131) (Başkanlığa geliş tarihi :25.12.1997)

35. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Orhangazi Küçük Sanayi Sitesi 2. Bölüm projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4132) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

36. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa ve Yenişehir Meteoroloji istasyonu binalarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4133) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

37. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, DSİ’nin Bursa İlindeki bazı yatırım projelerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4134) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

38. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa-Mustafakemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4135) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

39. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa Karacabey Etüt projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4136) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

40. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa İçme suyu projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4137) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

41. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’daki S.S.K hastanelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4138) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

42.— Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa Köy Suyu Yapımı Projesi’nin kapsamına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4139) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

43.— Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa- Orhaneli Kömür Rezervi İskân projesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4140) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

44. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa Köy İçme Suyu Yapımı Projesine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4141) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

45. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa Uludağ Üniversitesi’ne ait bina inşaatlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4142) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

46. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’daki bazı yatırım projelerine ilişkin Millî Eğitim   Bakanından yazılı soru önergesi (7/4143) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

47. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’daki bazı fakülte binası inşaatlarına ilişkin Millî Eğitim  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4144) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

48. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, bazı sağlık projelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4145) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

49. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’daki bazı hastane inşaatlarına ilişkin Sağlık  Bakanından yazılı soru önergesi (7/4146) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)                                                                 

50. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Bursa’daki bazı hastane binası  inşaatlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4147) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)                                                                 

51. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün inşaat porjelerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4148) (Başkanlığa geliş tarihi  : 25.12.1997)                                                 

52. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ait bazı projelere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/4149) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)                                    

53. — Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, Gemlik-Orhangazi yolu üzerinde çimento fabrikası kurulup kurulmayacağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4150) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)   

54.— İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Kütahya’da kapanan demiryolu hattını açmak için görevlendirilen araçların masraflarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi.(7/4151) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

55. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, kiraya verilen işyerlerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4152) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

56. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, özel firmalara kiraya verilen alana ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi  (7/4153) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

57. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, kiraya verilen dükkânlara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4154) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

58. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, ihalesiz olarak kiraya verildiği iddia edilen işyerlerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4155) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

59. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, usulsüz olarak kiraya verildiği iddia edilen mahallere ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4156) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

60. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Trabzon Limanı’nda kiraya verilen bir alana ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4157) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

61. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, personel atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4158) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

62. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, özel bir kömür işletmesinin Tavşanlı-Emirler Köyü’nde demiryoluna verdiği zarara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4159) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

63.—  İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, özel bir kömür işletmesine usulsüz ruhsat verildiği iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4160) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

64. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Tavşanlı’da özel bir kömür işletmesine ait posaların kayması nedeniyle demiryollarının uğradığı zarara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4161) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

65. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Ö. Lütfü Topal cinayeti hakkında Kastamonu Cezaevinde bulunan tutuklular tarafından ortaya atılan iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4162) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

66. — Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın, TPAO’ya güvenlik  görevlisi olarak alınan personele ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4163) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

67. — İzmir Milletvekili Veli Aksoy’un, Ege Üniversitesi’nde bir öğrenciye ajanlık teklif edildiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4164) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

68. — Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Çankaya Belediyesince ışıklandırılan yerler için yapılan harcamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4165) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

                                                 6.1.1998 SALI                                      No. :60

Tasarı

1. — 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/700) (Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

Teklifler

1. — İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş ve 6 Arkadaşının; 3.12.1960 Tarihli ve 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı Maddesinin 9 uncu Bendine Fıkralar Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/1015) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 23.12.1997)

2.— Çorum Milletvekili Bekir Aksoy ve 2 Arkadaşının; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa Bir Ek Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/1016) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 24.12.1997)

3.— İstanbul Milletvekili Osman Yumakoğulları ve 22 Arkadaşının; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun İle Milletvekili Seçimi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1017) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

4. — Konya Milletvekili Mehmet Ali Yavuz ve 10 Arkadaşının; Konya İlinde İçeriçumra Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/1018) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.12.1997)  

Tezkereler

1. — Kayseri Milletvekili İbrahim Yılmaz’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1239) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

2. — Afyon Milletvekili Nuri Yabuz’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1240) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

3. — Gaziantep Milletvekili Kahraman Emmioğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1241) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

4. — İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1242) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi : 30.12.1997)

Raporlar

1. — 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu İle 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname İle 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168’e 1 inci ek)  (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

2. — Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Nisan, Mayıs ve Haziran 1997 Ayları Hesabına  Ait  Türkiye  Büyük  Millet  Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/18) (S. Sayısı : 408) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

3. — Türkiye Büyük Millet Meclisi Saymanlığının Temmuz, Ağustos ve Eylül 1997 Ayları Hesabına Ait  Türkiye Büyük  Millet   Meclisi  Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/19) (S. Sayısı : 409) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

4. — Cumhurbaşkanlığı 1996 Malî Yılı Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (3/926) (S. Sayısı : 410) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

5. — Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sayıştay Başkanlığının 1996 Malî Yılı Kesinhesabına İlişkin Türkiye Büyük Millet  Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (5/17) (S. Sayısı : 411) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

6. — Türkiye Cumhuriyeti ile Çek Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/685)  (S. Sayısı : 413) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

7. — Tanıtma Fonu Teşkili ile 11.7.1939 Tarihli ve 3670 Sayılı Millî Piyango Teşkiline Dair Kanunun 4 üncü Maddesine Bir Bent Eklenmesi Hakkında 3230 Sayılı Kanuna Bir Ek ve Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 30 Arkadaşının Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/575, 2/941) (S. Sayısı : 414) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

8. —  Türkiye Cumhuriyeti ile Estonya Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/622) (S. Sayısı : 415) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

9. — Türkiye Cumhuriyeti ile Litvanya  Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/623) (S. Sayısı : 416) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

10. — Türkiye Cumhuriyeti ile Slovak  Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/686) (S. Sayısı : 417) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

11. — Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesisine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/621) (S. Sayısı : 418) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

12. — Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/653, 2/430) (S. Sayısı : 420) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

13. — Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ile İstanbul Milletvekili Mukadder Başeğmez’in Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa  ve Adalet  Komisyonları  Üyelerinden   Kurulu   Karma  Komisyon  Raporu   (3/176)  (S. Sayısı : 421) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

14. — Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/181) (S. Sayısı : 422) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

15. — Afyon Milletvekili Kubilay Uygun’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/860) (S. Sayısı : 423) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

16. — İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/924) (S. Sayısı : 424) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

17. — İstanbul Milletvekili Emin Kul’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/830) (S. Sayısı : 425) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

18. — Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/1144) (S. Sayısı : 426) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

19. — Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/855) (S. Sayısı : 427) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

20. — Ardahan Milletvekili İsmet Atalay’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/845) (S. Sayısı : 428) (Dağıtma tarihi :  6.1.1998) (GÜNDEME)

21. — Rize Milletvekili Mesut Yılmaz’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/171) (S. Sayısı : 429) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

22. — İstanbul Milletvekili Ali Talip Özdemir’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/314) (S. Sayısı : 430) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

23. — Konya Milletvekili Necmettin Erbakan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/186) (S. Sayısı : 431) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

24. — İstanbul Milletvekili Ali Talip Özdemir’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/211) (S. Sayısı : 432) (Dağıtma tarihi: 6.1.1998) (GÜNDEME)

25. — Seferberlik ve Savaş Hali Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/583) (S. Sayısı : 433) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

26. — Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik  Yapılmasına  İlişkin  Kanun  Tasarısı  ve  Millî  Savunma  Komisyonu  Raporu (1/487) (S. Sayısı : 434) (Dağıtma tarihi : 6.1.1998) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1. — Ağrı Milletvekili M.Sıddık Altay ve 20 arkadaşının, sınır ticaretinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227) (Başkanlığa geliş tarihi : 25.12.1997)

2. — Antalya Milletvekili Yusuf Öztop ve 20 arkadaşının Alanya’da meydana gelen sel felaketinin neden olduğu zararların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228) (Başkanlığa geliş tarihi : 26.12.1997)

3. — Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 32 arkadaşının, “Bedelsiz ithalat”la ilgili reklam ihalelerinde yolsuzluk ve partizanlık yapıldığı iddialarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.1997)

4. — İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 22 arkadaşının, TBMM Genel Kurul Salonu’nun yenilenmesiyle ilgili ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.1.1998)

5. — İçel Milletvekili Turhan Güven ve 19 arkadaşının, TBMM Genel Kurul Salonu’nun yenilenmesi ihalesiyle ilgili olarak ileri sürülen iddiaları araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231) (Başkanlığa geliş tarihi : 5.1.1998) 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

6 Ocak 1998 Salı

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

                                                                                                                     

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza başlıyoruz.

Yeni yılın ilk birleşimini açarken, tüm milletvekili arkadaşlarımın ve halkımızın yeni yıllarını kutluyorum. Yeni yılın Meclisimize, halkımıza barış, huzur ve güven getirmesini diliyorum.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Şeffaflık da getirmesini_

BAŞKAN – Şeffaflık da getirmesini diliyorum. Ayrıca, ramazan orucunu tutan tüm vatandaşlarımızın ramazanlarını da kutluyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, inanıyorum ki, bu yıl da, yine, Yüce Meclisimiz çok faydalı, ülke ve millet için başarılı hizmetler yapacaktır. Yine, yeni yılda, Meclisimiz barış içinde meselelere yaklaşacaktır, inşallah -bazı çevrelerin beklediği gibi- artık bu salonlarda kavga olmadan, milletvekillerimiz, barış içinde, birbirlerini anlayarak, fikirlerini özgürce, ama, dostça söylerler ve karşı taraf da bunların fikirlerini beğenmese bile, tepkileri, kavga şeklinde değil, karşı fikirleri dile getirme şeklinde olur.

Bu kısa açıklamayı yaptıktan sonra, üç arkadaşımıza gündemdışı söz vereceğim.

III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. — Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının uygulamalarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

BAŞKAN – Birinci gündemdışı sözü, Sıvas Milletvekili Sayın Mahmut Işık'a veriyorum. Sayın Işık, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanının uygulamalarıyla ilgili gündemdışı söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika efendim.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer'in, seçim bölgem olan Sıvas'taki uygulamaları hakkında söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ediyor, zatıâlinizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, yaklaşık beş ay önce, Sayın Bakanı bizzat makamında ziyaret ederek, ilimdeki taleplerimizi şifahen arz ettim. Bu ziyaretimden sonra üç ay bekledim ve sonuç alamayınca, Sayın Bakana yazılı başvuruda bulunarak, aşağıdaki taleplerimi intikal ettirdim. Belirttiğim taleplerimin partim için, Sıvas için çok önemli olduğunu, aksi takdirde konuyu Sayın Başbakana ileteceğimi, yine sonuç alamazsam, her olay için mahallinde eylem yapacağımı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesi olmam nedeniyle de, Bakanlığıyla ilgili hiçbir konuya oy vermeyeceğimi, kendilerine üzülerek bildirdim. Mektubumu aldınız mı diye sorduğumda, almadığını söyledi. Bir örneğini sunarak, lütfen, çok önemle bilgilerinize sunuyorum dedim.

Sayın Bakan çok önemli bir bakanlığı yürütüyor. Doğal olarak, sorumlu mevkideki bir devlet adamına yakışır bir şekilde "taleplerinizi aldım, şu nedenlerle uygundur" ya da "değildir" şeklinde, nezaket kuralları ve devlet adamlığının gereğini beklerken, Sayın Bakan, benimle konuşmamayı ve benden kaçmayı ya da ciddîye almamayı tercih etti.

Peki, benim, Sayın Bakana intikal ettirdiğim konular neydi; Sayın Bakanın yapamayacağı şeyleri mi istemiştim; kısaca, onlara da değinmek istiyorum:

1.  Kendi ilçem olan ve Türkiye hamdemir üretiminin yüzde 60'ını sağlayan Divriği Demir Madenlerinin galerilerinin tıkandığını, günlük zararın 35 milyar lira olduğunu; yedi yıldan bu yana üst kademede hiç değişiklik olmadığını; Genel Müdürün, çalışkan birisi olmasına rağmen, evini Ankara'ya taşıdığından, Ankara'ya alınmasını ve yerine de Madenin üst kademesinde olması gerekirken hiç olmayan maden mühendisinin tayin edilmesini;

2. Sıvas DSİ 19 uncu Bölge Müdürü Hüseyin Oral, mahkeme kararıyla görevine döndükten sonra, Sayın Bakan, adı geçen Bölge Müdürünü görevden altı aylığına Ankara'ya geçici görevle alarak yerine, şube müdürü iken fazla ödemeye sebebiyet vermekten şu anda yargılanan ve Refah Partisi tarafından Bölge Müdür Yardımcısı olarak atanan ve ANAP İl Başkanının amcasının oğlu olan ve yıllık 11 trilyon lira yatırım yapılan bir ile, şaibelerle dolu olan ve yargılanan Vahit Baygüneş'i, Bölge Müdür Vekili olarak atıyor; yani, Sıvas DSİ'de, şu anda, ANAP'lı Bakan, Refah Partisini iktidar yapıyor. Sıvas'taki bu uygulamanın yanlış olduğunu ve mahkeme kararına uymasını, 5 baraj, 7 göletin yapımı devam eden böyle bir ili mahkemelik birine emanet etmemesi gerektiğini defalarca arz ettim.

3. Sıvas-Kangal TEAŞ Müdür Yardımcısı Halil Yıldırım, yedinci defa mahkeme kararı almasına rağmen, Kangal'daki görevinden alınarak kış ortasında tekrar sürgün edilmişti. Bir yığın pisliğin koktuğu bu birimdeki uygulamalara "dur" diyebilen, adı geçenle ilgili haksız uygulamanın durdurulmasını ve hukuka uyulmasını istemiştim.

Sayın Bakan, bunların hiçbirine uymadığı gibi, benimle muhatap bile olmadı. Bunun üzerine, konuyu, bir rapor halinde, ANAP Grup Başkanvekillerine intikal ettirdim. Bu başvurudan da sonuç alamayınca, aynı konuları içeren bir yazıyla, konuyu, 3.12.1997 tarihinde, gereği için Sayın Başbakana arz ettim. Sayın Başbakana başvurumdan bu yana da, üzülerek ifade ediyorum ki, hiçbir olumlu sonuç alamadım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilgilerinize sunduğum, yukarıda arza çalıştığım Divriği Demir Madenlerindeki kargaşa ve zarar eden madene dışarıdan işçi alınması devam ettiği sürece, Sayın Bakan, hukukun üstünlüğü ilkesine inanarak mahkeme kararlarına uymazsa, hukuk dinlemez tavrıyla devlet adamlığına uymayan bu davranışlarına devam ederse, ne Komisyonda ne de Mecliste, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanıyla ilgili hiçbir konuya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz; çünkü, bugün programımız yoğun efendim.

Buyurun.

MAHMUT IŞIK (Devamla) – Hayhay.

... olumlu oy vermeyeceğimi, Sayın Bakanın, ANAP'lı sayın yöneticilerin ve Sayın Başbakanın bilgisine sunuyorum.

Saygılarımla.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Sayın Cumhur Ersümer; buyurun efendim.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, yeni yılınızı ve ramazanınızı kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Tabiî, sayın milletvekilimizin kürsüde dile getirdiklerini hep birlikte değerlendirdik, bundan sonra da, yine değerlendirmeye devam edeceğiz; yalnız, onbeş yıldır, başlamış, devam eden siyasî hayatımız içerisinde, şimdiye kadar bulunduğumuz görevlerde ve şu anda da sürdürmekte olduğum görevi sürdürüş şeklim itibariyle, sayın milletvekilimizin değerlendirmelerine layık olup olmadığımı, hem Yüce Meclisteki milletvekillerimiz hem de kamuoyu çok iyi biliyor ve bu kürsüde biraz önce serdedilen sözlerle de, bu arkadaşımızın değerlendirmesini yine kamuoyu yapacaktır.

Şunu belirlemek istiyorum: Burada da dile getirilen, söyleyiş tarzı tehditvari, şantajvari birtakım anlatımların, ne Meclis dilinde ne de devlet idaresi teamülünde olmadığını da herkes çok iyi biliyor.

Ancak hemen şunu söyleyeceğim: Arkadaşımızın dile getirdiği hususlar tarafıma intikal eder etmez, bir müfettiş heyeti teşekkül ettirip Sıvas'ta, mahallinde gerekli incelemeleri yaptırttım, bu incelemeler halen de devam etmektedir.

Yine, bunun dışında, yapılan değerlendirmelerin, yapılan atamaların tabiîdir ki, bir başka siyasî parti mensubunun hoşuna gitmesi de mümkün değildir; ama, arkadaşımızın şimdiye kadar ileri sürdüğü değerlendirmelerin tamamının iyi niyetli değerlendirmeler olduğu, gerçekten bu yörenin bir insanı olarak, bu yöredeki işlerin düzgün gitmesine yönelik teklifler olduğu düşüncesiyle dikkate aldım, dikkatle de takip ediyordum; ancak, bugün, kürsüde ileri sürdüğü veya iddia etme çabası içinde bulunduğu hususların, bu iyi niyetli tavrı konusunda beni şüpheye düşürecek beyanlar olduğunu da belirliyorum. Ama, ben yine de, bir bakan olarak, burada dile getirdiği hususları bir kere daha tahkik ettireceğim ve anladığım kadarıyla da, her konuyla ilgili kendisine yazılı cevapta bulunacağım.

Kendisinden kaçtığım noktasındaki iddiaları da doğru değildir. Genel Kurul toplantılarına en çok devam eden bakanlardan biriyim, bundan sonra da yine devam etme çabası içinde olacağım ve bu hususları da cevaplandıracağım.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

2.  —Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz’ün Verem Savaş Haftasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy’un cevabı

BAŞKAN – İkinci gündemdışı söz, Tokat Milletvekili Sayın Dr. Ahmet Feyzi İnceöz'e verilmiştir.

Sayın İnceöz, Verem Savaş Haftası olması nedeniyle gündemdışı söz istemişlerdir.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır Sayın İnceöz.

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İçinde bulunduğumuz Verem Savaş Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunduğumu ifade ettiniz. Gerçekten, yıllardan beri gerek ülkemizin gerekse dünyanın... Ki, insanlığın onbin yıllık kötü mirası olan verem hastalığı, koch basilinin etken olduğu bir hastalık, her uygun ortamda, kişinin vücut direncinin düştüğü konularda, önce yakın çevreden başlamak üzere, tüberküloz, giderek genişleyen, halkalar halinde yayılan ve başlangıçta aile hastalığı olarak bilinen bir sosyoekonomik hastalıktır.

Tüberküloz, toplumun -biraz önce söylediğimiz gibi- sosyoekonomik kültürel düzeyiyle paralel olarak, hastalık nedeni olan basilin alınmasıyla birlikte, kişinin direncine göre gelişir, aynı koşullarda çevreye yayılır. Tüberküloz; yani, verem, tanı konulduktan sonra, hastalık, hangi düzeyde olursa olsun, yüzde 100 oranında tedavi edilebilir ve tedavide erken teşhis çok önemlidir. Kişisel ve toplumsal korunma yöntemleriyle, hem aşıyla (BCG) hem de ilaçla, kişinin, hastalıktan korunması mümkündür. Hastalığın teşhisinden sonra, özellikle, yakın çevre dediğimiz aile fertlerinin incelenmesi zorunludur.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, veremin felaket haline gelişi çok eski yıllara dayanıyor; ta, Osmanlı dönemine döndüğümüzde... Cumhuriyet kurulur kurulmaz, bu illeti kucağında bulan bu ülkenin evlatları, hemen bu korkunç hastalığın üzerine gitmişler ve bir savaşa girişilmiş ve bu konuda, günümüze kadar gelen "verem savaş dernekleri" ismiyle de halen yurt sathına yayılmış derneklerle  toplumsal bir mücadele, gerek devlet gerekse halkın beraberce yaptığı bir mücadele süregelmektedir ve bu konuda da, dünyada "Türk mucizesi" diye anılan bir başarıya damgamızı vurduk. Bugünlerde bazılarının dudak büktüğü, Türkiye Cumhuriyetinde 1953-1987 yılları arasında vatandaşlara tam 60 milyon aşı yapıldığı ve vereme bağlı ölüm oranının gittikçe azalmaya başladığı, 1960'lı yıllarda hemen hemen belinin kırıldığı denildiği noktada... Nasıl ki, bir yayın üzerinden baskıyı kaldırırsanız, o baskıdan sonra tekrar yayın yükselmesi gibi, bu gevşeklikten, 1960-1970 civarındaki dönemde ve 1980'lere uzanan süreç içerisinde ve şu günlerde tekrar, "hortlama" diye tabir ettiğimiz şekilde, veremli sayısında artmalar görülmeye başlamış ve yine, tabiî, zaman zaman yapılan etkin kontroller neticesinde kontrol altına alınmış. Tabiî, rahatlatıcı nokta şu ki: Türkiye'de durum, dünyadaki kadar endişe verici değil. Dünya Sağlık Örgütünün açıklamalarına göre, verem, dünyada hızla ilerliyor. Bugün dünyada 15 milyon kişi veremle boğuşuyor. Yine, bu hastalık nedeniyle dünyada 3 milyona yakın insanın öldüğü söylenmekte ve ülkemiz için de, elbette, üçüncü dünya ülkeleri içerisinde yer alan, her ne kadar diğer ülkeler kadar olmasa da, önemli olduğunu varsaydığımız bir konum içerisinde, verem üzerine dikkatlice gidilmesi gerektiğinin ve eğitimin çok önemli olduğunun; her konuda eğitimin, sadece okullarda değil, toplumun her kesiminde, özellikle basın-yayın organlarıyla, televizyonların eğitici yayınlarıyla ve sadece bu haftalara yönelik olmamak şartıyla, yani verem savaş haftasıyla sınırlı kalmayacak şekilde, bu savaşın, sürekli, etkin bir şekilde yapılması gerekliliğine bir kez daha dikkati çekmek istiyorum.

Yine, üçüncü dünya ülkeleri içerisinde, IMF'in yapısal uyum programları tarafından gelişmekte olan ülkelere dayatılan süreç içerisinde veremin gelişmesiyle yakından bir ilgisinin olduğu da ileri sürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnceöz, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz; süreniz bitti...

AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce söylediğimiz gibi, sosyoekonomik ve toplumsal bir hastalık olarak yorumlanan verem konusunda devletin yapmış olduğu ücretsiz tedaviden öte, hastayı tedavi edip tekrar aynı kötü şartlara geri göndermeden, verem gibi sosyal ve ekonomik bir hastalığın yaygınlaşması ve çözümünü sağlayıcı bir yol olmadığının bilinmesi ve -tekrar ısrarla vurgulamak istiyorum- bu konunun, yılın tüm günlerine yayılarak gündemde tutulması gerektiğini ve Kanunî Sultan Süleyman'ın "halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" sözündeki bir nefesin, sıhhatin değerini bilmek açısından da şu andaki Hükümete de büyük görevler düştüğünü tekrar hatırlatıyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

Sağlık Bakanımız Sayın İbrahim Özsoy cevap vereceklerdir efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tokat Milletvekili Sayın Ahmet Feyzi İnceöz'ün Verem Haftası dolayısıyla yapmış olduğu gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Önce, Sayın Milletvekili, verem konusunda, göğüs hastalıkları uzmanı olması dolayısıyla, gerçekten,  veremin kliniği, yayılış şekli ve yayılma yollarını çok güzel ifade ettiler; kendilerine teşekkür ediyorum. Ayrıca, bu konuyu, hafta dolayısıyla gündeme getirmelerinden dolayı teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, verem hastalığı insanlık kadar eski bir hastalık. Halk arasında ince hastalık, tıp dilinde tüberküloz olarak anılan bu hastalık, mikrop yoluyla yayılıyor ve tedavi edilmediği takdirde ölümlere neden oluyor. Dünyada, her yıl 8 milyon kişi verem hastalığına tutuluyor ve yine dünyada, Dünya Sağlık Örgütünün verdiği rakamlara göre, 3 milyon kişi veremden ölüyor. Ülkemizde de 1940'lı yıllarda 1945 yılında, gerçekten, büyük sayıda ölümlere sebep olan ve yüzbinde 262'yi bulan bir oranda yükseklik gösteren veremden ölüm, bugün, yüzbinde 3'lere kadar düşürülmüştür. Bunun gerekçesinde, gerek verem savaş dispanserleri ve verem hastaneleri gerekse halkın gönüllü kuruluşları olarak verem savaş kuruluşlarının büyük etkisi vardır. Ben, huzurlarınızda, özellikle verem savaş dispanserlerinde yardımda bulunan ve göğüs hastalıkları hastanelerine maddî katkıda bulunan bu teşekküllere teşekkür etmek istiyorum.

Bugün, Türkiye'de, verem konusunda, 29 hastane, 265 verem dispanseri, 12 gezici verem grubu ve 21 bölge laboratuvarıyla hizmet verilmektedir. Devlet, vereme tutulanları ücretsiz olarak tedavi etmektedir. Son günlerde, rölatif olarak artmış gibi görünen vaka sayısı ise, tamamen mikroba karşı dirençli vakaların artmasından ileri gelmektedir. Bütün dünyada olduğu gibi, özellikle sanayi ülkelerinde ve Amerika'da yüzde 10'ları bulmasına rağmen, ülkemizde de yüzde 4,5 civarında dirençli vakaya rastlanmaktadır; bu da, sayısal olarak, veremi artmış gibi göstermektedir.

Değerli arkadaşım, veremin sebepleri arasında, haklı olarak, ekonomik koşulları, kötü beslenmeyi, kötü hayat şartlarını ifade ettiler; katılmamak mümkün değil. Gerçekten, veremliyi, taze vakaları özellikle, tedavi edip ailesine geri gönderdikten sonra, onun, dispanser vasıtasıyla, beslenme konusunda, ekonomik şartlarının düzelmesi konusunda, sosyal şartlarının düzelmesi konusunda ve kötü alışkanlıklarına musab olmaması konusunda takip edildiğini ifade etmek istiyorum.

Bugün, Türkiye'de, gerçekten, yurt sathına yayılmış 29 hastane, çeşitli ilçelerde bulunan dispanserler ve gezici ekiplerle, verem, takiptedir, izlenmektedir ve yakalanan vakalar da en kısa sürede tedavi edilmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, ben, önce bu konuyu dile getirdikleri için sayın milletvekiline tekrar teşekkür ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşma cevaplandırılmıştır.

3. —İstanbul Milletvekili Sedat Aloğlu’nun Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Son gündemdışı konuşma, Lüksemburg Zirvesi ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Sedat Aloğlu'na verilmiştir.

Buyurun Sayın Aloğlu.

Konuşma süreniz 5 dakikadır.

M. SEDAT ALOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Lüksemburg zirvesi, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini krizli bir döneme sokmuştur. Vaktimin kısalığı nedeniyle, özet olarak, bu noktaya gelişin özel sebeplerini teşhis etmeye çalışacağım.

Böylesine önemli kararların çıkacağı dönemin başkanlığının AB'nin en küçük ülkesi Lüksemburg'a rast gelmesi bir şanssızlık olmuştur.

Bir diğer şanssızlık ise, AB'nin en büyük üyesi olan Almanya'da 1998 yılında yapılacak seçimlerdir.

Kronik problem ise Yunanistan'dır. Türkiye için herhangi olumlu olayın Yunanistan'ın aleyhine gelişeceği gibi irrasyonel bir saplantı içerisinde olan Yunanistan, daha olumlu yaklaşım içerebilecek kararları veto edeceğini belli etmiş bulunmaktaydı. Türkiye'nin öneminin idrakinde olan bazı ülkeler ise, zirvenin beklenen sonuçlara ulaşamayacağı endişesiyle Yunanistan'a gerekli baskıyı kuramadılar.

Yunanistan'ın bir başka kozunu da belirtmekte fayda görüyorum: Avrupa Birliğinin en önemli reformu, karar alma sürecinde oybirliği yerine ağırlıklı çoğunluğa geçme tasarısıdır; ancak, bu değişiklik için de, mevcut üyelerin oybirliği gerekmektedir. 1997 yılının ortasında sonuçlanan hükümetlerarası konferansta, bence, en önemli olan bu gündem maddesinde bir uzlaşma sağlanamadı. İleriki yıllarda tekrarlanacak olan bu girişimden dolayı, Avrupa Birliğinin, küçük; ama, Yunanistan gibi problemli üyeleri, ellerinde bir koz bulundurmaktadırlar.

Parantez açarak bildirmek istediğim, bu karar usulü değişene kadar, özellikle, Yunanistan tecrübesinden ağzı yanmış olan Avrupa Birliğinin yeni bir üye almayacağı iddiamdır. Bu özel nedenlerin etkisiyle de, Lüksemburg'ta alınan Türkiye hakkındaki kararlar, 15 üyenin asgarî uzlaşma noktası olmuştur.

Değerli üyeler, Türkiye hakkındaki kararları özet olarak şöyle yorumlamak mümkündür:

1. 11 aday ülkenin sorunlarını bütünleşmeyle çözmeyi planlayan Avrupa Birliği, Türkiye'den, benzer sorunlarını çözmesini, bütünleşmeye, âdeta önkoşul olarak getirmektedir.

2. Türkiye'nin büyük ve farklı bir ülke olması, Avrupa Birliğini zorlamaktadır; Türkiye'nin tam üyeliğe ehil ve hak sahibi olduğunu kabul etmekle beraber, bunu ertelemeyi tercih etmekte ve kolaya kaçmaktadır.

Sonuç olarak, kararlar, Avrupa Birliğinin büyüklüğü ve iddiasıyla uyumsuz ve vizyonsuz olmuştur.

Sayın milletvekilleri, çuvaldızı Avrupa Birliğine batırdıktan sonra, iğneyi de kendimize yöneltmeden geçemeyeceğim. 1997 yılının, Avrupa Birliği ve Türkiye için önemli bir zirveyle sonuçlanacağı ortada iken, yıl boyunca, başta ülkemiz için, aynı zamanda Avrupa Birliğiyle ilişkilerimize olumlu etki yapacak ciddî adımlar atamadık. Türkiye'nin yanında olmak isteyen üyelerin kullanabilecekleri özel bir gayreti gösteremedik. Oyunda olmak istiyorsak, kurallarına göre hareket etmek yerine, sanki "kurallar bize uyarsa uysun" gibi bir tavır içerisinde olduk. Avrupa Birliği önemli mi değil mi, tam üyelik arzumuz saplantı mı değil mi gibi, üretken olmayan işlerle vakit geçirdik. 4 Kasım 1997'de, bu kürsüden "Avrupa Birliğinin yanlış karar alma riskini artırmayalım ve buna ortak olmayalım" demiştim. Bu endişem, ne yazık ki, kısmen gerçekleşti.

Yüce milletimizin sayın vekilleri, ülkemizin yakınmayla geçirecek vakti yoktur. İçerisinde bulunduğumuz yıllar, Avrupa Birliğinin ve dünyanın yeniden şekillendiği ve yapılandığı bir zaman dilimidir. Yaklaşık ikiyüz yıllık bir hareketin şu an içerisinde bulunduğu bu krizli kavşak, belki gelecek ikiyüz yılımızı da etkileyecektir. Bu dönemin yasama ve yürütme organları, tarihî görev ve sorumluluklar taşımaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ve vatandaşlarının, Avrupa'yla yakınlaşma arzusu, bir çağdaş değerleri yakalama dürtüsü, projesidir. Bu proje, Avrupa Birliği üyeliği, yakında da olsa, uzakta da olsa, hızla devam etmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aloğlu, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz.

M. SEDAT ALOĞLU (Devamla) – 1 dakika verebilir misiniz?

BAŞKAN – Efendim, 1 dakika verdim; ama, süratle bitirin; süre uzatmayacağım.

Buyurun.

M. SEDAT ALOĞLU (Devamla) – Bizlere düşen, Türkiye'nin ihtiyacı olan reformları, bir seferberlik anlayışı içerisinde gerçekleştirmektir.

Avrupa Birliğinin bu dönem başkanı olan İngiltere, üyelik yolunda iki kez olumsuz cevap almış, bu açıdan tatsız tecrübelere sahip; ama, aynı zamanda, bizim gibi büyük bir imparatorluğun mirasçısı olarak, global ve vizyoner görüşe sahip bir ülkedir; Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerindeki sıkıntıları azaltma yolunda gösterebileceği gayretlere cesaret vermemiz lazım. Ayrıca, eylül ayında Almanya'da yapılacak seçimlerden sonra ilişkilerin bir miktar daha iyileşebileceğini umut ediyorum. Ancak, Dışişleri Komisyonu üyeleri, Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay yetkililerinden oluşacak bir Kıbrıs çalışma grubunun, acilen oluşturulması gerektiğine inanıyorum. Ek olarak, sadece Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini gündem maddesi yapacak bir Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısı öneriyorum.

Dönem yasama ve yürütme organlarının, ülkemizin geleceğine karşı görevlerini eksiksiz yerine getireceği inancıyla, saygılar sunuyorum.

Anlayışınıza teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aloğlu.

Hükümet cevap verecek mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) – Hayır Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Gündemdışı konuşmalar bitmiştir.

Sayın milletvekilleri, bugün -gündem dağıtılmış; ama, arkadaşlarımızdan bazıları soruyorlar- genel görüşmenin arkasından, RTÜK için de seçim var; bunu, arkadaşların bilgisine sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının tezkereleri vardır; okutacağım; ancak, sunuşlarda sunulacak konular çok olduğu için, Divan üyesi arkadaşımızın oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun tezkereleri okuyun:

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1.—Türkmenistan’a gidecek olan Başbakan A. Mesut Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1243)

                                                                                                        24 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Aralık 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Başbakan Mesut Yılmaz'ın dönüşüne kadar; Başbakanlığa, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.—Türkmenistan’a gidecek olan Devlet Bakanı Ahat Andican’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1244)

                                                                                                        24 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Aralık 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Prof. Dr. Ahat Andican'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3. —Türkmenistan’a gidecek olan Devlet Bakanı Cavit Kavak’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Güneş Taner’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1245)

                                                                                                        24 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Aralık 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Cavit Kavak'ın dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Güneş Taner'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

4.—Türkmenistan’a gidecek olan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1246)

                                                                                                        24 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Aralık 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Taşar'ın dönüşüne kadar; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

5. —Türkmenistan’a gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’e, dönüşüne kadar, Orman Bakanı Ersin Taranoğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1247)

                                                                                                        24 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Aralık 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'in dönüşüne kadar; Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına, Orman Bakanı Ersin Taranoğlu'nun vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

6. —Türkmenistan’a gidecek olan Turizm Bakanı İbrahim Gürdal’a, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1248)

                                                                                                        24 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Aralık 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Turizm Bakanı İbrahim Gürdal'ın dönüşüne kadar; Turizm Bakanlığına, İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu'nun vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

7.—Türkmenistan’a gidecek olan Kültür Bakanı İstemihan Talay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin  Özkan’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1249)

                                                                                                        26 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 26 Aralık 1997 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın dönüşüne kadar; Kültür Bakanlığına, Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan'ın vekâlet etmesinin, Başbakan Vekilinin teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

8.—Almanya’ya gidecek olan Maliye Bakanı Zekeriya Temizel’e, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay’ın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1250)

                                                                                                        26 Aralık 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

27 Aralık 1997 tarihinde Almanya'ya gidecek olan Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in dönüşüne kadar; Maliye Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay'ın vekâlet etmesinin, Başbakan Vekilinin teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

                                                                                                      Süleyman Demirel

                                                                                                        Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

5 adet Meclis araştırması önergesi vardır; bunları okutuyorum:

B)GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.—Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay ve 20 arkadaşının, sınır ticaretinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sınır ticaretinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi konusunda, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

  1. Mehmet Sıddık Altay (Ağrı)

  2. Zülfükar İzol (Şanlıurfa)

  3. Hüseyin Yıldız (Mardin)

  4. Celal Esin (Ağrı) 

  5. Şinasi Yavuz (Erzurum)

  6. Mustafa Yünlüoğlu (Bolu)

  7. Maliki Ejder Arvas (Van)

  8. Hüseyin Arı (Konya)

  9. Ramazan Yenidede (Denizli)

10. Lütfü Esengün (Erzurum)

11. Muhammet Polat (Aydın)

12. Feti Görür (Bolu)

13. Süleyman Metin Kalkan (Hatay)

14. Nurettin Aktaş (Gaziantep)

15. Ahmet Çelik (Adıyaman)

16. Abdullah Arslan (Tokat)

17. Latif Öztek (Samsun)

18. Musa Okçu (Batman)

19. Mustafa Kemal Ateş (Kilis)

20. Zülfikar Gazi (Çorum)

21. İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

Gerekçe:

Sınır ticareti, ülkemizde, ilk olarak 1979 yılında İran'la başlatılmış, fiilî uygulamalar ise ancak 1986 yılından sonra gerçekleştirilebilmiştir. 1986'da Suriye, 1990'da Irak ve Sovyetler Birliğiyle sınır ticareti uygulamasına başlanmıştır.

31 Ocak 1996'ya kadar birlikte düzenlenen sınır ve kıyı ticareti, bu tarihten itibaren ayrı ayrı mütalaa edilmeye başlanmış, sınır ticareti mevzuatında değişiklikler yapılmıştır. Bu düzenlemeyle, doğu ve güneydoğu illerine kara sınırı bulunan ülkeler ile bu illerde yaşayan gerçek kişilerin yapacakları sınır ticaretinin, 4 ana ürün grubuyla (ormancılık, hayvancılık, bahçecilik ve arıcılık) sınırlı olduğu bildirilmiştir. Sınır ticareti, halen, Ağrı, Van, Hakkâri, Artvin, Iğdır, Ardahan, Gaziantep, Kilis, Hatay, Mardin, Şırnak ve Erzurum illerinde sürdürülmekte olup, sınır ticareti yapabilecek iller Başbakanlık müsaadesine bağlanmıştır.

Ülke kalkınmasında çok önemli bir yere sahip olan dışticaretin en kolay ve rahat yapılış şekli olan sınır ticareti, gelir seviyesinin en düşük olduğu doğu ve güneydoğu bölgelerimiz için büyük bir ekonomik rahatlama vesilesidir.

Bilindiği gibi, sınır ticaretinin uygulanmasından birinci derecede valiler sorumludur. Merkezî idarenin dışında, taşradan da bir tür dışticaret işlemi olan sınır ticaretinin valiler ve diğer yerel yöneticiler tarafından uygulanması, baştan beri taşraya yetkilerini aktarmakta isteksiz davranan merkezî idare görevlileri tarafından yadırganmaktadır.

 Bu ticaret şeklini yadırgayan bir diğer kesim de "dışticaret, sermaye ve profesyonellik gerektirir; bunun için de, ancak büyük holdingler tarafından yapılabilir" düşüncesinde olan büyük sermaye sahipleridir.

Halbuki, sınır ticareti, mevcut şekliyle bile uygulandığı illerde, halkın ekonomik kalkınmasında önemli bir konuma ulaşmıştır. Bürokratik engellemeler, sık sık değiştirilen mevzuat, sınır ticareti yapılabilecek kalemlerin azlığı, sınır ticaretinin yaygınlaşması ve gelişmesinde başlıca engelleri teşkil etmektedir.

Şimdiye kadar yapılan uygulamalarda, sınır ticaretinin amacından saptırıldığı, dışticaret rejiminin bir sapması olduğu, aleyhimize işlediği, haksız rekabete yol açtığı, üçüncü ülke mallarının girişine istasyon görevi yaptığı ve düşük kaliteli malların girişine imkân verdiği, vergi kaybına neden olduğu, haksız kazanç sağladığı ve haksız vergi iadeleri alındığı gibi olumsuz iddialar ortaya atılmaktadır.

Buna karşılık, yapılan araştırmalarda, sınır ticaretinin, piyasa fiyatlarını düzenleyici etkisi olduğu ve fiyatları düşürdüğü ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde, sınır ticaretinin;

Dışticaretle iştigal eden müteşebbis ruhunun ortaya çıkmasında önemli katkılar sağladığı,

Yerel yönetimlerin güçlenmesinde büyük rol oynadığı,

Bölgesel dışticaret potansiyeline katkı sağladığı,

İşsizliğin yoğun olarak yaşandığı doğu ve güneydoğuda önemli bir istihdam potansiyeli oluşturduğu,

Kaçakçılığı önleyerek kayıtlı ekonomiyi destekleyici bir etkiye sahip olduğu ortaya çıkmıştır.

Bu denli önemi haiz olan sınır ticaretinin, içerisinde bulunduğu sorunların çözümü amacıyla;

Sınır kapılarındaki altyapı ve personel eksikliğinin acilen çözümlenmesi gerekmektedir. Buradaki personelin konuyla ilgili bilgi ve tecrübe eksikliği büyük sorunlara yol açmaktadır.

Sınır ticareti yaptığımız ülkelerin ihracatını artırmak için uyguladıkları teşvik ve destek politikalarının benzerlerinin üretilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda, uzun vadede tarım ve hayvancılığa yönelik planlamalar gerçekleştirilmelidir.

Sanayi ürünlerinin sınır ticareti yoluyla ihraç edilmesine yönelik yeni önlemler geliştirilmelidir.

Şu anda uygulanmakta olan vergi ve fon indirimleri, uzun vadede yeniden gözden geçirilmelidir.

Yerli üreticilerin mağdur edilmemesi için, il değerlerdirme kurulları ve bu kurul tarafından verilen uygunluk belgeleri konusunun revize edilmesi gerekmektedir.

Standardı düşük malların ülkeye girişinin engellenerek haksız rekabetin ortadan kaldırılabilmesi için, gerekli önlemler geliştirilmelidir.

Komşu il statüsünün devamlılığı ve ticaret limitlerinin artırılması yolunda çalışmalar yapılmalıdır.

Tüm bunların, Yüce Meclis çatısı altında görüşülerek sınır ticaretini yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi konusunda gerekli önlemlerin alınabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması uygun olacaktır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında, bu husus karara bağlanacaktır.

Diğer araştırma önergesini okutuyorum:

2.—Antalya Milletvekili Yusuf Öztop ve 20 arkadaşının, Alanya’da meydana gelen sel felaketinin neden olduğu zararların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228)  

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi, Alanya İlçemiz, turizmin 12 ayyaşandığı ender yerleşim yerlerinden biridir. İlçenin turizm potansiyeli, hızlı iç göçü ve sağlıksız yapılaşmayı da beraberinde getirmiştir.

Alanya, iklim bakımından çok yağış alan bir ilçemiz olmasına rağmen, son günlerde yaşadığımız sel felaketine benzer bir olayla, yakın zamanda hiç karşılaşmamıştır.

3 Kasım 1997 günü saat 14.00 sularında başlayıp geç saatlere kadar süren aralıksız yağan yağmurun neden olduğu sel sonucu, 19 mahalle, cadde ve sokaktaki yol ve asfalt tahrip olmuş, 12 cadde ve sokaktaki menfezler çalışamaz duruma gelmiş, 4 ayrı yerdeki kaldırım ve refüjler kullanılamaz hale gelmiş, şehir içmesuyu isale hattı, motor ve şebeke büyük ölçüde, şehir kanalizasyon sistemi ve atık su deşarj hattı çok büyük tahribata uğramıştır. İlk belirlemelere göre, bu tahribatların giderilmesi için 2 trilyon 400 milyar liraya ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir. Kamuya ait bu maddî zararların yanında, çoğu turistik tesis olmak üzere, 100'ü aşkın ev ve işyerini sel suları basmış, çeşitli araçları sel suları götürmüştür. Ev ve işyerleri su baskınına uğrayan vatandaşlarımızın zararı da trilyonlarla ifade edilebilir. Hepsinden önemlisi, 16 yaşındaki bir vatandaşımızın sel sularına kapılarak yaşamını yitirmesidir.

Bu felaketin açtığı yaralar henüz sarılmadan, İlçe, yeni bir sel felaketi ile karşı karşıya kalmış, Alanya merkez ve bitişiğindeki Oba Beldesinde etkili olan yağış, 14 yaşındaki bir yurttaşımızın ölümüne, yüzlerce araç ve evin sular altında kalmasına, şehir su şebekesinin önemli ölçüde tahribine neden olmuştur.

Anlaşılıyor ki, bundan böyle, yoğun yağmur yağışında, Alanya, yine sel felaketiyle karşı karşıya kalacak, sonuçta can ve mal kaybına neden olacaktır. Bu haliyle, Alanya için, su baskını kaza olmaktan çıkmış, olağan hale gelmiştir. Böyle bir sonucu yaratan yağmurun dışında, başka nedenlerin de olması gerekir.

O nedenle, Alanya'da, birbiri üstüne meydana gelen can ve mal kaybına neden olan sel felaketinin sebep ve sonuçlarının ve turizme yansıyacak olumsuz etkilerinin tespiti, alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 üncü maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

  1. Yusuf Öztop (Antalya)

  2. Bekir Kumbul (Antalya)

  3. Yılmaz Ateş (Ankara)

  4. Şahin Ulusoy (Tokat)

  5. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)

  6. Hilmi Develi (Denizli)

  7. Atilâ Sav (Hatay)

  8. Algan Hacaloğlu (İstanbul)

  9. Mahmut Işık (Sıvas)

10. Celal Topkan (Adıyaman)

11. Bekir Yurdagül (Kocaeli)

12. Nezir Büyükcengiz (Konya)

13. Ayhan Fırat (Malatya)

14. Haydar Oymak (Amasya)

15. M. Seyfi Oktay (Ankara)

16. Mustafa Yıldız (Erzincan)

17. Altan Öymen (İstanbul)

18. Yüksel Aksu (Bursa)

19. Fatih Atay (Aydın)

20. Fuat Çay(Hatay)

21. Metin Arifağaoğlu (Artvin)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.

Diğer araştırma önergesini okutuyorum:

3.—Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 32 arkadaşının, bedelsiz ithalatla ilgili reklam ihalelerinde yolsuzluk ve partizanlık yapıldığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasınca "Özel İthalat Döviz Hesabı (Bedelsiz İthalat)" kapsamında 1996 senesi sonu ve 1997 yılı ilk yarısı içerisinde hem yurt dışında ve hem de yurt içinde Refah Partisi yanlısı bazı kişi ve televizyon kuruluşlarına yaptırılan reklam karşılığı toplam 900 milyar liraya yakın bir ödeme yapılmıştır. Şöyle ki:

Şaibeli reklam ihaleleri üç partide toplanmıştır.

I. Hiçbir ilan verilmeden ve hiçbir ihale açılmadan 200 milyar lira tutarındaki ilk parti sipariş, nereden geldiği belli olmayan AN Ajansa yapılmıştır.

Medya programını hazırlayan AN Ajans reklam işini büyük oranda Kanal-7'ye ve bazı gazetelere vermiştir. Kanal-7'ye 161 sayılı onay ile 59,3 milyar ödenmiştir. Basılan afişlerin banka matbaasında basılıp dağıtılması mümkün iken, bu da yapılmamıştır. Zira, AN Ajansın yetkilisi ve ortağı Mustafa Çelik, Refah Partisinin propaganda işlerini yürüten kişi olup, Refah Partisi İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi ve Kanal-7 Genel Yayın Yönetmenidir. Firmaya, bu iş için, KDV dahil 188 067 119 249 lira ödenmiştir.

II. İkinci ihale 3 milyon dolar+KDV tutarındadır. Bu defa tarihsiz birkaç teklif mektubu daha alınmış ve ihale Maya Fuarcılık ve Organizasyon Limited Şirketine yapılmıştır. Bu şirketin sahibi, Kanal-7'nin Ankara Temsilcisinin ağabeyi Turgut Akman ve ortağı Mevlüt Koca'dır. Gerek Maya şirketi ve gerekse ADVE-TRİSE reklam şirketiYLE yapılan haberleşmenin bazı bölümleri Adalet Bakanlığı özel kalemindeki 417 39 54 numaralı fakstan yapılmıştır. Haberleşmeyi yapan da Süleyman isimli bir bakanlık çalışanıdır. Bu ihale neticesinde de, Maya Fuarcılığa 389 969 816 307 lira ödenmiştir.

III. Üçüncü ihale, ADVE-TRİSE Reklam ve Tanıtma Şirketine 750 bin mark+KDV bedelle yapılmıştır. İhale, başka hiçbir firmadan teklif alınmadan, Anayasaya aykırı olarak yapılmıştır. Firmanın temsilcisi Süleyman Çelik'tir. Yani, birinci 200 milyar liralık ihaleyi alan firmanın sahibi Mustafa Çelik'in kardeşidir.

Bu firmayla sözleşme 11.4.1997 tarihinde imzalanmıştır. Köln'de kurulan 50 bin Alman Markı sermayeli bu firma, ticaret siciline B kısmında 2 882 numarayla kaydolmuştur. Ticaret siciline kayıt tarihi ise 12.6.1997'dir. Yani, imza tarihinde hukuken var olmayan bir firma ile banka, mukavele imzalamıştır.

Firma, birkısım, kim oldukları belli olmayan insanlara 30.4.1997'de 27 500 Alman Markı ödendiğini bildirerek, bu parayı talep etmiştir. Ayrıca, Almanya'daki Türk Konsolosluğu, ilk etapta 48 300 mark ödeme yapılan Almanya'da iki TV kanalından biri olan TFD'nin günde yalnızca 1 saat dinî yayın yapan bir televizyon olduğunu resmen bildirmiştir.

Gerek Maya ve gerekse ADVE-TRİSE firmalarına yapılan ihalelerin, bu firmalara verilmesinin Başbakanlıkça bildirildiği, Genel Müdürlüğün, Devlet Bakanlığına muhatap 9.4.1997 gün 71636-394 sayılı yazılarında açıkça belirtilmiştir.

Bütün bu haksız ihalelerden sonra da, ayrıca, Kanal 7'ye bir yıl süreyle belli zamanlarda Ziraat Bankasının logosunun yayınlanması için 600 bin dolar ödenmesi hususunda Devlet Bakanının 17.2.1997 tarih ve 33187-195 sayılı oluruyla, 6.3.1997 Banka Yönetim Kurulu kararı alınmıştır. Ancak, bu karar, hükümet değişikliğinden sonra iptal edilmiştir.

İşte bir kamu bankasının kendi yapabileceği bir işi siyasî otoritenin baskısıyla partili yandaşlarının kurdukları ve kuracakları şirketlere fütursuzca aktaran sorumluların açığa çıkartılması ve bu yağmada kimlerin, nasıl ve ne kadar pay aldığının tespit edilmesi için Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Ziraat Bankasınca yapılan bu ihaleler hakkında bir Meclis araştırması açılmasını saygıyla arz ederiz.

  1. Ayhan Fırat (Malatya)

  2. Adnan Keskin (Denizli)

  3. Orhan Veli Yıldırım (Tunceli)

  4. Nihat Matkap (Hatay)

  5. Birgen Keleş (İzmir)

  6. Hilmi Develi (Denizli)

  7. Oya Araslı (İçel)

  8. Metin Arifağaoğlu (Artvin)

  9. Bülent Tanla (İstanbul)

10. Atilâ Sav (Hatay)

11. Celal Topkan (Adıyaman)

12. Yüksel Aksu (Bursa)

13. İrfan Gürpınar (Kırklareli)

14. Algan Hacaloğlu (İstanbul)

15. Altan Öymen (İstanbul)

16. Ali Rıza Bodur (İzmir)

17. Mustafa Yıldız (Erzincan)

18. Ahmet Küçük (Çanakkale)

19. Mehmet Moğultay (İstanbul)

20. Nezir Büyükcengiz (Konya)

21. Yahya Şimşek (Bursa)

22. Şahin Ulusoy (Tokat)

23. Bekir Yurdagül (Kocaeli)

24. Haydar Oymak (Amasya)

25. Veli Aksoy (İzmir)

26. Ali Topuz (İstanbul)

27. Ali Şahin (Kahramanmaraş)

28. İ. Önder Kırlı (Balıkesir)

29. Mahmut Işık (Sıvas)

30. Eşref Erdem (Ankara)

31. Zeki Çakıroğlu (Muğla)

32. Ali Dinçer (Ankara)

33. Erol Çevikçe (Adana)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusunda yapılacak öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.

Diğer araştırma önergesini okutuyorum :

4. —İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 22 arkadaşının, TBMM Genel Kurul Salonunun yenilenmesiyle ilgili olarak ileri sürülen yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yenilenmesiyle ilgili ihale ve inşaatlarında usulsüzlük yapıldığı ileri sürülmektedir.

Ayrıca, yüklenici firmanın kayırıldığı, zamanında işi teslim etmeyerek devleti zarara uğrattığı iddiaları, gerek görsel ve gerekse yazılı basınla kamuoyunun gündemini işgal etmektedir.

İleri sürülen bütün bu iddiaların araştırılarak gerçeklerin ortaya çıkarılması için Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması hususunu arz ederiz.

Sagılarımızla.

  1. Halit Dumankaya (İstanbul)

  2. Ülkü Güney (Bayburt)

  3. Emin Kul (İstanbul)

  4. Şerif Bedirhanoğlu (Van)

  5. Refik Aras (İstanbul)

  6. Yusuf Pamuk (İstanbul)

  7. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)

  8. Miraç Akdoğan (Malatya)

  9. Edip Safder Gaydalı (Bitlis)

10. Nejat Arseven (Ankara)

11. Y. Selahattin Beyribey (Kars)

12. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)

13. Yusuf Ekinci (Burdur)

14. Ömer Ertaş (Mardin)

15. Muzaffer Arslan (Diyarbakır)

16. Esat Bütün (Kahramanmaraş)

17. Abdulkadir Baş (Nevşehir)

18. İbrahim Yılmaz (Kayseri)

19. Ahmet Kabil (Rize)

20. H. Avni Kabaoğlu (Rize)

21. Mustafa Küpeli (Adana)

22. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)

23. Nabi Poyraz (Ordu)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.

Diğer Meclis araştırması önergesini okutuyorum:

5. —İçel Milletvekili Turhan Güven ve 19 arkadaşının, TBMMGenel Kurul Salonunun yenilenmesi ihalesiyle ilgili olarak ileri sürülen iddiaları araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son günlerde bazı medya ve basın organlarında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yenilenmesiyle ilgili ihalede yolsuzluk ve usulsüzlükler yapıldığına dair haberler yer almaktadır.

Bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salonunun yeniden düzenleme işi Emlak Konut Şirketine verilmiş, daha sonra Emlak Konut tarafından Mesa'ya devredilmiştir. Sözleşme uyarınca işin tamamı 14 Ekim 1997 günü teslim edilecekti. Bu gerçekleşmedi. Böyle olunca, sözleşmenin cezaî şartlarının yürürlüğe sokulması gerekirken ve bu şartlara göre firma gecikilen her gün için devlete 10 bin dolar, toplam gecikme karşılığı ise 920 bin dolar ceza ödemesi gerekirken, dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli Mesa Şirketine sözleşmeden doğan cezaî müeyyideyi uygulaması gerekirken, bu durumdan vazgeçmiş, âdeta tutumundan dolayı Mesa Şirketini ödüllendirilmiştir.

Mustafa Kalemli niçin böyle davranmıştır?

Firmaya neden eksüre verilmiştir?

Firmanın ne gibi bir mazereti vardır?

Ancak, yine medya ve basın organlarında yer alan haberlerden, Mustafa Kalemli'nin adı geçen şirketle özel ticarî ilişkiler içerisinde olduğu anlaşılmakta ve bu konuda da çelişkili haberler devam etmektedir.

Nedir bu ticarî ilişki: Meclis Genel Kurul salonunu yapmakta olan Mesa Şirketi, aynı zamanda süper lüks konutlar yapan bir firmadır. Bu firma tarafından, Ankara Koru Sitesinde yaptırılan bir blokta 260 metrekarelik dayalı döşeli dubleks daire Mustafa Kalemli'nin kızına satılıyor; ancak, Mesa Şirketiyle henüz sözleşme yapılmadan, ayrıca, tapusu da alınmadan ve fiyatı dahi henüz bilinmeden, Mustafa Kalemli'nin kızı, yaklaşık 50 milyar TL civarında fiyatı olan bu dairede kalmaya başlıyor. Böyle bir satınalma ilişkisi kolay kolay görülmemiştir.

Henüz sözleşme yapmamışlar, tapuyu almamışlar, belki para da ödememişler. Bu durumda, Mustafa Kalemli'nin kızı o dairede nasıl oturabiliyor.

Mesa, Meclisten milyonlarca dolar tutarında para alırken, Mustafa Kalemli ailesi de, Mesa'dan 2 daire alıyor. Üstelik, birinin fiyatı bile belli değil, tapusu henüz yok; ama, daire, Mustafa Kalemli'nin kızının iskânına açılmıştır. Bu arada, Mesa Şirketinin ödemesi gereken 920 bin dolar tutarındaki gecikme cezası, Mustafa Kalemli tarafından iptal edilmesinin rolü olabilir mi?

İhaleyle ilgili olarak araştırılması gereken hususlar:

1. Mustafa Kalemli zamanında ihale edilen Genel Kurul salonu, asansör yapımı, milletvekilleri lojmanları, spor alanları ve İstanbul saraylardaki tadilat ve tamirlerle ilgili olarak;

a) Başkanlık Divanından bu konularla ilgili kararlar alınmış mıdır?

b) Alınan Başkanlık Divanı kararlarına uygun ihaleler yapılmış mıdır?

c) İhaleler hangi firmalara ve hangi ihale usulleriyle verilmiştir?

d) İhalelere, yeterli çoğunlukta iştirakler için gerekli çabalar gösterilmiş midir?

2. İnşaatın taahhüt süresinde teslim edilmemesinden doğan cezaî müeyyide olarak şirketin devlete ödemesi gereken 920 bin dolar niçin tahsil edilmemiştir?

Yukarıda belirtilen hususların araştırılması, eksikliklerin ve yanlışlıkların tespit edilmesi, bu konuda gerekli tedbirlerin alınabilmesi için Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılması hususunda gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

  1. Turhan Güven                                                                                  (İçel)

  2. Fevzi Arıcı (İçel)

  3. Mehmet Gözlükaya (Denizli)

  4. Saffet Arıkan Bedük (Ankara)

  5.  Bekir Aksoy (Çorum)

  6. Hayri Doğan (Antalya)

  7. Hasan Karakaya (Uşak)

  8. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)

  9. Doğan Baran (Niğde)

10. Necati Çetinkaya (Konya)

11. Nevzat Köse (Aksaray)

12. Yahya Uslu (Manisa)

13. Tahsin Irmak (Sıvas)

14. İrfettin Akar (Muğla)

15. Nevfel Şahin (Çanakkale)

16. Saffet Kaya (Ardahan)

17. Ali Rıza Gönül (Aydın)

18. Ergun Özkan (Niğde)

19. Ahmet Sezal Özbek (Kırklareli)

20. Hacı Filiz (Kırıkkale)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında bu husus karara bağlanacaktır.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair önergeler vardır; okutuyorum:

B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)

9.—Ağrı Milletvekili Mehmet Sıddık Altay’ın (6/661, 665) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/289)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sözlü soru önergelerimi geri alıyorum. Gereğini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                   Mehmet Sıddık Altay

                                                                                                                 Ağrı

1. Ağrı-Patnos Şekerova Barajı ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/661), gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 61 inci sırasında.

2. Patnos Barajı ve Patnos Ovası sulama inşaatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/665), gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 65 inci sırasında.

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 inci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

10.—Başbakan A. Mesut Yılmaz’ın Bulgaristan’a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1251)

                                                                                                           25.12.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 4-5 Aralık 1997 tarihlerinde Bulgaristan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      A. Mesut Yılmaz

                                                                                                             Başbakan

                      L İ S T E

İlhan Aküzüm (Ankara)

Ali Dinçer (Ankara)

Hayati Korkmaz (Bursa)

Ertuğrul Yalçınbayır (Bursa)

Evren Bulut (Edirne)

Enis Sülün  (Tekirdağ)

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

11. —Başbakan  A. Mesut Yılmaz’ın Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1252)

                                                                                                           30.12.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Vaki davete icabetle, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 17-22 Aralık 1997 tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletlerine yaptığım resmî ziyarete, İstanbul Milletvekili Cefi Jozef Kamhi'nin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      A. Mesut Yılmaz

                                                                                                             Başbakan

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

12.—Devlet Bakanı Eyüp Aşık’ın  Küba’ya bir heyetle yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1254)

                                                                                                           31.12.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

14-20 Aralık 1997 tarihleri arasında Havana'da yapılacak Türkiye-Küba Karma Ekonomik Komisyonu 1 inci dönem toplantısına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın başkanlığında Hükümetimizi temsilen Küba'ya gönderilen heyete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      A. Mesut Yılmaz

                                                                                                             Başbakan

Liste:

İlhan Aküzüm (Ankara)

Enis Sülün (Tekirdağ)

Lutfullah Kayalar                                                                                 (Yozgat)

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, saymadınız.

BAŞKAN – Peki, sayalım...

Efendim, bu Başbakanlık tezkeresini kabul edenler...

Efendim, konusu da şu... (RP sıralarından "Saymadınız Sayın Başkan" sesleri)

Sayalım efendim...

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Sayın Başkan, ben Küba'ya gitmedim, bir yanlışlık var.

BAŞKAN– Sayın Aküzüm, nereye gitmediniz?

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Sayın Başkan, ben Küba'ya gitmedim.

BAŞKAN – Efendim, şimdi, Sayın Başbakanın imzasıyla gelen yazıda, Sayın İlhan Aküzüm, Sayın Enis Sülün, Sayın Lutfullah Kayalar'ın ismi var.

LUTFULLAH KAYALAR (Yozgat) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – "...Küba Karma Ekonomik Komisyonu 1 inci dönem toplantısına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, Devlet Bakanı Eyüp Aşık'ın başkanlığında Hükümetimizi temsilen Küba'ya gönderilen..."

Siz gitmediniz mi?

İLHAN AKÜZÜM (Ankara) – Hayır, gitmedim.

LUTFULLAH KAYALAR (Yozgat) – Ben de gitmedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim gitti o zaman?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt)– Onlar gitmedi, sadece Enis Sülün gitti Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman efendim, Başbakanlık bu yazıyı...

Enis Sülün gitti mi efendim?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt)– Enis Sülün gitti, diğer iki arkadaşımız gitmedi efendim.

BAŞKAN – Tamam; ama, Başbakanlık da ona göre bize...

Peki.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Kaç kişi gitmiş Sayın Başkan?

BAŞKAN – Birisi gitmiş efendim; Enis Sülün Bey gitmiş.

Neyse efendim, Başbakanlık tezkeresini oyluyorum.

Arkadaşımız kabul edenleri saymamış; lütfen, kabul edenler ellerini bir daha kaldırsınlar efendim. Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapamamıştır. Bu Komisyona üye milletvekillerinin 7 Ocak 1998 Çarşamba günü saat 14.00'te kendi salonlarında toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum. Komisyonların toplantı yer ve saatleri ayrıca ilan tahtasında da gösterilecektir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

IV. —GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI

VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A) GÖRÜŞMELER

1.—Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 37 arkadaşı ile Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 22 arkadaşının, Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/15, 17)

BAŞKAN – Bu kısımda yer alan, Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 37 arkadaşı ile Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 22 arkadaşının, Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere, Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca genel görüşme açılmasına ilişkin önergeler üzerine, Genel Kurulun 20.12.1997 tarihli 32 nci Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşmeye başlıyoruz.

Hükümet?.. Burada.

İçtüzüğümüze göre, genel görüşmede ilk söz hakkı, önerge sahiplerine aittir; daha sonra, siyasî parti grupları ile Hükümete ve ayrıca, 2 `milletvekiline de söz verilecektir. Önerge sahipleri ile şahıslar adına konuşacak milletvekillerinin konuşma süreleri 10'ar dakika, Hükümet ve gruplar adına yapılacak konuşmalar da 20'şer dakikadır.

Önerge sahipleri olarak, Kayseri Milletvekili Sayın Recep Kırış ve Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük söz istemişlerdir.

Şahısları adına, Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan, Ankara Milletvekili Mehmet Ekici, Adana Milletvekili Orhan Kavuncu, Sakarya Milletvekili Teoman Akgür, Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütün, Ankara Milletvekili Gökhan Çapoğlu söz istemişlerdir.

Grupları adına söz isteyen var mı? Peki; gruplar adına söz talepleri varsa, bize bildirsinler efendim.

Şimdi, önerge sahibi olarak, Sayın Recep Kırış; buyurun efendim.

Sayın Kırış, süreniz 10 dakikadır.

RECEP KIRIŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyor; Büyük Birlik Partisi ve şahsım adına, hem mübarek ramazanın hem de yeni yılın, vatanımıza, milletimize, devletimize, Türk dünyasına, İslam dünyasına ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.

Muhterem arkadaşlar, başta Avrupa Birliği olmak üzere, Kıbrıs ve genelde bütün dışpolitikayla ilgili olarak Hükümetin izlemiş olduğu siyaset konusunda, bugün, bir genel görüşme yapıyoruz. Bu konuyla ilgili, zamanın elvermiş olduğu ölçüde, belli konuları ana başlıklar halinde arz etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, şunu üzülerek ifade edelim ki, dışpolitikamız, sadece bugünkü mevcut Hükümetle de bağlantılı olmaksızın, yani, sadece bu Hükümete ait bir keyfiyet olmanın da ötesinde, maalesef, yıllar boyu, istenen düzeyde, istenen seviyede olmamış ve dışpolitika konusunda, maalesef, Türkiye, millî hedeflerini ve millî menfaatlarını hakkıyla gözeten, bu konuda sağlam stratejiler ortaya koyan ve ona göre hareket eden bir ülke konumunda ne yazık ki olamamıştır. Demin ifade ettiğim gibi -bunu söylerken, sadece bugünkü mevcut Hükümeti de kastediyor değilim- maalesef, uzun yıllar öncesine baktığımız zaman da bu durum görülmekte; ama...

BAŞKAN – Sayın Kırış, bir dakikanızı rica ediyorum efendim.

Sayın milletvekilleri, sayın arkadaşımızın konuşmasını takip edemiyoruz; lütfen, sükûnetle dinleyelim efendim.

Buyurun.

RECEP KIRIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bugüne kadar genelde bu böyle olmakla beraber, mevcut Hükümet döneminde, doğrusu, dışpolitikada şu an karşı karşıya kalınan durum daha da vahim bir hale gelmiştir. Şu an baktığımız zaman, bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkiler Lüksemburg zirvesiyle akamete uğramış ve bu konuda büyük umutlar bekleyen, büyük umutlar besleyen ve Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'ın bundan bir süre önce Almanya ziyaretinde ifade edilen ve Almanya'nın bu konuyla ilgili gerçekten bizim yanımızda bütün ağırlığıyla yerini alacağını ifade eden ve Almanya ziyaretini büyük bir başarı gibi takdim eden o anlayışın, o beklentilerin, o sözlerin de gerçek olmadığı ortaya çıkmış ve bildiğiniz gibi, genişleme sürecinde, Avrupa Birliği, bu sürece Türkiye'yi dahil etmeyi asla düşünmediğini ve düşünmeyeceğini bir kere daha ortaya koymuştur.

Değerli arkadaşlar, bir taraftan Avrupa Birliği bu kararı alırken, bildiğiniz gibi, aynı günlerde İslam Konferansı Örgütünün toplantısı olmuş, o toplantıya Türkiye olarak en üst düzeyde katılmış olmamıza rağmen, Sayın Cumhurbaşkanı, toplantıyı bir bakıma erken bir şekilde terk ederek ülkeye dönmek zorunda kalmıştır ve Türkiye, Avrupa Birliğinde hak etmediği bu kararı görürken, bir taraftan İslam Konferansı Örgütündeki gelişmeler sebebiyle de, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadarıyla maalesef İslam dünyasından uzaklaştığını, orada da fevkalade yalnız ve etkisiz bir konuma düştüğünü görme durumunda olmuştur.

Bundan sonra, tabiî Sayın Başbakanın Amerika gezisi olmuş; ama, İslam Konferansı Örgütünde bu kadar etkisiz hale gelen, Avrupa Birliğinde umduğu kararları bir bakıma çıkaramayan Türkiye'nin, böyle bir ortamda Amerika Birleşik Devletlerine yapacağı ziyaretten de çok fazla şeyler beklemesi zaten mümkün değildi; nitekim, Amerika ziyaretinden de, Türkiye adına sadece ve sadece birtakım vaatler ve nasihatler alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, yine, şu an, bir tespit olarak baktığımız zaman, Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimiz de, maalesef, istenen seviyeye bir türlü getirilememiştir. Rusya'nın dağılmasından sonra, Türk cumhuriyetleri, Türkiye için, siyasî bakımdan, ekonomik bakımdan ve diğer bakımlardan fevkalade büyük bir avantaj teşkil etmiş olmasına rağmen, ne yazık ki, bu avantaj ne geçen hükümet döneminde ne de bugünkü Hükümet zamanında yeterince değerlendirilememiş ve Türk cumhuriyetleri deyince, sadece ve sadece üzerinde durulan konu, neredeyse bir petrol boru hattına indirgenmiş bulunmaktadır. Halbuki, biz, meseleyi sadece bir petrol boru hattına neredeyse indirgerken ve o, işte Karadenizden mi geçsin, Bakü - Ceyhan hattı mı olsun, bu konu üzerinde dururken, Batılı büyük şirketler, Türk cumhuriyetlerindeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin işletilmesiyle ilgili birtakım dev anlaşmaları gerçekleştirmiş; ama, Türkiye, işte oradaki bu üretim alanlarının ortak işletilmesine yönelik asıl ağırlığını koyması gerekirken, bu konuda, maalesef, hiçbir şey yapılamamıştır.

Değerli arkadaşlar, şu an, dışsiyasetimize baktığımız zaman,  dolayısıyla, Türkiye olarak, ne komşularımızla olan ilişkilerimizin daha iyi hale geldiğinden söz etmek mümkün ne Kıbrıs'ta düne göre daha iyi bir durumda olduğumuzu görmek mümkün ne Türk dünyasıyla ve İslam dünyasıyla ilişkilerimizin daha iyi hale getirildiğini söylemek mümkün ve ne de Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizde son derece olumlu bir gelişme var diye, geleceğe yönelik olsa bile, umutvar konuşmak mümkün; ama, itiraf etmek gerekir ki, belli bir zamandan beri -ne hikmetse- Türkiye'nin dışsiyaseti bakımından, sadece İsrail'le olan ilişkileri önemseyen, âdeta Türkiye'nin dışişlerini sadece İsrail'e endeksli bir hale getiren bir anlayışı hâkim halde görüyoruz ve bunun da millî menfaatlarımızla asla bağdaşır bir yanı olmadığının açık olduğunu belirtmek istiyoruz.

Türkiye, elbette ki, İsrail'le de bütün dünyayla da temas kurabilir; ama, sadece ve sadece İsrail'i göz önüne alan ve sanki dünyanın merkezi olarak âdeta İsrail'i biliyormuşuz, görüyormuşuz gibi, bir yanlışlık içine düşercesine, bütün politikalarımızı İsrail'e endeksli hale getirmenin Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmayacağını burada belirtmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, özetle, Türkiye, şu anda, dışpolitikası bakımından, bir defa, PKK'ya karşı -bildiğiniz gibi, dış destekler bugüne kadar süregeldiği için- diplomatik alanda yapılması gereken atağı mutlaka yapmak durumundadır. Türkiye, bugüne kadar, PKK konusunda, bu fesat örgütüne, bu şer örgütüne, bu cinayet örgütüne, bu terör örgütüne destek olan ülkelere "siz Türkiye'den yana mısınız PKK'dan yana mısınız, bunu bilmek istiyoruz" dememiştir; bunu bir an önce demek durumundadır.

Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimizi mutlaka geliştirmek mecburiyetindeyiz.

Diğer taraftan, yurt dışında, şu an, sayıları 4 milyona yaklaşan vatandaşlarımız vardır. Bu konu, Türk dış siyasetinde fevkalade önemli bir konu olmasına rağmen, bugüne kadar, bu konuyla ilgili, maalesef, birçok problem ortadayken, yapılması gerekenler yapılmamıştır.

Daha geçen hafta, yine yurt dışında bulunduğum için bir kere daha gördüm ki, oradaki vatandaşlarımız, hem çifte vatandaşlık konusunda hem seçme ve seçilme hakları konusunda hem de askerlik gibi konularda birtakım önemli beklentiler içerisinde bulunmakta ve bunu acilen Hükümetten beklemektedirler; ama, maalesef, bu konuda olumlu hiçbir adım atılmamakta ve oradaki vatandaşlarımız,  kendi kaderlerine âdeta terk edilmiş bir pozisyonda bulunmakta, en azından kendilerini öyle görmektedirler.

Değerli arkadaşlar, son olarak şunu ifade etmek istiyorum ki, Avrupa Birliği, Lüksemburg'ta -bildiğiniz gibi- bizim asla hak etmediğimiz o kararları alırken, Türkiye'ye yönelik olarak, demokrasi ve insan hakları konusunda birtakım eleştiriler getirmiştir. Biz, Avrupa Birliğinin o konularda Türkiye'ye karşı asla samimî olmadığı düşüncesindeyiz; ama, Avrupa Birliği bu konuda samimî değil, bu konuda çifte standartçı bir anlayış içerisindedir diye, biz, kende eksiklerimizi görmezden gelemeyiz. Avrupa Birliği öyle istiyor diye değil; ama, kendi insanımız, bu konularda, Batı toplumlarından daha fazla, insan haklarına da demokrosiye de layıktır düşüncesiyle, Türkiye, mutlaka demokratikleşme konusunda da insan hakları konusunda da birtakım adımları atmaya mecburdur; ama, maalesef, bu Hükümet döneminde, demokratikleşme ve insan hakları konusunda, Türkiye, ileriye değil...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kırış, lütfen toparlar mısınız.

RECEP KIRIŞ (Devamla) – Maalesef, bu dönemde, Türkiye, ileriye değil geriye doğru gitmiştir ve geriye doğru götürülmeye de devam etmektedir.

Geçmişte, rahmetli Özal zamanında, son derece üzerinde durulan din ve vicdan hürriyeti, düşünceyi ifade hürriyeti, teşebbüs hürriyeti gibi temel hak ve hürriyetler, şu an, Türkiye'de, ciddî bir tehditle ve engellemeyle karşı karşıyadır. Onun dışında, siyasal haklar bakımından da bu kısıtlamalar devam etmekte, bu tehditler devam etmekte ve Türkiye'de demokrasi, âdeta, vesayet altında gibi bir görüntüye bütünüyle sürüklenmiş bulunmaktadır.

Şu anda, Türkiye'nin en büyük partisi kapatılacak mı kapatılmayacak mı, bu konu, Anayasa Mahkemesinde görüşülmekte ve herkes bu soruyu kendi kendisine sormaktadır. Gerçi, denilecek ki "efendim, Anayasada maddeler var, Anayasa Mahkemesi ne yapsın." Burada benim sözüm Anayasa Mahkemesine değildir; ama, Anayasada, eğer demokrasiye uygun olmayan düzenlemeler varsa...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kırış,  yine süreniz bitti efendim, rica ediyorum.

RECEP KIRIŞ (Devamla) – ... onların da değiştirilmesi lazımdır, onların da iyileştirilmesi lazımdır. Türkiye'de, bütün Parlamentonun, bütün siyasal partilerin, bu konularda demokrasiyi ve insan haklarını sonuna kadar savunması lazımdır. Biz, bu konularda, hâlâ, gerçekten, geri kalmış, âdeta diktatörlükle idare edilen bir ülke görüntüsü verirsek, o zaman, elbette ki, Avrupa'ya da dünyaya da söyleyecek hiçbir şeyimiz kalmaz.

Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BBP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kırış.

Yine önerge sahipleri adına ikinci konuşmayı yapmak üzere, Ankara Milletvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dışpolitika konusunda özellikle Hükümetin başarısızlıkları, kararsızlığı ve ilgisizliği sebebiyle gelinen noktanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından irdelenmesi, değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi istikametinde vermiş olduğumuz genel görüşme önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti köklü bir devlettir. Geçmiş tarihi ve zengin kültürüyle, özellikle ileri ülkelere ve diğer birkısım ülkelere de örnek olmuştur. Bu örnekliği yanında da, teamüller, devletimizin temel unsurudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurum ve kuruluşlarıyla ve teamülleriyle bugüne kadar dünya devletleri arasında yer almış ve mensubu olmakla da gurur duyduğumuz bir devlettir. İşte bu teamüller ve özellikle diğer devletlere örnek olmuş bir dışpolitika gütmesine rağmen, maalesef son zamanlarda, özellikle devletimizle ilgili birkısım değerlendirmeleri kabul etmek mümkün değildir. Alman Başbakanının, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle ilgili yapmış olduğu değerlendirmeleri, bir Türk olarak, bir Türk parlamenteri olarak kabul etmemiz de mümkün değildir ve yine Lüksemburg'ta, Başbakanın, Türkiye Cumhuriyeti Devletini bir işkenceci devlet olarak nitelendirmesini, zinhar ve kesinlikle reddediyor ve kabul etmiyoruz.

Türkiye cumhuriyeti tarihi incelenirse, bizim kültürümüzde ne bir ırkı ortadan kaldırmaya yönelik bir soykırımı vardır ne dinî esaslara dayalı bir anlayış içerisinde bir soykırım veya asimilasyon hareketi vardır ne de skolastik dönemden ve Ortaçağdan kalma işkence kültürü vardır; çünkü, bizim kültürümüzde, insanlara işkence yapmak, hem günahtır hem haramdır. Dolayısıyla, işkence, bizim hiçbir surette kabul etmediğimiz ve üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir konudur ve eğer -devlet politikası olmamakla beraber- kamu görevlisi tarafından işlenmiş bir davranış varsa, ona, gerekli cezayı vermeyi de kendisine hedef edinmiş olan bir siyasî, bir hukukî ve bir devlet anlaşıyına sahibiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Avrupa Birliği içerisinde yer alması, tarihimizin önümüze koyduğu çok önemli bir hedeftir; yaşadığımız tarihin mantığı budur, yaşanmış olan tarihihimizin sonucu da budur; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilelebet payidar kalması ve muasır medeniyet seviyesine yükselebilmesinin şartı da budur. Avrupa Birliği, bir medeniyet projesidir ve bu, bizim için, hükümetlerüstü bir millî hedef, bir millî politikadır; Türkiye'nin dış güvenliğinden Türkiye'nin zenginleşmesine kadar bir dizi hedefin özetidir. Avrupa Birliği, özellikle Türkiye için, çok önemli ve mutlaka ama mutlaka üzerinde durulması gereken bir hedeftir ve günlük politikalarla da değiştirilecek olan bir hedef değildir.

Türkiye'nin Avrupa devleti olmasından ibaret de değildir hedefimiz; hedefimiz, Avrupa'da kültür farklılıklarının zenginliğe dönüştüğü bir büyük coğrafyadır. Biz, hem bu zenginliğin içerisinde yer almak hem de bu zenginliğe kendi zenginliğimizi katmak istiyoruz. Türkiye, hem kendi kimliğini, kültürünü ve inancını muhafaza edecek hem de Avrupalı olacaktır. Bu, tek taraflı bir dilek de değildir; Avrupa'nın da, bu medeniyet projesine ihtiyacı vardır.

Türkiye, bir İslam ülkesidir ve Türkiye, bir Avrupalı ülkedir. Türkiye, sadece coğrafyaları değil, medeniyetleri de, kültürleri de uzlaştıran, kaynaştıran bir ülke olmuştur. Tarih incelendiği takdirde, bu ibret sayfalarıyla doludur.

Türkiye, 1856 yılından itibaren, Paris Konferansından beri, bir Avrupa ülkesidir ve kendisine, Osmanlıdan itibaren, Avrupalılaşmayı bir hedef olarak almıştır; ama, bütün bunlara rağmen, o tarihten bugüne kadar, istikametinde hiçbir değişiklik yapmamıştır. Bin yıllık tarihimizi hatırlayalım; gözlerimiz hep Batı'ya çevrilidir. Atatürk, eşsiz dehasıyla Türkiye Cumhuriyetini kurarken, hedef olarak muasır medeniyet seviyesini gösterirken aynı istikameti önümüze koymuştu: Batılılaşmak. Avrupa yolunda hukukî ve siyasî engelleri kaldıran da odur, kültür dünyamızı bu istikamette değiştiren de odur. Türkiye'yi bugün diğer İslam ülkelerinden farklı ve açık şekilde avantajlı kılan, yüzyıllardır bu projenin sahibi olmasıdır.

Türkiye bir İslam ülkesi olarak Avrupa Birliğinde yer alacak, hem kendisi hem de Avrupa gelişmiş olacaktı. Ne oldu; Türkiye, eşzamanlı olarak, hem İslam dünyasından hem de Avrupa'dan dışlandı; acıdır! Hem İslam Konferansının Tahran toplantısını terk etmek zorunda kalacaksınız hem de Lüksemburg'ta, Avrupa Birliğinin genişleme sürecinde Türkiye'ye yer vermeyen bir karara muhatap olacaksınız. Gerekçe; gerekçe, asla kabul edilmeyecek ve tarihî perspektif içerisinde değerlendirdiğimizde, özellikle, bilhassa Hükümetin kararsız tutumu, bilgisizliği ve ilgisizliği ve en sonunda "bizi alsanız da almasanız da önemli değil; ama, bizi almadığınız takdirde, biz gelecekte eksiklerimizi gideririz" şeklindeki o yanlış politikanın eseri olduğunu gözden uzak tutmamak lazım. (DYP sıralarından alkışlar)

Türkiye yalnızlığa itiliyor, dünyadan özellikle yalıtılıyor. Bu sonuç iki taraflıdır: Avrupa Birliği, Türkiye'nin tam üyelik konusunda gösterdiği çabaları yeterince değerlendirememiştir. Avrupa şayet bir Hıristiyan kulübü olarak kalmak istiyorsa, bu istek, her şeyden önce kendi tarihine ve doğrudan doğruya kendisine ihanettir. Bütün bir Avrupa'nın, Yunan tezlerinin arkasına saklanarak, dünya barışına en büyük katkıda bulunabilecek bir büyük medeniyet projesinden vazgeçmelerini akıl ve sağduyuyla bağdaştırmak da mümkün değildir.

Gümrük Birliği Antlaşmasından doğan malî yükümlülüklerin hiçbirini yerine getirmemişlerdir. Avrupa'nın, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlarda kendisini taraf olarak görme eğilimi içerisine girmesini de şiddetle kınıyoruz. Hiç şüphesiz, bu tutum, Türk-Yunan barışına katkıda bulunmak bir yana, tehlikeli sonuçlara yol açacak bir düşüncesizliğin eseridir. İslam dünyası itibariyle de, Türkiye, Batılı siyasî kurumlar içerisinde yer alan tek İslam ülkesidir. Ne buradaki varlığımız ne de dış dünyayla ilişkilerimizde İslam ülkeleri aleyhine bir unsur bulunması söz konusu olabilir. Bu manada, Türkiye, bölgesel ve evrensel barış açısından da son derece önemli bir fonksiyon görmektedir.

Üzülerek kendi kendimize kahrediyoruz. Bu tanzimin ürünü olarak bu Hükümeti yaratan yaklaşım, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini de ipotek altına almaya başlamıştır. Gümrük birliği karşıtı lobilerin, Avrupa Birliğinin kalitesiz, pahalı mallarını rakip olarak görenlerin gayretleriyle Türkiye'nin başına musallat edilen bir Hükümetin, Avrupa Birliği konusunda mesafe almasını beklemek mümkün müydü; değildi.

Avrupa Birliği, Türkiye için bir medeniyet projesidir diyorum. Bu medeniyetin en önemli ortak paydasının demokrasi olduğunu, kimsenin, unutmaya, ihmal etmeye hakkı da yoktur. Demokrasiye ihanet, Türk Halkına ihanettir; ama, aynı zamanda, Türkiye'nin uluslararası çıkarlarına da ihanettir.

Şunun herkesçe bilinmesi lazım: Türkiye, Avrupa trenine binecek, Türkiye, tarihteki yolculuğunu Avrupa ile sürdürecektir; bunun hiçbir suretle başka bir yolu yoktur. Bu yolda şu anda çözmemiz gereken en önemli sorun, demokrasidir, eksiksiz işleyen bir demokrasiyi tesis etmektir, demokrasinin önündeki engelleri temizlemektir; bunu yapmadan, başaracağımız, elde edeceğimiz hiçbir hedef de yoktur.

Sayın Ecevit, özellikle 1974 yılında da, yine, böyle bir zamanda, Avrupa Birliği ile ilgili önüne açılmış olan bir kapıda, maalesef, o fırsatı değerlendirememiştir. Yine, aynı dönemi yaşama gibi bir noktaya gelmiş bulunmaktayız. "2000'e 2 kala, bu dünyada, özellikle yeni bir dünya kurulur, Türkiye'de o dünyada yerini alır" diyor. 2000 yılına 2 kala yeni kurulacak olan bir dünya nasıl olacaktır? İşte, önümüzde üç tane blok var. Ekonomik, ticarî, sosyal ve siyasal bakımdan bir araya gelmiş APEC, Avrupa Birliği, NAFTA ülkeleri ve ASEAN ülkeleri; bu daha devam edecek... Nerede yerimizi alacağız; bizim yerimiz Avrupa Birliğidir; bizim yerimizolarak, ta Osmanlıdan beri devam eden, Atatürk'le devam eden ve daha sonra da 1959'da Menderes'le müracaat ve 1963'te Ankara Antlaşmasıyla da rahmetli İsmet İnönü'yle özellikle imzalanan bir süreçte kesin kararlılığını ortaya koymuş ve bir millî dava olarak, bir millî hedef olarak Avrupa Birliğini kabul etmiştir. Bunun dışında başka bir yol aramak mümkün değildir. Biz, kendi imkânlarımızla gireceğiz; imkânlarımızı kullanacağız; kozlarımızı kullanacağız; gümrük birliği şartlarını kullanacağız; NATO'nun genişleme sürecindeki Türkiye'nin veto hakkını kullanacağız; Batı Avrupa Birliğinde, özellikle güvenlikle ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bedük süreniz bitti; toparlar mısınız.

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – ...yine, Türkiye'nin, özelikle veto haklarını kullanacağız. Bunların hiçbirini kullanmadık; ama, Yunanistan kullandı ve ne dedi "Eğer Güney Kıbrıs yönetimini almazsanız, o zaman, ben, Batı Avrupa Birliğinin ve NATO'nun genişleme sürecine, özellikle Avrupa Birliğinin genişleme sürecine itiraz ederim, veto hakkımı kullanırım." Arkasından da, maalesef, Avrupa Birliği, âdeta, Yunanistan'ın politikasını uygulayan bir kuruluş haline döndü. İşte bu, en önemli konudur. Yine, özellikle Güney Kıbrıs, bizim için en tehlikeli noktaya doğru götürülme noktasında oldu, Avrupa Birliği içinde en önemli tehlike haline geldi. Güvenlik konusu bakımından da, Güney Kıbrıs'ta kurulacak olan S-300 füzelerinden sonra, Avrupa, halen Güney Kıbrıs'ı eğer kendi için bir tehdit görmüyorsa, bunu kendilerinin takdirine bırakmak lazım; ama, biz, şunu özellikle belirtiyoruz: Lüksemburg kararlarını kesinlikle kabul etmek mümkün değil; ama, Lüksemburg'ta alınan karar, bu işin bittiği manasına gelmez. Otuzdört yıldır devam eden mücadelemiz yine devam edecek ve Avrupa Birliğine girmekte, kendi hakkımız, kendi hukukumuz, kendi ekonomik gücümüz, kendi ticarî gücümüz, kendi kafamız, kendi fikrimiz, ilmimiz ve irfanımızla girecek ve onlarla mücadele edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Kafkaslardaki yeni bağımsız Türk devletleri, bizim için, vazgeçilmez kardeşlerimiz, soydaşlarımızdır. Onların ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını sağlamak bizim hedefimizdir; kendi aralarındaki ihtilafları çözümlemek, onlar arasında özellikle nâzım rol oynamak, arabulucu olarak onlara destek yapmak bizim görevimizdir. Bugüne kadar yeterli desteği yaptığımızı iddia etmek doğru değildir. Onun için, biz, Kafkaslardaki özellikle yeni kurulmuş olan bütün bağımsız Türk devletlerinin, hem ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlayacağız hem de onlara destek yapacağız, yapmalıyız ve Avrupa Birliğine girmek suretiyle de onların Avrupa ile bütünleşmesini de sağlamak durumundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gürcistan, bizim dostumuz ve komşumuzdur. Rusya ile yakın münasebetlerimizi devam ettirmemiz, komşuluk ve iyi komşuluk münasebetlerimizi devam ettirmemiz gerekmektedir; ama, ben, özellikle bir hususu önlerinize getirmek istiyorum: Kafkaslarda özellikle ve bilhassa eğer istikrarlı bir ortam yaratılmak isteniyorsa, Ermenistan konusunun mutlaka çözümlenmesi ve oradaki düğümün mutlaka ama mutlaka çözümlenmesi şarttır. Eğer o çözümlenmezse, kuzey tarafımızda yeteri kadar barışın sağlanacağı inancını taşımıyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Bedük. Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) – Bu duygular içerisinde, genel görüşmemizin özellikle Hükümetimize ışık tutacağını ve bugüne kadar uygulanmakta olan politikalarında, yanlış politikalarında, kararsız ve farklı konuşmalarla, birbirinden habersiz konuşmalarla Türkiye'nin dışpolitikasını değiştirecek, değişik bir mecraya sürükleyecek birkısım uygulamalardan Hükümetimizin vazgeçeceği ümit ve temennisiyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bedük.

Efendim, şimdiye kadar, gruplar adına, yalnız Demokrat Türkiye Partisi Grubu adına Sayın Mahmut Yılbaş söz istemişlerdir; diğer gruplar da sözcülerini lütfen bildirsinler. Sayın Yılbaş'ın konuşmasından sonra, umumî arzu üzerine, birleşime 40 dakika ara vereceğim; onun için, gruplar lütfen sözcülerini bildirsinler efendim.

Buyurun Sayın Yılbaş.

Süreniz 20 dakika efendim.

DTP GRUBU ADINA MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler konusunda genel görüşme üzerinde Demokrat Türkiye Partisinin görüşlerini sunmak amacıyla huzurunuzdayım. Bu vesileyle, tüm halkımızın mübarek ramazanlarını sağlık ve afiyet içerisinde geçirmelerini ve yeni yılda da sağlık ve mutluluk içerisinde olmalarını, Partim ve şahsım adına temenni etmekteyim.

Sayın Başkan, bu genel görüşme, Danışma Kurulunda, bir siyasî partimizin grup yöneticileri tarafından gündeme getirildi ve orada yapılan değerlendirmeler sonucunda da, ortakça, Genel Kurulda bir genel görüşmenin yapılmasının uygun olacağı sonucuna varıldı. Bugün bakıyorum ki, genel görüşme talebinde bulunan siyasî partimizin sayın temsilcileri, grupları adına yapılan konuşmadan sonra, Genel Kurulu sadece bir tek temsilci bırakarak terk ettiler.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – İftar vakti canım!.. Sayın Başkanın ara vermesi lazım.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, konu, Danışma Kurulunda kendilerinin de ifade ettiği gibi, gerçekten ülkemizin, insanlarımızın geleceğiyle yakından ilgili bir konu; ama, sözler ile icraat hiçbir zaman aynı paralelde gitmiyor. Yine biraz evvelki konuşmada, Avrupa Birliği ile Türkiye'nin ilişkisinin millî bir hedef olduğu, Türkiye'nin geleceğiyle vazgeçilmez bir ortaklık olduğu ifade edildi.

Değerli milletvekilleri, -bunun böyle olup olmadığını anlamak için- AB'nin ne olduğunu, bugüne kadar hangi süreçlerden geçildiğini, burada belki sizler çok yakından bilmektesiniz; ancak, halkımın, bu konuyu ayrıntılarıyla bilmediğini biliyorum. Eğer, Türk Halkının büyük bir bölümü, AB'nin içeriğinin ne olduğunu, bugüne kadar geçirmiş olduğu süreç içerisinde Türkiye'ye ve Türk Milletine yapılmış olan muameleyi bilmiş olsa, bugün tepkisi daha farklı olurdu diye düşünüyorum. Onun için, değerli milletvekilleri müsaade ederseniz, AB hakkında çok kısa bilgiler sunacağım:

Hepinizin malumu olduğu üzere, 12-13 Aralıkta, Lüksemburg'ta yapılan Avrupa Birliği zirvesinde Türkiye ile ilgili olarak bir karar alındı. Bu karar, bir sürpriz teşkil etmemekle birlikte, bazı kesimler tarafından son derece olumsuz bir görüş olarak kamuoyuna sunulmaya çalışıldı ve bunun arkasında, İktidarın, Hükümetin başarısızlığının yattığı ifade edilmeye gayret gösterildi.

Değerli arkadaşlarım, bu, sadece bugünkü İktidarın, bugünkü Hükümetin uygulamış olduğu icraatların sonunda ulaşılmış, gelinmiş bir nokta değildir. Bu olay, nereydeyse otuz yıllık sistematik bir uygulamanın sonucunda gelinen noktadır.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa'da bir birlik oluşturma arzusu çok eskilere, Birinci ve İkinci Dünya Harbi sonlarına dayanmaktadır. Özellikle, İkinci Dünya Harbinden sonra, yanmış, yıkılmış, ekonomisi yok olma noktasına gelmiş bir Avrupa, doğusunda bulunan ve rejim olarak da, dünya görüşü olarak da tamamen kendisinin zıddı olan güçlü bir Doğu Avrupa'ya, yani, Sovyetler Birliğine karşı direnme amacıyla, bir ekonomik topluluk oluşturma düşüncesi, arayışı içerisine girmiştir.

Malumlarınız olduğu üzere, ilk defa Fransa, Lüksemburg, Belçika, İtalya ve Almanya'nın bir araya gelmesiyle, Avrupa'da bir Kömür ve Çelik Topluluğu oluşturulmuştur. Bu, 1951 yılında meydana getirilen bir ekonomik topluluktur. Maksadı, bu alanlarda_ Ki, Birinci Dünya Harbinin ve kısmen de İkinci Dünya Harbinin çıkmasının temelinde yatan ekonomik nedenlerin dayandığı iki ana konudur; çelik ve kömür.

Değerli arkadaşlarım, bundan beş altı yıl sonra da, yine bu alanlar dışında kalmak kaydıyla, bütün ekonomik alanlarda bir Avrupa Ekonomik Topluluğu oluşturulması fikri gündeme getirilmiş ve AET adı altında bir birlik oluşturulmuştur. Bu, 1958 yılında Roma Antlaşmasıyla gündeme getirilmiş ve  Türkiye, 1959 yılında müracaat ederek, bu Topluluk içerisinde yerini almak istemiştir.

Bütün bunlara rağmen, ilk üyeler, tam üye olarak Topluluk içerisinde yer almış olmasına karşılık, Türkiye'nin, ancak bir gümrük birliği temeline dayanan bir üyelik çerçevesi içerisinde, AET ülkeleriyle işbirliği, Ankara Antlaşmasıyla gündeme getirilmiştir. Bu antlaşma sonunda, yine, 1970 yılında, Katma Protokolle beraber, Türkiye'ye birtakım malî katkılar sağlanması söz konusu olmuştur; ama, bu yılları takip eden yıllarda, Türkiye, 1980 yılına kadar, Avrupa Kalkınma Bankasından ancak 875 milyon dolarlık bir kredi temin etme durumunda kalabilmiştir.

Avrupa Birliğinin, Maastricht Antlaşmasıyla birlik haline dönüştürülmesinden önce, Avrupa Topluluğu olarak, sadece Türkiye'ye değil, Avrupa Topluluğu dışında kalan Akdeniz ülkelerine ve yine Doğu Avrupa ülkelerine baktığımızda, Avrupa Birliğinin Türkiye'ye vermiş olduğu 875 milyon dolarlık bu yardımın kat kat üzerinde bir yardım sağlandığı orta yerdedir. 

Değerli arkadaşlarım, bu rakamlara baktığımızda, Fas, Türkiye'nin 2 katı kadar, Mısır, Türkiye'nin 1,5 katı kadar ve yine, Polonya, Türkiye'nin 7 katı kadar, 6,5 milyar dolarlık -Avrupa parası olan ECU'luk- bir yardım almıştır; Macaristan 3 milyar dolarlık bir yardım almıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu noktaya gelinceye kadar, Avrupa Birliğinin Türkiye konusundaki yaklaşımı, ne umut kırıcı ne de umut verici olmuştur; Avrupa Birliği, Türkiye'yi sürekli olarak kapıda tutmayı ve ona umut vermeyi yeğlemiştir. Acaba, bu, Avrupa Birliğinin, 1900'lü yıllarda, 20 nci Yüzyıla girerken, bir politikası mıdır; böyle bir siyaseti midir; yoksa, bu Avrupa ülkelerinin, Şark meselesi dediğimiz, bin yıldan beri Doğu ülkelerine uygulamış olduğu bir siyasetin sonucu mudur?

Değerli arkadaşlarım, bu noktada, bir devlet büyüğümüzün, rahmetli olan İnönü'nün hatıralarından -ikinci kitabın 89 uncu sayfası- bir pasaj okumak istiyorum. Rahmetli İnönü hatıratında şöyle diyor: "Lord Curzon bana 'Konferanstan bir neticeye varamayacağız; ama, memnun da ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiçbir dediğimizi, makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın, kabul etmiyorsunuz, hepsini reddediyorsunuz. En nihayet, şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz, hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır, imar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyaç olmayacak mı; parayı nereden bulacaksınız? Para kimsede yok, ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak, kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle, yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkarıp size göstereceğiz' dedi." Rahmetli İnönü hatıratında devam ediyor: "Lord Curzon'un bu sözleri, her zaman kulağımda kalmıştır ve sözünün geçtiği her yerde hatırlamışımdır. Bu kırkbeş sene içerisinde, para almak için müracaat ettiğimiz her yerde, bu ihtimali her zaman göz önünde bulundurmuşumdur."

Değerli arkadaşlarım, hamasi nutuklarla, burada, siyaseten, haleflerin selefleri ithamlarıyla ülkeyi, siyaseten ve ekonomik açıdan bir yere götürmemiz, insanlarımızın beklentisi olan, umudu olan o sahile taşımamız mümkün olmayabilir. Bunu bırakmalıyız artık; akıl yolunda, düşünce yolunda, bilgi yolunda hareket etmeliyiz. Öyle zannediyorum ki, artık, dışpolitikada, tarih sayfalarında gömülü kalmış olması lazım Baltacı Mehmet-Katerina politikalarının. Bu politikaların artık çağımızda yeri yok. Hiçbir ülke, bir başka ülkeye kara kaş için, kara göz için siyaset yapmıyor; kendi geleceğini, hem de önündeki on yılları düşünerek değil, önündeki bin yılları düşünerek, dış ilişkilerini bina ediyor.

Ne acıdır ki, Lozan döneminde, rahmetli İnönü'ye söylenilmiş olan bu sözler, cumhuriyet dönemimizde, o millî mücadeleyi yapmış, ülkenin geleceği konusunda, harp meydanlarında savaşarak, gerçeklerle kendi benliklerini yoğurmuş olan insanlar sahneden ayrıldıktan, sonra, ülkemiz bir siyasî boşluk içerisinde kalmıştır. Ülkeyi geleceğe taşırken uzun vadeli politikalar, siyasetler yerine günlük politikalar hâkim olmuştur.

Unutmuşuzdur Birinci Dünya Harbi sırasında, başta İstanbul olmak üzere, yurdun değişik bölgelerinin müttefik kuvvetlerince işgalini, zannetmişizdir ki, o zaman dilimi içerisinde kalan bir olaydır. Yine, bütün bir ömürce koşup durduğumuz medeniyetin, birgün gelip, bize, tekrar değişik açılardan, değişik yöntemlerle yaklaşıp, Anadolu'da yaşayan bu kültüre, bu insanlara, kendileri önünde diz çöktürme sevdasından vazgeçmişlerdir düşüncesine kapıldık.

Değerli arkadaşlarım, bugünden itibaren millet olarak yapmamız gerekli olan, ülkenin çıkarlarını her türlü çıkarın önüne koymak olmalıdır. Avrupa Birliğine "ya girilecektir, ya girilecektir" gösterileriyle ülkede büyük bir başarı olarak gösterilmeye çalışılan dönemde Türk ekonomisi, maalesef bir yıl içerisinde 3,5 milyar dolar toplukonut kesintisiyle, 2,5 milyar dolar diğer gümrük vergilerinden sarfınazar etmek üzere, kamu geliri olarak, yılda 6 milyar dolar gelirinden sarfınazar etmiştir.

Yine, dışticaret açığımız, son yılda 20 milyar dolara çıkmıştır. Avrupa Birliğine girme nedenleri arasında birinci sırada gösterdiğimiz ekonomi gerekçesine baktığımızda, bizim karşılıklı ticaretimizde bunun yüzde 70'i, yani, 14 milyar dolarlık bir açığımız vardır; 6 milyar dolar da kamu gelirlerimizden vazgeçtiğimizi kabul edecek olursak değerli arkadaşlarım, bu 20 milyar dolar  demektir.

Değerli arkadaşlarım, bugün 1998 yılı bütçesi görüşmelerinde ifade edildiği üzere, borç sarmalından dolayı Türkiye'nin bir yıl içerisinde ödeyeceği para 26 milyar dolar olarak gösterildi ve "Türkiye, nereden bulursa bulsun; bu borç sarmalından kurtulsun" denildi.

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum; acaba diyorum, içten ve dıştan, geçen bu uzun yıllarda, ülkemin ve ülke insanımın etrafında bir koza mı örüldü? Bakıyorum, ekonomik ve siyasal olarak, biz, neye el attıyorsak, önümüzde duvarlar yükseliyor. AB, diyoruz; önümüze, ekonomik duvarlar çıkarılıyor, önümüze siyasal duvarlar çıkarılıyor, önümüze sosyal duvarlar çıkarılıyor ve düşününüz, AB, Kıbrıs gibi bir sorunun çözümünü, AB'ye girişin önşartlarından biri olarak gündeme getiriyor. Sanki, 1940 yıllarında Almanya'da milyonlarca Museviyi kamplara gönderen benim milletim ve önkoşul olarak Şansöyle, orta yere çıkıyor, yandaşı olan ülkelerle beraber bana "işkenceci" diyor. Hani tarih bilinci, nerede?! Kuru bir özürle çıkıp da tarihe bunu unutturacaklarını mı zannediyorlar? Bir ırkın önünde çıkıp da özür dilemekle o insanlara çektirdiklerinden dolayı bağışlandıklarını mı zannediyorlar?

Değerli arkadaşlarım, hiçbir siyasî düşünce farkı gözetmeksizin, hiçbir sosyal düşünce farkı gözetmeksizin, artık, gün, o, gündür; birbirimize güvenme ve birbirimize dayanma günüdür. Eğer, bunda geç kalınacak olursa, korkarım ki, o kozanın içerisinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılbaş, süreniz bitti, lütfen, toparlar mısınız?

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlamaya gayret edeceğim.

BAŞKAN – Efendim, eksüre verdim; buyurun toparlayınız.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu konuşmanın, diğer konuşmalarla birlikte, çok daha geniş bir katılımla bu Genel Kurulda yapılmasını arzu ederdim; ama, ramazana isabet etmesi ifade edildi; inşallah, bundan sonraki Genel Kurullarda, önemli meselelerimizde, bu ülkenin dönemecini teşkil edecek meselelerde kavga da etsek, gürültü de etsek, burada birbirimizi dinlerken birtakım usuller dışına da çıksak, bir arada olmamızın büyük yararı vardır. Öyle zannediyorum ki, şu Genel Kurulun görüntüsünü bazı kanallarla yurtdışına gönderiyorlardır; Türkiye Parlamentosunun, Yüce Meclisin, AB konusunun, ne kadar önemle üzerinde durduğunu da dışarıya yansıtıyorlardır.

AHMET TAN (İstanbul) – AB anlayışlıdır, iftara saygı gösterirler.

BAŞKAN  – Efendim, rica ediyorum, müdahale etmeyin.

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu duygular içerisinde, tekrar, ramazanınızı kutluyorum, yeni yılda Yüce Milletimize ve sizlere sağlık ve mutluluklar diliyorum; beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılbaş.

Gruplar adına, şimdiye kadar ANAP Grubu adına Sayın Bülent Akarcalı söz istemişlerdir, öteki gruplar henüz sözcülerini bildirmemişlerdir.

Saat 17.30'a kadar birleşime ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati : 16.49

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 17.30

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Ali GÜNAYDIN (Konya), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IV. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 37 arkadaşı ile Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 22 arkadaşının, Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/15, 17) (Devam)

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 37 arkadaşı ile Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 22 arkadaşının verdikleri önergeler üzerine kabul edilen ,Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere, Hükümetin izlediği dışpolitika konusundaki genel görüşmeye devam ediyoruz.

Hükümet?.. Burada.

Söz sırası, ANAP Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’da. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

Konuşma süreniz 20 dakikadır.

ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlarım.

Bugünkü görüşmeyi, az sayıda milletvekili karşısında yapmış olmakla birlikte, özellikle, dinleyen kamuoyuna belirtmek istediğim husus şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisi, ihtisas komisyonlarıyla, bu meseleyi son derece ciddî bir şekilde ele almıştır. Eşbaşkanı olduğum Karma Parlamento Komisyonu, Lüksemburg Zirvesini takiben toplantılarını yapmış, konuyu tartışmış ve konuyla ilgili olarak, bilahara, Dışişleri Bakanımız Sayın İsmail Cem’in katkısıyla, meseleyi, enine boyuna görüşmüştür. Yine, Dışişleri Komisyonu, aynı şekilde, Sayın Dışişleri Bakanının vermiş olduğu bilgiyi alıp, meseleyi tartışmıştır. Ayrıca, Lüksemburg Zirvesinden önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğiyle İlişkileri Araştırma Komisyonunun kurulmasını kabul etmişti. Bu Komisyon da çok ciddî ve kapsamlı bir şekilde çalışmalarına başlamıştır. Komisyonun divanı da Meclisteki dört partiyi temsil edecek şekilde seçilmiştir. Bu da, Meclisimizin, kendi ihtisas komisyonlarında meseleye ne kadar ciddî bir şekilde yaklaştığının delilidir. Dolayısıyla, şu anda, iftardan dolayı çok sayıda milletvekilimizin olmayışı, Meclisimizin bu konuya yeteri ilgiyi göstermediği anlamına kesinlikle gelmemektedir.

Ayrıca, Karma Parlamento Komisyonu olarak, İktisadî Kalkınma Vakfıyla birlikte, 16 Ocakta, İstanbul’da, Avrupa Birliği ilişkilerini değerlendirmek için Ulusal Danışma Konseyini topluyoruz. Bu toplantının ilki geçen yıl oluşmuştu. Bu toplantıya, Ulusal Danışma Konseyine, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri, İKV, işçi işveren sendikaları, akademisyenler, basının temsilcileri gibi, ülkemizi bu konuda temsil eden ciddî bir katılım olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, Lüksemburg Zirvesinde ortaya çıkan sonuca yönelik olarak, Hükümet olarak, Meclis olarak, Türk kamuoyu olarak, Türk basını, Türk insanı olarak haklı tepkimizi gösterdik; bu tepkiyi göstermek gerekiyordu; ancak, dışpolitikada duygusal olunmaması gerektiği, hissî davranılmaması gerektiği de ayrı bir gerçektir. Bize düşen, ülkemizin, büyük ve yüce çıkarları için, en uygununun ne olduğunu soğukkanlı bir şekilde düşünmek ve tartışmaktır. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığımız, şu anda yapmakta olduğumuz ve bundan sonra da yapacağımız bu konudaki tartışmalarda, bütün mesele, konuya aklıselimle yaklaşmak olmalıdır ve olacaktır.

Çok kısa bir özet yapmak gerekirse, Temmuz 1997’de “Ajanda 2000” diye tanımlanan ve Avrupa Birliğinin genişleme sürecini ilk belirleyen toplantılarda, dokümanlarda, Türkiye’nin bu genişlemede adı hiçbir şekilde geçmiyordu. Bilahara, Lüksemburg Zirvesinde, Türkiye, aslında genişleme sürecine alındı, adı gayet net bir şekilde belirlendi. Bu son derece müspet gelişmeye rağmen, bunu, Hükümetimiz, Meclisimiz, siyasî partilerimiz, kesinlikle yeterli bulmadılar, bulmamakta da haklıydılar. Her ne kadar, Türkiye, artık, genişleme süreci içinde görünüyorsa da, bu müspet gelişime karşın, ileriye sürülen haksız şartlardan dolayı kabul edilemeyecek, âdeta Türkiye’nin ayaklarına demir halkalar bağlanmış gibidir.

Dikkat ederseniz, demokrasi, insan hakları, ekonomideki sorunlar üzerinde Türk kamuoyundan bir tepki çıkmamıştır; çünkü, biz de bu konulardaki eksikliğimizi kabul ediyoruz ve bu eksikliğimizi, Avrupa Birliğine şirin görünmek için değil, kendi halkımıza olan saygımızdan dolayı, yapmamız gerektiğinden dolayı yapılması gerektiğini biliyoruz. Ama, bir de, insaf, millî çıkarlarımızla bağdaşmasa bile, kendi  vicdanımızla bağdaşabilecek olsa amenna diyebileceğimiz, ama kendi vicdanımızla da bağdaşmayan bir hususla, bir konumla karşılaştık. Bu, özellikle Avrupa Birliğinin, kendini, âdeta Yunanistan’a teslim etmesi şeklinde ortaya çıkan husustur. Sayın Bakanımız bize verdiği brifingde de belirtmişti; âdeta, Yunanistan, sanki bazı bölümleri kaleme almış, Avrupa Birliği de bunun sözcülüğünü yapmış şeklindeydi.

Şimdi, bu noktaya vardığımızda şunu sormamız gerekiyor: Bu otuz yılı aşkın olan serüvende Türkiye, yanlış mı yaptı, yanlış mı oynadı? Meseleyi biraz değişik tarzda ele aldığımız zaman, bunun yanlış olmadığını; yani, Türkiye’nin kendi tercihlerinde yanlış yapmadığını belirteceğim ve eğer, Lüksemburg Zirvesi, ileride, Türkiye ile Avrupa Birliğinin arasının çok açılmasına neden olursa, uzun vadede, kaybedenin, Türkiye değil, Avrupa Birliğinin kendi olduğuna samimî bir şekilde inanmaktayım; çünkü, eğer, Avrupa Birliği, çokrenklilikten, çokseslilikten oluşacak bir geleceğin toplumuysa, bu Birliğe hakiki anlamda rengi ve sesliliği getirecek olan ülke, gerçekten, Türkiye’dir. Batı’yı karış karış gezmiş birisi olarak, ne Bulgaristan’ın ne Romanya’nın ne Polonya’nın ne Macaristan’ın, bugünkü Avrupa Birliğine katacağı bir yenilik,  renklilik, çokseslilik, çokkültürlülük yoktur; aynı makam değişik tonlarda söylenecektir, o kadar... Dolayısıyla, Türkiyesiz Avrupa Birliği, kendine yeni ufuklar açamayacaktır; izolasyonist bir politikaya girerek, kendini dünyanın diğer noktalarından koparma durumuna düşecektir.

Aslında, bizim ta atalarımız Osmanlıdan başlayan, cumhuriyetle pekişen düşüncemiz Batı değildi; dikkat edilirse, kullanılan terim, muasır medeniyettir; muasır medeniyet, yani, çağdaş uygarlıktır. Çağdaş uygarlık neredeyse, Türk’ün, onu kapma, onu alma sezgisi, asırlardır vardır; hiçbir komplekse girmeden... Ta Çin’den Avrupa’nın içlerine kadar, nerede iyi, nerede güzel varsa, Türk toplumları, kurulan devletler, bunu, zaten almıştır. Dolayısıyla, cumhuriyetin kurulma döneminde kullanılan terim Garplılaşma, Batılılaşmadan ziyade, muasır medeniyet deyimidir.

Aslında, o dönemde, Batıya, muasır medeniyet deme imkânımız da pek yoktu; çünkü, 1920’lerin, 1930’ların Avrupasına baktığımız zaman, o dönemin Avrupası, Mussolini, Hitler, Stalin, Franco, Salazarların Avrupasıydı; yani, hem kendi insanlarını hem sömürgelerdeki insanları acımasız şekilde ezen, her türlü hak ve hukuktan uzak bir şekilde davranan bir Avrupa’ydı; ancak, İkinci Dünya Savaşında çekilen büyük eziyetler, yapılan büyük mezalimler sonucu, Avrupa’nın hümanist yönü ağırlık kazandı ve İkinci Dünya Savaşından sonra, Batı Avrupa, hızla sömürgeciliği tasfiye eden, işçisine, köylüsüne, memuruna, emeklisine gerçek bir sosyal devlet hizmeti veren, insancıl, hümanist, hoşgörülü anlayış ve politikaların ağırlık kazandığı bir bölgeye dönüşmüştü.

İşte, bu iki bloklu yeni Avrupa’da, bizim “muasır medeniyet” tanımımızın Batı Avrupa’yla birleşmesi üzerine, Türkiye, muasır medeniyetle Batı’yı eşdeğer tuttu ve Avrupa Birliğine gidecek olan yola, Ortak Pazar yoluna kendisi de girdi.

O dönemlerdeki bu sezgimizde de yanlış yapmamıştık; çünkü, 1960’lara baktığımız zaman, Avrupa’ya giden işçilerimizi, hoşgörü ve sevgiyle ağırlamaları, 1963’teki Ankara Ortaklık Antlaşmasında emeğe serbest dolaşım hakkının tanınması, Batı Avrupa’nın, ırkçı, fanatik, emperyalist düşüncelerden sıyrıldığının âdeta bir simgesiydi; fakat, 1970’lerden sonra bu durum değişmeye başladı. Bu durumun değişmesinde, ne Türkiye’nin ne İslamiyetin ne Arap ülkelerinin, başkalarının herhangi bir suçu, vebali yoktur; Avrupa’nın kendi, bu biraz önce saydığım nitelikleri kaybetmeye başladı; ırkçılık, yabancı düşmanlığı hızla gelişirken oradaki yönetimlerden hiçbiri de bu olumsuzluklara karşı ciddî bir tedbir almadılar; aleyhte beyanda bulundular; işte “yazık oluyor” dediler; ama, Fransa’daki, Magrib ülkelerinden göç etmiş olanların, diğer bölgelerdeki, Türkiye’den gitmiş olanların başına gelenlere Avrupa’nın ciddî bir tavır almadığını da gördüm.

Buradan benim gelmek istediğim nokta şudur: Eğer, Batı Avrupa, kendi ölçüleriyle, kendi yaptıklarıyla muasır medeniyet çizgisinden ayrılıyorsa, bu, bizim de ayrılacağımız anlamına gelmemektedir. Türkiye -dediğim gibi- yalnız cumhuriyetiyle değil, hani, tarihinin kökünden beri gelen anlayışla “çağdaş uygarlık neredeyse ben de oradayım” anlayışına kesin olarak devam edecektir.

Peki, Batı Avrupa olmadan, Avrupa Birliği olmadan Türkiye bir şey yapabilir mi, yaşayabilir mi? Zaten bizim yaptığımız o. Yani, Türkiye, 1963 Ankara Antlaşmasını imzaladıktan sonra bugüne vardığı noktada, Ankara Antlaşmasıyla Avrupa Birliğinden temin ettiği birkaç yüz milyon dolarlık kredi dışında temin etmiş olduğu bir yardım yoktur. Buradan şuna geliyorum. Türkiye Cumhuriyeti, sosyal, ekonomik, siyasî açıdan bugün tenkit etsek de, aslında, çok saygın, çok değerli olan bu düzeye, yalnız ve yalnız kendi imkânlarıyla, kendi insanının iradesiyle, katkısıyla, onun çalışmasıyla, onun çabasıyla gelmiştir. Türkiye, bugün, denizaltısından F-16 uçağına kadar yapabiliyorsa, her türlü fabrikasını kurabiliyorsa, bu, kendi imkânlarıyla oldu, Avrupa Birliğine giren bir Yunanistan gibi, sürekli oradan aldığı parayla, teknolojiyle değil. Dolayısıyla, bundan sonrası ne olur; şu anda neysek, aynı şekilde devam ederiz. Onun için başında dedim, bizim kaybedeceğimiz fazla bir şey yok; tam tersine, kazanacağımız var. Şimdiye kadar, bunca, en zor, en çetin şartları aşmış olan bu toplum, daha kolay olan gelecekteki sorunlarını, muhakkak, daha da rahat aşabilecektir.

Bütün buna rağmen, Avrupa Birliği, bizim reddedemeyeceğimiz bir gerçektir. Dünya ticaretinin yüzde 30’unu, dünya sanayi üretiminin yüzde 30’unu oluşturmakta ve kimi mevcut Avrupa Birliği üyesi, müstakbel Avrupa Birliği üyesi ülkelerin nüfusundan daha fazla insanımızı da Avrupa Birliği barındırmaktadır, barındıracaktır; bu sayı da, ister istemez sürekli artacaktır. Bakınız, Almanya’dan her sene yaklaşık 40 bin kişi kesin dönüş yapmaktadır; buna rağmen, Almanya’daki Türk nüfusu, her yıl 50 bin kadar artmaktadır. Bu artış daha da hızlı gidecektir; yani, bu sene 50 bin artıyorsa, seneye 51 bin artacaktır; çünkü, oradaki nüfusun kendi üreme hızı daha da ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, Avrupa Birliği, gerçekçilik içerisinde, bizim reddedeceğimiz, reddedebileceğimiz bir olay da değildir. Dolayısıyla, ileriye yönelik, Avrupa’yla ilişkilerin esas boyutunu da iyice tespit etmemiz gerekiyor.

Bu boyutta, hâlâ, ekonomik entegrasyon geçerli olmaktadır ve bu entegrasyonun gerçekleşmesi hususunu da, Türkiye’nin çıkarları içinde, çok rahatlıkla masanın üstüne koyabiliriz. Bugün, her ne kadar, siyasî boyutta kimi noktalarda geri kalmış gibi görünüyorsak da, ekonomik entegrasyonda hızlı davranacak Türkiye’nin, bu siyasî boyuttaki yetersizliği, yani, Avrupa’nın siyasî entegrasyonuna yetişmedeki yavaşlılığını, ekonomik entegrasyonunun hızıyla kapatma imkânı kesinlikle mevcuttur. Ekonomik entegrasyonunu gerçekleştirmiş bir Türkiye’ye, yani, Avrupa’yla ekonomik eş düzeye çıkmış bir Türkiye’ye, Avrupa’nın, siyasî açıdan seyirci kalamayacağı da ayrı bir dünya gerçeğidir demek isterim.

Bizim, bu ekonomik düzeyi gerçekleştirme durumumuz da, eğer, tam üyelik yoluna çıkmış olsaydık, tam üyelik için yapmamız gereken, aşmamız gereken güçlüklerden daha fazla değildir. Yani, eğer, Lüksemburg’ta, Türkiye’nin tam üyeliğiyle ilgili koşulsuz bir karar çıkmış olsaydı, bizim üzerimize almamız gereken yük, aynı işi onlarsız yapmamızdan daha az değildir. Dolayısıyla, biz, “Lüksemburg’da böyle bir karar alındı, dolayısıyla, bundan sonra istediğimizi yaparız” keyfîliğine de giremeyiz. Bizim, Lüksemburg’da -biraz önce belirttiğim gibi, ekonomik açıdan belirtiyorum- ekonomik açıdan, koşulsuz tam üye olacakmışız gibi, hangi sınırların içerisine girecek isek, hangi yükün altına girecek isek, o yükü taşıyacak şekilde kendimizi hazırlamamız lazım; çünkü, önünde sonunda ekonomik açıdan rekabet edeceğimiz, yarış edeceğimiz güç, Avrupa Birliği olacaktır. Zaten, Türkiye’de, Avrupa Birliği Lüksemburg Zirvesinde alınan kararlara konulan tavırların tümünün altında şu gerçeğin yattığı söylenmiştir: Biz, bu konuda bu tavrımızı koyarken, Avrupa Birliğiyle olan ekonomik ilişkileri devreden çıkaracağız, bunları görmezlikten geleceğiz, bunlara sırtımızı döneceğiz” şeklinde bir yaklaşım, hiçbir parti nezdinde hiçbir makale yazarı nezdinde bu konuda ilgili hiçbir kişi nezdinde de ortaya çıkmamıştır.

Lüksemburg Zirvesinde, bence, en temel olan ya da Lüksemburg Zirvesinin omurgası, en hassas noktası olan, Avrupa Birliğinin, Türkiye’yle ilişkileri arasına Yunanistan faktörünü sokmuş olmasıdır ya da Yunanistan’ın, Türkiye’yle olan ihtilaflarını Avrupa Birliğine ciro etmedeki maharetidir. Bunu, önümüzdeki dönemin en önemli gerçeği olarak görmemiz gerekir ve altından en zor kalkabileceğimiz gerçeklerden biri de budur; çünkü, ekonomik başarıyı elde etmek, bizim, kendi ihtiyarımızdadır; fakat, Yunanistan’la anlaşmak, Yunanistan istemediği sürece bizim ihtiyarımızda olan bir şey değildir. Yunanistan’ın da, arkasına Avrupa Birliğini aldıktan sonra; yani, Avrupa Birliği, tek yönlü olarak Türkiye’ye “git kardeşim Yunanistan’la anlaş” dedikten sonra, ben, buradan soruyorum, Yunanistan  bizimle niye anlaşsın; hangi çıkarı var, şimdi, bizimle anlaşmaya? Yunanistan, bizle ihtilafını devam ettirmekten kazanç sağlayan bir konuma gelmiştir ve Yunanistan’a bu konumu sağlatan da Avrupa Birliği olmuştur. Bizim, Türkiye olarak, bütün müesseselerimizle, Avrupa Birliğine bu temel yanlışı anlatmamız gerekir; çünkü, bunun arkası, devamı, kaçınılmaz bir şekilde, aradaki ihtilafın artması olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, buradan söyleyeceğim şu sözler yanlış anlaşılmasın; ancak, tarihî bir örnek vermek istiyorum; eğer, dikkatli dinleme imkânı olursa, bu, son derece hayatî bir noktadır: Almanya’nın Polonya’yla olan sınırlarını kabul etmesi, iki Almanya’nın birleşmesi ve Doğu Almanya’nın Avrupa Birliği içine alınmasından sonra olmuştur. Almanya, düne kadar, Polonya’yla olan sınırlarında ihtilaflıydı; Avrupa Birliği içerisinde bu ihtilafını kaldırmıştır. Türkiye’nin de, Ege Denizindeki sınırları ihtilaflıdır. Türkiye, Avrupa Birliği çerçevesi içerisinde bu ihtilafını ortadan kaldırmayı düşünebilirdi. Bunun temel gerekçesi de şurada yatmaktadır: İtalyanlara ait olan Oniki Ada’nın, Yunanlılara verilmesi söz konusu olduğunda, konu, İsmet Paşa’ya aktarıldığında, kendisi “Yunanistan’la olan dostluğumuzu bozmaya değmez” demiştir. Dostluk varsa, doğrudur; dostluk olduğu sürece bozmaya değmez; ama, tek taraflı olarak dostluk kaldırılırsa, o zaman, neyin değip neyin değmeyeceği kararını vermek bize düşer. Dolayısıyla, bu noktaları, bizim, tarihî gelişim içerisinde, Avrupa Birliğindeki kimi dostlarımıza -diyelim ki- kimi müttefiklerimize, çok net bir şekilde anlatmamız; onların da, aldıkları kararın altındaki sorumluluğun ne olduğunu bilmeleri gerekecektir.

Değerli arkadaşlarım, sözümü şu şekilde bitirmek istiyorum. Neler yapılabilir diye anlatmak istemiyorum; hepimiz biliyoruz. Bir, kendimize, tabiî ki çekidüzen vermeliyiz; ama, bu, onlar için değil; kendimize, kendi insanımıza, kendi ülkemize, kendi tarihimize, geleceğimize olan saygımızdan dolayı; yalnız geçmişimize değil, geleceğimize olan saygımızdan dolayı...

 İkinci yapabileceğimiz bir husus, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinden -çok güzel işleyen bir Karadeniz Ekonomik İşbirliği vardı, ta ki Yunanistan buraya üye oluncaya kadar. Yunanistan’ı oraya üye olarak kabul etmek Türkiye’nin bir hatasıdır- Yunanistan’ın çıkarılması sağlanmalıdır. Eğer, Yunanistan orada devam edecekse, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin çalışması bloke edilmelidir. Türkiye, artık, tavırlarını, bu şekilde, net bir şekilde koyabilmeli.

Diğer bir husus, Rusya’yla başlayan ilişkileri geliştirip, Amerika Birleşik Devletlerini de devreye sokup, Ermenistan’ın Azerbaycan’daki işgaline son vermesini sağlayıp, oraya getirilecek bir barışla, Kafkaslardaki ekonominin canlanmasına, dolayısıyla, Türkiye’nin, bu ekonomide söz sahibi olmasına imkân sağlanmalıdır. Tabiî, Türk Cumhuriyetleriyle, diğer İslam ülkeleriyle, Balkanlarla olan ilişkimizin geliştirilmesini fazla söylemiyorum; zaten, hepimizin bildiği, hepimizin ittifak ettiği konulardır. Bildiğim kadarıyla, Refahyol Hükümeti zamanında başlayan İslam ülkeleriyle olan ilişkileri, Dışişleri Bakanlığı da, doğru bir şekilde, benzer ciddiyetle devam ettirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akarcalı, süreniz bitti; toparlayın lütfen.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) – 1 dakika içinde bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamam, eksüre verdim.

BÜLENT AKARCALI (Devamla) – Bütün bunları yapmak için de, şimdiye kadar, Avrupa Birliğine vermiş olduğumuz öncelik nedeniyle harcadığımız emek, zaman ve insanlarımızın bir kısmını bu tarafa çekmek yeterli olacaktır.

Biraz önce belirttim, Avrupa Birliği gerçeğini reddedemeyiz, hele, 2 milyonu Balkanlarda olmak üzere; yani, Bulgaristan’da, Batı Trakya’da, Makedonya, Kosova ve Romanya’da, toplam 5 milyonu aşan vatandaş ve soydaşımızın yaşadığı Avrupa’yı, hele, bize sempatiyle, dostlukla yaklaşan, İstanbul’u, hâlâ Osmanlı’daki gibi kendi başkenti olarak gören Boşnak, Pomak, Arnavut benzeri insanlarımızı da düşünürsek, Türkiye’nin hiçbir şekilde Avrupa’dan kopamayacağı açıktır; ama, bu Avrupa, bizim anlayışımıza, muasır medeniyete sahip bir Avrupa’dır; çünkü, Türkiye’nin bu niteliğini tescil etmek ya da etmemek, ne Avrupa Birliğinin ne de başka bir kuruluşun yetkisinde, iradesinde değildir. Buna, herkesten çok önce, Edirne’yi başkent yapan atalarımızla cumhuriyeti kuran atalarımız zaten karar vermişlerdi. Bize düşen de, bu yolda azim ve kararlılıkla ilerlemektir.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim, saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akarcalı.

Sayın milletvekilleri, diğer gruplar, sözcülerini henüz bildirmedi; grup adına konuşmak isteyen yoksa, kişisel konuşmalara geçeceğim efendim.

Grup adına söz isteyen var mı?

AHMET TAN (İstanbul) – Ben istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – DSP Grubu adına Sayın Ahmet Tan. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Tan.

Süreniz 20 dakika.

DSP GRUBU ADINA AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açılmış bulunan genel görüşme nedeniyle Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sizinle paylaşmak üzere huzurunuzdayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliği, geçtiğimiz ay, bilindiği üzere, Türkiye’yi, Avrupa’yla ilişkilerinde yeni bir dönemeç noktasına getiren bir karar almıştır. Bu dönemeç noktası, Türkiye için, bir sonun başlangıcı noktasıdır. Gelinen bu noktadan itibaren, Türkiye’yle Avrupa ilişkilerini gerçekçi bir temele oturtmak imkânı doğmuştur.

Avrupa Birliği’nin Lüksemburg’da aldığı kararları değerlendirmeye çalıştığımıza göre, bunun için, önce, son birkaç haftanın Avrupa basınına göz atmak gerekiyor, bu kararın nasıl değerlendirildiğine ilişkin, onlardan doğrudan doğruya bilgi almak üzere. Bu konudaki başyazılara, gazete manşetlerine, televizyon haberlerine bakılırsa, Türkiye, Batı Avrupa Birliğinden dışlanmıştır; Türkiye’nin tepkisinin haklı olduğunu ifade eden yorumlar çoğunluktadır. Alınan kararların, başta, Almanya’nın tercihlerini yansıttığı genel olarak ifade edilmektedir. Bu konuda ilginç başyazılar, ilginç manşetler sergilenmektedir; birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Hollanda’nın önde gelen gazetelerinden Allgemein Dagblad Gazetesinin 18 Aralık günkü nüshasında yayımlanan bir başyazıda şöyle denilmektedir: “Avrupa liderleri, yalancı olduklarını ortaya koymuşlardır.” Başyazıda, Avrupalı politikacılardan, tabiî, en önde gelenleri olarak Helmuth Kohl’ün ismi veriliyor ve şöyle devam ediliyor: “Hıristiyan demokrat politikacılar, gururlu bir ulusun onuruyla oynamayı durdurmalıdırlar. Lüksemburg Zirvesinde alınan kararlardan büyük hayal kırıklığına uğrayan Türkiye’nin, Avrupa Birliğiyle diyalogu kesme kararına karşı birçok Avrupalı politikacının gösterdiği reaksiyon yalancılıktan ibarettir.” Bu yazının, bir Türk gazetesinde değil, bir Hollanda gazetesinde, Avrupa Birliğine üye bir ülkenin gazetesinde yayımlanması ilginçtir. Başyazıdan bir cümle daha sizlere arz etmek istiyorum: “Hakarete uğrayan Ankara’nın, Brüksel’de alınan kararlar nedeniyle taviz vermeyeceğini açıklaması üzerine, Avrupalı bakanlar birbiri ardına, aslında yanlış anlaşıldıklarını ifade ediyorlar.” Mesela, Hollanda Dışişleri Bakanı Mierlo’nun, zirve sonrasında yayımlanan sonuç bildirgesinin, 15 ülkenin isteğini yansıtmadığını söylediği belirtiliyor. Gazete soruyor: “Hiç böyle bir şey duydunuz mu? Sonuç bildirisi hazırlanırken, konuyla ilgili bakanlar uyuyorlar mıydı? Şimdi, timsah gözyaşları dökmek yerine, bu bakanların NATO ortağımız Türkiye’ye saygısızlık edilmesinin önüne geçmeleri gerekmiyor mu?”

Tüm bu haberler, Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerinde ciddî sorunlar yaşandığını, ciddî bir sürece girildiğini bizzat Avrupalıların da paylaştığını gösteriyor. Bu karşıtepkileri değerlendirecek olursak, durumu oldukça endişe verici bulduğumuzu belirtmek gerekiyor. Lüksemburg’da ilgili kararlarda etkili olan partnerlerimizin, kilitlendikleri yaklaşımları değiştirmeye pek niyetli olmadıklarını görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin Avrupa’da genişçe bir kesimde paylaşılan endişeleri haklı nedenlere dayanmaktadır. Türkiye, önümüzdeki genişleme sürecinde, iki önemli nedenle yer almak istemiştir. Öncelikle, Doğu Blokunun çökmesiyle Avrupa’da yeni bir siyasî ortam meydana gelmiştir. Avrupa Birliği, hürriyetlerine yeni kavuşan Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin istikrara kavuşması için Avrupa bünyesine katılmak üzere harekete geçmiştir. Türkiye, bu genişlemeyi memnuniyetle karşılamıştır. Hatta, ülkemiz, Atlantik İttifakının aktif bir üyesi olarak, bu sürecin oluşmasına en büyük katkıyı yapan ülkelerden biri olmuştur. Türkiye’nin, bu oluşumu desteklerken, bu yeni Avrupa mimarisinde kendisinin de yer almasını istemesi, tabiatıyla, en tabiî hakkı idi. Bu konuda gümrük birliğinin tamamlanmasıyla, ülkemiz, entegrasyon kriterleri açısından Avrupa Birliğine en yakın ülkelerden biri sayılıyordu ve bu, açıkça telaffuz ediliyordu.

Hatta, bu konuda size ilginç bir belge  sunmak istiyorum. Ankara Antlaşmasının 30 uncu Yıldönümü dolayısıyla bundan üç yıl önce İstanbul’da geniş bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda, Avrupa Komisyonunun Fransız üyesi Mösyö Shrivner  şöyle bir açıklamada bulundu: “Gümrük birliği, basit bir ticarî düzenleme değildir; bu, şimdiden aynı geleceği, aynı kaderi paylaşma arzusunun bir göstergesidir. Gümrük birliği, nihai bir ilişki türü değildir, tam üyeliğe alternatif olması, bunun geciktirilmemesi gerekir.” Avrupa Komisyonunun bu değerli üyesinin bu sözlerini, ne yazık ki, üç yıl sonra paylaşıyoruz; fakat, bu sözlerinin doğru çıkmadığını da kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisinden ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kararla tabiî, Türkiye’ye büyük haksızlıklar yapıldığını benden önceki, bizim partimizden önceki diğer partilere mensup sözcüler de ifade ettiler. Gerçekten ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Tabiî ki, başka sıfatlar kullanıp, duygularınıza hitap etmek gibi bir durumu yerine getirmek için “ilginç” deyimini kullanıyorum.

Bir rapor var, bu rapordan bir pasajı sizinle paylaşmak istiyorum. Avrupa Komisyonun bir ülke hakkında geçen yıl verdiği bir rapor; bu rapordan aynen okuyorum: “Bu ülkede demokrasi yok, gerçek anlamda seçilmiş bir parlamento da yok. Bir tür kurucu meclis niteliğinde sözde meclisin hiçbir karar yetkisi yok, sürekli müdahale altında. Cumhurbaşkanı ile başbakan iktidar çatışması halindeler. Hukuksal reform yapılmadı, hukuk devleti değil. Personel yasası çıkarılmadığı için, komünist sistemin bürokratik yetkileri ve emredici otoritesi aynen sürüyor.”

Evet, burada söz konusu edilen Türkiye değil; zaten, komünist rejimden bahsedildiğine göre, anladınız... “Demokrasi yok” denilen, “gerçek meclis yok” denilen bu ülke, dördüncü ülke olarak, ikinci dalga diye nitelendirilen grupla birlikte üye olarak aday gösterilen ve adaylık süreci başlatılan Slovakya ile ilgili.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; inceleme ve değerlendirme aşamasında Türkiye’nin karşılaştığı ayırımcılık, nihaî kararlarda da aynen devam ediyor. Dönem Başkanının, zirve sonunda, bir gazetecinin sorusu üzerine, söz konusu kararın bazı ülkeler açısından cömert olup olmadığının sorulması üzerine, Sayın Dönem Başkanının -burada söz konusu edilen, Lüksemburg Başbakanı- verdiği cevap her şeyi ortaya koymaya yetiyor. Sayın Dönem Başkanı “bu noktada, hükümetler değil, halklar bizim için önemlidir. Bu kararı verirken de, bu adayları belirlerken de, bu kriterler üzerinden hareket ettik ve halkları öne çektik” diyor. Herhalde, Türkiye hükümetleriyle belki bir derdi olabilir Avrupa Birliğinin; ama, Türkiye halkıyla bir derdinin olduğu da ortaya çıkıyor Sayın Dönem Başkanının verdiği bu açıklamadan.

Bu anlayışa diğer bir kanıt; zirve bildirisinin, bilgi için tarafımıza verilen son taslağında da yer alan bir husus hayli ilginç. Son dakikada çıkarılmış bir cümle, bu konudaki niyetleri tamamıyla ortaya koyuyor. Burada verilen ifadede “Üyeler arasında hiçbirinin tam üyelik kriterlerini karşılamamakla birlikte...” diye devam eden cümle son anda çıkarılıyor. Kendileri bile, son ana kadar aday üye olarak kabul ettikleri ülkelerden emin değiller.

Bunları burada uzun boylu sizlere arz etmemin sebebi, bu konuda, Türkiye’ye karşı, gerçekten, önyargılı bir şekilde davranıldığıdır. Yalnız, tabiî, bunu  söyleyerek dövünmemize herhalde gerek yok. Bize, bu konuda çok önemli bir tarihî fırsat çıkmıştır; çünkü, bilindiği üzere, her sorun, aynı zamanda, ülkeler için de, bireyler için de önemli bir fırsat doğurmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği, 15’ler olarak, bir veya iki ülkenin yapacakları engellemeleri aşabilecekleri bir düzeni gerçekleştirmedikçe, mevcut sorunların hallini zayıf bir ihtimal olarak görüyoruz. Mevcut şartlarda, Avrupa Birliği ilişkileriyle Türkiye’nin arzulamadığı ve ön ayak olmadığı nedenlerle ciddî bir krize doğru sürüklendiği açıktır. Karşılıklı çıkarlarımızın ve ahdî vecibelerimizin, bu gidişata, dur diyebilecek sağlam imkânlara sahip olduklarını düşünüyoruz. Türkiye’nin, 35 yıldır, ısrar ve sabırla ortaya koyduğu güçlü iradenin sınırsız olmadığının idraki içinde bulunmalarını bekliyoruz.

Avrupa tarihinde, ilk defa bu kadar gönüllü bir birliktelik Avrupa’da sergileniyor değil; bundan önce de -tarihe bakacak olursak- sadece ve sadece, Haçlı seferleri döneminde, Selçuklulara ve Osmanlılara karşı böylesine bir gönüllü ve kapsamlı birlik sergilenmiştir, o tarihten bu yana, yani, Haçlı seferlerinden bu yana, hiçbir şekilde böylesine kapsamlı bir birliğe gidilmemiştir. Burada, tabiî, Avrupa Birliğiyle ilgili, öteden beri ifade edilen, burası bir Haçlılar kulübü mü, burası bir Hristiyan kulübü mü deyişlerine, biz Demokratik Sol Parti olarak hâlâ inanmak istemiyoruz. Avrupa kültürü, eşitliği, ırkçılığı, her türlü kültür ayrımcılığını ortadan kaldıran, bunlara karşı mücadele vermiş bir tarihe sahip olmakla övünmekte; ancak, bu övüncünü, Türkiye’ye karşı uygulanan bu kararla, ortaya çıkarılan bu kararla, maalesef, gösterememiştir.

Avrupa, bir bakıma, sömürgeleri mevcutken, teker teker bir dünya gücüydü; ama, sömürgelerini kaybettikçe bu gücünü kaybetti ve bu gücünü sürdüremeyeceğinin bilinci içerisinde, birlikte olmaya yöneldiler; ancak, bunu yaparken, varisi oldukları devletlerin siyasî vizyonlarını gözardı ettiler ve Avrupa’yı dar anlamda algıladılar. Bugün ortaya çıkan manzara, bunun tipik bir sonucudur.

Avrupa Birliği, dünyadaki siyasî ağırlığını, ancak Avrasya olgusunu kavramak ve buna uygun bir tutum takınmak suretiyle artırabileceğinin hâlâ farkında değildir; ilerideki varlığının güvencesinin de, uzun vadeli hesaplara dayanan bütüncül bir yaklaşımın kabulüne ve bunun gerektirdiği kısa vadeli fedakârlıkların yapılmasına bağlı olduğunu görmek istememektedir. Avrupa Birliğiyle aramızdaki sorunların bir kısmı, yukarıdaki anlayış nedeniyle, Avrupa’nın kendi kimliği konusunda görüş birliğine varamamasından kaynaklanmaktadır.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılması, kültürel ve siyasî açıdan Tanzimat, hatta Tanzimat öncesinde başlayan Batı’ya doğru yöneliminin doğal sonucudur; zira, Avrupa ile Küçük Asya ve hinterlandı, Avrasya olgusu içerisinde birbirleriyle yakın ilişki içersinde olan, birbirlerini tamamlayıcı iki alt bölgedir; bu tamamlayıcılık, mutlak bağımlılık anlamında algılanmamaktadır. Her iki bölge de diğerine muhtaç olmadan ayakta durabilir; ancak, işbirliği içerisinde bulunmaları, her iki bölgenin de refahının artmasına, güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunacaktır.

Halbuki, Türkiye’nin Atatürk’ten bu yana ivme kazanan çağdaşlaşma çabalarını, sadece coğrafî konumuna dayanmayan doğal gücünü kavramayan veya kavramak istemeyen bazı Avrupalılar, Avrupasız bir Türkiye’nin olmayacağı, zira çağdaş bir kimlik kazanabilmek için Avrupa’nın terbiyesine ve baskısına ihtiyacımız olduğunu düşünmektedirler; hatta, bu konuda, Avrupa Birliği ülkelerinin birbirlerini ikna etmeleri gerekmektedir. Bugün, Türkiye’nin, bu birkısım Avrupalılarca desteklenmeyen görüşlerinde, Türkiye’nin, Avrupasız olamayacağı ve Avrupalı olmak için de her şeye razı olacağı yönünde bir kanaat vardır. Bu kanatin kesinlikle doğru olmadığını belirtiyor ve bu kanaati reddediyoruz.

Bizim, Türkiye olarak, Avrupa’dan, uluslararası antlaşmadan ve tarihten doğan isteğimiz sıralanacak olursa, Türkiye’nin, üye olarak, kültürel ve siyasî açıdan özümlenmesinin mümkün olmadığı görüşünü reddetmekteyiz ve bununla birlikte, Türkiye’den tamamıyla vazgeçmeyen ortaklık statüsünü yeterli bulan anlayışı da kabul etmiyoruz.

Türkiye’nin Avrupa Birliğine kabulünün, Avrupa’nın sınırlarını Ortadoğu ve Kafkasya gibi kriz alanlarına uzatacağından korkmaktadırlar. Bu konuda, sizlere, bundan oniki yıl önce, Avrupa Birliği yetkilileriyle yaptığımız bir görüşmede edinilen bir izlenimi aktarmak istiyorum. O sıralarda, Türkiye’nin tam üyeliği daha söz konusu olmamıştı. Niye, Türkiye’nin üyeliğini bu kadar tereddütle karşılıyorsunuz yolundaki bir soruya, o sırada Komisyon üyesi olan; fakat, adının açıklanmaması şartıyla açıklamada bulunan söz konusu yetkili “Türkiye’nin topluluğa dahil edilmesi halinde, doğrudan doğruya Avrupa’nın sınırlarının İran’a, Irak’a, Suriye’ye dayanması konusunda hazırlıklı değiliz ve bu hazırlığın da, daha uzun yıllar yapılabileceğini, gerçekleştirilebileceğini sanmıyoruz. Türkiye, eğer dahil olursa topluluğa, Avrupa’nın temel ilgi noktası olan Alp Dağları ve Alp Dağlarının uzantısı olan bölgenin içine Cudi Dağı da girecektir. Cudi Dağının girmesi demek, Cudi’den gerçekleşecek sızmaların, doğrudan doğruya Avrupa’nın içini etkileyeceğini kabul etmeniz demektir; yani, Türkiye’nin coğrafyası şu anda müsait değil, komşularının demokratik yapıları müsait değildir” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu açıklama, daha sonraki davranışlarıyla, bundan bir ay evvel, Macaristan Başbakanının danışmanı olan bir sayın yetkilinin Milliyet Gazetesinde de yayımlanan bir açıklamasında ortaya çıktı. Oradaki açıklamada şöyle deniliyordu: “Macaristan’ın entegre olabilmesi için, sınırlarının güvenliğinin sağlanması gerekir. Bunun için de 6 milyar dolara ihtiyaç vardır. Bu 6 milyar doların harcanmaması halinde, sınır güvenliği yeterince gerçekleşmeyecek ve sınır güvenliği olmayınca da, bizim bütünlüğümüz muallakta kalacak.”

Şimdi, Macaristan için öngörülen, güvenlikle ilgili bu 6 milyar dolarlık harcama, herhalde, Türkiye söz konusu olduğu zaman, Avrupa’nın kasalarına -500-600 milyar; rakam vermek istemiyorum- milyarlarca dolar bir yük getirecektir. Avrupa’nın gerçek sıkıntısı budur. Yani, Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki sorunlarla yüz yüze kalmak istemiyor; Türkiye’yi, bir tampon bölge olarak, maalesef, bir mahkûmiyete itmekte karar kılmışlar. Bu da, Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyadan yararlanmasına engel olmayacaktır.

Gözardı etmememiz gereken bir gerçek de şudur: Biz Avrupa’yı bütünleşmeye çağırırken, Avrupa da, kendisiyle aramıza mesafe koymaktadır. Onların isteği, denetimi altında ve kendi arzuladıkları ölçüde bir işbirliğidir. Bunun tipik örneği, Gümrük Birliğine rağmen, ülkemize karşı gittikçe yaygınlaşan ve koşulları ağırlaştırılan vize uygulamasıdır. Sadece kısa süreli oturma olanağı tanıma anlamına gelen vize konusunda, koşulları ağırlaştıran bir Avrupa’nın, bizi, tamamen sistemi içine almayı arzulamadığı, her yeni olayla ortaya çıkmaktadır.

Son Avrupa Birliği kararından sonra, Türkiye’nin seçenekleri nelerdir? Her şeyden önce, Türkiye, bir coğrafî bölgeyle olan ilişkilerini, bir başka coğrafî bölgeyle olan ilişkilerinin yerini alacak bir alternatif olarak görmemelidir. Bizim, Doğu, Batı, kuzey, güneyle olan ilişkilerimiz birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Orta Asya ve Kafkasya’da son zamanlarda geliştirdiğimiz ilişkilerimiz, daha önceki bağlarımızın bir alternatifi değildir. Bunlar, Türkiye’ye yeni bir boyut kazandırmışlardır. Batı’yla mevcut ilişkilerimiz, Orta Asya ile olan ilişkilerimizde elimizi kuvvetlendirmekte; aynı şekilde, Orta Asya ile olan ilişkilerimiz, Avrupa ile olan ilişkilerimizde bir koz teşkil etmektedir. Dışpolitikamızı bu anlayış içinde şekillendirmekte olduğumuzu memnuniyetle ifade etmeliyiz.

Avrasya olgusu, bizi, bütün bölge ülkeleriyle -başta ekonomik olmak üzere- ilişkilerimizi geliştirmeye sevk etmektedir. Bu ilişkilerde rastlanan geçici kopukluklar, uzun vadeli, kalıcı etmenlerin etkisini ortadan kaldırmayacaktır. Bu, kalıcı objektif nedenler, duygusal veya başka saiklerle alınan kararların ileride değiştirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarabilecektir.

Bütün bunlara rağmen, son 200 yıllık tarihinin en güçlü dönemini yaşayan Türkiye’nin şu anda yapması gereken, Avrupa dahil, tüm dünya ve özellikle Avrasya bölgesiyle iktisadî ve ticarî ilişkilerin geliştirilmesi yoluyla, daha da güçlenmektir. Büyük bir iktisadî güç haline gelmek, dolayısıyla vazgeçilmez bir ortak konumu kazanmakla, Türkiye’yi, kimse dışlayamayacaktır. Ülkemizdeki iktisadî çıkarları artan ve aleyhte davranışlarının tepki göreceğini bilen bir Avrupa, ilişkilerimizde daha dikkatli davranmaya mecbur olacaktır.

Sayın milletvekilleri, 55 inci Hükümetin, Avrupa Birliğinin kararına karşı gösterdiği tepki, son derece yerindedir. Devlet olarak, haysiyetinin rencide edilmesine izin vermeyen; ama, öte yandan da, Türkiye’nin kazanılmış haklarını, tepkisel bir davranışla ortadan kaldırmayan bir siyasetin sürdürülmesi, ilerisi için de en uygun tutumu oluşturacaktır. Türkiye, her şeyden önce, fazlaca ricacı, aşırı ısrarcı davranışlar nedeniyle Avrupa’da kaybettiği itibarını yeniden kazanmalıdır. Bu, ancak, sözlerini tutan, sık sık tutum değiştirmeyen, kendini Avrupa’yla eşit gören ve aşağılayan davranışlara, ne pahasına olursa olsun izin vermeyen bir devlet görüntüsünü yeniden kazanmakla olabilecektir. Taktik olarak, Avrupa’yla ilişkilerimizi, bir meydan savaşı olarak değil, küçük muharebeler şeklinde algılamak gerekmektedir. Bunun anlamı, aramızdaki meselelerin tecrit edilerek teker teker hallini amaçlayan bir yöntemin benimsenmesidir. Bu yöntemi uygulamaya geçmeden önce...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tan, süreniz bitti; eksüre veriyorum, lütfen toparlayın.

AHMET TAN (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

...Avrupa’yla olan ilişkilerimizin iç kamuoyu bağlantısını tamamıyla kesmemiz, bir önkoşul olarak benimsenmelidir. Basın yoluyla diplomasi, yerini, muhakkak gizli diplomasiye terk etmeli; bu diplomasi yürütülürken de, ne zaferlerden ne hezimetlerden bahsedilmeli, sadece çıkar dengesinin sağlanması ve ortak çıkarlar yaratılması amaçlanmalıdır. Bunu yaptıktan sonra, Avrupa Birliğiyle aramızdaki sorunların, etki-tepki dengesiyle gözetilmek kaydıyla, teker teker ele alınmasına geçilebilir.

Avrupa kamuoyu ve siyasetçilerinin Türkiye’ye karşı olumsuz yaklaşımları, kısmen, içinde bulundukları kimlik bunalımından kaynaklanmaktadır. Avrupa, hâlâ tüccarlar kulübü mü, yoksa çok boyutlu çıkarları olan siyasî bir birlik mi olduğuna karar vermiştir. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, Avrupa Birliğinin, bir Hıristiyan kulübü olduğuna da inanmak istemiyoruz. Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız, yaşadıkları ülke kamuoyunda, Avrupa’nın kimlik bunalımının aşılmasına yardımcı olacak biçimde etkili bir hale getirilmelidir. Bunun yolu da, vatandaşlarımızın bulundukları ülke uyruğuna geçmelerini ve o ülkede seçmen olmalarını teşvik etmekten geçmektedir.

Biz Demokratik Sol Parti olarak, bu olayın ortaya çıkması dolayısıyla değil, bundan yıllarca önce, tek bir sepete -tabir uygunsa- bütün ilişkilerimizin konulmamasını hep savunduk ve bu yüzden de, bundan üç yıl önce, seçim propagandası sırasında da, seçimlerden önce de, partimiz, bir broşürü, hep elden ele gezdirdi, adı: Bölge Merkezli Dış Politika.

Sözlerimi noktalarken, bu broşürün son cümleleriyle sizleri selamlamak istiyorum: “Türkiye’nin bölge merkezli bir dışpolitikaya yeniden işlerlik kazandırabilmesinin öncelikli koşulu, sürüklendiği siyasal tıkanıklıktan ve ekonomik bunalımdan bir an önce kurtulması ve demokrasisinin eksiklerini gidermesidir. Kendi bölgesinde güçlenen ve önder duruma gelen bir demokratik Türkiye, Batı’nın kapılarını da, hiçbir ödün vermeksizin, yalvarıp yakarmalara gerek kalmaksızın kendisine açılmış bulacaktır.”

Saygılar sunar, teşekkürlerimi arz ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.

Gruplar adına başka söz isteyen var mı?

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Refah Partisi Grubu adına Sayın Gül konuşacak.

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına, Sayın Abdullah Gül; buyurun.

Süreniz 20 dakika.

RP GRUBU ADINA ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Refah Partisi Grubu adına, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, ülkemizin, Hükümetin takip ettiği dışpolitika ve özellikle Avrupa Birliğiyle ilgili politikalar üzerine açılan genel görüşme hakkında Grubumuzun görüşlerini ifade edeceğim. Her şeyden önce, genel görüşmenin iyi bir olay olduğunu belirtmek istiyorum; çünkü, geçen hafta içerisinde bütün parti gruplarının katkısıyla, işbirliğiyle ve arzusuyla bu genel görüşme açıldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, zaman zaman dışpolitikada, savunma politikalarında hep devredışı kalmıştır. Halbuki, demokratik ülkelerde meclisler daima devreye sokulmalıdır. Meclislerin devreye sokulması, aslında, hükümetlerin de çok işine gelmesi gerekir; çünkü, meclis, dışpolitikada, savunmayla ilgili politikalarda devreye sokulursa ve bu işler mecliste uzun uzun tartışılırsa, meclisin ağırlığı hissettirilirse, hükümetin üzerindeki dış baskılar da muhakkak hafifleyecektir; en azından, hükümetin üzerindeki bu dış baskıların birkısmı meclisin üzerine gelecektir ve bundan dolayı da Türkiye büyük bir kazanç elde edecektir.

Nasıl, Amerika ile ilişkilerimizde, bazen “ne yapalım Kongreden geçmiyor; ne yapalım, Kongre evet demiyor, Amerikan hükümetinin bir suçu yok bu işte” deniliyor ve böylelikle, hükümet üzerindeki baskı, bir anlamda anlayışla karşılanıyorsa, aynı şekilde, bizim de, hükümetlerimize nefes aldırabilmemiz ve hükümetler üzerindeki baskıları hafifletebilmemiz için, Meclisi, bu konularda ciddî bir şekilde devreye sokmak gerekir kanaatindeyim.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Kuvvetler ayrılığı prensibi...

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Tabiî, her ülkenin, dediğiniz gibi, farklı sistemleri var; fakat, bunların da düşünülmesi gerekir.

Dışişleri Komisyonunun, Millî Savunma Komisyonunun fonksiyonlarının yeniden gözden geçirilmesi, bunlara ayrı ağırlıkların verilmesi, eminim ki, bu dediğimi gerçekleştirecektir.

Değerli arkadaşlar, dışpolitika, muhakkak ki, partilerüstü olmalıdır; millî çıkarlarımız esas olacağı için, içpolitikalara, içerideki meselelere bunu pek karıştırmamamız gerekir ve bu anlamda da hislerden uzak, duygulardan uzak ve gerçekçi olmak zorundadır. Türkiye’ye yakışan ve Türkiye gibi, büyük tarihî derinliği ve büyük potansiyeli olan ülkelere yakışan da budur. O açıdan, dışpolitikada, gelişigüzel hareketler, fevrî demeçler, hissî davranışlar, dalgalanmaya bırakılmış bir politika görünümünü kesinlikle vermememiz gerekir.

Ayrıca, Türkiye, sadece seksen doksan yıllık bir ülke değil, çok derinliği olan, tarihte rol almış ve zaman zaman, tarihe şekil vermiş çok büyük bir ülke olduğu için, muhakkak ki, dışpolitikası da bu ağırlığı taşımalıdır. Zaman zaman “Türkiye’nin yerinde başka bir ülke olsaydı, herhangi bir Avrupa ülkesi olsaydı, acaba, bizim uzun yıllardan beri takip ettiğimiz dışpolitikayı takip eder miydi” diye sorasım gelir. Gerçekten, yüz yıl öncesine giderseniz, Türkiye’nin o zamanki konumu -şüphesiz ki, bunlar tarih içinde birdenbire yok olmamıştır- Türkiye’nin bu potansiyeli hâlâ mevcuttur, ilişkileri hâlâ mevcuttur. Çevremizi dolaştığımızda, lisanı ve insanların görünümünü bir yana bırakırsanız, bütün tarihî binalar, bütün büyük kültürel merkezler hep bizden kalmıştır. Dolayısıyla, birdenbire bunları yok farz etmek mümkün değildir.

Tabiî, böyle derinliği olan bir ülkeye, derinliği olan bir dışpolitika takip etmek gerekir; ama, maalesef, uzun yıllardan beri, Türkiye, böyle uzun strateji sahibi bir dışpolitikadan uzak hareket etmektedir ve bir bölge ülkesi, bölgede ağırlığı olan bir ülke değil; fakat, bölgede, maalesef, âdeta, başka ülkelerin yörüngelerine girmiş bir görünüm arz etmektedir. Bu açıdan, Türkiye, hem Ortadoğu ülkesidir hem Avrupa ülkesidir hem bir Asya ülkesidir; fakat, bütün bu derinlikler bir yana bırakılıp, Türkiye, maalesef, özellikle son yıllarda ve son aylardaki görünümüyle de, Ortadoğu’nun bir lider ülkesi değil, bazı yazar arkadaşlarımızın da söylediği gibi, Ortadoğu’da, İsrail’in takipçisi bir ülke görünümünü, imajını vermektedir. Bunun çok yanlış olduğuna ve bunun, Türkiye açısından da, bölge açısından da çok tehlikeli olduğuna inanmaktayım.

İsrail’le ilişkiler ayrı bir mesele. Eğer Ortadoğu’da barışa katkı yapılabilirse, muhakkak ki, bu katkıdan kaçınmamamız gerekir ve bu katkıyı yapmak için de elimizden geleni yapmamız gerekir; çünkü, Ortadoğu’da yeteri kadar kan ve gözyaşı akmıştır. Bu kan ve gözyaşı kimin kanı ve kimin gözyaşı olursa olsun, bunun muhakkak durması gerekir ve senelerdir bu bölgeyi yönetmiş olan Türkiye’nin de, eğer, burada, barışta bir katkısı söz konusu olursa, bunu muhakkak yapması gerekir. Bu, ayrı bir mesele; ama, bunun ötesinde, eğer, stratejik bir görünüm arz edecek, bütün bölgenin dengelerini zedeleyecek,  bütün Müslüman ülkelere tavır aldıracak ve Türkiye’yi, bölgedeki 3-4 milyon nüfusu olan İsrail’in yörüngesine sokacak bir görünüm verilirse, bunun çok tehlikeli olacağına inanmaktayım.

Maalesef, İsrail’le bu ilişkiler, sivil inisiyatifin de dışına taşmak üzeredir. Özellikle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ihtiyacının önümüzdeki yıllarda İsrail’e bağımlı hale getirilme teşebbüsü vardır. Bunun -eğer bilinçli bir şey değilse- çok yanlış olduğu kanaatindeyim. Türkiye gibi, büyük ordusu olan, Türkiye gibi, maalesef, silaha büyük yatırım yapan ve aynı zamanda da, yine, maalesef, silah tüketen bir ülkenin, kendi silah sanayiini kurmadan, bölgedeki 3-4 milyon nüfusu olan bir ülkeye, silah açısından da, uzun dönemli bağımlı hale gelmesinin ne büyük bir tehlike olduğunu, eminim ki, bütün arkadaşlarım anlayacaklar ve göreceklerdir. Bu açıdan, bugünlerde, İsrail, Türkiye ve Amerika arasında yapılmakta olan deniz tatbikatının da çok yanlış olduğuna inanmaktayız. Ben, bunun, İsrail’e de, uzun vadeli bir fayda getirmeyeceğine inanmaktayım; çünkü, bunlar, bölgedeki tedirginlikleri artıracak ve bölgedeki, özellikle de bütün Müslüman ülkelerin, bütün Arap ülkelerinin -ki, tabiî komşumuz olan bu ülkelerin- ister istemez tavır almalarını gerektirecektir. Bunun neticelerini, son günlerde, yine gördük. Maalesef, Tahran’daki İslam Konferansından, Sayın Cumhurbaşkanımız, erken ayrılmak zorunda kaldılar. Aynı Konferansta, İslam ülkelerinin, Türkiye lehine -özellikle, Kıbrıs ve Batı Trakya’yla ilgili- geçtikleri kararları ve Türkiye tezini desteklediklerini göz önüne alırsak, bizim bu ülkelere karşı aldığımız tavrın ne kadar yanlış olduğunu göreceğiz. Bunu, geçenlerde de konuştuk tabiî.

Buradaki bütün yanlış, yine, maalesef, Hükümetimizin yanlışı olmuştur; çünkü, Sayın Cumhurbaşkanının, Ankara’dan Tahran’a gittiği gün -çok büyük bir takvimlemeyle- İsrail Savunma Bakanı Türkiye’ye davet edilmiştir. Muhakkak ki, bu günü, İsrail tarafı tespit etmemiştir; bu günü, Türkiye tarafı tespit etmiştir; ama, bunun da bilinçli olduğu kanaatindeyim. Çünkü, başka bir gün olabilirdi; önce olabilirdi, sonra olabilirdi. Bunun, aynı güne getirilmesi, aslında, yine, bir işaret vermeye, bir imaj oluşturmaya dönüktü. Dolayısıyla, bütün bunların, Türk dış politikasında, Türkiye’yi, Doğu da ve Batı da yalnızlığa iten gelişmeler olduğunu görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, dış politikada, muhakkak ki, çok yönlü olmamız gerekir ve Türkiye’nin sadece bir bölgeye bağlanması söz konusu olamaz. Ne yazık ki, verdiğimiz bütün imaj, Türkiye’nin, sadece Avrupa’ya endekslendiği şeklinde olmuştur. Bu ise, bizim, Avrupa nezdindeki, Avrupa Birliği nezdindeki elimizi de zayıflatmıştır. Bugün alınan netice de, aslında Türkiye’nin takip ettiği politikaların neticesi olarak ortaya çıkmıştır.

Tabiî, çok önemli başka bir konu da şudur: Özellikle, geçen 54 üncü Hükümet zamanında, dış politikada, Türkiye’yi getirmek istediğimiz açılımlar, maalesef, iç politikaya tam alet edilmiş ve bunlar, Türkiye’nin menfaatları ve çıkarları bir yana bırakılarak çok kötü bir şekilde yaftalanmıştır. Bugün memnuniyetle görmekteyiz ve tebrik etmekteyim ki, bugünkü mevcut Hükümet bile, bizim o zaman takip ettiğimiz dış politikanın bazı unsurlarına sahip çıkmaktadırlar ve bunların devamlılığını göstermektedirler. Bunlardan birisi D-8 olayıdır. Türkiye’nin içine döndüğü bir dönemde, Türkiye’nin ta okyanuslara açıldığı bir hareket olmuştur. Türkiye’nin, bugün, toplantıları terk ettiği dönemi göz önüne alırsanız, yedi-sekiz ay önce, Türkiye’de toplantılar yapılıyordu ve 800 milyon insanı temsil eden 8 ülkenin devlet başkanları ve başbakanları İstanbul’da bir zirvede buluşmuşlardı. D-8 olayının genel sekreterliğini -hatırlayacaksınız- yine 54 üncü Hükümet kurmuştu; memnuniyetle bugün görüyoruz ki, mevcut Hükümet de buna önem vermektedir.

Aynı şekilde, İran-Türkiye doğalgazı meselesi de böyledir. Bu, aslında İran-Türkiye değil, Türkmenistan-İran-Türkiye doğalgazıydı. O zaman da, yine çok büyük tenkitlerle karşı karşıya kalmıştık. Nasıl olur da bir gerici ülkeden, nasıl olur da irticanın resmen hâkim olduğu bir ülkeden doğalgaz getirirdik?!.. Ama, Türkiye’nin, bugün, nasıl enerji sıkıntısı içerisinde olduğunu, en iyi, ellerindeki bilgilerle bugünkü Hükümet bilmektedir ve eminim ki, bizim o zaman aldığımız o cesur kararı bugün takdir etmektedirler, takdirin de ötesinde teyit etmektedirler; çünkü, Sayın Başbakanın son Türkmenistan gezisi, bizim o zaman yaptığımız anlaşmaların üzerine bir imza daha atmaktan öteye herhangi bir şey ifade etmemektedir bildiğiniz gibi ve yine, herkes bilmektedir ki, biz, ülkenin menfaatı peşinde olduğumuz için, propaganda peşinde olmadığımız için, Türkiye-İran doğalgaz boru hattı anlaşmaları ve bu boru hattı ihaleleri ve inşaatları, hiç törensiz şekilde başlamıştır. O zaman bu meseleye karşı çıkan Amerika Birleşik Devletleriyle yapılan görüşmeler neticesinde, onlar da ikna edilmiştir bu konuya. Aslında, Amerika Birleşik Devletlerinin bütün enerji şirketleri ve büyük bir kesim, bu işin çok tabiî olduğunu kabul etmişti; ama, resmî görüşlerinden vazgeçmemek için, zaman zaman tekrarlıyorlardı buna karşı olduklarını. Eğer, Amerikan gazetelerine bakarsanız, bunun çok doğru olduğunu, her platformda, uzun uzun, söylüyorlar ve yazıyorlardı.

Onun üzerine, biz, diğer meselelerde olduğu gibi, büyük merasimlerle ve büyük gösterişlerle bu temelleri atmadık; ama, sessiz sedasız bütün bunlar bitirildi, ihaleler yapıldı ve hatta, bildiğiniz gibi, Türkmenistan - İran - Türkiye doğalgazının, Türkiye içerisinde gideceği bazı şehirlerin hatlarının bile ihaleleri yapılmıştı.

Değerli arkadaşlar, bununla şunu söylemek istiyorum: Dışpolitikada, muhakkak ki, sürekli olmak gerekir.

Avrupa Birliğiyle ilgili konuya gelince; bunu, geçen sefer de çok konuştuk, şimdi de çok konuşuyoruz. Aslında, otuzdört yıllık bir macera devam etmektedir. Roma Antlaşmasıyla, Türkiye, bu işin içerisine girmiştir ve Ankara Antlaşmasıyla, 1963 yılında, Türkiye, o zamanki Ortak Pazarın içerisine girmiştir. Bu Ortak Pazar, daha sonra “Avrupa Birliği” olmuş, ekonomik ve siyasî entegrasyon devam etmektedir.

Burada önemli olan nokta şu: Burada, özellikle son Lüksemburg Zirvesinde alınan netice, aslında, sürpriz bir netice değildi -geçende de konuştuk bu işi- ama, önemli olan, Türkiye, maalesef, hâlâ, Avrupa Birliğinin de ne olduğunu tam anlamamıştır. Girmek istediği bir kulüp vardır ve bu kulübün içerisine giriş şartları, buraya üye olma şartları bellidir; ama, Türkiye, nedense, hamasi bir şekilde, hissî bir şekilde hareket etmektedir ve girmeyi çok arzu ettiği ve girmeyi her ortamda deklare ettiği bu kulübün üyelik şartlarını da yerine getirmemektedir; bu da, çok açık bir gerçektir. Bunu zikretmekten, bunu ifade etmekten de kesinlikle kaçınmamamız gerekir.

Avrupa Birliği, sadece ekonomik bir olay değildir; Avrupa Birliği, aynı zamanda, demokrasinin, insan haklarının, özgürlüklerin ve sivil toplumun normlarının olduğu bir birliktir. Bu haliyle, Türkiye, böyle bir birliğe nasıl girebilirdi? Aslında, girebilmesi için Türkiye’ye otuzdört senelik bir süre verilmişti ta başından... Hazırlık, geçiş dönemleri; bunlar, çok detaylı şeyler, arkadaşlarım bilecektir... Bütün bu süre içerisinde, Türkiye’ye; kardeşim, sen de hazırla kendini, ekonomini düzelt, belli bir seviyeye gel, bu devlet görünümünü düzelt, sivilleştir, demokratikleştir; insan haklarına, özgürlüklere ve serbestliklere önem ver, böyle bir ülke ol ve hazır ol denilmiştir.

Biz, nedense, hiçbir zaman kusuru kendimizde aramayız, hep karşı tarafta ararız; bu, aslında, maalesef, üçüncü dünya ülkelerine yakışan bir özelliktir. Türkiye, kendisini de gözden geçirmek zorundadır. Türkiye, gerekeni, maalesef, yapmamıştır; Avrupa’nın yapıp yapmadığını sorgulamaktan önce, Türkiye, kendi üstüne düşeni yapmış mıdır yapmamış mıdır, bunu sorgulamak durumundadır.

Şimdi, Avrupa Birliğinin 15 ülkesinin ekonomik göstergelerini veyahut da demokrasi, insan hakları, özgürlükler söz konusu olduğunda, bunlarla ilgili standartları bir yana koyun, bir de Türkiye’nin standartlarını bir yana koyun; bu şartlar altında, siz olsanız, Türkiye gibi nüfusu da 60 milyonu geçmiş bir ülkeye “buyurun” der misiniz?!.. Dolayısıyla, buradaki hata, muhakkak ki, sadece bu mevcut Hükümetin değildir; buradaki hata, maalesef, geçmiş bütün hükümetlerin hatasıdır ve Türkiye’yi böyle büyük bir olaya hazırlamamışlardır.

Değerli arkadaşlar, başka bir yanlış da şu oldu: Türkiye, Avrupa Birliğine ne pahasına olursa olsun girmek zorundadır izlenimi verildi; girelim de nasıl girersek girelim, hangi şartlarda girersek girelim izlenimi verildi ki, bu da çok yanlıştı. Bugünkü hüsranın belki en büyük sebeplerinden birisi de bu olmuştur; bu, çok hissî, çok duygusal bir olay oldu Türkiye’de. Halbuki, gerçekçi olmak gerekirdi; karşı tarafla, oturup, pazarlık yapmak gerekirdi ve “eğer, benim şartlarımı sen kabul etmezsen, ben de sana girmem” diyebilmeliydi Türkiye. Demin arkadaşlarımın da söylediği gibi, Avrupa Birliği, üzerine düşen hiçbir şartı yerine getirmemişken, Türkiye, bunları bile sorgulayamadı; ama, sadece arzusunu ortaya koydu, sadece niyetini ortaya koydu.

Dolayısıyla, bu netice çok belliydi; ama, yapılan şey şu oldu: Halkımız, milletimiz daima aldatıldı. Maalesef, yalan söylendi ve olmayacak bir şey, olacakmış gibi gösterildi. Niçin derseniz... Geçmişe şöyle kısa bir bakın, bunu açıkça göreceksiniz. 10 Aralık 1994 yılında Essen’de bir zirve toplantısı yapıldı. Geçen dönemden devam eden arkadaşlar hatırlayacaklardır; Mecliste o zaman konuşmuştuk. Essen’deki toplantıda, Avrupa Birliğinin geleceği ve Avrupa Birliğine üye olacak olan ülkeler tartışılmıştı. O toplantıya 21 ülke katılmıştı ve 21 ülkenin devlet başkanlarının ve hükümet başkanlarının yaptığı toplantıda, 2010 yılında Avrupa Birliğine girecek olan 27 ülke tespit edilmişti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gül, süreniz bitti. Size eksüre veriyorum; toparlayın efendim. Süreyi pek fazla sınırlamıyorum.

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Sağ olun.

Bu 27 ülkenin içerisinde -1994 yılında toplanmışlardı- Türkiye’nin ismi yoktu. Bütün Doğu Avrupa’nın eski komünist ülkeleri vardı; Malta, Kıbrıs hepsi vardı; ama, sadece Türkiye’nin ismi yoktu; buna rağmen, Türkiye, hâlâ bir ham hayal peşinde koştu. Bunun da ötesinde, Avrupa’nın ileri gelen bütün politikacıları, önemli toplantılarında, Türkiye’nin Avrupa Birliğine giremeyeceğini söylüyorlardı. 1989 yılında, o zamanki İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher, bir kilisede, Avrupa’nın ileri gelen politikacı ve düşünürlerine yaptığı bir konuşmada “bir gün gelecek Prag ve Varşova, Avrupa Birliği sınırları içerisine girecek” derken, Türkiye’yi hiç saymıyordu veyahut da Avrupa Birliğinde o zamanki komisyon başkanı olan Fransız Jacques Delores -ki, sosyalistti bu adam- o zaman Avrupa Birliğinin bir Hıristiyan topluluğu olduğunu açıkça söyüyordu; ama, buna karşı Avrupa’nın bazı dürüst politikacıları çıkıp gerçeği de söylemişlerdi. Mesela, bunlardan birisi Alman Hıristiyan Demokrat Partisinin Meclis Grup Başkanı Wolfgang Schauble şunu söylüyordu: “Türkiye’ye yalan söylemeyelim; Türkiye’yi aldatmayalım; Türkiye’ye doğru söyleyelim. Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür; Avrupa Birliği ayrı bir medeniyettir; Türkiye’nin burada yeri yoktur.” Bütün bunlar söylenilmesine rağmen, maalesef, bizde tam tersine, bütün gözler kapalı tutuldu ve Avrupa Birliğine gireceğiz, gireceğiz arzuları yine dile getirildi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Efendim, lütfen tamamlar mısınız; rica ediyorum.

Buyurun.

ABDULLAH GÜL (Devamla) – Son gümrük birliğine girişte ise aynı oyun oynanıldı; ama, Türkiye, maalesef, yine bunu görmedi. Hatırlayacaksınız, Refah Partisi olarak, biz, gümrük birliğini o zaman çok tartıştık, çok tenkit ettik ve “gümrük birliği, aslında, Türkiye’yi Avrupa Birliğine almamanın bir mekanizması olacaktır. Türkiye, gümrük birliğine alınacaktır ve orada dondurulacaktır. Avrupa, Türkiye’yi ne Avrupa Birliğinin yörüngesinin dışına bırakmak istemektedir ne de içine almak istemektedir” diye karşı çıkmıştık; ama, o zaman, bizim bütün bu tenkitlerimiz Avrupa düşmanlığı olarak hep ortaya atılmıştı.

Değerli arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum: Türkiye, bir bölge ülkesidir, geçmişi olan büyük bir ülkedir. Türkiye, onurlu olarak hareket etmelidir. Dalgalanmalarla, tehditlerle, şantajlarla, duygularla da dışpolitikanın olmayacağını bilmek gerekir. Türkiye’ye de bu yaraşır.

Bugün, Türkiye’de bir dışpolitika strateji yoksunluğu söz konusudur. Günübirlik olarak hareket edilmektedir. Dışpolitikada strateji yoksunluğundan söz ederken, bunu, ben, ne Sayın Dışişleri Bakanı için ne de Dışişlerimizin değerli diplomatları için söylemek istemiyorum; bunu, Hükümet olarak, Türkiye’nin geneli olarak söylemek istiyorum. O açıdan yapılması gereken şey; Türkiye’nin, kendisine yakışır, potansiyeline yakışır bir dışpolitika takip etmesidir ve kendisine dışpolitika imkânlarını genişletmesidir. Avrupa Birliğine Türkiye’nin girmesine hepimiz gayret ediyoruz; ama, şunu unutmayın ki, Avrupa’nın tam ortasında olup da Avrupa Birliğine üye olmayan ülkeler var. Belki, Avrupa Birliğinin şu anki bazı ülkelerinde referandum yapılsa, Avrupa Birliğinden çıkacak olan ülkeler var. İsviçre, Norveç; bunlar, Avrupa Birliğine üye ülkeler değildir. Ticaretinin yüzde 60’ı Avrupa’yla olan ve konum itibariyle tabiî Avrupa’da olan bir ülkenin girmesini istiyoruz; ama, mecbur da değil Türkiye. Türkiye’nin yapabileceği çok şeyler var. Türkiye’nin, İslam ülkeleriyle, Ortadoğu ülkeleriyle, Türk cumhuriyetleriyle, Pasifikteki ülkelerle, Afrika’yla ilişkilerini geliştirmesi gerekir, kuvvetlendirmesi gerekir ve her şeyden önce de, kendi evini düzene koyması gerekir. Kendi halkımız, kendi milletimiz hak ettiği için, Türkiye’deki demokratik standartları yükseltmemiz, insan haklarını, özgürlükleri genişletmemiz gerekir. Kendi halkımız hak ettiği için de, bugünkü ekonomik çıkmazdan ülkemizi kurtarmamız gerekir. O zaman, eminim ki, Avrupa Birliği de, başka bölgesel işbirliği teşkilatları da, Türkiye’yi, kendi aralarına almak için çırpınacaktır.

Hepinize saygılar sunarım. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gül.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Altan Öymen; ondan sonra da, DYP Grubu adına Sayın Tansu Çiller konuşacaklar.

Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA ALTAN ÖYMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, önümüzdeki genel görüşme önergesi hakkındaki görüşlerimi arz edeceğim. Hepinizi, Grubum adına ve kendi adıma saygıyla selamlarım.

Arkadaşlar, bu genel görüşmelerin öngörüşmeleri yılbaşı tatilinden önce burada yapıldı. Orada, Avrupa Birliğinin Lüksemburg kararı üzerinde görüşlerimizi söyledik; bunu, başka gruplar da söyledi. Bu kararın Türkiye ile ilgili bölümleri, gerek Avrupa Birliğinin kuruluşunu sağlayan antlaşmalara -başta 1957 Roma Antlaşması olmak üzere- gerek Avrupa Birliğinin bizimle hukukî ilişkilerine -başta 1963 Ankara Antlaşması olmak üzere- gerekse akla ve mantığa tamamen aykırıydı; Avrupa Birliğinin daha sonra koyduğu kendi kuralları ve kriterlerine de aykırıydı. Bunları daha önce de belirttik, kamuoyuna hitaben başka vesilelerle de belirttik. Burada, bunları tekrarlamayıp, geçen öngörüşmeden bu yana olanları değerlendirmek istiyorum.

Geçen görüşmede şunu belirtmiştik: Bu kararlar hakkında Hükümetin yayınladığı yazılı açıklama, bir Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Başbakan tarafından okunan yazılı açıklama, gerçekten, dengeli bir açıklamaydı; hem Türkiye’nin bu kararlara karşı haklı tepkisini dile getiriyordu hem bundan sonra Kıbrıs gibi Yunanistan gibi konularda onunla siyasî diyaloğa girmeyeceğini açıklıyordu, ona karşı bir tavır belirliyordu; ama, aynı zamanda da, Avrupa Birliğine günün birinde üye olma hakkımızı da bir hak olarak tespit ediyordu “ben, bu hakkımdan vazgeçmeyeceğim, bununla ilgili gelişmeleri takip edeceğim” diyordu. Bunu biz destekledik; fakat, bu açıklama yayımlandıktan sonra olan gelişmeler vardı, bunları burada eleştirdik. Bu gelişmeler neydi; bu Hükümet açıklamasının tamamen dışında bazı açıklamalar gelmeye başladı Hükümetin bazı sözcüleri tarafından, değişik müeyyideler dile getirildi; işte, güney hududumuzdan sokarız ancak Alman Mercedeslerini gibi... Bu arada da, Sayın Başbakan Amerika’ya giderken, havaalanında ve kısmen de uçakta bazı açıklamalarda bulundu, dedi ki “ben, Avrupa Birliğine müracaatımı geri çekerim, eğer bu altı ay içinde -geri çekeceğim; hatta- Avrupa Birliğinden tutumunu değiştiren bir tavır görmezsem.” Bu, Hükümet açıklamasına aykırıydı; Hükümet Başkanı bu seyahati yaparken, burada, Hükümet adına konuşan Başbakanvekilinin yaptığı açıklamalara aykırıydı. O, açıkça “biz, buradaki üyelik hakkımızı hep tutacağız, Avrupa Birliği istese de istemese de günün birinde bizi almaya mecbur olacak, biz hakkımızı savunuyoruz” diyordu; doğruydu.

Şimdi, bu çelişkinin giderilmesi gerektiğini burada belirttik. Sonra, zaman içinde, aradan geçen zaman içinde şunu gördük ki, Sayın Başbakan bu çelişkiyi giderme yolunda aşama aşama bazı adımlar attı; nihayet, bu Mecliste, bütçe görüşmeleri sırasında da bunu vuzuha kavuşturmak için beyanlarda bulundu. Bu beyanlarda “ben böyle bir şey söylemedim” dedi. Zabıtlarda, açıkça “Avrupa Birliğinden tam üyelik müracaatımızı geri çektim falan demedim” dedi. Bir şey olmuş o sırada, zabıtlara göre, bir arkadaşımız müdahale ediyor “basın öyle söyledi” diyor. Bunun üzerine “canım, basını düzeltmeye kalksam bir saat de yetmez” diyor. Bu şekilde ifade; yani, Hükümet açıklamasına aykırı olan ifade, en azından, geçerliliğini kaybetmiş oldu. Kabahat basının üzerinde kaldı çoğu defa olduğu gibi, bu gibi hallerde olduğu gibi; ama, olsun, basın zaten buna alışıktır -eski bir basın mensubu olarak söylüyorum-bazen yapar politikacılar böyle; ama, biz de memnuniyetle müşahede ediyoruz ki, bu çelişki, Başbakanın bu beyanıyla ortadan kalkmıştır. Bundan sonra umarız ki, bir daha böyle çelişkiler olmaz; bu vesileyle, tabiî şunu belirtmek lazım, basın, yanlış yapar, zaman zaman yanlış anlar; ama, politikacılar da bazen yanlış söylerler veya yanlış anlaşılmaya müsait sözler söylerler. Bundan da tevakki etmeye özen göstermelerinde sayılamayacak kadar fayda vardır. Özellikle, böyle dışpolitika gibi hassas konularda, hele Avrupa Birliği gibi hassas bir konuda, ayaküstü -uçakta, havaalanında veya yolda- demeç vermekten kaçınmaları daha isabetli olur; bunu da belirtmeyi görev biliyoruz.

Sayın arkadaşlarım, şimdi, bu çelişki ortadan kalktıktan sonraki duruma göre, Türkiye, Avrupa Birliğiyle ilişkilerine -hükümet açıklamasına göre- 1963 tarihli Ankara Antlaşması zemininde devam edecektir. Burada bir mesele var: Hükümet sözcüleri, Avrupa Birliğinin bize karşı haksız, adaletsiz, mantıksız davranışlarını belirtiyorlar ve bu arada “bizim, oradan, toplam olarak 3,5 milyar dolar alacağımız var, bize vaat edildi bu para ödenmiyor” diye Türk kamuoyuna bunu şikâyet ediyorlar. Bu şikâyetlerinde haklıdırlar; yalnız, bu, anlaşmayla veya anlaşmaya merbut vaatlerle ortaya çıkmış olan bir haktır. Bunun savunulması ve bu hakkın elde edilmesi Hükümetin görevidir. Bu şikâyeti yapmakla birlikte, o 3,5 milyar dolar civarındaki -toplam olarak- bize vaat edilen katkının alınması, tahsil edilmesi için, Hükümetin, gereken girişimlerde bulunması da lazımdır ve eğer böyle bir girişimleri varsa, bunların daha da güçlendirilmesi lazımdır. Zaman zaman, işte gümrük birliği antlaşmasını değiştirmekten bahseder Hükümet sözcüleri. Onu değiştirmek istiyorlarsa, değiştirebilecek imkânları kullanabiliyorlarsa, yapsınlar; ama, bu, mevcut anlaşmadan doğan ve antlaşmaya merbut olan beyanlardan doğan haklarımızı elde etmeye mâni değildir. Bunların elde edilmesi için mümkün olan her girişimin yapılması gerekir.

Arkadaşlar, Lüksemburg kararlarının Türkiye’yle ilgili tarafları üzerinde çok şey söylenilebilir; fakat, bunlardan en önemli olanı -daha önce arkadaşlarımın da belirttiği gibi, ANAP sözcüsü arkadaşım Akarcalı’nın da belirttiği gibi- Yunanistan ilişkilerimizin durumunu ve Kıbrıs meselesini, Türkiye’nin önüne, Türkiye’nin Avrupa Birliğine aday olmaması için bir gerekçe olarak göstermesidir; hatta, bu, bir anlamda şart gibi telakki edilebilir. Avrupa Birliğine üye bazı üyeler bunun şart olmadığını söylüyor, bazısı şart gibi mütalaa ediyorlar; ama, bunun, her ne suretle olursa olsun Türkiye’ye yöneltilmesi, yani, Türkiye’ye “git, Yunanistan’la ilişkilerini düzelt de öyle gel” denilmesi “Kıbrıs meselesini hallet de öyle gel” denilmesi, yine, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilere de aykırıdır, akla ve mantığa da aykırıdır.

Diğer arkadaşlarım da belirtti, bu demektir ki; Avrupa Birliği tarafından Yunanistan’a denilmektedir ki “ben, senin arkandayım, sadece Türkiye’ye diyorum ki, git, Yunanistan’la anlaş...” O zaman, elbette Yunanistan, durduğu yerde duracak, bir uzlaşma için gerekli gayreti hiçbir şekilde göstermeye ihtiyaç duymayacaktır. Yani, bu konuda, Avrupa Birliği güya hakemlik yapıyor gibi bir tavır içindedir; ama, o hakemliğin içerisinde, o 15 üyenin arasında Yunanistan’da vardır; yani “kadı ola davacı ve muhzır dahi şahit, ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet” denildiği gibi, bu, savcısı, şikâyetçisi ve hâkimi aynı olan bir mahkeme tavrıdır; bunu kabul etmeye hiçbir zaman imkân yoktur.

Kıbrıs meselesine gelince; Kıbrıs meselesindeki davranış, 1963 yılındaki statüsü fiilen iptal edilen Kıbrıs’ın, Kıbrıs Devletinin, hâlâ, sadece Yunanlılar tarafından temsil edilen bir Kıbrıs Devleti gibi görülmesinden doğan ve devam edip gitmekte olan bir anlayışın sonucudur. Türkiye’ye “Kıbrıs meselesinde ağırlığını koy da meseleyi hallet, ondan sonra” denilmesinin de bir faydası yoktur.

Kıbrıs, niçin Avrupa Birliğine aday ülkeler arasına sokuluyor; hem de onların birinci grubu arasına sokuluyor? Bir Avrupa ülkesi olduğu için midir?.. Olmadığı meydandadır. Oradaki Rum kesimi, Kıbrıs Rum kesimi, komşularıyla çok iyi ilişkileri olan, hiçbir sınır anlaşmazlığı olmayan bir kesim midir; onun da alakası yoktur. Oradaki Rum kesimi, insan haklarına, komşularıyla birlikte yaşama gibi kurallara riayet etme alışkanlığına sahip bir kesim midir; o da değildir; 1963’ten beri olan hadiseler hatırlardadır. Aslında, Bosna-Hersek’te yapılanlar, daha 1963 yılında, Kıbrıs çapında, orada yapılmıştır. Etnik temizlik denilen şeyi, Avrupa Kıtası, ilk önce, Kıbrıs’ta yapılanlardan öğrenmiştir.

Bütün bunların hatırası ortada dururken, Kıbrıs konusunda Türkiye’den bir şey istemek yanlıştır. Eğer, Rum kesimiyle bu ilişkiler devam ederse, bunun sebebi bellidir; bu, Yunanistan’ın, Kıbrıs’ın Rum kesimini kendi uzantısı telakki etmesidir; kendisiyle bağlantılı bir yer, bir ülke telakki etmesidir. O zaman, Yunanistan bunu böyle telakki ederse, Kıbrıs Türk kesimi de elbette, Türkiye’yle bağlantılı bir yer olduğunu bilecektir, Türkiye de Kıbrıs’la bağlantılarını hatırlayacaktır ve Hükümetin belirttiği gibi, Avrupa Birliğiyle Kıbrıs arasındaki müzakerelerdeki aşamalara paralel olarak, Türkiye de Kıbrıs’la bütünleşme yolundaki, ekonomik açıdan bütünleşme yolundaki adımlarını atmaya devam edecektir.

Arkadaşlar, bundan sonra ne olacak? Bu haksız iki talebin yahut tavsiyenin yahut bazılarının gözündeki şartın; yani, Yunan ve Kıbrıs meselelerinin dışında, Türkiye’yle ilgili olarak belirtilen bir gerekçe daha var: Türkiye’deki demokrasi eksikliği, insan hakları eksikliği...

Aslında, bunun üzerinde hiç durmuyoruz; çünkü, bu konuda, diğer arkadaşlarımın da belirttiği gibi, bu konu bizim meselemizdir. Gerçi, başka ülkelerin de, bunun üzerinde mütalaa serdetmeye, Türkiye’yi eleştirmeye hakkı vardır; çünkü, Türkiye, onlar gibi, bu konuda birçok anlaşma imzalamıştır. İnsan haklarıyla, demokrasi eksikliğiyle meşgul olmak, artık, başka ülkelerin de işi haline gelmiştir. Hiçbir ülke, bunlar benim işimdir, buna kimse karışamaz diyemez haldedir -en azından Avrupa ülkeleri; biz de diyemez haldeyiz- ama, Avrupa yahut başka yerdeki ülkeler, Türkiye’ye bu konuda eleştiriler yöneltseler de yöneltmeseler de, bu konuda talepte bulunsalar da bulunmasalar da, Türkiye, her şeyden önce kendi insanına duyduğu saygının gereği olarak, elbette demokrasi eksikliklerini tamamlamak zorundadır; bunu, hep biliyoruz. Onun için, bunu bir şart diye görmemek ve bu yoldaki tasarıların -Hükümet, 1998 yılını “hukuk yılı” olacak diye ilan etmiştir- Meclise süratle getirilmesini beklemek gerekir.

Bu noktada hemen şunu belirtmek istiyorum: Bu tasarıların gelmesi, daha önce Abdullah Gül Arkadaşımın da belirttiği gibi, çok gecikmeli olmuştur. Daha önceki hükümetler de bu konuda fazla bir adım atmamışlardır. Son Hükümetin de, insan hakları yolunda ciddî bir tasarı getirip de buradan geçtiğini hatırlamıyorum. Çok gecikilmiştir, bu Hükümet de, altı aydan beri aynı şekilde gecikme halindedir; ama, artık, Hükümet partileri arasındaki son üçlü toplantıdan sonra bu açıklandığına göre, bunun bir an önce gerçekleşmesini bekliyoruz. Hükümet “bu konuda sadece bizim aldığımız kararlar yetmez, diğer partilerin de buna destek olması lazımdır” diyor. Bunu söylemesine, bizim açımızdan hiçbir gerek yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi, Başbakanın saydığı kanun tasarılarının hepsini, bazısını bu dönemde, bazısını geçen dönemde bu Meclise teklif olarak getirmiştir; yani, onların destekçisi olmasının beklenmesi bir yana, onların sahibidir, öncüsüdür; ölüm cezasının kaldırılması, Terörle Mücadele Kanununun 8 inci maddesinin değiştirilmesi, 1913 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkatin değiştirilmesi için teklifler komisyonda zaten bizim tarafımızdan verilmiş; arkadaşlarımız tarafından verilmiş olan teklif, Hükümetin tavrının belirlenmesini beklemektedir. Bu tavır bir önce belirlenirse -hatta tasarıya bile lüzum yok- o teklif yasalaşabilir. Özet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi, insan haklarını Türkiye’de gerçekleştirme, sağlamlaştırma açısından, demokrasi eksikliklerimizin giderilmesi açısından ne kadar tasarı varsa, onları elbette destekleyecektir.

Arkadaşlar, Avrupa Konseyinde bundan sonraki durum ne olacak? 1 Ocaktan itibaren Başkanlık değişti orada, Dönem Başkanlığı İngiltere’de; İngiltere nasıl bir tavır takınacak? Lüksemburg kararından önce basına yansıyan haberlere göre, İngiltere, Türkiye’ye daha yakın, Türkiye’nin tezine, isteğine daha yakın bir tutum sergilemiş olarak görünüyordu; bundan sonra daha belirgin bir durum yoktur. Yalnız, İngiltere Dışişleri Bakanı Robin Cook, önceki gün bir açıklama yapmış ve Türkiye’deki, yine demokrasi eksikliklerine işaret ederek, gerekçeyi bu olarak göstermiştir. Biraz önce söylediğim gibi, bunun üzerinde fazla durmamak lazım; çünkü, mademki biz bunları yapma kararındayız, azmindeyiz, bunu yapacağız -inşallah bu sene yapacağız- ama, bir eleştiri halinde bunu söylemiştir. Yalnız, dünkü Financial Times gazetesinde İngiliz Başbakanı Blair’in bir demeci var. O demeçte, Türkiye’nin, Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin düzeltilmesi için bazı girişimlerde bulunacağını söylüyor ve bir teminat verir gibi konuşuyor. Türkiye’ye uygulanan kriterlerin başka ülkelere uygulanan kriterlerle hiçbir farkı yoktur diyor. Kıbrıs meselesinde biraz daha değişik konuşuyor; Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine katılmasına taraftarım; ama, bu konuda bir çözüm olması, bunu daha da kolaylaştırır diyor. Her neyse... Daha, bu konuda belirgin bir vaziyet yoktur. İngiltere’nin dönemi temmuza kadar sürüyor; ondan sonra, sıra, Avusturya ve Almanya’ya geçecektir. Bu dönemdeki gelişmeleri, Türkiye’nin, Türk Hükümetinin izlemesi beklenir.

Bazı ziyaretler de oluyor. Fransız Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gelecektir. Orada da, elbette, açıklamasında belirttiği gibi, Kıbrıs ve Yunanistan konusunda siyasî diyaloga yer vermeyecek Türkiye; ama, diğer açılardan söylenenleri tespit etmelidir; çünkü, öngörüşmeler sırasında belirttiğimiz gibi, bu, Avrupa denilen kıta içinde ve Avrupa Birliği içinde bir tek ses yok. DSP sözcüsü Ahmet Tan arkadaşım da burada kupürler okudu. Bazısı, Türkiye giremez buraya diyor; çeşitli sebepler söylüyor, kültür farklılıklarını söylüyor; bazısı da, Türkiye’nin girmesi lazımdır diyor. Basında yazılanlardan da bu mana çıkıyor. Bende de öyle kupürler var. Mesela, Alman gazetelerinden bir tanesinde dün gördüm “Türkiye’nin kültür farklılığı vardır; Avrupa’nın sınırları, Türkiye sınırlarında biter” diyor birisi; ama, öbürü diyor ki, Die Zeit Gazetesinde, bu, çok büyük bir hatadır, Avrupa, asıl, Türkiye gibi halkı Müslüman olan bir toplumun oraya girmesiyle zenginleşecektir ve bu, Avrupa felsefesine, Avrupanın tarihsel gelişimine çok daha uygun bir tutumdur. Bunu söyleyen de var, onu söyleyen de var. Bu bakımdan, biz, Avrupa’da, sanki -geçen görüşmede de belirttiğim gibi- tek bir düğmeye biri basıyor, ondan sonra kararlar oluşuyor diye Avrupa’ya bakmamak lazım; oradaki bu değişik fikirlere de hitap etmeye devam etmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu arada diğer konulara da değinmek durumundayım...

(Mikrofon otamatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öymen, süreniz bitti, size de ek süre veriyorum; toparlayın efendim.

Buyurun.

ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Kısaca şunu söyleyebilirim: Avrupa Birliği konusu en önemli konumuz olduğu için, bu gibi konuşmaların büyük kısmını buna ayırmak zarureti hâsıl oluyor; fakat, tabiî, Türkiye’nin önünde dışpolitika meselesi olarak çok önemli meseleler var. Bunlardan biri enerji meselesidir. Türkiye’nin, bir yandan büyük ölçüde enerjiye ihtiyacı var; bir yandan da, son gelişmeler, onu, önemli bir enerji bölgesinde rol sahibi, pay sahibi olabilecek bir duruma getirmiştir; fakat, bu, bir bakıma şans sayılsa da, fevkalade güçlükleri olan bir konudur. Bunu, tabiî, Hükümet de biliyor; çünkü, burada pay sahibi olma iddiasında ve paylarının büyük olması iddiasında olan diğer devletlerin menfaatları birbiriyle çelişmektedir. Bunun birçok örneği var; ama, en son, Türkmenistan gazının Hazar Denizi üzerinden mi, altından mı, İran üzerinden mi geçirilmesi gibi bir mesele karşısındayız. Amerika Birleşik Devletleri, yabancı basına yansıyan bütün haber ve yorumlara göre, en azından bunun, şu sıralarda, İran’dan geçirilmesine karşıdır; ama, Türkiye de, Sayın Dışişleri Bakanının deyimiyle, Amerika Birleşik Devletleriyle bu konuları da kapsayacak şekilde stratejik bir işbirliği yapmak istemektedir. Bunun gibi güçlükler vardır; Rusya da buna sıcak bakmıyor.

Tabiî, bu, artık, sadece, petrol boru hatlarının maliyeti, fizibilitesi vesaire meselesi olmaktan çıkmış; petrol boru hatları meselesi, bir dışpolitika haline gelmiştir. Hatta, bazı yorumcular “dünyada şimdi boru hatları diplomasisi” diye yeni bir diplomasi çeşidinin ortaya çıktığını belirtmektedirler. Bu durumda, bu temaslar sırasında, en az Enerji Bakanlığı kadar, belki ondan daha fazla, Dışişleri Bakanlığının da aktif olması ve ona göre bir düzen içerisinde çalışması gerekir. Bu, şimdi ne ölçüde gerçekleşiyor, bilemiyoruz; ama, Hükümete, bunun bir dışpolitika meselesi olduğu hususuna şimdiye kadarkinden daha fazla dikkat etmesini tavsiye etmek isteriz.

Arkadaşlar, dışpolitikada, tabiî, söylenecek söz bitmez; ama, son olarak şunu söylemek istiyorum: Bir kere, Türkiye’nin, çok taraflı ilişkilerini muhakkak geliştirmesi lazım. DSP sözcüsü arkadaşımın belirttiği gibi, bölge merkezli ilişkiler de elbette önemli; yani, Türkiye, kendi bölgesindeki ükelerle ikili veya daha çoklu ilişkilere girebilmeli; ama, bu, tabiî, sadece Türkiye’nin yapabilceği bir iş değil. Türkiye, zaman zaman, geçmişte, böyle imkânlara kavuştu. Mesela, Sovyetler Birliği, 1925 Anlaşması dolayısıyla büyük bir dostluk ilişkisi içinde oldu, 1939’a kadar; 1937 Sadâbâd Anlaşmasıyla İran’la, Irak’la; Suriye ile ayrıca iyi ilişkileri vardı; hele, 1930 tarihli anlaşma, Yunanistan’ı neredeyse en yakın müttefiki haline getirmişti; ayrıca, Balkan Paktında Yunanistan’la üye halindeydi. Fakat, şimdiki duruma bakın, o zamanki duruma bakın... Bu, sadece Türkiye’nin işi değil; Suriye ile şimdi aynı ilişkileri nasıl kurabilirsiniz?.. Tabiî, bir fark var orada; Fransa’nın kontrolü altındaydı Suriye; yani, Suriye ile iyi ilişkiler Fransa sayesinde kurulmuştu. Irak’la ilişkiler, İngiltere’nin etkisiyle -o da, orayı kontrol ediyordu- kurulmuştu. Sovyetler Birliği ile o dönemin şartları öyleydi. Yunanistan’la... Bugüne bakınız; bugün, bir yanda Yunanistan bir yanda Suriye... Türkiye’nin etrafı, hiç de dost devletlerle yahut dostluğa yaraşabilecek devletlerle çevrili gibi görünmemektedir.

Bu durumda, Türkiye’nin, Amerika Birleşik Devletleriyle olduğu gibi, İsrail’le işbirliği yapması, onunla, işte, kurtarma manevraları gibi, beş geminin katıldığı manevralara girmesi yadırganmamalıdır; bundan, Arap devletleri dostlarımız, İslam devletleri dostlarımız da hiçbir zaman rahatsız olmamalıdırlar; bu, onlara anlatılmalıdır. Tabiî, anlayan olacaktır, anlamayan olacaktır; ama, Türkiye’nin yapması gayet normaldir. Eğer, Suriye, Sayın Dışişleri Bakanının iki gün önce televizyonda açıkladığı gibi,  S-300 füzeleri almak gibi bir teşebbüs içine girmiş ise, bu gibi işbirlikleri çok daha önem kazanmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Öymen, toparlar mısınız efendim...

ALTAN ÖYMEN (Devamla) – Bu açıdan, hiçbir komplekse, kendi aramızda da kapılmamamız gerekir. Geçende, burada, bütçe görüşmelerinin son gününde, Sayın Başbakan ile Refah Partili arkadaşlarımız arasında, İsrail ile ilişkiler konusunda bir tartışma geçti. Orada, ırk ayrımına karşı olan ünlü bir Yahudi ligi, Yahudi topluluğu, Sayın Başbakana bir ödül vermiş. Refah Partili sözcü arkadaşım, İsrail ile ilişkisine atıfta bulunarak “o ödülü alması da ilginçtir” dedi. Başbakan da, burada, kalktı “İsrail ile işbirliğini asıl siz yaptınız; dört tane anlaşma imzaladınız; isterseniz, o ödülü size vereyim falan” dedi. Yani, bu, İsrail ile kim ilişki kurmuşsa kabahatlidir gibi, kabahati birbirinin üzerine atma çabası gibi göründü. Bu bakımdan, bize göre pek yadırganacak bir şeydi. Bir de, tabiî -kim verdiyse vermiş- bir ödül vermiş sana bir kuruluş, kaldı ki, ünlü bir kuruluş, onun ödülünü, al, ben, sana vereyim demesi de pek yadırganacak bir şey gibi geldi; bunu da parantez içerisinde belirtmiş olayım.

Netice itibariyle, Türkiye’nin meseleleri zordur, her zaman zor olmuştur; bu, coğrafyasından geliyor, tarihî nedenlerden geliyor, bugünkü nedenlerden geliyor. Bunları, aslında, hep birlikte göğüslemek durumundayız. Elbette, Hükümeti eleştireceğiz, beğenmediğimiz adımlarını belirteceğiz, onu uyarmaya çalışacağız; fakat, dışpolitika konusunda elimizden gelen desteği de, tabiî, Türkiye’nin haklı davalarında, vereceğiz.

Bu arada, bir ülkenin dışpolitikasında başarılı olması için, her şeyden önce, kendi içerisinde güçlü olması lazım. Bu güçlü olmasının da iki nedeni var; ekonomik alanda, bu enflasyonu düşürmek; öbür alanda da, işte, Başbakanın da bahsettiği, Türkiye’nin bir hukuk yılı içerisine girmesi ve demokrasiye aykırı ne kadar yasa varsa, burada hepsini değiştirmesidir. Cumhuriyet Halk Partisi adına, bunun sağlanması, özellikle burada sağlanması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Sevgili arkadaşlarım, 1998 yılının, gerçekten, Türkiye’nin eksiksiz bir demokrasiye kavuşması yılı olması için hepimizin elinden geleni yapmasını diliyor, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Tansu Çiller; buyurun. (DYP sıralarından ayakta alkışlar)

DYP GRUBU ADINA TANSU ÇİLLER (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, 1998 yılının ülkemize hayırlar getirmesini; Yüce Meclisimiz için hayırlı çalışmalara vesile olmasını ve içerisinde bulunduğumuz mübarek ramazan ayının bütün milletimize, ülkemize, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Geleneksel Türk dışpolitikasının, hiç kuşkusuz, iki temel iddiası vardır. Bunlar, Türkiye, İslam dünyasının onurlu bir temsilcisi ve Türkiye, yine, Avrupa’nın bir parçası olması şeklinde tezahür eder. Hangi istenmeyen olaylar yaşanırsa yaşansın, bu iki temel iddiasından, Türkiye, hiç vazgeçmemiş, vazgeçirilememiştir.

Kültürleri birleştiren, kaynaştıran ve uzlaştıran bir köprü olmuştur ülkemiz. Dünya barışı, bu misyona çok şey borçludur. Geçtiğimiz günlerde, bu köprünün iki ayağı birden, eşanlı olarak çökmüştür. Birincisi, İslam dünyasından, İslam Konferansından, Türkiye, âdeta dışlanmış, hemen arkasından da, yine, Avrupa Birliği zirvesinden Türkiye’yi dışlayan bir karar çıkmıştır. Bu, bir diplomatik kriz halidir. O yüzden, Yüce Meclisin olaya el koymasını istedik. Şimdi, hep birlikte, yaşanan bu dış ilişkiler krizinin sebeplerini, yapılan hataları, varsa çözümleri, teker teker düşünmek zorundayız.

Gümrük birliği karşıtı lobilerin de dört koldan desteğiyle, Türkiye’nin başına musallat edilmiş bir ararejim dönemi yaşadığımızı, bir kez daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Koalisyon ortaklarından habersiz, Dışişleri Bakanlığından habersiz, Amerika’ya uçarken, Brüksel’deki bir çay molasında tarihi tersine çevirmeye karar veren, gazetecilere, ayaküstü “tam üyelik müracaatımızı geri çekeriz” diyen, sonra, hemen yine Amerika’da tatlı bir (U) dönüşü yapan bu iktidarın başına “bu, senin fikrin miydi” diye, millet adına soruyoruz.

Bir büyük devlet olan Türkiye adına sergilenen tablo, kararsızlık, şaşkınlık ve zavallılık olmuştur. Sayın Başbakan Yardımcısı “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada yerini alır” diyor.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Türkiye, zavallı olamaz!

REFİK ARAS (İstanbul) – Ne demek zavallılık?!

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Başka bir Türkiye olmadığı gibi, başka bir dünya da yoktur. (DYP sıralarından alkışlar) Tarihi, kendinizle beraber yirmi yıl geriye götürmekten vazgeçin.

Bugünün dünyasında Avrupa Birliği var, NAFTA var, APEC var, ASEAN var ve bunların dışında kalanlar var. Bu gruplaşmaya baktığımız zaman, esas kriterin, coğrafî konum, coğrafî yakınlık olduğunu görürsünüz. Dünya ticaretine bakıyorsunuz, gerek Dünya Bankası verileri gerek OECD, bu coğrafî bütünleşmenin, bu üç coğrafî bölge bütünleşmesinin, aslında, dünya gelirinin yüzde 90’ına yakınına sahip olduğunu gösteriyor ve yine, dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ına kadar uzanan bir ticaret hacmi, bu üç coğrafî bölgenin ipoteği altında. Böyle bir dünyada, hatta, Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine üyelik için zincirleme bir biçimde sıraya girdiği bu dünyamızda, yeni bir dünyayı nerede kuracaksınız?.. Çin ve Rusya, elbette, ticaret ortaklarımız; bunlar geliştirilmelidir; ancak, bunlar, Avrupa Birliğine ne engel ne de gerçek bir alternatiftir.

Son bin yıllık tarihimiz, Avrupa’yla iç içe yaşamış bir tarihtir. Türk tarihinin kesintisiz akışı, hep Batı’ya olmuştur, Viyana’ya kadar sürmüştür. Osmanlı Devleti, 18 inci Asrın sonuna doğru gerilemeye başladığında da, geleceğini, Avrupa dengesi içerisinde görmüştür. Nihayet, 1856 Paris Konferansında, Osmanlı Devletinin bir Avrupa devleti olduğu tescil edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletini bu temel istikamet çerçevesinde yapılandıran ve genç Türkiye’yi bütün kurumlarıyla bu hedefe yönelten Ulu Önder Atatürk’tür. Avrupa’yla bütünleşmek, Avrupa dengeleri içerisinde yer almak ve orada belirleyici olmak, Türkiye açısından, sadece ekonomik değeri olan bir proje değildir; aynı zamanda, bir güvenlik, bir barış projesidir, insan hakları projesidir; her şeyden öte, bir demokrasi projesidir ve demokrasinin evrimi içerisinde, bireyin haklarının devlet önünde korunduğu tanımını getiren bir evrimin, bir kavramın hayata geçirilişinin ifadesidir. Türkiye’yi diğer İslam ülkelerinden farklı ve çok bakımdan avantajlı kılan temel faktör, işte, bu medeniyet projesinde gösterdiği devamlılıktır.

Şimdi, bakıyoruz, cumhuriyet devletlerinin, cumhuriyet hükümetlerinin hemen hepsi, bu projeye, bu demokrasi ve medeniyet projesine sahip çıkmıştır. 31 Temmuz 1959’da, Türkiye, ilk müracaatını yapıyor. İlginçtir ki, Adnan Menderes ve arkadaşları Yassıada’da yargılanırlarken, yine, gündeme getirilen ve zamanın Dışişleri Bakanı merhum Zorlu’nun Yassıada’da ifade ettiği biçimde açık bir şekilde ortaya konulan olay, Avrupa Birliğinden Türkiye’nin koparılmaması gereğinin tespitidir. Bu, devam ediyor. Nihayet, 1963 yılında Ankara Antlaşması, daha sonra 1973 yılında ekprotokol... 1973 yılında, yine, bir yeni gelişme Avrupa Birliği nezdinde yer alıyor. 19 Aralık 1973’te, Topluluk, Güney Kıbrıs Rum kesimiyle ortaklık antlaşmasını da imzalıyor; ta, 1973 yılında... Bu da, aynı zamanda, olağan bir gelişme içerisine giriyor ve nihayet, Türkiye, 25 Mart 1981’de, Millî Güvenlik Konseyi çerçevesinde de demokrasiye geçer geçmez, yine, Avrupa’ya tam üyelik başvurusunu tazeleme ve yenileme kararını alıyor.

Bu çizgide kırıklığı iki dönemde görüyoruz. Bunlardan bir tanesi, 1974 yılında, Sayın Ecevit’in Başbakanlığı döneminde, Yunanistan’ın tam üyeliğe başvurduğu sırada, Avrupa Birliği üyelerinin, Türkiye’ye de “aman, bu fırsatı kaçırmayın” doğrultusundaki telkinlerine ve hatta, bazı açıklamalara rağmen, Türkiye, bu fırsatı “onlar, ortak; biz, pazar” felsefesiyle geriye çeviriyor.

Yine, Avrupa Birliği açısından önemli bir olguya işaret etmek istiyorum. Bu da, Avrupa Birliğinin demokrasiden vazgeçmeyen tutumudur. Nitekim, 22 Ocak 1982’de, demokrasinin Türkiye’de askıya alındığı dönemde, Avrupa Birliğinin ilişkilere yeniden soğuk baktığını, onun da, Türkiye açısından ilişkileri askıya aldığını görüyoruz. Nitekim, 22 Ocak 1982’de, karma parlamento komisyonunun Avrupa kanadının yenilenmemesi kararı ve genel seçimlere kadar da bu konunun askıya alınması kararı ortaya çıkmıştır. 1986 yılına kadar da bu karar geçerli olmuştur. Gördüğümüz şey şudur ki, Türkiye’de demokrasi zaafa uğradığı zaman, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinde de ciddî bir zafiyet, bir askıya alma kavramı ortaya çıkabilmektedir.

Ve nihayet, 1993 yılından itibaren, Türkiye, hummalı bir çalışma çerçevesinde, 1963 Ankara Anlaşmasında da yer aldığı biçimde, gümrük birliği hedefine doğru hızla yürümüş, yoğun çalışmalardan sonra, nihayet, 6 Ocakta, 6 Mart 1995’te, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliğinin gerçekleştirilmesi ve gümrük birliği döneminde uygulanacak usul, esas ve süreleri belirleyen kararlar, ortaklık konseyinin 36 ncı dönem toplantısında kabul edilmiştir. Bu aşamada, aynı zamanda, 21 Aralık 1995’te, Avrupa Birliği açısından yine önemli bir adım sayılabilecek, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında kömür ve çelik topluluğu ürünleri kapsayan serbest ticaret anlaşması parafe edilmiştir. Yani, 1995 yılı, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle bütünleşmesi açısından, bir yeni dönemi ifade eden bir yıl olmuştur.

Şimdi, bu, böyle iken, gümrük birliğine giriş, Avrupa Birliğiyle bütünleşme, tıpkı, Türkiye’nin, NATO ve OECD’ye girişi gibi çeşitli tenkitlere açık bırakılabilmiştir. Şimdi, bu tenkitlere teker teker bakma gereğini hissediyorum.

Bunlardan bir tanesi Kıbrıs’tır. Denilmektedir ki: “Gümrük Birliği Anlaşmasıyla, Kıbrıs, Avrupa Birliğine âdeta peşkeş çekilmiştir.” Hiçbir şey, gerçekten bu kadar uzak değildir. Gümrük Birliği Anlaşması, yani, Türkiye’nin imzasını koyduğu, dolayısıyla, mesul olduğu anlaşma buradadır. Bu anlaşma çerçevesinde, Kıbrıs’a hiçbir atıf yoktur. Eğer, deniliyorsa ki, gümrük birliğiyle birlikte, Kıbrıs’ın, aslında, zaafa uğratılması meselesi, Avrupa Birliği nezdinde konuşulmaya başlamıştır; o zaman, bunu, bir tarihî süreç içerisinde, biraz önce söylediğim gibi, ta 19 Aralık 1973’ten itibaren takip etme gereği vardır.

Avrupa Birliğinin kendi içinde konuştuklarından, Türkiye mesul olamaz. Eğer, Türkiye mesul olacaksa, tam üye olabilmesi gereği vardı. Dolayısıyla, 1974’te, Türkiye, Yunanistan gibi, eğer Avrupa Birliği içine girebilip veto hakkına sahip olabilseydi, kendi aralarında konuştuklarına veya karar verdiklerine “evet” veya “hayır” deme gibi bir hakkı olurdu. Kıbrıs Rum kesimi çerçevesinde, Türkiye’nin elinde, Zürih ve Londra Anlaşmaları gibi son derece önemli anlaşmalar vardır; tapu gibi anlaşmalardır. Türkiye, bunun arkasında olmuştur; gereğinde bunu uygulayacağını her aşamada ifade etmiş ve etmeye devam edecektir.

Şimdi, yine bu çerçevede -gümrük birliği çerçevesinde- Yunan-Türk ilişkilerinin belli bir biçimde ipotek altına alındığı söylenebilir. Burada da açıkça ifade etmek gerekir ki, son dönemde, özellikle Kardak krizi çerçevesinde Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu tutum, Türkiye ile Yunan ilişkilerinin, gümrük birliği çerçevesinde hiçbir biçimde ipotek altına alınmadığı, tam tersine, büyük bir kararlılıkla, o günün çerçevesinde, bir ihlal olan, kanunun ihlali olan Kardak krizine, Türkiye, 24 saat içerisinde “o asker -Yunan askeri- gidecek, o bayrak inecek” şeklinde tavrını koymuş ve sonucu almıştır. (DYP sıralarından alkışlar)

Açıktır ve ilginçtir ki, Yunan tezinin en şiddetli savunucusu ve Yunanın hakkını en şiddetle koruyan, o günün muhalefet partisi ve onun başında olan Sayın Yılmaz olmuştur. İlginçtir ki, Kardak’ta Yunanın hakkını koruyan -hatta, uluslararası düzeyde koruyan- ve bugün bir Yunan-Türk çatışmasında Türk tezini ciddî biçimde zafiyete uğratan, yine bizim içimizden çıkan bir tez olmuştur.

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) – İnandırıcı olmuyor!..

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi, bu çerçevede, gümrük birliğine de kısaca bakmak istiyorum. O günün 6 Mart 1995’inde, Türkiye, gümrük birliğine geçerken, sadece iktisadî bir işbirliğini de ortaya koymamıştır; gümrük birliğinin ötesinde bir uzlaşma, Türkiye’nin gündemine gelmiştir. Bakın, gümrük birliği kararları, malların serbest dolaşımı ve ticaret politikasının ötesinde, mevzuat uyumuna kadar gitmiş, kamu alımları, vergilendirme, kurumsal hükümler, uyuşmazlıkların çözümü, genel ve son hükümlerden oluşan bu metinde, Türkiye, gümrük birliği ve artı olan tezini; yani, gümrük birliğinin ötesinde, Avrupa Birliğiyle bütünleşme tezini hayata geçirebilmiştir. Bu açıdan, siyasal diyalog kararı alınmış, cumhurbaşkanının ve başbakanların bir araya gelmesi, yine, bu çerçevede ortaya konabilmiştir.

Sadece gümrük birliği çerçevesi değil, çevre, ulaşım, ticaret, sanayi, telekomünikasyon konularında işbirliği gündeme getirilmiştir.

Bütün bunlar, Türkiye’nin, Avrupa Birliğindeki tam üyelik adımına giderken, diğer 11 üyenin elinde olmayan kozları Türkiye’nin eline geçirdiğinin açık delilidir. Türkiye, gümrük birliğini başarmış, onun da ötesinde, onu, artılarıyla gündeme getirilmiş bir konumda, Avrupa Birliği müzakerelerine başlamıştır.

Şimdi, 1996 yılında, bundan bir önceki hükümetin, Avrupa Birliği konusundaki kararlılığı çerçevesinde gündeme getirip, aynı zamanda, sonuç aldığı birtakım diplomatik verileri de ifade etmekte yarar görüyorum.

1996’nın ikinci yarısından itibaren, bundan bir önceki hükümet, açık bir biçimde, Avrupa Birliğiyle bütünleşme ve tam üyelik tezini, Avrupa’nın önüne bir kez daha koymuştur. 14 Aralık 1996 tarihinde, Fransa Cumhurbaşkanı, İspanya ve İtalya Başbakanlarıyla Dublin’de yapılan ikili görüşmelerde bu hedef açıklanmış ve onların, bu hedefin meşru ve makul olduğu doğrultusundaki beyanları, bu aşamada bir büyük adım olarak ortaya çıkmıştır. Yine, 29 Ocak 1997 tarihinde, Roma’da, İtalyan, Fransız, Alman, İngiliz ve İspanyol Dışişleri Bakanlarıyla birlikte katıldığımız altılı istişare toplantılarında, bu, gündem maddesi yapılmış ve büyük ölçüde destek alınmıştır; ancak, bu Hükümetin iddia ettiği gibi, doğru olmayan mesele, De Charette’in de Türkiye’ye geldiği zaman; yani, 2-3 Nisan 1997’de, Türkiye’nin, Fransa’nın yapacağı konferansa daha o günden davet edilmesidir. Üstelik, o zaman, Fransa’nın düzenleyeceği konferansın, Avrupa Birliğindeki tam üyelik sürecine giden yolda bu süreçten koparılmamış bir boyutu vardı ve Fransa’nın, tek başına kararına bağlı bir büyük gücü vardı. Türkiye, bu güçten de faydalanarak, De Charette’in buraya yaptığı seyahat sırasında, Türkiye’nin, bu konferansa çağrılmasını teyit ettirmiş, kendisi, bunu, sözlü olarak Türk basınının önünde açıklamıştır. Daha sonra, Hollanda Dışişleri Bakanının, hemen bunun arkasından gelmiş olduğu Ankara’daki konuşmalarda bu teyit edilmiş; daha önemlisi, 15-16 Mart 1997’de Hollanda’nın Apeldoorn Şehrinde yapılan toplantıda tam üyelik perspektifimiz teyit edilmiştir ve Hollanda Dışişleri Bakanı Van Mierlo, o 15’lerin, yani tam üyelerin, Türkiye’ye eşit kıstas ve muamele uygulanması konusunda genel bir anlayışa vardıklarını açıklamış; 27 Haziran 1997 tarihinde Hollanda’nın Amsterdam Şehrinde yapılan Avrupa Birliği Hükümetler Konferansında Bilgilendirme Toplantısına, Türkiye, 12 ülke arasında davet edilmiş ve akşam, Kraliçenin verdiği yemekte, 12 ülkeyle birlikte tam üye olmaya giden yolda bir önemli adım daha atmıştır.

Şimdi, bütün bunlar böyleyken, Türkiye, meseleyi bununla bırakmamıştır. Olaylara biraz daha ayrıntılı bakmak istiyorum. Türkiye’nin tezi şu olmuştur: 1995’te, Türkiye, bir ekonomik krizin ortasındayken, Irak’a askerlerini yollamış iken, Avrupa Birliğine bir gümrük birliği kapsamında kendi kararını kabul ettirirken, aynı zamanda, 54 üncü Hükümet döneminde şu raporları ortaya koydurmuştur: Türkiye’nin iktisaden büyümesinin diğer tam üyelerden daha iyi olduğu, işsizliğinin yüzde 7-8 olarak, Almanya’nın, Fransa’nın, İtalya’nın ve İspanya’nın altında olduğu, tam üyelere kıyasla, çelik üretiminde Türkiye’nin yıllık üretiminin Portekiz, Yunanistan ve İrlanda’nın üretim toplamından fazla olduğu ve telekomünikasyonda Türkiye’nin kapasite ve gelişmesinin Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın çok önünde olduğu, tam üyelere oranla ve sabit sermaye yatırımlarında, yine, Türkiye’nin bunların çok önünde olduğu tescil edilmiştir. Reflection Paper’da, 1997 Temmuz başında ortaya çıkan dokümanda, Türkiye’nin tezleri doğrultusunda, Türkiye’nin, Avrupa Birliği üyeliğine aday üyeler kıyaslamasında hepsinin önünde olduğu tescil edilmiştir; son derece önemlidir bunlar...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Süre... Süre...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi bir dinleyin bunları.

Türkiye neyin gerisinde ve hangi noktada sıfır noktasından başlamış, bunun teyidi olması açısından son derece önemlidir. Şimdi, Türkiye, şu kararı, şu dokümanı Avrupa Birliği nezdinde, Avrupa Birliği komisyonundan tescil ettirebilmiştir. Nedir bu; bu şudur: Türkiye’nin bütün aday ülkelerden daha büyük bir büyüme hızına sahip olduğu, Türkiye’nin kişi başına, gayri safî hâsıla olarak, gelirinin Slovenya’dan sonra, Macaristan ve Çek Cumhuriyetinden sonra, Estonya ile eşit düzeyde olduğu, yani ilk 5-6’nın içine giren ülkelerle Türkiye’nin en kötü değişkeni olan kişi başına gelirinin dahi -ki, bilindiği üzere Estonya, ilk 5-6 içerisinde görüşmelere ve tam üyeliğe, adaylığa kabul edilmiştir- onun düzeyinde olduğu bizim tarafımızdan Avrupa Birliğince tescil edilmiştir. Yine, Türkiye’nin, işsizlik oranının, diğer bütün 10 üyeden daha iyi durumda olduğu; dış borçlanmada, Türkiye ve Slovakya’nın, en düşük orana sahip iki ülke olduğu;  banka sayısında, aday ülkeler arasında en çok bankanın Türkiye’de olduğu; medya ve radyo kurullarının, televizyon kanallarının en fazla Türkiye’de olduğu; genel seçimler ve demokrasi açısından da Türkiye’nin diğer aday ülkelerin önünde olduğu tescil edilmiş, Temmuz 1997 Reflection Paper’da  bunlar bir bir ortaya konulabilmiştir.

Yine devam ediyoruz; bu doğrultuda Türkiye’nin deniz filosu,TIR filosu,  turizm sektörü, havayolları, bilgisayar kullanımı, telefon santral mevcudu, dayanıklı tüketim malı üretimi, otomobil üretimi, çimento üretimi, toplam gayri safî millî hâsılası, aday adayı olan ve bugün adaylıkları tescil edilmiş olan şu ülkelerin toplamından fazladır: Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Slovakya, Romanya, Bulgaristan; bunların hepsini alt alta koyun, bunların toplamından Türkiye’nin durumu bu değişkenler açısından daha iyidir.

Şimdi, bütün bunların yanında 54 üncü Hükümet döneminde ayrıca BAB kararı ortaya konulabilmiştir...(ANAP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, saat?..

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – İlave süre verin Sayın Başkan!

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Ama, sıfır noktası, sıfır noktası dediğiniz şeyi izah ediyoruz. Devraldığınız şeyin sıfır noktası olduğunu bu kürsüden ifade ettiniz; dolayısıyla, bunları dinlemek durumundasınız.

Şimdi, bütün bunlar, Türkiye’nin ayrıca bu dönemde BAB’da bir büyük zafer kazandığını gösteriyor; güvenlik açısından, BAB’ın veto etme hakkı da Türkiye’ye verilmiş ve 12-13 Mayıs 1997 tarihlerinde, Paris’te yapılan BAB Bakanlar Konseyinde imzalanmış, Türkiye’nin eline bir büyük koz daha verilebilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Çiller, toparlar mısınız efendim.

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Evet...

Şimdi, bütün bunlar böyleyken, açıkça, burada, sıfır noktasından başlayan bir Türkiye’yi, Avrupa Birliği nezdinde devraldık denilebilmiştir. Şimdi, Türkiye’nin 11 ülkeden daha uygun aday olduğu açıkça ortadadır.

Şimdi, Türkiye’ye karşı Avrupa Birliğinin almış olduğu karar doğru değildir, şiddetle kınıyoruz. Eğer bir duvar kurulursa, duvar çift taraflı kurulur. Avrupa Birliğinin almış olduğu karar, Türkiye’nin bir barış davası olarak, bir bölgenin barışı projesi olarak gördüğü bu davaya sekte vurmuştur. Kaybeden sadece Türkiye olmaz, aynı zamanda Avrupa Birliği olur; çünkü, Avrupa Birliği, diğer bütün kültürlerin bir araya gelerek, bir arada yaşadığı bir kültürü Avrupa ideali olarak tanımlamıştır. Ancak, bütün bunları, sadece Avrupa’nın bir ufuk eksikliği ve yanlışı olarak görmemiz mümkün değildir.

AHMET KABİL (Rize) – Kaç dakika oldu Sayın Başkan?!

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi, özellikle, Türkiye’nin kendi açısından bir büyük eksikliğine işaret etme gereği vardır. O gerek şudur; Türkiye, şunu ifade edememiştir: Özellikle, son İktidar zamanında, Türkiye’nin Avrupa nezdinde verdiği imaj, demokrasiden uzaklaşan bir imaj olmuştur.

Van Den Broek geldiği zaman, açık bir biçimde şunu sormuştur; demiştir ki:” Türkiye’de dışpolitikayı siviller mi idare ediyor?” Aslında, bu bir soru değil, bu bir tespitti ve yine, arkasından, açık bir biçimde, Türkiye’nin önüne konan bir diğer rapor, 15 Temmuz 1997’deki komünikedir(communique). Yine, burada, Türkiye’nin demokrasisinin aksadığı ve sivillerin, askerî idareyi idare etmekten aciz oldukları açıkça ifade edilebilmiştir. (DYP sıralarından alkışlar)

NABİ POYRAZ (Ordu) – Yeter be!..

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Sayın Genelkurmay Başkanının, NATO’ya yolladığı metin dolayısıyla, bunun hangi nedenden ve ihtiyaçtan kaynaklandığını sormuştuk ve nihayet Sayın Kinkel, yaptığı son televizyon toplantısında, zırvalığa cevap verirken aynen “Türkiye’nin demokrasisindeki aksaklıklar ve Türkiye’nin demokrasi görüntüsü bu şekliyle devam ettiği müddetçe, Türkiye’nin, tam üye olacak adaylar arasında davet edilmesi mümkün değildir” diye açık bir biçimde ifade ediyor. Olayın özünün demokrasi olduğunu unutmamak lazım. Türkiye, ne zaman bu demokrat görüntüsünden vazgeçerse, Türkiye, o oranda bu konuda yara alır ve beceri eksikliğini, şu veya bu biçimde, dünya kamuoyu önünde...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Başkan, yeter artık...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – ...ilkönce açık bir biçimde bu kürsüden ifade edildiği gibi, bu Hükümetin başının, bu kürsüde bütçe konuşmasında açık bir biçimde ifade ettiği gibi...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Başkan, yeter artık...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – ...biz, Avrupa Birliğine gittik, şunu söyledik: “Biz haksısız, bizim eksiğimiz var, bizim zamana ihtiyacımız var” Bunu dedikten sonra, Avrupa Birliği “evet, sizin eksiğiniz var, siz haksızsınız, sizin daha fazla süreye ihtiyacınız var” dediğinde, o zaman dönüp ona çatma gibi bir hakkımız olmaz. Sizin dediğinizi size aynen karşılık olarak ortaya koyan tezi, Türkiye’nin bir başarı olarak göstermesi de mümkün değildir. (DYP sıralarından alkışlar) Ve nihayet, şu, tevazu içeren laflar gündeme geliyor ve “Türkiye’yi bütün bu ülkelerin gerisinde bırakan, Çekoslovakya’dan, bütün demirperde ülkelerinin gerisinde bırakan bu karar, aslında bir büyük başarıydı; ama, biz, tevazu göstererek bu başarıyı Türk kamuoyuna açıklamadık” diyebiliyorlar; ancak, herhalde, bu, olsa olsa “zamlar bu milleti memnun ediyor” diyen mantığın bir diğer ürünüdür. (DYP sıralarından alkışlar) Bunu söylerken ve Brüksel’e giderken 5 dakikalık molada, açık bir biçimde, tarihi geriye çevirmeye kalkan beyanatına, o günün ve bugünün Dışişleri Bakanı “bu, bir Hükümet kararı değildir” deme ihtiyacını duymuştur ve yine, bugün, burada oturan Dışişleri Bakanının da bundan haberi olmadığı açıktır. Bu da, Bremen mızıkacılarının dışilişkiler konusundaki son konseriydi herhalde!.. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Çiller, toparlar mısınız efendim.

REFİK ARAS (İstanbul) – Ayıptır, ayıp!..

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Yakışıyor mu şu Bremen mızıkacıları...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi ne yapacağız... Şimdi ne yapacağız... (ANAP sıralarından gürültüler)

NABİ POYRAZ (Ordu) – Yeter be, yeter!...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi yapılacak şey açıktır...

NABİ POYRAZ (Ordu) – Saygısız herif!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi yapılacak şey açıktır, çözüm açıktır ve çözüm vardır... (ANAP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, saati çalıştır.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Sayın Başkan, anlaşma mı yaptınız?!

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Çözümü dinleyin... Çözümü dinleyin...

BAŞKAN – Sayın Çiller, bir dakikanızı rica ediyorum... Sayın Çiller, bir dakikanızı rica ediyorum...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Yapılması gerekli olan şey, belki sizin hoşunuza gitmeyecek; ama, yapılması gerekli olan şey, millî iradenin üstünlüğünü tesis etmektir, bir an önce sandığa gitmektir. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Saati çalıştır, saati...

TANSU ÇİLLER (Devamla) –Türkiye’nin, bu yarı demokrat halinden bir an önce kurtulması, Türkiye’nin yarı demokrat ülkeler listesinden bir an önce çıkarılması lazımdır.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, çok yanlış bir uygulama...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – İşte, bu millî iradenin üstünlüğünün tesisi, Türkiye’ye, yeniden bir büyük uzlaşma içerisinde, bir büyük kararlılıkla Türkiye’nin haklarını koruma, bir büyük devlet olarak haklarını dünya önünde koruma imkânını verecektir.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Sayın Başkan, saat kaç?!

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Onun için, yapılması gerekli olan tek şey, demokrasinin tesisidir. Niçin hatalısınız; bunun için hatalısınız; çünkü, şu koltuğa oturma bedelini Türkiye’ye yarım demokrat olarak ödettiniz, yarım demokrat ülkeler arasına alarak ödettiniz. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Toparlar mısınız... Rica ediyorum...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Bugün önünde durulmayacak güç budur. Türkiye’nin zamanı gelmiş olan fikri tam demokrasidir.

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) – Sayın Başkan, ayıp olmuyor mu?!

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Bu fikrin önünde hiç kimse duramayacaktır... (ANAP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Çiller, lütfen toparlar mısınız efendim.

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Ve açık bir biçimde Türkiye, bu uzlaşmayla, bütün milletin önünde bir kez daha söylüyorum ki, fırsatları yeniden yaratacaktır.

NABİ POYRAZ (Ordu) – Yeter artık!..

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Avrupa Birliğine hakkıyla, bir büyük medeniyet projesi olarak, bu fırsatları yaratarak girecek ve güçlü medeniyet projesini, sizin bıraktığınız yerden; ama, düzelterek yeniden Türk kamuoyunun önüne koyacak ve Türkiye, kendi kişiliğiyle bir eli Avrupa’da, diğer eli Türk dünyasında ve İslam dünyasında 21 inci Yüzyıla mührünü vuracaktır.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DYP sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar; RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiller.

Sayın milletvekilleri...

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika efendim, zaten söz vereceğim.  (ANAP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim... Bir susun, bir dakika...

Şimdi, biliyorsunuz, bu Genel Kurulu idare ettiğimiz zaman, Sayın genel başkanlara bir müsamaha gösteriyoruz. (ANAP sıralarından gürültüler)

NABİ POYRAZ (Ordu) – Bu kadar olmaz!..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... Burada, bir parti genel başkanı 2,5 saat konuştuğu zaman niye müdahale etmediniz?!

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Siz, bir Başbakanın...

BAŞKAN – Bir dakika... Oturur musun... Sen, İdare Amirisin; otur yerine bakalım!..(ANAP sıralarından gürültüler)

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Siz, bir Başbakanın...

BAŞKAN – Oturur musun yerine!.. (ANAP sıralarından gürültüler)

Şimdi, sayın milletvekilleri, bakın, burada, konuşmalardan korkmamak lazım; bir. Bir sayın partinin genel başkanı burada, geçmişte, 2,5 saat fazla konuştu. (ANAP sıralarından gürültüler) Getiririm tutanakları mahcup olursunuz; 2,5 saat fazla konuştu.

Sayın Çiller de, bir partinin saygıdeğer genel başkanıdır. (DYP sıralarından alkışlar) Yani, 10 dakika fazla konuşturmanın bu kadar tepkiye meydan vermemesi gerekir.

Ayrıca, siz de konuşmalardan bu kadar korkmayın canım...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Kamer, bu kadar palavrayı niye dinlettin?!

BAŞKAN – Burası, halkın kürsüsüdür. Bu halkın kürsüsünde, memleketin istikbalini çok yakından ilgilendiren bir konuda, elbette ki, Sayın Genel Başkanın sözünü kesmedim.

NABİ POYRAZ (Ordu)– Görevini yap!..

BAŞKAN – Bir dakika... Dinleyin be!..

Kaldı ki, bundan önce, bütün parti sözcülerine de söz hakkı tanıdım. Refah Partili arkadaşımıza 7 dakika verdim, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımıza 8 dakika verdim arkadaşlar; yani, müsaade edin de, bir genel başkana da bu kadar söz verelim. (DYP sıralarından alkışlar)

NABİ POYRAZ (Ordu) – Yeter çektiğin yağ!..

V. — SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1. – Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’in, İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Efendim, Sayın Ecevit gönderdiği bir pusulada “Sayın Tansu Çiller benim Başbakanlık dönemlerimle ilgili bazı yanlış bilgiler vermiştir. İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre açıklama hakkını kullanmak istiyorum” diyorlar.

Yeni bir tartışmaya meydan vermemek üzere, buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta alkışlar, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, bizde korku yok; herkese söz hakkı veriyoruz.

Buyurun efendim, kısa bir açıklama Sayın Ecevit.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, biraz önce Doğru Yol Partisi Grubu adına bu kürsüden konuşan Sayın Tansu Çiller, tarihleri ve isimleri bazen birbirine karıştırmakla ünlüdür. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bu özelliğinin bazı örneklerini de, biraz önce bu kürsüden yaptığı konuşmada sergilemiştir. Örneğin; 1973 yılında... (DYP sıralarından “1974 dedi” sesleri) Hayır, ben Sayın Çiller’in sözlerini söylüyorum.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, rica ediyorum...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Sayın Çiller, 1973 yılında Avrupa Birliği ile Güney Kıbrıs Rum yönetimi arasında ortaklık anlaşması imzalandığını söylemiştir. 1973 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi diye bir şey yoktu. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar; ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü, henüz Kıbrıs, iki bölgeli, iki kesimli, iki toplumlu duruma gelmemişti; bir Kıbrıs Cumhuriyeti vardı. Bu, yaptığı birinci yanlışlık Sayın Çiller’in.

İkincisi; ben 1974’te Başbakanken, Yunanistan Avrupa Birliğinde üyeliğe başvurmuş, ben başvurmamışım... 1974 yılında, Yunanistan’ın Avrupa Birliğinde üyeliğe başvurması hayal bile edilemezdi. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü, o yılın temmuz ayı sonuna kadar; yani, Türk Barış Harekâtına kadar, Yunanistan’da koyu bir cunta, dikta rejimi vardı. Yılın ikinci yarısında ise, bırakınız Avrupa Birliğinde üyeliği, Yunanistan, bizim Kıbrıs Barış Harekâtımıza tepki olarak, NATO’nun askerî kanadından bile çekilmiş, NATO’yla ilişkilerini bile dondurmuştu. Bu da, Sayın Çiller’in yaptığı ikinci yanlışlık. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar, DYP sıralarından gürültüler)

Üçüncü yanlışlık ise şu: Yine, 1976’da, benim Başbakanlığım döneminde, Yunanistan, güya, Avrupa Birliğinde üyeliğe başvurmuş... Ben, 1976 yılında Başbakan değildim Sayın Çiller! (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) 1978 ve 1979 yıllarında Başbakandım. (DYP sıralarından gürültüler)

Kendi Başbakanlığım döneminde de, Avrupa Birliği ülkeleriyle, o zamanki adıyla Avrupa Topluluğu ülkeleriyle çok yakın ilişkiler kurdum ve zemin yoklama çalışmalarına başladım; fakat, o sırada, dünyada çok ağır bir ekonomik bunalım vardı. Bu ekonomik bunalım da, Türkiye’ye çok büyük bir ağırlıkla yansımıştı. Biz, o sırada, sırası gelen gümrük indirimlerimizden hiçbirini yerine getirebilecek durumda değildik, başvuru için gerekli koşullardan hiçbirini yerine getirebilecek durumda değildik. Onun için, ben, başvuruya hazırlık aşaması olarak, Türkiye’yi, o sırada içinde bulunduğu döviz darboğazından ve ekonomik bunalımdan kurtarabilmek için girişimlerde bulundum. (DYP sıralarından “Allah Allah!..” sesleri, DSP sıralarından “dinle, dinle!” sesleri) Yoğun çalışmalar sonucunda, o sırada, Türkiye için, dışsatım kazançları 2 milyar doların bile altına düşmüş olan Türkiye için, çok ileri sayılabilecek, ileri ölçüde sayılabilecek dışyardımlar sağladı başında bulunduğum Hükümet; 2 milyar dolar program kredisi ve bir hayli borç ertelemesi sağladı; fakat, bunların karşılıklarını alma fırsatını bulamadan, bu vaat edilen yardımı alma fırsatını bulamadan, biz, kendi demokrasi anlayışımızın gereği olarak, bir araseçimde oylarımız düştüğü için, Hükümetten ayrıldık; ben, Başbakanlıktan ayrıldım. (DYP sıralarından gürültüler) Ancak, askerî yönetim döneminde o yardım, bizim sağladığımız yardım programı işlerlik kazandı; fakat, o sırada da, 1980, 1981, 1982 yıllarında askerî yönetim bulunduğu için, Avrupa Birliğinde üyeliğe başvurumuz mümkün değildi.

Şimdi, Sayın Çiller dedi ki: “Bugün, elbette kabul etmezler bizim üyelik başvurumuzu; çünkü, bugün, Türkiye’de tam demokrasi yok, yarım demokrasi var.” Peki, Sayın Çiller, siz, daha önceki yıllarda Başbakanlık yaptınız, Başbakan Yardımcılığı yaptınız; o zaman, neden şu yarım demokrasiyi tam demokrasi haline dönüştürmediniz?! (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) Bizim Avrupa Birliğinde...

BAŞKAN – Sayın Ecevit, size 5 dakika süre verdim efendim. (DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

Ne oluyor efendim... Sataşmadan söz verdim...

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Terbiyesizliğin âlemi yok!..

BAŞKAN – Ne demek efendim?! Yani, beni siz mi yöneteceksiniz?! Gelin yönetin bakalım...

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Ne bağırıyorsun?!.

DEVLET BAKANI REFAİDDİN ŞAHİN (Ordu) – Ne bağırıyorsun?!

BAŞKAN – Ne bağırıyorsunuz?!

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Ne bağırıyorsun?!

BAŞKAN – Siz ne bağırıyorsunuz?!

Efendim, son 1 dakika veriyorum Sayın Ecevit; rica ediyorum...

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, son bir iki cümlemi söylüyorum.

Bizim Avrupa Birliğinde üyelik başvurumuzun reddedilmiş olmasının başta gelen nedeni, Avrupa Birliğinin Türkiye’den bütün isteklerini, Sayın Çiller’in, gümrük birliği anlaşmasıyla vermiş olmasıdır; çünkü, Türkiye’nin pazarlık gücünü kullanamamıştır. Gümrük birliği konusunu içpolitikada istismar etmiştir. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Onun için de, Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye’yle uzlaşma için hiçbir adım atma ihtiyacını duymamışlardır.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (DSP sıralarından ayakta alkışlar; ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ecevit.

Efendim, bir dakikanızı rica edeyim... Bir dakika...

2. – Başbakan A. Mesut Yılmaz’ın İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Şimdi efendim, Sayın Mesut Yılmaz, gönderdiği bir pusulada, Sayın Çiller’in, konuşmasında, kendisine sataşmada bulunduğunu...

Hangi konuda sataştı efendim?..

Zaten, kendiniz Genel Kurul Salonunda yoktunuz...

Hangi konuda sataştı? (ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Bir dakika... Kendisini dinleyelim efendim... (ANAP sıralarından gürültüler) Efendim, siz, kendisinin avukatı mısınız?! Bir dakika... Kendisini dinleyelim.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) - Evet, avukatıyım!..

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Başbakana hitap ediyorsunuz Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Buyurun, hangi konuda sataştı? (ANAP sıralarından gürültüler) Bir dakika efendim...

İsterseniz zabıtları inceleyin, ondan sonra söz verelim size...

ULAŞTIRMA BAKANI NECDET MENZİR (İstanbul) – Başbakan her yerde konuşur...

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) – Bağırma be!.. Ne bağırıyorsun lan!..

BAŞKAN – Bana bak, sen Divan Üyesisin, biraz terbiyeli olmasını bil.

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) – Sen terbiyeli ol!..

BAŞKAN – Sen, nasıl bana “ulan” diyorsun?! Sen, bana bak!.. Çok ileriye gidiyorsun ama!..

Buyurun, nerede sataştı size efendim? (ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Sayın Başbakanın sözünü anlayamıyorum.

Buyurun efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, tutanaklardaki konuşma metninde, isim zikredilerek, benim, o günkü muhalefet partisi lideri olarak “Yunan tezini şiddetle savunduğumu” söylemiştir.

BAŞKAN – Peki efendim, o konuya bağlı olarak buyurun.

Yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, rica ediyorum... (ANAP sıralarından alkışlar)

A.TURAN BİLGE (Konya) – Kaç dakika?..

BAŞKAN – Buyurun. Rica ediyorum, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, kendisine, 20 dakika fazla konuşma süresi verdiniz...

BAŞKAN – Efendim, o, grup adına konuştu; size, sataşmadan söz veriyorum.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Grup adına cevap veriyorum.

BAŞKAN – Hayır efendim, grup adına söz...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Grup adına konuşmanın süresi belli.

BAŞKAN – Efendim, tamam...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Grup adına konuşmanın süresi...

BAŞKAN – Sayın Başbakan, lütfen... Konuşursanız konuşun, konuşmazsanız... (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Ben, sizi görevinize davet ediyorum.

BAŞKAN – Hayır...

Ben, size 5 dakikadan fazla süre vermem efendim.

Buyurun.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce...

BAŞKAN –Sayın Başbakan, bir dakika.

Hükümet adına konuşacaksanız, size süre vereyim. Hükümet konuşmadı, Hükümet adına konuşursanız...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hükümet adına Sayın Dışişleri Bakanı konuşacak.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun efendim o zaman.

BÜLENT ATASAYAN (Kocaeli) – Süresi 40 saniye oldu. Süreyi durdur.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce Doğru Yol Partisi adına konuşan Sayın Parti Başkanı, konuşmasında benimle ilgili olarak (DYP sıralarından “Genel Başkanı” sesleri) aynen tutanaklardan okuyorum: “Açıktır ve ilginçtir ki, Yunan tezinin en şiddetli savunucusu ve Yunanın hakkını en şiddetle koruyan, o günün muhalefet partisi -yani, Anavatan Partisi- ve onun başında olan Sayın Yılmaz olmuştur...” (DYP sıralarından “doğrudur” sesleri) “...İlginçtir ki, Kardak’ta, Yunanın hakkını koruyan -hatta uluslararası düzeyde koruyan- ve bugün bir Yunan - Türk çatışmasında Türk tezini ciddî biçimde zafiyete uğratan, yine bizim içimizden çıkan bir tez olmuştur” demek suretiyle, bana ve partime, hiçbir şekilde aslı olmayan bir saldırıda bulunmuştur.

Değerli milletvekilleri, biraz önce, Sayın Ecevit’in, buradan, tarih ve olay zikrederek ortaya koyduğu örneklere ilaveten, sayın sözcünün konuşmasındaki bu husus da tümüyle gerçekdışıdır. Esasen, konuşmasında, bunu destekleyecek hiçbir delil, bana atfen verilmiş hiçbir beyan yer almamaktadır.

Bu şekilde, hiçbir mesnedi olmayan, çok ağır bir suçlamanın “Yunan tezinin en şiddetli savunucusu olma suçlamasının” Partime ve şahsıma yöneltilmesini bir muhalefet partisi liderine yakıştıramıyorum. (ANAP sıralarından “Ondan beklenir” sesleri)

Biraz önce bu kürsüden söylenen hususlara ilaveten, maalesef, bu konuşmada, gerçeğe taban tabana zıt olan birçok unsura yer verilmiştir. Mesela, benim Hükümetim dönemindeki Türkiye’deki demokrasi ile benden önceki hükümetin, 54 üncü Hükümet dönemindeki demokrasinin karşılaştırması yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu karşılaştırmanın hesabını her zaman vermeye hazırım. Size, sadece şunu söylüyorum: Benim Başbakanlığım döneminde, Millî Güvenlik Kurulu bildirisinde, Hükümete yönelik “yaptırım” sözcüğü yer almayacaktır. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; RP ve DYP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Gerek yok, yapıyorsun zaten...

BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin... Rica ediyorum... (RP ve DYP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, rica ediyorum...

Buyurun efendim, siz devam edin.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Eğer, böyle bir sözcük, Millî Güvenlik Kurulu bildirisinde yer alırsa, onun altında, Başbakan olarak benim imzam olmayacaktır. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Burada, ayrıca, benim dönemimdeki, yani, 55 inci Hükümet dönemindeki sivil-asker ilişkisi ile 54 üncü Hükümet dönemindeki sivil-asker ilişkisi birbiriyle karşılaştırılmıştır. Bu konuda da, hepinize açık bir taahhüdüm var; benim Başbakanlığım döneminde, Türkiye Cumhuriyetinin Genelkurmay Başkanı, hiçbir partinin seçim otobüsüne binmeyecektir.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başbakan.

3. – İstanbul Milletvekili Tansu Çiller’in, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Ecevit’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞKAN – Sayın Çiller, siz de “rakamlar karıştırıldı” dediniz; buyurun efendim.

Süreniz 5 dakika. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Hangi sebeple söz verdiniz?!.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gerekçesinin zapta geçmesi lazım.

BAŞKAN – Arkadaşlar, rica ediyorum... Sizin genel başkanlarınız sataşmadan dolayı söz istediği zaman söz veriyorum da, bizim Genel Başkana niye söz vermeyeyim? (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler) Oldu mu şimdi yani?!. Rica ediyorum, oturun efendim. (DYP sıralarından alkışlar, ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

NABİ POYRAZ (Ordu) – Lafa bak, lafa!..

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, gerekçesinin zapta  geçmesi lazım.

BAŞKAN – Yani, bizim derken, tabiî, Doğru Yol Partisinin Genel Başkanına dedim. Pardon.

Buyurun.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Akarcalı, rica ediyorum, oturur musunuz.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hangi  gerekçeyle söz verdiniz.

BAŞKAN – Sataşmadan dolayı söz istedi.

Bir dakika... Sürenizi yenileyeyim efendim.

Buyurun.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başbakan buradan gerekçesini söyledi, Genel Kurul buradan gerekçesini duydu...

BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz yerinize. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Sayın Akarcalı, lütfen oturur musunuz yerinize.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Biz de, buradan, gerekçeyi duymak istiyoruz. Lütfen, gerekçesini söylesin.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Akarcalı, bakın, benim yerime siz burada... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler) Oturur musunuz yerinize.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır. Bakın, Sayın Başbakan buradan gerekçesini söyledi...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) – Açıklama yap! Niye söz verdin?!.

BAŞKAN – Bakın, bir Sayın Genel Başkan kürsüde. Rica ediyorum... Oturur musunuz yerinize.

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Hayır. Buradan okusun gerekçesini.

BAŞKAN – Size oturur musunuz diyorum. Sayın Akarcalı, oturur musunuz yerinize. Yani, bakın, insanlarda bir şey olması lazım...

Buyurun. (ANAP ve DSP sıralarından “hangi gerekçeyle söz verdin” sesleri)

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Bu konuşma zapta geçsin. Hangi gerekçeyle söz verdiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çiller, buyurun siz. (ANAP ve DSP sıralarından “gerekçeyi söyle” sesleri, gürültüler)

Gerekçeyi anladım efendim ben.

A.TURAN BİLGE (Konya) – Niçin çıkarıyorsun?!..

BAŞKAN – Efendim, buyurun siz.

A.TURAN BİLGE (Konya) – İzah et, öyle başlasın konuşmaya.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

A.TURAN BİLGE (Konya) – Niçin çıkarıyorsun, izah et.

TANSU ÇİLLER (İstanbul) – Şimdi, özellikle, iki...

BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Gerekçeyi duyalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi ben anladım “rakamları birbirine karıştırdınız” dedi... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) – Gerekçesini açıkla.

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Başkan benim, siz değilsiniz. Eğer siz dürüstçe davranıyorsanız, genel başkanınız söz istediği zaman müdahale edebilirdiniz. (ANAP ve DSP sıralarından “gerekçeyi açıkla” sesleri)

Buyurun Sayın Genel Başkan... Sayın Çiller...

TANSU ÇİLLER (İstanbul) – Sayın Ecevit’i, tarihinde önemli bir fırsatı kaçırmış olmanın bir vicdan muhasebesi içerisinde görüyorum. (DSP sıralarından gürültüler) Söylediğimiz şey, anlaşılmıştır ki, dinlenmemiş.

Yıl 1974, Sayın Ecevit. Sizin sözünüz ise “onlar ortak, biz pazar olamayız.” Biz, Avrupa Birliğine gidip “siz Hıristiyan kulübüsünüz” dediğimiz zaman “eğer öyle olsaydık, Ecevit’e söylediklerimizi 1974’te söylemezdik” demezlerdi. Açıkça, Avrupa Birliği, o gün için, Türkiye’yi uyarmış “Yunanistan’ın gerisinde kalmayın” demiş ve...

A. TURAN BİLGE (Konya) – Cuntaya mı söylemiş?

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Bugün, Türkiye’yi, Yunanistan’la birlikte veto hakkından mahrum eden bir konuma getirmişsiniz.

A. TURAN BİLGE (Konya) – Cuntaya mı söylemiş onu?

TANSU ÇİLLER (Devamla) –  Bunun mesuliyetini taşıyorsunuz. (DYP sıralarından alkışlar) Bu yılda bir karışıklık yok. Yıl 1974; Başbakan, Sayın Ecevit. Sözleriyse açık “onlar ortak, biz pazar olamayız.” Sonuçsa, yine açık Sayın Ecevit; bir büyük tarihî fırsatı Türkiye’ye kaçırttınız. Açık bu.

Şimdi, geliyorum “yarım demokrasi” lafına. Yarım demokrasiyi açıkça konuşma gibi bir özgürlüğe, artık, Parlamento sahip olmalıdır. Türkiye’de, kurumların, yeniden yetkilerini ve koordinasyon içerisindeki mesuliyetlerini tanımlamak ve bunu, bu Meclis içerisinde... (DSP sıralarından gürültüler)

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Bize demokrasi dersi mi veriyor Sayın Başkan; konuya gelsin lütfen.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika... Oturur musunuz canım!

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Demokrasi dersi mi dinleyeceğiz?..

BAŞKAN – Bir dakika... Oturur musunuz Ali Bey... Oturur musunuz. Sözlerini tamamlasın.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Hayır efendim. Biz demokrasiyi biliyoruz. Demokrasi dersi mi dinleyeceğiz. Soruya cevap versin.

BAŞKAN – Sataşma varsa, size söz veririm.  Bir dakika... Oturur musunuz canım!

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Konuşma yahu! Olur mu öyle?!.

BAŞKAN – Olur mu canım! Ben bu Meclisi nasıl yöneteceğim?

Sayın Ilıksoy, oturur musunuz yerinize.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hangi sataşma?!.

BAŞKAN – Efendim, bakın...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hangi sataşma?!. Sataşmaya cevap versin.

BAŞKAN – Sayın Bostancıoğlu, rica ediyorum... Oturur musunuz yerinize...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, biraz önce...

BAŞKAN – Efendim, oturur musunuz yerinize. Ben size söz vermedim; lütfen oturun.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize... İdare Amirleri yok mu bu salonda kardeşim... Oturur musunuz yerinize...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Grup Başkanvekiliyim; konuşurum ben!..

BAŞKAN – Efendim, bakın, sizin Sayın Genel Başkana kimse müdahale etti mi?..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Soruya cevap versin... Sataşmayı söylesin ve cevap versin...

BAŞKAN – Rica ediyorum, oturur musunuz canım...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Yeniden konuşma yaptırıyorsun... Biraz sonra söz istiyorum.

BAŞKAN – Sataşma varsa, sizin Genel Başkanınız söz ister, konuşur efendim. Böyle bir usul var mı yani...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi, gümrük birliğinin, ayrıca... Dinlemek gerekirse...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sataşmaya cevap versin!..

BAŞKAN – Siz, burada insanları konuşturmayacak mısınız?!. Oturur musunuz Sayın Ilıksoy...

Buyurun efendim.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sataşmaya cevap versin, söyle!.. Ayıp yahu!..

BAŞKAN – Efendim, bir dakika...

Buyurun efendim.

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Gümrük birliği karşıtı lobilerin etkisi altında kaldığını bildiğimiz bir Hükümetle karşı karşıyayız.

BAŞKAN – Efendim, yeni bir sataşmaya meydan vermeyin, rica ediyorum...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – O lobiler açıkça şunu söylememiş miydi gümrük birliğinde: Türkiye’de büyüme aksar, KOBİ’ler çöker, otomotiv sanayii çöker, aramalları çöker. Bunlar denmemiş miydi? O otomotiv sanayiine, gümrük birliğinden sonra 7 yeni yatırım gelmedi mi? Aramalları çöker denen o imalat sanayiinin, özellikle emek/yoğun bölümüne, ihracatta yüzde 40 büyüme gelmedi mi?

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sataşmaya cevap versin. Ayıp ya!..

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, oturur musunuz yerinize.

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Büyüme yüzde 7-8 olmadı mı?..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Ayıp, ayıp!..

BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) –  Utanmıyor musun!..

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum, oturun yerinize.

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Özellikle esnaf ve KOBİ’ler ayağa kalkmadı mı? Lobilerin etkisinde Türkiye’yi rekabete kapadınız, bunun suçluluğu içindesiniz...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Yürü canım sende!.. Konuşma be!.. Sus be!..

BAŞKAN – Oturur musunuz yerinize...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sen nasıl Başkansın?!.

BAŞKAN – Böyle olur mu canım!..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sen Başkan mısın?..

BAŞKAN – İdare Amirleri yok mu salonda kardeşim?..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Ne atması... Beni atamazsın!..

BAŞKAN – Ne istiyorsunuz?.. Yani, böyle laf mı olur canım! Kürsüye bu kadar müdahale olur mu canım!

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Şimdi, geliyorum... Evet, Kardak tezinde, Türkiye tezinin, Sayın Yılmaz, hukukî mesnedi olduğunu söylediği için, Sayın Baykal, çıkıp, bunun müdafaasını yapmak durumunda kalmıştır; çünkü, zamanın Dışişleri Bakanı Sayın Baykal’dı. Aynı konuşmayı, Sayın Yılmaz’a karşı açık bir biçimde yapmıştır. (DSP sıralarından gürültüler)

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Böyle, bir yere varamazsın!..

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Demokrasi konusunda sabıkalısınız. (DYP sıralarından alkışlar)

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sataşmaya cevap mı bu?

TANSU ÇİLLER (Devamla) – Bu millî iradeye, Meclise yansıyan aritmetiğin yerine bir başka iradeyle uzlaştınız. Avrupa Birliği dokümanlarına, Türkiye’yi, yarı demokrat ülke haline getirip koydunuz. Bu koltuğun bedelini Türkiye’ye ödettiniz açık bir biçimde; ama, geleceğiz ve yine düzelteceğiz. Türkiye’ye tam demokrasi ya gelecektir ya gelecektir; açıkça söylüyorum. (DYP sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim, sağ olun.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Sataşmayla ne alakası var?!.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Böyle şey olmaz!.. Böyle konuşma olmaz!..

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika efendim... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, oturur musunuz yerinize.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Oturmuyorum, söz istiyorum.

BAŞKAN – Otur yerine!.. Otur!..

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Oturtamazsın beni!.. Söz istiyorum ben. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, burada, her partinin genel başkanı çıkıyor; o ona sataşıyor, o ona sataşıyor. Bizim, burada, Meclisi yönetmemiz mümkün değil. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Oturur musunuz yerinize...

MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Sen, orada, Meclis Başkanısın “benim Genel Başkanım” diyemezsin.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Eğer bir Başkan adil davranmıyorsa, burada demokrasi olmaz, demokrasiden bahsedilemez.

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, oturur musunuz yerinize.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Demokrasiden bahsedemezsiniz...

BAŞKAN – Sayın Ilıksoy, ben size söz verdim mi?!. Oturur musunuz yerinize.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Oturun yerinize canım!.. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Söz istiyorum, söz...

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, ben bir kişiyim; burada 550 insan var, 550 sayın milletvekili var... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

Ben, her kürsüye çıkan sözcünün sözünü kesersem, o zaman, bu kürsüde kimse konuşmaz, konuşamaz.

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Herhangi biri değilsin sen, Başkansın.

BAŞKAN – Sizlerden rica ediyorum, Başkanlığa yardım etmek zorundasınız.

Sayın Genel Başkanlar çıkıyorlar, her birisi, öbürünün dönemindeki icraatı kötülüyor. Çıksınlar bir özel televizyona, bir kanala, açıkoturumlarda konuşsunlar; Mecliste de, Meclisin kurallarını uygulayalım. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Böyle olursa, biz nasıl yöneteceğiz canım!..

Hükümet adına, Sayın İsmail Cem; buyurun efendim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, söz vereceksiniz...

BAŞKAN – Söz vermiyorum efendim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Vereceğim dediniz...

BAŞKAN – Hayır, söz vermiyorum. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Buyurun Sayın Cem.

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, arkadaşa söz vermiyor musunuz?

BAŞKAN – Efendim, hiç söz vermiyorum.

Buyurun Sayın Cem. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Sayın Hükümet, buyurun; rica ediyorum...

DEVLET BAKANI RÜŞTÜ KÂZIM YÜCELEN (İçel) – Sayın Başkan, süreyi niye çalıştırıyorsun?

BAŞKAN – Çalıştırmadım süreyi efendim... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Yahu, gelin, siz yönetin burayı. Çok rahatsız oluyorsunuz benden. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

İktidar partileri sabırlı olur... Ramazan başınıza vurmuş... Olmaz böyle... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Buyurun Sayın Cem.

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan, Meclis Başkanı adil olmalı.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Çorum) – O sözü söylemeye hakkınız yok sizin!..

BAŞKAN – Sayın Hatipoğlu, İdare Amirisiniz; sınırlarınızı biraz bilin.

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Çorum) – Hakkınız yok!..

BAŞKAN – Atarım seni dışarı... Otur bakalım yerine!.. Otur yerine!..  (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Başkan “Ramazan başınıza vurmuş” sözünü geri alın. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Vurmuş; belli yani...

IV. — GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) GÖRÜŞMELER (Devam)

1. – Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük ve 37 arkadaşı ile Ankara Milletvekili Cemil Çiçek ve 22 arkadaşının, Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere Hükümetin izlediği dışpolitika konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/15, 17) (Devam)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Cem.

Size de ek süre vereceğim.

Süreniz 20 dakika.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

MİRAÇ AKDOĞAN (Malatya) – Burası Doğru Yol Partisi Grubu değil. Sen, Meclis Başkanısın “benim Genel Başkanım” diyemezsin.  (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sen, aksi kanaatte misin?

Bir dakika efendim...

Buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – ... halkımızın ve sizlerin ramazan ayını idrak etmesini ve birlikte idrak etmemizi memnuniyetimle belirterek, yeni yılın, hem toplumumuza hem Meclisimize iyilikler getirmesini diliyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, aslında, burada, bizim, bu Avrupa Birliği ve dışpolitika meselelerini, belki, daha etraflı görüşmemiz icap ederdi. Bir noktaya kadar da öyle geldi; fakat, bir noktadan sonra, ister istemez, bazı cevapları verme ihtiyacı doğdu.

Efendim, önce, galiba söylenildi; fakat, söylenilmesine rağmen anlaşılmadı: İkidebir buraya çıkıp da, efendim, Yunanistan 1976 yılında Avrupa Birliğine başvurmuş, Sayın Ecevit o sırada Başbakanmış ve neden Avrupa Birliğine Türkiye başvurmamışmış... Şimdi, bir defa, biraz dikkat, biraz insaf, biraz da terbiye... (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, biraz siz de konuşmanıza dikkat edin.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sen konuşma!.. Sözünü kesme!..

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – Şimdi, Allah, her parti liderine, Sayın Ecevit’e nasip ettiği gibi, Türkiye’nin en zor günlerinde, Türkiye’nin insanlarını Yunan zulmünden kurtarmayı nasip etsin diyorum. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, bir dışpolitika tartışmasını bu hale getirmemek lazım. Efendim, neymiş; köprünün iki ayağı birden, eşanda çökmüş; İslam toplumundan dışlanmışız, AB zirvesinden dışlanmışız. Şimdi, bunun yanlışına, bu ifadelerin yanlışına geleceğim de, benim kabul etmediğim bir nokta var: Yani, maazallah, hakikaten, biz, her iki taraftan dışlansak, bazıları, ortaya çıkıp, zil takıp oynayacak. (DSP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Böyle siyasetçiliği kabul etmiyorum.

Hem, sonra, konuların üzerinde biraz daha dikkatle durmak lazım. Neymiş; bizim Hükümetimiz, bizim dışpolitikamız, kararsızlık, şaşkınlık, zavallılık... Yani, insan, düşmanından bahsetse, böyle kelimeleri kullanmayı kendisine yakıştırmaz. Nihayet, bahsedilen, Türkiye Cumhuriyetinin Hükümetidir. Türkiye Cumhuriyetinin Hükümeti, biz oy versek de vermesek de... Biz, kalkıp, Türkiye Cumhuriyetinin Hükümetini zavallı olarak niteliyorsak, o zaman, şunu bilelim ki, asıl ziyan verdiğimiz, o Hükümetten çok, kendi halkımızdır, dünyadaki görünümümüzdür ve şu Meclisin bizzat kendisidir. (DSP sıralarından alkışlar)

İki yerden, iki ayak çökmüş... Bir defa, şu düşünceyi artık bırakalım. Yani, bu ne biçim demokratlık; benim buna hiç aklım ermiyor. Şu demokratlık konusunu biraz işlemek istiyorum. Bakıyorsunuz, eğer, kendiniz iktidardaysanız, kendiniz hükümetteyseniz, o zaman, her şey demokratik, herkes demokrat; ama, siz, kendiniz, kendi elinizle, kendi iradenizle istifanızı yazıp güzel güzel hükümetten çekildikten sonra bir başkası hükümet oldu mu, demokrasi bitiyor, Meclis bitiyor, halk bitiyor... Yapmayınız bunu. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim arkadaşlar... Rica ediyorum...

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – Efendim, işte Meclisimiz, işte sayımız; eğer çoğunluğunuz varsa, seçim kararını, buyurun, alınız; eğer alamıyorsanız, ikidebir, bu konuyu, lütfen, gündeme getirmeyiniz.

Şimdi, efendim, ben, şunu da belirtmek istiyorum: Bazı konularda, evet, anlaşma güçlüğümüz var, söylenilenlerin bazısı doğru değil. Şimdi, Avrupa Birliği konusu çok iyi gitmekteymiş de -deyineceğim ayrıntısına- çok iyi yürüyormuş da, efendim, ondan sonra bozulmuş. Şimdi, bakınız, maalesef, Avrupa Birliğindeki konumumuzun, görünümümüzün, güvenilirliğimizin çok düşük olduğu bir dönemde biz göreve geldik. Şimdi, burada, kalkıp da birtakım şeyleri izafe ederken -izafe etmek değil, tutanak- Avrupa Birliğinin Parlamentosunda, maalesef, bizim o dönemdeki Başbakanımız hakkında söylenilenleri -ki, bütün dünyada yazıldı, çizildi- eğer, bir kez değerlendirirseniz, o zaman, neden Avrupa Birliğindeki işimizin kolay olmadığını biraz daha iyi anlarsınız. Eğer, bir ülkenin başbakanı olarak yurt dışına gidip de, kendi ülkenizin bir siyasî partisini “halk düşmanı, vatan düşmanı” , “maazallah, bunlar gelirse iktidara, hepimizi mahvedecekler. Bana destek olun, partime destek olun da şunlar iktidara gelmesin” diye şikâyet ederseniz, o ülkenin beş paralık itibarını bırakmazsınız siz yurt dışında. (DSP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bir anlaşmayı yaptıktan sonra -hani diyorsunuz ya, işte, Gümrük Birliği Antlaşması- bazı yönleriyle tartışılması gereken “Türkiye için acaba daha iyisi olmaz mıydı” diye düşünülmesi gereken bir anlaşmayı yaptıktan sonra, siz, eğer, Türkiye’ye döndüğünüzde kendinizi böyle bir cihan hâkimi, cihan fatihi gibi görüp, kalkıp da, en ölçüsüz bir şekilde, Malazgirt Meydan Savaşıyla bunu kıyaslarsanız, işte o zaman, sizin, o Avrupa Birliğinde beş kuruşluk itibarınız kalmaz. (DSP sıralarından alkışlar) Bir de şunu söylemek istiyorum: Hakikaten bazı konularda anlaşamıyoruz; anlayış farklılığımız var. İlle de Türkiye kendisine bir hami mi bulmalıdır; Türkiye o kadar küçüktür, o kadar tarihten yoksundur, o kadar kültürden yoksundur ki, ille kendisine sığınacak bir liman mı bulmalıdır?! (DSP, ANAP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar) Türkiye, ille de kendisine ağabey mi aramalıdır?! Bu küçüklüklerden lütfen kurtulunuz! Bizim ihtiyacımız yok, memleketimizin buna ihtiyacı yok. (DSP, ANAP, CHP ve DTP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, biraz, şu Avrupa Birliği konusuna gelmek istiyorum. Önce şunu belirteyim: Böyle fotoğraflarla bizim ilgimiz yok. Sayın Başbakana, benim yanımda, Sayın Lüksemburg Dışişleri Bakanı önerdi; dedi ki: “Aman, bakın, size verdiklerimiz, bu anlaşma, bunlar çok olumlu şeyler ve hemen biz sizinle fotoğraf çektirelim, sizi fotoğrafa dahil edelim; siz de, bunu, haklı olarak, memleketinizde anlatınız. İşte fotoğraf çekildi; büyük başarı kazanıldı.” Benim Başbakanım, orada, döndü, dedi ki: “Biz sizinle, fotoğraflarda figüran olmak için konuşmuyoruz...” (DSP, ANAP, CHP ve DTP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Fotoğraf için gidenler vardı!..

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – Şimdi, ne oldu, ne aldık, ne almadık... Hani “Allah var” diye bir söz vardır. Yani, gerçekten bakalım; ne idi, ne oldu. Tekrar ediyorum. Ben, vardığımız noktadan çok daha fazlasının Türkiye’nin hakkı olduğu inancındayım. O nedenle, eğer, Türkiye hakkını almazsa... Kalkıp da, Türkiye’ye hakkını vermeyecekler, ondan sonra, Türkiye’yi bir aile fotoğrafının figüranlığı konumuna getirecekler -affedersiniz, benzetiyorum, aslında çok da sevdiğim bir kişiye benzetiyorum ama- Türkiye’yi, televizyonların o çok sevimli artisti, televizyonların çok sevimli tipi Kakılmış’ın haline getireceksiniz, ondan sonra da, biz gideceğiz, Allah sizden razı olsun, bakın ne verdiniz bize diyeceğiz... Bizim Hükümetimiz bunu yapmamıştır ve yapmayacaktır. (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

Şimdi, gelelim işin gerçeğine. İşin aslı şudur: Avrupa Birliği, temmuz ayının ilk haftasında, 2000 yıllarında nasıl genişleyeceğini “Ajanda 2000” isimli bir raporda yayımlamıştır. Karar verilmiştir, kendileri hesap etmiştir ve biz Hükümeti aldığımızda, bizim önümüzde bulduğumuz, kesin, son şekliyle, Avrupa Komisyonunun, Avrupa Konseyine, bakanlarına teklif etmek üzere hazırladığı raporda, Türkiye, bir aday gibi, bir üye gibi, genişleme sürecinde yer alacak herhangi bir ülke gibi yoktur.Yani, bunun tartışması falan olamaz herhalde, meydanda Ajanda 2000. Ajanda 2000 demektedir ki: “Avrupa Birliği, bu genişlemesini şu 11 ülke ile yapacak.” Onun dışında, genişleme sürecine dahil bir Türkiye yoktur bu raporda.

Şimdi, ne olmuştur?.. Yani, büyük bir şey yaptık diye anlatmıyorum; yanlış anlaşılmasın. Hatta, kendim anlatmayayım, isterseniz, başkalarından nakledelim. Mesela -dışarıda nasıl yorumlandığını birçok kez nakletmiştik daha önce- çok yeni, bakınız, İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisi ve Avrupa Birliği Dönem Başkanı, pazar günkü gazetede ne diyor...

MEHMET BATALLI (Gaziantep) – İngilizce söyle, o anlar.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – “Lüksemburg zirvesi sonuçlarına baktığınızda, ilk kez, AB devlet ve hükümet başkanları düzeyinde, diğer tam üye adayı ülkelerle aynı ölçüleri yerine getirmesi halinde, Türkiye’nin tam üyeliğe ehil olduğu teyit ediliyor.” Olay bu.

“İki: Yine, ilk kez, Ankara’nın Birliğe katılımı için strateji hazırlanmasına karar veriliyor. Dönem başkanlığımız sırasında Türkiye için öngörülen Avrupa stratejisini geliştireceğimiz belirtiliyor.

Lüksemburg, Türkiye için gerçek bir gelişme oldu. Oniki ay öncesine gittiğimizde, Başbakanlık düzeyini bir kenara bırakın, Dışişleri Bakanları düzeyinde dahi, Türkiye’nin, tam üye adayı ülkelerle aynı ölçülerle tam üyeliğe ehil olduğu teyit edilmemişti. Oniki ay önce, Türkiye için bir Avrupa stratejisi dahi yoktu ve Avrupa Konferansı da öngörülmemişti.”

Şimdi, bunları önemsemiyorum; fakat, bunlar, bütün Avrupa Birliği camiasının ciddî gelişme olarak naklettikleri, yorumladıklarıdır. Gelişmedir bunlar.

Şimdi, bence, mesele, bu Avrupa Birliği olayının falan çok ötesinde, dünyaya nasıl baktığımızda, kendimize nasıl baktığımızda, Türkiye’ye nasıl bir işlev düşündüğümüzde. Eğer, biz, Türkiye’yi Avrupa Birliği konusunda ciddî olarak görmekteysek, elbette bazı konularda kendileriyle görüşmeyeceğiz -ama, kendileriyle hiç görüşmeyeceğiz anlamında değil- elbette Avrupa Birliğindeki ülkelerle ikili ilişkilerimiz doğal seyrini takip edecek. Yani, biz, böyle, kimseye küsüp de konuşmayacak değiliz. Biz, belli konuların hangilerini konuşacağımıza hangilerini konuşmayacağımıza kendimiz karar vereceğiz ve yine biz, Avrupa Birliği konusunda şunu kendilerine anlattık ve anlatacağız; bu bir anlayış meselesidir: Biz, Avrupa Birliği dediğimizde, elbette tam üyelik hedefini gözeten ve bu hedefe, ciddî şekilde, kendine uygun koşullarda ulaşmayı isteyen ve bunun için çalışan bir Türkiye öngörmekteyiz; yoksa, biz, Avrupa Birliği niyetine Batı trenine üçüncü mevki biletle bir sığıntı gibi sokulmayı ve en arkadaki bir vagonda usulen yer tutmayı öngörmemekteyiz. Aramızdaki fark da budur. (DSP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Böyle derme çatma, el yordamıyla oluşturulmuş, gideceğiz Amerikan Başkanıyla biraz iyi ilişkiler, dostluklar kuracağız, ilk ismiyle hitap edeceğiz, o da bize ilk ismimizle hitap edecek, ondan sonra gideceğiz birkaç Avrupa Birliği ülkesiyle veyahut onbiriyle onikisiyle fotoğraf çektireceğiz... Türkiye dediğimiz vakit, bizim öngördüğümüz Türkiye bu değildir; bizim öngördüğümüz Türkiye, yediyüz yıllık tarihin birikimine sahip olan, yediyüz yıllık kültürün birikimine sahip olan,  cumhuriyet ihtilalinin sahibi olan, Atatürk aydınlanmasının sahibi olan ve bu uluslararası âlemde dimdik yürümesini bilen bir Türkiyedir. (DSP ve ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Biz, böyle, dışarıya dönük taviz, içeriye dönük şov, ondan sonra, dışpolitikayı bir iç tüketim malzemesi gibi almak... Bunları yapmadık ve yapmayacağız. Bizim Hükümetimiz, bizim dışişleri anlayışımız, Türkiyemizin büyüklüğüne layık bir dışişleridir ve dünyada Türkiye’ye bir konumdur. Bizim anlayışımız, Türkiye’nin, sadece Avrupa Birliğiyle değil, birtakım ağabeylerinin peşinde değil; ama, bütün dünyada onurlu yerini, onurlu kimliğiyle almasına dönük bir dışpolitika anlayışıdır.

HAYRİ DOĞAN (Antalya) – Sayın Bakan, sadede gelin.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – Yani, sayın milletvekilleri, konu, biraz dışpolitikanın felsefesine geldi; ama, size, şunu belirtmek istiyorum: Bu konu, bu olay, bir ciddiyet olayıdır.

İRFETTİN AKAR (Muğla) – Almanya ne olacak? Biraz da Almanya’dan bahsedin.

DIŞİŞLERİ BAKANI İSMAİL CEM (Devamla) – Türkiye’yi kimse sokakta bulmuş değildir, Türkiye’yi kimse birtakım kişisel menfaatların emrine tahsis etmek zorunda değildir. Türkiye hepimizindir, Türkiye halkımızındır ve biz, bunun bilinciyle dışpolitika yapmaktayız ve siz isteseniz de istemeseniz de, beğenseniz de beğenmeseniz de, biz, bunu, bu şekilde yapmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Hükümet adına yapılan konuşma da bitmiştir. (Gürültüler)

Ne oluyor, niye yerinizde çok sıkılıyorsunuz? Kahvehanede mi oturuyorsunuz?

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) – Milletvekillerine “kahvehanede oturuyorsunuz” diyemezsiniz.

BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına, Sayın Kâzım Arslan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

KÂZIM ARSLAN (Yozgat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi ve bu meyandaki dışpolitikamızla ilgili görüşlerimi, vaktimizin müsaade ettiği ölçüde, ifade etmeye çalışacağım.

Halkımızı ne kadar ilgilendirdiği veya ne derece öncelik verdiği tartışılır; ama, ülkemiz idaresinde söz sahibi olanların, senelerdir ulaşmak istedikleri bir hedef var: Avrupa Birliğine tam üyelik. Büyük bir aşkla, iştiyakla, bu hedefe ulaşmak için büyük gayret sarf ediyoruz; âdeta, rüyalarımızda bile Avrupa Birliği var; ama, her seferinde, bu rüyanın, hayallerin sonu, maalesef, hüsran oluyor. İşte, yine öyle oldu. Tam üyelik müzakerelerine dahil edilmesi teklif edilen Avrupa Birliğine üye adaylar arasında, ülkemiz, yine yok. Son Lüksemburg zirvesinde alınan karar, Türkiye için yeni bir hüsrandır ve biz de, bugün bu zirvede alınan kararlar ışığında Avrupa Birliği eksenli dışpolitikamızı tartışıyoruz. Görülen odur ki, daha çok uzun bir süre Avrupa’nın gündeminde Türkiye yoktur ve daha çok uzun vadede Avrupa Birliği için çok fazla ümitvar olmamız gerekmemektedir. Avrupa Birliği yolculuğumuzda gelinen bu son noktada alınan karar, son derece dramatik ve millî gururumuz açısından da onur kırıcıdır. Lüksemburg Başbakanının lafları da yenilir yutulur cinsten değildir.

Büyük ve iddialı laflarla işe koyulan 55 inci Hükümetin, bu karar sonrasındaki çelişkili açıklamaları da dışpolitikadaki bir savrukluğu ve tutarsızlığı ortaya koymaktadır. Sayın Başbakanın, son Almanya gezisinde “Almanlara Türk tezini kabul ettirdik” veya “istediğimizi aldık” şeklindeki beyanları, maalesef, havada kalmıştır. Lüksemburg Zirvesi sonrasında gösterilen tepkiyi de sağlıklı bulmak mümkün değildir. Birkaç hafta önce “Avrupa’ya Türk tezini kabul ettirdik; istediğimizi aldık” derken, birkaç hafta sonra, neticesi bize göre çok da fazla sürpriz olmayan Lüksemburg Zirvesinden sonra “ilişkilerimizi dondurduk; Avrupa Birliğine tam üyelik talebimizi geri çekeceğiz” diyen bir Sayın Başbakanın ve onun Hükümetinin dışpolitikasının sağlıklı ve tutarlı olduğunu söylemek, maalesef, mümkün değildir.

Yine, bu beyanların hemen akabinde, hepimizin bildiği üzere, koalisyon ortakları ve hatta kendi partisiyle açık düşen Sayın Başbakanın tepkilerinin Avrupa tarafından da ciddîye alınması mümkün değildir. Bu yüzden, Sayın Başbakanın bu ültimatomunun hiçbir kıymeti harbiyesi de olmayacaktır. Zira, önce, ortakları Sayın Ecevit ve Sayın Cindoruk “Başbakan, kendi görüşlerini açıklamış olmalı herhalde; bu konu Bakanlar Kurulunda görüşülmedi” diyerek, Başbakanın seyahat dönüşü havada söylediği lafları havada bırakmışlardır; sonra, kendi partisinin sözcülerinin de, Başbakanın beyanlarını tevile yönelik, benzer ifadeleri olmuştur. Daha sonra, Sayın Dışişleri Bakanımız da “Başbakan o kadar da kesin konuşmadı, medya bu işi büyüttü” diyerek, viraj almıştır. Zaten, neticede, Sayın Başbakan da, bu sözlerinden çark etmiştir. Yirmidört saat içerisinde bu kadar farklı ve çelişkili açıklamalar, sağlıklı bir dışpolitikanın işareti değildir; tutarsızlıktır, içpolitikaya yönelik bir gösteridir; ama, çelişkili açıklamalar neticesinde, bu iş, maalesef, ele yüze bulaştırılmıştır.

Sokaktaki insanın öfkesini tatmine yönelik bu tepkiler, Avrupa’yla ve dünyayla ilişkilerimiz açısından, iyi hesaplanmamış, feveran niteliğindeki tavırlardır. Yani, bu konuda, Başbakanımızı ciddiye almak mümkün değildir. Halbuki, dışpolitika, ısrarlı, sürdürülebilir, sonuna kadar götürülebilir, duygusallıktan uzak ve ölçülü tepkilerle yürütülürse ciddiyet kazanır. Sayın Başbakan gibi, bir gün önce söylediğinizden, ertesi gün geri adım atarsanız, sizi, hiç kimse ciddiye almaz. Nitekim, Sayın Başbakanı da, içeride de, dışarıda da, hiç kimse bu konuda ciddiye almamıştır. Yapabileceğiniz şeyi konuşursunuz, yoksa ciddiyetiniz tartışılır.

Şimdi, şu soruların cevabını da iyi bir şekilde etüt etmek lazımdır: Avrupa, bizi, neden hep geri çeviriyor; Türkiye’nin bu konudaki ısrarlı taleplerine neden duyarsız kalıyor; neden direniyor? Yine, birkısım çevreler tarafından, Avrupa’yla ilişkilerde sorun olarak gösterilmeye çalışılan Refah Partisi iktidardan uzaklaştırıldığına ve yerine, Atatürkçü, çağdaş, laik ve ilerici kadrolar işbaşına geldiğine göre, Avrupa, neden hâlâ direnmektedir? Başta, sözde ilerici, Batıcı, laik kafalar olmak üzere, herkes anlamalıdır ki, Avrupa Birliği meselesi, bir hükümet meselesi değildir, falan partiyle, filan partiyle de ilgisi yoktur. Eğer, böyle bir şey gerçekten isteniyorsa, hedef gerçekten Avrupa’ysa, önce kafaların değişmesi ve bazı yanlışlardan vazgeçilmesi lazımdır. Laiklik adına, kendi ülkesinin birkısım insanlarına zulmetme yanlışlığından, balans ayarı bahanesiyle demokrasiye sık sık müdahale etme yanlışlığından, devleti kendi ideolojisine göre şekillendirme yanlışlığından, fikir, düşünce ve ifade özgürlüğünden uzak tek tip adam yetiştirme yanlışlığından vazgeçmek lazımdır; yani, Türkiye, Avrupalı olmak istiyorsa, bunun gereğini yapmalıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Yine, gelinen bu netice, ilericilik adına maziye ait her şeye sırt çeviren zihniyetin bir kez daha iflasıdır.

Bu netice, maziyi inkâr edip, Türk Devletini sadece son yetmişbeş yıldan ibaret sayan, binlerce yıllık temeli görmezden gelen özürlü zihniyetin iflasıdır; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ün arkasına sığınan, her fırsatta Atatürkçülük istismarı yapan, ama, Atatürk’ü de Osmanlının yetiştirdiğini aklına getirmeyen zihniyetin iflasıdır; millî mücadeleyi başaran kadroların da Osmanlı eğitimiyle yetişmiş olduklarını unutan zihniyetin iflasıdır. (RP sıralarından alkışlar)

Avrupa, bizi reddederken hangi gerekçelerin arkasına sığınıyor -onları, daha önceki konuşmacılar saydılar- ben de tekrar etmek istiyorum:

“İnsan haklarınız yetersiz; fikir, düşünce, ifade başta olmak üzere özgürlükleriniz kısıtlı; demokrasiniz yeterli değil; ekonominiz bozuk, enflasyonunuz çok yüksek” diyor.

Hemen belirtmeliyim ki, insan hakları, fikir ve düşünce özgürlüğü, demokrasi gibi temel konularda devamlı menfî gelişmelerin yaşandığı bir Türkiye, tüm dünyada olduğu gibi, Avrupada da rahatsızlık yaratmaktadır. İnsanların fikirlerini serbestçe ifade edemedikleri, inançlarını tam manasıyla yaşayamadıkları, inançları sebebiyle hakaretlere uğradıkları, halkın iradesinin, seçimlerde verilen oyun çok fazla önemli olmadığı, demokrasisi sık sık kesintiye uğrayan, sık sık askerî darbeler ve muhtıralar yaşayan bir Türkiye, Avrupa’nın kolay kolay kabul edeceği bir ülke, ne yazık ki olamamaktadır.

Bundan bir sevinç duyduğumu da söylemiyorum, bu mümkün değil zaten; ama, gerçeği de görmek zorundayız; Avrupa, bu görünür gerekçelerinde son derece haklıdır. Eğer Avrupa’ya girmek istiyorsanız, bu gerekçelerde ileri sürülen görüşlere uygun davranmak zorundayız.

Gözden ırak tutmamamız gereken bir gerçek daha var; bu, Sayın Başbakana göre -son bütçe konuşması itibariyle söylüyorum- kültür faktörü, bana göre, daha açık bir ifadesiyle din faktörüdür. Hatırlarsınız, çok kısa bir süre önce Sayın Başbakan da bu kürsüde “Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübü olmadığını göstermek zorundadır” demek mecburiyetinde kalırken, aslında, bu gerçeği itiraf etmek durumunda kalıyordu.

Yukarıda sayılan gerekçelerdeki bütün olumsuzluklar giderilmiş olsa dahi, din faktörünün çok önemli bir engel olarak karşımıza çıkacağı açıktır. Zaten bu, Avrupa Birliğinin ve Avrupa ülkelerinin çeşitli sözcülerinin muhtelif beyanlarında da vardır; sürekli olarak, çeşitli zamanlarda, din faktörü, önemli bir engel olarak önümüze sürülmüştür.

Netice olarak şunu söylemek istiyorum: Avrupa ile münasebetlerimiz elbette devam edecektir; ancak, tüm bu gerçekler ışığında, millî gururumuzu, onurumuzu rencide edecek, manasız, belki biraz da arsız ısrarlardan vazgeçmek durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, süreniz bitti; rica ediyorum, lütfen, süratle toparlar mısınız efendim.

KÂZIM ARSLAN (Devamla) – Bu arada, İslam ülkeleriyle ilişkiler bu Hükümet döneminde büyük yara almıştır. Uygulanan yanlış ve tutarsız politikalar, en azından yanlış zamanlamalar, Türkiye’nin İslam Konferansından dışlanması neticesini doğurmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı konferanstan erken ayrılmak zorunda kalmıştır.

Sayın Başbakanın son Amerika seyahati de, iddia edilenin aksine, çok fazla bir şey getirmemiştir. Disiplinli, geniş ufuklu, tutarlı bir dışpolitikadan uzak bu Hükümetin Başbakanının Amerika seyahati, destekçisi basın tarafından “yine istediğimizi aldık” şeklinde sunulmuştur; ancak, sonuçlar ne kadar abartılmaya çalışılırsa çalışılsın, Başbakanın Amerika’dan da benzer endişelerle, benzer gerekçelerle nasihat aldığı anlaşılmıştır. Bu tutarsız, savruk dışpolitikalı ve demokrasisi özürlü devlet yapısıyla, Türkiye’nin, dış dünyada iyi bir yer edinmesi çok kolay olmayacaktır.

Evet, bütün gelişmeler gösteriyor ki, Avrupa, bizimle münasebetlerinde önyargılıdır; ama, biz de Avrupa ile münasebetlerimizde ölçülü ve tutarlı olmak zorundayız.

Bu arada, Avrupa Birliği sürecine dahil olmadan gerçekleştirilen gümrük birliği sürecinin de yanlış bir adım olduğunu artık kabul etmek zorundayız, din faktörünün önemli bir engel olduğuna inanmak zorundayız, tarihî nedenlerin önemli bir engel olduğuna inanmak zorundayız ve politikamızı buna göre oluşturmak zorundayız.

Son olarak şunu da ifade ediyorum ki: Avrupa Birliğine girebilmek için her türlü tavize hazır görüntümüz, ilerisi için çok büyük bir dezavantajdır bizim için. Her ne pahasına olursa olsun bir yerde olmak zorunda değiliz. Doğu ve Batı dünyasıyla ilişkilerimizdeki denge iyi korunmalıdır. Sadece Avrupa’ya endeksli bir politikanın Türkiye için çok fazla bir getirisi yoktur; aksine, çok şey kaybettirecektir.

Bu çerçevede, geçen yıl başlatılan D-8 olayı da Türkiye için uluslararası ilişkilerde çok önemli bir kozdur. Kısır siyasî...

BAŞKAN – Sayın Arslan, lütfen, son cümlenizi söyler misiniz, son cümlenizi... Bakın, rica ediyorum.

KÂZIM ARSLAN (Devamla) – Kısır siyasî çekişmeler, kıskançlıklar ve önyargılar bir kenara bırakılarak D-8 olayı devam ettirilmelidir.

Son olarak şu cümleyi ifade ediyorum: Kısacası, millî bir dışpolitikaya ihtiyaç vardır. Biz, biz olmak zorundayız. Binlerce yıllık devlet geleneğimizle de Türkiye olarak bunu yapabilecek güçteyiz; ama, önce halkın iradesinin yönetime yeniden hâkim olması gerektiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız.

Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Şahısları adına son konuşmayı yapmak üzere, Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Ekici; buyurun efendim. (BBP sıralarından alkışlar)

Sayın Ekici, süreniz 10 dakika.

MEHMET EKİCİ (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul; Avrupa Birliği ve Türk dışpolitikasıyla ilgili bir genel görüşmenin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu genel görüşmeyi takip edenler ve milletvekilleri olarak ne aldık, doğrusu bunun merakı içerisindeyim. En büyük benim genel başkanım tezahüratlarından başka, Türk dışpolitikasının temel problemleri nedir, Türk dışpolitikasının açmazları nedir, Avrupa Birliği karşısında Türk dışpolitikası nasıl bir konum almalıdır, dışında her şeyi konuştuk burada.

Tabiî, ben bu arada, Sayın Dışişleri Bakanına da hitap etmek istiyorum. Avrupa Birliği politikaları gibi politikaların, millî politikalar olması gerekir. Bunun, belli dönemlerde iktidarlarda bulunan başbakanlara, dışişleri bakanlarına veya siyasî partilere göre şekillenen politikalarla değil, sürekli, etkinliği göreceli olarak her dönemde artan ve bir önceki politikaların takibini yapabilecek bir anlayış içerisinde gerçekleşmesi gerekir. Bunun da yapılabilmesinin ilk şartı, bu tür millî politikalar üretilirken, siyasî partiler arasında, en asgarî düzeyde dahi olsa, bir mutabakatın aranacağı politik vasatların meydana getirilmesinden geçer. Ben, Sayın Dışişleri Bakanını çeşitli kanallarda takip etmekten yoruldum; ancak, Sayın Dışişleri Bakanının Lüksemburg zirvesi ve onu takip eden dönemlerde, herhangi bir siyasî partinin kapısını çalıp, Türk Dışişlerinin Avrupa politikası şudur, bu konuda bilgi eksikliğiniz varsa, bu bilgi eksikliğinizi de tamamlayın, dediğine de şahit olmadım. (BBP sıralarından alkışlar) Bunu, Sayın Dışişleri Bakanının demokrat kişiliğine sığınarak söylüyorum.

Bir macera, 1950’li yıllarda başlayan bir sergüzeşt, Avrupa Ekonomik Topluluğundan Avrupa Topluluğuna varan süreçte yaklaşık kırk yıllık bir macerayı yaşadık; ama, artık yolun sonu göründü. En azından, 2010 yılına kadar, Ajanda 2000 verilerine göre, Türkiye’nin Avrupa Birliğine tam üye olması gerçekleşmeyecek; yani, yol bitti... 1963 Ankara Antlaşmasından bugüne kadar geçirdiğimiz süreçte, özellikle Avrupa Birliğinin Maastricht toplantısında ve bundan sonra geliştirdikleri stratejilerde, tam üyelik kavramında ve bu tam üyelikle ilgili ülkelerin sınıflamasında olmadığımız biliniyordu. Bu, sadece Lüksemburg toplantısının sonucu değildir, Maastricht’ten başlayan bir süreçtir ve Türk Dışişleri bunu biliyordu. Türkiye, bu gerçeğe artık uyanmalıydı; Avrupa Birliği, Türkiye’yi tam üye olarak almak niyetinde değil idi; ama, Avrupa Birliğine girişi bir kızıl elma haline getiren, bir kızıl elma ülküsü haline getiren çeşitli iktidarlarımızca -sadece 55 inci Hükümet veya 54 üncü Hükümet değil, 1960’lardan beri gelen her hükümet tarafından kızıl elma ülküsü haline getirildiği için- başka da bir hedef ve istikamet konulmadığı için, Türk dışpolitikası, bugün, Türk dünyasında kaybediyor, Ortadoğu’da kaybediyor, Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerinde kayıp noktasındadır, Avrupa Birliği gündeminden de silinmiştir bu anlamıyla.

Avrupa Birliğinin yapısını da iyi irdelememiz lazım. Avrupa Birliği, bir milletler topluluğu; ama, bugün Hitler yerinden kalksa, bugün Almanya’nın Avrupa Birliğine yaptırabildiklerini görse, herhalde, 1940’lı yıllarda, İkinci Dünya Savaşına gerek duymazdı. Ne kadar, Alman kültür dairesinde bulunan ve Germen asıllı Avrupalı millet varsa, Avrupa Birliğinin tam üyesi olmuştur; kırk yıldır Avrupa Birliği hayali gören Türkiye de sınıfta kalmıştır. Türk politikacıları, Türk Dışişleri yetkilileri bu gerçeği görmeli, bilmeli ve bundan sonra politikalar oluştururken, bu Germen kültür yayılmacılığının mukabil tedbirlerini almanın hesaplarını yapmalıdır.

Değinmek istediğim bir başka konu da gümrük birliğidir. İspanya, Portekiz, hatta Yunanistan, gümrük birliği evresine, belli aşamaları geçtikten sonra ulaşmışlardır ve girmişlerdir. Gümrük birliği, tam üyeliği gerektiren bir süreç değil, tam üyeliğin sonucu bir birlik olmalıydı aslında. 19.12.1997’de Gümrük Tebliğini yayımladı Türkiye ve bu tebliğde, Avrupa Birliği ve EFTA ülkelerinin sanayi ürünleri ithalatında vergi oranını yüzde sıfır olarak koydu. Sadece 1995 rakamlarıyla, Avrupa Birliği ülkelerine uyguladığımız bu yüzde sıfır gümrük oranıyla Türkiye’nin yıllık kaybı 2,5 milyar dolardır; 3 yıllık bir periyotta 7,5 milyar dolarlık bir kayıp söz konusudur. Peki, bu kaybı gözümüze alalım... Şimdi bazıları, artık dünyada gümrük gelirleri çok önemli ekonomik kalemlerden değildir, diyebilirler; ama, bu da, ithalat-ihracat dengesi kurulmuş ülkeler için geçerli olan bir husustur. Bugün bakıyorsunuz, bu 2,5 milyar dolarlık yıllık kaybı karşılayacak Avrupa fonları, yani gümrük birliğinden elde edeceğimiz fonlarla ilgili Türkiye’nin kazancı nedir; bugüne kadar, Türkiye’ye ne kadar para ve ne kadar karşılık girmiştir, diye soruyorsunuz; yüzde sıfır... Peki, bununla ilgili hükümetlerimizin herhangi bir faaliyeti var mıdır ve olacak mıdır; bunun da hiçbir işaretini ve emaresini göremiyoruz. Gümrük birliğinde, Türkiye, Avrupa’nın bir pazarı haline getirilmiştir. Gerekli anlaşmaları, sözleşmeleri ve uygulama esasları Türkiye tarafından talep edilmediği müddetçe de, Avrupa’nın sadık ve rakipsiz bir makine ithalatçısı konumundan öteye geçmeyeceğiz. Onun için, Türkiye, geldiğimiz şu noktada, bu gümrük birliği denilen hadiseyi tekrar irdelemeli ve gümrük birliği hadisesini tekrar masaya yatırmalıdır; ama, bu tartışma üslubunda değil, işin tekniğini, esaslarını ve ileriye dönük stratejilerini ortaya koymak ve alabildiğine tartışmak suretiyle.

Tabiî, genel görüşmenin konusu, sadece Avrupa Birliği değil; özellikle burada bazı siyasal partiler itiraz ediyor, Türkiye, İslam ülkeleri nezdinde ciddî bir itibar kaybına uğramıştır ve Sayın Cumhurbaşkanı İslam Konferansını terk etmek zorunda kalmıştır. İslam Konferansının aldığı kararlar, Türkiye’nin lehine değildir. Avrupa’dan dışlanırken, İslam ülkeleri dünyasından dışlanırken, Türkiye, bugün, Amerika hamili ve İsrail eksenli bir politikaya mahkûm edilmek noktasındadır. (BBP sıralarından alkışlar) Buna mani olmak, bunu durdurmak zorundayız. Bugün, Türk Deniz Kuvvetlerinin 2 tane savaş gemisi, 1 Amerikan gemisi, 2 tane de İsrail hücumbotu, hangi amaca, hangi askerî gayeye hizmet ettiğini anlamadığımız bir manevra icra ediyorlar.

Keza, Balkan ülkelerinde Türkiye sınıfta kalıyor. Bakınız, Makedonya’daki olaylar karşısında Türk dışpolitikası tesirsizdir. Arnavutluk 15 milyon dolar bulamadığı için çıkan olaylarda, Yunan inisiyatifi, Türk dışpolitikasının önüne geçmiştir ve bugün Türkiye, dışpolitika olarak, Arnavutluk’a dönük, Balkan politikasına dönük ne üretiyor, ne yapıyor, doğrusu bunu anlamak mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, süreniz bitti, size de eksüre veriyorum; lütfen toparlayın efendim.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Evet, şimdi, Avrupa kötü, kaka, Avrupa bizi istemiyor. Niçin istemiyor; Müslüman olduğumuz için istemiyor, Türk olduğumuz için istemiyor. Bunların hepsi doğru; ama, bizim, artık kendimizi de sorgulamamızın zamanı geldi.

Ben, Batı Çalışma Gruplu bir Avrupa ordusu tanımıyorum; Batı Çalışma Grubunun faaliyetine devam ettiği bir Avrupa demokratik rejimi yok. (BBP ve RP sıralarından alkışlar) Hâkimlerinin, savcılarının askerî garnizonlarda brifing aldığı, tehdit algılaması aldığı bir Avrupa adalet sistemi yok. (BBP ve RP sıralarından alkışlar) Avrupalı olmayı, kendi gardıroplarındaki elbiselerin ve giysilerin niteliğine göre sayan ve seçen aydın ve entelektüele sahip bir Avrupalı topluluğu yok. On yılda bir demokrasisine balans ayarı yapılan bir Avrupa ülkesi yok. (BBP ve RP sıralarından alkışlar) Onun için, artık, kendimize gelmeli, demokrasimizi gözden geçirmeli, eksiklerimizi tamamlamalı ve tam demokrat bir Türkiye’nin arayışı içerisinde olmalıyız.

Sayın Dışişleri Bakanına katıldığım bir nokta var; yediyüz yıllık tarihî birikimi ve şu andaki kazanımları ve donanımı itibariyle, Türkiye, hiç kimsenin hamiliğine ve ağabeyliğine muhtaç bir ülke değildir. (BBP ve RP sıralarından alkışlar) Buna temenni olarak katılıyoruz; ama, aynı Dışişleri Bakanından, bunun gereğini yapmasını da talep ediyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BBP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekici.

Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği ve Kıbrıs başta olmak üzere Hükümetin izlediği dışpolitika konusundaki genel görüşme tamamlanmıştır.

Aslında, bir ülkenin dışpolitikası konusunda uzlaşma olması ve bu dışpolitika üzerinde, bütün partilerin, bir vatanseverlik duygusu içerisinde, bir anlayışla, ülkenin politikalarını ortaya koymaları lazım.

Bizim dışpolitikada en büyük çıkmazımız Yunanistan. Bize, her sene, milyarlarca dolar zarar veriyor; ama, biz, bunun karşısında bir şey yapmıyoruz. Bence, bu konuda bir tedbir almak lazım. Yunanistan bazen Avrupa’nın arkasına saklanıyor, bazen Avrupa Yunanistan’ın arkasına saklanıyor ve bizim uluslararası düzeydeki büyük menfaatlarımız ortadan kayboluyor. Bence, buna çare bulmak lazım. Gerekirse, Yunanistan’a da bir ders vermek lazım. Senede milyarlarca dolarlık zarar veren bir ülkenin yaptığı her şey, herhalde yanına kalmamalıdır. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sana mı düştü yorum yapmak?!.

BAŞKAN – Ben de Meclis Başkanı olarak fikirlerimi söyleyebilirim. Yahu, siz, iktidar partililiğini nasıl yapacaksınız; her şeye tahammülsüzsünüz...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sen niye yorum yapıyorsun?!.

BAŞKAN – Olur mu canım... İktidar partisi tahammüllü olacak; çok büyük bir sinir bunalımı içerisindesiniz...

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sayın Başkan, vakit geldi; sinirlenmeyin; başkanlar sinirlenmez...

BAŞKAN – Hayır, ben sinirlenmiyorum; siz sinirleniyorsunuz... Yani, ben, şu kürsüde bir laf söylediğim zaman, sanki sizin cinlerinizi ortaya koyuyor; ben, ona hayret ediyorum.

TURİZM BAKANI İBRAHİM GÜRDAL (Antalya) – Sen Dışişleri Bakanı mısın?!.

BAŞKAN – Böylece, görüşmeler tamamlanmıştır.

Genel görüşmede, memleketin hayrına olan birtakım düşünceler ortaya konulmuştur ve inşallah, birileri, bundan gerekli dersi alacaktır.

Şimdi, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VI. — SEÇİMLER

A) Radyo Televizyon Üst Kuruluna üye seçimi

1. – Radyo Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda iktidar partileri kontenjanından boşalan 1 üyelik için 3984 numaralı Kanunun 6 ncı maddesi gereğince seçim yapacağız.

İktidar partileri tarafından gösterilen adaylar, 24 Aralık 1997 tarihli Resmî Gazetede ilan edilmiştir.

Adayların isimlerini okuyorum: Mehmet Onur ve Tülay (Çetin) Güleç.

İktidar partileri tarafından gösterilen adayların adları birleşik oy pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır.

Toplantı ve karar yetersayısı mevcut olmak şartıyla, seçimde en çok oy alan aday kazanacaktır.

Seçim, 3984 numaralı Kanunun 6 ncı maddesine göre gizli oyla yapılacaktır.

Gizli oylamanın nasıl yapılacağını açıklıyorum:

Başkanlık Divanı kürsüsünün sol tarafında yer alan Kâtip Üye, adı okunan milletvekiline mühürlü oy pusulası ve zarf verecek ve milletvekilinin yoklama cetvelindeki yerini işaretleyecektir. Oyunu kullanacak sayın milletvekili, birleşik oy pusulası ve zarfı aldıktan sonra oy hücresine girecek, birleşik oy pusulasında adı yazılı adaylardan hangisine oy verecekse, o adayın karşısındaki kareyi çarpı işaretiyle işaretledikten sonra oy pusulasını hücrede zarfa koyacak; bilahara, hücreden çıkacak ve Başkanlık Divanı kürsüsü üzerine konulan oy kutusuna zarfı atacaktır.

Sayın üyeler, oylamada dikkat edilecek hususları açıklıyorum:

Oy kullanırken adaylardan sadece birinin karşısındaki kare işaretlenecektir; her iki adayın karşısına işaret konulursa, o oy geçersiz olacaktır.

Hücreye aynı renk tükenmezkalemler konulmuştur; başka bir tükenmezkalem kullanılması, oy pusulasını hükümsüz kılacaktır.

Ayrıca, oy pusulasında, oyun kime ait olduğunu belirleyecek bir işaret, imza, karalama veya herhangi bir işaret olursa, oy pusulasını geçersiz kılacaktır.

Oy pusulaları ve zarflar, Kâtip Üyeye verilmiştir.

Daha önce yaptığımız bir uygulamamız var; parti genel başkanları isterlerse, öncelikle oylarını kullanabilirler.

Tasnif komisyonunu tespit ediyorum:

Sayın Bülent Ecevit?.. Burada. Tasnif komisyonuna çıktınız; ama, sizi dahil etmiyoruz efendim.

Sayın Ahmet Güryüz Ketenci?.. Yok.

Sayın Hasan Tekin Enerem?.. Burada.

Sayın Ali Uyar?.. Yok.

Sayın Remzi Çetin?.. Yok.

Sayın Mehmet Moğultay?.. Yok.

Sayın Esat Kıratlıoğlu?.. Yok.

Sayın Bahri Zengin?.. Yok.

Sayın Korkut Özal?.. Yok.

Sayın Ekrem Erdem?.. Burada.

Sayın Nezir Büyükcengiz?.. Yok.

Sayın Doğan Güreş?.. Yok.

Sayın Fikret Ünlü?.. Burada.

Sayın Ali Rıza Bodur?.. Yok.

Sayın Veli Aksoy?.. Yok.

Sayın Necati Çelik?.. Yok.

Sayın Mehmet Ali Şahin?.. Burada.

Sayın Nihat Matkap?.. Yok.

Sayın Ömer Bilgin?.. Yok.

Sayın Cihan Paçacı?.. Yok.

Sayın Bekir Aksoy?.. Yok.

Sayın Hasan Çağlayan?.. Yok.

Sayın Ertuğrul Yalçınbayır?.. Yok.

Sayın Ali Haydar Şahin?.. Burada.

 Sayın Hasan Tekin Enerem, Sayın Fikret Ünlü, Sayın Ekrem Erdem, Sayın Mehmet Ali Şahin ve Sayın Ali Haydar Şahin, Tasnif Heyetine seçilmişlerdir.

Şimdi, sırayla oylamaya başlıyoruz. İsmi okunmayan arkadaşımız buraya gelmesin efendim.

(Oyların toplanmasına başlandı.)

Bahattin Şeker...

SAĞLIK BAKANI HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan, Sayın İsmet Sezgin Beyin yerine oy kullanacağım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

(Oyların toplanmasına devam edildi)

BAŞKAN – Salonda olup da oyunu kullanmayan sayın üye?.. Yok.

Oylama işlemi bitmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasnif heyetini okuyorum:

Hasan Tekin Enerem (İstanbul), Ekrem Erdem (İstanbul), Fikret Ünlü (Karaman), Ali Haydar Şahin (Çorum).

İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin mazeretini beyan etmişti, onun yerine bir başkasını seçmek için adçekiyorum:

Sayın Bekir Sobacı?.. Burada.

Tasnif Heyeti yerlerini alsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bugün, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu için yapılan seçimle ilgili tutanak gelmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan 1 üyelik için yapılan oylamaya 385 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir. Saygıyla arz olunur.

       Hasan Tekin Enerem                       Ekrem Erdem                          Fikret Ünlü

                 İstanbul                                      İstanbul                                Karaman

              Bekir Sobacı                                                                         Ali Haydar Şahin

                   Tokat                                                                                      Çorum

Tülay (Çetin) Güleç      : 220

Mehmet Onur                : 153

Geçersiz                         : 4

Boş                                : 8

Toplam :                        : 385

Yapılan bu seçim sonucuna göre, Sayın Tülay (Çetin) Güleç 220 oy alarak seçilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, başarılar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, bugünkü çalışmalarımız sona ermiştir.

Sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 7 Ocak 1998 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 22.22

 

 

 

VII. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. - Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın, avukatlık kanununda yapılacak değişikliğe ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/3447) (1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                     25.8.1997

                                                                                                             Ertuğrul Yalçınbayır

                                                                                                                        Bursa

Sorular :

1. 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulu Kanunu’nun 2/a maddesinin Anayasa Mahkemesince iptali üzerine doğan hukukî boşluğu doldurmak amacıyla hazırlanan tasarı komisyondan geçip TBMM Genel Kuruluna arz edilmiştir.

Anayasanın 153/4 maddesi bu tür teklif veya tasarıların öncelikle görüşülüp karara bağlanmasını emretmektedir. Bu amir hükme rağmen tasarı TBMM Genel Kurulu Gündeminde çok uzun zamandır beklemektedir.

Tasarının TBMM Genel Kurulunda öncelik ve ivedilikle görüşülmesi hususunda çalışacak mısınız?

2. Avukatlık Kanununda değişiklik yapılması öteden beri istenen bir husustur. Bu konudaki çalışmalarınız hangi aşamadadır. Bu konunun dahi öncelik ve ivedilik taşıyan iş olduğunu düşünüyor musunuz?

3. Baroların gelir kaynakları arasında “İm Özel İdareleri ve Belediyeler tarafından yapılan yardımlar” da yer almaktadır. Bu hüküm yeterince uygulanmakta mıdır? Bugüne kadar kaç Baro ne kadar ve nereden yardım almıştır?

İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünce, Baroların Gelirlerine dair Avukatlık Kanununun ilgili maddesine ilgi tutularak bir yazı çıkarıldığında Baroların Belediyeler ve İl Özel İdarelerinden yardım almaları kolaylaşacaktır. Konu hakkında İçişleri Bakanlığı ile temaslarınız olabilir mi?

                                 T.C.

                       Adalet Bakanlığı                                                                  26.12.1997

                          Bakan : 4235

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli 10.10.1997 tarihli ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-8782 sayılı yazınız.

b) 6.11.1997 tarihli ve 3986 sayılı yazımız.

İlgi (a) yazı ekinde Bakanlığıma intikal ettirilen Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın 7/3447 esas nolu soru önergesine ilgi (b) yazımız ile (1) ve (2) numaralı bölümde yer alan hususlarla ilgili olarak cevap verilmiş, (3) numaralı bölümde sorulan hususa ilişkin cevapların derlenmesi için Millet Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesinin beşinci fıkrası uyarınca bir aylık ek süre verilmesi istenilmiştir.

 

(1) 11.11.1997 tarihli 12 nci birleşim tutanak dergisinde yer alan 7/3447’ye ek cevap.

Bahse konu soru önergesinin (3) numaralı bölümünde sorulan hususla ilgili olarak verilen cevap örneği iki nüsha halinde ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                             M. Oltan Sungurlu

                                                                                                                 Adalet Bakanı

                                 T.C.

                       Adalet Bakanlığı                                                                  26.12.1997

                          Bakan : 4236

                                   

               Sayın Ertuğrul Yalçınbayır

               Bursa Milletvekili TBMM

 

Bakanlığıma yöneltilen ve yazılı olarak cevaplandırılması istenilen 7/3447 Esas no’lu soru önergesinin (3) numaralı bölümünün cevabı aşağıda belirtilmiştir.

Soru önergesinin (3) numaralı bölümüne konu olan hususla ilgili olarak Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından alınan 3.12.1997 tarihli ve IV-1/2012 sayılı yazıdan; son beş yıl içinde 71 barodan sadece 9 baroya 3 162 713 940 TL İl Özel İdaresince ve 3 000 000 TL’sı da belediye tarafından olmak üzere toplam 3 165 713 940 TL yardım yapıldığı; 47 baronun ise herhangi bir yardım almadığı anlaşılmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                              M. Oltan Sungurlu

                                                                                                                 Adalet Bakanı

2. - Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, kamu kurum ve kuruluşlarında kullanılan makam ve hizmet araçlarının sayısı ile yakıt miktarlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan ve Devlet Bakanı Metin Gürdere’nin yazılı cevapları (7/3857)

                                                                                                                    12.11.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim.

                                                                                                                Kemal Albayrak

                                                                                                                     Kırıkkale

Soru : 1997 yılı itibariyle Türkiye genelinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarında (Başbakanlık, Genel Kurmay Başkanlığı, Devlet Bakanlıkları, Millî Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Çevre Bakanlığı) kullanılan,

a) Araç sayısı ne kadardır.

b) Kullanılan araçların kaç tanesi makam aracı, kaç tanesi hizmet aracı olarak kullanılmaktadır.

c) Bir yıl içerisinde toplam resmî araçlarda kullanılan yakıt miktarı ne kadardır.

                                 T.C.

                       Devlet Bakanlığı                                                                  26.12.1997                  

                   Sayı : B.02.0.004/901

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına

İlgi : 25.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3857-9370/024358 sayılı yazıları.

İlgi yazıda belirtilen Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın Sayın Başbakan’a tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesine verilen cevap ilişiktedir.

Bilgilerinize saygılarımla rica ederim.

                                                                                                           H. Hüsamettin Özkan

                                                                                                                 Devlet Bakanı

Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın 7/3857-9370 Sayılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar:

Diyanet İşleri Başkanlığının Cevapları :

1. Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilâtı il ve ilçe müftülükleri ve Eğitim Merkezi Müdürlüklerinde toplam 387 adet araç bulunmaktadır.

2. Kullanılan araçların 1 tanesi makam, 386 tanesi ise hizmet aracı olarak kullanılmaktadır.

3. Bu araçlar için 1997 yılında (30.11.1997 itibariyle) 32 573 198 400 TL’ lik akaryakıt kullanıldığı tespit edilmiştir.

 

Halk Bankası Genel Müdürlüğünün Cevapları:

T. Halk Bankasının 119 tanesi resmî ve 240 tanesi kiralık olmak üzere toplam 359 aracı mevcuttur. Bu araçlardan 11 tanesi Genel Müdürlük üst personeline makam aracı olarak tahsis edilmiş olup, kalan 348 aracın 104 tanesi zırhlı para taşıma aracı 31 tanesi malzeme, araç-gereçlerin Şubelere nakliyesinde kullanılan kamyon, kamyonet vb. araçlardır.

Diğer 213 aracın 10 tanesi Başbakanlık, 79 tanesi Genel Müdürlük ve 10 Bölge Müdürlüğü teşkilâtında, 124 araç ise yurt çapında yaygın 772 şubede kredi istihbarat ve işyeri incelemelerinde yararlanılmak üzere tahsis edilmiş hizmet araçlarıdır.

Bankada kullanılan tüm araçlarda tüketilen akaryakıtın 300 bin litresi benzin ve 210 litresi de motorindir.

                                 T.C.

                       Devlet Bakanlığı                                                                  31.12.1997                  

                 Sayı : B.02.0.010/03949

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 25.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/3857-9547/24717 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın 1.12.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-642/5155 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığının (Sn. Yücel Seçkiner) 10.12.1997 tarih ve B.02.0.005/00375 sayılı yazısı.

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Bayrak’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/3857-9370 esas nolu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Metin Gürdere

                                                                                                                 Devlet Bakanı

                                 T.C.

                       Devlet Bakanlığı

                    (Sn. Metin Gürdere)

Kırıkkale Milletvekili Sayın Kemal Albayrak’ın Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği 7/3857-9370 Esas Nolu Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır.

Bağlı kuruluşumuz Vakıflar Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Teşkilâtında 89 adet araç bulunmaktadır. Bu araçların hepsi hizmet aracı olarak kullanılmaktadır. 1997 yılı başından bugüne kadar toplam Resmî araçlarda kullanılan yakıt miktarı 9 290 360 000 TL’dir.

3. - Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, personel atamalarına ve görev yerleri değiştirilenlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Metin Gürdere ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevapları (7/3858)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından delaletlerinizle yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                                              Kemalettin Göktaş

                                                                                                                      Trabzon

55 inci Hükümet’in göreve başladığı tarihten bu güne kadar;

1. - Kurumlar itibariyle kararnameli personel dışında kaç personelin görevi ve görev yeri değiştirilmiştir?

2. - Kurumlar itibariyle yeni göreve başlatılan memur, sözleşmeli personel ve işçi sayısı nedir?

                                 T.C.                                                                                    

                       Devlet Bakanlığı                                                                  26.12.1997  

                  Sayı: B.02.0.010/03801                                                                    

Konu: Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 25.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/3858-9409/24464 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın 1.12.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-642-1/5154 sayılı yazısı.

c) Devlet Bakanlığının (Sn. Yücel Seçkiner) 10.12.1997 tarih ve B.02.0.005/00376 sayılı yazısı.

Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş’ın Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/3858-9409 esas nolu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Metin Gürdere

                                                                                                                 Devlet Bakanı

                                 T.C.

                       Devlet Bakanlığı

                    (Sn. Metin Gürdere)

Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin Göktaş’ın Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği

7/3858-9409 Esas Nolu Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır.

Vakıflar Genel Müdürlüğünde 1.7.1997-22.12.1997 Tarihleri Arasında Yapılan

 Atamalara Ait Liste

- Kararnameli personel dışında görevi ve görev yeri değiştirilenler

(Daha önceki Hükümet tarafından görevden alınanlardan Yargı ka-

rarı gereğince görevine iadeleri gerekenler için görevinden alınanlar

dahil)                                                                                                            :         84

- Yeni göreve başlatılan Memur                                                                   :         15

- Yeni göreve başlatılan Sözleşmeli personel                                               :           2

- Yeni göreve başlatılan İşçi                                                                         :      Yok

                                        T.C.

                         Devlet Bakanı                                                                         26.12.1997

                   Sayı : B.02.0.004/902

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığına

İlgi : 25.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3858-9409/024464 sayılı yazıları.

İlgi yazılarında belirtilen Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın Sayın Başbakan’a tevcih edilen ve tarafınızdan cevaplandırılması istenilen 7/3858-9409 esas nolu yazılı soru önergesinin cevabı ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinize saygılarımla rica ederim.

                                                                                                           H. Hüsamettin Özkan

                                                                                                                 Devlet Bakanı

Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın 7/3858-9409 sayılı soru önergesine ilgili kuruluşum Türkiye Halk Bankası A.Ş.’yle ilgili verilen cevaplar:

Cevap 1. - 55 inci Hükümetin göreve başladığı tarihten itibaren Bankamızda çalışan 510 personelin görev yeri; terfi, sağlık durumu, evlilik, çocukların eğitimi, Disiplin Kurulu raporları ile yeni hizmete giren şubelerimizin personel ihtiyacının giderilmesi amacıyla değiştirilmiştir.

Cevap 2. - Bankamızda işçi statüsünde personel çalışmamakta olup, sözkonusu dönemde 7 sözleşmeli personel göreve başlamıştır.

4. - Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, personel atamalarına ve görev yerleri değiştirilenlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Metin Gürdere ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevapları (7/3866)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın delaletlerinizle Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.

                                                                                                            Mustafa Kemal Ateş

                                                                                                                         Kilis

55 inci TC Hükümetinin göreve başladığı tarihten bu yana;

1. Yeni alınan memur, işçi sözleşmeli personel sayısı kaçtır? (Kurumlar itibariyle)

2. İstekleri dışında unvanları ve görev yerleri değiştirilen kamu görevlileri kimlerdir? (Kurumlar itibariyle)

                                 T.C.

                       Devlet Bakanlığı                                                                  26.12.1997

                 Sayı : B.02.0.010/03802

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) 25.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/3866-9422/24499 sayılı yazınız.

b) Başbakanlığın 1.12.1997 tarih ve B.02.0.KKG/106-642-9/5152 sayılı yazınız.

c) Devlet Bakanlığının (Sn. Yücel Seçkiner) 10.12.1997 tarih ve B.02.0.005/00378 sayılı yazısı.

Kilis Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Ateş’in Sayın Başbakanımıza tevcih ettiği 7/3866-9422 esas nolu yazılı soru önergesi cevabı ekte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Metin Gürdere

                                                                                                                 Devlet Bakanı

                                 T.C.

                       Devlet Bakanlığı

                    (Sn. Metin Gürdere)

Kilis Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Ateş’in Sayın Başbakanımıza Tevcih Ettiği 7/3866-9422 Esas Nolu Yazılı Soru Önergesi Cevabıdır.

Vakıflar Genel Müdürlüğünde 1.7.1997-22.12.1997 Tarihleri Arasında

Yapılan Atamalara Ait Liste

 

- Yeni alınan Memur (İstifa sonrası)                                                                     : 15

- Sözleşmeli personel                                                                                            :   2

- İşçi                                                                                                                      : Yok

- İstekleri dışında unvanları ve görev yerleri değiştirilen kamu görevlileri;

- Genel Müdür                                                                                                      :  1

- Genel Müdür Yardımcısı                                                                                    :  2

- Daire Başkanı                                                                                                     :  1

- Bölge Müdürü                                                                                                    :  2

- Bölge Müdür Yardımcısı                                                                                    :  3

- Şube Müdürü                                                                                                      :21

- Diğerleri                                                                                                              :59

(Daha önceki Hükümet tarafından görevden alınanlardan Yargı kararı gereğince görevine iadeleri gerekenler için görevinden alınanlar dahil)

                                        T.C.

                               Devlet Bakanlığı                                                                  26.12.1997

                           Sayı : B.02.0.004/897

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği

Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığına

İlgi : 25.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3866-9422/024499 sayılı yazıları.

İlgi yazıda belirtilen Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in Sayın Başbakan’a tevcih edilen ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen yazılı soru önergesine verilen cevap ilişiktedir.

Bilgilerinize saygılarımla rica ederim.

                                                                                                           H. Hüsamettin Özkan

                                                                                                                 Devlet Bakanı

Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in 7/3866-9422 Sayılı Soru Önergesine Verilen Cevaplar:

Diyanet İşleri Başkanlığınca Verilen Cevaplar:

Cevap 1-2 : 55 inci Hükümetin kuruluşundan bu yana Diyanet İşleri Başkanlığınca istek, hizmet gereği ve teftiş raporu sonuçlarına göre nakil ve atamalarla ilgili bilgiler şu şekildedir:

a) Yurtdışında görev süresini tamamlayanlardan 3 Başkanlık vaizliğine hizmet gereği; 1 şube müdürü, 10 memur, 4 hizmetli olmak üzere toplam 15 personel, kendi istekleri üzerine nakil ve tayinleri yapılmıştır.

b) 17 il müftüsü, 1 il müftü yardımcısı, 84 ilçe müftüsü, 32 vaiz, 6 şube müdürü, 5 eğitim merkezi öğretmeni, 7 murakıp, 153 müftülük memuru olmak üzere toplam 305 personelin kendi istekleri üzerine naklen tayinleri gerçekleştirilmiştir.

c) Kendi istekleri üzerine; valiliklerce 638 imam hatip ve müezzin kayyımın illerarası, 2153 imam hatip ve müezzin kayyımın iliçi, 114 Kur’an kursu öğreticisinin illerarası ve 263 Kur’an kursu öğreticisinin de iliçi olmak üzere toplam 3168 personelin nakilleri gerçekleştirilmiştir.

d) Teftiş ve mahallî soruşturma sonucuna göre ise; 4 il müftüsü, 4 il müftü yardımcısı, 6 ilçe müftüsü, 3 vaiz, 1 şube müdürü, 2 murakıp, 102 imam hatip, 24 müezzin kayyım, 2 Kur’an kursu öğreticisi, 1 memur olmak üzere toplam 149 personelin naklen ataması yapılmıştır.

e) Sınavları 1996 yılında yapılan ve bu sınav sonucu başarılı olan 5594 imam hatip ve 374 müezzin kayyım olmak üzere toplam 5968 personelin açıktan ataması gerçekleştirilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm nakil işlemlerini, kamu yararı ve hizmetin gereklerini dikkate almak suretiyle yapmaktadır.

Halk Bankasınca Verilen Cevaplar:

Bankamızda işçi statüsünde personel bulunmamakta olup, 55 inci Hükümetin göreve başladığı tarihten bugüne kadar 7 sözleşmeli personel göreve başlamıştır.

Aynı dönem itibariyle T. Halk Bankası Teftiş Kurulu ile Disiplin Kurulu raporlarına istinaden, 12 personelin görev yeri ve unvanları değiştirilmiştir.

5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, T.H.K.’ca düzenlenen 1 inci Dünya Hava Olimpiyatlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Yücel Seçkiner’in yazılı cevabı (7/3877)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için gereğini saygı ile arz ederim.

                                                                                                                    17.11.1997

                                                                                                              Mehmet Elkatmış

                                                                                                                      Nevşehir

Sorular :

1. - Türk Hava Kurumunun 1995-1996-1997 Yılı Bütçeleri ne kadardır?

2. - Söz konusu yıllar itibarıyla Türk Hava Kurumunun Bütçesinde kurban derilerinin payı ne kadardır?

3. - Türk Hava Kurumunca düzenlenen, 1 inci Dünya Hava Olimpiyatları Müsabakalarına; hangi ülkelerden kaçar kişi davet edilmiştir? Hangi ülkelerden kaçar kişi katılmıştır?

4. - 1 inci Dünya Hava Olimpiyatları Müsabakaları için sporsor firma bulunmuş mudur?

Devletimizin müsabakalar için maddi katkısı olmuş mudur? Olduysa ne kadardır?

5. - Dünya Hava Olimpiyatları Müsabakaları için Türk Hava Kurumu (tanıtma, davet, müsabaka, ulaşım, konaklama vs.) ne kadar harcama yapmıştır?

                                 T.C.

                       Devlet Bakanlığı                                                                  24.12.1997                  

                  Sayı :B.02.0.005/00568

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 25.11.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3877-9502/024588 sayılı yazınız.

Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın 7/3877-9502 esas nolu yazılı soru önergesine verilen cevap ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                                 Yücel Seçkiner

                                                                                                                 Devlet Bakanı

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’ın Cevaplandırılmak Üzere THK’na

Sorduğu Sorularla İlgili Cevaplar

1. – Türk Hava Kurumu’nun 1995,1996 ve 1997 yılı bütçeleri ne kadardır?

a) THK’nun 1995 yılında gerçekleşen Bütçe Geliri 755 325 000 000 TL’dır. 1995 yılı kurban derisi geliri 272 877 000 000 TL olup bunun %40’ı olan 109 150 000 000 TL’sı THK hissesidir.

b) THK’nun 1996 yılında gerçekleşen Bütçe Geliri 1 427 895 000 000 TL’dır. 1996 yılı kurban derisi geliri 454 909 000 000 TL olup bunun % 40’ı olan 181 963 000 000 TL’sı THK hissesidir.

c) THK’nun 1997 yılı bütçesi ise 2 329 000 000 000 TL olarak öngörülmüştür. 12 Aralık 1997 tarihi itibariyle 1997 yılı Kurban derisi geliri 966 367 000 000 TL olup bunun % 40’ı olan 386 546 000 000 TL’sı THKhissesidir.

2. – Söz konusu yıllar itibariyle Türk Hava Kurumunun bütçesinde kurban derilerinin payı ne kadardır?

Kurban derilerinden elde edilen gelirin % 25’i Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na, % 15’i Türkiye Kızılay Derneği’ne, % 15’i Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na, % 5’i ise Türkiye Diyanet Vakfı’na verilmektedir. Kalan % 40’ı ise Türk Hava Kurumu’na aittir.

Bu duruma göre kurban derilerinin THK bütçesindeki payı; 1995 yılı bütçesinde % 36 (Paydaş kuruluşlar payları dahil), 1996 yılı bütçesinde % 31 (Paydaş kuruluşlar payları dahil), 1997 yılı bütçesinde 12 Aralık 1997 durumuna göre % 41 (Paydaş kuruluşlar payları dahil)’dir.

3. – Türk Hava Kurumunca düzenlenen 1 inci Dünya Hava Olimpiyatları müsabakalarına; hangi ülkelerden kaçar kişi davet edilmiştir? Hangi ülkelerden kaçar kişi katılmıştır?

a) Dünya Hava oyunlarının kısa özgeçmişi:

1 nci Dünya Hava Oyunları (DHO), THK tarafından FAI ile yapılan anlaşma gereğince Türkiye’de 7 ayrı bölgede (Ankara, Kapadokya, Antalya, Denizli-Honaz ve Çökelez Dağı, Aydın-Çıldır Havaalanı, İzmir-Efes Meydanı, Eskişehir-İnönü) 16 ayrı havacılık branşında 13-21 Eylül 1997 tarihleri arasında yapılmıştır.

Dünya’da ilki yapılan DHO’nun, THK’nun önderliğinde kazanılmış ve gerçekleştirilmiş olması, Türkiye’nin değişik yönleri ile tanıtımına çok büyük bir katkı sağlanmıştır. 60 ülkeden 2881 sporcu ve 1000’in üzerinde teknik personel, organizasyon görevlisi katılmıştır.

Bu büyük Organizasyon’a aslında THK tek başına imza atmış değildir. İlk ve en önemli destek Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’den, ikincisi ise dönemin Başbakanı Sayın Prof. Dr. Tansu Çiller’den yazılı olarak gelmiştir.Bu desteklerle ilgili yazı metinleri Ek-A ve B’de gönderilmiştir.

Bu yazıların şemsiyesi altında, Oyunların Türkiye’ye verilmesiyle çalışmalar hızlanmış ve Devlet desteğiyle ilgili olarak Başbakanlık tarafından bir genelge yayınlanmıştır. Bu genelge ile Türkiye Organizasyon Destek Komitesi oluşturulmuştur. Bu genelgenin bir fotokopisi EK-C’de gönderilmiştir.

Eylül 1995’de oluşturulan Organizasyon Destek Komitesi çalışmalarına 1997 Ocak ayında, THK Genel Başkanlığının Koordinatör Bakanlık olan Ulaştırma Bakanlığına yapmış olduğu müracaatla, 15 Ocak 1997’de başlayabilmiştir. Toplantı, dönemin Müsteşarı Oğuz Tezmen Başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Toplantı sonunda alınan kararlar, Ulaştırma Bakanlığının 7 Şubat 1997 tarihli tamimi ile Devlet Destek Birimini oluşturan tüm Bakanlık, Kurum ve Kuruluşlara yayınlanmıştır. Bakanlık Tamiminin bir fotokopisi EK-D’de gönderilmiştir.

Bu tamim çerçevesinde ilgili Bakanlık, Genel Müdürlük, Kurum ve Kuruluşlarla THK bire bir temaslar kurmak suretiyle Organizasyona sağlanacak destekler konusunda protokoller hazırlamaya başlamıştır. Temas kurulan ve protokol hazırlanan Kurum ve Kuruluşlar aşağıya çıkartılmıştır.

– Genelkurmay Başkanlığı : Türk Silâhlı Kuvvetlerinden alınması planlanan ve onun kontrolünde olan tüm hususlar başlangıçta Genelkurmay Başkanlığında görüşülmüş ve bir esasa bağlanmıştır. Kullanılacak meydanlar, hava sahaları, yarışmada ihtiyaç duyulacak ve TSK bünyesinde olan başta uçak ve helikopterler olmak üzere en büyük destek Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilmiştir. Verilen desteğin maddi bilançosunun çıkartılması çok zordur. Konunun detayları ise Kuvvet Komutanlıkları ile yapılan protokollerde belirtilmiştir.

– Kara Kuvvetleri Komutanlığı (Kara Havacılık Okul K.lığı dahil) : Helikopter, uçak, çadır, dürbün vb. malzeme desteği konularında protokoller yapılmıştır.

– Hava Kuvvetleri Komutanlığı (Hava Harp Okul K.lığı dahil) : Uçak, araç, gereç ve malzeme ile havaalanı ve hava sahalarının kullanılması ile ilgili protokoller yapılmıştır.

– Jandarma Genel Komutanlığı : Helikopter desteği ve alınması gereken güvenlik önlemleri ile ilgili protokol hazırlanmıştır.

– Dışişleri Bakanlığı : Protokol yoktur, sorunlar görüşmeler ve yazışmalarla çözülmüştür.

– Sağlık Bakanlığı : Yarışmalara sağlanacak ambulans hizmeti ve sunulacak sağlık desteği ile ilgili protokol yapılmıştır.

– Turizm Bakanlığı : Dünya çapında tanıtım için çalışmalar yapılmış ve bu maksatla tanıtım broşürleri alınmıştır.

– Kültür Bakanlığı : Açılış törenlerinde Hipordom’un kullanılması ile ilgili yazışmalar yapılmış ve müsaadeler alınmıştır.

– Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı : Tanıtım faaliyetlerine destek vermiştir.

– Telsiz Genel Müdürlüğü : Kullanılacak frekansların tahsis ve kullanım müsaadeleri alınmıştır.

– Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğü : İhtiyaç duyulan hatlar ücreti karşılığında kullanılmıştır.

– Türk Deniz Nakliyat A.Ş. : Deniz yolu ile gelecek olan yarışmacılara, katılımı arttırmak maksadıyla % 50 oranında indirim yapılmıştır.

– Türk Hava Yolları Genel Müdürlüğü : Hava yolu ile gelecek olan yarışmacılara, katılımı arttırmak maksadıyla % 50 oranında indirim yapılmıştır.

– İçişleri Bakanlığı : Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü de dahil olmak üzere Oyunların Güvenliği ile ilgili olarak alınması gereken önlemler alınmıştır.

– Gümrük Müsteşarlığı : Protokol imzalanamamıştır. Alınması gereken önlemler Müsteşarlık ve Genel Müdürlükle görüşme ve yazışmalar yapılarak mutabakat sağlanmıştır.

Organizasyona Hükümet desteği ile girilmiş olmasına rağmen 53 üncü ve 54 üncü Hükümetler döneminde hiçbir nakdi destek alınamamıştır. Ancak Organizasyonun gerçekleştirilmesi için yapılması gereken altyapı hizmetlerinin bir an önce bitirilmesi gerekmekteydi. Hatta çok büyük yatırımı gerektiren Akrobasi yarışmalarının yapılacağı Antalya Karain Havaalanı ile Selçuk-Efes Meydanının pist uzatımı ve apron genişletmesi, yarışmalara 4 ay gibi kısa bir zaman kala hızlandırılabilmiştir. Bu da özellikle 55 inci Hükümet’in Kuruluş aşamasında, DHO’nın Hükümet programına alınmasıyla gerçekleşmiştir.

b) 1 inci Dünya Hava Oyunlarına hangi ülkelerden kaçar kişi davet edilmiştir. Hangi ülkelerden kaçar kişi katılmıştır?

Uluslararası Havacılık Federasyonu’nun (FAI) 88 aktif üyesi bulunmaktadır. FAI’ye aktif üye olmayan hiçbir devlet bu yarışmalara yarışmacı olarak katılamamaktadır. Türkiye’yi FAI nezdinde THK temsil etmekte olup bu hak, 1929 yılında verilmiştir. O tarihten beri THK, FAI’de Türkiye Cumhuriyetini temsil etmektedir.

Bu yarışmalar FAI adına THK tarafından Organize edildiğinden, FAI İçtüzüğü ve Tüzüğü gereğince, Federasyona üye olan tüm ülkelere, yarışmalara katılmak üzere, bülten adını verdiğimiz katılım esaslarını içeren davetiye bukleti, 88 üye ülkenin Ulusal Havacılık Kulüplerinin tamamına gönderilmiştir. Bu ülkelerden 60 ülke katılım için müracaat etmiştir. Katılan ülkelerin hangi branşlarda kaçar kişi ile katıldıklarını gösteren genel bir listesi EK-E’de gönderilmiştir.

Müsabakalar için toplam 41 kişi VIP personel davet edilmiş olup toplam 22 kişi katılmıştır. Bunun dışında yarışmaya katılan tüm ülke yarışmacı ve katılımcıları, yol, konaklama ve yarışma yerlerindeki masraflarını kendileri karşılamıştır.

4. – 1 inci Dünya Hava Olimpiyatları müsabakaları için sponsor firma bulunmuş mudur? Devletimizin müsabakalar için katkısı olmuş mudur? Olduysa ne kadardır?

DHO 1995 yılında alınmış, 1997 yılında yapılmıştır. Olimpiyat konseptinde -aynı zaman peryodu içinde aynı ülkede -3 üncü bin yıla üç kala spora, bugüne kadar mevcut olmayan üçüncü boyutu -hava boyutu- getirmiştir. Bu nedenle spora destek sağlayacak olan işletmeler, sporun ilki yapılmasından ve karşılığında ne alacaklarını bilememelerinden dolayı çekimser davranmışlar ve sonuçta sponsor bulunamamıştır.

Ayrıca çok önemli bir gerçek daha ortaya çıkmıştır. Hava sporlarının çekimlerinin nasıl yapılacağının bilinememesi gerçeği ortaya çıkmıştır. Buna rağmen THK’nun büyük ve gayretli çabalarıyla dünya çapında uluslararası düzeyde tek spor kanalı olan EUROSPORT’ta -bugüne kadar hiç canlı yayın yapılmamış olan spor branşında canlı yayın  gerçekleştirilmiş ve ülkemizde 18 saat canlı 36 saat paket yayın yapılmıştır. Bu yayının gerçekleştirilmesinde en büyük pay şüphesiz ulusal kanalımız olan TRT ve ATV’dir. TV kanallarının konuyu bilmemelerinden ve çekimden kaynaklanan diğer bilinmezlikleri nedeniyle TV kanallarıyla zamanında anlaşmalar yapılamamıştır. Bu kanallarla protokoller yarışmalara ancak 1,5 ay kala imzalanabilmiştir.

Dolayısıyla gerçek sponsor anlamında, DHO’na sponsorluk yapacak bir firma bulunamamıştır. Ancak sağduyulu vatandaşlar ile bazı kurum ve kuruluşlar, Cüz’i de olsa maddi ve aynî yardımlarda bulunmuşlardır. Nakdî olarak THK’una yapılan yardımların genel toplamı 263 448-USD’dır. Aynî yardımlar yarışma için zorunlu olan malzemelerin yarışma öncesi alınıp yarışmalar bitirildikten sonra geri iade edilecek şekilde olan malzemelerdir. (Masa, sandalye, televizyon, video cihazı, bilgisayar gibi).

DHO’nın gerçekleştirilmesi için Devletimizin doğrudan doğruya şu ana kadar nakdî bir katkısı olmamıştır.

5. – Dünya Hava Olimpiyatları müsabakaları için Türk Hava Kurumu (tanıtma, davet, müsabaka, ulaşım, konaklama vs.) ne kadar harcama yapılmıştır?

DHO’nın giderleri 15 055 220 USD olup bunun 5 912 295 USD’ı yurt içi ve yurt dışı tanıtım ve organizasyon giderleridir. Bütçe ile ilgili teferruatlı liste EK-F’dedir.

                       

      M. Bahattin Adıgüzel                       Remzi Çelik                              İsmail Özelge

   DHO Genel Koordinatörü              Muhasebe Müdürü                    İşletmeler Müdürü

 

 

                                                                                                                    12.10.1994

Sayın Prof. Dr. Atilla Taçoy

Türk Hava Kurumu Genel Başkanı

Çağımızda gerçekleştirilen iletişim devrimi kadar ulaşım teknolojisinde kaydedilen ilerlemeler de dünyayı adeta küresel bir köye dönüştürmüş bulunmaktadır. İnsanlık bu gelişmelerle aynı coğrafyada yaşadığının bilincine varmıştır. Yeryüzü tüm insanlığın hayat alanıdır.

Evrensel barış için her zamankinden daha çok ümitli olmamızı sağlayan bu seviyeye gelinmesinde havacılık alanındaki gelişmelerin büyük payı vardır.

Sivil havacılık, toplumların birbirleriyle ilişki ve etkileşim içine girmelerine, birbirlerini tanıyarak anlamalarına imkân tanıyarak uluslararası anlayış, işbirliği ve barış çabalarına katkıda bulunmaktadır.

Bu düşüncelerle, kurumunuz tarafından organize edilen Uluslararası Havacılık Federasyonu’nun 87 nci Büyük Genel Kurulu’nun başarılı geçmesini diliyorum.

Bu vesile ile, Türkiye olarak Birinci Dünya Hava Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmaktan memnuniyet ve şeref duyacağımızı ifade etmek isterim. Türkiye Havacılık Olimpiyatları düzenleyebilecek altyapıya ve maddî imkâna sahiptir.

Çalışmalarıyla Türk havacılığına değerli katkılarda bulunan Türk Hava Kurumu’nu böyle önemli bir toplantıyı düzenlediği için şahsında tebrik ediyor, tüm katılımcılara, bu arada Genel Kurula katılmak üzere ülkemize gelen misafirlerimize, başarılar dileğiyle, selam ve sevgilerimi iletiyorum.

                                                                                                                Cumhurbaşkanı                                                               Süleyman Demirel

 

                    T.C.

              Başbakanlık                                                                                    1.6.1995

Türk Hava Kurumu Genel Başkanlığına

1997 yılında dünyada ilk defa ve en az on branşta düzenlenecek Dünya Hava Oyunları (Hava Olimpiyadı)’na Kurumunuzun ev sahipliği yapma yönündeki tekliflerini Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti uygun karşılamakla, her türlü maddî ve manevi desteğin sağlanacağını teyid eder.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, yarışmalara hazırlık safhasında ve yarışmalar süresince, yarışmacı ve diğer katılımcılara en rahat ve güvenli ortamın sağlanabilmesi için malî destek dahil, gereken her türlü tedbirleri alacaktır.

Bilgilerini saygılarımla rica ederim.

                                                                                                           Prof. Dr. Tansu Çiller

                                                                                                   Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı

                    T.C.

              Başbakanlık

Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü                                                    21.9.1995

Sayı : B.02.0.PPG.0.12-383-13494

Konu : 1. Dünya Hava Oyunları Olimpiyatı

Türk Hava Kurumu Başkanlığına

Yeryüzünün ilk Hava Oyunları (Hava Olimpiyatı) Eylül 1997 yılında Türkiye’de yapılacaktır. Dünyadaki havacılık kuruluşlarının en yüksek organı olan Uluslararası Havacılık Federasyonu’nun (FAI) bu yılın Haziran ayında Montreal’de yapılan Başkanlar Konseyi Toplantısında ilk Dünya Hava Oyunları’nı (Hava Olimpiyat) yapma onuru oybirliğine yakın bir çoğunlukla (43-2) Türkiye’ye verilmiştir.

Böyle bir kararın çıkmasında, Ekim 1994 yılında, FAI’nın Antalya’da toplanan Genel Kurulu’nun, düşünülenin üstünde başarıyla gerçekleştirilmesi sonucu Genel Kurula katılan üyelerin, ülkelerine Türkiye’nin köklü havacılık geleneğini, azmini, alt ve üst yapısının, coğrafyasının ilk hava oyunlarını (hava olimpiyatı) yapabilecek nitelikte olduğu inancına, sahip olmaları ve Sayın Cumhurbaşkanımız ile Sayın Başbakanımızın FAI Genel Kurulu’na ve Montreal Toplantısına verdikleri güvence en büyük etken olmuştur.

Bu itibarla, 1 inci Dünya Hava Oyunları (Hava Olimpiyatı) etkinliklerinin memleketimizde yapılması, uygarlaşma yolunda büyük mücadele veren ve bunu demokrasi bilinciyle, demokratik kurallarla sürdüren Türkiye’nin küreselleşen dünyaya kendisini çok yönlü biçimde tanıtacağı, kanıtlayacağı, Türkiye’nin barış-dostluk-sevgi vb. evrensel mesajlarını olimpiyat ruhu ortamında bütün dünyaya iletebileceği, başarma azmini kanıtlayacağı çok önemli bir fırsattır.

Yine bu etkinlik Türkiye’nin tarihi-coğrafyası-kültürü-sanatı-gelenekleri ve konukseverliği ile çağdaş yüzünü dünyaya gösterebileceği tarihî bir şanstır.

4 000 dolayında  sporcu-hakem-teknik eleman -yönetici-jüri üyesi ve basın çalışanı ile oyunları izlemek üzere ülkemize gelecek turistler ve bütün dünyaya yönelik TV yayınları, bu tanıtımda bizlerin en büyük yardımcısı olacaktır.

1 inci Dünya Hava Oyunlarının (Hava Olimpiyatı) gerçekleştirilmesi maksadıyla, Ulaştırma Bakanı’nın Başkanlığı’nda;

Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı,

Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı,

Türk Hava Kurumu Genel Başkanı (Ayrıca Türk Hava Kurumu Organizasyon Komitesi Başkanı’dır.) ve THK’nun belirleyeceği iki kişi ile,

Devlet Bakanlığı (Spordan Sorumlu),

Millî Savunma Bakanlığı,

Genelkurmay Başkanlığı, (Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Komutanlıkları)

İçişleri Bakanlığı, (Emniyet Genel Müdürlüğü)

Dışişleri Bakanlığı,

Maliye Bakanlığı,

Turizm Bakanlığı,

Gümrük Müsteşarlığı,

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü,

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,

Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü,

Demiryolları ve Hava Meydanları İnşaatı Genel Müdürlüğü,

Türk Telekomünikasyon A.Ş. Genel Müdürlüğü,

Tanıtma Fonu Sekreteri,

Türk Hava Yolları A.O. Genel Müdürlüğü,

Türkiye Millî Olimpiyat Komitesi Başkanlığı,

temsilcilerinden oluşan, Türkiye Organizasyon Destek Komitesi kurulmuştur.

Türkiye Organizasyon Destek Komitesi başlangıçta üç ayda bir, 1997 yılında ise ayda bir toplanarak çalışmalarını sürdürecektir.

Komite çalışmalarında eşgüdüm Ulaştırma Bakanlığınca sağlanacaktır.

1 inci Dünya Hava Oyunları’nın (Hava Olimpiyatı) teknik organizasyonu Türk Hava Kurumu tarafından yürütülecektir.

Yukarıda belirtilen hususlarla ilgili olarak gereken hassasiyetin gösterilmesini ve görevli kuruluşlara bütün Kamu Kurum ve Kuruluşlarının gerekli kolaylığı sağlamalarını önemle rica ederim.

                                                                                                                Ali Naci Tuncer

                                                                                                                   Başbakan a.

                                                                                                                     Müsteşar

DHO GELİRLERİ (EK-F)

1. Yarışmacıların katılım ücretleri                        1 705 638. - $

2. Sponsorluk Gelirleri                                           263 448. - $

3. Hediyelik Eşya Satış Gelirleri                               26 976. - $

4. Yayın Gelirleri (Eurosport, Tv.)                        113 350. - $

5. DHO Destekleme Gelirleri (Hibe)                      556 600. - $

Ara Toplam (1-5)                                                2 666 012. - $    

6. Kurum Özkaynakları                                          389 208. - $

7. Devlet Desteği                                               12 000 000. - $     (Kredi ile karşılanmıştır)

                           Toplam Bütçe                        15 055 220. - $

 

DHO GİDERLERİ

1. Malzeme ve Teçhizat Alımları                                              787 872. - $

2. Antalya Havaalanı Yapım ve Yatırım                                 2 155 423. - $

3. Uçak Alımı (2 adet Caravan)                                              2 400 000. - $

4. Altyapı Geliştirilmesi ve Tevsi Yatırımı                            1 852 601. - $

                                                                                                1 947 630. - $

                              Toplam                                                     9 142 925. - $

 

Dönüşü olan ve THK’na kazandırılan harcamalar toplamı DHO’nın            9 142 925. - $

yurtiçi ve yurtdışı tanıtım ve organizasyon giderleri (PİAR Reklam,             5 912 295. - $

TV, 3 000 yarışmacı ile hakem, idareci vs. iaşe ve ibate giderleri ile

FAI ve 950 kişilik THK Organizasyon personeli (harcırah, ulaşım)

 giderleri, açılış, kapanış, tören ve finansman giderleri)

 

Genel Toplam                                                                                                15 055 220. - $

 

                   M. Bahattin Adıgüzel                                          Remzi Çelik

                DHOGenel Koordinatörü                                  Muhasebe Müdürü

 

6. - Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın, Yozgat-Saraykent Belediye Başkanının görevden alınmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3884)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sayın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                   İlyas Arslan

                                                                                                                       Yozgat

1. - Yozgat Valiliği 25.8.1997 tarih ve B054VLK 4660700/648 sayılı yazısı ile Saraykent İlçesi Belediye Başkanı Sayın İbrahim Emir’in Başkanlğının; Danıştay Sekizinci Dairesinin Esas 1997/415, karar 1997/1575 sayılı yazılarına isdinaden düşürüldüğü, bu sebeple Saraykent Belediye Meclisinin 29.8.1997 Cuma günü saat 14.00 de toplanarak kendi aralarından birini yerine seçildiği Belediye Başkanının görev süresi kadar Başkanlık yapmak üzere gizli oyla ve salt çoğunlukla Başkan seçmeleri istenmiştir. Toplanan Belediye Meclisi tamamı 6 üye olan ve toplantıya katılan 5 üye oybirliği ile Mehmet Çiftçi’yi başkan seçmiştir. Daha sonra Yozgat Valiliği 3.9.1997 tarih ve B054VLK 4660700/2/B-666 sayılı yazısında ise yapılmış olan Belediye Meclisi seçimini durdurduğunu bildirmiştir. 29.8.1997 Cuma günü saat 14.00 de toplanarak karar alan Belediye Meclisi tutanağına geçen kararı bozma veya iptal etme yetkisi Valilik makamlarına verilmiş midir? Yozgat Valiliği ve Saraykent Kaymakamlığının bu keyfi yazışma ve uygulamaları doğru mudur?

2. - Hakkında Danıştay Sekizinci Dairesi ve yine Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunun kararları ile kesinleşmiş mahkeme kararları bulunan Saraykent Jandarma Karakolunda yakalama ve tutuklama emri bulunan hatta şu anda tutuklanarak mahkumiyet cezasını çekmekte olan İbrahim Emir’in yerine yapılmış olan seçimin tekrarlanmak istenmesinin altındaki siyasî ve diğer gerekçeler nelerdir?

                                 T.C.

                       İçişleri Bakanlığı

         Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü                                                    31.12.1997

          Sayı : B050MAH0650002/81142

Konu : Yazılı soru önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 28.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-9645-7/3884-9446-24515 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın “Yozgat-Saraykent Belediye Başkanının görevden düşürülmesi ve bu Belediyeye meclis üyeleri arasından başkan seçilmesine” ilişkin yazılı soru önergesi hakkında Yozgat Valiliğinden alınan bilgilerden;

Saraykent Belediye Başkanı İbrahim Emir hakkında, Yozgat Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21 ay hapis cezasının kesinleşmesi üzerine adı geçenin belediye başkanlığından düşürülmesine dair Danıştay 8 inci Dairesinin 13.5.1997 tarih ve Es.No: 1997/415, K.No: 1997/1575 sayılı kararının 16.6.1997 tarihinde valiliklerine intikal ettiği,

Söz konusu Danıştay Kararının ilgiliye 21.8.1997 tarihinde tebliğ edildiği ve başkan seçimi yapılmak üzere meclisin 29.8.1997 günü toplanması için Saraykent Kaymakamlığına talimat verildiği,

Seçim sonucu Valiliğe bildirilmeden önce İbrahim Emir’in Danıştay’a itirazı nedeniyle bu seçimin yeniden gözden geçirilmesi hususundaki 3.9.1997 tarihli dilekçesi üzerine, belediye başkanlığının düşürülme kararının kesinleşmediğinin anlaşıldığı ve Saraykent Kaymakamlığından başkan seçimine ait işlemlerin 2 nci bir emre kadar durdurulmasının istenildiği,

İbrahim Emir’in 29.10.1997 tarihinde tutuklanarak cezaevine konulması ve yapılan itirazın reddine dair Danıştay İdarî Dava Daireleri Genel Kurulunca 19.9.1997 tarih ve E: 1997/340, K: 1997/437 sayılı karar verilmesi üzerine, bu kararın 10.11.1997 tarihinde ilgiliye tebliğ edildiği,

Düşürülme işleminin kesinleşmesiyle ilgili kararın tebliğ edilmesi üzerine 10.11.1997 tarihinde boşalmış olan belediye başkanlığı seçimi için belediye meclisinin 19.11.1997 tarihinde toplantıya çağrıldığı ve belediye başkanı seçiminin yapıldığı,

Bu işlemlerin, 1580 sayılı Belediye Kanununun 93 üncü maddesine göre yürütüldüğü,

anlaşılmıştır.

Ayrıca, 29.8.1997 tarihli Belediye Meclisi toplantısında alınan kararla ilgili olarak Belediye Meclis Üyesi Mehmet Çiftçi tarafından Kayseri İdare Mahkemesi nezdinde dava açıldığı Yozgat Valiliğinin 24.12.1997 tarihli ve 102 sayılı yazısından anlaşılmıştır. Konu, yargıya intikal ettirildiğinden, yargı mercilerince verilecek karara göre gereği yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.                                                                                                  

                                                                                                              Murat Başesgioğlu

                                                                                                                 İçişleri Bakanı

 

7. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, Türkmenistan-İran doğalgaz boru hattının Erzurum’dan geçip geçmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/3905)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla.                      24.11.1997

                                                                                                             İsmail Köse                                                        Erzurum

Soru :

1. Türkmenistan-İran doğalgaz boru hattı Erzurum’dan geçecek mi?

2. Erzurum’a doğalgaz verilmesi planlanmakta mıdır?

3. Erzurum’da doğalgaza dayalı santral yapılacak mı?

                                 T.C.                                                                                                                                Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı                                     5.1.1998                                                                                             Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı                                                                                                                                                     Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-7/00076

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı’nın 1.12.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/3905-9571/24770 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse’nin tarafıma tevcih ettiği 7/3905 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İç Tüzüğü’nün 99 uncu Maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                      M. Cumhur Ersümer                                                 Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse’nin

Yazılı Soru Önergesi ve Cevapları

(7/3905-9571)

Soru 1. Türkmenistan-İran Doğal Gaz Boru Hattı Erzurumdan geçecek mi?

Cevap1. Türkiye ile İran arasında 12.8.1996 tarihinde imzalanan “Doğal Gaz Alım Satım Anlaşması”na bağlı olarak, İran doğal gazının Ülkemiz sınırları içerisinde tüketim noktalarına ulaştırılması amacıyla, Doğubayazıt’tan başlayıp, Erzurum, Erzincan-Sıvas, Kayseri güzergâhını izleyerek, Ankara’ya ulaşacak ve toplam uzunluğu yaklaşık 1185 km. olacak bir boru hattının yapımı planlanmıştır.

Yapılan bu planlamada Doğubayazıt’tan Kayseri’ye kadar yaklaşık 875 km.lik kısımda boru çapı 40 inç (102 cm.) olarak projelendirilirken, Kayseri-Ankara kısmında 300 km.lik boru hattının boru çapı ise 36 inç (91 cm) olarak projelendirilmiştir.

Daha sonra İran gazının, ana hattan alınacak bir branşmanla, Kayseri üzerinden Konya ve Seydişehir’e de taşınması planlanmıştır. Bu amaçla ise 140 km.si 30 inç, 145 km.si 24 inç (61 cm) olmak üzere toplam 285 km. boru hattı projelendirilmiştir.

Doğubayazıt-Ankara Doğal Gaz Boru Hattı ile Kayseri-Konya branşman hattı için yapılan söz konusu teknik çalışmalardan sonra, inşaat ağırlığını dengeli bir şekilde dağıtmak için 1185 km. uzunluğundaki Doğubayazıt-Ankara Doğal Gaz Boru Hattı; 300 km. uzunluğunda Doğubayazıt-Erzurum, 410 km. uzunluğunda Erzurum-Sıvas ve 475 km. uzunluğunda Sıvas-Kayseri-Ankara bölümleri olarak üç ayrı bölüme ayrılmış ve her bölüm için ayrı ayrı ihale açılmasına karar verilmiştir.

Bu tespit sonrasında İzmir’e kadar uzanacak branşman hattının taşıyacağı İran doğalgazı miktarına bağlı olarak, Kayseri-Konya bölümünün çapının 40 inç (102 cm) olmasının gerektiği görülmüştür.

Projelerin durumları bu çerçevede teknik olarak netleştirildikten sonra ihaleleri iptal edilmiş olan Erzurum-Ankara arasındaki Ana Boru Hattının iki bölümü ile, ihalesine ilk defa çıkılacak Kayseri-Konya branşman hattı için açılacak yeni ihalelere davet edilecek firmaların ön değerlendirme çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır.

Firmalar için yapılacak ön değerlendirme çalışması sonrasında, söz konusu ana boru hattı bölümleri ve branşman hattı için belirli bir takvim çerçevesinde derhal ihalelere çıkılarak projelerin hayatiyete geçirilmesi sağlanacaktır.

Soru 2. Erzurum’a doğalgaz verilmesi planlanmakta mıdır?

Cevap 2. İran ile Ağustos 1996’da imzalanan Doğal Gaz Alım Sözleşmesi çerçevesinde İran-Türkiye  Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin 2000 yılında tamamlanması planlanmaktadır. Söz konusu projenin gerçekleştirilmesine paralel olarak Erzurum İli’nde doğalgaz kullanımına geçiş mümkün olabilecektir.

Öncelikle 300 km. uzunluğundaki Doğubayazıt-Erzurum bölümünün ihalesine çıkılarak, 29.4.1997 tarihinde yapım sözleşmesi imzalanmıştır. Bu bölümle ilgili olarak, sahada boru hattı inşaatına yönelik ölçüm çalışmalarına başlanılmış olup, çalışmalar devam etmektedir.

Bilahare, Türkmenistan’dan alınması muhtemel doğalgazın da aynı hat vasıtasıyla taşınabilmesinin gündeme gelmesi üzerine, hattın kapasitesinin arttırılması ihtiyacı doğmuş ve bu ihtiyaca binaen de boru hattının çapının büyütülmesi gereği ortaya çıkmıştır.

Bu gerekçe çerçevesinde, Erzurum-Sıvas ve Sıvas-Kayseri-Ankara boru hatları için açılan ihalelerin 25.6.1997 tarihinde alının teklifleri, daha sonra yapılan değerlendirmelere bağlı olarak, 24.10.1997 tarihinde iptal edilmiştir.

Bu gelişmelerden sonra Botaş’ca, taşınacak doğalgaz miktarına bağlı olarak tüm projeyi ekonomik kılacak optimum boru çapının ne olması gerektiği konusunda bir çalışma başlatılmıştır. Bu çalışma sonrasında ilk ihalede çapı 40 inç (102 cm) olarak düşünülen Doğubayazıt-Kayseri bölümünün çapının 48 inç’e (122 cm) çıkarılmasının, çapı 36 inç (91 cm) olarak düşünülen Kayseri-Ankara bölümünün çapının ise 40 inç’e (102 cm) çıkarılmasının gerekli olduğu görülmüştür.

Aynı teknik çalışma kapsamında, bir bölümünün çapı 30 inç, bir bölümünün çapı da 24 inç olarak planlanmış bulunan Kayseri-Konya branşmanı da incelenmiş ve söz konusu branşmanın daha sonraki zaman diliminde, Seydişehir’den sonra Isparta-Denizli üzerinden İzmir’e kadar uzatılmasının, bu yörelerdeki endüstri bölgelerinin ve konutların ihtiyaç duyduğu doğal gazı sağlama açısından en uygun proje olacağı tespit edilmiştir.

Soru 3. Erzurum’da doğalgaza dayalı santral yapılacak mı?

Cevap 3. İleriye dönük planlama çalışmaları çerçevesinde Erzurum’da doğalgaza dayalı santral yapımı düşünülmemektedir.

8. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı çocukevlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3943)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını dilerim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Yılmaz Ateş                                                        Ankara

1. Ankara Anakent Belediyesi’ne bağlı kaç çocukevi vardır? Herbirinde kaç öğrenci barındırılmaktadır?

2. Çocukevleri ne zaman kurulmuştur, açık kalma süreleri ne kadardır, hangi yaş gruplarına hizmet verilmektedir? İlgili bakanlıklardan izin alınmış mıdır?

3. Öğretmen olarak kimler görevlendirilmektedir, statüleri nedir, öğretmen formasyonuna sahip midirler?

4. Çocukevlerinin programları nedir, çocuklara hangi dersler verilmektedir? Buralarda barınan öğrencilere Arapça ders veriliyor mu?

5. Çocukevlerinin finansmanı nereden, hangi koşullarda sağlanmaktadır?

                                 T.C.                                                                                                                                İçişleri Bakanlığı      31.12.1997                                                                                                                 Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü                                                                       Sayı : B.0.50.MAH.06.50.00.2/81143

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 11.12.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.9860-7/3943-9740/25117 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, “Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı çocukevlerine” ilişkin soru önergesi hakkında Valilik vasıtasıyla Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından alınan 19.12.1997 tarihli ve 2021 sayılı yazıda;

– Ankara Büyükşehir Belediyesine ait 3 tane çocukevi olduğu ve buralarda barınma hizmeti verilmediği, Mamak Çocukevinde 366, Şentepe Çocukevinde 260, Keçiören Çocukevinde 720 kayıtlı öğrenci bulunduğu,

– 1991 yılında Unıcef ile T.C. Hükümeti arasında imzalanan “Gecekondularda Anne ve Çocuklara Yönelik Hizmetler” programı dahilinde 14 Mayıs 1993 yılında Toplum Merkezi bünyesinde “Çocuk Kulübü” kurulduğu, mevsime göre “Yaz Çocukevleri” ve “Kış Çocukevleri” olarak faaliyet gösteren bu yerlerde okul dışı zamanlarında 7-14 yaş grubu çocuklara hizmet verildiği,

Bu projenin, “Ankara Valiliği-Yenimahalle Belediyesi-Yenimahalle Kaymakamlığı” ve “Ankara Valiliği-Ankara Büyükşehir Belediyesi”nin ilgili birimlerince yürütüldüğü,

– Çocukevlerinde öğretmen görevlendirilmediği, gecekondu bölgesinde yaşayan ve sosyal desteklerden yoksun olan çocukların ev ödevlerine yardımcı olmak ve sokağın zararlı etkilerinden korumak niyetiyle yararlı hobiler ve yetenek kazandırmak amacıyla rehber denetleyici usta öğreticiler görevlendirdiği, öğreticiler ders vermedikleri için bunlarda öğretmen formasyonu aranmadığı,

– Çocukevlerindeki faaliyetlere katılan çocuklara Arapça dahil ders verilmediği, ev ödevlerini yapmada ve okulda gördükleri dersleri tekrar etmelerinde yardımcı olunduğu, bunun dışında yeteneklerine ve isteklerine göre bilgisayar, müzik, resim, elişleri, kumaş boyama, çiçekçilik, cam boyama, tiyatro, sportif faaliyetler gibi konularda yönlendirilmelerinin sağlandığı,

– Çocukevlerinin finansmanının, Unıcef ve Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılandığı, ifade edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                       Murat Başesgioğlu                                                   İçişleri Bakanı

9.– İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, lokanta ve okuma salonlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/3946)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM Sayın Başkanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim.

                                                                                                              Sabri Ergül                                                         İzmir

1. TBMM Üyeler Lokantasının asıl işlevi üyeler ve onların beraberindeki konuklarına servis sunmak değil midir?

Milletvekillerinin seçim bölgelerinden ve yurdun her yanından gelmiş konuklarına, TBMM’nin onursal ortamında ve bu amaçla düzenlenmiş bir mekânda bir yemek ikram etmesinin güzel olduğunu ve bu anlamda en sade yurttaşın konuk sıfatının bile önem taşıdığını ve önceliği bulunduğunu kabul etmek gerekmez mi?

Milletvekillerinin kendilerinin ve beraberindeki konuklarının birlikte yemek yiyebilmeleri amacıyla düzenlenmiş “üyeler ve konukları lokantası”nın giderek bu işlevini yitirdiği ve “umuma açık aşevi” haline geldiği görüşüne katılıyor musunuz?

2. Asıl olan, bu lokantada “Milletvekillerinin ve uygun göreceği beraberindeki konuklarının” yemek yemesi değil midir?

Bunun dışında kamu görevi yapan medya mensuplarının, Parlamento Muhabirleri Derneği üyesi gazetecilerin üst katta Zemin’de bulunan bu lokantadan yararlanmalarının mantığını anlamak, bunun milletvekilleri ile medya mensuplarının tabi olan temaslarına olanak sağladığını kabul etmek mümkün ve doğrudur.

Ama bunun dışındaki kişilerin, sıfatı ne olursa olsun milletvekili konuğu olmadıkça ve milletvekili beraberinde bulunmadıkça bu lokantadan yararlanmalarının doğru olmayacağını kabül gerekmez mi?

3. TBMM Personelinin statülerine göre ayrı ayrı yerlerde yemek yemeleri gerekiyorsa bunun için, üst düzey personel ayrı, personel ayrı bölümlerde yemek yiyecek şekilde ayrılmış, bu amaçla düzenlenmiş mekânlar, lokantalar yok mudur?

Asıl olan düzenleme, seçilmiş milletvekilleri ve konukları için ayrı lokanta, ve personel için ayrı lokanta olduğuna göre, üyeler lokantasına bir kısım personelin girmesine izin verilmesi, bu bir kısım personelin, “personelin üst düzey yöneticileri” adı altında üyeler lokantasından yararlanmalarına imkân verilmesi ve göz yumulması, uygulamada sakıncalar, kontrol edilemez durumlar yaratmakta değil midir?

Bir kısım ve nihayeti memur olan personel, “personel üst düzey yöneticileri, genel sekreter ve yardımcıları ve de daire başkan, müdür ve müşavirler” konumları, statüleri gereği diğer personelden ayrı yerde yemek yiyecekler, yemeleri gerekiyor ise, bunlar için personel lokantasında, lokantalarında ayrı bölümler ayrılamaz mı? Bunların, bu üstdüzey personel denen memurların, diğer memurlardan ayrı yemek yemeleri için illaki üyeler lokantasından istifadeleri mi gerekir?

4. Üyeler Lokantasına “milletvekilleri ve beraberindeki konukları” dışındakilerin “bir kısım personel üst düzey yöneticileri” adı altında da olsa alınmasının “sadece milletvekilleri ve beraberindeki konukları” ilkesinden ödün verilmesinin zeminde, üst kattaki bu lokantayı tümüyle personel ve danışmanlar lokantası haline getirdiğinin, milletvekilleri ve beraberindeki konuklarının, “TBMM lokantasında yemek yemeği zevkli bir anı olarak değerlendiren konukların” yemek yemesini imkânsız hale getirdiğini, meclis personeli ve danışmanlardan oluşan “mutad zevattan ve lokanta müdavimleri”nden yer bulmanın pek de mümkün olmadığını tespit ettiniz mi? Etmedi iseniz, tespit etmek, personel ve danışmanlardan oluşan ve lokantayı adeta kaplayan “aşina simaları” “mutad ve asli zevatı” görmek için, mevcut laubaliliği yaşamak için lokantaya teşrif eder misiniz?

5. Milletvekillerinin yoğun yakınmalarına ve tatsızlıklara neden olan bu durumu önlemek için zeminde üst kattaki lokantanın, her derece ve sıfattaki meclis personeline, milletvekili danışmanlarına, “karameti kendinden menkul” dışardan ve içerden milletvekili refakatinde olmaksızın gelen kişilere kapatılması ve servis yapılmaması için ilgililere gereken direktifleri vermeyi ve uygulamayı sürekli denetlettirmeyi düşünüyor musunuz?

6. Özellikle alt katta, B 1’de bulunan ve sözümona sadece milletvekili ve eşlerine servis yapması gereken lokantanın da, hemen üstündeki lokantaya benzer duruma düştüğünü, milletvekili ve eşleri dışında herkesin bu lokantadan yararlandığını, benzer kişilerin burada da görüldüğü; bu lokantanın sadece ve sadece milletvekillerine ve mümkün ise eşlerine servis yapar hale getirilmesi için ne gibi önlem aldırmayı ve talimat vermeyi düşünüyorsunuz?

7. Üyelerin yararlanmasına sunulmuş kütüphane gazete ve dergi okuma salonlarının da üyeler dışındaki kişilerin ve personelin adeta buraları işgal etme durumlarına son vermeyi, üst düzey personel denen kimi başmüşavir, müşavir, daire başkanı, müdür ve diğerlerinin laubali tavırlı işgallerinden buraları ve de üyelere ayrılmış yerleri, örneğin berber ve lostra salonlarını personelin işgal ve yararlanmasından kurtarmayı, asli fonksiyonları milletvekillerine servis ve hizmet sunmak olan buraları personelin tasallut ve işgalinden kurtarmayı TBMM’ni personelin ve ilgisiz kişilerin yararlandığı konumundan çıkarmayı, yasama organı üyelerinin istifade ve görevine sunmayı düşünüyor musunuz?

                                 T.C.                                                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı                                                                                                                     31.12.1997                         Genel Sekreterliği                                                                 Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı                                                                                                    Sayı : KAN.KAR.MD: A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3946-9744/25121

Sayın Sabri Ergül

İzmir Milletvekili

İlgi : 4.12.1997 tarihli yazılı soru önergeniz.

Lokantada ve okuma salonlarına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Hikmet Çetin                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi                                                                                                                                Başkanı

Cevap 1. TBMM’de üyelerimiz ve konukları için üç ayrı lokanta vardır. Bu lokantalardan kimlerin, hangi koşullarla yararlanacağına ilişkin düzenleme Başkanlık Divanı kararıyla saptanmaktadır. Son düzenleme, 27.6.1996 gün ve 17 sayılı Divan kararıyla yapılmıştır.

A) Ana bina alt zemindeki lokanta, sadece TBMM üyelerine hizmet verecektir. Amaç farklı partilere mensup milletvekillerinin karşılıklı görüş alışverişi içinde yemeklerini rahatlıkla yiyebilecekleri bir ortam yaratılmasıdır. Bu nedenle, bu bölüme sayın üyelerin hiçbir konuk getirmemeleri esastır. Ancak bu kural, sayın üyeler tarafından çiğnenmekte, sonra da şikâyet konusu yapılmaktadır.

Bu lokantamıza kartlı giriş sistemi yapılması konusundaki çalışmalar sürdürülmektedir. Önümüzdeki dönemde, bu sistemle, amacına yönelik bir çalışma düzeni getirilecektir.

B) Aynı Divan Kararı uyarınca ana bina üst zemindeki lokantadan eski ve yeni TBMM üyeleri ile aile bireyleri, TBMM üyeleriyle birlikte gelen ve sayıları 10’u aşmayan konukları, TBMM’de görev yapan Parlamento Muhabirleri, TBMM’nin Müdür Yardımcısı ve daha üst makamlarda görev yapan personeli yararlanmaktadır.

Bu lokantadaki karmaşa büyük ölçüde;

a) Sayın Milletvekillerinin konukları sekreter ya da danışmanlarıyla bu lokantaya göndermelerinden,

b) Başkanlık Divanı kararı dışındaki TBMM personelinin de buraya gelmesinden,

c) Dağıtılan 10 000’i aşkın TBMM özel giriş kartı nedeniyle TBMM’de yemek yeme alışkanlığı kazanan, bir bölümü çevredeki Bakanlık ve kamu kuruluşlarından gelenlerden,

d) Ama en önemlisi, sayın üyelerin 60-80 hatta 120 kişiyle bu lokantada yemek yeme istemlerinden kaynaklanmaktadır. Bu tür konuk ağırlamalarının İdare Amirliğine önceden haber verilmek suretiyle, yemek trafiğinin yoğun olmadığı saat 12.00’de ya da saat 13.45’den sonra karşılanması yolunda bir düzenleme yapılmıştır. Ancak, bazı sayın üyeler bu kurala uymamakta ısrarlı görünmektedir.

C) Halkla ilişkiler A bloktaki lokanta, TBMM üyelerinin kendilerini ziyaret eden seçmenleri ve konuklarını ağırlamak üzere Halkla İlişkiler A Bloktaki lokantamız hizmete sokulmuştur. Bu lokantada, sayın milletvekili ile birlikte gelen konukları için garsonlarca servis yapılan ayrı bir bölüm vardır. Sayın Milletvekilleri katılmadığı takdirde, lokantada herkese self-servis hizmet vermektedir.

Bir yandan personel lokantalarımızdan tabldot yemek istemeyen TBMM personelinin akını, öte yandan TBMM’ye giriş için dağıtılan 10 000’i aşkın özel giriş kartı ve ziyaretçi akını nedeniyle burada uzun kuyruklar oluşmaktadır. Yeni dönemde, bu olumsuzlukları ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılacaktır.

Cevap 2. Ana bina üst kattaki lokanta “Milletvekilleri ve Konukları Lokantası” değil, “üyeler lokantası”dır. Yukarıda açıklandığı üzere, ötedenberi alınan Divan kararları ile buralara düzenleme getirilmiştir.

Alt zemindeki lokantanın kartlı sisteme geçişiyle birlikte bütün lokantalarımız için yeni bir düzenleme getirilecektir. Görev ve sıfatı ne olursa olsun TBMM personelinin bu lokantadan yararlanmaması gerektiği hususundaki görüşünüz de dahil olmak üzere, bu lokantadan kimlerin yararlanacağı Başkanlık Divanında yapılacak müzakereler sonucu saptanacaktır.

Cevap 3. Personelimiz için biri idari binamızda diğeri Halkla İlişkiler B Blok’ta olmak üzere iki ayrı lokantamız vardır.

Bu lokantalarımızda tabldot usulü ile hizmet sunulmaktadır. Bir gün sonra çıkarılacak yemek miktarı, personelin bir gün önceki istemi dikkate alınarak belirlenmektedir.

Yasa gereği burada çıkarılan yemek için TBMM’ce 950 sosyal transferler harcama kaleminden katkı yapıldığından kadrolu personelce ödenen yemek ücreti daha düşüktür. Ancak, tabldot usulü nedeniyle seçme olanağı olmadığından, personelin bir bölümü Halkla İlişkiler A Bloktaki lokantaya gitmekte ve oradaki trafiği daha da sıkıştırmaktadır.

Üst düzey personel için Divanımızca Üyeler Lokantasıyla ilgili bir ilke kararı alındığı taktirde bu personelimize Halkla İlişkiler B Bloktaki personel lokantasında ya da A Bloktaki Lokantada özel bir bölüm ayrılarak hizmet verilmesi ayrıca planlanacaktır.

Cevap (4,5). Daha önce belirtildiği üzere, TBMM üst zemindeki lokanta, “Milletvekilleri ve Konukları Lokantası” değil, “üyeler lokantası”dır. Kuşkusuz, milletvekillerinin beraberindeki konuklarını burada ağırlaması doğaldır. Ve TBMM’nin bir geleneği haline gelmiştir. Ancak takdir edersiniz ki, konuk üç-beş-on kişi olur. Günde 200 sayın Milletvekilinin ortalama 5 konuğu olduğunu varsaysak, sadece Milletvekili konuğu olarak 1 000 kişiye yemek vereceğiz demektir. TBMM lokantaları ile ilgili eleştiri yaparken yaşadığımız gerçekleri dikkate almak, lokantaya 80-100 seçmeni ile gelen üyelerimizin sayısını ve getirdiği yükü düşünmek zorundayız. Hergün en az 10 üyemizin 50-80 konuğuyla geldiği bir lokantada makûl ölçüde konukla gelen Milletvekillerini de dikkate alırsak tıkanma kaçınılmazdır. Bir örnek olarak açıklamak gerekirse aynı sayın üyenin günaşırı 50-60 kişilik seçmen gruplarıyla yemek yemesi, sanırız konuk ağırlama anlayışının ötesindedir. Kayıtlarımız, sadece böyle bir sayın üyenin son 15 gün içinde 682 seçmenini bu lokantada ağırladığını ortaya koymaktadır.

Görülüyor ki, bu lokantamızın Milletvekillerinin konukları anlayışının ötesinde, İdare Amirliğince konan ve yukarıda açıklanan saatlerle ilgili kuralların çiğnenmesi suretiyle 80-100 kişilik seçmen yemeği şölenlerine dönüştürülmesi şikâyetlerin temelinde yatan gerçektir.

Diğer yandan özellikle bu yıl, bütçe görüşmeleri nedeniyle Bakanlıklar, kurum ve kuruluşlara ait bürokratlara yemek verme zorunluluğunu fırsat bilerek TBMM üst düzey yöneticilerinin ötesinde, bazı şef, memur, danışmanlarla, gene bazı sekreterlerin “Milletvekilinin konuklarını getiriyorum” diye lokantaya geldiği tespit edilmiştir.

Yeni yıldan itibaren yürürlüğe girecek yeni düzenlemede bu şikâyetler kesinlikle ortadan kaldırılacaktır. Kuşkusuz bu yolda olumlu sonucu, en yüksek düzeyde alabilmek, herşeyden önce sayın Milletvekillerinin konulan kurallara uymasına bağlıdır.

Cevap 6. Ana Bina Alt Zemindeki lokanta, yeni dönemde sadece TBMM üyelerine hizmet veren, farklı partilere mensup üyelerimizin, rahatlıkla yemeklerini yiyebilecekleri ve bu arada sohbet edebilecekleri, kahvelerini içebilecekleri bir konumda hizmet verecektir.

Lokantaya yılbaşından sonra ancak teker teker ve özel elektronik bir kartla girilebilecektir. Milletvekillerinin bu lokantamıza konukları ve seçmenleriyle girmesi mümkün olmayacağı gibi, sayın üye, kartını göstermedikçe kapı açılmayacak ve bu lokantadan yararlanması mümkün olmayacaktır.

Cevap 7. Yapılan incelemelerde, münhasıran TBMM üyelerine ayrılan gazete ve dergi okuma salonlarını TBMM personelinin işgal ettiği iddiaları abartılı bulunmuştur. Kuşkusuz, TBMM üyelerine ayrılan bu salonlardan sadece sayın üyeler yararlanacaktır. Bir kısım milletvekili yardımcı personeli ve TBMM personelinin zaman zaman okuma salonlarına araştırma-inceleme yapmak üzere geldikleri tespit edilmiş, bundan böyle bu tür inceleme-araştırma görevlerini, okuma salonlarına girip orada çalışmak suretiyle değil, kütüphane ilgilileri aracılığıyla dergi ve gazeteleri getirterek, genel salonda yapmalarının sağlanması yolunda görevlilere gereken talimat verilmiştir.

Berber ve lostra salonları ise, başta sayın üyeler olmak üzere, TBMM’nin tüm personeline hizmet vermektedir. Bu nedenle bu hizmetlerden, TBMM personelinin yararlandırılmasını “tasallut ve işgal olarak” nitelemenin anılan salonların kuruluş amaçlarını dikkate alırsak, amacını aşmış beyanlar olarak gördüğümüzü belirtmek isterim.

10. – Sakarya Milletevekili Nezir Aydın’ın, Sakarya Ferizli ve Karapürçek ilçelerinde kurulması planlanan Ziraat Bankası şubelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/3951)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

                                                                                                            Nezir Aydın                                                        Sakarya

Soru : Sakarya İli Ferizli ve Karapürçek ilçelerinde kurulması düşünülen Ziraat Bankası şubeleri ile ilgili;

a) Yasal Prosedür (Kuruluş çalışmaları) ne zaman işlemeye başlamıştır?

b) Kuruluş çalışmaları şu anda hangi aşamadadır?

c) Açılışın hangi tarihte yapılması planlanmaktadır?

                                 T.C.                                                                                                                                Devlet Bakanlığı      30.12.1997                                                                                                                      Sayı : B.02.0.003.(16)3444

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 11.12.1997 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3951-9749/25129 sayılı yazınız ve eki.

Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın’ın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği Bakanlığım ilgili kuruluşu T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün görev alanına giren soru önergesine ait cevap ilişiktedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

                                                                                                            Güneş Taner                                                        Devlet Bakanı

Sakarya Milletvekili Nezir Aydın’ın Bakanlığım İlgili

Kuruluşu T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’nün

Görev Alanına Giren Konulara İlişkin 7/3951-9749 Esas

No’lu Yazılı Soru Önergesine Ait Cevab

Sakarya İli Ferizli İlçesi’nde Ziraat Bankası Şubesi açılmasına ilişkin Hazine Müsteşarlığı’na 30.1.1997 tarihinde başvuruda bulunulmuştur.

Hazine Müsteşarlığından alınan 26.3.1997 tarihli izin çerçevesinde, şubenin tescil işlemleri tamamlanmış ve 4.6.1997 tarihinde alınan kesin açılış izni üzerine de hizmet binası yer temini çalışmaları ile kiralama, tadilat ve diğer açılış işlemleri sürdürülmektedir. Söz konusu işlemlerin tamamlanmasını müteakip anılan şube 1998 yılı içerisinde hizmete açılacaktır.

Ayrıca, Karpürçek İlçesinde Bankaca bir şube açılması ise, Bankanın şube sayısı dondurulmuş bulunduğundan imkânlar doğrultusunda değerlendirilmek üzere not alınmıştır.

11. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın;

– Ahırlı ve Yalıhüyük’e bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

– Konya Güneysınır İlçesi Habiller Köyü,

– Güneysınır İlçesine bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

– Karatay-Şatır, Bakırtolu, Ortakonak, Katrancı, İpekler, Köseali, Obruk-Sürüç köylerinin,

– Bozkır İlçesine bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

Yollarına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/3955, 7/3956, 7/3957, 7/3961, 7/3962)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. Ahırlı İlçesi Aliçerçi-Büyüköz-Küçüköz ve Bademli Köy yollarına ait tahsisat 54 üncü Hükümet döneminde Özel İdareye çıkartıldığı halde asfaltlama çalışmaları neden yapılmadı? Bu yollar ne zaman asfaltlanacak?

2. Yalıhüyük İlçesi, Balıkova-Saray Köy yollarının 54 üncü Hükümet Döneminde asfaltlanmak üzere ödenek tahsisatı yapılmıştır. Bu köy yolları niçin asfaltlanma mıştır? Ne zaman asfaltlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya                    

Sorular:

1. Konya Güneysınır İlçesi M. Ali Köyü Köprüsü ile Habiller Köyü arasındaki ana yoldan yaklaşık 40 köy istifade etmektedir. Ayrıca yol güzergâhında Yerköprü elektrik santrali tarihi ve doğal güzellikler bulunmaktadır. 54 üncü Hükümet döneminde asfaltlama yapmak üzere altyapı çalışmaları yapılmıştır. 55 inci Hükümet döneminde bu çalışmalar durdurulmuştur. Adı geçen yolda asfaltlama çalışmaları niçin durduruldu?

Asfaltlama çalışmaları yapılmayacak mı? Bu yolda asfaltlama çalışmaları ne zaman yapılacak?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. Güneysınır ilçesi Örenboyalı yolu; Güneysınır-Ağaçoba-Alanözü yolları; Mehmet Ali Köyü yolu; Karagüney yolu; Kızılçakır-Karagüney yolu; Ağaçoba-Kızılöz-Aladağ yolu Ömeroğlu köyü yolu 54 üncü Hükümet döneminde ihaleleri ilan edildiği halde, bir çok köy yoluna sadece kum dökülmüş durumdadır. Üstelik bu kumlar dağıtılmamış vaziyettedir. Adı geçen köylerin yolları ne zaman yapılacaktır? Ne zaman asfaltlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. Karatay-Şatır, Bakırtolu, Ortakonak, Katrancı-İpekler, Köseali, Obruk-Sürüç köylerine ait asfalt sathi kaplama ödenekleri 54 üncü Hükümet döneminde çıkartıldığı halde hâlâ neden asfaltlanmadı? Ne zaman asfaltlanacak?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

 

Sorular :

1. Bozkır İlçesi Kozağaç; Sarıoğlan Beldesi Kızılçakır köyü; Kuşça; Hacılar; Boyalı; Kınık; Kildere-Ayvalıca; Koçaş, Karayanya, Taşbaşı, Yolören; Akçapınar; Kınık; Kayacılar köy yolları ile ilgili ödenekler 54 üncü hükümet döneminde çıkarıldığı halde hâlâ neden asfaltlanmadı? Ne zaman asfaltlanacaktır?

                                 T.C.                                                                                                                                Devlet Bakanlığı      26.12.1997                                                                                                                      Sayı : B.02.0.014/1.03.1057

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesinin 12.12.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-9890 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman’ın Konya İli’nin yol sorunlarının halledilmesi ile ilgili soru önergesi incelenmiştir.

Konya İli’nin Ahırlı İlçesi Alicerci-By Öz-Kç. Öz ve Bademli, Bozkır, Kozaağaç köy yolu İl Özel İdaresi tarafından 12.11.1997 tarihinde ihalesi yapılmış asfalt malzemesinin çekilmesi 28.11.1997 tarihinde bitirilmiştir.

Dy. İlt Saray Güneysınır İlçesi, Örenboyalı-Ağaçoba-Alanözü-Mehmetali-Karagüney-Kızılgüney-Kızılöz ve Bozkır İlçesi Akçapınar-Boyalı, Karatay İlçesi, Katrancı-İpekler köy yollarının asfalt kaplaması için mıcır, temel malzeme temini ve nakli işlerinin ihaleleri yapılmış ve yukarıda bahsedilen bütün yolların malzemeleri çekilip, sıkıştırılıp asfalta hazır hale getirilmiştir.

Bozkır İlçesi, Taşbaşı-Yelbeği Köy yolu onarım gerektiğinden malzemesi satın alınmış, onarımı yapıldıktan sonra asfalta hazır hale getirilecektir.

Karatay İlçesi, Bakırtolu köy yolu toplulaştırma çalışmasından dolayı yol güzergâhı değiştirildiğinden Yalıhöyük İlçesi, Saray-Balıklava köy yolu Bozkır İlçesi Kuşça-Hacılar-Kınık-Kildere-Ayvalıca-Kocaş-Karayahya, Karatay İlçesi, Satır, Köseali-Obruk-Sürgüç-Ortakonak köy yolları ödenek yetersizliğinden dolayı ayrıca Yolören köy yolu asfalt kaplama olduğundan Güneysınır İlçesi Yerköprü Eletrik Santrali yolu karayolları yol ağında bulunduğu için yapılamamıştır.

Konya Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünce İl Özel İdaresi tarafından ödenek tahsis edilen ve İl Daimî Encümenliğince asfalt kaplama yapılması istenilen köy yolları asfalta hazır hale getirilmiştir.

Konya İli’nde 1996 yılı çalışma programında asfatla hazır hale gelen köy yolları asfalt sathi kaplamalarının 310 km.si 1997 yılında yapılmış olup, kalan miktarı ise 1997 yılında asfalta hazır hale gelen köy yolları ile birlikte 1998 yılında imkânlar dahilinde yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                         Mustafa Yılmaz                                                     Devlet Bakanı

 

12. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın;

– Trafik kazalarına,

İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3958, 7/3959)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. 1 Temmuz 1996 ve 1Temmuz 1997 tarihleri arasında;

a) Ne kadar  trafik kazası meydana gelmiştir?

b) Bu trafik kazalarında ne kadar can kaybı olmuştur?

c) Bu trafik kazalarında ne kadar maddi zarar meydana gelmiştir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yılmaz                                                        Konya

 

Soru :

1. 18 Temmuz 1997 ve 4.12.1997 tarihleri arasında;

a) Ne kadar trafik kazası meydana gelmiştir?

b) Bu trafik kazalarında ne kadar can kaybı olmuştur?

c) Bu trafik kazalarında ne kadar maddi zarar meydana gelmiştir?

                                 T.C.                                                                                                                                İçişleri Bakanlığı      5.1.1998                                         Emniyet Genel Müdürlüğü                                                                                                              Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/010526

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 12.12.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/3958-9790/25168 sayılı yazısı.

b) TBMM Başkanlığının 12.12.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/3959-9791/25169 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergelerinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1 Temmuz 1996 - 1 Temmuz 1997 tarihleri arasında meydana gelen 376 643 trafik kazasında; 5 266 kişi ölmüş ve 25 885 307 246 000 TL. maddi zarar meydana gelmiştir.

16 Temmuz 1997 - 4 Aralık 1997 tarihleri arasında meydana gelen 136 179 trafik kazasında; 2 465 kişi ölmüş ve 18 204 425 463 000 TL. maddi zarar meydana gelmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                       Murat Başesgioğlu                                                   İçişleri Bakanı

13. – Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, Elazığ-Baskil İlçesi Karakaya Barajı gölünden sulanacak arazilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/3968)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1. Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.        

                                                                                                              8.12.1997

                                                                                                       Ömer Naimi Barım                                                   Elazığ

1. Elazığ İli Baskil İlçesi Karakaya Barajı gölünden sulanacak Sahil Köyleri sulamaları ne zaman başlayacak? Bu sulamadan kaç hektar alan ve köy yararlanacak? Bu sulama ile Millî Ekonomiye ne kadar katkı sağlanacak?

2. Sahil Köylerinde yapılan montaj çalışmaları tamamlandı mı? Elektrik Trafoları ne zaman bitirilecek?

                                 T.C.                                                                                                                                Devlet Bakanlığı      31.12.1997                                                                                                                      Sayı : B.02.0.014/1.03.1086

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 12.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3968-9812/25258 sayılı yazınız.

Elazığ Milletvekili Sayın Ömer Naimi Barım’a ait soru önergesindeki konular incelenmiştir.

Elazığ İli Baskil İlçesinde H. Mehmetli Gemici, Kuşsarayı, Kadıköy ve Tabanbükü Bilaluşağı adları altında Karakaya Baraj gölünden sulama amaçlı üç projenin yapımı devam etmekte olup, 1999 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Söz konusu projelerden H. Mehmetli Gemici projesiyle 710 Ha. Kuşsarayı Kadıköy projesi ile 1440 Ha. Ve Tabanbükü Bilaluşağı projesiyle 1088 Ha. tarım arazisi sulamaya açılacaktır.

Adı geçen tesislere ilişkin elektrik projeleri 1993 yılında ihale edilmiş 1994 yılında tamamlanmıştır. Daha sonra elektrik aksamında bazı bölümlerin çalınması nedeniyle 1995 yılında onarım projesi hazırlanarak yılı içerisinde tamamlanmıştır. 1997 yılında ikinci bir hırsızlık olayı nedeniyle onarım projesi hazırlanarak ihale talimatı verilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                         Mustafa Yılmaz                                                     Devlet Bakanı

14. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Mardin Valisinin süryani manastırında verilen dinî eğitimi yasakladığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3973)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                           Ercan Karakaş                                                      İstanbul

Son günlerde basında Mardin Valisinin süryani manastırında verilen din eğitiminin yasaklandığına ilişkin çeşitli haberler yer almıştır.

Sorular :

1. Bu haberler doğru mudur?

2. Doğruysa Mardin Valisi bu işlemi hangi nedenle ve hangi yasaya dayanarak yapmıştır?

3. Siz, yüzyıllardır Mardin’de yaşayan ve Anadolu kültürünün bir parçası olan süryani ve kaldanilerin inançlarını yaşamalarını engellemeye yönelik bu kararı doğru buluyor musunuz?

4. Şu ana kadar verilen karara ilişkin olarak Bakanlığınızca herhangi bir idarî araştırma ya da  soruşturma yapılmış mıdır?

5. Yapıldıysa sonucu nedir?

                                 T.C.                                                                                                                                İçişleri Bakanlığı      31.12.1997                                                                                                                       Personel Genel Müdürlüğü                                                                            Sayı : B050PGM0710001-Ş/23108

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/3973) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

                                                                                                       Murat Başesgioğlu                                                   İçişleri Bakanı

Konu ile ilgili anılan Valilikten alınan 24.12.1997 tarihli cevabî yazıda;

Süryani vatandaşlarımızın din eğitiminin yasaklanmasının tamamen yanlış ve spekülatif haber olduğu, sekiz vakıf altında toplanan hırıstiyan dinine mensup kilise cemaatinin dinî ibadetlerini kısıtlayan veya kaldıran hiçbir müdahale ve kararın söz konusu olmadığı,

Hollanda Metropoliti Sulins Yeshü Çiçek, İstanbul Metropoliti Filüksinos Yusuf Çetin, Midyat Deyrul Umur Manastırı Metropoliti Timotheos Samuel Aktaş ve Mardin Deyrul Zafaran Papazı İbrahim Türkel ile beraberinde bulunan İstanbul ve Mardin Cemaatleri ile, Mardin Valiliği, Güvenlik Komutanlığı, Belediye Başkanlığı, Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğüne ziyarette bulundukları, beraberlerinde basın danışmanları ile kilise sorumlularınında bulunduğu ve güvenlik tedbirleri, yurtdışına yansıyan şikayetler konusunda görüşmeler yapıldığı ve bu konularda hiçbir menfi talep olmadığı gibi iyi niyet ve hoşgörüden memnun olduklarını dile getirdikleri,

Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenen ve önerilen hususlar ile Bakanlığımız emirlerinin vatandaşlarımıza anlatıldığı, özellikle Belediye hudutları dışında bulunan kiliselerde uzun süreli konaklamaya gelen yerli ve yabancıların talepte bulunmaları halinde güvenlik tedbirleri ve koruma önlemlerinin alındığı,

Yasalara uygun olmayan icraatlara müsade etmenin mükün olmadığı, Süryani vatandaşlarımızın da diğer Türk vatandaşlarımız gibi aynı kanunlara ve alınan tedbirlere uymalarının gerektiği,

Yüzyıllardan beri iç içe geniş bir kültür oluşturan dinî cemaatlere üye vatandaşlarımız arasına nifak sokabilecek yalan haberlerin ülke menfaatine ve yurtdışında yaşayan insanımıza hiçbir yararının olmadığı, haberlerin ülkemiz aleyhindeki mihrakların kışkırtıcı tavırlarının bir sonucu olduğu, bu nedenle Mardin Valisi hakkında herhangi bir işlem yapılmasına gerek bulunmadığı anlaşılmıştır.

15. – Rize Milletvekili Avni Kabaoğlu’nun, bir şahsın TBMM personeli olup olmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4015)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başkanlığınız tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.Saygılarımla.                   17.12.1997

                                                                                                          Avni Kabaoğlu                                                      Rize

Sorular :

1. TBMM Başkanvekili Sayın Kamer Genç’in oğlu Seçkin Genç TBMM personeli midir?

2. Personel ise ne zaman işe başlamıştır?

3. Hangi birimde ve ne iş yapmaktadır?

   Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı                                                                                                   Genel Sekreterliği Kanunlar ve                                    30.12.1997

               Kararlar Dairesi Başkanlığı                                                                                               Sayı :Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4015-10000/25627

Sayın Avni Kabaoğlu

Rize Milletvekili

İlgi : 17.12.1997 tarihli yazılı soru önergeniz.

Bir şahsın TBMM personeli olup olmadığına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Hikmet Çetin                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi                                                                                                                                Başkanı

Cevap (1,2,3). Önergenize konu edilen, TBMM Başkanvekili Kamer Genç’in oğluyla ilgili bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Adı ve Soyadı                                             : Seçkin Genç

Baba Adı                                                     : Kamer

Görev Yeri                                                  : TBMM Parlamenter Hizmetleri Müdürlüğü

Unvanı                                                        : Memur

Göreve Başlama Tarihi                               : 10.10.1995

Açıklama                                                     : Adıgeçen, askerlik hizmetini yapmak üzere 21.8.1997 tarihinden geçerli olarak, 657 sayılı Kanunun 81, 83 ve 108 inci maddelerine göre aylıksız izne ayrılmıştır.

 

 

7. – Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, Türkmenistan-İran doğalgaz boru hattının Erzurum’dan geçip geçmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in yazılı cevabı (7/3905)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla.                      24.11.1997

                                                                                                             İsmail Köse                                                        Erzurum

Soru :

1. Türkmenistan-İran doğalgaz boru hattı Erzurum’dan geçecek mi?

2. Erzurum’a doğalgaz verilmesi planlanmakta mıdır?

3. Erzurum’da doğalgaza dayalı santral yapılacak mı?

                                 T.C.                                                                                                                                Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı                                     5.1.1998                                                                                             Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı                                                                                                                                                     Sayı : B.15.O.APK.0.23.300-7/00076

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı’nın 1.12.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/3905-9571/24770 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse’nin tarafıma tevcih ettiği 7/3905 esas no.lu yazılı soru önergesi TBMM İç Tüzüğü’nün 99 uncu Maddesi gereği cevaplandırılarak ekte gönderilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                      M. Cumhur Ersümer                                                 Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı

Erzurum Milletvekili Sayın İsmail Köse’nin

Yazılı Soru Önergesi ve Cevapları

(7/3905-9571)

Soru 1. Türkmenistan-İran Doğal Gaz Boru Hattı Erzurumdan geçecek mi?

Cevap1. Türkiye ile İran arasında 12.8.1996 tarihinde imzalanan “Doğal Gaz Alım Satım Anlaşması”na bağlı olarak, İran doğal gazının Ülkemiz sınırları içerisinde tüketim noktalarına ulaştırılması amacıyla, Doğubayazıt’tan başlayıp, Erzurum, Erzincan-Sıvas, Kayseri güzergâhını izleyerek, Ankara’ya ulaşacak ve toplam uzunluğu yaklaşık 1185 km. olacak bir boru hattının yapımı planlanmıştır.

Yapılan bu planlamada Doğubayazıt’tan Kayseri’ye kadar yaklaşık 875 km.lik kısımda boru çapı 40 inç (102 cm.) olarak projelendirilirken, Kayseri-Ankara kısmında 300 km.lik boru hattının boru çapı ise 36 inç (91 cm) olarak projelendirilmiştir.

Daha sonra İran gazının, ana hattan alınacak bir branşmanla, Kayseri üzerinden Konya ve Seydişehir’e de taşınması planlanmıştır. Bu amaçla ise 140 km.si 30 inç, 145 km.si 24 inç (61 cm) olmak üzere toplam 285 km. boru hattı projelendirilmiştir.

Doğubayazıt-Ankara Doğal Gaz Boru Hattı ile Kayseri-Konya branşman hattı için yapılan söz konusu teknik çalışmalardan sonra, inşaat ağırlığını dengeli bir şekilde dağıtmak için 1185 km. uzunluğundaki Doğubayazıt-Ankara Doğal Gaz Boru Hattı; 300 km. uzunluğunda Doğubayazıt-Erzurum, 410 km. uzunluğunda Erzurum-Sıvas ve 475 km. uzunluğunda Sıvas-Kayseri-Ankara bölümleri olarak üç ayrı bölüme ayrılmış ve her bölüm için ayrı ayrı ihale açılmasına karar verilmiştir.

Bu tespit sonrasında İzmir’e kadar uzanacak branşman hattının taşıyacağı İran doğalgazı miktarına bağlı olarak, Kayseri-Konya bölümünün çapının 40 inç (102 cm) olmasının gerektiği görülmüştür.

Projelerin durumları bu çerçevede teknik olarak netleştirildikten sonra ihaleleri iptal edilmiş olan Erzurum-Ankara arasındaki Ana Boru Hattının iki bölümü ile, ihalesine ilk defa çıkılacak Kayseri-Konya branşman hattı için açılacak yeni ihalelere davet edilecek firmaların ön değerlendirme çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır.

Firmalar için yapılacak ön değerlendirme çalışması sonrasında, söz konusu ana boru hattı bölümleri ve branşman hattı için belirli bir takvim çerçevesinde derhal ihalelere çıkılarak projelerin hayatiyete geçirilmesi sağlanacaktır.

Soru 2. Erzurum’a doğalgaz verilmesi planlanmakta mıdır?

Cevap 2. İran ile Ağustos 1996’da imzalanan Doğal Gaz Alım Sözleşmesi çerçevesinde İran-Türkiye  Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin 2000 yılında tamamlanması planlanmaktadır. Söz konusu projenin gerçekleştirilmesine paralel olarak Erzurum İli’nde doğalgaz kullanımına geçiş mümkün olabilecektir.

Öncelikle 300 km. uzunluğundaki Doğubayazıt-Erzurum bölümünün ihalesine çıkılarak, 29.4.1997 tarihinde yapım sözleşmesi imzalanmıştır. Bu bölümle ilgili olarak, sahada boru hattı inşaatına yönelik ölçüm çalışmalarına başlanılmış olup, çalışmalar devam etmektedir.

Bilahare, Türkmenistan’dan alınması muhtemel doğalgazın da aynı hat vasıtasıyla taşınabilmesinin gündeme gelmesi üzerine, hattın kapasitesinin arttırılması ihtiyacı doğmuş ve bu ihtiyaca binaen de boru hattının çapının büyütülmesi gereği ortaya çıkmıştır.

Bu gerekçe çerçevesinde, Erzurum-Sıvas ve Sıvas-Kayseri-Ankara boru hatları için açılan ihalelerin 25.6.1997 tarihinde alının teklifleri, daha sonra yapılan değerlendirmelere bağlı olarak, 24.10.1997 tarihinde iptal edilmiştir.

Bu gelişmelerden sonra Botaş’ca, taşınacak doğalgaz miktarına bağlı olarak tüm projeyi ekonomik kılacak optimum boru çapının ne olması gerektiği konusunda bir çalışma başlatılmıştır. Bu çalışma sonrasında ilk ihalede çapı 40 inç (102 cm) olarak düşünülen Doğubayazıt-Kayseri bölümünün çapının 48 inç’e (122 cm) çıkarılmasının, çapı 36 inç (91 cm) olarak düşünülen Kayseri-Ankara bölümünün çapının ise 40 inç’e (102 cm) çıkarılmasının gerekli olduğu görülmüştür.

Aynı teknik çalışma kapsamında, bir bölümünün çapı 30 inç, bir bölümünün çapı da 24 inç olarak planlanmış bulunan Kayseri-Konya branşmanı da incelenmiş ve söz konusu branşmanın daha sonraki zaman diliminde, Seydişehir’den sonra Isparta-Denizli üzerinden İzmir’e kadar uzatılmasının, bu yörelerdeki endüstri bölgelerinin ve konutların ihtiyaç duyduğu doğal gazı sağlama açısından en uygun proje olacağı tespit edilmiştir.

Soru 3. Erzurum’da doğalgaza dayalı santral yapılacak mı?

Cevap 3. İleriye dönük planlama çalışmaları çerçevesinde Erzurum’da doğalgaza dayalı santral yapımı düşünülmemektedir.

8. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı çocukevlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3943)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını dilerim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Yılmaz Ateş                                                        Ankara

1. Ankara Anakent Belediyesi’ne bağlı kaç çocukevi vardır? Herbirinde kaç öğrenci barındırılmaktadır?

2. Çocukevleri ne zaman kurulmuştur, açık kalma süreleri ne kadardır, hangi yaş gruplarına hizmet verilmektedir? İlgili bakanlıklardan izin alınmış mıdır?

3. Öğretmen olarak kimler görevlendirilmektedir, statüleri nedir, öğretmen formasyonuna sahip midirler?

4. Çocukevlerinin programları nedir, çocuklara hangi dersler verilmektedir? Buralarda barınan öğrencilere Arapça ders veriliyor mu?

5. Çocukevlerinin finansmanı nereden, hangi koşullarda sağlanmaktadır?

                                 T.C.                                                                                                                                İçişleri Bakanlığı      31.12.1997                                                                                                                 Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü                                                                       Sayı : B.0.50.MAH.06.50.00.2/81143

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 11.12.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.9860-7/3943-9740/25117 sayılı yazısı.

İlgi yazı ekinde alınan ve tarafımdan cevaplandırılması istenilen Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, “Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı çocukevlerine” ilişkin soru önergesi hakkında Valilik vasıtasıyla Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından alınan 19.12.1997 tarihli ve 2021 sayılı yazıda;

– Ankara Büyükşehir Belediyesine ait 3 tane çocukevi olduğu ve buralarda barınma hizmeti verilmediği, Mamak Çocukevinde 366, Şentepe Çocukevinde 260, Keçiören Çocukevinde 720 kayıtlı öğrenci bulunduğu,

– 1991 yılında Unıcef ile T.C. Hükümeti arasında imzalanan “Gecekondularda Anne ve Çocuklara Yönelik Hizmetler” programı dahilinde 14 Mayıs 1993 yılında Toplum Merkezi bünyesinde “Çocuk Kulübü” kurulduğu, mevsime göre “Yaz Çocukevleri” ve “Kış Çocukevleri” olarak faaliyet gösteren bu yerlerde okul dışı zamanlarında 7-14 yaş grubu çocuklara hizmet verildiği,

Bu projenin, “Ankara Valiliği-Yenimahalle Belediyesi-Yenimahalle Kaymakamlığı” ve “Ankara Valiliği-Ankara Büyükşehir Belediyesi”nin ilgili birimlerince yürütüldüğü,

– Çocukevlerinde öğretmen görevlendirilmediği, gecekondu bölgesinde yaşayan ve sosyal desteklerden yoksun olan çocukların ev ödevlerine yardımcı olmak ve sokağın zararlı etkilerinden korumak niyetiyle yararlı hobiler ve yetenek kazandırmak amacıyla rehber denetleyici usta öğreticiler görevlendirdiği, öğreticiler ders vermedikleri için bunlarda öğretmen formasyonu aranmadığı,

– Çocukevlerindeki faaliyetlere katılan çocuklara Arapça dahil ders verilmediği, ev ödevlerini yapmada ve okulda gördükleri dersleri tekrar etmelerinde yardımcı olunduğu, bunun dışında yeteneklerine ve isteklerine göre bilgisayar, müzik, resim, elişleri, kumaş boyama, çiçekçilik, cam boyama, tiyatro, sportif faaliyetler gibi konularda yönlendirilmelerinin sağlandığı,

– Çocukevlerinin finansmanının, Unıcef ve Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılandığı, ifade edilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                       Murat Başesgioğlu                                                   İçişleri Bakanı

9.– İzmir Milletvekili Sabri Ergül’ün, lokanta ve okuma salonlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/3946)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM Sayın Başkanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını saygıyla dilerim.

                                                                                                              Sabri Ergül                                                         İzmir

1. TBMM Üyeler Lokantasının asıl işlevi üyeler ve onların beraberindeki konuklarına servis sunmak değil midir?

Milletvekillerinin seçim bölgelerinden ve yurdun her yanından gelmiş konuklarına, TBMM’nin onursal ortamında ve bu amaçla düzenlenmiş bir mekânda bir yemek ikram etmesinin güzel olduğunu ve bu anlamda en sade yurttaşın konuk sıfatının bile önem taşıdığını ve önceliği bulunduğunu kabul etmek gerekmez mi?

Milletvekillerinin kendilerinin ve beraberindeki konuklarının birlikte yemek yiyebilmeleri amacıyla düzenlenmiş “üyeler ve konukları lokantası”nın giderek bu işlevini yitirdiği ve “umuma açık aşevi” haline geldiği görüşüne katılıyor musunuz?

2. Asıl olan, bu lokantada “Milletvekillerinin ve uygun göreceği beraberindeki konuklarının” yemek yemesi değil midir?

Bunun dışında kamu görevi yapan medya mensuplarının, Parlamento Muhabirleri Derneği üyesi gazetecilerin üst katta Zemin’de bulunan bu lokantadan yararlanmalarının mantığını anlamak, bunun milletvekilleri ile medya mensuplarının tabi olan temaslarına olanak sağladığını kabul etmek mümkün ve doğrudur.

Ama bunun dışındaki kişilerin, sıfatı ne olursa olsun milletvekili konuğu olmadıkça ve milletvekili beraberinde bulunmadıkça bu lokantadan yararlanmalarının doğru olmayacağını kabül gerekmez mi?

3. TBMM Personelinin statülerine göre ayrı ayrı yerlerde yemek yemeleri gerekiyorsa bunun için, üst düzey personel ayrı, personel ayrı bölümlerde yemek yiyecek şekilde ayrılmış, bu amaçla düzenlenmiş mekânlar, lokantalar yok mudur?

Asıl olan düzenleme, seçilmiş milletvekilleri ve konukları için ayrı lokanta, ve personel için ayrı lokanta olduğuna göre, üyeler lokantasına bir kısım personelin girmesine izin verilmesi, bu bir kısım personelin, “personelin üst düzey yöneticileri” adı altında üyeler lokantasından yararlanmalarına imkân verilmesi ve göz yumulması, uygulamada sakıncalar, kontrol edilemez durumlar yaratmakta değil midir?

Bir kısım ve nihayeti memur olan personel, “personel üst düzey yöneticileri, genel sekreter ve yardımcıları ve de daire başkan, müdür ve müşavirler” konumları, statüleri gereği diğer personelden ayrı yerde yemek yiyecekler, yemeleri gerekiyor ise, bunlar için personel lokantasında, lokantalarında ayrı bölümler ayrılamaz mı? Bunların, bu üstdüzey personel denen memurların, diğer memurlardan ayrı yemek yemeleri için illaki üyeler lokantasından istifadeleri mi gerekir?

4. Üyeler Lokantasına “milletvekilleri ve beraberindeki konukları” dışındakilerin “bir kısım personel üst düzey yöneticileri” adı altında da olsa alınmasının “sadece milletvekilleri ve beraberindeki konukları” ilkesinden ödün verilmesinin zeminde, üst kattaki bu lokantayı tümüyle personel ve danışmanlar lokantası haline getirdiğinin, milletvekilleri ve beraberindeki konuklarının, “TBMM lokantasında yemek yemeği zevkli bir anı olarak değerlendiren konukların” yemek yemesini imkânsız hale getirdiğini, meclis personeli ve danışmanlardan oluşan “mutad zevattan ve lokanta müdavimleri”nden yer bulmanın pek de mümkün olmadığını tespit ettiniz mi? Etmedi iseniz, tespit etmek, personel ve danışmanlardan oluşan ve lokantayı adeta kaplayan “aşina simaları” “mutad ve asli zevatı” görmek için, mevcut laubaliliği yaşamak için lokantaya teşrif eder misiniz?

5. Milletvekillerinin yoğun yakınmalarına ve tatsızlıklara neden olan bu durumu önlemek için zeminde üst kattaki lokantanın, her derece ve sıfattaki meclis personeline, milletvekili danışmanlarına, “karameti kendinden menkul” dışardan ve içerden milletvekili refakatinde olmaksızın gelen kişilere kapatılması ve servis yapılmaması için ilgililere gereken direktifleri vermeyi ve uygulamayı sürekli denetlettirmeyi düşünüyor musunuz?

6. Özellikle alt katta, B 1’de bulunan ve sözümona sadece milletvekili ve eşlerine servis yapması gereken lokantanın da, hemen üstündeki lokantaya benzer duruma düştüğünü, milletvekili ve eşleri dışında herkesin bu lokantadan yararlandığını, benzer kişilerin burada da görüldüğü; bu lokantanın sadece ve sadece milletvekillerine ve mümkün ise eşlerine servis yapar hale getirilmesi için ne gibi önlem aldırmayı ve talimat vermeyi düşünüyorsunuz?

7. Üyelerin yararlanmasına sunulmuş kütüphane gazete ve dergi okuma salonlarının da üyeler dışındaki kişilerin ve personelin adeta buraları işgal etme durumlarına son vermeyi, üst düzey personel denen kimi başmüşavir, müşavir, daire başkanı, müdür ve diğerlerinin laubali tavırlı işgallerinden buraları ve de üyelere ayrılmış yerleri, örneğin berber ve lostra salonlarını personelin işgal ve yararlanmasından kurtarmayı, asli fonksiyonları milletvekillerine servis ve hizmet sunmak olan buraları personelin tasallut ve işgalinden kurtarmayı TBMM’ni personelin ve ilgisiz kişilerin yararlandığı konumundan çıkarmayı, yasama organı üyelerinin istifade ve görevine sunmayı düşünüyor musunuz?

                                 T.C.                                                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı                                                                                                                     31.12.1997                         Genel Sekreterliği                                                                 Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı                                                                                                    Sayı : KAN.KAR.MD: A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3946-9744/25121

Sayın Sabri Ergül

İzmir Milletvekili

İlgi : 4.12.1997 tarihli yazılı soru önergeniz.

Lokantada ve okuma salonlarına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorularınız aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Hikmet Çetin                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi                                                                                                                                Başkanı

Cevap 1. TBMM’de üyelerimiz ve konukları için üç ayrı lokanta vardır. Bu lokantalardan kimlerin, hangi koşullarla yararlanacağına ilişkin düzenleme Başkanlık Divanı kararıyla saptanmaktadır. Son düzenleme, 27.6.1996 gün ve 17 sayılı Divan kararıyla yapılmıştır.

A) Ana bina alt zemindeki lokanta, sadece TBMM üyelerine hizmet verecektir. Amaç farklı partilere mensup milletvekillerinin karşılıklı görüş alışverişi içinde yemeklerini rahatlıkla yiyebilecekleri bir ortam yaratılmasıdır. Bu nedenle, bu bölüme sayın üyelerin hiçbir konuk getirmemeleri esastır. Ancak bu kural, sayın üyeler tarafından çiğnenmekte, sonra da şikâyet konusu yapılmaktadır.

Bu lokantamıza kartlı giriş sistemi yapılması konusundaki çalışmalar sürdürülmektedir. Önümüzdeki dönemde, bu sistemle, amacına yönelik bir çalışma düzeni getirilecektir.

B) Aynı Divan Kararı uyarınca ana bina üst zemindeki lokantadan eski ve yeni TBMM üyeleri ile aile bireyleri, TBMM üyeleriyle birlikte gelen ve sayıları 10’u aşmayan konukları, TBMM’de görev yapan Parlamento Muhabirleri, TBMM’nin Müdür Yardımcısı ve daha üst makamlarda görev yapan personeli yararlanmaktadır.

Bu lokantadaki karmaşa büyük ölçüde;

a) Sayın Milletvekillerinin konukları sekreter ya da danışmanlarıyla bu lokantaya göndermelerinden,

b) Başkanlık Divanı kararı dışındaki TBMM personelinin de buraya gelmesinden,

c) Dağıtılan 10 000’i aşkın TBMM özel giriş kartı nedeniyle TBMM’de yemek yeme alışkanlığı kazanan, bir bölümü çevredeki Bakanlık ve kamu kuruluşlarından gelenlerden,

d) Ama en önemlisi, sayın üyelerin 60-80 hatta 120 kişiyle bu lokantada yemek yeme istemlerinden kaynaklanmaktadır. Bu tür konuk ağırlamalarının İdare Amirliğine önceden haber verilmek suretiyle, yemek trafiğinin yoğun olmadığı saat 12.00’de ya da saat 13.45’den sonra karşılanması yolunda bir düzenleme yapılmıştır. Ancak, bazı sayın üyeler bu kurala uymamakta ısrarlı görünmektedir.

C) Halkla ilişkiler A bloktaki lokanta, TBMM üyelerinin kendilerini ziyaret eden seçmenleri ve konuklarını ağırlamak üzere Halkla İlişkiler A Bloktaki lokantamız hizmete sokulmuştur. Bu lokantada, sayın milletvekili ile birlikte gelen konukları için garsonlarca servis yapılan ayrı bir bölüm vardır. Sayın Milletvekilleri katılmadığı takdirde, lokantada herkese self-servis hizmet vermektedir.

Bir yandan personel lokantalarımızdan tabldot yemek istemeyen TBMM personelinin akını, öte yandan TBMM’ye giriş için dağıtılan 10 000’i aşkın özel giriş kartı ve ziyaretçi akını nedeniyle burada uzun kuyruklar oluşmaktadır. Yeni dönemde, bu olumsuzlukları ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılacaktır.

Cevap 2. Ana bina üst kattaki lokanta “Milletvekilleri ve Konukları Lokantası” değil, “üyeler lokantası”dır. Yukarıda açıklandığı üzere, ötedenberi alınan Divan kararları ile buralara düzenleme getirilmiştir.

Alt zemindeki lokantanın kartlı sisteme geçişiyle birlikte bütün lokantalarımız için yeni bir düzenleme getirilecektir. Görev ve sıfatı ne olursa olsun TBMM personelinin bu lokantadan yararlanmaması gerektiği hususundaki görüşünüz de dahil olmak üzere, bu lokantadan kimlerin yararlanacağı Başkanlık Divanında yapılacak müzakereler sonucu saptanacaktır.

Cevap 3. Personelimiz için biri idari binamızda diğeri Halkla İlişkiler B Blok’ta olmak üzere iki ayrı lokantamız vardır.

Bu lokantalarımızda tabldot usulü ile hizmet sunulmaktadır. Bir gün sonra çıkarılacak yemek miktarı, personelin bir gün önceki istemi dikkate alınarak belirlenmektedir.

Üst düzey personel içi Divanımızca Üyeler Lokantasıyla ilgili bir ilke kararı alındığı taktirde bu personelimize Halkla İlişkiler B Bloktaki personel lokantasında ya da A Bloktaki Lokantada özel bir bölüm ayrılarak hizmet verilmesi ayrıca planlanacaktır.

Yasa gereği burada çıkarılan yemek için TBMM’ce 950 sosyal transferler harcama kaleminden katkı yapıldığından kadrolu personelce ödenen yemek ücreti daha düşüktür. Ancak, tabldot usulü nedeniyle seçme olanağı olmadığından, personelin bir bölümü Halkla İlişkiler A Bloktaki lokantaya gitmekte ve oradaki trafiği daha da sıkıştırmaktadır.

Cevap (4,5). Daha önce belirtildiği üzere, TBMM üst zemindeki lokanta, “Milletvekilleri ve Konukları Lokantası” değil, “üyeler lokantası”dır. Kuşkusuz, milletvekillerinin beraberindeki konuklarını burada ağırlaması doğaldır. Ve TBMM’nin bir geleneği haline gelmiştir. Ancak takdir edersiniz ki, konuk üç-beş-on kişi olur. Günde 200 sayın Milletvekilinin ortalama 5 konuğu olduğunu varsaysak, sadece Milletvekili konuğu olarak 1 000 kişiye yemek vereceğiz demektir. TBMM lokantaları ile ilgili eleştiri yaparken yaşadığımız gerçekleri dikkate almak, lokantaya 80-100 seçmeni ile gelen üyelerimizin sayısını ve getirdiği yükü düşünmek zorundayız. Hergün en az 10 üyemizin 50-80 konuğuyla geldiği bir lokantada makûl ölçüde konukla gelen Milletvekillerini de dikkate alırsak tıkanma kaçınılmazdır. Bir örnek olarak açıklamak gerekirse aynı sayın üyenin günaşırı 50-60 kişilik seçmen gruplarıyla yemek yemesi, sanırız konuk ağırlama anlayışının ötesindedir. Kayıtlarımız, sadece böyle bir sayın üyenin son 15 gün içinde 682 seçmenini bu lokantada ağırladığını ortaya koymaktadır.

Görülüyor ki, bu lokantamızın Milletvekillerinin konukları anlayışının ötesinde, İdare Amirliğince konan ve yukarıda açıklanan saatlerle ilgili kuralların çiğnenmesi suretiyle 80-100 kişilik seçmen yemeği şölenlerine dönüştürülmesi şikâyetlerin temelinde yatan gerçektir.

Diğer yandan özellikle bu yıl, bütçe görüşmeleri nedeniyle Bakanlıklar, kurum ve kuruluşlara ait bürokratlara yemek verme zorunluluğunu fırsat bilerek TBMM üst düzey yöneticilerinin ötesinde, bazı şef, memur, danışmanlarla, gene bazı sekreterlerin “Milletvekilinin konuklarını getiriyorum” diye lokantaya geldiği tespit edilmiştir.

Yeni yıldan itibaren yürürlüğe girecek yeni düzenlemede bu şikâyetler kesinlikle ortadan kaldırılacaktır. Kuşkusuz bu yolda olumlu sonucu, en yüksek düzeyde alabilmek, herşeyden önce sayın Milletvekillerinin konulan kurallara uymasına bağlıdır.

Cevap 6. Ana Bina Alt Zemindeki lokanta, yeni dönemde sadece TBMM üyelerine hizmet veren, farklı partilere mensup üyelerimizin, rahatlıkla yemeklerini yiyebilecekleri ve bu arada sohbet edebilecekleri, kahvelerini içebilecekleri bir konumda hizmet verecektir.

Lokantaya yılbaşından sonra ancak teker teker ve özel elektronik bir kartla girilebilecektir. Milletvekillerinin bu lokantamıza konukları ve seçmenleriyle girmesi mümkün olmayacağı gibi, sayın üye, kartını göstermedikçe kapı açılmayacak ve bu lokantadan yararlanması mümkün olmayacaktır.

Cevap 7. Yapılan incelemelerde, münhasıran TBMM üyelerine ayrılan gazete ve dergi okuma salonlarını TBMM personelinin işgal ettiği iddiaları abartılı bulunmuştur. Kuşkusuz, TBMM üyelerine ayrılan bu salonlardan sadece sayın üyeler yararlanacaktır. Bir kısım milletvekili yardımcı personeli ve TBMM personelinin zaman zaman okuma salonlarına araştırma-inceleme yapmak üzere geldikleri tespit edilmiş, bundan böyle bu tür inceleme-araştırma görevlerini, okuma salonlarına girip orada çalışmak suretiyle değil, kütüphane ilgilileri aracılığıyla dergi ve gazeteleri getirterek, genel salonda yapmalarının sağlanması yolunda görevlilere gereken talimat verilmiştir.

Berber ve lostra salonları ise, başta sayın üyeler olmak üzere, TBMM’nin tüm personeline hizmet vermektedir. Bu nedenle bu hizmetlerden, TBMM personelinin yararlandırılmasını “tasallut ve işgal olarak” nitelemenin anılan salonların kuruluş amaçlarını dikkate alırsak, amacını aşmış beyanlar olarak gördüğümüzü belirtmek isterim.

10. – Sakarya Milletevekili Nezir Aydın’ın, Sakarya Ferizli ve Karapürçek ilçelerinde kurulması planlanan Ziraat Bankası şubelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Güneş Taner’in yazılı cevabı (7/3951)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Devlet Bakanı Sayın Güneş Taner tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını delaletlerinize arz ederim.

                                                                                                            Nezir Aydın                                                        Sakarya

Soru : Sakarya İli Ferizli ve Karapürçek ilçelerinde kurulması düşünülen Ziraat Bankası şubeleri ile ilgili;

a) Yasal Prosedür (Kuruluş çalışmaları) ne zaman işlemeye başlamıştır?

b) Kuruluş çalışmaları şu anda hangi aşamadadır?

c) Açılışın hangi tarihte yapılması planlanmaktadır?

                                 T.C.                                                                                                                                Devlet Bakanlığı      30.12.1997                                                                                                                      Sayı : B.02.0.003.(16)3444

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 11.12.1997 gün ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3951-9749/25129 sayılı yazınız ve eki.

Sakarya Milletvekili Sayın Nezir Aydın’ın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği Bakanlığım ilgili kuruluşu T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğünün görev alanına giren soru önergesine ait cevap ilişiktedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

                                                                                                            Güneş Taner                                                        Devlet Bakanı

Sakarya Milletvekili Nezir Aydın’ın Bakanlığım İlgili

Kuruluşu T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’nün

Görev Alanına Giren Konulara İlişkin 7/3951-9749 Esas

No’lu Yazılı Soru Önergesine Ait Cevab

Sakarya İli Ferizli İlçesi’nde Ziraat Bankası Şubesi açılmasına ilişkin Hazine Müsteşarlığı’na 30.1.1997 tarihinde başvuruda bulunulmuştur.

Hazine Müsteşarlığından alınan 26.3.1997 tarihli izin çerçevesinde, şubenin tescil işlemleri tamamlanmış ve 4.6.1997 tarihinde alınan kesin açılış izni üzerine de hizmet binası yer temini çalışmaları ile kiralama, tadilat ve diğer açılış işlemleri sürdürülmektedir. Söz konusu işlemlerin tamamlanmasını müteakip anılan şube 1998 yılı içerisinde hizmete açılacaktır.

Ayrıca, Karpürçek İlçesinde Bankaca bir şube açılması ise, Bankanın şube sayısı dondurulmuş bulunduğundan imkânlar doğrultusunda değerlendirilmek üzere not alınmıştır.

11. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın;

– Ahırlı ve Yalıhüyük’e bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

– Konya Güneysınır İlçesi Habiller Köyü,

– Güneysınır İlçesine bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

– Karatay-Şatır, Bakırtolu, Ortakonak, Katrancı, İpekler, Köseali, Obruk-Sürüç köylerinin,

– Bozkır İlçesine bağlı bazı yerleşim birimlerinin,

Yollarına ilişkin soruları ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/3955, 7/3956, 7/3957, 7/3961, 7/3962)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. Ahırlı İlçesi Aliçerçi-Büyüköz-Küçüköz ve Bademli Köy yollarına ait tahsisat 54 üncü Hükümet döneminde Özel İdareye çıkartıldığı halde asfaltlama çalışmaları neden yapılmadı? Bu yollar ne zaman asfaltlanacak?

2. Yalıhüyük İlçesi, Balıkova-Saray Köy yollarının 54 üncü Hükümet Döneminde asfaltlanmak üzere ödenek tahsisatı yapılmıştır. Bu köy yolları niçin asfaltlanma mıştır? Ne zaman asfaltlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya                    

Sorular:

1. Konya Güneysınır İlçesi M. Ali Köyü Köprüsü ile Habiller Köyü arasındaki ana yoldan yaklaşık 40 köy istifade etmektedir. Ayrıca yol güzergâhında Yerköprü elektrik santrali tarihi ve doğal güzellikler bulunmaktadır. 54 üncü Hükümet döneminde asfaltlama yapmak üzere altyapı çalışmaları yapılmıştır. 55 inci Hükümet döneminde bu çalışmalar durdurulmuştur. Adı geçen yolda asfaltlama çalışmaları niçin durduruldu?

Asfaltlama çalışmaları yapılmayacak mı? Bu yolda asfaltlama çalışmaları ne zaman yapılacak?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. Güneysınır ilçesi Örenboyalı yolu; Güneysınır-Ağaçoba-Alanözü yolları; Mehmet Ali Köyü yolu; Karagüney yolu; Kızılçakır-Karagüney yolu; Ağaçoba-Kızılöz-Aladağ yolu Ömeroğlu köyü yolu 54 üncü Hükümet döneminde ihaleleri ilan edildiği halde, bir çok köy yoluna sadece kum dökülmüş durumdadır. Üstelik bu kumlar dağıtılmamış vaziyettedir. Adı geçen köylerin yolları ne zaman yapılacaktır? Ne zaman asfaltlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. Karatay-Şatır, Bakırtolu, Ortakonak, Katrancı-İpekler, Köseali, Obruk-Sürüç köylerine ait asfalt sathi kaplama ödenekleri 54 üncü Hükümet döneminde çıkartıldığı halde hâlâ neden asfaltlanmadı? Ne zaman asfaltlanacak?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. Bozkır İlçesi Kozağaç; Sarıoğlan Beldesi Kızılçakır köyü; Kuşça; Hacılar; Boyalı; Kınık; Kildere-Ayvalıca; Koçaş, Karayanya, Taşbaşı, Yolören; Akçapınar; Kınık; Kayacılar köy yolları ile ilgili ödenekler 54 üncü hükümet döneminde çıkarıldığı halde hâlâ neden asfaltlanmadı? Ne zaman asfaltlanacaktır?

                                 T.C.                                                                                                                                Devlet Bakanlığı      26.12.1997                                                                                                                      Sayı : B.02.0.014/1.03.1057

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığı Genel Sekreterliği Kanunlar ve Kararlar Dairesinin 12.12.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-9890 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Sayın Lütfi Yalman’ın Konya İli’nin yol sorunlarının halledilmesi ile ilgili soru önergesi incelenmiştir.

Konya İli’nin Ahırlı İlçesi Alicerci-By Öz-Kç. Öz ve Bademli, Bozkır, Kozaağaç köy yolu İl Özel İdaresi tarafından 12.11.1997 tarihinde ihalesi yapılmış asfalt malzemesinin çekilmesi 28.11.1997 tarihinde bitirilmiştir.

Dy. İlt Saray Güneysınır İlçesi, Örenboyalı-Ağaçoba-Alanözü-Mehmetali-Karagüney-Kızılgüney-Kızılöz ve Bozkır İlçesi Akçapınar-Boyalı, Karatay İlçesi, Katrancı-İpekler köy yollarının asfalt kaplaması için mıcır, temel malzeme temini ve nakli işlerinin ihaleleri yapılmış ve yukarıda bahsedilen bütün yolların malzemeleri çekilip, sıkıştırılıp asfalta hazır hale getirilmiştir.

Bozkır İlçesi, Taşbaşı-Yelbeği Köy yolu onarım gerektiğinden malzemesi satın alınmış, onarımı yapıldıktan sonra asfalta hazır hale getirilecektir.

Karatay İlçesi, Bakırtolu köy yolu toplulaştırma çalışmasından dolayı yol güzergâhı değiştirildiğinden Yalıhöyük İlçesi, Saray-Balıklava köy yolu Bozkır İlçesi Kuşça-Hacılar-Kınık-Kildere-Ayvalıca-Kocaş-Karayahya, Karatay İlçesi, Satır, Köseali-Obruk-Sürgüç-Ortakonak köy yolları ödenek yetersizliğinden dolayı ayrıca Yolören köy yolu asfalt kaplama olduğundan Güneysınır İlçesi Yerköprü Eletrik Santrali yolu karayolları yol ağında bulunduğu için yapılamamıştır.

Konya Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünce İl Özel İdaresi tarafından ödenek tahsis edilen ve İl Daimî Encümenliğince asfalt kaplama yapılması istenilen köy yolları asfalta hazır hale getirilmiştir.

Konya İli’nde 1996 yılı çalışma programında asfatla hazır hale gelen köy yolları asfalt sathi kaplamalarının 310 km.si 1997 yılında yapılmış olup, kalan miktarı ise 1997 yılında asfalta hazır hale gelen köy yolları ile birlikte 1998 yılında imkânlar dahilinde yapılacaktır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                         Mustafa Yılmaz                                                     Devlet Bakanı

 

12. – Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ın;

– Trafik kazalarına,

İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3958, 7/3959)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yalman                                                       Konya

Sorular :

1. 1 Temmuz 1996 ve 1Temmuz 1997 tarihleri arasında;

a) Ne kadar  trafik kazası meydana gelmiştir?

b) Bu trafik kazalarında ne kadar can kaybı olmuştur?

c) Bu trafik kazalarında ne kadar maddi zarar meydana gelmiştir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu tarafından ivedilikle yazılı olarak cevaplandırılmasının teminini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Lütfi Yılmaz                                                        Konya

 

Soru :

1. 18 Temmuz 1997 ve 4.12.1997 tarihleri arasında;

a) Ne kadar trafik kazası meydana gelmiştir?

b) Bu trafik kazalarında ne kadar can kaybı olmuştur?

c) Bu trafik kazalarında ne kadar maddi zarar meydana gelmiştir?

                                 T.C.                                                                                                                                İçişleri Bakanlığı      5.1.1998                                         Emniyet Genel Müdürlüğü                                                                                                              Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/010526

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : a) TBMM Başkanlığının 12.12.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/3958-9790/25168 sayılı yazısı.

b) TBMM Başkanlığının 12.12.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/3959-9791/25169 sayılı yazısı.

Konya Milletvekili Lütfi Yalman tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergelerinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

1 Temmuz 1996 - 1 Temmuz 1997 tarihleri arasında meydana gelen 376 643 trafik kazasında; 5 266 kişi ölmüş ve 25 885 307 246 000 TL. maddi zarar meydana gelmiştir.

16 Temmuz 1997 - 4 Aralık 1997 tarihleri arasında meydana gelen 136 179 trafik kazasında; 2 465 kişi ölmüş ve 18 204 425 463 000 TL. maddi zarar meydana gelmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                       Murat Başesgioğlu                                                   İçişleri Bakanı

13. – Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, Elazığ-Baskil İlçesi Karakaya Barajı gölünden sulanacak arazilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/3968)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1. Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Mustafa Yılmaz tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.         8.12.1997

                                                                                                       Ömer Naimi Barım                                                   Elazığ

1. Elazığ İli Baskil İlçesi Karakaya Barajı gölünden sulanacak Sahil Köyleri sulamaları ne zaman başlayacak? Bu sulamadan kaç hektar alan ve köy yararlanacak? Bu sulama ile Millî Ekonomiye ne kadar katkı sağlanacak?

2. Sahil Köylerinde yapılan montaj çalışmaları tamamlandı mı? Elektrik Trafoları ne zaman bitirilecek?

                                 T.C.                                                                                                                                Devlet Bakanlığı      31.12.1997                                                                                                                      Sayı : B.02.0.014/1.03.1086

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 12.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3968-9812/25258 sayılı yazınız.

Elazığ Milletvekili Sayın Ömer Naimi Barım’a ait soru önergesindeki konular incelenmiştir.

Elazığ İli Baskil İlçesinde H. Mehmetli Gemici, Kuşsarayı, Kadıköy ve Tabanbükü Bilaluşağı adları altında Karakaya Baraj gölünden sulama amaçlı üç projenin yapımı devam etmekte olup, 1999 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Söz konusu projelerden H. Mehmetli Gemici projesiyle 710 Ha. Kuşsarayı Kadıköy projesi ile 1440 Ha. Ve Tabanbükü Bilaluşağı projesiyle 1088 Ha. tarım arazisi sulamaya açılacaktır.

Adı geçen tesislere ilişkin elektrik projeleri 1993 yılında ihale edilmiş 1994 yılında tamamlanmıştır. Daha sonra elektrik aksamında bazı bölümlerin çalınması nedeniyle 1995 yılında onarım projesi hazırlanarak yılı içerisinde tamamlanmıştır. 1997 yılında ikinci bir hırsızlık olayı nedeniyle onarım projesi hazırlanarak ihale talimatı verilmiştir.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                         Mustafa Yılmaz                                                     Devlet Bakanı

14. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Mardin Valisinin süryani manastırında verilen dinî eğitimi yasakladığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3973)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın İçişleri Bakanı tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                           Ercan Karakaş                                                      İstanbul

Son günlerde basında Mardin Valisinin süryani manastırında verilen din eğitiminin yasaklandığına ilişkin çeşitli haberler yer almıştır.

Sorular :

1. Bu haberler doğru mudur?

2. Doğruysa Mardin Valisi bu işlemi hangi nedenle ve hangi yasaya dayanarak yapmıştır?

3. Siz, yüzyıllardır Mardin’de yaşayan ve Anadolu kültürünün bir parçası olan süryani ve kaldanilerin inançlarını yaşamalarını engellemeye yönelik bu kararı doğru buluyor musunuz?

4. Şu ana kadar verilen karara ilişkin olarak Bakanlığınızca herhangi bir idarî araştırma ya da  soruşturma yapılmış mıdır?

5. Yapıldıysa sonucu nedir?

                                 T.C.                                                                                                                                İçişleri Bakanlığı      31.12.1997                                                                                                                       Personel Genel Müdürlüğü                                                                            Sayı : B050PGM0710001-Ş/23108

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine (7/3973) ait cevaplar aşağıya çıkarılmıştır.

Arz ederim.

                                                                                                       Murat Başesgioğlu                                                   İçişleri Bakanı

Konu ile ilgili anılan Valilikten alınan 24.12.1997 tarihli cevabiı yazıda;

Süryani vatandaşlarımızın din eğitiminin yasaklanmasının tamamen yanlış ve spekülatif haber olduğu, sekiz vakıf altında toplanan hırıstiyan dinine mensup kilise cemaatinin dinî ibadetlerini kısıtlayan veya kaldıran hiçbir müdahale ve kararın söz konusu olmadığı,

Hollanda Metropoliti Sulins Yeshü Çiçek, İstanbul Metropoliti Filüksinos Yusuf Çetin, Midyat Deyrul Umur Manastırı Metropoliti Timotheos Samuel Aktaş ve Mardin Deyrul Zafaran Papazı İbrahim Türkel ile beraberinde bulunan İstanbul ve Mardin Cemaatleri ile, Mardin Valiliği, Güvenlik Komutanlığı, Belediye Başkanlığı, Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Müdürlüğüne ziyarette bulundukları, beraberlerinde basın danışmanları ile kilise sorumlularınında bulunduğu ve güvenlik tedbirleri, yurtdışına yansıyan şikayetler konusunda görüşmeler yapıldığı ve bu konularda hiçbir menfi talep olmadığı gibi iyi niyet ve hoşgörüden memnun olduklarını dile getirdikleri,

Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenen ve önerilen hususlar ile Bakanlığımız emirlerinin vatandaşlarımıza anlatıldığı, özellikle Belediye hudutları dışında bulunan kiliselerde uzun süreli konaklamaya gelen yerli ve yabancıların talepte bulunmaları halinde güvenlik tedbirleri ve koruma önlemlerinin alındığı,

Yasalara uygun olmayan icraatlara müsade etmenin mükün olmadığı, Süryani vatandaşlarımızın da diğer Türk vatandaşlarımız gibi aynı kanunlara ve alınan tedbirlere uymalarının gerektiği,

Yüzyıllardan beri iç içe geniş bir kültür oluşturan dinî cemaatlere üye vatandaşlarımız arasına nifak sokabilecek yalan haberlerin ülke menfaatine ve yurtdışında yaşayan insanımıza hiçbir yararının olmadığı, haberlerin ülkemiz aleyhindeki mihrakların kışkırtıcı tavırlarının bir sonucu olduğu, bu nedenle Mardin Valisi hakkında herhangi bir işlem yapılmasına gerek bulunmadığı anlaşılmıştır.

15. – Rize Milletvekili Avni Kabaoğlu’nun, bir şahsın TBMM personeli olup olmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Hikmet Çetin’in yazılı cevabı (7/4015)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başkanlığınız tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.Saygılarımla.                   17.12.1997

                                                                                                          Avni Kabaoğlu                                                      Rize

Sorular :

1. TBMM Başkanvekili Sayın Kamer Genç’in oğlu Seçkin Genç TBMM personeli midir?

2. Personel ise ne zaman işe başlamıştır?

3. Hangi birimde ve ne iş yapmaktadır?

   Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı                                                                                                   Genel Sekreterliği Kanunlar ve                                    30.12.1997

               Kararlar Dairesi Başkanlığı                                                                                               Sayı :Kan.Kar.Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/4015-10000/25627

Sayın Avni Kabaoğlu

Rize Milletvekili

İlgi : 17.12.1997 tarihli yazılı soru önergeniz.

Bir şahsın TBMM personeli olup olmadığına ilişkin ilgi önergenizde yer alan sorular aşağıda cevaplandırılmıştır.

Bilgilerinizi rica ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Hikmet Çetin                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi                                                                                                                                Başkanı

Cevap (1,2,3). Önergenize konu edilen, TBMM Başkanvekili Kamer Genç’in oğluyla ilgili bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

Adı ve Soyadı                                             : Seçkin Genç

Baba Adı                                                     : Kamer

Görev Yeri                                                  : TBMM Parlamenter Hizmetleri Müdürlüğü

Unvanı                                                        : Memur

Göreve Başlama Tarihi                               : 10.10.1995

Açıklama                                                     : Adıgeçen, askerlik hizmetini yapmak üzere 21.8.1997 tarihinden geçerli olarak, 657 sayılı Kanunun 81, 83 ve 108 inci maddelerine göre aylıksız izne ayrılmıştır.

 

 

BİRLEŞİM 38’İN SONU