DÖNEM : 20 CİLT : 38 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

27 nci Birleşim

11. 12 . 1997 Perşembe

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, yurtdışında çalışmakta olan işçilerimizin ve ailelerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı

2. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, Hükümetin petrol ve diğer ürünlere yaptığı son zamlara ilişkin gündemdışı konuşması

3. – Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, 9 Aralık Dünya Madencilik Günü nedeniyle ülkemizde madenciliğin sorunları ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI ve MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 20 arkadaşının, Kuzey Irak’tan yapılan mazot ticareti ile ilgili yolsuzluk iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223)

C) TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Çanakkale Milletvekili A.Hamdi Üçpınarlar ve 5 arkadaşının, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini (2/737) geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/280)

2. – Bir milletvekiline belirtilen sebep ve süreyle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1210)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. — 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı:168)

2. — Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/597) (S. Sayısı : 335)

3. — Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

4. — Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı : 392)

5. — Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217)(S. Sayısı: 132)

6. — Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar ile Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/780) (S. Sayısı : 403)

7. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/625) (S. Sayısı : 404)

8. — Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı : 267)

9. — 388 Sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı : 398)

10. — İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez ve Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/832) (S. Sayısı : 379)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, bazı gazetelerin promosyon nedeniyle Elazığ’da vatandaşların mağdur olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/3782)

2. — Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın;

— Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için hazırlanan kalkınma paketinin kapsamına Erzurum İlinin de dahil edilip edilmeyeceğine

Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in;

— TİKA’daki bazı yöneticilere ilişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’in yazılı cevabı (7/3826, 3839)

3. — Konya Milletvekili Veysel Candan’ın “Türkçe İbadet” isimli kitaba ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevabı (7/3843)

4. — İstanbul Milletvekili Yusuf Pamuk’un, 1989 yılından bu yana Bulgaristan’dan göç eden soydaşların sayısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3845)

 

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, Dünya İnsan Hakları Gününe ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk,

İstanbul Milletvekili Ali Çoşkun’un, Hükümetin son aylarındaki ekonomi politikaları ve uygulamalarına ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Güneş Taner,

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale ve çevresinde meydana gelen yoğun yağışlar nedeniyle oluşan sel felaketine ilişkin gündemdışı konuşmasına da Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu,

Cevap verdiler.

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay ve 24 arkadaşının, İran ve Türkmenistan’dan doğalgaz alınması projelerinin geciktiği iddialarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/222) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırasında yapılacağı açıklandı.

(10/22) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek’in, (6/730) esas numaralı sözlü sorusunun geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunu geri verildiği bildirildi.

9 Aralık 1997 Salı günkü Gelen Kağıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 403 sıra sayılı, Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar ile Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak’ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporunun, 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 6 ncı sırasına;

10 Aralık 1997 Çarşamba günkü Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 404 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının 7 nci sırasına;

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 88 inci sırasında bulunan 267 sıra sayılı kanun tasarısının 8 inci sırasına; 176 ncı sırasında bulunan 398 sıra sayılı kanun tasarısının 9 uncu sırasına; 10 uncu sırasında bulunan 379 sıra sayılı kanun teklifinin 10 uncu sırasına, 11 inci sırasında bulunan 280 sıra sayılı kanun teklifinin 11 inci sırasına; 163 üncü sırasında bulunan 375 sıra sayılı kanun tasarısının 12 nci sırasına; 173 üncü sırasında bulunan 388 sıra sayılı kanun tasarısının 13 üncü sırasına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sıralarının buna göre teselsül ettirilmesine;

Genel Kurulun, 10 Aralık 1997 Çarşamba günü, gündemin 6 ncı, sırasına kadar olan kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerinin bitimine kadar. 11 Aralık 1997 Perşembe günü de 15.00-19.00, 20.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin, ANAP ve DSP Gruplarının müşterek önerileri, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Başkanlıkça, Millî Savunma Bakanlığı Bütçesi ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Bütçesinin yer değiştirdiğine; buna göre, Millî Savunma Bakanlığı Bütçesinin 23.12.1997 Salı günü, 13 üncü turda, Çevre Bakanlığı bütçesiyle birlikte; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin de 23.12.1997 Salı günü, 12 nci turda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle birlikte görüşüleceğine ilişkin duyuruda bulunuldu.

Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki gensorunun, Genel Kurulun 8.12.1997 tarihli 24 üncü Birleşiminde yapılan görüşmeleri sırasında verilen güvensizlik önergesinin yapılan açık oylamasında 246 kabul oyu kullanıldığı; bu sonuca göre, Anayasanın 99 uncu maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen salt çoğunluk bulunamadığından, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki güvensizlik isteminin kabul edilmediği açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kıs-
mının:

1 inci sırasında bulunan 168,

3 üncü sırasında bulunan 335,

Sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmeleri, geri alınan maddeleri komisyondan gelmedi-
ğinden;

2 nci sırasında bulunan 132,

4 üncü sırasında bulunan 232,

Sıra sayılı kanun teklifinin görüşmeleri de, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

Ertelendi.

5 inci sırasında bulunan, Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının (1/660) (S. Sayısı : 392) görüşmelerine devam edilerek 1 inci maddesi kabul edildi; 2 nci ve müteakip maddeleri, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanının talebi üzerine, önergelerle birlikte ilgili komisyona geri verildi.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Aralık 1997 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.21’de son verildi.

 

Uluç Gürkan

Başkanvekili

Ahmet Dökülmez Ünal Yaşar

Kahramanmaraş Gaziantep

Kâtip Üye Kâtip Üye

 

II. – GELEN KÂĞITLAR No. : 47

11.12.1997 PERŞEMBE

Teklifler

1. — Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ ile Kocaeli Milletvekili Halil Çalık’ın; Milli Eğitim Temel Kanunu ile İlköğretim ve Eğitim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/976) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.1997)

2. — Zonguldak Milletvekili T.Boray Baycık’ın; 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Yasasına Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin Yasa Teklifi (2/977) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.1997)

3. — Burdur Milletvekili Kazım Üstüner’in; Pasaport Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/978) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.1997)

4. — Burdur Milletvekili Kâzım Üstüner’in; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/979) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.1997)

5. — Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin; Bankalardan Dövize Endeksli Konut Kredisi Alan Kişilerin Ödemelerinin İyileştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/980) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.1997)

6. — Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan’ın; Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/981) (İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.1997)

7. — Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu ve 3 Arkadaşının; Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri ve Aile Hekimliği Kanun Teklifi (2/982) (Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.1997)

8. — Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu ve 3 Arkadaşının; Hastane ve Sağlık İşletmeleri Temel Kanun Teklifi (2/983) (Plan ve Bütçe ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.1997)

9. — Kütahya Milletvekili İsmail Karakuyu ve 3 Arkadaşının; Sağlık Finansman Kurumu Kuruluş ve İşleyiş Kanun Teklifi (2/984) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.1997)

10. — İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın; 1111 Sayılı Askerlik Kanununa İki Ek Madde İlavesine Dair Kanun Teklifi (2/985) (İçişleri ve Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.1997)

Sözlü Soru Önergeleri

1. – Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel’in, Ceylanpınar SSK Dispanseri binasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/780) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.10997)

2. – Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek’in, Yozgat-Çekerek Süreyyabey Barajı projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/781) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, Mersin Serbest Bölge İşleticisi A.Ş.’nin yönetim kurulu üyelerine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3967) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.1997)

2.– Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, Elazığ-Baskil ilçesi Karakaya Barajı gölünden sulanacak arazilere ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3968) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.1997)

3.– Şırnak Milletvekili Bayar Ökten’in, Kuzey Irak’tan deri ve yün ithalatı izni için başvuran firmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3969) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.1997)

4.– Erzincan Milletvekili Naci Terzi’nin, TEDAŞ’ın İstanbul ve Ankara elektrik dağıtım şebekesi ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3970) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.1997)

5.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Milli Tütün Komitesi’ne ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3971) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.1997)

6.– Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, Vakıfbank’a ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3972)(Başkanlığa geliş tarihi: 9.12.1997)

 

No: 47’e1 inci Ek

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 20 arkadaşının, Kuzey Irak’tan yapılan mazot ticareti ile ilgili yolsuzluk iddialarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/223) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.1997)

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

11 Aralık 1997 Perşembe

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya’nın, yurtdışında çalışmakta olan işçilerimizin ve ailelerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu’nun cevabı

BAŞKAN – Birinci gündemdışı söz, yurtdışı işçi sorunları üzerinde Sayın Musa Uzunkaya'nın.

Buyurun Sayın Uzunkaya. (RP sıralarından alkışlar)

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yurt dışında çalışmakta olan işçilerimizin, genelde, son zamanlarda karşılaştıkları farklı bir problem nedeniyle de Hollanda'da çalışan işçilerimizin özelde sorunlarıyla alakalı olarak huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri, Meclisimizin hayırlı hizmetlerini dikkatle izleyen ulusumuzun değerli insanlarını saygıyla selamlıyor; pazar günü idrak edeceğimiz Beraat Kandilimizin, tüm insanlığın saadetine vesile olmasını niyaz ediyorum.

Muhterem Başkan, değerli arkadaşlar; dün, 49 uncu yılını kutladığımız, ancak saygılı olmakta kusurlu olduğumuz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin insan onur, haysiyet ve haklarına daha uygun yaşanabilir; fikirlerinden dolayı kanaat, düşünce ve inançlarını ifade ettikleri için hapislerde ömürlerini geçiren insanların ülkesi olmaktan, daha çok demokrasi, daha çok insan hakları ve özgürlük ortamının oluştuğu bir ülke olması temennisiyle, yurt dışındaki ülke insanının sorunlarına işaret etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, 3 034 617'si Avrupa ülkelerinde olmak üzere, toplam 3 444 162 vatandaşımızın, işçi ve ailesi olarak, yurt dışında bulunduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Ne var ki, bugüne kadar yığınla sorunları var olan, ömürlerini gurbet diyarlarında geçiren, nasırlı elleri öpülesi bu aziz kardeşlerimizin, ülke yöneticilerinden yeterli ilgi göremedikleri bir gerçektir. Ülke demokrasisine katkıları sağlanamadığı, daha açık bir ifadeyle, seçmen olamadıkları için kendileriyle ilgilenilmediğini zanneden bu kardeşlerimize, seçmen konumundaki Türkiye'deki Türk işçisinin, bugünkü sokaklarda hak ve ekmek arama mücadelesini göstermek, hele hele 55 inci Hükümetin seçmen ve işçiyle değil, patron ve seçkinlerle omuz omuza olduğunu buradan hatırlatmak istiyorum. Diliyorum ki, Hükümet, dün kendisine destek veren; ancak, bugün 500 kilometrelik yolu yaya katetme durumuna düşen işçileri ve patronlarını fark etsin ve o çok sevdiği birkısım çevrelerin de bir gün kendisini aynı tepkiyle yalnızlığa iteceğinin farkına varmış olsun.

Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; dört yılını işçilerin her türlü sorunlarıyla ilgili olarak Hollanda'da geçirmiş bir kardeşiniz olarak, Batı Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan kardeşlerimizin çok kere benzer, bazı ülkelerde de farklılık arz eden ciddî sorunları vardır. Bunların başında, hiç şüphesiz, çocuklarının eğitimi, öğretmen açığı, kitap ve diğer eğitim araç gereçleri gelmektedir. Maalesef yurt dışına gönderdiğimiz işçilerin zamanla çoğalan ve bugün artık üçüncü kuşağın da aralarında bulunduğu bir kesimin eğitimiyle yeteri derecede ilgilenilmediği için özellikle son kuşak, yani üçüncü kuşak açısından ciddî endişeler taşınmalıdır. Batı'daki her türlü uyuşturucu ve gençliğe sâri olan hastalığın onlara da bulaşmış olması, oradaki ailelerin gelecekleri açısından kuşku duymalarına vesile olmaktadır.

Cemiyetlerin kendi imkânlarıyla ve içinde bulundukları ülkelerin kanunlarının tanıdığı cevaza bağlı özel okul açan vatandaşlarımız, çocuklarını canla başla kurtarma mücadelesi verirken, sağolsun, hükümetlerimiz, o ülkelerde açılan ve tamamen özel okul açma yasalarına uygun, denkliği de ilgili ülkelerce kabul edilen Türk özel okullarına, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti muadelet prensipleri içerisinde hak tanımamış ve muadeletlerini benimsememiştir. Mesela, Hollanda Hükümetince denk kabul edildiği halde, Türkiye tarafından denkliği kabul edilmeyen Gazalî ve İbni Sina okulları mezunları -ki, sayıları 10’larla ifade edilmektedir- hâlâ Türkiye'de bir üst yüksekokula devam edememekte; ama, Hollanda eğitim yasalarına göre, aynı ülkede yüksekokullara devam edebilme şansını yakalamışlardır.

Yurt dışındaki işçi ve ailelerinin en önemli sorunlarından biri de, oradaki din hizmetlerinin yeterli derecede verilmediği, çok iyi yetişmiş, mesleğinin ehli ve çok sayıda din görevlisi ihtiyacının, bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, 1 dakika içinde toparlıyoruz efendim.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, özellikle son dönemde, Hollanda Hükümeti Sosyal İşler Bakanlığı, Hollanda 'da daha önce çalışıp işsiz konumuna düşen ve sosyal dins, yani, yardım ödeneği kasasından yardım alan vatandaşlarımızın, Temmuz 1997'den itibaren, Türkiye'deki mal varlıklarını araştırmaya başlamış, 500'den fazla ailenin Türkiye'deki mal varlığı incelenmiş, 10’larca vatandaşımızın aylıkları kesilmiş, Türkiye'deki malları icra yoluyla müsadere edilme konumuna gelmiştir. İki hafta önce Hollanda'yı ziyaret ettiğimde, tüm Hollanda'da, Amsterdam, Rotterdam, Leerdam ve Venlo Şehirlerindeki işsizlik ücreti alan, sayıları 26 bini geçen, aile fertleriyle 50 bine yaklaşan insanımızın müşterek talepleri ve tedirginliği, bir an önce, bu sıkıntıdan, Hükümet tarafından kurtarılmaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Gündemdışı söz üzerinde, Hükümet adına, Sayın Rifat Serdaroğlu; buyurun efendim.

DEVLET BAKANI RİFAT SERDAROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Milletvekilimiz Sayın Uzunkaya'nın, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili veciz konuşmasına cevap arz etmek üzere huzurunuza geldim; tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, kaynağını, birinci derecede, Anayasamızın 62 nci maddesinden, ikinci derecede de 55 inci Cumhuriyet Hükümeti Programından -ki, Yüce Mecliste okunan ve Yüce Meclisin tasvibine mazhar olan Hükümet Programından- alan, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hizmetlerini koordine etmek ve onların problemlerini çözmek üzere “Yurtdışı Vatandaşlık Üst Kurulu” adı altında bir kurul oluşturmaya karar vermiştir. Bendeniz, Sayın Başbakan tarafından bu konuda görevlendirilmiş Devlet Bakanıyım. Bu konuyla ilgili olarak, Türk temsilcileriyle, iki kez Almanya'da, bir kez de Avusturya'da toplantı yaptık. Ayrıca, Bonn Büyükelçiliğimizde, İsveç'ten, Fransa'dan, Hollanda'dan, İsviçre'den ve Almanya'dan yine teknik uzmanların katıldığı, yaklaşık on saat süren bir toplantı yaptık; bu toplantılarımız devam edecek.

Bu kurulu oluşturmaktaki amacımız, biraz evvel Sayın Uzunkaya'nın bahsettiği ve benim de biraz sonra açıklama getireceğim konularda, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın problemlerini önceden görmek; bu problemleri birleri, ikileri, üçleri geçip binlerce kişiye ulaşıp feryat haline gelmeden çözebilmek ve Türkiye'de, bizim Parlamentomuzda yurt dışındaki vatandaşlarımızı ilgilendiren yasal düzenlemelerde onları bilmeden mutazarrır etmemek için gereken tebdirleri önceden almaktır. 55 inci Cumhuriyet Hükümeti olarak bu temaslarımız daha devam edecek ve sonunda, bunu Yüce Meclise arz edeceğiz.

İlk düşüncemiz, Yurtdışı Vatandaşlık Üst Kurulunun büyük çoğunluğunun, yurt dışında yaşayan vatandaşlardan oluşturulmasıdır. Parlamentoda mevcut her siyasî partiden mutlaka bir milletvekili arkadaşımızı da bu kurulun içerisine almak istiyoruz. Bu kurul, Dışişlerinden ve ilgili bakanlıkların birer temsilcisinden oluşacak; ama, biraz evvel arz ettiğim gibi, çoğunluğu, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan olacak. Bunu, öncelikle bir Başbakanlık genelgesiyle oluşturmak istiyoruz; bilahara, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza hizmetlerine eğilecek bu kurulu, demokrasinin gereği, seçimle yapmak istiyoruz. Tabiî, bunun için de yurtdışı seçmen kütüklerinin oluşması lazım. O konu da, tahmin ediyorum ki, önümüzdeki günlerde Parlamentonun gündemine gelecek. Yurt dışında yaşayan -ki, resmî rakamları 3,5 milyonu bulan, fakat gayriresmî 5 milyon civarında tahmin ettiğimiz- vatandaşlarımıza seçme ve seçilme hakkını verecek bir kanun teklifini Parlamentonun gündemine getireceğiz.

Bu konuda Hükümetimiz gerekli çalışmaları yaptı; Hükümeti oluşturan üç partiden üç bakan arkadaşımız bu konuda görevlendirildi. Yüksek Seçim Kurulu, Devlet İstatistik Enstitüsü, yurt dışındaki elçiliklerimiz ve vatandaşlarımızla gerekli temaslar yapıldı ve bir yasa tasarısı hazırlandı; fakat, gerek Sayın Başbakan gerek Hükümeti oluşturan partiler, bunun, bir kanun tasarısı olarak Parlamentonun gündemine gelmesini arzu etmedik. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün siyasî partilerimizin katılımıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir eseri haline getirmek istedik. Bu sebeple, bu kanun tasarısını Sayın Meclis Başkanımıza, iki bakan arkadaşımla beraber (Sayın Sungurlu ve Sayın Türk) götürdük, takdim ettik. Takdim ediş sebebimiz, parti genel başkanlarımızla temas edilmesi, bu konuda bütün partilerimizin görüşlerinin alınması ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün siya partilerimizin geniş bir uzlaşımıyla Parlamentonun gündemine getirilmesi ve bu yasanın bir günde çıkarılmasıdır. Bence, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türk Devletinin, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza gecikmiş bir borcunun ödenmesidir. Tahmin ve temenni ediyorum ki, Sayın Meclis Başkanımız, en kısa zamanda parti genel başkanlarımızla bu temasları neticelendirir ve konuyu Parlamentonun gündemine getiririz.

Sayın Uzunkaya'nın bahsettiği, yurt dışında yaşayan, özellikle üçüncü jenerasyon gençlerdeki uyuşturucu bağımlılığı konusuna da değinmek istiyorum. Tabiî, uyuşturucu olayı, bütün dünyanın bir derdidir; ama, biz Hükümet olarak, Parlamento olarak, yurt dışında yaşayan bu gençlerimize mutlaka ulaşmak zorundayız. Bugün, Almanya'da, üniversitelerde eğitim gören 22 binin üzerinde Türk gencimiz var; ama, bu 22 bin Türk gencine, Parlamentodan bir değerli parlamenterimiz bayram tebriği atmak istese, adreslerini bulabilmesi mümkün değildir. İşte, bu kurul, bunları gerçekleştirecek; yurt dışında yaşayan gençlerimizin, millî değerlerimizle, Türklükle, manevî değerlerimizle, Türkiye'yle ilişkilerini sağlayacak organizasyonları, sivil toplum örgütleri kanalıyla yapabilecek; umuyorum ki, bunu da, en kısa zamanda gerçekleştirecek.

Tabiî, Sayın Uzunkaya, kendisinin de ifade ettiği gibi, din ataşesi olarak uzun yıllar yurt dışında hizmet etmiş değerli bir arkadaşımız. Sayın Hüsamettin Özkan'la Almanya'ya yaptığımız ziyarette, sadece Almanya'ya 7 din ataşemizin kadro eksikliği sebebiyle gönderilmediğini; 238 diğer kadronun gönderilmediğini tespit ettik. Memnuniyetle ifade ediyorum ve huzurunuzda da Sayın Özkan'a teşekkür ediyorum; 7 din ataşesi kadrosu imzalandı, diğerleri de Sayın Başbakan'da, imza aşamasında; en kısa zamanda gönderilecek.

Hollanda'yla ilgili konuya gelince; 500'den fazla vatandaşımız olarak buyurdular; 2 vatandaşımız böyle bir olaya maruz kaldı.

Tabiî, konu şu: Sosyal yardım talebinde bulunan yurt dışındaki vatandaşlarımıza bir form doldurtuluyor, -yurtdışında, özellikle yerel yönetimler, bu sosyal yardım fonlarını veriyorlar- başka bir malınız veya geliriniz var mı diye. Vatandaşlarımızın bir kısmı, bunu "yurt dışında malınız veyahut da yurt dışında bir geliriniz var mı" şeklinde algıladıkları için, "yok" diye cevap veriyorlar. Bunun üzerine, Hollanda temsilcileri, burada bir hukuk kuruluşuyla temasa geçmiş ve 2 vatandaşımız hakkında, maalesef, icra takibatında bulunulmuş.

Bunun üzerine, Hollanda Büyükelçiliği yetkilileri, 3 Aralıkta, Dışişleri Bakanlığına davet edildi; kendilerine bir nota verildi; kendilerine, usulsüz iş yaptıkları, gayet açık ve net bir şekilde anlatıldı. Adalet Bakanlığımız ve Çalışma Bakanlığımızın yetkilileriyle müşterek bir toplantı yapıldı; bu problem kökten hallolmuş oldu. Bundan sonra, eğer böyle bir talep olursa, direkt Dışişleri Bakanlığına müracaat edilecek; Dışişleri Bakanı gerekli izni verirse, gerekli inceleme yapılabilecek. Olay bundan ibarettir. Olay, hassasiyetle, tarafımızdan takip edilmektedir.

Tekrar, Sayın Uzunkaya'ya, hem Hükümetin hem de kamuoyunun bu konuda dikkatini çektiği için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

2. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, Hükümetin petrol ve diğer ürünlere yaptığı son zamlara ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci söz, son petrol zamları üzerinde, Sayın Mustafa Baş'ın.

Buyurun Sayın Baş. (RP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; son yapılan özellikle petrol zamlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

55 inci Hükümet işbaşına geldikten sonra, halkımızın ve hiç kimsenin beklemediği büyük oranlarda, temel tüketim maddelerine, gıda maddelerine zam yapılmıştır. 1 paket tuz 23 900 liradan 85 bin liraya, 1 litre ayçiçeğiyağı 209 bin liradan 420 bin liraya, 1 kilogram salça 134 bin liradan 390 bin liraya, 1 paket margarin 54 bin liradan 120 bin liraya, 1 kilogram kıyma 600 bin liradan, yaklaşık 1,5 milyon liraya çıkmıştır.

Bu Hükümet işbaşına geldiği zaman tozşekerin fiyatı 75 500 liraydı. 3 Aralıkta, son yapılan zamla, tozşeker, 140 bin lira olmuştur; yani, şekerin icat edildiği günden bugüne kadar ulaştığı fiyatı, siz, beş ayda ikiye katladınız.

Yine, bu Hükümet işbaşına geldikten itibaren, petrol, yaklaşık olarak yüzde 95 oranında zamlanmıştır. Komşumuz Bulgaristan ve Yunanistan'dan daha pahalı petrol satmaktayız. Hatta, son yapılan zamlarla petrol fiyatları, Almanya, İsviçre ve Fransa gibi Avrupa ülkelerine denk olmuştur; bir kısmından da daha pahalı hale gelmiştir. Almanya'da bir işçi 3 000-3 500 Deutsche Mark alırken, otomobilinin benzin deposunu 90-95 Deutsche Marka doldurmaktadır; yani, maaşının 35'te 1'iyle deposunu doldurabilmektedir. Türkiye'de bir işçi 30-40 milyon veya 50 milyon lira almaktadır; yaklaşık 9-10 milyon liraya deposunu doldurabilmektedir; yani, maaşının ortalama 4'te 1'iyle deposunu doldurabilmektedir. Geçen sene, bir işçi, maaşının 8'de 1'iyle deposunu doldururken, bu son beş ayda yapılan zamlarla, işçi veya memur, maaşının ancak 4'te 1'iyle deposunu doldurabilmektedir. Yani, son beş ayda, işçinin, memurun reel satın alma gücü, yaklaşık yüzde 50 azalmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu petrol zamları, dünya borsalarında petrol fiyatlarının yükseldiğinden dolayı değildir. Petrol fiyatları 24 dolardan 18 dolara inmiştir ve 1998 yılında, OPEC, petrol üretimini yüzde 25 artırmayı karar altına almıştır; buna rağmen bu zamlar yapılmıştır. Bu zamların niye yapıldığı noktasında ise, Hükümette bir tutarsızlık vardır. Bu zamlar yapıldığında, 1998 yılının ilk altı ayında zam yapılmayacağı ve fiyatların dondurulacağı açıklanmıştır. Sayın Güneş Taner, dün, burada, bir gündemdışı konuşmaya cevap verirken de, bu zamları geçmiş hükümetten devraldıklarını söylemişlerdir.

SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Doğru, Sayın Baş; orası doğru.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Yani, Hükümet, zamların gerekçesi noktasında dahi bir fikir birliği halinde değildir. Siz, 1998 yılının ilk altı ayında yapacağınız zamları şimdi yaptığınızı açıkladınız ve altı ay fiyatları donduracağınızı söylediniz. Bunun manası nedir; bunun manası şudur: Bu Hükümet, altı ay içerisinde yapılacak zammı peşin yapmıştır. Aslında, biz, bundan taaccüp etmiyoruz, şaşırmıyoruz; çünkü, zaten, sizin yapınızda vatandaştan peşin almak var. Daha önce peşin vergiyi çıkardınız, vatandaş para kazanmadan vergisini peşin aldınız; şimdi, daha yaşamadan, altı ay içerisinde yapılacak zamların parasını peşin alıyorsunuz. Siz, vatandaştan alırken peşin alıyorsunuz, vatandaşa ödeyeceğiniz yüzde 30'luk zammı açıklıyorsunuz, o zammı ise, dört ay sonra beş ay sonra, yılbaşından itibaren uygulamaya başlayacaksınız.

Değerli arkadaşlar, aslında, Hükümet, bu zamlarla bir uyanıklık yapmak istiyor; çünkü, 12 nci aya kadar zamları bindirip 1 inci, 2 nci, 3 üncü, 4 üncü, 5 inci ve 6 ncı aylarda zam oranlarını düşürüp, enflasyonu 1-2 puan aşağı çekmek istiyor. Böylelikle "bak, biz, bu zamları yaptık; ama, size şifa oldu" diye, belki de seçime hazırlanıyor; ama bunların hiçbiri halkımızın gözünden kaçmıyor.

Bir başka husus şudur: Bu zamlar, toplumdaki istikrarı bozuyor; bu zamlar, halk arasındaki, toplumdaki uzlaşmayı yok ediyor; bu zamlar, halkın moral değerlerini yok ediyor; bu zamlar, halkın ümidini yok ediyor, heyecanını yok ediyor.

Şu anda Türkiye'de, esnaf, memur, tüccar, işçi, üretici ve sanayici ne yapacağını ve ne yapması gerektiğini bilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baş, 1 dakika içinde toparlayınız.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz "bu kış zor geçecek" dediniz "fiyatları altı ay donduracağız" dediniz; âdeta piyasalardan bir El Nino fırtınası geçirttiniz; esnaf ve tüccar kan ağlıyor, kepenk açıyor, siftah yapmadan kapatıyor, yaptığı satışla KDV ve muhasebe ücretlerini ödeyemiyor. Çek ve senet protestoları cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşmıştır. Siz, bütün bu kesimleri üzerken bir zümreyi memnun ediyorsunuz; memnun ettiğiniz zümre ise, Türkiye'ye borç para satanlardır. Siz geldiniz, Türkiye'ye borç para satanların faizlerini yüzde 83'ten yüzde 149'a, yüzde 150'ye çıkardınız ve vadelerini de 399-400 günden, maalesef, 90 güne indirdiniz. Böylelikle, bu Hükümetin uygulamalarından, esnaf, memur, çiftçi, emekli bizar olurken, rantiyeciler ve birtakım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baş.

MUSTAFA BAŞ (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı söz üzerine, Hükümet adına bir yanıt talebi?.. Yok.

3. – Zonguldak Milletvekili Tahsin Boray Baycık’ın, 9 Aralık Dünya Madencilik Günü nedeniyle ülkemizde madenciliğin sorunları ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer’in cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı üçüncü söz, Madenciler Günü üzerinde Zonguldak Milletvekili Sayın Boray Baycık'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Baycık. (DSP sıralarından alkışlar)

TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 9 Aralık Dünya Madencilik Günü nedeniyle görüşlerimi sunmak üzere huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu konuşmayı elimde olmayan nedenler sonucu, ancak üç günlük bir gecikmeyle yapabiliyorum. Bu vesileyle, tüm dünya ve ülkemiz madencilerinin Madencilik Gününü kutlar, hepsine saygı ve sevgilerimi sunarım.

Değerli milletvekilleri, madencilik ürünleri, her türlü sanayiin ya doğrudan ya da dolaylı girdisidir. Bu nedenle, madenciliğin önemi bir anlamda sanayiin önemi anlamını taşımaktadır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin madencilik konusundaki uzun vadeli politikaları, hammaddeyi nereden ve nasıl karşılayacakları, bu kaynakları katmadeğeri yüksek ürünlere nasıl dönüştürebilecekleri ve mamul maddeyi nasıl pazarlayacakları konusundaki sağlıklı politikaları, onları bugünkü düzeye ulaştırmıştır. Ülkemizde ise madencilik politikaları birçok belirsizlik içindedir; mühendislik hesaplarından uzak, bir anlamda, definecilik anlayışı içinde yuvarlanıp gitmektedir. Bir ülkenin zengin hammadde kaynaklarına sahip olması, o ülkenin gelişmişlik düzeyini belirlemez; belirleyici olan, kaynakların ne ölçüde değerlendirilebildiğidir. Dünyada hammadde ihraç ederek gelişmiş hiçbir ülke gösterilemez. Dünyada pek çok ülkenin, hammaddeye sahip olmalarına rağmen, gerikalmış ülkelerden ve azgelişmiş ülkelerden ucuza temin ettikleri hammaddeleri nihaî ürünlere dönüştürerek, ülkelerine ciddî girdiler sağladıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu ülkelerin, sanayileşmelerini tamamlamış, millî gelirlerinin çok üst düzeylerde olduğu bir gerçektir. Bunlara örnek olarak Japonya'yı gösterebiliriz! Japonya'nın bugünkü hammadde ihtiyacının yüzde 90'ı dışa bağımlıdır. Uluslararası politikalarda doğal kaynakların çok önemli rol oynadığını söyleyebiliriz. Bazı savaşların çıkış nedenlerinin de -Körfez Savaşında olduğu gibi- doğal kaynaklar olduğunu gösterebiliriz.

Dünyada pek çok ülkenin yaptığı gibi, madencilik konusunda da hem bugünü hem de yarını planlamamız gerekmektedir. Gelişmiş bir Türkiye, bugün tükettiği hammaddenin en az 4-5 katını tüketecektir! Bunu nasıl karşılayacağız? Özkaynaklarımız gibi, uzun vadeli stratejiler oluşturmamız gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madencilik, bir mühendislik, hesap ve kitap işidir; üretim, ekonomik kurallar çerçevesinde, verim ve kamu yararı göz önüne alınarak yapılmalıdır. Ölçü bu olduktan sonra, mülkiyetin, kamu ya da özel sektörde olması, sonucu değiştirmez. Elbette, kamu işletmeciliğine gereksiz müdahaleler yapılırsa, yatırımlar zamanında yapılmaz; siyasî görüşler önplanda tutularak yönetici atamaları yapılırsa, olumlu bir sonuç beklemek hayalcilik olur. Maalesef, bu anlayış, uzun yıllardan beri devam etmektedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, zamanın yöneticileri, sağlıklı bir teşhisle önceliği madencilik alanına vermişlerdir. 1935'te Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ve Etibank kurulmuş, 1940'lı yıllarda Zonguldak havzası millileştirilmiş, Karabük Entegre Demir Çelik Tesisleri üretime alınmıştır. Madenciliğin toplam yatırımlar içerisindeki payı, yüzde 40'lara varan düzeylere ulaşmıştır. Ancak, madenciliğe bu denli ümitvar yaklaşmanın, daha sonraki yıllarda başarıyla devam ettirilemediğini üzülerek görmekteyiz.

Nitekim, 1940'lı yılların sonunda yatırım miktarlarına baktığımızda, 1949-1956 yılları arasında 103,5 milyon dolarlık dış kredi kullanılarak havzanın bugüne kadar ayakta kalmasını sağlayan ara tesisler kurulmuştur. Yine, 1960-1978 yılları arasında, 95 milyon dolar kredi kullanılarak havzanın tevsi projeleri gerçekleştirilmiştir. 1978-1987 yılları arasında havzada yatırım yapılmamış, nihayet, 1988-1993 yılları arasında 68 milyon dolar Dünya Bankası kredisiyle birtakım yatırımlar gerçekleştirilmişse de, bu yatırımların ürünlerinin alınması beklenirken, havzada hızlı bir işçi azaltılmasına gidilmiş ve üretim azaltılmıştır. 1988 yılındaki ortalama işçi sayısı 36 500 iken, geçtiğimiz yıllarda 18 300'lere düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baycık, 1 dakika içerisinde toparlayalım.

TAHSİN BORAY BAYCIK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bunun sonucu olarak, Zonguldak'tan 50 bin vatandaşımız göç etmek zorunda kalmıştır. Şu anda havzanın acil üretim işçi açığı 3 500 civarındadır; bu ise, Maliye Bakanlığı ile Devlet Personel Dairesi Başkanlığının ve Hazine Müsteşarlığının onayına tabidir. Eğer, bu işçiler, havzaya kazandırılmaz ise, Türkiye Taş Kömürü Kurumu, 2000'li yıllarda, kendi kendine kapanmayla karşı karşıyadır. Bu nedenle, Zonguldak halkı, ilgili bakanlık ve bürokratlardan anlayış beklemektedir.

Sayın milletvekilleri, yerli kaynakların kullanımı genel politikayla olmalı; dışalımın aşağıya çekilmesi için, zaman kaybetmeden çalışmalara başlanılmalıdır. Ülkemizin yeraltı kaynaklarının, teknik ve teknolojik özellikleri iyi saptanmalı, bu özelliklere uygun teknolojilerin geliştirilmesi çalışmaları desteklenmelidir, teşvik edilmelidir. Ayrıca, üretim ile çevre dengesi mutlaka kurulmalıdır. Ya çevre ya sanayi dayatması yapılmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAHSİN BORAY BAYCIK (Devamla) – Bu vesileyle, tüm şehit olan madencilere Allah'tan rahmet; gazilere de, geçmiş olsun dileklerimle, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baycık.

Gündemdışı söz üzerine, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Cumhur Ersümer; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Sayın Baycık'ın konuşması için kendilerine teşekkür ediyorum. Böylesine bir günde, madencilik sektörüyle ilgili düşüncelerimi ifade etme imkânını bana verdikleri için de, ayrıca teşekkür ediyorum.

Ülkemiz, dünyada madencilik faaliyetleriyle ilgili olarak, 132 ülke arasında, toplam üretim değeri itibariyle 30 uncu, üretilen madenlerin çeşitliliği itibariyle 10 uncu sırada yer almaktadır.

Dünyanın en büyük soda rezervlerinden biri ülkemizdedir. Mermercilikte, gerek rezerv olarak gerekse desen ve çeşitlilik açısından zengin olan ülkemiz, dünyada önemli bir yere sahiptir. 1,2 milyar ton dünya toplam bor rezervlerinin 800 milyon tonu ülkemizdedir. Rezerv olarak, yaklaşık, yüzde 65'ine sahip olan ülkemiz, dünya bor pazarlarında yüzde 35'lik bir paya sahiptir. Dünya kömür rezervinin yüzde 2,3'ü; manyezit rezervinin yüzde 4,4'ü ülkemizdedir. Dünya krom rezervlerinin yüzde 1'ine sahip olan ülkemiz, uzun yıllar dünya krom pazarlarında söz sahibi olabilmiştir.

Bunlara karşın madenciliğimiz, ülkemiz kalkınması içindeki gerekli yerini alamamıştır. Planlı ekonomi döneminde, madencilik sektörüne gerekli önem verilmemiş, bu nedenle, sektörün, gayri safî millî hâsıla içindeki payı, uzun yıllar yüzde 1 veya 2 arasında kalmıştır.

Ülkemizde, 1996 yılında madenciliğimizin gayri safî millî hâsıla içindeki payı 2,2 milyar dolar ile yüzde 1,23 olmuştur. Sanayi sektörü içinde, yüzde 84 imalat, yüzde 11 enerji sektöründen sonra, madenciliğimizin payı yüzde 5'tir.

Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında, 2000 yılında sektörün ekonomimize katkısının, bugünkü değerlerle 4 milyar dolar olması beklenilmektedir.

Ülkemizde bulunmayan veya rezerv ve temel olarak işletilmesi ekonomik olmayan maden ihtiyacımız, ithalat yoluyla karşılanmaktadır. İthal edilen linyit, demir cevheri, fosfat ve diğer madenlere yılda yaklaşık 500 milyon dolar ödenirken; bor, mermer, krom, manyezit başta olmak üzere maden ihracatından da 550 milyon dolar gelir elde edilebilmektedir. Ancak, geçmiş yıllara baktığımızda, çoğu yıllar, maden ihracatımızın, maden ithalatını karşılayamadığını görmekteyiz.

Günümüzde uygulanan ve tartışılan ekonomik görüşlerin tümündeki ortak yan, hammadde girdisinin üretim unsurları içerisindeki önemi ve vazgeçilmezliğidir. Bunun anlamı, ülkelerin, asla ihmal etmemeleri gereken en önemli sektörlerin başında madencilik sektörünün gelmesi olduğudur.

Ülkemiz madencilik sektörünün sorunlarını şu şekilde özetleyebiliriz: Madencilik söktörü, maden arama faaliyetlerinin riskli ve yatırım sermayesinin geri dönüş sürecinin uzun olması nedeniyle, özel sektör için cazip olmamış ve madencilik faaliyetleri, bugüne kadar ağırlıklı olarak devlet tarafından yürütülebilmiştir.

Madencilik sektörümüz içerisinde, uluslararası güce sahip özel sektör kuruluşları bir türlü oluşturulamamıştır. Bu nedenle, dünya pazarlarındaki sektörel dalgalanmalar ve uluslararası şirketlerin uyguladıkları politikalar... Ülkemizdeki madencilik faaliyetlerinin yüzde 70-80'i Etibank, TKİ, TTK ve Türkiye Demir Çelik İşletmeleri gibi devlet kuruluşları tarafından yürütülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizin, dünyadaki ekonomik değişimlere ayak uyduramadığı açıkça görülmektedir.

Ülkemiz madenciliği, gerek devlet gerekse de özel sektör olarak yurtdışına açılamamış ve yabancı sermayenin ülkemize girmesi de yeterince sağlanamamıştır. Mevzuat konusunda karşılaşılan güçlükler ve kurumlararası yetki karmaşası, madenciliğe olan ilgiyi giderek azaltmıştır.

Kalkınma çabası içerisinde daha fazla üretmemiz gereken ülkemizde, madenciliğimize ayrı bir önem veren 55 inci Hükümetimiz, sektörü, layık olduğu gerçek yerine taşıyabilmek için büyük bir gayret içerisindedir.

Bakanlığımızın, madenciliğimizin gelişmesi ve ülke kalkınmasına katkısını artırmak için yaptığı çalışmaları ve hedefleri, şu şekilde, çok kısaca özetlemek istiyorum: Devletin madencilik sektöründeki yerinin, altyapı, arama, üretim, pazarlama, teknoloji geliştirme çalışmalarının desteklenmesi olması gerekmektedir. Bu düşünce ışığında, sektöre verilen finansal destek artırılarak, madencilerimiz, yol, su, elektrik, ulaşım gibi altyapı çalışmalarında devlet tarafından desteklenecek, özelleştirmeye önem verilerek, devletin sektör içindeki payı giderek azaltılacaktır.

Bir program dahilinde, maden arama faaliyetlerine hız verilerek, ülkemiz maden potansiyeli tam olarak ortaya çıkarılacak ve maden zenginliklerimiz göz önüne alınarak madencilik politikamız yeniden şekillendirilecektir.

Sektördeki kuruluşların yurtdışına açılmaları ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisine girmeleri teşvik edilecek, madencilik sektörünün yabancı sermaye için cazip hale getirilmesi için gereken tedbirler alınacaktır.

Hammadde ihracatı yerine uç ürün ihracatını özendirici tedbirler alınacak, teknolojik araştırma ünitelerinin kuruluşuna, devlet, üniversite desteği, mutlaka sağlanacaktır.

Ülkemiz hammadde ihtiyacımızın öncelikle yerli kaynaklarımızdan karşılanması sağlanacaktır. Yerli kaynaklarımız gözardı edilerek yapılan maden ithalatları kontrol altına alınacaktır.

Madencilik faaliyetlerinin tek mevzuat altında yürütülmesi amacıyla Taşocakları Nizamnamesi ve Tuz Kanununun da Maden Kanunu kapsamına alınması ve 3213 sayılı Maden Kanununun yaklaşık 12 yıllık uygulamasından ortaya çıkan aksaklıkların düzeltilmesi için sürdürülen çalışmalar, jeotermal kaynaklar ve şifalı sular konusunda da devam ettirilecektir. Hukukî boşluğun doldurulması için başlatılan bu çalışmalar kısa sürede sonuçlandırılacaktır.

Madenciliğimizi olumsuz yönde etkileyen çevre, orman, imar ve benzeri diğer mevzuatlardan kaynaklanan güçlüklerin giderilmesi için Bakanlıklar arasında sağlanan koordinasyon sürdürülecektir.

Sözlerime son verirken, kalkınan, ileriye doğru koşan tüm ülkeler için, madenciliğin öneminin bir kez daha anlaşılmasına vesile olan Dünya Madenciler Gününü kutluyorum. Dünyada daha iyi yaşam şartlarının yaratılmasında görev üstlenmiş ve bu uğurda görev için hayatlarını feda etmiş maden şehitlerini saygı ve rahmetle anıyor, sizlere saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Bir Meclis araştırması önergesi vardır, okutuyorum:

B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI ve MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. – Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız ve 20 arkadaşının, Kuzey Irak’tan yapılan mazot ticareti ile ilgili yolsuzluk iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Habur Sınır Kapısından getirilen Kuzey Irak Mazotuyla ilgili yolsuzluk iddialarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

Saygılarımızla.

1 - Hüseyin Yıldız (Mardin)

2 - Lütfü Esengün (Erzurum)

3 - M.Sıddık Altay (Ağrı)

4 - Mehmet Fuat Fırat (İstanbul)

5 - Mehmet Emin Aydın (Siirt)

6 - Ahmet Nurettin Aydın (Siirt)

7 - Alaattin Sever Aydın (Batman)

8 - Ahmet Karavar (Şanlıurfa)

9 - Şaban Şevli (Van)

10 - Ekrem Erdem (İstanbul)

11 - Ramazan Yenidede (Denizli)

12 - Zülfikâr Gazi (Çorum)

13 - Veysel Candan (Konya)

14 - Zeki Karabayır (Kars)

15 - Ömer Naimi Barım (Elazığ)

16 - Yaşar Canbay (Malatya)

17 - Nurettin Kaldırımcı (Kayseri)

18 - Sacit Günbey (Diyarbakır)

19– Fikret Karabekmez (Malatya)

20– Musa Demirci (Sıvas)

21– Ahmet Demircan (Samsun)

Gerekçe :

Doğudaki sınır kapılarından, özellikle Habur Sınır Kapısından mazot girişiyle ilgili, ortalıkta dolaşan ciddî iddialar vardır. Hatta bu iddialar öyle bir aşamaya gelmiş ki, Bakanlar Kurulunun gündemine geliyor ve GAP'tan sorumlu Devlet Bakanı Salih Yıldırım tarafından olayın vahameti "ikinci Susurluk" olayı olarak ifade ediliyor.

Devlet Bakanı Salih Yıldırım Habur rezaletini anlatırken şöyle diyor: "Habur Kapısında yaşananlar, Türkiye'de ikinci Susurluk olayıdır. Habur'da, yönetimden bazı kişilerce, Emniyetten bazılarının katıldığı bir çete var. Bunlar mafya ile bağlantılı. Kuzey Irak'tan gelen petrolden trilyonluk rant elde ediyorlar. Taşıyıcılar ile aradaki halk çok az kazanıyor. Asıl pay devletteki çeteye ve onun mafya bağlantısına gidiyor."

Bu konuyla bağlantılı olarak, Şırnak Valiliğince makbuz karşılığı para alındığı ve bu paraların nerelerde, nasıl kullanıldığı bilinmiyor. Vatandaşın kapıdan giriş-çıkışına kadar, değişik yerlerde birtakım resmî kişilerce (trafik polisleri dahil) haraca bağlandığı artık herkesin malumudur. Habur Sınır Kapısından, trilyonlarca lirayı aşan mazot yolsuzluğu olduğu ve bu konuyla ilgili olarak bakanlık müfettişlerinin bölgede incelemelerde bulunduğu resmî ağızlarca ifade edilmektedir.

Bu itibarla, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız geniş çaplı bir zarara uğramaktadırlar. Zaten, terör nedeniyle birçok imkândan yoksun kalmış, on yıldır tarlası yandı, tarım yapamıyor. Meralar kapandı, dağlar yasaklandı, hayvan besleyemiyor. Ağaçlar kurudu, bahçede meyveleri çürüdü.

Bölge halkının can damarı olan sınır ticareti ve özellikle mazot ticareti, bölgenin nefes alması için son şansıdır. Bunu da devlet içindeki çetelere ve onun mafya bağlantılarına kaptırma ihtimali bölgeyi karartmakta ve bölge halkını umutsuzluğa kaptırmaktadır. Mazot avantajıyla başlayan sınır ticareti, çetelerin ve bunun uzantısı olan mafyanın temizlenmesiyle daha bir avantajlı hale gelecek ve bölge halkının yaşama umutları yeşerecek. Yoksa, bölge insanının hayatını karartacak, nefesini kesecek bu rezillikler her tarafı bir ahtapot gibi saracaktır.

Yol yakınken bu iddiların araştırılarak, çözüm yollarının ortaya konması için bir Meclis araştırması komisyonu kurulmalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında yapılacaktır.

Yasa teklifinin geri verilmesine dair bir önerge vardır, okutuyorum:

C) TEZKERELER ve ÖNERGELER

1. – Çanakkale Milletvekili A.Hamdi Üçpınarlar ve 5 arkadaşının, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini (2/737) geri aldıklarına ilişkin önergesi (4/280) 11.12.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

24.3.1997 tarih 2/737 esas sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifimizi daha kapsamlı teklif sunmak üzere geri çekiyoruz.

Gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla. A.Hamdi Üçpınarlar

Çanakkale

İsmet Sezgin Refaiddin Şahin Rıfat Serdaroğlu Aydın Ordu İzmir Mehmet Korkmaz Mehmet Batallı Kütahya Gaziantep

BAŞKAN – Anayasa Komisyonunda bulunan teklif geri verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bir sayın üyenin izinli sayılmasına dair tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

2. – Bir milletvekiline belirtilen sebep ve süreyle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1210) 11.12.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Ankara Milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan'ın hastalığı nedeniyle 25.11.1997 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün izinli sayılması, Başkanlık Divanının 9.12.1997 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

Hasan Korkmazcan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, yarım kalan işlerden başlıyoruz.

V. – KANUN TASARI ve TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. — 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı:168)

BAŞKAN – 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmeleri var; ancak, tasarının Komisyonca geri alınan maddeleriyle ilgili rapor gelmediğinden, görüşmeleri erteliyoruz.

2. — Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/597) (S. Sayısı : 335)

BAŞKAN – Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlayacağız.

Bu tasarının da, Komisyonca geri alınan maddeleriyle ilgili rapor gelmediğinden, müzakeresini erteliyoruz.

3. — Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)

BAŞKAN –Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin ikinci müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

4. — Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/660) (S. Sayısı : 392)

BAŞKAN – Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının müzkeresine başlayacağız.

Dünkü birleşimde tasarının Komisyonca geri alınan maddeleriyle ilgili rapor gelmediğinden, müzakeresini erteliyoruz.

5. — Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı: 132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Müzakere ertelenmiştir.

6. — Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar ile Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/780) (S. Sayısı : 403) (1)

BAŞKAN – Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar ile Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Rapor, 403 sıra sayısıyla bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır; ancak, raporda bazı matbaa hataları vardır. İzninizle, bunları düzeltmek istiyorum:

Adalet Bakanlığından Başbakanlığa gönderilen, dokunulmazlıklarla ilgili yazıda, Bakan olarak Sayın Şevket Kazan'ın ismi basılmamıştır; Şevket Kazan, Bakan olarak buraya ilave edilecektir.

Komisyonun imza çizelgesinde, 7 nci sayfada, Sayın Nevzat Ercan'ın seçim bölgesi yazılmamıştır; "Sakarya" olarak yazılacaktır.

Son olarak, 11 inci sayfadaki muhalefet şerhleri içinde, Eskişehir Milletvekili Sayın Hanifi Demirkol'un imzası atlanmıştır; bu imza ilave edilecektir.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın İyimaya.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkanım

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, izin verirseniz, Sayın İyimaya'yı dinlemek ihtiyacı içindeyim; biraz sükûnet.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Dokunulmazlıklar, Meclis soruşturması, anayasa yapımı gibi işlemler, Parlamentonun, monopol, tekil işlemleridir. Nasıl ki, hükümetin kanun hükmünde kararname çıkarma monopol yetkisine Meclis katılamıyor, bizler katılamıyoruz; Hükümetin de, İçtüzüğün 62 nci maddesi, Anayasanın 83 üncü maddesinin son fıkrası gereği, işin doğasından dolayı, burada temsili mümkün değildir. Bu konuda usul tartışmasının açılması iyi olur.

BAŞKAN – Sayın İyimaya, görüşünüze kısmen katılıyorum. Hükümetin, burada temsili, İçtüzüğün amir hükmüdür; ancak, size, hükümetin görüş bildirmesi konusundaki itirazlarınız yönünden katılıyorum. Onun için, geçmiş uygulamalara da baktım, hükümetler temsil edilmişler; ama, görüş bildirmemişler. Eğer, hükümetin, görüş bildirme konusunda bir ısrarı veya talebi olursa,bu müzakereyi açacağım; ama temsiline şu açıdan gerek görüyorum. Ortada, Adalet Bakanlığından Başbakanlığa, Başbakanlıktan Meclis Başkanlığına sunulan bir tezkere vardır. Her an, Hükümetten, teknik olarak bir şey sorulabilir; onun için, bu konuda sadece teknik olarak -belki bir açıklama gereksinim bakımından- Temsilini, İçtüzüğün de hükümleri çerçevesinde sadece temsil edilme anlamında algılıyorum; ama, Hükümetin, görüş bildirme konusunda bir talebi olursa, usul görüşmesini ben de açmak yanlısıyım.

Teşekkür ediyorum.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Tamam, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, raporun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Başbakanlıktan gelmiş olan bu tezkereyle ilgili olarak, her ne kadar, Genel Kurulun kararı, raporun okunmaması doğrultusundaysa da; ben, bir daha arkadaşlarımızın düşünmeleri açısından veyahut da zabıtlara geçmesi açısından...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, böyle bir usulümüz yok. Oylamayı tamamladık.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Arkadaşlarımızın malumatlanması için.

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, böyle bir usulümüz yok. Oylamayı tamamladık.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Var efendim var.

BAŞKAN – Hayır efendim. Oylamaya itirazınız varsa, itiraz edin. Oylamadan sonra, oylamanın yinelenmesini yahut arkadaşların iradelerini yeniden düşünmelerini söyleme gibi bir usulümüz yok. Oylamaya bir itirazınız varsa onu söyleyin.

Sayın milletvekilleri, rapor üzerindeki görüşmelerde şahsı adına iki üyeye, istediği takdirde komisyona, son olarak da yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması istenilen milletvekillerine söz verilecektir.

Görüşmelerin bitiminde her iki milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmaması konusu ayrı ayrı oylarınıza sunulacaktır.

Konuşma süreleri şahıslar adına 10'ar dakikadır. Komisyon için -istemi halinde- 20 dakikadır.

Şimdi, rapor üzerinde söz alan milletvekillerinin adlarını okuyorum:

Amasya Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya, İçel Mileltvekili Sayın Turhan Güven, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Ilıksoy, Kocaeli Milletvekili Sayın Şevket Kazan.

Şahsı adına, Sayın Ahmet İyimaya; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakikadır.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Değerli Başkan, Parlamentonun değerli üyeleri; siyasetin yasaklandığı, yalnızca hukukun öne alınması gerektiği parlamento konuları vardır. Bugün Parlamentonun vereceği karar, oluşturacağı görüş, siyasetten tamamen arındırılması, vicdanın ve adalet hissinin öne geçmesi gereken bir karardır.

Değerli arkadaşlar, parlamento, hukuk bakımından, hataların, ilgisizliklerin, birbirini nakzeden teamüllerin bir toplamı olarak görülmektedir. Bugün müzakerenize sunulan dokunulmazlık konusunda da hukukun büyük ölçüde aşıldığını, açık açık bütün kanıtlarıyla göreceksiniz.

Zamanın yetersizliği içerisinde, meseleyi, üç noktadan huzurunuza getirmek istiyorum. Bunlardan birisi, dokunulmazlık dosyalarının, Anayasa ve Karma Komisyonda görüşülme engelini taşıması; öbürü, Parlamento tarihinde eşine rastlanmamış, aynı konuda iki kararın alınmış olması; diğeriyse, Parlamentonun, dokunulmazlıklar konusunda, ne ölçüde meseleye bakıp bakamayacağı meselesidir.

Değerli arkadaşlar, soruşturulan veya dokunulmazlık muhatabı milletvekili arkadaşlarımızdan birisi, valilik hukukî rejimine tabi, Emniyet Genel Müdürlüğünü yapmış, bir dönemde de bakanlık görevini ifa etmiştir. İç hukuka göre, statü hukukuna göre, lüzumu muhakeme kararı alınmadan, Emniyet Genel Müdürlüğü dönemindeki fiiller sebebiyle, maddî hukukta, o kişinin, o genel müdürün yargılanması mümkün değildir. Fezlekeyi düzenleyen savcının, bu fezlekesi de mümkün değildir.

Daha başka bir engel var. Bakanlık dönemindeki itham fiilleri, ancak ve ancak, Anayasanın 100 üncü maddesine göre, Meclis soruşturması yoluyla hukukun ve adaletin önüne getirilebilir. Anayasanın bu açık hükmü dururken, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının meselenin içine girerek çözüme gitmeleri mümkün değildir. Fuat Köprülü olayında, Aldoğan olayında, Parlamento, görüşümüzde olduğu gibi meseleyi çözmüştür ve bunun, komisyonun, Parlamentonun, müzakerenin her aşamasında nazara alınması gerektiği, resen dikkate alınması gerektiği düşüncesindeyiz.

Değerli arkadaşlar, dosyada iki rapor var. Raporun birisi, soruşturmanın, kovuşturmanın dönem sonuna bırakılması. Öbür rapor ise, dokunulmazlığın kaldırılması noktasındadır. Anayasa Mahkemesi, anayasal yargı denetiminde, Parlamentonun müzakereye alacağı Karma Komisyon raporunun ne olduğu, hangi muhtevada olduğu meselesini bir denetim sebebi olarak ele almıştır. Birinci raporun, Parlamento hukukunun iç yapısı içerisinde ortadan kaldırılması mümkün değildir, örneği de yoktur.

Meselenin içerisine girmek istemiyorum; ama, bir noktayı izah edeyim: Değerli Komisyonumuz, iznin alınmadığı, Genel Kurulun içtima halinde bulunduğu noktada Karma Komisyonun toplandığı ve bu sebeple o komisyon raporunun ortadan kaldırılabileceği görüşünü belirtti. Halbuki, izin, tali bir şarttır ve Parlamentonun o günkü gündeminde, Divanı bağlayan bir yazıyla, bir kâğıtla işaret edilmiştir. Anayasa Komisyonunun, Adalet Komisyonunun; yani, Karma Komisyonun toplantı yapacağı hususu orada yazılıdır. O halde, birinci kararı yok sayamayız.

Sevgili Başkanım, Genel Kurulun, şu anda, evvela hangi raporun temel alınacağı noktasında, kanaatime göre bir usul tartışması açması lazımdır; aksi takdirde, yönü ne olursa olsun, varılacak kararın, anayasal yargı denetimine takılacağını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, Parlamento, önüne getirilen dokunulmazlık dosyasının içine, olayın doğasına, tabiî yapısına ne ölçüde girebilir; bu, çok önemli. Senato İçtüzüğü, bunun kriterlerini açıkça, net şekilde ortaya koymuştur. Bu netliğin ortaya konulmasının yegâne sebebi, dokunulmazlık meselesinin, apolitik, politika dışı bir mesele olması keyfiyetidir.

Birinci kriter, isnadın ciddi olması kriteridir. İsnadın ciddîliği, somut olayın çeşitli evrelerdeki görünümüne göre ölçülmelidir. Gerçekten, önümüze getirilen dokunulmazlık dosyalarıyla, dosyaların ilgili bulunduğu eylemlerle alakalı olarak görülmekte olan davalarda, sanıkların tümü tahliye edilmiştir. Parlamento hukukunun ölçüleri içerisinde, Karma Komisyonun, şu değer yargısına ulaşması gerekirdi: Çok önemli, çete iddiası gibi önemli iddiayı taşıyan bir olaylar grubunda, bağımsız olduğunu her zaman vurguladığımız, kuşku duymadığımız mahkemelerin, kimi şerik iddiasında, ortak sanıklar hakkında beraat kararı vermiş olmaları, isnadın ciddiyeti kriteri bakımından, dosyamızda bir gerçekleşmenin, bir tekemmülün olmadığı sonucu rahatlıkla ortaya çıkabilir; o halde, isnadın ciddiyeti kriteri çökmüştür. Kamuoyunun talebi kriteri, isnadın ciddî olduğu, ciddiyetinin gerçekleştiği oranda değer taşır. Hukuk ile kamuoyu arasındaki çatışma, kurallar değiştirilinceye kadar, hukukun tercih edilmesi yoluyla giderilebilir.

Görüşümüze göre, konu, Karma Komisyonda özel öncelik verilerek; konu, siyasal partilerin görüş bildirme yasağına rağmen siyasî polemik konusu yapılarak ve konu tamamen siyasîleştirilerek politik alana çekilmiş, hukuk alanı aşılmıştır ki, bu da, anayasal yargı denetimine rahat rahat takılabilecektir.

Değerli arkadaşlar, yargılama yapılmadan, kafalarda, medyada oluşturulan mahkûmiyetler, adalet vatanını tanımayan zihniyetin acı meyveleridir.

Suçlananı kuşatan sevgiler, sevenlerin olsun; suçlanana karşı olan öfkeler, kızanların olsun; ancak, hukuk ve adalet hepimizin olsun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sonu mahkûmiyet veya beraatla bitecek isnat zincirinde, olay anından itibaren başlayan sürecin tamamı, yargının birer parçasıdır.

İsnatla ilgili her görüş ve oy, yalnızca hakikatin ve vicdanın temiz ürünü olmak zorundadır. Bugün kalkacak parmaklar, vicdanların ta derinlerinden gelse de, siyasî parmaklardır, siyasetçilerin parmaklarıdır. Önyargılarımız, ağzımızdan avaz avaz çıkacak veya dokuz boğumu geçemeyecek sözlerimiz karşı koysa da hakikat budur. Siyaseti adaletin katil, suçlunun hami parmağı olmaktan çıkarmak istiyor muyuz? O halde, yargı organları dışında oluşturduğumuz adlî kapitülasyonlardan, koloni imtiyazlardan vazgeçelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İyimaya, 1 dakika içerisinde toparlayınız.

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Kutsal adaleti, kavgacı siyasetin, toplumu yozlaştıran, zihniyetleri tahrip eden silahı olmaktan kurtaralım. Dokunulmazlık, soruşturma, yargı bağımsızlığı kurumlarını, askerî kesim dahil, kamu görevlileri imtiyazlarını, yeniden yapılanma ufkuyla gözden geçirelim. Derin vesayetin ve kör duyguların yoğunluğunda boğduğumuz siyaseti, hizmet üreten, sorun çözen, toplumu rahatlatan akılcı bir ufka döndürelim.

Siyaset, ne yemek ne adam yemelidir. Siyasetin temel görevi, hizmet tarlasında üreteceği çözüm meyvelerini Yüce Türk Milletine sunmaktır.

Saygılar sunuyorum arkadaşlarım. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Şahsı adına, ikinci sıradaki sözün sahibi Sayın Turhan Güven, bu hakkını, dördüncü sıradaki Sayın Şevket Kazan'a devretmiştir.

Sayın Şevket Kazan, buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Elazığ Milletvekili Sayın Mehmet Ağar ve Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu raporda, özellikle, usul açısından itirazlarımız ve muhalefet şerhimiz olduğu için, elbette, konuşmamız bu doğrultuda olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu konu, komisyonda müzakere edilirken, yeni seçilmiş bir komisyon olarak, çalışmalarımızı, İçtüzüğün 44 üncü maddesi çerçevesinde yapmamız gerektiğini, Sayın Başkana ve arkadaşlarımıza ifade ettim. Zira, komisyonda gündeme alınan konu üzerinde İçtüzüğün 43 üncü maddesine göre muamele yapılmak isteniyordu.

Yüksek malumları olduğu üzere, İçtüzüğün 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında "Komisyon, belli bir gündem maddesinin görüşülmesini tamamladıktan sonra, -ki, bu konu, daha önce komisyon tarafından görüşülmüş, karara bağlanmış, Meclis Başkanlığına bildirilmiş- aynı konunun komisyonda yeniden görüşülmesi, komisyon raporu Meclis Başkanlığına verilmeden önce, komisyon üye tamsayısının salt çoğunluğunun gerekçeli ve yazılı istemi üzerine bir defa için mümkündür" deniliyor. Halbuki, bu maddeye göre, verilmeden değil verildikten sonra bu müzakere edilmek istenildi. O nedenle, itirazımız oldu.

Peki, biz, daha önce karara bağlanan bir konuyu, yeni bir komisyon olarak tekrar görüşemez- miydik; elbette görüşürdük. Yine, İçtüzüğün 44 üncü maddesinde "Seçimi yenilenen komisyon, -ki, biz, seçimi yenilenen bir komisyonduk- aynı komisyonca daha evvel verilmiş rapor hakkında yeni bir karar alacağını, görev bölümü yaptıktan sonra en geç bir ay içinde Meclis Başkanlığına bildirmemiş olursa, eski raporu benimsemiş sayılır" deniliyor. Biz, o günkü komisyon toplantımızda 44 üncü maddeye göre bir karar alacaktık ve bu kararı Meclis Başkanlığına bildirecektik, ondan sonra yapacağımız bir toplantıda bu konuyu görüşecektik; ama, bu İçtüzük hükümlerine uyulmamıştır. Komisyon üyelerinin ekseriyeti bu istikamette oy kullanmışlardır. Dolayısıyla, fevkalade yerinde olan bu itirazımız geçerli sayılmamıştır.

Şimdi, bu konu üzerinde esasa ilişkin hususlara geçmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, 3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen olaydan sonra, dört yönlü tahkikat başlatılmıştır. Bunlardan bir tanesi, trafik kazası dolayısıyla Susurluk Asliye Ceza Mahkemesinde devam eden tahkikat. Bir diğeri, kaza yerinde bulunan hüviyetlerin üzerinde Emniyet Genel Müdürü olduğu zamanda atmış olduğu imzalar bulunduğu gerekçesiyle kaza yerinden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen hüviyetlerle ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı tahkikat; olayda bir çete kurulması, çete teşkili söz konusu olduğu için devlet güvenlik mahkemeleri kapsamına, görev alanına girdiği için, Balıkesir de İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemeleri görev alanı içinde olduğu için, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından yürütülen bir diğer tahkikat ve nihayet, Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından yürütülen bir dördüncü, fakat, idarî bir tahkikat.

Şu anda müzakeresini yapmış olduğumuz fezleke, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından Yüce Parlamentoya sevk edilmiş olan bir fezlekedir.

Şimdi, burada, Sayın Mehmet Ağar arkadaşımıza iki göreviyle ilgili olarak isnatta bulunulmaktadır. Bunlardan bir tanesi, Emniyet Genel Müdürü olduğu günlerde, Emniyet Genel Müdürlüğü görevini ifa ettiği günlerde imzalamış olduğu birtakım belgelerden dolayı görevi suiistimal; bir diğeri ise, bakanlık yaptığı sırada Topal cinayetine adı karışmış olan birtakım kişileri Ankara'ya getirttiğinden dolayı yapılmış olan isnattır.

Şimdi, bu iki isnat, görev fonksiyonu itibariyle farklı mekanizmaların çalıştırılmasını gerektirmektedir. Bunlardan, Emniyet Genel Müdürlüğü sırasındaki fiilinden dolayı eğer bir tahkikat yapılacaksa, bu tahkikatın, Memurin Muhakemat Kanununa göre yapılması lazımdır. Nitekim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, kendisine gönderilen benzer belgeler açısından, bu tahkikatın, Memurin Muhakemat Kanununa tabi olması gereğiyle, konuyu İçişleri Bakanına intikal ettirmiştir.

Bir diğer yönüyle, eğer bakanlık görevi esnasındaki fiilinden dolayı bir tahkikat yapılacaksa, bu tahkikatın, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 100 üncü maddesine göre, Meclis soruşturması şeklinde yapılması lazımdı; çünkü, bir bakanın kanuna aykırı fiil ve eylemlerinden dolayı yargılancağı yer Yüce Divan olduğu için, Yüce Divanda yargılanabilmenin yolu da, Meclis soruşturmasından geçtiği için, dolayısıyla, bu dosyanın, bu mekanizmalardan geçmeden komisyonda karara bağlanması yanlış olurdu.

Şimdi, bakınız, Anayasanın 7 nci maddesindeki hüküm gayet açıktır. Yasama yetkisini yasama organına tanıyan Anayasamız, bu yetkinin devredilemeyeceğinden bahsetmektedir. Dolayısıyla, yasama organının, 100 üncü maddeye göre, hasrî yetkisi altında olan bir konunun, yargıya devredilmesi, her şeyden önce, Anayasaya aykırıdır.

Şimdi, bu fezleke bir bütündür; eğer ayrı olsaydı, bu fezlekenin, Mehmet Ağar'la ilgili olan hususlar gözden geçirilmek ve dikkate alınmak üzere, yeniden, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığına iade edilmesi gerekirdi; ama, fezleke bir bütün olduğu için, içinde Sedat Bucak arkadaşımızın da bulunması dolayısıyla, tefrikı konusu, komisyonda görüşüldü ve tefrik edilemeyeceği konusunda bir karar verildi. Dolayısıyla, bu haliyle, bu dosyanın, usul hükümleri, Anayasa hükümleri karşısında, Yüce Meclis Başkanlığı tarafından İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine bu hususlar dikkate alınacak şekilde iade edilmesi gerektiği düşüncesindeyim.

Tabiî, ben, burada şahsî görüşümü ifade ediyorum. Şu bakımdan bu hassasiyeti ortaya koyuyorum: Dokunulmazlığı kaldırılan harhangi bir arkadaşımın, Meclisin alacağı böyle bir karar karşısında, Anayasanın 85 inci maddesine göre Anayasa Mahkemesine itirazda bulunma yetkisi vardır, hakkı vardır. Eğer, bu usul hükümlerine riayet etmeden, burada aleyhte bir karar alınır ve alınacak olan bu karar, itiraz üzerine, Anayasa Mahkemesi tarafından bozulacak olursa, bu kusur, bu Parlamentonun olur, Yüce Heyetin olur. O nedenle ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabeti açısından yanlış bir karar alınmaması için, bu konudaki görüş ve düşüncelerimi -ki, raporda muhalefet şerhi halinde de belirttim –Yüce Heyete arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kazan.

ANAYASA VE ADALET KARMA KOMİSYONU BAŞKANI ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Başkan, Komisyon olarak kısa bir açıklama talebiniz var galiba.

Yerinizden mi konuşmak istiyorsunuz?

ANAYASA VE ADALET KARMA KOMİSYONU BAŞKANI ATİLÂ SAV (Hatay) – Evet efendim, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

ANAYASA VE ADALET KARMA KOMİSYONU BAŞKANI ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; bu dokunulmazlıklar üzerinde konuşan iki değerli milletvekilimizin üzerinde durdukları iki usul sorunu hakkında, komisyon uygulaması konusunda bilgi sunmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi, Sayın İyimaya'nın "iki rapor vardır" biçiminde özetlediği usul itirazıdır. Bunlardan birincisi “14 Ağustos 1997 tarihli toplantıda, yani, Meclisin tatilinden önceki çalışma süresi içerisinde yapılmış olan toplantıda alınmış olan karardır" diyor Sayın İyimaya. İkincisi de, son defa alınan karardır.

Bu kararlardan ilki hakkında Başkanlığın bir uyarısı ve dosyayı geri gönderme işlemi olmuştur. Başkanlık, bu işlemi, Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden 3 arkadaşımızın itirazı üzerine yapmıştır.

Arkadaşlarımız, 14 Ağustos’ta yapılmış olan toplantının İçtüzüğün 35 inci maddesine aykırı biçimde yapıldığını ileri sürüyorlar. İçtüzüğün 35 inci maddesi açıktır ve Başkanlık Divanının kararı olmaksızın Genel Kurulun toplantı saatlerinde görüşme yapılamaz yolundadır. Burada, Sayın İyimaya'nın ileri sürdüğü görüş "gündeme alınmıştır, bu itibarla Başkanlık tarafından toplantının varlığı bilinmektedir; öyleyse, bu bir onaydır, bir muvafakattır" şeklindedir.

Komisyonumuz, bunu, İçtüzüğün açık hükmü karşısında kabul etmedi; çünkü, Başkanlık Divanının kararından söz edilmektedir, Başkanlık Divanı kararının yerini zımnî onay tutmamaktadır. Komisyon böyle değerlendirdi; bu itibarla, 14 Ağustos’ta yapılmış olan toplantıda alınan kararın ve bütün işlemlerin geçersiz sayılmasına karar verdi, aynı işlemleri ikinci kez yapmak zorunda kaldığını belirtti. Bu nedenle de, Sayan Kazan'ın belirttiği İçtüzüğün 43 üncü maddesinin uygulanmasına da gerek görülmedi; çünkü, 43 üncü madde,verilmiş bir karardan dönme olasılığını ve olanağını tanıyordu.

Bir komisyonun, kararından dönme olanağı varsa, o zaman, o kararı yok sayma ya da alınmamış sayma olanağı da var demektir; uygulanan hüküm budur. Bu itibarla, komisyonun usulle ilgili kararının gerekçesi de buna dayanmaktadır.

İkinci itiraz, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığından gelen fezlekede söz konusu edilen suçların bir kısmının, sayın milletvekillerinden Mehmet Kemal Ağar'ın Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde; yani, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümleri içerisinde bulunduğu dönemde işlenmiş olduğunu, bu nedenle, bu kanuna özgü usul işlemlerinin, şekil işlemlerinin yerine getirilmeksizin soruşturmaya başlanmasının mümkün olmadığı ileri sürülüyor. Oysa, bu husus, fezlekede ve fezlekenin eki olan dosyalarda çözülmüştür; çünkü, soruşturmayı yürüten, Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısıdır.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 10 uncu maddesi, bu suçlarda, Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısının görevli olduğunu ve herhangi bir usul engeline bağlı olmadığını öngörmektedir. Burada tek engel, Cumhuriyet Başsavcısının önündeki tek engel, Anayasanın 83 üncü maddesidir. Zaten, Başsavcı da, fezlekesinde bunu ileri sürüyor; eğer, Türkiye Büyük Millet Meclisi, soruşturmanın açılması ve yürütülmesi için dokunulmazlığın kaldırılmasına karar verirse, soruşturmayı yapacağını, iki suçun ve fezlekede sözü edilen diğer suçların hepsinin murtabıt olduğunu, bir dizi suç işleme cümlesinden olduğunu ve Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesine göre soruşturmaya devam edeceğini belirtmektedir. Suçun tavsifi, bilindiği üzere, yargılamayı yapan mahkemeye ve hazırlık soruşturması bakımından da, soruşturmayı yürüten savcılara aittir, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 6 ncı maddesi, bu konuda yetki vermektedir. Yoksa, Sayın Kazan'ın konuşmasında belirtildiği gibi, komisyon ve Meclis, bu konuyla ilgili kararını verirken, kendisini yargının yerine koymak durumunda değildir; sadece, yargının işlevinin devam edip etmemesi konusunda verilmiş olan bir karardır. Suç isnat edilen bir milletvekilini aklamak veya mahkûm etmek, tamamen yargının görevidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yasama organının, bu konuda herhangi bir yetkisi olmadığını hem Anayasa hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin geçmiş uygulamaları öngörmektedir; huzurda bulunan dosyada da yapılan işlem bundan ibarettir.

Görüşlerimi komisyon adına arz ederim. Saygılarımla efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sav.

Sayın milletvekilleri, şimdi...

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın İyimaya...

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Sayın Başkanım, Yüce Heyet önemli bir karar veriyor. Usul sıkıntınızı biliyorum; ama, bir cümleyi, yerimden açıklamama izin verir misiniz efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET İYİMAYA (Amasya) – Efendim, burada, Memurin Muhakemat Kanununun 13 üncü maddesindeki düzenleme, kişisel statüsüne bağlıdır ve devlet güvenlik mahkemelerinin kuruluşu veya organik bağıyla ilgisi yok. Kaldı ki, o yasanın 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrası, özel yargılama ve özel görevli yargı yerlerini belirtmiştir. Devlet güvenlik mahkemesinin dış sahasında kalıyor ve Parlamento Karma Komisyonu tarafından "dosya içine girilebilir" dediğimiz hususun argümanları, dayanakları bunlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Sayın milletvekilleri, şimdi, İçtüzüğümüzün 134 üncü maddesine göre, dokunulmazlığının kaldırılması istenen sayın milletvekilleri savunma haklarını kullanacaklardır.

Ben, bu konuda bir yanlış anlamaya meydan vermemek için, savunma hakkını, şahsı adına bir görüşme ve dolayısıyla 10 dakikayla sınırlı saymıyorum. İçtüzüğümüzün 112 nci maddesinde, Meclis soruşturmasında olduğu gibi,savunma hakkını, hakkında Meclis soruşturması açılması istenen sayın bakanlar için nasıl süreyle sınırsız bir savunma hakkı söz konusuysa, dokunulmazlıklarda da, savunma hakkının süreyle sınırlı olmadığını düşünüyorum ve uygulamamı bu yönde yapacağım. (Alkışlar)

Sayın Mehmet Ağar; buyurun efendim. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın Ağar, süreyle sınırlı değilsiniz.

MEHMET AĞAR (Elazığ) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Yüce Türk Milleti; Elazığ Milletvekili olarak, hakkımda Yüce Meclise verilen dokunulmazlığın kaldırılması önergesiyle ilgili konuşmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Burada iddialara cevap vermeden önce, izninizle, tafsilatlı bir konuşma yapmak niyetinde olduğumu beyan etmek isterim. Buna hakkım olduğunu düşünüyorum, Sayın Başkanın bu konudaki yorumlarına da teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Bir yılı aşkın bir süredir, şahsımı da hedef alarak sürdürülen bir karalama ve iftira kampanyasına bütün boyutlarıyla cevap vermenin hem hakkım hem görevim olduğu açıktır. Olayın siyasî bir platform içerisinde konuşulduğu düşünüldüğünde, biraz evvel huzurlarınızda var olan hukukî tartışmalara detayıyla girmek durumunda değilim. Ancak, Sayın Komisyon Başkanımızın söylediği, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş Kanununun 10 uncu maddesinde değil, 9 uncu maddesinde var olduğunu ve oradaki özel hükmün var olduğunu Sayın İyimaya, zannediyorum söylediler; ancak, ses nedeniyle pek anlaşılamadı diye düşünüyorum. 9 uncu maddede çok sarih bir hüküm olarak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayca yargılanması söz konusu olan kişiler hakkındaki özel hükümlerin saklı olduğu net bir şekilde ifade edilmiştir.Önemli de değildir; onlar, hukukî platform içerisinde dile getirilecek meselelerdir. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesine gitmek gibi bir hukukî hakkın da kullanılması söz konusu olabilir; bu gidiş, sadece ve sadece hukukî bir yanlışın tespiti anlamındadır; yoksa, yargılanmaktan korkmak veya çekinmek gibi bir şey söz konusu değil. Aslolan, bu Yüce çatıda, bu Parlamentoda hukuk yanlışlarının olmamasının sağlanması. Zannediyorum ki, bütün üyelerin en içten gelen temennileridir.

Şahsîleştirilmiş bir konuya şahsîleştirilmiş bir cevap olmayacağını ifade ederim konuşmamın; çünkü, konumuz, bizatihi benimle ilgili değil; Türkiye'nin bir dönemiyle ve yargılanmak istenen bir dönemiyle ilgilidir. Size, konumuzla ilgili olarak, basın yayında son bir seneden beri çıkan haber başlıklarını hatırlatmak istiyorum "Devlet İçinde Çeteleşme”, “Mafya Siyaset İşbirliği”, “Hukukun Üstünlüğünün Zedelenmesi”, “Siyasetin Kirlenmesi”, “Toplumun Kirlenmesi" ve daha niceleri...

Sayın milletvekilleri, bu konunun Yüce Meclise gelmesi, aslında, gerçekten hayırlı olmuştur. Hepinizin gördüğü gibi, dünkü oylamada da yine aleyhte oy kullanmadığımı da bu vesileyle ifade etmek isterim. Çünkü, suçlamalar, aslında, devletimizi ve milletimizi hedef alan kampanyanın bir parçasıdır. Bunu da nereden çıkardınız? diyebilirsiniz; açıklayayım:

Eğer bu iddialara inanılırsa, toplumumuzun, topyekûn bir kirlenmeye uğradığını kabul etmeliyiz. Nasıl oluyor da, toplumun, topyekûn kirlenmiş olduğuna böyle kolayca hükmedebiliyoruz; herhalde kastedilen, bütün insanlarımızın duçar olduğu bir kirlenme değil, zaten, öyle olsaydı, toplum hayatımızın içinden geçtiğimiz sıkıntılara rağmen, belli bir ahenkle sürmesi de mümkün olmazdı. Herhalde kastedilen, devlet teşkilatında yer alan bütün şahıs ve müesseselerin kirlenmeden nasiplerini aldığı da değil. Yoksa, her şeye rağmen, siyasî hayatımızın ve demokrasimizin ayakta kalabilmesi de imkân dahilinde olmazdı.

Hepimiz gibi, ben de, toplumun ve devletin şerde ittifak edeceğini ve kirlilikte karar kılabileceğini düşünmüyorum. "Temiz toplum" yerine, mesela "temiz millet" denseydi, bu talep, böyle bir etki yapabilir miydi? Hiç sanmıyorum, tam tersine, millet gibi kutsal bir kavramı, böyle bir dünyevî amaç uğruna heder etmek birçoğumuzu rahatsız eder "olmaz böyle şey, milletimiz bizatihi temizdir" derdik. Hepimizin kıskançlıkla sahiplendiğimiz ve asla lekelemek istemediğimiz “millet” kavramının ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmalıyız. Yoksa, yaşadığımız hiçbir toplumsal ve siyasî sorunu da yeterince anlamamış oluruz.

Bugün, dünyada yaygınlaştırılmaya çalışılan bir anlayışla, insanlar, gruplaştıklarında, akıldışılık ve saçmalığa temayül gösterirler. Bu iddiaya göre, insan grupları, tıpkı, henüz olgunlaşmamış bir çocuğun, ilkel bir insanın ruh haline sahiptirler. Ortak hareket, akıldan uzaktır; içgüdülere, dürtülere teslim olmuştur. Onlar, bu görüşlerini doğrulamak için stadyumlardaki, mitinglerdeki bazı hoş olmayan görüntülerini iddialarına örnek gösterirler. Onlar, insanların birlikte gerçekleştirdikleri başarıları hiçe saymak için çırpınsınlar; biz, iddia ediyoruz ki, millet gerçeğini, insanların ortak hakkını ve direncini hesaba katmadan olayları ve tarihi kavramak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, insanların içtimaî hallerine yönelik bu saldırı, günümüzde, ukalalığı, aydın olmanın şerefine tercih eden bazı kalemşorlerin önderliğinde daha da bir yoğunlaşmış, devlete karşı saldırıya dönüşmüştür.

Çıkar çevreleri nihaî amaçlarına ulaşabilmek için, insanların grup halinde gerçekleştirdikleri tüm tarihî başarıları ve manevî değerleri yıkmak zorundadır.

İnsan, ister aile ister bir topluluk ister millet tarzında olsun, her zaman, grup halinde var olmuş, başarılarını ve başarısızlıklarını hep bir grup içerisinde icra etmiştir. Bu yüzden, insanlar, millet kavramına kıskançlıkla sahip çıkarlar. Millet, hangi ırktan gelirsek gelelim; ister Türk ister Kürt, Laz, Gürcü, Çerkez, ne olursak olalım “vatan” dediğimiz coğrafyada, aramızdaki manevî gücün sağladığı kaynaşmayla, kader birliği ettiğimiz, bizleştiğimiz, biz olduğumuz, o olmadan ben olamayacağımız bir varlıktır.

Milletimiz var olduğu için biz varız. Hangi siyasî görüşe sahip, hangi toplumsal katmana ait olursak olalım “millet” denilen manevî varlığa yönelik girişimleri doğrudan kendi canımıza kastedilmiş gibi algılarız.

Şimdi, yaşadıklarımıza, bir de millet olmak bilinciyle, millet gözümüzle bir bakalım.

Varlığımızı hiç çekinmeden armağan ettiğimiz milletimiz, bugünlere tesadüfen ya da büyük güçlerin icazetine sığınarak gelmemiştir. Milletimiz, büyük bir imparatorluktan bugüne, istiklali tam hale gelmek, var kalabilmek için can bedeli bir mücadele sürdürdü. Avrupa, bitmez tükenmez savaşlar, mezhep kavgaları, iktisadî buhran ve içtimaî adaletsizlik içerisinde kıvranırken; ceddimiz, o çağlar için örnek gösterilen bir adalet ve barış iklimini geniş Osmanlı toprakları üzerinde kurmuş, bilimde, sanatta ve medeniyette yükselmişti. "Adalet mülkün temelidir" sözü, bize ceddimizden yadigârdır. Onların anladığı şekilde tefsir edersek, adalet, devletin, milletin ve medeniyetin temelidir şeklinde yorumlarız.

Osmanlı, tebaasının mutluluğu ve refahını temin edecek düzenlemeler geliştirmenin yanında, güvenliği de iyi organize etmiştir. Nitekim, Balkanlardaki yükselişimiz çok hızlı olmuş, bütün olumsuz şartlara rağmen, gerileyişimiz, yüzyılları almıştır. Bu, atalarımızın güven ve adalet ortamını tesis etmekteki başarılarıyla olmuştur.

Tımar düzeniyle, toprak mülkiyeti devlete bırakılarak, Osmanlı köylüsü, derebeylerin baskısından korunmuş, reaya ve berayanın hakları ile padişahın hakları bir kefede, ehli örfün hakları diğer kefede tutulmak suretiyle dengelenerek, mükemmel bir içtimaî adalet sağlanmıştır.

İmparatorluğu meydana getiren çeşitli din ve inançtaki unsurlar da kendi dinî anlayışları üzerine bırakılmış, Avrupa'yı din ve mezhep mücadeleleri kasıp kavururken, Osmanlı toprakları bir barış ve müsamaha iklimi olmuş, İmparatorluğun, 20 nci Yüzyıl başlarında koparak devletleşen birçok unsurları da, bu müsamaha sayesinde millî özelliklerini bugünlere kadar getirebilmişlerdir.

18 inci Yüzyıl ortalarına kadar çok iyi işlemiş bu düzen, Avrupa'daki birtakım değişimler ve yeniliklerin, felsefede, hukukta, devlet teşkilatında, iktisatta ve askerlik alanında getirdiği modern anlayış ve uygulamalarla rekabet edemedi ve sarsılmaya başladı.

Osmanlının gerileme devrinin ilk yüzyılının başat karakteristiği, artık, büyük bir devlet olmuş olan Rus Çarlığının sıcak denizlere inmek istemesi ve bu nedenle, Balkanlardaki Ortodoks nüfusun hamiliği iddiasıyla Osmanlı Devletiyle yaptığı savaşlardır ve bu savaşlar, aralıklarla ikiyüz yıl sürmüştür.

18 inci Yüzyılda Osmanlıda birtakım ıslahat denemeleri de yapılmıştır. Biliyorsunuz, 1718-1730 arası Osmanlıda yaşanan bu döneme Lale Devri denilir. Lale Devri, daha sonra bu dönemde yaşanan büyük sefahat ve müsrif harcamalarıyla ünlendi ve sonunda bu olumsuzlukları getirdi; ama Yirmisekiz Mehmed Çelebi, Avrupa ülkelerinde edindiği izlenimlerle ilgili layihasını padişaha bu dönemde sundu ve kabul gördü.

Yirmisekiz Mehmed Çelebi de Koçibey de birtakım ıslahat tekliflerinde bulunmuştur; ancak, layihasının, Koçibey Risalesinden farkı, kadim örfe dönmek değil, Avrupa'daki yenilikleri ülkeye getirmenin sorunları çözeceği iddiasıdır. Bu anlamda Türk tarihi, hâlâ bu devir sonrası dönemi de yaşamaktadır.

19 uncu Yüzyıl, ünlü bir tabirle, İmparatorluğun en uzun yılı olmuştur. Osmanlı Devleti, bu süre içerisinde, var gücüyle ıslahatlar yapmak ve sürekli ilerleyen çöküşü durdurmak için çabalamıştır.

Islahat hareketleri, Sultan II. Mahmut'un 1826'da, artık bir eşkıya yatağı haline gelen Yeniçeri Ocağını kaldırmasıyla başlar. Bu olaya halk Vakai Hayriyye adını verir. Kaldırılan Yeniçerilik yerine modern bir ordu kurulmasına girişilir. 1820'de modern askerî tabip mektebi (Tıbhane-i Amire), 1935'te Mekteb-i Harbiye açılır. 1939'da Sultan Abdulmecit'in izniyle Mustafa Reşit Paşa'nın hazırladığı Tanzimat Fermanı ilan edilir. Bunu 1856'da Islahat Fermanı izler; Aralık 1876'da Birinci Meşrutiyet ilan edilir.

Tabiî, geçmişi bilmeden, güne ve geleceğe ışık tutabilmek mümkün değildir; onların hatırlatılmasında ciddî faydalar olduğuna şahsen inanıyorum.

Çok sayıda okul açılarak ülkenin eğitim seviyesi yükseltilmeye çalışılır. 1908'de İkinci Meşrutiyet ilan edilir; ancak, çöküş durdurulamaz. Osmanlının çöküşüne, iktisadî yetersizlik, devlet idare ve teşkilatlanmasındaki genel zaaf ve bunun gibi, birçok açıklama getirilmeye çalışılmıştır; ama, giderek çöküyor zannedilen Osmanlı ekonomisinde, birçok savaş ve kargaşaya rağmen, 19 uncu Yüzyıl boyunca üretim artmıştır. Eğitimde büyük atılımlar yapılmış olup, 19 uncu Yüzyıl başı ve sonu, eğitim seviyesini ve genel okuryazarlık oranlarını kıyaslarsak, ikincisinin lehine belirgin bir fark gözleriz. Genelde, bütün toplumsal parametrelerde bir iyileşmeyle geçen 19 uncu Yüzyıla rağmen, Osmanlı Devletinin dağılması önlenemedi.

O halde, sebepleri başka yerlerde aramak gerekiyor. Bu sebepler içinde, şüphesiz, en önemlisi, unsurlarını bir arada tutamamak olmuştur. Son dönem Osmanlıda bu konu çok tartışılmış ve ortaya, ittihadı anasır, ittihadı İslam ve millîcilik tezleri ileri sürülmüştür.

İttihadı anasır ya da unsurların birliği, Osmanlı topraklarında yaşayan bütün milletlerin tek bir bütün oluşturduğu tezini işlemiş; ancak, Fransız İhtilalinin uyandırdığı millî bağımsız hareketleri sonucu, bu tez çökmüştür.

İkinci tez olan ittihadı İslam ya da İslam birliği tezi, Sultan II. Abdülhamid tarafından bir süre başarılı bir şekilde uygulanmış; Sultan Abdülhamid, bütün Müslümanların başı demek olan "halifei rûyi zemin" unvanına, belki de en çok işlerlik kazandıran padişah olmuştur. Zamanında, Afrika içlerinden Çin'e dek birçok camide onun adına hutbe okunmuştur; ancak, Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşına girmesiyle, onunla müttefik olarak davranması beklenen İslam ülkelerinden umulan yardım görülmemiş -ki, bu halin tek istisnasını Hint Müslümanları oluşturur- savaş sonunda Osmanlı-İslam unsurları arasında da ayrılık hareketleri başgöstermiştir.

Böylelikle, bu ikinci tezin de çöküşünden sonra millîcilik tezi ağırlık kazanmış; Birinci Dünya Savaşının bitiminden, 28 Ocak 1920'de son Osmanlı Mebusan Meclisi oturumunda kabul edilen misakımillînin genel kabul görmesiyle, daha sonra kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti sağlam bir millî birlik zemini bulmuştur.

İkiyüz yıl sürmüş genel geri çekilme, 1915'te, Çanakkale'de, milletin ve ordunun birlikte şanlı direnişiyle durduruldu. 1915'te müttefik donanmaları Çanakkale Boğazı önlerine yığıldığında ve başkent İstanbul'u tehdit etmeye başladığında, artık, mesele, toprak kaybıyla bitecek, nispeten sınırlı bir felaket olmaktan çıkmıştı; bu sefer, mesele, devletin var kalması ya da milletin esaretiydi. Fedakâr millet, bu savaşa yüzbinlerce evladını gönderdi; bunun 250 bini, bir daha, anasını, babasını, eşini, evladını göremedi; ama, netice de hâsıl oldu. 18 Mart 1915'te, müttefikler, ordu ve donanmalarını Çanakkale'den geri çektiler. İtilaf devletleri, kendi saflarında savaşan Rusya’ya ikmal ulaştıracak yolu açamamış ve mihverin güney kanadını çökertememişti.

Bu savaşla tarihin seyri değişti. Zayıf durumdaki çarlık Rusyasındaki o anlamsız pay kapma savaşı ve genel sefalete karşı ayaklanan Bolşevik ihtilalcileri çarlığı yıktılar. Rusya içine kapandı, Osmanlı üzerine ikiyüz yıldır iki koldan yaptığı baskıyı kaldırdı ve Türk Milletinin esaret altına girmesi tehlikesi de kalktı. Bu anlamda, Çanakkale Savaşının bazı sonuçları, 20 nci Yüzyılın sonraki büyük siyasî olaylarına da damgasını vurmuştur denilir.

Cumhuriyetten önceki son ikiyüz yılı kötü hatıralarla geçmiş olan bir milletin evlatlarıyız. 19 uncu Yüzyılın sonu ve 20 nci Yüzyılın başı, sürekli yenilgilerle, göçler ve sefalet sahneleriyle damgalanmıştı. Sınırlarımızı korumak için sürdürülen mücadele ve milletin göçü, güvenliğe bağlı ya da ekonomik sebeplerle olsun, bugün de sürmektedir.

Uzun vazife yıllarım boyunca müşahede ettiğim bir gerçeği ve milletime olan minnettarlık duygularımı, sizlerle de paylaşmak istiyorum:

Bu milletin var kalmak için ödediği bedel, çok ağırdır; ama, millet, mesuliyetlerinin bilincindedir ve üzerine düşen vazifeyi, şikâyet etmeden bihakkın yerine getiregelmiştir.

Ancak, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devletinin yenilgisi önlenemedi. Bin yıllık vatan, Anadolu, yüzyıllardır ilk kez işgal altına girdi ve devlet, esarete düştü.

İnsan hayatı gibi, milletlerin hayatları da var olma iradelerine bağlıdır. Dışarıdan gelecek tesir ve hareketlerin esiri olurlar. Kendi iradesini ortaya koyamayan devletlerin ve milletlerin uzun müddet yaşadıkları, tarih boyunca, görülmemiştir.

Millî Mücadele, var olma irademizin muhteşem bir sembolüdür. Millî tarihimizin her alanında milletimizin var olma iradesini görebiliriz. Bu irade, aynı zamanda içimizden dışa çevrilen itici kuvvetler ile frenleyici kuvvetler arasında şuurlu bir denkleşmedir. Milletlerin kaderi, bu çarpışmanın sınırında gerçekleşir. Millet iradesi, bizim, dış dünyaya karşı koyduğumuz içsel bir kuvvettir. Kendi iradesini gösteremeyen milletler, başka iradelerin esiri olurlar. İradesiz ve kurnazlar -hatta, bunlar, kendilerine realist derler- dıştan gelen çarpışmayı asla göze almadan yenilmemeye çalışırlar; zaferi aldatmada ararlar, işlerinin çıkarına bakarlar, kimseyle kötü olmamaya çalışırlar, irade yerine, hilenin zaferini isterler. Bunlar, irade yerine, hileyle galip gelmek isteyen sinsi ruhlardır; millet iradesini direkt gösterenlere her zaman muarızlardır; harp eden kahramanları akılsızlıkla itham ederler. Onlara göre, hayata uymak, kuvvete baş eğmekle aynı şeydir.

Bu topraklar üzerinde büyük bir millet ve devlet olma iradesi, bin yıldan beri yaşattığımız milleti korumak ve yaşatmak davamız, yabancı saldırıların karşısında tökezleyecek miydi?.. Ancak, bu konuşmamda sık sık dikkatinizi çektiğim bir gerçeği, o gün ilk söyleyen Mustafa Kemal Paşa'nın tabiriyle, "milletin mukadderatını, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracak" idi. Milletimiz, bir kere daha, kendisine dayatılmış esaretten silkinmiş ve misakımillîde kabul ettiği sınırları ve bağımsızlığını, kanını dökerek, dünya ve tarih önünde perçinlemiştir. Merhum Şair Mehmet Akif, millet adına gerçeği şu mısralarda dile getirmedi mi:

"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım;

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım."

1993'te bu anlayış hâkimdi; güneydoğudaki olay, milletimizin var olma iradesiydi.

Türkiye Cumhuriyeti, yıkılan bir imparatorluğun enkazı arasından, büyük bir mücadele ve kavgalarla kuruldu. Hiç kimse, cumhuriyetin kuruluşunun kolay bir süreç olduğunu söyleyemez. Büyük altüst oluşların, aynı zamanda, çok acılı hayat hikâyelerinden örüldüğünü tahmin etmek hiç de güç değildir.

1980'lere geldiğimizde, Türkiye, önünde yeni bir yangın buldu. Ayrılıkçı terör, hassasiyetle korumaya çalıştığımız devletimizin ve milletimizin bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yöneldi. Önemli bir dış destekle beslenen bu ayrılıkçı terörün ortaya çıkardığı tehdit, cumhuriyet tarihimizin kuruluşundan bu yana yaşadığı en kapsamlı kalkışmaydı. Asırlar boyunca kader birliği ettiğimiz yöredeki vatandaşlarımızı kendisine yandaş yapma çabasındaki bu bölücü terörün, bu kitleden büyük tepki aldığını büyük bir memnuniyetle gördük. Ortadaki tehdit, açık olarak bir güvenlik tehdidiydi; öncelikle güvenlik önlemlerinin alınması gerekliydi. Kuşkusuz, bu mücadelede, yöre vatandaşlarımızı korumak da bizim birinci görevimizdi; onları terör örgütünden tecrit etmek de temel stratejimizdi. Milletçe kazandığımız bu başarının altında bu büyük hassasiyet yatmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu Meclis, Millî Mücadeleyi yürüten Meclistir, milletin Meclisidir. O zamanlar, bu çatıya "Kâbe-i Millet" diyorlardı. Ben, size bunu bir kez daha hatırlatıyor ve bu anlayışla huzurlarınızda konuşuyorum. Burada söylenen her sözün, kullanılan her oyun, yapılan her tasarrufun, millet ve tarih önünde ciddî mesuliyeti vardır.

Meclisin öncelikli vazifesi, sahibi bulunduğu devleti korumaktır; çünkü, devleti elinden alınmış bir meclis düşünemiyorum. Devleti hedef alan bir tehdit, Meclisi de hedef almış demektir; dolayısıyla, devleti ve içinden çıktığı milleti koruma sorumluluğu, önce ve önce Meclisin omuzlarındadır. (DYP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Türk Millî Mücadelesi, yapıldığı yıllar itibariyle, bir çok mazlum millete yol gösterici olmuş, onların esaretten kurtulması için bir ümit kapısı açmıştı. Doğunun ünlü şairi İkbal, Mustafa Kemal'e hitaben yazdığı şiirinde, millî azmimiz ve cesaretimizi şu dizeyle övmüştü:

"Atın nereye kadar giderse oraya atıl, düşünme.

Biz, bu meydanda nice kereler tedbir yüzünden mat olduk."

İstiklalimizin nişanesi olan cumhuriyetimizi kurduktan sonra da başımıza gelen belalar ve güçlükler bitmemiş, mücadelenin sürmesi gerekmiştir. Mesela, huzur için, ekmek için, daha iyi bir gelecek için, milletimizin birçok ferdi oradan oraya göç etmek zorunda kalmıştır. Türkiye, son elli yıldır, tarihinin en büyük göçünü yaşamaktadır. Göç eden insanımız, büyük şehirlere yerleşmiş; ama, meseleleri burada bitmemiştir. Bu gelişmeler ekonomiyi de etkilemiş, gelir dağılımında telafisi çok zor adaletsizlikler oluşmuştur. Bunun sonucunda, genel asayişle ilgili ve polisiye olaylarda inanılmaz bir artış gündeme gelmiştir. Şüphesiz, göçün ve toplumsal hareketliliğin yeni bir dünya için ufuk açıcı ve umut artırıcı yönü vardır; ama, göçle birlikte, yeni ortama uyum sorunu, umutsuzluk, inançsızlık ve değer yıpranması ortaya çıkmaktadır.

Burada, yeri gelmişken, basın ve kamuoyunda çok sözü edilen konulardan birisi olan mafya ve organize suçlara da gelmek istiyorum.

Devletin arşivlerinde vardır; Emniyet Genel Müdürlüğü görevim sırasında, bu suçlardaki artış konusunda, arkadaşlarımızla yapmış olduğumuz değerlendirme sonucu, vilayetlere bir tamim gönderdik o zaman. Büyük şehirler ve özellikle sahil şehirlerindeki ilçeler de dahil olmak üzere, bu tür organize suçlar konusundaki potansiyel suçluların tespiti, sürekli denetim ve gözetim altında kalmalarının sağlanması ve bu suçların, normal adlî imkânlarla önlenmesindeki güçlükler nedeniyle, ilgili bölge devlet güvenlik mahkemeleriyle konuşmak suretiyle, Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesi gereğince, "organize suçlar" kapsamında gerek, devlet güvenlik mahkemelerinden gözetim alınması ve suçluların da oraya gönderilmesi konusunda çeşitli kere tamimlerimiz var; bu konu da, devlet güvenlik mahkemelerine de bilgi olarak zamanında arz edilmiştir.

İkinci bir konu; Gerek Adalet Bakanlığı gerek İçişleri Bakanlığı görevlerim zamanında, organize suçlarla mücadele yasa tasarısı, tarafımdan, arkadaşlarımızla beraber hazırlanmış; her ikisi de Başbakanlığa gönderilmişti. Bugün, memnuniyetle görüyoruz ki, Sayın Adalet Bakanımız, aynı konudaki çalışmaları, tahmin ediyorum, mezcetmek suretiyle yeni bir tasarıyı da ortaya koymuştur.

Dolayısıyla, bu konular üzerinde hassasiyet gösterme bakımından, geçmişte yaptığımız hizmet ve çalışmaları, belki, biraz, huzurlarınızda sıkılarak -hiç tarzım olmayan bir konu- ama, konunun gerekliliği dolayısıyla, burada, huzurlarınızda ifade etmeyi de gerekli sayıyorum.

Milletimizin, son ikiyüz yıldır sürdürdüğü varolma mücadelesi, hayatın bütün alanlarında, elbette, ödenmesi gereken bedellerin ödenmesi pahasına yapılabilmiştir.

Sözün burasında, büyük içtimaî olaylarla bağlantılı genel güvenlik sorunumuza girmek istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı borçlarını devraldığı gibi, tarihî mirasını da devraldı. Bunun bir anlamı da, birçok Osmanlı unsurunun Anadolu'ya gelmesi ve yerleşmesidir. Bu demografik, coğrafi ve tarihî gerçekler temelinde, biz, Osmanlı Devletini tasfiye eden kimi dış mihrakların bize yönelik iştahlarını da devraldık. Bu tarihin akisleri ve buna karşı sürdürülen mücadele, bugün de aynı şekilde devam etmektedir. Tarihte ve bugün Türkiye'de güvenlikten bahsetmek, konuya bakıldığında, aynı zamanda dışpolitikadan, ekonomiden, eğitimden, hatta kentleşmeden, kalkınmadan ve gelir dağılımından da söz etmektir. Bunun sadece memleketimize has olduğunu düşünmek de çok doğru olmasa gerek; bu, bütün dünyada böyledir, bizde de böyledir. Türkiye, bu anlamda dış meselelerle ilgilenmelidir. Her iç mesele, aslında bir dış meseledir.

Türkiye, yıllarca kendisine dayatılmış bir aşındırma ve çökertme kampanyası içinden geçerek bugünlere gelmiş bulunmaktadır. Olay, büyük çaplı bir terör hadisesi olarak görünmekle birlikte, aslında, terör, kendisini çok aşan, çok yönlü psikolojik bir harekâtın da parçasıdır ve bu, Türkiye'nin varlığını hedef alan bir hedefin de önemli bir parçasıdır. Eğer, elli sene önce vatanımıza bu çapta bir tecavüz yöneltilecek olsaydı, kendimizi topyekûn bir savaşın içinde bulur, ordularımız yabancı istilacı güçlere karşı çarpışma halinde olurdu.

Bugün, gerek dünyadaki genel konjonktürde uzun yıllar boyunca vuku bulmuş değişiklikler ve gerekse bulunan yeni mücadele teknikleri, topyekûn bir savaşın saldırgana da yüklediği yıkıcı maliyet ve dünya kamuoyu önündeki genel itibar kaybı nedeniyle uygulanmasını dönüşüme uğratmış, neticede, 1984'ten beri içinde bulunduğumuz terör ortamı, yıkıcı ve bölücü akımlar bir alternatif olarak karşımıza çıkmıştır.

Bu sinsi tecavüzle millî mukavemet duygularımız yıpratılmış, haklı bir davada millet evlatları can verirken, ülkemiz yurt dışındaki ikiyüzlü kampanyalarla küçük düşürülmeye çalışılarak mücadele azmi ve motivasyonu yok edilmek istenmiş, hükümetler iktidar zaafına uğratılmak yoluyla, milletimize yeni bir Sevr dayatılmaya kalkışılmıştır. Bu kelimeleri özellikle kullanıyorum; çünkü, içinden geçilen günler, bu derecede zorlu ve hayatî sonuçları doğurma açısından gerçekten hayati önemi haizdi.

Sayın milletvekilleri, Yüce Türk Milleti; yürütülen mücadele, boyutları gereği ve tabiatı icabı çok kompleks bir mücadeledir. Sinsi bir saldırı, sinsiliğin bütün imkânlarıyla ve kamuoyunu da uyuşturmaya çalışarak, demokrasiyi bir kalkan olarak kullanarak, toplumsal hayatın bütün dokularında tahribat yapmaya çalışarak ülkemizin bütün enerjisini on yıldan fazla süreyle bloke etmiştir. Öyle ki, bazı snop çevreler, vatan hainleri ile vatanseverleri birbirine karıştırmış, vatan hainleri masum ve mazlum, vatanseverler ise saldırgan ve yıkıcı gösterilir olmuştur. (DYP sıralarından "Bravo"sesleri, alkışlar) Köyü basıp katliam yapanlar, öğretmen, doktor, din ve güvenlik görevlisi katledenler özgürlük savaşçısı, güvenlik görevlileri ise eli kanlı faşist olarak takdim edilmiştir.

Silahlı mücadele cephesinde önemli gelişmeler sağlanmış ve devlet güçleri üstün başarılar sağlamış iken, psikolojik harekât ve propaganda cephesine yeterince yığınak yapılmadığı ve haklı davanın yeterince anlatılamadığı kanaatindeyim.Bu konudaki son gelişmeler önemli ölçüde hepimizi sevindirmektedir; devamı hepimizin görevidir.

Bugün, şunu, gerek Silahlı Kuvvetler gerekse polis teşkilatımızın fedakâr elemanlarına büyük şükran duygularımla söyleyebilirim ki, bu mücadelenin büyük bir bölümü büyük bir başarıyla bitirilmiş olup, artık, güçlüklerin çoğunun aşıldığını, milletçe doruğu aştığımızı ve tepeden inmeye başladığımız müjdesini hep birlikte yaşıyoruz. Bu neticeye, cumhuriyet hükümetlerinin kararlı tutumu ve devlet görevlilerinin fedakârlığıyla ulaşılmıştır. Bu uğurda toprağa düşen şehitlerimizi, huzurlarınızda, rahmetle, gazilerimizi de şükranla anıyorum.

Söylediklerim, görevliler arasında ayırım yapmak şeklinde anlaşılmasın; ancak, bir insanın, bencil duygularının ötesine geçerek, milletine hizmet için fedakârlıklara katlanması, hele, bunun için canını ortaya koyması, her türlü takdirin üstündedir. Bu anlamda, tüm güvenlik güçlerini ve bu bağlamda, emniyet teşkilatımızın bütün değerli mensuplarını huzurlarınızda bir kez daha yâd etmek, eski bir amirleri olarak, onlara olan vefa borcumdur.

Üzülerek ifade etmek lazım ki, son dönemde, gerçekten çok büyük aşamalar yapmış, objektif uzmanların ortaya koyduğu kriterlerle karşılaştırıldığında, bugün, Avrupa'nın en ileri polis teşkilatının ötesinde, güce, teknolojiye ve bunun hepsinin ötesinde, Türk insanına has karakter, fedakârlık ve haysiyete sahip polis teşkilatına yeterli ölçüde sahip çıkılamamanın üzüntülerini duydum. Polemiğe meydan vermemek için uzakta durdum; ama, bugün, bu milletin Meclisinde, bu haysiyetli vatan evlatlarının hakkını vermek, benim de, bir ölçüde vazifemdir diye düşünüyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

Öyle dönemler var ki, bu dönemlerde, insanların karakteri, seciyesi, içindeki cevher, mücadelenin yürütülmesi ve zaferi açısından son derece önem taşır. Ne mutlu ki, milletimiz, zorlu dönemlerinde, feragatı nefs içinde çalışıp, mihnete katlanacak yiğit evlatlar yetiştirmiştir.

Bunların hepsini sayabilmem mümkün değil; insanlar kolay yetişmiyor; ancak, burada, daha önceki Meclis konuşmalarımda ismi geçen ve dolayısıyla, bu kürsüde konuşma hakları olmadığı için kendilerini anlatma imkânı olmayan bazı isimlerden bahsetmek, yine, benim, vicdanî ve bir ölçüde de, görev mesuliyetimin ötesinde olan bir konudur.

Bunlardan bir Korkut Eken, Türk Ordusunun efsanevî subaylarından birisidir, büyük hizmetlerin sahibidir; eğer, bu son Madalya Kanunu onun zamanında çıkmış olsaydı, herhalde vücudunda yer bulamayacaktık. 1970'li yıllardan, 1990'lı yıllara kadar süren yirmi yıl zarfında, her seviyede, her şekilde -Kıbrıs çıkarması dahil- bütün görevlerde üstün başarı göstermiş; ama, bugün, bir emekli, maaşıyla, bir evinde mahkemeye gidip gelme durumunda olan yiğit bir vatan evladıdır.

İbrahim Şahin... Bugün, Türkiye'de, kaç tane kamu görevlisi, iki sefer operatif görevlerde vurulmuş, sağ kalmış, hizmete devam edebilmektedir. Konuşabilir bazı insanlar, önemli değildir tabiî; ancak, benim bu kürsüden, bu insanların, genç yaşlardan son zamanlarına kadar yapmış oldukları hizmetlerdeki başarılarını ve hizmet şuurlarını ifade etmek, borcumdur.

Bir Kâmil Atak'ı, bir Hâzım Babat'ı, elbette, bir Tahir Ağa'yı ve Tatarları anmadan da geçebilmem mümkün değildir ve ismini sayamadığım,mecbur olduğum için saydığım insanların dışında, bütün hizmetlilerimizi, bütün görevlilerimizi... Gerçekten, bunlarla çalışma zevkine sahip bir insan olarak, büyük bir bahtiyarlık yaşadığımı ifade etmek isterim.

Ben, gerçekten, önemli bir görevde ve çocuğuma miras bırakacağım şerefle, bu dönemde, görev yaptım. İdareimaslahatçılık yapmadım, adamsendeciliğe sığınmadım; bunların bilinmesini bilmek, benim hakkımdır.

Yaptıklarımdan dolayı beni takdir edenler ve benden nefret edenler de var. Meselenin künhüne vakıf olup da, buna rağmen benden nefret edenleri ve kötü niyetlerini Allah'a havale ediyorum ve onların ıslah olmalarını diliyorum; ancak, meseleleri bilmeden benden nefret edenlere gelince; onları bağışlamam mümkün değildir; çünkü, cehalet, ülkenin müdafaasında sığınılacak bir mazeret olamaz, olabilmesi de mümkün değildir.

Yüce Meclisimizin gündemine getirilen, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili görüşme teklifine gelince: Bu teklif, geçmişe yönelik bir kampanyanın parçası ise, Türkiye'de bir dönem mahkûm edilmek isteniyor. İlginç bir savaş filmi, emirlere uymayan bir tümenin komutanının general tarafından toptan divanıharbe verilmesiyle başlar; ancak, bütün tümen birden yargılanıp mahkûm edilemeyeceğinden, tümenin her birliğinden, o birliği temsilen askerler seçilir ve yargılanır. Sonuçta, bu askerler, bütün tümen adına ölüm cezasına çarptırılır ve hüküm, infaz edilir.

Halbuki, bu ölüm mahkûmlarının arasında kahramanlar da vardır ve onlar, emirlere itaatsizlik etmiş değillerdir. İdam sahnesinde, bu askerleri savunan avukat subay, şöyle bir yorum yapar: “Fransa, cesur evlatlarını öldürdü, bunun bedelinin ağır olmasından korkuyorum.” Evet, bütün bir dönem mahkûm edilemeyeceğine göre, bu dönemi temsilen Mehmet Ağar mahkûm edilmek isteniyor.

Şu, çok iyi bilinsin; Mehmet Ağar, bu zorlu ve şerefli mücadele döneminde görev aldı, bütün günahları ve sevaplarıyla, bu dönemin bir parçasıdır.Devletin beka ve geleceği için her türlü sonucu da göğüslemeye hazırdır, hiç şüpheniz de olmasın bundan! (DYP sıralarından alkışlar) Yok, eğer, bu teklif, geleceğe yönelik bir kampanyanın parçası ise, arkasında kendisini ifade etmeye cesaret bulamayan siyasî ihtirasları da sezmemek mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, siyasî rekabet, meşru sınırlar içerisinde normal ve gereklidir; ama, meşru rekabet, millet önünde ve açıktan yapılır; hakemi, milletin vicdanıdır. Mehmet Ağar'la siyasî hesabı olanlar bu kürsüye çıksın, Meclis ve millet önünde niyetlerini açık açık söylesinler; eğer, söylemezlerse, Yüce Meclisi, bu kabil siyasî ihtirasları meşru zemine çekmek için görevini yapmaya da davet ediyorum. Sonuçta, Meclis görevini yapmazsa, Türkiye'de yargı görevini yapacaktır. Türkiye'de hâkimler vardır. Yargının böyle ihtiraslara alet edilmesi, bizi, sadece üzmektedir ve şaşırtmıyor.

Bu kargaşa içerisinde dost ve düşman birbirine karıştırılmak istendi. Bunda, kısmen başarılı da olundu. Bunun böyle kolaylıkla yapılabilmiş olmasının derinlerde yatan bazı nedenleri vardır. İzninizle, bu nedenlere de girmek istiyorum.

İlk bakışta göze çarpmasa da, bedel ödediğimiz alanlardan biri, toplumsal haletiruhiyedir. Millet olarak var olma mücadelemiz, toplumsal ruh halimizde derin yaralara yol açmıştır. Bu kadar çok sadmeye maruz kalmak, ihtişam dolu günlerden dünya hayatında ayakta kalmaya çalışan bir duruma düşmek, hiç de kolay değildir. Nasıl ki, bu durumda bir insanın ruhsal durumu altüst olursa, milletin ruh hali de altüst olur.

İnsanın başına birçok bela gelirse, öncelikle şaşkınlık ve çaresizlik yaşar; adımlarını daha temkinli atar, yeni belalardan korkar, vehimlere kapılır. Bu insan, bir de, şanın ve varidatın ardından bu hale düşmüşse, her şeyden önce gururu kırılmıştır. Kırılan gurur tamir edilmezse, giderek kendine olan saygısı ve güveni azalır, kendisini suçlamaya başlar. Milletler de aynen böyledir. Çok şükür, milletimiz, başına gelen belaları, kendisine olan saygısını ve güvenini kaybetmeden savuşturmasını bilmiştir; ama, itiraf etmeliyiz ki, büyük ideallerden var kalma mücadelesine savrulmaktan dolayı, içimiz yaralı, gururumuz kırıktır. Milletimiz, bu gurur kırıklığı içerisinde yüzmektedir. Nedir bu gurur kırıklığı içerisinde yüzmek; gurur kırıklığı içerisinde yüzmek, şanlı tarihinden ve tek ortak hafızası durumundaki mukaddesatlarından başka gidecek bir yeri kalmayan insanlarımızın, aslında, gizliden gizliye bir matem yaşamalarıdır. Gururları kırıktır; ama, kaybolmamıştır; alınları açık, başları diktir, acılarını içlerine gömerler, matemlerini zafer mağrurluğunun arkasında saklarlar, tarihlerine ve mukaddesatlarına sarılarak, işbirliğini pekiştererek, akıllarını siper yaparak yeniden ayağa kalkmayı arzularlar; bu yüzden, bir spor karşılaşması galibiyeti bile, onların "Avrupa, Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri" diye haykırmalarına neden olur.

Gurur kırıklığı içinde yüzmek, hep tetikte ve tedirgin olmak, yeni belalardan korkmak, emeklerin ve şehit kanlarının boşa gideceğinden korkmak, birliği bozacak en küçük bir kalkışmadan rahatsızlık duymak, felaket tellallarına kulak kesilmek demektir. İnsanlarımızın, çoğu zaman, üstelik haksız biçimde içlerinden bazılarından kuşku duymaları bu yüzdendir. Gurur kırıklığı içinde yüzmek hem kendisinden daha iyi durumda olanlara özenmek hem de tamamen onlar gibi olmayı asla istememektir. İnsanlarımızın yaptıklarından, doğruluğundan emin olamamaları, günahlarının ne olduğunu, nerede hata yaptıklarını bilememeleri, duygularını sanki ellerinden çalınıverecekmiş gibi millî ve manevî değerlere yapıştırmaları bu nedenledir.

Sayın milletvekilleri, milletimizin içinde yüzdüğü gurur kırıklığı halinin, korkuların, tedirginliklerin, çaresizliklerin ve vehimlerin üstesinden gelmek, bu umut kırıcı ruh haline esir olmamak, yeni parçalanmalara ve yenilgilere fırsat vermemek, yıllardır yedi düvelin meydan okumalarına karşı sürdürdüğümüz istiklali tam mücadelesinin, var olma irademizin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer, bu gurur kırıklığı halini tamirde başarısız olursak, bizi millet olarak nasıl bir hüsranın beklediğini gözünüzün önüne getirmeniz hiç de zor değildir. Ne var ki, kırılan gururumuzu tamir ediyoruz diye, kuşkuya ve vesveseye düşmemek, gurur kırıklığının bizzat kendisinin üretmiş olduğu hayalî hasımlara, yeldeğirmenlerine savaş açar gibi de savaş açmamak lazım.

Batı, sadece, modernlik sonrası özelliklere mahkûm hale gelirken, biz, birçok özelliği toplum yapımızda aynı anda barındırıyoruz. Şüphesiz, eski ve geri olanı savunmak istemiyorum; ama, bugün, burada karşı karşıya kaldığımız bir imkâna da işaret etmek isterim:Eğer, tren uçuruma doğru yol alıyorsa, treni kaçırmak kötü bir şey değildir. Mustafa Kemal "Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür" demiştir. Millî devletimizin temellerini kavramak açısından bu cümle büyük anlamlar taşır. Türk milliyetçiliği, asla ırkçı bir fikriyat olmamıştır; muhafazakârlık, gericilik olmamıştır. Devlete anayasal bağ ile bağlı olan herkes, etnik kökenlerine, dinî inanışlarına bakılmaksızın, Türk Milletinin şerefli bir ferdi kabul edilmiştir. Cumhuriyetimizi kuran bu fikir, ondan önceki son ikiyüz yıllık tarihsel olaylara bakıldığında tarihe, akla ve içinde yaşadığımız modern dünyaya en uygun fikir olarak ikiyüz yıllık bir cehennemî kapışmanın içerisinden başarıyla sıyrılıp gelmiştir. Bu nokta, gerek cumhuriyetimizin kuruluşu gerekse de ondan sonra birtakım önemli siyasî olayların iyi teşhisi ve doğru tedavi edilebilmesi açısından son derece önem taşımakta olup, konunun önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Nüfusun kentlerde toplanması bir hedeftir; ancak, bu, bir eğitim problemini, bir bölüşüm problemini, bir asayiş problemini de beraberinde getirir. Kıran kırana bir rekabetin ufukta göründüğü 21 inci Yüzyılda bilim ve teknoloji üreten, çağın stratejik değerlerine hâkim, iyi eğitilmiş nüfusa, güvenli kentlere sahip, moral açısından güçlü toplumların avantajlı olduğu açıktır. 21 inci Yüzyıl, gerek silahların yüksek tahrip gücü gerekse de barışı ve uluslararası ticareti korumanın herkesin çıkarına olması nedeniyle, savaşların çok azaldığı ve yerelleştiği bir çağ olacaktır. Ülkeler, karşılıklı açık savaşlara girmekte genellikle isteksiz olsalar da, her zaman aralarındaki sorunları barışçı yöntemlerle çözemeyecekler, dolayısıyla, topyekûn savaştan daha az maliyetli; ama, o derecede vurucu başka yöntemler gelecektir; bunlar da, terörizm ve bilgi savaşlarıdır.

21 inci Yüzyılda, devletlerin, görünüşte barış içinde yaşadığına, ama, aralarında, terör yoluyla büyük mücadelelerin yaşandığına tanık olunacaktır. Öte yandan, yeni teknolojilerin ve özellikle iletişim teknolojisindeki gelişmelerin, teröre büyük etki gücü katabileceği gözden ırak tutulmamalıdır. Örneğin, Internetteki basit malzemelerle bomba yapımıyla ilgili birçok dosya herkesin kullanımına açık olarak dolaşmaktadır. Modern iletişim teknolojisine bağlı altyapıyı, bilgisayar virüsleriyle çökertmek de bilgi savaşlarının yeni bir türü olacaktır. Modern teknolojiyle donatılmış terörizme karşı mücadele, alışılagelmiş savaş kavramını da değiştirecektir. Cenevre Anlaşması hükümlerine tabi olmayan, esir alınmayan, açık açık tanımlanamayan, dostun düşmanın belli olmadığı, teröristleri gönderen tarafın hükümetinin suçlamalarının kolaylıkla reddedilebileceği, karanlık ve acı bir savaş olacaktır. Böyle bir dünyada, ülkelerini koruyan birinci güç yine güvenlik kuvvetleri olacaktır.

Sayın milletvekilleri, güçlü ekonomisi, eğitilmiş nüfusu, bütünleşmiş toplumuyla, iyi hazırlanmış ve önceden tasarlanmış dışpolitikası, sağlam kurumlara sahip ve güçlü bir demokrasisiyle, görev motivasyonu temin edilmiş bürokrasisiyle, Türkiye, 21 inci Yüzyılın nâzım ülkesi olacaktır. Bunu temin etmek bir millî görev olarak bu Meclisin önünde durmaktadır. Nihayetinde, Meclis ve milletvekilleri, hür vicdanları ve idrakleriyle ve milletten aldıkları yetkiyle görevlerini yapacaklardır. Mecliste fikirler konuşacak, iddialar yarışacaktır. Bütün bunların amacı, milleti daha ileriye götürecek yolu bulmaktır.

Sayın milletvekilleri, millî meselelerin önemlilerinden birisi, belki de en önemlisi dışilişkilerimizdir. Bu konuştuğumuz meseleler, bizi, ister istemez dışilişkilerimize de gözatmaya mecbur ediyor. Türkiye'nin dışpolitik mülahazalarını, kısa ve orta vadede 3 türlü ayrıştırabiliriz: Dışarıda atılım yapabilmek için, Türkiye, içeride kolay destabilize edilir bir ülke olmaktan çıkarılmalıdır. Güvenlik açısından, Kuzey Irak ve Yunanistan; ilişkilerin istikrar kazanması açısından Balkanlar önemlidir. İktisadî açıdan da Orta Asya ve Kafkasya önemlidir.

Dünya hızla değişiyor, bu değişim kaçınılmaz olarak uluslararası ilişkilere de yansıyor. Ülkeler, bu hızlı değişim karşısında ulusal çıkarlarını koruyabilmek için yeni dışpolitikalar ve güvenlik stratejileri üretiyorlar. Türkiye bu gelişmelerin dışında kalmamıştır ve kalamaz da. Yapılması gereken, önce bu küresel değişimi değerlendirmektir, onu kavramaktır, bundan sonra da yeni dışpolitikalar oluşturmaktır. Ancak, Türkiye bu noktadan uzak görünüyor; çünkü, ülkenin gündemini içpolitikanın tatsız, gereksiz ve ufuksuz tartışmaları işgal etmekte ve içdinamiklerimiz, dışpolitikamızı desteklemekten uzak bir yörüngede seyretmektedir. Dış dünya ve dış politika, güvenlik politikasıyla ilgili konuların değişik açılardan ele alınmasına, yönelik farklı görüşler oluşturularak bir savunma derinliği yaratılamamaktadır. Siyasal kültürümüzde, dış politikamızı tartışmak gibi bir gelenek yoktur. Gelecekte toptan ittifak ve ortaklıkların yerini, perakende ittifak ve ortaklıklar alacaktır. Aynı ülkeler farklı sahnelerde bazen ortak bazen rakip durumunda olacaklardır.

Rusya'nın küresel bir tehdit olarak algılanmasının son bulmasıyla, dünya ve ülkeler için somut bir tehditten çok, hızlı değişimin yol açabileceği riskler ve krizler dış politika gündeminde yer alacaktır.

Diğer önemli sonucu ise, Ortadoğu ve Doğu Avrupa'da, Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Orta Asya'da çok yaygın bir belirsizliğin ortaya çıkmasıdır. Bu bölgeleri 1990'a kadar Rusya kontrol ediyordu. Bundan sonrası için karşımızda büyük bir soru işareti vardır. Bu bölgelerin geleceği, Türkiye'yi de çok yakından ilgilendirmektedir. Bunun içindir ki, Türkiye'nin oluşturması gereken yeni dış politikasının önemli bir bölümü, bu bölgelerle ilgili olacaktır. Bütün ve yekpare bir Batı yerine, realitede ayrışan bir Batı'nın doğmuş olması Türkiye'yi yakından ilgilendirmektedir.Böyle bir durumun varlığı, Türkiye'nin dış politikayla ilgili seçeneklerini olumlu yönde artıracak ve manevra alanını genişletecektir.

Dünya barışının sürekliliği, belli bölgelerdeki güç dengelerinin sağlanmasına bağlı olacaktır...(CHP sıralarından "ne bağlantısı var" sesleri)

Var, var bağlantısı var da onun için anlatıyorum bunları.

18 ve 19 uncu Yüzyılda başlayan Osmanlı Devletinin içeriden ve dışarıdan kuşatılması, Sakarya'ya kadar devam etti. Sakarya Savaşını kaybetseydik, Kızılırmak'a kadar sürerdi.

Millî Mücadele, bu tarihsel gerileyişin durması, hatta bu gerilemenin yerini bir genişlemeye bırakmasıdır. 1990'la birlikte ortaya çıkan konjonktür ise, sürekli olarak Türkiye'yi dışarı doğru çekiyor. Böyle bir konjonktür, hem çok olumlu ihtimalleri hem de birer maceraya dönüşebilecek gelişmeleri de bünyesinde taşıyor. Bu konjonktürün avantajlarından istifade edip, olumsuzluklardan kaçınmayı aramak gerekir.

Türkiye'nin, ne istediğini ve nerede ne yapacağını bilmesi gerekiyor. Türkiye, kuzey, güney, doğu ve batı arasındaki dengenin sağlanmasında stratejik bir rol üstlenmelidir. Buna mukabil, Avrupa Birliği ve tek tek bütün Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini azamî ölçüde geliştirmelidir. Balkanlar, Orta Asya ve Kafkaslarda, kalkınma, bağımsızlaşma, demokratikleşme ve istikrara olumlu ve kalıcı katkılar sağlamalıdır.

Kıbrıs, Türkiye için, asla bir ayakbağı değildir; bu millî davada taviz verilemez. Kaldı ki, bugünkü konjonktürde, Türkiye'nin ulusal direnci, Kıbrıs'ta küresel bir sınavdan geçmektedir; burada, geri adım atılamaz. Türkiye, bütün süper güçlerle, mesafeli, eşit ve kendi çıkarlarına uygun bir ilişki izlemelidir. Bu, etkin bir bağımsızlık politikasıdır; böyle bir politika, bugün var olan nesnel şartlar muvacehesinde, hem mümkün hem zarurîdir.

Rusya'yla asırlardır devam eden çatışma ve husumet dönemi sona ermiş gibi gözükmektedir; Türkiye ile Rusya arası ortak stratejik çıkarlar oluşmaktadır. Bu durum, iki ülke arasında taktik çatışmaların yaşanmayacağı anlamına gelmemektedir; ancak, taraflar, zaman içerisinde oluşan şartları daha iyi algılayabileceklerdir.

Orta Asya'yla ilgili bütün verileri toplayıp değerlendirecek bağımsız bir bilgiişlem merkezi kurulmalıdır. Türkiye, şimdiden, Orta Asya'yla ekonomik bütünleşme senaryoları üretmelidir; en azından, ileride çeşitli dallarda rakip ülkeler haline gelmekten kaçınmayı sağlayacak tedbirler almalıdır.

Avrupa ve Orta Asya arasında giderek artacak olan karşılıklı mal ve hizmet akışı, Orta Asya ile Avrupa arasında bir hat üzerinde gerçekleşecektir. Akdeniz Ekonomik İşbirliği ise, bu hatta bir makas açarak, söz konusu mal ve hizmet akışının bir kısmının, Anadolu üzerinden Akdeniz'e inerek, Avrupa'nın güneyine ulaşmasını sağlayacaktır.

Birleşmiş Milletler gibi, Güvenlik Konseyi gibi kuruluşların, değişen dünyanın ihtiyaçlarına cevap vermediği artık açıkça görülüyor. Yakın bir gelecekte, Güvenlik Konseyinin daimî üye sayısının artması, kuvvetli bir ihtimaldir. Türkiye, şimdiden, Türk dünyası adına, Güvenlik Konseyi üyesi olmak için çalışmalara başlamalıdır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, önümüzde, ancak bakan gözlerin görebildiği büyük imkânlar manzumesi durmaktadır. Bir yandan, toplumumuzun geri kalmışlık, cehalet ve sefalet içerisindeki yanlarını ortadan kaldırabilir, ülkemizi baştan aşağıya imar edebilirsek, moder şehirler ve bir millî kültür oluşturabilirsek, bir yandan da Batılı ülkelerin yaşadığı zaaflara düşmemek için, millî ve manevî değerlerimizi canlı ve yaşadığımız dünyaya uygun hale getirebilirsek, bütün bunları birlikte yapabilirsek, sadece, gurur kırıklığımız tamir olmakla kalmayacak, çaresizlikten umut, acılardan sevinç, eskiden yeni fışkıracaktır; milletimiz, insanlığa yeniden merhaba diyecek, sabır ve tahammülle, aklın, sağduyunun rehberlik ettiği bir direnişle selamete varılacağını bütün dünyaya ispat edecektir.

Sayın milletvekilleri, siyasetin amacı millete hizmettir; milletimizin ise halledilecek çok işi vardır. Millete hizmet yolunda, her anın büyük ehemmiyeti vardır; akıl, zeka ve hüner bu yolda kullanılmalıdır. Önümüzdeki yıllar, büyük rekabetlerin ve mücadelelerin yılları olacaktır. Şüphesiz, ülkemiz, kendi iç problemlerini çözmüş olursa bu yarışta yer alacaktır. Kurumları birbiriyle kavgalı, mensupları birbiriyle kavgalı bir ülke olarak bir yere varmamız mümkün değildir. Bir ülke olarak, bugün, ülkemize lazım olan barıştır, adalettir; kavga, devletimize ve milletimize tecavüz edenlere karşı verilir. Biz, birbirimizle asla kavga edemeyiz; çünkü, milletin buna ayıracak zamanı yoktur. Bunu, biz, ailemizden, büyüklerimizden böyle öğrendik.

Devlete sadakat ve millete hizmet, şereflerin en büyüğüdür. Bu memlekette nice insanlar var ki, büyük vazifeleri başarmışken, bunun sözünün edilmesinden, hatta bilinmesinden bile mahcup olur. Hal böyleyken, kalkıp da kendimizden ve hizmetlerimizden söz etmemiz, bizim için utanç verici, bizi bir ölçüde küçültücüdür diye düşünüyoruz.

Bu bağlamda, teröre karşı özveriyle mücadele eden, göğüs geren milletvekili arkadaşımız Sedat Bucak'tan da bir paragrafla bahsetmek istiyorum: Sedat Bucak, bu fedakârlıkları, bu çalışmaları karşısında takdir edilmesi gerekirken, haksız şekilde itham ve saldırılara maruz kalmıştır. Müsaade ederseniz, burayı biraz açacağım: 1993'lü yıllarda, terörün en büyük boyutlara ulaştığı noktalarda -1980 öncesi, aile ve aşiret olarak- o zamanki adıyla Apoculara, daha sonraki adıyla PKK'ya karşı büyük bir mücadele verip, o bölgede, devlet güvenlik güçlerinin yanında hizmet eden bu aile, 12 Eylül sonrası uğramış olduğu bütün mağduriyete rağmen; milletine, devletine küskün olmadan, o dönemde resmî makamların talebi üzerine, bütün geçmişe bir anda çizgi çekmek suretiyle yeni baştan koruculuk statüsü altında devlet güvenlik güçlerinin yanında hizmete koşmuştur. Bu hizmete koşarken, hiçbir maddî menfaat karşılığı gözetmemiştir, paralı bir tek korucusu yoktur; sadece gönüllü köy koruculuğu statüsü içerisinde hizmet etmişlerdir. Devletin, kendilerine yardımı, sadece, silah, malzeme ve teçhizat yönündendir.

Bugün herkesin, oturup insaf ile düşünmesi lazım. Bu malum kazadan bu yana geçen zaman bir senedir. Bir seneden bu yana, altı aydan beri de yeni bir hükümet işbaşındadır, madem burası bir şer odağı idi, niye bunların statüleri ortadan kaldırılmamış, silahları ellerinden alınmamıştır? Bunun mantıklı bir cevabını verebilmek mümkün müdür; asla değildir. Çünkü, bunlar bir şer odağı değillerdir; orada hizmet yapmaktadırlar. Oralarda hizmet yapan devletin bütün kurumları vardır, bunların hangi birisinden iki satır bir rapor, iki satır bir şikâyet, iki satır bunların olumsuz çalıştıklarına dair bir vakıa ortaya çıkmış da, bu, üst makamlara intikal ettirilmiş, bunun "kanunî şekilde tecziyesi gerekir" diye bir sonuca gidilmiştir; oturup insaf ile düşünmek lazım.

Bu devletin geleneği vardır. Bu devlet, asırlardan beri kendisine hizmet eden, kendisinin uğrunda görev yapan insanları her zaman himaye etmiştir, her zaman sahip çıkmıştır. Bugün ortaya konan meselede, arabada kime ait olduğu belli olmayan iki tane silah vardır ve bu silahların da yapılan balistik muayenesinde Türkiye'de hiçbir suça karışmadığı ortadadır.

Hal böyle iken, kendi bölgesinde ve bugün için -güvenlik makamları çok yakın bilirler- o dönemde, PKK örgütünü, sadece tarafsız ol -koruculuktan vazgeçip, bizim yanımıza gel filan değil- karşılığında yapılan bütün ısrarlı tekliflere, bütün ricalara, bütün hayatî tehditlere rağmen reddetmiş olan bir arkadaşımızdır.

O günlerden, terörün bugün hafiflediği konularda, bir meseleyi bahane etmek suretiyle, böylesine büyük ve dev hizmetleri görmezden gelmenin hiç kimseye kazandıracağı bir şey yoktur. Ben, böyle söyledim diye -sakın ola ki- aman, bunu bugüne kadar niye düşünmedik, koruculuk statüsünü ortadan kaldıralımın da bir mantığı yoktur; orada hizmet yapan insanlar, bunu, en iyi şekilde değerlendirmektedirler. Bizlerin de bunu, en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekir.

Ben, bu hizmette, kendilerine bu teklifi götürmüş, güvenlik kuvvetlerinin o zamanki sorumlularından birisi olarak, vicdanî ve tarihî bir mesuliyet içerisinde, bunu ifade etmek mecburiyetindeyim.

Yine, geçmişe döndüğümüzde, bir seneden bu yana, kim bu şahıs hakkında ve neden dolayı şikâyetçi olmuştur? Resmî, adlî, idarî herhangi bir makama bu konuda bir şikâyet gelmiş midir ki, bu insanı; böylesine önemli ve zor dönemde büyük mücadele etmiş bir insanı, ailesinden şehitler, yaralılar vermiş bir insanı, ömür boyu devam edecek bir PKK tehdidi altında yaşamına devam edecek bir insanı böylesine muaheze etmenin, ben, insaf ve adalet duygularıyla bağdaşır olmadığını ve bu arkadaşlarımızın, o dönemde, kendi aileleriyle, yakınlarıyla beraber yapmış olduğu büyük bir mücadelenin de açıkça, burada dile getirilmesi taraftarı olduğumu söylüyorum.

Yüce Meclisimizin de bu dokunulmazlık konusunda -benimkini istemiyorum- devletin bu konularda gelecekte yapacağı mücadelelerde, o bölgede aynı tavır ve tarz içerisinde çalışan ailelerin demoralize edilmelerinin önlenmesi açısından son derece ciddî bir hassasiyet içerisinde değerlendirme yapmasını (DYP sıralardından alkışlar) özellikle rica ediyorum; özellikle ikaz etmek istiyorum. Bu, son derece önemlidir. Diğer partilerde görev yapan milletvekillerimizden o bölgeleri iyi bilenler vardır, bakanlar vardır; bu meseleyi hissî değerlendirmelerin dışında, sübjektif değerlendirmelerin dışında, son derece objektif olarak değerlendirmelerinde yarar vardır. Var olan bir sistemin, yürüyen bir sistemin, bugün, en kritik noktasında ve âdeta sembolleşmiş şekilde görev yapan bir camianın, bir kesimin küstürülmesinin, devlet eliyle yaralanmasının hiç kimseye getireceği bir yarar olmadığı gibi, bundan sonranın geleceğinde de bu tür hizmetlerde, bu tür görevlerde var olacak insanları demoralize eder.

Yüce Meclisi tenzih ederim, hiçbirinizi ilzam etmek için söylemiyorum; ama, bugün, bazı millî şuur yoksunları marifetiyle, devlete sadakat ve millete hizmet, dedikodu ve tezvirat kampanyalarıyla küçük düşürülmeye çalışılıyor. Bu meseleleri huzurunuza getirişim bu yüzdendir. Yoksa, biz, hizmetlerimiz için hiçbir zaman alkış beklemedik. Şüphesiz, mesuliyetimizin idraki içerisinde olmuşuzdur, yine de öyleyiz; fakat, milletin gururuyla oynanmasına da müsaade etmemiz mümkün değildir. Millete karşı böyle oyunlar, sahibini küçük düşürür.

Devlet, muayyen topraklar üzerinde egemenlikle yaşayan ve ortak değerleri paylaşan insanların meydana getirdikleri bir organizasyondur. Millet, varlığın ruhudur. Muayyen topraklar vatan, orada yaşayanlar millettir. Devlet, milletin şuurudur, akıldır, bağımsızlığının ve hürriyetinin ifadesidir. Devlet kurmayan veya devletinden vazgeçen millet, uzun süre yaşayamaz. Devletin varlığını temsil eden, hükümran kılan, egemenlik ve otoritedir. Otorite, memleket içerisinde emniyet ve asayişi korumak demektir. Bu işler kuvvetle yapılır. Devlet, yabancı devletlerin malı olmayan, bizzat kendi varlığından doğan yeterli kuvvete sahip olmalıdır.

Devlet iradesinden korkmayalım. Devlette irade yıkıldıkça, vatandaşlar arasında hukukî bağlar gevşer, toplum düzeni zayıflar; ticarî hayatta mukavele, senet ve söze, okulda öğretmene, karakolda polise, mahkemede hâkime, camide imama güvenilmez; baba evladına, büyük küçüğe söz dinletemez olur; toplum düzeni mahvolur. Bütün karışıklık ve enkaz altından, haksız kazanılmış servetler, hak edilmemiş makamlara gelen dalkavuk yöneticiler çıkar; alkış sesleri de zillet seslerine karışır. Pek çok aydın geçinenlerin bile "ver, kurtul" dedirtebildiği bir vasatta,vatan için ölmeye hazır adam arandığında bir adım öne çıkanlar, yargılanmak istenmektedir; devlet ebed müddet olsun diye ölümü göze alanlar, yargılanmak istenmektedir; sıradan insanların hayatı sevdiği kadar ölümü sevebilmiş ve ölebilmiş olanlar, yani silah arkadaşlarımız ve onların mücadelesi yargılanmak istenmektedir; geceleri Sıvas'tan öteye seyahat edilmediği, ülkenin bir bölümünde bölücü örgütün vergi salmaya başladığı, bölge gençlerinin örgüt tarafından askere alındığı günler, çabucak unutturulmak istenmektedir.

Gündüz devletin, gece bölücü örgütün hâkim olduğu günler çok uzakta değildir; kamu görevlileri, kendilerine ait binalardan burunlarını bile dışarı çıkaramıyorlar, toplu katliamlar birbirini takip ediyordu.

Bugün, demokrasi ve insan hakları adına bizim boynumuza kement atan bazı yazarlar, o günlerde "yahu, şu yangını söndürün de, nasıl söndürürseniz söndürün; metodu, şekli, şemaili önemli değil" diyebilip, haykırabiliyorlardı.

Üzülerek görüyorum ki, onbeş yıldan beri, Türkiye'nin bu büyük yarasını kanatıp duran parmak ve beyinler, şimdi, devletin, Yüce Meclisin şahsında tecessüm eden bilincini karıştırmaya çalışıyorlar. Yüce Meclis, bu oyuna gelecek mi, gelmeyecek mi? Şimdi, devletin, bir akrep gibi kendi kendisini sokması mı bekleniyor?

Burada, muhatap olduğum idrak ve izan fukaralığı, sadece benim şanımı yüceltir. Ben, bu iftiralar karşısında neye tekabül ettiğimi biliyorum. Üzerime aldığım husumet hangi kılığa girerse girsin, hangi kimlikle karşıma çıkarsa çıksın, milletimin bana verdiği şeref tacını da elimden almaya gücü yetmez. Benim alnıma ve geçmişime sürülmek istenen lekeyle, kendi vicdanındaki ezikliği, hiç kimse tamir edemez.

Yeri gelmişken, bir konuya daha girmek istiyorum: Koyduğumuz tavırlar nedeniyle çok açıkça söylenmeye cesaret edilemese de, hanelerinde bin türlü teseyyüp bulunup, kanal kanal dolaşıp devlete nizamat vermeye çalışanların aksettirmeye çalıştıkları gibi "efendim, mafya - organizasyon - çete..."

Açıkça söylüyorum, daha önceki konuşmamda da söyledim -Meclisimizde bu ölçüde, kalabalığımız yoktu- bir kere daha söylemek lüzumunu hissediyorum! Temiz siyaset, öyle, lafla filan olmaz. Ben, burada bir şey söyledim. Öyle, uluorta konuşmalarla, boş sloganlarla filan olmaz. Sayıştay, Danıştay, Yargıtay üyelerinden, Meclisimizin de katılacağı komisyonlar oluşturulur. Burada, yıllardan beri, bakan, başbakan -hangi sıfatla hizmet etmiş olursa olsun- yüksek bürokratlar dahil, Parlamentoda hizmet edenler dahil herkesin bir serveti, cemaziyelevveli araştırılır; kimin, nereden neyi bulduğu ortaya konulur. (DYP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Uluorta da, kimseye, hiçbir şekilde laf söylenmesi veya imalı bir şekilde bile söylenebilmesi mümkün değildir. Bütün varlığımızla, her şeyimizle biz ortadayız; açık seçik Yüce Milletimizin huzurundayız. Büyük devlet görevlerinde kaldık; çok şükür, tertemiz, pırıl pırıl buradayız. Her türlü araştırmanın yapılması da herkes için söz konusu olur. Herkes sıfırlanır; ondan sonra, temiz siyaset lafları etme imkânı olur. Bizim böylesine bir sıkıntımız yoktur, bir problemimiz yoktur. Görevde olduğumuz her makam ve her şekilde, gayrimeşru, yasadışı her türlü faaliyetin karşısında olmuşuz, her türlü faaliyete karşı da cansiparane mücadele vermişiz. Bunun sonunda, kendi çalışmamızla, aile yapımızla, varlığımızla geldiğimiz maddî varlığımız ve noktamız da Meclisimize verdiğimiz beyannamemiz içerisinde de açık seçik vardır. Bu tarihî günde de, Yüce Milletin ve Yüce Meclisin önünde bu ifadeyi bir borç olarak ortaya koymak durumunda oldum.

Bu mukaddes çatı altında, Mehmet Ağar'ın kellesine uzanmak isteyenler, hangi mağdurun hakkını aradıklarını söylemelidirler, hangi müştekinin sözcülüğünü de yaptıklarını söylemelidirler; söyleyemezler. (DYP sıralarından alkışlar) Ortada mağdur ve müşteki yoktur. Bizden mağdur olmuş, bizden müşteki olan erbabı namus yoktur, Allah'a bin şükürler olsun. Öyleyse, aylardan beri ardı arkası kesilmeyen bu saldırıların, bu kampanyanın ulaşmak istediği sonuç nedir? Devlet olmanın bedeli, devleti ebed müddet yapmanın bedeliyse -ben, baştan söyledim- ben, kendimi fedaya hazırım; ama, diğer arkadaşımızın meselesini bir kez daha dikkatle gözden geçirin.Ben, bir devlet görevlisiydim; görevimi yaptım, üzerime düşeni yaptım. Yanlış yaptıysam, vicdanıma, Allah'a karşı ve hukuk devletinde yaşayan bir insan olarak da yargıya karşı sorumluyum. Bu sorumluluğumu da her zaman yerine getirecek, her zaman bu sorumluluğuma karşı hesap verebilecek konumda olduğumu bir kez daha ifade ediyorum.

Hepimiz bu dünyada geçiciyiz, kalıcı olan bu millettir. Millet, bizi, arkamızda bıraktığımız işlerle hatırlayacaktır. Millet, büyük acılar, kahırlar yaşamış millettir; nice felaketlerin içinden geçmiş, çok tecrübeler edinmiş bir millettir. Onun için, değer ölçüleri sağlam, terazisi hassastır. Milletin vicdanındaki mahkeme, onun şaşmaz sağduyusu, yanılmaz. Aslolan da orada da beraat etmektir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, birileri, Türkiye'nin nefis mücadelesinde ön saflarda görev almış birisi olarak beni hedef alıp, Türkiye'ye diyet ödetmek ve Meclisi de buna alet etmek niyetini taşıyor olabilir. Çok yönlü psikolojik savaşın bir uygulaması olarak, Mecliste önceki yıllarda yaşananlara karşılık, bedel olarak düşünülüyorsam, eğer niyetler buysa, benim bu oyunun bir parçası olmayacağımı herkes açıkça bilmelidir. Ben, bu Meclisin bir mensubuyum ve bir milletvekili olarak en başta gelen görevim, içinde bulunduğum kurumun şeref ve haysiyetini korumak, Meclisimizin gündeminin böyle siyaset oyunlarıyla işgal ve adının lekelenmesini engellemektir.

Sayın milletvekilleri, bu, hepimizin görevidir. Ahlak ve fazilet mücadelesi yapma kisvesindekilerin, bazılarınızı büyülediğini de görüyorum. Ahlak ve fazilet, bu millete faydalı olmaktır; Meclis, bu şuurla görevini ifa etmelidir ve ediyor da çok şükür. Burada söylenilen her sözün, kullanılan her oyun, yapılan her tasarrufun millet ve tarih önünde büyük mesuliyeti vardır. Mesuliyetin özü, hukuk ve dengedir. Hakkaniyetin ve teamülün korunması esastır. Hakikat, zanlara feda edilmemelidir. Unutulmamalıdır ki, hakikatin sahibi olmak, ona korkusuzca tutunabilmektir. Gerçek rey, aklı hür, vicdanı hür, cesur yüreklerin reyidir. Bilmediğinizle iş görmeyin; kulak, göz ve kalp bundan mesuldür. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma zaafına düşülmemelidir.

Ben, bundan önceki Anayasa oylamasında da, usule aykırı olmasına rağmen, çok net olarak beyaz oy kullandım. Dediğim gibi, her zaman da o zihniyetimin, o fikriyatımın arkasındayım. Tutarlı olmak, doğru olmak, bunu gerektirir.

Elbette ki, Türkiye'de de, Berlin'de olduğu gibi, hâkimler vardır. Yargıya güvenimiz her zaman var olmuştur; bundan sonra da vardır ve her zaman var olacaktır. Bu bakımından, dokunulmazlığımın kaldırılmasından endişe etmek gibi bir durumum, asla ve asla, söz konusu değildir; ama, son kez olarak, bir kez daha ifade etmek istiyorum: Benim durumum önemli değildir; benim bu konuda en ufak bir pervam ve rahatsızlığım yoktur; ama, devlet hayatının sürekliliği, devletimizin geleneksel yapısı açısından Sedat Bucak'la ilgili meseledeki değerlendirmenizi bir kez daha ciddî olarak gözden geçirmenizi samimiyetle ifade etmek istiyorum. Bundan en ufak bir endişe yoktur.

Her şeyin hakkımızda hayırlar getirmesi temennisiyle saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sedat Edip Bucak, İçtüzük, size, savunma hakkınızı bir başka üyeye devretme hakkı da veriyor. Devrediyor musunuz?

SEDAT EDİP BUCAK (Şanlıurfa) – Sayın Ağar, söylenecek her şeyi söyledi.

BAŞKAN – Peki efendim.

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Var mı bir müracaatı da soruyorsunuz? Müracaatı olmadığına göre sormayın.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Ağar'ın da müracaatı yoktu.

VELİ ANDAÇ DURAK (Adana) – Vardı... Nasıl olmaz...

BAŞKAN – Hayır efendim...

TURHAN GÜVEN (İçel) – Hayır efendim, vardı.

BAŞKAN – Başvurusu yoktu ve İçtüzüğün gereğini yerine getirmek zorundayım. "Son söz her halde savunmanındır" diye çok açık bir hüküm var efendim.

Sayın milletvekilleri, rapor üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Komisyon raporu, Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar ile Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına dairdir.

Komisyon raporunu, her iki milletvekili için, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Oylamalar için, açık oylama talepleri vardır; okutuyorum:

“Sayın Başkan;

Aşağıda imzaları bulunan bizler, Sayın Mehmet Ağar’la ilgili olarak yapılacak oylamanın açık olarak yapılmasını saygıyla arz ederiz.”

BAŞKAN – Açık oylama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin tespitini yapacağız.

Mehmet Gözlükaya?.. Burada.

Turhan Güven?.. Burada.

Saffet Arıkan Bedük?.. Burada.

Cemil Erhan?.. Burada.

Necmettin Cevheri?.. Burada.

Tayyar Altıkulaç?.. Burada.

Veli Andaç Durak?.. Burada.

Doğan Baran?.. Burada.

Nafiz Kurt?.. Burada.

Nihan İlgün?.. Burada.

Ahmet Sezal Özbek?.. Burada.

Bekir Aksoy?.. Burada.

Ünal Erkan?.. Burada.

Namık Kemal Zeybek?.. Burada.

İrfettin Akar?.. Burada.

Mahmut Nedim Bilgiç?.. Burada.

Halit Dağlı?.. Burada.

Ömer Barutçu?.. Burada.

Yeterli imza vardır efendim. Ayrıca, bu konuda, Sayın Nihat Matkap ve arkadaşlarının da bir açık oylama talebi vardır.

Şimdi, Sayın Mehmet Ağar'ın dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili açık oylamanın şeklini, oylarınıza başvurarak belirleyeceğiz.

Açık oylamanın, ad cetvelinin okunması üzerine adı okunan milletvekilinin ayağa kalkarak "kabul", "çekimser" veya "ret" kelimelerinden birini yüksek sesle söylemesi suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylamanın, kürsüde bulunan bir kupaya oy pusulalarının atılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylama, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Sayın Sedat Bucak için yapılacak oylamanın şekliyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:

“Sayın Başkan;

Aşağıda imzaları bulunan bizler, Sedat Bucak hakkında dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili oylamanın açık oy şeklinde yapılmasını saygıyla arz ederiz.”

BAŞKAN – Şimdi, imza sahiplerini arayacağız.

Mehmet Gözlükaya?.. Burada.

Mustafa Dedeoğlu?.. Burada.

Doğan Baran?.. Burada.

Sabri Güner?.. Burada.

Hayri Kozakçıoğlu?.. Burada.

Ahmet Sezal Özbek?.. Burada.

Turhan Güven?.. Burada.

Nafiz Kurt?.. Burada.

Saffet Arıkan Bedük?.. Burada.

Halit Dağlı?.. Burada.

Mahmut Nedim Bilgiç?.. Burada.

Mehmet Ali Yavuz?.. Burada.

Necati Çetinkaya?.. Burada.

Mehmet Sağlam?.. Burada.

Hayri Doğan?.. Burada.

Ömer Barutçu?.. Burada.

Faris Özdemir?.. Burada.

Yeterli imza vardır efendim.

Bu konuda, Sayın Oya Araslı ve arkadaşlarının da bir önergesi vardır.

Şimdi, açık oylamanın şeklini oylarınıza başvurarak belirleyeceğiz.

Açık oylamanın, ad cetvelinin okunması üzerine adı okunan sayın milletvekilinin ayağa kalkarak "kabul", "çekimser" veya "ret" kelimelerinden birini yüksek sesle söylemesi suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylamanın, kürsüde bulunan bir kupaya oy pusulalarının atılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Açık oylama, kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, oylamalar ayrı ayrı olacak. Şu an dolaştırılacak olan kupalar, Sayın Mehmet Ağar'ın dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili oylamaya aittir.

Sayın Mehmet Ağar'ın dokunulmazlığının kaldırılmasıyla ilgili oylama için, kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Oy verme işlemi bitmiştir.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımına başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, Sedat Edip Bucak'ın dokunulmazlığının kaldırılması yolundaki raporun oylamasına geçeceğiz.

Sayın milletvekilleri, kupalar sıralar arasında dolaştırılacak; ancak, oyların rahat toplanabilmesi için lütfen yerlerinize oturunuz.

Beyaz, kabul oyu, raporun kabul edilmesi, yani dokunulmazlığın kaldırılması; kırmızı, ret oyu, dokunulmazlığın kaldırılmasının reddi anlamına geliyor. Bunu da anımsatarak oylamaya geçiyoruz.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Sayın Sedat Bucak'ın dokunulmazlığının kaldırılması konusunda oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair yapılan açık oylamanın sonucunu açıklıyorum: 471 sayın milletvekili oy kullanmış; kullanılan oyların 274'ü kabul, 190'ı ret, 3'ü çekimser olmuştur; 3 oy geçersiz, 1 oy mükerrer çıkmıştır.

Bu sonuca göre, komisyon raporu kabul edilmiş ve Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmiştir.

Şimdi, Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair yapılan açık oylamanın sonucunu açıklıyorum: Oylamada 448 sayın milletvekili oy kullanmış; kullanılan oyların 282'si kabul, 159’u ret, 3'ü çekimser olmuştur; 4 oy geçersiz sayılmıştır.

Bu sonuca göre, komisyon raporu kabul edilmiş ve Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmiştir.

7. — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolön Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/625) (S. Sayısı : 404) (1)

BAŞKAN – "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon?..Burada.

Hükümet?..Burada.

Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım...

SITKI CENGİL (Adana) –Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısı aranacaktır.

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Saat 18.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.14

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 18.22

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER : Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Ünal YAŞAR (Gaziantep)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

7. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonları raporları (1/625) (S. Sayısı : 404) (Devam)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının görüşmelerine başlarken, Komisyon raporunun okunup okunmamasını oyluyorduk, oylama sırasında karar yetersayısının aranması istenmişti ve karar yetersayısı bulunamamıştı.

Hükümet ve Komisyon yerlerini aldılar.

Şimdi, Komisyon raporunun okunup okunmamasını yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım:

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

SITKI CENGİL (Adana) – Sayın Başkan, oyları sayın, karar yetersayısı yok; ben saydım, yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, burada Divan Üyesi her iki arkadaşın da hiçbir tereddütü yok.

ASLAN POLAT (Erzurum) – Saymadılar ki!..

BAŞKAN – Saydılar efendim, saydılar; arkadaşınız da saydı; bana bu güven...

SITKI CENGİL (Adana) – Sayın Başkan, kesinlikle yok!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilim, Divandaki sayın üyenize güvenmek sizin için gereklidir. (RP sıralarından gürültüler)

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Refah Partisi Grubu adına Ahmet Denizolgun konuşacaklar.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde, Refah Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Denizolgun; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısı, 25 Temmuz 1997'de Komisyona gelmiştir. Dışişleri Komisyonumuzun, maalesef, Meclis açıldığından beri iki ayı geçen bir süre içerisinde çalışma imkânı bulamadığı, üyelerinin saptanamadığı, belirlenemediği, üye tespitlerinin yapılamadığı ve tespit edilen üyeler arasında yapılmış olan seçimin iptal edildiği ve Dışişleri Komisyonu Başkanlık seçimlerine çeşitli şekillerde müdahale edildiği için -25 Temmuzda Komisyona gelmiş olan bu anlaşmayla ilgili tasarı aylarca gecikmeden sonra, Dışişleri Komisyonumuzdan geçmiştir.

Bu anlaşma 29 maddeden oluşmaktadır ve öncelikle, iki ülke arasındaki ekonomik ve ticarî münasebetlerin geliştirilmesi için düzenlenmiştir. Yine, özellikle, iki ülke yatırımcılarının, müteşebbislerinin, çifte vergilendirme konusundaki mevzuattan doğan sıkıntılarını aşmaya yönelik bir anlaşmadır ve karşılıklı bilgi akışını sağlıklı olarak sağlamayı amaçlamaktadır. Yine, bu anlamda, gelir unsurları bakımından vergilendirme hakkı, ikamet edilen veya kaynak devletlerden birine bırakılmakta veya mümkün değilse, iki devlet arasında paylaştırılmayı öngörmektedir. Yani, adı geçen devletlerden -Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye'den- birinde yatırım yapan, hizmet veya teknoloji transferi yapan -bu teknoloji transferi çeşitli şekillerde olabilir, know how gibi olabilir, değişik şekillerde olabilir- diğer devlet mukimleri, o devletin mukimlerine göre daha ağır vergilenmekten korunmaktadır ve özel veya tüzel teşebbüslerin, ticarî riske girmeden önce, vergi konusunda nelerle, ne gibi yüklerle karşılaşacağını, ne gibi risklere girdiğini tespit etmeleri açısından çeşitli faydaları haizdir.

Sayın milletvekilleri, bu çerçeveden bakıldığı zaman, iki ülke arasında 26 Mart 1996 tarihinde, Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Protokol Anlaşması, bu isim altında, Amerika Birleşik Devletlerinde, Washington'da imzalanmıştır.

Şu anda ülkemizde mevcut bulunan, faaliyette bulunan Amerikan şirketleri vardır ve yine, Amerika Birleşik Devletlerinde Türk vatandaşlarının veyahut da Türk asıllı Amerikan vatandaşlarının kurmuş oldukları şirketler faaliyetlerine devam etmektedir; bu çerçevede, bu ilişkileri, karşılıklı münasebetleri düzenleme açısından, çeşitli konularda yardımcı olması açısından bu anlaşma yürürlüğe konulmak istenmiştir; ancak, dediğim gibi, Komisyonun çalışamaması yüzünden iki aylık bir gecikme oldu ve bu tasarıda şu güne kadar Dışişleri Komisyonunda beklemekteydi.

Bu anlaşmanın ne kadar gerekli ve yeterli olduğu konusunda bir şey söylemeden önce, iki ülke arasındaki faaliyetlerin ne kadar yoğun olduğuna bir bakmak zorundayız. Acaba, bu anlaşma gerekli şartlardan mı doğmuştur; yoksa, sadece, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki münasebetlerin geliştirilmesi veyahut da bir jest olarak mı karşımıza çıkmaktadır; bu konuyu değerlendirmeden önce, bazı rakamları gözönüne almak zorundayız.

Şu anda, ülkemizde, Amerika Birleşik Devletlerine ait 251 Amerikan şirketi bulunmaktadır, faaliyet göstermektedir ve bunun karşılığı olarak, 26 Türk firması da Amerika Birleşik Devletlerinde faaliyet göstermektedir. Yani, kıyasladığınız zaman, ülkemizde faaliyet gösteren 10 firmaya karşılık 1 firmamız Amerika'da faaliyet göstermektedir; yani, karşılıklı, dengeli bir şekilde bakmak durumunda olduğumuz zaman, aradaki farkı görüyoruz. Yani, şu anda, büyük ölçüde -çeşitli faydalarına rağmen- Amerika Birleşik Devletleri lehine gözükmektedir; tabiî ki, ileriki tarihlerde bizim lehimize de olabilir. Ümit ediyoruz ki, birçok müteşebbisimiz, yatırımcımız yurtdışına açılsın; özellikle, şu anda görevde bulunan Hükümetin de, Amerika'da yaşayan vatandaşlarımızın çeşitli kotalardan, ticarî engellemelerden, vize sıkıntılarına ve çeşitli konulardaki sıkıntılarına, sadece bu anlaşmayla değil, çok geniş anlamda, çok geniş çaplı yapacağı çalışmalarla gerekli yardımlarda bulunması gerekmektedir.

Dediğimiz gibi, çeşitli Türk firmaları, birçok kotalar ve ticarî engeller yüzünden gerekli ticaret hacmine bugüne kadar ulaşamamıştır. Devletin, bugünkü şartlarda, özel teşebbüsün ve özel sektörün hem mevzuat bakımından hem işleyiş bakımından hem de yeterlik bakımından çok çok gerisinde kaldığı hepimizin malumudur. Bu konuda da, sadece bu anlaşmaları yerine getirdik; bu anlaşmalarla dünyaya açılacağız gibi yanlış düşüncelere kendimizi kaptırmamamız lazım. Daha sağlıklı düşünebilmek ve özel sektörün önünü açabilmek için devletin, bu anlaşmaların dışında da yardımcı olması gereken birçok konu vardır.

Anlaşmanın 1 nci maddesinin üçüncü fıkrasında "mukim olarak belirlenen taraflar, kendi mukimlerini –Birleşik Devletler kendi vatandaşlarını– vatandaşlık ilişkisi dolayısıyla –sanki bu anlaşma yürürlüğe girmemiş gibi– vergilendirebilir" cümlesi geçmektedir. "Bu amaç bakımından, vatandaş terimi, vatandaşlığı kaybetmedeki temel amaçlarından biri de, eski vatandaşı kapsayacak" deniliyor; yani, çok çetrefilli, çok ağdalı, uygulama esnasında -tahmin ediyorum ki- birçok sıkıntıya yol açabilecek bir fıkra. Genel anlamda doğru; fakat, bu fıkranın, kapsam ve muhteva bakımından ortaya çıkaracağı sıkıntıları zaman içerisinde göreceğiz. Bu konuda; yani, vatandaşlık konusunda, çeşitli kategorilerin kotaları olması... Yani, vatandaşlık dediğimiz zaman, orada yapılan uygulamalara göre, çeşitli vize şekilleri var. Bu vize şekillerinden bazı vizelerin, oradaki ticarî faaliyete müsaade etmesi veyahut da geçici vizelerle ticarî faaliyetlerde bulunan vatandaşlarımızın veya normal amaçlarla, ticaret amacıyla orada bulunan vatandaşlarımızın da açmazda kalacağı, bazı zorluklarla karşılaşacağı -bu maddelerden- açıkça görülüyor.

Dediğimiz gibi, I–1, F–1, B–1 vizesi gibi çeşitli vizeler vardır. Tabiî, bu vizelerin alınması konusunda da vatandaşlarımız sıkıntılar yaşayacaklardır. Bu vizelere sahip vatandaşlarımızın, daha çok orta ölçekli ticaret yapmayı düşünen ya da yapan vatandaşlarımızın çok büyük sıkıntılara düşeceğini, bu maddelerden anlamaktayız.

Yine,anlaşmanın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre, gerçek ve tüzelkişi arasında ayrım yapılmadan ev, ikametgâh, yönetim yeri ve bazı diğer kriterler nedeniyle vergi mükellefiyeti olan kişi mukim olmaktadır. Bu vergi mükellefliğiyle alakalı -ev, ikametgâh, yönetim yeri gibi- konulmuş kriterlerin de çok muallakta kaldığı, bazı spekülasyonlara sebep olacağı bu maddede açıkça görülmektedir.

Yine, bu mukim kavramı konusunda, dediğim gibi, çeşitli kavram kargaşalarının ortaya çıkması ihtimali vardır. Belki ileride olacak aksamalardan sonra, bu konu üzerinde yaşanabilecek sıkıntılar veya bizim oradaki iş kurma düşüncesine sahip olan özellikle ve özellikle orta ölçekli kuruluş ve özel veya tüzelkişilerin statüsünü zorlayacağı ve dediğim gibi, normal vatandaşlarımızın da vize konusunda zannediyorum önemli sıkıntılara sebep olacağı hepinizin malumlarıdır. Yine, şu andaki mevcut sıkıntıların bazılarını da, açmaza sürüklemek suretiyle, tahmin ediyorum devam etmesine sebep olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri arasında gelir üzerinden alınan vergilerde, çifte vergilendirmeyi önleme konusunda, özellikle bu kanun tasarısının düzenlendiğini, getirildiğini biliyoruz. Bu kanun tasarısıyla birlikte, iki ülke arasında daha önceki dönemde yaşamış olduğumuz bazı spekülasyonların, bazı sıkıntıların, bazı özel kişilerin, şahısların araştırma yapmasına gerek kalmadan, iki ülke arasında sağlıklı bilgi alışverişini sağlaması bakımından, tahmin ediyorum bazı kolaylıklar getireceği ortadadır.

Ancak, dediğimiz gibi, 29 maddeden oluşan bu anlaşmanın, spesifik vergi kaçakçılığı veyahut da çifte vergilendirme konusunda yaşanan tereddütleri giderme bakımından faydalı olacağı görüşüne sahip olmakla beraber, uygulamada, sadece belli kişiler göz önüne alınarak, belli kişilerin yapmış olduğu belli faaliyetleri, haklı olarak ortaya çıkarabilmek, daha sağlıklı bir şekilde ortaya çıkarabilmek için yapılan bir düzenlemedir. Bu konuda, hiçbir itirazımız yoktur. Aynı zamanda, çifte vergilendirmenin önlenmesi konusunda, yine, bazı konulara yardımcı olacağını da düşünmekteyiz; yani, bu konuda da doğru bir anlaşma olduğunu düşünmekteyiz.

Dediğimiz gibi, bu kanun tasarısı kanunlaştığı takdirde, bu anlaşmadan zarar görebilecek vatandaşlarımızın zararını azaltabilmek bakımından, bazı maddelerinin kavram kargaşasına sebep olabilme ihtimalini ortadan kaldırabilmek bakımından, bu kanun tasarısı, her ne kadar Dışişleri Komisyonundan oy birliğiyle geçmiş olsa da, zaman yetersizliği veyahut da Dışişleri Komisyonunun toplanamamış olması sebebiyle geç gelen bir tasarı olması dolayısıyla, ivedilikle Meclise yollanmıştır. Fakat, gönül isterdi ki, Komisyonda, maddeleri üzerinde biraz daha fazla durulabilsin; en azından, bu kargaşaya ve karışıklığa sebep olabilecek bazı maddeler üzerinde biraz daha çalışma yapılabilsin, genel ifadeler kullanılırken, biraz daha spesifik maddelerin üzerinde durulabilsin... Spesifik kişiler için hazırlanmış veyahut da kaçakçılığı önlemeye yönelik maddelerle sadece o belirli kişileri hedef alacağımıza; -doğrudur, bu yapılması gerekirdi- getirilen bu anlaşmayı, orta ölçekli özel veya tüzel firmaların orada düşeceği sıkıntıları belki biraz daha giderebilecek tarzda düzenlememizin, zannediyorum, ileride bizim başımızı ağrıtmaması bakımından daha faydalı olacağını düşünmekteyim.

Yine, firmaların, iki devlet arasındaki ticarî münasebetlerde, ticarî riske girmeden önce, vergi konusunda nelerle ve ne gibi yüklerle karşılaşacağını bilmesi gerekir. Bu konuya netlik getirmesi düşünülen bu anlaşmanın bazı maddelerine, bazı fıkralarına dikkatle baktığınız zaman, çok genel kapsamlı ifadeler ortaya çıkmakta; dolayısıyla, yine, bu da, Türkiye'deki veya Amerika'daki adlî mercilere intikal etmek zorunda olunacağı ve belki de uzun sürelerle bu konu gündemde kalacağı için çeşitli sıkıntılara yol açacaktır.

Netice itibariyle, bu anlaşmaya, Refah Partisi olarak, genel anlamda katılıyoruz; genel anlamda diyorum; çünkü, içerisindeki bazı maddelerin çeşitli eksikliklerine, yanlışlıklarına ve dediğimiz gibi, bazı ifadelerin, her ne kadar tamamına katılmıyor isek de, bizim öncelikle isteğimiz, ülkemizin ticarî faaliyetlerini, her iki ülkedeki firmaların faaliyetlerini daha rahat bir şekilde yürütebilmesidir. Ülkemizdeki teknolojinin gelişmesi bakımından veyahut da yurtdışındaki vatandaşlarımızın haklarını korumak bakımından bazı faydalar getirirken, götürdükleri değerleri de, en azından zaman içerisinde düzeltme imkânına sahip olursak...

Bu konunun, Dışişleri Komisyonundaki Refah Partili üyelerimizin de çeşitli konularda fikirlerini ortaya koyduktan ve bazı çalışmalardan sonra, oybirliğiyle kabul edilmiş olması nedeniyle, bu tasarının kabulü konusunda müspet görüşlerimi bildiriyorum.

Dışişleri Komisyonu Sayın Başkanımızın değerli katkılarıyla, daha sonraki çalışmalarımızda, Hükümetimizin, bazı konuların ivedilikle Meclise getirilmesi hususunda -bu ivedinin, bu acelenin, belki biraz daha zamana yayılarak, alt komisyonlarda biraz daha fazla görüşülerek- ileride doğacak sıkıntıları giderme bakımından daha faydalı olacağını düşünüyorum. Bu alt komisyonlar ihtisas komisyonlarıdır, bu komisyonlarda gerekli değerlendirmeler yapıldığı zaman, ilerideki vereceği zararları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Denizolgun, 1 dakika içerisinde bağlayın lütfen.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dediğimiz gibi, eksikleri olmakla beraber, bütünüyle, genel anlamda doğru ve yapılması gereken; ama, gecikmiş olan bir anlaşma tasarıdır.

Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Denizolgun.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına Sayın Ersönmez Yarbay; buyurun.

ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar Meclis Genel Kuruluna geldiği zaman, çok sıradan işlermiş gibi bir an önce görüşmelerin tamamlanması ve oylamanın yapılıp, bu anlaşmaların hemen yürürlüğe girmesi isteniyor; ancak, uluslararası anlaşmalar, bağımsız devlet olmanın birtakım temel haklarını da ortadan kaldırıyor. Devlet olmanın bir özelliği vergi almadır. Burada, vergiyle ilgili birtakım hakları, karşılıklı olarak, ABD'ye veriyoruz ve biz de ABD'den alıyoruz; ancak, Plan ve Bütçe Komisyonu da bu tür anlaşmaları yeterince incelemiyor.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Plan ve Bütçe değil; Dışişleri Komisyonu. Yanlış söylediniz.

ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Dışişleri Komisyonu, Plan ve Bütçe Komisyonu; hepsi.

35 ülkeyle çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması imzalandığı söyleniyor. Genel Kuruldan geçmiş. Bu anlaşmalarla ilgili bir istatistikî bilgi yok. Bu anlaşmaların amacı, sermaye, teknoloji ve hizmet hareketini artırmak. Ancak, onaylanan bu anlaşmaların neticesi ne oldu? 35 tane ülkeyle anlaşma imzalanmış; ne kadar vergi kaybımız oldu; ne kadar vergi kazancımız oldu; ne kadar sermaye, bu anlaşmalar sebebiyle Türkiye'ye geldi; ne kadar teknoloji transferi yapıldı; ne kadar hizmet hareketi oldu? Hiçbir bilgi yok.

Dolayısıyla, sadece, Sayın Başbakan Amerika Birleşik Devletlerine giderken, bir jest olsun diye, bu şekilde anlaşmaların onaylanmasının hızlandırılması, bence yanlıştır. Aynı anlayışı Amerika Birleşik Devletlerinden de beklemek hakkımızdır.

Sayın Bakanımızdan şu konunun da açıklığa kavuşturulmasını istiyorum: Ülkelerarası ilişkiler, sadece vergiyle ilgili alanda değil -siyasî, ekonomik, sosyal, savunma- her konuyu kapsamalıdır.

Amerika Birleşik Devletleri -bildiğim kadarıyla- parasını ödemiş olduğumuz silahları, helikopterleri, gemileri, bugüne kadar teslim etmemiştir. Artı, vermiş olduğu birtakım silahların Türkiye'de kullanılması konusunda birtakım ambargoları vardır. Dolayısıyla, bu anlaşmalar uluslararasında görüşülürken meselelerin derli toplu ele alınması ve diğer konuların da mutlaka gündeme getirilmesi gerekmektedir.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Amerika Birleşik Devletlerine bir jest yapıyoruz, Sayın Başbakanımız bu ülkeye giderken bu anlaşmayı onaylıyoruz; ancak, acaba Sayın Clinton, aynı şekilde, Kongreye söz geçirip, bizim silahlarımızı, parasını ödediğimiz silahları serbest bırakacak mı, parasını ödemiş olduğumuz helikopterleri serbest bırakacak mı, onları gönderecek mi? Doğrusu, bu konuyu da mutlaka müzakere masasına getirmemiz gerekiyor.

Yine aynı şekilde, bu anlaşma gibi, 55 tane benzer anlaşmanın da Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayını beklediğini görüyoruz. Bundan sonraki çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları gelirken, daha önceki anlaşmaların ne gibi faydalar sağladığı konusunda da Hükümetimizin bir sunuş konuşması yapması ve bu konuda Meclisimizi aydınlatması gerekmektedir.

Ben, bu duygularla Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersönmez Yarbay.

Başka söz talebi yoktur...

BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Başkanım, Büyük Millet Meclisi adına alt komisyon olarak çalışmakta olan Plan ve Bütçe Komisyonumuzun, konuları yeterince değerlendirmediğine ilişkin arkadaşımızın yaklaşımını kesin olarak kabul etmemiz mümkün değildir.

Arkadaşımız, esas itibariyle vâkıf olmadığı bir konuda, Büyük Millet Meclisini yanıltıcı bilgiler vermiştir. Komisyonumuz da, asıl komisyon olan Dışişleri Komisyonumuz da, karşılıklı mutabakat üzerine, bu konuda çok duyarlı çalışmalar yapmıştır.

Bilgilerinize arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum...

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağım efendim.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçaklığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun

Tasarısı

MADDE 1. – 26 Mart 1996 tarihinde Vaşington’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması” ve eki Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi var mı? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) – Şahsım adına söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

Süreniz 5 dakikadır.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında, ben, burada konuşma yapmayı düşünmüyordum; ama, benden sonra konuşan arkadaşıma, oradan, bazı konularda -sataşma demeyeyim- bazı şeyler söylendiği için arkadaşımın söylediği sözlerin haklılığını teyit eder yönde bazı şeyler söyleyeceğim. Sizleri de fazla rahatsız edeceğini zannetmiyorum. Sizlerin de aynı şekilde düşündüğüne inanıyorum; çünkü, bu şekildeki uluslararası anlaşmaların, dediğim gibi, biraz daha uzun zaman dilimi içerisinde görüşülmesi gerekmekteydi; arkadaşım da bunu dile getirdi. Tabiî ki, malum, Dışişleri Komisyonunun yavaş çalışması hepimizi rahatsız etti; şu andaki, seçilen Sayın Başkanımızı da rahatsız etti; gündeminin ne kadar yoğun olduğunu hep beraber görüyoruz.

Eski anlaşmalara bakıyoruz; aylarca önce olmuş anlaşmaları, hatta, yıllarca önce gelmiş anlaşmaları, Dışişleri Komisyonundan alelacele geçirmek zorunda kalıyoruz. Bu konular üzerinde biraz daha fazla konuşulmuş olsa, biraz daha incelenerek üzerinde konuşulmuş olsa, sizin de kârınıza, bizim de kârımıza; hepimizin lehinedir, vatandaşlarımızın da lehinedir. Onun için, bu konuda sizin aykırı düşünmüş olacağınızı düşünmüyorum; dediğiniz gibi, zaten, siz de aynı şeyi söylüyorsunuz.

Yapılmış olan anlaşmalar -yine, değerli arkadaşım söyledi- ne getirmiştir, ne götürmüştür, kaç firma bu faaliyetlerden yararlanmıştır, Türkiye'ye ne kadar teknoloji gelmiştir, gelen bu teknolojilerin ülkemize katkısı ne olmuştur? Bu sürenin uzatılması demek, bunların da araştırılması demektir zaten. Bu anlaşmanın maddeleri görüşülürken, bu anlaşmalarla gelecek teknolojinin bize ne kadar faydalı olduğunu tartışmamızın da ne zararı olabilir; hiçbir zararı olmaz; tam tersine, vatandaşımızın, ülkemizin lehine olan çalışmalar bunlar.

Sayın Başbakanın Amerika ziyaretiyle alakalı bir iki laf söylendi. Bu konuda belki rahatsızlık duymuş olabilirsiniz; ancak, bu konuda rahatsızlık duymayın; çünkü -bunları söylemek zorundayım- Amerika Birleşik Devletlerini biliyorsunuz, siz benden daha iyi biliyorsunuz -başınızı sallarken- Amerika Birleşik Devletlerine ayın 21'inde, 19'unda, 20'sinde gitmek demek, yılbaşından on gün önce gitmek demek, hemen hemen hiçbir görüşmeyi resmî sıfatla yapmanın mümkün olmadığını söylemek demek. Yılbaşından on gün önceki ziyaretin ne kadar etkili olabileceğini siz benden daha iyi biliyorsunuz. Tabiî, bu seyahatin ne amaçla olduğunu ben bilmiyorum, nasıl katkıları bulunacağını bilmiyorum. O konuda, Komisyonumuz ve Meclisimiz de çok fazla bilgi sahibi değildir. Ben, isterdim ki, Dışişleri Bakanımız da burada olsun ve Dışişleri Bakanımızın yaptığı dış seyahatlerle alakalı, anlaşmalarla alakalı bilgi versin. Komisyondan birtakım antlaşmalar geçti; Romanya anlaşması geçti, Macaristan, Letonya, Litvanya gibi bir sürü ülkenin anlaşması geçti -maalesef, burada, değerli Başkanımın da aynı dilekte olduğunu zannediyorum- Sayın Bakanın burada olması lazımdı.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – İnşallah bir dahaki sefere.

ARİF AHMET DENİZOLGUN (Devamla) – Bazı tafsilat üzerinde, anlayamadığımız, anlamaya çalıştığımız, zorlandığımız, muamma şeklinde yazılmış bazı ibareleri anlama konusunda bizlere yardımcı olunması isteğimiz, en tabiî hakkımızdır. Yine, aynı şekilde, Plan ve Bütçe Komisyonunda yüzlerce soru sorduk; ama -maalesef, bu anlaşmalar da dahildir, Kıbrıs anlaşmaları da vardır, Ege anlaşmazlıkları da vardır- çeşitli konularda gerekli cevabı alamadığımızı, ben ve tüm arkadaşlarım, sizler de biliyorsunuz; sizlerin de sorularınız oldu; sizlerin de konuşmanız oldu. Sayın Dışişleri Bakanımızın ve Başbakanımızın, bu konuda, Meclise, daha fazla bilgi vermesini ümit ediyorum ve dışişleri konusunda, özellikle -muhalefet veya iktidar ayırımı da yapmıyorum- tüm partilerin birleşeceği genel konular üzerinde hep birlikte çalışmamız gerektiğini düşüyorum. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Denizolgun.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir; ancak, çalışma süremiz dolmak üzeredir. Onun için, çalışma süremizi açık oylamanın sonucunun alınmasına kadar uzatılması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Açık oylamanın şekli konusunda oylarınızı alacağım.

Açık oylamanın kupaların sıralar arasında dolaştırılması suretiyle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.

Kupalar kaldırılsın.

(Oyların ayırımı yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylama sonuçlarını açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı 210; kabul 202, geçersiz 7 ve mükerrer 1..

Bu sonuca göre, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Çalışmalarımıza devam etmek üzere, saat 20.00'ye kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.06

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.00

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER:Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ(Kahramanmaraş)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı : 267) (1)

BAŞKAN – Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının müzakeresine başlıyoruz.

Komisyon?.. Hazır.

Hükümet?.. Hazır.

Şimdi, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yetersayısının aranmasını istiyorsunuz.

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı yoktur.

Ne kadar ara verelim efendim?

UĞUR AKSÖZ (Adana) – 15 dakika yeter Sayın Başkan.

BAŞKAN – Saat 20.20'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.03

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 20.20

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER :Ünal YAŞAR(Gaziantep),Ahmet DÖKÜLMEZ(Kahramanmaraş)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

8. – Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı : 267) (Devam)

BAŞKAN – Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısını görüşüyorduk ve Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarken karar yetersayısının aranması istenilmişti, karar yetersayısını bulamamıştık. Şimdi, Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu yeniden oylayacağım ve karar yetersayısını arayacağım.

Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen var mı efendim?

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Grubumuz adına, Sayın Sait Açba konuşacak.

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına, Sayın Sait Açba; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA SAİT AÇBA (Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimizi ifade ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi, 1967 yılında, 852 sayılı Yasayla tesis edilmiş bulunmaktadır. İlk kuruluş sermayesi de 20 milyon liradır. Basımevinin, geçen dönem içinde, iş hacminin oldukça yoğun bir biçimde arttığını görmekteyiz.

Basımevi, bir taraftan Başbakanlığa bağlı Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan, başta Resmî Gazete olmak üzere, Resmî Gazete fihristi, düstur, diğer kanun yönetmelikler ve tüzüklerle ilgili yayımları gerçekleştirmekte, diğer taraftan genel ve katma bütçeli idarelerin siparişlerini almakta, mahallî idarelerin, özel idarelerin ve belediyelerin siparişlerini almakta, bir taraftan da kamu iktisadî teşebbüslerinin özel ve tüzelkişilerin siparişlerini almak suretiyle yayın faaliyetini devam ettirmektedir.

Basımevinin, kuruluşundan bugüne kadar değişik dönemlerde, sermayesinde çeşitli artırımlar söz konusu olmuştur. Basımevinin sermayesi, 1996 yılında 8 milyar liraya, 1991 yılında da 16 milyar liraya çıkarılmıştır ve 1991 yılında çıkarılan 16 milyar liralık rakam, Başbakanlığa verilen yetki sınırları dahilindeki limitte kullanılmış, dolayısıyla sermaye artırımı kaçınılmaz bir hale gelmiştir. İşletmenin 1997 yılındaki bütçesinin 1 trilyon 350 milyar lira olduğunu düşünecek olursak, söz konusu işletme sermayesinin yetersiz olduğu kanısına varmamız her zaman için mümkündür.

Basımevinin, işlevlerini etkin bir şekilde yapabilmesi için bazı temel hususların gerçekleştirilmesi zorunluluğu vardır. Bunlardan birincisi, basımevinin, teknolojik gelişmeleri takip etmesi, basın teknolojisindeki en son teknolojilerle çalışması zorunluluğu vardır. Yani, piyasa şartlarında rekabet edebilecek bir ortam içerisinde bulunması zorunluluğu vardır. Bunun için de, ilave sabit yatırımlara gitme zorunluluğu vardır. Diğer taraftan, üretim kapasitesini ve hızını düşürmemesi açısından, yeter miktarda ambar stokunun sağlanması zorunluluğu da vardır. 1996 yılı verilerinden hareket ettiğimiz takdirde, mevcut ambar girişinin, mal girişinin, 1996 yılında 162 milyar ve aynı yıl içerisindeki malzeme çıkışının 131 milyar lira olduğunu düşünecek olursak, mevcut ambar stokunun 30 milyar lira olduğunu görürüz. Yani, bu 30 milyar lira ile Resmî Gazete ve diğer yayım faaliyetleri karşılanmaktadır. Dolayısıyla, kurumun etkin çalışabilmesi açısından, iş yoğunluğuna paralel olarak, mevcut ambar stokunun biraz daha arttırılması zorunluluğu ortadadır.

Üçüncü bir husus da kurumun personel giderleriyle ilgilidir. Personel giderlerinin zamanında karşılanması açısından, kurumun bankada tutması gereken, her zaman için hazır bulunması gereken bir nakit miktarı vardır ki, en son verilerden hareket ettiğimiz takdirde, bu nakit miktarı, aylık olarak ortalama 30 milyar lira civarında bulunmaktadır.

Bütün bu hususlar dikkate alındığında, mevcut ödeneklerinin ve sermayesinin yeterli olmadığı düşünülerek, mevcut kanun tasarısı hazırlanmış ve bu tasarı çerçevesinde 16 milyarlık limitin 100 milyar liraya yükseltilmesi ve 100 milyar liranın da, Bakanlar Kurulu vasıtasıyla 10 katına kadar artırma yetkisi mevcut tasarıyla tanınmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu artırmayla birlikte kurum, malî yönden daha esnek bir yapıya kavuşabilme imkânına sahip olabilecektir işlevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirebilecektir.

Tasarının bu haliyle kabul edilmesinin uygun olduğu görüşünü tekrar beyan eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Açba.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Hacaloğlu.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 267 sıra sayılı, Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında 852 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Yasa Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek için söz almış bulunuyorum; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Benden evvel söz alan değerli Refah Partisi sözcüsü, yasa tasarısının gerekçesini, bizlere dağıtılmış bulunan yasa tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri sürecindeki çerçeve gerekçe kapsamında, teknik detaylarıyla belirttiler.

Gerçekten, 1967 yılından beri başarıyla faaliyette bulunmakta olan Başbakanlık Basımevi Döner Sermayesi sisteminin, artık, yetersiz kalmış olan sermayesinin, yasada yapılacak değişiklikle, şimdilik 100 milyar liraya çıkarılmasını ve Bakanlar Kuruluna da gerektiğinde 10 katına kadar artırma yetkisi veren bu tasarıyı Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de olumlu bulmaktayız, destekliyoruz ve olumlu oy kullanacağız.

Kısaca, bu çerçevede ilave etmek istediğim bir hususun da altını çizmek istiyorum.

Türkiye'de, döner sermaye sistemi, belirli kuruluşlarda belirli başarıyla uygulanmaktadır; ancak, yeterince etkin bir mekanizma olarak kullanılabildiğini söylemek mümkün değil. Döner sermaye sisteminin denetimi sürecinde belirli eksiklikler olduğunu bilmekteyiz ve yine, döner sermaye sistemlerinin, sık sık, burada, Başbakanlık Basımevinde olduğu gibi, işletme sermayesi yetersizliği nedeniyle sıkıntıya düştüklerini görüyoruz. Ancak, burada, memnuniyetle görmekteyiz ki, sermayenin 100 milyar liraya çıkarılmasına ilişkin kararın uygulamaya konulması halinde, gereksinilecek kaynağın, bu basımevinin 1996 yılı kârından Kurumlar Vergisi düşüldükten sonra artacak olan özkaynağından karşılanacak olmasıdır. Yani, bu basımevi, bu kamu işletmesi, kamuya yük olmamakta, kâr etmekte ve o kârıyla, işletme sermayesini artırabilmektedir. Bu örneğin, diğer döner sermayeler için de güzel bir uygulama olarak gözlenmesini ve benimsenmesini dilemek istiyorum.

Burada, bazı partilerimizin bazı sayın milletvekillerinin, kamunun içinde olduğu işletmelerin daima zarar edeceği, kamu kesiminin, işletmede, üretimde bulunmaması gerektiği ve o anlamda, o bağlamda, KİT'lerin tümünün tasfiye edilmesi gerektiğine ilişkin önyargılarını, bu yasa tasarısı nedeniyle bir defa daha gözden geçirmelerini diliyor, diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına söz talebi?.. Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı

Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1. – 10.4.1967 tarihli ve 852 sayılı Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 1. – 23.5.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Mer’iyet Tarihi Hakkında Kanunda sayılan basım ve dağıtım işlerini yapmak üzere Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş bulunan Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesinin sermayesi, kendi kaynaklarından ve 1996 yılına ait kârın kurumlar vergisi ödendikten sonra kalan kısmından karşılanmak kaydıyla 100 (Yüz) milyar liraya yükseltilmiştir. Bu miktar Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?..

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, Grubumuz adına Sayın Özgün konuşacaklar.

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına Sayın İsmail Özgün, buyurun.

 

RP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 267 sıra sayılı Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi Kuruluşu Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Getirilen bu tasarıya, Refah Partisi Grubu olarak, gayet olumlu bakıyoruz; gerçekten yapılması gereken bir icraat. Başbakanlık Basımevi Döner Sermaye İşletmesi, 10 Nisan 1967 tarihinde, 852 sayılı Kanunla, 20 milyon lira sermayeyle, Başbakanlığa bağlı bir işletme olarak kurulmuştur. İşletmenin kuruluşu hakkındaki 852 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde belirtilen 4 milyar lira sermaye, aynı madde gereğince, Bakanlar Kurulunun 3.5.1990 tarihli ve 90/427 sayılı Kararıyla 8 milyar liraya; 20.12.1991 tarih ve 91/2540 sayılı Kararıyla da 16 milyar liraya yükseltilmiş ve bu Kanunla Bakanlar Kuruluna tanınan artırma limiti de dolmuş bulunmaktadır. Şimdi, bu kanun tasarısıyla, sermayenin 100 milyar liraya yükseltilmesi düşünülmektedir.

Tabiî, bu basımevi işletmesi, fevkalade önemli bir icraat yapmaktadır. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce yayımlanan Resmî Gazete, Resmî Gazete fihristi, düstur, yürürlükteki kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, yürürlükteki tüzükler, Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan yönetmelikler, yürürlükteki bazı kanunların mülga hükümleri külliyatı ve diğer yayımların basım ve dağıtım işleri, bu işletmenin çalışmalarıyla yürütülmektedir.

Bunun yanında, yine 852 sayılı Kanunun 2 nci maddesi hükmü uyarınca kendisine verilen yetki doğrultusunda, genel ve katma bütçeli daireler ile özel idare ve belediyelerden, kamu iktisadî teşebbüsleri ile özel ve tüzel kişilerden basım işleriyle ilgili siparişler almakta ve bunları da gerçekleştirmektedir.

Tabiî, 1322 sayılı Kanunda belirtilen bu faaliyetlerin devam ettirilebilmesi için ve sürekli gelişen teknolojiyi takip etme zorunluluğu da göz önünde bulundurulduğu zaman, bu sermayenin 100 milyar liraya çıkarılmasında mutlaka zaruret görülmektedir.

Mevcut işletme sermayesiyle,malzeme temininde, personel giderlerinin karşılanmasında, vergi ve diğer kanunlar ile yıl içerisindeki ayın belirli günlerinde ödenmesi gerekli zorunlu giderlerin nakit olarak ödenmesinde de sıkıntı olduğu bir gerçektir.

Basım sektöründe gerekli olan hızlı teknolojik gelişmeye adapte olmak, piyasa şartlarında rekabet edebilmek ve zorunlu görülen yatırımların gerçekleştirilebilmesi için, 852 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde değişiklik yapılarak, işletme sermayesinin 16 milyar liradan 100 milyar liraya çıkarılması ve bu miktarın, Bakanlar Kurulunca on katına kadar artırılabilmesi, bu tasarıyla öngörülmektedir. Bu suretle, bugüne kadar kârlarını, daima makine yatırımına çevirmiş olan işletmenin, nakit sıkıntısını gidermeden, gelecek yıllardaki yatırımlarının gerçekleştirilmesi de amaçlanmaktadır.

Genel olarak baktığımızda, bu kanunun çıkarılmasında büyük fayda vardır; bu vesileyle, Refah Partisi Grubu olarak desteklediğimizi beyan ediyor, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahsı adına söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- 852 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu sermaye 100 milyar liraya veya Bakanlar Kurulunca artırılacak miktara baliğ olduktan sonra, kârlar Hazineye yatırılır."

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun 1.1.1997 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; böylece, tasarı kanunlaşmıştır.

9. – 388 Sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı : 398) (1)

BAŞKAN – 388 Sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet hazır.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım...

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Karar yetersayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yetersayısını arayacağız efendim.

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Saat 21.00'de toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.42

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 21.00

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

9. – 388 Sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı : 398) (Devam)

BAŞKAN – 398 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine başlamıştık; komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oyladığımızda, karar yetersayısını bulamamıştık.

Şimdi, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu yeniden oylayıp, karar yetersayısını arayacağım.

Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir; karar yetersayısı vardır.

Tasarının tümü üzerinde, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Kahraman Emmioğlu; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 398 sıra sayısıyla Genel Kurulumuza sevk edilen, 388 Sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısıyla ilgili olarak Refah Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, Genel Kurulu, Partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Gaziantep, Kilis, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak İllerimizi kapsayan Güneydoğu Anadolu Projesi veya kısaltılmış şekliyle GAP, klasik deyimle, yalnız Türkiye'nin değil, belki, dünyanın sayılı bölge kalkındırma projelerindendir; ama bu projeyi -ne kadar açıklama yapılırsa yapılsın- tanımak isteyenlere "hadi sizi GAP'a götürelim" denildikten sonra, onları Keban Barajına, Atatürk Barajına götürmeleri sebebiyle insanımızın kafasında, bu proje sadece enerji ve sulama projesi olarak kalmaktadır.

Vakıa, GAP'ın başlangıcı, bu düşüncelerle, yani sularımızdan yararlanmak maksadıyla ta 1930'lara dayanmaktadır. O yıllarda enerji, en öncelikli ihtiyaç olarak ortaya çıktığında, 1936'da Elektrik İşleri Etüt İdaresi kurulmuştu. Bu kuruluşumuz, Keban Projesinin keşif etütlerine başlamış, gereken yerlerde rasat istasyonları tesis etmiş ve 1950-1960 yılları arasında gerek Fırat ve gerekse Dicle üzerinde sondaj çalışmalarına ağırlık verilmişti.

1954'te Devlet Su İşleri kurulmuş ve havza çalışmaları, Türkiye, 26 havzaya ayrılarak başlatılmış, yerel organizasyonlarca verimli çalışmalar sürdürülmüş ve 1961'de Diyarbakır'da kurulan Fırat Planlama Amirliğince su ve toprak kaynaklarının geliştirilme çalışmaları başlatılmıştır.

1966 yılında Aşağı Fırat Projesi, İstikşaf Projesi hazırlanmış. Bu projelerde, dağları, sıcak ve tozlu yolları adımlayarak, terleriyle gayretleriyle çalışmalar yapan ve şu sırada Meclisimizde bulunan Fehim Adak, Recai Kutan, Korkut Özal ve burada olmayan ve bu projede çalışan diğer idealist insanları saygıyla anmak istiyorum.

Fırat Havzasındaki çalışmaların aynısı Dicle Havzası için de Devlet Su İşleri Diyarbakır Bölge Müdürlüğünce sürdürülmüştür. 1977 yılında bu iki havza projesi “GAP” olarak adlandırılmaya başlandı; ancak, giderek, proje, yalnız Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde sulama ve hidroelektrik santralları olarak, 13 proje demeti içinde 22 baraj ve 19 santral... Yalnız bunlar değil, topyekün bölgenin sosyoekonomik kalkınma projeleri haline dönüştürülmüştür.

Bugün, artık, 1989 yılında 388 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle kurulan GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatınca projeler, yalnız baraj, HES ve sulamayla kayıtlı değil, kentsel ve kırsal altyapı, tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim, sağlık, konut, turizm, kadınlarımızın el hünerlerini geliştirmek üzere yapılan bir yığın faaliyeti ve diğer sektörlerdeki çalışmaları kapsayan çok yönlü bir kalkınma projesi olarak kabul ediliyor ve bu anlayışla da çalışmalar sürdürülüyor.

Burada, Doğu Anadolunun kalkınması konusuna da biraz değinmek istiyorum: Biliyoruz ki, Batı standartlarına göre, Türkiyemizin pek az bir kısmı hariç, diğer kısımları geri kalmış yöredir. Anadolumuzun gelişmiş şehirlerinden 50-60 kilometre merkezden muhite gidildiğinde, fakirlik sınırını hemen geçersiniz. Ancak, Doğu Anadolu Bölgesindeki durum, buna göre hiç de iç açıcı değildir. GAP büyük tecrübelere sebep oldu, tecrübe birikimleri edinildi ve bu büyük projeden elde edilen bilgi ve tecrübelerin, Doğu Anadolu'da başarıyla kullanılacağını söylemek istiyorum.

Bölgelerarası gelişmişlik, daha doğrusu, gelişmemişlik farklarının giderilmesi için böylesi projelerin hazırlanması ve tatbiki, elbette bir zarurettir. GAP Bölge Kalkınma İdaresinin Ankara'dan, yani, merkezden gereken koordinasyonu etkin olarak yapması mümkün değildir. Bu sebeple de, taşra teşkilatlarının kurulması iyi olmuştur. Bölge teşkilatları kuruluyor, bu bölge teşkilatlarının içerisinde de ümit ediyorum, en yakın zamanda Gaziantep'te de bir bölge başkanlığı kurulacaktır ve bunu da biz sayın bakanımızdan istiyoruz.

Şimdiye kadar neler yapılmış ve ne harcanmıştır; bununla ilgili genel bilgiyi elbette bakanımız lütfedeceklerdir; ancak, ben, kısaca bir bilgiyi de arz etmek istiyorum. 50 milyar metreküpten fazla su akıtan Fırat ve Dicle Nehirleri potansiyelinin takriben yüzde 30'u kullanılır hale getirilmiştir; 8,5 milyon hektar arazinin 1,7 milyon hektarı sulanır hale gelmiştir ve proje tamamlandığında, iki Çukurova daha Türkiye'ye katılacaktır. Tabiatıyla, bu proje elbette heyecan vericidir. 118 milyar kilovatsaatlik potansiyelin yüzde 22'si kullanılır hale getirilmiştir. Bunlar, projenin belli başlı gerçekleştirilen ana verileridir. Bunun yanında, birçok sosyal geliştirme projeleri, kentleşmede, altyapı yatırımlarında yardımlar ve bazı eğitim faaliyetlerinde yardımcı olunmuştur.

Burada, okullaşma ve eğitim denilince, 8 yıllık kesintisiz eğitimi zikretmeden geçmek mümkün değildir. Maalesef, bir reform olarak önümüze getirilip gece gündüz Meclisi çalıştırarak kabul edilen 8 yıllık kesintisiz eğitim projesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin pek işine gelmemiştir.

Maalesef, orada hâlâ kapalı olan okullar ve hocasız okullar mevcuttur. Ümit ediyoruz, bunlar, süratle hal yoluna konulacaktır.

Şimdiye kadar yapılan işlerin bütün finansmanı, Türkiyemizin kendi özkaynaklarından temin edilmiştir. Toplam proje bedeli 32 milyar dolar tahmin edilmekte; bunun, 25-26 milyar dolarını özkaynaklarımızın, takriben 6,5 milyar dolarını ise dış kaynakların karşılaması düşünülmüş. şimdiye kadar harcanan ise, takriben yüzde 40'ı oluşturmuştur. İşte, burada, yabancı sermayenin celbiyle ilgili olarak daha yoğun bir faaliyete girilmesinde elbette faydalar vardır.

Türkiye'nin gelişmiş yörelerinden sermayenin bu tarafa akıtılması için, dün getirilmiş olup ve komisyonca geri çekilen -Güneydoğu Anadolu Projesinin- teşvik projesinin, şimdi, yeniden, Doğu Anadolu Bölgesini de ve hatta, gelişmemiş diğer bölgeleri de kapsayacak şekilde tekrar gündeme getirilmesi lazımdır. Bu teşvikle beraber, birtakım sermayelerin, Güneydoğu Anadolu Bölgesine de celbi mümkün olabilecektir. Bununla ilgili, çok daha ciddî bir çalışmaya ihtiyaç vardır ve eğer, böyle bir ciddî proje gelirse de, Grubumuz, elbette, gereken desteği verecektir.

Şimdiye kadar uygulanan projeler ve bundan sonra da uygulanacak projeler -projeci olarak ifade etmek istiyorum ki- fizibl görülmektedir; yani, yapılan yatırımların tekrar geri dönüş süresi veya getirisi oldukça iyidir. Özellikle, enerji getirisi, yalnız enerji getirisi bile, bu rantabiliteyi sağlamaktadır.

GAP'ın bir an evvel tamamlanması için her türlü gayret elbette gösterilmeli; ancak, 55 inci Hükümetin, rantiyeye vermekten buraya kaynak aktaracak durumunun olduğunu zannetmiyorum!... 1998 bütçesinde yeterince kaynak aktarılması da mümkün görülmemekte. İki gün önce, piyasadan yüzde 148,7 bileşik faizle, yarım katrilyon para toplayıp, bilahara, rantiyeye 1,2 katrilyon lira olarak dönecek böyle ödemelerle, bu projelere finansman bulmakta elbette güçlük çekeceksiniz ve gereken finansmanı temin etmeniz, elbette, mümkün olmayacaktır; ama, demin de dediğim gibi, finansman konusunda, gerek Türkiye'deki birkısım finansmanın o tarafa doğru çekilmesi ve gerekse yabancı sermayenin güneydoğuya çekilmesi için ciddî bir gayretin sarf edilmesi gerekmektedir.

İşte, müzakere ettiğimiz bu kanun tasarısında, projeye, Başbakanlık bütçesine konulacak ödenekler, her türlü yardım, kredi, hibe ve bağışlar, faiz, hizmet, kira gelirleri, ve sair gelirler aktarılmak istenmektedir. Demin de ifade ettiğim gibi, bunlar, aslında, sadra şifa olacak kaynaklar değildir; ama, hiç yoktan "bir kılın, örmeye faydası vardır" mucibince, idareye bu kadarının da kaynak olarak aktarılmasında elbette fayda vardır ve Parti Grubumuz bunu uygun olarak mütalaa etmektedir.

GAP Bölge Kalkınma İdaremizin çalışmalarından fevkalade memnun olduğumu da belirtmek istiyorum; gerek proje üretiminde gerekse projelerin tanıtımıyla ilgili olan bir yığın alt programın oluşturulmasında ve bunların yayınlanmasındaki gayretlerini gerçekten tebrik ediyorum.

Ümit ediyorum ki, 55 inci Hükümet, gereken finansmanı diğer kuruluşlara da sağlar; çünkü, GAP İdaresi bir koordinatör idaredir ve gerçekten güzel tecrübelerin sahibi olmuştur.

Biz istiyoruz ki, GAP Bölge Kalkınma İdaresi, artık, yalnız GAP bölgesinin olmasın, Türkiye'deki diğer bölgelerin kalkındırılmasında gereken faaliyetleri gösterecek bir bölge kalkınma idaresine dönüşsün; çünkü, bugün, Doğu Anadolu Bölgesi, evleviyetle kalkınmayı beklemektedir, böyle bir proje çalışmasını intizar etmektedir.

Bunun yanında, Karadeniz Bölgemiz, hatta, İç Anadolu Bölgemizin muhtelif yerleri, bölgesel olarak, kısım kısım kalkınmayı beklemektedir. Bunların kalkınması için gereken projeleri hazırlayacak özel bir idarenin bulunmasında fayda olduğunu düşünüyorum.

Böyle bir kalkınma idaresinin bir an evvel kurulmasını temenni ederek ve hemencecik Doğu Anadolu Bölgesi için de bu gibi projelerin hazırlanması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emmioğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 398 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek için söz almış bulunuyorum. Türkiye'nin, cumhuriyet tarihimizin demiryolları atılımından sonra mega projesi olan, en büyük sosyal, ekonomik ve altyapı entegre projesi olan GAP üzerinde konuşmayı ve bu projenin içinde bulunduğu noktadan daha ileriye götürülmesi, yörenin ve ülkenin gerçekten büyük umutlar beslediği bu projenin amaçlandığı hedefe ulaşabilmesi için, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini özetlemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de sömürü vardır. Türkiye'de, belirli bölgelerde ağa düzeni vardır ve Türkiye'nin üst gelir gruplarıyla alt gelir grupları arasındaki gelir farklılaşması giderek artmaktadır; eşitsizlik, demokrasimizin temel sorunu haline dönüşmüştür. Nüfusun üst gelir grubunda bulunan yüzde 5'lik diliminin alt gelir grubunda bulunan yüzde 5'lik dilimine oranla gelir farklılaşması 28 kattır; yüzde 10'luk dilimde bu 16 kattır; yüzde 20'lik dilimde 11,8 kattır; inanılmaz rakamlar... Gelir dağılımında bu düzeyde bozukluk, artık, ne Batı ülkelerinde ne de gelişmekte olan ülkelerde var. İşte, GAP, ülkemizin iç barışının kanamakta olduğu bir bölgede ülkenin umudu olarak, tüm katmanların, tüm kesimlerin, tüm siyasî partilerin ortak duyarlılığı altında yeşertilmeye ve geliştirilmeye çalışılıyor; ancak, enerji, tarım ve sosyal boyutlu bu projenin yeniden tanımlanması gerekiyor.

Benden evvel konuşan arkadaşımın değindiği gibi, Fırat ve Dicle havzalarındaki 22 baraj, 19 santral ve çok sayıda sulama projeleriyle, Türkiye'nin ekonomisinin ve sosyal dokusunun görüntüsünü değiştirecek, tarım kesiminin kapasitesini, enerji sektörünün elektrik üretim kapasitesini bugüne göre katlayacak olan bu projeyi, eğer, yörenin ve ülkenin halkına, insanlarımıza gerçekten yararlı bir konuma getirmek istiyorsak, yeniden tanımlamamız gerekmektedir.

Sorun, bu yasa tasarısıyla getirildiği gibi, sadece, proje için ek kaynaklar sağlayacak bir düzenleme, idarî organizasyonda yeni bir yapılanma olarak görülemez.

Olayı, sadece kaynak olayına oturtmak, aşılması gereken o sorunun çerçevesi içinde tanımlamak, konuya eksik bakmak demektir. Eğer öyle bakarsanız, biliniz ki, günün birinde el üstünde tuttuğumuz bu proje, insanlarımızın bir bölümünün beklentilerini karşılamaktan uzak kalır; ülkemizde eşitsizliklerin azalmasına, içbarıştaki kanamanın durudurulmasına, demokrasimizin geliştirilmesine ve güçlenmesine katkı sağlayan değil, aksine, bu alanlarda olumsuzlukları artıran bir faktör olur.

8.5 milyon hektar sulama, 118 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretimi hedefli bu proje, sadece ve sadece su ve toprak enerji, tarım ve sosyal boyutlu bu projenin yeniden tanımlanması gerekiyor.

Benden evvel konuşan arkadaşımın değindiği gibi, Fırat ve Dicle havzalarındaki 22 baraj, 19 santral ve çok sayıda sulama projeleriyle, Türkiye'nin ekonomisinin ve sosyal dokusunun görüntüsünü değiştirecek, tarım kesiminin kapasitesini, enerji sektörünün elektrik üretim kapasitesini bugüne göre katlayacak olan bu projeyi, eğer, yörenin ve ülkenin halkına, insanlarımıza gerçekten yararlı bir konuma getirmek istiyorsak, yeniden tanımlamamız gerekmektedir. Sorun, bu yasa tasarısıyla getirildiği gibi, sadece, proje için ek kaynaklar sağlayacak bir düzenleme, idarî organizasyonda yeni bir yapılanma olarak görülemez. Olayı, sadece kaynak olayına oturtmak, aşılması gereken o sorunun çerçevesi içinde tanımlamak, konuya eksik bakmak demektir. Eğer, öyle bakarsanız, biliniz ki, günün birinde el üstünde tuttuğumuz bu proje, insanlarımızın bir bölümünün beklentilerini karşılamaktan uzak kalır; ülkemizde eşitsizliklerin azalmasına, iç barıştaki kanamanın durudurulmasına, demokrasimizin geliştirilmesine ve güçlenmesine katkı sağlayan değil, aksine, bu alanlarda olumsuzlukları artıran bir faktör olur.

8.5 milyon hektar sulama, 118 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretimi hedefli bu proje, sadece ve sadece su ve toprak kaynaklarının optimal kullanımını hedef alan bir anlayışla değil; aynı zamanda, sosyal boyutuyla, sosyoekonomik gelişme boyutuyla ve şu anda bölgede mevcut mülkiyet yapılanmasındaki eşitsizliklerden kaynaklanan, ağa düzeninden kaynaklanan, feodal yapıdan kaynaklanan sorunları da aşacak, onlara çözüm getirecek bir çerçeveye oturtulmalıdır.

Proje, ekonomik, doğal ve toplumsal dinamikleri gözeten; insan, su, toprak kaynaklarının en verimli şekilde kullanımını hedef alan ve gerçek anlamda bir sosyoekonomik toplumsal kalkınma projesi olarak tanımlanan, belirlenen ve yöre insanının katılımıyla, gerçek katılımcı süreçlerle alt uygulama alanlarının projelendirildiği; özellikle, çok sayıda, çok amaçlı küçük sulama alt projelerinin katılımcı süreçler içinde oluşturulduğu; doğanın ve çevrenin korunmasına duyarlı, sürdürülebilir bir ekonomik gelişme, sosyoekonomik gelişme projesi olarak ele alınmalıdır.

Bu anlamda, bu bütüncül, bu entegre boyutu yaşama geçirebilmek için temel öncelik, temel kural; yörede, demokrasinin tam anlamıyla yaşama geçirilmesidir. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu anlamda, temel kural, temel öncelik; yörede, toprak mülkiyetinde adaleti sağlayacak, feodal sistemin aşılmasını sağlayacak bir geniş anlamlı reformun uygulamaya konulmasıdır. (DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu proje, şu anda programın gerisindedir. Evet, kaynak yetersizliği, proje uygulamasını geride bırakmıştır. Önemli işler yapılmıştır; ancak, hedefin gerisinde kalınmıştır.

Projenin toplam maliyeti, 1997 yılı fiyatlarıyla 27,8 milyar dolardır. Bugüne değin, Haziran 1997 itibariyle projenin yüzde 40'ı yaşama geçirilmiştir; ancak, projenin sulama, enerji, tarım, haberleşme, ulaştırma ve kültürel nitelikli alt projelerinin uygulamasına bakıldığında, proje uygulamasında genel bir dengesizliğin var olduğunu görmekteyiz.

Halen, barajlarda, suyu havzaya aktaracak sistemlerde önemli aşamalar kaydedilmiş olmasına rağmen, suyu tarlaya aktaracak, çiftçinin kullanımına sunacak olan yatırımlarda ciddî eksiklik vardır.

Bu bağlamda, tarım sektörü yatırımlarının sadece yüzde 10 kadarı tamamlanmış olmasına karşın, enerji yatırımlarının yüzde 71'i ve imalat sektörüne yönelik yatırımların ise yüzde 41'i tamamlanmış bulunmaktadır. Kısaca, entegre bir proje olarak ele alınması gerekir.

Suyun, çiftçinin kullanımına arz edildiği alt sulama kanaletleriyle araziye, insanımıza, çiftçimize ulaştığı zaman gerçek anlamda fayda yaratacak, katma değer yaratacak bir konuma gelebilmesi gerekir; ancak, enerji ve sulama yatırımları arasındaki gerçekleşmede büyük bir dengesizlik vardır. O nedenle, Hükümetin bundan sonraki uygulamalarında, GAP kapsamındaki sulama alanı projelerine, halkın katılımını sağlayarak, hız verilmesi ve proje uygulamasına yeni bir boyut kazandırılması gerekli görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, bölgesel kalkınma, planlı sosyoekonomik kalkınmanın önemli bir aracıdır. Ülkemizde, bölgesel kalkınmanın gerçek anlamda -konuşmamın başında belirttiğim çerçevede- yani sosyal, ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla beraber bir kalkınma aracı olarak kullanılması, ne yazık ki, bugüne değin yeterince ağırlıkla ele alınmamıştır.

GAP'la, Fıratın ve Diclenin sağladığı doğal olanaklar çerçevesinde, fizikî bir temel üzerinde, gerçekçilik zemininde, doğanın bize vermiş olduğu potansiyel değerlendirilerek bir başlangıç yaratılmış ve bu anlamda, güneydoğu Anadolu'da bölgesel bir kalkınma projesi uygulamasının, bir bölümüyle, belirli ayaklarıyla uygulanması olanağı elde edilmiştir; ancak, bölgesel kalkınmanın, bölgesel kalkınma planlarının başarıya ulaşabilmesi için, bölgesel kalkınma planlarının, yöre insanının ve yörenin gerçek ihtiyacına, oradaki sosyal dokunun çağdaş bir yapıya dönüşebilmesine ve oradaki kültürel ve diğer sosyal boyutlu ihtiyaçların yeterince karşılanmasına cevap vermesi gerekir. Bunun sağlanabilmesi için de, öncelikle, o yörede sivil inisiyatifin, sivil yapılanmanın ve o zeminde sivil örgütlenmenin yaşama geçirilmesi gerekir. Bu bağlamda, bu yörede, kooperatiflerin öncülüğünde -demokratik kooperatifçiliğin aracılığı ve öncülüğüyle- toprak ve tarım reformunun en geniş boyutuyla yaşama geçirilmesi, bir temel ihtiyaçtır.

Ne yazık ki, bu konuda, bugüne değin yatırım programlarında yer alan ilkeler, gelen geçen iktidarlar döneminde gözardı edilmiş, bu amaçla kurulmuş olan Toprak Reformu Müsteşarlığı, sadece, siyasî örgütlenmenin, odaklanmanın, yapılanmanın bir kurumu haline dönüştürülmüş ve "reform" kelimesi, günümüzde, literatürden ve kurumun adından da çıkarılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, yörede, GAP kapsamında, bölgesel kalkınma projesi olarak, entegre bir proje olarak, bu projenin sağlıklı bir şekilde yaşama geçirilmesi için, birçok alt yapılanmaların, kurumsallaşmaların ve kurumların oluşturulması gereklidir. Bu bağlamda, su kullanıcılarının aşağıdan yukarıya katılımcı bir şekilde örgütlenmelerini öngören bir uygulama, yaşama geçirilmelidir. Yörede, tarım, çevre, sağlık, sosyoekonomik temel alanlarda araştırma, geliştirme, izleme ve yönetim çalışmaları yapmak üzere uluslararası GAP araştırma geliştirme enstitüsü kurulması zorunludur.

Yine, yörede, havza yönetim planlaması ve uygulamasını yapacak kalite yönetim sistemlerinin gereğini yaşama geçirecek, çevre duyarlılığı konusunda uygulamalara öncülük edecek birimlerin oluşturulması zorunludur. Kısaca, GAP, bu çok boyutlu kavramlar ve ilkeler çerçevesinde, sürdürülebilir insanî kalkınma bakışı çerçevesinde yaşama geçirilmelidir.

Ben, GAP konusunda sözlerimi noktalamadan evvel, ülkemizin sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesinde değil, kalkınmada öncelikli, kalkınmada geri kalmış diğer bölgelerinde de... (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar [!])

Değerli arkadaşlarım, konuşma süremi kullanacağım. (Alkışlar)

Biraz evvel, bir milletvekili arkadaşım,savunma hakkını, geçen dönem dokunulmazlığı kaldırılmak istenen arkadaşlardan esirgenen bir boyutta kullandı, kullanması doğaldı; ben de, İçtüzükle bana verilen konuşma süremi kullanacağım. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bugün, Doğu Anadolu, ülkemizin, kişi başına ve bölge bazında, gelir dağılımı açısından en geri kalmış yöresidir. Bu bölgedeki kişi başına gelir dağılımına bakıldığında, İstanbul ve İzmir'de kişi başına gelirin Muş'un, Ağrı'nın, Bitlis'in, Bingöl'ün Şırnak'ın, Bayburt'un, Kars'ın, Iğdır'ın, Van'ın, Hakkâri'nin kişi başına gelirinin 4 ilâ 6 katı olduğunu biliyoruz.

Plan ve Bütçe Komisyonunda, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde teşvik uygulamaları konusunda yasa tasarısı geldiğinde, Plan ve Bütçe Komisyonunun sadece 2 Cumhuriyet Halk Partili milletvekili, o teşviklerin diğer bölgeleri ve Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan diğer illeri de kapsaması ve yayılması konusunda önerge verdi; ancak, bu önerge -üzülerek belirtiyorum- Plan Bütçe Komisyonunun, diğer partilerden tüm milletvekilleri tarafından reddedildi. Diliyorum ki, bu ihtiyaç ...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) – Önerge vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, lütfen, toparlayın.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Doğu Anadolunun ve -sadece o bölgenin değil- Kastamonu, Bolu, Zonguldak orman bölgesinin, Kelkit Vadisinin, Doğu Karadeniz Bölgesinin, İç Anadolu Bölgesinin, ülkemizin geri kalmış bu yörelerinin de demokratik, katılımcı, sosyal, ekonomik ve toplumsal gelişmesini hedef alan entegre bölgesel kalkınma projeleriyle en kısa zamanda geliştirilmesi, kalkındırılması ve böylelikle, iç barışımızın ve demokrasimizin önünde en temel engel olan bölgelerarası gelişmişlik farklarının aşılması, ülkemizde feodalizmin kırılması ve ülkemizde demokrasimizin çoğulcu boyutuyla, katılımcı boyutuyla en geniş anlamda yaşama geçirilmesi için gereğinin yapılması konusunda adımlar atılacağını umuyor; hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?... Yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun

Tasarısı

MADDE 1. – 27.10.1989 tarihli ve 388 sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin “Harcamalar” başlıklı 9 uncu maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

İdarenin gelirleri

Madde 9. – Bu Kanun Hükmünde Kararname ile verilen görevlerin İdare tarafından yerine getirilmesi için yapılacak her türlü giderler aşağıdaki kaynaklardan karşılanır.

a) Başbakanlık bütçesine konulacak ödenekler,

b) Her türlü yardım, kredi, hibe ve bağışlar,

c) Faiz, hizmet, kira gelirleri ile sair gelirler.

Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı ve Hazine Müsteşarlıkları temsilcileri ile koordine edilerek GAP İdaresi Başkanlığınca hazırlanacak bütçe, Başbakanın onayı ile yürürlüğe girer. Bütçe ile öngörülen yatırım projeleri yıllık yatırım programının hazırlanması ile ilgili usul ve esaslara tabidir.

İta amiri GAP İdaresi Başkanı’dır. Başkan bu yetkisini yardımcılarına devredebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına, Sayın Musa Uzunkaya; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, ülkemizin önemli bir bölgesinin, gerçekten önem arz eden, temin ettiği dışkredi ve kaynaklarla dünya genelinde tanınan esasen, dünyada kalkınmasını ikmal eden ülkelerin, bölgesel kalkınmayı ön plana aldığı göz önünde bulundurulursa- ideal bir hedefi tutturan GAP Projesiyle ilgili Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinde yapılan değişikliği değerlendirmek üzere, Grubum adına huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, dünya coğrafyasında kalkınmasını tamamlayan ülkeler, özellikle son yıllarda, umumiyetle, bölgesel kalkınmalara önem atfetmişlerdir. Bu nedenle, bizim de, memleketimizde başlattığımız -az önce konuşan değerli milletvekili arkadaşımızın da ifade ettiği gibi- temeli 1950'lere kadar uzanan; ama son yıllarda, büyük bir ivme kazanarak, takribi 20 milyar dolarlık bir harcamayla bugünkü noktaya gelmiş olan Güneydoğu Anadolu Projesinin, esasen, diğer entegre kuruluşlarıyla dikkati çekmesi gerekirken, maalesef, bu konuda, entegre çalışmalar konusunda ciddî olarak başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir.

Bölge kalkınma projeleri genel olarak değerlendirildiğinde göze batan ilk husus, projenin başarı şansı ile ülkenin genel gelişmişlik düzeyi arasında çok sıkı bir irtibat vardır. Örneğin, belki de bu tür projelere en fazla ihtiyaç duyulan Hindistan'da, göze batan bir sonuç alınamamıştır; çünkü, ülkenin genelinde bir kalkınma yoktur. Buna mukabil, Amerika Birleşik Devletlerinde, türünün ilk örneği olan TVA kısa adlı proje, 1933 yılından itibaren uygulamaya konulmasına rağmen çok büyük bir başarı kaydetmiş; bilahara, Fransa, İtalya ve çok yaygın bir şekilde bölgesel kalkınmayı amaç edinen Almanya, bu konuda en büyük kalkınma hızını ve ivmesini, trendini yakalamıştır. Keza, Japonya ve Singapur'da da bu tür projeler son derece başarılı olmuşken, belki, bu manada, İtalya ve Fransa'nın aynı anlamda başarılı olamaması, entegre kuruluşlarını yapamamış olmalarındandır.

Ülkemizde uygulanmakta olan GAP'ın ise, enerji yatırımları hariç, başarılı olduğunu söylemek gerçekte güçtür. Büyük gayret ve öneme rağmen durumun böyle olmasının nedeni, genelde, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının arasında müzminleşen koordinasyonsuzluktur; yani, kopukluktur. Gelişmiş ülkelerde çok doğal olan uyum, geri veya gelişmekte olan ülkelerde sağlanamamakta, finans darboğazından daha önemli bir sorun haline gelmektedir. Dolayısıyla, biz, parti grubu olarak, özellikle Başbakanlık bütçesine konulan bununla ilgili ödeneğin Başbakanlık tarafından takip edilmesinin, koordinasyon açısından çok daha yararlı olduğu kanaatindeyiz.

Bu durumun ülkemizde belli bir süre daha devam edeceği şüphesizdir. Bu nedenle, sadece Güneydoğu Anadolu Projesine değil, ülkenin genelde kalkınmasını hedefliyorsak, az önce arkadaşlarımızın da işaret ettikleri gibi, tüm bölgelerin kalkınmasını amaç edinen bölgesel kalkınma projelerine ağırlık vermek zorundayız. Bu manada, Doğu Anadolu Projesinin ve yine, özellikle son aylarda terörün sıçrama eğilimi gösterdiği Karadeniz Bölgesinde 16 ili içerisine alan KAP projesinin de mutlaka ve behemehal, en ciddî şekilde ele alınması, tabir yerindeyse, istim arkadan gelsin değil, nelerin, hangi illerde yapılacağının çok iyi planlanması; Güneydoğu Anadolu Projesinde, dünyanın en büyük projelerinden birisi olan, baraj olarak dünyanın altıncı sıradaki barajı, bölgesel kalkınma, yatırım itibariyle de dünyanın dokuz programı içerisinde sekizinci sırayı alan GAP projesinin daha verimli, buradan edinilen tecrübeyi de uygulamaya koymak suretiyle, Kuzey Anadolu Bölgesi, yani KAP projesinin daha sağlıklı ve illerde neyin yapılabileceğinin, entegre kuruluşların hangi ölçekte tatbik edilebileceğinin de mutlaka ele alınması, programların fizibl olarak şimdiden hazırlanmasının zaruretini, burada, değerli arkadaşlarıma hatırlatmak istiyorum; yani, Kastamonu'da ne yapılmalı, Samsun'un Yeşilırmak ve Kızılırmak havzasında ne yapılmalıdır... Türkiye'nin en büyük iki nehrinin denize döküldüğü, Samsun'un Kızılırmak ve Yeşilırmak havzaları, yani, iki büyük alüvyonlu ova olan Çarşamba ve Bafra Ovalarının -ki, Türkiye'nin 62,5-65 milyonluk nüfusuna gıda yönünden bakabilecek bir toprak- hâlâ değerlendirilememiş olması ve ileriye dönük olarak, hükümetlerimizin bu konuda atılım ortaya koyabilecek ciddî çalışmalarının olmayışı cidden üzücüdür. Ben, bölge milletvekili olarak, Türkiye'nin bütününe bir projeksiyonla bakılması halinde, bir bölgeyi diğerinden problemleri açısından da tecrit etmenin mümkün olmadığına işaret etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bir milletin, millet olarak büyük bir millet olabilmesi, tarih sahnesinde varlığını ortaya koyabilmesi, üç şeyle ifade edilir. Bunlardan birisi, bereketli bir nüfustur. Elhamdülillah -geçtiğimiz hafta bir sayım yapıldı- 65 milyona baliğ olan bir nüfusa sahibiz.

ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – 62 milyon...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Küsuratını söylemiyorum; ama, 65 milyon; inşallah, 70 milyon olarak gidecek, yakın bir dönemde.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun)– 63 milyon...

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – 63 milyon... Biliyorum efendim; bugün gazeteler ilçe ilçe de verdiler, izledim.

Keza, bereketli bir nüfus ve cihanşümul bir mefkûre, bir değerler manzumesine de o milletin sahip olması esastır. Çok daha önemli olan husus ise stratejik mahreçleri haiz olan bir devlet yapısı; yani, bir coğrafya üzerinde olmak. Bakın, Kuzeydoğu Anadolusuyla, Güneydoğu Anadolusuyla, Karadeniziyle, Marmarasıyla dünyanın en güzel topraklarının âdeta bir araya geldiği, takribî 800 bin kilometre karelik Anadolu'da, fevkalade güzel kalkınma programlarını, model olarak 1930'larda Amerika'nın başlattığı ve hakikaten başarılı da olduğu rahatlıkla ifade edilebilecek bu bölgesel kalkınma programlarının, ajanslarının da kurulması ve gerekli programların da hazırlanması suretiyle, mutlaka uygulamaya konulmasının zaruretine burada bir daha işaret ediyorum ve umuyorum ki, Güneydoğu Anadolu Projemiz, gerideki eksiklerini en kısa zamanda tamamlayacak ve özellikle, GAP yöresi için konut teknolojileri, kentsel gelişim sektörü istihdam ve gelişme potansiyel araştırması, göçerlerin kalkınma sürecine entegrasyonu -ki, bölgede göçerlerin varlığı da bir gerçektir- tarımsal araştırma enstitülerinin bölgede kurulması, bölge eğitim ihtiyaçlarının karşılanması -ki, maalesef, az önce değerli Kahraman Emmioğlu Bey kardeşimizin işaret ettiği gibi, bırakınız 8 yıllık eğitimle oradaki insana yeni imkânlar hazırlamak, taşımalı eğitimle bölge eğitimi âdeta felç edilmiştir- sulama dışı konularda gelir düzeyini araştırıcı faaliyetlerin araştırılması ve yine, bölgede güneş enerjisinden yararlanılması konusunda da yeni projelerin mutlaka uygulanmaya konulmasında zaruret vardır.

Yine, bugünlerde, yeni teklif edilen -bunların uygulanmaya konulması Hükümetimizden beklenilen hususlardır elbette- evrensel atık suların arazide arıtım ve sulamada kullanımının burada sağlanması bir gereklilik arz ediyor.

GAP yöresinde orman kaynaklarının ve ormancılık hizmetlerinin geliştirilmesi, araştırılması ve bu konuda projelerin yapılması da gereklidir artık; çünkü, bölgede sulama, inşallah, bundan böyle fevkalade verimli hale gelecektir.

GAP yöresinde çok amaçlı değişik kurum ve kuruluşların oluşturulması, yine, köy içme sularının yaygınlaştırılması da bu programlar içerisinde hedeflenmesi gereken konulardandır.

Değerli arkadaşlar,basından öğrenebildiğimiz kadarıyla ve önümüzdeki haftadan itibaren bütçe müzakerelerinde de göreceğimiz üzere, 1998 yılı bütçe programında, maalesef, organize sanayilere bu Hükümetin, 55 inci Hükümetin gerekli önemi göstermediği bir açıklık arz ediyor. Oysaki, GAP projesinin veya projesi olmayan bölgesel kalkınmaların illerin kalkınmışlık trendini yakalayabilmesi için, mutlaka, organize sanayilerin organize olarak yürütülmesinde zaruret vardır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, lütfen toparlayalım.

MUSA UZUNKAYA (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Bu duygu ve düşüncelerle, kararnamede yapılacak bu değişikliğin hayırlı olmasını; bölgesel kalkınmanın sadece GAP'a mahsus değil, Batı'da örnekleri olduğu gibi, Türkiye'nin tüm bölgelerinin bölgesel kalkınma kapsamında hızlı bir kalkınma ivmesini yakalamasını temenni ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunkaya.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 1'i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1. – Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde ek bütçe yapılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (DSP VE DTP sıralarından alkışlar[!])

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici 2 nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygılarımı sunuyorum.

GAP'ın veya genel anlamda bölgesel kalkınma planlarının başarıya ulaşabilmesi için, halkla bütünleşmesi gerekir. Bölgesel kalkınma planı, halkla bütünleştiği ve halkın, o yöre insanının taleplerine yanıt verdiği sürece başarıya ulaşır. Kuru tarımdan sulu tarıma geçildiği zaman, köylü, çiftçi olacaktır. Bu dönüşüm köylünün kültürünü değiştirecektir ve yörede, hiç ummadığımız, belki şu anda göremediğimiz çok temel, kökten değişimler ve talepler oluşacaktır. GAP'ı bugünden planlarken, biraz gözardı ettiğimiz bu sosyoekonomik, toplumsal ve kültürel boyutu ve onun öngöreceği kurumları, kurumsallaşmayı, yatırımları öncelikli olarak gündeme almak zorundayız.

Şimdi, benden evvel konuşan iki Refah Partili arkadaşım, nedense, şu 8 yıllık zorunlu kesintisiz temel eğitim konusunda takıntılarını herhalde aşamamış olacaklar, burada da gündeme getirmekteler.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Hacaloğlu, sizin takıntınız o...

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Şu anda, bu bölgede içbarıştaki kanama, insanlarımızın, yurttaşlarımızın yeterince eğitim alamaması, yeterince sağlık hizmeti alamaması ve diğer çok temel insanî ihtiyaçlarını (çalışma, istihdam, geçim ve genel anlamda yaşam hakları) gereğince kullanabilmelerini engellemekte, en azından, kısıtlamakta; ama, bu gerçeğin, yani, yörede okulların bir bölümünün kapalı olması, 8 yıllık zorunlu kesintisiz temel eğitimin, Türkiye'nin temel bir reform projesi olması, Türkiye'nin geleceğinin ve çağdaşlaşmasının temel köprüsü olması gerçeğini değiştirmez. GAP, geleceğin eğitilmiş kuşaklarının omuzlarında yükselecektir; yani, GAP yöresini, ancak, eğitilmiş gençlerimizle, çağı kucaklayabilen gençlerimizle üretkenliğe, verimliliğe ve iç ve dışpazarlarda rekabet edebilecek üretim yapısına kavuşturabiliriz.

Bu bağlamda, tekrar ve tekrar altını çizmek istiyorum; ülkemizin genelinde, kentlerimizde hâkim olan kent mafyasının, arazi mafyasının, arsa mafyasının, GAP'ın gelişmesinin önünde de temel engel ve sorun olduğunu belirtmek istiyorum. Sulamayla, GAP'ta, o arazilerin değerine yeni boyutlar kazandırırken, o arazilerin rantını kat be kat artırırken, o yörede kentleşme yeni boyutlar kazanırken, geliniz, büyük kentlerimizde, kent merkezlerimizde yıllardır önünü alamadığımız kent mafyasının, arazi mafyasının, arsa mafyasının önünü alalım ve orada, gerçek anlamda, adaletli bir düzen kurulmasının, çağdaş bir düzen kurulmasının önünü açalım. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar[!]

Bu bağlamda, ilk konuşmamda ifade etmediğim; ancak, bütünüyle konuşmamın çerçevesinden anlaşılmış olduğuna inandığım bir tavrımızı da netleştirmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, GAP İdaresinin, bu çok boyutlu entegre projenin gereklerini kucaklayabilecek -sadece malî boyutuyla değil, uygulama boyutunda da- şu anda birçok kuruluşa dağılmış olması nedeniyle eşgüdümde yaratılmakta olan boşlukları giderecek bir idarî yapıya, özerk bir yapıya kavuşturulması konusunda destek vereceğimizi belirtiyor;bu duygularla, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP, ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Geçici madde 2'yi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 2. – GAP İdaresine 1997 ve 1998 yılları bütçeleri için Kamu Ortaklığı Fonundan ayrılan miktarlar, bu İdarenin bütçesine ayrıca maledilir.

BAŞKAN – Sayın Algan Hacaloğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebiniz var...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Kullanmıyorsunuz.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.– Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Sayın Algan Hacaloğlu, madde üzerinde söz talebiniz var...

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kullanmıyorsunuz.

Madde üzerinde başka söz talebi?..

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan söz istiyorum.

BAŞKAN – Grubunuz adına mı şahsınız adına mı?

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Şahsım adına.

BAŞKAN – Şahsı adına, Sayın İsmail İlhan Sungur; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 388 Sayılı Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilâtının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının geçici 2 nci maddesi üzerinde şahsım söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından "o madde geçti" sesleri) Pardon, yürürlük maddesi; yani, 2 nci madde üzerinde...

Biraz önce, kanun tasarısının tümü ve diğer maddeleri üzerinde konuşma yapan arkadaşların da belirttikleri gibi, bu kanun tasarısı, Güneydoğu Anadolu Projemizin, bölgesel kalkınma projesi olarak ele alınıp, bölgeye, gerçekten çok önemli katkılar sağlayacak bir proje olduğunu ben de öncelikle belirtiyorum.

Bölgesel kalkınma projeleri genel olarak değerlendirildiğinde göze batan ilk husus, projenin başarı şansıyla, ülkenin genel gelişmişlik düzeyi arasındaki ilişkinin varlığıdır; dolayısıyla, ben de -biraz önce konuşma yapan arkadaşımın da belirttiği gibi- sadece, Güneydoğu Anadolu Bölgesini, Güneydoğu Anadolu Bölgesiyle ilgili bir projeyi ele almaktansa, ülkemizin tümünün bölgeler olarak, Doğu Anadolu Bölgesi ve Kuzey Anadolu Bölgesi kalkınma projeleri, yani, gelişmişlik düzeyi az olan diğer bölgelerle birlikte bir bütün halinde ele alınmasının önemli olduğu kanaatindeyim.

Bu konuda daha önce yapılmış olan çalışmalar tabiî ki var; bu çalışmaları ben de yürekten destekliyorum. Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu bölgesel projelerinin de bir an önce hayata geçirilmesini önemle bekliyoruz. İlk bakıldığında, sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesinde böyle bir bölgesel kalkınma projesi ihtiyacı görünüyor; ama, kendi bölgem olan Kuzey Anadolu'da, Karadeniz Bölgesinde de, şiddetle böyle bir bölge kalkınma projesine ihtiyacımız var.

Geçen aylar süresince, bundan önceki Hükümet döneminde Kuzey Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı hazırlanmıştı. 55 inci Hükümetin bu kanun tasarısı paralelinde çalışmaları devam ettireceğini ümit ediyorum; çünkü, bu Kuzey Anadolu Projesi, gerçekten Türkiye'nin gelişmişlik düzeyi ele alındığında, illerin gelişmişlik sırası ele alındığında alt sıralarda yer alan illeri kapsayan, başta Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Kastamonu, Sinop, Zonguldak, Bartın, Bolu, Amasya, Tokat, Çankırı, Çorum ve Karabük İlleri olmak üzere, Kuzey Anadolumuzdaki 16 ili kapsayan bir projedir. Ben, bu projenin, Doğu Anadolu Projesi ve Güneydoğu Anadolu Projesiyle birlikte ele alınıp yürütüldüğünde, bölgeler arasındaki gelişmişlik düzeyleri farklarının asgarîye indirileceğini ve böylece, Kuzey Anadolu'daki az gelişmiş veya gelişmekte olan illerimizin de diğer gelişmiş iller düzeyine çıkacağını ümit ediyor ve bu vesileyle, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sungur'a teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Sayın Hacaloğlu, yazılı talebiniz var.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Söz hakkınızı kullanmıyorsunuz.

Madde üzerinde başka söz talebi?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylayacağım; ancak, bir yoklama talebi vardır ve salondaki durum da, maalesef, yoklama talebi için beni tereddüt etmeyecek bir güvenceye getiremiyor. Onun için, yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerini arayacağız.

Yoklama talebini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplantı yetersayısı olmadığından, tümünün oylanmasından önce yoklama yapılmasını arz ve talep ediyoruz...

UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, bir dakika...

ALİ ILIKSOY (Gaziantep) – Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama sürecini başlattık; durdurabilmemiz, ancak, yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin yetersayıda burada olmamasıyla veya yoklama talebinden vazgeçmeleri halinde mümkündür.

Muhammet Polat?.. Burada.

Mustafa Köylü?..

HÜSEYİN ARI (Konya) – Tekabbül ediyorum.

BAŞKAN – Tekabbül ediyorsunuz.

Metin Perli?.. Burada.

İsmail İlhan Sungur?.. Burada.

Osman Hazer?.. Burada.

Kahraman Emmioğlu?.. Burada.

Abdullah Arslan?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

İsmail Özgün?..

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan, imzamı geri çekiyorum.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – İmzamı çekiyorum.

BAŞKAN – Birkaç sayın milletvekilinin imzalarını geri aldığını görüyorum. Yeterli sayıda imza kalmamıştır; onun için, yoklama talebini bırakıyoruz.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, biz de arkadaşların gitmesini kabul etmiyoruz. Otursunlar, beraber çıkaralım kanunları.

BAŞKAN – Tabiî, haklısınız Sayın Uzunkaya.

10. – İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez ve Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük’ün, 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/832) (S. Sayısı : 379) (1)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İzmir Milletvekili H. Ufuk Söylemez ve Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük'ün, 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakerelerine başlıyoruz.

Komisyon ve Hükümet yerlerini almışlardır.

Komisyon raporunun okunup okunmamasını oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Saffet Arıkan Bedük; buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğum Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde Doğru Yol Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değişen dünyamızın rekabete dayalı ekonomik ve ticarî yapısında meydana gelen devamlı gelişme ve değişmeye paralel olarak ülkeler, ekonomik sistemlerini dışa açmak suretiyle diğer ülkelerle olan ticarî münasebetlerini, ilişkilerini artırmanın yollarını aramakta, her çeşit ekonomik, teknolojik ürünü toplu halde, daha az maliyetle, kısa zamanda alma ve satma gayreti içerisinde bulunmaktadırlar. İşte, bütün bu görevleri devlet adına, ülke adına takip etmekte olan Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, hem ülke içerisinde hem de ülke dışındaki münasebetlerinin geliştirilmesinde üzerine düşen bu önemli görevi, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da şerefle, hassasiyetle ve önemle yerine getirmeye devam edecektir.

Malumları olduğu üzere, 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunda, ekonomik politikaların tespitine yardımcı olmak ve bu politikalar çerçevesinde Hazineye ilişkin düzenleme ve işlemleri yapmak; kamu finansmanına ilişkin düzenleme ve işlemleri yapmak; kamu iktisadî teşebbüsleri ve devlet iştiraklerine ilişkin düzenleme ve işlemleri yapmak; ikili ve çok taraflı dış ekonomik ilişkilere ilişkin düzenleme ve işlemleri yapmak; uluslararası ve bölgesel ekonomik ve malî kuruluşlara ilişkin düzenleme ve işlemleri yapmak; yabancı ülke ve kuruluşlardan borç ve hibe alınmasına ve verilmesine ilişkin düzenleme ve işlemleri yapmak; ülkemizin finansman politikaları çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin düzenlemeleri ve işlemleri yapmak; bankacılık ve sermaye piyasası, yurtdışı müteahhitlik işlemleri, sigorta sektörü ve kambiyo rejimine ilişkin faaliyetler ile yatırım ve yatırım teşvik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve uygulanması, uygulanmasının izlenmesi ve geliştirilmesine ilişkin esasları tespit etmek gibi, fevkalade önemli görevleri yerine getirmektedir.

Belirttiğim bu hizmetler ve özellikle dış ekonomik ilişkilerimize müteallik hizmetler, 4 yıllık eğitim veren siyasal bilgiler, hukuk, iktisadî ve idarî bilimler, mühendislik, iktisat ve işletme gibi fakültelerden mezun olup, yüzde 40'ı kamu personeli yabancı dil seviye tespitinde en az (c) düzeyinde yabancı dil bildiklerini belirten belgeyi haiz olan ve yüzde 31'i yurt dışında yüksek lisans öğrenimi yapmış ve yurt dışında hem iş hem de temsil deneyimleri olan personel tarafından, anılan kanunun 7 (e) maddesi çerçevesinde sözleşmeli olarak istihdam edilmeleri suretiyle yürütülmüştür ve bugün de yürütülmeye devam edilmektedir. Diğer taraftan, ihracatın geliştirilmesi, ülkelerin dışticaret dengelerinde olumlu artışlar meydana getirirken, üretimin artmasına ve döviz rezervlerinin çoğalmasına, kısaca, toplumun yaşam düzeyinin yükselmesine katkıda bulunmaktadırlar. Rasyonel bir ithalat politikası da, yoklukların giderilmesine, iç piyasa fiyatlarının dengelenmesine ve kalitenin yükselmesine olumlu seviyede etki yapmaktadır.

Öte yandan, 2000'li yıllarda dünya ticaretinde önemli bir yer alacağımız iddiasında bulunurken, ülkemizin, dışticarette hedeflemiş olduğu rakamlara ulaşmasında, nitelikli personelin fevkalade önemli görevi, sorumluluğu ve işlevi vardır. Nitekim, mülga, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının kurulmasına ilişkin 16.4.1986 tarihli 3274 sayılı Kanunla ilk kez başlatılan kadro karşılığı sözleşmeli personel çalıştırılması uygulaması, nitelikli personel istihdamında oldukça etkili olmuş ve gerçekten, ülkeye fevkalade yararlı hizmetleri olmuştur.

Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde, 1986 yılından bu yana, ülkemiz ekonomisi açısından son derece önemli görevleri, bu arada, kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin -özellikle Dünya Bankası kaynaklı projelerin- hazırlanması ve gerçekleştirilmesi faaliyetlerini de yerine getiren uzmanlaşmış kadronun kamuda tutulması ve gelecekte, her iki müsteşarlıkta, açılacak sınavlarla, en iyi şekilde yetişmiş personelin istihdam edilebilmesi için tatmin edici bir ücret politikasının, mutlak suretle, uygulanması gerekmektedir. Ancak, açılan iptal davası üzerine, Anayasa Mahkemesinin 9 Ekim 1996 tarih ve 22782 sayılı Resmî Gazetede de yayımlanan 965/63 sayılı kararıyla ile 4059 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin (e) bendinin üçüncü cümlesinde yer alan ve sözleşmeli personelin ücretlerinin tespitinde Bakanlar Kuruluna yetki veren hüküm iptal edilmiş ve kamu düzenini bozucu nitelikte hukuksal bir boşluğun ortaya çıkma ihtimali de dikkate alınarak, kararın, dokuz ay sonra; yani, 9 Temmuz 1997 tarihinde yürürlüğe girmesine karar verilmişti ve bu suretle, 9 Temmuz 1997 tarihinden beri, bu önemli iki müsteşarlığımızdaki personelin, maalesef, ha bugün ha yarın görevlerine son verileceği veya bu arada da alınan ücretlerin azlığından dolayı -özel sektörün bu nitelikteki personele verdiği ehemmiyetin bir ifadesi olarak onlara fazla miktarda ücret vermek suretiyle- bu personelin özel sektöre transfer edilmesi hadisesiyle karşı karşıya kalınmıştır.

Bugüne kadar konuyla ilgili yasal bir düzenleme yapılmadığından, 9 Temmuz 1997 tarihinden sonra ataması yapılan personelle sözleşme de yapılamamış ve böylece, âdeta, sözleşmesiz olarak insanlar çalıştırılmıştır ve bu da, Anayasaya aykırı olmuştur. Ancak, burada, bu çalıştırma, gerçek anlamıyla bir zorunlu çalıştırmadır; çünkü, bu ülkenin böylesine önemli hizmetlerini yerine getiren bu iki müsteşarlıkta mutlak surette nitelikli personele ihtiyaç vardı ve bugünkü kadrolu olarak çalışan personel de yetersiz kalmaktaydı.

Diğer taraftan, Başbakanlık başta olmak üzere, toplam 25 kamu kuruluşunda kadro karşılığı sözleşmeli olarak personel çalıştırılmaktadır. Dikkat edin, bir taraftan, ekonomik bakımdan özellikle istikrar yaratmak isteyeceksiniz, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarından özellikle Türk kamu hizmetlerinde başarılı olmasını sağlayacak birkısım görevleri bekleyeceksiniz ve buna karşılık da, Başbakanlığa bağlı diğer 25 kuruluşta sözleşmeli personel çalıştırılmasına imkân vereceksiniz; ama, Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi sebebiyle de, bu iki kuruluşta sözleşmeli personel çalıştırmayacaksınız!.. Bu suretle, eğer, gerçek anlamıyla değerlendirme yapmak gerekirse, bu kadar önemli bir görevin yerine getirilmesi için gösterilmesi gereken hassasiyeti, personel çalıştırılmasında, maalesef, göstermiyoruz ve bu suretle de, bu dairelerimizi büyük bir sıkıntı içerisine sokmuş oluyoruz.

Değerli milletvekilleri, ayrıca kanun teklifinin 3 üncü maddesiyle, 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna ilave edilen ek 1 inci madde ile Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığında sözleşmeli olarak çalışmayan denetim elemanları ve taşra teşkilatı personeline ek bir ödeme yapılması da öngörülmektedir. Bu suretle, her iki farklı statüde çalıştırılan personel arasında âdeta bir kolaylaştırıcı ve dengeyi sağlayıcı bir statü getirilmeye çalışılmıştır.

Söz konusu ödemenin gerçekleştirilmesinde, müsteşarlıklar personeline ödenmekte olan fazla çalışma ücreti düşüldükten sonra, Maliye Bakanlığınca, emsali personele ödenen oranları geçmemek üzere, eködemede bulunulması da söz konusu olacaktır.

Kanun teklifinin kabulü halinde, Hazine Müsteşarlığında toplam 147 denetim elemanı için, kişi başına, aylık 10,6 milyon Türk Lirası ile 12,7 milyon Türk Lirası artış olacaktır. Taşra teşkilatında kambiyo müdürü, müdür yardımcısı, şef, memur ve hizmetli kadrolarında görev yapan toplam 79 personel için, kişi başına, aylıkl 8,5 milyon ilâ 14,8 milyon Türk Lirası bir artış sağlanmış olacaktır. Yukarıda belirtilen toplam 226 kişiye ödenecek söz konusu ödemenin aylık malî yükü, 2,5 milyar liracıktır.

Ekonomiye yön veren adı geçen kurumlardaki iş yükü göz önünde bulundurularak, bir nebze de olsa, belirtilen kurumlarda sözleşmeli olarak çalışmayan personelin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla kanun teklifinin 3 üncü maddesinde belirtilen hüküm de derc edilmiştir.

Bu esastan olmak üzere hazırlanmış olan kanun teklifinin yasalaşması zorunluluk arz etmekte olup, aksi halde, 1986 yılından beri uygulanması nedeniyle müktesep hak haline gelmiş olan kadro karşılığı sözleşmeli personel çalıştırma statüsü, Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı açısından ortadan kalkacak ve dolayısıyla, bu kurumlardaki personelin müktesep hakları da ihlal edilmiş olacaktır. Ayrıca, halen anılan müsteşarlıklarda istihdam edilen kalifiye personelin, çok yüksek ücretler öneren özel sektöre geçişlerinin de önü alınamayacak ve nitelikli yeni personel alımı da mümkün olamayacaktır.

İşte bu sebeple, bir kanun teklifi şeklinde vermiş olduğumuz bu değişikliğe; bu haksızlığın, adaletsizliğin, hukuktaki boşluğun ve personel statüsündeki boşluğun giderilmesini sağlamak üzere vermiş olduğumuz bu kanun teklifine, bütün siyasal partilerin olumlu bir yaklaşım içerisinde olacaklarına inanıyorum; tamamen müspet bir politika ve müspet bir anlamda getirilmiş olan bu teklifi, siyasî bir maksatla değerlendirmeyecekleri inancını taşıyorum ve Doğru Yol Partisi olarak da bu teklife "evet" diyeceğimizi belirtiyor, Komisyonumuzun olumlu görüşünden dolayı kendilerine teşekkür ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Saffet Arıkan Bedük'e teşekkür ediyorum.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ertan Yülek; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifiyle alakalı olarak, RP Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubumuz ve şahsım adına, Divanı ve değerli arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Ancak, konuşmamın esasına geçmeden evvel bir hususu belirtmek istiyorum: Biraz evvel, Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili arkadaşımız, kanun teklifini veren arkadaşımız, burada, Hazinenin ehemmiyetinden ve Hazinede çalışan arkadaşlarımızın maaş alamamalarının ortaya çıkardığı sıkıntıdan bahsederken, kendi personeline sahip çıkmayan bir bakanı burada görememenin de üzüntüsünü belirtiyorum. Eğer, bu Sayın Bakan, Türkiye'nin ekonomik meselelerine ve enflasyonu düşürmeye de, kendi personeline sahip çıktığı kadar sahip çıkıyorsa, vay bu Türkiye'nin haline!.. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 7 nci maddesinin (e) bendinin üçüncü cümlesinde yer alan "sözleşmeli olarak çalıştırılacakların sözleşme usul ve esasları, sayısı, ücret miktarı ve her çeşit ödemeleri Bakanlar Kurulunca belirlenir" hükmü Anayasaya aykırı bulunmuş ve 9.7.1997 tarihinden geçerli olmak üzere, bu karar uygulamaya konulmuştur. Şüphesiz, Anayasa Mahkemesinin bu kararında, Anayasamızın 128 inci maddesi gereğince isabet bulunuyor; çünkü, 128 inci maddenin ikinci fıkrasında "memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir" deniliyor; çok sarih.

Hal böyleyken, Anayasanın 128 inci maddesinin ikinci fıkrası böyle derken, müsteşarlıkların kanunlarındaki "kararnameyle belirlenir" ibaresi, elbette bu maddeyle tezat teşkil ettiğinden, Anayasa Mahkemesi, bu maddenin (e) bendini Anayasaya aykırı bulmuş ve iptal etmiş.

İşte, iki arkadaşımızın getirdiği teklif, boşluğu doldurmak içindir. Esasında, 54 üncü Hükümet zamanında da böyle bir tasarı hazırlanmış, imzaya da açılmış; ancak, Hükümet değişikliği sebebiyle, Meclise intikal edememişti. İki değerli arkadaşımız, bu eksikliği gidermek maksadıyla -isabetli olarak da- bu teklifi sunmuşlardır.

Teklifte -özet olarak veriyorum- 2'si esasa müteallik, diğer 2'si de yürürlük tarihi ve yürütmeye ait olmak üzere 4 madde yer alırken, Plan ve Bütçe Komisyonunda, yeni ilavelerle madde sayısı 7'ye çıkarılmıştır. Bu 7 maddeden yine 2'si, yürürlük ve yürütmeyle alakalıdır. İlave olarak getirilen 2 nci maddeyle, müsteşarlıklarda çalışan personel ile Maliye Bakanlığında çalışan emsal personelin mevcut ücret dengesizliğini telafi edebilmek için yeni hükümler getirilmiştir.

Ayrıca, teklifte, müsteşarlıklarda açılan uzmanlık yeterlik sınavlarında başarılı olan, ancak, yabancı dil imtihanında yeterli puan alamayan arkadaşlarımız için de, 30.11.1997'de biten sürelerinin 31.12.1999 tarihine kadar uzatılması öngörülmüştür. Dolayısıyla, yabancı dillerini geliştirdikleri ve imtihanı da kazandıkları takdirde, bu arkadaşlarımızın uzman olmalarına imkân verilmiştir.

Ayrıca, müsteşarlıklar ile Maliye Bakanlığında çalışan emsal personel arasındaki ücret farklılıklarının azaltılması için de, Vergi Usul Kanununun ek 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında da değişiklikler yapılmıştır.

Ana hatlarıyla, kanun teklifinin ve Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen ilave maddelerin özeti budur.

Tabiî, bunları belirttikten sonra, bazı hususları da belirtmeden geçemeyeceğim...

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) – Sayın Bakanımız geldi.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Evet, çabuk duydu da geldi.

Değerli arkadaşlarım, Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı, maalesef, benim kanaatime göre, yerli yerine oturmamış müsteşarlıklardır. Şu manada söylüyorum: Biz, Başbakanlığı, alabildiğine büyütmüşüz. Bu iki kuruluşu, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak önce Başbakanlığa bağlamışız; daha sonra, olmadı, Hazine Müsteşarlığı ayrı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ayrı demişiz. Bunlar da kafî gelmemiş; Başbakanlığa, bir sürü diğer müsteşarlıklar da bağlanılmış. Bu bağlananlarla, Başbakanlık -hele hele yeni genel müdürlüklerle de- âdeta, devletin içerisinde yeni bir organizasyonla, yeni bir devlet haline dönüştürülmüş ve alabildiğine de büyümüştür. Dolayısıyla, burada, bir hususu belirtmek istiyorum: Maalesef, taa 1980'lerden beri, devleti küçültelim diye diye gelen bütün partiler, bütün iktidarlar, devleti alabildiğine büyütmüşler ve bu büyütmeleri de, özellikle, Başbakanlık bünyesinde toplamışlardır. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, bizim ilk Bakanlar Kurulunun adı İcra Vekilleri Heyetidir; yani, icracı bakanlıklardan teşekkül etmiştir. Oysa, şimdi, devlet bakanlıkları, alabildiğine çoğaltılmış, Başbakanlık, alabildiğine büyütülmüş ve Başbakanlık, içinden çıkılmaz, hantal bir yapıya kavuşturulmuştur. Gönül ister ki, devlet yapısı yeniden düzenlenirken, bu hususlara dikkat edilsin ve böylece, Başbakanlık da alabildiğine büyütülmesin.

Bu temel meseleye temas ettikten sonra, ikinci bir hususa daha temas etmek istiyorum.

Arkadaşlar, devlet memurları ve devlette çalışan diğer görevlilerin maaşları ve özlük hakları, çok uzun süre çeşitli kanunlarla, çeşitli mevzuatlarla ve çeşitli kararnamelerle farklı bir şekilde yürütülmüş; önce, 3656 sayılı Kamu İktisadî Teşekkülünde Çalışanların Çalışma Rejimiyle İlgili Kanun bulunuyordu, daha sonra, bu 3656 sayılı Kanunu değiştiren 7444 sayılı Kanun getirilmiş. Ayrıca, her yeni kurulan kurum, kendi kanunlarıyla farklı ücrete, farklı statüye tabi tutulmuş. Bilahara, muayyen ve muvakkat hizmetlerde çalışacak yevmiyeli teknik personel rejimiyle ilgili olarak 4/10195 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla bir düzenleme yapılmış. 91 sayılı Kanunla Devlet Planlama Teşkilatında çalışacak ve diğer kuruluşlardan gelecek personelle ilgili bir düzenleme yapılmış ve 99 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle ayrı bir düzenleme yapılmış ve buna benzer birçok düzenlemeyle, bu arada, diğer uygulamalarla, devlet personel rejimi, içinden çıkılmaz hale getirilmiş. Bütün bu değişikliklerden sonra, 1970 yılında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu çıkarılmış ve bütün bu çeşitli uygulamaların önüne geçilmiş ve bir

kanunla bunlar düzenlenmiştir. Ancak, o günden bugüne kadar, 1970'ten bu zamana kadar, hükümetler tarafından, bu kanunla alakalı olarak 100'ün üzerinde kanun hükmünde kararname çıkarılmış, bunlar Meclise gönderilmiş; Anayasanın amir hükmü, bunların öncelikle görüşülmesi belirtilmişken, maalesef, hâlâ, bu 100'ün üzerindeki kanun hükmündeki kararname Plan ve Bütçe Komisyonunda ve diğer komisyonlarda beklemektedir.

Benim Komisyon Başkanı olduğum zamanda ve 54 üncü Hükümet zamanında, acaba, bütün bunları toplayarak bir tek kanun yapmak ve kanun hükmünde kararnameleri de iptal etmek suretiyle, hiç olmazsa, Mecliste bekleyen bu yığılmayı önleyebilir miyiz diye bir çalışma yapmış idik. Şimdi, ben, 55 inci Hükümetten, bu çalışmanın yapılmasını ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanından da, böyle bir hazırlık yapılmasını önemle rica ediyorum. Dolayısıyla, Meclisin üzerindeki yükü de, hiç olmazsa, bir nebze eksiltmiş oluruz.

Arkadaşlar, bugün Türkiye'deki kamu personelinin, doğrudan doğruya memurlar eliyle yapılan hizmetler yanında, diğer görevlilerle yapılan hizmetlerinin 23 çeşit uygulaması vardır; bakınız, 23 çeşit uygulaması vardır. Kimin eli -tabir caizse, af buyurun- kimin cebinde; o da belirsizdir; kimin ne ücret aldığı da bilinmemektedir. Bir misal olarak arz ediyorum: Biz zannederiz ki, milletvekilleri en yüksek maaşı alır. Bilir misiniz ki, milletvekilleri, ücret sıralamasında 12 nci sırada bulunmaktadır. Bir kere daha söylüyorum: Herkes zanneder ki, milletvekilleri, Türkiye'de en yüksek ücreti alıyor; halbuki, milletvekillerinin aldıkları ücret, kamu görevlileri ücret sıralaması içerisinde 12 nci sırada bulunmaktadır.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) – 11'ini saysana; belki lazım olur.

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – Zamanınızı almamak için hepsini değil; ama, bazılarını söyleyeyim: Mesela, bunlar içerisinde, ne bileyim, en basiti, Sermaye Piyasası Kurulu üyeleri, yeni kurulan bazı kuruluşların üst yöneticileri ile diğer bazı kuruluşlarda çalışanların aldıkları maaşlar, milletvekillerinden çok daha önde bulunuyor. Bir hususu daha belirteyim: Tabiî, onların imkânlarının milletvekillerinin imkânlarından çok daha fazla olduğunu da unutmayalım. Yani, bir müsteşarın, bir genel müdürün, birkaç sekreterini...

H. AVNİ KABAOĞLU (Rize) – Özel şoförleri de var mı?

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – ...birkaç şoförünü ve bizim milletvekilleri odalarının 4-5 misli büyüklüğündeki odalarını da düşünürsek, herhalde bu dengesizliği gidermek lazım diye düşünüyorum. Bundan kastım, milletvekillerinden daha çok ücret alınması anlamında değil; ama, 23 çeşit uygulamanın olduğu bir devlet memurları veya kamu çalışanları rejiminin kimin kimden çok aldığı belli olmayan bir sistemin sağlıklı bir sistem olduğunu söylememiz hiçbir şekilde mümkün değildir.

Onun için, yine 54 üncü Hükümet zamanında başlatılmış olan kamu personeli çalışanlarıyla alakalı düzenlemelerin bu Hükümet tarafından götürülmesinde mutlak surette fayda vardır. Bunu burada belirtiyorum. Eğer, böyle bir düzenleme getirilirse, Refah Partisi Grubu olarak bunu destekleyeceğimizi de beyan ediyorum.

Diğer bir hususu belirteyim arkadaşlar: Bakınız, aynı koridorda çalışan üç farklı gruptaki kimse, tamamen birbirinden farklı ücret alır. Mesela, müsteşarlar da çok farklı maaş alır. Yani, Başbakanlık müsteşarı ayrı ücret alır, Hazine müsteşarı ayrı ücret alır, Ulaştırma Bakanlığı müsteşarı ayrı ücret alır ve Türkiye'de herhalde müsteşarlar arasında en az 4-5 farklı ücret uygulanmaktadır. Bunu da belirtmek istiyorum. Bunlar, devletin müsteşarlarıdır.Aynı görevi yapan müsteşarların farklı ücret alması, aklın alacağı iş midir?!.

Hizmetlilerde de durum aynıdır; hizmetliler de farklı ücret alır, memurlar da farklı ücret alır. Dolayısıyla, bütün bu farklılıklar, kamu personelinin çalışma şevkini kırmaktadır.

Çok Değerli Başkan, değerli arkadaşlarım; belki de ücret azlığından çok daha mühimi, ücretteki adaletsizliktir. Eğer ücret az ise, insan "herkesle gelen düğün, bayramdır" der, önemli değildir; ama, eğer çok farklı ücret alınırsa, işte o zaman, bu farklılık insanlardaki adalet ilkesini, adalet fikrini zedelediğinden, çalışanların çalışma şevki kaçar ve çalışanlardan verimli bir netice almak da mümkün olmaz.

Esasında, bakın, bu nasıl bozulmuş veyahut da meseleler nasıl istismar ediliyor; bu mesele hakkında kısaca bilgi sunmak istiyorum. Türkiye'de ilk sözleşmeli personel uygulaması, 1958'de Atom Enerji Kurumu kurulduğunda, yurt dışından kıymetli uzmanlar... geldiğinde profesörler geldiğinde, bu insanlara, o zamanki barem içerisinde- sınıf arkadaşına veya o kadar hizmet etmiş bir kimseye- aynı maaşı veremiyorsunuz. Dolayısıyla, bu maaşı veremediğiniz için, bu kıymetli uzmanları devlette istihdam etmek mümkün olmuyordu. O halde, bu insanları devlette istihdam etmek için, fevkalade istisnaî şartlarda kullanılmak üzere, bunlara "sözleşmeli personel" statüsü getirilmiş ve iyi de olmuş; ancak, daha sonra, bu, o kadar bozulmuş ki... Bugün, Atom Enerjisi Kurumuna gidiniz; teknisyenine varıncaya kadar, her şeyiyle, baştan sona bozulmuş. Sadece Atom Enerjisi Kurumunda değil -ben, ilk başladığı için orada diyorum- kamunun her dairesinde, her kuruluşunda, farklı ücretler almak suretiyle, bu düzenleme, tamamen tahrip edilmiş ve kamu çalışanları içerisinde büyük dengesizlikler yaratmıştır.

1985 yılında, KİT'lerin özelleştirilmesini kolaylaştırmak amacıyla, sözleşmeli personel rejimi KİT'lerde uygulanmaya başlanmış; hakikaten, kadroda çalışanlar sözleşmeliye geçirilmiş; daha sonra, kadroda çalışanlar sözleşmeliden daha fazla maaş almış ve orada da, tekrar, bir dengesizlik olmuş.

Tabiî, bu arada, şu da ortaya çıkmış: KİT'lerde çalışan personelin -özelleştirilme sonucu- iş akitlerinin kolayca yapılmasına imkân vermek için sözleşme getirilmişken- bunlar da, bilahara, kadro karşılığı sözleşmeye tabi tutulmuş- her yılın sonunda, bir ay öncesinden haber vermek şartıyla, bunların sözleşmelerinin iptal edilebileceği hükme bağlanmışken, o günden bugüne kadar, kadro karşılığında çalışan hiçbir kimsenin iş akti feshedilememiş; ancak "seninle sözleşme yapmıyorum" denildiği anda, bunlar kadroya intikal etmiş ve yine, beklenen fayda sağlanamamıştır. Tabiî, fayda sağlanamamıştır; ama, devlet personelinin de, devlette çalışanların da büyük bir bölümü huzursuzluğa itilmiş ve bu huzursuzluk sebebiyle de, fevkalade rahatsızlıklar meydana getirilmiştir.

Onun için, bir kere daha beyan ediyorum ki, bu Hükümet, eğer bütün bunları düzenleyen yeni bir kanun tasarısı getirirse, fevkalade isabetli bir iş yapmış olur, devletteki bu dengesizliği de ortadan kaldırmış olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hazine Müsteşarlığında ve Dış Ticaret Müsteşarlığında çalışan arkadaşlarımızın maaş alabilmeleri ve daha yüksek bir maaş almalarını teminen getirilmiş olan bu kanun teklifine Refah Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirtiyorum ve inşallah, kanunlaşarak, Hazine Müsteşarlığında ve Dış Ticaret Müsteşarlığında çalışan arkadaşlar ile Maliye Bakanlığında çalışan arkadaşlara, onların da daha şevkle hizmet etmesini öngören bu teklifin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İ. ERTAN YÜLEK (Devamla) – ...hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yülek.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Algan Hacaloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4059 Sayılı Hazine Müsteşarlığı İle Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin -379 sıra sayılı- Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin içborç stokunun 6 katrilyon 250 trilyon lira düzeyine tırmandığı, içborç faizlerinin 5,9 katrilyon lira düzeyinde olduğu ve her iki boyutta da cumhuriyet rekorlarının kırıldığı bir ortamda ve dışborçlarımızın 80 milyar doların üzerinde oluştuğu ve 1998 yılında, kamu kesiminin, anapara ve faiz olarak 10 milyar doların üzerinde dış ödeme yapma konumunda olduğu bir süreçte, bu temel yükümlülüklerin politikalarını geliştirme ve sürdürme sorumluluğunu üstlenmiş bulunan Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının sözleşmeli personelinin şu anda içerisinde bulunduğu bir sorunu aşmak üzere verilmiş olan pratik bir yasa teklifini görüşmekteyiz.

Bu rakamları belirttim. Tabiî, buna, cari işlemler açığını, dışticaret açığını veyahut da bu bakanlığımızın çok temel diğer sorumluluk alanlarına ilişkin yükümlülüklerini uzun uzun sayabiliriz.Bunları, sadece, bu sorunların varlığının altını çizmek anlamında değil, bu müsteşarlıkların, bugün, ülkemizde, kapıda görünen ekonomik krizi aşmakta temel kurumlar olduğunun altını çizmek ve bu kuruluşlara ilişkin personelin sorunlarına da aynı önem ve ciddiyet çerçevesinde yaklaşılması gerektiğini belirtmek için vurguluyorum; aksi halde, doğal olarak, ekonomimizin içinde bulunduğu konuları başka platformlarda konuşacağız. Ben, bu sorunları, bu yasa teklifiyle getirilmiş bulunan sorunun çözümünün ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için belirttim.

Ülkemizde, personel reformunun yıllardır arzulanan düzeyde yapılmamış olmasının yaratmış olduğu sıkıntıları hepimiz biliyoruz. Bu platformda, Yüce Meclisimizin çatısı altında her parti, personel reformunun öneminin altını defaatle çizmiştir; birçok dönemde, planlı dönemde, günümüze değin, defaatle bu konu ele alınmıştır. Ancak, biliyoruz ki, liyakat, beceri, kıdem, eşitlik ilkelerinin, kamu çalışanlarının özlük hakları çerçevesinde yeterince belirli, rasyonel temellere oturtulamadığı ve kamu çalışanları arasında özlük hakları açısından, gelir düzeyleri, ücretleri, maaşları açısından çok farklı statüde farklı istihdam modellerinin ortaya çıktığını biliyoruz.

Sözleşmeli personel de, kamu kesiminin, nitelikli eleman istihdamı için belirli, önemli, bir anlamda kurmay hizmetleri gören kamu kuruluşlarında uygulamakta olduğu bir personel rejiminin şeklidir.

Şu anda, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarında, daha evvel çıkarılmış bulunan Bakanlar Kurulu kararıyla kadroya bağlı sözleşmeli personelin özlük haklarının belirlenmesine yönelik düzenlemenin- Anayasa Mahkemesinin, Anayasanın 2 nci, 7 nci ve 128 inci maddeleri çerçevesinde, yani, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde, yani, yasama yetkisinin devredilemeyeceği ilkesi çerçevesinde ve yani, kamu çalışanlarının özlük haklarının yasayla belirlenme zorunluluğu çerçevesinde- yeni bir yasayla yapılması, bir zorunluluk halinde önümüze gelmiş bulunmakta. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, bu düzenlemeye olumlu bakmaktayız. Bu düzenlemenin yapılmaması halinde, zannederim, şu anda, 70-80 kadar sözleşmeli personelin işine derhal son verilmesi ve çok sayıda personelin de maaşlarını alamama durumunun ortaya çıkması söz konusu.Yüce Meclisimizin görevi, konuşmamın başında belirttiğim gibi, son derece ağır yükler yüklenmiş bulunan Hazine Müsteşarlığına, Dış Ticaret Müsteşarlığına ve personeline, bir anlamda, rahat çalışma ortamını, güvenli çalışma ortamını sağlamaktır.

Bu değerlendirme, daha evvel belirttiğim gibi, ülkemizdeki personel reformunun acil bir sorun olarak önümüzde durmakta oluşunun gündem dışına itilmesi anlamına gelmemelidir. Sözleşmeli personel uygulaması, şu anda, genel anlamda, kamu çalışanlarına yeterince ücret verememenin getirdiği bir çözüm gibi gözükmektedir. Gerçekten, memurlarımız, genelde kamu çalışanları, onsekiz yıldır, yirmi yıldır ülkemizde devam etmekte olan, ortalama yüzde 70 olan, bu yıl ise yüzde 100'e tırmanmakta olan enflasyonun altında en çok ezilen kesimdir. Yine, bütçe tartışmalarında ele alacağız; ancak, 1998 bütçesiyle memurlarımıza getirilmekte olan yüzde 30 zam da, kamu çalışanlarının, enflasyon altında, reel anlamda gelir kaybına uğramalarının engelini oluşturamayacaktır. Böyle bir ortamda, en azından, sözleşmeli personel sistemini –sistemin çökmemesi için– bir süre daha devam ettirmek zorunluğuyla kendimizi karşı karşıya bulmaktayız. Âdeta, kendi yaratmakta olduğumuz sorunları, getirdiğimiz modelle, yeni bir çözümsüzlüğe taşımaktayız. Konunun kalıcı çözümü bu değildir; ancak, onu da uygun bir zamanda, yine bu Yüce Meclisin çatısı altında çözmek durumundayız.

Bu arada, bir şeyin altını çizmek istiyorum. Gerek Hazine Müsteşarlığında gerekse Dışticaret Müsteşarlığında, işlerin, gerçekten, kendi alanında uzmanlığını kanıtlamış, sınav ve tezle uzmanlığı hak etmiş kamu çalışanıyla yürütülmesi- zorunluluk demeyeceğim; ancak- gerekli olan, yararlı olan bir uygulamadır. Eski bir Devlet Planlama Teşkilatı uzmanı olarak, uzmanlığın, kamu sistemi içinde ayrı bir özgün çalışma ortamı olduğunu; uzman titrinin, uzman niteliğinin, kamu çalışanına ayrı bir üretkenlik şevki verdiğini, araştırmacı niteliğine kavuşturduğunu bilmekteyiz.

O nedenle, bundan sonra yapılacak özlük haklarıyla ilgili düzenlemelerin, kadro karşılığı sözleşmeli personel dışına çekilse dahi, uzman, uzman yardımcılığı çerçevesini bozmaması ve bu tür kamu çalışanlarına gerekli özendirici özlük haklarını getirmesi dileğimizdir; ancak, eşit işe eşit ücret ve genelde eşitlik anlayışının dışına çıkılmaması ve kamu çalışanlarına yeterli maaş ve ücret verilmesi hedef alınmalıdır.

Bu arada, Hazine Müsteşarlığıyla ilgili görüşmeler sırasında, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sayın Bakana yöneltmiş olduğum ve yanıtlamış olduğu bir soru vardı. Bir kamu idaresinin yönetiminde, o idarede yetişen nitelikli personelin, o idarede deneyim kazanan personelin, giderek o idarenin en üst kademelerine gelebilmelerinin bir genel tercih haline gelmesi; ağırlıklı olarak, o kurumlarda görev yapan, o kurumlarda deneyim kazanan, o kurumlarda uzmanlaşan, yıllarca o kurumlara özveriyle hizmet eden personel tarafından o kurumların üst kademelerinin doldurulması, o kurumların, o kaynaktan yetişen insanlarca yönetilmesi anlayışına Sayın Bakanın bu Müsteşarlık bünyesinde de gelmesini diliyoruz, temenni ediyoruz, öneriyoruz. Aksi halde, sürekli olarak dışarıdan atanacak değerli elemanlarla yönetilecek kurumların, giderek, o kurumda çalışanlarla yönetenler arasında yabancılaşma yaratacağının ve o kurumun verimliliğini önemli ölçüde azaltacağının altını çizmek istiyorum. Sayın Bakan herhalde izlediler; konunun, anlatmak istediğim hususun ne olduğunu gayet iyi kavradıklarını zannediyorum.

Özetle, bu yasa teklifini, sorunu kalıcı olarak çözen değil; ancak, şu anda doğmakta olduğunu gördüğümüz bir personel krizini önlemenin gerekli kıldığı bir teklif olarak kabul ettiğimizi ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimizi belirtiyor; hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.

Tasarını tümü üzerinde başka söz talebi var mı?.. Yok.

 

III. – Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylamak durumundayız; ancak, daha önce, bir yoklama talebi vardır. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Aa" sesleri, gürültüler) Salonun durumu, yoklama talebini yapmamamı gerektirecek bir manzara göstermiyor. Görünüşte toplantı yetersayısı yok; dilerim, yoklama sırasında oluşur.

Onun için, şimdi, yoklama talebiyle ilgili önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplantı yetersayısı olmadığından, yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.

BAŞKAN – Önergede imzası bulunan sayın milletvekillerini arayacağım.

Muhammet Polat?.. Burada.

Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada.

Abdullah Gencer?.. Burada.

Feti Görür?.. Burada.

Hüseyin Arı?.. Burada.

Ersönmez Yarbay?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

Osman Yumakoğulları?.. Burada.

Metin Perli?.. Burada.

Yaşar Canbay?.. Burada.

Hasan Hüseyin Öz?.. Burada.

Hüseyin Olgun Akın?.. Burada.

Naci Terzi?.. Burada.

Bekir Sobacı?.. Burada.

Yakup Budak?.. Burada.

Ahmet Derin?.. Burada.

Musa Uzunkaya?.. Burada.

İsmail İlhan Sungur?.. Burada.

İsmail Özgün?.. Burada.

Ömer Naimi Barım?.. Burada.

20 sayın üye burada.

Yoklamaya başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, maalesef, yoklama sırasında burada bulunmayıp da sonradan pusula gönderen bazı arkadaşlarımı salonda aramak zorundayım.

Sayın Şadan Tuzcu?.. Yok.

Sayın Hayri Doğan?.. Yok.

Sayın Bahattin Şeker?.. Yok.

Sayın Cevdet Aydın?.. Yok.

Sayın Mehmet Selim Ensarioğlu?.. Yok.

Sayın Ferit Bora?.. Yok.

Sayın Ahmet Sezal Özbek?.. Yok.

Sayın Ömer Barutçu?.. Yok.

Sayın Levent Mıstıkoğlu?.. Burada.

Sayın Hayrettin Uzun?.. Burada.

Sayın Adem Yıldız?.. Yok.

Sayın Bahri Kibar?.. Yok.

Sayın Işın Çelebi?.. Yok.

Sayın Lütfi Yalman?.. Burada.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, Doğru Yol Partisine mensup olan birkısım milletvekilleri için yoklama fişi verildiği anlaşılıyor. Bizden kimse vermedi. Biz, bunun tutanağa bağlanmasını ve araştırılmasını istiyoruz; kim vermişse, onun tespitini istiyoruz. Hareket bize yönelik efendim.

BAŞKAN – Efendim, sadece Doğru Yol Partisine değil; bir sayın bakan için de var, Anavatan Partisi Grubundan da var.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Bizden hiç kimse vermedi efendim.

BAŞKAN – Tutanaklara geçti efendim.

Sayın milletvekilleri, okuduğum listede ismi olup da sonradan gelen var mı?

İSMAİL KALKANDELEN (Kocaeli) – Sayın Başkan, ben buradayım.

BAŞKAN – Tamam efendim.

DEVLET BAKANI METİN GÜRDERE (Tokat) – Ben de buradayım.

BAŞKAN – Efendim, gözümle gördüklerimi okumuyorum.

Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur. Ara vermemiz halinde süremiz ancak yeni bir yoklamaya yeteceğinden; alınan karar gereğince, 1998 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1996 MalîYılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarını görüşmek için, 16 Aralık 1997 Salı günü saat 10.00'da toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.27

 

 

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, bazı gazetelerin promosyon nedeniyle Elazığ’da vatandaşların mağdur olduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/3782)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Yalım Erez tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 6.11.1997

Ömer Naimi Barım

Elazığ

1. RP-DYPHükümeti döneminde promosyon yasası çıkararak gazeteler tarafından, kupon ve sertifika karşılığı eşya türü şeylerin verilmesi yasa gereği yasaklanmış, Tüketici Haklarının Korunması Yasasına göre de promosyonzedelerin haklarının verileceği belirtilmişti. Oysa; Elazığ İlinde kupon ve sertifikalarını tam olarak toplamalarına rağmen seçim bölgemdeki vatandaşlarımız buzdolabı ve TV gibi eşyalarını henüz alamadıklarını gelen şikâyetlerle öğrenmiş bulunuyorum. Konuyla ilgili olarak da Bakanlığınıza dilekçe ile başvuran ve aynı zamanda ülkemizin de önemli bir sorunu olan promosyonzedelere haklarının verilmesi konusundaki çalışmalarınız nelerdir?

2. Yine RP-DYPHükümeti döneminde promosyonun yasaklanmasına rağmen hangi yasal gerekçeye dayanarak neden tekrar promosyon yasasını onayladınız? Onaylamadıysanız promosyonun sebebini nasıl açıklayacaksınız?

3. Herşeyden önce Anayasamıza göre herkesin kanunlar önünde eşit olmasına rağmen sadece bazı gazetelerin promosyonuna onay verilerek diğer gazetelerin hür teşebbüs gücü neden engellenmektedir? Özellikle bazı gazetelere tanınan ayrıcalık ile uygulanan çifte standardı hangi düşünce ile açıklıyorsunuz?

T.C.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı

Tüketicinin ve Rekabetin Korunması

Genel Müdürlüğü

Sayı : B.14.0.TRK.0.13.00.00/12685 10.12.1997

Konu :Promosyon

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığı

(Genel Sekreterliği)

İlgi : 18.11.1997 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/3782-9265/024122 sayılı yazınız.

İlgi’de kayıtlı yazınız ile, Elazığ Milletvekili Sayın Ömer Naimi Barım tarafından verilen yazılı soru önergesinin cevabı ek’te sunulmaktadır.

Bilgilerinize arz ederim.

Yalım Erez

Sanayi ve Ticaret Bakanı

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın Yazılı Basın Kuruluşlarınca Düzenlenen Promosyon Kampanyalarına İlişkin Çalışmaları Hakkında Not

1. Yazılı basın kuruluşlarının kitap, ansiklopedi gibi kültürel amaçlı ürünlerle başlayan “promosyon” kampanyaları önce günlük tüketim maddelerine, ardından da televizyonlara, çamaşır makinalarına, hatta giderek arsalara, otomobillere ulaşarak kabul edilebilir seviyenin çok ötesine geçmiş, adeta bir savaşa dönüşmüştü. Bakanlığa ulaşan, kamuoyuna da yansımış olan yoğun şikâyetlerden, bu kampanyaların gerek sunulan malların düşük kaliteli olması, gerekse bu malların hiç ya da zamanında teslim edilmeme riski dolayısıyla tüketici çıkarlarıyla bağdaşmadığı ve yarattıkları haksız rekabet nedeniyle de kampanya konusu malların ticaretini yapan tacir ve esnafın aleyhine bir durum arzettikleri ortaya çıkmıştı.

Bütün bunlar, konuya ilişkin bir hukukî düzenlemenin gerekliliğini ortaya koymuş, Bakanlık olarak bir yandan kalıcı bir düzenleme olarak yasa hazırlığına girilmiş, öte yandan da çok daha kısa sürede yürürlüğe gireceği dikkate alınarak, TRKGM-96/124-125 sayılı “Yazılı Basın Kuruluşları Tarafından Düzenlenen Promosyon Kampanyaları ile ilgili Tebliğ” hazırlanmış ve bu Tebliğ 9.1.1996 tarihli ve 22518 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Daha sonra, tüketici haklarını daha iyi koruyabilmek amacıyla aynı konuda TRKGM-96/91-92 sayılı Tebliğ yayımlanmıştır.

10.7.1996 tarihli 22692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren TRKGM-96/91-92 sayılı Yazılı Basın Kuruluşları Promosyon Kampanyaları Hakkında Tebliğ, kampanyaya başlamadan önce Bakanlıktan izin alma zorunluluğunu ve bu izni almak için, doğabilecek tüketici mağduriyetlerini karşılamak üzere Bakanlık adına teminat yatırılması yükümlülüğünü getirmiştir.

Tebliğ çalışmalarına paralel olarak, konunun yasal olarak düzenlenmesini teminen de derhal 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda değişiklik yapan bir tasarı hazırlanmış ve 31 Temmuz 1996 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Ancak, Sayın Cumhurbaşkanının Tasarının bazı maddelerini Anayasa’ya aykırı bulması nedeniyle bir kez daha görüşülmek üzere Tasarı, TBMM’ne geri gönderilmiştir.

TBMM’nde 15.1.1997 tarihinde yeniden görüşülen tasarı aynen kabul edilmiş ve Sayın Cumhurbaşkanınca imzalandıktan sonra 28.1.1997 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

SayınCumhurbaşkanı, Kanunun bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırılığı iddiası ile konuyu Anayasa Mahkemesine götürmüştür. Ancak, Anayasa Mahkemesinin geçtiğimiz ay aldığı, henüz yayımlanmayan kararında Kanunun bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırılığı başvurusu reddedilerek Yüce Meclisimizce hazırlanan 4226 sayılı Kanunun Anayasa’ya uygun olduğu bir kez daha tescil edilmiştir.

15.1.1997 tarihli ve 4226 sayılı Kanunla süreli yayın kuruluşlarının, kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi yayıncılık amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler dışında promosyon yapamayacağı, bu ürünlerin piyasa değerinin de tüketicinin kampanya süresince ödeyeceği toplam bedelin % 50’sini aşamayacağı ve bu şekildeki kampanyaların (kupon biriktirme) süresinin 60 günü geçemeyeceği hükmü getirilmiştir.

Ülkemiz genelinde olduğu gibi Elazığİlinde de kupon ve sertifikalarını tam olarak toplamalarına rağmen buzdolabı ve TV gibi ürünlerini henüz alamadıklarından yakınan yurttaşlar, Yeni Günaydın Gazetesinin “buzdolabı” ve Akşam Gazetesi’nin “televizyon” promosyon kampanyalarına katılan tüketicilerdir. Bunlardan Akşam Gazetesinin TV kampanyasına ilişkin kuponlar Haziran/1995’de, Yeni Günaydın Gazetesinin buzdolabı kampanyasına ait kuponlar ise 14.10.1995 tarihinde yayımlanmaya başlamıştır.

Bilindiği üzere, Kanunlar kural olarak aksine hüküm içermediği sürece, yayımlandığı tarihten sonraki işlemler için uygulanır. Kanun hükümlerinin geriye doğru yürümesi mümkün değildir.

Yeni Günaydın Gazetesi’nin 14.10.1995 tarihinde başlatmış bulunduğu buzdolabı promosyon kampanyası 4226 sayılı Kanunun yürürlüğe girişinden önceki bir tarihte başlamış olması nedeniyle, 4077 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilememektedir. Ayrıca, sözkonusu kampanyanın yukarıda anılan TRKGM-96/91-92 sayılı Tebliğ’in yürürlüğe giriş tarihinden önce tamamlandığı da belirlenmiştir.

Sözkonusu gazete promosyon kampanyası ile ilgili ilanlarında 224 kupon karşılığında herkese King Frost markalı buzdolabı vereceğini vaad etmiş, ancak, kampanyanın sona ermesini takiben yasal olarak ürünün hemen teslim edilmesi gerekirken, “altın sertifika numarası” uygulaması başlatılmıştır. Bunun sonucu, kampanya konusu ürünün her gün için önce 200 kişiye, daha sonra ise 100 kişiye dağıtımı yapılmaya başlanmıştır. Gazetenin, kampanyanın sona erdiği dönemde tirajı dikkate alınacak olursa, dağıtım yaklaşık üç yıl sürecektir. Bakanlığımıza bu kampanya ile ilgili binlerce şikâyet gelmesi üzerine, konu ile ilgili olarak çalışma başlatılmış, ancak, göndermiş olduğumuz yazılara gazete hiçbir cevap vermemiştir. Sözü edilen nedenlerle gazeteyi yayımlayan firma Bakanlığımız Müfettişlerince incelemeye alınmış ve bu inceleme sonucunda düzenlenen ihbarname, Türk Ceza Kanunu’nun dolandırıcılığı düzenleyen 503 ve 504 üncü maddeleri uyarınca işlem yapılmak üzere Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal ettirilmiştir.

Ayrıca, Reklam Kurulu tarafından da sözkonusu kampanyanın ilanlarına 12 000 000 000 TL. idarî para cezası verilmesi konusunda Bakanlığımıza öneride bulunulmuş ve bu ceza uygulanmıştır.

Bunların yanısıra Bakanlığımızca mağdur olan tüketicilerin ilgili mahkemeler nezdinde dava açabilmesi amacıyla bir dava dilekçesi örneği hazırlanmış ve Bakanlığımıza şikâyet başvurusu yapanlara birer nüshası verilmiştir.

Aslı Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. (Akşam Gazetesi)’nce 1995 Haziran ayında kupon yayımına başlanan 37 ve 51 ekran Televizyon kampanyası ile ilgili olarak ise, çok sayıda Akşam Gazetesi okuyucusunun şikâyeti üzerine Bakanlığımız müfettişlerince yürütülen inceleme ve soruşturma sonucunda, adıgeçen Yazılı Basın Kuruluşunun Türk Ceza Kanununun 503 ve 504/1-8 maddelerinde ifade edilen dolandırıcılık suçunu işlediği kanaatine varılmış ve 5.8.1997 tarihli ve 8 sayılı ihbarname ile şirket yetkilileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur.

2. Meydan ve Pazar Postası Gazeteleri 20 ve 26 Aralık 1996 tarihlerinde o tarihte yürürlükte olan Tebliğ hükümlerine uygun olarak Bakanlığımızdan izin almak suretiyle, muhtelif markada buzdolabı, çamaşır makinası, televizyon ve müzik seti kampanyasına başlamıştır.

Ancak, 30 Ağustos 1997 tarihinde Hürriyet Gazetesi, 31 Ağustos 1997 tarihinde de Milliyet Gazetesi, daha önce Meydan ve Pazar Postası Gazetelerine verilen promosyon izinlerinden yararlanarak kendi okurlarını da kampanyalara dahil etmek amacıyla yeni bir kampanya ilanına başlamışlardır.

Bunun üzerine, Bakanlığımızda yapılan bu uygulamalar değerlendirilmiş ve anılan gazeteler ile Meydan ve Pazar Postası Gazetelerine 2 Eylül 1997 tarihli 9023, 9024, 9025 ve 9027 sayılı yazılarımızda, yaptıkları bu uygulamanın 4077 sayılı Kanunun 4226 sayılı Kanunla değişik 11 inci maddesine aykırılık teşkil ettiği ve sözkonusu kampanyaları durdurmaları gerektiği talimatlanmıştır.

Ayrıca, aynı gün bir basın açıklaması yapılarak, Hürriyet ve Milliyet Gazetelerinin düzenlediği kampanyaların Yasaya aykırı olduğu ve Bakanlığımızın teminatı altında olmadığı kamuoyunun bilgisine sunulmuştur.

Kampanyaya ilişkin reklam ve ilanların durdurulması amacıyla da durum, RTÜK’e bildirilmiştir.

Milliyet Gazetesinden alınan 3.9.1997 tarihli, Hürriyet Gazetesinden alınan 4.9.1997 tarihli yazılarda; sözkonusu kampanyaların taraflarınca değil, Pazar Postası ve Meydan Gazeteleri tarafından düzenlendiği, kendilerinin sadece bu gazetelerin kampanya ilanlarını duyurduğu belirtilerek, sözkonusu kampanyaya ilişkin ilanların yeniden gözden geçirilerek, kampanyanın Gazetelerince başlatıldığı izlenimini veren ibarelerin çıkarıldığı, TV filmlerinin de durdurularak yeniden hazırlandığı ifade edilmiştir.

Pazar Postası ve Meydan Gazetelerinden alınan yazılarda ise; Bakanlığımızdan daha önce izni alınan kampanyaların hiçbir kuruluşa devredilmediği, kendi gazetelerine ait kampanyalar olarak devam ettiği belirtilerek, reklam ve ilanlarda kampanyaların Milliyet ve Hürriyet Gazetelerinin olduğu izlenimi uyandıran ibarelerin düzeltildiği görüşlerine yer verilmiştir.

Yapılan incelemeler sonucunda; 4 Eylül 1997 tarihinden itibaren Hürriyet ve Milliyet Gazetelerinde yer alan ilanlarda açıkça kampanyaların Meydan ve Pazar Postası Gazetelerine ait olduğunu belirten ibarelerin yer aldığı görülmüştür. TV ilanlarının da benzer şekilde düzeltildiği müşahade olunmuştur.

Ancak, buna rağmen Meydan ve Pazar Postası Gazetelerinin Kanundan önce başladıkları bu kampanyaların usulüne uygun olarak yürütülüp yürütülmediği konusunun incelenmesi ve aykırılığın tespit edilmesi halinde gerekli yasal işlemlerin yapılmasını temin amacıyla konu, Bakanlığımız Teftiş Kurulu Başkanlığına iletilmiş ve derhal Müfettiş soruşturması başlatılmıştır.

3. Halen Milliyet, Hürriyet, Yeniyüzyıl, Sabah ve Radikal gazeteleri tarafından sürdürülen, herhangi bir kupon biriktirme koşuluna bağlı olmaksızın, promosyon konusu ürünün gazete ile birlikte okuyucuya anında teslim edilmesi esasına dayanan kampanyalar ise 4226 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmemektedir.

Bakanlık olarak, tüketicilerin mağduriyetini gidermek ve süreli yayın kuruluşlarının promosyon kampanyalarına bir düzen vermek amacıyla çıkardığımız 4226 sayılı Kanun’un uygulanmasının takipçisi olduğumuzu, Kanunlar önünde herkesin eşit olduğunu ve hiç kimsenin Kanunları çiğneme lüksü olmadığını/olamayacağını bir kez daha vurgulamak gerekir.

Yasanın TBMM’den çıkarılması süresindeki hassasiyetimiz aynen devam etmektedir. Gayet iyi bilineceği gibi ilkeler ve ilkeler doğrultusunda çıkarılan yasalar paralellik arz etmektedir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olarak görevimiz, TBMM’ye mal olmuş bu Yasanın mevcut hükümlerinin hiç bir kişi ve kesim tarafından istismarına izin vermemekdir.

Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla Görev Yapan Asliye Ticaret/Hukuk

Mahkemesi Başkanlığı’na

Davacı :

Davalı : Yeni Günaydın Gazetesi adına Saruhan Basın Yayıncılık A.Ş.

Dava Konusu : İfa/Tazminat

Davalı gazete 10.10.1995 tarihinden itibaren, “sadece 224 günde” her okuyucuya, 1996 model, ithal King Frost marka, çift kapılı, deep freezli buzdolabı vereceğini ilan ederek, 14.10.1995 tarihinde kampanyayı başlatmıştır. Buna göre kampanyaya katılan okurlar kupon yerine gazete biriktirecek, biriktirdiği her 30 gazeteyi bayiye teslim ederek sertifikasını alacaktı. Ayrıca yedek parça ve ülke geneline yayılmış 180 servis yeri garantisi de verilecekti. Gazete, 15.10.1995 tarihinde kampanya bitince buzdolabını teslim edeceğini ve buzdolabının o günkü rayiç değerinin ellimilyon TL. olduğunu, 17.10.1995 tarihinde KDV ve diğer bütün vergileri gazetenin ödeyeceğini, nakliye ücretinin okura en yakın bayiye kadar gazeteye ait olacağını, 21.10.1995 tarihinde hiçbir zaman en pahalı gazete olmayacağını, hiçbir zaman okuyucunun en çok satın aldığı yüksek tirajlı gazetelerden daha pahalı olmayacağını, mecbur kalmadıkça fiyat artırmayacağını ilan etmiş ve bu tarihte gazete biriktirme şartını değiştirerek sadece kupon biriktirileceğini, bu tarihten itibaren 216 kupon biriktiren herkese buzdolabı vereceğini vaad etmiştir. Nihayet kampanya 25.5.1995 tarihinde tamamlanmıştır. Ancak, gazete, ilanlarında belirttiği vaadlerin aksine buzdolabı almaya hak kazananlara, buzdolaplarını hemen teslim etmek yerine hergün 200 kişilik bir altın sertifikası numarası yayımlayarak sadece o gün numarası yayımlanan okurlara buzdolaplarını vereceğini ilan etmiştir. Bu arada gazete fiyatını 100 000 TL.’na yükselterek en pahalı gazetelerden birisi haline gelmiştir. Daha sonra fiyatını 30 000 TL.’na düşürmüş ve günlük 75 sertifika numarası yayımlamaya başlamıştır. Şu anda 100 sertifika numarası yayımlamaktadır. Gazetenin kampanya sona erdiği dönem tirajı dikkate alınacak olur ise, 100 000 okura buzdolabı verilecektir ve dağıtım yaklaşık üç yılda tamamlanacaktır. Ayrıca gazete, numaraları yayımlanan hak sahiplerinin 15 gün içinde gazeteyle irtibat sağlamalarını aksi halde buzdolaplarını dağıtımın en sonunda alabileceklerini açıklamıştır. Bu arada gazete, tirajı azaltarak bütün hak sahiplerinin gazete bulabilmelerini engellemiştir. Dolayısıyla gazetenin taahhütleri sürekli değişmiştir. Başlangıçta ilan edilen koşullara yenileri eklenerek kampanya uzatılmıştır. Bu durum, Borçlar Kanununun “ilan suretiyle yapılan vaadler” başlıklı 8 inci maddesinin açık bir ihlalini teşkil etmektedir. Nitekim Borçlar Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrası aynen şöyledir:“Bir iş veya bir şey mukabilinde ilan suretiyle bir bedel vaad eden kimse vaadine tevfiken o bedeli vermeye mecburdur.” Dolayısıyla gazete ilanı ile vaad edilen şeyin verilmesi, ilan sahibinin kanunen altına girdiği bir borçtur ve bu borç ilanın yapıldığı tarihte doğar. Gazete yukarıda belirtilen tarihli nüshalarında herkese bozdolabı vereceğini açıkça ilan ve taahhüt etmiştir. Okuyucunun kupon biriktirmek dışında herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Oysa istenilen sayıda kuponu biriktirip teslim etmiş olmama rağmen, önce altın sertifika almak sonra da kampanya ile ilgili gelişmeleri takip etmek üzere ne kadar devam edeceği belli olmayan bir süre için gazete satın almak zorunda bırakıldım ve hâlâ gazete buzdolabını teslim etmemiştir. Esas itibariyle her iki taraf da hem alacaklı hem de borçlu durumundadır. Okur kupon biriktirmek yönünden borçlu, kupon karşılığında vaad edilen ürünü istemek bakımından alacaklı, gazete vaad ettiğini teslim etmek bakınından borçlu, kuponu teslim almak bakımından alacaklı durumundadır. Dolayısıyla okur ile gazete arasında tam karşılıklı borç doğuran sözleşme vardır. Borçlar Kanunu’nun 81 inci maddesi uyarınca “mütekabil taahhütleri muhtevi olan bir akdin ifasını talep eden kimse, akdin şartları ve mahiyetine nazaran bir ecelden istifade hakkını haiz olmadıkça kendi borcunu ifa etmiş veya ifasını teklif eylemiş olmak lazımdır.” Kuponları teslim ettiğimden dolayı gazetenin borcu muaccel hale gelmiştir ve gazete vadesi gelmiş borcunu ödemeyerek temerrüde düşmüştür.

NETİCE VE TALEP : Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı Borçlar Kanunu’nun 96 ncı maddesi uyarınca;

- taahhütlere uygun olarak buzdolabının sertifikayı aldığım bayi adresinde ücretsiz olarak teslim edilmesini

- buzdolabı verilmemesi halinde, buzdolabının taahhüt edilen rayiç değeri olan 50 milyon TL. üzerinden kampanyanın sona erdiği tarihten itibaren işleyecek ticarî faizi ile birlikte tazminat olarak ödenmesini arz ve talep ederim.

HUKUKÎ DELİLLER :Yeni Günaydın Gazetesi sertifika ve kuponlarının fotokopileri, Borçlar Kanunu

 

 

Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla Görev Yapan Asliye Ticaret/Hukuk

Mahkemesi Başkanlığı’na

Davacı :

Davalı : Akşam Gazetesi adına Aslı Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.

Davutpaşa Caddesi Serçekale S. No. : 2 Topkapı/İstanbul

Dava Konusu : İfa/Tazminat

Davalı gazete 399 kupon biriktiren herkese 37 ekran AKAI marka televizyon vermek vaadi ile Haziran 1995 tarihinde bir promosyon kampanyası başlatmış, kupon toplama süresi sona erdiğinde televizyonun okurlara derhal teslim edileceğini, verilen televizyonların ileri teknoloji ile üretildiğini, yurt çapında bakım ve tamir istasyonlarının mevcut olduğunu ilan etmiştir. Bunun üzerine ben de 37 ekran televizyon için kupon biriktirmeye başladım. Bu süre içinde Gazete, gazetenin fiyatının yüksek tirajlı gazetelerden daha pahalı olmayacağını, mecbur kalmadıkça fiyatı artırmayacağını, hiçbir zaman okur sayısının altında gazete basmayacağını vaad etmiştir. Nihayet kampanya ............ tarihinde tamamlanmıştır. Ancak gazete ilanlarında belirttiği vaadlerin aksine televizyon almaya hak kazananlara ürünleri hemen teslim etmemiştir. Bu durum, Borçlar Kanununun “ilan suretiyle yapılan vaadler” başlıklı 8 inci maddesinin açık bir ihlalini teşkil etmektedir. Nitekim Borçlar Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrası aynen şöyledir:“Bir iş veya bir şey mukabilinde ilan suretiyle bir bedel vaad eden kimse vaadine tevfiken o bedeli vermeye mecburdur.” Dolayısıyla gazete ilanı ile vaad edilen şeyin verilmesi, ilan sahibinin kanunen altına girdiği bir borçtur ve bu borç ilanın yapıldığı tarihte doğar. Gazete yukarıda belirtilen tarihli nüshalarında herkese televizyon vereceğini açıkça ilan ve taahhüt etmiştir. Okuyucunun kupon biriktirmek dışında herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Oysa istenilen sayıda kuponu biriktirip teslim etmiş olmama rağmen, televizyonu teslim etmemiştir. Esas itibariyle her iki taraf da hem alacaklı hem de borçlu durumundadır. Okur kupon biriktirmek yönünden borçlu, kupon karşılığında vaad edilen ürünü istemek bakımından alacaklı, gazete vaad ettiğini teslim etmek bakınından borçlu, kuponu teslim almak bakımından alacaklı durumundadır. Dolayısıyla okur ile gazete arasında tam karşılıklı borç doğuran sözleşme vardır. Borçlar Kanunu’nun 81 inci maddesi uyarınca “mütekabil taahhütleri muhtevi olan bir akdin ifasını talep eden kimse, akdin şartları ve mahiyetine nazaran bir ecelden istifade hakkını haiz olmadıkça kendi borcunu ifa etmiş veya ifasını teklif eylemiş olmak lazımdır.” Kuponları teslim ettiğimden dolayı gazetenin borcu muaccel hale gelmiştir ve gazete vadesi gelmiş borcunu ödemeyerek temerrüde düşmüştür.

NETİCE VE TALEP : Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı Borçlar Kanunu’nun 96 ncı maddesi uyarınca;

- taahhütlere uygun olarak televizyonun ücretsiz olarak teslim edilmesini

- televizyonun verilmemesi halinde, televizyonun taahhüt edilen rayiç değeri olan ....... TL. üzerinden kampanyanın sona erdiği tarihten itibaren işleyecek ticarî faizi ile birlikte tazminat olarak ödenmesini arz ve talep ederim.

HUKUKÎ DELİLLER :Akşam Gazetesi sertifika ve kuponların fotokopileri, Borçlar Kanunu

 

Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla Görev Yapan Asliye Ticaret/Hukuk

Mahkemesi Başkanlığı’na

Davacı :

Davalı : Akşam Gazetesi Adına Aslı Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.

Davutpaşa Caddesi Serçekale S. No. : 2 Topkapı/İstanbul

Dava Konusu : İfa/Tazminat

Davalı gazete başlangıçta, 399 kupon biriktiren herkese 37 ekran AKAI marka televizyon vermek vaadi ile Haziran 1995’te bir promosyon kampanyası başlatmış, yapmış olduğu ilanlarda, kupon toplama süresi sona erdiğinde televizyonun okurlara derhal teslim edileceğini, verilen televizyonların ileri teknoloji ile üretildiğini, yurt çapında bakım ve tamir istasyonlarının mevcut olduğunu açıklamış ve gazetenin fiyatının yüksek tirajlı gazetelerden daha pahalı olmayacağını, mecbur kalmadıkça fiyatı artırmayacağını, hiçbir zaman okur sayısının altında gazete basmayacağını vaad etmiştir. Daha sonra gazete 37 ekran televizyon için kupon biriktirmeye devam eden fakat bunun yerine 51 ekran televizyon almak isteyenler için, 37 ekran televizyon kuponlarına ek olarak 51 ekran televizyona geçiş kuponları vermeye başlamıştır. Bunun üzerine ben de 37 ekran kuponlarına ek olarak 51 ekran kuponlarını biriktirmeye başladım. Ancak kampanyanın sona erme tarihinden altı gün önce, 16.9.1996 tarihinde, gazetenin dağıtım şirketi olan Birleşik Basın Yayın Dağıtım A.Ş. Akşam gazetesinin dağıtımını bırakmış, bunun üzerine gazete televizyon kuponlarının yayımını haksız olarak durdurmuştur. Bu durum, Borçlar Kanunu’nun “ilan suretiyle yapılan vaadler” başlıklı 8 inci maddesinin açık bir ihlalini teşkil etmektedir. Nitekim Borçlar Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrası aynen şöyledir:“Bir iş veya bir şey mukabilinde ilan suretiyle bir bedel vaad eden kimse vaadine tevfiken o bedeli vermeye mecburdur.” Dolayısıyla gazete ilanı ile vaad edilen şeyin verilmesi, ilan sahibinin kanunen altına girdiği bir borçtur ve bu borç ilanın yapıldığı tarihte doğar. Gazete, herkese televizyon vereceğini açıkça ilan ve taahhüt etmiştir. Okuyucunun kupon biriktirmek dışında herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Oysa gazete kampanyayı tek taraflı olarak iptal etmiştir. Gazete kendisine düşen edimi yerine getirmedikçe, bir başka deyişle kupon yayımlamaya devam etmedikçe, bu tarihe kadar biriktirmiş olduğum kupon ve sertifikaları istenen sayıya tamamlayabilmem mümkün değildir. Bu gazetenin kendisine sunulan edimi haklı bir nedeni olmaksızın reddetmesidir ve bu durum Borçlar Kanunu’nun 90 ıncı maddesi kapsamında değerlendirilebilir. Bu maddeye göre, “yapılacak veya verilecek şey usulü dairesinde kendisine arz olunan alacaklı muhik bir sebep olmaksızın onu reddeder veya borçlunun borcunu ifade edebilmesi için takaddümen kendi tarafından yapılması lazım gelen muameleleri icradan imtina ederse mütemerrit olur.” Diğer taraftan okuyucu ve gazete hem alacaklı hem de borçlu durumundadır. Okur kupon biriktirmek yönünden borçlu, kupon karşılığında vaad edilen ürünü istemek bakımından alacaklı, gazete vaad ettiğini teslim etmek bakımından borçlu, kuponu teslim almak bakımından alacaklı durumundadır. Dolayısıyla okur ile gazete arasında tam karşılıklı borç doğuran sözleşme vardır. Borçlar Kanunu’nun 81 inci maddesi uyarınca “mütekabil taahhütleri muhtevi olan bir akdin ifasını talep eden kimse, akdin şartları ve mahiyetine nazaran bir ecelden istifade hakkını haiz olmadıkça kendi borcunu ifa etmiş veya ifasını teklif eylemiş olmak lazımdır.” Yayımlanan kupon ve sertifikaları biriktirmeme rağmen isteğim dışında kampanya iptal edilmiş, gazete yükümlülüğünü yerine getirmekten imtina etmiştir. Yapmış olduğum başvurulardan herhangi bir olumlu sonuç alınamamıştır.

NETİCE VE TALEP : Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı Borçlar Kanunu’nun 96 ncı maddesi uyarınca;

- taahhütlere uygun olarak kampanyanın tamamlanarak, 51 ekran televizyonun ücretsiz olarak teslim edilmesini

- televizyon verilmemesi halinde, televizyonun taahhüt edilen rayiç değeri olan .................TL. üzerinden kampanyanın sona ereceği vaad edilen tarihten itibaren işleyecek ticarî faizi ile birlikte tazminat olarak ödenmesini arz ve talep ederim.

HUKUKÎ DELİLLER : Akşam gazetesi sertifika ve kuponlarının fotokopileri, Borçlar Kanunu

2. – Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın;

– Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için hazırlanan kalkınma paketinin kapsamına Erzurum İlinin de dahil edilip edilmeyeceğine,

Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in;

– TİKA’daki bazı yöneticilere,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’in yazılı cevabı (7/3826, 3839)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. Saygılarımla. 11.11.1997

Prof. Dr. Zeki Ertugay Erzurum

1. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için hazırlanan kalkınma paketinde, bu bölgedeki yatırımcılara, Enerji indirimi ve çeşitli vergi muafiyetleri getiren çalışmalarınızın kapsamı nedir? Hangi uygulama safhasındadır?

2. Sosyal ve Ekonomik bakımdan Doğu Anadolu Bölgesinin merkezi konumunda bulunan ve Kalkınmada Öncelikli 1. derecede iller arasında yer alan, göçün bir felaket halini aldığı Erzurum ilimiz bu uygulamalar dahilinde midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Bülent Ecevit tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gerekli işlemlerin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

Ali Dinçer Ankara

“Yüzakıyla Yüzgün Toplantısın”da yeni Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilere verdiğiniz önemi ve önümüzdeki günlerde yapmayı düşündüklerinizi kamuoyuna bir kez daha açıkladınız. Türkiye’nin çıkarları için, bu ülkelere gereken önemin verilmesi ve politika değişikliğinin yararı tartışmasızdır. Fakat bugüne kadar, bu ülkelerle yürütülen ilişkiler ve bu ilişkileri yürüten kuruluşların uygulamaları hep tartışma konusu olmuştur. Bu kuruluşların başında da kısa ve bilinen adıyla TİKA gelmektedir.

TİKA’nın örgütlenişi, uygulamaları sürekli eleştirilmiş, yapılan yanlışlara, usulsüzlüklere Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında sürekli olarak yer verilmiştir.

1. Bu Cumhuriyetlere verdiğiniz önem çerçevesinde, hükümetinizce TİKA ciddi bir biçimde gözden geçirilmekte midir?

2. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer verilen yanlış uygulamalara ve usulsüzlüklere yol açan yöneticilerle ilgili soruşturma başlatılmış mıdır?Bu raporlarda adı geçen kimseler neden hala üst düzey görevlerde bulunmaktadır?

3. Bu Cumhuriyetlerle ilişkilerde önemli rol oynayan TİKA Başkanlığı ve yardımcılıkları görevleri neden vekaleten yürütülmektedir?

4. Bu yapıyla sözünü ettiğiniz, “son hükümet döneminde ihmal edilen yeni Türk Cumhuriyetleriyle ilişkileri yeniden canlandırma; karşılıklı tanıtım, ortak kültür geliştirilmesine yönelik çalışmalar; stratejik sektörlerin analizi, sanayi işbirliği programı çalışmaları”nın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

5. TİKA’yı bu şekilde belirsiz ve denetimsiz bir yapıda tutmak, sözünü ettiğinizin tam tersi politik bir tercihin yansıması değil midir?

T.C.

Devlet Bakanlığı

Başbakan Yardımcılığı

Sayı : B.02.0.001.0.00.00.00/00385 10.12.1997

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

İlgi : Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığının 24 Kasım 1997 gün ve A.01.0.GNS. 0.10.00.02-9562 sayılı yazısı.

Erzurum Milletvekili Sayın Prof. Dr. Zeki Ertugay ve Ankara Milletvekili SayınAli Dinçer’in tarafımdan cevaplandırılmasını istedikleri ilgi yazı ekinde alınan, 7/3826 ve 7/3839 esas numaralı yazılı soru önergelerinin cevapları ilişikte sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.

Saygılarımı sunarım.

Bülent Ecevit

Devlet Bakanı

Başbakan Yardımcısı

ErzurumMilletvekili Sayın Prof. Dr. Zeki Ertugay’ın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Ecevit’e Yönelttiği 7/3826-9345 EsasNumaralı Yazılı Soru Önergesi Yanıtı :

1. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yatırımları hızlandırmak ve bölgenin sınaileşmesini hızlandırıp yaygınlaştırmak amacıyla, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti döneminde kapsamlı teşvik önlemleri kararlaştırılmıştır. Bunlar Eylül ayında açıklanmıştır.

Bu konuda, hükümetin aldığı kararlardan bazıları kararnamelerle yürürlüğe girmiştir; bazıları da yasa tasarısı olarak TBMM’ne sunulmuştur.

Ayrıca Doğu ve Güneydoğu’daki girişimcilerin haklı bulunan bazı istekleri Halk Bankası’na intikal ettirilmiştir. Halk Bankası Yönetim Kurulu’nun bu bağlamda aldığı kararlar da Hükümetimizce Kasım ayında kamuoyuna açıklanmıştır.

2. Yatırım teşvik belgesine sahip işletmelere Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından verilen elektrik enerjisi satış fiyatının yüzde 50 indirimli olarak uygulanmasını öngören Bakanlar Kurulu Kararı, bu kararın yayınlandığı 24 Ekim 1997 tarihinde Olağanüstü Hal uygulanan illeri kapsadığından, Erzurum İlimiz bu uygulamanın dışında kalmıştır.

Öte yandan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da istihdam yaratılması ve yatırımların teşvik edilmesi amacıyla hazırlanan ve TBMM’ne sunulan Olağanüstü Hal Bölgesi’nde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nda, yatırımcılara vergi, resim ve sigorta primi bağışıklığı getiren hüküm, Olağanüstü Hal Bölgesini ve mücavir illeri kapsamına aldığından, Erzurum İlimiz bu uygulamaların dışında kalmaktadır.

Ancak, anılan tasarının başka bir hükmü ile “Kalkınmada Öncelikli Yöre” kapsamında yer alan Erzurum İlimizdeki girişimciler, bedelsiz arsa tahsisi teşvik ve uygulamasından yararlanabileceklerdir.

Öte yandan, Erzurum İlimiz, HalkBankası’nca sağlanacak teşvik önlemleri kapsamına alınmıştır.

Yukarıda anılan yasa tasarısının TBMM’de görüşülmesi sırasında, Erzurum İlimiz de içinde olmak üzere, tüm Doğu ve Güneydoğu illerimizin yasa kapsamına alınmasına çalışılacaktır.

Bilgilerinize saygılarımla sunarım.

Bülent Ecevit

Devlet Bakanı

Başbakan Yardımcısı

Ankara Milletvekili SayınAli Dinçer’in Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Ecevit’e Yönelttiği 7/3839-9369 Esas Numaralı Yazılı Soru Önergesi Yanıtı:

“Ekonomik, Kültürel, Eğitim ve Teknik İşbirliği Başkanlığı (TİKA)’nın örgütlenişi ve uygulamaları konusunda eleştirilerin var olduğu bilinmektedir. Söz konusu eleştiriler hassasiyetle takip edilerek değerlendirilmekte ve sonucuna göre, TİKA’nın işleyiş ve mevzuatında gerekli değişiklikler gerçekleştirilmektedir.

480 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile özel bir amaç ve işlev öngörülerek kurulan TİKA’nın faaliyetleri Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun denetimine tabidir. TİKA’nın 1993 ve 1994 yılları faaliyetlerini olağan denetim çerçevesinde denetleyen Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, bazı işlemlerde usule uygun olmayan hususlar tespit etmiş ve bunlarla ilgili bazı temennilerde bulunmuştur.

Bu hususlar Dışişleri Bakanlığı tarafından da değerlendirilmiş ve Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun tespit ettiği ve temennide bulunduğu konuları incelemekle görevlendirilmiştir. Bu inceleme sonucunda, işlemlerde bazı usul eksiklikleri bulunmakla birlikte, bunların TİKA’nın kuruluş amaçlarının özelliği ile olağanüstü şartlarda hareket etme ihtiyacından kaynaklandığı, bunlara sebep olan hususların da gerekli yasa ve yönetmelik değişiklikleriyle izale edildiği tespit edilmiştir.

Gerek Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu, gerek TBMM KİT Komisyonu’nun talebi üzerine inceleme yapan Başbakanlık Teftiş Kurulu, kasıt unsuru içeren herhangi bir noksanlık veya usul hatası tespit edilemediği; ayrıca soruşturma yapılmasını gerektirecek bir husus olmadığı sonucuna varmıştır.

Başbakanlık Teftiş Kurulu, eleştiri konusu hususlar arasından, sadece, teknik nitelikte bir konunun (Kırgızistan’a nakledilecek ekipmanlar için nakliyeciye ödenen bedel) etraflı bir şekilde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu husus gerekli incelemenin yapılması için Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’na intikal ettirilmiştir.

Yapılan inceleme, soruşturma ve denetlemeler sonucu ortaya çıkan husus, kurumda iyiniyetli bir yaklaşımın hâkim olduğu ve buna göre yönlendirilen çalışmaların kuruma verilen görevlerin niteliğine uygun olarak yürütüldüğünü göstermektedir.

Kurumun bugüne kadarki işleyişinden edinilen deneyim ile eleştiriler hakkındaki değerlendirmeler ışığında TİKA’nın çalışma yöntemleri kapsamlı şekilde gözden geçirilmiştir. Personel istihdamı, disiplin, satın alma ve ihale konuları başta olmak üzere birçok alanda TİKA’nın mevzuatı ya oluşturulmuş veya değiştirilmiştir. TİKA’nın kuruluşuna ilişkin yasal düzenlemelerin ise, 480 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin kanunlaşmak üzere TBMM’de görüşülmesi aşamasında gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Ayrıca, sözkonusu yasal değişikliğin gerçekleştirilmesine kadar gerekli tedbirler idarî olarak alınmıştır. Bunlar arasında, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde TİKA Yürütme Kurulu olarak faaliyet gösterecek bir kurul oluşturulması; TİKA’nın Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun çalışma programına dahil edilmesi örnek olarak zikredilebilir.

Gerek yapı gerek işleyiş açısından TİKA ile ilgili olarak gerçekleştirilen ve öngörülen hususların, kurumun amacına uygun şekilde ve etkin faaliyet göstermesini sağlayacağı düşünülmektedir. Yeni Cumhuriyetlerle son dönemde ihmal edilen ilişkileri yeniden canlandırma amacıyla planlanan çalışmaların başarıya ulaşması gerekli maddî kaynakların sağlanması kaydıyla gerçekçi bir hedeftir.

TİKA Başkanlığına, devletin üst düzeyindeki başarılı tecrübesiyle temayüz etmiş bir kamu görevlisi olan Büyükelçi Tugay Özçeri, 27 Kasım 1997 tarihli ve 97/48339 sayılı ortak kararla atanmış ve aynı gün göreve başlamıştır. Adı geçenin başkanlığında TİKA’nın, kuruluş amacına uygun etkinliği sağlayacağı öngörülmektedir.

Bilgilerinize saygılarımla sunarım.

Bülent Ecevit

Devlet Bakanı

Başbakan Yardımcısı

3. – Konya Milletvekili Veysel Candan’ın “Türkçe İbadet” isimli kitaba ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan’ın yazılı cevabı (7/3843)

Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

12.11.1997

Veysel Candan

Konya

Tarihci CemalKutay tarafından yazılan Türkçe İbadet isimli kitap piyasaya çıkmış bulunmaktadır. Basında çıktığı kadarıyla bir çok din bilginleri tarafından muhtevasında islama zıt bir çok konu tespit edildiği için haklı olarak tepki göstermişlerdir. Haklı olan bu tepkiler devam etmektedir. Bu sebeple;

1. Yayımlanan bu kitabı bakanlığınıza bağlı Diyanet İşleri Başkanlığına incelettirmeyi ve kamuoyuna bir açıklama yapmayı düşünüyor musunuz?

2. Sahalarıyla ilgili olmayan kişiler tarafından dinî konularda yazılan ve yayımlanan eserler hakkında Diyanet İşleri Teşkilatına takip konusunda özel bir görev vermeyi düşünüyor musunuz?

3. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sakıncalı görülen ve yanlışları tespit edilirse toplatılması konusunda bir çalışmanız olacak mı?

T.C.

Başbakanlık

Diyanetİşleri Başkanlığı

HukukMüşavirliği

Sayı : B.02.1.DİB.0.61.012/1187 10.12.1997

Konu : Soru önergesi

Türkiye BüyükMillet Meclisi Başkanlığına

(Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanlığı)

İlgi : 24.11.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02/3843-9374/024362 sayılı yazınız.

Konya Milletvekili Veysel Candan’ın Bakanlığıma tevcih ettiği 7/3843-9374 sayılı yazılı soru önergesine konu olan CemalKutay’ın “Türkçe İbadet” adlı kitabı Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nca incelemeye alınmıştır.

İnceleme sonucu ayrıca bildirilecektir.

Bilgilerinize arz ederim.

H.Hüsamettin Özkan

Devlet Bakanı

4. – İstanbul Milletvekili Yusuf Pamuk’un, 1989 yılından bu yana Bulgaristan’dan göç eden soydaşların sayısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu’nun yazılı cevabı (7/3845)

Türkiye BüyükMilletMeclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın TBMM İçtüzüğünün 96 ncı maddesi gereğince İçişleri Bakanı SayınMuratBaşesgioğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

12.11.1997

Yusuf Pamuk

İstanbul

Sorular :

1. 1989 yılında mecburi göç nedeniyle Bulgaristan’dan kaç kişi geldi?

2. Mecburi göç dışında 1989’dan bugüne kadar kaç kişi geldi ve ne kadarına vatandaşlık verildi?

T.C.

İçişleri Bakanlığı

Emniyet Genel Müdürlüğü

Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-266613 11.12.1997

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 24.11.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/3845-9383/024372 sayılı yazısı.

İstanbul Milletvekili Yusuf Pamuk tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.

Zorunlu göç nedeniyle Bulgaristan’dan ülkemize; 1989 yılında 225863, 1990 yılında 52643, 1991 yılında 17950 ve 1992 yılında 3092 olmak üzere toplam 299 548 soydaşımız gelmiştir.

Zorunlu göç nedeniyle ülkemize gelen bu soydaşlarımızın Bulgaristan’da kalan akrabalarından; 1993 yılında 220, 1994 yılında 166, 1995 yılında 52 ve 1996 yılında 55 olmak üzere toplam 493 soydaşımız gelmiştir.

1989 yılından bu güne kadar 300 041 soydaşımız ülkemize gelmiş olup, bunlardan 125 248 soydaşımız Bulgaristan’a geri dönüş yapmış 174 793 soydaşımız da vatandaşlığa alınmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

Murat Başesgioğlu

İçişleri Bakanı

 

 

Elazığ Milletvekili Mehmet Kemal Ağar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresine Verilen Oyların Sonucu :

Kabul edilmiştir:

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 471

Kabul Edenler : 274

Reddedenler : 190

Çekimser : 3

Mükerrer Oy : 1

Geçersiz Oylar : 3

Oya Katılmayanlar : 78

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

Nuri Yabuz

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Ali Dinçer

Eşref Erdem

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M.Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ.Önder Kırlı

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

Seyyit Haşim Haşimi

Sebgetullah Seydaoğlu

EDİRNE

Evren Bulut

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Süleyman Metin Kalkan

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atilla Sav

Mehmet Sılay

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kâzım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Yıldırım Aktuna

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Algan Hacaloğlu

Ercan Karakaş

YılmazKarakoyunlu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Güneş Taner

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

Bahattin Yücel

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

AydınGüven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Işılay Saygın

Rifat Serdaroğlu

Suha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İsmail Cem

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Veysel Candan

Ali Günaydın

Mehmet Keçeciler

Mustafa Ünaldı

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

Eyyüp Cenap Gülpınar

Ahmet Karavar

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

OrhanVeli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lütfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Reddedenler)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

AFYON

İsmet Attila

Osman Hazer

AĞRI

Cemil Erhan

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafçı

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

Ahmet Tekdal

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İsmail Özgün

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kâzım Ataoğlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Nevfel Şahin

ÇANKIRI

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

M. Salim Ensarioğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

GAZİANTEP

Kahraman Emmioğlu

GİRESUN

Ergun Özdemir

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Mustafa Köylü

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Sedat Aloğlu

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Ekrem Erdem

İsmail Kahraman

Cefhi Jozef Kamhi

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Göksal Küçükali

Osman Yumakoğulları

NamıkKemalZeybek

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mehmet Sağlam

KARAMAN

Abdullah Özbey

KARS

Sabri Güner

KASTAMONU

Fethi Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

KONYA

Hüseyin Arı

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Lütfi Yalman

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Metin Perli

MALATYA

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Rıza Akçalı

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

NEVŞEHİR

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Necmettin Cevheri

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

İsmail İlhanSungur

TUNCELİ

Kamer Genç

UŞAK

Hasan Karakaya

VAN

Maliki Ejder Arvas

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

İlyas Arslan

Kâzım Arslan

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

İsmail Durak Ün

ZONGULDAK

Ömer Barutçu

(Çekimserler)

GAZİANTEP

Mehmet Bedri İncetahtacı

İSTANBUL

Bahri Zengin

ZONGULDAK

Osman Mümtaz Soysal

(Mükerrer Oy)

 

ÇORUM

Hasan Çağlayan (Ret)

 

 

(Geçersiz Oylar)

İSTANBUL

Mustafa Baş

(Kabul GeçersizOy)

MUĞLA

Lale Aytaman

(Kabul Geçersiz Oy)

MUŞ

Sabahattin Yıldız

(Kabul Geçersiz Oy)

 

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

AFYON

Kubilay Uygun

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

ANKARA

İlhanAküzüm

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

AYDIN

İsmet Sezgin (B.)

BATMAN

Musa Okçu

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kâmran İnan

AbdulhalukMutlu

BURSA

Cavit Çağlar

Ali Osman Sönmez

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

DİYARBAKIR

Ferit Bora

Sacit Günbey

Ömer Vehbi Hatiboğlu

Yakup Hatiboğlu

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

ERZURUM

Abdulilah Fırat

İsmailKöse

ESKİŞEHİR

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Batallı (B.)

Hikmet Çetin (Başkan)

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfi Doğan

İSTANBUL

Tayyar Altıkulaç

Gürcan Dağdaş

SüleymanArif Emre

Mehmet FuatFırat

MetinIşık

Ahmet Güryüz Ketenci

Aydın Menderes

Necdet Menzir(B.)

Ali Oğuz

KorkutÖzal

MehmetAli Şahin

Ahmet Tan

İZMİR

Turhan Arınç

İ.Kaya Erdem

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Mustafa Kamalak

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARS

Zeki Karabayır

KAYSERİ

Abdullah Gül

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

KONYA

Necmettin Erbakan

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Bülent Arınç

Ayseli Göksoy

YahyaUslu

MARDİN

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Enis Yalım Erez(B.)

MUŞ

Nedim İlci

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

NİĞDE

Mehmet Salih Katırcıoğlu

ORDU

Mustafa Hasan Öz

SAKARYA

Cevat Ayhan

NevzatErcan

SİİRT

MehmetEmin Aydın

Nizamettin Sevgili

ŞANLIURFA

İbrahim Halil Çelik

Zülfikâr İzol

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

TRABZON

Kemalettin Göktaş(İ. A.)

Şeref Malkoç

VAN

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

(Açık Üyelikler)

BURSA 1

KIRŞEHİR 1

 

 

 

Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak’ın Yasama DokunulmazlığınınKaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresine Verilen Oyların Sonucu :

 

Kabul edilmiştir.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 448

Kabul edenler : 282

Reddedenler : 159

Çekimserler : 3

Mükerrer Oylar : 0

Geçersiz Oylar : 4

Oya Katılmayanlar : 100

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Erol Çevikçe

Tuncay Karaytuğ

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Ahmet Çelik

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

H. İbrahim Özsoy

Yaman Törüner

Nuri Yabuz

AĞRI

Yaşar Eryılmaz

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

Haydar Oymak

ANKARA

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Gökhan Çapoğlu

Ali Dinçer

Eşref Erdem

Agah Oktay Güner

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Önder Sav

Yücel Seçkiner

İlker Tuncay

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Sami Küçükbaşkan

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARDAHAN

İsmet Atalay

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

M. Fatih Atay

Sema Pişkinsüt

Muhammet Polat

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

İ. Önder Kırlı

İsmail Özgün

Hüsnü Sıvalıoğlu

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİNGÖL

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Yüksel Aksu

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Feridun Pehlivan

Yahya Şimşek

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer

Ahmet Küçük

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

Mete Bülgün

ÇORUM

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hilmi Develi

Adnan Keskin

Hasan Korkmazcan

Haluk Müftüler

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

EDİRNE

Evren Bulut

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ERZİNCAN

Mustafa Kul

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Ali Ilıksoy

Mustafa R. Taşar

Ünal Yaşar

Mustafa Yılmaz

GİRESUN

Burhan Kara

Yavuz Köymen

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Fuat Çay

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atila Sav

Ali Uyar

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

Mustafa Köylü

Erkan Mumcu

İÇEL

Oya Araslı

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

D. Fikri Sağlar

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kâzım Yücelen

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Ziya Aktaş

Yıldırım Aktuna

Ahat Andican

Refik Aras

Azmi Ateş

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Ekrem Erdem

Algan Hacaloğlu

Ercan Karakaş

Yılmaz Karakoyunlu

M. Cavit Kavak

Osman Kılıç

Mehmet Tahir Köse

Emin Kul

Mehmet Moğultay

Yusuf Namoğlu

Altan Öymen

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Ahmet Tan

Bülent Tanla

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Ali Topuz

Şadan Tuzcu

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

İZMİR

Veli Aksoy

Ali Rıza Bodur

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

Sabri Ergül

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Atilla Mutman

Metin Öney

Ahmet Piriştina

Rüşdü Saracoglu

Işılay Saygın

Rıfat Serdaroğlu

Süha Tanık

Hakan Tartan

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

Erol Karan

KARAMAN

Zeki Ünal

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

İsmail Cem

Salih Kapusuz

İbrahim Yılmaz

KIRIKKALE

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

Bekir Yurdagül

KONYA

Ahmet Alkan

Abdullah Turan Bilge

Nezir Büyükcengiz

Ali Günaydın

Mehmet Keçeciler

Mustafa Ünaldı

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

M. Recai Kutan

MANİSA

Abdullah Akarsu

Tevfik Diker

Hasan Gülay

Sümer Oral

Ekrem Pakdemirli

Cihan Yazar

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Muzaffer Arıkan

Süleyman Çelebi

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

NİĞDE

Akın Gönen

Mehmet Salih Katırcıoğlu

ORDU

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

Ahmet Mesut Yılmaz

SAKARYA

Teoman Akgür

Ahmet Neidim

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Seyit Eyyüpoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

Enis Sülün

TOKAT

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

İsmail İlhan Sungur

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Mustafa Bayram

Şerif Bedirhanoğlu

Mahmut Yılbaş

YALOVA

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Lutfullah Kayalar

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

Osman Mümtaz Soysal

(Reddedenler)

ADANA

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Orhan Kavuncu

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Doğan

AFYON

İsmet Attila

Osman Hazer

AĞRI

Cemil Erhan

AKSARAY

NevzatKöse

Murtaza Özkanlı

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafçı

ANKARA

Saffet Arıkan Bedük

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Şaban Karataş

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Hayri Doğan

ARDAHAN

Saffet Kaya

ARTVİN

Hasan Ekinci

AYDIN

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

BALIKESİR

Abdulbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

BOLU

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

BURSA

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Nevhel Şahin

ÇANKIRI

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Mehmet Gözlükaya

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

M. Salim Ensarioğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Naci Terzi

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

GİRESUN

Ergun Özdemir

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

ISPARTA

Ömer Bilgin

A. Aykon Doğan

Halil Yıldız

İÇEL

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

Turhan Güven

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Meral Akşener

Sedat Aloğlu

Mukadder Başeğmez

Tansu Çiller

İsmail Kahraman

Hüseyin Kansu

Hayri Kozakçıoğlu

Osman Yumakoğulları

Namık Kemal Zeybek

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mehmet Sağlam

KARS

Sabri Güner

KASTAMONU

Fethi Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Osman Çilsal

Ayvaz Gökdemir

Nurettin Kaldırımcı

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

KONYA

Hüseyin Arı

Necati Çetinkaya

Abdullah Gencer

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Metin Perli

MALATYA

Hikmet Karabekmez

MANİSA

Rıza Akçalı

Yahya Uslu

MARDİN

Fehim Adak

Mahmut Duyan

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

NEVŞEHİR

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Doğan Baran

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

RİZE

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Ertuğrul Eryılmaz

SAMSUN

Nafiz Kurt

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

Necmettin Cevheri

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

TOKAT

Abdullah Arslan

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

TUNCELİ

Kamer Genç

UŞAK

Hasan Karakaya

YALOVA

Cevdet Aydın

YOZGAT

Yusuf Bacanlı

Abdullah Örnek

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Ömer Barutçu

(Çekimserler)

GAZİANTEP

Kahraman Emmioğlu

Mehmet Bedri İncetahtacı

SAMSUN

Latif Öztek

 

(Geçersiz Oylar)

ELAZIĞ

Ahmet Cemil Tunç

(Boş Oy Geçersiz Oy)

İSTANBUL

Mustafa Baş

(Boş Oy Geçersiz Oy)

ŞANLIURFA

Ahmet Karavar

(Boş Oy Geçersiz Oy)

VAN

Maliki Ejder Arvas

(Boş Oy Geçersiz Oy)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

AFYON

Kubilay Uygun

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

M. Ziyattin Tokar

AKSARAY

Sadi Somuncuoğlu

ANKARA

İlhan Aküzüm

Ömer Ekinci

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Ahmet Tekdal

AYDIN

İsmet Sezgin (B.)

BATMAN

Musa Okçu

BİNGÖL

Hüsamettin Korkutata

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kamran İnan

BOLU

Feti Görür

BURSA

Cavit Çağlar

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Ali Osman Sönmez

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Zülfikar Gazi

Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)

DİYARBAKIR

Abdulkadir Aksu

Ferit Bora

Sacit Günbey

Seyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

ELAZIĞ

Ömer Naimi Barım

ERZURUM

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

ESKİŞEHİR

Hanifi Demirkol

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Batallı (B.)

Hikmet Çetin (Başkan)

GİRESUN

Turhan Alçelik

GÜMÜŞHANE

Lütfü Doğan

HATAY

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

İSTANBUL

Tayyar Altıkulaç

Ali Coşkun

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Mehmet Fuat Fırat

Metin Işık

Cefi Josef Kamhi

Ahmet Güryüz Ketenci

Köksal Küçükali

Aydın Menderes

Necdet Menzir (B.)

Ali Oğuz

Korkut Özal

Mehmet Ali Şahin

Güneş Taner (B.)

İZMİR

Turhan Arınç

İ. Kaya Erdem

Ufuk Söylemez

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Mustafa Kamalak

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

KARAMAN

Abdullah Özbey

KARS

Zeki Karabayır

KAYSERİ

Abdullah Gül

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş

KOCAELİ

Onur Kumbaracıbaşı

KONYA

Veysel Candan

Remzi Çetin

Necmettin Erbakan

Lütfi Yalman

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Yaşar Canbay

MANİSA

Bülent Arınç

Ayseli Göksoy

MARDİN

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

Enis Yalım Erez (B.)

MUŞ

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

ORDU

Mustafa Hasan Öz

SAKARYA

Cevat Ayhan

Nevzat Ercan

SAMSUN

Ahmet Demircan

Musa Uzunkaya

SİİRT

Mehmet Emin Aydın

SIVAS

Temel Karamollaoğlu

Abdullatif Şener

ŞANLIURFA

İbrahim Halil Çelik

Eyyüp Cenap Gülpınar

Zülfükar İzol

Abdülkadir Öncel

TEKİRDAĞ

Hasan Peker

TRABZON

Kemalettin Göktaş (İ. A.)

Şeref Malkoç

VAN

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

ZONGULDAK

Necmettin Aydın

(Açık Üyelikler)

BURSA 1 KIRŞEHİR 1

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına Verilen Oyların Sonucu :

 

Kanunlaşmıştır.

Üye Sayısı : 550

Kullanılan Oylar : 210

Kabul edenler : 202

Reddeden : 0

Çekimserler : 0

Mükerrer Oy : 1

Geçersiz Oylar : 7

Oya Katılmayanlar : 339

Açık Üyelikler : 2

(Kabul Edenler)

ADANA

Uğur Aksöz

İmren Aykut

İbrahim Yavuz Bildik

M. Ali Bilici

Mehmet Büyükyılmaz

Mustafa Küpeli

Arif Sezer

İbrahim Ertan Yülek

ADIYAMAN

Mahmut Bozkurt

Celal Topkan

AFYON

Sait Açba

H. İbrahim Özsoy

Nuri Yabuz

AĞRI

Cemil Erhan

Yaşar Eryılmaz

M. Ziyattin Tokar

AMASYA

Aslan Ali Hatipoğlu

ANKARA

İlhan Aküzüm

Nejat Arseven

Yılmaz Ateş

Saffet Arıkan Bedük

Ali Dinçer

Agah Oktay Güner

Şaban Karataş

İrfan Köksalan

M. Seyfi Oktay

Mehmet Sağdıç

Aydın Tümen

Hikmet Uluğbay

ANTALYA

Osman Berberoğlu

Arif Ahmet Denizolgun

Emre Gönensay

İbrahim Gürdal

Bekir Kumbul

Yusuf Öztop

Metin Şahin

ARTVİN

Süleyman Hatinoğlu

AYDIN

Cengiz Altınkaya

Sema Pişkinsüt

BALIKESİR

Safa Giray

Tamer Kanber

Mustafa Güven Karahan

BARTIN

Zeki Çakan

Cafer Tufan Yazıcıoğlu

BATMAN

Ataullah Hamidi

BAYBURT

Ülkü Güney

BİTLİS

Edip Safder Gaydalı

BOLU

Avni Akyol

Abbas İnceayan

Mustafa Karslıoğlu

BURDUR

Mustafa Çiloğlu

Yusuf Ekinci

Kâzım Üstüner

BURSA

Ali Rahmi Beyreli

İlhan Kesici

Hayati Korkmaz

Cemal Külahlı

Ertuğrul Yalçınbayır

İbrahim Yazıcı

ÇANAKKALE

Ahmet Küçük

ÇANKIRI

Mete Bülgün

Ahmet Uyanık

ÇORUM

Ali Haydar Şahin

DENİZLİ

Hasan Korkmazcan

DİYARBAKIR

Muzaffer Arslan

EDİRNE

Evren Bulut

ERZURUM

Necati Güllülü

ESKİŞEHİR

Necati Albay

Mustafa Balcılar

Demir Berberoğlu

İbrahim Yaşar Dedelek

Hanifi Demirkol

Mahmut Erdir

GAZİANTEP

Kahraman Emmioğlu

Ali Ilıksoy

Ünal Yaşar

GİRESUN

Burhan Kara

GÜMÜŞHANE

Mahmut Oltan Sungurlu

HAKKÂRİ

Naim Geylani

HATAY

Ali Günay

Nihat Matkap

Levent Mıstıkoğlu

Atila Sav

Hüseyin Yayla

IĞDIR

Adil Aşırım

Şamil Ayrım

ISPARTA

A. Aykon Doğan

Erkan Mumcu

İÇEL

Halil Cin

Ali Er

Abdülbaki Gökçel

Turhan Güven

Mustafa İstemihan Talay

Rüştü Kâzım Yücelen

İSTANBUL

Ziya Aktaş

Mehmet Aydın

Nami Çağan

H. Hüsnü Doğan

Halit Dumankaya

Bülent Ecevit

Hasan Tekin Enerem

Algan Hacaloğlu

Yılmaz Karakoyunlu

Osman Kılıç

Emin Kul

Necdet Menzir

Yusuf Namoğlu

Ali Talip Özdemir

H. Hüsamettin Özkan

Zekeriya Temizel

Erdoğan Toprak

Şadan Tuzcu

Osman Yumakoğulları

İZMİR

Veli Aksoy

Işın Çelebi

Hasan Denizkurdu

Şükrü Sina Gürel

Aydın Güven Gürkan

Atilla Mutman

Ahmet Piriştina

Zerrin Yeniceli

KAHRAMANMARAŞ

Esat Bütün

Ali Doğan

KARABÜK

Hayrettin Dilekcan

Erol Karan

KARAMAN

Fikret Ünlü

KARS

Y. Selahattin Beyribey

Çetin Bilgir

KASTAMONU

Murat Başesgioğlu

Hadi Dilekçi

KAYSERİ

İsmail Cem

Osman Çilsal

İbrahim Yılmaz

KIRKLARELİ

A. Sezal Özbek

Cemal Özbilen

Necdet Tekin

KIRŞEHİR

Ömer Demir

KOCAELİ

Bülent Atasayan

Halil Çalık

Bekir Yurdagül

KONYA

Abdullah Turan Bilge

Mehmet Keçeciler

Mehmet Ali Yavuz

KÜTAHYA

Mustafa Kalemli

Emin Karaa

Metin Perli

MALATYA

Miraç Akdoğan

Metin Emiroğlu

Ayhan Fırat

MANİSA

Tevfik Diker

Sümer Oral

Cihan Yazar

MARDİN

Süleyman Çelebi

Mahmut Duyan

Ömer Ertaş

MUĞLA

Lale Aytaman

Zeki Çakıroğlu

Enis Yalım Erez

Fikret Uzunhasan

MUŞ

Erkan Kemaloğlu

NEVŞEHİR

Abdülkadir Baş

Esat Kıratlıoğlu

NİĞDE

Akın Gönen

ORDU

Şükrü Yürür

RİZE

Avni Kabaoğlu

Ahmet Kabil

SAKARYA

Teoman Akgür

Cevat Ayhan

Ersin Taranoğlu

SAMSUN

Ayhan Gürel

Yalçın Gürtan

Murat Karayalçın

Biltekin Özdemir

Adem Yıldız

SİİRT

Nizamettin Sevgili

SİNOP

Metin Bostancıoğlu

Yaşar Topçu

SIVAS

Mahmut Işık

ŞANLIURFA

Necmettin Cevheri

Eyyüp Cenap Gülpınar

ŞIRNAK

Bayar Ökten

Mehmet Salih Yıldırım

TEKİRDAĞ

Fevzi Aytekin

Bayram Fırat Dayanıklı

TOKAT

Metin Gürdere

Şahin Ulusoy

TRABZON

Eyüp Aşık

Ali Kemal Başaran

İbrahim Çebi

Hikmet Sami Türk

TUNCELİ

Orhan Veli Yıldırım

UŞAK

Yıldırım Aktürk

Hasan Karakaya

Mehmet Yaşar Ünal

VAN

Şerif Bedirhanoğlu

YALOVA

Cevdet Aydın

Yaşar Okuyan

YOZGAT

Abdullah Örnek

ZONGULDAK

Veysel Atasoy

Necmettin Aydın

Tahsin Boray Baycık

Hasan Gemici

(Mükkerrer Oy)

BATMAN

Ataullah Hamidi (Kabul)

(Geçersiz Oylar)

GAZİANTEP

Mehmet Bedri İncetahtacı

(Boş Oy)

ISPARTA

Mustafa Köylü (Boş Oy)

KİLİS

Mustafa Kemal Ateş (Boş Oy)

KONYA

Veysel Candan (Boş Oy)

MALATYA

Yaşar Canbay (Boş Oy)

TOKAT

Abdullah Arslan

(Boş Oy)

TRABZON

İsmail İlhan Sungur

(Boş Oy)

(Oya Katılmayanlar)

ADANA

Cevdet Akçalı

Yakup Budak

Sıtkı Cengil

İ. Cevher Cevheri

Erol Çevikçe

M. Halit Dağlı

Veli Andaç Durak

Tuncay Karaytuğ

Orhan Kavuncu

ADIYAMAN

Mahmut Nedim Bilgiç

Ahmet Çelik

Ahmet Doğan

AFYON

İsmet Attila

Osman Hazer

Yaman Törüner

Kubilay Uygun

AĞRI

M. Sıddık Altay

Celal Esin

AKSARAY

Mehmet Altınsoy

Nevzat Köse

Murtaza Özkanlı

Sadi Somuncuoğlu

AMASYA

Ahmet İyimaya

Cemalettin Lafçı

Haydar Oymak

ANKARA

Ahmet Bilge

Hasan Hüseyin Ceylan

Gökhan Çapoğlu

Cemil Çiçek

Mehmet Ekici

Ömer Ekinci

Eşref Erdem

Ünal Erkan

Mehmet Gölhan

Halis Uluç Gürkan (Bşk. V.)

Önder Sav

Yücel Seçkiner (B.)

Ahmet Tekdal

İlker Tuncay

Rıza Ulucak

Ersönmez Yarbay

ANTALYA

Deniz Baykal

Hayri Doğan

Sami Küçükbaşkan

ARDAHAN

İsmet Atalay

Saffet Kaya

ARTVİN

Metin Arifağaoğlu

Hasan Ekinci

AYDIN

M. Fatih Atay

Ali Rıza Gönül

Nahit Menteşe

Muhammet Polat

İsmet Sezgin (B.)

Yüksel Yalova

BALIKESİR

Abdülbaki Ataç

Ahmet Bilgiç

İ. Önder Kırlı (İ. A.)

İsmail Özgün

Hüsnü Sıvalıoğlu

İlyas Yılmazyıldız

BARTIN

Köksal Toptan

BATMAN

Alaattin Sever Aydın

Musa Okçu

Faris Özdemir

BAYBURT

Suat Pamukçu

BİLECİK

Şerif Çim

Bahattin Şeker

BİNGÖL

Kazım Ataoğlu

Hüsamettin Korkutata

Mahmut Sönmez

BİTLİS

Zeki Ergezen

Kamran İnan

Abdulhaluk Mutlu

BOLU

Feti Görür

Necmi Hoşver

Mustafa Yünlüoğlu

BURSA

Yüksel Aksu

Cavit Çağlar

Mehmet Altan Karapaşaoğlu

Feridun Pehlivan

Ali Osman Sönmez

Yahya Şimşek

Turhan Tayan

ÇANAKKALE

Hikmet Aydın

Mustafa Cumhur Ersümer (B.)

Nevfel Şahin

A. Hamdi Üçpınarlar

ÇANKIRI

İsmail Coşar

ÇORUM

Bekir Aksoy

Mehmet Aykaç

Hasan Çağlayan

Zülfikar Gazi

Yasin Hatipoğlu (Bşk. V.)

DENİZLİ

M. Kemal Aykurt

Hilmi Develi

Mehmet Gözlükaya

Adnan Keskin

Haluk Müftüler

Ramazan Yenidede

DİYARBAKIR

Abdülkadir Aksu

Ferit Bora

M. Salim Ensarioğlu

Sacit Günbey

Seyit Haşim Haşimi

Ömer Vehbi Hatipoğlu

Yakup Hatipoğlu

Sebgetullah Seydaoğlu

Salih Sümer

EDİRNE

Ümran Akkan

Mustafa İlimen

Erdal Kesebir

ELAZIĞ

Mehmet Ağar

Ömer Naimi Barım

Hasan Belhan

Cihan Paçacı

Ahmet Cemil Tunç

ERZİNCAN

Tevhit Karakaya

Mustafa Kul

Naci Terzi

Mustafa Yıldız

ERZURUM

Zeki Ertugay

Lütfü Esengün

Abdulilah Fırat

İsmail Köse

Ömer Özyılmaz

Aslan Polat

Şinasi Yavuz

GAZİANTEP

Nurettin Aktaş

Mehmet Batallı (B.)

Hikmet Çetin (Başkan)

Mustafa R. Taşar (B.)

Mustafa Yılmaz (B.)

GİRESUN

Turhan Alçelik

Yavuz Köymen

Ergun Özdemir

Rasim Zaimoğlu

GÜMÜŞHANE

Lütfü Doğan

HAKKÂRİ

Mustafa Zeydan

HATAY

Abdulkadir Akgöl

Fuat Çay

Süleyman Metin Kalkan

Mehmet Sılay

Ali Uyar

ISPARTA

Ömer Bilgin

HalilYıldız

İÇEL

Oya Araslı

Fevzi Arıcı

Mehmet Emin Aydınbaş

Saffet Benli

D. Fikri Sağlar

Ayfer Yılmaz

İSTANBUL

Bülent Akarcalı

Meral Akşener

Yıldırım Aktuna

Sedat Aloğlu

Tayyar Altıkulaç

Ahat Andican (B.)

Refik Aras

Azmi Ateş

Mustafa Baş

Mukadder Başeğmez

Ali Coşkun

Tansu Çiller

Gürcan Dağdaş

Süleyman Arif Emre

Ekrem Erdem

Mehmet Fuat Fırat

Metin Işık

İsmail Kahraman

Cefi Josef Kamhi

Hüseyin Kansu

Ercan Karakaş

M. Cavit Kavak (B.)

Ahmet Güryüz Ketenci

Hayri Kozakçıoğlu

Mehmet Tahir Köse

Göksal Küçükali

Aydın Menderes

Mehmet Moğultay

Ali Oğuz

Altan Öymen

Korkut Özal

Yusuf Pamuk

Mehmet Cevdet Selvi

Mehmet Sevigen

Mehmet Ali Şahin

Ahmet Tan

Güneş Taner (B.)

Bülent Tanla

Ali Topuz

Bahattin Yücel

Bahri Zengin

Namık Kemal Zeybek

İZMİR

Turhan Arınç

Ali Rıza Bodur

İ. Kaya Erdem

Sabri Ergül

Gencay Gürün

Birgen Keleş

Mehmet Köstepen

Metin Öney

Rüşdü Saracoglu

Işılay Saygın (B.)

Rıfat Serdaroğlu

Ufuk Söylemez

Suha Tanık

Hakan Tartan (İ. A.)

Sabri Tekir

İsmail Yılmaz

KAHRAMANMARAŞ

Hasan Dikici

Avni Doğan

Ahmet Dökülmez

Mustafa Kamalak

Mehmet Sağlam

Ali Şahin

KARABÜK

Şinasi Altıner

KARAMAN

Abdullah Özbey

Zeki Ünal

KARS

Sabri Güner

Zeki Karabayır

KASTAMONU

Feti Acar

Nurhan Tekinel

Haluk Yıldız

KAYSERİ

Memduh Büyükkılıç

Ayvaz Gökdemir

Abdullah Gül

Nurettin Kaldırımcı

Salih Kapusuz

Recep Kırış

KIRIKKALE

Kemal Albayrak

Hacı Filiz

Mikail Korkmaz

Recep Mızrak

KIRKLARELİ

İrfan Gürpınar

KIRŞEHİR

Cafer Güneş

KİLİS

Doğan Güreş

KOCAELİ

Necati Çelik

İsmail Kalkandelen

Şevket Kazan

Onur Kumbaracıbaşı

Osman Pepe

Hayrettin Uzun

KONYA

Ahmet Alkan

Hüseyin Arı

Nezir Büyükcengiz

Remzi Çetin

Necati Çetinkaya

Necmettin Erbakan

Abdullah Gencer

Ali Günaydın

Teoman Rıza Güneri

Hasan Hüseyin Öz

Mustafa Ünaldı

Lütfi Yalman

KÜTAHYA

Ahmet Derin

İsmail Karakuyu

Mehmet Korkmaz

MALATYA

Oğuzhan Asiltürk

Fikret Karabekmez

M. Recai Kutan

MANİSA

Abdullah Akarsu

Rıza Akçalı

Bülent Arınç

Ayseli Göksoy

Hasan Gülay

Ekrem Pakdemirli

Yahya Uslu

Erdoğan Yetenç

MARDİN

Fehim Adak

Muzaffer Arıkan

Hüseyin Yıldız

MUĞLA

İrfettin Akar

Mustafa Dedeoğlu

MUŞ

Necmettin Dede

Nedim İlci

Sabahattin Yıldız

NEVŞEHİR

Mehmet Elkatmış

NİĞDE

Doğan Baran

Mehmet Salih Katırcıoğlu

Ergun Özkan

ORDU

Hüseyin Olgun Akın

İhsan Çabuk

Mustafa Bahri Kibar

Müjdat Koç

Mustafa Hasan Öz

Nabi Poyraz

Refaiddin Şahin (B.)

RİZE

Ahmet Mesut Yılmaz (Başbakan)

Şevki Yılmaz

SAKARYA

Nezir Aydın

Nevzat Ercan

Ertuğrul Eryılmaz

Ahmet Neidim

SAMSUN

Cemal Alişan

İrfan Demiralp

Ahmet Demircan

Nafiz Kurt

Latif Öztek

Musa Uzunkaya

SİİRT

Ahmet Nurettin Aydın

Mehmet Emin Aydın

SİNOP

Kadir Bozkurt

SIVAS

Musa Demirci

Tahsin Irmak

Temel Karamollaoğlu

Abdüllatif Şener

Nevzat Yanmaz

Muhsin Yazıcıoğlu

ŞANLIURFA

Sedat Edip Bucak

İbrahim Halil Çelik

Seyit Eyyüpoğlu

Zülfükar İzol

Ahmet Karavar

Abdülkadir Öncel

M. Fevzi Şıhanlıoğlu

ŞIRNAK

Mehmet Tatar

TEKİRDAĞ

Nihan İlgün

Hasan Peker

Enis Sülün

TOKAT

Hanefi Çelik

Ali Şevki Erek

Ahmet Feyzi İnceöz

Bekir Sobacı

TRABZON

Yusuf Bahadır

Kemalettin Göktaş (İ. A.)

Şeref Malkoç

TUNCELİ

Kamer Genç (Bşk. V.)

VAN

Maliki Ejder Arvas

Mustafa Bayram

Fethullah Erbaş

Şaban Şevli

Mahmut Yılbaş

YOZGAT

İlyas Arslan

Kazım Arslan

Yusuf Bacanlı

Lütfullah Kayalar

İsmail Durak Ünlü

ZONGULDAK

Ömer Barutçu

Osman Mümtaz Soysal

(Açık Üyelikler)

BURSA 1 KIRŞEHİR 1

 

 

 

BİRLEŞİM 27’NİN SONU