Yazılı ve Sözlü Sorular Araştırma Komisyonları Soruşturma Komisyonları
                                                                      Son Tutanak Tutanak Sorgu Tutanak Metinleri Gizli Oturum Tutanakları
                                                                                                                                            Uluslararası Komisyonlar Dostluk Grupları
                                                                                      Genel Sekreterlik Mevzuat Telefon Rehberi Etik Komisyon Duyurular

DÖNEM : 20 CİLT : 36 YASAMA YILI : 3

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

14 üncü Birleşim

13 . 11 . 1997 Perşembe

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. – GELEN KAĞITLAR

III. – YOKLAMA

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Trafik kazalarına ilişkin gündemdışı konuşması

2. – Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, çiftçiler ile orta gelir grubu yurttaşların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Kazakistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı A. Ahat Andican’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1124)

2. – Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1125)

3. – (10/21) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1126)

4. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 4.1.1961 Tarih ve 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 98 inci Maddesinin İkinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifini (2/468) geri aldığına ilişkin önergesi (4/262)

5. – Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in, Bulgaristan’ayapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1127)

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1. – Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/597) (S. Sayısı : 335)

2. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)

3. – Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

4. – 625 Sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

– Manisa Milletvekili Ayseli Göksoy’un onbaşı rütbesi takmasına,

– Bir dergide ileri sürülen iddiaya,

– Bir tuğamiralin daha önce aldığı iddia edilen cezaya,

İlişkin soruları ve Millî Savunma Bakanı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/3599, 3605, 3606)

2. – Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, Elazığ Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/3641)

3. – Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı’nın, Sıvas ve Kayseri’de yapılacak etkinliklere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/3692)

I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

Afyon Milletvekili Osman Hazer, Afyon’daki kamış üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı bir konuşmayaptı.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, ziraî kredi faizlerine ilişkin gündemdışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar;

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, esnaf ve sanatkârları destekleme programına ilişkin gündemdışı konuşmasına da, Devlet Bakanı Hasan Hüsamettin Özkan;

Cevap verdiler.

Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in (6/560), (6/571), (6/572),

Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın (6/598) ve (6/608),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; Başkanlıkça, sözlü soruların geri verildiği açıklandı.

Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle, bazı milletvekillerine izin verilmesi;

Başbakan Mesut Yılmaz’ın, 5-6 Kasım 1997 tarihlerinde Avusturya’ya yapacağı ziyarete, İstanbul Milletvekili Hasan Tekin Enerem’in de iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi;

Kabul edildi.

Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliklerine partilerince aday gösterilen milletvekilleri ile bağımsızlara düşen 1 üyeliğe de Çorum Milletvekili Hasan Çağlayan seçildiler.

Başkanlıkça, Plan ve Bütçe Komisyonu ile,

(10/21) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun,

Başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

2, 3 ve 4 üncü sıralarda bulunan İzmir Milletvekili Metin Öney’in (6/567), (6/568), (6/569) ve 8 inci sırada bulunan Burdur Milletvekili Yusuf Ekinci’nin (6/573) esas numaralı sözlü sorularının, istemleri üzerine geri verildiği, Başkanlıkça açıklandı;

9 uncu sırasında bulunan (6/574),

10 uncu sırasında bulunan (6/575),

11 inci sırasında bulunan (6/576),

13 üncü sırasında bulunan (6/578),

15 inci sırasında bulunan (6/580),

16 ncı sırasında bulunan (581),

18 inci sırasında bulunan (6/583),

20 nci sırasında bulunan (6/585),

22 nci sırasında bulunan (6/587),

23 üncü sırasında bulunan (6/588),

24 üncü sırasında bulunan (6/589),

25 inci sırasında bulunan (6/590),

26 ncı sırasında bulunan (6/591),

27 nci sırasında bulunan (6/592),

28 inci sırasında bulunan (6/593),

29 uncu sırasında bulunan (6/594),

30 uncu sırasında bulunan (6/595),

34 üncü sırasında bulunan (6/599),

35 inci sırasında bulunan (6/600),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar:

5inci sırasında bulunan, Karaman Milletvekili Fikret Ünlü’nün (6/570),

17 nci sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ömer Ekinci’nin (6/582),

19 uncu sırasında bulunan, Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın (6/584);

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Nami Çağan:

12 nci sırasında bulunan, İzmir Milletvekili Metin Öney’in(6/577),

23 üncü sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın (6/597);

Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay:

14 üncü sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Ziya Aktaş’ın (6/579),

36 ncı sırasında bulunan, Konya Milletvekili Veysel Candan’ın (6/601),

Orman Bakanı Ersin Taranoğlu:

21 inci sırasında bulunan, Bilecik Milletvekili Şerif Çim’in (6/586),

31 inci sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın (6/596),

Esas numaralı sorularına cevap verdiler.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1 inci sırasında bulunan 132,

4 üncü sırasında bulunan 335,

S. Sayılı kanun tasarıları, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

2 nci sırasında bulunan, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye İlişkin Kanun Tasarısının (1/218) (S. Sayısı : 164) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Komisyonların üye seçimi yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırayla görüşmek için, 13 Kasım 1997 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.51’de son verildi.

Uluç Gürkan Başkanvekili

Ahmet Dökülmez Haluk Yıldız Kahramanmaraş Kastamonu Kâtip Üye Kâtip Üye

                 II. – GELEN KÂĞITLAR No : 28

13 . 11 . 1997 PERŞEMBE

Rapor

1.- 4219 Sayılı 1997 Mâli Yılı Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/673) (S.Sayısı: 393) (Dağıtma tarihi: 12.11.1997) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop ilinde çeltik destekleme alımlarında yaşanan sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi.(6/729) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

2.- Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek’in, Bakanlık tarafından yapılan kamyonet alımlarına ilişkin Çevre Bakanından sözlü soru önergesi.(6/730)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

3.- Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Tüketicinin Korunması Hakkındaki kanunun bazı basın organları tarafından ihlal edildiği iddiasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi.(6/731)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

4.- Mardin Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Esnaf Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri aracılığıyla verilen kredilerin faiz oranlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi.(6/732)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

5.- Niğde Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlu’nun, Niğde-Bor’a bağlı bazı köylerin sondaj kuyusu ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi.(6/733)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

6.- Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, Kilis-SEVE Barajı Projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi.(6/734)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

7.- Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, Kilis’i Gaziantep havaalanına ve İskenderun Limanına bağlayacak yola ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi.(6/735)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

8.- Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, Suriye sınırındaki mayınlı araziye ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi.(6/736)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

9.- Kilis Milletvekili Mustafa Kemal Ateş’in, Kilis’in Suriye hududundaki köylerinin burç göleti ve su ihtiyaçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi.(6/737)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

Yazılı Soru Önergeleri

1.– Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, SSK sınavı ile ilgili işlemleri inceleyen müfettişlerin tutumuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3802)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

2.– Erzurum Milletvekili İsmail Köse’nin, olağanüstü hal bölgesindeki illerde uygulanan indirim ve muafiyetlerden Erzurum’un yararlanıp yararlanmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi.(7/3803)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

3.– Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan KON-SAT A.Ş.’nin KON-TV A.Ş.’ye devrine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3804)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

4.– Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Muğla-Marmaris İlçesinde Aksaz yolu çevresindeki taş ocağının çevreyi kirlettiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi.(7/3805) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

5.– Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, yük taşımacılığının tren trayler vagonlarıyla yapılmasına yönelik bir proje olup olmadığına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3806) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

6.– Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, İran’dan vebalı canlı hayvan ithalatı yapıldığı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3807) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

7.– İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Demokraside Birlik Vakfına yapılan bağışlara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3808)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

8.– İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası Genel Kuruluna işyeri temsilcisi olarak atanan şahsa ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3809)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

9.– İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Demokraside Birlik Vakfı ile TEBAŞ’ın bazı yöneticileri arasındaki ilişkiye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3810)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

10.– İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, RP’li bazı belediyelerin KOMBASSAN’a usulsüz ve düşük fiyatla arsa ve arazi aktardıkları iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3811)(Başkanlığa geliş tarihi: 7.11.1997)

11.– Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, kamyonlara takograf takma zorunluluğu getirilip getirilmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3812)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

12.– Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, TEAŞ tarafından yapılan İTM- 15 işaretli şalt tesisleri ihalesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3813)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

13.– Sivas Milletvekili Nevzat Yanmaz’ın, Başbakanlık Müfettiş Yardımcılığı sınavı sonrasında adaylardan istenen bazı belgelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi.(7/3814)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

14.– Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, Karaman Bağkur İl Müdürünün görevinden alınmasının nedenine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3815)(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

15.– Konya Milletvekili Abdullah Gencer’in, “Yurtdışı Vatandaşlar Üst Kurulu” oluşturulması ile ilgili çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi.(7/3816) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.1997)

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

13 Kasım 1997 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet KORKMAZ (Kütahya), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

 

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Ankara Milletvekili Ali Dinçer’in, Trafik kazalarına ilişkin gündemdışı konuşması

BAŞKAN – Gündemdışı birinci söz, trafik kazaları konusunda, Ankara Milletvekili Sayın Ali Dinçer'in.

Buyurun Sayın Dinçer.

ALİ DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakın zamanda, Salihli'de, 4 mühendis arkadaşım ile İnegöl'de, inşaat mühendisi Güven Kuzeci kardeşimi, hiç kusurları olmadan, en verimli çağlarında trafik ejderhasına kurban verdik.

Öncelikle, şimdiye kadar kaybettiğimiz tüm yurttaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, ulusumuza ve yakınlarına başsağlığı dilerim.

Her yıl, Kurtuluş Savaşı şehitlerimizden daha fazla yurttaşımızı trafik kazalarında kaybediyoruz. Bu önemli sorunu, altyapı, insan faktörü, trafik denetimi gibi tüm alt sistemleriyle bütüncül olarak ele almalıyız. Kurtuluş Savaşımızda, Büyük Atatürk'ün oluşturduğu "hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh, bütün vatandır" stratejisine göre, trafik sorunumuza karşı, topyekûn seferberlik anlayışıyla çözüm aramalıyız. Bu sorun, genel anlamda bir kültür sistemi olarak görülmeli. Parçacı çözümler yerine bütüncül yaklaşımlarla ele alınmalıdır. Henüz, yeteri kadar çağdaş kentli kültürüne ulaşamadığımızın, hâlâ feodal kültür özellikleri taşıdığımızın bilinciyle bu soruna yaklaşmalıyız.

Kapıkule'den çıkan bir yurttaşımız, sınırı geçer geçmez, Avrupalı gibi kurallara uygun davranmaya başlıyor; ama, aynı yurttaşımız, Türkiye'de, neredeyse düz ovada yürürcesine, kural dışına çıkıyor.

Otoyolda bile lebaleb yüklü üç kamyonu yan yana görebiliyoruz.

Başkentte bile, Nenehatun-Filistin Caddeleri kavşağı dışında, geçiş üstünlüğü levhası göremiyoruz.

Otoyolda bile 120 kilometre olan sürat tahdidine, yerleşim yerlerinde dahi uymuyoruz.

Yaya kaldırımlarını otopark yapıyoruz.

Başkentte, Keçiören'de yapılan tek çocuk trafik eğitim parkını bile, bugün, kullanılmaz hale getirdik.

Bütün bunlar, çağdışı feodal kültürün izleridir. Bunu gidermenin yolu, öncelikle, halkımızı eğitmekten geçer.

Her semtte trafik eğitim parkları yapılmalı; çocuklarımıza, anasınıfından başlayıp, uygulamalı trafik eğitimi verilebilmelidir.

Yoğun medya programlarıyla, genel anlamda, halkımızın eğitimine öncelik vermeliyiz.

Özellikle, kazalara neden olan ağır vasıta şoförlerini çok daha ciddî bir eğitime tabi tutmalıyız. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ağır vasıta şoförleri, şoförlük meslek liselerinden mezun olanlar arasından çıkmalıdır.

Güvenli ve daha ekonomik taşımacılık açısından, kentlerde, raylı toplutaşım sistemlerine ağırlık vermeliyiz. Kentlerarası yük ve yolcu taşımacılığında da, daha güvenli ve daha ekonomik olan demiryolu, denizyolu, havayolu taşımacılık sistemlerini geliştirmeliyiz.

Tüm şehirlerarası yolları, özellikle, önemli yolları, hiç vakit geçirmeden erişim kontrollü çift yollar haline getirebilmeliyiz.

Kamu ve özel kesimden nitelikli ve gönüllü pek çok yurttaşımızı onursal trafik denetmeni olarak yetiştirip görevlendirerek, halkımızın öz denetim mekanizmasını güçlendirmeliyiz.

Konut başına iki otopark yeri olmayan inşaatlara ruhsat vermemeliyiz. Var olan yapıların arka bahçelerinin altını oyarak otopark yapma zorunluluğu, İmar Yasasında değişiklik yapılarak getirilmelidir. Yayalara, ancak bu şekilde güvenli ve özgür bir ortam sağlanabilir.

Değerli milletvekilleri, bir hata, bazen bir kazada 40-50 yurttaşımızın canına mal olabiliyor; ama, suçlu, taksiratı yok diye çok az ceza alıyor. Gelişmiş ülkelerde ise, böylesine trafik cezaları için müebbet hapse kadar varan ağır cezalar verilebiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, lütfen toparlayalım.

ALİ DİNÇER (Devamla) – Bu nedenle, biz de trafik suçlarını taksiratlı suç olmaktan çıkarmalı, caydırıcı şekilde cezalandırabilmeliyiz.

Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, acemi şoförler, en az üç yıl acemi sürücü levhası taşımalıdır.

Trafik işaretleri, yol çizgileri eksiksiz olmalıdır.

Hataları belli olan sürücüler belli bir süre eğitimden geçmeden tekrar yola çıkmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu önemli konunun üzerine gitmek için, yeni bir Kurtuluş Savaşına hazırlanır gibi, bu sorunu ele alan bir Meclis araştırması, trafikle ilgili vakıf ve derneklerin de katılımıyla yapılmalı ve ilgili tüm mevzuat yenilenmeli, görev alacak tüm kurumların görev tanımları yeniden yapılmalıdır ve millet olarak hepimiz, bu savaşta cepheye sürülebilmeliyiz. İnşallah, bu savaşta, Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi galip geliriz ve ocaklar sönmez, canlar gitmez, mal varlıkları da gitmez.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.

Gündemdışı konuşma konusunda Hükümetin söz talebi?.. Yok.

2. – Çorum Milletvekili Mehmet Aykaç’ın, çiftçiler ile orta gelir grubu yurttaşların sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mustafa Rüştü Taşar’ın cevabı

BAŞKAN – Gündemdışı ikinci konuşma, çiftçilerin ve orta gelir grubu yurttaşların sorunları konusunda, Çorum Milletvekili Sayın Mehmet Aykaç'ın.

Buyurun Sayın Aykaç. (RP sıralarından alkışlar)

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çiftçilerimizin ve orta gelir grubu vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi ve vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Meclisin tatil döneminde, özellikle seçim bölgem olan Çorum'da, ilçelerinde ve köylerinde, vatandaşlarımızı ziyaret etmek ve sorunlarını dinlemek imkânını buldum.

54 üncü Hükümetin, Refahyol Hükümetinin uygulamalarıyla çiftçimiz, işçimiz, memurumuz, esnafımız, küçük ve orta boy sanayicimiz nefes almaya başlamıştı. Demokrasi geleneklerine uymayan usullerle kurdurulan 55 inci Hükümetin, dört aylık zaman içerisinde, iğneden ipliğe her şeye yaptığı büyük oranda zamlar ile din eğitimi ve öğretimini kısıtlayıcı uygulamaları ve temel insan haklarını ve demokrasiyi hiçe sayan davranışları, vatandaşlarımızı canından bezdirmiştir. Şimdi, rantiyeciler dışında, vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu bu Hükümetten memnun değildir ve bir an önce bu Hükümetten kurtulmak istemektedir.

EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Kim diyor onu?!

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Onu siz diyorsunuz.

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – Niçin kurtulmak istiyorlar; zira, yıllık enflasyonun yüzde 100'lerde seyrettiği bir ortamda, dört ayda akaryakıta yapılan yüzde 65'lik zamdan sonra, çiftçilerimiz, tarlasına ektiği buğdayın hasadını yapamaz hale gelmiş, bu yıl elde ettiği ürününü, ancak 1996 yılı fiyatlarından satabilmiştir.

Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız -kendilerine saygılar sunuyorum- ilk günlerde övünüp duruyordu "şu kadar ürün bedeli ödedik" diye. O bedeli size kim devretmişti; 54 üncü Hükümet bırakmıştı da, ondan ödeyebildiniz. (RP sıralarından alkışlar)

Bu seneki buğdayını 27 bin lira ilâ 35 bin lira arasında satan vatandaşımız, ekim mevsimini geride bıraktığımız şu günlerde, 75 bin liradan tohumluk buğday almıştır. Aldığı buğdayın fiyatı ile sattığı buğdayın fiyatı arasında yarı yarıya fark vardır. Bu, çiftçimize yapılan en büyük zulümdür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refahyol Hükümeti zamanında uygulaması düşünülen gübredeki sübvanse direkt fabrikaya yapılarak, vatandaşın yarı fiyat ödeyerek alacağı gübre bedelinin şimdiki uygulamayla tamamı tahsil edilmekte, bu paranın yarısı da en erken dört ayda ödenebilmektedir. Bir televizyon konuşmasında Sayın Bakanımız da bunu ifade etmiş ve düzelteceklerini söylemişlerdi; bunu bekliyoruz çiftçilerimiz adına.

Bu arada, tarım kredi kooperatiflerince ortaklarına kullandırılan kredilerde uygulanan faiz oranları da aşırı derecede yükseltilmiştir. Şöyle ki, bu Hükümet işbaşına geldikten sonra, bakınız, oranlar elimde, resmî rakamları veriyorum: Kısa vadeli kredilerde; bitkisel üretim kredi faiz oranı yüzde 52'den yüzde 73'e, kimyevî gübrede kredi faiz oranı yüzde 45'ten yüzde 73'e, hayvancılık işletmesindeki kredi faiz oranı yüzde 45'ten yüzde 62'ye, tohumlukta yüzde 52'den yüzde 73'e, ziraî mücadelede yüzde 52'den yüzde 73'e; orta vadeli kredilerde ise; tarım araç gereç kredi faiz oranı yüzde 52'den yüzde 73'e, hayvancılık donatma kredisi faiz oranı yüzde 45'ten yüzde 62'ye yükseltilmiştir.

Burada sormak istiyorum: 55 inci Hükümetin tarım ve hayvancılık politikası bu mudur?! Köylüye ve besiciye imkân sağlayacağınıza, kredi faizlerini en az yüzde 50 oranında artırarak tarımı ve hayvancılığı bitkisel hayata soktunuz, ölüme mahkûm ettiniz. İllerdeki ziraat odaları başkanları feryat etmektedirler; duymuyor musunuz?! Artık, bu milletin feryadını duyun ve bu yanlış uygulamalardan vazgeçin.

Seçim bölgemdeki Osmancık, Kargı, Dodurga İlçelerindeki pirinç üreticilerinin alacakları, ürün bedelleri hâlâ ödenmemiştir.

Değerli milletvekilleri, hayvancılıkta da aynı sorunlar yaşanmaktadır.

Değişik bir konuya değinmek istiyorum sayın milletvekilleri; bugünlerde, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan 1998 bütçesinde, kamuda çalışan görevlilerimize ve emeklilere yapılacak maaş artış oranının, geçtiğimiz üç ayda yapılan zamları telafi edici oranda olmasını gönlümüz isterdi; ama, ne yazık ki, 55 inci Anasol-D Hükümeti, memurlarımıza, ilk altı ay için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aykaç, lütfen toparlayalım...

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – Tamamlıyorum...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Buğdaya kaç para verdiniz?!.

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – ...yüzde 30 maaş artışı yapacağını ilan etmişken, yine, 1998 yılı içerisinde, almış olduğu içborç faizlerinin ödemesini yüzde 130, yüzde 150'yle yapacaktır. Arada korkunç fark vardır. Hadi, enflasyon 1998 yılında yüzde 50 olacaksa, neden yüzde 130'la içborçlanmaya gidiyor bu Hükümet, rantiyecilere acaba imkân aktarmak için mi?.. Bunu öğrenmek istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi, hafta başından itibaren şekere yüzde 5 veya 6 oranında zam yapılmıştır ve bunu otomatiğe bağladığını da Hükümet beyan etmiştir. Gerekçesi de şuymuş bu şeker zammının: Efendim, şekerpancarı taban fiyatı yüksek verilmiş; ondan dolayı şekere zam yapılmış...

NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Denk bütçe... Denk bütçe...

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – Heyhat, Refahyol Hükümeti zamanında köylüye verilen taban fiyatı çok mu buldunuz?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aykaç.

MEHMET AYKAÇ (Devamla) – Bunları düşünmenizi diliyor; saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündemdışı konuşmayı yanıtlamak üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mustafa Taşar. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Refah Partisi Çorum Milletvekili Sayın Mehmet Aykaç'a, bana konuşma imkânını verdiği için, teşekkür ediyorum ve özellikle, tarım konusunda yapılan uygulamalar hususunda da, bu vesileyle, bir kez daha, Yüce Meclisimize bilgi vermek istiyorum.

Öncelikle, 54 üncü Hükümetin sayesinde çiftçimizin, dargelirlilerin nefes almaya başladığını ifade ettiler. Doğrudur, elhak doğrudur; ama, sunî teneffüse sokmuşlardı milleti, 55 inci Hükümet, milletimizi, dargelirlimizi bu sunî teneffüsten kurtarmıştır. (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Özellikle, kendilerinin bırakmış olduğu paraların, 55 inci Hükümet tarafından, çiftçi ürünlerinin bedellerinin ödenmesinde kullanıldığını ifade etti değerli arkadaşımız. (RP sıralarından "Doğrudur" sesleri)

Bu, doğru değil maalesef. Biraz önceki doğruydu; bu, doğru değil. Nasıl doğru değil; eğer, sizlerin, 54 üncü Hükümetin -hayalî kaynak paketleriyle gerçekleştirdiğini ifade ettiğiniz- kaynakları var olsaydı...

ÖMER FARUK EKİNCİ (Ankara) – Hadi oradan!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – ...ikibuçuk yıldır, gübre paralarını; sunî tohumlama, süt, ilaç, seracılık ve hayvancılıktaki sübvansiyonları ve desteklemeleri köylümüze öderdiniz. Bu paranız var olsaydı, ikibuçuk yıl bunları bekletmezdiniz. 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti işbaşına gelir gelmez, ilk işi, Refahyol Hükümetinin çiftçimize ve üreticimize taktığı 24 trilyon liralık devlet borcunu tıkır tıkır ödemek olmuştur. (ANAP ve DSP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; RP sıralarından gürültüler) Onunla da kalmamıştır, bugüne kadar, bunun dışında oluşan 23 trilyon lira sübvansiyon bedelinin 20 trilyon lirası da ödenmiştir. Dolayısıyla, destekleme bedeli olarak bugüne kadar ödenen bedel, tam 44 trilyon liradır. 3 trilyon liralık bir miktar kalmıştır; o miktar da, önümüzdeki günlerde üreticimize ödenecektir. Bu vesileyle, bunu da, ekranları başında bizi izleyen bütün izleyicilere ve halkımıza da duyurmuş oluyorum.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Gelir gelmez para yarattınız galiba!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Devam ediyorum: Sadece buğday ve arpada, 200 trilyon lira, üreticinin alnının teri kurumadan, peşin olarak ödenmiştir. Geçen sene alınan buğday miktarı 500 ton civarındayken, bu yıl alınan buğday miktarı 3,5 milyon tondur. Geçen sene alınan arpa miktarı 500 ton iken, bu sene alınan arpa miktarı 1,5 milyon tondur ve geçen sene buğday ve arpa paraları 6 ay gecikmeyle ödenirken, bu sene, her salı olmak üzere, peşin peşin ödenmiştir. İşte, 54 üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile 55 inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin farkı budur; bu farkı, çiftçimiz de köylümüz de esnafımız da emeklimiz de dulumuz da yetimimiz de hepsi de bilmektedir; ama, sizler, bilmemekte ısrar etmektesiniz. (RP sıralarından gürültüler) Zararı yok, konuşa konuşa, size de öğretiriz bunları.

Orta ve uzun vadede, Hükümet olarak uyguladığımız tutarlı ekonomik ve sosyal politikalar, önümüzdeki yıldan itibaren sonuçlarını vermeye başlayacaktır. Enflasyonu 1998 yılında yüzde 50'ye çektiğimiz zaman, ziraî kredi faizleri de, buna paralel olarak aşağıya düşürülecektir.

İLYAS ARSLAN (Yozgat) – Seneye görüşürüz!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Devamla) – Aziz arkadaşlarım, burada, asıl soruyu, dönüp, kendi kendinize sormanız gerekir; çünkü, almadan vermek, sadece Allah'a mahsustur. Siz, bu 60 milyonun parasını alıp da, her tarafa, istediğiniz gibi dağıtma hakkına sahip değilsiniz. (RP sıralarından gürültüler) Dolayısıyla, sizin yapmadığınız, sizin getiremediğiniz, sizin uygulamada aksaklık yaptığınız hususlar, bu Hükümetin önünde bir kambur olarak durmaktadır. Bu kamburları düzeltmeye çalışıyoruz. Biz bunları düzeltmeye çalışırken, sizden yardım ve destek beklemiyoruz, bari gölge etmeyin, başka bir ihsan istemiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündemdışı üçüncü söz, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya'ya verilmişti; ancak, Sayın Kaya, Genel Kurul salonunda yoklar.

Sayın milletvekilleri, bir Cumhurbaşkanlığı tezkeresi vardır; okutuyorum:

B)TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Kazakistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı A. Ahat Andican’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygın’ın vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1124)

10 . 11 . 1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 12 Kasım 1997 tarihinde Kazakistan Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı Prof. Dr. A. Ahat Andican'ın dönüşüne kadar, Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.

Süleyman Demirel

Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

2. – Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1125) 12.11.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Plan ve Bütçe Komisyonu, Başkanlığın çağrısı üzerine, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 12.11.1997 tarihinde 518 No'lu komisyon salonunda toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler, hizalarında gösterilen oyları alarak belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

Saygılarımla arz ederim.

Biltekin Özdemir

Samsun

Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı

Adı Soyadı Seçim Çevresi AldığıOy

Başkan Biltekin Özdemir Samsun 26

Başkanvekili Metin Şahin Antalya 26

Sözcü Hüseyin Yayla Hatay 26

Kâtip Miraç Akdoğan Malatya 26

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz konusundaki (10/21) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

3. – (10/21) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1126)

13.11.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere, 13.11.1997 Perşembe günü saat 10.00'da Halkla İlişkiler Binası B Blok, Alt Zemin, 6 ncı Banko karşısı Körüklü Salonda 10 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler, belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

Sümer Oral

Manisa

Komisyon Geçici Başkanı

Adı Soyadı Seçim Çevresi AldığıOy

Başkan Sümer Oral Manisa 10

Başkanvekili Bayram Fırat Dayanıklı Tekirdağ 6

Sözcü Kahraman Emmioğlu Gaziantep 10

Kâtip Ayfer Yılmaz İçel 6

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Kanun teklifinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

4. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 4.1.1961 Tarih ve 211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 98 inci Maddesinin İkinci Fıkrasının Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifini (2/468) geri aldığına ilişkin önergesi (4/262)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

4.1.1961 tarih ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 98 inci maddesinin ikinci fıkrasının değiştirilmesine dair 15 .10.1996 tarihinde vermiş olduğum kanun teklifimi geri çekmek istiyorum.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

Yücel Seçkiner

Ankara

BAŞKAN – Millî Savunma Komisyonunda bulunan (2/486) esas numaralı kanun teklifi geri verilmiştir.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

5. – Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir’in, Bulgaristan’ayapacağı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1127) 12.11.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

27-30 Ekim 1997 tarihlerinde Sofya'da yapılan Türkiye-Bulgaristan Karma Ulaştırma Komisyonu toplantısına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere, Ulaştırma Bakanı Necdet Menzir'in başkanlığında, Hükümetimizi temsilen adı geçen ülkeye gönderilen heyete, ilişik listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasamızın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

A. Mesut Yılmaz

Başbakan

Liste:

Ertuğrul Yalçınbayır Bursa

Necdet Tekin Kırklareli

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin "Seçim" kısmına geçeceğiz. Bu kısımda komisyonlara üye seçimi yer almaktadır; ancak, siyasî parti gruplarınca aday gösterme işlemleri tamamlanamadığından, ihtisas komisyonlarına üye seçimlerini yapamıyoruz.

Komisyonların yeniden teşekkülünü sağlamak için, grupların, adaylarını bir an önce Başkanlığa bildirmelerini rica ediyorum.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

Önce, sırasıyla yarım kalan işlerden başlıyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1. – Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/597) (S. Sayısı : 335)

BAŞKAN – Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısının görüşmelerine başlamamız gerekiyor; ancak, bu tasarının, Komisyonca geri alınan maddeleriyle ilgili rapor gelmediğinden, görüşmelerini erteliyoruz.

2. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164) (1)

BAŞKAN – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon ve Hükümet yerini aldı.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Refah Partisi ve Demokratik Sol Parti Gruplarına adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Gruplar adına başka söz talebi var mı? Yok.

Şahsı adına, Sayın Kahraman Emmioğlu...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Vazgeçiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Grubunuz adına konuştuğunuz için vazgeçiyorsunuz...

Sayın Ersönmez Yarbay?.. Yok.

Sayın Bakan, dün, bir konuşma talebiniz var gibiydi...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Evet Sayın Başkan; teşekkür ederim.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Benim de söz talebim olmuştu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Son söz milletvekilinindir efendim, size söz vereceğim.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; öncelikle, görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olarak, neyin müzakeresini yaptığımızı sağlıklı tespit etmek, bize, müzakerelerin anlamlı sonuca götürülebilmesi bakımından yardımcı olacaktır.

Her şeyden evvel, görüştüğümüz tasarıda, iki öğrenci grubunun, yurt dışında, devletin olanaklarıyla, diğer bir deyişle 65 milyon vatandaşımızın, 11 milyon hanemizin ödediği vergilerle yurt dışında okutulmasının esaslarını görüşüyoruz.

Yurtdışına gönderme için yaptığımız düzenlemede iki grup öğrenci söz konusudur. Bunlardan bir bölümü, lisans düzeyi dediğimiz, yani üniversite düzeyini yurt dışında okumak üzere göndereceğimiz öğrencilerdir. Diğer grup ise, üniversiteüstü öğrenim dediğimiz ve ağırlıkla, bu öğrenimlerini tamamladıktan sonra, yurda döndüklerinde üniversitelerimizde öğretim görevlisi olacak ve gençlerimizi eğitmek üzere görev alacak arkadaşlarımızın eğitiminden bahsediyoruz.

Olaya bu şekilde baktığımızda; öncelikle, birinci grupta düzenlenen bölüm, yani ÖSYM imtihanında ilk 2 000'e girenden 200 öğrencinin yurtdışına gönderilmesindeki amaç, işte, bu imtihanlarda ilk 2 000'e girenden 200'ünün, üniversite okumak üzere yurtdışına gitmesi. Yani, Türkiye'de 69 üniversitemiz var; bu üniversitelerin dışında, bir teşvik unsuru olarak, Türkiye'de başarılı bir lise eğitimi görmüş ve üniversite imtihanlarında en başarılı olmuş 200 çocuğumuza, gösterdiğiniz başarının karşılığı olarak size yurt dışında okuma imkânı veriyoruz diyoruz ve öğrenim yaşamları boyunca büyük bir çaba içerisine girmiş, üstün gayretler içerisinde olmuş çocuklarımızı ödüllendiriyoruz. Burada, seçici olmak, çocukları, okulda başarılı olmaya, artı, üniversite sınavlarına hazırlanırken de büyük çaba içerisinde olmaya özendirmektedir.

Şimdi, bunu yumuşatırsak ne olur; bunu yumuşattığımız takdirde, yurtdışına ulusal üniversitelerimizden bir bölüm öğrenciyi göndereceğiz. Burada, çok seçici olmamız lazım. Neden; çünkü, fert başına 3 bin dolar civarında geliri olan ükede, yurtdışına, beher öğrenci için senede 6 bin, 7 bin, 10 bin dolara varan bir meblağı ödemek suretiyle gönderiyoruz. Dolayısıyla, buradaki seçiciliğimizde vatandaşın parasını harcadığımızı unutmamamız gerekir. Ayrıca burada bir hususu daha düşünmemiz lazım: Bu 200 başarılı öğrenciden, yani ilk 200'e girenlerden eğer yurtdışına gitmek istemeyen varsa -buradaki üniversitelerden çok başarılılarını tercih ettikleri takdirde- alttan gelenlere bu hak tanınıyor; 200, kontenjandır. O noktada, giden arkadaşlarımızın yarattığı boşluk da ek kontenjanda bulunan yedek bekleyen öğrencilere o iyi üniversitelerde fırsat eşitliğini veriyor. Dolayısıyla, buradaki seçiciliğimiz nedeniyle yurtdışına gönderdiğimiz çocukların boş bıraktığı alanlar, üniversitede boş kalmıyor; yedek konumunda olan ve oralara gelmek için kendileri de özel bir gayret içinde olan öğrencilere fırsat olarak geliyor. Dolayısıyla, burada yapılan bir yanlışlık yok; gerek komisyondan gelen gerekse Hükümetten gelen yasa metninde doğru ilkeler belirlenmiştir.

İkinci olarak, yurtdışına gönderdiğimiz bölümde, üniversiteyi bitirmiş ve yine bir imtihana tabi tutulmak üzere, başarı ortalaması yüzde 60'ın üzerinde olan 800 üniversite mezununu yurtdışına master ve büyük bölümünü de doktora yapmak üzere gönderiyoruz. Niçin gönderiyoruz bunları; çünkü, birçok üniversite açıyoruz. Bu üniversitelerimizde nitelikli öğretim görevlisine ihtiyacımız var ve bu nitelikli öğretim görevlilerine neyi emanet ediyoruz; kendi çocuklarımızın üniversite eğitimini.

Elimizi vicdanımıza koyup cevap verelim. Hangimiz öğretim görevlilerinin niteliksiz olmasını özendirebiliriz; böyle bir şeyi hiçbirimiz düşünemez.

Bu arkadaşların başarı puanının yüzde 60 olmasının bir başka gerekçesi daha var: Yurt dışındaki üniversitelere başvurduğunuz vakit, eğer üniversitedeki başarı ortalamanız belirli düzeyin altındaysa... Hangi branşta okuyorsanız okuyun, onların talep ettiği bir şey vardır: "Benim üniversiteüstü programımı izleyebilmeniz için, şu, şu, şu derslerden en az şu düzeyde not almış olmanız ve üniversite ortalamanızın şu düzeyde olması lazım." Değilse, söyledikleri şudur: "Buyurun, üniversitenin normal yıllarından ders alın; yani, doktora programının altında, normal üniversite öğrencileri gibi, şu, şu, şu derslere devam edin, ondan benim beklediğim not düzeyini alırsanız, ben, sizi doktora programına kabul ederim." Bu durumda ne oluyor; yine, bu ülkenin vergi mükellefinin ödediği paralarla, biz, gönderdiğimiz öğrencileri üniversite düzeyinde okutacağız; burada noksan kalan kısmı tamamlatacağız; bir yıl, gerekirse iki yıl, yabancı dil dahil, ilave 10 bin dolar, 15 bin dolar ödeyip, bu çocuklara noksanlıklarını tamamlatacağız.

Peki, bu noksanlıklarını Türkiye'de tamamlamış çocuklara niye fırsat vermeyelim, niye bu noksanlıklarını ülkemizde tamamlamasınlar, niye başarı düzeyini kendimiz tespit etmeyelim?! Arkasından ne oluyor; düşük kalitede öğrenci gönderdiğiniz vakit, yabancı üniversite diyor ki: "Türkiye'deki şu, şu, şu üniversitelerin muadeletini kabul etmiyorum." Kendi üniversitelerimize de, kendi öğrencilerimize de, kendi ülkemize de kötülük ediyoruz. İşte bu nedenle, bu şekilde başarı sınırlarının konulması; bir, vergi mükellefinin parasını harcadığımız için; iki, ileride, eğitimlerini yapıp geldikten sonra bizim çocuklarımızı eğitecekleri için, en nitelikli olanları seçip, yurtdışına gönderme yükümlülüğümüz var.

Ayrıca, çok şükür, Türkiye Cumhuriyetinin üniversiteleri, bugün, doktora programlarında öğrenci okutmakta. Şu anda, üniversitelerimizde 80 826 öğrenci üniversiteüstü öğrenim görmekte ve bu üniversitelerden birçoğu, yabancı ülkelerde de doktoraları saygıyla karşılanan okullarımız. Aynı şekilde, yurt dışında, resmî ve özel olarak, 9 787 öğrencimiz üniversiteüstü öğrenim görüyor; toplam, şu anda, yurt içinde ve yurt dışında, 90 613 öğrencimiz okuyor ve bunların üçte biri doktora düzeyinde; yani, 30 binin üzerinde doktora öğrencimiz var.

İşte, önünüzdeki yasa tasarısıyla, ulusal üniversitelerimiz, 80 binin üzerinde üniversiteüstü öğrenim verecek ve bugün, Orta Doğu Teknik Üniversitesi olsun, birçok üniversitemizin doktorası, Amerikasında da, Japonyasında da saygıyla karşılanıyor ve hatta buradan doktora alan insanlarımız, o üniversitelerde öğretim görevlisi olarak ders verebiliyor. Dolayısıyla, yapacağımız şey, üniversitelerimizde bu düzeye ulaşmışken, yurt dışındaki üniversitelerde de -elbette, yeni açtığımız üniversiteler için yeni görevliler yetiştirmek durumundayız- seçici olmaya mecburuz ve gönderdiğimiz üniversiteler de seçici olacak. Biz, buna riayet etmezsek... Geçmişte neler olmuştur size söyleyeyim: Çocuklara bırakılmıştır üniversitenin seçimi. Çocuklar gitmişler, doktora derecesi ciddî şekilde tartışmaya açık, özel veya resmî yerlerde doktoraya devam etmişlerdir; bunun, beraberinde Türkiye'ye getirdiği birçok sorun olmuştur. Kuralları net koyacağız. Öğrencilerimizden bekleyeceğimiz belirli bir seviyeye gelmeleri -netice itibariyle hepimizin çocuklarını emanet ediyoruz- o düzeyi sağlamaları.

O bakımdan, önümüzdeki kanun tasarısı, komisyonda aldığı şekliyle, Türkiye'nin, gerçekten, yükseköğrenim ihtiyaçlarına cevap verecek hale gelmiştir. Bugüne değin, bu şekilde yurtdışına gönderilecek öğrenciler için de, zaten, yüzde 60 başarı puanı yönetmeliklere konulmak suretiyle uygulanmıştı. Bu uygulamanın sonucunda da başarılı sonuçlar aldık; ama, buna rağmen, yurtdışına gönderdiğimiz bazı öğrencilerimizinden dolayı da başarı durumlarında sorunlarımız var. Demek ki, yüzde 60 dahi, istediğimiz düzeyde başarıyı sağlamıyor; ama, tespit edilmiş bir şey, yerleşmiş bir kural; onu uygulamakta sayısız faydalar var.

Kanun tasarısının bu boyutuna bu şekilde değindikten sonra, değerli konuşmacıların üzerinde durduğu diğer bazı konular üzerinde durmak istiyorum.

Değerli Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü, değerlendirmelerini yaparken, 9 uncu sınıf, yani, lise 1 inci sınıfta iki yıl üst üste kalmış öğrencilerin sokağa itildiğini ifade ettiler.

Değerli arkadaşlar, lise 1 inci sınıfta iki yıl üst üste kalan öğrencilerin sokağa itilmesi gibi bir durum söz konusu değildir; çünkü, sistemimizde bu öğrencilerin açıköğretim lisesine devam etme hakkı vardır; arzu ederlerse buraya devam edebilirler. Aynı şekilde, çıraklık eğitimine devam etmek istiyorlarsa, çıraklık eğitimi de kendilerine açıktır.

Ayrıca, şunun altını çizmek istiyorum: Açıklise eğitimine devam eden öğrencilerin üniversiteyi kazanma oranları, örgün öğretime devam edenlerle eş düzeydedir.

Şimdi, bu durumda başarısız olmuş öğrencilerimiz hakkında sizlere bir bilgi sunmak istiyorum. Meclisimizde şu anda beni dinleyen arkadaşlarımızdan 1956 ve daha öncesinde liseden mezun olanlar, lütfen, hafızalarını bir tazelesinler. Değerli arkadaşlar, hepiniz olgunluk sınavını vererek liseyi bitirdiniz, ondan sonra üniversiteye girme hakkını elde ettiniz.

Şimdi, bu bilgilerinizi tazeledikten sonra, sizlerle bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. 9 uncu sınıfta iki yıl üst üste kalmış öğrencilerimizin durumu -üç tane tipik örnek vereceğim- şudur: 9 uncu sınıfta 13 tane ders okutulmaktadır. Bir öğrenci, bu 13 dersten Türk dili ve edebiyatından 5; yani, tam not alırsa; 2 tane seçmeli dersten de -yani, öğrencinin zorunlu olarak okumak durumunda olduğu değil, kendisi şu ve şu dersi seçiyorum diyor- 5'er not alırsa -okuyacağım dersleri lütfen dikkatli dinleyin- geriye kalan, din kültürü ve ahlak bilgisi, tarih, coğrafya, matematik, biyoloji, fizik, kimya, sağlık bilgisi, yabancı dil ve beden eğitimi derslerinden 1 alırsa, doğrudan doğruya sınıfını geçiyor arkadaşlar. Ha, diyelim ki bu dediğim notları alamadı, Türkçeden 5 değil de 4 aldı; seçmeli derslerin birinden de 4 aldı; ortalaması 2'nin altına düştüğü için, bu çocuğa deniliyor ki: "Evladım, kendi özgür iradenle üç tane ders seç; notunu yükseltmek için sınava gir." Öğrenci üç tane dersi seçiyor, sınava giriyor, ortalaması 2 tutmuyor, sınıfta kalıyor.

Ertesi yıl haziran ayı geliyor, yine aynı süreçten geçiyor; not ortalaması 2'nin altında... Tekrar, kendisine "buyurun, üç ders seçin" deniliyor ve üç dersi seçiyor; yine başarısız oluyor.

Arkadaşlar, bu koşullar altında iki yıl üst üste sınıfta kalabilmek mucize gerektirir.

Size bir başka örnek okuyayım: Türk dili ve edebiyatından 3 almış -5 değil- matematikten 3 almış, yabancı dilden 3 almış, iki seçmeli dersinden 3'er almış; tarih, coğrafya, biyoloji, fizik ve kimyadan 1'er almış. Bu öğrenci de doğrudan doğruya sınıfını geçiyor.

Sizlere üçüncü bir örnek de vereyim: Türk dili ve edebiyatından 2 almış, din kültürü ve ahlak dersinden 2 almış, coğrafyadan 2 almış -okuduğum notlar 5 üzerinden- sağlık bilgisinden 4 almış, beden eğitiminden 4 almış, seçmeli iki dersinden de 4 almış; diğer dersleri 1... Bu öğrenci de doğrudan doğruya sınıfını geçiyor, ikmale kalması yok.

Bunlar, iki yıl üst üste bunları başarmış ve toplam öğrenciler içerisinde oranı yüzde 5'in bulmayan arkadaşlarımız.

Bu öğrenciler, elbette ki, sisteme kazandırmak durumunda olduğumuz öğrenciler. Ne yapılıyor; kendilerine açıkliseye devam imkânı veriliyor.

Biraz evvel de söyledim; açıkliseye devam edenlerin üniversiteye girmedeki başarı oranı yüzde 50; normal liseyi bitirenlerin başarı oranı da yüzde 50.

MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Anadolu liselerini kapattık...

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Anadolu liselerini kapatmadık; açık, devam ediyor ve oralarda son derece kaliteli eğitimler verilmeye devam edilecek.

İşte, değerli arkadaşlarım, benim, bir siyasetçi olarak, çok kolay bir karar almam mümkündü; iki yıllıklara bir üst sınıfa devam etme hakkını verebilirdik. İyilik mi yapmış olacaktık, kötülük mü?!

Unutmayın ki, verdiğimiz bu mesajla, bu kadar kolaylaştırılmış olmasına rağmen, eğitimde başarısız olanları, sistemin dışına itmiyoruz, imkânları veriyoruz; açıklise veya çıraklık eğitimi... Ama, belirli bir şekilde kuralların olması, oranı yüzde 95'e varan öğrenciye başarılı olmak için bir güç veriyor. Diğer bir şekilde, bu arkadaşlara bir üst sınıfa devam etme hakkı verseydik, 10 uncu sınıfta, 9 uncu sınıfın derslerini başaramamış, bir de bunlardan sorumlu olarak, başarısızlığını bir sene daha erteleyecektik; bu çocuk, 18 yaşına gelmiş, kanunlara göre de çıraklık dönemini geride bırakmış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, ben, popülist bir bakan olup, kolaycı bir siyasetçi olmayı tercih etmedim; bu eleştirileri sineme çektim ve bunun için de ağır eleştiriler aldım; ama, aldığımız kararın doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü, unutmayalım ki, çocuklarımızı geleceğe hazırlarken büyük sorumluluğumuz var. Bizden sonra, özel kesimde olsun kamu kesiminde olsun bu ülkenin sorumluluğunu taşıyacaklar. Derslerinde de belirli bir başarıyı aramamız gerekiyor. Biraz evvel söylediğim gibi, hiçbiriniz bu şekildeki notlarla liselerden mezun olmadınız.

Son olarak üzerinde durmak istediğim diğer bir konu şu: Yine, değerli arkadaşlarımız, öğrenci seçme sınavlarına yönelik eleştiriler getirdiler. Bu kurallar, 55 inci Hükümetin göreve başladığı anda konulmuş değildir; geçen yıl öğrenci seçme sınavları ilan edilirken bunlar ilan edilmiştir ve gelecek yıl bu kurallar uygulanacak denilmiştir. Bunların, özellikle anadolu liseleri ve fen liselerinin üzerindeki olumsuz etkisinden ben de şahsen rahatsızım. O sakıncaların ortadan kaldırılabilmesi için ilgililerle görüşmelerim devam ediyor. Bir sonuca henüz ulaşmadığımız için de herhangi bir açıklamada bulunmuyorum; ama, öğrencilerimizin farklı yıllardaki mezuniyetlerine göre bir farklılık getirilmesinin analizlerini arkadaşlarıma yaptırdım. Burada ortaya çıkan husus şu: Liseyi bitirdiği birinci yılda başarılı olanların oranı -sizlere rakamlar vermek istiyorum- yüzde 17'ye düşmüş durumda; yüzde 25'lerden yüzde 17'ye düşmüş. Buna mukabil, mezun olduktan bir yıl sonra, iki yıl sonra imtihanı kazananların oranlarında da yüzde 36'lara varan artış var; yani, diğer bir deyişle, biz, sistemde uyguladığımız yöntemlerle, liseyi bitirdikten sonra -ekonomik olanakları olanlara- bir yıl, iki yıl kursa devam etmek suretiyle başarı puanlarını yükseltecek bir mekanizma oluşturmuşuz.

Değerli arkadaşlar, liseyi bitiren birçok öğrencimizin kurslara devam edecek ekonomik olanakları yok. Fırsat eşitliğini konuşuyoruz ve hepimiz de, burada, Mecliste, çocuklarımıza ve vatandaşlarımıza fırsat eşitliği verme yükümlülüğü altındayız.

Şimdi, yapılan bu düzenlemeyle, başarılı olduğu takdirde, söyleyeyim size -son beş yılda bu sistem uygulanmış olsaydı- liseyi bitirdiği birinci yılda girdiği anda, başarı oranları yüzde 17'den yüzde 21'e çıkıyor; yani, 3 puanlık bir artış gösteriyor. Diğer öğrencilerdeki azalma ise, bir yıl sonra devam edenlerde, yüzde 1 puanlık değişme gösteriyor; yani...

ÖMER FARUK EKİNCİ (Ankara) – Herkese fırsat eşitliği mi, sadece yandaşlarınıza mı?! Başörtülülere fırsat eşitliği yok mu?!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Bütün herkese fırsat eşitliğinden konuşuyoruz beyefendi!.. Üniversiteye giriş sınavlarını konuşuyoruz; bir başka şeyi konuşmuyoruz. Buraya giren 1 milyon çocuğumuzun geleceğini konuşuyoruz.

ÖMER FARUK EKİNCİ (Ankara) – Fırsat eşitliği diyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – İşte, aynı şeyi konuşuyoruz, farklı şeyleri söylemiyorum. Bu yıl liseyi bitirmiş; bir farklılık getirmek suretiyle şansını artıralım diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen... Sayın Ekinci, karşılıklı diyalog haline çevirmeyelim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – O nedenle, bu konuda da yapılan çalışma, aslında, büyük farklılık değil; bu yıl mezun olan çocukların şansını artırabilmeye yöneliktir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen toparlayalım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Aynı şekilde, benim, yine tereddütle karşıladığım husus, üç yıl üst üste imtihana girmiş olanların yeniden alınmaması. Onu da doğru bulmuyorum; arzu ediyorlarsa, o çocuklara imtihana girme fırsatı verilebilmeli.

Dediğim gibi, bu konular üzerinde ilgililerle görüşmelerimiz devam ediyor.

Kanun metnine dönmek gerekirse, kanun metniyle yurtdışına gönderilen öğrencilere uygulanan kurallar objektif esaslara göre tespit edilmiştir. Bu şekilde davranıp, bu şekilde kuralları uyguladığımız takdirde, vergi mükellefinin parasını doğru ve isabetli şekilde harcayacağımıza kanaat getirmiş bulunuyorum.

Beni sabırla dinlediğiniz için, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şahsı adına, Sayın İsmail İlhan Sungur; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 164 sayılı kanun tasarısının tümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Getirilmiş olan kanun tasarısıyla, 1416 sayılı Kanunla yurtdışına gönderileceklerden ayrı olarak, ÖSYS sonuçlarındaki başarı sırasına göre 2 000 kişi içerisinden en çok 200 öğrencinin gönderileceği söylenmektedir.

Sayın Bakan biraz önce açıklamalar yaptılar; yalnız, burada şu kuşkular var: Bu 200 öğrenci ve daha sonra da yükseköğrenim kurumlarından mezun olanlardan, yine ÖSYM'ye yaptırılacak sınavda yüzde 60 başarı puanı alanlardan, başarı sırası esas alınmak üzere, 800 öğrencinin yurt dışında öğrenim görmelerini sağlamak şeklinde ifade ediliyor.

Şimdi, burada, daha önceden yapılan bir uygulama var; seçimin, ÖSYM'den alınıp, YÖK kapsamındaki öğretim üyesi ve araştırıcı yetiştirme kuruluna verilmesi şeklinde. Eğer, bu uygulamada da bu yapılacaksa -bu, tabiî, son derece de yanlış ve objektif olmayan bir uygulama olacaktır; çünkü, YÖK'ün bir yönetmelik çerçevesinde yapacağı seçimin hiçbir objektif kriteri yok- yani, yazılı sınavda başarılı olan öğrenciler arasında tekrar sözlü bir sınavla eleme yapılması yoluna gidilecekse, bu, son derece yanlış olacaktır. Bunu vurgulamak istiyorum.

İkinci bir nokta olarak, yükseköğrenim kurumlarından mezun olanların tekrar lisans öğrenimi görmelerini sağlamak şeklinde bir nokta var. Halbuki, yurt içerisinde zaten büyük masraflarla yükseköğrenim görmüş olan bir kişiyi, tekrar yurt dışında bir lisans öğrenimi görmesi için göndermenin büyük bir israf olacağı kanaatindeyim. Yurtdışına gönderilecekse, o da belirli bilim dallarında, yurt içinde yetişmesi mümkün olmayan bilim dalında dışarıya yüksek lisans ya da doktora öğrencisi olarak gönderilmesinin daha uygun olacağı kanısındayım. Dolayısıyla, yurtdışına gönderilecek öğrencilerin bilim dallarının da önceden belirlenmesinin gerekeceği kanaatindeyim.

Bir de, tezini bitirerek öğrenimini tamamlayan mezunların bir bölümü, yurda, Türkiye'ye dönmemektedir veya döndükten sonra doktora konularına yakın konu ve ortamı bulamadıklarından dolayı üniversiteden ayrılmaktadırlar ve doktora yaptıkları ülkeye dönme yollarını aramaktadırlar. Yapılan incelemelerde, 10 öğrencinin yaklaşık 4'ünün başarılı olarak Türkiye'ye döndüğü ve üniversitelerde görev aldığı görülmektedir. Dolayısıyla, maliyet 2,5 katına kadar yükselmektedir. Doktora öğrencilerinin ortalama maliyeti 200 bin dolar olarak alındığından, belirtilen kayıplardan sonra kazanılan bir doktoranın karşılığı 500 bin doları bulmaktadır. Bu koşullar altında bu program son derece pahalı olup gereksiz yere büyük bir kaynak savurganlığına yol açmaktadır. Halbuki, bu harcanan paranın en azından bir kısmıyla ülkemizdeki üniversitelerde yüksek lisans ve doktora çalışmalarına katkıda bulunulsa; yani, yurt içinde yaptırılan lisansüstü projelerine destek verilse, çok sayıda öğrencinin yurt içerisinde yetiştirilmesinin mümkün olacağı kanaatindeyim. Tabiî, bu kanunu doğrudan ilgilendirmiyor; ama, Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK bu konuda bir çalışma yaparsa çok faydalı olacağı kanaatindeyim.

Son olarak, bir konuya daha değinmek istiyorum: Sayın Bakan, fen liseleri son sınıflarında okuyan öğrencilerin üniversiteye girişinde puan kırılması konusunda çalışma yapıldığını söylediler. Yıllardan beri bu çalışmalar yapılıyor; ama, ben, kendi bölgemden biliyorum, Trabzon Yomra Fen Lisesinde son sınıfta bir tane öğrenci kalmadı. Bu çalışmaların da ne zaman biteceğini merak ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sungur.

Şahsı adına ikinci söz, Sayın Halil Cin'in.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

HALİL CİN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsî görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun Tasarısı, 1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 19 uncu maddesine bir bent eklemektedir. Bu bent, yurtdışına lisans ve lisansüstü öğrenim için gönderilecek öğrencilerin seçimini düzenlemektedir.

Bilindiği gibi, geçmiş yıllarda gerek Yüksek Öğretim Kurulu tarafından gerekse Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yurtdışına lisans ve lisansüstü öğretim için öğrenci gönderilmiştir. Bu öğrenci seçimlerinde çeşitli sıkıntılar olmuştur, birçok tartışma olmuştur.

Tasarı, 19 uncu maddeye eklenen bu bentle, bu tür tartışmaları ortadan kaldırmaya yönelik bir anlayışı getirmektedir. ÖSYS sonuçlarındaki başarı sırasına göre seçmek, objektif bir kriteri esas almak demektir. 2 000 kişi içerisinden 200 öğrencinin başarı sırasına göre seçilmesi demek, burada keyfîlik yapılacağı yahut takdir hakkı kullanılacağı şeklinde bir anlayışa müncer olmamalıdır. Çünkü, burada asıl kriter olarak "başarı sırasına göre birinci sıradan başlamak kaydıyla" denildiğine göre, bu, 2 000 kişi içerisinden, başarı sırası hiç atlanmadan, puanlar en küçük detaylarına kadar takip edilerek öğrenciler seçilecek demektir ki, bu esası, kriteri destekliyoruz, yerinde bir değişiklik olmaktadır. Keza, ÖSYM tarafından yapılacak sınavda en az yüzde 60 başarı puanı alanlar arasından Millî Eğitim Bakanlığınca gönderilecek öğrencilerin seçilmesi de, objektif bir esası getirmiş olduğundan, maddeyi yerinde mütalaa ediyorum.

Bu vesileyle, şunları da söylemek gerekir ki; yurtdışına öğrenci göndermek pahalı bir iştir. Ülkenin parasını bu gençlerimize harcarken, gözbebeğimiz olan, geleceğimizi omuzlayacak olan bu gençlerimizin iyi yetişmeleri için, yurtdışı öğretimden yeterli ölçüde faydalanmaları ve Türkiye'ye arzu edilen düzeyde bilgiyle, yetişmiş insan sıfatıyla dönmeleri için, bu öğrencilerin, okudukları üniversitelerde yakinen takip edilmeleri, denetlenmeleri, devamlılıklarının takip edilmesi, sorunlarının çözümlenmesi için Millî Eğitim Bakanlığının ilgili dış temsilciliklerinin gerekli hassasiyeti göstermeleri gerekir. Yıllardır bu konuda çeşitli şikâyetler göze çarpmaktadır; bunlar bütün gayretlere rağmen, tamamıyla, ortadan kaldırılamamıştır. Lisansüstü öğrenim gören öğrencilerimizin, ülkenin ihtiyacı olan branşlarda yurtdışına gönderilmelerinde ülkemiz açısından büyük fayda vardır. Biraz önce ifade ettiğim gibi, bu pahalı işi ülke yararına çevirmek için, mutlaka, ülkenin ihtiyacı olan dallarda öğrenci göndermek lazım. Öğrenci yurt dışında yetişiyor, lisansüstü öğrenimini yapıyor, masterini, doktorasını yapıp geliyor; Millî Eğitim Bakanlığı tarafından üniversitelere yerleştirilmesinde sorun oluyor. Bir üniversite, benim ihtiyacım yok diyor; öbürü, benim işime yaramaz diyor. Öğrenci, bazen, ortada, üniversiteler arasında mekik dokuyarak zaman kaybetmektedir; bu bir israftır. Onun için, yurtdışına gönderilecek öğrenciler, mutlaka, ilgili, ihtiyaç olan branşlarda gönderilmeli ve döner dönmez de, üniversitelere yerleştirilmelidir. Bu, üniversitelerimizin öğretim üyesi yetiştirme politikasıyla da yakından ilgili olan bir konudur.

Bu manada, gerçekten, yurtdışına büyük harcamalar yapılarak gönderilen öğrencilerin, üniversitelerimizin öğretim üyesi ihtiyaçlarına uygun olarak, bilhassa Anadolu'daki üniversitelerde süratle görevlendirilmelerinde yarar vardır; bu konu son derece önemlidir.

Konu, üniversitelere gelince, şüphesiz ki, üniversitelerimizin sorunları, gün geçtikçe artan ekonomik sıkıntılar ve üniversitelerimizin birçoğunda mevcut yönetim anlayışları dolayısıyla ağırlaşmaktadır. Üniversiteler, üniversiter kurumlardır; farklı görüş ve inanışların serbestçe, hoşgörü ortamı içinde yaşayabildiği, yarışabildiği ortamlardır. Durum böyle olması gerekirken, birçok üniversitemizde, özellikle yeni kurulan üniversitelerimizde, ne yazık ki, bu bilimsel düşünce ve evrensel üniversiter anlayışa aykırı olarak, tek taraflı, ideolojik kadrolaşmalar olmaktadır. Hatta, bu kadrolaşmalar, bazen, akademik düzeyi de aşarak idarî kadrolara kadar inmektedir. Bulundukları bölge ve şehir için önder olması gereken, halka kapılarını açarak, halkın çeşitli sorunlarının çözümü için öneriler hazırlaması ve bu yolda bir rehberlik yapması gereken üniversiteler, âdeta halkın dışında, halka fildişi kuleden bakan, hatta halkın, bir noktada, kendisi için sırtında bir kambur telakki ettiği müesseseler durumuna düşmektedirler ki, bu, ülkemiz açısından, son derece üzüntü verici bir durumdur. Zannediyorum ki, önümüzdeki aylarda yapılması düşünülen yeni üniversite reformu gündeme geldiği zaman, bu konular uzunboylu tartışılacaktır.

Yurtdışına öğrenci gönderme konusunda, Millî Eğitim Bakanlığı ile Yüksek Öğretim Kurulunun yakın bir işbirliği tesis etmesi lazım. Yurtdışına gönderilen öğrencilerimizin en büyük sorunu, şüphesiz ki, yabancı ülkeye intibak ve onların lisan bilgilerinin eğitim öğretimlerini sürdürecek derecede yeterli olması konusudur. Öğrencilerimizi, yurtdışına, kendilerine tamamen yabancı bir ortamda, lisan bilgilerini yeterli ölçüde tamamlayıp, geliştirip göndermek gerekirken, onları, hemen bu sınavların sonucunda göndermenin zaman kaybına sebep olacağını da burada vurgulamak istiyorum. Bunun için, Yüksek Öğretim Kurulu ve Millî Eğitim Bakanlığı, müştereken, bir yabancı dil öğrenme merkezi yahut yabancı dil öğretim merkezi kurmalıdır. Bu kurum, üniversitelerimizin -Anadolu'daki üniversitelerimizin bilhassa- çok ihtiyacı olan, öğretim üyesi adayları bulunan araştırma görevlilerinin, lisan yönünden yetiştirilmesi ve daha sonra yurtdışı araştırmalar için gönderilmesi bakımından da son derece önemlidir. Bu konu, hem ülkeyi daha az döviz kaybına uğratmak yahut ülkeyi döviz israfından kurtarmak hem de çocuklarımızı daha başarılı ve daha sağlıklı bir eğitim öğretim ortamında yetiştirmek bakımından önem arz eder.

Yurtdışına öğrenci gönderilmesi, sadece belirli dallarda öğrenci yetiştirmek bakımınından değil, ayrıca, yabancı, farklı kültürleri tanımak ve globalleşmiş dünyada Türkiye'nin tanıtılması ve Türkiye ile yabancı ülkelerin ilişkilerinin geliştirilmesi bakımından da son derece önem arz eder.

Bu düşüncelerle, hazırlanmış olan değişikliğin yerinde olduğuna inanıyor, söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Cin.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan, karar yetersayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Ne kadar süre verelim?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, 10 dakika.

BAŞKAN – 16.15'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.04

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 16.15

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet KORKMAZ (Kütahya), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmekte olduğumuz tasarının tümü üzerindeki görüşmeler bitmişti; maddelerine geçilmesini oylarken karar yetersayısı istenilmiş ve karar yetersayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini yeniden oylayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı yoktur.

Grupların eğilimini almak zorundayım. Yalnız, şunu da açıkça, açık yüreklilikle ifade edeyim: İlk sayıma göre çok az bir artış oldu; karar yetersayısı için, oldukça yüksek sayıda sayın milletvekiline ihtiyaç var.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – 20 dakika rica ediyoruz.

BAŞKAN – 16.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 16.20

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati : 16.45

BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN

KÂTİP ÜYELER: Mehmet KORKMAZ (Kütahya), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14 üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164) (Devam)

BAŞKAN – Görüşmekte olduğumuz tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, maddelerine geçilmesi konusunda daha önce yaptığımız iki oylamada karar yetersayısı bulamamıştık.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesini yeniden oylayacağım; karar yetersayısı arayacağız.

Tasarının maddelerine geçilmesini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yetersayısı vardır; tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun Tasarısı

MADDE 1. – 30.4.1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 19 uncu maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.

“ı) 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun hükümlerine göre yurt dışına gönderileceklerden ayrı olarak, her yıl yapılan merkezî ÖSYS sonuçlarındaki başarı sırasına göre birinci sıradan başlamak kaydı ile ilk 2000 kişi içerisinden en çok 200 öğrencinin; yükseköğretim kurumlarından mezun olanlardan Millî Eğitim Bakanlığınca ilgili kuruluşlarla işbirliği içerisinde ÖSYM’ye yaptırılacak sınavda en az yüzde altmış başarı puanı alanlardan, başarı sırası esas alınmak üzere, en çok 800 öğrencinin aynı Kanunun hükümleri çerçevesinde yurt dışında lisans ve lisansüstü öğrenim görmelerini sağlamak,

Lisans ve yüksek lisans seviyesinde öğrenim yapmak üzere yurt dışına gönderilecek öğrencilerin; gidecekleri ülkeye ve eğitim ortamına sağlıklı bir şekilde uyumlarını sağlamak için bu ülkelerde karşılaşabileceği olumlu ve olumsuzluklar, Türkiye’ye dönüşün önemi ile ilgili konularda bilgilendirmek, tanıtıcı dokümanlarla takviye etmek ve üç haftadan az olmamak üzere bir uyum kursuna tabi tutulmalarını sağlamak.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı?

LATİF ÖZTEK (Samsun) – Grubum adına söz istiyorum.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Grup başkanvekilleriniz yok Sayın Öztek; onun için, size şahsınız adına söz vereyim.

Buyurun Sayın Öztek.

Süreniz 5 dakikadır.

LATİF ÖZTEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 164 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerindeki şahsî fikirlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.

Hepinizin malumu olduğu üzere, kanunlar kolay anlaşılabilir olmalıdır diyoruz; uygulayıcılar da bu kanunları uygularken hiçbir tereddüte düşmemelidir. Ancak, kanun tasarısının 1 inci maddesinin birinci pragrafı dikkatli okunacak olursa, bir noktadan sonra, anlama bakımından, birtakım kargaşayı ortaya çıkarmaktadır. Bu bakımdan, Sayın Bakanıma, bu tasarının 1 inci maddesini -biraz sonra önerge de vereceğiz- nasıl anladığımı ifade edeceğim, kendilerinin anlayışlarının hangi noktada olduğunu da açıklamalarını isteyeceğim.

Tasarıdaki maddemiz aynen şöyle: "1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun hükümlerine göre yurtdışına gönderileceklerden ayrı olarak, her yıl yapılan merkezî ÖSYS sonuçlarındaki başarı sırasına göre birinci sıradan başlamak kaydı ile ilk 2000 kişi içerisinden en çok 200 öğrencinin..." Bunun anlamı şudur: İlk baştan itibaren 2 bin kişi içerisinden, sanki, istenilen 200 kişi rahatlıkla gönderilebilecektir.

Sanıyorum, buradaki beklenti veya Bakan Beyle konuştuğumuz zaman kendilerinin ifade etmek istedikleri anlam şu: Baştan itibaren ilk 2 bin kişi içerisinden ilk 200 kişi -sırasıyla- gitmek istiyorlarsa eğer, öncelik sırası bunlara verilir, bunlar giderler; eğer bunlardan bazıları gitmiyorlarsa, ilk 200 kişiyi tamamlamak için diğer öğrencilere sıra hakkı tanınır; ama, burada bir yanlışlık var. Bu yanlışlığın düzeltilmesi için, 1 inci maddenin ilk pragrafındaki ifadenin -önerge olarak da sunacağız- şu şekilde olmasını uygun buluyorum: "1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun hükümlerine göre yurtdışına gönderileceklerden ayrı olarak, her yıl yapılan merkezî ÖSYS sonuçlarındaki başarı sırasına göre ilk 2000 kişi içerisinden birinci sıradan başlamak kaydıyla ilk 200 öğrencinin..." şeklinde düzeltilirse, zannediyorum, kolay anlaşılır bir hale dönüşmüş olur, ortadaki tereddütler de zail olur.

Bu kanaatlerimi açıklamak üzere söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztek.

Sayın Sungur, şahsınız adına, buyurun.

İSMAİL İLHAN SUNGUR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 164 sıra sayılı kanun tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bu maddeyle, yurtdışına öğrenci gönderilerek, şu anda faaliyette bulunan 69 üniversiteye öğretim üyesi temininin amaçlandığı anlaşılmaktadır; ancak, tasarının tümü üzerinde de söylediğim gibi, yüksek lisans ve doktora yapmak üzere yurtdışına bu kadar sayıda öğrenci gönderilmesinin yanı sıra, doktora sonrasında da eleman gönderilmesinin önemli olduğu kanaatindeyim; çünkü, geçmişte uygulanan ve şu anda da uygulanmakta olan yine bir yasa var; 4489 sayılı Yasaya göre, benzeri bir sistemle, hem düşük maliyetle hem de verimli bir şekilde üniversitelere yetişmiş eleman temin etmek mümkündür.

Doktora eğitimi Türkiye'de tamamlandığında, kazanılan dil ve araştırıcılık düzeyiyle, yurt dışındaki üniversite ve araştırma kurumlarında etkin olarak geçirilen bir iki yıl, hem çok daha verimlidir hem de devlete maliyeti düşüktür. Örneğin, toplam olarak 50 bin dolar civarında bir araştırma programıyla, üniversitelere daha kaliteli öğretim elemanı kazandırmak mümkündür. Böylece, şimdiki sistemle yurtdışına gönderilen 1 doktora adayı yerine doktoralı 10 araştırmacının gönderilmesi mümkündür. Bu yoldan hizmetin yaygınlaştırılmasının yanında, yurtdışına gidip dönecek doktoralı elemanların kurumlarına uyum sorunu da olmadığından, artan bilgi ve görgüleriyle, katkıları da büyük ölçüde artmış olacaktır.

İkinci olarak, maddenin sonundaki cümleye değinmek istiyorum. Bu maddenin sonunda bir uyum programı öngörülüyor: Yurtdışına gönderilecek öğrencileri, gideceği ülkeyi ya da üniversiteyi tanıtıcı dokümanlarla takviye etmek ve üç haftadan az olmamak üzere bir uyum kursuna tabi tutulmalarını sağlamak, deniliyor. Burada açık olarak belirtilmemiş, ama, bu madde çerçevesinde, eğer, bir yönetmelikle, uyum programına katılan öğrencilerden, uyum programı sonunda bir sınav yapılarak bazı öğrencilerin elenmesi öngörülürse, bu çok yanlış olur.

Onun için, bu maddeyi bir değişiklik önergesiyle değiştirmeyi düşünüyoruz veya zabıtlara bu şekilde geçirilmesinde yarar olacağı kanaatindeyim; çünkü, görüştüğümüz komisyon üyesi arkadaşlar, bunun amacının, sadece bir tanıtım olduğunu söylediler; bu uyum programı sonunda bir sınav yapılmasının veya bazı öğrencilerin başarısız sayılıp elenmesinin kesinlikle söz konusu olmadığını belirttiler. Bu konunun da bu şekilde zabıtlara geçirilmesini Yüce Heyete arz ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sungur.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

İki önerge vardır; okutup, işleme koyacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

164 sıra sayısında görüşülen kanun tasarısının 1 inci maddesinin (ı) bendindeki "en az yüzde 60 başarı puanı alanlardan" ibaresinin "başarı gösterenler arasından, başarı sırası esas alınmak üzere" şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Mehmet Sağlam Saffet Arıkan Bedük Mustafa Ünaldı

Kahramanmaraş Ankara Konya

Veli Andaç Durak Necati Çetinkaya

Adana Konya

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge, aykırı önergedir; onun için öncelikle onu işleme koyacağım yeniden okutmadan.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 164 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin (ı) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ediyoruz.

Madde 1.- "... göre ilk 2 000 kişi içerisinden, birinci sıradan başlamak kaydı ile en çok 200 öğrencinin" şeklinde olması gerekir.

Muhammet Polat İsmail İlhan Sungur İsmail Coşar

Aydın Trabzon Çankırı

Naci Terzi Feti Görür Latif Öztek

Erzincan Bolu Samsun

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, Komisyon çoğunluğumuz olmadığından katılamıyoruz; takdir Yüce Meclisin; ancak, şu hususu belirtmek istiyorum: Bu önerge bir redaksiyon talebinden ibarettir. Sanıyorum, Komisyonumuzun görüşü de zaten o doğrultudadır; ancak, Komisyon çoğunluğumuz olmadığı için, katıldığımı beyan edemiyorum.

BAŞKAN – Sayın Hükümet, katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Sayın Başkan, katılamıyoruz. Çünkü, uygulamamız aynen bu şekildedir; birinci sıradan başlamak suretiyle, 2000'e kadar sıra atlanmadan gidilmektedir. Bugüne değin böyle olmuştur uygulama, bundan sonra da bu şekilde olacaktır. O nedenle, değişikliğe gerek görmüyoruz efendim. Sadece, uygulamamızın bu şekilde olacağını teyit ediyorum.

BAŞKAN – Sayın önerge sahipleri, gerekçeyi mi okuyalım, yoksa konuşmak mı istersiniz?

LATİF ÖZTEK (Samsun) – Biraz önce aynı konuyu açıklamıştım, kendilerine de söyledim Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman, gerekçeyi okuyalım.

LATİF ÖZTEK (Samsun) – Konuşmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztek.

LATİF ÖZTEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce aynı husustan bahsetmiştim, Sayın Bakana da söyledim.

Paragraftaki ifadeden anlaşılan şudur: Birinci sıradan başlamak üzere, ilk 2000 kişi içerisinden, istenilen 200 kişi gönderilebilir; bunun anlamı odur. Sayın Bakan konuşurken diyor ki: "Hayır, ben uygulamalarımda öyle yapmayacağım; yine, baştan ilk 200'ünü göndereceğim." Ancak, uygulamayı bir başkası yapacak olursa, değişik bir uygulama söz konusudur her zaman. İfadenin düzenli olması gerekir. İfadenin düzenli olması için de, kazanan ilk 2 000 kişi içerisinden, baştan itibaren, ilk sıradan başlamak kaydıyla, ilk 200 kişi... Ama, 200 üncü kişi diyor ki "ben gitmiyorum" veya baştan 50 kişi gitti, 150 kişi "ben gitmiyorum" diyor; 201 inci, 202 nci olmak üzere, sırayla diğer adayların gitmesi bu ifadeden anlaşılmaktadır; ancak, mevcut haliyle olursa, son 200 kişi de rahatlıkla gönderilebilir; mevcut ifadeden anlaşılan da budur.

Saygıyla arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztek.

III.– YOKLAMA

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunmak durumundayız; ancak, daha önce, bir yoklama talebi vardır; okutup, işleme geçeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplantı yetersayısı olmadığından, yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.

Muhammet Polat?.. Burada.

Feti Görür?.. Burada.

İsmail Coşar?.. Burada.

Ömer Naimi Barım?.. Burada.

Hüseyin Kansu?.. Burada.

Kahraman Emmioğlu?.. Burada.

Remzi Çetin?.. Burada.

Ekrem Erdem?.. Burada.

Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.

Hanifi Demirkol?.. Burada.

Ahmet Karavar?.. Burada.

Osman Hazer?.. Burada.

Bedri İncetahtacı?.. Burada.

Rıza Ulucak?.. Burada.

İsmail İlhan Sungur?.. Burada.

Latif Öztek?.. Burada.

Veysel Candan?.. Burada.

Kâzım Arslan?.. Burada.

İlyas Arslan?.. Burada.

Zülfikar Gazi?.. Burada.

Mehmet Aykaç?.. Burada.

Abdullah Gencer?.. Burada.

Nedim İlci?..

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Tekeffül ediyorsunuz.

Memet Emin Aydın?.. Burada.

Yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

2. – Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164) (Devam)

BAŞKAN – Önergenin oylamasında kalmıştık; önergeye, Komisyon, çoğunluğu olmadığı için katılmadığını beyan etmişti, Hükümet de katılmamıştı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

164 sıra sayısında görüşülen kanun tasarısının 1 inci maddesinin (ı) bendindeki "en az yüzde 60 başarı puanı alanlardan" ibaresinin "başarı gösterenler arasından, başarı sırası esas alınmak üzere" şeklinde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Komisyon çoğunluğumuz yoktur; katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyon, çoğunluğu olmadığı için katılamadığını beyan etti; Hükümet katılmıyor.

Önerge sahipleri adına bir konuşma talebi yok.

O zaman, oylamadan önce, gerekçeyi okutuyorum:

"Gerekçe:

İlgili kanun hükmünde kararnamede de aynı düzenleme vardır. Başvuranların başarı sırasına göre değerlendirilmesi, uygulamada daha olumlu sonuç vermektedir."

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, maddeyi oylarınıza sunacağım...

MİLLî EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir redaksiyon...

BAŞKAN – Bu virgüller mi efendim?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Metin üzerinde bir redaksiyon talebim olacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altıkulaç.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, metnin sondan üçüncü satırında "olumlu ve olumsuzluklar" şeklinde bir ifade var. Bu, Türkçe bakımından hiç de güzel olmamış. Bir redaksiyon anlayışıyla düzeltmek mümkünse "olumlu ve olumsuz durumlar" demenin daha uygun olacağını arz ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altıkulaç'ın belirttiği redaksiyon paralelinde, ayrıca biraz önce önergeyle ortaya konulan hassasiyeti vurgulaması bakımından, Sayın Bakanın da vurguladığı "ı" bendinin üçüncü sırasında "birinci sıradan başlamak kaydı ile, ilk 2000 kişi içerisinden" şeklinde bir redaksiyon var.

Bu redaksiyonlarla, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

3. — Emniyet Teşkilâtı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)

BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının görüşmelerine başlayacağız.

Komisyon?.. Yok.

Görüşme ertelenmiştir.

4. – 625 Sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168) (1)

BAŞKAN – 625 Sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.

Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Celal Topkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan, özel okulların ortamlarının yeniden düzenlenmesi amacına yönelik yasa tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; bu vesileyle, Sayın Başkan, sizi ve Yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

Çağdaş anlamda hızla kalkınmayı hedef olarak tespit eden genç cumhuriyetimizin kurucuları, Türkiye Cumhuriyetini kurumsallaştırırken, akılcılığı ve bilgiyi temel almışlardır; çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin kurumsal yapılanmasında çağdaş uygulamalar örnek alınmış, bilimsel ve çağdaş kalkınmanın temelinde planlama ve planlı kalkınma yatar. Çağdaş devlet, planlı devlettir. Toplumsal gelişmesini planlı kalkınmaya dayandırmayan ülkeler, tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi devamlı kanunlar çıkarır, belli bir süre sonra, daha önce çıkarılmış olan kanunlara yeni eklemeler yapmak zorunda kalırlar. Bu ise, devamlı bir zaman kaybına neden olduğu gibi, toplumu da memnun etmez.

Ülkemizde Planlama Teşkilatı kurulmuş ve 7 adet beş yıllık kalkınma planı yapılmış olmasına karşın, bugüne kadar şehir plancılığına yeteri kadar önem verilmemiştir, gelişigüzel bir kentleşme mantığı içinde şehirleşme devam etmektedir. Belediyelerimiz ve merkezî yönetimler, gerek yeni yerleşim yerlerini gerekse eski yerleşim yerlerini planlayıp gerçekleştirirken, nüfus artışlarını ve artan nüfusun oluşturacağı ihtiyaçları düşünerek kent planlaması yapmamaktadırlar. Bunun sonucudur ki, bugün, kentlerimizde devlet okulları, özel okullar, dershaneler, kent merkezlerinde eğitim ve öğretimin yapılanmasına uygun olmayan yerlerde eğitime devam etmektedirler. Yaşları genç olan, deneyimsiz, tecrübesiz olan gençler okul çevrelerindeki olumsuz koşullardan etkilenmekte, genç yaşta kötü alışkanlıklar kazanmaktadırlar.

Tartışılması ya da görüşülmesi gereken, özel okul, derhsane, kurs ya da devlet okullarının, kıraathane, meyhane, bar ya da atari salonlarına kaç metre uzakta olması gerektiği olmamalıydı. Görüşülmesi gereken, çağdaş eğitim kurumları hangi ortamlarda daha bilimsel eğitim verir olmalıydı.

Sormak istiyorum. Türkiye'de bilimselliğin ve akılcılığın gereği, planlı kalkınma, planlı kentleşme ve nüfus planlaması ne zaman gerçekleştirilecektir? Gençlerimizi, ACAtari salonlarının, kahvehanelerin önünde kuyruk olma yerine, kütüphanelerin, araştırma laboratuvarlarının önünde kuyrukta beklemeye ne zaman başlatacağız?

Bu yasa tasarısı Millî Eğitim Komisyonunda görüşülürken Türk gençliğini düşündüm, kendimi onların yerine koydum, sıkıntı çektim; kendimle hesaplaşırken oldukça üzüldüm. Bugün, bu kürsüde, gençlerimize, çağdaş anlamda eğitimden, eğitim kurumlarından bahsetmeliydim diye düşünüyorum. Eğitim çağı nüfusumuz, yani, gençlerimiz, şehir merkezlerinde, her türlü gürültünün, havasızlığın ortasında, yeşil alanlardan uzak, yaşları gereği yapmaları gereken spor ortamlarından yoksun, dört duvar arasında sıkışmış vaziyette eğitim yapmakta, bu uygulama, bilinçli ve programlı bir şekilde gençlerimizi cezalandırmaktır. Bugünün sorumlularını, bir gün gelecek, tarih yargılayacaktır.

Dünyada hiçbir toplum ya da ülke yoktur ki, gençliğinin gelişmesini, sağlığını ve eğitimini ihmal ederek kalkınmasını gerçekleştirmiş olsun. Benzer şekilde, kalkınmasını çağdaş anlamda tamamlamış olan ülkelerin kalkınma referansları incelendiğinde görülecektir ki, bu ülkelerin kalkınmalarının temelinde eğitime gereken önem verilmiş, nitelikli, eğitilmiş insan unsuru önplana çıkarılmıştır.

Yapılması ve tartışılması gereken, eğitim kurumlarının olumsuz ortamlardan kaç metre uzakta ya da yakında olacağı değildir. Konuşulması ya da yapılması gereken, Türkiye'yi, yaşamın tüm alanlarında planlamak ve bir an önce planlı kalkınmayı gerçekleştirmek ve başarmak olmalıdır; ancak, o zaman çağdaş kentlere ve çağdaş yerleşim yerlerine sahip olabiliriz. Böyle bir kentleşme anlayışı sonrasında okulların nerelere yapılacağı, barların, kıraathanelerin ve atari salonlarının nerelere yapılacağı önceden planlanır; biz, milletvekilleri ise, burada, cumhuriyetin bu Meclisinde, bilgi toplumunun önüne geçmenin planlamasını yapmanın çabası ve uğraşısı içerisinde oluruz. Cumhuriyetimizin kurulduğu günleri düşünüyorum; neler planlanmış, neler hedeflenmişti? Kalkınmamızın ve çağdaş anlamda yapılanmamızın bugüne kadar tamamlanmış olması gerekirdi. Bugünlerin bir an önce aşılarak, planlı kalkınmayı, planlı kentleşmeyi gerçekleştirmiş, çağdaş anlamda kurumsallaşmış bir Türkiye'de, öğretim ortamlarının bilimsel üretkenliğini tartışmayı diliyor ve özlüyorum. Bu bağlamda, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı bir çözüm olmayıp, oluşmuş olan şartların bir zorlaması olarak ortadadır; kabul etmekten başka yapılacak bir seçenek yoktur. Bu kurumlar, zaten mevcuttur ve görev yapıyorlar.

Özel okulların ücretlerinin her yılın mayıs ayında belirlenmesi ise, çocuklarını bu okullarda okutacak olan ailelerin bütçelerini ona göre planlamaları açısından yararlıdır.

Mevcut koşullar altında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğimizi belirtiyoruz.

Bu vesileyle, dün bu kürsüde görüşülmekte olan Yükseköğretim Yasa Tasarısı üzerinde, DYP ve Refah Partisi adına konuşan sözcüler, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün Yükseköğretim Yasasının bugünkü yapısına yönelik eleştirisine cevap verirken, kamuoyunu yanıltıcı bilgiler vermişlerdir. Bu vesileyle, bu yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyorum. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugünkü Yükseköğretim Yasasından memnun değiliz; değiştirilmesini istiyoruz; ancak, istediğimiz yükseköğretim yasası, idarî özerkliğe, malî özerkliğe, bilimsel özerkliğe sahip, çağdaş anlamda yapılanmış, bilimselliği ve akılcılığı temel alan yükseköğretim yasasıdır. Eğer, bu yapıya sahip bir yükseköğretim yasası istiyorsanız, kamuoyu önünde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, katkıda bulunmaya hazırız; ancak, kendi zihniyetiniz ve düşünceniz doğrultusunda bir yükseköğretim yasası yapmak isterseniz, Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir yasaya geçit vermez; bunun bilinmesi gerekir. Bu kürsüde, gerçek amaç ve hedeflerinizi gizlemeden sözler söyleyerek; kamuoyunu, lütfen yanlış, bilgilendirmeyin.

Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topkan.

Gruplar adına başka söz talebi?..

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Veysel Candan; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)

RP GRUBU ADINA VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilköğretim ve özel öğretim kurumları yanına yapılabilecek ve daha önce yapılmış olan işletmelerle ilgili kanun tasarısı üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşünü açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Genelde, ilk ve ortaöğretim ve özel öğretim kurumlarının, bina ve tesislerini, daha önce yapılmış olanları da içerisine almak kaydıyla, bir noktada, meyhane, kahvehane ve kıraathanelere geçerlilik kabul edilmektedir; yani, bir tarafta öğrencilerimizin, eğitimle iyi bir insan olarak yetişmesini, topluma faydalı olmasını sağlarken, diğer taraftan da gerek sağlık olarak gerek ahlak tahribatı yapan kurumları yan yana bir arada bulundurmanın bir anlam ve mantığı yoktur; yani, öğrenciler önce okula gidecekler, sonra oradan çıkıp kahvehanelere gidecekler.

Emniyet teşkilatımızın genelde yaptığı araştırmalarda, sağlığa zararlı alışkanlıkların yaş ortalamasının çok aşağıya indiği, hatta 8 - 10 yaşlarında sigara alışkanlığının edinildiği; uyuşturucu ve kahvehanede kumar alışkanlıklarının yaş ortalamasının ortaokulda okuyan öğrenciler düzeyine indiği hesaplanırsa; bu konuda mahallî idareler, genelde belediyeler de devrede olduğu zaman aradaki mesafenin 100 metreye indirilmesi ve mülkî amirlere yetki verilmesi, yapılan binaları da kabul etmek kanaatimce çok yanlış olur. Her şeyden evvel, bu tür binaların, eğitim kurumlarının dışına çıkarılması, yani öğrencilerle temasının uzak tutulma mecburiyeti kendiliğinden ortaya çıkar. Kaldı ki, mükteseplere, geçmişte yapılmış binalara, burada yapılmış eğitim kurumları yanına konan tesislere hak vermek demek, bir defa olsun bir af getirme anlamını taşır ki, bu da, gençliğimizi ve eğitime verilen ehemmiyeti bir noktada basite almış olur.

Bu itibarla, en azından, teklif olarak, 100 metre alan içerisinde olan tesislerin mutlaka bu alanın dışına çıkarılması; yani, bir noktada af kapsamı içerisine alınmaması; bu 200 metre mesafenin de en az 500 ilâ 1 000 metre arasında tutulması, eğitim kurumlarının yanına açılabilecek meyhane, birahane, kahvehane gibi yerlerin de eğitim müesseselerinden uzaklaştırılması demek olur.

Meydanlarda siyasetçilerimizin hep söylediği, gençliğe ehemmiyet verilmesi, 8 yıllık kesintisiz eğitimde ısrar edilmesi ve daha fazla üniversite açılması gibi konular kendiliğinden ortadan kalkmış olacak ve harcanan milyarlarca lira da, gençlerimizin bu tür ahlakî değerlerini bozan yerleri alışkanlık haline getirmeleri de, bir noktada eğitime yaptığımız yatırımları boşa çıkaracaktır.

Özetle söylemek gerekirse, bu tasarının, yeniden görüşülmek üzere komisyona iade edilmesi; en azından, eğitim kurumları yanında bulunan müesseselerin, daha önce açılan müesseselerin ruhsatlarının iptal edilmesi; yeni yapılanlar için de mesafenin, verilecek bir önergeyle "500 ve 1 000 metre arasında" olarak düzeltilerek eğitim kurumlarıyla bu açılacak kurumlar arasında kesin mesafeleri ortaya koymak gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Gruplar adına başka söz talebi?.. Yok.

Şahısları adına?..

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Siz de mi Sayın Kapusuz?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Evet efendim.

BAŞKAN – Siz de istiyorsunuz; peki.

Sayın Kahraman Emmioğlu; buyurun.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısı, fevkalade güzel bir başlangıç ve öğrencilerimizin, hakikaten, ahlakını bozacak ve çocuklarımızın istikbalinde ciddî sıkıntılar meydana getirecek umuma açık yerler "meyhane, hapishane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri" diye zikrolunmuş; bunun yanına bir ilaveyi mutlaka yapmalıyız; bu da genelevdir. Nereden çıktı diyeceksiniz... Bugün, İstanbul'da Saint Joseph Lisesinin hemen altmış metre ötesinde Karaköy'de genelev vardır ve bu, çocuklarımızı...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Ne biliyorsun orayı?!

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Devamla) – Her gün önünden geçiyordum da, onun için biliyorum! (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gülüşmeler) Çünkü, işyerim de benim oradaydı ve orada işyerim münasebetiyle, gençlerin nasıl dejenere edildiğini görüyordum.

Biz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak, bu genelevin, buradan uzağa taşınmasını hep istedik, Valiliğe devamlı şekilde bildirdik, İçişleri Bakanı kim olmuşsa -şimdiki hariç- hepsine de söyledim. Fakat, bu genelevin, İstanbul'un uzağına taşınmasına bir türlü kimse yanaşmadı; ama, şu tasarıyla, bunu sağlam esaslara almak icap ediyor. Burada, bu tasarıya "hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri ve genelev" tabirini mutlaka koymalıyız ve bir an evvel, bunu da gerçekleştirmeliyiz.

Yalnız, bir de, bu tasarıda yanlış anlaşılmaya sebep olacak bir ifade eksikliği var. Burada diyor ki: "Okul bina ve tesislerinin hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri gibi umuma açık yerlerden en az 100 metre uzaklıkta bulunması zarurîdir." Bunu, şu şekle mutlaka getirmeliyiz: "... hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri ve genelev gibi umuma açık yerlerden, okul ve bina tesisleri en az 100 metre uzakta bulunmalıdır." Yani, okul esas olmalı, diğerlerinin bu okuldan uzak yerlere alınmasını sağlamamız gerekiyor. Bunu mutlaka yapmalıyız ve bunu yaptığımız zaman da, gençlerimiz için ciddî olarak bir hayırlı hizmet yapmış oluruz.

Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emmioğlu.

Hükümetin söz talebi yok.

Sayın Kapusuz, buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

168 sıra sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu ve İlköğretim ve Eğitim Kanununda Değişiklik Tasarısına -ki, çok eski tarihlere dayanan bir tasarıdır- dair kanun hükmünde kararnameyle ilgili olarak, Millî Eğitim Komisyonunun da raporu tanzim edilmiştir.

Hakikaten, eğitim müesseselerinin, insanımızın, gençliğimizin, neslimizin korunması, ülkemizin en büyük kaynak ve imkânlarının korunması demektir. Devletlerin ve ülkelerin, bizim inancımıza göre en büyük serveti ve kaynağı insandır, insanın emeği ve insanın bilgisidir. Dolayısıyla, bunların kollanması, korunması, hem devletin hem ailelerin hem de topyekûn milletin aslî görevleri arasındadır. Her aile, kendi çocuğunun en iyi şekilde yetişmesi, genel ahlakın, güzel ahlakın bütün güzelliklerinin kendi yavrularında bulunmasını tercih eder. Elbette, devlet ve hükümetler de, insanlarının böyle olması için çaba sarf etmekle hem sorumlu hem de görevlidir.

Üzülerek söyleyelim ki, bu düzenleme de orta yere koymaktadır ki, bizim bazı alanlarımızda, çarpık yapılaşma ve çarpık uygulamalar söz konusudur. Bunların başında da, bu eğitim müesseselerinin etrafındaki plan, program ve özellikle yapılaşmadan ortaya çıkan çarpıklık gelmektedir. Elbette, planlamalar yapılırken, öncesinde, gecekondusunun olmaması ve şehir imarının, toplumun en huzurlu ve güven içerisinde hayatını devam ettirmesi doğrultusunda bir planlamanın yerine, daha çok milletin veyahut da halkın kendi arzularıyla oluşturmuş oldukları yapılaşmaların sonucu olarak, hükümetlerin ve devletin oraya ulaşma gayret ve çabası, işte, şu andaki düzenlemeyi bir zaruret haline getirmiştir.

Bir yerde körpecik yavrularımız ilkokullarda, ortaokullarda okumakta; yanı başında, Atarilerin, kumarın, içkinin, kötü ahlakın yaygınlaşmasına imkân verebilecek, âdeta, o çocuklarımızı, toplumun beklediği, ailenin beklediği, devletin beklediği ortamın dışında, gayri ahlaki birtakım duruma itecek bir ortamın varlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenlemedir; ancak, bu düzenleme yapılırken, birkaç husus var ki, özellikle düzeltilmesi lazım; hem Komisyon Başkanımıza hem de Hükümetimize, Hükümeti temsilen bulunan Sayın Bakana bu hususta bir hatırlatma yapmak istiyorum.

Özellikle İlköğretim Kanununun 61 inci maddesinde yapılacak düzenlemede, yapılacak okul binası ve özellikle tesislerinin bulunacağı mekânlarla ilgili olarak, önceliğin, okulların ve tesislerinin üzerinde olmasıdır; yani, onun etrafında oluşmuş, oluşabilecek ve zararları tespit edilmiş olan birtakım müesseselerin ve kurumların buradan uzaklaştırılması hedef olarak seçilmelidir; yani, burada, meyhane var, burada kıraathane var, burada Atari oyun salonu vardır diye buraya okul yapamayız gibi bir mantığı hiç kimse kabul edemez; dolayısıyla, buna yorum yapabilecek bir düzenleme burada tanzim edilmiş. Onun için, orada, okul binasının yapılacağı yerlerle ilgili kısmı, bence, o zararlı sayılan kısımların arkasına koymakta mutlaka fayda var; arkadaşlarımızın da buna yönelik, önerge olarak intikal edecek bir düzenlemeleri olacağı kanaatindeyim,

Bir diğer husus da, özellikle, teklifte 200 metreyken, daha sonra Komisyonca 100 metreye düşürülmüş; bu, ciddî bir yanlışlıktır. 100 metre, okul ve çevresi itibariyle düşünülecek olursa, uzak bir mesafe kabul edilemez; aksine, bunların daha iyi denetlenebilmesi için bir hayli uzak olması lazım. İlla da şu rakam 200 olsun, 300 olsun değil; ama, pratikte bu işe zarar vermemesi hedef seçildiğine göre, o çevreyi mutlaka eğitim için daha verimli kullanılır hale getirmek için, bu insanların, okullardan uzak mahallerde de kendi kullandıkları bu müesseselere ait bina bulmaları mümkündür. Onun için, bu rakamın asgarî 300 metrenin üzerinde olması lazım. Aksi takdirde, çocuklar, oradaki yakınlıktan istifade ederek, derslerini aksatmak, ailelerini ve öğretmenlerini aldatmak gibi bir yanlışlığın içerisine düşebilirler. Onun için, güzel ahlakın herkes tarafından tercih edildiği, herkes tarafından beklenildiği ve özellikle sıhhatli ve sağlıklı toplum olmanın bir ciddî adımı olan bu kötülüklerden uzak kalmak için de, eğitim müesseselerimizin etrafını, mutlaka bu tip zararlı mekânlardan ayıklamalıyız, uzaklaştırmalıyız. Bu, ister özel okul olsun ister dersane olsun isterse normal devlet okullarımız olsun, bütün bunların çevresini bu gayri ahlakî zemin oluşturan, birtakım kötü alışkanlıkların başlangıcı olan...Çocukların birinin diğerini taklit ederek, ona imrenerek, ona özenerek birtakım yanlışlıklara adapte olmaları, onu tercih eder bir noktaya gelmiş olmaları bu en büyük zarar için bir başlangıç teşkil edecektir.

Bu tasarının düzeltilerek çıkmasından yana olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.

1 inci maddeyi okutuyorum:

625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1. —5.1.1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 61. —Okul binası yapılacak veya okul binası olarak kullanılacak gayrimenkullerin bulunduğu yerin sağlık, eğitim-öğretim ve ulaşım bakımından elverişli ve öğrencilerin kolaylıkla gidip gelebilecekleri bir mahalde olması göz önünde bulundurulur.

Okul bina ve tesislerinin hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri gibi umuma açık yerlerden en az yüz metre uzaklıkta bulunması zaruridir.

Okul ve tesislerinin bulunduğu yerin yüz metre civarında ikinci fıkrada sayılan yerler ile açık alkollü içki satılan yerler açılamaz.

Hangi mahalde yüz metre şartı aranmayacağı hususunda karar vermeye, o yer mülkî idare amiri yetkilidir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Haydar Şahin; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1 inci maddede, biz, olumlu oy vereceğiz; ancak, -komisyon üyesi olarak söylüyorum- Sayın Kapusuz "okul, bina ve tesislerinin hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar gibi umuma açık yerlerden en az 200 metre" dediler; burada, 100 metredir; bunu düzeltmek istiyorum.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – 200 metreyi biz istiyoruz.

ALİ HAYDAR ŞAHİN (Devamla) – 200 istiyorsunuz; ama, maddede 100 metre yazılı; öyle açıkladınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim konusunun çok hassas olduğunu biliyoruz. Dünkü konuşmamızda, lise 1'lerle, yani 9 uncu sınıflarla ilgili sınıf geçme konusunda bir açıklamamız olmuştu. Millî Eğitim Bakanlığı, belki, anlaşılabilir bir yaklaşımla, eğitimde kaliteyi özendirme, başarıyı ödüllendirme yaklaşımı içinde, üst üste iki yıl bir sınıfta kalan öğrencilerin bir üst sınıfa devam etmesini engelleyici bir anlayışı uygulamaya yönelmişlerdir; bu doğrudur. Bir çocuğun, üst üste iki sene bir sınıfta kalması, onun okuldan uzaklaştırılmasını gerektirir; eskiden de, 1970 öncesinde de okullarda aynısı uygulanıyordu. Bunu anlamak da mümkündür, böyle bir anlayışı desteklemek de mümkündür; ama, ne yazık ki, Millî Eğitim Bakanlığının, bu politikayı çok çelişkili, çok tutarsız bir biçimde ortaya koyduğuna tanık olduk. Birbirinden farklı iki ayrı Millî Eğitim Bakanlığı genelgesi bu konuda çelişkili bir tablo oluşturdu. Önce, Millî Eğitim Bakanı bizzat kendi imzasıyla bir genelge yayımladı ve bu genelgeyle, iki yıl üst üste sınıfta kalmış olan çocukların ortalamalarını yükseltmek üzere bir sınav hakkına sahip olmasını engelleyen, bu konudaki düzenlemeyi ortadan kaldıran bir yeni hüküm getirilmedi ve o genelge doğrultusunda sınavlar açıldı, ortalamayı yükseltmeye yönelik sınavlara öğrenciler girdiler, yer yer başarılı oldular; ama, bir süre sonra, Ortaöğretim Genel Müdürlüğünün bir genelgesiyle bu konudaki tablo tam tersi bir görüntünün içerisine sokuldu.

Bu geldiğimiz aşamada, Millî Eğitim Bakanlığında birbirinden farklı uygulamalar yapılmaktadır. Meslek okullarına geçecek öğrenciler için iki yıl üst üste lise 1'de kalmış olmak bir engel sayılmamaktadır. Hatta, yer yer, ikinci genelge intikal etmeden sınav yapıldı ve öğrenciler başarılı olduğu için, bazı öğrenciler iki yıl üst üste kaldıkları halde bir üst sınıfa devam etme durumuna gelmişlerdir ve eğitim görmektedirler.

Öte yandan, onbinlerce öğrenci Millî Eğitim Bakanlığının bu tutarsız, çelişkili tavrının kurbanı olarak, daha önce sahip olduklarını düşündükleri ve bizzat kullandıkları -sınava girerek- bir haktan yararlanamaz hale düşmüş bulunmaktadırlar. Bu, tutarlı, ciddî, sorumlu yönetim anlayışıyla bağdaşmayan bir tablodur.

Bunun ötesinde, çok daha ağırlıklı bir gelişme son zamanda ortaya çıkmıştır. Bu uygulamadan mağdur olan öğrencilerden bazıları dava açmışlardır ve davayı kazanmışlardır. Ancak, mesele bir eğitim konusu olmaktan, bir yönetim konusu olmaktan çıkmış, bir hukuk sorunu haline dönüşmüştür. Bazı öğrenciler dava açarak, idareyi, bu konuda işlemi iptal ettirmeye mahkûm ettikleri için o haklarını kullanmak durumundadırlar. O haklarını kullanacaklardır; ama, dava açamamış olanlar, dava açma olanağı elinde bulunmayanlar bu haktan yararlanamaz durumdadırlar. İşte, bunu anlamak mümkün değildir. Mahkemeden gelen karar doğrultusunda, o kararın kapsamı içerisinde yer alan, herkesi eşit konuma taşıyacak bir anlayışı, kendi sorumluluğuyla, kendi iradesiyle ortaya koyması, acil bir görev olarak, Millî Eğitim Bakanının, yönetimin önünde duruyor. Millî Eğitim Bakanlığı "isteyen gider mahkemeden karar alır, mahkemeden karar alana o hakkı veririz, mahkemeye gitmeyene, karar almayana böyle bir hak tanınamaz, gerek yoktur" anlayışı içerisinde olamaz. Eğer öyle olursa, bu, yurttaşlara karşı sorumsuz bir yönetim anlayışının ifadesi olur. Bu, bir eğitim politikasının parçası olamaz; bu, öğrencilere iyi örnek olmak anlamına gelemez.

Millî Eğitim Bakanlığı hukuka saygı göstermek durumundadır, hukukun gereğini uygulamak durumundadır. Ortada yapılmış bir yanlış olduğu görülüyor. Mahkemeden dönmüştür. O mahkeme kararının kapsamı içerisinde yer alabilecek; fakat, mahkemeye gitmeyen, herkes için de, bir an önce, Millî Eğitim Bakanlığı gerekli kararı alıp uygulamasını düzeltmelidir. Devlet olmak bunu gerektirir, hakka saygı bunu gerektirir, yurttaşa saygı bunu gerektirir ve Millî Eğitim Bakanının bu ödevi savsaklamaya hiç hakkı yoktur diyoruz. Benim açıklamak istediğim buydu; yani, iki yıl kalan öğrencilerin niçin okuldan uzaklaştırıldığı değil, buradaki adaletsiz uygulamanın giderilmesiydi. Ya hep uygulanır ya da hiç uygulanmaz.

Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Sema Pişkinsüt; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İlköğretim ve Eğitim Kanununun 61 inci maddesinin değiştirilmesine ilişkin tasarı üzerinde, Grubum Demokratik Sol Partinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; sizleri, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Yasa değişikliği, okul binalarının, öğrenci için sakıncalı olan yerlere olan uzaklığının 200 metreden 100 metreye indirilmesini içermektedir.

Çocuklarımızın kahve, meyhane, açık içki satılan yerlere uzak olmasını, elbette, onları kötü alışkanlıklardan korumak bakımından yararlı görmekteyiz. Bugün, şehir merkezlerindeki bazı okullar, faaliyetlerini, bu tür yerlerle adetâ iç içe sürdürmektedir. Okul binalarının eğitim ve öğretime en uygun yerlerde açılması, hepimizin en içten dileğidir. Bu binaların, çocukların fiziksel, eğitsel ve sosyal etkinliklerini rahatlıkla yerine getirebilecekleri ortamlarda açılması, çocuklarımızın da en doğal hakkıdır. Ancak, bu konunun, sadece yasal düzenlemeyle çözümlenemeyeceğini düşünüyoruz. Bu binaların coğrafî konumlarını düzenleyen değişikliklerin yanında, daha acil ve daha yaşamsal önemdeki değişiklikleri yapmazsak, değil 100 metre, sakıncalı yerler 1000 metre uzakta da olsa, çocuk gider, oraları bulur.

Yine, bu yasa değişikliği, içki satan yerler için hangi hallerde 100 metre şartı aranmayacağı hususunda karar vermeye, o yerin mülkî idare amirini yetkili kılmaktadır. 21 inci Yüzyılda çıkaracağımız tüm yasa ve değişikliklerde demokrasinin ruhuna uygunluğa ve demokratik motiflerin önplana çıkarılmasına özen göstermeliyiz. Artık, bu ve buna benzer konulardaki yetkiyi, hükümetlere doğrudan bağımlı mülkî idare amirlerine değil; mülkî idare amirlerinin de dikkatleri çekilerek, yerel birtakım kurullara bırakmalıyız. Bu doğrultudaki uygun düzenlemeleri de en kısa zamanda yapmalıyız. Eğitimde, sağlıkta, yerel birtakım sorunların çözülmesinde halka güvenmek durumundayız.

Özellikle büyük kentlerde yoğunlukla açılan dershanelerin -nasıl izin verildi bilmiyorum, ama- bu tür yerlere çok yakın olduklarını görmekteyiz. Bu konuda, mutlaka önlem alınmalıdır; çünkü, dershaneler, kendiliğinden sistemin açıkları içerisinde gelişmiş olsalar da, sistemimiz içerisinde birer eğitim kurumu olarak görev yapmaktadırlar. Dolayısıyla, eğitim kurumlarının standartları buralara da aynen uygulanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, 61 inci maddeye getirilen değişikliklerde, okul, bina ve bahçelerine uzak olması gereken yerlere elektronik oyun merkezleri de dahil edilmiştir. Buralara "kumar ve çocuğa başka kötü alışkanlıklar kazandıran elektronik şans oyun merkezleri" denilmelidir. Tüm dünya eğitim kurumlarını bilgisayar başta olmak üzere eğitsel oyun araçlarıyla donatırken, biz, bu tür merkezlerin yanlışlıkları, boş zamanları olumsuz etkilemeleri, kaderciliğe ve kumara alışkanlık basamağı oluşturmaları gibi nedenlerle yasaklar getirmek durumunda kalıyoruz.

Sayın milletvekilleri, sözlerimin başında da bahsettiğim gibi, yasaklarla çok fazla bir yerlere varamayız. Ülkemizde, özellikle eğitim ve öğretim içerisinde demokrasiyi yerleştirmek zorundayız. 21 inci Yüzyıla girerken, olaylara kuralcı ve yasakçı değil, eğitsel gözle bakmak zorundayız. Bahsedilen bu yasa değişikliğiyle birlikte yürütülmesi gereken acil ve yaşamsal önemdeki bazı konuları, başta Millî Eğitim Bakanımız olmak üzere, ilgili bazı bakanlarımızın, bürokrasimizin ve Hükümetimizin dikkatlerine sunmak istiyorum.

Öncelikle, çocuklarımızın ve gençlerimizin doğruyu ayırt edebilecekleri, özgürce gelişebilecekleri, yaş ve beyin özelliklerine göre akılcı ve bilimsel düşünebilecekleri, yaratıcı fikir ve icraatlarını tartışarak yapabilecekleri aktif eğitim ve öğretim ortamlarını hazırlamamız gerekir. Çağdaş, demokrasiye ve insan değerlerine saygılı insan yetiştirmek istiyorsak, elbette ilköğretimden başlayarak, eğitimin genel sorunlarını ve bilimsel, teknolojik altyapıyı çözmemiz gerekir. Hükümetçe uygulanan, 8 yıllık zorunlu, kesintisiz, laik ilköğretimin ana hedefi, bu durumu, eğitimin birinci basamağından başlayarak yerleştirmektir.

Konuyla ilgili olarak, yasaklar yerine, alternatif üretme konusunda bir iki örnek vermek istiyorum. Örneğin, oyun, çocuğun gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Tüm eğitimcilerin, istisnasız, bu konuda hemfikir oldukları bilinmektedir. Ünlü eğitimci John Dewey, oyunla ilgili bakınız ne diyor: "Oyun, çocuğu özgürleştirir, yaratıclıık güdüsünü geliştirir. Çocuğa göre, oyunu sevmek, oyunun kendisinden daha önemlidir. Oyunu sevmek, bir özgürlük duygusudur."

Çocuklarımızı, eğitsel olmayan oyunlardan korumanın yolu, onlara yasak koymak değil, elektronik oyun programı üreten ve oynatan yerleri denetleyerek birer eğitim merkezine dönüştürmekle olasıdır. Oyun üreten firmalara, çocuk psikoloğu ve eğitim uzmanı çalıştırma zorunluluğu getirmenin yanında, Millî Eğitim Bakanlığında oluşturulacak bir komisyon tarafından bu tür oyunların denetiminin yapılması en doğru yöntem olacaktır. Bu yolla, çocuklarımızın ruhsal gelişimlerine yardımcı olurken, onların toplumsallaşmasını ve elektronikle tanışmasını sağlayarak, zihinsel ve sosyal gelişmelerine de büyük ölçüde katkıda bulunmuş oluruz.

Yine, çocuklarımızın boş zamanlarını değerlendirecekleri sağlıklı mekânlar yaratmaya da yönelmeliyiz. Bugün, bu mekânlar, hemen hemen hiç yok. İçişleri Bakanımızdan, yerel yönetimler kanalıyla, bu tür yerlerin çoğaltılması hususunda yoğun çabalar bekliyoruz. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığımız, 8 yıllık zorunlu eğitim atılımı kapsamına bu tür mekânların geliştirilmesini de almalıdır; çünkü, bu tür mekânların çocuk gelişimindeki etkisinin, en az okul kadar önemli olduğunu düşünüyoruz.

Yine, çocuklarımızı kötü alışkanlıklardan korumanın bir başka yolu da, eğitsel ve öğrencilerin yaş ve ilgilerine uygun yayınlar hazırlanmasıdır. Bu da, Millî Eğitim Bakanlığının ana görevlerinden biridir. Yıllardır ihmal edilen bu konuda, çocuklara yönelik eğitsel yayınları özendirmek için, ödüllü yarışmalar da düzenlenebilir.

Sayın milletvekilleri, ortaöğretim kurumlarımızın durumu, ilköğretime göre daha vahimdir. Bu kurumlar, yanlış millî eğitim politikaları yüzünden işlemez duruma gelmiştir. Öğrenciler okula değil, dünyanın hiçbir ülkesinde görmediğimiz, bizim sistemimizin ürünü olan dershanelere yönelmiştir. Devletin okullarına halkın güveni âdeta kalmamıştır.

Öncelikle ortaöğrenimin görevi, genci, eğilimi doğrultusunda bir meslek sahibi yapmak ve yöneltmektir. Gelişmenin ve sanayileşmenin lokomotifi olan meslekî ve teknik eğitime önem veren ülkeler, bugün, gelişmelerinin doruk noktasındadırlar. Bu ülkelerde, meslekî ve teknik okulların payı yüzde 70'in üzerindedir, bizde ise yüzde 42,6; imam-hatiplerin payı çıkarıldığında yüzde 34'e kadar düşüyor. İş yaşamı ile okul ilişkisini de mutlaka oluşturmak, boş zamanları da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Sonuç olarak, bütün bunları yapacak Hükümetçe siyasî iradenin konulması, planlamanın yapılması ve gerçek anlamda da eğitimcilerin eğitimi gerekir.

Son olarak, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasasının 31 inci maddesinde yapılan değişiklikle, bu kurumlarda ücret karmaşası giderilerek, mayıs ayında yönetmelikle belirtilme esası gelmiştir. Bunun da bir gereksinimden doğduğuna inanıyoruz.

Tüm söylediklerimizle birlikte, yasa değişikliğinin faydalı olacağına inanıyor, her iki öneriye de katılıyoruz.

Grubum ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt.

Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ömer Özyılmaz; buyurun.

RP GRUBU ADINA ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özel öğretim kurumlarıyla ilgili bir kanun değişikliği üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Refah Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin bildiği gibi, eğitim, insanın doğuştan getirmiş olduğu güçlerin, istidat ve kabiliyetlerin filizlenmesi, gelişmesi, hem kendisi hem de toplumu açısından en üst derecede yararlanacak duruma getirilmesi olarak tanımlanır, fert açısından.

Bir de, toplum açısından değerlendirildiğinde ya da tanımlandığında, şöyle görüyoruz eğitimi: Eğitim, yetişmiş nesillerin, yetişmekte olan nesillere kendi kültürlerini aktarma sürecidir. Bu manada, eğitim müesseseleri, özellikle okullar, hem kişinin doğuştan getirmiş olduğu istidat ve kabiliyetlerin planlı, programlı bir şekilde geliştirildiği yerdir hem de toplumsal kültürün, toplumun kültürünün, yetişmekte olan nesillere aktarıldığı bir müessesedir. Aynı zamanda, okullar, toplumun istediği boyutta, istediği anlayışta, istediği yapıda insan yetiştirme, insan üretme fabrikalarıdır da diyebiliriz.

İnsan yetiştirme fabrikası olarak okullara baktığımızda, bu insanın, gerek ahlakî yönden gerek bilimsel yönden gerekse diğer bütün yönlerden hangi ölçülerde olacağını, yine, toplumsal uzlaşmayla belirlemek gerekir. Bu manada, bizim eğitim sistemimize baktığımızda, bu uzlaşmanın yapıldığına pek şahit olamıyoruz. Toplumumuzun istediği insan tipi, toplumumuzun arzu ettiği insan tipi ayrıdır; fakat, maalesef, senelerden beri bu bozuk sistemle yönetilmekte olan eğitim müesseselerimizin yetiştirdiği insan tipi -genel olarak söylüyorum- daha ayrıdır. Bu, bir problemdir eğitim sistemimiz için; aşmamız gereken bir problemdir; ama, tabiî, bugünkü bu kabuk yönetimlerle, bu halktan kopuk yönetimlerle, halkın kültüründen, dünya görüşünden, tarihinden, inancından kopuk yönetimlerle ve sistemlerle, elbette, bu hedefe ulaşılamayacaktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Yalnız, bugün, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 1 inci maddesinde önemli bazı hususlar var, onlara dikkat çekmek istiyorum.

Birincisi, kanun tasarısının 1 inci maddesinde üç dört önemli hususa dikkat çekiliyor ve "Okul binası, eğitim öğretim şartlarına uygun olmalıdır" deniliyor. Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Bugün, maalesef, ülkemizin aşağı yukarı yarısı köydür. Şehirlerin ve kasabaların da pek büyük bir kısmı köy şartlarında bulunmaktadır. Okullara, bu açıdan, eğitim öğretim açısından, bilimsel açıdan baktığımızda, pek çoğuna aslında okul dememiz mümkün değildir...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Mektep diyeceksiniz.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) –...çünkü, sizin sisteminizin kurduğu okullar bunlar. Okul diye bir bina yapılmış, bir tane derslik var. Sadece doğu ve güneydoğuda değil, Türkiye'nin her tarafında bu var.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sen hangisini istiyorsun?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Bir derslikli binaya okul diyoruz. Bugün, hangi ile giderseniz gidin, il merkezine bağlı köylerde bile, pek çok okulun bir derslikli olduğunu görürsünüz.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sistemin ne, sistemini söyle...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Pek çok okulda bir tane öğretmen vardır. Bunlara okul diyoruz; biz de çocuklarımızı oraya gönderiyoruz. Hele, şimdi, bir de kesintisiz 8 yıllık eğitim getirdiniz. Bu kesintisiz 8 yıllık eğitimle, çocuklar, önceden orada 5 yıl uğraşıyordu, şimdi 8 yıl uğraşmak mecburiyetinde kaldı ve bilgisiz olarak 8 yılını mahvedeceksiniz. Bu açıdan büyük problem var.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sen inanıyor musun?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – İkincisi, sağlık açısından... O hususta da, elbette, pek parlak olduğumuz söylenemez.

Ulaşım açısından, okullar, genelde mesken mahallerinin yakınında ya da içindedirler. Genelde bir problem yok; ama, yine, sizin, bu kesintisiz eğitimle, milletin başına bela ettiğiniz bir taşımalı eğitim anlayışı var ki, değerli arkadaşlar, bu taşımalı eğitim anlayışıyla, bugün, ülkemizde var olan eğitimsel problemleri iyice büyüttünüz. Bir defa, taşıma ücretini kim verecek, o belli değil.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Devlet veriyor.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Devlet vermiyor. Vatandaştan zorla almak istiyorsunuz, baskı yaparak almak istiyorsunuz; vatandaşın verecek gücü yok.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Hayır, devlet veriyor.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Öyle, masada oturup, sırada oturup konuşmak değil... Senin ilinde, Kocaeli Merkez'e bağlı 30 okulda 1 sınıf, 35 okulda da 1 öğretmen var...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Benim Kocaelimde devlet veriyor parasını.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Arkadaşım, orada oturup konuşma; azıcık, toplumsal problemleri incele...

BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu taşımalı eğitim sistemi, gerçekten büyük bir problem olarak, bugün, toplumumuzun önüne, bu 55 inci Hükümet tarafından getirildi.

Değerli arkadaşlar, bütün bunları inşallah düzelteceğiz de, şu anda asıl dikkat çekmek istediğim husus, kanun tasarısında, bir de eğitim yerlerinin, ahlakî kurallara uygun olarak, çevresinin düzenlenmesini amir bir hüküm var. 1 inci maddede bu da sayılıyor; hapishane, meyhane, kumarhane, kıraathane, bar, vesaire yerlerden okulların uzak olması gerekir deniliyor. Elbette, bu, fevkalade önemli bir husustur. Aslında, bu, aşağıdaki maddede dershaneler için de, kurslar için de deniliyor; fakat, illerin pek çok bölgelerinde, mahallelerinde ya da caddelerde, okulların hemen yanı başında, öğrenci dershanelerinin, kurslarının hemen yanı başında bu sayılan kurumların olduklarını görüyoruz. Ben, buradan değerli vatandaşlarımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Bulun... Bulun...

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Bu kanun çıkıyor, inşallah, çıkacak. En kısa zamanda bütün vatandaşlarımızın bu hususu inceleyip, okulların, dershanelerin yakınında, eğer, kumarhane, meyhane, bar vesaire kurumlar varsa, bunları ilgili idare amirlerine şikâyet edip, okulların yanından uzaklaştırılmalarını temin etme hususunda bir çalışma başlatmaları fevkalade önemlidir.

Değerli kardeşlerim, deniliyor ki, okula yakın da olsa, uzak da olsa isteyen öğrenci gider. Elbette, isteyen öğrenci gider; ama, birilerine gitmesini propaganda etmek, gitmesini enjekte etmek ya da o yönde onu tahrik etmek, elbette, çok kötü bir şeydir. Biz, ülkenin yöneticileri olarak, elbette, bu tahrik unsurunu ya da propaganda unsurunu ya da o insanların oraya çekicilik kazandırma hususunu ortadan kaldırma görevi, bizim aslî görevimizdir.

Burada şunu söylemek istiyorum: Bu kanun tasarısının bu maddesi behemehal bizim Grubumuz tarafından da desteklenmektedir. Elbette, en kısa zamanda uygulamaya konulup -bazı özel düzenleme isteklerimiz olacak bu maddeyle ilgili olarak da, onları rezerve ederek söylüyorum- güzel bir şekilde uygulanıp, bütün hususların yerine getirilmesi şarttır.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi hürmet ve muhabbetlerimle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkanım, Refah Partili sayın konuşmacı bir konuda yanlış bilgilendirme yapmıştır. Meclis kürsüsünden yapılan bu bilgi, halkımıza da yanlış olarak iletilmektedir.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, söz vermediğim için... Ne konuda?..

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Söylüyorum efendim, şimdi onu söylüyorum.

8 yıllık temel eğitimle ilgili yasaların bir yanı millî eğitimken, bir yanı da sosyaldir. Devlet tüm öğrencilerin eğitim paralarını...

BAŞKAN – Sayın Bostancıoğlu, lütfen, açıklamanızı değil, hangi nedenle açıklama istediğinizi alayım.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Söyleyeyim efendim.

"Taşıma paralarını devlet vermiyor" dediler. Devlet tüm taşımalı sistemin parasını ödemektedir. Ayrıca, sadece bu da değil, çocukların yeme içme paraları da ödenmektedir.

BAŞKAN – Sayın Bostancıoğlu, izin verirseniz, bu konuda gerek duyuyorsa, lütfen, Sayın Bakan cevap versin.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hay hay efendim. Sayın Bakanın söz isteği var.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Bir de, komisyonda kendileri oy verdi buna; oybirliğiyle geçti komisyondan.

BAŞKAN – Bir dakika efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Ne alakası var 8 yıllıkla...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen...

Sayın Bakan...

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – 8 yıllık sizin olsun; semeresini görüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, birbirimize bu şekilde "sizin olsun, bizim olsun" demeyelim. Türkiye'de hepimizin bir sistemi var. Buna muhalefet ederek de, destek vererek de hepimiz katıldık. Sizin bizim diye ayırmayalım bir sistemi.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yüce Meclisten çıktı bu kanun.

BAŞKAN – Evet.

Sayın Bakan, yerinizden mi; yoksa, madde üzerinde Hükümet adına mı söz talebiniz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Yerimden efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir şey arz edebilir miyim efendim Sayın Hükümet konuşmadan önce?

Şimdi, bir konuşmacının ilgili maddenin dışında birkaç hususla ilgili bir beyanı olmuşsa, Hükümetin bu konuyla alakalı değil de, galiba maddeyle ilgili konuşması gerekir. Şayet onun dışında özel bir şey söz konusuysa...

BAŞKAN – Sayın Kapusuz, Hükümetin...

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sataşmaya cevap veriyor.

BAŞKAN – Bir dakika, Sayın Güney; lütfen...

Sayın Kapusuz, sizi nasıl dinliyorsam, Sayın Bakanı da dinleme mecburiyetindeyim. İzin verin, Sayın Bakanı dinleyeyim de, ne konuşacağını, ondan sonra, birlikte değerlendirelim değil mi?..

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hayır, Başkanım...

BAŞKAN – Ama, ne diyeceğini biliyor musunuz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Konuşmadan, bu konuda ikaz ediyorum. Sadece bunu söyleyeyim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Olmaz... Sayın Bakanın ne diyeceğini bilelim. Nasreddin Hocanın testi hikâyesine döndürmeyelim bazı şeyleri.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Yoksa, sataşmadan dolayı söz alır, onu konuşur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne isteyeceğini bir dinleyelim. Yani, Nasrettin Hocanın testisi gibi karıştırmayalım Meclisi.

Sayın Bakan, buyurun.

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Refah Partili hatibin, kamuoyunu yanlış bilgilendiren açıklamaları konusuna açıklık getirmek istiyorum izniniz olursa.

BAŞKAN – Sayın Bakan bunu, sadece açıklama olarak da yapabilirsiniz; ayrıca, maddenin her safhasında Hükümet adına söz hakkınızı da kullanabilirsiniz. Eğer söz hakkınızı kullanacaksanız, sizi kürsüye çağırıyorum.

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Hay hay efendim. (DSP ve ANAP Sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu haftaki yönetiminiz adil değil; eksi puan...

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyeler; Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, muhalefet iktidar farketmeksizin hepimizin, topluma karşı bir yükümlülüğümüz var; doğruları söylemek. Doğrunun dışında bir şeyi bu kürsüden söylemek, zannediyorum, milletten aldığımız vekâlete riayet etmemek olu...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Siyasî ahlak bakımından da uygun değildir.

MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – ... ve ayrıca, etik bakımından da tartışmaya açıktır. Bu nedenle, söz almak mecburiyetinde kaldığım için üzgünüm. Bu üzüntümü ifade etmek isterim.

8 yıllık eğitim çerçevesinde taşımalı sistem, bizim Hükümetimizin zamanında, sizin hükümetinizin zamanında uygulanmaya başlandığından beri, her bir kuruşu devlet tarafından verilmiştir. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Mİllet Meclisinin çıkardığı tüm hükümetler, şu veya bu olmadan, vatandaştan bir kuruş almaksızın, çocukları bedelsiz taşımıştır; bu, dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.

İkinci olarak; 55 inci Hükümet, eski hükümetlerden farklı olarak bir uygulamayı daha getirmiştir: 6 ncı yılda okula başlayacak öğrencilerden ekonomik durumu uygun olmayanların öğle yemeklerini taşımalı sistemde de devlet bütçesinden ödeme kararı almıştır ve bugüne değin, bu iş için, Sosyal Yardımlaşma Fonundan trilyonlarca lira ödenmiştir. O nedenle, bu gerçekleri vatandaşlarımız yaşayarak, bu hizmetten yararlanarak öğreniyorlar; fakat, benim üzüldüğüm nokta, vatandaşın bildiği gerçeğin, bir siyasî parti temsilcisi tarafından çarpıtılarak, bu mukaddes çatı altında kullanılmış olmasıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir sual sorabilir miyim?

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Hayır_ Biliyorsunuz, usulümüzde, maddenin oylamasından önce; henüz madde üzerindeki görüşmeleri tamamlayamadık.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – O halde, yerimden bir hususu açıklamak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kapusuz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Bakan genel kaideyi söylüyor. Yani, çıkmış olan kanunda -eğer taşımalı olarak yapılacaksa- o taşımalı öğrencilerin öğle yemeğini de devlet üstlenmiştir; sayın sözcü arkadaşımızın söylediği ise, bu genel kaidenin dışında. Birçok yerlerde aksaklıklar var; bunu vatandaş, kendi cebinden karşılayarak yerine getiriyor. Buralardaki uygulama eksikliğini, arkadaşımızın dile getirdiği hususu, arkadaşlarımızın, genel ifade içerisinde kullanmaları çok yanlıştır; bunu düzeltmek istiyorum.

ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Bakan cevap verecekler.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun; yerinizden lütfen, gayet kısa_

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Mahallinde, bana intikal etmiş aksaklıklar yoktur; var ise verin, derhal düzelttirelim, vazifemiz. Aksaklığı bana bildirin ki, ben önlemini alayım; ama, bu kürsüde, aksaklık yokken, aksaklık var dersek, vatandaşlara yanlış bilgi veririz.

Saygılar.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Aksaklık var olduğu için arkadaşımız konuştu.

BAŞKAN – Lütfen, artık karşılıklı konuşmayı sürdürmeyelim. Bahsettiğiniz herhangi bir aksaklık varsa, Sayın Bakan kendisine iletilmesini söyledi.

Gruplar adına başka söz talebi var mı efendim? Yok.

Şahıslar adına söz taleplerine geçeceğim; yalnız, ondan önce, Sayın Kapusuz, bir şey söyleyeyim: "Bu, adil bir yönetim sistemi değil" dediniz. Ben, Hükümetin burada temsil edildiği bir ortamda, mensubu olduğum siyasî partinin Grup Başkanvekiline "hayır, sizin değil, Hükümetindir" diye ikaz ettim. Kaldı ki, sizi de, herhalde. Sayın Bakanın, görüşmenin her safhasında kullanacağı bir hakkını kullanmak için harekete geçtiği sırada, onun neyi, nasıl konuşacağı konusunda önceden uyarma hakkınız olmadığı konusunda da uyarmak benim görevim. Bunun için bu konuda en ufak bir tereddüt yok.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Grup Başkanvekilinin oradaki ifadesine göre ben onu ikaz etmek mecburiyetindeydim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ben, Grup Başkanvekilimizle Sayın Bakanı, sizin ikazını gerektirmeyecek kadar özgür düşünceli sayıyorum. Yine, Bakanı, Grup Başkanvekilimizin yönlendirmesi içinde davranmayacak kadar özgür düşünceli sayıyorum sayın milletvekilim.

Sayın Veysel Candan, buyurun.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, aslında, Yüce Meclise gelirken, her kanun tasarısının bir amacı olur ve neticede de bu kanun tasarısından bir şey beklenir.

Şimdi, bu tasarıya baktığımız zaman, genelde, eğitimi zora soktuğunu görüyoruz. Okulların yanında bu tür müesseseleri açmanın zararı ortadadır; birinci tespitim bu.

İkinci olarak, kötü alışkanlıklara zemin hazırlar. Daha başka bir ifadeyle, kumar alışkanlığı yapar, içki alışkanlığı yapar, alkolik bir toplum oluşturur.

Diğer çok önemli bir husus, eski kötü örnekleri de yasallaştırır, onlara hukukî zemin hazırlar. Önemli husus; hangilerinin 100 metre dahilinde olduğu konusunu mülkî amire bırakmak demek, bir noktada -kimseyi suçlamak için söylemiyorum- aslında, rüşvet kapısını açar. Bir ilde, bir mülkî amirin 100 metreye lüzum yok dediği yerde, birisi 100 metre şartını getirir ve ölçüme girer, ruhsatlandırmalarda da birtakım rüşvetler ortaya çıkar ki, yakın geçmişimizde, basına ve televizyonlara intikal eden, İstanbul'daki bir meyhanenin ruhsatlandırılmasındaki rüşvet olayı bunun acı bir örneğidir.

Şimdi, bu kanun tasarısı niçin getirildi; çocukları korumak için mi, yoksa kanun karşısında suçlu durumda olan meyhaneleri ruhsatlandırmak için mi, bu soruyu sormak lazım; bu bir.

Çok önemli bir diğer husus: Bu tasarının Millî Eğitim Komisyonundan bu haliyle gelmesi de çok enteresan. Öyle zannediyorum ki, Komisyonun da buna bazı itirazları oldu -biraz önce, Komisyon Başkanımız da ifade ettiler- buna rağmen, Komisyondan bu haliyle gelmesi ve öğrencilerin aleyhine olması bakımından da hoş değil.

DSP sözcüsü arkadaşımız "metre olarak uzaklaştırmak netice vermez, yasakçı zihniyetle bir yere varılmaz.." dediler. O zaman, getirin, okulun içine açın, meyhanelere ruhsat verin... Bu da yanlış.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Demagoji yapma...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Yani, kötü alışkanlık yapan yerleri eğitim kurumlarının yanından uzaklaştırmanın, zannediyorum ki, yasakçı zihniyetle bir alakası yoktur.

Bu konuda işletmelerin ruhsatlandırılmaları genelde belediyeler tarafından yapılmaktadır. Halbuki, yeniden yapılanmada, Hükümetin de ortaya getirdiği paket içerisinde, merkezî yönetimde belediyelerin yetkilerinin ağırlaştırılacağı ve artırılacağı söz konusu olursa, bu tasarının, en azından bu haliyle Millî Eğitim Komisyonu tarafından çekilmesi; belediyeleri de içine alacak şekilde, mülkî amirlerin bu yetkilerini de belirli bir sınır dahilinde içine alacak şekilde yeniden Genel Kurula getirilmesinde fayda var diye düşünüyor; Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Candan.

Şahsı adına, Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; aslında, görüştüğümüz tasarı, 1988 tarihinde yürürlüğe konulmuş ve o tarihten beri uygulanan kanun hükmünde kararnamenin kanunlaştırılmasından ibarettir. Yani, 1988 yılındaki İktidar, bu meselede bir düzenleme yapmış ve eskiden, sadece kadehle içki satılan yerlere ait olan yasağı, o günün şartları içerisinde, kahvehanelere, elektronik oyuncaklarla oyun oynatan yerlere filan da teşmil etmiş, genişletmiş, böylece, gençliğimizi zararlı alışkanlıklardan kurtarmak maksadıyla bir düzenleme yapmıştır. Bu düzenlemede, gördüğünüz gibi iki esas var: Birincisi, eğer okul yapılacaksa, okulun nasıl yapılacağı hükme bağlanıyor birinci fıkrada ve "gidiş gelişi kolay olacak, sağlık şartlarına uygun olacak, okulu planlarken, şehrin en sıkışık yerine, trafiğinin en kötü yerine planlamayın, boş alanları planlarken nelere dikkat edeceksiniz, ona bakın" deniliyor. İkincisi, "eğer okulu yeni yapacaksanız, okulu yapacağınız yeri seçerken, bu okulu, gidip şehrin meyhane mahallesinin ortasına yapmayın" deniliyor.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Öyle bir şey var mı?

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Evet, var... Birinci fıkra o...

Sonra "eğer okul yapılmışsa, okul yapıldıktan sonra, artık, şu, şu ve benzeri müesseseleri okulun 100 metre civarında kuramazsınız" deniliyor. Bu, kesin yasak. Tabiî, 100 metre daire olarak alınır, onun hesabı gayet kolaydır.

ABDULLAH AYKON DOĞAN (Isparta) – 500 metre yapın, 100 metre nedir ki...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bu, on yıldan beri uygulanmaktadır; şimdi, durup dururken, eğer bunu 200 metreye, 500 metreye filan çıkarırsanız, o zaman, mevcut uygulamalardan teşekkül etmiş sahalar var; teşekkül etmiş o sahalarda karmakarışık bir durum meydana gelir.

Asıl söylemek istediğim husus şudur: Bu konu, daha evvel, detaylı bir şekilde düzenlenmediği ve yönetmeliklere bırakıldığı için, İçişleri Bakanlığının da, kadehle içki satılan yerler yönetmeliğinde geçtiği için, çok tartışmalı konu olmuş, idarî yargıya gitmiş ve pek çok okulun yanına bu tür müesseseler açılabilmişti. Bunu, Anavatan İktidarı, 1988'de, bir kanun hükmünde kararnameye raptetti ki, bu mesele, idarî yargı meselesi olmaktan çıksın, düzgün bir hale gelsin noktasına getirildi.

Aslında, Anayasamıza göre, Meclis olarak bu kanun hükmünde kararnameleri hemen tasdik etmemiz lazım. Kanun hükmünde kararnameler on sene sonra tasdik ediliyor. Kaldı ki, bu husus, bir yıl evvel komisyonda görüşülmüş, tam bir yıl evvel, 26 Kasım 1996 tarihinde komisyonda görüşülmüş ve huzurumuza gelmiş. Şimdi burada birbirimizi kırmanın, incitmenin, üzmenin hiç manası yok.

Arkadaşlar, zaten aynı Meclis, aynı iktidar; siz iktidardayken bunu komisyondan geçirmişsiniz, huzurumuza göndermişsiniz, bir yıl evvel, 1996'da göndermişsiniz, şimdi, bir yıl sonra tasdik ediyoruz. Zaten, Meclis olarak gecikmişiz. Bir an evvel şunu tasdik edip çıkarmakta sayısız faydalar vardır.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – İtiraz yok mi zaten... Mavga da yok; öyle bir şey yok orta yerde...

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Ama, efendim, şimdi bunu vesile edip bazı şeyler söylüyorsunuz. Aslında tasarının iyi tarafları vardır; kamu eğitim müesseseleriyle özel eğitim müesseselerini aynı bünyenin içerisine getirmiştir, eşit şartlara getirmiştir. Bu tasarının yasalaşmasında, daha doğrusu bu kanun hükmünde kararnamenin Yüce Heyetimiz tarafından tasdik edilmesinde sayısız faydalar vardır.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Keçeciler.

Madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyle ilgili iki önerge var; geliş sırasına göre okutacağım, daha sonra aykırılık sırasına göre işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 168 sıra sayılı yasa tasarısının 1 inci maddesinin ikinci paragrafının şu şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

"Hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun, genelev gibi umuma açık yerlerin okul bina ve tesislerinin en az 300 metre uzağında bulunması zaruridir"

Muhammet Polat İsmail Özgün İsmail İlhan Sungur

Aydın Balıkesir Trabzon

Mikail Korkmaz Feti Görür

Kırıkkale Bolu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okuyacağımız ikinci önerge aykırı önergedir; onun için, yeniden okutmadan doğrudan işleme koyacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 168 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin dördüncü fıkrasının tamamen çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

Muhammet Polat İsmail Coşar İsmail Özgün

Aydın Çankırı Balıkesir

Ömer Özyılmaz Feti Görür

Erzurum Bolu

BAŞKAN — Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

MİLLî EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) – Komisyon çoğunluğumuz yoktur; katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükümet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri, gerekçeyi mi okuyalım, konuşacak mısınız?

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Polat.

MUHAMMET POLAT (Aydın) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazırlanan bu tasarı, gerçekten önemli bir noktaya temas etmekte; ancak, kanaatimce, Komisyonda pek fazla tartışılmadan veya derinlemesine düşünülmeden, arkadaşlarımızın iyiniyetiyle imzalanarak şu anda huzurumuza gelmiş bulunmakta. Ancak, bizler bu tasarıyı incelediğimiz zaman birtakım eksiklikleri görerek bunların düzeltilmesi için önerge vermiş bulunuyoruz. Sizler de takdir edersiniz ki, şu anda ekranları başında bizleri izleyen ve bizler de onlar adına çalışmalarımızı yürütürken, vatandaşlarımız, bize, zannediyorum şunu soruyorlar: Siz, bu kanunu çıkarmakla, okulları ve okulların içerisindeki çocuklarımızı mı korumak istiyorsunuz; yoksa, bahsi geçen, genel ahlaka aykırı birtakım müesseseleri mi korumayı hedefliyorsunuz? Tabiî ki, bizler de, milletin adına burada bulunuyorsak, milletin taraf olduğu ve okulların içerisindeki tahsil görecek, eğitim görecek öğrencilerimizi düşünmek için bu kanunu çıkarmak hedefimiz ise, bu yanlışlığın düzeltilmesi için sizlerin de biraz daha cümleleri tekrar okuyup, bizim önergemizi göz önünde bulundurursanız önerge lehinde karar vereceğiniz kanaatini taşıyorum.

Burada cümleler aynen şöyle geçiyor "Okul, bina ve tesislerinin, hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri gibi, umuma açık yerlerden en az 100 metre uzaklıkta bulunması zaruridir." Bu cümleyi okuduğumuz zaman gayet güzel gibi görünüyor; ancak, derinlemesine düşündüğümüz zaman, diyelim ki, hayırsever bir vatandaşımızın arsası var, bu arsasını okul yapılmak üzere hibe etmiş veya herhangi bir şekilde vermiştir. Şimdi, okulun yapılabilmesi için ruhsat talep edeceğiz; "efendim, işte, kanun önümüzde, bu adı geçen yerlere 100 metre veya 300 metre -metre olarak hangisinde karar kılınıcaksa- yakınlıkta olduğu için bu arsaya okul yapma ruhsatı veremeyiz" şeklinde karşımıza çıkılacaktır.

Ancak, maddeyi, bizim vermiş olduğumuz önergede olduğu gibi, "Hapishane, meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun, genelev gibi, umuma açık yerlerin, okul bina ve tesislerinin en az 300 metre uzaklığında tutulması" şeklinde değiştirirsek, işte, o, arsasını...

ATİLÂ SAV (Hatay) – Sayın Başkan, bu konuşma önerge üzerinde değil, geneli üzerinde oldu.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Oraya "genelev" kelimesini koymak şart mı?

MUHAMMET POLAT (Devamla) – Şart değil mi?.. Okulların yanında olmasını istiyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Polat, lütfen, siz, Genel Kurula hitap edin.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Başka bir şey düşünemiyor musunuz?

MUHAMMET POLAT (Devamla) – Efendim, o düşünceler sizindir.

BAŞKAN – Sayın Fırat, Sayın Sav, lütfen müdahale etmeyelim.

AYHAN FIRAT (Malatya) – Ayıp... Ayıp...

MUHAMMET POLAT (Aydın ) – Şimdi, kimin ayıp ettiğini milletimiz gayet iyi takip ediyor...

BAŞKAN – Sayın Polat, lütfen, Genel Kurula...

AYHAN FIRAT (Malatya) – Söylediğiniz kelimeye bakın!..

BAŞKAN – Sayın Fırat, lütfen, müdahale etmeyelim.

MUHAMMET POLAT (Devamla) – Diğer bir önergemizde ise, uzak yakın, 100 metre, 200 metre veya 300, 500 metrede anlaştık, hep beraber kanunu çıkardık; ancak, dördüncü fıkrada, yetkiyi, götürdük mülkî idareye verdik. Mülkî idare amiri, birtakım etkilerle, orada 200 metre değil de "efendim, buranın, öyle icap ettiği için, 150 metre, 100 metre, 80 metre veya 50 metrede yapılması için karar veririm diye bana yetki verilmiş" der ve bunu kullanır. Bu da yanlıştır. O zaman, bizim, kanunu çıkarmada gayemiz nedir? Çıkan kanunda, yetkinin tamamen mülkî idareye devri söz konusu olduğundan, buna da, herhalde takip eden arkadaşlarımız karşı çıkacaklardır ve önergemiz lehinde karar vereceklerdir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun çoğunluğu olmadığı için önergeye katılamadı; Hükümetin de katılmadığı önergeyi oylarınıza sunmak durumundayım; ancak, toplantı yetersayısı olmadığı iddiasıyla bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebinde yeterli imzanın olduğunu da burada görebiliyoruz; yoklamaya başlamamız halinde, buna, çalışma süremiz yetmeyecektir.

Bu nedenle, Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu hakkındaki gensoru önergesini görüşmek, komisyonlara üye seçimi yapmak ve diğer denetim konularını görüşmek için, 18 Kasım 1997 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.54

 

 

VI. - SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. — Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın;

— Manisa Milletvekili Ayseli Göksoy’un onbaşı rütbesi takmasına,

— Bir dergide ileri sürülen iddiaya,

— Bir tuğamiralin daha önce aldığı iddia edilen cezaya,

İlişkin soruları ve Millî Savunma Bakanı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/3599,3605,3606)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 13.10.1997

Zeki Ünal

Karaman

Manisa Milletvekili Ayseli Göksoy onbaşı rütbeli kıyafetiyle T.B.M.M.’ne gelmiştir. Sorularım şunlardır:

1- Sayın Ayseli Göksoy’un elbisesine onbaşı rütbesi diktirmesi yasal mıdır?

2- Yasal değilse hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Aşağıdaki sorumun Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 13.10.1997

Zeki Ünal

Karaman

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 1-8 Haziran 1997 tarihli ve 24 sayılı Tempo Dergisi’nde “İP tarafından ilan edilen 12 maddelik program 5-6 ay sonra 28 Şubatta MGK kararı olmuştur.” biçiminde bir demeci çıkmıştır. Bugüne kadar da tekzip edilmemiştir.

Doğu Perinçek’in iddiası doğru mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Aşağıdaki sorumun Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Sezgin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 13.10.1997

Zeki Ünal

Karaman

Bülent Orakoğlu ve Onbaşı Kadir Sarmusak’ı yargılayan mahkeme heyeti başkanı Tuğamiral Mehmet Celayir’in 1971’de Deniz Teğmeni iken komünizm propagandası yapmaktan hapis cezası aldığı ve Gölcük’teki askerî hapishanede yattığı doğru mudur?

T.C.

Millî Savunma Bakanlığı 12.11.1997

Kanun : 1997/939-TÖ

Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

İlgi : TBMM. Bşk.lığının 27.10.1997 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0.10.02-9100 sayılı yazısı.

Karaman Milletvekili Zeki Ünal tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen 7/3599, 7/3605 ve 7/3606 sayılı yazılı soru önergelerinin cevabı Ek’tedir.

Arz ederim.

İsmet Sezgin

Millî Savunma Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

Karaman Milletvekili Zeki Ünal Tarafından Verilen 7/3599-7/3605 ve 7/3606 Sayılı Yazılı Soru Önergelerinin Cevabı

1. Manisa Milletvekili Ayseli Göksoy’un elbisesine onbaşı rütbesi diktirmesinde, iltibasa meydan verecek, ya da Silâhlı Kuvvetlerin saygınlığına gölge düşürecek bir durumun mevzubahis olmadığı değerlendirilmektedir. Türk Ceza Kanununun 253’üncü maddesi; bir rütbe veya memuriyetin veya bir mesleğin “Resmî Elbisesi” nin yetkisiz kişilerce giyilmesi yasaklamış olup, soru önergesine konu edilen olay bakımından Ceza Kanunlarımızda yazılı herhangi bir suçun unsurlarının mevcut olmadığını belirlemiştir.

2. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, bir dergide yer aldığı belirtilen ve İşçi Partisi programının 28 2.1997 tarihinde Millî Güvenlik Kurulu Kararı haline dönüştürüldüğü yolundaki iddiaların, gerçek dışı ve hayal mahsulü olduğu değerlendirilmektedir.

3. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinde görülmekte olan bir davada, 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre mahkeme heyetinde yer alan Tuğamiral Mehmet Celayir’in, soru önergesinde yer verildiği şekilde, 1971 yılında komünizm propangası yapmak suçundan mahkûmiyeti bulunduğuna ilişkin iddianın gerçekle ilgisi bulunmamaktadır.

Arz ederim. İsmet Sezgin

Millî Savunma Bakanı ve

Başbakan Yardımcısı

2. - Elazığ Milletvekili Ömer Naimi Barım’ın, Elazığ Kültür Merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/3641)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarfından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 16.10.1997

Ömer Naimi Barım

Elazığ

Zengin bir Tarih, Kültür ve Turistik özelliğe sahip olan Elazığ ilimizin Folklörünü geliştirmek amacıyla herhangi bir çalışmanız söz konusu mudur? Aynı zamanda bir bölge merkezi olan Elazığ İli’nde kurumsal olarak çalışmalarınız var mıdır? Yapımı durdurulan Kültür Merkezi İnşaatını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

T.C.

Kültür Bakanlığı 13.11.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.16.0.APK.0.12.00.01.940-536

Konu : Yazılı Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığı KAN.KAR.MÜD.’nün 27.10.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.-

02-7/3641-8917/23492 sayılı yazısı.

Elazığ Milletvekili Sayın Ömer Naimi Barım’ın “Elazığ Kültür Merkezi İnşaatına İlişkin” yazılı soru önergesinin cevabı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinizi arz ederim.

M. İstemihan Talay

Kültür Bakanı

Bakanlığımızca 1977 yılında Elazığ İli merkezinde; el sanatları, inanışlar ve geleneksel kurumlar konularında, 1991 yılında Elazığ-Merkez, Ağın, Sivrice ve Baskil İlçelerinde gelenek, görenek, İnançlar, el sanatları, halk edebiyatı, halk tiyatrosu ve halk mutfağı konularında araştırma yapılmıştır.

1988-1991 yılları arasında Elazığ’da görev yapan Folklor Araştırmacısı Tahsin Öztürk’ün çalışmaları arşiv yer numaraları aşağıda verilmiştir.

Arşiv Yer No Araştırma Konusu

YB.88.0225 Elazığ Fokloru ile ilgili yayınların Bibliyografyası

YB.88.0306 Elazığ Halk Ebediyatı

YB.89.0060 Elazığ Halk Mutfağı

YB.90.0011 Elazığ Gelenek Görenek İnançlar konularında araştırma

YB.91.0013 Elazığ Gelenek Görenek İnançlar konularında araştırma

Elazığ Valiliği ve Bakanlığımız işbirliğiyle 1985 yılından itibaren gerçekleştirilen “Geleneksel İğne Oyaları Yarışması” ve sergisi verilen fasıllarla 7 kez düzenlenmiş olup, bu yarışmaya katılan ve dereceye giren eserler, 1993 yılında Bakanlığımız Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul Yıldız Sarayı’nın Silahhane bölümünde 9 ilin katılımıyla “Yöresel El Sanatları Sergisi” nde Elazığ ilini temsil etmiştir.

1990-1991 yıllarında Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ile Bakanlığımızı temsilen Kültür Müdürlüğü işbirliğiyle “Folklorik Fotoğraflar Koleksiyonu” albüm çalışması gerçekleştirilmiştir.

1993 yılında Bakanlığımız Eğitim Dairesi Başkanlığı’nın düzenlediği halk kültürü konulu konferans verilmiştir.

Elazığ İli, Harput İlçesinde bulunan kültür varlıklarının çevre düzenlemesi projesi işi, Bakanlığımız 1997 yılı yatırım programında yer almakta olup, mahallinde yapılacak arazi çalışmaları sonucunda, projenin ihalesi ve ödenek aktarılmasına ilişkin işlemleri tamamlanacaktır.

Palu ve Baskil İlçelerinde kütüphane binası yapımı 1998 yılı yatırım programı tekliflerimiz arasında yer almıştır. Merkez Doğukent Mahallesi, Maden, Kovancılar, Alacakaya İlçeleri ile Hankendi Kasabasında kütüphane çalışmaları sürdürülmektedir.

Ayrıca, Bakanlığımız Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğüne bağlı Elazığ İlinde bir kitap satış mağazamız bulunmaktadır. Tarihî ve kültürel geçmişi oldukça zengin ve köklü Harput Şehrinin devamı olan Elazığ İlinin kültürel hayatına çok yönlü katkı sağlanması amacıyla Elazığ’da Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü’nün kurulması için çalışmalar devam etmektedir.

Yatırım programımızda 91H040900 proje numarası ile yeralan Elazığ Kültür Merkezi 20.11.1995 tarihinde 45 910 000 000 -TL. keşif bedeli üzerinden ihale edilmiş olup, uygulama projeleri hazırlanmıştır.

Sözkonusu inşaatın ödeneği Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Geliştirme ve Destekleme Fon’undan karşılanmaktadır. 1977 yılı ödeneği 10 Milyar TL.’dir. Elazığ Kültür Merkezinin inşaatı durdurulmamıştır. Ancak ilgili Fon’dan istenilen düzeyde ödenek akışı sağlanamadığından, diğer projelerimizde olduğu gibi bu inşaatımıza da yeterli ödenek tahsis edilememektedir. Bu nedenle inşaat imalatları ödenek olanakları çerçevesinde yapılabilmektedir.

Elazığ Kültür Merkezi’nin en kısa sürede bitirilebilmesi amacıyla ödenek temini çalışmaları sürdürülmektedir.

3. - Kayseri Milletvekili Nurettin Kaldırımcı’nın, Sıvas ve Kayseri’de yapılacak etkinliklere ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı M. İstemihan Talay’ın cevabı (7/3692)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın İstemihan Talay tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delâletinizi ve gereğini arz ederim.

23.10.1997

Prof. Dr. Nurettin Kaldırımcı

Kayseri

1. 20 ve 21 Ekim 1997 tarihli bazı gazetelerde “Kayseri ve Sıvas’a Atatürk Çıkarması” başlığı altında bir haber yayımlanmıştır. Kültür Bakanlığının organize ettiği ve 10 Kasım Atatürk’ü Anma Programı çerçevesinde Kayseri ve Sıvas’a yönelik özel bir program yapıldığı intibaını veren bu haber doğru mudur ve bu bilgi Kültür Bakanlığı yetkililerince mi basına intikal ettirilmiştir?

2. Bakanlığınıza bağlı senfoni orkestrası, opera ve bale sanatçılarının ağırlıklı olarak görev alacağı sözkonusu etkinliklerin, esasen “gericilerin protesto edileceği bir gövde gösterisi” şeklinde basında yer alması Kayseri ve Sıvas halkına yönetilmiş bir aşağılama ve hakaret değil midir? Bu aşağılık ifadeyi tasvip ediyor musunuz? Tasvip etmiyorsanız, konuyla ilgili olarak tarafınızdan niçin gerekli açıklamalar yapılmamıştır?

3. Türkiye Cumhuriyeti dahilindeki bütün kentler gibi Kayseri ve Sıvas’ın da, Anadolu’nun vatanlaşmasında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulup bugünlerde gelmesindeki katkısını ihmal hatta inkâr manasına gelecek, ayrıca tarih ve toplumumuzun hafıza ve hatırasına emanet edilmiş Mustafa Kemal Atatürk’ü istismar amacıyla kullanılabilecek, en azından böyle bir imaja sahip bu projenin makul ve savunabilir gerekçeleri nelerdir?

4. Şimdiden çeşitli spekülasyonlara konu olan, Atatürk’ün aziz hatırası ve idealine aykırı, devlet-millet kaynaşmasını, sosyal ve kültürel bütünleşmemiz ile toplumsal barışımızı yaralayacak şekilde kamuoyuna sunulan bu programı gerekirse iptal etmeyi düşünüyor musunuz?

 

T.C.

Kültür Bakanlığı 13.11.1997

Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı

Sayı : B.16.0.APK..12.00.01.940-535

Konu : Yazılı Soru Önergesi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

İlgi : T.B.M.M. Başkanlığı KAN. KAR. MÜD. nün 3.11.1997 gün, A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3692-9035/23729 sayılı yazısı.

Kayseri Milletvekili Sayın Nurettin Kaldırımcı’nın “Sivas ve Kayseri’de yapılacak etkinliklere ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı, bu konuda yapılan basın toplantısı konuşma metni ve Atatürk’ü Anma Haftası Programı ekte gönderilmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

M. İstemihan Talay

Bakan

Basında çıkan ve söz konusu soru önergesine konu olan, Kültür Bakanlığı’nın 10 Kasım Atatürk’ü Anma Haftası etkinliklerine ilişkin haberler gerçekleri yansıtmamaktadır.

Kültür Bakanlığı’nca, Cumhuriyetimizin kurucusu, modern Türk toplumunun yaratıcısı büyük Atatürk’ü anmak üzere 10-16 Kasım 1997 tarihleri arasında Atatürk’ü Anma Haftası düzenlenecektir. Sözkonusu haftada, sadece Sıvas ve Kayseri illerimizde değil tüm illerimizde sergi, konferans, panel, konser ve benzeri etkinlikler gerçekleştirilecektir.

Hafta boyunca düzenlenecek etkinliklerde amaç, yüce Atatürk’ün devrim ve ilkelerini ulusumuza, yeni kuşaklara anlatmak ve Atamızı anmaktır. Bu amaç dışında başka hiçbir amaç taşımayan etkinliklerimizle, ayrım gözetmeksizin tüm vatandaşlarımızı kucaklamak hedeflenmektedir.

Büyük komutanın, kurtuluşa Samsun’dan başlamış olması nedeniyle bu yıl Atatürk Kültür ve Sanat Treni planımızın ilkini Sıvas-Kayseri-Amasya-Samsun hattında gerçekleştirerek başlıyoruz. Gelecek anma törenlerinde, trenimiz, yurdumuzun dört bir yanını gezerek, ulusumuzun coşkusunu, cumhuriyet ve ilkelerine bağlılık mutluluğunu her yörede o yörenin insanlarıyla birlikte yaşayacaktır. “Atatürk Kültür ve Sanat Treni” kültürün ve sanatın birleştirci, kaynaştırıcı ve ulusal benliğimizi güçlendiren özellikleriyle vatandaşlarımız arasında bir dostluk ve kardeşlik köprüsü yaratacaktır.

Basında yer aldığı şekliyle 10 Kasım Atatürk’ü Anma Programı çerçevesinde “Kayseri ve Sıvas’a yönelik özel bir program yapıldığı”, “gericilerin protesto edileceği bir gövde gösterisi yapılacağı” haberleri üzerine, Bakanlığımız gerekli açıklamaları basın kuruluşlarına göndermiştir.

Ayrıca, 31 Ekim 1997 tarihinde düzenlediğimiz basın toplantısı ile tüm yurtta kutlanacak olan Atatürk’ü Anma Haftası” etkinlikleri basına tanıtılmıştır. Bu etkinliklere vatandaşlarımızın olduğu kadar, bize bu soruları yönelten Sayın Milletvekilimizin de sahip çıkacağını umut ediyorum. Yukarıda yaptığım açıklamalar çerçevesinde bu programın iptal edilmesine gerek olmadığı ve iptal edilmeyeceği, aksine gelecek yıllarda yurdumuzun başka bölgelerine de teşmil edileceği bilgilerinize sunulur.

10 Kasım 1997 tarihi, tüm kurumlarıyla çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, devrimleriyle modern Türk toplumunun mimarı, devlet adamlığıyla tüm dünyanın hayran olduğu büyük insan Mustafa Kemal Atatürk’ün 59. ölüm yıldönümü.

Demir perdelerin yıkıldığı, sınırların kalktığı günümüz dünyasında, toplumların gerçek benliklerini belirleyen kültürdür. Atatürk’ün barışa, insanlığa, bilime, kültüre ve sanata verdiği önem ise bunun somut kanıtıdır. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş dünyada bulunduğu yeri, Atatürk’e borçlu olduğumuzu hiç bir zaman unutmamalıyız.

Görevimiz; Yüce Ata’yı gözyaşları ve yaslarla anma yerine, O’nu tanımak, O’nu anlamak, O’nun oluşturduğu kurumların değerini bilmek ve bunların tümünü özümseyerek kendimize mal etmektir.

Bu nedenle, Kültür Bakanlığı olarak, Atamızın ölüm yıldönümünde O’nu en güzel şekilde anmayı ve yaşatmayı onurlu bir görev bildik. 80 ilde bulunan taşra teşkilatımız ve merkez birimlerimizin koordinasyonuyla, kültür-sanat ve eğitim amaçlı oluşturulan etkinliklerimizle, insanlığa, sanata, sanatçıya ve kültüre herşeyden çok değer veren ulu önderin ilkelerini, yenilik ve devrimlerini, sanatçı kişiliğini günümüz insanına ve yeni kuşaklara aktarma niyetiyle yola çıktık.

“ATATÜRK Kültür- Sanat Treni”ni 10 Kasım 1997 günü saat 10.00’da, tarihî Ankara Garı’ndan yola çıkaracağız. Katılabildikleri taktirde, Sayın Cumhurbaşkanımızın start vereceği bu tren, Kayseri-Sıvas-Amasya-Samsun istikametinde yol alacaktır. İlk defa Ulu Önderin isteğiyle ülkemizde yerini alan opera-baleden halkoyunlarına, senfoniden halkozanına, korodan soloya, şiirden marşa, soyuttan somuta tüm kültür unsurlarının bulunduğu bu tren, illerde hazırlanan programlarla yöre halkımızla bütünleşecektir.

Bakanlığımız ayrıca, Güneydoğu Anadolu Bölgemizden, 50 öğrenciyi misafir olarak Ankara’ya davet etti. Bu öğrenciler, Atatürk Türkiyesi’nin başkenti Ankara’da Anıtkabir’i ziyaret edecekler ve Bakanlığımız tarafından misafir edilerek, Ankara’yı tanımaları sağlanacaktır.

Tüm bunların yanısıra, Ankara’da merkez birimlerimizin ortaklaşa çalışmalarıyla oluşturulan ve 10-16 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan kültür-sanat ve eğitim etkinliklerimiz ile, Valilikler ve Kültür Müdürlüklerimiz faaliyet programı kitapçık şeklinde hazırlanarak bakanlığımızca bastırıldı. Söz konusu kitapçıkta Ankara merkez programı, Atatürk Kültür ve Sanat Treni programı, GAP’tan davet edilen öğrencilerin programları ile her bölgeden bir ilin programı bulunmaktadır. Bu programlar içerisinde, konferanslar, film, slayt, sinevizyon gösterileri, paneller, söyleşiler, yarışmalar, anma toplantıları gibi etkinlikler bulunmaktadır.

Kitapçığımızda yer almayan diğer tüm il ve ilçelerimizde de Atatürk’ü anma programları düzenlenecek. Ayrıca, Bakanlığımıza bağlı bütün müze ve örenyerleri 10 Kasım günü, Atatürk Evleri ve Müzeleri ise 10-16 Kasım 1997 tarihleri arasında ücretsiz olarak gezilebilecektir.

Tüm bu etkinliklerin yanısıra, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın da kurucu üyesi olduğu Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün üye ülkeleri; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Başkortostan, Hakasya, Tataristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Tıva Kültür Bakanları da Ankara’daki Atatürk’ü Anma Programlarına katılacaklardır.

Kültür Bakanlığı olarak amacımız; bu yıldan itibaren her 10-16 Kasım tarihleri arasında “Atatürk’ü Anma Haftası” düzenlemek ve yeni nesilleri Atatürk’ün ulaşılmaz olmadığını, aslında her birinin bir Atatürk olduğunu anlatmaktır.

Geleceğin teminatı çocuklarımıza, O’nun açtığı yolda hiç durmadan yürümeleri gerektiğini, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün bizlerin ama yarın onların omuzları üzerinde yükseleceğini ve sonsuza kadar yaşayacağını öğretmeyi hedefliyoruz.

Görsel ve yazılı basınımız istediği taktirde, Anma Haftasına ilişkin tüm etkinliklerimizi izleme olanağına sahip olacak ve Bakanlığımız bu konuda kendilerine gerekli bilgi desteğini sağlayacaktır.

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.