ĞÏࡱá>şÿ  ()şÿÿÿ !"#$%&'ÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÜ¥hcàe˜)<˜&,„,„„2„2„2„2¯)ª2ª2ª2ª2ª2ª2 ´2ª2!;a¸8¸8¸8¸8¸8¸8¸8¸8;;;;;;;‚;XÚ;.!;„2¢:¸8¸8¢:¢:!;¾:„2„2¸8¸8¾:¾:¾:¢:„2¸8„2¸8; …ûŒÇɼ„2’2„2„2„2„2¸8ê;¾:C¾: TBMM Tutanak Müdürlüğü

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

10 Temmuz 1997 Perşembe

BAŞKAN : Mustafa KALEMLİ

KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Zeki ERGEZEN (Bitlis)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119 uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır; gündeme geçiyoruz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında bulunan, Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programı üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Görüşmelerde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî parti gruplarına, Hükümete ve şahısları adına iki üyeye söz verilecektir.

Genel Kurulun 1.7.1997 tarihli 113 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, siyasî parti grupları ve Hükümet adına yapılacak konuşmalar 45'er dakika (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilecektir) kişisel konuşmalar 15'er dakikadır.

Şimdi, Program üzerinde, şahsı adına söz talebinde bulunan sayın üyelerin adlarını sırasıyla okutuyorum:

1- Mehmet Gözlükaya (Denizli)

2- Orhan Kavuncu (Adana)

3- Yüksel Yalova (Aydın)

4- Ali Talip Özdemir (İstanbul)

5- Osman Hazer (Afyon)

6- Arif Sezer (Adana)

7- Esat Bütün (Kahramanmaraş)

8- Gökhan Çapoğlu (Ankara)

9- Bekir Yurdagül (Kocaeli)

10- Mustafa Köylü (Isparta)

11- İsmail İlhan Sungur (Trabzon)

12- Doğan Baran (Niğde)

13- Mehmet Emin Aydınbaş (İçel)

14-Sabri Ergül (İzmir)

15- Metin Bostancıoğlu (Sinop)

16- Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)

17- Lutfullah Kayalar (Yozgat)

18- Musa Okçu (Batman)

19- Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)

20- Abdulilah Fırat (Erzurum)

21- Sıtkı Cengil (Adana)

22- Mehmet Sıddık Altay (Ağrı)

23- Mehmet Sılay (Hatay)

24- İbrahim Halil Çelik (Şanlıurfa)

25- Memduh Büyükkılıç (Kayseri)

26- Biltekin Özdemir (Samsun)

27- Fethullah Erbaş (Van)

28- Ayhan Fırat (Malatya)

29- Muhammet Polat (Aydın)

30- Mehmet Keçeciler (Konya)

31- Ömer Özyılmaz (Erzurum)

32- Mehmet Bedri İncetahtacı (Gaziantep)

33- Tevhit Karakaya (Erzincan)

34- Mehmet Ekici (Ankara)

35- Halit Dumankaya (İstanbul)

36- Gencay Gürün (İzmir)

37- Mehmet Ali Şahin (İstanbul)

38- Ali Rahmi Beyreli (Bursa)

39- Fikret Ünlü (Karaman)

40- Ali Oğuz (İstanbul)

41- Yaşar Okuyan (Yalova)

42- Hüseyin Arı (Konya)

43- Metin Emiroğlu (Malatya)

44- Bayram Fırat Dayanıklı (Tekirdağ)

45- Refik Aras (İstanbul)

46- Süleyman Metin Kalkan (Hatay)

47- Avni Akyol (Bolu)

48- Ahmet Çelik (Adıyaman)

49- Yakup Hatipoğlu (Diyarbakır)

50- Şamil Ayrım (Iğdır)

51- Şeref Malkoç (Trabzon)

52- Hasan Hüseyin Öz (Konya)

53- Kâzım Arslan (Yozgat)

54- Kahraman Emmioğlu (Gaziantep)

55- Hanefi Çelik (Tokat)

56- Halil Cin (İçel)

57- Cafer Güneş (Kırşehir)

58- Necmettin Aydın (Zonguldak)

59- Ekrem Erdem (İstanbul)

60- T. Rıza Güneri (Konya)

61- Kemalettin Göktaş (Trabzon)

62- Hüseyin Yıldız (Mardin)

63- Bülent H. Tanla (İstanbul)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bir hususu bilgilerinize sunmak istiyorum: Bu listede, daha önce, 2 nci sırada Sayın Hüseyin Arı, 42 nci sırada da Sayın Orhan Kavuncu mevcuttu. Başkanlığa yaptıkları yazılı müracaatta, bu iki arkadaş, birbirlerine yerlerini verdiler; dolayısıyla, değişikliği, bu şekliyle okumuş olduk.

Şimdi de, gruplar adına söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Deniz Baykal; DSP Grubu adına, Sayın Metin Bostancıoğlu ve Sayın Metin Şahin; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ayvaz Gökdemir; Refah Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Arınç; Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Nejat Arseven.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun.

Genel Başkan Sayın Deniz Baykal; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Baykal, süreniz 45 dakika; yetişmeyecek olursa, size eksüre vermeye hazırım efendim.

CHP GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımı içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Bir yeni Hükümet Programı görüşmesi içindeyiz; önümüzde 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Programı var. Bu Programı, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bugün tartışacağız; bu Programı ve onu çevreleyen siyasî ortamı değerlendirmeye gayret edeceğiz. Ben, bu çerçevede, Cumhuriyet Halk Partisi adına düşüncelerimi ifade etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, önümüzdeki Hükümet Programıyla ilgili olarak, hiç kuşkusuz, söylenebilecek çok şey vardır. Bu Hükümet Programının hedefleri, yöntemleri, imkânları, Türkiye'nin gerçekleri, hepsi bir araya getirilerek dört başı mamur bir değerlendirme yapılabilir. Hiç kuşku duymuyorum, bu Hükümet Programının, bütün bu unsurlar göz önünde tutularak bir değerlendirmeye tabi tutulup, lehinde, aleyhinde çok şey söylenebilir; ama, sanıyorum, bizim, şu anda öncelikle ele alıp konuşmamız gereken konu, bu Hükümet Programının, bundan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmiş 54 diğer hükümet programından hiçbir farkı yokmuşcasına ele alınıp tartışılması olmamalıdır. Bu Hükümet Programının içeriğini, iddialarını, hedeflerini, yöntemlerini tartışmanın, bence, bu Hükümet Programını ve bu Hükümeti değerlendirirken, çok önemli bir temeli ihmal etme pahasına yapılması durumuna sürüklenmemeliyiz.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu Hükümet, bir süre önce işbaşında bulunan Refahyol Hükümetinin, çok özel koşullarda istifa ederek, Hükümeti boşaltmak zorunda kalması sonucunda ortaya çıkmıştır. Hiç de olağan sayılamayacak bir siyasal ortamda bir hükümet sorunu gündeme gelmiştir; çok özel, olağandışı koşullarda bir hükümetin işbaşından uzaklaşması kaçınılmaz olarak ortaya çıkmıştır. Bu Hükümetin oluşması da, gene, olağandışı birtakım gelişmeler içinde gerçekleşmiştir. Bunu da, siyasal yaşamımızın gerçekleri göz önünde tutularak, belki, olağan karşılamak imkânı vardır; ama, bu Hükümet Programının, kendisini göreve getiren şartları, karşı karşıya bulunduğu sorunu doğru bir teşhise oturtup oturtmadığı noktası, öyle zannediyorum ki, bu Hükümeti de aşan bir önem taşımaktadır.

O nedenle, bizim, bu Hükümet Programının içeriğiyle ilgili bir değerlendirme ve bir arayış içerisine sürüklenmeden, böyle bir hükümeti ortaya çıkaran şartları bu Hükümetin doğru değerlendirip değerlendirmediğini, bu Hükümetin ortaya çıkmasına neden olan ortamı doğru kavrayıp kavramadığını, o ortamla ilgili teşhislerinin, o ortamı daha normal bir ortama taşıma konusundaki önerilerinin büyük bir önem taşıdığının farkında olup olmadığını öncelikle değerlendirmemize ihtiyaç vardır. Eğer, bu Hükümet, kendisini, bundan önceki 54 hükümetten birisi gibi sayıyor ise, çok temel bir noktada yanılıyor demektir.

Bu Hükümet çok özel koşullarda ortaya çıkmıştır. Böyle bir hükümet değişikliğini zorunlu kılan siyasî şartları, önce, bu Hükümetin doğru kavrayıp kavramadığını ve o şartlar karşısındaki tavrını net, berrak, inandırıcı bir biçimde ortaya koyup koymadığını anlama ihtiyacımız vardır. Yani, bu Hükümet, kendisini işbaşına getiren özel koşulları bir yana bırakarak, onları yok sayarak, ihmal ederek, görmezlikten gelerek, o koşulların kendiliğinden ortadan kalkacağı umudunu bizimle paylaşamaz. Öncelikle, böyle bir hükümetin ortaya çıkmasına neden olan siyasal ortamın çok doğru değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Bu Hükümet, bir krizin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bundan önceki hükümet de bir krizin sonucunda düşmüştür, ayrılmıştır. Bu krizi doğru anlamamız lazımdır, bu krizi doğru değerlendirmemiz lazımdır. Bu kriz şartlarından Türkiye'yi çıkaracak politikaları ortaya koyup, bu Hükümetin, kararlılıkla, cesaretle, açıkça onları takip etme iradesini sergilemesine ihtiyaç vardır.

Eğer, bu Hükümet Programı, bundan önceki hükümet programlarıyla mukayese edilerek, hangi şartlar altında bu Hükümetin doğduğu sorusuna bir cevap arayacak olursak, bu Hükümetin, bundan önceki hükümetlerin herhangi birisinden hiçbir farkı olmadığı gibi bir varsayımın, bir anlayışın, bu Hükümeti kuranların zihnine ya da Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye'ye teklif ettikleri siyasî tahlilin temeline esas teşkil ettiğini görürüz; bu, büyük bir yanılgıdır. Ya bizimle paylaşmayı uygun görmüyorlar; Türkiye'de bir hükümetin uzaklaşmasına yol açan koşulların neler olduğu, niçin onun uzaklaşmak durumunda kaldığı ve böyle bir hükümetin niçin işbaşına gelmek durumunda olduğunu ortaya koyacak siyasî tahlili bizlerle paylaşmaya gerek duymuyorlar -ama, belki, onu kendileri yaptılar, onu düzeltecekler ve bizim de buna inanmamızı bekliyorlar- ama, bizim, biraz daha fazla bilgiye, bu konuda, hükümeti kuranların anlayışını görmeye ciddî ihtiyacımız vardır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu Hükümet, bir krizin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu kriz, sıradan bir kriz değildir. Refahyol İktidarının ortaya çıkışı, bir kriz sürecinin içinde gerçekleşmiştir; Refahyol İktidarı, bir krizi, besleyen, geliştiren, büyüten bir dönem olarak yaşanmıştır, bu krizin doruk noktalarına yakın bir aşamada bu hükümet işbaşından ayrılmak durumunda kalmıştır ve yeni bir hükümet arayışı başlamıştır. Bu, bundan önceki hükümetlerin tümünden farklı bir durumun bu Hükümetin önünde bulunduğunu ortaya koyuyor.

Türkiye, bir krizden geçmektedir. Bu krizde, işbaşına gelen Refahyol İktidarının, Türkiye'nin siyasal tarihinin temel dayanak noktalarına yönelik bir siyasî arayışı, iktidardan destekleyerek, Türkiye'de yaygınlaştırmak istemesi ana neden olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu, açıklıkla, netlikle, her birimizin görmesi gerekiyor. Türkiye'de, Refahyol İktidarı, cumhuriyet rejimimizin siyasî temellerini içine sindiremeyen, onları tahrip etmeyi öngören bir siyaset anlayışını iktidara taşımıştır. Bu iktidar, işbaşında kaldığı dönem boyunca, ne yazık ki, bu doğrultuda toplumumuzu derinden sarsan, ciddî kaygılara sürükleyen olumsuzluklara meydan vermiştir; Türkiye, bu gelişme karşısında tepki göstermek ihtiyacı içine sürüklenmiştir ve artık bu hükümetin devam edemeyeceğini bu hükümeti kuranlar da tespit ederek, işbaşından ayrılmak, istifa etmek zorunda kalmışlardır. Bir defa, önce, bunu tespit etmek lazımdır.

Nasıl olmuştur da, Türkiye'nin cumhuriyet rejiminin siyasî temellerine karşı çıkan bir siyaset anlayışı, Türkiye'de, bir noktada en etkin iktidar makamlarına gelme fırsatını elde edebilmiştir?. Tabiî, bu, üzerinde durulması gereken bir temel konudur; bu, Türkiye'de bir demokrasi sınavı olmuştur; Türkiye'de çok önemli bir siyasal tehdidin, demokratik rejimin kendi içinden gelişen bir tehdidin, demokratik rejimin yöntemleriyle etkisiz kılınması konusunda hepimizin çok önemli bir sınavla karşı karşıya kalması kaçınılmaz olmuştur.

Çok açıktır; ne yazık ki, bu tehdit geliştirilmiştir. Önce, önemsenmek istenmemiştir “rejim bunu aşar” diye düşünülmüştür; “canım, çok fazla da mübalağa etmeyelim” diye bakılmıştır; ama, birbiri ardından yapılan açıklamalar, takınılan tavırlar, ortaya çıkan örgütlenme, ideolojik açılım, bir husumet zihniyetinin, Türkiye'de demokratik rejimin kabul edemeyeceği düzeyde bir husumet anlayışının ülkemizde ortaya çıkmaya başlaması, Türkiye'nin toplumsal huzurunu çok ciddî şekilde sarsmaya başlamış ve Türkiye büyük tedirginliklerin içine sürüklenmiştir.

Yani, bütün bunlar yaşanmamış, bütün bunlar yok da, kendiliğinden, lütfederek, 2000 yılına kadar işbaşında kalma imkânına sahip olan bir iktidarı, Başbakan, lütfuyla mı bırakarak ayrılmak durumunda kalmıştır?! Türkiye'nin yaşadığı sıkıntı, Türkiye'nin içine sürüklendiği gerginlik, toplumun bütün kesimlerinin huzursuzluğa girmiş olması, Türkiye'yi çok ciddî şekilde sarsmıştır. Bu, hepimizin unutmaması gereken ve özellikle bazılarımızın ders alması gereken çok temel bir nokta olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar) Bir büyük sınavdan, ne yazık ki, Refahyol İktidarı başarıyla çıkamamıştır. Eline geçen ve Türkiye'yi bir barışa, huzura ve kardeşliğe taşıyabilecek, bir yeni uyumu gerçekleştirebilecek bir iktidar fırsatını, tam tersine, Türkiye'yi, kamplaşmaya, kutuplaşmaya, çekişmeye, sürtüşmeye sürekleyen bir siyaset anlayışının emrinde heba etmiştir, israf etmiştir. Bu, krizin altında yatan temel nedendir, bunu görmezlikten gelemeyiz. Tabiî, bu olayı, sadece bir günde, Refah Partisinin iktidara gelmesiyle birlikte ortaya çıkmış ve yine bir günde, Refah Partisinin iktidardan uzaklaşmasıyla aniden ortadan kalkmış bir tehlike gibi algılamak da, kesinlikle mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye'nin bu noktaya gelişine yol açan uygulamaların altında, uzun bir süreden beri iktidar sorumluluğunu üstlenmiş olan siyasî kadroların, çeşitli nedenlerle, böyle bir tehlikenin gelişmesine, bilerek-bilmeyerek, farkında olarak-farkında olmayarak destek verici tavırlarının ve -liberal bir sağ siyaset anlayışına çıkamadığımız için- Türkiye'deki merkez sağ siyaset anlayışına, maalesef, egemen olan zihniyetin çok büyük rolü olmuştur. Türkiye'yi, buraya, belli bir siyaset getirmiştir; o siyasetin sonucunda da, Refah Partisi, bulduğu imkânı, niyetini açıkça ortaya koyarak sergilemiştir ve Türkiye, birdenbire bunu kavramıştır, şimdi, bundan kurtulmaya çalışıyor. Bundan kurtulma arayışının ilk aşaması, hiç kuşku yok, Refah Partisini iktidardan uzaklaştırmaktır, hiç kuşku yok; çünkü, üzerine yemin ettiği Anayasanın en temel maddelerine karşı gizli bir tahrip politikasını yürütme hakkını kendinde görenlerin, artık, bu kadar gerçek ortaya çıktıktan sonra işbaşında kalmaya devam etmeleri mümkün değildir, mümkün olmadığı da ortaya çıkmıştır ve Refah Partisi, ayrılmak zorunluluğunu kavramak durumuna sürüklenmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu, bir tespittir. Refah Partisinin, Türkiye'nin, anayasal, siyasal rejimine yönelik bir doku uyuşmazlığı içinde olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Hayır; yanlış...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bu, yaşanan gerçektir; gerçekler, ortada, hepimizin önünde duruyor. Yani, Refah Partisi İktidarının “iktidara kanlı mı geleceğiz, kansız mı geleceğiz” diye başlayan ve “bizim referansımız demokrasi değildir, bizim referansımız dindir” diyen siyaset anlayışından “içinizdeki kini unutmayın” diyen yaklaşımına kadar her alanda sergilediği tutum, Türkiye'de siyasî rejimin temellerine yönelik bir uyuşmazlığın, Refah Partisinin zihniyetine, ideolojisine hâkim olduğunu ortaya koymuştur. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer “yanlıştır, biz, cumhuriyet rejimimizi benimsiyoruz” diyorsanız, bunun duymaktan büyük mutluluk duyarım; ama, sadece söylemekle kalmayın, gereğini yerine getirin ve uygulayın.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Biz, kansız geldik.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - İşbaşına geldiğiniz zaman, iktidardayken neler yaptığınızı çok iyi biliyoruz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Neler yaptık?..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Efendim, neler yaptınız... Bir defa, verdiğiniz sözlerin hiçbirisini tutmadınız. Size “kırk balon uçuruyorsunuz” demiştim, bunun tümünün de balon olduğu, yaşanan gerçeklerle ortaya çıkmıştır.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Ona millet karar verecek; sandıkta belli olur.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Verecek, verecek; merak etmeyin...

Kırk balonun hepsi ortaya çıktı...

“Asgarî ücretten vergi almayacağız” dediniz; vergi aldınız.

“Peşin vergiyi kaldıracağız” dediniz; peşin vergiyi kaldırmadınız.

“Vergide hayat standardını kaldıracağız” dediniz; kaldırmadınız.

RIZA ULUCAK (Ankara) - İmkân mı verdiniz?..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bahane çok...

“Gümrük birliğini yırtacağız” dediniz; gümrük birliğini yırtamadınız.

“Olağanüstü hali kaldıracağız” dediniz; olağanüstü hale ayak uydurdunuz.

“Çekiç Güç'ü kaldıracağız” dediniz; Çekiç Güç'e ayak uydurdunuz.

“İsrail anlaşmalarını yırtacağız” dediniz; İsrail'le bir anlaşma daha siz yaptınız, sonra da ortak manevra yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar)

“Doğu Anadolu'da köyünden ayrılmak zorunda kalan insanları köylerine döndüreceğiz” dediniz; hiçbirisini köylerine döndüremediniz.

“Fakirlikle, yoksullukla mücadele edeceğiz” dediniz; televizyonlarda, güneydoğudaki yoksulluk sahnelerinin sizin iktidarınızda yaşandığını hepimiz gördük. (RP sıralarından gürültüler)

“Hac kontenjanını artıracağız” dediniz; hac kontenjanını artıramadınız.

ALİ DİNÇER (Ankara) - Devlet parasıyla hacca gittiniz.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - “Hacca, karayoluyla serbest gidilecek” dediniz; bunu gerçekleştiremediniz. (RP sıralarından gürültüler)

“Denk bütçe” dediniz; bütçenin 2,4 katrilyonluk bir açıkla bağlanacağı ortaya çıktı.

“Ekmeği 15 bin liraya sattıracağız” dediniz; ekmeği 25 bin lira siz yaptınız. (RP sıralarından gürültüler)

“Kumarhaneleri kapatacağız” dediniz; kumarhaneleri kapatamadınız. (RP sıralarından gürültüler)

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Sayenizde!..

BAŞKAN - Devam edin Sayın Baykal.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - “Türkiye'de, bütün bu hak ve adalet düzenini kuracağız” dediniz...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İnşallah...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - ... akraba, kayınbirader, enişte, dünür düzenini kurdunuz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Devlet dairelerine, kayınbiraderlerinizi, dünürlerinizi, damatlarınızı atadınız.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - İSKİ... İSKİ...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - İstanbul Belediyesinden, kayınlara, dünürlere, damatlara ihaleler aldınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Enerji Bakanlığı yatırımlarını kendi hısım akrabanızla paylaştınız.

100 bin kişiye sınav yapacağız diye SSK'da sınav açtınız; 6 500 kişiyi milletvekili listeleriyle aldınız. (RP sıralarından “İSKİ... İSKİ...” sesleri) Karda kışta Anadolu'dan kopup gelmiş, üstelik sınava girmek için de milyonlarca liraya müracaat belgesi, formu satın almış olan zavallı insanları, stadyumlarda, karda kışta perişan ettiniz. (CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

Millî Eğitim Bakanlığında, kurasız öğretmen ataması yaptınız.

5 emniyet genel müdür yardımcısını, 28 il emniyet müdürünü görevden aldınız, 43 ilin emniyet müdürlüğüne atama yaptınız; 225 kaymakamı, 119 vali yardımcısını görevden aldınız.

MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) - Gelelim 55 inci Hükümete...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Ona da geleceğiz...

Kadın personeli tasfiye etmeye yönelik olarak, elinizden gelen her şeyi, kendi bakanlıklarınızda yaptınız.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda 31 kadın yöneticiyi görevden siz aldınız.

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) - Hükümete girseydin de düzeltseydin.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Sosyal Sigortalar Kurumunda 58 hastane baştabipini, 48 sigorta müdürünü, 100'ün üzerinde müdür yardımcısını siz görevden aldınız.

Bırakınız devleti, Türkiye'nin çok önde gelen bir hayırsever yurttaşının, Bolulu İzzet Baysal'ın kendi parasıyla kurduğu üniversite için gereken karar karşılığında kadro pazarlığı yapmaktan sıkılmadınız, utanmadınız! (CHP sıralarından alkışlar)

İslam dinarı dediniz, İslam uçağı dediniz, İslam ortak pazarı dediniz, Malezya'yla dışticareti 150 milyondan 1,5 milyar dolara, Endonezya'yla 200 milyondan 2 milyar dolara çıkaracağız dediniz; hiçbirisini yapamadınız; artırmak bir yana, tam tersine, dışticaretin gerilemesine neden oldunuz.

Türkiye'de toplumu bölecek, parçalayacak bir zihniyetin içine girdiniz, demokratik hakkını kullanan insanlara “mum söndü yapıyorlar” diye en büyük hakareti yapmaktan geri kalmadınız! (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sen bu kafayı değiştirmezsen, sandıkta boğulursun.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Özel güvenlik gücü, özel ordu arayışlarına girdiniz.

Türkiye'yi büyük bir sıkıntıya, Hükümet ile Silahlı Kuvvetlerin, Millî Güvenlik Kurulu ile Hükümetin gergin ilişkiler içerisinde sürüklendiği bir ortama siz getirdiniz, siz taşıdınız.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yazık!

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Sonunda da çıktınız “havada ikmal yapacağız” dediniz; havada ikmal yaparken mecburî iniş yaptınız. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Havada ikmal yaparken mecburî iniş yaptınız; bu arada da, ikmal yapacağız diye yanınıza aldığınız uçağın da kanadının kırılmasına neden oldunuz! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu tablo, Türkiye'nin ciddî bir tablosudur; bu tablo, Türkiye'de bir büyük krizin var olduğunu gösteriyor. Size bütün bunları yapma fırsatını veren, geçmiş uygulamaların hazırladığı altyapıdır.

Şimdi, yeni bir Hükümet işbaşına geliyor. Bu Hükümetin görevi “onlar gittiler, biz geldik, sorun çözüldü” demek değildir.

BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - Sayenizde!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bu yeni Hükümet, çıkıp da “onlar gittiler, biz geldik ve sorun çözüldü” diyerek, bizim, bu durumla yetinmemizi isteyemez. Onların büyük görevi var; Türkiye'yi bu noktaya getiren sorunlara doğru teşhis koyacaklar ve onların gereğini yapacaklar.

Ne yazık ki, bu Hükümetin Programında ve şu ana kadar yaptığı açıklamalarda, bu Hükümeti, Türkiye'yi bu noktaya getiren süreçleri, mekanizmaları kavrayıp, onları daha dengeli, daha sağlıklı bir şekilde işletme iradesini ortaya koyar bir durumda görmedik. Sanki, bir anlamda, bu Hükümet diyor ki: “İşte, bu tehlikeli kadroyu uzaklaştırdık, yerine biz geldik, sesinizi de fazla çıkarmayın; biz de Türkiye'nin bütün sorunlarına el atacağız, çevreye zarar vermeden nükleer santral yapmak dahil, Türkiye'nin bütün konularına uzanacağız. Artık, Türkiye, böyle idare edilecek; bunu görünüz.” İşte, bizi tatmin etmeyen nokta budur.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükümetin daha başlangıcında, Sayın Başbakana “Türkiye'de bir irtica tehlikesi var mıdır” diye sorulduğu zaman, Sayın Başbakanın “evet, bir irtica tehlikesi vardır” deme noktasında olmadığını gördük.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Yok ki, öyle bir şey.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Evet, yani, sizin iddianız o.

Sayın Başbakan, bu konuda “evet, Türkiye'de rejimi ve cumhuriyeti tehdit eden bir önemli tehlike vardır. Bunun adına, kimisi 'irtica' der, kimisi başka bir şey der; ama, böyle bir tablo vardır, bununla mücadele etmek bizim görevimizdir. Bunun gereğini yapacağız; bunun için geliyoruz” deme noktasında gözükmemiştir. Kendisine “bir irtica var mıdır” denildiği zaman, bunu kabul etme durumunda gözükmüyor. (RP sıralarından gürültülür) Memnuniyetinizi anlıyorum, ona işaret ediyorum zaten. Yani, boşuna haksız yere hücum etmeyiniz, oradaki bu noktaları da gözden kaçırmayınız. Şimdi, birinci temel nokta bu.

Sayın Başbakana “Millî Güvenlik Kurulu kararlarını siz de benimsiyor musunuz” diye soruyorlar, “onları ben imzalamadım” diyor. “Peki, devlette temadiyet esas, benimsiyor musunuz” denildiği zaman “Cumhurbaşkanı verdi, boyum kadar Millî Güvenlik Kurulu kararı var; onları, bir vakit bulup okuyacağım, başkasına da okutmam mümkün değil; onları okuyayım da bakayım, aklıma yatarsa söylerim, yatmazsa, tekriri müzakere isterim” diyor. Şimdi, biz, bütün Türkiye, merakla, Sayın Başbakanın, bu Millî Güvenlik Kurulu kararlarını okumasını ve bunları benimseyip benimsemediğini, bize bildirmesini bekliyoruz. Umut ediyorum, Millî Güvenlik Kurulunun İstanbul'da yapacağı bu toplantıya kadar, Sayın Başbakan, bunu yapacaktır; biz de, o zaman göreceğiz, acaba benimsiyor mu benimsemiyor mu.

Şimdi, ben, burada bir şeye dikkati çekmek istiyorum: Sayın Başbakanın ve bu Hükümetin işbaşına gelirken ortaya koyduğu siyasî teşhis ve siyasî tahlilin ne anlayışı yansıttığını görmek durumundayız; çünkü, bu anlayış, bundan sonraki uygulamaya da yön verecektir. Daha şimdiden, Refahyolun Türkiye'yi bu krize sürüklüyen politikaları karşısında açık, net ve kararlı bir tavır almaktan özenle uzak duran bir yaklaşım, böyle bir yaklaşıma Sayın Başbakanı mecbur eden siyasî tahlil, önümüzdeki dönemde, çok daha ciddî sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Ben, Sayın Başbakanın, Millî Güvenlik Kurulu kararlarını benimsemesinin zorunlu olduğu anlayışında değilim, benimsemeyebilir; ama, bunu, bir an önce karara bağlamalıdır; bu konudaki anlayışı bilmek herkesin hakkıdır, hepimizin hakkıdır. Bu Hükümeti işbaşına getiren insanların, sokaklarda yürüyen o çocukların, kadınların, toplumun hepsi bu Hükümetten bir şey bekliyor. “Refahyolla uzlaşalım, barış ve kardeşlik içinde bu işleri idare edelim, ortada fazla bir şey de yok zaten; öküz öldü, ortaklık bozuldu” anlayışıyla yürümesinin mümkün olmadığını herkesin görmesi gerekiyor.

ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) - Kavga mı yapsın?..

DENİZ BAYKAL (Devamla) -Kavgaya gerek yok, ciddî olmaya gerek var. Sizinle bizim ihtilafımız var. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ihtilafı saklamak ne size yakışır ne bize yakışır; bu ihtilafı yok gibi kabul ederek Hükümet olmak, bu ihtilafı çözsün diye halkın görev vermesi üzerine gelip iktidar olmak, sonra da “yok bir ihtilaf” yaklaşımına girmek, işte bu ciddî değildir, bu doğru değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

İşte bu tavra girince, bakın, 8 yıl meselesinde o kaypaklık ortaya çıkmaya başlar. Şimdi, 8 yıl olacak mı olmayacak mı? (RP sıralarından “Yok, yok; olmayacak” sesleri) Bin dereden su geliyor. “Efendim, pilot bölge uygulayacağız, pilot proje uygulayacağız...” Yirmi yıldır uygulanıyor Türkiye'de, pilotu değil, artık kaptan pilotu bile kalmamış. Bu, Türkiye'nin, yirmi yıldır, 6 binin üzerindeki okulda denediği bir eğitim yöntemi haline gelmiş. Bunun ne pilotluk işi var?! “Efendim, para yok...” Nerede para yok; Dünya Bankasının, Türkiye'de eğitim yatırımını desteklemeye yönelik 2,5 milyar dolarlık bir ön anlaşması var. Onun 20 milyon dolarını, 10x2'sini iki ayrı proje için kullanmaya başladık. Bu konuda bir kararlılık içine girersek onu da kullanırız. Dünya Bankasından para almaya da ihtiyaç yok. Türkiye'de 8 yıllık eğitimi gerçekleştirmek için bu Hükümetin paraya ihtiyacı varsa, söylesin, o parayı biz buluverelim ona, millet buluversin. (CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından alkışlar[!])

Türkiye'nin, bu konuda deneyim eksiği yok, pilot proje ihtiyacı yok; Türkiye'nin bu noktada para eksiği yok; Türkiye'nin, bu noktada, siyasî irade eksiği var, siyasî cesaret eksiği var, siyasî değerlendirme zafiyeti, sorunu var. Türkiye'de, eğer, bunun yapılması gerektiğine Hükümet inanıyorsa, hiç kuşku yok, bunun gereğini derhal yerine getirebilir, getirmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 8 yıllık eğitim konusu, hiç kuşkusuz, bir temel eğitim projesidir. Artık, Türkiye'de temel eğitimi 8 yılın altında zorunlu kılmaya devam edemeyiz. Dünyayı yakalamak zorundayız. 8 yıl, bir eğitim projesi olarak büyük önem taşıyor; ama, ben, buna biraz daha farklı açıdan bakıyorum. 8 yılın önemi, sadece bir eğitim projesi olarak gözükmüyor; 8 yıl, Türkiye'de bir ulusal bütünleşme projesidir. Ulusal bütünleşme projesi... (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye'de, ilköğretim çağındaki, yani 10 yıllık, 11 yıllık eğitim çağındaki çocuklarımızı, birbirinden farklı anlayışlara dayalı eğitim sisteminin içerisine, devlet, kendi parasıyla, kendi malî, maddî desteğiyle, kendi öğretmenleriyle sokacak olursa, o ülkede, önce, temelde, çocuk yaşta başlayan farklılık, bir süre sonra yavaş yavaş bir farklılaşma olmaktan, bir çatışma olmaya doğru, bir kültür çatışması olmaya doğru gider ve Türkiye'yi çok ciddî şekilde temellerinden rahatsız eden bir sıkıntının içerisine sokar. Böyle olduğunu yaşadık, gördük. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir devlet, kendisine saygısı olan hiçbir devlet, daha 10 yıl eğitim görme durumunda olan çocuklarını birbiriyle farklı anlayışlara, birbirine ters düşebilecek anlayışlara emanet etmez. Eğer ederse, o ülke, ne yaptığını bilmiyor demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye için 8 yıllık temel eğitim projesi, bir eğitim atılımı olmanın ötesinde, bir ulusal bütünlük, bir ulusal beraberlik projesidir.

Türkiye'nin, büyük Türkiyemizin, kalabalık nüfusumuzun, her mezhepten, her ırktan, her coğrafi bölgeden, her gelenekten gelen 65 milyon insanımızın geleceğe dönük bütünleşmesini sağlayacak temel nokta, işte o 10 yıllık, 8 yıllık asgarî eğitim dönemidir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aslan sosyaldemokratlar!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Orada, çocuklarımızın, yurttaşlık bilincini, bayrak sevgisini, vatan sevgisini, büyüklerini sevmeyi saymayı, kendi tarihiyle iftihar etmeyi, kendine güvenmeyi öğrenmesini sağlayacağız; o beraberliği, o noktada gerçekleştireceğiz. Ha, o sırada, biz, çocuklarımızı ikiye ayıracağız; bir kısmına belli değerler, bir kısmına farklı değerler öğreteceğiz; bir kısmına birbirlerini potansiyel düşman gibi telkin edecek bir anlayışı, oralarda, devlet kadrosuyla, öğretmeniyle, parasıyla, bütçesiyle gerçekleştireceğiz; bunu, beş yıl, on yıl, yirmi yıl yapacağız; ondan sonra, Türkiye birbirine girmeye başlayınca, Refah Partisi oraları bir fidelik gibi kullanıp, sonra da Türkiye'yi bölmeye yönelik bir siyasetin içine girince şaşıracağız... (CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından “yuh” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Sayın Baykal... Sayın Baykal... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Millet iradesiyle buraya gelmiş kadrolara böyle diyemezsin!.. Size yakışmıyor!.. (CHP sıralarından “otur yerine” sesleri)

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Otur yerine molla!..

NİHAT MATKAP (Hatay) - Otur yerine!.. Senin sözcün, çıkınca cevap verir; bir genel başkana böyle müdahale edilmez!..

SITKI CENGİL (Adana) - Sözünü geri alsın!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir dakika... Sayın milletvekilleri, bir dakika... (RP sıralarından gürültüler)

Sayın Baykal, İçtüzüğün 67 nci maddesine göre, gruplarımızı ve kişileri daha özenle gündemde tutarak kelimelerimizi seçersek, herhalde, bu gerginlik de olmayacaktır; ben, bir kere daha takdirinize sunuyorum.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, uyardım... Oturun efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, düzeltilecek bir konu var.

BAŞKAN - Efendim, Sayın Hatibin konuşması biter, partinizi ilzam eden bir konu varsa, onu gündeme getirirsiniz, söz hakkınız doğarsa, ben, size söz veririm.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Düzeltilecek bir husus var, zatıâlinizin, onun düzeltilmesini istemesi lazım; düzeltmeyi siz talep edeceksiniz Sayın Başkan...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Zamanı tespit ediyorsunuz değil mi Sayın Başkan?

BAŞKAN - Efendim, zamanınıza ilave edeceğim .

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - ... Bölücülük yok, bölücülük yapan kendileri olur o zaman...

BAŞKAN - Efendim söyledim, merak buyurmayın Sayın Kapusuz, Sayın Baykal, gerekli özeni gösterecek.

Buyurun Sayın Baykal.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim... (RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Değerli arkadaşlarım, bu 8 yıl... (RP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aslan sosyaldemokratlar!..

FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) - Sözünü geri alsın!..

BAŞKAN - Efendim, gereken uyarı yapıldı... Lütfen, istirahat buyurun, gereken uyarı yapıldı efendim...(RP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Peki, vurun, ne olacak?! Neyi ifade edecek sıraya vurmak?!

SUAT PAMUKÇU (Bayburt) - Sözünü geri alacak!

BAŞKAN - Sözünü geri almak diye İçtüzükte bir şey var mı efendim? (RP sıralarından “var, var” sesleri) Yok öyle bir şey. (RP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim... Beni dinlerseniz, cevabı söyleyeceğim. Sayın Hatip, bizim uyarımız istikametinde bir tavzihte bulunur veya daha özenli kelimeler seçer; ben, bunu kendilerine hatırlattım; hepsi bu kadar. (CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, lütfen, siz de bana yardımcı olun, istirham ediyorum.

Buyurun.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Bunların eline fırsat geçse, keserler!..

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Ayıp, ayıp!..

NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) - Sana ayıp, sana!..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum... Lütfen...

Sayın İdare Amiri, lütfen, arkadaşlarınıza hâkim olur musunuz... İstirham ediyorum...

Buyurun Sayın Baykal.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu 8 yıl konusu büyük önem taşıyor; bu Hükümetin, bunu, hiç gecikmeden, savsaklamadan bu yıl yürürlüğe koyması gerekiyor. Bu konuda “efendim, biz, yasa önerimizi Meclise sunacağız, Meclis nasıl uygun görürse gereğini yapacağız” deme hakkı yoktur;çünkü, bu konuda uygulamaya geçmek, Millî Eğitim Bakanlığının yetkileri dahilindedir. Türkiye'de bu konuda bir yasal düzenlemeye, geleceği bağlayabilme açısından ihtiyaç vardır; ama, bu yıl, meslek okullarına öğrenci yazılmayacağı, en kısa zamanda bu Hükümet tarafından ilan edilmelidir. (CHP sıralarından “Bravo”sesleri, alkışlar)

Bakınız, bunu, çok temel bir olay olarak görüyorum, bir ulusal bütünleşme projesi olarak görüyorum. Kimse, bu konuyu kendi siyasî hesapları için istismar etmeye kalkışmasın; bu, Türkiye'nin temel konusudur; bir siyasî kararlılıkla halledilecek bir konudur.

Bakınız, 1928 yılının 8 Ağustosunda Mustafa Kemal Sarayburnu'nda alfabeyi gösterdi, 1 Kasım 1928'de yasa çıktı, 1 Ocak 1929'da Türkiye'de bütün mahkemelerde kararlar yeni alfabeyle yazılıyordu. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye, yetmiş yıl öncesinin olanaklarıyla, alfabe değiştirmek gibi devasa bir işi gerçekleştirebilecek; ama, yetmiş yıl sonrasının Türkiyesi, çok mütevazı bir işi, yirmi yıldır uygulamakta olduğumuz bir işi, 5 yıldan 8 yıla temel eğitimi geçirme işini, parası yok, deneyimi yok, pilot proje lazım diye uygulamayacak!.. Böyle bir şey olamaz. Türkiye onu yapmıştır yetmiş yıl önce o olanaksızlıklar içinde; bugün de, aynen bunu gerçekleştirebilir. Bunun gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor. Bu Hükümetin, Türkiye'de Refah Partisini iktidara getiren siyasî oluşumu, sağlıklı, demokratik bir toplum yaratma doğrultusunda yönlendirebilmek için, öncelikle, kararlılıkla, tereddütsüz sahip çıkması gereken konu budur. Böyle zorla, iterek, kakarak, bastırarak değil, projesi bu olmalıdır, bunun için geliyorum demelidir, Türkiye'yi böyle kurtarırım diyebilmelidir. Bunu demeden, içinde bu heyecanı hissetmeden, bu konuyu da o konuyla birlikte, Refah Partisini bu noktaya getiren o siyasî süreci de denetim altına alması mümkün değildir.

Bu çerçevede ikinci nokta, Türkiye'de, devlet içinde ortaya çıkan çeteleşmelere karşı, açık, net, berrak tavır takınma konusudur. (CHP sıralarından alkışlar)

Susurluk'a geliyorum. Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, çok büyük bir sıkıntının altında eziliyoruz. Yargı organı, Susurluk davasıyla ilgili olarak 2 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına ihtiyaç hissetmiştir. Konuyu soruştururken, siyasî bağlantıyı yakalamıştır, siyasî bağlantıyı takip edebilmek için, 2 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasını savcılık resmen Meclisten talep etmiştir.

Meclis ne yapmıştır bu talep karşısında: Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu “efendim, Anayasamızın dokunulmazlıklarla ilgili 84 üncü maddesinin değiştirileceği rivayeti var; madem onun değiştirileceği lafı ortaya çıkmıştır, biz, o 84 üncü maddeyi artık işletmeyelim, değişinceye kadar duralım, bekleyelim” demiştir. Yani, Anayasanın bir maddesinin değiştirileceği iddiası ortaya atıldı diye, o madde değişmiş mi oluyor?! Değiştiyse, yeni madde nerede? Yeni madde yok, dokunulmazlığı kaldıramıyoruz, dokunulmazlık kalkmış olmuyor... Eski madde dokunulmazlığı güvence altına almış; ama, kalkış mekanizmasını da koymuş. İşletelim o mekanizmayı... “Canım ne de olsa Anayasa değişecek; işletmeyeceğiz.” Böyle anlayış olabilir mi?! Türkiye Büyük Millet Meclisini, bir komisyon kararıyla, Anayasanın çok temel bir maddesini, Türkiye'nin en önemli konusuyla ilgili olarak, savcılık resmen talep ettiği halde, uygulatmaktan alıkoymaya nasıl göz yumabilirsiniz?! (CHP sıralarından alkışlar) Bu, çok temel bir olay, hiç kimseyi suçlamıyorum; ama, savcılığın ve yargı organının 2 milletvekilinin ifadesini alma talebini bu Meclisin örtbas etmesini kesinlikle kabul etmiyorum. Meclisin, bu konuda hassas olması gerekiyor ve yeni Hükümetten biz, daha afakî hedefler söylemeden önce, bu noktada bir ciddî siyasî iradeyi ortaya koymasını bekliyoruz. Evet, bu meseleyi biz, gerekli katkıyı vererek çözeceğiz diyebilmeliyiz.

Bakın, Hanefi Avcı, günlerdir televizyonlarda anlatıyor. O lafları dinleyip de hiçbir şey yokmuş gibi nasıl davranabiliriz?! Anlamak mümkün mü?! Türkiye'de bugün, birbiri ardından hepimizi kaygılandıran olaylar ortaya çıkıyor. Bu olaylar karşısında yapılacak iş, temele inmektir; temel, Susurluk'tur. Susurluk'un üzerine yürümek zorundayız, o konuyu aydınlatmak zorundayız. O konuyu aydınlatmadan başka olayların üzerine yürümek hakkını bulamayız. İşin temelinin oraya gittiği anlaşılıyor. Bir devlet görevlisi, Gaziosmanpaşa'daki olayları devlet içindeki bu çetelerin çıkardığını televizyonlardan ima ediyor. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yapıyoruz; görevden alıyoruz, görevden alıyoruz. Gereğini yapıyor muyuz? Canım onların gereğini yapıyor gibi bir görüntü vermek için bir yol buluruz yaklaşımı mı; yoksa, evet, bu konuyu çözeceğiz, Türkiye'nin üzerindeki bu ağırlığı kaldıracağız, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu kanıtlayacağız iddiası mı, iradesi mi?.. Bu iddia, bu irade ortaya konulmadan, bu konunun üzerine yürünmeden, Türkiye'yi sıkıntıya sokan gelişmelerin önünü almak imkânımız yoktur.

Yeni Hükümet, 8 yıllık temel eğitime öz davası olarak sahip çıkmalıdır; itilerek, kakılarak değil. Bahanesiz atılmalıdır “bunu yapacağız” diyebilmelidir ve “şimdi yapacağız, bu yıl yapacağız” diyebilmelidir. “Güvenoyundan sonra kanun teklifi göndereceğiz” demek, bahane değildir; bu Meclisin önünde iki tane kanun teklifi var: Birgen Keleş'in bir yıl önce, daha Millî Güvenlik Kurulu kararı yokken verdiği kanun teklifi; her partiden arkadaşımızın -Refah Partililer dahil olmak üzere- katıldıkları diyalog grubunun verdiği bir kanun teklifi. Onları işletin, onları harekete geçirin. Kanun teklifi hazırlamaya gerek yok, vermeye gerek yok; siyasî iradeye, cesarete ve kararlılığa ihtiyaç var. Eğer, bu kararlılık, bu aşamada, bu Hükümet tarafından, Türkiye bu tehditle karşı karşıya kaldığı sırada sergilenmeyecek olursa, biz niye bu desteği veriyoruz?!

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Biz de bilmiyoruz!..

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Neyi çözeceksiniz, neyi çözeceksiniz o zaman?

Değerli arkadaşlarım, güvenoyunu bir alalım, ondan sonra tatile gireriz anlayışını bu Hükümet bırakmalıdır; Hükümet çalışmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, bizce, Türkiye'nin seçime ihtiyacı var. Niye seçime ihtiyacı var; Refahyolun hesabını milletin görmesini sağlamak için. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar [!]) Çünkü, Refahyol, onbir aylık iktidarıyla ortaya çıkmıştır; ekonomisi ortada, yüzde 85 enflasyon, gelir dağılımı çarpıklığı ortada, her türlü yolsuzluğa açık bir anlayış ortada, partizanlık ortada, kayırma ortada, aklama ortada, dürüstlük iddialarıyla ortaya attıkları soruşturma önergelerini kendilerinin nasıl akladıkları ortada; ne İslamiyete sığar ne ahlaka sığar ne siyasete sığar; millet de bunu görüyor, millet de bunun gereğini yapacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Bundan kimsenin korkmaması lazım. Milletten korkarak bir yere varılmaz. Refah Partisiyle ilgili bu şikâyetlerimizde haklıysak, millet gereğini yapar. Türkiye'yi kamplara ayırıp, birbiriyle kutuplaşmış bir ortama, eğer o Hükümet taşıdıysa, bunun değerlendirmesini millet yapar, yapmalıdır. Onun gereği de yerine getirilmelidir. Nüfus tespiti yapılmalıdır. 18 yaşın üzerindeki herkesin seçmen olarak yazımı gerçekleştirilmelidir. Uyum yasaları çıkmalıdır ve bunlar bir an önce olmalıdır.

Sayın Başbakan ile Hükümetin kuruluşu sırasında yaptığımız görüşmelerde dedim ki: “Sayın Başbakan, göreve atandığınız ilk andan itibaren, eğer Türkiye'yi sağlıklı bir seçime hazırlamak için gereken şu konularda hemen, derhal harekete geçmezseniz, bir süre sonra Türkiye bir erken seçime sürüklenecek olur ise, o seçimin sağlıklı koşullarda yapılamamış olmasının sorumluluğu sizin üzerinizde kalır.” Sayın Başbakan da “evet, bizim üzerimizde kalır” dedi. Peki, ne görüyoruz şimdi: Güvenoyunu alalım ve Meclisi tatile sokalım... Ne zaman Türkiye'de uyum yasalarını çıkaracağız; seçimle ilgili olan, henüz çıkmamış olanları; ne zaman Türkiye'de nüfus tespiti düğmesine basacağız, ne zaman Türkiye'de seçmen yazımı için derhal harekete geçeceğiz?! “Canım, biz istemiyoruz seçim yapılmasını” diyorsanız, onu, lütfen açıkça ifade ediniz.

Türkiye'nin ihtiyacı ile bu Hükümeti oluşturan siyasî partilerin ihtiyacı birbirinden ayrılmalıdır. Ben, inanıyorum ki, Türkiye'nin şimdi gireceği bir seçimle ortaya çıkacak olan siyasî tablo, ülkemizde demokratik gelişmeyi açmaya yardımcı olacaktır. Refah Partisi hakkında milletin bir siyasî hesap sormasının, bir bilanço çıkarmasının imkânı bu aşamada millete verilmelidir. (RP sıralarından “seçime...” sesleri, alkışlar) Refah Partisi masaya oturdu, şimdi, masadan hesabı ödemeden kalkıp, sıvışıyor. Refah Partisini tutup, masaya oturtup, o hesabı sormak lazımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baykal, süreniz doldu; süreyi uzattım efendim; buyurun, yalnız, kısa sürede toparlamaya gayret edelim.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, erken seçimin bu açıdan büyük önem taşıdığına inanıyorum. Bunun koşullarının yerine getirilmesi lazım. Efendim, buna gerek yok, biz bekleyelim, gün doğmadan neler doğar, bir bakarsınız, ne gibi gelişmeler kendisini gösterir, bu sorun kendiliğinden çözülüverir hesabı eğer yapılıyorsa, bu hesap, iyi bir hesap değildir, siyasetçiye yakışan bir hesap değildir.

Değerli arkadaşlarım, biz siyasetçiyiz; biz, sorunları siyasetle çözeriz. Bakın, Türkiye bir krize sürüklendiği zaman, bazıları çıkıp “Refahyol tanka çarpacak” diyordu, o zaman, çıkıp, açıkça söylemiştik “hayır, Refahyol tanka çarpmayacak, sandığa çarpacak, millet iradesine çarpacak, millet gerekeni yapacak” diyorduk. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, gene aynı şeyi söylüyorum; eğer, bu Hükümette işaretlerini, emarelerini gördüğümüz teslimiyetçi, boyun eğici, tavizci politika, Refah Partisinin siyasî mirasından bize de acaba pay düşer mi hesabına dayalı olarak yapılıyor ise, işte, bu Hükümet, niçin İktidara geldiğini tam kavrayamamış demektir.

BAHRİ ZENGİN (İstanbul) - Siyasî miras ne demek?

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben, bu Hükümetin, üzerine düşen görevi doğru kavraması ve o görevin gereğini yerine getirmesi zorunludur diye düşünüyorum. Bu, Türkiye'yi çıkmazlara sürüklemeyecek önlemleri almak demektir; bu, 8 yılı çıkarmak demektir; bu, Türkiye'yi çetelerden arındıracak kararlı mücadeleyi şu hesapla bu hesapla örtbas etmemek demektir, onun gereğini yerine getirmek demektir; bu, milletvekilliği dokunulmazlığının kaldırılması konusunun gereğini derhal yapabilmek demektir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye son günlerde çok kaygı verici bir tartışmanın içine sürükleniyor, bu tartışmayı üzüntüyle izliyorum. Türkiye, krizden çıkması gerekirken yeni Hükümetin oluşumuyla, ne yazık ki, kriz giderek dal budak salıyor, saçak atıyor ve olaylar kaygı verici bir istikamette gelişiyor. Bu ortamda, Hükümeti, olaylar karşısında gereken siyasî kararlılığı net bir şekilde ortaya koyabilir durumda göremediğim için üzüntü duyuyorum. Bu tabloyu, daha ciddî şekilde ele alıp değerlendirme ihtiyacı vardır.

Değerli arkadaşlarım, tartışmayla ilgili olarak bazı genel tespitlerimi size ifade etmek istiyorum:

1- Türkiye, eğer, bu krizin içinden bir askerî müdahale yaşamadan çıktıysa, bu, bütün ülkemiz için sevinç ve iftiharla karşılanması gereken bir tablodur; bundan büyük mutluluk duyuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye bir krize sürüklenme noktasında iken, herkes sorumluluğunun gereğini yerine getirerek, milletvekilleri dahil, Hükümetin istifa kararı dahil olmak üzere, eğer, biz, Parlamentomuzla, toplumumuzla, Silahlı Kuvvetlerimizle, birbirimizi anlayarak ve ülkemizi, çok pişman olacağımız sıkıntılı bir noktaya sürüklemekten alıkoyacak bir dikkati, özeni gösterebildiysek, bu gerçekten hepimizin memnunluk duyması gereken bir tablodur. Bir defa, bu tabloyu tespit edelim; bu tabloyu bir tartışma, çekişme konusu haline getirmeyelim; bunun altını çiziyorum. Bu tartışmayı siyaset gündemimizden çıkarmak durumundayız. Türkiye, gerçekten, iyi bir sınav vermiştir ve herkes buna katkı yapmıştır; bunu birlikte paylaşalım ve bu noktayı artık bir çekişme konusu haline getirmeyelim.

2 - Siyasette, siyaset adamları ve partiler olarak, birbirimizle elbette mücadele edeceğiz; ama, bu mücadeleyi yaparken, Silahlı Kuvvetleri bu mücadelenin bir parçası haline dönüştürmeyi hiçbirimiz aklımızdan geçirmemeliyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Ama, karıştırdılar işte kardeşim...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Silahlı Kuvvetlerin bağımsızlığını, tarafsızlığını korumak hepimize düşen büyük görevdir. Silahlı Kuvvetler ülkemizin gözbebeğidir; namusumuzun, bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün güvencesidir, temelidir. Silahlı Kuvvetlerimizi bu anlayışla görmek ve değerlendirmek durumundayız. Silahlı Kuvvetleri, kendi aramızdaki siyasî tartışmanın, çekişmenin, mücadelenin bir parçası haline dönüştürmeye yönelik tertiplerin içine hiç kimse girmemelidir. Elbette birbirimizle mücadele edeceğiz; ama, bu mücadele kendi aramızda olacaktır. Silahlı Kuvvetlere havale ederek rakiplerimizi tasfiye, partileri tahrip etme hesaplarının peşine kimse girmemelidir. (CHP sıralarından alkışlar)

3 - Silahlı Kuvvetlerin karşısında, gösterişli siyasî tavırlar takınarak, Türkiye'de, anlamsız, icapsız, yersiz bir demokrasi mücadelesi bayrağını kendi ordumuza karşı açıyormuşuz gibi bir görüntü verme anlamına gelebilecek her türlü arayıştan herkes uzak durmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Buna kimse tevessül etmemelidir. “Efendim, işte şu gelişme oluyor, şu baskı oluyor...” Hiçbir zaman, hiçbir sıkıntı, bizi, Silahlı Kuvvetleri bir hedef halinde düşünme noktasına getirmemelidir. Buna hepimizin, ülkemizin ve Türkiye demokrasisinin büyük ihtiyacı vardır. Bu tespitleri dikkatinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, peki, bunca laftan sonra ne yapacaksınız...

KADİR BOZKURT (Sinop) - Bu belge yasal mı Sayın Baykal?

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, önce bir tespit yapayım. Bu Hükümetin deposunda, benzin, onu 40-50 kilometre götürecek kadar var; ama, bu Hükümet bir güzergâh çizmiş ki, evlere şenlik, bütün Türkiye'yi bir tur atacak.

Şimdi, biz diyoruz ki ona: Deponda 40-50 kilometrelik bir benzin var; bu benzinle bir an önce benzinliğe git, oradan alabilirsen benzinini al, güzergâhını ondan sonra koy. Diyorlar ki: Sen bakma 40-50 kilometreye; göç yolda düzülür, kervan yolda düzülür. Biz çıktık bir kere, kim bilir neler olur; bir bakarsın, olmadık yerden ne hacet kapıları açılır. Zaten, bizi de destekleyenler var, arkamızdan itenler var; o itenlerin desteğiyle biz gideriz, 40 kilometreyi de geçeriz... (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar[!])

Diyorlar ki: Yol da zaten yokuş...Tamam, yokuşu var da, onun çıkışı da var. Şimdi yokuş olur yarın çıkış olur, bunun hesabını yapın diyoruz; hayır, biz devam edeceğiz diyorlar. Allah selamet versin, yolunuz açık olsun.

Değerli arkadaşlarım, tablo bu; ama, bu tablo karşısında biz nasıl bakıyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi ne yapıyor. Hemen şunu söyleyeyim: Biz, Türkiye'nin bir krize sürüklenmemesini istiyoruz, Türkiye'nin bir krizin içinden güçlükle çıktığını görüyoruz ve Türkiye'yi bu krizden bir an önce çıkarıp, sağlıklı bir siyasî yapıya Türkiye'yi oturtalım diyoruz.

Şu Parlamento seçimden nasıl çıktı, şimdi hangi noktada; 5 tane parti vardı, şimdi 7 tane parti var; bir tane bağımsız yoktu, şimdi 20 tane bağımsız var ve her birisi belli dönemde belli gerekçelerle bağımsızlaşmış insanlar. Böyle bir yapıyla uzun dönemli bir iktidar güçtür ve yararlı da değildir. Yani, sadece işbaşında kalmak için “biz kalırız, biz götürürüz...” Vallahi Türkiye'nin sorununu çözemezsiniz; kendi sorunlarınızı çözebilir misiniz çözemez misiniz, yaşarız, görürüz; ama, kendi sorunlarımı çözeceğim diye, Türkiye'nin sorunlarını çözmeyecek bir istikamete girmenin çok uygun bir tercih olduğu kanaatinde değilim. O nedenle, ben, telkinlerimi, tavsiyelerimi söylüyorum.

Bakınız, bu Hükümetin, Refahyol Hükümetinin işbaşından uzaklaştırılması mücadelesinin en ön safında Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Biz, inançla, bilinçle o mücadeleyi götürdük; o mücadelenin her aşamasında var olduk; hiçbir platformdan kaçmadık. Bazıları “canım, biz bu mücadeleye katılırsak, acaba yanlış mı anlaşılırız; bu mücadeleye katıldık diye acaba oy mu kaybederiz” hesabıyla sütre gerisinde dururken, biz, cesaretle, bu mücadelenin önemini kavrayıp ona sahip çıktık. Bazıları, bu mücadele sırasında “efendim, biz, dine saygılı bir laiklik anlayışına sahibiz” diyerek, sanki “din, laiklik anlayışına karşıymış” diyenlerin değirmenine su taşımayı içlerine sindirebilirken, böyle tereddütleri ortadan kaldıracak bir kararlılıkla, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak o mücadelenin içinde olduk. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baykal, süreyi on dakika aştık; bitirir misiniz...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Hemen toparlıyorum.

Bu mücadeleyi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, inançla, kararlılıkla sürükledik; meydanlarda sürükledik, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sürükledik, televizyonlarda sürükledik ve basiret hâkim oldu, sağduyu egemen oldu ya da Allah nasip etti diyelim, uçakta değişim yapacağız derken, Hükümetin mecburî iniş yapması zorunlu oldu ve Türkiye'nin önünde bir fırsat açıldı. Bundan, büyük sevinç duyuyorum, büyük mutluluk duyuyorum. Biz, buna büyük katkı yaptık.

Şimdi, yeni oluşumun içinde biz yokuz. Bu Hükümetten hiçbir mevki, makam istemiyoruz; bu Hükümetten, bakanlık, genel müdürlük istemiyoruz; bu Hükümetten, sadece, Türkiye'nin bu çıkmazdan kurtuluşunu sağlayacak adımlar atmasını istiyoruz; 8 yılı istiyoruz, Susurluk Komisyonunun o fezlekelerinin yargı organına intikal ettirilmesini istiyoruz, dokunulmazlıkların kaldırılmasını sağlayacak adımı atmanızı istiyoruz ve Türkiye'yi sağlıklı bir seçime götürecek altyapıyı, hiç ayak sürümeden, oyalanmadan, bahane aramadan, derhal yerine getirmenizi bekliyoruz; bunları istiyoruz sizden. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bundan başka bir isteğimiz yok; ama, bu Hükümet, en azından hükümetin içinde yer alan bazı dostlarımız, neredeyse her olayın sorumlusu diye bizi göstermeye hâlâ devam etmekte yarar görüyorlar. Onlara bakacak olursanız, Kırıkkale'deki son patlamanın ve yangınların sorumlusu da bizler mişiz. Bütün bunları da bilerek, biz söylüyoruz ki, bu Hükümete güvenoyu vereceğiz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Çünkü, bu güvenoyunu biz, bugün Hükümette yer alanlara vermiyoruz. Biz, güvenoyunu, Türkiye için veriyoruz, cumhuriyet için veriyoruz, Türkiye'nin demokratik rejiminin işletilmesi, çalıştırılması için veriyoruz; başka bir şey için vermiyoruz. Biz, bu güvenoyunu, bu Hükümete değil, Refahyol Hükümetinin iktidardan uzaklaştırılması amacına yönelik olarak kullanıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu Hükümet, Refahyol karşısında süngüsü düşük bir hale gelmiştir; Refahyol karşısında yelkenleri indirmiştir. Buradan açık söylüyorum. Bu Hükümetin görevi, Refahyolun yanlışlarının üzerine yürümektir. O yanlışların üzerine yürüyün, o hesabı sorun. Bakın, iki gün önce, Refahyol Hükümetinin Maliye Bakanı hakkında verdiğimiz bir soruşturma önergesinde, Meclis çoğunluğunu bile sağlayamadınız. Şimdi, bununla mı götüreceğiz Türkiye'yi dört yıl, beş yıl?.. (RP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bakınız, ya siz Refahyoldan hesap sorarsınız, ya da biz, hem Refahyoldan hem sizden hesap sorarız. (CHP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Baykal, 14 dakika aştık efendim.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Bitiriyorum... Bitiriyorum...

BAŞKAN - Lütfen...

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, bazı temel noktalarda anlayış beraberliği içine girelim. Türkiye'de yeni bir zihniyete, yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Türkiye'de, birtakım kamu görevlileri, Sevda Demirel'in namusuna gösterdikleri duyarlılığı, 13 yaşında, Manisa'da işkenceye maruz bırakılan kızlara da göstermek zorundadırlar. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sevda Demirel'in iffetine gösterdikleri ilgiyi, şefkati, Metin Göktepe ailesine de göstermek zorundadırlar. Eğer bunlar değişmeyecekse, bu anlayış aynen böyle devam edecekse, bundan ne anladık biz? Bunun takipçisi olacağız; bunu, sürekli olarak, size hatırlatmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükümet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kalabalık hükümetidir; 38 bakanı var. 55 hükümetin en kalabalığını kurmuş vaziyetteyiz. Parlamentodaki desteği o kadar kalabalık değil, milletteki desteğini bilmiyoruz; ama, bu Hükümetin, 38 bakanı olduğunu ve cumhuriyet tarihinin en kalabalık hükümeti olduğunu biliyoruz. Bir yandan, bu Hükümet, devleti, daha etkin, daha küçük bir noktaya getirme anlayışını ifade ediyor. Bu anlayış doğrultusunda yapılacak ilk iş, Bakanlar Kurulundan işe başlamaktır. Bakanlar Kurulunu geniş tutarak sorunları çözmeye kalkışmak, sizi, Mecliste rahatlatır mı rahatlatmaz mı, millette rahatlatır mı rahatlatmaz mı bilmiyorum; ama, Türkiye'yi yanlış bir devlet anlayışının içerisine sokmaya başlar.

Bakın, Hükümet Programına söylenecek çok şey var; fakat, bir noktaya işaret etmek istiyorum. En önemli...

BAŞKAN - Efendim, benim hiç vaktim kalmadı.

DENİZ BAYKAL (Devamla) - Tek bir nokta efendim...

Bankaların, kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda bir kararlılık, yıllardan beri söylenir gelir. Bu da, yine, öyle sanıyorum ki, önümüzdeki dönem için büyük önem taşıyor. Çıkan yasa, altı ay içerisinde kamu bankalarının özelleştirilmesinin zorunlu olduğunu ifade etti; ama, bakıyoruz, kamu bankalarıyla ilgili bir paylaşma anlayışı daha şimdiden ortaya çıkmaya başlamıştır.

Değerli arkadaşlarım, bunları uyarı olarak ifade ediyorum.

Bu Hükümet Programında, memnuniyet verici bir gelişme olarak şunu hemen söyleyeyim: Protokolde yer alan, bölge merkezli dışpolitika anlayışı, kamuoyunda uyanan tepkiler karşısında programa yansıyamadı. Program, bu konuda bir değişik yaklaşımın içerisine girdiği görüntüsünü verme gayreti içerisinde; fakat, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girme konusundaki iddiasını bu Hükümetin yeterince, kararlılıkla takip etme durumunda olduğunu, Hükümet Programına yansıtabilmiş değiliz. Sayın Dışişleri Bakanının, bu konuda bir gayret içerisinde olacağına inanıyorum; ama, Türkiye, önündeki tarihi fırsatı -yani, 12 aday ülkeden 5'i arasına girme fırsatını- ancak, Hükümet, bu konuda çok büyük bir kararlılık içerisine girebilirse sağlayabilir. Bu noktada bir ciddî ihmal görüyorum. Bundan önce, Türkiye, iki kez bu fırsatı kaçırmıştı; Avrupa Birliğine tam üye olma fırsatını iki kez kaçırmıştık. Şimdi, üçüncü fırsat, belki, önümüzde. 12 ülkenin 5 tanesinden birisi olmak için her türlü hukukî, ekonomik, siyasî şarta sahibiz; ama, Türkiye'de, şu anda iş başında bulunan Hükümetin, bu konuda yeterince kararlılık sergilemiyor olmasını üzüntüyle tespit ediyorum. Daha önceki tavırlarından kamuoyuna karşı duyarlı olacakları umudunu almış bulunuyorum. Umut ederim, bu noktada, bir iç tartışma yapıp, bir an önce, kararlı bir biçimde Avrupa'nın karşısına “evet, biz de o 5 ülkeden biri olmayı hak ediyoruz ve Avrupa Birliğinin genişleme müzakeresi içerisinde Türkiye olarak yer tutmak istiyoruz” diye kararlılıkla çıkarlar.

Bu Hükümete başarılar diliyor, hayırlı olsun diyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar; ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baykal.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sayın Başkan, bir yanlışı düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN - Nedir efendim?

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sayın Baykal, diyalog grubundan bahsederek, kesintisiz eğitim teklifine Refah Partili üyelerin katıldığını söyledi. Biz, Refah Partili üyeler olarak -dört kişi; ben, Azmi Ateş, Zeki Ergezen ve Bülent Arınç- imza koymadık, her zaman kesintisiz eğitime karşı çıktık; ama, süre olarak itirazımız yok. Bizim anlayışımızda, mezara kadar eğitim...

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Sayın Başkan, hangi sıfatla konuşuyor?

BAŞKAN - Milletvekili sıfatıyla konuşuyor efendim; onu mu sordunuz?..

Devam edin efendim.

MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Biz, mezara kadar eğitimden yanayız; ama, kesintisiz eğitime karşı çıkıyoruz.

BAŞKAN - Tamam efendim, karşı olduğunuzu ve imza koymadığınızı söylediniz; zabıtlara geçti.

Gruplar adına, ikinci sırada konuşma hakkı, DSP Grubunun. Sayın Metin Bostancıoğlu ve Metin Şahin, süreyi, paylaşarak kullanacaklar.

Sayın Bostancıoğlu, ne kadar süre kullanacaksınız?

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Yeteri kadar efendim.

BAŞKAN - Ben, 45 dakikayı veriyorum, siz kendi aranızda halledersiniz.

Buyurun Sayın Bostancıoğlu. (DSP sıralarından alkışlar)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Ne kadar süre kullanacağım Sayın Başkan?

BAŞKAN - Yeteri kadar vereceğim efendim, merak buyurmayın.

DSP GRUBU ADINA METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sağ olun.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisinin, Sayın Mesut Yılmaz başkanlığında kurduğu 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Programı hakkında görüşlerimizi açıklarken, Demokratik Sol Parti Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyor ve bu Hükümetin başarısının, demokrasimiz, ülkemiz ve hatta bölgemiz için gerekli olduğu inancıyla başarılar diliyorum. Bu uzlaşma ve çözüm hükümetini, demokrasi ve uzlaşma kültürümüz bakımından, gelecek nesillerin, tarih başlangıcı olarak kabul edeceği inancıyla sözlerime başlamak istiyorum.

24 Aralık 1995 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinden sonra, Türkiye, bir hükümet kurma zorluğu aşamasını da yaşamış, alışık olmadığımız hükümet modellerine artık alışmamız gerektiği ortaya çıkmıştır. O günlerde kurulan Anayol Hükümetinin ortaklarının uzlaşma kültürlerinin yetersizliği veya uyumsuzlukları, bu konuda dersler alınması gereken olumsuz bir deneme olmuştur. Demokratik Sol Partinin, ülkenin Refah Partili bir hükümete muhtaç kalmasını önlemek amacıyla, bütün çırpınmalarına ve desteklemelerine rağmen, Anayol Hükümeti, bizim dışımızdaki sebeplerle dağılmıştır.

Türkiye'nin, içeride ve dışarıda çok ağır sorunlarla karşı karşıya olduğu bir dönemde Refah Partili bir hükümetle büyük bir bunalıma düşeceği; rejimin, demokratik, laik cumhuriyetin, çağdışı karanlık kafaların etkisinde, tehdit altında kalacağı yönünde şüphelerimiz vardı. Demokratik Sol Partinin, Refah Partisiz bir hükümetin bu Meclisten çıkabileceğini, çıkması gerektiğini, yılmadan, usanmadan söylemesinin sebebi, işte, bu şüphe ve düşüncelerdi.

Refah Partisi hakkında, o günlerde, böyle düşünen sadece biz değildik. İslâm'a içtenlikle bağlı, ama, dinin siyasete alet edilmesinden, dinin siyasal amaçlarla istismar edilmesinden son derece rahatsız olan halkımız, dini, dindarlığı kendi tekeline almaya kalkışan, din sömürüsü üzerine siyaset yapan, demokrasiyi, cumhuriyeti yok etmek için vasıta olarak gören Refah Partisini tanıma fırsatı bulmuştur.

Demokratik Sol Partinin belirttiği kaygıları, bugün olduğu gibi o günlerde de halkımızın tamamına yakın çoğunluğu paylaşmaktaydı. Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı Sayın Çiller de bizim gibi düşünüyor ve diyordu ki: “Refah Partisiyle koalisyon kurulmamalıdır. Refah Partisiyle koalisyon kuran, ülkesini ve partisini karanlığa gömer...

OSMAN HAZER (Afyon) - Ne zaman dedi?

METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - ... Türkiye'nin geleceğine yazık eder. Üç beş yıllık başbakanlık uğruna, ülkeyi Refah Partisine satmayınız. Erbakan, cumhuriyet kadrolarını, kendisiyle koalisyon kuran partiye kırdıracaktır; bunun, tarih önünde, çocuklarımız önünde vebali çok büyüktür... Refah Partisiyle koalisyon yapmayınız.... Ülkem satılık değildir... Erbakan bizi koalisyona zorlayamaz; onlara teslim olmam; ülkem satılık değildir... Erbakan, Atatürk'ün açtığı yolu kapamaya çalışıyor; buna izin vermem, göğsümü siper ederim.” Nihayet “Refah'la ortaklık, ülkeyi karanlığa mahkûm eder; Türk genci, Türk kadını buna müsaade etmez” diyordu. Sayın Çiller, bütün bu söylediklerinde haklı çıktı. Tamamı doğru olan bu teşhisler ve kaygılara rağmen, Sayın Çiller, Refah Partisiyle ortak hükümet kurdu ve ülkeyi bugünkü haline getirdi.

Bugün durum şöyledir: Refahyol, ülkeyi, rejimi tehlikeye sokmuş; Hükümet, devletin bütün kademeleriyle, ordusuyla, Anayasa Mahkemesiyle, cumhuriyet savcılarıyla, hâkimleriyle, meslek kuruluşlarıyla kavga eder hale gelmiştir. Atatürk'ün aydınlık yolundaki laik, çağdaş halkımız, artık, bu Hükümeti istemez olmuştur. Yeni bir hükümet kurulmalı, bu yeni hükümetin içinde Refah Partisi olmamalıdır.

Bugün programını görüştüğümüz 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için uzlaşmış, sorunlara demokratik kurallar içinde çözüm arayan bir Hükümet olduğundan, demokrasi ve uzlaşma kültürümüz de bir dönüm noktasındadır.

Sayın milletvekilleri, üç partiden oluşan ve Cumhuriyet Halk Partisinin güvenoyunda destekleyeceğini biraz önce açıkladığı böyle bir Hükümetin işleyişinde bazı zorlukların olması doğaldır; ancak, ortakların demokrasi ve uzlaşma azmi, zorlukları yenmekte en büyük güç olarak yardımcıları olacaktır. Genel Başkanım Sayın Ecevit'in yıllardır ısrarla söylediği gibi, birkısım zorlukların yanı sıra, bu tür hükümet modellerinin, demokrasi ve uzlaşma yönünden çok büyük yararları vardır; çünkü, böyle bir hükümette, ortaklar, kolay kolay partizanlık yapamazlar; muhalefetteki partilerin olduğu kadar, ortakların da gözleri ve denetimleri, üzerlerinde olacaktır. Böyle bir hükümette, ortaklar, kendi içinde uzlaşmaktan başka, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki partilerle ve meslek kuruluşlarıyla, sendikalarla, diğer sivil toplum örgütleriyle uzlaşma ve uyum içinde olma gereğini duyarlar. Sayın Başbakan tarafından okunan Programda, ekonomik ve sosyal konseyin, ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasına etkin bir şekilde katılımının sağlanması yönündeki beyanının yer almış olması, uzlaşma kültürünün yerleşmesi yönünden sevindircidir. Yine, böyle bir hükümet modelinde, yasama çalışmalarında, Hükümetin çok dikkatli olması gerekir.

Bu nedenle, Hükümette yer almayan partiler kaygı duymasınlar. İnanıyoruz ki, bu Hükümet, konuşa konuşa, uzlaşa uzlaşa ülkemizi esenliğe çıkaracaktır. Konuşmak ve uzlaşmaktan ülkemiz zarar görmez; bunları herkesin içine sindirmesi gerekir. Demokrasimiz, bugüne kadar, hep, uzlaşmamaktan yara almıştır. Ülkeyi içine düştüğü rejim ve devlet bunalımından kurtarmanın, içeride ve dışarıda kaybolan güveni yeniden tesis etmenin yolu, uzlaşmayı güçlendirmek olacaktır. Refahyol Hükümetinden sonra kurulan bu 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin oluşum şekli, devlete güvenilirliği sağlama yolunda çok önemli bir adımdır.

Hal böyleyken, sık sık kesintiye uğrayan demokrasimizde, Meclis içinde demokratik yollarla uzlaşma sağlanmışken, bu uzlaşmayı bozmanın ve altyapısız, çok acele bir seçime gitmenin, ülkenin yararına olmayacağı görülmektedir. Elbette, demokrasilerde seçim esastır; ancak, seçim çok acele yapılırsa bir iki puan fazla alırım zihniyeti, ne o zihniyettekilere ve ne de ülkeye fayda getirir.

1995 yılı temmuz ayında yapılan anayasa değişiklikleriyle, ülkemiz, demokrasi yönünde ileri adımlar atmış; yasalarda, anayasa değişikliğine uyum sağlanmasına sıra geldiği günlerde, o günün Koalisyon Hükümetinin ortakları, Sayın Çiller'i hodri meydan havasına sokup, uyum yasaları çıkmadan, kış ortasında, hazırlıksız, yetersiz seçmen kütükleriyle ülkemizi bir erken seçime sürüklemişti.

O günlerde, Demokratik Sol Parti, milyonlarca gencimizin seçmen kütüklerine yazılarak oy kullanabilmesi, hızlı göç hareketleriyle bozulan seçmen kütüklerinin yeniden yazılabilmesi ve her ilin çıkaracağı milletvekili sayısının sağlıklı bir şekilde belirlenebilmesi için nüfus sayımı veya tespitinin yapılmasının, yurt dışındaki milyonlarca vatandaşımızın oy kullanabilmesi için seçim kanunlarında gerekli değişikliklerin yapılmasının, üniversite öğretim üyeleri ve öğrencilerin politikaya girmelerinin sağlanmasının, derneklerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin politika yasağının kalkmasının gerektiğini söylemiş olmasına ve böyle bir acele seçimin ülkeye fayda getirmeyeceğini, sonuçlarının temsilde adaleti ve yönetimde istikrarı sağlamayacağını ısrarla tekrar etmiş olmasına rağmen, Hükümet ortaklarını bunlara inandıramamıştı. O günlerde, biz bunları söylerken, Demokratik Sol Parti kendine güvenemiyor deyip, yandan gelen rüzgârlarla yelken şişirip, 24 Aralık 1995 tarihinde baskın seçim yaptıranlar, oy ve milletvekili sayısını çok aşağılara düşürdüler ya da barajı zor aştılar; ama, Demokratik Sol Parti, milletvekili sayısını on katına çıkardı. (DSP sıralarından alkışlar) Bugün de durum aynıdır. Yapılacak bir seçimde, Demokratik Sol Parti, bu Meclise daha güçlenerek gelir; ancak, zaman, ülke ekonomisinin kaldırmayacağı altyapısız bir seçimin zamanı değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde uzlaşarak sorunlara çözüm bulmak ve çözümleri uygulamak zamanıdır. Ayrıca, seçimlerin altyapısı tamamlanmadan, halen partiler arasında görüşülmekte olan Siyasî Partiler Kanunu ve diğer uyum yasaları çıkarılmadan, bir yandan nüfus sayımı veya tespiti yapılmadan, bir yandan yurt dışındaki vatandaşlarımızın tamamına oy kullanma imkânı sağlanmadan, bir yandan seçmen kütükleri sağlıklı bir şekilde yapılmadan yapılacak seçimin ülkeye yarar getirmeyeceği ortadadır. Bütün bunlar yapılmalı, seçim, Anayasanın belirlediği zamanda yapılmalıdır; gerekirse erken de yapılabilir; fakat, baskın seçim, sık sık seçim, hemen seçim değil. Seçim, halk iradesini yasama ve yürütme organlarına aktaran en önemli, demokratik bir araçtır. İstikrarlı ve etkin sistemlerde, seçimlerin olağan zamanlarda yapılması esastır. Zamanında seçim yerine, erken veya sık sık seçimi alışkanlık haline getiren partiler kendilerini sorgulamalıdırlar. Erken seçim kural değil, istisnadır. Millet, bizden, tekrar sandığa müracaat değil, çözüm ve hizmet beklemektedir. Parlamentomuzun, milletimizi seçim yorgunu haline sokmaya hakkı yoktur. Son 24 Aralık 1995 tarihli milletvekili seçimlerinin ve seçim sonuçlarının çözüm getirmediği yönündeki olumsuzluklar demokrasimizi yaralar. Çözüm, demokratik kurallar içinde ve bu Parlamentodadır.

Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Ecevit, ülkemizde ve dünyada sorumlu devlet adamı olma vasıflarını fazlasıyla taşıyan, örnek ve saygın bir kişiliğe sahiptir; hiçbir şekilde komplekse kapılmadan “ben başbakanlık yaptım, bugün başbakan yardımcılığı veya devlet bakanlığı yapmam” gibi duygulara kapılmadan Hükümette görev almıştır; uzlaşmak ve sorunların çözümlenmesini istemektedir. Anavatan Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkanları ve sayın milletvekilleri de aynı duyguları taşımaktadırlar.

55 inci Cumhuriyet Hükümetine güvenoyu vereceğini açıklayan Cumhuriyet Halk Partisi de, keşke, bu Hükümette yer alsaydı da, uzlaşma kültürümüz birlikte artsa, birlikte Hükümet ortağı olsak ve ülkemize birlikte hizmet etmenin tadını alsaydık. Bu samimî talebimizi reddeden Cumhuriyet Halk Partisinin Hükümeti desteklemesini, Cumhuriyet Halk Partisinin uzlaşma kültürü yönünden bir gelişmesi olarak, şimdilik yeterli görüyoruz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Bu kafayla uzun yol gidemezsiniz.

METİN BOSTANCIOĞLU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bugün içinde bulunulan şartlarda, halkımız, içeride ve dışarıda kaybolan güvenin yeniden tesis edilmesini, toplumdaki gerginliğin ortadan kaldırılmasını, kamu yönetimindeki yıpranma ve toplumdaki yozlaşmanın durdurularak temiz yönetim ve temiz toplum istemektedir. Laik, demokratik cumhuriyetin güçlendirilmesini, ekonomik ve sosyal hakların geliştirilip yaygınlaştırılmasını istemektedir. Bunların geciktirilmemesini ve kısa zamanda gerçekleştirilmesini istemektedir. Bu isteklerin Refahyol Hükümetiyle gerçekleşmesinden ümidini kestiği için, Parlamentodan, demokratik yollarla yeni bir hükümet çıkmasını istemiş, bu istek giderek artmış ve toplumun her kesiminin baskısı, 55 inci Hükümetin itici gücü olmuştur. 55 inci Hükümetin uzlaşma ve demokratik çözüm arayışları ve sorunlara yaklaşımları, bu nedenlerle, bütün toplum kesimlerinde olumlu karşılanmış ve güven verici bulunmuştur. Hükümet Programı daha Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunmadan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Ecevit ile, ilgili bakanların ilk iş olarak Güneydoğu Anadolu'ya gidip sorunları orada yaşayan halkımızla birlikte tespit etmeleri, onlara danışarak, konuşarak, çözüm yollarında uzlaşarak işe başlamaları, bölgenin ekonomisi için gerekli olan sınır ticaretini derhal başlatmaları, bundan sonraki uygulamaları bakımından da güven verici olmuştur.

Körfez Savaşıyla başlayan ambargo ve ekonomik kriz ağırlaşarak devam ederken, sadece güvenlik güçlerimizin bölücü terörle yaptığı mücadeleyi başarıyla sürdürmesi, kesin sonucun alınması bakımından yeterli değildir. Terörün dış kaynakları kurutulmalı; bölgenin, tarım, hayvancılık ve emeğin yoğun olduğu iş sahalarıyla ekonomik gelişmesi sağlanmalıdır. Feodal yapı değiştirilmeli, koruculuk sistemi gözden geçirilerek ıslah edilmelidir. Olağanüstü halin kaldırılarak olağan hale geçirilmesi için, ciddî güvenlik, ekonomik ve sosyal değişiklikler geciktirilmemelidir.

Sayın milletvekilleri, toplumda güven duygusunun gelişmesi, önce, güçlü bir hukuk ve adalet sistemini gerektirir. Atatürk'ün başlattığı hukuk ve yargı devrimleri durağan değildir. Değişen zaman ve gelişen şartlar, hukuk ve yargı sistemimizi diğer önceliklerle birlikte ve gecikmeden gözden geçirmeyi gerektirecek önemdedir. Yargıda adil ve hızlı sonuç alınamaz ise, insanlar hak arama yolunda yargıya güvenlerini kaybeder ve başka yollara başvururlar. Yargıdışı güçler ise devleti ve toplumu yozlaştırır; çeteler bu ortamlarda oluşur, yargı ve infazın yerini alır.

Temiz toplum özleminin gerçekleşmesinin yolu, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinden geçer; ilk durakta, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi vardır. 24 Aralık 1995 milletvekili genel seçimlerini takip eden ilk günlerde, bu konuda Demokratik Sol Parti bir anayasa değişikliği önerisi hazırlayarak Meclise sundu; diğer partilerin de bu konuda hazırlıklarının olduğunu biliyoruz. 55 inci Hükümetten, bu konuda da uzlaşma temin edip, hâkim ve savcılarımızı siyasî iktidarın baskısından kurtarmasını ve davaların uzamadan, adil bir şekilde sonuçlanacağı bir adlî yapı oluşturmasını bekliyoruz.

Temiz toplum özleminin önündeki önemli engellerden biri olarak görülen milletvekili dokunulmazlığı, başlangıçta parlamentoyu korumak ve milletvekillerinin özgürce çalışmalarını engellemek isteyen güçlere karşı oluşturulmuş bir müesseseyken, bugün, karanlık işlere karışmış, topluma ve devlete karşı suç işlemiş, cezalandırılması gereken kişileri korur hale gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin özgürce çalışması sağlanmak isteniyorsa, kürsüdeki özgürlük yeterlidir; bunun dışında, suç işleyen milletvekili, geciktirilmeden yargı önüne çıkarılmalıdır. Partilerarası kurulun hazırlamış olduğu bu konudaki anayasa değişikliği gündemde daha fazla bekletilmeden görüşülüp karara bağlanmalıdır. Bu konuda da beklentimiz, memur yargılama hukukumuzun gözden geçirilmesi ve idarenin etkin ve bağımsız denetimini sağlayacak bir sisteme geçilmesidir.

Yolsuzluklar ve yasadışı faaliyetlerle etkili bir şekilde mücadele etmeyen bir hükümet istemiyoruz. Bu Hükümetin başarıya giden yolu, yolsuzluklar ve yasadışı faaliyetlerle mücadeleden geçecektir. Bu Hükümette görev alan sayın bakanların arasında şaibelilerin bulunmaması sevindiricidir. Bay ve bayan şaibelilerin sonu gelmiştir. (DSP sıralarından alkışlar)

Demokratik Sol Parti Grubu, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin, ülkemizin hayrına olan bu çalışmaları yapacak yapı ve güçte olduğu inancındadır; halkımızın beklentisi de bu yoldadır.

Milletvekili çoğunluğunun, kendi partilerinin doğrultusunda veya bu doğrultuda olmayan partilerinin duvarlarını yıkarak, yeminlerine sadık kalarak, temiz toplum ve uzlaşma içerisinde hizmet beklentisiyle, bu Hükümete güvenoyu vereceklerine inanıyorum.

Son söz olarak, oyumuz güvenoyu olacaktır derken, hepinizi saygıyla selamlarım. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bostancıoğlu; sürenizi durdurdum.

Demokratik Sol Parti adına, kalan süreyi kullanmak üzere, Sayın Metin Şahin.

Buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

DSP GRUBU ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Programı üzerinde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini ikinci konuşmacı olarak sunmak üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tam iki gün önce, 55 inci Hükümet Programı okundu; ama, daha Hükümet Programı okunmadan, Hükümetin kurulma ihtimali ortaya çıkınca, laik demokratik cumhuriyetin geleceği konusunda endişe duyan tüm kesimlerde büyük bir rahatlama hissedildi; çünkü, 55 inci Hükümet, Refahyol Hükümetinin ülkeyi sürüklediği gerilim ortamından demokratik sistem içerisinde ve demokratik yöntemlerle çıkmanın yolu olarak algılandı. Nitekim, ülkemizdeki sivil toplum örgütlerinin önde gelen temsilcileri, Türk-İş, TESK, DİSK, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve TİSK yöneticileri, laik demokratik cumhuriyet ilkelerine bağlı, toplum için zorunlu ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirecek, toplumsal gerilimi gideren ve seçimin zorunlu yasal altyapısını oluşturacak geniş tabanlı bir ulusal uzlaşı hükümetinin kurulmasını, bildirileriyle, kamuoyuna açıklıyorlardı.

Sayın milletvekilleri, görüldüğü üzere, Hükümetimizin arkasında, hangi siyasî görüşte olursa olsun, halkımızın büyük bir çoğunluğunun desteği vardır. Halkımız, anlamsız siyasî çıkar hesaplarının bir yana bırakılarak, laik demokratik cumhuriyetin önüne döşenen mayınların temizlenmesini, çağdaş toplum idealinin yaşamımızın her bölümünde egemen olmasını bekliyor. Bunalım bekleyenler yanıldılar; aksine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkımızın huzur ve güven arayışını gördü, demokrasiye sahip çıktı ve 55 inci Hükümetin kuruluşuna destek olmaya karar verdi.

55 inci Cumhuriyet Hükümetinin kurulmasıyla, Türkiye bir kâbustan, ağır bir rejim ve devlet bunalımından kurtulmuştur.

Demokratik Sol Parti Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu ve Parti Meclisi, bu Hükümetin kurulması yolundaki çalışmalara oybirliğiyle onay ve destek vermiştir. Şu ana kadar yapılan tüm çalışmalarda, Hükümet ortaklarıyla tam bir uyum sağlanmıştır; uygulama ve sorunların çözümünde de bu uyumun devam edeceğine güveniyoruz.

Demokratik Sol Parti, uzun uğraşı ve çağrılarıyla, ülkenin içinde bulunduğu durumdan uzlaşıyla çıkılabileceğini dile getirmişti. Şimdi, bir ulusal uzlaşma ve toplumsal uzlaşma dönemi başlamaktadır. Biz, Demokratik Sol Parti olarak, halkın huzur ve güveninin giderek artmasında, 55 inci Hükümete başarılar diliyoruz.

Değerli arkadaşlar, konuşmamı metne sadık kalarak yapmak üzere planlamıştım; ancak, başlangıçta konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanının bir sözünden alıntı yaparak ara vereceğim.

Değerli arkadaşlar, bu Hükümetin deposunda, 40 kilometre gidecek benzin yoktur; bu Hükümetin deposunda, halkın sevgisi ve güveni vardır. Bu sevgi ve güven devam ettiği sürece, bu Hükümet, bu ülkenin sorunlarını çözmeye devam edecektir. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Hükümet Programında da yer aldığı üzere, bugün, ülkemizdeki gelir dağılımı büyük adaletsizlikler içerisindedir. Devlet İstatistik Enstitüsünün 1994 yılında yayımladığı bir tebliğe göre, nüfusun zengin kabul edilen yüzde 20'lik bölümünün millî gelirden aldığı pay yüzde 55 dolayında iken, fakir olan diğer yüzde 20'lik bölümünün millî gelirden aldığı pay, ne yazık ki yüzde 5 dolayındadır. Bu kadar büyük gelir dağılımı adaletsizliğinin, anarşiyi, terörü beslediği kadar, rejim karşıtlarına da taraftar sağladığı açıktır.

İşte, bu gerçeği görerek, ülkenin kaynaklarının kullanıldığı Hazine ve kamu bankalarına büyük sorumluluk düşmektedir. Bu alanda oldukça yoğun şikâyetler vardır. Hepinizin hatırlayacağı üzere, gerçekleri ortaya koyabilecek bir araştırma önergesini, Demokratik Sol Parti Grubu olarak, aralık ayında Parlamentoya sunmuştuk; ancak, ne yazık ki, Refahyol milletvekilleri tarafından böyle bir araştırmanın reddedildiğini hep beraber hatırlıyoruz. Ancak, Hükümetimizin Programında bu alanda ciddî ve kararlı adımlar atılacağını görmekten mutluyuz.

Ayrıca, Hükümetin, sosyal devlet ilkesinden hareketle, hem fertlerin hem de bölgeler arasındaki gelir ve gelişmişlik farkının azaltılması için, içten çabalar göstereceğine inanıyoruz.

Herkes hatırlamalıdır ki, Refahyol Hükümeti, 1997 bütçesinin denk olduğunu iddia etmişti. Refahyol İktidarının milletvekilleri ve özellikle Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri çok iyi hatırlayacaklardır ki, Demokratik Sol Parti üyeleri olarak bizler, bütçe görüşmeleri sırasında, bütçenin denk olmadığını, yıl sonunda 2 katrilyon dolayında açık vereceğini söylemiştik; bu görüşlerimiz tutanaklarda vardır. İşte, Refahyol Hükümeti, hükümetini devrederken, altı ay sonra, ne yazık ki, 720 trilyona ulaşmış bir açık devretti ve öyle görünüyor ki, yıl sonunda 2,4 katrilyon olacaktır.

OSMAN HAZER (Afyon) - Sizi de göreceğiz.

METİN ŞAHİN (Devamla) - Tamamen hayalî ve temennilere dayalı bir ekonomi politikası izleyen Refahyol Hükümeti, hiçbir ekonomik gösterge ve hedefte başarı sağlayamamış ve iflas eden bir hükümet konumuna düşmüştür. Örneğin, yüzde 65 olarak alınan ortalama enflasyonun yüzde 75-80 olacağı, bundan tam bir yıl önce 475 trilyon lira olarak belirlenen bütçe açığının bugün 720 trilyonlara ulaştığı, ortalama dolar kurunun 135 bin TL yerine yaklaşık 150 bin TL olacağı, yine aynı dönemde içborcun 2 katrilyon liradan 4 katrilyon liraya yükseleceği, ortada açıkça görülmektedir. Görüldüğü üzere, Refahyol Hükümetinin tüm ekonomik hedefleri gerçekleşmemiş, aksine, önemli sapma ve başarısızlıklar ortaya çıkmıştır.

OSMAN HAZER (Afyon) - Siz gerçekleştirin!..

METİN ŞAHİN (Devamla) - Refahyol sınıfta kalmış, halkı zam ve faizlerle ezmiş, kendisi de rantçılara, bozukdüzen fırsatçılarına teslim olmuştur.

Sayın milletvekilleri, çok partizanca ve adaletsiz bir Refahyol dönemi yaşadık. Bunun en belirgin örneği, yerel yönetimlere, Maliye Bakanlığı marifetiyle aktarılan paralardır. Tespitlere göre, 34 trilyon dolayındaki bir yıllık ödeneğin hemen tamamı, ilk altı ayda tüketilmiştir. 9 trilyon liralık kentleşme ödeneğinin dışında kalan 25 trilyon liradan Refahlı belediyelere ve diğer belediyelere aktarılan paralar dikkate alındığında, Refahyol belediyeleri yüzde 96 dolayında pay alırken, diğer belediyelere yüzde 4 dolayında bir pay aktarılmıştır. Bu, adil düzencilerin çirkin bir yetki kullanımı olduğu kadar, siyasî ahlak zafiyetinin de açık bir kanıtıdır. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz hükümetlerden şikâyetçi olduğumuz, hatta, zaman zaman Anayasa Mahkemesine başvurduğumuz bir alan da özelleştirmedir. Özelleştirmede amaç, satıp kamu kuruluşlarından kurtulmak olmamalıdır. Özelleştirme, ekonomik, hukukî ve sosyal boyutları olan bir işlemdir. Yapılacak özelleştirmeler, ülkemizin ekonomik, stratejik ve sosyal gerçeklerine uygun olmalıdır. Terör ve göçün yoğun olduğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki işletmelere bir başka gözle bakmak gerekmektedir.

Ayrıca, özelleştirme sonrası, çalışanların malî ve sosyal hakları zedelenmemeli, güven altına alınmalıdır. Özelleştirmede, rekabeti ortadan kaldıran tekelleşmeye yol açacak, dolayısıyla tüketicilere zarar verecek satışlardan kaçınılmalıdır. Hükümet Programında bu yönde görüşlerin yer almasını bir güvence olarak değerlendiriyoruz.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin lokomotif sektörü, bütün dünyada olduğu gibi, KOBİ'lerdir. KOBİ'lerin çağdaş teknoloji kullanabilir konuma gelebilmesi ve uluslararası piyasada rekabette yer tutabilmesi için, Hükümetin, KOBİ'lere kaynak tahsisinde, örgütlenmelerinde ve yeni bilgilerle donatılmasında destekleme kararlılığında olmasını, tüm küçük sanayicilerimiz ve sanatkârlarımızın yararına görüyor, takdirle karşılıyoruz.

Sosyal güvenlik sisteminin sorunları her hükümetin önünde önemle yer almaktadır. Otuzbeş yıldır iş hayatını düzenleyen yasalarda önemli yenilenme, gelişme sağlanamadı. Bırakınız iyileştirmeyi, örneğin, Refahyol döneminde, çalışanların tasarruf kesintileri gasp edildi; SSK ve Emekli Sandığı mal varlıkları satılmaya kalkışıldı; SSK, sağlıklı bir politikayla özerk bir yapıya kavuşturulamadı; açıklar, beş yılda, neredeyse katrilyona ulaştı. Demokratik Sol Parti olarak, Hükümetimizi, sosyal güvenlik alanında çetin sorunların beklediğini biliyoruz. İşçi sağlığı, iş güvenliği, eşit işe eşit ücret ilkesi ve nitelikli işgücü yaratma yönünde yapacağı çalışmalarda Hükümete başarılar diliyoruz.

Demokratik Sol Parti olarak, yıllardır önemine işaret ettiğimiz demokratikleşme ve katılımcılık anlayışında önemli bir gelişme kabul edeceğimiz Ekonomik ve Sosyal Konseyin, işlevsiz değil, aksine, kararları uygulanabilir bir organ olarak oluşturulması yönünde Hükümetin içten tutumunu, kararlılığını kutluyoruz. Bu Ekonomik ve Sosyal Konseyde, bugüne kadar dikkate alınmayan tarım kesiminin, tüketici kuruluşlarının, kooperatif hareketlerinin ve benzeri kuruluşların yer almasını Hükümetin dikkatine sunuyoruz.

Hükümetin, göreve başlar başlamaz, çalışma hayatına bakışı tüm çalışanlar için umut verici olmuştur. Ekonomik ve Sosyal Konsey kadar, SSK Genel Kurulunun bir an önce toplanması, Asgarî Ücret Tespit Komisyonunun temmuz sonuna kadar görevini tamamlaması, bir yaraya dönüşen mevsimlik ve geçici işçilere güvenceler sağlanacak olması yanında, işçi emeklileri ile onların dul ve yetimlerine yeni ekonomik ve sosyal haklar verilmesiyle ilgili -emekli maaş farklılığını da giderecek- kararların bir an evvel alınmasını ve uygulamaların yapılmasını bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, 55 inci Hükümetin önünde duran önemli bir görev tarıma yön vermektir. Bugüne kadar sadece fiyat popülizmiyle yanıltılan, kandırılan üreticimizin durumu hiç de iç açıcı değildir, fakirlikle yüz yüze kalmıştır, gönlü kırıktır, hevesi kırıktır. Sayın Hükümetimiz bu umutsuz durumu düzeltebilir; köylülerimizi, çiftçilerimizi, hayvan yetiştiricilerimizi, besicilerimizi toprağa ve işine bağlayabilir. İşte bu yönde, Demokratik Sol Parti olarak şunları Hükümetin dikkatine sunmayı yararlı görüyoruz:

Yıldan yıla geçerken, üreticilere, pazardaki gelişmeler aktarılmalı; ürün deseni tercihlerinde yönlendirme ve bilgilendirmeler yapılmalıdır. Bu anlamda, kooperatifler ve ziraat odaları önemli görevler üstlenebilirler.

Üretimin gücü olan gübre desteği sürdürülmeli, gübre ve süt primleri, Refahyol Hükümeti zamanında olduğu gibi beş altı ay bekletilmeden, zamanında verilmelidir.

Verimli ve kaliteli üretim için, tohumlukta, damızlıkta araştırma faaliyetleri ciddî bir programa ve desteklere kavuşturulmalıdır.

Hayvan ürünleri ithalatında, Batılı ülkelerin kendi üreticilerine sağladığı destekler ve düşük ürün maliyetleriyle bizim yetiştiricilerimizin maliyetleri karşılaştırılarak, besiciliğe, sütçülüğe zarar veren ithalat politikaları yeniden gözden geçirilmelidir.

Ürünlerin piyasaya arz dönemlerinde, Toprak Mahsulleri Ofisi, Tekel, Çay-Kur, Şeker Şirketi gibi kuruluşlar ile tüm tarım satış kooperatif birlikleri yeterli alım gücüne kavuşturulmalıdır. Bu alandaki kooperatif hareketleri desteklenmeli, kooperatiflerin merkez birliklerinin oluşturulması kolaylaştırılmalı, hatta bugüne kadar olduğu gibi engellenmemelidir. Daha önce 53 ve 54 üncü Hükümet Programlarında yer alan tarım satış kooperatifleri birliklerinin özerkleştirilmesi geciktirilmeden tamamlanmalıdır.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığında 12 Eylül sonrası yapılan organizasyonlar, bu Bakanlığı etkisiz ve güçsüz hale getirmiştir. Örneğin, bu Bakanlıkta daha önce mevcut olan, fakat, şimdi varlıkları kaybolmuş, Ziraî Mücadele Genel Müdürlüğü, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalıdır.

Ayrıca, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kaybolan, üretimin altyapısına hizmet getirecek, eski adıyla Toprak-Su teşkilatı, yeniden, genel müdürlük halinde teşkilatlandırılmalıdır.

Erozyonla mücadelede, kamu kuruluşlarının, TEMA Vakfı kadar inançla ve kararlılıkla görev yapmalarını istiyoruz. Bununla ilişkili olarak, mera yasa tasarısının hemen yasalaştırılmasını bekliyoruz.

Yetişkin insangücüne en fazla ihtiyaç duyulan bir alan da tarımdır. Bu anlamda, ziraat yüksek mühendisleri ve veteriner hekimleri ile bunların teknisyenlerinin, üreticiyle yakın işbirliği içinde olmaları sağlanmalıdır.

Hükümetin, daha güvenoyu almadan, 1974 yılında olduğu gibi, haşhaş konusunda aldığı karar, üreticilerimizde güven ve umut yaratmıştır. Üreticilerimize buradan sesleniyorum: Bize güveniniz, sizin dostlarınız, kasketliler, yine iktidardadır. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, ülkemizin gündeminde yaklaşık altı aydır en önde yer tutan konu sekiz yıllık kesintisiz temel eğitimdir. Özellikle bazı siyasî parti yöneticilerinin, sekiz yıllık eğitim konusunda konuya tek boyutlu bakması, birkısım çevrelerde toplumsal çatışmaya yol açacak provokasyonlara zemin hazırlamaktadır. Sekiz yıllık temel eğitimle, ülke insan kaynaklarının günümüz koşullarına ve ülke ihtiyaçlarına uygun olarak ve özgür bir genç nesil yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Konunun, imam hatip okullarının kapatılması şeklinde sunulması tam bir saptırmadır.

İSMAİL COŞAR (Çankırı) - Yalan mı?! Tam kapatıyorsunuz.

METİN ŞAHİN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, sekiz yıllık eğitim konusu, şu anda, oldukça yüksek sesle dile getiriliyor; elbette, yararlı ve doğrudur. Ancak, Demokratik Sol Parti, 24 Aralık 1995 seçimlerinden önce hazırladığı seçim bildirgesinde, sekiz yıllık zorunlu temel eğitimin kesintisiz olacağını söyleyen tek partidir. (DSP sıralarından alkışlar)

Yine, Demokratik Sol Parti, bugüne kadar, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim konusunda çözüm olacak program öneren tek partidir. (DSP sıralarından alkışlar)

Bu Programın oluşmasında, eğitimcilerin, sosyal psikologların, pedagogların, ilahiyatçıların, öğretim üyelerinin, uzmanların ve Demokratik Sol Parti Meclis Grubunun önemli katkıları vardır. Bu Program üzerinde, hiçbir sivil toplum örgütünün ve de hiçbir siyasî partinin bugüne kadar itirazı olmamıştır. (DSP sıralarından alkışlar)

Hükümeti, Programında sekiz yıllık eğitime özlenen şekilde yer vermesinden dolayı kutluyor, kendilerine başarılar diliyoruz.

Burada, eğitime yer vermişken, bir ekleme yapmak istiyorum. Eğitilmiş insangücü ve yüksek teknoloji birlikte kullanılırsa ve kalkınmanın önemli araçları olarak görülürse, ülkemizin kazancı artacaktır. Bu amaçla, başta üniversitelerimiz olmak üzere, TÜBİTAK, Millî Prodüktivite gibi kuruluşlardan Hükümetin hiçbir olanağı esirgememesini bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, kültür birikimi zengin bir ülkenin insanlarıyız. Bu zenginliğin, tarihî gelişimin etkisiyle oluştuğu kadar, ulusumuzun çağdaş yaratıcılığından ve çağdaş yaşam tarzını benimsemesinden kaynaklandığını rahatlıkla söylemek mümkündür. Edebiyat, resim, musiki, heykel, folklor, sinema, tiyatro ve bale konularındaki etkinliklerin ve birikimlerin, bu Hükümetçe en iyi bir şekilde değerlendirileceğine inanıyoruz. Günümüzdeki kültür öncülerine, yaratıcılarına ve uygulayıcılarına hak ettikleri saygın değerin ve de ilgili kuruluşlara gerektiğinde yeterli kaynakların verileceğine inancımız tamdır.

Sayın milletvekilleri, gençlerimizin boş zamanlarını değerlendirme, kitle sporları, amatör spor kulüp ve branşları ve okul spor faaliyetlerinin yürütülmesi yönünde Hükümetin alacağı her kararı zevkle destekleyeceğiz.

Bu Hükümetin, gençler kadar, kadına ve aileye Programında özel bir yer vermesini, bu kesime, yani kadınlarımıza karşı, laik demokratik cumhuriyete bağlılıklarına inancın bir gereği olarak değerlendiriyoruz.

Hükümetin, medenî nikâhın yaygınlaştırılması suretiyle aile bütünlüğünü güçlendirecek, özellikle kadınlar ve çocukların mağduriyetlerini giderecek ve kadının toplumsal konumunun yükseltilmesi için, Türk Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve diğer mevzuatta yer alan ayırımcılık içeren maddelerde yasal düzenlemeler yapacak olmasını takdirle karşılıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu coğrafya ve komşu ülkelerle mevcut ilişkileri dikkate alındığında, bölgede ülkemize yönelik her türlü tehdide karşı caydırıcı olabilmek için etkin bir savunma gücüne sahip olma ihtiyacı açıktır. Refahyol Hükümetinin son aylarında Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının karşılanmasında idarî bir zafiyet içerisinde olmasını, bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) - Ayıp yahu!

METİN ŞAHİN (Devamla) - Silahlı Kuvvetlerimizin araç gereç, teçhizat ihtiyaçlarının karşılanmasında, yüksek manevra kabiliyetinin sürdürülmesinde, savunma sanayiimizin ve ordumuzun modernizasyon ihtiyacının sürekli karşılanmasında, 55 inci Cumhuriyet Hükümetimizin bu gerçeğe uygun bir anlayış ve tutum içerisinde olacağına inanıyoruz.

Değerli arkadaşlar, son bir yılda içpolitikada ne kadar sıkıntılar yaşadıysak, dışpolitikada da aynı sıkıntıları yaşadık. Refahyol Hükümeti, dışpolitikayı ilgilendiren hiçbir önemli konuda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmeyi, partileri bilgilendirmeyi düşünmedi. Tavuk ve hindi tesisi temeli atmaya giden bir Dışişleri Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Genel Kurulda, kendi bütçesinin görüşmelerine gelme nezaketini de, sorumluluğunu da, ne yazık ki göstermedi. Son bir yılda dışpolitikayı kimin yönettiği anlaşılamadı; Başbakan mı, Dışişleri Bakanı mı, Devlet Bakanı mı, anlaşılamadı.

Şimdi her şey geride kaldı. Öyle umuyoruz ki, yeni Hükümet, Irak'la ilişkilerimizi daha iyi hale getirecek, İran'a, laik cumhuriyetimize ve ülke bütünlüğümüze zarar veren tutumundan vazgeçmesinin her iki ülke için önemini anlatacak; Balkan ülkeleriyle dostluk ilişkilerimizi geliştirecek; Refahyol Hükümetinin aksine, Türk cumhuriyetleriyle, her alanda, hem de gecikmeden, sıcak, dost ve kardeş ilişkilere başlayacaktır.

Değerli arkadaşlar, Türk dışpolitikasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle ilişkiler daima özel bir yer tutmaktadır. Biz, kendi güvenliğimizi de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin özgürlüğünü de tehlikeye atamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, süreniz oldu; eksüre istiyor musunuz efendim?

METİN ŞAHİN (Devamla) - Birbuçuk iki dakika yeter herhalde.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

METİN ŞAHİN (Devamla) - Bu anlamda, Hükümetimizin atacağı her kararlı adımı yürekten destekleyeceğiz.

Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz, son üç dört yılda, inişli çıkışlı ve de genellikle olumsuz sayılabilecek bir görüntü içerisinde olmuştur. Bunda başlıca sebep, belki de, üç yılda altı yedi Dışişleri Bakanının değişmesi ve Sayın Çiller'in, bu Bakanlık yetkisini, kişisel popülizmi ve siyasal çıkar hesaplarıyla birlikte kullanması diye düşünüyoruz. Öyle ki, otuz yıllık bir birikimin sonucu olan gümrük birliğini, zamanın Dışişleri Bakanıyla birlikte, sadece 1995 seçim yatırımı olarak kullanmak istemesi karşısında, Batılıların, bu durumu fark edip, Türkiye'nin menfaatlarıyla hiç bağdaşmayan bir anlaşmayı bize dayatmalarının sonucu, bugün, gümrük birliği, Türkiye aleyhine, ters yönde işler durumdadır. 55 inci Hükümetimizi, gerek gümrük birliği gerek Avrupa Birliği üyeliği için zor günlerin beklediğini biliyoruz; ancak, Hükümetimize güveniyoruz; çünkü, ülke yararını her şeyin üzerinde tutacak, onurlu, güvenilir, saygın bir politikanın Avrupa Birliği üyelerince de takdirle ve anlayışla karşılanacağını biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, kamu çalışanları, partilerin değil, devletin çalışanlarıdır. Refahyol Hükümeti, bürokraside büyük tahribata yol açmıştır; binlerce çalışan, işinden, evinden ve ücretinden olurken, liyakatsiz, bilgisiz ve de ilgisiz insanlar kamuya aktarılmıştır. Kamu görevlilerinin sicilleriyle oynanmıştır.

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Nereden çıkarıyorsun bunu?!.

MUSA OKÇU (Batman) - Keşke olsaydı...

METİN ŞAHİN (Devamla) - Hükümetten, bu haksızlıkların giderilmesini, kariyer ve liyakatin esas alınmasını, yargı kararlarının eksiksiz uygulanarak hukuk devletinin gereğinin yerine getirilmesini bekliyoruz.

Hükümet Programında memnuniyetle yer verildiğini gördüğümüz kamu çalışanlarına sağlanan sendikal hakların tam kullanılması anlayışını, yakın bir gelecekte, bu hakların, grevli toplusözleşmeli şekilde geliştirileceğine inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, son bir yılda, halkımızın devlete olan güvenini sarsan, umut kıran önemli bir husus, her alanda yaşanan -deyim yerindeyse- kirliliktir ya da başka bir ifadeyle, temiz toplum, temiz yönetim, temiz siyaset özlemidir. Hükümetin kuruluş amacı, ortaya koyduğu protokol, Hükümet Programı, bu konuda halkımızda olumlu bir görüş ve anlayış yaratmıştır. Demokratik Sol Parti Grubu, temiz toplum, temiz siyaset için Hükümetin alacağı her kararı yürekten destekleyecektir.

Sayın milletvekilleri, özetlemek gerekirse, 55 inci Hükümet, bir ulusal ve toplumsal uzlaşı hükümetidir.

55 inci Hükümet, Atatürk'ün açtığı yolda ilerleyen, laik, demokratik, sosyal hukuk devletine bağlı, halkın güvenine layık olmayı azmetmiş bir hükümettir.

55 inci Hükümet, hukukun üstünlüğüne inanan ve yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gitmeye topluma söz vermiş bir hükümettir.

55 inci Hükümet, halkın değişik kesimlerinin ülke yönetimine katılımının önünü açmaya, bu arada, demokratik ve adil bir seçimin altyapısını oluşturmaya kararlı bir hükümettir.

Sayın milletvekilleri, demokratik parlamenter düzen içerisinde çözüm üretilmiştir; siyasî istikrar, huzur ve güven yaratılmıştır.

Bu görüş ve inancımızla, Atatürk'ün açtığı yolda, laik, demokratik cumhuriyetimizi yüceltecek, önemli görevler yapacağına inandığımız Sayın Mesut Yılmaz Başkanlığında kurulan 55 inci Cumhuriyet Hükümetine, Demokratik Sol Parti olarak güvenoyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Gruplar adına konuşma sırası, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ayvaz Gökdemir'in.

Buyurun efendim. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

DYP GRUBU ADINA AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi ve bu oturumu izleyen aziz vatandaşlarımızı, şahsım ve DYP Grubu adına en derin sevgi ve saygılarla selamlıyorum.

Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisinin, Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığında kurdukları azınlık hükümeti, ülkeyi, 54 üncü Hükümet tarafından içine düşürüldüğü rejim ve devlet bunalımından kurtarmak, içeride ve dışarıda kaybolan güveni yeniden tesis ederek toplumdaki gerginliği ortadan kaldırmak ve uzlaşmayı güçlendirmek, ahlakî yozlaşmayı durdurmak, kamu yönetimindeki yıpranmaya son vermek, vatandaşın temiz toplum ve yönetim özlemini gerçekleştirmek, ülke ekonomisini yeniden üretken niteliğine kavuşturmak ve devletin saygınlığını sağlamak, laik, demokratik cumhuriyeti güçlendirmek amacıyla teşkil edilmiş. Bugün müzakeresini yaptığımız Hükümet Programı bu satırlarla başlıyor. Biz de, tartışmaya buradan, bu satırlarda yer alan kavram ve hükümlerden başlamak istiyoruz. Esasen, Programın geri kalan satırlarında, tartışmaya değer çok az husus bulunmaktadır. Bu Program, bütünüyle özgün ve özellikli bir program değildir. Bu Hükümetin özel tercih ve önceliklerini yansıtan bir kişiliği yoktur Programın; sıradan, klasik ve harcıâlem temennileri yansıtan, ruhsuz ve heyecansız bir belgedir.

Sayın milletvekilleri, öyle zaman olur ki, Yüce Meclisin önüne bir hükümet programı geldiğinde, programdan başka tartışılacak bir şey yoktur; programı tartışırsınız. Dışarıdan destekli ve dışarıdan desteğiyle birlikte de bir azınlık hükümeti olan bu Hükümetin ise, bizatihi kendisi tartışma konusudur. Bu Hükümet, güvenoyu alamayacaktır. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AYHAN GÜREL (Samsun) - 100 kişi kaldınız.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Biz “ret” vereceğiz. Alsa bile hükümet olamayacaktır. Hükümet olsa bile, muktedir olamayacak ve ayakta kalamayacaktır. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Geldiği gibi gidinceye kadar yakasını elimizden kurtaramayacaktır.

Bu Hükümeti ortaya çıkaran vasatı, şartları, bu Hükümetin evveliyatını, kısaca, şu son Hükümet sürecini tartışmak, sorgulamak, demokrasimizin bugünü ve yarını açısından kaçınılmaz bir borçtur, tarihî bir borçtur, ahlakî bir sorumluluktur.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Ahlaktan bahsetme!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Hükümetin kendisi de bu tartışmanın kaçınılmazlığını fark etmiş olmalı ki, Programına, yukarıda iktibas ettiğimiz cümlelerle başlamış. Programın başında yer alan bu cümleler, üslup ve muhteva olarak bende bir çağrışım yaptı; acaba yanılıyor muyum; bu satırlar, bana “Parlamento ve Hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla” diye başlayan, yirmialtı yıl öncesinin malum ve meşhur 12 Mart Muhtırasını hatırlattı. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sayın Yılmaz hatırlamayabilirler; Sayın Ecevit, Sayın Sezgin, sizler çok iyi hatırlarsınız, değil mi efendim; çok da tepki duymuştunuz o muhtıraya.

Bu Hükümetin baş destekçisi olan yüksek trajlı bir gazetemiz, Hükümetinizi, kamuoyuna “Silahsız Kuvvetler İşbaşında, Kamuoyunda Sivil Toplum Örgütlerinde ve Orduda Büyük Bir Gerginliğe Devlette de Bunalıma Neden Olan Refahyol Hükümeti Dün Siyaset Sahnesinden Silindi” üst ve alt başlıklarıyla takdim etti.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Doğru demiş!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bu takdimin de teyidiyle, tekrar sormak istiyorum: Programınızın ilk satırlarının, bana, 26 yıl öncesinin 12 Mart muhtırasını hatırlatması, acaba bir algı yanılması mı?! Üstelik, Koalisyonun üçüncü ortağı Sayın ve Sevgili Cindoruk'un “bu Hükümet kurulmasaydı tanklar gelirdi; bu Hükümet güvenoyu alamazsa, ordu kışlasından çıkar” şeklinde beyanları da oldu. Niyetim, asla sizleri sinirlendirmek değil; ama, acaba, Silahlı Kuvvetler gelmedi de yerine sizleri mi gönderdi?! (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz, içinize sindirdiyseniz bir mesele yok. 26 yıl, yine de, o kadar boş geçmiş sayılmaz; muhtıra havalarında tekelci sermaye, tekelci medya, sosyal demokratlar, demokratik solcular kol kola... Safanız olsun efendim, safanız olsun!.. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bir rejim ve devlet bunalımının eseri; yani, bir ara rejim modeli olduklarını çok açık, çok gerçekçi bir şekilde kabul ve itiraf ettikleri için, Sayın Yılmaz ve ortaklarını kutlamak istiyorum.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Sayenizde!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bir zamanlar demokrasi mücadelesinin kınından sıyrılmış kılıcı olan Sayın Cindoruk'u, o safta görmekten, bakanlık dahil her güzel şeye her zaman layık olan çok değerli arkadaşlarımı, bir bunalımın sürüklediği cılız bir azınlık hükümetinde yer almış görmekten üzgünüm. Keşke, bu kirli ve çirkin oyunda figüran olmasaydılar...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Sen de gel, sen de gel.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - ... fakat, o başka. Yine de, hep birlikte “biz, bir bunalımın hükümetiyiz” demeleri bir dürüstlüktür; onun için tebrik ediyorum.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sayenizde.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Şimdi izin verirseniz, şu rejim ve devlet bunalımının evveliyatını biraz kurcalayalım. 3 Kasım 1996'da Susurluk'ta bir kaza oldu; 1 milletvekili, 1 emniyet müdürü, 1 de polisçe aranan sanık aynı otomobilde kazaya uğradılar; milletvekili arkadaşımız kurtuldu, diğer ikisi öldü. Kıyamet koptu Türkiye'de; sanki Anayasa yok, sanki kuvvetler ayırımı yok!..

AYHAN GÜREL (Samsun) - Kim onlar, kim?!.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Sabırlı olun beyler, sabırlı olun efendim, telaşlanmayın.

Sanki kuvvetler ayırımı yok, sanki cumhuriyetin kurum ve kuralları yok, hukuku yok, hiçbir merci, hiçbir makam güvenilir değil, herkes örtbasçı!..

REFİK ARAS (İstanbul) - Aynen öyle.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Slogan hazır; siyaset, devlet, mafya iç içe.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Doğru.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Doğruyu göstereceğim İrfan Bey size şimdi.

Türk Devleti çetelerin elinde, karanlık güçler düzeni mahvetmiş; Türkiye'nin bakanları, başbakanları, polisi, emniyeti, hırsız, uğursuz, çeteci, eroinci, kaçakçı!..

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Hepsi değil.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bu minval üzere, bir vaveyla, bir yaygara koparılıyor ki, Allah beterinden saklasın!..

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yaygara mı bu?!.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - “Durdurun dünyayı” diyorlar, “olağanüstü, olağandışı ne tedbir varsa alınsın” diyorlar.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Olağanüstü hükümetinizi yedi, hâlâ aklınız başınıza gelmedi.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bu öfkeyi dindirmeye tedbir yetmiyor, öğüt, nasihat kâr etmiyor. Bizi, neredeyse, Türklüğümüzden, Türkiye Cumhuriyetinin tebaası olmaktan utandırmak, başımızı yere eğdirmek istiyorlar. Halkta bir heyecan, tedirginlik, endişe, güvensizlik...

Madem, Susurluk'ta, bir arabada, nitelikleri belirtilen üç kişi kaza geçirdi; öyleyse bu devlet çökmüştür, siyaset çökmüştür, emniyet çökmüştür!.. Haydi, bunun sorumlusu zannettiklerimizi yok edelim!.. Bu arada sevinen, sadece Türkiye'nin düşmanları; onlar bir şey yapmadan, Türk Devleti kendi kendini tahrip ediyor. Bu, şuursuz bir bunalım kampanyası değil miydi? Türk Devletinin itibarına yapılmış bir saldırı değil miydi? Devletin küçük düşürülmesi değil miydi? Kendi devletimizi kendi gözümüzde küçük düşürmek değil miydi? Kendi kendimizi kötülemek değil miydi? Ne idüğü belirsiz bir kişinin tahrik ettiği bu kampanyanın önünde koşanlar kimlerdi?

Yüce Meclis ve bütün milletimiz, o zaman duyduğu bir sesi, bir daveti unutmadı.

“Sayın Erbakan, sorumlu Çiller'dir. Gel, birlikte onu yok edelim. Eğer, hükümet dağılır diye korkuyorsanız, korkmayın, ben size destek veririm, sizi iktidarda tutarım.”

Sayın Yılmaz, bir kin ve öfke nöbeti içerisinde saldırdığınız o günlerde de fırsat buldukça hep sorduk “bu kadar tahrip ettiğiniz, bu kadar kötülediğiniz devletin idaresine siz gelseniz ne yapacaksınız” diye. Şimdi çok düşüneceksiniz, çok yutkunacaksınız.

Programınızda “polisimizin, vatandaşla yeniden kaynaşması sağlanacak, güvenlik güçlerine güven artırılacak, teşkilat üzerine gölge düşürülmeyecek ve şeffaflık sağlanacaktır” buyuruyorsunuz. Dikkat ettiyseniz, hep kendi kırıp döktüklerinizin tamirinden bahsediyorsunuz. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Hatta, programda böyle yazmakla beraber, kırıp dökmeye hâlâ devam ediyorsunuz. Şu son istihbarat işini ortaya döken de sizsiniz.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Yapmasaydınız.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bu işi alelacele yorumlarken “bunlar devletle kavgaya girmişler” diye bağırıyordunuz. Anladım ki “devlet” derken belli bir kurumu kastediyor, polisi ve de diğer kurumları devletin dışında telakki ediyorsunuz. Ne kadar yazık ve siz, kim bilir, daha ne kadar kırıp dökeceksiniz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Susurluk fırtınasının yanı sıra ve ondan az sonra bir fırtına daha koptu; bildiğiniz gibi, tarikatlar, irtica fırtınası, aczmendiler, cinci hoca, Fadime vesaire. Eğer, ben, o günlerde Türkiye'ye gelmiş bir yabancı olsaydım, medyada gördüğüm manzaralar karşısında, derhal, Türkiye'den kaçardım. Her akşam saç sakal karışık, mağara devri adamlarına benzer birtakım adamlar, kapkaranlık tablolar, masum genç kızların ırzına geçtiği söylenen birtakım sahte şeyhler, saçma sapan isteklerle orada burada boy gösteren birtakım cehalet sürüleri... Sanki, bir el tarafından ansızın inlerinden çıkarılıp ortalığa saçıverilmiş gibi çağdışı değil, çağlardışı, çağların döküntüsü mesabesinde birtakım adamlar... Kim bunlar; güya, Müslümanlar...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - İktidarda kim vardı?!

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - İslam adına utanç verici bir manzara... Bu da bizi Müslümanlığımızdan utandırmak, bizi Müslüman olduğumuza pişman etmek isteyen mübalağacı, istismarcı ve maksatlı bir kampanya idi... (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu kampanyayı yürütenler...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Aydan mı geldi!?

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - ... çağların yüzakı olan gerçek Allah dostlarını, gerçek mürşitleri, yolundan milyonlar geçmiş gerçek yol erlerini görmediler, göstermediler. Onların maksadı, İslamı bir fitnenin içine atmak ve hırpalamaktı. Onların garezi, Müslüman Türkün başını eğdirtmekti. Bu insafsızlar, mahyaların aydınlığındaki pırıl pırıl Türkiye'yi görmediler, göstermediler. 70 bin camide milyonlarca Müslümanın tertemiz, sessiz, huşu içerisinde, huzur içerisinde nasıl ibadet edip dağıldıklarını görmek ve göstermek işlerine gelmedi. Rahmet ve bereket ayı olan ramazanda bir yandan ibadetini yapan, bir yandan da karıncalar gibi çalışıp üreten, helal kazanıp, helal yiyen, orucunu açıp şükür Allah'a diyen masum ve mütedeyyin halkımız, televizyonlara baktığı, gazeteleri okuduğu, birkısım beyanları duyduğu zaman ıstıraba gark oldu. Rahmet, bereket, şefkat, yardımlaşma, dayanışma ayı milletimizin burnundan getirilmek istendi...

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Bırak şu din sömürüsünü!.. (DYP sıralarında “Dinle” sesleri)

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Dinle!.. Dinle kardeşim!.. Dinle!..

BAŞKAN - Devam edin efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Adi vaka niteliğindeki bir-iki münasebetsizlik de istismar ve mübalağa tezgâhına konulunca, bu defa laiklik elden gidiyor vayeylası koparıldı. “Durun bakalım, Türkiye'de değişen bir şey yok, telaş etmeyin” denildiyse de dinleyen olmadı. Birkısım vatandaşlarımızın bu yöndeki duyarlılığı kaşındı. Duyarlılığında samimi, tepkisinde masum bir kısım insanlarımız sokaklara, meydanlara döküldü, “Türkiye, laiktir, laik kalacaktır”sloganları atıldı. (CHP sıralarından alkışlar)

Elbette Türkiye, laiktir ve laik kalacaktır; aksini kim söylüyorsa, gösterin alnını karışlayalım. (DYP ve DSP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÇABUK (Ordu) - O tarafa söyle. (DSP sıralarından “O tarafa, o tarafa...” sesleri)

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - İki kere Başbakanlık yapmış anamuhalefet liderini gözler bu kampanyada da aradı. Sol partilerin bu kampanyalara maydanoz olması tabiî idi, başka siyasetleri yoktu çünkü. (RP sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)

Milliyetçi, muhafazakâr olduğunu söyleyen bir partinin genel başkanı sıfatıyla acaba ne söyleyecek diye sizi millet çok bekledi Sayın Yılmaz.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Yakışmıyor o kelime size...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla)- Nihayet beklenen ses yükseldi...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın, sol partilere bunu söylemeye ne hakkı var?

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - O zaman beklenen ses “Sayın Çiller, irtica azdı, laiklik elden gidiyor, gel seninle kayıtsız şartsız görüşelim, şu Hocayı yok edelim” Hedefteki kötü bu defa da Sayın Erbakan'dı Sayın Yılmaz'a göre.(CHP sıralarından gürültüler)

ADNAN KESKİN (Denizli) - Kendini ne zannediyor!

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Yanlış mı hatırlıyorum yoksa veya...

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, bir dakika..

Sayın milletvekilleri , lütfen... İstirham ediyorum... Ben, bir şey görürsem ikaz ederim; lütfen buyurun oturun.(Gürültüler)

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, bir partinin sözcüsü, sol partilere maydanoz demeye ne hakkı var? Maydanoz derse, kendisi de dereotudur.(Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Keskin, ben ikaz ederim...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Türkçe biliyorsanız bir deyim kullandım; sizi incitmek değildi maksadım.

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, ben ikaz ederim efendim.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Size yakışmıyor...

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Bir partinin sözcüsü olarak konuşuyor, ne hakı var bu şekilde konuşmaya? (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Keskin, Sayın Matkap, lütfen... Size söz vermedim... İstirham ediyorum, yapmayın efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Beyefendiler, o bir deyim; eğer, incindiyseniz, geri alıyorum.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Ha... Lütfen...

BAŞKAN - Devam edin; karşılıklı konuşmayın; lütfen, Genel Kurula hitap edin.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Şimdi, ikinci teklifin bu şekilde yapıldığını, hedefteki kötünün bu defa Sayın Erbakan olduğunu, yanlış mı hatırlıyorum yoksa veya uyduruyor muyum? Yanılıyor veya yalan söylüyorsam, Yüce Meclisin ve aziz milletimizin önünde, beni, lütfen, tekzip veya tashih ediniz. (CHP sıralarından gürültüler)

Beyefendi, kimlerin neye alışık olduğunu biz biliyoruz.

Çağı ve Türkiye'yi kavrayamayan, siyaset üretmeyen, siyaseti sürüklenerek yapan, fikirsiz, vizyonsuz, millet ve dünya gerçeğinden kopuk bir Anamuhalefet lideri olarak, günlük olayların arkasından sürüklendiniz.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Başkan...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Agâh Bey, sabır buyurunuz efendim... Genel Başkanınıza sadakatiniz müsellemdir; sabırlı olunuz.

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, şimdi, size, 67 nci madde hükümlerini hatırlatmak zorundayım. Lütfen efendim, o madde içerisinde, temiz bir dille konuşmaya gayret edin. Lütfen...

Buyurun.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Dilimde hiçbir kirlilik olduğu kanaatinde değilim; ancak, ikazınızı dikkate alacağım Sayın Başkanım. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Devam edin efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Hamle ve heyecan gösterdiğiniz tek konu, başta Sayın Çiller olmak üzere, birilerini yok etmek heves ve ihtirasınız oldu. Rakip parti başkanına kin ve nefret tevcih etmenin bir siyasî proje olamayacağını, halkın böyle şeylerden sıkıldığını, böyle şeyleri kınadığını, partilerden ve siyasîlerden bambaşka beklentiler içerisinde bulunduğunu bir türlü akıl edemediniz. Böylece sürüklenirken, sadece bunalımlardan medet umar hale geldiniz, bunalım zannettiğiniz şeylerin üzerine atladınız. “Bu, Tansu'yu yok eder” diye elinize verilen her leblebiyi mermi zannettiniz, bomba zannettiniz, defaatle attınız, vuramadınız. Ne mahcubiyetle yerinize oturmayı ne de etrafınızı sarmış olan yetersiz müşavirlerinizi yanınızdan uzaklaştırmayı becerebildiniz. Bu tarzınızla, bizzat siz bunalım amili oldunuz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; büyük kampanyalar halinde yürütülen ve birkısım halkımızı, sokaklara, meydanlara döken bu bunalım senaryolarının Silahlı Kuvvetlerimizi de etkilememesi imkânsızdı, nitekim etkiledi. Türk Silahlı Kuvvetleri, siyasete karışmaya hevesli ve arzulu olmadığı halde, esas ve değişmez tercihi demokrasi olduğu halde, Türkiye, maalesef, 28 Şubat 1997'yi yaşadı. O gün, dokuz saat süren Millî Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, Türkiye'nin idaresinde sivil inisiyatif kayboldu, inisiyatif askerlere geçti.

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - O kurulda siviller çoğunlukta!

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Ortaya atılan tez ve tekliflerin gereği yapılmadığı takdirde, müeyyide tatbik edileceği telaffuz olundu; bir başka vesileyle, silah kullanılacağından bahsedildi.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Niye istifa etmediniz?!

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Ve maalesef, Silahlı Kuvvetler, her geçen gün, siyasetin içine biraz daha, âdeta bir siyasî parti gibi girdi ve siyasî iktidarın karşısında yer aldı. Yalanlamalar, açıklamalar, beyanlar, Başbakana sövmeye kadar vardı. Meydan okumalar, tenkitler, tahliller devam etti, halen de devam ediyor. Bu vaziyetin bir devamı olarak, darbe, elkoyma lafları gazete sütunlarından, siyasî kulislerden, siyasî beyan ve tartışmalardan sokaklara kadar düştü; kulaklara, tarihler fısıldanmaya başlandı.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Hiç suçunuz yok mu?!

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Yalan mı!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Durumu anlatıyorum beyefendi, müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim, lütfen.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Demokrasiye hiçbir zaman inanmamış, her zaman askerî darbe ve müdahalede şakşakçılık, kışkırtıcılık ve militanlık yapmış, millete yabancı bir aydın güruh da, Türkiye'de, her zaman var olagelmiştir; bunlar, muhteris ve menfaatperesttirler. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Kuvvete boyun eğip, kölelik ederek, tufeyli yaşamayı severler. Demokrasi bunları sıkar, milletiyle bütünleşerek, milletiyle zenginleşerek, millet idaresinde bir söz ve ruh sahibi olmak, tarzları değildir, sıkılırlar. Gününü gün etmek isteyen, tabansız, vicdansız, jakoben dayatmacı adamlardır. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunlarla birlikte birtakım siyasî hasetler, siyasî iflas ve tükenişler, tıkanışlar, gözü dönmüş menfaat grupları, vahşi ve ilkel kapitalizmin kin ve entrikaları, tekelci sermayenin ihtirası gibi faktörler de, derhal, konjonktürdeki yerlerini aldılar.

Son zamanlarda, bir de, Batı Çalışma Grubu çıktı; bu, nasıl bir grup; Silahlı Kuvvetlerin kanunî şemasında nereye oturuyor, hangi hukukî dayanakları var, tam bilemiyoruz. Elimde Zaman Gazetesinin bir kupürü var, 23 Haziran tarihinde bana fakslanmış, iki imzalı bir haber “Askerler Yakın Takipte” başlığıyla verilmiş. Haberin birinci kısmında, takibe alınacak kurumlar ve şahıslar belirtiliyor ki, bu, dernek, vakıf, meslek kuruluşu namına ne varsa hepsini içine alıyor; valiler, kaymakamlar, belediye başkanları, siyasî partilerin il ve ilçe başkan ve yöneticileri, yerel basın yayın organları, hepsi var.

İkinci kısımda, bütün silahlı kuvvetler mensupları ile eş ve çocukları haber toplamakla görevlendiriliyor.

Bu birinci kısımla ilgili bir belge bugünkü Sabah Gazetesinde de yayımlandı.

Bunlar, dehşet verici şeyler, üzerinde düşünülmesi gereken şeyler. Bunlar, 5442 sayılı İller İdaresi Kanununun taşıyamayacağı şeyler. Öfkeli tepkilere lüzum yok. Sade bir şekilde gerçeği öğrenmek istiyoruz. Şahıs ve kurum olarak kimseyi itham etmiyoruz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Ettin zaten...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bu bilgiye, bütün vatandaşlarımızın ve hepimizin müştereken ihtiyacı var.

Sayın Sezgin, göreviniz, beni de Sayın Akşener gibi, cezaî ehliyeti yok diye küçümsemek veya bühtandır deyip ucuz polemikle geçiştirmek değildir; (DYP ve RP sıralarından alkışlar) konuyu, çifte görevinize, yaşınıza başınıza, siyasetteki saygıdeğer kıdeminize uygun bir ağırbaşlılıkla incelemek, hem Yüce Parlamentoyu hem de milletimizi doğru bilgiyle aydınlatmaktır. Milleti fişlettirmeyin. Milleti birbirinin muhbiri yapmayın. (DYP ve RP sıralarından alkışlar) Sizden zorlama teviller, tahminler değil, açık, net, kesin bilgiye dayanan beyanlar bekliyoruz.

Söz atan arkadaşlarımdan da duydum; peki, bu 54 üncü Hükümetin hiç mi kusuru, kabahati yoktu...

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Sütten çıkmış ak kaşık [!]

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - ... genel olarak hiç mi kusuru kabahati yoktu, bu gelişme sürecinde kusuru olmadı mı, onu arz edeyim: 54 üncü Hükümetin bin kusuru olabilir.

AVNİ AKYOL (Bolu) - Yok, yok, hiç yok[!]

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Ben, iktidar grubundan bir milletvekili olduğum halde bu kusurları zamanında, yerinde, yüksek sesle eleştirerek gelmiş bir arkadaşınızım; fakat, herhangi bir cumhuriyet hükümetinin düşmesi, kurulması, tenkidi, tahlili, müeyyidelendirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin işidir. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Askerin, herhangi bir hükümete, herhangi bir başbakana “ben senden hoşlanmadım, ben seni sevmedim, çek git” demeye hakkı yoktur. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşin inceliği de buradadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Peki, dediler de, ne yaptınız, dediler de ne yapabildiniz?!.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Doğru söylüyor...

BAŞKAN - Lütfen efendim... Lütfen efendim... İstirham ediyorum, müdahil olmayın efendim.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Herhangi bir hükümete “çek git” demek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin dışındaki herhangi bir kuvvet ve irade mihrakı tarafından herhangi bir hükümete “seni sevmedim, çek git” demek, doğrudan doğruya, Türkiye Büyük Millet Meclisine de yönelmiş bir tazyiktir, millî iradeye yönelmiş bir tazyiktir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, merhum Yahya Kemal Beyatlı'nın ifadesiyle “ordu milletiz” Türk Milleti, ordu millettir. Bu şu demektir: Ordu, milletin sinesinden çıkar, öz evlatlarından oluşur ve millet de, gerekirse kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla ordu olur. Bütün Türk tarihi boyunca bu böyledir. Onun için, Türk ordusu Türk Milletinin gözbebeğidir, Türk Milleti ordusuna aşıktır. Türk ordusu olmasa Türk tarihi olmazdı, bu kesindir ve gayet tabiî, Türk Milleti gibi bir millet olmasaydı, Türk ordusu gibi şanlı bir varlık olamazdı. Bu itibarla, biz, ordumuzu seviyoruz; bandosu, mızıkası, trampeti, merasimlerde geçişi, sokaklarda yürüyüşü bize gurur ve güven veriyor, gözümüzü yaşartıyor. Onlar, bizim oğullarımız, kardeşlerimiz, canımız ciğerimiz; nasıl sevmeyiz... Bu ordu, bu millete ve devlete, tarihimizin her safhasında olduğu kadar ve her safhasındaki zaruretle bugün de lazımdır, elzemdir; ordusuz bir Türkiye olamaz, ordusuyla kavgalı bir Türkiye de olamaz. Bu sözlerim bir kompliman değildir, bir rüşveti kelam değildir; bunlar, her türlü tahkikten geçmiş iman katiyetinde doğru hükümlerdir, bizi bilenler bilir; ancak, biz, askerimizin siyasete karışmasını istemeyiz; Ulu Önder Atatürk de hiç istemezdi; asker olsun, sivil olsun aklı başında hiç kimse de bunu istemez, tarih boyunca da hiçbir akıllı adam, ordunun siyasete karışmasını istememiştir. Ordunun siyasete karıştığı, karıştırıldığı yakın uzak hiçbir dönem, tarihimizin parlak bir sayfasını oluşturmaz; ihtilallerden, darbelerden, müdahalelerden bir hayır gördüğümüzü kimse iddia etmedi, edemez. Siyasetin içinde olmak, en çok ordumuz için tahripkâr sonuçlar getirir, geçmişte de getirmiştir.

Bir parça aklı, vicdanı, sağduyusu olan herkese sesleniyorum: Gelin, asker, sivil hepimiz, Silahlı Kuvvetleri süratle siyasî zeminden, siyasî polemikten çekelim. Bizim siyasî süreğimiz, her zaman, kışlaya, camiye, okula siyaset sokmamak lazımdır diye gelmiştir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar; ANAP ve DSP sıralarından gürültüler; CHP sıralarından “onu ortağına söyle!..” sesleri ve gürültüler)

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Konuşuyorsun da yapmıyorsun...

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bir daha söylüyorum; camiye, kışlaya, okula siyaset sokmamak lazımdır; aklın hükmü budur. (DYP ve RP sıralarından alkışlar, ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Siyaseti sen soktun...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Hiç alkış alamadın...

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Söylemesini biliyorsun da, yapmasını bilmiyorsun.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Türkiye'nin değişmez tercihi demokrasidir beyler. Türk Milleti, demokrasiyle, maddî ve manevî kalkınmanın nimetlerine ulaşabilmiştir; bundan sonra da mesut, bahtiyar, müreffeh, şerefli, haysiyetli bir hayatı, ancak, demokratik düzen içinde yaşayabileceği, açıkça görülmektedir. Türkiye, anayasalı, çoğulcu demokrasiyle idare edilen, çağdaş bir hukuk devletidir. Tartışılmaz üstün irade elbette millet iradesidir. Hiçbir şahıs veya kurum, kendisini hukukun üstünde göremez, hiçbir gerekçe millet iradesini ve demokrasiyi çiğneyip geçmeyi haklı gösteremez.

Türkiye, bölgesinde, Balkanlarda, Karadeniz çevresinde, Kafkasya'da ve Orta Asya'da, imrenilen ve örnek alınan bir büyük devlettir, bir dünya devletidir. Türkiye için en itibar kırıcı hal, en kötü imaj, demokrasiden vazgeçmesidir. Demokrasiden vazgeçmek, bugünkü Türkiye için çağdaşlıktan vazgeçmek demektir; en büyük ayıp ve en büyük geriliktir. Çağdaş Türkiye, büyük Türkiye, demokrasiden başka bir kalıba sığmaz, sığdırılamaz. Türkiye bu saatten sonra üçüncü dünya standardına döndürülemez.

Yıllardan beri PKK gibi bir büyük tehlikeyle mücadele ediyoruz. Tehlikenin boyutlarını anlatmama gerek yok, hepsini biliyorsunuz. Bayrağımızı istiyorlar, vatanımızı istiyorlar, milletimizi bölmek istiyorlar, vatandaşımızı kurşunluyorlar ve biz bunlarla mücadele ediyoruz. Mücadele ederken her defasında ne dedik, ne diyoruz; “biz bir hukuk devletiyiz, bir demokratik devletiz; hukuk devleti olmanın hassasiyeti içinde, insan haklarına saygılı olmanın dikkati içinde bu mücadeleyi yapacağız” ve bu mesele etrafında, sadece -mücadelenin tabiatından dolayı- “acaba bazen hukukun dışına çıkılıyor mu, acaba bazen insan hakları ihlalleri oluyor mu”yu tartıştık senelerce. Ciddî her iddia tahkik edildi; o mücadeleyi fedakârca götüren devlet görevlileri, bir yandan mücadele ettiler, bir yandan müfettiş ve muhakkiklere ifade verdiler. Bu hususta hassas bir iç kamuoyu vardı, dışarıdan gelip giden birtakım müfettiş edalı dostlarımız vardı, insanın başını belaya sokan dostlarımız vardı. Şimdi bunların hiçbirisi kalmadı; ne içeride bir demokrasi hassasiyeti, ne dışarıdan “Türkiye'de ne oluyor” diye bir ses...

Şimdi ben onları söylemiyorum; bu mücadeleyi yaparken, bir tek kişi çıkıp da “çok ağır bir mücadele karşısındayız, bu demokrasi ve hukuk devletinin kalıpları bize dar geliyor; şu demokrasiye biraz ara verelim” demedi; isabet de oldu; diyemezdi.

O halde, şimdi, birtakım sudan gerekçelerle veya mücadele ettiğimiz, yiğitçe mücadele ettiğimiz, PKK tehlikesine nazaran lâşey mesabesindeki birtakım endişelerle demokrasiden taviz vermek, demokrasiyi tatil etmek, demokrasiyi sakatlamak doğru olmaz diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, sayın miletvekilleri; devlete sadakat, aklı başında ve namuslu her vatandaşın boynunun borcudur. Anayasamızda ve diğer mevzuatımızda yer alan ilkeler hepimizin ilkeleridir. Eğitim kurumlarımızda ve yetişmekte olan çocuk ve gençlerimize, her kademede bu ilkeler öğretilir, benimsetilir. İlelebet payidar olacak cumhuriyetimiz, bugün 74 yaşındadır. Cumhurbaşkanımızdan en genç ve kıdemsiz kamu görevlimize kadar herkes cumhuriyet çocuğudur, cumhuriyetin eğitim çarkından geçmiştir; hemen hemen bütün nüfusumuz da aynı durumdadır. Cumhuriyet, kendi yetiştirdiği nesillerin ellerinde ve omuzlarındadır.

Bütün okullarımızın bütün dersanelerinde Aziz Atatürk'ün resimleri asılıdır. Bu resimlerin yanında Gençliğe Hitabesi, İstiklal Marşı ve Onuncu Yıl Nutku levhaları yer alır. Her Türk vatandaşına, birinci vazifesinin, Türk Cumhuriyetini, Türk istiklalini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek olduğu millî bir iman halinde öğretilir. Millî hedefin, millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak olduğu belletilir.

Binaenaleyh, Atatürk sevgisi, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılık herhangi bir şahıs ve zümrenin tekelinde değildir, olamaz, olmamalıdır. Türkiye'de vatandaşlar ve hele kurumlar, devletin -laiklik dahil- temel ilkelerine bağlı olanlar ve olmayanlar diye tasnif edilemez.

Halkımızın yüzde 99'unun Müslüman olması, devletin temel ilkeleri ve laiklik bakımından potansiyel ve aktif bir tehlike oluşturmaz. Böyle bir zan ve vehim boştur, boşunadır.

Türkiye'de mürteci yoktur, yobaz yoktur, cahil yoktur diyen var mı; ama, bunların olmadığı bir ülke yeryüzünün neresinde var; neden bu kadar ürktük, bu tehlikeyi neden bu kadar büyüttük; nerede ekranlarımızı dolduran Aczmendi tabloları, nerede cinci hoca, nerede Kudüs göstericileri; devletin minicik bir fiskesi onları alıp götürdü. Böylesine mevhum bir tehlike için mi güzelim demokrasimizi yaralamayı göze aldık?! Türkiye'de, eğer, bisküvilerin, şekerlemelerin, mobilyaların, diğer sanaî mamullerin mürteci olduklarına inanmayacak kadar sağduyumuz kaldıysa; eğer, eski bir solcu militanın rehberliğiyle sanaî ve ticaretimizi, malum muhteremin provokasyonlarıyla da siyasetimizi yönlendirmeyeceksek, irtica, bugünün Türkiyesinde hamamböceğinden veya sevimli Van Gölü canavarından daha büyük bir tehlike değildir arkadaşlar. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

İSMET ÖNDER KIRLI (Balıkesir) - Uyu da büyü!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Millî devletin ve millî müesseselerimizin hiçbirinin, kendi halkımıza karşı korunması, kollanması diye bir şey bahse konu olamaz. Suçlular, aykırılar, uyumsuzlar varsa, onlar için gereğini yapacak hukukumuz, kurumlarımız, görevlilerimiz, devlet gücümüz vardır ve bu kurumlar ile kurallar, bir hukuk devleti anlayışı içerisinde işlemektedir. Cumhuriyete, kurumlarına, kurallarına güvenmeliyiz; onlar, bu güveni hak etmişlerdir; rahat olalım, emin olalım. Bu devletin sahibi, kanıyla, kemiğiyle, imanı ve irfanıyla bu devlete vücut veren aziz milletimizdir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Hükümet Programında “laik, demokratik cumhuriyeti güçlendirmek için bir araya geldik” deniliyor. Laik, demokratik cumhuriyet, sunî bunalımlarla meşgul edilmez, siyasî maksatlarla hırpalanmaz, iktidara muhalefet etmek ile devleti yıpratmak arasındaki ince çizgiye dikkat edilirse, zaten güçlüdür. Yetmişdört yılın sonunda, her gün ve her vesileyle, bunalanlara rağmen, bir büyük devlet olmayı, bir dünya devleti olmayı başarmıştır. Halkı rahat bırakın, devletin kurumlarını rahat bırakın. Olur olmaz şeyleri bahane edip devleti kötülemeyi, karalamayı bırakın. Namusuyla, idealistçe görev yapan personeli canından bezdirmeyi bırakın. Herkesi, kendi meşru, yani, kanunî hizmet dairesine, kendi tabiî hizmet zeminine çekin; laik, demokratik devlet, sizden başka bir şey istemiyor. O, parlak bir istikbale, emin adımlarla zaten yürüyor; gölge etmeyin yeter. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Kurulan koalisyonun, azınlık hükümetinin önde gelen hedefi, milletimizin vazgeçilmez değerleri ile devletimizin değiştirilemez ve değiştirilmemesi gereken nitelikleri arasındaki birlikteliği sağlamak ve sürdürmekmiş; öyle yazmışlar, öyle okudular. Devletin nitelikleriyle milletin değerleri arasında tezat, ayrılık, aykırılık olduğunu size kim söyledi? Hangi araştırmayla, hangi gözlemlerle bu sonuca vardınız? Lafı gevelemeyin ve açık söyleyin; milletin hangi vazgeçilmez değerinden rahatsızsınız? (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Müslümanlığından mı gocunuyorsunuz? İnancı, ibadeti mi aykırı geliyor? Vatanseverliği, milliyetçiliği, geleneklerine bağlılığı mı kalıplarınıza sığmıyor? Başörtüsü, şalvarı mı bir tehdit oluşturuyor? (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Çoğulcu bir sistemde, farklı tercihlerle; fakat, ahenk içinde, kardeşçe yaşayan bir halk var. Bu kadar uysal, bu kadar ağırbaşlı ve çalışkan, devleti için her devirde hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu halkta nasıl bir uyumsuzluk görüyorsunuz? Elinizden geliyorsa, bu halka, bu asil millete daha çok ışık götürün, daha çok okul, daha çok bilgi, daha çok bilgin götürün, daha çok refah, daha çok hürriyet götürün.

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Beş senedir niye yapmadınız?

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Devlet adına konuşanlar, devletin de, bu milletin devleti olduğunu bazen unutuyorsunuz. Devlet, bu halka hizmetin bir aracıdır, en büyük organizasyonudur. Devlet, kesinlikle halk içindir; halk ise asla, devlet adına tepesinde tepinilmek için değildir. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar)

1997'deyiz, herkes aklını başına toplamalıdır, 1930'ların şeflik kalıpları, dayatmacı modelleri, tepeden tanzimci modelleri çok gerilerde kaldı. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

10 milyonluk okuyan gençliğimiz içinde 400 - 500 bin kişilik imam-hatiplileri, devletin menfî hedefi haline getirmek isteyen bir akıma yol verecek misiniz? (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bütün çocukların ve gençlerin bizim çocuklarımız olduğunu, hepsinin gözbebeğimiz olduğunu ve en kıymetli hazinemizi teşkil ettiklerini idrak edebilecek ve bu gençleri hep birlikte kucaklayabilecek misiniz? (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Eğitim, öğretim ve müfredat meselelerini Talim Terbiye Kurulunda halledebilecek misiniz?

“Uzlaşma kültürünü güçlendirici davranışlar sergilemek Hükümetin en belirgin özelliklerinden olacak”mış. Beyler, Programınızdan okuyorum. “Uzlaşma kültürünü güçlendirici davranışlar sergilemek...

A. HAMDİ ÜÇPINARLAR (Çanakkale) - Sen, onları anlayamamışsın.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Beni dinlemek de bir uzlaşma kültürünün gereğidir zannediyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

“Uzlaşma kültürünü güçlendirici davranışlar sergilemek, Hükümetin en belirgin özelliklerinden olacak”mış. Memnun olduk; ama ümitli değiliz. Çünkü, Hükümet kurulurken, ortaya konulan teklif, bir cepheleşme teklifi idi. “Gelin, hepimiz bir olalım, Hükümet kuralım; evet, Refahı bir düşman kutup gibi dışarda bırakalım.”

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - 1995'te siz diyordunuz.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Birleşin, mesele bitsin...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Siz de birleşirsiniz.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Teklif bu değil miydi?.. Bu nasıl uzlaşma kültürünü güçlendirmek oluyor?.. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Yılmaz'a, şahsen böyle bir teklifi çok görmem; ama, Sayın Ecevit gibi, Sayın Cindoruk gibi, tecrübeli siyasetçiler bile, bu kadar ham bir teklifin, her şeyden önce, bir siyaset yanlışı olduğunu nasıl göremediler, hayret ediyorum! (DYP sıralarından alkışlar, RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Siyaseten yanlış olmasının dışında, eğer Doğru Yol Partisi bu oyuna gelse, meydana gelecek sosyolojik bölünme, millî toplumdaki bölünme ve tahribatı, acaba, kaç on yılda onarabilecektik?!.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Siz de birleşirsiniz!

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Beyler, kelimeleri, cümleleri, kavramları, oradan, buradan alarak kullanmak kolay; ama, gereğini yapmak zordur.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Senin gibi.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bütün değerler, asgarî bir samimiyet ister, ihlas ister, gereken samimiyeti, ihlası gösteremezseniz, kullandığınız kelimeler sizi mahcup eder.

A. HAMDİ ÜÇPINARLAR (Çanakkale) - Bir sene evvel söylediklerinizi hatırlayın!

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - 1995'te “ihanet cephesi” diyordunuz; 1995'te neredeydiniz?!.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Vatandaşlarına güvenen, onlara güven veren devlet olmak da vaatleriniz arasında. Eğer samimiyseniz, kem küm etmeden, en kısa zamanda, gerekli altyapıyı hazırlarsınız ve seçime gideriz; başka hiçbir yerden izin, icazet almadan. (DYP sıralarından alkışlar, RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Başka hiçbir yerden izin, icazet almadan, işaret beklemeden seçime gideriz. (DYP sıralarından alkışlar, RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Grubun alkışlamıyor seni!

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Seçime gitsek de ne değişir diyorsanız, hata edersiniz. Bütün olup bitenleri, sizin söylediklerinizi, bizim söylediklerimizi halk görmüyor mu; anlamıyor ve yorumlamıyor mu? Halk, bu Meclisteki müzakerenin içerisinde değil mi? Anlamıyorsa, çıkın, söyleyin “halk, anlamaz, anlamıyor” diye.

Halka güveniyorsanız, halka güven verecekseniz, seçime gidelim, halk iradesini yenilesin ve hepimiz ona saygılı olalım, saygıda tereddüt gösterenlere de hep birlikte “dur” diyelim; var mısınız?

AYHAN GÜREL (Samsun) - Varız.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Varsanız, samimiyetinizi göreceğiz efendim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

AYHAN GÜREL (Samsun) - 101 kişi kaldınız.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Canınız sağ olsun. (DSP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gelelim, ahlakî yozlaşmayı...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Kayseri'ye de gel!

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Kayseri'ye de gelirim, Türkiye'nin her karış toprağına da giderim, bütün Türk dünyasında da şerefle dolaşırım. Siz kendinize bakın. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Gelelim, ahlakî yozlaşmayı durdurmaktan, temiz toplum ve yönetimden, sivil, demokrat ve özgürlükçü bir çizgide demokrasi ve fazilet mücadelesinden bahseden Hükümetin kuruluş tarzına, güvenoyu alma ümidinin kaynak ve dayanaklarına... (DYP sıralarından “Bravo” sesleri)

BAŞKAN - Sayın Gökdemir, süreniz dolmak üzere; eksüre istiyor musunuz?

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Lütfedersiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Eğer, tek başına kurulabilecek bir parti ekseriyeti mevcut değilse, bugüne kadar, Türkiye'de hükümet kurmada cari olan usul ve teamül şudur: Cumhurbaşkanı, sadrazam tayin eden padişah değildir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri)

Rica ederim, biraz fırsat verin.

Onun için, umutla değil, sayılara bakarak iş görür, buna göre makul görevlendirmeler yapar. Başbakanlık görevini alan zat da, gerekli temas ve görüşmeleri yaptıktan sonra, eğer, Mecliste ekseriyet bulamamışsa, götürür, görev emanetini iade eder; bulmuşsa, bulduğu ekseriyeti kamuoyuna beyan ve Cumhurbaşkanına arz ile Bakanlar Kurulu listesini, yüksek tasdikten sonra, ilan eder.

Bu işleri, ülkemizde en iyi bilen de şüphe yok ki, Sayın Cumhurbaşkanımızdır. Sayın Demirel buyuruyor ki “hükümet olmanın tek şartı Meclisten güvenoyu alacak çoğunluğu sağlamaktır. Güvenoyu alacağı kesinleşmeden hükümet kurmak abesle iştigaldir.” Tamam mı...

Şimdi, Sayın Yılmaz ne yaptı; ona bakalım...

AYHAN GÜREL (Samsun) - Önce, siz ne yaptınız onu söyleyin.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Beyefendiler, köy kahvesinde değilsiniz, Yüce Parlamentonun mehabeti içerisindesiniz.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Onu sana söylemek lazım.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Sayın Yılmaz, iki partiden koalisyon mutabakatı, üçüncü partiden de dışarıdan destek vaadi almıştır. Bu üç partinin Yüce Meclisteki üye sayısı, ekseriyeti temin edememiştir. Aksine, karşısına “kuracağınız hükümete güvenoyu vermeyeceğiz” diyen, üç partiye mensup 282 milletvekilinin irade beyanı çıkmıştır. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “nerede” sesleri)

HASAN GÜLAY (Manisa) - Geçmişi bırakın.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Hünerlerinizi anlatacağım efendim...

Tıpkı, 1977'de -o zamanki Meclis 450 kişilikti- Sayın Ecevit'in karşısına çıkan 229 oy gibi... O da önceden beyan edilmişti. Buna rağmen, Bakanlar Kurulu listesi tasdik ve ilan edilmiştir.

Birtakım iktibaslarla devam ediyorum” “tabiatıyla, bu, hükümetin bir macera konusu yapılmasından başka bir şey değildi. Türkiye, bir siyasî iktidar gaspıyla karşı karşıya kaldı; bir güdümlü hükümet dönemi açıldı. Bundan sonra beklenen bir süreç işlemeye başladı.” Yine bir iktibas: “Partiler içinde utanç verici yollara başvurarak güvenoyu için milletvekili aramanın sorumsuz ve şuursuz gayretleri süreci...”

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sizin işiniz o!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Bu cümleyi Sayın Sezgin hatırlamışlardır; çünkü, kendilerinin de dahil bulunduğu o zamanki Adalet Partisi Genel İdare Kurulunun bildirisinden alınmıştır.

Evet, korkuyla, baskıyla, tehditle, şantajla, mevki, makam, menfaat vaadiyle ve parayla milletvekili transferi süreciydi bu işlemeye başlayan süreç... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Bu süreç, özellikle ve planlanmış olarak DYP için bir çökertme harekâtı olarak işletildi. Bu süreçte rol ve irade sahiplerinin kimler olduğu herkesçe biliniyor.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Ebu Cehil!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Gizlisi saklısı yok, kim en çok gizlendiğini sanıyorsa yanılıyor, her şey apaçık ortada.

Tekelci medya, tekelci sermaye, kumarhaneler lobisi, derin devlet... Kim varsa, hoyratça, sadistçe, ahlak, nezaket, insaf tanımadan çullandılar, haysiyet pazarları kurdular, haraç mezat haysiyet satın aldılar, korku saçtılar, dehşet saçtılar... (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Eniştene sor, eniştene!..

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Korku saçtılar, dehşet saçtılar, para saçtılar, milletvekili sıfatında insanlara dolarla paha biçtiler, millî iradeyi gasp ettiler. Ankara koktu bu pisliklerden, Ankara koktu!.. Halen de kokmaya devam ediyor. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Operasyonun ikinci ayağı henüz bitmedi. Bu ikinci ayakta hedef, doğrudan doğruya Sayın Çiller. İftiralarla, asılsız isnat ve ihbarlarla onu çökertinceye kadar devam etmek niyetindeler. Biz de, buna mukabil, parti binalarımız başımıza yıkılıncaya kadar direnmek kararındayız; çünkü, bizim yolumuz hak yolu, millet yoludur; tavrımız, mert oğlu mert tavrıdır. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Gücünüz yetmeyecek bizi bölmeye, çökertmeye gücünüz yetmeyecek, hakkı ezmeye gücünüz yetmeyecek.

Sayın Yılmaz, arkanızda büyük güç topladınız; fakat, sizi tebrik edemiyorum; çünkü, bu güç, Parlamento dışı bir güçtü, kirli bir güçtü. (ANAP sıralarından gürültüler) Dehşet verici olduğunu itiraf ederim; bu gücün dehşet verici olduğunu itiraf ederim ve böyle bir güçten Allah'a sığınırım. Fakat, bu kadar dehşetengiz bir gücü, şaibeli transferler için topladıysanız, çok fazladır; yok, eğer, sizi mağlubiyetten mağlubiyete sürükleyen milletin üstün iradesini satın almak, aşmak ve ezmek için topladınızsa, çok az, çok az!.. (DYP ve RP sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler)

Bir şeyi daha itiraf etmeliyim; neden hep kriz kolladığınızı şimdi anladık. Biz, bundan bir şey çıkmaz zannediyorduk; halbuki, işte, 55 inci Hükümet çıktı. Hoca da gitti, Çiller de gitti; siz, yine, zahmetsiz, yine meccani tarafından Başbakan oluverdiniz. Kollarınızdan tuttular, uçtu, uçtu yaptılar ve sizi Başbakanlık koltuğuna oturttular... (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından gürültüler) Gözünüz aydın olsun, Hükümetiniz size mübarek olsun.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan?!.

AYVAZ GÖKDEMİR (Devamla) - Fakat, korkuyorum ki, yine bizim İbrahim haklı çıkacak, yine “yazlık başbakan” olmaktan öteye geçemeyeceksiniz; çünkü Sayın Yılmaz, hepsine ayrı ayrı diyet borcu ödeyerek bu kadar pisliğin üstünde oturulamaz, oturtmayacağız. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Yüce Meclise saygılar sunarım.

Sayın Başkan, teşekkür ederim. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gökdemir.

Konuşma sırası, Refah Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Arınç'ın.

Buyurun Sayın Arınç. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar; DYP sıralarından alkışlar)

Sayın Arınç, süreniz 45 dakika efendim. (DSP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olalım, hatibi dinleyelim efendim.

Buyurun Sayın Arınç.

(DSP sıralarından “öp, öp” sesleri, gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen efendim... Arkadaşlar birbirlerini tebrik ediyorlar; bunda, büyütecek bir şey yok. (DSP sıralarından “öp, öp” sesleri, gürültüler)

Efendim, öper, öpmez; o sizi ilgilendirmez; herkesin kendine göre bir tebrik şekli var.

Buyurun Sayın Arınç.

RP GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hükümet Programı üzerinde, Refah Partimiz Grubu adına görüşlerimizi ifade edeceğim; Grubumuz adına da saygılar sunuyorum.

55 inci Cumhuriyet Hükümeti kuruldu; bugün, Programını müzakere ediyoruz. Sözlerimin başında, yeni kurulan Hükümetimizi tebrik ediyorum, hayırlı olmasını diliyorum; Sayın Başbakan, Sayın Başbakan Yardımcıları ve değerli bakanlara, ülkemiz ve milletimiz için yapacakları hayırlı hizmetlerde başarılar diliyorum.

Sözlerimin başında bu tebrikleri, bu hayırlı olsun dileklerimi ifade etmek, hepimizin üzerine düşen bir borçtur. Tenkitlerimizi yapacağız, yanlışlıkları göstereceğiz, bildiklerimizi söyleyeceğiz; ama, bu Meclis içerisinde, elbette, Meclisin mehabetine yakışır konuşmaları yapmak, hepimizin üzerine düşen bir görevdir.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın başında, bir iki noktaya işaret etmek istiyorum. Burada, sayın parti temsilcileri konuştular; hepsine, fikirlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Özellikle Doğru Yol Partisi adına konuşan Sayın Ayvaz Gökdemir'i tebrik ediyor, bütün görüşlerine aynen katıldığımı ifade ediyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Sözcüsü Sayın Baykal'ı dinledik. Hemen her zaman yaptığı gibi, çok yüksek sesle, âdeta kavga eder gibi, bağırarak çağırarak, Hükümet Programıyla da çok fazla ilgisi olmayan bir konuşma yaptı ve bu konuşmada, sadece Refah Partisini hedef aldı; Refah Partisine ağır sözler söyledi, aşağıladı, haksız ithamlarda bulundu. Sözlerimin başında, bu haksız ithamlarından, bu ağır sözlerinden dolayı Sayın Baykal'ı kınıyor, söylediklerini aynen kendisine iade ediyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sizin açıklarınızı anlattı, yapamadıklarınızı anlattı. Niye rahatsız oluyorsunuz ki!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, burada, Hükümet Programını konuşacağız. Hepimiz siyasî partiyiz. Refah Partisi, Siyasî Partiler Kanunu ve Anayasa karşısında, en az Cumhuriyet Halk Partisi kadar yasaldır, legaldir; bu şartlara herkesten daha fazla uymaya itina ve özen gösteren bir siyasî partidir. Hepimizin, birbirini hazmetmeye, hepimizin fikirlerini rahatlıkla dinlemeye, icraatlarından dolayı da eleştirmeye elbette hakkı vardır; ancak, buraya çıkarak bağırıp çağırmakla, aşağılamakla, ne Cumhuriyet Halk Partisi bir yere varabilir ne de biz bu Hükümet Programını aklıselimle konuşabiliriz. Dolayısıyla, benim yapmaya çalışacağım şey, bu Hükümet Programı üzerinde birkaç önemli noktayı sizlere ifade etmekten ibarettir; ancak, Sayın Baykal'ın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak, Refah Partisi için söylediklerine, ben bir iki noktada rezerv koymak istiyorum, bir iki noktayı kendilerine hatırlatmak istiyorum. Bakınız, bugünkü Hükümet, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi Hükümetinin istifasından sonra kurulmuştur. Bu istifada Cumhuriyet Halk Partisinin en küçük bir katkısı yoktur.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Çok katkısı vardır.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Cuhuriyet Halk Partisi, bir muhalefet partisi olarak, bu Meclisin en güçsüz partisidir. (RP sıralarından alkışlar)

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - O sizin hüsnü kuruntunuz... Size, o muhalefet etti.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Onu göreceğiz...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bir yıl boyunca, Hükümet hakkında getirdikleri bütün gensorular reddedilmiştir. En çok güvendikleri 20 Mayıs gensorusunda ağızlarının paylarını almışlardır. Bu Hükümet hakkında 12, 13 defa gensoru verdikten sonra hâlâ başaramamış insanların, Refah Partisinin Hükümetten gitmesinde sanki bir katkıları varmış gibi burada kahramanlık taslamaya hakları yoktur.

OYA ARASLI (İçel) - Size öyle geliyor, size!..

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Evet, sizinle toplumsal mücadeleyi sadece Cumhuriyet Halk Partisi vermiştir.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Şimdi, peki...

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Göreceğiz...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu Hükümetin gitmesinde, Sayın Baykal'ın Cumhuriyet Halk Partisiyle bir katkısı olmadığına göre -bunun en önemli kanıtı da dün yaşanan olaydır- İktidar Partilerini destekleyen bir parti olarak, Sayın Maliye Bakanımız hakkında verdikleri Meclis soruşturması onları mahçup etmiştir; Meclis soruşturması reddedilmiştir.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Kamer Genç sayesinde, Meclis Başkanvekili sayesinde... İçtüzük ihlal edilerek yapıldı...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Dolayısıyla, bu Meclis içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi, aynen seçimlerde sandıklardan aldıkları yüzde 10'u nasıl aştıkları belli olmayan güçleriyle aynı orantıdadır. (RP sıralarından “Bravo sesleri, alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sizinle hesaplaşacağız, acele etmeyin!..

AYHAN FIRAT (Malatya) - Aşağıya gidiyorsunuz...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli akadaşlarım, bu Hükümetin düşmesinde Sayın Baykal'ın bir payı yok; ama, bakınız, gazetelerde yayımlanan bir beyanatında ne diyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri, rejimi değiştirmek isteyen bir demokratik kitle örgütü gibi çalıştı.”

Şimdi, bakınız, bu ifadeler bütün dünya gazetelerinde de yayımlandı. Orduyu ve silahlı kuvvetleri bir demokratik kitle örgütü olarak görme dünyanın neresinde vardır?!. Bunu İngiltere'deki Tony Blair duysa kim bilir Sayın Baykal için ne diyecektir. (RP sıralarından alkışlar) Bir demokratik kitle örgütünü ordu mesabesine çıkararak, işte “onların sayesinde kamuoyu oluşturuldu ve bu Hükümet böyle gitti” diyorsunuz. Bu, yüzkarasıdır; bu, utanç vesikasıdır... (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Cumhuriyet Halk Partisinden niye bu kadar çekiniyorsunuz?!.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sizin bir gücünüz varsa Parlamento içinde gösterirsiniz, başka payandaların altına gitmezsiniz. Bu millet askerini sever; ama, askerin süngüsünün altında siyaset yapanları sevmez! (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Mertçe ortaya çıkarsınız; tankların arkasına saklanmazsınız.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Korkunun ecele faydası yok, Cumhuriyet Halk Partisi geliyor!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Süngülerin gölgesinden çıkar, siyaseti bu meşru zeminde yaparsınız, muhalefetteyken, iktidardayken bu zeminlerde konuşursunuz.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Çok çelişkili konuşuyor Sayın Başkan.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sayın Başkan, ne konuştuğunu bilmiyor...

BAŞKAN - Efendim müdahale etmeyin lütfen... İstirham ediyorum... Ben müdahil olurum efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yoksa, kendilerine yol açmış olan silahlı kuvvetleri bir demokratik kitle örgütü olarak göstermeye Cumhuriyet Halk Partisinin ve hiçbirimizin hakkı yoktur.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Ödün kopuyor Cumhuriyet Halk Partisinden...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Siz, bir defa beni dinleyeceksiniz.

BAŞKAN - Sayın Arınç, siz Genel Kurula hitaba devam edin.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, Sayın Baykal'ın ikinci bir sabıkası var. Diyor ki: -biraz evvel de söyledi- “Şu Refah Partisi, yaptığı işlerin hesabını bir versin...”

NİHAT MATKAP (Hatay) - Verecek...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - “...Masadan, hesabı ödemeden kalkmasın.”

AYHAN FIRAT (Malatya) - Doğru söylüyor.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Doğru söylüyorsa, o zaman, beni de dinleyin. Demokrasilerde partiler hesaplarını sandıkta verirler ve millete verirler. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz, hesabınızı başka yerlere verebilirsiniz.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Hayır, bilmiyorsun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bazen hesap, bazen tekmil verirsiniz; ama, biz hesabımızı millete vereceğiz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) - Bilmiyorsunuz, bazen Mecliste de hesap verilir.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Evet, Refah Partisi hesabını sandıkta ödeyecektir ve millete ödeyecektir. Ama, sizin söylemek istediğiniz başka bir şey; siz, Refah Partisini birinci parti yapan bu milletten hesap sormaya kalkıyorsunuz; rejim adına konuşuyorsunuz. Bu millet Refah Partisini birinci parti yapmışsa, siz de çalışın, sizi de yapsın.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Halkı yanılttınız.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yüzde 10'ların altına düştüğünüzün ahına yanacağınıza, milletten yana olun. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Milletin okullarına sahip çıkın.

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Arınç, bir dakika...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Genel Kurula hitap etmiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Başkan, bir dakika efendim, istirham ederim...

Sayın Baykal konuşurken Refah Partisi Grubundan müdahale olduğunda ben müdahale ettim hatibin sözünü kesmeyin diye. (RP sıralarından “yok böyle bir usul” sesleri) Bir müddet sonra, Refah Partisi Grubu Sayın Baykal'ın söylediklerini alkışlamaya başladı.

Bekleyin efendim, dinleyin. Eğer Partinize, eğer Liderinize bir sataşma olursa, İçtüzük hükümleri dışına çıkılırsa, söz hakkınız doğar; bunu da veririm; ama, şu anda böyle bir şey yok.

Sakince dinleyelim efendim. İstirham ediyorum...

OYA ARASLI (İçel) - Sayın Başkan, lüfen, daha terbiyeli bir dil kullansın.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, biz, Sayın Baykal'ı dinledik ve notlarımızı aldık; cevap verme hakkımız var. Bu süre içerisinde bunu kullanacağız.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Tam anlayamamışsın...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Eğer, demokrasi diyorsanız, halkın iradesi diyorsanız, işte, sonuç bu...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - O “sandık” dedi; sen anlamamışsın.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu millet, Refah Partisini birinci parti yaptı. Her fırsatta laiklikten söz edeceksiniz, laikliği demokrasinin şartı sayacaksınız; ondan sonra da, laikliğin korunup kollanması için militarizme sığınacaksınız, demokrasiden kaçacaksınız... Militarizm demokrasinin karşıtıdır ve özgürlüklerin askıya alınması demektir. Laiklik özgürlük demekse, süngülerin altına saklanmayı nasıl izah edeceksiniz?!. Biz, bu Parlamentoda, aynen Birinci Meclis gibi, bu ülkenin kurtuluşunda mayası, katkısı olan insanlar olarak, halkımızdan yanayız; onun adına konuşuyor, onun için temsil görevi yapıyoruz. Refah Partisini böyle hazin bir şekilde suçlamak belki ancak size yakışıyor; ama, millet bunu ibretle seyrediyor.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Millet size acıyor; iktidar olamadınız ona acıyor.

OYA ARASLI (İçel) - Hükümet oldunuz da, iktidar olamadınız...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Baykal dediler ki: “Bu Programın içine girmeye gerek yok; çünkü, Programda beklentilerimiz mevcut değil.” Sonunda da ifade ettiler “bu Hükümeti destekleyeceğiz.” Siz bu Hükümetin neresindesiniz, önce ona karar verin.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sen CHP ile süreyi bitirdin.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - İçinde misiniz dışında mısınız?

NİHAT MATKAP (Hatay) - Bak, süren bitmek üzere; hâlâ CHP'den bahsediyorsun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - İçindeyseniz, bu Programda size ait olan ne var? Dışındaysanız, niye destekliyorsunuz?

NİHAT MATKAP (Hatay) - Süren bitti, hâlâ CHP'ye takmışsın.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - O bakımdan, bizim sözlerimizi, bizim hareketlerimizi yanlış nitelendirmek ve bununla Refah Partisini suçlamaya kalkmak demokrasiye de uymaz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekleri en güzel şekliyle konuşmaya mecburuz, birbirimize tahammül etmeye mecburuz.

Sayın Erbakan'ın, Millî Güvenlik Kurulu toplantılarından sonra, ağzından çıkmayan sözleri burada karikatürize etmeye çalıştınız.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - İmza nasıldı, imza?!.

BEKİR KUMBUL (Antalya) - Bir daha gelmemek üzere sizi gönderiyoruz!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Siz, Sayın Başbakanın askerle çatışmasını istiyordunuz anlaşılan; yani, ülkenin bunca sorunu varken, Sayın Başbakan askerle çatışıp, ülkede yeni sorunlar meydana getirseydi hoşunuza gidecekti.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - İçeride başka dışarıda başka.

BAŞKAN - Sayın Ketenci...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başbakan, sağduyunun gereğini yapmıştır; sorumlu bir devlet adamı olarak davranmıştır. Bunu anlayacak insanlar, elbette memleketimizde, elbette Parlamentomuzda fazlasıyla vardır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Baykal diyorlar ki: -zaman zaman da söylediler- “Bizim sizinle ihtilafımız var.” Bunu, o kadar hınçla ve gayzla söylüyorlar ki, sanki bir kan davası içindeymişiz gibi.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Öyle bir şey demedik.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bizler, rakip siyasî partileriz; ayrı siyasî düşüncelerimiz var. Seçim meydanlarında birbirimizi tenkit ederiz, Parlamentoda birbirimize karşı belki bazı şeyler söyleme ihtiyacı duyarız; ama, kan davası içinde değiliz. Biz, bu ülkede, her görüşün temsil edildiği Parlamentoda ve demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasî partilerde bu düşüncelere sahip olanlara daima saygı duyarız.

Bu noktaya gelmişken ben de samimi olarak söyleyeyim: Bizim de Cumhuriyet Halk Partisiyle ve onun belki yüz yıl içerisindeki uzantısı olan fikirlerle kavgamız var.CHP sıralarından gürültüler)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Yani, cumhuriyetle mi var kavganız?!.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Milletin tarihi adına, milletin kültürü adına, milletin inancı adına sizinle kavgamız var... (RP sıralarından alkışlar)

BEKİR KUMBUL (Antalya) - Suçüstü yakalandınız...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...ama, bu kavgayı meşru zeminde yapıyoruz; bağırıp çağırmadan, hakaret etmeden yapıyoruz. Bu mazlum ve mağdur milletin yıllardan beri süren mücadelesini seçim meydanlarında yapıyoruz...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Siz cumhuriyetle kavgalısınız Sayın Arınç...

BEKİR KUMBUL (Antalya) - Yüz yıldır kavganız var!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ... Parlamentoda yapıyoruz ve bunu bir kan davası haline getirmiyoruz.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Kudüs gecesi ne oluyor?!.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Çünkü, bu ülke insanları birbiriyle kardeşçe yaşamak istiyor, kavgayı, huzursuzluğu elbette istemiyor. Bizim sizinle ihtilafımız var diyerek bu Hükümete güvenoyu vermeye karar verdiniz. Bu Hükümetin hiçbir şeyini beğenmiyorsunuz; kalabalık diyorsunuz, eğitim konusu yok diyorsunuz, şu yok bu yok diyorsunuz; Refah Partisi düşmanlığından başka, bu Hükümete dayanak olmak için aradığınız ve bulduğunuz başka bir dayanak yok.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Sizden çok iyi!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Size şunu söylemek istiyorum: Refah Partisine düşmanlık kimseye hayır getirmedi.

NİHAT MATKAP (Hatay) - CHP'yle süren bitti!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Refah Partisi bu milletin ta kendisidir, bu milletin tarihidir, inancıdır, kültürüdür, mazlum insanın çığlığıdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - Cumhuriyete gel_

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Evet, yıllardan beri, bu fikir yaşamasın diye mücadele edildi, sözü kesildi, önüne geçildi, seçim sistemleri değiştirildi, yalanlar, iftiralar bütün memleketi kapladı, medyasından bilmem nesine kadar ak dediklerimiz kara gösterildi, ademe mahkum edildik; ama, hiçbir zaman bu niyettekiler muvaffak olamadı, yine hak tecelli etti.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Siz cumhuriyetle kavgalısınız sayın hatip.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - “Takdiri hüda kuvve-i bazu ile dönmez.

Bir şem'a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez.” (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Evet, çok öz Türkçe olmadı, isterseniz bir daha anlatayım. Allah bir şeyi takdir etti mi, hiçbir pazu kuvveti onun önüne geçemez; Allah ki bir ışığı yakmıştır, onu üflemekle kimse söndüremez. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Refah Partisinin önüne şununla bununla geçmeyi aklınızdan bile geçirmeyin.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Din istismarı yapmayın, politika yapın.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Biz, bu milletin, bu memleketin geleceğiyiz; siz, dünde kaldınız. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından gürültürler) Siz, yüzde 10'ları aşamıyorsunuz; biz, bu memlekette tek başına iktidar olacak güce geliyoruz.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Bu hayallerle çok yaşarsınız.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yoksa, siz, Refah Partisiyle baş edemeyince, bir an evvel kapansa diye gözleriniz mi parlamaya başladı?!. Siyasi partilerin kapatılmasından medet umacak hale mi geldiniz yoksa?!. Hiç ümidiniz, hiç beklentiniz olmasın...

NİHAT MATKAP (Hatay) - Sizi sandıkta kapatacağız, merak etmeyin.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Siyasî partilerin kapatılmasından daha önemli olan şey, fikirlerin ve inançların ayakta dimdik kalmasıdır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) O fikirler ve inançlarla, bu ülke, inşallah, en güzel günleri görecek ve hiçbir beşerî kuvvet, Hakk'ın önüne geçemeyecektir. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli kardeşlerim, bu sözlere çok daha fazla ilave etmem lazım; ama, vaktimin çoğunu CHP'ye ayırmak istemiyorum.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Zaten vaktin bitti.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bakınız_

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Çok dinledik, çok dinledik_ Sonuç ortada.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlarım_

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Devam et, devam et_

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Çok teşekkür ederim, arkadaşlar çok beğendiler, ben de devam edeceğim zaten.

Evet, Cumhuriyet Halk Partisinin zihniyetiyle bizim kavgamız var; ama, medenî usullerle, ikna yoluyla, halkımıza gerçekleri anlatmakla bu mücadeleyi yapacağız.

AYHAN FIRAT (Malatya) - O yok, o yok!.. Medenî usullerle değil_

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, Demokratik Sol Parti temsilcisi arkadaşımız Sayın Bostancıoğlu da, aynen Baykal gibi olmasa bile, konu itibariyle aynı şeylere temas ettiler ve çok güzel bir söz söylediler, dediler ki: “Bu Hükümet, uzlaşmanın en güzel örneğidir.” Bu, hakikaten onları mutlu ediyorsa, afiyet olsun.

Şimdi, bakınız, uzlaşmanın en güzel örneği demekle de kalmadılar, hatta “bu Hükümetin kuruluşunu bir tarih başlangıcı yapmak gerekir” dediler. Bu, biraz iddialı doğrusu; yani, bu Hükümetin kuruluşu, bir tarih başlangıcı olacak kadar önemli değil; ama, Sayın Bostancıoğlu'nun bu sözü, benim programımı altüst etti. Aslında hiç girmek istemediğim bir konuya girmek mecburiyetinde kalacağım. O da şudur: Bu uzlaşmanın en güzel örneği bugün yaşanmıyor; bundan yirmi yıl evvel yaşandı. Tarihten ibret almayanlar, onun tekerrür ettiğini hazin hazin görüyorlar. Sayın Ecevit'ten, bu Parlamentoda halen aramızda bulunan arkadaşlardan, yirmi yıl öncesinin Güneş Motel olayını yaşayanlardan özür dileyerek ve çok kısa bir şekilde, esas konuya girmeden, Sayın Bostancıoğlu'nun merakını gidermek için birkaç cümle söyleyeyim isterseniz.

5 Haziran 1977'de, Türkiye'de, erken genel seçimler yapıldı. Bu seçimlerde, Sayın Demirel, Milliyetçi Hareket Partisi, Millî Selamet Partisi ve diğerleri hükümette bulunuyorlardı. Bu Hükümet seçime gitti ve 5 Haziran 1977'de, Cumhuriyet Halk Partisi 213 milletvekilliği, Adalet Partisi 189 milletvekilliği, Millî Selamet Partisi 24 milletvekilliği, Milliyetçi Hareket Partisi 10 milletvekilliği ve diğerleri kazandılar. Cumhurbaşkanı Korutürk...

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Oranı da söyle.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Oran da herhalde yüzde 42 idi; bir türlü bulamadığınız o oran.. Şimdi, yüzde 10'lardasınız. Ne hazin tecelli...

NİHAT MATKAP (Hatay) - 42'ye dönecek, merak etmeyin.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Yüzde 42 ile 1977'de...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sizin oranınız?!.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Ketenci, sorarsanız, cevap veririm...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Sen rüyanda göreceksin onu.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ...ama, isterseniz, bu kadarla, CHP defterini kapatalım; sonra, açarsak, siz mahcup olursunuz. (CHP sıralarından “Devam et” sesleri)

Şimdi, bu seçimlerden sonra, Sayın Demirel “biz, eski Hükümet ortakları olarak koalisyon kuracağız ve çoğunluğumuz var” dedi; kime; Sayın Cumhurbaşkanı Korutürk'e. Tabiî, Sayın Ecevit de 213 milletvekilliği kazanmıştı, en çok milletvekilliği kazanan partiydi; “hayır; benim hakkım” dedi ve Sayın Korutürk, kendilerine hükümet kurma görevini verdiler.

Sayın Ecevit azınlık hükümeti kurdu 4 Temmuz 1977'de; ama, güvenoyu alamadı. Sayın Demirel çok veciz bir cümle söyledi: “Çankaya'dan geldiler, Çankaya'ya gittiler. İşgalci Çankaya Hükümetinin işgaline son verilmiştir.” Ben, Sayın Demirel'in yalancısıyım; söylediklerini notlarımdan okuyorum. Demirel, buna, siyasî gasp olarak baktı; millî irade hükümeti yerine Çankaya Hükümeti kurulmuştur diyerek baktı; ben bakmadım, o baktı ve Sayın Ecevit'e hükümeti kurma görevi verildi. Sayın Ecevit'in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamadı.

5 Temmuzda görev Sayın Demirel'e verildi; Demirel, hükümetini kurdu ve hemen Adalet Partisinden istifalar başladı. Cumhuriyet Halk Partisi gensoru verdi ve bu gensoru sebebiyle de, Adalet Partisinden istifa edenler gensoruya “evet” dedikleri için, Sayın Demirel Hükümeti düştü.

Bu sefer, tekrar, Ecevit'e hükümeti kurma görevi verildi.

Bakınız, Sayın Demirel'in cümlelerinden bir kaç tane... Sayın Cumhurbaşkanımızdır, devletin birliğini temsil ediyor; benim buradaki görevim, sadece, yirmi sene evvel söyledikleri sözleri kendilerine bir kere daha hatırlatmak.

Ateş püskürmüş... Gazete öyle diyor. “CHP bakanlık koltukları üstünde oturuyor” bir, “Kurulacak hükümet hilkat garibesidir” iki, “Demokrasi hançerleniyor” üç, “Kurulacak hükümet bir tertibin ve komplonun neticesidir” dört... “Hükümeti, siyasî iktidarın eksiğini tamamlama vasıtası yapmaya Sayın Cumhurbaşkanı alet olmasın” diyor; “seçimi kazanıp gelen bir partinin içinden koltuk ikramıyla eksik tamamlanmaz” diyor; daha da çok şeyler söylüyor.

Bu hükümetin programı Mecliste görüşüldü. Adalet Partisinden ayrılan 11 kişinin 10'una bakanlık verilmek suretiyle -o zaman tarihe Güneş Motel diye geçen olayda- ancak çoğunluk temin edildi ve bu hükümet güvenoyu aldı.

Şimdi söyleyeceklerim tekrar bir hatırayı tazelemeye fırsat olacak.

Bakınız, bu hükümetin programı konuşulduğu sırada gruplar adına konuşmalar yapılmış -belki, aramızda olmayanlar da var- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Hayrettin Uysal, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Agâh Oktay Güner -şu anda karşımızda bizi dinliyor- Adalet Partisi Grubu adına Ali Naili Erdem ve Millî Selamet Partisi Grubu adına Sayın Temel Karamollaoğlu.

Sayın Agâh Oktay Güner'den birkaç cümle okumak istiyorum; o güzel hitabetiyle buyurmuşlar ki: “Sayın Ecevit'in bu Hükümeti nasıl kurduğu, bu Hükümeti ne şartlarda meydana getirdiği, yarın, Türkiye'nin siyasî tarihi yazıldığı zaman, maalesef, tezgâhlanma ifadesiyle tespit olunacaktır.” Devam etmişler: “Bakınız muhterem milletvekilleri -diyor kendileri- Sayın Ecevit, bugüne kadar, hükümet olabilmek için önüne gelen her engeli tahrip etmiştir; gerektiği zaman devleti tahrip etmiştir. Hükümet tahrip edilmiştir ve son hükümet kuruluşunda, insana ait değerler tahrip edilmiştir.” Devam ediyor: “Dün, bu salonda birbirlerine en ağır hücumları yapanların, aynı hükümetin çatısı altında neden ve nasıl toplandıklarını, siyasî olaylar, elbette, birer birer gösterecektir.” Hepsini okumuyorum, bunlar bir fikir veriyor. Demek ki, yirmi yıl evvel kurulan hükümete, Sayın Agâh Oktay Güner de, mensubu olduğu parti adına tepki göstermiş; bu Hükümetin, siyasî ikbal sebebiyle, kendilerine bakanlık verilen milletvekilleri vasıtasıyla kurulduğunu ve dolayısıyla, insanî değerlerin tahrip edildiğini ifade etmiş.

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Dün dündür (!)

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Başka konuşmalar da var; Ali Naili Erdem, sağsa Allah selamet versin, öldüyse Allah rahmet eylesin. (DYP sıralarından “sağ” sesleri) Sağmış, çok güzel. Kendilerine saygılarımı sunuyorum.

A. HAMDİ ÜÇPINARLAR (Çanakkale) - Bilerek konuş sayın konuşmacı; siyasî ahlakınız yok...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - ”Hükümetlerin hukukî ve siyasî dokusunu tetkik etmeden icraatlarını eleştiriye tabi tutmak, doğru ve sıhhatli bir yol değildir. Bu itibarla, biz, öncelikle, bu Hükümeti, kuruluşundaki safhaları ve ortaya çıkan sonuçtaki yapısıyla bilgilerinize arz edeceğiz. Kanaatimizce, bu Hükümetin kurulmasıyla, hükümet müessesesi, cumhuriyet tarihimizde görülmemiş, ağır bir darbeye uğramıştır. Hile, desise, tertip ve entrika itibar görmüştür. Devletin en yüksek mevkileri, ulufe dağıtılır gibi dağıtılmıştır. Doğa kanunları diye, hukuku inkâr ve ihlal edenler, bu kere de, ille hükümet olacağız diye, rejimin, millî iradenin ve ahlakın hançerlenmesinde beis görmemişlerdir.”

A. HAMDİ ÜÇPINARLAR (Çanakkale) - Mensubunuza hakaret ediyor, susuyorsunuz...

BAŞKAN - Sayın Üçpınarlar, sükûnete davet ediyorum.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - “Şimdi, bir hükümet vardır; bakanlarıyla ve programıyla bir hükümet. Bu iki unsur, gerçek manada hükümet olmaya yeter değildir. Kanaatimizce bu Hükümet, hukukîlikten yoksundur; zira hürriyetin de, hukukun da temelinde ahlak vardır. Bu, fikirde, ruhta, kafada, gönülde, siyasette ve devlet idaresindeki ahlaktır. Toplulukları millet yapan budur. Kuruluşunda hile, entrika ve tertip olan hükümetler iktidar olamazlar; sadece, millet iradesine rağmen kendisini hükümet edenlerin menfaat pazarı olur.”

Şimdi, bu güzel sözler, o günkü hükümet programında da ifade edilmiş ve her şeye rağmen o hükümet güvenoyu almış; arkasından da daha enteresan şeyler; hükümetten istifa oldukça, Adalet Partisinden biri de istifa etmiş, kendisini hemen bakan yapmışlar ve tarihimize “Hasan vakası” olarak geçmiş bu olaylar... Hasan vakası!.. Dün de bir Hasan vakası vardı, evvelki gün de vardı... Yirmi sene sonra tarih tekerrür ediyor. O zaman da, Kırklareli Milletvekili Hasan Korkut istifa etmiş, kendisini yarım saat sonra bakan yapmışlar; yine ortalık birbirine karışmış; “Bu nasıl iştir?!. Neden bunlar yapılıyor?!.. Bu mebus pazarlarında kimin haysiyeti satılıyor” diye şikayet edenler olmuş ve daha sonra da başka şeyler... Bu güzel hükümetin bakanları, Yüksek Adalet Divanına birer birer çıkmaya başlamışlar; kimisi 47 sene, kimisi 15 sene hapis cezalarına mahkûm olmuşlar. Sonra da fazla yaşamamış, Adalet Partisi,79 Senato ara seçimlerini 5-0 alınca, hükümet istifa etmeye mecbur kalmış.

Şimdi, bu kadar, tarihi hatırlatmakla neyi amaçladım; o gün bulunanları, o gün bunu yaşayanları kınamak, utandırmak, sıkmak için değil; bu ibretli, bu, tarihimizde gerçekten kendine göre yer almış bir olayı, bugün de hatırladığımız ve hemen hemen aynı olayları yaşadığımız için...

Değerli arkadaşlarım, ahlaken kötü olan şeyin, siyaset için de kötü olacağına inanmamız lazım. Dün kınadığımız olayları bugün yapmaya kalkanlar, bu olaylar üzerine hükümet bina etmeye kalkanlar varsa, sonları, yirmi sene evvel sonuna benzeyen insanlar gibi olur.

Bu Parlamentodan meşru ve çoğunluğa dayanan, ahlakî temelleri olan her hükümet mutlaka çıkacaktır; demokrasinin gereği budur. Çoğunlukla gelenler, millet iradesiyle, Parlamentonun kararıyla elbette hükümetlerden gideceklerdir. Bu Parlamento, 10 defa, 20 defa hükümet çıkarmaya muktedir bir Parlamentodur; ama, bu işin temelinden ahlakî kuralları, bu işin temelinden millet menfaatlarını alır da çıkarırsanız, o zaman karşımızda kalan hepimizin boynunu bükecek bir utanç vesikasıdır. Yirmi yıl evvel yaşadığımız olayı yirmi sene sonra tekrar yaşamamak için önümüzde biraz da olsa zaman var, buna dikkat etmemiz gerekir diye düşündüm. Sürçülisan ettimse affola.

Şimdi, konuya gelmek istiyorum. Bu Hükümet istifa etti, bir medenî davranış gösterdi; Koalisyon Ortağıyla yaptığı protokole vefa gösterdi. Biz karşılıklı güven ve saygı içinde hükümet kurduk ve ortağımıza da daima bu davranışlar içerisinde muamele ettik.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) - Biraz tufaya geldi!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bizim ortağımız CHP de olsa fark etmezdi, DSP de olsa fark etmezdi; çünkü, bizim aldığımız manevî inanç, beraber iş yaptığımız insana güven ve saygı göstermeyi mecburiyet addeder. (RP sıralarından alkışlar) Biz böyle bir düşünce içerisinde bir yıl boyunca,Koalisyon Ortağımızla uyum içerisinde çalıştık ve güzel şeyler yaptık. Bu istifada sizin bir katkınız olmadı; biz sizin gensorunuzla düşmedik ki; bizKkoalisyon Ortakları içerisinde kavga yaparak istifa etmedik ki!..

EŞREF ERDEM (Ankara) - Pek öyle değil!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Biz müştereken bir seçim kararı aldık, dönüşümlü model gereği de Sayın Çiller'e Başbakanlığı vermek istedik; bunda gocunacak bir şey yok. Biz gocunmuyoruz, siz niye gocunuyorsunuz?! (RP sıralarından alkışlar) Bu bizim vazifemiz, bu bizim sadakatimizin bir gereği ve kurulan ilk dönüşümlü Hükümet de bu değil. Anavatan Partisiyle Doğru Yol Partisi bundan bir yıl evvel hükümet kurduklarında, Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığında, yine dönüşümlü hükümet kurmuşlardı; ama, üç ay devam etti. Sizin bütün hıncınız, niye bunlar bir senedir sürüyor diye herhalde. Yani, bu Hükümetin başarılı olacağına siz de inandınız ve elinizdeki her türlü Parlamento içi, Parlamento dışı güçlerle üstümüze geldiniz; ama, pes etmedik biz; kendi irademizle istifa ettik ve Koalisyon Protokolümüe sadık kaldık.

Değerli arkadaşlarım, o yüzden, bu Hükümetin ortaya çıkmasında katkınız yok. Bu, bizim kendi kararımızdır ve yirmi yıl evvel Sayın Demirel'in, Sayın Korutürk için söylediklerini biz şimdi Sayın Demirel'e söylerken, kendi cümlelerinden hareket ediyoruz. Niçin? Bir yanlış anlama olmasın diye.

Bu Hükümet, istifa ettiği gün, Sayın Demirel'e, üç partinin genel başkanıyla bir taahhütname verdi -buna mecbur değilsiniz Sayın Cumhurbaşkanı; ama, madem ki görevlendirme sırasında çoğunluğa dikkat etmeniz gerekiyor, sizin yıllardan beri prensibiniz budur- “bakınız, üç partinin genel başkanı, Sayın Çiller'in Başbakanlığına evet diyor, lütfen, bunu da dikkate alın” denilmiştir. Bunda Anayasaya aykırı bir şey yok ki Cumhurbaşkanı, bu çoğunluğun karşısında başka bir çoğunluk gördü mü? Hayır. Ben, sizlerle yirmi defa açıkoturuma çıktım, bu Hükümet gitsin diyorsunuz; ama “bu Hükümetin üç partiden müteşekkil bir beraberliği var, siz nasıl bir hükümet ortaya koyacaksınız” dediğimizde, hepiniz, -içinizde arkadaşlarım var- “bizim böyle bir alternatifimiz yok, hele bir siz gidin, ondan sonra düşünürüz” dediniz. Şimdi, o hükümet gidecekti, peki, nasıl bir hükümet kurulacaktı? Topluyorsunuz...

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) - Kuruldu işte!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Kuruldu diyorsunuz... Evet, kurulan Hükümete bakalım; Anavatan Partisi, artı, Demokratik Sol Parti, artı, Demokrat Türkiye Partisi. Çoğunluğu ne kadar? 216; 50 tane CHP'yi de içinize alsanız yine 276'nın altında. Siz, nasıl, çoğunluğa dayalı bir hükümet kuracaksınız? Önünüzde bir tek yol var; DYP'nin içini boşaltarak.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Pazar... Pazar...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Mebus pazarları kurarak, otelleri Hiltonlara taşıyarak, birtakım rant çevreleriyle, kartel medyasıyla veya pislik kokan çevrelerden gelen birtakım yardımlarla... Bunlar, elbette, bir hükümetin kurulmasında hiç müracaat edilmeyecek yerlerdir. Parlamento çıkaracak bu hükümeti, holding patronuna danışarak değil, kartel medyasına sorarak değil, 550 arkadaşımızın içinden bu hükümet çıkacaktı; niye bir model getiremediniz?

Bizim, üç partinin genel başkanıyla verdiğimiz çoğunluğa Sayın Cumhurbaşkanı itibar etmedi “siz buhran yarattınız, bunu kendiniz söylüyorsunuz, ben size nasıl vereyim” dedi. Şimdi, bu söze karşı, bizim, sayın parlamenter kardeşlerimize, arkadaşlarımıza söyleyeceğimiz şey şu: Biz buhran meydana getirmedik. Bu buhran, sunî gündemle, bizim dışımızda meydana geldi. Biz, halka müracaat etme gereğini duyduk; seçim kararı aldık. Demokrasilerde gidecek başka bir yerimiz mi var; halka gideceğiz, halkın bu meseleyi çözmesini isteyeceğiz.

Değerli kardeşlerim, o bakımdan, geldiğimiz nokta, Refahyol Hükümetinin kendi iradesiyle istifa ettiği bir noktadır. Şimdi kurulan Hükümetin de hangi şartlarda kurulduğunu elbette göstermemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 24 Aralık seçimlerinden sonra, Refah Partisi birinci oldu; ama, diğer partiler, Refah Partisini hükümet dışında tutmaya çalıştılar. Önce, Anavatan Partisi-Doğru Yol Partisi bir hükümet kurdu; üç dört ay devam etti. Arkasından, temmuz ayında, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi hükümet kurdular. Bu, demokrasinin güzelliğidir. Halkın iradesi ve kararı egemen oldu. Geç de olsa, 1996 yılının ilk altı ayı boşa geçmiş de olsa, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi müşterek bir hükümet kurdular.

Bu Hükümet iki başarılı karar aldı; birincisi, hukuken bir başarıydı; ikincisi, siyaseten bir başarıydı. Niye hukuken bir başarıydı; çünkü, Refah Partisi, Anayol Hükümetinin Meclisten güvenoyu almadığını iddia etti, Anayasa Mahkemesine başvurdu, Anayasa Mahkemesi de bunu gerçek buldu ve iptal etti. Bu, hukukî bir başarıdır. Sayın Mesut Yılmaz Hükümetinin istifasında en önemli etkenlerden biri, Anayasa Mahkemesinin kararıdır.

İkincisi, siyasî bir başarıdır; çünkü, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi, bu Hükümeti kurma hususunda gayret gösterdiler; birbirlerini tenkit etmişlerdi, hatta, en ağır sözleri bile söylemişlerdi; ama, millete hizmet etme noktasında -programlarını bir kenara koyup- müştereken yapacaklarını karar altına aldılar ve her türlü baskıya, etkiye, tehdide, şantaja rağmen, iki parti, bir hükümet kurdu. Bu, siyasî bir başarıdır ve bu Hükümet, bir yılını şerefle doldurdu, çok güzel icraatlar yaptı.

Konuşmak için çıktığınız zaman, ortalığı simsiyah bir tablo gibi göstermeye gayret ediyorsunuz. Bu Hükümet başarılı işler yaptı derken, başarısız olduğu noktaları göstermek hakkınız; sütten çıkmış ak kaşık gibi, Türkiye'nin şartlarını çok iyi bir noktaya getirdiğimiz belki söylenemez; ama, aldığımız şartlardan getirdiğimiz noktaya baktığınız zaman, bu Hükümetin, başarı hanesinde...

AYHAN GÜREL (Samsun) - Balonlar!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hayır, balonlar değil, biraz sonra söyleyeceğim. Bu Mecliste bunun tartışmasını, daha çok yapacağız ve milletimiz, o Hükümetin yaptıklarıyla şimdi sizin yapacaklarınızı elbette mukayese edecek ve o hükümet dönemini mumla arayacak; çünkü, siz, daha gelir gelmez, Programınızla bile ümit vermediniz. Burada Program okunurken, Meclisin teamülüdür, İktidarda olan partiler cankulağıyla dinlerler; sizin üçtebiriniz bile salonda yoktu. Sayın Mesut Yılmaz, Hükümet Programını okurken, dinleyenleri bırakın, kendisi bile rehavete kapıldı. Bu nasıl Hükümet Programı? Neredeydiniz siz? Niye Hükümet Programınıza sahip çıkmıyorsunuz?

AHMET KABİL (Rize) - Buradaydık, burada...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hadi oradan; hiçbiriniz yoktu burada, şu sıraların tamamı boştu. Bunu, gazeteler bile yazdı. (RP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar) Kendi Programınızın ne kadar ruhsuz ve heyecansız olduğunu; çünkü, çok kolay şartlarda kurulduğunu biliyorsunuz.

AHMET KABİL (Rize) - Kuş uçtu, onun için üzülüyorsunuz!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bunlara sıra gelecek...

Bakınız, ekonominin felç olduğu bir noktada, dışborçların, içborçların arttığı, işsizliğin yoğunlaştığı, enflasyonun üç haneli rakamlara geldiği noktalarda Refahyol, Hükümeti devraldı. Bu, Türkiye'nin bir tablosudur. Bunlarla, övünmek, ağlamak, sızlamak yerine, hizmet etmeye başlamak gerekirdi. Refahyol Hükümeti, elbette, bu çalışmaları, gayretle, fedakârlıkla ve büyük bir özveriyle yaptı.

Ben söylüyorum, ister kabul edin ister etmeyin; önümüzdeki kitaplarla, önümüzde ki, yazılan, çizilen her şeyle, şunların yapıldığını elbette söylemeye hakkımız var: Bakın, biz, havuz sistemini getirdik...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Havuzun dibi delindi!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bugün, bu Hükümet, buna devam etmek çabasında. Sadece KİT'lerle ilgili olanını kaldırdılar, onun da sebebi başka, biraz sonra ona da geleceğim.

Bu Hükümet, ülkenin servetlerini, nimetlerini, zenginliklerini ortaya koyacak kaynak paketlerinin üç tanesini hazırladı ve hayata geçirdi; KOBİ'lere destek bulundu; işçi, memur ve ücretlilere en yüksek zamları verdi. Siz mi verdiniz bunlara?.. Geçtiğimiz temmuz ayında yüzde 50'yi siz mi verdiniz? Arkadan yüzde 30'ları, yüzde 20'leri, iyileştirmeleri siz mi verdiniz?

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Akaryakıta zamları kim yaptı?

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Zamları babam mı yaptı?

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Memur maaşlarında yüzde 150'lik artışlar bu Hükümetin eseridir, işçiye verilen toplusözleşme, artılar bu Hükümetin eseridir. İşçiye, Bağ-Kur emeklilerine verilen üçbuçuk misli zamlar bu Hükümetin eseridir; siz mi verdiniz.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Hoca'nın altınlarından mı verdiniz?!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bunlar, bir yıllık dönem içerisinde yapıldı.

Üreticiye yüksek taban fiyatını bu Hükümet verdi, şeffaf özelleştirmeyi bu Hükümet yaptı, bedelsiz ithalatla bütçeye 1 milyar 110 milyon marklık geliri bu Hükümet getirdi. Siz buralarda bulunmazken, kapı dışlarında beklerken, bu Hükümet, bir yıl içinde bu milletin gayretlerine, çalışmalarına destek olmaya gayret etti. Kısacası, çalışana ve üretene verilen desteklerle, ülke ekonomisini borç ve faiz kıskacından kurtarıp, insanımızı memnun edecek noktaya getirdi.

Halbuki, bakın, bu Hükümet için neler demişlerdi: “Refahyol dış kredi bulamaz, iç borçlanma ihtiyacı artar, faizler tırmanır; yabancı sermaye akışı durur, turizm büyük darbe yer, faize karşı koymak malî kriz getirir, borsa çöker, ülkede üretim ve satışlar durur...” Siz ve sizin gibiler bunları söyledi. Halbuki, bakın, ne oldu: Ciddî bir dışborç kriziyle karşılaşmadık; dış borçta en uygun taleplerle karşılaştık, içborç ihtiyacı azaldı, faizler, ilk defa yüzde 80 civarına indi, yabancı sermaye girişi rekor seviyede hızlandı, turizmde büyüme ortaya çıktı; ama, rant ekonomisi ivme kaybetti, borsada hisse senetleri tarihî çıkışlar yaptı, üretim ve satışlarda rekor patlamalar oldu.

Tabiî, bu Hükümet, belki sizin de memnun olmadığınız konularda, bakın ne yaptı: Devalüasyon yapmadı, Hazine, geçtiğimiz yıllarda -dört beş sene evvelini kastediyorum- yüzde 1 000'lerle borçlanıyordu, yüzde 200'lere gelmişti; ama, bu Hükümet döneminde Hazine borçlanmasında, hem faizler düştü hem de vadeler uzadı; üç aya kadar inen borçlanmalar, ondört aya kadar çıktı, KİT'ler kâr eder hale geldi, KİT'ler yüzde 180 faizle özel bankalardan borç alıyordu, şimdi tek hesapta toplandı, faiz yükünden kurtuldu; kamu bankaları yüzde 30-40'la reeskont kredisi, yüzde 200 faizle devlet tahvili alıyordu, İnterbank faizleri yüzde 200'ler, 1 000'lerden yüzde 60'lara düştü; kur garantili dışborç alıyorlardı, şimdi alamadılar; özelleştirme ihaleleri şeffaflaştı; 16 milyon dolarlık Ergani, 48 milyon dolara çıktı ve çok güzel şeyler yapıldı; ama, rant ekonomisinin ivme kaybetmesiyle, gürültüler fazlalaştı “bu Hükümet artık çok oluyor” konuşmalarını hepimiz duyar hale geldik.

Nihayet ocak ayı oldu. Temmuz ile ocak ayı arası; yani, Hükümet ilk altı ayını doldurdu. Bakınız, bu altı ayın sonunda ne gördük: Faiz sarmalından kurtulduk; kredi faizleri yüzde 150'lerden yüzde 90'lara düştü; içborç artırılmadı; borsa rekor kırmaya devam etti; Türkiye'nin kalkınma hızı yüzde 7,5 oldu. OECD ülkeleri içerisinde ilk altı ayı boşa geçmiş bir başka ülke bu başarıyı gösteremezdi. OECD raporları, Refahyol Hükümeti hakkında daima müspet şeyler yazdı; kaynak paketleri uygulamaya konuldu; bedelsiz ithalatlar icraata sokuldu ve denk bütçe uygulaması ortaya çıktı. Sizin hayalinizden bile geçmeyen denk bütçe 6,2 katrilyonla bağlandı...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - 600 trilyon lira açık var...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şimdi o kahkahalarınıza da geleceğim; şu andaki durumunu hep beraber göreceğiz...

Yatırımlarda reel artışlar çok yüksek oldu ve enflasyon, bir önceki yıla göre yüzde 5'lik bir düşüş gösterdi.

Bakınız, bunlar bir kitapta toplandı. Bu kitapta yazılı olan şeyler, ocak ayında, Türkiye'nin bütün gazetelerinde, bütün ekonomistlerince yazılmış şeylerdir. Burada, bir büyük işveren dahi diyor ki: “Ben penceremden mutluluğu görüyorum.” Türkiye, çok iyi bir noktaya geldi. Bunun arkasından, biraz evel saydıklarım konusunda, ekonomide çok iyi dizginler ele geçirildi ve Türkiye büyük bir hamle yapmaya başladı.

Değerli arkadaşlarım, işte böyle bir Hükümet bu çalışmalarını yaparken, maalesef, Parlamento içerisindeki muhalefet partilerinin başarısızlıkları, bu Hükümetin başarı hanesine eklenmeye, bu Hükümet kalıcı olmaya ve bu Hükümet dört yılın sonuna kadar devam etmeye âdeta namzet görününce, bir yerden bir şeylere başılmış gibi, Türkiye'de bir gerilim meydana getirilmeye çalışıldı. Bu gerilim, sonunda, krize dönüşme istidadı gösterdi ve Hükümetimiz, seçim kararı alarak, sonunda istifayla, millete, yeni bir hükümet, yeni bir seçim taahhüdünde bulundu.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Kaçtı... Kaçtı...

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Şimdi, bu istifadan sonra geldiğimiz noktaya, elbette, bir bakmamız lazım. Sayın Baykal, sayın DSP sözcüleri, altı aydan beri söylenenleri burada tekrar ettiler. Neydi bu altı aydan beri söylenenler: “Laiklik elden gidiyoor... Rejim tehlikedee... Kardeş kavgası!..”

AYHAN FIRAT (Malatya) - Erbakan gibi konuşuyorsun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Nerede bunlar? 18 Haziranda, Sayın Erbakan, Başbakanlıktan istifa etti; Sayın Mesut Yılmaz, 30'unda Hükümeti devraldı. O oniki gün boyunca, Sayın Erbakan ve Hükümeti iktidarda olmasına rağmen, irtica, sırra kadem bastı. Nereye gitti bu irtica? Bir varmış bir yokmuş oldu, irtica buharlaştı!..

Evet, bu, çok büyük bir tehlikeydi! çünkü, Türkiye'de, irticacı kebapçılar, fast foodçu laiklere karşı mücadele veriyordu; çünkü, Türkiye'de, İslamcı sermaye, Ortodoks sermayeyle istiklal savaşı yapıyordu... Böyle diyordunuz, böyle anlatıyordunuz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Biraz evvel, Sayın Gökdemir, ne kadar güzel söyledi; bu gülünecek olayları birlikte yaşamadık mı? Faik Bulut'ların eserlerini, Türkiye'nin gerçekleri olarak ortaya koymaya çalışanların arkasına saklanmadınız mı, sığınmadınız mı? (RP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar, DYP sıralarından alkışlar) İrticacı kebapçılar, şiribom pastaneleri, Ortodoks sermaye, İslamcı sermaye... Bir bölüm, bir ayrıcalık, Türkiye'de -Allah korusun- ülkemizi bir kamplaşmaya götürdü.

Peki, Refahyol gitti; ama, bu kavga bitti!.. Eskilerin dediği gibi, “Yorgan gitti kavga bitti” deyimine benzedi...

AYHAN FIRAT (Malatya) - Olur mu?!.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bu, irtica, şeriat cumhuriyeti patırtısının, gerçekten bu tehlikelerle ilgisi olmayıp, Refahyol Hükümetini işbaşından uzaklaştırmakla ilgili bir siyasî operasyon gereği olduğunu, nihayet öğrendik. Nereden mi öğrendik; irticadan söz eden mi kaldı ortada; Ali Kalkancı bile beraat etti, Bekir Yıldız bile tahliye oldu. Yorgan gitti kavga bitti... Hatta, bazı çok üst düzey yetkililer, bu Hükümet kurulup da irtica kaçıp gittikten sonra, şimdi, denizde, denizin tadını çıkarıyorlar; çok rahatladılar.

Değerli kardeşlerim, Türkiye'de, bir sunî irtica yaygarasıyla bu Hükümeti suçlayanlar, şimdi, Programlarında, irticadan, bir kelimeyle bile bahsetmiyorlar. Nereye gitti?.. Halbuki, irticaın köklerine kadar gidecektiniz, bulacaktınız, hesabını soracaktınız vesaire...

Değerli arkadaşlarım, vaktimin daraldığını görüyorum.

Transferlerle, birtakım dış etkilerle kurulan bu Hükümet, birtakım ayıpları, birtakım rahatsızlıkları içinde taşıyor ve bu Hükümetin, bize göre iki dayanağı var: Bir, Parlamento içindeki ortakları ve dayanakları; bir de Parlamento dışındaki ortakları ve dayanakları. Parlamento içindeki dayanakları belli; bazı partiler... Parlamento dışındakiler; Çankaya, rantçı holding, kartelci medya ve -şimdi, yasa tasarısı geri çekildiği için rahatlıkla söylüyorum- kumarhanelerin kapatılmasından dolayı çok üzülüp, açılması için çok sevinenler. Bir de bunun dışında, Millî Güvenlik Kurulunu, bu Meclisin ve bu Hükümetin üstünde kabul edip, onun bütün emirlerini “hükümete bildirilir” sözünden ibaret kabul etmeyerek “yapmaya mecbursunuz” şeklinde anlayanlar, maalesef, bu dayanaklarla karşımıza çıkıyorlar.

Millî Güvenlik Kurulunun, Anayasanın 118 inci maddesindeki konumu, Türkiye'nin millî güvenliğiyle ilgili bütün hususları hükümete bildirmek ve öncelikle görüşülmesini temin etmektir. Bunun dışında, dayatma gücü...

BAŞKAN - Sayın Arınç, eksüreye ihtiyacınız var mı?

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Elbette, rica ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim, devam edin.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Elbette, bunun dışında, Anayasada “alınan bütün kararların hükümetler tarafından eksiksiz uygulanacağı” şeklinde bir madde yok. Siz, böyle anlıyorsanız, bu, sizin demokratlık anlayışınızın içerisine girer; ama, biz, böyle bir demokrasi, böyle kurallar ve böyle bir Anayasa okumadık. Her kurum ve kural, Türkiye'de kendi yetkileri içerisinde bulunacaktır, bundan dolayı kimse kimseyi muaheze etmeyecektir.

Bu Hükümetin çok vasıfları var: “Çankaya” denmiş, “şaibeli” denmiş, “kartel” denmiş, “mecalsiz” denmiş, “solcu” denmiş, “Azınlık Hükümeti” denmiş, hepsi denmiş; ama, bir gazetedeki köşe yazarı başka bir isim bulmuş -benim de hoşuma gittiği için söylüyorum- “Majestelerinin İktidarı” demiş. Neyi kastettiğini anlatmaya vaktim yok. Çok okunan bir gazeteci olduğu için, orada yazılanların bizi ne kadar ilgilendirdiğini hepiniz bileceksiniz.

Bu Hükümet Programında “cek, cak”tan fazla bir şey yok. Bu Hükümette Anavatan Partisine düşen tek şey, Sayın Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığıdır; ANAP'a ait başka hiçbir şey yok bu Hükümetin Programında. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu Hükümetin Programı DSP ağırlıklıdır, Demokratik Türkiye Partisine de, sadece bakanlık koltukları düşmüştür. Bir sayın ANAP'lı milletvekili çok güzel ifade etmiş: “Bu, ANAP destekli bir sol Hükümettir; kuranlara hayırlı olsun” diyor. (RP sıralarından alkışlar)

Bu Hükümetin içerisinde 4 tehlike var. Ben, hemen, kısa kısa, Sayın Başkanın müsamahasını suiistimal etmeden söyleyeceğim. Olmayanlar da var, önce olanlardan başlayayım:

“8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimi mutlaka yapacağız” diyorsunuz. Bu, ANAP'ın fikri olmasa gerek. Niye ANAP'ın fikri olmasa gerek; çünkü, ANAP, merhum Özal döneminde 8 yıl tek başına iktidarda kaldı. 292 milletvekili vardı, böyle bir yanlışlığı yapmadı. Bu Hükümette bulunan Anavatan Partisi, bir yıl önce, Doğru Yol Partisiyle hükümet oldular. Burada 53 üncü Hükümetin Programı var. Orada da böyle bir bahis yok. Kademeli olacağı, ikinci kademede yönlendirileceği söyleniyor.

Değerli arkadaşlarım, ben hepsini okudum, vaktim yok, özetle söylüyorum. Bu, ANAP'ın fikri değil; çünkü, ANAP'lı sayın milletvekilleri -en az 30 kişi, içlerinde çok sayın eğitimciler de vardı- iki yıl evvel Meclise kanun teklifi verdiler. Burada, millî eğitimin, 5 artı 3 şeklinde temel eğitim haline gelmesini istediler. 28 Şubattan sonra akıllarına geldi tekliflerini geri almak; ama, başka milletvekilleri tekabbül ettiği için, hâlâ o teklifin geçerli olduğunu düşünüyorum.

AVNİ AKYOL (Bolu) - Yanlış söylüyorsun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Kendileri 8 yıllık kesintisiz eğitim konusunda bugüne kadar hiçbir şey söylemediler. Bu, DSP'nin fikridir. Eğer, siz, millî eğitim konusunda böyle bir yanlışlığa girecek olursanız, bu, din eğitimi ve hürriyetine büyük bir darbe olacaktır, meslek eğitimine büyük bir darbe olacaktır.

Türkiye'de, bütçe imkânları, fizikî imkânlarla kaliteli bir eğitimin yapılabilmesi için bu şartlar henüz oluşmamıştır. Kaldı ki, rahmetli Özal'ın sizlere bıraktığı çok büyük bir miras var. Onun sloganlaştırdığı üç hürriyet var: Birisi din ve vicdan hürriyeti, birisi fikir ve inanç hürriyeti, birisi de teşebbüs hürriyetidir. Siz, 8 yıllık kesintisiz eğitimde, din ve vicdan hürriyetine darbe vuruyorsunuz. Siz, fikir ve inanç hürriyetidne -biraz sonra söyleyeceğim- 163 üncü maddeyi tekrar geriye getirmek suretiyle, merhum Özal'ın mirasını reddediyorsunuz. Siz, birtakım şirketleri kara listeye alan, onları Türkiye'nin ticaretinden, sanayiinden silmek isteyenlere, bu Hükümet Programıyla cesaret veriyorsunuz. Bu Hükümet Programında tanıdığımız ANAP, merhum Özal'ın kurduğu ANAP değil, çok yabancı; çünkü, bu Programda, DSP'nin ağırlığı var.

Değerli arkadaşlarım, imam hatip liselerinin kapatılmasına, Kur'an kurslarının kapatılmasına yol açacak bir uygulamayı gerçekleştirmeye gücünüz yetmez. Bizim de yetmez, sizin de yetmez. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Biraz evvel Sayın Baykal ifade etmişler; yani, bu imam hatip liseleri hakkında çok galiz cümleler kullanmışlar. Bunlar, milletin malıdır; hiçbir imam hatip okulu, IMF kredisiyle, Dünya Bankası kredisiyle yapılmadı, milletin parasıyla yapıldı. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; DYP sıralarından alkışlar)

Eğer, siz, bu okulları ve kursları kapatacak cesareti kendinizde bulursanız, Partiniz kapanır, siz kapanırsınız; ama, millet, davasını yürütür. Eğer, Kur'an kurslarını kapatmaya yol açacak bir uygulamaya giderseniz...

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Onu da sizin Hükümetiniz kapattı.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) -...Sayın Yılmaz'a soruyorum: Siz, Trabzon'dan Rize'ye giderken Falkoz Kur'an Kursunun önünden nasıl geçeceksiniz? Tütüncüler Kur'an Kursunun olduğu bölgeye nasıl gideceksiniz? Bu milletin yüzlerce evladı, pırıl pırıl yetişmiş... İcazet merasimlerine oy toplamak için koşarken, bugün Kur'an kurslarını kapatarak milletin yüzüne nasıl bakacaksınız?.. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından gürültüler)

AHMET KABİL (Rize) - Siz kapattınız, siz!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, cesaretiniz zaten yok, o yüzden takvim de vermiyorsunuz. 8 yıllık kesintisiz eğitime ne zaman geçileceğini, cesaretiniz varsa yazın bakalım. Yazamıyorsunuz; halktan korkuyorsunuz. Halk desteği olmayan hiçbir iktidar ayakta kalamaz. Siz, 163 üncü maddeyi geri getirmek istiyorsunuz.

Bakınız, başka günâhlarınız var; 33 üncü maddede, vakıflarla ilgili olarak “vakıflar istismar edilmiştir, bunları denetleyeceğiz” diyorsunuz, başka şeyler var... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) - Din sömürüsü yapmayın.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Halbuki, 53 üncü Hükümet Programında “vakıfları teşvik edeceğiz, bunlar milletin kurduğu hayır müesseseleridir” diyorsunuz. Bir yılda ne değişti, soruyorum size?

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Refahyol el attı!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - DSP mi bunları koydu buraya; yoksa Millî Güvenlik Kurulu mu koydu, hangisi koydu? (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu millet, hayır müesseselerini kurmuş. 5 bin vakıf var; millete hizmet ediyor, fakirin karnını doyuruyor, çocuğumuzun okul, barınma ihtiyaçlarını karşılıyor. Hepsi, kanunların denetimi altında, hepsi hukuk devleti olan Türkiye'de denetim geçiriyor...

MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Niye korkuyorsunuz?

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Siz, bu vakıflara karşı niye böyle hasmane hareket ediyorsunuz? Vakıfların kapatabileceğini, denetlenmelerinin, Vakıflar Genel Müdürlüğünden alınıp bir başka yere verileceğini nasıl söyleyebilirsiniz?

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, kültür konusunda, bakınız, belki haberiniz yoktur, ANAP'ın içindeki gönüldaşlarımıza, milletin temsilcilerine, hepinize söylüyorum, şu ifadeden ne anlıyorsunuz -bunu, Sayın Sağlar yazsa ancak böyle yazabilirdi, siz, nasıl ANAP'lı bir Hükümetsiniz- “Anadolu kültür ve medeniyetinin tüm mirasına aynı önem verilecektir...” Onun için mi, Bodrum'daki şapele hemen koştunuz da, millet içki içecek diye, laiklik adına ahkam kesiyorsunuz?! Selçuklu ve Osmanlı medeniyetinin dışında, Etilere, Friglere, Bizans medeniyetine, Osmanlı medeniyeti kadar değer vereceğinizi söylemek; Osmanlı medeniyetinin, Türk medeniyetinin, Selçuklu medeniyetinin onlar kadar olduğunu ifade etmek değil midir? Bu, nasıl evrensel kültürün ifadesi? Biz, millî kültürden yanayız; bu ülkenin değerlerinden yanayız. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Onun için mi Türk Cumhuriyetlerine bir defa bile gitmediniz?!

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - 7 nci sayfanızda başka bir eksiklik var; adalet hizmetleri... Sayın Sungurlu buradaysa cevabını versin biraz sonra. “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu şöyle şöyle düzenlenecek, tarafsız iş yapacak” deniliyor. Ne yapacaksınız? Bu muğlak ifadeyi açın bakalım. Bakanı veya Müsteşarı bu Kuruldan mı çıkaracaksınız? Herkese muska mı takacaksınız? “Aman tarafsız hareket edin” diye yemin mi ettireceksiniz? Adalet hizmetlerinde getireceğiniz hangi çalışmalar var, burada, net bir şekilde gösterilmemiş.

Özelleştirmeden bahsediyorsunuz; ama, kenarda bir özelleştirme... Bugüne kadar, Demokratik Sol Partinin özelleştirmeye ne kadar aleyhtar olduğunu, her konuda Anayasa Mahkemesine gittiğini biliyoruz.

LEVENT MISTIKOĞLU (Hatay) - Siz de aynıydınız.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Daha 15 gün evvel, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Yap-İşlet-Devret modeli konuşulurken, DSP'li üyelerin hepsi muhalefet şerhi verdiler. Siz, özelleştirmeden, ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı daha ortaya koymamışsınız.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükümet Programında erken seçim yok. Bu Hükümet Programının sonunda deniliyor ki “Bütün hususlar, sivil, demokratik ve özgürlükçü bir çizgide ele alınacak.” Nereniz sivil sizin?.. Nereniz demokrat sizin?!. Nereniz özgürlükçü sizin?.. Siz, dayatmacısınız, tahakkümcüsünüz; uzlaşmayı nereden çıkarıyorsunuz?..

Refah Partisi, milletin birinci partisi olmuş, 150'den fazla milletvekili var; gelip konuşmaya tenezzül etmediniz. Büyük Birlik Partisiyle konuşmadınız, Parlamento içindeki partilere sırt çevirdiniz, DYP ile usulen konuştunuz. Sizin uzlaşmanız, yirmi yıl evvelki uzlaşanlar gibi...

Görüyorum ki, bu Hükümetin destekçileri arasında, biri, diğerine “yavşak” derken, diğeri onun hakkında tazminat davası açanlar var. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu Hükümetin içerisinde, görüyorum ki, “bu adam, bozuk bir aküye benziyor, 4 senede doluyor; ama, 3 ayda boşalıyor” diyenlerle, birbirlerine kirli ifadeler kullananlar, çok güzel bir uzlaşma göstermişler!.. Bu uzlaşmadan bu memlekete hayır gelmez...

Milletle, milletin temsilcileriyle uzlaşacaksınız. Daha, nezaket bile göstermeden, görevi aldığınız günün sabahı erken saatlerde, bir holding patronunun evine gitmekle, 6 milyondan fazla... (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Arınç, süreniz 10 dakika geçti.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bitiriyorum, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hatırlatıyorum sadece.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (RP sıralarından “bırakın konuşsun” sesleri)

BAŞKAN - Efendim, onu ben takdir ederim, merak buyurmayın siz, lütfen, rahat olun.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkanımın müsamahasına teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim, devam edin.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de işverenler var, Türkiye'de patronlar var, sivil kuruluşlar var; bunların hepsiyle bir araya gelmeliyiz, hepsiyle ülke meselelerini konuşmalıyız; ama, ayırımcılık yapmamalıyız. Bütün sermayesini havuzda topladığı 130 milyon dolarda biriktirip, ondan sonra, başfiyatı 5 milyon dolardan açıklayan insanlarla bir araya gelmek, milletle uzlaşma yapmak değildir. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu millet, temsilcilerini, Parlamentosunu seviyor, askerini seviyor, toplumdaki her kesimle kucaklaşmaya hazırız. Bu Hükümet ebedî değildi, elbette gidecekti; mahkeme, kadıya mülk değil. Sayın Erbakan, Sayın Çiller, bir gün elbette Başbakanlıktan gideceklerdi; ama, demokrasilerde kansız, hilesiz ve entrikasız görev değiştirme olmalı. İşte, en güzel örneğini Sayın Erbakan verdi; siz nasıl vereceksiniz, onu hep beraber göreceğiz. Hilelerle, entrikalarla, desiselerle kurulan hükümetlerin, bu işin içinde bulunanların, yıllar sonra başları hep eğik oldu. Ben, Parlamentodaki bütün arkadaşlarımın, böyle bir demokrasi anlayışına sahip olmadıklarına inanıyorum.

Müesseselerimizi tahrip etmeden, ahlaka önem vererek, aramızdaki kardeşlik duygularını yok etmeden, birbirimizi kan davalı hale getirmeden ülkemize hizmet etmeyi, ülkemizin hizmetinde bulunmayı kendimize vazife biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu Hükümetin, güneydoğu politikası, Programında birkaç cümleyle ifade edilmiş. Elbette partilerin içişlerine karışmak benim haddim değil. Bakanları tayin etmek, Sayın Başbakanın ve parti başkanlarının görevi; ama, bir eksiklik dikkatimi çekiyor; bu Hükümette, Güneydoğu ve Doğu Anadolumuzun en az yirmi ilinden sadece birinin temsilcisi var. Bölgelerarası dengeyi gözetmediniz. (ANAP sıralarından gürültüler)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Hadi canım sende!..

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - O yüzden, güneydoğu projesinde sizin meselenizi takip edecek, o bölgeye güven verecek sayın bakanlarımızı Kabine içerisinde göremiyoruz.

REFİK ARAS (İstanbul) - Demagoji yapma.

BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bizim Hükümetimizde Diyarbakır'dan iki bakan vardı, Ağrı'dan vardı, Elazığ'dan vardı, Erzurum'dan vardı, Mardin'den vardı. Bu Hükümetin, sadece bir bölgeye bakanlıklar taksim etmesi, daha baştan, bazı bölgeleri gözden çıkardığını gösteriyor.

Güneydoğuyu hatırlamak, Diyarbakır'a turistik gezi yapmakla mümkün değil. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu davayı en çok duyan, bu davayı en çok hisseden olarak söylüyoruz ki, o bölge halkının dertlerine bir an evvel çözüm bulmamız lazım. Hayvancılıkla, köylere dönüşle, o insanları teröristlerden koruyarak, onları muhafaza etmekle çok önemli işler yapacağız.

Bu Hükümetin Programında madencilik sektörü yok. 3 trilyon dolarlık bir serveti programına bile almayan bir Hükümetin, nasıl çalakalem bir Program yazdığını takdirlerinize arz ediyorum. Daha çok eksikler var, çok yanlışlar var; takdir sizindir. Yüce Meclisin değerli milletvekillerinin, milletimiz için en hayırlı kararı vereceklerine inanıyorum. Refah Partisi Grubu olarak, bu Hükümete güvenoyu vermeyeceğiz.

Hepinizi hürmetle selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arınç.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Kuş kaçtı!.. Kuş kaçtı!..

BAŞKAN - Gruplar adına konuşma sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Nejat Arseven'de.

Buyurun efendim. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Arseven, bekleyin efendim, süre ilave edeceğim; seremoni bitiversin...

Sükûnet sağlanırsa, hatibe konuşma imkânı tanıyacağım.

Buyurun Sayın Arseven.

ANAP GRUBU ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Mesut Yılmaz Başkanlığında oluşan 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Programı üzerinde, Anavatan Partisinin görüş ve düşüncelerini Yüce Heyetinize sunmak üzere huzurlarınızdayım. Bizleri televizyonları başında dinleyen aziz milletimizi ve Yüce Heyetinizi, Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Sayın Mesut Yılmaz Başkanlığında kurulan 55 inci Cumhuriyet Hükümetine de, Anavatan Partisi Grubu ve şahsım adına başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, bu kürsüde, benden önce grupları adına konuşan değerli milletvekillerinin bazı ifadelerini cevaplandırmadan geçemeyeceğim. Özelllikle, Sayın Gökdemir'in, “'Türk' kelimesi demekten korkan bir başbakana oy vermem”diyen bir kişi olarak tanıdığımız Sayın Gökdemir'in bugünkü konuşmalarının, kendi Grubundan çok, Refah Partisi Grubu tarafından alkışlanmasını, çok ibretle ve hayretle izledim. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Yine, kendisi buyurdular ki...

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Refah Partisinin nesi var?..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Acele etmeyin Sayın Gül, acele etmeyin; çok telaşlı görüyorum sizi, hayrola?!. Dur, daha yeni başladık...

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Refah Partisi, Türkiye'nin en büyük partisidir. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, siz yerinize oturun, karşılıklı konuşursanız böyle olur tabiî...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) -Sayın milletvekilleri, ayrıca, Sayın Ayvaz Gökdemir “Türk cumhuriyetlerinde şerefle dolaşırım” diyor. Türk cumhuriyetleri elçilerine aylarca randevu vermeyen bir başkana destek vermeyi içine sindirebiliyorsa Sayın Gökdemir, bu şerefi de, Türk cumhuriyetlerine beraberinde götürsün...

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - Karşıdaki levhayı oku...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Ama, tabiî, o Türk cumhuriyetleri, Sayın Gökdemir'i “eski komando Ayvaz” olarak kabul ederlerse götürsün. (ANAP ve DSP sıralarından”Bravo”sesleri, alkışlar)

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) -Arkaya dön, o levhayı bir oku...

BAŞKAN - Şahıslarla ilgili değil de Genel Kurula hitap edelim lütfen.

Buyurun, devam edin.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Refah Partisi Grubu adına konuşan değerli arkadaşım Sayın Arınç “Allah, bir ışığı yakmışsa, onu hiç kimsenin söndürmeye gücü yetmez”dedi. Doğrudur; hakikaten çok doğru bir laf; ama, maalesef, o yakılan ışığı, o, önünüzü aydınlatan ışığı söndürmeye, sadece; ama, sadece Refah Partisinin, Refah Partisi Hükümetinin ve Sayın Erbakan Hükümetinin gücü yetti. Yoksa, bu ülkede, o yanan ışık, eğer, iyi kullanabilseydiniz, önünüzü iyi aydınlatabilseydiniz, sizi ileriye götürebilirdi. O ışığı, maalesef, gerektiği gibi kullanamadınız. Evet, doğrudur; ama, o ışığı söndürmek basiretini de yine siz gösterdiniz...

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Öyle mi?!.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - ...Ama, sanmayın ki, Cenab-ı Allah, her zaman size bu ışığı yakacak.

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Bunu, millet gösterecek.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - O kuş var ya o kuş, bu kürsülerde ifade edilen, bizim burada ifade etmekten hicap duyduğumuz kuş; işte, o kuş, bugün sizin elinizden maalesef kaçtı; ama, “bize kaçtı” dediğiniz o kuşu, siz, maalesef, bugün, yaralı, perişan, hasarlı bir şekilde elinizden kaçırdınız!.. (RP sıralarından gürültüler) Biz, bu memlekette hükümet etmeyi, iktidar olmayı “kuşun kaçması” veya “yakalanması” olarak değerlendirmeyen bir zihniyetin işbaşına gelmesini arzu ederdik. Ben, bu kürsüden ifadede bulunan, konuşan; özellikle bu ülkede “başbakanlık” sıfatını dahi elde etmiş kişilerin, bu manada kelimeleri konuşmaları içinde kullanmasından hicap duyduğumu ifade ediyorum ve inşallah, bu kürsülerde bir daha bu kelimeler kullanılmaz; yani, hükümet etmek “kuşu kaçırmak” veya “yakalanmak” olarak değerlendirilmez. (RP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; 54 üncü Hükümetin, hepinizce malum Sayın eski Başbakanın, Cumhurbaşkanımıza da ifade etmiş olduğu; ülkeyi, içine düşmüş olduğu toplumsal gerginlik ve sıkıntıyı gerekçe göstererek istifasını sunmasından sonra yeni hükümeti kurma görevinin Sayın Mesut Yılmaz'a verilmesi üzerine, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi, ülkemizi, 54 üncü Hükümet tarafından içine düşürüldüğü rejim ve devlet bunalımından kurtarmak, toplumdaki gerginliği ortadan kaldırmak ve uzlaşmayı güçlendirmek, ahlakî yozlaşmayı durdurmak, kamu yönetimindeki yıpranmaya son vermek, temiz toplum özlemini gerçekleştirmek, ülke ekonomisini yeniden üretken niteliğine kavuşturmak ve devletin saygınlığını sağlamak üzere; laik, demokratik cumhuriyeti güçlendirmek amaçlarıyla -yani, daha değişik bir ifadeyle, 54 üncü Hükümetin, ülkemizi içine düşürmüş olduğu şartları ortadan kaldırmak üzere- bir araya gelerek, bu Koalisyon Hükümetini kurmaya karar vermişlerdir. Tabiî, ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi ve değerli Genel Başkanı Sayın Baykal da, bütün bu gerekçelerle, toplumun hemen tamamının büyük özlem ve arzusu neticesi kurulacak bu hükümeti şartsız destekleyeceğini açıklamasından sonra, Sayın Mesut Yılmaz tarafından, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti kurulması sonrası pazartesi günü bilgilerinize arz olunan Hükümet Programı, bugün, Yüce Meclisimizde huzurunuzda görüşülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümet Programının görüşülmekte olduğu bu günde, ülkenin yeni bir hükümet ihtiyacı duymasına sebep olan olayları ve gelişmeleri kısaca hatırlamanızı ve huzurunuzda programı görüşülmekte olan 55 inci Cumhuriyet Hükümetini bu şekilde değerlendirmenizin fevkalade önemli olduğunu düşünüyoruz.

20 nci dönem Parlamentosunun ilk hükümeti olan Anayol Hükümetinin kuruluş günleri ve daha sonra bu Hükümetin bozuluş sebepleri hepinizin malumları. Orada, Anavatan Partisinin seçim meydanlarında vermiş olduğu sözleri yerine getirmek için, yani, temiz toplum özlemini yerine getirmek konusundaki gayretlerini, hepiniz, bu Yüce Parlamento ve halkımız biliyor.

KADİR BOZKURT (Sinop) - Transferler temiz mi?!

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sayın Aksu'nun transferi ne kadar temizse, bizim transferimiz de o kadar temiz.

KADİR BOZKURT (Sinop) - O zaman hükümet yoktu.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Daha sonra, Refah Partisinin vermiş olduğu soruşturma önergeleri neticesinde ve yine, Refah Partisinin, Hükümetin güvenoyu konusuyla ilgili Anayasa Mahkemesine açmış olduğu dava neticesiyle, Sayın Mesut Yılmaz Başkanlığındaki Anayol Hükümetinin istifası da yine hepimizin malumları. Burada esas önemli olan daha sonrası; yani, o hükümetin istifasından sonra bu Parlamentoda oluşturulan 54 üncü Cumhuriyet Hükümetinin, hem kuruluşu sırasında hem de kuruluşundan sonra icraatı safhasında, memlekette gerçekleştirmiş olduğu, insanlarımıza yaşatmış olduğu olayları, eğer, bu Parlamento, bugün, burada, doğru tahlil etmezse, bunlar konusundaki değerlendirmelerini sağlıklı ve ciddî bir biçimde yapmazsa, işte, bu Hükümetin Programını burada sağlıklı ve akılcı bir biçimde değerlendirmemiz mümkün olmaz.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, 54 üncü Hükümetin kuruluş şartlarını ve günlerini hatırlıyorsunuz. Bugün, maalesef, hiçbirimizin arzu etmediği bir şekilde, belli saiklerle ve belli sebeplerle bazı soruşturma önergelerinin kapatılması, dosyalarının kapatılması gerekçeleriyle kurulmuş bulunan 54 üncü Hükümetin kuruluş günlerine sizi tekrar götürmek istiyorum. Burada esas önemli olan ve üzerinde durulması gereken meselelerden biri de, yine, Sayın Erbakan Başbakanlığında kurulmuş bulunan 54 üncü Hükümetin istifası noktasında, kamuoyuna, o hükümeti oluşturan her iki parti tarafından da açıkça ifade edilmiş olan gizli hükümet protokolü meselesidir. Eğer, siz, hükümetleri, bu Parlamento gündeminden kaçırarak, milletin gündeminden kaçırarak, bir açık, bir de gizli hükümet protokollerine göre kurarsanız, işte o gizli hükümet protokollerinin sizi getireceği nokta, bugünkü 54 üncü Hükümetin; yani, Sayın Erbakan Hükümetinin sonudur.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - DSP ile aranızda kaç protokol var?

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu milletten gizlenerek, bu memlekette yaşayan 65 milyon memleket evladından gizleyerek icraat yapmak ve hükümet etmek mümkün değildir. Siz, kamuoyuna, hükümet protokolü olarak açıkladığınız protokolün dışında, yine, ortağınızla gizli bir protokol gerçekleştiriyorsunuz ve bunu, milletten, memleketten ve Parlamentodan gizliyorsunuz. Bir sene sonra, ülkeninin içerisinde düşmüş olduğu bu durumu veya düşebilme ihtimalini, orada, o zaman görmenin; yani, hükümet kuruluşu sırasında görmenin ne kadar büyük bir basiret işi olduğunu, şimdi, burada, huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Acaba, bu gizli protokol kaleme alınırken veya bu anlaşma yapılırken, zımnî olarak, Doğru Yol Partisi-Refah Partisi Hükümetinin bu ülkeyi içerisine düşüreceği bu durumu, o gün, peşinen kabul etmiş manasında mı bu işi düşünmek lazım; yoksa, Doğru Yol Partisi, bütün bu olacakları peşinen o gün bildiği halde mi malum sebeplerle Refahyol Hükümetini kurdu? Eğer böyle değilse, o zaman, o zımnî protokolün; yani, gizil protokolün yapılış sebebi ve gerekçeleri nelerdir?

Siz, hem 2000 yılına kadar hükümet olacağınızı bütün kamuoyunun önünde açıklayacaksınız; hükümet protokolündeki şartları yerine getireceğinizi kamuoyuna defaatle deklare edeceksiniz; ama, bunun dışında, sadece, sizin; yani, 54 üncü Hükümetin bizatihi kendisinin veya partililerin, milletvekillerinin, daha doğrusu, icraatının sebep olduğu olaylar dolayısıyla gelmiş olduğu noktada bu gizli protokolün ortaya çıkma durumu söz konusu olacak. Bunu, bu millete nasıl anlatacağınızı doğrusu çok merak ediyorum, yani, bugün, ülkenin yaşamış olduğu bu gerginlik ortamını, bu sıkıntılı ortamı, milletin birbiriyle karşı karşıya gelmesini, inanmış inanmamış diye ülke insanlarının bölünmesini, acaba, siz, planlayarak mı 54 üncü Hükümeti kurmuştunuz? Eğer, siz, bir gizli protokolden bir sene sonra bahsediyorsanız, bizim de, Anavatan Partisi olarak bütün bunları sormak ve bu gizli protokolü yapma sebebinizi öğrenmek ihtiyacımız doğar. Esasen, sizin buraya gelip, bu kürsüden de ifade etmek ihtiyacını duymanız gereken şey, biraz önce sözcülerinizin yapmış olduğu gibi laf kalabalığı değil, işte, bu gizli protokolün yapılış nedenini bu Yüce Heyete, bu Parlamentoya, bu millete açıklamanızdır. Yani “2000 yılına kadar hükümet edeceğiz” diye bir işe başlıyorsunuz; ama, ülkeyi bir sene sonra acil bir seçimle karşı karşıya kalma noktasına getiriyorsunuz. Peki, bütün bunları, o gün, acaba nasıl tahmin ettiniz?!. Yoksa, bunlar, benim burada, bu kürsüde, Refahyol Hükümetinin Hükümet Programının görüşülmesi sırasında şahsım adına ifade etmiş olduğum gerçekler midir?

Değerli arkadaşlarım, bakın, buradan, Meclis zabıtlarından, o günkü ifadelerimi aynen okuyorum ve özellikle, Doğru Yol Partili değerli milletvekili arkadaşlarımın da can kulağıyla dinlemelerini rica ediyorum; bakın, bu program için konuşuyorum, burası çok önemli. Ben, bundan tam bir sene önce, bu kürsüde, şunları ifade ettim: “Doğru Yol Partisinin milletvekili ve Grubu, parti tabanıyla, tüm ülkede bu Hükümete oluşacak tepkileri asgarîye indirmek için hazırlanmış bir Hükümet Programı bugün karşınızdadır. Bu Programın uygulanması sırasında, Refah Partisinin bu Programda yer almayan hakiki düşünce ve niyetlerini hayata geçirmek ve uygulamaya koymak gayreti içinde olacağına da inanıyorum; ama, maalesef, işin acı tarafı; bu, program dışı, protokol dışı yapılacak ve ülkede büyük sıkıntı yaratacağına inandığım uygulamaları, Doğru Yol Partisinin çok değerli milletvekilleri, yani, sizler, bakanları; ancak, üzüntü ile çaresizlikle seyredeceklerdir...”

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Nasıl bir uygulama onu söyle?..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Anlatacağım... Sakin olun... Telaş etmeyin...

“...çünkü, gruptan veya Bakanlar Kurulundan vaki olabilecek en ufak bir itiraz karşısında, Sayın Çiller ile ilgili olarak açılmış bulunan soruşturma önergeleriyle ilgili, Refah Partisinin komisyon üyelerinin ve Grubunun tavırlarındaki olumsuz değişiklik tehdidiyle; yani, Yüce Divan tehdidiyle karşılaşacaklardır; yani, bugün görüşülmekte olan Programın açık ve zahiri görüntüsüdür. Bu Programın görünmeyen tarafı, Refah ağırlıklı yönü ise, aysberg gibi suyun altında durmaktadır ve bugün, maalesef, görünmemektedir.”

Çok değerli arkadaşlarım, bütün bunları, bu kürsüden, tam bir yıl önce söyledim. Öyle zannediyorum ki, bütün bu söylediklerim, bugün, gerçek oldu.

Çok değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; özellikle, Doğru Yol Partili arkadaşlarım bana hak vereceklerdir ki, bu görüşlerim, bir yıl boyunca müştereken yaşadıklarımızın tıpatıp aynısıdır. Bugün, özellikle, o Hükümeti kurmak dolayısıyla, memleketin içine düşürülmüş olduğu durumu ayrı tutuyorum, Doğru Yol Partisi olarak şu anda geçirmekte olduğunuz sıkıntıyı da göz önüne alırsak, zannediyorum ki, haklılığımızı ve o gün söylediklerimizin doğruluğunu mutlaka, ama, mutlaka tescil edeceksiniz ve olanlardan, yaşadıklarımızdan, ülkenin içine düşürülmüş olduğu durumdan büyük üzüntü duyduğunuzu da biliyorum; ama, zannediyorum, artık, parti taassubunu aşarak ülke gerçeklerini görmenin, hepimiz için, özellikle, siz Doğru Yol Partili çok değerli milletvekili arkadaşlarım için zamanı gelmiştir ve işte, bu ve bunun gibi yüzlerce sebep, bugünkü Hükümetin kuruluş gerekçelerini teşkil etmektedir. Bütün bunlardan sonra gelinmiş olan bu durum itibariyle bu gerçeği en iyi görmek ve gereğini yapmak durumunda olan da Doğru Yol Partisinin siz değerli milletvekillerisiniz.

Çok değerli arkadaşlarım, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin kurulmasını işte, bu şartlar altında değerlendirmek lazım; yani, ülkenin içine düşürülmüş olduğu durum, anayasal kurumlarımızın karşı karşıya gelmesi ve hükümet etme imkânının 54 üncü Hükümet tarafından kaybedilmesi neticesinde, bugün, Parlamentoda, seçildiğimiz günden bu yana üçüncü hükümetin programının tartışmasını yapıyoruz. Tabiî, burada, esas, üzerinde durmamız gereken bir konu daha var; eğer, siz, Refah Partisi olarak bu Parlamentoda hükümet etmek için iktidar olduktan sonra, kendinizi, seçim öncesi sistemdışı, düzendışı ilan etmişken ve o şekilde bu milletten oy istemişken, bizim sistemimizle ve bizim sistemizi kullanarak iktidar olduktan sonra, kendi düzeninizi gerçekleştirmek için bir gayret içinde olursanız, Anayasamızı, demokrasimizin temel ve vazgeçilmez ilkelerini, Atatürk ilke ve inkılaplarını hiçe sayarsanız, devlet yönetme tecrübesizliğine bir de bunları eklerseniz, artık, burada, bu yükü, bu memleketin, bu milletin, bu Parlamentonun taşıması mümkün değildir. Siz de, Anayasamıza göre kurulmuş her siyasî parti gibi, cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı kalmak mecburiyetindesiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 55 inci Hükümetin kurulma aşamasından bu yana, özellikle Refah ve Doğru Yol Partisi yetkililerince, solun iktidara taşındığı veya bu programda ağırlığın Demokratik Sol Parti görüşlerine verildiği ifade edilmektedir. Bir kere, huzurunuzda açıkça ifade ediyorum ki, bu Hükümet Programı, Hükümeti teşkil eden partilerce hazırlanmış ve şunun bunun birbirine olan üstünlüğü değil; ülke gerçekleri ve ülkenin ve rejimin şu anda içinde bulunduğu durum dikkate alınarak hazırlanmış bir programdır.

Ayrıca, bizi, solla birlikte olmakla suçlayanlara, bizim, Anavatan Partisi olarak verilecek çok cevabımız vardır. Önce, sizlere, 54 üncü Hükümetin Programının görüşülmesi sırasında, Sayın Erbakan'ın, bu kürsüdeki ifadelerinden bir pasaj okuyacağım. Sayın Erbakan ifade ediyor ki “çok aziz ve muhterem arkadaşlarım, bakınız, hakikaten, Refah Partili kardeşlerim ifade ettiler; 24 Aralık ile 28 Haziran arasında biz ne yaptık; bir Anamuhalefet Partisi yaptığımız şey ortadadır. Önce, ilk hükümetin kurulmasında bütün partilere kollarımızı açtık, gene açıyoruz. Bugün, biz, Demokratik Sol Parti ve Cumhuriyet Halk Partisiyle beraberce koalisyon kurarız, bu memlekete en hayırlı hizmetleri yaparız; zaten yaptık, zerre kadar şüphemiz yok. Bakın, böyle birtakım önyargılarla, yanlış bir şekilde uzlaşma yerine, bizi, birbirimizden uzaklaştırma tavrını takınacak olursak, bu fayda getirmez.”

Çok değerli arkadaşlarım, işte, Sayın Erbakan'ın ifadeleri, hem de bu kürsüden, sizlere hitaben yapmış olduğu ifadeleri. Açıkça görülüyor ki, Sayın Erbakan, Demokratik Sol Parti ve CHP ile beraberce koalisyon kuracağını, memlekete hayırlı hizmetler yapacağını ve zaten, bir müddet önce, yani yıllar önce yaptığını, bundan da hiç şüphemiz olmamasını bizlere, aynı zamanda siz değerli Refah Partili arkadaşlarımızın yüzüne karşı bu kürsüden ifade ediyor.

Çok değerli arkadaşlarım, bu şekilde açıkça ifade edildiği gibi ve hatta 1974 yılında o zamanki Cumhuriyet Halk Partisiyle koalisyon yaparak, Cumhuriyet Halk Partisinin ve Sayın Ecevit'in, Sayın Erbakan ve o zamanki partisi Milli Selamet Partisi tarafından iktidar yapılması veya 1991 genel seçimleri sonrası, Doğru Yol Partisinin önce Sosyaldemokrat Halkçı Partiyle; daha sonra Sayın Çiller'in Genel Başkanı olduğu Doğru Yol Partisinin önce SHP, sonra da Cumhuriyet Halk Partisiyle yaptığı koalisyonlar solun iktidara taşınması olmuyor da, bugün, bütün dünyada sol söylemlerin gelmiş olduğu nokta ortada iken ve ülke, bugün yangın yerine dönmüş iken; rejim, büyük bir ölçüde, yani sizin, Refahyol'un icraatlarıyla tehlikeye girmiş iken; bizim, Anavatan Partisi olarak Sayın Ecevit ile ve Sayın Baykal'ın dışarıdan desteğiyle kurmuş olduğumuz bu Hükümet mi solu iktidara taşımak oluyor?

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Bu Programda Anavatan'ın neyi var ki?

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sakın bir daha...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Biz geçmişimizden kaçmıyoruz... Sizin neyiniz var?

NEJAT ARSEVEN (Devamla)- Bakın, değerli arkadaşlarım...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Programda neyiniz var?

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sakın, bir daha, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi olarak, geçmişinde bunlar bulunan partiler ve yöneticileri olarak bu ifadeleri ağzınıza almayın. Sonra, meydanlara çıkarız, televizyonlara çıkarız, sizleri, bu geçmişinizden dolayı, bu söylemlerinizden dolayı, çok ciddî bir şekilde mahcup ederiz!.. (ANAP sıralarından alkışlar)

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Biz geçmişimizden gocunmuyoruz!

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

İSMAİL YILMAZ (izmir) - Ecevit'in programı, Ecevit'in... Sizin neyiniz var programda?!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Aslında, biraz önce sizlere okumuş olduğum, Sayın Erbakan'ın bu kürsüden yapmış olduğu bu ifadeler doğrudur. Yani, kısaca, milletin, bu Parlamento çatısı altına seçip gönderdiği her parti, tabiî, Anayasamıza ve cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı kalmak şartıyla, koalisyon kurulabilir partilerdir. Bu kürsüde çok ifade edildi; Sayın Genel Başkanımız Mesut Yılmaz, birçok kez ifade etti. İşte, biz, seçimin hemen sonrası, Refah Partisiyle hükümet kurma girişimlerini, demin ifade etmiş olduğum Sayın Erbakan'ın mantığıyla yaptık. Tabiî, bu görüşmeleri yapmadan, Refah Partisinin; yani, sizlerin, ülke yönetimiyle ilgili düşünce ve fikirlerinizi bilemezdik. Bu görüşmeler sonrası gelmiş olduğumuz nokta, bize, o gün itibariyle Refah Partisinin ülke yönetimine dahil edilmesinin, yine o günkü söylemleriyle, tavırlarıyla mümkün olmadığını gösterdiği için, o gün sizinle başlatmış olduğumuz koalisyon görüşmelerini noktaladık...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Aldığınız talimatla!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Ama, maalesef, başka saiklerle....

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Aldığınız talimatlarla!..

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, biraz sabırlı olun... Devamlı müdahalede bulunursanız olmaz ki...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Şimdi, bakın, talimat falan deyince, size bir şeyler söylerim.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu talimat meselesini size anlatayım; siz, mademki bu talimat işine çok meraklısınız, bakın anlatayım talimat nasıl olur...

MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) - Söyle, söyle; gocunmayız biz!

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Şimdi, eğer, bir ülkenin başbakanı olarak -Refah Partililer, özellikle size söylüyorum, dinleyin- Millî Güvenlik Kurulu toplantısına gidersiniz, orada, kuzu kuzu oturursunuz; orada, gerekli talimatları alırsınız; o talimatlara esas cevap verilmesi gereken yerde gerekli cevapları vermezsiniz ve o talimatlarla aşağıya inip, onun altına imzayı da şakır şakır atarsınız; hem de kim atar biliyor musunuz; Sayın Erbakan atar, Erbakan!.. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Yazıklar olsun size!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Ondan sonra da, çıkıp aslan kesilirsiniz. Şimdi anladınız mı talimat nasıl olur! Onun için, siz, bir daha, bu ülkede talimattan falan bahsetmeyin; sizin böyle bir hakkınız zinhar yok.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Siz, tankları gösteriyorsunuz...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Siz, kapatın bu işi...

BAŞKAN - Sayın Arseven, siz, Genel Kurula hitaba devam edin.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli Refah Partili arkadaşlarım, siz, mutlaka; ama, mutlaka, bu ülkeyi...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Siz tankların arasından geçin...

BAŞKAN - İsmail Bey, bir kere de sizi uyarıyorum.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - ...Anayasa çizgisinde, kanunlar çizgisinde ve ülkenin kanunlarına uygun olarak idare etmek mecburiyetindesiniz. Siz, bu ülkenin Anayasasına göre, Siyasî Partiler Kanununa göre, geçerli kanunlarına göre kurulmuş bir siyasî partisiniz. Eğer, siz, kendi partililerinizin, belediye başkanlarınızın, milletvekillerinizin, vesaire, şunun bunun tavırlarıyla bu davranışların dışına çıkarsanız ve bu uygulamalara Refah Partisi olarak çanak da tutarsanız, bu işlerin hepsi başınıza gelir; onun için, akıllı olun.

Şimdi, bakın, bu ışık mışık meselesi bitti; ışık da söndü. (RP sıralarından gürültüler) Şimdi, siz, tekrar yeni bir ışığı kaç sene sonra bulursunuz; otuz sene sonra mı bulmuştunuz, bir daha altmış sene sonra mı bulursunuz onu falan bilmem de; ama, biraz akıllı olursanız, zannediyorum çok iyi olur. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET POLAT (Aydın) - O seni ilgilendirmez...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Şimdi, bakın, size bir şey daha söyleyeyim; bu talimat, malimat işinden geldik... Değerli arkadaşlarım, bu yanıltma işlerle, kandırmaca işlerle, bu ülkede, belki, bazılarını kandırabilirsiniz; ama, hiç zannetmeyin ki, bu milleti kandırabilirsiniz...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Biz, hiç kimseyi kandırmadık...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Siz, bu ülkede, ağıza alınmayacak lafları söyleyen, demin, bu kürsüde, Sayın Arınç, Sayın Özal'la ilgili bazı şeyler ifade etti; yani, Sayın Özal döneminden, bu ülkeye yaptığı hizmetlerden, vesaireden bahsetti; ama, bakın, çok açık söylüyorum; sizin, o ihraç ettiğiniz milletvekilinizin, Sayın Özal için “bu, Özal mı, papaz mı” dediğini bu millete anlatamazsınız. (ANAP sıralarından alkışlar) Eğer, siz, o milletvekilinizi, istifa noktasına...

SITKI CENGİL (Adana) - Özal'ın resimlerini indiren bir partiyle...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Otur, otur... Telaşlanma, telaşlanma...

BAŞKAN - Efendim, lütfen, oturur musunuz...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım şimdi, bakın, üç tane milletvekili arkadaşınız bu partiden istifa etti; öyle mi; atti değil mi?

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Size ne?..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Peki, siz, bu arkadaşlarımızı sonra niye ihraç ettiniz? Niye, Sayın Arınç bu kürsüye gelip de bu ihracın gerekçesini anlatmadı?.. (RP sıralarından gürültüler)

Peki, ihraç ettiğiniz o milletvekillerinin imzalarını elinize alıp da, Sayın Başbakanın “işte, bu imzalar benim arkamda” demesinin mantığını bu millete nasıl anlatacaksınız? Yani siz, hem adamları ihraç edeceksiniz hem de “o adamlar bizi destekliyor” deyip, elinize bu belgeleri alıp, çıkacaksınız!..

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Siz, DYP'li milletvekillerini nasıl izah edeceksiniz?

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanı da bunlara inanıp, size ve sizin arzu ettiğiniz kişiye görev verecek... Var mı böyle şey?!. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

SITKI CENGİL (Adana) - Özal'ın resimlerini indireni bakan yaptınız mı yapmadınız mı; onun hesabını verin!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...

SITKI CENGİL (Adana) - Yok “yapmadık” diyorsanız, çıkıp “yapmadık” deyin.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Telaşlanma.

Tekrar ifade ediyorum ki, ülkemizi ve insanlarımızı bugün içerisine düşürmüş olduğunuz noktaya, rejimimizi tehlikeye sokan noktaya nasıl geldiğimizi iyi değerlendirmeden; yani, şu geçmiş bir yılın muhasebesini iyi ve sağlıklı yapmadan, bu Hükümetin kuruluşunu ve Programını sağlıklı değerlendirmeniz mümkün değildir.

Sayın Erbakan, yine 54 üncü Hükümetin kuruluşunda program görüşmeleri sırasında ifade ediyor ve “Meclis, her zaman, bizim Hükümetimizin üzerinde olacaktır. Sizin güvenoyunuza mazhar olduğu müddetçe, bu Hükümet sadece hizmet edecek, biz de garson Hükümet olacağız” diyor.

Şimdi, değerli Refah Partili arkadaşlarım, size yine söylüyorum: Bu garsonluk işi, acaba hakiki manada gerçekleşti mi; yani, siz, bu millete değerli garson arkadaşlarımızın yaptığı gibi, hakiki, güzel hizmetler yapabildiniz mi?

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Tabiî yaptık.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Öyle mi!..Niye istifa ettiniz? Güzel hizmetler yapan hükümet iktidarı bırakıp kaçar mı?!.. Biz, sizin güvenoyunuzu Anayasa Mahkemesine mi götürdük? Bizi, Anayasa Mahkemesine götürdünüz; biz, Doğru Yol Partili arkadaşlarımızla koalisyon kurmuştuk, Anayasa Mahkemesi güvenoyumuzu iptal etti, biz de götürdük Sayın Cumhurbaşkanımıza istifamızı sunduk. Peki, siz niye istifa ettiniz; önce onu burada anlatın?..

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Anlattık onuş, anlattık...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Bakın, geveleyip duruyorsunuz, şöyle oldu, böyle oldu, oradan geldi, böyle geçti falan diye... Niye istifa ettiniz? Ben isterdim ki, Sayın eski Başbakan veya Grubunun sözcüsü, çıkıp, lafı şuradan buradan dolandıracağına, keşke, istifasının esas gerekçesini buradan, bu millete -bakın, bizi seyrediyorlar... Bakın, kameralar burada; siz, zannetmeyin ki, burada, sizi, yalnız muhalefet, iktidar seyrediyor; sizi, bütün millet seyrediyor- bunu anlatsaydı.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Tufaya geldiler Nejat Bey!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Yani siz iyi garsonluk yaptım mı diyorsunuz? Yaptınız mı?..

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Millete hizmet ettik...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Peki, hayırlı olsun.

ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Müşteriyi çarptılar.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Bardakları kırdılar.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Şimdi...

BAŞKAN - Sayın Arseven, bir dakika...

Bekliyorum efendim; arkadaşlarımız, lütfen, söyleyeceklerini söylesinler, siz, ondan sonra konuşmanıza rahat devam etme imkânı bulursunuz.

NEJAT ARSEVEN - (Devamla) - Onlar söylesinler, ben...

BAŞKAN - Lütfen efendim... Ben, zamanınıza ilave edeceğim.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sağ olun efendim.

BAŞKAN - Çünkü, arkadaşlarıma rica ettim birkaç defa; o ricamı...

RIZA ULUCAK (Ankara) - Sayın Başkan....

BAŞKAN - Sayın Ulucak, neyin müdahalesini yapıyorsunuz? Lütfen... İstirham ediyorum... Bakın, biraz önce, Sayın Arınç konuşurken, hiçbir müdahale yaptırmadım kendilerine. Sayın Arınç'ı herkes sükûnetle dinledi. İstirham ediyorum... Genel Başkan Yardımcısısınız; lütfen, oturun efendim. İstirham ediyorum... Grup Başkanvekiliniz burada; partinize bir sataşma olursa, bana müracaat eder, ben, gerekli söz hakkını veririm efendim. İstirham ediyorum...

Buyurun Sayın Arseven. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bununla şunu ifade etmek istiyorum: Refah Partili arkadaşlarım, telaşlanmayın...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Biz telaşlanmıyoruz.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Bunlara, mutlaka, siz, kendi içinizde, kendi vicdanınızda, kendi gönlünüzde bir cevap vermek mecburiyetindesiniz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Verdik elhamdülillah.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Burada, bizim en önemli gördüğümüz husus, Sayın Başbakanın, Sayın Cumhurbaşkanına gidip, ülkenin içine düşmüş olduğu toplumsal gerginlik, sıkıntı ve rejimin tehlikede olması gerekçeleriyle istifasını sunması hususudur.

Değerli arkadaşlarım, değerli Refah Partililer; ülkede, iktidarlar, bu memlekete hizmet etmek için, ülkenin huzur ve düzenini sağlayıp, 65 milyon memleket evladını huzurlu kılmak, toplumsal problemleri asgarîye indirmek ve her birimizin varlık sebebi olan demokratik rejimimizin, hiçbir sıkıntıya maruz kalmadan, Anayasal düzenimiz içerisinde devamını sağlamak için kurulur; fakat, ne acıdır ki, 54 üncü Hükümet, işte, ülkede, en asgarîden sağlamak zorunda olduğunu yukarıda ifade etmiş olduğum hususlarda büyük sıkıntılar yaratmıştır ve yine, hem Sayın Başbakan hem de Sayın Başbakan Yardımcısı, gizli protokollerini yürürlüğe koyma gerekçesi olarak, ülkede, huzur ve düzenin bozulmasını, rejimin tehlikede olmasını göstermişlerdir.

Şimdi, burada, bir ilave daha yapacağım, kusura bakmayın: Demin, bu kürsüde yine ifade edildi; askerin müdahalesi, askerin izni, Silahlı Kuvvetlerin müdahalesi gibi... Burada -isterseniz, biraz vakit ayırırsam bulabilirim de- Sayın Çiller'in gazetelere vermiş olduğu bir beyanatı var: Sayın Genelkurmay Başkanına gidiyor ve “ben, Refahsız bir hükümet kuracağım; acaba, bana destek olur musunuz, bana güç verir misiniz, beni tasvip eder misiniz” diyor.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Doğru... Doğru...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Bunları söyledikten sonra da, ülkede demokrasiden, askerin müdahalesinden, bunun doğru olup olmadığından bahsediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkeyi idare etmeye karar veren ve bu kararları aldıktan sonra yola çıkan insanların, bütün davranışlarını belli bir mantık silsilesi içerisinde götürme zorunluluğu vardır. Ülke idare etmek, öyle, çocuk oyuncağı gibi bir iş değildir.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) - Allah için doğru...

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Eğer, siz, bu ülkeyi idare ederken, bu memlekette yaşayan 65 milyon memleket evladını sıkıntıya sokacak hareketlerin içerisine girerseniz, o sıkıntıları yaratırsanız, yarın, ülkede, bu ve bunun gibi bazı sıkıntıların ortaya çıkmasını da peşinen kabul etmiş olursunuz.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) - Kriz yönetmeliğini ne yapmışlar?

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Erbakan'ın... Onu okumuyorum... Onun dışında, yine, bu kürsüde biraz önce söz almış olduğu için ifade ediyorum; Sayın Arınç'ın, seçimle ilgili, bu kürsüden, bir önceki Hükümetin kuruluşu sırasında, Grubu adına yapmış olduğu konuşmadan, size, çok kısa bir pasaj okuyorum.

Sayın Arınç, o gün -yani, bundan bir yıl önce- ifade ediyorlar ki “Türkiye'de, Anayasanın yazdığına göre, beş yılda bir seçim yapmamız gerekiyor. Çok acil şartlar ortaya çıkmadan, bir oyun oynar gibi, her gün seçimden bahsedebilir miyiz?” Bunu, ben söylemiyorum; değerli arkadaşınız Sayın Arınç söylüyor.

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Hangi şartlar?..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Dinleyin... Dinleyin...

“...triyonlara mal olan bir seçim kampanyasının, devlet açısından, bugün, Türkiye'ye yükleyeceği yükleri kim kaldırabilir ve böyle bir seçim, Türkiye'de bu tabloyu ne kadar etkileyebilir; zaten, gittikçe bozulan ekonominin daha da bozulmasına yol açmaz mı; Türkiye'deki kaosu daha da büyütmez mi? Böyle bir ihtimal karşısında biz sorumluluğumuzu biliyoruz. Ne yaptınız da tekrar oy isteyeceksiniz? Kurdukları hükümetlerde başarısız olan insanların -yani, sizlerden bahsediyor- yeniden seçime gidelim demesinin hangi aklî ve mantıkî dayanağı bulunabilir?” diyor. Siz, buna kendi vicdanınızda bir şey buldunuz mu? Yani, millete gittiğiniz zaman ne diyeceksiniz? Doğru Yol Partisiyle birlikte bu hükümeti kurdunuz, Mecliste çoğunluğunuz da vardı -her zaman söylüyorsunuz, şu kadar gensoru verdiniz düşüremediniz, bu kadar gensoru verdiniz düşüremediniz falan diye- peki, böyle gül gibi bu memleketi idare ederken, böyle bir ortağı da bulmuşken -Allah'a şükürler olsun, hiçbir şeye itiraz ettiği yok- niye bu iktidarı bıraktınız gittiniz diye, o, çok arzu ettiğiniz ve inşallah, gelmesini bizim de arzu ettiğimiz seçim döneminde, çıkıp bu millete, bunu, nasıl anlatacaksınız?.. Niçin bırakıp gittiği konusunda ne diyeceksiniz?..

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Merak etmeyin!..

MUSA OKÇU (Batman) - Anlatmakta siz zorluk çekeceksiniz.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Hayır, biz, hepsini çok güzel anlatırız. Bizim anlatacak, demin size o solla beraber olma konusunda söylediğim gibi, birçok şeyimiz var; sizin hiçbir konuda bize söyleyecek bir şeyiniz yok; ama, bu millete anlatamayacağınız bir tek şey var; bu milletten onu yönetmek iznini almışken, bu milleti doğru düzgün idare edemeyip, ülkeyi bu kaos ortamına soktuktan sonra, gidip Sayın Cumhurbaşkanına, işte bu sıkıntıları gerekçe göstererek istifanızı vermenizdir. Bunu, bu millete anlatamayacaksınız; göreceksiniz... (ANAP sıralarından alkışlar)

MUSA OKÇU (Batman) - Yazık, yazık!... Seçim bölgesinden geliyoruz biz.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Siz, bizim adımıza telaş etmeyin; biz anlatırız.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir sene sonra geldiğimiz noktada, aynı Hükümet ve aynı Hükümetin ortağı ve onların Sayın Genel Başkanlarının, bu toplumdaki toplumsal gerginliği ve rejim sıkıntısını ve bunların ülkeyi getirmiş olduğu noktayı ortaya koyarak, seçime gitme ihtiyacıyla ilgili düşüncelerimi demin ifade ettim.

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha ifade edeceğim; demin, yine bu kürsüden ifade edildi, bu Hükümetin ayıplı bir hükümet olduğu, talimatlarla kurulduğu, şaibeli bir hükümet olduğu...

Bakın, değerli arkadaşlarım, yine, size, özellikle sizin, Doğru Yol Partili ve Refah Partili arkadaşlarımın dinlemesi için, ayıplı bir hükümetin nasıl olacağını tek tek anlatayım.

Bakın, değerli arkadaşlarım, ayıplı bir hükümet nasıl olur:

Ayıplı hükümet, öncelikle, gizli protokollerle kurulan hükümettir. Eğer bir hükümeti, bu ülkede, bir açık, bir de kendi aranızda gizli hükümet protokolleriyle kuruyorsanız, işte o hükümet, birinci derecede ayıplı bir hükümettir. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Biz, kendileriyle ittifak yaparken “katil” diye nitelendirdiğiniz, daha sonra da, oylarına ihtiyacınız olduğu zaman “bizi desteklesinler” diye desteklerini kabul ettiğiniz ve yürütmeye çalıştığınız hükümet, ayıplı bir hükümettir. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Tüm Türkiye'yi ayağa kaldıran “Sincan” gibi bir olayı gerçekleştiren baş aktörü, üzerinde “Bakanlık” sıfatıyla ziyarete giden Adalet Bakanının içinde bulunduğu hükümet, ayıplı bir hükümettir. (ANAP VE DSP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

Demin de ifade ettim, istifa eden milletvekillerini ihraç eden, sonra bu üç kişinin imzalı desteğini, millete, sallaya sallaya gösteren hükümet, ayıplı bir hükümettir.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Kendileri açıkladılar, kendileri deklare ettiler.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Çok değerli arkadaşlarım, hepimizin, gözbebeğimiz gibi korumamız gereken ve hepimizin evlatlarından oluşan, bu memlekette demokratik nizamın yürümesinden, bu memleketin, milletin huzur ve sükûnundan başka hiçbir gayesi olmayan şanlı ordumuzun içine köstebek sokacak kadar cahil ve sorumsuz bir İçişleri Bakanını içinde bulunduran hükümet, ayıplı bir hükümettir. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

“Faizi kaldıracağım” deyip, bir senede faizi tavana vurduran, sizin kurmuş olduğunuz Refahyol Hükümeti ayıplı bir hükümettir. (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu kadar yapma!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Millî Güvenlik Kurulunda başka, dışarıda başka konuşan hükümet, ayıplı bir hükümettir.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Özrünüz kabahatinizden büyük oldu.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Yeter mi bu kadar ayıplarınız?.. (DSP sıralarından “dosyalardan bahset” sesleri, RP sıralarından gürültüler)

Çok değerli arkadaşlarım, bugün huzurunuzda görüşülmekte olan, Sayın Mesut Yılmaz başkanlığında kurulmuş bulunan 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Protokol ve Programında yer alan ve yine, Hükümetin en önde gelen hedefi olarak gösterilen, milletimizin vazgeçilmez değerleri ile devletimizin değiştirilemez ve değiştirilmemesi gereken nitelikleri arasındaki birlikteliği sağlamak ve sürdürmek kararlılığını, Anavatan Partisi olarak çok önemli bulduğumuzu ve mutlaka, netice alınması gerekli, hem de çok acil netice alınması gerekli bir konu olarak düşündüğümüzü huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Anavatan Partisinin sekiz yıllık iktidarı dönemi, işte, bugün, 55 inci Hükümetin öncelikli hedef olarak gösterdiği, milletimizin vazgeçilmez değerleriyle, yani, milletimizin din ve vicdan özgürlüğünü, en geniş şekilde, yaşama özgürlüğü ile devletimizin değiştirilemez nitelikleri arasındaki uyumun en geniş ölçüde sağlandığı ve dolayısıyla, bütün vatandaşlarımızın mutlu ve refah içinde yaşadığı bir dönem olmuştur.

Şimdi, bir de sizin, yani, bu memlekette dinin sahibi yalnız sizmişsiniz gibi millete sunduğunuz ve Refah Partisinin iktidar olduğu döneme bakalım... (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Estağfurullah... Dinin sahibi Allah'tır.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, siz, bu dönemde, yani, bu Refahyol İktidarı döneminde, Türkiye'de yaşayan, inançlarını yaşamak isteyen hakikî Müslümanlara en büyük kötülüğü yaptınız.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bırak Allahaşkına!..

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Hiçbir zaman, bu memlekette yaşayan Müslüman insanlarımıza yaptığınız bu kötülüğün vebalini, ne burada ne öbür tarafta ödeyemezsiniz; çünkü, o yaşayan insanlarımızı, din ve vicdan özgürlüğünü Anavatan İktidarları sayesinde doyasıya yaşamaya başlayan insanları büyük sıkıntı içine soktunuz.

Demin burada Kur'an kurslarından bahsedildi. Bu Kur'an kurslarından sizin döneminizde kaç tane kapatıldı?.. (ANAP sıralarından alkışlar) Niye, Bülent Arınç Bey gelip burada, biz bu Kur'an kurslarından bu kadar kapattık diyemedi?!. Sayayım mı! (RP sıralarından gürültüler)

İmam-hatip okullarından bahsediyorsunuz... Bu memlekete değerli ve çok güzel hizmetler vermiş olan, hepimizin, her kurumumuzun içinde bulunan, iftihar ettiğimiz imam-hatip lisesi, okulu mezunu arkadaşlarımızı veya onların talebelerini arka bahçeniz gibi göstermek gibi bir lüksünüz var mı?! Yoksa, o zaman niye gösteriyorsunuz?! Niçin bunları toplumda taraf haline getiriyorsunuz?!

MUHAMMET POLAT (Aydın) - O, sizin iddianız.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım, sizin, yani Refah Partisinin, gerek önce gerekse bu iktidar döneminde açtığınız bir tek imam-hatip okulu yoktur. (ANAP sıralarından alkışlar) Bugün, Türkiye'de, imam-hatip okullarını açan, onlara sahip çıkan, ama, sizin gibi değil -bakın, çok açık söylüyorum- istismar ederek falan değil, onları, bu milletin, bu memleketin evlatları olarak gören, hayırlı evlatlar olarak yetişmesi konusunda gayret gösteren tek parti, Anavatan Partisidir. Biz, bu memlekette, bu işleri hiçbir zaman istismar etmedik.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - CHP'ye söyle!

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Hiçbir zaman, bunları, kendimize oy deposu olarak falan da görmedik. Onun için, hiç endişe buyurmayın, bu konuda hiç polemiğe falan da girmeyin; bu konudaki en iyi çözümler, yine, Anavatan Partisinin, o, sizin imrenerek seyrettiğiniz sekiz yıllık iktidarımız döneminde olduğu gibi, bugün de, yine, Demokratik Sol Parti ile kurmuş olduğumuz bu iktidar döneminde gerçekleşecektir; bunu da kulağınızdan hiç çıkarmayın.

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Millet bir tek şey soruyor, bir tek şey öğrenmek istiyor; imam-hatip okullarının orta kısmını kapatacak mısınız kapatmayacak mısınız?

BAŞKAN - Sayın Polat, sizi bir kere daha uyarıyorum; etti iki...

(RP sıralarından “Anavatan Partisi bitti” sesleri)

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Kimin bitip, kimin bitmediğini, inşallah, seçim sandığı önümüze geldiği zaman göreceksiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizde, uzun zamandan beri, yani, Anavatan Partisinin iktidarı bıraktığı 1991 yılı sonundan bu yana, birçok konuda yapılması gereken reformların askıya alındığı ve sadece günü kurtarma politikalarıyla hükümet edildiği ve tabiî, ondan da ne gibi sonuçlar alındığı, hepinizin malumlarıdır; ama, bugün, ülkemizin ve vatandaşlarımızın içinde bulunduğu durum itibariyle, sağlık, adalet, sosyal güvenlik, yerel yönetimler gibi konularda, mutlaka, yeni reformların yapılması zorunluluğu da ortada bulunmaktadır; ancak, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin kuruluş şekli ve süresi ve özellikle, Hükümetin önceliğinin, Anayasamızın öngördüğü, “temsilde adalet, yönetimde istikrar” ilkesini sağlayan bir genel seçimin gerekli kıldığı nüfus sayımı ve tespitinin yapılması ile seçmen kütüklerinin yeniden yazılmasına imkân tanıyan yasal düzenlemelerin yapılması hedefi, ülkemizin bu acil çözüm bekleyen konularla ilgili reform ihtiyacını ortadan kaldırmamalıdır. En azından, ülkede reform konusundaki tavrı ve icraatı herkesin malumu olan Anavatan Partisi önderliğinde kurulmuş olan bu Cumhuriyet Hükümeti, bu acil reformlar konusunda, iddialı olmasa da, mutlaka, ama mutlaka kararlı olduğunu bu millete göstermeli ve en azından bu acil reformların altyapısını hazırlamak, temelini atmak gayreti içinde olmalıdır.

BAŞKAN - Sayın Arseven, eksüreye ihtiyacınız var mı efendim?

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Biraz daha lütfederseniz Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 55 inci Cumhuriyet Hükümeti Programı, bu Hükümetin bir uzlaşma hükümeti olduğu gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, ülkenin içinde bulunduğu ve Refahyol Hükümeti tarafından içine düşürüldüğü bu ortamda, 55 inci Hükümetin, yani Sayın Yılmaz Hükümetinin, toplumun bütün kesimleriyle uzlaşma kararlılığını çok doğru ve Anavatan politikalarına uygun bir davranış olarak değerlendiriyoruz. Partimizin bu konudaki engin tecrübesiyle oluşturulan bu Hükümet, toplumdaki en geniş manadaki uzlaşmayı, mutlaka, ama mutlaka sağlayacaktır.

Ayrıca, Sayın Yılmaz Hükümetinin, “bu çerçevede, ekonomik ve sosyal konseyin, ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasına etkin bir şekilde katılımının sağlanacağı” ifadesini de fevkalede olumlu bulduğumuzu, Yüce Heyetinizin önünde ve aziz milletimizin önünde ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, bu çok önemli konseyin, Sayın Erbakan Hükümeti döneminde olduğu gibi, ismi var kendi yok bir kurul olmaktan çıkarılıp, Hükümetin bir danışma organı gibi çalışması gerekliliğini de Anavatan Partisi Grubu olarak ifade ediyoruz.

Yine, son günlerin önemli konularından olan basın özgürlüğü konusunda da, yine basın kuruluşlarıyla istişare edilerek, basının kendi kendini kontrol edeceği bir otokontrol sisteminin bir yasayla düzenlenecek olmasını da çok önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen dönem; yani, son bir yıllık Refahyol İktidarı, adalet hizmetleri konusunda fevkalade yersiz ve gereksiz tartışmaların yaşandığı ve bunlara, bizzat yargının başındaki kimselerin sebep olduğu bir dönem olarak tarihe geçecektir. Belki cumhuriyet tarinde ilk defa bir tutuklu, hem de tüm kamuoyunun tartıştığı ve cumhuriyetimizin temel ilkelerinin ayaklar altına alındığı bir senaryonun baş aktörü tutuklu kişi, üzerinde “Bakanlık” sıfatı bulunan bir kişi tarafından ziyaret edilmiş ve bu, bir particilik anlayışı olarak da kamuoyuna ifade edilmiştir. Yine, ne acıdır ki, bu tür davranışlar ve sonrası gelişmeler, o yüce kurumun başının “bostan” veya “korkuluk” tartışmalarını, bu Yüce Heyetin önüne taşıdığı anlamsız tartışmaların yapıldığı bir dönem olmuştur.

Bugün, geldiğimiz noktada, bütün milletimizin gözü bağımsız Türk yargısının üzerindedir. Dolayısıyla, 55 inci Hükümet Programında, adalet hizmetleriyle ilgili olarak, Türk yargı sisteminin bağımsız ve tarafsızlığıyla ilgili olarak yer alan hususları fevkalade olumlu buluyoruz. Bugün, gerek Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda ve de gerekse yargının her kademesindeki hâkim ve savcılarımızın bağımsız olarak yetkilerini kullanmasını ve görevlerini yerine getirmesini sağlayacak yeni yasal düzenlemelerin 55 inci Hükümet döneminde gerçekleştirileceğine Anavatan Partisi Grubu olarak yürekten inanıyoruz.

Ayrıca, Programın bu bölümü üzerinde görüşlerimizi ifade ederken, Anayasa Mahkememizin de, özenle korumamız ve eleştirirken de çok dikkatli davranmamız gereken bir kurum olduğunu belirtiyoruz. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi kararlarını, lehimize verildiği zaman alkışlayan, ama aynı mahkeme tarafından aleyhimize bir yargı kararı çıktığı zaman yerden yere vuran anlayıştan, her birimiz, özellikle bazı siyasî partilerimiz mutlaka vazgeçmelidirler ve herkes, bu yüce kurumun bir gün kendisine de lazım olabileceğini, anayasal bir organ olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 inci Yüzyılın eşiğindeki dünyada önemli değişiklikler olmakta, son derece hızlı bir küreselleşme yaşanmaktadır. Uluslararası alanda yaşanan bu hızlı değişime ayak uydurabilmek, ancak etkin bir yönetim anlayışıyla mümkündür.

Merkeziyetçi yönetim anlayışından vazgeçmeliyiz. Yerel yönetimler, idarî ve malî açıdan merkeze bağlı olmakta; bu durum da bürokrasiyi artıran, bir dikey hiyerarşiyi güçlendiren ve vatandaşının her sorununa merkezde çözüm aradığı bir siyasal ortamın oluşmasına neden olmaktadır. Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak, bu modelin, giderek dışarı açılmakta olan ülkemiz için uygun bir model olmadığı görüşündeyiz ve dolayısıyla, yine, bu Hükümetin Programında bu konuda yapılmış olan düzenlemeleri de fevkalade olumlu bulmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi olarak, her türlü yolsuzluk ve yasadışı faaliyetin ülkede yok edilmesi ve bu faaliyette bulunanların üzerine gidilmesi konusundaki kararlılığımız, tüm kamuoyunun malumudur. Biz, parti olarak bu konudaki kararlılığımızı -Sayın Genel Başkanımız başta olmak üzere, hepimiz- başbakanlık koltuğunu ve iktidarı bırakmak pahasına yerine getirdik.

Özellikle, Refahyol İktidarı döneminde ortaya çıkan, devletin içine sızmış olan çeteler, suç örgütleri, bugün, ülkemizin en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir ve bize, yani Anavatan Partisi Grubuna göre, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, ucu nereye dayanırsa dayansın, her türlü kanunsuzluk ve yolsuzlukla mücade etmek, belki de 55 inci Hükümetin, yani Sayın Mesut Yılmaz Hükümetinin var oluş nedenlerinin de başında gelmektedir.

Bugün, eğer Refahyol Hükümetinin istifası sonucu oluşturulan 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, toplumdan, toplumun her kesiminden büyük ölçüde destek görüyorsa, bu Hükümetin kuruluşu vatandaşlarımız tarafından coşkuyla karşılanıyorsa, bunun birinci ve tek sebebi, bu Hükümeti oluşturan ve dışarıdan destekleyen bütün siyasî partilerimizin yolsuzluklar ve yasadışı faaliyetlerle ilgili, müştereken, kamuoyu önünde sergilemiş oldukları kararlı tavırlarıdır. 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Programında, kamuoyunun üzerinde çok hassas olduğu bu hususların özenle yer almış olmasından, Anavatan Partisi Grubu olarak ayrıca büyük bir memnuniyet duymaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en önemli sorunlarının başında gelen, Güneydoğu Anadolu'daki bölücü terör faaliyetlerine ilişkin Hükümet Programındaki partilerüstü yaklaşımı da takdirle karşıladığımızı, burada ifade etmek istiyorum ve yine, biraz önce bu kürsüde ifade edildi, Hükümetin kuruluşundan hemen sonra, Başbakan Yardımcımız Sayın Ecevit'in başkanlığında, Hükümette temsil edilen hemen bütün partilerin bakanlarının da katıldığı güneydoğu seyahatini, fevkalade önemli ve doğru bulduğumuzu da, huzurlarınızda, buradan tekrar ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeniden yapılanan Avrupa'yla bütünleşme yolundaki girişimlerin devam edeceği ve mümkün olan en yakın zamanda Avrupa Birliğine tam üyeliğin sağlanması yönündeki gayretlerin 55 inci Hükümetin öncelikli dışpolitika hedeflerinden biri olmasını da büyük bir memnunlukla karşılıyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 54 üncü Hükümetin hayalî kaynak paketlerine dayanan kamu gelirleri, gerçeklikten uzak kamu giderleri ile kamu malî düzenini tam anlamıyla bozan denk bütçe aldatmacası, altı aydır kamuoyundan gizlenen kamu hesapları bülteninin açıklanmasıyla son bulmuştur. Refahyol Hükümetinin Başbakanı tarafından, halkın gözünün içine baka baka altı ay boyunca anlatılan denk bütçe masalı, haziran ayı sonu itibariyle 720 trilyon açık vermiş durumdadır. Demokrasinin dürüstlük, açıklık ve şeffaflık ilkeleriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan bu tutum, aynı zamanda, Refahyol Hükümetinin devlet geleneklerini nasıl tahrip ettiğinin de bir örneğini oluşturmaktadır. Mesut Yılmaz tarafından kurulan 55 inci Cumhuriyet Hükümeti işbaşına gelir gelmez açıklanan kamu hesapları bülteni, sadece denk bütçe masalını ortaya çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda, bir şeffaflık, dürüstlük, bir demokrasi belgesi olma hüviyetini kazanmıştır. Bu bakımdan da, programda yer alan “kamu malî disiplini mutlaka yeniden sağlanacak, devlet kaynaklarının keyfî olarak kullanılacağı inancını uyandıran uygulamalara son verilecek” ifadesini takdirle karşıladığımızı, huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Taner ve Değerli Maliye Bakanımız Sayın Temizel'in müştereken düzenlemiş oldukları basın toplantısındaki ifadeleri, tüyler ürperticidir. Ekonominin dün çekilen fotoğrafı, adil düzen safsatasının Türkiye'yi ve Türk ekonomisini nereye getirdiğini de açıkça göstermiştir. Yani, kısaca, Türkiye, ekonomide de bir uçurumun kenarından dönmüştür. Devlet kasasından mahallî idarelere 36 trilyon kaynak aktarılmış, bu kaynağın yüzde 96'sı, sadece ve sadece Refah Partili belediyelere gönderilmiştir.

Şimdi, size, bu kürsüden -Refah Partililere- soruyorum, sizin adil düzen anlayışınız bu mu?! Yani, siz, hep 65 milyon memleket evladından, onlara verdiğiniz güzel hizmetlerden, hayırlı hizmetlerden bahsedeceksiniz; ama, bu kaynağın yüzde 96'sını, sadece Refah Partili belediyelerin bulunduğu yörede yaşayan insanlara göndereceksiniz_ Peki, öbür belediyelerin yönettiği yörelerde yaşayan insanlar, sizin, Müslüman-Türk insanı tarifi kavramınız içine girmiyor mu?! Siz, onları başka insanlar, başka memleketin insanları olarak mı değerlendiriyorsunuz?! Yani, bu belediye ihtiyaçları, yalnız Refah Partili belediyelerin bulunduğu yörelerde yaşayan insanlar için var, diğer yörelerde yok mu?! İşte, bütün bunları, bunun gibi sebeplerle, bu millete anlatamayacaksınız.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Eski Çevre Bakanınıza sorun.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Lutfullah Kayalar'a sor, Mustafa Taşar'a sor.

BAŞKAN - Sayın Arseven, 10 dakika geçtiniz_

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Efendim, toparlıyorum.

BAŞKAN - Lütfen_ İstirham ediyorum.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, bu Hükümetin KOBİ'lerle ilgili ifadelerini ve bu konudaki düzenlemelerini de fevkalade önemli buluyoruz. Bu KOBİ'ler konusundaki kaynak aktarımının çok doğru olduğunu burada ifade ederken, bir önceki hükümet döneminde, Refah Partili ve Doğru Yol Partili il ve ilçe teşkilatlarının kapı kapı gezerek, Doğru Yol Partili, Refah Partili araştırması yaparak KOBİ kredilerini dağıtma anlayışının da, bu Hükümetin kuruluşuyla sona ermesinden büyük mutluluk duyduğumuzu, burada, hem sizin hem aziz milletimizin önünde tekrar ifade ediyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Lütfen efendim.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tarım ve hayvancılıktaki yanlış politikaların, ülkemiz hayvancılığını ve köylümüzü getirmiş olduğu nokta ortadadır.

55 inci Cumhuriyet Hükümeti, daha güvenoyu almadan, geçen günlerde, 18 trilyon lira çiftçi ödemesini zamanında köylümüze yapmıştır. Önümüzdeki günlerde, Toprak Mahsulleri Ofisinin bu ödemelerinin, yine, peşin ve zamanında yapılacağını Hükümet kaynaklarından öğrenmiş olmamızdan da büyük mutluluk duyuyoruz.

Yine, bu arada, yıllardır ödenmeyen birçok teşvik priminin de ödenecek olmasının ifade edilmesinden, Anavatan Partisi olarak büyük mutluluk duyduğumuzu ifade ediyorum.

Orman yangınlarının ülkemizde ne gibi büyük sıkıntılara sebep olduğu ve yıllarca bu konuda hiçbir önlem alınmamış olduğu, hepinizin malumları. Yine, bu kısa Hükümet döneminde, Orman Bakanlığımızın, 2 adet yangın söndürme uçağını kiralayıp Türkiye'ye getirmiş olmasından da, millî servetimiz ormanların korunması açısından çok mutlu olduğumuzu, Anavatan Partisi Grubu adına ifade ediyorum.

BAŞKAN - Lütfen, 2 dakika içerisinde toparlayın.

NEJAT ARSEVEN (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sizlere, ülkenin içerisinden geçmekte olduğu bu sıkıntılı dönemde kurulmuş bulunan ve ülkeyi ve insanlarımızı toplumsal gerginlikten kurtarmak ve bozulan, karşı karşıya getirilen anayasal müesseseler arasındaki düzeni yeniden tesis etmek gibi bir sorumluluğun da altında bulunan 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Programı üzerindeki Anavatan Partisinin görüşlerini ifade ettim.

Biz, özellikle bu memlekete ve demokrasimize çok değerli hizmetler vermiş olan Doğru Yol Partimizin değerli milletvekillerinin, 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin Programını değişik bir mantıkla değerlendireceklerine ve bugün, koyu bir taassupla ve muhalefet partisi anlayışıyla olaya yaklaşmayacaklarına yürekten inanıyoruz. Bu ülke ve -hepimizin, ama hepimizin üzerinde titremekle yükümlü olduğumuz ve hepimizin ayrıca varlık sebebi- demokrasimiz, siz değerli milletvekillerimizin desteği, gayreti ve bu yoldaki çalışmalarıyla yücelecektir.

Hepinizi, şahsım ve Grubum adına, en içten duygularımla selamlıyor; 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin, Sayın Mesut Yılmaz Hükümetinin, memlekete, millete hayırlı hizmetler yapmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyor; hepinize saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arseven.

Sayın milletvekilleri, bu şekilde, 55 inci Hükümetin Programı üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Başbakan, sıra, Hükümetin. Bana gönderdiğiniz tezkerede, önce Sayın Başbakan Yardımcısının, sonra sizin konuşacağınız bildirildi. Onun için, önce, Başbakan Yardımcısı Sayın Ecevit'i, Hükümet adına, kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Ecevit. (DSP sıralarından ayakta alkışlar, ANAP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (İstanbul) - Sayın Başkan, Hükümet ayrılan konuşma süresinin yarısı dolduğunda, beni, lütfedip uyarırsanız, müteşekkür olurum...

BAŞKAN - Uyarırım efendim.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Sağ olun efendim.

Sayın Başkan, sayın milletveklileri, televizyon ve radyolarından bizleri dinleyen aziz yurttaşlarım; hepinizi, konuşmama başlarken, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yaklaşık onbir aylık Refahyol Hükümeti döneminde, Türkiye, cumhuriyet tarihinin en ağır bunalımını yaşamıştır. Daha önce de, Türkiye, zaman zaman sosyal bunalımlar, rejim bunalımları yaşamıştı; fakat, bu sefer yaşanan, rejim bunalımının ötesinde, bir devlet bunalımı olmuştur; çünkü, devletin en önemli uygulama aracı olan hükümet ile bütün devlet organları çatışma haline gelmişlerdir. Hükümet ile ordu, hükümet ile yargı, hükümet ile üniversiteler, hükümet ile gençlik, hükümet ile işçi kesimi, hükümet ile işveren kesimi, bunların hepsi hükümetle bir karşıtlık içine girmişlerdir ve bu şekilde, toplum, cumhuriyet döneminde benzeri görülmemiş bir bunalım yaşamıştır.

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyetinin en duyarlı noktası olan, unsuru olan laiklik, ilk defa, ciddî bir tehlikeyle karşılaşmıştır. Şimdi huzurunuzda bulunan ve kendisini güvenoylarınıza sunan Hükümet, işte, milletimizin, o bunalımı demokrasi kuralları içinde aşma kararlılığının ürünüdür. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Bu Hükümetin başta gelen bir görevi de, devlet güçleri, kuruluşları arasında ve hükümet ile toplum kesimleri arasında uyum sağlamaktır. Bunun güvencesi de, bu Hükümetin kendi içinde sağlamış olduğu uyumdur. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Hükümetin içindeki uyum, inanıyorum ki, bütün devlet kuruluşları ile Hükümet arasında da ve toplumun tümünün içinde de gerçekleşecektir.

Değerli milletvekilleri, şimdiden bunun kanıtlarını görmekteyiz; fakat, bu arada, maalesef, Sayın Çiller ve Akşener ikilisi, muhalefetteyken de, yapay bir devlet bunalımını körüklemeye kalkışmaktadırlar, asker ile polisi karşı karşıya getirmeye kalkışmaktadırlar. Bu tertibin temellerini de, daha hükümetteyken atmış oldukları, kendi ifadelerinden, özellikle İçişleri eski Bakanı Sayın Akşener'in ifadelerinden anlaşılmaktadır. Asker ile polisi karşı karşıya getirmeye kalkışmak, ateşle oymaktır, devleti dinamitlemektir! (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Biz, Hükümet olarak, buna fırsat vermeyeceğiz. Güvenlik, huzur ve barış açısından, asker ne kadar gerekliyse, polis de o kadar gereklidir ve asker ile polisin uyum içinde, birbirine güven duygusu içinde, gerektiğinde el ele çalışma yapabilmeleri, devletin ve ülkenin barışı ve huzuru açısından vazgeçilmez bir koşuldur; çünkü, içgüvenlik ile dışgüvenlik, içbarış ile dışbarış ayrılmaz bir bütündür; Atatürk'ün “Yurtta barış, cihanda barış” özdeyişi de, bu gerçeği vurgulamaktadır.

Biz, Hükümet olarak, devletin bütün organları ile Hükümet arasında ve aynı zamanda devletin istihbarat örgütleri arasında uyum, işbirliği ve eşgüdüm sağlayacağız; o yönde ilk adımı da, Hükümet olarak şimdiden atmış bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, son günlerde, eski İçişleri Bakanı Sayın Akşener, Türkiye'de ciddî bir darbe tehlikesinden söz etmektedir. Türkiye'de bir darbe olmamıştır ve 1960'tan bu yana ilk defa bir bunalım döneminden, üstelik de yalnız rejimle ilgili değil, devletle ilgili bir hükümet bunalımından, bir darbe durumuyla karşılaşmaksızın esenliğe çıkılmıştır; ama, ona rağmen, Sayın Akşener, son günlerdeki konuşmalarında, maalesef, sanki Türkiye'de âdeta bir darbe olmuş da, kendileri de bu darbeye karşı meydan okuyorlarmış havası içinde ifadeler kullanmaktadır. Oysa, Türkiye'de, son zamanlarda, Sayın Çiller, darbe kışkırtıcılığını Refah Partisine ve Sayın Erbakan'a karşı bir koz olarak kullanmıştır. Ona “askerler, siz başbakan olursanız, darbe yapabilirler; ama, askerler beni sever, beni tutar; onun için siz başbakanlığı bana bırakın” demiştir ve bu şekilde Refah Partisini tuzağa düşürmüştür. (DSP, ANAP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar) Refah Partisini tuzağa düşürürken, Sayın Çiller'in kendisi de ve Partisi de, Çiller'in kazdığı tuzağa düşmüştür. (DSP, ANAP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, biraz önce belirttiğim gibi, biz, yalnız devlet kuruluşları arasında değil, devlet ile toplum arasında da uyum sağlamaya özen göstereceğiz ve bunu başaracağımıza inanıyorum; çünkü, toplumda böyle bir uzlaşma eğilimi çok belirgin bir düzeye varmıştır. Öyle ki, Refahyol Hükümetinin doğurduğu, ülkede yaygınlaştırdığı kaygılar karşısında, şimdiye kadar birbiriyle uzlaşmakta, birbiriyle anlaşmakta çok güçlük çeken ve hatta bir anlamda, belki, karşıt çıkarları temsil eden kuruluşlar el ele vermişler, cumhuriyet tarihimizde eşi görülmedik bir dayanışma ortamı kurabilmişlerdir. Türk-İş ile DİSK, İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Odalar Birliği, Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu el ele vermiş ve hep birlikte rejime sahip çıkmışlardır.

Şimdi burada konuşan Refah Partisi sözcüsü değerli milletvekili Sayın Bülent Arınç, bizimle Hükümet kurduğu için Anavatan Partisini sola teslim olmakla itham etmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, DİSK ile Türk-İş'in, Türk-İş'le ve DİSK ile Odalar Birliğinin uyum içinde çalıştığı bir ortamda, eğer, Demokratik Sol Parti ile Anavatan Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi bir işbirliği içine giremeselerdi, ulusumuz bunu bağışlamazdı. (DSP, ANAP, DTP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar) Kaldı ki, biraz önce Anavatan Partisi adına konuşan Sayın Arseven'in belirttiği gibi, Sayın Erbakan, bu kürsüden sık sık, bizimle, Demokratik Sol Partiyle veya Cumhuriyet Halk Partisiyle hükümet kurabileceğini belirtmiştir; hatta, Sayın Bülent Arınç'ın tanık olmadığı görüşmelerimizde -Sayın Başbakanla ve parti yöneticisi arkadaşlarıyla başbaşa yaptığımız görüşmelerde- her vesileyle ekonomik ve sosyal konularda en rahat anlaşabilecekleri partinin Demokratik Sol Parti olduğunu söylemişlerdir. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Tabiî, bunu ifade etmeleri bir gerçek miydi, yoksa bir takıyye miydi; onu bilemem! (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Sovyetler Birliği dağıldığından beri iki kutuplu dünya da ortadan kalkmıştır. Artık, ideolojiler arasında -elbette, yine farklılıklar vardır; ama- eski karşıtlıklar yoktur. Bugün, Hindistan'da bir yılı aşkın bir süredir onüç azınlık koalisyonu işbaşında ve birlikte reformlar yapmaktadır ve bu koalisyonun içinde, bir yanda, en ileri ölçüde serbest pazar ekonomisine inanan, öbür ucunda da komünist partiler vardır; ama, hiçbiri birbirini “sen kapitalistlere teslim oldun, sen solculara teslim oldun” diye itham etmemektedir.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Onun cevabını ANAP versin!

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, işçi ve işveren kuruluşları arasındaki örnek dayanışmadan cesaret alarak -biraz önce Sayın Arseven'in de burada belirttiği gibi- yıllardan beri, bizim, Demokratik Sol Parti olarak üzerinde durduğumuz bir umudu bu Hükümet döneminde, inşallah, gerçekleştirme olanağını bulacağız; o da, Ekonomik ve Sosyal Konseyi, gönül almak için danışılan bir kurul olarak değil, birlikte ulusal uzlaşmaya dayalı politikalar üretmek için bir araya gelen bir kuruluş olarak değerlendirmeyi görev bileceğiz. Çünkü, Türkiye'nin sorunları, tek başına salt çoğunlukla iktidara gelecek bir partinin bile kolay kolay üstesinden gelemeyeceği kadar ağırlaşmıştır; ama, bu sorunların ulusal uzlaşma süreci içinde kolaylıkla aşılabileceğine, Türkiye'nin gücünün bunu rahatlıkla sağlayabileceğine güveniyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu Hükümetin kuruluşu, son günlerde Sayın Çiller'in, Sayın Erbakan'ın, Sayın Akşener'in ileri sürdükleri gibi bir darbe ürünü değildir; tam tersine, Türkiye'de demokrasinin varlığının ve işlerliğinin kanıtıdır. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar) Bu Hükümetle, Türk Ulusu, tarihinin en ağır bunalımından, cumhuriyet tarihinin en ağır bunalımından, demokrasiyi zaafa uğratarak değil; tam tersine, demokrasiyi güçlendirerek çıkmayı başarmıştır. Böylelikle, ulusumuz, büyük bir demokrasi sınavı vermiştir, bu sınavı gölgelemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, daha bu Hükümetin kurulma olasılığı ortaya çıkar çıkmaz, bunun belirtileri görünmeye başlar başlamaz, Türkiye'de bunalım ortamının yerini bir huzur ortamı almaya başlamıştır ve Türkiye'nin yurt içinde huzuru arttıkça, dünyada da huzuru ve saygınlığı belirgin biçimde artmaktadır. (RP sıralarından alkışlar[!])

Refahyol Hükümeti döneminde, yabancı devletler, Türkiye'de muhatap bile bulamıyorlardı; Türkiye'de dışpolitikayı kimin belirlediğini bilemiyorlardı. Bu tehlikeli kargaşa ve belirsizlik de 55 inci Cumhuriyet Hükümetiyle birlikte, çok şükür ortadan kalkmıştır. Bunun dış ilişkilere olumlu yansımaları şimdiden, daha Hükümetimiz güvenoyu almadan ortaya çıkmaya başlamıştır; iki gün önce, Madrid'de yapılan NATO toplantısında, Türk-Yunan ilişkileri açısından alınan mesafe, açılan diyalog kapısı bunun bir kanıtıdır.

Ayrıca, yine, son günlerde Varşova'da yapılan AGİT toplantısına Türkiye aleyhinde çok ağır ifadeler içeren metinler, raporlar sunulmuşken, bu raporlar, AGİT toplantısında reddedilmiştir. Bunlar da, bu Hükümetin kuruluşuyla birlikte, Türkiye'nin dünyada, özellikle demokratik ülkeler topluluğunda saygınlığının, güvenilirliğinin gitgide arttığını göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Deniz Baykal, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yaptığı konuşmada, Hükümet Protokolünde yer alan; fakat, Programda bir ölçüde değiştirilen bir ifadeyi eleştiri konusu yapmak istemiştir. Protokolde “bölge merkezli dışpolitika”dan söz ediliyordu; fakat, bunun, kamuoyunda bazı yanlış anlayışlara ve istismarlara yol açtığını görünce, o terimi metinden çıkardık; fakat, onun anlamını, içeriğini Programa koyduk. Bölge merkezli dışpolitika demek, sadece bölgemizdeki ülkelerle ilişki kuralım, onun dışında, dünyanın hiçbir tarafına açılmayalım anlamına kesinlikle gelmez; fakat, bir devlet, eğer, kendi bölgesi içinde huzurlu yaşayabiliyorsa, bölge ülkeleriyle ilişkileri sağlıklı bir düzeye varmışsa, bölge ötesi ülkelere de çok daha güçlü bir şekilde açılabilir.

Sayın Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız hep Atatürk'ü överler, Atatürk'e bağlılıklarını söylerler; oysa, bölge merkezli dışpolitika kavramı, Atatürk'ün bu memlekete getirmiş olduğu politikaya bizim verdiğimiz bir isimdir; çünkü, Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra, ilk önce, bütün bölge ülkeleriyle çok sağlıklı, sağlam ve iyi ilişkiler kurmaya özen göstermiş ve bölgede o sayede kazandığı liderlik konumuyla, hem Batı'ya hem Doğu'ya güçlü bir şekilde açılabilmiştir; işte, bizim de kastımız budur.

Bu arada, Avrupa Birliğinde tam üyelik yolundaki girişimlerimizi, yalvararak, yakararak değil; ama, Türkiye'nin gücünü ve hakkını kullanarak gerçekleştirmek için elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Şunu belirtmek isterim ki, Avrupa Birliği için, Türkiye'nin bu Birlikte üye olup olmaması, bir siyasal tercih konusu değildir; Türkiye için Avrupa Birliğinde tam üyelik hakkını elde etmek, aramızdaki 1964 Antlaşmasının gereğidir; yani, bir yasal haktır ve bu yasal hakkı, elbette, elde edeceğiz. Eğer, Türkiye, bölgesel ilişkilerini güçlendirir, jeopolitik konumunu gereğince değerlendirirse, ben inanıyorum ki, Avrupa Birliği kapısını yalvarıp yakararak zorlamamıza gerek kalmadan, Avrupa Birliği, bizim kapımıza gelecek ve bizi üyeliğe çağıracaktır. Bizim, doğudan kopmaksızın Batı'ya yönelişimiz, yüzyıllar önce başlamış olan ve asla geri döndürülemeyecek olan bir tarihsel süreçtir. Biz, Türkiye olarak, biz, demokratik Türkiye Cumhuriyetinin Hükümeti olarak, hem Batıya hem de Orta Asya'ya ve Uzakdoğu'ya sağlam bir zemin üzerinde açılmak için her çabayı göstereceğiz.

Refahyol Hükümeti ise, yakın bölgemizde yer alan Türk cumhuriyetlerinde ciddî bir küskünlüğe yol açmıştır; Sayın Erbakan'ın D-8'ler girişiminin dışında bırakılmaları, bu ülkelerde kırgınlık yaratmıştır. Bu bağışlanmaz bir aymazlıktır. Biz, bu kardeş ülkelerle ilişkilerimizi, her bakımdan, geliştirmeye özen göstereceğiz. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, kısaca, Kıbrıs konusuyla ilgili -Kıbrıs sorunu demiyorum; çünkü, Türkiye açısından ve Türkler açısından Kıbrıs sorunu çoktan çözülmüştür; ama, bunun uluslararası boyutu devam etmektedir- üç yeni etken ortaya çıkmıştır son yıllarda. Birincisi, Yunanistan, Güney Kıbrıs'ı çok yoğun biçimde silahlandırmaya başlamıştır. Bir yandan bir hava üssü kurarken, diğer yandan da bir deniz üssü kurmaya başlamıştır ve çok sayıda tank, top ve başka silahlardan yığınak yapmıştır Güney Kıbrıs'a.

İkincisi, bildiğiniz gibi, Rusya, Türkiye'yi de vurabilecek kadar uzun menzilli füzeleri Güney Kıbrıs'a yerleştirme kararındadır ve o füzelerle ilgili eğitimi vermek bahanesiyle de, kendi askerlerini Güney Kıbrıs'a yerleştirmeye hazırlanmaktadır. Şimdiden 3 bini aşkın Rus işadamı Güney Kıbrıs'ta yerleşmiş durumdadır; ikinci önemli değişiklik budur.

Üçüncüsü, bildiğiniz gibi, yaklaşık iki üç yıl önceden beri, Avrupa Birliği tam üyelik kapısını Kıbrıs Rum Yönetimine açmıştır.

Bu gelişmeler, Rumların Türklere karşı ve Türkiye'ye karşı cüretini artırmıştır ve bu olanakları elde ettikten sonra, artık, Kıbrıs Rumları için, Kıbrıs Rum yönetimi için, Türklerle diyaloğu sürdürmek anlamsız hale gelmiştir; o yüzden, Sayın Denktaş'ın bütün iyi niyetli girişimlerini geri çevirmişlerdir. Ancak, şimdi, Amerika'nın devreye girmesi sonucu, bu diyalog yeniden başlayabilmiştir.

Güney Kıbrıs'taki bu askerî yığınak karşısında, Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili konumu da bir ölçüde değişmiştir. Yakın zamana kadar biz derdik ki: “Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için bir güvencedir.” Bu hâlâ doğrudur tabiî; ama, artık, sadece bu doğru olmaktan çıkmıştır, aynı zamanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin varlığı Türkiye'nin güvenliği açısından zorunlu hale gelmiştir. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar) Onun için, biz, Hükümeti kurar kurmaz, bu konudaki stratejimizi, elbette Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte, yeniden gözden geçirdik ve Kıbrıs konusuyla ilgilenen bütün taraflara, ülkelere bu konudaki mesajımızı ilettik. Dedik ki: Artık, Kıbrıs, Türkiye'nin bir güvenlik sorunudur, ulusal güvenlik sorunudur, New York'ta veya başka bir yerde, Sayın Denktaş'ı baskı altına almakla bir yere varılamaz -zaten, Sayın Denktaş, o baskılara boyun eğmez- fakat, o baskılar, karşısında, yalnız Sayın Denktaş'ı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletini de bulacaktır. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Bizim Hükümetimizin kuruluşundan birkaç gün önce, Amerika'ya gitmesi kararlaşmış bulunan Sayın Denktaş, Türkiye'ye gelmişti ve doğal olarak, zamanın Başbakanı ve Dışişleri Bakanıyla görüşmek istemişti; fakat, Başbakan da, Dışişleri Bakanı da, kendisiyle görüşmemişlerdir. Ancak, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti kurulduktan sonra, Sayın Cumhurbaşkanımız, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş'ı devlet konuğu olarak Türkiye'ye davet etmiştir, en üst düzeyde protokol kuralları uygulanmıştır. Böylece, Türkiye'nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine verdiği güvencenin ağırlığı da, bütün dünyanın gözleri önünde sergilenmiştir ve biliyorum ki, Sayın Denktaş, bu durumun, bu gelişmenin kendisine verdiği huzur içinde, güven duygusu içinde New York'a gitmiştir; kendisine başarılar diliyorum.

Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine her desteği vermeye devam edecektir; yalnız siyasal anlamda değil, yalnız güvenlik anlamında değil, Hükümetimiz döneminde, ekonomik anlamda da, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine her desteği vermeye kararlıdır.

Değerli milletvekilleri, biz, daha Hükümet güvenoyuna başvurmadan, benim başkanlığımda bir heyetle, elbette Sayın Başbakanımızın da izniyle ve bu Hükümeti oluşturan bütün partilerden bakanların katılımıyla, Güneydoğu Anadolu'ya, Diyarbakır'a, Sayın Bülent Arınç'ın talihsiz tabiriyle “bir turistik gezi yapmak üzere” gitmedik. Ben, o bölgeye sık sık giderim ve gittiğim zaman da, genellikle karadan giderim ve kendim konuşmaktan çok halkla konuşurum; öylelikle, o bölgenin sorunlarını, doğrudan doğruya halktan öğrenmeye özen gösteririm. Bu Hükümetin de aynı anlayış içinde olduğunu görmekten derin mutluluk duydum.

Şimdi, Sayın Bülent Arınç, buradaki konuşmasında dediler ki: “Sizin Hükümetinizde, bu Hükümette, güneydoğudan sadece bir bakan var; oysa, Refahyol Hükümeti döneminde, güneydoğuyu temsilen, işte, falan ilden şu kadar, filan ilden bu kadar bakan vardı.” Doğrudur...

BAŞKAN - 23 dakika oldu efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Biraz özel müsamahanızdan da yararlanabilir miyim?

BAŞKAN - Tabiî efendim, gayet tabiî... Hükümetin de 15 dakika eksüresi var.

Buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Çok teşekkür ederim, sağ olun efendim.

Peki, Refahyol Hükümetinde o kadar güneydoğulu bakan vardı da, Refahyol Hükümeti Güneydoğu Anadolu halkına ne yaptı, verdiği hangi sözü tuttu? (DSP, ANAP ve DTP sıralarından alkışlar)

Şimdi, arkadaşlarım, boşalmış köy sayısı, hâlâ 3 185; 370 bin kişi köylerini boşaltmak zorunda kalmış, hâlâ geri dönemiyor. Şu anda, 117 bin çocuk, eğitim olanaklarından yararlanamıyor; yani, okuma yazma bile öğrenemiyor; bazıları, Türkçe bile öğrenemiyor. 2 076 okul hâlâ kapalı; 7 750 öğretmen açığı... Bunlar, bağışlanmaz ihmallerdir.

MUSA OKÇU (Batman) - Öyleyse, kesintisiz 8 yıla nasıl geçiyorsun?!

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu bilgileri güneydoğudaki en yetkili devlet görevlilerinden aldım ve bana, bundan birkaç ay önce, Sayın Erbakan'ın, lütfettiği bir ziyaret sırasında, verdiği bilgiler de bunlardan farklı değildi.

Şimdi, orada, elbette, bu sorunlar, bu hale, sadece Refahyol Hükümeti döneminde gelmiş değil; onlar da bir birikim devralmışlar; ama, o devraldıkları birikim karşısında birtakım çözümler üretmeleri gerekirdi. Örneğin, o bölgede okulsuz kalan çocukların eğitim gereksinmesini karşılamak için, mutlaka çok sayıda bölge yatılı okulları yapılması gerekiyordu. Yıllardan beri 32 bölge yatılı okulunun inşaatı, sözde, devam ediyor; gerçekte ise, hemen hemen durmuş durumda. Oysa, bunları bir an önce tamamlayıp devreye sokmak için 5 trilyon lira yeterli; fakat, bu 5 trilyon lira, Refahyol Hükümeti tarafından o bölgeye sağlanmamıştır. Atıl durumdaki işletmelerden 134'ü, küçük bir katkıyla hemen devreye girebilecek durumda; bunun için de, 4,5 trilyon lira lazım sadece. Bu 4,5 trilyon liranın Refahyol Hükümeti döneminde sözü verilmiş; ama bir kuruşu bile henüz o bölgeye gitmemiştir. 37 bin kişiye derhal iş olanağı sağlayacak 50'nin üstünde emekyoğun proje vardır; bunları tamamlamak için de, sadece 3 trilyon lira gereklidir; fakat, bu da güneydoğudan esirgenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, buna karşılık, biz, daha göreve başlar başlamaz, o bölgenin ekonomik gereksinmelerine katkılarımızı yapmaya başladık. Örneğin, sınır ticaretini başlattık.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aaa!..

BAŞBAKAN YARDIMCISI ve DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Evet.

O bölgede, Kuzey Irak'la ilgili olarak, sınır ticareti, bildiğiniz nedenlerle, büyük ölçüde durdurulmuştu. Bunu yeniden başlattık; ama, elbette, Birleşmiş Milletler kararlarını da olabildiğince göz önünde tutarak disiplinli bir şekilde yaptıracağız.

Birçok organize sanayi bölgesinin inşaatı başladığı halde, bunlardan hiçbirini tamamlamak için yeterli çaba gösterilmiyor. Diyarbakır'da yapımına başlanmış olan organize sanayi bölgesine 126 milyar lira söz verilmişti; biz, o turistik denilen gezide buna 164 milyar lira daha ekledik.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Eklemek önemli değil, vermek önemli.

A. TURAN BİLGE (Konya) - “Verdik” diyor. İyi dinle!..

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Efendim, merak etmeyin, bunlar gönderiliyor. Bir kere, köylüye yıllardan beri ödenmemiş olan destekler derhal sağlanmaya başlandığı gibi, Refahyol Hükümetinden devraldığımız ekonominin son derece ağır koşullarına karşın, memurlara da, Refahyol Hükümetinin hayal bile etmediği kadar yüksek bir zammı vermiş bulunuyoruz. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biz, Hükümet olarak, güneydoğuda, gelişmeyi ve güvenliği bir arada sağlamaya kararlıyız. Kısa sürede o bölge halkını kurtaracağız; böylelikle, bölücü akımın kaynağını da kurutacağız. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)

Vaktim kalmadığı için, yapmak istediğim bütün konuşmayı yapamıyorum. Ancak, üzerinde haklı olarak özenle durulan bir konuya, bu 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz temel eğitim, yasadaki terimiyle “ilköğretim” konusuna kısaca ve Sayın Başkanın müsamahasıyla değinmek istiyorum.

Kimsenin en küçük bir kuşkusu olmasın. Bu yıl, 8 yıllık kesintisiz temel eğitim bütün yurda yaygın olarak başlayacaktır. (DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar, ANAP sıralarından alkışlar; RP sıralarından alkışlar[!]) Bu, Hükümet Programında da, aramızda tartışma konusu bile olmaksızın, en açık ifadesiyle yerini almıştır. Ancak, bu arada, ciddî bazı yasal engeller vardır. Bugün, bizi “hemen, şimdi” diye sıkıştıran Cumhuriyet Halk Partisinin Hükümet ortaklığı döneminde de o yasal engeller vardı; fakat, o yasal engelleri kaldırmak için girişimde bile bulunulmamıştı.

NİHAT MATKAP (Hatay) - Hayır, bulunuldu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET BAKANI BÜLENT ECEVİT (Devamla) - Gerçi, biz, derhal, güvenoyu aldıktan sonra ilk işlerimizden biri olarak bu konudaki yasa değişikliği tasarımızı Büyük Millet Meclisine sunacağız ve bir an önce görüşülmesini sağlamak için -eminim ki, Cumhuriyet Halk Partisinin de vereceği katkıyla- her çabayı göstereceğiz. Eğer, bu yasa, zamanında çıkmazsa, o zaman da, yasal olanakların elverdiği azamî ölçü içerisinde -bazı eksiklikleriyle de olsa- yine, bu kararı uygulayacağız. (DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, ANAP sıralarından alkışlar; RP sıralarından alkışlar [!]) Bu, Hükümetimizin milletimize verdiği bir sözdür. Bu sözün tutulmasını, imam-hatip okulları kapatılacak diye, Kur'an kursları kapatılacak diye tahrife kalkışanlar, kendi kendilerini aldatmıyorlardır; ama milleti aldatmaya kalkışıyorlardır. (DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından alkışlar) Biz, din eğitimini, en sağlıklı ve demokratik devlet deneyimi altında, dini, siyasete alet etmeye kalkışanların elinden kurtararak devam ettireceğiz. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, o arada, zorunlu din ve ahlak eğitimi öğretimi dışında, isteğe bağlı din eğitimini de, Millî Eğitim Bakanlığının ve Diyanet İşlerinin etkin denetiminde sağlayacağımızı açıkça ifade etmiş bulunuyoruz Hükümet Programında.

İnanç özgürlüğü, laiklikle ayrılmaz bir bütündür. Bu bütünü en sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmeye özen göstereceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, dinin ve eğitimin, siyasal amaçlarla istismarına da göz yummayacağız.

Sayın arkadaşlarım, sözlerimi bitirirken, yine Sayın Baykal'ın bir ifadesine değinmek istiyorum. Lütfedip kabul ettikleri güvenoyu desteğinin şartı olarak, bizden, sadece üç şey istediklerini belirtti Sayın Baykal: “8 yıllık kesintisiz temel eğitimi istiyoruz” dedi, “dokunulmazlıkların sınırlandırılmasını istiyoruz” dedi, “Susurluk adıyla tanımlanan olayların irdelenmesi istiyoruz” dedi. Bütün bunları, biz de, en az Cumhuriyet Halk Partisi kadar istiyoruz ve inanıyorum ki, Anavatan Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi de, en az aynı içtenlikle istiyorlar. Bütün bunların yasal gereklerini, kurumsal gereklerini en kısa zamanda yerine getirmeyi görev bileceğiz. Bunları, biz de istiyoruz; ama, bu Hükümetin istediği başka şeyler de vardır. Örneğin, Güneydoğu Anadolu halkının çektiği ıstırabın sona erdirilmesini de istiyoruz; ekonomideki dengesizlikleri, kısa sürede, olabildiğince ortadan kaldırabilmek de istiyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) Ülkemizde, sosyal adaletsizlik, patlamalara yol açabilecek ölçülere varmıştır; bir yandan ekonomiyi düzlüğe çıkarmaya çalışırken, bir yandan da insanlar ve bölgelerarasındaki adaletsizliği gidermeye çalışacağız. Köylümüz, son yıllarda, büyük ölçüde yoksullaşmıştır ve üretimi düşmüştür; köylümüzü, bundan kurtarmaya çalışacağız. Dört yıl hükümette bulundukları sürede çözüm getirememiş olsalar da, bir başka derdin de, herhalde, değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız bilincindedirler, Türkiye'de, bugün, en az kayıtlı işçi kadar, kayıtdışı işçi de vardır; onların sorununu da çözmek istiyoruz. (DSP sıralarından alkışlar) Temenni ederim ki, Cumhuriyet Halk Partisi, bizim bu isteklerimizi de paylaşsın. Biz isterdik ki, aynı hükümet içinde bir araya gelelim, taşın altına elimizi birlikte koyalım ve muhalefetin nispî rahatlığı yerine, böyle zor bir dönemde iktidarda olmanın sorumluluğunu birlikte paylaşalım. (DSP sıralarından alkışlar) Bu, bizim bütün iyi niyetli çağrılarımıza karşın gerçekleşemedi; ama, bütün bunlara rağmen, Cumhuriyet Halk Partisine, bu Hükümete güvenoyu vermeyi uygun buldukları için, Hükümet adına şükranlarımı belirtmek isterim. Elbette, bizim hedeflerimizi iddialı bulabilirler. O iddialı hedeflere doğru, başarılı, tutarlı adımlar atamadığımızı görürlerse, desteklerini çekmek elbette haklarıdır; ama, bu hedefler doğrultusunda olumlu adımlar attığımızı göre göre de bizden desteklerini esirgemeyeceklerine inanıyorum.

Yüce Heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (DSP sıralarından ayakta alkışlar; ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Ecevit'e teşekkür ediyorum.

Sayın Başbakan, kalan süreyi kullanmak için, buyurun efendim. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar; DSP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

Eksüreyle beraber, 26 dakikanız var.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 55 inci Hükümet Programı üzerinde, parti gruplarının sayın temsilcilerinin dile getirdikleri görüşleri Hükümet adına cevaplamak üzere ve Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'in bıraktığı yerden devam etmek üzere huzurunuzdayım.

Evvela, bu saate kadar, Programımız üzerindeki görüşmelere, onları izleyerek, eleştirilerini bu kürsüden dile getirerek katkıda bulunan bütün değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Aslında, ben, bize yöneltilen, Programımıza yöneltilmesi gereken eleştirileri cevaplamak için söz aldığımız bu son konuşmada, Programımıza yöneltilen bazı somut eleştirileri cevaplandırmak isterdim; ama, hepinizin birlikte müşahede etmiş olacağınız gibi, maalesef, burada, Hükümetimizin Yüce Meclisin dikkatine sunduğu Hükümet Programının eleştirisi yerine, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu genel siyasî ortamın değerlendirilmesi ağırlıklı bir yer tutmuştur. Onun için, müsaade ederseniz, önce o konudaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum; çünkü, inanıyorum ki, o konudaki değerlendirmemizi en doğru yapacağımız yer, Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Yine, müsaade ederseniz, önce, Meclisimizin çalışma usullerine ilişkin bir mülahazamı dile getirmek istiyorum. Hükümet Programı, hepinizin takdir edeceği gibi, bu Meclise sunulan en önemli belgelerden biridir, belki en önemlisidir.

55 inci Hükümet olarak Meclisin huzuruna bir Hükümet Programı getirmişiz, o Hükümet Programında yapacağımız şeyleri tadat etmişiz; şimdi, Hükümet adına o Programı savunmak üzere söz almışım; biraz önce Sayın Başbakan Yardımcımız konuştu, şimdi ben konuşuyorum; ama, görüyorum ki, görevi devraldığımız Hükümeti teşkil eden partilerin Sayın Genel Başkanları salonda yok.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Siz nasıl yaptıysanız onlar da öyle yaptı.

BAŞBAKAN A.MESUT YILMAZ (Devamla) - O parti grupları adına bu kürsüde Hükümet Programımızı eleştiren milletvekilleri de burada yok. (RP sıralarından “var, var” sesleri; ANAP ve DSP sıralarından “Nerede” sesleri)

BAŞKAN - Efendim, lütfen, siz, müdahale etmeyin.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bunu, arkadaşlarımı eleştirmek için söylemiyorum, polemik yapmak için söylemiyorum. (RP sıralarından “Ne için söylüyorsun” sesleri) Sayın Erbakan'ın, bir sene önce görevi benden devraldığı zaman, bana yaptığı gibi “elinden kuşu kaçırdın” demek için de söylemiyorum. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar) Ben, bunu, şunun için söylüyorum; burada hepimizin mutabık olması gereken bir şey var: Türkiye'de, eğer, demokrasiden bahsediyorsak, demokrasinin kalbi bu Yüce Meclistir. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından alkışlar) Bu Yüce Meclise saygı duymayanlar, demokrasi savunuculuğu yapamazlar; yaparlarsa hiç kimseyi inandıramazlar.

Şimdi, ben, size, evvela, şunu söylüyorum: Bu Meclis müzakereleri, öyle, gelip, burada nutuk atıp, sonra Meclisi terk etmek için yapılmıyor; bu müzakereler, kendi sözcülerinizi dinleyip, ondan sonra salonu terk etmek için de yapılmıyor; bu müzakerenin bir anlamı var, bu müzakerenin bir amacı var. Acaba, huzurunuza getirdiğimiz şu iki belge, hakikaten, Türkiye açısından doğru belgeler midir; bunların içinde Yüce Meclisimizin haklı eleştirileriyle, bizim dikkate almamız gereken, gerekirse değiştirmemiz gereken şeyler var mı; yoksa, bu belgede yer alan hususlar, bu programda yer alan hususlar...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Senin Hükümet Programın okunurken, kimse yoktu burada?..

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilim...

BAŞKAN - Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin efendim. Lütfen... İstirham ediyorum...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Hay hay.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Hükümet Programı, zaten, bütün üyelere dağıtılmıştı; ama, bu Programın müzakere edileceği oturum, bu oturumdu. Bu oturumda, ben isterdim ki, muhalefet partilerimizin, daha düne kadar Türkiye'yi yönetim sorumluluğunu üstlenmiş olan değerli partilerimizin genel başkanları, parti gruplarının üyeleri, gelsinler, bizi dinlemek lütfunda bulunsunlar.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başbakanım, dinliyorlar, merak etmeyin; yukarıdalar, buradalar yani.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, müsaade ederseniz, asıl konuya giriyorum. Burada en çok dile getirilen husus, 55 inci Hükümetin içinde oluştuğu genel siyasî şartların değerlendirmesiydi. Bu konudaki fikirlerimi ifade etmek istiyorum. Hiçbirinizin şüphesi olmasın ki, 55 inci Hükümet, Türkiye'deki birtakım anormalliklerin sonucudur; devlet hayatının her alanında ortaya çıkan birtakım olağandışı, birtakım olağanüstü, birtakım anormal gelişmelerin sonucudur.

Burada Refah Partisi adına konuşan sayın milletvekilim “Siz, bizi düşürmediniz, biz gensoruyla gitmiyoruz; biz, kendi aramızda anlaştık, erken seçim kararı aldık; erken seçim kararı aldıktan sonra da aramızdaki protokolün gereği olarak, Başbakanlık değişimine imkân sağlamak için Sayın Başbakan istifasını sundu” dedi; ama, açık kalan soru şudur: Türkiye'nin cevap beklediği soru şudur: Acaba, bu Hükümet, 2000 yılının sonuna kadar devam edeceği iddiasıyla yoluna devam ederken, uyum içinde olduğunu her vesileyle tekrarlarken, birdenbire neden erken seçim kararı almak zorunda kalmıştır? Bu sorunun cevabı verilmedi; bu sorunun cevabı verilmeden bu Hükümetin neden kurulduğunu anlayabilmek mümkün değildir.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Belli odakların üzerine gitmek...

BAŞKAN - Sayın Aktaş, sizi uyarmak zorundayım.

BAŞBAKAN A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bizim Hükümetimiz, Türkiye'de her alanda yaşanan anormalliklerin sonucu olarak kurulmuştur; bizim Hükümetimiz, Türkiye'de yaşanan toplumsal gerginliğin ulaştığı noktanın bir sonucu olarak kurulmuştur. Binaenaleyh, benim Hükümetime düşen birinci görev, Türkiye'yi yeniden normale döndürmektir, her alanda normale döndürmektir, Türkiye'yi anormallikten kurtarmaktır. Hükümetimiz, bu görevinin bilincindedir. (RP, DYP ve ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Devam edin Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi, burada, parti ayırımı yapmadan, iktidardan ayrılmanın, iktidara kavuşmanın üzüntüsünü, sevincini, her şeyi bir yana bırakıp, Meclisin ortak sorumluluğunun gereği olarak, birlikte bir tahlil yapmamız lazım; Türkiye'nin bu duruma nasıl geldiğini, uyum içinde giden, 2000 yılının sonuna kadar gideceğini iddia eden bir Hükümetin apar topar iktidardan ayrılmasını gerektiren ve bizim Hükümetimizin kurulmasını zorunlu kılan şartları, burada bir tartışmamız lazım.

Şimdi, bakın -ben, burada, kendi fikirlerimi söylüyorum- her rejimin temelinde, her toplumsal sistemin temelinde, bir toplumsal uzlaşma yatar; bu toplumsal uzlaşma, toplumsal sözleşmeye dönüşür; toplumsal sözleşmenin adı anayasadır. Anayasamızda 2 nci madde var. Bu 2 nci madde, Türkiye'deki sistemin sağlıklı yürüyebilmesi için -isterseniz toplumsal uzlaşma deyin, isterseniz asgarî müşterek deyin- mutlaka, bu Meclisteki herkesin uyması gereken bir maddedir. O maddeyi herhalde biliyorsunuz; Türkiye Cumhuriyetinin, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu yazılıdır. Bir şey daha yazılıdır; bu maddenin değiştirilemeyeceği yazılıdır, bu ilkelerin değiştirilemeyeceği yazılıdır. Şimdi, buraya geldik, milletvekili seçildik, çıktık bu kürsüye yemin ettik; bu ilkeleri değiştirmemeye değil, bu ilkeleri savunmaya yemin ettik, bunlara sahip çıkmaya yemin ettik. Parti programlarımızı yazdık, savcılığa verdik. Bütün partilerin, buradaki bütün partilerin programlarında, Siyasî Partiler Yasasında, bu ilkelere aykırı faaliyet göstermeyeceğimizi taahhüt ettik.

Şimdi bir durum ortaya çıkıyor, Türkiye'deki anayasa yapıcının öngörmediği bir durum. Acaba, Türkiye'de, bir siyasî parti, yüzde 21 oy almış bir parti...

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - En büyük parti ama.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...seçimlerde en çok oy almış olan parti, ortağının konjonktürel olarak yaşadığı bir zaaftan yararlanarak iktidarın büyük ortağı olursa...

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Siz de olabilirdiniz...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...ve o partinin döneminde, Anayasanın, değiştirilmez olduğu Anayasada yazılı olan devletin bu temel nitelikleri konusundaki hükümleri tehdit altına düşerse, tehlikeyle karşılaşırsa, o zaman...

İ. ERTAN YÜLEK (Adana) - Düştü mü?!.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bir dakika... Müsaade edin... Hiç kimseyi...

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Ayıp yahu!.. (ANAP ve RP sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Hiç kimseyi suçlamıyorum, bir olayı koyuyorum ortaya.

SITKI CENGİL (Adana) - Kendi düşünceni ifade et.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bir dakika müsaade edin. Bir olayı koyuyorum ortaya.

SITKI CENGİL (Adana) - Ama yanlış koyuyorsun! (RP sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Tamam... Yanlışsa, Genel Başkanınız gelir, düzeltir.

SITKI CENGİL (Adana) - Hep yanlış yapıyorsun, hangisini düzeltsin! (ANAP ve RP sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi bakın... Şimdi bakın...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sakin olmanızı bir kere daha öneriyorum efendim.

Devam edin Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, 28 Haziran 1996'da, ben, Başbakanlığı Sayın Erbakan'a devrettim. Burada, Sayın Bülent Arınç, işte “aldığımız şartlarla geldiğimiz noktayı karşılaştıralım” filan dedi. O karşılaştırmayı yapabiliriz, her alanda yapabiliriz. Biraz önce Sayın Ecevit, dışpolitika alanında yaptı; ben size, isterseniz, ekonomi alanında yapayım: 2,1 katrilyon lira içborç stoku devretmişiz; tam 1 sene 2 gün sonra yeniden görevi aldığım zaman, 4,3 katrilyon lira içborç stoku devraldık. Hani, rantiyecileri kaldıracaktınız, hani içborçlanmayı önleyecektiniz?! Bir senede 2 katına çıkardınız içborcu; ama, bakın, ben, bunu...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Milyar dolar... Milyar dolar...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bir dakika...

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, bir saattir size bakarak işaret ediyorum; ama, bu defa uyarma cezası vermek zorunda bırakmayın beni. İstirham ediyorum sizden...

Salih Bey, lütfen, yardımcı olun efendim.

Eğer rahatsız olduysanız, biraz istirahat buyurun.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Yanlış rakam söylüyor efendim.

BAŞKAN - O zaman, lütfen, sabırla dinlemesini öğrenin efendim. Lütfen... İstirham ediyorum...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Rakamlar mı yanlış?!

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Milyar dolar... Reel... Reel...

BAŞKAN - Salih Bey, grup başkanvekili hanginiz! Efendim, siz de bana yardımcı olun biraz.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - 29 Haziran 1996'da Sayın Erbakan'a devrettiğimiz içborç stoku 2 katrilyon 183 trilyon liradır. 30 Haziran 1997'de Sayın Erbakan'dan devraldığımız içborç stoku 4 katrilyon 213 trilyon liradır.

Devrettiğimiz dışborç stoku 78 milyar dolardır; bir sene sonra devraldığımız dışborç stoku 80 milyar dolardır.

80 bin lirada devrettiğimiz dolar kuru, devraldığımızda 148 bin liradır.

Haziran 1996 sonunda 76,2 olarak devrettiğimiz toptan eşya fiyatları endeksine göre 12 aylık ortalama enflasyon oranı, 1997 sonunda devraldığımızda 75,7'dir. Yani, Sayın Bülent Arınç'ın yanlış olarak söylediği gibi, yüzde 5 filan, bir indirim söz konusu değildir, binde 5'lik bir azalma söz konusudur -yüzde 0,5- ama, daha önemlisi... Kaynak paketleri açıkladınız değil mi; büyük merasimlerle kaynak paketleri açıkladınız. Burada, yine, Sayın Arınç yanlış bir şey söyledi; bedelsiz ithalattan sağlanan 1 nokta bilmem kaç milyar doların gelir olarak geldiğini söyledi. Beyler, bu, gelir filan değil; bu, yurt dışındaki işçilerimizden ve dövizle hesap açan yurt içindeki vatandaşlarımızdan alınan borç para. Bu paranın karşılığında ne verdik biliyor musunuz?..

A.TURAN BİLGE (Konya) -Yüzde 15 verdik...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bunun karşılığında ne verdik biliyor musunuz; liborun 8 puan üstünde faiz verdik, dünyanın en pahalı faizini verdik -ona bir şey demiyorum, kendi vatandaşımıza verdik- üstelik, hurda arabaları, kullanılmış arabaları ülkeye ithal etme iznini verdik; bu faizin üstüne bir de onu verdik. Bütün bunları neden yaptınız; Türkiye'ye döviz getirmek için mi yaptınız?!. Bu şartlarla dövizi biz her yerden bulurduk. Siz, Almanya'daki teşkilatlarınızı âbâd etmek için yaptınız. (ANAP, DSP, CHP ve DTP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Ama, bakın, asıl gelir nedir, onu söylüyorum şimdi: Bütün bu açıklanan, Sayın Erbakan'ın açıkladığı bütün kaynak paketlerinden fiilen bütçemize girmesi gereken rakam, yani, bütçede öngörülen o kaynak paketlerinde yer alan kalemlerden 1997 yılı içerisinde bütçeye girmesi öngörülen rakam, 1 katrilyon 160 trilyondu. Ne vardı bunun içinde? Mesela, 75 trilyon lira, hazine arsa ve arazilerinin satış geliri vardı ve bu 75 trilyona karşılık haziran ayına kadar gelen rakam, 6,2 trilyon. Lojman satışından 115 trilyon beklenmiş; hazirana kadar gelen, 1,1 trilyon. Yarım kalmış elektrik santrallarının satış gelirinden 200 trilyon lira hesap edilmiş; gelen rakam, sıfır.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) - Kimi kandırmışlar acaba?!.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Yurtdışı hizmetler karşılığı sağlanacak gelirler 135 trilyon hesap edilmiş; gelen rakam, sıfır. Telekom lisans satış geliri 135 trilyon hesap edilmiş; bütçeye giren rakam, sıfır. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, RP sıralarından gürültüler) Telekom hisse satış geliri 450 trilyon hesap edilmiş; gelen rakam, sıfır. Özelleştirme kapsamındaki KİT'lerin arsa ve arazilerinin satışı geliri diye bütçeye konan 50 trilyon; haziran ayına kadar gelen rakam, sıfır.

CELAL TOPKAN (Adıyaman) - Balonlar!.. Balonlar!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Binaenaleyh, kaynak paketlerinden bütçeye öngörülen rakam, 1160 katrilyon lira; haziran ayına kadar giren rakam -dikkat edin- 7.3 trilyon lira. 1 160 trilyon lira öngörmüşler, 1 katrilyon 160 trilyon, yani 1 160 trilyon öngörmüşler, haziranda bize devrettikleri kaynak paketinden gelen para 7.3 trilyon; ama, Maliye Bakanı arkadaşıma sordum, bana söyledi “bunlar, hiç kaynak paketi açıklamamış olsalardı, zaten bu kadar hazine arazisi satılmış olurdu.” (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler) Yani, kaynak paketi denen şey, aslında boş çıkmıştır, bomboş çıkmıştır.

MAHMUT IŞIK (Sivas) - O zaman bunlar balon oldu balon!..

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Hayalci onlar, hayalci!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, en büyük fiyaskoya geliyorum. Eğer, Sayın Bülent Arınç, Refah Partisi adına konuşan değerli milletvekili arkadaşım, bu kürsüye gelip de hâlâ denk bütçe başarısını dile getirmemiş olsaydı, ben, sizi mahcup etmemek için, bu konuya hiç girmemeye kararlıydım. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bizi mahcup etmiyorsun.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - O zaman dikkat edin.

Sayın Erbakan, belki, şu Hükümetin bir yıllık ömrü içerisinde bin defa denk bütçe başarısından söz etti, denk bütçenin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bu Hükümet tarafından uygulanan emsalsiz bir başarı olduğunu söyledi.

Değerli arkadaşlarım, denk bütçede durum şudur: Haziran sonu itibariyle denk bütçenin açığı 720 trilyon liradır. (DSP ve CHP sıralarından “Ooo” sesleri, gürültüler) Şimdiye kadar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, ilk 6 ayında bu miktarda ve bu oranda açık veren hiçbir bütçe olmamıştır. (RP sıralarından gürültüler)

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Geçen yıl...

ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Bu doğru değil.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Geçen yılki bütçenin, geçen yılki bütçe dahil, hiçbir bütçenin açığı bu oranda olmamıştır, bu miktarda olmamıştır; ama, işin asıl faciası, yılın ikinci yarısıyla ilgilidir.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Nasıl olsa düzelteceksiniz, yılın ikinci yarısı size ait.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, bakın, 1997 yılı başında, bu Hükümet, memur maaşlarına yüzde 53 artış yapmıştır; yılın ikinci yarısı için de yüzde 19 daha artış yapabilmek için gerekli ödeneği bütçeye koyduğunu söylemiştir. Bakın, o yüzde 19'dan vazgeçtim; eğer, biz, 1997 yılının ikinci yarısında memurumuza, emeklimize sıfır zam verseydik, hiç zam yapmasaydık, personel bütçesi -yani, bütçede personel için ayrılan ödeneklerin olduğu kalem- 340 trilyon lira açık verecekti; sıfır zam yapsaydık 340 trilyon lira açık verecekti.

Ben size bir şey söylüyorum; bunu, sizi eleştirmek için söylemiyorum. Bu bütçeyi biz devraldık, biz bu bütçenin hakkından geleceğiz, merak etmeyin. (ANAP, DSP, DTP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar) Ama, kulağınıza küpe olsun diye, yarınki iktidarlara ders olsun diye bir tespit yapıyorum: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, daha, bu bütçe kadar, Sayın Erbakan'ın bütçesi kadar samimiyetsiz yapılmış ve uygulanmış bir bütçe olmamıştır. (ANAP, DSP, DTP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar)

Bakın, daha şurada on günlük Hükümetiz. Geldik ki, memur bizden ay ortasında maaş zammı bekliyor. Aslında, bu söylediğim bütçenin sınırlamaları içerisinde memurun, emeklinin yüzünü güldürecek bir maaş artışı yapabilmek mümkün değildi; yani, bu maaş artışı olmadan 2,4 katrilyon lira açık vermesi şimdiden öngörülen bir bütçeye, bir de memurların yüzünü güldürecek, onları şu enflasyon karşısında ezilmekten koruyacak bir maaş artışını yapabilmek mümkün değildi...

MAHMUT IŞIK (Sıvas) - Denk bütçe değil, balon bütçe!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, Hükümet olarak şunu değerlendirdik: Eğer, Türkiye'de bugün bir siyasî bunalımdan bahsediyorsak, iktidarları götüren bir siyasî gerginliğin yaşandığını tespit ediyorsak, bunun altında yatan sebep, sadece, siz olamazsınız; bunun altında yatan bir başka faktör var, bir sosyal faktör var, bir ekonomik faktör var. Beyler, dikkat edin, dünyada gelir dağılımı en bozuk ülkelerin başında Türkiye geliyor...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bunu kaç yıldır söylüyor...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, bakın...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Bu memleketi on yıl sen idare ettin, o zaman niye... (Gürültüler)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bir dakika...Bir dakika...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bahsettiğin on yılın rakamları ortada, sen bugüne bak.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Geldiğiniz sonuç ortada...(ANAP sıralarından “Otur yerine” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Çakan, biraz daha sabır göstermenizi istirham edebilir miyim?..

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Elbette Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Lütfen efendim... Siz, sabır göstermek zorundasınız.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Bu kadar da olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Siz, sabır göstermek zorundasınız.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Biz sabırlıyız efendim, biz susuyoruz.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, devam edin efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, şimdi, ben, 1991 yılında, beş aylık Başbakanlığım döneminde, kamu işçilerine en yüksek artışı vermiş olan Başbakanım. Ben, yine 1991 yılında, beş aylık Başbakanlığımda, memurlara en yüksek reel artışı sağlamış olan Başbakanım; ama, buna rağmen, burada, polemik amacıyla söylemiyorum...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Öyle yapıyorsunuz ama!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...eğer, bundan dolayı, bu tablodan dolayı, bu söylediğim hususlara rağmen bana düşen bir pay varsa, onu üstlenmeye de hazırım. Ben, burada, bütün Meclisin dikkatine getiriyorum.

Nüfusunuzu 5'e bölerseniz, en zengin yüzde 20'nin millî gelirden aldığı pay yüzde 55, en fakir yüzde 20'nin aldığı pay yüzde 5. Bu tabloyla toplumsal barışı koruyamazsınız. Bunun için solcu olmaya gerek yok, bunun için sağcı olmaya gerek yok. Bu tablo burada oldukça, biz, lüzumsuz yere birbirimizi suçlarız; bu tabloyu değiştirmek zorundayız. İşte, memurlara, bütçe olanaklarını aşarak, sizin bıraktığınız o 2,5 katrilyon liraya varan bütçe açığına rağmen, yüzde 35 artış verdiysek, bunu aynen emeklilere uyguladıysak, aynen sözleşmeli personele uyguladıysak...

ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) - Rantiyecilere ne vereceksin?!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...bunun altında yatan düşünce, artık bu tabloyla Türkiye'de toplumsal barışın, toplumsal uzlaşmanın korunamayacağı düşüncesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, eksüreyi de kullandık; toparlayabilir misiniz efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Hemen bitireceğim; 5 dakika rica ediyorum.

BAŞKAN - Lütfen efendim... Buyurun.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, ben, sizi, denk bütçe diye çıktınız cumhuriyet tarihinin en açık bütçesini yaptınız diye suçlamıyorum; ben, sizi, içborç stokunu iki katına çıkardınız diye de suçlamıyorum; ben, sizi -biraz önce Sayın Ecevit'in söylediği gibi- güneydoğuya açtığınız paketler boş çıktı, güneydoğu insanını bir yıl boyunca boşuna avuttunuz diye de suçlamıyorum...

ABDULLAH AKARSU (Manisa) - Susurluk olayıyla da suçlamıyoruz sizi.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...ama, sayın milletvekilleri, eğer, bütün bu dile getirdiğim hususlar doğruysa, bunlar rakamsal doğrularsa, buna rağmen, sizin Hükümetiniz, uyumlu bir ortağına rağmen, 2000 yılına kadar işbaşında kalma hedefine rağmen bugün muhalefete düşmüşse, bunun altındaki nedenleri araştırmak, bizden önce size düşer, bunu sorgulamak size düşer. Burada, sizin sözcülerinizin bu kürsüye taşıdığı hususların hepsi, ama istisnasız hepsi, kendi kendinizi aldatma niteliğindeki zorlama argümanlardır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ben size sadece kendi tespitimi getiriyorum. Eğer Türkiye'de bir siyasî bunalım yaşanmışsa, eğer Türkiye'de devlet organları arasında, devletin kurumları arasında, cumhuriyet tarihimizde hiç yaşanmayan -işte, bugün, boyutlarını da medyadan izlediğiniz- sadece, uzlaşmazlık değil, sadece uyuşmazlık değil, uyumsuzluk değil, casusluk olayına kadar varacak düşmanlıklar yaşanıyorsa, o zaman...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Hangi medyada?.. Hangi medyada onu söyle.

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - Ayıptır; yakışmıyor Sayın Başbakan!

BAŞKAN - Lütfen efendim... Lüften... Müdahale etmeyin.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - O zaman, bunların altında yatan nedenleri doğru teşhis etmek zorundayız.

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - Efendim, casus yok; kelimeleri dikkatli kullanın.

BAŞKAN - Sayın Gökdemir... Lütfen... İstirham ediyorum...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Bilgi edinmek casusluk değildir.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bir iddia var ortada, bir iddia var; bu iddiayı ben koydum, ben koydum bu iddiayı, dedim ki: Refah Partisinin başında olduğu hükümet, Anayasamızda yazılı olan devletin değiştirilemeyecek niteliklerine sahip çıkmıyor. Ben, bu kürsüden söyledim bunu.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yanlış söyledin...

RIZA ULUCAK (Ankara) - Yanlış söyledin; provokasyon yaptın.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Benim sözlerimi mutlaka doğru kabul etmek zorunda değilsiniz.

RIZA ULUCAK (Ankara) - Doğruyu söyleme mecburiyetin var.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ben, muhalefet olarak, bunları sırf sizi yıpratmak için söylemiş olabilirdim, tıpkı, sizin sözcülerinizin, bugün, inanmadan, gerçeğe aykırı bütün hususları burada dile getirdikleri gibi... (RP sıralarından “Biz inanıyoruz” sesi)

Ama, bakın, bunu, benim dışımda, bu devletin en temel kurumları dile getirdi. Silahlı Kuvvetler dile getirdi... (RP sıralarından gürültüler) Yargı dile getirdi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Olmuyor Sayın Başbakan!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Üniversitenin... (RP sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar [!])

Yahu, bir dakika dinleyin! Sonra mahcup olacaksınız!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Yakışıyor mu bu!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bir dakika dinleyin de... (RP sıralarından gürültüler) Bir dakika dinleyiniz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Biz dinliyoruz, millet de dinliyor!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu iddialar, yani Refah Partisinin başında olduğu bu hükümetin, Refah Partisinin büyük ortağı olduğu bu hükümetin, devletin temel niteliklerini tehlikeye soktuğu iddiaları, öyle kapalı kapıların ardında dile getirilmedi; bu, sizin Başbakanınızın yüzüne söylendi.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kim söyledi?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Kim söyledi?

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bunlar, Yüksek Askerî Şûrada söylendi; bunlar, Millî Güvenlik Kurulunda söylendi. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar [!])

Siz, bunlarla mutabık olmayabilirsiniz... (RP sıralarından gürültüler)

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Aydın Doğan mı söylüyor bunları?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun!

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Duyuyor.

BAŞKAN - Lütfen... İstirham ediyorum... İstirham ediyorum...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Başbakan da duysun. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Lütfen... (ANAP sıralarından gürültüler)

Sayın Başbakan, siz lütfen sakin olun ve devam edin efendim. (RP sıralarından gürültüler)

Sayın Grup Başkanvekili, lütfen...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bakın, bunlar söylenirken, bunlar kamuoyuna söylendi, Genel Başkanınıza söylendi, size söylendi.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Seçime gidelim, halk karar versin.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bir dakika... Bir dakika...

BAŞKAN - Siz devam edin efendim.

Buyurun efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bunlar söylenirken, sadece kuru bir iddia olarak söylenmedi. Bunlar söylenirken dendi ki, Refah Partisinin filan belediye başkanının beyanıdır. Ne demiş belediye başkanınız, Türkiye'nin en büyük şehrinin belediye başkanı: “Demokrasi, bizim için amaç değil, araçtır” demiş.

KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) - Elbet, amaç olmalı...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Siz, böyle mi koruyacaksınız demokratik devleti?

Sizin Genel Başkanınız çıkmış “imam hatip okulları, bize mücahit yetiştiren okullardır” demiş. Sizin Genel Başkanınız “imam hatip okulları, Refah Partisinin arka bahçesidir” demiş. (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ne zaman demiş?

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Onun için mi kapatacaksınız imam hatip okullarını?!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - “Bize oy verenler Müslüman, bize oy vermeyenler patates dinindendir” demiş. (RP sıralarından gürültüler)

Ben söylemiyorum, sizin Genel Başkanınız Sıvas'ın Gemerek'inde söylemiş. (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, hatip, lütfen, sözlerine dikkat etsin...

BAŞKAN - Hatibin sözünü kesmeyin efendim; konuşması bitsin, söyleyeceğinizi dinlerim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, siz de, hatibi İçtüzüğün 67 nci maddesine göre ikaz edin.

BAŞKAN - İkaz ettim ben. Lütfen oturun. (RP sıralarından gürültüler) Oturun efendim, söz vermedim size.

Sayın Başbakan, lütfen, toparlayalım efendim; istirham ediyorum.

BAŞBAKAN A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bu iddialar, kapı arkasında yapılmamış; bu iddialar, anayasal kurullarda yapılmış, Başbakanın, bakanların yüzüne karşı yapılmış. Başbakan bunlara itiraz etmemiş, ağzını bile açmamış.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kim diyor?..

BAŞBAKAN A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Nereden mi biliyorum; ertesi gün, koşa koşa bana geldi. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yuh be sana!

MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) - Ne alakası var!

BAŞBAKAN A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Erbakan, Millî Güvenlik Kurulunun ertesi günü bana geldi, dedi ki: “Demokrasi tehdit altındadır, gelin...” (RP sıralarından gürültüler)

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - Doğru söylemiş.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - İyi de; ben de şunu söylüyorum: Bana “demokrasi tehdit altında” diyen Başbakan, millete dönüp “askerlerle tam bir uyum içerisindeyiz” dedi. Ya bana yalan söyledi ya millete yalan söyledi. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yazık!.. Yazık!..

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Bir de Başbakan olacaksın!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bu hususlar, ocak ayında yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısının sonunda, Kurul üyeleri tarafından, Hükümete suçlama olarak getiriliyor; bir ay sonra, şubat ayında, karar taslağı olarak getiriliyor. Başbakan itiraz etmiyor; Başbakan “bizimle ilgili söylenen bu şeyler doğru değildir” demiyor.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Nereden biliyorsunuz demediğini?!

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ne biliyorsun?!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Başbakan, bunlar için “medyanın uydurmasıdır” diyor. Mart ayında bu konu tekrar geliyor, nisan ayında tekrar geliyor, mayıs ayında tekrar geliyor.

Bu arada, Millî Güvenlik Kurulu kararları imzalanıyor; altında Başbakanın imzası var...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Sayın Başkan, konuşma süresi ne kadar oldu?

BAŞKAN - Söyledim efendim; bitiriyorlar.

BAŞBAKAN A.MESUT YILMAZ (Devamla) - Bakın, eğer rahatsız olacaksanız, konuşmam. Ben size...(RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, lütfen toparlayalım.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, böyle keserlerse konuşamam ki!..

BAŞKAN - Efendim, ben o kesmelerin hepsini hesap ederek sizin sürenizi uzattım zaten. Lütfen bitirin.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Milletten niye kaçıyorsunuz?!. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, sorulan her soruya cevap vermek zorunda değilsiniz efendim. Lütfen, siz konuşmanızı tamamlayın.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Millete neden gitmiyorsunuz?!.

AHMET DOĞAN (Adıyaman) - Haydi seçime gidelim.

BAŞKAN - Efendim, lütfen tamamlayın; istirham ediyorum. (RP sıralarından gürültüler)

 Sayın milletvekilleri, hep soru soracaksınız, cevabını bekleyeceksiniz; o zaman “zamanı niye uzatıyorsunuz” deme hakkınız doğmaz. Lütfen, sakince dinleyelim. Sayın Başbakan bitiriyor.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, bütün bunları niye söylüyorum; evvela, yarın, Refah Partisi olarak, Doğru Yol Partisi olarak, 54 üncü Hükümetin ortakları olarak, ister istemez, Hükümetimiz güvenoyu aldıktan sonra, yapmak zorunda kalacağınız durum muhakemesinde, size yardımcı olmak için söylüyorum.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Siz kendinize bakın!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Kendi değerlendirmelerim olduğunu zaten başında söyledim; ama, bakın, şunu söylüyorum: Bizim Anayasamız, bizim devlet sistemimiz, sistemin temelinde yatan toplumsal uzlaşma eğer siyasî iktidar tarafından bozulursa ne olacağını öngörmemiş, o zaman ne olacağı yazmıyor Anayasada...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yazıyor...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Anayasada, darbe hakkı diye bir şey yok; orada haklısınız...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Güvenoylaması var.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, Türkiye'de üç defa darbe olmuş; 1960'da darbe olmuş, 1971'de müdahale olmuş, 1980'de darbe olmuş.

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - İyi mi oldu Sayın Başbakan?!.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Şimdi de ANAP oldu...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen bitirelim efendim; istirham ediyorum.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Müdahale ediyorlar; 5 dakika...

BAŞKAN - Ben, onları hep koydum efendim, ilave ettim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Biraz daha koy!.. Hep müdahale ediyorlar.

BAŞKAN - İlave ettim Sayın Taşar.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, burada, manüple ederek, doğruyu yanlış göstererek, sırf liderinizin gözüne girmek uğruna, topluma yanlış mesaj vermek uğruna çarpıttığınız bir gerçek var; bu Hükümetin, 55 inci Hükümetin kuruluşu, aslında elli yıllık Türk demokrasisinin bir zaferidir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bravo (!)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Neden mi zaferidir...

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Millet sandıkta karar verir.

BAŞKAN - Sayın Aktaş, lütfen yerinize oturun efendim. Sıkıldıysanız dışarı çıkın efendim. Kaç defa ihtar ettim size. Lütfen dışarı buyurun. Ayıp diye bir şey var! (RP sıralarından gürültüler)

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Çık dışarı!..

BAŞKAN - Sayın Çakan, lütfen sakin olun efendim. (ANAP sıralarından “Çık dışarı” sesleri, gürültüler)

Efendim, lütfen... Gereğini yaptım efendim. Lütfen...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın hoca, size söz vermedim. Lütfen efendim... İstirham ediyorum...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, bir dakika...

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok...

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan “Aktaş” diyorsunuz, hangi “Aktaş” olduğunu açıklar mısınız.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, buyurun efendim, devam edin.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Neden, demokrasinin zaferidir?

Bakın, size bir şey soracağım: Siz, 12 Mart 1971 Muhtırasının neden verildiğini biliyor musunuz, nasıl bir ortamda verildiğini hatırlıyor musunuz? 1971'de askerler muhtıra verdiği zaman, Türkiye'de enflasyon yüzde 5'ti, kalkınma hızı yüzde 7'ydi, sizin bize bıraktığınız gibi 2,5 katrilyonluk açık bir bütçe yoktu, devletin kurumları tahrip edilmemişti...

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Seçimden niye kaçıyorsunuz?

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sokakta bugünkü gibi gerginlikler yaşanmıyordu...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ne gerginliği?!.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, buna rağmen müdahale oldu ve o müdahalede, Parlamentoya belli bir çözüm dikte edildi.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bugünkü gibi!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - 1960 ve 1980 müdahalelerinde Parlamento feshedildi.

Eğer bugün, sizin yaptığınız bütün bu tahribata rağmen, devletin cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman bu ölçüde tehdit altına girmemiş olan, değiştirilemeyecek niteliklerine yönelik bütün bu tahribat, devletin kurumları arasındaki bütün bu uyumsuzluğa, çatışmaya rağmen, eğer Türk demokrasisi şu Meclisin çatısı altında ve bu Meclisin iradesiyle bir hükümet değişikliğini gerçekleştiriyorsa, benim Hükümetimin kuruluşu, aynı zamanda Türk demokrasisinin rüştünün ispatı demektir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Milletten niye kaçıyorsunuz?

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ben aslında -başta da söyledim- bu Hükümet Programı üzerindeki eleştirileri cevaplandırmak isterdim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - “Seçim” ve “sekiz yıl”a gel.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, maalesef, Hükümet Programına ilişkin çok az eleştiri not aldım. (RP sıralarından “Söylenecek bir şey yok ki” sesleri)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Seçim ne zaman olacak?

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Gökdemir, size yakıştıramadığım sözler kullandınız burada. Biz, sizinle beraber, aynı hükümette görev yaptık. Neden yakıştıramadım size biliyor musunuz: Beni istediğiniz en ağır şeylerle eleştirebilirdiniz; benim Hükümetim hakkında, kehanet niteliğinde de olsa, geleceğe dönük her olumsuzluğu şimdiden söyleyebilirdiniz; ama, siz, 4 Mart 1997 tarihinde, yani 28 Şubattaki Millî Güvenlik Kurulu Kararından sonra ne demiştiniz biliyor musunuz...

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - Gayet iyi hatırlıyorum.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - “Verilen, bildiri değil, muhtıradır; bu muhtırayı doğru algılamak lazım. Anlamazlıktan gelmenin, pişkinliğe vurmanın, ülkeye de, pişkinlik yapanlara da faydası yoktur. Sokaktaki adam bile, bu muhtıranın ne anlama geldiğini çok iyi anlamıştır. Bu Hükümet böyle devam edemez; bitmiştir.” Bunu siz söylediniz. (ANAP, DSP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

Siz bu sözleri söyledikten sonra, gelip burada, kendi partilerinizin, o iktidar partilerinizin boş koltuklarına karşı o konuşmayı yaptığınız zaman, sadece o iktidar bitmedi, siz de bittiniz. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AYVAZ GÖKDEMİR (Kayseri) - Onu millet bilir Sayın Başbakan.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Takdir millete ait Sayın Başbakan.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, bitirebilir miyiz efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bütün hayatları kavga üzerine kurulu olanlar, siyasetten sadece kavgayı anlayanlar, sadece kavga ruhuyla siyaset yapanlar, tabiî ki bizim Programımızı heyecansız bulacaklardır, tabiî ki bizim Programımızı mecalsiz bulacaklardır; çünkü, onlar istiyorlar ki, karşılarında kendi kavgalarına karşılık veren bir hükümet olsun. Ben, buraya, sizinle kavga etmeye çıkmadım...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Bir saattir ne yapıyorsun!.. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ben, buraya, sizin yanlışınızı size göstermek için çıktım. (ANAP sıralarından alkışlar) Çünkü, siz, bu yanlışlarınızla Türkiye'ye bir yılı kaybettirdiniz, bir yılı kaybettirdiniz; milletin Parlamentoya olan güvenini kaybettirdiniz.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Milletten niye kaçıyorsunuz?!. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, 55 inci Hükümetin Programının ruhuna, demokrasi, uzlaşma ve hoşgörü anlayışı sinmiştir. Hiç kimsenin, bu Meclisteki hiç kimsenin, bizim demokrasi anlayışımızdan, zerre kadar, ama, zerre kadar kuşkusu olmamalıdır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bakın, demokrasi, sadece anlamsız bir sözcük değildir; eylemlerinizle bağlılığınızı ortaya koyacağınız bir sözcüktür.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, bir saati geçti...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Tekrar söylüyorum: Demokrasiye saygılı olanlar, evvela bu Meclise saygılı olurlar. Benim Hükümetim, bu Meclise saygılı bir hükümet olacaktır...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bir saat oldu Sayın Başkan...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - İçinden çıktığı ve kendisine karşı sorumlu olduğu bu Meclise sonuna kadar saygılı bir hükümet olacaktır.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Kesintisiz sekiz yıl konusunda ne diyorsun, onu söyle; millet bekliyor.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, Grup Başkanvekiliniz beni konuşturmamak için elinden geleni yapıyor; bana bir saat daha süre verin, her konuyu cevaplayayım. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen bitirin efendim. Son defa istirham ediyorum efendim sizden.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bir saat daha verin Sayın Başkan, bir saat daha verin!..

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, sizin direktifinizle hareket etmeyeceğim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bir saat daha verin!.. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Siz istirahat buyurun ve sinirlenmeyin. Lütfen... İstirahat buyurun efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Çok yerinde davranıyorsunuz Sayın Başkan!.. (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen... İstirham ediyorum efendim...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Baykal, bizim Programımızdaki bazı ifadeleri eleştirdi; bizim, yolsuzluklarla mücadele konusunda siyasî kararlılığımızın Programa yansımadığını söyledi. Sayın milletvekilleri, Programda aynen şöyle diyoruz: “Her türlü kanunsuzluğun yanı sıra, yolsuzluklarla da en etkili şekilde mücadele etmek, Hükümetimizin var oluş sebeplerinden birisidir. “...cek” demiyoruz, “...cak” demiyoruz, “mücadele edeceğiz” demiyoruz; “bizim Hükümetimizin varlık sebeplerinden biri budur” diyoruz.

Demin söylediğim demokratik zaferin bu Meclis çatısı altında başarılmasında, Sayın Baykal'ın ve Cumhuriyet Halk Partisinin çok hayatî bir payı vardır. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Ama, Sayın Baykal'dan ve Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan şunu rica ediyorum: Yolsuzluklarla mücadele konusunda, hukuk devletine bağlılık konusunda bizim samimiyetimizden zerre kadar şüphe etmeyiniz. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Dokunulmazlık dosyalarını getirelim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bakın, İSKİ meselesini de İLKSAN meselesini de, Susurluk meselesini de Türk kamuoyuna taşıyan lider benim; taşıyan parti, benim partim. (ANAP sıralarından alkışlar) Daha şimdiye kadar, hiçbir lider, Türkiye'de, yolsuzlukların örtülmesi pazarlığına razı olmadığı için Başbakanlık koltuğunu boşaltmadı; bir tek ben boşalttım. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Burada, Refah Partisi Sözcüsü, geçmişte kalan sözleri söyledi. Benim de yanlış söylediğim arkadaşlarım olabilir; hiç kimseye kasıtlı kötü söz söylemek istemedim; istemeden söylediğim olabilir, kastımı aşan sözler olabilir. Benim hakkımda çok ağır sözler söyleyenler oldu. Buradan, huzurunuzda taahhüt ediyorum; sadece ifade etmiyorum, taahhüt ediyorum. Benim hakkımda söylenen bütün sözleri affederim; ama, bu devlete, şu fakir halka atılan kazığı, yapılan yolsuzluğu, verilen zerre kadar zararı ömrüm boyunca affetmem. (ANAP, DSP ve DTP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bizim Hükümetimiz, yolsuzlukları örtme pazarlığı üzerinde kurulmadı. Bizim Hükümetimizin kurulmasını gerektiren şartların bir tanesi de, Türkiye'de yolsuzluklarla mücadele konusunda...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İhaleler ne olacak?!.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...bizden önce yapılan ve bana göre fevkalade yanlış olan pazarlıklardır; Türkiye'de ahlakı erozyona uğratan, siyaset kurumuna, Meclise, hepimize güveni aşındıran gelişmelerdir. Biz, bunun bilincindeyiz. Biz, bindiğimiz dalı kesmeyiz; bu konuda ödün vermeyiz.

Değerli milletvekilleri, biraz sonra...

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen bitirebilir miyiz efendim.

BAŞBAKAN A MESUT YILMAZ (Devamla) - Bitiriyorum.

ABDULLAH ÖZBEY (Karaman) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, şu laf atma bitse, konuşma bitecek. (RP sıralarından “Hep bize söylüyorsunuz Sayın Başkan” sesleri)

Oraya da söylüyorum; oraya da; merak etmeyin.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, böyle olmaz canım! Hiç olmazsa böyle konuşmayın!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Baykal, yine, müsterih olsun. Ben yargı değilim, ben kimseden hesap soramam, hesabı yargı sorar; ama, yargının, sırf doğrudan doğruya Meclisle muhatap olamadığı için, bir usul gereği olarak, Adalet Bakanı arkadaşıma, Başbakan olarak bana gönderdiği fezlekeyi, ben selefim gibi üç dört ay sumen altında tutmam; ben, ertesi günü Meclise gönderirim. (ANAP sıralarından alkışlar) Ha, sizinle ilgili gelirse de gönderirim; kendimle ilgili gelirse de gönderirim. (ANAP sıralarından alkışlar)

ADNAN KESKİN (Denizli) - Komisyonu çalıştırın; göndermek yetmiyor Sayın Başbakan.

DENİZ BAYKAL (Antalya) - O yetmez.

BAŞBAKAN A MESUT YILMAZ (Devamla) - Son bir konu var: Sayın Baykal bir benzetme yaptı; bizim Hükümetimizi, 30-40 kilometre yol yapacak kadar benzini olan bir arabaya benzetti. Keşke yapmasaydı, talihsiz bir benzetme; çünkü... İşte, Erbakan'ın akıbeti meydanda; o da Hükümetin istifasını havada ikmale benzetmişti, sonunda havada kaldı. Sizin bu benzetmeniz de talihsiz bir benzetmedir. Mademki ikili görüşmemize bu kürsüden atıf yaptınız, ben size yaptığım teklifi, burada, Meclisin huzurunda tekrarlıyorum, tekrar dile getiriyorum; ben size dedim ki: Hükümet güvenoyu alır almaz, seçimle ilgili kanunî hazırlıkları başlatalım, prosedürü başlatalım; nüfus sayım yasasını çıkaralım, uyum yasalarını çıkaralım; ondan sonra, Hükümet ortağı partiler olarak, seçim tarihini, o günkü konjonktürün gerektirdiği şekilde, müştereken tespit edelim; benim teklifim buydu. Bana göre, bu teklif, aslında centilmence bir tekliftir, olması gereken bir tekliftir. Şu anda, bizi, seçim konusunda eğer belli bir tarihe angaje olmaya zorlarsanız, bu, gerçekçi olmaz; bu, ülkenin şartlarıyla da bağdaşmaz.

Bakın, Meclisin tatile girip giremeyeceğini tartışıyoruz. Ben de Meclisin tatile girmesinden yana değilim.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Girmesin o zaman.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Tamam, Anavatan Partisi girmesinden yana değildir.

Şimdi, bir şey daha söyleyeyim. Meclisin tatile girip girmemesini tartışıyoruz, seçim yasalarının Meclisten ne zaman çıkacağını tartışıyoruz; eğer biz burada gerekli yasal düzenlemeyi yaparsak, Devlet İstatistik Enstitüsü, altı ay ilâ sekiz ay arasında değişen bir sürede bu sayımı yapabileceğini, tamamlayabileceğini söylüyor.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Dört ay... Dört ay...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Yani, bunun kütüklere işlenmesini de kastediyorum, kütüklerin güncelleşmesini de kastediyorum. Şu anda göremediğimiz bir tarih için, göremediğimiz, belirsiz bir geleceğe doğru seçim tarihi belirlememizi istiyorsunuz. Biz bunu yapamayız; bana göre, sorumlu bir iktidarın da yapmaması gerekir; siz tek başınıza iktidarda olsanız, sizin de yapmamanız gerekir.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Olunca bakarız.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Şimdi, siz Hükümete girmediniz; isterdim ki girseydiniz; ama, siz Hükümette olmadığınız halde, ben buradan Yüce Meclise taahhüt ediyorum: Seçimle ilgili bu prosedür tamamlandıktan sonra tekrar durumu değerlendireceğiz; ondan sonra, seçim konusundaki görüşümüzü getireceğiz.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Ortaklar da var mı bu işin içinde?

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Seçimi 1998 sonbaharına da getirebiliriz. Eğer, o günkü şartlar Türkiye için bir seçimi zorunlu kılmıyorsa, 2000 yılına kadar devam etmeye de karar verebiliriz. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar) Ama, bir şeyi yapmayız; 2000 yılına kadar devam ediyoruz deyip de, bir ay sonra seçim diye buraya gelmeyiz. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, eğer Meclis tatile girecekse, seçim hazırlıkları konusunda bize yetki yasasıyla yetki vermeniz lazım; eğer çalışacaksanız, burada beraber çalışıp o kanunları çıkarmamız lazım.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Beraber çalışacağız; beraber...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Nüfus sayımıyla ilgili yasayı düzenlememiz lazım, uyum yasalarını çıkarmamız lazım, yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy hakkını düzenleyen yasayı çıkarmamız lazım. Bunları yapmadan seçim yaparsak ne olur; 1995 seçiminde olan olur; o zaman 3,5 milyon seçmenimiz oy kullanamadı, bu seçimde 8,5 milyon seçmenimiz oy kullanamaz. 8,5 milyon seçmen oy kullanamazsa, o seçim demokratik olmaz. O seçim demokratik olmazsa, onun sorumlusu benim Hükümetim olur. Ben böyle bir sorumluluğu üstlenmeyeceğim; onu söylüyorum.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Seçime niyetiniz yok.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın Başkan, toleransınıza çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Efendim, toleransım falan kalmadı; hepsi bitti. Ben sizin insafınıza teşekkür etmek istiyorum.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Biten toleransınıza teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Ecevit söyledi; daha şurada on günlük hükümetiz, on günümüzü doldurmadık. Dışpolitikada bir yıldan beri Türkiye'nin üzerindeki baskılar dağılmaya başlamıştır. Artık önümüzü görmeye başlıyoruz. Ege'de gerginlikleri giderecek, Yunanistan'la aramızda, mevcut anlayışlarımızdan hiç taviz vermeden, hiç geri adım atmadan, yeni bir diyalog, yeni bir barış dönemini başlatacak çok önemli bir adımı, daha güvenoyu almadan attık.

Size bir müjdem daha var: Önümüzdeki günlerde, iki yıldan beri -parasını ödediğimiz halde- Amerika Birleşik Devletleri tarafından Türkiye'ye teslim edilmeyen firkateynler Türkiye'ye teslim edilecektir. (ANAP sıralarından alkışlar)

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Onu siz mi getirdiniz?!.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - İlk defa olarak, Türkiye'deki en büyük beş meslek kuruluşunun, beş meslek konfederasyonunun başkanı, açıkça, bizim Hükümetimize destek verdiklerini söylüyorlar.

Bakın, bugün, sadece bugün, Türkiye'deki bono piyasasındaki faiz oranı 2,5 puan düşmüştür.

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Faiz böyle düşer.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bugün, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarihinin rekorunu yakalamıştır; 2 bine vurmuştur endeks.

SITKI CENGİL (Adana) - Milletvekili borsası da dahil mi?!

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Hangi ekonomik önlemi aldınız?

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Döviz rezervimiz, Hükümetimizin işbaşına geldiği ilk hafta sonunda 300 milyon dolar artmıştır. (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başbakan, sekiz yıllık eğitim için de müjde var mı?

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bütün bunlar...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - İnandıramıyorsun Sayın Başbakan, inandıramıyorsun.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ha, inançtan bahsettiniz değil mi sayın milletvekili...

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - İnandıramıyorsun.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Daha ne kadar konuşturacaksınız Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Başbakanım, benim bütün toleranslarım doldu.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Lütfen efendim...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Benim bu söylediklerimin hepsi gerçektir, hepsi hakikattir. Hakikatle mel'uf olmayı zevk haline getirmeden hakikate ulaşmak mümkün değildir. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Onun için, asabiyeti, öfkeyi bir yana bırakın, geçmişin hesaplarını bir yana bırakın. Halkımızın umudu, milletimizin desteği Hükümetimizin arkasındadır.

Şimdi, size düşen, bizim Hükümetimize, şu Programında ifade edilen taahhütlerini yerine getirebilmesi için makul bir süre tanımaktır; bu, aynı şekilde, bu Hükümetin kurulmasında, Hükümet dışında olmasına rağmen en büyük paya sahip olan Cumhuriyet Halk Partisi için de geçerlidir.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Seçime gidelim!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Benim Hükümetim, Meclisin desteğinden başka, Meclisin güveninden başka hiçbir yerden medet ummayacaktır. Benim Hükümetim, sadece Meclisin desteğine mazhar olduğu sürece, bu Meclisten güvenoyu aldığı sürece ve bu güveni devam ettirdiği sürece görev yapacaktır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Üç ay!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, değerli milletvekilleri, Türkiye'yi bu hale getirdikten sonra, Türkiye'nin bütün...

ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) - Patronlara vereceğin ödünlere bağlı.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bu rahatsızlığınız, olsa olsa suçluluk telaşındandır; ama, ben size_

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Sandıktan niye kaçıyorsunuz?!. Milletin hakemliğinden niye kaçıyorsunuz?!.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - 8 yıllık eğitim konusunda_

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - 8 yıl konusunu da söyleyeyim_

Sayın Başkan, istiyorlar_ Müsaade ederseniz_

BAŞKAN - Efendim, müsaade etmiyorum. Lütfen_ Son cümlenizi almak istiyorum Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade edin_ Sayın Başbakan 8 yıllık eğitim konusunu söyleyecek.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - 8 yıllık zorunlu eğitim, Sayın Ecevit'in dediği gibi kesintisiz olarak uygulanacaktır. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yasal olarak mümkün olan en erken tarihte uygulanacaktır. Fiilen imkânların elverdiği en erken tarihte uygulamaya konulacaktır. 8 yıllık zorunlu eğitim uygulanırken, meslekî din eğitimi bundan zarar görmeyecektir.

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Nasıl olacak o?!.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - İşte, siz, bunu beceremediniz. Bunun için gerekli tedbirler de alınacaktır. (RP sıralarından “Nasıl...” sesleri)

Sayın milletvekilleri_ (RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Başbakanım, istirham ediyorum efendim_ Lütfen_

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Türkiye'de 163 üncü maddeyi kaldıran benim partimdir. Türkiye'de din ve inanç hürriyetini en geniş boyutlara taşıyan parti, benim partimdir. (ANAP sıralarından alkışlar) Benim partim_

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Özal'ın partisi o.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) -Rahmetli Özal yaptı onları.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Benim partim, ne Türkiye'de 8 yıllık zorunlu kesintisiz eğitimden taviz verir ne de din ve inanç hürriyetinden ve bu hürriyetin kaçınılmaz bir uzantısı olan dinî meslek eğitiminden taviz verir; ama, benim Hükümetimin iktidarında bir şey olmayacaktır onu söyleyeyim, bundan sonra bir başbakan, bir parti başkanı çıkıp da “imam-hatip okulları bize mücahit yetiştiren bizim arka bahçemizdir” diyemeyecektir.

AZMİ ATEŞ (İstanbul) - Kartel medyası_

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Çünkü, benim iktidarımda, imam hatip okulları, tıpkı öbür okullar gibi cumhuriyetin okulları olacaktır. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

SITKI CENGİL (Adana) - Sayın Başkan, ben de imam hatip mezunuyum; imam hatipler hakkında bunları söyleyemez.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Benim İktidarımda, benim Hükümetimde Kur'an kursları kapatılmayacaktır; ama... (RP milletvekillerinin kürsü önünde toplanmaları)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - İmam hatip okulları için bunları söyleyemez. İmam hatip okulları cumhuriyetin okulu değil mi?!

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Ayıp denilen bir şey var!..

REFİK ARAS (İstanbul) - Otur ulan yerine!

BAŞKAN - Efendim, lütfen, bitirin... İstirham ediyorum Sayın Başbakan... Efendim, istirham ediyorum... Lütfen... (RP sıralarından gürültüler)

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Yeter be! Kaç saat oldu; böyle Başkanlık olmaz...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Bağlıyorum...

BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi alayım lütfen...

SITKI CENGİL (Adana) - Böyle konuşamazsınız. Sözlerinizi geri almazsanız, mahkemeye vereceğim.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen, son cümlenizi alayım efendim.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Benim Hükümetimde, Kur'an kursları kapatılmayacaktır... (RP sıralarından gürültüler)

LÜTFİ YALMAN (Konya) - İmam hatipler için bunları söyleyemezsin!

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - ...ama, eğer, o çocuk dimağlara devletin denetimi dışında faaliyet gösterip de Atatürk düşmanlığını aşılayan kurslar olursa, onları kapatmak da benim görevim olacaktır. (ANAP, DSP, DTP ve CHP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen efendim...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, süresi bitti.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, konuşamıyor...

BAŞKAN - Lütfen, saygı cümlenizi alayım efendim. (RP sıralarından gürültüler)

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Süresi bitti.

BAŞKAN - Efendim, saygı cümlesini söyleyip inecek, susarsanız...

Sayın Başbakan, lütfen efendim, siz bitirin... (RP sıralarından gürültüler)

Siz bitirin efendim, Sayın Başbakan... Lütfen, siz bitirin efendim...

SITKI CENGİL (Adana) - Böyle konuşamazsınız. Sözlerinizi geri almazsanız, mahkemeye vereceğim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - İmam hatipler cumhuriyet okuludur.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, siz bitirin efendim...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Konuşamıyor ki Sayın Başkan...

BAŞKAN - Efendim, kimse bana yardım etmiyor ki... (RP sıralarından gürültüler)

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, süresi bitti.

BAŞKAN - Efendim, siz de sabırlı olun lütfen...

Sayın Başbakan, lütfen efendim... Bir saygı cümlenizi alayım; kapatacağım mikrofonu efendim. (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İmam hatipler, her zaman cumhuriyet okuludur.

BAŞKAN - Sayın İncetahtacı, lütfen, sakin olun efendim. Lütfen, istirham ediyorum...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkan, buna müdahale etmeniz lazım; müdahale etmiyorsunuz.

BAŞKAN - Efendim, edeceğim... Siz susarsanız, edeceğim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Etmiyorsunuz...

BAŞKAN - Siz, bir susun da edeyim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Vakit kaybettiriyorsunuz.

BAŞKAN - İyi, güzel, otur işte... Otur!.. Daha güzel; otur! (RP sıralarından gürültüler)

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Başbakan olmuş bir adama yakışmıyor; ayıp be!

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen, son cümlenizi alayım efendim.

BEKİR SOBACI (Tokat) - Millete saygısızlık yapıyorsun.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, rica ediyorum efendim... İstirham ediyorum... Lütfen, son cümlenizi alayım.

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sağlayın sükûneti!

BAŞKAN - Efendim, tamam; sağlıyorum... Lütfen... Siz son cümlenizi...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sağlayın; bitireyim.

BAŞKAN - Efendim, saygı cümlenizi söyleyin; inin efendim. İstirham ediyorum...

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Kaç saat oldu?..

BAŞKAN - Efendim, siz de lütfen... Kemalettin Bey, lütfen...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Bak; kaç saat oldu...

BAŞKAN - Efendim, biz sükûneti sağlayalım; Sayın Başbakan son cümlesini söyleyip inecek.

MUHAMMET POLAT (Aydın) - 1 saat 45 dakika oldu...

BAŞKAN - Efendim, lütfen... İstirham ediyorum... Beklemeyin efendim.

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Yeter; konuşsun artık...

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Refah Partisi iktidar olmayı beceremediği gibi, anlaşılıyor ki, muhalefet olmayı da beceremeyecektir. (ANAP sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ayıp be!..

BAŞBAKAN A. MESUT YILMAZ (Devamla) - Ama, hiç olmazsa, Türkiye'nin umudu olan, Türkiye'de uzlaşmayı sağlama iddiası ve kararlılığıyla gelen şu Hükümetin önünde gereksiz engel olmayın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından ayakta alkışlar, DSP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, yerinize oturun efendim; işimiz bitmedi. Salonu, lütfen, boşaltmayın; bilhassa, İktidar Grubundan rica ediyorum. Oturun efendim!.. Aceleniz ne!.. Lütfen, oturun efendim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yani, dışarıda sizi bekleyen bir şey mi var!.. Oturun efendim yerinize!..

Salih Bey, buyurun. (ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika efendim...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Başbakanın konuşmalarında, Partimize ve Grubumuza sataşma söz konusu olmuştur.

BAŞKAN - Hangi kelimelerle?...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Müteaddit kelimelerle efendim... Patates dininden tutun da Partimize varıncaya kadar bütün meselelerde... Birkaç hususu açıklama fırsatı verin efendim.

BAŞKAN - Söz vereceğim efendim; buyurun yerinize.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Yok öyle bir şey.

BAŞKAN - Efendim, olup olmadığına ben karar vereceğim, siz karar vermeyeceksiniz.

Sayın milletvekilleri, 55 inci Hükümetin Programı üzerinde, gruplar ve Hükümet adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına iki sayın milletvekili konuşacaktır; birinci konuşmacı Sayın Mehmet Gözlükaya.

Buyurun Sayın Gözlükaya. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sizlerden de rica ediyorum efendim... Siz de, İktidar Grubusunuz; yalnız Anavatan Partisi Grubu değil... Oturun efendim... Dinleyelim arkadaşımızı...

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Bravo Sayın Başkan...

BAŞKAN - Alkışlayasınız diye söylemedim, görevimi yapıyorum Sayın Tekinel.

Sayın Gözlükaya, süreniz 15 dakika; ihtiyacınız olursa, uzatacağım.

Buyurun efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sağ olun Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları başındaki Yüce Türk Milleti; sözlerimin başında, hepinize, en derin saygılarımı, selamlarımı sunuyorum.

Bu Hükümeti tenkit etmek, bu Hükümetin Programını tenkit etmek için, gerek Program üzerinde gerekse diğer konular üzerinde bir şeyler hazırladım; ama, anlaşıldı ki, burada, bu ciddî olarak yazılan şeyler konuşulmuyor. Sayın Başbakan, burada o kadar çok pot kırdı ki, benim metne bakmama gerek kalmadı. Sayın Başbakan, imam hatip liseleri, cumhuriyet okulları olarak açıldı. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu okullardan çıkanlar, bugüne kadar ülkeyi satmadılar, ülkenin bağımsız bütünlüğünü korudular, milliyetçiliği korudular, ülkeye hizmetten başka bir şey yapmadılar. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunlar, cumhuriyet çocuklarıydı. Bunlar, bundan sonra cumhuriyet okulları olacaktır diye sözler söylediler.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Öyle bir beyan mı var? Öyle bir şey söylemedi. (RP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Evet öyle söylediler. Yanlıştı; size yakışmadı. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri...

BAŞKAN - Efendim, niye müdahale ediyorsunuz... İşte, size tercüman oluyor... Susun, dinleyin...

ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) - Takdir ediyoruz “Bravo” diyoruz.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Laf atıyorlar...

BAŞKAN - Dinleyin... Siz susmasını bilseniz...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Orası bilirse, biz de biliriz...

BAŞKAN - Sen bil önce, ondan sonra... (RP sıralarından gürültüler)

AHMET KABİL (Rize) - Onlar yozlaştırdılar...

BAŞKAN - Sayın Kabil, bu, sizin için de geçerli... Lütfen... İstirham ediyorum... Lütfen...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sayın sözcünüz, gayet münasip bir şekilde “biz, imam-hatip okullarını açan partiyiz” dedi. (ANAP sıralarından “evet” sesleri)

Evet... Demokrat Partinin ve Adalet Partisinin, biz Doğru Yolun... Siz de açtınız, en çok açan biziz; ama, bunları dışlayarak, bunları küçümseyerek, sırf bu Hükümette yaşayabilmek için, bazı destekçilere şirin görünmek için imam hatiplere laf atamazsınız. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından gürültüler)

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Kim küçümsüyor; kim dışlıyor?

AHMET KABİL (Rize) - Yozlaşmasın diyoruz...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan “bu Mecliste kavgacılar çok. Kavga etmeyin de konuşalım” dedi. Şimdi soruyorum size: Bu Meclisin en kavgacı lideri kim?.. (DYP ve RP sıralarından “Mesut Yılmaz” sesleri) Evet...

Bu Mecliste bir anket yapsanız, en kavgacı insan zatı âlinizdir... (ANAP sıralarından gürültüler) Gazateler de bunu çıkardı zaten... Zaten kavga edeyim derken bugüne kadar dört aydan fazla başbakanlık yapamadı. (DYP ve RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; ANAP sıralarından gürültüler) Onun için, kimsenin, kavgacılıkta sizi geçmesi mümkün değil.

Zaman zaman bazı sözlerinizi beğenmiştim: “Çamurun üstüne oturmam ben.” Güzel laf... Biz de, bu ülkeyi seven namuslu insanlar olarak, bu lafı takdir etmiştik; ama, şimdi görün bakın bakalım ne oldu...Şimdi, ne oldu bakın...

AHMET KABİL (Rize) - Onun için Çiller'in gözüne girdin.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Ben partimin peşindeyim... Sayın Kabil konuşma!.. Ben partimin peşindeyim!... İnançlarımın ve felsefemin peşindeyim.

Ne oldu bakın; bu Hükümeti kurabilmek için, Sayın Başbakan, şu cümleyi, bir ara sarfetti, gazetelerde geçti bu. “Ben görünmeyeyim, piyasada görünmeyeyim; ama, ne ederseniz edin de, şu transferleri mi yapacaksınız, biz bu Hükümeti kuralım, Doğru Yolu parçalayalım...” (ANAP sıralarından gürültüler)

NEJAT ARSEVEN ( Ankara) - Yalan söyleme!..

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Vıcık vıcık çamur...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - “Çamur üstüne oturmam” diyen Sayın Yılmaz, maalesef, Hilton otellerinde, Shereton'da kurulan havuza, kimler ne kadar para koyduysa ve buralardan kimlere neler verdiyse, o pisliğin içine batmıştır. (DYP sıralarından alkışlar, ANAP sıralarından gürültüler) Artık, temizlik iddialarınız geçicidir, geçmiştir Sayın Başbakan.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Yalan söylüyorsun, yalan!

SEYİT EYYÜPOĞLU (Şanlıurfa) - Yalan!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Yalan söylemem ben.

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Doğru söylüyor.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - İspat et!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bunu, şu anda değil; ama, teklif ettirdiğiniz insanları konuştururuz zamanı gelince.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Konuştur, konuştur!

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Konuştur!

YAŞAR OKUYAN (Yalova) - Yalan söylüyorsun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Yalan söylemem ben.

Siz, telefonlarla da görüştünüz, o telefonlarda da söylediniz “biz istediğini verdik, artık, gelecekse gelsin, gelmeyecekse bırakın bu işi” diye talimatlar verdiniz.

İRFAN KÖKSALAN (Ankara) - Onu siz yaptınız.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Şimdi, meseleyi dağıtmak istemiyorum. Bu Mecliste, hakikaten fazilet ilkelerinin hâkim olması lazım; ama, maalesef, bu, uzun yıllardan bu yana dürüstlük ilkeleriyle...

EMİN KUL (İstanbul) - Dürüstlük nasıl geldi ağzınıza?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ...prim yapan Sayın Ecevit'e de bulaşmış oldu.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Hop, hop!..

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Sayın Gözlükaya kendine gel!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Evet, Sayın Ecevit de geçmişte birtakım transferler yaptı; ama, bu Hükümette bulunmak suretiyle, şaibeli olarak yapılan transferlerin sağladığı Hükümette güvenoyu alacak şekle gelerek bu pisliğe ortak olmuştur.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Bizden size gidenler oldu.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Dikkat eder misiniz, Sayın Ecevit bir şey söylemişti “Doğru Yol Partisi üç transfer yaptı; bu transferlerden sonra Meclis koridorlarında pislik kokuyor” demişti.

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Bizden gidenlere kaç lira verdiniz?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bir zamanlar... (Gürültüler)

ŞADAN TUZCU (İstanbul) - “Transfer yaptı” dedi, bu bir itiraftır, zabıtlara geçti.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Transfer yaptı diye, Sayın Ecevit “pislik kokuyor” dedi. Pislikler...

ŞADAN TUZCU (İstanbul) - Sayın Gözlükaya, siz... (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Tuzcu...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bir dakika müsaade buyurun... Şu son günlerde olan pislikler, pislik iddiaları, bırakın Meclis kulislerini, Ankara'yı aştı da Türkiye'yi sardı, Türkiye'yi...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Amerika'ya gitti, Amerika'ya..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sayın Ecevit, siz, nasıl bu pislik iddiaları karşısında hiçbir şey söylemiyorsunuz?

Sevgili arkadaşlarım, Sayın Başbakan demokrasi dersi verdi Meclise. Hafızamı canlandırdım -bugün, sizin sıralarınızda oturan arkadaşlarımız da var, size destek veren arkadaşlarımız da var- bu demokrasi dersini dinlerken, ne oldu biliyor musunuz; hatırlayın canım; 1987 yılında, yasakların kalkmasıyla Türkiye iki şeyle uğraştı ve maalesef, bugün demokrasi dersi veren Sayın Yılmaz, o günlerde, yasaklar kalkmasın, Sayın Ecevit politika yapmasın, Sayın Demirel politika yapmasın, Sayın Cindoruk politika yapmasın diye -biz de yasaklılardandık- köy köy, kent kent gezdiler.

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Ne yaptınız, ne yaptınız Cindoruk'u?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Nasıl oluyor demokrasi aşıklığı...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Ne yaptınız, o Cindoruk'u ne yaptınız?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ...nasıl oluyor, anlamak mümkün değil...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Cindoruk'u ne yaptınız?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sen de yasaklıydın, sen de o kervandaydın...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Cindoruk'u ne yaptınız?

BAŞKAN - Sayın Neidim...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sen de yasaklar kalksın diye...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Cindoruk'u ne yaptınız?

BAŞKAN - Sayın Neidim...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sen de yasaklar kalksın diye bağıranlardandın. Neyse bırak...

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya müsaade eder misiniz...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Cindoruk'u ne yaptınız?

BAŞKAN - Sayın Neidim, lütfen... İstirham ediyorum...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - O da yasaklıydı, sen de yasaklıydın...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Ne yaptınız; onu söyle.

BAŞKAN - Sayın Neidim...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Ama, görüldü ki, bu millet yasakları az bir oyla da olsa kaldırdı...

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, sürenizi durdurdum...

DEVLET BAKANI REFAADDİN ŞAHİN (Ordu) - Demirel'in resimlerini hep indirdiniz; şimdi de onu mu savunuyorsunuz?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Kimi savunuyorum?

BAŞKAN - Şimdi, sürenizi durdurdum Sayın Gözlükaya; bir dakikanızı rica ediyorum.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Ben demokrasiyi savunuyorum.

DEVLET BAKANI REFAADDİN ŞAHİN (Ordu) - Utanmıyor musun?! Bu, iki yüzlülüktür; ayıp!..

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen oturun yerinize.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Ayıp senin yaptığın!..

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, bir dakika efendim, sürenizi durdurdum; Sayın Neidim sizden de rica ediyorum, bu şekilde karşılıklı birbirimize bağırmakla hiçbir şey ispat edemeyiz, hiçbir yere de varamayız.

Bakın, gecenin bu saatinde, hepimiz, tahammül hududumuzun belki sonuna geldik; ama, isterseniz, ben, sizin hepinize sataşmalardan söz veririm, bu gece saat 12'yi de geçiririz, oylamayı da bir gün sonra yaparız. Arzu ederseniz, onu da yaparım; ama, lütfen, birbirinize tahammüllü olmayı öğrenin artık. İstirham ediyorum...

Bir milletvekilimiz sözcü olarak çıkmış, burada fikirlerini ifade ediyor; beğeniriz beğenmeyiz; ama, beğenmemek, yerimizden bağırmayı gerektirmez.

Lütfen efendim, istirham ediyorum...

Buyurun.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Şimdi, Sayın Yılmaz'ın demokrasi dersine ne kadar inanılır?! Onun için, insanlar, söyledikleri laflar gelecekte önüne çıkar diye de dikkatli konuşmalıdırlar.

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Programa gel, Programa...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, yolsuzlukların biz de karşısındayız. (ANAP ve DSP sıralarından “öyle mi” sesleri) Evet... Evet... (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar[!]) Usulsüzlüklerin biz de karşısındayız.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Güldürme beni!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Ne var bunda!..

Şimdi, yalnız bir şey söyleyeyim... (ANAP sıralarından “Parsadan'ı söyle” sesleri, gürültüler)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Şaibenin karşısında mısın, şaibenin?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bizim mensup olduğumuz misyonda; ne Adalet Partisi ne de Doğru Yol Partisi iktidarlarımızda, mahkûm olan ne bürokratımız oldu ne de siyasetçimiz oldu! (ANAP sıralarından gürültüler)

Karayolları Genel Müdürü Atalay Çoşkun benim bürokratım mıydı?! Engin Civan benim bürokratım mıydı?!

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Turban Genel Müdürü sizin genel müdürünüz değil miydi?!

BAŞKAN - Sayın Dumankaya...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Turban Genel Müdürü bürokratınız değil miydi?!

BAŞKAN - Sayın Dumankaya...

Efendim, oturun yerinize!..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Demek ki, bende mahkûm olan insan yok...

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Efendim...

BAŞKAN - Efendim, Meclisimizin bir usulü var: Bu çatı altında bulunmayan kimselerle ilgili; yani, kendini müdafaa edemeyecek durumda olan kişilerle ilgili söz söylememeye özen gösteriyoruz; bu özeni göstereceğinize inanıyorum efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım; yalnız, bu iktidarla ilgili şeyler bunlar.

BAŞKAN - Efendim, Hükümetle ilgili değil; şahıslara girmeyelim, lütfen...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım...

DEVLET BAKANI REFAİDDİN ŞAHİN (Ordu) - Böyle mi hukuk okudun Gözlükaya?!.

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz de biraz daha tahammüllü olur musunuz lütfen... İstirham ediyorum...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Size bir şey söylemem mümkün değil.

BAŞKAN - Söyleme, söyleme; Genel Kurula söyle. (Gülüşmeler)

İHSAN ÇABUK (Ordu) - Yarın oraya geçersin...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Muhabbetimiz engel olur; ama, söylediklerimi yanlış anlamamanızı da istirham ederim Sayın Bakan.

Sevgili arkadaşlarım, bu Hükümetin -dışarıda söylenileni söylüyorum- ANAP ağırlıklı Hükümet olmadığı iddia ediliyor. (ANAP sıralarından “inanma” sesleri) Öyle diyorlar.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Sen duyduğunu değil, bildiğini söyle.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bu Hükümetin DSP Hükümeti olduğunu söylüyorlar; hatta, bazıları -ben ona katılmadım ama- “bu Hükümet iki başbakanlıdır” diyor. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler) “Devletin önemli bakanlıkları ve kamu personelinin yüzde 70'ini içerisinde bulunduran bakanlıkların DSP'ye verildiğini” söylüyorlar. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler) Velhasıl “bu Hükümette ağırlık DSP'dedir, bu bir DSP Hükümetidir” diyorlar. Hatta, bazı bakanlıkları sayayım, çok önemli bakanlıklar: Millî Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı -en önemli Bakanlık- Köy Hizmetleri ve Kültür Bakanlığı...

AHMET NEİDİM (Sakarya) - Mustafa da burada...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Hayır, köy hizmetlerinden sorumlu Bakan Mustafa Yılmaz.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Diyanet?..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ...Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığı...

Hükümette görev dağılımına baktığınız zaman bunu görüyorsunuz. Ben, bunu da bu vesileyle hatırlatmak istedim. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, bir de şunu söylemek istiyorum:

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, bir dakika.

Bu laf atmalar devam ederse oturuma ara vereceğim; beni zecrî tedbir almaya zorlamayın efendim. İstirham ediyorum...

Devam edin efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sayın Başbakan “bu Hükümete, sendikalar, esnaf dernekleri birlikleri başkanları, sendika liderleri, çiftçi dernekleri başkanları; yani, toplumdaki bütün güçler destek verdi” diyor.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Bütün Türkiye, bütün Türkiye...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bütün Türkiye olup olmadığı belli değil.

BAŞKAN - Efendim, biraz önce bir şey söyledik, acaba anlaşılmadı mı?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bizim oylar nereye gitti, bizimkiler nerede?!

ADNAN KESKİN (Denizli) - Kalmadı.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Şimdi bakınız, işçiler bizim 54 üncü Hükümeti neden beğenmesinler?!

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Niye beğensinler; bütün pislikleri örttüğünüz için mi?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Neden beğenecekler, söyleyeyim; hayatlarında almadıkları zammı bu 54 üncü Hükümet zamanında aldılar. (DYP sıralarından alkışlar)

İşçiler memnun da...

AHMET İYİMAYA (Amasya) - Patronlar değil.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - İşçileri yöneten patronlar memnun değil.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - O patronlar seçimle geldi, onları işçi seçti.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Evet, onlar memnun değil; “eşel- mobile geçelim” dediğimiz zaman da karşı çıkan onlardı.

Türk işçisi, sadece ve sadece sendika liderlerine bağlı değildir. Soruyorum şimdi: Esnaflar neden memnun olmasınlar?!

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Kepenklerini kapatıyorlar...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bizim içerisinde bulunduğumuz hükümetler döneminde, esnaf hayatı boyunca alamadığı kredileri aldı.

İBRAHİM YAZICI (Bursa) - Ama ödeyemiyorlar, ödeyemiyorlar.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Sen bilmiyorsun; sen, benim bıçakçımın, benim ayakkabıcımın durumunu bilmiyorsun; biz her zaman onların içindeyiz. 1992 yılında Hükümet olduğumuz zaman...

BAŞKAN - Sayın Gözlükaya, eksüre istiyor musunuz?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - İstiyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun, devam edin efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Doğru Yolun ortak olduğu koalisyon hükümeti kurulduğu zaman, esnafa verilen krediler toplamı 2,5 trilyon lirayı geçmiyordu. Allah'a bin şükür, bugün küçük esnafımıza 130 trilyon liralık bir kredi verilebilmektedir. Esnaf niye memnun olmasın?! Derviş Günday memnun değil; o olabilir, ona bir diyeceğimiz olmaz.

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Büyüklere verdiğinizi de söyleyin.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben 54 üncü Hükümet başarılıdır, başarısızdır tartışmalarına fazla girmek istemiyorum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Başarısız...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Başarılı olduğu seçimlerde görülecek. Zaten, siz, erken seçimden onun için de kaçıyorsunuz.

Çiftçi niye mennun olmasın kardeşim, Sayın Arseven? Çiftçi, belki, son yılların en büyük taban fiyatlarına sahip oldu. (ANAP sıralarından gürültüler)

Evet, evet. Tütüncü şapka atıyor.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Doğru...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - İnşallah pamukçu da... Oralara gelseydik, pamukçu da şapka atacaktı. Fındıkçı niye memnun olmasın? Çaycı niye memnun olmasın? (Gürültüler) Sordunuz mu ki, memnun musunuz diye; yok, öyle bir şey yok. Efendim, bunu, filan liderler desteklememiş... Sevgili arkadaşlarım, seçimlerde bunlar anlaşılacak.

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Hırsızlardan mennun olmak zorundalar mı?..

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - 54 üncü Hükümet, imkânlar ölçüsünde, yapabildiği en güzel hizmetleri yapmıştır.

Değerli arkadaşlarım...

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Soygunlardan memnun mu kaldılar?..

BAŞKAN - Sabri Bey, mikrofon göndereyim mi oraya bir tane?!. Efendim, bütün millet bizi seyrediyor; istirham ediyorum... Lütfen efendim...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Cevap versinler...

BAŞKAN - Efendim, böyle bir usulümüz yok...

SABRİ ERGÜL (İzmir) - Hırsızlardan memnun olmak zorundalar mı?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bu Hükümet Programında bir tabir dikkatimi çekti; burada “bu Hükümet, sivil, demokrat ve özgürlükçüdür” diyor. Diğer hükümet programlarının bazılarına da baktım, böyle bir “sivil” tabiri yok. Acaba, bu bir yeni tabir mi, yoksa, diğer hükümetler sivil değil miydi; anlayamadım. Buradan bir şey çıkardım; bu Hükümet, bu Mecliste kurulmuş değil. (RP sıralarından alkışlar) Bu Hükümet -zımnî olarak biraz önce Sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi- 1997 model darbeyle gelen hükümettir; onun için “sivil” tabirini koymak zorunda kalmışlar. (RP sıralarından alkışlar) Evet, onun için koymuşlar onu.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) - Yarası var...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Ama, biz şunu söylüyoruz; Türkiye, inşallah, önümüzdeki yıllarda “darbe” sözcüğünü lügatinden çıkaracak, Meclis kulislerinden çıkaracak, Türkiye sathından çıkaracak. (DYP sıralarından alkışlar) Demokrasiye inananlar, buna da destek versinler.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonlarına doğru geliyorum. Burada bir arkadaşımız -sanıyorum, Sayın Arseven'di- “siz, Kur'an kurslarını kapattınız” filan dediler.

NEJAT ARSEVEN (Ankara) - Evet, doğru... Hükümet kapattı.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - O yanlışlığı düzeltmek zorundayım.

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Kapattınız.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Hayır...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Evet...

BAŞKAN - Sayın Dumankaya, niye karşılıklı konuşuyorsunuz efendim?!

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Kapattılar.

BAŞKAN - Bırakın efendim, siz öyle söylediniz, o da o öyle söylüyor; kararı millet verecek.

Yapmayın efendim... İstirham ediyorum...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - Vatandaş biliyor; bunlar kapattı.

BAŞKAN - Vatandaş biliyorsa, kararı verir.

Lütfen, bitirin efendim.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Şimdi efendim, kapatmadık... Kapanan yerler yok mu; var... (ANAP sıralarından gürültüler)

Bir dakika... İzinsiz olarak, adı Kur'an kursu olmayan, bir tane gösteremezsiniz; İstanbul dahil, Rize dahil...

HALİT DUMANKAYA (İstanbul) - İstanbul'da çok...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ...ama, değişik dernek ve vakıf adıyla, izinsiz olarak, ruhsatsız olarak kurs görevi görenler kapandı.

EMİN KUL (İstanbul) - Bak, neler yapmışsınız.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - Refahyol Hükümeti mi kapattı?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Yoksa, Diyanetten resmen izinli olarak açılmış olan ve faaliyette bulunan hiçbir Kur'an kursu kapatılmadı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Refahyol Hükümeti mi kapattı?

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bu açıklığı getirmek zaruretinde kaldım. Hatta, o tarihlerde, izinli olarak, resmî Kur'an kursları dahi açılmıştır; ama, sizler onları kapatacak mısınız, bilmem... Biz, kapatmadık.

Değerli arkadaşlarım, bir hususa daha açıklık getirmek istiyorum; o da, Sayın Ecevit “sınır ticaretini biz başlattık” dedi. (DSP sıralarından “Doğru” sesleri) Benim aldığım bilgilere göre, sınır ticareti, altı aydan bu yana devam etmektedir.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Yanlış bilgi.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bilemiyorum...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Bilmediğin şeyi niye söylüyorsun?!

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Güneydoğu Anadolu'ya gittiğimizde, oradaki esnaf memnun. “Hareket var, mazot getiriyoruz, yük götürüyoruz” diyor. Ege Bölgesinde satılacak kamyon kalmadı; hep, o taraflılar alıyor.

ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER (Çanakkale) - 10 günde oldu.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bir yanlış bilgiden kaynaklansa gerek. Evet, sınır ticaretinin başlama tarihi de budur.

Son olarak -daha doğrusu, sondan bir evvel- şunu söylüyorum:

Sayın Ecevit birtakım vaatlerde bulundular. Baktım ki, bu vaatlerin yıllarca gerçekleşmesi mümkün değil...

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) - Sen yapamazsın onu...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Canım, erken yapılacaklar da var...

Ama, öyle vaatler vardı ki, sanki dört yıl hükümette kalacaklar, arkasından tekrar iktidara geleceklermiş gibi oldu. Halbuki, bana göre, bu Hükümet, pazar gününden itibaren düşme korkusu içinde yaşayacaktır; ne kadar yaşar bilmem... Sayın Baykal pazar günü çekiyor desteğini... (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, son olarak şunları söylüyorum: Doğru Yol Partisinden şu veya bu şekilde ayrılan arkadaşlarıma mutluluklar diliyorum. Yalnız, aşağıdan size oy veren vatandaşlarımızdan, seçmenlerden, Doğru Yolculardan bir mesaj var...

A. TURAN BİLGE (Konya) - 50 tane daha ayrılacakmış...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ...bu görevi yerine getirmem lazım. (ANAP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, müsaade edin de söylesin hatip...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Diyorlar ki: “Biz, gözyaşlarımızı akıtarak, çocuklarımızın nafakasından keserek, artırarak, cebimizdeki parayı sizler için harcadık...

HASAN GÜLAY (Manisa) - Grupta söyle, grupta...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - ...sizlerin gidişinde alınterimiz var; helal oylarımızı geri istiyoruz.”

Evet, bu oylar geri verilir mi, bilmem; ama, bu tip transferle bu şekilde gitmeleri... Sizin gitmelerdeki gerekçelerine seçmeniniz inanmamış...

NABİ POYRAZ (Ordu) - Neyi konuşuyor Sayın Başkan?!.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Devamla) - Bu arkadaşlarımız hayatları boyunca vicdan azabının içinde kıvranacaklardır.

Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. Güvenoyu alamazlar; ama, alırsa, bu Hükümete başarılar diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gözlükaya.

Efendim, şahsı adına ikinci ve son konuşma Sayın Orhan Kavuncu'nun.

Buyurun Sayın Kavuncu. (BBP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Süreniz 15 dakikadır.

ORHAN KAVUNCU (Adana) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken, şahsım ve Büyük Birlik Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum, bana kişisel söz hakkını devreden Konya Milletvekili Sayın Hüseyin Arı'ya da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Muhterem arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında bizleri dinleyen milyonlarca vatandaşımızın huzurunda, Meclisin mehabetine yakışır, dikkatli, ölçülü konuşma yapmaya çalışacağım.

Bu Hükümete, Parlamento dışı güçlerin vesayeti altında kurulduğunu düşündüğümüz için güvenoyu vermeyeceğimizi daha önce müteaddit defalar açıklamıştık. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

Muhterem arkadaşlar, Hükümet Programının, kurduran iradenin talepleri bakımından beğenilen bir program olması tabiîdir. Ancak, 55 inci Hükümetin Programında işsizlikten yarım cümleyle bahsedilmektedir. Bu şekilde, 11 milyon işsize, 4 milyondan fazla gizli işsize, işçimize, köylümüze, esnafımıza, memurumuza, kısaca, millete şifa olacak bir program olarak bunu görmemiz mümkün değildir.

İrticacı firmalar listesiyle ticarethaneleri bölerek, işsizliği giderme noktasında, Parlamento dışındaki güçler tarafından, acaba birtakım güvenceler mi aldınız ki, işsizliği önleyeceğinizi söylüyorsunuz diye düşünmeden kendimizi alamıyoruz.

Bu Hükümetin, milletin iradesine, tercihlerine, inançlarına dayanarak kurulmadığını düşünüyoruz. Programda yer alan Türk cumhuriyetleriyle ilişkiler, Kafkasya'nın durumu, Balkanlar'daki soydaş topluluklarla ilişkilerimiz, aile vakıflarının Türk kültürüne katkıları, Türk kültürünün, tüm Türk dünyasından beslenerek zenginleştirilmesi gibi, güzel ifadelerin sahibi üyeler, elbette, bu Hükümet içerisinde yer almaktadır. Ancak, demokratik teamüllere uygun olarak kurulmuş bir Hükümette, bu değerli arkadaşlarımızın çok daha faydalı olacaklarını da emin olarak ifade etmek istiyorum.

55 inci Hükümet, hangi mantık tarafından kurdurulmuş ve bu Hükümet, hangi mantığı sevindirmiştir?.. Geçtiğimiz hafta, Milliyet Gazetesinde “Haslet” ismiyle şecaatini arz eden bir karikatür vardı arkadaşlar. Bu karikatür de “hak, hukuk, demokrasi” diye ürüyen bir it, bir taştan tepecik üzerinde duruyordu ve aşağıda da, birinci devede Sayın Yılmaz'ın, ikinci devede Sayın Ecevit'in, üçüncü devede Sayın Cindoruk'un, dördüncü devede de -sanırım- Sayın Erez'in bulunduğu bir kervan yürüyordu.

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) - Size deve kalmadı.

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Yani, Haslet diyordu ki karikatüründe “it ürür, kervan yürür.”

Değerli arkadaşlarım, demokrasiyi savunmayı, hukuktan yana olmayı, vatandaşın, milletin iradesini “egemenlik milletindir” anlayışını, üreyen it yerine koyan anlayışı, huzurlarınızda kınıyorum ve Genel Kurulun bütün üyelerinin de benim kınamama iştirak edeceğini düşünüyorum. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu Hükümeti kurduran iradenin isteklerini icra edeceğini, bu ara Hükümetin Sayın Başbakanı, deminki konuşmasında, zannediyorum, bir şekilde itiraf etmiş oldu.

Değerli arkadaşlar, Hükümet Programında “8 yıllık kesintisiz eğitim uygulamaya konulacaktır” deniliyor. Soruyoruz: Çıraklık eğitimini ne yapacaksınız?

TAHSİN BORAY BAYCIK (Zonguldak) - Programda var, programda...

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - “İmam hatipler, millet mektepleridir” diyen Sayın Başbakana soruyoruz: Türkiye'de, orta dereceli okullarda okuyan, o yaş grubunun ancak yüzde 8'ini oluşturan bu yavrularımızın üniversitelere girebilme hakkını, acaba koruyabilecek misiniz?

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Koruyacağız, koruyacağız...

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Bu okullar da cumhuriyet okullarıdır. İmam-hatip mektepleri de, orta dereceli başka hiç bir okul da, üniversitelerimiz de, hiçbir siyasî partinin arka bahçesi olamaz. Bu anlayışı, biz de kabul ediyoruz; elbette öyledir. (RP ve DYP sıralarından alkışlar) Ancak, imam-hatip okulları, cumhuriyetin okullarıdır.

Arkadaşlar, Sayın Ecevit “kesintisiz 8 yıllık eğitimi derhal uygulamaya koyacaklarını; ancak, bunun için yasal birtakım engeller olduğunu” söyledi. Değerli arkadaşlarım, gerçekçi olmak, aklıselimle düşünmek mecburiyetindeyiz. Türkiye'de, kesintisizini ayrıca mütalaa etmek lazım; ama, 8 yıllık temel ilköğretimi yaygınlaştırabilmenin, yasal değil, altyapıyla ilgili engelleri vardır. Bunu, gerçekçi olarak görmek mecburiyetindesiniz. Altyapı eksiklerini tamamlamadan, siz, 8 yıllık eğitimi yaygınlaştırmaya çalışırsanız, bunun pratikte bir tek manası vardır; Türkiye'de, Anadolu çocuklarının, eğitimde fırsat eşitliğini elinden almış olursunuz. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, bu altyapı imkânlarını tamamlamadan 8 yıllık eğitime geçerseniz, Türkiye'de, köylerde okuyan yavrularımız, beş sınıfı, sadece bir tek öğretmenle ilkokul bitiren yavrularımız, branş öğretmenleri bulamayacağınız için 8 yıllık eğitimi de yine eksik bir şekilde okuyacaklar, daha sonra dokuzuncu sınıfa giderken, emsalleri şehirlerde büyük imkânlarla okuyabilen çocuklarla yarışamayacaklar demektir. Halkın çocuklarının önünü kesmeye hakkımız olmadığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Programda, tarım ve kırsal kalkınma, erozyon ve hayvancılık gibi iki temel ekolojik problem gözardı edilerek sağlanamaz; edilirse “sürdürülebilir kalkınma” ifadesi hayalci ve özenti bir ifade olur.

55 inci Hükümetin Programının, tarım, kırsal kalkınma ve çevre meseleleriyle ilgili bölümlerini hazırlarken, değerli hazırlayanların, TEMA Vakfının yayınlarından istifade etmesini şahsen temenni ederdim.

Güneydoğu ve terör sorununa Hükümet Programında doğru teşhis konulamamıştır. Arkadaşlar, güneydoğuda Türkiye'nin etnik bir meselesi yoktur; ekonomik sorunlardan, coğrafî zorluklardan ortaya çıkan sıkıntılar yoktur. Güneydoğumuzda problemi doğru teşhis etmek mecburiyetindeyiz. Benim kadar Türk olduklarına inandığım; ama “Kürt” diye ifade ettiğimiz aziz vatandaşlarımıza, Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlıktan başka siyasî kimlik verme arzuları vardır. Bu problemi anlamak mecburiyetindeyiz. Eğer, problemi bu şekilde teşhis edemezseniz, o zaman, çözümünü de doğru koyamazsınız.

Bakın, özel time daha sağlıklı düzenleme yapılacağı Programda yazılıyor. Arkadaşlar, terörle mücadelede, geçtiğimiz yıllarda en etkin bir örgüt olan özel time ne yapacaksınız? Özel Timin daha güçlendirilmesi gerekiyor. Eğer, güneydoğudaki terör problemine, benim ifade etmeye çalıştığım doğru teşhisi koyamazsanız, o zaman “özel time daha sağlıklı düzenleme” ifadenizi, ben, kaygıyla karşılamak mecburiyetinde hissederim kendimi.

Programda “polisimizin vatandaşla yeniden kaynaşması sağlanacaktır” deniliyor.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de polis teşkilatı, belki de, vatandaşla en barışık kurumlarımızdan bir tanesidir. Evet, Programda eksik ifade edildiğini kabul edelim. 55 inci Hükümetin en önemli görevi, kendilerinin “uzlaşma kültürü” diye ifade ettikleri diyalog köprülerini, Türkiye'nin bütün anayasal kurumları arasında, bu anayasal kurumlarla siyasî partiler arasında, bu siyasî partilerle, bu anayasal kurumlarla vatandaş arasında kurmaktır. Mesele, sadece, polisle vatandaşın yeniden kaynaşmasını sağlamak meselesi değildir. Devletin, milletle kaynaşmasını sağlamalısınız ve bunun için de, öncelikle, millet iradesini, bu memleketin idaresinde aslî unsur haline getirmek mecburiyetindesiniz. (BBP, RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bütün anayasal kurumların mensupları -ordu mensupları, yargı mensupları, hastaneler, mahkemeler, üniversiteler- vatandaşla barışık hale getirilmelidir; ama, bunu yapabilmeniz için, sizin arkanızda, âdeta, taşeronluğunu yaptığınız güçlerin istediği istikamette hareket etmemek mecburiyetindesiniz. Eğer... (BBP, RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Neyi kastediyorsunuz; beyanınızı açıklar mısınız?..

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Evet, açıklarım:

İrticacı firmalar listesini hazırlayarak, ticarethaneleri, Türkiye'de bölen anlayış nereden güdülmektedir; hangi kaynaklardan istifade etmektedir; bunu bilmiyor musunuz; Faik Bulut isimli eski bir anarşistin “anadilim Kürtçe” diyerek, Türk Devletine hakaret eden bir insanın “Tarikat Sermayesinin Yükselişi” isimli kitabındaki bilgilerle, verilen brifinglerdeki bilgilerin aynı olduğunu bilmiyor musunuz; yoksa, biliyorsunuz da bunları ifade etmek işinize gelmiyor mu Sayın Güner?! (BBP, RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BEKİR SOBACI (Tokat) - Millet biliyor... Millet biliyor...

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Buyurun... Buyurun...

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Tekelci sermayenin, tekelci kapitalizmin, basın patronlarının, o basın patronlarıyla...

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Pijamalı!..

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - ...siyasîler arasında, milletvekilleri arasında acaba ne çeşit irtibatlar kurduğu meçhul “68 kuşağına mensup” diye ifade ettiğimiz Marksistlerin etkilerinden acaba haberiniz yok mu Sayın Bakanım?

YUSUF ÖZTOP (Antalya) - 68'lilere de dil uzatıyorsun.

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Ben de 68 kuşağındanım.

Değerli milletvekilleri, özet olarak, Türkiye'de milletin iradesine rağmen milletin tercihlerini hiçe sayarak “egemenlik milletindir” diye burada...

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) -Kalktı , kalktı o..

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Hayır, duruyor daha; bu ifadenin altında gerçekten, egemenlik milletindir...

BAŞKAN - Onu kaldırmaya kimsenin gücü yetmez Sayın Tekinel; siz, Hükümet sorumluluğu yüklenmiş adamsınız, sizden duymak istemezdim onu; onu kaldırmaya kimsenin gücü yetmez... Kimsenin gücü yetmez; dikkatli konuşun biraz. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo”sesleri, alkışlar)

NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) -Evet Sayın Başkan, kimsenin gücü yetmez.

BAŞKAN - Devam edin Sayın Kavuncu.

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Sayın Başkanım, süre uzatımımı verirseniz...

BAŞKAN - Süre uzatımınızı veriyorum; buyurun.

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de demokrasiye gerçekten hayatiyet kazandırmak istediğini ifade eden bir başbakanın, grup konuşmalarına cevabını dinledik. Temennimiz, kuruluşunda da demokratik teamüllere uygun hareket ediliyor olmasıydı; ama, görünen odur ki, demokrasiye hayatiyet kazandıracağını iddia eden bu Hükümet, demokratik teamülleri, demokrasiyi âdeta katlederek teşekkül etmiştir. (BBP, RP ve DYP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Nasıl olduğunu bir anlatsana...

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen sabırlı olur musunuz efendim..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) -Nasıl olduğunu bir anlatsın.

BAŞKAN - Lütfen efendim... İstirham ediyorum... Hatip görüşlerini söylüyor...

Buyurun Sayın Kavuncu, siz devam edin.

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de 27 Mayısta ihtilal olması, Türkiye'de 12 Martta muhtıra veriliyor olması, 12 Eylül 1980'de ihtilal olması, yani, 55 inci Hükümetin başı Sayın Başbakanın ifadesiyle “üç defa ihtilal olması” vatandaşın tercihleriyle, 6 milyon seçmenin tercihleriyle bu Meclise gelmiş bir partinin kurulduğu hükümete de ihtilal yapmayı acaba meşru hale mi getirmektedir? (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Kim yapmış?.. Sayın Başbakan gitmiş, istifa etmiş...

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Ben, Sayın Başbakanın, Sayın Mesut Yılmaz'ın ifadelerini size aktarıyorum, başka bir şey yapmıyorum. (Gürültüler)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA TAŞAR (Gaziantep) - Sayın Erbakan'ı mı yalanlıyorsun...

BAŞKAN - Lütfen efendim; sakin olun...

ORHAN KAVUNCU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, bu cumhuriyetin kuruluşundan beri, vatandaş iradesini “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesini ipotek altına almak isteyen bir zihniyet vardır. Bu zihniyet, Türkiye'de -eğri oturalım, doğru konuşalım- 1960'da, eğer, bir yıl daha sabredilseydi- belki de vatandaşın oylarıyla iktidardan gidecek olan Demokrat Partinin İktidarını ihtilalle sona erdirmiştir.

12 Mart muhtırası verilmeseydi, belki bir müddet sonra, Meclisin teamülleri içerisinde, seçimle iktidarın değişmesi mümkündü.

Şimdi de, bu Hükümet, bir oldubittiye getirilerek, demokrasi kaplumbağasının ters çevrilmesi sağlanarak iktidardan uzaklaştırılmamış olsaydı, belki de, bu Refah Partisini, seçim meydanlarında, sandıkta mağlup etmemiz mümkün olacaktı. (Gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de, milletin iradesine ipotek koymak isteyen bu zihniyete karşı, vatandaşın yanında yer almak, vatandaşın tercihlerine saygılı olmak, vatandaşın, milletin iradesiyle, milletin inançlarıyla, milletin değerleriyle birlikte olmak durumundaki insanlar tercihlerini yapmışlardır. Biz istemedik; ama, millet iradesine saygısız olanlar, Türkiye'de, cepheleşmeyi körüklemektedirler. Herkes doğru cephede yerini almalıdır, tercihini doğru yapmalıdır.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum; sağ olun. (RP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz mü istiyorsunuz?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, Sayın Gözlükaya...

BAŞKAN - Bir dakika efendim; hatip konuşsun, sizi de dinlerim.

Sayın Kapusuz, yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekliyle sözlerinizi, lütfen, yapıp bitirin efendim.

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) - Sabaha kadar devam eder Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ederseniz, bir gün sonra yaparsınız güven oylamasını da.

MEHMET ALİ BİLİCİ (Adana) - Çalışırız.

BAŞKAN - Hay hay efendim, ben herkese söz veririm, benim açımdan bir problem yok.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, bu kadar uzun bir çalışma süresi içerisinde, sizleri uzun uzun tutmak istemiyorum. Ancak, elbette, bu hür kürsüde, herkesin, bu kürsü mehabetine uygun bir tarzda konuşmasını bütün milletvekili arkadaşlarımızdan beklediğimiz gibi, Sayın Başbakandan da beklerdik. Çünkü, çiçeği burnunda, daha güvenoyu almamış, uzlaşma hükümeti kurma iddiasında bulunan bir Sayın Başbakanın, buradaki konuşma üslubu, tarzı ve muhtevası, üzülerek söyleyelim ki, bu iddialarına ters düşmüştür.

Öncelikle, Sayın Başbakan, bu kadar uzun süre konuşma fırsatını yakaladığı için, zannedersem, daha çok hata yapmıştır, bunun da müsebbibi Sayın Başkanımızdır. Biz, en toleranslı konuşmanın yapılmasından taraf olduğumuzu, herkese eşit muamelenin yapılması gerekli olduğuna inanıyoruz, kabul de ediyoruz. Bakın, Sayın Başbakan Yardımcısı bir süre kullandı, gayet doğaldı; ama, Sayın Başbakana verilen ilave süre birbuçuk saat olmuştur.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Konuşturmadınız!.. (ANAP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Ben, dakikaları biraz sonra söyleyeceğim; Sayın Kapusuz; konuşmanız bitsin, söyleyeceğim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Peki Sayın Başkanım, onu siz söylersiniz.

Ancak, Sayın Başbakan sözlerine başlarken ithamla başladı “burada siyasî parti başkanlarının yok olduklarını” ifade etti; ama, şu anda kendileri de yok! (RP sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Sayın Erbakan gibi televizyonlardan seyrediyor.

BAŞKAN - Bakın, konuşmasını kesmeye devam ederseniz, Salih Beye namütenahi süre tanırım.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ben zamanı fazla kullanmayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Efendim, siz devam edin; ben, sadece durumu söylüyorum.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Dolayısıyla, Sayın Başbakan, ya böyle iddia etmemeli veyahut da sözünde olup burada bulunmalıdır.

Şimdi, konuşmalarından birkaç tanesine, sataşma olanlarına cevap vermek durumuyla karşı karşıya olduğum, müteaddit defalar, milletimize, meydanlarda, Meclis kürsüsünde, aynı konuları cevaplandırmış olmamıza rağmen, âdeta, temcit pilavı gibi, tekrar tekrar bu kürsüye getirilen sözlerden bir tanesi “bize oy vermezseniz, patates dinindesiniz” ithamıdır, yalanıdır, iftirasıdır.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Dediniz...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bu konuyla ilgili olarak, Sayın Genel Başkanımız, müteaddit defalar “böyle söylemediğini” iddia etmiştir, açıklamıştır, bu iftiraya cevap vermiştir; ama, buna rağmen, bunu duymuş olmasına, bilmiş olmasına rağmen, Sayın Başbakanın siyasî ahlakla bağdaşmayan bu meseleyi, yine buraya taşımış olmasını uygun bulmadık.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Ne ahlakı!..

CENGİZ ALTINKAYA (Aydın) - Nasıl söylemiş!..

BAŞKAN - Mustafa Bey, lütfen, istirham ediyorum...

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MUSTAFA RÜŞTÜ TAŞAR (Gaziantep) - Yalan söylüyor.

BAŞKAN - Bir dakika... Biraz sonra arkadaşınız çıkar, cevap verir.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - İnanç ve Müslümanlık kimsenin tekelinde değildir, bizim de tekelimizde değildir; bunu, her zaman söyledik, bir kez daha, milyon kere tekrar ederek şimdi söylüyoruz; inşallah, bundan sonra aynı konuları bu kürsüden tekrar etmezsiniz. Öğrendiniz mi; yani, bizim tekelimizde olmadığını, bizim meselemizin de, Müslümanların haklarının korunma mücadelesi olduğunu ifade etmek istiyoruz.

Evet, bazı çevreler, üzülerek söyleyelim ki, bu memlekette insanların dinini yaşamasını, öğrenmesini, kendi hayatında tatbik etmesini hazmedemiyorlar. Bu bir yanlışlıktır; biz, buna karşı çıkıyoruz.

Sonra bakıyorsunuz, birkısım kamu çalışanlarının fişlenmesi, görevlerinden uzaklaştırılması, birtakım müesseselerden ve kurumlardan atılmış olması, maalesef, hem kamuoyu nezdinde hem de ülkemiz nezdinde yanlış olan bir tutumdur. Bu bir yanlışlıktır, mutlaka, bunun düzeltilmesi lazım.

Bakınız, elli yıl öncesinde, tek parti döneminde uygulanan özellikle, baskıcı ve dayatmacı anlayış, inanç ve fikir hürriyeti konusunda, maalesef, bugün tekrar hortlatılmak isteniliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin efendim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bizim, bu Hükümetten istirhamımız şudur ki, buna alet olmayın, bunun sebebi ve vesilesi olmayın. Artık, çağın, bilgi çağının, insanlığın nerelere gittiği, neyle meşgul olduğu herkes tarafından biliniyor olmasına rağmen, maalesef, bu konular, bugün, hâlâ bu kürsülerde konuşuluyor. Bize göre, işte, irtica budur; insanlara baskı ve dayatmacı mantık irticadır. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlar, sık sık, bu Hükümetin Programında da, biraz önce Sayın Başbakanın konuşmasında da “Refah Partisi olarak, cumhuriyetin temel ilkeleriyle, Anayasanın 2 nci maddesiyle uyuşmadığımız, uzlaşmadığımız, kavga ettiğimiz” iftirası var.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Gerçek... Gerçek...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Evet, bakınız, ben huzurlarınızdayım ve Refah Partili bir milletvekili olarak, her zaman ifade ettiğimiz gibi, şimdi, yine tekrar ediyorum: Bizim, gerçek demokrasiyle, gerçek laiklikle, gerçek sosyal devletle ve gerçek hukuk devletiyle kavgamız olamaz; bunun, en başta savunucusu biziz. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ama, siz, bu memlekette, laiklik adına, faşist laiklik dayatmacısını getirecek olursanız, milletin inancına baskıyla dayatmayı getirecek olursanız, işte, onun da karşısında oluruz. (RP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Şunun bir tanımını yapın!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Çünkü, millî irade, demokrasi, insan hakları, hür düşünece bunu gerekli kılmaktadır. Biz, inancımız gereği, insanların yaradılıştan hür olduklarını, insan haklarının kendisine Allah tarafından verildiğini kabul eder...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Anayasa var, Anayasa...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - ... hangi dinden olursa olsun ona saygı gösteririz; bunda hiç kimsenin tereddütü olmasın.

HASAN GÜLAY (Manisa) - Şevki Yılmaz öyle söylüyor mu?!.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bir kez daha ifade ediyorum; biz, millete rağmen devlet, millete rağmen cumhuriyetten taraf değiliz. Biz, milletin cumhuriyetinden yanayız ve aynı zamanda bu cumhuriyeti bu millet kurmuştur, her zaman için savunucusuyuz; hiç kimsenin tereddütü olmasın. (RP ve DYP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) - Molla cumhuriyeti mi?!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan bir ifade daha kullandı ki, bendeniz şahit olduğum için, Sayın Genel Başkanım da burada olmadığı için açıklamak mecburiyetiyle karşı karşıyayım:

Evet, 28 Şubat Millî Güvenlik Kurulu toplantısından sonra Sayın Başbakanın siyasî parti genel başkanlarını ziyareti oldu, bendeniz de Mesut Beyle yapılan toplantıya katıldım; oradaki uzun uzun konuşmanın özü şuydu: “Türkiye'de, demokrasiye müdahale anlamına gelen birtakım teklifler, birtakım anlayışlar gündeme gelmiştir. Demokrasinden yana olanlar, Parlamentodan yana olanlar, hukuk devletinden yana olanlar, bu mevcut yürürlükteki Anayasadan taraf olanlar, bugün bu harekete karşı her türlü siyasî mülahazaları bir tarafa bırakıp demokrasiyi savunmalıdır” dedi. “Sizden bunun açıklamasını, bizlerin yaptığı gibi, sizin de yapmanızı istirham ediyorum” dedi ve arkasından da kamuoyuna yaptığı açıklamalarda Sayın Mesut Beyin ifade ettiği gibi...

MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) - Siz yaptınız!..

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - ...Sayın Genel Başkanımızın “Efendim, biz, ordumuzla, kurum ve kuruluşlarımızla uyum içerisindeyiz” demiş olmasını da burada tenkit etti, bir nevi de istismar etti; ama, bizim inancımıza göre, ciddî devlet adamlığının gereği bu şekilde konuşmaktır; ancak, bu anlayışı, acaba, Sayın Mesut Yılmaz idrak edememiş gibi, böyle konuştuğunu, onunla irtibatlandırmaktan da kendimi geri tutuyorum. Çünkü, biz, açık ve net, orada, herkesin demokrasiden yana olmasını ifade etmek için gittik, konuşmalarda bulunduk. Kesinlikle, içeride başka dışarıda başka bir şey konuşulmamıştır; ama, bir Başbakanın ciddî devlet adamlığına yakışır tarzdaki üslubunu ise zaman zaman herkes sitayişle kabul etmiş ve ifade etmiştir.

Değerli arkadaşlar, açık ve net şunu söyleyeceğim...

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Ben de oradaydım...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Siz de oradaydınız.

BAŞKAN - Lütfen efendim... Bir dakika...

AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Sayın Yılmaz ne dedi, söylesene.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bakınız, eğer, ben oradaki konuşmaları yukarıdan aşağıya özetlemek istersem, Sayın Başbakan da müdahale eder.

BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen bitirin efendim.

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, son cümle olarak şunu söylemek istiyorum; bakınız, bir gazete çok güzel bir karikatür yayımladı; çok ilginçtir, bir postal üzerinde arı, kuş, yandan destekli ve üzerinde şemsiye bulunan hilkat garibesi bir Hükümet, ki, bu Hükümetle ilgili, Sayın Başbakan şunu söyledi: “Bu bir demokrasi zaferidir.”

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, sataşmayla ne ilgisi var?

BAŞKAN - Size söz vereceğim; lütfen...

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Biz ve demokrasiyi doğru anlayanlar için ise, bu, demokrasinin yüzkarasıdır... Oluşumu ortadadır. (RP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ben son olarak şunu söyleyeceğim; biz, hiçbir şeyin istismarından yana değiliz; biz savunduğumuz her şeye inanırız, inandığımız şeyi de her zeminde, her zaman savunuruz. İşte, bunun için, Sayın Mesut Yılmaz'ın 53 üncü Hükümette, 8 yıllık eğitimle ilgili konuşması zabıtlarda mevcuttur; 5 artı 3'ken, bu Hükümette neyi savunduğunu gördük: Çay-TV'de de yapmış olduğu konuşma benim hafızalarımda her zaman için yer etmiştir. O da, imam hatip okullarının milletin mektepleri olduğu iddiasıdır. Dolayısıyla, dün, ocak ayında böyle diyeceksiniz, bir önceki hükümette bunu savunacaksınız, bugün 180 derece farklısını söyleyeceksiniz... İşte, biz bunu yapamayız, bize bu yakışmaz.

Arz eder, teşekkür ederim. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Salih Bey.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın)- Sayın Başkan...

BAŞKAN - 69'a göre söz mü istiyorsunuz?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Evet.

BAŞKAN - Sataşma konusu nedir efendim?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Efendim, gerek Gözlükaya gerek Kapusuz ve konuşan diğer arkadaşlarımız, Genel Başkanımıza ve Anavatan Partisine sataşmışlardır.

Yeni bir sataşmaya mahal vermemek üzere söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, oturun da bir izahatta bulunalım...

Sayın milletvekilleri, lütfen oturur musunuz, bir de biz konuşalım bakalım, bir de bizi dinleyin...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Bravo Sayın Başkan!

BAŞKAN - Yok, sizin bravonuzu kabul etmiyorum; çünkü, iki saattir beni üzüyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Kapusuz, haklı olarak benim, Sayın Başbakanın konuşma süresini uzattığımı ifade etti; “haklı olarak” dedim.

Şimdi, bakın, ben, ilk defa hükümet programı görüşmesi yönetmiyorum. Bütçe görüşmelerinde ve hükümet programı görüşmelerinde, Meclis Başkanı olarak hep arkadaşlarımdan müsaade isteyip, kendim çıkıyorum, toleranslı bir yönetim sergilemeye gayret ediyorum, bilhassa zaman açısından ve daha geçen gün topladığımız Danışma Kurulunda sayın grup başkanvekillerine, 45 dakikalık konuşma süresi kesinleştirildiğinde, gerektiğinde bu süreyi uzatacağımı da peşinen söyledim. Bugün, Sayın Baykal, konuşmasına başlamadan önce de ifade ettim ve “ihtiyacınız olursa süreyi uzatacağım” dedim.

Sayın Baykal, 15.55'te normal süresini bitirdi, 16.10'a kadar 15 dakikalık bir süre kullandı. Bunu baz aldım. DSP'nin sayın sözcüleri süreyi aşmadılar, teşekkür ediyorum kendilerine. Sayın Gökdemir, 17.50'de normal süresini tamamladı, eksüre istedi, 7 dakika kullandı, 17.57'de konuşmasını tamamladı. Sayın Arınç, 18.43'te normal süresini tamamladı, eksüre istedi, 13 dakika kullandı, 18.46'da konuşmasını tamamladı. Sayın Arseven, 19.43'te normal süresini tamamladı, eksüre istedi, 13 dakika kullandı, 19.56'da konuşmasını bitirdi. Sayın Hükümet, sürelerini iki kişi olarak kullandılar, 20.44'te Hükümetin normal süresi bitti, 21.32'de de Başbakan konuşmasını noktaladı.

Tavrım, bir siyasî parti başkanının, bir başbakanın, bu kürsüde konuşurken, konuşmasını kesmemektir. Bunu, Meclis gelenekleri açısından doğru bulmuyorum ve muhtelif defalar da kendilerini uyarıyorum, rica ediyorum; ama, bu mikrofonu kapatmayı, bir Meclis Başkanının doğru davranışı olarak görmüyorum; onu, sayın hatiplerin davranışlarına, anlayışlarına, konuyu toparlayışlarına bırakıyorum.

Ama, bir şey daha var, doğrunun yanında bir doğru daha var; bir sayın hatip burada konuşurken devamlı laf atılırsa, devamlı sözü kesilirse, devamlı kendisinden soru sorulursa ve o kişi, bu sorulara cevap verme lüzumunu hissederse, mecburiyetini hissederse, bu konuşmanın uzayacağını da tabiî kabul etmeniz lazım.

Bu açıklamayı yapmayı zarurî buldum. Bakın, şimdi, Sayın Kapusuz çıktı, 5 dakika normal konuşma hakkını verdim, bitiremedi; 5 dakika daha verdim, bitiremedi; 2 dakika daha verdim. Niye; Partisinin görüşlerini açıklamak istedi; hatta, sataşma konularının dışına da çıktı.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada, bugün herkes konuştu, herkes karnındakini döktü; ama, şu kürsünün önüne gelip hiçbir arkadaşım kavga etmedi; benim en çok sevindiğim budur. Bu Mecliste her şeyi konuşalım, herkes düşüncesini söylesin; ama, herkes düşüncesini söylerken, diğer herkes de o düşünceye saygılı olsun; iştirak etmiyorsa, gelsin burada söylesin. (RP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bravo Başkan!

BAŞKAN - Bravo da Sayın İncetahtacı, iki saattir oradan laf atıyorsunuz.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ben mi?!.

BAŞKAN - Evet, evet; hiç itiraz etmeyin. Bakın, alkışlamasaydınız söylemeyecektim.

Ben, bu açıklamayı yapmayı gerekli gördüm; anlayışla karşılanacağımı umuyorum.

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Çakan'a, yeni bir sataşmaya meydan vermemesi ve gecenin son konuşmasını da bu Parlamentonun mehabetine uygun şekilde yapması için kürsüye davet ediyorum.

Buyurun.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Zatıâliniz de mi söz talep ediyorsunuz?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Bir şey arz etmek istiyorum.

BAŞKAN - Tabiî; yerinizden mi efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Yerimden.

BAŞKAN - Bir dakika, Sayın Çakan...

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Efendim, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Zeki Çakan, Genel Başkanlarına sataşma olduğu için söz talep etmişlerdir...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Hayır efendim, Partimize sataşma olduğu için, artı Genel Başkanımıza...

BAŞKAN - Bir dakika efendim... Bir dakika... Arkadaşımız bitirsin.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Onu söyledi, onu duydum.

BAŞKAN - İkisini birden söyledi efendim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Geçenlerde bir oturum sırasında -yine, siz Başkanlık yapıyordunuz- bizim Genel Başkanımızı ilgilendiren birkısım sataşmalar yapıldı ve ben, söz istedim. Siz de, Genel Başkanın şahsında olduğu için, şahsımızı veya partimizi ilzam edecek herhangi bir iddiada bulunulmadığı için söz vermediniz. Biraz evvel, Sayın Çakan, sadece o kısmı söyledi.

BAŞKAN - Hayır efendim...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Ben öyle duydum; partimize demedi.

BAŞKAN - “Genel Başkanımıza ve Partimize” dedi efendim. “Partimize” demeseydi vermezdim.

Merak buyurmayın Sayın Bedük, benim terazi bu konularda şaşmaz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Terazinizi biliyoruz; ama, tabiî, biraz evvelki terazi de biraz fazla tarttı.

BAŞKAN - Ee, söyledim onu...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Öyle söylemedi; ama, onun için, ben özellikle belirtmek için...

BAŞKAN - Evet... Teşekkür ederim.

Sayın Çakan, buyurun.

Sayın Çakan, çok kısa ve yeni sataşmaya meydan vermeyecek şekliyle...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 55 inci Hükümet Programı üzerinde, siyasî parti grupları adına konuşan çok değerli milletvekili arkadaşlarım, ne yazık ki, gerçekten, bu Parlamentonun ağırlığına, ahengine yakışmayacak şekilde bazı ithamlarda bulunmuşlardır.

Sayın Gözlükaya, bu Parlamentoda en kavgacı partinin Anavatan Partisi ve onun lideri olduğunu söylemiştir.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Hayır, hayır, öyle söylemedi.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, ANAP demedi.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Müsaade eder misiniz...

Evet, Anavatan Partisi kavgacıdır, Anavatan Partisi lideri kavgacıdır.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Hayır, ANAP demedi.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Sayın Başkan, ANAP demedim, Yılmaz'a söyledim.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Anavatan Partisi lideri...

BAŞKAN - Sayın Çakan... Sayın Çakan, bir dakika...

Sayın Gözlükaya, bir dakika...

Arkadaşlarımız şunu söylüyorlar “Anavatan Partisi demedim, liderinize söyledim” diyorlar.

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Evet.

BAŞKAN - Tamam efendim, mesele bu kadar basit.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Tamam efendim... Peki efendim...

Biraz önce, Sayın Salih Kapusuz da, Sayın Genel Başkanları burada olmadığı için, onun adına, bazı konuşmalara cevap vereceğini ifade etti. Zabıtlar burada; öyle değil mi Sayın Kapusuz?

O zaman, tersten alıyoruz; evet, bizim Genel Başkanımız kavgacıdır; ama, neyin kavgasını verir bilir misiniz: Yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, hırsızlıkların, komisyonlarda 7'ye 8, 12'ye 13 aklanmaların kavgasını verir. Anavatan Partisi de bu kavgayı verir. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Zeki bey... Sayın Çakan...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, bu konuşma, partisi adına yapılan bir konuşmadır....

BAŞKAN - Doğrudur...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Şimdi, biz, bürokratları... Bakın, dediniz ki, Anavatan Partisi bünyesi içerisinde, zamanında, bazı bürokratların, örneğin Engin Civanların veya o dönemde Atalay Coşkunoğlu'nun... (DYP sıralarından gürültüler)

Müsaade buyurun, partimize yöneliktir bu hareket.

Atalay Coşkunoğluların, Engin Civanların, usulsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık yaptığını söylediniz. Anavatan Partisi, hiçbir zaman, usulsüzlük, hırsızlık, yolsuzluk yapanın yanında olmaz, hiçbir zaman da yanında olmamıştır. Yüce yargı onların cezasını vermiştir. Ancak, sizler gibi, usulsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık yapanı, dokunulmazlık zırhına sığınmak için bu Meclise taşımamıştır.

BAŞKAN - Zeki Bey...Zeki Bey...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Örnek mi istiyorsunuz, Ömer Bilgin... Açık söylüyorum...

MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) - Doğru konuş.

BAŞKAN - Sayın Çakan... Sayın Çakan...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Evet, buyurun...

BAŞKAN - Söz hakkı doğuruyorsunuz...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Peki efendim.

BAŞKAN - Peki efendim ama, söz hakkı doğuruyorsunuz... Rica ettim sizden...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Peki efendim, bağlıyorum.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Söz istiyorum efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - İmam hatip okullarını siyasete alet ettiniz, “arka bahçe” dediniz. “Bizim mücahidimizdir” dediniz. Onlar, gerçek din adamı olmak ve din bilgisi almak için o okullara gittiler. Onları size alet ettirmeyeceğiz. Bunun mücadelesini -açık söylüyorum- bugüne kadar verdik, bundan sonra da vereceğiz.

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Kapatacak mısınız?

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Cumhuriyete bağlı olan bu talebeleri yönlendirmeye çalıştınız, sizlere yönlendirtmeyeceğiz.

BAŞKAN - Sayın Çakan... Sayın Çakan... Sayın Çakan, konunun dışına çıktık...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Nereden çıkarıyorsunuz bunları?..

BAŞKAN - Efendim, siz lütfen yerinize oturur musunuz...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Sayın Kapusuz, biraz önce...

BAŞKAN - Sayın Çakan, bir dakika, benim sözümü kesmeyin.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Buyurun efendim.

BAŞKAN - Bakın, ben müdahale ediyorum, sizin müdahale etmenize gerek var mı efendim?

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Efendim, bir dakika... Sayın Başkanı falan yok. Müdahale edilecekse, orada Grup Başkanvekili var, o kalkar, müdahale eder.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hayır, ben imam hatip mezunuyum; yeter artık.

BAŞKAN - İyi ya efendim, tescil ettiniz, tamam. Yeter!..

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hangisi yetiyor peki?!.

BAŞKAN - Benim söylediğim yetiyor, sizin söylediğiniz değil. Ben idare ediyorum burayı, siz değil. Oturun lütfen yerinize.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Hayır, onlarınki yetiyor.

BAŞKAN - Oturun yerinize efendim.

LÜTFİ YALMAN (Konya) - Bu okullar cumhuriyet okulları değil mi?!.

BAŞKAN - Oturun yerinize efendim.

Sayın Grup Başkanvekiliniz onun cevabını verdi. Oturun yerinize. İstirham ediyorum yani...

Sayın Çakan, lütfen... Siz de toparlayın efendim.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Benden önce konuşan... Demokratik, laik...

LÜTFİ YALMAN (Konya) - İmam hatip okullarını kapatacaksınız...

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Hiç kimse imam hatip okullarını kapatamaz, kapatmaya da gücü yetmez. Anavatan Partisi hiçbir zaman imam hatip okullarının kapanması taraftarı değildir. Ama, onu, size, siyasete alet de ettirmeyeceğiz, arka bahçeniz olmayacak; bunu bilin.

Anayasamızın 3 üncü maddesinde olan -şu anda bizi izleyen Yüce Türk Milleti önünde söylüyorum- demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin, hiçbir zaman, bu prensiplerinden, bu umdelerinden bir tek taviz verdirmeyeceğiz. Eğer rejim tıkandıysa, belirli tavizleri verme konusunda karşısına biz çıktıysak, demokratik kitle örgütleri çıktıysa, bundan sonra da buna devam edilecektir.

Ben, burada, Sayın Kapusuz'a bir cevap vermek istiyorum: “Sayın Genel Başkanımız bunu demedi, bunu demedi, bunu demedi” diyor; ama, ben, Yüce Türk Milleti önünde şunu söylüyorum: Tazminat davası açılması gerekiyorsa, Sayın Kamalak, benim konuşmamla ilgili tazminat davası açsın. Yalan söylüyorsam, Yüce Türk Milleti önünde kendisinden özür dileyeceğim; ama, Sayın Kamalak'ın televizyon programında aynen söylediği şudur: Anayasanın 3 üncü maddesinde “Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara'dır” der; doğru mudur?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Doğru.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Doğru.

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Doğrudur.

Sayın Kamalak, o televizyon programında aynen şunu demiştir: “Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara'dır diyerek, Anayasanın 3 üncü maddesindeki bu konu, benim çocuğumun geleceğine ipotek koymaktadır. Niçin Ankara başkent; başka yer başkent olmuyor?” Bu konuyla ilgili, işte, değiştirilemez maddesi...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ne alakası var?..

MUHAMMET POLAT (Aydın) - Nereden çıktı bu?

ZEKİ ÇAKAN (Devamla) - Bir dakika... Şu ilgisi var: Anayasanın ilk üç maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Teklif eden Sayın Kamalak'tır.

Arz ederim. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Bir dakika efendim...

Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Sayın Saffet Arıkan Bedük söz istedi.

69'a göre mi efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Evet efendim.

BAŞKAN - Sataşma mı efendim?

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sataşma efendim.

BAŞKAN - Buyurun. (ANAP sıralarından “Sayın Başkanım...” sesleri)

Sayın Başkanımı kalmadı tabiî. İşte böyle olur, sonuçta böyle olur.

Buyurun Sayın Bedük.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biraz evvel, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Sayın Zeki Çakan'ın, özellikle Grubumuzu hedef almak suretiyle yapmış olduğu ithamı şiddetle reddediyorum. Doğru Yol Partisi, hırsızlıkların, yolsuzlukların karşısında olmuştur; Doğru Yol Partisi, bu çatı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği kararlar çerçevesinde, alınan her karara saygı göstermesini bilmiştir ve herkesi de saygı göstermeye davet ediyor. Bu Mecliste, millî iradenin tecellisi olarak alınan kararlara saygı gösterin, saygı. Özellikle, hiçbir kimseyi itham altına almadan değerlendirme yapın.

Doğru Yol Partisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20 nci Döneminin açılışından itibaren ve yine -hatırlarsanız- Nisan 1996'da, Genel Başkanımız Sayın Çiller, benim de dahil olduğum bir heyet kurmak suretiyle, özellikle, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının sınırlandırılması konusunda ve mal varlığının tespiti ve bununla ilgili suallerin ve yargılamanın yapılması hususunda bir anayasa değişikliği teklifi getirmişti.

Biz, iyi niyetli olarak, partileri dolaşmış ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsündeki konuşmaların dışında, diğer her türlü eylemlerinden dolayı, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıralım ve eğer, milletvekillerine yönelik, Başbakanlara veya bakanlara yönelik hırsızlık, yolsuzluk, suiistimal iddiaları varsa, biz, doğrudan doğruya mahkemeye gidelim. Yargıtayda ceza daireleri başkanlarından teşekkül eden bir kurul oluşsun; bu kurul, bu iddiaları, Yargıtay Başsavcısının incelemesinden sonra yargılasın ve herkes, milletin önüne açık alınla çıksın” demiştik. Buradaki iddiamız -hatırlarsanız- 83 üncü maddeyle ilgiliydi. O tarihte, yine “dosyalar kapatılmak isteniyor” dendi, biz kalktık, hem televizyon televizyon dolaştık hem de bu kürsüde dedik ki “bizim, hiçbir dosyayla ilgili, kapatılması hususunda ne bir talebimiz var ne iddiamız var ne de böyle bir isteğimiz var. Bizim isteğimiz, milletin huzurunda çamur atmamaktır. Bizim iddiamız ve isteğimiz, hiç kimseyi, yapmadığı bir suçtan dolayı, yargısız infaz yaparak itham etmemek, suçlamamaktır.” Onun için biz bunu söyledik ve tekrar, yine bu kürsüden söylüyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Sayın Kalemli'nin de imzasının bulunduğu yerde, Anayasanın 83 üncü maddesinin değişikliği hususunda, bizim Genel Başkanımız, daha evvelden bu imzaları toplamış; bu iddialarla ilgili olarak, parti liderlerini ziyaret etmek suretiyle talepte bulunmuş olmasına rağmen, yazılıya çevirerek bir talepte bulunmuştur.

Değerli arkadaşlar, özellikle Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Sayın Çiller, yine parti liderlerini dolaşmak suretiyle “mal varlığıyla ilgili eğer bazı iddialar varsa, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde fevkalade önemli bir organ olan Sayıştay incelesin. Eğer bir suiistimal varsa, eğer bir haksız iktisap varsa, bunu, Sayıştayın incelemesinden sonra ilgili yargı merciine götürelim. O yargı mercii, eğer haksız iktisapla ilgili iddiaları tespit ederse, onu yargılasın ve cezalandırmasını yapsın” demişti. Ben de o heyette bulunmuştum. Onun için, buradan tekrar size sesleniyorum, diyorum ki...

BAŞKAN - Saffet Bey, bunu, madde 83'te münakaşa ederiz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Hayır efendim, bir iddiada bulundu...

BAŞKAN - Siz söyleyeceğinizi söylediniz, lütfen bağlayınız...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Ben bağlayacağım; ama, Sayın Zeki Çakan bize dönerek, yolsuzluklarla ilgili olarak, burada, âdeta biz bir koruma yapmışız gibi bir iddiada bulundu. Ben, bu iddiaya cevap vermek durumundayım.

Doğru Yol Partisinin felsefesini de anlatıyorum, Doğru Yol Partisi Liderinin özellikle tavrını ve bütün milletvekillerimizin özellikle bu konudaki tavrını açık olarak kamuoyuna açıklamak istedim.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) - Ben, sizin sözcünüze cevap verdim, size değil.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Devamla) - Hepinize teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, söz verdiğiniz için size de teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bedük.

Evet, sonuna geldik...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) - Sayın Bedük, siz korumadınız Refah Partisi korudu; 8'e 7'lerle...

Buyurun Sayın Başkanım; affedersiniz...

BAŞKAN - Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum efendim... Sağolun...

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) - Sayın Bostancıoğlu, siz böyle konuşmaya devam ettiğiniz sürece, biz cevap veririz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmanız bittiyse, Başkan olarak kararımı söyleyeceğim... Lüften efendim...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Aykurt, bu ricama siz de dahilsiniz efendim...

Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Güvenoylamasının, Anayasanın 110 ve İçtüzüğün 124 üncü maddeleri gereğince, görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten sonra yapılması gerekmektedir. Buna göre, güvenoylaması 12 Temmuz 1997 Cumartesi günü yapılacaktır.

Başbakan Sayın Mesut Yılmaz tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında güvenoylaması yapmak için, 12 Temmuz 1997 Cumartesi günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.55 ¤Ğ/¥à=¦§¨ © ªzS˜)ÿÿÿÿ˜)Ã)şuY€ÎÖİáğô  %)BFm„ˆ±ĞÔù @d”ÏÛß÷'C`d™ÇíJUYşÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şÀ!,şşşşşşşşşşşşşşş-Y~¬ÂÆäè"BF]aw{™¸¼ØÜøü " : > ^ b y } œ   Ä È ç ë   ' + I M f şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-f j ‰ ¦ ª Î Ò ò ö   2 6 P T o s ” ° ´ İ á   " A E ^ b ‚ † ¤ ¨ Â Æ Ş â ü   9 = şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-= c g … § « Á Å à ä  !%@Daeƒ¥©ÂÆÛßúş"=A\`€„ ¤ÃÇ8\…£şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-£á 3s¥Íù*VkošĞìğKO–šÊ'RVz­Ö,`Œ¦ªËòIrªØûşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-û.\‰ºç 0Hl‘½é:>l‘¹ä0Zv›¿ê>m™Âí=LPy«×ü2Us¨Ùşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ùî9l¥°´Ú÷=aƒ§Æó V ƒ ´ Õ !!#!V!!µ!ß! "<"\""—"›"Ä"ô"#S#‚#¦#Ì#$;$g$$şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-$·$ß$ %'%_% %Ø%&5&W&s&w&&Ó&ï&'9'd'—'»'ä' (5(](„(¡(¥(Û()7)e))¹)â)*R*†*§*¿*ø**+[+‰+³+å+şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-å+,>,B,v,•,»,ğ,"-a--À-.,.M.W.[.x.¢.Ö.ÿ.'/F/i/•/Í/ï/0C0n0„0ˆ0­0ã01.1Z1x1¢1Ò1÷12?2q2—2À2şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-À2Ø2ş2&3]3‘3²3×34>4t4™4Ô4585C5G5~5³5İ56P6y6’6Ä6ô617j7—7À7ä7 8H8f8™8¿8ã8 929V9r9«9Ç9Ë9ú96:şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-6:Y:r:v:œ:¦:ª:Ú:;1;O;;®;Õ;÷;-<[<•<Ã<ä<=H=x=|=­=±=Ó=>>>T>X>Œ>Â>ì>?1?5?l??…?Á?Å?è?ì?@şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-@)@-@J@p@t@@¶@º@æ@ê@AA3A[A_A~A©A­AÈAîAòABFByB„BˆB³BÛB CC:CyC™CÆCÊCéCDD=DMDQD†DµDÒDÖDşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÖDõDE+E/ESEEšEEÑEıEF,F0FRFVF‚F²F¶FéFíF GSGnGrG«GÄGÈGğGøGüG.H`H|H€HŸHÄHÈHóHICI^IŒI¾IæIJşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-J8JTJXJ{J–JšJ¾JçJK8KKKOK}K‰KKºK¾K÷KL)L-LcL…L‰L°LËLÏLM1MTMkMoM’M¹MèMN;NdNhNŠN»NöN OKO|Oşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-|OŒOO½OëOPGPcPgP’P·P»PèP QQ.QUQ„Q·QÇQËQùQıQ*RSRyR¢RÏRúRS*SOSSSS´SßST+T/TPT~T©T­TÔTØTUşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-U9UsU£UĞUæUêUV7VmVšV¼VıV&WPWW¨WáWX3X[X_X‚X¦XÒXùX-YAYEYlYzY~Y²YµY¹YåY"ZUZƒZµZæZ[7[^[…[´[şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-´[é[\\\A\m\™\Í\ù\)]O]x]§]Ú]^-^f^š^Ä^ï^%_)_T_€_¨_Î_ğ_`J`v`–`É`í`aGaYa]aƒa´aÛab=bfb›bÄbşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÄbíbcGckc‰c¦cªc×cÛc d=deddÀdßde9edee…e©eØeıe$f[fˆf­fŞfgBgug£gÂgïg hJh{h©hÕhşh9iei‡i‹iÂişşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Âiói%jZj’j¶jëjújşjkCkrk˜kÎkúk$lElrlšlÈlßlãlm&m?mem›mÏmşm!nMnrn’n½nÚno$oQoo¬oÓop2p6pYp}pşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-}p§p¿pÃpîp"qWq€q¨qÂqÆqr r¼\¼`¼”¼²¼É¼ô¼/½;½?½m½½È½ÿ½şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÿ½'¾;¾i¾¾£¾§¾Ë¾ú¾+¿\¿~¿«¿Ò¿ú¿ÀFÀfÀ‰ÀªÀÓÀÁGÁTÁXÁ„Á ÁÔÁÿÁ&ÂWÂ}šÂÎÂÃ4ÃTÇøÃÚÃÄ8ÄqĔĘÄÇÄşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÇÄËÄúÄ ÅÅ?ÅCÅ{ŬÅØÅ ÆEÆiƚƴÆÚÆ ÇÇEÇuÇÇËÇóÇ&È\ȉȭÈÏÈøÈ<ÉhÉrÉvÉ¥ÉÊÉóÉÊXÊ…Ê®ÊÙÊË/ËbË‘ËÏËşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÏËãËÌ=Ìȩ̜̫ÌÊÌêÌ Í8Í^ÍÍ¡ÍÉÍóÍÎRÎ{ΡΫίÎÎÎşÎ8ÏPÏTσχϮϸϼÏóÏ÷Ï ĞĞ=ĞdГнĞêĞÑIÑÑ«Ñşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-«ÑáÑÒ9ÒpÒ¢Ò³Ò·ÒáÒÓ=ÓqÓ£ÓÌÓÔ8ÔbÔ“ÔÀÔòÔÕMÕsÕ”Õ¥Õ©ÕÎÕûÕÖÖCÖGÖyÖ}Ö¬ÖÕÖ×!×@×t×³×Ş×ú׺×"Ø:Øşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-:Ø>ØlØØÌØûØ'ÙPلٷÙîÙÚ3ÚiÚÚÃÚçÚÛMÛuÛÛ¹ÛÙÛ Ü:Üa܋ܲÜàÜİ=İeİ…İ·İâİŞ$Ş(ŞOŞŞ¯ŞŞŞéŞíŞßßşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ßKßaßeß~ß‚ß»ßúßàFàoàœàÀàçàñàõàá<á@ájá‡á‹á á¤áÙáâ ââ9â[âmâqââÍâ÷âûâ.ã2ãeãiã¡ã±ãµãããíãñãşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ñã)ä8ä<äwä{ä¬ä²ä¶äää"åCåså–åÈåğåæKækæ—æÃæîæúæşæ2ç\ç€ç“ç·çÓçè>ètè­èÓèòè%éIéMénéé¿éåé ê9êWêşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Wê”ê¹êçêëëEëmë¡ëİëıë*ìdì”ì¨ì¬ìÚìí.íWíyí±íóíüíî%î)îXî}î¨îÕîï)ïGïwï£ïÒïùïğCğhğğ¸ğŞğ ñ7ñşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-7ñ^ñgñkñšñÄñ ò<ò`òò«òÔòöòúòóCóoóšóÎóõóùó#ô^ôzô¥ôÒôõ#õLõmõ“õÃõâõöWö‰öµöİö÷E÷r÷¤÷æ÷ø#øHøşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Høwø¥øÌøĞøù)ùOùoùœùÔùıùúDúnú“úÂúòúû1û5û^û˜û¼ûàûüIüwü·ü»üãüıGıpı™ıÅıáı ş>şBş{ş«şÓşÿ$ÿJÿşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Jÿzÿ¤ÿÎÿôÿS†¨Õ8^‹¹÷'Vo™Äß1cŠµå:_’¸ë 8W{§ĞùDqœÈşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÈíBm¥ÔDg‘Ãâæ F f ”  æ  8 ^ ™ à æ ê  I y § Ò  9 b ” ˜ × Û  = b « á Tşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-T‰»ôKoœÅì=j˜ÇìIv™¿ê&KO}­Ñø=g¶ä9p†ŠÆğF{¬şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¬Û3Xƒ²¿Ãñ0Ci¦İ8l¹ïN¶Ìú#Fd“½çHpÃòOim›şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-›ÄíEq§Ó×9dŠÊş/gŠÀğ  8 L P ƒ  ¡ Î Ò !2!\!†!±!Ú!Ş!"<"k"˜"Ç"î"#şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-#E#z#¦#Ù#ı#,$`$˜$Ø$%-%H%L%m%š%»%â%&%&P&r&&Ë&í&'4'U'|'€'­'Õ'ø'ü'.(](…(³(Ö(ı()=)A)t) )Â)şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Â)ñ)!*W*}**«*Õ*ù*+C+G+s+¯+Ü+,",O,S,~,¦,Ë,ù,-F-m-›-Á-á- .:.j.t.x.š.µ.î./C/p/¡/Ö/080b00şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-0•0™0Ğ01#1E1R1V1ƒ1°1â1 2>2j2„2«2Ó2313S3v3˜3œ3Å3É3ğ3%4Q4s44Ç4÷4)5H5q5˜5Ç5õ56Q6y6Œ66¼6À6şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-À6é67@7R7V7‰7¸7ä78B8m8œ8Ó89=9y9ª9Ù9ú9::I:q:°:à:;=;l;;Ä;õ; <<;<g<‹<¾<ñ< =-=\=`=”=¼=å=şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-å=>F>~>§>Ë>é> ? ?@?f?„?µ?×?ø?0@U@}@@Æ@A'A@AbAA¬AÁAÅAôA%BDB{B³BÓBñB*CVC€C¥CÅCÉCìCD$DcDDşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-DÆDíDE8EwE˜EÉEòEöE&FSF†F¬FÊFäFÿF1GWGŒG´GáGüGH-HQHHÀHÛHßHIAIrII…I½IêI J J1JYJ€JºJÜJKKşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-KKK€KªKÑKLIL€LªLÜLMM3M`M|M¥MÔMÿM N7N;NbNŒN¿NøNüN'OPO~OµOÂOÆOôO$PgP‰P¢P¦PÕPúP-QcQ–Q²Q¶QëQşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ëQRLRwR¦RÉR÷RSASmSœSÈSğSôS T,T0T_TŒT¿TõTU>UkU•U™UĞUÿU.V9V=VfV›VÈVóV$WBWlWˆWŒW¯WŞW X XIXqXşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-qX–X¸XáXY?YjYnYœYÆYñYZRşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-RV‚†³Ö€(€P€{€¦€Ô€û€#Cl˜Ãè ‚‚7‚e‚„‚¹‚ñ‚ƒAƒEƒkƒoƒ¤ƒσôƒ„=„]„„¼„Ô„…:…z…¢…Ú…÷…şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-÷…7†n†—†²†¶†í†‡>‡k‡‡“‡¸‡¼‡î‡ˆ5ˆ^ˆˆ®ˆЈöˆ‰!‰R‰V‰…‰¼‰á‰ó‰÷‰ŠŠOŠ{Š«ŠÜŠ‹1‹[‹’‹™‹‹Æ‹Ê‹ò‹şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ò‹Œ#ŒSŒ…Œ¶ŒºŒŞŒâŒ*.OSƒšÍöCGnr¢ØåéCeˆŒ¾ÚäèDm¢İõù4‘şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-4‘d‘Œ‘Ì‘ô‘'’Y’‰’±’Ü’û’(“T“z“„“ˆ“¹“Ù“İ“”5”m”†”Š”º”Ó”•7•a•Š••µ•İ•–#–L––³–ΖÒ–—(—T—X—‚—†—şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-†—²—â— ˜L˜{˜¨˜¶˜º˜è˜ÿ˜4™e™¢™Ğ™û™"šSš}ššÑšûš'›G›g›†›»›¿›í›ñ›œRœ~œ¦œÛœAEm’¿î8şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-8W±åŸ:ŸjŸ¡ŸÇŸøŸ* V € ± á ì ğ ¡@¡Q¡U¡‹¡•¡™¡¶¡º¡ì¡¢O¢t¢š¢Ë¢ô¢ £<£e£‘£®£²£æ£¤7¤;¤r¤“¤şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-“¤—¤Ǥù¤2¥\¥ˆ¥•¥™¥Ã¥è¥¦(¦,¦T¦e¦i¦¤¦¨¦Ö¦§§§I§y§§§í§¨¨D¨H¨m¨ˆ¨Œ¨²¨¶¨á¨©3©7©b©’©Ó©שªşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ªª4ªiªmªŸª£ªϪÓªôªøª&«Z«x«|«««Ü«å«é«¬C¬G¬p¬t¬”¬Á¬Ŭ÷¬­7­X­‰­¹­ê­® ®5®D®H®q®£®Ô®¯¯ ¯L¯şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-L¯P¯{¯®¯˯ϯõ¯&°Z°{°°ˆ°Œ°¿°ë° ±.±2±O±S±±·±ç±²A²^²x²´²ã²³@³k³´³Ö³´6´d´‡´‹´¶´à´µ)µTµˆµ­µşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-­µ޵¶?¶l¶£¶§¶Ú¶æ¶ê¶·9·n·›·§·«·à·ä·¸D¸v¸•¸ĸÿ¸:¹o¹¢¹Ú¹ä¹è¹ºº9º=ºkº‹ºººº¾ºìº»/»K»s»§»à»şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-à» ¼:¼l¼ ¼Ô¼ø¼!½J½v½¨½ƽş½<¾P¾T¾y¾¢¾о¿=¿m¿‡¿²¿İ¿ À@ÀmÀ–À³À·ÀÕÀşÀ#Á'ÁSÁuÁyÁ¬ÁÖÁ÷Á,ÂNÂwÂ{Â¡Âşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¡Â¥ÂÒÂü ÃÃ>Ãg×ÃÃÃæÃÄ+ÄeÄ–ÄÓÄÅ=ÅAÅnŘšťÅÎÅÛÅßÅÆEÆrƈƌƵƹÆëÆ"ÇOÇrÇÇÒÇÈ1È[ȆȱÈÑÈèÈşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-èÈìÈÉÉ?ÉvÉzɣɧÉİÉÊÊ5ÊTʄʶÊßÊ Ë9ËjËn˘ËÈËöË$ÌXÌ|̨ÌØÌüÌ.ÍcÍÍÈÍûÍ!ÎGÎoζÎçÎÏFÏsϦÏØÏ Ğşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- Ğ;ĞeЛоĞèĞıĞ1ÑhфѹÑëÑüÑÒ(ÒcÒ™ÒÅÒöÒ(ÓMÓvÓÓ‘Ó¾ÓĞÓÔÓÔ6ÔaÔ‰Ô•Ô™ÔÔÔØÔÿÔ ÕÕ;ÕaÕeÕ•ÕÎÕöÕ1ÖcÖşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-cÖ‡Ö²ÖêÖ ×6×`ב׬װ×è×ØRØuدØÑØùØÙHÙfÙٟ٣ÙĞÙÚ1Ú`ÚÚ¼ÚñÚ2Û^ÛÛÆÛêÛÜ>ÜtܤÜ×Ü İ1İRİrİ›İÎİşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Îİõİùİ&ŞKŞlŞœŞÓŞïŞóŞßIß€ß¼ßşßà.à^à•àÓàıà7áká“áÇáğá âTâgâkâ…â¸âêâã6ãqã¡ãÕãäääUätä¦äáäåşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-å+å/åQå‡å½åİåáåæ<æhæœæÎæç/ç\ççÀçëçèVèŸèÌèúè3é=éAépété¡éÕéúé&ê_êŒêËêşê-ëXë†ë»ëŞëâë ì=ìwìşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-wì ìŞìí,íaíŒí®íÒíî(î]î‡î¹îïî*ïYïqïuïïÔïğ=ğ^ğ˜ğ»ğêğñBñhñ”ñ¸ñÛñò.òDòuòòĞò ó/óOó|ó´óËóúóşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-úó%ô)ô^ôbô–ôÕôõ>õoõ™õ«õ¯õŞõö@öiösöwö¤öÜö÷?÷C÷g÷”÷Ê÷ø3ø7øfø‘ø•øµøâøù?ùYù]ù„ù›ùŸù×ùÿùú úşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ú@únú˜ú»úõúûEû_ûcû’û–ûËûÏûüü:übü‡ü‹ü´üŞüıJı|ı£ı¾ıÂıæışJşşƒş¶şºşôş-ÿFÿJÿmÿqÿœÿÙÿÿÿ şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- Fnr¢ÆÊô,Z‹¸ä@m¢¦Ñ×Û4sŸÔõKƒ¤ÔŞâ9MQx|¦ªÑşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ñöú(=Alp¢Åï26e™Òö1CGo“ÂËÏâæ L } ¦ Ô æ ê   = l œ  ë # W  şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ‘ ¼ ß  9 e  • ™ Æ Ê ÷   7 {  ¯ ³ Ü 3^­Ø(15]a–¡¥Õõ/cgšÈó4şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-4\‹»ê.2^~½çë d­±Óù0SW€„¯áøüAv Îñ$(]aŒ¬äeoşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-os¥Òû0]†µØ#Klp’Äç 5d’ÀäBk•½Áş(V}´ß 9^x ¤ÊÎ&şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-&Yz®âìğ:ei’–ÁÙİ 6 @ D l Š  º Õ Ù î ò !"!&!Z!!®!Ç!Ë!"#"'"<"@"m"™"°"´"şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-´"Ş"#.#2#i##Ã#ç#$4$^$i$m$š$Ñ$%6%q%%¬%°%Ñ%&8&j&&Â&ä&' '8'W'‚'±'Î'(6(a(‡(´(Õ(ü(.)A)E)şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-E)o)Š)³)·)æ)*K*z*­*ä* +Q+}+›+¸+ø+,E,g,”,Æ,÷,4-g-‡-½-÷-..<.D.H.}.­.Ô.Ø./&/*/R/V/ˆ/¿/õ/0şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-0I0r0œ0Í0Õ0Ù01 1I1s1w1¦1µ1¹1à1ä12M2u2¡2Ö23*3:3>3r3”3®3²3Ø34?4b4…4Ÿ4£4Ò4ã4ç455I5q5¤5Ì5şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ì566"6D6q6 6Ê6ÿ6+7S7|7®7×7ı788U8p8t8Ÿ8Ì89'9R9t9‘9«9¯9à9: :<:i:¤:¨:Ğ:è:ì: ;,;0;e;;‘;Ç;şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ç;û;8<F<J<|<<”<Ñ<Õ<ü<==B=f=—=º=Ò=Ö=ø=ü=)>?>C>k>o>š>Ù>?XiX¡XÍXY0YhYŒY¶YÛYßYZ Z8ZeZwZ{Z©Z­ZàZ[8[d[h[‘[•[Ä[ò[\M\†\¹\ò\ù\ı\2]@]D]şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-D]s]„]ˆ]´]à]ä] ^>^f^„^µ^á^ ___H_b_f_Ÿ_Ò_ş_-`_`k`o`§`«`á`aPa…a a¤aÖaåaéa$bSb~b§bÏbğbcBcFcşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Fcocc¹c½cècìcdd?dWd[dd”d¼dÊdÎdôd$e4e8eue©eØeÜeff fOf„f´fåfg3gdgrgvg”g¾gìg hRh‰hªhÚhişşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-i+iWiiÃióijGjtj˜j¯j³jçjk@kjk kæklWlqlulœl lĞlğlm)m-mbmfm—m›mÃmÏmÓmnnnBnZn^n—nËnónünşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-üno+oYoxo¤oÛo p2p`pdpˆp·pépq?qcq—qÆqòqrFrir|r€r³rêrsass—s›sÌsÖsÚst-tgt¡t¼tÀtŞtuŠkŠ¡ŠÑŠ‹I‹|‹¬‹׋Œ'ŒCŒsŒ·ŒÒŒÖŒ6Wv£ÎÕÙ1lŠ­æ7S‡³äúş%)QsŸşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ŸŞ‘T‘p‘¨‘Ï‘ğ‘’A’v’–’¿’è’“O“X“\“‰“¤“Ï“ú“(”`”€”„”©”Ñ”•:•n•“•»•Ş•–6–U–s– –Ğ–÷–'—T—‹—²—Ú—şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ú—˜˜7˜;˜p˜¢˜ؘ ™5™`™ˆ™”™˜™Ë™Ï™š.š`šŠšºšïš›Q›o››’›Á›ß› œ:œcœœ¹œïœ(S…©­Ù :mx|şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-|›ĞŸŸTŸ~Ÿ¸ŸèŸ 3 f † Š ® Ú ¡%¡V¡’¡Å¡ã¡¢8¢<¢\¢‡¢·¢æ¢£@£f£‹£ã飤+¤/¤H¤{¤£¤Á¤æ¤ı¤¥\¥şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-\¥‡¥°¥´¥×¥Û¥ ¦E¦s¦¦Ѧ§A§r§©§ʧÿ§#¨O¨d¨h¨“¨—¨Ȩñ¨©L©{©©©­©Ö©ç©ë©ª ªMªgª‰ª¼ªéª«[«~«¢«ª«®«şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-®«é«¬3¬Z¬|¬€¬±¬µ¬á¬­2­_­c­’­È­ø­&®b®•®îԮخ¯ ¯¯9¯@¯D¯o¯“¯»¯â¯ °<°@°u°ƒ°‡°¸°Ò°Ö°±)±T±‚±şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-‚±­±Ó±û±)²_²ˆ²§²«²Ѳú²)³M³v³Ÿ³Ò³ş³´J´o´œ´Ì´ı´%µRµXµ\µ‘µÁµçµ$¶M¶z¶™¶ζù¶$·N·ˆ·¼·ö·¸B¸j¸¸º¸şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-º¸߸ı¸&¹*¹\¹ƒ¹¬¹è¹º+ºQº}ºœºƺîº!»S»»´»¸»ì»ø»ü»-¼g¼k¼Š¼¹¼Ù¼ݼ½/½V½{½©½Ô½¾1¾^¾y¾}¾¢¾»¾ş¾¿şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¿J¿q¿œ¿¼¿ø¿$ÀJÀ€À¤À¨ÀÓÀ×ÀÁ;ÁcÁ ÁÙÁúÁşÁ1Â5Âk–ÂÂÂïÂÃTÃzÃ~éÃÏÃùÃÄNćĢĦÄÛÄÅ8ÅfÅųÅØÅõÅşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-õÅ'ÆLÆ~Æ‚ÆÀÆõÆùÆÇ ÇLÇpǤÇÆÇşÇ/ÈcÈÈÃÈóÈÉ,É0ÉZɇɼÉøÉ#Ê<Ê@ÊkÊwÊ{Ê©ÊÈÊèÊ Ë@ËlËšË×ËÌ'ÌRÌuÌ“Ìşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-“̸ÌæÌÍG͙̓ÍÍËÍÿÍ)ÎTÎsÎwΖΪήÎßÎãÎ Ï Ï>ÏaÏÏ¿ÏãÏĞKЉмĞÀĞàĞüĞ ÑAÑfÑÑÁÑâÑÒBÒxÒ|Ò¡ÒÔÒùÒşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ùÒÓDÓpÓtÓœÓØÓõÓÔRÔ{ÔÔ²ÔÙÔÕ*Õ.Õ[Õ„ÕºÕçÕÖ.Ö]Ö‰Ö°ÖàÖ××C×m׉׷×á×ØIØwØ´ØÙØğØôØÙ ÙLÙ|Ù¯Ùşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¯ÙÛÙ Ú9ÚUÚYÚ}Ú¬ÚĞÚıÚ,Û]Û‘ÛÂÛûÛ/ÜfÜÜÂÜüÜ)İLİyİŸİ­İ±İŞİŞ(ŞOŞ„Ş—Ş›ŞÍŞıŞ%ß\߅ߧßËßÖßÚßà9àaà‚àşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-‚àµà¹àéàşàá,ápá—áÊáóá âGâwâ£âÁâÅâñâõâ$ã]ããÁãôã0ä?äCä_ääµäŞä åå@åJåNåxå—åÆåùå æ æ:æ>ælæ¢æşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¢æÉæİæáæçAçtç›çĞçİçáçèèIèwè§èËèéé)éTéé°éİéê4êjêšêÅêüê-ëcë—ëÓëıë!ìIìvìƒì‡ì´ìèìììí\íƒíşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ƒí©í×íÿíî=îbî—îËîøîüî>ïsï®ïÄïÈï÷ïûï,ğTğ‰ğÀğßğîğòğñGñññĞñõñò?òCò€ò¶òÜò ó8ó^óbóŠó´óáóô2ôşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-2ôdô™ôÌôöôõõKõ|õ±õîõ ö ö+ö<ö@ölöuöyö™ööÉöíö÷öûö5÷N÷R÷|÷œ÷ ÷Æ÷Ê÷ù÷)øZø•ø´øØøù?ùtùœù ùÑùúşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ú3úeúú»úíú û7ûfû¡ûÅûöûü?üLüPü†ü«üäüı.ı2ıVııµıÜışLşş´şáşåş ÿ5ÿ9ÿfÿ ÿÃÿÜÿàÿ 9b‡®şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-®á JwœËö9f“—Ã÷Cv¶Ø26nŠ´¸à9nr¢­±çÿ&;?şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-?W[“½å /_Œ½à<ae–¿ñ" I € œ Æ ú  M ` d „ ˆ ¾  õ  F J ~ ­ ¹ ½ ï   L y şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-y ˜ Ï  1 I M r  …  ï 2<@p{©ÅÉŞâ<X†¼Øõ5^„¾ã3Y]…¼Ûäèşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Z•½ßDf“¶æ Ko¦à9os Éì@j”È%AoœÌ Bd•Ãåş7eÆşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÆëCuŸÑ3S¬Ğó'NR¬ÛA‡¸¼ëï+Y]ŒÎ/WŒºë L w ¬ Ë ø şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ø =!e!Š!©!É!Í!ô!"H"v"²"Ø"#1#j#¬#Ø#$'$R$…$±$Ó$û$0%R%{%%¨%º%¾%ş%>&o&›&»&Ö&'H'k''Ç'é'!(b(şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-b(„(¸(×()!)O))®)â) **=*g**Ê*ö*;+i+”+¾+ì+,C,a,…,®,Ş, -H-x-¨-Ú-./.S.x.±.Û./1/f/š/É/é/0şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-0&0*0P0z0±0Ş0171e1Ÿ1Ç1ı1'2K2„2À2å2343O3q3§3Ñ3æ3ê34'4+4b4s4w4£4Ò4ù435b5’5·5Ù5ö5686k6}66şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-6¡6È6777:7u7£7Ë7å78+8[8‰8¾8î809I9r9«9Ö9:(:S:}:¤:á:;K;O;|;;Ã;â;<)<H<‚<¥<È<ú<5=i=”=¹=şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¹=ñ=/>V>ƒ>¼>í> ?V?€?³?á?å?@;@p@‘@´@ä@A9A^A„A­AÚA÷AûA.BeBB±BŞBC6CdC•CÈCëCD1DsDDÕDşD'EJEşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-JEqEuE•EÅEõEFRFyF¥FÇFôFG:G>GcGŒGÃGûG4HaHH¿HäH!IOI€I¯I×I JEJmJ”JµJ¹JêJ÷JûJ'K+KUKwK{K³K·KáKşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-áKæKêK#LRLL´LæLMDMNMRM|M‹MM½MĞMÔMN-N1NgN”N¾NåNOBOvOŸO¿OñOPJPsP°PßPQ7QqQQ¹QéQíQRR Rşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- R]RaRƒR“R—R¼RêRğRôR*SMSQSyS²SÔSëSïST(T,T_TT·TèTU^UU¬UŞUVVVKVSVWV‡V®VßVW)W-WSWfWjW›Wşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-›WŸWĞWÜWàWXGXKXqX…X‰X»X¿XùX(YeY’YÃYZ8ZPZ|Z©ZËZÒZÖZòZ[5[T[‹[¸[æ[ \*\.\_\c\”\Å\ñ\]>]w]{]«]şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-«]Â]Æ]ö]'^I^r^^È^__L_o_œ_ _Ë_ã_ç_)`-`Y`]`Œ`»`í`ñ`aaQa}a¨aÒaÖa b5bcbb¿bóbccCc[c_ccÄcşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Äcïcd)d-dXd~d™ddÍdàdäd e'e.e2eXe\ee©eåef>fnffšffÄfîf&gTg~g¦g­g±gÜg h>h^h‘h–hšhÀhÄhıh,işşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-,iYiŒiÀiôi(jZjujyj©j»j¿jøj$k^k‰k¥kÉkûk6lnll¢lÌlÙlİlm4m8mhmlmœm mÎmÒm÷mnn)n-nTnXn„n¿nänènşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-èno"oMo]oaoo’o°oÕoÙopp>pjpˆp±pĞp q>qtq¡qÈqÌqıqr rœlœŠœœºœ¾œõœ1Mƒ¬Öù.YËêIŸ‚Ÿ§ŸàŸ ? u ­ Ò Ö  ¡@¡_¡u¡y¡®¡º¡¾¡è¡ñ¡õ¡şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-õ¡/¢O¢l¢p¢¢×¢ô¢£B£r£Ÿ£Á£ì£¤Q¤¤À¤ğ¤¥D¥o¥”¥À¥í¥¦R¦~¦¼¦ê¦'§\§ˆ§±§µ§â§ò§ö§/¨9¨=¨O¨S¨¨¸¨á¨şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ᨩ,©R©m©œ©Ωı©+ªbª“ª®ª²ªÔª«1«O«z«§«Ó«׫ı«*¬V¬x¬œ¬¬Ƭø¬­E­­¦­Ğ­Ô­®0®w®®É®¯3¯q¯™¯´¯à¯şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-௰@°e°ƒ°£°°ã°ø°ü°*±H±r±¨±Õ±²;²n²²¾²ö²&³Y³]³‚³´³à³´N´{´ª´Û´µMµµ”µ˜µǵ㵶?¶`¶—¶¢¶¦¶ȶşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ȶ÷¶·L·l·Œ·½·ü·"¸>¸m¸“¸´¸¸¸è¸¹U¹ƒ¹˹鹺DºHºoº“º·ºåº»U»„»³»Û»¼¼/¼_¼¼·¼Û¼½+½`½½º½ç½¾şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¾9¾j¾Œ¾¾Á¾à¾ ¿8¿[¿l¿¨¿Ú¿ÿ¿ÀJÀmÀ§ÀÎÀÒÀúÀ'ÁUÁ~Á°ÁØÁÿÁÂ'ÂSŒ¼ÂÚÂÃFÃgÖÃÆÃëà Ä2Ä_ĒĹÄèÄÅşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Å2ÅWÅŲÅàÅÆ?ÆxƉƬưÆİÆ Ç:ÇeǔǿÇñÇÈ:ÈbȒȼÈçÈëÈ#ÉCÉ}ɤÉÙÉÊ?ÊfʔʿÊñÊ$ËTË~Ë©ËÚËîËòËÌ'Ìşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-'Ì+ÌfÌsÌẉ̧ÌØÌÜÌÍÍ4ÍeÍ£ÍÎÍÎ0ÎSÎάÎÄÎóÎ1ÏiÏsÏwϕϙϲ϶ÏæÏĞ,ĞOĞ[Ğ_ГкĞãĞÑJÑjÑ“Ñ—ÑÂÑèÑşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-èÑ#Ò?ÒCÒiÒˆÒµÒèÒ Ó(ÓQÓ{Ó›ÓÈÓÌÓıÓÔ1Ô5ÔYÔ†Ô¤ÔÑÔÕ3ÕhÕ˜ÕÃÕÑÕÕÕÖAÖÖªÖèÖ×P×v×´×â×ñ×õ× ØYØ„Ø¨Øşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¨ØÜØÙÙAÙEÙz٢ٽÙÁÙâÙ Ú)ÚTÚtÚ›Ú¥Ú©ÚØÚÛ ÛÛAÛdÛ…Û­ÛÂÛÆÛáÛåÛîÛòÛ%ÜDÜHÜxÜ­ÜßÜİ İ.İZİ‚İ¥İÖİúİşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-úİ!Ş;ŞjŞŞ¼ŞêŞß;ßYß’ß½ßÁßóß-àCàtà¢àÑàõàÿàá2áPá~á¬áÒáöáâCâjâ€â„â¸âíâ&ãPãyã¤ãÌãôãäGäkä¨äÓäşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÓäåEå~å©åÎåòåæ*æLæjæ“æ—æÅæóæ!çBçhç|ç€çµçÜçèAèkèèĞèæèéFéxé£éÕéúé'êOê€ê¼êáêë3ë\ë’ë´ëÓë×ëşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-×ë ì5ìiì’ì´ìàì í,íIí|í£íÂíûíîCînî¢îÔîØîï,ï\ï„ïˆï³ïÜïòï/ğ_ğŠğ¶ğŞğñ:ñ{ñ§ñÃñäñò3òyò°òÔòóAóşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-AóLóPó†ó´óìóô6ôZô†ô»ôõô"õ[õtõxõõ«õ¯õâõö6ödöšöÑöûö÷R÷}÷©÷á÷ø+øeø‡ø·øßø ùùùJùnùœùÈùëù úşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ú/ú[ú†ú·úæú û/ûXû`ûdûŒû«ûÖûıû(üTütü£ü°ü´üäüıIıƒı£ıÁıéış5şfş‚ş¦ş¶şºşèş ÿ8ÿeÿ™ÿÍÿñÿ$(Rşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-R~¨Ñ /`‰®×/Mk¥×'@Dq¡Í÷.VxšÅï=Aƒ¸Ş8g›Åî!U‘¼şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¼ò"Ko›Ìü2 Y s w Ÿ Ô ó  B b  ¹ İ á  ; b „ ¸ Ô  7 g  º Ò İ á  I q ¯ Ø ú  @Dhşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-h«ÅÉğMo›Æû-SW{Æø&Jn»â4cÀîPt¦ÒöOos›Äï2şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-2[ƒ¹Ş-_„¬Êñ+YŠ–šÃ÷ O|¡×ø"LpšÂ÷(Y‡¯Ø  1`ŒÀòşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-:>q©°´å Dnw{ªÖ37UuË÷Hh‰½ĞÔ 6 f ’ À ï ó 0!W!‰!®!ß!şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ß!"7"a"ˆ"¾"ì"$#Q#n#“#Î#$3$d$$¾$û$%!%F%s%›%¼%Ó%×%& &<&O&S&&¯&Û&'3'M'Q'{' 'Ì'í',(n(r(™(şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-™(¯(³(à(é(í( )Y)„)°)Ú)*,*^**“*¶*â*+,+P+z+…+‰+±+Õ+,6,f,†,›,Ÿ,Æ,ï,-A-g--¹-İ-.5.W.y.­.å.şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-å.é.//I/{/»/İ/090h00¾0î0 1M1p1§1Ñ1ÿ1=2e22µ2ã2%3j3t3x3¦3Æ3ë3464]4k4o4Š4«4Ô4è4ì45R5V5€5şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-€5¬5ä5676u6‰6¶6ã6"7Y77Æ7ù7,8Q8t8²8ã8 9H9g99Ê9ë9:7:V:}:¥:é:;2;V;z;°;â; <3<Z<<·<ë< =D=t=şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-t=š=×=ú=>I>}>²>¿>Ã>ñ>?3?7?b?f?“?È?ï?ó?@@L@~@°@Ô@ı@#ALAPAA­AŞA BBBDBvB–BÆBC)CWC~C§CÒCşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÒCD=DpD˜D¬D°DäDEBEyE™EEÒEıE F@FbF‚F±FÓFGGG;G\G`G•G»GõG"H5H9HjHnHªHÎHşH%IUI{I˜IÓIÿI/JoJşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-oJ§JÔJKK#KNK†K°KäKL>LoL—LÂLôL%MYM|M€M¯MÑMÕMÿMN?NCNsN¡N¥NÓN×NOOOPOsO£OåOPNPyP™PPÉPQşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-QQ:QjQ™QÍQ R.RfRŠR¨RÒRİRáRSLSvS SÎSôSTene…e³eÑef+f[fˆf¶fèfg†u†¦†Ô†؆‡‡‡J‡N‡„‡²‡¶‡ö‡ú‡ˆGˆKˆyˆ£ˆ¸ˆ¼ˆèˆ‰‰8‰B‰F‰şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-F‰{‰‰‰‰»‰Éljó‰÷‰Š4Š8ŠeŠiŠ¥ŠÉŠòŠ‹N‹w‹ª‹ËÇ‹ö‹ı‹Œ6Œ`ŒŒ¹ŒÙŒİŒ3ZŠ¾÷)LtŸÌşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş->NRˆ´Üùı,0`€„¼ÔØü‘4‘i‘‘·‘Ü‘’4’R’u’’¢’ß’å’é’“L“ˆ“·“Ù“”1”^””Ç”õ”ù”/•şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-/•a•…•³•ã• –8–e–•– –¤–ä–ï–ó–—2—6—d—m—q—¨—ß—ã—˜0˜4˜b˜n˜r˜²˜¶˜ê˜+™i™™¶™å™ô™ø™š*š.šbšjšnš£šşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-£šÑšÕš››N›x›¢›Ûô›œœ œDœvœ­œÃœÇœûœÿœ5^lp¥©ÍÔØ4KO‘Íÿ+Ÿ]Ÿ†Ÿ´ŸÔŸØŸ   7 şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-7 ; o • àã ç "¡.¡2¡W¡r¡v¡¨¡Á¡Å¡í¡ñ¡"¢.¢2¢Z¢„¢ˆ¢®¢º¢¾¢í¢££?£C£v£°£Ê£Σô£¤¤U¤Y¤z¤~¤¤“¤̤şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-̤¥=¥f¥–¥Â¥Ê¥Î¥ú¥¦¦;¦^¦b¦€¦®¦ئ§4§8§h§o§s§¦§¾§§ù§,¨P¨T¨}¨®¨º¨¾¨í¨©©=©i©m©™©¿©Ï©Ó©ÿ©(ªşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-(ª<ª@ªeªª…ª¸ªñª«@«k««…«¹«½«÷«&¬N¬R¬†¬Š¬³¬¹¬½¬ğ¬­H­o­s­œ­ ­Ñ­ü­#®Q®‡®¶®º®ê®ó®÷®)¯-¯i¯™¯ůşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ůö¯ °V°‰°“°—°Ó°à°ä° ±±E±b±š±ȱ̱²$²(²T²s²w²¡²¥²Õ²³³"³J³N³‰³š³³Û³ ´ ´C´c´g´“´È´á´å´µµşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-µNµRµ…µ¬µ°µäµ¶8¶n¶r¶¤¶̶·;·o··ª·®·ã·ê·î·,¸Y¸‚¸À¸ö¸¹,¹0¹Z¹^¹š¹À¹Ĺñ¹÷¹û¹0ºZº‡º‹º¸ºźɺïºşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ïº÷ºûº;»?»i»†»Š»ûлԻ ¼¼6¼i¼u¼y¼ ¼¤¼ؼ½2½[½‹½®½ë½¾ ¾;¾?¾z¾~¾«¾¹¾½¾ã¾¿,¿N¿}¿¿¥¿©¿Ñ¿ò¿Àşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÀÀIÀMÀxÀ|À«ÀËÀÏÀøÀÁ Á6Á:ÁbÁ„ÁÁ¢ÁÒÁÙÁİÁÂ"Â&ÂMÂv°ÂìÂÃ5ÃZÊÃóÃÁÃÅÃúÃÄ!ÄYÄ]Ä“ÄÉÄŞÄâÄ Åşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ÅÅÅWÅoÅsÅÅÆÅìÅÆGÆrƚƸÆéÆÇCÇsÇÇ“ÇÇÇËÇüÇ$ÈWÈ[ȇȓȗÈÓÈúÈÉ7É;ÉlÉpÉ¥ÉÂÉñÉÊMÊzʪÊÜÊËDËşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-DËWË[ËË’ËÉËéËÌ8Ìi̵̖ÌêÌÍÍR͌ͩÍèÍÎÎFÎPÎTΌΖΚÎÅÎÎÎÒÎÏ<ÏwÏ¥ÏÛÏ Ğ.ĞPĞ~Ğ‚Ğ·ĞÔĞØĞÑ+ÑKÑşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-KÑtÑ¡ÑåÑéÑÒ<Ò@Ò|Ò¢ÒÉÒôÒÓQÓUÓŠÓ¢Ó¦ÓİÓÔ&ÔAÔEÔqÔ€Ô„Ô¼ÔóÔ Õ9Õ=ÕuÕyÕ¦ÕÁÕğÕÖ Ö7ÖjÖnÖ¯ÖßÖ×4×8׺şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-8×`הט×Ì×ë×ï×$Ø1Ø5Øw؃؇ØÂØŞØâØÙEÙIÙuÙŠÙÙÁÙñÙ2ÚRÚÚ¦ÚÙÚÛBÛlÛ—Û›ÛĞÛîÛ!ÜLÜuܺÜçÜİNİRİ|İ“İşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-“İ—İÈİŞ/ŞaŞŞ´ŞÓŞß'ß:ß>ßfßß³ßÕßà0àcàŸàÅà÷àáMáváá…á¶áŞáâ>âBârââƒâ·âİâãAãeãã¬ã°ãØãÜãşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÜãäääQäUä€ä„ä±äãäúäşä,å0å]åå’åÅåûå-æ^æŠæ¶æãæçAçzç£ç§çÛçşçè%è)èdè™èŞèé3é[é“éÊéééêRê{êşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-{ê¢êÄêèêë8ëfë¡ëÓëì?ìlìpìªìÛìßì í íJífíjíšíÀíêíîIîoî¨î²î¶îÚîëîïî*ïbï“ï¾ïñï"ğIğyğ}ğ¤ğ¨ğáğñşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ñ=ñrñ¨ñÒñàñäñò ò$òUòò©òÍòó+ó^óó—ó›óĞóòó-ôPôbôfô“ôô¢ô×ô õ*õGõdõõÌõıõ7ötö¤öÅöÉöïöşö÷&÷şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-&÷E÷I÷|÷¡÷¥÷Ñ÷ü÷ øøJø]øaøø²øÖøù#ù?ùwù”ùÄùğùú#ú'úVú{ú´úñúûûCûGû}û«ûÙû üü:ülüpüü¢ü×ü ışşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ı1ı5ıjıoısı¡ıªı®ıåış2şOşSşş¡ş©ş­şâşæşÿ8ÿ<ÿnÿšÿÿÈÿÌÿıÿ!H^b”˜¸¼ú5d‰¹àı5şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-59`‘¿ì5QU~‚¸èIn™¬°Úàä'bf¨¬å @l|€¨º¾ò37hşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-h’–Ó×'CGu¬İ 2 _ ‰ ² Î Ò ı  , e  — › Ï Ó ÷   Q | « Ş    - 8 < c v z » ç şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ç  < x © Ö ô $48_c½ğ:>jŸ«¯çGUY„¨ÏÓı =DHrv¤İ4X\şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-\“ÄÈõ'+Zjn¦Ïèì-1fºæ#IMx|¡·»ßîò@Djqu ¶ºé 9şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-9PT³·çñõ%)K^b”±µäëï#Ow¡ÍöúOSx¬°Şèì:>osÌşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÌĞø!Paeœ Ò 7AEv‹¾ÉÍù GOS†”¼ÉÍø&*\`‘¥©Ïáşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-áå! ] š À Ä ğ ö ú 1!^!€!©!²!¶!æ!""""D"H"r"v"§"ä"!#Z#„#¿#Ã#ö#ú#$$B$g$’$–$µ$¹$ô$.%\%k%o%şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-o%¡%¥%Ğ%Ô%ú%&&*&\&‡&¢&¦&Ç&ô& ''A'L'P''Ã'ÿ'(6(:(W(…(‰(¹(Í(Ñ(â(æ()))T)|)¥)¼)À)ò)$*R*v* *şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- *Ç*ş*6+_+ˆ+²+Ø+,7,b,•,­,±,æ,--M-g-“-—-²-¶-ë-..@.Z.^.‡.‹.º.¾.ë.ö.ú.1/=/A/n/r/¥/Î/Ò/ÿ/50şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-50]0m0q0«0Ğ0ø01=1d1‰1¶1Ã1Ç1ğ1ÿ12/232g22µ2é23)3-3^3ƒ3©3Ş3434V4€44“4½4á45C5s5w5 5¯5³5ë5şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ë56E6I6u6£6Ì67/7T7t7x7¤7¨7Ñ7Û7ß7 888v8°8Ó8û8#9=9A9n9u9y99¢9Ó9×9::,:0:b:’:£:§:Õ:Ù:ı:;,;şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-,;0;a;e;•;Â;ñ; <<<<@<v<´<ä<= =/=@=D=u==”=·=»=à=í=ñ=!>I>w>>É>á>å>??S?x?¥?Ú?Ş?@@@V@Z@şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Z@„@­@±@ã@AABAVAZArAvA¦AãAB2B6BrBvB¦BËBçBëBCECwC£CáCD*DUD‰D·DëDE'E+EQEiEmE¡E®E²EØEòEöEşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-öE$FVsVwVœVÁVÅVøV%W)W\WkWoWW«W¯WÜWàWX>X^XbXX¶XİXY YYFYMYQY{Y¥YÇYşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÇYæYZ9ZwZ¥ZÇZèZ[7[\[‚[¨[Î[Ò[\\,\Y\]\\…\¿\Í\Ñ\ì\]H]e]i]¢]¦]Ì]Ğ]^E^I^^^b^^Ä^ê^_4_8_e_şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-e_v_z_¥_À_Ä_ó_ ``C`^`b`„`ˆ`´`Ó`é`í`a8aBaFawaœa¿aäaèaıab+b/bUbubyb£b½bÁböbcpdphpŸpÆpãpq=qxq|q§qÏqúqr!r%rUr^rbrŒr¢r¦rÏrÓrùrır"s&sPsisms–sšsÉsşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ésösús#t'tVtftjt•t™t²t¶tğt!u-u1uiu¡u¥uÎuÕuÙuv8v]vavv“vÃvëv÷vûv1wZwƒw‡w¯wáwåwxGxvxœx¸x¼xêxşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-êxyJyiyy¯y³yØyÜy z z6zIzMzz·zÜz { {${T{y{}{¥{Ù{ó{÷{4|8|k|š|£|§|×|ï|ó|*}5}9}d}•}Î}û}(~U~u~şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-u~y~¢~Ì~ù~#Khl¢¦×€€€F€J€z€“€¯€â€ï€ó€"&Y{‘Ğ ‚!‚%‚O‚Y‚]‚Œ‚µ‚Ç‚Ë‚ù‚'ƒ3ƒ7ƒbƒlƒşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-lƒpƒšƒƒɃâƒæƒ„$„(„?„C„s„ „Ğ„÷„(…M…Q…{……Á…󅆆A†k††º†Õ†Ù†‡4‡j‡‘‡Çö‡#ˆRˆ]ˆaˆ—ˆʈ÷ˆ‰G‰şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-G‰S‰W‰“‰¸‰í‰&ŠLŠrŠ¥Šߊ‹G‹i‹œ‹ ‹É‹ò‹ŒOŒ|Œ§ŒÜŒ-]‹»¿ÿJu£Óÿ0Y´ã/şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-/VƒŸ£áå%‘R‘‘¾‘î‘ò‘’*’.’n’ ’Ñ’ü’<“o“}““¯“ß“ ”4”c”’”¹”蔕U•|•™•Ä•â• –*–M–t––Ö–ù–!—şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-!—R—‚—³—Í—é—÷—û—"˜M˜Š˜­˜ؘܘ™0™b™‡™¨™¬™Ü™š8špš’šÇšéš ›M›x›¹›ß›÷›û›$œDœoœšœËœüœDm ©­şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-­âı5f›Ìı3ŸYŸŠŸ½ŸôŸ E f ¡ é  ¡;¡t¡œ¡Ñ¡ó¡-¢Z¢m¢q¢®¢Á¢Å¢ğ¢ô¢£H£‡£Ä£î£(¤i¤¤Τû¤¥¥şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¥M¥Q¥„¥ˆ¥Ì¥ú¥ş¥'¦+¦\¦¦³¦ó¦ § §C§G§y§}§®§ã§¨¨B¨F¨J¨…¨±¨µ¨â¨©L©z©¬©Æ©Ê©ù©ªª6ª:ªdª‚ª†ª ªşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ª´ª¸ªèª«X«ƒ«¾«ú«4¬^¬¬ƒ¬«¬߬㬭­#­K­{­­¯­Í­Ñ­ø­ü­,®]®Š®º®Û®ÿ®9¯c¯–¯¸¯¼¯ä¯ °-°1°b°–°½°Á°şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Á°é°±±F±J±z±²±ر ²>²h²˜²ײô²ø²)³X³v³z³­³׳ÿ³;´d´q´u´ ´Ô´ı´%µZµ˜µ˵öµ&¶M¶Q¶¶¨¶¬¶Ô¶Ù¶޶⶷şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-·0·4·\·`·r·v·š·­·±·ã·ğ·ô·(¸T¸]¸a¸„¸£¸§¸Ô¸é¸í¸¹¹K¹j¹n¹¹ѹû¹8ºeººººâº »7»b»‹»§»«»Ù»ö»"¼J¼şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-J¼v¼ª¼á¼ÿ¼(½]½a½‰½°½ϽÓ½¾6¾:¾i¾~¾‚¾¬¾ß¾¿6¿:¿b¿š¿¦¿ª¿οÀÀBÀRÀVÀ—À›ÀÈÀıÀÁÁCÁsÁ¤ÁÒÁòÁ&Â[Âşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-[४ÂÁÂàÂäÂÃIÃvêÃÓÃÿÃ)Ä9Ä=ÄeĆĊķĻÄîÄòÄÅ>ÅBÅqŅʼnŸÅôÅ/ÆYƀƿÆîÆ!Ç%ÇNÇ~ǼÇáÇíÇñÇ"ÈNÈşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-NÈ}ȳÈëÈÉÉ:ÉaɆɿÉÍÉÑÉÊÊ!Ê%ÊTÊ~Ê®ÊÈÊË8Ë]ËŠË·ËÒËÖËÌ,Ì`ÌÌ¿ÌÍÌÑÌüÌÍ)ÍTÍÍÉÍûÍ2Î[ÎδÎäÎşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-äÎÏ5Ï9ÏcÏlÏpÏ—ÏÅÏîÏĞ0ĞeĞiМРĞØĞ ÑÑÑBÑQÑUÑŒÑÅÑúÑ.ÒcҌҟңÒÓÒ×ÒÓ0ÓYÓzÓ¥Ó©ÓİÓÔ,ÔXÔ€Ô«ÔÙÔşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ÙÔÕ[ÕÕ¯ÕØÕúÕ$ÖWÖsÖ”Ö˜ÖÌÖĞÖ×:×]×¥×Ä×í×Ø@ØvتØÙØÙ%ÙQÙ{٫ٯÙÔÙäÙèÙÚÚJÚNÚwÚ{Ú¤Ú¸Ú¼ÚåÚÛ>Ûşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş->ÛDÛHÛxÛ|Û²Û¶ÛàÛ Ü/ÜX܋ܺÜÛÜõÜùÜİ7İ;İbİfİ™İÏİóİıİŞ7ŞeŞ•ŞÅŞçŞß3ß_ß‚ß­ßØß à<àaàŠà¶àºàíà÷àûàşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ûàá#áHáLátáxá”á˜áÀáÄáîá'â_âcâ™â§â«âáâåâãIãMã{ããµãÓã×ãä,äLäbäfä“ä±äÔäúä&åHå~ååÍåÿå"æLæwæşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-wæ¡æ¨æ¬æäæç9çcç—çÎçöç#èMè€è¸èäèéAéLéPéuéœéÎéõé,êZê}ê£êÊêØêÜêëBëhë™ëİëììì7ìbì–ìÔìõìí*íşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-*í.íYí„í¨íØíî4î[î‹î°î´îéîíîï7ï;ïlïpï ïÃïÇïêï ğğğ#ğGğğ¶ğÓğ×ğáğåğññIñMñ‰ññ´ñ¸ñáñåñ ò òşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş- ò"ò&ò_ò‰òªòÃòÇòìòó%ó)óbólópó¨ó¬óÕóÙóô;ô`ô|ô¨ôÈôõ6õNõRõlõpõªõ²õ¶õÕõööö?öTöXö’öÅöÉöëöïöşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ïö÷N÷R÷t÷x÷÷’÷º÷Ø÷Ü÷ø'øQøzø­øÓøøø ù ù9ùxù|ù©ù¹ù½ùìùğùú*ú.ú]úaú•ú¨ú¬úßúãúû/û3ûeûiûŒû¡û¥ûşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-¥ûÄûÈûèûü"ü&üIüMü|ü€ü¸ü¼üìü ı;ılıuıyı±ıØış+şUşş˜şœşÀşÄşñş&ÿ*ÿ?ÿCÿvÿ®ÿÕÿ-1dh’³Ûşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-.Ps¡Èæê =_c‘¸¼äè 6:q†Š»¿õù&S¶ô6:gk”Áßã &şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-&04bmq©­Ùáå"JN{£§ĞÔ:X\‰¡¥Şâ  K   ” ¼ Å É ë ï % 1 5 W [ şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-[ „ ¶ º ã ì ğ  2 6 c u y ¥ Í  8 r ~ ‚ ª Õ  G  ¹ ã Rw¬Õø)Mz§Ğ?Cquşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-u—›ÎùPz©ÉÍÿ 159h—ÎÜà  ,15dh‡‹¼ÖÚğô!%BFvz¦¼Àßşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-ß!Nˆ´â2ZyªÙDmŸ£Öó#B€ºáJNz¨Ä÷Gt¦â2f€¬âşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Av±è9g“¼ÀåFw¢å #'W~­â L { ª Ù  !:!u!y!©!²!¶!é!ü!"0">"B"t"§"Ü"!#şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-!#%#\#‡#¸#à#ê#î#$4$8$j$u$y$›$·$»$ë$ï$%%2%6%`%•%™%Á%Å%ë% &&A&m&&…&°&Ü&ş&'3'7'j'u'y'©'Ï'şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş-Ï'Ó'÷' (7(]((²(¶(İ( )<)m)q)†))–)—)˜)şşşşşşşşşşşşşşşşşş*K$@ñÿ$Normal,Pdda c,@, Başlık 1,H1 ğ<Uc0k$*@* Başlık 2,H2 ğ<Uc$*@* Başlık 3,H3 ğ<Uc&@& Başlık 4,H4 ğ<U(@( Başlık 5,H5ğ<Uc(@( Başlık 6,H6ğ<Uc(A@òÿ¡(Varsayılan Paragraf Yazıtipi şO Address<<V&şO& Blockquotehh<<şO¢CITEVşO¢!CODE]c:şO2:Definition Compact,DL COMPACTh˜ş<<.şOB.Definition List,DLĞ0ı<<$şO¢Q$Definition Term,DT]c şO¢a Definition,DFNVc,şO, Directory,DIRh@ €şO¢ Emphasis,EMV6şO6Horizontal Rule,HRìÿ&é'é(é)é/şO¢¡ Hypertext,A^b şO¢± Keyboard,KBD]^cf0@ÂfListe Madde İmi,ULF Иş 4ÿh·f1@ÒfListe Numarası,OLF Иş 4ÿÿh.XşOXMenuF Иş 4ÿh·········\şOò\PRE WIDE@ ÀN1»%/ûöòí èãŞÚÕĞË Æ#Â&½)¸,]c^şO^Preformatted,PRE:  -1»%) `À € à@ `À! %€(à+]c"şOñÿ" RestartList!òÿşO¢! Sample,SAMP]"şO¢1"Strikethrough,STRIKEWşO¢A Strong,STRONGU şO¢Q Typewriter,TT]c şO¢a Variable,VARV]c*şO*z-Bottom of Form'&c şO¢ z-HTML Tag ]^bc(şO( z-Top of Form)(c ÿÿÿÿzSÃ)Yf = £ûÙ$å+À26:@ÖDJ|OU´[ÄbÂi}pùvğ{€·†ë°•;œL£Ñ©-°p·ÿ½ÇÄÏË«Ñ:ØßñãWê7ñHøJÿÈT¬›#Â)0À6å=DKëQqXF_Df;lr”xR÷…ò‹4‘†—8“¤ªL¯­µà»¡ÂèÈ ĞcÖÎİåwìúó ú Ñ 4o&´"E)0Ì5Ç;pA.FEL_QnWD]Fciün™u”|¹‚ŠŸÚ—|\¥®«‚±º¸¿õÅ“ÌùÒ¯Ù‚à¢æƒí2ôú®?y Æø b(06¹=JEáK R›W«]Äc,iènt¾{Z‚<‰O•p›õ¡á¨à¯ȶ¾Å'ÌèѨØúİÓä×ëAó úR¼h2ß!™(å.€5t=ÒCoJQ!X^_^dÇi\pOwŸ}°ƒF‰/•£š7 ̤(ªůµïºÀ ÅDËKÑ8דİÜã{êñ&÷ ı5hç \9Ìáo% *50ë5,;Z@öEJêO•TÇYe_ùcYisnÉsêxu~lƒG‰/!—­¥ ªÁ°·J¼[ÂNÈäÎÙÔ>Ûûàwæ*í òïö¥û&[ uß!#Ï'˜) !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œ‘’“”•–—˜™š›œŸ ¡¢£¤¥¦§¨©ª«¬­®¯°±²³´µ¶·¸¹º»¼½¾¿ÀÁÂÃÄÅÆÇÈÉÊËÌÍÎÏĞÑÒÓÔÕÖ×ØÙÚÛÜİŞßàáâãäåæçèéêëìíîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ     êgysads¡;0x#-+'‘’`,.;RCgenawYAZAR AÇIKLAMALAR YARATTARİHİ DÜZENSÜREDOSYAADI DOSYABOYUTU ANAHTARSÖZCÜK SONKAYDEDEN KARSAYISI SAYFASAYISI SÖZCÜKSAYISI YAZDIRTARİHİÖZELRB DÜZSAYISI KAYITTARİHİKONUİGŞABLONBAŞLIKDG BELGEÖZELLİĞİ ALFABETİK NORMALRAKAM İLKHARFBÜYÜKSAYIOKU KARBİÇİMİ YÜZDELİOKU İLKHARFBÜYÜK1ONALTILI KÜÇÜKHARFBİRLEŞTİRBİÇİMİSIRALI SIRALIOKUROMA BÜYÜKHARF MUTLAKDEĞERYUVARLATANIMLITAMVEYANLIŞMAXMINMODORTALAMASAYDEĞİLVEYAÇARPIMEĞERİŞARETTOPLAMDOĞRU—&˜&˜&š&C Kemal SAKA5\\WWW\DEN\tbmmyeni\tutanak\donem20\yil2\bas\b119m.txtÿ@€—&—& —&—&a¢Times New Roman Tur Symbol&¢Arial TurTimes New Roman5Courier New"ˆĞh›Ì†›Ì†Eê[7«ƒ $. Kemal SAKA Kemal SAKA  !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œ‘’“”•–—˜™š›œŸ ¡¢£¤¥¦§¨©ª«¬­®¯°±²³´µ¶·¸¹º»¼½¾¿ÀÁÂÃÄÅÆÇÈÉÊËÌÍÎÏĞÑÒÓÔÕÖ×ØÙÚÛÜİŞßàáâãäåæçèéêëìíîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ      !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œ‘’“”•–—˜™š›œŸ ¡¢£¤¥¦§¨©ª«¬­®¯°±²³´µ¶·¸¹º»¼½¾¿ÀÁÂÃÄÅÆÇÈÉÊËÌÍÎÏĞÑÒÓÔÕÖ×ØÙÚÛÜİŞßàáâãäåæçèéêëìíîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ      !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œ‘’“”•–—˜™š›œŸ ¡¢£¤¥¦§¨©ª«¬­®¯°±²³´µ¶·¸¹º»¼½¾¿ÀÁÂÃÄÅÆÇÈÉÊËÌÍÎÏĞÑÒÓÔÕÖ×ØÙÚÛÜİŞßàáâãäåæçèéêëìíîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ      !"#$%&'()*+,-./0123456789:;<=>?@ABCDEFGHIJKLMNOPQRSTUVWXYZ[\]^_`abcdefghijklmnopqrstuvwxyz{|}~€‚ƒ„…†‡ˆ‰Š‹Œ‘’“”•–—˜™š›œŸ ¡¢£¤¥¦§¨©ª«¬­®¯°±²³´µ¶·¸¹º»¼½¾¿ÀÁÂÃÄÅÆÇÈÉÊËÌÍÎÏĞÑÒÓÔÕÖ×ØÙÚÛÜİŞßàáâãäåæçèéêëìíîïğñòóôõö÷øùúûüışÿ     şÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿıÿÿÿ+şÿÿÿ3şÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿşÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿRoot Entryÿÿÿÿÿÿÿÿ ÀF …ûŒÇɼ*€WordDocumentÿÿÿÿ<CompObjÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿiSummaryInformation(ÿÿÿÿÿÿÿÿÄşÿÿÿ şÿÿÿ şÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿşÿ ÿÿÿÿ ÀFMicrosoft Word Belgesi MSWordDocWord.Document.6ô9²qşÿà…ŸòùOh«‘+'³Ù0”˜ °¼ĞÜèü  D P \ ht|„Œæ G Kemal SAKAeaGGG normal.dot Kemal SAKA13Microsoft Word for Windows 95ğ@DocumentSummaryInformation8ÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿ ÜÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿÿşÿÕÍÕœ.“—+,ù®0¬HPdlt |„ Œæ MicrosoftG « @@º~wÇɼ@º~wÇɼEê[7şÿÕÍÕœ.“—+,ù®0¬HPdlt |„ Œæ MicrosoftG «